16
UGH 2004 Günlü¤ü Kongre Gazetesi • 2005 • Say› : 3 Gençli¤i yetifltiriniz. Onlara ilim ve irfan›n müspet fikirlerini veriniz. Gelece¤in ayd›nl›¤›na onlarla kavuflacaks›n›z. K. Atatürk, 1927 Prof. Dr. Ulus Salih AKARCA Sayfa 3 Prof. Dr. Murat TUNCER Sayfa 4 Prof. Dr. Ali ÖZDEN Sayfa 8 Prof. Dr. Abdurrahman KADAYIFÇI Sayfa 4 Doç. Dr. Burhan ŞAHİN 21. Gastroenteroloji Haftas›n› Değerlendirdi [Sayfa 2’de] TGV’nin Burs ve Desteğini Alan Y›ld›zlar› [Sayfa 5’de] Prof. Dr. Ali ÖZDEN Pratisyen Hekim “Yaln›zl›ğ›n Sesi” [Sayfa 16’de] TSUNAMİ Facias› [Sayfa 13’da] Helicobacter pylori 2005 [Sayfa 8’de] Sayg›değer Gastroenterologlar, Değerli Meslektaşlar›m, B ilindiği üzere Ulusal Gastroen- teroloji Kongresi 2005 y›l›nda ve 30.08.2005-04.09.2005 ta- rihleri aras›nda Malatya’da İnönü Üni- versitesi’nde yap›lacakt›r. Öncelikle bu kongrenin üniversite- mizde yap›lmas› talebimizi olumlu bu- lan başta dernek başkan› Prof. Dr. Se- dat BOYACIOĞLU olmak üzere tüm Yönetim Kurulu Üyeleri’ne ve Hocam Doç. Dr. Burhan ŞAHİN’e ve Prof. Dr. Ali ÖZDEN’e teşekkürlerimi sunmak isterim. Son 15 y›ld›r ülkemizdeki Ulusal Gastroenteroloji ve diğer Ulusal T›p Kongreleri hemen daima İstanbul veya Antalya’daki tatil köylerinde yap›l- maktad›r. Bu durumda Ankara ve An- kara’n›n da bat›s›nda görev yapan aka- demisyenlerin ülkemizin doğusundan ve ülkemizin doğusunda yer alan üni- versitelerimizden kopmas›na neden ol- maktad›r. Türk Bilim İnsanlar› olarak, ülkemizin her yöresini tan›mak, orala- r›n sorunlar›n› bilmek ve bu sorunlarla ilgilenmek ve bilimin, bilimsel düşün- cenin ülkemizin tüm sath›na yay›lma- s›n› sağlamak temel görevlerimizden birisi olmal›d›r. En az›ndan bu kongre- lerin bir y›l merkezde yap›lmas›, bir y›l da Anadolu’da bir üniversitede ya- p›lmas› o üniversiteye bilimsel aç›dan çok katk›lar› olacağ› gibi, o üniversite- nin bulunduğu şehrin, üniversitenin önemini kavramas› aç›s›ndan da çok önemli olacakt›r. Üniversitelerin bulunduğu illerde s›kl›kla yap›lan bilimsel toplant›lar, o illerde yap›lacak yat›r›mlara yeni bir vizyon getirecek ve yeni yönelimler olacakt›r. Bu da bu illerin kalk›nmas›n- da, gelişmesinde çok önemli rol oyna- yacakt›r. Ayr›ca Anadolu Üniversitele- ri’nde yap›lacak bu tür kongreler, aka- demik yaşam›na henüz başlam›ş veya başlayacak genç bilim insanlar› için, ülkemizin başka yörelerini ve başka üniversitelerini tan›malar› aç›s›ndan ve kendilerinin geleceğini planlama aç›- s›ndan da önemli bir f›rsat yaratacakt›r. 2005 y›l›nda üniversitemizde yap›- lacak Ulusal Gastroenteroloji Kongre- si’ne ülkemizin tüm Gastroenterologla- r›’n› ve Gastroenteroloji ile yak›n ilişki içinde bulunan Genel Cerrahi ve Rad- yoloji gibi diğer branşlarda görev ya- pan akademisyenleri davet etmekten onur duyuyoruz. 2005’de Malatya’da buluşmak üzere... Değerli Meslektaşlar›m, T ürk Gastroenteroloji Derneği kurulduğu günden beri daima olduğu konumdan daha ileri- ye gitmeyi kendisine hedef olarak be- lirlemiştir. Bugün baz›lar› aram›zdan ayr›lm›ş, ama çoğu hayatta olan ve yapt›klar›m›z› izleyip bizleri yönlendi- ren önderlerimizin insanüstü gayretleri sayesinde bugünlere ulaşabildik. Ku- rulduğumuz günden beri yönetimi üst- lenenler değişse de felsefe hep ayn› kalm›şt›r. İşte bu felsefe sayesindedir ki, bugün derneğimizin ad› çağdaş dünyan›n uygar ülkelerinin dernekleri ile beraber an›l›r olmuştur. Ancak arzu ettiğimiz noktaya, yani zirveye henüz ulaşamad›ğ›m›z›n da fark›nday›z. Ge- lecek nesilllerin bizi "o" zirveye taş›- yacağ›ndan eminim. Ankara’daki arsam›za yeni genel merkez binam›z›n inşaat› başlamak üzere. Bu bizlere büyük mutluluk veri- yor. İnşaat başlad›ktan birkaç ay sonra şekillenmeye başlayacak olan binam›z gerçekten modern bir hizmet binas› olacak ve eminim ki gören her meslek- taş›m›za gurur verecek. Dergimiz her türlü engele ve zorlu- ğa rağmen "gümbür gümbür" ç›k›yor. Hem de emsali yurtd›ş› bilimsel dergi- lerden teknik olarak hiç fark› olmadan ç›k›yor. Bildiğiniz gibi bir y›l› aşk›n bir süredir de "PubMed" taraf›ndan in- deksleniyor ve yay›nlan›yor. Bu saye- de dünyan›n her köşesinden, Çin’den, Arjantin’den, Rodezya’dan izleniyor ve site ediliyoruz. Bundan sonraki aşa- ma "Science Citation Index". Umuyo- rum ve biliyorum bu da olacak. Önümüzdeki y›l 22. Ulusal Gastro- enteroloji Haftas›’n› Malatya’da dü- zenleyeceğiz. Bu uzun y›llar sonra bir Anadolu şehrinde yap›lacak ilk kongre olacak. Büyük çapta bir kongreyi yap- man›n baz› zorluklar› olacak ve elbet- teki bu zorluklar›n fark›nday›z. Ama biz kendimizi Ankara’n›n, İstanbul’un veya İzmir’in derneği olarak görmüyo- ruz. Biz kendimizi Türkiye’nin derne- ği olarak görüyoruz. O halde vatan›m›- z›n her noktas›n›n bilimsel olarak ayn› standartta olduğunu ve her türlü kong- reyi yapabileceğini kan›tlamak zorun- day›z. Eğer olaya otellerin y›ld›z say›- s›, deniz, havuz ve eğlence olarak ba- kacak isek başar›l› olmak söz konusu bile olamaz. Ama biz turistik bir seya- hat düzenlemiyoruz, "bilimsel kongre" düzenliyoruz ve Gastroenteroloji bili- mine tutkun olan herkesin Malatya’da- ki kongreden mutlu ayr›lacağ›n› bili- yoruz. 21. Ulusal Gastroenteroloji Hafta- m›z’da iki hususa dikkat ettik; biri gençlere önem vermek ve diğeri tüm bölgelere ayn› değeri vermek. Bunu tam anlam›yla sağlamak mümkün ol- mad›, ama tohumlar at›ld›. Bunu ye- şertmek bizim görevimiz. İşte bu gö- rüşle 22. Ulusal Gastroenteroloji Haf- tam›z’›n düzenleme kurulu belki de şimdiye kadar oluşmuş en genç düzen- leme kurulu olacak. Düzenleme kurulu değerli Hocam›z Prof. Fatih HİLMİ- OĞLU’nun başkanl›ğ›nda işleri yürü- tecek. Kongrenin onursal başkanl›ğ›n› ise sayg›değer Hocam›z Prof. Faruk MEMİK yapacak. Bu sayg›n hocalar›- m›z›n tecrübeleri kongreyi p›r›l p›r›l ayd›nlatacakt›r. Ayr›ca Gastroentero- loji’ye gönül vermiş her meslektaş›m›n bireysel desteği ise kongreye ayr› de- ğer kazand›racakt›r. Lütfen bu desteği esirgemeyiniz. Derneğimizi lay›k olduğu konuma getirebilmek ve bu konumda tutabil- mek kolay değil. Bunu başarabilmek için bir avuç insan, sadece hizmet ede- bilmek amac›yla kendilerine ait za- manlar›n› bizler için harc›yorlar. Geri al›namayacak tek değer zamand›r. Bu k›ymetli zamanlar›n› b›kmadan usan- madan Türk Gastroenterolojisi için kullanan tüm dostlar›ma buradan ayr› ayr› teşekkür ediyorum. Yapt›ğ›n›z hizmetler hepimiz içindir ve eminim ki gelecekte bu hizmetleriniz daima tak- dir ve şükranla an›lacakt›r. Sayg›lar›mla... Türk Gastroenteroloji Derneği Başkan› Prof. Dr. Sedat BOYACIOĞLU Tüm Zorluklara Rağmen Türk Gastroenterolojisi’nin Geleceğini Belirlemeye Çal›ş›yor Prof. Dr. Fatih HİLMİOĞLU MALATYA’YA BEKLİYORUZ Prof. Dr. Faruk MEMİK hocam›z›n emekliliği nedeniyle düzenlenen bilimsel toplant› 08/01/2005 tarihinde Bursa’da gerçekleştirilmiştir. Genç Doçent MURAT SARUÇ Avrupa’da “Yükselen YildizSeçildi Manisa Celal Bayar Üniversitesi T›p Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dal› Ö¤retim Üyesi Doç. Dr. Murat Saruç, Pank- reas kanseri tedavisindeki baflar›s›ndan dolay› Avrupa Gastroenteroloji Dernekleri Federas- yonu taraf›ndan 2004 y›l›n›n ‘Yükselen Y›ld›z›(Rising star) seçildi. 22. UGH Türkiyenin Kalbi Malatya’da,

ve irfan›n müspet fikirlerini Türkiyenin Kalbi Malatya’da ...tgv.org.tr/files/Gazete_2004/Gazete_2004_Sayi_3.pdf · tir. Say›n Cumhurbaşkan›m; Sözlerime son verirken,

Embed Size (px)

Citation preview

UUGGHH 22000044 GGüünnllüü¤¤üü KKoonnggrree GGaazzeetteessii •• 22000055 •• SSaayy›› :: 33

Gençli¤i yetifltiriniz. Onlara ilim ve irfan›n müspet fikirleriniveriniz. Gelece¤in ayd›nl›¤›na onlarla kavuflacaks›n›z.

K. Atatürk, 1927

PPrrooff.. DDrr.. UUlluuss SSaalliihh AAKKAARRCCAASSaayyffaa 33

PPrrooff.. DDrr.. MMuurraatt TTUUNNCCEERRSSaayyffaa 44

PPrrooff.. DDrr.. AAllii ÖÖZZDDEENNSSaayyffaa 88

PPrrooff.. DDrr.. AAbbdduurrrraahhmmaannKKAADDAAYYIIFFÇÇII

SSaayyffaa 44

DDooçç.. DDrr.. BBuurrhhaann ŞŞAAHHİİNN2211.. GGaassttrrooeenntteerroolloojjii HHaaffttaass››nn››DDeeğğeerrlleennddiirrddii [[SSaayyffaa 22’’ddee]]

TTGGVV’’nniinn BBuurrss vvee DDeesstteeğğiinnii AAllaannYY››lldd››zzllaarr››[[SSaayyffaa 55’’ddee]]

PPrrooff.. DDrr.. AAllii ÖÖZZDDEENNPPrraattiissyyeenn HHeekkiimm ““YYaallnn››zzll››ğğ››nn SSeessii””[[SSaayyffaa 1166’’ddee]]

TTSSUUNNAAMMİİ FFaacciiaass››[[SSaayyffaa 1133’’ddaa]]

HHeelliiccoobbaacctteerr ppyylloorrii 22000055[[SSaayyffaa 88’’ddee]]

Sayg›değer Gastroenterologlar, Değerli Meslektaşlar›m,

Bilindiği üzere Ulusal Gastroen-teroloji Kongresi 2005 y›l›ndave 30.08.2005-04.09.2005 ta-

rihleri aras›nda Malatya’da İnönü Üni-versitesi’nde yap›lacakt›r.

Öncelikle bu kongrenin üniversite-mizde yap›lmas› talebimizi olumlu bu-lan başta dernek başkan› Prof. Dr. Se-dat BOYACIOĞLU olmak üzere tümYönetim Kurulu Üyeleri’ne ve HocamDoç. Dr. Burhan ŞAHİN’e ve Prof. Dr.

Ali ÖZDEN’e teşekkürlerimi sunmakisterim.

Son 15 y›ld›r ülkemizdeki UlusalGastroenteroloji ve diğer Ulusal T›pKongreleri hemen daima İstanbul veyaAntalya’daki tatil köylerinde yap›l-maktad›r. Bu durumda Ankara ve An-kara’n›n da bat›s›nda görev yapan aka-demisyenlerin ülkemizin doğusundanve ülkemizin doğusunda yer alan üni-versitelerimizden kopmas›na neden ol-maktad›r. Türk Bilim İnsanlar› olarak,ülkemizin her yöresini tan›mak, orala-r›n sorunlar›n› bilmek ve bu sorunlarlailgilenmek ve bilimin, bilimsel düşün-cenin ülkemizin tüm sath›na yay›lma-s›n› sağlamak temel görevlerimizdenbirisi olmal›d›r. En az›ndan bu kongre-lerin bir y›l merkezde yap›lmas›, biry›l da Anadolu’da bir üniversitede ya-p›lmas› o üniversiteye bilimsel aç›dançok katk›lar› olacağ› gibi, o üniversite-nin bulunduğu şehrin, üniversiteninönemini kavramas› aç›s›ndan da çokönemli olacakt›r.

Üniversitelerin bulunduğu illerdes›kl›kla yap›lan bilimsel toplant›lar, oillerde yap›lacak yat›r›mlara yeni birvizyon getirecek ve yeni yönelimlerolacakt›r. Bu da bu illerin kalk›nmas›n-da, gelişmesinde çok önemli rol oyna-yacakt›r. Ayr›ca Anadolu Üniversitele-ri’nde yap›lacak bu tür kongreler, aka-demik yaşam›na henüz başlam›ş veyabaşlayacak genç bilim insanlar› için,ülkemizin başka yörelerini ve başkaüniversitelerini tan›malar› aç›s›ndan vekendilerinin geleceğini planlama aç›-s›ndan da önemli bir f›rsat yaratacakt›r.

2005 y›l›nda üniversitemizde yap›-lacak Ulusal Gastroenteroloji Kongre-si’ne ülkemizin tüm Gastroenterologla-r›’n› ve Gastroenteroloji ile yak›n ilişkiiçinde bulunan Genel Cerrahi ve Rad-yoloji gibi diğer branşlarda görev ya-pan akademisyenleri davet etmektenonur duyuyoruz.

2005’de Malatya’da buluşmak üzere...

Değerli Meslektaşlar›m,

Türk Gastroenteroloji Derneğikurulduğu günden beri daimaolduğu konumdan daha ileri-

ye gitmeyi kendisine hedef olarak be-lirlemiştir. Bugün baz›lar› aram›zdanayr›lm›ş, ama çoğu hayatta olan veyapt›klar›m›z› izleyip bizleri yönlendi-ren önderlerimizin insanüstü gayretlerisayesinde bugünlere ulaşabildik. Ku-rulduğumuz günden beri yönetimi üst-lenenler değişse de felsefe hep ayn›kalm›şt›r. İşte bu felsefe sayesindedirki, bugün derneğimizin ad› çağdaşdünyan›n uygar ülkelerinin dernekleriile beraber an›l›r olmuştur. Ancak arzuettiğimiz noktaya, yani zirveye henüzulaşamad›ğ›m›z›n da fark›nday›z. Ge-lecek nesilllerin bizi "o" zirveye taş›-yacağ›ndan eminim.

Ankara’daki arsam›za yeni genelmerkez binam›z›n inşaat› başlamaküzere. Bu bizlere büyük mutluluk veri-yor. İnşaat başlad›ktan birkaç ay sonraşekillenmeye başlayacak olan binam›zgerçekten modern bir hizmet binas›

olacak ve eminim ki gören her meslek-taş›m›za gurur verecek.

Dergimiz her türlü engele ve zorlu-ğa rağmen "gümbür gümbür" ç›k›yor.Hem de emsali yurtd›ş› bilimsel dergi-lerden teknik olarak hiç fark› olmadanç›k›yor. Bildiğiniz gibi bir y›l› aşk›nbir süredir de "PubMed" taraf›ndan in-deksleniyor ve yay›nlan›yor. Bu saye-de dünyan›n her köşesinden, Çin’den,Arjantin’den, Rodezya’dan izleniyorve site ediliyoruz. Bundan sonraki aşa-ma "Science Citation Index". Umuyo-rum ve biliyorum bu da olacak.

Önümüzdeki y›l 22. Ulusal Gastro-enteroloji Haftas›’n› Malatya’da dü-zenleyeceğiz. Bu uzun y›llar sonra birAnadolu şehrinde yap›lacak ilk kongreolacak. Büyük çapta bir kongreyi yap-man›n baz› zorluklar› olacak ve elbet-teki bu zorluklar›n fark›nday›z. Amabiz kendimizi Ankara’n›n, İstanbul’unveya İzmir’in derneği olarak görmüyo-ruz. Biz kendimizi Türkiye’nin derne-ği olarak görüyoruz. O halde vatan›m›-z›n her noktas›n›n bilimsel olarak ayn›standartta olduğunu ve her türlü kong-reyi yapabileceğini kan›tlamak zorun-day›z. Eğer olaya otellerin y›ld›z say›-s›, deniz, havuz ve eğlence olarak ba-kacak isek başar›l› olmak söz konusubile olamaz. Ama biz turistik bir seya-hat düzenlemiyoruz, "bilimsel kongre"düzenliyoruz ve Gastroenteroloji bili-mine tutkun olan herkesin Malatya’da-ki kongreden mutlu ayr›lacağ›n› bili-yoruz.

21. Ulusal Gastroenteroloji Hafta-m›z’da iki hususa dikkat ettik; birigençlere önem vermek ve diğeri tümbölgelere ayn› değeri vermek. Bunutam anlam›yla sağlamak mümkün ol-mad›, ama tohumlar at›ld›. Bunu ye-şertmek bizim görevimiz. İşte bu gö-rüşle 22. Ulusal Gastroenteroloji Haf-tam›z’›n düzenleme kurulu belki deşimdiye kadar oluşmuş en genç düzen-leme kurulu olacak. Düzenleme kuruludeğerli Hocam›z Prof. Fatih HİLMİ-OĞLU’nun başkanl›ğ›nda işleri yürü-tecek. Kongrenin onursal başkanl›ğ›n›ise sayg›değer Hocam›z Prof. FarukMEMİK yapacak. Bu sayg›n hocalar›-m›z›n tecrübeleri kongreyi p›r›l p›r›layd›nlatacakt›r. Ayr›ca Gastroentero-loji’ye gönül vermiş her meslektaş›m›nbireysel desteği ise kongreye ayr› de-ğer kazand›racakt›r. Lütfen bu desteğiesirgemeyiniz.

Derneğimizi lay›k olduğu konumagetirebilmek ve bu konumda tutabil-mek kolay değil. Bunu başarabilmekiçin bir avuç insan, sadece hizmet ede-bilmek amac›yla kendilerine ait za-manlar›n› bizler için harc›yorlar. Gerial›namayacak tek değer zamand›r. Buk›ymetli zamanlar›n› b›kmadan usan-madan Türk Gastroenterolojisi içinkullanan tüm dostlar›ma buradan ayr›ayr› teşekkür ediyorum. Yapt›ğ›n›zhizmetler hepimiz içindir ve eminim kigelecekte bu hizmetleriniz daima tak-dir ve şükranla an›lacakt›r.

Sayg›lar›mla...

TTüürrkk GGaassttrrooeenntteerroolloojjii DDeerrnneeğğii BBaaşşkkaann›› PPrrooff.. DDrr.. SSeeddaatt BBOOYYAACCIIOOĞĞLLUU

TTüümm ZZoorrlluukkllaarraa RRaağğmmeenn TTüürrkk GGaassttrrooeenntteerroolloojjiissii’’nniinnGGeelleecceeğğiinnii BBeelliirrlleemmeeyyee ÇÇaall››şş››yyoorr

PPrrooff.. DDrr.. FFaattiihh HHİİLLMMİİOOĞĞLLUU

MMAALLAATTYYAA’’YYAA BBEEKKLLİİYYOORRUUZZ

PPrrooff.. DDrr.. FFaarruukk MMEEMMİİKK hhooccaamm››zz››nneemmeekklliilliiğğii nneeddeenniiyyllee ddüüzzeennlleenneenn

bbiilliimmsseell ttooppllaanntt›› 0088//0011//22000055 ttaarriihhiinnddeeBBuurrssaa’’ddaa ggeerrççeekklleeşşttiirriillmmiişşttiirr..

Genç Doçent MURAT SARUÇAvrupa’da “Yükselen Yildiz”

SeçildiManisa Celal Bayar ÜniversitesiT›p Fakültesi Gastroenteroloji Bilim

Dal› Ö¤retim Üyesi Doç. Dr. Murat Saruç, Pank-reas kanseri tedavisindeki baflar›s›ndan dolay›Avrupa Gastroenteroloji Dernekleri Federas-yonu taraf›ndan 2004 y›l›n›n ‘Yükselen Y›ld›z›’(Rising star) seçildi.

22. UGHTürkiyenin Kalbi Malatya’da,

DDeeğğeerrllii MMeesslleekkttaaşşllaarr››mm;;21. Ulusal Gastroenteroloji Hafta-

s›, bilindiği gibi 30 Eylül- 5 Ağustostarihleri aras›nda Antalya MiragePark Resort Otel’de gerçekleştiril-miştir.

Bu y›lki kongreyi genel olarak de-ğerlendirdiğimizde baz› yeniliklerkuşkusuz sizinde dikkatinizi çekmiş-tir.

Örneğin bu kongrede konferans vepanel say›s›n› olabildiğince s›n›rlaya-rak özellikle sözlü bildirilere öncelikverildi. Bunu hem sözlü bildiri say›s›-n› yüksek tutarak hem de ayn› saatler-

de panellerle çak›şmayacak şekildeprograma koyarak yapt›k. Hemen herkongrede poster alanlar›nda yerlerinialan ama kat›l›mc›lar›n ilgisindenmahrum kalan poster sunumlar›na dabir ayr›cal›k vererek, oluşurulan birseçici kurulca değerlendirilen poster-lerin "Posterlerden Seçmeler" ad› al-t›nda bir oturumda sunulmas›n› sağla-d›k. Nitekim kongreye 74 merkezden643 bildiri gönderildi. Bunlar›n 156tanesi (%30) kongre süresince sözlüolarak sunuldu. Bu sunumlar›n 6 ta-nesi başkan›n seçtikleri oturumunda,81 tanesi sözlü bildiri oturumlar›nda,9 tanesi yay›nlanm›ş makalelerdenseçmeler oturumunda ve 60 tanesiposter sunum oturumlar›nda tart›ş›ld›.Bildirilerin konular›na göre dağ›l›m-lar›na bak›ld›ğ›nda; Karaciğer Hasta-l›klar› (%27) ile her zaman olduğu gi-bi ilk s›rada, Nutrisyon (1) ile maale-sef son s›rada yer alm›şt›r. Deneyselçal›şmalar›n ise Pankreatobiliyer Sis-tem ve Gastrointestinal Endoskopi gi-

bi konularla eşit oranda (%8), yer al-mas› oldukça sevindirici olmuştur.Bildirilerin merkezlere göre dağ›l›-m›nda ilk üç s›ray›; TYİH (81 bildi-ri), Ankara Üniversitesi T›p Fakültesi(40 bildiri) ve Ege Üniversitesi T›pFakültesi (39 bildiri) alm›şt›r.

Bu y›l ödüllerde bir değişiklik ya-parak; deneysel çal›şmalar ve klinikçal›şmalar poster ve sözlü bildiri su-numlar›nda ayr› ayr› ödüllendirilmiş-tir.

Bunun yan›nda 2 y›ld›r uygulan-makta olan "Endoskopik Video Ma-ratonu"’na ek olarak "Ultrasonogra-fik Görüntüler Maratonu"’ nu ilk de-fa gerçekleştirdik. Bu toplant›n›n bü-yük bir ilgiyle izlendiğini gördük.Gelecek kongrelerde de devam ede-ceğini düşünüyoruz.

Yine bu y›lki kongrede bir yenilikyaparak, kongrenin ikinci ve üçüncügünlerinde günün ilk toplant›s›ndanönce konusunda uzman kişilerin yö-

netiminde, kat›l›mc›lar›n günlük uy-gulamada s›kça karş›laşt›klar› sorun-lar› kolayca tart›şabileceği bir ortamoluşturmak için "Uzmanla Kahvalt›"ad› alt›nda toplant›lar düzenledik. Butoplant›lar›n oldukça ilgi görmesi bizisevindirmiştir.

Her y›l olduğu gibi bu y›lda yaz›l›ve sözlü bildirilerin seçiminde veödül jürilerinde, konular›nda ulusalanlamda otorite olarak bilinen, gerekulusal ve gerekse uluslararas› yay›n-larla da bunu kan›tlam›ş çok değerlihocalar›m›z hakem olarak yer alm›ş-lard›r ve tüm alanlardaki seçimlerbizzat bu hocalar›m›z taraf›ndan ya-p›lm›şt›r. Dolay›s› ile yaz›l›-sözlü bil-dirilerin seçimi ve ödüllerin dağ›t›m›kongre düzenleme kurulundan tama-men bağ›ms›z olarak gerçekleştiril-miştir.

Mezuniyet sonras› kursta, panel-lerde ve konferanslarda, konuyla ilgi-sini bildiğimiz veya bu konuda yay›n-

lanm›ş çal›şmalar› olan genç araşt›r-mac›lara öncelik verilmiş olup, peri-fer üniversitelerde çal›şmalar›n› sür-dürenler ulusal bir kongrede kendile-rini tan›tma olanağ›n›n sağlanmas›aç›s›ndan özellikle tercih edilmişler-dir. Bu şekilde 21. Ulusal Kongre’detoplam 133 bilim adam› konuşmac›,başkan veya hakem olarak görev al-m›şlard›r. Tüm bilim adamlar›nakongrenin her aşamas›ndaki özveriliçal›şmalar› ve büyük katk›lar›ndandolay› Gastroenteroloji Camias›önünde sonsuz teşekkürlerimi sunu-yorum.

22. Ulusal Kongre 2005 y›l› içeri-sinde, İnönü Üniversitesi’nce Prof.Dr. Fatih HİLMİOĞLU başkanl›ğ›n-da Malatya’da gerçekleştirilecektir.Bu kongrenin daha da başar›l› olaca-ğ›na inan›yor ve kendisine başar›lardiliyorum.

22 UUGGHH 22000044 ggüünnllüü¤¤üü

DDOOÇÇ.. DDRR.. BBUURRHHAANN ŞŞAAHHİİNN

Yaşad›klar›mdan öğrendiğim bir şey var:

Yaşad›n m›, yoğunluğuna yaşayacaks›n birşeyi

Sevgilin bitkin kalmal› öpülmekten

Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne

Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, birçocuğa

Yaşamak yeryüzünde onunla kar›şmakt›r

Kopmaz kökler salmakt›r oraya

Kucaklad›n m› s›ms›k› kucaklayacaks›n arka-daş›n›

Kavgaya tüm kaslar›nla, gövdenle, tutkunlagireceksin

Bir uzand›n m› bir kez s›ms›cak kumlara

Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taşgibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabil-diğine

Hem de bütün benliği seslerle ezgilerle dolar-cas›na

İnsan bal›klama dalmal› içine hayat›n

Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcas›na

Uzak ülkeler çekmeli seni, tan›mad›ğ›n insan-lar

Bütün kitaplar› okumak, bütün hayatlar›tan›mak arzusuyla yanmal›s›n

Değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak suiçmenin mutluluğunu

Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamaközlemiyle dolmal›s›n

Ve kederi de yaşamal›s›n, namusluca, bütünbenliğinde

Çünkü ac›lar da sevinçler gibi olgunlaşt›r›rinsan›

Kan›n kar›şmal› hayat›n büyük dolaş›m›na

Dolaşmal› damarlar›nda hayat›n sonsuz tazekan›

Yaşad›klar›mdan öğrendiğim bir şey var:

Yaşad›n m› büyük yaşayacaks›n, ›rmaklara,göğe, bütün evrene kar›ş›rcas›na

Çünkü ömür dediğimiz şey hayata sunulmuşbir armağand›r

Ve hayat sunulmuş bir armağand›r insana.

Ataol Behramoğlu

YYAAŞŞAADDIIKKLLAARRIIMMDDAANNÖÖĞĞRREENNDDİİĞĞİİMM BBİİRRŞŞEEYY VVAARR

33UUGGHH 22000044 ggüünnllüü¤¤üü

DDeeğğeerrllii mmeesslleekkttaaşşllaarr››mm,,

21.si yap›lan Ulusal Gastroen-teroloji Kongresi, son y›llardakiad›yla Ulusal GastroenterolojiHaftas› belki de üzerinde en çokkonuşulan Gastroenteroloji toplan-t›lar›ndan biriydi. Bunda geçmişy›llara göre baz› farkl›l›klar›n veyeniliklerin olmas›n›n elbette bü-yük pay› vard›r.

Öncelikle toplant›ya giderkenpek çok kişide olan bir tedirginlikdikkati çekmekteydi. Bu sene top-lant› her zamankinden erken yap›l-makta, tam da turistik sezonun enhararetli olduğu zamana denk gel-mekteydi. "Acaba izinlerin olduğubu haftada kat›l›m az m› olurdu?Toplant› bilimsel amac›n›n d›ş›ndadaha turistik bir özellik mi kaza-n›rd›?" gibi kuşkular pek çok kişitaraf›ndan paylaş›lm›şt›. Üsteliktoplant› mekan› da turistik özelliğifazlaca ağ›r basan bir tesisti.

Çoğunlukla takdir, biraz da şa-ş›rarak gözledik ki d›şardaki güzelhava, güzel deniz ve havuz kat›-l›mc›lar› pek az etkiledi. Toplant›-lar kat›l›ml› ve aktif devam etti.Bilimsel toplant›lar›n turistik yönütüm dünyada inkar edilemeyecekbir gerçek. Önemli olan aradakidengenin sağlanmas› ve bilimselli-ğin ikinci plana itilmemesi. Ben buseneki toplant›da geçen y›llara gö-re bilimsellik aleyhine bir değişimolmad›ğ›n› gördüğümü söylemekisterim. Toplant›y› düzenleyenleri

de cesaretlerinden dolay› kutlar›m.Ancak bu seneki toplant› zaman›ve mekan› kat›l›mc›lar›n daha çokaileleleri ile birlikte gelmesini sağ-lam›ş görünüyor. Bu durumun ka-t›l›mc›lar›n konsantrasyonunuolumsuz etkilemesi olas›d›r.

Öncelikle hem bu toplant›n›n,hem de geçen y›llardaki toplant›la-r›n düzenleyicilerini tebrik etmekgerek. Her y›l daha iyinin aray›ş›sürüyor. Bu y›l programda sabahkahvalt› toplant›lar›n› gördüğümdeyurtd›ş›ndaki benzerleri gibi ilgigörüp göremeyeceğini düşündüm.Kendimizi beğenmeme, biraz daaşağ›lama huyumuz var ya, doğru-su bu erken toplant›lara kat›l›m›nolmamas›ndan endişeliydim. Amadoğrusu ilginin büyüklüğü, toplan-t›lar›n s›cakl›ğ› bence bu toplant›-lar›n düzenlenmesinin ne kadarisabetli olduğunu gösterdi. Konuş-mac›lar›n seçimini de son derecedeisabetli buluyorum. Bu toplant›lardaha interaktif, daha sohbet hava-s›nda cereyan ettiği için özelliklekonular›nda isim yapm›ş kişilerinseçilmesi toplant›lara ilgiyi art›r-maktad›r. Gelecek senelerde de butoplant›lar›n devam›n› diliyorum.

Yeterlilik s›nav› tabii ki bu se-neki toplant›n›n en önemli yenili-ğiydi. Bu s›nav›n haz›rlanmas›ndaemeği geçen herkese teşekkürler.Ancak yeterlilik s›nav›na kat›l›mson derece de yetersizdi. Elbettes›nav›n kendisi bir amaç değilaraçt›r. Amaç Gastroenteroloji uz-manlar›n›n daha yetkin hale gel-mesini sağlamakt›r. Bunun için uz-manlar› zorlay›c› tedbirler herhal-de gelecek y›llarda al›nacakt›r. S›-nava girilirken klinikler aras›ndapek de sezdirilmemeye çal›ş›lanrekabet havas› s›nava daha bir gü-zellik katmaktad›r. S›nav›n yap›l-mas›ndan daha önemlisi s›nav›nhaz›rl›ğ›d›r. Bu konuda bütün öğ-

retim üyelerimize büyük sorumlu-luk düşmektedir. Özellikle iyi birsoru bankas› oluşturulmas› konu-sunda herkes üzerine düşeni yapa-cakt›r. Gelecek y›llarda daha fazlakat›l›ml›, daha fazla işlevsel s›nav-lar› bekliyoruz.

Bu y›lki Gastroenteroloji Haf-tas›’na damgas›n› vuran diğer birdeğişiklik sözlü bildirilere fazlayer verilmesi olmuştur. Toplant›-lardan bir amaç da karş›l›kl› fikiral›şverişi olduğuna göre bu karar›nda çok isabetli olduğunu düşünü-yorum. Çok say›da ve ayn› andafarkl› mekanlarda yap›lan sözlübildiri toplant›lar›na eski seneler-den daha fazla kat›l›m olduğunugörmek de gurur vericiydi.

Yeri gelmişken bildirilerle ilgi-li baz› tespitler yapmak istiyorum.Say›n Prof. Dr. Sedat BOYA-CIOĞLU’nun aç›l›ş konuşmas›ndada belirttiği gibi, bu y›l bildiri say›-s› rekora ulaşt›. Ama kalite için ay-n› şeyi söylemek mümkün değil.Doğrusu sunulan çal›şmalar›n, hat-ta moleküler olduğu için cazip gö-rünen çal›şmalar›n tamam›na yak›-n› tan›mlay›c› çal›şmalardan iba-retti. Deneysel özellikte orijinalçal›şmalar›n artmas›n› diliyorum.Maalesef eğitim veren kurumlar›-m›z›n eğitim ve araşt›rmadan çokhasta bak›m›na ağ›rl›k vermesiaraşt›rmalar›n kalitesini düşürü-yor. Bu konuda elbette önceliklevar olmas› gereken genel devletpolitikas›n›n ötesinde sivil toplumkuruluşlar›n›n, meslek kuruluşlar›-n›n, üniversitelerin ve derneklerinde sorumluluklar› olduğuna inan›-yorum. Türk Gastroenteroloji Der-neği ve Vakf›’n›n bu konudaki so-mut ad›mlar›n›, genç bilim adam-lar›n›n yetişmesi için kaynaklar›n›seferber edişini takdirle izliyoruz.

[[DDeevvaamm›› SSaayyffaa 44’’ddee]]

PPrrooff DDrr.. UUlluuss SSaalliihh AAKKAARRCCAA

SSoonnuuççllaarr›› ddee¤¤iill,, bbaaflflllaanngg››ççllaarr›› ddee¤¤iiflflttiirrmmeekk ggeerreekkiirr.. AALLAAIINN

44 UUGGHH 22000044 ggüünnllüü¤¤üü

Değerli meslektaşlar›m Türk Gastro-enterolojisi’nin geldiği noktay› en iyiyans›tt›ğ›n› düşündüğüm bilimsel bir

kongreyi daha geride b›rakt›k. Bu kongrenin ba-şar›s›n› ve gelinen noktay› en iyi değerlendirecekolanlar 1. Türk Gastroenteroloji Kongresi’ne ka-t›lanlar olmal›d›r. Ben ilk olarak İç Hastal›klar›ihtisas›m›n sonlar›nda 1993 y›l›nda Bursa'da ya-p›lan 10. Gastroenteroloji Kongresi’ne kat›ld›m.Her geçen y›l›n bir öncekinden daha başar›l› ol-duğunu, kat›l›m›n giderek artt›ğ›n› ve organizas-yonun daha bir heyecanla yap›lmakta olduğunumüşahade ettim. Bu ç›k›ş›n giderek artacağ›n›,eksiklerin giderileceğini ve gelinen bilimsel nok-ta, edinilen tecrübelerle Türk Gastroenteroloji-si’nin uluslararas› önemli kongrelere de ev sa-hipliği yapabileceğine inan›yorum. Bu yaz›da birkat›l›mc› olarak kongrenin bilimsel ve sosyal et-kinlikleri ile ilgili değerlendirmelerimi sizlerlepaylaşmaya çal›şacağ›m.

21. Ulusal Gastroenteroloji Haftas›’n›n(UGH) en önemli ve ak›lda kalacak özelliklerin-den biri toplant› tarihi ve yeri. Sadece ülkemizindeğil, dünyan›n gözdesi olan bir beldede ve y›l›nen güzel tatil ay›nda, henüz okullar aç›lmadankongre düzenlenmesi bu kongreyi sadece bizleriçin değil birçok meslektaş›m›z›n eş ve çoçukla-r› içinde unutulmaz yapm›ş olmal›. Çoğunluklabizler toplant›lara giderken onlar› geride burukolarak b›rak›rd›k, bu kez onlar eğlenirken biz za-man zaman buruk bir şekilde toplant› alan›ndanonlar› izledik. Aç›kcas› kongre boyunca bir ta-rafta kaç›rmak istemediğimiz bilimsel etkinliklerile diğer taraftaki havuz ve denizin cazibesi ara-s›nda kald›ğ›m›z› itiraf etmeliyim.

Kongrelerin geleneksel özellikleri aras›na gi-ren mezuniyet sonras› kurs için bu y›l pankreatit-ler seçilmişti. Gün boyunca tek bir konunun tümyönleriyle ele al›nmas› ve konuşmalar›n metni-nin Turkish Journal of Gastroenterology'nin ekiolarak bas›lmas› oldukça güzel düşünülmüştü.Konuşmac›lar›n konuyla ilgili çal›şmalar› veyadeneyimi olanlardan seçilmesi ve genç meslek-taşlar›m›za ağ›rl›k verilmesi dikkat çekiciydi vesalon tüm gün boyunca tama yak›n doluydu..Ancak konular›n çok fazla bölünmesi ve bu ne-denle konuşmac› say›s›n›n fazla olmas› başkan-lar›n işini bir hayli zorlaşt›rd› ve sorulara ayr›la-bilecek zaman› k›s›tlad›. Burada bir istatistiki ça-l›şman›n sonuçlar›n› ve kişisel düşüncelerimipaylaşmak istiyorum. Toplant› sonras› dinleyici-lerin toplant›daki önemli noktalar› hat›rlama du-rumlar› test edildiğinde, konuşmac›n›n anlatt›k-lar›n›n ortalama % 20'sini, konuşma sonras› ya-p›lan tart›şmalar›n % 50'sini hat›rlayabildiklerisaptanm›ş. Şüphesiz her konuşmac› birikimini

ve haz›rl›ğ›n› aktarabilmek için büyük bir coşkuduyuyor, ancak çok şey anlat›lmas› çok şey öğ-renildiği veya öğretildiği anlam›na gelmiyor.Özellikle bilgi teknolojilerinin alt›n çağ›n› yaşa-d›ğ› günümüzde son gelişmelerde dahil t›bbi in-formasyona ulaşmak o kadar kolay ki. Bu bağ-lamda t›bbi toplant›lar›n sadece birinin konuşupdiğerlerinin dinleyici olduğu bir formattan ç›k›pinteraktif olarak bilgi ve tecrübelerin paylaş›ld›-ğ› platformlara dönüşmesi şart. Ancak birçoktoplant›da tart›şma için ayr›lan zaman›n da ko-nuşmac› taraf›ndan kullan›lmas› sonucunda, baş-kan›n tart›şmaya zaman kalmad›ğ› için diğer ko-nuşmac›ya geçtiğine veya "yetersiz zaman nede-niyle sadece 1 veya 2 soru alabiliriz" uyar›s›naşahit oluyoruz. Bu 1-2 soru içinde çoğunluklabaşkanlar taraf›ndan tan›nan ve genellikle de ön-de oturan k›demli hocalara söz verildiğini düşü-nürsek, genç veya arkalarda bulunan meslektaş-lar›m›z›n çoğu zaman kendilerini ifade edeme-melerinin s›k›nt›s›n› yaşad›klar›n› tahmin etmekzor değil. Bunlar› pankreatit kursu için değil he-men tüm kongrelerimizdeki toplant›lar için dilegetiriyorum. Kendisine 15 dk. konuşma süresiverilen bir konuşmac› nas›l 110 slayt haz›rlar vekonuşma 30 dk. sürer veya başkan›n uyar›lar›narağmen konuşma 10 dk. uzar anlamak zor. Busorunu azaltmak ve toplant›lar›m›z›n başar›s›n›art›rmak için hem organizatörlere, hem başkan-lara, hem de konuşmac›lara önemli görevler dü-şüyor.

Kahvalt› toplant›lar› şüphesiz bu kongreninilk ve önemli yeniliklerinden birisiydi. Sabahotelin büfesinde rahat rahat kahvalt› etme imka-n› varken bu toplant›lara ne kadar ilgi olabilece-ğini merak ettiğimi belirtmeliyim. Son gün gitti-ğim toplant›da bile salon dolmuştu, ancak benson anda planlad›ğ›m salonda olmad›ğ›m› farket-tim ve doğru salona geçtim. Geç kald›ğ›m bu sa-lona sandalye ilave edilmeye başlanm›şt›. Butoplant›lar›n daha arkadaşça bir ortamda geçme-si ve tart›şma imkan› olmas›, yukar›da belirtti-ğim hususlarda gözönüne al›n›rsa, ilgiyi artt›r-m›ş olabilir. Kahvalt› toplant›lar›n›n bundan son-raki kongrelerin klasikleri aras›na geçmesi art›kkaç›n›lmaz.

Önceki kongrede çok ilgi toplayan, bu y›l bunedenle say›s› artt›r›lan endoskopi video marato-nu ve bu y›l bir diğer yenilik olarak başlayan ult-rasonografi maratonu şüphesiz kongrenin en çokilgi toplayan ve en yararl› olduğunu düşündü-ğüm oturumlar›yd›. Endoskopi video maratonunbirincisinde oturum başkan› olarak çok güzel tar-t›şmalara tan›k oldum. Özellikle genç endosko-pistlerin heyecanlar› ve vakalara kat›l›mlar› dik-kat çekiciydi. Gaziantep Üniversitesi’nde oluş-turduğumuz modern dijital video kay›t sistemiile son iki y›ld›r bu oturumlara önemli katk›dabulunmaya çal›şt›ğ›m›z› söylemeliyim. Bu y›lsunduğumuz üç videomuzun son gün, son top-lant›ya kald›ğ›n› öğrendiğimde arkadaşlar›mlabirlikte "acaba yeterli ilgi olur mu?" şeklinde birtereddütümüz olduğunu itiraf etmeliyim. Hattaorganizatör arkadaşlardan mümkünse bunlardanbirisinin ilk oturuma al›nmas›n› rica ettiğimi debelirtmeliyim. Ancak son gün son oturum, eş za-manl› başka bir toplant› olmas›na rağmen, en-doskopi video maratona ilgi inan›lmazd› ve sa-

lon doluya yak›nd›.

Aç›l›şta Gastroenteroloji’ye emek veren ho-calar›n onure edilmesi şüphesiz duygulu anlaryaşatt› hepimize. İlk ve ortak oturum olarak"Başkan›n Seçtikleri" sözlü bildirim oturumu vesözlü bildirilerin üç salonda eş zamanl› olaraksunumlar› bu çal›şmalara verilen değerin göste-rilmesi aç›s›ndan çok önemliydi. Ancak posterseçimi, poster salonu ve posterlere ilgi aç›s›ndanayn› şeyleri ifade etmek mümkün değil. Kongre-lere kat›l›m› art›rabilmek için ciddi bir değerlen-dirmeye tabi tutulmadan bildirilerin hepsinin ve-ya çoğunun kabul edilmesini doğru bulmuyo-rum. Şüphesiz bunun araşt›rmac›lar› teşvik edicibir yönü olabilir, ancak ciddi bir bilimsel değer-lendirmeye tabi tutulmuyor olmas›; (1) posterbildirilerin haz›rlanmas›nda ve sunulmas›nda ka-liteyi azaltmakta, (2) okuyucuyu s›karak dahafazla bilimsel öneme sahip olanlara ilgiyi azalt-makta, (3) fiziksel yer sorununu art›rarak rahatbir şekilde okunma şartlar›n› ortadan kald›rmak-tad›r. Uluslararas› kongrelerde gördüğümüz veolmas› gereken belli bir zamanda poster baş›ndadurma ve poster tart›şmas› yapma kongremizinönemli eksikleri aras›nda. Çoğu araşt›rmac› pos-terini sabah as›yor, isteyen gider okur, orada du-ruyor diye düşünülüyor ve akşam gidip al›yor,hatta akşam dahi gidilmiyor. Kongreye bildiriolarak gönderilen ancak as›lmayan bildirilerdebir diğer gerçek. Seçilen baz› posterler k›sa su-numlarla ayr› baz› oturumlarda tart›ş›l›yorsa da,kanaatimce bu yeterli değil. Bu konuda yap›labi-lecekler ile ilgili baz› önerilerimi şu şekilde özet-leyebilirim; (1) bildiriler mutlaka birden fazlauzman taraf›ndan "elektronik ortamda" değer-lendirmeli ve belli bir standart geliştirilmeli, (2)kongreye gönderilen ancak as›lmayan bildirileriçin yapt›r›mlar düşünülmeli, (3) poster tart›şmasaatinde sunucular›n poster baş›nda olmalar›sağlanmal› ve organizatörler poster salonuna il-giyi art›racak aktiviteler düzenlemeli, (4) postersalonunun fiziki özellikleri iyi etüd edilmeli vekabul edilecek bildiri say›s›nda bu dikkate al›n-mal›.

Genel olarak bilimsel konular›n seçiminin veorganizasyonunun oldukça tatmin edici olduğu-nu belirtmeliyim. Kat›labildiğim toplant›lardançok yararland›m. Girişte belirttiğim gibi Akde-niz’in çekiciliği, Mirage Park Resort ve diğerotellerin havuzlar› kat›l›mc›lar› yeteri kadarayartamam›ş olmal› ki salonlar›n çoğunun top-lant›larda doluya yak›n olduğunu gözlemledim.Prof. Dr. Nurdan TÖZÜN taraf›ndan verilen"Sanat ve T›p" konferans› mükemmeldi. Ayr›casatellit sempozyumlar da hem konu hem konuş-mac› aç›s›ndan çok iyi organize edilmişti. TUR-HEP araşt›rmas›n›n ön sonuçlar›n› öğrenmek he-yecan vericiydi.

Kongrenin şüphesiz kat›lamad›ğ›m ancak ol-dukça güzel ve başar›l› olduğunu tahmin ettiğimçok say›da özellikleri mevcut. Kapan›ş›n yinekalabal›k bir grupla birlikte yap›lmas› kongreninbaşar›s›n›n aç›k bir göstergesiydi. Bundan sonraAnadolu’da ve diğer illerde de ulusal kongrenindüzenlenme girişimini takdir ediyorum. Organi-zasyonda emeği geçen herkese, başta BaşkanDoç. Dr. Burhan ŞAHİN olmak üzere yard›mc›-lar›na ve DİAS' a teşekkürler....

33.. ssaayyffaann››nn ddeevvaamm››

PPrrooff.. DDrr.. UUlluussSSaalliihh AAKKAARRCCAA

Bildirilerden söz eder-ken posterlere değinme-den geçmek olmaz. İçerik-leri çok yüklü olmasa daposterlerin ne kadar emek-lerle haz›rland›ğ›n› biliyo-ruz. Poster teşhir alan› bi-raz daha geniş olmal›yd›.Okunmayacaksa niye bukadar zahmet ve masrafyap›ls›n. Posterleri değer-lendirmek için seçme pos-terleri sözlü sundurmakçok güzel bir yaklaş›md›ve bence rağbet de gördü,ama geri kalanlar için neyap›labilir diye de düşün-mek gerekecek. Eskilerinmeşhur bir sözü var "Ma-rifet iltifata tabidir" diye.Posterlere olan ilgisizlikgenç arkadaşlar› geleceky›llarda poster haz›rlan-mas›nda özensizliğe itecekdiye bir korkum var. Ger-çekten tüm dünyada pos-terler ilgisizliğe kurban gi-diyor. Baz› kongrelerdeseçilen jürinin tek tek pos-ter sahipleri ile poster ba-ş›nda sorulu-cevapl› de-ğerlendirme yapt›ğ›n› gör-düm. Ama poster say›s›n›nçokluğunda bunun yap›l-mas› her zaman pratik ol-muyor. Poster sunum ala-n›ndan ve poster haz›rla-ma masraf›ndan tasarrufetmek için bilgisayar orta-m›nda posterlerin sunul-mas› da bir çözüm olabilir.Bunun altyap›s› hakk›ndasan›yorum fikir yürütmekgerekecek. Baz› yabanc›toplant›larda posterlerinsunulduklar› şekliyleCD’ye kaydedilerek dağ›-t›ld›ğ›n› görüyoruz. Doğ-rusu bu sunum şeklinin deposterlerin daha fazlaokunmas›n› sağlad›ğ›n›söylemek zor. Ama hepi-miz s›k s›k bir konuda ça-l›şanlar›n sadece kitaptakiözetin ötesinde ne yön-temler kulland›ğ›n›, dahadetayl› ne sonuçlar elde et-tiğini görmek istiyoruz.En az›ndan merakl›s›na butür bilgisayar ortam›ndakisunumlar›n yarar› olabilir.

Bu seneki Patoloji top-lant›s›n›n, Ultrason mara-tonunun aktif kat›l›m› vedinamik içeriği bana özgültoplant›lar›n gelenekselhale gelmesinin çok yarar-l› olacağ›n› düşündürdü.Vaka sunumlar› ile inte-raktif toplant›lar›n her se-ne çok ilgi göreceğini dü-şünüyorum.

Bu seneki toplant›n›nac› ama gerçek yenilikle-rinden birisi, alternatifkongrenin toplant› s›ras›n-da çokça konuşulmas›yd›.Farkl› ve çok say›da top-lant› yap›lmas›n›n elbettebir zarar› olmad›ğ› ortada,ama bu toplant›n›n düzen-leyicilerinin çoğunlukla21. Gastroenteroloji Haf-tas›’na da kat›lmamas› re-aksiyoner bir toplant› dü-zenlendiğini aç›kça ortayakoymaktayd›. Bütün dün-yada ayn› meslek branş›n-da birden fazla derneğinvar olduğunu biliyoruz.Farkl›l›klar zenginlik degetirir. Bu y›llarda çokduyduğumuz bir söz bu.Ama farkl›l›k bölünmüşlü-ğü, husumeti değil güzelbir rekabeti ve daha fazlakişinin aktif kat›l›m›n› ge-tirmelidir. Gastroenterolo-

ji Camias›’n›n kişisel he-veslerle y›prat›lmamas›gerektiğinde san›r›m her-kes hemfikirdir. Bu senekiyaklaş›m siyasi partilerde-ki bölünmelere ne kadarda benzemekteydi. Her-halde en güzeli her türlüfikrin özgürce ve medeni-ce tart›ş›ld›ğ›, tart›şman›nkavgaya varmad›ğ› güzelkongreler yap›lmas›d›r.Gerçeklere atgözlüğü ileyaklaşmamak için bencedernek yönetiminin dekendisini sorgulamas› ge-rekir diye düşünüyorum.Dernek yönetimlerinin se-çildiği genel kurullar, der-nekler kanununa göre der-neğin genel merkezinin ol-duğu yerde yap›lmak zo-runda. Gerçekçi olmak ge-rekirse sadece oy kullan-mak için böylesi toplant›-lara kat›lmak için birazfazla politize olmak gere-kiyor. Kendi ad›ma dasöyleyeyim, s›rf bu amaç-la bir toplant›ya hiç gitme-dim. Genel kurullara kat›-l›m› art›rmak için belkimini bir kongre veya cazipbir toplant›n›n genel kuru-la denk getirilmesinin bü-yük yarar› olur. Böyleceseçimler daha demokratikve daha kat›l›mc› olur.

Bu sene, yabanc› ko-nuşmac›n›n azl›ğ› dikkatçekiciydi. Yabanc› konuş-mac›lar›n yarar› isimleri-nin reklam arac› olmas›n-dan ileri gitmiyor. Bilgiyeulaşman›n bu kadar kolayolduğu günümüzde yaban-c› konuşmac›lardan yenibirşey duymak pek demümkün değil. Bazen bukonuşmac›lar›n hayal k›-r›kl›ğ› yaratt›ğ›na da çokkereler şahit olduk. Eğeryerli konuşmac›lar denge-ler gözetilerek seçilmez,konuyla gerçekten uğra-şanlardan seçilirse yabanc›konuşmac›lara nazaran da-ha fazla verim al›nabilir.Ancak ülkemizin ve TürkGastroenterolojisi’ninDünya Gastroenterolojiotoritelerince daha iyi ta-n›nmas› ve kongreye deği-şik bir renk kat›lmas› içinyabanc› konuşmac›lar›nkatk›s›n› da inkar etme-mek gerekir. Bence kong-renin izlediği politika buyönden uygun ve yeterli-dir. Kendimizi sadece ya-banc› konuşmac›lar› turis-tik ortamlarda iyi ağ›rlaya-rak değil güzel bilimselaraşt›rmalar›m›z› yurtd›-ş›nda takdim ederek tan›t-mal›y›z. Maalesef her ko-nuda olduğu gibi bilimselaraşt›rmalarda da uluslara-ras› ölçülere ancak yeniyeni ç›kabiliyoruz. Dünyaile bu anlamda integras-yon hepsinden önemli olsagerek. Son y›llarda yaban-c› araşt›rmac›larla ortakaraşt›rmalar düzenlenme-si, daha fazla Türk araşt›r-mac›n›n d›ş toplant›lardakonuşmalar yapmas› çoksevinidirici gelişmelerdir.

Son iki y›ld›r geçen y›liçinde Türkiye’den yap›-lan yay›nlar›n, yay›nlananderginin impact factor’ügözönüne al›narak derece-lenmesi ve seçilmesi çokgüzel bir uygulama oldu.Bunun devam ettirilmesigerekir. Kesinlikle araşt›-r›c›lar için bir stimülasyonolduğu kanaatindeyim.Hepimizin yazma özürlüolduğu bir gerçek. Bu uy-gulama kongrelere gönde-

rilen bildirilerin bir k›sm›-n›n olsun yay›na dönüştü-rülebilmesine katk›da bu-lunursa ne mutlu.

Birkaç olumsuz geliş-me de toplant›n›n progra-m›nda dikkati çekti. Bun-lardan en önemlisi Avras-ya Gastroenteroloji Derne-ği toplant›lar›n›n program-da görülmemesi olmuştur.Bu dernek büyük özverive gayretlerle kuruldu.Dernek ve Vak›f yönetici-lerimizin, bu derneğin ha-murundaki al›n terleri or-tada duruyor. Türk Gast-roenteroloji Derneği’ninbu yavru derneğini gelişti-rerek faaliyetlerini sürdür-mesi gerekir. Şimdiye ka-dar çok güzel aktiviteleriolan bu derneğin gelecektoplant›larda yine yer al-mas›n› diliyorum.

Kongrenin ön haz›rl›k-lar› da en az kongrenin ya-p›lmas› kadar zahmetli veönemlidir. Son y›llardagelişen teknolojiye Gast-roenteroloji toplant›lar›n›nda ayak uydurmuş olmas›,toplant› program›na tümdetay›yla internet arac›l›ğ›ile ulaş›lmas›, bildirilerinbu kanaldan gönderilmesive sorunsuz gönderilmesibence her türlü takdirinüzerinde. Bu sene EASLtoplant›s›na bildiri özetigönderilirken yaşanan so-runlar, bana bizim toplan-t›m›zdaki rahatl›ğ›n k›y-metini bir kez daha göster-di.

Toplant›n›n organizas-yonunu yapan DİAS içinde birkaç söz söylemek is-tiyorum. DİAS’›n diğerorganizasyon kuruluşla-r›ndan fark› bence amatörruhunu kaybetmemiş, ol-mas›. Gastroenterolojininiçinden ç›kan bu organi-zasyonun amatör ruhuGastroenteroloji toplant›-lar›na s›cak bir atmosferveriyor. Ama bu yaklaş›mDİAS’›n diğer toplant›lariçin yeterince profesyonelbulunmamas›ndan dolay›bir dezavantaj yarat›r m›?Sorgulamak gerekir. Amasamimiyetle şunu söyle-mek istiyorum, DİAS’›norganizasyonunda Gastro-enteroloji toplant›lar›ndakendimizi evimizde gibirahat hissediyoruz. Kendi-lerine bu seneki toplant›-n›n düzenlenmesindekibaşar›lar›ndan dolay› te-şekkür ederim.

Şimdi geriye doğu dö-nüp bakt›ğ›mda tad› dama-ğ›mda kalm›ş bir toplant›geçirmiş olduğumuzu his-sediyorum. Bütün Gastro-enterologlar›n bir arayagelmesi, gençlerle yaşl›la-r›n buluşmas›, gençlerletabii ki gençlerin buluşma-s›, dostlar›m›z› tekrar gör-mek, çeyiz haz›rl›ğ› heye-can›yla haz›rlanan bildiri-lerin bir sergi havas›ndasunulmas› çok güzel duy-gular uyand›r›yor. Derne-ğin ve vakf›n gelişmesindeemeği geçenlere ve bu se-neki toplant›n›n haz›rlan-mas›nda görev alan herke-se sonsuz sevgi ve şükran-lar›m› sunuyorum.

EElleeflflttiirrii GGeelleeccee¤¤iimmiizzii AAyydd››nnllaattaaccaakktt››rr ““HHeeddeeff HHeerr SSaabbaahh AAyynnaaddaa GGöörrddüü¤¤üümmüüzzüü AAllgg››llaayyaabbiillmmeekkttiirr””

Kongrelerin amac›,ayn› branştan he-kimleri bir araya

toplayarak tan›şmalar›n›, kay-naşmalar›n›, karş›l›kl› fikir al›ş-verişinde bulunmalar›n› sağla-mak, yapt›klar› bilimsel çal›ş-malar› sunarak güncel literatürütart›şma ortam› sağlamakt›r.

Bu y›l, 21.’si yap›lan UlusalGastroenteroloji Haftas› da san›-r›m bu amaç çerçevesinde haz›r-land› ve gerçekleştirildi.

KKoonnggrreenniinn öönncceelliikkllee oolluumm--lluu yyaannllaarr››nn›› bbeelliirrttmmeeyyee ççaall››şşaa--ll››mm:: Ben inan›yorum ki organi-zasyon komitesi, dernek yöne-tim kurulunun görüşleri doğrul-tusunda tamamen iyi niyetle,kendi çap›nda bir program ha-z›rlam›ş ve bunu uygulamayakoymuştur. Bu tür organizas-yonlar hakikaten özveri, uğraşve özel çaba gerektirir. Kendile-rini bu nedenle kutluyor ve te-şekkür ediyorum.

Konular›n ve konuşmac›la-r›n seçimlerinde mümkün oldu-

ğunca muhtelif fakültelerdenbelirlenen isimler tespit edilerekdağ›l›m yap›lm›ş gibi gözük-mekle birlikte, bu dağ›l›m›nhangi kriterlere göre yap›ld›ğ›n›doğrusunu isterseniz ben tamanlayabilmiş değilim. Kongreile ilgili olumsuz eleştirilerinbaş›nda bana göre kongrenin ye-ri ve zaman› gelmektedir. 31Ağustos tarihinde Antalya-Ke-mer'e gelenlerin büyük bir ço-ğunluğunun kafalar›nda tatil vedinlenmek fikri devam ettiğin-den, ortam›n da müsait olmas›nedeni ile bilimsel kongredençok denize girmeyi tercih et-mektedirler. Nitekim hem bu y›lhem de geçtiğimiz y›llarda yap›-lan Antalya kongrelerinde sabahve öğleden sonra düzenlenenoturumlarda, bu durumu bizzatgözlemek mümkündür (bunayabanc› konuşmac›lar da dahil).

Ulusal kongre organizasyon-lar› herşeyden önce bilimsel birciddiyet arz etmelidir. Turizmve ticari amaç m› ön planda ol-mal›? Yoksa bilimsel doyurucu-luk ve Türk Gastroenteroloji ca-mias›n› bölmeden, daha fazlabirleştirici olarak bir üst seviye-ye ç›karmak m› ön planda olma-l›? Buna iyi ve sağl›kl› karar ve-rebilmek gerekir. Karar verecekkimselerin de Türk Gastroente-rolojisi’ni temsil eden, demok-ratik ve gerçek seçimle herkesinonay›n› alarak gelen kişiler ol-mas› gerekir. Ben gerçekten ta-

rafs›z ve gözlemci bir kişi ola-rak şunu söylemek istiyorum:Gastroenteroloji'ye gönül ver-miş kimselerin her birisi tek tekkendine göre özellikleri ve de-neyimleri olan, bu konuya y›lla-r›n› vermiş ya da verecek olançok değerli ayr› şahsiyetlerdir.Herşeyden önce insana gerekenönem, gereken değer ve sayg›verilmelidir. Kişileri sevelim yada sevmeyelim, ya da eleştire-lim, ama Türk Gastroenteroloji-si’nin sorumluluğunu üzerimizeal›yorsak, bu camiadaki tüm in-sanlar› sevmeyi, kucaklamay›ve gereğinde onure etmeyi bil-meliyiz. Bunu yapmazsak ya dayeterince yapamazsak veya ya-p›yor zannedip insanlar› hoşnutedemezsek ne olur? Belki çokfazla bir şey olmaz gibi görünür,ama yaşad›ğ›m›z dünyada herşeyin mutlaka ama mutlaka biralternatifi vard›r. O zaman muh-telif alternatif ya da alternatiflerfikri ortaya ç›kar ve hiç gerekliolmad›ğ› halde birden fazlaGastroenteroloji Kongresi,Gastroenteroloji Derneği ya daVakf› ortaya ç›kar. Boş yere in-sanlar gruplara ayr›l›r ve isteni-len birlik, beraberlik sağlana-maz.

BBiirr ssoonnrraakkii kkoonnggrree iiççiinnöönneerriilleerriinniizz nneelleerrddiirr?? BBüüttüünnbbuunnllaarr›› ssööyylleeddiikktteenn ssoonnrraa bbuunn--ddaann ssoonnrraa nnee yyaappmmaakk ggeerreekkiirr??

BBaannaa ggöörree şşööyyllee yyaappmmaakk ggee--rreekkiirr::

11-- Kongrelerde ticari ve tu-rizm amac› kald›r›lmal› ya da enaz›ndan minimale indirilmelidir.

22-- Kongre yönetimi seçilir-ken, tüm Gastroenteroloji cami-as› kucaklanmal› ve mutlakagerçek şeffafl›k politikas› izlen-melidir.

33-- Bunu başarmam›z›n enbasit yöntemlerinden birisi,Ulusal Gastroenteroloji Kongre-si’nde kat›l›mc›lar›n en yoğunolduğu zamanda (2. veya 3.günde) seçim yap›larak yönetimve denetim kurulu belirlenebilir.Herkesin gözü önünde yap›lanbu seçime kimsenin yersiz eleş-tiri hakk› olmaz.

44-- Kongrenin yeri ve zaman›konusu daha doğru ve dikkatlibiçimde tespit edilmeli, en az›n-dan belli bir süre, temcit pilav›haline gelen Antalya klasiğin-den vazgeçilip, kongre organi-zasyonlar›n›n yap›labildiği, Tür-kiye'nin değişik, belirli merkez-lerinde yap›lmal›d›r.

55-- Bilimsel konular ve ko-nuşmac›lar›n tespiti, oturumbaşkanl›klar›n›n belirlenmesi,kişiler aras› dostluklar ile değil,o konu ile ilgili birikim ve dene-yimi olan kimseler aras›nda be-lirli bir s›raya göre y›llara bö-lünmelidir. Bu arada genç ku-şaklara belli konularda konuşmaf›rsat› verilmelidir.

Bu vesile ile kongrelerin dü-zenlenmesinde temel taş› teşkiletmiş olan ve deneyimlerindendaima istifade ettiğimiz Say›nProf. Dr. Ali ÖZDEN Hoca'yaen içten teşekkürlerimi sunar›m.

21. ULUSAL GASTROENTEROLOJ‹ HAFTASI'n›n ARDINDAN PPrrooff.. DDrr.. AAbbdduurrrraahhmmaann KKAADDAAYYIIFFÇÇII

2211.. UUlluussaall GGaassttrrooeenntteerroolloojjii KKoonnggrreessii''nniinnOOlluummlluu vvee OOlluummssuuzz YYöönnlleerrii NNeelleerrddiirr??

PPrrooff.. DDrr.. MM.. MMuurraatt TTUUNNCCEERR

55UUGGHH 22000044 ggüünnllüü¤¤üü

UUzzmm.. DDrr.. DDiilleekk OOĞĞUUZZUlu önder Atatürk

genç Türkiye Cumhuriye-ti’ne "muas›r medeniyet"seviyesini hedef göster-miştir. Türk milleti’nin ye-ni k›z›l elmas› art›k bu he-deftir. Bu k›z›l elma ileuzun ve yorucu bir serüvenbaşlam›şt›r. Öyle bir serü-ven ki baş›ndan günümüzekadar engellerle ve zorluk-lara dolu...

Genç TC’nin kuruluşuile birlikte ve hatta dahaönce Tanzimatla başlayanbu sanc›l› serüven her yön-den ikilemlerle süregel-miştir ve sürmektedir.

Toplumsal yap›s› 10.yüzy›ldan beri kendini et-kileyen İslamiyet ve İslamcoğrafyas›n›n derin etkile-rini üzerinde taş›rken yü-zünü "muas›r medeni-yet"’e döndürmeye çal›ş-mak belki Türk toplumu-nun en önemli ikileminioluşturmaktad›r.

Bir taraftan "medeniyetdediğin tek dişi kalm›ş ca-navar" diyen ayd›nlar›, di-ğer taraftan özünde taş›d›-ğ› pozitif ve negatif özel-likleri reddeden, Bat›’danbaşka kurtuluş yolu olma-d›ğ›n› savunan körü körü-ne itaat eden ve kaderinibaşkalar›n›n tayin etmesi-ne izin veren ayd›nlar›,Türk toplumunun yaşad›ğ›kaosun yani bir başka iki-lemin en net göstergesideğil midir? Bu tablo geç-mişte nas›lsa günümüzdede ayn›d›r.

Bulunduğu coğrafi vestratejik konum Anado-lu’dan gelip geçen mede-niyetlerin siyasi tarihiniher zaman etkilemiştir.Anadolu’da kalmay› başa-rarak Kurtuluş Savaş› ve-ren genç Türkiye Cumhu-riyeti kurulduğundan buyana t›pk› kendinden önce

gelen kavimler ve Osman-l› İmparatorluğu gibi bucoğrafyan›n getirdiği so-runlar› yaşam›ş olup halada yaşamaya devam et-mektedir.

Komşular› ile ilişkilerive bu konum gereği bölge-sinin en güçlü ordusunasahip ve yaklaş›k 70 mil-yon nüfuslu dev bir kitlehaline gelen Türkiye buikilemleri ile de Avru-pa’n›n karş›s›na heyhülagibi dikilmektedir. Biryandan kişisel ve toplum-sal yaşam standartlar› ile"muas›r medeniyetin" 50y›l gerisinde, bir yandanda bilime ve teknolojiyeaç›k ve haz›r genç-dinamikbir kitle ile muas›r medeni-yetin önünde yer alan bubüyük çelişki ve güç elbet-teki Avrupa’y› korkutmak-tad›r. Bir klüp olarak baş-lay›p bugüne kadar ulaşanAvrupa Birliği ülkeleriiçinde günümüzdeki fikirayr›l›klar›n›n nedeni de buçelişki ve ikilemlerdir.Özellikle Türk prototipi ilegeçmişteki y›llarda karş›-laşan ve belli bir ön yarg›-ya ulaşan Avrupa toplum-lar›n›n kafas›ndaki Türkimaj› ve tarihten gelenTürk fobisi bugün Türki-ye’ye uygulanan çifte stan-dart›n ve Avrupa’n›n ikile-minin göstergesidir.

Amerika ve İngilte-re’nin Büyük OrtadoğuProjesi ad› alt›nda Ortado-ğu ve Avrasya coğrafyas›üzerinde oynamaya başla-d›ğ› oyunlar ve belki buyörede 50 hatta 100 y›lsonray› şekillendirme ça-l›şmalar› Türkiye’nin Av-rupa Birliği’ne yak›nlaş-mas›n› ve belkide siyasiaç›dan buray› daha da faz-la zorlamas›n› gerektir-mekte iken Türkiye Cum-huriyeti’nin üniter yap›s›n›

bozmaya yönelik zorlama-lara nas›l direneceği belir-siz görünmektedir. Öteyandan Birlik taraf›ndanbaşka aday ülkelere uygu-lanmayan şartlarla karş›la-ş›lmas› ikilemlerin en bü-yüğünü doğurmakta değilmidir?

Türkiye "K›z›l elma=muas›r medeniyet"’ineulaşmak zorundad›r. Çün-kü büyük Atatürk’ün gös-terdiği hedeftir. Bu yüzdende tarihte çoğu zaman ol-duğu gibi çok tehlikeli birdönemeçtedir.

Toplumun ulaşmas›gereken standartlar belli-dir. Bu standartlar devletpolitikas› olmal›d›r. Türki-ye Cumhuriyeti’nin sabitbir devlet politikas›, 50hatta 100 y›l sonras›na aitplanlar› ve hatta B planlar›olmal›d›r. Bu planlar gelenve giden hükümetlerle de-ğişmemelidir. Avrupa Bir-liği normlar›na uyum sağ-lamak belki Türk huku-kunda ve siyasi yap›s›ndabaşlay›p gündelik hayatauzanan bir yap›lanma vedeğişim sağlayacakt›r,sağlayacakt›r da "TürkiyeCumhuriyeti’nin ilelebetpayidar kalmas›" nas›l ba-şar›lacakt›r?

Avrupa Birliği kap›la-r›n› zorlamak uğruna veri-len tavizler ve uygulanand›ş politika ne kadar doğ-rudur? Bu Türkiye Cum-huriyeti’nin tarihindeki enönemli ikilemidir bence...

Yaklaş›k bin y›ll›k do-ğu kültürü serüvenimiz,Cumhuriyet’in kuruluşuile birlikte yeni bir değişi-me aç›lmak zorunda kal-m›şt›r. Bu yeni yaklaş›mlaAnadolu halk› gelmiş-geçmiş tüm Anadolu kül-türleri ile kader birliği içi-ne girmiştir. Bu yeni Ana-dolu anlay›ş› Türkiye

Cumhuriyeti’nin kuruluşfelsefesi ile çağdaş çizgi-nin üzerine ç›km›şt›r. Za-man›nda örnek ald›ğ›m›zBat› düşünce sisteminingeçirilen süreçte özünükaybettiği bu gün daha iyianlaş›lmaktad›r. Türk mil-letinin ise Türkiye Cumhu-riyeti’nin kuruluşunda al-d›ğ› bu özü koruyabildiğiaç›kça görülmektedir. Av-rupa Birliği ülkemizi top-luluğa kabul ettiğinde Ata-türk düşünce sistemindenkaynaklanan ilkelerin ken-dilerine de ne denli katk›dabulunacağ›n› görecektir.Türkiye Cumhuriyeti’ninkuruluş felsefesi ve onunkurucusu Mustafa KemalAtatürk’ün düşünceleri 21.yüzy›l›n Avrupas›’na dayol gösterecektir.

Bu sat›rlar yaz›ld›ktansonra Avrupa Birliği bin-lerce naz ve çifte standartile müzakerelere başlamatarihinin şartlar›n› s›rala-yarak bir erteleme vermiş-tir. Sonu belirli olmayanbu yolda çok dikkatli olun-mas› gerektiği aç›kt›r.

Avrupal› şunu çok iyibilmelidir ki gerçektenlaikizmi kabul etmemiş birAvrupa Birliği zaman sü-reci içerisinde istenilen he-defe ulaşamayacakt›r. Bir-liğin uzun ömürlü olmas›-n›n Türkiye Cumhuriye-ti’nin çağc›l felsefesi ilemümkün olabileceği anla-ş›lmal› ve Avrupa iki yüz-lülüğü b›rakmal›d›r. Bizimonlara olan ihtiyac›m›zdanziyade onlar›n bize ihtiya-c›n›n olduğunu zaman gös-terecektir.

Yöneticilerimiz şunuiyi bilmedir ki, tavizi TürkMilleti değil, Avrupa’n›nvermesi gerekmektedir.Avrupa’n›n bu konuda inatetmesine gerek yoktur...

İİ KK İİ LL EE MM

OOSSMMAANN ÖÖZZDDOOĞĞAANN,,(Marmara Üniversitesi T›p Fakültesi Gastroenteroloji Kliniği)BİR YIL, 12.000 US$LIVER UNITINSTITUT FOR DIGESTIVE DISEASEHOSPITAL CLINIC UNIVERSITY OF BARCELONA SCHOOL OF MEDICINEBARCELONA, SPAIN

MMUURRAATT SSAARRUUÇÇ(Celal Bayar Üniversitesi T›p Fakültesi Gastroenteroloji Kliniği)BİR YIL, 15.000 US$EPPLEY INSTITUTE FOR RESEARCH IN CANCER AND ALLIED DISEASEUNIVERSITY OF NEBRASKA MEDICAL CENTEROMAHA, NE, USA

NNEEVVİİNN OORRUUÇÇ(Ege Üniversitesi T›p Fakültesi Gastroenteroloji Kliniği)BİR YIL, 15.000 US$UNIT OFGASTROENTEROLOGY, HEPTOLOGY & NUTRITIONPITTSSBURG UNIVERSITY USA

MMEEHHMMEETT YYAALLNNIIZZ(F›rat Üniversitesi T›p Fakültesi Gastroenteroloji Kliniği)BİR YIL, 15.000 US$EPPLEY INSTITUTE FOR RESEARCH IN CANCER AND ALLIED DISEASEUNIVERSITY OF NEBRASKA MEDICAL CENTEROMAHA, NE, USA

CCEEMM CCEENNGGİİZZ(Yüksek İhtisas Hastanesi Gastroenteroloji Kliniği)BİR YIL, 3.000.- US$MOUNT SINAI SCHOOL OF MEDICINETHE MOUNT SINAI HOSPITALDIVISON OF LIVER DISEASENEW YORK, NY, USA

İİBBRRAAHHİİMM DDOOĞĞAANN(Gazi Üniversitesi T›p Fakültesi Gastroenteroloji Kliniği)6 AY, 3.000.- US$UNIVERSIY OF CALIFORNIA, SAN DIEGOVA SAN DIEGO HEALTCARE SYSTEMGI MOTILIY LAB.SAN DIEGO, CA, USA

ÖÖZZLLEENN AATTUUĞĞ(Marmara Üniversitesi T›p Fakültesi Gastroenteroloji Kliniği)6 AY, 3.000.- US$

TULANE UNIVERSITYHEALTH SCIENCES CENTERGASTROENTEROLOGY & HEPATOLOGY SECTION NEW ORLEANS, LA, USA

TGV’nin Burs ve DesteğiniAlan TGV YILDIZLARI

Kongre Gazetesi • 2005 • Say› : 3

Genel Yay›n Yönetmeni:

Ali ÖZDEN

Genel Yay›n Yönetmen Yard›mc›lar›:

Dilek O⁄UZ, Gürden GÜR, Jülide ÖZLER

Yay›n Sorumlular›:

A. fieref KÖKSAL

Sekreter:Tuba KARKINÇAM

Feride ÜRER

Tasar›m:Ejder KORKMAZ

Reklam Sorumlusu:Yeflim ÜNVER, Mine MERAL

Tan›t›m Sorumlusu:Yavuz UÇAK

Bask› Öncesi haz›rl›kTGV Ltd. fiti.

Tel: (0-312) 362 07 87

Bask›:Fersa Matbaac›l›k Ltd.fiti.

Tel: (0-312) 278 43 56

Gazetede Yay›nlanan yaz›lar›n sorumlulu¤u yazarlar›na aittir

PPoolliittiikkaacc›› ggeelleecceekk sseeççiimmlleerrii,, ddeevvlleett aaddaamm›› iissee ggeelleecceekk nneessiilllleerrii ddüüflflüünnüürr..NNaazz››mm fifiEENN

66 UUGGHH 22000044 ggüünnllüü¤¤üü

Ankara Üniversitesi T›p Fakültesi PatolojiAnabilim Dal›’nda 11-12 Eylül 2004 tari-hinde Avrupa Patoloji Derneği (EPS)Gastrointestinal Patoloji Çal›şma Grubuaktiteleri kapsam›nda Patoloji AnabilimDal›’ndan Prof. Dr. Arzu ENSARİ veGastoenteroli Bilim Dal›ndan Prof. Dr.Selim KARAYALÇIN taraf›ndan, Gastro-intestinal Patoloji Workshop’u düzenlen-miştir. Workshop’a Türkiye’nin birçokmerkezinden 80 kadar Patolog ve Gastro-enterolog kat›lm›şt›r. Workshop’da yurtd›-ş›ndan Prof. Dr. Marjorie Walker (İngilte-re), Prof. Dr. Michel Marsh (İngiltere) veDr. Ari Ristimaki (Finlandiya) konuşma-lar› ve slayt seminerleri ile kat›lm›şlard›r.Ayr›ca Türkiye’nin değerli Gastroentero-loglar›, birlikte çal›şt›klar› pataloglar› ilebirlikte endoskopi-histoloji oturumlar›gerçekleştirmişlerdir. Kat›l›mc›lar›n tan›güçlüğü çektikleri olgular› hep birlikte tar-t›şt›klar› “zor olgu” oturumlar› ile Works-hop etkinlikleri tamamlanm›şt›r. Kat›l›m-c›lar aras›nda yap›lan geri bildirim değer-lendirmelerinde tüm etkinlikler en yüksekdüzeyde puanland›r›lm›şt›r. Workshop’unorganizasyonu s›ras›nda başta AnkaraÜniversitesi T›p Fakültesi Dekan› Prof.Dr. Tümer ÇORAPÇIOĞLU olmak üzere,Patoloji Anabilim Dal› Başkan› Prof. Dr.Ayşe SERTÇELİK, Gastroenteroloji Ana-bilim Dal› Başkan› Prof. Dr. Ali ÖZDENve Türk Gastroenteroloji Vakf› çal›şanlar›ile DİAS çal›şanlar› büyük özveri ile kat-k›da bulunmuşlard›r. Avrupa çap›nda bö-yle bir organizasyonun gerçekleşmesi he-pimizi mutlu edecek bir gelişmedir. Gele-cekte de benzer organizasyonlar› gerçek-leştirmek dileğiyle...

Prof. Dr. Arzu ENSARİA.Ü.T.F. Patoloji ABD

G‹DERAYAKHandan, hamamdan geçtik,

Gün ›fl›¤›nda hissemize raz›yd›k;

Saadetinden geçtik,

Ümidine raz›yd›k;

Hiçbirini bulamad›k;

Kendimize hüzünler icadettik,

Avunmad›k

Yoksa biz...

Bu dünyadan de¤il miydik?

Orhan Veli KANIK

PPaattoolloojjii WWoorrkksshhoopp’’uu

Yabanc› konuşmac›lar organizasyonumükemmel buldular

Bu toplant›da herşey çok ciddiydi

Başar›l› bir organizasyondu

Patologlar görev baş›nda

SSaayy››nn MMeesslleekkttaaşşllaarr››mm››zz,,

Türk Gastroenteroloji Derneği 22-23 Nisan 2005 tari-hinde Antalya’da ESGE ile birlikte Gastrointestinal LiveEndoscopy Workshop düzenleyecektir.

Sadece Türk kat›l›mc›lara yönelik olan bu kursun diliİngilizce olup toplant› s›ras›nda simultane tercümeyap›lacakt›r. Toplant›ya J-F Rey, Axel Kruse, HorstNeuhaus, Jan Spicak ve Marc Giovannini veya TPonchon konuşmac› olarak kat›lacak ayr›ca canl› demon-strasyonlara da kat›lacaklard›r.

Bir ESGE Workshop’u olan bu toplant›n›n ESGE sorum-luluğunu Prof. Dr. Horst Neuhaus, Türk GastroenterolojiDerneği sorumluluğunu Prof. Dr. Sedat Boyac›oğlu veLokal Organizasyon Komitesi sorumluluğunu ise Prof.Dr. Fahri Iş›tan yürütecektir.

Workshop organizasyonu DİAS Meeting Org.Taraf›ndan yap›lacakt›r. Workshop ait ön programaşağ›da yer almaktad›r.

22 April 2005, Friday

Lecture 1: Sedation and monitoring, Aksel Kruse, DenmarkLive Demonstration 1

Coffee BreakLecture 2: Endoscopic diagnosis of Barrett's esophagus

and early neoplasia of the esophagus,

Jean-Francois Rey, FranceLive Demonstration 2

LunchLive Demonstration 3

Coffee BreakLecture 3: Endoscopic mucosal resection,

Horst Neuhaus, GermanyLive Demonstration 4

23 April 2005, Saturday

Lecture 4: Endomicroscopy,Horst Neuhaus, Germany

Live Demonstration 5Coffee Break

Lecture 5: Endoscopic management of biliary strictures,Jan Spicak, Czech Republic

Live Demonstration 6Lunch

Live Demonstration 7Coffee Break

Lecture 6: EUS in pancreatic disease,Mark Giovannini, France OR

Endoscopic mucosal resection in colonic polyps,Thierry Ponchon, France

Live Demonstration 8

77UUGGHH 22000044 ggüünnllüü¤¤üü

İİŞŞEE YYAARRAAMMAAKKUzun y›llar Türkiye’de yaşam›ş olan bir Alman profösörü 2. Dünya Savaş› zaman›nda bir gün

arkadaşlar›yla birlikte arabayla Ankara’dan başka bir ile gitmektelerken, yak›c› güneş alt›nda yaş-l› bir köylünün odun yüklü eşeğiyle birlikte tozlu yolda gittiğini görmüşler. Arabay› durdurupköylüyle konuşmuşlar. Köylü, dört-beş saat ötedeki köyünün meşeliğinden kestiği odunlar›, dahaüç saat uzaktaki kasaba pazar›na götürüp satacakm›ş. Yaşl› köylüye ac›m›şlar. “Kaça satabilirsinbu eşek yükü odunu?” diye sormuşlar. “İki buçuk liraya satar›m...” demiş köylü. “Al sana iki bu-çuk lira. Biz senin odununu sat›n ald›k; Y›k eşek yükü odunu yol k›y›s›na. Dön git köyüne!” Yaş-l› köylü bir süre düşündükten sonra, “Siz bu odunu ne yapacaks›n›z?” diye sormuş. “Hiçbir şeyyapmayacağ›z. Senin neyine gerek? Al paran› git!” Köylü, “Ya odun ne olacak?” diye sorup du-ruyormuş. Paray› az›msad›ğ›n› san›p bu kez beş lira vermişler. Yaşl› köylü paray› alm›ş, odunla-r›n ipini çözmüş, eşeğin yükünü boşaltmaya başlam›ş. Odunlar› yol k›y›s›na koyduktan sonra, beşliray› kendisine verenlere uzat›p “I-›h...” demiş, “Ben bu işten vazgeçtim. Al›n paran›z›.” Yerde-ki odunlar› yeniden eşeğine yüklemeye başlam›ş. Etme eyleme diye üstelemişlerse de, yaşl› köy-lü direnmiş. Daha çok para vermişler. O zaman köylü, “Kimsenin işine yaramayacak olduktankelli ben bu odunlar› ne diye saatlerce uğraş›p da ormandan kestim, ne diye eşeğime yükleyip bun-ca yolu teptim!...” demiş. Odunu eşeğine yükleyip yoluna koyulmuş. Ötekiler de şaşk›n, arabala-r›na binip gitmişler.

Bu yaşanm›ş öykü günümüzde çok ihtiyaç duyduğumuz bir davran›ş› yans›tmaktad›r. Köylü,zaman›, yani bir anlamda kendisini vererek odunlarla özdeşleşmiştir. Bu ürünün illede bir baş-kas›n›n işine yaramas›n› ister. Para herşey demek değildir...

Öykü; Aziz NESİN’den

Temel ile Fadime tayinleri nedeniyle Erzu-rum’a taş›n›rlar. Malum, Erzurum bol kar ya-ğan bir yer... Kar yağd›ğ› bir gün akşam üzere,evde otururlarken belediye hoparlöründen biranons, “Say›n sokak sakinleri, lütfen arabalar›-n›z› sokağ›n sol taraf›na park edin, sokağ›n di-ğer taraf›ndaki karlar temizlenecektir.” Temel,evden ç›kar ve arabas›n› sokağ›n sol taraf›napark eder. Ertesi akşam, yine belediye hoparlö-ründen bir anons: “Say›n sokak sakinleri, ara-balar›n›z› lütfen sokağ›n sağ taraf›na park edi-niz, sokağ›n boş b›rak›lan taraf›ndaki karlar te-mizlenecek.” Temel yine d›şar› ç›kar ve araba-s›n› sokağ›n sağ taraf›na park eder. Ancak buarada kar yağmaya devam etmektedir... Bunun

sonucu olarak sokaklar›n hergün temizlenmesigerekmektedir.. Nitekim 3. günün akşam› yinebir anons: “ Say›n sokak sakinleri, lütfen araba-lar›n›z› sokağ›n...? taraf›na park ediniz, sokağ›ndiğer taraf›ndaki karlar temizlenecektir.” An-cak anons s›ras›nda seste bir kopukluk olduğuiçin ne Temel ne de Fadime arabalar›n hangi ta-rafa park edileceğini anlayamam›şlard›r. Uzunbir süre sokağ›n hangi taraf›na park edeceklerikonusunda tart›ş›rlar ve bir türlü bir kararavaramazlar. En sonunda Fadime, “Ula Temel”der, “Madem, araban›n sokağ›n hangi taraf›napark edileceğini anlamad›k, bugün de arabagarajda kals›n, boşver anonsu...!

PPAARRKK SSOORRUUNNUU

88 UUGGHH 22000044 ggüünnllüü¤¤üü

HELICOBACTER PYLORI VE

1982y›l›nda Avustralya’n›n Perth şeh-rinde Marshall ve Warren, midehastal›klar› ile sipiral bir bakteri-

nin ilişkisini 100 y›l sonra tekrar gündeme getirdiler. Buaraşt›r›c›lar önce bu mikrobun gastritie daha sonra dapeptik ülsere yol açt›ğ›n› bildirdiler. O güne dek peptikülser hastal›ğ› "No acid no peptic ulcer" aforizmas› te-melli olarak kabul gördüğünden bilim çevreleri başlan-g›çta hem bu bakteriye hem de bu araşt›rmac›lara ac›ma-s›z şekilde tav›r koydular. Daha sonra yap›lan araşt›rma-lar Marshall ve Warren’›n bulgular›n› destekleyince bi-lim dünyas›n›n öncüleri başlang›çta karş› ç›kmalar›narağmen sonra onlar da Helicobacter pylori olarak isim-lendirilen bu bakterinin gastritis, peptik ülser, mide kan-seri, mide lenfomas›na ve dispepsiye neden olabileceğinikabullenmek zorunda kald›lar.

Günümüzde hala dünyan›n farkl› bölgelerinde Hp’ninyararl› bir mikrop olduğuna inanan akademisyenlere rast-lamak mümkündür.

Maalesef ülkemizde de az da olsa bu bakterinin baz›yararlar› olabileceğine ve eradike edilmesine gerek olma-d›ğ›na inanan akademisyenlerimiz vard›r. Bu baz› bat›kaynakl› bilgilere aş›r› iltifattan ve doğu kaynakl› duyun-tulardan kaynaklanmaktad›r.

Ülkemizde yap›lan birçok çal›şma Hp’nin patojen birmikroorganizma olduğunu aç›k bir şekilde ortaya koy-muştur. Günümüzde Türkiye’de yetişkinlerin yaklaş›k%70-85’inin Hp ile enfekte olduğunu güvenilir çal›şma-lar ortaya koymuştur.

Hp ile enfekte olanlar›n %100’ünde gastritis mevcutolup ve %15-20’sinde yaşam sürecinde peptik ülser olmariski taş›d›ğ› genel olarak kabul edilmektedir. Hp ile en-fekte olanlar›n %1-3’ünde mide kanseri, %0,1-2’sindemide lenfomas› gelişme riski vard›r. Fonksiyonel Dis-pepsi’si olan olgular›n bir k›sm›nda Hp’nin sorumlu fak-tör olabileceği kabul edilmektedir.

Çocukluk çağ›nda al›nan bu mik-rop yaşam boyu taş›nmaktad›r. Son60 y›lda bat› toplumlar›nda ve Ja-ponya’da sağl›kl› yaşam koşullar›-n›n sağlanmas› sonucu Hp ile enfek-te olma olas›l›ğ› azalm›şt›r (%0-30).Özellikle yeni kuşakta Hp enfeksi-yonu görülmemektedir. Amerika’dabeyazlarda Hp’nin görülme s›kl›-ğ›ndaki bu düşüşe rağmen zenciler-de %53, İspanyol kökenlilerde %62 oran›nda görülmek-tedir. Asya, Afrika ve Güney Amerika’n›n gelişmekteolan ülkelerinde Hp’nin görülme s›kl›ğ› hala yüksektir(%70-85).

1994 y›l›nda Amerika’da NIH’de yap›lan toplant›daHp pozitif peptik ülserin enfeksiyöz bir hastal›k gibi te-davi edilmesi gerektiği karara bağlanm›şt›r. Yine ayn› y›lDünya Sağl›k Teşkilat› Hp enfeksiyonunu mide kanseriiçin birinci guruptan risk faktörü olarak kabul etti. Dahasonra yap›lan çal›şmalar da Hp ile mide kanseri aras›nda-ki ilişkiyi net şekilde ortaya koymakla birlikte mide kan-seri de peptik ülser gibi multifaktoriyel bir hastal›k özel-liğini korumaktad›r. Çünkü Hp pozitif tüm olgularda mi-de kanseri gelişmemektedir. Kansere giden yolda bakte-riye ait virulans faktörlerinin rolü yan›s›ra kişiye ait ge-netik özellikler, çevresel faktör ve al›şkanl›klar›n da rolüvard›r.

M‹DE KANSER‹ ve Hp

Hp prevalans›n›n yüksek olduğu toplumlarda midekanseri olma riski toplumda ortalama yaş artt›kça art-maktad›r. Hp pozitif bireylerde 4-5 dekad sonra gelişenkronik atrofik gastritis prekanseröz bir durum olarak ka-bul edilmektedir. Ülkemizde de ortalama yaş artm›ş vebugün için 65 y›ld›r. Hp negatiflerde kanser gelişme ris-ki oldukça düşüktür. Amerika Birleşik Devletleri’nde son60 y›lda görülen Hp enfeksiyonundaki düşüşe paralelolarak mide kanseri de azalmaktad›r. Fakat Amerika’dayaşayan Alaska, Japonya, Vietnam, Çin, Kore orijinliler-de hem Hp s›kl›ğ› hem de mide kanseri görülme s›kl›ğ›hala yüksektir. Amerika’da 2001 y›l›nda 21.700 midekanseri saptanmas› problemin hala önemini koruduğunugöstermektedir.

Hp’ye bağl› gastritisin zaman içinde kronik atrofikgastritise ilerlediği ve intestinal metaplazi, displaziyi ta-kiben de kanser geliştiği art›k bilinmektedir. Kansere gi-den yolda temel faktörün Hp’ye bağl› kronik inflamas-yon olduğu ortaya konduğu için bu kronik süreci durdur-man›n temel hedef olduğu aç›kça görülmektedir. Bu ne-denle öncelikle risk guruplar›nda Hp’yi eradike etmeyibat› toplumlar› gündeme getirmişlerdir. Hp prevalans›n›nyüksek olduğu toplumlar veya toplum kesimleri ve midekanserinin görülme s›kl›ğ›n›n yüksek olduğu toplum ya-da toplum kesimleri risk taş›yan populasyon olarak kabuledilmektedir. Zengin bat› toplumlar›nda bu anlay›ş nede-niyle risk grubunda olan asemptomatik bireylerde Hp ta-ramas› yap›larak pozitif olgular›n eradikasyonu gündem-dedir. Bu yaklaş›m›n ekonomik yönden de uygun olduğuyap›lan çal›şmalar ile ortaya konmuştur.

Hp pozitifliğinin yüksek olduğu toplumlarda da ortala-ma yaşam süresinin de artmas› nedeniyle mide kanseriolma riski artmaktad›r. Bu verilere rağmen "Test ve Te-davi" uygulamas›na üniversal yaklaş›m gündemde değil-dir. FFaakkaatt mmiiddee kkaannsseerrii rriisskkiinniinn yyüükksseekk oolldduuğğuu ttoopp--lluummllaarrddaa ""TTeesstt vvee TTeeddaavvii""yyee yyaakkllaaşş››mm ggüünnddeemmddeeddiirr..

TTüümm kkaannsseerrlleerree bbaağğll›› ööllüümm nneeddeennlleerrii aarraass››nnddaa mmii--ddee kkaannsseerrii iikkiinnccii ss››rraaddaa yyeerr aallmmaakkttaadd››rr.. DDüünnyyaaddaayyaakkllaaşş››kk hheerr yy››ll 664499..000000 kkiişşii mmiiddee kkaannsseerriinnddeenn ööllmmeekk--tteeddiirr.. BBuu kkaaddaarr ööllüümmee nneeddeenn oollaann bbiirr hhaassttaall››kkttaann kkoo--rruunnmmaakk eenn aakk››llcc›› yyoolldduurr.. MMeemmee kkaannsseerrii,, jjiinneekkoolloojjiikkmmaalliiggnniittee,, pprroossttaatt kkaannsseerrii,, TTbbcc,, hhiippeerrlliippeemmii,, hhiippeerr--

reflü hastal›ğ›na neden olmad›ğ›n› ortaya koydu. Çünküduodenum ülserli olgularda Hp eradikasyonundan sonramide asit sekresyonu azalmaktad›r. Gastro-özöfajial Ref-lü Hastal›ğ› tan›s› alanlarda yap›lan Hp eradikasyonun-dan sonra ne semptomlarda kötüleşme ne de asit reflü-sünde art›ş saptanm›şt›r. Normal asemptomatik kişilerdeyap›lan Hp eradikasyon tedavisinden sonra da birçok ça-l›şmada reflü semptomu ortaya ç›k›ş› placebo grubundandaha düşük oranda bulunmuştur. Bir başka çal›şmada yi-ne gastritis nedeniyle Hp eradikasyonu yap›lan olgular 2y›l boyunca izlenmiş fakat gastro-özöfajial reflü hastal›ğ›ortaya ç›kmam›şt›r.

GGüünnüümmüüzz vveerriilleerrii HHpp eennffeekkssiiyyoonnuunnuunn bbiizzii ggaassttrroo--öözzööffaajjiiaall rreeffllüü hhaassttaall››ğğ››nnddaann kkoorruummaadd››ğğ››nn›› ggöösstteerr--mmeekktteeddiirr.. Çünkü Hp eradikasyonu ne gastro-özöfajialreflü hastal›ğ›na yol açar ne de mevcut hastal›ğ› (GÖRH)daha da kötüleştirir.

EEkkoonnoommiikk oollaarraakk ggeelliişşmmiişş bbaatt›› ttoopplluummllaarr››nnddaa GGaasstt--rroo--öözzööffaajjiiaall RReeffllüü HHaassttaall››ğğ››’’nn››nn aarrtt››şş››nnddaann ssoorruummlluuoollaann bbaaşşkkaa ffaakkttöörrlleerr mmii vvaarr??

Koike ve arkadaşlar› özöfajitli hastalarda mide asit sek-resyonunun kontrollerden daha yüksek olduğunu sapta-m›şlard›r (Hirschowitz fark bulmam›şt›r). Ayr›ca mideasit sekresyonu vücut kitlesi ile doğru orant›l› olarak art-maktad›r. Zengin bat› ülkelerinde son 50 y›lda insanlar›nboyu her on y›lda ortalama bir santimetre artmaktad›r.Yani "Body Mass" artt›kça buna paralel olarak mide asitsekresyonu da artmaktad›r. Bu bulgular gastro-özöfajialreflü hastal›ğ›na Hp prevelans›ndaki düşüşün değil mideasit sekresyonundaki art›ş›n neden olduğunu düşündür-mektedir.

Baz› bilim adamlar›na göre bat› toplumlar›nda Hp gö-rülme s›kl›ğ›n›n azalmas›nda hijyenik yaşam koşullar›n›netkisi vard›r. Zengin ülkelerde çocukluk çağ›nda iyi bes-lenme rejimi nedeniyle çocukluk çağ›nda da vücut kitle-leri yüksek olacağ›ndan bu durum mide asit sekresyonu-nun art›ş›yla sonuçlanacakt›r. Bu durumun, yani artm›şmide asit kapasitesinin Hp ile enfekte olma riskini azalta-bileceği de ileri sürülmektedir. Bu durum doğru ise bat›ülkelerinde gastro-özöfajial reflü hastal›ğ›nda Hp’nin gö-rülme s›kl›ğ›ndaki düşüklüğü de aç›klayacakt›r.

Zengin bat› toplumlar›nda gasto-özöfajial reflü hastal›-ğ›n›n ve buna bağl› patolojilerin artmas›nda beslenmetarzlar›n›n (aş›r› yağl›, proteinden zengin diyet vs) sonu-cu gelişen obezitenin de rolü vard›r. Ayr›ca özofagusadenokanser riskinin artmas›nda ortalama yaşam süresin-deki art›ş nedeniyle çevresel faktörlere uzun süre maruzkalman›n da rolü olabileceği unutulmamal›d›r.

DYSPEPSIA ve HELICOBACTER PYLOR‹

Dispeptik semptomlar (Epigastrik ağr›, rahats›zl›k his-si, şişkinlik, dolgunluk, bulant›) ile başvuran hastalardaendoskopik ve rutin yap›lan incelemeler ile etyolojik birfaktör saptan›rsa organik dispepsi, hiçbir şey saptanmazise fonksiyonel dispepsi söz konusudur.

Roma 2 kriterlerine göre hastan›n yak›nmalar›n›n biry›l içinde en az 12 hafta olmas› gerekmektedir. Bat› top-lumlar›nda fonksiyonel dispepsi prevelans› %21-25 (İn-giltere, Amerika) civar›ndad›r. Asya Pasifik ülkelerindeise %10-20 oran›ndad›r. Ülkemizde ise prevelans%30’lar civar›ndad›r. Dispepsi; görülme s›kl›ğ›n›n yük-sek olmas› nedeniyle tüm toplumlar›n sorunudur. Ayr›catoplumlara önemli ekonomik bir yük getirmektedir.Fonksiyonel Dispepsi etyopatogenezinde birçok faktör(mide asit sekresyonu, gastro-duodenal dismotilite, visse-ral hipersensitivite, stres, psikolojik faktörler, Hp enfek-siyonu) ileri sürülmüşse de hala etyopatogenez karanl›k-tad›r. Hastalar›n bir k›sm›nda Hp eradikasyonunun semp-tom skorlar›nda azalmaya neden olmas› nedeniyle birçokaraşt›r›c› Hp ile fonksiyonel dispepsi aras›nda ilişki oldu-ğunu öne sürmektedir.

Hp enfeksiyonunun neden olduğu kronik inflamasyo-nun ve aç›ğa ç›-kan inflamatuvarmedia tö r l e r in ;mide asit sekres-yonunu, gastrikmotiliteyi, visse-ral hiperaljezia veağr› alg›lama eşi-ğini düşürerek et-kili olabileceğinidüşündüren veriler mevcuttur. Fakat hala yap›lan çal›ş-malar Hp ile fonksiyonel dispepsi aras›nda sebep-sonuçilişkisini tam aç›kl›ğa kavuşturamam›şt›r. Yap›lan birçokaraşt›rma Hp’nin fonksiyonel dispepsi için bir risk faktö-rü olduğunu ortaya koymaktad›r.

Dispeptik semptomlarla ilk kez başvuran olgular (unin-vestigated dyspepsia) 45-50 yaş›n alt›nda ve ALARMsemptomlar› (kilo kayb›, anemi, disfaji, odynofaji, ateş,devaml› kusma, ailesel kanser hikayesi, gasto-intestinalkanama bulgusu, organomegali, kar›nda kitle, sar›l›k,NSAI ilaç kullan›m hikayesi) yoksa ve yaşad›ğ› ülkedeHp prevelans› %20’den yüksekse Hp pozitif olgulardaeradikasyon tedavisi önerilmektedir. Yap›lan birçok araş-t›rma böyle bir yaklaş›m›n hem ekonomik hem de etkinolduğunu ortaya koymuştur. Endoskopik muayene, yaş›45-50’nin üstünde ve alarm semptomlar›na sahip olgulariçin saklanmal›d›r. Hp eradikasyon tedavisine yan›t ver-meyen olgularda endoskopik muayene gündeme getiril-melidir.

Bir ülkede Hp prevelans› yüksek ve o ülkede ortalamayaşam süresi artmakta ise (Türkiye’de olduğu gibi) midekanseri riski artacağ›ndan Hp eradikasyonu önceliklegündemde tutulmal›d›r. Böyle bir yaklaş›m ülser, ülserkomplikasyonlar›, mide kanseri, mide lenfomas› riskinide azaltacakt›r. Ayr›ca toplumda Hp için rezervoir olgusay›s› da azalm›ş olacakt›r.

Helikobakter pylori enfeksiyonunu eradike edecek ide-al bir ilaca maalesef bugün için sahip değiliz. Hem ko-runmada hem de tedavide kullan›lmas› amaçlanan aş›için yap›lan çal›şmalar maalesef hala sonuçlanmam›şt›r.Bugün için %100 Hp eradikasyonu sağlayan bir tedaviprotokolüne de sahip değiliz.

Hp eradikasyonunda kullan›lacak tedavinin en az %85-90 olguda mutlak eradikasyon sağlamas› gerekmektedir.Aksi takdirde rezistans Hp suşlar› ile yeni kuşaklar›n en-fekte olmas› kaç›n›lmaz hale gelir. YYeennii iiddeeaall bbiirr tteeddaavviiyyöönntteemmii ggüünnddeemmee ggeelliinncceeyyee ddeekk üüllkkeemmiizz iiççiinn uuyygguunnoollaann vvee iisstteenneenn oorraannddaa ((%%8855--9900)) eerraaddiikkaassyyoonn ssaağğllaa--yyaann tteeddaavvii şşeekkllii üüççllüü tteeddaavviiddiirr.. ÜÜççllüü tteeddaavviinniinn ddee ssüü--rreessii 22 hhaaffttaa oollmmaall››dd››rr..

Ülkemizde üçlü tedavilerde Klaritromisinin yayg›n şe-kilde kullan›lmas› nedeniyle Hp bu antibiyotiğe karş› di-renç kazanm›şt›r. Bunun sonucu olarak da Proton Pompaİnhibitörü, Klaritromisin, Amoxicilline üçlü tedavisindeeradikasyon oran› %40-65’lere düşmüştür. BBuu nneeddeennlleePPrroottoonn PPoommppaa İİnnhhiibbiittöörrllüü üüççllüü tteeddaavvii üüllkkeemmiizzddee yyaa--pp››llmmaammaall››dd››rr..

RRaanniittiiddiinn BBiizzmmuutt SSiittrraatt,, KKllaarriittrroommiissiinn,, AAmmooxxiicciilllliinnüüççllüü tteeddaavviissiinnddee iissee hhaallaa eerraaddiikkaassyyoonn %%9966 oorraann››nnddaabbaaşşaarr››ll››dd››rr.. Çünkü Bizmut tuzlar› Hp’yi Klaritromisin’eduyarl› hale getirdiği gibi Hp’nin direnç kazanmas›na damani olmaktad›r. Bu nedenle bugün için RRaanniittiiddiinn BBiizz--mmuutt SSiittrraatt ((vveeyyaa CCoollllooiiddaall BBiizzmmuutt SSuubbssiittrraatt,, BBiizzmmuuttSSuubbssaalliissiillaatt)),, KKllaarriittrroommiissiinn,, AAmmookkssiissiilllliinn üüççllüü tteeddaavvii--ssii ((22 hhaaffttaa ssüürreeyyllee)) dd››şş››nnddaakkii tteeddaavviilleerriinn iillkk sseeççeenneekkoollaarraakk kkuullllaann››llmmaass›› yyaannll››şş vvee ssaakk››nnccaall››dd››rr.. KKaann››ttaa ddaa--yyaall›› tt››pp bbuunnuunn bbööyyllee oollmmaass››nn››nn zzoorruunnlluu oolldduuğğuunnuu oorr--ttaayyaa kkooyymmaakkttaadd››rr..

Ülkemizde maalesef hala birçok merkez bir haftal›kPPI’l› üçlü tedavide inat etmektedir. Art›k herkesin bu ül-kede yap›lan araşt›rmalara güven duymas› gerekmekte-dir.

NON-STEROID ANT‹-‹NFLAMATUVAR‹LAÇLAR ve GASTRO‹NTEST‹NALS‹STEM

Geleneksel (klasik) Non-Steroid Anti-İnflamatuvarilaçlar› kullananlarda normal popülasyona göre 10-30 katdaha s›kl›kta peptik ülser görüldüğü ortaya konmuştur.Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşl›lar›n yaklaş›k %10-15’i günde en az bir kez NSAI ilaç almaktad›r. Ameri-ka’da yaklaş›k y›lda 100 milyon reçetede NSAI ilaç yeralmaktad›r. Bunun 5-7 kat› da reçetesiz olarak marketler-den temin edilerek tüketilmektedir. 175 NSAI ilaç kulla-nan hastadan birisi gastro-intestinal yanetki nedeniylehastaneye yat›r›lmaktad›r. Hastaneye yatan hastalardamortalite yaklaş›k %5-10’dur. Yaklaş›k 100.000 hastane-ye yat›ş nedeni NSAI (klasik) ilaçlara bağl› gastro-intes-tinal komplikasyonlard›r. Amerika’da her y›l yaklaş›k16.000 kişi NSAI ilaçlara bağl› komplikasyonlar nede-niyle yaşam›n› kaybetmektedir. Bu ülkede geleneksel(COX-1 COX-2’yi birlikte inhibe eden) NSAI ilaçlar›kullananlar›n yaklaş›k %2-4’ünde semptomatik ülser ya-da yaşam› tehdit eden ülser komplikasyonlar› gelişmekte-dir. Uzun süre NSAI ilaç alanlarda ise ülser, erozyon gö-rülmesi %15-20 oran›ndad›r.

NNSSAAII İİllaaççllaarraa BBaağğll›› GGaassttrrooiinntteessttiinnaall YYaann EEttkkiilleerr11.. Dispeptik semptomlar; Pyrozis, bulant›, kusma, ka-

r›n ağr›s›22.. Mukozal erozyon veya ülser33.. Gastro-intestinal kanama, ülser perforasyonu

NSAI ilaç kullananlarda en s›k görülen yan etki dispep-sidir (%15-40).

NSAI ilaç kullananlarda ince barsakta erozyon (%33)ve ülsere (%8) rastlanmaktad›r.

Baz› çal›şmalarda NSAI ilaç kullananlarda duodenalülser ya da gastrik ülser olgular›n yaklaş›k %5-8’inde or-

taya ç›kmaktad›r. Ülser komplikas-yonu riski NSAI ilaç alanlarda %1-4’tür.

NSAI ilaç kullan›m›na bağl› görü-len ülser komplikasyonlar›nda olgu-lar›n %50-60’›nda haberci semptom(Dyspepsi vs) ve bulgu yoktur.

Spesifik COX-2 İnhibitörleri (Co-xib) nin gastro-intestinal yan etkileri,COX-1 ve COX-2’yi birlikte inhibe

eden geleneksel klasik NSAI ilaçlardan daha azd›r. Baz›çal›şmalarda spesifik NSAI ilaçlar›n gastro-intestinal yanetkileri placebo ile eşdeğerdir. Baz› çal›şmalarda ise yanetkileri placebodan yüksektir. Tüm bulgular COX-2 spe-sifik inhibitörlerinin gastrointestinal kanal için daha gü-venli olduğunu ortaya koymaktad›r. Klasik NSAI ilaçla-ra bağl› gastrointestinal yan etki %3 iken, COX-2 spesi-fik inhibitörlerinde %1,38’dir.

Hp pozitif olgularda hem klasik NSAI ilaçlar hem deCoxib’lere bağl› gastro-intestinal yan etkiler daha yüksekoranda görülür. Bu nedenle uzun süre NSAI ilaç kullana-caklarda Hp eradikasyonu önerilmektedir.

COX-2 İnhibitörleri gastro-intestinal yan etkiler (ülser,kanama, perforasyon, striktür) bak›m›ndan riski %50-60azaltm›şt›r.

Klasik NSAI ilaçlar Proton Pompa İnhibitörleri ile bir-likte al›n›rsa COX-2 inhibitörlerine benzer yan etkiler or-taya ç›kar. Proton Pompa İnhibitörleri Coxib’lerindegastro-intestinal yan etkilerini önlemektedir.

Prof. Dr. Ali Özden, Ankara Üniversitesi T›p Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dal› Baflkan›

Mide AsitVücut Kitle Art›ş› → Sekresyon

KapasitesindeArt›ş

GÖRH Hastal›ğ›nda art›ş

Hp ile enfekte olmariskinde azalma

ttaannssiiyyoonnddaa mmoorrttaalliittee vvee mmoorrbbiitteeyyii aazzaallttmmaakk iiççiinn nnaass››llttaarraammaa yyaapp››ll››yyoorrssaa mmiiddee kkaannsseerrii oolluuşşuummuunnuu öönnlleemmeekkiiççiinn ddee eenn aazz››nnddaann rriisskkllii ppooppüüllaassyyoonnllaarrddaa HHpp ttaarraammaa--ss›› yyaapp››llmmaass›› ggeerreekkiirr.. ÇÇüünnkküü mmiiddee kkaannsseerriinnddee ttaann››ddaaggeecciikkiilliirrssee 55 yy››llll››kk yyaaşşaamm şşaannss›› %%1100’’ddaann aazzdd››rr..

Mide kanserinin gelişme süreci oldukça uzun bir süreç-tir. Mide kanserinin gelişiminde bakteriye ait virülansfaktörlerinin, kişinin genetik-immünolojik özelliklerinin,kişinin beslenme tarz›n›n, al›şkanl›klar›n›n, çevre faktör-lerinin yeri olmakla birlikte tetiği çeken temel faktörHp’ye bağl› gelişen kronik gastritistir. Hp’nin neden ol-duğu kronik inflamasyon kanser gelişimini indüklemek-tedir. Hp’nin yol açt›ğ› Kronik Aktif Gastritis zamanlaglandüler atrofiye (Atrofik gastritis) dönüşmekte dahasonra da intestinal metaplazi, displazi ve kanser geliş-mektedir. Bu süreç dekatlar (5 veya daha fazla) boyu de-vam eden bir süreçtir. Hp pozitiflerde yaşam süresi art-t›kça kanser gelişme riski de artmaktad›r.

Hp ile enfekte olanlarda mide kanseri gelişme riski 2-3kat artmaktad›r. Japonya’da yap›lan bir çal›şmada ortala-ma 7-8 y›l takip sonucu Hp ile enfekte olanlar›n%2,9’unda mide kanseri gelişirken Hp negatiflerin hiçbi-rinde kanser gelişmemiştir. Hp pozitiflerden intestinalmetaplazisi olanlarda ise kanser olma riskinin 6,4 kat art-m›ş olduğu tespit edilmiştir (N. Uemura ve Ark.).

Leung ve arkadaşlar› Hong Kong’da gerçekleştirdikle-ri 5 y›l izleme dayal› prospektif araşt›rmada Hp pozitifolgular›n %2,3’ünde mide kanseri geliştiğini ortaya koy-muşlard›r. Y›ll›k kanser gelişme riskini %0,46 olaraksaptam›şlard›r. Bu araşt›r›c›lar 45 yaş›ndan sonra kansergelişme riskinin artt›ğ›n› bu nedenle de eradikasyonunileri yaşlara b›rak›lmamas›n› önermektedirler. Hp eradi-kasyonunun premalign gastrik patolojilerin ilerlemesiniönlediği aç›k şekilde ortaya konmuştur.

Mide kanseri korpus ağ›rl›kl› gastritis ya da pangastri-tis ve mide asit sek-resyonunun azalmas›ile karakterizedir.Oysa duodenal ülserantrum ağ›rl›kl› gast-ritis ve artm›ş mideasit sekresyonu ilekarakterizedir. Hp en-feksiyonuna bağl› buklinik farkl› sonuçla-r›n ortaya ç›kmas›nda

bakteriye ait virulans faktörlerinin farkl›l›ğ› yan›s›ra kişi-lerin genetik özelliklerinin farkl›l›ğ›n›n ve proinflamatu-var sitokinlerdeki polimorfizmin de rolü vard›r.

Duodenal ülser gelişenlerde pratik olarak mide kanserigelişme riski yoktur ya da oldukça azd›r. Mide ülseriolanlarda (ülser d›ş› bir alanda) ve fonksiyonel dispepsi-si olanlarda ise yüksektir. İleri yaşlarda yap›lan Hp eradi-kasyonunun mide kanseri gelişme riskini %100 ortadankald›racağ› olas› görülmese de kronik inflamasyonunkontrol alt›na al›nmas› kansere gidiş h›z›n› azaltacağ›böylece kanser riskinin azalacağ› aç›kt›r. Özellikle atro-fik gastritis gelişmeden erken eradikasyon önerilmekte-dir.

DD.. FFoorrmmaann vvee DD.. YY.. GGrraahhaamm aaşşaağğ››ddaakkii dduurruummllaarrddaatteesstt yyaapp››ll››pp vvee eerraaddiikkaassyyoonn kkaarraarr›› vveerriillmmeessiinnii öönneerr--mmeekktteeddiirrlleerr..

• Peptik Ülser• Dispeptik yak›nmas› olanlar• Peptik ülserlilerin birinci derece yak›nlar›• Mide Ca’l›lar›n birinci derece yak›nlar› • Mide kanseri nedeniyle subtotal mide rezeksiyonu

olanlar• Uzun süre Non-Steroid Anti-Inflamatuvar alacaklar

(düşük doz Aspirin dahil)• Uzun süre Proton Pompa İnhibitörü kullanacak olan-

lar• Test yapt›rmay› arzu edenler

GASTRO-ÖZÖFAJ‹AL REFLÜ ve Hp

Kalk›nm›ş bat› ülkelerinde son birkaç dekatta gastro-özöfajial reflü hastal›ğ›, Barret özofagus ve özofaguskanseri görülme s›kl›ğ›ndaki art›ş Hp görülme s›kl›ğ›nda-ki düşüşle aç›klanmaya çal›ş›lm›şt›r. Yap›lan bat› kay-nakl› araşt›rmalarda bu hastal›klarda Hp görülme s›kl›ğ›düşük bulunmuştur. Bu nedenle de Hp enfeksiyonununbu hastal›klardan koruduğu ileri sürülmüştür. Şayet budoğru olsayd› Türkiye’de bundan 20 y›l önce gastro-özö-fajial reflü hastal›ğ› ve özofagus adeno kanseri görülme-mesi gerekirdi. Çünkü 20 y›l önce ülkemizde yetişkinle-rin nerdeyse tümü Hp ile enfekte idi. Ayr›ca ülkemizdeyap›lan ciddi araşt›rmalar gastro-özöfajial reflü hastal›ğ›ile Hp’nin ilişkisinin olmad›ğ›n› ortaya koymuştur. HalaHp’nin gastro-özöfajial reflüden bizi koruduğuna inananakademisyenler vard›r. Hp bizi gastro-özöfajial reflüdensadece özel bir durumda koruyabilir. Hp’ye bağl› kronikaktif gastritis y›llar sonra atrofik gastritise ilerler ve kor-pusta gelişen gastrik atrofi de anasiditeyle sonuçlan›rsayang›n›n külleri aras›nda Hp yaşayamaz ve kaybolur. Buözel durumda doğal olarak asit reflüsü de olmaz.

HHpp ++ →→ MMiiddee KKoorrppuussuunnddaa AAttrrooffiikk GGaassttrriittiiss →→ AAssiitt↓↓ GGÖÖRRHH ↓↓

HHpp -- →→ NNoo ggaassttrriittiiss →→ AAssiitt ↑↑ →→ GGÖÖRRHH ↑↑

Hp eradikasyonundan sonra gastro-özöfajial reflü has-tal›ğ›n›n görüldüğünü bildiren yay›nlar başlang›çta çoketkili oldu ve Hp eradikasyonunun yap›lmamas› gerekti-ği noktas›na gelindi. Fakat daha sonra yap›lan yay›nlarduodenum ülserli olgularda başlang›çta bildirildiği gibiHelikobakter pylori eradikasyonunun gastro-özöfajial

HHpp pprreevvaallaannss››nn››nn yyüükksseekk oolldduuğğuu ttoopplluummllaarrvveeyyaa ttoopplluumm kkeessiimmlleerrii vvee mmiiddee kkaannsseerriinniinn ggöörrüüll--mmee ss››kkll››ğğ››nn››nn yyüükksseekk oolldduuğğuu ttoopplluumm yyaaddaa ttoopp--lluumm kkeessiimmlleerrii rriisskk ttaaşş››yyaann ppooppuullaassyyoonn oollaarraakkkkaabbuull eeddiillmmeekktteeddiirr.. ZZeennggiinn bbaatt›› ttoopplluummllaarr››nnddaabbuu aannllaayy››şş nneeddeenniiyyllee rriisskk ggrruubbuunnddaa oollaann aasseemmpp--ttoommaattiikk bbiirreeyylleerrddee HHpp ttaarraammaass›› yyaapp››llaarraakk ppoozzii--ttiiff oollgguullaarr››nn eerraaddiikkaassyyoonnuu ggüünnddeemmddeeddiirr..

BBiirr üüllkkeeddee HHpp pprreevveellaannss›› yyüükksseekk vvee oo üüllkkeeddee

oorrttaallaammaa yyaaşşaamm ssüürreessii aarrttmmaakkttaa iissee ((TTüürrkkii--

yyee’’ddee oolldduuğğuu ggiibbii)) mmiiddee kkaannsseerrii rriisskkii aarrttaaccaa--

ğğ››nnddaann HHpp eerraaddiikkaassyyoonnuu öönncceelliikkllee ggüünnddeemmddee

ttuuttuullmmaall››dd››rr..

99UUGGHH 22000044 ggüünnllüü¤¤üü

ASP‹R‹N

KKaarrddiioo--vvaasskküülleerr ttrroommbboozziiss rriisskkii oollaannllaarraa ddüüşşüükkddoozz aassppiirriinn öönneerriillmmeekktteeddiirr.. KKaarrddiioo--vvaasskküülleerr pprrooffii--llaakkssiiddee kkuullllaannaann aassppiirriinn kkaarrddiioo--vvaasskküülleerr oollaayyllaarr››%%1155,, mmyyookkaarrtt iinnffaarrkkttüüssüünnüü %%3300,, ööllüümm vvee ffeellccii ddee%%66 oorraann››nnddaa aazzaallttmm››şştt››rr..AAssppiirriinn’’iinn ((7755 mmgg)) kkaarrddiioo--vvaasskküülleerr yyaarraarr››nnaa rraağğmmeennggaassttrroo--iinntteessttiinnaall kkaannaammaa,,sseerreebbrraall kkaannaammaa rriisskkiinniiaarrtttt››rr››cc›› öözzeelllliiğğii vvaarrdd››rr.. AAss--ppiirriinn’’iinn ddoozzuu aarrtttt››kkççaa rriisskkddee aarrttmmaakkttaadd››rr.. EEnntteerriikkkkaappll›› vvee ""BBuuffffeerreedd"" ttaamm--ppoonnllaannmm››şş AAssppiirriinn’’lleerrddee aayynn›› rriisskkii ttaaşş››mmaakkttaadd››rr.. HH22rreesseeppttöörr aannttaaggoonniissttlleerrii ggaassttrroo--iinntteessttiinnaall yyaann eettkkiilleerrii%%4400,, PPrroottoonn PPoommppaa İİnnhhiibbiittöörrlleerrii %%7700 aazzaallttmmaakkttaa--dd››rr..

NNSSAAII İİllaaççllaarraa BBaağğll›› GGaassttrroo--iinntteessttiinnaall KKoommpplliikkaass--yyoonnllaarr iiççiinn RRİİSSKK FFaakkttöörrlleerrii

NNoonn--SSeelleekkttiiff ((KKllaassiikk--ggeelleenneekksseell)) NNSSAAII’’llaarr iiççiinn• Peptik ülser hikayesi• Ülser komplikasyonu hikayesi• Yaş > 60• Birlikte kortikosteroid kullan›m›• Birlikte antikoagülan kullan›m›• Kardio-vasküler, akciğer hastal›klar›• NSAI’lar›n yüksek doz kullan›m›• Birlikte düşük doz Aspirin• Multipl NSAI ilaç al›m›• İlaç al›m›ndan önce mukozal erozyon• Hp pozitifliğiSSeelleekkttiiff vveeyyaa SSppeessiiffiikk CCOOXX--22 İİnnhhiibbiittöörrlleerrii iiççiinn• Peptik ülser hikayesi• Gastrointestinal kanama hikayesi• Yaş > 65-75• Hp pozitifliği• Birlikte Aspirin kullan›m›• Birlikte kortikosteroid al›m›• Kardio-vasküler hastal›kNon-Steroid Anti-İnflamatuvar ilaçlar›n gastro-intesti-

nal kanalda yol açt›ğ› mukozal hasar başl›ca iki mekaniz-ma ile oluşmaktad›r.

1-) Topikal (Lokal) hasar 2-) Sistemik etki (Prostag-landin sentezinin inhibisyonu)

Son zamanlarda NSAI ilaçlar›n prostaglandin senteziinhibisyonu d›ş›nda başka bir yolla da mukozal hasarayol açmas›n›n olas›l›ğ› gündemdedir (Adenosin molekül-leri up-regulation’u, Nükleer transcription factor MAPkinaz inhibisyonu veya TNF-∝ aç›ğa ç›kmas›).

1-) NSAI ‹LAÇLARIN TOP‹KAL ETK‹S‹;

aa--)) Lokal etkide hücrede iyonize olan NSAI ilaçlar›nhücre içinde tutulmas› temel rol oynamaktad›r. NSAIilaçlar hücre içinde birikerek direkt olarak mide epitelinihasara uğratmaktad›rlar. Asidik yap›daki NSAI ilaçlardaha fazla lokal toksik etki gösterirler. Asidik NSAI’larve Aspirin genellikle asidik mide pH’›nda ionize değil-lerdir. Bu koşullarda lipit solubl olduklar›ndan hücremembranlar›n› kolayl›kla geçerek hücre içinde birikirlerve hücre içinde pH 7,4 olduğundan hücre içinde iyonizeolurlar. İyonize NSAI ilaçlar, Asprin hücre ve vaskülerhasara yol açmaktad›r. Aç›ğa ç›kan serbest oksijen radi-kalleri kemotrofik etkileri ile nötrofillerin hasarl› bölge-ye göçüne neden olarak hasar›n artmas›na katk›da bulu-nurlar. Mide mikrosirkülasyonuna göç eden nötrofillerkümelenerek beyaz t›kaçlar›n (trombus) oluşmas›na buda lokal kan ak›m›n›n azalmas›na yol açar.

NSAI ilaçlar›n sistemik etkileri göz önüne al›n›rsa lo-kal etkilerinin hasar›n oluşmas›nda daha az önemli ol-duklar› anlaş›l›r. Bilindiği gibi NSAI’lar sistemik, rektalyolla verildiğinde ve enterik formda verilince de muko-zal hasara yol açmaktad›r.

bb--)) Apoptozis ve Proliferasyon; Mukozal bütünlüğünsağlanmas›nda proliferasyon ve apoptozis aras›ndakidenge önem taş›maktad›r. NSAI ilaçlar gastrik epitelapoptozisini artt›r›rlar. NSAI’lara bağl› artm›ş apoptozisve hücre deskuamasyonuna yan›t olarak hücre proliferas-yonu da artmaktad›r.

cc--)) Mide mukus tabakas›ndaki değişiklikler; Mide mu-kusu hidrofobik ve lipidik özelliklere sahiptir. Bu, midemukusuna "surfactant-like phospholipid" salg›lanmas›n-dan kaynaklanmaktad›r. Gastroprotektif ajanlar (Prostag-landinler) mukusun fosfolipit içeriğini artt›r›rken NSAIilaçlar mide mukusunun mevcut özelliklerini bozmakta-d›r.

dd--)) Motilite; NSAI ilaçlar›n gastro-duodenal motiliteyibozduğunu bildiren yay›nlar›n yan› s›ra motilite üzerineetkilerinin olmad›ğ›n› ortaya koyan yay›nlar da vard›r.NSAI ilaçlar›n özöfagus sifinkter bas›nc›n› azaltt›ğ›n› vereflüye neden olduğunu bildiren yay›nlar mevcuttur.

ee--)) Asidin rolü; Mide asidi NSAI ilaçlar›n mukozadayaratt›ğ› hasar›n artmas›na ve ilerlemesine neden olur.

2-) NON-STERO‹DANT‹-‹NFLAMATUVAR ‹LAÇLARINS‹STEM‹K ETK‹LER‹;

Non-Steroid Anti-inflamatuvar ilaçlar›n gastro-intesti-nal mukozada yol açt›ğ› hasar›n mekanizmas› hala tamolarak aç›kl›ğa kavuşmam›şt›r. Genellikle NSAI ilaçlar›nneden olduğu hasar prostaglandin sentezinin inhibisyonuile ilişkilidir. Endojen prostaglandin’ler mukozal kan ak›-m›n›, epitelyal hücre proliferasyonunu, epitelyal hücreyenilenmesini, mukozal immunosit fonksiyonu, mukus,bikarbonat hem de basal asit sekresyonunun regülasyo-nunda rol oynamaktad›r. Prostaglandin sentezi inhibeedilince mukozal savunma sistemin gücü k›r›l›r ve muko-

za irritan, zararl› luminal faktörlere duyarl› hale gelir. aa--)) NSAI ilaçlar›n COX sistemi ile ilgili etkileri; Hüc-

re hasar› veya reseptör aktivasyonu ortaya ç›k›nca fosfo-lipaz-A2 enzim arac›l›ğ› ile membran fosfolipitlerindenarachidonic asit aç›ğa ç›kar. Aç›ğa ç›kan arachidonic asit,

prostaglandin G/H sentetaz(dual etkili cyclo-oxygenazve endoperoksidaz aktivitesi)etkisi ile stabil olmayanprostaglandinlere metabolize(G2 ve H2 ) olur. Prostaglan-din H2 stabil prostanoidlere[PGE2, Prostacyclin I2 ,Thromboxane (TX) A2 ,Prostaglandin D2 ve PGF2∝

] doku ve hücrelerde spesifik izomerazlar ve sentetaz ara-c›l›ğ› ile dönüşür.

COX (Cyclo-oxygenase) un iki izoformu (COX-1 veCOX-2) vard›r. Her ikisinin de moleküler yap›s› birbiri-ne çok benzer. Tek fark COX-1’de 523 pozisyonundaIsoleucin, COX-2’de ise Valin’in yer almas›d›r. COX-1yap›sal bir enzim gibi durmaktad›r. Normal fizyolojikkoşullarda dokular›n çoğunda hücrelerde COX-1 aktivi-tesi varken, COX-2 belirlenemeyecek kadar azd›r. Fakatinflamasyon ile COX-2 indüklenmektedir. Son zamanlar-da yap›lan araşt›rmalar inflamasyon alan›nda COX-1 ak-tivitesinin de mevcut olduğunu ortaya koymuştur. COX-2 indüklenebilen bir enzim iken, COX-1 yap›sal "Housekeeping" bir enzimdir.

COX-1 expresyonu normal fizyolojik koşullarda gast-ro-intestinal kanalda, trombositlerde, endotelial hücreler-de, böbreklerde (medüller toplay›c› kanallarda ve intersi-tiumda) görülür. Gastroproteksiyon, trombosit agregas-yonu, homeostatik olaylarda, sodyum-su regülasyonun-da rol oynar.

COX-2 bazal şartlarda normalde beyinde, böbrek (ma-cula densa, henle kulpunun ç›kan kolunda, medüller in-tersitiumda) de bulunur. COX-2 indüklenen bir enzim ol-duğundan Interleukin (IL) − Iβ , IL – 8 , IL – 18, TNF ∝,Interferon ∝, endotoksinler, büyüme faktörleri (growthfactors) gibi inflamasyon ve kanser bölgesinde aç›ğa ç›-kan sitokinler ile indüklenmektedir. Elde edilen bu bul-gular CCOOXX--22’’nniinn hheemm iinnffllaammaassyyoonnddaa hheemm ddee kkaarrssiinnoo--ggeenneezzddee rroollüü oolldduuğğuunnuu ddüüşşüünnddüürrmmeekktteeddiirr..

Hp gastritisinde COX-2 ekspresyonu artmaktad›r. Bu-nun mukozay› enfeksiyonun yapacağ› hasardan korudu-ğu düşünülmektedir. Ayr›ca ülser çevresindeki dokudada COX-2 aktivitesi yüksektir. Bu ülserin iyileşme süre-cine katk›da bulunmaktad›r.

Son zamanlarda gastro-intestinal sistemdeki mukozalhasardan hem COX-1 hem de COX-2’nin kombine inhi-be edilmesinin sorumlu olduğu görüşü hakimdir. Ayr›caNSAI’lar›n COX sistemi d›ş›ndaki etkileri de mukozalhasar›n oluşmas›nda rol oynamaktad›r. NSAI ilaçlar mi-de mikrosirkülasyonunda lökositlerin endotele yap›şma-s›n› indüklemekte böylece oluşan lökosit birikimine bağ-l› trombus iskemiye neden olmaktad›r.

COX-1 İnhibisyonu; mukozal kan ak›m›n› azalt›r.COX-2 inhibisyonu vasküler endotele lökosit "adheren-ce"›n› artt›r›r.

COX enzim sistemi inhibe edilince membran fosfoli-pitlerinden fosfolipaz A2 arac›l›ğ› ile aç›ğa ç›kan araki-donik asit doğal olarak lipo-oksijenaz sistemi ile metabo-lize olur ve leukotrienler oluşur. Bunlar vazokonstriktifve pro-inflamatuvar moleküller olduğundan iskemi veinflamasyonu artt›rarak mukozal hasar›n ilerlemesine ve-ya gelişmesine katk›da bulunurlar. Hayvan çal›şmalar›n-da NSAI ilaçlar›n mukozal leukotrien miktar›n› artt›rd›ğ›tespit edilmiştir.

bb--)) NSAI ilaçlar›n COX sisteminden bağ›ms›z etkileri;Hayvan deneyleri NSAI ilaçlarabağl› nötrofil arac›l›kl› hasaroluşabileceğine dair bilgileri or-taya koymaktad›r. Mukozalmikrosirkülasyon bölgelerindeNSAI ilaçlar nötrofillerin damarendoteline yap›şmas›n› indüklemektedir. Lökositlerin bubölgelerde mikro t›kaçlar yaparak sirkulasyonu bozduğugörülmektedir. Aktive olmuş nötrofillerin serbest oksijenradikallerinin ve proteazlar›n aç›ğa ç›kmas›na neden ola-

rak damar endotelini hasara uğratt›ğ› öngörülmektedir.Fakat insanlarda Hp negatif olgularda NSAI ilaçlara bağ-l› mukozal hasarda inflamatuvar hücrelere rastlanma-maktad›r. Bu da insanlarda NSAI ilaçlara bağl› mukozalhasar›n nötrofil arac›l›kl› olmad›ğ›n› düşündürmektedir.Bu konuda yeni araşt›rmalara gereksinim vard›r.

COX-1 aktivitesi çoğu dokuda bulunmakla birlikteözellikle trombosit, mide ve böbreklerde bulunur. COX-2 ise indüklenebilen bir enzim olduğundan inflamatuvarsitimuluslarla indüklenir. Mitojenlerle makrofaj, mono-sitler, synoviocytler, chondrocytler, fibroblast ve endotelhücrelerde indüklenir. Fötal membran ve overlerde isehormonlarla indüklenir. COX-2 yap›sal olarak normalfizyolojik koşullarda santral sinirsistemi, böbrekler, testisler ve tra-kea epitel hücrelerinde bulunur.

COX-2 İnhibitörlerinin ilki Ce-lebrex (Pfizer) 1999 y›l›nda piyasaya ç›kt›ktan sonraözellikle Artritis ve inflamatuvar ağr›l› durumlarda yay-g›n şekilde kullan›lmaya başland›. Son zamanlarda ağr›,kanser inhibisyonu, kolonda polip gelişimini önlemek,Alzheimer hastal›ğ›n› önlemek gibi konularda yoğunaraşt›rma yap›lmakta idi. MSD firmas› COX-2 inhibitörüVioxx ile yapt›rmakta olduğu kolon polip çal›şmas›ndaVioxx alanlarda %3,5 oran›nda miyokart infarktüsü vefelç görülürken bu olaylar placebo grubunda %1,9 sapta-n›nca 30.Eylül.2004’te ilac›n› piyasadançektiğini duyurdu. Yeni araşt›rmalar yap›la-rak ortaya ç›kan bu komplikasyonlar›n me-kanizmas›n›n ortaya konmas› gerekmektedir.Ayr›ca diğer COX-2 inhibitörlerinin de ben-zer komplikasyonlar için risk teşkil edip et-mediğinin aç›k şekilde acilen ortaya konma-s› gerekmektedir.

Daha önce yap›lan hayvan çal›şmalar›,prostacyclin’in trombosit agregasyonunu in-hibe ettiğini ve damarlarda dilatasyona yolaçt›ğ›n› ortaya koydu. Tromboxane’n›n isetam tersi etkiyi ortaya koyduğu yani trombosit agregas-yonunu artt›rd›ğ›n› ve damarlarda vazokonstriksiyona yolaçt›ğ›n› bu araşt›rmalar ortaya koymuştu. Anti-inflamatu-var bir ilaç olan Naproxen (COX-1 ve COX-2 inhibitörü)inflamasyonda rolü olan prostacyclin’i inhibe ederken,tromboxan’› da inhibe etmektedir. Oysa COX-2 inhibi-törleri ise sadece prostacyclin’i inhibe etmektedir. Bu ne-denle COX-2 alanlarda tromboxan lehine denge bozul-maktad›r. Muhtemelen artan tromboxan trombus oluşma-s›na yol açmaktad›r. Bu konuda yeni çal›şmalara gereksi-nim vard›r.

HEL‹KOBAKTER PYLORI ve NSA‹‹LAÇLAR

Non-Steroid Anti-inflamatuvar alacak kişilerde Hp’nineradikasyonu gerekli midir sorusuna yan›t aranmaktad›r.Hp ve NSAI ilaçlar birbirlerinden bağ›ms›z olarak ülse-rojeniktirler. Hp pozitif olgularda NSAI ilaçlar›n ülser vekomplikasyonlar› için daha çok risk yaratt›ğ›n› birçok ça-l›şma ortaya koymuştur. Ayr›ca NSAI ilaçlar ülseri olan-larda ülseri komplikasyonlu hale getirerek yüksek morta-liteye ve morbiditeye neden olmaktad›rlar. İatrojenikhastal›klara neden olan listenin baş›nda NSAI ilaçlar yeralmaktad›r. Amerika Birleşik Devletleri’nde her y›l16.500 kişi NSAI’lara bağl› ülser ve komplikasyonlar›n-dan yaşam›n› kaybetmektedir. İngiltere’de ise NSAI ilaç-lardan ve düşük doz aspirin kullan›m›n›n neden olduğuproblemlerden 1000 kişi ölmektedir. Dünyam›zda yakla-ş›k 100.000 insan bu ilaçlara bağl› gastro-intestinal prob-lemlerden ölmektedir. Bu bulgular NSAI ilaçlar› kulla-nanlarda önlem almay› zorunlu hale getirmektedir.

Yap›lan araşt›rmalar Helikobakter pylori eradikasyo-nunun NSAI ilaçlar ve Aspirin’e bağl› ülser ve kompli-kasyonlar›n› azaltt›ğ›n› ortaya koymuştur.

NNSSAAII İİllaaçç VVeerriirrkkeenn DDiikkkkaatt EEddiillmmeessii GGeerreekkeennÖÖnneerrmmeelleerr

11--)) Gençlerde ülser hikayesi ve dispeptik yak›nma yok-sa NSAI ilaç Hp eradikasyonu yap›lmaks›z›n verilebilir.

22--)) Yaşl›larda NSAI ilaç veya Aspirin verilecekse ül-ser-komplikasyon hikayesi olmasa bile Hp eradike edil-melidir.

33--)) Ülser veya ülser hikayesi olanlarda Aspirin veyaNSAI ilaç verilmesi gerekirse önce Hp eradike edilmelisonra ilaçla birlikte Proton Pompa İnhibitörü verilmeli-dir. Bu yaklaş›m COX-2 inhibitörleri için de geçerlidir.

Ak›lc› yol NSAI ilaçlar (klasik), COX-2 İnhibitörleri,Aspirin vermek durumunda olduğunuzda önce Hp eradi-ke edilmeli sonra ilaçla birlikte PPI verilmelidir. Böylecegastro-intestinal olaylar için risk en aza indirilmiş olur.

HEL‹KOBAKTER VE M‹DE KANSER‹ARASINDAK‹ ‹L‹fiK‹LERDE SONGEL‹fiMELER

Kronik inflamasyon ile kanser gelişimi aras›nda bir iliş-ki olduğu bilinmektedir. Hp’ye bağl› kronik gastrik infla-masyon zaman sürecinde tekrarlayan mukozal hasar-ta-mir olay› hiperproliferasyon, mitotik hatalar›n h›z›ndakiart›ş gibi olaylar›n ilerleyişi adenokanser ile sonuçlan-maktad›r. Bu gelişen epitelyal kanserin mide epiteli trans-

formasyonundan geliştiğikabul edilmekteydi. Yak-laş›k 15 y›l önce Hp’yebağl› gelişen kronik infla-masyonun kansere giden

yolda temel rolü oynad›ğ› bilim dünyas›nda kabul edil-mişti. Fakat Jean Marie Houghton ve Timothy C.Wang’in Gastric Cancer Originating From Bone Marrow-Derived Cells" isimli makalesinin Science dergisinin 26

Kas›m 2004 say›s›nda yay›nlanmas› ile birlikte yeni birbilimsel patlama ile karş› karş›ya kalm›ş bulunuyoruz.

Hp’ye bağl› kronik gastrik inflamasyonun mide kanserigelişimine zemin haz›rlad›ğ› kabul edilmekle birlikte mi-de kanserinin gelişme mekanizmas› tam aç›kl›ğa kavuş-mam›şt›. Baz› çal›şmalar Hp’ye bağl› gelişen kronik infla-masyonda rol alan hücrelerden aç›ğa ç›kan protein natür-deki büyüme faktörlerinin, DNA hasar›na yol açan şimikajanlar›n kansere neden olan mutasyonlara yol açt›ğ›n› or-taya koymuştu. Fakat Jean Marie Houghton ve TimothyWang’›n yeni araşt›rma sonuçlar› onkolojide devrim yara-tacak gibi görünmektedir. Bu çal›şma; Helikobakter felixile enfekte farelerde kemik iliği kök hücrelerinin midede

husule gelen kronik inf-lamasyon alan›ndakihasarl› bölgelere ulaşa-rak (ziyaretçi) tamir

olay›na kat›ld›ğ›n› ve hasarl› epitel bölgesinde füzyon ger-çekleştirdiğini, bunun da mide kanseri (metaplazi→disp-lazi→intraepitelyal kanser) gelişimine neden olduğunuortaya koymaktad›r.

Helikobakter felix ile enfekte farelere fetal dozda kemikiliği ›ş›nlamas› yap›ld›ktan sonra başka bir fareden eldeedilen Kİ hücreleri (işaretli) nakledilince işaretli kemikiliği hücrelerinin kronik inflamasyonlu mideye ulaşarakmide epitel hücresine füzyon olduğu görülmektedir.

Kök hüc-r e l e r i n i nfarkl› hücre-lere differan-siye olmas›-na plastisidi-te, bir hücre-nin başka birhücreye fark-l›laşmas›na(Karac iğerh ü c r e -

si→Pankreas Asiner hücresi) transdiferansiasyon, ikifarkl› hücrenin birleşip farkl› bir hücreye dönüşmesine isefüzyon denmektedir. Mide kanseri gelişiminde füzyonunrol oynayabileceği öngörülmektedir.

Kemik iliği orijinli hücrenin dokuya tamir için geldiğifakat kronik inflamasyon koşullar›nda işlevini normal ola-rak yapamad›ğ› ve kansere giden sürece yol açt›ğ› düşü-nülmektedir. Baz› araşt›rmac›lar bu çal›şmaya getirdikleriyorumda kemik iliği hücresinin migrasyonunda kronikinflamasyonun olmazsa olmaz bir koşul oluşturduğunubildirmektedirler. Helikobakter’e bağl› kronik inflamas-yonun kanser gelişiminde temel patoloji olduğu genel ka-bul görmektedir. Önümüzdeki günlerde Mide Kanseri-Ke-mik İliği Kök Hücre ilişkisi konusunda yoğun tart›şmayaşanacağ›n› göreceğiz.

KAYNAKLAR

1. Lazzaroni M, Porra G.B. Gastrointestinal side effects oftraditional non-steroidal anti-inflammatory drugs andnew formulation. Aliment. Pharmacol Ther. 2004, 20(suppl 2) 48-58.

2. Leung W.K, Lin S-R, Ching JYL, To K-F, Ng EKW, ChanFKL, Lau JYW, Sung JJY Factors predicting progression ofgastric intestinal metaplasia; results of a randomised trialon Helicobacter pylori eradication. Gut 2004; 53: 1244-1249.

3. Uemura N, Okamoto S, Yamamoto S. et al. Helicobacterpylori infection and the development of gastric cacer. N.Engl. J. Med. 2001; 345: 784-9.

4. Correa P. Is gastric cancer presentable? GUT 2004; 53:1217-1219.

5. Axon A.T.R. To treat or not to treat? Helicobacter pyloriand gastro-oesophageal reflux disease- an alternativehypothesis. Aliment. Pharmacol. Ther. 2004; 19: 253-261.

6. Özden A. Mikrop ve Mide Hastalıkları. TGV yayını 2004.

7. Sung J.J.Y. Should we eradicate Helicobacter Pylori innon-steroidal anti-inflammatory drug users? Aliment.Pharmacol Ther. 2004; 20 (suppl. 2): 65-70.

8. Chey W.D, Moayyedi P. Uninvestigated dyspepsia and non-ulcer dyspepsia- the use of endoscopy and the roles ofHelicobacter Pylori eradication and antisecretory therapy.Aliment. Pharmacol. Ther. 2004; 19 (suppl 1): 1-8.

9. Forman D, Graham D.Y. Impact of Helicobacter pylori onsociety-role for a strategy of "search and eradicate"Aliment. Pharmacol. Ther. 2004; 19 (suppl 1): 17-21.

10. Özden A, Bozdayı G, Bağlan P, Azap A, Özkan M, Koç Ö,Soykan İ, Çetinkaya H, Bahar K 2004 UGH 2004 Abstarctkitabı

11. Couzin J. Withdrawal of VIOXX casts a shadow overCOX-2 inhibitors. Kimmey M.B, Lanas A. Appropriate useof proton pump inhibitors with traditional non-steroidalanti-inflammatory drugs and COX-2 selective inhibitors.Aliment Pharmacol Ther. 2004; 19 (suppl 1): 60-65.

12. Peura D.A, Malfertheiner P. Dichotomies and directionsin acid-related disorders. Aliment. Pharmacol. Ther.2004; 19 (suppl 1): 77-80.

13. Çınar K, Soykan İ, Özden A, The effect of Hp eradicationin patients with functional dyspepsia: Assesment of dif-ferent diagnostic tests. Turk. J. Gastroenterol. 2004; 15 (3):159-163

14. Toruner M, Soykan İ, Ensari A, Kuzu I, Yurdaydın C,Özden A. Journal of Gastroenterology and Hepatology.2004; 19: 535-40.

15. Houghton Jean Marie-Timothy C. Wang va ark.GastricCancer Originating from Bone Marrow-Derived CellsScience Vol: 306, 26 November 2004. 1568-1571

Babam iki tür insan olduğunu söylerdi. İşi yapanlar ve yap›lan işten kendine pay ç›karanlar. O, benden birinci grupta yer almam için çal›şmam› isterdi. Zira bu grupta diğerlerinden daha az rekabet vard›.Indra GANDHI

E M‹DE HASTALIKLARI 2005

HHpp ppoozziittiiff oollgguullaarrddaa hheemm kkllaassiikk NNSSAAIIiillaaççllaarr hheemm ddee CCooxxiibb’’lleerree bbaağğll›› ggaassttrroo--iinntteessttiinnaall yyaann eettkkiilleerr ddaahhaa yyüükksseekk oorraannddaaggöörrüüllüürr.. BBuu nneeddeennllee uuzzuunn ssüürree NNSSAAII iillaaççkkuullllaannaaccaakkllaarrddaa HHpp eerraaddiikkaassyyoonnuu öönneerr--iillmmeekktteeddiirr..

DDüünnyyaamm››zzddaa yyaakkllaaşş››kk 110000..000000 iinnssaann bbuu iillaaççllaarraabbaağğll›› ggaassttrroo--iinntteessttiinnaall pprroobblleemmlleerrddeenn ööllmmeekkttee--ddiirr.. BBuu bbuullgguullaarr NNSSAAII iillaaççllaarr›› kkuullllaannaannllaarrddaaöönnlleemm aallmmaayy›› zzoorruunnlluu hhaallee ggeettiirrmmeekktteeddiirr.. YYaapp››llaann aarraaşştt››rrmmaallaarr HHeelliikkoobbaakktteerr ppyylloorrii eerraaddii--kkaassyyoonnuunnuunn NNSSAAII iillaaççllaarr vvee AAssppiirriinn’’ee bbaağğll›› üüll--sseerr vvee kkoommpplliikkaassyyoonnllaarr››nn›› aazzaalltttt››ğğ››nn›› oorrttaayyaakkooyymmuuşşttuurr..

NNSSAAII’’llaarr››nn CCOOXX ssiisstteemmii dd››şş››nnddaakkii eettkkiilleerriiddee mmuukkoozzaall hhaassaarr››nn oolluuşşmmaass››nnddaa rrooll ooyynnaa--mmaakkttaadd››rr..

HHpp vvee NNSSAAII iillaaççllaarr bbiirrbbiirrlleerriinnddeenn bbaağğ››mmss››zzoollaarraakk üüllsseerroojjeenniikkttiirrlleerr..

Prostaglandinlerin Teşekkülü

Membran Fosfolipitleri

Arachidonic Asit Leukotrienler

PG G2

PG H2 Thromboxan’larVasküler Homeostazis

Trombozis

(Prostacyclin)PGI2

Gastro-İntestinal KorumaRenal Homeostazis

Vasküler Homeostazis

PG F2∝

Uterus Fonksiyonlar›Embriyo İmplantasyonuDoğumİnflamasyon

PG D2Uyku-Uyan›kl›k Regülasyonu

Allerjik Yan›tlar

PG E2Gastro-İntestinal Koruma

Renal HomeostazisVücut Is›s›

İnflamasyonAteş

Hiperaljezia

Fosfolipaz A2Lipoxgenaz

Hücre Membran Fosfolipitleri

Arachidonic Asit

COX-1

MukozaTrombosit

Böbrek

Erozyon, ÜlserKanama Zaman› ↑Glomerüler Filtrasyon ↓Böbrek Kan Ak›m› ↓

COX-2NSAICoxib

Fosfolipaz A2

İnflamasyon Hücreler İnflamasyon↓Sinir Uçlar› AnaljeziMedulla Spinalis

Medulla Spinalis Alzheimer Riski ↓Na RetansiyonuKan Bas›nc› ↑Glomerüler Filtrasyon ↓Böbrek Kan Ak›m› ↓

Vasküler Endotel PGI2 ↓

Gİ Polip Ca Riski ↓

Böbrek

UUGGHH 22000044 ggüünnllüü¤¤üü1100

MMAALLAATTYYAASSaayy››nn CCuummhhuurrbbaaşşkkaann››mm,,

SSaayygg››ddeeğğeerr 22.. OOrrdduu KKoommuuttaann››mm,,SSaayy››nn VVaalliimm,,

SSaayygg››ddeeğğeerr KKoonnuukkllaarr,,DDeeğğeerrllii ÖÖğğrreettiimm ÜÜyyeelleerrii,,

SSeevvggiillii ÖÖğğrreenncciilleerr,,BBaass››nn››mm››zz››nn DDeeğğeerrllii TTeemmssiillcciilleerrii,,

Üniversitemizin 2004-2005 eğitim-öğretim y›l›n›n resmi aç›l›ş› nedeniile düzenlemiş olduğumuz bu töre-

ne kat›l›m›n›zdan dolay› teşekkürlerimi vesayg›lar›m› sunuyorum. Say›n Cumhurbaş-kan›m yoğun mesainize rağmen, üniversite-mizin akademik y›l› aç›l›ş törenimizi, Ma-latya’ya ve üniversitemize gelerek onurlan-d›rd›ğ›n›z için zat-› alinize tüm üniversite-miz mensuplar› ad›na şükranlar›m› ve say-g›lar›m› sunuyorum. Büyük bir özveri gös-tererek davetimizi k›rmay›p, aç›l›ş dersivermek üzere üniversitemize gelen DeğerliHocam›z Prof. Dr. Erol MANİSALI’ya daayr›ca teşekkürlerimi sunuyorum.

Say›n Cumhurbaşkan›m;Yüksek müsaadenizle öncelikle üniversite-mizde rektör olarak görev yapt›ğ›m sondört y›lda olan gelişmeleri görüntülü olarakk›saca arz etmek istiyorum. Bundan sonra-da Türk Eğitim Sistemi ile ilgili genel de-ğerlendirmelerimi arz edeceğim.

İİnnöönnüü ÜÜnniivveerrssiitteessii’’nnddee SSoonn DDöörrtt YY››llddaakkiiGGeelliişşmmeelleerr((SSUUNNUU))

Say›n Cumhurbaşkan›m,Sayg›değer Konuklar;Üniversitemiz ile ilgili bu özet sunumdansonra izninizle Türk Eğitim Sistemi ve üni-versitelerimiz ile ilgili baz› saptamalardabulunmak istiyorum. Bir ülkenin kalk›nmas›nda birinci derecedebelirleyici unsur eğitimdir. Eğitim aç›s›n-dan ülkemizin durumu değerlendirildiğindeşöyle bir tablo karş›m›za ç›kmaktad›r:• Eğitimin ilk ve en önemli aşamas› çocuk-lar›n ailede ald›ğ› eğitimdir. Anne, aile eği-timinde esas unsurdur. Bu nedenle, annele-rin eğitim düzeyi toplumsal gelişim aç›s›n-dan son derece önemlidir. Ülkemizde yap›-lan çeşitli araşt›rmalarda annelerin yaklaş›k%20’sinin okuma yazma bilmediği,%13’ünün ise sadece okur-yazar olduğu or-taya konmuştur. Bu oranlarla, çocuklar›m›-z›n aile içinde çağdaş ve yeterli bir eğitimalamayacağ› aç›kt›r. Bu nedenle, k›z çocuk-lar›n›n okutulmas›na ayr› bir özen gösteril-mesi, ülkemizin geleceği aç›s›ndan yaşam-sal bir önem taş›maktad›r.• Çağdaş ve gelişmiş ülkelerde aile içi eği-timden sonra, üzerinde önemle durulan eği-tim kademelerinden biri de erken çocuklukeğitimi ya da okul öncesi eğitimdir. Bu aç›-dan bakt›ğ›m›zda ülkemizde okul öncesieğitimde okullaşma oran› yaklaş›k %10 dü-zeyindedir. Oysa bu oran gelişmiş ülkeler-de %60’›n üzerindedir. • Temel eğitimde say›sal bak›mdan okullaş-ma oran›nda bat› ülkelerindeki standart ya-kalanm›ş gibi görünse de içerik aç›s›ndansorunlar›n var olduğu da bilinmektedir.• Ortaöğretim düzeyinde ise; okullaşmaoran› %60 düzeyinde olup, gelişmiş ülke-lerdeki %95’ler düzeyinin çok gerisindedir.Ayr›ca ortaöğretimde okuyan gençlerimi-zin %65’i genel lise, %35’i meslek lisele-rinde eğitim-öğretim görmektedir. Bu tablogelişmiş ülkelerde tam tersi bir durum ser-gilemektedir. Bu oranlar›n meslek liselerilehine değiştirilmesi ile bir taraftan ara ele-man gereksinimi karş›lanm›ş olacak, diğertaraftan da üniversitelerin önündeki y›ğ›lmaönlenecektir.

Öte yandan üniversite s›nav›na giren liseöğrencilerinin başar› düzeyine bak›ld›ğ›n-da, genel liseler ile meslek liselerinde veri-len eğitimin, üniversite eğitimi için yeterin-ce temel oluşturmad›ğ› görülmektedir. Buyetersizlik üniversiteyi kazanan öğrenciler-de doğrudan gözlemlenebilmektedir. Yükseköğretim ile ilgili değerlendirmeleregelince; • Yükseköğretimde okullaşma oran› aç›köğretim dahil %30’dur. Bu oran kalk›nm›şülkelerde %50’lerden başlay›p 80’lere ka-dar ç›kmaktad›r. Nitelikten ödün vermeksi-zin yükseköğretimde okullaşma oran›n› çokh›zl› bir şekilde %50’nin üzerine ç›karmakgerekir. Bunun için yeni yükseköğretim ku-rumlar› aç›lmal› ve mevcut kurumlara dayeni birimler ilave edilmelidir. Bir ilin eğitim, kültür, sanat, ekonomik vesosyal yaşam›nda ve çağdaşlaşmas›nda üni-versitenin sağlad›ğ› katk› ve değişimleribaşka hiçbir kurumun sağlayabilmesi müm-kün değildir. Toplumun kalk›nmas› aç›s›n-dan ülkemizin bütün illerinde, niteliktenödün verilmeksizin belli bir plan çerçeve-sinde en az bir üniversite aç›lmal›d›r. • Yükseköğretim ile ilgili diğer bir sorunda, öğretim üyesi yetersizliğidir. Yeni aç›-lacak üniversiteler de dikkate al›narak öğre-tim üyesi aç›ğ›n› kapatmak üzere YÖK dü-zeyinde merkezi planlar ve projeler yap›l-mal›d›r.• Öğretim Üyesi yetersizliğinin yan›s›ra öğ-retim üyesi dağ›l›m›n›n bozukluğu da ayr›bir sorundur. Üniversite öğretim üyelerimi-zin yar›s› ülkemizin üç büyük kentlerindekiüniversitelerde görev yapmaktad›r. Halbu-ki, bu üç büyük kent üniversitelerindeki öğ-renci say›s› yükseköğrenim gören tüm öğ-rencilerimizin sadece üçte biridir. Bu üni-versitelerdeki bir fakültenin, hatta bir bölü-mün bile öğretim üyesi say›s›, gelişmekteolan bir üniversitenin toplam öğretim üyesisay›s›ndan fazlad›r. Bu fazlal›ğ›n öğretimüyesi eksiği olan üniversitelere kayd›r›lma-s› gerekli olup, bunun için ekonomik dü-zenlemelerin yan›nda gerekirse, zorunluhizmetin de gündeme getirilmesi gerekir.• Üniversitelerimizde akademik yaşam› çokolumsuz bir şekilde etkileyen bir başka so-run da "part time yani k›smi çal›şma" statü-südür. Bu uygulamaya ülke genelinde sonverilerek tam gün çal›şmaya geçilmesi ge-rekir.• Üniversitelerimizde siyasi veya başka ne-denlerle gruplaşmalara neden olmaktan ötehiçbir anlam taş›mayan, akademik yaşamve bilim ahlak› ile bağdaşmayan sonuçlardoğuran rektörlük seçimlerinin, derhal kal-d›r›lmas›n›n ve rektörlerin atamayla belir-lenmesinin daha yararl› olacağ›na inan›yo-rum. Kald› ki bugün gelişmiş, demokratikdiye kabul edilen ülkelerin tümünde, rek-törler seçimle değil atama ile belirlenmek-tedir.• Üniversitelerimizin diğer bir kronik soru-nu da kaynak sorunudur. Üniversitelerimizülkemizin gelecek nesillerini yetiştirmekte-dir. Bu nedenle geleceğimiz için yap›lacakolan harcamalardan tasarruf yapman›n hiç-bir hakl› gerekçesi olamaz. • Son olarak da üniversite gençliğinin ba-r›nma sorunu çözülmeli ve bunun için yeniyurt binalar› yap›lmal›, mevcut olanlar›nyaşam koşullar› iyileştirilmeli, YURT-KUR’un öğrencilere verdiği öğrenim kredi-si yeterli düzeye getirilmelidir.

Üniversitemizin Sayg›değer Öğretim Elemanlar›;Üniversitemizde eğitim-öğretim ve araşt›r-ma faaliyetlerinizde şimdiye kadar göster-miş olduğunuz üstün çabalar›n›z›n bu y›ldadevam edeceğine tüm kalbimle inan›yor vesizlere bu eğitim-öğretim döneminde başa-r›lar diliyorum. Ayr›ca öğrencilerimizeburs vermek amac›yla üniversite vakf›m›zaüç y›ld›r yapmakta olduğunuz bağ›şlar›n›-z›n da bu y›l devam edeceğini biliyor ve buduyarl›l›ğ›n›zdan dolay› sizlere tekrar te-şekkür ediyorum.Değerli öğretim elemanlar›, üniversitemiz-de son dört y›ld›r tam bir huzur ve güvenortam› sağlanm›şt›r. Bilindiği üzere huzurlubir eğitim ortam›n›n sağlanmas› ve korun-mas›, üniversite yönetiminin çabalar›n›nyan›s›ra, tüm akademik ve idari personelinduyarl›l›ğ› ile de gerçekleşir. Bu konudabugüne değin göstermiş olduğunuz duyarl›-l›ktan dolay› teşekkür ederim. Ayn› duyar-

l›l›ğ› bundan sonra da göstereceğinizdeneminim.

Sayg›değer Anne ve Babalar;Öncelikle sizleri böylesine evlatlar yetişti-rerek bu düzeye getirdiğiniz için içtenliklekutlar›m. Şundan emin olman›z› isterim ki,çocuklar›n›z art›k bizim de çocuklar›m›z-d›r. Üniversitemizin tüm eğitim-öğretimolanaklar›, sosyal-kültürel mekanlar›, seç-kin ve deneyimli öğretim kadrolar› evlatla-r›n›z›n hizmetindedir. Gönlünüz rahat ol-sun.

Say›n Cumhurbaşkan›m; Yüksek müsaadelerinizle şimdi de ülkemi-zin geleceği olan öğrencilerimize hitap et-mek istiyorum.

Sevgili Öğrenciler;Ülkemizin içinde bulunduğu durumu alg›-lamak ve anlamak aç›s›ndan son y›llardabütün dünyada çok yoğun bir biçimde yaşa-d›ğ›m›z sömürge düzeninden ve emperya-lizmin etkilerinden ve bunun ülkemizdeyapt›ğ› olumsuzluklardan k›saca söz etmekistiyorum.Bundan 250-300 y›l kadar önce bugün ül-kemizin k›rk kat› kadar büyüklükteki birkara parças›na birkaç sömürgeci bat› ülkesisahipti. Ve bu ülkeler kendilerine ait olma-yan bu topraklar›n yeralt› ve yerüstü kay-naklar›na el koymuşlard›. Pek çok ülkeninkaderi ile oynayan ve parçalanmas›na, enaz›ndan gelişememesine yol açan bu ülke-lerin sömürgeci zihniyetinin sonucu olarakOsmanl› İmparatorluğu da parçalanm›şt›. Yüzy›llard›r tek kutuplu olan Bat› Emper-yalizmi’ne 1917 Rus Devrimi ile bir de Do-ğu Emperyalizmi eklenmiştir. Böylece or-taya ç›kan bu soğuk savaş dönemi 1990’lar-da Sovyetler Birliği’nin dağ›lmas› ve DoğuEmperyalizmi’nin yok olmas›na değin sür-müştür. Bu tarihten sonra dünyada tekrartek kutuplu hale gelen ve önünde hiçbir en-gel kalmayan Bat› Emperyalizmi bütün diş-lerini yeniden göstermeye başlam›şt›r.Başka ülkelerin tüm yeralt› ve yerüstü kay-naklar›n› kendi ülkelerinin ç›karlar› içinkullanmay› hedefleyen sömürgeci ülkele-rin, tarihsel süreç içerisindeki yöntemlerideğişse bile amaçlar› hiç değişmemiştir.Emperyalistler kendi emellerine ulaşmakiçin;

• Ülkelerin geleceğinde, siyasal yaşamla-r›nda, bürokrasilerinde ve iş dünyalar›ndaönemli makamlara gelecek olan üst düzeyyöneticilerini, eğitim veya başka yollarlaelde edebilmekte,• Kendileri ile işbirliği yapacak siyasal par-tileri bulabilmekte veya kurdurabilmekte,• Bu partileri iktidara taş›yabilmekte,• Ve böylece çok uluslu şirketlerin bu ülke-leri kolayca sömürebilmeleri için her türlüyasal düzenlemeleri yapt›rabilmektedirler.• Öte yandan, kendi çok uluslu şirketlerininbir uzant›s› gibi çal›şan, baz› yerli sanayicive işadamlar›n›n yan›s›ra ve elde ettikleribir k›s›m ulusal medya kuruluşlar› ile dehükümetler üzerinde her türlü bask›y› kura-bilmektedirler. • Ayr›ca insan haklar›, demokrasi, az›nl›khaklar› ve küreselleşme ad› alt›nda her tür-lü dinsel ve etnik farkl›l›klar öne ç›kar›larakulusal bütünlük bozulmaya çal›ş›lmaktad›r. • Bu yollar›n etkili olmad›ğ› durumlarda dao ülkeler aç›kça işgal edilmektedir. Emperyalizmin bölgemizi de ilgilendirenilk dalgas› sonucu Osmanl› İmparatorluğuy›k›lm›şt›r. Bunun da ötesinde MondrosMütarekesi ve Sevr gibi Türk Toplumu’nuadeta tarihten yok etmek isteyen anlaşmalardayat›lm›şt›r. Ancak bu anlaşmalar› tan›-mayan Türk Ulusu, tüm varl›ğ›n› ortaya ko-yarak Dahi Lider ATATÜRK’ün önderli-ğinde emperyalist güçlere karş› bir Kurtu-luş Savaş› vermiş ve bunun sonucu yeni birTürk Devleti kurulmuştur. Emperyalizmekarş› verilen bu savaş dünyadaki diğer tümmazlum ve sömürülen ülkelere bu anlamdabir model olmuş ve onlara güç ve cesaretvermiştir. Kurulan yeni Türk Devleti, "Türkiye Cum-

huriyeti’nin" temel felsefesi, 29 Ekim1923’te belirlenmiştir. Bu felsefe;• Üniter devlet ve toplum yap›s›n›,• Temel ilkeleri belli Cumhuriyet rejimini,• Ve tam bağ›ms›zl›k ilkesi temelinde, ak›lve bilimi kullanarak her alanda kalk›nm›ş,çağdaş uygarl›k düzeyini en üst seviyedeyakalam›ş bir ülke olmay› hedefler.Yüce ATATÜRK’ün döneminde bu felsefeve hedeflerden hiçbir ödün verilmemişiken, ondan sonra gelen yöneticiler ile ve deözellikle son elli y›lda ülkemiz Bat› Emper-yalizmi’nin ikinci dalga sald›r›s›na maruzkalm›şt›r.

Bunun sonucu;• Büyük ATATÜRK’ün üniter toplum ya-p›s›n› sağlayabilmek için Eğitim Birliği Ya-sas›’n› 1924 y›l›nda yürürlüğe koymuş ol-mas›na rağmen, daha sonra MEB’de görevalan yabanc› uzmanlar›n telkinleri ile ulusaleğitim sistemimiz yozlaşt›r›lm›ş, halkevlerive köy enstitüleri kapat›lm›ş, tamamen si-yasi amaçl› ve dine dayal› yeni okullar aç›-larak, Laik Türk Eğitim Sistemi’nin bütün-lüğü bozulmuştur. Bu eğitim sistemi sonu-cu ülkemizde dünya görüşleri birbirlerin-den tamamen farkl› kuşaklar yetiştirilmiş-tir. • Ulus içerisindeki farkl›l›klar›n öne ç›kar›-larak çarp›t›lmas› sonucu toplumda etnik vedinsel anlamda kutuplaşmalar yarat›lm›şt›r.Emperyalizmin her türlü yard›m ve desteğiile toplumdaki bu kutuplaşmalar tehlikeninde ötesinde birer tehdit haline gelmiştir. Uzun y›llard›r ülkemizde büyük sorunlarayol açan etnik ve dinsel bölücü unsurlar,gerçekte emperyalizmin taşeronlar›d›r. Bunlara ek olarak, son elli y›lda ülkemizdeekonomik alanda da önemli değişimler ya-şanm›şt›r, halen de yaşanmaya devam et-mektedir. • Ekonomi politikalar›nda da tam bir tesli-miyet yaşanm›ş ve bunun sonucu olarak;• Ulusal sanayimize çağ atlatan KİT’ler,

önce verimsiz hale getirilmiş, sonra da"Özelleştirme" ad› alt›nda, ya sat›lm›ş ya daüretim yapamayan verimsiz kuruluşlara dö-nüştürülmüştür. • Türk özel sektörü istenilen ulusal hamle-

yi yapamam›ş ve çok uluslu şirketlerin birerbayisi haline gelmiştir.• Tek tarafl› çal›şan Gümrük Birliği Anlaş-

mas› ile kapitülasyonlar dönemi sanki yeni-den başlam›şt›r. • Son elli y›ld›r gittikçe artan d›ş ve iç

borçlar ile bir borç sarmal›na girilmiş ve ül-kemiz, toplanan vergiler ile borçlar›n›n fa-izlerini bile ödeyemez duruma düşmüştür.Ekonomik ve mali sistemimiz yap›lanstand-by anlaşmalar› ile uluslararas› finanskuruluşlar›n›n denetimine terk edilmiş veböylece adeta tekrar Duyun-u UmumiyeDönemi’ne dönülmüştür. • Emperyalist ülkeler kendi ülkelerindeki

tar›m ve hayvanc›l›k desteği için y›lda yüzmilyarlarca dolar yard›m yaparken, d›ş bas-k›lar doğrultusunda Türk çiftçisinin tar›mve hayvanc›l›k desteği kesilmiş ve bununsonucu olarak bir tar›m ve hayvanc›l›k ül-kesi olan Türkiye bu sektörlerde ürün ithaleder duruma düşmüştür. • Ç›kar›lan yasalarla yabanc›lara ülkemizdemülk edinme hakk› sağlanm›şt›r. • Birtak›m ülkelerin üst düzey yöneticileriülkemizin hassas bölgelerine gidip sömürgevalisi edas›yla dolaşabilmektedir.• D›ş güçlerin bask›s› alt›nda ç›kart›lmak is-tenen Kamu Yönetimi Temel Yasa Tasar›s›ile ülkemiz 81 federe devlete bölünmek is-tenmektedir.• Ve nihayet şehit kanlar› ile kazan›lan yav-ru vatan›m›z, d›ş güçlerin bask›lar› ile refe-randuma tabii tutulabilmiştir. Newyork’dankalkan referandum treni K›br›s’dan sonraAnadolu’nun hangi hassas istasyonundaduracakt›r? Güneydoğu’da m›, Doğu Ana-dolu’da m›, Karadeniz’de mi, Ege’de mi,Yoksa Hatay’da m›? Bilmiyoruz.

Şimdi sormak gerekir;Böyle bir ülkeye tam bağ›ms›z bir ülke de-nilebilir mi? Elbette denilemez.Bu noktada, daha Kurtuluş Savaş›’n›n ba-ş›nda İngiltere veya Amerikan mandas› is-teyenlere karş› Büyük Önder ATA-TÜRK’ün bağ›ms›zl›ğa verdiği değeri anla-mak için bu konudaki sözlerini an›msatmakisterim: "Temel ilke, Türk Ulusu’nun say-

g›n ve şerefli bir ulus olarak yaşamas›d›r.Bu temel ilke ancak tam bağ›ms›z olmaklasağlanabilir. Ne denli zengin ve gönençliolursa olsun bağ›ms›zl›ktan yoksun birulus, uygar insanl›k karş›s›nda uşak duru-munda kalmaktan öte gidemez." Ülkemizin içinde bulunduğu durum bundandaha aç›k bir biçimde nas›l ifade edilebilirki!

Ülkemizi bu olumsuz noktaya kimler, nas›lgetirmiştir?Bunu anlamak için ülkemizin son elli y›l›n›,bu dönemde yap›lan aç›k ve gizli uluslara-ras› anlaşmalar da dahil, her yönüyle vedikkatle incelemek gerekir.

Sevgili Öğrenciler;Ülkemizin şu anda içinde bulunduğu vevarl›ğ›m›z› tehdit eden derin bunal›m›n çö-zümü için yak›n tarihimize bakmak yeterli-dir. Dünyan›n pek çok uygarl›klar›na ev sahip-liği yapm›ş, yeralt› ve yerüstü kaynaklar›aç›s›ndan çok zengin ve üç taraf› denizlerleçevrili Anadolu, bin y›l› aşk›n bir süredenberi biz Türkler’in anayurdu olmuştur. Butoprak parças›, stratejik konuma sahip ol-mas› nedeniyle, dünyan›n zengin ve güçlüülkelerinin ilgisini sürekli çekmiş ve herdönem güçlü devletlerin elde etmek içinuğraş verdikleri bir coğrafya parças› olagel-miştir. Tarihin en büyük savaşlar›ndan biriolan Birinci Dünya Savaş›’ndaki paylaş›-m›n odak noktas› yine Anadolu olmuştur.Bu savaştan yenik olarak ç›kan Osmanl›İmparatorluğu, Türkler’in tarihten silinme-si anlam›na gelen Sevr Antlaşmas›’n› imza-lam›şt›r. İşte tarihten silinmek, yok olmaknoktas›na geldiğimiz bir anda Türk Ulusuinsanl›k tarihinin en büyük simas›n›, YüceATATÜRK’ü bağr›ndan ç›kararak tüm em-peryalist ülkelere karş› "Ya İstiklal YaÖlüm" diyerek ulusal kurtuluş mücadelesi-ni başlatm›ş ve başar›ya da ulaşm›şt›r. Emperyalizmin en korktuğu şey ülkelerde-ki ulusal bağ›ms›zl›k düşüncesidir. İşte bunedenle emperyalizm, ulusal bağ›ms›zl›kdüşüncesinin sadece ülkemizde değil, dün-yan›n tüm mazlum ve sömürülen ülkelerin-de somutlaşt›ğ› Kemalizm’e karş›d›r. Em-peryalizmin başdüşman›, Kemalizm’dir;Atatürkçü Düşünce Sistemidir.Sevgili Öğrenciler;

Üniversitemizde bulunduğunuz sürede birmeslek sahibi olacaks›n›z, ancak sadece birmeslek sahibi olmak yetmez. Tam bağ›m-s›zl›ğ›m›z› ve varl›ğ›m›z› sonsuza kadar ko-ruyabilmek için s›n›rs›z bir vatan sevgisineve ulusal birlik bilincine sahip olmak gere-kir. Bu nedenle ülke sorunlar›yla da yak›n-dan ilgilenmek ve özellikle yak›n tarihimiziçok iyi bilmek durumundas›n›z.Son elli y›lda, tam bağ›ms›zl›ğ›m›z› ve ulu-sal birliğimizi yok etmeye yönelik kültürel,ekonomik ve siyasi kuşatmalara rağmen,tüm benliğimle inan›yorum ki; tarihin hiç-bir döneminde esir, tutsak ve manda alt›ndayaşamam›ş Türk Ulusu, yeniden bir 19 Ma-y›s ruhu ile emperyalizmi Anadolu’da ikin-ci kez yenecek ve emperyalizm tüm kişi vekuruluşlar› ile ülkemizden tasfiye edilecek-tir.

Say›n Cumhurbaşkan›m;Sözlerime son verirken, İnönü Üniversite-si’nin bugüne kadar olduğu gibi, bundansonra da üniversite yönetimi, tüm mensup-lar› ve öğrencileri ile birlikte Atatürkçü Dü-şünce Sistemi’nin ödünsüz savunucusu ola-cağ›na, Türk ve Dünya Bilimi’nin gelişme-si yolunda çok önemli katk›lar yapacağ›naolan inanc›m› belirtiyor ve üniversitemizin2004-2005 eğitim-öğretim y›l›n›n başlama-s› nedeni ile düzenlemiş olduğumuz aç›l›ştörenine kat›larak bizleri onurland›rd›ğ›n›ziçin, şahs›m ve üniversitemizin tüm men-suplar› ad›na zat-› alinize ve tüm sayg›de-ğer konuklar›m›za en derin şükranlar›m›z›ve sayg›lar›m›z› sunuyorum.

Prof.Dr.Fatih HİLMİOĞLUİnönü Üniversitesi Rektörü

““BBaaflflkkaallaarr››nn››nn ggüüçç bbuulldduu¤¤uu flfleeyyii yyaappmmaakk yyeetteenneekk,, yyeetteenneekkllii iinnssaannllaarr››nn oollaannaakkss››zz ggöörrddüü¤¤üü flfleeyyii yyaappmmaakk ddeehhaadd››rr””AAmmiieell

Yükseköğretimde okullaşma oran›aç›k öğretim dahil % 30’dur. Bu orankalk›nm›ş ülkelerde % 50’lerden baş-lay›p 80’lere kadar ç›kmaktad›r.

TTCC..’’nniinn TTeemmeell FFeellsseeffeessiiÜniter devlet ve toplum yap›s›n›,

Temel ilkeleri belli Cumhuriyet rejimini,ve tam bağ›ms›zl›k ilkesi temelinde, ak›l

ve bilimi kullanarak her alanda kalk›nm›ş,çağdaş uygarl›k düzeyini en üst seviyede

yakalam›ş bir ülke olmay› hedefler.

UUGGHH 22000044 ggüünnllüü¤¤üü 1111BASINDAN

ÇÇocukluğumda annemin yaşam öykülerini dinlemeyi, ma-sallar kadar, belki daha çok severdim. Kahraman› annem

olunca, herhalde, kendime de pay ç›kar›rd›m.

Onlardan biri: Annem, yak›n bir k›z arkadaş› ile istasyonda,ya da Kuşadas› yolunda, gezintiye ç›karm›ş. Başka gezecek yeryokmuş o zamanlar Söke'de. Öğretmen arkadaşlar›yla karş›larsaannem, selamlaş›r ya da konuşurmuş. Bir süre sonra, bir gün ar-kadaş›, ""FFiirrddeevvss"" demiş, ""sseenn eerrkkeekk aarrkkaaddaaşşllaarr››nnllaa bbeenniimmlleekkoonnuuşşuurr ggiibbii kkoonnuuşşuuyyoorrssuunn.. NNaass››ll oolluuyyoorr bbuu,, ççookk rraahhaattss››nn..""Öğretmenlik yapm›ş olan annemin böyle olayc›klar anlat›rken,yaln›z konuşmak için konuşmad›ğ›n›, bana bir şeyler vermek is-tediğini düşünüyorum.

Son günlerde Türk Ceza Yasa Tasar›s› gündeme gelince, ka-d›n olarak, kad›n örgütleri içinde, ben de kendimi konunun orta-s›nda duydum. ""KKaadd››nnllaarr›› iillggiilleennddiirreenn kkoonnuullaarraa ssaappllaann››pp kkaa--ll››nndd››ğğ››"" yolundaki eleştirileri, düşüncesizce, duygusuzca, hak-s›zca, çağd›ş› bulduğumu da söylemeliyim. En son, güya kad›n-lar› ""kkoorruummaakk"" için yap›lan değişikliği de, budalaca bir anlay›ş-s›zl›kla nitelendiriyorum. Konu şu: Bekaret muayenesini, t›pk›kad›n polislerin kad›nlar›n üstünü aramas› gibi, kad›n hekimlerinyapmas› önerisi.

Kad›nlar›n üstünü niye kad›n polisler ar›yor? Erkek polislerinkad›nlar› yoklarken en hafif deyimiyle sayg›s›zl›k, en adi söy-lemle sark›nt›l›k yapt›ğ› kabul edildiği için mi? Buna en başta po-lis yönetiminin karş› ç›kmas› gerekmez mi? "PPoolliisslleerriinnee iiyyii,, ddüü--rrüüsstt,, ssaayygg››ll›› oollmmaallaarr›› ggeerreekkttiiğğii"" eğitimini veremediklerini,""aacczz"" içinde olduklar›n› aç›kça söylemek değil mi bu? Eskilerindeyimiyle ""iikkrraarr"".

Gelelim kad›n hekimlerin ""bbeekkaarreett"" muayenesine. Biz diyo-ruz ki: ""KKeennddiissiinnddeenn bbaaşşkkaa,, kkiimmsseenniinn iisstteeğğiiyyllee,, kkaarraarr››yyllaa kkaa--

dd››nnllaarr cciinnsseell mmuuaayyeenneeyyee ggöönnddeerriilleemmeezz"".. Onlar diyor ""MMuuaayyee--nneeyyii kkaadd››nn hheekkiimmlleerr yyaappaaccaakk!!"" ""MMeenn ççii gguuyyeemm,, ttaammbbuurraamm ççiigguuyy"" (Ben ne derim, tamburam ne der!) ""UUyyuumm dd››şş›› cciinnsseell mmuu--aayyeennee iikkiinnccii bbiirr tteeccaavvüüzzddüürr"".

Koşullar uygun olunca, kad›nlar kendini savunabilir. Yeter kikarş›lar›nda örgütlü bir erkek duvar› olmas›n! Kendi yaşant›m›z-dan böyle örnekler yok mudur. En az›ndan üç, beş tane.

Bugünlerde çağr›ş›mlarla baz› an›lar›ma atlad›m. Hiçbirindede başkas›n›n korumas›na gereksinimim olmad›. Dar bir kald›-r›mda, yol verecek yerde bana sol taraf›mdan omuz vuran birinins›rt›na vurduğum sağ yumruğum ciğerini gümletmişti. (Ortaöğre-nimde başlad›ğ›m voleybol çal›şmalar›m› t›p fakültesinde de sür-dürmüştüm. Ve, o çağ›n terimiyle ""kküüttöörr"" oynuyordum.)

Sonra, asistanl›k kadrosuna gireceğim zaman, sağl›kla ilgiligöğüs radyoloji muayenesi için skopimi yapan görevli hekim,sayg›l› davranmayan eline uygun yan›t›m› al›nca hizaya gelmiş-ti. Raporu yazmaya s›ra gelince hekimliğimi bast›ra bast›ra söy-lediğimde, beyaz olan yüzü mosmor kesildi: ""DDookkttoorr oolldduuğğuu--nnuuzzuu nneeddeenn ssööyylleemmeemmiişşttiinniizz??"" dedi. Yan›t›m da bir soruydu:

""GGeerreekkllii mmiiyyddii??""

Bu kez, geniş bir kald›r›mda hizalayarak gelen bir adam, tamçarpacağ› zaman yana çekilmemden sendeledi. ""ŞŞüükkrreett kkii bbiirrddee ççeellmmee ttaakkmmaadd››mm!!"" tümcesiyle ben ona ""ssaattaaşştt››mm!!""

Pazar yerinde, elma al›rken arkamdan itiliyordum. Kalabal›k-tan diye düşündüğüm için, nas›l durursam geçenlere engel ol-mam diye arkama bakt›ğ›mda yan serginin sat›c›s›n›n yasland›ğ›-n› görmemle yanağ›nda tokad›m›n şaklamas› bir oldu. Ağabeyiolduğunu söyleyen, üzerime yürümeye kalkan iriyar› adama da""EEvvddee bbiirr ttookkaadd›› eekkssiikk kkaallmm››şş,, oonnuu ttaammaammllaadd››mm"" diye geriçekilmeden kafa tuttum. Bana elmay› satan buna çok üzüldü.""BBuunnuu hheepp yyaapp››yyoorr..""

Bütün bunlar küçük olaylar elbet, belleğimde kalanlar. Amaçok ilginç bulduğum başka bir an›m var ki onu da hep anlatt›m.

Muayenehaneme gençten bir kad›n hasta geldi. Baş› s›k› s›k›örtülüydü. Yan›nda eşi de vard›. Sorgulamadan sonra muayeneettim. Masama dönerken eşinin şöyle dediğini duydum: ""KKaadd››nnddiiyyee ggeellddiikk aammaa iiyyii ddookkttoorr çç››kktt››.."" Bu beğenide ""iillttiiffaatt"" bulankimse ç›kar m› bilmiyorum. Öyleyse çok üzülürüm. Verdiğim ya-n›t üzerine ne istediğim incelemeleri getirdiler, ne de bir daha gö-

ründüler! ""NNee hheekkiimmlleerriinn cciinnssiiyyeettii vvaarrdd››rr,, nnee ddee oonnllaarr››nn ggöö--zzüünnddee hhaassttaallaarr››nn.. OOnnaa bbaakkaarrssaann››zz 'seviciler de var!'……"" Hekim-likte kad›nl›ğ›mdan dolay› seçilmemden hiç hoşlanmad›m.

Yeni yasa tasar›s›na göre kad›nlar›n cinsel muayenelerini ka-d›n hekimlerin yapacağ›n› ""ssaavvuunnuu"" olarak anlatan hükümetsözcüsü Say›n CCeemmiill ÇÇiiççeekk'e, eşinin erkek röntgen uzmanlar›n-dan ""ssaakk››nnmmaakk"" istediği bir hastam›n öyküsünü anlatmak iste-rim. Bunu genelleştirmek doğru değil, ama rastlant›sal olsa da iyibir örnek olgu:

Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi'nde, eşimin, şimdi kim ol-duğunu an›msamad›ğ› bir tan›d›ğ›n›n kar›s›n› muayene ettim. Ba-z› mide yak›nmalar› vard›. O zamanlar daha endoskopiler bugün-kü gibi yerleşmemişti. Mide filmi çektirmelerini istedim. Hastameşinin yüzüne bakt›, sözcülüğünü o yapt›. Filmi bir kad›n heki-min çekmesini istiyorlard›. O dönem röntgen laboratuvar›nda mi-de filmlerini bir erkek uzman›n çektiğini söyledim. Biz başkayerde çektiririz diye gittiler. Bir hafta kadar sonra büyük bir ""bbaa--şşaarr››"" havas› içinde geldiler. San›r›m Zonguldak'ta, bir kad›nröntgen uzman› bulmuşlar, ona çektirmişlerdi filmi. İşin şaş›las›yan›, hastan›n yak›nmalar›na uymayan biçimde yemek kal›nt›la-r› vard› midede. Sorgumu yineledim. Evet, film, yemekten sonramide tam boşalmadan çekilmişti. Yinelenmesi gerekiyordu. Zon-guldak'a bir kez daha gittiler. Getirdikleri filmde, gastroenterolo-ji yönünden üzerinde durulmas› gereken, karar verilemeyen yer-ler vard›. Kişisel bir olumsuz davran›ştan kendimi ar›nd›rmak is-tedim. (Doğrusu, ilk başar›s›zl›ktan, utanmakla birlikte, gizli bir›ş›lt› doğmuştu içimde, sevinç gibi. Ama bu kadar› çoktu.) Film-lere hastanemizin röntgen şefiyle birlikte bakt›k. Hem de hastave eşiyle birlikte. Onlarda anlad›lar. Üçüncü mide filmi hastane-mizde, erkek hekimler taraf›ndan çekildi. (İlk kez bunlar› yazar-ken düşünebildim. Herhalde benim bakmam› da kad›nl›ğ›mdandolay› istemişlerdi. Zokay› yutmuştum!) Özetlersek, dinseminançlarla laiklik kadar cinsel konularda da tarafs›z olmak zorun-day›z. Öğretmenler kadar hepimize görev düşüyor. Birbirimizitamamlayarak, düşe kalka yürüyeceğiz. Anlamayanlara anlataca-ğ›z, bilmeyenlere öğreteceğiz. Öğrenmek istemeyenlerin s›n›r›n›yasalar çizecek. İşte, hükümetten istediğimiz, bu yasalar›n doğrudürüst kotar›lmas›. Biz anneler çocuklar›m›z› yetiştirmiyor mu-yuz? Bütün ulusun analar›y›z.

PPrrooff.. DDrr.. LLeezziizz OONNAARRAANN

EERREEYYEENNEERREEDDEENN

UUGGHH 22000044 ggüünnllüü¤¤üü1122ÜÜTTOOPPİİKK SSAAYYIIKKLLAAMMAALLAARR

““NNee zzaammaann kkii ssaaddeeccee aacciill hhaassttaallaarraa bbaa--kkaarr››zz;; iişşttee oo zzaammaann ggeerrççeekk hheekkiimmlliikk yyaappaa--rr››zz..””

CCHHEE GGUUEEVVAARRAA

Bu sözü paylaşt›ğ›m bir arkadaş›mChe’nin konuyla ilgisini sordu. Görülen o kibir hekim olduğu fazla bilinmiyor. Yukar›-daki sözü o kadar güzel ki. Kavramas› baş-ta zor geliyor.. Demek istediği basit oysa:Hastal›klar› yaratan yaln›zca kişisel ve çev-resel değil; ayn› zamanda sosyal, ekonomik,toplumsal tüm faktörler ortadan kald›r›ld›-ğ›nda geriye yaln›z acil vakalar kalmaz m›?Bu elbette ki gerçekleşmesi çok zor hattaütopik denilebilecek bir durum. Ama bu; di-le getirilmemesini ve bu amaç için çal›ş›l-mamas›n› gerektirmez. T›pk›, hac yolunda;gidemesem de yolunda ölürüm diyen kar›n-ca misali..

Tabip odam›zdan arkadaşlar›m›z Trab-zon4da yap›lan “Ülkemizdeki Sağl›k So-runlar›, Mesleki Problemler ve Çözüm Yol-lar›”n›n tart›ş›ld›ğ› toplant›dan dönerkenoda arşivimize koymak için toplant›yla ilgi-li haberlerin yer ald›ğ› yerel gazeteleri degetirmişler. Ben de orada okudum. TrabzonTabip Odas› Başkan› Ahmet Ömeroğlu,TTB’nin iki y›ld›r yanl›ş bir slogan›n peşinetak›ld›ğ› şeklinde bir eleştiri yapm›ş. Habe-ri okuduğumda kristal bir avize, tavandandüşmüş gibi içimde bir şeyler k›r›ld›. Nehissedeceğimi bilemedim. Bunun nedeni ise““yyaannll››şş”” denilen sözkonusu slogand›:““EEşşiitt,, üüccrreettssiizz,, uullaaşş››llaabbiilliirr ssaağğll››kk hhiizzmmee--ttii..”” Konuşmas›n›n devam›nda da bu düşün-cenin ütopik olduğunu vurguluyor say›nÖmeroğlu. İşin en ac› taraf› ise Trabzon odabaşkan›m›z›n, günümüz koşullar› düşünüle-cek olursa; en az›ndan bu aç›dan hakl› ol-mas›yd›. İnan›yorum ki o da bunu vurgula-mak istemişti. Gazetenin biri de ayn› haberi“susuz değirmen dönmez” başl›ğ›yla ver-miş. Öyle ya; nereden gelecekti bu değirme-nin suyu?

Ütopya kavram› insanl›k tarihi kadar es-ki, insan›n; iyiyi, güzeli, doğruyu aray›ş ça-balar›n› vurgulayan çok s›cak bir kavram.Hiçbir zaman ulaş›lamasa bile yürüdüğü-müz yollar karanl›klaşt›ğ›nda önümüzü ay-d›nlatan birer ›ş›k gibiler. Thomas Mo-ore’un ayn› isimli kitab›yla da kendine kal›-c› bir yer edinen bu kavram s›k s›k referansolarak kullan›l›yor. ““EEşşiitt,, üüccrreettssiizz,, uullaaşş››llaa--bbiilliirr ssaağğll››kk hhiizzmmeettii”” ise ütopik olmak zo-runda değil yine de. Yeter ki kavram karga-şalar›ndan ay›klanabilsin. Burada sözü edi-len sağl›k hizmeti; ne Ali Bey’in burkulanbileğine çekilen MR işlemi, ne Ayşe Ha-n›m’›n t›bbi endikasyonsuz sezeryan ameli-yat› ne de bilmem kimin saç ektirme, yağald›rma, burun kald›rma işlemleri. Bu yal-n›zca koruyucu sağl›k öncelikli, tedavi edi-ci hekimlikte de birinci basamak ağ›rl›kl› vemutlaka yönlendirilerek verilmiş daha üstbasamak sağl›k hizmetleridir. Ve de bu hiz-metler olabildiği kadar›yla, Che’nin yukar›-daki sözünün geçerli olabileceği yaşam ko-şullar›n› temel al›r. Iv›r z›v›r herşeyi katar-san›z elbette yetmez değirmenin suyu. Amayukar›da belirttiğimiz sağl›k hizmetinin ve-rilmesi için ödenen vergiler rahatl›kla değir-men suyu olmaya yetecektir. Yeter ki niyetbu olsun. Ne yaz›k ki niyetin bu olmad›ğ›n›görmemek mümkün değil. Dolay›s›yla Sa-y›n Ömeroğlu eleştirilerinde hakl› ve belkide gerçekten art›k farkl› bir yola girmek la-z›m

......

Böyle bir şeyi kabullenmek; halk›n sağl›-ğ›n› bu ac›mas›z sistemin insaf›na terket-mek öyle zor ki..

Tatildeyken bir gün gazete okuyorum;arka sayfada tam sayfa bir ilan. Özel hasta-nelerimizden birisi vermiş. Konu da güneş-ten korunma. Yaz›n›n bir yerinde; güneş

yağlar›n›n mutlaka kullan›lmas› gerektiğinibilmem kaç›nc› kere tekrarlad›ktan sonraölçüsünü yazm›şlar: Yetişkin bir birey içinbir kutu güneş yağ›n›n bir günde tüketilme-si gerekiyormuş. İlan›n paras›n›n kimdenç›kt›ğ› belli oldu di’mi? Kullan›m›n›n işeyararl›l›ğ› bilimsel olarak tespit edilememişbir ürün için bilimsel tak›lan bir sağl›k ku-rumunun yapt›ğ›na bak sen. En ucuzu 20milyon liradan başlayan bu ürünü dört kişi-lik bir aile bu ölçüye göre kullan›rsa sadecegüneş yağ› masraf› ne tutar siz hesaplay›n.Hadi bu önemli değil ama tüm bunlar› uzunuzun yaz›p, güneşin nas›l olup da böyle za-rarl› bir obje haline geldiğine hiç değinilme-mesi çok ac›. Bunun için söyleyecek hiç misözünüz yok. Ayr›ca; sağl›k teknolojisi dedahil olmak üzere, çözdüğü için övündüğüsorunlar›n önemli bir k›sm›n›n zaten tekno-loji taraf›ndan yarat›ld›ğ›n› unutmamam›zgerekmez mi?

Dergide okuman›z› mutlaka önerdiğimilginç bir makale var; ilaç firmalar›n›n nas›lyeni hastal›klar yaratt›ğ› ile ilgili. Sağl›ğ›al›n›r sat›l›r ticari bir obje haline getirirsenizolacağ› budur. Yaz›lanlar beni hiç de şaş›rt-mad›. Ticari işletmenin birinci amac›“kar”d›r ve bunun içinden yasal olmak üze-re herşeyi deneyebilir. Bunda yad›rganacakbirşey yok. Sistem harcad›klar›n› bir şekildeç›karmak zorunda. Engellenebileceğini dü-şünmek anlams›z. Kontrolsüzlüğüne engelolunabilir belki o kadar. Sonuçta; bu vebenzeri olaylar sağl›ğ›n neden tamam›ylaözel sektörün insaf›na terk edilmemesi ge-rektiğini çok iyi anlat›yor. Paras› olan ister-se basit bir öksürük için envai çeşit tahlil veher türlüsünden görüntüleme imkanlar›n›kullans›n, ayda bir psikoterapi, iki ayda birdiş kontrolü, alt› ayda bir check-up vs. vs.yapt›rs›n. Ama hiçbir bebeğimiz de paras›z-l›ktan hastaneye yatamad›ğ› için evine gön-derilmesin, kafa travmas› geçiren paras›z

birine de tomografi çekilebilsin, hiç kimseparas›zl›k gerekçesiyle sağl›k kurumundangeri çevrilmesin. S›n›rlar› çizilmiş temelsağl›k hizmetinin yaln›zca fakirlere değil,hizmeti bu haliyle almay› kabul eden tümülke vatandaşlar›na rahatl›kla ücretsiz ver-ilebileceğini, üstelik bunun sağl›k hizmet-lerindeki gereksiz harcamalar› ortadan kal-d›rarak uzun vadede en ekonomik yaklaş›molacağ›n› görmek isteyen herkes rahatl›klagörebilir.

Uzatt›m yine. Ne desek boş belki de... Neyaparsak yapal›m, ne dersek diyelim bellibir ak›ş›n içinde yuvarlan›p duruyoruz. İs-tesek de bu ak›ş›n d›ş›na ç›kam›yoruz. Sonsözü; bu durumun belki de en güzelifadesiyle Şükrü Erbaş’a vererek bitiriyo-rum:

““BBuunnaall››yyoorruuzz ççooccuukk,, bbuunnaall››yyoorruuzz,,

bbiiççiimm vveerreemmeeddiiğğiimmiizz şşeeyylleerriinn bbiiççiimmiinniiaall››yyoorruuzz..””

UUGGHH 22000044 ggüünnllüü¤¤üü 1133

Uydudan çekilen fotoğraflar, en fazla kayb›n olduğu ülkelerdenbiri olan Sri Lanka k›y›lar›nda, tsunami felaketinin korkunçluğu-nu bir kez daha ispatl›yor.

Güney Asya'da onbinlerce kişinin ölümüne neden olan 9 büyük-lüğünde depremin bilançosu her geçen dakika büyüyor.

Uydudan çekilen fotoğraflar, en fazla kayb›n olduğu ülkelerdenbiri olan Sri Lanka k›y›lar›nda, tsunami felaketinin korkunçluğu-nu bir kez daha ispatl›yor. Tsunami öncesini gösteren uydu fotoğ-

raflar›nda de-nizde hareketli-lik gözükmez-ken, sonraki gö-rüntüler köpü-ren dalgalar›nk›y›y› nas›l yut-tuğunu gözlerönüne seriyor.

""İİNNSSAANNLLAARR DDAALLGGAALLAARRIIİİZZLLİİYYOORR""

Tsunami uzmanlar›, ölümlerin çoğu-nun insanlar›n kaçmak yerine dalgalar›ve denizin çekilmesini seyretmesinden,kaynakland›ğ›n› belirtiyor. Denizin ön-ce çekildiğini belirten uzmanlar, bu s›-rada kaçmayan kişilerin 10-15 dakikasonra saatte 30 km h›zla gelecek olantsunamiden kaçmas›n›n imkans›z oldu-ğunun alt›n› çiziyor.

22000044 YYIILLIINNIINN EENN BBÜÜYYÜÜKK FFAACCİİAASSII‘‘TTSSUUNNAAMMİİ’’

TTssuunnaammii ÖÖnncceessii TTssuunnaammii SSoonnrraass››

BİLİŞİM ÇAĞINDA VURDUMDUYMAZLIK ÖLÜ SAYISININ İNANILMAZ ARTIŞINA NEDEN OLDU. BU KONUDA GELİŞMİŞ BATIÜLKELERİNİN YANISIRA, TÜM ÜLKELERİN DEPREM MERKEZLERİNİN SORUMLULUĞU OLDUĞU AÇIKÇA GÖRÜLMEKTEDİR.TOPLUM HER TÜRLÜ TEPKİYİ GÖSTERMEKTE HAKLIDIR. TÜRKLER GİBİ DÜNYANIN DA SONRADAN GELDİ VE HİNTOKYANUSUNDA DA ERKEN UYARI SİSTEMİNİN KURULMASINA KARAR VERİLDİ.

2266..1122..22000044 GGüünnüü Tsunami,k›y›lar› böyle yuttu...

““HHEERR fifiEEYY‹‹NN GG‹‹TTMMEESS‹‹ GGEERREEKKTT‹‹⁄⁄‹‹ GG‹‹BB‹‹ GG‹‹TTTT‹‹⁄⁄‹‹NN‹‹ BB‹‹LLMMEEYY‹‹ ÖÖ⁄⁄RREENN‹‹NN””EEppiikktteettuuss

UUGGHH 22000044 ggüünnllüü¤¤üü1144HHAAYYAATTAA YYÖÖNNVVEERREENN SSÖÖZZLLEERR DDeerrlleeyyeenn:: AAkk››nn AAll››cc››

Düşünmeksizin söylenen söz nişan almaks›z›ntüfek atan avc›ya benzer.

(Türk Atasözü)

Ak›l kendine ait bir yerdedir ve orada cehen-nemi cennete ya da cenneti cehenneme çevirir.

(Milton)

Kuş bak›ş› bakmak güzeldir, fakat kuş gibibakmamak şart›yla.

(Şeyh Sadi)

Hiç düş k›r›kl›ğ›na uğramayanlar, hiç umutbeslememiş olanlard›r.

(Bernard Shaw)

K›y›y› gözden kaybetmeye cesaret edemeyeninsan yeni okyanuslar keşfedemez.

(Andre Gide)

Yapmad›ğ›n›z at›şlar›n % 100’ünü ›skalars›-n›z.

(Wayne Gretzky)

Kararl›l›k keskin bir b›çağa benzer, bir keredeve dümdüz keser. Karars›zl›k ise kör bir b›çakgibi kestiği herşeyi parçalar ve y›rtar.

(Jan Mc Keithen)

Bana karş› anlay›şl› davranan tek kişi terzimdi.Her gördüğünde yeniden al›rd› ölçülerimi.Onun d›ş›nda herkes önceki ölçülerin bana uya-cağ›n› sand›.

(Bernard Shaw)

Bir s›r daha var,çözdüklerinden başkaBir ›ş›k daha var bu ›ş›klardan başkaHiçbir yapt›ğ›nla yetinme, geç öteyeBir şey daha var, bütün yap›tlardan başka

(Hayyam)

Boş çuval ayakta dik durmazTürk Atasözü)

Hiç hata yapmam›ş adam, yeni bir şeydenememiştir.

(Einstein)

Karanl›k ayd›nl›ktan, yalan doğrudan kaçar.Güneş yaln›z da olsa, etraf›na ›ş›k saçar.Üzülme, doğrular›n kaderidir yaln›zl›kKargalar sürü ile, kartallar yaln›z uçar.

(Anonim)

Yap›ld›ğ›n› görmeden ölmek için, istediğinşeyi yar›na b›rakmak yeter.

(Pablo Picasso)

Sevinçli an›nda kimseye vaatte bulunma,öfkeli an›nda kimseye cevap verme.

(Çin Atasözü)

Nas›l kafa say›s› kadar düşünce çeşidi varsa,kalp say›s› kadar da sevgi çeşidi vard›r.

(Tolstoy)

Kime eğitimli diyeceğim ben? Ben önceliklekoşullar taraf›ndan yönetilmek yerine onlaraegemen olan, her f›rsat› yiğitçe karş›layan vezekice hareket eden, tüm iş ve ilişkilerindeonurlu olan huysuz kişilere ve olumsuzluklaraiyi yaklaşan, ayr›ca zevklerini kontrol alt›ndatutan ve talihsizliklere boyun eğmeyen,başar›yla ş›marmayan insanlara eğitimli derim.

(Sokrates)

Eşektir, zevki aşk›nd›r baş›ndan,Ne anlar kainat›n gözyaş›ndan,Eşeklerdir gören Dünya’da rahat,Eşeklik, ah eşeklik, ah eşeklik!

(Tokadi Zade Şekip)

Getir ol “Bade”yi kim k›ymet-i Dünya hiçtir;Az değildir şu elem hanede bir gün gülmek;Ne ki eylerse hayat›nda tezahür hoş gör;Dönmedi kimsenin arzusuna uygun şu Felek...

(Hayyam-Hüseyin R›fat)

* Ege bir Yunan gölü deeldir, Ege bir Türk gölü de deeldir, binaenaleyh Ege bir göl

deeldir. (Süleyman DEMİREL)

* - yedi yedi daha ne edeerr??

kalabal›k: - ondöört - haayy›››rr...

- yedi yedi daha ne edeeer?

kalabal›k: ?? k›rk dokuuzz-haay›››rr..

- bugün günlerden neee?

kalabal›k: cumartesiiii-haay›››rr..

- bugün ay›n kaç››?? kalabal›k: yedisiii

- aylardan neee? kalabal›k: temmuuuuzz

- yedi yedi daha ne edeerr? kalabal›k: ???

(Tansu ÇİLLER)Bir 7 temmuz günü Yaloval›lar’a 77. il olduklar›n› müjdelemesini vermeye çal›ş›yor...)

* Türkiye’de petrol vard› da, tankerlerin hortumuna ağz›m›z› dayayarak biz mi içtik?

Süleyman DEMİREL

* “Bir koyup üç alacağ›z” (Turgut ÖZAL-Türkiye’nin Körfez Savaş›’na kat›lmas›

konusunda)

* - Erken seçim olmasayd› 2084’e kadar iktidar da kalacakt›k.

ECEVİT

* Sevgili Samsunlular, mübarek Ramazan Bayram›n›z’› (Kurban Bayram›’d›r ve arkadan

bir görevli “Kurban Bayram› efendim” diye uyar›r),.. mübarek Ramazan Bayram›n›z’›

olmasa daaaaaaa en az onun kadar mübarek Kurban Bayram›n›z’› kutlar›››mmm... (tabi ki

Tansu ÇİLLER)

* 60’l› y›llarda K›br›s meselesinden ötürü İngiltere ve dolay›s›yla İngiliz D›şişleri

Bakan›’yla aram›z iyi değilken İngiltere ziyareti dönüşünde gazetecilerle Süleyman

DEMİREL aras›nda geçen diyalog: - Efendim neden İngiliz D›şişleri Bakan›’n›n elini

s›kt›n›z?

- Neresini s›kacakt›k gardeşim!!

UUnnuuttuullmmaazz SSiiyyaassii RReepplliikklleerr

UUGGHH 22000044 ggüünnllüü¤¤üü 1155T›p fakültesinde öğrenciyken hocalar›-

m›z zaman zaman baz› öyküleşmişolaylar› anlat›rlard›. Böylece hem es-

ki hocalar›n› anm›ş olurlar, hem de bize yol,yöntem gösterirler, anlatt›klar› daha iyi an›msa-nacak biçimde belleklere çak›l›rd›. Onlardan bi-rini an›ms›yorum:

Birinci Dünya Savaş› s›ras›nda, tifüs salg›n›olmuş. Baz› hekimler de hastalanm›ş. Hocalar›Dr. Süreyya Paşa, hastal›ğ›n bitlerle taş›nd›ğ›n›gözönüne alarak, temizliklerine özen gösterme-dikleri için "Tifüse yakalanan hekimler eşektir!"dermiş. Bir gün kendisi de yakalanmaz m›? İyi-leştiği zaman birlikte çal›şan genç hekimlerdenbiri paylanmay› göze al›p Hoca'ya sözünü an›m-satm›ş. Yalanc›l›ktan k›zan Süreyya Paşa'n›nunutulmayacak yan›t›: "Eşeklere bir de eşek baş›gerek!' olmuş.

Süreyya Paşa bugün yaşasayd›, san›r›m, tü-berküloz gibi önlenebilecek bir hastal›ğ›n sony›llarda art›ş› karş›s›nda hastalara değil, önce-den önlemlerini almayan yöneticilere k›zard›.

Geçenlerde 31 Ağustos-5 Eylül 2004 günle-rinde Kemer, Antalya'da 21. Ulusal Gastroente-roloji Haftas› yap›ld›. Her y›l yinelenmesinekarş›n ilginin gittikçe artt›ğ› bu toplant›lar, bü-yük bir gelişme gösteriyor. Yurdumuzun dörtbir köşesinden gelen hekim, hemşire ile teknis-yenler, kendileri için düzenlenen seminerler,kurslar, sözlü-yaz›l› bildirilerle, toplu görüşme-lerle (panellerle), gösteriye dönüşen sunumlarlavars›llaş›yor. Gastroenteroloji'nin Türkiye'deki,Dünya'daki yerini görüyor, at›l›m yap›lmas›için k›şk›rt›l›yor. Tart›şmalarla çevresi (ufku)genişliyor.

Hele bu y›lki kongrede, yöneticilerin yarat›-c›l›ğ› ile k›sa zaman parçalar›ndan yararlan›l-m›ş, kahvalt› saatlerinde bile bilgi al›şverişi içinf›rsat oluşturulmuş.

Sözlü bildirilerden biri, toplumsal aç›dandikkat çekici bir ortak çal›şma ürünüydü. Bu ça-l›şmaya Doğu, Güneydoğu illerindeki üniversi-telerin (F›rat Ü., Dicle Ü., İnönü Ü., Atatürk Ü.,Gaziantep Ü., Harran Ü.,) T›p Fakülteleri'ninGastroenteroloji Bilim Dallar› kat›lm›ş. Sunu-culuğunu Dr. Esen DOLGUN'un yapt›ğ›, NevinYILMAZ ile arkadaşlar›n›n bu bildirisinde, ad›geçen merkezlerde incelenip sağalt›lan hastalararas›ndaki tüberküloz peritonit tan›s› olanlar›noranlar›, klinik, laboratuvar bulgular› ele al›n-m›ş. Kullan›lan tan› yöntemleri ile sağaltma bi-çimleri anlat›l›yor. Geriye dönük bir çal›şma ol-duğu için de baz› noktalar›n aç›k kald›ğ›, değer-lendirilemediği belirtiliyor.

Bu bildirinin en önemli yan›, peritonit tüber-külozlu hastalar›n 2000 y›l›ndan sonra gittikçeartt›ğ›n›n ortaya konulmuş olmas›.

Bu y›l hekimliğimin ellinci y›l›n› tamamla-d›m. Periton tüberkülozuna, klinik s›n›flar›nda-ki öğrenciliğim de, hekim ç›kt›ğ›m 1954 y›l›n-dan 1972 y›l›na kadar da hiç rastlamam›şt›m.

O tarihe kadar hekimlik çal›şmalar›m, sekizy›l› Gastroenteroloji ağ›rl›kl› olmak üzere hepiç hastal›klar›nda geçmişti. Kitaplardan, ders-lerdeki teorik bilgilerden başka kaynağ›m yok-tu. Iş›klar içinde yats›n değerli Hocam Prof. Dr.Zafer PAYKOÇ'un özellikle üzerinde durduğubir konu vard›. Süreğen (kronik) bir hastal›kolarak, periton yapraklar› aras›ndaki yap›ş›kl›k-lardan dolay› kar›n muayenesinde "dama tahta-s›" bulgusuyla karş›laş›ld›ğ›n› anlatm›şt›: Vur-ma ile (perküsyonla) yap›lan muayenede yeryer timpanizm, yer yer matite al›nmas›, süreğentüberküloz peritonite özel (patognomonik) bul-gu say›labilirdi. Ama böyle bir bulguya hiç rast-lamam›şt›m.

İlk kez 1972 y›l›nda Türkiye Yüksek İhtisasHastanesi Gastroenteroloji Kliniği'nde, karn›n-da serbest s›v› (asit) bulunan hastalar›n ikisindeperiton tüberkülozu tan›s› koyduk. Olgular›m›z›tart›şt›ğ›m›z haftal›k toplant›m›zda buna dikkatçekmiştim: Kronik değil, yeni başlam›ş olgular-d›.

İstanbul T›p Fakültesi'nde öğrenciyken gezi-

ci merkezler olarak kullan›lan otobüslerde hepi-

mize s›radan tüberkülin testi uyguland›. Yan›t-

s›z kalan denemelerden sonra, ki ben de bu bö-

lümdeydim, omuzlar›m›zdan BCG aş›s› yap›ld›.

Verem Savaş Derneği'nin ad›n› o zaman duy-

muştum. Bu aş›lama öbür okullarla halka da ya-

y›lm›şt›.

Patoloji okuduğumuz y›llarda Tüberküloz

ve Toraks Dergisi'nin tüberkülozla ilgili bir

özel say›s› ç›km›şt›. Elden ele dolaşt›rd›ğ›m›z

bu geniş bilgi kaynağ› pek çok yönden, genel,

özel konularda gözlerimizi açm›şt›, ezberlerce-

sine üzerinde çal›şm›şt›k. Verdiği en önemli bil-

gi, hastal›ğ›n gidişinin çok faktöre bağl›, özel-

likle bağ›ş›kl›k durumlar›yla s›k› ilişkili olma-

s›yd›. Kan›mca bunun anlaş›lmas› t›bb›n abece-

sindeki ana temellerden birini oluşturuyor.

İlk tüberküloz peritonit olgular›m›zdan son-

ra, bu hastalar›n say›lar› her y›l biraz daha artt›.

Her bölgeden, her sosyoekonomik düzeyden

hastalarla karş›laş›yorduk. Art›k, karn›nda s›v›

bulunan her hastada tüberküloz da aramak s›ra-

danlaşt›. Ancak dikkat çeken ortak özellikleri

hepsinin karn›nda serbest s›v› bulunmas›yd›.

Hiçbirinde "dama tahtas›" bulgusu yoktu. Yani,

bütün olgular yeniydi, tazeydi. Bunun anlam›

şuydu: Türkiye'de kökü kaz›nd› san›l›rken, tü-

berküloz yeni olgularla hortlam›şt›.

Kemer'deki kongre dönüşümde, Verem Sa-

vaş Derneği Genel Başkanl›ğ›'n› bu dönem yük-

lenen arkadaş›m Prof. Dr. Hilmi GÜRSES'e ça-

l›şmalar›n› sordum. Aş›lama kampanyalar›n›n

hep sürdüğünü anlatt›, düzenli yürütülüyordu.

Bu durumda, genel bir Türkiye değerlendi-

rilmesi için Doğu, Güneydoğu Bölgelerimiz'de-

ki bu art›ş›n öbür bölgelerimizde de bulunup

bulunmad›ğ›na bak›lmas› yan›nda basil direnç-

lerinin araşt›r›lmas› gibi çal›şmalar›n da yap›l-

mas› gerekiyor.

Bu arada, Sağl›k Bakanl›ğ›'ndaki Verem Sa-

vaş Genel Müdürlüğü'nün Daire Başkanl›ğ›'na

indirgenmiş olduğunu öğrendim. Bu, doğrudan

doğruya görevleriyle işlevlerinin eksildiği anla-

m›na gelmese de, en az›ndan yetkileri yönünden

düşündürücü.

Bu, hekimlik ile yönetim konular›ndan baş-

ka, as›l üzerinde durmak istediğim toplumsal-

ekonomik durum. Bir yandan gelirlerin azalma-

s›, işsizliğin artmas›; öbür yandan eğitim, öğre-

nim eksikliği, beslenmenin elde olan, olmayan

yetersizliğini dengesizliğini doğuruyor.

Ekonomimizin "genel" olarak düzeldiği sav-

lar› ileri sürülürken, "özel" olarak bireylere na-

s›l yans›d›ğ› gözden kaç›r›l›yor ya da gözlerden

kaç›r›l›yor.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Tüberkü-

lozdan korunma, hastalar›n sağalt›lmas›, bede-

nin direnciyle koşut gider. Yaln›z ilaç kullan›l-

mas› etkili, yeterli olmaz. Yani, bu yaln›z he-

kimlerin, yaln›z derneklerin üstesinden geleceği

bir sorun değildir. Yaln›z Sağl›k Bakanl›ğ› da

konuyu çözemez, bir hükümet sorunudur. Top-

lum sağl›ğ›na bak›ş aç›s›yla ilgilidir.

Prof. Dr. Leziz ONARAN

TÜBERKÜLOZ PER‹TON‹T

1950’lerin son yar›s›nda, Francis ve çal›şmaarkadaşlar› taraf›ndan, DNA replikasyonu, pro-tein sentezi ve klasik moleküler biyolojinin di-ğer yönlerini anlamak amac›yla yap›lan çal›ş-malara izleyici olarak kabul edilmem büyük birşanst›. Francis ve ben yak›n arkadaş olduk, böy-lece Cambridge’de, İngiltere’de ve daha sonrada 1977’den beri dan›şman olarak görev yapt›ğ›ve ölümüne kadar da fakülte eleman› olarak ça-l›şt›ğ› yer olan Salk Enstitüsü’nde onun düşün-celerini gözlemleme şans›m oldu.

Francis’in bilimsel başar›lar›n› ayr›nt›ylaözetlemeye kalk›şmayacağ›m, bu ancak bilimtarihçilerinin işi. Listemde en çok sevdiğim,O’nun yazar› ya da yazarlar›ndan biri olduğumakaleler; Heliksin k›r›n›m›, Sarmaller, Adap-tör Hipotezi, Wobble Eşleşmesi, Üçlü Kodlama,Kollojenin Yap›s›, RNA Dünyas›’n›n öncedentahmini ve tabi ki birçok müsvette ile başlat›l-m›ş olan DNA’n›n yap›s› üzerine yaz›lm›ş ma-kalelerdir. “Bencil DNA”y› da bunlar›n aras›naekleyebilirdim ancak bende yazarlardan biri ol-duğum için önyarg›l› davranabileceğimi düşün-düm. Bilimde başar› pek çok faktöre bağl›d›r;hayal gücü, zihinsel güç, deneysel beceri, ›srar-c›l›k ve tabi ki şans. Francis’in yap›sal ve mole-küler biyolojiye yapt›ğ› katk›lar, onun çal›şma-lar›nda, şans›n temel bir faktör olduğu kural›n›y›k›yordu.

Eğer şans ona yard›m etmediyse, Francis’ins›ra d›ş› başar›lar›n› ne aç›kl›yordu? O’nun, ya-p›sal ve biyolojik her konudaki zihinsel gücü veolağanüstü sezgisi bir efsaneydi. O’nu çal›ş›r-ken seyrettiğimde, her zaman O’nun kafas›nda-ki farkl› ve bazen de çelişkili olaylar› k›sa süre-de bir düzene sokabilmesi beni şaş›rtm›şt›r. O,içgüdüsel olarak hangi olaylar› ciddiye al›p,hangi olaylar› önemsemeyeceğini biliyordu. Oher zaman şunu önerirdi; biri, birkaç çelişkiliolaylardan dolay› iyi bir teori b›rakam›yorsa, bubirçoğumuz için iyi bir öğüt değildir, fakatFrancis için çal›ş›lmas› gereken bir iş gibi görü-nür.

Francis Crick’i hiçbir zaman gururlu bir ruhhalinde görmedim. O, her zaman tart›şmalardaemin ve kariyerinin başlang›c›ndayken bazeniddial›, fakat bak›ş aç›s›n› ilerletmek için hiçbirzaman ününe, itibar›na s›ğ›nmad›. O’nun, bili-min yap›sal gücünün bir parças› olmak gibiamac› hiçbir zaman yoktu, fakat önerisinin kul-lan›labilir olduğunu söylediğinde, zaman› cö-

mertçe kullan›rd›. Salk Enstitüsü onun birçokönerisinden geniş ölçüde yararland›.

Francis aptallar› memnuniyetle karş›lamazd›.Daha genç olduğu dönemlerde, hafif bir kaba-l›kla işten ç›kar›rd›, fakat yaş› ilerledikçe dahakibarlaşt›. Yeni fikirleri severdi ve bu fikirlerinnereden geldiğini önemsemezdi. Şaş›rt›c› ola-rak, birçoğumuz için saçma sapan olan düşün-celerin, zerre kadar bile bir gerçeklik pay› olabi-leceğini düşünürse, O bu düşünceleri dikkateal›rd›. Eğer bir gerçeklik pay› olmad›ğ›n› düşü-nürse kibarca yazarlara aç›klard›.

Salk Enstitüsü’nde, Francis moleküler biyo-lojiden sinir hastal›klar› bilim dal›na geçti.O’nun, kendisine yard›m sağlamay› düşünmedi-ğini, ancak daha genç bilim adamlar›na doğruyönü işaret etmeyi umduğunu söylediğini duy-muştum. Bilinci ya da en az›ndan onun nöraliletişimini anlaman›n, sinir hastal›klar› bilim da-l›n›n en önemli hedefi olduğuna ve deneyselyaklaş›mlar için olgunlaşm›ş zaman›n o zamanolduğuna ikna olmuştu. O’nun ve onun birlikteçal›şt›ğ› arkadaş› Christof Koch’un, yapt›klar›n›yarg›layacak yetkide değilim ve hala da jüriniolmad›ğ›n› düşünüyorum. Ancak, diğer bilimadamlar›n› alan›na çekmekteki başar›s› şüphe-siz. Günümüzde de bilinçle ilgili konferanslarbinlerce insan› çekmektedir.

Francis’in yaşam›n›n son birkaç ay› en çokgöze çarpan ay›yd›. Kemoterapinin yanetkin-lerinden dolay› ciddi olarak ac› çekiyordu vebazen de ağr› kesicilerin etkisi ile de zihnen dur-gunlaş›yordu. Zaman›n k›sa olduğunudüşünerek tamamen işine konsantre olmuştu.Beynin oldukça az anlaş›lan bir k›sm› olanklavstrumun rolü ile ilgilendi, bilinçte bu böl-genin rol oynad›ğ›n› düşündü. Birkaç ay içindeliteratürde uzmanlaşt›ğ› dönemde, oldukça uzunbir derleme bölümü içeren bir makale yazd›ğ›n›gösterdi. Bilim hakk›nda en son konuştuğumuz-da, ölümünden 2 hafta önce, son gün akl›nagelen iki yeni fikir hakk›nda bir okul çocuğukadar heyecanl›yd›. Hayat›n›n son günündeklavstrum üzerine yazd›ğ› müsvetteyi düzel-tiyordu. Francis, yaşarken, biyolojik dünyan›nnas›l çal›şt›ğ›n› anlamaya çabalarken öldü.

FFrraanncciiss CCrriicckk ((11991166--22000044))LLeesslliiee EE.. OOrrggeell

SScciieennccee,, 22000044,, AAuugg2200;; 330055((55668877))::11111188

ÇÇeevviirrii:: PPeerreenn HH.. BBaağğllaann

Bat› Dünyas›nda 20. yüzy›l, özelliklede ikinci yar›s› hekimliğin alt›nçağ›olmuştur. Çünkü bilim ve teknolo-

jideki ilerleme özellikle TIP konusundaak›llara durgunluk veren bir gelişime yolaçm›şt›r. Dogmalar ve tabular y›k›lm›ş,ayd›nlanma süreklilik kazanm›şt›r. Bunedenlerle hekimler; toplumun, dini çev-relerin, özel teşebbüsün, devletin nezdin-de sayg›n bir yer kazanm›şlard›r. İktidar-lar da bu gelişimin etkisinde kald›ğ›ndan,hekimlere özel bir konumun verilmesiiçin gereğini yapm›şlard›r. Zaman içindegücü doruğa ulaşan hekim birlikleri özel-likle Amerika'da herşeyi kontrolleri alt›naalarak hekimlere ayr›cal›kl›, özel bir ko-num kazand›rm›şlard›r.

21. yüzy›lda herşeyin hekimler için20. yüzy›lda olduğu gibi gitmeyeceği gö-rülmektedir. 21. yüzy›la girerken insan›nneredeyse kutsallaşmas› nedeniyle, hastaayr›cal›kl› bir konuma yükselmiştir. Bunedenle de kişinin sağl›k gereksinimleri-nin mükemmel, kusursuz karş›lanmas›zorunluluğu gündeme gelmiştir.

Sağl›k hizmetlerinin mükemmel üreti-lebilmesi için dünün sağl›k kurumlar› fi-zik ve teknik altyap› yönünden yetersizkald›ğ› için yeni, büyük yat›r›mlar›n ya-p›lmas› kaç›n›lmaz oldu. Böylece sağl›khizmetlerinin üretimi çok pahal› bir halegeldi. Yeni kuşak ilaçlar›n da çok pahal›olmas› nedeniyle sağl›k giderleri ülkeekonomilerini tehdit eder bir hal ald›. Bunedenle birçok ülkede hükümetler ver-mekle zorunlu olduklar› sağl›k hizmetle-rinden kurtulman›n bir yolunu bulmayaçal›şmaktad›rlar. Bu boşluğu özel sektörhem yaratm›ş hem de doldurmaya başla-m›şt›r. Öyle görülüyor ki; gelecekte para-s› olan s›n›rs›z, kusursuz, mükemmel sağ-l›k hizmeti al›rken, imkan› olmayan fakir-fukaran›n devletin sunabildiği s›n›rl›, do-ğal olarak da yetersiz hizmeti alacaklar›görülmektedir.

Bu gidiş, paras› olan› kutsarken olma-yan› aşağ›lamakt›r. Bu durum İNSANodakl› yeni bir yüzy›la girdiğimizi kesin-likle yads›maktad›r.

Geçen yüzy›lda hekim-hasta ilişkile-rinde paran›n direkt devreye girmesi mo-dern t›bb›n baz› hastal›klar konusunda ça-re üretememesi gibi nedenlerle hasta-he-kim ilişkilerinde güven yitirilmiştir. Bugüvenin mutlaka yeniden sağlanmas› ge-rekir. Bu konuda geniş kapsaml› çal›şma-lara gereksinim vard›r. Aksi takdirde al-ternatif ve dinsel aray›şlara bir dönüş ya-şanacakt›r.

Bilimsel ve teknolojik gelişimlerin ya-n›s›ra sağl›k hizmetlerinin sunumundakianlay›ş›n da değişmesi sonucu bireyselmuayenehaneciliğin yerini birlikte çal›-şan hekimlerin oluşturduğu grup pratiğialm›şt›r. Şu anda grup çal›şmas› da tehditalt›ndad›r. Çünkü çağc›l sağl›k hizmetiverecek kurumun büyük yat›r›mlar yap-mas› gerekmektedir. Bu nedenlerle sağl›khizmeti üretimi konuyla ilgili özel sektö-rün kontrolüne geçmektedir. Bu yeni du-rum dünün sayg›n doktorunu kontrol edi-lebilir işçi durumuna getirecektir. Bu ko-nudaki özel sektör-devlet işbirliği karş›-s›nda hekimler mesleklerinin geleceğinikurtarmak için tek yumruk olmak zorun-dad›rlar. Hekimler Türk Tabipler Birliğiçat›s› alt›nda örgütlenerek güçlerini artt›r-mak mecburiyetindedirler.

Ülkemizdeki sağl›k sistemi siyasi kad-rolar›n yandaşlar›na ç›kar sağlamas›nakurguland›ğ› için zaman içinde geliştiri-lememiş ve çökme noktas›na getirilmiş-tir. Mevcut durum belli bir hekim kesimi-nin ekonomik durumunun iyileşmesineneden olurken, hekimlerin çoğunluğununyaşam koşullar›n›n olmas› gerekenin çokalt›nda olmas›na yol açm›şt›r. Özelliklepratisyen hekimlerin sosyal ve ekonomikdurumlar› gün geçtikçe daha da kötüleş-miştir. Genel t›p pratiği yapan bu meslek-taşlar›m›z tüm zamanlarda kendi kaderiy-le başbaşa b›rak›lm›şt›r.

Maalesef siyasi otoritenin ve halk›nhekime olan bak›ş aç›s› olumsuz yöndegelişmiştir. Bunun nedeni özellikle halk›nsağl›k hizmeti üretiminde sorumlu merci-inin hükümet olduğunu kavrayamamas›-d›r. Bozuk düzeni hekimlerin yaratt›ğ›konusundaki yayg›n kan›d›r. Gerçek suç-lu olan hükümetler suçlar›n› hekimlerey›kmakta da başar›l› olmuşlard›r. Bu yan-l›ş kurgunun k›r›lmas› hekim-hasta ara-s›ndaki güvenin yeniden sağlanmas› ilemümkün olacakt›r. Gelmiş geçmiş tümhükümetler ülkemizde sağl›k sorunlar›n›nçözümlenmesinde başar›s›z olmuşlard›r.Çünkü hekimlerle işbirliği içinde değil,hekimi d›şlayarak sorunu çözmeye çal›ş-maktad›rlar.

Bat› ülkeleri sağl›k hizmeti üretimindeönceliğini toplum sağl›ğ›na verdiği içinbirinci basamak hekimliğine önem ver-mişlerdir.

Bu yaklaş›m›n daha ekonomik ve da-ha yararl› olduğunu da yap›lan çal›şmalaraç›kça ortaya koymuştur. Konuya verilenönem sonucu t›p eğitimini bitiren doktor-lar›n iki y›ll›k uygulamal› eğitim sonras›hekimlik pratiğine girmeleri sağlanm›şt›r.Böylece bilgilendirilmiş hekimlerin uy-gulamada s›k›nt› çekmedikleri de görül-müştür. Bat› Dünyas›’n›n şuan ki hedefle-ri sağl›k sorunlar›n›n %70-80'ini birincibasamakta çözmektir.

Ülkemizde özellikle son on y›lda ilaçsektörünün ve gönüllü kuruluşlar›n deste-ği ile birinci basamak hekimleri güncelbilgiler ile donat›lmaktad›r. Hekimleri-miz de bilgilenme konusunda oldukça is-teklidirler. İlaç firmalar›n›n hekimleridoğrudan bilgilendirmeleri etik olmayanyönlendirmeye neden olacağ›ndan bilgi-lendirme görevini bağ›ms›z, tarafs›z bi-lim kurumlar›n›n gerçekleştirmesi gerek-mektedir. İlaç firmalar›n›n; ilaçlar›n›n et-kisi özellikle yanetkileri bak›m›ndan bil-gilendirme zorunluluğu nedeniyle bu ta-rafs›z bilgilendirme çal›şmalar›n› destek-lemesi gerekir.

Ülkemizde zor koşullar alt›nda çal›şanpratisyen hekimlerimiz geleceklerini kur-gulamakta umutsuzdurlar. Sağl›k işlerin-den sorumlu siyasi otoritenin süratle pra-tisyen hekimleri k›sa süreli uygulamal›kurslarla güncel bilgilerle donat›p genelpratisyen uzmanl›ğ› diplomas› vermesigerekmektedir. T›p fakültelerini bitirenyeni hekimler için yayg›n programlar ile(üniversite ve eğitim hastanelerinin) 2y›ll›k uygulamal› hastane eğitimine baş-lamalar›d›r. Böylece bugünkü ve yar›nkisorunlar çözülecektir. Bu yaklaş›mla ikiy›ll›k program› bitiren doktorlar›n altyap›sorunlar›n›n daçözülmesi ileülkemizin sağ-l›k sorunlar›n›n%70’inin birin-ci basamaktaç ö z ü l m e s imümkün ola-cakt›r.

Zaman za-man yetkili ku-rumlar Pratis-yen hekiminyasal hakk›olan reçeteyazma yetkisi-ne k›s›tlamalargetirmeyi gün-deme taş›mak-tad›rlar. Buhem ülke eko-nomisi hem dehastalar için ol-dukça sak›nca-l›d›r. Sağl›khizmetlerininen ekonomikverildiği yer bi-rinci basamak-t›r.

Birinci ba-samak hekimi-nin elini kolu-nu bağlayarak,elinden kalemi-ni alarak biryere var›lamaz.Birinci basa-mak hekimineyaln›z Aspirinyazd›rmak dü-ş ü n ü l ü y o r s abunun içinuzun bir t›peğitimine gerekyoktur.

Bat›n›n ge-lişmiş ülkele-rinde olduğugibi ülkemizdede reçete yaz-ma yetkisininbaz› hekimlertaraf›ndan etikolmayan şekil-de kullan›ld›ğ›da bir gerçek-tir. Bu uygunolmayan du-rum birinci ba-samaktan ziya-de ikinci veüçüncü basa-makta yaşan-maktad›r. Busorunun çözü-mü etik çal›ş-mayan hekimive ilaç firmala-r›n› en ağ›r şe-kilde cezalan-d›rmaktan ge-çer. Hizmet aş-k› ile dürüst ça-l›şan hekimleriaşağ›lamak ah-laki bir suçtur.

Sağl›k so-runlar›n› birin-ci basamaktançözmeyi hedefa l m a z s a n › zikinci ve üçün-cü basamakhizmeti üretendevlet hastane-lerini ve üni-versiteleri bi-rinci basamağadönüştürürsü-nüz. Sonuçtaüniversite has-tanelerini bileasli görevleriniyapamaz haleg e t i r i r s i n i z .Tüm dünyada,hipertansiyon,

depresyon, osteoartrit, migren, hiperlipe-mi, ast›m, diyare, dispepsi, fonksiyonelgastrointestinal hastal›klar gibi birçok s›kgörülen sağl›k problemleri birinci basa-makta tan› konulup tedavi edilmektedir.

Ayr›ca ikinci ve üçüncü basamakta ta-n›s› konan hastal›klar›n da izlemi birincibasamakta yap›lmaktad›r. Çünkü en iyihekim hastan›n kolayl›kla ulaşabildiğihekimdir. Bilgili bir hekimin, kendi yetkis›n›r›n› en iyi şekilde s›n›rlayabileceğikonusunda kimsenin şüphesi olmas›n.

Ülkemizde sosyal güvencesi olduğuhalde önemli bir kesim, sağl›k sisteminin

bozukluğu nedeni ile hizmet alamamak-tad›r. Baş›n›n çaresine kendi kişisel im-kanlar›yla çözüm bulmaktad›r. Sorunlar›nçözümsüz kalmas› siyasi otoritenin bece-riksizliği yüzündendir. Çökme noktas›naulaşan sistemden kurtulmak istedikleriniaç›kça söylemeleri gerekir ki vatandaş ar-t›k olup biteni kavras›n. Hekimleri d›şla-yarak yeni bir sistemin kurulmas› ak›lc›olamaz. Hekimlerin de katk›lar›yla yenibir yap›lanmaya acil gereksinim vard›r.Bu yeni yap›lanmada birinci basamaktaçal›şan hekimlere öncelik verilmesi enak›lc› yoldur.

Tüm dünyada art›k ilaç firmalar›n›ndoğrudan hekimleri bilgilendirmesininsak›ncalar› ortaya ç›kmaktad›r. Reçete-lendirmede yönlendirme, yanetkiler ko-nusunda duyars›zl›k gibi ciddi sorunlarortaya ç›kmaktad›r. Bilgilendirme mutla-ka tarafs›z bilim kuruluşlar›nca yap›lma-l›d›r. İlaç firmalar› ile içiçe olan kişilerinyapt›klar› araşt›rmalar›n sonuçlar›n›ndoğru olmad›ğ›n› yanetkileri nedeniylepiyasadan toplat›lan ilaçlar olay› aç›kçaortaya koymaktad›r. Yeni ç›kan ilaçlarkonusunda birinci basamakta çal›şan pra-tisyen hekimlerin de duyarl› olmas› veözel izleme yapmalar› gerekmektedir. Bu

konuda pratisyen hekimler yeterli bilgi-lerle donat›lmal›d›r. Sağl›k Bakanl›ğ› buülkede klinik araşt›rmalar› yap›lmayanilaçlara art›k ruhsat vermemelidir.

18 y›ld›r birinci basamakta çal›şanpratisyen hekimlerin güncel bilgilerle do-nat›lmas›na katk›da bulunan bir insanolarak, pratisyen hekimlere tek tavsiyemvard›r. "Tek hedefiniz bilgilerinizi yeni-lemek ve hastalarla olan ilişkilerinizdeonlara güven vermenizdir." Unutmay›n›zki; "Hastal›k Yok, Hasta Vard›r" kavra-m›n›n alt›nda yatan giz kişisel farkl›l›kla-r›n›n olmas›d›r. Bir hekimin anlay›şl› tav-r›, sevecen yaklaş›m› en iyi ilaçt›r. Hasta-n›n güvenini kazanmak, sizin de kendini-ze güveninizi art›racakt›r.

Bugün seksenbin kişisiniz, yar›n yüz-bin olacaks›n›z, bu ülkeyi ayd›nl›ğa ka-vuşturabilirsiniz.

Sayg› ve sevgilerimle…

Prof. Dr. Ali ÖZDENAnkara Üniversitesi T›p FakültesiGastroenteroloji Bilim Dal› Başkan›, Ankara

UUGGHH 22000044 ggüünnllüü¤¤üü1166PRATİSYEN HEKİM

““YYaallnn››zzll››ğğ››nn SSeessii””Gerçeği ak›l, bilgi ve cesaretimiz kapasitesinde alg›layabiliriz. Böylece oluşan farkl›l›klar›m›z fark edilir.

Geçen yüzy›lda hekim-hasta ilişki-lerinde paran›n direkt devreye girmesimodern t›bb›n baz› hastal›klar konu-sunda çare üretememesi gibi neden-lerle hasta-hekim ilişkilerinde güvenyitirilmiştir. Bu güvenin mutlaka ye-niden sağlanmas› gerekir. Bu konudageniş kapsaml› çal›şmalara gereksi-nim vard›r. Aksi takdirde alternatif vedinsel aray›şlara bir dönüş yaşanacak-t›r.