Upload
others
View
4
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C.
AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
DOĞUM VE JİNEKOLOJİ (VETERİNER) DOKTORA PROGRAMI
POSTPARTUM KLİNİK VE SUBKLİNİK ENDOMETRİTİSLİ
SÜTÇÜ İNEKLERDE TANI ANINDAKİ VE TEDAVİ
SONRASINDAKİ İNFLAMATUAR SİTOKİN DÜZEYLERİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
CEVDET PEKER
DOKTORA TEZİ
DANIŞMAN
Prof. Dr. Bayazıt MUSAL
AYDIN–2019
KABUL VE ONAY SAYFASI
T.C. Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Doğum ve Jinekoloji Anabilim Dalı Doktora Programı çerçevesinde Cevdet PEKER tarafından hazırlanan “Postpartum Klinik ve Subklinik Endometritisli Sütçü İneklerde Tanı Anındaki ve Tedavi Sonrasındaki İnflamatuar Sitokin Düzeylerinin Değerlendirilmesi” başlıklı tez, aşağıdaki jüri tarafından Doktora Tezi olarak kabul edilmiştir.
Tez Savunma Tarihi: 01/03/2019
Üye (T.D.) :Prof. Dr. Bayazıt MUSAL Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
………………
Üye :Prof. Dr. Şükrü KÜPLÜLÜ Ankara Üniversitesi ………………
Üye :Prof. Dr. Levent KARAGENÇ Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
………………
Üye :Prof. Dr. Hakkı B. BECERİKLİSOY Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
………………
Üye :Dr. Öğr. Üyesi Afşin KÖKER Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi
………………
ONAY:
Bu tez Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinin ilgili maddeleri uyarınca yukarıdaki jüri tarafından uygun görülmüş ve Sağlık Bilimleri Enstitüsünün ……………..……..…tarih ve …………………………sayılı oturumunda alınan ……………………nolu Yönetim Kurulu kararıyla kabul edilmiştir.
Prof. Dr. Ahmet CEYLAN
Enstitü Müdürü
i
TEŞEKKÜR
Doktora eğitimim ve tez çalışmam süresince bilgisi ve birikimiyle bana rehberlik eden,
zamanını benimle paylaşan, ilgi ve desteğini esirgemeyen danışman hocam Prof. Dr. Bayazıt
MUSAL’a,
Doktora eğitimim boyunca bilgi, deneyim ve tecrübeleriyle bana destek olan,
anlayışlarını hiçbir zaman eksik etmeyen Anabilim Dalımız öğretim üyeleri Prof. Dr.
Hayrettin ÇETİN, Prof. Dr. Güneş ERDOĞAN, Prof. Dr. Hakkı Bülent BECERİKLİSOY ve
Dr. Öğr. Üyesi Bilginer TUNA’ya,
Doktora eğitimim boyunca dostluklarını ve yardımlarını esirgemeyen değerli çalışma
arkadaşlarım Arş. Gör. Dr. Eyyüp Hakan UÇAR, Arş. Gör. Dr. Tuğra AKKUŞ, Vet. Hek.
Oğuz VAROĞLU ve Vet. Hek. Abdullah GÜNDÜZ’e,
Tez çalışmamın istatistiksel analizlerinde değerli yardımlarından dolayı Doç. Dr.
Aykut Göktürk ÜNER’e,
Tez çalışmamın saha çalışmaları sırasında yaptığı yardımlardan dolayı can dostum
Arş. Gör. Yasin PARLATIR’a
Şimdiye kadar tüm eğitim süreçlerimde gelişimime katkı sağlamış öğretmen ve
hocalarıma teşekkürü borç bilirim.
Beni yetiştirip büyüten ve bu günlere gelmemde vesile olan, maddi ve manevi
desteklerini hiçbir zaman eksik etmeyen annem, babam, babaannem ve ablama,
Tanıdığım günden bu yana yanımda olan, hak ettiği zamanı ayıramasam da desteğini
her zaman hissettiren biricik eşim Sultan’a sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
ii
İÇİNDEKİLER
KABUL VE ONAY SAYFASI ...………………………………………………….... i
TEŞEKKÜR ...……………………………………………………………………….. ii
İÇİNDEKİLER ...……………………………………………………………………. iii
SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ …………………………………..
……...vi
ŞEKİLLER DİZİNİ ……...….……………………………………………………….. ix
RESİMLER DİZİNİ …………………………………………………………………. x
TABLOLAR DİZİNİ ...…………………………………………………………........ xi
ÖZET ...……………………………………………………………………………..... xii
ABSTRACT …………………………………………………………………………. xiv
1. GİRİŞ ..……………………………………………………………………………. 1
2. GENEL BİLGİLER ………...…………………………………………………….. 4
2.1. İneklerde Puerperal Fizyolojik Süreç ..………………………………………….. 4
2.1.1. Uterus İnvolusyonu ………..………………………………………………...... 4
2.1.2. Endometriyumun Rejenerasyonu ...………………………………………….... 6
2.1.3. Ovaryumda Siklik Aktivitenin Yeniden Başlaması ....………………………... 7
2.1.4. Uterusun Bakteriyel Eliminasyonu .………………………………………....... 10
2.2. Uterus Savunma Mekanizması ve Postpartum Uterusun İmmun Yanıtı ..….…... 11
2.2.1. Geçiş Dönemindeki İneklerde İmmun Fonksiyonları Etkileyen Faktörler ….... 14
2.3. Uterusun Patojen Bakterilerle Enfeksiyonu ……………..………………..…...... 17
2.4. İneklerde Uterus Enfeksiyonları ……………...……………………………….... 20
2.4.1. Klinik ve Subklinik Endometritis …………………………………………….. 21
2.4.2. Endometritislerde Prevalans ….………………………………………………. 23
2.4.3. Endometritislerde Risk Faktörleri .……………………………………………. 24
2.4.4. Endometritislerde Tanı Yöntemleri ….……………………………………...... 27
2.4.4.1. İnspeksiyon …...…………………………………………………………….. 27
2.4.4.2. Rektal muayene ……………………………………………………………... 27
2.4.4.3. Vajinal muayene ……………………………………………………….…..... 28
2.4.4.4. Ultrasonografi ……......……………………………………………………... 29
2.4.4.5. Sitolojik muayene ……………...………………………………………….... 30
2.4.4.6. Biyopsi …………………………………………………………………….... 32
iii
2.4.4.7. Bakteriyolojik muayene ……………………………..….………………....... 33
2.4.4.8. Diğer tanı yöntemleri …………………………………………………….…. 33
2.4.5. Endometritislerde Tedavi Yaklaşımları ….………………………………….... 35
2.4.5.1. Antibiyotikler …………………...…………………………………………... 36
2.4.5.2. Prostaglandin F2 alfa (PGF2α) .…….……………………………………… 38
2.4.6. Endometritislerde Korunma …..…………………………………………..…... 39
2.4.7. Endometritislerin Sonuçları …………………………………………………... 40
2.5. Sitokinler ………..………………………………………………………………. 42
2.5.1. İnflamatuar Sitokinler ….…………………………………………………....... 43
2.5.1.1. Tümör nekrozis faktör-alfa (TNF-α) ...…………………………………….... 45
2.5.1.2. İnterlökin-1beta (IL-1β) .………………………………………………......... 45
2.5.1.3. İnterlökin-6 (IL-6) ……………..…………………………………………..... 46
2.5.1.4. İnterlökin-8 (IL-8) …………………………………………………………... 46
2.5.1.5. İnterlökin-10 (IL-10) ...……………………………………………………… 46
2.5.2. Endometritislerde İnflamatuar Sitokinler …....................................................... 47
3. GEREÇ VE YÖNTEM …………......…………………………………………….. 50
3.1. Gereç ……………………………………………………….………………….... 50
3.1.1. Hayvan Materyali ………………………………………………………...….... 50
3.1.2. Kullanılan Aletler ………………………………………………………….….. 51
3.2. Yöntem ………………………..……………………………………………….... 52
3.2.1. Çalışma Dizaynı ……………………………………………………….…….... 52
3.2.2. Çalışmada Grup ve Alt Grupların Oluşturulması, Hayvan Sayılarının
Belirlenmesi …………...…………………………………………………….. 54
3.2.2.1. Grupların oluşturulması …………………………………………………….. 54
3.2.2.2. Alt grupların oluşturulması …..……………..…………………………….... 54
3.2.2.3. Alt grup ve gruplardaki hayvan sayılarının belirlenmesi …….……………... 55
3.2.3. Postpartum Muayeneler ………………………………………………………. 56
3.2.3.1. Kayıtların alınması ve anamnez …….………………………………………. 56
3.2.3.2. Genel sistemik kontroller ...…………………………………………………. 57
3.2.3.3. Vücut sıcaklığının ölçülmesi …..……………………………………………. 57
3.2.3.4. Vücut kondisyon skorunun belirlenmesi …………………………………..... 57
3.2.3.5. İnspeksiyon …………………………………………………………………. 58
3.2.3.6. Vajinal muayene …………………………...………………………………... 58
3.2.3.7. Rektal muayene …….……………………………………………………….. 60
3.2.3.8. Ultrasonografik muayene …...………………………………………………. 60
iv
3.2.3.9. Endometriyal sitolojik örneklerin alınması, boyanması ve değerlendirilmesi. 62
3.2.4. İntrauterin İlaç Uygulaması …..……………………………………………….. 64
3.2.5. Kan Örneklerinin Alınması, Santrifüj İşlemi ve Saklanması .………………… 65
3.2.6. Serum Sitokin Düzeylerinin Ölçülmesi .……………………………………… 65
3.2.7. İstatistiksel Analizler ………………………………………………………….. 66
4. BULGULAR ……………..……………………………………………………….. 67
4.1. Endometritis Prevalansı ve İyileşme Oranları ..…………………………………. 67
4.2. Grup ve Alt Gruplardaki Hayvanların Dağılımı ...……………………………… 68
4.3. Gruplardaki Klinik Muayene Bulguları ...………………………………………. 69
4.4. Alt Gruplardaki Klinik Muayene Bulguları .……………………………………. 70
4.5. Serum İnflamatuar Sitokin Düzeyleri ……..……………………………………. 74
5. TARTIŞMA ……………...……………………………………………………….. 85
6. SONUÇ VE ÖNERİLER …………………………………………………………. 102
KAYNAKLAR …………………………………………………………………….... 104
EKLER ………………………………………………………………………………. 132
ÖZGEÇMİŞ …………………………………………………………………………. 133
v
SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ
% : Yüzde
< : Küçüktür
> : Büyüktür
≤ : Küçük eşittir
≥ : Büyük eşittir
AFP : Akut faz protein
AFY : Akut faz yanıtı
AMP : Antimikrobiyal peptid
BCS : Body condition score
BHBA : Beta hidroksi bütirik asit
Ca : Kalsiyum
CE : Clinical endometritis
CL : Korpus luteum
cm : Santimetre
DF : Dominant folikül
dL : Desilitre
DNA : Deoksiribonükleik asit
E. coli : Escherichia coli
E2 : Östrojen
ELISA : Enzyme-Linked ImmunoSorbent Assay
EPEC : Endometriyal patojenik E. coli
F.necrophorum : Fusobacterium necrophorum
FSH : Folikül uyaran hormon
FTS : Fizyolojik tuzlu su
G-CSF : Granülosit koloni uyarıcı faktör
GI : Sağlıklı Kontrol Grubu/Healthy Control Group
GII : Klinik Endometritis Grubu/Clinical Endometritis Group
GIII : Subklinik Endometritis Grubu/Subclinical Endometritis Group
GIIIn : İyileşmeyen Subklinik Endometritis Grubu/Uncured Clinical
Endometritis Group
GIIIp : İyileşen Subklinik Endometritis Grubu/Cured Subclinical
vi
Endometritis Group
GIIn : İyileşmeyen Klinik Endometritis Grubu/ Uncured Clinical
Endometritis Group
GIIp : İyileşen Klinik Endometritis Grubu/Cured Clinical Endometritis
Group
GIx : Sağlıklı Alt Kontrol Grubu/Healthy Sub-Control Group
GnRH : Gonadotropin salgılatıcı hormon
Gr(-) : Gram negatif
Gr(+) : Gram pozitif
Ig : İmmunglobulin
IGF-I : İnsülin benzeri büyüme faktörü-I
IL-1 : İnterlökin-1
IL-10 : İnterlökin-10/Interleukin-10
IL-1β : İnterlökin-1beta/Interleukin-1beta
IL-6 : İnterlökin-6/Interleukin-6
IL-8 : İnterlökin-8/Interleukin-8
kDa : Kilodalton
KE : Klinik endometritis
kg : Kilogram
L : Litre
LAP : Lingual antimikrobiyal peptid
LE : Lökosit esteraz
LH : Lüteinizan hormon
LPS : Lipopolisakkarit
MCP-I : Monosit kemotaktik protein-I
mg : Miligram
MHz : Megahertz
ml : Mililitre
mm : Milimetre
mRNA : Mesajcı ribonükleik asit
MUC-I : Müsin-I
NED : Negatif enerji dengesi
NEFA : Esterleşmemiş yağ asiti
ng : Nanogram
nm : Nanometre
vii
ºC : Santigrat derece
P4 : Progesteron
PAMP : Patojenlere özgü moleküler kalıp
pg : Pikogram
PGE2 : Prostaglandin E2
PGF2α : Prostaglandin F2 alfa
pH : Power of Hydrogen
PMN : Polimorfnükleer hücre/Polymorphnuclear cell
pp : Postpartum
RS : Retensiyo sekundinarum
SCE : Subclinical endometritis
SEM : Standart Error of Mean
SIRS : Sistemik yangısal yanıt sendromu
SKE : Subklinik endometritis
spp. : Türleri
T. pyogenes : Trueperella pyogenes
TAP : Trakeal antimikrobiyal peptid
TGF-β1 : Transforming growth factor-beta1
TLR : Toll benzeri reseptör
TMR : Total miks rasyon
TNF : Tümör nekrozis faktör
TNF-α : Tümör nekrozis faktör-alfa/Tumor necrozis factor-alpha
USG : Ultrasonografi
VAS : Vajinal akıntı skoru
VDS : Vaginal discharge score
VKS : Vücut kondisyon skoru
ŞEKİLLER DİZİNİ
viii
Şekil 1. Patojen bakterilerin endometriyumda yangı oluşturması .…...……………... 13
Şekil 2. Akut faz proteinlerinin sentezlenmesi ……...………………………………. 44
Şekil 3. Çalışma boyunca gerçekleştirilen muayeneler ve hayvanların gruplar
oluşturulmadan önce kategorize edilmesi ………………………………….. 53
Şekil 4. Postpartum tanı anında (pp 21-27. günler) gruplar arası serum TNF-α
düzeyleri ……………………………………………………………………. 75
Şekil 5. Serum TNF-α düzeylerinin alt gruplar arasında kıyaslanması ve muayene
günlerine göre değişimi ………………………………………….…………. 76
Şekil 6. Postpartum tanı anında (pp 21-27. günler) gruplar arasında serum IL-1β
düzeyleri .………............................................................................................ 77
Şekil 7. Serum IL-1β düzeylerinin alt gruplar arasında kıyaslanması ve muayene
günlerine göre değişimi …………………………………….………………. 78
Şekil 8. Postpartum tanı anında (pp 21-27. günler) gruplar arasında serum IL-6
düzeyleri ………………………………………………………...………….. 79
Şekil 9. Serum IL-6 düzeylerinin alt gruplar arasında kıyaslanması ve muayene
günlerine göre değişimi …………………………………………………….. 80
Şekil 10. Postpartum tanı anında (pp 21-27. günler) gruplar arasında serum IL-8
düzeyleri ………………………………………………………...…...……... 81
Şekil 11. Serum IL-8 düzeylerinin alt gruplar arasında kıyaslanması ve muayene
günlerine göre değişimi ……...…………………………... ……..…………. 82
Şekil 12. Postpartum tanı anında (pp 21-27. günler) gruplar arasında serum IL-10
düzeyleri …………………………………………………………..………... 83
Şekil 13. Serum IL-10 düzeylerinin alt gruplar arasında kıyaslanması ve muayene
günlerine göre değişimi …………………………………...……..…………. 84
RESİMLER DİZİNİ
Resim 1. Araştırmada kullanılan aletler .…………...…………………………………. 51
ix
Resim 2. Çalışmadaki hayvanların VKS düzeylerinin belirlenmesi.……………….…. 58
Resim 3. Metricheck aleti ile vajinal akıntının görüntülenmesi.……...……………….. 59
Resim 4. Vaginal akıntı karakterini gösteren örnekler ....……………………….…….. 60
Resim 5. Ultrasonografik muayenelerde elde edilen görüntü örnekleri ..…………....... 61
Resim 6. Endometriyumdan sitolojik örnekleme için hazırlanan sitobraş aletinin
hazırlanışı….…………………………………………………………………. 63
Resim 7. Hazırlanan sitobraş preparatalarından 400x (a, c) ve 1000x (b, d) büyütmede
alınan örnek mikroskop görüntüleri ...……………………….…….………... 63
Resim 8. Sitolojik incelemede 400x büyütmede PMN ve endometrial hücrelerin
belirlenmesi ……………...……………………………………………….…. 64
Resim 9. İntrauterin tedavide kullanılan benzatin sefapirin preparatı …………….…... 64
TABLOLAR DİZİNİ
Tablo 1. Uterus svablarının aerobik ve anerobik kültürlerinden elde edilen
bakterilerin patojenitelerine göre sınıflandırılması……...………………….
x
18
Tablo 2. Postpartum farklı zaman dilimlerinde SKE’yi belirlemek için kullanılan
PMN eşik değerleri ………………………………………………………... 23
Tablo 3. Çalışma gruplarının oluşturulması ve isimlendirilmesi ….…………...…… 54
Tablo 4. Çalışma alt gruplarının oluşturulması ve isimlendirilmesi ………..…....…. 55
Tablo 5. Çalışma alt grup ve gruplarındaki hayvan sayılarının belirlenmesi ………. 56
Tablo 6. Postpartum I. muayenede tüm hayvanların VAS ve PMN dağılımları ve
endometritis prevalansları ………………………………………..………... 67
Tablo 7. İneklerde yaş, 7 günlük süt verimi, doğum sayısı ve pp gün sayısı
ortalamalarının gruplardaki ve alt gruplardaki dağılımı ………..….……… 68
Tablo 8. Tanı anında gruplar arası muayene bulguları ……………………………... 70
Tablo 9. Alt gruplardaki ortalama vücut kondisyon skoru değerleri ve zamana bağlı
değişimleri …………………………………………………………............ 71
Tablo 10. Alt gruplardaki vücut sıcaklığı değerleri ve zamana bağlı değişimleri ...…. 71
Tablo 11. Alt gruplarda I. ve III. muayenelerde belirlenen ortalama vajinal akıntı
skoru değerleri ve zamana bağlı değişimleri ……..………...……………... 72
Tablo 12. Alt gruplarda I. ve III. muayenelerde belirlenen ortalama PMN oranları ve
zamana bağlı değişimleri ………………………………………………….. 73
Tablo 13. Alt gruplar arasında ovaryumlardaki fonksiyonel yapılar ve siklik aktivite
oranlarının dağılımı ...……………………………………………..………. 74
ÖZET
xi
POSTPARTUM KLİNİK VE SUBKLİNİK ENDOMETRİTİSLİ SÜTÇÜ
İNEKLERDE TANI ANINDAKİ VE TEDAVİ SONRASINDAKİ
İNFLAMATUAR SİTOKİN DÜZEYLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Peker C. Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Doğum ve
Jinekoloji (Veteriner) Programı, Doktora Tezi, Aydın, 2019.
Bu çalışmanın amacı, erken postpartum (pp) dönemde sağlıklı, klinik endometritisli (KE) ve
subklinik endometritisli (SKE) sütçü inekler arasındaki serum inflamatuar sitokin [Tümör
nekrozis faktör-alfa (TNF-α), İnterlökin-1beta (IL-1β), İnterlökin-6 (IL-6), İnterlökin-8 (IL-8)
ve İnterlökin-10 (IL-10)] düzeylerini karşılaştırmaktı. Ayrıca bu sitokinlerin endometritis
sağaltımına ve zamana bağlı değişimlerinin gözlemlenmesi amaçlandı. Çalışmaya toplam 127
Holstein-Friesian inek dahil edildi ve arka arkaya üç muayene [pp 21-27 (I. muayene), 28-34
(II. muayene) ve 35-41. (III. muayene) günler] gerçekleştirildi. Bu muayeneler sırasında
ineklerin genel sistemik kontrolleri, vücut sıcaklığı ve vücut kondisyon skoru (VKS)
ölçümleri yapılarak, kan örnekleri alındı. Birinci ve III. muayenelerde jinekolojik kontroller
(inspeksiyon, vajinal, transrektal, ultrasonografik ve endometriyal sitolojik muayeneler)
yapıldı. İnekler I. muayenede vajinal akıntı skorları (VAS) ve endometriyal polimorfnükleer
hücre (PMN) oranlarına göre endometritis negatif, KE ve SKE olarak sınıflandırıldı. Tanıdan
hemen sonra KE ve SKE saptanan ineklere intrauterin sefapirin uygulandı. Tedaviden 14 gün
sonra (III. muayene) ineklerin VAS ve endometriyal PMN oranları tekrar değerlendirildi, KE
ve SKE’li inekler iyileşen ve iyileşmeyenler olarak ikiye ayrıldı. Bu aşamayı takiben sözü
edilen 127 inekten rastgele olacak şekilde sitokinlerin diagnostik potansiyelini
değerlendirmek için üç ana grup [Sağlıklı Kontrol Grubu (GI) (n=22), Klinik Endometritis
Grubu (GII) (n=22), Subklinik Endometritis Grubu (GIII) (n=20)] ve tedaviyle ilgili
farklılıkların değerlendirilmesi için beş alt grup [Sağlıklı Alt Kontrol Grubu (GIx) (n=13),
İyileşen Klinik Endometritis Grubu (GIIp) (n=11), İyileşmeyen Klinik Endometritis Grubu
(GIIn) (n=11), İyileşen Subklinik Endometritis Grubu (GIIIp) (n=11), İyileşmeyen Subklinik
Endometritis Grubu (GIIIn) (n=9)] oluşturuldu. Tüm serum sitokin ölçümleri ELISA
yöntemiyle gerçekleştirildi. Çalışmada, pp 21-27. günlerde KE ve SKE prevalansı sırasıyla
%26,15 ve %23,85 bulundu. Endometritis tedavisini takiben iki hafta sonra, klinik ve sitolojik
iyileşme oranları KE için %60,60 ve SKE için %70,97 olarak bulundu. İneklerin ortalama yaş,
7 günlük süt verimi, parite, pp gün, vücut sıcaklığı ve VKS değerleri ile ovaryumlardaki
xii
fonksiyonel yapıların dağılımları hem gruplar, hem de alt gruplar içerisinde benzerdi. Ayrıca
alt grupların siklik aktivite oranları arasında da bir farklılık bulunmadı. Çalışmanın yapıldığı
süre boyunca tüm alt gruplarda VKS ortalamalarının önemli ölçüde azaldığı, vücut
sıcaklıklarının ise değişim göstermediği tespit edildi. Ultrasonografide pp 21-27. günlerde
serviks uteri çaplarının KE ve SKE’li ineklerde, sağlıklı ineklerden önemli ölçüde yüksek
olduğu belirlendi. Tümör nekrozis faktör-alfa, IL-1β ve IL-8 düzeyleri GII’de GI’den önemli
ölçüde yüksek bulundu. İnterlökin-6 ve IL-10 düzeyleri ise tüm gruplarda benzerdi. Yine tanı
anında GI ve GIII arasındaki hiçbir sitokin düzeyinde farklılık görülmedi. Alt gruplarda
yapılan tekrarlı ölçümlerde endometritis tedavi yanıtları ve sitokin düzeyleri arasında tam bir
ilişki gözlenmedi. Ayrıca tüm sitokin düzeylerinin tedavi yanıtı ve uterusun sağlık
durumundan etkilenmeksizin erken pp dönemde doğrusal bir seyir izlediği görüldü. Sonuç
olarak erken pp dönemdeki ineklerde ölçülen yüksek serum IL-1β, TNF-α ve IL-8 düzeyleri
persiste bir klinik uterus enfeksiyonunu yansıtabilir. Subklinik endometritislerde ise sistemik
sitokin düzeylerini etkileyecek şiddette yangısal değişimlerin ortaya çıkmadığı söylenebilir.
Bu çalışmada elde edilen sonuçların, başta ineklerde endometritis tedavisi olmak üzere
gelecek araştırmalara temel oluşturabileceği düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Endometritis, sitokin, sütçü inek, tanı, tedavi
ABSTRACT
xiii
ASSESSMENT OF INFLAMMATORY CYTOKINE
CONCENTRATIONS DURING DIAGNOSIS AND AFTER
TREATMENT OF POSTPARTUM DAIRY COWS WITH CLINICAL
AND SUBCLINICAL ENDOMETRITIS
Peker C. Aydın Adnan Menderes University, Institute of Health Sciences, Department of
Obstetrics and Gynecology (Veterinary), PhD Thesis, Aydin, 2019.
The aim of the present study was to compare serum inflammatory cytokine [Tumor necrosis
factor-alpha (TNF-α), Interleukin-1beta (IL-1β), Interleukin-6 (IL-6), Interleukin-8 (IL-8) and
Interleukin-10 (IL-10)] concentrations between healthy dairy cows and cows with clinical
endometritis (CE) and subclinical endometritis (SCE) during early postpartum (pp) period. It
was also aimed to observe the alterations of these cytokines in relation to endometritis
treatment and time. A total of 127 Holstein-Friesian cows were included in the study and
three consecutive examinations [21-27 (1st examination), 28-34 (2nd examination) and 35-41.
(3rd examination) days pp] were performed. General systemic controls, body temperature and
body condition score (BCS) measurements of the cows were performed and blood samples
were collected during these examinations. Gynecological controls (Inspection, vaginal,
transrectal, ultrasonographic and endometrial cytologic examinations) were performed during
the 1st and 3rd examinations. Cows were classified as endometritis negative, CE and SCE
according to their vaginal discharge scores (VDS) and the proportions of endometrial
polymorphnuclear cells (PMN) at the 1st examination. Immediately following the diagnosis,
intrauterine cephapirin was administered to cows with CE and SCE. Fourteen days after the
treatment (3rd examination), VDS and the endometrial PMN proportions of all the cows were
re-evaluated and the cows with CE and SCE were divided into two categories as cured and
uncured. Following this stage, three main groups [Healthy Control Group (GI) (n=22),
Clinical Endometritis Group (GII) (n=22), Subclinical Endometritis Group (GIII) (n=20)] for
the evaluation of diagnostic potential of cytokines, and five sub-groups [Healthy Sub-Control
Group (GIx) (n=13), Cured Clinical Endometritis Group (GIIp) (n=11), Uncured Clinical
Endometritis Group (GIIn) (n=11), Cured Subclinical Endometritis Group (GIIIp) (n=11),
Uncured Subclinical Endometritis Group (GIIIn) (n=9)] for the evaluation of treatment related
changes were established randomly from the aforementioned 127 cows. All serum cytokine
measurements were performed by ELISA. In this study, the prevalence of CE and SCE on the
xiv
21-27 days pp was found 26.15% and 23.85%, respectively. Two weeks following the
endometritis treatment, clinical and cytological cure rates were found to be 60.60% for CE
and 70.97% for SCE. The mean values of the age, 7-day milk yield, parity, pp day, body
temperature and BCS as well as the distributions of functional structures in the ovaries of the
cows were similar both within groups and sub-groups. Also, there were no differences in the
cyclic activity rates among sub-groups. During the time when this study was conducted, it
was observed that the mean BCS significantly decreased, and the body temperatures displayed
no changes in the sub-groups. Ultrasonography revealed that the cervical diameters were
significantly higher in cows with CE and SCE than those in healthy cows in 21-27 days pp. It
was found that TNF-α, IL-1β and IL-8 concentrations were significantly higher in GII than
those in GI. On the other hand, IL-6 and IL-10 concentrations were similar in all groups.
Similarly, during the diagnosis, no differences were observed in all cytokine levels between
GI and GIII. In the repeated measurements concerning sub-groups, no precise relationships
were observed between cytokine concentrations and endometritis treatment responses. It was
also seen that, all cytokine concentrations were linear course during the early pp period
regardless of response to treatment and the health condition of uterus. As a result, high serum
IL-1β, TNF-α and IL-8 concentrations measured in early pp cows may reflect a persistent
clinical uterus infection. However, it can be stated that no inflammatory changes have
emerged to the extent that could affect the systemic cytokine concentrations in SCE cows. It
is thought that, the results obtained from the present study may serve as a baseline for further
studies especially in treatment of endometritis in the cows.
Keywords: Endometritis, cytokine, dairy cow, diagnosis, treatment
xv
1. GİRİŞ
Puerperal fizyolojik süreç; ineklerde doğum sonrası involusyon, endometriyal
rejenerasyon, ovaryumda siklik aktivitenin yeniden başlaması ve uterusun bakteriyel
eliminasyonunun eş zamanlı olarak gerçekleştiği, aynı zamanda yüksek verimli süt
ineklerinde genel sağlık durumu ve üreme performansıyla ilişkili problemlerin en çok ortaya
çıktığı dönemdir. İneklerde doğumla birlikte uterus non-spesifik bir şekilde patojen veya
patojen olmayan mikroorganizmaların yoğun kontaminasyonuna uğrar. Bu durum,
inflamasyon ve enfeksiyonun ortadan kaldırılmasında temel rol oynayan doğal immun yanıtı
uyarır. Doğal immun sistem, temelde nötrofillerin oluşturduğu PMN infiltrasyonu aracılığıyla
ilk yanıtı oluşturur. Kontaminasyonun ortadan kaldırılarak temizlenmesi ve uterusta
enfeksiyon gelişiminin önlenmesi için yeterli bir nötrofil yanıtının oluşması gereklidir. Ancak
geçiş döneminde çok sayıda faktör immun fonksiyonlar üzerinde baskılayıcı etki
gösterebilmekte ve bu nedenle pp sığırların büyük çoğunluğunda nötrofillerin fagositik
aktivitesi baskılanmaktadır. Sonuç olarak immun sistemin baskılanması veya kapasitesinin
aşılması, kontaminasyonun lokal ve sistemik savunma mekanizmaları ile ortadan
kaldırılamaması, kısacası uterus enfeksiyonu ve intrauterin antimikrobiyal savunma
mekanizmaları arasında dengesizlik şekillenmesi, aralarında endometritislerin de bulunduğu
reprodüktif sistem sorunlarının gelişimiyle sonuçlanmaktadır.
Postpartum 3. haftadan sonra sistemik hastalık belirtilerinin görülmediği ve uterusun
endometriyal katıyla sınırlı kronik bakteriyel enfeksiyonu olarak tanımlanan endometritisler;
KE ve SKE olarak ikiye ayrılmaktadır. Klinik endometritisler farklı yoğunlukta
purulent/mukopurulent karakterli akıntının görülmesiyle, SKE’ler ise genellikle sitolojik
testlerle tespit edilmektedir. Her iki endometritis tipi de yüksek verimli sütçü ineklerin büyük
bir kısmını etkileyen, infertilite ve subfertilitenin önemli nedenleri arasında gösterilmektedir.
Endometritisler involusyonu geciktirmekte, endometriyumda yangısal değişimlere ve
histolojik lezyonlara neden olmakta, embriyonun canlılığını olumsuz etkilemektedir.
Ovulasyon ya da luteolizis mekanizmasını aksatarak, anöstrusa veya ovaryum kistlerinde
artışlara yol açabilmektedir. Sayılan bu etkiler sonucunda fertilite parametreleri olumsuz
etkilenerek üreme performansı düşmekte, sürü dışı edilen hayvanların oranında artış
görülmektedir. Bu etkilerin yanısıra enfeksiyona bağlı tanı ve tedavi giderleri, iş gücü kaybı,
ilaç kalıntısı ve süt kaybı gibi faktörler birlikte düşünüldüğünde önemli ekonomik kayıplar
1
ortaya çıkmaktadır. Özellikle SKE’lerin saha şartlarında tespitinin güç olması nedeniyle bu
kayıpların boyutu daha da artmaktadır. Bu nedenle endometritislerin mümkün olan en erken
dönemde uygun yöntemlerle tanısının konulması, gerekli önleyici ve tedavi edici girişimlerin
uygulanması, istenen üreme performansının yakalanması ve işletme kârlılığının devam
ettirilmesi açısından son derece önemlidir.
Sitokinler başta immun sistem hücreleri olmak üzere çok sayıda hücre tarafından
üretilen protein ya da glikoproteinlerdir. Lokal ya da sistemik etkiler göstererek, yangısal
olaylar ve immun sistemin düzenlenmesini de içeren çok sayıda biyolojik olayda aktif rol
oynarlar. İnflamatuar sitokinler, organizmada patojen invazyonu, doku hasarı veya enfeksiyon
meydana geldiğinde oluşan akut faz yanıtı (AFY) sonucunda salgılanan mediyatörlerdir. Bu
mediyatörler içerisinde pro-inflamatuar sitokinler (TNF-α, IL-1β ve IL-6 gibi) ve kemokinler
[IL-8 ve Prostaglandin E2 (PGE2) gibi] yer alır. İnflamatuar sitokinler aracılığıyla nötrofil ve
monositlerin yangı bölgesine diyapedezi ve kemoatraksiyonu uyarılmakta, fagositoz
desteklenmektedir. Sistemik yangısal reaksiyonların başlatılması ve akut faz proteinlerinin
(AFP) salgılanması da bu sitokinler aracılığıyla gerçekleşmektedir. Yangının ilerleyen
aşamalarında kronik yangının zararlı etkilerinin azaltılması, zamanında sonlandırılması ve
doku onarımının sağlanması amacıyla da farklı anti-inflamatuar sitokinler (IL-10 gibi)
salgılanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında ineklerde endometritis gelişimi; bakteriyel
bileşenlerin immun hücrelerde Toll benzeri reseptörler (TLR) tarafından algılanması,
inflamatuar sitokinlerin (TNF-α ve interlökinler) sentez ve salınımı, sitokinlerin immun
hücrelerin yangı bölgesine çekilmesinde pozitif geri bildirim oluşturması ve aktivasyonunu
sağlaması, nötrofillerin bölgeye göçü ve son olarak mikrobiyal etkenlerin ve hasarlı dokuların
fagositozla uzaklaştırılmasını içeren karmaşık bir süreçtir.
Uterusun kronik enfeksiyonu olan endometritisler günümüzde özellikle yüksek verimli
sütçü ineklerde ciddi bir ekonomik sorun olmaya devam etmektedir. Enfeksiyonu kontrol
eden immun mekanizmaların anlaşılması; hastalığın kontrolü, infertilitenin önlenmesi ve
üreme performansının artırılması açısından önemlidir. Endometritislerin yanlızca bir kısmının
klinik tanıyla tespit edilebildiği düşünüldüğünde, subklinik olguların tanısı için de daha
güvenilir yöntem ve protokollerin geliştirilmesi gereklidir. Enfekte hayvanların vücut
sıvılarında çeşitli sitokinlerin haritalandırılmasının, yangının seyrine ilişkin değerli bilgiler
verebileceği ve farklı enfeksiyonlardan kaynaklanan yangılarda sitokin kalıplarının daha
kapsamlı şekilde araştırılmasının hastalıkların tanı ve tedavisinde fayda sağlayabileceği
belirtilmektedir (Dernfalk ve ark, 2007). Yakın zamanda lokal ya da sistemik olarak protein
ya da gen seviyesinde yapılan birçok çalışmada, KE ya da SKE’ler ile inflamatuar sitokinler
2
arasındaki ilişkiler araştırılmış ve bu sitokinlerin enfeksiyondaki rolleri incelenmiştir. Yine bu
sitokinlerin sağlıklı ve endometritisli hayvanlardaki düzeyleri, tanısal veya prognostik
etkinlikleri belirlenmeye çalışılmış, fertilite ile ilişkileri araştırılmıştır (Ishikawa ve ark, 2004;
Kim ve ark, 2005; 2014; Chapwanya ve ark, 2009; Herath ve ark, 2009; Fischer ve ark, 2010;
Gabler ve ark, 2010; Galvao ve ark, 2011b; 2012; Ghasemi ve ark, 2012; Islam ve ark, 2013a;
2013b; Kasimanickam ve ark, 2013; 2014; Loyi ve ark, 2013; Patra ve ark, 2014; Brodzki ve
ark, 2015a; 2015c; Johnson ve ark, 2015; Peter ve ark, 2015; Walker ve ark, 2015;
Heppelmann ve ark, 2016; Adnane ve ark, 2017a; Boby ve ark, 2017; Salehi ve ark, 2017).
Buna karşın inflamatuar sitokinlerin endometritislerde bir belirteç olarak kullanılıp
kullanılamayacağı, eğer öyle ise bu mekanizmaların ne düzeyde ve nasıl çalıştığına ilişkin
bilgiler belirsizliğini korumaktadır. İnflamatuar sitokinlerin ineklerde kan serumundaki
düzeylerinin ve eşik değerlerinin belirlenebilmesi, yine bu sitokinlerin endometritislerle olan
ilişkisinin ve diagnostik etkinliğinin ortaya koyulması ve pp seyrinin gözlemlenmesi için daha
fazla araştırmaya gereksinim duyulmaktadır.
Bu bilgilerden yola çıkarak sunulan tez çalışmasında, önceki literatür bilgiler göz
önüne alınarak belirlenen bir pp dönemde (21-27. günler) yapılan muayeneler sonucunda KE
ve SKE tanısı konulan ineklerle herhangi bir uterus enfeksiyonu bulunmayan sağlıklı inekler
arasında serum TNF-α, IL-1β, IL-6, IL-8 ve IL-10 düzeylerinin karşılaştırılması
amaçlanmıştır. Ayrıca yapılan tekrarlı ölçümlerle hem sağlıklı ineklerde, hem de KE ve SKE
belirlenerek intrauterin tedavi uygulanan ineklerde tedavi yanıtına göre tanı anında ve devam
eden pp süreçte sitokin düzeylerinin gösterdiği değişimlerin ve zamana göre seyrinin
izlenmesi hedeflenmiştir. Elde edilecek sonuçların; doğum sonrası uterusta şekillenen immun
yanıtın sistemik yansıması hakkında bilgiler sağlayacağı, inflamatuar sitokinlerin kan
serumundaki tanısal değerini ve sağaltım etkinliğini belirlemede ve pp belirli bir dönemde
seyrini gözlemlemede faydalı olacağı düşünülmektedir.
3
2. GENEL BİLGİLER
2.1. İneklerde Puerperal Fizyolojik Süreç
Doğum veya abortusu takiben yeni bir gebelik şekillenebilmesi için genital kanalın
doğum öncesi dönemdeki morfolojik ve fonksiyonel yapısına kavuşma süreci, puerperal
dönem ya da puerperyum olarak adlandırılır (Öcal, 2001; Senger, 2003; Mendelez ve ark,
2004).
Puerperal süreçte; genital kanal involusyonu, endometriyal rejenerasyon, ovaryumda
siklik aktivitenin yeniden başlaması ve uterustaki bakteri varlığının elimine edilmesinden
oluşan dört ana olay gerçekleşir. Başarılı şekilde yeni bir gebelik şekillenebilmesi için bu
olayların tam olarak tamamlanması gereklidir (Sheldon, 2004; Sheldon ve ark, 2008). Ancak
normal puerperyum yüksek verimli süt ineklerinin neredeyse yarısından azında şekillenmekte,
herhangi bir sebeple bu sürecin uzaması başta retensiyo sekundinarum (RS) ve uterus
enfeksiyonları olmak üzere çeşitli genital kanal sorunlarına yol açarak üreme performansı
üzerine olumsuz etki oluşturabilmektedir (Noakes, 2001; Öcal ve Kalkan, 2012).
2.1.1. Uterus İnvolusyonu
Doğumdan hemen sonra uterus ve servikste güçlü ve hızlı şekilde tekrarlayan
kontraksiyonlar meydana gelir (Senger, 2003). İnvolusyon; oluşan bu kontraksiyonlar sonucu
uterusta meydana gelen fiziksel küçülme, endometriyal nekroz, karunkulların soyularak
atılması ve endometriyum rejenerasyonunun gerçekleştiği süreçtir (Gier ve Marion, 1968;
Sheldon ve ark, 2008).
İnvolusyon, vazokonstriksiyon ve 3-4 dakika aralıklarla şekillenen peristaltik kas
kontraksiyonları nedeniyle doğum ile pp üç gün arasında çok hızlı ve belirgindir (Leslie,
1983). Özellikle ilk üç günde yavru zarları ve uterus içerisindeki sıvıların büyük bir bölümü
atılır (Öcal, 2001). Sonrasındaki günlerde uterus kontraksiyonlarının düzeni, sıklığı, genişliği
ve süresi azalmasına karşın belirli bir süre daha devam eder (Noakes, 2001).
4
Puerperal süreçteki değişimler için temel uyarıcı faktör fetüsun doğum kanalından
çıkışı olmasının yanında, involusyon sürecindeki uterus kontraksiyonlarının şekillenmesinde
prostaglandin F2 alfa (PGF2α) ve oksitosin hormonları da önemli roller üstlenirler. Doğumu
takiben ilk 3-4 gün PGF2α miktarı pik düzeye ulaşarak ve pp 20. günlere kadar yüksek
seyrederek, oksitosin de ilk 12 saat östrojen (E2) varlığında miyometriyum üzerine kontraktil
etki göstererek involusyon sürecine katkı sağlar (Lindell ve ark, 1982; Leslie, 1983; Öcal,
2001).
Doğumdan hemen sonra uterus yaklaşık olarak bir metre uzunlukta ve 8-10 kg
ağırlıkta iken (Leslie, 1983), pp üç hafta sonunda karunkulların nekroze olması ve soyularak
atılması uterus ağırlığının 1 kg’a kadar düşmesinde önemli rol oynar (Sheldon ve ark, 2008).
Serviks involusyonu ise başlangıçta hızlı iken daha sonra uterustan daha yavaş ilerler
ve en son tamamlanan genital kanal bölümünü oluşturur (Leslie, 1983; Öcal, 2001). Serviks
uteriden pp 24 saat sonunda genellikle bir elin geçirilmesi güçtür. Ortalama 96 saat sonra da
ancak iki parmak geçebilecek kadar açıklık kalır (Sheldon, 2004).
Sağlıklı ineklerde pp serviks involusyonu ortalama 30 günde tamamlanmakta (Leslie,
1983), uterus ve serviksin tam involusyonu için ise gereken sürenin oldukça değişebilmekte
ve 25-47 gün arasında sürebilmektedir (LeBlanc, 2008). Ancak involusyon tamamlansa da
bazı değişimler geri dönüşümsüz şekillenmekte ve genital sistem gebelik öncesi özellikle de
ilk gebelik öncesi haline tam olarak dönememektedir (Noakes, 2001).
İneklerde rektal ve ultrasonografik muayenelerle involusyon sürecini izlemek
mümkündür (Okano ve Tomizuka, 1987; Kindahl ve ark, 1999; Mendelez ve ark, 2004;
Sheldon, 2004). İnvolusyonun bu şekilde değerlendirilmesi tespit edilen fizyolojik ve
patolojik bulguların ayırt edilmesinde faydalıdır (Sheldon ve ark, 2006; LeBlanc, 2008).
Doğumu takiben ilk birkaç gün rektal muayenede uterus sınırları, dolayısıyla normal veya
anormal involusyon geçiren hayvanlar tespit edilemez (Öcal, 2001). Yaklaşık pp iki hafta
sonra ise normal involusyon geçiren hayvanlarda tüm genital kanal palpe edilebilir. Bu
dönemde gebeliğin şekillendiği kornu gebe olmayan kornuya göre daha geniş ve uzundur. Bu
fark pp dört haftaya kadar hissedilir (Sheldon, 2004). Gebe olmayan kornu uterinin
involusyon hızı plasentasyon oluşumuna katılım derecesine göre değişkendir (Noakes, 2001).
Ultrasonografik muayenelerde sağlıklı ineklerde kornu uteri çapı pp 25-30 güne kadar 3-4
cm’ye gerilerken, 40 güne kadar da serviks uteri çapının 5 cm’nin altında olacağı
belirtilmektedir (Sheldon ve ark, 2006).
Uterusun involusyon hızı ve takip eden süreçteki üreme performansı; yaş, doğum
sayısı, ırk, beslenme, mevsim ve süt verimi gibi çok sayıda faktörden etkilenir (Fonseca ve
5
ark, 1983; Cengic ve ark, 2012; Öcal ve Kalkan, 2012). İlk doğumunu yapan genç ineklerde
birden fazla doğum yapanlara kıyasla involusyon daha hızlıdır. Mevsim olarak bahar ve yaz
aylarında involusyon daha hızlı iken, sıcak stresinin ise involusyon sürecini olumsuz
etkileyebileceği belirtilmektedir (Noakes, 2001).
Güç doğum, ikizlik, RS, şiddetli negatif enerji dengesi (NED), bazı metabolik
hastalıklar, prolapsus ve torsiyo uteri, gebelik paraplejisi, prolapsus vajina gibi çeşitli
peripartum anormallikler involusyon süresini uzatan faktörlerdir (Fonseca ve ark, 1983;
Leslie, 1983; Kindahl ve ark, 1999; Noakes, 2001; Öcal, 2001; Wathes ve ark, 2007).
Postpartum klinik problemi ve uterus enfeksiyonu bulunan hayvanlarda serviks ve uterus
involusyonu geç tamamlanır ve üreme performansında düşüş meydana gelir (Fonseca ve ark,
1983; Mateus ve ark, 2002). Öyle ki, belirtilen benzer problemleri geçiren ineklerin yaklaşık
pp 30 güne kadar uteruslarının gebelik öncesi durumuna gelemediği bildirilmektedir (Leslie,
1983).
Postpartum ilk ovulasyon zamanı involusyonu etkileyebilmekte, ovulasyona bağlı
luteal döneme erken geçilmesi involusyonu geciktirerek piyometra gelişimiyle
sonuçlanabilmektedir (Lewis, 1997).
Emzirme ve sağım işlemi de involusyon süresini etkileyebilen bir diğer faktördür.
Emzirmeye bağlı olarak etçi ineklerde, sağılan sütçü ineklere kıyasla involusyonun daha
erken tamamlanacağı düşünülür. Benzer şekilde sütçü ineklerde de günlük sağım sıklığının
artırılmasının involusyona olumlu etkide bulunacağı belirtilmektedir (Leslie, 1983). Ancak
doğum anında kuruya çıkarılarak laktasyonun tamamen durdurulmasının dahi uterus
involusyonu üzerine ciddi bir etki etmediği de belirtilmektedir (Scully ve ark, 2013).
Postpartum antibiyotik, non-steroid ve çeşitli hormon uygulamaları da involusyonu
etkileyebilir (Öcal ve Kalkan, 2012). Çok sayıda faktörün etkinliği nedeniyle, involusyonda
şekillenen gecikmeler uterus enfeksiyonları için spesifik gösterge değildir (Fonseca ve ark,
1983).
2.1.2. Endometriyumun Rejenerasyonu
Endometriyal rejenerasyon, yavru zarlarının atılımını takiben karunkul arterlerindeki
vazokonstriksiyonla başlar. Daha sonra nekrotik değişimler şekillenir, karunkulların üst üçte
biri çözünüp sulanarak ayrılır ve tamamen atılır. Bu süreç genellikle pp 12 günde tamamlanır.
6
Diğer taraftan endometriyumda nekrotik değişimleri takiben epitel kat yenilenir (Öcal, 2001;
Senger, 2003; Sheldon ve ark, 2008).
Endometriyal yenilenme ciddi hasarın oluşmadığı epitel alanlarında doğumdan hemen
sonra gerçekleşir ve interkarunkuler alanlarda pp 8. günde tamamlanır (Senger, 2003).
Endometriyumdaki yüzeysel rejenerasyon tam olarak pp 25. güne kadar tamamlanırken, daha
derin doku katmanlarının yenilenmesi ise 6-8. haftaları bulur (Sheldon, 2004; Sheldon ve ark,
2008).
İneklerde adesidual yapıda plasentasyon olmasına karşın doğum sonrasında loşya
olarak adlandırılan bol miktarda akıntı şekillenir. Loşya, karunkulların nekroze olup
soyulmasıyla ortaya çıkan doku atıkları, fetal sıvılar, umbilikal damarların yırtılmasıyla
oluşan kan ve fetal membran parçaları tarafından oluşturulur. Loşya kısmen dışarı atılarak
kısmen de rezorbe edilerek yok edilir. Doğum sonrası uterus ağırlığının hızla azalmasında
önemli rol oynar. Nadiren uterus tarafından tamamının emilmesi nedeniyle hiç görülmeyebilir
(Noakes, 2001; Öcal, 2001; Sheldon ve ark, 2008). Renk, koku ve kıvam bakımından yavru
sularına benzerlik gösteren loşya, genellikle sarımsı kahverengi ya da kırmızı kahverengi
renktedir ve kötü koku içermez. Miktarı hayvandan hayvana değişkenlik gösterir ve primipar
ineklerde multipar ineklere göre daha azdır. İlk 2-3 gün kanla karışık iken sonraları renksiz bir
görünümdedir. Postpartum 7-14. günler arasında karunkul nekrozuna bağlı hemorajiler
nedeniyle tekrar kanla karışık bir yapıdadır. Uterus doğumdan hemen sonra yaklaşık 1-2 L
loşya içerir ve en fazla akıntı ilk 2-3 gün görülür. Loşya 8. güne kadar giderek azalır ve 14-18.
günlerde sonlanır (Noakes, 2001; Öcal, 2001; Sheldon, 2004). İnvolusyonu geciken
hayvanlarda ise pp 30. güne kadar devam edebilir (Öcal, 2001). Endometriyumun normal
embriyo gelişimi ve gebeliğin anne tarafından tanınması için hazır hale gelmesi ise pp 60 gün
veya daha fazla zaman alabilir (Roche, 2006).
Postpartum dönemde şekillenen RS ve metritisler gibi genital kanal problemleri
(Noakes, 2001; Földi ve ark, 2006) ve şiddetli NED (Wathes ve ark, 2007) endometriyal
rejenerasyonu geciktiren faktörlerdir.
2.1.3. Ovaryumda Siklik Aktivitenin Yeniden Başlaması
İneklerde gebeliğin ilk üçte ikilik dönemi boyunca 7-10 günlük düzenli aralıklarla
anovulatör folikül dalgaları gelişmeye devam eder (Crowe, 2008). Bu dönemdeki yüksek
7
steroid hormon düzeyleri, folikül uyaran hormon (FSH) ve lüteinizan hormon (LH) salınımını
devam ettirecek gonadotropin salgılatıcı hormonun (GnRH) yetersiz uyarımına neden olur
(Sheldon, 2004). İleri gebelikte ise progesteron (P4) ve E2 hormonlarının oluşturduğu negatif
geri bildirim sonucu FSH salgısı baskılanarak son 20-25 günde büyük ölçüde folikül gelişimi
durur (Crowe, 2008).
Doğumla birlikte P4 ve E2 düzeylerinin kademeli şekilde bazal seviyelere gerilemesi ve
GnRH üzerindeki olumsuz başa tepkinin ortadan kalkmasıyla, ineklerin büyük çoğunluğunda
anteriyör hipofizden pp 3-5 gün içerisinde tekrarlayan geçici FSH artışları meydana gelir. Bu
FSH artışları 7-10 günlük düzenli aralıklarla şekillenir ve ilki genellikle yine pp 7-10.
günlerde dominant folikülü (DF) oluşturan ilk folikül gelişim dalgasını uyarır (Murphy ve
ark, 1990; Savio ve ark, 1990; Crowe ve ark, 1993; 1998; Sheldon, 2004). Bu aşamaya kadar
meydana gelen olaylar çeşitli peripartum problemler, çevre, diyet ya da yavrunun anne ile
birlikte bulunması gibi faktörlerden etkilenmeksizin tüm ineklerde şekillenir (Stagg ve ark,
1998; Sheldon ve ark, 2008).
Dominant folikülü oluşturan ilk foliküler dalganın geleceği, gonadotropin salınımını
uyaracak yeterli östradiol salgısına göre şekillenir. Östradiol salgısı ise DF’nin boyutu, insülin
benzeri büyüme faktörü-I (IGF-I) biyoyararlanımı ve büyük ölçüde de foliküler dalganın
dominant fazındaki LH salınım sıklığına bağlıdır. Dominant folikül çapı 1 cm’den küçük ise
nadiren ovulasyon ile sonuçlanır (Roche, 2006; Crowe, 2008). Asıl anahtar faktör olan
pulsatil LH sekresyonunun ise saatte bir dalga olması gerekir. Bu salınım sıklığı pozitif geri
bildirimi ve ovulasyon için gerekli E2 düzeyindeki artışı sağlar (Sheldon, 2004; Roche, 2006;
Crowe, 2008).
Postpartum ilk DF’nin kaderi ile ilgili üç durum söz konusudur. İlkinde yeterli LH
salınımı sonucu pp 16-20. günlerde ovule olarak (%30-80) korpus luteum (CL) oluşur ve
siklik aktivite başlar. İkinci durumda düşük frekanslı LH salınımına bağlı ovule olmayarak
atrezi şekillenir (%15-60), yeni bir folikül gelişim dalgası başlar ve bu durum anöstrus olarak
nitelendirilir. Üçüncü durumda da orta frekansta LH salınımına bağlı yine ovulasyon
şekillenmeyerek DF kalıcı hale geçip gelişmeye devam eder ve kistik hale dönüşür (%1-5).
Dominant folikülün ovule olmaması veya kistik hale dönüşmesi sonucu pp ilk ovulasyon
aralığı yaklaşık 50 gün uzar (Beam ve Butler 1997; Sheldon, 2004; Roche, 2006; Crowe,
2008; Scully ve ark, 2013).
İneklerde pp ilk ovulasyon zamanı foliküler dalga sayısına bağlı olarak değişebilmekte
(Sakaguchi ve ark, 2004), beslenmeye bağlı bir kısıtlama olmadığı sürece ilk 3 hafta
içerisinde %45-50 oranında ovulasyon şekillenmektedir (Lucy ve ark, 1992; Darwash ve ark,
8
1997; Crowe, 2008). İlk DF’nin ovule olduğu durumda, ovulasyon öncesi luteal dönemin
olmaması veya bir başka deyişle öncesinde yetersiz düzeyde P4 etkisine maruz kalınması
nedeniyle östrus belirtileri nadiren şekillenir (Kyle ve ark, 1992; Sheldon, 2004).
Postpartum ilk ovulasyon sonrası luteal dönem PGF2α’nın erken salınımı nedeniyle
kısa sürer ve siklusun 8-10. günlerinde regresyonla sonuçlanır. İlk ovulasyonu takip eden 9-
11. günde ise östrus belirtileri ve normal uzunlukta bir luteal dönemin görüldüğü pp ilk östrus
olarak kabul edilen ikinci ovulasyon oluşur (Roche 2006; Crowe, 2008). Sütçü ineklerde pp
20-30 gün içinde ilk ovulasyonun gerçekleşmesi ve 60 günlük gönüllü bekleme dönemine
kadar normal 1-2 östrus siklusunun görülmesi istenir (Wathes ve ark, 2007).
Sütçü ineklerde siklik aktiviteyi; VKS, enerji dengesi, verim düzeyi, doğum mevsimi
ve çeşitli hastalıklar gibi çok sayıda faktör etkiler (Opsomer ve ark, 2000; Roche, 2006;
Crowe 2008). Sütçü ineklerde ovulasyonu engelleyen düşük LH salınım sıklığının temel
nedeni NED’dir (Sheldon, 2004). Doğum sonrası zayıf VKS’li ineklerde; insülin, IGF-I
düzeyleri ve LH salınım sıklığının azaldığı, DF çaplarının küçüldüğü ve östradiol
düzeylerinin baskılandığı belirtilmektedir (Roche, 2006). Kuru dönem ve doğum sonrasında
enerji bakımından yetersiz besleme, NED şekillenmesi ve aşırı VKS kaybı, hem oosit hem de
folikül gelişimi üzerine etki ederek siklik aktiviteyi geciktirir ve anöstrus süresi uzayabilir
(Noakes, 2001; Shrestha ve ark, 2005; Crowe, 2008; Walsh ve ark, 2011).
Metritis ve endometritis gibi uterus enfeksiyonları, ketozis, hipokalsemi, RS’yi de
içine alan çeşitli puerperal hastalıklar ve güç doğumlar involusyona benzer şekilde siklik
aktiviteyi de geciktirir (Leslie, 1983; Opsomer ve ark, 2000; Földi ve ark, 2006; Crowe,
2008). Postpartum dönemde uterusta meydana gelen yüksek düzeyde kontaminasyon ve
enfeksiyonlar DF gelişimini yavaşlatıp, E2 üretimini kısıtlayabilir ve ilk ovulasyonu
geciktirebilir (Fredriksson ve ark, 1985; Kindahl ve ark, 1999; Sheldon ve ark, 2002b;
Sheldon ve Dobson, 2004; Crowe, 2008). Şiddetli endometritis olgularında luteal dönem ya
da anöstrus süresi uzayabilmekte ve ovaryum kistlerinde artış meydana gelmektedir (Opsomer
ve ark, 2000; Mateus ve ark, 2002).
İneklerde yüksek süt verimi de siklik aktiviteyi geciktirir (Shrestha ve ark, 2004;
Kawashima ve ark, 2006). Yaz aylarında doğum yapan ineklerde gün ışığına bağlı olarak
(Noakes, 2001) ilkbahar ve kış aylarında doğum yapanlara göre siklik aktivite daha erken
başlamaktadır (Opsomer ve ark, 2000).
Irk, doğum sayısı, sağım sıklığı ve emzirme de siklik aktiviteyi etkiler. Sağım
sıklığının artırılması siklik aktiviteyi geciktiren bir faktördür. Multipar ineklerde primipar
ineklere kıyasla ovaryum aktivitesi daha erken başlar (Öcal, 2001). Etçi ineklerde, emzirme
9
ve yavrunun anne ile birlikte bulunması pulsatil LH salınımını baskılayarak sütçü ineklere
göre siklik aktiviteyi geciktirir (Leslie, 1983; Myers ve ark, 1989; Noakes, 2001).
2.1.4. Uterusun Bakteriyel Eliminasyonu
Doğum öncesinde uterus içi steril durumdadır. Doğum sırasında ve doğumu takiben
kısa süre içerisinde vulva ve vajinanın gevşemesi, serviksin genişlemesi, uterusta oluşan
negatif basınç ve doğuma yardım girişimleri nedeniyle uterus lümeni hayvanın çevresi, derisi
ve dışkısındaki mikroorganizmalarla kontamine olur. Kontaminasyon pp ilk iki hafta
neredeyse kaçınılmazdır ve normal kabul edilir. Bu dönemde hastalık belirtilerine
bakılmaksızın ineklerin %90’dan fazlasında bakteri varlığı saptanabilir (Sheldon ve ark,
2003b; Sheldon, 2004; Sheldon ve Dobson, 2004; Földi ve ark, 2006). Erken pp dönemde
uterusta bulunan nekrotik doku atıkları, kan ve yavru sıvılarının oluşturduğu içerik
kontaminasyonu oluşturan mikroorganizmaların gelişimi için ideal ortam oluşturur (Öcal,
2001).
Uterusta kontaminasyon oluşturan bakteri türleri çoğunlukla geçici
mikroorganizmalardır. İnvolusyon sırasında oluşan kontraksiyonlar ve lökositlerin eşlik ettiği
uterus savunma mekanizmasıyla, sayıları ve yüzdesi pp ilerleyen günlerde kademeli olarak
azalır (Noakes, 2001; Öcal 2001; Földi ve ark, 2006). Postpartum ilk üç haftada
kontaminasyon oluşturan bakterilerin önemli kısmı elimine edilir. Uterustaki kontaminasyon
düzeyi pp 30, 45 ve 60. güne kadar sırasıyla %78, %50 ve %9’a gerilemektedir (Leslie, 1983).
Ancak bakteriyel floranın ilk 7 hafta boyunca spontan kontaminasyon, temizlenme ve
rekontaminasyon süreci geçirmesi nedeniyle dalgalı bir seyir izleyeceği belirtilmektedir
(Griffin ve ark, 1974).
Eliminasyonu etkileyen faktörlerin başında bakteriyel bulaşmanın boyutu gelir. Yoğun
bir bakteriyel bulaşma ya da bulaşan bakterinin niteliği doğal savunma mekanizmalarını
etkileyebilir ve enfeksiyon riski artabilir. Güç doğum ve doğuma yardım girişimleri sırasında
oluşan genital kanal travmaları, subinvolusyon, metabolik hastalıklar, NED ve RS gibi
problemlere bağlı olarak hem bakteriyel eliminasyon gecikebilir hem de enfeksiyon riski
artabilir (Noakes, 2001; Földi ve ark, 2006; Öcal ve Kalkan, 2012).
Ovaryumda siklik aktivitenin başlama zamanının eliminasyon üzerine etkisi ise
tartışmalıdır. Siklik aktivitenin erken başlamasının erken östrojenik etkiye bağlı eliminasyonu
hızlandırabileceği, luteal döneme henüz eliminasyon tamamlanmadan geçilmesinin ve P4
10
etkisine maruz kalınmasının ise bakteri üremesini artırabileceği ve piyometra oluşumunu
tetikleyebileceği belirtilmektedir (Öcal ve Kalkan, 2012).
2.2. Uterus Savunma Mekanizması ve Postpartum Uterusun İmmun Yanıtı
Postpartum uterusta yangıya ilişkin değişimlerin büyük çoğunluğu bakteriyel
kontaminasyonla başlar (Sheldon ve ark, 2006). Uterus enfeksiyonları diğer evcil hayvanlara
kıyasla ineklerde daha yüksek oranda görülür ve bu nedenle özellikle sütçü ineklerde
reprodüktif kanalın immun kapasitenin anlaşılması büyük önem arz eder (Gilbert, 2013).
Uterus enfeksiyonlarının eliminasyonunda temel rolü lokal spesifik ve non-spesifik
immunitenin hücresel ve humoral mekanizmaları üstlenir (Brodzki ve ark, 2015b).
Memelilerde immun sistem doğal ve kazanılmış bağışıklık olarak ikiye ayrılmakta, uterusta
kontaminasyon oluşturan bakteriyel etkenlere karşı temel savunma görevini çeşitli
mekanizmalar aracılığı ile doğal immun sistem üstlenmektedir (Dhaliwal ve ark, 2001;
Sheldon, 2004).
Fiziksel ya da anatomik savunma sistemi; vulva, vestibulum, vajina ve serviksin
meydana getirdiği mekanik bariyer tarafından oluşturulur. Özellikle östrus sırasında vajina ve
serviksten salgılanan bol miktarda mukus fiziksel bariyerin bir parçasıdır (Bondurant, 1999;
Sheldon ve Dobson, 2004). Servikal mukozanın aşırı kıvrımlı yapısı mikrobiyal etkenlerin
uterusa ulaşmasını engeller (Dadarwal ve ark, 2017). Uterusun miyometriyal katındaki
sirküler ve longitudinal kaslar ise mikrobiyal etkenleri içinde barındıran anormal uterus
içeriğinin dışarıya taşınmasında fayda sağlar (Azawi, 2008). Genital kanaldaki diğer fiziksel
bariyerler, mikroorganizmaların tutunması ve invazyonuna karşı vestibulum ve vajinada
bulunan çok katlı yassı epitel ile serviks ve endometriyumdaki tek katlı yassı epiteldir.
(Sheldon ve ark, 2014; Dadarwal ve ark, 2017).
Laktoferrin, defensinler ve AFP’lerin oluşturduğu non-spesifik savunma molekülleri
yangısal savunma mekanizmasını meydana getirir (Sheldon ve Dobson, 2004). Defensinler
antimikrobiyal peptidlerin (AMP) temel ailesidir ve mukozal immunitede görevlidirler
(Selsted ve Ouellette, 2005). Genital kanalda salgılanan mukusta bulunan bu AMP’ler
(Lingual antimikrobiyal peptid (LAP), trakeal antimikrobiyal peptid (TAP) ve beta-defensin)
ve mukozal glikoproteinler bakterilerin nötralizasyonunda ve mukozayı kaplayarak epitele
tutunmasının engellenmesinde fonksiyon gösterirler. Mukus salgısı içerisinde çeşitli müsinler
11
de bulunur. Müsinler direkt olarak patojenleri bağlayarak reprodüktif kanaldan atılımını
sağlar, hatta bazıları direkt bakterisidal etki göstererek endometriyumu korumaya yardımcı
olur (Gilbert, 2013; Sheldon ve ark, 2014). Epitelyal hücrelerde glikosile bir transmembran
proteini olan müsin-I (MUC-I) de endometriyumun mikrobiyal savunmasında görev
alabilmektedir (Brayman ve ark, 2004). Deneysel olarak endometriyal hücrelere
lipopolisakkarit (LPS) uygulamasını takiben LAP, TAP ve MUC-I gibi antimikrobiyal
peptidlerin ekspresyonunda artış olduğu gösterilmiştir (Davies ve ark, 2008).
Nötrofiller, kan monositleri ve doku makrofajları ise patojen mikroorganizmalara karşı
temel hücresel savunma bileşenleri olarak kabul edilirler (Stossel, 1975). Fagositik bariyer;
vajina ve uterus lümenini kontamine eden bakteriyel etkenlere karşı temelde nötrofillerin
oluşturduğu PMN invazyonu ile şekillenir (Hussain, 1989; Dhaliwal ve ark, 2001). Yani
uterusta enfeksiyona karşı doğal immun sistemin ilk yanıtı nötrofillerin uterusa çekilmesiyle
oluşan non-spesifik fagositozdur (Hussain, 1989; Bondurant, 1999; Singh ve ark, 2008).
Nötrofiller uterus lümenine en erken ulaşan, bakterileri fagositozla öldüren,
kendilerinin ölümüyle de irin oluşumuna katkı sağlayan en önemli fagositik hücrelerdir
(Sheldon ve Dobson, 2004; Kim ve ark, 2005). Fagositoz; kemotaksis, mikroorganizmalar
tarafından sunulan yüzey antijenlerine PMN’lerin tutunup bağlanması, hücre içine alınması ve
sindirilmesi süreçlerini içerir (Hussain, 1989; Dhaliwal ve ark, 2001). Nötrofillerin kandan
uterusa göçü yangı bölgesinde salgılanan kemokinler aracılığıyla gerçekleşir (Baggiolini,
1998).
Sığırlarda bakteriyel kontaminasyon ya da enfeksiyona karşı hücresel immun yanıt;
mikrobiyal organizmalara spesifik olan ve patojenlere özgü moleküler kalıplar (PAMP) olarak
adlandırılan bileşenlerin (endotoksin, peptidoglikan, bakteriyel deoksiribonükleik asit (DNA),
lipid ve LPS gibi) immun hücreler ve endometriyal epitel hücrelerinde bulunan TLR’ler
aracılığı ile tanınmasıyla gerçekleştirilir (Beutler ve ark, 2003; Herath ve ark, 2006; Sheldon
ve ark, 2008; 2009a; Williams, 2013). Toll benzeri reseptör ailesi PAMP’ları algılayan en
önemli reseptör grubudur ve memelilerde 10 adet TLR geni bulunur (Akira ve ark, 2006;
Galvao ve Santos, 2014). Sığırlarda endometriyal hücrelerde TLR1-2-3-4-5-6-7 ve 9 genleri,
stroma hücrelerinde ise TLR1-2-3-4-6-7-9 ve 10 genleri saptanmıştır (Davies ve ark, 2008).
Toll benzeri reseptör 1-2 ve 6 tüm bakteri ve mantarlarda bulunan lipid yapıları, TLR3-7-8 ve
9 bakteriler ve sıklıkla viruslerdeki nükleik asitleri ayırt etmektedir. Escherichia Coli (E. coli)
gibi gram negatif (Gr(-)) bakteriler, mantarlar ve parazitlerde bulunan LPS ve polisakkaritler
TLR4 tarafından algılanır. Bir diğer ifadeyle TLR4, yaygın uterus patojeni E. coli için anahtar
PAMP olan LPS’nin doğal immun reseptörüdür. TLR5 ise flagellalı bakterilerdeki flagellalara
12
bağlanırken, TLR10’un bağlandığı yapı henüz bilinmemektedir (Akira ve ark, 2006; Herath
ve ark, 2006; Sheldon ve ark, 2009a).
Uterusa invaze olan mikrobiyal etkenlere karşı ilk savunma basamağı
endometriyumda başlatılır (Galvao ve ark, 2011b). Patojen uyarımına karşı immun hücreler
ve endometriyumda bulunan TLR’ler aktive olarak PAMP’ları bağlar. Bu durum kademeli bir
sinyal oluşumuna neden olarak IL-1β, IL-6 ve TNF-α gibi pro-inflamatuar sitokin ve IL-8 gibi
kemokin mediyatörlerin hücrelerden sentez ve salınımına neden olur. Bu sitokin ve
kemokinler mikrobiyal etkenlerin ve hasarlı dokuların fagositoz yoluyla ortadan kaldırılması
amacıyla özellikle nötrofil ve makrofajların oluşturduğu immun hücrelerin dolaşımdan yangı
bölgesine çekilmesi için pozitif geri bildirim oluşturur ve aktivasyonunu sağlar (Şekil 1).
Ayrıca endometriyal hücrelerden antimikrobiyal peptidlerin üretimini uyarırlar (Beutler ve
ark, 2003; Sheldon ve Dobson, 2004; Sheldon ve ark, 2014; Fischer ve ark, 2010; Dadarwal
ve ark, 2017).
Şekil 1. Patojen bakterilerin endometriyumda yangı oluşturması [Endometriyumda epitelyal
ve stromal hücrelerin patojenlere özgü ve hasara özgü meloküler kalıpları TLR’ler gibi doğal
immun reseptörler aracılı ile tanıması, sitokin ve kemokinlerin salınımı (siyah oklar).
İnflamatuar sitokinlerin invaze olan mikropları temizlemek ve doku hasarını gidermek için
özellikle nörofil ve makrofajları içeren hematopoetik hücreleri aktive edip bölgeye çekmesi
(kırmızı ok)] (Sheldon ve ark, 2014).
13
Normal doğumu takiben 48 saat içinde bulaşıcı mikroorganizmalarla birlikte uterus
lümeninde şekillenen lökosit birikimi, normal temizlenme ve involusyon sürecinin başladığını
gösterir (Dhaliwal ve ark, 2001). Yeterli miktarda fonksiyonel olarak aktif nötrofilin uterusa
göçü doğum sonrası bakterilerin ve loşyanın uzaklaştırılması, sonrasında da endometritis
gelişiminin engellenmesi için kritik öneme sahiptir (Gilbert ve ark, 2007; LeBlanc ve ark,
2011). Ancak doğum sonrası sığırların büyük çoğunluğunda nötrofillerin fagositik aktivitesi
zayıflamakta (Zerbe ve ark, 2000) ve bu durum uterus enfeksiyonlarının oluşumuna
predispozisyon oluşturabilmektedir (Lewis, 1997).
Uterusta bakteri invazyonuna karşı humoral bileşenler [immunglobulinler (Ig)] ile de
yanıt oluşturulur. İmmunglobulinler (IgM, IgA ve IgG) lokal olarak üretilmekte ya da pasif
difüzyonla uterusa ulaşmaktadır. İnvaziv bakterileri PMN’ler fagosite edip öldürürken, Ig’ler
ise lize etmekte, fagositozu artırmak için opsonin olarak fonksiyon göstermekte veya patojen
etkenlerin mukozal yüzeye tutunmasını engellemektedir (Hussain, 1989; Singh ve ark; 2008).
2.2.1. Geçiş Dönemindeki İneklerde İmmun Fonksiyonları Etkileyen Faktörler
Sütçü ineklerde prepartum 1-2 haftadan başlayarak pp 2-3 haftaya kadar immun
fonksiyonlarda baskılanma meydana gelir. Geçiş dönemindeki ineklerde immun
fonksiyonların zarar görmesindeki temel neden tam olarak bilinmemektedir. Bununla birlikte,
peripartum dönemde enerji, vitamin ve mineral alımının düşmesi, NED, vücut yağ ve
proteinlerinin mobilizasyonu, gebeliğin son döneminde E2 ve P4 düzeylerindeki dramatik
değişimler ve doğum anında kortizol düzeyinde şekillenen ciddi artışın bu sürece katkı yaptığı
düşünülmektedir (LeBlanc, 2008).
Uterus enfeksiyonlarında bakterilerin temizlenmesinde görevli nötrofiller; kemotaksis
için ekstrasellüler glikoz, fagositoz ve öldürme fonksiyonları için ise intrasellüler glikoz ve
glikogenoliz olmak üzere farklı glikoz kaynaklarına bağımlıdır. Geçiş döneminde kuru madde
alımının azalmasıyla, glikoz ve başta kalsiyum (Ca) olmak üzere mineral madde düzeylerinde
düşüş meydana gelir ve yağ mobilizasyonu artar. Yağların mobilizasyonuna bağlı olarak
karaciğerde beta hidroksi bütirik asit (BHBA) gibi esterleşmemiş yağ asitlerinde (NEFA) artış
şekillenir. Nötrofillerin aktivasyonu, kemotaksisi, fagositozu ve oksidatif yakılım için gereken
glikoz ve Ca’un bu şekilde sınırlı miktarda alınması ya da NED gelişimi sonucu immun
14
hücreler üzerine yağ asitleri ve metabolitlerinin immunsupresif etkisi doğal immuniteyi
negatif yönde etkiler. Bu da nötrofil fonksiyonlarında azalmayla sonuçlanır (Galvao, 2012;
Galvao ve Santos, 2014). Yapılan in vitro araştırmalar da NEFA artışıyla nötrofil
fonksiyonlarında baskılanma meydana geldiğini desteklemektedir (Scalia ve ark, 2006).
Nötrofil fonksiyonlarındaki azalma en belirgin olarak doğum sonrası enerji
metabolizmasında hasar oluşan yüksek verimli sütçü ineklerde görülür (Sheldon ve ark,
2009b). Negatif enerji dengesi sıklıkla erken pp dönemde süt verimi artışına bağlı olarak artan
enerji ihtiyacının yemle karşılanamaması ve vücut rezervlerinden sağlanmaya çalışılması
sonucu ortaya çıkan durumdur (Nebel ve McGillard, 1993). Hammon ve ark (2006) doğum
öncesi başlayan ve erken laktasyonda devam eden NED’in nötrofil fonksiyonlarına zarar
verdiğini ve uterus enfeksiyonları ile ilişkili olduğunu belirtmektedir. Uterus enfeksiyonu
bulunan ineklerde doğum döneminde daha yüksek NEFA ve BHBA düzeylerinin tespit
edilmesi, daha şiddetli bir NED geliştiğini göstermektedir (Galvao ve ark, 2010). Bu bilgiler
sütçü ineklerde NED’in immun fonksiyonlara zarar vererek uterus enfeksiyonlarına
duyarlılığı artırabileceğini ve pp bakteriyel kontaminasyonun eliminasyonuna engel
oluşturabileceğini işaret etmektedir (LeBlanc, 2012; Williams, 2013). Heidarpour ve ark
(2012) pp 21-33. günlerde KE ve SKE’li ineklerde sağlıklı ineklere kıyasla BHBA düzeylerini
önemli ölçüde yüksek belirlemiştir. Giuliodori ve ark (2013a) yüksek prepartum NEFA ve pp
BHBA düzeylerinin KE riskini artırdığını rapor etmektedir. Postpartum uterus enfeksiyonları
şekillenmeden önce nötrofillerin glikojen depoları azalmakta bu nedenle düşük nötrofil
glikojen düzeyleri uterus enfeksiyonları için bir risk faktörü olarak gösterilmektedir (Galvao
ve Santos, 2014). Ancak farklı araştırmalarda erken laktasyonda metritisli (Valergakis ve ark,
2011) ve SKE’li (Senosy ve ark, 2012) ineklerde sağlıklı ineklere benzer NEFA ve BHBA
düzeylerinin saptandığı, NED’in uterus enfeksiyonları için bir risk faktörü olmadığı da
belirtilmektedir (Williams, 2013). Multipar ineklerde doğumdan bir hafta önce belirlenen
yüksek NEFA düzeylerinin KE ve SKE ile ilişkili olduğu, ancak elde edilen değerlerin tam
olarak tutarlılık göstermediği saptanmıştır (Kaufmann ve ark, 2010a). Burke ve ark (2010)
benzer şekilde doğum öncesi ve sonrası enerji durumunun SKE için bir risk faktörü
olmadığını bildirmektedir.
Polimorfnükleer hücre aktivasyonu için ikincil mesajcı olarak fonksiyon gösteren
Ca’un düzeylerinin azalması da nötrofil fonksiyonlarının baskılanmasıyla ilişkilendirilebilir
(Galvao ve ark, 2010; Galvao, 2012). Uterus enfeksiyonlu ineklerde Ca seviyeleri sağlıklılara
göre önemli düzeyde düşük bulunmuştur (Martinez ve ark, 2012).
15
İnsülin benzeri büyüme faktörü-I ve bağlayıcı proteinleri hücre canlılığının korunması,
apoptozisin düzenlenmesi ve lökosit fonksiyonlarının işlevselliğinde görevlidir. Erken
laktasyonda plazma IGF-I düzeylerinde meydana gelen düşüş ve biyoyararlanımının azalması
da PMN’ler üzerinde uyarıcı etkinliğinin azalmasıyla sonuçlanır (Vangroenweghe ve ark,
2005; Földi ve ark, 2006).
İneklerde östrus siklusunda değişen steroid düzeylerinin immunite üzerinde
düzenleyici rollerinin olduğu düşünülmektedir (Lewis, 2003). Luteal dönemdeki yüksek P4,
nötrofillerin fagositik aktivitesini baskılar (Hussain, 1989). Bu durum uterusu bakteriyel
enfeksiyonlara daha duyarlı hale getirerek piyometra gelişimi ile sonuçlanabilir (Olson ve ark,
1984; Lewis, 2003). Del Vecchio ve ark (1994) intrauterin bakteri infüzyonu gerçekleştirerek
yaptıkları araştırmada, luteal dönem başındaki ineklerin P4 düzeyleri bazal seviyede olan
ineklere kıyasla uterus enfeksiyonuna daha duyarlı bulunması bu durumu destekler. Luteal
P4’e bağlı olarak PGF2α ve lökotrienlerin bazal seviyelere gerilemesi de uterus immunitesini
baskılayıcı etki oluşturur (Lewis, 2003; Herath ve ark, 2006)
Östrojen etkisi altında vajina ve endometriyumda vaskularizasyon, epitelizasyon ve
mukus sekresyonu artmakta, PMN’lerin fonksiyonları güçlenmektedir (Rowson ve ark, 1953;
Hussain, 1989; Azawi, 2008). Uterusta oksitosin reseptörlerini ve bu yolla miyometriyal
kontroksiyonlara duyarlılığı artırması nedeniyle de E2’nin involusyonu ve bakteriyel
eliminasyonu hızlandıracağı belirtilmektedir (Kaçar ve Kaya, 2014). Bu nedenle E2 yüksek
düzeyde iken deneysel uterus enfeksiyonlarının oluşturulması güçtür (Seals ve ark, 2003). Bu
etkinin direkt E2 varlığına bağlı olarak fagositik ve bakterisidal aktivitedeki artışa mı, yoksa P4
baskınlığının bulunmamasına mı bağlı olduğu tam olarak bilinmemektedir (Hussain, 1989).
Bununla birlikte periferal dolaşım ve uterustaki nötrofil fonksiyonlarının ekzojen E2 ya da P4
uygulamalarını takiben tutarlı bir değişim göstermediği, bu nedenle östrus siklusunun dönemi
ve immun fonksiyonlar arasında kesin bir ilişki bulunmadığı da belirtilmektedir (Subandrio ve
ark, 2000). Doğum sırasında maternal ve fetal kortizol düzeylerinde meydana gelen artış da
nötrofil fonksiyonlarını baskılayan ve konakçı immunitesi zayıflatan bir diğer faktördür
(Hussain, 1989).
Prostaglandin F2 alfa ise pp luteolizisi uyarması nedeniyle bakteriyel enfeksiyonlara
karşı uterus savunma mekanizmasının uyarılmasında önemli role sahiptir. Luteolizisle birlikte
P4’ün immunsupresif etkisi ortadan kalkar, miyometriyal kontraksiyonların uyarımı ile
uterustaki loşya, irin ve diğer doku artıklarının uzaklaştırılması sağlanır (Hussain, 1989).
Ayrıca PGF2α’nın fagositoz ve lenfosit fonksiyonlarını artıran sitokinlerin üretimini uyaran
pro-inflamatuar bir molekül olduğu da belirtilmektedir (Singh ve ark, 2008).
16
Güç doğum, doğuma yardım ve RS olgularında yavru zarlarını kurtarma girişimleri,
uterusta meydana gelen travmatik yaralanmalar, bazı intrauterin antiseptik ve antibiyotik
uygulamaları hücresel immun yanıtı baskılayarak nötrofillerin fagositik aktivitesini olumsuz
etkileyen diğer faktörlerdir (Dhaliwal ve ark, 2001; Öcal, 2001).
2.3. Uterusun Patojen Bakterilerle Enfeksiyonu
İneklerde doğumla birlikte endometriyum ve servikste önemli düzeyde doku hasarı
meydana gelir (Bromfield ve ark, 2015). Bu durumda fiziksel savunma bariyerleri etkinliğini
kaybeder, uterusta patojen ve patojen olmayan bakteriyel etkenlerle hızlı bir kontaminasyon
gelişir (Risco ve ark, 2006; Singh ve ark, 2008). Fiziksel savunma bariyerleri, çiftleşme ya da
suni tohumlama sırasında da ortadan kalkarak uterus enfeksiyonlara yine açık hale gelir
(Dhaliwal ve ark, 2001).
Uterusta non-spesifik olarak meydana gelen kontaminasyon, hem gram pozitif (Gr(+))
hem de Gr(-), aerob ve anaerob çok sayıda bakteri türünü barındırmakta, bu bakterilerin
izolasyon ve identifikasyonu yapılabilmektedir (Griffin ve ark, 1974; Sheldon ve ark, 2002b;
Sheldon ve Dobson, 2004; Földi ve ark, 2006; Azawi, 2008). En yaygın olarak izole edilen
etkenler E. coli, Streptococcus türleri (spp.), Trueperella pyogenes (T. pyogenes) [Eski bilinen
adıyla Arcanobacterium pyogenes (Williams ve ark, 2005)], Bacillus licheniformis, Prevotella
spp., ve Fusobacterium necrophorum’dur (F. necrophorum) (Sheldon, 2004). Standart kültür
teknikleri kullanılarak izole edilen bu bakteriler potansiyel patojenitelerine göre
sınıflandırılabilir (Tablo 1) (Carneiro ve ark, 2016).
Postpartum uterustan izole edilen bakteriyel etkenlerden kontaminant ve enfeksiyon
oluşturan potansiyel patojenler araştırmalar arasında farklılık gösterebilir (Sheldon ve ark,
2003b). Moleküler tekniklerin kullanımıyla klinik belirti görülen veya görülmeyen uterus
enfeksiyonlarında standart kültür teknikleriyle belirlenenden çok daha fazla çeşitte mikrobiyal
etken saptanmaktadır (Santos ve Bicalho, 2012).
Postpartum uterus genellikle çok çeşitli bakterilerle kontamine olmasına rağmen bu
durum her zaman enfeksiyonu işaret etmez (Sheldon ve ark, 2006). Kontaminasyonu
oluşturan bakterilerin çoğu geçici fırsatçı mikroorganizmalardır ve pp dönemde çeşitli uterus
savunma mekanizmaları aracılığı ile başarılı şekilde elimine edilir (Risco ve ark, 2006).
17
Postpartum 3-4 hafta sonrasında sağlıklı hayvanlarda bakterilerin sayısı, çeşitliliği ve türü
kademeli olarak azalır (LeBlanc, 2008). Ancak her ne kadar immun yanıt mikrobiyal etkenleri
ilerleyici bir şekilde elimine etse de, doğumdan üç hafta sonra hayvanların %40 kadarında
hala bakteriyel enfeksiyon bulunabilir (Sheldon ve ark, 2008). Bu nedenle pp dönemde
uterusun çeşitli bakterilerle kontaminasyonu ve patojen bakterilerin kalıcı hale geçerek
enfeksiyon oluşması birbirinden ayırt edilmelidir (Sheldon ve Dobson, 2004).
Tablo 1. Uterus svablarının aerobik ve anaerobik kültürlerinden elde edilen bakterilerin
patojenitelerine göre sınıflandırılması (Carneiro ve ark, 2016).
Patojenler Potansiyel patojenler KontaminantlarEscherichia coli Acinetobacter spp. Aerococcus viridans
Trueperalla pyogenes Bacillus licheniformis Clostridium butiricum
Prevotella spp. Enterococcus faecalis Clostridium perfringens
Fusobacterium necrophorum Haemophilus somnus Corynebacterium spp.
Fusobacterium nucleatum Mannhiemia haemolytica Enterobacter aerogenes
Pasteuralla multocida Klebsiella pneumoniae
Peptostreptococcus spp. Micrococcus spp.
Staphylococcus aureus(coagulase +) Providencia rettgeri
Streptococcus uberis Providencia stuartii
Bacteroides species Proteus spp.
Firmicutes species Proprinobacterium granulosa
Fusobacteria species Staphylococcus species
α-haemolytic Stretococci
Streptococcus acidominimus
Uterus enfeksiyonu; patojen mikroorganizmaların mukozaya tutunması, epitel katına
penetre olması ve kolonizasyonu ve/veya uterus hastalıklarının oluşumuna neden olan toksin
ve enzim gibi bakteriyel ürünlerin salınmasıyla şekillenir (Sheldon ve ark, 2006). Fiziksel
bariyeri geçen ve kontaminasyon oluşturan mikroorganizmalar; lokal ve sistemik savunma
mekanizmalarıyla elimine edilemediğinde, immun sistem baskılandığında veya yüksek
düzeyde kontaminasyona bağlı olarak kapasitesi aşıldığında ineklerin büyük çoğunluğunda
erken pp dönemde çeşitli uterus enfeksiyonları gelişir (Dubuc, 2011; Galvao, 2012; Galvao ve
Santos, 2014). Özetle enfeksiyonun gelişimi; ineğin lokal ve sistemik immun yanıtına,
bakteriyel kontaminasyon ve hayvanın savunma mekanizması arasındaki dengeye, uterusu
kontamine eden bakterinin türü, sayısı ve virulensine, uterus ortamına, çeşitli çevresel ve
bireysel faktörlere ve bunlar arasındaki dengeye bağlıdır (Sheldon ve ark, 2006; 2008; Azawi,
2008; Singh ve ark, 2008; Kaçar ve Kaya, 2014).
18
Metritis ve endometritis gibi uterus enfeksiyonları sıklıkla E. coli, T. pyogenes ve F.
necrophorum ve Prevotella spp. (özellikle Prevotella melaninogenicus) ile ilişkilendirilir
(Griffin ve ark, 1974; Ruder ve ark, 1981; Olson ve ark, 1984; Bonnett ve ark, 1991a;
Huszenicza ve ark, 1999; Williams ve ark, 2005). Bu etkenler içinde en yaygın olarak izole
edilen patojenler E. coli ve T. pyogenes’tir. Bu etkenleri Prevotella spp., F. necrophorum ve
Fusobacterium nucleatum gibi anaerobik bakteriler izler (Sheldon ve ark, 2009a).
Escherichia coli özellikle pp ilk hafta baskın uterus patojeni olarak bilinir ve
metritisler ile ilişkilendirilir. Postpartum 21 gün sonrası T. pyogenes ile şekillenen persiste
enfeksiyonlar ise endometritisle ilişkilendirilir. Postpartum ilk hafta görülen E. coli iki ve
üçüncü haftalarda T. pyogenes ile enfeksiyona predispozisyon oluşturabilir (LeBlanc ve ark,
2011). Uterus enfeksiyonlarına neden olan E. coli, diğer patojen E. coli türlerinden farklı
olarak endometriyal patojenik E. coli (EPEC) olarak adlandırılır. Uterusta endometriyal ve
stromal hücrelere daha tutulumcu ve invaziv özellik gösterir (Sheldon ve ark, 2010).
Oluşturduğu etkilerin çoğunluğu salgıladığı LPS’lerden kaynaklanır (Sheldon ve ark, 2009b).
Endometriyumda en şiddetli lezyonlar T. pyogenes ile kronik enfeksiyon sonucu
ortaya çıkar, bu etken endometriyum hasarı ve infertilite şekillenmesinde temel ajan olarak
gösterilir (Bonnett ve ark, 1991a; Galvao ve Santos, 2014). Trueperella pyogenes bu etkisini
pilosin olarak bilinen kolesterol bağımlı sitotoksin aracılığıyla endometriyal hücreleri yok
ederek gerçekleştirir (Sheldon ve ark, 2009a; Bicalho ve ark, 2012). Ayrıca T. pyogenes, Gr(-)
anaerob F. necrophorum ve Prevotella spp.’yi içeren bakterilerle sinerjist etki göstererek
uterus enfeksiyonlarının hem oluşum ihtimalini hem de şiddetini artırır (Griffin ve ark, 1974;
Ruder ve ark, 1981; Olson ve ark, 1984; Bonnett ve ark, 1991a). Bu mikroorganizmalardan F.
necrophorum aktif şekilde uterus dokusuna invaze olarak lökotoksin üretirken, Prevotella
melaninogenicus ise fagositozu engelleyen substans üretir. Lökotoksin tarafından korunan T.
pyogenes ise sırasıyla katalaz ve F. necrophorum için büyüme faktörü üretir (Singh ve ark,
2008; Sheldon ve ark, 2009b). Bu mikroorganizmaların dışında Streptococcus spp.,
Staphylococcus spp., Clostridium spp., Pseudomonas spp. ve Pasteurella multocida da uterus
enfeksiyonlarında görülür (Griffin ve ark, 1974; Sheldon ve ark, 2002b; 2009a; Williams ve
ark, 2005; Risco ve ark 2006, Runciman ve ark, 2008b).
Sığır herpes virus-4, sığırlarda uterus enfeksiyonlarıyla ilişkilendirilen tek viral etken
olarak gösterilir. Özellikle makrofajlarda persiste enfeksiyon meydana getirmekte, sitopatojen
etkisi ile epitelyal ve özellikle de stromal hücreleri yok etmektedir (Donofrio ve ark, 2007;
Sheldon ve ark, 2009b).
19
Uterus enfeksiyonlarında vajinal akıntının görünüm ve kokusu bakteriyel
enfeksiyonun türü ve boyutu hakkında bilgi verebilir. Purulent ve mukopurulent vajinal
akıntılar T. pyogenes, F. necrophorum ve Proteus türleriyle, kötü kokulu akıntılar ise T.
pyogenes, E. coli, non-hemolitik streptokoklar ve Mannheimia haemolytica ile ilişkilendirilir
(Williams ve ark, 2005).
2.4. İneklerde Uterus Enfeksiyonları
Uterusun enfeksiyon ve yangısal reaksiyonları sıklıkla; normal ve güç doğumlarda,
doğuma yardım girişimleri sırasında ve RS, prolapsus uteri, metabolik hastalıklar gibi erken
pp dönem sorunlara bağlı olarak ortaya çıkar. Ayrıca genital organ muayenesi, suni
tohumlama veya sağaltım girişimlerine bağlı olarak da uterus enfeksiyonları şekillenebilir
(Alaçam, 2001). Büyük çoğunluğu uterusun kontaminasyonu ile başlayan enfeksiyonlar,
tanım ve sınıflandırma bakımından araştırmacılar arasında farklılık gösterebilir (Kaya, 2008).
Güncel tanımlamalara göre uterus enfeksiyonları; metritisler, endometritisler ve piyometra
olarak sınıflandırılabilir. Metritisler; akut puerperal ve klinik metritis, endometritisler de KE
ve SKE olarak ikiye ayrılır. Bu tanımlamalar hem araştırmacılar hem de klinisyen hekimler
tarafından yaygın şekilde kabul görmektedir (Williams, 2013). İneklerde pp sistemik düzeyde
uterus enfeksiyonları daha az ortaya çıkarken, sistemik enfeksiyon oluşturmaksızın gelişen ve
düşük üreme performansıyla seyreden enfeksiyonlara daha sık rastlanmaktadır (Borsberry ve
Dobson, 1989).
Metritis; uterusun tüm katmanlarını (endometriyum, mukoza, submukoza ve seroza)
içeren bir yangıyı tanımlar (BonDurant, 1999). Klinik metritis; doğumdan sonraki ilk 21 gün
içinde ve yaygın olarak ilk 10 gün içinde şekillenen uterus enfeksiyonudur. Klinik metritiste
sistemik hastalık belirtileri eşlik etmeksizin, anormal şekilde genişlemiş uterus ve vajinada
tespit edilen purulent karakterde uterus akıntısı görülür (Sheldon ve ark, 2006). Akut
puerperal (septik) metritis ise yine doğumdan sonra ilk 21 gün (genellikle 4-10. günler) içinde
oluşmakta, geniş bir uterus ve genellikle kötü kokulu, kırmızı-kahverengi sulu akışkan bir
sıvıdan visköz beyaz renkli irinli akıntıya kadar değişen uterus içeriği ile karakterizedir. Kırk-
41ºC yüksek ateş, kalp ve solunum sayısının artması, anoreksi, diyare, dehidrasyon, süt
20
veriminin azalması ve şoku da içeren sistemik hastalık bulguları akut puerperal metritise eşlik
etmektedir (Sheldon ve ark, 2006; Dubuc, 2011; Kaçar ve Kaya, 2014).
Endometritis; doğumu takiben 3. haftadan sonra sistemik hastalık belirtilerinin eşlik
etmediği, çeşitli yoğunlukta purulent ya da mukopurulent akıntının görüldüğü veya akıntı
olmaksızın genellikle sitolojik yöntemlerle belirlenen uterus enfeksiyonları olarak tanımlanır
(Sheldon ve ark, 2006). Histolojik olarak endometriyal epitelde bütünlüğün bozulması,
yangısal hücre infiltrasyonu ve lenfositlerin birikimi, vasküler kanlanma ve stroma ödemi ile
karakterizedir. Endometritis uterusun sadece endometriyal katının bir yangısı olarak
tanımlanmakta, yangı stratum spongiozuma kadar ulaşmamakta ve uterusun patojenik
bakterilerle kronik enfeksiyonuyla ilişkilendirilmektedir (Bonnett ve ark, 1991a; BonDurant,
1999). Yangının uterusun derin katmanlarına yayılmaması nedeniyle, endometritislerde uterus
normal hayvanlardaki uterus yapısından çok büyük değildir (Sheldon ve ark, 2008).
Piyometra ise ilk ovulasyonu takiben aktif bir CL varlığında ve serviks kapalıyken
uterusta değişik miktarda mukopurulent/purulent yapıda içerik birikimiyle karakterize uterus
enfeksiyonudur. Çoğunlukla pp ilk ovulasyonu bakteriyel kontaminasyon temizlenmeden
gerçekleşen ineklerde görülür. Piyometrada rektal palpasyon veya transrektal ultrasonografide
(USG) uterusun genişlediği, yüksek miktarda içerik bulunduğu, serviksin kapalı olduğu ve
ovaryumda CL varlığı tespit edilebilir (BonDurant, 1999; Földi ve ark, 2006).
Uterusta meydana gelen yangısal değişimler patolojik olarak da sınıflandırılabilir. Yangı
sadece endometriyumla sınırlı ise endometritis, miyometriyumu da kapsıyorsa metritis,
serozayı da içine alıyorsa perimetritis, eğer yangısal değişimler asıcı ligamentleri de
kapsıyorsa parametritis olarak tanımlanır (Kennedy ve Miller, 1993; BonDurant, 1999).
2.4.1. Klinik ve Subklinik Endometritis
Klinik endometritis; doğumu takiben 21 gün ve sonrasında vajinada purulent uterus
akıntısının ya da yine doğumu takiben 26. gün sonrasında mukopurulent uterus akıntısının
saptanmasıyla karakterize bir enfeksiyondur (Sheldon ve ark, 2006).
Klinik endometritis tanısında en uygun yöntem vajina içerisindeki içerikte irin
varlığının belirlenmesidir (Bretzlaff, 1987; Sheldon ve Noakes, 1998; LeBlanc ve ark, 2002a).
İçeriğin görünüm ve kokusu değerlendirilerek endometritis klinik skorlaması yapılabilir
(Sheldon ve Dobson, 2004). Vajinal akıntı skoru, uterus akıntısının görünümüne göre 0-3
21
arasında (0: Temiz ya da yarısaydam mukus, 1: Beyaz irin odakları içeren mukus, 2: %50’ye
eşit veya daha az beyaz ya da kirli beyaz renkte mukopurulent materyal içeren uterus akıntısı,
3: %50’ye eşit veya daha fazla, genellikle beyaz veya sarı, bazen kanlı purulent materyal
içeren uterus akıntısı) değişim gösterir. Vajinal akıntı kokusuna göre ise koku yoksa 0, kötü
kokulu ise 1 olarak skorlanmaktadır (Williams ve ark, 2005; Sheldon ve ark, 2006).
Vajinal akıntı skoru 0 olan hayvanlar sağlıklı olarak değerlendirilirken, VAS1’in ise
fertilite üzerine etkisi tartışmalıdır. Postpartum 3-4 haftalık süreçte irin odakları içeren uterus
akıntısının, temiz mukus içeren sağlıklı ineklerle benzer sayıda bakteri içerdiği ve bu
durumun uterus enfeksiyonunun iyileşme sürecinin bir parçası olduğu belirtilir (Sheldon ve
Dobson, 2004). Benzer şekilde LeBlanc ve ark (2002a) tarafından pp 33 güne kadar görülen
irin odaklı uterus akıntısının üreme performansına etkisinin olmadığı, bu durumun bakteriyel
bulaşmaya karşı oluşan başarılı bir immun yanıt nedeniyle şekillendiği belirtilmiştir. Ancak
vajinada irin odaklı akıntının bulunmaması her zaman uterusta enfeksiyon bulunmadığı
anlamını taşımamaktadır (Sheldon ve ark, 2006). Williams ve ark (2005), VAS’ı 0 ve 1 olan
ineklerin bakteriyel profillerinin önemli bir değişim göstermediğini buna karşın VAS’ı 1
olanların doğum-ilk tohumlama ve doğum-gebelik aralıklarının daha uzun olduğunu
saptamıştır. Bu olumsuz etkinin bir nedeni, irin odaklı uterus akıntısının tedavi edilmeksizin
spontan iyileşmenin beklenmesi olarak gösterilmektedir.
Subklinik endometritis; vajinada patognomik karakterde akıntı olmaksızın ya da başka
deyişle KE yokluğunda genellikle sitoloji ile belirlenen, uterus lümeni içinde yangısal
hücrelerin bulunduğu ve üreme performansının düşüşüyle karakterize endometriyum yangısı
olarak tanımlanır (Kasimanickam ve ark, 2004; Gilbert ve ark, 2005; Sheldon ve ark, 2006).
Bu nedenle SKE rektal palpasyon ve vajinoskopi gibi muayene yöntemleriyle değil,
histopatolojik ve sitolojik testlerle saptanabilir (Kasimanickam ve ark, 2004; 2005; Gilbert ve
ark, 2005; Sheldon ve ark, 2006; Sheldon, 2007).
Subklinik endometritisin saptanmasında temel kriter endometriyal hücrelerle birlikte
PMN oranının belirlenmesidir (Wagener ve Drillich, 2017). Erken pp dönemde şekillenen
PMN infiltrasyonu nedeniyle, patolojik durumların tespitinde kullanılan PMN eşik değerleri
pp örnek alma gününe bağlı olarak değişim göstermektedir (Prunner ve ark, 2014a). Buna
bağlı olarak farklı araştırmacılar tarafından SKE için %5-18 arasında değişen farklı PMN eşik
değerleri tanımlanmıştır (Tablo 2) (Wagener ve Drillich, 2017). Klinik endometritis
bulunmayan ineklerde uterustaki nötrofil oranının pp 20-33. günlerde > %18 ve 34-47.
günlerde > %10 düzeyinde olması SKE olarak tanımlanmaktadır (Sheldon ve ark, 2006).
Yapılan çeşitli araştırmalarda PMN oranı yüksek olan ineklerin gebelik oranlarının daha
22
düşük saptanması (McDougall, 2001; Gilbert ve ark, 2005; Barlund ve ark, 2008) bu tanımı
desteklemektedir. İneklerde östrus siklusunun dönemi, sitolojik örneklerde uterus lümenine
şekillenen PMN infiltrasyonunu değiştirmemekte ve her zaman SKE tespiti için belirtilen eşik
değerlerin altında olduğu belirtilmektedir (Madoz ve ark, 2013).
Tablo 2. Postpartum farklı zaman dilimlerinde SKE’yi belirlemek için kullanılan PMN eşik
değerleri (Wagener ve Drillich, 2017’den modifiye edilmiştir).
Postpartum gün PMN eşik değeri Kullanılan yöntem Kaynak
20 - 33 / 34 – 47 > %18 / > %10 Sitobraş (Kasimanickam ve ark, 2004)40 – 60 >%5 Düşük hacimli uterus lavajı (Gilbert ve ark, 2005)25 – 31 >%25 Düşük hacimli uterus lavajı (Hammon ve ark, 2006)28 – 41 >%8 Sitobraş (Barlund ve ark, 2008)35 / 49 ≥%6.5 / ≥%4 Düşük hacimli uterus lavajı (Galvao ve ark, 2009a)
30 - 36 / 53 – 59 ≥%6 / ≥%4 Sitobraş (Dubuc ve ark, 2010a)18 - 38 / 32 – 52 >%5 Sitobraş (Plöntzke ve ark, 2010)
21 - 28 /35 - 42
>%18 / >%8 / >%5, >%10 / >%8 / >%5 Sitobraş (Baranski ve ark, 2012)
21 – 27 >%18 Sitobraş (Sens ve Heuwieser, 2013)21 - 33 / 34 - 47 / 48 - 62 / 21 -
62>%8 / >%6 / >%4 / >
%5 Sitobraş (Madoz ve ark, 2013)
2.4.2. Endometritislerde Prevalans
Uterus enfeksiyonlarının insidansı yapılan araştırmalar arasında kayda değer
varyasyonlar göstermektedir (Lewis, 1997). Postpartum ilk hafta sığırlarda ortalama %20-40
dolayında akut klinik uterus enfeksiyonları şekillenirken, pp üç hafta sonrasında ise persiste
klinik enfeksiyonlar sütçü ineklerin yaklaşık %20’sini etkilemektedir. Klinik endometritiste
prevalans %5 ile %30’dan fazlasına kadar değişmektedir (LeBlanc ve ark, 2002a; McDougall
ve ark, 2007; Galvao ve ark, 2009b; Sheldon ve ark, 2009b).
Subklinik endometritis tüm uterus enfeksiyonları arasıda insidansı en yüksek olan
enfeksiyon olarak gösterilir. Subklinik endometritisler sütçü ineklerin yaklaşık %30’unu
etkilemekte, prevalans bazı sürülerde %11 ile %70’den fazlasına kadar değişmektedir
23
(Kasimanickam ve ark, 2004; Gilbert ve ark, 2005; Hammon ve ark, 2006; Barlund ve ark,
2008; Galvao ve ark, 2009b).
Endometritislerin insidansındaki büyük farklılıkların nedeni; kullanılan tanı ve
sınıflandırma yöntemleri, enfeksiyonun tanısının yapıldığı pp gün, araştırmada kullanılan
hayvanların genel özellikleri, doğum sayısı ve sürü yönetim şekli olarak gösterilmektedir
(Lewis, 1997; Azawi, 2008).
2.4.3. Endometritislerde Risk Faktörleri
İneklerde endometritislerin asıl nedeni çok çeşitli non-spesifik bakteriler tarafından
oluşturulan kontaminasyondur (Griffin ve ark, 1974; Olson ve ark, 1984). Ancak uterustaki
bakteriyel kontaminasyonun düzeyi endometritis gelişiminde önemli olmakla birlikte,
enfeksiyon bakterilerden ziyade hayvanın bu kontaminasyona karşı eliminasyon yeteneğini
etkileyen faktörlerle ilişkilidir (Parkinson, 2001). Bu nedenle endometritise predispozisyon
oluşturan ya da neden olan çok sayda faktörden söz etmek mümkündür.
Retensiyo sekundinarum endometritislerin oluşumunda majör risk faktörlerinden
biridir (Parkinson, 2001). Uterusta RS’ye bağlı olarak kalan doku atıkları bakterilerin gelişimi
için daha uygun bir ortam oluşturur ve fiziksel bir bariyer olan serviksin açık kalma süresi
uzar. Ayrıca involusyon, loşyanın atılımı ve endometriyal rejenerasyon gecikir (Sheldon ve
ark, 2008). Bunun yanında RS’li ineklerde nötrofillerin fonksiyonları zayıflar ve kemotaksis
yeteneği azalır (Kimura ve ark, 2002). Kaneene ve Miller (1995), RS ve endometritis arasında
güçlü bir istatistiksel bağlantı olduğu bildirmektedir. Öyle ki RS’li hayvanlarda endometritis
insidansının 25 kat daha yüksek olduğu rapor edilmiştir (Sandals ve ark, 1979). Bir başka
araştırmada KE riskini artıran en önemli faktör olarak RS tespit edilmiştir (Potter ve ark,
2010). Kasimanickam ve ark (2004) da RS’yi SKE için önemli risk faktörlerinden biri olarak
göstermektedir.
Metritisler, KE (LeBlanc ve ark, 2002a; Dubuc ve ark, 2010b) ve SKE (Cheong ve
ark, 2011) gelişim riskini önemli ölçüde artırır. Giuliodori ve ark (2013a) puerperal septik
metritislerde, klinik metritislere göre KE riskinin daha yüksek olduğunu belirtmekte, bu
24
durum metritisin endometritis üzerine olan indirekt etkisini ve metritis şiddetiyle endometritis
gelişimi arasındaki pozitif korelasyonu göstermektedir (Adnane ve ark, 2017b). Buna karşın
metritis ve KE arasında bir ilişki belirlenemeyen araştırmalar da bulunmaktadır (Ribeiro ve
ark, 2013).
Güç doğumlar sıklıkla; RS, maternal dokuda hasar oluşumu, metritis ve vulva
açıklığında yapısal bozukluğu içeren çeşitli pp problemleri beraberinde getirir. Ayrıca güç
doğumlar sırasında uygulanan doğuma yardım girişimleri uterusun patojen yükünü artırır
(Parkinson, 2001). Güç doğumların direkt veya metritis insidansını artırarak indirekt olarak
endometritisleri artırdığı belirtilmektedir (Giuliodori ve ark, 2013a). Güç doğumlar sırasında
uygulanan doğuma yardım girişimlerine bağlı olarak da KE (Dubuc ve ark, 2010b; Potter ve
ark, 2010; Prunner ve ark, 2014b) ve SKE (Prunner ve ark, 2014b) oranında artış
görülmektedir.
Gebelik süresinin normalden uzun ya da kısa olması endometritis gelişimini
etkileyebilir. Markusfeld (1984), primipar ineklerde normalden daha uzun süren gebeliklerin
metritis ve KE riskini artırdığını bildirmiştir. Normalden kısa süren (< 270 gün) gebeliklerde
ise RS riskinin yükselmesi nedeniyle, endometritis gelişiminde artış görülmektedir (Hossein-
Zadeh ve Ardalan, 2011). İkizlik, ölü doğumlar ve doğumun uyarılmasına bağlı olarak da
ineklerde endometritis riskinin arttığı çok sayıda araştırmada gösterilmiştir (Markusfeld,
1987; Parkinson, 2001; LeBlanc ve ark, 2002a; Sheldon, 2004; Dubuc ve ark, 2010b; Potter
ve ark, 2010; Hossein-Zadeh ve Ardalan, 2011). İkizlik ve dogumun uyarılması yine RS
riskini yükseltmesi nedeniyle endometritis prevalansını artıran bir faktör olarak gösterilir
(Noakes ve ark, 1991). Sezaryen operasyonları da takip eden süreçte uterus enfeksiyonlarıyla
ilişkilendirilir (Sheldon, 2004).
Erkek buzağıların dişilerden daha büyük olması nedeniyle güç doğum daha fazla
görülebilir ve doğuma yardım gereksinimi oluşabilir, bu durum endometritis riskini artırabilir
(Hossein-Zadeh ve Ardalan, 2011). Potter ve ark (2010) erkek yavru doğumunu KE için bir
risk faktörü olarak göstermektedir. Doğum sayısının endometritis oluşum riskine etkisi
hakkında ise karşıt görüşler mevcuttur (Bruun ve ark, 2002; LeBlanc ve ark, 2002a; Kim ve
Kang, 2003; Gilbert ve ark, 2005; Gautam ve ark, 2009; Potter ve ark, 2010; Cheong ve ark,
2011; Giuliodori ve ark, 2013a).
Yüksek süt verimi endometritis rastlantısının artışıyla ilişkilendirilmekte (Parkinson,
2001), çeşitli reprodüktif problemler için risk faktörü olarak gösterilmektedir (Gröhn ve
Rajala-Schultz, 2000). Bir başka araştırmada da benzer şekilde yüksek verimli ineklerde
endometritis riskinin daha yüksek olduğu bildirilmektedir (Giuliodori ve ark, 2013a).
25
Doğum anı ve sonrasında hayvanın bulunduğu çevre endometritislerde önemli yer
tutmakta, özellikle kirli ve hijyenik olmayan doğum ortamında endometritis predispozisyonu
artmaktadır. Bu durum doğum mevsiminin etkisini de açıklamaktadır. Öyle ki kışın ya da
baharda kapalı alanda gerçekleşen doğumlarda oluşan daha yoğun çevresel kontaminasyona
bağlı olarak, ineklerin endometritislere daha yatkın oldukları belirtilmektedir (Parkinson,
2001). Kış aylarında gerçekleşen doğumlarda metritis riskinin artış gösterdiği (Bruun ve ark,
2002; Hossein-Zadeh ve Ardalan, 2011) ve indirekt olarak endometritislerin gelişimi üzerine
etkili olacağı belirtilmektedir (Adnane ve ark, 2017b). Çevresel şartların endometritislere
etkisine ilişkin karşıt sonuçlar da bulunmaktadır. Yapılan bir araştırmada hijyenik ve hijyenik
olmayan koşullara sahip iki farklı işletmeden alınan uterus svab örneklerinde bakteriyel flora
yönünden kalitatif ve kantitatif farklılık bulunmazken, endometritis indidanslarının oldukça
farklı olduğu belirlenmiştir (Noakes ve ark, 1991). Bir araştırmada metritislerin sonbahar ve
kışın erken döneminde daha yoğun görüldüğü, ancak bunun mevsimden ziyade yönetimsel
faktörlere bağlı olduğu belirtilmiştir (Erb ve Martin, 1980). Doğum mevsimi ile KE arasında
ilişki bulunmadığını belirten farklı araştırmalar da bulunmaktadır (LeBlanc ve ark, 2002a;
Prunner ve ark, 2014b). Barınma tipi ve altlık materyali de endometritis insidansını
etkileyebilmektedir (Cheong ve ark, 2011; Prunner ve ark, 2014b).
Doğum anındaki çevresel şartların farklılığı nedeniyle ırk olarak etçi ineklerin
sütçülere oranla uterus enfeksiyonlarından daha az etkileneceği belirtilmesine karşın (Risco
ve ark, 2006), ırk faktörünün endometritis üzerine etkisi tam olarak ortaya koyulamamıştır
(Potter ve ark, 2010; Ribeiro ve ark, 2013).
Peripartum dönemde hem düşük hem de yüksek VKS’li ineklerin uterus enfeksiyonu
riski daha yüksek gösterilir (Rukkwamsuk ve ark, 1999). Bir başka deyişle aşırı ya da yetersiz
besleme endometritis ile ilişkilendirilebilir (Parkinson, 2001). Yüksek VKS’li hayvanlarda pp
daha şiddetli bir yağ mobilizasyonu ve NED meydana gelir. Bu durum ilerleyen süreçte yağlı
karaciğer sendromu ve ketozis gibi metabolik sorunları beraberinde getirerek immuniteyi
olumsuz etkiler (Kaya, 2008). Kadivar ve ark (2014) prepartum 2. haftadan pp 6. haftaya
kadar devam eden düşük VKS’nin KE için bir risk faktörü olduğunu belirtmektedir. Bir başka
araştırmada VKS düzeyinin pp 5, 6 ve 7. haftalarda belirlenen SKE olguları için bir risk
faktörü olabileceği bildirilmiştir (Senosy ve ark, 2012). Dubuc ve ark (2010b) doğum anında
düşük VKS (≤ 2,75) düzeyini SKE için bir risk faktörü olarak tespit etmiş, nedenini ise
metabolik dengesizlik ya da immunitenin baskılanması olarak göstermiştir. Ancak VKS ile
SKE arasında bir korelasyon saptanamayan araştırmalar da mevcuttur (Cheong ve ark, 2011).
26
Uterus enfeksiyonlarıyla hipokalsemi, ketozis ve abomazum deplasmanı gibi
metabolik hastalıklar arasında da ilişkiler bulunur (Curtis ve ark, 1985; Erb ve ark, 1985;
Markusfeld, 1987; Fourichon ve ark, 2000; Roche, 2006). Hem ketozis (Kim ve Kang, 2003;
Cheong ve ark, 2011) hem de abomazum deplasmanı (Kim ve Kang, 2003) endometritis için
bir risk faktörüdür. İnvolusyon sürecinin önemli bir bileşeni olan Ca’un yetersizliği ise
involusyonu geciktirmekte ve RS için bir risk oluşturmaktadır (Adnane ve ark, 2017b). Karşıt
sonuçlar bulunmakla birlikte (Cheong ve ark, 2011), araştırmaların büyük çoğunluğu
hipokalseminin endometritis riskini arttırdığını gösterir (Kim ve Kang, 2003; Whiteford ve
Sheldon, 2005; Hossein-Zadeh ve Ardalan, 2011; Ribeiro ve ark, 2013). Selenyum, beta
karoten, vitamin A ve E yetersizlikleri de hücresel savunma mekanizmalarını etkileyerek
uterus enfeksiyonu riskini artırabilir (Földi ve ark, 2006).
Uterus enfeksiyonları ovaryumda siklik aktiviteyi geciktirirken, siklik aktivitenin
gecikmesinin endometritis insidansı üzerine olan etkisi ise tam bilinmemektedir (Sheldon,
2004). Tüm bu faktörlerin yanında NED, siklusun dönemi ve mevcut hormonal durum daha
önce değinildiği şekilde (Bölüm 2.2.1.) immun fonksiyonlar üzerine olan etkileri sonucu
uterus enfeksiyonlarına duyarlılığı etkileyerek endometritis için risk faktörü olabilmektedir.
2.4.4. Endometritislerde Tanı Yöntemleri
Uterus enfeksiyonlarının tanısı; uygun ve zamanında tedavi gerçekleştirmek,
enfeksiyonun şiddetini belirlemek ve fertilite üzerine olan zararlı etkilerin en aza indirilmesi
için önemlidir. Enfeksiyonun şiddetinin belirlenmesi de devam eden süreçte fertilitenin
prognozunu izlemeye olanak sağlar (Sheldon ve ark, 2006). Uterus enfeksiyonlarının tanısı
amacıyla; inspeksiyon, rektal ve vajinal muayene, endometriyal biyopsi, uterusun
bakteriyolojik kültürü, ultrasonografik ve sitolojik muayene yöntemlerini içeren çok sayıda
teknik kullanılmaktadır.
2.4.4.1. İnspeksiyon
İnspeksiyon KE olgularının tanısı amacıyla kullanılabilir. Postpartum 25-26. günlerde
yapılan inspeksiyonda kuyruk ve perineum bölgesinde bulaşık şekilde purulent/mukopurulent
27
karakterli akıntının görülmesiyle KE tespit edilebilir (Cannazik ve Polat, 2015). Ancak
eksternal inspeksiyonun duyarlılığı azdır ve transrektal palpasyonla tespit edilen endometritis
vakalarının ancak %50 kadarı bu yöntemle belirlenebilir (Drillich ve ark, 2002). Benzer
şekilde bir başka araştırmada pp 27-33. günlerdeki KE’li ineklerde inspeksiyonla tespit oranı
%24 olarak saptanmıştır (LeBlanc ve ark, 2002a).
2.4.4.2. Rektal muayene
Uterusun transrektal palpasyonu KE tanısında en sık başvurulan yöntemlerden birisi
iken (LeBlanc, 2008), SKE tanısı için diagnostik bir değer taşımaz (Földi ve ark, 2006).
Rektal palpasyonla KE tanısında; kornulardaki genişleme ve asimetri, endometriyumun
kalınlığı, lümenin palpe edilebilirliği ve içeriğin değerlendirilebileceği belirtilmektedir
(Palmer, 2014).
Rektal muayene aracılığı ile serviks çapı ölçülebilir ve endometritis tanısında
kullanılabilir. LeBlanc ve ark (2002a) inekleri serviks çaplarına göre (< 5 cm/5-7,5 cm/> 7,5
cm) gruplandırdığında, pp 27-33. günlerde serviks çapı > 7,5 cm olan ineklerde gebelik
oranlarının daha düşük olduğunu belirlemiştir. Buna karşın hayvanlar arasında ve pp döneme
göre uterusun boyutu ve içeriğin hissedilebilirliğinin değişken olması (Földi ve ark, 2006;
Palmer, 2008) ve gebelik oranları ile ilişkisi olmaması nedeniyle KE tanısında tek başına
kullanılmasından kaçınılması gerekir. Transrektal palpasyon; subjektif olması, etkili ve
standardizasyonu olmayan bir yöntem olarak gösterilmesi nedeniyle KE’lerde hatalı tanıya
neden olabilir (LeBlanc, 2008; Palmer, 2008). Yapılan bir araştırmada rektal palpasyon ile
endometritis tespit edilen 157 vakanın yanlızca %22’sinin kültür sonuçlarında bakteri izole
edilmesi bu durumu desteklemektedir (Miller ve ark, 1980).
2.4.4.3. Vajinal muayene
Vajinal muayene KE tanısında yaygın olarak kullanılan (Kaçar ve Kaya, 2014),
vajinanın ve vajinal mukusun değerlendirilmesinde en güvenilir ve kesin yöntem olarak
gösterilir (Bretzlaff, 1987; Sheldon ve Noakes, 1998; LeBlanc ve ark, 2002a). Vajina
içerisinde irinli akıntı bulunması, uterusun aktif bakteriyel enfeksiyonu ile yüksek düzeyde
korelasyondadır (Miller ve ark, 1980; Dohmen ve ark, 1995). Vajinal muayene; eldivenli el
(Gloved hand) aracılığıyla vajinal mukusun geri çekilmesiyle (Williams ve ark, 2005), çubuk
28
üzerine vidalanmış silikon yarıküre şeklinde bir alet (Metricheck) kullanılarak (McDougall ve
ark, 2007) ya da vajina lümeninin inspeksiyonu için spekulum kullanarak (Vajinoskopi)
gerçekleştirilebilir (LeBlanc ve ark, 2002a). Subklinik endometritisin tanısı ise vajinal
eksudatın inspeksiyonu ile gerçekleştirilemez (Palmer, 2014).
Elle muayene, temiz eldivenli el ile vajinal kanala girilerek gerçekleştirilir. Vajina ve
eksternal servikal açıklığın lateral, ventral ve dorsal duvarları palpe edilir. Vajinadaki içerik
muayene için toplanarak dışarıya alınır. Hızlı ve ucuz olan, vajinal laserasyonlar gibi ek
duyusal veriler sağlayan bu yöntemde içeriğin miktarı ve kokusu da değerlendirilebilir
(Sheldon, 2004). Elle muayenede bakteriyel kontaminasyon şekillenmemekte (Sheldon ve
ark, 2002a), büyük el ve kollar uygulamayı güçleştirebilmektedir (Palmer, 2014).
Vajinoskopi, KE tanısında spekulum aracılığıyla anteriyör vajina ve eksternal servikal
açıklıkta bulunan purulent karakterli akıntının bir ışık kaynağıyla yerinde tespitini mümkün
kılan hızlı ve basit bir yöntemdir (Bretzlaff, 1987; Galvao ve ark, 2011a; Palmer, 2014).
Purulent uterus akıntısının tespitinde, eksternal inspeksiyona göre daha duyarlıdır (Dohmen
ve ark, 1995; LeBlanc ve ark, 2002a). Endometritis tanısı amacıyla anormal uterus
akıntılarının belirlenmesinde, vajinoskopi transrektal muayeneye göre daha duyarlı ve spesifik
bir yöntem olarak gösterilir (Miller ve ark, 1980; LeBlanc ve ark, 2002a). Öyle ki vajinoskopi
kullanılmayan KE vakalarının tespitinde %44 oranında başarısızlık (LeBlanc ve ark, 2002a),
kullanıldığında ise %59-82 oranında doğruluk tespit edilmiştir (Miller ve ark, 1980; Williams
ve ark, 2005). Vajinoskopi, rektal muayene ile birleştirildiğinde ise daha iyi sonuçlar
vermektedir (LeBlanc, 2008). Zahmetli olduğunun düşünülmesi, maliyeti ve olası hastalık
taşıma riski nedeniyle kullanımı sınırlıdır (LeBlanc ve ark, 2002a).
Metricheck, akıntı karakterinin belirlenmesinde kullanılan bir diğer yöntemdir.
Metricheck aleti; 50 cm uzunluğunda paslanmaz çelik çubuğa 40 mm çapta yarıküre şeklinde
silikonun eklenmesinden oluşur. Alet eksternal servikal açıklığa kadar ilerletilir ve vajinanın
tabanından geriye doğru çekilirek dışarıya çıkartılır. Bu sayede, purulent materyal silikonun
içbükey yüzünde toplamasıyla ya da dışbükey yüzüne yapışmasıyla görüntülenebilir. Yapılan
bir araştırmada vajinoskopiye göre endometritisi belirlemede daha duyarlı bir yöntem olduğu
saptanmıştır (McDougall ve ark, 2007). Bir başka araştırmada elle muayene, vaginoskopi ve
metricheck yöntemleri karşılaştırılmış, KE tespit edilen vakaların oranı sırasıyla %36,8,
%36,9 ve %47,5 olarak tespit edilmiştir. Metricheck yönteminin diğer iki yönteme göre daha
duyarlı olduğu görülmüştür (Pleticha ve ark, 2009). Metricheck aletinin içeriye gönderilmesi
ve hayvanlar arası temizliğinin kolay olması bir diğer avantajıdır (Palmer, 2014). Üç
29
yöntemde de uygulama yaparken vulvanın temizlenmesi, vajinanın kontamine edilmemesi ve
kayganlaştırıcı kullanılmasına dikkat edilmelidir (Galvao ve ark, 2011a).
Klinik endometritis tanısında gözlemlenen akıntının skorlanması ile enfeksiyonun
şiddeti saptanabilir. Skorlama, pp uterus lümenini kontamine eden patojen bakterilerin
varlığını ve gelişim yoğunluğunu belirlemede veteriner hekimler için faydalı bir belirteçtir
(Sheldon ve Dobson, 2004). Ayrıca tedavinin olası sonuçları hakkında bilgi sağlar (Sheldon
ve Noakes, 1998).
2.4.4.4. Ultrasonografi
İneklerde pp uterusun ultrasonografik muayenesi aracılığıyla serviks ve kornu uteri
çapları ile endometriyum kalınlığı ölçülebilmekte, endometritis varlığı ve şiddeti hakkında
fikir edinilebilmektedir (Kasimanickam ve ark, 2004; Barlund ve ark, 2008). Enfeksiyon
durumunda uterus lümeninde hiperekojen karyağdı benzeri görüntü veren sıvı birikimi
şekilleneceği, östrus ve gebelik sırasında görülen sıvı birikiminden farklı olduğu, yangının
şiddetine bağlı olarak bu sıvı birikiminin belirli bir noktada ya da her iki kornuda
oluşabileceği ve beyaz renk artışı meydana geleceği belirtilmektedir (Kaya, 2008).
Ultrasonografi, KE olgularında hem uterus lümenindeki mukus veya irinin
görüntülenmesine izin verir hem de serviks ve kornu çaplarının ölçülmesinde transrektal
palpasyona göre daha objektif bilgi sağlar (Sheldon, 2004). Mateus ve ark (2002) USG ile pp
ineklerin uterusunda belirlenen sıvı hacminin, bakteri gelişimi ile önemli düzeyde pozitif
korelasyon gösterdiğini ve uterus involusyonunu geciktirdiğini belirtmiştir. Buna karşın
transrektal USG vajinadaki içeriğin direkt muayenesine göre KE olgularının tanısında daha
sınırlı bilgi sağlamaktadır (Sheldon, 2004).
Transrektal USG’nin sıvı birikimi şekillenen ve endometriyal kalınlığın arttığı SKE
vakalarının tanısına da yardımcı olabileceği belirtilmektedir (Purohit ve ark, 2013). Bu
nedenle SKE olgularında lümende sıvı birikiminin değerlendirilmesi, endometriyal kalınlığın
ve lümen çapının ölçülmesi gibi girişimlerde bulunulmuştur. Yapılan araştırmalarda USG’de
uterus lümeninde az miktarlarda sıvı bulunması orta şiddette yangı belirtisi olarak kabul
edilmiş, bu durum üreme performasının düşüşüyle ilişkilendirilmiştir (Kasimanickam ve ark,
2004; Lenz ve ark, 2007). Buna karşın sitobraş sitolojisi ve USG arasında zayıf bir ilişki
bulunmakta, USG’de temel belirteç olan sıvı birikimi tüm SKE’li hayvanlarda meydana
gelmemektedir. Tek başına USG’nin SKE’li hayvanların sadece belirli bir kısmını ortaya
30
çıkardığı belirtilmektedir. Endometriyal sitoloji ve ultrasonografinin birlikte uygulanmasının
tanıda hem duyarlılığı hem de spesifiteyi önemli ölçüde artıracağı ifade edilmiştir
(Kasimanickam ve ark, 2004). Barlund ve ark (2008) ineklerde pp 28-41. günlerde sitolojik
muayene (PMN > %8) ile SKE tespit ettikleri vakalarda, endometriyal kalınlık ve lümen çapı
ölçümünün diagnostik etkinliğini değerlendirmiştir. Sonuçta her iki ölçümün sitolojik
yöntemle karşılaştırıldığında yeterince güvenilir olmadığı, kornunun lokasyonundan ve ölçüm
sırasında probunun pozisyonundan kolaylıkla etkilenebileceği bildirilmiştir. Subklinik
endometritis tanısında ekoteksür analizi gibi daha karmaşık USG yöntemleri de
kullanılabilmektedir (Polat ve ark, 2015).
2.4.4.5. Sitolojik muayene
İneklerde endometriyumun sitolojik muayenesi endometritis tanısında en kesin yöntem
olarak gösterilir (Palmer, 2014). Subklinik endometritis, uterustan alınan sitolojik
örneklerdeki PMN oranına bakılarak tespit edilir (Sheldon ve ark, 2006). Sitolojik muayene
uterustan sitobraş (Cytobrush) (Kasimanickam ve ark, 2004) ya da düşük hacimli uterus lavajı
(Uterine Flushing) (Gilbert ve ark, 2005) teknikleri kullanılarak gerçekleştirilir. Bu yöntemler
endometriyumdan örnek alma işlemi sonrası gebelik oranlarını etkilemeyen minimal invaziv
özelliktedir. Tohumlamayı takiben birkaç saat sonra bile alınsa gebelik oranları üzerine
etkisinin olmadığı belirtilmektedir (Kaufmann ve ark, 2009).
Sitobraş, kadınlarda servikal kanser vakalarını tespit etmek için geliştirilmiş bir
yöntemdir (Trimbos ve Arentz, 1986). Bu teknik sığırlarda jinekolojik amaçla kullanabilmek
için metal bir çubuk ucuna fırça yerleştirerek modifiye edilmiştir. Teknik uygulanırken
sitobraş fırçası 3 cm uzunluğunda kesilmekte, 65 cm uzunluğunda ve 4 mm çapında
paslanmaz çelik bir çubuğun ucuna yerleştirilmektedir. Çelik çubuk ise serviksten geçmek
için 50 cm uzunluğunda ve 5 mm çapında paslanmaz çelik tüp içerisine yerleştirilmektedir.
Daha sonra hazırlanan aletin vajinal kontaminasyondan korunması için üzerine temiz plastik
bir kılıf geçirilmektedir. Vulvanın ıslak kağıt mendille temizlenmesini takiben, kayganlaştırıcı
uygulanan alet suni tohumlamaya benzer şekilde transrektal kontrol altında vajinadan
eksternal servikal açıklığa kadar ilerletilmekte ve serviks sınırında plastik kılıf yırtılarak
uterusa ulaştırılmaktadır. Burada örnek almak için çelik tüp geriye doğru çekilmekte ve fırça
uterus duvarına temas ederken saat yönünde yarım ya da çeyrek tur döndürülmektedir
(Kasimanickam ve ark, 2004; Barlund ve ark, 2008). Örnekleme daha kalın olan kornudan,
31
korpus uteriden ya da direkt kornuların herhangi birinden yapılabilmektedir (Wagener ve ark,
2017). Örneklemeyi takiben fırça çelik tüp içerisine geri alınmakta ve uterustan
çıkartılmaktadır. Sitobraş fırçası lam üzerinde döndürülerek hücre materyalinin geçişi
sağlanmaktadır. Daha sonra havada kurumaya bırakılmakta, kurumasını takiben tespit ve
Wright-Giemsa ile boyama işlemleri gerçekleştirilmektedir. Hazırlanan preparatlar ışık
mikroskobu altında 400x büyütmede endometriyal yangının tespiti için minimum 100 hücre
(endometriyal hücre, PMN ve skuamöz hücreler) sayılarak değerlendirilmektedir (Barlund ve
ark, 2008).
Düşük hacimli uterus lavajı yaklaşık 20 ml civarında steril fizyolojik tuzlu suyun
(FTS) bir infüzyon pipeti yardımıyla uterus içerisine verilmesiyle gerçekleştirilir. Vulva ve
perineum temizlendikten sonra koruyucu plastik kılıf eşliğinde infüzyon pipeti vajinadan
eksternal servikal açıklığa kadar ilerletilir. Plastik kılıf burada yırtılarak pipet uterusa geçirilir.
Hazırlanan FTS uterus içerisine verilir, uterusa yaklaşık 10 saniye hafif masaj yapılır ve daha
sonra aynı pipet ile verilen sıvı geri aspire edilir. Alınan sıvı santrifüj edilir ve dipte kalan
hücre tabakası lam üzerine yayılarak kurumaya bırakılır (Gilbert ve ark, 2005). Bu aşamadan
sonraki işlemler sitobraş yöntemi ile aynıdır. Her iki yöntemde PMN oranının tespiti için
sayılan hücre sayısı minimum 100 olmak üzere 400 veya daha fazla olabilmektedir (Wagener
ve ark, 2017). Melcher ve ark (2014) sitobraş tekniğinde 300 hücre sayımının ideal olduğunu
belirtmektedir. Kasimanickam ve ark (2005) normal pp ineklerde sitobraş ve uterus lavajını
karşılaştırmış, sitobraş yönteminin endometriyal materyal toplanmasında daha güvenilir ve
tutarlı olduğunu saptamıştır. Sitobraşın daha kolay, daha az sayıda bozulmuş hücre içeren ve
sonuçların uterus lavajına göre daha hızlı elde edildiği bir yöntem olduğu belirtilmiştir.
Sitobraş amacıyla alınan hücre materyali, mikrobiyolojik ve moleküler analizler için
de kullanılabilir (Westermann ve ark, 2010; Fischer ve ark, 2010). Moleküler analizlerle
SKE’li ineklerde sitokinler, AMP’ler, AFP’ler ve prostaglandinler gibi pro-inflamatuar
düzenleyicilerin mesajcı ribonükleik asit (mRNA) ekspresyonlarının endometriyumda arttığı
gösterilmiştir (Gabler ve ark, 2009; 2010; Peter ve ark, 2015). Bu bulgular sitobraş tekniğiyle
elde edilen verilerin endometriyumun yangısal süreci için belirteç olduğunu göstermektedir
(Wagener ve Drillich, 2017).
2.4.4.6. Biyopsi
32
Endometriyal biyopsi örneklerinin histolojik muayenesiyle endometritisin kesin
tanısının yapılabileceği ve hayvanın ilerleyen dönemdeki fertilitesi hakkında fikir
yürütülmesinin mümkün olduğu belirtilmektedir (Bonnett ve ark, 1993). Endometriyal
değişimlerin tespitinde altın standart olarak gösterilen bu yöntem, esas olarak epitel ve
stratum kompaktum katındaki akut ve kronik değişimlerin direkt gözlenmesini
sağlayabilmektedir (Bonnett ve ark, 1991b; Chapwanya ve ark, 2010).
Endometriyal biyopsinin avantajları olmasına karşın pratikte uygulaması sınırlıdır.
Biyopsi materyalinin uterusta birden fazla alandan ve pp birden fazla günde alınması gerekir
(Lewis, 1997). Tekniğin maliyetli ve zaman alıcı olması çoğu durumda klinik olarak
erişilebilir olmaması, istenilen sonuçların gecikmesi, tecrübe ve teknik altyapı gerektirmesi,
sonrasında fertilite üzerine zararlı etkileri olması gibi olumsuz yönleri bulunur (Miller ve ark,
1980; Etherington ve ark, 1988; Bonnett ve ark, 1993; Sheldon, 2004; Sheldon ve ark, 2006).
Endometritis tanısında biyopsi ve sitobraş yöntemleriyle elde edilen sitolojik bulgular
arasında zayıf bir ilişki vardır (Madoz ve ark, 2014). Biyopside endometriyumun daha derin
doku katmanlarından örnekleme yapılmakta ve siklusun dönemine bağlı olarak bu alanlarda
PMN infiltrasyonu şekillenebilmektedir. Ancak sitobraş yüzeysel katmanda gerçekleştirildiği
için böyle bir problem söz konusu değildir (Madoz ve ark, 2013). Biyopsi bulgularıyla
fertilite arasındaki ilişki henüz tam olarak gösterilemediği için bu yöntemin SKE tanısında
altın standart olarak değerlendirilmemesi gerektiği belirtilmektedir (Wagener ve Drillich,
2017).
2.4.4.7. Bakteriyolojik muayene
Uterusun bakteriyel kültürü, patolojiye neden olan mikrobiyal etkenleri saptanmak için
başvurulan yöntemdir. Doğru uterus kültürü ekzojen bakterilerle kontaminasyon
şekillendirmeden alınmalıdır (Azawi, 2008). Hem endometriyal svab hem de biyopsi
yöntemleri bu amaçla kullanılabilir (Földi ve ark, 2006). Aerobik ve anaerobik etkenlerin
bulunabilmesi nedeniyle örnekleme prosedürleri her iki organizma tipini de göz önüne alarak
gerçekleştirilmelidir (Lewis, 1997). Postpartum 21. gün endometritis tespit edilen ineklerde
yapılan bir araştırmada elde edilen uterus kültürlerinde T. pyogenes, Bacteroides spp. ve F.
necrophorum sırasıyla %65, %77, %61 oranında izole edilmiştir (Noakes, 2001).
Bakteriyel muayenenin endometritis tanısında etkinligi tartışmalıdır. Örneğin, bir
araştırmada KE’li hayvanlarda yalnızca %64 oranında bakteri izolasyonu
33
gerçekleştirilebilmiştir (Parkinson, 2001). Benzer şekilde vajinoskopik olarak endometritis
tespit edilen 157 ineğin de %59’unda bakteriyel üreme görülmüştür (Miller ve ark, 1980).
Görüldüğü üzere uterus kültürleri bilgi vermesine rağmen, enfeksiyonu tedavi edilmesi
gereken bir inek için tanımlayıcı kanıtlar sağlamamaktadır (Bretzlaff, 1987). Ayrıca tekniğin
pahalı, zaman ve laboratuvar şartları gerektiren bir yöntem olması nedeniyle kullanımı
sınırlıdır (Williams ve ark, 2005).
2.4.4.8. Diğer tanı yöntemleri
Endometritislerde tanı amacıyla yeni teknikler araştırılmaya devam etmektedir. Bu
amaçla uterus dokusundaki yangısal yanıta dayanarak farklı diagnostik yaklaşımlar
tanımlanmıştır.
Machado ve ark (2012) pp 32-38. günlerdeki ineklerin uterus lavajı örneklerinde farklı
dalga boylarında optik dansite ölçümü gerçekleştirmiştir. Örnek içerisinde absorbe edilen ışık
düzeyi aracılığıyla sayısal ve objektif veriler elde edilebilen, hücre ya da protein düzeylerini
ölçmede kullanılan bu yöntemle (Glasel, 1995; Metris ve ark, 2006) işlenen uterus lavajı
örneklerinde ölçülen optik dansitenin (dalga boyu > 620 nm) endometritis için kabul edilen
nötrofil oranındaki eşik değerle (%18 PMN) yüksek düzeyde korelasyonda olduğu ve iyi bir
kesinlik (%100 sensitivite ve %82,3 spesifite) sağladığı tespit edilmiştir. Ayrıca optik dansite
artışına bağlı üreme performansında da düşüş meydana geldiği görülmüştür. Bu nedenle bu
teknik endometriyal sitolojiye benzer kalite ve kesinlikte, objektif bilgi sağlayan, zahmetsiz
ve alternatif bir yöntem olarak gösterilmiştir. Ancak benzer araştırmaların farklı hayvan
popülasyonları üzerinde de gerçekleştirilmesi gerektiği belirtilmektedir.
Subklinik endometritis tanısında uterustaki PMN’leri tespit etmek için lökosit esteraz
(LE) aktivitesine de bakılabilir. Nötrofillerde bulunan LE’nin üriner ayıraç çubukları ile
tespiti idrardaki yangısal hücrelerin en direkt belirtecidir (Cheong ve ark, 2012). Lökosit
esteraz nötrofillerden salınmakta ve indoksil karbonik asit esterleri ile reaksiyona girmektedir.
Oluşan reaksiyon mor renk oluşumuna neden olmakta ve renk yoğunluğu reaksiyona giren
lökosit sayısına göre değişim göstermektedir. Bu yöntem uterusta lökositlerin tespitinde
indirekt bir yöntem olarak kullanılabilmektedir (Couto ve ark, 2013). Bu amaçla Cheong ve
ark (2012) pp 40-60. günlerdeki ineklerde uterus lavajında PMN oranı ≥ %10 olarak
belirlenen SKE olgularının tanısı için üriner test çubuklarının etkinliğini test etmiş, LE, pH ve
protein düzeylerini değerlendirmiştir. Sonuçta üç parametrede de artış şekillendiği ve SKE ile
34
yüksek düzeyde ilişkili olduğu, eşik değerlerinin LE için +2 ya da daha büyük, pH için ≥ 7.0
ve protein için ise ≥ 300 mg/dL olduğu saptanmıştır. Test çubuğu ayıraçlarının SKE ve üreme
performansının düşüşüyle güçlü şekilde ilişkili olduğu ancak geleneksel sitoloji ile
karşılaştırıldığında alternatif bir metod olarak sensitivite ve spesifite yönünden
performansının nispeten zayıf olduğu ve daha fazla araştırma yapılması gerektiği belirtilmiştir
(Cheong ve ark, 2012). Couto ve ark (2013) da pp 21-47. günlerdeki ineklerde SKE tanısı
amacıyla uterus ve serviksten alınan sitobraş örneklerinde LE testini uterus sitolojisiyle
karşılaştırmıştır. Uterus ve serviksten alınan hücresel örneklerdeki LE aktivitesinin, sitobraş
yöntemindeki nötrofil oranı ile korelasyonda olduğu buna karşın üreme performansı ile bir
ilişkisinin bulunmadığı tespit edilmiştir. Bu nedenle LE’nin ineklerde yerinde SKE tanısı
amacıyla kullanılabilmesi için testin kesinliğinin geliştirilmesi gerektiği belirtilmiştir (Couto
ve ark, 2013). Denis-Robichaud ve Dubuc (2015a) ise LE’nin örnekleme için uterustan düşük
hacimli yıkantı alınması gerektirmesine rağmen, sitobraşa göre boyama, tespit ve mikroskop
altında değerlendirme gerektirmemesini avantaj olarak göstermekte ve endometritisli
hayvanları belirlemede kullanılabileceğini belirtmektedir.
Uterus lümeninin görüntülenmesi, çeşitli lezyonların ve sıvı varlığının
değerlendirilmesi amacıyla özel olarak geliştirilen rijit endoskoplar da kullanılabilir.
Histeroskopi olarak bilinen, rektal ve ultrasonografik muayene için referans yöntem olarak
gösterilen bu teknikle uterustan sitolojik örnekleme işlemi de yapılabilir (Madoz ve ark,
2010).
Akut faz protein düzeyleri de çeşitli araştırmacılar tarafından endometritislerin tanısı,
tahmini veya tedavinin değerlendirilmesi amacıyla araştırılmıştır. Heidarpour ve ark (2012)
KE ve SKE’li ineklerdeki serum haptoglobulin düzeylerinin sağlıklı ineklere kıyasla önemli
ölçüde yüksek olduğunu belirlemiştir. Brodzki ve ark (2015c) geç pp dönemde SKE’li
ineklerin sağlıklı olanlara kıyasla uterus yıkantısı örneklerinde haptoglobulin, kan serumunda
ise haptoglobulin ve serum amiloid A düzeylerinin daha yüksek olduğunu saptamıştır.
Haptoglobulin ölçümünün geç pp dönemde SKE tanısında faydalı olabileceği belirtilmiştir.
Yine Brodzki ve ark (2015a) tarafından yapılan bir başka araştırmada erken pp dönemde
SKE’li ineklerin kan serumu ve uterus yıkantısı örneklerinde haptoglobulin düzeyinin önemli
ölçüde yüksek olduğu görülmüştür. Haptoglobulinin özellikle uterus yıkantısı örneklerinde
SKE tanısında önemli bir diagnostik belirteç olabileceği belirtilmiştir.
Postpartum SKE ve puerperal metritisli ineklerin sağlıklılardan daha yüksek serum
NEFA ve BHBA düzeylerine sahip olduğu belirtilmektedir (Hammon ve ark, 2006). Bu
amaçla Kaufmann ve ark (2010a) KE, SKE ve sağlıklı ineklerde doğum öncesinde ve sonrası
35
birinci hafta ile pp 28-35. gün aralığında kan serumunda NEFA, BHBA, üre ve bilirubin
düzeylerini araştırmıştır. Ancak değerlendirilen parametrelerin tanı amaçlı pratikte
kullanımının tatmin edici sonuçlar sağlamadığı görülmüştür.
İneklerde endometritis tanısına yönelik olarak belirtilen yöntemler dışında nitrik oksit
(Li ve ark, 2010), kreatin kinaz ve aspartat aminotransferaz (Sattler ve Fürll, 2004) düzeyleri
ya da uterusta prostaglandin profilinin değerlendirilmesini (Gabler ve ark, 2009) de içeren çok
sayıda araştırma bulunmaktadır.
2.4.5. Endometritislerde Tedavi Yaklaşımları
İneklerde pp 3. haftadan sonra uterusta varlığını devam ettiren enfeksiyonlar fırsatçı
bakterilerden ziyade daha çok patojenlerle ilişkilidir. Bu süreçte şekillenen enfeksiyonlarda
iki hafta sonra kendiliğinden iyileşen vakaların oranı %33 ile sınırlıdır. Bu oran veteriner
hekim tarafından uygulanan tedavide beklenen iyileşme oranının yarısını oluşturur. Bu
durum, eğer KE’nin bu dönemde tedavi edilmezse tohumlamaların başladığı pp 7. haftaya
kadar ineklerin hala yaklaşık yarısının enfekte halde geleceğini göstermektedir. Bu nedenle pp
3. haftadan itibaren endometritis tedavisine başlanması sürü fertilitesi açısından önemlidir
(Sheldon, 2007). Gautam ve ark (2010) pp 15-60. günler arasında endometritis tespit edilen
ineklerdeki spontan iyileşme oranını %75 olarak rapor etmektedir. Buna karşın vajinal
akıntının ortadan kalkmasının, üreme performansının artacağı ve fertilitenin normale döneceği
anlamını taşımadığı ve tedavinin ertelenmemesi gerektiği bildirilmektedir (Lefebvre ve Stock,
2012).
Endometritislerin tedavisinde temel amaç; uterustaki patojen bakterilerin
yıkımlanmasını sağlamak ve yükünü azaltmak, uterus savunma ve onarım mekanizmasını
yükseltmek, bu sayede fertiliteye zarar veren yangısal değişiklikleri durdurmak veya tersine
döndürmektir (Sheldon ve ark, 2006; LeBlanc, 2008). Bu amaçlardan dolayı sütçü ineklerde
endometritislerin erken tanı ve tedavisinin yapılması ideal bir üreme performansı için
gereklidir. Tedavi başarısının; endometritisin şiddeti, tedaviye başlama zamanı ve CL
varlığını içeren durumlardan etkilendiği belirtilmektedir (LeBlanc, 2008; Lefebvre ve Stock,
2012). Laktasyonun ilerlemesine bağlı endometritis şiddetinin azaldığı ve tedavi başarısının
arttığı belirtilmekle birlikte, bu bulgulara dayanarak tedavinin ertelenmesinin doğru bir
yaklaşım olmadığı rapor edilmektedir (Feldmann ve ark, 2005).
36
Günümüzde endometritislerin tedavisinde yaygın olarak intrauterin ya da parenteral
antibiyotiklerle, PGF2α ve analoglarını içeren iki farklı tedavi yöntemi bulunmaktadır. Bu
yöntemlere alternatif olarak belgelenen diğer bazı tedavi girişimleri arasında metakrezol
sülfonik asit (Lotagen) (Heuwieser ve ark, 2000; Feldmann ve ark, 2005), hidrojen peroksit
(Dolezel ve ark, 2010), ozon (Zobel ve ark, 2014), hipertonik dekstroz (Brick ve ark, 2012) ve
çeşitli iyotlu (Lugol gibi) (Nakao ve ark, 1988; Knutti ve ark, 2000) antiseptik ajanlar
bulunmaktadır. Kimotripsin, tripsin ve papain gibi proteolitik enzimatik bileşenler (Drillich ve
ark, 2005), süperoksidize edilmiş su gibi antioksidanlar (Kaveh ve ark, 2014), hiperimmun
serum (Ahmadi ve ark, 2014), E. Coli LPS’si, oster glikojen ve lökotrien B4’ü içeren
(Dhaliwal ve ark, 2001) immun sistem uyarıcıları ve karprofen gibi parenteral nonsteroid
uygulamaları (Priest ve ark, 2013) da gerçekleştirilmiştir.
2.4.5.1. Antibiyotikler
Antibiyotikler intrauterin ya da parenteral yolla uygulanabilir. Sistemik tedavi
uygulamasında, uterusa lokal olarak uygulanan dozlara ulaşılması için daha yüksek
konsantrasyonlarda ilaç verilmesi gerekir. Sistemik antibiyotik uygulamaları daha şiddetli
uterus enfeksiyonlarının tedavisinde ilk olarak tercih edilmektedir (Földi ve ark, 2006).
Uterusun endometriyal katıyla sınırlı enfeksiyonu olan endometritislerde intrauterin
uygulamayla sistemik antibiyotik kullanımının aksine hem endometriyumda daha yüksek ilaç
konsantrasyonlarına ulaşılır, hem de uterus ya da diğer genital dokuların derin katmanlarına
sınırlı düzeyde ilaç penetrasyonu sağlanır (Lefebvre ve Stock, 2012; Purohit ve ark, 2015).
İntrauterin tedavi için kullanılan antibiyotikler; tetrasiklin, penisilin, sefapirin,
kloramfenikol, gentamisin, spektinomisin, sülfonamid, nitrofurazon şeklinde listelenmektedir
(LeBlanc, 2008). Seçilen antibiyotiğin başarılı olabilmesi için formulasyonu uterusta bulunan
patojenlere karşı etkili olmalı, uterus immunitesini etkilememeli, et ve sütte kalıntı
bırakmamalı, piyojen ortamda etkili olmalı, yeterli düzeyde ve sayıda uygulanmalı, maliyeti
düşük olmalıdır (Kasimanickam ve ark, 2005; Sheldon, 2007). Uygulanan ilacın ayrıca
endometriyumda irritasyon oluşturmaması ve iyi tolere edilmesi gereklidir (Hussain, 1989).
Uterus enfeksiyonlarının tedavisinde aminoglikozid gibi anaerobik koşullarda etkili
olmayan antibiyotikler tavsiye edilmemektedir. Loşya ve doku atıklarında çok çeşitli aerobik
ve anaerobik Gr (+) ve Gr(-) bakteriler bulunmakta, bu nedenle organik atıkların varlığında
etkili olacak geniş spektrumlu antibiyotikler seçilmesi gerekmektedir. Bu durum, doku
37
atıklarının varlığında etkinliğini kaybeden sülfonamidlerin kullanımını sınırlandırmaktadır.
Penisilinler ise bazı bakteriler tarafından penisilinaz üretim olasılığına karşı tavsiye
edilmemekte (Azawi, 2008), özellikle T. pyogenes penisilinlere karşı direnç göstermektedir
(Santos ve ark, 2010).
Lokal oksitetrasiklinlerin kullanımı, endometritislerin tedavisinde en geleneksel
antimikrobiyal tedavi yoludur (Földi ve ark, 2006). Oksitetrasiklinin uterus içi uygulanmasını
takiben sağlıklı ve enfekte hayvanlarda kısa sürede endometriyumda ve karunkullarda tedavi
edici düzeylere ulaşmaktadır (Azawi, 2008). Ancak yakın zamanda bu antibakteriyele karşı
direnç geliştiği, uterus patojenlerine karşı minimum inhibitor konsantrasyonlarının 10-15 kat
arttığı ve yüksek dozda (2-4 mg/kg) 3-5 gün boyunca uygulanması gerektiği bildirilmektedir
(Földi ve ark, 2006). Uterustan elde edilen bakteriyolojik örneklerde en yaygın patojen olan T.
Pyogenes’in de oksitetrasikline karşı dirençli olduğu saptanmıştır (Cohen ve ark, 1995).
Oksitetrasiklin uterusun derin katmanlarından daha az emildiği için etkinliği az olabilmekte,
bazen de emilime bağlı olarak et ve sütte kalıntı riski oluşturabilmektedir (Black ve ark, 1979;
Bretzlaff ve ark, 1983; Sheldon ve Noakes, 1998). Bir araştırmada endometritis tedavisi
amacıyla uygulanan tek doz uterus içi oksitetrasiklinin 1-8 gün arasında sütte kalıntıya neden
olduğu, uygulama sayısının artmasıyla kalıntı süresinin de uzayabileceği bildirilmektedir (Tan
ve ark, 2007). Ayrıca çoğu oksitetrasiklin preparatı irritan özelliği nedeniyle endometriyumda
koagulasyon nekrozu oluşturabilmektedir (Gilbert ve Schwark, 1992). Thurmond ve ark
(1993) KE’lerde intrauterin uygulanan oksitetrasiklin ve prokain penisilin G’nin üreme
performansı üzerine bir yararının bulunmadığını bildirmiştir.
Sefalosporinler zamanla bu antibiyotiklerin yerini almaya başlamıştır. Örneğin
sefalosporinler için gereken minimum inhibitör konsantrasyonlara ulaşılması için
oksitetrasiklinlerin çok yüksek dozda kullanılması gereklidir (Sheldon, 2007). Birinci kuşak
bir sefalosporin olan sefapirin benzatin sütçü ineklerde intrauterin tedavi amaçlı kullanımı
onaylanan tek ilaçtır. Ette iki gün kalıntı bırakırken, sütte ise herhangi bir kalıntı
bırakmamaktadır. Uterus ortamında irritan bir etki oluşturmamaktadır. Sefapirinin KE’de en
yaygın patojen olan T. pyogenes’i de içeren Gr (+) organizmalara ve anaerobik bakterilere
karşı etkili olduğu, daha az olarak da Gr (-) organizmalara karşı etkili olduğu belirtilmektedir.
Sefapirin, intrauterin uygulamasını takiben iki hafta sonra servikal açıklıkta bulunan akıntının
miktarını (klinik iyileşme) ve uterustaki bakteri miktarını (bakteriyolojik iyileşme)
azaltmaktadır (Dohmen ve ark, 1995; Kasimanickam ve ark, 2005; Lefebvre ve Stock, 2012).
Yapılan çok sayıda büyük çaplı saha çalışmasında, farklı pp günlerde KE ve/veya SKE’li
ineklerdeki sefapirin tedavisinin çeşitli fertilite parametrelerine tedavi edilmeyen hayvanlara
38
göre pozitif etki ettiği ve üreme parformansını artırdığı saptanmıştır (McDougall ve ark, 2001;
LeBlanc ve ark, 2002b; Kasimanickam ve ark, 2005; Runciman ve ark, 2008a; 2009). Denis-
Robichaud ve Dubuc (2015b) pp 28-42. günlerde her iki endometritis tipine karşı uygulanan
sefapirinin üreme performansında artış sağladığını rapor etmiştir. Lefebvre ve ark (2012)
endometritislerin tedavisiyle ilgili yapılan araştırmalar üzerindeki analizlerinde pp 28. günden
daha önce uygulanan sefapirinin KE tedavi etmek için uygun bir seçim olduğunu
bildirmektedir. Ancak tüm sefalosporin preparatlarının aynı etkiyi gösterdiği söylenemez.
Postpartum yaklaşık 6. haftada uygulanan III. kuşak sefalosporin olan seftiofur hidrokloridin
tek doz intrauterin uygulamasının, KE prevalansı ve bakteriyel yoğunluğu azaltırken, ilk
tohumlamada gebelik oranları üzerine bir etkisinin olmadığı görülmüştür (Galvao ve ark,
2009b).
2.4.5.2. Prostaglandin F2 alfa (PGF2α)
Endometritis tedavisinde intrauterin antibiyotik tedavisine ek olarak prostaglandin
uygulamaları da kullanım alanı bulur. Ovaryumda fonksiyonel CL varken prostaglandin
uygulamasının luteolizisi uyardığı, östrusu uyarıp P4’ün baskılayıcı etkisini ortadan kaldırarak
ve E2 düzeyini artırarak enfeksiyonun eliminasyonunu sağladığı belirtilir (Murray ve ark,
1990; Lewis, 1997; Heuwieser ve ark, 2000). Fonksiyonel CL yokken ise uterusun immun
fonksiyonlarını uyarıp PMN’lerin fagositik aktivitesini artırarak ve miyometriyal hareketleri
uyarıp uterus lümeninden mikroorganizmaların atılımını sağlayarak enfeksiyonu çözeceği
belirtilir (Paisley ve ark, 1986; Nakao ve ark, 1997; Hirsbrunner ve ark, 2003).
Prostaglandin tedavilerini takiben elde edilen sonuçlar oldukça değişkendir.
Araştırmaların bir kısmı endometritis tedavisinde PGF2α’nın en az alternatif bir tedavi kadar
etkili olduğunu iddaa etmektedir. Ayrıca uterus için minimal düzeyde risk oluşturduğu ve
kalıntı riskinin bulunmadığı vurgulanmaktadır (Paisley ve ark, 1986; Gilbert ve Schwark,
1992; Gilbert, 1992). Sheldon ve Noakes (1998), KE olgularında PGF2α tedavisinin üreme
performansı üzerine östradiol veya oksitetrasiklin uygulaması kadar etkili olduğunu rapor
etmiştir. Bir araştırmada ise yine KE’lerde prostaglandin tedavisinin pp 27-33. günlerde
ovaryumlarda CL durumuna bakılmaksızın gebelik oranlarında artış meydana getirdiği, pp 20-
26. günlerde CL bulunmayan ineklerde ise gebelik oranlarında düşüşe neden olduğu
bildirilmiştir (LeBlanc ve ark, 2002b). Yapılan bu araştırmalarda P4 düzeyleri yüksek ve palpe
edilebilen bir CL olduğu takdirde PGF2α’nın daha etkili olduğu gözlemlenmiştir.
39
Subklinik endometritislerde PGF2α tedavisinin etkisiz olduğunu (Galvao ve ark,
2009a) ya da gebelik oranlarının arttığını (Kasimanickam ve ark, 2005) belirten farklı
araştırmalar mevcuttur. Postpartum 5 ve 7. haftalarda uygulanan çift doz PGF2α’nın KE ve
SKE’nin fertilite üzerine olan negatif etkilerinde bir azalma meydana getirmediği rapor
edilmiştir (Dubuc ve ark, 2011). Mejia ve Lacau-Mengido (2005) ise endometritis tedavisinde
PGF2α kullanımının fertilite üzerine negatif etki oluşturduğu ve maliyeti artırdığını
belirtmektedir. Prostaglandinlerin endometritis tedavisi açısından sistematik bir şekilde
incelendiği derlemede; yapılmış araştırmaların dizaynının, değerlendirme sonuçlarının ve tanı
kriterlerinin zayıf olduğu ve birörneklilik göstermediğine değinilmektedir (Haimerl ve ark,
2012). Yapılan bir metaanalizde de prostaglandin tedavisinin endometritislerde üreme
performansında artış meydana getirmediği kanısına varılmıştır (Haimerl ve ark, 2013).
2.4.6. Endometritislerde Korunma
Günümüzde metritis ve endometritislerin gelişimini engelleyebilecek bazı yönetimsel
uygulama ve önlemler bulunur. Bu konuda genel yaklaşım doğal immun yanıtın sürdürülmesi
ve desteklenmesidir (LeBlanc ve ark, 2011).
Endometritislerin kontrolünde yaygın görüşlerden biri işletme şartlarının en uygun
şekilde düzenlenmesidir. Hayvanların kalacağı yerlerde ve doğum ortamında hijyen
koşullarının sağlanması, bakterilerle olan kontaminasyonun daha az şekillenmesini sağlar.
Rasyon formulasyonu da korunmada önem arz eder. Negatif enerji dengesi, selenyum ve
vitamin E yetersizliği gibi durumlar immuniteyi baskılayabilir (Sheldon, 2007). Kuru
dönemde gerekenden fazla enerji alımının sınırlandırılması, tüm ineklerin yeme erişiminin ve
dinlenebilmeleri için yeterli alanın sağlanması, grup ve padok değişimlerinin minimize
edilmesi, aylık hesaplanan doğumların yaklaşık %140’ı genişliğinde kuru dönem ve erken
laktasyon gruplarının oluşturulması, fan sistemlerinin kullanımı, bazı metabolitlerin serum ve
plazmada izlenmesi gibi önlemler endometritisleri de içeren uterus enfeksiyonlarında riskin
azaltılması amacıyla uygulanabilir (LeBlanc ve ark, 2011). Ayrıca prepartum yavru cinsiyeti,
ikizlik ve aşırı büyük yavruların belirlenmesiyle doğuma yardım girişimlerinin en aza
indirilmesi ve bu girişimlerin ancak gerekli durumlarda ve uygun hijyenik şartlar altında
gerçekleştrilmesi gerektiği, bu şekilde de uterus enfeksiyonlarının insidansının azaltılabileceği
belirtilmektedir (Bell ve Roberts, 2007).
40
2.4.7. Endometritislerin Sonuçları
İneklerde uterusta patojenik bakterilerin bulunması; yangısal değişimlere ve
endometriyumda histolojik lezyonlara neden olur, involusyonu geciktirir ve embriyo yaşamını
olumsuz etkiler (Bonnett ve ark, 1991b; Sheldon ve ark, 2003a). Enfeksiyon sırasında salınan
yangısal mediyatörler embriyo çevresindeki trofoektoderm hücrelerinin sayısını azaltır (Hill
ve Gilbert, 2008).
Uterus enfeksiyonları endometriyum hasarı oluşturmakla birlikte ovaryum,
hipotalamus ve hipofiz düzeyinde ovaryum fonksiyonlarını da etkileyebilir. Uterus
enfeksiyonlu ineklerde foliküler sıvıda LPS’lerin bulunması; ilk DF gelişiminin daha yavaş
olmasına, plazma E2 düzeylerinin daha düşük seyretmesine ve daha düşük oranda ovulasyona
neden olur. Ayrıca ovulasyon şekillense bile daha küçük bir CL gelişmekte ve buna bağlı
olarak P4 düzeyleri de düşük seyretmektedir (Peter ve Bosu, 1988; Peter ve ark, 1989;
Opsomer ve ark, 2000; Sheldon ve ark, 2002b; Sheldon ve Dobson, 2004; Williams ve ark,
2007; Tsousis ve ark, 2010).
Uterus enfeksiyonları sırasında salınan bakteriyel ürünler, ovaryum üzerine lokal
etkilerinin yanında sistemik etkiler de gösterirler. Salgılanan bakteriyel endotoksinler ve
sitokinler uterus lümeninden absorbe edilerek sistemik dolaşıma geçer, hipotalamustan GnRH
ve hipofizden LH salınımını baskılar. Bu durum yine ovaryumlarda follikül gelişimini
olumsuz etkiler ve ovulasyon şansını düşürür (Peter ve ark, 1989; Battaglia ve ark, 2000;
Karsch ve ark, 2000; Mateus ve ark, 2002; Sheldon, 2007). Uterus enfeksiyonlarının
ovaryum, hipotalamus ve hipofiz üzerine olan bu etkileri, anöstrus ve kistik ovaryum
problemlerinde artışa yol açar (Sheldon, 2007).
Uterus enfeksiyonlarına bağlı endokrin fonksyonlardaki bir diğer değişim luteolizis
mekanizmasındaki bozukluktur (Sheldon, 2007). Enfeksiyon durumunda ovulasyon
şekillenirse, plazma P4 düzeyleri normal fertil hayvanlara kıyasla daha düşük seyreder ve
genellikle luteal dönem uzar (Sheldon ve ark, 2009a). Bunun nedeni bakteriyel toksinlerin
etkisine bağlı olarak yetersiz PGF2α salınımı şekillenirken, endometriyumda epitelyal ve
stromal hücrelerden luteotrofik özellikte olan ve luteolizisi engelleyen PGE2’nin salınmasıdır.
Böylece CL persiste olarak kalır ve P4 üretimine devam eder. Sonuçta hem östrusun
41
şekillenme süresi uzar hem de östrojenik etkiye duyarlı uterus immun savunma mekanizması
baskılanarak endometritisin iyileşmesi engellenir (Sheldon, 2007).
Endometritisler sonucu şekillenen kayıplar; üreme performansının düşmesi, sürüden
çıkarma, tanı ve tedavi giderleri, iş gücü kaybı, tedaviye bağlı sütlerin atılması ve gıda
ürünlerinde kalıntı riskinin artması olarak özetlenebilir. Bunun karşın endometritisler lokal
uterus enfeksiyonları olarak tanımlanmaları nedeniyle mortalite ya da direkt süt verimi
kaybıyla ilişkilendirilmezler (LeBlanc, 2008).
Endometritisler, yüksek verimli sütçü ineklerde persiste bir bakteriyel enfeksiyon
olması nedeniyle üreme performansını düşürürler (Fourichon ve ark, 2000; Kasimanickam ve
ark, 2004). Yüksek verimli ineklerde KE ve SKE infertilite ve subfertilitenin önemli
nedenlerinden biri olarak görülür. Endometritisler enfeksiyon varken infertiliteye, başarılı
iyileşmeyi takiben ise subfertiliteye neden olmaktadır (Sheldon, 2004). Çok sayıda
araştırmada her iki endometritis tipinin çeşitli fertilite parametreleri üzerine etkisi
değerlendirilmiştir.
Bir araştırmada pp 20-33. ve 34-47. günlerde saptanan SKE’lere bağlı ortalama açık
geçen gün sayısının normal ineklere kıyasla sırasıyla 29 ve 62 gün daha fazla olduğu
belirlenmiştir. Subklinik endometritisli ineklerde ortalama açık geçen gün sayısı, ilk ve tüm
tohumlamalardaki gebelik oranlarının sağlıklı hayvanlara kıyasla önemli düzeyde düşük
olduğu saptanmıştır. İlk tohumlamaya kadar geçen ortalama gün sayısında ise farklılık
görülmemiştir (Kasimanickam ve ark, 2004). Gilbert ve ark (2005) SKE’li ve sağlıklı
ineklerde sırasıyla açık gün sayısını 218 ve 118, ilk tohumlamada gebelik oranlarını %11 ve
%36, pp 300 güne kadar gebe kalma oranlarını ise %63 ve %89 olarak tespit etmişler,
endometritisin gebelik oranlarını önemli ölçüde düşürdüğünü belirtmişlerdir. Barlund ve ark
(2008) da normal ineklere oranla SKE’li ineklerde ilk tohumlamada konsepsiyon oranlarının
%17,9 daha düşük ve ortalama açık gün sayısının 24 gün daha uzun olduğunu saptamıştır.
Verilen örnekler başta olmak üzere birçok araştırma ile SKE’nin fertilite üzerine olumsuz
etkileri gösterilmesine rağmen (Kaufmann ve ark, 2009; Dubuc ve ark, 2011; McDougall ve
ark, 2011; Madoz ve ark, 2014), bazı araştırmalar ise bu negatif etkileri desteklememektedir
(Plöntzke ve ark, 2010; Prunner ve ark, 2014b).
Klinik endometritisin üreme performansı üzerine etkisinin değerlendirildiği bir
araştırmada; ilk tohumlamada gebelik oranlarında %27 düşüş, ortalama doğum-yeniden gebe
kalma aralığında 32 gün artış ve sürüden çıkarma oranında 1.7 kat artış tespit edilmiştir
(LeBlanc ve ark, 2002a). Gautam ve ark (2009) geç pp dönemde (29-60 gün) tespit edilen
KE’nin gebelik oranlarını önemli düzeyde düşürdüğünü belirtmektedir. Farklı araştırmalarda;
42
KE’ler yaklaşık %20 daha düşük gebelik oranları, doğum-yeniden gebe kalma aralığında
ortalama 30 günlük artış ve gebe kalamadığı için %3 daha fazla sürü dışı edilen hayvanla
ilişkilendirilir (Sheldon ve ark, 2009b). Ayrıca 23 farklı araştırmanın analizinde endometritise
bağlı olarak ortalama açık geçen gün sayısının 15 gün arttığı, pp 150. güne kadar rölatif
gebelik ihtimalinin %31 ve gebelik oranının %16 düştüğü ortaya koyulmuştur (Fourichon ve
ark, 2000).
2.5. Sitokinler
Sitokinler, başta immun sistem hücreleri olmak üzere çok çeşitli hücreler tarafından
üretilen ve salgılanan, hücrelerin fonksiyon ve özelliklerini etkileyen düşük molekül ağırlıklı
(50 kDa’dan daha az) protein ve glikoproteinlerdir. İmmun sistemin düzenlenmesi, hücrelerin
gelişip çoğalması ve aktivasyonu, lokal ve sistemik yangısal olaylar, stres, hematopoezis,
doku tamiri ve morfogenez gibi biyolojik fonksiyonların düzenlenmesinde hücreler arası
iletişim sinyalleri olarak görev yapan önemli moleküllerdir (Güner ve ark, 1997; Alluwaimi,
2004; Diker, 2005).
Sitokinler, çok düşük miktarlarda bile hedef hücrelerde spesifik membran proteinlerine
bağlanarak uyarım oluşturur. Çok sayıda sitokinin birden fazla kaynağı, hedef hücresi ve
fonksiyonu bulunur. Ek olarak farklı sitokinler belirli bir hedef hücrede aynı etkiyi
gösterebilir. Bir sitokin uyarıldığı zaman hedef hücrelerde ek sitokinlerin sentezini uyarabilir.
Sitokinler, otokrin, parakrin veya endokrin etki gösterebilmekte, birbirlerine karşı ise sinerjist
veya antagonist etki oluşturabilmektedir. Üretimleri hücrelerde dış uyarımla başlamakta,
uyarım bitince durmakta ve depo edilmeksizin hemen salgılanmaktadır (Güner ve ark, 1997;
Baykal ve ark, 1998; Diker, 2005; Zhang ve An, 2007). Farklı aminoasit dizisi, yapısı ve
bireysel reseptörlere sahip olmalarına karşın, sitokinler genellikle benzer biyolojik özellikleri
paylaşmaktadır (Van Miert, 1995).
Sitokinler lokal ve sistemik düzeyde etkili olabilmektedir. Lokal yangısal reaksiyonları
hücreler arası etkileşimle gerçekleştirirken, sistemik etkileri ise dolaşıma ulaşarak
uyarabilirler (Van Miert, 1995). Sitokinlerin çok sayıda iyileşme sürecinde düzenleyici ve
hafifletici etkileri mevcutken, aşırı salınımları ise hastalığın şiddetini artırabilir (Murtaugh ve
ark, 1996).
43
Lenfositler ile diğer immun sistem hücreleri arasındaki ilişkileri düzenleyen sitokinler
interlökin, immun hücrelerin enfeksiyon bölgesine göçünde kemotaktik aktivite göstererek
doğal immun yanıtın başlamasında temel rol oynayanlar ise kemokin olarak
adlandırılmaktadır. Apoptotik hücre ölümünü destekleyen sitokinler tümör nekrozis faktör
(TNF), hücrelerin üremesi ve çoğalmasını uyaranlar ise büyüme faktörleri olarak
adlandırılırlar (Diker, 2005; Zhang ve An, 2007; Peter ve ark, 2015).
2.5.1. İnflamatuar Sitokinler
Memelilerde patojen mikroorganizma invazyonu, enfeksiyon ve doku hasarı
şekillenmesi ve lokal savunma mekanizmalarının kapasitesinin aşılması organizmada AFY
olarak bilinen geniş çaplı sistemik değişiklikleri uyarır (Van Miert, 1995; Ceciliani ve ark,
2012). Akut faz yanıtı aracılığıyla enfeksiyöz etkenlerin izole edilmesi ve yok edilmesi,
zararlı molekül ve atıkların uzaklaştırılması, bir organda daha ileri düzeyde hasar oluşumunun
engellenmesi, iyileşme sürecinin başlatılması ve homeostazisin sağlanması hedeflenir (Gökçe
ve Bozukluhan, 2009; Tothova ve ark, 2014).
Enfeksiyon ya da doku hasarına bağlı yangısal süreç genellikle doku makrofajları veya
kandaki monositler gibi mononükleer immun sistem hücreleri tarafından başlatılır. Bu
hücreler sitokinleri ve diğer bazı geniş spektrumlu yangısal mediyatörleri salarak, lokal ve
sistemik yangısal değişiklikler oluştururlar (Olson ve ark, 1995; Tothova ve ark, 2014). Bu
yangısal mediyatörler içinde TNFα, IL-1β, IL-6 gibi pro-inflamatuar sitokinler ve IL-8, PGE2
gibi kemokinler bulunur (Butterfield ve ark, 2006; Sheldon ve ark, 2014). Gram negatif
bakterilere ait LPS’ler, inflamatuar sitokinlerin bilinen en iyi uyarıcılarıdır (Murtaugh ve ark,
1996).
Akut faz yanıtı sırasında meydana gelen lokal reaksiyonlar çeşitli kimyasal
mediyatörlerin salınımını takiben kapiller geçirgenliğinde artış şekillenmesi ve yangı
bölgesine lökosit geçişidir (Gökçe ve Bozukluhan, 2009). Bu süreçte pro-inflamatuar
sitokinler (TNF-α, IL-1β ve IL-6) ve kemokinler (IL-8); nötrofil ve monositlerin diyapedezini
ve kemoatraksiyonunu uyarmakta, fagositozun artışını desteklemektedir (Butterfield ve ark,
2006).
Sistemik yangısal reaksiyonlar arasında ise AFP’lerin miktarlarındaki değişimler yer
alır (Gökçe ve Bozukluhan, 2009). Akut faz proteinleri AFY’yi takiben yine sistemik yanıt
44
oluşumunda ana uyarıcı olarak fonksiyon gösteren pro-inflamatuar sitokinler aracılığıyla
hepatositlerden salgılanır (Murata ve ark, 2004; Petersen ve ark, 2004). Salgılanmış olan IL-6
ve interlökin-1 (IL-1) gibi sitokinler yangı bölgesindeki fibroblast ve endotelyal hücreleri
aktive ederek sitokinlerin tekrar salgılanmasına neden olurlar. Dolaşıma geçen bu ikincil
sitokinler aracılığıyla sistemik yangısal yanıt başlatılır (Şekil 2) (Petersen ve ark, 2004).
Şekil 2. Akut faz proteinlerinin sentezlenmesi (Gökçe ve Bozukluhan, 2009).
Başlamış olan yangısal sürecin sonraki aşamalarında ise doku onarımı, kronik
yangının zararlı etkilerinin en aza indirilmesi ve zamanında sonlanması amacıyla IL-10 gibi
anti-inflamatuar sitokinler salınır (Galvao ve Santos, 2014; Sheldon ve ark, 2014). Sitokinler
antiluteolitik, antiviral, antimikrobiyal ve immun modülatör etkilerinin yanında embriyo
gelişim ve farklılaşmasını da düzenlemektedirler (Schafer-Somi, 2003).
2.5.1.1. Tümör nekrozis faktör-alfa (TNF-α)
Tümör nekrozis faktör-alfa çok çeşitli hücre tipleri tarafından üretilmekle birlikte esas
kaynağı makrofaj ve mononükleer hücreldir (Olson ve ark, 1995; Murtaugh ve ark, 1996).
Geniş metabolik ve immunolojik etkilere sahip bir sitokindir. Salgılanmasını takiben monosit,
45
makrofaj ve endotelyal hücrelerden IL-1, IL-6 ve TNF’nin kendisinin tekrar üretimini sağlar.
Bu durum mevcut sinyallerin güçlenmesiyle sonuçlanır. İnterlökin-6 ile sinerjist etki gösterir
(Olson ve ark, 1995; Güner ve ark, 1997). Tümör nekrozis faktör-alfa ve IL-1β; IL-8 ve
monosit kemotaktik protein-I (MCP-I) kemokinlerinin ve vasküler endotelyal hücrelerdeki
adezyon moleküllerinin ekspresyonunu uyararak nötrofil ve monosit diyapedezine ve
kemoatraksiyona yol açar (Sica ve ark, 1990; Roach ve ark, 2002; Manimaran ve ark, 2016).
Nötrofillerin mikrobiyal etkenleri öldürecek şekilde aktivasyonunu sağlar (Tizard, 2009).
Viruslar üzerine interferon benzeri bir etkisi vardır ve AFP’lerin sentezinde fonksiyon
gösterir. Sistemik olarak endojen pirojen etkilidir ve ateşi yükseltir. Şiddetli uyarımı doku
hasarı ve şoka neden olabilir (Güner ve ark 1997; Diker, 2005). Bakteriyel enfeksiyon ve akut
yangıda düzenleyici olarak fonksiyon göstermesinin yanında, hücre proliferasyonu ve
apoptozisin düzenlenmesinde de önemli roller üstlenir (Ksontini ve ark, 1998).
2.5.1.2. İnterlökin-1beta (IL-1β)
İnflamatuar yanıt oluşumu ve çok sayıda biyolojik olayın başlatılmasında rol oynayan
IL-1’in, IL-1β ve interlökin-1alfa olmak üzere iki biyoaktif ligandı bulunur (Dinarello, 1994;
1996). İnterlökin-1β enfeksiyon veya doku hasarına yanıt olarak monosit ve makrofajları
içeren mononükleer hücrelerden sentezlenir (Dinarello, 2005). Ayrıca T, B, NK, endotel,
epitel hücreleri ve fibroblastlar tarafından da üretilebilir (Diker, 2005). İnterlökin-1’in
hücreler ve dokular üzerindeki aktiviteleri, sitotoksik olmaması dışında büyük ölçüde TNF ile
benzerdir (Murtaugh ve ark, 1996).
Interlökin-1beta; hem akut hem de kronik yangıda (Feghali ve Wright, 1997) T ve B
lenfositler üzerinde güçlü bir uyarıcı olarak etki gösterir (Kauma, 2000). Düşük yoğunlukta
lokal yangısal olaylara aracılık eder. Makrofaj ve endotel hücrelerini etkileyerek, IL-1 ve IL-6
sentezini uyarır. Böylece nötrofillerin yangı bölgesine çekilmesi ve damar endoteline
yapışarak yangılı dokuya geçişi sağlanır. Bu durumu direkt nötrofilleri aktive ederek değil,
nötrofilleri aktive eden kemokinlerin sentezini sağlayarak gerçekleştirir. Yüksek yoğunlukta
iken TNF ile birlikte ateş, karaciğerden AFP’lerin sentezi ve kaşeksiyi içeren sistemik etkiler
oluşturmakta, bu etkileri enfeksiyon sırasında ortaya çıkan bazı klinik bulguları
açıklamaktadır (Güner ve ark, 1997; Diker, 2005).
46
2.5.1.3. İnterlökin-6 (IL-6)
İnterlökin-6, yangının erken dönemlerinde salgılanan bir sitokindir (Ishikawa ve ark,
2004). Salgılanması bakteriyel endotoksin, IL-1 ve TNF-α tarafından uyarılmaktadır (Tizard,
2009). Genellikle Gr(-) enfeksiyonlarda ortaya çıkmakta, monosit ve makrofajlar,
fibroblastlar, keratinositler, endotelyal hücreler, T ve B hücrelerini de içeren çok sayıda hücre
tipi tarafından üretilmektedir (Akira ve ark, 1993; Diker, 2005).
Yangı sürecinde; ateşin uyarılması, vasküler permeabilite artışı ve AFP’lerin salgısı
gibi olaylarda rol oynamaktadır (Van Snick, 1990). Yani birincil fonksiyonu AFY’nin
uyarılmasıdır. Ayrıca antijen spesifik immun yanıtta rol almaktadır (Murtaugh ve ark, 1996).
İnterlökin-6, immunglobulin sekresyonunu ve T hücre aktivasyonunu destekler (Akira ve ark,
1993). B lenfositlerden immunglobulin salgılamasında kofaktör olarak rol oynar (Güner ve
ark, 1997). Pro-inflamatuar bir sitokin olmasına karşın, bazı durumlarda IL-1 ve TNF
salınımını baskılayabilir ve yangı bölgesine nötrofillerin göçünü yavaşlatabilir (Murtaugh ve
ark, 1996; Boro ve ark, 2015).
2.5.1.4. İnterlökin-8 (IL-8)
İnterlökin-8, başlıca bakteriyel toksin ya da IL-1 ve TNF gibi inflamatuar sitokinlere
yanıt olarak (Fischer ve ark, 2010; Loyi ve ark, 2015) aktif monosit ve makrofajlar tarafından
üretilir (Monaco ve ark, 2004). Enfeksiyon veya doku hasarının şekillendiği yangı bölgesine
PMN’lerin çekilmesinde işlev gösteren temel kemotaktik faktördür. İnterlökin-8 bu yolla
fagositozun ve bakteriyel temizlenmenin artmasını sağlar (Ghasemi ve ark, 2012; Carneiro ve
ark, 2016).
2.5.1.5. İnterlökin-10 (IL-10)
İnterlökin-10; monosit ve makrofajlar, dendritik hücreler ve farklı lenfosit alt tiplerini
içeren çok sayıda immun hücre tarafından üretilen en önemli anti-inflamatuar sitokindir
(Tizard, 2009). Temel biyolojik aktivitesi; pro-inflamatuar sitokin ve kemokinlerin
ekspresyonunun sınırlandırılmasında negatif geri bildirim oluşturmak, bu yolla patojenlere
karşı oluşan yangısal yanıttın şiddetini azaltmaktır. Bu durum hastayı aşırı yangısal
47
reaksiyondan korumakta ve inflamasyonun rezolusyonunda önemli rol oynamaktadır (Filippi
ve ark, 2008; Kim ve ark, 2014). Hücresel düzeyde yangısal reaksiyonları sınırlaması
nedeniyle sitokin sentez inhibitörü olarak da bilinmektedir. Ayrıca timositleri, B ve mast
hücrelerini uyarmakta, B hücrelerinin plazma hücrelerine dönüşümünü sağlayarak IgG ve IgA
üretimini artırmaktadır (Diker, 2005).
Anti-inflamatuar sitokinler pro-inflamatuar sitokinlerle birlikte üretilmektedir.
Interlökin-10 düzeyinin gelişecek bir yangısal yanıtın şiddetini yansıttığı, salınım zamanı ve
kaynağının yangının rezolusyonunda önemli bir faktör olduğu düşünülmektedir (Couper ve
ark, 2008).
2.5.2. Endometritislerde İnflamatuar Sitokinler
Puerperal süreçte uterusta oluşan bakteriyel kontaminasyon, inflamasyon ve
enfeksiyonun ortadan kaldırılmasında temel rol oynayan doğal immun yanıtı uyarır
(Heppelmann ve ark, 2016). Doğal immun sistemin uterus enfeksiyonlarına karşı ilk yanıtı
nötrofillerin uterusa invazyonudur (Manimaran ve ark, 2016). Bakteriyel etkenlerin başarılı
şekilde temizlenip hastalığın önlenmesi için uygun nötrofil yanıtının gelişmesi kritik önem arz
ederken, başarısızlık ise hastalık gelişimine neden olur (Hussain, 1989; Chapwanya ve ark,
2009). Yani uterus enfeksiyonu ve intrauterin antimikrobiyal savunma mekanizması
arasındaki dengesizlik, genellikle metritis, piyometra, KE ve SKE gibi pp reprodüktif
sorunların gelişimiyle sonuçlanır (Földi ve ark, 2006; Sheldon ve ark, 2006).
Endometritis gelişimi; bakteriyel bileşenlerin immun hücrelerde TLR’lerce tanınması,
inflamatuar sitokinlerin üretimi, nötrofillerin bölgeye göçü ve invaze olan patojenlerin uterus
lümeninde fagositozunu içeren karmaşık bir süreçtir (Brodzki ve ark, 2015a). Enfekte
hayvanların vücut sıvılarında çeşitli sitokinlerin haritalandırılmasının yangının seyri hakkında
değerli bilgiler verebileceği, farklı enfeksiyonlardan kaynaklanan yangılar sırasında sitokin
kalıplarının daha kapsamlı şekilde araştırılmasının hastalıkların tanı ve tedavisinde faydalı
olabileceği belirtilmektedir (Dernfalk ve ark, 2007). Chapwanya ve ark (2009)’na göre uzayan
pp uterus enfeksiyonlarına bağlı fertilite problemlerinin çözümlenmesinde, lokal immun
yanıtı kontrol eden moleküler mekanizmaların anlaşılması kritik önem arz etmektedir. Ayrıca
pp dönemde endometritis gelişimindeki immun yanıtın saptanmasının, sütçü sürülerde daha
etkili reprodüktif yönetim stratejilerinin belirlenmesine yardımcı olabileceği belirtilmektedir
48
(Kim ve ark, 2005). Bu amaçlarla yakın zamanda KE ve/veya SKE’li ineklerde; endometriyal
dokudan farklı yöntemlerle elde edilen örneklerde ve periferal kan monosit kültürlerinde
mRNA seviyesinde ya da kan ve uterus yıkantısı gibi çeşitli vücut sıvılarında protein
seviyesinde yangıyla ilişkili sitokinlerin düzeyleri ve değişimleri araştırılmıştır.
Gen seviyesinde farklı pp aralıklarda yapılan araştırmalarda; çeşitli inflamatuar
sitokinlerin endometriyumdaki ekspresyon düzeylerinin endometritislerle ilişkili olduğu,
yangının şiddeti ve kalıcılığıyla korelasyon gösterdiği görülmüştür. Bu nedenle sitokin gen
ekspresyonlarının değerlendirilmesinin SKE tanısında ve tedavi yaklaşımlarının izlenmesinde
potansiyel bir belirteç olabileceği belirtilmiştir. Ancak bu araştırmaların bazılarında
endometritislere bağlı ekspresyon artışının görülmediği inflamatuar sitokinler de
bulunmaktadır (Fischer ve ark, 2010; Ghasemi ve ark, 2012; Loyi ve ark, 2013;
Kasimanickam ve ark 2014; Patra ve ark, 2014; Johnson ve ark, 2015). Gabler ve ark (2010)
araştırmalarında, uterustaki inflamatuar sitokin mRNA ekspresyonunun pp dönemde zamana
bağlı bir değişim göstererek 17. günde en yüksek düzeye ulaştığını gözlemlemişlerdir. Bu
çalışmada, primipar ineklerde endometriyal TNF, IL-1β, IL-6 ve IL-8 ekspresyonunun
endometritislere bağlı olarak da değişimler gösterdiği saptanmıştır. Bu nedenle araştırmacılar
bu genlerin ekspresyon kalıplarının değerlendirilmesinin enfeksiyonun şiddetini saptamada
sadece PMN oranının değerlendirilmesine göre daha fazla bilgi sağlayabileceğini
bildirmektedir (Gabler ve ark, 2010). Sağlıklı, KE ve SKE’li ineklerde farklı pp aralıklarda
(pp 24-30, 31-37, 38-44 ve 45-51. günler) endometriyal sitokin ekspresyonunun
değerlendirildiği bir başka araştırmada, endometritislere bağlı olarak endometriyal sitokin
ekspresyonunda şekillenen değişimlerin geç pp dönemde daha belirgin bir şekilde ortaya
çıktığı görülmüştür. Yangısal yanıtla ilişkili olarak mRNA seviyesinde belirlenen bu
farklılıkların prospektif çalışmalarda protein düzeyinde de doğrulanması gerektiği ifade
edilmiştir. Ayrıca geç pp dönemde endometritislerde görülen bu güçlü immun yanıtın, sütçü
ineklerde enfeksiyona bağlı olarak üreme performansında oluşan negatif etkiyle
ilişkilendirilebileceği belirtilmiştir (Peter ve ark, 2015). Buna karşın bir başka araştırmada ise
ineklerde pp 3, 5 ve 7 haftalık periyotta endometriyumdaki TNF-α, IL-1β, IL-6 ve IL-10 gen
ekspresyonlarının endometritislere bağlı olarak önemli değişimler göstermediği, sadece pp ilk
hafta meydana gelen şiddetli bir pro-inflamatuar yanıtın endometritis gelişimi ve infertilite ile
ilişkilendirilebileceği belirtilmiştir (Herath ve ark, 2009). Bu durumu destekler şekilde kan
monositlerinden elde edilen hücre kültürlerinde de pp 42. günde sağlıklı ve endometritisli
ineklerin inflamatuar sitokin ekspresyonlarının benzer olduğu rapor edilmektedir (Galvao ve
ark, 2012).
49
Protein seviyesinde; Kasimanickam ve ark (2013) ineklerde endometritise bağlı olarak
serum TNF-α, IL-1β ve IL-6 düzeylerinde pp 28-35. günlerde artış şekillendiğini
bildirmektedir. Islam ve ark (2013a; 2013b) pp 30. günde serum IL-10 ve IL-1 düzeylerini
değerlendirdikleri iki farklı araştırmada, bu iki sitokinin KE’yi de içeren çeşitli reprodüktif
sorunlarla ilişkili olabileceğini göstermiştir. Yine erken ve geç pp dönemde yapılan iki
araştırmada kan serumu ve uterus yıkantısında bazı sitokin (TNF-α, IL-6, IL-10) düzeylerinde
SKE’ye bağlı olarak değişimler tespit edilmiş, bu sitokinlerin serumda ve özellikle uterus
yıkantısında bakılmasının SKE gelişen hayvanlarda önemli bir tanı belirteci ya da prognostik
belirteç olabileceği bildirilmiştir. Buna ek olarak zıt fonksiyonlu sitokinlerin belirlenerek
birlikte incelenmesinin, uterusun lokal immunitesinin daha iyi değerlendirilmesini ve
sonrasında yapılacak tedaviyi belirlemede büyük kolaylık sağlayabileceği belirtilmektedir
(Brodzki ve ark, 2015a; 2015c). Bir başka araştırmada ineklerde KE ve SKE’ye bağlı olarak
bazı inflamatuar sitokin düzeylerinin sadece uterustan alınan lokal yıkantı örneklerinde artış
gösterdiği görülürken, aynı farklılıklar kan serumunda ortaya çıkmamıştır (Kim ve ark, 2014).
Araştırmalar değerlendirildiğinde inflamatuar sitokinlerin lokal ve/veya sistemik
düzeyde fonksiyon göstererek yangısal reaksiyonlara aracılık ettiği görülse de, başta SKE
olmak üzere uterus enfeksiyonlarında bir belirteç olup olmadıkları belirsizliğini korumakta ve
araştırmalar arası varyasyonlar görülebilmektedir. İnflamatuar sitokinlerin endometritislerle
olan ilişkisinin değerlendirilmesi, düzeyleri ve eşik değerlerinin belirlenmesi, farklı pp
aralıklarda seyrinin gözlemlenmesi için daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca
endometritiste uygulanan tedaviye ve tedavi yanıtına bağlı olarak sitokin düzeylerinin nasıl
değişim gösterdiği de bilinmemektedir.
Bu tez çalışmasında; endometritisin tanımlandığı en erken dönem olan pp 4. haftada
(pp 21-27. günler) KE ve SKE’li ineklerle, endometritis şekillenmeyen sağlıklı inekler
arasında TNF-α, IL1β, IL-6, IL-8 ve IL-10’u içeren serum inflamatuar sitokin düzeylerinin
karşılaştırılması amaçlanmıştır. Endometritis belirlenen olgularda ise uygulanan intrauterin
tedavinin yanıtına göre yine tanı anında ve devam eden süreçte sitokin düzeylerin gösterdiği
değişimlerin ve zamana göre seyirlerinin, sağlıklı hayvanlarla birlikte izlenmesi planlanmıştır.
50
3. GEREÇ VE YÖNTEM
3.1. Gereç
3.1.1. Hayvan Materyali
Bu çalışma Ocak 2017-Ocak 2018 tarihleri arasında, Aydın ili Efeler ilçesine bağlı
‘’Gaser Hayvancılık’’ sütçü sığır işletmesinde gerçekleştirildi. İşletmedeki tüm hayvanlar
aynı çevre şartlarına sahip yarı açık barınma sisteminde bakılmakta ve suya erişimleri ad
libitum olarak sağlanmaktaydı. Yemleme işlemi günde iki kez total miks rasyon (TMR) ile ad
libitum gerçekleştirilmekteydi. İşletmedeki hayvanlara ait genel, klinik, verim ve
reprodüksiyon verilerinin tamamı sürü yönetim sisteminde (Alpro, DeLaval, İsveç) düzenli
olarak kayıt altına alınmaktaydı.
İnekler doğumu takip eden ilk 3 gün doğum bölmesinde tutulmaktaydı.
Kolostrogenezis dönemini tamamlayan inekler araştırmanın da gerçekleştirildiği laktasyonun
ilk 60 günü boyunca aynı laktasyon grubunda tutulmakta, aynı rasyonla beslenmekte ve 8 saat
aralıklı olarak üç kez sağım işlemi uygulanmaktaydı. Postpartum 60 günü tamamlayan inekler
ise süt verim düzeylerine göre farklı laktasyon gruplarına ayrılmaktaydı.
Çalışmanın hayvan materyalini, doğum sonrası 21-27. günlerde bulunan, genel
sistemik kontrollerde klinik olarak başka bir enfeksiyon tespit edilmeyen Holstein-Friesian
ırkı inekler oluşturdu.
Çalışmaya; abortus veya ölü doğum yapan, doğumu sezaryenle gerçekleştirilen ya da
fötotomi uygulanan, akut septik metritis gelişen ve pp parezis geçiren inekler alınmadı. İlk
muayenelerin yapıldığı pp 21-27. günlerden 14 gün öncesine kadar antibiyotik ya da
hormonal uygulama yapılan inekler de araştırmaya dahil edilmedi. Yine ilk muayenelerden 14
gün öncesine kadar klinik mastitis, pneumoni, abomasum deplasmanı, klinik hipokalsemi ve
ketozis gibi problemler geliştiği tespit edilen inekler çalışmaya alınmadı. Çalışma süresi
boyunca yapılan genel sistemik kontrollerde benzer problemlerin ortaya çıktığı ineklerin
verileri ise değerlendirmeye alınmadı.
51
3.1.2. Kullanılan Aletler
Vajinal muayenelerde, vajinal akıntının tespiti ve karakterinin belirlenmesi amacıyla
metricheck aleti (Metricheck Device, Simcro, Yeni Zelanda) (Resim 1A) kullanıldı.
Ultrasonografik muayeneler için Anabilim Dalı bünyesinde bulunan 6.5 MHz lineer
proba sahip, B mode Real-Time portatif USG cihazından (KAIXIN KX5100V, Xuzhou
Kaixin Electronic Instrument Company, Çin) (Resim 1C) faydalanıldı.
Endometriyal sitoraş sitolojisinde, hücre materyali toplamak amacıyla özel olarak
işlenen 9’ar adet 3 mm kalınlıkta ve 57 cm uzunluğunda paslanmaz çelik mil ve sitobraş
fırçasını tutan bu mili koruyacak 5 mm çapında ve 55 cm uzunluğunda paslanmaz çelik tüp
(Resim 1D) kullanıldı.
Çalışmada kullanılan metricheck aleti, endometriyal sitoloji için kullanılan paslanmaz
çelik tüp ve çubukların her uygulama öncesi kuru hava sterilizatöründe sterilizasyonu
(FN500, Nüve, Türkiye) (Resim 1E) gerçekleştirildi.
Endometriyal sitolojik örneklerin değerlendirilmesinde 40x, 100x, 400x ve 1000x
büyütmeye sahip ışık mikroskobundan (B203, Soif Optical Instruments, Çin) (Resim 1B)
faydalanıldı.
Alınan kan örneklerinden serum çıkarma işlemi, soğutmalı santrifüj (M 4808 PR,
Elektromag, Türkiye) (Resim 1F) aracılığıyla yapıldı.
52
Resim 1. Araştırmada kullanılan aletler
3.2. Yöntem
3.2.1. Çalışma Dizaynı
Çalışmaya alınan tüm ineklere 7 gün arayla 3 muayene (I, II ve III. muayene) yapıldı.
I. muayene: Postpartum 21-27. (24±3) günlerde kayıt sisteminden hayvan bilgilerinin
alınmasını takiben genel sistemik kontroller, vücut sıcaklığının ölçümü, VKS ölçümü ve kan
alımı gerçekleştirildi. Daha sonra tüm ineklere inspeksiyon ve vajinal muayene yapıldı.
Vajinal muayenede VAS’ı 2 veya 3 bulunan inekler KE olarak belirlendi ve bu ineklere
endometriyal sitoloji yapılmadı. Vajinal akıntı skoru 0 veya 1 bulunan ineklere ise
endometriyal sitoloji uygulandı. Sitolojik incelemede PMN oranı > %18 bulunan inekler
SKE, ≤ %18 bulunan inekler ise endometritis negatif olarak belirlendi. Vajinal muayeneden
sonra endometriyal sitolojiden önce tüm ineklerin rektal ve ultrasonografik muayeneleri
yapıldı. Son olarak KE ve SKE olduğu belirlenen ineklere uterus içi ilaç uygulaması yapılarak
I. muayene tamamlandı (Şekil 3A).
II. muayene: Postpartum 28-34. (31±3) günlerde sadece genel sistemik kontroller,
vücut sıcaklığının ölçümü, VKS ölçümü ve kan alım işlemi gerçekleştirildi (Şekil 3B).
III. muayene: Postpartum 35-41. (38±3) günlerde yine ilk olarak genel sistemik
kontroller, vücut sıcaklığının ölçümü, VKS ölçümü ve kan alım işlemi gerçekleştirildi. Bu
uygulamaları takiben I. muayenede olduğu şekilde tüm ineklere inspeksiyon ve vajinal
muayene yapıldı. Vajinal muayenede VAS’ı 2 veya 3 bulunan KE’li inekler iyileşmeyen KE,
SKE’li inekler iyileşmeyen SKE ve endometritis negatif inekler ise sonradan endometritis
olarak belirlendi. Bu ineklere endometriyal sitoloji uygulanmadı. Vajinal akıntı skoru 0 veya
1 bulunan ineklere ise endometriyal sitoloji uygulandı. Sitolojik incelemede PMN oranı >
%10 olan KE’li inekler iyileşmeyen KE, SKE’li inekler iyileşmeyen SKE ve endometritis
negatif inekler de sonradan endometritis olarak belirlendi. Sitolojik incelemede PMN oranı ≤
%10 olan KE’li inekler iyileşen KE, SKE’li inekler iyileşen SKE ve endometritis negatif
inekler ise sağlıklı olarak belirlendi (Şekil 3C). Böylece I. muayenede KE ve SKE tespit
edilip tedavi edilen ineklerin III. muayenede tedavi yanıtının değerlendirilmesi ve tüm
ineklerin altı kategoriye ayrılması sağladı.
53
Elde edilen hayvan materyalinden alt grup ve grupların oluşturulması ve hayvan
sayılarının belirlenmesi işlemine geçildi.
54
Şekil 3. Çalışma boyunca gerçekleştirilen muayeneler ve hayvanların gruplar oluşturulmadan
önce kategorize edilmesi
3.2.2. Çalışmada Grup ve Alt Grupların Oluşturulması, Hayvan Sayılarının
Belirlenmesi
3.2.2.1. Grupların oluşturulması
Çalışmaya alınan ineklerden, tedaviden bağımsız şekilde sadece tanı anında serum
sitokin düzeylerinin ve diğer muayene bulgularının değerlendirilmesi için 3 ana grup
oluşturuldu (Tablo 3).
Tablo 3. Çalışma gruplarının oluşturulması ve isimlendirilmesi
Grup adı I. ve III. muayene bulguları
Sağlıklı Kontrol Grubu
(GI)
Birinci muayenede VAS’ı 0 veya 1 ve sitobraş sitolojisinde
PMN oranı ≤ %18 olan, III. muayenede yine VAS’ı 0 veya
1 ve sitobraş sitolojisinde PMN oranı ≤ %10 olan inekler
Klinik Endometritis Grubu
(GII)
Birinci muayenede VAS’ı 2 veya 3 olan, III. muayenede
tedavi yanıtına göre 2 alt gruba (GIIp ve GIIn) dahil edilen
inekler
Subklinik Endometritis Grubu
(GIII)
Birinci muayenede VAS’ı 0 veya 1 ve sitobraş sitolojisinde
PMN oranı > %18 olan, III. muayenede tedavi yanıtına göre
2 alt gruba (GIIIp ve GIIIn) dahil edilen inekler
3.2.2.2. Alt grupların oluşturulması
Çalışmaya alınan ineklerden, tedavi yanıtıyla ilişkili serum sitokin düzeylerinin
değerlendirilmesi için I. ve III. muayenelerde elde edilen bulgulara göre 5 alt grup oluşturuldu
(Tablo 4).
Birinci muayenede endometritis negatif olduğu belirlenen, III. muayenede ise VAS’ı 2
veya 3 bulunan ya da VAS 0 veya 1 tespit edildiği durumda uygulanan endometriyal
sitolojide PMN oranı > %10 bulunan yani sonradan endometritis gelişen ineklerin verileri ise
çalışmada değerlendirmeye alınmadı.
55
Tablo 4. Çalışma alt gruplarının oluşturulması ve isimlendirilmesi
Alt grup adı I. ve III. muayene bulguları
Sağlıklı Alt Kontrol Grubu
(GIx)
Birinci muayenede endometritis negatif olduğu belirlenen,
III. muayenede ise VAS’ı 0 veya 1 ve endometriyal
sitolojide PMN oranı ≤ %10 bulunan inekler
İyileşen Klinik Endometritis
Grubu (GIIp)
Birinci muayenede KE tespit edilip tedavi edilen, III.
muayenede ise VAS’ı 0 veya 1 ve endometriyal sitolojide
PMN oranı ≤ %10 bulunan inekler
İyileşmeyen Klinik Endometritis
Grubu (GIIn)
Birinci muayenede KE tespit edilip tedavi edilen, III.
muayenede ise VAS’ı 2 veya 3 bulunan ya da VAS 0 veya 1
tespit edildiği durumda uygulanan endometriyal sitolojide
PMN oranı > %10 bulunan inekler
İyileşen Subklinik Endometritis
Grubu (GIIIp)
Birinci muayenede SKE tespit edilip tedavi edilen, III.
muayenede ise VAS’ı 0 veya 1 ve endometriyal sitolojide
PMN oranı ≤ %10 bulunan inekler
İyileşmeyen Subklinik
Endometritis Grubu (GIIIn)
Birinci muayenede SKE tespit edilip tedavi edilen, III.
muayenede ise VAS’ı 2 veya 3 bulunan ya da VAS 0 veya 1
tespit edildiği durumda uygulanan endometriyal sitolojide
PMN oranı > %10 bulunan inekler
3.2.2.3. Alt grup ve gruplardaki hayvan sayılarının belirlenmesi
Bir yıllık çalışma dönemi boyunca oluşturulacak alt gruplardan her birinde en az 7,
gruplardan her birinde ise en az 14 hayvana ulaşılması hedeflendi. Çalışma dönemi sonunda
alt gruplarda verileri değerlendirilecek hayvan sayıları; en az hayvanın elde edildiği alt
gruptaki (GIIIn) hayvan sayısına paralel olacak ve her bir sitokin ölçümü için temin edilen iki
adet ELISA kitini dolduracak şekilde basit rastgele örnekleme yöntemiyle belirlendi (Tablo
5).
Klinik Endometritis Grubu’ndaki hayvan sayısı GIIp ve GIIn alt gruplarına alınan
hayvanların toplamı, GIII’deki hayvan sayısı da GIIIp ve GIIIn alt gruplarına alınan
56
hayvanların toplamıyla elde edildi. Sağlıklı Kontrol Grubu’ndaki hayvan sayısı ise basit
rastgele örnekleme yöntemiyle oluşturulan GIx’e diğer gruplarla benzer hayvan sayısına
ulaşacak şekilde yine basit rastgele örnekleme yöntemiyle yeni sağlıklı hayvanların
eklenmesiyle elde edildi (Tablo 5).
Çalışma sırasında 2 sağlıklı ve 1 KE’li inek tespit edilen farklı pp problemler
nedeniyle çalışma dışı bırakıldı.
Çalışmada; endometritis prevalanslarının hesaplanması için tüm inekler (n=130),
iyileşme oranlarının belirlenmesi için çalışma sırasında çalışma dışı bırakılanlar hariç tüm
inekler (n=127) değerlendirmeye alındı. Alt gruplarda 55, gruplarda ise 27 primipar ve 37
multipar olmak üzere toplam 64 adet inek değerlendirildi.
Tablo 5. Çalışma grup ve alt gruplarındaki hayvan sayılarının belirlenmesi.
I. muayene III. muayene Alt gruplar Gruplar
Endometritis
negatif (n=65)
Sağlıklı (n=52) GIx (n=13) GI (n=22)
Sonradan endometritis (n=11) - -
Klinik
Endometritis
(n=34)
İyileşen klinik endometritis (n=20) GIIp (n=11)GII (n=22)
İyileşmeyen klinik endometritis (n=13) GIIn (n=11)
Subklinik
Endometritis
(n=31)
İyileşen subklinik endometritis (n=22) GIIIp (n=11)GIII (n=20)
İyileşmeyen subklinik endometritis (n=9) GIIIn (n=9)
3.2.3. Postpartum Muayeneler
3.2.3.1. Kayıtların alınması ve anamnez
Çalışmanın yapıldığı işletmeye 7 gün aralıklarla yapılan düzenli ziyaretlerde doğum
sonrası 21-27. günlerde olan tüm ineklerin; yaş, doğum tarihi, doğum sayısı, pp gün sayısı,
yavru cinsiyeti, 7 günlük ortalama süt verimi, doğum şekli (güç doğum, ikizlik, ölü doğum,
doğuma yardım), muayene tarihine kadar atlatılan problemler ve tedavi uygulamaları düzenli
olarak tutulan kayıt sisteminden alındı. Alınan veriler her inek için önceden hazırlanmış
57
bireysel vaka takip formlarına kaydedildi. Alınan tüm kayıtların doğruluğu işletme veteriner
hekimi tarafından teyit edildi ve varsa ek anamnez bilgileri alındı. Çalışmaya alınan
hayvanların çalışma boyunca elde edilen tüm verileri de yine bu takip formlarında kayıt altına
alındı.
3.2.3.2. Genel sistemik kontroller
Postpartum I. muayenede yapılan genel sistemik kontroller, kayıt sistemi ve anemnez
bilgileriyle birlikte çalışmaya alınacak hayvanların belirlenmesinde kullanıldı. Yapılan II. ve
III. muayenelerde de genel sistemik kontrollere devam edildi.
Yapılan incelemelerde tüm hayvanlar solunum ve sindirim sistemi enfeksiyonları,
topallık gibi problemler yönünden incelendi. Meme lobları travmatik lezyonlar ve klinik
mastitis yönünden değerlendirildi. Tüm ineklere klinik mastitisi değerlendirmek için strip kap
ile sütün makroskobik muayenesi uygulandı.
3.2.3.3. Vücut sıcaklığının ölçülmesi
Vücut sıcaklıkları dijital termometre (Kruuse, Danimarka) ile rektal yolla ölçülerek
kayıt altına alındı. Ölçüm işleminin doğruluğu belirli aralıklarla farklı dijital termometrelerle
karşılaştırılarak teyit edildi.
3.2.3.4. Vücut kondisyon skorunun belirlenmesi
Çalışmadaki tüm ineklerin VKS’leri Ferguson ve ark (1994) tarafından tanımlanan
skorlama sistemine (1-5 arası) göre belirlenerek takip formuna kaydedildi ve görüntüleri kayıt
altına alındı (Resim 2).
58
Resim 2. Çalışmadaki hayvanların VKS düzeylerinin belirlenmesi.
3.2.3.5. İnspeksiyon
Vulva, perineum ve kuyruk bölgesinde purulent ya da mukopurulent karakterli akıntı
bulaşığı olup olmadığı eksternal inspeksiyonla değerlendirildi. Elde edilen bulgular takip
formuna kaydedildi. Klinik endometritislerin tanısında kullanılmasına karşın duyarlılığının az
olması nedeniyle (Drillich ve ark, 2002) inspeksiyonda elde edilen veriler değerlendirmedi ve
istatistiksel analizi yapılmadı.
3.2.3.6. Vajinal muayene
Çalışmaya alınan hayvanlar, bireysel muayene bölmesine alınarak zapturaptı sağlandı.
Vajinal akıntının karakteri ve skorunun belirlenmesi için metricheck aleti kullanıldı. Hayvanın
kuyruğu kaldırılıp perineum antiseptikli solüsyonlar ile yıkandıktan sonra kuru kağıt
mendillerle temizlendi. Bir/500 oranında sulandırılmış %10’luk benzalkonyum klorürle
(Dermosept Zefiran, Aktaş) hazırlanan antiseptikten geçirilen metricheck aleti vulva
dudaklarından sokularak önce 45 derece dorsokranial açıyla, daha sonra düzleştirilerek
vajinanın dorsalinden eksternal servikal açıklığa kadar ilerletildi. Daha sonra vajinanın
59
tabanına temas ettirilerek bir miktar düz, daha sonra 45 derece açıyla yukarıya doğru
çekilerek dışarıya alındı. Bu şekilde anteriyör vajinanın tabanında bulunan içeriğin metricheck
aletinin ucunda bulunan silikon yarıküre içinde toplaması ve dışarıya alınması sağlandı
(Resim 3). Yapılan muayeneler arasında metricheck aleti antiseptik içerisinde tutuldu.
Dışarıya alınan vajinal içerik, görünüm ve koku yönünden değerlendirilerek VAS
belirlendi. Skorlama Williams ve ark (2005) ile Sheldon ve ark (2006)’dan uyarlanarak
yapıldı. Buna göre;
VAS 0; Berrak ya da yarısaydam mukus,
VAS 1; Beyaz veya kirli beyaz irin odakları içeren mukus,
VAS 2; %50’den daha az beyaz veya kirli beyaz renkte mukopurulent materyal içeren
akıntı,
VAS 3; %50’ye eşit ya da daha fazla genellikle beyaz veya sarı, bazen kanlı
mukopurulent materyal içeren akıntı olarak kabul edildi (Resim 4).
Resim 3. Metricheck aleti ile vajinal akıntının görüntülenmesi
60
Resim 4. Vajinal akıntı karakterini gösteren örnekler (Sheldon ve ark, 2006).
3.2.3.7. Rektal muayene
Rektal muayene eldiveni geçirilen el jel ile kayganlaştırılarak rektuma girildi ve
rektum içeriği boşaltıldı. Rektal palpasyon işlemi muayene kurallarına uygun şekilde; serviks
uteri, korpus uteri, kornu uteri ve ovaryum muayenesi sırasına göre gerçekleştirildi.
Rektal muayenede; kornulardaki asimetri ve genişlemeler, lümenin palpe edilebilirliği
ve içeriği USG muayenesi öncesinde nitel olarak değerlendirildi. Her iki ovaryumki
fonksiyonel yapılar (folikül, CL, kistik yapılar) değerlendirilerek elde edilen bulgular takip
formuna kaydedildi. Rektal muayenede elde edilen bulgular, tekniğin daha subjektif ve
standardizasyonu olmayan bir yöntem olarak gösterilmesi ve hatalı tanıya neden
olabileceğinin belirtilmesi (LeBlanc, 2008; Palmer, 2008) nedeniyle değerlendirmeye
alınmadı ve istatistiksel analizi yapılmadı.
3.2.3.8. Ultrasonografik muayene
Ultrasonografik muayeneler transrektal yolla lineer prob eşliğinde gerçekleştirildi. İlk
olarak serviks uteri çapı, serviksin orta noktasına prob transversal pozisyonda yerleştirilerek
ölçüldü. Serviks uteri çapları sadece I. muayenede ölçüldü. Daha sonra uterus lümeni her iki
kornuyu ve korpus uteriyi içine alacak şekilde tarandı. Uterus lümeni sıvı birikimi ve
ekojenite değişikliği yönünden değerlendirildi. İki kornu uteri transversal biçimde birlikte
61
taranarak kornular arasındaki asimetri, gebe ve gebe olmayan kornunun belirlenmesi amacıyla
değerlendirildi. Uterusta yapılan bu değerlendirmeler sitolojik örnek alınacak noktanın
belirlenmesi için yapıldı.
Uterus muayenesi tamamlandıktan sonra her iki ovaryumdaki fonksiyonel yapılar [CL,
folikül (> 5 mm), kistik yapılar (> 25 mm içi sıvı dolu yapılar)] görüntülendi. Serviks, uterus
ve ovaryumlara ait tüm görüntüler kayıt altına alındı (Resim 5) ve bulgular takip formuna
kaydedildi.
Resim 5. Ultrasonografik muayenelerde elde edilen görüntü örnekleri (A: Serviks uteri
çapının ölçümü, B: Kornu uterilerin transversal kesitte görünümü, C ve D: Kornu uterilerin
62
longitudinal kesitte görünümü, E ve F: Ovaryumdalardaki fonksiyonel yapıların
görüntülenmesi)
3.2.3.9. Endometriyal sitolojik örneklerin alınması, boyanması ve değerlendirilmesi
Endometriyal sitoloji, çalışmaya alınan ve vajinal muayenede KE tespit edilmeyen
(VAS0 ve 1 olan) ineklerde PMN oranını belirlemek için kullanıldı. Endometriyal sitolojik
örnekler modifiye sitobraş tekniğine göre alındı (Kasimanickam ve ark, 2004). Sitolojik
materyalin toplanmasında tek kullanımlık rimel tipi steril smear fırçasından faydalanıldı
(Smear Brush, Plasti-med, Türkiye).
Smear fırçası sterilitesi bozulmadan 57 cm uzunluğunda ve 3 mm çapında yuvarlak
paslanmaz metal milin ucuna yerleştirildi. Hazırlanan çubuk daha sonra serviksi geçmek için
55 cm uzunluğunda ve 6 mm çapındaki paslanmaz metal tüp içerisine çekildi (Resim 6). Son
olarak hazırlanan aletin üzerine vajinal kontaminasyonu engellemek için temiz naylon kılıf
geçirildi. Vulva ve perineum bölgesi antiseptikle yıkandı ve kâğıt havlu ile silinerek
temizlendi. Hazırlanan alet vajinal yolla eksternal servikal açıklığa kadar ilerletildi ve burada
naylon kılıf delinerek serviks uteri geçildi. Fırça endometriyuma temas etmeden rektal ve
ultrasonografik muayenelerde belirlenen örnekleme noktasına kadar zarif hareketlerle
ilerletildi. Burada paslanmaz metal tüp yavaşça 3 cm kadar geriye çekilerek smear fırçasının
endometriyuma teması sağlandı. Sitobraş fırçası endometriyuma temas halindeyken saat
yönünde yarım ya da çeyrek tur döndürülerek hücrelerin fırçaya geçişi sağlandı. Uterustan
çıkmadan önce sitobraş fırçası paslanmaz tüp içerisine geri çekildi ve dışarıya alındı. Örnek
alma işlemi baştan sona transrektal kontrol altında yapıldı. Örneklemenin rektal ve
ultrasonografik muayenelerde büyük olan ve/veya lümeninde ekojenite değişimi şekillenip
içerik birikimi tespit edilen kornu uteriden yapılmasına özen gösterildi. Kornu uteride asimetri
ya da içerik tespit edilmeyen hayvanlarda örnekleme işlemi kornuların birinden veya korpus
uteriden gerçekleştirildi.
Hücre materyalini üzerinde barındıran fırça temiz mikroskop lamı (Sail Brand,
Şangay, Çin) üzerinde döndürülerek hücresel örneklerin lama geçişi sağlandı. Hazırlanan
preparatlar oda sıcaklığında 30 dakika kurumaya bırakıldı. Kuruyan preparatlar 10 dakika
boyunca metanol içerisinde tutularak tespit edildi. Tespit işleminden sonra preparatlar distile
suyla durulanarak kurumaya bırakıldı. Preparatlar kuruduktan sonra 45 dakika Wright-Giemsa
ile boyandı. Boyama işleminden sonra tekrar distile su ile durulandı ve kuruması beklendi.
63
Kuruyan preparatlardan ışık mikroskobu altında 400x büyütmede, 300 hücre (lökositler ve
epitelyal hücreler) sayılarak PMN yüzdesi belirlendi (Resim 7 ve 8).
Resim 6. Endometriyumdan sitolojik örnekleme için sitobraş aletinin hazırlanışı
Resim 7. Hazırlanan sitobraş preparatalarından 400x (a, c) ve 1000x (b, d) büyütmede alınan
örnek mikroskop görüntüleri
64
Resim 8. Sitolojik incelemede 400x büyütmede PMN ve endometriyal hücrelerin belirlenmesi
(Kırmızı oklar: Polimorfnükleer hücreler, Siyah oklar: Endometriyal epitel hücreleri)
3.2.4. İntrauterin İlaç Uygulaması
Birinci muayene sonunda KE ve SKE tespit edilen ineklere aynı gün tek uygulama
intrauterin ilaç uygulaması yapıldı. Uygulamada süspansiyon şeklinde özel olarak üretilen, 19
gramlık enjektör içerisinde 500 mg benzatin sefapirin (Metricure, İntervet, New York,
Amerika Birleşik Devletleri) kullanıldı (Resim 9).
65
Resim 9. İntrauterin tedavide kullanılan benzatin sefapirin preparatı
3.2.5. Kan Örneklerinin Alınması, Santrifüj İşlemi ve Saklanması
Çalışmayan alınan tüm ineklerden 7 gün arayla yapılan 3 muayene sırasında da serum
sitokin düzeylerinin değerlendirilmesi amacıyla kan alındı. Kan alma işlemi eksternal juguler
venadan 9 ml’lik vakumlu, antikoagulan içermeyen tüplere (Vacuette, Grainer Bio-One,
Avusturya) yapıldı.
Kan örnekleri işletmeden alındıktan sonra santrifüj işleminin yapılacağı labaratuvara
soğuk zincirde nakledildi. Laboratuvarda +4 ºC’de iki saat boyunca pıhtılaşma için bekletildi.
Kan serumlarının çıkartılması için +4 ºC’de 3000 devirde 10 dakika süresince santrifüj işlemi
uygulandı. Çıkarılan serum örnekleri transpipet aracılığıyla en az iki örnek olacak şekilde 1,5
ml’lik mikrotüplere alınarak -20 ºC’de sitokin ölçümleri yapılana kadar saklandı.
3.2.6. Serum Sitokin Düzeylerinin Ölçülmesi
Elde edilen serum örneklerinde TNF-α, IL-1β, IL-6, IL-8 ve IL-10 düzeylerinin
ölçümü ticari olarak temin edilebilen kitlerle yapıldı. Tüm inflamatuar sitokin düzeylerinin
ölçümünde sığırlar için özel olarak üretilen ELISA kitleri (Sunred Biotechnology Company®,
Şangay, Çin) kullanıldı. Ölçümler özel bir laboratuvarda (Farmasina Tıbbi ve Kimyevi
Ürünler San. Tic. Ltd. Şti, İstanbul, Türkiye) gerçekleştirildi. Serum örneklerinin analiz
laboratuvarına nakli kuru buz eşliğinde yapıldı.
Temin edilen ELISA kitlerinde ölçüm aralıkları TNF-α, IL-1β, IL-6, IL-8 ve IL-10
için sırasıyla 15-4000 ng/L, 1,5-400 pg/ml, 30-6000 ng/L, 2-600 ng/L ve 2-600 pg/ml
arasındaydı. Test kitlerinin duyarlılıkları da yine TNF-α, IL-1β, IL-6, IL-8 ve IL-10 için
sırasıyla 14,155 ng/L, 1,053 pg/ml, 28,725 ng/L, 1,911 ng/L ve 1,887 pg/ml olarak
belirtilmekteydi. Kullanılan kitlerde çalışma içi (intra-assay) ve çalışmalar arası (inter-assay)
uyumluluk sırasıyla TNF-α için < %9 ve < %11, IL-6 için ise < %10 ve < %12 olarak
belirtilmekteydi. Çalışmada ölçülen serum sitokin düzeylerinin tamamı TNF-α, IL-6 ve IL-8
sonuçlarının ng/ml’den pg/ml’ye dönüştürülmesiyle pg/ml olarak sunuldu.
66
3.2.7. İstatistiksel Analizler
Çalışmada değerlendirmeye alınan tüm verilerin istatistiksel analizinde Statistical for
the Social Sciences 22.0 (SPSS, IBM SPSS Statistics, Chicago, IL, USA) paket programı
kullanıldı. Analiz edilen tüm veriler Ortalama±SEM şeklinde sunuldu. P<0,05 anlamlı olarak
kabul edildi.
Verilerin dağılım analizleri Shapiro-Wilk testiyle gerçekleştirildi. Varyansların
homojenliği Levene testiyle değerlendirildi. Normal dağılım göstermeyen ve varyansların
homojen olmadığı durumlarda verilere logaritmik transformasyon uygulandı.
Transformasyondan sonra verilerin tekrar normal dağılmadığı ve varyansların homojen
olmadığı durumda ise non-parametrik testler yapıldı.
Araştırmada oluşturulan gruplar arasında; I. muayene sırasında elde edilen yaş, pp
gün, süt verimi, doğum sayısı, vücut sıcaklığı, serviks çapı, ovaryumdaki fonksiyonel yapılar
ile IL-1β, IL-6, IL-8 ve IL-10 serum sitokin düzeylerini içeren sayısal verilerin
değerlendirmesi One-Way ANOVA testiyle yapıldı. Gruplar arası fark önemli olduğunda
farkın hangi grup ya da gruplardan kaynaklandığını saptamak amacıyla post-hoc Tukey testi
kullanıldı. Gruplar arasındaki VKS, VAS ve TNF-α düzeylerinin değerlendirmesi Kruskal-
Wallis testiyle yapıldı. Hangi grup ya da grupların farklı olduğunun tespiti post-hoc
Bonferroni düzeltmeli Mann Whitney U testiyle belirlendi.
Araştırmada oluşturulan alt gruplar arasında; yaş, pp gün, süt verimi, doğum sayısı,
ovaryumdaki fonksiyonel yapıları içeren verilerin değerlendirilmesi One-Way ANOVA
testiyle yapıldı. Alt gruplar arası farklılıkları belirlemek için post-hoc Tukey testi kullanıldı.
Alt gruplarda VKS, VAS ve PMN verileri; kendi aralarında Kruskal-Wallis (Post-hoc
Bonferroni düzeltmeli Mann Whitney U testi) testiyle, her alt grubun zamana bağlı değişimi
ise Friedmann testiyle (Post-hoc Wilcoxon testi) değerlendirildi. Alt gruplardaki vücut
sıcaklığı ve tüm serum sitokin düzeylerinin (TNF-α, IL-1β, IL-6, IL-8 ve IL-10) tekrarlı
ölçümlerinde Two-Way ANOVA kullanıldı. Alt gruplar arası ya da zamana bağlı farklılığın
önemli olduğu durumda post-hoc değerlendirmeler GLM prosedürlerine göre yapıldı.
67
4. BULGULAR
4.1. Endometritis Prevalansı ve İyileşme Oranları
Araştırmanın gerçekleştirildiği işletmede çalışma süresi (Ocak 2017-Ocak 2018)
boyunca toplam 161 doğum gerçekleştiği belirlendi. Kayıtların kontrolü ve anamnez sırasında
elde edilen bilgiler doğrultusunda 27 inek, I. muayene öncesinde yapılan genel sistemik
kontroller sırasında tespit edilen problemler nedeniyle de 4 inek çalışma kriterlerini taşımadığı
için araştırmaya alınmadı ve muayeneleri gerçekleştirilmedi. Araştırma boyunca toplam 130
inek muayene edildi. İneklerin yaşları 24,5-108,3 ay, doğum sayıları 1-6 ve VKS’leri 2,50-
4,00 arasında dağılım göstermekteydi.
Birinci muayeneler sırasında uygulanan vajinal metricheck muayenesinde 34 inekte
VAS 2 veya 3 tespit edildi ve KE prevalansı %26,15 olarak belirlendi. Vajinal akıntı skoru 0
veya 1 tespit edilen ineklerde yapılan sitobraş sitolojisinde ise 31 inekte PMN oranının
%18’den büyük olduğu ve SKE prevalansının %23,85 olduğu belirlendi. Buna göre sürü
düzeyinde sağlıklı hayvanların oranının %50, toplam endometritis prevalansının da %50
olduğu görüldü. (Tablo 6). Yapılan değerlendirmede KE ve SKE prevalansı sırasıyla primipar
ineklerde %52,94 ve %32,26 multipar ineklerde ise %47,06 ve %67,74 olarak hesaplandı.
Tablo 6. Postpartum I. muayenede tüm hayvanların VAS ve PMN dağılımları ve endometritis
prevalansları.
Sağlıklı (Endometritis
Negatif) (n=65)
Klinik
Endometritis
(n=34)
Subklinik
Endometritis
(n=31)
VAS dağılımı
(%)
0 66,15 (43/65) - 48,39 (15/31)
1 33,85 (22/65) - 51,61 (16/31)
2 - 52,94 (18/34) -
3 - 47,06 (16/34) -
PMN ortalaması (%) 5,66 - 36,06
Endometritis prevalansı (%) - 26,15 23,85
68
Birinci muayeneden III. muayeneye kadar geçen 14 gün içerisinde 2 sağlıklı ve 1
KE’li inek belirlenen farklı problemler nedeniyle çalışmadan çıkarıldı. Üçüncü muayeneler
127 inekte gerçekleştirildi. İlk muayenede KE ve SKE tespit edilerek intrauterin tedavi
uygulanan ineklerin 14 gün sonra (III. muayene) yapılan vajinal ve sitolojik kontrolleri
sonucunda iyileşme (VAS 0 veya 1 ve PMN oranı ≤ %10 tespit edilen) oranları KE için
%60,60 (20/33) ve SKE için %70,97 (22/31) olarak belirlendi. Birinci muayenede
endometritis tespit edilmeyen sağlıklı ineklerin ise %12,69’unda (8/63) sonradan endometritis
geliştiği saptandı.
4.2. Grup ve Alt Gruplardaki Hayvanların Dağılımı
Araştırma boyunca muayeneleri gerçekleştirilerek endometritis durumu belirlenen ve
tedavi yanıtı değerlendirilen tüm ineklerden basit rastgele örnekleme yöntemiyle alt gruplar
ve gruplar oluşturuldu. Postpartum ilk muayeneler öncesinde kayıt sistemi ve anamnez
bilgilerinden elde edilen verilerin istatistiksel değerlendirmesinde; ineklerin yaş (Ay),
muayene öncesi 7 günlük ortalama süt verimi (L), doğum sayısı ve muayenenin yapıldığı pp
gün ortalamalarının oluşturulan gruplar arasında ve alt gruplar arasında benzer olduğu tespit
edildi (P>0,05) (Tablo 7).
Tablo 7. İneklerde yaş, 7 günlük süt verimi, doğum sayısı ve pp gün sayısı ortalamalarının
gruplardaki ve alt gruplardaki dağılımı
Grup GI (n=22) GII (n=22) GIII (n=20)P
değeriAlt Grup GIx (n=13)GIIp
(n=11)
GIIn
(n=11)
GIIIp
(n=11)
GIIIn
(n=9)
Yaş (Ay)39,98±2,78 38,79±3,29 45,23±4,05 0,375
38,80±3,08 41,74±4,92 35,84±4,41 42,21±3,68 48,91±7,93 0,567
Süt verimi (L)40,06±1,53 37,88±1,38 40,24±1,58 0,466
39,45±2,50 37,86±2,04 37,90±1,96 41,21±2,42 39,04±1,98 0,827
Doğum sayısı1,90±0,18 1,77±0,20 2,15±0,24 0,456
1,92±0,21 1,90±0,31 1,63±0,27 2,09±0,28 2,22±0,43 0,728
69
Pp gün sayısı24,09±0,42 23,45±0,40 24,00±0,43 0,510
23,92±0,57 24,00±0,52 22,90±0,59 23,90±0,54 24,11±0,73 0,615
Veriler Ortalama±SEM olarak sunulmuştur.
4.3. Gruplardaki Klinik Muayene Bulguları
Araştırmada gerçekleştirilen I. muayene sırasında alınan VKS ölçümlerinde GI, GII ve
GIII’te ortalama değerler sırasıyla 2,98±0,04, 2,92±0,05 ve 3,01±0,06 olarak belirlendi ve
gruplar arasında anlamlı düzeyde bir farklılık saptanmadı (P=0,463) (Tablo 8). Postpartum I.
muayenede ölçülen rektal vücut sıcaklıklarının da gruplar arasında istatistiksel bir farklılık
göstermediği görüldü (P=0,195) (Tablo 8).
Birinci muayene sırasında yapılan metricheck muayenesinde VAS; GI’de 6 inekte 1 ve
16 inekte 0, GII’de 12 inekte 2 ve 10 inekte 3, GIII’te ise 12 inekte 1 ve 8 inekte 0 olarak
belirlendi. Vajinal akıntı skoru ortalamalarının karşılaştırmasında üç grup arasında görülen
farklılığın anlamlı olduğu görüldü (P<0,001) (Tablo 8).
Postpartum I. muayenede serviks çapı (mm) ortalaması en yüksek grup GII, en düşük
olan grup ise GI olarak saptandı. Klinik Endometritis Grubu’nun serviks uteri çapının GII ve
GI’den, GIII’ün ise GI’den önemli ölçüde yüksek olduğu tespit edildi (P<0,001) (Tablo 8).
Ultrasonografide I. muayene sırasında belirlenen ovaryumlardaki fonsiyonel yapıların
(folikül, CL, kistik yapılar) gruplar arasında anlamlı bir farklılık göstermediği tespit edildi
(P>0,05) (Tablo 8).
Postpartum I. muayenede sitobraş sitolojisiyle belirlenen PMN oranları GI’de %0,5-13
ve GIII’te %19-95 arasında değişim göstermekteydi. Yapılan istatistiksel değerlendirmede
PMN ortalamasının GIII’te GI’den önemli düzeyde yüksek olduğu görüldü (P<0,001).
Vajinal akıntı karakterinin 2 veya 3 belirlenerek KE saptanan GII’de ise PMN oranları
değerlendirmeye alınmadı ve istatistiksel analizi yapılmadı (Tablo 8).
70
Tablo 8. Tanı anında gruplar arası muayene bulguları
GI (n=22) GII (n=22) GIII (n=20) P değeri
Vücut Kondisyon Skoru 2,98±0,04 2,92±0,05 3,01±0,06 0,463
Vücut sıcaklığı (ºC) 38,56±0,11 38,85±0,10 38,70±0,11 0,195
Vajinal Akıntı Skoru 0,27±0,09a 2,45±0,10b 0,60±0,11c <0,001
Serviks çapı (mm) 47,27±1,06a 57,58±1,06b 51,87±0,96c <0,001
Ovaryumlardak
i fonksiyonal
yapılar
Folikül (%) 90,90±6,27 86,36±7,48 90,00±6,88 0,883
CL (%) 54,54±10,86 50,00±10,91 60,00±11,23 0,817
Kistik yapılar (%) 4,54±4,54 9,09±6,27 15,00±8,19 0,485
PMN (%) 5,27±0,81a - 38,75±3,65b ˂0,001
Veriler Ortalama±SEM olarak sunulmuştur.
a, b, c: Aynı satırda farklı harf taşıyan gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak önemlidir. (P<0,001)
4.4. Alt Gruplardaki Klinik Muayene Bulguları
Çalışmada birer hafta arayla 3 kez yapılan VKS ölçümlerinde aynı muayene
günlerinde, alt gruplar arasında anlamlı bir farklılık görülmedi (P>0,05). Vücut kondisyon
skorlarının zamana bağlı değişimleri değerlendirildiğinde ise GIx (P<0,01), GIIp (P<0,01),
GIIn (P<0,01), GIIIp (P<0,01) ve GIIIn (P<0,05) olmak üzere tüm alt gruplardaki VKS
kaybı istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Birinci ve III. muayeler arasında tüm alt gruplarda
şekillenen VKS kaybının önemli olduğu görüldü. Alt gruplarda I. ve II. muayene arası VKS
değişimi GIx, GIIp ve GIIIp’de önemli bulunurken, GIIn ve GIIIn’de farklılık gözlenmedi.
İkinci muayeneden III. muayeneye kadar şekillenen VKS kaybı ise GIx ve GIIIn’de önemli
bulundu (Tablo 9).
Çalışmada muayene günlerinde ölçülen vücut sıcaklıklarında, hem aynı muayene
günlerinde alt gruplar arasında hem de aynı alt gruplar içinde zamana bağlı anlamlı bir
farklılık görülmedi (P>0,05) (Tablo 10).
71
Tablo 9. Alt gruplardaki ortalama vücut kondisyon skoru değerleri ve zamana bağlı
değişimleri
I. muayene II. muayene III. muayene P zamanGIx (n=13) 3,03±0,06a 2,94±0,05b 2,84±0,06c <0,01GIIp (n=11) 2,90±0,05a 2,81±0,06b 2,75±0,05b <0,01GIIn (n=11) 2,93±0,08a 2,86±0,07b 2,72±0,08b <0,01GIIIp (n=11) 3,02±0,07a 2,93±0,07b 2,88±0,07b <0,01GIIIn (n=9) 3,00±0,12a 2,91±0,11ab 2,86±0,11b <0,05
P grup 0,607 0,764 0,603
Veriler Ortalama±SEM olarak sunulmuştur.
a, b, c: Aynı satırda farklı harf taşıyan alt gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak önemlidir. (P<0,05 ve
P<0,01)
Tablo 10. Alt gruplardaki vücut sıcaklığı değerleri ve zamana bağlı değişimleri
I. muayene II. muayene III. muayene
GIx (n=13) 38,69±0,14 38,56±0,13 38,44±0,09GIIp (n=11) 38,90±0,16 38,82±0,23 38,66±0,14GIIn (n=11) 38,79±0,14 38,79±0,17 38,82±0,16GIIIp (n=11) 38,76±0,17 38,74±0,19 38,59±0,09GIIIn (n=9) 38,62±0,12 38,52±0,10 38,44±0,12
Zaman: P=0,071 / Grup: P=0,430 / Grup X Zaman: P=0,948 Veriler Ortalama±SEM olarak sunulmuştur.
Birinci muayene sırasında belirlenen ortalama VAS; GIIp ve GIIn’de birbirine benzer
ve diğer alt gruplardan (GIx, GIIIp ve GIIIn) önemli ölçüde yüksek bulundu (P<0,001).
Benzer şekilde GIIIp ve GIIIn’deki VAS ortalamalarının da birbirine benzer ve GIx’den
önemli düzeyde yüksek olduğu görüldü (P<0,001) (Tablo 11). Üçüncü muayenede belirlenen
72
VAS ortalamaları GIx ile GIIp ve GIIIp’de benzer bulunurken, GIIn ve GIIIn’den önemli
ölçüde düşük olduğu görüldü (P<0,001) (Tablo 11).
Ortalama VAS değerlerinin alt gruplarda zamana bağlı değişiminin
değerlendirilmesinde ise GIx, GIIn ve GIIIn’de’de bir farklılık görülmezken (P>0,05), GIIp
ve GIIIp’de tedavi yanıtının pozitif olmasına bağlı olarak önemli bir azalma meydana geldiği
saptandı (P<0,05) (Tablo 11).
Tablo 11. Alt gruplarda I. ve III. muayenelerde belirlenen ortalama vajinal akıntı skoru
değerleri ve zamana bağlı değişimleri
GIx
(n=13)
GIIp
(n=11)
GIIn
(n=11)
GIIIp
(n=11)
GIIIn
(n=9)
P
grup
VAS
I. muayene 0,30±0,13a 2,45±0,15bA 2,45±0,15b 0,63±0,15cA 0,55±0,17c <0,001
VAS
III. muayene 0,07±0,07a 0,27±0,14acB 1,72±0,30b 0,18±0,12aB 0,88±0,30bc <0,001
P zaman 0,180 <0,01 0,071 <0,05 0,257
Veriler Ortalama±SEM olarak sunulmuştur.
a, b, c: Aynı satırda farklı harf taşıyan alt gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak önemlidir. (P<0,001)
A, B: Aynı sütunda farklı harf taşıyan alt gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak önemlidir. (P<0,05)
Postpartum I. muayenede PMN oranınlarının GIx, GIIIp ve GIIIn’de sırasıyla %0,5-
12, %19-58 ve %24-95 arasında değişim gösterdiği belirlendi. Üçüncü muayenede ise PMN
oranlarının GIx, GIIp, GIIn, GIIIp ve GIIIn’de yine sırasıyla %0,5-9, %1-5, %18-46, %1-7 ve
%12-51 arasında değişim gösterdiği belirlendi.
Sitobraş sitolojisinde I. muayenede elde edilen PMN ortalamalarının GIIIp ve
GIIIn’de birbirine benzer ve GIx’ten önemli düzeyde yüksek olduğu görüldü (P<0,001).
Birinci muayenede GIIp ve GIIn’de VAS’ın 2 veya 3 olarak belirlenmesi ve direkt olarak
klinik enfeksiyon tespit edilmesi nedeniyle sitolojik incelemeleri yapılmadı ve istatistiksel
analiz gerçekleştirilmedi (Tablo 12).
Üçüncü muayenede GIx’te ve tedavi yanıtının değerlendirilmesi nedeniyle GIIp ile
GIIIp’deki tüm hayvanların, GIIn ve GIIIn’de ise sırasıyla VAS’ı 0 veya 1 olarak belirlenen 3
ve 7 ineğin PMN oranları belirlendi ve istatistiksel analizi yapıldı. Buna göre III. muayenede
GIx, GIIp ve GIIIp’de PMN ortalamalarının birbirine benzer ve GIIn ile GIIIn’den önemli
73
ölçüde düşük olduğu görüldü (P<0,001). GIIn ve GIIIn’deki PMN oranlarının ise birbirine
benzer olduğu tespit edildi (P>0,05) (Tablo 12).
Ortalama PMN oranlarının alt gruplarda zamana bağlı değişiminin
değerlendirilmesinde ise GIx ve GIIIn’de bir farklılık görülmezken (P>0,05), GIIIp’de tedavi
yanıtının pozitif olmasına bağlı önemli bir azalma meydana geldiği saptandı (P<0,01) (Tablo
12). GIIp ve GIIn’de I. muayenede PMN oranları değerlendirilmediği için zamana bağlı
değişiminin istatistiksel analizi yapılamadı.
Tablo 12. Alt gruplarda I. ve III. muayenelerde belirlenen ortalama PMN oranları ve zamana
bağlı değişimleri
GIx GIIp GIIn GIIIp GIIIn P Grup
PMN %
I. muayene3,84±1,06a
(n=13) - - 37,09±3,38bA(n=11)
40,77±7,20b(n=9) <0,001
PMN %
III. muayene3,23±0,86a
(n=13)2,45±0,43a
(n=11)
32,00±8,08b
(n=3)
3,13±0,66aB(n=11)
27,28±5,32b(n=7) <0,001
P zaman 0,307 - - 0,003 0,173
Veriler Ortalama±SEM olarak sunulmuştur.
a, b: Aynı satırda farklı harf taşıyan alt gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak önemlidir. (P<0,001)
A, B: Aynı sütunda farklı harf taşıyan alt gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak önemlidir. (P<0,01)
Alt gruplarda gerçekleştirilen USG’de ovaryumlardaki fonksiyonel yapıların I ve III.
muayene sırasında benzer olduğu ve istatistiki bir önem taşımadığı belirlendi (P>0,05). Yine
yapılan bu iki muayeneden en az birinde ve en az bir ovaryumunda CL tespit edilerek, alt
gruplarda bulunan ineklerdeki siklik aktivite oranı belirlendi. Siklik aktivite oranlarının da alt
gruplar arasında anlamlı bir fark göstermediği saptandı (P>0,05) (Tablo 13).
74
Tablo 13. Alt gruplar arasında ovaryumlardaki fonksiyonel yapılar ve siklik aktivite
oranlarının dağılımı
GIx (n=13)
GIIp (n=11)
GIIn (n=11)
GIIIp (n=11)
GIIIn (n=9)
P değeri
Folikül (%)
I. muayene 92,30±7,69 90,90±9,09 81,81±12,19 90,90±9,09 88,88±11,11 0,944III. muayene 84,61±10,41 100,00 63,63±15,21 90,90±9,09 100,00 0,068
Korpus luteum (%)I. muayene 46,15±14,39 45,45±15,74 54,54±15,74 63,63±15,21 55,55±17,56 0,916
III. muayene 53,84±14,39 63,63±15,21 54,54±15,74 63,63±15,71 66,66±16,66 0,965Kistik yapılar (%)
I. muayene 0 9,09±9,09 9,09±9,09 9,09±9,09 22,22±14,69 0,552III. muayene 7,69±7,69 0 9,09±9,09 9,09±9,09 0 0,784
Siklik aktivite (%)
61,53±14,04 72,72±14,08 72,72±14,08 81,81±12,19 77,77±14,69 0,860
Veriler Ortalama±SEM olarak sunulmuştur.
4.5. Serum İnflamatuar Sitokin Düzeyleri
Araştırmada tanı anında serum TNF-α düzeyleri ortalama olarak GI’de 358,74±26,69,
GII’de 444,56±19,04 ve GIII’te 407,62±36,26 pg/ml ölçüldü. Tümör nekrozis faktör-alfa
düzeylerinin GII’de GI’den önemli düzeyde yüksek olduğu (P<0,05), GIII’te ise GI ve GII ile
benzer olduğu tespit edildi (P>0,05) (Şekil 4).
Postpartum tedavi yanıtının değerlendirilmesi ve sitokin düzeylerinin seyrinin
izlenmesi amacıyla yapılan tekrarlı ölçümlerde serum TNF-α düzeylerinin alt gruplarda
anlamlı bir değişim göstermediği tespit edildi (P>0,05). Alt grupların aynı muayene
günlerindeki karşılaştırmasında I ve III. muayene günlerinde bir farklılık bulunmazken
(P>0,05), II. muayene anında ölçülen TNF-α düzeyinin sadece GIIn’de GIx ve GIIIn’den
önemli düzeyde yüksek olduğu saptandı (P<0,05) (Şekil 5).
75
GI GII GIII0
100
200
300
400
500
TNF-α
Series1pg/m
la, b
Şekil 4. Postpartum tanı anında (pp 21-27. günler) gruplar arası serum TNF-α düzeyleri
(Veriler Ortalama±SEM olarak sunulmuştur. a, b: Farklı harf taşıyan gruplar arasındaki fark
istatistiksel olarak önemlidir. (P<0,05))
76
b
a
Şekil 5. Serum TNF-α düzeylerinin alt gruplar arasında kıyaslanması ve muayene günlerine
göre değişimi
(Veriler Ortalama±SEM olarak sunulmuştur. a, b, c: Aynı sütunda farklı harf taşıyan alt
gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak önemlidir. (P<0,05))
Araştırmada tanı anında serum IL-1β düzeyleri ortalama olarak GI’de 34,24±2,90,
GII’de 49,41±3,12 ve GIII’te 37,21±2,27 pg/ml ölçüldü. Grupların istatistiksel
değerlendirmesinde IL-1β düzeylerinin GII’de GI ve GIII’ten önemli düzeyde yüksek olduğu
(P<0,001), GI ve GIII’te ise birbirine benzer olduğu tespit edildi (P>0,05) (Şekil 6).
Postpartum tedavi yanıtının değerlendirilmesi ve sitokin düzeylerinin seyrinin
izlenmesi amacıyla yapılan tekrarlı ölçümlerde serum IL-1β düzeylerinin alt gruplarda
anlamlı bir değişim göstermediği tespit edildi (P>0,05). Buna karşın GIIIn’de I. muayeneden
77
I. muayene II. Muayene III. muayene250
300
350
400
450
500
550
TNF-α
GIxGIIpGIInGIIIpGIIInpg
/ml
I. muayene II. muayene III. muayene
GIx (n=13) 355,53±41,93 337,52±32,77a 354,68±48,23GIIp (n=11) 400,77±23,67 454,30±36,80ab 405,29±24,52GIIn (n=11) 483,90±25,78 491,57±31,44b 442,15±28,63GIIIp (n=11) 376,75±39,71 373,25±36,28ab 375,73±23,48GIIIn (n=9) 445,35±64,88 330,47±29,06ac 349,71±34,16
Zaman: P=0,428 Grup: P<0,05 Grup x Zaman: P=0,556
II. muayeneye istatistiksel olarak önemli olmayan dikkat çeken bir artış ve II. muayeneden III.
muayeneye ise yine dikkat çeken bir düşüş meydana geldiği görüldü. Alt grupların aynı
muayene günlerindeki karşılaştırmasında II. muayene gününde bir farklılık bulunmazken
(P>0,05), I. ve III. muayene anında ölçülen IL-1β düzeyinin sadece GIIp’de GIx’ten önemli
düzeyde yüksek olduğu saptandı (P<0,05) (Şekil 7).
GI GII GIII0
10
20
30
40
50
60
IL-1β
IL1b
pg/m
l
a a
Şekil 6. Postpartum tanı anında (pp 21-27. günler) gruplar arasında serum IL-1β düzeyleri
(Veriler Ortalama±SEM olarak sunulmuştur. a, b: Farklı harf taşıyan gruplar arasındaki fark
istatistiksel olarak önemlidir. (P<0,001))
78
I. muayene II. Muayene III. muayene30
35
40
45
50
55
IL-1β
GIxGIIpGIInGIIIpGIIInpg
/ml
I. muayene II. muayene III. muayene
GIx (n=13) 32,32±3,47a 33,27±2,87 32,52±3,71aGIIp (n=11) 51,55±4,81b 48,03±5,99 49,20±5,13bGIIn (n=11) 47,28±4,09ab 42,78±4,83 46,08±3,51ab
b
Şekil 7. Serum IL-1β düzeylerinin alt gruplar arasında kıyaslanması ve muayene günlerine
göre değişimi
(Veriler Ortalama±SEM olarak sunulmuştur. a, b: Aynı sütunda farklı harf taşıyan alt gruplar
arasındaki fark istatistiksel olarak önemlidir. (P<0,05))
Araştırmada tanı anında serum IL-6 düzeyleri ortalama olarak GI’de 476,00±27,55,
GII’de 546,21±36,81 ve GIII’te 545,19±57,85 pg/ml ölçüldü. Yapılan istatistiksel
değerlendirmede IL-6 düzeylerinin tüm gruplar arasında birbirine benzer olduğu tespit edildi
(P=0,392) (Şekil 8).
Postpartum tedavi yanıtının değerlendirilmesi ve sitokin düzeylerinin seyrinin
izlenmesi amacıyla yapılan tekrarlı ölçümlerde serum IL-6 düzeylerinin alt gruplarda hem
zamana bağlı (P>0,05) hem de aynı muayene gününde alt gruplar arasında anlamlı bir
değişim göstermediği tespit edildi (P>0,05) (Şekil 9).
GI GII GIII0
100
200
300
400
500
600
700
IL-6
IL6
pg/m
l
Şekil 8. Postpartum tanı anında (pp 21-27. günler) gruplar arasında serum IL-6 düzeyleri
(Veriler Ortalama±SEM olarak sunulmuştur. (P=0,392))
79
I. muayene II. Muayene III. muayene30
35
40
45
50
55
IL-1β
GIxGIIpGIInGIIIpGIIInpg
/ml
I. muayene II. muayene III. muayene
GIx (n=13) 32,32±3,47a 33,27±2,87 32,52±3,71aGIIp (n=11) 51,55±4,81b 48,03±5,99 49,20±5,13bGIIn (n=11) 47,28±4,09ab 42,78±4,83 46,08±3,51ab
Şekil 9. Serum IL-6 düzeylerinin alt gruplar arasında kıyaslanması ve muayene günlerine göre
değişimi
(Veriler Ortalama±SEM olarak sunulmuştur.)
Araştırmada tanı anında serum IL-8 düzeyleri ortalama olarak GI’de 49,88±3,56,
GII’de 68,40±4,22 ve GIII’te 59,42±5,21 pg/ml ölçüldü. Grupların istatistiksel
değerlendirmesinde IL-8 düzeylerinin GII’de GI’den önemli düzeyde yüksek olduğu
(P<0,05), GIII’te ise GI ve GII ile benzer olduğu tespit edildi (P>0,05) (Şekil 10).
Postpartum tedavi yanıtının değerlendirilmesi ve sitokin düzeylerinin seyrinin
izlenmesi amacıyla yapılan tekrarlı ölçümlerde serum IL-8 düzeylerinin alt gruplarda zamana
bağlı anlamlı bir değişim göstermediği tespit edildi (P>0,05). Alt grupların aynı muayene
günlerindeki karşılaştırmasında I ve II. muayenelerde ölçülen IL-8 düzeylerinin sadece
80
I. muayene II. Muayene III. muayene400
450
500
550
600
650
700
750
IL-6
GIIpGIInGIxGIIIpGIIInpg
/ml
I. muayene II. muayene III. muayene
GIx (n=13) 447,32±48,04 432,05±51,14 444,94±48,28
GIIp (n=11) 559,87±39,65 707,28±84,31 633,03±67,48
GIIn (n=11) 554,33±67,94 549,43±72,60 569,75±57,33
GIIIp (n=11) 557,06±45,55 562,04±29,08 584,93±45,49
GIIIn (n=9) 530,69±120,19 483,92±87,90 458,47±55,78
Zaman: P=0,496 Grup: P=0,096 Grup x Zaman: P=0,934
GIIp’de GIx’ten önemli ölçüde yüksek olduğu tespit edildi (P<0,05). Bir ve II. muayenelerde
GIIp ve GIx’te ölçülen IL-8 düzeylerinin GIIn, GIIIp ve GIIIn benzer olduğu görüldü.
Üçünçü muayene gününde ise tüm alt gruplarda benzer IL-8 düzeyleri tespit edildi (P>0,05)
(Şekil 11).
GI GII GIII0
10
20
30
40
50
60
70
80
IL-8
IL8
pg/m
l
a
ba, b
Şekil 10. Postpartum tanı anında (pp 21-27. günler) gruplar arasında serum IL-8 düzeyleri
(Veriler Ortalama±SEM olarak sunulmuştur. a, b: Farklı harf taşıyan gruplar arasındaki fark
istatistiksel olarak önemli (P<0,05))
81
Şekil 11. Serum IL-8 düzeylerinin alt gruplar arasında kıyaslanması ve muayene günlerine
göre değişimi
(Veriler Ortalama±SEM olarak sunulmuştur. a, b: Aynı sütunda farklı harf taşıyan alt gruplar
arasındaki fark istatistiksel olarak önemlidir. (P<0,05))
Araştırmada tanı anında serum IL-10 düzeyleri ortalama olarak GI’de 56,95±3,28,
GII’de 71,21±3,05 ve GIII’te 64,11±6,46 pg/ml ölçüldü. Yapılan istatistiksel değerlendirmede
IL-10 düzeylerinin tüm gruplarda birbirine benzer olduğu tespit edildi (P>0,05) (Şekil 12).
Postpartum tedavi yanıtının değerlendirilmesi ve sitokin düzeylerinin seyrinin
izlenmesi amacıyla yapılan tekrarlı ölçümlerde serum IL-10 düzeylerinin alt gruplarda
zamana bağlı anlamlı bir değişim göstermediği (P>0,05) ve araştırma süresince paralel bir
seyir izlediği belirlendi. Alt grupların aynı muayene günlerindeki karşılaştırmasında GIx’e
82
I. muayene II. Muayene III. muayene40
45
50
55
60
65
70
75
IL-8
GIxGIIpGIInGI-IIpGI-IIn
pg/m
l
I. muayene II. muayene III. muayene
GIx (n=13) 44,64±4,24a 45,76±3,40a 48,10±6,39GIIp (n=11) 69,37±6,43b 72,68±11,69b 71,57±8,36GIIn (n=11) 67,43±5,78ab 70,98±6,30ab 68,24±5,42GIIIp (n=11) 59,61±4,33ab 56,17±4,25ab 54,82±4,89GIIIn (n=9) 59,18±10,72ab 57,97±7,46ab 53,45±9,44
Zaman: P=0,850 Grup: P<0,05 Grup x Zaman: P=0,956
göre sadece I. muayenede GIIn ve II. muayenede ise GIIp’de ölçülen IL-10 düzeyinin önemli
ölçüde yüksek olduğu tespit edildi (P<0,05). Üçüncü muayene gününde ise tüm alt gruplar
arasında IL-10 düzeylerinin benzer olduğu görüldü (P>0,05) (Şekil 13).
GI GII GIII0
10
20
30
40
50
60
70
80
IL-10
IL10
pg/m
l
Şekil 12. Postpartum tanı anında (pp 21-27. günler) gruplar arasında serum IL-10 düzeyleri
(Veriler Ortalama±SEM olarak sunulmuştur. (P=0,074))
83
I. muayene II. Muayene III. muayene40
50
60
70
80
90
IL-10
GIxGIIpGIInGIIIpGIIInpg
/ml
I.muayene II. muayene III. muayene
GIx(n=13) 54,55±4,03a 55,54±5,23a 57,09±5,82
Şekil 13. Serum IL-10 düzeylerinin alt gruplar arasında kıyaslanması ve muayene günlerine
göre değişimi
(Veriler Ortalama±SEM olarak sunulmuştur. a, b: Aynı sütunda farklı harf taşıyan alt gruplar
arasındaki fark istatistiksel olarak önemlidir. (P<0,05))
5. TARTIŞMA
Sütçü işletmelerde ineklerin süt veriminin en yüksekte olduğu laktasyonun erken
dönemlerinde tekrar gebe bırakılmaları sürdürülebilir bir işletme oluşturmak açısından
oldukça önemlidir. Doğum sonrası sağlıklı geçen bir puerperyum bu amaca ulaşmada anahtar
rol oynar. Puerperal süreci normal olmayan ineklerde ise uterusta meydana gelen çeşitli
enfeksiyonlar; endometriyumu etkileyerek, fertilizasyon ve implantasyonu engelleyebilmekte
ya da embriyonik ölümlere neden olabilmektedir. Ayrıca ovaryumlar üzerindeki olası etkileri
sonucunda, folikül gelişiminin baskılanması, luteal dönemin uzayıp ilk östrusun gecikmesi ve
ovaryum kistlerinde artış gibi sorunların da gelişiminde etkili olduğu belirtilmektedir. Bu
şekilde enfeksiyonlar fertilite parametreleri üzerine olumsuz yönde etki ederek üreme
gücünde düşüşe yol açmaktadır.
Endometritisler, ineklerde uterusun diğer enfeksiyonlarına kıyasla involusyonun
tamamlandığı, hayvanların üreme programlarına alınacağı ya da gönüllü bekleme süresinin
tamamlanıp tohumlamaların gerçekleştirileceği süreçte ortaya çıkması nedeniyle dünya
çapında büyük ekonomik kayıplar oluşturmaktadır. Subklinik endometritislerin belirgin klinik
semptomlar göstermeksizin seyretmesi de bu kayıpların boyutunu artırmaktadır. Bu durum,
endometritislerde hem yeni tanı ve tedavi yöntemlerinin hem de enfeksiyonun altında yatan
mekanizmaların araştırılması gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle pp rutin muayene
ve kontrollerin zamanında yapılarak gerekli önlemlerin alınması üreme performansının
hedeflenen düzeylere ulaştırılması açısından kritik öneme sahiptir.
84
I. muayene II. Muayene III. muayene40
50
60
70
80
90
IL-10
GIxGIIpGIInGIIIpGIIInpg
/ml
I.muayene II. muayene III. muayene
GIx(n=13) 54,55±4,03a 55,54±5,23a 57,09±5,82
Sunulan tez çalışmasında endometritislerin tanısı, enfeksiyonun tanımlandığı en erken
dönem olan pp 4. haftada (pp 21-27. günler) gerçekleştirilmiştir. Vajinal kanalın muayenesi,
vajinal mukusun değerlendirilmesinde en güvenilir ve kesin yöntem olarak gösterilmektedir
(Bretzlaff, 1987; Sheldon ve Noakes, 1998; LeBlanc ve ark, 2002a). Vajinal akıntının
değerlendirilmesi amacıyla kullanılan tekniklerden biri olan metricheck yönteminin, KE
pozitif olan vakaları belirlemede vajinal spekulum muayenesine göre daha duyarlı olduğu
belirtilmektedir (McDougall ve ark, 2007; Pleticha ve ark, 2009). Bu nedenle bu araştırmada
KE olgularının belirlenmesi amacıyla metricheck yönteminden faydalanılmıştır. Akıntı
karakterinin değerlendirilmesinde VAS’ı 2 ve 3 olan hayvanlar KE olarak kabul edilmiş, VAS
1 ise yapılan araştırmalarda pp ilk 33 gün içinde üreme performansına etkisinin olmadığı
(LeBlanc ve ark, 2002a) ve mikrobiyolojik incelemelerde VAS 0 ile benzer bakteriyel kültür
sonuçlarına sahip olduğunun (Williams ve ark, 2005) belirtilmesi nedeniyle KE olarak
değerlendirmeye alınmamıştır. Bu araştırma süresince pp 21-27. günlerde bulunan ineklerde
KE prevalansı %26,15 olarak hesaplanmış (Tablo 6), bu oranın literatür bilgide belirtilen
prevalans aralığında (LeBlanc ve ark, 2002a; Gautam ve ark, 2009; Kaufmann ve ark, 2010b;
Brick ve ark, 2012; Prunner ve ark, 2014b; Maquivar ve ark, 2015) olduğu görülmüştür.
Subklinik endometritislerin tanısında farklı teknikler kullanılabilmekte, bu yöntemler
karşılaştırıldığında ise en faydalı ve güvenilir yöntem olarak uterusun sitobraş sitolojisi öne
çıkmaktadır (Barlund ve ark, 2008). Bu nedenle mevcut araştırmada bu teknikten
faydalanılmıştır. Subklinik endometritisin sitolojik olarak tanısında kullanılan PMN eşik
değeri; pp laktasyon günü, tanı tekniği ve çalışma populasyonuna bağlı olarak %5-18 arasında
değişim göstermektedir (Dadarwal ve ark, 2017). Kasimanickam ve ark (2004), sitobraş
sitolojisinde pp 20-33. günlerdeki hayvanlarda %18 üzeri, pp 34-47. günlerdeki hayvanlarda
ise %10 üzeri PMN oranını SKE olarak tanımlamıştır. Bu eşik değerler gebelik oranları
üzerine olan negatif etkilerin değerlendirilmesi sonucu elde edilmiştir. Bu araştırmada da SKE
tanısı için aynı eşik değerler referans alınmış, pp 21-27. günlerde tanı amaçlı yapılan sitobraş
sitolojisi sonunda ortalama PMN oranları sağlıklı ve SKE’li ineklerde sırasıyla %5,66 ve
%36,06 olarak belirlenmiştir. Bu PMN oranlarına göre pp 21-27. günlerde SKE prevalansı
%23,85 olarak hesaplanmıştır (Tablo 6). Elde edilen bu prevalans oranı yine aynı pp dönemde
aynı PMN eşik değerini temel alarak yapılan araştırmalarda (Kasimanickam ve ark, 2004;
Baranski ve ark, 2012; Sens ve Heuwieser, 2013) belirlenen prevalans sınırları arasındadır.
Postpartum 4. haftada toplam prevalansın %50 oranınında görülmesi, bu sürüde doğum yapan
hayvanların yarısının erken pp dönemde endometritisten etkilenebileceğini ortaya
çıkarmaktadır. Ayrıca endometritislerde risk faktörü olarak gösterilebilecek çeşitli pp
85
problemleri bulunan, ancak bu araştırmada belirlenen kriterler doğrultusunda değerlendirmeye
alınmayan hayvanlarla bu oranın daha da yükselebileceği akla gelmektedir.
Endometritis sağaltımında tek doz intrauterin sefapirin uygulamasının etkinliği, çok
sayıda çalışmada fertilite parametreleri ve dolayısıyla üreme gücü üzerine şekillendirdiği
olumlu gelişme ile kanıtlanmıştır (McDougall ve ark, 2001; 2013; LeBlanc ve ark, 2002b;
Kasimanickam ve ark, 2005; Runciman ve ark, 2008a; 2009; Denis-Robichaud ve Dubuc,
2015b). Postpartum KE tespit edilen ineklerde sefapirin uygulamasını takiben iki hafta sonra
akıntı karakterinin yeniden incelenerek tedavi yanıtının değerlendirildiği bir araştırmada
klinik iyileşme oranı %73,3 olarak hesaplanmıştır (Dohmen ve ark, 1995). McDougall ve ark
(2013) pp ikinci hafta ve sonrasında purulent vajinal akıntılı ineklerdeki intrauterin sefapirin
tedavisinin yine iki hafta sonra vakaların %84,1’inde klinik iyileşme sağladığını belirlemiştir.
Bu tez çalışmasında yapılan kontrol muayeneleri sonucunda ise KE’li ineklerde iyileşme oranı
%60,60 olarak bulunmuştur. Elde edilen iyileşme oranının örnek araştırmalardan (Dohmen ve
ark, 1995; McDougall ve ark, 2013) daha düşük olmasının bir nedeni mevcut çalışmada
iyileşme oranının klinik muayeneye ek olarak sitolojik muayene ile birlikte belirlenmesi
olabilir. Çünkü endometritislerde başarılı bir tedavi uygulanıp klinik belirtiler ortadan kalksa
dahi subklinik forma dönüşen enfeksiyonun fertiliteyi düşüreceği rapor edilmektedir (LeBlanc
ve ark, 2002b; Sheldon ve ark, 2009a). Bir diğer nedenin ise mevcut çalışmada yine örnek
araştırmalardan (Dohmen ve ark, 1995; McDougall ve ark, 2013) farklı olarak VAS’ı 1 olan
ineklerin KE olarak değerlendirilmemesi olabilir. Makki ve ark (2017)’nın, pp 28-35.
günlerde yaptığı araştırmada VAS’ı 2 ve 3 olan KE’li ineklerde uygulanan sefapirin
tedavisinde iyileşme oranını daha düşük (%54,1) gözlemlemesi bu durumu desteklemektedir.
Mevcut tez çalışmasında SKE’li ineklerde uygulanan tedaviyi takiben görülen iyileşme oranı
%70,97 olarak belirlenmiştir. Klinik endometritise göre SKE’de görülen daha yüksek
iyileşme oranı enfeksiyonun şiddetiyle ilişkilendirilmiştir. Postpartum 21±3. gündeki
ineklerde SKE tanısının sitolojik muayeneyle gerçekleştirildiği bir araştırmada, tanı işlemini
takiben uygulanan PGF2α tedavisinden iki hafta sonra iyileşen ve enfeksiyonu devam eden
vakaların belirlenmesi sitolojik muayeneyle yapılmıştır (Galvao ve ark, 2009a). Ancak
yapılan literatür taramasında bu tez çalışmasında olduğu gibi intrauterin antibiyotik tedavisi
sonrası iyileşmenin sitolojik muayeneyle tanımlandığı bir başka araştırma ile
karşılaşılmamıştır. Bu nedenle SKE’de kullanılan bu tekniğin yeni araştırmalara öncülük
edebileceği ve bu yöntemle elde edilen sitolojik iyileşme oranlarının farklı araştırmalarla
desteklenmesi gerektiği düşünülmüştür.
86
İneklerde VKS ölçümü, enerji dengesinin pratik ve ekonomik şekilde
değerlendirilmesine olanak sağlayan, saha koşullarında uygulanabilen bir yöntemdir
(Çolakoğlu ve Küplülü, 2016). Doğum anında ideal VKS’nin ineklerde 3,25-3,75 (1-5 arası)
düzeyinde olması önerilmektedir (Hayırlı ve Çolak, 2011). İneklerde erken laktasyon
döneminde maksimum kuru madde alımına ulaşılması süt verimi pikinin gerisinde kalmakta
(Coppock, 1985), bu nedenle süt veriminin desteklenmesi doku rezervleri aracılığı ile
sağlanmaktadır (Moe ve ark, 1972). Bu durum, süresi ve şiddeti değişim göstermekle birlikte
ortalama 8 hafta süren bir NED’in ortaya çıkmasına neden olmaktadır (Butler ve ark, 1981;
Mishra ve ark, 2016). İneklerde gelişen NED’e bağlı olarak şekillenecek VKS kaybının 1,00
puandan fazla olmaması istenirken (Grubic ve ark. 2009; Novakovic ve ark, 2010), bunun
üzerinde olan kayıplar üreme performansına zarar verebilmektedir (Amer, 2008). Vücut
kondisyon skoru değişiminin doğum anında ve sonrasında meydana gelecek çeşitli metabolik
ve reprodüktif sorunlar üzerinde önemli etkilere sahip olduğu belirtilmektedir (Çolakoğlu ve
Küplülü, 2016). Bu tez çalışmasında doğum anında VKS değerlendirmesi yapılmamasına
karşın, pp 4. haftada elde edilen VKS ortalamaları (GI: 2,98±0,04, GII: 2,92±0,05, GIII:
3,01±0,06) aynı pp dönemde farklı araştırmalarda (Hoedemaker ve ark, 2009; Sakaguchi,
2009; Senosy ve ark, 2012) sağlıklı ineklerde belirlenen VKS ortalamaları ile uyumluluk
göstermektedir. Doğum sonrasında VKS ve endometritisler arasındaki ilişkileri inceleyen bir
araştırmada, KE’li ineklerin sağlıklı ineklere göre pp 2, 4 ve 6. haftadaki VKS’lerinin önemli
ölçüde düşük olduğu belirlenmiş ve bunun endometritis gelişimi için bir risk faktörü olduğu
belirtilmiştir (Kadivar ve ark, 2014). Senosy ve ark (2012) da pp 5, 6 ve 7. haftalarda sitolojik
yolla tespit edilen SKE’lerde daha düşük VKS düzeyinin bir risk faktörü olabileceğini rapor
etmiştir. Benzer şekilde pp 4. haftada 2,50 altındaki VKS düzeyleri SKE için risk faktörü
olarak değerlendirilmektedir (Bacha ve Regassa, 2010). Postpartum 32-70. günlerde yapılan
bir araştırmaya göre de SKE insidansının VKS’si ≤ 2,50 olan ineklerde, ≥ 2,75 olanlara göre
daha yüksek olduğu rapor edilmektedir (Carneiro ve ark, 2014). Zobel (2013)’in
muayenelerine göre simental ineklerde pp 30-35. günlerde yüksek (4,50 ve 5,00) ya da düşük
(2,00 ve 2,50) VKS düzeyleri endometritis gelişimini önemli derecede etkileyebilmektedir.
Buna karşın araştırmaların büyük bir kısmında da sağlıklı ineklerle gerek KE (Gautam ve ark
2009; Potter ve ark, 2010; Plöntzke ve ark, 2011; Giuliodori ve ark, 2013a) gerekse de SKE’li
(Cheong ve ark, 2011) inekler arasındaki VKS düzeyleri arasında bir ilişki saptanamamıştır.
Bu tez çalışmasında da endometritislerin tanısı sırasında belirlenen VKS ortalamalarının
KE’li ineklerde numerik olarak daha düşük olduğu görülse de çok sayıda literatürle (Gautam
ve ark 2009; Potter ve ark, 2010; Cheong ve ark, 2011; Plöntzke ve ark, 2011; Giuliodori ve
87
ark, 2013a) uyumlu şekilde sağlıklı, KE ve SKE’li inekler arasında benzer bulunmuştur
(P>0,05) (Tablo 8). Bu duruma paralel şekilde araştırmadaki tüm alt gruplar arasında da aynı
muayene günlerinde VKS ortalamalarının benzer olduğu görülmüştür (P>0,05) (Tablo 9).
Elde edilen bu bulgular VKS düzeyi ile endometritisler arasındaki ilişkinin her zaman ortaya
çıkmayacağını göstermektedir. Ayrıca araştırmada VKS değişiminin izlemi amacıyla yapılan
tekrarlı ölçümlerde tüm alt gruplarda pp 4. haftadan 6. haftaya kadar şekillenen VKS kaybının
önemli olduğu görülmüştür (P<0,05 ve P<0,01) (Tablo 9). Tüm alt gruplarda araştırmanın
yapıldığı pp 14 günlük dönemde ortaya çıkan bu kayıplar, erken pp dönemde yüksek süt
verimine bağlı olarak gelişen NED’e bağlanmıştır.
Erken pp dönemde akut septik metritislerde görülen sistemik bulgulardan biri vücut
sıcaklığında meydana gelen artıştır (Sheldon ve ark, 2006). Ancak bu bulgu metritislerin
tanısından ziyade, tanıya yardımcı bir teknik olarak değerlendirilmektedir (Giuliodori ve ark,
2013b). Endometritislerde ise sistemik klinik bulgular görülmemesi nedeniyle, yapılan
araştırmalarda vücut sıcaklığının sağlıklı ineklerle benzer olduğu görülmüştür (Brick ve ark,
2012; Maquivar ve ark, 2015). Bu tez çalışmasında da benzer şekilde vücut sıcaklıklarının
gruplarda ve alt gruplarda benzer olduğu ve tekrarlayan ölçümlerde doğrusal bir seyir izlediği
tespit edilmiştir (P>0,05) (Tablo 8 ve Tablo 10).
Sütçü ineklerde beslenmeye bağlı bir kısıtlama olmadığı sürece pp ilk 3 hafta
içerisinde %45-50 düzeyinde ovulasyonların gerçekleşeceği ve siklik aktivitenin başlayacağı
belirtilmektedir (Lucy ve ark, 1992; Darwash ve ark 1997; Crowe, 2008). Bu tez çalışmasında
pp 4 ve 6. haftalarda olmak üzere 14 gün arayla yapılan muayenelerde USG aracılığıyla CL
yapılarının değerlendirilmesi sonucu sağlıklı ineklerde belirlenen siklik aktivite düzeylerinin,
literatür bilgiyle (Maquivar ve ark, 2015) uyumluluk gösterdiği görülmektedir (Tablo 13).
Klinik ve subklinik endometritisler doğum sonrası ovaryumdaki siklik aktivitenin
gecikmesinin yaygın nedenleri arasında gösterilmektedir. Sağlıklı sığırlara göre uterusundan
E. Coli ve T. Pyogenes izole edilen hayvanlar pp daha küçük folikül ve CL gelişimi,
sirkulasyondaki E2 ve P4 düzeylerinin düşüşü, luteal dönemin uzaması, ovaryum kistlerinin
gelişim ihtimalinde artış gibi ovaryum disfonksiyonları ile ilişkilendirilmektedir (Williams ve
ark, 2007; Sheldon ve ark, 2009a; 2009b). Opsomer ve ark (2000)’na göre KE’li inekler siklik
aktivitenin gecikmesi (4.5 kat) ve luteal dönemin uzaması (4,4 kat) bakımından daha yüksek
risk taşımaktadır. Klinik endometritislerde ilk ovulasyonun 9-19 gün daha geç gerçekleştiği
rapor edilmektedir (LeBlanc ve ark, 2002a). Zobel (2013) pp 30-35. günlerde KE ya da
SKE’nin ovaryum fonksiyonlarını önemli ölçüde baskıladığını ya da anöstrusa neden
olduğunu bildirmektedir. Postpartum 26±3 ve 40±3. günlerde ovaryum USG’si ve serum P4
88
düzeylerinin incelenerek ovaryum aktivitesinin değerlendirildiği bir başka araştırmada; KE’li
ineklerde ovaryumlarda folikül ve CL oranı ile siklik aktivite düzeyinin daha düşük, ovaryum
kistlerinin rastlantısının ise daha yüksek olduğu görülmüştür (Maquivar ve ark, 2015).
Sunulan bu tez çalışmasında gerçekleştirilen USG muayenelerinde elde edilen bulguların
analizinde ise gruplar arasında tanı anında, alt gruplar arasında I ve III. muayenede
ovaryumlarda saptanan folikül, CL ve kistik yapıların oranlarının benzer dağılımlar gösterdiği
görülmüştür (P>0,05) (Tablo 8 ve Tablo 13). Alt gruplar arasında siklik aktivite gösteren
hayvanların oranının da benzer olduğu saptanmıştır (P>0,05) (Tablo 13). Bu araştırmada
klinik ve subklinik endometritisli inekler arasında saptanan benzer siklik aktivite düzeyleri
literatür bilgiyle uyumlu iken (Denis-Robichaud ve Dubuc, 2015b), sağlıklı ve endometritisli
inekler arasında önemli farklılıkların görülmemesi literatür bilgiyle çelişmektedir. Bu
durumun ortaya çıkmasında etkili olabilecek kimi faktörler şöyle sıralanabilir. İneklerde siklik
aktivitenin gecikmesi ile anovulasyon ve NED arasında pozitif ilişki bulunmaktadır (Beam ve
Butler, 1999; Hammon ve ark, 2006; Galvao ve ark, 2010). Negatif enerji dengesi pp ilk
ovulasyon aralığını direkt olarak etkilemekte, pulsatil LH salınımını etkileyerek de ovaryum
aktivitesini baskılayabilmektedir. Ayrıca glikozun sınırlı düzeyde alınması ve insülin de hem
LH’nın pulsatil salınımını hem de ovaryumların gonadotropinlere cevabını azaltabilmektedir
(Butler ve Smith, 1989). Kadivar ve ark (2014) ineklerde KE gelişimine bağlı olarak ilk
ovulasyonların daha geç oluştuğunu ve ovaryum aktivitesinin geç başladığını belirtirken,
bunun nedenlerinden birinin endometritisli ineklerin VKS’lerinin sağlıklılardan önemli ölçüde
daha düşük saptanması olabileceğini bildirmiştir. Benzer şekilde bir başka araştırmada da pp
VKS kaybı az olan ineklerde ovulasyonun daha erken şekillendiği ve üreme performansının
daha yüksek olduğu görülmüştür (Dochi ve ark, 2010). Buradan yola çıkıldığında ilk olarak
denilebilir ki, sunulan tez çalışmasında VKS düzeylerinin bütün alt gruplarda birbirine benzer
ölçülmesi sonucunda pp ovaryum aktivitelerinin de etkilenmeksizin benzer düzeylerde
şekillendiği görülmüştür. İkinci bir neden olarak ise pp yapılan muayene dönemi
gösterilebilir. Öyle ki, sütçü ineklerde ilk dominant foliküller pp 16,1±3,5. günde ovule
olmaktadır (Beam ve Butler, 1998). Bu çalışmada I. muayenelerin pp 21-27. günlerde yani
ovulasyonu takip eden 3-5 günlük kısa süre içerisinde yapılmış olması ve serum P4
düzeylerinin ölçülmemiş olması, Maquivar ve ark (2015)’nın görüşünü destekler nitelikte
ovaryumdaki luteal yapıların USG’de yanlış sınıflandırılmasına ve siklik aktivite oranlarının
benzer çıkmasına neden olmuş olabilir.
Uterustaki enfeksiyonlar, uterus ve serviksin involusyon süresini uzatabilmekte
(Fonseca ve ark, 1983; Mateus ve ark, 2002), pp 21-28. günlerde elle yapılan transrektal
89
ölçümlerde purulent vajinal akıntılı ineklerdeki serviks çaplarının istatistiki fark oluşturmayan
artışlar gösterdiği bildirilmektedir (Del Vecchio ve ark, 1994). Bir tanımlamaya göre pp 20.
günden sonra elle rektal muayenede serviks çapı 7,5 cm’den büyük olan inekler KE olarak
kabul edilmektedir (LeBlanc ve ark, 2002a). Klinik endometritisli ineklerde serviks çapının
sağlıklı ineklerden daha yüksek olduğu, çeşitli araştırmalarda yapılan USG muayeneleri ile de
desteklenmiştir (Brick ve ark, 2012; Maquivar ve ark, 2015). Salah ve Yimer (2017)’e göre
serviks uteri çapının değerlendirilmesi, SKE’den etkilenen hayvanları belirlemede de faydalı
olabilmektedir. Sunulan tez çalışmasında endometritislerin tanısı sırasında yapılan
ultrasonografik ölçümlerde serviks uteri çaplarının GII’de GIII ve GI’den, GIII’te de GI’den
önemli ölçüde yüksek olduğu belirlenmiştir (P<0,001) (Tablo 8). Elde edilen bulgular,
uyumlu bir şekilde enfeksiyona ve enfeksiyonun şiddetine paralel olarak servikal involusyon
süresinin uzadığını ortaya koymaktadır.
Yangı sürecinin temel ürünleri olan ve bu süreçte aktif rol oynayan sitokinler,
embriyonel gelişimin farklı aşamalarında da görevler üstlenirler (Zerbe ve ark, 2003). Uterus
ve embriyo arasındaki iletişim endometriyumda üretilen sitokin ve büyüme faktörleri
aracılığıyla gerçekleştirilir (Kauma, 2000). İnterlökin-1beta, TNF-α ve interferon
implantasyonda kritik rolü olduğu bilinen anahtar sitokinlerdir. Bu nedenle pro ve anti-
inflamatuar sitokinler arası denge, başarılı veya başarısız bir gebelikte anahtar rol
üstlenmektedir (Kasimanickam ve ark, 2014). Doğum sonrası involusyon sürecinde uterusta
PMN infiltrasyonu eşliğinde ortaya çıkan sağlıklı yangısal reaksiyonlar pro-inflamatuar
sitokin ve AFP’lerde pp 2-3. haftalarda normale dönecek artışa neden olmaktadır (Huzzey ve
ark, 2009; Sheldon ve ark, 2009a). Erken pp dönemde uterustaki bakteriyel temizlenmenin
sağlanarak kontaminasyonun ortadan kaldırılması ve endometriyal fonksiyonların yeniden
başlaması için erken dönemde bu şekilde belirli düzeyde yangısal bir yanıtın oluşması ve pro-
inflamatuar sitokin ekspresyonun artması normal kabul edilmektedir (Chapwanya ve ark,
2009; Gabler ve ark, 2010). Bir araştırmada pp ilk hafta uterustaki pro-inflamatuar sitokin gen
ekspresyonlarının sağlıklı ineklere göre, pp ilerleyen günlerde endometritis gelişecek
ineklerde daha düşük bulunması bu durumu desteklemektedir (Galvao ve ark, 2011b). Elde
edilen düşük sitokin ekspresyon düzeyleri; nötrofil ve monositlerin zayıf aktivasyon ve
kemotaksisi ile ilişkilendirilmekte, bakteriyel temizlenmenin gecikerek endometritis
gelişimine predispozisyon oluşturabileceği bildirilmektedir. Buna karşın doğum sonrası ilk 1-
2 haftalık süreçte pro-inflamatuar sitokinlerin normalden daha yüksek ya da aşırı
ekspresyonları ise yine sıklıkla enfeksiyonla ilişkilendirilmektedir (Chapwanya ve ark, 2009;
Herath ve ark, 2009). Bu durumda ineklerde erken pp dönemde endometritislerin tanısı anında
90
sitokin düzeylerinin sağlıklı hayvanlara kıyasla enfekte hayvanlarda yüksek ya da düşük
düzeyde olması beklenebilir. Buradan yola çıkıldığında bu tez çalışmasında birincil olarak
endometritislere bağlı olarak inflamatuar sitokinlerin sistemik olarak protein seviyesinde
oluşan değişimlerinin izlemi ve tanısal etkinliklerinin görüntülenmesi amaçlanmıştır.
Tümör nekrozis faktör-alfa; bakteri, virüs, mantar, parazit ya da neoplastik ajan gibi
invaziv uyarıcılara yanıt olarak üretilir (Underhill ve Orzinsky, 2002). İnterlökin-1beta ile
birlikte nötrofillerin ve monositlerin diyapedezini ve kemoatraksiyonunu sağlayan
kemokinlerin ekspresyonunu uyarır (Sica ve ark, 1990; Roach ve ark, 2002). İneklerde
koliform mastitislerde yapılan araştırmalarda LPS’lerin uyarımıyla meme dokusunda lokal
olarak üretilen TNF-α’nın devamında kan serumunda da düzeylerinin arttığı belirtilmektedir
(Pighetti ve Sordillo, 1994; Hoeben ve ark, 2000). İmmun sisteme ait hücrelerin yanında
uterusta lokal olarak epitelyal, glandular epitelyal ve endotelyal hücrelerden de üretilmektedir
(Okuda ve ark, 2010). Tümör nekrozis faktör-alfa’nın yangısal olaylardaki görevlerinin
yanında, PGE2 ve PGF2α salgısında güçlü bir düzenleyici olduğu ve P4 salgısını etkilediği, bu
yolla luteolizis mekanizmasında lokal düzenleyici olarak fonksiyon gösterdiği belirtilmektedir
(Murakami ve ark, 2001). Bu etkisini doza bağımlı şekilde gösterdiği belirtilen TNF-α’nın,
düşük düzeyleri endometriyal hücrelerden PGF2α çıkışını artırarak CL’nin regresyonunu
uyarmakta ve sığırlarda luteolizisin başlamasında rol almaktadır. Yüksek düzeylerinin ise P4
ve PGE2 sekresyonunu uyararak sığırlarda siklusun luteal dönemini uzattığı belirtilmektedir
(Miyamoto ve ark, 2000; Skarzynski ve ark, 2003; Okuda ve Sakumoto, 2006).
Postpartum dönemde yapılan araştırmalarda uterusta lokal TNF-α mRNA ekspresyon
düzeylerinin KE ve/veya SKE’li ineklerde sağlıklı ineklere kıyasla önemli düzeyde yüksek
olduğu rapor edilmektedir (Fischer ve ark, 2010; Ghasemi ve ark, 2012; Kasimanickam ve
ark, 2014; Patra ve ark, 2014; Johnson ve ark, 2015; Salehi ve ark, 2017). Loyi ve ark (2013)
uterustan elde edilen biyopsi örneklerinde endometriyal TNF-α ekspresyonunun, östrus
siklusunun döneminden bağımsız bir şekilde ve yangının şiddetiyle korelasyon halinde
endometritislerde artış gösterdiğini saptamıştır. Sonuçta endometriyal TNF-α ekspresyonunun
SKE tanısında uygun bir belirteç gen olabiliceğini ileri sürmüştür. Uterustaki TNF-α gen
ekspresyonunun üreme performansı ile de ilişkili olduğu belirtilmektedir (Heppelmann ve ark,
2016). Uterusta pp 55. günde TNF-α ekspresyonunun sağlıklı ineklerde artış göstermesi
doğum gebe kalma aralığının kısalmasıyla ilişkilendirilirken, uterus enfeksiyonlu ineklerde
artış göstermesi ise doğum gebe kalma aralığının ve gebelik başına tohumlama sayısının
artması ile ilişkilendirilmektedir. Ancak bu etkinin doğrulanabilmesi için daha fazla sayıda
hayvanda araştırmaların tekrarlanmasının gerektiği de belirtilmektedir (Heppelmann ve ark,
91
2016). Sistemik olarak kandan izole edilen monositlerde gen düzeyinde yapılan bir çalışmada
ise sağlıklı ve SKE’li inekler arasında TNF-α ekspresyonları benzer bulunmuştur (Galvao ve
ark, 2012).
Endometritislerin TNF-α düzeylerine olan etkisinin protein seviyesinde incelendiği
araştırmalar da bulunmaktadır. Kasimanickam ve ark (2013) pp 5. haftada KE ve SKE’li
ineklerin serum TNF-α düzeylerininin sağlıklı ineklere kıyasla önemli ölçüde yüksek
olduğunu belirlemiştir. Kim ve ark (2005) da rektal muayenede bulutlu uterus akıntısı ve/veya
genişlemiş uterus bulgularını KE olarak değerlendirdikleri araştırmalarında, pp 3 ile 4.
haftalarda serum TNF-α düzeylerinin enfeksiyonla birlikte önemli artış gösterdiğini
bildirmiştir. Ancak aynı araştırmacılar bir başka çalışmalarında pp 4, 6 ve 8. haftalarda uterus
yıkantısından elde edilen vasatlarda TNF-α düzeylerinin KE’li ineklerde SKE ve sağlıklı
ineklerden daha yüksek iken, kan serumundaki TNF-α düzeylerinin pp ilk 8 haftalık dönem
boyunca sağlıklı ve endometritisli ineklerde benzer olduğunu gözlemlemiştir (Kim ve ark,
2014). Serum ve uterus yıkantısı örneklerinde TNF-α düzeylerinin birlikte değerlendirildiği
farklı iki araştırmada ise erken (pp 22 ve 40. günler) ve geç (pp 60. gün) pp dönemde SKE’ye
bağlı olarak TNF-α düzeylerinin uterustan alınan yıkantı örneklerinde değil sadece kan
serumunda önemli düzeyde yüksek olduğu saptanmıştır (Brodzki ve ark, 2015a; 2015c). Bu
tez çalışmasında I. muayenede tanısal amaçlı belirlenen serum TNF-α düzeyleri GII’de
GI’den önemli ölçüde yüksek belirlenmiş (P<0,05), GIII’te ölçülen düzeyler ise GI ve GII ile
benzer bulunmuştur (P>0,05) (Şekil 4). Klinik endometritisli ineklerde sistemik düzeyde
görülen yüksek TNF-α düzeyleri enfeksiyonun şiddetiyle ilişkilendirilmiştir. Sağlıklı ve
SKE’li inekler arasında saptanan TNF-α düzeylerindeki benzerliklerin ise yapılacak yeni
araştırmalarla doğrulanıp doğrulanmayacağının belirlenmesi gerektiği kanısına varılmıştır.
İnterlökin-1 yangısal yanıt oluşumunda kritik rol oynar ve çok sayıda normal biyolojik
olayı başlatma görevi üstlenir (Dinarello, 1996). Patojenlerin temizlenmesi için nötrofil ve
monositlerin kemoatraksiyonundan sorumlu olan IL-8’in üretimini uyarır (Roach ve ark,
2002). Uterusta miyometriyal kontraksiyonları uyaran ve doku atıklarının uzaklaştırılmasını
sağlayan Ca’un plazma düzeylerini yükselterek prostaglandin sentezini uyarır. Bu nedenle
doğum anında ve uterus kontraksiyonlarının şekillenerek atıkların uterustan uzaklaştırıldığı
dönemde IL-1’in serum düzeylerinin yükseldiği rapor edilmiştir. Doğum sırasında serum IL-1
düzeyinde meydana gelen artış endometriyumda vazodilatasyonu artırarak lökosit trafiğinin
artışına da neden olmaktadır (Davidson ve ark, 1995). Yapılan bir araştırmada RS’li ineklerde
sağlıklılara göre doğum öncesi ölçülen düşük serum IL-1β düzeyleri, nötrofil fonksiyonlarının
92
hasara uğraması ve RS predispozisyonuyla ilişkilendirmiştir. Bu bulgunun da IL-1’in
belirtilen fonksiyonlarını doğruladığı belirtilmiştir (Boro ve ark, 2015).
Uterusta gen ekspresyon düzeylerinin değerlendirildiği araştırmalarda, IL-1β
endometritislere paralel bir artış göstermektedir (Fischer ve ark, 2010; Loyi ve ark, 2013;
Kasimanickam ve ark, 2014; Salehi ve ark, 2017). Meydana gelen artış, uterustaki PMN
oranıyla da korelasyondadır (Gabler ve ark, 2010; Peter ve ark 2015). İnfertil inekler üzerinde
yapılan bir araştırmada KE’ye bağlı olarak uterusta IL-1β ekspresyonunun pp ilk hafta önemli
ölçüde yüksek olduğu, devam eden süreçte de istatistiki fark oluşturmayan artışlar görüldüğü
saptanmıştır (Herath ve ark, 2009). Lokal olarak protein düzeyinde servikal mukus
örneklerinin incelenmesinde de mandalarda SKE (Boby ve ark, 2017) ve pp 7 ve 21. günde
ineklerde KE’ye (Adnane ve ark, 2017a) bağlı olarak IL-1β’nin sağlıklı hayvanlardan anlamlı
düzeyde yüksek olduğu gözlemlenmiştir. Özellikle ineklerde KE’ye bağlı olarak servikal
mukusta ilk hafta meydana gelen 3 katlık IL-1β artışının tanı amacıyla kullanılabileceği
belirtilmiştir (Adnane ve ark, 2017a). Sistemik olarak kan serumunda yapılan bir araştırmada
pp 1. ayda KE ve SKE’li ineklerde ölçülen IL-1β düzeylerinin aynı dönemde bulunan sağlıklı
ineklerden önemli ölçüde yüksek olduğu tespit edilmiştir (Kasimanickam ve ark, 2013). Islam
ve ark (2013a) da yine aynı dönemde serum IL-1β düzeylerinin sağlıklı ineklere göre KE’li
ineklerde daha yüksek olduğunu saptamış, pp 4. haftada endometritislerin izlenmesinin zor
olduğu büyük sürülerde diagnostik bir araç olabileceğini belirtmişlerdir. Ayrıca aynı
araştırmada doğum öncesi ve sonrası 15. günler arasında KE’li ineklerdeki serum IL-1β
düzeylerinin sağlıklı ineklerden düşük olduğu görülmüş ve bu durum immunitenin aksaması
ve enfeksiyon gelişimiyle ilişkilendirmiştir. Bir başka araştırmaya göre ise KE ve SKE’ye
bağlı olarak IL-1β düzeyinde görülen değişimlerin sistemik olarak kan serumunda değil,
yanlızca uterustan alınan lokal yıkantılarda ortaya çıktığı belirtilmektedir (Kim ve ark, 2014).
Bu tez çalışmasında yapılan istatistiksel değerlendirmeler sonucunda ise I. muayenede tanısal
amaçlı GII’de ölçülen serum IL-1β düzeylerinin literatür bilgiyle uyumlu şekilde GI (Islam ve
ark, 2013a; Kasimanickam ve ark, 2013) ve GIII’ten önemli ölçüde yüksek olduğu
görülmüştür (P<0,001). Sağlıklı Kontrol Grubu ile GIII arasında ise yine literatür bilgiyle
(Kim ve ark, 2014) paralel şekilde anlamlı bir farklılık görülmemiştir (P>0,05) (Şekil 6). Elde
edilen bulgular doğrultusunda endometritisin IL-1β bakımından sistemik yansımasının
yanlızca klinik olgularda şekillendiği ve KE tanısında faydalı bir belirteç olabileceği
düşünülmüştür.
Yangının erken safalarında üretilen ve AFY’nin uyarımında fonksiyon gösteren IL-6;
olgun nötrofillern aktivasyonu, nötrofil maturasyonu, monositlerin olgun makrofajlara
93
farklılaşması ve doğal öldürücü hücrelerin farklılaşmasının desteklenmesi gibi roller
üstlenmektedir. Ayrıca büyüme faktörü olarak fonksiyon göstermekte ve miyometriyal
hücrelerde oksitosin yanıtının artmasını sağlayan oksitosin reseptörlerinin ekspresyonunu
uyarmaktadır (Singh ve ark, 2008). İneklerde doğum öncesi serum IL-6 düzeylerinin pp
döneme göre yüksek olduğu ve pp 8. günde bazal seviyelere gerilediği rapor edilmiştir. Aynı
araştırmada endometritis gelişen ineklerdeki prepartum IL-6 düzeylerinin artış eğilimi
gösterdiği izlenmiş ve çeşitli reprodüktif hastalıklara karşı riskin belirlenmesinde faydalı
olabileceği belirtilmiştir (Ishikawa ve ark, 2004).
Endometritisler üzerine gen seviyesinde yapılan araştırmalarda uterustaki lokal
örneklerde (Herath ve ark, 2009; Kasimanickam ve ark, 2014; Salehi ve ark, 2017) ve kandan
izole edilen monosit kültürlerinde (Galvao ve ark, 2012) IL-6 gen ekspresyonlarının sağlıklı
hayvanlarla benzer olduğu görülmüştür. Bu tez çalışması ile aynı şekilde pp 21-27. günlerde
tanı işleminin gerçekleştirildiği bir başka araştırmada da KE, SKE ve sağlıklı hayvanlarda
uterustaki IL-6 mRNA ekspresyon düzeyleri benzer bulunmuştur (Fischer ve ark, 2010). Buna
karşın KE ve/veya SKE gelişimi ile uterusta IL-6 ekspresyonunun artış gösterdiğini bildiren
araştırmalar da mevcuttur (Ghasemi ve ark, 2012; Loyi ve ark, 2013; Johnson ve ark, 2015).
Ghasemi ve ark (2012) araştırmalar arasında ortaya çıkan bu farklı sonuçların uygulanan
örnekleme tipi ya da tanı amaçlı kullanılan PMN oranlarının farklı olmasından
kaynaklanabileceğini iddaa etmiştir. Endometritislere bağlı olarak IL-6 düzeylerinde protein
seviyesinde meydana gelen değişimler de farklılık göstermektedir. Servikal mukus
örneklerinde IL-6 düzeylerinin sağlıklı ineklere göre KE’de yüksek (Adnane ve ark, 2017a),
SKE’de ise benzer (Boby ve ark, 2017) olduğu tespit edilmiştir. Brodzki ve ark (2015a;
2015c) endometritislerin tanımlandığı pp 21. gün ve sonrasında uterus yıkantısı ve kan
serumu örneklerindeki IL-6 düzeylerinin SKE’li ineklerde endometritis şekillenmeyen sağlıklı
ineklere göre anlamlı düzeyde yüksek olduğunu bildirmektedir. Kasimanickam ve ark (2013)
pp 5. haftada serum IL-6 düzeylerinde her iki endometritis tipine bağlı olarak önemli ölçüde
artış şekillendiğini belirtirken, Ishikawa ve ark (2004) önemli bir farklılık saptayamamıştır.
Kim ve ark (2014) da doğum anından başlayarak pp 8. haftalık süreç boyunca sağlıklı ve
endometritisli ineklerdeki serum IL-6 düzeylerinin benzer seyrettiğini, oluşan farklılığın ise
sadece uterus yıkantısında ve KE ile sınırlı kaldığını rapor etmiştir. Sunulan tez çalışmasında
tanı amaçlı belirlenen serum IL-6 düzeyleri GI, GII ve GIII’te birbirine benzer bulunmuştur
(P>0,05) (Şekil 8). Bu ve daha önce yapılan araştırmalar göz önüne alındığında
endometritislere bağlı olarak IL-6’da meydana gelen lokal ya da sistemik değişimlerin
tutarlılık göstermediği görülmektedir. Ayrıca IL-6 yağ dokuda adipositler tarafından da
94
üretilerek sistemik dolaşıma salınmakta (Mohamed-Ali, 1997), dolaşımdaki miktarının vücut
kondisyonundaki farklılıklardan etkilenebildiği belirtilmektedir (Salehi ve ark, 2017). Buna
karşın sunulan çalışmada gruplar arasında VKS’ler benzerlik göstermekte ve sonuçların
VKS’den bağımsız elde edildiği düşünülmektedir. Bu nedenle IL-6 düzeylerinin
değerlendirilmesinin endometritislere ilişkin yeterli bilgi vermediği söylenebilir.
İçinde IL-8’in de bulunduğu kemokinler, enfeksiyon ya da doku hasarı meydana gelen
bölgeye daha fazla immun hücre göçünü sağlar (Sheldon ve ark, 2017). İnek ve kısraklarda
deneysel olarak uterusa rekombinant insan IL-8’i uygulamasının endometriyal PMN
infiltrasyonunu artırması, anti-IL-8 sağaltımının ise PMN infiltrasyonunu ve PMN artışına
bağlı doku hasarını engellemesi bu durumu açıklar (Zerbe ve ark, 2003). Gen düzeyinde
yapılmış çok sayıda araştırmada KE (Fischer ve ark, 2010; Loyi ve ark, 2013; Kasimanickam
ve ark, 2014) ve SKE’lerde (Fischer ve ark, 2010; Ghasemi ve ark, 2012; Walker ve ark,
2015; Salehi ve ark, 2017) sağlıklı hayvanlara göre endometriyal IL-8 mRNA
ekspresyonunun önemli düzeyde yüksek olduğu belirlenmiştir. Endometriyal IL-8
ekspresyonu uterustaki PMN oranı (Gabler ve ark, 2010; Peter ve ark, 2015; Salehi ve ark,
2017) ve bakteri yoğunluğuyla (Walker ve ark, 2015) da korelasyon göstermektedir. Ghasemi
ve ark (2012)’na göre endometritislerde diğer sitokinlere göre PMN oranı ile en güçlü ilişki
IL-8’de bulunmakta, uterusta şekillenecek yangısal bir değişimi en kesin olarak IL-8
yansıtmaktadır. Bu nedenle pp birinci ayda uterustaki inflamasyonu belirlemede IL-8’in tek
başına yeterli olacağı belirtilmiştir. Mandalarda yapılan bir araştırmada da östrus siklusunun
luteal ya da foliküler fazından bağımsız şekilde SKE’ye bağlı olarak IL-8 ekspresyonunda
artış görülmesi bu durumu desteklemektedir (Patra ve ark, 2014). Bu bulgulara karşın
SKE’lerde IL-8 ekspresyonunun değişmediğini bildiren araştırmalar da mevcuttur (Galvao ve
ark, 2012; Kasimanickam ve ark, 2014). Protein seviyesinde yapılan araştırmalarda uterusun
lokal örneklerinde sağlıklı ineklere kıyasla KE (Kim ve ark, 2014, Adnane ve ark, 2017a) ve
SKE’ye (Kim ve ark, 2014) bağlı olarak IL-8 düzeylerinde artış görülmüştür. Yapılan literatür
taramasında KE’li ineklerde sistemik olarak kan serumunda IL-8 düzeylerinin
değerlendirildiği bir araştırma henüz bulunmamaktadır. Subklinik endometritisli hayvanlarda
ise pp ilk 7 haftalık süreç boyunca sağlıklı ineklerle benzer plazma IL-8 düzeylerinin
saptandığı görülmektedir (Galvao ve ark, 2011b). Sunulan tez çalışmasında I. muayenede tanı
amacıyla değerlendirilen serum IL-8 düzeylerinin GII’de GI’den önemli ölçüde yüksek
(P<0,05), GIII ile benzer olduğu saptanmıştır (P>0,05). Sağlıklı Kontrol Grubu ve GIII
arasında ise Galvao ve ark (2011b) ile uyumlu şekilde farklılık görülmemiştir (P>0,05) (Şekil
10).
95
İmmun sistemin bakteriler tarafından aşırı bir şekilde uyarımının önlenebilmesi için
pro-inflamatuar yanıtın kontrol edilmesi gerekir. Bu durum IL-10, transforming growth
factor-beta1 (TGF-β1) ve PGE2 gibi anti-inflamatuar düzenleyicilere bağlıdır (Herath ve ark,
2009). İnterlökin-10; nötrofil ve doğal öldürücü hücrelerdeki sitokin üretimini, monosit ve
makrofajlardan köken alan TNF-α, IL-6, IL-1, IL-8, IL-12 ve granülosit koloni uyarıcı faktör
(G-CSF) üretimini inhibe eder (Opal ve Depalo, 2000). Kısraklarda uterus içi E. coli
inokulasyonunu takiben endometriyal IL-10 ekspresyonunda meydana gelen hızlı ve önemli
derecede artış, bu sitokinin pro-inflamatuar sitokinlerin baskılanmasına katkı
sağlayabileceğini desteklemektedir (Mette ve ark, 2010). Brodzki ve ark (2015a; 2015c) erken
ve geç pp dönemde kan serumu ve uterusun lokal yıkantı örneklerindeki IL-10 düzeylerinin
SKE’li ineklerde sağlıklılardan önemli ölçüde yüksek olduğunu gözlemlemiştir. Bu yüksek
IL-10 düzeyinin, yangısal reaksiyonları baskılayıcı fonksiyona sahip olan ve IL-10’u
salgılayan CD8+ T lenfositlerin oranının endometritis sırasında uterusta artmasından
kaynaklanabileceği belirtilmiştir. İnterlökin-10 artışının da uterusun lokal direnç
mekanizmalarını zayıflatabileceği ve persiste uterus enfeksiyonu gelişimine yol açabileceği
şeklinde yorumlanmıştır (Brodzki ve ark, 2015c). Islam ve ark (2013b), serum IL-10
düzeylerinin doğum öncesi ve sonrası 15 günlük dönemde sağlıklı ve KE’li ineklerde benzer
seyrettiğini, pp 30. günde ise KE’li ineklerde önemli artış meydana geldiğini bildirmiştir. Kim
ve ark (2014) endometritisleri tespit ettikleri pp 4. haftada uterus yıkantısından lokal olarak
elde ettikleri vasatlarda IL-10 düzeylerinin KE, SKE ve sağlıklı ineklerde benzer olduğunu
belirtmektedir. Gen seviyesinde yapılan araştırmalarda pp 24-26. günlerde sitobraş
sitolojisinde elde edilen sonuçlar dışında (Salehi ve ark, 2017), kan monositleri (Galvao ve
ark, 2012) ya da endometriyal biyopsi (Galvao ve ark, 2011b) örneklerindeki IL-10 mRNA
ekspresyonlarının pp dönem boyunca SKE’li ve sağlıklı inekler arasında benzer olduğu
saptanmıştır. Herath ve ark (2009) da pp 7 haftalık süreç boyunca persiste uterus enfeksiyonu
bulunan infertil ineklerin, sağlıklı fertil ineklerle benzer IL-10 mRNA ekspresyonuna sahip
olduğunu bildirmiştir. Bu tez çalışmasında da endometritislerin tespit edildiği pp 21-27.
günlerde ölçülen serum IL-10 düzeylerinin GI, GII ve GIII’te benzer olduğu görülmüştür
(P>0,05) (Şekil 12). Anti-inflamatuar sitokinlerin pro-inflamatuar sitokinlere yanıt olarak
üretildiği düşünüldüğünde, endometriyumun lokal enfeksiyonu olan KE ve SKE’lerin erken
pp dönemde sistemik düzeyde istatistiki farklılık oluşturacak bir anti-inflamatuar yanıt
meydana getirmediği ortaya çıkmaktadır.
İnflamatuar sitokinler, beşeri hekimlik alanında kardiyo-vasküler sistem sorunları,
kanser olguları, sepsis ve sistemik yangısal yanıt sendromunu (SIRS) içeren çeşitli
96
problemlerde prognostik amaçlar doğrultusunda araştırılmaktadır (Gogos ve ark, 2000;
Rodriguez-Gaspar ve ark, 2001; Al-Hassan ve ark, 2012; Hamzic-Mehmedbasic, 2016).
Ratlarda akut pankreatitis oluşturulmasını takiben plazma IL-6 düzeylerinin hastalığın şiddeti
ve mortaliteyi belirlemede güvenilir bir belirteç olarak gösterilmesi deneysel araştırmalara
örnek olarak gösterilebilir (Paran ve ark, 2000). İneklerde Klebsiella pneumonia ile doğal
olarak şekillenen perakut mastitislerde tanı anında ölçülen serum IL-6 ve IL-1β düzeyleri yine
mortalite açısından prognostik bir faktör olarak gösterilmektedir (Hisaeda ve ark, 2011).
Bannerman (2009), sitokinlerin ineklerin meme içi enfeksiyonlarında tedavi amacıyla
kullanılabileceğini ve hastalığın sonuçlarını belirlemede etkili olabileceğini bildirmektedir.
Trevisi ve ark (2015)’na göre ineklerde gebeliğin son döneminde belirlenen yüksek serum
pro-inflamatuar sitokin düzeyleri prognostik bağlamda pp daha kötü bir yangısal ve metabolik
durumu işaret etmektedir. Bu tez çalışmasında inflamatuar sitokinlerin tanısal amaçlı
değerlendirilmesinin yanında, oluşturulan alt gruplarda yapılan tekrarlı ölçümlerle hem
sağlıklı hem de KE ve SKE belirlenerek intrauterin tedavi uygulanan ineklerde tedavi yanıtına
göre tanı anında ve sonrasında sitokin düzeylerinin karşılaştırılması amaçlandı. Ayrıca yine
bu alt gruplarda sitokin düzeylerinde zamana bağlı meydana gelen değişimlerin izlenmesi
hedeflendi. Araştırma planlanırken tanı anında (I. muayene) ölçülen sitokin düzeylerinin
sağlıklı ve endometritis tedavisi sonrası iyileşmenin gerçekleştiği ineklerde daha düşük,
endometritis tedavisi sonrası iyileşmenin gerçekleşmediği ineklerde ise daha şiddetli bir
inflamatuar reaksiyona bağlı olarak daha yüksek ölçülebileceği düşünüldü. Yapılan
değerlendirmede, TNF-α düzeylerinin istatistiki olarak fark oluşturmasa da iyileşmenin
olmadığı alt gruplarda (GIIn ve GIIIn) sayısal olarak daha yüksek ölçülmesi dikkat çekiciydi
(Şekil 5). İnterlökin-1beta ve IL-8 düzeyleri rakamsal olarak klinik endometritisli alt
gruplarda (GIIp ve GIIn) daha yüksek iken, GIx’e göre istatistiki farkın düşünülenin aksine
tedavi yanıtının negatif değil pozitif olduğu alt grupta (GIIp) oluştuğu görüldü (Şekil 7 ve 11).
İnterlökin-6 düzeylerinde tanısal amaçlı ölçümlerle uyumlu şekilde hiçbir alt grupta farklılık
görülmediği saptandı (Şekil 9). İnterlökin-10 düzeylerinin GIIn’de GIx’ten önemli ölçüde
yüksek bulunması ise en şiddetli yangısal reaksiyonun ve anti-inflamatuar yanıtın bu alt
grupta meydana gelmiş olabileceği şeklinde yorumlandı (Şekil 13). Yine araştırma
planlanırken I. muayeneye benzer şekilde tedaviyi takiben II ve III. muayenelerde serum
sitokin düzeylerinin sağlıklı ve endometritis tedavisi sonrası iyileşmenin olduğu ineklerde
düşük, endometritis tedavisi sonrası iyileşme olmayarak enfeksiyonun persiste şekilde devam
ettiği ineklerde ise daha yüksek ölçülebileceği düşünüldü. Yapılan değerlendirmede GIx’e
göre II. muayenede GIIn’deki TNF-α, GIIp’deki IL-8 ve IL-10, III. muayenede ise sadece
97
GIIp’deki IL-1β düzeylerinin önemli ölçüde yüksek olduğu görülmüştür. Bu durum tedavi
sonucu ile arasında ilişki kurulabilecek en güçlü sitokinin II. muayenede saptanan TNF-α
düzeyi olabileceği şeklinde yorumlanmıştır (Şekil 5, 7, 9, 11 ve 13). Buna karşın I, II ve III.
muayenelerde araştırılan farklı sitokinlerde sağlıklı hayvanlara göre GIIn veya GIIp’de ortaya
çıkan istatistiksel farklılıkların, subklinik alt gruplarla (GIIIp ve GIIIn) benzerlik göstermesi
bu sitokinlerin tedavi yanıtını değerlendirmedeki etkinliğini sınırlandırmaktadır. Bu nedenle
görülen etkilerin başta endometritis olmak üzere farklı uterus enfeksiyonlarında tam olarak
ortaya çıkartılabilmesi için, benzer şekilde planlanmış araştırmalarla daha fazla sayıda
hayvanda gerçekleştirilmesi gerektiği düşünülmektedir.
Gabler ve ark (2010)’na göre uterus endometriyumundaki sitokin ve AFP ekspresyonu
zamanla ilişkili bir değişim kalıbı göstermektedir. Uterusta sitokin gen ekspresyonlarının
incelendiği bir araştırmada, IL-1β ve IL-8 ekspresyonu pp ilk 7 hafta SKE’li ineklerde
zamana bağlı önemli bir değişim göstermezken sağlıklı ineklerde önemli ölçüde azalış
göstermiştir. Tümör nekrozis faktör-alfa, IL-6 ve IL-10 ekspresyonlarında ise sağlıklı ve
SKE’li inekler arasında önemli değişimler görülmemiştir (Galvao ve ark, 2011b). Serum
TNF-α düzeylerinin incelendiği başka bir araştırmada prepartum birinci haftadan başlayarak
pp 4. haftaya kadar sağlıklı ineklerde doğrusal bir düşüş şekillendiği, endometritislilerde ise
yüksek seyretmeye devam ettiği görülmüştür (Kim ve ark, 2005). Kim ve ark (2014) bir diğer
araştırmada uterus yıkantısında pp 4, 6 ve 8. haftalarda ölçülen IL-1β, IL-6, IL-8 ve IL-10
düzeylerinin sağlıklı ve SKE’li ineklerde benzer seyrettiğini ancak KE’li ineklerde ise IL-1β
ve IL-6 düzeylerinde enfeksiyonun kendiliğinden iyileşmesiyle ilişkilendirilebilecek keskin
bir düşüş meydana geldiğini gözlemlemiştir. Aynı araştırmada kan serumunda değerlendirilen
tüm sitokinlerin (TNF-α, IL-1β ve IL-6) ise pp ilk 8 haftalık süreçte sağlıklı, KE ve SKE’li
ineklerde benzer seyrettiği bildirilmiştir. Bir diğer araştırmada da plazma IL-8 düzeylerinin
uterusun enfeksiyon durumundan etkilenmeksizin ilk 3 hafta boyunca benzer seyrettiği
belirtilmektedir (Galvao ve ark, 2012). Sunulan tez çalışmasında yapılan tekrarlı ölçümlerde
sitokinlerin sağlıklı ve endometritis tedavisi sonrası iyileşmenin olup yangısal uyarımın
ortadan kalktığı alt gruplarda ilerleyen pp süreçle birlikte azalma gösterebileceği, tedavi
sonrası iyileşmenin olmadığı ineklerde ise yüksek seyretmeye devam edebileceği düşünüldü.
Fakat araştırmada değerlendirilen tüm sitokinlerin I, II ve III. muayeneler boyunca uterusun
sağlık durumu ya da tedavi yanıtından etkilenmeksizin tüm alt gruplarda paralel bir seyir
izleyerek, kaydadeğer değişimler göstermediği belirlendi (Şekil 5, 7, 9, 11 ve 13). Bu
bulgunun serum örneklerinde yapılan farklı araştırmalarla uyumlu olduğu görüldü (Galvao ve
ark, 2012; Kim ve ark, 2014).
98
İneklerde pp NED şiddetinin artması uterustaki pro-inflamatuar sitokin
ekspresyonunun artışına neden olmaktadır (Wathes ve ark, 2009). Sütçü sığırlarda VKS,
vücut yağ oranını değerlendirmek için kullanılmaktadır. Vücut kondisyon düzeylerindeki
değişim, indirekt olarak yağ metabolizmasının bu sayede de özellikle NEFA ve BHBA’yı
içeren metabolik parametrelerin ölçümünü yansıtmaktadır (Roche ve ark, 2009). Sunulan tez
çalışmasında ineklerde NED tablosu değerlendirilmemesine karşın tüm hayvanların VKS’leri
izlenmiştir. Tümör nekrozis faktör-alfa, IL-1β ve IL-6 sitokinleri kas proteini yıkımlanması ve
lipolizis sürecine aracılık etmektedir (Kasimanickam ve ark, 2013). Ayrıca IL-1β, iskelet
kaslarındaki insülinin anabolik etkisini inhibe etmektedir (Klasing ve ark, 1987). Bu nedenle
Kasimanickam ve ark (2013), aktif lökositlerden salınan IL-1β, IL-6 ve TNF-α’nın merkezi
sinir sistemi etkileyerek iştah ve gıda alımını baskılayacağı ve kilo kaybını yani VKS kaybını
uyarabileceğini belirtmektedir. Aynı araştırmacılar VKS ile kan serumundaki sitokinlerin
ilişkisini karşılaştırdıkları araştırmalarında düşük VKS’li (2,00 ve 2,50) ineklerin yüksek
VKS’lilere (3,00, 3,50 ve 4,00) göre TNF-α, IL-1β ve IL-6 düzeylerinin önemli ölçüde
yüksek olduğunu rapor etmektedir. Yaptıkları değerlendirmede artan VKS kaybının pro ve
anti-inflamatuar sitokinlerin artışına aracılık ederken, artan sitokinlerin de VKS kaybına
aracılık ettiği yorumunda bulunmuşlardır. Yukarıdaki literatür bilgiye bakılarak VKS’nin
sitokin düzeylerine önemli ölçüde etki edebileceği görülmektedir. Sunulan tez çalışmasında
farklı zamanlarda elde edilen VKS’lerin gruplar ve alt gruplar arasında önemli değişimler
göstermediği görülmektedir (Tablo 8 ve 9). Bu nedenle çalışmada araştırılan sitokinlerin VKS
farklılıklarından etkilenmeksizin, sadece endometritislere bağlı olası değişimlerinin
yansıtılmasının sağlandığı söylenebilir. Aynı zamanda bu araştırma aynı bakım, besleme ve
çevre koşullarını paylaşan hayvanlarda gerçekleştirilmiş, grup ve alt gruplarda yaş, 7 günlük
süt verimi, doğum sayısı ve pp sağılan gün ortalamalarını içeren veriler de kendi içinde benzer
dağılım göstermiştir (P>0,05) (Tablo 7). Bununla birlikte elde edilen klinik bulgular da
(vücut sıcaklıkları ve değişimleri, ovaryumlardaki fonksiyonel yapıların dağılımı, siklik
aktivite oranları) benzerdir. Tüm bu verilerin benzer olması, çalışmada ölçülen serum sitokin
düzeylerinin birörnek bir populasyondan elde edildiğini göstermektedir. Bu durumun
sonuçların güvenilirliğini artıran bir faktör olduğu düşünülmektedir.
Uterusta lokal olarak belirlenen sitokin düzeyleri, araştırmaların gen veya protein
seviyesinde gerçekleştirilmesi nedeniyle farklılıklar gösterebilmektedir. Farklılığın bir diğer
nedeni proteinlerin üretim ve salgılanmasındaki ilk adım mRNA sentezi olmasına karşın, en
son dolaşıma ulaşan miktarlarının çeşitli aşamalardan etkilenmesi ve düzeylerinin
değişebilmesidir (Pique ve ark, 2008). Uterustan yıkantı sonucu elde edilen örneklerin
99
toplanmasında ise perfüzyon solüsyonları verilmesi gerekmekte, bu durum bilinmeyen
sulandırma faktörünün ortaya çıkmasına neden olarak örneklerde beklenenden daha düşük
sitokin düzeylerinin ölçülmesine yol açmaktadır. Ayrıca verilen perfüzyon solüsyonunun
tamamının geri toplanması da mümkün olmamaktadır (Bicalho ve ark, 2012; Machado ve ark,
2012; Adnane ve ark, 2017a). Belirtilen faktörlerin yanında lokal ölçümler için kullanılan
yöntemlerde örneklerin elde edilmesi teknik ekipman ve uzmanlık gerektirebilmekte, daha
maliyetli olabilmektedir. Kan serumunda yapılan değerlendirmeler için alınacak örnekler ise
işletme koşullarında hızlı ve kolay bir şekilde elde edilebilmektedir. Bu yüzden sitokinlerin
kan serumunda sistemik düzeyde değerlendirilmesi avantaj olarak gösterilebilir. Bununla
birlikte yapılan sistemik kontrollerde tespit edilemeyen çeşitli subklinik enfeksiyonların da bu
sitokinlerin serum düzeylerinde değişimler oluşturabileceği göz ardı edilmemelidir.
Uterusta patojenlerin olmadığı ya da düşük düzeyde olduğu durumlarda lokal immun
mekanizmaların aktive olmadığı ya da düşük düzeyde aktive olduğu belirtilmektedir (Brodzki
ve ark, 2015c). Genel olarak bakıldığında bu iddaayı destekler şekilde bu tez çalışmasında
tanısal amaçla ölçülen sitokinlerde sağlıklı ineklere kıyasla SKE’lere bağlı olarak numerik
artışlar oluştuğu, KE’lerde ise bu artışın daha da belirginleşerek TNF-α, IL-1β ve IL-8
düzeylerinde istatistiki anlamda önemli değişimler meydana geldiği görülmektedir. Araştırma
boyunca tüm sitokinlerde en düşük düzeyler ise sağlıklı ineklerde ölçülmüştür. Literatürde
TNF-α ve IL-1β’nın, IL-8 ve MCP-I gibi kemokinlerin ekspresyonunu uyardığı belirtilmekte
(Sica ve ark, 1990; Roach ve ark, 2002), bu araştırmada KE’li ineklerde bu üç sitokinin
birlikte önemli artışlar göstermesi bu durumu doğrulamaktadır. Klinik endometritisli
ineklerde gözlenen daha yüksek sitokin düzeyleri bu hayvanlarda daha şiddetli bir sistemik
yanıt meydana geldiğini ortaya koymaktadır. İlerleyen dönemde farklı araştırmalar ile
desteklenerek IL-1β düzeylerinin erken pp dönemde klinik endometritislerin tespitinde
kullanılabileceği düşünülmektedir. İmmunite ile ilgili önemli veriler sağlamasına karşın diğer
sitokin seviyelerinin ise sağlıklı ve SKE’li ya da SKE ve KE’li inekler arasında benzer olması
her iki endometritis tipinde de tanısal amaçlı kullanımını güçleştirmektedir. Alt gruplarda,
endometritislerde tedavi yanıtının saptanması ya da tedavi sonrası değişimlerin tekrarlı
ölçümlerle izlemi amacıyla yapılan incelemelerde ise inflamatuar sitokin düzeylerinin
araştırmanın yapıldığı erken pp dönemde yeterli veri sağlamadığı düşünülmektedir.
100
6. SONUÇ VE ÖNERİLER
Erken pp dönemde sağlıklı, KE ve SKE’li sütçü inekler üzerinde öncelikli olarak
inflamatuar sitokin düzeylerinin değerlendirilmesi amacıyla gerçekleştirilen bu tez
çalışmasında, elde edilen bulguların literatür bilgi ile karşılaştırılması sonucunda;
1. Klinik ve subklinik endometritislerin erken pp dönemde birbirine yakın bir prevalansta
ortaya çıktığı ve bir sürüde yüksek verimli sütçü ineklerin yarısını etkileyebileceği,
2. Erken pp dönemde her iki endometritis tipinde intrauterin tek doz sefapirinin
uygulamasının vakaların çoğunluğunda klinik ve sitolojik olarak başarılı bir iyileşme
sağladığı,
3. Her iki endometritis tipinin de serviks uteri involusyonunu önemli ölçüde geciktirdiği,
4. Uterusun kronik ve lokal enfeksiyonu olarak tanımlanan endometritislerin vücut
sıcaklığında değişiklik meydana getirmediği,
5. Bakım ve besleme koşulları aynı olan bir işletmede endometritisli ve sağlıklı ineklerin
VKS düzeylerinin erken pp dönemde benzerlik gösterebileceği,
6. Sütçü ineklerde enfeksiyondan bağımsız şekilde laktasyonun 4. ve 6. haftaları arasında
NED’e bağlı önemli VKS kayıpları meydana geldiği,
7. Postpartum aynı şartlar altında bakılan ve benzer VKS’ye sahip sağlıklı, KE ve SKE’li
ineklerin erken pp dönemde siklik aktivite oranlarının benzer olabileceği,
8. Postpartum 4. haftada kan serumunda yapılan inflamatuar sitokin ölçümlerinde KE’li
ineklerde sağlıklı ineklere kıyasla başta IL-1β olmak üzere, TNF-α ve IL-8
101
düzeylerinde persiste klinik enfeksiyonu işaret edebilecek önemli artışlar meydana
geldiği ancak bu farklılıkların IL-6 ve IL-10 düzeylerinde ortaya çıkmadığı,
9. Yine pp 4. haftada kan serumunda yapılan inflamatuar sitokin ölçümlerinde SKE’li
ineklerde sağlıklı ineklere kıyasla araştırılan hiçbir serum sitokin düzeyinde önemli
değişimler meydana gelmediği ve belirgin bir sistemik yansımanın oluşmadığı,
10. Sağlıklı ve endometritisli ineklerde yapılan tekrarlı ölçümlerde endometritis tedavi
yanıtı ile serum sitokin düzeylerinde gözlemlenen farklılıkların tam olarak
ilişkilendirilemediği,
11. Serum sitokin düzeylerinin zamana bağlı olarak pp 4, 5 ve 6. haftalarda enfeksiyondan
ya da tedavi yanıtından bağımsız şekilde benzer ve paralel bir seyir izlediği kanısına
varılmıştır.
Bu araştırmada elde edilen sonuçların; sağlıklı ve endometritisli ineklerde pp uterusta
şekillenen immun yanıtın sistemik yansıması hakkında önemli fikirler verdiği
düşünülmektedir. Ayrıca endometritislerde inflamatuar sitokinlerin kan serumundaki tanısal
değerlerinin, tedavi yanıtıyla olan ilişkilerinin ve pp belirli bir dönemde seyirlerinin
gözlemlenmesinde faydalı bilgiler sağladığı düşünülmektedir. Bu araştırmada elde edilen
veriler, gelecekte yine bu alanda yapılacak araştırmalar için temel oluşturabilir ve odak
noktası olabilir. Bu araştırmada belirlenen hedeflere tam olarak ulaşılabilmesi ve sitokin
düzeylerinde ulaşılan bulguların tam olarak uterustaki yangıya bağlı olarak mı ortaya
çıktığının söylenebilmesi için benzer şekilde planlanmış araştırmaların daha fazla vakada,
aynı veya farklı pp aralıkta, farklı vücut sıvılarında analizlerin gerçekleştirilmesine ihtiyaç
duyulmaktadır. Bu şekilde endometritislerde meydana gelen yangısal değişimler daha açık
şekilde anlaşılabilir, sitokinlerin tanısal etkinlikleri belirlenebilir ve endometritislerin
tedavisine ilişkin yeni yaklaşımlar elde edilebilir.
102
KAYNAKLAR
Adnane M, Chapwanya A, Kaidi R, Meade KG, O'Farrelly C. Profiling inflammatory
biomarkers in cervico-vaginal mucus (CVM) postpartum: Potential early indicators of bovine
clinical endometritis?. Theriogenology 2017a, 103, 117-122.
Adnane M, Kaidi R, Hanzen C, England GC. Risk factors of clinical and subclinical
endometritis in cattle: A review. Turkish Journal of Veterinary and Animal Sciences 2017b,
41(1), 1-11.
Ahmadi MR, Hosseini A, Gheisari HR, Yavari M. Preliminary trial in treatment of
postpartum endometritis with intrauterine application of hyperimmune serum in dairy cows.
Asian Pacific Journal of Tropical Disease 2014, 4(1), 360-365.
Akira S, Taga T, Kishimoto T. Interleukin-6 in biology and medicine. Advances in
immunology 1993, 54, 1-78.
Akira S, Uematsu S, Takeuchi O. Pathogen recognition and innate immunity. Cell 2006,
124(4), 783-801.
Alaçam E. İnekte infertilite sorunu. In: Alaçam (Ed), Evcil Hayvanlarda Doğum ve
İnfertilite. 3. Baskı, Ankara, Medisan Yayıncılık, 2001, s 267-290.
Al-Hassan AA, Al-Ghurabi BH, Al-Karkhi IH. Prognostic value of proinflammatory
cytokines in breast cancer. Journal of Biomolecular Research and Therapeutics 2012, 1(2), 1-
3.
Alluwaimi AM. The cytokines of bovine mammary gland: prospects for diagnosis and
therapy. Research in Veterinary Science 2004, 77(3), 211-222.
103
Amer HA. Effect of body condition score and lactation number on selected reproductive
parameters in lactating dairy cows. Global Veterinaria 2008, 2(3), 130-137.
Azawi OI. Postpartum uterine infection in cattle. Animal Reproduction Science 2008, 105(3-
4), 187-208.
Bacha B, Regassa FG. Subclinical endometritis in Zebu x Friesian crossbred dairy cows: its
risk factors, association with subclinical mastitis and effect on reproductive performance.
Tropical Animal Health and Production 2010, 42(3), 397-403.
Baggiolini M. Chemokines and leukocyte traffic. Nature 1998, 392(6676), 565-568.
Bannerman DD. Pathogen-dependent induction of cytokines and other soluble inflammatory
mediators during intramammary infection of dairy cows. Journal of Animal Science 2009,
87(1), 10-25.
Barański W, Podhalicz-Dzięgielewska M, Zduńczyk S, Janowski T. The diagnosis and
prevalence of subclinical endometritis in cows evaluated by different cytologic thresholds.
Theriogenology 2012, 78(9), 1939-1947.
Barlund CS, Carruthers TD, Waldner CL, Palmer CW. A comparison of diagnostic
techniques for postpartum endometritis in dairy cattle. Theriogenology 2008, 69(6), 714-723.
Battaglia DF, Krasa HB, Padmanabhan V, Viguié C, Karsch FJ. Endocrine alterations
that underlie endotoxin-induced disruption of the follicular phase in ewes. Biology of
Reproduction 2000, 62(1), 45-53.
Baykal Y, Karaayvaz M, Kutlu M. İnterlökinler. Turkiye Klinikleri Journal of Medical
Sciences 1998, 18(2), 77-84.
Beam SW, Butler WR. Effects of energy balance on follicular development and first
ovulation in postpartum dairy cows. Journal of Reproduction and Fertility. Supplement
1999, ,54, 411-424.
Beam SW, Butler WR. Energy balance and ovarian follicle development prior to the first
ovulation postpartum in dairy cows receiving three levels of dietary fat. Biology of
Reproduction 1997, 56(1), 133-142.
Beam SW, Butler WR. Energy balance, metabolic hormones, and early postpartum follicular
development in dairy cows fed prilled lipid. Journal of Dairy Science 1998, 81(1), 121-131.
Bell MJ, Roberts DJ. The impact of uterine infection on a dairy cow's performance.
Theriogenology 2007, 68(7), 1074-1079.
Beutler B, Hoebe K, Du X, Ulevitch RJ. How we detect microbes and respond to them: the
Toll‐like receptors and their transducers. Journal of Leukocyte Biology 2003, 74(4), 479-485.
104
Bicalho MLS, Machado VS, Oikonomou G, Gilbert RO, Bicalho RC. Association
between virulence factors of Escherichia coli, Fusobacterium necrophorum, and
Arcanobacterium pyogenes and uterine diseases of dairy cows. Veterinary Microbiology
2012, 157(1-2), 125-131.
Black WD, Mackay AL, Doig PA, Claxton MJ. A study of drug residues in milk following
intrauterine infusion of antibacterial drugs in lactating cows. The Canadian Veterinary
Journal 1979, 20(12), 354.
Boby J, Kumar H, Gupta HP, Jan MH, Singh SK, Patra MK, Nandi S, Abraham A,
Krishnaswamy N. Endometritis increases pro-inflammatory cytokines in follicular fluid and
cervico-vaginal mucus in the buffalo cow. Animal Biotechnology 2017, 28(3), 163-167.
Bondurant RH. Inflammation in the bovine female reproductive tract. Journal of Animal
Science 1999, 77(2), 101-110.
Bonnett BN, Martin SW, Gannon VP, Miller RB, Etherington WG. Endometrial biopsy
in Holstein-Friesian dairy cows. III. Bacteriological analysis and correlations with histological
findings. Canadian Journal of Veterinary Research 1991a, 55(2), 168-173.
Bonnett BN, Martin SW, Meek AH. Associations of clinical findings, bacteriological and
histological results of endometrial biopsy with reproductive performance of postpartum dairy
cows. Preventive Veterinary Medicine 1993, 15(2-3), 205-220.
Bonnett BN, Miller RB, Etherington WG, Martin SW, Johnson WH. Endometrial biopsy
in Holstein-Friesian dairy cows. I. Technique, histological criteria and results. Canadian
Journal of Veterinary Research 1991b, 55(2), 155.
Boro P, Kumaresan A, Pathak R, Patbandha TK, Kumari S, Yadav A, Manimaranan A,
Baithalub RK, Attupuramb NM, Mohantyb TK. Alteration in peripheral blood
concentration of certain pro-inflammatory cytokines in cows developing retention of fetal
membranes. Animal Reproduction Science 2015, 157, 11-16.
Borsberry S, Dobson H. Periparturient diseases and their effect on reproductive performance
in five dairy herds. The Veterinary Record 1989, 124(9), 217-219.
Brayman M, Thathiah A, Carson DD. MUC1: a multifunctional cell surface component of
reproductive tissue epithelia. Reproductive Biology and Endocrinology 2004, 2(1), 1-9.
Bretzlaff K. Rationale for treatment of endometritis in the dairy cow. The Veterinary Clinics
of North America. Food Animal Practice 1987, 3(3), 593-607.
Bretzlaff KN, Ott RS, Koritz GD, Bevill RF, Gustafsson BK, Davis LE. Distribution of
oxytetracycline in genital tract tissues of postpartum cows given the drug by intravenous and
intrauterine routes. American Journal of Veterinary Research 1983, 44(5), 764-769.
105
Brick TA, Schuenemann GM, Bas S, Daniels JB, Pinto CR, Rings DM, Rajala-Schultz
PJ. Effect of intrauterine dextrose or antibiotic therapy on reproductive performance of
lactating dairy cows diagnosed with clinical endometritis. Journal of Dairy Science 2012,
95(4), 1894-1905.
Brodzki P, Kostro K, Brodzki A, Wawron W, Marczuk J. Inflammatory cytokines and
acute-phase proteins concentrations in the peripheral blood and uterus of cows that developed
endometritis during early postpartum. Theriogenology 2015a, 84(1), 11-18.
Brodzki P, Kostro K, Brodzki A, Ziętek J. The concentrations of inflammatory cytokines
and acute-phase proteins in the peripheral blood and uterine washings in cows with pyometra.
Reproduction in Domestic Animals 2015b, 50(3), 417-422.
Brodzki P, Kostro K, Krakowski L, Marczuk J. Inflammatory cytokine and acute phase
protein concentrations in the peripheral blood and uterine washings of cows with subclinical
endometritis in the late postpartum period. Veterinary Research Communications 2015c,
39(2), 143-149.
Bromfield JJ, Santos JP, Block J, Williams RS, Sheldon IM. Physiology and
Endocrinology Symposium: Uterine infection: linking infection and innate immunity with
infertility in the high-producing dairy cow. Journal of Animal Science 2015, 93(5), 2021-
2033.
Bruun J, Ersbøll AK, Alban L. Risk factors for metritis in Danish dairy cows. Preventive
Veterinary Medicine 2002, 54(2), 179-190.
Burke CR, Meier S, McDougall S, Compton C, Mitchell M, Roche JR. Relationships
between endometritis and metabolic state during the transition period in pasture-grazed dairy
cows. Journal of Dairy Science 2010, 93(11), 5363-5373.
Butler WR, Everett RW, Coppock CE. The relationships between energy balance, milk
production and ovulation in postpartum Holstein cows. Journal of Animal Science, 1981,
53(3), 742-748.
Butler WR, Smith RD. Interrelationships between energy balance and postpartum
reproductive function in dairy cattle. Journal of dairy science 1989, 72(3), 767-783.
Butterfield TA, Best TM, Merrick MA. The dual roles of neutrophils and macrophages in
inflammation: a critical balance between tissue damage and repair. Journal of Athletic
Training 2006, 41(4), 457-465.
Cannazik O, Polat B. İneklerde postpartum dönemde endometritisin sınıflandırılması ve
tanımlanmasında kullanılan muayene yöntemleri. Atatürk Üniversitesi Veteriner Bilimleri
Dergisi 2015, 10(3) ,198-204.
106
Carneiro LC, Cronin JG, Sheldon IM. Mechanisms linking bacterial infections of the
bovine endometrium to disease and infertility. Reproductive Biology 2016, 16(1), 1-7.
Carneiro LC, Ferreira AF, Padua M, Saut JP, Ferraudo AS, Dos Santos RM. Incidence
of subclinical endometritis and its effects on reproductive performance of crossbred dairy
cows. Tropical Animal Health and Production 2014, 46(8), 1435-1439.
Ceciliani F, Ceron JJ, Eckersall PD, Sauerwein H. Acute phase proteins in ruminants.
Journal of Proteomics 2012, 75(14), 4207-4231.
Čengić B, Varatanović N, Mutevelić T, Katica A, Mlačo N, Ćutuk A. Normal and
abnormal uterine involution in cows monitored by ultrasound. Biotechnology in Animal
Husbandry 2012, 28(2), 205-217.
Chapwanya A, Meade KG, Doherty ML, Callanan JJ, Mee JF, O’Farrelly C.
Histopathological and molecular evaluation of Holstein-Friesian cows postpartum: toward an
improved understanding of uterine innate immunity. Theriogenology 2009, 71(9), 1396-1407.
Chapwanya A, Meade KG, Narciandi F, Stanley P, Mee JF, Doherty ML, Callanan JJ,
O’Farrely C. Endometrial biopsy: a valuable clinical and research tool in bovine
reproduction. Theriogenology 2010, 73(7), 988-994.
Cheong SH, Nydam DV, Galvão KN, Crosier BM, Gilbert RO. Cow-level and herd-level
risk factors for subclinical endometritis in lactating Holstein cows. Journal of Dairy Science
2011, 94(2), 762-770.
Cheong SH, Nydam DV, Galvao KN, Crosier BM, Ricci A, Caixeta LS, Sper RB, Fraga
M, Gilbert RO. Use of reagent test strips for diagnosis of endometritis in dairy cows.
Theriogenology 2012, 77(5), 858-864.
Cohen RO, Bernstein M, Ziv G. Isolation and antimicrobial susceptibility of Actinomyces
pyogenes recovered from the uterus of dairy cows with retained fetal membranes and post
parturient endometritis. Theriogenology 1995, 43(8), 1389-1397.
Coppock CE. Energy Nutrition and Metabolism of the Lactating Dairy Cow. Journal of
Dairy Science 1985, 68(12), 3403-3410.
Couper KN, Blount DG, Riley EM. IL-10: the master regulator of immunity to infection.
The Journal of Immunology 2008, 180(9), 5771-5777.
Couto GB, Vaillancourt DH, Lefebvre RC. Comparison of a leukocyte esterase test with
endometrial cytology for diagnosis of subclinical endometritis in postpartum dairy cows.
Theriogenology 2013, 79(1), 103-107.
107
Crowe MA, Goulding D, Baguisi A, Boland MP, Roche JF. Induced ovulation of the first
postpartum dominant follicle in beef suckler cows using a GnRH analogue. Journal of
Reproduction and Fertility 1993, 99(2), 551-555.
Crowe MA, Padmanabhan V, Mihm M, Beitins IZ, Roche JF. Resumption of follicular
waves in beef cows is not associated with periparturient changes in follicle stimulating
hormone heterogenenity despite major changes in steroid and luteinizing hormone
concentrations. Biology of Reproduction 1998, 58(6), 1445-1450.
Crowe MA. Resumption of ovarian cyclicity in post-partum beef and dairy cows.
Reproduction in Domestic Animals 2008, 43(5), 20-28.
Curtis CR, Erb HN, Sniffen CJ, Smith RD, Kronfeld DS. Path Analysis of Dry Period
Nutrition, Postpartum Metabolic and Reproductive Disorders, and Mastitis in Holstein Cows1.
Journal of Dairy Science 1985, 68(9), 2347-2360.
Çolakoğlu HE, Küplülü Ş. İnek ve Düvelerde Vücut Kondisyon Skoru Değişminin
Postpartum Döneme ve Fertilite Parametrelerine Etkisi. Kocatepe Veteriner Dergisi 2016,
9(3), 146-158.
Dadarwal D, Palmer C, Griebel P. Mucosal immunity of the postpartum bovine genital
tract. Theriogenology, 2017, 104, 62-71.
Darwash AO, Lamming GE, Wooliams JA. The phenotypic association between the
interval to post-partum ovulation and traditional measures of fertility in dairy cattle. Animal
Science 1997, 65(1), 9-16.
Davidson JA, Tiemann U, Betts JG, Hansen PJ. DNA synthesis and prostaglandin
secretion by bovine endometrial cells as regulated by interleukin-1. Reproduction, Fertility
and Development 1995, 7(5), 1037-1043.
Davies D, Meade KG, Herath S, Eckersall PD, Gonzalez D, White JO, Conlan RS,
O'Farrelly C, Sheldon IM. Toll-like receptor and antimicrobial peptide expression in the
bovine endometrium. Reproductive Biology and Endocrinology 2008, 6(1), 53.
Del Vecchio RP, Matsas DJ, Fortin S, Sponenberg DP, Lewis GS. Spontaneous uterine
infections are associated with elevated prostaglandin F2α metabolite concentrations in
postpartum dairy cows. Theriogenology 1994, 41(2), 413-421.
Denis-Robichaud J, Dubuc J. Determination of optimal diagnostic criteria for purulent
vaginal discharge and cytological endometritis in dairy cows. Journal of Dairy Science 2015a,
98(10), 6848-6855.
108
Denis-Robichaud J, Dubuc J. Randomized clinical trial of intrauterine cephapirin infusion
in dairy cows for the treatment of purulent vaginal discharge and cytological endometritis.
Journal of Dairy Science 2015b, 98(10), 6856-6864
Dernfalk J, Waller KP, Johannisson A. The xMAP™ technique can be used for detection
of the inflammatory cytokines IL-1β, IL-6 and TNF-α in bovine samples. Veterinary
Immunology and Immunopathology 2007, 118(1-2), 40-49.
Dhaliwal GS, Murray RD, Woldehiwet Z. Some aspects of immunology of the bovine
uterus related to treatments for endometritis. Animal Reproduction Science 2001, 67(3-4),
135-152.
Diker KS. Sitokinler. In: Diker KS (ed), İmmunoloji. 2.Baskı. Ankara, Medisan Yayınevi,
2005, s 85-93.
Dinarello CA. Biologic basis for interleukin-1 in disease. Blood 1996, 87(6), 2095-2147.
Dinarello CA. Blocking IL-1 in systemic inflammation. Journal of Experimental Medicine
2005, 201(9), 1355-1359.
Dinarello CA. The interleukin-1 family: 10 years of discovery. The FASEB Journal, 1994,
8(15), 1314-1325.
Dochi O, Kabeya S, Koyama H. Factors affecting reproductive performance in high milk-
producing Holstein cows. Journal of Reproduction and Development 2010, 56(S), S61-S65.
Dohmen MJW, Lohuis JACM, H uszenicza G, Nagy P, Gacs M. The relationship
between bacteriological and clinical findings in cows with subacute/chronic endometritis.
Theriogenology 1995, 43(8), 1379-1388.
Dolezel R, Palenik T, Cech S, Kohoutova L, Vyskocil M. Bacterial contamination of the
uterus in cows with various clinical types of metritis and endometritis and use of hydrogen
peroxide for intrauterine treatment. Veterinarni Medicana 2010, 55(10), 504-511.
Donofrio G, Herath S, Sartori C, Cavirani S, Flammini CF, Sheldon IM. Bovine
herpesvirus 4 is tropic for bovine endometrial cells and modulates endocrine function.
Reproduction 2007, 134(1), 183-197.
Drillich M, Bergmann J, Falkenberg U, Kurth A, Heuwieser W. Effects of the intensity of
a post partum examination on the fertility performance of high yielding dairy cows. Deutsche
Tierarztliche Wochenschrift 2002, 109(9), 386-390.
Drillich M, Raab D, Wittke M, Heuwieser W. Treatment of chronic endometritis in dairy
cows with an intrauterine application of enzymes: A field trial. Theriogenology 2005, 63(7),
1811-1823.
109
Dubuc J, Duffield TF, Leslie KE, Walton JS, LeBlanc SJ. Definitions and diagnosis of
postpartum endometritis in dairy cows. Journal of Dairy Science 2010a, 93(11), 5225-5233.
Dubuc J, Duffield TF, Leslie KE, Walton JS, LeBlanc SJ. Randomized clinical trial of
antibiotic and prostaglandin treatments for uterine health and reproductive performance in
dairy cows. Journal of Dairy Science 2011, 94(3), 1325-1338.
Dubuc J, Duffield TF, Leslie KE, Walton JS, LeBlanc SJ. Risk factors for postpartum
uterine diseases in dairy cows. Journal of Dairy Science 2010b, 93(12), 5764-5771.
Dubuc J. Postpartum uterine diseases: Prevalance, impacts, and treatments. WCDS Advances
in Dairy Technology 2011, 23, 255-267.
Erb HN, Martin SW. Interrelationships between production and reproductive diseases in
Holstein cows. Data. Journal of Dairy Science 1980, 63(11), 1911-1917.
Erb HN, Smith RD, Oltenacu PA, Guard CL, Hillman RB, Powers PA, White ME. Path
Model of Reproductive Disorders and Performance, Milk Fever, Mastitis, Milk Yield, and
Culling in Holstein Cows1. Journal of Dairy Science 1985, 68(12), 3337-3349.
Etherington WG, Martin SW, Bonnett B, Johnson WH, Miller RB, Savage NC, Walton
JS, Montgomery ME. Reproductive performance of dairy cows following treatment with
cloprostenol 26 and/or 40 days postpartum: a field trial. Theriogenology 1988, 29(3), 565-
575.
Feghali CA, Wright TM. Cytokines in acute and chronic inflammation. Front Biosci 1997,
2(1), 12-26.
Feldmann M, Emming S, Hoedemaker M. Factors influencing the effect of treatment of
chronic bovine endometritis. Deutsche Tierarztliche Wochenschrift 2005, 112(1), 10-16.
Ferguson JD, Galligan DT, Thomsen N. Principal descriptors of body condition score in
Holstein cows. Journal of Dairy Science 1994, 77(9), 2695-2703.
Filippi CM, Von Herrath MG. IL‐10 and the resolution of infections. The Journal of
Pathology 2008, 214(2), 224-230.
Fischer C, Drillich M, Odau S, Heuwieser W, Einspanier R, Gabler C. Selected pro-
inflammatory factor transcripts in bovine endometrial epithelial cells are regulated during the
oestrous cycle and elevated in case of subclinical or clinical endometritis. Reproduction,
Fertility and Development 2010, 22(5), 818-829.
Fonseca FA, Britt JH, McDaniel BT, Wilk JC, Rakes AH. Reproductive traits of Holsteins
and Jerseys. Effects of age, milk yield, and clinical abnormalities on involution of cervix and
uterus, ovulation, estrous cycles, detection of estrus, conception rate, and days open. Journal
of Dairy Science 1983, 66(5), 1128-1147.
110
Fourichon C, Seegers H, Malher X. Effect of disease on reproduction in the dairy cow: a
meta-analysis. Theriogenology 2000, 53(9), 1729-1759.
Földi J, Kulcsar M, Pecsi A, Huyghe B, De Sa C, Lohuis JACM, Cox P, Huszenicza GY.
Bacterial complications of postpartum uterine involution in cattle. Animal Reproduction
Science 2006, 96(3-4), 265-281.
Fredriksson G, Kindahl H, Sandstedt K, Edqvist LE. Intrauterine bacterial findings and
release of PGF2α in the postpartum dairy cow. Transboundary and Emerging Diseases 1985,
32(1‐10), 368-380.
Gabler C, Drillich M, Fischer C, Holder C, Heuwieser W, Einspanier R. Endometrial
expression of selected transcripts involved in prostaglandin synthesis in cows with
endometritis. Theriogenology 2009, 71(6), 993-1004.
Gabler C, Fischer C, Drillich M, Einspanier R, Heuwieser W. Time-dependent mRNA
expression of selected pro-inflammatory factors in the endometrium of primiparous cows
postpartum. Reproductive Biology and Endocrinology 2010, 8(1), 152.
Galvão KN, Felippe MJB, Brittin SB, Sper R, Fraga M, Galvao JS, Caixeta L, Guard
CL, Ricci A, Gilbert RO. Evaluation of cytokine expression by blood monocytes of lactating
Holstein cows with or without postpartum uterine disease. Theriogenology 2012, 77(2), 356-
372.
Galvão KN, Flaminio MJBF, Brittin SB, Sper R, Fraga M, Caixeta L, Ricci A, Guard
CL, Butler RW, Gilbert RO. Association between uterine disease and indicators of
neutrophil and systemic energy status in lactating Holstein cows. Journal of Dairy Science
2010, 93(7), 2926-2937.
Galvão KN, Frajblat M, Brittin SB, Butler WR, Guard CL, Gilbert RO. Effect of
prostaglandin F2α on subclinical endometritis and fertility in dairy cows. Journal of Dairy
Science 2009a, 92(10), 4906-4913.
Galvão KN, Greco LF, Vilela JM, Sá Filho MF, Santos JEP. Effect of intrauterine infusion
of ceftiofur on uterine health and fertility in dairy cows. Journal of Dairy Science 2009b,
92(4), 1532-1542.
Galvão KN, Risco C, Snatos JE. Identifying and treating uterine disease in dairy cows. In
Proceedings 47th Florida Dairy Production Conference s 1-5 (Vol 21), 30 March 2011a.
Florida
Galvão KN, Santos JEP. Recent advances in the immunology and uterine microbiology of
healthy cows and cows that develop uterine disease. Turkish Journal of Veterinary and
Animal Sciences 2014, 38(6), 577-588.
111
Galvão KN, Santos NR, Galvão JS, Gilbert RO. Association between endometritis and
endometrial cytokine expression in postpartum Holstein cows. Theriogenology 2011b, 76(2),
290-299.
Galvão KN. Association between immune function and development of uterine disease in
dairy cows. Animal Reproduction 2012, 9(3), 318-322.
Gautam G, Nakao T, Koike K, Long ST, Yusuf M, Ranasinghe RMSBK, Hayashi A.
Spontaneous recovery or persistence of postpartum endometritis and risk factors for its
persistence in Holstein cows. Theriogenology 2010, 73(2), 168-179.
Gautam G, Nakao T, Yusuf M, Koike K. Prevalence of endometritis during the postpartum
period and its impact on subsequent reproductive performance in two Japanese dairy herds.
Animal Reproduction Science 2009, 116(3-4), 175-187.
Ghasemi F, Gonzalez-Cano P, Griebel PJ, Palmer C. Proinflammatory cytokine gene
expression in endometrial cytobrush samples harvested from cows with and without
subclinical endometritis. Theriogenology 2012, 78(7), 1538-1547.
Gier HT, Marion GB. Uterus of the cow after parturition: involutional changes. American
Journal of Veterinary Research 1968, 29(1), 83-96.
Gilbert RO, Santos NR, Galvão KN, Brittin SB, Roman HB. The relationship between
postpartum uterine bacterial infection (BI) and subclinical endometritis (SE). Journal of Dairy
Science 2007, 90(1), 469-470.
Gilbert RO, Schwark WS. Pharmacologic considerations in the management of peripartum
conditions in the cow. Veterinary Clinics of North America: Food Animal Practice 1992,
8(1), 29-56.
Gilbert RO, Shin ST, Guard CL, Erb HN, Frajblat M. Prevalence of endometritis and its
effects on reproductive performance of dairy cows. Theriogenology 2005, 64(9), 1879-1888.
Gilbert RO. Bovine endometritis: the burden of proof. The Cornell Veterinarian 1992, 82(1),
11.
Gilbert RO. Immune response of the reproductive tract to infectious agents. Revista
Brasileira de Reproduçao Animal, Belo Horizontale 2013, 37(2), 196-197.
Giuliodori MJ, Magnasco RP, Becu-Villalobos D, Lacau-Mengido IM, Risco CA, de la
Sota, RL. Clinical endometritis in an Argentinean herd of dairy cows: Risk factors and
reproductive efficiency. Journal of Dairy Science 2013a, 96(1), 210-218.
Giuliodori MJ, Magnasco RP, Becu-Villalobos D, Lacau-Mengido IM, Risco CA, de la
Sota RL. Metritis in dairy cows: Risk factors and reproductive performance. Journal of Dairy
Science 2013b, 96(6), 3621-3631.
112
Glasel JA. Validity of nucleic acid purities monitored by 260nm/280nm absorbance ratios.
Biotechniques 1995, 18(1), 62-63.
Gogos CA, Drosou E, Bassaris HP, Skoutelis A. Pro-versus anti-inflammatory cytokine
profile in patients with severe sepsis: a marker for prognosis and future therapeutic options.
The Journal of Infectious Diseases 2000, 181(1), 176-180.
Gökçe Hİ, Bozukluhan K. Çiftlik hayvanlarında önemli akut faz proteinleri ve bunların
veteriner hekimlik alanındaki kullanımı. Dicle Üniversitesi Veteriner Fakakültesi Dergisi
2009, 1(1), 1-14.
Griffin JFT, Hartigan PJ, Nunn WR. Non-specific uterine infection and bovine fertility: I.
Infection patterns and endometritis during the first seven weeks post-partum. Theriogenology
1974, 1(3), 91-106.
Gröhn YT, Rajala-Schultz PJ. Epidemiology of reproductive performance in dairy cows.
Animal Reproduction Science 2000, 60(61), 605-614.
Grubić G, Novaković Ž, Aleksić S, Sretenović L, Pantelić V, Ostojić-Andrić D.
Evaluation of the body condition of high yielding cows. Biotechnology in Animal Husbandry
2009, 25(1-2), 81-91.
Güner İ, Özmen D, Bayındır O. Sitokinler. Turkiye Klinikleri Journal of Medical Sciences,
1997, 17, 65-74.
Haimerl P, Arlt S, Heuwieser W. Evidence-based medicine: quality and comparability of
clinical trials investigating the efficacy of prostaglandin F 2α for the treatment of bovine
endometritis. Journal of Dairy Research 2012, 79(3), 287-296.
Haimerl P, Heuwieser W, Arlt S. Therapy of bovine endometritis with prostaglandin F2α: A
meta-analysis. Journal of Dairy Science 2013, 96(5), 2973-2987.
Hammon DS, Evjen IM, Dhiman TR, Goff JP, Walters JL. Neutrophil function and
energy status in Holstein cows with uterine health disorders. Veterinary Immunology and
Immunopathology 2006, 113(1-2), 21-29.
Hamzic-Mehmedbasic A. Inflammatory cytokines as risk factors for mortality after Acute
cardiac events. Medical Archives 2016, 70(4), 252.
Hayırlı A, Çolak A. İneklerin Kuru ve Geçiş Dönemlerinde Sevk-İdare ve Besleme
Stratejileri: Postpartum Süreçte Metabolik Profil, Sağlık Durumu ve Fertiliteye Etkisi. Turkiye
Klinikleri Journal of Veterinary Sciences 2011 2(1), 1-35.
Heidarpour M, Mohri M, Fallah-Rad AH, Shahreza FD, Mohammadi M. Acute-phase
protein concentration and metabolic status affect the outcome of treatment in cows with
clinical and subclinical endometritis. Veterinary Record-English Edition 2012, 171(9), 219.
113
Heppelmann M, Weinert M, Brömmling A, Piechotta M, Merbach S, Schoon HA,
Hoedemaker M, Bollwein H. The effect of puerperal uterine disease on histopathologic
findings and mRNA expression of proinflammatory cytokines of the endometrium in dairy
cows. Theriogenology 2016, 85(7), 1348-1356.
Herath S, Fischer DP, Werling D, Williams EJ, Lilly ST, Dobson, H, Bryant CE,
Sheldon IM. Expression and function of Toll-like receptor 4 in the endometrial cells of the
uterus. Endocrinology 2006, 147(1), 562-570.
Herath S, Lilly ST, Santos NR, Gilbert RO, Goetze L, Bryant CE, White JO, Cronin J,
Sheldon IM. Expression of genes associated with immunity in the endometrium of cattle with
disparate postpartum uterine disease and fertility. Reproductive Biology and Endocrinology
2009, 7(1), 55.
Heuwieser W, Tenhagen BA, Tischer M, Lühr J, Blum H. Effect of three programmes for
the treatment of endometritis on the reproductive performance of a dairy herd. The Veterinary
Record 2000, 146(12), 338-341.
Hill J, Gilbert R. Reduced quality of bovine embryos cultured in media conditioned by
exposure to an inflamed endometrium. Australian Veterinary Journal 2008, 86(8), 312-316.
Hirsbrunner G, Knutti B, Küpfer U, Burkhardt H, Steiner A. Effect of prostaglandin E2,
DL-cloprostenol, and prostaglandin E2 in combination with D-cloprostenol on uterine
motility during diestrus in experimental cows. Animal Reproduction Science 2003, 79(1-2),
17-32.
Hisaeda K, Arima H, Sonobe T, Nasu M, Hagiwara K, Kirisawa R, Takahashi T,
Kikuchi, Nagahata H. Changes in acute-phase proteins and cytokines in serum and milk
whey from dairy cows with naturally occurring peracute mastitis caused by Klebsiella
pneumoniae and the relationship to clinical outcome. Journal of Veterinary Medical Science
2011, 73(11), 1399-1404.
Hoeben D, Burvenich C, Trevisi E, Bertoni G, Hamann J, Brucmaier RM, Blum JW.
Role of endotoxin and TNF-α in the pathogenesis of experimentally induced coliform mastitis
in periparturient cows. Journal of Dairy Research 2000, 67(4), 503-514.
Hoedemaker M, Prange D, Gundelach Y. Body condition change ante- and postpartum,
health and reproductive performance i German Holstein cows. Reproduction in Domestic
Animals 2009, 44(2), 167-173.
Hossein-Zadeh NG, Ardalan M. Cow-specific risk factors for retained placenta, metritis and
clinical mastitis in Holstein cows. Veterinary Research Communications 2011, 35(6), 345-
354.
114
Hussain AM. Bovine uterine defense mechanisms: a review. Journal of Veterinary Medicine,
Series B 1989, 36(1‐10), 641-651.
Huszenicza G, Fodor M, Gacs M, Kulcsar M, Dohmen MJW, Vamos M, Porkolab L,
Kegl T, Bartyik J, Lohuis JACM, Janosi S, Szita G. Uterine Bacteriology, Resumption of
Cyclic Ovarian Activity and Fertility in Postpartum Cows kept in Large-Scale Dairy Herds.
Reproduction in Domestic Animals 1999, 34(3-4), 237-245.
Huzzey JM, Duffield TF, LeBlanc SJ, Veira DM, Weary DM, Von Keyserlingk MAG.
Haptoglobin as an early indicator of metritis. Journal of Dairy Science 2009, 92(2), 621-625.
Ishikawa Y, Nakada K, Hagiwara K, Kirisawa R, Iwai H, Moriyoshi M et al. Changes in
interleukin-6 concentration in peripheral blood of pre-and post-partum dairy cattle and its
relationship to postpartum reproductive diseases. Journal of Veterinary Medical Science
2004, 66(11), 1403-1408.
Islam R, Kumar H, Nandi S, Mehrotra S. Circulatory level of interleukin-1 in
periparturient cows with or without postpartum reproductive diseases. Asian Pacific Journal
of Reproduction 2013a; 2(4), 316-320.
Islam R, Kumar H, Nandi S, Rai RB. Determination of anti-inflammatory cytokine in
periparturient cows for prediction of postpartum reproductive diseases. Theriogenology
2013b, 79(6), 974-979.
Johnson H, Torres CG, Carvallo F, Duchens M, Peralta OA. Endometrial expression of
selected transcripts in postpartum of primiparous Holstein cows with clinical and subclinical
endometritis. Animal Reproduction Science 2015, 156, 34-39.
Kaçar C, Kaya S. Uterine infections in cows and effect on reproductive performance. Kafkas
Universitesi Veteriner Fakültesi Dergisi 2014, 20(6), 975-982.
Kadivar A, Ahmadi MR, Vatankhah M. Associations of prepartum body condition score
with occurrence of clinical endometritis and resumption of postpartum ovarian activity in
dairy cattle. Tropical Animal Health and Production 2014, 46(1), 121-126.
Kaneene JB, Miller R. Risk factors for metritis in Michigan dairy cattle using herd-and cow-
based modelling approaches. Preventive Veterinary Medicine 1995, 23(3-4), 183-200.
Karsch FJ, Battaglia DF, Breen KM, Debus N, Harris TG. Mechanisms for ovarian cycle
disruption by immune/inflammatory stress. Stress 2000, 5(2), 101-112.
Kasimanickam R, Duffield TF, Foster RA, Gartley CJ, Leslie KE, Walton JS, Johnson
WE. A comparison of the cytobrush and uterine lavage techniques to evaluate endometrial
115
cytology in clinically normal postpartum dairy cows. The Canadian Veterinary Journal 2005,
46(3), 255.
Kasimanickam R, Duffield TF, Foster RA, Gartley CJ, Leslie KE, Walton JS, Johnson
WE. Endometrial cytology and ultrasonography for the detection of subclinical endometritis
in postpartum dairy cows. Theriogenology 2004, 62(1), 9-23.
Kasimanickam R, Kasimanickam V, Kastelic JP. Mucin 1 and cytokines mRNA in
endometrium of dairy cows with postpartum uterine disease or repeat breeding.
Theriogenology 2014, 81(7), 952-958.
Kasimanickam RK, Kasimanickam VR, Olsen JR, Jeffress EJ, Moore DA, Kastelic JP.
Associations among serum pro-and anti-inflammatory cytokines, metabolic mediators, body
condition, and uterine disease in postpartum dairy cows. Reproductive Biology and
Endocrinology 2013, 11(1), 103.
Kaufmann TB, Drillich M, Tenhagen BA, Forderung D, Heuwieser W. Prevalence of
bovine subclinical endometritis 4h after insemination and its effects on first service
conception rate. Theriogenology 2009, 71(2), 385-391.
Kaufmann TB, Drillich M, Tenhagen BA, Heuwieser W. Correlations between
periparturient serum concentrations of non-esterified fatty acids, beta-hydroxybutyric acid,
bilirubin, and urea and the occurrence of clinical and subclinical postpartum bovine
endometritis. BMC Veterinary Research 2010a, 6(1), 47.
Kaufmann TB, Westermann S, Drillich M, Plöntzke J, Heuwieser W. Systemic antibiotic
treatment of clinical endometritis in dairy cows with ceftiofur or two doses of cloprostenol in
a 14-d interval. Animal Reproduction Science 2010b, 121(1-2), 55-62.
Kauma SW. Cytokines in implantation. Journal of Reproduction and Fertility. Supplement
2000, 55, 31-42.
Kaveh AA, Ranjbari O, Mosaferi S. The effect of intrauterine injection of super-oxidized
water on the improvement of postpartum endometritis in dairy cows. European Journal of
Zoological Research 2014, 3(1), 55-61.
Kawashima C, Kaneko E, Montoya CA, Matsui M, Yamagishi N, Matsunaga N, Ishii M,
Kida K, Miyake Y, Miyamoto, A. Relationship between the first ovulation within three
weeks postpartum and subsequent ovarian cycles and fertility in high producing dairy cows.
Journal of Reproduction and Development 2006, 52(4), 479-486.
116
Kaya D. İneklerde Kronik Endometritis Olgularında Lotagen®, Eucacomp® ve PGF2a
Uygulamalarının Fertilite Parametreleri Üzerine Etkilerinin Araştırılması, Doktora Tezi,
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara 2008, 121.
Kennedy PC, Miller RB. The female genital system. In: Jubb KVF, Kennedy PC, Palmer N
(Eds). Pathology of domestic animals. 4th ed. Volume 3, San Diego, Academic Press, 1993. s
378–387.
Kim IH, Kang HG, Jeong JK, Hur TY, Jung YH. Inflammatory cytokine concentrations in
uterine flush and serum samples from dairy cows with clinical or subclinical endometritis.
Theriogenology 2014, 82(3), 427-432.
Kim IH, Kang HG. Risk factors for postpartum endometritis and the effect of endometritis
on reproductive performance in dairy cows in Korea. Journal of Reproduction and
Development 2003, 49(6), 485-491.
Kim IH, Na KJ, Yang MP. Immune responses during the peripartum period in dairy cows
with postpartum endometritis. Journal of Reproduction and Development 2005, 51(6), 757-
764.
Kimura K, Goff JP, Kehrli ME, Reinhardt TA. Decreased Neutrophil Function as a Cause
of Retained Placenta in Dairy Cattle1. Journal of Dairy Science 2002, 85(3), 544-550.
Kindahl H, Bekana M, Kask K, Königsson K, Gustafsson H, Odensvik K. Endocrine
aspects of uterine involution in the cow. Reproduction in Domestic Animals 1999, 34(3-4),
261-268.
Klasing KC, LAurin DE, Peng RK, Fry DM. Immunologically mediated growth depression
in chicks: Influence of feed intake, corticosterone and interleukin-1. The Journal of Nutrition
1987, 117(9), 1629-1637.
Knutti B, Kupfer U, Busato A. Reproductive efficiency of cows with endometritis after
treatment with intrauterine infusions or prostaglandin injections, or no treatment. Journal of
Veterinary Medicine Series A 2000, 47(10), 609-615.
Ksontini R, MacKay SL, Moldawer LL. Revisiting the role of tumor necrosis factor α and
the response to surgical injury and inflammation. Archives of Surgery 1998, 133(5), 558-567.
Kyle SD, Callahan CJ, Allrich RD. Effect of progesterone on the expression of estrus at the
first postpartum ovulation in dairy cattle. Journal of Dairy Science 1992, 75(6), 1456-1460.
LeBlanc SJ, Duffield TF, Leslie KE, Bateman KG, Keefe GP, Walton JS, Johnson WH.
Defining and diagnosing postpartum clinical endometritis and its impact on reproductive
performance in dairy cows. Journal of Dairy Science 2002a, 85(9), 2223-2236.
117
LeBlanc SJ, Duffield TF, Leslie KE, Bateman KG, Keefe GP, Walton JS, Johnson WH.
The effect of treatment of clinical endometritis on reproductive performance in dairy cows.
Journal of Dairy Science 2002b, 85(9), 2267-2249.
LeBlanc SJ, Osawa T, Dubuc J. Reproductive tract defense and disease in postpartum dairy
cows. Theriogenology 2011, 76(9), 1610-1618.
LeBlanc SJ. Interactions of metabolism, inflammation, and reproductive tract health in the
postpartum period in dairy cattle. Reproduction in Domestic Animals 2012, 47(5), 18-30.
LeBlanc SJ. Postpartum uterine disease and dairy herd reproductive performance: a review.
The Veterinary Journal 2008, 176(1), 102-114.
Lefebvre RC, Stock AE. Therapeutic efficiency of antibiotics and prostaglandin F2α in
postpartum dairy cows with clinical endometritis: an evidence-based evaluation. Veterinary
Clinics: Food Animal Practice 2012, 28(1), 79-96.
Lenz M, Drillich M, Heuwieser W. Evaluation of the diagnosis of subclinical endometritis
in dairy cattle using ultrasound. Berliner und Munchener tierarztliche Wochenschrift 2007,
120(5-6), 237-244.
Leslie KE. The events of normal and abnormal postpartum reproductive endocrinology and
uterine involution in dairy cows: A review. Canadian Veterinary Journal 1983, 24(3), 67-71.
Lewis GS. Steroidal regulation of uterine resistance to bacterial infectionin livestock.
Reoroductive Biology and Endocrinology 2003, 1(1), 117.
Lewis GS. Uterine health and disorders. Journal of Dairy Science 1997, 80(5), 984-994.
Li D, Liu Y, Li Y, Lv Y, Pei X, Guo D. Significance of nitric oxide concentration in plasma
and uterine secretes with puerperal endometritis in dairy cows. Veterinary Research
Communications 2010, 34(4), 315-321.
Lindell JO, Kindahl H, Jansson L, Edqvist LE. Postpartum release of prostaglandin F2α
and uterine involution in the cow. Theriogenology 1982, 17(3), 237-245.
Loyi T, Kumar H, Nandi S, Mathapati BS, Patra MK, Pattnaik B. Differential expression
of pro-inflammatory cytokines in endometrial tissue of buffaloes with clinical and sub-clinical
endometritis. Research in Veterinary Science 2013, 94(2), 336-340.
Loyi T, Kumar H, Nandi S, Patra MK. Expression of pathogen recognition receptors and
pro-inflammatory cytokine transcripts in clinical and sub-clinical endometritis cows. Animal
Biotechnology 2015, 26(3), 194-200.
Lucy MC, Savio JD, Badinga L, De La Sota RL, Thatcher WW. Factors that affect
ovarian follicular dynamics in cattle. Journal of Animal Science 1992, 70(11), 3615-3626.
118
Machado VS, Knauer WA, Bicalho MLS, Oikonomou G, Gilbert RO, Bicalho RC. A
novel diagnostic technique to determine uterine health of Holstein cows at 35 days
postpartum. Journal of Dairy Science 2012, 95(3), 1349-1357.
Madoz LV, De la Sota RL, Suzuki K, Heuwieser W, Drillich M. Use of hysteroscopy for
the diagnosis of postpartum clinical endometritis in dairy cows. The Veterinary Record 2010,
167(4), 142-143.
Madoz LV, Giuliodori MJ, Jaureguiberry M, Plöntzke J, Drillich M, de la Sota RL. The
relationship between endometrial cytology during estrous cycle and cutoff points for the
diagnosis of subclinical endometritis in grazing dairy cows. Journal of Dairy Science 2013,
96(7), 4333-4339.
Madoz LV, Giuliodori MJ, Migliorisi AL, Jaureguiberry M, De la Sota RL. Endometrial
cytology, biopsy, and bacteriology for the diagnosis of subclinical endometritis in grazing
dairy cows. Journal of Dairy Science 2014, 97(1), 195-201.
Makki M, Ahmadi MR, Gheisari HR, Nazifi S. Cure rate of postpartum endometritis after
different treatments in high produce dairy cows. Comparative Clinical Pathology 2017, 26(4),
921-928.
Manimaran A, Kumaresan A, Jeyakumar S, Mohanty TK, Sejian V, Kumar N, Sreela
L, Arul Prakash M, Mooventhan P, Anantharaj A, Das DN. Potential of acute phase
proteins as predictor of postpartum uterine infections during transition period and its
regulatory mechanism in dairy cattle. Veterinary World 2016, 9(1), 91-100.
Maquivar MG, Barragan AA, Velez JS, Bothe H, Schuenemann GM. Effect of
intrauterine dextrose on reproductive performance of lactating dairy cows diagnosed with
purulent vaginal discharge under certified organic management. Journal of Dairy Science
2015, 98(6), 3876-3886.
Markusfeld O. Factors responsible for post parturient metritis in dairy cattle. The Veterinary
Record 1984, 114(22), 539-542.
Markusfeld O. Periparturient traits in seven high dairy herds. Incidence rates, association
with parity, and interrelationships among traits. Journal of Dairy Science 1987, 70(1), 158-
166.
Martinez N, Risco CA, Lima FS, Bisinotto RS, Greco LF, Ribeiro ES, Maunsell F,
Galvão K, Santos JEP. Evaluation of peripartal calcium status, energetic profile, and
neutrophil function in dairy cows at low or high risk of developing uterine disease. Journal of
Dairy Science 2012, 95(12), 7158-7172.
119
Mateus L, da Costa LL, Bernardo F, Silva JR. Influence of puerperal uterine infection on
uterine health and postpartum ovarian activity in dairy cows. Reproduction in Domestic
Animals 2002, 37(1), 31-35.
McDougall S, de Boer M, Compton C, LeBlanc SJ. Clinical trial of treatment programs for
purulent vaginal discharge in lactating dairy cattle in New Zealand. Theriogenology 2013,
79(8), 1139-1145.
McDougall S, Hussein H, Aberdein D, Buckle K, Roche J, Burke C, Mitchell M, Meier
S. Relationships between cytology, bacteriology and vaginal discharge scores and
reproductive performance in dairy cattle. Theriogenology 2011, 76(2), 229-240.
McDougall S, Macaulay R, Compton C. Association between endometritis diagnosis using
a novel intravaginal device and reproductive performance in dairy cattle. Animal
Reproduction Science 2007, 99(1-2), 9-23.
McDougall S. Effect of intrauterine antibiotic treatment on reproductive performance of dairy
cows following periparturient disease. New Zealand Veterinary Journal 2001, 49(4), 150-158.
Mejia ME, Lacau-Mengido IM. Endometritis treatment with a PGF2α analog does not
improve reproductive performance in a large dairy herd in Argentina. Theriogenology 2005,
63(5), 1266-1276.
Melcher Y, Prunner I, Drillich M. Degree of variation and reproducibility of different
methods for the diagnosis of subclinical endometritis. Theriogenology 2014, 82(1), 57-63.
Mendelez P, McHale J, Bartolome J, Archbald LF, Donovan GA. Uterine involution and
fertility of Holstein cows subsequent to early postpartum PGF2α treatment for acute puerperal
metritis. Journal of Dairy Science 2004, 87(10), 3238-3246.
Métris A, George SM, Baranyi J. Use of optical density detection times to assess the effect
of acetic acid on single-cell kinetics. Applied and Environmental Microbiology 2006, 72(10),
6674-6679.
Mette C, Dooleweerdt BC, Stine J, Miki BA, Roenn PM, Henrik LJ. Evaluation of the
systemic acute phase response and endometrial gene expression of serum amyloid A and pro-
and anti-inflammatory cytokines in mares with experimentally induced endometritis.
Veterinary Immunology and Immunopathology 2010, 138(1-2), 95-105.
Miller HV, Kimsey PB, Kendrick JW, Darien B, Franti C, Horton J. Endometritis of
dairy cattle: diagnosis, treatment and fertility. Bovine Practice 1980, 15, 13-23.
Mishra S, Kumari K, Dubey A. Body condition scoring of dairy cattle: a review. Research
and Reviews: Journal of Veterinary Sciences 2016, 2(1), 58-65.
120
Miyamoto Y, Skarzynski DJ, Okuda K. Is tumor necrosis factor α a trigger for the initiation
of endometrial prostaglandin F2α release at luteolysis in cattle?. Biology of Reproduction
2000, 62(5), 1109-1115.
Moe PW, Flatt WP, Tyrell HF. Net energy value of feeds for lactation. Journal of Dairy
Science 1972, 55(7), 945-958.
Mohamed-Ali V, Goodrick S, Rawesh A, Katz DR, Miles JM, Yudkin JS, Klein S,
Coppack SW. Subcutaneous adipose tissue releases interleukin-6, but not tumor necrosis
factor-α, in vivo. The Journal of Clinical Endocrinology & Metabolism 1997, 82(12), 4196-
4200.
Monaco C, Andreakos E, Kiriakidis S, Mauri C, Bicknell C, Foxwell B, Cheshire N,
Paleolog E, Feldmann M. Canonical pathway of nuclear factor κB activation selectively
regulates proinflammatory and prothrombotic responses in human atherosclerosis.
Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America 2004,
101(15), 5634-5639.
Murakami S, Miyamoto Y, Skarzynski DJ, Okuda K. Effects of tumor necrosis factor-α on
secretion of prostaglandins E2 and F2α in bovine endometrium throughout the estrous cycle.
Theriogenology 2001, 55(8), 1667-1678.
Murata H, Shimada N, Yoshioka M. Current research on acute phase proteins in veterinary
diagnosis: an overview. The Veterinary Journal 2004, 168(1), 28-40.
Murphy MG, Boland MP, Roche JF. Pattern of follicular growth and resumption of ovarian
activity in postpartum beef suckler cows. Journal of Reproduction and Fertility 1990, 90(2),
523-533.
Murray RD, Allison JD, Gard RP. Bovine endometritis: comparative efficacy of alfaprostol
and intrauterine therapies, and other factors influencing clinical success. The Veterinary
Record 1990, 127(4), 86-90.
Murtaugh MP, Baarsch MJ, Zhou Y, Scamurra RW, Lin G. Inflammatory cytokines in
animal health and disease. Veterinary Immunology and Immunopathology 1996, 54(1-4), 45-
55.
Myers TR, Myers DA, Gregg DW, Moss GE. Endogenous opioid suppression of release of
luteinizing hormone during suckling in postpartum anestrous beef cows. Domestic Animal
Endocrinology 1989, 6(3), 183-190.
Nakao T, Gamal A, Osawa T, Nakada K, Moriyoshi M, Kawata K. Postpartum plasma
PGF metabolite profile in cows with dystocia and/or retained placenta, and effect of
121
fenprostalene on uterine involution and reproductive performance. Journal of Veterinary
Medical Science 1997, 59(9), 791-794.
Nakao T, Moriyoshi M, Kawata K. Effect of postpartum intrauterine treatment with 2%
polyvinyl-pyrrolidone-iodine solution on reproductive efficiency in cows. Theriogenology
1988, 30(6), 1033-1043.
Nebel RL, McGilliard ML. Interactions of high milk yield and reproductive performance in
dairy cows. Journal of Dairy Science 1993, 76(10), 3257-3268.
Noakes D. The puerperium and care of the new born. In: Noakes DE, Parkinson TJ, England
GCW (Eds), Arthur’s Veterinary Reproduction and Obstetrics. 8th Ed. WD Saunders,
Philadelphia, 2001, s 189-202.
Noakes DE, Wallace L, Smith GR. Bacterial flora of the uterus of cows after calving on two
hygienically contrasting farms. The Veterinary Record 1991, 128(19), 440-442.
Novaković Ž, Sretenović L, Aleksić S, Petrović MM, Pantelić V, Ostojić-Andrić D,
Nikšić, D. Body condition of cows in production cycle. Biotechnology in Animal Husbandry
2010, 26(5-6), 309-318.
Okano A, Tomizuka T. Ultrasonic observation of postpartum uterine involution in the cow.
Theriogenology 1987, 27(2), 369-376.
Okuda K, Sakumoto R, Okamoto N, Acosta TJ, Abe H, Okada H, Sinowatz F,
Skarzynski DJ. Cellular localization of genes and proteins for tumor necrosis factor-α (TNF),
TNF receptor types I and II in bovine endometrium. Molecular and Cellular Endocrinology
2010, 330(1-2), 41-48.
Okuda K, Sakumoto R. Regulation of uterine function by cytokines in cows: Possible
actions of tumor necrosis factor‐α, interleukin‐1α and interferon‐τ. Animal Science Journal
2006, 77(3), 266-274.
Olson JD, Ball L, Mortimer RG, Farin PW, Adney WS, Huffman EM. Aspects of
bacteriology and endocrinology of cows with pyometra and retained fetal membranes.
American Journal of Veterinary Research 1984, 45(11), 2251-2255.
Olson NC, Hellyer PW, Dodam JR. Mediators and vascular effects in response to
endotoxin. British Veterinary Journal 1995, 151(5), 489-522.
Opal SM, DePalo VA. Anti-inflammatory cytokines. Chest 2000, 117(4), 1162.
Opsomer G, Gröhn YT, Hertl J, Coryn M, Deluyker H, de Kruif A. Risk factors for post
partum ovarian dysfunction in high producing dairy cows in Belgium: a field study.
Theriogenology 2000, 53(4), 841-857.
122
Öcal H, Kalkan C. Puerperal dönem fizyolojisi. In: Semecan A, Kaymaz M, Fındık M,
Rişvanlı A, Köker A (Eds). Çiftlik Hayvanlarında Doğum ve Jinekoloji. 1. Baskı. Malatya,
Medipres Yayınevi, 2012, s 313-343.
Öcal H. Puerperal dönem ve sorunları. In: Alaçam E (Ed), Evcil Hayvanlarda Doğum ve
İnfertilite. 3. Baskı, Ankara, Medisan Yayıncılık, 2001, s 213-230.
Paisley LG, Mickelsen W, Anderson PB. Mechanisms and therapy for retained fetal
membranes and uterine infections of cows: a review. Theriogenology 1986, 25(3), 353-381.
Palmer C. Postpartum uterine infection. In: Hopper RM (Ed), Bovine Reproduction. 1st ed.
John Wiley & Sons, Denver, 2014, s 440-448.
Palmer CW. Postpartum endometritis: Current concepts in diagnosis and treatment. In 29th
World Veterinary Congress. s 241-250, 27-31 July, 2008, Vancouver.
Paran H, Sivak G, Mayo A, Freund U, Reshef T, Kidron D. Evaluation of inflammatory
cytokines as prognostic markers in experimental acute pancreatitis in rats. Acta Cirurgica
Brasileira 2000, 15(2), 00-00.
Parkinson T. Infertility in the cow: Structural and funcional abnormalities, management
deficiencies and non-specific infections. In: Noakes DE, Parkinson TJ, England GCW (Eds),
Arthur’s Veterinary Reproduction and Obstetrics. 8th Ed. WD Saunders, Philadelphia, 2001, s
383-471.
Patra MK, Kumar H, Nandi S, Loyi T, Islam R. Upregulation of TLR-4 and
proinflammatory cytokine transcripts as diagnostic indicator of endometritis in buffaloes.
Journal of Applied Animal Research 2014, 42(3), 256-262.
Peter AT, Bosu WT, DeDecker RJ. Suppression of preovulatory luteinizing hormone surges
in heifers after intrauterine infusions of Escherichia coli endotoxin. American Journal of
Veterinary Research 1989, 50(3), 368-373.
Peter AT, Bosu WTK. Relationship of uterine infections and folliculogenesis in dairy cows
during early puerperium. Theriogenology 1988, 30(6), 1045-1051.
Peter S, Michel G, Hahn A, Ibrahim M, Lübke-Becker A, Jung M, Einspanier R, Gabler
C. Puerperal influence of bovine uterine health status on the mRNA expression of pro-
inflammatory factors. Journal of Physiology and Pharmacology 2015, 66(3), 449-462.
Petersen HH, Nielsen JP, Heegaard PMH. Application of acute phase protein
measurements in veterinary clinical chemistry. Veterinary Research 2004, 35(2), 163-187.
Pighetti GM, Sordillo LM. Regulation of mammary gland macrophage tumour necrosis
factor-α production with interferon-γ. Research in Veterinary Science 1994, 56(2), 252-255.
123
Piqué M, López JM, Foissac S, Guigó R, Méndez R. A combinatorial code for CPE-
mediated translational control. Cell 2008, 132(3), 434-448.
Pleticha S, Drillich M, Heuwieser W. Evaluation of the Metricheck device and the gloved
hand for the diagnosis of clinical endometritis in dairy cows. Journal of Dairy Science 2009,
92(11), 5429-5435.
Plöntzke J, Madoz LV, De la Sota RL, Drillich M, Heuwieser W. Subclinical endometritis
and its impact on reproductive performance in grazing dairy cattle in Argentina. Animal
Reproduction Science 2010, 122(1-2), 52-57.
Plöntzke J, Madoz LV, De la Sota RL, Heuwieser W, Drillich M. Prevalence of clinical
endometritis and its impact on reproductive performance in grazing dairy cattle in Argentina.
Reproduction in Domestic Animals 2011, 46(3), 520-526.
Polat B, Cengiz M, Cannazik O, Colak A, Oruc E, Altun S, Salar S, Bastan A.
Endometrial echotexture variables in postpartum cows with subclinical endometritis. Animal
Reproduction Science 2015, 155, 50-55.
Potter TJ, Guitian J, Fishwick J, Gordon PJ, Sheldon IM. Risk factors for clinical
endometritis in postpartum dairy cattle. Theriogenology 2010, 74(1), 127-134.
Priest NV, McDougall S, Burke CR, Roche JR, Mitchell M, McLeod KL, Greenwood
SL, Meier S. The responsiveness of subclinical endometritis to a nonsteroidal
antiinflammatory drug in pasture-grazed dairy cows. Journal of Dairy Science 2013, 96(7),
4323-4332.
Prunner I, Pothmann H, Wagener K, Giuliodori M, Huber J, Ehling-Schulz M, Drillich
M. Dynamics of bacteriologic and cytologic changes in the uterus of postpartum dairy cows.
Theriogenology 2014a, 82(9), 1316-1322.
Prunner I, Wagener K, Pothmann H, Ehling-Schulz M, Drillich M. Risk factors for
uterine diseases on small-and medium-sized dairy farms determined by clinical,
bacteriological, and cytological examinations. Theriogenology 2014b, 82(6), 857-865.
Purohit GN, Dholpuria S, Yadav S, Barolia Y, Kumar P. Diagnosis and treatment of
clinical and sub-clinical endometritis-a clinical study in 30 cows. Intas Polivet 2013, 14(1),
33-34.
Purohit GN, Ruhil S, Khichar V. Postpartum endometritis in dairy cows: current status of
diagnosis, therapy and prevention. Theriogenology Insight 2015, 5(1), 1-23.
Ribeiro ES, Lima FS, Greco LF, Bisinotto RS, Monteiro APA, Favoreto M, Santos JEP.
Prevalence of periparturient diseases and effects on fertility of seasonally calving grazing
124
dairy cows supplemented with concentrates. Journal of Dairy Science 2013, 96(9), 5682-
5697.
Risco CA, Younquist RS, Shore MD. Postpartum uterine infections. In: Younquist RS,
Threlfall WR (Eds), Current Theraphy in Large Animal Theriogenology. 2nd ed. Elsevier
Health Sciences, Philadelphia, 2006, s 339-344.
Roach DR, Bean AG, Demangel C, France MP, Briscoe H, Britton WJ. TNF regulates
chemokine induction essential for cell recruitment, granuloma formation, and clearance of
mycobacterial infection. The Journal of Immunology 2002, 168(9), 4620-4627.
Roche JF. The effect of nutritional management of the dairy cow on reproductive efficiency.
Animal Reproduction Science 2006, 96(3-4), 282-296.
Roche JR, Friggens NC, Kay JK, Fisher MW, Stafford KJ, Berry DP. Invited review:
Body condition score and its association with dairy cow productivity, health, and welfare.
Journal of Dairy Science 2009, 92(12), 5769-5801.
Rodrı́guez-Gaspar M, Santolaria F, Jarque-López A, González-Reimers E, Milena A, de
la Vega MJ, Rodrı́guez- Rodrı́guez E, Gómez-Sirvent JL. Prognostic value of cytokines in
SIRS general medical patients. Cytokine 2001, 15(4), 232-236.
Rowson LEA, Lamming G, Fry RM. The relationship between ovarian hormones and
uterine infection. Veterinary Record 1953, 65(22), 335-40.
Ruder C A, Sasser RG, Williams RJ, Ely JK, Bull RC, Butler JE. Uterine infections in the
postpartum cow: II. Possible synergistic effect of Fusobacterium necrophorum and
Corynebacterium pyogenes. Theriogenology 1981, 15(6), 573-580.
Rukkwamsuk T, Kruip TAM, Wensing T. Relationship between overfeeding and
overconditioning in the dry period and the problems of high producing dairy cows during the
postparturient period. Veterinary Quarterly 1999, 21(3), 71-77.
Runciman DJ, Anderson GA, Malmo J, Davis GM. Effect of intrauterine treatment with
cephapirin on the reproductive performance of seasonally calving dairy cows at risk of
endometritis following periparturient disease. Australian Veterinary Journal 2008a, 86(7),
250–258.
Runciman DJ, Anderson GA, Malmo J, Davis GM. Use of postpartum vaginoscopic
(visual vaginal) examination of dairy cows for the diagnosis of endometritis and the
association of endrometritis with reduced reproductive performance. Australian Veterinary
Journal 2008b, 86(6), 205-213.
125
Runciman DJ, Anderson GA, Malmo J. Comparision of two methods of detecting purulent
vaginal discharge in postpartum dairy cows and effect of intrauterine cephapirin on
reproductive performance. Australian Veterinary Journal 2009, 87(9), 369–378.
Sakaguchi M, Sasamoto Y, Suzuki T, Takahashi Y, Yamada Y. Postpartum ovarian
follicular dynamics and estrous activity in lactating dairy cows. Journal of Dairy Science
2004, 87(7), 2114-2121.
Sakaguchi M. Differences between body condition scores and body weight changes in
postpartum dairy cows in relation to parity and reproductive diseases. The Canadian
Veterinary Journal 2009, 50(6), 649-656.
Salah N, Yimer N. Cytological endometritis and its agreement with ultrasound examination
in postpartum beef cows. Veterinary World 2017, 10(6), 605-609.
Salehi R, Colazo MG, Gobikrushanth M, Basu U, Ambrose DJ. Effects of prepartum
oilseed supplements on subclinical endometritis, pro-and anti-inflammatory cytokine
transcripts in endometrial cells and postpartum ovarian function in dairy cows. Reproduction,
Fertility and Development 2017, 29(4), 747-758.
Sandals WCD, Curtis RA, Cote JF, Martin SW. The effect of retained placenta and
metritis complex on reproductive performance in dairy cattle—a case control study. The
Canadian Veterinary Journal 1979, 20(5), 131-135.
Santos TM, Bicalho RC. Diversity and succession of bacterial communities in the uterine
fluid of postpartum metritic, endometritic and healthy dairy cows. PLoS One 2012, 7(12), 1-
10.
Santos TMA, Caixeta LS, Machado VS, Rauf AK, Gilbert RO, Bicalho RC.
Antimicrobial resistance and presence of virulence factor genes in Arcanobacterium pyogenes
isolated from the uterus of postpartum dairy cows. Veterinary Microbiology 2010, 145(1-2),
84-89.
Sattler T, Fürll M. Creatine kinase and aspartate aminotransferase in cows as indicators for
endometritis. Journal of Veterinary Medicine Series A 2004, 51(3), 132-137.
Savio JD, Boland MP, Hynes N, Roche JF. Resumption of follicular activity in the early
postpartum period of dairy cows. Journal of Reproduction and Fertility 1990, 88(2), 569-579.
Scalia D, Lacetera N, Bernabucci U, Demeyere K, Duchateau L, Burvenich C. In vitro
effects of nonesterified fatty acids on bovine neutrophils oxidative burst and viability. Journal
of Dairy Science 2006, 89(1), 147-154.
Schäfer-Somi S. Cytokines during early pregnancy of mammals: a review. Animal
Reproduction Science 2003, 75(1-2), 73-94.
126
Scully S, Maillo V, Duffy P, Kelly AK, Crowe MA, Rizos D, Lonergan P. The effect of
lactation on post-partum uterine involution in Holstein dairy cows. Reproduction in Domestic
Animals 2013, 48(6), 888-892.
Seals RC, Wulster‐Radcliffe MC, Lewis GS. Uterine response to infectious bacteria in
estrous cyclic ewes. American Journal of Reproductive Immunology 2003, 49(5), 269-278.
Selsted ME, Ouellette AJ. Mammalian defensins in the antimicrobial immune response.
Nature Immunology 2005, 6(6), 551-557.
Senger PL. The puerperium and lactation. In: Senger PL (Ed), Pathways to Pregnancy and
Parturition. 2nd ed. Current Conceptions Inc, Pullman, 2003, s 326-345.
Senosy WS, Izaike Y, Osawa T. Influences of metabolic traits on subclinical endometritis at
different intervals postpartum in high milking cows. Reproduction in Domestic Animals 2012,
47(4), 666-674.
Sens A, Heuwieser W. Presence of Escherichia coli, Trueperella pyogenes, α-hemolytic
streptococci, and coagulase-negative staphylococci and prevalence of subclinical
endometritis. Journal of Dairy Science 2013, 96(10), 6347-6354.
Sheldon IM, Cronin J, Goetze L, Donofrio G, Schuberth HJ. Defining postpartum uterine
disease and the mechanisms of infection and immunity in the female reproductive tract in
cattle. Biology of Reproduction 2009a, 81(6), 1025-1032.
Sheldon IM, Cronin JG, Healey GD, Gabler C, Heuwieser W, Streyl D, Bromfield JJ,
Miyomoto A, Fergani C, Dobson H. Innate immunity and inflammation of the bovine
female reproductive tract in health and disease. Reproduction 2014, 148(3), R41-R51.
Sheldon IM, Dobson H. Postpartum uterine health in cattle. Animal Reproduction Science
2004, 82-83, 295-306.
Sheldon IM, Lewis GS, LeBlanc S, Gilbert RO. Defining postpartum uterine diseases in
cattle. Theriogenology 2006, 65(8), 1516-1530.
Sheldon IM, Noakes DE, Rycroft AN, Dobson H. Effect of postpartum manual examination
of the vagina on uterine bacterial contamination in cows. Veterinary Record 2002a, 151(18),
531–534.
Sheldon IM, Noakes DE, Rycroft AN, Dobson H. The effect of intrauterine administration
of estradiol on postpartum uterine involution in cattle. Theriogenology 2003a, 59(5), 1357-
1371.
Sheldon IM, Noakes DE, Rycroft AN, Pfeiffer DU, Dobson H. Influence of uterine
bacterial contamination after parturition on ovarian dominant follicle selection and follicle
growth and function in cattle. Reproduction 2002b, 123(6), 837-845.
127
Sheldon IM, Noakes DE. Comparison of three treatments for bovine endometritis.
Veterinary Record 1998, 142(21), 575-579.
Sheldon IM, Owens SE, Turner ML. Innate immunity and the sensing of infection, damage
and danger in the female genital tract. Journal of Reproductive Immunology 2017, 119, 67-73.
Sheldon IM, Price SB, Cronin J, Gilbert RO, Gadsby JE. Mechanisms of infertility
associated with clinical and subclinical endometritis in high producing dairy cattle.
Reproduction in Domestic Animals 2009b, 44(3), 1-9.
Sheldon IM, Rycroft AN, Dogan B, Craven M, Bromfield JJ, Chandler A, Roberts MH,
Price SB, Gilbert RO, Simpson KW. Specific strains of Escherichia coli are pathogenic for
the endometrium of cattle and cause pelvic inflammatory disease in cattle and mice. PLoS
One 2010, 5(2), e9192.
Sheldon IM, Rycroft AN, Williams EJ, Noakes DE, Dobson H. Bacteriology of
endometritis. Cattle Practice 2003b, 11(4), 251-254.
Sheldon IM, Williams EJ, Miller NA, Nash DM, Herath S. Uterine disease in cattle after
parturition. The Veterinary Journal 2008, 176(1), 115-121.
Sheldon IM. Endometritis in cattle: pathogenesis, consequences for fertility, diagnosis and
therapeutic recommendations. Intervet Reproduction Management Bulletin 2007, 2(1), 1-5.
Sheldon IM. The postpartum uterus. Veterinary Clinics: Food Animal Practice 2004, 20(3),
569-591.
Shrestha HK, Nakao T, Higaki T, Suzuki T, Akita M. Resumption of postpartum ovarian
cyclicity in high-producing Holstein cows. Theriogenology 2004, 61(4), 637-649.
Shrestha HK, Nakao T, Suzuki T, Akita M, Higaki T. Relationships between body
condition score, body weight, and some nutritional parameters in plasma and resumption of
ovarian cyclicity postpartum during pre-service period in high-producing dairy cows in a
subtropical region in Japan. Theriogenology 2005, 64(4), 855-866.
Sica A, Matsushima K, Van Damme J, Wang JM, Polentarutti N, Dejana E, Colotta F,
Mantovani A. IL-1 transcriptionally activates the neutrophil chemotactic factor/IL-8 gene in
endothelial cells. Immunology 1990, 69(4), 548.
Singh J, Murray RD, Mshelia G, Woldehiwet Z. The immune status of the bovine uterus
during the peripartum period. The Veterinary Journal 2008, 175(3), 301-309.
Skarzynski DJ, Bah MM, Deptula KM, Woclawek-Potocka I, Korzekwa A, Shibaya M,
Pilawski W, Okuda K. Roles of tumor necrosis factor-α of the estrous cycle in cattle: an in
vivo study. Biology of Reproduction 2003, 69(6), 1907-1913.
128
Stagg K, Spicer LJ, Sreenan JM, Roche JF, Diskin MG. Effect of calf isolation on
follicular wave dynamics, gonadotropin and metabolic hormone changes, and interval to fist
ovulation in beef cows fed either of two energy levels postpartum. Biology of Reproduction
1998, 59(4), 777-783.
Stossel TP. Phagocytosis: recognition and ingestion. Seminars in Hematology, 1975, 12(1),
83-116.
Subandrio AL, Sheldon IM, Noakes DE. Peripheral and intrauterine neutrophil function in
the cow: the influence of endogenous and exogenous sex steroid hormones. Theriogenology
2000, 53(8), 1591-1608.
Tan X, Huang YJ, Jiang YW, Hu SH. Persistence of oxytetracycline residues in milk after
the intrauterine treatment of lactating cows for endometritis. Veterinary Record 2007,
161(17), 585-587.
Thurmond MC, Jameson CM, Picanso JP. Effect of intrauterine antimicrobial treatment in
reducing calving-to-conception interval in cows with endometritis. Journal of the American
Veterinary Medical Association 1993, 203(11), 1576-1578.
Tizard I. How inflammation is triggered. In: Tizard I (Ed), Veterinary Immunology an
Introduction. 8th ed. WD Saunders, Philedelphia, 2009, s 11-27.
Tothova C, Nagy O, Kovac G. Acute phase proteins and their use in the diagnosis of
diseases in ruminants: a review. Veterinarni Medicina 2014, 59(4), 163-180.
Trevisi E, Jahan N, Bertoni G, Ferrari A, Minuti A. Pro-inflammatory cytokine profile in
dairy cows: consequences for new lactation. Italian Journal of Animal Science 2015, 14(3),
3862.
Trimbos JB, Arentz NP. The efficiency of the Cytobrush versus the cotton swab in the
collection of endocervical cells in cervical smears. Acta Cytologica 1986, 30(3), 261-263.
Tsousis G, Sharifi AR, Hoedemaker M. Increased risk of conception failure in German
Holstein Friesian cows with chronic endometritis. Reproduction in Domestic Animals 2010,
45(6), 1114-1117.
Underhill DM, Ozinsky A. Phagocytosis of microbes: complexity in action. Annual Review
of Immunology 2002, 20(1), 825-852.
Valergakis GE, Oikonomou G, Arsenos G, Banos G. Phenotypic association between
energy balance indicators and reproductive performance in primiparous Holstein cows. The
Veterinary Record 2011, 168(7), 189.
Van Miert ASJPAM. Pro-inflammatory cytokines in a ruminant model: Pathophysiological,
pharmalogicaland therapeutic aspects. Veterinary Quarterly 1995, 17(2), 41-50.
129
Van Snick J. Interleukin-6: an overview. Annual Review of Immunology 1990, 8(1), 253-278.
Vangroenweghe F, Lamote I, Burvenich C. Physiology of the periparturient period and its
relation to severity of clinical mastitis. Domestic Animal Endocrinology 2005, 29(2), 283-293.
Wagener K, Drillich M. Intrauterine cytology for the detection of endometrial inflammation
in dairy cows. Turkiye Klinikleri Journal of Veterinary Sciences-Obstetrics and Gynecology-
Special Topics 2017, 3(1), 48-52.
Wagener K, Gabler C, Drillich M. A review of the ongoing discussion about definition,
diagnosis and pathomechanism of subclinical endometritis in dairy cows. Theriogenology
2017 94, 21-30.
Walker CG, Meier S, Hussein H, McDougall S, Burke CR, Roche JR, Mitchell MD.
Modulation of the immune system during postpartum uterine inflammation. Physiological
Genomics 2015, 47(4), 89-101.
Walsh SW, Williams EJ, Evans ACO. A review of the causes of poor fertility in high milk
producing dairy cows. Animal Reproduction Science 2011, 123(3-4), 127-138.
Wathes DC, Cheng Z, Chowdhury W, Fenwick MA, Fitzpatrick R, Morris DG, Patton
J, Murphy JJ. Negative energy balance alters global gene expression and immune
responsesin the uterus of postpartum dairy cows. Physiological Genomics 2009, 39(1), 1-13.
Wathes DC, Fenwick M, Cheng Z, Bourne N, Llewellyn S, Morris DG, Kenny D,
Murphy J, Fitzpatrick R. Influence of negative energy balance on cyclicity and fertility in
the high producing dairy cow. Theriogenology 2007, 68(1), 232-241.
Westermann S, Drillich M, Kaufmann TB, Madoz LV, Heuwieser W. A clinical approach
to determine false positive findings of clinical endometritis by vaginoscopy by the use of
uterine bacteriology and cytology in dairy cows. Theriogenology 2010, 74(7), 1248-1255.
Whiteford LC, Sheldon IM. Association between clinical hypocalcaemia and postpartum
endometritis. Veterinary Record 2005, 157(7), 202.
Williams EJ, Fischer DP, Noakes DE, England GC, Rycroft A, Dobson H, et al. The
relationship between uterine pathogen growth density and ovarian function in the postpartum
dairy cow. Theriogenology 2007, 68(4), 549-559.
Williams EJ, Fischer DP, Pfeiffer DU, England GC, Noakes DE, Dobson H, Sheldon IM.
Clinical evaluation of postpartum vaginal mucus reflects uterine bacterial infection and the
immune response in cattle. Theriogenology 2005, 63(1), 102-117.
Williams EJ. Drivers of post-partum uterine disease in dairy cattle. Reproduction in
Domestic Animals 2013, 48(1), 53-58.
130
Zerbe H, Schneider N, Leibold W, Wensing T, Kruip TAM, Schuberth HJ. Altered
functional and immunophenotypical properties of neutrophilic granulocytes in postpartum
cows associated with fatty liver. Theriogenology 2000, 54(5), 771-786.
Zerbe H, Schuberth HJ, Engelke F, Frank J, Klug E, Leibold W. Development and
comparison of in vivo and in vitro models for endometritis in cows and mares.
Theriogenology 2003, 60(2), 209-223.
Zhang JM, An J. Cytokines, inflammation and pain. International Anesthesiology Clinics
2007, 45(2), 27-37.
Zobel R, Martinec R, Ivanovic D, Rosic N, Stancic Z, Zerjavac I, Smolec O. Intrauterine
ozone administration for improving fertility rate in Simmental cattle. Veterinarski Arhiv,
2014, 84(1), 1-8.
Zobel R. Endometritis in Simmental cows: Incidence, causes, and therapy options. Turkish
Journal of Veterinary and Animal Sciences, 2013, 37(2), 134-140.
EKLER
Ek 1. Hayvan Deneyleri Yerel Etik Kurul Onayı
131
ÖZGEÇMİŞ
Soyadı, Adı : Peker, Cevdet
Uyruk : T.C.
132
Doğum yeri ve tarihi : Burdur 13/04/1989
Telefon : 0 554 849 59 88
E-mail : [email protected]
Yabancı Dil : İngilizce
EĞİTİM
Derece Kurum Mezuniyet tarihi
Doktora Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Enstitüsü Doğum ve Jinekoloji Anabilim Dalı
Devam Ediyor
Lisans Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi 01.06.2012
İŞ DENEYİMİ
Yıl Yer/Kurum Ünvan
2012- Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Veteriner Fakültesi
Doğum ve Jinekoloji Anabilim Dalı
Araştırma Görevlisi
AKADEMİK YAYINLAR
1. MAKALELER
Uçar EH, Peker C, Akkuş T, Çetin H, Musal B, Erdoğan G, Beceriklisoy HB, Tuna B. Aydın Adnan
Menderes Üniversitesi Veteriner Fakültesi Doğum ve Jinekoloji Kliniğine 1999-2016 yılları arasında
getirilen vakaların dağılımı. Veteriner Fakültesi Doğum ve Jinekoloji Kliniklerine Getirilen Vakaların
Analizi, I. Baskı, Ankara, Türkiye Klinikleri, 2018, s 12-17.
Bozkurt G, Peker C, Güngör Ö. Koyun ve keçilerde beslenmenin döl verimine etkileri. Türkiye
Klinikleri Veteriner Bilimleri Doğum ve Jinekoloji Özel Dergisi 2017, 3(2), 78-89.
Musal B, Türkyılmaz S, Beceriklisoy HB, Peker C, Uçar EH. Effects of sublinical mastitis on serum
estradiol and tumour necrosis factor alpha levels during estrus in dairy cows. Kafkas Üniversitesi
Veteriner Fakültesi Dergisi 2016, 22(5), 653-658.
133
Erdoğan G, Uçar EH, Kibar B, Peker C, Akkuş T. A rare complication of the postpartum period in a
dog: Vaginal evisceration. Kafkas Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dergisi 2016, 22(2), 315-318.
Karademir U, Aksit D, Kum C, Erdogan H, Ucar EH, Peker C, Gokbulut C. The effect of surgery
(Ovariohysterectomy) on the plasma disposition of meloxicam following intravenous administration in
dogs. BMC Veterinary Research 2016, 12(1), 33.
Erdogan G, Ucar EH, Peker C, Kılıç N. Prolonged co-twin foetal retention in a sheep: caused by
hysterocele? Large Animal Review 2015, 21(2), 87-89.
Erdoğan G, Yaygıngül R, Uçar EH, Şen ZB, Peker C, Gültekin M, İpek E. A giant non-functioning
granulosa cell tumor in a dog. Animal Health Production and Hygiene 2015, 4(2), 408-410.
2. PROJELER
Peker C. Postpartum Klinik ve Subklinik Endometritisli Sütçü İneklerde Tanı Anındaki ve Tedavi
Sonrasındaki İnflamatuar Sitokin Düzeylerinin Değerlendirilmesi. Doktora Tez Projesi (Danışman:
Prof. Dr. Bayazıt MUSAL). ADÜ-ÖYP Programı, (Devam ediyor).
Erdoğan G, Kılıç N, Beceriklisoy HB, Uçar EH, Akkuş T, Peker C, Kibar B. Sağlıklı gebe
tavşanlarda Ketamin-medetomidine ve Propofol anestezi öncesi uygulanan Sildenafil-sitratın föto-
maternal dolaşım ve kardiyopulmoner sistem üzerine etkilerinin araştırılması. ADÜ-BAP VTF-15059,
27/04/2015-05/02/2018.
Musal B, Türkyılmaz S, Beceriklisoy HB, Peker C, Uçar EH. Sağlıklı ve subklinik mastitisli
ineklerde östrüs sırasında östradiol ve LH düzeylerindeki farklılıkların belirlenmesi. ADÜ-BAP VTF-
14002, 24.03.2014-24.03.2016.
3. BİLDİRİLER
A) Uluslarası Kongrelerde Yapılan Bildiriler
Erdoğan G, Kılıç N, Uçar EH, Kibar B, Peker C, Beceriklisoy HB, Akkuş T. The effects of
preanesthetic Sildenafil citrate usage on feto-maternal circulation in pregnant rabbits. 22nd Annual
ESDAR Conference 2018, 27-29 Eylül 2018, Cordoba, İspanya.
134
Peker C, Uçar EH, Erdoğan G, Varoğlu O. An unusual fetal retention cause: Ventral hernia rupture in
a sheep. 4th International Congress on Veterinary and Animal Sciences, 12-15.07.2018, Nevşehir,
Türkiye
Çetin H, Erdoğan G, Yılmaz Ö, Uçar EH, Peker C, Sakarya S. Investigation of intramammary
hypochlorous administration in cattles with subclinical mastitis. Mediterranean Veterinary Congress
7th REEV-Med General Assembly, 13-14.12.2018, Kırıkkale, Türkiye.
Erdoğan G, Akkuş T, Peker C, Uçar EH. Ultrasonographic findings of intrascrotal testicular torsion at
early stage: Rabbit model. Türk Veteriner Jinekoloji Derneği VII. Ulusal/I. Uluslararası Kongresi.
Poster, 12-15.10.2017, Muğla, Türkiye.
Akkuş T, Peker C, Akkoç AN, Uçar EH. An example of the necessity of preoperative
ultrasonography in mammary tumors: The association of tumor and hernia. Türk Veteriner Jinekoloji
Derneği VII. Ulusal/I. Uluslararası Kongresi. Poster, 12-15.10.2017, Muğla, Türkiye.
Erdoğan G, Uçar EH, Akkuş T, Peker C. The assesment of the early stage corpus luteum
ultrasonography in pregnant goats. Türk Veteriner Jinekoloji Derneği VII. Ulusal/I. Uluslararası
Kongresi. Poster, 12-15.10.2017, Muğla, Türkiye.
Peker C, Musal B, Uçar EH, Epikmen ET, Akkuş T. Ovarian papillary cystadenocarcinoma and
pyometra case in a bitch. Türk Veteriner Jinekoloji Derneği VII. Ulusal/I. Uluslararası Kongresi.
Poster, 12-15.10.2017, Muğla, Türkiye.
Tuna B, Küçük N, Peker C, Uçar EH. The follicular measurement of on the seventh day of
synchronization might be a key factor to prefer classical or modified ovsynch protocol in dairy cows.
Türk Veteriner Jinekoloji Derneği VII. Ulusal/I. Uluslararası Kongresi. Sözlü Bildiri, 12-15.10.2017,
Muğla, Türkiye.
Tuna B, Akkuş T, Peker C, Uçar EH, Akkoç AN. Two common types of vaginal masses in female
dogs. 2nd International Congress on Advances in Veterinary Sciences & Technics (ICAVST). Poster,
04-08.10.2017, Scopje, Makedonya.
Erdoğan G, Akkuş T, Uçar EH, Peker C. An unusual outcome for fetal death in bitch: a report of a
case. 2nd International Congress on Advances in Veterinary Sciences & Technics (ICAVST). Sözlü
Bildiri, 04-08.10.2017, Scopje, Makedonya.
135
B) Ulusal Kongrelerde Yapılan Bildiriler
Erdoğan G, Akkuş T, Uçar EH, Peker C, Careira RP. Köpek fötal ölümlerinde nadir bir durum: Olgu
sunumu. 11. Küçük Hayvan Veteriner Hekimliği Derneği Sürekli Eğitim Kongresi, 04-05.11.2016,
İstanbul, Türkiye.
Peker C, Musal B. Geçiş dönemindeki ineklerde antioksidan olarak vitamin E ve selenyumun önemi.
4. Sürü Sağlığı ve Yönetimi Sempozyumu, 25-28.05.2016, Antalya, Türkiye
Erdoğan G, Uçar EH, Kibar B, Peker C, Akkuş T. Köpekte Nadir Görülen Bir Postpartum
Komplikasyonu: Vaginal Evisceration Türk Veteriner Jinekoloji Derneği VI. Ulusal Kongresi, Poster,
12-15.10.2015, Muğla, Türkiye.
Erdoğan G, Peker C, Küçük N, Uçar EH. Gebe Olmayan Tavşanlarda Farklı Dozlarda Sildenafil
Sitratın Uterin Arter Doppler Bulgularına Etkisi. Türk Veteriner Jinekoloji Derneği VI. Ulusal
Kongresi, Poster, 12-15.10.2015, Muğla, Türkiye.
Karademir U, Aksit D, Kum C, Erdoğan H, Uçar EH, Peker C, Gökbulut C. Köpeklerde
Meloksikamın Damar İçi Yolla Uygulanmasını Takiben Plazma Dağılımına Cerrahi Operasyonun
Ovariohisterektomi Etkisi, Tam Metin Bildiri, VI. Veteriner Jinekoloji Kongresi, 13-17.10.2015,
Muğla, Türkiye.
136