3
Yaşamın tıplaştırılması Ivan Illich. 09/11/2003 (1852 defa okundu) ÖZGÜR UĞURLUOĞLU (ArÅŸivi ) 5 Kasım'da tüm Türkiye'de sağlık personeli iş bırakma eylemindeydi. Doktorlar, hemşireler ve diğer sağlık personeli ücret artışı, iş güvenliği, bütçeden sağlığa ayrılan payın artırılması ve herkese ücretsiz kaliteli sağlık hizmeti sağlanması amaçlarıyla bir günlüğüne sokaklardaydı. Sadece acil ve tedavisinin gecikmemesi gereken hastalara hizmet verileceği söylenmişti ama bazı hastanelerde hizmetler verilmeye devam edildi. Tartışılan konu sağlık personelinin ve özellikle hekimlerin işi bırakmasının etik olarak yanlış olduğu üzerindeydi; fakat ilgi çekici konulardan biri de hastane önünde muayene ya da tedavi olmak için bekleyen hastaların yorumlarıydı. Eyleme rağmen hizmet alan hastalara eğer bugün sağlık hizmeti alamasaydınız, doktorlarca muayene edilemeseydiniz ne yaparsınız diye sorulduğunda verilen yanıtlar "perişan olurduk", "ölürdük herhalde", "yarın tekrar gelirdik" ve benzeriydi. Hastaların bu görüşleri ve hastane önündeki görüntüleri tıp kurumuna nasıl bağımlı hale geldiğimizi, sağlığımızı belki daha çok hastalığımızı doktorlara nasıl emanet ettiğimizi gösteriyordu. Olması gerekenin bu olduğunu düşünenler olabilir; fakat Ivan Illich gibi tıp kurumu hakkında alışılmışın dışında görüşleri olan düşünürleri okumak kafalarda birtakım soru işaretleri bırakıyor. Oldukça radikal görüşleri olduğuna inanılan, kategorize etmesi zor olmasına karşın bir teolog, bir tarihçi olan Ivan Illich'le üniversite sıralarında tanıştım. Eğitimden ekolojiye ve politikaya kadar birçok konuda yazdığı ve dilimize çevrilmiş tüm kitaplarını okumama karşın asıl ilgimi çeken konu sağlık alanına ilişkin görüşleri oldu. "Sağlığın Gaspı" adlı kitabında, insanın sağlık sektörü ile ilgili yerleşik düşüncelerini sarsacak nitelikte, tıp kurumuna, doktorlara ve hastanelere yönelik eleştirileri yer alıyordu. "Tıp kurumu sağlık için büyük bir tehlike haline gelmiştir" Illich "Sağlığın Gaspı"na işte bu cümle ile başlıyor. Ve daha başlangıçta ortaya bir kavram atıyor: Iatrojenez (Iatrogenesis). Klasik Yunancada 'iatros' hekim anlamında ve 'genesis' ise köken anlamına geliyor. Iatrogenesis bu durumda tıp kaynaklı hastalıklar olarak tanımlanabilir. Hekimin önerdiği tedavi sonucu ortaya çıkan bu hastalıklarda hastalık sebebi tıp kurumu ve hekimlerdir ve Illich'e göre tıp kurumu sağlık üzerinde zannedildiği kadar da olumlu etkilere sahip değil. Hastalığın tarihsel gelişimine bakıldığında, son yüzyıl içerisinde birçok hastalığın ortadan kalktığı ve koroner kalp hastalığı, bronşit, obezite, hipertansiyon gibi modern hastalıkların öne çıktığı gözlemleniyor. Zatürre, difteri ve tüberküloz gibi hastalıkların etkisini yitirmesinin sebebini, birçokları tıp kurumundaki gelişmelere bağlasa da, Illich bu hastalıklardaki azalmaları toplumsal gelişmelere, politik ve teknolojik

Yaşamın tıplaştırılması

  • Upload
    cekavo

  • View
    236

  • Download
    0

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Yaşamın tıplaştırılmas

Citation preview

Page 1: Yaşamın tıplaştırılması

Yaşamın tıplaştırılmasıIvan Illich.

09/11/2003 (1852 defa okundu)

ÖZGÜR UĞURLUOĞLU (ArÅŸivi)

5 Kasım'da tüm Türkiye'de sağlık personeli iş bırakma eylemindeydi. Doktorlar, hemşireler ve diğer sağlık personeli ücret artışı, iş güvenliği, bütçeden sağlığa ayrılan payın artırılması ve herkese ücretsiz kaliteli sağlık hizmeti sağlanması amaçlarıyla bir günlüğüne sokaklardaydı. Sadece acil ve tedavisinin gecikmemesi gereken hastalara hizmet verileceği söylenmişti ama bazı hastanelerde hizmetler verilmeye devam edildi. Tartışılan konu sağlık personelinin ve özellikle hekimlerin işi bırakmasının etik olarak yanlış olduğu üzerindeydi; fakat ilgi çekici konulardan biri de hastane önünde muayene ya da tedavi olmak için bekleyen hastaların yorumlarıydı. Eyleme rağmen hizmet alan hastalara eğer bugün sağlık hizmeti alamasaydınız, doktorlarca muayene edilemeseydiniz ne yaparsınız diye sorulduğunda verilen yanıtlar "perişan olurduk", "ölürdük herhalde", "yarın tekrar gelirdik" ve benzeriydi. Hastaların bu görüşleri ve hastane önündeki görüntüleri tıp kurumuna nasıl bağımlı hale geldiğimizi, sağlığımızı belki daha çok hastalığımızı doktorlara nasıl emanet ettiğimizi gösteriyordu. Olması gerekenin bu olduğunu düşünenler olabilir; fakat Ivan Illich gibi tıp kurumu hakkında alışılmışın dışında görüşleri olan düşünürleri okumak kafalarda birtakım soru işaretleri bırakıyor. Oldukça radikal görüşleri olduğuna inanılan, kategorize etmesi zor olmasına karşın bir teolog, bir tarihçi olan Ivan Illich'le üniversite sıralarında tanıştım. Eğitimden ekolojiye ve politikaya kadar birçok konuda yazdığı ve dilimize çevrilmiş tüm kitaplarını okumama karşın asıl ilgimi çeken konu sağlık alanına ilişkin görüşleri oldu. "Sağlığın Gaspı" adlı kitabında, insanın sağlık sektörü ile ilgili yerleşik düşüncelerini sarsacak nitelikte, tıp kurumuna, doktorlara ve hastanelere yönelik eleştirileri yer alıyordu. "Tıp kurumu sağlık için büyük bir tehlike haline gelmiştir" Illich "Sağlığın Gaspı"na işte bu cümle ile başlıyor. Ve daha başlangıçta ortaya bir kavram atıyor: Iatrojenez (Iatrogenesis). Klasik Yunancada 'iatros' hekim anlamında ve 'genesis' ise köken anlamına geliyor. Iatrogenesis bu durumda tıp kaynaklı hastalıklar olarak tanımlanabilir. Hekimin önerdiği tedavi sonucu ortaya çıkan bu hastalıklarda hastalık sebebi tıp kurumu ve hekimlerdir ve Illich'e göre tıp kurumu sağlık üzerinde zannedildiği kadar da olumlu etkilere sahip değil. Hastalığın tarihsel gelişimine bakıldığında, son yüzyıl içerisinde birçok hastalığın ortadan kalktığı ve koroner kalp hastalığı, bronşit, obezite, hipertansiyon gibi modern hastalıkların öne çıktığı gözlemleniyor. Zatürre, difteri ve tüberküloz gibi hastalıkların etkisini yitirmesinin sebebini, birçokları tıp kurumundaki gelişmelere bağlasa da, Illich bu hastalıklardaki azalmaları toplumsal gelişmelere, politik ve teknolojik değişimlere bağlıyor. Örneğin, 15 yaşa kadar olan çocuklarda kızıl, difteri, boğmaca ve kızamıktan kaynaklanan ölümlerdeki 1860'tan 1965'e kadarki yüzde 90'a ulaşan düşüş, antibiyotik ve yaygın aşılamanın başlamasından önce oldu. Illich'e göre bu düşüş, barınma koşullarındaki ve beslenmedeki iyileşmelere bağlanabilir. 

Hasta olmayan da tıbba bağımlı Illich tıbbın sebep olduğu zararların kaynağı olarak doktorları, hastaneleri ve ilaçları gösteriyor. Ona göre, ilaçlar potansiyel zehirler. Özellikle gelişmemiş ülkelerde illegal nitelikte, eskimiş, sahte, alışkanlık yapıcı ve sakat bırakıcı ilaçlar satılıyor. Doktorlar da Illich'in deyimiyle birer ilaç yazma makinesine dönüştüler. Birçok insan artık ilaçları önceki teşhis ve deneyimlerine dayanarak doktorlara başvurmadan satın alıyor. İlaç kullanımı yanında doktor hataları da giderek artıyor. Bu hatalar önceleri ihmalkârlık ve donanım yetersizlikleri ile bağdaştırılırken, günümüzde doğal insan hatalarına dönüştü. Hastanelerde gerçekleşen kazalar diğer birçok sektördeki kazalarla yarışır nitelikte. Illich'e göre tıp kurumuna olan bağlılık giderek arttı ve bu da insanların kendi sağlıkları hakkında söz söyleme hakkını elinden aldı, acı ve ağrılara dayanma eşiğini düşürdü. Sağlık hizmetlerinin standart bir mala dönüştüğü sağlık hizmetleri piyasası genişledi ve hasta olanlar yanında hasta olmayanlar da tıbba bağımlı hale geldi. 

Page 2: Yaşamın tıplaştırılması

İnsanlar ölümü kabullenemiyor Yaşamın tıplaştırıldığını düşünen Illich'e göre, bir insanın hayatı, bir uzmanın yardımı ile doğmasıyla başlayan ve gene bir uzmanın yanında ölümüyle sonuçlanan bir hale dönüştü. Özellikle yaşlılık, doğum ve ölüm gibi doğal olan olaylar, tıbbın gözetiminde tedavisi olmadığı halde tedavi geliştirilmeye çalışılan birer hastalık halini aldı. Yaşlılıktan dolayı ortaya çıkan görme bozuklukları, kamburluk, saç dökülmesi gibi durumlar birer hastalıkmış gibi tedavi edilmeye çalışılıyor. ABD'de tıp harcamalarının yüzde 28'i, nüfusun yüzde 10'unu oluşturan 65 yaş üzeri insanlara yönelik. Artık yaşlılar hayatlarının geriye kalanlarını hastanelerde, kliniklerde ya da bakım evlerinde geçirmekte ve doğal bir olay olan, fakat tıbbi bir nitelik kazanan ölümü bile kabullenemiyorlar. Illich, tıp merkezli yaklaşımla insan vücudunun bir makineye ve hastalıkların da mekanik bir arızaya dönüştüğünü iddia ediyor. Doktorların teşhis ve kararları sağlığı değil, hastalığı ortaya çıkarmaya yönelik ve teşhisler hastalık bulma amaçlı olduğundan doktorlar bir hastalık bulamadıklarında bile kişiye güvenlik sebepleriyle bir hastalık yüklüyor. Sağlık sistemi içinde doktor otonomisi karşısında özerkliğimizi, sağlığımızı ve bize koyulan teşhis ve tedaviler hakkında bir şeyler söyleyebilme hakkımızı kaybetmiş durumdayız. Günümüzde kendi sağlığı hakkında söz söylemek bir suç halini aldı. Bunun yanında tıbbın elinde sağlık ve hastalık kavramları şekil değiştirdi, sağlık başka amaçlara ulaşmak için gerekli bir araç olmaktan çıkıp hayatın nihai amacı olarak görülmeye başlandı. Hastalık ise sebebi olabilecek çok çeşitli çevresel, sosyal ve toplumsal faktörlerden soyutlanarak bir sağlık kurumu içinde bir doktor tarafından teşhis ve tedavi edilmeye çalışılan bir olgu halini aldı. Tıp, koruyucu sağlık hizmetleri, beslenme, genetik gibi konularla hayatın her alanına müdahale etme hakkını kendinde buldu. Tüm bunların yanında tıbbi yöntemlerinin yararları da yadsınamaz; fakat sağlık hizmetlerinin alınıp satıldığı bir pazarda kendimizi ilaçların yan etkilerinden, hastanelerindeki kazalardan ve hatalı uygulamalardan korumak zorundayız. ÖZGÜR UĞURLUOĞLU: Hacettepe Üni., Araş. gör.