Upload
vuonghanh
View
225
Download
2
Embed Size (px)
Citation preview
T.C.ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜSOSYAL HİZMET ANABİLİM DALI
TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI
SOSYAL HİZMET KURAMI 1
BAĞLANMA KURAMI
Ders DanışmanıProf. Dr. Veli DUYAN
Hazırlayan
Mehmet Akif AKPULAT
15716710
BAĞLANMA KURAMI
Giriş
İnsanlar doğdukları andan itibaren kendilerini etkileyen birçok faktörle karşı karşıya
kalmaktadır. Yapılan araştırmalara bakıldığında çocukluktan yetişkinliğe doğru bireylerin
gelişim süreçleri ve bu süreçleri etkileyen faktörler üzerinde birçok çalışma yapılmıştır.
Bağlanma son dönemlerde oldukça çalışan, farklı yaş gruplarında değerlendirilme yapılması
amaçlanan bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Anne-çocuk bağlanması, eş bağlanması,
bağlanma stillerinin devamlılığı, hayvanlarda bağlanma, patolojik rahatsızlıklarda
bağlanmanın etkisi ve yetişkin bağlanması gibi farklı alanlarda çalışmalar yapılmıştır ve
yapılmalara devam etmektedir. Bu çalışmalar ilk iş olarak çocukların doğumdan itibaren
etkisi altında kaldıkları olumlu ya da olumsuz yaşam tecrübelerini ele almıştır. Çocuğun
dünyaya gelmesiyle başlayan, yaşam boyunca devam eden, yaşamını etkileyen ve yaşamının
gelişim evrelerini şekillendiren bir ilişki örüntüsüdür. Dünyaya gelen tüm çocukların
beslenmek, temiz olmak, sıcak bir yuvaya sahip olmak, tehlikelerden korunmak ve yaşamını
devam ettirebilmesi için bu ihtiyaçlarını karşılayacak anne, baba ya da birinci derece yakın
ilişki kuracağı bir bakıcıya ihtiyacı vardır. Bakım veren kişi çocuğun sevgi ve mutluluk gibi
duygularını tatmin edecekleri bir şekilde davranırlar. Fakat bu davranış bir zorunluluk
olmaktan çok içsel bir tepkidir. Bunun çocuğun hayatının idame etmesi için gerekli olduğunu
düşünürler. Bu süreçte de çocuk ile kurulan iletişim aralarında ki bağı da güçlendirecektir.
Bebeklerin anne-babaları ile aralarındaki iletişimde kullandıkları jest, mimik ve hareketler ile
doğumdan itibaren geliştirdikleri davranışlara bağlanma denmektedir. Bu bağlanma; ağlama,
annesini emme, oyun hareketleri yapması, çocuğun bakması ve gülümsemesi gibi davranışlar
ile karşımıza çıkmaktadır.
Bolwby’ e göre bağlanma davranışı; annenin bebek ile arasındaki bağın aralarındaki
içgüdüsel nedenlerle ortaya çıktığıdır. Bu bağlanmanın yeni doğmuş bebeklerde aynen
görüldüğünden bahsetmektedir. Bağlanmayı oluşturan içgüdüsel nedenler yaşamın ilk
yıllarında gelişerek başlayıp artarak devam etmektedir (Bretherton,1992, akt. Arslan E. 2008).
Çocuklar duygusal bağlanma ilişkileri kurdukları kişilerden ayrılması durumunda
çevresi ile ilişkilerinde olumsuz etkileri vardır. Bu etkiler çocuğun sosyal becerilerine
gelişimine zarar vermektedir. (Zeanah ve ark. 1997, akt. Soysal A., Bodur Ş., İşeri E. Ve
Şenol S. 2005).
Bağlanma ve Bağlanma Kuramı
Bağlanma; bireyin, yakınlık bekleme eğilimi ve yakınlık beklediği kişinin yanında
kendisini güvende hissetmesidir. Bağlanma kuramı; sosyal varlık olan insanların, diğer
insanları sadece temel ihtiyaçlarına cevap verecek ve bunları karşılayacak araçlar olarak
algılamadıklarını kabul eder. Bağlanma konusunda ilk kez John Bolwby bağlanma kuramında
bahsetmiştir. Bağlanma, genelde çocuk ile yetişkin bir birey arasındaki olumlu bağı ifade
etmek için kullanılmaktadır. Sözcük anlamıyla; aidiyet duygusu hissetme, kabul etme ve bağ
kurma olarak açıklanabilir. Bağlanma kişinin kendisi için önemli gördüğü kişilere karşı
hissettiği ve anlamlandırdığı güçlü duygusal bağıdır. Bireyin doğumundan itibaren annesiyle
ve daha sonra çevresiyle yaptığı etkileşimler, gelecekte nasıl bir kişi olacağı belirleyen önemli
bir etkiye sahiptir. Bireylerin çevreleri ile girmiş olduğu etkileşimler sonucunda birey kendisi
ve diğerleri hakkında olumlu ve olumsuz bir görüşe sahip olur. Çocuk, doğumdan itibaren
yaşamı boyunca kendisini etkileyebilecek birçok etken ile karşı karşıya kalmaktadır. Doğum
anından başlayarak yaşamın son dönemine kadar bu etkenler onun fiziksel, sosyal, bilişsel ve
ahlaki gelişimine etki ederler. Çocuk kendisi ve iletişim içinde bulunduğu diğer kişiler
hakkındaki görüşleri kişiler arası ilişkilerinde de önemli bir role sahiptir. Bu rol çocukların
arkadaş seçimini, ilerleyen yaşlarda kişiler arası ilişkilerini ve yetişkinlikte eş seçimine kadar
birçok alanı etkilemektedir. Çocukluk döneminde temel güven anne-baba ya da bakımını
karşılamakla yükümlü bir diğer kişi üzerine kurulmuş durumdadır. Fakat ilerleyen yaşlarda
kendisini tanıması ve tamamlaması da göz önüne alınarak bu temel güven çocukluktaki
bağlanma ile paralel devam etmektedir. Çocuk eğer annesi ile güvenli bir bağ kurmuş ise
olumlu kişilik belirtileri ve davranış örüntüleri sergileyecektir. Ama bu dönemde güvensiz bir
bağlanma gerçekleşmiş ise çocuğun kişiliğinde olumsuz kimlik belirtileri görülebilinmektedir.
İnsan doğumundan ölümüne kadar geçen süre içinde hayatta kalabilme olasılığını
arttıracak şekilde kendisine bakan kişi ile yakın ilişki kurmayı sağlayan bir davranış sistemi
geliştirdiği düşünülmektedir. Buna göre, bebekler doğumdan sonraki kendilerine yetememe
durumları nedeniyle hayatta kalabilmek için kendisine bakabilecek bir yetişkine ihtiyaç duyar.
Bu amaçla kendine yakın davranılması ve bakımın yapılmasına yönelik, doğuştan itibaren
sahip olduğu göz temasıyla başlayıp takip, ağlama ve en sonunda kendini kabul ettirme çabası
ile devam eden hiyerarşik bir davranış sistematiğine sahiptir. Bu durum evrimsel olarak da
bebeğin hayatta kalma şansını arttırmaktadır. (Bowlby akt. Uluyol F.2014).
Yapılan araştırmalarda gelişimsel yaklaşıma göre aile ve çocuk arasındaki ilişkinin,
çocuğun gelişimi ve aile ile arasındaki bağ açısından farklı etkileri olduğu görülmektedir.
Çocuğun bebeklik döneminden yetişkinlik dönemine kadar geçirdiği evrede yaşadıkları
gelişim süreci üzerinde etkiye sahiptir. Bağlanma kuramcıları; bireylerin çocuklukta annesi ile
kurduğu bağlanmanın erişkinlikte çevresindekiler ya da diğerleri ile kuracağı ilişkinin
niteliğini ve insanlardan beklentisini belirleyici olduğunu savunmaktadır. Ayrıca çocuk ile
anne arasındaki temas, sıcak duygular, korku ya da stres gibi durumların yaşandığı
zamanlarda birbirlerine hissettirdikleri huzur, güven, rahatlık ve destek aralarındaki
bağlanmayı oluşturmaktadır.
John Bowlby ve Mary Ainsworth’ un ortak çalışmaları sonucu oluşturulmuş olan
bağlanma kuramındaki ilkelerden biri, temel bakım veren kişi ile kurulan bağlanma
ilişkilerinin yaşam boyu devam ettiği ve yetişkinlik döneminde de bu kurulan bağlanmanın
öneme sahip olduğudur (Bretherton akt. Çalışır M., 2009).
Anne ve çocuk arasında var olan sıcak ilişki bağlanma oluşumunda kişinin hem
kendisine hem de başkalarına ve dış dünyaya güven duygusu kazanmasında önemli bir role
sahiptir. Bireyler doğumlarından itibaren kendi temel ihtiyaçlarından önce kabul göreceği bir
bağlanma öğesine ihtiyaç duyarlar. Bu bağlanma öğesi kaybı söz konusu olduğunda
bebeklerin vermiş olduğu farklı tepkiler bulunmaktadır. Bu kurama göre bu bağlanma
nesnesinin kaybı durumunda verilen tepkilerin yetişkinlik öneminde de aynen devam ettiğidir.
Kuram temel olarak bebeğin bakımını ve ihtiyaçlarını karşılayacak en yakın kişi (anne, baba
ya da bakmakla yükümlü kişi vb.) ile arasındaki duygusal ilişkileri ifade eder. Bowlby’ ye
göre, bebeklik döneminde başlayan duygu, düşünce ve davranış örüntüleri yaşam boyu devam
etmektedir ve bireyin başkalarıyla kurduğu yakın ilişkilerde de önemli etkileri vardır
(1973;1982 akt. Soygüt, 2004). Bowlby tarafından ortaya çıkan bağlanma kavramı,
“Çocuğun kendisini güvende hissetmesi, ihtiyaçlarının giderilmesi, duygusal yakınlık görme
beklentilerinin karşılanması arayışı ile kendini gösteren, tutarlılığı ve sürekliliği olan duygusal
bir bağ olarak tanımlanmaktadır.”
Bebeklik döneminde bağlanma kuramına bakılacak olunursa; bebeğin güven duyduğu
iletişim halinde olduğu kişilere olumlu tepkiler vermesi, zamanını daha çok bu kişiler ile
geçirme isteği, korku ve kaygı gibi durumlarda kendisine güven veren kişinin yanında olması
ile rahatlama duygusunu yaşaması gibi duygu ve davranış biçimlerinin tümünü kapsamaktadır
(Erkus 1994, Morgan 1991 akt. Soysal A., Bodur Ş., İşeri E. Ve Şenol S, 2005) . Bebekler
hayatta kalabilme becerilerine sahip olmadan dünyaya geldikleri için hayatlarını idame
edebilmeleri bir başka kişinin bakımı, ilgisi ve sevgisi ile mümkün olmaktadır. Kaçınılmaz
olan durum bebeğin gelişimini tamamlaması için fiziksel, zihinsel, sosyal, duygusal ve ahlaki
ihtiyaçlarını karşılama noktasında bakımını karşılayacak olan anne ya da bu bakımı
karşılayacak başka bir kişiye bağlanmasıdır. Doğumdan itibaren ve devam eden süreçte
kurulan bu bağ bireyin yaşamı boyunca kişiliğini ve hayatını etkiyen önemli bir etken olarak
öne çıkmaktadır (Bretherton, 1992, akt. Tüzün O. ve Sayar K. 2006).
Anne bağlanma ilişkisinde en önemli obje durumundadır. Çünkü çocuk doğumla
birlikte ilk önce anne ile bir bağ kurmaktadır. Bu bağ sonucu oluşan bağlanma daha sonra
anne ile çocuk arasındaki iletişimin kalitesini etkileyecektir. Bu durumda anne eğer kendi
çocukluk döneminde ailesi ile (anne, baba vb.) olumlu ve güvenilir bir ilişki kurmuş ise bu
durumun kendi hayatı, evliliği ve çocuğu ile arasında ki ilişkiyi olumlu yönde etki edecektir
(Biller 1993, Donley 1993, Habip 1996, Ruble ve ark. 1990, Soysal 1999, Zeanah ve ark
1993, Zeanah ve ark. 1997, akt. Soysal A., Bodur Ş., İşeri E. ve Şenol S. 2005).
Bebekler bakımlarını karşılayacak kişi ile etkileşime geçebilecek davranış örüntüleri
ile doğarlar. Bu davranışlar doğumdan itibaren gelişir. Bebekler dünyaya geldikten sonra
isteklerinin karşılanması hususunda bakım veren kişiye yönelik davranışlar
geliştirmektedirler. Bebeklerin bu istekleri hayatlarını devam etmesini sağlayacak ihtiyaçların
yanında yakınlık ve sevgi gibi duygusal bağlardır. Çünkü bebeklerin fiziksel ihtiyaçlarının
yanında duygusal ihtiyaçlarının olacağı da göz ardı edilmemelidir. Bu duygusal bağların
sağlanması ile bebeğin bakım veren kişi ile güvenilir bir bağlanma kurması da söz konusu
olacaktır. Bebeklerde temel güven duygusunun sağlanması için bebeğin ihtiyaçlarını anlamak
ve bu ihtiyaçlarının karşılanması gerekmektedir. Annenin bebeğin ihtiyaçlarını karşılamakta
sorun yaşamaması ve bebeğin isteklerini sağladığı durumlarda da bebek anneyi güvenilir
görüp bu durum ise ileriki yaşam dönemleri üzerinde olumlu etkilere sahip olacaktır. Anne ile
bebek arasında ilişkinin kalitesi bebeğin ihtiyaç ve isteklerinin karşılandığı kadar olduğudur.
Bu ihtiyaçların karşılandığı kadar bebek anne ile arasında ilişkinin kalitesi daha da artacaktır.
Anne ile bebek arasında sıcak ve duygu yüklü bir etkileşimin olması bebeğin güven duygusu
ile güvenli bağlanmasını sağlayacaktır.
Bebeklerde temel güvenin yalnızca anne ile sağlanmadığı durumlar da söz konusudur.
Örneğin; annesi ya da ailesi tarafından terk edilmiş bir bebek ile annesi yanında kalan bir
bebeğin bağlanma durumu aynı olmayacaktır. Burada temel bakımını karşılayan kişiye
yönelik bir bağlanma söz konusu olacaktır. Fakat bu bakımı karşılayan kişi bebeğin yalnızca
fiziksel ihtiyaçlarını karşılar nitelikte olmaktan öteye gidemeyecektir. Çünkü anne ile aynı
duygusal bağı bakımı üstlenen diğer kişinin sağlaması oldukça güçtür. Bebekler bu durumu
doğumdan sonraki dönemde hemen anlamayacak olsalar bile kendini kabul ettirmeleri için
doğasında olan davranış örüntüleri bakımını sağlayacak kişide karşılık bulmayacaktır. Bir
diğer örnekte kurum bakımında kalan çocukların yalnızca fiziksel ihtiyaçlarını karşılandığı
göz önüne alındığında bu durumun kurum bakımında kalan çocukların duygusal yönden
dezavantajlı konumda olmalarına neden olacaktır. Bu dezavantajlı durum ise çocukların temel
güven objesine (anne, baba) sahip olmamalarından dolayı güven uygusundan mahrum
kalmalarına neden olacaktır. Kurumlarda her ne kadar bakıcı anneler olsa dahi bu annelerin
vardiya sisteminde çalışıyor olması çocukların güçlü bir duygusal bağ kurmalarının önüne
geçmektedir. Bir gün boyunca gördüğü kişinin daha sonra birkaç gün boyunca görmemesi
çocuklarda güvensiz bir durum yaratmaktadır. İstek ve ihtiyaçlarını her ne kadar karşılanmış
olsa da güçlü ve güvenilir bir bağlanma ilişkisi kuramayacaktır.
Toplum genelinde anne ve çocuğun arasındaki ilişki annenin çocuğa karşı daha
yardımsever, güven verici, özverili, onun için daha dikkatli olduğu ve kendisinden çok
çocuğunu düşünen bir konumda olduğudur. Ainsworth ve ark. (1978), çocuk ve anne arasında
kurulan ilişkisinde arasında üç farklı bağlanma stili ve dolayısıyla üç farklı ilişki tipin söz
etmektedirler:
- Birinci tip, annesi ile arasında ki etkileşimin olumlu olduğu ve çevre ile arasında
kurduğu ilişkide anneyi güven verici bir şekilde kullanmaktadır. Bu durumda 'güvenli çocuk'
tipini ortaya koymaktadır.
- İkinci tipte, anne ile çocuk arasında bir mesafe olması, annenin çocuğun kendisi ile
etkileşime girme davranışlarına cevap vermemesi nedeniyle oluşan 'kaçınan çocuk' tipidir.
- Üçüncü tipte annenin çocuğa karşı daha duyarsız olması, ihtiyaçların karşılanması
hususunda geç kalınması ve düzenli davranış biçimlerinin sergilememesi, isteklerin
zamanında karşılanması ve dışlanmışlık hissinin daha belirgin olduğu durumda ise 'kaygılı
çocuk' tipi ortaya çıkmaktadır (Ainsworth ve ark. 1978, akt. Duyan V.,Sayar Ö. ve Özbulut
M. 2008, s. 103-104).
Çocuklarda ki bu bağlanma stillerinde en önemli konumda annenin olduğu
görülmektedir. Bu üç farklı tipteki bağlanma davranışı anne ile bebeğin arasında ki
iletişimden ortaya çıkmaktadır. Annenin çocuğa ne kadar yakın ya da uzak olması ile
açıklanmaktadır. Bu çocuk tipleri çocukların yaşamları boyunca kişiler ile aralarında
kuracakları iletişimi etkileyecektir. Yakın ilişkilerlin kurulması, güvenli arkadaşlık ya da
hayat arkadaşlarını seçme hususunda büyük önem arz etmektedir. Çünkü temel güven objesi
ile aralarında sağlam bir duygusal bağ kurulmaması durumunda kişiler arası güven konusunda
yetişkinlik döneminde bireyler sıkıntılar yaşamaktadırlar. Bu sıkıntıların üstesinden
gelemeyen bireyler daha çok yalnızlığı seçer ve içe kapanık olurlar. Bu nedenle bebeklik
döneminden itibaren kurulacak bağın hafife alınmaması gerekmektedir. Çünkü bu bağ
çocukların yaşamı boyunca güven duygusu ve olumlu kimlik kazanımı hususunda önemli
durumdadır.
Bağlanma kuramının bakış açısına göre bağlanmanın gelişimsel olarak aşağıdaki
süreçlerden geçtiği ifade edilebilir (Ammaniti, Van Ijzendoorn, Speranza ve Tambelli 2000,
akt. Arslan E. 2008);
1. Çocukların doğumdan itibaren doğasında olan yapı ile kendilerine bakan kişiler
arasında ki ilişki de yaşamının ilk beş yılında farklı bir bağlanma biçimi gelişir. Bu
gelişimin yanında farklı kazanımlara sahip olurlar.
2. Çocuk bakımını sağlayacak kişi ile etkileşimini içselleştirmesi bağlanma durumuna
farklı bir boyut kazandırmaktadır.
3. Gelişimsel olarak doğumundan başlayıp, çocukluk dönemi, ergenlik, yetişkinlik ve
yaşlılığı kadar birbirini takip ederek birikimsel olarak devam eder.
4. Çocukların kendi ebeveynlerinden aktarılan bağlanma durumları ailesinden öğrenmiş
olduğu şekilde devam eder ve bu durumda kişilerin kendi bağlanma stilleri üzerinde
önemli bir etkiye sahiptir.
Çocuğun ihtiyaçlarının karşılanması konusunda anne, baba ya da çocuğa bakmakla
yükümlü diğer yetişkinlerin isteksiz olmaları, çocuğa karşı duyarsız kalmaları, çocuğa
dokunma ve temas kurma noktasında yetersiz kalınması gibi durumların çocukta güvensiz
bağlanma biçimine neden olacaktır. Bu bir duruma maruz kalan çocukların da güven
konusunda sıkıntılar yaşayacağı kaçınılmazdır. Çocuklar da ortaya çıkan güvenli ve güvensiz
bağlanma aile ilişkileri içinde iletişimin yetersiz olması ve sıkı bir aile bağının olmamasında
kaynaklanmaktadır. Bu durumun yanında anne ile babanın da kendi aralarında ilişki ve
etkileşimin de büyük bir payı vardır. Eşler arasına iletişim eksikliği ve uyum problemlerinin
olması durumuna çocuğun bu durumunda etkileneceği öngörülür. Eşler arasına ilişkide
yaşanan problemler yalnızca uyum sorunu ile açıklanmamaktadır. Eşlerin de çocukluk
dönemlerinde kendi ailelerinde yaşamış olduğu sorunlar üzerinden de bu durum
değerlendirilmektedir. Aile bireylerinin bütün fertlerinin bebeklik döneminden yaşlılık
dönemine kadar kurmuş oldukları bağlanman tüm yaşamlarını etkilemektedir.
Bağlanma kuramında Howe İçsel Çalışma modellerinden bahsetmiştir. İçsel çalışma
modelleri (Howe ve diğerleri, 1999);
1. Ben
2. Diğerleri
3. Ben ve diğerleri arasında gelişen kişi
Yukarıda belirtilen bu öğelerin içinde bulunduğu düşünce, istek ve beklentileri içermektedir.
İçsel çalışma modellerinde bireyler kendilerini nasıl değerlendirdiği ile diğer insanlar
tarafından nasıl değerlendirildiğine dair düşünceleri bağlanma stillerini oluşturmaktadır.
Bireyler kendileri, etkiletişim halinde olduğu diğerleri ile olan ilişkilerini deneyimlerinin
sonucunda öğrenir ( Howe ve diğerleri. 1999, akt. Duyan V., Sayar Ö. ve Özbulut M., 2008, s.
105).
’’Ben’’ ile ilişki de; bireylerin çevresindeki insanlar ile ilişki kurmalarından çok
kendileri hakkında ne hissettikleri ile de sosyal gelişimleri etkilenmektedir. Bireysel
özelliklerimiz, düşük benlik saygımız, çocukluk dönemine ait olumsuz tutum ve davranışlar
nedenini çocukluk dönemindeki tecrübelerimiz ile açıklayabiliriz. Kendimizi nasıl
tanımladığımız ve diğerlerini anlama çabamız gelecekte sorunlarımızı anlamamıza yardımcı
olacaktır. Diğerleri, Bireylerin ilişkilerinde etkileşim halinde bulundukları kişilere yönelik
geliştirdikleri kendisini ve karşısındakini tanıma çabası bu model içinde gelişir. İletişim
halinde bulunduğu kişilerin kendisi hakkında ne hissettiğini önemserler. Bireyler
çevresindeki bireyler ile kurdukları ilişkinin sonucunda kendilerinin gelişimine katkı
sağlayacak olan kendini tanıma ve diğerlerini de tanımlamasına katkıda bulunacaktır (Duyan
V., Sayar Ö. ve Özbulut M., 2008, s. 107).
Ergenlik döneminde bağlanma, ergenlerin etkileşim halinde bulundukları yaşıtlarına
bağlanma davranışlarını ve ilgilerini yönlendirmeleri değişir (Bowlby , 1982 akt. Hamarta E.
2004). Ergenlerin değişimlerinde, bebeklikten itibaren bakımını ve ihtiyaçlarını karşılayan
kişi ile kurmuş olduğu bağlanma ilişkisi, çevreleri ile etkileşimlerinde güvenli üs olarak etki
eder. Ergenler iletişimlerinde kendi yaşıtlarına doğru yönelmelerine rağmen, kendi öz
bakımını karşılayan kişi ile erken kurulmuş olan bağlanma ergenin hayatında daha kalıcı
durumdadır. Erken dönemde kurulan güvenli bağlanma ergenlik döneminde yaşadığı
değişikliklerde kolaylık sağlamıştır. Ailelerin çocuklarında ergenlik döneminde ortaya çıkan
değişiklilere duyarsız kalmamaları, çocuklarının davranışlarını kısıtlamaması ve onları özgür
bırakması halinde çocuklarının çevresi ile iletişimde daha olumlu sonuçları olacağı ifade
edilir. Bu sayede ailelerin çocuklarının davranışları üzerinde müdahalede stratejileri
uygularlar (Allen ve Land, 1999 akt.Hamarta E. 2004).
Aile bireyleri için çocuklarının ergenlik dönemlerinin sorunsuz bir şekilde atlatılması
önemlidir. Bu dönemlerin sorunsuz atlatılabilinmesi için öneri ve yardımlara ihtiyaçları
vardır. Fakat bu öneriler daha çok güvenli bir bağlanma stiline sahip ergenlerin ailesi ve
çevresi tarafından verilir. Bu ergeneler sosyal ilişkilerde olumlu davranışlara sahip olan
güvenli arkadaşlar ile iletişim halinde olma çabasında olurlar. Bu durumun tam tersi
özelliklere sahip ergenler güvensiz aile bireylerine sahip oldukları için ergenlik döneminde
güvenli aile bireylerine sahip ergenlere göre daha çok sorun ile karşı karşıya kalırlar.
ergenlerin aileleri ile arasında güvenli bir bağlanma stili oluşmamış ise davranış bozuklukları
olması, düşük öz benlik saygısı, sosyal ilişkilerde sorunlar yaşanması ve anti sosyal kişilik
belirtilerinin görülmesi eğiliminedirler (Cooper, Shaver ve Colins, 1998 akt. Hamarta E.
2004).
Bartholomew ve Horowitz’ in 1998 yılında yaptıkları çalışmada yetişkin bağlanma
stilleri konusunda Dörtlü Bağlanma Modeli adı verilen bir bağlanma modeli ileri sürmüşlerdir
(Bartholomew, Horowitz akt. Arslan E. 2008). Bu modele göre;
Dörtlü bağlanma modeli
Bağlanma Kuramı'na göre, çocuklar doğumlarından itibaren bakımını karşılayan kişi
ile arasındaki iletişim, ilişki ve deneyimleri yaşamı boyunca kuracağı diğer ilişkilerde model
olarak kullanır. Bu durumdan yola çıkarak kişilerde benlik modeli ve başkaları modeli
gelişir. Benlik modeli, bireyin kendisini ne kadar sevilmeye değer ve önemli bir birey olarak
gördüğüdür. Başkaları modeli ise bireyin karşısındaki kişilerin ne kadar güvenilir olduğu ve
sevilmeye değer olup olmadığı durumudur. Bebeklerin özellikler annelerinin ihtiyaçlarını
zamanında ve ihtiyacı kadar karşılanması durumunda güvenli bağlanan bireyler olmalarını
sağlamaktadır. Bu da olumlu benlik modeli ile başkaları modelinin gelişmesini sağlamaktadır.
Bu şekilde olumlu duygu ve düşüncelere sahip olan bireyler daha çok kendine güvenen,
ihtiyaçları konusunda daha net olabilen, isteklerinin karşılanması hususunda çekinmeyen ve
yakın ilişki kurmakta sorun yaşamayan bireyler olmaktadırlar.
Dörtlü bağlanma modeli, bireylerin kendi benliklerini ve diğer bireyleri olumlu ya da
olumsuz değerlendirmesi noktasında ele almaktadır. Bu bakımdan bireyin kendisine olumlu-
diğerlerine olumlu(güvenli), kendine olumlu - diğerlerine olumsuz (kayıtsız), kendine
olumsuz - diğerlerine olumlu (saplantılı) ve kendine olumsuz - diğerlerine olumsuz (korkulu)
Olmak üzere dört çeşit bağlanma stili vardır. (Bartholomew, 1990; Bartholomew ve
Horowitz, 1991; Bartholomew ve Shaver, 1998). Bu bağlanma stilleri aşağıdaki şekilde
açıklanabilir;
Güvenli bağlanma: Bu bağlanma stilinde, benlik modeli ve başkaları modeli olumlu bir
yapıya sahiptir. Güvenli bağlanma da bireyler çevresi ile ilişkilerinde daha kendine güvenen
ve kendilerine daha çok değer veren duygulara sahiptir. Güvenli bağlanma, kişiler kabul
ederliliklerini ve başkaları ile aralarındaki ilişkide olumlu tepkiler alacaklarını
düşünmektedirler. Başka bireylerin kendilerini sevebilecekleri ve kendilerini kabul
ettirebilecekleri hususunda güven duygusuna sahiptirler (Bartholomew ve Horowitz, 1991).
Örneğin; güvenli bağlanma duygusuna sahip bireyler ikili ilişkilerinde daha başarılıdırlar
bunun yanında özgüven konusunda da yeterlidirler. Çünkü bu kişilerde olumlu benlik modeli
ve olumlu başkaları modeli gelişmiş durumdadır. Toplum içinde kendilerini daha rahat ifade
edebilir ve sorunlarını çözme noktasında da sorunlar ile baş edebilme kapasitesi güçlüdür.
Kayıtsız bağlanma: Bu bağlanma stili, olumlu benlik modeli ve olumsuz başkaları modelinin
birleşiminden oluşur. Bu kişiler kendi kabul görme durumundan şüphe duymazlar fakat
başkalarının tutum ve davranışlarında kendilerini savunmaya geçerler. Kendisine yönelik
olumlu davranışlara ve tutumlara sahip iken başkalarına karşı olumsuz bir tavır içinde olurlar.
Bu stildeki bireyler daha çok kendi başlarına kalmayı tercih eden, ikili ilişkilerin getireceği
sorunlardan kaçmayı tercih eden ve bunlara benzer sorunlardan kaçınmaktadırlar
(Bartholomew ve Horowitz, 1991). Örneğin; bu stildeki kişiler problemlerini ve ihtiyaçlarını
kendi kendine çözmeye çalışmaktadırlar. Fakat kendilerinden bu başkaları sorunlarına yardım
edilmesi istendiğinde kaçınan kişilerdir. Kendi tutum ve davranışları üzerinden başkalarına
hesap vermekten hoşlanmayan kişi tipleridir. Ayrıca bu kişiler karşılarındaki kişilerden de
hesap sormayan ve kendilerine zarar vereceklerini düşündükleri durumlardan kaçınan
kişilerdir.
Saplantılı bağlanma: Bu bağlanma stili, bu kişilerin kendilerinin karşılarındaki kişilerde olan
değeri konusunda kaygıları bulunmaktadır. Karşılarındaki kişilere daha çok güven duyarlar.
Kaygı duydukları konuların başına kendilerine olan güven ve başkaları tarafından kabul
görmedir. (Bartholomew ve Shaver, 1998). Saplantılı bağlanma, diğer insanların olumlu
değerlendirilmesi ile birlikte bir değersizlik duygusunu ortaya çıkarmaktadır. Bu stilde
bireyler yakın çevresinden değer ve yeterlilik konusunda onay almayı beklerler. Bu bireyler
kendilerine güven konusunda kaygılıdırlar. Karşısında kişilere kendi benliklerinden daha çok
değer veririler (Bartholomew ve Horowitz, 1991). Örneğin bu bağlanma stiline sahip bireyler
başkalarının düşüncelerine daha çok önem vermektedirler. Karşılarında kişilerin fikirlerinin
bir öneminin olmadığını düşünürler. Kendi benlik saygılarının düşük olduğu görülür. Bu
nenle de sürekli kendini kendi fikir ile davranışlarına onay ve kabul arayışı içinde olurlar.
Korkulu bağlanma: Bu bağlanma stili, olumsuz benlik modeli ve olumsuz diğerleri
modelinin içermektedir. Bu bireyler kendini kabul ettirme ve fikir ile davranışlarına onay
araması hususunda saplantılı bireyler ile benzerlik göstermektedir. Bu bireylerin diğer bireyler
ile yakın ilişki kurmaktan kaçma davranışları sergilemesinin en büyük nedeni kaybetme ve
reddedilme gibi olumsuz yaşam tecrübelerinin engellenmesi isteğidir (Bartholomew ve
Shaver, 1998). Bu bağlanma stilinde bireyler sevilmeyeceği ve kendilerinin değersiz olduğu
algısına sahip oldukları için ikili ilişkilerden ve yakın ilişkilerden kaçınmaktadırlar.
Reddedilme hissini kendileri için olumsuz duygu oluşturması nedeniyle sürekli kaçınan bu
tipteki kişiler kendilerini bu davranış sonucunda çıkacak olumsuzluklara karşı koruma çabası
içindedirler (Bartholomew ve Horowitz, 1991). Örneğin; bu bağlanma stiline sahip kişiler
çoğunlukla kendisini toplumdan soyutlamış ve aile bağları konusunda ise başarısızlık öyküsü
olan kişilerdir. Bu stile sahip kişiler diğer stillere göre daha ağır bir yapıdadır. Güven ve kabul
kazanma konusunda sürekli kaçınan ve kendileri de dahil olmak üzere kimseye güvenmeyen
kişilerdir. Çevresi ile ilişkilerinde problem yaşayan tiplerdir. Problemlerin çözümünü yalnız
başına yapamadıkları gibi bir başkasına da güvenmedikleri için yardım almayı kabul etmezler.
Bu bağlanma türlerini benlik kavramı arasında ilişki de güvenli ve kayıtsız
bağlanmanın pozitif bir ilişkiye sahip olduğu fakat diğer iki bağlanma stili olan korkulu ve
saplantılı bağlanma negatif bir ilişki olduğu görülmektedir. Sosyal bir kişilik davranışı ile bu
stilleri değerlendirildiğinde güvenli ve saplantılı bağlanmanın pozitif, kayıtsız ve korkulu
bağlanmanın negatif bir ilişki içerisinde olduğundan söz edilebilinir (Bartholomew ve
Horowitz, 1991). Bireylerin kendilerine duyduğu saygı ile karşısındaki bireylerden beklentisi
arasında ilişki nasıl bir bağlanma stiline sahip olduğu ile açıklanabilir. Sevgi ve kabul görmüş
bir sosyal ortamda büyüyen bireyler ile daha baskıcı ve asosyal ortamda yetişmiş kişi arasında
farkların olduğu söylenebilir.
Karşılıklı Bağımlılık Kuramı
Bu kurama göre, insanların kendilerine olumlu duygular veren ilişkilere yaklaşma,
kendilerinde olumsuz hisler oluşturan durumlardan kaçınmasını ifade etmektedir. Çiftler
arasında ilişki ve bunun sonucunda ortaya çıkan etkileşimi açıklayan bir kuramdır. Buradaki
etkileşim aralarında bulunan iletişim, davranış ve ilişkinin bütünü olarak ele alınmaktadır.
Kişiler arasında temel alınan durum haz veren davranışa yaklaşma, olumsuz olan durumlardan
uzaklaşma ve kaçınmadır. Bireylerin ilişkiden aldığı sevgi, saygı, mutluluk, memnuniyet ve
bu ilişkiden dolay duydukları hoşnut olma durumu kurulan ilişkinin ödülleridir. İlişkinin bir
de bedelleri vardır. Bunlarda; endişe, ilişki için harcanan çaba, sorunlar ile mücadele ve
çatışmadır (Rusbult ve Buunk, 1993 akt. Büyükşahin, A., 2006). Bireyler sorunların
üstesinden gelirken vermiş oldukları çabanın sonucunu görmek isterler. Bu nedenle de
bağımlılık duydukları duruma yönelik çabalarına farklı durumlar ile açıklama getirmeye
çalışırlar. Bu kuramın iki birey arasında karşılıklı istek ve hazdan oluştuğunu düşünürsek bu
isteğin sonucunda birey vermiş olduğu çabanın meyvesini görmek istemektedir. Bu meyveyi
elde edinceye kadar ödemiş oluğu bedelleri kazanca çevirmek durumunda olduğu düşünebilir.
Bu nedenle kişiler arası ilişkide doyumun sağlanması ve kişilerin neyi ne kadar istediği
bilmeleri sağlanmalıdır.
TARTIŞMA VE DEĞERLENDİRME
Bağlanma, insanların kendileri için önemli gördükleri kişilere karşı geliştirdikleri
güçlü ve anlamlı olan duygusal bağlardır. Bu bağlar yaşamın ilk yıllarında oluşur ve yaşamın
ilerleyen evrelerinde farklılık göstermeden devam eder. Çocuğun anne ve baba temel güven
objesini içselleştirme tarzı, gelecekte bir ilişkiye girdiğinde karşısındaki kişiyi ne gözle
göreceğinin temelini oluşturur. Başka bir deyişle, çocukların anne babalarına duyduğu
bağlılık, yetişkin olduklarında başkalarıyla anlamlı ilişkiler kurma becerilerini etkiler.
Bağlanma, bireylerin korku, hastalık, endişe, kaygı ve olumsuz yaşam deneyimleri gibi
durumlarda bu sorunlarına cevap verebilecek bir birey ile yakın ilişki kurma olarak da ifade
edilebilinir. Birey tehdit hissetmezse ya da bağlanmaya temel alınan kişiden ayrılmazsa
bağlanma davranışının ortay çıkmadığında söz edilir. Bağlanma çocuğun bebeklik döneminde
temel güven objesi olan anne, baba ya da bakmakla yükümlü üçüncü kişilere güven duygusu
ile başlamaktadır. Bağlanma stillerine göre kişilerin kişilikleri ve gelişimleri hakkında da bilgi
sahibi olunması sağlamaktadır. Yapılan araştırmalara göre kimlik gelişiminin güvenli
bağlanan kişilerde olumlu fakat güvensiz bağlanan kişilerde olumsuz olduğu görülmüştür.
Bağlanmada kültürel farklılıkların yanında aynı ülke içinde farklı bölgelerde değişik
bağlanma örüntüleri görülmektedir. Bu farklı durumların çalışma yapılan gruplar ile ilgili
olabileceği düşünülse de kültürel yapının farklı bağlanma örüntüleri oluşturduğu
görülmektedir. Ülkemiz ataerkil bir toplum yapısı olması nedeni ile çocuk ile ilişki de her ne
kadar baba ön planda olsa da anne çocuğa karşı daha korumacı ve destek verici, babanın ise
ilişki içinde denge sağlayıcı durumda olması gibi faktörler bağlanmayı etkiyen diğer
nedenlerdir (Ijzendoorn ve Kroonenberg, 1988 akt., Soysal A., Bodur Ş., İşeri E. Ve Şenol S.
2005).
Sosyal hizmet ile bağlanma kuramının arasındaki ilişkiye bakılacak olunursa; yapılan
mesleki çalışmada sosyal hizmet uzmanı ile görüşme yapılan müracaatçı arasında güven
duygusunun oluşmasında bağlanma kuramı önemli bir yer tutmaktadır. Bu güven duygusunun
olumlu bir şekilde olması daha sağlıklı bir görüşmeyi sağlayacaktır. Sosyal hizmet uzmanın
mesleki bilgi, beceri ve teorik eğitimini aldığı dönemde bağlanma kuramına ilişkin teorik
bilgiye sahip olması gerekmektedir. Bu bilgilere sahip olması ve bu kuramı bütün boyutları ile
biliyor olması gerekmektedir. Bu durum da bireysel görüşme yaparken daha iyi bir müdahale
planı hazırlamayı ve bireyin gelişim dönemleri ile ilgili daha detaylı bilgi sahibi olmasını
sağlayacaktır. Yüzeysel sorunlara odaklanırken farklı ve bütüncül bakış açısı ile bireye
yönelik müdahale planı düzenlemesini sağlayacaktır. Bu nedenle sosyal hizmet uzmanının
öncelilikle kendi gelişim süreçleri hakkında bilgi sahibi olması ve yaşam boyunca kurduğu
bağlanma stilleri üzerine çalışması gerekmektedir. Bu sosyal hizmet uzmanın mesleki
bilgilerine katkı sağlayacak olup kendi farkındalığını kazanmasını sağlayacaktır. İnsanlarla
bire bir çalışan meslek gruplarında uzmanın kendi ile ilgili bilgi sahibi olması yapılan
müdahalenin etkin e çözüm odaklı olmasını sağlayacaktır. Çünkü bağlanmanın bebeklikten
başlayıp, çocukluk dönemi, ergenlik dönemi, yetişkinlik dönemi ve yaşlılık döneminde de
devam etmektedir. Kısacası doğumdan ölüme kadar geçen süreçteki her evre bağlanma ile
ilişkilendirilebilir. Bu durumlar göz önüne alınarak sosyal hizmet uzmanının bağlanma ve
bağlanma kuramı konusunda yeterli olması, müracaatçı ile arasında güvenli ilişki kurmasını
sağlayacaktır.
Bağlanma; sosyal hizmet uzmanın çalışma alanlarında ve karşılaştığı farklı sorunlara
sahip müracaatçılara yönelik müdahale hususunda yardımcı olacaktır. Değerlendirme ve
müdahale yapılması gereken vakaların; aile ilişkileri, çevresi ile ilişkileri, şiddet eğilimi,
anne-baba arasındaki ilişkiler, kendine ya da başkalarına zarar verme, bağımlılık, ihmal,
istismar ve madde kullanımı gibi konularda bağlanma kuramının önemli bir desteği olacaktır.
Bireylerin bebeklik dönemi, çocukluk ve ergenlik dönemlerinde yaşadıkları olumsuz
etkileşimlerin yetişkinlik döneminde kendilerinde oluşan olumsuz tutum ve davranışların
üzerinde etkilerini bağlanma kuramına bağlı kalarak araştıran sosyal hizmet uzmanı sorunun
kaynağı hakkında bilgi sahibi olur.
Bağlanma ile ilgili yapılan çalışmalara baktığımızda bu kuramın gelişim dönemleri
üzerinde oldukça etkili olduğu görülmektedir. Fakat bireysel olarak yapılan görüşmelerde
sadece bağlanma kuramına bağlı kalarak çalışmak yeterli olmayıp bunun yanında sosyal
hizmet uzmanın ayrıntılı bir şekilde gelişim dönemleri ve bunun ile ilgili çalışılmış olan bütün
kuramlar ile ilgili ayrıntılı bilgi sahibi olması gerekmektedir. Bağlanma odaklı çalışma
yapacak olan sosyal hizmet uzmanı bağlanmanın tüm boyutlarını ele almalı ve ilişkilerin
özünü değerlendirmelidir. Uzmanın bağlanma odaklı çalışabileceği ortamın kurum ve
kuruluşlarda sağlanması da önemlidir. Bunun yanında yeterli meslek elemanı olmalı,
kurumlardaki işin bireysel temelli çalışmalara engel olmaması ve kaynakların verimli
kullanılması ile ilgilidir. Sosyal hizmetin tanımında yer alan sosyal olmak ve sosyal
işlevselliği arttırma bireyin gelişimi için önemli olan kavramlardandır. Bağlanma kuramında
çocuğun bağlanma stillerine bakıldığında yabancı ortam etkisinin kullanılması ve yabancı
ortamda aşırı tepki gösteren çocukların güvensiz bağlanma stili olduğu görülmektedir.
Güvensiz bağlanma stili gerçekleştiren bu çocukların yetişkinlik döneminde var olan sosyal
ortamlardan kaçınma bu ortamlara uyum sağlama davranışları sorunlar yaşadığını gösteren
araştırmalar mevcuttur. Bu durumu sosyal hizmetin tanımı ve yaklaşımı içerisinde ele alacak
olursak, bağlanma stilinin sosyal işlevselliği etkilediğini söyleyebiliriz. Sosyal hizmet uzmanı
olarak çalıştığımız alan itibari ile bizimde müdahale etmemizi ve çalışmalarımızı doğru
şekilde planlamamız açısından önem teşkil etmektedir.
Kaynakça
Arslan E. (2008). Bağlanma Stilleri Açısından Ergenlerde Erikson’un Psikososyal Gelişim
Dönemleri ve Ego Kimlik Süreçlerinin İncelenmesi. Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Çocuk Gelişimi ve Yönetimi Ana Bilim Dalı Çocuk Gelişimi ve Eğitimi
Bilim Dalı.
Büyükşahin A. (2006). Yakın İlişkilerde Bağlanım: Yatırım Modelinin Bağlanma Stilleri ve
Bazı İlişkisel Değişkenler Yönünden İncelenmesi. Ankara: Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Psikoloji Anabilim Dalı.
Çalışır M. (2009). Yetişkin Bağlanma Kuramı ve Duygulanım Düzenleme Stratejilerinin
Depresyonla İlişkisi. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Anabilim Dalı. Psikiyatride
Güncel Yaklaşımlar. 251;240-255.
Duyan V., Sayar Ö. ve Özbulut M. (2008). Sosyal Hizmeti Tanımak ve Anlamak. Ankara:
Öncü.
Hamarta E. (2004). Bağlanma Teorisi. Anadolu üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. Cilt 14,
53-66.
Soysal Ş., Bodur, Ş., İşeri E. ve Şenol, S. (2005). Bebeklik Dönemindeki Bağlanma Sürecine
Genel Bir Bakış. Klinik Psikiyatri;8:88-99.
Soygüt G. (2004). Bir Düzeltici Bağlanma İlişkisi Olarak Psikoterapi: Psikoterapi
Süreçlerinde Bağlanma ve Teröpatik İttifak. Türk Psikoloji Yazıları 7(13)63-77.
Tüzün O. ve Sayar K. (2006). Bağlanma Kuramı ve Psikopatoloji. 2006, 19(1):24-39.
Uluyol F. (2014). Bağlanma Örüntüleri, Eşe Yönelik Kişilerarası Şemalar ve Evlilik
Sorunlarıyla Başa Çıkabilme Düzeyleri Arasındaki İlişki. Ankara: Hacettepe Üniversitesi
Psikoloji Anabilim Dalı.
Yıldız M. (2012). Bağlanma Kuramı Açısından Yaşlılık Dönemine Genel Bir Bakış.
Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 36 (1);3,1-30. Sivas