195
666 YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) Yaşayan “yolda” yaşar hep ömrünce Arayan yol arar uç uç gönlünce ! İnsan tek Hakk’a koşar yol görünse Bazen sarpa sarar sonuç tam önünde ! Yol var yokuşlara sarılıp gider Yol var inişlere dolanıp iner ; Çık yukarı ister aşağıya in ! Vesile-i vuslat firâk-ı enîn Şu an ruhta duymak uyanmak Hakk’a ; İdrâk “yolda olmak” kavuşmak için ! Yaşamak güzel şey diyorlar amma , Sonuç çok korkunç şu ölüm olmasa ! Ölüm belli yalnız ömrüm belirsiz Sanki bir sonraki an mı “şok”-sürpriz ? Zor sorunun cevabı kolay yorumsa Dinle “iç dil” -vicdan neler diyorsa Kur’an anlamıyla doğru okunsa , Vahyin lisanıyla konuşmak kalbin Nabzıyla yaşamak korku ufkunda Irak görünse de ölüm pek “yakîn” Aslında her nefes niyet uğrunda , Her işi de buna göre kişinin ! Yolda rota ruhta hassas pusula Kim ki vicdanıyla her nefesinin İnşirahıyla da minnet borcunda , Hakk’a tevekkülen teennî emin; Basamakları var merdivenlerin ! ………………………………. Kimi yol yanlıştır uzaklaştırır , Doğrusu ol Hakk’a yakınlaştırır ! Neden kimi uzak kimi-ne yakın Her adım ötesi uzak ve yakın ! Hasret çilesinde tadı vuslatın , Rabbim “mârifetullah” hazz-ı “Kevser ” Ruh neşvesi şiirce yudumlanır ! Duyarak yudumlandıkça nefesler Bir dem gelir yol da yolcu da biter ! (Bkz. Feyizlerden Damlalar , sh. 54 / No. 233: “Dünya Hissi – Ahiret Hissi : Hiss-i dünya bu âlemdeki fâni , hasis şeylere erişmek için bir merdivendir. Hiss-i Dinî ise ebedî âlemdeki ulvî şeylere ulaşmak için bir merdi vendir. Kim neyi isterse, merdivenini oraya dayasın ; bu hisleri birbirine karıştırmasın.” Sh.59 / No.255: “Muhabbet Mesleği : Müminlerin mesleği muhabbettir. Muhabbet bağı devam ettikçe korkma malı. Dinimiz muhabbete vesile olan her şeyi emretti , tavsiye etti. Selâmı yaymak , yemek yedirmek , hediye leşmek , gece namazı , gıyâben duâ , hep muhabbete vesile olan şeylerdir. Muhabbeti zedeleyen her şeyi , dini miz haram etti , yasak etti.” Sh.59 / No.256: “Uzak-Yakın fark etmez : Habl-i muhabbet kopmadıkça , iştiyâk harâreti sönmedikçe, uzakta olmuş – yakında olmuş fark etmez.” / “Yanımdaki Yemen’de, Yemen’deki yanımda !”)

YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

666

YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 )

Yaşayan “yolda” yaşar hep ömrünce

Arayan yol arar uç uç gönlünce !

İnsan tek Hakk’a koşar yol görünse

Bazen sarpa sarar sonuç tam önünde !

Yol var yokuşlara sarılıp gider

Yol var inişlere dolanıp iner ;

Çık yukarı ister aşağıya in !

Vesile-i vuslat firâk-ı enîn

Şu an ruhta duymak uyanmak Hakk’a ;

İdrâk “yolda olmak” kavuşmak için !

Yaşamak güzel şey diyorlar amma ,

Sonuç çok korkunç şu ölüm olmasa !

Ölüm belli yalnız ömrüm belirsiz

Sanki bir sonraki an mı “şok”-sürpriz ?

Zor sorunun cevabı kolay yorumsa

Dinle “iç dil” -vicdan neler diyorsa

Kur’an anlamıyla doğru okunsa ,

Vahyin lisanıyla konuşmak kalbin

Nabzıyla yaşamak korku ufkunda

Irak görünse de ölüm pek “yakîn”

Aslında her nefes niyet uğrunda ,

Her işi de buna göre kişinin !

Yolda rota ruhta hassas pusula

Kim ki vicdanıyla her nefesinin

İnşirahıyla da minnet borcunda ,

Hakk’a tevekkülen teennî emin;

Basamakları var merdivenlerin !

……………………………….

Kimi yol yanlıştır uzaklaştırır ,

Doğrusu ol Hakk’a yakınlaştırır !

Neden kimi uzak kimi-ne yakın

Her adım ötesi uzak ve yakın !

Hasret çilesinde tadı vuslatın ,

Rabbim “mârifetullah” hazz-ı “Kevser ”

Ruh neşvesi şiirce yudumlanır !

Duyarak yudumlandıkça nefesler

Bir dem gelir yol da yolcu da biter !

(Bkz. Feyizlerden Damlalar , sh. 54 / No. 233: “Dünya Hissi – Ahiret Hissi : Hiss-i dünya bu âlemdeki fâni ,

hasis şeylere erişmek için bir merdivendir. Hiss-i Dinî ise ebedî âlemdeki ulvî şeylere ulaşmak için bir merdi

vendir. Kim neyi isterse, merdivenini oraya dayasın ; bu hisleri birbirine karıştırmasın.”

Sh.59 / No.255: “Muhabbet Mesleği : Müminlerin mesleği muhabbettir. Muhabbet bağı devam ettikçe korkma

malı. Dinimiz muhabbete vesile olan her şeyi emretti , tavsiye etti. Selâmı yaymak , yemek yedirmek , hediye

leşmek , gece namazı , gıyâben duâ , hep muhabbete vesile olan şeylerdir. Muhabbeti zedeleyen her şeyi , dini

miz haram etti , yasak etti.”

Sh.59 / No.256: “Uzak-Yakın fark etmez : Habl-i muhabbet kopmadıkça , iştiyâk harâreti sönmedikçe, uzakta

olmuş – yakında olmuş fark etmez.” / “Yanımdaki Yemen’de, Yemen’deki yanımda !”)

Page 2: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

667

(Bkz. Zaman G. 12 Şubat 2000 / sh. 20: “… / Gül yaprağında bir yağmur damlası / … Bediüzzaman’a çok

muhabbeti vardı. / İrşadla görevli kişi Sami Efendi (M. Sami Ramazanoğlu*)’dir ; ona gidiniz. Biz sâdece

iman hakikatlerini yazmak ve yaymakla memuruz.”)

YOLCU

“Küll-ü mâdin baîd / Küll-ü âtin garîb”

1.

Selâm olsun uzaktaki yakın dosta ,

(Her geçen uzak , gelecek yakın*) oysa ;

Aldırmadan doğan güne akan suya ,

İniş-yokuş yaklaşırken ıssızca ıraktan

Kader yüküyle beli bükülür her adımda

Nice yol nice yolcu boylu boyunca üryan

Yorulmadan koşuyor önümde ardımda

Meçhul Yaşamalar (*) gibi

Mor ufuklara hayran !

Gelirken sevdâlı gelir de

Giderken hicranlı gider

Sonrasıyla sonsuzca !

2.

Zamanların akışında

Mekânların yokuşunda

Ufukların son ucunda ,

Bana geliyor belki bu sevda

Benden gidiyor sanki bu hicran

Hemen hiç tanışmadan

Hiç de vedâlaşmadan

Hakikat rüzgârında

Hayâl bulutlarıyla

Savrulup yoğrulsa da

Daha gelirken gider

Sonrasıyla sonsuzca !

3.

Bencileyin garip yolcu

Yoksa yoldaşım bu yol mu ?

Gaflette barınan kasvet ,

Ömrünce dert nice zahmet

Ölüm mü korkunun ruhu ;

Bedenden arınmak zor mu ?

(“… min emr-i Rabbî ”) sırrınca ,

Yakınken şah damarından

O ancak şuurun nuru ;

Rabbim ruh hikmet-i hayret

Gönlüm vuslatına hasret ,

Yol da yolcu da gider

Sonrasıyla sonsuzca !

4.

Sonunda bir yolbaşında ,

Canlar gelir biraraya ;

Page 3: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

668

Bütün yollar varır Hakk’a

Yûnusleyin aradıkça ,

Nice gün geçer gider

Sonrasıyla sonsuzca !

(Bkz. Kur’an: 15*99. “Sana şaşmaz ve kesin bilgi (yakîn*) gelinceye kadar / ölünceye dek Rabbine ibadet et.”

56*95. “İşte budur , o tartışmasız , o kesin gerçek ! / 96. Artık , o yüce Rabbinin adını tesbih et.”

69*51. “Ve o , kesin bilgi’nin tam gerçeğidir. / 52. Hadi artık , yüce Rabbinin adını tesbih et.”

74*1-56 Müddessir : 47. “Nihayet, tartışılmaz ve karşı çıkılmaz bilgi önümüze dikildi.”

102*1. “Aldatıp oyaladı o çokluk yarışı sizleri. / 2. Öyle ki ziyaret edip saydınız kabirleri. / 3. Ama iş öyle

değil ; yakında bileceksiniz. / 4. Hayır , hayır ! İş öyle değil. Yakında bileceksiniz. / 5. İş sizin bildiğiniz gibi

değil ! Ne olurdu şaşmaz ve aldatmaz bir bilgiyle bilseydiniz. / 6. Yemin olsun , o cehennemi mutlaka görecek

siniz. / 7. Yine yemin olsun , onu gözünüzle apaçık göreceksiniz. / 8. Sonra o gün , nimetten kesinlikle sorguya

çekileceksiniz.”)

SÂLİK

Ömrüm gönlümce gündem !

1.

Özüm gönül ateşinden

Yanan aşkımın duygusu !

Sözüm ölüm ötesinden

Kaçan aklımın korkusu !

2.

Bu ne ufuksuz kör dünya

Ne de uykusuzca rüya !

Bir var-bir yokmuş görünen

Hayâl aynasında güya !

3.

İki dünya var içimde

Biri baştan sona ölüm !

Öteki ruh bilincinde

Ölümsüzce gizli bölüm !

4.

Gönlüm yol arayan vicdan

Hak aşk canyakıcı bedel !

Ölüm soluklayan zaman

Toprak kan akıcı beden !

5.

Adım adım nev-hevesle

Dağlar delen Ferhat gibi !

Yudum yudum her nefesle

Şiirleşen vuslat dili !

6.

Herşey fıtratın koynunda

Çağlar akar su misâli !

Nefsin yuları boynunda

Keyfe mâ-yeşâ’ her hâli !

7.

Akıl şaştı gönül taştı

Nice sınırları aştı !

Page 4: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

669

Hasret müntehâ’dan öte

Vuslat sırrına ulaştı !

8.

Nice hicaplar art-arda

Her adımda gizli varta !

Hakk’a vuslatın aşkıyla

Her sâlik kendi yolunda !

HUZUR

1.

Alnında secde izi en yakın destan neslin

Adıyla canlı tarih oldun en son yâdımda !

Binüçyüzoniki’li Dedem “el-hâc” Hü-Seyin*

Ruhlarınız şâd-olsun “hacı” Fâdim-anam’la !

2.

Rabbim sana muhtâcım

Yalnız sensin penâhım !

Ve işte her şiirde

Sözcüklerin dilince

Sürekli yakarışım !

Her şeyin ötesinde

Gönülden arayışım !

Ne ki her nefesimde

Tek dileğim son çağrım :

Al şu bedeni benden

Saf ruhu ver yeniden

Güzelleşsin hayatım !

Nûrun alâ-nur* doğsun

Doğsun da dolsun kalbime !

Ruhum aşkınla doysun

Cennet sığsın hayâlime !

Vüs’at bahş-et, idrâkime

Lütfunu yakından duysun !

Hidâyet lütf-et de gönlüme

Her dem (“Gâlû belâ !”) olsun ;

Ruh ilk kez “Evet!” diyen de

İçten misâkına uysun ,

Sonuna dek katlanayım !

Her dem benlik “ belâ ” dolsun ,

Kat kat artsın da içimde

Savt savt taşsın dış dilime ,

Cümle âleme duyursun

Son kez münâcaatım işte !

Ya ben kime baş-vurayım ,

Sığındım inâyetine !

Şu cinnetten kurtulayım

Yanayım aşk ateşinde

Nûra pervane olayım !

Öleyim de bedenimle ,

Page 5: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

670

Her dem ruhen haşr-olayım ;

Tek huzûra kavuşayım !

(Bkz. Mesnevî’nin Özü / sh. 619: “Şeriat (din) bir şem’a (mum / ışık) gibidir , yol gösterir. Fakat şem’a-yı

ele almakla yol alınmaz. Yola düzülmek lâzımdır ki , işte tarikat budur. Yol alınıp da maksada ulaştın mı ,

o da hakikat olur. / Eğer hakikatler meydana çıksaydı şeriatler bâtıl olurdu , demişlerdir. Çünkü şeriattan

maksad , hakikat’e vusûl’dür. / Şeriat , ilim ; tarikat , amel ; hakikat ise vusûl (Tanrı’ya vâsıl olmak) / …

vusûlden evvel şeriatı terk-etmek dalâlettir.”)

(Bkz. İslâm Estetiği ve İnsan , sh.100 / dipnot: “İslâm’da trajedinin niçin bulunmadığını aslında Erzurumlu

İbrahim Hakkı’nın şu mısra’ları (Marifetname*) çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır :

Hak şerleri hayr eyler

Zannetme ki gayr eyler

Arif anı seyr eyler

Mevlâ görelim n’eyler

N’eylerse güzel eyler !”)

İşte bu teslimiyet tevekkül-ü basîretiyle bakıyor ve görüyor , can-kulağıyla dinliyor ve işitiyor , ruhen duyarak

algılıyor ve içten sezinleyerek anlıyorsak herhalde tam anlamınca da inanıyoruz ve imanımızla da şehâdet edi

yoruz ki , toprağın bağrında ve insanın ruhunda mayalanan şu yaşamakça şuurun nükte-i ruh hakikatinin özü

ve özeti belli nihayet tam mütevekkilâne teslimiyet duygusal düşünce ve eylemlere temel oluşturan hüsn-i niyet

yani iyimserlikten ibaret güzel âkıbet niyazına uygun yorumsamaların en gerçekçi ifadesi itibariyle (Bkz. Rah

metli Nurettin Topçu’nun da eserlerinde belirttiği gibi; “Biz hangi kabukta döğüşürsek dövüşelim , zafer daima

Allah-ın’dır.”) elbette kesin bilgi ve gerçek sonuç: (2*156. “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn”) Kur’an inancına

bağlılık yolundan başka hiçbir anlayışta huzur ve necat yoktur asla ! // Bkz. Elmalılı Tefsiri , Cilt-1 / sh. 3-50 ve

50-150 “Besmele ve Fatiha’nın tefsiri”) kim merak duyacak da anlamak için okumak zahmetini zevk-i irşad

telâkki edip bu tavsiyenin ne kadar doğru ve yararlı olduğunu bizzat tadarak kavramış ve bunun nasibine ermiş

olacak; kendini test etmeli değil mi bilginin değerini içten duyumsamaya yatkın nasibdar ruh her can okuyucu ?

Bütün bu yaşamakça çerçevesinde benim de tek derdim sürekli kendi nefsimi içten test-etmek konusunda bu

na benzer referanslara uygun okumalar yaparak gönlümün neşvesine erdirici şiirsel duyarlılık kazanmaya yararlı

kitap bilgileri ışığında daha doğru yorumsamacılık kavrayışımı geliştirmenin yolunu ve yöntemlerini içimdeki

“iç dil” lügat-ı tefekkürümce keşfettirecek “keramet-i sekînet” disiplini irâde terbiyesinden ibaret derin nükte-i

hayatın sırr-ı mîsak* kavramını çözümlemek isteyen hemen herkes gibi benlik gizemini irdelemek için öncelik

hangi kaynaktan aydınlanmak gerektiğini bilmek ve bencileyin bunu önemseyene de bildirmek görev değil mi ?

İşbu “misyon” dışında acaba başka haklı izah tarzı var mı , “İmam-Hatip’li olmak” konusunun ruhunu yorumla

mak bakımından ? Nitekim 09 Mayıs’ta Bursa’ya gittim ve şöyle bir programa katılarak gerçekten bu misyonun

gerekçesini yeniden hissettim bir araya gelince pek çok dost meslekdaşlarımla. 10-11 Mayıs 2008 / iki günlük

program münasebetiyle bir araya toplandığımız Bursa İ-H. Lisesi’nde görev yapmış “emekli öğretmen” arkadaş

larımızla yıllar sonra tekrar görüşmenin mutluluğu yanında ayrıca topluma hizmet duygumuzu vurgulayan bazı

konuşmalar ortak gaye ve misyonumuzun önemini belirtici ve günümüz şartlarına göre sonuçlarıyla değerlendici

olduğundan gayet derin ve içten duygular yaşattığından dolayı bizlere bu ortamları sağlayanlara da minnettarız.

İnşallah gelecek yıllarda yine böyle bir araya gelmek ümidiyle, fakat “Mezunlar Günü” öncesi eskiler ve yeniler

olarak daha uygun tarihte toplanmak kararına vardık. Allah sağlık verir ve tekrar nasip ederse, Bursa İ-H. Lisesi

merkez binada acaba kimlerle buluşacağız ya da daha doğrusu ancak Allah bilir hangimiz buna imkân bulacak ?

KARINCA-LAR ! (Kur’an: 27*19)

1.

Ne hışır çalışkan toplum

Page 6: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

671

Ne çılgın barışçıl sürü

Öyle dost ki hepsi de

Ömrünce hergün gönüllü

Hep birbirine yardımcı

Fark yok aralarında

Ne yerli ne yabancı

Tıpkı her dünyalı gibi

Hepsi birbirinin aynı

Her yaratık bir başka

Hepsi birbirinden ayrı

Karıncaların dünyası

Topraktaki koloniler

Her biri kendi yolunda

Kimi yaya kimi atlı

Bir ötekisi kanatlı

Sanki tesbih sırasıyla

Dev bir ordu nizamında

Ağırlıklar taşımakta

Aynen insanlara benzer

Kimi de cüce darı’ya

Hepsi mutlu birarada

Kendi yuvasına döner

Kadını erkeği çocuklarıyla

Yediden yetmişe cumhur-cemaat !

2.

Kimi yağmurdan kaçar

Kimi güneşe koşar

Kimi kalmış arada

Yolunu şaşırsa da

Bir yol bulur sonunda

Nasıl da çoğalmış böyle

Maşallah binlerce aile

Hepsi tam cumhuriyetçi bunlar !

3.

Erat kıtaları gibi başları dik

Ayakları güçlü ve adımları sert

Rutbeli rutbesiz hiç belli değil !

Hani ağa kim patron ya da mafya

Ne yeraltında ne de üstünde

Sularda boğulsa ateşte yansa

Kimileri ezilse ayak altında

Çabucak bir gizli telâş sâdece

Doğrudan merkeze bağlı

Sıra sıra erat ırgat kim varsa

Hiç fark etmez o sırada

Hızlıca haberleşip toparlanınca

Sakın ilişmeyin onlara ;

Onlar insanlara ibret !

4.

Ey insanlar aranızda

Page 7: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

672

Minnacık karıncalarla

Gayet doğalken benzerlik

Sakın hor bakmayın da

Sakınarak yaklaşın hele

Zulmetmeyin acımasızca

Basıp geçmeyin üstelik

Bakıp geçmeyin hissizce

O mübarek yaratıklara !

O saygın toplumculara

O uyanık demokratlara

Selâm durun selâm

Çoluk-çocuk kim varsa !

5.

Hani bazıları var ki ,

Öyle hırsla çabalar ki ;

Nesine gerek bunca azık ?

Gayet net anlaşılır rızık

Ağzında kocaman bir darıcık !

O kadar küçük ki bazıları

Sanki ne gözü var ne kulağı

Ne midesi ne de barsakları !

Bağırsak ya da mırıldansak

Sesimizi tam duyar mı ?

Nedir yaşı-başı

Hani gözyaşları

Var mı yok mu belirsizce

Ve daha nice haşarat ?!

6.

Diyelim ki sinek ya da örümcek

Aceb nasıl onların dünyaları ?

Ne hikmet işte suda balık

Havada kuş sürülerine inat

Yeryüzü de çok kalabalık !

Öyle çilekeş cefakâr sabırlı

Her biri öyle bir başka ki ,

İnsan ders-ibret almalı !

Karıncalar hep toprakta

Toprak kadar mütevâzi !

7.

Hayâllerden daha öte

Göklerde uçmasa da

Uçmak için ne kol-kanat

Ne de teknolojileri yoksa

Bak arılar çiçek-çiçek

Dere-tepe dolaşırken

Petek petek üsâre renk

Öz toplayıp bal yapsa da

Onlar için baldan tatlı

Toprak kadar kutsal emek !

Her emek hep yemek için

Page 8: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

673

Yerinde en yüce değer !

Değmez mi her zahmetine

Emek ekmek gibi kutsal

Yaşamakça özgün mesaj

Çalışmak yaşamak demek !

8.

Nice fikir işçileri

İşine kafa yorarken

Çok kimse bedeniyle

Zorluklara katlanıp

Tarım tecim muhtelif

Faydalı işler yaparken

Nasıl mutlu besbelli

Didinerek uğraşırken

Giyim-kuşam derdine

Ve boğaz tokluğuna

Her çabasıyla insan

Sosyal refah uğrunda

Uygarlaşmak yolunda

Tıpkı karıncalar gibi

Ölümü unutacak kadar çalışkan !

9.

Tam cumhuriyetçi toplum

Arılar karıncalar kuşlar

Sinek semek her tür canlı

Kanıtlarken Yaradan’ı*

Hepsi insanlara örnek !

İçgüdüsel yetenekle

Açık gönül idrâkince

Allah vahyine bağlıyken

Hayat kavga görünse de

Mütekabil muâvenet

Tam adalet var özünde !

Her an muztar zorunlu hâl

Birbirini yer canlılar !

Zaman nâçar işbu minvâl

(Fülan nümand türab hordî-)

Diyecekler tek ihtimâl :

(Filân öldü , toprak yedi …)

Zaten hisseder her vicdan

“Ten türab olur ruh nihan”

Topraktakiler aslında !

10.

Ne güzel ibret var karıncalarda

Hiç düşmanlık yok aralarında

Üstelik ne başlarında kavuk

Ne de eğninde bozalak kaftan

Hiçbiri değil dalkavuk

Ne saç-sakal ne şalvar cübbe

Ne gerici-ilerici kavgası

Page 9: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

674

Ne laik-yobaz çatışması

Ne de düşmanca bahâne

Ne emperyal kandırmaca

Ne de kalleşçe entrika

Nifak olmasa olmaz zaten tefrika

Onların hayatı da “bıçak sırtında”

İşte pür-telâş curcuna !

11.

Rabbim ne büyük ne yüce

Gerçek ne derin mûcize

Sûre-i Neml’in mesajı !

(“Fe tebesseme dâhiken min kavliha”)

Ancak tek saltanatın eşsiz sanatı

Aman ne küçük karınca

A-ha şuncağız ömründe

Koskocaman başıyla

Hatta öncüleri de var !

…………………….

Nice insan ki düşünmez

Altmışüç’ten geçkin yaşta

Daha öte bir yol bilmez

Kafası çok daha büyük

Bilmem kaç yaş daha yaşlı

Onlar da aynı dünyada

Kader yolcusu iken

Yorgun adımlarıyla

Bir küçük zavallı

Karınca kadar !

(Bkz. Tecrid-i Sarih , Cilt-12 / sh. 178-9: Sevgili Peygamberimiz (sas)’in tekmil sinn-i ömrüne telmihen.)

(Bkz. İslâm Tarihi “Zaman G.” Cilt-2: Hz. Ebûbekir ve Hz. Ömer de 63 yıl yaşamışlardır.)

NEDEN

Anlam tam bir bütünken

Sözcükler parça parça !

Bu neden böyle derken

İdrâk kader kadarsa

Sağanak bile olsa

Buluttan dökülürken

Yağmur hep damla damla !

Bu neden böyle derken

İçten duy düşünürken

Hakk’a yönelip ağla !

Beden taşınmaz yükken

Ruhunu unutma asla !

Bu neden böyle derken

Kur’an nuruyla anla !

……………………

Anlam tam bir bütünken

Page 10: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

675

Sözcükler parça parça !

Ruh tenden sökülürken

Can çok tatlı o anda !

Bu neden böyle derken

Kur’an idrâke ayna !

İLK IŞIK

(41*9-12: “De ki : Siz yerküreyi iki günde yaratan’a nankörlük edip O’na ortaklar koşuyorsunuz.

Âlemlerin Rabbi’dir O.” // Ayrıca , 19*59. “fi-sitteti eyyâm” hakkında /

Bkz. Kur’an-ı Kerîm’den Ayetler ve İlmî Gerçekler , Haluk Nurbaki ,Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. //

Hadis Ansiklopedisi , Prof.Dr. İbrahim Canan “Zaman G.” Cilt-5 / sh. 327-370: “Alemin Yaratılışı Bölümü”)

Akıl ölçüde durmaz / Zaman ne demek sorar ! // Soru cevapsız kalmaz / Zaten açık kitap var !

Aşk gizli içten niyaz / İdrâk iştiyak kadar ! // Akıllar kavrayamaz / Zann-ı merak yorum-lar !

1.

Ol Zâtı’na temâşâ

Hak Cemâli-ne ayna

“Suların yüzünde” ilk

Öncesi öncesizlik !

Tam (“fi-sitteti eyyâm”)

Halk (“altı günde”) tamam !

2.

Mutlak aşk ki , ilk ışık

Bir bilinmez başlangıç !

İkinci gün “oluşum”

Üçüncüsü “değişim”

Dördüncüsü “gelişim”

Beşinci gün cümle can

“Cümle zerrât-ı cihan”

Altıncısında “insan”

Sonrası sonrasızlık !

3.

Sonsuzlukta ilk ışık

Yokluğun ilk gözyaşı !

Öz varlıkta sıkışık

Çokluğun uyanışı !

4.

İlk sevgi tam aydınlık

Öncesiz yaradılış !

Her boyut sınırsızlık

Sonrasızlığa akış !

5.

Yalnızlığın büyüsü

“Kendine yeterli güç”

Güzelliğin öyküsü

Yücelikte tek övünç !

6.

Çekirdek kök meyvası

Göz her güzele kayar !

Meyva kökün yuvası

Page 11: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

676

Söz hep özüne uyar !

7.

İlk emrinde (“Kün !”) derken

(“Fe-yekûn”) oldu evren !

Bir “toz bulutu” hemen

“Buhar / duman” serpilen !

8.

İlk söz hikmet ışığı

Tek dilekte çift örnek !

Öz güzellik bakışı

İlle kendini görmek !

9.

Her güzellik yankısı

Gönül gözünde ışık !

Öz gerçeklik hangisi

Hayâllerle karışık !

10.

Yeryüzü alçak dünya

Göklerin kucağında !

Güneş ay ve yıldızlar

Mavi boşluk burcunda !

11.

“Anâsır-ı erbaa”

Süzülüp arındıkça

Heykelleşti canlı ruh

Bedenin kıvamında !

12.

Kaderin kördüğümü

Damla damla duygular !

Kıvrım kıvrım düş gücü

Sonsuzluğu yudumlar !

13.

İlk ışıkta öz sevgi

İslâm’ın son elçisi !

Güzelliğin simgesi

Âlemlerin dengesi !

14.

Aklın maverâsında

Çelişkisiz mantıkla

“Sümme verâ-ül’verâ ”

Kader denen muammâ !

15.

Sonsuzluk yörüngesi

Öncesizlik öncesi

Sonrasızlık sonrası

İnsan Hakk’ın aynası !

16.

(“Korku hikmetin başı”)

Gizli bilgi kaynağı

Vahyin dili kulağı

Page 12: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

677

Gönül ister Allah’ı !

17.

Bilmek ve bulmak ister

Aramak sormak ister

Sonuna varmak ister

Varsa ötesi nice ?!

18.

Sonsuzluğa son olmaz ,

Akıl sınırda durmaz ;

Varlık yoklukta kalmaz ,

Yoksa ötesi nice ?!

19.

Benlik şuuru varlık

Akıl yolu karanlık !

Her soruya tek cevap

Gönülde aşk aydınlık !

20.

Her başlangıç sonuçta

Her sonuç ilk doğuşta !

Ötelerce aramak ,

Ne ilk ne de son uçta !

21.

İç içe kilitlendi ,

Zaman-mekân tek boyut !

Göklerle kenetlendi ,

Somutlaşan net soyut !

22.

Dip-doruk öz benlik ki ,

Kaç kaçabilirsen kaç !

Güzelcik* son söz gizli ,

Aç açabilirsen aç !

23.

Ruhları ürpertmeyen

Hak aşkıyla ötmeyen

Gözyaşları dökmeyen

Ne hayır gelir dilden !

24.

Dipleri kurcalayan

Her düşünce karışık !

Gökleri kucaklayan

Gönüllerde ilk ışık !

(Bkz. Hak Dini Kur’an Dili , Cilt-3 / sh. 2172-76: “Buna göre altı gün’de demek , mikdarı binlerce seneye bâliğ

olur altı vakıtta demektir. Fakat maksudi beyan …” / sh.2174: “… şu neticelere …” / sh.2176: “Ancak bu tedrîc

in evveli hilkatte altı gün’e tahsisi meselesi …”)

(Bkz. Mesnevi’nin Özü / sh. 842: “Hilkatte tedrîc’in hikmeti : …” 2) “Ay’ın geceden geceye tedrîcen büyümesi

bizim için bir derstir. // Teennî insanı feraha götürür.” 3) “Tencere yavaş yavaş kaynar. // Coşarcasına kaynayan

taamdan hayır gelmez.”)

(Bkz. Kitab-ı Mukaddes yani Ahd-i Atik ve Ahd-i Cedid (Osmanlı Türkçesi / yazısı :) an-asıl muharrer bulundu

ğu İbranî ve Kildanî ve Yunanî lisanlarından bi-t’terceme Maarif-i Umumiye Nezaret-i Celîlesi’nin … ruhsatna

mesiyle / ve İngiliz ve Amerikan Beybıl Şirketleri* masârıfıyla / İstanbul’da / Boyacıyan Agob Matbaası’nda

Page 13: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

678

tab’olunmuştur. -1885 / sh. 2-3: “Tekvîn-il mahlûkat”)*

(Bkz. Sahih-i Buharî / Tecrid , cilt-8 / sh. 228: “Anâsır-ı erbaa , hayatın kıvâmı olması , beşeriyetin hayatî

menfeatleri anâsır-ı erbaa’da mündemiç bulunması …”)

(Bkz. Sonsuza Yürüyüş, Hekimoğlu İsmail // sh.15: “Allah , 92 çeşit atomu alfabe gibi kullanarak , kâinat kitabı

nı yazmıştır. / … Bu 16 element toprakta aynen vardır , insanın yapısı toprağın aynıdır. / … Toprak olan insan

da , atom ve molekül yapısı asla bozulmuyor.”)

(Bkz. Edebiyat Terimleri Sözlüğü // sh. 306-7: “Yaradılış: Evrenin , dünyanın ve insanın yaradılışını , bilimden

önce mitoloji ve dinler açıkladı. Orta-Asya Türk mitolojisi göğü ve yeri Tanrı sayıyor , insanoğlunun yerle gök

arasında yaratıldığını ekliyor ; yalnız , kimin eliyle ve nasıl yaratıldığını açıklamıyor. Bozkurt ve Ergenekon*

efsanelerinde Türk soyunun yaradılışında ve tükenmek üzereyken gene çoğalmasında Kurt* yardımı anlatılıyor.

Oğuz destanına göre, Oğuz Han’ın bir karısı da ağaçtan doğmadır. Daha sonraları Asya Dinlerinin açıklamaları

na inanıyoruz. Müslüman olduktan sonra da Yaradılış konusundaki inancımız Kur’an-ı Kerim’e uyuyor.

İslâmiyette şeriatla tarikat , bu konuda da birbirlerinden ayrılıyorlar. Şeriat , Yaratan’la yaratılanı ayrı ayrı ;

tarikat , yaratanla yaratılanı iç içe görüyor. Tasavvufa göre, vucûd-i mutlak* âlem-i kitman’da iken , Kemâl-i

mutlak ve cemâl-i mutlak olduğu için , görünmek istedi ve kendisi için bir ayna olan evreni yarattı. Nasıl ayna

da görülen gölge, asıl varlığın kendisi değilse, evren de Allah’ın kendisi değil , yankısı (yansıması-) dır. Tasav

vufun devir nazariyesi de yaratıklar arasında bir şeref sırası (-sıralaması-) kabul ediyor. Gene tasavvufa göre

insan , Allah’ın gözbebeği sayılıyor. (Der ki ) Şeyh Galib:

“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen , // Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen !”

Edebiyatımızda sözü çok edilen yaradılışla ilgili başka bir inanış da Allah’ın , yalnız Muhammed Peygamber’in

yüzüsuyu hürmetine “sırr-ı levlâke …(*)” ya da “hakikat-i Muhammediyye(*)” evreni yaratmış olmasıdır.”)

KADER

1.

Ben miyim yoz benlikte gizlenen gölge-varlık

Neden gözbebeğimde bir noktacık karanlık ?

Bir anlık aydınlıkta gönül dolusu ilham ,

Bir zaman diliminde yıllarca sabah akşam !

1-1.

Sonsuzluk özleminde kader bir İlahî sır ,

Her sorunun içinde cevap ezelden hazır !

2.

Yaratan yalnız kendi iç benlik yankısında

Aratan yine kendi arayan karşısında !

Bu şirk-işmam kuruntu her benlikte ikilik ,

Çokluk yokluk kuşkusu gerçek varlıkta birlik !

2-2.

Var mı yok mu ötesiz kör akılda boş inat ,

Bu bir anlık şaşkınlık ömür-boyu nakarat !

3.

Her hâlinde insan bu yine hep aynı yer-gök

Duygu uykusuz korku aynı kaynakta her kök !

Ölüm aynı rüyanın gözkapağı ardında ,

Sonsuzluğun aşkı var bu bestenin raksında !

3-3.

Bir anda yücelse de düşünce sonsuzluğa ,

Baş eğdirse her secde Din diliyle kuşkuya !

4.

Ruhta her an kıyamet her akşam sabah mahşer

Sanki paslı bir kilit tarihten gelen haber !

Page 14: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

679

Tarih yoksa talih mi nedir bu oldu-bitti ,

Kaderin avucunda zaman nereye gitti ?

4 -4.

Bir bitmeyen senfoni gönlümdeki heyecan ,

Dayanmaz bu hâle can her canhavli helecan !

5.

İnsan kör uykulardan ah uyansa uyansa ,

Anlamsız kuşkulardan ah kurtulsa kurtulsa !

Kader girdabı ruhta akıl bocaladıkça ,

Bâri aradığını ilk nisyânında bulsa !

5-5.

Bu yolda her düşünce gizli ölüm tuzağı ,

Önünü görmeyince nasıl görsün uzağı ?!

6.

Kendini görsün de ilk , şu ilk yalansız ayna

Gözlerde her zerrecik göklerden farksız dünya !

Sen ki (“hasîmün mübîn”) şeytanlaşmış maskara

“Haydi akıldan belâ , hiç durma çal çal oyna !”

6-6.

Tantana hızlı güya gökte zamansız rüya ,

Al sana sırlı ayna işte yalansız dünya !

7.

Bir anlık aydınlıkta gönül dolusu ilham ,

Hiç bitmeyen senfoni gönlümdeki heyecan !

Bir zaman diliminde yıllarca sabah akşam ,

“Fikrimin gül dikeni ” kadere mahkûm insan !

7-7.

Ne gözlerdeki gizli ne gönüldeki açık ,

Gözler gönüldeki(*)’ni görebilse azıcık !

8.

Nefsin zebûnu ruh mu kaderin kör kuyusu ,

Ne gözlerdeki gizli ne gönüldeki açık ?!

Hiç rüyasız olur mu bu derin yol uykusu ,

Gözler gönüldeki’ni görebilse azıcık ?!

8-8.

Hiç şiirsiz olur mu yol uykusunda zaman ,

Hiç bilinçsiz ölür mü son duygusunda insan ?!

9.

Nice gün yorgun-argın uyudum hem uyandım ,

Her uyanışta şuur nefsin dar kümesinde !

Ne ölgün durgun dalgın kahroldum hep zorlandım ,

Her davranışta gurur sesin zor nefesinde !

9-9.

Yırtsan da kaçamazsın beden-ince zırhı var ,

Yırtınsan açamazsın ruhun nice sırrı var !

(Bkz. Mehmed Feyzi Efendi’den Feyizli Sözler –Sohbetler / sh. 97-98: “Hz. İbrahim’in Rabbini bulması :

Semâvat ve arzın melekûtu kendine inkişaf edince, delîle hâcet kalmadı. Çünkü şek (şüphe) kalktı ortadan. /

… Sûre-i en’âm : 6*79. âyet ( … ) dedi ve Rabbisine teveccüh etti. İstidlâle hâcet kalmadı. Çünkü her şeyin

melekûtu yedullah’tadır.”)

Page 15: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

680

(Bkz. Sadeleştirilmiş Elmalılı Tefsiri , Cilt-1 / sh. 262 : “Şüphe yok ki …” / Alttan 15. satırdan başlayıp tam

sayfa sonuna kadar özet: / “… meleksiz bir damla yağmur bile düşmez.”)

(Bkz. Kur’ân-ı Hakîm ve açıklamalı Meâli , Prof. Dr. Suat Yıldırım “Zaman G.-1998 / sh. 136-137: En’âm

sûresi , 6*74 -83. âyetler ve açıklama: “… Hz. İbrahim Aleyhisselâm’ın , Allah’ın varlığını ve birliğini delillere

dayanarak ortaya koyması anlatılmaktadır. Müfessirlerin çoğuna göre, Hz. İbrahim , muhataplarını irşad ve onla

ra istidlâl , yani delillere dayanarak tahkikî îmana ulaşma yolunu göstermek için bu diyaloğa girmiştir. 78. âyet

te nakledilen ve onun şirkten berî (uzak ve temiz) olduğunu bildiren sözü de buna delildir.” /

6*75. “Biz İbrahim’e şirkin çirkinliğini gösterdiğimiz gibi îmanında yakîne, kesinliğe ulaşması için göklerin ve

yerin muhteşem hükümranlığını da öylece gösteriyorduk.” / …”)

(Bkz. Sahih-i Buharî Muhtasarı , Cilt-1 / sh. 135-138: Dipnot-2 / Hadis-118: “Ebû Eyyûb-i Ensârî ” )*

(Bkz. Hadis Ansiklopedisi “Zaman G.” Cilt-1 / sh. 94: Hadis-36. “Vesvese” )*

(Bkz. İrade Hürriyeti ve İmam Maturidî / sh. 152: “Vesvese Hadîsi ” –Dipnot , 32: Abdullah bin Mes’ud (r.a)’

dan rivayet olunmuştur. “Hz. Peygamber (s.a)’e vesvese (hk.da) soruldu da , O da : -İmanın hâlis olanı-dır. /

cevabını verdi.” Ayrıca , Sh. 246: “… agnostik bir îzah” )*

(Bkz. Hak Dini Kur’an Dili “Türkçe Tefsir ” , Cilt-3 / sh. 2133: “… kavli İlâhîsiyle ihtar buyurulan gâyeyi

nazarı mülâhazaya almayıp yalnız madde ve unsura itibar etmek isteyen İblis, Âdem’de toprak , kendisinde

ateşten başka bir mâhiyyet görmemiş ve diriden ölü , ölüden diri halkeden ve havass-u mezâyâyı eşyâyı

hazîne-i kereminden bahş’eyleyen Hâlik Teâlâ’yı (sanki) maddeye mahkûm gibi farzeylemiştir. Hiç düşünme

miştir ki , tıyn (-toprak) ile nâr (-ateş)’ın havassındaki fark da mücerred tahsîsi hâlika medyun olan bir hilkat

farkından başka bir şey değildir. Bundan anlaşılır ki , âlim geçinenlerin bir çoğunda görülegelen maddeye kasr-ı

nazar , meslek-i mesâlik-i İblis’tendir.” ) İşte bu açıklamaya göre, demekki ; “Şeytan tam materyalisttir ve bu

karakteri bakımından bütün bütün maddeci , sırf dünyacı ve ibâhiyeci egoizm* mantığına dayandırılan felsefe

meslek (-mektep / ekol*)lerinin de babasıdır.” denebilir.

İBRETLİ SONUÇ !

1.

80’den hemen önce , (-Bkz. 1980 Öncesinde Okullar, www.on-mat.com Bursa-2008 // Kitap

Ah neler neler oldu ! isteme adresi: P.K. 29 Heykel-Bursa // Hüseyin Zeren ,Tel. 05363687183*

CHP hükûmette , Not: Tamamı (184 sayfa) muhteviyatta toplam (56 çeşit) soru ve cevaplar,

Azgın sol devrim yolu ! belge olarak gösterilmiş; ayrıca , ara-notlarla bazı açıklama ve eleştirilere

2. ilave vesika niteliğinden dolayı (sh. 152-184: önemli örnek fotokopi-ler )

“Altmışsekiz” deyince , aynen kitabın sonuna dercedilmiştir. / Türk Milli Eğitim politikalarının

Bil ki anarşist solcu ! belli bir dönemini belgelendiren titiz bir çalışma yaptığını bizzat yazarın

En-çıfıt döneminde , kendi beyanından anlayınca hakikaten meraklanıp okudum. Yalnız “solcu

Yoz Eğitim* kudurdu ! aydınlarımız” değil , kanaatimce geçmişten ders almak bakımından herkes

3. merak duymalı ve bu yakın tarihin acı ibretleriyle yüzleşmek için okumalı

O yıllar hicran dolu , bilhassa 1980 öncesi milletin solculuk ideolojisi “anarşi” teröründen neler

İşte meş’ûm mâcera ! neler çektiğini ve yıllar sonrası bunun sonuçlarını sağlıklı değerlendirmek

Ne salvolar savurdu , gereğini içtenlikle kavrayabilmek konusunda. // Sh. 6-13: “Giriş” ve de

Memed Abi* Bursa’da ! sh.150-151: “Sonuç” bölümlerini iktibasen nakletmek istiyorum aynen.

4. GİRİŞ (1.) Şer kuvvetlerin Türkiye’mizin kaderini değiştirme, onu çöküşe

İzmir’de deprem oldu , doğru sürükleme çalışmaları; Milli Eğitim’de eğitimin ve millîliğin yok

Bir tek ev yıkıldı da ; oluşu* şeklinde kendini göstermiştir. Gerek şiir, edebiyat ve sanatın şer (*/

Her ikisi de öldü , 1. Şer kuvvet; milletimizin dinine, tarihine, kültürüne ve her türlü kutsal

Solcu karı ve koca ! değerlerine saldıran kişi , legal ve illegal kuruluş.) lehine kullanılışında ,

5. gerekse din , ahlak ve tarihin tahribinde son on yıl içinde (1970-1980 yılları

Yakından tanıyordu , arası*) Milli Eğitim’in başı çektiğine şahit olmaktayız. Bundan dolayıdır ki ,

Tarihçi Lütfi hoca*; Cumhuriyet devri aydını-nın en belirgin vasfı millî kültürden kopuk olması

Bir yandan şaşıyordu , dır. / “Bir milletin şiir, edebiyat ve sanatı , o milletin yüksek irade ve duygu

Bu ibretli sonuca ! larını yansıtan , fikir ve ideal gücünü harekete geçiren bir kuvvettir.”

Page 16: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

681

6. Halbuki günümüz vitrinlerine baktığımızda değişik bir manzara ile karşıla

Demekki bu olayda , şıyoruz. Millî ve insanî kavramlarla alay eden , parça parça veya konuları

Kader onları buldu ! nın tamamına kadar sapıklık içinde bulunan , ağza alınmayacak galiz küfür

Rest çek haydi kolaysa , lerle dolu “yapıtlar (!)ın” edebî eserler olarak tanıtıldığını görmekteyiz. Bu

Kimler neydi ne oldu ! edebî (-edebiyat alanında*) sapıklık ; insan denilen ilâhî varlığı , âdi ve de

gayesiz bir hayata sürüklediği gibi onu sanat kabiliyetinden de mahrum

KISSADAN HİSSE bırakmaktadır. Halbuki … (-Dikkat ! devamı … Bkz. / sh. 481-483*)

1.

Bir zamanlar bir küçücük kuş varmış ,

Kanatlanmış uçmak için göklerde …

Çırpındıkça yağmur yağmış ıslanmış ;

Artık bugün o kuştan yeryüzünde ,

Kuş yüreği kadar bir mezar kalmış !

2.

Demekki kıssadan hisse ,

Gözümle ölümü gördüm !

Her can kuşu ölecekse ,

Sözümle ölümü övdüm ;

Ölümle ömrümü gömdüm ,

Misal şu can kuşum gönlüm !

3.

Bu bir ömürlük kıssa ötesi hep rivayet ,

Aslından ayrı insan etmez mi hiç şikâyet ?!

Ölümde ölümsüzlük gizli ruhum sırr-ı can ,

Her lâhza haşr’olur da yine bekler kıyâmet !

(Bkz.İslâm Estetiği ve İnsan / sh.354: “Bu arada İslâm şiir geleneğine Şirazlı Şeyh Sâdî kanalından bağlanmaya

çalışan bir şair vardır ; Mehmet Âkif. Bir yandan onun “kıssadan hisse” anlayışını sürdürmeye çalışan Âkif , bir

yandan da Fransız natüralizmine bağlanarak … / … pozitivist ve materyalist fikirlerle beslenen Batıcılığın karşı

sında İslâm imanının gür sesli bir temsilcisi olarak büyük bir misyonun sahibi olmuştur.”)

(Bkz. Safahat / Hatıralar : “5.nci …” ve Hakkın Sesleri : “6.ncı manzûme”)

GÖLGE

(Kur’an: 13*15 ve 16*48)

1.

Rabbim hakikat nurundan

İç dünyamız aydınlansın !

2.

Tutsak benliğimde tuzak

Akıl hikmetine şaşkın !

Ve göz gördüğüne uzak

Gönül sevdiğine yakın !

3.

Hep sonsuzluk karşısında

İnsan var-yok arasında !

Her kuş kendi yuvasında

Yeter ki mutlu yaşasın !

4.

Her bilinçte bilgisizlik

Boşluk hiçlik ve dilsizlik

Page 17: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

682

Olmaz böyle gerçeksizlik

Varlık yoklukta mı kalsın ?!

5.

Şu âlemin dehrindeyim

Güya kendi hâlindeyim !

Ölüm dehşetine rağmen

Kaderimin emrindeyim !

6.

A-yâ can ten cevfindeyim

Rabbim kudret elindeyim !

Hem ben iken de sendeyim

Bendeyim de secdendeyim !

7.

Kader hep kudret eserin

Ya ben kimim kiminleyim ?

Kalem kelâm hepsi senin

Ayet âyet seninleyim !

8.

A-benim cânım Efendim ,

Kader de kudret de senin !

Ya ben neyim neredeyim ,

Kalem de kelâm da senin !

9.

Azıcık saz özücük söz ,

Bak nedir vicdan biline !

Yazıcık yaz okucuk göz ,

Hak ne der Kur’an biline !

10.

Sazı sözü dinledin mi ,

Ayet hadis belledin mi ?

Kâfir İslâm’eyledin mi ,

Hani nefsin kayır bâri ?!

11.

Hikmetli varlık yokluktan

Nisbetli azlık çokluktan !

Nakz-ı muhâl zıdlık Hak’tan

İbretli benlik kulluktan !

12.

Nankör benliğimden öte

Her duyguda aynı korku !

Tam günortasında gece

Acı ölüm tatlı uyku !

13.

Benlikdeki her başkalık

“Ümitle korku arası”

Nihilistçe karamsarlık

Hasta ruhun başbelâsı !

14.

Eyvah ne korkunç hezeyan

Yazık ne çâresiz tuğyan !

Page 18: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

683

Boş boşuna yaşamaktan

Haydi öl kurtulacaksan !

15.

Hep yaşamak ihtirâsı ,

Ölüm de bunun cezâsı !

Her gaflet sudan bahâne ,

Kadere bühtan sezâ mı ?

16.

Hakikat olur mu Hak’sız ,

Merdivenler basamaksız ?

Her ne ise evvel-âhir ,

Yaşamak ölmekten farksız !

17.

Bu varlık her ne hikmetse

Işıksız olmaz ki gölge !

Her tür canlı ölecekse

Farkımız kalmaz ki sözde !

18.

Ayrıcalık görünüşte

Aşk ne tekil ilk özünde !

Kalabalık gözönünde

Bak ne çoğul son sözünde !

19.

Her soruya aynı cevap

Hem “min-el’bâb ile-l’mihrâb”

Hem her vicdanda ıstırap

Akıl bî-tâb gönül harap !

20.

Tohum nemlenir çimlenir ,

Beden ölür ruh dirilir !

Techiz tekfin defn’edilir ,

Toprak haşrin meşheridir !

21.

Hem ağlar hem de sevinir ,

İki gözpınarım tek dil !

Mevta kabrinde sevilir ,

Tut ki söz merâmım değil !

22.

Sorma sakın her delili ,

Akla “yakîn” kader belli !

Tut ki sor mahşer meşheri ,

Açık Kur’an âyetleri !

23.

Her zor sorunun cevabı ,

Yine kendisi değil mi ?

Sonsuzluğun sırlarını ,

Sınırlı akıl bilir mi ?

24.

İnsan her fennin ustası ,

Tekerlek ve motor gücü !

Page 19: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

684

Teknoloji hârikası ,

Bilgisayar son öncüsü !

25.

Ne mûcizevî hârika ,

Medeniyet Hakk’ın sırrı !

Tek alâmet-i fârika ,

Nihayet aklın sınırı !

26.

Her adımda menzili Hak ,

Her yudumda bir başka tad !

Her bir nefesinde mûtad ,

Can sırrının aşkı vuslat !

27.

Her an gönül aynasında

Hak tecellî mevecâtı !

Gölgelerin arkasında

Işığın gerçek dünyası !

28.

Güneş gibi ayan-beyan

Gölge-benlik’te sen varsın !

Rabbim mârifet nurundan

İç dünyamız aydınlansın !

(Bkz. Kaside-i Bürde Tercümesi , Ömer Faruk Harman , Gençlik Basımevi-İst.1977 / sh. 86; Beyit-80:

Açıklaması : … ve sadece “Dehr ” olarak kullanılması , Cenab-ı Hakk’a tâ’zîm içindir.”)

TOHUM

Heyhât! İdrâk meflûç akılda hezeyan

Sorarsın hayretle aynaya baktıkça !

Nur-u vahye meclûp ruhunla uyansan

Âşinâsın hâlet-i îkanla Hakk’a !

Derk-i vicdanla ancak Hakk’a sığınsan

İstirşâd sohbet-i ihvân’la Yûnus’ca !

……………………………………

Üstad konuşurken çömezler susmalı ,

Edeb’in kemâlinde her ilmin sırrı !

Hangi hakikat aradığın pür-dikkat ,

Nasıl bir duygu yüreğindeki rikkat ?

Bunca göz kulak kesildin de ne oldu ,

Var mı bu iki şüpheden başka yok mu ?

Hikmet sözün özünde ibret gözünde ,

Ne varsa yerde gökte hepsi gönülde !

Yüce bir sezgi ötelerin sesinden

Çılgınca sevgi sonsuzluk özleminden !

Yok mu-yâ bütün ruhunla göklerdesin ,

Şu ölümlü bedenle yeryüzündesin !

İşte seni bekliyor toprak sessizce ,

Ah bir inanabilsen sevildiğine !

Tâhâ yol arkadaşım hele bir dinle , (-Ey yol arkadaşım: Mavişehir-Karşıyaka / İzmir’de mukim

Page 20: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

685

Gönül hep sohbet ister kahve bahâne ! ve M…..’un üst katında “kahve” ticaretiyle meşgul- Tâhâ ;

Göklerin rahmetinden ıslanır yerler , genç filozof, saf-temiz sohbetimiz anısına candan armağan

Yeniden bahar bekler yaz kış mevsimler ! şu şiir ruhsal mesaj duyuracaksa sana yürekten selâm! HK*)

Niye bu korku toprakta çürümekten ,

Neden bu kuşku mezara yürümekten ?

İki de bir sus payı : “ölüm var ölüm”

Sözlerini dinlerken içten düşündüm !

Ne fezâya uçmak ne arza saklanmak ,

(“Eyne-l’mefer ”) çâre mi makina’laşmak ?!

Hayâl kuş misâli nereye götürsün ,

O hangi mekân ki sığınsan ölürsün ?!

Şu koskoca dünyaya sığmadın gitti ,

Ölümsüzlük büyüsü ruhunda gizli !

Aşk sırrını bu akılla bilemezsin ,

Secdeye gel nasıl olsa geleceksin !

Öleceksin sonunda dirilmek için ,

Sen de bir tohum gibi “acbüzzeneb”-sin !

İster her tohum yine hâlen toprakta

Kalsın da filizlensin ölümden sonra !

İlk önceden hiç yokken nasıl varsın-yâ ,

Rabbimin “ol”-emriyle ne hayret dünya !

Ayetlerle nice hakikat bilinir ,

İnsan her an ölür de tekrar dirilir !

İşte bu hikmet tam murâd-ı İlahî ,

Ölmek ne demek kök fıtrat-ı garîzî !

Dirilmek için öleceksin sonunda ,

Acbüzzeneb*-sin gizemin tohumunda !

(Bkz. Kur’an Tarihi ve Kur’an Hakkında Ansiklopedik Bilgiler , Osman Keskioğlu , Nebioğlu Yayınevi-İst.

1953 / sh. 11: “Müellifin Önsözü : … Zat-ı Kibriya O’nu ruhlara nur kılmıştır.”)

(Bkz. Mesnevi’nin Özü / Mukaddime; Sh. XLVIII*)

(Bkz. Muvazzah İlm-i Kelâm , Ömer Nasuhi Bilmen / sh. 259*)

(Bkz. Hak Dini Kur’an Dili “Elmalılı Tefsiri” , Cilt-6 / sh. 4503: “Kuyruk kemiğinin ucundan ba’si (ölümden

sonraki dirilişi) gösteren ma’ruf “Acbüzzeneb” hadisi de bunu ifâde etmiştir.”)

(Bkz. Arapça-Türkçe Lügat “el-Mevârid” / Mevlüt Sarı , Sh. 252 ve 971: “Her âzâ (uzuv / organ) çürüyecek ;

ancak , kuyruk sokumu (bel kemiği / omuriliğin kökü*) müstesna.” // “Her insanın vücûdunu toprak yiyecektir.

Ancak , acbüzzeneb* denilen kuyruk kökü / sokumu kemik müstesna. İnsan bu kemikten yaratılmış olduğu gibi

öldükten sonra da bundan terekküp ederek hayat bulacaktır.” / Hadis-i şerif )*

(Bkz. Mesnevi’nin Özü: “Şu hâlde insan tamamiyle dağılsa -yani maddî vücûdu eriyip çürüyüp toprakta yahut

buharlaşıp da havada kaybolsa- dahi eczâ-i asliyesinden Hâlik’ın onu tekrar iâde edeceği … / Nitekim Kıyamet

sûresi’nde: (“İnsan kemiklerini biraraya toplayamayacağımızı mı sanıyorlar. Evet, biz onun parmak uçlarını

bile düzeltmeğe kaadiriz.”) Yine diğer bir âyette: (“İnsan kendisinin başıboş mu bırakılacağını zannediyor.”)

Şimdi bu mühim meseleye dair bir de Hazret-i Pir’in … sandukaları üzerindeki gazellerinin bir beytinde şöyle

denilmektedir : (“Hangi tane yere sokuldu da bitmedi. İnsan tanesi hakkında bu şüphe nereden geliyor ? ” )*

İnsanı ister yere gömsünler , ister denizde boğulsun , ister hayvan yesin , … (her ne şekilde ölürse ölsün*) niha

yet yine kâinatın içindedir. Yine binbir med ve cezir’le umûmî kâinata karışıyor. Oradan tekrar neşv ü nemâ bul

mayacağını nereden kestiriyoruz. Tanrı her şeye kaadir’dir. / Tasavvuf erbabına gelince, Mevlânâ şu mesnevîle

rinde: (“Sabahleyin kalkınca nasıl aklımız başımıza geliyorsa herkesin canı da tekrar bedenine avdet edecektir.

Bizim uykumuz ve uyanmamız, ölümle haşrin iki şahididir.”) buyuruyorlar. / Sonra Cenab-ı Pîr; haşir ve kıya

metin bu âlemde her şeyde her an vukua gelmekte olduğunu beyan ediyorlar. Şöyle ki , erbab-ı tasavvuf ; her

Page 21: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

686

şeyin bir hâlden diğer bir hâle inkılâp ve intikalini bir “ölüm ve haşir ” olarak alıyorlar.” )*

(Bkz. Zaman G. 13 Şubat 2000 / sh. 15: “ah min-el’Aşk ” ) İskender Pala ile M. Mehmet Gündem’in bu röpor

tajını yenibaştan içine sindire sindire okumak , “Aşk sırrını bu akılla bilemezsin // Secdeye gel nasıl olsa gele

ceksin !” (*) mısra’larını daha içten anlamak , daha derinden hissetmek olacaktır , okuyucu için de! Nitekim ,

(“Aşk sayesinde insan ebedîlik kazanır ve lâ-mekân* olur. Aşk bir hiçliktir tasavvuf neşvesinde. Fakat o hiçlik

te kendinizi “hiç”-hissettikçe var olursunuz ve hiçlik büyük bir varlığa sebep olur. Can verirsiniz; ama can ver

dikten sonra yaşamaya başlarsınız, kendinizi feda edersiniz; feda olduktan sonra şöhret olursunuz. / Aşkın has

bahçesi-Divan Edebiyatı öncelikle bir gönül edebiyatıdır, mücerrettir, bütün Ortaçağ edebiyatları gibi Rahmanî

dir, alegoriktir ve o ölçüde ruhun , gönlün isteklerine cevap verir. Bütün bunların hepsine baktığımız zaman kar

şımıza lirizm*çıkar. Lirizm aşkın , şiir de lirizmin ta-kendisidir. Şiir lirik olunca ister istemez aşkı söyleyecek

tir, alegori ve Rahmanîlik de bunu besleyen alt unsurlardır.Dolaysıyla bizim Divan Edebiyatımızın aşktan başka

bir şeyden bahsetmesi onun tâli (ikincil) görevleri arasındadır. Onun has bahçesinde âşık ve mâşuk vardır. Bun

lara bir de rakip eklenir.Aşk iki şeyle ayakta duruyor,fakat bunların arasına daima rakip giriyor ve onu bölüyor.

Bu rakibin görevi aşkı çoğaltmaktır. Bu edebiyatın güzelliğini biz gözle göremeyiz, kelimelerde de bulamayız;

ama gönlümüzde hissederiz, gönülde hissedilen şey aşk’tır. /… Post-modern döneme geçerken şiirimiz de değiş

ti , anlayışlarımız da değişti , dünyamız da değişti. / … Artık toplum için şiir, toplum için sanat gibi bir söylem

var. Toplumu belirli bir yere götürmek için edebiyatçıların , sanatçıların , şairlerin de katkıları olması istendi.

Daha önceden gönül terbiyesine, gönüle hitap eden sanat ve sanatçı artık toplumun neredeyse siyasi işlerine bile

el-atmak zorunda kalan insanlar olmaya başladı.Bu durumda konular çeşitlendi , konular çeşitlenince aşka daha

az yer ayrıldı.Bu sadece şiirimizde edebiyatımızda böyle değil, sosyal hayatımızda da böyle oldu.Aşk neredeyse

hayattan dışlandı.En azından aşk artık hayatın merkezinde değil. Modernite aşkı dışladı , modernite gönlü dışla

dı; materyalizm , sanayi devrimi* duyguları dışladı. Artık aşk ile iş görenlerin sayısı çok az.”)

YOL SERENCÂMI

1.

Her ses iç nefes duyulmaz tını

Herkes güç heves der yâ kasdını !

Var der yok demez sorsan adını

Aşkından görmez gözler yakını

Hiç kimse bilmez oysa bahtını !

2.

Şair dil sever Mecnûn’ca hâli

Hep Leylâ diye arar Mevlâ’yı !

İz güder gider hani yâ gayri

Arz mütevâzi semâ havâi

Toprak su ister ateş havayı !

3.

Dil gönüller sırrı kırsa aynayı

Sızılar iniler kamu vicdanı !

Ruhlardaki yangın sarsa bacayı

O tek “Kırık Mızrap” deşikler bağrı

Öz sîneler gizler her ıstırâbı !

4.

Bayır çayır gezer yaban doğayı

Hiç mi korkmaz ürkmez kurt çakal ayı ?

Hey gidi pis bit’ler saran dünyayı

Duysa da dinlemez at eşek nalı

Bulsa da put yapar satar parayı

Yer içer yoz itler tam hınzırcası

Bilmez düşünmezler murdar haramı

Page 22: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

687

Ne versen yer yutar sat anasını !

5.

Cangıl-cungul ses “Kenîsa” çanı

Anlamaz sanma güzel ezânı !

Hiç dert değilken daha sonrası

Kaç adım saymaz yoz alacalı

Dil hatır sormaz kem sıracalı

Can iflah olmaz yol serencâmı

Öz açıklanmaz söz karıncalı !

FARKLI TARZ

1.

Korktum şeytandan Hakk’a sığındım (Bkz.Feyizler-8 / Tuzaklar ve Uyarılar “Tamamı: 484 sayfa”)

Kaçtım düşmandan Dost’a yaklaştım !

2.

Bu ne-hârından aydım uyandım

Ne leyâlinden sandım aldandım !

Ne bu-hârından yandım usandım

Ne hayâlinden korktum saklandım !

3.

Yakından baktım hâlime şaştım

Sularla aktım yellerle uçtum !

Bedenden kaçtım ruha yaklaştım

Gönlümü açtım işte ben buyum !

4.

Hak nüktesiyle doldukça taştım

Tek olmak için ne çok uğraştım !

Ne yollar gittim yakıncalaştım

Yakîn’e erdim Hakk’a ulaştım !

5.

Ten libâsından canım sarındım

Dar cidârından bıktım katlandım !

Can anâsırdan yazgım yakıncım

Farklı tarz zorlandım kanatlandım !

6.

Ne tam anladım ne de anlattım

Yaşamakça aşk meşk-i can taddım !

NASİP

Dolaşıp türlü yoldan

Ol nasip buldu insan !

Özün var-gücü O’ndan

Sözün son burcu Kur’an !

TARİH “Kabristan” / Aklımca baktım her şu anlık kader sırr-ı nokta anlamında O’nun nükte-i fıtrat tarz-ı

hikmet tecelliyât takdîrâtını gördüm.Ve sayısız âyetler sergileyen ne acip-“benlik kümesi” işbu vücûd-u fenâ

âlem-i beden evrenine hükmeden tek gerçek Kudret-i Mutlaka* adına ve hatta O’na rağmen “Ben” diyen kim ?

Çok düşündüm çok. Sonra dik tuttum kalemi ve ilk noktayı koydum , mücerretten müşahhası ayıran ilk nokta !

Tabiatınca canlı kalem yürüyordu noktalarla çoğaltılan boyutlarda. Art arda noktacıklardan oluşan nice çizgiler

harf ve sayılar biçiminde sürekli uzadıkça sanki arabesk gibi girift sonsuzluğa açılıp gidiyordu. / Hep düşündüm

Page 23: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

688

hep. Bu kalem meşkinin nihayetine dek gelişigüzel de olsa sanat tarzınca aklıma uygun ya da aykırı mantıkla

yazmak çizmek ve ille de belirtmek istiyordum her düşüncemi. Ve son noktaya dek varmak ,müntehâ-yi mâsivâ

dan öte en yüce gerçek kavrayış sırrının sınırına yani salt hakikat tam mutlak varlık ki , “illâ-Hû” sonsuz soyut*

tek Zat-ı Hakk’ın idrâk kemâline ulaşmak gâye-i yegâne iken sanki ilk ve son nokta arasındayım. / Adem’den

kıyâmete mukadder yörüngesinde dönecek dünyamızın hemen herkese göre “Ben” merkezli insiyak yazgısını

tamamlamak ve mahşer’den önce “levh-ı mahfuz”-daki içerik konuların nice ayrıntılarını okumak kudreti hiç

kimseye verilmemişken nasıl oluyor da ömrümüzden ibaret tarihimizi kendi gönlümüzün içinden veya dıştan

geçmişe yönelik bakışımızla hep tersinden yazıyoruz. Oysa yaşamakça’ya göre, bunun doğrusu şudur : “Tarih

deyince, hemen her şeyi kendi aslına dönüştüren fıtrat yasalarıyla Hz. Adem’in hamuru mesabesi (17*61-65)

şu mübarek toprakta (36*33-35) yoğrularak mayalanan canlı her beden için ,yine bu hikmetlerin beyanı bazı

âyetler (36*12 , 30-32 , 54 -70 ve 78.) ışığında tamamen kader sırrına bağlı nice zamanların tekmil serencâmı

bakımından arz ve semâlar arası kapsamda (78*6. “E-lem nec’al-il’arda mihâden …”) süâl tarz-ı ifhâmıyla tam

dünya kadar büyük bir “lâhd-i mihâd” döşek tâbut-mezar ve içindeki kalıntılar, yani “kabristan” gelir aklıma!)*

TARİH

1.

Gökyüzünde yıldız kayar

Yeryüzünde insan ölür !

Her akşam son güneş batar

Ve yıldız yıldız bölünür !

2.

Baştan sona her noktada

Ancak “O Var !” sonsuz zat

Tek kudret belli O var !

Her nefes “illâ-Hû !” nüktesi

İşte evrensel lügat tam

Zaman öyle bir âyet ki ,

Tarih hakikat tercüman

Bedensel her ruh canla başla

Hep O’na tesbihat soluklar !

Her tarihsel bilinç gerçek

Öyle açık “yakîn” net ki ,

Nice yorumsuz sânihat

Tamamen nur-u şuûnat

Tek O var !

3.

Günyüzlü nice canlar

Nice akşamlar ölürken

Yeniden doğacaklar !

Her sabah tan vakti erken

Bir yeni güneş doğarken

Yeni günlere selâm !

4.

Göklerin yüreğinde

Derinleşen heyecan

Korkmaz günışığından !

Solgunlaştıkça ölgün ve üzgün

Gözlerde değişen renk

İçten baygın ve süzgün

Zaten hep böyle bir bütün

Page 24: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

689

Herşey ölümcül görünür ,

Gönül aldanışından !

5.

Daha kaç yıl nice renk

Nice yıldız ve insan

Ne tam canlı yaşayacak

Ne de dimdik ayakta !

Hep Rahman’a yaslanacak

Hak “lika’ullah” aşkıyla

Sararıp solgunlaşacak

Görünse görünmese de

Demekki iç dünyamızca

Can noktacık öz “süveydâ” (Gönlün gizi işbu karanlık ayna!)

Şiir ruh hikmet-i ilhâm

Yaşamakça gönlüm mesaj

Şu dış dünya ayna-misâl

Nur-u şuur ruh-u tarih

Her güneş yatay bakacak

Ufukların ötesine !

6.

Daha kaç yıl nice renk

Nice yıldız ve insan

Ne tam canlı yaşayacak

Ne de dimdik ölecek !

Gerçek gönlüme yansıyan

Tek anlık tarih-i zaman

Nice çelişkisiz âhenk

Her güneş dönüp gidecek

Ruhlarda ufuklaşan

Ölümün ötesine !

7.

Her sabah zamana uyandıkça

Ve ölüm mahşere doğru aktıkça

Kanatlanan nice duygu düşünce

Korkmaz günışığından !

Suların yüzünde aşk şavkıdıkça

Gül beyaz sûretler solgunlaştıkça

Göklerde değişen renk

Gönül aldanışından !

8.

Ruhu taşımaktan mı yorgun bu beden

Neden memnun değil en son hâlinden ?

Kıyamet bekleyen her an

Can bedeli ölüm var yâ !

Ruh gizemini yansıtan

Her beden görkemli ayna !

9.

Aşksız yaşanmaz elbette

Işıksız olmaz ki gölge !

Nur ruhum ummân bedende

Page 25: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

690

Derin “gavsiyyet” düşünce !

10.

Gece gündüz yüzyüze

Pırıl pırıl gökyüzü !

Yıldızlarla gözgöze

Cıvıl cıvıl yeryüzü !

…………………..

Bütün evren elele

İnsanla gönül gönüle

Birbirinden habersizce

İç içe yaşıyor da

İçten gülümsüyorsa

Hepsi de tam insanca

Sanki hiç aldırmayan

Zamanların ardında

Aldatan tabiatla şuur arası tezat !

Oysa hiç şaşmayan fıtrat yasalarında

Hak adına hiç tezatsız hakikat !

İç dil nice değişmeyen söz sanat

Tenakuz ruhiyat marazasında

Şiirlerde hiç bitmeyen nakarat !

11.

Bu vâdide her yol sarp

Her yanda tam dik yamaç

Sırat köprüsüne benzeyen hayat

Görünüşte lâyemut ve serâzad

Desâis-i nefsâniyetle mâlûl

Her kul Allah’a muhtaç !

Kuytularda unutulan tek amaç

Sanki “kıldan ince, kılıçtan keskin”

İnleyen acılarla ürperten vahşetlerin

Kimi ihânetler kadar hazin

Nice zulmün anıtlaşan izleri

Mâzideki hüsrandan farksız ki âti ,

Ah işte tarihin gizli derinlikleri

Beşikten mahşere dek kokuşan kanlı vâdi !

12.

Karanlık mecrâlarda ne de korkunç mâcera

Şu yüzkarası tarih hep baştan sona mezar !

Dünya hercümercinde daha ne olacaksa ,

Kur’an beyyinâtınca her zulmün cezası var !

13.

Yalan mı Adem-Havva , bilinmeyen hangisi

Değişmeyen zaman mı yoksa bu gerçekler mi ?

Bilinen bilinmeyen nice çağlar boyunca

Her olayın zamanı evrensel boyutlarda !

Sûreta hiç değişmez zannedilse de mîzac*

Değişmeye mübtelâ ruhta dinmez ihtilaç !

(“Kurt’un oğlu da Kurt olur sonunda ,

Büyütülse de bir insan yanında !”- Şeyh Sâdi*)

Page 26: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

691

Fert kendi milletinin modelidir aslında

Uygarlık hevesiyle hızlandıkça her adım

Her nereye yönelse çılgınca her atılım

Ruhun maddeyi râm’eden cehdi ,

Tarihi sayfa sayfa ürpertti !

14.

Köklü dal yapraklı çiçek

Renk renk bu ne canlı âhenk !

Tek “kalem-i Kudret” gerçek

Kader ruh-u tarihe denk ,

Tekmil “levh-ı mahfuz” demek !

15.

Nice semboller demeti

Her meyva tadından belli !

Her safha hayat sayhası

İniletti her bir yanı !

Milletlerin yarışı

Sistemlerin savaşı

Sanki erkeğin kadınla

Ve gözün gözlükle aldanışı !

16.

Hiç anlamsız olur mu gözleri boyayan renk

Hiç Allah’sız kalır mı gökleri yutan âhenk ?!

İnsanı kucaklayan kaderini yoğuran …

Hayatı yorumlayan tek kitap var ki Kur’an !

17.

Günyüzlü nice canlar ölürken her gün akşam

Yine ertesi sabah güneşle nasıl doğmaz ?!

Gözlerde değişen renk gönül aldanışından ,

Ne yıldız ne de insan günışığından korkmaz !

18.

Akıbet cancağızım ölecek kesin

Ve sönecek gözlerimdeki ışık !

Tarih ne derse desin ,

Kader’in hükmü açık !

(Bkz. Rüya Dünyamız , Hakkı Şinasi Çoruh , Kitapçılık Tic.Ltd. Ş. Yayınları-İst.1968 / sh. 205 ve 218:

Hz.Osman’ın Rüyası / Dipnot: Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde, Şam’a gittiğinde Humus kasabası’ndan

söz-ederken şöyle diyor : “Yukarıda iç kaledeki Sultan Camii , kasabanın en eski camii olup, Hz. Osman’ın

kûfi hat ile kendi eliyle yazdığı Mushaf-ı Şerif bu cami’de-dir. Hz. Osman bu Mushaf-ı Şerif’te Kur’an tilâvet

ederken şehit edilmiştir ki , Bakara Sûresi’nde: (2*137.“… fe se-yekfiyke-hüm’ullâhü ve hüve’s-semîu’l-alîm”)

âyet-i kerîmesi üzerinde kan bulaşığı vardır.” / Bugün , bu Kur’ân-ı Kerîm , İstanbul’da Süleymaniye Camii’nin

karşısındaki İslâm-Türk Eserleri Müzesi’nde bulunmaktadır.Ve üzerinde “kan lekeleri” izi vardır. İlgili âyetin

meâli: (“… Bu takdirde de Allah onlara karşı sana yeter ve O gereğince işiten ve bilendir.”) Sh.218: Hz.İmam-ı

Şafiî’nin Rüyası / … O daima şöyle derdi: “Tarih okuyanın aklı çoğalır.”)

Not: Tarih hikmet-i hakikatini içyüzüyle ya da arka planıyla doğru okumak konusunda aklıma geliveren nitekim

şu iki örnek gayet düşündürücü yorumsamalara kaynak gösterilebilir bence: kim nasıl anlarsa “sağ-sol” olarak

kendince anlasın artık “Kurtlar Vadisi” ve devamı “Irak” veya müteâkip “Pusu” senaryolarındaki içerik kanlı

olaylar ve vurgulu diyaloglar arasında “tarih , hülâsa-i hayat; Türk-İslâm millet-i medeniyetini derin felsefesiyle

Page 27: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

692

eleştirip beka-i devlet düsturlarından özet dersler …” her birimizi ilgilendiren nükteler öğütlemekte ve de güncel

gerçekleri içten kavrayıp basiretle yorumlamayı da öğretecek kıymette değil mi ? / Bir başka anlamlı ve belki de

derin bakışıyla akademik perspektif bakımından kendince iddiâlı bir güzel-eleştirel çalışma da daha henüz yayın

lanmamış bir tarih hülâsası mahiyetinde asıl adı “Pir Sultan” ancak konuların bütünleşen çerçevesi itibariyle de

İslâm’ın başlangıç döneminden günümüze dek Türk devletlerinin iç çatışmaları hakkında gayet tutarlı izahatın

dan anladığım kadarıyla belirtmek istiyorum ki , Ege Ü. Ed. Fak.’den emekli yakın dostum* Y.Doç.Dr.Haydar

Deligöz’ün “doktora tezi” -şifahi sohbetinden sezinlediğime göre- ilginç bir muhtevâ ortaya koymakta. / HK*

İNSAN BU !

(Şöyle içten dışa bakınca , gözlerdeki ışık yansımasıyla şekillenen çıplak hayâllerin zihnimizde oluşturduğu

devâsa heyûla’nın dışa vuran heykelimsi imajları , acaba gönlümüzdeki gizli gerçeklerin gölgesi mi ? Yoksa

tam göründüğü biçimdeki somut gerçekliği mi ? / İşte hayâller kadar gizli ya da hakikat kadar açık bir dünyada

doğrudan her beden kendi ruhunun dili ! Nitekim her gölge-varlık kendi kanıtı ışık diliyle konuşuyor da zaten

kendine özgü varlık hakikatinin gölgesiyle tam özünü anlatıyor sanki. Konuşulan dil değil mi şiirin bedeni ?

Üstelik ruh bedensiz ve şiir dilsiz kalır mı hiç ?! Cevap bu sorunun özünde gizli. Daha ne demeli , bilmem ?!)*

1.

Maziyi omuzlayan

Atiyi mahmuzlayan

Hâlini umursayan ,

Vaktini ömür sayan

Şimdi ayık yaşayan

Sanki “iç dil” ruh-u can

Neden beden dış lisan ?

Vecle-i “îykan” vicdan

İdrâk kalbdeki irfan ,

Bedensiz ruh mu insan ?

Tam içten algılayan ,

Canlı beden ruh şu an !

2.

Gelgelelim insan bu yâ ,

Tek tek birbirinden güzel !

Her beden sanki fabrika ,

Tam dizayn eşsiz model !

3.

Sanırsın ki ilk bakışta tekdüze

Oysa başlıbaşına orijinal !

O andaki anlayış net düşünce

Fiziko-şimik sistem dijital !

4.

Geçmişin kuruntusu

Geleceğin korkusu ,

Benliğin sorumlusu

Nitekim işin sonu …

Var mahşere dek yolu

Zaman ölüm soluğu !

Her ruh ebed yolcusu

Her şimdi benim ben bu !

5.

Bakış açısına ayarlı her göz ,

Page 28: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

693

Hem gönül elektro-manyetik iklim !

Kelâmullah bile ilk bakışta söz ,

O’nu başka sözlerden ayıran kim ?

6.

Bilgisayar donanımlı her ne varsa ,

Mûcize kadar hızlı ve gayet açık !

Öz gücünü kanıtlıyor sonsuzca ,

Bilimsel teknoloji çağdaş aydınlık !

7.

Dön de bak hele yeniden şu insan yapısına ,

Akla hayâle sığmazken evrensel boyutlarda ;

Kur’an beyanı ruhun iştiyak ihtişamınca ,

Bilim gözüyle “hakikat” işte açık ortada !

8.

Bilim gözüyle hakikat işte açık ortada ,

Her an bir başka boyutta kendini arayan varlık !

Çıplak göz görmese de ince ayrıntısıyla ,

İnsan bu aşk ruhuyla gerçek ölümsüz artık !

9.

İçindeki hak ışıkta derinlik

Ölümlü beden evrensel ayna !

Rabbim’in sanatı ruhta incelik

Uyanık benlikte uykusuz rüya !

10.

Herkes seziyor ki iklim yabancı

Başka dünyasıyla sanki uzaylı !

İçten insiyak kök gerçek anlamlı ,

İnsan bu-ya tek Allah’ın sanatı !

İNSAN DOĞASI

Mesnevî’nin Özü / sh. 662:

“Rabbim’in şu âyeti (“E-lem neşrah…”) senin gönlünü açmadı mı ;

O hâlde için sıkılıyor da başka şerh arıyorsun niçin ?

Her nefes “İn ney çün …” içinde gönlünün açılmasına bak ki ,

Sana (“Onlar görmezler ”) diyen âyetin kınaması gelmesin !”

1.

Temsil-tarz sor hayatı ,

Kalem yaz der kelâmı !

Hem bil-farz zor san’atı ,

Âlem söz der merâmı !

2.

Terk et lâf-ı güzâfı ,

Hem-an serd’et merâmı !

Derk et hatâ-sevâbı ,

Zaman şerh’eder ânı !

3.

Hatta acz-i mizâcı ,

Sezer gönül erbâbı !

Page 29: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

694

Ya da edeb îcâbı ,

Yazar güncel lisânı !

4.

Dil gönül tercemânı ,

İlkyaz ve sonbaharı ;

Bülbülün gül aşkını ,

Anlar gönül adamı !

5.

Ruhun gerçek mezarı ,

Beden kabir hayatı !

Herkesin tek tasası ,

Her an daha sonrası !

6.

Dört his , aklın çarmıhı ;

Horoz şehvet , kaz hırsı ;

Karga tamahkârlığı ,

Tâvus tavr-ı mansıbı !

7.

Hayatın kargaşası ,

Tam tufeylî yasası !

Herkesin tek tasası ,

Bohem insan doğası !

(Bkz. Soyut Toplum / sh. 115: “OBD insanı , her zaman işe işkence nazarıyla bakmıştır.” / Modern

insan artık kendisini çevresinin oluşumuna esas teşkil etmiş olan bir parçası olarak görmemektedir. )*

MÜTHİŞ EĞLENCE

1.

Korkunç ya da müthiş hangi kelime

Daha uygun sez de sen öyle söyle !

Nedense günlerin yarısı gece ,

Zamana aldanmak müthiş eğlence !

2.

Geçmişin aynası tarih diliyle

Burçları yıkılmış kaleler gibi !

Tozlu sayfalarda gömütleştikçe

İnsanlık onuru kökten silindi !

3.

Çok merak ettinse soruştur “ben”-i ,

Geç benlikten zorla da belleğini !

(“Kaş … derken göz …”) desem anlarsın hemi ,

Anladın-yâ (… / “Leb derken leblebiyi !”)

4.

Kasvetli ruhların aradığı sır ,

Dünyayı döndüren bilmem kaç asır !

Gizemli acılar derinleştikçe ,

Aç kurtlar sürüsü durmaz saldırır !

5.

Yeryüzünde açlık hiç değişmedi ,

Azgın çalkantılar çağlar boyunca !

Page 30: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

695

Barışa susayan önce kan içti ,

Yaktılar yıktılar böyle hunharca !

6.

Ana yüreğinde bitmez acılar ,

Tarihçi yeniden mezarlar kazdı !

Kan isyan ihtilâl , doymaz tanrılar ;

Şair filozoflar ağıtlar yazdı !

7.

Ağıtlarda destan töreleştikçe ,

Yaşasın tek nutuk gözde kahraman !

Kağıtlarda ferman törenleştikçe ,

Anıtlaşsın buyruk sözde can kurban !

8.

Tarihin gömütü kanlı yeryüzü ,

Som inanç ışığı yitmez gözlerde !

Bilim güneşinin bitmez gündüzü ,

Görkemli gelecek artık göklerde !

9.

Hep sonuna baksan içten uyansan ,

Şok korkuya Kur’an şifâ beyanla !

Duyarak okusan kalben anlasan ,

Can yoluna kurban aşkla îmanla !

10.

Ne doğu ne batı güneşsiz kalmaz ,

Nedense günlerin yarısı gece !

Sabahı bekleyen uykuya dalmaz ,

Zamana aldanmak korkunç eğlence !

RÜYADAKİ HAYÂL

Has dostum Nusret Vardar’a !

Gecenin ortasında gördüm güneşi ,

Ne ay vardı görünürde ne de yıldız !

Hakikat “şuuraltı-” hayâl’in eşi ,

İşte ruh gözüyle gündüz gibi mehtap

Besbelli rüyâdaki hayâlden farksız !

(Bkz.Feyizlerden Damlalar, sh. 54 / No.230: “Rüyâ-yı sâliha hayâlden ibaret değildir.Hakikati vardır.(39*42.)

Rüyâ’yı ruh görür. Ruh cesedden tedbîrini kısmen kesince, yükselmeye başlar ; rüya görür. Ölümde (ruh-)

tedbîrini (bedenle ilişkisini) tamamen keser. Ruh gözüyle ruh görüyor. Ruh gidiyor, ruh işitiyor, ruh geziyor.”)

HAKİKAT YAŞAMAK

Yaşamakça* demek rüyamsı gerçek ! -Sevgili Anneciğim’e …

1.

Ah ne mâzi ne hâl ne de istikbâl , Ne mazi ne şu hal ne de istikbal ,

Zaman tatlı rüya hepsi de hayâl ! Yalansız sergüzeşt hepsi de hayâl !

Hayâl bile olsa şu an yaşamak , Gerçek göz önünde inkârı muhâl ,

Yine bu hayâlde bir hakikat var ! Yaşamak dediğin nîm-nefes kadar !

2. (Konya , 22 mart 1963*)

Page 31: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

696

(“Külle-mâ fi-l’kevni vehmün ev hayâl …”)

Bu bir renkli rüya hepsi de gerçek ! (“nîm-nefes: yarım cansoluğu.” )

(“… ev akûsün ev merâyâ ev zılâl …”)

Aslında hayâl de hakikat demek !

(Bkz. Feyizlerden Damlalar , Sh. 62 / No. 269: “Dünyada hiçbir hakikat yoktur ki , muârızları bulunmasın.

Herkesin sözüne bakılmaz.”)Saçmalamaktan farksız görünen nice sözlerin özünde derin nükte-i idrâk yok mu ?

Şu gerçek hayat kimi hayâlperest bakışlarla bir tatlı yalan ya da rüya gibi (“Oluşta her ne varsa bir vehim veya

hayâl // Yahut yankılar , yansımalar veya görüntüler ya da gölgeler !..”) benzeri görünse de yine hepsi geçici ve

aldatıcı bir bilinmezlik biçiminde (derin düşünce “Vahdet-i Vücûd” diliyle madem Muhyiddin İbn-i Arabî’ce*)

algılanmasından dolayı bazı gerçek-dışı imajlar çağrıştıran kavramlarla nitelendirilen nice fantastik kuramların

nihilist teeyyüsattan ibaret yalanlarını da yalanlayan öyle acımsı tadınca açık gerçekler var ki , gerek şehâdet ve

gerekse mugayyebat-misâl âlemleri karşısında sanki hiç şeksiz “yakîn”-itmi’nânıyla aldanmaz ve aldatmaz

ayna kadar berrak ruhların ibret nazar-ı basîret vicdanlarına uyanan bütün canlılığıyla ve olanca açıklığıyla işte

hem gözlerde hem de gönülde !

VUSLAT YOLU

Dem dolu belli iştiyak

Can kadehinde tecellî !

1.

Her an kriz her şu dem şok ,

Olacak hemen olmaz ki !

Hem can titiz istesem çok ,

Çabucak çilem dolmaz ki !

2.

Vuslat yolu çileli aşk ,

Rabbim bu nice teennî !

İdrâk-i dem ki iştiyak ,

Can kadehinde tecellî !

(Bkz.İslâm Estetiği ve İnsan / sh. 350: “Evet , bunlar manevî bir dünyada cereyan eden şairlik çilesidir. (…)

Gelenek dünyası , çok boyutlu ve cepheli bir dünya olarak , şairin okuludur. Bu okuldan geçmek zorundadır

şair ; aşkla , sevgiyle, çileyle.”)

Gelenek dünyası şiir okulu // Tarz-ı kadim muhkem mesaj üslûbu !

Gönlümce her şiir ruhun yorumu // Şairce öz “iç dil” söz vuslat yolu !

İLTİCA

Hâl-i hayretle firâr ki riddet-i irticâ ,

Tâğut hevâya mağlup yaşayan korkak şeytan !

Madde-perest ne anlar ki haşyet-i ilticâ ,

Soyut havada bulut yaratan ancak Rahman !

GÖNÜL DOSTU

Hangi söz anlatacak özü bana ,

Öz zann-ı kafa mı her sözü başka ?!

Gerçek gönül dostu bulamadıkça ,

Gönül sırlarını açmak boşuna !

Page 32: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

697

(Bkz. Sahih-i Buharî Muhtasarı , Cilt-1, sh. 117 / Dipnot: 1-2 “No. 99-100: İlm-i Esrâr ” / Sırların ilmi*)

(Bkz. Feyizlerden Damlalar , sh. 62-63 / No. 271: “Dört türlü sır : Alâ-merâtibin (sırasıyla) dört türlü sır

vardır :1. Esrâr-ı kader; 2. Esrâr-ı risâlet; 3. Esrâr-ı ülemâ; 4. Esrâr-ı ümerâ. / Esrâr-ı kader inkişaf etse,

Enbiyâ’nın risâletinin bir anlamı kalmaz. Esrâr-ı risâlet inkişaf etse, ülemâ’nın bir kıymeti kalmaz.

Esrâr-ı ülemâ inkişaf etse, ümerâ’nın bir kıymeti kalmaz. Ümerâ’nın esrârı inkişaf etse, kanun-nizam

kalmaz; nizâm-ı âlem bozulur. Şimdi (şu zamanda) ümerânın bileceğini , kahveci çırakları bile biliyor.

Bunlar kıyamet alâmetlerindendir.”)

İMAN NURU

Varlık hikmetini bilmedikçe ,

Ha varsın ha yoksun ne farkı var ?

Kalbe iman nuru girmedikçe ,

Dünya senin olsa neye yarar ?!

(Allahümme nevvir gulûbena ve gubûrena ve ukûlena ve uyûnena ve umûrena ve menâzilena ve’rham fi-d’dâ

reyni bi-nûr’il-Kur’ân.Yâ Rahman ya Rahıym ya Keriym ya Vedûd yâ Allah! Yâ “lâ ilâhe illâ …” ente-l’emân!

Neccinâ min-en’nâri ve-n’nîran! …bi-rahmetike yâ erham-er’râhimîn! … bi şefâat-i seyyid-il’mürselîn; âmin!)

AYDINLIK

Karanlık gecenin bitmesiyle sabah olmaz ,

Ardından aydınlık yeniden başlamadıkça !

Gökler arza boşalsa küfrün boşluğu dolmaz ,

Yüce Rabbim kalbe îmân bağışlamadıkça !

TEVBE

İçimdeki şiiri yaşarken her nefeste ,

Her nağmesi ıstırap her bestesi nedâmet !

Bunca günah hevesi varken şu yoz nefiste ,

Tevbe yerine geçmez Kelime-i Şehâdet !

Not: İstanbul’da emekli psikolog Orhan bey ve Bursa’da emekli öğretmen Resul bey kardeşlerimin ısrarla

sordukları bir konuyu doğrudan kendi ruhiyatımca analiz ve öz benliğimde test ettikten sonra , sanırım şiir

diliyle cevaplamak isterken nefis terbiyesine bağlı içtenlik “gerçek tevbe” hakkında anlayışımı da açıkladım.

SON NEFES ŞEHADET !

(17 Ağustos 1999 / saat: 03.03*)

Leyl-i saat üç üçte sarsıyorken zelzele

Hepsi kırkbeş saniye ey o an asr-ı dehşet !

Yedi nokta dört güçte şiddetinden gelse de

Belki son nefes diye hey can fart-ı şehâdet !

……………………………………………

Belki son nefes diye heyecan-ı şehâdet

Belki son nefes diye hem can lâfz-ı şehâdet

Belki son nefes diye her can lâfzı şehâdet

Belki son nefes diye hep can lâfzı şehâdet

Belki son nefes diye her an asl-ı şehâdet

Page 33: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

698

Belki son nefes diye heman fasl-ı şehâdet

Belki son nefes diye candan savt-ı şehâdet !

MEÂL-İ “ZİLZAL”

(“İzâ zülzilet-il’arz…”) uyandırırken Kur’an ,

Haydi tefsirini yaz yazabilirsen o an !

(“Yevme izin …”) ibret tarz utandırırken vicdan ,

Meâl-i “zilzâl” biraz duyabilirsen uyan !

(Bkz. Kur’an-ı Kerîm Açıklamalı Meâli “Diyanet / heyet” Sûre: 99 / Dipnot-1: Deprem demek olan “zilzâl” ,

sûrenin ilk âyetinde geçer. (… 8 âyettir.) Kıyametin kopmasından , insanların yeniden dirilip hesap vermelerin

den , herkesin –iyi ya da kötü- ettiğini bulacağından bahseder.)

VAİZ ŞAİR !

(Kur’an: 16*98-100 ve 125)

Önceden vaiz iken şimdi de şair miyim ;

Bunca söz neye yarar yürek berkiltmeyince ?!

Hani Yûnus’leyin (“bu kuş dilidir neyleyim”)

(“Öğütlemez”) kaamûslar dilincek (“ötmeyince !”)

(Bkz. Edebiyat Terimleri Sözlüğü / sh.122: “Garâbet”:

“Ey şi’r miyânında satan lâfz-ı garîbi ,

Dîvan-ı gazel nüsha-i Kaamûs değildir !” – Nâbî )*

GİBİ

Yüreğimdeki iman avucumda “kor ” gibi ,

Sınırsız ötelerle evren bana dar gibi ;

Yaşı belirsiz dünya vefasız bir yar gibi ,

Gelmek sanki kolay da gitmek niye zor gibi ?!

GİBİYİM

Ne aldığım benim ne de verdiğim ,

Ne diri bedenim ölü benliğim !

Sallayıp da suya salıverdiğim ,

Oltaya takılan balık gibiyim !

HER KİM …

Her rek’atte tam hatimle tilâveti Kur’an olsa ,

Her bir âyet meâlinde nadîde te’vîlat bulsa ;

Allâme üstâdım diye nice deste dîvan yazsa ,

Her kim Zât’ı nasıl bile ciltlerle kitap okusa ?!

SECDEGÂH

Başını göklere kaldıran gurur ,

Page 34: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

699

Karşısında yalçın zirveler bulur !

Dolgun başaklar gibi olgun başlar ,

Her beş vakit secdegâha râm’olur !

………………………………….

Beden mekân secdegâh-ârâm olur !

DOĞAL CEVAP SAF ŞİİR

Ey dünya “yalan dünya” Herkes baksın kendince ,

Yoz benlikte nicesin , Görünen herşey Ben’ce !

Yaşlı mısın genç misin ? Som altın değerinde ,

Şaşmaz yörüngedesin Şiirimsi ifâde !

Belli dönek değilsin ! ……………..

Her an dönersin dünya , Şu an cannefes sözlerim

Nereye gitmektesin ? Meşk-i şiir ruhsal zevkim !

Cennet gibisin amma , Adresim: İzmir-Menderes

Cehennem üstündesin ! Özdere* beldesi’ndeyim !

İçinde kızgın “mağma” Mâlum yarın “Hıdırellez”

Lavlar püskürtmektesin ! İlkyaz zaten güzel mevsim !

Bilsin görsün aslında Açık gözlemlerim idrâke yetmez ,

Cümle sekenelerin ! Bahar “renk cümbüşü” düşüncelerim !

Canlı cansız sırtında Bak , Kardelen Takvimi’nce

Ağırlık yüklenmişsin ! Yine “dün” olacak “bugün”

Sanki sırat-ı ukbâ , İbret “yeniden diriliş” işte ,

Misâl-i sefine’sin ! Doğal örnek gayet açık gözönünde

Zamanın sularında Basiret-i vicdan “nur-u iman” nükte-i irfan neymiş , görün !

Değişen iklimlerin , Nitekim doğal çevremiz sürekli renklendikçe

Tek sebebi sen misin ? Demekki “Doğa Takvimi” bilgiler gerçek pek özgün !

Bizi hangi limana Toprak gizemiyle çiçeklendikçe güzelleşmekte her gün ,

Alıp götürmektesin ?! Gönlüm her gün gece-gündüz sanki içten niye üzgün ?

Mahşere giden yolda Oysa müştak kalbim aşk kokusuyla Hak korkusuyla baygın

Sen nasıl bir benliksin ? Nasıl da “acûl / zalûm-cehûl” benlik kör insiyak tutkusuyla azgın

Sırtlanmışsın ne varsa , Mizac-ı helû* tabiatınca huysuz sabırsız zavallı nefs-i emmâre ,

Ne alâmet bineksin ! İnsan nefsaniyeti “iç dil” hiss-i insiyakınca can nüktesi şiirsel her sözcük

Ne şu ne bu vasıta , Güya dünya-hayat tadınca canım tıpkı kan-kırmızı güllere benzer öpücük !

Tek kendine benzersin ! Yenibaştan nice duygusal anlar yaşarken işte şu sözcüklerle düşünmeliyiz:

Ne kadar anlatsak da “Erguvanlar, mor salkımlar, leylaklar … / Süs ayvaları çiçek açar.

Anlamaz kölelerin ! Kafur ağacının kokulu , yeşilimsi sarı , çiçek kümeleri …

Dönek mizaçlı hasta Avcı üzümleri pembe, vazo şeklinde, salkımımsı çiçekler açar.

Sapıklar cennetisin ! Dün-Bugün-Yarın (Brunfelsia , pauciflora , floribunda*)

Dönerken durmazına boru şeklinde kümeler halinde çiçekler …

Zamanın mekiğisin ! Müge çan şeklinde ve çok güzel kokulu … / İğdeler (eleagnus*) … /

Her beden yapısında Akasyalar (acacia*) … / At kestaneleri birden yeşerir, sonra da çiçeklenir.

Görünen benlik-desin ! Ada Çayı çiçek açmadan … / Ahududu (Rubus idaeus) yaprakları toplanır.

(“Sümme kellâ …”) açıkça Enginar, bakla , madımak , semizotu , papatya , ebegümeci , domates ,

(“E-lem nec’al-il’arda …”) salatalık , çilek , yeşil erik , malta eriği , dut yeme zamanı .

(“Mihâden”) âyetisin ! Mayıs “gül ayı” demektir.

Her an dönersin dünya , Fasulye, bamya , mısır tohumları ekilebilir.

Asla dönek değilsin ! Olgunlaşan çilekler sabah erkenden toplanır.

Mahşere giden yolda Kadife, ateş çiçeği , zinnia ve petunya gibi …

Page 35: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

700

Şaşmaz yörüngedesin ! Yaz çiçeklerinin dikimi tamamlanır. / Sardunya ve küpe çiçekleri …

Zamanın sularında , çeliklerinden çoğaltılabilir. / Palmiye, hurma , yucca , nolina gibi bitkiler

Nuh’tan kalan gemi’sin ! uygun bir yer varsa … ay sonunda dışarı alınabilir.

Her kim yaşını sorsa , Mayıs sonunda zeytin ağaçları çiçeklenir.

Doğal cevap verirsin ! İğdeler çiçeklenir mis gibi kokar. / Ihlamurlar tomurcuklanır. / …”

Dönerek en sonunda Ayrıca hangi balıklar avlanır bu sıra ve nasıl pişirilir, ne zaman yenir ?

Kıyameti beklersin ! Velhasıl “… bilmek için ille de öğrenmek” gerekir.

Kur’an beyyinâtınca , Bunca doğal güzellik gerçek saf şiir ,

Rabbim’in emrindesin ! Ruhumu ürperten “cannefes” salt dil !

Tam yanıbaşımda dağ hemen önümde deniz ,

FİTNECİ Yeryüzünde her şu an sanki gökyüzündeyiz !

(Kur’an: 22*72) vvvvvvvvvvvvvvvvvvv

(-Özdere, 05 Mayıs 2010*)

Ateist militan* dinsiz fitneci , vvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvv

Dindarlara “dinci” diyen sen misin ?

Zangoç salyongozcu , A-“kara dinli”

Sen aziz değilsin A-rezil nesin ?!

ÖLÜ KURBAĞA

(Bkz. 18*100-106)

1.

Hiç gördünüz mü suda

Sırtüstü yatan kurbağa

Ne de rahat uyumakta !

Hiç cansız zavallıcık

İhtimâl son solukta !

Bir derdi mi var yoksa

Debelenip durmakta

Aman ne garip varlık !

İnsan da hani olur-ya ,

Hiç beklenmedik bir anda

Belki de ölecek hasta !

2.

Artık ne desek boşuna ,

O çoktan ölmüş baksan-a !

Neydi o kulak şişirip bağırmak

Vakt-i kerâhette vırak vırak !

Oysa Hakk’ın emrince

Zor işi zamana bırak !

Aklın nasıl hükm’ettiyse ,

Hep aynen olacak sanma !

Mütevekkil çalış amma ,

Kadere rızâ’dan sapma !

Sabret hayatta sakın şaşırma ;

Akıbet her canlı illâ ölür-ya ,

Artık o da cansız ölü kurbağa !

GÜBRE

Kuru tohum kabuğunda ,

Page 36: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

701

Özündeki tadı olmaz !

Birarada bulunsa da ,

Gül diye gübre koklanmaz !

YALANSIZ ACI

Hayâl ufkunda dünya “dikensiz gül bahçesi”

Zaman tuzaklarında her köşe aldatıcı !

Mârifetle yoğrulan saf vicdan Hakk’ın sesi ,

Hayat soluklarında ölüm yalansız acı !

NEFRET

Işıklar yanar söner nedir sönmeyen hikmet ,

Yeni doğuşlar sanki ölümlerden habersiz !

İyilik ve sevgiyi boğmak isteyen nefret ,

Karanlıkta bekleyen ihanet kadar sessiz !

TAŞLAMA-(L’ART) SANAT !

( Bkz.Kur’an: 21*11-35 … )

1.

Pardon! Bir ayağım Beyaz Saray’da ,

Öteki “Kızıl Meydan” ortasında !

Vaşington Kremlin Pekin* duyar da ,

Semâ nasıl duymaz arz sallanınca ?!

2.

Gökler nasıl duymaz yer sarsılınca ,

Semi’ nasıl duymaz kul yakarınca ?!

Mahşere inanmaz basiret yoksa ,

Basîr’e aldırmaz sapkınlaşınca !

3.

Kasâvet arttıkça can daraldıkça ,

Seyr’eyle dünyayı şu renkli camda !

Haydi uzay yolcusu hazırlan da ,

Ölüme git ömrün tamamlanınca !

4.

Tarz-ı kadim masalcısı Mevlânâ ,

Demişse: “Tek ayağım Şeriatta !”

Tarz-ı cedid işte bu hakikatta ,

Tut ki Mesnevî dolusu irticâ (!)

5.

Hep yanlış telâffuz işte bu nokta ,

Aslında doğrusu Hakk’a ilticâ !

Gönlünde teyakkuz uyandırana ,

Hiç geriye dönmek var mı zamanda ?!

6. ………………………………………………………………..

En büyük sen misin ey Amerika , (Bkz. Sözcü G. 06 Kasım 2008 / sh. 9: “Obama* tarih yazdı /

Mülevvessin ontoloji bazında ! İşte dünyanın yeni patronu …” // “Amerikan rüyası gerçek oldu /

Gerzek misin anlasana ey Rusya , Kendisini bekleyen onbinlerce kişilik taraftar topluluğuna , kurşun

İflâs ettin teknoloji hızında ! geçirmez camların arkasından seslenen Obama , zafer konuşması

Page 37: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

702

7. yaptı. ( … )” // Amerika ve Türkiye ilişkilerinde tehlike! ( … ) //

Saldıracak şer-mülevves ne olsa , Erdoğan’dan Obama yorumu / Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ,

Ortam zulmün nüfuzuyla sarılsa ! Obama’nın zaferini kutlarken “siyah-beyaz diye bir sorunun kalma

Tıkınacak her murdar leş ne bulsa , dığını” söyledi. Erdoğan şöyle konuştu: “ …” / … Amerika’ya gide

Yıkılacak dünyası tam sarsılsa ! ceğini de açıklayan Başbakan , “Obama ile de görüşeceğiz. Umarım

8. hayırlı bir geleceğe vesile olur.” dedi. // Kenya’daki ataları , sevinci

Dokunma yârin zülfüne , ne ortak oldu / … // George Bush* gaflarıyla hafızalarda kalacak /

Ne gönül tanır ne hatır ! ABD’de Barack Obama’nın seçim zaferiyle fiilen noktalanan G.W.

Aldanma sâkin yüzüne , Bush dönemi , tüm dünyada ‘derin izler bırakan’ bir 8 yıl oldu. B.*

Yüzüne gül fır-fırlatır ! bu süre içerisinde, başta açtığı 2 büyük savaş olmak üzere pek çok

9. kararın altına imza attı. ABD ile Avrupa ve Müslüman / İslâm*ülke

Dolanma nârin beline , lerinin arasını açmakla suçlanan , Irak ve Afganistan işgallerini baş

Hem kırılır hem kırıtır ! latan Bush , seleflerinin yaptığı gafların toplamından fazla gaf(-)a

Dadanma sakın nazına , imza atmıştı. ( … ) ABD başkanı olarak tarihe geçti.” )Yorumsuz!

Hem kıvırır hem sırıtır ! ……………………………………………………………………..

10. (Bkz. Zaman G. 13 Kasım 2008 / sh. 19: Nihal B. Karaca , “Böyle

Anlasam da merâmı ne , rüyaya böyle proje / …” )

Ne öldürür ne güldürür ! wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww

Dokunsam zülf-i yârine , Medya gündemleri işte her gün üzücü ya da düşündürücü pek çok

Ne ördürür ne öptürür ! konular ve toplum moralini bozmaya yönelik kötü haber-yorumlar

11. bombardımanından farksız. (Bkz. Vatan G. 21 Aralık 2008: Sanki

Soysam tâ yarı beline , kitap gibi bize zevk verecek kalite var mı ; misal , hangi yazılara

Yarısı yukarda yine ! daha farklı ilgi duymakta ve önemseyip beğenerek okumaktayız ?

Oraya varınca işte , Zannımca cansıkıcı da olsa doğrudan ruhumuza uygun buldukları

Demez mi burda işin ne ?! mız ola ki içten duygu ve düşünce dünyamızı test ve keşf-etmek

12. konusunda da yararlı. Bazı yazılar hakikat tam uyarıcı ve vurgula

Pâyi dâman zülfü harman , yıcı içerik.*// sh. 4: Güncel-‘Sigara hapı intihara yol açıyor’-uyarı

El-etek nazından aman ! sı / Sağlık Bakanlığı , Türkiye’de de sigarayı bırakmak için kullanı

Olsam saç ucuna kurban , lan Champix adlı ilaç için doktorlara ve eczacılara uyarı mektubu

Gel diyecek kes korkmadan ! gönderdi. Mektupta , “FDA, Kanada ve Avrupa İlaç Ajansına ulaşan

13. pazarlama sonrası bildirimlerde Champix kullanan hastalarda ciddi

Zülf-i yâr baştan ayağa , nöropsikiyatrik semptomlar (davranış değişiklikleri , ajitasyon , dep

Tel-tel taraklamak gerek ! resif duygu-durum , intihar düşüncesi ve eylemi ) meydana geldiği

Yar ağyâr ayaktan başa , bildirilmiştir ”-denildi. ( … )Mektupta ,“Champix , sigara bıraktırma

Tek-tek tartaklamak gerek ! da etkili olan ve reçete ile satılan bir ilaçtır.”-deniliyor. // Hapşırmak

14. cinsel istek belirtisi olabilir / İngiltere’de Oxford Üniversitesi’nin

Dokunma yârin zülfüne , yaptığı bir araştırmada bazı insanların seks istedikleri sırada hapşır

Ne gönül tanır ne hatır ! dıkları ortaya çıktı. Royal Society of Medicine isimli dergide yayın

Aldanma sakın sözüne , lanan araştırmada , deneklerden 17’si seks düşündüklerinde ve seks

“Ya kırk katır ya kırk satır !” yapmak istediklerinde hapşırdı. Üç deneğin de orgazm olduktan son

15. ra hapşırdığı belirlendi. Araştırmayı yapan kulak-burun-boğaz uzmanı

Çocuk sen neden pek safsın , Dr. Muhammed Butta , “Henüz bu konuda tam bir bilgimiz yok ama

Bak ne acımasız dünya ! elimizde örnekler ve denekler var. Bu araştırılması gereken bir konu.”

Bu işlere ermez aklın , dedi. / Dış Haberler // sh. 5: “2060’a kadar rahatız / … Kütahya Dum

Bari birazcık kurcala ! lupınar Üniversitesi (DPÜ) Mühendislik Fakültesi Makine Mühendis

16. liği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Yıldırım , dünyaya yakın

Sağdan sola kaymaktasın , olduğu için Ay’ın yanı sıra Merkür , Venüs , Mars , Satürn ve Jüpiter

Sanatın politik çaba ! gezegenlerinin hareketlerinin , depremle ilgisinin bulunduğunu söyle

Yaşlandıkça korkmaktasın , di. / Her ay takviminin başlangıcında …”(Dikkat! Bu yazının tamamı

Saltanatın bitik baba ! ilginç-bilimsel kehanet tez-tesbitler ortaya koymakta ve deprem hak

Page 38: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

703

17. kında farklı görüşler açıklamakta*) Sh. 6: [email protected] /

Şapkayı kaldır havaya , Artık öteki Türkiye’nin insanıyız … // sh. 9: Kurban Bayramı’nda

Selâmın benzer şakaya ! kartla geçen yıldan yüzde 23 fazla harcadık / Dokuz günlük Kurban

Düşman alırken alaya , Bayramı tatilinde kredi kartları ile 886 milyar 597 bin YTL harcama

Cümle dostlara merhaba ! yapıldı. / Bankalar-arası Kart Merkezi (BKM) Kurban Bayramı ve

18. Bayram tatili dönemine ilişkin kredi kartı kullanım verilerini açıkladı.

Hem gezer sefâ sürersin , Buna göre, … 7-12 Aralık döneminde, kredi kartlarıyla 11 milyon

Ne evlâ atsız araba ! 668 bin 517 adet işlem gerçekleştirildi. Bu döneme ait harcamaların

Herkesler ne derse desin , toplamı da 2007 yılına göre % 23 artarak , 886 milyon 597 bin 141

Aldırma evlâtsız baba ! YTL’ye ulaştı. // Sh. 11: Türk Telekom’dan teknoloji destekli eğitime

19. kaynak / … Türk Telekom Genel Müdürü Paul Doany konuyla ilgili

Pervâsız gezip dolaşma , yaptığı açıklamada , “Türkiye’nin bilgi toplumuna dönüştürülmesinde

Anarşi her an pusuda ! en önemli önceliklerden biri eğitim. Bu nedenle, sosyal sorumluluk

Aman kavgaya bulaşma , projelerimizde en büyük payı eğitime ayırıyoruz” dedi. // Yiğit Bulut

Devrimci fitne uykuda ! “[email protected]” AB, Diyarbakır Belediyesi , milyon euro’

20. lar … / Bu “kelimeler ” nasıl biraraya geldi diyorsanız, aktarmaya çalı

Selâvatsız adım atma , şayım… Bir devlet kurumunda görevli bir dostumdan bir dosya geldi.

Her an can hülkumda ola ! İçinde oldukça çarpıcı iddialar var… İddialar “çok ciddi” ama bunlara

Patavatsız attım tutma , geçmeden “ bazı tespitler ” yapmam gerekli … Bildiğiniz gibi son dö

Bağışlayan başka anla ! nemde AKP ile DTP arasında “yerel seçim” öncesi kıyasıya “çekişme”

21. yaşanıyor. Kimilerine göre … ( … ) Not: Son bir soru ile bitirmek

Hem Mevlâ yazdıysa boza istiyorum; sizce PKK’nın “uyuşturucudan elde ettiği para” Türkiye’ye

Pişer mi ense kökünde ? en kolay nasıl gelir ? Türkiye’de “sivil toplum” örgütleri kurarsınız ,

Musallâ taşı’nda hâlâ sonrasında Avrupa’dan “o parayı hibe” adı altında gönderirsiniz !

Şişer midense önünde ! Uyuyan güzellere duyurulur ! //

22.

İşte her kim-senin hâlin , Bu rapor ezberleri bozuyor / “Türkiye’de Farklı Olmak” başlıklı araş

Bir bilen* bin diyen çıkar ! tırmanın sonuç bölümü , ( … ) // sh.17: Türkiye

İşitse derdim hin-hâin , nereye koşuyor! ([email protected] ) … İşte sonucu. // sh.18:

Pir sezen dilimden çakar ! [email protected] : Hayatımızın her anında izleniyoruz , peki

23. ya yarın ? / … ( Bu gece yılın en uzun gecesi. / … ) Eki: Pazar-Vatan /

Ne yar ne diyar ki dünya Onlarınki sıra dışı bir aşk hikayesi / Eşimi akıl gücüyle görüyorum ,

Asla havsalaya sığmaz ! diğer yarımı onda buldum / Sanatçı Metin Şentürk … Gözlerini çocuk

Gönül ukbâ’ya uyansa , ken kaybeden … / sh. 8-9: “Elif Ergu’nun röportajı” / -Tavlayı nasıl oy

Zinhar tağut’laşıp azmaz ; nuyorsunuz ? “-Tüm taşları aklımda tutuyorum. Biraz akıl gücü gereki

Adam-madam putlaştırmaz ! yor. Benim gözüm aklıma vurmuş.” / -Film nasıl izliyorsunuz ? “-Bayı

24. lırım film seyretmeye, hele de yolculuklarda… Filmleri “radyo tiyatro

Gönül Hakk’a tam uyansa , su” dinler gibi izlerim. Tüm karakterleri kafama yazarım. Sadece aksi

Fani dünyaya aldanmaz ! yon ve bilim-kurgu’dan uzak duruyorum.” / -Araba nasıl kullanıyorsu

Tam ruhuyla kanatlansa , nuz ? / “-İnanılmaz iyi araba kullanırım. 10 yaşında el frenini indirir ,

Aşktan başka yol aramaz ! düz kontak yaptırırdım arabaya.” / -Nasıl iyi giyinebiliyorsunuz ? / “-

25. Çocukluğumdan gelen hastalık derecesinde bir takıntı bu. Kumaştan ,

(“Küll-ü nefsin zâikatü-l’mevt”) kreasyondan ve renklerden anlarım , sorarım , takip ederim. Şık olmak

Can boğazdan haçan dönmez ! beni heyecanlandırır.” ( … ) // Tuğrul Tunalıgil’in röportajı , sh. 6 :

Sanmasın ki her canlı fert , Araştırmacı Yazar Aytunç Altındal: “-Türkiye’de 3500 yabancı casus

Tûfanlardan kaçan ölmez ! var ” / Son üç ayda iki Çeçen komutan İstanbul’da faili meçhul şekilde

26. öldürüldü. Ve gözler yeniden istihbarat örgütlerine çevrildi. Bu konuda

Bu hâl-minvâl sürüp gitmez , uzman olan Altundal’a göre, “Casuslar savaşı Türkiye topraklarında

Gider sananlar aldanır ! yapılıyor. Son yıllarda özellikle Arap istihbarat örgütleri ülkemizde ak

Derhal ihtilâl de yetmez , tif durumda. Peki MİT ne yapıyor ? Hiç!..” ( … ) Sh. 12-13: Sanem Al

Page 39: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

704

Düzenbazlar yararlanır ! tan “[email protected]” Yaptığı eleştirilerle her zaman dikkati çeken

27. Ahmet Hakan’la gündemdeki en ateşli konuları konuştuk / Bana bu soru

Baş ola tam Başbuğ ola , ları ısrarla niye soruyorsunuz ? / … Yazılarındaki sert üslubuyla dikkat

Atatürk “Bozkurt” oldu ya ! çeken , her kesime gönderdiği sivri mesajlarla hem tepki hem takdir top

Başında taç tuğ yoksa da , layan Ahmet Hakan’ı bu kez Sanem Altan köşeye sıkıştırdı. Ergenekon ,

İşte her Türk Alper-Tunga ! AKP, Erdoğan , Deniz Feneri , CHP, Türk Silahlı Kuvvetleri , sağcı ba

28. sın gibi konuları sordu , bakın ne cevaplar aldı : ( … ) Sh. 16: Dünya

Nice “Ruh Adam” yok mu yâ , hali “[email protected]” Kemal Yıldırım: Keşke!.. / “Nesimi’

Kurt gibi diş izi kalır ! ye sordular ki yârin ile hoş musun // Hoş olayım olmayayım o yâr benim

Saygıyla ansam çok mu yâ , kime ne …” / Şartlar bazen namüsait tezahür etse de ünlü Ozan Nesimi’

Yurtta sözü hatırlanır ! nin dizelerine uyanların sayısı , uymayanların ya da uyamayanların çok

29. ça üstünde. / Bundan da anlaşılacağı gibi madalyonun öbür yüzünü çevi

Kavim kardaş her ülküdaş , rip “kıvıramayan”-ları irdeleyeceğiz. Bakalım kimlermiş o cenahtakiler ?

Ne dura gün bugün işte ! Birbirlerini iyi tanımadan “evet” diyenler. Ya da “incir çekirdeği”-örneği

Nazım yoldaş ölse de baş , nizâ çıkartıp evlilik sonlandıran , nişan bozan yeni yetmeler vesaire! /

Sol cenah dünkü bilinçte ! O hallerde olanların safına katılmak veya “ah keşke” demek istemeyen

30. ler … İşte size “ilişki uzmanları”-nca kotarılan “sevgiliye sorulması gere

Bilen bilir biz hep biriz , ken” sorulardan bazıları./ Birbirimizi gerçekten dinliyor muyuz, düşünce

Topyekün Türk Milleti’yiz ! ve şikayetlerimizi dürüstçe değerlendiriyor muyuz ? / Çocuk sahibi olup

Ne diyen desin kardeşiz , olmayacağımız konusunda konuştuk mu ? / Birbirimizin inançları ve ma

(Biriz , iriyiz , diriyiz !) nevi ihtiyaçları konusunda hemfikir miyiz ? / Birbirimizin arkadaşlarını

Zaten aynı gemide’yiz ! seviyor ve onlara saygı duyuyor muyuz ? / Birbirimizin maddi sorumlu

31. lukları ve hedefleri hakkında fikir sahibi miyiz ? / Evin nasıl idare edile

Dil din töre tarihimiz , ceği konusundaki beklentilerimizi daha önce hiç konuştuk mu ? / Gerek

Kürt Said , Arnavut Akif ! fiziksel gerek ruhsal sağlık geçmişimiz hakkında birbirimize dürüst dav

Hiç ayrımcılık gütmeyiz , randık mı ? / Birbirimize karşı beklediğimiz ölçülerde şefkatli miyiz ? /

İnsanlık tarihi şahit ! En önemlisi de açık ve rahat bir şekilde birbirimizin cinsel ihtiyaçları ya

32. da korkuları hakkında konuşabiliyor muyuz ? // Böylesi hallerde “aileler-

Gönüllerde iman varsa , in” durumu da çok önemli tabii ki … Peşrev çekmeden , örneklerden bir

Dert biter derman aransa ! kaçını sıralayalım. / Birbirimizin ailesine değer veriyor ve saygı gösteri

Keder kader hak fermansa , yor muyuz ? / Evliliğimiz sırasında ikimizin de bırakmak için hazırlıklı

Yeter ilk ders Kur’an olsa ! olmadığımız şeyler var mı ? / Eğer aramızdan biri kariyer için uzak bir

33. yere gitmek zorunda kalsa , buna hazırlıklı mıyız ? / İkimiz de birbirimiz

Hele yâr zülf-i yâr da kim , in evlilik taahhüdüne güveniyor muyuz ? / Hangi zorlukla karşılaşırsak

Kör doğru bakar da görmez ! karşılaşalım , aramızdaki bu bağ (-lılık)’ın her şeyi çözeceğine inanıyor

Şehlâ nâçar hem nitekim , muyuz ? / Dedikoduları kulak arkası edebileceğimize dair söz veriyor mu

Nankör asla Hakk’a dönmez ! yuz ? ( ……. ) Hasılı kelam , hayal kırıklığı yaşamak istemiyorsanız bun

34. ları birbirinizle “açıkça” paylaşmaktan çekinmeyin. / Paylaşamıyor ve

Al da bak aynaya diye düğümü kavi atmıyorsan karşına dikilecek şey, seni hiç terk etmeyecek

İster eline Kur’an ver ! olan “yalnızlık”-tır. / Ümit Yaşar Oğuzcan’ın dizelere döktüğü gibi …

Dangalak hani ya niye “Önce çaresizlik çaldı kapıları / Sonra yoksulluk / Bütün âşina çehreler

Der gözüne soksan göster ! silindi aynalardan / Bir anda boşaldı dünya / Yapayalnız kaldık …” //

35. Çareyi de aklı erenlerin önerilerine sarılmakta bulursun. Onlar da sıralar

Hayrı Hakk’ın göremeyen emeklerinin karşılığını … / “İlişkilerinde mutlu olanlardan çok mutsuz

Ne yar ne zülf-i yar bize ! evliliği ya da ilişkisi olan arkadaşlarınızı dinleyin … / Strese neden olabi

Gayri haddin bilemeyen leceği için yatarken mutlaka metal takılarınızı çıkartın. / Yalnız olarak

Allah hakkını ne bile ! uyandığınızı görmemek için yatağınızın karşısında ayna bulundurmayın.

36. Hiç kimseye yalnız kalmaktan sıkıldığınızı söylemeyin …” / Hoş olayım

O, (“… bi Ahkem-il’hâkimiyn”) olmayayım , o yâr benim kime ne … / Keşke herkes hallerini böyle

Niye sebbeden (söven) bile hür ? dillendirebilse.” )Yaşamakça* nice örnek kalemlerden özet divan sanki!

Page 40: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

705

Oysa sağlam(-muhkem) bil pek kesin , ****************************************************

Kral’a sövsen , hapse gir ! … (Arap şairi* işte bu iki durum farkını aynen böyle belirtmiş!)

37.

Şovmen ağzıyla gargara ,

Konuşacak sürçe lisan !

Doğada değişmez yasa ,

Korkutacak sertçe vursan !

38.

Ummadık taş mı baş yarmaz ,

Her hakikat atalardan !

Olmadık lâf mı hoş olmaz ,

Meşhur galât lügatlardan !

39.

Sokaklarda kümelenir ,

Azgınlaşan salma itler !

Yan bakınca pirelenir ,

Tekme sallasan panikler !

40.

Dünya âlem hem ne âlem ,

Hani ya ne desem bilmem !

Darıca söz israf etmem ,

Ruha fedâ şu baş beden !

41.

Yaşanmazken tek başına ,

Baş bedeninden ayrılmaz !

Her baş başkasından başka ,

Beden başsızken sayılmaz !

42.

Hoş olmaz göz selâmıyla

İyilik başa kakılmaz !

Boşboğaz söz edâsıyla

Sürpriz şaka yapılmaz !

43.

Baş boş durmaz işte hikmet ,

Her neye hükm-edersen et !

Her yol kaderden ibaret ,

İçten niyet “ermek” kısmet !

44.

Âlem bilsin bitmez işim ,

Dem bu dem amma yaşlandım !

Hâlen dersin tek bildiğim ,

Ben ölmem daha yaşarım !

45.

Anladım sen de mevtâsın ,

Git kendine mezar beğen !

Aldattım deme aldandın ,

Anlar mısın zor nükteden ?! (-Nice ebleh hayvan nesnâs // Zor nükteden hiç anlamaz !)

46.

Beğendiğin sözü söyle ,

Demek işin özü böyle !

Page 41: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

706

Yüreğin közü gözlerde ,

Bakarken yakar aldırmaz !

47.

İyilikten hiç ayrılmaz ,

Asla kötü yola sapmaz !

Sarsaklıktan da hoşlanmaz ,

Mizâcım babamdan miras !

48.

Şu halk kimin umurunda ,

Su yüzüstü aksın güya !

Rabbim hak dâvâ uğrunda ,

Bizi de yaksın yakarsa !

49.

Dilim şiirim sanatım ,

Bozkurt soy-kut ay-kır at’ım !

Devletim tek saltanatım ,

Türk Yurdu bayındır bahtım !

50.

Söz “kaht-ı ricâl” hülâsa

Ağlamam bahtıma asla !

Gözüm açık gönlüm ayna ,

Sır saklamam bak da anla !

51.

Dert-şikâyet biter sanma ,

Gizli serrişte arama !

Hû* desem de yeter amma ,

Bil ki işbu tam muammâ !

52.

Soldan yaz git solcu bilsin , - SOL’CU* YOLDAŞ (!)

Veleddâllîn* yolcu densin !

Artist-turist kimlerdensin , (“Âsım’ın nesli” -değilsin ,

“Eski köye yeni âdet !” Zift-devrimci* pis cenâbet!)

53. ……………………………

Siyaset mesleğim işte , (Kof söylemler ezberlettin ,

Meydanlarda nutuk atma ! Marksist cinnet tam felâket!)

İcazet ehliyim diye , ……………………………

Uluorta caka satma !

54.

Örgütçü ozan* şer-şefsin ,

Neslimi yaktı nefesin !

Anarşist engerek neslin ,

Ne zehir-zemberek âfet !

55.

Halk kimi isterse sevsin ,

Düzenbaz sol sahte dil renk ! (Marksist çete* kin ürettin ,

Yaban dillerden devşirdin , Boş slogan , yoz siyaset!)

İşte gözgöre hiyânet ! ……………………….

56.

“Bu ne hâince hengâme” (Merhum Menderes’in ihtilâlcilere sert tepkisini belirten ifâde!)

Dünya yıkılsa kime ne ?

Page 42: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

707

Âsi olursan Rabbine , (Ne demek hem ne haddine,

Ölüm en yakın kıyamet ! Düşün nükteyi idrâk-et!)

57. ………………………..

Sen sus el keramet desin ,

Bilir hâlini yârenin !

Hâl ne ki tam hâlvettesin , (Ne dert dostlar herkes bilsin ,

İnançsızlık sosyal gaflet ! Toplumsal hastalık riddet !)

58.

Merâmını dillendirdin , (Bkz. Zaman G. 16 Ekim 2008 / sh. 15: “… Dağlarca* öldü ,

Derdi çileyi sevdirdin ! dünya ıssız kaldı / … Türk şiirinin en yaşlı çocuğu F. H. Dağlarca ,

Üstadlara beğendirdin , 94 yaşında ömrünü tamamladı. ( … )

Şikâyetin ne nihayet ?! “Uzun yaşamışsın derler bana // Bilmezler seni uzun beklediğimi.” )

59. ……………………………………………………………………..

Aşkını ozanlar bilsin ,

Yuvanı bozanlar gitsin !

Sırrını çözenler gelsin ,

Gelsin gitsin bitsin her dert !

60.

Ozanca her günkü derdin ,

Olmazına gönüllendin !

Gül aşkıyla ülkü derdin ,

Dermânı Hak’tan inâyet !

61.

Gece bitsin gün belirsin ,

Rabbim hâlimi bilirsin !

Şu kemter kulun neylesin ,

Medet Rehberim Muhammed !

62.

Meh cemâlini gösterdin ,

Hem hil’atini geydirdin !

Mestâne Güzelcik* için ,

El ver yol göster himmet et !

63.

Şehinşâhım Efendim’sin ,

Medet şiirim elversin !

Hem-dil’im ne derse desin ,

Gül şefâat işte himmet !

(Bkz. Kur’an-ı Kerîm Açıklamalı Meâli “Diyanet / Heyet” sh. 553-4: “el-Cuma’ / 62*1-11” / Dipnot: 2-5 :

“Hz. Peygamber , Arapların dışındaki milletlere de peygamber olarak gönderilmiştir. Çünkü Peygamberimizin

nübüvvet ve risaleti evrensel ve süreklidir. O, kıyamete kadar gelecek bütün insanlara peygamber olarak gönde

rilmiştir. // … Allah’ın dostları âhireti tercih eder. Ölüm ise âhiretin başlangıcıdır. // …” )

ÂLEME İBRET !

1.

Ne ruhu yaşatmak için bedeni ,

Ne beden için ruhu öldürmeli !

Hayat dengesini bozmak isteyen

Her fesat ocağını söndürmeli !

2.

Devlet fesatçılara gücünü göstermeli ,

Page 43: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

708

Her türlü anarşist’e haddini bildirmeli !

3.

Haksızca öldüreni hakkınca öldürmeli ,

Zâlimi diri diri toprağa gömdürmeli !

İşte böyle adâlet olur âleme ibret ,

Her zulmün ocağını kökünden söndürmeli !

4.

Mağdur ve mazlûmları gözetsin tam garanti ,

Hak adına olmalı Devlet’in adâleti !

TEMİZ ELLER*

1.

Suya sabuna dokunmayan pisler ,

Pis ellerini çeksin üstümüzden !

Artık iş başına gelsin temizler ,

Dünya korksun yeniden gücümüzden !

2.

Bilsin bu düzeni kirleten eller ,

Bu pisliği “temiz eller (*)” temizler !

3.

Dünya korksun da yeniden gücümüzden

Temiz sularda boğulsun gitsin pisler !

Pis ellerini çeksin de üstümüzden

Artık suyun başına gelsin temizler !

4.

Yıllardır bu millete musallat kör zihniyet

Acımasız sol sulta yoz siyaset çetesi !

Bürokratik mengene masonik gizli devlet

Tam faşist-kapitalist hepsi sahte devrimci !

5.

Bitsin gitsin sosyal ortamları kirleten eller ,

İşitsin halk vicdanını derinden dinleyenler !

Dirilsin millet tarih ruhunda “iç dinamikler ”

Bilinç ancak kültür mayamız zaten öz değerler !

6.

Kendi pisliğinde boğulsun gitsin artık pisler ,

Haydi tam iş başına gelsin tertemiz kişiler !

(Bkz. Kur’an: 3*179. “Allah müminleri de şu bulunduğunuz hâl üzere bırakacak değildir ; sonunda murdarı

temizden ayıracaktır.” / ve âyetin devamı : “Bununla beraber Allah , size gaybı da bildirecek değildir. Fakat

Allah , elçilerinden dilediğini ayırt eder. O halde Allah’a ve peygamberlerine iman edin. Eğer iman eder ,

takvâ sahibi olursanız sizin için de çok büyük bir ecir vardır.” // Dipnot-1: Tefsirlerde bu âyetin “Ey Muham

med ! Bize kimlerin iman edip kimlerin etmediğini bildir.” diyen kâfirlere cevap teşkil ettiği belirtilmektedir.)

HER ŞU AN !

1.

(Hâ fi-d’dehri leylen ve lâ nehârâ

Hayyen ve yemûtü mütevâliyâ !

Hatt-el’âne küll-ü kevnin fesâdâ

Ve lâkin lâ-yemûtü vahyen lenâ !)

2.

Page 44: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

709

Ne ki âlemde gece var gündüz yok ;

Her diri sürekli ölüyor işte !

Şimdiye dek her oluş bir bozuluş ;

Vahiy bakımından ölmüyor bizce !

(Bkz. el-Mu’cem-ül’Müfehresü li elfaz’il-Kur’ân-il’Keriym , Muhammed Fuad Abdülbâki , Sh. 746-7:

Evhâ’dan Vahyühü’ye kadar 77 âyette zikrolunan aynı kökten iştikaklar , Vahy’in anlam açılımları !)

(Bkz. Kaside-i Bürde, el-Bûsirî / Tercüme ve şerhi : Âbidin Paşa , Gençlik Basımevi-İst. 1977, Sh. 89 /

Beyit-84: “Allah’ın şânı yücedir. Vahiy, çalışmakla elde edilemez. (O, Allah vergisidir.) Hiçbir

peygamber de gayb’den verdiği haberde yanılmaz , hatâ etmez.”)

KİM MÜDRİK ?

1.

(Men ya’lem müdriken fi-l’hâli hakâika

Men ya’mel lillâhi bi-s’sıdkı sâdıka !

E-leyse hâzâ vücud-üd’dünyâ fenâ’ ;

Ve şe’n-ü hâzihi-l’fenâi zıll-ül’beka’ !)

2.

Kim müdrik biliyor şu an gerçekleri ,

Kim Hak için tam doğru iş ettikleri ?

Değil mi şu dünya varlığı geçici ,

Bu fenâ gerçeklik mi bekâ gölgesi ?!

HEME HESTEM

1.

(Gerçi hestî bîmenend ki yek deryâ büzürk-est ;

Heme hestem yek katre-i ân deryâ kûçük-est !

Vaktî ki hem în-katre der-ân hâmûş hâhed-şod ;

Angâh heme în-hestem ki ez-hestî şode-est !)

2.

Her ne ki bir büyük denizse de eşsiz varlığın senin ;

Benim varlığım da bir küçük damlasıdır o denizin !

Zaman gelecek o denizde sâkinleşecek bu damla ;

Şu varlığım da senin varlığından olmuştur o anda !

HAKİKAT DENİZ / Bkz.Hadis Ansiklopedisi ,Cilt-5 / sh.338: “Yedinci semânın ötesinde bir deniz var. /…”)

(Bkz. Tarikatlar , Dr. Hasan Küçük , Sh.121: “Yûnus’un esasen çoğu zaman zâhir ehli ve fakihlerle işi yoktur.

Çünkü onlar sırf akıl yoluyla Hakk’ı bilmek ve O’na vâsıl olmak iddiâsındadırlar. Hâlbuki bu gidiş çok zor ,

tehlikeli ve karanlıktır da.Yûnus’a göre bu iş ancak vecd* ve İlâhî aşk yoluyla mümkün olabilecektir./ Dipnot:

Hakikat bir denizdir şeriat anın gemisi ,

Çoklar gemiden çıkıp denize dalmadılar !

Dört kitabı şerh’eden hakikatte âsi’dir ,

Zira tefsîrin edip mânâsın bilmediler !” )

BİŞNEV !

1.

(Men ravem ez-pesem âyed

Nâgehân dâmânem-râ gîred :

Page 45: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

710

Bişnev merg-râ ferâmûş me-kun

Hemîşe me-râ yâd-kun gûyed !)

2.

Ben giderim o gelir ardımca ,

Ansızın tutar da eteğimi :

“Dinle, ölümü (asla) unutma !”

Der ki : “dâima hatırla beni !”

GİRİFTEM

1.

(Ez-tû şefkatem nihan ne-giriftem

Negâhem hayrân-râ ser-tû giriftem

Hemîşe bâ-tû berâber bûdem

Der fevk-ı serem tû-râ giriftem !)

2.

Şefkatimi senden esirgemedim ,

Hayran bakışımı üstünde tuttum !

Daima seninle birlikte idim ,

Seni başımın da üstünde tuttum !

ÂMUZGÂRÎ

1.

(Tû behterîn âmuzgârî

Ki be-men aşk-râ âmuhtî

Çi be-men aşk-râ âmuhtî ?!)

2.

Sen çok iyi bir öğretmensin ,

Çünkü bana aşkı öğrettin !

Niye bana aşk’ı öğrettin ?!

(Bkz. Sonsuz Nur , Cilt-2 / sh. 370-3: “İlme iştiyak” )

(Bkz. Feyizlerden Damlalar , Sh. 156 / No. 846: İlmin kendine has zevki : İlmin de kendine mahsus bir zevki

vardır. İmam-ı Âzam* Efendimiz : “Eğer sultanlar , bizim içinde bulunduğumuz , ilimden aldığımız zevki

bir bilseler , üzerimize ordular gönderirler de elimizden alırlardı.” diyor. “Ama ne çâre! Anlayamadıkları için

zevki başka yollarda arıyorlar.” //Ayrıca , Bkz. Feyizli Sözler-Sohbetler , Sh.66-8: “Aşk’ın hakikati nedir ? ” )

NÎST ! (Zist zişt nîst : ) Hayat çirkin değildir !

Ömr-ü hayatımın dış renk kemiyetini belirleyen iç âhenk keyfiyetini belirtmek istediğim yıllarıma bedel şu

Yaşamakça çalışmalardan özet diyebilirim ki , içerik olarak “kanun-u fıtrat” tabirine uygun nazm-ı Kur’an

tereşşuhâtıyla uyanık gönüllere ehl-i aşk irfanından nasip-bereket sunmak yolunda tasavvuf-u İslâm budur !

ENCORE

1.

(Ah! Dans mon cerveau et coeur

Se dispute du négation !

Poeme d’existence encore

Cet orage d’hésitation !)

2.

Ah! Beynim ve kalbimde

Çatışıyor inkârla !

Page 46: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

711

Varoluş şiiri işte ,

Bu tereddüt fırtına !

(Bkz. Kur’an : 3*154. “Bu , Allah’ın göğüslerinizdekini yoklayıp denemek ve kalbinizdekini

ortaya çıkarıp (şüphe ve vesvese’yi-) temizlemesi içindi. Allah , gönüllerde olanı hakkıyle bilir.” )

HÜSRAN

Okyanusta tek kaptan “Rabb-ül’âlemîn” Rahman ,

Allah’tan başka var mı şu âlemde tam sultan ?

Bilcümle mahlûkattan var mı muhtaç olmayan ,

Hey “bel-hüm adâl”-insan! Seni boğmaz mı hüsran ?!

GÖZ IŞIĞIM

(“Elif okuduk ötürü

Pazar eyledik götürü”)

Her gün belli Hakk’ın günü

Kul bilmeli her gününü !

……………………….

Ömrümüz günler geceler

Nice şiirler heceler !

Her gün biter azar-azar

Yaşamaksa kader kadar !

Gecenin gözışığı

Hece söz karşılığı

Şiirin öz anlamı

Beden can ruh zaman mı ?

Mum ışılar erim-erim

Işık dibinde gölgeyim !

Şiirim gönül ışığım

Gönülden Hakk’a âşığım

Nur-u Kur’an gözışığım !

TAKVİM

1.

Gün geceyarısı başlar ,

Tam ertesinde noktalar !

Ömrünce cümle yazgılar ,

Her hecesinde nükte var !

2.

Düşün ölümlü başın var ,

Yol bildim mahşere kadar !

Her dün bugünkü yarınlar ,

Takvim günü düne katar !

3.

Gece gündüzü tamamlar ,

Yüzler güler ruhlar ağlar !

Takvimden kopan yapraklar ,

Yılları yollara bağlar !

Page 47: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

712

4.

Gönlüm ağlar ağlar ağlar ,

Gözyaşlarım şiir çağlar !

Ömrüm güncel takvim misâl ,

Yaprak-yaprak kopar kopar !

……………………………

Gece biter gündüz başlar ,

Sular akar akar akar !

Takvimden kopan yapraklar ,

Ruhumdaki yansımalar !

“İKLİM-İ TA’LİM”

(Mesnevi’nin Özü / sh. 208, 718, 818,

827, 837-8, 873- 4, 912, 924 ve 927…)

1.

Adem’den aslım neslim

Şaştım ben , işte nefsim !

Ancak senden benliğim

Bilebilseydim Rabbim !

2.

Şiirimde nefesim

Nefesimde hevesim !

Hevesimde ney sesim

Ney sesimdeki de kim ?

3.

Ben kim-yâ kimesneyim

Nedir lâkin nesneyim ?!

Neyim nitekim neyleyim

Nikbin-bedbin neyzenim !

4.

Kaal değil hâletteyim

Hâlceğiz halvetteyim !

Halk için kaametteyim

Bencileyin bedenim !

5.

Lev*-neyim Levlâ*-derdim

Lâ*-nefyim İllâ*-ferdim !

Ya fevtim ya da mevtim

Hakk’a dek cem’iyyetim !

6.

Ne geldim ne de gittim

Ben miyim Rabbim , Lâ* kim ?

İllâ hep seni bildim

İllâ hep seninleyim !

İllâ tek seni sevdim

Mecnûn belli Leylâ kim ?

7.

(“Çün elif der bismi pünhan kerde îst” )

Elif niye gizlenmiştir Bismi’de ?

(“Hest-i û der bism ü hem der bismi nîst” )

Page 48: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

713

Bismi’de var hem de yoktur Bismi’de !

8.

Dilim virdim şiirim

Kil tenim su ateşim !

Yel tinim bu lâ-şey’im

Şems belli Mevlânâ kim ?

9.

(“Tû ki yek cüz’î dil-â z’în sad-hezar ”)

Gönül bu yüzbinlerden bir parçasın !

(“Çün nebâşî pîş-i hükm’eş bî-karar ” )

O’nun hükmü önünde kararsızsın !

10.

“Aşk tıkaç” az pepeyim

Lüknet lüseyn Hüseyn’im !

Kulak aç dinle ney’im ,

Gönül virdim Mesnevi’m !

11.

Sûret-ül’gayb ayna “Mim”

Gül Şems’im hilâl dillim !

Tarfet-ül’ayn ol şah kim ,

Ayneyn’im harem seslim !

12.

Dinle bu ney benliğim ,

Beyt nîst … / iklîm-est’im !

Her nefes cümle hâlim ,

Ancak “iklîm-i tâ’lim !”

13.

Şaştım ben , işte nefsim

Bilebilseydim Rabbim !

Şiirimsi nefesim ,

Nefesimdeki de kim ?

14.

Ben miyim Rabbim , “Lâ-” kim ;

Mecnûn belli , Leylâ kim ?

Şems belli , Mevlânâ kim ?

Kalbim “iklîm-i tâ’lîm !” )

(Bkz. Güneş G. 30. Ağustos 2000 / sh.9: Yıldo-Beyaz Saçlı Prens : “Cenk Koray’ın Mevlânâ aşkı :

… Sevgili Cenk , yol boyunca aklımıza bu hikayeler geldikçe gönlümüz açılıyor. / … İnsanlığın şu

“An”-daki süflî durumunu anlayamıyorum. Senin değerini bildiğin o “insan-ı kâmil”-i anlatmak

hepimizin görevi. Ama senin gibi duyarlı hassas insanların gönülden arzuladığı gibi , ademoğlu

ne zaman doğru yola girip hakikati öğrenecek ? (“İnsansın , insansın , insansın , susuyorsun ; çünkü

o ân’ın adamı değilsin. İnsanlığı tamamiyle kendinde yak. Eğer mahremsen , o ânın adamı ol !” )

… (“Aşk davasında bulunmak kolaydır. Fakat bunu ispat için delil ve kanıt gerekir.” )

… (“Bizim içimizde İlâhî bir sûret varsa , o da sensin !” )

DİL’İN-CE !

1.

Düşün de okuyucu , Hızır selâm-en içte;

Gönlünce oku ve yaz, hazır kalem elinde !

Page 49: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

714

Sözün de yok üslûbu öz-gür ilhâm’ken işte ,

Öz-gün’ce okuyamaz söz’dür kelâm dil-in’ce !

2.

Nasıl istersen öyle gör kör avam ehlince ,

Ne dil dudak ne kulak göz’dür kelâm için-de !

Nasıl dilersen söyle öngör de tam keyfince ,

Hep bil ancak ve ancak öz’dür merâm dilince !

3.

Gönlün de göze benzer görür merâm edince ,

Göz de gönlüne döner öz ilhâm erişince !

Merâmın ne hükmeder söz’dür tamam dilince ,

Öz deyince söz biter “vesselâm” deyim-in’ce !

SİTARE’YE SON BESTE

-Gönlümde yıldızlaşan gözlerine bakarken !

1.

Bu gece gözlerinde mehtabı seyrederken

Sende erdim aşkımın zirvesine Sitare !

Gel gitme kal benimle daha vakit çok erken

Gönlümdeki bestenin şerefine Sitare !

2.

Ah ne güzel başbaşa bu yalnızlık seninle ,

Ne kadar naz etsen de ayrılıktan söz etme !

Sitemkâr bakma öyle darılma sözlerime ,

Hep gözgöze kalalım bu son gece Sitare !

3.

Sorarken aşk sırrını sevdalı gözlerine ,

Çok az bir zaman kaldı gecenin bitmesine !

Yeter ki al beni de birlikte gökyüzüne ,

Kalmasın yeryüzünde bu son beste Sitare !

AŞK RÜYASI

1.

Önce tatlı gülücük

Sonra sıcak öpücük !

Daha yaşları küçük

Ama aşkları büyük !

2.

Çocukların rüyası

Büyüklerin dünyası !

Güzel her yaşın aşkı

Bitmez gönül sevdası !

3.

Olmalı güzel bir ev ,

Hayat severken güzel !

Gençlik üstüne söylev :

“Seversen gönlünce sev !”

4.

Güzel bak göreceksin ,

Page 50: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

715

Gönlünce seveceksin !

Aşk rüyâsı hayâlin ,

Sırrına ereceksin !

İLK RİSK / ZELLE

(2*208. ve 20*120.)

1. (-İnsan için mukadder türeme yasası da böyle işte:

İnsan iki ucu köklü bir değnek , “Kıvamüddiyni ve-d’dünya bi hâzel-uzvi kaamâ ,

Çadırı dik tutan şu orta direk ! Ve lâ-haşre ve lâ-neşre ve lâ-ba’se bi-mâ kaamâ !” //

Havva “yasak meyva” vah Âdem baba , Din ve dünyanın kıvamı bu uzvun kıyamıyla ,

Suç işlemek için istemek gerek ! Ne haşir-neşir ne baas yok , kıyam olmayınca !)

2. wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww

Sulbün güç kaynağı ilk suç meyvası ,

Cennet’ten gelmese olmazdı tadı !

Tanrı’nın dilinde gizli ilk adı ,

Bu yasak tohumu dünya sakladı !

3.

Demekki cennette bu ilk risk varmış ,

İkisi de tutmuş birer ucundan !

Tanrı suçluları “aşağı” atmış ,

Gökler uzaklaşmış mahçupluğundan !

4.

Benliği kuşatan doğal çelişki ,

Yerdeki uç şehvet gökteki vicdan !

Birisi seks gücü öteki sezgi ,

Bu iki ucuyla ne yapsın insan ?!

5.

Şehvetle terleyen avuçlarında ,

Mâsum meleklerin ipek saçları !

Kördüğüm örgüsü çözülmez başka ,

İnsanın yazgısı kendi suçları !

6.

İki yürek sesi kulaklarında ,

Pembe göğüslerin arasındasın !

Parmak uçlarıyla yanaklarında ,

Okşayan elleri aramaktasın !

7.

İlk insandan beri bu çılgın istek ,

Yemek içmek gibi en doğal tutku !

Cennet’ten dünyaya inmek ne demek ,

İnsan ilk zelle’yi nasıl unuttu ?!

8.

Gayet mutlu yaşarken Âdem-Havva ,

(“… illâ li-ya’büdûn”) emr-i hikmetle !

Sorumluluk sembolü “yasak meyva”

Nerede o cennet dünya nerede ?!

9.

Allah’a yakardı gözyaşlarıyla ,

Adem’in tevbesi kabul olundu !

Her türlü günahtan tövbe şartıyla ,

Page 51: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

716

İnsanoğlu bu ilk suçtan kurtuldu !

(Bkz. Feyizli Sözler-Sohbetler / sh. 34 -35)

(Bkz. Mesnevi’nin Özü / sh. 67: “Âdem’in günahı kendisine isnâdı ; Şeytan’ın ise Tanrı’ya izâfe etmesi.” )

(İbn-i Hacer : “Şehvet , hükümdarları köle; sabır ise köleleri hükümdar yapar.” )

(Bkz. Kur’an : 2*37; 7*23; 20*115-123. “(Allah*) dedi ki : İkiniz birlikte inin oradan. Birbirinize düşman

sınız. Benden size bir hidayet geldiğinde, benim o hidayetime uyan artık ne sapar ne de bedbaht olur. //

Bazınız bazınıza bir düşman olarak oradan (Cennet’ten-) hepiniz inin. Artık eğer size tarafımdan (peygamber

ler vasıtasıyla doğru yolu gösterir-) hidâyet (kitapları*) gelir de kim benim hidayetime uyarsa , o (doğru yoldan)

sapmaz ve bedbaht olmaz.” )

ZAMANE !

1.

Kadehi elinde

Şarkısı dilinde

Karısı kolunda

Metresi koynunda !

2.

Genç hovarda ,

Kart zampara ;

Eli parada ,

Gözü haramda !

3.

Ah şu zamâne ,

Rezil şahâne !

İffetsizliğine ,

İşret bahâne !

4.

Baksa göklere ,

Bilmez zaman ne ?

Düşünmez bile ,

Sözde zamâne !

(Bkz. Kur’an : 3*196-7. benzeri nice tehditkâr âyetler !)

ÇAĞANOZ SÜRÜSÜ

Züppe teresler yan-yan sürü yengeç yavrusu ,

Bu milleti ağlatan geleceğin korkusu !

1.

Batı’nın kültürüyle döllenen arsız nesil ,

Hepsi de her bakımdan birbirinin uydusu !

Parlak dış görüntüyle ruhsuz inançsız sefil ,

Züppe teresler yan-yan sürü yengeç yavrusu !

2.

Bak ne halt yediğine sözde iştahsız nasıl ,

Hayvanlık kusurundan ahmak gürûh duygusu !

Hayatın tadı neyse disko-bar’larda asıl ,

Page 52: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

717

İnsanlık onurundan dem vurmak tek kaygusu !

3.

Zavallı her hâlinde aynen buna mümâsil ,

Geçerken tam yanından çiş-necâset kokusu !

Taharetsiz hergele aynadan daha asil ,

Gör ki yıldız falından ilk müneccim torunu !

4.

Argo-vâri diliyle alay-kalay her fasıl ,

Şamatasından beter bed-sesinin tutkusu !

Kof çalım ters tavsiye “kafanca bohem takıl (!)”

Besbelli hep erotik zevklerinin sarhoşu !

5.

Satanist karakterde aman ne de insancıl ,

İntihar psikozu’ndan ruhu sapık yozumsu !

Alnında kara leke zamâne ne cin(-s) akıl ,

Pis murdar zıt huyundan sırf damızlık domuzu !

6.

Çağanoz sürüsüyle özdeşleşen sahte dil ,

Kültürü yozlaştıran her yol ihânet dolu !

Medya görüntüsüyle güncel sorunlar değil ,

Bu milleti ağlatan geleceğin korkusu !

SİGARA

1.

Tiryâki’ye keyif verir sigara ;

Anguaz’a çözüm değil , aldanma !

2.

Nasıl da uçup gitti duman-duman

Yıllar yılı tık-nefes budalaca !

Meğer ne zâlim dost ne yaman düşman

Anladın mı artık çok geç de olsa ,

Sigarasız daha güzelmiş dünya !

3.

Gençliğini sağlığını paranı ,

Kimi yerde sosyal itibarını ;

İrâde-ne özgüven ve saygını ,

Düpedüz “yel almış kül savurmuş” da ,

“Ateş bacayı sarmış” her solukta !

4.

Sıcak ocakbaşı yârenliği mi sandın dostum ,

Sinsice düşmanlık var bu yalancı dostlukta !

Kendi eceliyle ölmek varken amansız ,

(Amansız ecelle ölmek zaten apansız !)

Yavaş yavaş kendini öldürmekten farksız ;

Tıp diliyle “kronik intihar ” aslında !

5.

Çocukça avunurken aldatan dumanıyla ,

Zehirli cin tayfası kanına girmiş şeytan !

Nasıl koşarsın bilmem hayat yolculuğunda ,

Yorgun soluklarınla her an korku helecan

Page 53: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

718

Üzüntüler bekliyor sevinçlerin ardında !

6.

Hepsi de birbirinin gölgesi duygularla ,

Sürekli gece-gündüz varken iç dünyamızda ;

Elbet kaçamaz insan bilinmeyen ölümden ,

Ah kurtulmak için mi hep kendi gölgesinden ;

Neden sığınmak ister yalan avuntulara ?!

7.

Nice iyiden iyi insanlar arasında ,

Olur ya bazı kötü arkadaşlar da varsa ;

En kötüsü yapamaz bunun şu yaptığını ,

Billâhi her sigara amansız can düşmanı ;

Şeytan bile yaklaşmaz bu ateşin yanına !

8.

Oysa (“ricsün min amel-iş’şeytan”) ki , anlamalı ;

Tıbben her türlü kötü alışkanlık bağımlısı ,

Dost görünen düşmanlardan sakınmalı !

Kur’an İslâmı (*)’na uyanmalı âcilen dünya ;

Gençlik bu menhus illetten korunmalı ,

Çünkü sağlık ve insanlık düşmanı sigara !

(Bkz. Feyizli Sözler / sh. 197: “Şeytan’dan istiâze” )

MENHUS DUHAN !

(19 Mayıs 2008 ;

Dumansız ortam gerçek pek temiz !)

1.

Elim ayağım titredi , Niye nefsimizi ıslah hususunda bunca bahane zaaflarımızdan

Sanki şuurum kapandı ! şikâyet ?!.. // Demekki insiyak-ı ruhiyatımız itikad tarzımıza

Aniden neymiş sebebi , göre bazı itiyadlarımızdan kaynaklanmakta sanki ! İşte belli

Belli de anladınız mı ? nitekim şimdiye dek sigara hakkında din hükmünü soranlara

2. cevaben “mekruh” deyip geçiyordum. Zira kurtaramamıştım

Yaktım en son sigarayı , menhus illetten kendimi şimdiye dek. Oysa zaten biliyordum

Duman püskürüp dışarı ; şu âyetler (Bkz. 6*141. ve 7*31.) ışığında “tahrimen mekruh”

Tattım son kez acı zevki , hükmüne rağmen nefsime mağlubiyet tam ahmakça zaafımdı.

Anladım ki illet belli ; Artık kesinlikle terk ettim inşallah! (-01 Ocak 2010 / Cuma*)

Bıraktım menhus duhanı !

…………………………

Dördüncü Murat’ca yasakçıyız biz , Not: Sigara yasağıyla ilgili yasa nihayet 19 Temmuz 2009

Bu işin de üstesinden geliriz ! tarihinde uygulamaya konuldu. Bunu gayet tepkisizce hem

Son 19 Mayıs 2008 , olumlu hem de uyumlu davranışla hemen kabullendi toplum.

Dumansız yaşamak gerçek pek temiz ! Muhtemelen bu bahane kimi bırakacak kimi de azaltacaktır.

***********************************************

PAHALI OYUNCAK

(“Teennî Allah’tan ; acele ise şeytan’dan !”)

1.

Marşa ilk dokunuşta

Motor çalışıyorsa ,

Page 54: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

719

Düşük model de olsa

Uçsun gaza basınca !

2.

Gayet sağlam alt-takım

Ön-düzen yeni bakım ,

Düzgün aksam kaporta

Temiz metalik boya ,

Yağ benzin ve hidrolik

Akü’den elektrik ;

Normal su harareti ,

Lastikler iç-dış yeni ;

Bagaj’da yedek parça ,

Demek herşey yolunda !

3.

Pahalı bir oyuncak ,

Yolda keyfince dur-kalk !

Zevkli sükseli rahat

İşte tam “lüküs hayat (!)”

Otomobil güzel zevk ,

Kalmaz adımlarda şevk;

Uzaklar yakın ancak ,

Yakınlar daha uzak !

Son model görünce bak ,

Kim var direksiyonda ?!

4.

Boynu zincirli ayı ,

Görgüsüz kabadayı !

Varoşlardaki mafya ,

Posbıyıklı maganda !

5.

Dişi köpek yanında ,

Çok sesli hav-hav korna ;

Her türlü aksesuar ,

Ses ışık düzeni var !

…………………..

Son kilometrede hız ,

Trafik vız gelir vız (!)

Uygunsuz pozisyonda

Hatalı bir “sollama”

Sonrası korkunç kaza

Savaş gibi fâcia !

6.

Bilgi bakım ve dikkat ,

Vize ehliyet ruhsat ;

Yolda üstünlük hakkı ,

Her hareket kurallı !

…………………..

7.

Yol şartları uygunsuz ,

Alkollü ve uykusuz ;

Page 55: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

720

Yavaşlayıp durmalı ,

Çok dikkatli olmalı !

…………………..

Bu oyuncak pahalı ,

Ucuz mu insan canı ?!

……………………

Uymalı kurallara ,

Acı gerçek ortada !

(Bkz. Radikal G. 26 Şubat 1999 / Mehmet Y. Yılmaz : “… Bunun , üzerinde gerçekten ciddiyetle durulması

gereken bir toplumsal davranış bozukluğu olduğunu düşünüyorum. Ne oldu da biz Türkler sadece kendisini

düşünen , başkalarının haklarına saygı göstermeyen insanlar haline geldik ? Neden “gemisini kurtaran kaptan”

sözü bir ulusal motto haline geldi ? Nerede yanlış yaptık ? ”) En genel anlamıyla bu sorunun altını çizerek

belirtmek ve sosyo-kültürel yozlaşmayı sorgulamak bakımından üzerinde durup düşünmek gerekiyor.

Demekki trafik kurallarına uymayanlardan ne insan varlığına ne de toplumsal yasalara saygı bekleyemez ve

göremezsiniz de !

SÖZÜM-O’NA !

1.

Atma sözüm ya-ban’a ,

Ya sana ya da ona !

“Yada” ne demek sor da ,

“Uğur ” O-nur’da anla !

2.

En son diyor ki Kur’an :

(“Min-el’cinneti ve-n’nâs”)

Ne ki Hak’tan korkmayan ,

Halktan zaten utanmaz !

……………………….

3.

Kimi az yer , kimi çok ;

Kimi var der , kimi yok !

Kimi açken kimi tok ;

Ey nesnâs, hâline bak ;

Ağzında ot, altında kok !

4.

Yukarıdan tıkınacak ,

Aşağıdan ıkınacak ;

Üstten doldur , alttan boşalt !

Her ne yapsa zorlanacak ,

İşin sonu ne olacak ?!

5.

İnsanca azken utanmak ,

Kendine saygıdan uzak ;

Hayvanca hazken yaşamak ,

WC’ye açılan mutfak ;

Her an iğrenç hepsi bombok !

Her kim olsa sözüm-ona ,

Bohem huylu pok-oğlu pok !

Page 56: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

721

(Bkz. Zaman G. 22 Şubat 2000 / sh.14: Portakalcının Cevabı (Ayine-i İskender ), İskender Pala: “Yada ,tılsımlı

olduğuna inanılan bir tür parlak ve kıymetli taş olup dile dokundurulduğunda ağzı tadlandırırmış. Eski Türkler

bu taşın kutsallığına inandıkları için , yağmur duâsına çıkacaklarında beraberlerinde götürürlermiş.” )

(Bkz. Feyizli Sözler-Sohbetler / sh. 34 -5: “İnsan sadece yeyip içmek için yaratılmamış … / Niçin yeriz ? /

Yeme-içmede üç kuvve* rol oynar ; câzibe, dâfia , hâzime …” // beslenme, boşaltım ve sindirim.* )

(Bkz.Posta G. 25 Haziran 2000 / “Aç kal uzun yaşa : Amerikan bilim adamları , birkaç yıl içinde, yeni bir geni ,

yaşlanmayı durdurmakta kullanacaklar./ Cambridge’deki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü bilimadamlarından

Leonar Guarente, tüm memelilerde, kalori alımının düşürülmesinin , yaşlılık belirtilerini ertelediğini vurguladı./

Guarente, mayada , SIR-2 geni’nin ve bu gene ait proteinin oynadığı önemli rolü gördüklerini , bir hücredeki

Sır-2 değerlerinin yüksek olmasının , o hücrenin yaşama şansını yükselttiğini bildirdi. Guarente, birkaç yıl için

de, Sır-2 işlemini destekleyecek ve kalori sınırlaması etkisine yol açacak bir madde üretebileceklerine inanıyor./

Ancak bunu beklemek istemeyenler ,yaşlılığa karşı “aç kalmak / perhiz / diyet vb.” reçetesini uygulayabilirler.”)

(Bkz. Feyizlerden Damlalar , Sh. 32 / No. 89: “Helâl haram tanınmaya tanınmaya , nikâh sifah (nikâhsız metres

hayatı) bilinmeye bilinmeye, tevbe ve istiğfar edilmeye edilmeye hep nesnas’lar çoğalıyor. / Dipnot: Nesnâs :

rûhen hayvanlaşmış, insan görüntüsündeki haylaz , yaramaz ve zararlı tipler.” )

SİZ VE BİZ 1.

Eşitlik olsaydı düzenimizde ,

Sizi yapar mıydık başımıza taç ?!

Sizdeki seçkinlik hiç mi yok bizde ,

Siz halka medyunken halk size muhtaç ?!

………………………………………

Sizdeki siyaset demek yok bizde ,

Devlet hep sizlere peşkeşleniyor !

2.

Nereden buldunuz bunca serveti ,

Ömür boyunca kim verdi devleti ?!

Düşmanlara bile dost görünürken ,

Halkı niye gördünüz düşman gibi ?!

………………………………….

Sizdeki siyaset demek yok bizde ,

Servet hep sizlere peşkeşleniyor !

3.

Şans mı sizi ikbâle erdiriyor ,

Sizden artarsa bize yediriyor ?!

Halkımızın ürettiği hâsıla ,

Neden hep sizlere bahşediliyor ?!

……………………………….

Sizdeki siyaset demek yok bizde ,

Millet bile size peşkeşleniyor !

4.

İşte şeksiz sitem (“Fe men lem-yahküm …”) âyetlerden ,

Sosyal dengesizlikleri çok ince düşünmeli !

Hemen yüzçevirmeli adâletsiz sistemlerden ,

Tâcını tahtını yıkıp zâlimleri düşürmeli !

Page 57: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

722

(Bkz. Feyizlerden Damlalar , Sh. 101/ No. 508-10: “Kur’an-ın irşad ettiği yol , en sağlam yoldur. Başka kapı

aramağa lüzum yoktur. / İrşad irşad , Kur’an-ın irşâdıdır. / Kur’an-ın irşâdı altına girmeyenler , hayvan gibi

dirler.” // Sh.107, No. 547-549: “İrşâd , insan hilkatine fıtratına uygun ve tedricî olmalıdır. / Bir milletin parça

lanması , birbiriyle uğraşması âfettir. Bütün bu parçalanmalar münâzaa neticesindedir , Kur’an-ın irşâdından

uzaklaşma neticesindedir.”)

(Bkz. Zaman G. 20 Şubat 2000 / sh.15: Pazar Sohbeti , M. Mehmet Gündem / Röportaj: “Tehlike, İslâm’ı

ciddiye almamak ! / Prof. Dr. İsmail Kara : Türkiye’de ve İslâm dünyasında bir İslâmcılık hareketi var , bir de

müslümanlar ve yaşayan İslâm var. Yani müslüman olan herkes İslâmcıdır denemez. İslâm dairesi , İslâmcılık

dairesinden geniştir.” )

(Hadis-i Şerîf meâli: “Bir gün gelecek ümmetim âlimlerden (gerçekleri bilerek toplumu uyarmak isteyenler

den) kaçacaklar. O zaman Allah , onları şu üç belâ ile cezâlandıracak : 1. Kazançlarından bereket kalkacak. /

2. Başlarına zâlim iktidarlar musallat olacak. / 3. Dünyadan îmansız olarak ayrılacaklar.” )

(Ayet-i Kerîme meâli: “Kitabı (Kur’an) okuduğunuz hâlde insanlara mâ’rûfu emredip kendinizi unutuyor mu

sunuz ? Yoksa akıllarınız ermiyor mu ? ” )

GERÇEK ŞAİR

(“Hakiki şair telkincidir ; tebliğci değil …

Tebliğcilere davulcu diyebiliriz.

Biri kemancı ise öbürü davulcu …” N. Fazıl*)

(“Bu menzile akıl ermez ;

Bulunduğum mekân nedir ?

Son menzile akıl yetmez ;

Bu kurduğun serap nedir ?”-Yunus Emre*)

1.

Şuarâ (1)

Yâ-sîn (2)

Ve-s’Saffât (3)’a and-olsun ki ,

İnançla doğrulukla Allah’ı çok anarak

Her yerde zulme zâlime başkaldıracak !

Ruhlarda inanç ufukları açarak

İslâm inkılâbı’yla küfrü kökünden sarsarak

Sırf “Hakk’ı ikame” için halkı aydınlatacak !

Ancak sapık azgınların hoşlanıp uyacakları

Düzmece şiir mecazları hayâl oyuncakları

Süslü sözlerdeki mübâlağadan sakınacak !

İslâm edebine azîmetle sarılarak

Her ne telkin ediyorsa bizzat uygulayacak !

Kur’an ölçüsünde “ruhsat”

Şiir güzel bir sanat

İslâm metoduyla irşad !

Hep ıslah için “fî-sebîlillâh”

Zâlime karşı cihad !

Hayrın öncüsü Hakk’ın sözcüsü

Zulmü yıkacak inkılâp

Hak adına hakikat

Vahy-i Kur’an dilince

Page 58: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

723

Herşey durmaz değişirken

Elbette ne talih ne de tarih

Sanki yerinde mi sayacak ?!

Durağan evren’ci teorisyenler

Devrimden değişimden dem vuracak !

Diyalektik materyalistler

İde’nin inkârcısı da olsa

İdeolojik safsatalar sayıklayacak !

İşte temel çelişkiler net tezad

Solcu solucanların kafasında

Sürekli devrimken her oluş

Şimdi zaman determinist

Hakk’ın emrine münkat

Takdir yerini bulacak !

Aklın tedbîrine rağmen

İllâ takdir anlamınca

Kader hükmüne uyacak !

Şu ilâhi plan oysa

Ne kadar reel lâkin

Her rasyonel soruya

Cevap gayet realist !

Gönülden coşkun kaynak

İlham Rabbim’in rahmeti

Nice lisan kerameti

Hikmetli söz bereketi

Nisan yağmurları gibi

Gökten sağanak sağanak

Hak aşkıyla ağlayan ruh iklimi

“Kırkıncı kapı” ardındaki en son sığınak !

Tevekkülle aralanan rahmet kapısı işte

İçten inanç eşiğinde gönlüne

Fazl-ı adalet arayan hoş hissiyat yağdıracak !

İlahî lütuflara rağmen kör ve nankör benlikte

Ölüm dehşetiyle mahşer korkusu uyandıracak !

Her an yeni güneşler doğacak gönül sabahında

Her akşam gözlerinde kıyametler kopacak !

Yâr-i ğâr (*) oldunsa korkma ey kalb-i hüşyâr

(“… mea-nâ”) sırrınca Allah’a sığındıkça (4)

Olsa da ifâde kifâyetsiz meâni-i üslûp dar

Olsun yeter ki sözün özüne uygun

Hele değilsen gaflet cenabetliğiyle murdar

Nefs-i emmâre hevesâtına zebûn

Müstebidler karşısında mertçe hakkı savunurken

Zorluk zorbalık önünde olmazsan bukalemun

Şiircesi yalın kılınç sözlerin

Zâlimlerin yüreğini ürpertsin !

Gerçekten anlasınlar ki şecâatinden

Sen de Hakk’ın savaşçı şâiri-sin !

2.

En doğru söz Allah’tan Resûlüllâh’ın sözü

Page 59: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

724

Sünnet*tam nur-u Kur’an canlı İslâm’ın özü !

İşte âhirzaman nebîsi* “ufuk-peygamber (*)”

“Ahsen-i takvîm” beşere “usve-i hasene”

“Adı güzel kendi güzel Muhammed (*)”

Hassan bin Sabit* benzeri şairleri beğendi !

Şiirin ilk fecri vahyin eşiğindeki iç sezgi

(“Ve kafiyetün accet bi-leylin razînetin

Telakkaytü min cevv-is’semâi nüzûlehâ (5):

Bir (büyü) kafiye inledi ıssız bir gecede

Aldım göğün boşluğundan inişini !”)

Bilir ki tam timsâlince nice şair ve edib

(“Hulüku-hü: el-Kur’an”) yegâne “iklim-i te’dîb”

Her nefes “iklim-i ta’lim” içre zaten mesnevî !

Hoca Ahmed Yesevî

İzince git yolunu tut !

Tutkun “tâliban” hepsi

İlk “Horasan Erenleri”

O ki “altmışüç” yaşından sonra

Toprak altına indi !

Peygamber yaşına saygısıyla

İçten içe iniledi !

(“Başım tofrak , cismim tofrak , özüm tofrak

Köydüm yandım bolalmadım hergiz apak

Hak vaslıka yiter mendip ruhum müştak

Zemzem bolup yir astıka kirdim mi ne ?!”)

Alp-yürek’ler eğiten Türkçe ses nice umut

İşte “Dedem Dede Korkut”

Kopuzuyla “destan urdu”

Yağız Oğuzlara duyurdu da

Türk ruhunda yiğitliği yoğurdu !

Yolunca “sözün özü” güzelleme’ci

Ozanca “Türk töresi” Hak aşkıyla Türkçesi

Azeri lehçesi coştukça ballandı üslûbu

Kamuya “Kam” oldukça cümle nefesi

Türk töresiyle eğitmek için niyeti belli

Destanlaşan menâkib-i tarih her hikâyesi

“Lirik didaktika (6)” şaman nefesi nesîm-i ruhu

Tanrı aşkıyla Muhammed (s.a) yolunda

Yeni-çeri ocağı’na cihad ateşi verdi

Hacı Bektaş Veli !

3.

Ne güzel nazm-etmiş Türkçe Mevlid’i

Merhum Süleyman Çelebi !

Bülbül sesli hafızlar okudukça

Hep aynı coşkuyu yaşatmakta

Bizim Yûnus ilâhileri

Mevlânâ Mesnevî’leri

Çağdaş şair İkbal’in sesi

Daha nicesi seslenişler var ki ,

Tam anlamıyla “İslâm şiiri”

Page 60: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

725

Şu gökkubbe altında nice çağlar

Nice emsâl kubbelerde yankılandı

Nağmeler ruhları sarıp sarstıkça

Endülüs’ten Cava’ya

Samarra’dan Viyana’ya

İslâm’ın medeniyet şavkında

Şiirleriyle Yahya Kemal

Tarihin raksı’nı anlattı !

Kendi Gökkubbemiz*kadar Aziz İstanbul’da

Kıt’aları râmeden Osmanlı heybetiyle

Bu aşkta erittiler hepsi de zamanı !

………………………………….

Bu aşk tek Allah (c.c) hep Muhammed (a.s) aşkı

Bu irfan doğrudan vahy-i Kur’an kaynaklı

Türk soyunun vatan-millet sevgisi

Özündeki misyonuyla tarih şuuruna bağlı

Hem töreli hem devletli hem de heybetli

Nice nesillere terceman nice “şairân” geçti !

Tarihin serencâmını masseden (“Bu kubbede

Baki kalan bir hoş sadâ imiş !”) şiir-dil diye

Şeyhî , Fuzûlî , Necatî , Nef’î

Bakî , Nailî , Nedim , Şeyh Galip

Arapça Farsça Türkçe edeb-i Divan’lara sahip

“Sahib-i süyuf ve-l’kalem” Devlet-i Âliyye*

Demek yiğit ehl-i ilim ve sanat sâyesinde

Zirvelere yüceltmiş adını “üç kıta” üzerinde

Bu ne devlet ki , Rabbim işte benim devletim

Gönüllerden göklere âvâze her dem şiirim

Tehlil tekbir tahmid’lerle âmin-li Fâtiha’lar

Niyazkâr dillerde Gülbang-ı Muhammedî* sedâlar

(“Vur pençe-i Ali’deki şemşîr aşkına

Gülbangı âsumânı tutan pîr * aşkına !”)

“Feth-i mübîn” müyesser “el-muzaffer dâimâ”

(“Din-i İslâm’ın mücerret gayretidir gayretim !”)

Dedikte “Mehemmed Sâni” mahlâsı “Avnî (*)”

Mürşidi Akşemseddin Hoca Hüsrev Molla Gürâni

Ordusu şehitler soyunun ahfâdı Mehmetçik’ler

Muştulu övgüsüyle Konstantiniyye Hadisi (*)’nin

Uğrunda adaşı oldular Son Peygamber Muhammed’in

Ve cennetlere kanatlandıkça ölümsüz şehitler

O an birden şehâdet’in son demine erdiler !

Vuslatın tadıyla zaman sonsuzlukta eridi

Aşk ritmini besteleyen nağmelerinde

Ruhtaki ölümsüzlük zamana gülümsedi

İşte Itrî , Dede Efendi , Hacı Arif Bey’ler

Daha nice “Unutulmaz İsimler ve Eserler (*)”

Terennümleriyle tarihin ihtişamını söyler !

Ve der ki ilimler hazinesi Mârifetnâme’de İbrahim Hakkı:

(“Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler !”)

Diye eğitti halk diliyle “hece ölçüsü” şiiri

Page 61: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

726

Sultan Fatih’in bile “hocasının hocası”

Hacı Bayram Veli !

4.

Aradan nice yüzyıllar geçip gitti artık

Nihayet İstiklâl Savaşı’yla kazandık

Millet şairimiz Mehmet Akif’i !

Safahat* ışığında içten bilinçle okusaydık

İçimizde duyardık İstiklâl Marşı güftesini !

Heyhat ! Öyle bir uykuya daldık ki ,

Garplılaşmak gafletiyle cehennemde uyandık (!)

Ve zamanın bedîi Nur edîbi

Şiir hakkında dedi ki :

(“Kalbe gelen lâtif sözlerden

Vezin-kafiye zarûretiyle

Elbiseye göre beden yerine

Bedene göre elbise !”) diye

Kesinkes İslâm ölçüsüyle

(“İmtisâl inşâdında bile ruh-u mânâ

Bir irşâddır asrın modern san’atı-na !”)

Menhus Garb’ın te’siriyle

Asrın (“Şâir taslakları

Virâne baykuşları …”)

Düpedüz Hak’tan gâfil !

Neden bilmez nasıl duymaz

Niçin okumazlar sanki

Vahyullah Kur’an belâğatince

Ne din ne tarih dersini

Ne de vicdanın sesini ?!

Şeytanca iğfallerle zelil

Emperyalizm’in her türlü hilesi

İdeolojik “izm-ler” desisesi

Çağdaş enteller (!)’in beynine girdikçe

Septik-lik’le kanını zehirledi !

Hâzâ iblis’ken “dinsizlik” felsefesi

İşte dünya tarihinde benzeri gösterilemez ölçüde

Toplumsal dertlerin özünde Batı’cı aydın ihaneti !

İlhâd zokasını yutan çağdaş şiire göre :

Tarih “masal”

Aşk “şehvet”

Haram ne varsa “doğal”

Kim günahsızsa aptal (!)

Yaşamak “şu an” ancak

Keyfince her şey mübah !

Ne cennet ne cehennem

“Ölümden ötesi yok (!)”

Hayat dünyadan ibaret

Hep uydurma (!) din-diyanet

Güya hikâye-roman

Her rivayet “esâtir-ül’evvelîn”

(16 / 24. Onlara , “Rabbiniz ne indirdi” dendiğinde

Page 62: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

727

şöyle dediler : “Öncekilerin masallarını.”)

Hepsi de öncekilerin masalları’ndan (!)

Şiir “melankoli”

Hakikat “hayâl”

Sanat sanki sisli ayna

Ayar tutmaz paradigma*

Ruh nice “ütopik imaj”

Her an bir başka boyutta

Yaşanan sanal dünya !

Zaman gerçek denen yalan

Hayâl şu görünen gerçek

Öyle ya da böyle

Hep başka “zann-ı rey” yorumlansa da

Asla yadsınamaz yalansanamaz ;

Zaten net “öz yasa”

Hiç hem hiç değişmeyecek !

Ne açık gizem ruhumu gizleyen beden

Görünen nesne de “öz”-ne tek görünmeyen !

Evren içyüzüyle acı

Sanki dışyüzüyle tatlı !

Neyse ne kendince hem de herkes sormalı :

Nedir bu zihinsel paradoks’un anlamı ?

Varsa yoksa para şöhret ve kadın

Boş-ver hele boşluk hiçlik oldukça

Ötesi-ne (?) hiç aldırma hayatın

İster boş olsun isterse dolu

Bir baksan-a “ne başı var ne sonu !”

Nasıl dünya ki ahbes a’ver-ler’in gözünde

(A’ver: şaşı yahut tek gözlü. Dünya’yı âhiretsiz zanneden !)

Asla bilinmez velhâsıl dibi-doruğu

Tabiat’ın sinesinde herkes onun çocuğu (!)

Olsun yeter ki , mey meze zevk-i işret çok

Ne yazık ki , bu sefih “ibâhiye” bohem felsefe’de

İsyankâr akıl var da itaatkâr şuur yok !

İşte bir şiir zamâne şairi’nden

“Veli” dediğin buysa “tut kelin perçeminden !”

Lâfa bak: “Olsam / rakı şişesinde balık”

Adam’ın düpedüz sanat-ı hayatı ayyaşlık !

Hele “vatan haini” (!) Nazım Hikmet (… Nazım Hikmet’in hayatı , sanatı ve şiirleri hakkında

Şiirinde ne “nazım” var ne “hikmet” (7) dostça ya da düşmanca yazılmış her türlü yerli ve yabancı

Ne yapsın artık “yoldaş İvan (?) literatür açısından nasıl değerlendirmek gerektiğini yine

Nazım (da) geçti / bu dünyadan !” toplumsal vicdan muhassalası nice sağ-sol kavrayışların

……………………………….. bileşkesi ille de gerçekçi bilinçlerin takdirine bırakalım. )

5.

Ve nihayet “Sultan-ı Şuarâ(*)”

İyhâm ilhâd dini inkâr rağmına

Sefih Batı’dan Büyük Doğu’ya

İslâmca imân nuruna yöneldi !

Cinnet Müstatili* mapusâne odasında

“Ayaklarıyla bile düşünerek”

Page 63: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

728

Büyük Kapı’yı seçti !

Sonsuzluk Kervanı’nda bir “topal köpek”

-Kırık Mızrap*dilli Kıtmir (*) de aynı yolda-

Çile’li Din Mazlûmu*

Bitmez bu dâvânın aslâ

Ne yolu ne de yolculuğu !

İlelebed mahkûm iken mahşere dek

Rabbim bilir ötesinde ne var ne kadar

Herkes kader yolunda tevekkülle yürüyecek

Makbet’in diliyle “Anasının doğurduğu

Ne fayda verebilir bu yolda ne de zarar !”

-Bak , Kur’an nice âyetlerle bunu açıklar.-

Haydi bu hilkat sırrını kendi kitabından oku !

Milyon Para Tohum*mu ,

Bir Adam Yaratmak’ta ?!

Yalnızca İhtilâl* değil oysa salt yasa

Babıâli’nin İdeolocya Örgüsü*

Büyük Doğu* nesli’ni aramakta !

İslâm Atlası’nda son sayfa

Vasiyet* Kafa Kağıdı’nda v’Esselâm !

6.

Üstâdım ! Hakkını helâl ettinse

Ne olur sakın gücenme bize !

Lâkin birara ukde oldu içimize ;

Ben ki bir Büyük Doğu genciyim

Kafamın yarısı benimse öteki senin

Neden sonra Rapor’laştı sitemin

“Vatan millet Sakarya !” istihzâsına rağmen

Ülkü yolunda altıbin genç(*) şehit olmuşken

-Neyleyim Okçu’nun Sancı’sı var yüreğimde-

Onları savunmakta bir süre geciktin de

Yoksa hakem olmakta tereddüt mü geçirdin ?

Bu Büyük Dâvâ’ya me’mûr *

Bu Büyük Millet* için ,

Mermilerin hançerlerin hedefi

Körpe yüreklerde pıhtılaşan bu “kan”

Millet uğrunda akan İslâm kanı* değil mi ?!

7.

Artık sen de ebediyen onlarla birliktesin ;

Teveccühen tevessülüm Fatiha’larla “âmin”

Dilerim son arzumu Rabbim kabul etsin !

Ey hayrülhalef neslin ölümsüz şehitleri ,

Hepinize “Allah rahmet eylesin !”

Ektiğiniz tohumlar artık yeşerdi !

8.

Ve sen bu ülkenin genç şâiri ,

Kimden teşcî’ beklemektesin ?

Aldırma ne yar ne ağyar kahrına ;

Unutma ki , sen de bizim şâirimizsin !

Yaz “usta kalem”

Page 64: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

729

Anlat “büyük ses”

Uyar “güçlü nefes”

Sözün değeri bilinsin ,

Deccâl rağmına Mehdî aşkına !

(Ne demekmiş “olmak ya da ölmek”

Dava tek:

Ölmemek !)

İşte tarih: Türkler “Hakk’ın ordusu !”

Baş akılsız , akıl başsız durur mu ?

Devlet “ebed-müddet” iken ,

Türk Başbuğ’suz kalır mı ?

Yeter ki , şunu anla :

(“Yüzüstü çok süründün ;

Ayağa kalk , Sakarya !”)

9.

Gerçek şairler gibi sen de inceden ince

Sürekli “Allah adını yüceltmek” için ,

Hayr-ı Hakk’ı savunan dilinle kaleminle

Kırık Mızrap* misâli bam teli’ne (8)

Dokun da uyansın gönüller “mâ’şerî vicdan”

-Kur’an irşâdı’na muhtaç elbette insan-

Önce hafifçe dokun , sonra çok sert vur !

İslâm’ın adınca anlamı “barış” çağrısı’na ,

İçte-dışta şer güçler ezelden beri düşman !

İslâm karşısında domuztopu “millet-i vâhide”

Ehl-i küfre karşı Türk gücüyle dur !

Türk adıyla hep yeniden yeniye

Barış çağrısıyla yine çağdaş uygarlık kur !

Allah muîn* bu bitmeyen kavgada

Haydi “kelle koltukta” vur Allah vur !

“Beden kurtulmasa da

Ruh kurtulur !” (*)

10.

Gelin toydaşlar gelin ,

Kavga şölendir bize !

Urun kardaşlar urun ,

Hakka söven densize !

11.

İşte bu kutsal dâvâ namına

Akıbet şayet telef olmaksa

Toprak olmakla da beden

Ruh huzur duyacaksa ,

Şehâdet “din” şerbetinden

İç-erek* kurtulmaksa ,

Hiç tereddüt etme, ölmekse de vur !

Zira emr-i Kur’an-ca içten* vermeden

Mal can ve bedenle cihad* etmeden (9)

Allah yolunda* vatan uğrunda

Yardan serden en çok sevdiklerinden

Severek isteyerek vazgeçmeyince

Page 65: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

730

Dünya gözde iken âhiret zaten sözde

Ölmek de öldürmek de korku hissiyse,

Yiğitlik önce bu korkuyu öldürmekte !

İmtihan (10)sırrı (“emvâlüküm ve evlâdüküm fitne”)

Hiç düşündün mü “bezl-i can” ile ,

Nasıl “şehid” olacaksın gerektiğinde

Şehâdet şerbetine susamadıkça ?!

O öyle bir mertebe ki Kelâmullah’ta

Ölümle ölmemek (“… bel ahyâ”) anlamında

Hakk’ın vâ’dettiği “cennet” yakıncacık

Sanki kokusunu duyacak kadar !

Türkçesi “uçmak” gibi

Şereflerin en yücesi

İman şuurunda ilk şart

Ve tarih ufkunda son fırsat

Sırf âhiret için yaşamak !

Şu dünyayı gözden çıkarmak

Ve şehâdete kanatlanmak

Ancak hak kıstas’a uymak

Dostu düşmandan ayırmak !

İslâm ile milletleşen her yerde

Allah yolu’nun dostlarıyla dost

Hakk’ın düşmanlarıyla düşman

……………………………….

Yaşamak İslâm’ca “barış” amacıyla

Barış uğrunda savaşmak gerektikçe

(“el-Cihâdü mâzin ilâ yevm-il’kıyâme”)

Ruhlarda “cihad davası” başlar o zaman !

Büyük-küçük cihâda bağlı barış-huzur

Yeryüzündeki ins ve cin şeytanlarına inat

İslâm’ca imanda bütünleşmek kardeşçe

(“Yâ eyyühellezîne âmenû-dhulû fi-s’silmi kâffeh”

(“Ve lâ-tettebiû hutuvât-iş’şeytan”

(“İnne-hû leküm adüvvün mübîn”) sırr-ı hikmetince (11)

Dünyada barış ve insanlık onuru nasıl korunur başka

Yoksa âsûde yaşamak varken kavga niye

Öç ve göç’le uğraşmak revâ mı ömrünce

Neden bu cenk-cidâl düşmanlık niçin ?!

Oysa hep isteriz ki şu ömür bahçesinde

Şu “Tanrı sofrası” dünya kan ile kirlenmesin

Her yanda dostça kardeşçe sulh-salâh olsun !

Tüm yeryüzünde tam barış olsun da lâkin

İnsanoğlu doysun artık kan içmeye doysun !

Ah ne güzel dilek gönlümüzce haklı istek

Bu hakkaniyet en soylu “edeb” edebiyatın ruhunu yoğursa

Doğru duygu kitaplar ruhunca meydan nutku şuura hasret

Hakk’a riâyet olsa kalır mı dünyada vahşet ?!

Hani ya “âdemoğlu” tam kemâliyle ıslah olsa da

Ne olur kan dökmese hiç fesat çıkarmasa !

Tâğût’a inat (39 / 17) illâ Hak emrine uysa ah ne olur

Page 66: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

731

Bilse herkes sonunda kendi ettiğini bulur !

Ömrünün bahçesinde ektiğini biçer elbet

Zulmünün cezası neyse kendi çeker (12)âkıbet !

Ah ne çâre şu fena hayatın sefâletinde

Hasâretten halâs azmiyle gayretli

Ve niyeti “fevk-al’gâye” değilse heyhât

Aşamaz ne nefsinde ne yoz muhitte berbât

Tefessüh etmiş nice ortam gibi zor engelleri !

Zaten insan olarak ne var ki elinde

Akıl vicdan irâde mi hepsi de “cüz’î (*)”

Kanun-u kader’in hükmü ise “kevn-i küllî (13)”

İşte bu noktada Kur’an irşâdıyla vicdan sesini

Ve hakikat dersini kâmil üstâdlardan dinle !

……………………………………………

Ah şu şek ile yakin arasında silik çizgi

Gizli iblis sultasını andıran “vesvese”

Nice yersiz söz tutarsız aklın anlamsız vehmi

Oysa “var-yok” demekle zaten değişmez netice !

Fâni olmasa fenâ olmazdı vefâsız dünya

Aldanma ne adına ne tadına ne rengine !

Her dem sürekli değişirken hep renkten renge

Dönen dünya kabuğunda hayatın cilvesi ne ?!

Hayatın her cilvesi bir şamar suratına

İnsan nasıl aldanır inkâr şamatasına ?!

Bu kader yumağı insanı sardıkça

Çâresiz sardıkça sarar tersine

Akıl bu muammâyı çözmeye uğraştıkça

Nefsin evhâm gayyâsına batar da yine

Çözülmez ya doğrusu her adımda

Kaderini yaşarken âkıbete mahkûm yolda

Yine kendi elinle dilinle içten gönülden

Sakınmak güzel iş her türlü mâsiyetten

Bütün benliğinle teslim ol tek Rabbine

Vahyin “habl-i metin” emrine sımsıkı bağlan !

Kur’an: (“Vâtesımû bi-hablillâhi cemîan …”) derken

Türkçesi: (“Allah’ın ipine topluca sarılın da

Asla ayrılmayın !”) diye emrederken

Kork da nefsaniyetle şeytan iğvâsına uymaktan

İsyan seyyiâtının nedâmetine dûçar olmaktan

Kurtul artık ruhunla ten-perest hevesattan

Vazgeç gaflet tenbelliğinde uyuklamaktan

Utan hele çocukça arzularla ağlayıp sızlanmaktan

Ne çıkar zevksiz zevzeklikten hafif şakalardan

Hele bunca yalan-dolan mizaçla çılgınlaşmaktan

Dünyalık varlıkla şımarıkça azgınlaşmaktan !

Daha beter aldanışlarla boş-boşuna oyalanma ,

Hoyratlıkla pis nefsini şımartarak azdırma !

Art arda gece-gündüz nice günler boyunca

Zikrin gereği fikrin derinliği şükürden asla ayrılma !

Uyan da gafletten yalnızca Allah’a rükû’-secde et ;

Page 67: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

732

Bilsen ki ne yüce kulluk şerefidir her ibâdet !

…………………………………………….

Her hecesi inanç sesi “gerçek şiir” işte bu :

Özünde inanç yoksa “yaşama sevinci” olur mu ?!

Yürek inanç doluysa boş şiir soluklamaz ,

Gerçek şuur nuruyla ruhsuz söz yorumlamaz !

Bu sevinçle yat-kalk Allah’a şükr-et namazda (14)

Hürriyet ancak irâdenin bu kulluk râbıtasında !

Tevbenin gözyaşlarıyla teslim ol Rabbine her an

Zaten yandın yanacaksın bari O’nun aşkına yan !

Hak’tan yüzçeviren bilmem ki bir hiç’ten başka ne;

Ne insan artık ne hayvan ne nebat ne de madde !

Uçurumlar boşluklar yokluklar onu almaz ,

Hatta dışına kovar ruh bile hak gazabıyla !

Can tevekkül duyarken akıl nasıl yalanlar ,

İçte en “yakîn” O’ysa dışında yine O var !

Kehkeşan’da her kâinat üç buûd boşluk olsa ,

Hiçbir boşluk fezâsı inkâr boşluğuyla dolmaz !

Ruhundaki her boyut çâresiz dönüş yolu

İç varlık sezgisinde “îman” ruhun kurtuluşu (15)

Gökkubbeli zindanda ne uyku ne de ölüm

Etlerin erise beynin delinse değişmez hüküm !

Var’sın yerle gök arasında çürüsen yine var’sın;

Varsın mahvolsun beden yeniden haşrolmak için !

Ararken kendini bulur ruhun anlamı çok derin

Kader’den kurtulmak yok kaçarken de kovalarsın !

Velhâsıl aklın açmazlarında bocalarsın aradıkça

Oysa kalbin derûnunda bulacaksın anladıkça !

Aklın ilmin hayatın varlığın şerefi var;

Nasıl yaşarsan yaşa bunu sana sorarlar !

Var hesabı kitabı sıratı mîzanı var;

Var olmasa bu varlık bu âlemde ne arar ?!

Ayet-âyet “bir dünya kilitlenmiş üstümüze”

Göz gördüğünce “toprak ve ötesi …” (16)

İbretle düşün hele şu âyetin hikmetini :

(“Her şeyin anahtarı O’nun yanında”) belli ;

(“Ve her şeyin dizgini O’nun elinde”) vesselâm ! (17)

12.

Günboyu mavi bir aldanış çepeçevre ufuklar

Nice güneşler batıyor mor akşamların koynunda

Nice yıldızlar karanlığın gözbebeği yıldızlar

Bunca ibret şavkı hikmet parlıyor semâların burcunda

Çok uzaklardan bazı an daha yakın titreşiyorlar ;

Ay-yüzlü bir güzelin mağmûm tebessümünde

Mehtâbın ölümüyle mahzûn ürperiyorlar ;

(“Lâ-tahzen innellâhe mea-nâ *”) dercesine !

Ne hüzünlü ürperti her ölümlü varlıkta

Her bakış bir arayış derûnîleşen ruhta !

Şuur sâfiyetiyle nasıl anlamaz insan

Sanki ayna misâli gökyüzüne baktıkça

Page 68: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

733

Nasıl ürpermez ki ruh nasıl uyanmaz vicdan ?!

……………………………………………..

Bulur ruh hakikati tefekküre daldıkça

(“Ve hüve mea-küm eyne-mâ küntüm”) sırrından

(“Ve hüve Alîm’ün bi-zâtissudûr *”) O’dur ancak (18)

Gönlümdeki hissiyâtın özünde bir başkası var mı ?

Dar mı gökyüzü ihtişâmınca mânidar arzda hayat

Gözlerdeki tek âhenk “kâinat mûsikisi” duygular mı ?

Ruhumda korkular yaratan Rabbim ne ki “sünûhat”

Şu evrendeki sanat tam şiir en doğal edebiyat !

Sözlerdeki tek kaynak Hak’tan “ilhâm-ı isti’dat”

Her anlam şiirsel huşû’ şu lâfz-ı hurûfat kadar mı ;

Sünûhâtı anlatmanın sanattan başka yolu var mı ?

Renk ses hece her neyse “öz ve biçim” tek tarzı

Ne iç ne dış dünyası sarsılmasa korkar mı ;

Yoksa ürperten ölüm değil de yıldızlar mı ?

Karanlığın ufkunda yıldız-yıldız hakikat

Rahmân’ın huzûrunda her an cümle kâinat !

Benlik evren dört kitap tek Kur’an-ca son sınır,

Zaman hercümercinde mağrûr nefis aldanır !

Bir damlacık su iken kendini deryâ sanır,

Ancak kendini bilen benliğinden arınır !

Benliksizleşen zaten tek Rabbinden ruh alır,

(“Ve-yebka”) hükm-ü Kur’an (“… Zü-l’Celâl”) Allah* kalır ! (19)

13.

Oysa insan kan dökerek kirletiyor hunhâr ruh yol (20)

Bak “Kanı kanla yuymazlar !” diye-biliyor ammâ ,

Soylu kanlarla ancak bu kan temizleniyor !

Denî-dünya zulmetinde “zulüm” var ;

İnsanın hilkatine melekler şaşırdılar ! (21)

Mâdemâ zulüm varsa mutlaka kanlar akar ;

Vur zâlimin boynuna mazlûmu kurtar !

Zulmün hasmıdır Hak -“hukuk devleti” güçlü olsun;

Vursun da zulmü yıksın “adl-i Hak” yerini bulsun ! (22)

…………………………………………………….

(“İlâhî ente maksûdî : Sensin Rabbim tek maksûdum”);

“Ne anlar eşşek hoşaftan” câhil anlamaz bunu !

(“Ve rızâ-ke matlûbî : Senin rızâna ermek matlûbum”);

Her nefes “Hû !” der de insan nasıl unutur O’nu ?!

Özüyle gerçek şiir bir kuru can ışığı ,

Hak diyen Hak diliyle âyet-âyet konuşur ,

Sözüyle gerçek şair nur-u Kur’an âşığı ,

Hakk’ı bilen sonunda rızâsına kavuşur !

(1) Bkz. Kur’an: (26 / 221-227)

(2) “ “ (36 / 69)

(3) “ “ (37 / 35-36)

(4) “ “ (09 / 40)

(5) “ Kur’an-da Allah ve İnsan , Prof. İzutsu (sh. 160)

Page 69: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

734

Edebiyat Terimleri Sözlüğü , sh. 150: “İlham”

(6) Zaman G. 05 Mart 2000 / sh. 14: (Pazar Yazıları , Orhan Okay : “… Osmanlı şiirinin ,

benim benimsediğim , başlıca iki istikameti vardı : Garamî ve hikemî. Birincisi aşkla ilgili anlamına

gelmekle beraber bugün verebileceğimiz bir karşılıkla “lirik” demektir. İkincisine “didaktik” demeye

dilim varmıyor. Onlar bütün bir Doğu felsefesinin , İslâm düşüncesinin ve millî kültürün süzülmüş

vecizeleri , aforizmaları hükmündeydi.”)

(7) Zaman G. 07 Mart 2000 / sh. 4 : Keyfiyet , Ahmet Selim: (“… Türkali’yi dinlerken … / Siz

komünist misiniz …? O da cevap verdi: Marksist-Leninist’im ! Hâlâ mı ? Gayet tabii ! / Ahmet

Hakan’ın şaşırmasına çok güldüm.”)

(8) Zaman G. 06 Mart 2000 / sh. 20: (Kâinat Musikisi / “His ve duygularımızı birer bam-teli*

hâline getiren Allah , bizlere en nefis mûsikîleri duyurmak için âdeta kâinattaki görüntü ve hadise

leri de birer mızrap yapmıştır.”)

(9) Bkz. Kur’an: (09 / 38, 44, 52)

(10) “ : (08 / 28)

(11) “ : (02 / 208)

(12) “ : (99 / 6-7)

(13) “ : (34 / 3)

(14) Hadis-ler: (“Namaz, Din’in direğidir.Namaz kılan dinini kuvvetlendirir; kılmayan ise yıkar.”-Beyhaki*)

(“Namazı terk etmeyin. Namazı kasden terk eden , Allah ve Rasûlü’nün himâyesinden çıkar.” – İmam Ahmed*)

(15)Türkiye G. 03 Ocak 1991 / sh. 9: (“Namaz kılan kurtulur. Kılmayan perişan olur.” –Taberanî*)

(16) Sıtkı Yırcalı’nın şiirlerinden.

(17) Bkz. Kur’an: (06 / 59)

(18) “ “ : (57 / 4 – 6)

(19) “ “ : (28 / 88 ve 55 / 27)

(20) “ “ : (02 / 30)

(21) “ “ : (02 / 34)

(22) “ “ : (34 / 26)

GERÇEK ŞAİR’E ZEYL

Bak ne katı akılcılık ne aşırı duygusallık

Ki ortası Kur’an yolu sağcı kim solcu aradık !

Gör ne yanlı akımcılık ne taşralı aldırmazlık

Tam olmalı insan soylu , arlı-onurlu yaşadık !

……………………………………………….

Ne yalan ne de hırsızlık “gayemiz tek: namuskârlık”

Haslet tâat* temel mantık: Kitap kavlince sakındık !

HAYAT YORUMU

1.

Dıştan gayet yumuşak hayâl serâbı gibi

İçten içe ufkumu sert ağır katı gördüm !

Her şeniyet muhakkak fıtrat icâbı sanki

Her ne-dense tam doğru kader ruhta kördüğüm !

2.

Doğrusu (“Allâhü a’lemü bi-murâdihi”)

İşte hayat yorumu (“ve âhiru da’vâhüm:

en-il’hamdü-lillâhi Rabb-il’âlemîn”) belli

Ne varsa Hakk’ın nuru her âyette gördüğüm !

YÂD-I “ÜSTAD”

Page 70: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

735

1.

Ölüme hasret ömrünün müntehâsı

Allah’a vuslat som aklın dehâsı !

Yetmişsekiz yaşın kader imzası

“Kafa Kağıdı” terhis hâtırası !

Kerameti zahir üslûp-edâsı

Aynı îman okunsun Fatiha’sı !

2.

Tevellüdü vefatının ferdâsı

İki fecrin arasında dünyası !

Fatihan nesli’nin “Fetih haftası”

İslâm mührü Büyük Doğu*yaftası !

Kerameti zahir üslûp-edâsı

Aynı irfan okunsun Fatiha’sı !

3.

“Bâ’s-ü bâ’de-l’mevt” için ruh dâvâsı

Kalemini kılınç kıldı Mevlâ’sı !

Kahr’eyledi üstâd cümle ilhâdı

Bu “Çile” evlâdı vatan feryâdı !

Kerameti zahir üslûp-edâsı

Ayn-ı Kur’ân okunsun Fatiha’sı !

(Bursa , 29 Mayıs 1983)*

NECİP FAZIL MİSYONU: “Büyük Doğu”

(Bkz. İslâm Estetiği ve İnsan / sh. 357: “Mustafa Şekip’in sanatı ve sanatçıyı sırf psikanaliz’le

açıklamasının yanlışlığı bir yana bırakılırsa , çarpıcı bir Necip Fazıl portresi çizdiği bir gerçek-

tir.” / Sh. 360: “İkinci dünya savaşının dünyayı kasıp kavurduğu , Türkiye’de ise Millî Şef istib-

dâdının bütün şiddetiyle hüküm sürdüğü bir dönemde (1943) yayın hayatına başlayan Büyük

Doğu , adıyla da Necip Fazıl’ın fikrî çerçevesini ve özlediği geleceği veren bir misyon dergisidir.

Nitekim kısa bir sürede müslüman kimliği belirginleşerek bir “mektep” hâline gelecektir. Necip

Fazıl’ın yıllarca çilesini çekerek kafasında oluşturduğu “Poetika” da bu dergiyle birlikte doğar.

( … ) Necip Fazıl’a göre, “ŞİİR mutlak hakikati arama işi , mutlak hakikat ise Allah’tır. İlmin

görevi de aynısıdır , fakat o mutlak hakikati polis gibi arar ; şiir ise hırsız gibi …”)

(Bkz. Akit G. 29 Mayıs 2000 / Mustafa Şahin: “O’nu rahmetle anıyoruz: …”)

BEYAN-I HÂL

Şuur ruhsal söz-misâl şerh-i beyan nitekim

Beyan-ı hâl bu minval “meâl”-lisan şiirim !

1.

Müz’iç istifsârıyla sarsılırken benliğim

Ruhumun aynasından şuur yansıtan beynim !

Dost düşman duysun işte bildiğim bilmediğim

Her soruya cevaben bâri Allah* diyeyim !

Page 71: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

736

2.

Başka bilgim yok zaten ben her zaman böyleyim

Elimdeki şu Kur’an diliyle söyliyeyim :

(“Siz bilmezsiniz ancak Allah bilir.”) nitekim

Ayetler göz önünde bilmem ki ne diyeyim ?!

3.

Ne olur Ben’i benden sormayın işte hâlim

Zira hâlimi beyan üslûbundan âcizim !

Terceman olsun diye ruhuma her şiirim

Volkan gibi âniden patlayan bir şâirim !

4.

Her şiir ruh iklimim Mesnevî’ce ney sesim

Tam Bizim Yûnus’leyin Alp-Erenler nesliyim !

Hak bilir dil-ehli’yim , Din-le “iklim-i tâ’lim”

Yanardağ gibi derin nefesimle hem-dem’im !

(Bkz. Sızıntı*/ Kasım-1996, sayı: 214 / sh. 446: “Yanardağlar gibi lâv püskürtmeye hazırlanmışken

öfkesini yutabilen insan , bazen bu davranışıyla en yüksek velâyet derecelerini elde edebilir.”)

TÜM ÇEVİRMENLER YALANCI (!)

(Bkz. Edebiyat Terimleri Sözlüğü / “Tercüme: Çeviri. Bir dilden öbür dile yapılan aktarma. Bu işi ya-

pana mütercim (tercüman) denir. Türk edebiyatında Batı’dan yapılan ilk çeviri , Fenelon’un Telemak*

adlı romanıdır. Yusuf Kâmil Paşa , 1862 //

“Küll-ü mütercimin kezzâb: Bütün çeviriciler yalancıdır.” (Arap atasözü)*

“Çeviri , kadına benzer ; güzel olursa sâdık olmaz , sâdık olursa güzel olmaz.” (İtalyan atasözü)*

“Tercüme, sadece kelimelerin karşılığını koymak değildir , dilde bir yaratma işidir. Sadece kelimelerin

karşılığını bulmak olsaydı , bugün diyelim ki Fransa’da her ingilizce bilenin ingilizce kitapları iyi tercüme

edebilmesi lâzımdı. Ama öyle değil … Her roman , her şiir , her şeyden önce bir sanat eseridir ; onu başka

bir dile çevirirken o yeni dilde de bir sanat eseri olmasına çalışmak gerektir.” Nurullah Ataç, Günlerin

Getirdiği*// “Tercüme-i hâl: Bkz.Biyografya (Fr. Biographie): Bir insanın hayatını anlatan eser.”)

(*Karabük-Safranbolu ‘da Yazıköy’lü hemşehrim’in şifa bitkilerinden ilaç ve safran’lı şampuan imalâtı

yapıp sattığı dükkan vitrininde şu şiir dikkatimi çekti : “Çanakkale Şehitlerine atfen yazılmıştır …

Düşmanlar sarmıştı dört-bir yanınızı

Savaştınız, akıttınız tertemiz kanınızı

Gökyüzünden , şavkı vurdu ay-yıldızın

Şekillendirdiniz, şanlı bayrağımızı …” Dikkat: Türk bayrağının doğuşuyla ilgili bilgi kaynaklarına bkz. /

Ali Baba*(Alp) 03.08.2004 / www.dermanalibaba.com )

MASAL ÜLKESİ

Gerçek kader “öz anlam” masalımsı benliğim

Rabbim “mecaz söz”-misâl hakikat hayâllerim !

1.

Yumruklanmış boksör gibi

Abandone kroke’yim !

Susuz kalmış serhoş gibi

Page 72: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

737

Spontane kriz’deyim !

2.

Kimse bilmez endişemi

Ben kimim hem neredeyim ?

Nice bitmez endişe ki ,

Benliğim hayâl âlemim !

3.

Ne aklımca bilebildim

Ne gönlümce sevebildim

Ne yolumca gidebildim

Ne hâlimi diyebildim ,

Söyleyin dostlar ben kimim ?!

4.

Yol boyunca uzayıp giderken günlerim

Şu ruh gibi karizmatik gölge beden benliğim

Benlik kim ölümlü beden gölgesi miyim ?

Aklım gönlüm ve işte hayâllerim

Bilmem niye duygusal düşüncelerim ?!

Zaman sularına yansıyan ben miyim ;

Yoksa bir başka benlikten miyim ?

Yûnus’leyin (“… benden içerû”) kim ;

Nitekim hep O’nu özlemekteyim !

Her an tek O Hak aşkıyla hemdem iken

Hangi dünyalarda ben neredeyim ?!

5.

Benliğimi tutsaklayan

Dost görünen nice düşman

Sardı da dörtbir yanımdan

Boydan boya çarmıhladı çiviledi

Masaldaki “Gulliver’in Cüceleri”

Daha çocukken girdiler de dünyama

Üstelik hiç çıkmadılar bir daha !

Demekki ben ya onlardan biriyim

Ya da tamamen onların elindeyim !

Kimbilir nice bilinmezlik varken

Gizli güçlerin tahakkümündeyim

Ve sanki bir masal ülkesindeyim !

…………………….

Sonsuz tek güç Allah hep gönlümce şehâdet’im ,

Rabbim “misâl âlemi” gerçek mi hayâllerim ?!

Belli “lâ-teşbih” hepsi “darb-ı mesel” söz zevkim ,

Hakikat tek Kitap’tan “nükte”-mecaz şiirim !

“ÇİRKİN CÜCE , İRİ DEV VE DAĞ ADAM !”

(Bkz. Gulliver’in Gezileri , Jonathan Swift , Nurdan Yayınları – İst.1993 / Sh. 7: “ … koltuk altlarımdan

belime kadar her yanımdan sıkıca yere bağlanmıştım. Tam bu sırada çevremde bir takım sesler ,uğultular

duydum. Fakat yalnızca gökyüzüne bakıp yürüdüğünü , göğsümden geçip çenemin altına kadar geldiğini

hissettim. Gözlerimi aşağı doğru kaydırınca bir de ne göreyim ? Bu , parmak kadar bir insan değil mi ?

Page 73: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

738

Ardından otuz-kırk kadarı daha geliyordu. Hayret ve şaşkınlıktan tiz bir çığlık kopardım. Bunun üzerine hepsi

korkudan kaçışmaya başladılar. Ellerinde yayları , sırtlarında okluk-ları olan bu insanlar biraz sonra yeniden

yanıma geldiler. Hep bir ağızdan bir-şey söylüyorlardı. Fakat ne demek istediklerini anlayamıyordum.” /

Sh. 37: “ … Brabdingnag ülkesinde hep iri şeyler (devler) … // … Lilliput ülkesinde çirkin cüceler … //

Dağ adam … / Grildrig …// Lilliput hakkında meraklı okuyucularıma bazı bilgiler vermek isterim.”)

(Bkz. Kur’an: 22 / 2. “… Sen o gün insanları sarhoşlar hâlinde görürsün ;

oysa ki , onlar sarhoş değillerdir. Lâkin Allah’ın azabı çok şiddetlidir.”)

ZOR OYUN

Avanak maymun hırsından yorgun

Barışta kartal savaşta kuzgun !

Uzaktan mağrur yakından mahzun

Dıştan çok kolay içten zor oyun !

BAHANE

Yaşamak can bedeli bedenle öleceksin

Yabancı saatlerden son vaktini sormak yok !

Şimdi işin vaktini sen kendin bileceksin

Zor bilgiden kaçarken cehline bahane çok !

(Bkz. Safahat , Mehmet Âkif Ersoy, Feza Gazetecilik / Zaman , Cilt 1 / sh. 284 – 87 “Hasbihal”

(“Mâ-medâ fâte ve-l’müemmelü gaybün / Geçen zaman uçup gitti ; gelecek ise belli değil.

Fe leke-s’sâatü-lletî ente fiyhâ (*)” / Sen ancak içinde bulunduğun hâlin sahibisin !)

Diyorlar : “ömrü insanın yetişmez kesb-i irfâna …”

Bu söz lâkin değildir her nazardan pek hakîmâne

Muhakkaktır-yâ insanlar için bir gâye-i âmâl ;

Edenler ömrünün sâ’âtini hakkıyle isti’mâl

Zaferyâb olmasın isterse varsın asl-ı maksûda

Düşer bin maksad idrâk eyleyip bir zıll-i memdûda

Evet , her türlü mânâsıyle irfan durdurur azmi …

Fakat , insanlığın mânâsı olsun öğrenilmez mi ?

Cibillîdir taharrî-i hakikat hırsı âdemde ,

Onun mahsûlüdür meşhûd olan âsâr âlemde !

Atâlet fıtratın ahkâmına mâdem ki isyandır ;

Çalışsın , durmasın her kim ki da’vâsında insandır !

Zuhûr etmekle her ma’lûma karşı bir alay meçhûl

Neden olsun o mâlûmâtı idrâk eyleyen medhûl ?

Evet , ma’lûm olanlar olmayan şeylerle bir nisbet

Edilmiş olsa , gâyet az çıkar evvelkiler elbet ;

Fakat câhille âlim büsbütün nisbet kabûl etmez ,

O bir kördür , bu lâkin doğru yoldan hiç udûl etmez !

Diyor Kur’an: “Bilenler , bilmeyenler bir değil … Heyhât

Nasıl yeksân olur zulmetle nûr , ahyâ ile emvât !”

Bu hikmetler bedîhidir – senin indinde elbette ;

Fakat , çok sevdiğimdendir ki , tekrâr eyledim işte !

Page 74: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

739

Sadeleştirilmiş Türkçesi : “Görüşüp dertleşme” (*)

… Diyorlar : “irfan tahsiline insan ömrü yetmez …”

Fakat öyle her yönden hikmetli değildir bu söz.

Muhakkak her insanın bir ideali vardır ya ;

Ömür saatini kullananlar hakkıyla ,

Asıl maksatlarına isterse ulaşamasınlar ,

Binlerce maksada erişip sonunda bir ferahlatıcı gölgeliğe varırlar. (zıll-ı memdûd ?)

Evet , her türlü ma’nâsıyle irfan durdurur azmi …

Fakat insanlığın anlamı olsun öğrenilmez mi ?

Gerçeği arama tutkusu insanda yaratılıştandır ,

Dünyada görülen eserler bu tutkunun ürünüdür.

Madem ki tembellik yaratılış kanunlarına isyan etmektir ;

Öyleyse insanlık iddiasında bulunan durmayıp çalışmalıdır.

Her bilinene karşı bir yığın bilinmez ortaya çıkıyor diye ,

Bilinenleri anlayıp öğrenen niçin ayıplansın ?

Evet , bilinenler bilinmeyenlerle bir kıyaslansa ,

Gayet az çıkar öncekiler elbet ;

Fakat câhille âlim hiçbir şekilde kıyaslanmaz ;

Biri kördür , fakat biri doğru yoldan hiç sapmaz.

Diyor Kur’an: “Bir değildir bilenlerle bilmeyenler …” (yazık !)

Nasıl bir olur “karanlıkla aydınlık , dirilerle ölüler !”

Bu hikmetler sence de bilinmektedir elbette ;

Fakat çok sevdiğimdendir ki , tekrar ettim işte !)

Not: Bu vesileyle hatırlatmak isterim ki , Müslüman-Türk evlâtlarının elinden ve dilinden hiç düşürmeksizin

feyiz alabileceği kitaplar arasında ders-i edeb / edebiyat, fikir-sanat zevkini geliştirmek bakımından bilhassa

şayan-ı tavsiye değerini benimseyip başkalarını da yararlandırmayı isteyerek daima okunması ve okutulması

gereken ilk eser tercihen Safahat , tam idol şâir bilâ-tereddüt M. Âkif olmalı !

KUYRUKLU YILDIZ

(Kur’an: 16*16. “Ve nice işâretler !

Yıldızla da onlar , yol ve yön doğrulturlar.”)

1.

Bilim gözüyle sanki kaos’tan kosmos’a

Yaradılış süreci sayısız boyutlarda !

Her canlının cevheri dölyatağı doğa’da

Makro-mikro çoğalan nice nice varlıklar

Yaklaşan son kıyamet ve kuyruklu yıldızlar !

Efsâne çağlar boyunca yaşanan nice zaman

Her an ruhlarda haşyet mûcize korkusundan

Biliyorum yeterince tanımadığım şu dünyalar

Kehkeşanlarda saklanan güneşler sayısınca

Günler geceler dolusu daha nice zamanlar !

Yüzyılları yargılayan nice cesur adamlar

Kuyruklu yıldızlar gibi gelip geçmiş de

Vahyin ışığında parlayan gerçekmiş işte !

…………………………………………

Page 75: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

740

Her insan tam anlamıyla bari bilseydi

Son yalvaç’tan sonra artık sapıklık bitseydi !

Niye bilmez düşünmez nasıl ürpermez vicdan

Mahşere dek yol gider önünü görmez insan !

Ötelerce gökleri Rabbim kuşatan zaman

Yeryüzü takviminde sanki bitmeyen yalan !

Tıpkı bizler gibi güya her gün yarı uykuda

Bu yolculuk evrendeki hangi samanyolu’nda ?

Tarihin en doğru masalı işte “şu yalan dünya !”

Oysa ne tarihler masal ne bu dünya yalan

Ne hakikatsiz hayâl ne de uykusuz rüya

“Ve Tanrı insanı yarattı”(*)sonsuzluk akışında !

Ben de her an o mûcize hakikatin çağdaşıyım

İslâm’sız çağdaşlık (*)aldatmacasına karşıyım !

2.

Basiretli aklın ışığında gelişirken mantık

Giderek teknoloji’ye tutsak olsa da uygarlık

Modern’leştikçe yozlaşan bilim ve sanata rağmen

Gün gelecek elbette Allah’a dönecek yeniden !

Doğru anlamıyla kavramış değil bedbaht insanlık

Ne yazık ki büsbütün sapkınlaştıkça artık

Yoksunlaşmış geleneksel inanç kültüründen

Bilmiyor iman gücündeki üstünlüğü şimdi bile

Yeterince anlamış değil ne Doğu ne de Batı

İslâm’daki “kardeşlik” gerçeğinden çok çok uzak

Yeni fantezilerle süslenen çağdaşlık yalanı !

Bön bön bakışlar gibi hepten hödük dangalak

Nice medyatik tuzak dizi dizi kitaplar

Salak asalak tipler ve polemik hitaplar

Arsızca hoyratlaşmak çağdaş ilkellik* huyu

Hayat sırf bencil sükse ve körebe* oyunu !

Bir avuç solcu ateist toplumun akıl hocası

Nesnas gürûh tutkusuyla tam çıplaklık modası

Aklını başından almış da unutturmuş ahlâkı

İnsiyâkıyle hayvanca yaşayan bilmez Allah’ı !

Sanki daha mı değerli “televizyon” gökyüzünden

Teknoloji hârikası bilgisayar * insan beyninden

Daha mı canlı câzip ya da renkli ve güzel

Hangisi daha düşündürücü ve daha doğal ?!

Şayet tam hayranlık duymak gerektiğinde

Öncelik kim daha lâyıksa sorup araştıralım

Sapık zanların azgın gururuna aldanmayalım !

Bu susmayan sorulara kimler cevap verecekse

İşte onlar benim gerçek dostlarım !

3.

Gerçeklere yaslanarak nice değerler üreten

Hele dingin düşünmeyi bilge konuşmayı seven

Ruh ateşi sönmesin ve beden soğumasın diye

İçten yakmak canlandırmak aşk nefesiyle

Okuyan bilinçlerin “bileği taşı” kitaplar ,

Page 76: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

741

Hem yıktılar bir yandan hem yeniden yaptılar !

Hem de aydınlattılar içten içe kör dünyayı

Bilgi ve yetki gücünün kötülerine karşı

Korkusuzca başkaldıran düşünce adamları

Temelde halkı uyandırmak çağı aydınlatmak

Ve insanlığı zorbalıklardan kurtarmak uğruna

Hunharca çarmıhlanan tek örnek değil ki İsa !

Vatikan’cı tahrifat “tarih” hikâye-roman

Batı’nın inançları Kitab-ı Hakk’a bühtan

Nitekim tek hakikat tam Kısas-ı Enbiyâ !

Kökeni yanlışlara bağlı kötülükler karşısında

Ölümüne savaşmış nice adsız kahramanlar !

Yığınla câhil budala şarlatan eşirrâ engellese de

Öncü yeniliklerle çığır açmış uygar gelişmelere !

Onlar başkalarıyla uğraşırken usanmadan

Korkmuşlar en çok kendi yanılmalarından

Hatta ne denli haklı ve güçlü olduğunu bile

Kıskanç dostlar arasında tam tamına anlamadan

Nasıl da sessizce gitmişler şu nankör dünyadan !

Ben bu yiğit ermişlerin safındayım

Türkçesi alp-erenler’in çağdaşıyım !

4.

Şu deccâliyet çağı’nın vahşet ortamlarında

Haydi “ehl-i mürüvvet” kim görelim müslümanca !

İnsanların çoğu şaşkın pis sefil hayvandan aşağı

Kendi özünden uzak gözalıcı gökyüzüne yabancı

Tanımazlar yeryüzünü aydınlatan gerçek yıldızları

Çağdaş değil bunlar Bilgi çağı’nın yüzkarası

Dünyadan büsbütün habersiz ve tam çağ-dışı !

Her toplumun cühelâ süfehâ eşirrâ takımı

Sûret-i Hak’tan görünen eşraf-ekâbir başbelâsı

Din bilim tarih diye ne varsa inandıkları

Sırf kendi hayâlleriyle düzmece safsataları !

Eski masallara karıştıkça her kutsal varlık

Akılcı çağdaşlık adına çağdışı inkârcılık !

Geçmişi ahmakça yorumlayan kahrolası hurâfeler

Akademik kafalarda kökleşen ideolog-aymazlık

Hele şu Kur’an çağı’nda modern fantasma yobazlık !

Sayfalar dolusu yalanlara karıştı gerçekler

Elde kalan son tanık ancak parmak izleri

Vahyi yalanlayan mantık yoz aklın sefâleti !

Kur’an baştan sona “iman-inkâr diyalektiği”

Arayan gözler doğrularken gönüldekini(*)

Gökler yeniden gösteriyor sürekli mûcize’yi !

Kendimce onun dünyaya en yakın ucundayım

İnkârcı sürüngenlere karşı Allah’ın cezâsıyım !

5.

İslâm mûcizesiyle bütün zamanların tarihinde

Adem’den Kıyamet’e şu dünya-hayat sürdükçe

Hakikat aşkıyla hayran ruhların çağdaşıyım !

Page 77: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

742

(Bkz. Kur’an: 4 / 157-8) Hz. İsa Aleyhisselâm’ın salbi ve ref’i hk.

İslamî Kaynaklara göre Peygamberler , Doç.Dr.Abdullah Aydemir ,T.Diyanet V.y.-90 /sh. 235-268)

(Bkz. Zaman G. 21 Mayıs 1996: “Göktaşı sıyırdı geçti ! / Dev bir göktaşının , önceki gün akşam TSİ

(Türkiye saati ile) 19.48’de dünyayı sıyırarak geçtiği bildirildi. Bilim adamlarının verdiği bilgiye göre,

saatte 67 bin kilometre hızla yol alan göktaşı , dünyaya 518 bin klm. uzaklıktan geçti. Bir milyon kilo

metreden yakın geçen göktaşları , dünyaya aşırı derecede yaklaşmış sayılıyor. Gezegenler arası boşluk

ta , 100 bin dolayında serseri (!) göktaşı dolaşıyor. Bunlardan biri 65 milyon yıl önce (?) , şimdiki Yu

catan yarımadası bölgesine düşmüş ve yeryüzünde hayatın üçte ikisinin yok-olmasına sebep olmuştu.

Önceki gün akşam geçen göktaşının , şimdiye kadar dünyaya en fazla yaklaşan göktaşı olduğu bildirili

yor.” Newyork -AA)*

(Bkz.Takvim G.17 Mart 1998: “26 Ekim 2028 saat 18.30 Kıyamet kopacak !”)Vakti değil alâmetleri belli !

(*) “En gelişmiş bilgisayar: Beyin …” hk. çeşitli bilgi kaynaklarından araştırma yapılabilir.

(Bkz. Dünyayı Değiştiren Kitaplar “Basılı sözün büyük kudreti” Robert B. Downs , Tur Yay.-İst. 1980 /

“İnsanların baskı ve zulme karşı isyan etmelerine sebep olmuş , savaşlar çıkartmış , insanın kendisi ve

evren hakkındaki fikirlerinde inkılâp yapan kitapların özeti , yorumu , kritiği” Prof. Dr. Erol Güngör :

“Büyük Eserler ve Biz / Önsöz ve Giriş” Sh. 11 – 26)

(Bkz. Zaman G.10 Mart 2000 /sh.15: Zaman Yazıları , Hilmi Yavuz “Aydınlanma , Batı-dışı kültür ve özne”)

YENİ DOSTLAR

1.

İbn-i Haldun’a göre: “kurmuş öz bedeviler

Her devleti sonradan yıkmış yoz medeniler !” (sh. 50, 53: Tarih Psikiyatri Divanında / sh. 223 *)

Lâkin sözün özünde şu yorum daha gerçek:

Hiç geçmişi olmayan kuramaz zaten devlet !

Tıpkı her insan gibi doğacak ve ölecek

Her toplumun kaderi neyse onu görecek !

Türk tarihi ilk “Bozkır medeniyeti” demek ;

Gerçek göçebelik mi “Orhun Anıtı” dikmek ?!

Örnek “Andronova” ilk “Yenisey Kültürü” tek ;

Kök özümüz belliyken niye hep kötülenmek ?!

Düşmanlık kıskançlıktan başka ne bugüne dek ,

Uygarlık “kap-kaç” sahte “ümran” gösterilecek ?!

Ehl-i Salip husûmet “sebep” açık Kur’an-ca ,

“Yok Türk’ün gerçek dostu demekki Türk’ten başka !”

Öncelik iki örnek “kaynak kitap” en başta ,

Bu sözün yorumunu tam oku , doğru anla !

2.

Allah’a yönelirken mahzûn şikâyetlerim

Cühelâ arasında ben onlar gibi miyim ?

Ahmak kafa ne anlar ruh derûniyetinden

Bön bakar bencil yaşar yoksun aşk ateşinden !

Eşşekçe şehvet keyfi içten istek nefesi ,

Sanır ki herkes böyle anırmak tek hevesi !

Bereket düşünce-mi “iç dil: aşk” diye-bilsem

Page 78: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

743

İşte gerçek öz “sevgi” şiir’ce dillendirsem !

Yerden göğe yükselen ruhumun gözyaşları

Gökyüzünden dökülen yağmur damlacıkları !

Acımasız toplumda altta kalmak ne acı ,

Alt karınca yuvası üstte arı kovanı !

Çoğu sıradan insan dolduruyor dünyamı ,

Her üstünlük yalnızca seçkinler katında mı ?

3.

Tarihte her düşünce birkaç şüpheli adım

Ben de aynı yollarda hem şaşkın hem yalnızım !

Bir yanda yalanlarla dünyayı aldatanlar

Ötede vurdum-duymaz yığınla şarlatanlar !

Mağrur gevezelerle başım dertte dostlarım ,

Boşuna lâf mı hele yıllarca çabalarım ?!

Söz sohbet ders ve vaaz hizmet aşkıyla yandım ,

Konuştum her fırsatta ve sayfalarca yazdım !

Paul Hazard’ın gözüyle baktığım yüzyıllarda

“Gerçek nedir ?” arayan işte bütün Avrupa !

İnsanı şaşırtmaktan hoşlanan şüpheciler

Hepsi de birbirinin candüşmanı benciller !

Çılgın “haçlı sürüsü” isyancılar dinsizler

Tanrısız bilimsellik(*) putlaşan düşünceler !

4.

Şu Batı’ya baktıkça gözlerim kararıyor ,

Kötü büyüleriyle yüreğim daralıyor !

Teknolojik hızıyla sırf seküler uygarlık

Materyalist mantıkla vicdansızca hayvanlık !

Pozitivist kafada şu aklın anlamı ne (?)

Lânet olsun maddeci inkâr felsefesi’ne !

Papa’ya karşı haklı İsa’ya karşı suçlu

Batı çok konuşurken Doğu şaşırıp sustu !

Bizim aydınlarımız hele dönsün özü-ne,

Dönülecek yeniden hesaplaşma günü-ne !

Kurtaracak yol mu var başkaca son Hak Din’den

Aklı tanrılaştıran modern putperestlik’ten ?!

Kur’an her âyetiyle uyandırırken aklı ,

Ancak bu tefekkürle anlarsın hakikatı !

Üstün uygarlık kurmuş Batı akılcı yolda ,

Kaderci miskinlikle Doğu hâlâ uykuda !

Rabb’in inâyetiyle ruhumuz uyandıkça

Hayatın dengesini bulacağız İslâm’da !

5.

Yüzyıllarca çağlara öncülük tarihimiz ,

Çağdaş yalanlara mı aldanmak tâli’imiz ?!

Medeniyet yolunda aydınlatan kitaplar

Yeni dostlar arayan yeni düşünceler var !

…………………………………………

Gülümseyen her sözcük dudaklarda öpücük

Bir yudum sevgi için dünya ne kadar küçük !

Bilmem nasıl anlatsam gönlümdeki şiiri ,

Page 79: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

744

Özleşen dil sevgimi nice özlemlerimi ?!

………………………………………

İslâm’ı anladıkça dünyanın her köşesi ,

Her vicdan tek Allah’a çağrının gerçek sesi !

Yeryüzünde insanlar birbirini sevseydi ,

Dünyaya çok görmezdi Rabbimiz cennetini !

Yaşarken düşman gibi “-canı çıksın gebersin !”

Ölünce de derler ki : “Allah rahmet eylesin !”

…………………………………………….

6.

Ömrümce tanıdığım dostlarımı özledim ,

Gidenler gelmediler yollarını gözledim !

Sağ olanları bir bir sorsam arasam bulsam ,

Nice yârenler gibi artık ben de kurtulsam !

Yarım asırlık ömür hüsranla geçip gitti ,

Hakk’a vuslat hasreti artık canıma yetti !

(“Se-ye’ti-z’zaman”) sırrı belki daha hayırlı ,

Üstündeki hayattan rahat toprağın altı !

Ölüm öyle “yakîn” ki , gözümün verâsında

Öyle eşsiz şiir ki , gönlümün sevdâsında

Bu nasıl hissiyat ki , ölümün anlamında

İçim canlandı birden her nefes sonrasında !

Dostlarım birkaç adam , yollarım birkaç adım

Önceden belli sonuç , işte omuzlardayım !

7.

Islak gözlerde renk renk ölüm sağanak yağmur

Billûr gönülde “gerçek” her lâhza parlayan nur !

Görünen tek gerçek var zamanın aynasında

Beklenen yeni dostlar İslâm’ın dünyasında !

(Bkz. Atasözleri ve Deyimler, E. Kemâl Eyüboğlu , Cilt-1 / sh. XV (Giriş): Yunus’un ;

“Erenlerin sohbeti artırır mehabbeti ,

Cahilleri sohbetten her dem süresüm gelir !” - derken , kasdettiği “câhil” ; kendini ve dolaysıyla

Rabbi’ni bilmekle haddini de bilmenin edeb ve irfan inceliklerini kavramış ârif *-kişilik karşıtınca

anlamında düpedüz kendini ve haddini bilmez kişidir.)

(Bkz. Zaman G. 05 Kasım 1996 “Tefekkür : Dinde Mistisizm” / 06. 11. 1996 “Politikada Mistisizm”)

(Bkz. Batı Düşüncesindeki Büyük Değişme, Paul Hazard / Çeviren: Erol Güngör , Tur Y. – İst. 1981)

(Bkz. Destanlar Devrinden Günümüze Türkler’in “Tarihi Coğrafyası / Kültür ve Sanatı” Altın Kitabı ,

Cilt-1 / sh. 12: “İbn-i Haldun’un yanılgısı: Bozkırda yaşayan Türkler ise, besicilik yapmış , demiri çeliği

altını işlemiş, toprağı ekmiş, bark yapmış, kurgan yapmış, anıt dikmiştir. Teşkilâtçılığı sâyesinde de

birçok devletler kurmuştur. Gerçek göçebe toplumlarda bu özellikler yoktur.”)

AÇIN ŞU KAPILARI !

1.

Evrensel çok boyutsu insanın bilincinde

Doğru görüntüler var hakikat gözönünde !

Konuşan sonsuzluk şu yüce vahyin dilince

Gerçek sezgiler doğar aydınlanan gönülde !

2.

Page 80: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

745

Şiirle kanatlanır göz ve gönül hayâle

Her yakınlıkta akıl uzak kalır kendine !

Zamanda boyutlanır ötelerce mesâfe

Ansızın yakınlaşır her nokta birbirine !

3.

Boyutlanır da her an yine kuşatır aklı

Yine ancak Rahman var en uzak noktasında !

Soyutlanır da vicdan keşf-eder yakınlığı

Nice güneşler doğar gecenin ortasında !

4.

Allah yapısı beden doğum-ölüm arası

Gerçek belli gizleyen işte bu iki kapı !

Hakk’a ermek istersen önce “kendini tanı !”

Modern düşünce neden metafizik’ten kaçtı ?!

5.

Müddet-i ömrünce şu kısacık hayat yolu

Girişte çok geniş hol , çıkışta dar koridor !

Mühlet-i meçhûl lâkin ölüm-de değil sonu

Her kime sorarsan sor , acaba hangisi zor ?!

6.

Her yönde boyutların kesiştiği son nokta

Varlıkların özünde ilk temel gerçek saklı !

Sınırlar ötesinde uçurumlar oldukça

Sonsuzluğa açılır düşüncenin kapısı !

7.

Demek bütün zamanlar hiç mi hiç değişmeyen

Yeryüzü loş tapınak , gökyüzü mavi çatı !

Her kapıyı aklınca açarken kilitleyen ,

Haydi artık çocuklar , açın şu kapıları !

KAPI-ŞİİR ve ANAHTAR-BİLİM !

(Bkz. Zaman G. 13 Ekim 1996 / sh. 17:

“KAPI

Ben çalmadım bu kapıyı ,

Bu kapı

Ben çalmadan açıldı

Kimse yok içerde oysa !

Çaldım çaldım bu kapıyı

Açılmadı ,

Biri var içerde oysa !” - Seyfettin Başçılar

“ANAHTAR

Bulsam , bir sihirli anahtar bulsam

Açsam göğün mavi kapılarını !” - Yusuf Ziya Ortaç)

(Bkz. Edebiyat Terimleri Sözlüğü / “Bilim (Bilim-Şiir İlişkisi):

“İlimsiz şiir aslı yok (temelsiz) duvar gibidir.” – Fuzulî / “Şiir , en azından tam işlenmiş , başka bir

Page 81: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

746

deyişle, gerçek ve soylu anlamda şiir olmak istiyorsa ve çocuklar için uydurulmuş bir masal durumunda

kalmak istemiyorsa , onun da bu anda bilimin güvenli bir tanım hazinesi olarak sunduğu insan ve yaratıkları

işlemeyi amaç edinmekten başka bir düşüncesi olmamalıdır. / Bilim araştırmaları ile varılan yeni sonuçlara

uymak , yapılacak işin en doğrusudur.” – Wilhelm Bölsche)

(Bkz. Hadis Ansiklopedisi “Zaman G.” ; Cilt-5, sh. 336: “ … gayb âlemi üzerine kesin bir hükme

ulaşılamaz ise de bir fikir elde edilebilir.” / Âlemin Yaratılışı Bölümü: Sh. 327-370)

(Bkz. Zaman G. 12 Mart 2000 “Pazar (63)” Sh. 6-7: Söyleşi / Artık “Yağmur Şairi” demek yetmiyor

onu anlatmak için. Şair Nurullah Genç , Timaş yayınlarından çıkan mesnevi boyutundaki eseri

“Gül ve Ben”-de kâinatın bile gül perspektifinden göründüğü kozmik bir gül yaklaşımı ve bu yaklaşım

içinde çağlar ve mekânlar üstü bir sezişi ortaya koyuyor :

“Benim hülyam nerede

nerede kibirli gül

bir ömür öter bende

bende ölür her bülbül !”)

HAYAT

1.

Rabbim şaşırdım kaldım bulunduğum durumda

Hücrelerle canlandım atomik oluşum’da !

Dâim huzurundayım yorulduğum yokuşta

Canhavliyle inandım ölümü aştım ruhta !

(*)

Rabbim şaşırdım kaldım her bulunduğum uçta

Aczimle karşılaştım hep bulduğum son-uç’ta !

2.

Harf harf zımnen şeffaf zarf nâzenîn hücre zarı

Muhtevâ mahfûz iken özün esrârı saklı !

Anlamsız değilken lâf , yok cedelin zararı

Hak “Zat’a mahsus” zaten sözün ısrârı haklı !

(*)

Rabbim şaşırdım kaldım her bulunduğum uçta

Aczimle karşılaştım her bulduğum sonuçta !

3.

İhticâc hakîmâne iştiyâkın gönlünde

Her dem Kur’an nurundan tefekkür’ken meşrebim !

Mûcize olmayan ne muhtevânın künhünde

“Şiddet-i zuhûrundan tesettür eden” Rabbim !

(*)

Rabbim şaşırdım kaldım her bulunduğum uçta

Aczimle karşılaştım tek bulduğum sonuçta !

4.

Fıtratta âyetleşen insan ruh-u kâinat

Hakk’ın yüce emrinden mefhumlaşan mâvera !

Serâpâ âhenkleşen îman yolu hâdisat

Aklın nice aczinden mevhumlaşan mâcera !

(*)

Rabbim şaşırdım kaldım tam bulunduğum uçta

Page 82: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

747

Aczimle karşılaştım hep bulduğum sonuçta !

5.

Her boyut sanki yumak iç-içe enfüs âfak

En yakın hem çok uzak yeter ki ibretle bak !

Aklen haddini idrâk çâre Hakk’a sığınmak

Kalben ne “yakîn” ki Hak irâde tek ve mutlak !

(*)

Rabbim şaşırdım kaldım işbu uçuk şuurda

Aczimle karşılaştım nur-u idrâk burcunda !

6.

Bedenimde gizlenen can şu ruhun sırrı mı ;

Bilincimde dillenen mefhum-verâ hakikat !

Ötelerce bitmeyen şuurun sınırı mı ;

Mecra’ı derinleşen mevhûm-mâcera hayat!

(*)

Rabbim şaşırdım kaldım ruh şuurum son nokta

Aczimle karşılaştım yolum mâlûm sonuçta !

SONUÇ

1.

Varlık bir noktacık iz ,

Biz de bu izde miyiz ?

Gece gözlerdeki giz ,

Gündüz sanki güneşsiz !

2.

İzler belirsiz kalmaz ,

Hak’tan bilgisiz kalmaz !

Gözler ilgisiz kalmaz ,

Vicdan aklı sorgular !

3.

Her nefeste çâresiz ,

Son tadını yudumlar !

Kalbiyle irâdesiz ,

Anlamını yorumlar !

4.

Medet umar da dilden ,

Cevher yumurtlar ağzım !

Gönlümdeki şiirden ,

Ne haber cancağızım ?!

5.

Gönlüm-de gül bahçesi ,

Dilim-de bülbül sesi !

Asıl şiir hangisi ;

Gül gülse hem dil ağlar ?!

6.

Bilir iken bilinmez ,

Görür iken görülmez !

Hak sırrına erilmez ,

Bizden öteye yollar !

7.

Page 83: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

748

Nice gizemli yollar ,

Sonsuzluğu adımlar !

Gece gündüz misâli ,

Ölümden ötesi var !

8.

Dipsiz sularda dalgıç ,

Her ufuk engin deniz !

Her sonuçta başlangıç ,

Ruhta derinleşen iz !

9.

Tek noktacık iz varsa ,

Yol belirtisiz kalmaz !

Sonuç ölüm de olsa ,

Ölüm sonuçsuz kalmaz !

RAĞBET

Nice zorluklara rağmen

Rabbim kolaylıklar göster !

Hem İnşirah* emri ilk (“Fe-

İnne maa-l’usri yüsran …”)

Hemen tekrar te’kid eder :

(“İnne maa-l’usri yüsrâ-“)

Zor ile kolay yan-yana !

………………………

(“Fe izâ-ferağte fe’nsab”)

Biter-bitmez başka iş yap !

Her ne iş yaparsan yap da

(“Ve ilâ-Rabbike fe’rğab”)

Rabbi’ne rağbet et, o an !

……………………….

Zaten ruh nihan ten türab

İbretten ibaret zaman !

Ayan beyan her harf kitap

Hakikat îcâz i’câz-dan !

Sarih söz hükm-ü müevvel

Kinâye mükerrer hitap !

Kâinat mecaz Hak-Nur’dan

Nur cezbesi Zatî Ruh’tan !

Ruh “emr-i Rabbî(*)” şuûndan

Şuûnat mûciz âyât’tan !

Her âyet gâyet şuurdan

Şuur kalben derk-i vicdan !

Vicdan “vücilet(*)” sırrından

Nice derin hissiyattan ,

Yürek ürpertici itâp !

Onlar anlar beyyinat’tan ,

Sakaleyn ruhlara hitap !

………………………

İşte tam mûcize şu can

Page 84: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

749

Candan kinâye her insan ,

Duysun ki ne diyor Kur’an:

(“E-lem neşrah le-ke sadrek”)

Ruhiyat tam böyle gerçek !

İnkıbaz “kabza-i Kudret”

İnşirah “inbisat” demek !

Sıkılıp içi daralan

Derhâl ferah-hâl arayan ,

Okusun net , tek Hak Beyân:

(“Ve ilâ-Rabbike ferğab”)

Rabbi’ne rağbet et, her an !

YÜCE RABBİM !

(Kur’an: 3 / 23-26*…)

1.

Ne enfüs ne âfâkta

Ne zâhir ne bâtında

Ne gâib ne hâzırda

Güç mü var senden başka ?!

2.

Hep “bilinen bilinmeyen”(*)

Ancak ledünnî ilminden

Nâdan akıl her boyutta

Meçhûle meclûp zaten

Ne ki , ruh*dünyasında

Kâinat misâl şu beden

Birdenbire yerden gökten

Beklenmedik nice musibetlerden

Ürpererek sarsıldıkça ,

Yalnız sensin tek koruyan !

3.

Ve işte her durumda

Bilmem ne olacak hâlim ?

Doğru düşünebildiğim an ,

İnşirah duyarken kalbim

Tevekkülle ümidvârım !

İştiyâk insiyâkıyla ,

Aşk-ı vuslat ihsânından

Mahrûm etme Yüce Rabbim !

4.

Anladım (“lâ-taknetû min-rahmetillâh”) âyetinden ,

Türkçesi: “Hiç ümit kesmeyin Allah’ın rahmetinden !”

Dağdağalı hayatın her ânında

Ayet’in ruhundaki anlamında

İşte boynu bükük huzûrundayım !

5.

Ne yücesin Rabbim esirge bizi ,

Tevbekâr duâmızı lütfunla katına yücelt !

Her sözümüzde bize şaşmayan doğrular söylet !

Page 85: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

750

Her tür zor eylemlerde ancak senden güç kuvvet ,

Her işimize göre zorlaşmayan kolaylıklar öğret !

Her dâim biz kullarına merhamet et ki ,

Ayetlerin diliyle bilelim haddimizi yâ-Rabbî !

6.

Her hayırlı işin başında

Ve her attığımız adımda

Gönülden diyelim “Allah adıyla”

(“Bismillâhirrahmânirrahıym”)

Elbette bilinmez Allah zatıyla ,

Kelâmullah açıklarken sıfatlarıyla

Sûre-i Fâtiha’yı okuyalım başlangıçta:

Ey “ol-dilediğince / Esirgeyen-Bağışlayan !”

Hamd-olsun ancak sana sığınarak yakarınca ,

(“İhdina-s’sırât-el’müstegıym”)

Meâl: (1*6. Dosdoğru giden yola ilet bizi …)

Tek sensin her yönüyle yolumuzu doğrultan !

Hatta bilir-bilmez hatâmız sınırında

İçten îkaz “nedâmet” anlamında ,

Tam ânında “vicdan” azâbıyla cezalandıran !

Üstelik her solukta iki kez yaşanan korku

Bir süre dinlendiren “ölüm provası” uyku ,

Rahatlatan uyuşukluk “gaflet” bile ne nimet !

Bu ne garib ruh-hâlet tam memnun hayatından

Acib bir rehâvet-dem Rabbim’e isyan “nisyan”

Ne ruh-u bedeni hem muhtemel tasalluttan

Cehlin ne-denî fikren çok tembel taassuptan

Koruyan “korku” duygusu da bir başka hikmet !

Sayısızca tehditkâr tehlikeler karşısında

Tek “İrâde” başka yok “Kudret” tek kaynağında

Ancak sensin güçsüzlerin penâhı Yüce Rabbim !

7.

Ah bir uyansa da insan kendini tanısa önce

Rabbine yakınlık duygusu yoksa gönlünde

Basiretsiz yaşayan kör kalacak ahirette

Mahşere uyanacak her benlik zaten ölünce

İlâhî rahmetle insan her an korunan varlık

Yoksa şimdi hemen neler olmaz ki ?!

Öyle vahim vehimlerle her tehlikeye açık

Öyle kritik ki hayat her an tam kriz hâli !

(“Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh…”)

Her darlıkta sabır hâleti ruhta ferahlık

En güzel huy ve mizaçta en üstün sağlık !

İçimdeki sevinçlerde sanki hissettim cenneti

Bir ucundan görüverdim acılarda cehennemi

İnandım naklen aklen de gerçekmiş ölüm-ötesi

Zaten şu hayatı ötesiz düşünmek olacak şey mi ?!

Allah bilir asıl Cennet daha ne olası nimet

Mâzallah gerçek Cehennem ne dayanılmaz dehşet !

Heyhât, “Ne cennet ucuz ne de cehennem lüzumsuz !”

Page 86: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

751

Kur’an beyanınca kalben inanmaya da meclûbuz

Elbette ahkâmınca müstakim yaşamağa mecbûruz !

Her iki yanımızda “Kirâmen Kâtibîn” melekleri

Vallâhi hiç eksiksiz yazıyorken her ameli

Her an düşünmeli yazıyla mukayyed mürâkabe’yi !

(“Hayrihî ve şerrihî minellâhi teâlâ …”) imân gereği

Hakîm adlinden Kerîm afvına sığınırız yâ-Rabbî !

8.

Benî-beşer alel’ekser şeytanların avenesi

Çokları beceriyor çabukça elinden geleni

Ardına koymadan pençeleyip dişliyor kardeşini

Acımasızca eziyor hemen her gücünün yettiğini

Gerekçesi belli hele bir fırsatını bulsun yeter ki !

Haklı haksız aldırmadan düpedüz zulmetmek bu ;

Dost düşman ayırmaksızın yaşamak olur mu ?

……………………………………………..

İnsanda şeytan ve melek yetenekleri bir arada

İşte kulluk bu sorumluluk kökeni ayrıntılarda !

(“Ve gulne’hbitû bâ’zuküm li-bâ’zın adüvv-“)

(“Ve leküm fi-l’arzı müstekarrun ve metâun ilâ-hıyn”)

Sen varsın-ya her korku anlamsızca kuruntu

Mutlak hak mahşerdeki şaşmaz adâlet sonucu !

“Yetmişiki millete suçum budur hak didüm ,

Korku hıyânetedür ya ben niçün korkaram ?!”

Ehl-i sünnet Yûnusleyin yetmişüçüncü benim

Ve-l’cemâat kavlince Fırka-i Nâciye’denim !

(“Tevekkeltü / Hasbünellâh”) meâli her şiirim

Gönlümün tek melcei illâ sensin Yüce Rabbim ;

(“E-lem neşrah …”) hürmetine erdi gönlüm mutmain !

Bkz. Zaman G. 13 Mart 2000 / sh. 4: Keyfiyet , Ahmet Selim : “İnsanı anlamak / … insanları da ,

hâllerini de , birkaç îzah şablonuna göre kategorize edip ahkâm kesmek büyük bir hatâdır. / …

İslâm’ı anlamadan insanın bütünlüğünü tam anlayamazsınız.”

HÂSIL -KELÂM

1.

Gönlümde ufuk turu bulutlu buudlarda

Rahmet yüklü tek kunut şiirim işte nükte !

Gözümde nîm-Mim soru soyutsu üslûplarda

Refref yüzlü söz umut tek bir Cim bir de nokta !

2.

“Olma bir lokma için ehl-i şikem Cim gibi(*)”

İster mim koy ister cim her an nîm-Mim hâl’deyim !

“Meclis-i dehr’de leb-beste geçin mim gibi(*)”

Hiç sorma “hâsıl-kelâm” cim karnında şiirim !

………………………………………………

İster mim koy ister cim mecmû-hâl nîm-nefesim ,

Hiç sorma hâsıl-kelâm cim karnında şiirim !

“NESL-İ CEDİD”

Page 87: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

752

Özünce “Vâcib-ül’Vücûd(*)”

Yüzünde “eser-is’sücûd !”

1.

Küfrün zulmetli asrında ,

Asrî ilhâd dehşet-engîz !

Zulmün zecrî hengâmında ,

Nursî Üstad zuhûr etmiş !

2.

Hak lâ-yezâl isbatınca ,

Harb-i umumî kıyamet !

A’ver Deccal’ın rağmınca ,

İşte alenî mehdiyyet !

3.

Söyleyin “hâin” ne demek ,

Aç bak ki , ne diyor sözlük ?!

“Hem emânete hiyanet ,

Hem iyiliğe kötülük !”

4.

İki fecrin arasında ,

Yakın tarih tam haydutluk !

Devr-i sâbık son mâcera ,

Nârında nûrunu bulduk !

5.

Zikrinde hep “Cevşen”-niyaz ,

Vechinde “eser-is’sücûd !”

İçinde tam içten namaz ,

Fikrinde “Vâcib-ül’Vücûd !”

6.

Söz tam mesaj “Nur külliyat”

Yol gösterdi Üstad Said !

Özü “âyât-ül’beyyinat”

Filizlendi “nesl-i cedid !”

(BEDEN ESKİ-R ; RUH HEP YENİ !

Bkz. Edebiyat Terimleri Sözlüğü / “Yeni : Sanat ve edebiyatta , ortaya çıkan akım ve metodlardan

pek çoğu adının başına bunu da ekliyor. Modern , dinç , dinamik , orijinal , eskimemiş … anlamlarında

kullanılıyor. Bizim edebiyatımızda “Edebiyat-ı Cedîde” bunun en ünlü örneğidir. Sanatçılar arasında

çağı gelmiş-geçmiş , ya da yaşlanmışlar için “eskiler (*)” ; yeni ortaya atılmışlar ve gençler için de

“yeniler (*)” deniyor. Gerçek anlamda “yeni” , her çağ ve her ulusta yeni kalabilen , hiç eskimeyendir.”)

Bkz. Sanat üzerine Denemeler ve Eleştiriler , S. Eyuboğlu (Hazırlayan: Azra Erhat) Cem Yayınevi

İst.-1997 / Cilt 1 “Söz Sanatları” Sh. 37: Yeni Sanat ve Kitap ; 75 : Yeni Türk San’atkârı yahut Frenkten

Türke Dönüş ; 145: Sanatta Eski-Yeni Sorunu ; 153: Gerçek Yenilik ; 236: Eski-Yeni ; 247: Yeniler ;

258: Yeni Türk Şiirinde Yaşanan Gerçek ; 262: Yenisi ; 349: Şiirde Yenileşme ; 420-422: Ölüm Üstünde… /

… zamanımız filozoflarının çoğu ölüm üstünde durmayı din adamlarına , şairlere bırakıyorlar.

Neden , dersiniz ? (Sayfa burada bitmiş ve … son iki kelimelik soru çizilmiş.)*

Şimdi isterseniz soruyu yazının içinden anlayıp hemen yanıtlamak için baştaki ilk paragrafa dönelim:

Page 88: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

753

Ölüm üstünde çok duran yazarlara kızardım eskiden. Şimdi , kızmak şöyle dursun , hak veriyorum

onlara. İnsan ölüm üstünde durmadan yaşamanın tadına varamaz diyorum. Yalnız ölümün ne olduğunu

bilen , yaşamanın ne olduğunu da biliyor diyorum. Yaşamak ölmek , ölmek yaşamaktır diyorum.

Edebiyat değil ama , bu dediklerim : iliklerime işlemiş bir gerçeği söylüyorum. (Bu son cümle “acaba

neden niçin ve nasıl ?” silinmiş). Şaşırtmasın Yüce Rabbim , mahşere dek “korkunun ecele faydası yok”

gerçek kıyamete müncer her emr-i âyet tek Kur’an nurunca açık kavrayış / şuur ruh-u “yakıyn” nükte-i

“BeS” sonsuz varlık ve eşsiz güzellik kaynağı (“… illâ-llâh”) Hak adına hakikat tam “öz söz” sırrına ermek

yolunda akl-ı irâdesiyle sorumluluk gereği inançlı bilinçte yaşamak ki , ille de ölüm mukadder iken nefs-i

beşer hep bundan muzdarib ve mükedder ruh haşyetiyle (“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” diye-bilmek:

“Küll-ü nefsin zâikat-ül’mevt* Sümme ileynâ türceûn”) emrine teslimiyet tevekkülümüz “zikr-i dâim”

hiç unutmamaktan ibaret demek !

Sh. 134: Bir araya getirilince biribirini aydınlatan ve tanımlayan bu şiir parçalarının birer sanat eseri

olarak değerleri ne olursa olsun birer fikir cümlesi olarak özleri açıktır. (Sh. 132 – 144 “Yaşamak Sevinci”

inançsız yorumsamalarla açıklanmakta. Tanpınar bir yana , Dağlarca ve Kısakürek kınanmakta âdeta

“zımnen istiskal” ateistçe üslûpta. Eyuboğlu ele veriyor ruhunu bu konuda ! / H.K.)

………………………

Rabbim bir gök verdin ki bizlere

Rahatlanır kalbimiz her an yeniliğinden

O kadar sade, aydınlık , sonsuz

O kadar kendiliğinden !

F. H. Dağlarca

Sh. 136: …………….

Ne içindeyim zamanın

Ne de büsbütün dışında

Yekpare geniş bir anın

Parçalanmaz akışında !

A. H. Tanpınar

Sh. 137: ……………

Ne duysak sesimizdir

Ne görsek benzer bize

Hiç şaşmayan bir saat

Gibi işler tabiat

Uyarak kalbimize !

N. F. Kısakürek

(Bkz. Bediuzzaman Said Nursi Olayı / Modern Türkiye’de din ve toplumsal değişim , Şerif Mardin)

(Bkz. Zaman G. 13 Mart 2000 / sh. 20: Fasıldan Fasıla “Ölüm Ötesi Hayat” / Huzurun Kaynağı :

“Evet; bir milletin huzur ve saadetini düşünenler , en başta o millete ahirete giden yolları açmalı ve

gençleri , öldükten sonra dirilmeye inandırmalıdırlar.”)

SON AYDINLIK

1.

(“Yarın mahşer kopıcağaz kamu kul nefsüm diyiser

Ben Yûnus’u hiç anmayam Tapduk’ı getürem dile !”)

Vahyi hüccet tutacağız , lâkin Kur’an bilmeyen der :

“-Muktezâyı kavrayamam , muhtevâyı bilmeyince !”

(*)

Gül mevsiminde hazan cümle gördüklerimiz ,

Şeyda bülbülde hüzün tümce gömdüklerimiz !

Page 89: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

754

2.

Adem’den Kıyamet’e (“kalîlen”) süre dünya ,

Nice bir rüyadayız anca ölüme kadar !

Yol çağdaş nesillerce kıyametin ufkunda ,

Muhammed(s.a) ümmetiyiz âhir-zaman’da dostlar !

(*)

İkindi sonrası’ndan nedir beklediğimiz ,

Akşama yakın saat vaktin neresindeyiz ?

3.

Gün şu solgun benizli güneşlerin ardında ,

Hep uzayıp gitse de yine hüzünlü gölge !

Korkusuzca yaşarken uykunun kucağında ,

Üstümüzü bürüyen “karanlık örtü” gece !

(*)

Ölüm uykusu tatlı , toprak kokusu temiz

Ruh ukbâ’ya kanatlı , zaman ötesindeyiz !

4.

Koynunda dinlenirken gündüzler gecelerin

İlk insan’dan bu yana demekki sona kaldık !

Güneşin her batışı yeniden doğmak için ,

İslâm’ın Nur çağı’nda artık şu son aydınlık !

(*)

Son akşamüstü sanki günün bitişindeyiz ,

Çağlardan sonra heyhât mahşer eşiğindeyiz !

5.

Net damlacık gözyaşı ruh kaynağında umman

Kan ve nefes buharı , beden sıcaklığı can !

Akıl almaz kıyamet gönül dolusu tûfan ,

Evrendeki her âyet insanda canlı Kur’an !

(*)

Dört Kitab’a göre biz daha yeryüzündeyiz ,

Allah’tan geldik şeksiz Allah’a döneceğiz !

6.

Vaktini bilemeyiz çok geç belki çok erken

Kıyameti çağıran saatlerin sesinde !

Gelirken ağlarız da gülemeyiz giderken

Ölümsüzlük arayan kalbin ürpertisinde !

(*)

Sâhilsiz okyanus’ta Rahman gemisi’ndeyiz ,

Kur’an*emr-i imanla “ihsân” gezisi’ndeyiz !

7.

Ne Musa İsa çağı , ne de Hint safsatası

Çağrısı Kur’an-dışı her ses bize yabancı !

Muhammed(*) şeriatı gerçek fıtrat nizamı

İşte tek kurtarıcı , Nur’lu İslâm inancı !

(*)

İsa’nın muştusunda “Paraklitus”(*) sesiyiz ,

Hak yol İslâm uğrunda Muhammed(*)ümmetiyiz !

8.

Son Peygamber çağı’nın sonuna yaklaştıkça ,

Page 90: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

755

Lâhzacık binbir ibret hayatın hülâsası !

Hep pis sapık çoğaldı cemiyet yozlaştıkça ,

Ölüm açık kıyamet mahşerin son çağrısı !

(*)

Mahşer’e giden yolda zaten ölmüş gibiyiz ,

Diyelim ki “şu an-da” öldük ve kabirdeyiz !

9.

Demek “balık karnında” dünya zulmetindeyiz ,

Deccâliyet asrı’nda İslâm şâhidleri(*)’yiz !

Evet; belli Kur’an-ca Hak(*) himâyesi’ndeyiz ,

Kıyamet akşamı’nda “son aydınlık” nesli’yiz !

(*)

Şimdicik yaşamakça dünya zulmetindeyiz ,

Belli emr-i Kur’an-ca mahşer eşiği’ndeyiz !

(Bkz. Sahih-i Buhari Muhtasarı , Diyanet Yayınları , Cilt 1 / sh. 57-59 “Hadis” No: 47 “İhsân”)

Ayrıca , Bkz. Sonsuz Nur , Cilt 1 / sh. 40-47: “Beklenen ve müjdelenen Peygamber (*)”

SARSINTI: (7*4)

Bkz.(21*31 ve 99*1-8)

1.

Tûl-i emel yaşıyoruz

Oysa ecel ertelenmez !

Ayna misâl şaşıyoruz

Kur’an bilmeyen yüzleşmez !

2.

Hayat kitap ki okuruz

Asla özüne erilmez !

Hakikat var ki tutkunuz

Hayâllerle yetinilmez !

3.

Bindokuzyüz-doksandokuz (Not: Tam dokuz yıl sonra , 17 Ağustos 2008 / Sami Dündar -Gölcük

Dünyanın yaşı bilinmez ! depremi’nde göçük altında kalmışken enteresan kurtarılan ve bu olayda

Deprem dehşeti korkumuz yaşadıklarını kitap’laştıran yazar-senarist* ile Prof.Dr. Bengi Semerci’nin

Alınyazısı silinmez ! mülâkatı -“Yaşam Sohbetleri” canlı-programını izlemekteyim ve bütün

4. detaylarına dikkat duygusu uyandı içimde şu an saat: 12.00-13.00 arası

Kendini bilmez çoğumuz TRT-1 televizyondaki iki kişinin yanıbaşındayım sanki. İlginç çözümleme

Akibetini düşünmez ! ve değerlendirmeler … İçtenlikle psikolojik korkularımız hakkında tam

Mahşerden öte yolumuz bilimsel tesbitleri de özetleyen sayın sunucu Prof. gayet dingin ve objektif

Kaderin hükmü değişmez ! üslûbuyla aydınlatıverdi , işte canlı örnek gerçek nitekim mükemmel yalın

5. güzel “görsel program” mesaj içerikli “ibret-âmiz” olmalı ki , izleyicileri

Varken şu an sanki yokuz içten uyarıcı biçimde derin düşündürüp bilinçlendirmek için insan ruhuna

İşte beden güvenilmez ! uygun “söz-sohbet” telkinleriyle “temelde eğitim şart!” diyenlerin beklenti

Rabbim ne çaresiz kuluz lerine cevap düstûrunca halkımıza yararlı ve eğitici olsun dileriz sonuçta!)

Ruhlarda sarsıntı dinmez !

6.

Susmaz dil (“Lâ-havle ve lâ …”

“İllâ-billâh…”) çok okuruz !

(“Lâ-havfün aleyhim ve lâ…”)

Başka melce’ yok mecbûruz !

Page 91: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

756

7.

Sanmayın yok hiç alâka ,

Mecmûu hem merbut toptan !

Sapmayın ilginç yollara ,

Tek doğru tam meşhûd beyan !

(Bkz. Yeni Lügat / sh.419: “Meşhûd” ve 63: “Beyân” / Ancak Kur’an anlamınca bazı âyet meâllerine dikkat-i

merak uyandırmak istiyorum meselâ : 7*204; 12*104; 38*86-87; 68*52; 81*1-29 “hasseten 27. âyete dikkat!”)

(Bkz. Kur’ân-ı Kerîm Açıklamalı Meâli ,T.Diyanet Vakfı Yayınları / 86-F “Heyet” Sh.142: el-A’râf / dipnot-1:

A’râf sûresi Mekke’de inmiş olup, (toplam) 206 âyettir. 46 ve 48. âyetlerde (belirtilen) A’râf-ta ,yani cennet ve

cehennem ehli arasındaki yüksek bir yerde bulunan insanlardan söz edildiği için sûreye bu ad verilmiştir. //

7*4. Nice memleketler var ki biz onları helâk ettik.Azabımız onlara geceleyin yahut gündüz istirahat ederlerken

geldi. / Dipnot-3: Allah Teâlâ , Lût Peygamber’in kavmini gece, Şuayb Peygamber’in kavmini de gündüz helâk

etmiştir. // 6. âyet’in meâl ve açıklaması (dipnot-4) temel kavrayış gerektiren en önemli bir konu “sorumluluk”

kuralının genel çerçevesini işte en açık biçimde şöyle beyan ediyor : “…” / Açıklaması: Ümmetlere peygamber

lerine inanarak yolundan gidip gitmedikleri , peygamberlere de tebliğ vazifelerini yapıp yapmadıkları sorulacak

tır. // Tam ilk başından son secde âyetine dek dikkatle meâlen okunması ve bilhassa Prof. Öztürk’ün meâl üslû

bu’nun da ayrıca gözönünde tutulması şayân-ı tavsiyemdir. HK.)

(Bkz. Nesil “takvim yaprağı: 16 Şubat 2005” / Abdullah ibn-i Abbas: “İleride öyle zamanlar gelecek ki ,kişinin

bütün himmeti midesi ,dini kendi hevâsı ,kılıcı da dili olacaktır.” Aman Rabbim ,müthiş “şok”-edici bir tesbit!

“Peygamberlere neden iman ederiz ? / Yüce Allah’ımız, kendisini tanıtmak ve sevdirmek ,emirlerini bildirmek

ve insanlara ulaştırmak için ,aramızdan seçtiği bazı kullarına peygamber (peyâm-âver: Rabbimiz’den mesaj geti

ren)-lik* görevini vermiştir. / Peygamberlerin her birisi bir öğreticidir. Cenab-ı Allah’ın yarattığı kâinat (evren)

denilen bu koca kitabı okuyup insanlara anlatmak için görev almışlardır. Kur’an-ı Kerîm ve diğer İlahî kitaplar

da bu kâinat kitabının birer tercümesidir. / Kâinatı yoktan var-eden Allah*, onu niçin yarattığını insanlara anlatan

bir öğretici göndermeseydi , bu (uçsuz-bucaksız) koca kâinat manasız bir kitap hükmünde kalacaktı. / Anlaşılma

yan bir kitap, öğretmensiz olsa , manâsız bir kâğıt yığınından ibaret kalır. Bunun içindir ki , peygamberler olmasa

(yani vahy-i “risâlet” takdir olunmasa)’ydı , Rabbimiz’in bizlerden neler istediğini öğrenemezdik. / Peygamberler

insanlara , yaratılış amaçlarını , dünyaya gönderiliş gayelerini ve bu âlemdeki vazifelerini haber verirler.”)

ARTÇI DEPREM

1.

Hak Dini Kur’an Dili (*)

Meâl-i (“… zilzâlehâ !”)

Oku , Türkçe Tefsiri (*)

“Tekerrür (*)” anlamında !

2.

Önce deniz kabardı

Fay hatları yarıldı !

Hep bölgemiz sallandı

Ne uyarıcı deprem !

3.

O gün geceyarısı

O ne müthiş sarsıntı !

Ölüm ne ince sızı

Varken bilinç hep deprem !

4.

Beden evim sarsıldı

Page 92: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

757

Ruh içim çalkalandı !

Hem beynim hırpalandı

Yok benden artçı deprem !

5.

Betim-benzim sarardı

Dünya ufkum karardı !

Moralim sıfırlandı

Aniden artçı deprem !

6. (Bkz.06 Ağustos 2008/ Hûd sûresi ,112: “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.”//

İçten ruhum uyandı Sohbet: Allah sevgisini ve Allah korkusunu yitirmiş, yahut bu duyguya kalb

Zaten korkum şahlandı ! lerinde hiç yer vermemiş olanların her çeşit kötülüğü yapmaya hazır, korku

Hiçten uykum kalmadı lan birer varlık oldukları , her gün çeşitli örneklerini gördüğümüz olaylarla

Her gece artçı deprem ! ispatlanmış bir gerçektir. Hiç kimse bu gerçeği inkâr edemez. Nitekim halk

7. dilinde dolaşan bir atasözü de bunu veciz bir şekilde ifade eder: “Kork Allah’

Hayatın son rüyası tan korkmayandan! / Allah’tan korkmayandan korkulur.” Bu söz, “kalbinde

Enkaz altında kaldı ! Allah korkusu taşımayan kimsenin şerrinden korkulur ; böyle bir kimse her

Süfehâ (*)ayıplandı an kötülük yapmaya hazırdır ” manasına gelir. Gerçekten , herhangi bir kötü

Kırkbin can kaybı deprem ! lüğe dadanmış ve onu yapmayı âdet hâline getirmiş hiç kimse yoktur ki , bu

8. kötülüğü işlerken Allah korkusunu kalbinden silip atmış olmasın. Zira insan ,

Sosyal vicdan şok’landı , kalbinde Allah korkusu varken en ufak bir kötülüğü bile yapamaz; korku duy

Bütün toplum sınandı ! gusu onu , büyük küçük her türlü kötülükten alıkoyar. / Bugün , toplum içinde

Günahkârlar kınandı , insanlarımızı birbirine düşüren haset ve fesadın , yahut salgın haline gelmiş

Toplumsal imtihan mı ? çeşitli kötülüklerin başlıca sebebi de budur: Allah korkusunu yitirmiş olmak!)

9. …………………………………………………………………………………

Nice esbâb arandı

Doğal ceza ikaz mı ?

Hep başka yorumlandı

Tek Rabb’in “şok” gazabı !

10.

Kıyâmet anımsandı

Hakk’ın dünya azâbı !

Nice ruhlar uyandı ,

Kolektif ruh yoklandı !

11.

Acımaz zulüm sandı ,

Medyatör zırva’ladı !

Nitekim savsaklandı ,

Yorumsuz kaldı deprem !

12.

Ne jeolog lâklâkı ,

Ne psikolog gafı !

Ne astrolog masalı ,

Özü dışlanan gündem !

13.

Medya aldatmacası

Gerçek boyut saklandı !

Dışıyla sorgulandı ,

Ruhsal mesajlı deprem !

14.

Doğru açıklanmalı ,

Page 93: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

758

Halktan saklanmamalı !

Kur’an aydınlatmalı ,

Anlamlı “zilzâl”-deprem !

15.

Saat’in her ihtârı

İlk (“nefha-i ûlâ”) mı ?

Sismik sinyal her ânı ,

Ses-sayha tarzı deprem !

16.

Kalbimin nazm-ı nabzı

Rabbine naz niyâzı !

Hak vahy’in son îkazı ,

Gönlümde her dem deprem !

17.

Ne az sezdi çokçası

Anlamaz açıkçası !

Ne yazık ki bazısı ,

Aymaz hiç duymaz deprem !

18.

“Hamele-i Arş” arzı ,

Müekkel melek sarstı !

Demek “Kâtibîn” yazdı ,

Mukadder ecel deprem !

19.

Dinler ölüm salâsı

Aymaz yoz , din yobazı !

Dinlemez zor kelâmı ,

İhtar (“lâ-yüs’el”) deprem !

20.

Kimler der Hak cezâsı ,

Ecel son ibret ânı !

Dertler dünya belâsı ,

Rabb’in emrinden deprem !

21.

Künh-ü (“yevm-id’Din”) aslı ,

Arz’dan Arş’a sultası !

(“Kün fe-yekûn”) hâsılı ,

Ecl-i ecel’den deprem !

22.

Mülk melekût kimyası

Hudutsuz şuûnatı !

Ne haddim tam izahı

Hem sırr-ı (“cünûd”) deprem !

23.

Tabiat hâdisatı

İlmen âyet beyanı !

(“De ki: …”) emri îcabı ,

Cehren tilâvet deprem !

24.

Şu an vaktin azaldı ,

Page 94: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

759

Hemen oku Kur’ân-ı !

Açıkça azarladı ,

Dipten sarstıkça deprem !

25.

Nasıl sarsmaz vicdanı

Köreltmeyen insanı ?!

O hiç yanıltmaz tanı ,

Öz hakikatten deprem !

26.

Ayna misâl her yanı

Gösteren ışık hızı !

Ruhta mahşer çağrısı

Meâlen artçı deprem !

YETER / PES !

(18*54. “Ve kâne-l’insânü eksera-şey’in cedelâ !”)

………………………

Pes, son nefese dek cedel ,

İlk nükte-i nokta yeter !

1.

Yaşamakça denemeler

Şiirimsi eytişimler !

Doğaç Poetika güncel

İçerikli değinmeler !

2.

Her an yaşanan gerçekler

Uykusuz Rüya’ya benzer !

Hak’tan her can Hakk’a döner

Dünya baştan sona mahşer !

3.

İçten duyan susup dinler

Ruhta vicdan iç spiker !

Can bedenden uçup gider

Nice gizemli öteler !

4.

Gözlerde açık ibretler

Sözlerde gizli hikmetler !

Kör mantık te’vîlat ekler

Harf bilmez cümle heceler !

5.

“Nuh der , peygamber demez”-ler ,

(“Lâ havle … illâ …”) bilmezler !

Hakk’a şehâdet etmezler ,

Rabbine ibâdetsizler !

6.

Mağrur felsefe geveler ,

Hakikat arayan diller !

Lâfzına meftûn şiirler ,

Mânâsına isyan gizler !

Page 95: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

760

7.

Ahireti reddeden şer ,

Nefyi isbât vehminden der:

Ne ki yani (“… hüve-l’ebter *)

İşte “irşâd” sebil “Kevser !”

8.

İçten dışa açsan örter ,

Baştan sona O nükte-ler !

İlk ve son harf “BeS” tam “yeter !”

Ne söz ne de anlam biter !

“KİM ANLATACAK ; KALB(-İ “M”) Mİ , CÜMLE Mİ ?”

(Bkz. Zaman G. 21 Mayıs 2000 / sh. 14: Nazan Bekiroğlu / Mor Mürekkep : “Cümle ile kalbin arası /

Değil mi ki cümle elindeki sözcüklerle tercümanı olmaya kalkıştığı kalbe hudut getirmektedir , onu

çoğaltmak için çıkar da yola , sonunda sadece ona son verir. Onca efendiyken kalp , cümlenin kölesi.

Onun mahkûmu , onun mazlûmu. Ki kalbin kanına doyduğunda , kapıları kendi mânâsına sımsıkı kapalı

olan cümle, kırmızı bir gül sûretinde açar. / Ama , cümle ile kalbin arası açıksa cümle de masum. Sonsuz

duyguyla yorumlanabilirliği olan kalbin bütün ihtiyaç ve tasarruflarını ifade edebilmesi için eline tutuştu

rulan yegâne (imkân), sözcüklerden ibaretse cümle ne yapsın ? / Cümle, bir tek cümle için kendisini ma

hiyetinin üzerinde genişlemeye zorlarken , kalp cümlelere sığmadı. / … Keşke kader sözcüğünün kendisi

de bir uyarı içerirken , kader cümlesiyle çözülebilseydi her şey. Ne olur geçmişte kalan kalp de geçmişte

kalan cümle kadar okunabilir olsaydı. Ne olurdu ki cümlenin de kalbin de kapısı varken ,cümle ile kalbin

arası ne olur böyle açık olmasaydı. Her şeyi mâzur kılmazken kalp, bir şeyle bir şey arasında , bir kapıyla

bir kapı arasında kalmasaydı cümle. Kapı arasında sunulmasaydı kalbin ecel şerbeti. Böyle seci’ler yak

masaydı cümleyi. ( … ) Ezcümle: Kalp de bulanık , cümle de ! // Bütün yazılar ve bütün kalpler sadece

bir cümle. İyi ama yine de: Düşe giren eflâtun inciyi kim anlatacak şimdi , kalp mi cümle mi ?”)

YOLDA RUH !

Akar duygu düşünce ,

Su durulaşır yolda !

Bakar gözler gönlünce ,

Ruh sonsuzlaşır Hak’ta !

ÇIĞLIK

Son bir çığlık atsam en tiz perdeden

Neye yarar, ne anlatır âleme ?! (*) (Bkz. “ [email protected] ” 02.08.2008 / sh. 18:

Canımı sıkan şeyler / “Ne çok asker şehit oluyor …” //

SON ÇAĞRI 12.08 / Hoşuma gidenler -“Hayata dair altın öğütler :

1. Kendine yapılmasını istemediğin hiçbir şeyi başkalarına yapma. //

Baktım da son bir adım , Ebeveynlerini , eşini ve çocuklarını eleştirmek istediğin zaman

Ha gayret babacığım ! dilini ısır. // Sevimsiz olmayacak şekilde ayrı fikirde olmayı öğren. //

Aklımca zor anladım , Keyifsizliklerini açığa vurma. // Zaman ve kelimeleri boş yere har

Gayet net anlattığım ! cama , ikisi de çok değerli. // Bir şeyi elde etmek için çok çaba sarf

2. ettiysen , tadını çıkarmak için de zaman ayır. // Neyi ve kimi destek

Şu an yazamadığım , lediğini insanlara söyle. // …”)

Son mısra’cık ağıtım !

Yalan-sayamadığım ,

Page 96: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

761

Farkındalık can-sızım !

3.

Aslında ağladığım ,

Akıbet garip başım !

Aklımca anladığım ,

Tam yazamadıklarım !

4.

Kur’an inanç kitabım ,

Tam mûcize anlatım !

Şu can kim farkındayım ,

Oku işte son çağrım !

CANLI İBRET

1.

Zavallı Babacığım ,

Sen de yaşlandın işte !

Rabbim’e duâcıyım ,

Erdirsin rahmetine !

2.

Düşündükçe anladım ,

Avundum hayâlinle !

Özlemimle aradım ,

Gurbet gecelerinde !

3.

Yıllarca uzak kaldım ,

Muhtâcım şefkatine !

Sabrına çok hayrânım ,

Örnek karakterince !

4.

İrsiyet hassalarım ,

Senden miras hepsi de !

Son vedâ kucaklaştım ,

Bastırdın yüreğine !

5.

İlk kez içten ağladım ,

Babam’ın son hâline !

Ah neler hatırladım ,

Bakınca çehresine !

6.

Yaş doksan’a son adım ,

Canlı ibret hâdise !

Anladım içten saygım ,

Sabrın âbidesine !

7.

Meslek seciyem tarzım ,

Muvafık hak ehline !

Demek bağdaşamadım ,

Yobaz zihniyetlerle !

8.

Ne varsa almış bacım , (Mecbûren belirtmeliyim , mal-mülk değil derdim; mûcib-i tavzih bir mühim

Page 97: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

762

Tek çöp kalmamış bize ! misâl. Allah herkesin niyet ve eylemini bilir Rabbim adâletini gösterir nitekim.

Köy’de kalmadı kapım , Merhum Babamı temelli yanıma almıştım hemen Annem’den sonraki hanımı

Ev- ocak hepsi hibe ! da vefat edip pek yalnız ve tek kaldığında. Ancak İzmir ve Gemlik’te epeyce

9. zamanlar beraber iken , ne kadar rahat ve huzurlu yaşatmaya özen gösterdikse

İşte tek “Kurt” soyadım , de maalesef ömrünce köyünden hiç çıkmamış olmaktan dolayı yanımızdaki

Miras senden neslime ! yeni hayat düzeni ortamına alışamadı , hatta yaşlılığına rağmen tekrar evlenip

Önce kök atalarım , yine köy evine dönmek istedi. İşte o sıra bana da çok ısrarla söyledi bizzat:

Soyağacım beynimde ! “-Gel , köye gidelim de evi sana tapu yapayım !” diye. Ben: “-Ne acelesi var;

10. ölüm hak , miras helâl ! Allah’ın takdirini bilemeyiz. Sonradan biz kardeşimle

Âilem çocuklarım , bu miras sorununu uzlaşarak kendi aramızda hallederiz” dedim. Fakat dolaylı

Sevdi-saydı ömrünce ! sebepler ve bazı gelişmeler yüzünden sonuç bir başka noktaya vardı. Son iki

Körpecik torunlarım , ay yeniden biraraya gelip görüştüğümüzde bu özel durumun içyüzünü bütün

Sormaz mı büyüyünce ?! teferruâtıyla sorup anladım. Evet; bu olay yalnızca benim özel konularımdan

11. amma başkalarının da buna benzer sorunları yok mu ? Bu bakımdan sanki bir

Aklımca cevaplarım , ibret ders ve sosyal dert telâkkısiyle örneklemek istedim. Meram maksadımca

Malûmat böyle diye ! asıl mesele: “Nesiller arasındaki iç çatışma” (*) konusunun nedenlerini irdele

Aslında zor yıllarım , mek; gündem oluşturan bazı sosyal olayların ve sosyolojik kritiği önemli kimi

Mazûrat görevimce ! ihtilâflara yol açan uzlaşmazlıkların kökeninde hep bu misâl sıkıntılar mı var;

12. yoksa “devletin adalet sistemi işliyorken zaten hiç gerekmez sorgulamak” diye

Tam dindar algılarım , “bırak-gitsin , herkesin derdi-tasası kendine!” deyip de dertlerimizi içimize mi

Mizâcım hassas özne ! gömelim ? / Netice: -Ne diyen desin; hak-hukuk gözetelim ve haklarımızı da

İstifsar (*)ruh hayatım , yasalara göre haklılık ölçüsünde arayıp bilinçle savunalım-mâdem!)

Mülhem ihtisas sözde ! ……………………………………………………………………..

13. Ayrıca gayr-i menkul maddiyatın manevi yönden anlamını şöyle değerlendirip

Dert şu kara mizah’ım , belirtmek gerekir. Devlet tesciliyle resmiyet bakımından vatandaşlık hukuku

Sabrın nüktesi işte ! (“Hubb-ül’vatani min-el’iman” / Vatan sevgisi imandan-dır.) Hadis-i Şerifine

Sert tavrınca öz sancım , göre, “emlak tapusu” hem yurt toprağını sevmek hem milliyetçi bilinçle vatan

Tam ukde yüreğimde ! sathında kökleşmek , onu sahiplenmek demektir. Helal miras da bunun isbatı.

14.

Ben bu işe çok şaştım , (Mahkeme-dava açtım yasal -“saklı pay (*)” hakkımı aramak kanıtlamak için.*)

Yok belli bir gerekçe !

Sonuç değişmez saygım ,

Yüzleşiriz mahşerde !

Not: 09 Mart 2007(*)Babam (D. 1335 / 1919) vefat etti. Köyümüzdeki tek evini de üstelik Kız Kur’an Kursu’na

daha altı ay önce “kayıtsız-şartsız bağış” yapmış olduğunu duyduğumuz hâlde “son iki ay içinde” yine en yakın

hizmeti için biz uğraştık , İzmir’den Yazıköy’e canlı ulaştırana dek. Kaç kez söyledi : “-Verelim masraflarını da

alalım geriye!” Evinin bağış işlemini çözecekti velâkin ömrü vefa etmedi.*İçten-içe öyle nedâmet duydu ki ihtimâl

aklına girip birileri işi kitabına uydururken en yakınlarından hiçbirimize de haber vermeksizin ne gerekiyorsa

sağlık raporu’ndan tapu-tescil işlemlerine dek “Kız Kur’an Kursu yönetimi adına” böyle yönlendirmiş ve gerçek

leştirmiş amma “mahşer hesabı” işte bu olayın içyüzü ibret; din-i tarikat cehlince kinci hissiyat ukdesiyle kahroldu

zira ardınca evlatlarına ve onların çocukları-torunlarına köyde sığınacak kapı ve hatırasını yaşatacak bir ocak ve

bir karış toprak bile bırakmadan-nasıl da garip bırakıp “benden sonrası tûfan!” dercesi içinde gizlediği istif-fıtrat

tevazû’suz sert tavr-ı mizâcına kaynak (!) geçiverdi dünyasından. Allah rahmet eylesin bil-cümle ervâh-ı islâm

kullarından nice ecdâd-ı muhtereme soyumuz zevatına! Ruhlarına Fatiha “-maa’s-salevat” / âmin; Rabbim !

Muvazzah hâdise: Esasında artık kapatılmış ve hizmet süreci tamamlanmış sözkonusu “Kız Kur’an Kursu” hk.da ;

bu olayın içyüzü ibret olmasa asla açıklamazdım. Misal “Can göğermiş dal sanki ilkyaz !” şiirinde değindiğim gibi

bir fırsat doğuverse hemen can atıyorum memleketime. Ertesi yıl derken yine gittim ve hiç değilse sevinç duyarak

köyde konuk oldum bir hafta. Kan-can insanlarımızla görüştük , gönlümüze ferahlık kattı yakınlarımızı görmek ve

Page 98: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

763

yöremizde gezip dolaşmak gerçekten ne güzel duygular yaşattı hanımla bana ayrıca iki oğlumuzla birlikte; Bartın ,

Amasra , Karabük , Safranbolu ve Yazıköy’de gezip dolaşırken ne unutulmaz hatıralar canlandı hayâl-hâfızamızda.

Anladım ki insan doğup büyüdüğü yörenin havasına suyuna da özlem ve ihtiyaç duymakta. Hatta baştan girdim ve

sonundan çıktım mezarlık-kabir ziyaretim esnasında daha yakın hissettim kendi iç dünyamı mevtâlar ruhuna fatiha

okudukça. Onlarla birlik geçen günleri içten duyarak düşündüm de “empatik” korkunun özünde sempatik gönül hu

zuru duyuran Rabbim’e hamd-ettim mezar taşlarına yazılmış şiirimsi sözcüklere göz gezdirdim dilim döndüğünce.

Demekki insan ömrünce hem mâlum hem meçhul yolun akıbeti işte böyle ders-i ibret: “ölüm hak miras helal” diye

diye“geçim derd-i dünya”meşakkatine severek katlanmaya uygun fıtratta yaşamanın nedir ruh-hikmeti “ilim-irfan”

neye gerek “kitap okumak-anlamak” gibi içyüzünü dış görüntüsüne bakarak kavramaya yararlı nice bilgi kaynakları

aramak-araştırmak gereği ille de vahyin mesajını can kulağıyla algılamaya yatkın değilse hele bir düşünsün kendi

benlik bilincine göre evrensel beden ülkesinde ne vakte dek kalacak velhâsıl sonrası nereye varacak “Kitabullah”

hakk-ı hakikat tek Kur’an beyyinatınca canlı anlamlar ruh-u şuur Rabbimiz’in inâyet-i irşâd “din-i İslâm” mübelliği

“insanlık önderi / rehber-i hidâyet” Muhammed-ül’Emin (*) Efendimiz’in izinden başkaca felâha yol yokken neler

değişip ne hâllere dönüşecek kimbilir ne korkunç sonuç sonsuz zillete düşecek kesin nedâmet-i hasâret tam mahşere

sürüklenecek böyle gaflet içinde kendini nisyana terk-edip beyin zarındaki “iç gerilim” ve yürek kanındaki kimyasal

salgı adranalin*noktacık kalb-i süveydâ*anlık korunma ‘içgüdüsel tepkime’ meâlinde derinden değişim psiko-şimik

mûcize-nükte“endişe-i mevt”dünyadan âhirete ve emr-i Hakk’a çâresiz boyun eğmekten ibaret dünya-hayat tohumu

bundan özet “sözün özü” neymiş şu âlem-i fenâ akıbet tam “mukadder mühlet” hitama erecek , gözler açık gönüller

“yakîn”-görecek ölünce; âmennâ ! (Not: Dernek’ten satın alacağım mâkul bir değer çıkarsa dava sonuçlanınca!)

RİDDETE REDDİYE Nihayet dava sonuçlandı (01.4.09) istenen bedelini de ödediğim için

1. mahkemeden “adıma tapu tesciline ilişkin” karar kesinleşti hamdolsun.

Bir aktüel şiir yazsam Mayıs-2009 ortasında Safranbolu-Yazıköy’de iki hafta kadar misafir

Fermanla meydan okusam kaldım , bu arada ev (143 m2 ) ve birlikte bahçe (36 m2 ) tapularını da

İrticâ’yı sorgulasam aldım. Allah’a şükür artık köye varınca açacak kendi kapımız varken

İrtidat’a karşıt kavram ! nasip oldukça ailecek gidip bayram seyran memleket ziyareti yaparız

2. yani “ana-ata ocağı” köyümden-kökümden kopmamış oluruz inşaallah.

Şimdilik konu pek sıcak wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww

Amaç gündem oluşturmak

İrtica tehlike ancak

Önlem doğru yorumlamak ! (Star-TV: 16 Eylûl 2008 / 01.15’de Uğur Dündar ve Nedim Şener röportajı:

3. Sadettin Tantan (Yurt Partisi Gn.Bşk.*) ile “Türkiye’de yolsuzlukların dünü

Ne dar çağdışı kafalar ve bugünü” hk./ Özü: ‘İlk büyük tehlike-tehdit “irtica” değil , yolsuzluktur.’-

Ne kadar yozlaşmış ruhlar diyen Sn.S.Tantan’ın eleştirel önerileri , Türkiyemizin kurtuluş reçetesi diye

Ne çok karamsar bakışlar dikkat ve ciddiyetle ele alınması hem de âcilen gereğinin yapılmasına işaret

İnsanlığı unutmuşlar ! tam mertçe gerçek yurtseverlik örneği kişilik karizmasını da yansıtıcı değerde

4. hep haklı-farklı içten yürek gücüne bağlı inanç kaynaklı kararlılık göstergesi!)

Işık arar karanlıktan …………………………………………………………………………………

Hakikat Hakk’ın sırrından

Tam ve doğru açıklayan

Tek hak kitap bakın Kur’an !

…………………………..

Tek “hak kitap” var ki , Kur’ân !

5.

Okur hiç anlamaz bazı

Aymaz ayırtmaz mecâzı

Sözün künhünü aradı ,

Hak (“Kün!”) başka bulamadı !

6.

O zaten “Mûciz-ül’Beyan”

Page 99: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

764

Hak hidayet nur-u iman

Baştan ilk nokta-i Bâ’dan

Son Nûn’daki nükte ayan !

7.

Anlamak tam okumak bil ,

Her kıraat idrâk değil !

Bâ’dan Nûn’a tek hece dil ,

İlk ve son nokta nüktedir !

(Yeter deyip bitirmek istiyorum şu son nükte-i hitabet etkisinde bidayetten nihayete dek kesret-i kelâm “ifade-i

meram” mukaddemat tasrihatına merak mübtelâsı savruk kalem meramımca anlattıklarımla lâyık-ı vechile anla

tamadıklarımdan özet ders-i tefekkür rikkatimizin ifâde derinliği itibariyle pek güzel bir “örnek hutbe” daha ha

kikaten hayat felsefemizin ne mücmel hülâsası “sırr-ı hakikat” tarz-ı fıtrat telakkiyat-ı itikadımızı da tam açıkla

maya yararlı bir misk-i hitam (83*26. “Hitâmühü miskün …”) adeta tadınca (27.“Tensim”) -anlamına benzer

(28. “Bir kaynak ki , …”) renk kokusunu duydum okurken: Bkz. / T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı (04 .02. 2005)

Ancak Gündoğdu Camii’nde 04 Ocak 2008 Cuma hutbesi olarak okunurken yine güncel mesaj bir duyuru vardı

ilk başta cemaat için uyarı : (10 Ocak 2008 Perşembe “Hicrî yılbaşı” 01 Muharrem 1429) yeni bir sene daha baş

layacak diye. Ben de tesbitlemiş oluyorum Milâdi’ye göre Hicrî takvim bakımından yaşadığım tarih bilgimi İs

lâm’a bağlı inanç bilincimle. Demekki kitap bilgisi ve tarih bilinci yoksa anlamaz “zaman” anlamından gafil ve

cahil Müslüman. Haydi sen de oku ve okut! / Ayet: “Tevbe, 9*20. ( … )” HİCRET / Değerli Müminler ! Yüce

Allah , emir ve yasaklarını insanlara tebliğ etmek üzere peygamberler göndermiştir. Görevleri sadece insanları

doğru yola ulaştırmak olan bu kutlu elçilerin hemen hepsi , pek çok işkence ve zulme maruz kalmışlardır. Bazısı

öldürülmüş, bazısı yurtlarından göçe zorlanmış, bazıları da toplumdan soyutlanarak baskı altında tutulmuşlardır.

Halbuki bu kutlu elçiler , gönderildikleri toplum için rahmet , şefkat ve sevgi kaynağı idiler. Onlara gönül kapıla

rını kapatan toplum , aslında insanî fazilet ve erdemlere kapısını kapatmaktaydı. Allah elçilerini bağrına basan

toplumlar ise, insanî erdemlere, aydınlığa kucak açmaktaydı.

Allah elçilerinin sonuncusu , âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed de insanları ,

şirki ve küfrü , vahşet ve zulmü terk edip sadece Yüce Yaratan’a ibadete, adalete, merhamete, insanî erdemlere

davet etmekteydi. Mekkeli müşrikler , bütün insanlığa rahmet olarak gönderilen bu Yüce Elçi’ye akla-hayâle gel

medik işkence ve zulmü reva gördüler.O’na kucak açma ,O’nunla insanlık onuruna yeniden ulaşma yerine; O’nu

dışladılar , hayatına kasdettiler. Bu ağır baskılar altında tebliğ ve davet görevini yerine getiremeyeceğini anlayan

Kâinatın Efendisi , Miladi 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicret etti. Bu hicret asla bir kaçış olmadığı gibi ;

sıradan bir göç de değildi.

Muhterem Müslümanlar ! / Hicret; İslâm davasının hedefe giden yolunda bir dönüm noktasıdır. Hicret; İslâm

toplumunun teşkilatlanması , bir güç haline gelmesi ve çevresine kendini kabul ettirmesi sürecinin ilk adımı ol

muştur. Hicret; her vesile ile birlik , beraberlik ve dayanışmayı vurgulayan İslâm’ın hayat bulmasına yol açan

önemli bir olaydır. Hicret; imanın maddi güç karşısında kazandığı zaferin simgesidir. Hicret , Allah rızası için;

anadan , babadan , yardan , diyardan , maldan , mülkten hatta candan , evlattan vazgeçişin , ibretli ve meşakkatli

kıssasıdır. / Hicret; her şeylerini Allah için , göz kırpmadan terk eden Mekkeli Muhacirler ile onları bağırlarına

basan , muhtaç oldukları halde onları kendilerine tercih eden Medineli Müslümanların , Ensâr’ın destanıdır. Bu

destanda fedakârlık , kardeşlik , ahde vefa , birlik ve beraberlik , değerlerin paylaşımı , özgürlük aşkı , adâlet ,

saygı ve hoşgörü temel konulardır. Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz’in Medine’ye hicreti , bu

değerlerin insanlığa yeniden kazandırılması yolunda verilen mücâdelenin en önemli aşamasıdır. Hicret; Allah’a

ibadete, insanî erdemlere, rahmet ve medeniyete (rahmet medeniyeti’ne*) gönlünü açanların zaferi ; bu değerlere

kapılarını kapatanların mağlubiyetidir. Hicret; nurun hayat buluşu , karanlığın aydınlığa dönüşüdür. Bu büyük

dönüşümün gerçekleşmesine katkıda bulunmuş olmanın Allah katında elbette bir mükâfatı vardır. Yüce Kitabı

mız Kur’an bu mükâfatı : (Tevbe, 9*20. “İman edip hicret edenlerin ve Allah yolunda mallarıyla , canlarıyla ci

had* eden kimselerin mertebeleri , Allah katında daha üstündür. İşte onlar , başarıya erenlerin ta kendileridir.”)

Page 100: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

765

âyetiyle dile getirmektedir.

Aziz Kardeşlerim ! / Hicreti süsleyen tablolarda , çağımızın insanı için alınacak birçok ibret ve ders (ibret dersi)

vardır. Bencilliğin , maddeperestliğin , çıkarcılığın , adâletsizliğin tahrip ettiği insanlığın aydınlığa çıkışı ; hicret

le başlayan ve yeşeren insanî değerlerin , fedakârlık ve kardeşlik örneklerinin hayat bulması ile mümkündür. /

Günahlarla , isyanlarla kirlenen gönül dünyamızın ; kulluğa , itâate, ibadete yönelmesinin de

gerçek hicret olduğunu unutmayalım.”)

***********

GÖKYÜZÜ

(Kur’an: 21*31-33. “Sakfen mahfûzâ”)

1.

Gözler-de ki gökyüzü günboyu mavi rüya

Neden bütün geceler dalıp gider uykuya ?

2.

Yüceliği arayan akıl irâde gücü

Niçin boşlukta kalsın bizden öteye ucu ?

3.

Allah’a inanç olmaz önce minnet duymadan

Sayısız nimetlere nankör olur mu insan ?!

4.

Yerde gökte her varlık yalnız Allah’a bağlı

Bu minnet duygusuyla bilincimiz bağımlı !

5.

Gökyüzü üstümüzde bir büyük ayna gibi

Bilgisayar çağı’nda “bilimsel” düşünmeli !

6.

Nasıl kör cahil nankör yaşıyor insanoğlu

Çağdaş uygar insancıl tam aydın olmak bu mu ?!

7.

İnsan nasıl unutur ölümü ve Allah’ı ;

Boşuna mı bu dünya yalan mı yaşadığı ?!

8.

Başında taşıdığı gökyüzüne bakmaz mı ;

Ayakları çamurda kirlenen arınmaz mı ?

9.

Kan içse leş yese de yamyamlığa doymayan

Yasalardan korksa da Allah’tan utanmayan !

10.

Bak nasıl da gülüyor ağlanacak hâli-ne ;

Allah’a sığınmazsa başka güvencesi ne ?!

11.

Ne diye düşünmez de gülüp geçer aksine

Nefesiyle canlıyken nefsin can hevesi ne ?!

12.

Ölümden korkuyorsa Allah’tan nasıl korkmaz

Seyyiâtına rağmen vicdan azâbı duymaz ?!

13.

Utanmaz alçak sefil , içini dinle biraz ;

Unutmaz ancak O, bil ; ne haddine itiraz !

Page 101: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

766

14.

Kim verdi bu aklını başına (bak da / topla) önce

Haydi yol saçlarını (sayarak / saydıkça) düşün ince !

15.

Tek Rabbine minnetle “el-hamdü-lillâh” derken ,

O duyguyla yüzleşsin gökyüzüne bakarken !

16.

Ruhuyla bütün-leşsin , içine nur akarken ;

Nuruyla gömüt-leşsin bilinç ne zor yaşarken !

17.

Uyanmaz ki vicdanı köreltmişse ihtiras ,

Dayanmaz sabr-ı cânı hissettikçe sor biraz !

18.

Kafayı kurcalayan her süâl âni ilham ,

İnsanı kucaklayan istikbâl sanki evham !

19.

Soruyorsa nitekim cevabını alacak ,

Arayan cezâsını Mevlâsından bulacak !

20.

İşte Peygamber sözü* her mümine yaraşan

Güzel ahlâk’ın özü: (“el-hayâ min-el’îman !”)

21.

Sorumsuzca yaşayan vallâhi iflâh olmaz ,

Gökyüzü’nü unutan ne yapsa salâh bulmaz !

22.

Son kez bak gökkubbe’ye, eşsiz “zevk” ay yıldızlar ;

Şu yaldızlı görkem ne şeksiz “dizayn” Var O Var !

23.

Sihr-i sanat sırr-ı can ne muzmer ruh şuur-dar ,

Yaşamakça iç dilden nefesler kader* iş’âr ;

Doğaç poetik iykan* yorumsuz rüya ihtar !

(Bkz. Allah Akılla Bilinir, HarunYahya(*)Akit-İst.1999 / sh.133-136: “Korunmuş / korunan*Tavan”)

(Bkz. Feyizli Sözler Sohbetler / sh. 52 : “Müminde hayâ nasıl meydana gelir ? “)

(Bkz. Gerçek Mürşid Hazret-i Allah’tır / sh. 511)

(Bkz. Sûre-i Mülk / Kur’an-ı Keriym : 67 / 3- 4. “O , yedi göğü tıpatıp uyum hâlinde yaratmıştır.

Sen , Rahmân’ın yarattığında hiçbir düzensizlik , uygunsuzluk göremezsin ; gözünü bir çevir de

bak ! Acaba bir çatlak , bir bozukluk görebilir misin ?

4. Sonra gözünü tekrar-tekrar çevir de bak ! Gözün yorgun-bitkin hâlde alçalmış olarak sana döner.”)

Bu âyetlerin tefsîr-i muhteviyatında “bilimsel araştırmayı teşvik” te’vîli var.

(Âl-i İmrân : 3 / 188-192. âyet meâlleri :

188. “Ettiklerine sevinen / zevklenen , yapmadıkları şey(-ler) ile övünmeyi / övülmesini sevenlerin

sakın azabdan kurtulacaklarını sanma ; sakın (bir şey) sanma , çünkü onlar için korkunç / çok acıklı

bir azab vardır.”

189. “Göklerin ve yerin mülk ve yönetimi / hükümranlığı Allah’ındır. Allah her şeye gücü yeter /

hakkıyle Kaadir’dir.”

190. “Şüphesiz / şu bir gerçek ki , göklerin ve yerin yaradılışında , gece ile gündüzün birbiri ardınca

gelişinde , aklını / ve gönlünü iyi işletenler / iyi kullananlar için (yol gösterici) ibretler / belgeler vardır.”

Page 102: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

767

191. “O akıl sahipleri ki , ayakta , otururken ve yatarken Allah’ı anarlar ; göklerin ve yerin yaratılışı

hakkında (iyice) düşünüp ; Rabbimiz , sen bunu boşuna yaratmadın ; seni (boş ve gereksiz şey yaratmak

tan) tenzih ederiz / şânın yücedir senin. Bizi ateşin azabından koru ! (derler.)”

192. “Rabbimiz , şüphesiz sen kimi ateşe sokarsan , elbette onu rezîl ve rüsvay edersin. Zâlimler için

yardımcılar da yoktur.”)

ZAMAN YOLU

Gözlerde gayet somut ışık-kent samanyolu

Göklerce âyet boyut ne dehşet zaman yolu !

Bu yolun ve konumuzun sonunda ancak Kur’an / “Kelâmullah” bihakkın “Hakk-ı hakikat” Tek Yüce Allah*

Rabbimiz’in âyetleri konuşur ve her an bütün zaman-mekânlar boyutunca can nüktesi “iç dil” bilir ki , ille de

O’nun dediği ve dilediği gibi olur her şey yokluktan varlığa doğuş yani ilkten yaradılış sonsuz anlamda:

(Bkz. söz-misâl şu birkaç meâl-i âyet daha açıkça anlatıyor özün özü “lübb-ül’lüb” nedir ? / … 2*131,137,

139-141,147-155,164,170-176,177,186,204 -209 ve 210. “… ve ile-llâhi türceu-l’umûr : Bütün iş ve oluşlar

sonunda Allah’a döndürülür.” Ve-s’selâm !)

( Haziran 2008 Bayraklı / Bornova*-İzmir )

***********************************

Son not: Sağ-sol anlayışına ya da cemaat-tarikat tandansına hiç aldırmaksızın nitekim milletimizi ve ehl-i

irfan nitelikli insanlarımızı hep birlik-barış yolu şuur-u İslâm mesajı’na çağrılamak gayesindeki işbu tarz

sanatsal muhteva alıntılara rağmen kendince özgün nükteleri belirtmekten hoşlanan nesir ve şiir karışımı

misal böyle bir çalışmaya acaba yayımlanma şansı tanıyacak ve de olduğu gibi kitaplaştıracak görüşte hem

mert hem de gerçekçi-idealist denebilecek ve bu işin riskini içtenlikle göze alabilecek her hangi bir yayınevi

bulabilecek miyim ? Rabbim imkân verecek mi bakalım ; ( “Mevlâ görelim neyler ?

Neylerse güzel eyler !” ) … -inşâallah , Hakk’ın

rızâsına ve halkımızın ruhiyatına muvafık olursa sahiden enteresan sandığım meşk-i şiir ruhiyatımca bu özgün

niyet-i hizmet “dil ve din”-noktasındaki içsel-yıkım’ın onarılmasına yönelik “kalem denemesi” –hercâi

içerik konular ve yorumlar ya da bazı şiirsel alıntılardan ibaret tarz-ı mesâi cidden mûteber ve muvaffak

addolunur âcizane ümmîd-i kanâatimce. HK.* // … Bu muhtevadan bir “şiir kitapçığı” çıkartmalıyım !

ÖZ SANAT

1.

Elimdeki kitap bu ömrümden özet divan ,

Nice mecaz zihinsel lügat-ı hayat tam meşk !

İç dildeki hitap “Hû!” gönlümden nükte-i can ,

İşte cevaz şiirsel “özgün sünûhat” demek !

2.

Tek kim belli nitekim her ruh-u şuur şu an ,

Nefs-i idrâk kolay yol lâkin insiyak gerçek !

Sezgim mülhem şiirim “iç dil” konuşur vicdan ,

Öz sanat aşk yaşamak söz iştiyak hissetmek !

************************************

Kitapça açılsın (hk.yasamakca.net ) niyetimce, Yüce Rabbim muvafık kılsın ve rızasına erdirsin. Amin !

***********************************************************************************

Çeşitli Gazete ve dergilerde yayınlanmış olan yazılar ve şiirler :

1.) Kısaca Milliyetçilik (-Vedat Kader adıyla*…) Yeni İstanbul G. (07.05.1962)

Page 103: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

768

2.) Meydan Farelerin mi ? Yeni İstanbul G. (14.06.1962)

3.) İlmin Yetersizliği Yeni İstiklâl G. (08.08.1962)

4.) Artık Teşkilâtlanalım ! Yeni İstanbul G. (10.08.1962)

5.) Davamız ve Mücadelemiz Yeni İstanbul G. (29.08.1962)

- “Bu yazıdan aynen / iktibas” Bursa-Güneş / Dergi. (15.09.1962)

6.) Var ! O Var ! (şiir) İst. Şûle / Dergi. (24.10.1962)

7.) Türk İşçisi Milliyetçidir ! Yeni İstanbul G. (16.12.1962)

8.) Ben ve Ötesi (şiir) Ank. İslâm / Mecmua. (Ocak-1964)

9.) Önce Sevgi (şiir) İst. Tohum / Mecmua. (Nisan-1964)

10.) Ölüm (şiir) Konya-Çağrı / Dergi. (Mayıs-1964)

- Bu şiir “Dirim sonu”, Resimli Genç Şairler Antolojisi-İst. / Cilt-5, sh. 36 ……… 1968)

11.) Hak Yol (şiir) Konya-İslâm’ın İlk Emri OKU / Mecmua. (Mayıs-1964)

12.) Büyük Kafaların Gafleti -1 Erzurum-Hareket G. (21.09.1964)

- Büyük Kafaların Gafleti -2 Erzurum-Hareket G. (28.09.1964)

13.) Açık Mektuplara Zeyl … Erzurum-Hareket G. (18.01.1965)

14.) Konya Gençliğinin Asil Hareketi (-M.Polat*) Erzurum-Hüryol G. (13.05.1965)

15.) Çile (şiir) Ank. İslâm / Mecmua. (Mayıs-1965)

16.) Kur’an Işığında Tenkid Denemesi-1 Konya-Yeni Ümit / Mecmua. Sayı: 9 -1965)

- Kur’an Işığında Tenkid Denemesi-2 Konya-Yeni Ümit / Mecmua. Sayı:10 -1965)

17.) Çatışan Zihniyet Tipleri Konya-Yeni Ümit / Mecmua. Sayı: 11 -1966)

18.) Din Karşısında Küfür Kültürü Konya-Yeni Ümit / Mecmua. Sayı: 13 -1966)

19.) Cennet Yolundaki Cehennem-1 Konya-Yeni Ümit / Mecmua. Sayı: 14 -1966)

- Cennet Yolundaki Cehennem-2 Konya-Yeni Ümit / Mecmua. Sayı: 15 -I966)

20.) Muhterem Okuyucularımız! (Önsöz) Konya-Yeni Ümit / Mecmua. Sayı: 15* -1966)

21.) Nasıl Kurtulacağız ? (Özel Sayı: 16) Yeni Ümit / Konya Y.İs.Enst.Talebe Cem. -1966)

22.) Çağdaş Toplumda Kadın-1 Konya-Yeni Ümit / Mecmua. Sayı: 17 -1966)

- Çağdaş Toplumda Kadın-2 Konya-Yeni Ümit / Mecmua. Sayı: 18 -1966)

- … -3 / Uyanın Hür Köleler !.. Konya-Yeni Ümit / Mecmua. Sayı: 19 -1966)

23.) Milletin Geleceğiyle Kumar Oynayanlar Bugün G. (27.04.1968)

24.) Adana-Konferans (ilk sayfa / haber) Babıâlide Sabah G. (13.06.1968)

- Feyizli Bir Gece / haber Bugün G. (15.06.1968)

25.) TÖS’çü Kafadarların Kuyruk Acısı (1-3) Adana-Vatandaş G. (05, 06, 07.08.1968)

26.) Cemaatlaşmak Şuuru ve Çağrısı İzmir-Ege Ekspres G. (18.08.1968)

27.) Olayların Ardından (Bir hafta / tefrika*) İzmir-Ege Telgraf G. (30.08.’den - 05.09.1968)

28.) İslâmca İnanmaya Çalışınız ! Bugün G. (17.10.1968)

29.) Kubalı’nın Çömezleri (1-3) Bugün G. (10,11,12.11.1968)

30.) Gerçek Bayramlarımıza Doğru (1-2) Adana-Vatandaş G. (04. ve 05.03.1969)

31.) İşsizlik Sebepleri üzerine bir mektup Bizim Anadolu G. (29.05.1969)

32.) Millet İrâdesine Rağmen Ank. DEVLET / Mecmua. (09.06.1969)

- Mesleki Sorunlar “açıkoturum” (haber) Bursa-Hakimiyet G. / Foto: A. Battal //… 1975)

33.) Ahiret İnancının Fert ve Toplumdaki Etkileri Bursa-Doğru Hakimiyet G. (20 ve 21.07. 1981)

- Divan / H.Kurt hk. İst.Yeni Düşünce / Dergi.Sayı:77 (25.03. 1983)

34.) Yalnızlık (şiir) Şiir Bahçesi Antoloji (sh. 128) – Bursa (Mayıs-1985)

35.) “Buhran Dilde değil Özde” Milli Kültür (Sayı: 85 / sh.15-18)-Ank. (Haziran-1990)

36.) Şiir’de İç ve Dış Hastalıkların İyileştirilmesi // Milli Kültür (sh. 31-33) (Temmuz-1990)

37.) Yerel Yönetimlerin Demokratikleşmedeki rolü , Yerel Haber G.-İzmir (Ağustos-1991)

38.) Boyut-H.Kurt / Sonuç Koolisyon mu ? Yerel Haber G.-İzmir (Eylül-1991)

39.) Boyut / Halk irâdesiyle “Demokratikleşme” Yerel Haber G.-İzmir (Ocak-1992)

40.) TV dizisi “Hatırla Sevgili” senaryo belgeselinde geçen bazı olaylar münasebetiyle o günlerde

günlük yazılı basında adımı sözkonusu yapan birkaç haber ve meselâ: “Öfkeli Ömer ” mahlaslı

Page 104: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

769

bir yazarın köşe yorumundaki hiç ilgisiz ve hakkımda haksız-yersiz sataşmaları gibi ideolojik

“suçlamalar ” karşılığı yazdığım ya da doğrudan “davamız ve mücadelemiz” diye görüşlerimi

savunmak yani açıklamak için kaleme aldığım , ama hızlı değişen gündemler arasında yayınlan

masına imkân bulamadığım müsvedde müdevvenat hevesinden yola çıkarak sürekli yazmak ve

hiç değilse hayat tecrübelerimden özet-ders sayılacak bir takım muhtevâlar oluşturmak veya

kültürel müktesebatımdan meraklı yakınlarımı da faydalandırmak istiyorum. Aslında bunun

nedenlerini ve gerekçesini de bütün şu Yaşamakça şiirler ve metinler yeterince belirtmiştir sanırım.

Bu muhtevâda adı geçen “Doğaç Poetika” ve de “Gönlümdeki Günceler ” ham materyal durumunda ,

henüz tam olarak düzenlenmiş değil. Ve bundan böyle zaten yoğun çalışmalar yapabilecek ne gücüm

kaldı ne de sabrım. Zira bilgisayar kullanmayı bilmediğim için tek bunu becerinceye dek gerçekten çok

yoruldum ve sırf daktilo olarak kullanırken acaip zorlandım , bilgisayarla yazmak kolay da olsa şahsen

ayrıntılarıyla kullanmayı becerememekten dolayı hayli usandım. Ayrıca “internet” olayı ve “görsel

medya” hakikaten zor-zahmet kaynaklardan araştırmayı ve kitaplar okuyup bazı konulara yoğunlaşmayı

da öteleyip buna benzer çalışmalar yapmayı da zorlaştırmakta , hatta buna hiç fırsat tanımayacak kadar.

Sanki bilgisayar ve internet modern hayatın bütün alanlarına tamamen egemen olduğundan artık kolay

yoldan her türlü bilgi ve belge kaynaklarına anında ulaşmak çağımızın teknolojik gelişim mûcizesini de

kanıtlamakta. Ancak insan ruhunun hassasiyeti ve özellikle “kader / alınyazısı” diye belirtilen en temel

problemi gibi gayet doğal duygusal düşünceler kemiriyor beynimizi içten ve tedirgin ediyor benliğimizi.

İşte bu konuda sanat öne-çıkıyor ve bilimsel düşüncelerle güncel duygular arasında bocalayan ruhları ,

şiirimsi iç dil’in mûsikî’leşen evrensel büyüsü öyle sarıp sarsıyor ki , kimi an sonsuz zamanlar boyutsu

“lâ-mekân” nağmelerin vecdiyle soyut aşk visâline kanatlandırıyor Rabbi’ne hasretten yanan ve ancak

O salt gerçek-Güzel’e iştiyakınca yakaran gönlümüzü. Sözler yetmez anlatmaya ve gözler de algılamaya!

Yalnızca bunu anlatmak isterken ne çok karmaşa üslûp boşuna söz israfından korksam da korunamadım

ve yeterince sakınamadım muhtemelen. Ne dediğimiz mi , yoksa ne demek istediğimiz mi daha önemli ?

Bu soru asıl lügatların nükte-i kelâm olarak kitaplar dolduran nice detaylarını iyice kavramak ve doğru

yorumlamak konusunda akl-ı ruhu doğrudan etkileyen “mizac” kaynaklı mantık-ı şuuru da oluşturmakta.

Nitekim bir nebzecik değinmekle yetinivermek bakımından öteki iki çalışmaya örnek gösterdiğim şu

metinler hakkında nasıl bir kanaat uyanacak kafanızda ? Şayet dilin sözü anlaşılmazsa bilginin özünü

anlamaya önem vermek gerekir bence. Zaten her sözün niyeti kendi mizac özünü belirtmekten ibaret.

Doğaç Poetika / “müsvedde”-sh.1-10: Doğaç Poetika (Özeleştirel Değinmeler) / İnsan yalnız ve çıplak

geliyor da asla şaşmaz ve hiç başkalaşmaz yoldan nasıl ve ne kadar kalacağı meçhulken bile mâlum

şu dünya-hayat boyunca memnun da olsa âkıbet bırakıp gidiyor dünyadan. (Bkz.Gerçek Mürşid Hazret-i

Allah’tır / Sh. 52-74: “Nefis ne demektir ?/ Nefis her hayra engel olmak isteyen , her şerrin kapısını açan ,

her iyiliği benimseyen senin arkadaşındır. Bu dünyada da arkadaşındır , kabirde de arkadaşındır , mahşer

de de arkadaşındır , cennette veya cehennemde de senin arkadaşındır.

Bedenî hastalıkların teşhis ve tedavisi için hâzık bir tabibe müracaatı emir buyurmuş olan Nebiyy-i Zîşân

- sallallahü aleyhi ve sellem – Efendimiz Hazretleri , manevî hastalıklardan kurtulmak için de manevî bir

tabibe, Rabbanî bir âlime başvurmayı dinî bir ihtiyaç olarak göstermiştir. (Bakara-2*10. “Fî gulûbi-him

marazun …” / Onların kalblerinde hastalık vardır.) Ayet-i kerîmesi ile işâret buyurulan bu korkunç hasta

lıklar , tedavi edilmezse hayat-ı ebediye’yi öldürdüğü için çok tehlikelidir. / Hasta olan bir insan güzel

yemeklerin lezzetini anlayamaz. Ağız tadının geri gelmesi , hastalığının tedavisine bağlıdır. Bunun gibi

nefs-i emmâre’ye mağlup olan bir kimsenin kalbi hastadır , ibâdet ve tâatlarından lezzet alamaz. / Kin ,

kibir , gadap, şehvet , hased , riyâ , tamah , ucb … gibi kötü sıfatlar kalb hastalıklarıdır. Kâmil bir mümin

olabilmek için kalbten bu sıfatları bir bir izâle etmek (yok edip gidermek / temizlemek) icabeder. (En’âm-

6*151. “Kötülüklerin zâhir ve bâtın olanlarından uzak bulununuz.”) / Sh.53: “Yani zâhirimizi süslemek

için Efendimiz Aleyhisselâtü vesselâm’ın şeriatına , bâtınımızı ziynetlendirmek , iç dünyamızı nurlandır

mak için de …(A’raf-7*181. “Yarattıklarımızdan öyle bir topluluk da vardır ki , onlar Hakk’a iletirler ve

Hakk ile hüküm verirler.”) … görülüyor ki bunlar Hakk* tarafından gönderilen irşâd memurlarıdır. Bunları

Page 105: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

770

yalnız Hazret-i Allah bilir , halk bilmez. Bunlar da Hazret-i Allah’ı bilirler , gerçek mürşidin Hazret-i Allah

olduğunu görürler. Yani bunları halk bilmez , Hakk* bilir ; bunlar da Hakk’ı bilir.” / Sh. 61: Nefis ve Dere

celeri / Ulvî olan ruh , bu karanlık cesetle birleşince “yedi perde” ile aslî hâlinden perdelenmiştir. Bu perde

lerden her birine “nefsin dereceleri veya makamları” denir./ Tam yedi perdeli hâli “Nefs-i emmâre”-dir.Bir

perdenin kalkmasıyla “Levvâme”, iki perdenin kalkmasıyla “Mülhime”, üç perdenin kalkmasıyla “Mutmainne”

gibi isimler alır./ Her perde kalktıkça ,ruha mânevî âlemden ışıklar sızar.Tam perdeli hâlinde ise hiç ışık sızmaz.

Perde sayısı azaldığı nisbette nefis saflaşır. Bütün perdelerin kalkması hâlinde ise tamamen nur kesilir. Bu ma

kam , Resûl-i Ekrem -sallallâhü aleyhi ve sellem’in makamıdır. / Altı derece’nin ismi Kur’an-ı Kerîm’de açık

olarak zikrediliyorsa da , “Nefs-i sâfiye” Ayet-i kerîmelerden zımnen anlaşılmaktadır.”)

Dünya aslında ayna ya da rüya ! Anlık algılarımızla anlamak için bakıyoruz da aynen nefsimizin in’ikâsıyla

karşılaşıyoruz zâhiren bâtın nur-u şuur “ruh” hakikat tam anlamınca ve tam yaşamakça* “Hakk adına hakikat”

tek gerçek göklerce gözler renk-âhenk “kader ”-revnâk gönlümüze yansıyan rüya yahut daha doğrusu gönlümü

zü aynen yansıtan nur-u Kur’an-ca ayna !

(Bkz. Gerçek Mürşid / sh. 70-74: “Nefis derecelerini daha iyi anlayabilmemiz için bir temsil / … bir cevizi tem

sil getiriyoruz. Herkes kendisini ölçsün. / Bunların hepsi onun ümmeti , ammâ yetmişikisi cehennemlik , bir ta

nesi kurtulacak. / … şimdi o sağlam bir ceviz … / Bu sağlam olan cevizin de nasıl döküleceğini dikkatle takip

ederseniz öğrenmiş olursunuz. / … Allah-u Teâlâ Ayet-i kerîmesinde buyurur ki : (Bakara-2*284. “Allah diledi

ğini mağfiret eder , dilediğine azap eder.”) Bunun böyle olduğunu bilmek lâzım. Mahlûkun hiç hükmü yoktur.

Hüküm ve değer yalnız ve yalnız Zül-celâl vel-kemâl olan Hazret-i Allah’a mahsustur. / Sh. 74: Hakk Celle ve

Alâ Hazretleri buyurur ki : (Vâkıa-56*85. “Biz ona sizden daha yakınız , fakat siz görmezsiniz.”) … Zerreyi de

O halketti , seni de … , kâinatı da O halketti. O‘ndan başka hiç mevcûdat yok zaten. / … Herkes bu ayna’ya

baksın kendini görsün ! Hakikat ehli midir ? İman-ı kâmil sahibi midir ; değil midir ? / Eğer tüm bu hakikatlere

vâkıf ise hakikat ehlidir. Değilse kendisinin ne olduğunu öğrensin. Zira tasavvuf , ehline mahsustur. / … Bunun

içindir ki , hakiki mürşid ile sahte mürşidi ve imanı buradan anlamış olursunuz.”)

İşte en güzel ya da acaip berbat toplum hayatına ayna “medya yansımalarından anlamak ve güncel alıntılarıyla

anlatmak” kasdımıza uygun uykusuz zaman / yorumsuz rüya anlamında yaşamakça doğaç poetika! Şiir-i fıtrat

tek Kur’an-ca anlamak ve âyetlerin ruhunu okumak. Bunu gönlümüze uygun sözlerle anlatmak gerekmez mi ?

Rikkat-i vicdan idrâk-i insana hitap lisan-ı sanat tam “Rab’ca” ancak Kur’an “kelâm-ı kadîm” mûcize; elbette

İlahî “vahyin dili” âyetlerin fıtrat şiiriyetince yine insan anlayışına seslenmekte ! Tefsir-i kelâm mantık-ı insan

nisbetinde; derinlik kavrayış şuuruna göre, idrâk-i iykan net “yakîn” incelik gönlün görüşü ölçüsüyle ! Herkes

böyle; gönlüyle ezel-ebed arası “yolda” daima nefsiyle cedelleşmekte! Beden nasıl ruh için binek görevinde ise

nefs-i ruh da aklımızca “arkadaş” şimdi işte ! Demekki “iç dil” lisan-ı tefekkür rikkat-i teessüratınca canlı her

ruhsal endîşe ! (Bkz. Sûre-i Hadid , 57*16-29 / 17. “Bilin ki Allah , ölümünden sonra yeryüzünü canlandırıyor.

Düşünesiniz diye gerçekten , size âyetleri açıkladık.” / 20. “Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun , eğlence, bir

süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki ,

bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün ; sonra da çer-çöp olur.

Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah’ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçim

likten başka bir şey değildir.” / Dipnot-2: Dünya ve ahiret hayatının mukayesesinin yapıldığı bu âyette, özellik

le, dünyanın aldatıcı tarafları izah edilmiş, onlardan kaçınılması tavsiye edilmiştir. Çünkü dünya ve dünyadaki

lerin boş yere yaratılmadıkları muhtelif âyetlerde açıklanmıştır. Dünya hayatı kötü değildir. Kötü olan onu

Allah’a ve Peygamber’e itaate yöneltmemek ; âhireti ve insanlığı unutup, sırf dünyaya ve dünyanın fenalıkları

na kapılmaktır. / 21. “Rabbinizden bir mağfirete; Allah’a ve peygamberlerine inananlar için hazırlanmış olup

genişliği gökle yerin genişliği kadar olan cennete koşuşun. İşte bu , Allah’ın lütfudur ki onu dilediğine verir.

Allah büyük lütuf sahibidir.” / Dipnot-3: Bu âyet , Allah’ın lütuf ve ihsanı olmadıkça , kimsenin cennete gireme

yeceğine delâlet etmektedir. / 22. “Yeryüzünde vukû bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur

ki , biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu , Allah’a göre kolaydır.” / 23. “(Allah

bunu) elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye açıklamaktadır.

Çünkü Allah , kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.” / 28. “Ey iman edenler ! Allah’tan korkun ve

Peygamberlerine inanın ki O, size rahmetinden iki kat versin ve size ışığında yürüyeceğiniz bir nur lûtfetsin ;

Page 106: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

771

sizi bağışlasın. Allah , çok bağışlayan , çok esirgeyendir.” / Dipnot-1: Burada ehl-i kitaba hitap edilerek , hem

Hz. Peygamber’e hem de diğer peygamberlere iman etmeleri sebebiyle kendilerine iki nur verileceği vaat edil

miştir. // Rahman sûresi’ni okuyalım baştan sona ve düşünelim her âyet meâlini içimizde uyandıracağı rikkat-i

vicdan nur-u şuurumuzca anlamak gerçekten nice sayısız ve yalanlanamaz nimetlerine karşılık Rabbimiz Allah

huzurunda sorumluluk duymak ve her nefes kulluk görevimiz bakımından Kur’an ahkâmına uymak gerektiğini

bilerek yaşamak için değil mi ? Nitekim (Bkz.Kur’an-ı Kerîm Açıklamalı Meâli ,Türkiye Diyanet Vakfı Yayın

ları / 86-F “Hazırlayanlar : İlâhiyatçı Prof.lar heyeti” Ank.-2005 / Sh. 528-30: er-Rahmân , 55*1-78 / 1, 2, 3, 4.

“Rahmân Kur’an-ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona açıklamayı öğretti. ( … ) 13. O halde Rabbinizin nimetlerinden

hangisini yalanlayabilirsiniz ? ( … ) 77. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz ? / 78.

Büyüklük ve ikrâm sahibi Rabbinin adı yücelerden yücedir.”)

O varken ne gam-kasvet ne keder-gaflet ne de “Ben”-diyen nefsaniyet tutunamaz zat-en “yakîn” insiyak-ı işti

yakınca ayık-uyanık ruhta ! “Allah’la başbaşa kalmak” Kur’an-ca anlamıyla namaz-niyaz “zikrullah”-hâlette

“yalnızlık” gönlümüzdeki “iç dil” şiir-i sünûhatımızca Allah’a aşk ve özlem coşkumuz sonsuza yolculuk kadar

mânidar ! Velûd-tenhâda “münzevî ruh” hakikatının hiss-i endîşesiyle içten ürpertici ilcâat sezgisi “iç spiker ”

ritmik kalbin nabzından mülhem meşk-i halvet tezevvuk-u tezekkür ve tezekkür-ü tefekkür renksiz hayâllere

benzer teressüm mevecâtı sessiz sinyal terennümler-misâl “yakîn” nağmelerini hissederek yaşamak kutsal !

(Bkz. Zaman G. 29 Şubat 2000 / sh. 14: Çepeçevre, Mustafa Armağan / “Yalnızlar Geçidi (…)Türkiye aydını ,

yöneticileri de dahil , yalnız adamdır. / … Gerçekte padişahların kendileri de yalnız adamlardı. / … Abdülhamid

yalnız adamdı. / … Atatürk de yalnız adamdı. / … İnönü de yalnız adamlardandı. / … Bu gelenek kırıldı artık. /

… Sanatçılar , edebiyatçılar zaten yalnız insanlardır. / … Thomas Mann’ın sözleri yeterince düşündürücü :

“Sanat … Her defasında işe baştan başlar ve bir naiflik içersinde kendisinin bilincine varmaksızın , … kendisini

yeniden tanıyamadan ta yenibaştan , kendine özgü (not: kökten belli ruhen en güzel hakikat ! / HK.*) bir gözü

kapalılıkla hayata ayak basar.” / … Sanatçı elbette kendinden öncekilerin birikimlerinden yararlanır ; ancak her

defasında kendine has olanı “gözü kapalı” olarak yeniden ortaya koymaya yönelir./ … işe her defasında sıfırdan

başlamak … yani yalnızlığından …”) Yoksa sanatın ruhunu yoğuran bu “yalnızlık” ya da doğrudan Hakk’ın

hakikatına yakınlık duygusunda yoğunlaşmalar mı insanoğluna kendi dünyasını keşfetmenin yollarını açıyor ?

Kolay değil elbet “şiir ve hitabet” cidden yerli-yerince kullanmak şartıyla , bazen de edeb-i teennî’ye rağmen

teheyyücat-ı lisan kimi insan için başbelâsı da olsa , hakikaten veciz söz ve güzel belâgat sanatının evc-i bâlâsı

dır. Nitekim (Bkz. Kültür ve Dil , Mehmet Kaplan , Dergâh Yayınları-İst.1985 / sh. 157: Kemal’in bir yazısın

da , söz’ün düşünceleri değiştirmekte oynadığı rolü belirtirken ileri sürdüğü “kalem’in kılıca üstün olduğu” fikri

bugün için de doğrudur. Söz, yani hitabet , şiir , tiyatro, roman , gazete makalesi veya ilmî eser , manevî bir var

lıktır. (Evet; ilmî eser , manevî bir varlıktır.) “Maddeye tapan insanlara bu nasıl tesir edebilir ?” diyenlere bugün

Türkiye’de müesseseleri temelinden yıkan Marksizm’in top ve tüfekle değil , geniş manada edebiyatla girdiğini

söylemek belki uyandırıcı olabilir. Namık Kemal , bu münasebetle Zemahşerî’nin şu dikkate şayan cümlesini

nakleder : “İslâmiyetin çıkışında şeriatın kılıcına karşı duran mutaassıp Araplar , belâgatin hükmüne mukave

met edemediler.” / Bu fikri tefsir eden Kemal , edebiyatçılar ile askerleri mukayese ederek şöyle bir hükme

varır : “Efkâr-ı umumiyenin tesiri olan ülkelerde, görüş kudreti olan , güzel söz söyleyen bir kimse, askerî kuv

vete ihtiyacı olmayan bir hükümdar durumundadır.” / Sh.158: Bugün bütün dünyada ve Türkiye’de yazı vasıta

sıyla kalabalıklara yeni görüşler aşılanmaktadır. / Sh. 159: Üstün fikir ve sanat eserleri , rüzgârlar ve bulutlar

gibi devletlerin sınırlarını aşarlar. Onları harekete getiren kudret , dışlarında değil , içlerindedir. / Bütün mesele,

Ziya Gökalp’ın çok iyi gördüğü gibi , insanlığın da değer verebileceği bir “millî kültür ” ve “millî edebiyat”

yaratabilme davasıdır. / Sh.160: Türkiye’de ciddî bir “kültür siyaseti (*)” olabilmesi için , (Dikkat! Bkz. Recep

Tayyip Erdoğan’la “Türkiye’nin Yeni Yol Haritası” / Araştırmacı-yazar : Taha Uğur Türkmen , Birifing Yayın

ları-İst.2007 (e-mail:[email protected] ) “Tamamı: 272 sayfa” İçindekiler/ Sh.59: Büyük Türkiye İdeali ,

137: Kamu Hiz. Toplum ve Küresel Barış, Medeniyetler İttifakı , 165: Tarihî Mirasımız ve Millî birliğimiz ,

185: Gençlik-Eğitim-Aile ve Bilgi Toplumu , 201: Hak Özgürlük ve Demokrasi , 263: Sonuç ve Değerlendirme)

ilkin siyasilerin kültürlü olmaları ve kültürün mana ve ehemmiyetini anlamaları lâzımdır.Kendi ruhunda bir şiir,

bir tiyatro, bir roman veya bir kitabın büyüleyici tesirini hissetmemiş bir insana kültür’ün tesir gücünü anlatmak

hemen hemen imkânsızdır. Onlara şöyle söylemek mümkündür : Dinler nasıl dünya tarihinin akışını değiştirmiş

lerse, bazı insanların üzerinde dinler kadar tesirli olan ideolojiler de aynı rolü oynarlar. Dil , edebiyat veya

Page 107: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

772

kültür , inançları kalabalıklara yayarak onları / o insanları anarşist ya da ihtilâlci bir ruhla/yakıp yıkan bir fırtına

hâline getirebilir veya onlara karanlık gecelerinde yol gösteren bir ışık olur.)

Demekki şiir sanatı , geleneksel kültürün özünde gizli bu değeriyle ve bunca etkinliğine rağmen görünüşte sanki

hiç de “akıllı işi” değil ! Zira ona gönül verende, yani hem bütün benliğini verince ve hem de o hâletteki kimse

de ne akıl kalır ne denge ! Onunla “ledünnî cünûn”-hâletlere kanatlanan şair ve sanatçının ruhu âdeta normal

aklın sınırlarını aştıkça kendi üslûbuna göre aramakta ısrarlı olduğu özgün hakikate yakınlık hisseder de, işte

bu duygunun yarattığı eseriyle farklılaşır başkalarından. / Ne var ki , (Bkz.Kültür ve Dil / sh. 213: Edebiyat dile

dayanır. Bir şiirde, hikâyede, romanda , tiyatroda bize heyecan veren o derin ve ulvî hisler , kafamızın içinde bir

dünya yaratan hayâller ve tasvirler , varlıklarını ve tesirlerini kelimelere borçludurlar. Musikî’de ses, resim’de

boya , mimari’de taş ne ise edebiyat’ta da kelime odur. / Bir dil zenaatkârı olan gerçek edebiyatçı bunu çok iyi

bilir. Yalnız saf-diller , edebiyatın bu maddî temelini unutarak , onu his ve hayâl (*) sanırlar. Kafasında çok par

lak hayâller olduğu hâlde şiir yazamadığından şikâyet eden ressam arkadaşına Mallarmée*: “Dostum , şiir hayâl

lerle değil , kelimelerle yazılır.” der. Duymak , düşünmek , zengin bir hayâl gücüne sahip olmak , şüphesiz ,

mühim bir şeydir. Sanatkâr , dünyayı başkalarından farklı gören insandır. Fakat duygularını dile getiremeyen bir

kimseye de sanatkâr denilemez. / Anlatabilmenin güçlüğünü hissetmeyen yazar yoktur. Makber mukaddime

si’nde Hâmid bundan şikâyet eder. Mai ve Siyah romanında (yazar Halit Ziya adına roman kahramanı*) şair Ah

med Cemil , dil ile duygu arasındaki uçurumu (Bkz. “Maverâ’ya Selâm” mektubumun özündeki yakınmanın

asıl konusu da bu “büyük uçurum” engelini açıklamak ihtiyacından doğmuştur. / HK.) çok güzel belirtir. Orhan

Veli , o güzel “Anlatamıyorum” şiirinde aynı dertten şikâyetçidir. Tanpınar , yazılarında ısrarla dil üzerinde du

rur. / Duyulara , duygulara , hayâllere en uygun kelimeleri nasıl bulmalı ? Yazılan ve konuşulan dilde aşağı yu

karı aynı manaya gelen beş-altı kelime ve tabir vardır. Yazar bunlardan birisini seçer. Sanat bu seçimle başlar./

Dil deyince daima şunu hatırdan çıkarmamak lâzımdır. Dil , insanın ve hayatın en canlı parçasıdır.) aslında her

ne anlayışta olsak ve hangi görüşlere bağlansak da bunun ifade ve izahı konusunda (Sh. 215: Dilde onbinlerce

kelime, tabir ve ifade şekli vardır. Bunlardan her birinin huyu ve suyu farklıdır. Hiçbir dilci bunları bir yazara

öğretemez. Yazar onları bizzat yaşayarak ve deneyerek öğrenir. Edebiyatta “şahsî üslup” denilen şey bu tecrübe

nin bir neticesidir. / Şairler hiç şüphesiz dil âlimi değillerdir. Dil âlimlerinin şair olmadıkları gibi. Fakat şair ,

kelimelerin sesini içgüdüsü ile hisseder.) demekki normal dil ve mantık kuralları dışındaki bazı savruk ifadeler

den ve üstelik “üslûb-u elâlem” (!) mûtadınca sathî bayağılık değilse de zaten hep aşkın şahsî aşırılık huyu

“gulüvv-ü kelam” suyunca taşkın şathî aykırılık sözlerden hoşlanan şiir , düşünceden öte duyguların ve akıldan

ziyade Aşk’ın dili* olmaktadır. (Bkz. Mesnevî’nin Özü / sh. 865-866) Ancak (Bkz. Kültür ve Dil / sh.89: Sanat

bizi tabiata ve insana götürmezse neye yarar ? / Sh. 90: Sanat insanları hayata ve tabiata bağlamak suretiyle me

sut edebilir.) derken de evvelemirde kendi kültür değerlerimiz açısından bakarken ve bunun kaynağındaki dün

ya görüşümüze bağlı inançlarımızla yaşarken “tarih şuuru” başlıbaşına önem taşımaktadır. O halde bilmek ve

sahiplenmek zorunda olduğumuz en temel sosyal fikir potamız ve kültür politikamız da doğrudan “millî tarih”

şuuruna dayandığına göre, (Sh. 224: Bin yıllık medeniyetimizi bir çöp yığını gibi şehrin dışına atamayız. Onun

kendine has bir şaşaası vardır. Zengin bir medeniyettir Osmanlı Medeniyeti.) pek çok yönleriyle tarihimizdeki

devlet ve millet geleneğimizden bugünlere yansıyan “süreklilik” vetiresi bakımından vazgeçilmez hayat planı

mızın misyonu da zaten onun kanunlarıyla yoğrulmak durumundadır. Kişi bu sosyal potada kendi toplumunun

kader anlarını ve sorumluluk alanlarını da paylaşmakta , hatta kendi hayatını da onun ayrılmaz bir parçası gibi

kabullenerek yaşamakta kararlıdır. / Lisanî her söz ki insanın özünü yansıtmakta. (Bkz. Mesnevî’nin Özü / sh.

179: “Gizlidir dilin altında insan // Perdedir canevine bu lisan !” / Sh.331: (“el-mer’ü mahfiyyün tahte-lisânihi”

-Hadis*) Sh.70: Söz, çakmak taşından sıçrayan ateş gibidir , dünya ise bir pamuk tarlasına benzer. / Tarihin bü

tün faciaları fitne saçan sözlerin eseridir. / Ağızdan çıkan söz, yaydan çıkan ok gibi bir daha geri gelmez. / Islah

yolunda söylenen sözler insanlık için ne kadar faydalı ve kalblere ekilen en güzel bir tohum ise …”) Demekki

güzel ve hayırhah sözlerin şiirsel büyüsü de yürekteki inanç ve gönüldeki aşk gücünü kanıtlamakta./ Bir de aksi

ne bakın ! ( … ) “Turan Dursun Kimdir ?” broşüründeki röportajda bizzat kendisine soruluyor : “Ütopyanız ne

dir ?” Cevap: “Dinsiz toplum” (!) … // Her devirde medreseler işte bu tip bazı aykırı adamlar da yetiştirmiştir.

Diğer kitaplarıyla da yüzkarası fikirlerini , hatta bunların hangi ideolojik mezhep ve hiziplerce nasıl maksatlı

kullanılmak istendiğini de gayet net bildiğimden , bu iki kitabı da hemen bıraktım oracıkta !

Page 108: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

773

Sh. 59-61: ( … ) Bütün bunların yol açtığı sayısız ivmeler ve açılımlar. En kötüsü sapmalar ve sapıklaşmalar

yelpazesinde yahut genel dejenerasyon atmosferinde sosyal ruhu elbette sarsmakta çok boyutlu moral çöküntü.

Tümden şiir ve edebiyatın tam özündeki mesajlar dışında zaten başka ne değeri var ya da ne anlamı olabilir ?

İşte doğaç poetika’nın da asıl amacı ve içeriğindeki misyonu , bireysel ruhların gelişimine katkı sağlamak ve

bunu topluma kazandırmak. Her yönüyle ve bütün ayrıntılarıyla sanki okuyucunun şahsında toplumu kendi vic

danıyla başbaşa hesaplaşmaya çağrılamak. (Bkz. Soyut Toplum , Anton C. Zijderveld / Türkçesi: Doç.Dr. Cev

det Cerit , Pınar Yayınları-İst. 1985 “Elinizdeki kitap, giderek soyutlaşan bir toplum içersindeki modern insanın

kültürel analizine bir katkıda bulunabilmek amacıyla alışılagelmiş entelektüellerin dışına çıkma yolunda bir

girişimdir.” / sh. 272 ve kitabın en son cümlesi !) Bu münasebetle din , tarih ve ideolojik doktrin konusunda

üç ayrı “el kitabı” tavsiyem olsun da bari başucu kitabı olarak her fırsatta okunsun !

1. Din: “Kur’an-ı Kerîm ve Türkçe Meâli ” , Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk , Yeni Boyut-İst. 1994 ;

2. Tarih: “Milliyetçiliğin Yasal Kaynakları” , Yalçın Toker , Toker Yayınları-İst. 1979 ; ve ,

3. Doktrin: “Millî Doktrin / Dokuz Işık” , Alparslan Türkeş , Özdem Kardeşler Matbaası-İst. 1978 (Not:

1960’lar sonrasından günümüze kadar muhtelif baskılar.)

Sh.10: Doğaç Poetika’nın en temel konularından ve kültürel yozlaştırmacılığın eleştirisindeki ağırlık noktaların

dan biri de, dış yüzüyle yanlış tanıtılarak kullanılmak istenen Hayyam* gerçeğinin iç yüzüyle doğru imajına

uygun tanımlayıcı kaynakların araştırılıp irdelenmesidir. Çok kapsamlı muhtevalar çerçevesi içindeki her nokta

nın birbiriyle uzak görüntüsüne rağmen yakın alâkaları bağlamında bütüncül bakış ve anlayış esprisini vurgula

mak isteyen “kültürlü şaka , şaşırtarak düşündürme” yöntemi bir güzel nükte (jeu d’esprit) üslûbunda şunu da

belirtmek gerekir ve yerindedir. Tamamen bir “motif ifade” olarak irticâlen bulduğum ve insiyâken kullanıp

durduğum “hecesiz gerçek” sözüne ilk kez yine vaktiyle bir sahhaf / eski kitapçı’da rastgele elime alıp ayaküstü

göz taraması yaptığım bir kitapçıkta rastlayınca , çok ilgi duyduğum halde bu sözün de özgünlük büyüsü artık

bozuldu ve demekki “doğup batan güneşlerin altında daha önce hiç söylenmemiş söz yoktur ” diye elimden

bırakıverdim , ama bu ifadeyi dilimden bırakamadığım için , niyetim onun güçlü anlam vurgusundan esinlen

mektir. Benim bakışım ve yaklaşımımla şu an hatırlayamadığım yalnızca o kitapçığın adı değil , içindekilere

göre anlatım biçimi ve etkileyici “deneme” üslûbu da hafızamda hem çok önemli hem maalesef silik / belirsiz

bir iz bırakmış. Şimdiye dek hiç unutamadığım ve tam anlatamadığım “hecesiz gerçek” gönlümce hep O !

Gökler gibi gönüllerdeki iklimleri de her an dilediğince değiştiren Rabbim ! “Yâ Muhavvil-el’gulûb ! Havvil

hâlena ilâ ahsen-il’hâl !” (Bkz. Kur’an: 29*69. “Bizim uğrumuzda didinenleri biz, yollarımıza elbette ulaştıra

cağız. Allah , güzel düşünüp güzel davrananlarla mutlaka beraberdir.”) Şayet şâirane heyecanlarımla (Bkz.

İrşad Ekseni , Zaman-1998 / sh. 150-155: “Muhatabın seviyesine inme”) Hadis düstûru : “Kellim-ün’nâse alâ

kadr-i ukûlihim !” (Bkz. Mesnevi’nin Özü / sh. 561) haddini , ve Ayet beyanı (50*15-22 / “ ve-le’gad halakne

-l’insâne ve na’lemü mâ-tüvesvisü bihî nefsühû ve nahnü akrabü ileyhi min-habl’il-verîd ” / Bkz. Hak Dini –

Kur’an Dili , Cilt-6 / sh. 4503- 4517: “… nefsin vesvesesi ta’biri; içinden kendine söylediği , gönlünden geçir

diği gizli duygular , vehimler , hâtıralar , kuruntular , kararlar gibi bütün bâtınî şuur şuûnatına şâmildir.”) had

dimi aştımsa , tevbekârım ; afv’et , Yüce Rabbim !

(Bkz. İslâm Fıkhı Ansiklopedisi , Prof. Dr. Vehbe Zuhaylî , Zaman G. “Abone hediyesi”-1994 ; Cilt-10 / sh.

474: İmam Malik (rah.) şöyle der : “Her insanın sözü kabul de edilir , red de edilir. Ancak şu kabrin sahibi

müstesna.” Meşhur müellif el-İmâdi’l-Isfahanî şöyle der : “Hiçbir insan yoktur ki bir gün bir yazı yazsın da ,

yarın veya öbür gün “şurayı şöyle değiştirsem daha güzel olacak , şunu ilâve etsem daha iyi olacak , şunu öne

alsam , şurayı çıkarsam daha hoş olacak” demesin. İşte bu (Kur’an-ın beşer sözü olmadığının isbatı için ) en

büyük ibrettir. Bu bütün beşerin noksan olduğunun bir delilidir.)

Asıl amacım , işte bu “şiirimsi eytişimler ” özündeki çağrışımlarda gizli ! Zaten şiire yaraşan ve yakışan üslûp,

bence doğrudan açıklayıcı olmak değil de dolaylı çağrışımlar uyandırıcı söz sanatının incelikleriyle ruhun iç sez

gilerini kanatlandırmak olmalı. (Bkz. Kültür ve Dil / sh.158: Biraz edebiyatla uğraşanlar bilir ki , bir fikri telkin

etmenin bin türlü şekli vardır ve dolaşık yoldan söylemek , çok defa dümdüz söylemekten daha tesirlidir. En ibti

daî (ilkel) cemiyetlerden en ileri toplumlara kadar güzel söz söylemesini bilenler kalabalıklara (kitlelere) dünya

Page 109: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

774

yı şöyle veya böyle göstermişlerdir. / Sh. 207: Sanat umûmi’yi değil , husûsi’yi anlatır.) Prof.Dr. Melahat Özgü’

nün dediği gibi , “Bizi hayran bırakan eserler , muayyen olmayan müphem hisleri belirten eserlerdir. Açık ve

muayyen kavramlar, insanı hayran etmez.”/ Ne ki yaşarken de yazarken de (Bkz.Büyük Kurultay G.06 Temmuz

1998 / Şevket Bülent Yahnici :“Hâlimizle gönlümüzden geçenin arasındaki uçurumu dikkate almak gerekir.”)

rikkatince, özellikle iç ve dış dünyaların kesiştiği her noktada insan benliğini “Kelâmullah”-Kur’an perspektifiy

le büyüteç altına almalı ! Ayetler ışığında (103*2-3: “İnne-l’insâne le-fî’husrin ille-llezîne âmenû ve amilü-s’sâ

lihât”) uyarısındaki temel problemi ve bunun çözüm yollarını araştırmalı !/ Diyor ki Kur’an : (7*29. “… kemâ

bedeeküm teûdûn” / Tıpkı sizi ilk yarattığı gibi O’na döneceksiniz.) Bkz. Elmalılı / Türkçe Tefsir , Cilt-3 , sh.

2150: “İâde, ibtidâ’dan esheldir.” / Cilt-7, sh. 4959-60: “… insanın bütün hakikatiyle rücûu yalnız Allah’a-dır.”)

Takdîr-i İlahî anlamıyla KADER , şu mükevvenat nizamının gözbebeği mesabesindeki İNSAN hayatını sanki

“kirmen” gibi eğirerek çevirir de ibtidâ (başlangıç)’dan intihâ (sonuç / ukbâ)’ya aktarır. Görünüşte doğum ve

ölüm arasında ruhsal olduğu kadar da bedensel iç ve dış gerilimler ya da kimi zaman gevşemelerle sürüp giden

ömrün çilesi (*) bir yumaktan sağılarak ötekine sarılmakta ; tıpkı sinema makinası’nın çevirip döndürdüğü iki

kurs (Bkz. Türkçe Sözlük : … ağırşak / 2. Bir yıldızın görülen yüzü.) makaralar arası ışık objektifinden geçen

“film şeridi” yahut tuvalde veya nakış kasnağında (desen) işlenmek için gergince gergefleştirilmiş yüzey benze

ri , insan yaşamı da nice sürekli değişimlerle hep böyle sarsılmaktadır. İşte bunu hissetmemek veya hiç umursa

mazca fark edemeyecek kadar ruhsuz ve duygusuz yani sorumsuzca yaşayabilmek mümkün mü ? Üstelik ömrün

çilesiyle sarılan yumak kursundaki birikimi biliyoruz ama asıl sağılandaki kalan (ömrün bâkıyesi*) ne kadar ,

bunu da öbürü gibi iyice açık bilemiyor ve zamanın gelecek yüzünü göremiyoruz. Her ne kadar dünyanın ve za

manın bize görünen ve gülümseyen yüzünden ne anlamış da şimdiye dek kendimizce ne türlü anlamlar çıkart

mış ya da hangi yorumlara ulaşmışsak , Şems-i Tebrizî gibi bence de (“İşe her an baştan başlamak lâzımdır.”)

düşüncesinin kavrayışıyla karihamız çapında kafamızı dolduran müktesebat bilgilerle birlikte bütün nakîsaların

dan arındırmak ve kemalâta kanatlandırmak bakımından iç ve dış benliğin de her an sürekli denetlenmesi gere

kir. Her şeyin üstünde Hakk’ın rızâsına ve yüce Rabb’in hoşnutluğuna ermek gayesini gözeten niyet ve maksad

la nefsi ıslah yolunda alternatifsiz tek irşad metodu ,iman nuruyla bakarak Kur’an aynasında benlikle yüzleşmek

tir. İşte bu müsterşid aklın gözüyle ve kalbin basiretiyle insan nefsinin nüvesindeki “Hüve” sırrına bağlı “yakîn”

hikmetini , yalnızca dıştan tâlim üzere yaşamak kadar içten teslîm-i ruh hâlette mânen (“mûtû kable en-temûtu”/

Ölmeden önce ölünüz!) fehvâsınca ölmek anlamında görecektir. Demek herşey şuncağız yaşamaktan ibaret gö

rünse de hepsinin en “yakîn” kesinlikte bilgisi ve en müstakim gerçeklikte hikmeti , Mevlânâ’ca “merg-i tebdilî”

yani behimî nefs’ten ölmek ve arınmakla elde edilir. Gerçek anlamıyla okumak Besmele’nin ilk noktasındaki

nükteyi bütün künhüyle Kur’an boyutunda anlamak için , nefesler sayısınca âyetler hecelemek değil mi ? Ki ,

bu bakış ve anlayışla (uyanık bakış ruhum / açık görüş şuurum* -misal !) bir yazar’ın neler yazdığından önce,

neden yazdığını anlamak ya da sorgulamak daha önemli ve daha isabetli bence.

(Bkz. Hayyam , R. Şardağ / sh. 134:

Meânî-âlemin baş defteri aşktır

Gençlik kasidesinin ser-beyti aşktır

Yani o ki , yok haberin âlem-aşktan

İşbu nokta , öğren ki yaşamak aşktır !)

(Sh. 114:

Ey dil , mecaz var dünya hakikatınca

Bundan ne hâcet zahmet çekersin bunca

Teni takdîre bırak o vakt ile uylaş da

Bu gitmiş kalem , payından dönmez daha !)

Sh.41- 47:

(Bkz.Kardelen ,Yıl-8, Sayı: 22 / Temmuz-Eylül 1999 / Sh.15: Tefekkür , M. Hasret / Bir Gemi Ufukta: “Kâina

tın künhünü arayan fikir ” / “Bir teşbih daha yaparsam çıldıracağımı hissettim.” Bu sözün arkasında bir çelişki

nin mi , yoksa bir tükenişin mi yattığı hiç belli değil. Rimbaud* neden şiiri bıraktı …? / Hiç deniz görmeden ,

“deniz” şiiri yazmak Rimbaud’nun harcıdır , doğru ; ama nedense kelimeler arası gerilime tutunulduğu vakit

Page 110: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

775

kaçmayı düşünmek de onun harcı olmuş … / Dünya üzerinde çatallanan fenomenlerin hangi kesitinde nasıl bir

rol , bir poz seçerseniz seçin ; hiçbiri kısacık satırlar arasında sekerek kâinatın künhünü karşılayacak çapta cüm

le çatma ve onu arama tutkusuna benzemez … Herkesin ifadesiyle Rimbaud* budur , Baudlaire* budur ,Valery

budur vs. / … gerisi örümcek ağlarına takılmış cins cins kelebek suretleri … / ŞİİR romana , hikâyeye veya –

sanat mı , bilim mi olduğu konusunda tartışmalar olan , bana göre melezliği aşikâr – felsefe’ye üstün gelecekse,

bu ancak , onun kısa mesâfelerde uzun yollara çıkması; varlığını derin ve çoklu anlamlarla örgüleştirebilmesi

sayesinde olacaktır. Ki her şey sırlarla örtünmüş, metafizik bir duyarlılığın hayatın her safhasına inkılap etmesi

için kurulmuş bir saatli bombaya benzer. Bu bomba ; gücünü “kâinatın künhünü arayan fikrin” mahşerlik çapta

dünyaya nüfuzundan , nüfuzun etkilerini de eşyalardan alır ki ; o etki ancak bomba patladığı vakit ruhi maddesi

ne erer. / O halde Rimbaud “Ben bir başkası’dır ” dediğinde, elinde patlayanın bütün bir kâinat olduğunu görme

miş midir ve sırf bu yüzden iliklerine kadar çekilip, bize sıradanlığın dikte ettiği eşya ve hadiselerin arasına geri

dönmemiş midir ?.. / Ben de Hegel* gibi bir “feylesof ” olsaydım , sanat piramidinin en tepesine mutlaka şiiri

koyardım. Çünkü o; kelime ve görsel kelime sanatları içinde küçük görünen bünyesiyle bütün devasa çirkinlik

leri , yüzsüzlükleri , kapalılıkları ve anlamsızlıkları tepeleyen biricik kalp düğümüdür ve ondan başka bu liyâka

te yaklaşan ikinci bir “simya” yoktur. / Hem “Endülüs’ü küçük bir kum tanesine sığdıran” ve hem sığdırdığı yer

den Paris, Roma , Viyana ve İstanbul gibi hoş metropol iklimleri çıkartan bakış, onun cereyanına kapılmış diva

nelerinin işidir. / O halde “her yere gir , çık ; her şeye cevap ver ” tavrı , bir fantasma değil; 37 yaşında ölmüş

birinin kainat karşısında kurduğu mizansene göre bir varoluş teşbihi’dir. Bırakılan şiir değil , belki de … kelime

ler’dir.) // Öyleyse hangi dil kendi mantığına göre insanca benlik yapısında bütünleşen özgünlüğünü tam özüm

leyerek çözümlemek ya da hayat ile ölüm arasında gergefleşen fıtrat kanunlarının şaşmaz doğrularıyla iç içe ya

şarken mağma’laşan şuur potasındaki şiirimsi “çile” (Bkz. Necip Fazıl / şiirleri !) kaynaklı poetika’nın özünden

damıtılan “etik poem” kültürünün ateşinde yoğrulmak bakımından yine aynı “hecesiz gerçek” adına aklısıra var

lık özünü yani kainatın künhünü çözümlemek gaye-i fıtrat sırrınca “anlık erek” kıvamında mesaj-şiirler hecele

yerek onu tam olduğunca belirtmek ve belirlemek gibi nasıl da haddini bilmezce bir iddianın cür’etini göstere

bilir ? Hele ki insanın âciz fıtratında “benlik” (Bkz. Felsefe yolunda Düşünceler / sh. 31-2: “Fert , ben ve kişi

terimleri”) olarak mevhumlaşan mefhumların kumkuması kafatası’nın sanki iç kıvrımlarından ibaret beynin

incecik zar tabakası kadarcık algılama gücüne rağmen sinir hücreleri sayısınca labirent odacıklarda içten ve dış

tan sınırlayıcı gölge kavramların silüetini simgeleyen gece ve gündüz benzeri nice değişimlerin birbirini bürüye

rek sürekli iç içe dürülmesindeki sonsuzca bilinmezlik gizlenirken. / Demekki insan , işbu “kader ”-mevzuu*

müvacehesinde âdeta “şart-ı âdî ” mesabesindeki akıl ve irâde gücüyle varoluşun künhüne ermek ve özünü kavramak

yolunda “hayret , metodik şüphe ve iç sarsılmalar ” (Bkz. Felsefe yolunda Düşünceler / sh.11)* bakımından

“felsefe yapmak” temayülünden tamamen uzaklaşamadığına göre, işte zahiren maddeden ibaret görünen şu

lâhutî mânâlar âleminde el’an bedensel ruh hüviyetince mevcut bulunduğunu bilmek ve kabullenmek durumun

da. Ayrıca bunun sorumluluk esprisine uygun yaşamak zorunda. Bu konudaki özel ve genel kaynakların birlikte

değerlendirilip yorumlanmasıyla da hem evren ve benlik arasındaki ikilem’den kurtulmakta , hem de “evrensel

benlik” kavrayışındaki “vahdet-i vücûd / şühûd” (Bkz. İmam Rabbanî – İbn Arabî / Vahdet’i Şuhûd –Vahdet’i

Vücûd Meselesi , Dr.Cavit Sunar “Doktora tezi” , Resimli Posta Matbaası-Ank. 1960) gerçekliğiyle birlik ruhu

na kavuşmakta. / Ne var ki varoluş problemini hem insanlık ve uygarlık adına yeryüzündeki “düşünce tarihi ”

(Bkz. Orhan Hançerlioğlu*) boyunca , hem de kendi adına ve çağına göre irdeleyen , hatta birbiriyle sürekli

çelişen ve didişen bunca filozofilerin ya da doğrudan her insanı yakından ilgilendiren kendi benliğinin özündeki

sırr-ı vahdet “tek oluş” gizeminin gerçeğine uygun doğrulukta “bilgilenme” (Bkz. Felsefe yolunda Düşünceler ,

Prof. Dr. Necati Öner, Sh. 37: “Bilgi türleri”) yoluyla sağlıklı algılayabilmek için aslında her türlü dogmatik ve

fanatik tutumlardan arındırıcı ilk ve tek referans “el-Kitab / Kur’an” ışığında doğruca “sırat-ı müstakıym” garan

tisi hidâyet-niyaz tam teslimiyet tevekkülüyle hiç şeksiz ve tereddütsüz O İlahî vahyin kaynağındaki fıtrat kanun

larına uyumlu ve olumlu benlik mizâcını yoğuran mantık düzenine ve bunun geleneksel doğrularına dayalı iç ve

dış dengeleri gözeterek yaşamak ve üstelik her bakımdan düzgün gidişatta tam anlamıyla ille de tutarlı olmak

dinen “farz” ve aklen de şart ! Değilse her açık gönül için apaçık Kur’an hükmü: (103*2. “İnsan , gerçekten tam

bir hüsran içindedir.”) Ne ki , işte bu kesin hüsrandan kurtarıcı yol da yine ancak onun özünden tereşşuh eden

(“ed-dînü nushun” / Din öğüttür.) Hadis-i şerif sözünün öz kaynağını doğru kavrayıp bihakkın uygulayabilmek

tir. (Bkz. Mehmed Feyzi Efendi’nin Feyiz Pınarı Sempozyumu , Temmuz-1998 İst. / TÜRKAV Kastamonu Şb.

Page 111: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

776

Yayını / sh.35: M. Feyzi Efendi de bu konuda şöyle buyururlardı: “Nasihat edenler hüsranda değillerdir. Din*

nasihattır. Nasihatsız (öğütsüz) din yoktur. Ağaç kökünden (sulanır, su verilir) sıvarılır ; insan kulağından sıvarı

lır. Ashâb kulaktan âlim oldular.”) Ayrıca , (Bkz. Zaman G. 23 Şubat 2000 / sh. 4: Ahmet Kurucan: “Sözlü gele

nek ; sohbet : ( … ) Sohbetin ve sohbet geleneğinin kazandırdığı şeyleri bugüne kadar böylesine içselleştirme

miştim ; sahâbe ile sohbet arasındaki bağı da. Demekki sahabe gibi nesil , sohbet gibi bir geleneğin hayata inti

kali ile oluşmuş. / Keşke farkına varabilsek bu gerçeğin.”)

Gönlümdeki Günceler / “müsvedde nüsha” Sh. 5-7: ( … ) İlkin insan nefsinin “süper sosyal-ego” konusunda

daha küçük yaşlardan itibaren en mûtena nasihatla uyarılıp aydınlatılarak aklın ve irâdenin ince dengesine göre

ifrat ve tefritten kendini sakındırmaya yatkınlaştırılacak şekilde eğitilmeye yetenekli içsel gelişime istekli ruh

hâllerinden zevk duyabilecek kıvama getirilmesine bilhassa önem verilmesi ve özen gösterilmesi gerekir.Ancak

kolay değil bunu sağlayacak kültürel sistem ve programlar ya da sosyo-ekonomik politikalar geliştirip uygula

mak gerçekten pek müşkil ! Demekki insan mutlak Hak ve hakikat ledünniyatına iştiyakınca Kur’an irşâdına

mutlaka ihtiyaç duymakta , ruh dünyasını aydınlatacak bir ışık ve bununla gerçek kurtuluş şuurunun sonsuzca

ölümsüz mutluluğuna kavuşturacak bir yol aramakta. İşte bu yol ancak “Kitabullah” hakikat tek Hakk’ın nur-u

hidâyet mevhibesine muhtaç ve müştak kalb-i ruhumun “sebil-ür’reşad” Din-i fıtrat (Bkz. Prof. Öztürk’ün eser

leri !) “sırat-ı müstakıym” olarak içten bağlılık ve inançla benimsediği en doğru anlamda tek yol ! Niyetim bu

yolda yaşamak ve bunun nükte-i ömrüm misâl-i serencamından gönlümün aynasına yansıyan bazı ihsaslarımı

nazm-ı nabzımca anlık şiir-i niyaz zevk-i irfanıma kaynak göstermek maksadıyla anlatmaktan ibaret. / Ne ki şu

amatörce denemenin üslûbunu oluşturan Yaşamakça “iç dil’in şiirimsi yorumu” konusunda konuşmak kolay mı

ki , yazmak zor olmasın. Hele bunca âyetler açıklarken ve hadis müdevvenâtından mülhem sayısız eserler işt e

hep bu hakikat ışığında anlatımlara örnek değil mi , nitekim (Bkz. Gerçek Mürşid / sh.170: “İşte Allah-ü Teâlâ’

nın hesapsız rızıklandırdığı kimseler (sûre-i NUR : 24*38. “… vellâhü yerzügu-men yeşâü bi-gayr-i hısâb”)

bunlardır. An be-an ayrı ayrı tecelli eder. Her tecelliyat-ı İlâhiye hakikati kavramaya bilmeye görmeye vesile

olur. Zira onların muallimi bizzat Allah-ü Teâlâ’dır. / İşte Allah-u Teâlâ’nın nuruna kavuşturduğu müminlerin

hâli böyledir. / Her âyet-i kerime’nin zahirî mânâsı olduğu gibi bâtınî mânâsı da vardır. / Şu kadar var ki bu

mânâyı çözmek de Allah-u Teâlâ’nın kendi katından ilim verdiği has kullarına mahsustur. Doğrudan doğruya

Hazret-i Allah ile kulu arasındadır. Kime hangi ilmi verdiyse. / İşte bu ampul-ler (*), Allah-u teâlâ’nın verdiği

nuru saçan kandillerdir. Çünkü içindeki nûr O’nun nûru’dur. O nuru kalblerine döktüğü için kitabullah (*)

oluyor. Çünkü o kitabı kalblerine döktü. Onlar da kalblerindeki kitabı (*) satırlara döktü. / Onlara gelen ilim

Allah-u Teâlâ’nın has ilmi olduğu için de onlar Allah-u Teâlâ’nın has kullarıdır. / Resûlullah -sallallahu aleyhi

ve sellem- Efendimiz Hadis-i şeriflerinde şöyle buyururlar : “Öyle ilim vardır ki , gizlenmiş mücevherat gibidir.

Onu ancak ârif-i billah* olanlar bilirler. Bu ilimden konuştukları vakit, Allah’tan gafil olan kimseler anlamazlar.

Binaenaleyh Allah-u Teâlâ’nın kendi fazlından ilim ihsan ettiği âlimleri sakın tahkir edip küçük görmeyin. Çün

kü Cenâb-ı Hakk onlara o ilmi verirken tahkir etmemişti.” / Sh. 172: “… İşte bu Hadis-i şerif , onlara verilen

ilmi beşeriyetin anlayamayacağını da teyid ediyor. Onlar bu ilimden bahsederken beşeriyet bunu anlamaz. Çün

kü akılları ve ilimleri yetmez. Onların muallimleri Hazret-i Allah olduğu için , onlara verilen ilim Allah-u Teâ

lâ’dan verildiği için , bir kimse âlim de olsa bu ilmi idrâk edemez. Çünkü onun muallimi benî-beşer’dir. Zahirî

ilimde ne kadar ilerlerse ilerlesin bu ilmi anlamaz. / İtiraz edenler bu Ayet-i kerimelerin , bu Hadis-i şeriflerin

tecelliyatlarından mahrum oldukları için bilmeyerek itiraz ediyorlar. / İlim mesleğinin ehli ve âşinası olmadığı ,

vukûfiyet kesbedemediği , ilmi ve aklı yetmediği için birinci basamakta kalmış. O ise kendisini allâme zannedi

yor. / Resûlullah -s.a.s.- Efendimiz bir Hadis-i şeriflerinde buyururlar ki : “İlim ikidir. Biri dil’de olup (ki bu za

hirî ilimdir) Allah-u Teâlâ’nın kulları üzerine hücceti’dir. Bir de kalb’de olan (mârifet ilmi) vardır. Asıl gayeye

ulaşmak için faydalı olan da budur.” / İşte bu faydalı ilimden mahrum kaldıkları için itiraz ediyorlar.” / Sh.256:

“… itiraz edenler / … bu itirazları ile gerçekten cahil olduklarını ortaya koyuyorlar. / … İşte bu faydalı ilimden

mahrum kaldıkları için itiraz ediyorlar , bilmedikleri için inkâra kalkıyorlar. / Size ölçü veriyoruz : 1. Zâhirde

kalanlar ; âlim olduğunu bilir , “Ben âlimim !” der. / Sh. 534: Hatta ulemâdan bir zat der ki : “Medreselerde

yaladığım mürekkebi kırk senedir çıkarmaya çalışıyorum , hâlâ muvaffak olamadım.” / Ne demek bu ? İlim

tahsili esnasında nefsin aldığı gururu hâlâ kalbinden silemediğini ifâde ediyor. Halbuki bu zat ehl-i keşif olmuş./

İşte âlimler bunun için helâk oldu. Çünkü …”/ Sh. 563: “Dikkat ederseniz kubbeli kubbeli camiler , yemyeşil

Page 112: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

777

halılar , içi dolu … / Fakat ne buyurdu Resûlullah -s.a.s.- Efendimiz ? “içleri hidayetten mahrum olacak !” bu

yurdu. Bu ne acı şey ! / İşte bundan ötürü zâhirde kalanların ekserisinin durumu böyledir. Neden ? Zâhir’den

bâtın’a geçemedikleri için.” / 2. Tarikat ilmini tahsil edenler ; cahil olduğunu bilir ve itiraf eder. / 3. Hakikat

ilmi’ni tahsil edenler ; hiç olduğunu bilir. / 4. Mârifetullah’ı tahsil edenler; Onlar Hazret-i Allah’a ulaşmışlardır,

Hakk’ı bulur ve bilir , kendisini bilmez.” / Zâhirde kalanlar “Ruh nedir ?” bilmez , “ruhaniyet nedir ?” bilmez ,

“Lâtîfeler nedir ?” bilmez. Aslında kendini dahi bilmez. / Neden bilmez ? / “Nefsini bilen Rabbini bilir : Men

arafe nefsehû fe-gad arafe Rabbeh !”) hayatın özünü bütünüyle kavratıcı ayrıntılara dek yorumlarken.

(Bkz. Gerçek Mürşid Hazret-i Allah’tır / sh. 533-4: Ahzab-33*4. “Allah hiç kimsenin göğsünde iki kalp yarat

mamıştır.” / Ki; birini muhabbet-i Mevlâ’ya , diğerini muhabbet-i mâsiva’ya hasretsin. Bir kalbde iki sevgi yaşa

maz. / O “Ben!”-in gizli mânâsı , Allah-ü Teâlâ o kalpte yok , varlık ve nefis var. Allah-u Teâlâ’nın ihsânını

nefse bağlamış. Nefse bağladığı için nefis “Ben!” diyor , Allah-u Teâlâ’yı inkâr ediyor. Bunun apaçık mânâsı

budur. Gerçekten …”)

Sh. 20-25: “Şol dağları kaldıranın / Donatarak dolduranın / Ol deyince olduran’ın / Doksandokuz adı ile …” (*)

Bir ön çağrı ve son uyarı olması bakımından gelişigüzel aralara serpiştirilerek şiir ve nesir diye ayırmaksızın

bütünleştirilen , lâkin insicamsızlıkla mâlul şu Yaşamakça çerçeveli yazılar hakkında her kim ne demek isterse

desin ve biz de kısaca takdim maksadıyla diyelim ki; has şiir , süzme bal tadında ve hâlis nesir de saf kaymak!

Daha tatlı olmaz mı birbirine karıştırmak ? ( … ) İşte bu tarz zevkli sözlerden ibaret “ders-sohbet” tadınca gü

zel öğütlere benzer vesilelerle gelişen derûni hassasiyet neticesi (“Ve yetefekkerûne fi halk-is’semavâti ve-l’

arz”) tefekküründe (“Rabbenâ mâ-halakte hâzâ bâtılâ !”) idrâkine erdirici hikmet-i “ledünniyat” deryasında

derinleştikçe aynen Kur’an âyetleriyle de yüzleşerek doğrudan İlahî vahyin beyan aynasında kendi benliğini

tanımak (74*38. “Her benlik öz kazancının bir karşılığıdır. // Her nefis, kazandığına karşılık bir rehindir ; / 39.

Ancak sağdakiler başka.” / Dipnot-1: “Sağdakiler ” hakkında bakınız (Kur’ân-ı Kerîm Açıklamalı Meâli “Diya

net / heyet”) 56*1-96 Açıklamalar) ve sorgulamak isteyen her okuyucu , dilerim ve iyimserce içten umarım ki ,

Yüce Rabbimiz’in (“Sırât-ellezîne en’amte aleyhim …”) kategorisine ayırdığı bahtiyar kulları (30*17-37 vb.)

arasında yer alsın da tam anlamıyla inanç (30*30) ve emrince ibâdet (30*31)’e muhtaç her ruhun iştiyak duydu

ğu ölümsüz kurtuluş ve sonsuz mutluluk “sırât-el’müstakıym” yoluna kavuşsun inşaallah! Çünkü bizzat yaşayıp

tadarak görüyor (30*32) ve hayat kitabını okudukça içten inanarak anlıyoruz ki , (2*200. İnsanlardan bazısı

şöyle der : “Ey Rabbimiz , bize dünyada ver.” Böylesi için âhirette bir nasip yoktur.) işte tıpkı Kur’an okulu*

mesâbesi “ilim-irfan” ve eğitim-öğretim “maarif terbiyesi” gerektiren şu canlı reel-hayat ve aynı bu hayat tablo

su kadar canlı-anlamlı Kur’an ! (2*201. Onlardan kimi de şöyle yakarır : “Ey Rabbimiz , bize dünyada da güzel

lik ver , âhirette de güzellik ver. Ve bizi ateş azabından koru.”) Demekki “ikisi birlik” gerek bu dünya ve gerek

se âhiret hayatının biribirinden ayrılmazlık esasını gözeterek her ikisi için de (“haseneten”) güzel güzel nimetler

ve güzellikler isteyenlere (“ve-gınâ azâbe-n’nâr : Ve bizi ateş azâbından koru / sakla!”) diye niyaz edenlere ne

mutlu ! Müjdeler olsun ki , (2*202. “İşte böyle diyenlere kazandıklarından bir nasip vardır. Allah , hesabı çok

çabuk görür.”)

(“Taklid ile olmaz bu kadar lezzet-i güftar // Bu lehçe-i pakize bana dâd-ı Hüdâ’dır !” – Nef ’î )

(“Arş-i Hak ey can yüzündür vesselâm // Levh ile Kur’an yüzündür vesselâm !” – Nesîmi*) Yaşamak ruhsal

bir olay … / Aynen bedendeki ruh gibi onun da özünü güncel düşünce gücümüz bakımından tam manasıyla

özgün “orijinal” hakikatınca açık keşfedemiyoruz. Ancak dış tezahürüne bakarak gözlemlerken gönlümüze

yansımalarıyla analiz etmek ve müktesebatımızdan oluşan zekâ boyutta aklımızca çözümlemek çabasındayız.

Epistomolojik kavrayış bakışıyla hermenötik yorumsamacılık kolay görünse de çoklarına tam olduğunca canlı

ve kapsamlı anlamak ve de lengüistik kavramlar terminolojisine uygun doğrulukta anlatmak kolay mı ? (Bkz.

Gerçek Mürşid / sh. 453: “Herkes nefsiyle “Ben , ben , ben !” diyor , ama bunlar (*) ise hep “Allah , Allah ,

Allah !” diyor ve Hazret-i Allah ile övünüyorlar. Zira onlar Hazret-i Allah’ı biliyorlar ve O’ndan başka bir

mevcud (salt varlık*) olmadığını görüyorlar. (“İçinizde … Görmüyor musunuz ?”) Ayet-i kerime’sinin sırrına

da bunlar mahzardır. Gerek içinde gerekse bütün kâinatta yalnız O olduğunu biliyor. / Ve bunlar : “Ben , ben

değilim ; bir benliğim var benden içeri (*)” diyenlerdir. / Sh. 473: Buradan da anlaşılıyor ki “dünya-hayat ”

Page 113: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

778

çok mühimdir , çok sakınmamız gerekiyor. / Sh. 582-3: (“Her kişi öldüğü hâl üzere dirilir.”) Perde kalkınca

herkesin sıfatı belli olacak ve görülecek , icraatıyla beraber. Diğer bir Hadis-i şerif’te ise şöyle buyuruluyor :

(“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz , nasıl ölürseniz öyle haşrolunursunuz.”) Hangi hayvani sıfatla ölmüş ise

Allah-ü Teâlâ hayattaki sûretinin üzerine o hayvan suretini verecek ve onun kim olduğunu herkes tanıyacak. /

… sıfat-ı hayvaniye böyledir. İnsan yarın bu kalıp elbisesini soyduğu zaman , asıl sureti meydana çıkacak. Her

insanda bu sıfatlar mevcuttur , ancak izâle edenler müstesnâ. / Bir başka temsil arzedelim. Adamın birisi takmış

kafasına “Ah , bir Hızır olsam !” deyip dururmuş. Hızır Aleyhisselâm bir gün karşısına çıkar ve “Hızır olsan ne

yapardın ?” der. O da … / Adamın o anda perdesi açılır. Efkâra bakınca bir de ne görsün ? Bütün insanlar hay

van. / … İnsan sıfatında iki kişiye daha rastgelir , … onlar da hiç oralı olmazlar , hiçbir şey istemezler. / Daha

bir saat dolmadan … beklemeye başlar. / … gelir … sorar. O da anlatır. “Benim gayem insanlara yardımcı ol

maktı , fakat ben insan göremedim ki yardımcı olayım. Al şu emaneti de kurtulayım.” der. / İşte insanların du

rumu budur.”) Bunu anlatmak “kültür ve dil” gerektirir. Önce “hikmet” ve ardından “mev’ıza-i hasene” diyor

Ayet-i kerîme. / Her bilim’in kendine göre bir dili var. Dil , din , tarih , kültür , felsefe ve edebiyat benzeri ifade

elbet kendi ilim diliyle olur. Bilimsiz halk ağzıyla ancak “kıyl ve kaal : dedi-kodu” üslupta konuşulur. Ne edeb-

dil anlatılır ne de din-hikmet! Halk anlayışına hitap elbette güzel öğütten ibaret. Hikmet dilinin hedefi aydınlar !

( … ) Nitekim sabah ve akşam arası gündüzün güneşiyle günortası yüzyüze kaldıkça yorgunlaşan beden mi ,

yoksa akşamdan sabaha ay ve yıldızlarla şavkıyan gökyüzü görkemine baktıkça gece-yarısı mehtabında yoğun

laşan ruh mu varoluşun şiirsel kaynağını ararken içten uyanmak ya da bunu unuttukça çocuksu sâfiyetle uyuk

lamak itiyâdında acaba hangisinden yana aklımız ve irâdemiz yahut bütün künhüyle hayatın özünü yorumlamak

isteyen şiirimiz ? / Doğrudan kendi içimi dinledikçe (22*1-2) şu iğreti (18*27-28) dünyamın sürekli titreştiğini

ve çok hızlı değiştiğini hissediyorum içten içe. Acaba bu ürpertili değişim ve gizemli titreşimler alttan yukarıya

bedensel yeryüzü kabuğundan mı , yoksa yukarıdan aşağılara doğru üstümüze abandıkça ağırlaşan görkemli

cesâmetini daha yakından duyuran göklerin ruhundan mı ? ( … ) Ruh ihtizâzıyla beden ihtilâcı arasında doğum

dan ölüme dek ömrün serencâmını yoğuran iki kaynak ! İşte bu ikisini (22*5-6) birbirinden bir türlü ayıramıyor

(22*7) ve tam anlıyamıyorsun ! Neden hiç, hiç… hiç yok açıklayan (var mı ?) net tek Kur’an (22*16) beyanın

dan başka! Nitekim (Bkz. Kur’an : 22*62 ve 74 veya 35 ve 77 yahut 58 ve 78 benzeri ) sibak ve siyakınca daha

nice meâl-i âyet’ler … okudukça daha çok kemâl-i merâm aşk ve iştiyak duyarak uyanmakta ruhum hayatın

şiirine ! Eyi de şiir ne ve neden şiir ? Ruh-u niyaz sanki içten yakarış şuurunun coşkusu !

Sh. 161-162: “Günce-38:

Aldırmayın normal göründüğüme ,

Normal hâl hem anormalim a-normal !

Siz bakmayın yüzümün güldüğüne ,

Gönlüm mahrem içim kan ağlıyor kan !

………………………………………

Yine bir başka günün içinde ve önceden yaşadığımız nice günlerin ötesinde her şimdi-şu an yeniden kendini

yinelerken bilinmezce yenileyen her yeni oluşumun adımıyla yine geleceğe yönelen nice şimdilerle düşündü

ğümüz tek gerçek ,yalnızca ölüm ölüm ölüm! Çünkü aynalara gülümseyen yüzlerin ve birbirine hüzünle bakan

gözlerin karşı silüetinde yalnızca dış renk kıyı çizgileriyle simetrik görünüm biçimleyen hemen her bencileyin

canlı kadavranın abus suratında sanki kendi mezarındaki yabus kuru-kafatası’nın alenen sırrı görünüyor. Ve

biz buna rağmen en çok ölümden korktuğunu söyleyen şu zavallı insanların şayet yine öyleyse neden çıldırma

dıklarını da hayretle düşünürken üstelik onların yüzüne karşı kimi arsızca soğuk kimi de acımasızca donuk

bakışlarla gülümsüyoruz ; tıpkı mezardaki kuru-kafa’nın sırıtışı gibi ! / Kimbilir bize karşı gülümseyenler de

yoksa aynı düşüncelerle mi bakıyor da anlamıyoruz zaten bir garip bakıyor yüzümüze ! Sanki bir ayna gibi

bizde kendini gördükçe besbelli teselli buluyor da bu yüzden mi için için sıkıntılı ağlamaklı ve gizlice acımaklı

yüz ifâdesi okunuyor her birinin sahte tebessümünde. Demekki onlar da bizim bu düşüncelerimizi sezdikleri

için aynen ve aynen gülümseyerek karşılık veriyor ! Görünüşte onlar gibi biz de korkmuyoruz , şaşırmıyoruz

ve çok daha önemlisi , Allah’a şükür , çıldırmıyoruz ! / Ve şu an , (ilk çocukluk yıllarından birazını Safranbolu /

Yazıköy (yazıkoyum.kayyo.com)’de geçirdiği belirtilen günlerine nisbet / Bkz.Sakin Öner,Toker -175 İst.1979,

Page 114: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

779

sh.12: hemşehrim*)“Bayrak şairimiz”merhum Arif Nihat Asya’nın “Kökler ve Dallar” kitabındaki “Korkusuz

Ahmet” şiiri geliverdi aklıma da adeta tam ruhumdaki ölüm sendromunun nüktesini buldum bu mizahlı üslûpta:

1.

Arkadaşları , bir gece, karanlıkta

Meşhur korkusuz Ahmed’i

Geçeceği mezarlıkta

Korkutmak istemiş …

2.

Ahmet , bakmış ki bir aralıkta

Karşısına kefenliler dikiliyor ;

“Korkmayın ölüler , ” demiş ,

“Korkusuz Ahmed geliyor !”

Sh. 172 / Günce-43: Öz Varlık’tan yaradılış fıtratındaki üstün değerlerin “yücelik simgesi” nedir , insan için ?

Nasıl ki bu üstün değerleri korumak karşılığında aynı sorumlulukla kaybetmek korkusu ve hatta bununla bağ

lantılı olarak özdeğerince kullanmak sıkıntısı varsa , yücelik simgesi “akıl” da kendi özdeğeri bakımından yine

kendisine olağanüstü ağır gelen basınçlı bir sorumlulukla yüklü ve yükümlü bir denge, bir anlamıyla da “dene

tim” görevi taşımakta besbelli. / Aklın sıkıntısı , asıl fıtratı gereği kendi sınırlarını aşarak sonsuzluğa yönelmek

görevinden ve bunun bir yandan dengesini kuracak , aynı esnâda olanca ihtimamla onun da temel dayanak ya

hut mebâni-i müvazene mebde’lerinden ibaret öncül ilkelerini koruyacak ve öte yandan içgüdüsel benlikte yuva

lanan yoz insiyakların denetimini sağlayacak hassasiyette “oto-kontrol” cehdiyle sürekli kendi kendisini aşmak

çabasındaki her an nefsin mi , yoksa vicdanın mı emir ve isteklerinden daha fazlasıyla etkilendiğini fark ettirip

bunları ayırıcı “temyiz ve tefrik” kabiliyetine temel oluşturan “kültür” muhtevâsıyla zararına veya yararına

müktesebata meyletmek konusundaki idrâk bilinçlenmesinden muzdarip pek çok ayrıntılar da zaten buna zor

layıcı “sorumluluk” duygusundan dolayı ! / Aklın kuralları , yaradılış gereği kendi idrâk ve kavrayış sınırlarını

zorlayıcı veya bu yoldan sonsuzluğa açılmasını sağlayıcı nitelikte olmasaydı , belki bu “çile” ve çeşit sıkıntılar

da olmazdı ; hatta yalnızca doğuştan getirdiği genetik yetenekle kalır ve sonsuzluktan beklediği “yüceltici bilgi”

sezinlemenin içten yakıcı aşk tadını ve aydınlatıcı ışığını alamazdı Tanrı’dan. Değil mi , nitekim peygamberler

deki “vahiy ve mûcize” yanında , yine ancak onların yolunca hemen ardı-sıra izleyerek naz ve niyaz makamına

“ermiş” kişilerdeki ilham ve ledünnî ikram’ın “keramet” halleri de hep Tanrı’dan aldıkları bu bilgelik ışığından ,

bu irfan aşkının tadından ?! Bu “ilk- / tek- / sonsuz* nur ” (Bkz. merhum Haluk Nurbaki’nin eserleri !) asla sön

mez, söndürülemez ışık olmasaydı yeryüzünde, farz-ı muhâl “mârifet güneşi” doğmasaydı gönüllerde, işte şek

siz gerçek bu anlamdaki “insanlık” namına ve de uygarlık kültürü “medeniyet / ümran” adına ne kalırdı geriye;

bunca çabalardan , uğraşlardan ? Oysa ,“Medeniyet öyle kuvvetli bir ışıktır ki , ona bigâne (ilgisiz ve kayıtsız)

kalanları yakıp mahveder / yok eder !” Atatürk’çe özdeyişle ! / Akıl kendi kendisiyle yetinemediği için , hayâl

ufuklarındaki sonsuzluğa yönelerek , Rabb’in inâyet ve kerâmetiyle “gönül aydınlığı” anlamında gerçek bilgi’

yi aramakta ve bu arayışla yücelmekte yerden göklere ! İnsanın yücelmesi demektir , gerçekte “aklın yücelişi”;

sezişler ve erişlerle yücelerek gelişmesi , erginleşmesi ! Hele ki insanın dışında bir soyut değer bile olsa , yine

insan varlığında somutlaştığından dolayı , doğrudan aşk-ı Hakk’a kanatlandırıcı aklın ve akıldan doğan bilgile

rin teorik ve pratik (uygulamaya yönelik) düzenlemelerle korunması bakımından “kültür birikimi” her çeşit

değerleri insanın dışında görmek sonucu , sanki onu insandan ayrı ve Tanrı’dan uzak anlayışta değerlendirmek ,

gerçekten yanlış bir soyutlama olurdu herhalde ! Çünkü Tanrı bile dünyayı insan için , ama insanı da yalnızca

kendisi için yaratmıştır.

Sh. 174 -177 / Günce- 44: Yaradılış bakımından insan öyle değerli bir varlıktır ki , yüce Rabbimiz Allah kendi

sonsuz sevgisiyle hep onun üstüne titremek anlamında her birimizin ruh hayatınca göreceli her an nice istekler

uyandırıp hemen ihtiyacına uygun nitelik ve yeterlikte bahşettiği “sayısız nimetler” özünde her birinin birbirin

den ayrı özellikler , renk ve biçimleri benzese de tadı ve kokusu hep bir başka nüans (vitamin değeri de değişik)

doyumsuz güzellikler , nice envâ-i müzeyyene / süslü-çeşni çeşitler sergilediği yeryüzü sofrasında “mâide-i se

mâvi” mûcize misâli , ayrıca bunları özümsetici metabolizma bakımından nice bedensel işlemler ve hele bunun

Page 115: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

780

psiko-şimik kimyası da bilimsel olarak düşünülürse, demekki iç ve dış faktörler ruhunda bedensel bezemelerle

süsleyip donatıcı âyetler ışığında açıkça hikmetini gösteriyor. İşte aslında bütünüyle besleyip büyüten ve nice

tehlikelerden esirgeyen , hadsiz-hesapsız bağışlamasıyla her an her canlıyı görüp gözeten ve akla-hayâle sığmaz

boyutlarıyla işitip bilen , anında yetişip yetiştiren ve düzenleyip geliştiren nihayetsiz rahmeti’nin her şeyi kuşatı

cı , her birini cümle ecza-i mevcudat atomlarının nüve ve envâları künhündeki “esmâ-i hüsnâ” şuûnat tecelliyâtı

sayısınca şefkat ve merhamet tecelli-i inâyetinin makarr-ı makamat makâlatınca mevecâtı kucaklayıcı eşsiz

kemâlat kudretiyle “emr-i âyet” vahyen : (Gûl hüve-llâhü Ahad / Allah-üs’Samed / Lem-yelid ve lem-yûled /

Ve lem-yekün lehû küfüven ahad”) diye tanımladığı Zat-ı Akdes sıfatlarıyla da ezelen ve ebeden şeriksiz “Ahad

/ eşsiz Tek”, şeksiz “Samed” gücüyle ve işte böylece değil tabiatın soğuk kucağına , hatta doğrudan insanoğlu’

nun kendi bencil irâdesi yani nefs-i emmâre insiyatifindeki nisbî hürriyeti mesâbesi “şart-ı âdî ” zayıf eline ve

hem renksiz hem de donuk kalmadıkça sıcak kanıyla canlı yüreğinin nabzındaki gizemince pek yetersiz pek de

soğuk kan kokusu , can kaygusu ve “ölüm korkusu” duygular çağrıştırsa yahut hücrelerine kadar sarsıcı ve ilik

lerine değin acılar uyandırıcı çok daha “şok ürperişler ” benzeri nedamet nefeslerine denk hem daha nicesi kap

samda boyutlara dek iç-sezişlerin “hâl-i bîhuş” hissiyatıyla “hüşyar ” veya bir o kadar “sekr-i hayret” dıştan an

laşılmaz sarhoşça bazı hâlet-i şatahat görüşlerin anlık insiyakına dûçar olup acındırsa da zahiren nefsiyle başba

şa ve başıboş gibi zannedilen acınası yalnızlık kadar çaresiz , kendi kendine yetersiz , zayıf ve âciz mahiyetteki

hodbin merhametine bile bırakmadığı bizleri yani insanoğlunu hep böyle bir Rabbaniyetinin kudret elinde tuta

cak bir özgecilikle sevmekte ! Onu sırf kendi başına buyruk gibi iç dünyasında yaşattığı “yalnızlık” duygusu ve

ölüm korkusunun “kader ” kederleri hissettirici bir garip başıboşlukta unutuluvermişliğe mahkûm gibi gösterse

de haddizatında hiç mi hiç bırakmadan sanki şefkat kucağında tutarak engin rengin zengin rahmet hazinelerinin

eksilmez ve tükenmez nice nimetleriyle kucaklayan ancak O “Rahman-Rahıym” Rabbimiz , âyetler sayısınca

hikmetlerini de böylece “dış gözlem” merakıyla şaşkın gözlere ve “iç gözlem” iştiyakınca yakın gönüllere gayet

açıkça yahut “şiddet-i zuhûrundan tesettür ” sırrıyla “hafiyyü-l’Akdes” Zat-ı cemâl gizeminin güzelliklerini işbu

“sırrıyet ve şiiriyet” inceliklerince derinlikleriyle gizliden sezdirmek , düşündürmek ve (Bkz. 50*16. “… şah

damarından daha yakınız”) beyanıyla “iman , İslâm ve ihsan” derecelerinde mertebe-i îkan’a uyandırıp erdirmek

kasdıyla içten ve dıştan gönül okşayıcı esmâ , ef’âl ve sair bilcümle sıfatlarının sanat-ı şuûnatıyla göstermek iste

mekte ! / İşte buna karşılık insanın görevi de, bütün âlemleri sonsuz rahmetiyle kuşatan ve şefkatiyle kucaklayan

Rabb’in sevgisine yaraşacak takvâlı saygıyı göstermek , Allah yolunda buyruğunca “ubûdiyet” edebiyle itaatli

ve ibadetli yaşayarak , asla tuğyan / aşırı isyan alâmeti şirretlik ya da fıtratın hikmetine münafi ve yaradılış ama

cına aykırı / uymaz aşağılık zillet veya uyuşuk “mizac-ı meskenet” tembellik çıkmazlarına sapmamaktır. Ve bu

anlayışa göre, “insanın değeri” yalnızca kendi benliğinden ibaret değil ; ayrıca bilsin ki , doğrudan Rabbimiz

Allah’ın yüceltici rahmet ve kudret elinden verilmiş, hem de el’an ve her şu dem lütf-u ihsanınca verilmektedir./

Bütün “üstün değerler ” ancak İlahî kaynaktan , açıkçası Allah’tan gelir ; Rabbimiz’in lütfuyla biz kullara verilir.

Bu nedenle Ehl-i sünnet akaidi’nde temel İslâm inançlarını tam özündeki doğruluklarıyla yorumlayan görüşler

ışığında “kaziye-i muhkeme” ölçüsüyle sağlam kanıt olmuştur ki ,“Allahü hâlık ve-l’abdü kâsib: Allah yaratıcı

ve kul da kazanıcıdır.” Yani insan-kul , kazanmak için ister ; Allah ,yaratmak için verir. Sonuçta “hüsn ve kubh”

Türkçesi “iyi ve kötü” yani yarar veya zarar yahut yarar veya yaramaz; velhasıl “günah ya da sevap” cinsinden

her ne yapmak isterse, açıkça “irâde” gücünü hangi yönde ve tercihte kullanmış olursa , kul; işte o anda yaptığı

işin ve eylemin asıl yaratıcısı Allah iken , kendisi bizzat niyet talebine göre işin neticesini ve değerini kazanmış

olur. Çünkü ona bu işin yapılışı sırasında kullandığı her türlü istek ve tercih gücünü veren de her şeyin tek ve

eşsiz yaratıcısı olması bakımından ancak Allah’tır. Demekki insana bu yaradılış üstünlüğünü ve bunun değer

ölçüsünü veren de yalnızca eşsiz yaratıcı Allah’ın kullarına sevgisidir. / Yaşamakça şiirsel yorumların özünde

asıl vurgulamak istediğim öz-gerçek* adına diyorum ki ; işte bu yüce sevgiye yaraşacak takvâlı yaşayışta akıl ve

irâdenin görevi , kesin ve açık doğrularıyla bilinmezse, yalnız kendi adına veya başlıbaşına hiçbir emek ve yete

nek , insanın yaradılıştan getirdiği ya da sonradan edindiği üstün değerler (not: değerler sistemi ille de evrensel

kabuller !) arasında , sözümona yaptığı / yarattığı (!) vesair ürettiği her ne varsa , evet; hiçbir emek ve yetenek ,

özellikle onun özdeğerini kavrayıp korumaya yetmez. Demek oluyor ki , insan için her şeyden önce akıl ve irade

siyle Allah’a inanç ve bağlılık “temel ölçü” olmasaydı , başlıbaşına insanın , insan varlığının ve onun yanında

“insaniyet / insan-lık” kavramının değerinden ya da ona bağlı başkaca âlem-şümûl kıymet hükümlerinden söz

etmek ve yani insanlığın ortak evrensel değerlerinden bahsetmek , büsbütün anlamsız olmaz mıydı ?!

Page 116: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

781

……………………………………………………………………………………………………….

(Bkz. Kur’ân-ı Kerîm Açıklamalı Meâli / Diyanet (86-F) “heyet” / sh. 477: Şûrâ sûresi , 42*51. “Allah bir

insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur , yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini

vahyeder. O yücedir , hakîmdir.” (Dipnot-1: Vahyin geliş şekillerinin belirtildiği bu âyete göre VAHİY,

kalbe ilham veya Cenab-ı Hakk’ı görmeksizin perde arkasından konuşma ya da vahiy meleği (Cebrail*)

aracılığıyla kelâm işitmek suretiyle de gerçekleşmektedir. )

52. “İşte böylece sana da emrimizle Kur’an-ı vahyettik. Sen , kitap nedir , iman nedir bilmezdin. Fakat

biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen

doğru bir yolu göstermektesin.” (Dipnot-2: Kur’an diye tercüme edilen “ruh” kelimesinin ayrıca

Cebrail’i de ifade ettiği belirtilmiştir. Bu âyette risalet ve kitabın önemi belirtilmiş. Hz. Peygamber’in

kendisine gelen vahiyle, doğru yol rehberi olduğu açıklanmıştır. )

53. “(O yol*) göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın yoludur. Dikkat edin , bütün işler sonunda Allah’a döner.”

(Dipnot-3: Müminlere müjdenin , günahkârlara da tehdidin bulunduğu bu âyette, artık karşılıklı sebep ve

ilişkilerin ortadan kalktığı , her şeyin Allah’a döndüğü gün hatırlatılmıştır. )

*********************** / İçindekiler : (Sh . 01-860*) *****************************************

1. ŞİİR (-vesâir derkenar / yan-kıyı şiirler , notlar )

2. ÖZET DİVAN // Yazarken dince etik korku içten ilk uyarı (*)

3. SÖZÜN ÖZÜNCE // ÖZÜM TEK ! // İlk öğüt (*) CANLI ŞİİR // ANLAM // …

ÖN SAYFA

Kim okur baştan sona

Öz güzel şiir başka !

Gerçek güncel ön sayfa

Söz öznel Yaşamakça !

YENİBAŞTAN / … yazarken neler anlatmak isteriz neler … Her metinde esas tema / asıl konu “üslûb-u

beyan …” ya gerçek dertler ya da örnek dilekler. Bence evrensel bütünlük gerçek örnek kavrayışta hep bu

ortak bilinç “ruh-u vahdet” tam birlik ve sosyal gerçekçilik kurallarından ibaret “tarz-ı kadim” modernizm

veya çağdaş teceddüdata açık konulardan özet “tek konu” can-nefesince şiirimsi “iç dil” benzeri ifade-i

merama mahsus sözcük bile yeter zaten nükte-i lisan “aynıyle / edeb-i insan!” Sanat da şu ruh-u şuurun

iç derinliklerini bir biçimde dışımıza yansıtmak değil mi ? (Bkz. 2008 Ege Takvimi / 15 Haziran :

“İnsanoğlunun iç derinliklerini tasvir eden en birinci levha sanattır.” (*)

Öz sanat-ı tasvirat tıpkı iç dil’ce lügat

Tek kitap gerçek hayat “levh-ı mahfuz” şuûnat !

Dinimiz hakkında tam Atatürk’çe bir bakış ve tarihsel değerlendirme: (Bkz. Kardelen Takvimi / 14 Ocak 2007:

Atatürk’ün dinimiz hakkındaki düşünceleri-2 / “Düşmanlarımız bizi dinin tesiri altında kalmış olmakla itham

ediyor ; duraklama ve çökmemizi buna bağlıyor. Bu hatadır. Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden

geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şey, erkek ve kadının beraber olarak ilim ve bilgiyi kazanma

sıdır…” / “İslam dinini , asırlardan beri alışıla-geldiği veçhile bir siyaset vasıtası mevkiinden uzaklaştırmak ve

yüceltmek gerekli olduğu gerçeğini görüyoruz…” / “Herşeyden evvel şunu en basit bir dini hakikat olarak bile

lim ki , bizim dinimizde bir özel sınıf yoktur. Ruhbaniyeti reddeden bu din inhisarı kabul etmez… Bir fikri daha

düzeltmek isterim. Milletimizin içinde gerçek din alimleri , alimlerimiz içinde milletimizin gerçekten iftihar ede

bileceği din bilginlerimiz vardır.” / “Din vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi ;

fakat bina , uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu

hissedilmemiş. Aksine olarak bir çok yabancı unsur, tefsirler, hurafeler binayı daha fazla hırpalamış…” //

FIKRA “Pasta çörek” / Çocuk , okuldan bir gözü şiş olarak dönünce, annesi telaşlandı : -Oğlum ne oldu gözü

Page 117: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

782

ne ? Düştün mü yoksa ? / -Hayır, düşmedim. Arkadaşım Hakan’la dövüştük. Ben de yarın onun gözünü şişire

ceğim ! / Annesi yatıştırmaya çalıştı : -Sakın ha ! Dövüşmek iyi bir şey değil. Ben sana yarın pasta çörek vere

yim. Arkadaşına da ver, barışın. Güzel güzel oynayın olmaz mı ? / -Olur anneciğim , barışırız. Ertesi gün , ço

cuk öteki gözü de şişmiş olarak döndü. Annesi merakla sordu : -Yine ne oldu ? / -Arkadaşım yaptı ; daha çok

pasta çörek istiyor !” ) Özü: Saldırganlığa karşı barış sağlamak için tek taraflı iyi-niyet* yeterli mi ? Mizah hep

böyle güldürmek için değilse esasen nüktenin özündeki ince espri’den niyet-i ders sezinletmek düşündürmektir.

“Söz bitmez ölene dek. Kitap bitti …” derken işte yenibaştan oluşuverdi işbu aynen güncel medya güdülemesi

de olsa önemsediğim birkaç çeşit daha başka pek çok boyut detaylar düşündürücü örneksemeler seçkilemekten

ibaret tarz-ı telakkiyatıma ayna bir değişik ilk sayfa ! (Bkz. Yeni Asır “-Türkiye’nin en büyük bölge Gazetesi-”

19 Haziran 2008 eki “Sarmaşık” / sh.7: (Hürol Dağdelen*) İbretlik öykü var mı ? / … Bu düzen böyle kurulmuş

… Ortalık öyle ‘ucuz’ hale geldi ki , sokaktan birini çekip ekrana çıkarsanız, şöhret olmaması için hiçbir neden

yok. Yeter ki ibretlik bir öyküsü olsun. // Sonuç Belliydi / … Bu büyük bir başarı … / Geçen hafta da yazdığım

gibi , … Ortada mağduru koruyup kollamayı seven bir toplum olunca , gelsin izlenme rekorları … / Sözün özü ,

kafayı çalıştıran yapımcı (Pardon! Kafaları karıştıran senarist, doğrusu “popülizm manyağı” kimi şair-yazar ,

araştırmacı-programcı vb. / HK*), bu ülkede parsayı toplar. // Nitekim , şimdi çark edip baş sayfaya dönelim. /

Sh.1: Felsefe programı yapacak ( … ) bu sezon … / “Artık bir değişim yapmanın zamanı …” dedi.*) -Bravo!

( İlk ön sayfa sanki (-icmal: 789.) sonunda tekrar en baştaki “iç dil”-mesaj ŞİİR ruhiyatına dönmek mi ? )

UÇUK DÜŞÜN, SEZ !

Oku-yaz azbuçuk uçuk düşün sez ,

“Kendini bilmeyen Rabbini bilmez !”

Şiir iç dil* lâkin sezemez herkes ,

Şuur arınmazsa ruh hissedemez !

(Bkz. Bilim ve Teknik “Tübitak” Sayı-487 (Haziran 2008) “Uzay Turizmi” (e-posta: [email protected] /

İnternet: www.kitap.tubitak.gov.tr )* Eki : Bilim CD’leri Serisi-9 “Evren” ve Sayı-1: yıldız takımı* / ön kapak:

Auroralar “Önce ufukta bir ışık parıltısı , ardından tüm gökyüzünü kaplayan hareketli bir ışık perdesi.Kuşkusuz,

bu mükemmel doğa olayını bu kadarla anlatmak yeterli olmaz.” / Origami / Yeryüzü Sanatı / Genlerimiz ( … )

sh.18-19: Sonsuz(a) Sevgilerle … “Sadece iki şey sonsuz: Biri evren* diğeri de insanın aptallığı. Birincisinden

o kadar da emin değilim.” / Albert Einstein*

“(Sonsuza ilişkin paradokslar) sadece, biz sonlu akıllarımızla , sonlu ve sınırlı şeylere verdiğimiz özelliklerle,

sonsuzu tartışmaya kalktığımızda ortaya çıkar.” / Galileo Galilei *

… söylediğine bakın: “Sonlu aklınızla , sonlu için koyduğunuz kural ve ilişkileri sonsuza uygulamaya kalkma

yın” diyor. Örneğin aritmetiğin 4 işlemini sonsuza uygulamayı denemeyin ; uymaz. ( … ) İşte size SONSUZ .

Erişilemez büyüklüğü gösteren bir kavram , bir sayı değil. Aklımızdan asla çıkmasın. / Muammer Abalı* )

Demekki bilimsel düşünce evrensel sonsuzluk karşısında aklımıza haddini bilmeyi ve benliğimizi sınırlayan

“kader ” gizemini içten keşfetmeyi “iç dil”-şiirince öğretmek isteyen metodik şüphe “serbestçe sorgulayıp

bilimler ışığında özgür düşünceler üretebilmek” yetisinden yararlanmak zorunda. Ancak gözler dıştan ve

gönlümüz içten ışık aramakta. Acaba gece ve gündüz sürekli değişimler gösterip bunların etkileşim alanların

dan soyutlanamaz yapısı ve yaradılışı bakımından insan ruhuna yansımalarından daha yakın gerçek var mı

şu dünyamızda ?

ŞEKSİZ İZAH

Düşünmek özgün gerçek

Tek sonsuz zaten Allah !

İçten yakın hissetmek ,

Page 118: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

783

Kur’an-ca şeksiz izah !

TEK KONU (Bkz.“[email protected]” bir köşe yazısında açıklıyor: “Önce

Elemeği alınteri göznuru , insan”-ı , “insanın emeğini , alın terini göz nurunu” savunacağız …”)

Gerçek ışık Kur’an-ca yol şuuru !

Yaşamakça öz “sağduyu” tek konu ,

Söz beden şiir ruh şu cansoluğu !

Özet dilek ve son not: Demokratik siyaset düzenimizi iç ve dış yapısıyla yenibaştan onaracak ve sosyal ruh

hamûlemize yeni hamle şuuru kazandıracak “dinamizm” mayası her neyse onu bulup katarak kökten teceddüt

tam manasınca canlılık yaratacak gerçek parlementer sistemi iyi işletmek ve daha sağlıklı çalıştırmak konusun

da açık dileğim şöyle bir teklif ve temenniden ibaret: TBMM’nin görevi sırf iktidar şakşakçılığı için ne basit

ne de pasif fezlekecilik değilse, seçim sistemini yeniden düzenleyip bütünüyle her çeşit muhalefet temsilcisi

fırka sözcülerine de millî irâde adına meclis kürsüsünden söz ve millete sesleniş hakkı tanıyan bir Türk Kurul

tayı gibi işlevsel olmalı. Nitekim genel seçim probagandası dışındaki süreçlerde yine her partinin görüşlerini

açıklayan sözcüler, kimi yandaş medya sansürüne rağmen milletimize sesini duyurabilmeli ve TBMM’nin

çalışmalarına katkı sağlayacak biçimde bazı öneriler de sunabilmelidir. Bunun sakıncaları yanında yararlarını

da değerlendirmek gerekmez mi; ne dersiniz? Soralım millete dürüstçe anketlerden nasıl sonuç çıkar, görelim!

CAN SIRRI

Gerçek Dr. Asri Satılmış / şeyhim’e ! ( Şeyhim*tabirini iltifat olarak kullanır o her ruh dostu’na! )

Mürşid doktor Asri’nin cascavlak deyimiyle ,

Glob bak -insanoğlu “bok çuvalı mı”-nedir ?

Mülhid tez Darvinizm’in müzahrefat diliyle ,

Yaş toprak cins tohum ruh* yok mu can sırrı delil ?!

Beşer “kazûrat torbası mı”-nedir; / Cins tohum ruh*yok mu can sırrı delil ?! Açık beyan Kur’an-ca düşünelim ,

vesselâm ! Kitap bitti derken tez yenibaştan oku-tam ! / Düşünmeyen bilemez zaten nasıl anlatsam ?!

( Bkz. 2008 Ege Takvimi 24 Haziran: “Güzel konuşmanın sırrı , lüzumsuz sözleri terk etmektedir.”-Hz. Ebube

kir (r.a.) Nihayet “temmet / tamamlandı” bugün 25 Haziran / Çarşamba’nın öğüt sözü: “His, hikmetle terbiye

edilir ve geliştirilir. Maddeci felsefe ise, onu söndürür ve köreltir.” ) Neden yazmak istediğim anlaşıldı mı ?

ÖZÜM TEK SÖZÜM MEŞK

1.

Niye yazdım son kez sordum ilk örnek

Cevap belli öz şiir Yaşamakça !

Özet divan nefes yorumsuz gerçek

Kitap sanki söz iç dil hak Kur’an-ca !

2.

İşte herkesçe hep böyle düşünmek

Açık gerçek gözüm gönlüm muammâ !

Nice göklerce mesâfe özgün renk

Anlık âhenk özüm sözüm şu dünya !

3.

Nedir ruh hem beden ne ibret görmek

Evrensel mahşere yol berrak ayna !

Şiir dil aşk içten ne hikmet ölmek

Tek Güzel Rabbim’e iştiyak rüya !

Page 119: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

784

4.

Evrensel mahşere yol her an mehil

Özüm tek sözüm meşk bu tekrar nedir ?

Benliksel her hece sırr-ı can delil

Gözüm ayna gönlüm rüya ömrüm dil !

HİKMET

Tek Kur’an dilince can dost’a selâm !

Neden yazmış neler anlatmış şair ,

Merak içten mülhem mesaj şu ruhum !

Gerçek bilgi “hikmet” tek kitap zahir ,

Kaynak gökten ışık güneş şuurum !

YOLUM BU TARZ !

Hayat yolum gayet dar her ihtimâl mânidar

Kitap bu tarz herşey var hem zor hem kolay yazar !

Kaynaklar ve ilgili sayfalar :

(Sh.1) Meâl-i âyet: 10*100. ve 14*41.

2) …………..: 39*42. ve 96*1-5.

3) Mürşit / Turan Yazılım ( www.turan.com.tr ) // …

………………………………………………………………………………………………………………..

wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww

20 Temmuz 2008 / Hüseyin Kurt (em.öğrt.) Bornova-İZMİR

Basım ve yayım için tasarladığım biçim :

A. İki cilt (1.nci cilt: sh. 1-398 ve 2.nci cilt: sh. 399-*// 860 -) şayet uygun değilse,

B. Beş fasikül (1.nci Bölüm: sh. 1-162 ; (-162:) YAŞAMAKÇA-1 / Şiir – Özet Divan

2. ------------ sh. 163-316 ; (-154:) YAŞAMAKÇA-2 / Nasıl Anlatsam ?

3. ------------ sh. 317-494 ; (-178:) YAŞAMAKÇA-3 / Nitekim – Amacım Mesaj

4. ------------ sh. 495-665 ; (-171:) YAŞAMAKÇA-4 / Biz ve Tarih

5. ------------ sh. 666-860 ; (-183:) YAŞAMAKÇA-5 / Yol ( … ) Sır-imtihan !

SIR-İMTİHAN ! wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww ( Fihrist: 826-860* )

Hat sanatı tezyinat âyet-beyan nasihat (-Dikkat! Dış kapak tezyinatı hk. tercihime telmih* //

Sözün aslı sânihat öz imtihan* hakikat ! Hakikaten işbu “ www.yasamakca.net ” muhteviyat

………………………………………. tamamen kitaplaştırılmak istenirse elbette “tıpkı basım”

Ön kapak “gökkuşağı” altında Yaşamakça* gerekir, çünkü tam başından en sonuna dek “derkenar”

Renk-desen “hat sanatı” âyet-beyan* nasihat ! yazılar asıl metn-i mısra’larla aynı hizaya konularak güya

İştiyak gayet tatlı “irşâd-ı Hak” Kur’an-ca* onunla alâkalı çağrışımlar uyandırılmak istenmiştir. / *)

Tek derken “kalbin nabzı” sır-imtihan* hakikat ! ********************************************

(Bkz. Hürriyet G. 18 Temmuz 2008 / sh. 23: Gündem / Ertuğrul Özkök , “Hatırla Sevgili / … Ben diyorum

ki , böyle bir vicdan üzerine, 21. yüzyıl demokrasisi kurulamaz. / …” ) Not: Demekki güncel medya yorum

larını düzenli ve dikkatli izlemek gerçekten ilgi ve merak konusu olduğuna göre, “böyle bir vicdan” neymiş

Page 120: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

785

şimdi içinizde yazının tamamını okuyup bunu anlamak arzusu uyanmaz mı hiç; cevaplayın içinizden haydi!

Kimi idrâksizler tıpkı “üç maymunlar (*)” gibi “görmedim , duymadım , bilmiyorum” rolünü oynamaktan

hoşlansa da yahut bunu zorunlu kurnazlık huyu olarak korunma ve savunma içgüdüsü diye onaylasa da asla

doğrulamadığım davranışların en başında işte böylesi ilgisiz, sorumsuz ve duyarsız korkak karakter ruhiyatı

tipik insan modellerinin bencil ve sevimsiz hayâlleri geliyor aklıma , onlardan hicap duymaktayım insanlık

onuru adına Allah huzurunda! Ortak akıl ve sosyal vicdan namına değilse şu ömrün anlamı var mı başkaca?

Can nabzının anlık kan dolaşımı hızında akıp geçen nice enteresan olaylardan birkaç örnek daha notlayalım.

03 Temmuz 2008: Onbeş yıldan beri işleyip güzelleştirdiğimiz sözkonusu bahçenin satış anlaşmasını yaptık.

O gece Regaip Kandili*idi ve 04 Temmuz “Cuma”(Ege Takvimi’nden naklediyorum*) mübarek Üç Aylar’

ın başlangıcı: Üçaylar (şuhûr-u selâse)sonu Ramazan ayı ile biten feyizli ve bereketli bir maneviyat mevsimi

dir.Bu aylar kameri takvime göre “receb şâban ve ramazan” aylarıdır. Bu aylar rahmet dalgalarının başladığı

manevi huzur ve sükûnun kalplere doğduğu , ilahi rahmetin coştuğu aylardır. Bu aylar girince, mü’minlerin

ruhlarını manevi bir hava kaplar. Bu mübarek ayların manevi değerine Hz. Peygamber (*) işaret etmiş ve

şöyle buyurmuşlardır : “Receb*Allah’ın ayı , Şâban benim ayım ve Ramazan da ümmetimin ayıdır.”/ “Ey

Allah’ım ! Recep ve şabanı bize mübarek kıl , bizi ramazana kavuştur.” // Bu aylar mübarek gecelerle dolu

dur. Recep ayının ilk Cuma gecesi ,Regaib*gecesi; 27.nci gecesi de Mi’râc*gecesidir. Şaban ayının 15.nci

gecesi Berat*gecesi , Ramazan ayının 27.nci gecesi de Kadir (*)gecesidir. Zunnûn-i Mısrî (*) şöyle der :

Receb tohum ekme, Şaban sulama , Ramazan ise hasat ayıdır.” Üç aylar, geçmişin muhasebesini yaparak ,

geleceğe azim ve enerji dolu bir şevkle atılmak için iyi bir imkândır. Hayatımızda oto-kontrol* sisteminin

kurulmasına vesile olan mübarek üç aylar ve kandiller (*) dünyevi meşguliyetlerimizden sıyrılıp, yaratılış

gayemizi düşünmemiz; yaratan ve yaratılanlarla olan münasebetlerimizi değerlendirmemiz için son derece

kıymetli fırsatlardır.

06 Temmuz: “Olgun bir insana nükte ve lokma helaldir.Sen olgun değilsen konuşma ,sesini kes.”-Mevlana)

Sohbet: Dervişin biri gezerken ayaksız bir tilki gördü hayrete düştü.“Nasıl yaşar bu hayvan ne yer ne içer?”

diyerek , Allah’ın lütfuna hayran oldu. / Derken bir arslan çıkageldi , ağzında çakal leşi taşıyordu. Görkemli

ve korkunç hayvan avının bir kısmını yedi , doyunca kalanını bırakıp gitti. Tilki onun artığına doğru sürüne

rek yaklaştı ve afiyetle yiyip karnını doyurdu. / Tilkinin yiyeceğinin ayağına geldiğini gören Derviş, kendi

kendine: “Bir sakat tilkinin rızkını ayağına gönderen Allah , benimkini neden göndermesin ?” diyerek , çalış

masına gerek olmadığını , bir köşeye çekilip oturabileceğini düşündü. / Düşündüğü gibi de yaptı : “Rızkım

Allah’ın görünmeyen hazinesinden gelir, gayret etmem gerekmiyor.” diyerek beklemeye başladı. / Bekledi ,

bekledi … Ne gelen ne giden … Günler geçip gitti. Derviş zayıfladı , eridi , bir deri bir kemik kaldı. Güçsüz

ve bitkin bir haldeyken , bulunduğu mescidin mihrabından bir ses duydu : “Ey tembel adam!” diyordu ses,

“kendini ayaksız bir tilkiye benzeterek neden miskin miskin oturuyorsun ? Kalk ! Yırtıcı arslan ol. Başkası

nın artığına göz dikmeyi bırak. Sana yakışan artık yemek değil , artık bırakmaktır.” / “Gücüyle arslan gibi

olan , başkasından yiyecek bekler mi ? Haydi kalk! Çalış ve rızkını kazan. Hem kendin ye, hem muhtaçlara

yedir.” Ey genç insan! “Elimi tutun” diyerek başkasına el uzatma ! (yani ,yardım bekleyerek el-avuç açma!)

Bütün şu yazdıklarımın ilk okuyucusu doğrudan şahsım olduğuna göre, öncelik kendim için yararlı bilgi ve

öğüt değerinde gördüğüm her çeşit telifat ve neşriyattan faydalanmanın basit ve gayet pratik yollarını arayıp

bulmak konusunda özellikle evimizde kullandığımız yapraklı takvimlerin de gerçekten ne güzel hazırlanmış

bir kitaptan farksız kıymet taşıdığını biliyor ve bu nedenle bazı örnek alıntılar yapmayı da önemsiyorum me

selâ: (aynen devam) 07 Temmuz: “Ayet meâli: 47*33.”// Ve (arka sayfadaki ilginç metin) önemli bir uyarı:

“Çalışkan bir nesil / Dünyada yaşamak ve başarılı olmak için çalışmak şarttır. İlim , çalışmakla elde edilir.

Vatanın yükselmesi için çalışmak gereklidir. En büyük servet çalışmaktır. Onun için gençler çalışmayı alış

kanlık etmelidir. Çünkü çalışmak , ruh ve beden sağlığı bakımından da gereklidir. Çalışan genç, cansıkıntısı

ve diğer ruhi hastalıklardan da kurtulmuş olur. Çalışkan olanlar işlerini başardıkça da çalışma arzuları artar,

yaptıkları işlerden de zevk almaya başlar. Gençlik bir milletin temel taşı , varlığının teminatıdır. Çünkü bir

milletin geleceği yetiştirdiği (yeni nesil-)gençliğe bağlıdır. Onun için aileler milletler , gençliğin çalışkan ,

bilgili ve bilinçli , vatan ve milletine bağlı yetişmesi uğrunda önemli fedakârlıklarda bulunurlar. İslâm* ,

onlara gereken ilginin gösterilmesini , sağlam inanç ve güzel ahlâk , olgun kişilik gibi yüce değerlerle dona

Page 121: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

786

tılmasını öğütlemektir. Çalışkan bilgili ve ahlâklı bir gençliğin , din ve mukaddesatın korunup yaşatılmasına

garanti sağlayacak büyük bir faktör olduğunu bildirmektir. / Bu durumda , her şeyimiz, gözümüzün nuru ve

geleceğimizin teminatı olan çalışkan bir gençliği (ideal anlamda eğiterek gayet tutarlı ve sağlıklı yetiştirmek

konusunda*) ihmal etmemeliyiz.”// Sabah erken saatte hanımla birlik köyümüze yani Safranbolu-Yazıköy

(www.yazikoy.com.tr )’e ulaştık ve mahkemenin keşif işi bahanesiyle bir hafta orada kaldık konuk olarak.

08 Temmuz: “Kur’an okumak / Cenab-ı Allah(c.c.)Kur’an okunurken dinlemek hususunda A’raf sûresinin

204. âyetinde: “Kur’an okunduğu zaman hemen O’nu dinleyin ve susun ki merhamet olunasınız.” buyurmak

tadır. / Bir mecliste Kur’an okunurken orada bulunanların O’nu dinlemeyip söz söylemeleri caiz değildir.Bir

mani (engel) yok ise o mecliste oturup tilavet olunan âyetleri dinlemek müstehabtır, büyük sevaba vesiledir.

Dinlenilmeyen yerde yüksek sesle Kur’an okumak , okunurken gülmek , bir şeyle oynamak , etrafa ve günah

olan şeylere bakmak da caiz değildir. Kur’an okunan yerde sonradan işe başlayan günaha girer. / Cünüblük ,

hayız ve nifas halinde olanlar, Kur’an-ı Keriym’i okuyamazlar, fakat başkalarının okuduğu Kur’an-ı dinleye

bilirler, kalplerinden geçirebilirler. / Kur’an-ı dinleyenin , okunan tarafa dönmesi lâzımdır. Eğer arkası kıble

ye gelecekse o zaman yan döner. Temiz olmayan yerde, açık insan bulunan yerde Kur’an-ı aşikâre okumak

caiz değildir. / Kur’an-ı Kerim okunurken onu dinlemenin üzerinde bu kadar durulmasının sebebi; Allah’ın

kelâmı olmasından ve onu hakkıyla anlamanın ancak iyi dinlemekle mümkün olabileceğindendir. İyi dinle

yen iyi anlar. İyi anlayan da anladığı doğrultuda iyi amellere yönelir.” // 09 Temmuz’dan başlayıp birkaç

güzel söz derlemek ve bu öğütlerle düşüncemizi derinleştirmek kültürel zevklerimize zevk katacaktır. İşte:

“İki şeyin elden gitmeden değerini takdir etmek zordur : Biri sağlık , öteki de gençliktir.” –Hz. Ali (r.a.)

“Yeni insan , bütün varlığa karşı sevgiyle dopdolu ve insanî değerlerin koruyucusu-kollayıcısıdır.” (?)

“Gelin tanış olalım , İşi kolay kılalım // Sevelim sevilelim , Dünya kimseye kalmaz.” –Yunus Emre*

(“Ameller, ancak niyetlere göre değerlenir…” Riyâzu’s-Sâlihıyn* tercümesi 1/ 3) **************

14 Temmuz: “Doğruluk / İmanın gereği doğruluktur. Kâfir ve münafıkların vasfı olan yalanın her çeşidi

(dinimiz) İslamiyet’te (merdud*) red-edilmiştir. Allah’ın “Adil” ismi nasıl zulmü yasaklıyorsa , “Hak” ismi

de yalanı şiddetle yasaklar. / Peygamber Efendimiz (sas) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyururlar: “Bir kalp

te iman ve inançsızlık birleşmediği gibi , doğruluk ile yalan da aynı kalbde bir araya gelmez. / Diğer bir

hadis-i şerif de şöyledir : “Muhakkak ki , doğruluk mutlak hayırdır.Ve muhakkak ki hayır da insanı cennete

götürür. Ve şüphesiz, kul doğru söyleye söyleye nihayet “sıddık” makamına erişir. / Yalan söylemek ise ,

insanı mutlak şerre götürür. Ve muhakkak ki , kişi yalan söyleye söyleye neticede “kezzab” ( idmanlı bir

yalancı) olarak kaydedilir.”

“Dostlar yüze karşı şiddetli olsalar da arkandan hep bir koruma meleği gibi davranırlar.” (?) 16 Temmuz:

“İlim servetten daha kıymetlidir. Çünkü; serveti sen korursun , halbuki ilim seni korur.” –Hz. Ali (k.v.)*

“Mescid-i Haram / Mescid: Secde edilen yer, mabet, cami demektir. Haram (harem*) da kutsal , mübarek ,

hürmet edilmeye değer (bir anlamda “yasak bölge”) yer demektir. Mescid-i Haram: Kâbe’nin etrafını kuşa

tan mescide verilen addır, diğer adı da Harem-i Şerif (şerefli “yasak bölge”)’dir. / Hz. Ömer (r.a*) zamanına

kadar Mescid-i Haram , etrafı evlerle çevrili küçük bir meydandı. Halife Ömer (r.a)’in evlerin bir kısmını

yıktırıp Kabe’nin etrafını yüksekliği bir metre olan duvarla çevirmesiyle Harem-i Şerif meydana geldi.Tarih

boyunca devamlı genişletilerek bugünkü haline ulaşmıştır. Kapasite itibariyle dünyanın en büyük ibadet yeri

dir. Ortasında “Kâbe” bulunmaktadır. Zemzem* kuyusu , Makam-ı İbrahim* bu mescidin birer parçasını

teşkil eder. Mescid-i Haram’ın orta kısmı açık , kenarları revaklı kubbelerle çevrilmiştir. Hac ve Umre ibade

ti için yapılan Safa ve Merve* tepelerinin de üzeri kapatılarak mescide bir nevi dahil edilmiştir. / Harem-i

Şerif , kudsiyeti açısından; yapılan ibâdet ve duâların , kılınan namazların sevabı yönünden yeryüzünün

en faziletli camisidir.”

17 Temmuz: “Çinde de olsa ilmi arayın.” Hadis-i şerif // “Münakaşa / Münakaşa etmek dostluğu giderir.

Ehil olmayan kimselerle dini sohbet yapılmamalı , uygun olanlara kitaptan okunmalı , hiç kimseye din üze

rinde kendi görüşünü söylememeli , münakaşadan da uzak durmalıdır. İyi insan yani Müslüman , her işinde

Allah’tan korkar, titrer. Allah-ü Teâlâ’nın sevgisine kavuşturacak işleri yapmak için çırpınır , sabr-eder ,afv

eder. Her geçimsizlikte, her sıkıntıda kusuru kendisinde görür, her nefeste (tek Rabbimiz) Allah’ı düşünür. /

Gaflet ile yaşamaz, kimseyle münakaşa etmez, bir kalbi incitmekten korkar. Kalbleri Allah-ü Teâlâ’nın evi

Page 122: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

787

bilir, hiç kimseye sert davranmaz, münakaşa etmez, fitne çıkmasına neden olmaz. Dinlerine ve dünyalarına

zarar gelecek şeylerden uzak durur. Herkese karşı güleryüzlü olur. Bilir ki münakaşa etmek dostluğu bozar.”

18 Temmuz: “Cuma Namazı / Sünnet ve icma’ ile sabit olan Cum’a namazına tarih boyunca Müslüman top

luluklar saygı ile riâyet etmiştir. / Müslümanlar Cuma namazına büyük bir önem vermiş ve çok değerli say

mıştır. / Cum’a namazının fazilet ve bereketine inanan mü’minler, güçleri nisbetinde yıkanıp temizlenirler,

güzel kokular sürerler, yeni ve temiz elbiseler giyerek camilere koşarlar, hutbeyi dinlerler ve Cuma namazı

nı kılarlar. Milletimizin memleketimizin ve bütün Müslümanların mutluluğu ve refahı için toplu halde duâ

ve niyazda bulunurlar. Cuma’nın gündüzü gibi gecesini de ibadet ve tâatla geçirirler. Günahlarının bağışlan

ması için Cuma’nın feyiz ve bereketinden mutlaka faydalanmaya çalışırlar./ Nitekim Cenab-ı Allah Kur’an-ı

Keriym’de: “Ey iman edenler ! Cum’a günü namaza çağrı yapıldığı (ezan okunduğu-) zaman hemen Allah’ı

anmaya (-namaza) koşun ve alış-verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız elbette bu sizin için daha hayırlıdır.”

(Bkz. Cumua sûresi , 62*9-10.) buyurmaktadır. Hz. Muhammed (sas) Cum’a namazı hakkında: “Bir kimse

Cuma günü gusleder, iyice temizlenir, güzel koku sürünür veyahut evinde olan kokuları kullanır da camiye

çıkar ve iki kimse arasını ayırmadan kendisi için mukadder olan namazları kılar ve sonra da imam hutbe oku

duğu zaman sükût ederse, o Cum’a ile diğer Cum’a arasında günahları mağfiret olunur.” -buyurmuşlardır.*//

19 Temmuz: “Dünle beraber gitti cancağızım , ne kadar söz varsa düne ait … / Şimdi yeni şeyler söylemek

lâzım …” –Mevlana*// Ve nihayet “doğum günüm” olması bakımından nükte-i takvim mesajıyla tamamla

mak istiyorum şu sonradan “ilâve-iktibas” sözlerin nice ders-sohbet tarzınca açık gündem oluşturacak konu

ları da okuyuculara son kez sunmak ya da yenibaştan okutmak gönlümün niyaz sürûru olsun bi-iznillah !

20 Temmuz 2008 (Hicri-1429 Receb-17): “Tecrübe, aklın hocası; düşüncenin de rehberidir.” ( Kaail*kim? )

“İlk Emir / İnsanları diğer varlıklardan farklı kılan özelliklerin başında; öğrenme ve öğrendiklerini depo

layarak gerektiği zaman yararlanabilme özelliği gelir. / İnsan tabiatı gereği , her zaman bilme ve öğrenme

ihtiyacı içinde olmasıdır. Bunu gidermenin en etkili ve kolay yolu okumak’tır. Bir toplumun her yönüyle

gelişmesi , o toplumdaki bilgili insan sayısının artmasıyla oluşur. Bilgili olmanın da tek yolu okumaktır. /

Okumak ; Yüce Allah’ın son peygamberine yönelttiği ilk emir’dir. / Okunması gereken kitap; Kur’an-dır ,

kâinat’tır , insanların yazmış olduğu kitaplar’dır. / Kitap; akıllı ve kitap okuma alışkanlığını kazanmış insan

ın en büyük dostu ve rehberidir. Onun için kitapsız bir dünyada yaşamak güçleşir ve çekilmez bir ağırlık

haline gelir. / İlk emri “Oku !” olan , bileni bilmeyenden üstün (tutan-) gören bir dinin mensupları olarak

bizlere düşen görev, okumak ve okuduklarımızı uygulamaktır.” // 11 Nisan: “Bana bir harf öğretenin kölesi

olurum.”-Hz. Ali* // 13 Nisan: “İlim öyle bir şeydir ki , sen ona tüm gücünü vermedikçe, o sana yarısını bile

vermez.”-Ebû Yûsuf // 15 Nisan: “İlimler saadetimizi garanti edip, bizleri insanlığa yükselttiği ölçüde fayda

lıdırlar.” (?) 16 Nisan: “İlim öğrenmek , nafile ibadetten hayırlıdır.” Hadis-i şerif // 18 Nisan: “İlim ancak

edeble alınır, edeple anlaşılır.” –Yahya bin Muaz* // 19 Nisan: “Kim ki öğrenir, öğrendiği ile amel eder ve

öğretirse, göklerde saygı ile anılır.” Hz. İsa (a.s)* // 20 Nisan: “İnsanoğlu için gerçek hayat , ilim ve irfanla

kabil olacağından , öğrenip öğretmeyi ihmâl edenler, hayatta olsalar dahi ölü sayılırlar.” (?) 22 Nisan: “Baş

kasını düzeltmeniz için önce kendinizi düzeltiniz.” Hz. Ömer (r.a) // 24 Nisan: “Yerinde söz söylemesini

bilen özür dilemek zorunda kalmaz.” Fatih Sultan Mehmet* // 25: “İnsanda hizmet ve vazife şuurunun geliş

mesi , uzun egzersizlere bağlıdır.” (*) 26: “İnsanların değeri , düşüp kalktıkları ve beraber yaşadıkları insan

lardan anlaşılır.” Hz.Ali* // 27: “İnsan iki şeyle kendini ihtiyarlamaktan kurtarır: Biri iyi iş, diğeri iyi söz.”

Kutatgu* // 28: “Nefsini ıslah etmeyen , başkasını ıslah edemez.”- Bediüzzaman*// 29: “Düşünmek ve söyle

mek kolay, fakat yaşamak hele başarı ile sonuçlandırmak çok zordur.” –Ziya Gökalp*// 30: “Şehit olmayı

göze alamayanlar gazi olamazlar.”-Arif Nihat Asya*// 01 Mayıs: (Nahl ,16*23.“Allah büyüklük taslayanları

sevmez.”) 2: “Ya olduğun gibi ol , ya olduğun gibi görün ; ya hakikatlerin sohbetcisi ol , ya dinleyicisi …”

-Mevlana*// 3: “Kibir edeni , Allah alçaltır ; alçak gönüllü olanı ,yükseltir.” Hadis-i şerif // 4: “İnsan dilini

tutup konuşmadıkça , ayıbı da , hüneri de gizli kalır.”-Sadi* // 5: “Cehalet, en kötü arkadaş; ilim , en vefalı

yoldaştır.” (*) 6: “Büyük adam , davası büyük olandır.” Av.Bekir Berk* (Davası büyük adamdı O! / HK*)

7: “Gençlerin aynada gördüklerinden daha fazlasını ihtiyarlar bir tuğla parçası üzerinde okurlar.”-Mevlana //

8: “İnsanoğlu için en kutsal ibadet çalışkanlık , doğruluk ve insan sevgisi’dir.” Hacı Bektaş-ı Veli (*) // 9:

“Sen anılması güzel olan bir söz ol … Çünkü; insan , kendisi hakkında söylenilen güzel sözlerden ibarettir.”

Mevlana*// 10: “Anlamak başkadır, bilmek başkadır ; bin şeyi bilmektense bir şeyi anlamak daha iyidir.”(*)

Page 123: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

788

11: “Millî ahlâk olmayan yerde, millet de medeniyet de olmaz.”-Ziya Paşa*// 12: “Bir sürünün üzerine atıla

cak KURT, onun sayısını düşünmez.”-İskender (*) 13: “İki şeyi asla unutma; Allah’ı ve ölümü , iki şeyi de

asla hatırlama; yaptığın iyiliği ve gördüğün kötülüğü.”-Lokman Hekim*// 17: “Hakiki dost, sıkıntı zamanın

da imdada yetişendir.”-Hz.Ali* // 18: “Ayrılıkta göz açıp kapama zamanı bir yıl gibidir.”-Mevlana* // 20:

“İnsan , dilinin altında gizlidir.”-Hz.Ali* (Bu söz, Hadis kaynağından geliyor ve Mevlana’da derinleşiyor.*)

21: “Meyvesi bol ağacın dalları yere eğildiği gibi akıllı insanlar da gayet mütevazi ve alçak gönüllü olurlar.”

-Şeyh Sa’di*// 22: “Hayat sebebiyle karınca , kürre (-i arz*)’dan büyük olur.”-Bediüzzaman // 23: (Bkz.18*

30.“Güzel işler yapanların mükâfatını Biz(*), elbette zayi etmeyiz.” // İlk şart Namaz / Hz. Peygamberimiz,

Müslümanlığın beş temel üzerine (kurulduğu*-)korunduğunu , Allah ve Resûlü’ne imandan sonra ilk olarak

yapılacak olan ibadetin , namaz kılmak olduğunu buyurmuştur. / Beş vakit namaz’ın insanın sosyal hayatın

daki yararları pek çoktur. Bu yararlara Peygamberimiz* özetle şöyle değinir: “Namaz, insan ile şirk arasında

bir perdedir. Namazı terk etmek bu perdeyi kaldırmaktır.” / Kur’an-ı Kerîm’de ise: (“Sana vahyedilen kitabı

oku ve namaz kıl. Muhakkak ki namaz-“salât”, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor.” ) İslam-müslümanlığın

şiârı olan namaz, keyfi olarak ihmâl edilmemelidir. (Dedem müftü , babam hacı-hoca* vb. öğünç-sözlerle ..)

Büyüklerimizin ibadeti ile, namazı ile övünmek , bu ibadetin kişisel ve (emr-i*)İlahî sorumluluğunu kişinin

üzerinden kaldırmaz. // 24: “Ölümün dışında hiçbir bedel özgürlüğü satın alamaz.”-M.S.Hartavi Hz.*// 25:

(25 Mayıs 1983: Necip Fazıl Kısakürek’in vefatı*) Sohbet / Hz. Ömer (r.a)’in tayin ettiği valilerden biri ,

Cuma hutbesi esnasında Hz.Ömer’i öyle över ki , bir Sahabi* dayanamaz, kalkar ; Vali’ye müdahale edip,

onu susturmaya çalışır. / Namazdan sonra durum Hz.Ömer’e iletilir. Halife’nin emriyle, (işte bu*) Vali’ye

karşı gelen adam yakalanıp bir suçlu gibi götürülür. / Suçlu kabul edilen Sahabi*, (halife-) Hz.Ömer’in

huzuruna girince selâm verir. Hz.Ömer (r.a) hiddetinden selâma mukabelede bulunmaz. Onu azarlar. Bunun

üzerine Sahabi : “-Yâ Ömer! Ben bir suç işlediysem , sen iki suç işledin!” deyince, hiddeti birden kaybolan

Hz.Ömer : “-Nedir benim o iki suçum ?” / “-Allah’ın selâmını verdim de çok hiddetlendiğin için mukabele

de bulunmadın; vâcibi terk ettin , bu bir. Suçluyu dinlemeden tek taraflı hüküm verdin , bu da iki.” / Hatâsı

nı anlayan Hz.Ömer (r.a) olayı anlatmasını isteyince, Sahabi : “-Tayin ettiğin vali , hutbede seni öyle övdü

öyle övdü ki bu söz, cemaatin üzerinde sanki fazilet yönünden senin Hz.Ebûbekir’den daha üstün olduğun

izlenimini bıraktı. İşte bu yanlış düşünceyi zihinlerden silmek için müdahale ettim. Halbuki sen fazilet

yönünden Hz. Ebubekir’in yarısı kadarsın.” / “-Neden ?” / “-Orduya yardım ediniz!” emr-i Peygamberî (*)

karşısında sen servetinin yarısını getirmiştin ; Hz. Ebubekir ise servetinin tamamını getirmiş ve Ashabın göz

lerini yaşartmıştı.” / Bunun üzerine Hz.Ömer (r.a.) o zattan özür dileyip dua istedi ve onu serbest bıraktı.

Böyle (meddah-dalkavuk*) konuşan vali’yi ise hemen görevden azletti.” (İşte, Hz.Ömer’in adâleti*; dikkat!)

27: Dinde Özgürlük / Hazreti Fatih* İstanbul’u fethettikten sonra , Avrupada fütûhata devam ediyordu. Bir

seferinde Sırbistan hududuna gelmiş ve Sırbistan’ın fethi artık an meselesi idi. Sırp kralı Brankoviç, bir yan

da Macaristan bir yanda da Türkler olduğu için arada zor durumda kalmıştı. Her iki büyük devletten birine

sığınmak , ondan yardım istemek düşüncesiyle, her iki tarafa da elçiler gönderdi. / “Sırbistan elinize geçer

ve burayı fethederseniz nasıl muamele edeceksiniz ?” diye fikirlerini öğrenmek istedi. / Sırplılar Ortodoks*

mezhebine mensup olduklarından , Katolik* Macar kralı Hünyad tarafından şu cevabı aldı : “-Eğer Sırbistan

bizim elimize geçer ve biz oraları istilâ edersek , bütün Sırplıları Katolik edinceye kadar mücadele ederiz ve

bütün kiliseleri yıkar, yerlerine Katolik kilisesi inşâ ederiz…” / Fatih Sultan Mehmet Hazretlerine giden elçi

şu cevapla dönmüştü: “-Biz Sırbistan’ı alırsak , İslâmiyet’in Allah indinde tek din olduğunu ilân ederiz. Ve

bu arada hiç kimseyi , kendi dininden dönmeye zorlamayız. İsteyen eski dininin icabı olan kiliseye gider, is

teyen Allah (indinde-)izninde tek din olan İslâmiyeti seçer, dünya ve âhiret selâmetine kavuşur.” // 30:(Bkz.

2*21. “Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki sakınmış olasınız.”) // 31: “Ce

viz kabuğu(*)’nu kırıp özüne inemeyen , cevizin hepsini kabuk zanneder.” İmam-ı Gazali* // -“İslâmda Te

mizlik / … İslam dini temizliği ibadet haline getirmiştir. Hergün beş vakit namaz kılarken abdest almak , ge

rektiği zaman boy abdesti alıp bütün vücudu yıkamak ibadetin ilk şartıdır. Bu temizlik yapılmadan hiçbir

ibadet makbul değildir. Elbisesi , bedeni veya namaz (-kılacağı yeri tertemiz sağlık güven ve huzur şartlarına

uygun değilse zaten namaz-) kılınmaz. Namaz İslâm’ın , temizlik de namazın (en temel-öncelik*) şartıdır.”

02 Haziran: “Hayır olmayan her sözden dilini çek , ancak bu sayede şeytana galebe çalarsın.” Hadis-i şerif //

04: “Davranışların en iyisi iyi niyetten doğandır. Niyetin en iyisi ise bilimden ortaya çıkandır.” İbn-i Sina*//

Page 124: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

789

10: “Hayatta ölümden daha kötü bir şey varsa o da onursuzca umarsızca yaşamaktır.” (*)11: “Ben doğru yol

da kaybolmuş kişi görmedim.” Şeyh Sadi-i Şirazî // 13: “Hiddet eken nefret biçer.”-Zübeyir Gündüzalp*

16: “Merhamet ancak cehennemlik kimselerde bulunmaz.” Hadis-i şerif // 22: (Bkz. 2*26. “Dinde zorlama

yoktur ; doğruluk sapıklıktan , iman küfürden iyice ayrılmıştır.”) 26: Nasihat / Birgün Emir Süleyman Perva

ne, Mevlana’dan kendisine öğüt vermesi için ricada bulunmuştu. Mevlana* bir zaman düşündükten sonra :

“-Emir Pervane, Kur’an-ı ezberlediğini duyuyorum , doğru mu ?” dedi. / Pervane: “-Evet.” / “-Ayrıca , Şeyh

Sadreddin (Konevi*)’den Hadis ilmi okuduğunu da duydum.” / “-Evet, doğrudur.”// Bunun üzerine Mevlana

şöyle buyurmuştu: “-Madem ki , Tanrı ve onun peygamberinin sözlerini okuyorsun … O sözlerden öğüt ala

mıyorsan , hiçbir âyet ve hadisin emrine uyamıyorsan , benim nasihatimi ne yapacaksın ?!” (İşte sözün özü!)

28: “O’nu tanıyan ve ibadet eden , zindanda dahi olsa bahtiyardır.”-Bediüzzaman*// 01 Temmuz: “Yarın ;

geri kalan ömrümün ilk günüdür.” (*) Sanki kitap değerinde ele alıp bazı veciz sözler ve öğütlerinden yarar

landığım , fakat tandansını da açık kavrayamadığım muhteviyat (2008 Ege Takvimi*) yaprakları arasından

beğendiğim birkaç çiçek demetlemek istedim de zevkimce sıradan bazı özdeyişler seçip derledim. Hatta bu

güzel söz-çiçeklerinin gül bahçesinde gezinirken ne tatlı bir rayiha havası anlamlar sardı ruh dünyamı anlata

mam bu atmosferde gerçek gönlümün hayâllerince gelecek günler gibi nice 20 Temmuz sonrası yıllara ben

zer anlar yaşadım geçmiş anılarımı yansıtan hayâl-hafıza aman ne esrarengiz ihtişam şu ruh-beden ,yer-gök

gönlüme mülhem mesaj şiiriyetiyle ne eşsiz zevk-i meşk kalben nükte-i aşk kemâl-i edeb belâğat*tadınca!

wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww

Bkz. Yaşamakça / sh .115 ( “Sadıkların Müşkillerinin Anahtarı …” / Sh .790’dan devam // 790-812*)

SADIKLARIN MÜŞKİLLERİNİN ANAHTARI

Müellif : Selim Baba

Sadeleştiren : Ahmed Sadık Yivlik*

…………………………………...

Takdim : “Miftah-ı müşkilât-is’sâdikıyn ve Adâb-ı tarîk-il’vâsıliyn” adındaki bu kitabın matbûuna rastlaya

madım. Mevcûdun hepsi el-yazma / istinsah’dır. Bu eserin müellifi Hz. Selim , kendisini divanelikle vasıf

landırarak gizlediği için dervişân arasında adeta kitabın ismi zikredilmez de sadece SELİM DİVANE diye

anılır olmuştur. / Bendeniz de bir nüsha istinsâh ederek mükerrer defalar okudum. Okudukça neş’em arttı ,

düşünüş ve âlemi görüşüm değişti. Arzu ettim ki , bütün Müslüman kardeşlerim de bu zevkden nasibdâr

olsunlar. Fakat ifade tarzı oldukça eskiye ait olup anlaşılması müşkül olacağından , sâdeleştirmeyi uzun za

man düşündümse de bir türlü cesaret edemedim. Lâkin istifade edecekler mahdut kalacağı için üzülüyordum.

Nihayet “karınca kaderince” muktezasınca hizmet hizmettir diyerek , inâyet-i ilâhiyeye sığınarak teşebbüse

geçtim ve kudretim nisbetinde esas manaya bağlı kalarak sadeleştirip kardeşlerimin istifadelerine sundum.

İstifade edenlerin duâlarını beklerim. İstemeyerek düştüğüm hatalarımdan dolayı da avflarına sığınırım. /

Rabbim bütün kardeşlerimin neş’e ve neşvelerini ziyade etsin. Âmin! / - Ahmed Sadık Yivlik (*)

…………………………………………………………………………………………………….

Müellifin Kısa Hal-tercümesi : Selim Baba âşıklardan bir zât olup Kırım’lı-dır. İstanbul’da tahsilini ikmal

ettikten sonra kadılık mesleğine başlamışlardır. Bosna niyâbetinde iken mesleğini terk edip evvela Şeyh

Mehmed Efendi isminde bir zâtdan , sonra Kadiriye şeyhlerinden Kesriye’li Şeyh Hüseyin Efendi’den feyz

almışlardır. Vefatları hicrî -1170* küsur tarihlerindedir. Kabr-i âlileri Selanik vilâyetinin 145 klm. kuzey-

batısında Köprülü’de-dir. / Bazı ilâhileri hâvi olan Burhan-ül’Arifin ismindeki meşhur risâleleri ile ayrıca

divânçe’leri , ve –işte bu : “Miftâh-ı Müşkilât-is’Sâdıkıyn ve Adâb-i Tarik-ıl’Vâsıliyn” isminde ârifane

eserleri vardır ki , bunlar henüz basılmamıştır.

……………………………………………….

Özet: Bu eserde tarikata niçin girildiği ,evliyâullahın âdâbının ne olduğu , evliyâullahın itikâdının ne olduğu

sülûkunun (gittiği yolun) nasıl olduğu , tevhid görüşünün nasıl olduğu , Hak ile oluşunun nasıl olduğu , halk

ile muamelesinin nasıl olduğu , ubûdiyet ve ulûhiyeti kendi vücûdunda bulup birbirine perde yapmamanın

nasıl olduğu , Arif-i billâh için Hakk’ın sıfatının ne olduğu , Halkın sıfatının ne olduğu , bunların farkının

neden ibaret olduğu; “Ezelde nasıl ise öyle olur ”-sözünün neyi ifade ettiği , ibâdet ve mücahadenin faydası

nın ne olduğu , peygamberlerin niçin gönderildiği , hidâyet ve dalâletin nereden geldiği , hidâyetin niçin

emredildiği ve dalâletin niçin nehyedildiği konularında bilgiler verilmiştir.

Page 125: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

790

………………………………………………………………………………

Bismillâhirrahmânirrahıym*Elhamdülillâhi rabbil-âlemiyn.Vessalâtü vesselâmü alâ-rasûlinâ Muhammedin

ve âlihi ve sahbihi ecmaıyn. // Bu kitap sadıkların müşkülâtlarının ve vuslat yolu âdâbının anahtarıdır. /

(“Allahü Teâlâ zâhirde ve bâtında hak olanı söyler ve halkı doğru yola hidâyet eder.” – Ahzab: 5.) /////

Bu âciz ve zaif ve miskin , meczup şeyh Selim Divane*- arzu ettim ki , bir kitapçık yazayım ve bu kitapta

aşağıdaki hususları izah edeyim: Evliyâullahın âdâbı , itikadı , sülûki , tevhid ve Hak ile oluşu , ve Halk ile

muâmeleleri nasıldır ? Ubûdiyet ve ulûhiyeti kendi vücûdunda bulup birbirlerine perde etmemek nasıl

dır ? Halk olarak zuhur eden Hak ise halk nerede ve hangisidir ? Ve Arif-i billâh* dediğimiz yani Allah’ı

bilenler, halkın sıfatı ile Hakk’ın sıfatını fark ettiklerine göre, halkın sıfatı ne demek , Hakk’ın sıfatı ne

demektir ? Ve bazı kimseler “Herşey ezelde nasıl ise öyle olur, ibâdet ve mücâhadenin faydası yoktur ” (!)

derler. Öyle ise peygamberler ve mürşidler niçin gönderilmiştir, bu ne demektir ? Hidâyet ve dalâlet

hakikatte Hakk’ın vücûdundan sâdır oluyorsa , niçin Hak Teâlâ dalâleti yasaklayıp hidâyeti emretmiştir ?

İşte bunların hepsinin cevabı bir bir yazılmıştır. / Mâlum ola ki;

1. Bir tarikat(Tasavvuf yolu ve okulu / tâlim-terbiye disiplini / irşâd:“tezkiye-i nefs”)’e girip mürşide teslim

olmaktan maksat, evliyâullah’ın âdâbı ile edeblenip, onun ahlâkı ile ahlâklanmak ve kötü huyları terk-edip

hayvan sıfatlarından kurtulmak , iyi huylar ile huylanmak ve irfan ile mârifetullah’a vasıl olup dünya ve âhi

ret cehennemi azâbından kurtulmaktır. /

2. Evliyâullah’ın âdâbı ise, şu on sıfat ile sıfatlanmak ve hallenmektir ; a- Hakk’ın emir ve yasaklarını uygu

lamakta samimi ve sadık ol ,yani tevhid-i Bâri’de -Hakk’ın birliği / tekliği hususunda- yanlış itikad ve inanç

dan ciddiyetle sakın. / b- Halk ile olan işlerin ve muamelelerin iyilik ve insafla olsun. / c- Nefsinin arzu

larına uyma , ona daima muhalif ol ve onu mahv-eyle. / d- Senden gerek yaşca ve gerekse ilim itibariyle

yüksek olanların hizmetinde bulun. / e- Emrinde ve elinin altında olanlara şefkat ve merhametle muamele

et. / f- Dostlarına daima nasihat et, çünkü hadîs-i şerîfde: “Hayrü-n’nâsi men yenfeu-n’nâs” / İnsan(-lar)ın

hayırlısı , insanlara faydalı olandır.” - buyuruldu. / g- Düşmanlarına daima mülâyemetle-yumuşaklıkla

mukabele et. / h- İlim sahibi kimselere karşı daima mütevazi ol. / i- Dervişlere sehâvet et, ikramda bulun ,

cömert ol. / j- Cahillere karşı daima sükût ve yumuşaklıkla muamele et. / İşte Allah’ın evliyâlarının huy ve

ahlâkları bunlardır.// Her kim bu huy ve ahlâklarla ahlâklanırsa ,dünya ve âhirette saadete nail olur, dünyası

mâmur olur ve kendi ahbap ve dostları da safa ve neş’e-de olurlar. Aleme rahmet ve rahat böyle kimselerin

yüzünden olur. İşte böyle bir Hak-âşığı en öfkeli ve hiddetli zamanlarında bile avf ile, hatta kötülük yapana

iyilik yapmak suretiyle muamele eder. Herkese daima insaf ve merhametle muamele eder. Fakat kendisi kim

seden insaf ve merhamet beklemez. Gerekenlere her türlü iyiliği yapar, fakat kendini bu iyiliği hiç yapmamış

gibi görür. // Evet; canım kardeşim , bunları anladın inşallah. Öyle ise, şimdi de ehlullâh* yani evliyâ (*)

kime derler, onu izah edelim; / Hiçbir âşık , tasavvuf ilmi bilmedikçe, ehlullah yani evliyâ olamaz. Öyle ise

ehlullah* demek , ehl-i tasavvuf demektir. Bir kimse ehl-i tasavvuf ile oturursa , Allah Teâlâ ile oturmak

gibidir. Nitekim Peygamberimiz Sallâ-llâhü Teâlâ Aleyhi ve Selem* Hazretleri : “Bir kimse Allah-ü Teâlâ

ile oturmak isterse, ehl-i tasavvuf ile otursun.” -buyurmuşlardır. İşte bu hadis-i şerifden anlaşılıyor ki ,

ehlullah*= ehl-i tasavvuf (*) imiş. Öyle ise, tasavvuf nedir ; onu da bilelim ki , dalâlet ve ilhâd’dan halâs

olalım , yanlış itikad sahibi olmayalım. /

TASAVVUF: Zâhir ve bâtın itibariyle ehlullah’ın edebi ile edeblenmektir. Ancak böyle bir edeb sahibi

olan kimseye “derviş, ehl-i tasavvuf ve ehlullah” demek lâyık olur. Zira böyle bir kimse zâhir ve bâtın

edebi ile edeplenmiştir. // Zâhir edebi ; abdest , namaz , oruç gibi Allahü Teâlâ’nın emirlerini tutup yasak

larından kaçınmak , helâli helâl ve haramı haram bilmektir. / Bâtın edebi ise, yaramaz huylardan ve hayvan

sıfatlarından kurtulup iyi huy ile huylanıp, elinden-dilinden kimsenin incinmeyip rahatsız olmaması , gönlü

nü gıll-u gış (Bkz. Yeni Lügat / sh. 174: “Gıll u gış: Aklın muhtelif fikirler üzerinde kararsızlığı. Gönül dar

lığı. Kin ve hile. Hiyânet ve adâvet.)’den yani kötü ve insafsız düşünce ve niyetlerden pâk-edip, daima Ce

nâb-ı Hakk’ın huzurunda onu görüyor gibi güzelliğine hayrân olmaktır. Şeriat edebi ile edeplenmeyip de

daima gaflette olan kimse ise, şeriatı belki bir takım yalan sözleri süslü göstermek ve bir tuzak olarak bilir.

Ve bâtın edebi ile de edeplenmeyip halka karşı daima garaz, hased , kibir ve kin hissedip, gönlünü fasit fikir

lerden kurtaramayanlar derviş* değildir. Belki bütün peygamberlerin ve evliyâların düşmanlarıdır. Zira ,

Page 126: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

791

“Erenlere taş atan bizden , attıran bizden değildir.” (?!) demişlerdir. // Öyle ise derviş olana zâhir ve bâtın

edebi ile edeplenmek lâzımdır. Eğer bâtını yapıp zâhiri yapmazsa , tek kanatlı kuşa benzer ki , tek kanat ile

kuş uçamaz. Ve bir de, vücûd (dış beden ve iç ruh hakikatince esrarengiz sûret-i sîret tecelliyat ve müşâhe

dâtımızdan ibaret görünen kozmik kemiyette ontolojik keyfiyet olarak kanıtlanmış şu muammâ “varlık” / *)

iki şeyden meydana gelmiştir ; biri ten ve diğeri can. Ten zâhir, can bâtın gibidir. Eğer şeriat (din*) emirle

rini icrâ-edersen ten’in şükrünü yapmış olursun , eğer bâtını icra edersen can’ın şükrünü yapmış olursun.

Tensiz can olmadığı gibi zâhirsiz de bâtın olmaz. // Kimseyi rencîde etme. Halk ile güzel muamele edip

gayet terbiyeli ve edepli ol , ve Allahü Teâlâ’ya hulûs ile ibâdet et. İbâdetinde garaz olmasın ve makam için

de olmasın. Kendini hor ve hakir gör. Belki Hakk’ın varlığı yanında kendini yok bilmelisin , daima âcizlik

içinde ve niyazda olmalısın , gurur ve davadan kaçmalısın , halk ile riyâkârlık edip kerâmet satmamalısın.

Zira tarikata girmekten maksat, nefsin hilelerinden kurtulmaktır. Kendini yüksek görüp beğenmek , gurur

ve davâ nefsin en büyük hilelerindendir. Eğer sen riyakârlık edersen , yani kendini yapmacık hareketlerle

olduğundan fazla gösterirsen , henüz nefsini Müslüman etmemişsindir, nasıl evliyâ olursun ? // Velî yani

evliyâ , o âşıka derler ki ; nefsin gururundan yani hilesinden , varlığından halâs olup nefsini zabt-edip müs

lüman etmiş olmalısın ve kendini kimseden büyük görmemelisin. Sen nasıl isen herkes de öyledir. Hakikat

te kimse kimseden büyük ve küçük değildir. Ve herkesin isteğine göre hareket edip herkesin gönlünü alıp

helâllik istemelisin , tâ ki Hak* senden hoşnud olup her yüzden (vech-i) Cemâlini arz etsin. //

Muhammediye*sahibi kuddise-sirruhu(*) buyurur: ( Bana ne savmaa* ne mescid // Gerek her yüzden uram

Çü maksûdumdur ol mürşid // Yüz görem anı mecaliden ) dediği buna işarettir. Yani ; Hakk’ın rızasını iste

yen halkın her yüzünü Hak bilip, herkesin gönlünü alıp herkesden helâllik dilemelidir. Eğer sen Hak-âşığı

isen , gerçekten Hakkı seversen kimseyi rencide etmeyip herkesi sevmelisin ve herkesi Hak gözü ile görüp,

herkesin hakkını icra etmelisin.Herkesin hakkını icra etmekse, Hakkı nasıl seversen herkesi de öyle sevmen

dir. İşte taklid ile tahkik (kabuk ya da öz inanç) bundan belli olur. // Kardeşim , bunları anladın inşallah.

Öyle ise, şunları da iyi anla !

GÖNLÜ PAK ETMEK : Gönlü temizleyip pâk etmeye alet dört şeydir ve velilerin Hak yolunda ilerleme

leri de bu dört şey iledir ; a- Daima Hakkı zikretmek. / b- Gerek hayır ve gerek şer (her “gûna …”) gayrı’

yı gönülden çıkarmak yani hayır ve şerri Hak’tan görmektir. / c- Halkdan düşmanlığı kaldırıp herkese mu

habbet ve şefkat gösterip, kendini nasıl zannedersen halkı da öyle zannetmek. / d- Murakabe’ye devam et

mek ki , Hakk’a teveccühde devam etmektir. Yani can gözünü açıp, eşyayı ve halkı Hakk’a perde etmeyip

daima müşâhede’de olmaktır. // Hakkı kendinde müşahade etmek istersen , sen kendinden gidip cesedini

ruh gibi görmelisin. Yani kendini yok edip Hakkı var etmelisin. Güya sen yokmuşsun gibi olup senin vücû

dundan … oturan , gören ve işiten Hak’tır diyerek , Hakk’a böyle yönelip böyle görmeye çalışman gerekir.

Bir âşık bu dört hususu kendinde uygulayabilirse, işte o zaman taklitden kurtulup hakikate erer, ve günden

güne ilerleyip her şeyin hakikatine ve aslına ulaşır. Tevhid-i Bâri’de yani Allah’ın birliği hususundaki imanı

kuvvet bulup, Hakkı anlaması ve bilmesi gittikçe ziyâde olur, Hakk’a yakınlığı da artar. Hakk’a yakınlığının

arttığı şöyle anlaşılır ki , halkı gittikçe daha fazla sever, zira halkı fazla sevmek Hakk’a yakınlığın fazla ol

masından ileri gelir. Bu dört hususu kendinde meydana getirmedikçe, bu makam kimseye müyesser olmaz.

Kendi zannına göre, “Hakkı bildim ve Hakka vasıl oldum” der, ama yalandır ; aldanmıştır. Zira Hakkı bilin

ce, halkı sevmek iktiza eder. Hakkı bilmek gayet müşküldür, söz ile olmaz. Terk-e, mürşid-i kâmil’e ve

Rahmân’ın cezbesi-ne muhtaçtır. Cezbeyi ise yukarıda bildirilen dört husus meydana getirir. Cezbe’ye yetiş

meyen âşık , mârifet mertebesinde kalır, Hakk’a vâsıl olamaz. Zira gaflet ile mertebe kazanılmaz ve yol

alınmaz, daima bir makamda durulur. Belki gafleti ziyâde olursa makamdan düşer ve şeriat mertebesi’ne

iner. Orada Hakkı ararken bir aşk zuhur eder ve eğer mürşid-i kâmile de rastgelmezse, zuhur eden o aşk

hâlini yanlış anlayıp kâmil oldum zanneder, kendini fenâ(*)’ya verir. Yalnızca nefs-i emmâre mertebe

sinde kalıp (bu hâl-i gafletten) haberi bile olmaz. Allah korusun , kendini amelsiz ve hâl(-hâlet)’siz kuru söz

ile, ve (kuru kuru-ya) bilmek ile evliyâlardan zannedip - gururlanıp Allahü Teâlâ’ya âsi (isyankâr) olur.

Evliyâullah* bizler gibi gâfil (-aymaz), nefis ve tabiat esiri (iç-dürtü huy ve tutkularına tutsak) değildirler.

Nefislerine tapmazlar, Allah’a taparlar. Ama bizler daima nefsin heveslerine taparız. Onlara asla eşya (şey

-ler) perde olmaz, fakat bizlere olur. Zira bizler, vakit olur (kimi zaman) gaflet edip eşyayı Hakk’a perde

Page 127: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

792

ederiz. / Nitekim Eşref (*) Sultan kuddise-sirruhu buyurur : ( El tutuşup gidelim Hak’tan yana ive ive //

Aldamasun bizi bunda işbu ağu kare ) Not: Asıl metnini görmedikçe eldeki istinsaha göre tashih imkânsız;

sanki ilk anladığım mısra’ sonundaki “ak ve kara” gibi bir tedâi hissettiriyor. - HK* // Yani “çabuk çabuk

fikr-i zikrullah ile eşya perdesini kaldırıp Hakkı müşahade edelim. Eşyayı Hakk’a perde etmeyelim. Yani

Hak ile kaim olalım , gaflet etmeyelim.” demektir. Bundan anlaşılıyor ki , ehlullâh’ın sülûkü , yani Hak

yolunda gidişi , asla gaflet etmeyip can gözünü yani kalp gözünü açıp eşyanın perdeliğini kaldırıp, eşyada

Hakkı müşahade etmekmiş. Ve eğer eşyayı Hakk’a perde edip, Hakkı göremeyip eşyayı görürsen , Hakkı

bilsen dahi fayda etmez, zira bilmek görmek içindir. Eğer göremedin bilemedin ise, sen de zâhir halkı gibi

gâfil biri olursun. Ama velî-ler gaflet etmeyip, şuûnat-ı Bârî ile - yani Bari Teâlâ ne yüzden ve ne ahvâlden

yüzünü gösterirse – görürler. Evet; kardeşim , bunları da anladın inşallah. Şimdi havâtır nedir, …anlayalım.

HAVATIR : İbâdet esnasında zihne gelen şeylerdir. Havâtır ; nefsâni , melekî ve rahmanî olmak üzere üç

türlüdür. / a- Nefsanî havâtır : Zihne gelen fasid fikirlerdir. / b- Melekî havâtır : Namaz kılmak , oruç tut

mak , zikretmektir. / c- Rahmanî havâtır : Hak’dan başka her şeyi tamamen gönülden çıkarıp Hakk’ın her

yüzden her zuhûru ve işini kendinde ve halkta görebilmektir. Meselâ şimdi burada otururken seni kaldırır

bir başka yere götürür. Gaflet etmeyip bunları kendinden bilmeyip, Hak’dan bilmek lâzımdır. / Nitekim

bazı evliyâullah kuddise-sirruhu buyurur :

Hakikat sırr-ı esrârın cihanda ehl-i hal anlar

Avam olan ne bilsün hâlet-i aşkı vebal anlar

Girer mi zannedersin her taharetsiz olan kalbe

Gönül halin beyan etsen basiretsiz hayal anlar

Okurlar levh-ı mahfuzun kitabın ehl-i aşk olan

Kalan zâhirde billâhi hemen kıyl ü kaal anlar

Beka câm-ı şerâbından müyesser olmayan şahsa

Cihan zehrini nûş edüp ol bîçâre bal anlar

Tefekkür ede mi aşkı rumuzu âşık her dem

Hakikat remzini herkes ne bilsün hoş hayal anlar !

………………………………………………….

İşte böyle âşık daima vuslat namazı kılar. Bu makamda olan âşıkın alâmeti odur ki , hiçbir şeyi inkâr etmez

ve hiçbir şeyi kötü görmez. Çünkü bilir ki , Bâri Teâlâ hiçbir şeyi abes halk-etmemiştir. Cümlesi haktır, doğ

rudur; cümlesi Hakk’ın dilemesi ile olmuştur ve herşey yerli-yerindedir. Bunların bize çirkin görünmesi ,

bizim Hakk’ın hikmetini bilmediğimizdendir. Eğer Hakk’ın hikmetini bilseydik , hiçbir şeyi çirkin ve nok

san görmezdik. Halkın kimini noksan kimini tamam görmezdik. Belki cümle işlerin ve halkın gerek hayır

gerek şer, bütün harekât ve sekenâtının Hakk’ın emri ve dilemesi ile olduğunu bilip, hepsini tamam görüp,

halktan hayır ve şer zuhurunda dilimizi tutup Hak ile meşgul olurduk. İşte böyle âşık , Hakk’a vâsıl

olmuştur ve her şeyi Allah’ın ilminde olduğu gibi gördüğünden sükût eder. Şu şöyledir, bu böyledir demez

ve hiçbir şeyi boş görmeyip, her şeyin hakkını icra-eder. Şimdi , bu makamda olan âşığın alâmeti odur ki ,

her zaman ve her an ondan , şeriata aykırı , ve sözlerinde ve hareketlerinde münasebetsiz fiiller meydana

gelmez. Her şeyi Hak’dan bilip Hakk’ın kudretinin kemâlini gördüğünden dolayı hiçbir şeye böyle değildir

demez. Bir kimse böyle bir âşığa yalan bile söylese, yalan olduğunu bildiği halde yine “Eyvallah , gerçek

söyledin , haklısın pîrim!” der. Zira bilir ki , söyleyen Hak’tır. Hak ise yalan söylemez. Şimdi , “Yalan söy

leyene gerçek söyledin denir mi ? ” diye soracak olursan , cevabı budur ki; -evet , o kimse yalan söyledi ;

yalan ise dalâlet-dir. O âşık anlar ki , yalan söyleyen kimse, Hakk’ın Mûdıll* isminin mazharıdır. Yani , o

kimseden Bâri Teâlâ’nın Mûdil ismi ile zuhur ettiğini görüp, Hakkı o kimseden Mûdil ismi ile tevhid eder.

O ismin gereğine göre haklı oluşu onun yalan söylemesindedir. Çünkü Hakk’ın bir ismi de Ya Mûdil’dir.

O yalan söyleyen kimseden Hakk’ın Mûdil ismi ile zuhur ettiğini görür. Velî-ler işte bu derece uyanık-tır.

Bizim gibi gafletde değildirler. Eğer sen o kimseye “-yalan söyledin!” dersen , ve aslını bilerek dedinse,

Hakkı yalan çıkarmış olursun. Ey benim cânım , eğer sen de gaflette olmayıp, Hakk’ın herkesden zuhur

edişini görürsen , Hak ile âşinalık ve dostluğun gittikçe ziyâde olup, Hakk’ın türlü türlü ilim ve kudretleri

Page 128: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

793

senden zuhur etmeye başlar. Allah’ın evliyâlarından bazı âşıklar buyururlar ki ; “Hakkı talep eden kimseye

lâzımdır ki , asla Hak’dan gaflet etmeyip gönlüne Hak’dan başka ne gelirse mâni ola. Eğer âşığın gönlünde

Hak’dan gayrı bir fikir (sapık insiyak-kopuk havâtır) üç nefes alıp verinceye kadar durursa , o âşığın feyz

yolu kapanır, Allah ilminde (mârifet-ullah*/ seyr-i sülûk / tarîk-ı tasavvuf itibarıyle) terakki edemez. Zira

gönülden ruhaniyet gider, felç olmuş organ gibi yola gitmekten ve hareket etmekten kalır.” //

Hak’dan başkasını gönülden çıkarmak : Bunu yapabilmek için , şuna veye buna olan bütün bağlılıklardan ,

halkı çekiştirmekten ve halkın dostluk ve düşmanlığından hiçbir şey kalmamalıdır. Eğer kalacak olursa Hak

ile senin arana (yani Hak ile kalbin beynine / bürûdet-) soğukluk düşer, Hak’dan gâfil olup gönlün kararır ve

kasavet gelir.Neye baksan herşey sana keder ve kasavet verir, her şeyi kederli ve neş’esiz görürsün.Her şeye

karşı bir kırgınlık ve küskünlük duyarsın ve ona darılacağın gelir.İçeri girer daralırsın-darılırsın , dışarı çıkar

darılırsın. Çünkü gönül Bâri Teâlâ’nın evi ve haremidir. Hakk’ın haremine lâyık olmayanı koydun. Halbuki

Hakk’ın “Benim evime(*)nâmahremleri koyma!” diye tenbihi var ve aşikâr azabı olduğunu haber verdi. Ey

kardeş, eğer zâhirini ve bâtınını , içini ve dışını Hak’dan başkasından temizleyip pâk-ettinse, işte o zaman

cenâbetlik (gaflet sanki misâl-i ihtilâm mânen cenâbetlik / gusûl iktizâsına benzer ruh hâline telmih!)’ten

halâs olup vuslat namazını kılarsın ve o vakit senin bütün ilmin , işin , sözün , harekât ve sekenâtın ibâdet ve

tâat olur. Böyle olunca sükûtta olup, Hakk’ın halkdan zuhur eden çeşit çeşit kudretlerini görürsün. Çünkü iç

hâlini görmek için sükût, fikir ve düşünce en güzel ve en kolay yoldur. Madem ki , mâsivadan , yani Allah’

dan başka her şeyden temizlenmiş bir gönül sahibi ehl-i basiret olur, yani kalp gözü açılır ve o gözle her

nefeste Bâri Teâlâ’nın çok çeşitli kudret eserlerini görür ve onun virdi artık “Rabbi zidnî ilmâ ” olur.Yani

daima “Ya Rabbi benim ilmimi ziyade et.” der. Böyle bir zât-ı şerif her nefeste türlü ilimler tahsil eder.

Çünkü Hak Teâlâ hergün ve her anda bir şe’n , yani “oluş” içindedir. Yani Hakk’ın her saat ve her anda her

bir kimseden bir başka türlü hareketi , fiili zuhur eder.Yani Bâri Teâlâ herkesin fiilini ve hareketini , sözünü

ve hâlini her nefes ve her anda bir başka türlü halk-edip (halk-ı cedid*) her nefes ve her anda başka bir hâl

giydirir. Böylece bütün âlemin nefesi , gam ve neş’esi yeniden halk-olunup âlem daima (yenibaştan) yeni

lenmektedir. Senin can gözün açık olmadığından , gafletinden her saat ve her anda Hakk’ın yeniden halk

ettiği hareketleri ve zuhûratları görmeyip, evvelki yaratılmışlar, evvelki hareket ve evvelki hâl zannedersin.

Hakk’ın bu yeniliklerinin çabuk oluşundan ve birbirlerine benzediğinden yeniden olduğunu göremezsin.

Meselâ sen yine o adamsın , lâkin Bâri-Teâlâ senden bir günde, bir saatte hatta bir anda çeşit çeşit işler ve

hareketler halk-eder. Sen ve ben zannettiğinden Hakk’ın senden ne türlü kudretlerinin zuhur ettiğini göre

mezsin. Fakat o zat-ı şerif bunların mânâlarını bilir de kendini ve halkı görmeyip, onları yok bilip kendin

den ve halkdan meydana gelen bütün hâl ve hareketleri Hakk’ın yaptığını görür ve bu sûretle Hakk’ın hâl

ve hareketlerini , kemâlini ve kudretlerini isbat etmiş olur. Şimdi sen her zaman ve her anda Hakk’ın eseri

sin. Çünkü senin nefesin , ömrün , hayatın , görmen , işitmen , harekât ve sekenâtın , ve bütün hâlin , Allah’

ın çeşit çeşit oluşu (-şuûn*) ve kudretinin zuhûrudur. Her nefes sana Hak’dan verilir ve Hakk’ın fiilinin

eseri olan bir nefes sana ve halka verilmeseydi bu (oluş:) şe’n* denilen herşey iptal olurdu. Halbuki sen ve

kâinat, Bâri Teâlâ’nın kudreti ile her nefes ve her anda evvelki hâli değiştirip yeni bir hâl giyersin. İşte her

âşık* Hakk’ın mütemadiyen değişen bu zuhurlarını ve bundaki hikmetlerini görüp tefekkür ederse, her nefes

ve her anda yeni ilimler tahsil edip, daima terakkî (ilerleme-gelişme evreleri: bilgi ve medeniyetçe yükseliş)’

de olur. Mahlûkatından bu fiilleri ve hareketleri yapan Hak’tır. Ama sen halk sanırsın , ben (-yaptım*) sanır

sın. Zira Bâri Teâlâ: “Ben size şahdamarınızdan daha yakınım.” -buyurmuştur ki , bu söz ( 50*16. Yemin

olsun ki , insanı biz yarattık. Nefsinin ona neler fısıldadığını da biz biliriz. Biz ona , şah damarından daha

yakınız.*) her şeye işarettir. Yani herşey hepbirden onun aynıdır. Bütün bunları , çeşit çeşit hal ve hareketi

Hak’dan görüp, bu fikir ve düşüncede olmak , bu sırrı bilmeyenlerin bir senelik ibâdetinden çok hayırlıdır.

İşte onun için Kur’ân-ı Kerîm’in birçok yerinde “Tefekkür ediniz, düşününüz” -buyuruldu. Fakat bu tefek

kür ve düşünüşün Hakk’ın zâtı hakkında olması büyük hatâ’dır. Ancak Hakk’ın her şeyde ve her andaki

zuhurlarını (sonsuz gücünün sayısız görüntü ve kanıtlarını*) ve büyük hikmetlerini düşünmek ve tefekkür

etmek gerekir. //

TEFEKKÜR : Bâtılı terk etmek ve gönlü Hak yönüne bağlamaktır. Böyle tefekkürde olan kimsenin bütün

Page 129: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

794

bakışları ibret dolu olur ve Hakk’ın zâtını , sıfâtını (Dikkat: ses uzatılınca anlam çoğullaşır. / HK*) ve kud

retini halkda , yani bütün yaratılmışlarda görür ve bütün eşyâ (şey-ler) Hak dili -ile Hakkı zikredip Hakk’ın

ilmini beyan eder. / “Âşıkı habibi fikrini terk etse ger bir nefes // Yakar firak oduna bin yıl belâ-yı aşk //

Söyler olsam bu dilim zikrindedir // Ebkem olsam bu gönül fikrindedir !”

…………………………………………………………………………

Allah’ın evliyâlarının âdâbını , sülûkünü -yani Allah’a gittiği yolunu- huy ve ahlâkını anladın ise, şimdi de

Tevhid-i Hakikiye’yi , yani velîler Allahü Teâlâ’yı nasıl tevhid ederler, onu anlayalım inşallah. / Ey âşık-ı

sâdık , Hak diye varlığa derler ve bâtıl diye de yokluğa derler.Görülen her varlık Hakk’ın varlığı ile vardır.

Yani bütün varlıklar Hakk’ın vücûdundan meydana gelirler ve yine Hakk’ın zâtına dönerler. Nitekim Pey

gamber Aleyhisselâm: “Bütün eşya hakikatte Hakk’ın (vâcib-) vücûdundan meydana gelir, yine Hakk’ın

zâtına döner.” -buyurmuşlardır. Buna mebde’ ve meâd (başlangıç ve sonuç) sırrı* derler. Yani başlangıç ve

dönülecek yer demektir. / Niyazi Sultan kuddise-sırruhu buyurur : “Bunları bildir bana // Hem nedir mebde’i

meâd ” dediği budur. Şimdi , yerde ve gökte, yer ile gök arasında Hak’dan gayri varlık yoktur. Zira Bâri-i

Teâlâ: “Allahü Teâlâ , yer ile göklerin nûru’dur.” -buyurmuştur. Nur varlığa derler, varlık ise Hakk’ın-dır.

Zulümât yokluğa derler. Hak’dan başka varlık yoktur. / Nitekim Eşrefzâde Sultan kuddise-sırruhu buyurur:

“Eşrefoğlu Rumi’ye sorar isen Hak kandedir // Diye yer gök arş ve kürsi dopdolu hep areler (: aralar )”

“Her ne deglü (denli) aşikâr etsem hafâsın artırır // Ol ayan iken anı örter delâil-i beyyinât (apaçık kanıtlar)”

“Her ne fevkulalâ tahtesserâda var-dürür // Zâtı vâhid’dir veli göründü nice bin sıfat ”

“Zâtı birdir lîk evsâfına gayet yok-dürür // Gör bu fânusu ki anın şem’i oldu nûr-i zât ” / Nitekim Bâri-Teâlâ

ve-tekaddes hazretleri: “Evvel O’dur, âhir odur; zâhir O’dur, bâtın odur …” - buyurmuştur. Bu âyet-i kerîme

meâlinden anlaşılıyor ki , gizli olan O’dur, aşikâr olan da O ise, O‘ndan başka bir şey yoktur, hep O’dur.

Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de: “Yüzünü nereye döndürür isen Hakk’ın yüzüdür.” - meâlindeki âyet-i kerîmede

buyurulmuştur. // Niyazi Sultan kuddise-sırruhu buyurur:

“Hep görünen dost yüzü andan ayırmam gözü // Gitmez dilimden sözü çağırırım hep dost dost ”

……………………………………………………………………………………………………

Bu makamda ârif-i billâh e’na (*) Ebû Bekri-s’Sıddıyk radıyallâhü anh* hazretleri , “Ben bir şeyi görmedim

illâ o şeyden evvel Allah’ı gördüm” / yahut “sonra Allah’ı gördüm” ya da “evvel Allah’ı gördüm” - buyur

muştur. Çünkü bütün eşya , Bâri-Teâlâ’nın cemâl (güzel-) yüzünün perdesi’dir. Arif-i billah* odur ki ,

gafleti kaldırıp eşyayı Hakk’a perde etmeyip can gözü ile daima Hakkı temaşâ’da olur. / Nitekim Sultan

Naci* kuddise-sırruhu buyurur: “Eşya hicâb oldu can gözü bakmaz // Göster cemâlin cânım arzular seni.” //

Anlaşılıyor ki , vuslat’ın mânâsı , gönlü Hak’dan gayriden temizleyip pâk-etmektir. Eğer eşyâyı Hakk’a

perde edip, Hakkı görmeyip eşyayı görürsen , Hakkı bilsen dahi , ona vuslat demezler ; firkat, ayrılık derler.

Nitekim Şems Sultan kuddise-sırruhu hazretleri buyurur :

“Bi-hamdü lillâh derim Allah alub aklımı fikrullah // Dilimde zâtın esmâsı bana üns oldu zikrullah” /

“Gönül âyinesin sofi eder isen eger sâfi // Açulur sana bir kapu ayan olur cemâlullah” // “Gönül âyinesin

sofi eder isen eğer sâfi ” - dediği; ( gerçi sen Hakk’ın tam mahzarısın ve eğer gönlünden Hak’dan gayrıyı

çıkarıp, yaramaz huylardan temiz ve pâk-olup eşyâyı Hakk’a perde etmezsen , eşyadan (her şeyler-den …)

cemâlullah’ı aşikâr görürsün. Gaflet edersen yalnız eşyayı görürsün , Hakkı göremezsin …) demektir. Zira

Hakkı görmek eşyadan perdeyi kaldırmakla olur imiş. Nitekim Hazret-i Peygamber Aleyhisselâm : “- Yâ

Rabbî (ey Rabbim!), bana eşyânın hakikatini göster.” diye duâ buyurmuştur. Yani “Ya-rabbi can gözümden

gafleti kaldır, daima cemâlini temaşâ edeyim” demektir. Eşya (- görünen şeyler ) Hak’tır. Zira bütün eşya

hakikatte Hakk’ın vücûdundan meydana gelir. Bâri-Teâlâ’nın zâtı gayet lâtif ve gizlenmiş olduğundan idrâk

olunamaz. Hak zâtında olan kudretinin kemâlini meydana çıkarmak ve görünmek istedi , ve halk yüzünden

meydana çıktı ; yani , zâtı sıfâtına tecelli etti. Zâtı sıfatına tecelli edip sıfat yüzünde(-n) göründü ise de,

bizim sıfat zannettiğimiz zât’tır. Sıfatı kaldırmalı , zâtı görmelidir ki; tevhid-i sahih olsun. Zira Hak’dan

başka vücûd ve varlık ispat etmek şirk’tir. Zira son derece tenzih’de ve nâz ü istiğnâda olup, şânının büyük

lüğünden dolayı eşyâyı kendi zâtına perde edip; (“Beni hiçbir zaman göremezsiniz / “ len-terânî …” ) *

buyurup âlemi hayrete saldı. / Niyâzi (-i Mısrî ) Sultan kuddise-sırruhu buyurur :

Zerreler zâhir mi olurdu âfitabı olmasa

Page 130: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

795

Katreler kanden yağardı hiç sehâbı olmasa

Bahr-i zâtın mevcinin hiç haddi pâyanı yok

Zâhir olmazdı cihan anın hubâbı olmasa

Herkes anlar hem görürdü yüzünü ey dost senin

Kibriyâ-yı “lenterânî …”-den nikabın olmasa

Kim bilirdi zülfün ile kaşların mânâsını

İki âlem gibi şerh-eden kitâbı olmasa

Ukdesin kim halledeydi o kitabda zülfünün

Anın insan denilen âhir ki bâbı olmasa

Haşri inkâr eden mülhidler ilzam mı olur

Sal be-sal evrak-u eşcar inkılâbı olmasa

Kabri vahdet köşesi haşri temaşagâh idi

Ey Niyâzi* kim-de kim cehlin azâbı olmasa !

……………………………………………..

Ey benim cânım kardeşim , senden ve benden ve cümleden “sen ve ben” diyen O’dur. Çünkü can yani ruh ,

Zât-ı Bâri’den ayrı değil ; ten ise, O’nun sıfatıdır. Bâri-Teâlâ zâtında olan kudretinin kemâlini zuhûra getir

mek murad-etti ve görmek için göz, tutmak için el , işitmek için kulak , yürümek için ayak lâzım oldu; senin

ve benim vücudlarımızı kendisine âlet (tecelliine vesile hikmet takdirince*) halk-etti.“Ona ruhumuzdan nefh

ettim” meâlindeki âyet-i kerîme gereğince sana ve bana tecelli edip, diriltip gezdirdi. Murâd-ı âliyyesi senin

ve benim vücûdumdan neler zuhûra getirmek istediyse - gerek hayır ve gerek şer - zuhûra getirdi. Nitekim

Bâri-Teâlâ ve-Tekaddes Hazretleri âyet-i kerîme’de, zâhir mânâsı ile “Sizi benim için halk-ettim” ; bâtın

mânâsıyla ise, “Sizin vücûdunuzu zâtıma âlet halk-edip gözünüzden gören , elinizden tutan benim.” - buyu

ruyor. Yani bütün fiil , hâl ve harekâtı , bütün söz ve tasarrufumu sizin vücûdunuzdan icrâ-ederim demektir.

Nitekim Niyâzi Sultan kuddise-sırruhu buyurur : “Men aref ’le mâ-rameyte iz rameyte (*) remzini // Fark

ediver mümkün ise bir sebîl-i infirad” // ……………………………………………………………………

Bizim vücûdumuz Hak’dan bize emânet ve eğreti (iğreti*)’dir. Emaneti sahibine ulaştıran azapdan emin

olur. Nitekim Bâri-Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri Kur’ân-ı Mecîd’inde: “Biz emaneti göklere ve arza ve dağ

lara arz-ettik , onlar o emaneti yerine getiremeyecekleri korkusu ile onu kabulden çekinip kaldırılmasını

recâ ettiler. O emâneti insan kabullenmekle nefislerine zûlm-edip âkıbetinden câhil oldular.” - meâlindeki

âyet-i kerîme* / emr-i âyetdeki “emanet”-den murad; Hakk’ın varlığı ve ef’âli sözleri , zâtı sıfatı esmâsı ve

bütün tasarruflarıdır. Zira yer-gök , dağ-taş, cümlesi Hakk’ın varlığıdır. Lâkin esmâsını , fiillerini , sözlerini ,

zâtını , sıfatını ve bütün tasarruflarını insana yükleyip, bütün kudreti ve tasarrufu ile insandan zuhur etti.

Görmez misiniz ki , Bâri-Teâlâ’nın gerek kahrı ve gerek lütfu , hâsıl-ı kelâm bütün tasarrufu zâhir olarak da

bâtın olarak da insandan zuhur eder. Bâri-Teâlâ gerek insan ve gerek hayvan terbiyesini insan yüzünden

eder ve rızkını insan yüzünden verir. Bari bunlardan hisse (ders-i ibret: tecelliyat temaşâsından nükte-i

emsâl*) al. İnsan Hakk’ın gören gözü , tutan eli , söyleyen dili , yürüyen ayağı imiş ve her bakımdan Hakk’

ın âleti imiş. Dikkat ederseniz, Bâri-Teâlâ’nın gerek keremi , gerek lütfu ve gerekse gazabı insandan zuhur

etmektedir. Çünkü Hak bizden söyleyip, bizden gördü ve bizden işitti ; sözü , fiili , hâsılı bütün tasarrufu (*)

bizim yüzümüzden zuhur etti ve böyle olunca vücûdumuz Bâri-Teâlâ’nın ızhar kudreti ile tasarrufuna âlet

oldu. Bizden bu tasarrufu ve bu hareketi yapıp-eden Bâri Teâlâ (*) olup, bizdeki vücûd ve varlığın bize Hak

tarafından muvakkat zaman için verildiğini bilmeyip de, Hakk’ın varlığını ve tasarrufunu kendi üzerimize

alıp, asıl vücûdu ve tasarrufu kendimizin zannedip câhilliğimizle nefsimize zulm-ettik . Ondan dolayı

Peygamberimiz Aleyhisselâm: “Nefsini bilen , Rabbini bilir.” Hadis-i şerifinde buyurmuşlardır. Yani biz

Hakk’a âlet olup, bizim vücûdumuzu gerek hayır ve gerek şer olarak kullanan Hak olup, bizde gerek küll*

(bütün / makro) olarak gerekse cüz* (parça / mikro) olarak irâde yoktur. Var olarak gördüğümüz cüz’î irâde

ve hareketlerimiz Hakk’ın varlığı ile vardır. Belki asıl olarak onun da Hakk’ın olduğunu bilerek bütün var

lığı Hakk’a verirsek , nefsimize zulümden ve cahillikten kurtuluruz. // A benim cânım , zâhir ilmi’ne gurur

lanma veyahut akl-ı meâş* denilen yalnız (rızık / dünya geçimi*) gıdâmızı düşünebilen aklınla idrâk edeme

diğinden dolayı bu sözlerimizi hulûl ve ittihâd (Tanrı’yı evrenle eşitleyip birleşik görmek*) anlama! Zira

hulûl ve ittihâd; şeriatte nasıl küfür ise, hakikatte dahi küfürdür. Bâri Teâlâ hulûl ve ittihâddan münezzeh

Page 131: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

796

dir. Burada beraber olmaktan maksat bir taraf olmaktır. Bu hususta aklın , ilmin ve hissin yolu yoktur. Bu

vasıtalarla Hakk’a yol alınmaz, ancak mürşid-i kâmil huzurunda baş ve can fedâ edip, onun himmeti ile

nuranî ve zulmanî perdeleri birer birer geçmedikçe bu sırlar bilinmez, çünkü keşfe ve cezbeye muhtaç tır. / Aman erenler! Mürşid-i hakikim , bu emanet vücûdumun sebeb-i hayatı olan Sultan-ül’ârifin*Hüseyin

Ağa şeyh Sultan Hamdi* kuddise-sırruhu Hazretleri cümle teallükâti ile size emanet. Hiç bir şekilde şükrünü

edâya kâdir değilim. // ………………………………………………………………………………..

“Mürşidim cânım oldur – Söyler dilim cânım oldur // Kulum sultan oldur – Hüseyin Sultan huuu … //

Selim Divâne’ye meded – Andan irdi kalmadı derd // İsmin olsun dilimde vird – Hüseyin Sultan huuu …” /

………………………. // duâmızı yapalım , sözümüze gelelim. / …………………………………………..

Şimdi , “Cümle vücûd (-varlık*) hep-birden Hakk’ın*-dır.” sözünden ; sakın ola ki , herşey hepbirden Tanrı

imiş (*); yahut halk yoktur, Hak vardır veyahut hâşâ “Hak yoktur, halk vardır (*)” gibi yanlış anlamayasın!

Zâhirde ve bâtında , yani dış âlemimizde ve iç âlemimizde bütün tasarrufu yani her şeyi istediği gibi yapan

ve kullanan Hakk* olduğundan , halkın varlığı Hakk’ın varlığı yanında serap ve hayâl gibidir. Çünkü halk’

ın vücûd-varlığı muvakkat ve emanettir. Muvakkat ve emanet olan şey ise, yok gibidir ; çünkü sahibi değiliz.

Zira halk vücûdu ve varlığı Hak’dan alır. Emânet sahibi olan Hak*emanetini aldığı zaman sende ne vücûd

ne varlık ve ne de tasarruf kalır. Düğüne giden bir kimsenin emanet aldığı elbiseyi (*) düğünden dönüşte

sahibine teslim etmesi gibi. //

Benim cânım kardeşim , bu meseleler kâmil mürşidin himmetine ve cezbeye muhtaçtır. Birçok kimseler

bunları söz ile öğrenip “bildik , olduk” diyerek dalâlete düşmüşlerdir. Çok uyanık olmak ve muhakkak bir

mürşid-i kâmil* bulmak lâzımdır. Zira ne kul Tanrı olur, ne de Tanrı kul olur. Bazı idrâki kısa (kasir, kısır

ve sığ …*) kimseler, anlayamadıklarından dolayı “Bizdeki irâde irâde-i külliye’dir; ki o da Hakk’ın irâdesi

dir.” – derler. (!) Gerçi cümle irâde Hakk’ın-dır, lâkin Bâri-Teâlâ irâdesini kimseye vermez. Nitekim

senin istediğin bir şey meydana gelse, sen onun kendi irâdenle meydana geldiğini zannedersin.(!) Halbuki

o senin değil , Hakk’ın irâdesiyle-dir. İrâde-i külliye* insan-ı kâmil’de bile yoktur. Malûmunuz ki , Resû

lullah Aleyhisselâm’ın dişi (Uhud savaşında*/ kırılıp) şehit oldu. İrâde-i külliye olsa , mübarek dişini şehid

eder miydi ? Evet; cümle tasarruf Hakk’ın-dır. Eğer murâd-ı âliyyesi seni galip (üstün*) etmekse düşmanın

üzerine galip eder; eğer değilse, düşmanı senin üzerine galip eder. Mülk O’nun ; kimden dilerse, onun vücû

dundan tasarruf eder ve görünür. Evet, cânım! Küllî irâde bendedir diyen yanlış anlamıştır ve bir can dalâle

te düşmüştür. Eğer sende küllî irâde olsaydı , hasta olmayı veya ölmeyi ister miydin ? Halbuki hasta olursun

ve vakti (-ecel*)gelince de ölürsün. İşte bundan anlaşılıyor ki , insanda küllî irâde yoktur, insan için gerek

hayır ve gerek şer bütün tasarrufu Hak’dan bilip Hak ile düşmanlık etmeyip, daima âcizlikte ve kullukta

bulunmak kadar selâmet yoktur. // “Ne ol bu olur – Ve ne bu ol olur / Hakikatte budur – Vahdetteki yol !”

………………………………………………………………………

Evet; cânım , Halkın sonu fenâ yani yok olmak , evveli ademdir yani yokluktur. Hakk’ın ise sonu bekâ ,

yani sonu yoktur / hep vardır; evveli ise, kıdem’dir yani başlangıcı yoktur. Hep vardı , hep vardır hep var

olacaktır. // Nitekim Muhammediyye* sahibi (Yazıcı Mehmed Efendi*) kuddise-sırruhu Hz.leri buyurur:

“Hakikatte odur mevcûd bu söze dimezem lâ lâ // Ve lâkin bil bu andandır ol bu ol kellâ ”/ - dediği buna

işarettir. // Şimdi bu meseleyi tasavvuf ehlinden dinlemek suretiyle alırsan anlayamaz, dalâlete düşersin.

Ancak mürşid-i kâmil’in himmetiyle mümkün olur. Çünkü bazı âşık , “herşey hepbirden Hakk’ın vücûdu

dur (heme ust)” sözünü yanlış anlayıp, ya Hakkı inkâr ederler yahut halkı inkâr ederler. Meâzallâhü Teâlâ

veyahut da Hakk’ın kudretini lâyıkıyle idrâk edemediğinden , Allah korkusu kalkıp diline ne gelirse onu

söyler. Bu hâle sebep, kendisi taklid’de olduğundan Hakkı da - hâşâ – taklid anlar. Eğer kendisi kirden ve

şüpheden halâs olup hakikatin kemâline ermiş olsaydı , Hakk’ın birliği ve bize yakınlığı kemâl derecede

idrâk olunur, gayet terbiyeli ve edepli olurdu. Bir âşık eğer Hakk’ın cezbesi ile, Hakk’ın bu yakınlığını ve

beraberliğini anlayıp uyanıklığa sahip olabilmişse, onun alâmeti şudur : Bu âşık yalnız dahi olsa Hakk’ın

bu yakınlığından asla gaflet etmeyip (benlik kritiği / içten nefsiyle hesaplaşma yani içsel sorgulama bakımın

dan*) gayet âcizlikte ve niyâzda olup, edebinden ayak uzatmaya Hak’dan hayâ eder. Bizler (!) ise, taklitte

olduğumuzdan; yalnız değil , hatta halk yanında bile edebsizlik edip, ayak uzatırız; padişahın meclisine /

(“âdâb-ı muâşeret” kaidelerine bile*) riâyet etmeyiz. Buna da sebep; yakınlığımız ve beraberliğimiz söz ile

Page 132: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

797

ve bilmek ile’dir (!), yoksa hâl ile ve görmek ile değildir.Veyahud o âşığın âşıklık ve zilleti son derece olup,

hareketlerinde ve hallerinde, hatta nefes alıp vermesinde Hakk’a muhtaç olduğunu , kendinin şiddetli ihti

yacını ve aczini bilmeyip, Hakk’ın kemâl derecedeki kudretini kendi üzerine alıp yanlış anladığından ,

“Halkın varlığı Hakk’ın imiş, meğer halk Hak imiş …” diye yanlış anlayıp dalâlete düşer. Bu sözler,“sen

Tanrı’sın” - demek değildir. Ancak Hakk’ın zuhurunun ve kudretinin kemâlinin , zâhir ve bâtın tasarrufu

nun halkın yüzünden zuhur ettiğini ve halkta asla irâde olmayıp, gerek hayır ve gerek şer halktan ne ki

zuhura gelirse, hepsinin Hakk’ın olduğunu bildirmek içindir. Çünkü Hakk* olmadan halkın asla harekete

mecâli ve iktidarı yoktur, yoksa bu halk (yaratış / bilcümle âlem ya da toplum*) Tanrı’dır demek değildir.

Bu hususu yanlış anlayan can , “Ben Hakk’ım , gâibde başka Tanrı yoktur ; eğer ben kazanır kâr edersem

veyahut bir yerden istersem rızkım meydana gelir, yoksa aç kalırım” – der. Bu yanlış anlayış ve itikadı ,

Hakk’ın her şeyi muhît (kuşatıcı güç) olduğunu yani her şeyin Hakk’ın ihâtasında olduğunu ve her şeyin

hep-birden Hakk’ın varlığı olduğunu idrak edip kavrayamamasındandır. //

Şimdi Bâri-Teâlâ’nın ilmi yalnız herkesdeki ilimden ibaret değildir. Bâri Teâlâ’nın kendi zâtına mahsus

olan ilmi vardır ki , onu ne peygamberleri ne de evliyâları bilir. “Allahü Teâlâ cümle varlıklarla beraberdir

ve yine cümle varlıklardan münezzeh’dir ” dedikleri , bu hususu bilmemekten bozuk ve fasid itikad

meydana gelmesidir. Bu itikatte olan , -Allah korusun- Hakkı bildim zanneder, halbuki bilememiştir.

Onun için herkese mürşid-i kâmil lâzımdır. Bu fasid itikad sahibi muhallid , zındık ve “firâk-ı dâlle”

(sapık fırkalar ) gürûhudur. İşte bunların hepsi mürşid-i kâmile denk gelmedikleri (rastlayamadıkları*) için

dalâlete düşmüşlerdir. Ve bazı zâhir ilim sahibi olan yaşlı kimseler de ilimlerine (mağrur nefsine*) mağlup

olup mürşid-i kâmil’e teslim olmazlar. İcap ettiği derecede nefsin gururundan , ilmin varlığından vazgeçe

meyerek , ahlâkını temizleyip saflaştırmayıp, ruhunu da temizleyip parlatmadığı için , Hakk’ın sırları (*)

onlara keşf ve zuhur etmemektedir. Ancak tasavvuf kitapları okuyup tasavvufi sözler ezberlemekle (!)

kendisini kâmil oldum zannedip, gurur’da kalıp nefsin hilesine düşmüş olur ve ma’rifet yani bilgi mertebe

sinde kalır, hakikate vâsıl olamaz. Çünkü hâl olmadıkça yalnız söz ile hakikate vâsıl olunamaz. (Dikkat!)

Bazı cahil şeyhler, kendilerine bir mikdar esrâr-ı ilâhiye* açıldığı zaman , merkep izinde birikmiş su görüp

derya zannetmiş kimseler gibi , kendisini kâmil oldum zannedip, nefsinin hilesine aldanır, hakikate vara

maz, berzah denilen iki mertebe arasındaki geçitte kalır. (-Ruhuma âyinedar şu Yaşamakça muhtevâ da

acaba “emmâre” ile “levvâme” mertebe-i nefsaniyet arasında bu tarz-ı berzah’a mı benziyor yoksa ? Zira

doğrudan bir mürşid-i kâmil’in ders-i dergâhına da sülûküm olmadığına göre, kendimi irşâd konusunda

arayışlarımı dillendirmek , gönlümün nazm-ı nabzını dinleyip bunun nüktesini şiirleştirmek gaye-i hizmet

olarak gerekli ve yeterli mi ? İşte temel soru ve kendince değerlendirip bunu cevaplayacak her okuyucu.*)

Zâhir ilmi sahibi kimseler de bazı tasavvuf kitapları okurlar, sözlerini zıt görürler. Çünkü akl-ı meaş* dedi

ğimiz kendi hayvanî aklı o sözleri idrâk edemediğinden kusuru kendinden bilmeyip, belki ehlullâhı yanlış

yolda zanneder. Cebriye ile mürîdi fark edemediğinden , ehlullâhı kaderiye, cebriye, hulûl ve ittihâd’da

zannedip, -hâşâ- hakikati ve esrâr-ı ilâhiye’yi inkâr eder, şeriat çerçevesinden çıkacağından korkar. Fakat

âşık-ı sâdıklar, Hak yolunda bütün korkuları bertaraf ederek , gece-gündüz Allah’ın aşkı ile mest olup akıl

ve şuurları gider, hayran olurlar. // Beyt:

Ey yâri canan ten ile cânım senin olsun // Mezhep ile din ile imânım senin olsun

Aşkınla senin varlığımı hep sana verdim // Evrâd ile ezkâr ile esmâm senin olsun

Yüzünde nur ile envârını gördüm // Buna sebep ol külli varım senin olsun

Divâne Selim mahvolup ben çıksın aradan // Bilcümle olan nâm ile şânım senin olsun!

………………………………………………………………………………………….

diyerek kendini mahv-edip Makam-ı Mahmud’da Bâri-Teâlâ’nın cemâlini temâşaya gark olmadıkça karar

etmezler. / Benim cânım , bundan maksat meâzallahü teâlâ (-korusun Yüce Allah!) ayıp görmek değil veya

erenleri noksan görüp kendimi tamam görmek değil. Fakat bu yolda büyük himmet ve çok sây ü gayret

lâzımdır. Aynı zamanda ilâhi cezbe ile mest ve hayran olan âşık-ı sâdıklar ile SOHBET lâzımdır. “Him

metin büyüklüğü imamdandır.” / Burada maksadımız Hak yoluna girenlere teşvik ve gayret vermektir ki ,

teselli bulup bir makamda kalmasınlar. (*) Zira bunlar nefsin hilesi ve gururudur.Yolda kalmayarak makam

Page 133: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

798

sızlık makamı’na erelim. Yeter ey Divâne, çok gevezelik ettin. Kendi sözümüze gelelim: Asıl maksat Hak’

tır. Eğer sen yanlış anlayıp “ben Hakk’ım” dersen bilirsin ki , seni ve bütün bu mahlûku sen yaratmadın.

Elbette senin ve bu mahlûkun bir hâlik’ı , bir yaratıcısı vardır. Fakat mahluktan zuhur etmiş, kendini göster

miştir. / Nitekim Niyâzi Sultan kuddise-sırruhu hazretleri buyurur :

Deme ki Hakkı sende mevcûd ola , ya bende // Ne sendedir ne bende sığmaz ol bir mekânda

Mekânı bî-mekân nişânı bî-nişandır // Yine zuhur eden ol mekânda ve zamanda

Hem can ve hem ten ol’dur, hem sen ve hem ben oldur // Cümle görünen oldur uzakta ve yakında

Sanur musun kim O’dur isteği ya hep budur // O bir kamu bir hû’dur gidende ve duranda

Niyâzi gözün aç-bak herşey olup dürür Hak // Sanma ânı kim ol işte nihanda ve ıyânda !

…………………………………………………………………………………………..

Evet, bütün vücûd ve varlık Hakk’ın olup mahlûk yüzünden zuhur edip görünen Hâlik’tır. O halde hakikat

te cümle vücûd ve varlık hep birden Hakk’ın vücûdu ve varlığı ise, “Nefsini bilen Rabbi’ni bilir.” Hadis-i

şerifinin sırrı nedir ? “Attığında sen atmadın …” (*) sırrı nedir ? Ya kul hangisidir veyahut Allahü Teâlâ *

hangisidir ? Fark ediver diye Niyâzi Sultan sormuştur. Bu ise keşfe muhtaçdır, izahı harfe sese sığmaz ve

misal kabul etmez. Fakat hakiki mürşidim , sebeb-i hayatım; âriflerin sultanı , Hakk’a vâsıl olanların gavsı ,

evliyâlar çeşmesinin menbaı , Zât-ı Hakk’ın nuru Şeyh Sultan Hamdi kuddise-sırruhu hazretlerinin himmeti

ile kudretim imkânında beyan edeyim. / Şimdi Niyâzi Sultan (k.s.) hazretlerinin sorusu budur, beyan olunur:

……………………...

Müşkilim var ise ey Hak dostları eylen reşad // Kim cevabın vere olsun Hak katında ber-murad

Ol ne kesrettir ki ânın haddi yok pâyânı yok // Kesret içinde ne vahdettir ki âna yok â’dâd

Çokdur envâı bu halkın bir insan üç bölük // Biri ehl-i hayme birisi karye biri bilâd

Üç bölükden üç bölük dahi bölünmüş ey hâce // Biri mü’min biri kâfir biri ehl-i inkıyâd

Kangısı Hak’dan ırak olmuş bunların söyle gel // Kangısı kâdir ki Hak emrine eyleye inad

Hakk’ın iken her tasarruf bu abes sözler nedir // Nefis ve şeytan dediğin kimlerdir eder fesad

Dünya ve uhrâ’daki haşr u neşr-olmak nedir // Bunları bildir bana kim hem nedir mebde’-meâd

Ahirette cennet ve nîrân ve berzah kim denür // Bunların aslı nedendür oluser yevm-il’tenad

Kahr u lütfun illeti bir demenin aslı nedir // Bu ikinin vahdet midir acep (ne) râh-ı sedâd

Yani rahat aynı mihnet mihneti rahat mıdır // Cümleden râzı mıdır Hak bir tarîyk-ı ıttırad

Hak Teâlâ’dan yakîn eşyâya bir şey yok denür // Liyk bildir kimdir Allah (hem) ve ya kimdir ibâd

Men aref (*)’le Mâ rameyte iz-rameyte* remzini // Fark ediver mümkin ise bir sebîl-i infirâd

Müşkili çoktur Niyâzi’nin velî biri de bu (-dur) // Zâhid-â anlasa Hakkı zühdünden olur kesâd !

………………………………………………………………………………………………………….

Geçen lügatler ( Niyazi-i Mısrî’nin yukarıdaki mısra’larında geçen bazı sözcükler ) :

Eylen reşâd: irşad edin! / Ehl-i hayme: çadır halkı. / Karye: ilçe, kaza. / Bilâd: vilâyet, iller-beldeler.

Sebîl-i infirad: tek geniş cadde (sıradan gelen*) / Tariyk-ı ittirad: (muttarid-devam eden) beraberlik yolu.

Yevm-it’tenâd: kıyamet günü. / Râh-ı sedad: hatâsız yol. / Veyl: (yazık!) arkası sıra /…? (Liyk: lâkin*)

………………………………………………………….

Benim cânım , Niyazi Sultan bu nutk-u şerifi söylemiş, gördüm ki bu nutukta “dört kitabın mânâsı” toplan

mış, hatta bütün ulûm-ü evvel ve âhirini ilgilendiren , ihâta eden sonsuz bir deryâdır. Bir âşık bunların her

birinin cevabını ayrı ayrı fark ederse bütün tehlikelerden ve dalâletten kurtulup yeryüzünde Hakk’ın halifesi

olur. Aman medet, mürüvvet erenler… Bu âciz yüzükaranın bu müşkilini hâlleden sizlersiniz.Arada yokum.

Bilgiçlikten ve nefsimin hilesinden sizlere sığınırım , bu günahkârı siz koruyun. İçimden Hak’tan başkasını

çıkarıp tabiat bağlarından , hevâ ü hevesden ve nefsin lezzetlerinden kurtarıp gönlümü gizli sırların nurları

ile nurlandırın. Bir de sizlerden niyâzım budur ki , aşkımı ve derdimi ziyadeleştirin. Dilerim ki , niyâzımın

kabulü için bu yüzükaraya Hak istidât vere. Suçumu ve noksanlığımı ikrâr eder olduğum hâlde dergâhınıza

aciz, niyaz ve yokluk ile yüz sürerim. Bu niyâzımı kereminizden kabul edin. Sizin şanınıza düşen lütuf, ke

rem ve affetmektir. Bizim şânımız ise daima cahillik , gaflet ve haddimizi bilmemektir. Aman erenler, kötü

ahlâkımızı güzel ahlâka , cahilliğimizi Hak ilmine, firkatimizi vuslata tebdil edin ki , can gözü ile daima

Hakk’ın cemâlinin temâşâsına gark-olalım. / Şimdi mürşidim Gavs-ül’Vâsılîn Sultan Hamdi kaddesellahü

Page 134: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

799

teâlâ sırrahü hazretlerinin himmetiyle bu soruların cevapları en doğru şekilde açılır ve yazılır. Lâkin bazıları

nın cevabı yukarıda bildirildi , bazılarının cevabı da bundan sonra zikredilecektir. / Şimdi dikkatle dinle ve

anla. Ne halk Hak olur ve ne de Hak halk olur. Çünkü halkın öncesi yokluk ve sonu da fâni yani yok-olmak

tır. Burada yokluk , ferdlik teklik manasındadır. Çünkü yok var-olmaz. Evet; ne yok var olur ve ne de var

yok-olur. Öyleyse, halkın öncesi yokluktur demek , ferdlik yani teklik demektir.Yani sen yaratılmadan evvel

ruhun ve cesedin yok değil vardı , lâkin başka başkaydı. Yani ruhun başka , cesedin de – ateş, su , hava ve

topraktan meydana gelmiş – başkaydı. Emr-i Bâri yani Hakk’ın tecellisi “anâsır-ı erbaâ” denilen bu dört un

sura geldi. Müfred yani tek iken ateş, su , hava ve topraktan ibaret olan bu dört unsur bir yerde toplanarak

cesed dediğimiz vücud meydana geldi. Sonra da “Ruhumdan ruh nefh-ettim.” meâlindeki âyet-i kerîmeden

anlaşıldığı gibi o cesede ruh üfleyip diriltti. Vakti geldiğinde doğup dünyaya geldi. Adem oldu ve halk oldu.

İşte böyle bir halka sen nasıl Halik dersin ve nasıl evvelce yoktu dersin ? Şimdi bundan iyi anla ki , sen kul

sun , her şeyi doğru anlamaya çalış. Yoksa Firavun gibi benlik davasına kalkışma. Halkın yine sonu fenâ ,

yani yok olmaktır. Yani herşey yine geldiği yola gider. Evvelce bir yere toplanmış iken , bu defa bu toplum

bozularak yine müfredliğe, yani tekliğe gider. Nitekim evvelce her parçan vardı , fakat başka başkaydı.

Sonunda yine dağılıp başka başka olur. Lâkin Hakk’ın evveli kadim-lik’tir, yani evveli yoktur, ezelîdir.

Ahiri bâki-lik’tir, yani sonu yoktur ; sonsuzdur, hep vardır. // Şimdi cem’den yani teklikten fark’a yani

çokluğa dönelim. Ubûdiyet ile ülûhiyet yani kulluk ile Allah’lığı birbirine perde etmeyelim , birbirine karış

tırmayalım. Kulun aczini ve Allah’ın kudretini beyan edelim. Şimdi Hakk * tebdil ve tağyir olmaktan yani

değişmekten münezzehtir. Ama halk * daima değişmekte, tebdil ve tağyir olmaktadır. Fakat hakikatte deği

şen , tebeddül ve tegayyür eden yine Hak’tır. Zira sen mahluksun , yaratıksın , hâdissin yani sonradan olma

sın. Sen bilirsin ki; gözü ve kulağı , eli ve ayağı sen yaratmadın. Bunları yaratan cümlenin vücûdu olan zât

dır. Bu izahlardan yanlış anlayıp da yine halk yaratmıştır diye dalâlete düşme.Yani Bâri-i Teâlâ’nın kudreti

ve zâtı cümle varlığın vücûdunda gizlidir. Zira cümle mevcûdatı tasarruf ve idare eden O’dur ve bütün mev

cûdat O’nun vücûdudur, O’nun varlığıdır. O, bir ve tek (-eşsiz*) zâttır. / Benim cânım , “Bu halkı Hak yarat

mıştır ”-tâbiri , mübtedîlere yani (irşad dersine yeni başlamış*) acemilere anlatabilmek içindir. Hakikatte ne

yaratılmış ve ne de yaratılacak var. (?!) “Her an bir başka şe’n-de’dir.” meâlindeki âyet-i kerîme’den anlaşıl

dığına göre, bunların hepsi şuûnat-ı Bâri , yani Hakk’ın şe’n (gerçek oluş / reel*-)leri , zuhûru / görünüşleri

dir. Ve Hakk’ın hikmetleri icabıdır. Bütün mevcûdat , O’nun vücûdu (-varlık kudretinin zuhuru*-)dur. Ara

yerde kimse yoktur. Kendi aldı , kendi sattı , (tek-) kendi pazar-etti. Evet cânım , bütün kâinat Hakk’ın vücû

du iken Hak* yine cümleden münezzehtir. Münezzehliği şu demektir ki , bütün varlıklar O’nun zâtının âleti

dir ve belki zâtıdır, cümle varlığı nasıl isterse öyle eder. Bütün mevcutlar ve varlıklar O’nun varlığı ve O’

nun vücûdu olduğu halde, O’nu bilmekten -tanımaktan âcizdir. Kendi işini ve kendi zâtını yine kendisi bilir,

başka kimse bilemez. Meselâ; el ile tutarsın , ayak ile yürürsün , fakat neyi tuttuğunu elin , nereye gittiğini

ayağın bilmez, ancak can bilir. Cümlenin canı ise Bâri Teâlâ’dır. (?!) Bütün varlıkları nasıl ve ne için kullan

dığını kendi bilir, başkası bilemez. Görüyoruz ki , Hak* kuluna bir belâ verir, kul* bunda Allah’ın hikmeti

ni ve Hakk’ın o kula o belâyı vermekten murad ve maksad-ı âliyyesinin hayır olduğunu bilmediği için razı

olmayıp şikâyet eder. Eğer kul Hakk’ın murad ve maksadını bilseydi , o kul belânın geldiğine sevinir, şikâ

yetçi olmazdı. Çünkü Hak* kuluna düşman değildir. Onun verdiği belâ değil , lütûftur. Niçin olduğunu kul

bilmez ama Allah bilir. Nitekim , “Sevmediğiniz bir şey sizin için hayırlı olabilir, sevdiğiniz bir şey de sizin

için şer olabilir.” –meâlindeki âyet-i kerîmede (Bakara , 2*216.) buyurulmuştur. İşte veliler bu sırrı bildikle

ri için Bâri Teâlâ onları nasıl kullanırsa onlar Hakk’ın hikmetine teslim olup rıza gösterirler. Hakk’ın hikme

tini kimse bilemez. Ancak yakînine vâsıl olup gece ve gündüz ülfeti daima Hak ile olan ve beşeriyetleri

mahvolmuş kimseler her sırrı bilirler. Nitekim , “Onun te’vilini ancak Allah ve ilimde metin (-râsih*) olan

lar bilir.” -meâlindeki âyet-i kerîme ( Bkz. Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Meali , Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk ,

Yeni Boyut-İst. 1998 / sh. 51: Âli İmran suresi , 3*7. Kitab’ı sana indiren O’dur : Onun ayetlerinden bir

kısmı muhkem-ler’dir ki ; onlar Kitap’ın anası-dır. Diğer ayetlerse müteşâbih-ler’dir. Şu var ki , kalplerin

de bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak , onun yorumuna öncelik tanımak için Kitab’ın sadece

müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir, (-ve devamını sonrasına bağlı anlamına

göre yorumlayıp “… ancak Allah bilir. Ve râsihun ise “ … ” derler. / diye anlayan ve açıklayan görüşler mi ,

isabetsiz yoksa ; nasıl anlamalıyız ?! / HK*) bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, “ona inandık , hepsi

Page 135: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

800

Rabbimizin katındandır ” derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez.*) buyurulmuş

tur. ( Not: Demekki işbu âyette sözkonusu vav-harfi* atfen tefsir olunsa da , daha bir dikkatle şu meâl tarzı

na ve ilgili dipnot tavzihatına mümasil başka kaynaklara da bakmalıyız nitekim / Bkz. Kur’ân-ı Kerîm Meâl

ve Tefsîri , Celal Yıldırım ,Tercüman G.-İst. 1982 / sh. 51: Âl-i İmrân sûresi , 3*7. O Allah ki , Kitab’ı sana

indiren O’dur. O’ndan bir kısmı muhkem (mânâsı açık , yorum götürmez, şüphe kabul etmez) âyetlerdir ki ,

bunlar Kitab’ın anasıdır. Diğer bir kısım ise müteşâbih (mânâsı kapalı // dikkat, Bkz. Yaşamakça , sh. 521:

“Elmalılı Tefsirinden alıntılar … / Müteşabihat denildiği zaman manasız tam bir kapalılık iddia edildiğini

zannetmek büyük bir yanlış …” // yorum isteyen) âyetlerdir. Kalblerinde eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ,

(kendi çıkarına uygun ) yorumda bulunmak için Kitab’ın müteşâbih olanına uyarlar. Halbuki onun yorumu

nu ancak Allah bilir. (dipnot -5 // İşte bu meâl-cümlenin nihayetindeki “nokta” anlamın tamamlandığını be

lirtmiş olmuyor mu ? Buna göre devamı sonrasına ait demektir. -HK*// “Kur’ân , tarihî bir gerçeğe parmak

basarak semavi kitaplarda yazılı bulunan kelimeler, deyimler ve isimlerin indiği çağda kullanıldığı mânâları

taşıdığını hatırlatmaktadır. Kelimeler böyle olduğu gibi cümleler de böyledir. Tevrat ve İncil’deki âyet ve

kelimelerin taşıdığı mânâ ve özellikler zaman bakımından dikkate alınmadığı için bir takım yanlış anlam ve

hükümlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.”) İlimde derinleşenler ise: “Ona inandık; hepsi de Rabbımızın

katından (inme)dir ” derler. (Bu hakikatleri) ancak akıl sahipleri düşünebilir. / 8. Rabbimiz! Bizi doğru yola

eriştirdikten sonra kalblerimizi saptırma. Kendi katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz ki sen çokça

bağışta bulunansın. (dipnot-6: Bunun için Allah , mü’minlere doğru yolu bulup Kitab’ın aslına kavuştuktan

sonra kalblerinin sapmaması için duâ etmelerini hatırlatıyor. / Muhkem : Yorumu bilinip anlaşılan , mânâsı

açık olup bilinen âyetlerdir. / Müteşâbih : Asl’a ircâ-edilen fer’î mes’elelerdir; veya muhkem âyetlerin ışığı

altında yorumu yapılabilen âyetlerdir. // Muhkem: Rabbin hücceti , kullarının ismeti ve bâtılın reddi ile ilgili

âyetlerdir. Bunlarda tasarruf ve yorum yapılamaz. / Müteşâbih: Yoruma müsait, tasarrufa elverişli âyetlerdir

ki , ilimde derinleşenler bu hususta söz sahibidirler. Sûrenin başında geçen hurûf-i mukatta’a* bunlardan

biridir.” // Sûrenin başından itibaren ilk âyetlerle ilgili dipnotları da aynen örneklemek ve önemine binaen

göstermek için dercetmekteyim. Dipnot-1: Bakara sûresinde belirtildiği gibi , bu harfler, Allah ile Peygam

beri arasında bir şifre ve sûrenin kapsadığı hükümlere açılan bir kapı ve de İlahî esrâr ve hikmetin birer anah

tarıdır. / 2: Bu âyet, yaratılanla Yaratan arasındaki farkı iki önemli sıfatla ortaya koyar ve akıl sahiplerine en

doyurucu delil ve kanıtı sunar. / 3: Tevrat’ı da , İncil’i de, Kurân-ı da doğru yola iletici , hak yolu gösterici

olarak indiren Allah’tır. O halde Allah’a ait bu kitaplarda dinin esasıyla ilgili konularda bir zıdlaşma , bir

terslik bulunmaması gerekir. Aynı zamanda hiç kimsenin bu kitaplarda kendi keyfine göre tasarrufta bulun

ması , fazlalık ya da noksanlık yapması , değiştirmeye kalkması câiz değildir. / 4: Allah’ın , ana rahminde

bizi dilediği şekilde, renk ve biçimde tasvir etmesini açıklayan âyet, yaratılacak olan her insanın bağlı tutul

duğu genetik olayla ilgili “kalıtım” ve “değişme” kapısı açmakta , kısacası genetik kompozisyonu hatırlat

maktadır. Ayetteki “keyfe” (-nasıl ?) kelimesi daha çok bu hususu yansıtmak içindir.”) Hakikatte Hak’tan

başka bir şey yoktur. Lâkin zâtının künhüne kimsenin aklı ermez. Onun için Peygamberimiz Aleyhisselâm

Hazretleri , “Nefsini bilen Rabbini bilir.” - buyurdu ; Allah’ı bilir, buyurmadı. (*) Bâri Teâlâ’nın zâtına akıl

ermez diye yazmaktan maksadımız, her sırrı künhü ile bildim zannedip gururda olmayalım diye. Zira

gurur nefsin hilesidir. Bildim dediğimiz ancak cahilliğimizin nişânesidir. Bizden bilen Hak’tır, bize ne kadar

bildirirse biz o kadar biliriz. Öyleyse daima aczde, niyazda , kullukta ve yoklukta olalım. / Sen bütün mevcû

dâtı kendinde toplamışsın , özünü bil. Çünkü senden başka ne Hâlik var, ne mahlûk var. Sende hem hudûs

yani sonradan olanlar var, hem de kıdem* denilen ezelî varlıklar var. Sende hem fenâ hem bekâ (mündemiç)

var ; hem kul var hem Tanrı var. Sende hem cesed hem ruh , hem zâhir hem bâtın , hem evvel hem de âhir

var. // İşte cânım , senin dışında , yani senden hariçte hiçbir şey yoktur. “Ne ki var âlemde, o var Ademde”

demişler. Fakat bunları kendi vücûdunda bulup Hâlik’ı mahlûka ve mahlûku Hâlik’a , yani ülûhiyeti ve ubû

diyeti birbirine perde etmeyip, daima ubûdiyette yani kullukta ol ve kendini daima âciz ve kudretsiz bil .

Erlik-mertlik ve keramet odur. Yoksa “Ben Tanrı’yım” diye Firavun olmak değil ve yahut “Ben kulum ,

gâib(-benden ayrı ve bilemediğim biçim-)’de Tanrım var (!)” diye de seni (yani kendini) başka (-ve) Hakk’ı

başka bilip şirk etmek değildir. Kendi vücûdunda hem Hakk’ı bul , hem seni (-iç bilinç benliğini bilip-) bul ,

birbirine perde etme. Senin aslın “ateş, su , hava ve toprak”-dan halk olunduğu için mahlûk’sun , hâdissin ,

yani sonradan olmuşsun , ezelî değilsin. İşte bu maddeler bir araya gelip terkib olunmadan evvelki ferdlik

Page 136: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

801

yani teklik (kesretin özü / özgün özeti ve hilkat öncesi vahdet*) haline bakacak olursan , Hak’sın ; kadim

sin , yani ezelden beri varsın. Bu terkipten sonra yine tebdil ve tağyir yani değişme ve maddelerin ayrışması

yönünden fânisin , yani sonun yok olmak ve fenâ bulmaktır. Canın ve yukarıdaki “anâsır (-ı erbaa*)” dediği

miz maddelerin aslı , Hakk’ın zâtının tecellisidir. Anâsır dediğimiz o maddelerin terkibleri devamlı değişir,

ama “can” değişmez. Ne bir yerden gelir, ne de bir yere gider. Be-hey Divâne, bozulup (-yeniden düzülen*)

yapılan terkip sensin , gidip gelen de sensin. Senin değişen terkib (-bazı unsurlardan oluşan*) tarafına halk ,

yani mahlûk (yaratık) denilir. Nitekim Hak Celle ve Alâ Hazretleri Kur’ân-ı Kerîm’inde (Rahman: 26-27.)

“Arzda olanların cümlesi / hepsi fâni (-iğreti ve geçici-)dir ; celâl ve ikrâm sahibi olan Rabb’in bâki (sonsuz

kalıcı*)dır.” meâlindeki âyet-i kerîme’sinde buyurduğu gibi , bütün mevcûdatın dış yüzü mahlûktur, yani

fânidir ; tebdil ve tağyir olur. Fakat iç yüzü Hak’tır, bâkidir ve hiçbir sûretle değişmez. // Şimdi benim câ

nım , Hakk’ı bulmak kolaydır. Çünkü cümlenin vücûdudur. Lâkin bunların içinde dönüp halkı bulmak

(gayet zor-) güçtür. Çünkü müstakil bir vücûdu yoktur. İşte bundan dolayı Niyazi Mısrî Sultan (k.s.) haz

retleri buyurur : “Hak Teâlâ’dan yakîn bir başka şey yok ; // Lâkin bildir, kimdir Allah ve kimdir ibâd ?!”

…………………………………………………………………………………………………………..

Yani bu beyt’te; “kendinde hem Hakk’ı bul , hem de ubûdiyetini yani kulluğunu bul.” diye tenbih (-uyarı*)

vardır. Şimdi her kim hem Hakkı , hem halkı ; hem fenâyı hem bekâyı , hem hâdisi hem kıdemi , hem kendi

âcizliğinin kemâlini ve hem de Allah’ın kudretinin kemâlini kendi vücûdunda bulup, kulluğu ve ülûhiyeti*

birbirini görmeye mâni (-engel*) perde etmezse, işte o kim-se şek ve şüphelerden ve “telvin” denilen başka

inançlardan kurtulur, tevhid ehli olur. Fakat kulluğunu unutup göremeyip “ben Hakk’ım” diye tozu koz*

anlarsa , Hakk’ı yanlış anlamış olur ve (derk-i*) fark’a gelmemiş olur. Farkı (-ayrım “analiz” anlayışı*)

olmayanlar ise, nefsin hilesine aldanıp kendisini evliyâ (yani , Allah’ın yakın meveddetine ermiş*)zanneder.

(İşte bu noktanın nüktesini iyi kavramak konusunda bilhassa “Feyizler-8 / Tuzaklar ve Uyarılar (*)” gayet

detay yorumsama metoduyla farklı ve müstesna bir irşad kaynağı olması bakımından şâyan-ı tavsiye eser

lerdendir./ HK*) “Şeytan onlara kötü amellerini süslü gösterir ” (Ankebut: 38.) meâlindeki âyet-i kerîmede

buyurulmuştur. Böyle yanlış anlamış olan kimseler, insan-ı kâmil’in itikadını ve sülûkü olan yolunu bilme

diklerinden kulluk , âcizlik , yani tevazû ve yokluk hususundaki hallerinden onları bulanık ve acemi zanne

derler.Telvinde yani başka inançlarda kıyas edip insan-ı kâmil’in nazarından ve himmetinden düşüp mahrum

kalırlar. Bundan dolayıdır ki , insan-ı kâmil’i ne şeriat ehli ne de tarikat ehli bilir. Her iki zümre de insan-ı

kâmil’i (içerik yorumuna göre, “ideal olgunlukta tek örnek Resûlüllah Efendimiz Sallallahü Aleyhi ve Sel

lem’in “mahrem-i esrâr ” ruhsal hayat derinliği …*sîret-timsâl sünnet-i seniyyesi’ni ) göremezler ve bundan

dolayıdır ki , mürşidimiz Hamdi Sultan* ol deryâdadır. Tarikat ehli olanlar noksan ve telvinde olduğunu

kıyas edip kendi telvinlerini sultanda görürler. Bir kimse Hakk’a vâsıl olmayıp ancak şeriat mertebesinde

kalmışsa , o kim-se Allah’ı bilemez. Bu hâl şirk-i hafidir yani gizli şirktir. Ve bir kimse de Hakka vasıl ol

duktan sonra geriye, fark’a gelmezse onda kulluk yoktur ; işte bu hâl dalâlet, ilhad ve zındıklık mertebesi

dir. Tevhid ehli ise cem’e varmış yani Hakka vasıl olmuş ve farka geri gelmiş, yani kulluğuna dönmüş olan

kimselerdir. / Nitekim Hüdayi Sultan (k.s.) hazretleri buyurdu :

Şunun kim cem’i yoktur irfanı yoktur // Şunun kim farkı yoktur ilhâdı çoktur

Biri şol türke benzer şehre gelmez // Biri şehir adamı karyeye gelmez

Hakikatde kemâl ehli ol oldu // Ki , hem karyeye o hem şehre geldi !

………………………………………………………………………

Demek oluyor ki , asıl tevhid ehli ; cem’e varmış, fark’a geri gelmiş olup kulluğunu ve ülûhiyetini (-sırf /

salt tek Allah’a âidiyeti*) birbirine mâni olacak perde etmeyip, daima acz’de yani tevazû ve kullukta olan

dır. Nitekim Hazreti Ali Kerramallahü Veche*, “Cem’i olmayan fark şirktir. Fark’ı olmayan cem’ ise zındık

lıktır. Asıl tevhid , cem’ ve tefrikadır.” -buyurmuştur. Evliyâullah’dan bir âşık-ı sâdık* Bâri Teâlâ’ya demiş

ki , “Ya Rabbî , ben yokum sen varsın.” Bâri Teâlâ o kuluna buyurmuş ki , “Ey kulum ; güzel , beni tevhid

ettin. Ya senin ubûdiyetin , kulluğun nerede ? ” İşte Hakk’a vasıl olduktan sonra farka geri-gelip, ubûdiyeti

ni / kulluğunu bulup, ubûdiyetini ülûhiyetine perde etmemek her âşığın elinden gelmez. Gayet müşkildir.

Muhakkak mürşid-i kâmil’e muhtaçtır. // Ey benim cânım , nitekim Niyâzi Sultan (k.s.) hazretleri buyurur :

“Zâhid-â anlasan Hakk’ı , zühdün neden olur kesad ?” // dediği , cem’den sonra fark’a işarettir. Çünkü cem’

Page 137: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

802

makamında , secde eden ile secde edilen , yani sâcid ile mescûd bir olur. Harf, ses, söz ve kelâm kalmaz.

Bu makamda yola giden sâlik , şeriatı icrâ edemez, ilhâda meyleder. Yani “Bu mertebeye vâsıl olan âşığın

zühdü , -yani nefse muhalefetle daima ibadet meşguliyeti- Hakk’a vuslat içindi. Halbuki Hakk’a vâsıl oldu ,

murâdını buldu.”- diye sorarsan , cevabı şudur ki ; Hakkı talep edenlerin hasenâtı yani ibâdeti Hakk’a vâsıl

olan âşığa günahtır. Zira Hakk’a vasıl olan âşığa gerek ibadet ve gerek sülûk -yani , Hakk’a yolculuk- olsun ,

cümlesi şirktir. “Öyleyse müntehîlerin , yani Hak yolunun sonuna gelmiş olanların ibâdeti niçindir ? ” – der

sen , müntehîler ve insan-ı kâmiller abd-i mahz’dır ; yani has, hâlis kul’dur. / Nitekim Niyâzi Sultan’ın ;

“Abd-i mahzım tasarruf bilmezem!”- dediği , bu hususa işarettir. // Şimdi abd-i mahz* kime derler ? Elin

den , dilinden , gözünden kimse incinmeyip, ibâdetlerin her birini usûl ve âdâbı ile icrâ eden , yaptığı ibadet

lerde garaz (-zühdüne mugayir bir başka kasd-ı mahsûs*) olmayan , yani cehennem korkusundan veya cen

net ümidinden ya da dünya menfaati için olmayıp, halisan muhlisan Allah için , Hakk’ın emrini yerine getir

mek için yapan kimsedir. Zira ibâdetinden bir şeyler ümid ederse, Allah’a şirk edip ibâdete tapmış olur. İşte

Hakk’ı talep eden kimseler, ibâdeti Hakk’a vâsıl olmak için yaparlar. Halbuki müntehîler, yani Hakk’ın yolu

nun sonuna gelmiş (- işte, tecelli-i “yakîn” insan-ı kâmil ledünniyat-ı Hakk’a vuslat tadına âşina ruh huzur-u

şuur “rikkat-i sekînet” tevekkül-ü mahz sahv-ı teslimiyet hâletince gerçek kemâl-i edeb’in nur-u Muhamme

diyye* yani seyr-i sülûkta tam ergin ve yetkin irşâd dinginliği gizemine ermiş şahsiyet! / HK*) olanlar,

Hakk’a vasıl olduklarından , bunların ibâdetleri ancak Hakk’ın emrine uymak içindir. Ebrâr (*) dediğimiz,

Hakkı talep edenlerin ibâdeti gibi Hak için veya Hakk’a vuslat için ya da başka bir şey için yapılan ibâdetler

müntehîlere günahtır. Müntehîlerin ibâdeti ancak Hakk’ın emrine imtisal için , yani (ittibâ ve ribat / tam bağ

lanmak-*) uymak içindir. Bu makam çok tehlikeli bir makamdır. Bazı can , mürşid-i kâmil’e rast-gelmedi

ğinden bu makamda “Ben Hakk’a vâsıl oldum , ibâdet edersem şirk olur ..” – der, dalâlete ve ilhâda düşer.

Halbuki bu , ibâdet etmeyin demek değildir. İbâdetinde garaz ve maksad olmasın , yaptığın ibâdeti (riyâ ve

ucb* bakımından sakınarak , gözünde büyültme!) görme, demektir. / Nitekim Hasan Basrî (k.s.) hazretleri

nin buyurduğu gibi ; “Hakikat odur ki , ibâdeti yapacaksın // Yaptığın ibâdeti görmemek gerçek kasdın!”

yani , görmeyi terk etmektir ( Gavs-ı Azam Abdülkadir Geylanî hazretleri de -hatırlayabildiğim meâlde-

diyor ki: “Sen namazda ve namaz sende fani olmadıkça , yani sırr-ı tefanî hissiyatta sanki içinde kaybolma

dıkça namaz sahih namaz olmaz.” / HK*) yoksa ibâdeti (-terk*) değil. / Nitekim Hüdayi kuddisesırruhu

(hazretleri de şöyle*) buyurur : “Hakikat sanma terk-i ameldir // Terk-i rü’yet-i ameldir ki güzeldir.” … )))

Hasılı kelam bir kimse şeriatı icra etmezse, o kim-se yanlış anlayıp dalâlete, sapıklığa ve ilhâda düşmüştür. /

**********

Vuslat-ı ibtidaiye* dedikleri ise; kesifliği bırakıp lâtifleşmektir, yani dalâlet kesif-lik , hidâyet lâtif-lik’tir.

Nefis ve ahvâlimizi muhasebe ederek dalâleti bırakıp hidâyet hareketi ile hareket ettikten sonra senin yok

olman ve Hakk’ın var olmasıdır. Senin yok olmanın mânâsı ise şudur ; sûret ve sıfat senin değildir, Hakk’

ındır. Senin yok olman , bu suret ve sıfatları* asıl sahibi olan Hakk’a verip aradan çıkman ve bir de senin

sıfatlarını Hakk’ın sıfatlarında mahv-eylemen demektir.Yani senin sıfatların beşeriyettir, yaramaz huylardır,

hayvan sıfatlarıdır. Yaramaz huylardan kurtulup bu huyları , Hakk’ın sıfâtı olan iyi huylara – ki , insan-ı

kâmil* sıfatlarıdır – tebdil etmendir. / Nitekim Şeyh Mahmud-u Şebüsterî (k.s.) hazretleri buyurur :

“Edersen hüsn’e tebdîl ger sıfâtı // Heman tebdîl edersin zât’a zâtı !” / Yani yaramaz huylarını iyi huylara

tebdil edip, sendeki sûreti ve sıfatı* Hakk’a verirsen , işte o zaman yok olursun ve sendeki sûret-sıfat (tam

mânâsınca*) Hakk’ın zât ve sıfâtı olur. Eğer ahlâkını (- huylarını*) tebdil etmezsen , Hakk’ı bilsen de fayda

etmez, zira nefsin gururu meydana çıkar; (hem-) herkesin hakkını yerine getiremezsin , halk da senden emîn

olmaz. Vuslat’tan maksat Hakkı bilmek değildir. Belki Hakkı bilmek odur ki ; hiçbir şeyi inkâr etmeyip,

her şeyi Hak bilip, her şeyin hakkını verip (-beşeriyete terettüp eden ne mes’ûliyet ve ne vezâif varsa-*)yeri

ne getirmek ve bütün azalarından , (-bilhassa*) elinden , dilinden , gözünden halkın emniyette olmasıdır. Bu

husus ancak kalbin temizlenmesi , ruhun cilâlanması ve nefsin ıslah edilmesiyle mümkündür. / ………….

Kalbin tasfiyesi , temizlenmesi ise; Hak ve hakikat yoluna girmiş olan sâlik (gerçek ehl-i tarikat / derviş*)’

in gönlüne Hak tarafından gizli sırların gelmesidir.Vuslattan murat da ancak gizli sırlar (ilhâm-ı ledünniyat*)

dır. “Allahü Teâlâ nuru ile dilediğini hidâyete erdirir.” meâlindeki âyet-i kerîme ( Nur, 35.)’de buyurulması

buna işarettir. Herkesin hakkını yerine getirip herkes ondan razı olur. Ve herkeste Hakk’ın yüzünü görüp

daima Hakkı temâşâda olmadıkça , kimseye nur gelmez. Bu nur gelmedikçe de kimse hidâyet bulup Hakk’a

Page 138: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

803

vasıl olarak herkesin hakkını icra edemez. İşte zındık ve daima azabda olan muhallit (halt-eden*) denilen

kimseler bu sırrı bilmedikleri için , ancak söz ve bilgi ile Hakk’a vâsıl olduk zannederek nefislerinin gururu

na aldanmışlardır. Ehl-i hevâ ile (evliyâ-) ehlullah’ı ayıran bu gizli sır’dır. “Biz onlara vuslat yollarını hidâ

yet ederiz.”- meâlindeki âyet-i kerîme (Ankebut, 69.) Hakk’ın cezbesi’dir. // Şimdi , yaramaz huylardan

halâs olmayanlar, Hakk’a vâsıl değildirler. Vuslatları yani Hakka ermeleri sadece kendi zanlarından ibaret

tir. İşte bundan anlaşılıyor ki , bir kimse şeriatın emirlerini yerine getirmeyip yaramaz huylarından kurtula

mamışsa , (meselâ: akla aykırı , sağlığa zararlı ve Kur’an ahkâmına bağlı İslâm ahlâkına uymaz söz ve dav

ranış olarak kötü / haram-mezmum , memnû / yasak-günah her ne varsa …*) o kimsenin kalbi tasfiye olma

mıştır, yani kalbi saflaşmamış, temizlenmemiştir. Nefsi ıslah olmayan böyle bir kimseden de bu sırlar mey

dana gelmez. Gizli sırların zuhur etmediği kimse ise, gururdan ve benlik davasından kurtulamaz, yalancıdır.

İşte şeraitte evvela yalancı Mehdi* zuhur eder dedikleri bu gibi yalancı kimselerdir.Bu kimselerin yalancı

olmaları şeriat-ı Muhammediye’yi yerine getirmemelerindendir. Zira eğer gerçek Mehdî olsaydı , şeriat-i

Muhammediye’yi aynen yerine getirirdi.Mâdem ki şeriatı icra etmedi “Hakka vasıl oldum hidâyet buldum”

demesi yalandır. Mehdi’den maksat, hidâyet bulmaktır ; İsa’dan maksat ise, ruhun nefisten boşalıp ruh-ül’

kuds’e tebdil olmasıdır.Yani , nefisle kirlenmiş olan ruh temizlenip pâk , mutahher, aziz bir ruha dönüşür.

İşte bundan anlaşılıyor ki , yaramaz huylarından halâs olmayıp, şeriatin emirlerini yerine getirmiyorlarsa ,

bu gibi kimseler, “Hakka vasıl oldum , erdim” diye vuslat iddiâsında bulunsalar da yalancıdırlar. Çünkü bir

kimse hidâyet bulmadıkça , yani doğru yola ulaşmadıkça Hakk’a vâsıl olamaz. Eğer hidâyet bulmuş olsaydı

şeriatı kabul edip emirlerini yerine getirirdi. Mâ’rifetullah dediğimiz Hak bilgisine böyle vasıl olup Ayn-el’

yakîn* makamındayken kendini hakikate vasıl oldum zannedip Hakk-el’yakîn* makamında olduğunu iddiâ

eden âşıklara Bâri Teâlâ hidâyet edip bu makama getirmeyi murad ederse, “Allahü Teâlâ dilediğini nuru ile

Hak yoluna hidâyet eder.” - meâlindeki âyet-i kerîme gereğince Hak tarafından o âşığın gönlüne hidâyet

nuru* tecelli eder. İşte bu tecelli’ye cezbe-i Hakk*, sırr-ı hafî , ruh-ul’kudüs ve ruh-u izafî derler. //

……………………………………………………………………………………………………..

Hazret-i İsa’nın gökten inmesi ve Mehdî’nin çıkması da şudur ki ; bu âşığa hidâyet yetişip kendi vücûdu ,

ayıpları ve eksiklikleri aşikâr olur, açılır. Kendi hallerine baktığı zaman görür ki , erenlerin hallerinden hiç

biri kendisinde yok. Ne şeriat emirlerini , ne de tarikat emirlerini icra edip kalbini tasfiye etmemiş, ruhunu

cilâlamamış ve nefsini temizlememiş olup daima hevâ ve heveste ve gaflettedir. Nefsin gururuna son derece

aldanıp köpek-lik sıfatları ile halkın gönlünü yıkar ve bazı kimselere de tilki-lik sıfatı ile hilekârlık eder.

Keşfi açılınca görür ki , evvelki yaramaz huylarından ve hayvan sıfatlarından kurtulamamış, ahlâkını asla

düzeltememiştir. Kendini kâmil (ergin-olgun ruh*) olarak görmesinin nefsinin gururu ve hilesi olduğunu

anlayıp, uykudan uyanır gibi gafletten uyanıp, kendini böyle ayıp ve noksanlar içinde görünce, istiğfar

ederek feryad ü figan edip, şeriate gereği gibi yapışır. Nefsini hesaba çekerek yaramaz huylarını günden

güne iyi huylara dönüştürür. Halka muhabbet edip eksikliği kendinde ve tamamlığı halkta görmeye başlar.

Zira o zaman Hak’dan başkasını göremez, kendini baştan aşağı isyana gark-olmuş görerek feryâd eder.Ve

nihayet görür ki , kendini Mehdî zannederken meğer Deccal’mış, yani “Hidâyet bulup Hakk’a vasıl oldum”

demesi yalanmış. Hallerinin hepsi nefsin hilesi ve gururuymuş ve kuru iddiâdan ibaretmiş. Bu hallerden

dolayı dertli olan Hak yolcusu sâlik , daha önce yalancılık ile velilik iddiâsında bulunduğu için hakiki eren

lerden hayâ ve edeb edip, yüzünü yerlere sürüp feryâd ü figân ederek onlardan yardım ve meded istemeye

başlar. O gerçek erenler de bu zavallının feryâdına merhamet edip, kendilerini ondan gizlemezler. Gönlüne

nazar edip evliyâullah’ın yolunu ve itikadını , inancını , tevhidini ve âdâbını gösterip, onu tarîk-ı müstakîm ,

yani Hak yoluna koyarlar. Erenlerin himmetleri sebebiyle bu kimseye Hak tarafından hidâyet yetişip gizli

sırların tecellisi zuhur eder. İşte o zaman bu kimsenin beşeriyeti ve yaramaz huyları iyi huya dönüşüp, zâtı

ve sıfâtı mahvolup; irâde, kudret, gurur ve davâ kalmaz ve meydanda Hak’dan başka bir şey de kalmaz.

Halk’a olan mehabeti gittikçe artar. Halk ondan emniyette olup, herkes ondan hoşnut ve razı olduğundan

Hakk* tarafından sevilir ve mahbûb-u Hak ve veliyyullah’dan olur. Yani , Allah’ın evliyâsı olur. O zaman

bu kimsenin vücûdundan gerçek Mehdî * zuhur edip şeriat-ı Muhammediye’nin emirlerinin hepsini yerine

getirir ve Hazret-i İsa* bu kimsenin gönlü göğünden kalbe inerek Deccal’ı Mekke kapısında mızrak ile vu

rup öldürür. Mehdi* imam olur ve Hazreti İsa* ona uyarak namaz kılar.Yani bu demektir ki , nefsi ruh olur

ve ruhu ruh-ül’kuds’e dönüşür. Hazreti İsa* Mehdi’ye uyunca , yani Hak tarafından gizli sırlar tecellisi zu

Page 139: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

804

hur edince, nefis ruh olur ve ruh da ruh-ül’kuds olup hidâyete erer. Mızrak’tan murad , muhasebe; Deccâl’

den murad da nefistir. Çünkü nefis baş kaldırıp, bilmek’le ve söz ile hakikate erdim diye sâliki aldatıp guru

ra ve davâya düşürmüştü. Şimdi mâdem ki ruhu ruh-ül’kuds* oldu , hidâyete erdi ; kendisinin gaflette olup

(yani , gaflette olmasından …*) nefsinin gururu ve hilesi , ve fasid yani kötü fikirlerle, bâtın dediğimiz iç

âleminin kirli , mülevves olduğunu öğrenip bildi ; o zaman gönül kapısı önünde kendi muhasebesini yapıp

nefis Deccal’ini katleder. İşte o zaman sâlik’in vücûdundan gerçek Mehdi zuhur eder ve Hazreti İsa nazil

olup Mehdi’ye uyar ve şeriat-i Muhammediye’yi harfiyyen icra eder. Bundan anlaşılıyor ki , Hakk-al’yakîn

makamına şeriati icra etmeyenler vasıl olamamışlardır. Onlar yalancılardır, yanlış yoldadırlar, temkin ve

istikamet bulamamışlardır. Zira temkin ve istikamet bulan âşık , şeriatı inkâr etmez.Gereği gibi icra edip

her şeyin hakkını vermezsen , daha şeriat’ın hakkını veremiyorsun demektir ; nerede kaldı ki başkalarının

hakkını icra edesin. // Ey Divâne, biz yine kendi sözümüze gelelim ; ……………………………………..

Ubûdiyetini yani kulluğunu bil , demek ; ancak zâhiri görebilen halk gibi yanlış anlayıp da kendini başka ,

Hakk’ı başka görüp şirk et, demek değildir. Ubûdiyetten yani kulluktan murad edilen , senin cüz’i ve fâni

olmandır. Anasır (dört temel unsur : “ana-sır !” ) denilen , seni meydana getiren maddelerin aslına dönüş

mesi ve senin tebdil ve tağyir olmandır. Ruhun ruh’a , anâsırın ana-sır’a dönüştüğü vakit bâki olursun ,yani

cüz’(-parça*) iken küll (-bütün*) olursun. Can Hakk’ın zâtından ayrı değildir. Göz, kulak , el ve ayak hep

Hakk’ın âleti-dir ve onlar da Hakk’ın zâtıdır. Senin ne tende ne de canda alâkan var. Bâri Teâlâ zâtında mev

cut olan kudretinin kemâlini senin vücûdunda icra etmeyi murad edip teni cana âlet etti ve tenin sevk ü

idaresini cana verdi. İşte o ten ile o cana bir isim kondu. Hak senin vücûdundan o isimle meydana çıkıp

nasıl hareket etmek isterse sen de öyle hareket edersin. Meselâ ; Hâdi* ismiyle meydana çıkmışsa hidâyet

hareketleri ve güzel işler yaparsın. Eğer Mûdil* ismi ile meydana çıkmışsa dalâlet hareketleri ve sapıklık

lar yaparsın. İşte bu isimle Hakk’ın senden zuhurunu , senden aşikâr olduğunu bilmeyip, Hakk’ın varlığını

kendi varlığın bilip; ben yaptım zannedersen , şirk edersin. Şimdi ubûdiyetten murad , senin cüz’ülüğün

idi. Bunu anladınsa ubûdiyetini , yani kulluğunu buldun. Öyleyse bundan sonra da ülûhiyeti kendi vücûdun

da bul. Yani , Bâri Teâlâ senin vücûdunu kendisine âlet-edip, Hak senden senin isminle zuhur etmiş, mey

dana çıkmıştır. O vücûd sen değilsin , Hak’tır. Sen bunu bilmediğin için , ben zannedip şirk ettin. Hak

senden , senin isminle göründüğü için ; evvel sensin , âhir sensin , zâhir sensin , bâtın sensin ; yani gizli

ayân sensin ; kendini bilesin. / Sen ruh yönünden ve anâsır’ın müfredliği , yani tek madde oluşu yönünden

evvelsin. O müfred , yani tek olan anâsırın bir yerde toplanıp karışım olması yönünden âhirsin. Resûl Aley

hisselâm Hazretleri’nin , “Gelişte son , fakat yaratılışta ilk’im.”- meâlindeki hadîs-i şerîfi buna işarettir.

Ve anâsır yani seni meydana getiren maddeler yönünden zâhirsin , ruh yönünden bâtınsın. Kezâ anâsır

yönünden fânisin , yok olucusun ; ruh yönünden bâki’sin yani ebedî’sin. Tebdil ve tağyir olman yönünden

halksın ; ruh bedenden ayrılıp ruh ruha , anâsır anâsıra ve her organın aslına dönüp bâkî yani ebedî olduğun

için Hak’sın. Anâsır cihetinden halk’sın , ruh cihetinden Hak’sın . Semi’sin , Basîr’sin , Mürîd’sin ve

Murad’sın , Hayy’sın , Kayyûm’sun , Kahhar’sın , Rezzak’sın , Vehhâb’sın. Sözün hülâsası bütün esmâsı ,

ef’âli ve sıfâtı ile Hak senden zuhur edip, Hakk’ın gören gözü , söyleyen dili , işiten kulağı , yürüyen ayağı

ve Hakk’ın bütün tasarrufu yani her şeyi yapması senin vücûdundan meydana gelir. Nitekim Hazret-i Ali

kerramellahü-vecheh*, “Sen kendinin küçük olduğunu zannedersin , fakat bütün büyük âlemler sende dürül

müştür.”- buyurur. / Sen bütün kâinatı kendinde toplamışsın.Yani , bütün kâinat sende mevcut. Hak ve halk

ın cümlesi sende mevcut. Ama sen bunu bilemediğinden kendini küçük zannedersin. Şimdi gafil olma ,

özünü bil ; Hakkı kendine ve kendini Hakk’a perde ve engel etmeyip daima yoklukta , aczde ve niyâzda ol .

Bu niyâzı anladınsa , Hak* kimdir ve halk* kimdir (?) fark-edip dalâlet ve ilhâddan emniyette olup insan-ı

kâmil* oldun. İşte bunları da anladınsa , bir başka türlü de beyan edelim ki; âşıklar ve sâdıklar, ubûdiyeti

ve ülûhiyeti kendi vücûdlarında bulup, Ene-l’Hakk (*)’ı … Hüve-l’Hakk (*)’a … ; yani “-ben Hakk’ım …”

sözünü ,“O Hak’tır …” sözüne çevirip, Ene* ile Hüve’yi biribirlerine perde ve engel etmesinler. / Ey benim

cânım , Ene-l’Hakk’ı* Hüve-l’Hakk’a*, yani ; ben Hakk’ım* sözünü , O Hakk’dır …* sözüne tebdil etmek

lâzımdır. Çünkü senin vücûdun Hakk’ın bir azâsı yani organı gibi-dir. Hakk’ın tüm vücûdu değildir. Deniz

den alınmış bir bardak su gibisin , yani deniz değilsin amma denizden başka bir şey de değilsin. İşte bu

nun gibi , eğer sen Hakk’ım (*) dersen; senin , benim ve cümlenin vücûdu hep birden Hak’tır, yoksa yalnız

Page 140: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

805

senin ve benim vücûdumuz değil. Eğer sen Hakk’ım dersen , sanki bir el ve ayağın , ben tamam âdemim

diye adamlık iddiası etmesine benzer. Bir el veya ayağa adam denilir mi ? Tabii ki denilmez. Fakat bütün

organların hepsi yerli-yerindeyse hepsine birden adam denilir. İşte bunun gibi yer-gök ve bütün hayvanlar,

ve insanların hepsi …* insanda mevcuttur. Fakat muhtasar ve bilkuvve* vardır ; mufassal ve bütün teferru

âtı ile değil. İşte mufassal olan varlığa , yani kâinata “âfak veya âlem-i kebir ” ; muhtasar ve bilkuvve mev

cut olana da “enfüs veya âlem-i sagîr ” yani “küçük âlem” denilir. Öyleyse âlem-i sagîrin ve âlem-i kebîrin

cümlesi birden Hakk’ın vücûdudur, yalnız enfüsün yani âlem-i sagîrin değil. Çünkü sen cüz’sün , küll değil

sin. Alem-i âfak ve âlem-i enfüsün cümlesi küll (-hepsi / bütün*)’dür. Görüyoruz ki , Hakk’ın her kudreti

bir sıfattan zuhur etmiştir. Meselâ kuşlar uçar, insan uçamaz ve insandaki kudret de hayvanlarda yoktur.

Çünkü insan mahzar-ı tâm’dır. Yani Hakk’ın bütün kudretlerinin zuhuru (-açığa çıkması*)’na mahâl olabile

cek mahiyettedir ve insanların da her birinden bir başka kudret zuhur etmiştir. Kiminden güzel yazı yazmak ,

kiminden sâir sıfat, senden ve benden günâ-gün çeşitli kudretini zuhura getirmiştir. Senden senin vücûdunu

kullanır ve senin emrini bilir ; benden benim vücûdumu kullanır ve benim emrimi (yani , iş ve eylemimi *)

bilir. Bizim ubûdiyetimiz ve cüz’lüğümüz bu kadarcıktır ki ; sen benim hâlimi bilmezsin , ben de senin hâli

ni bilmem (yani bilemem*). Ama senin kendi halini bilmen ve benim de kendi halimi (… bile-) bilmem ,

Hakk’ın bilmesi-dir ; senin ve benim değildir. Fakat biz ona “ biz-lik* ile cüz’-lük bilmesi ”-dir, deriz. Zira

“Bâri Teâlâ cümle ile-dir.” denmesi işte bu cüz’-bilgisidir ki , senin halini senden benim halimi benden bilir.

…………………………

Şimdi , Bâri Teâlâ’nın ilmi bundan ibarettir zannetme. Sadece kendisine mahsus olan ilmi vardır. Bu ilim

sana ve bana değildir. Zira Bâri Teâlâ senin hâlini ve benim hâlimi bilir. “Cümle (Muhalefetün li-l’havâdis

ve “Allah-üs’samed” derken belli zaten herşey-*)’den münezzehtir ” (*) dedikleri bu mânâdadır. Lâkin bazı

âşıklar vardır ki , Hak ile ülfet ve ünsiyet edip küll*-bilgisi’ne de nâil olup, herkesin halini ve herkesin gön

lüne geleni bilir. İşte bütün mahlûkatta olan vücûd ve hareket hepsi Hakk’ın-dır. Her varlıktan bir başka

türlü kudretini meydana çıkarmıştır, hepsi Hakk’ın kudreti-dir ve Hakk’ın ne kadar kudreti varsa herkesden

gizli-dir. Fakat bazı velîlerden öyle (fevk-al’beşer …*) kudreti zuhur eder ki , dünyada olan insanlar hepsi

bir-araya toplansalar, o hâli yapamazlar ; âciz kalırlar. Öyleyse bütün bunlara binâen Bâri Teâlâ bu mahluk

tan başka bir vücûdu olmaktan (?!) münezzehtir ve Hakk’a mahlûktan başka bir varlık olarak inanan kim-se,

şirk’te-dir. Eğer bu izahtan anlaşılmadıysa , bir başka türlü beyan edelim. Benim cânım , benim “-ben …”

dediğim Hak’tır - demek; benim ne bedende ne de canda alâkam var (!) demektir. Beden ve ten Hakk’ın

sıfatıdır, can ise zâtı-dır. Ama ben Hak değilim demek , bütün vücûd hepbirden Hakk’ın-dır demektir.

Yoksa yalnız senin ve benim vücûdum değil.Çünkü Hak Teâlâ senin ne aynın-dır ne de gayrın-dır. Meselâ

aynada görünen suret senin kendin değildir, sûretin-dir ama o suret gayrin de değil , senin-dir.Şimdi Hak*

senin aynın olmadığı gibi , sen de Hakk’ın tamam vücûdu değilsin ; bir azâsı bir organı gibi-sin , ama Hak*

senin gayrın değildir, sende görünen suret (*) Hakk’ın-dır, senin değildir. “Allah , Ademi sureti üzere halk

etti.”- (yani , insan modeline nefha-i ilâhiyet tek kendi ruh hassası sıfat-ı sûret verdi.*) buyurulması (*) bu

mânâdadır. İşte bunun için Hakk’ın kudreti her şeyde gizli-dir. Her-kes’den ve her şey’den hareket eden

ve her şeyi işleyen Hak’tır. Halk (-kul / mahlûkat*) Hak olmaksızın hareketten ve fiilden âcizdir. Onun için

herkesde görünen suret ve yüz Hakk’ın sureti ve yüzüdür ; herkesin değildir, zira herkes âcizdir. Bâri Teâlâ

herkesi istediği gibi kullanır. Binaenaleyh Bâri Teâlâ mahlûktan başka vücûdu olmaktan (?!) münezzehtir.

Dikkat edersen “Kulun rızkını veren Hak’tır ”- derler. Hiç şimdiye kadar Hakk’ın halktan başka bir vücûdu

olup da kula rızık verdiği yoktur. Herkes rızkını Allah’dan ister ve lâkin kul elinden zuhur eder. Kimse

dikkat edip araştırmaz ki , bu hâl ne haldir ; kul kimdir, Allahü Teâlâ kimdir ? Kimse bilmez, böyle gaflette

geçer-giderler. Bundan bari anla ki , Bâri Teâlâ kullarından ayrı değildir, belki kullarının vücûdundan zâhir

de ve bâtında tasarruf eden Hak’tır. Fakat kullarını kendine perde ve âlet etmiştir, hakikatte her işi işleyen

Hak’tır. Ama sen kör ve gafil (-aymaz*) olursan (-anlayamaz da işi yapan*) kul (yani , irâde sahibi insan*)

zannedersin.Öyle sanma; zira sen senin ardında kalmışsın , Hakk’ı göremiyorsun. Bari Karagöz oyunundan

hisse al. Arif-i billâh her şeyi künh*(-öz*) ile aslını bildiler. Onun için Ene-l’Hakk*-ı , Hüve-l’Hakk’a tebdil

ettiler. / ********************************************************************************

Sürüb ismin dilde tekrar eylerim // Varlığım seninle ben var eylerim

Koma beni etmem (hem*) dert ile âh // Yakarım dünyayı hep nâr eylerim

Page 141: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

806

Aşk-ı pâkin boynuma zencîrini // Takmışım Mansûr olup dâr eylerim

Ene-l’Hakkı mahvedüb sende şehhâ // Hüve-l’Hak zikrini herbâr eylerim (“şeyh-â / … ? )

Beni sende seni Hak’da mahvedüp // Hakkı sende seyyidim var eylerim

Cemâlinden okuyub âyetleri // Şerh edüb lezzât-ı tekrar eylerim

Vech-i pâkin ismidir ümmü-l’kitâb // Bu Selim (can*) ânı ezkâr eylerim

****************

Şimdi kendini aradan çıkarıp varlığı Hakk’a vermelidir. Biz arada yokuz, varlık O’nun-dur. Kulluğu ve

Allah’lığı bu (ülûhiyet ve ubûdiyet’e dair *) izahtan anlamadınsa , bir başka türlü beyan edelim. Sende

ulûhiyet var, ubûdiyet var.Yani sende Allah’lık ve kulluk var. Burada kulluktan yani ubûdiyetten maksat,

senin cüz’i oluşundur. Sen Hakk’ın bir organı , azâsı gibi-sin; tüm vücûdu değilsin. Ulûhiyetten , yani Allah’

lık*-tan maksat ise, sendeki vücûd – ki , cüz’î-liğin idi.- Hakk’ındır ; senin değildir. Cüz’i olmandan dolayı

kul’sun. Kulluğun dolayısıyla o cüz’i-liğin ile de alâkan olmayıp sendeki cüz’î vücûdun Hakk’ın bir yüzü

olması nedeniyle Hak’sın. İşte bu hususu anladınsa , sende hem seni buldun hem Hakk’ı buldun. Çünkü

senin vücûdun Hakk’ın bir azâsıdır, bir organıdır. Sen yok’sun ; öyleyse sende ne irâde-i cüz’iye ve ne de

irâde-i külliye var ; cümlesi Hakk’ın-dır. Çünkü herkesdeki vücûd Hakk’ın vücûdu-dur. Öyleyse vücûdun

sahibi vücûdunu nasıl isterse öyle kullanır ve hangi azâsını nasıl isterse öyle hareket ettirir. İşte bundan

bütün halkın âciz olup, tasarrufun Hakk’ın (mutlak kabza-i Kudret takdir-i tasarrufu*) olduğu anlaşılmış

olur. Çünkü senin vücûdun Hakk’ın bir azâsıdır, senin her yönden azâ sahibine ihtiyacın vardır. Sen zelîlsin ,

âcizsin; aczini unutma , itiraf et. Sen zannettiğin vücûd sahibinin emirlerini tutup, yasak ettiklerinden daima

sakın ; kullukta ve niyâzda ol. Ey benim cânım , hakikatte halk Hak’tan ayrı ve başka bir varlık değildir.

İşte bu beyanlar Bâri Teâlâ’nın kudretinin kemâlini ve kulun elinde bir şey olmayıp, kemal mertebede âciz

liğini ispat edip, kulun şânına lâyık olan hareketin daima âcizlikte, kullukta , niyâzda olması … olduğunu

bilmek içindir. Bunları yazmaktan maksat, bazı taklitçilerin ters anlayıp “Ben Hakk’ım” diye Firavun-luk

davasına kalkışıp, -Allah esirgesin- kulluklarını kaldırıp Hakk’ın emirlerini tutmamaları ve Hakk’ın şan ve

şerefine lâyık olmayan sözler söyleyip imansız gitmelerine sebep olmalarıdır./ Şunu iyi anlamak gerekir ki ,

Bâri Teâlâ halk-eder demek , Hakk’ın zâtı sıfâtına tecelli eder demektir.Yani sıfat yüzünden görünen zâttır.

Nitekim Peygamberimiz Aleyhisselâm Hazretleri ,“Dünya ve âhirette Allah’tan gayri yoktur.”- meâlindeki

hadîs-i şerîf ’de buyurmuşlar (ve bu hususu duyurmuşlar-*)’dır. Bundan da anlaşıldığı gibi , bütün eşyanın

her birisi iki cihandır. Her eşyanın zuhuruna “dünya , halk ve fani ”- derler. O ise Hakk’ın zâtı idi , sıfat yü

zünden görünmüştü.Ve bütün eşya aslına dönünce “Hak , bâki ve âhiret”- derler. Bu ise Hakk’ın sıfatıydı ,

zâtına rucû etti ; zâtına döndü demek olur. İşte bunlardan ne demek istendiğini anlayıver … //

Arif ol gayri değil oldur giden oldur gelen // Suretâ gider görünür ne gelür ol ne gider

Şimdi bu izahtan yanlış anlayıp, haşr u neşri ve şeriatı inkâr etme; bilhassa çok aziz tut ve hakikati şeriata

tatbik et. Eğer uygun gelirse, o hakikattir ; yoksa yanlışlık sendedir. Çünkü mârifeti - bilgiyi , ehil olmayan

dan almışsın. Onun için ehil bir mürşid-i kâmil ara ki , sana irfanı -/ ilm-i ilâhi’yi olduğu gibi dosdoğru ver

sin. / Aziz Nefesî kuddise-sırruhu buyurur ki , “Bir kimse halkın sıfatı ile Hakk’ın sıfatını fark etmez ise,

o kim-se yolunu şaşırmış ve azmıştır ; halkı şaşırtır ve azdırır.” ooooooooooooooooooooooooooooooooo

Halkın sıfatı demek ; anâsırın tabiatı demektir.Yani vücûdumuzu meydana getiren maddelerin karakteri

ve tabiatı demektir ki , nefis dedikleri budur. / Hakk’ın sıfatı demek ; ahlâk-ı hamîde*denilen güzel ahlâk ,

yani ruhaniyet’tir. Çünkü ruh bütün ef’âl-i kabîha denilen çirkin ve kötü hallerden ve işlerden münezzehtir.

Allah korusun* zinâ ve livâta edip, şarap içip, her türlü kötülüğü işleyip, sonra da “Ben arada yok’um , bun

ları Hak işledi” diye nefsin hevâ ve hevesini , kötü ve çirkin işlerini Hakk’a (kader-yazgı*) isnad etmemeli

dir. Eğer senden bir noksanlık bir hatâ meydana gelmişse, kendi kusurun olduğunu idrâk edip Hak’tan affını

iste. Nitekim Adem Safiyyullah* küçük bir hatâ işledi , derhal hata ve eksikliğini kendi nefsinden bildi ,

niyâzda bulundu ve afv-edildi. Şeytan ise Hakk’ın emrini tutmadı , kendisinin hatâ ve dalâletini Hak’dan

bildi , onun için tard-edildi ve huzurdan kovuldu. Gerçi hidâyet ve dalâlet hakikatte Hakk’ın fiilidir, fakat

edep lâzımdır ve edeb icabı da şöyle niyâz edilir : “Yâ izzet sahibi olan Rabbim , bu noksanlık bendedir ve

benim anâsırımın hidâyete isti’dâd ve kabiliyeti olmadığından dalâlete kullandın.” – diyerek noksanlık ve

Page 142: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

807

hatâyı kendinden bil ; fakat kendinde zerre kadar hareket ve kudret olduğuna inanmayasın ki , şirk etmiş

olmayasın. Bütün cüz’i irâde ve küllî irâde Hakk’ın-dır. Bundan yanlış anlaşılıp Cebriye ile sıfat-ı ilâhiye

olan “Mürîd” birbirine karıştırılmasın. Ehl-i zâhirin irâde-i cüz’iye isbat etmeleri Hakk’ın kudretini iyi bil

mediklerindendir. / Öyleyse bunları anladıktan sonra şunları da bilmelisin ; Peygamberler gönderilip emir

lerden ve yasaklardan murad , Hakk’ın rızâsında bulunmaktır. Hakk’ın rızâsı ile dalâleti bırakıp hidâyet ha

reketleri ile hareket etmektir. Hakk’ın bu halk yüzünden zuhuru Hâdi ve Mûdil* isimleriyledir. Evliyâullah’

tan Hâdi , avâm-ı nâs’dan ise Mûdil ismiyle zâhir olur. Öyleyse Evliyâullah* Hâdi , avâm-ı nâs ise Mûdil

ismi’nin mahzarı oluyor. Gerçi hidâyet ve dalâlet, hakikatte Hakk’ın varlığının tecellisi-dir, hepsi O’ndan

çıkar. Fakat dalâlete Hakk’ın rızâsı olmadığından peygamberler ve mürşidler gönderilmiş olup halkı hidâ

yete dâvet etmişlerdir. Bunları anlayıp hidâyet hareketi ile hareket edip, şeriatın emirlerine riâyet edip dört

kapıdan baş gösteren âşığa aşk-olsun ! // xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Yukarıda irâde-i cüz’iye* ve irâde-i külliye* Hakk’ın-dır, demiştik. Şimdi burada şu süâl akla gelebilir :

“Mâdem ki irâde-i cüz’iye ve irâde-i külliye Hakk’ın olup, bende irâde yok-tur ; o zaman nasıl hidâyet hare

keti ile hareket edeyim ?” / Evet; cevabı budur ki , insanda kalp vardır ve kalbin iki tarafı vardır. Bir tarafı

halkla olup çokluk âlemine ve halka açılır. Bu gaflete ve çokluk âlemine açılan taraf, kesâfete ve dalâlete

meyl-eden hayvan sıfatları-dır; yemek , içmek , şehvet ve dünya-lık* muhabbeti gibi. / Kalbin diğer tarafı ,

Hakk’a ve vahdet âlemi’ne açılır ki , hidâyete meyl-eder ; lâtifdir, ruhâniyet sıfatı-dır. Evet , herkeste kalp

vardır ve herkesin meyli iki tarafa-dır. İşte kalbi Hakk’a açılıp Hak’la kaim olan âşıklarla ülfet ve sohbet

edersen , onların gönlünden senin gönlüne feyz ve hidâyet yetişir ; senin kalbinin de halka olan tarafı kapa

nıp Hakk’a olan tarafı açılır. Zira gönül gönülden nem kapar. Bakmaz mısın ki , kasavetli sıkıntılı bir adam

ın yanına vardığın zaman , kasavet ve sıkıntı onun gönlünden sana sirâyet eder, sende de hasıl olur. Eğer şâd

ve neş’eli bir kimsenin yanına gidersen sen de şâd olursun ; kasavetin gider, neş’e gelir. Eğer başka bir soh

bet veya dünyaya ait bir sohbet olsa , meclise ağırlık ve kasavet çöker ve meclistekilerin de hepsinde gaflet

zuhura gelir, Hakk’ı unuturlar. Ama Evliyâullah sohbeti olsa veya Evliyâullah’tan bir zât mecliste bulunsa ,

o meclise ruhaniyet gelip, orada olanların gönlünden dünyalık muhabbeti çıkıp gafletten halâs olurlar ; fâsık

lar bile hep Hakk’a muhabbet ederler. İşte bunlardan anla ki , eğer sen hidâyet istersen ehlullah meclisi-ne

devam et, ve erenlerin sohbetini dinle; tâ ki senin gönlüne de hidâyet gelsin. Bâri Teâlâ da sana hidâyet

edip sen de ehlullah’dan olursun. Ama böyle olmayıp da ; fasıklar, şâkiler, hevâ ve heveslerine bağlı kimse

lerin meclisine gider, onlarla sohbet edersen , ehlullah’dan olsan bile fâsık , gâfil ve ehl-i hevâ ü heves’den

olursun. // Şimdi de gelelim , EZEL ve EBED tâbirlerine; ???????????????????????????????????????????

Hakikatte ezel ve ebed yoktur. “Ezel ve ebed” tâbiri anlatabilmek için-dir. Eğer “ezel” olsaydı , Hak Teâlâ’

nın ibtidâsı olması lâzım gelirdi. Bâri Teâlâ dalâletini hidâyete tebdil edip, hidâyet halk-eder. Eğer ezelde

nasıl idiyse öyle olmuş olsa , peygamberler ve mürşidler gönderilmezdi ; ezelde “saîd” olan said (-mutlu*),

“şakî ” olan da şâki (-haylaz / günahkâr *) olurdu. Fakat hakikatte hâl böyle değil-dir. Çok kere görüyoruz

ki ; bir şâki , bir fâsid , ehlullah’dan birine bağlanıp, onun terbiye ve derslerine tâbi olur ve Bâri Teâlâ onu

şâki iken saîd ediverir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allah dilediği hükmü kaldırır, dilediği hükmü yerinde

bırakır ve dilediği hükmü değiştirir ; bütün kitapların esası olan levh-ı mahfûz* O’nun katında-dır.” – meâl

inde buyurulduğu gibi , bu ezel tâbiri Hakkı bilmemek’ten dolayıdır. İşte bu husus ayak kaydırır ve tehlikeli

dir. Ancak kader sırrı’nı bilen kişi (?!) gerçek hâlin ne olduğunu bilir. // Şimdi , SENİN EZELİN NEDİR ;

onu bilelim : ?????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????

Anâsırdan olan cesedine ruh girip, kulluk üniformasını giyip, aklın kemâle gelip, şeriat emirleri ile sorumlu

olduğun gün senin ezelin-dir. Eğer bir mürşid’e teslim olup Hakkı bulursan , (bezm-i ) ezel gününde “belâ /

evet!” deyip ikrâr edersin. Ve eğer tarikata girmezsen , mürşid’e teslim olmazsan ; “neâm / evet!” deyip

Hakkı inkâr edersin. Her ne kadar “belâ ve neâm” kelimeleri aynı mânâda ise de Ehlullah indinde ayrı-dır.

Ehl-i vuslat denilen “ehlullah” olanlar ezel gününde belâ deyip Hakkı ikrâr ettiler. Ama kâfir olanlar neâm

deyip Hakkı inkâr ettiler. Kâfir diye Hakkı örtenlere derler. Burada kâfir-den maksadımız Yahudi ve Nasâra

değildir; maksat Hakk’a vâsıl olmayanlardır. Zira onlar hem Hakkı ikrâr ederiz derler, hem de şirk ederler,

yani Hakk’a ortak bir-çok Hak tanırlar. Eğer bir kimse kemâl derecede Hakkı bilmiş ve anlamışsa , o kim-se

Hakk’ın kazâsına râzı olup belâsına sabr-eder. Kimseye ihtiyacını arz etmez. Çünkü belâya sabretmek Hakkı

kemal derecede bilmenin neticesidir. Bazı makam vardır ki , o makam zuhur eden belâya sabretmekle geçilir.

Page 143: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

808

Bâri Teâlâ o makamda olana bir belâ , bir musibet verir. O kimse de ona sabreder ve Hak Teâlâ “Kulum sabr

etti-” diye o makamdan geçirip “mahbûb” (-sevgi ve hoşnutluğuna lâyık kul*) edinir. Yani Hak tarafından

“sevilmiş” olur. Ama hak yoldan sapmış olanların cahilliklerinden yanlış anlayıp “Sen Hak’sın , Hakkı bil

din ve Hakk’a vasıl oldun. Bundan sonra ne makam var, ne de olacağın bir şey var. Artık sen Hak’sın …”

demeleri , dümdüz yürüyüp makam falan tanımadıklarından , dalâletlerinden ve gizli sırları bilmediklerinden

dolayıdır. Halbuki bilmezler ki , makamdan murad gizli sırlar zuhur edip ruhun cilâlanması , kalbin temizle

nip saflaşması , nefsin islâh edilmiş olması , hasılı bütün hayvan huy ve sıfatlarından , halka hile etmekten ,

yalan söylemekten kurtulup nefsi ruh , ruhu da Hak olup Hakk-al’yakîn* makamında daima uyanık olup,

asla ona gaflet zuhur etmemesidir. Yoksa amelsiz yalnız bilmek-le hayvan sıfatlarından kurtulunmaz. Böyle

olanlar kendilerini aldatırlar ve asla Hak’tan haberleri yoktur ve herkesi taklid (din irfan-ı fıkhından mahrum

mukallid*) zannederler. Şimdi bu hususları güzelce anlayıp tam ve temiz bir inançla Hakk’ın belâ ve musibet

lerine sabreden âşık (gerçek müştâk-ı Hak*), Hakk’ın her sırrını öğrenir ve halkın belâ (-lara*) - musibetlere

sabr-etmeyip ( bu vaziyet*) türlü türlü belâlara mübtelâ olduğunu görür ve onlara acır. Cenâb-ı Hak âşık kul

larını belâ ve musibetlerle imtihan eder. // aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa

Arif-i billah denilen , Hakkı tanıyan - bilen kimseler ile Evliyâullah denilen Hak velîleri’nin Hakk’ın cemâli

ni temaşâ etmelerinde çok farklar vardır. Arif-i billâh’ın görüşü ilim-dir , Evliyâ’nın ise ayrı (-farklı*)dır.

Meselâ : Arif-i billah*, “Hakkı gördüm ve bildim” der ; fakat gaflettedir. Ama Evliyâullah’ın görmesi ayrı

dır , yani yakınlık ve uyanıklık-tır. Mesela onlar cezbe ile Hak mertebesine yakınlık tahsil etmişlerdir ki ,

güya zâhirlerinde ve bâtınlarında vücûdları kalmayıp, vücûdlarından her fiili işleyen Hak’tır diye kendi

vücûdlarını kemal derecede yakınlıktan ve uyanıklıktan mahvedip Hakk’ın vücûdunu (yani , “Vâcib-ül’

vücûd” tâbir-i mefhûm meâl-i mânâsınca “zorunlu -gerekli- varlık” Allah!) görüp çok terbiyeli olur, Hakk’

ın kendilerine yakınlığı hususunda bir nefes kadar bile gâfil olmayıp yalnız oldukları zaman bile kendilerini

Hak’la beraber görüp, edeplerini muhafaza ve devam ettirirler. Her zaman Hak’la kaim olup, her an Bâri

Teâlâ’nın meclisinde ve huzurunda olduklarını bilirler, asla gaflet zuhur etmez. İşte bu Evliyâullah makamı

dır. // eeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee

A-benim cânım ! Bir çok canlar mürşid-i kâmil’e rast-gelmediklerinden Hakkı bilememişler, yanlış anlayıp

dalâlete düşmüşlerdir. Bunları yazmaktan maksadımız, onları uyandırmaktır. Yani Hakk’ın kudretini

kemâl derecesinde ve (de*) halkın zillet ve âcizlikte kemal derecede olduklarını anlayamadılar. Bütün hâl

ve hareketlerinde, hatta nefes alıp vermekte bile Hakk’a muhtaç olduklarını düşünemeyip, Hakkı ve halkı

fark-edemediklerinden nefis ve benlik tesiriyle Ene-l’Hak* yani ben Hakkım der , veya Allah korusun tama

men inkâr ederler. Kerâmeti de inkâr ederler. Hakk’a itikad (tam inanç yani içten bağlılık*)ları noksan oldu

ğundan Bâri Teâlâ onlara türlü türlü dertler verir , onlar da sabr-etmeyip edepsizlik ederler , hatta Hakka

söğerler. Ve bir tarikata mensup âşığa bir musibet gelse, o âşık da o musibeti kendi noksanlığından bilip

sabretse ve Bâri Teâlâ’dan o musibet karşılığında yüksek makam ve Hakk’a yakınlık ümid etse, o edepsiz

kim-se hemen şeytan gibi bu âşığın karşısına çıkar ve “Be-hey divâne, be-hey ahmak. Çektiğin zahmet yanı

na kalır. Belki sen Tanrı’dan büyüksün.” - der, veyahut “Ne makamın , ne de mertebenin ve yakınlığın aslı

vardır ”-diyerek o âşığın itikadını bozmaya çalışır. Halbuki bilmez ki , Bâri Teâlâ’nın her işinde bir çok

hikmet vardır, kul bilmez fakat velîler bilirler. (Rabbim mertebe-i ilmini itibar-ı keyfiyet takdirince tayin

edip bildirir birçok gönül ehline vesselâm!*) Bu gibi kişiler evliyâların da görmediğini ve bilmediğini zanne

derler. Çünkü evliyâullah’ın ilmini ve hâlini kendileri ile kıyas ederler. Böyle fâsid ve bozuk itikadda olan

lara Bâri Teâlâ türlü türlü belâlar verir, onlar da sabretmezler. Sabretseler dahi velîlerin sabrı gibi teslimiyet

ve rıza , ferah ve sürûr (sevinç / meserret*) ile değildir. Belki Hak’tan yüz çevirmek ve çâresizliktendir.

Hakkı kemâl derecede bilenler ancak velîler-dir. Onlar bilirler ki , Hakk’ın kahrı içinde lûtfu gizli-dir ;

isterse cevr ü cefâ etsin. Olan iş ve fiil baştan başa mahbûbundur. Zâtı gibi fiili de mahbûbdur. Mahbûbun

lûtfunu ve kahrını bir bilip Hakk’ın muhabbetiyle zehir dahi olsa içip şeker şerbeti bilirler. Böyle iti

kadda olan , Hakkı bilmiş Hakk’a vasıl olmuş ve beşeriyeti de yok olmuştur. Hakk’ın ulûhiyeti katında böy

le âşığın alâmeti ise, elinden dilinden kulağından gözünden … herkesin emniyette olması , kimseye zararlı

değil , herkese faydalı olmasıdır. / Beyt:

Dil ile kulum diyenler kul değildir şöyle bil // Olmayınca doğru çeşm u doğru gûş u doğru dil ! (u: ve*)

Page 144: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

809

Şimdi böyle bir canın halka düşmanlığı kalmaz, düşmanlık yerine dostluk getirir ve her mahlûka Hak gözü

ile bakar, herkesin isteğince hareket edip, gönül alır. Herkesten himmet talep eder, kendini herkesten âciz ,

miskin ve zelil görüp; gururdan , iddiâdan ve riyakârlıktan emniyette olur. Böyle âşığın sözünden , hâlinden

fiilinden şeriat ve tarikata aykırı / muhalif hareket meydana gelmez, çok edepli olur. Her andan ve zaman

dan hoşnut ve razı olur. Bu âşığın mübarek yüzünü bir kere gören , “Ah bir kere daha görsem!” - der, çünkü

evliyâ (*)’dır , Allah’ın sevgilisi-dir. //

Şimdi bunları anladıktan sonra şunları dahi bilesin ki , taklid ve tahkîki fark-edebilesin. Eğer sen halkı tak

lid* anlamayıp Hakk’a vasıl olup, Hakkı her yerde hâzır (-ve nâzır *) gördünse, Hakkı nasıl seversen

halkı da öyle seversin ve Hakk’ın her yüzünden cemâlini görürsün. Eğer gördüğün ve bildiğin taklid değil

se, kimsenin gönlünü kıramazsın. (*) Halk ne söylerse, “-doğrusun , gerçeksin!” dersin ; kimse ile muâzera

(-inadlaşmak*) ve münâkaşa (-mücâdele / münâzaa / karşılıklı sözle çekişmek ; bir meseleyi sormayı çok

ileri götürerek çekişmek*) etmezsin.Çünkü Hak Teâlâ yalan söylemez.Ve kimsenin itikâdına karışmazsın ,

şeriatı da Hakkı ile icrâ eder, dalâlete düşmezsin. Hakk’a yakınlığın ziyâdeleştikçe, edebini de ziyade eder

sin. Eğer cezbe gelip beşeriyetin kalktı - yok olduysa , alâmeti şudur : Artık sen bir daha kendini görmezsin.

Zira cezbe ile eridin , sen yok oldun Hak* var oldu. Senden bir daha asla davâ (-benlik iddiâsı*), gurur ve

riyakârlık , boşboğazlık gibi kötü haller zuhur etmez. Daima Hakkı kendi vücûdunda bulup görürsün ;

sohbetin , zikrin ve fikrin hep kendinle olur. Bu gibi haller sende zuhur ettiyse, böyle âşık telvin’den yani

başka tesirlerden kurtulmuştur ve böyle bir kimse her nasıl kerâmet göstermek isterse gösterebilir. Çünkü

kendi zâtını , sıfatlarını , fiillerini , sözlerini ve muradlarını Hak’da mahv-etmiştir. Onun murâdı Hakk’ın

murâdı olmuştur. Zira telvin (-boyama , boyanma / renk verme*)’den ve diğer tesirlerden kurtulup, onda

asla beşeriyet (tabiat-ı beşer *) kalmamıştır. Gururdan , davadan ve bütün kötü huylardan emin-dir. Telvin’

den maksat beşeriyet-tir ; yani ucub, gurur, dava ve halkı taklidçi zannedip halka hıyanet etmek ve ters

bakıp rencide etmek v.b. hep telvin makamı (psikolojik konum miyarı*)’dır. Bu türlü ahlâkta olan can (*)

Hakk’a vasıl olamamıştır, fakat kendi zannınca “-vasıl oldum” der. Şayet Hakk’a vasıl olsaydı , onda gurur

dava , halka hıyanetlik ve düşmanlık bulunmazdı. Çünkü kendini mahv-etmiştir ; vücûdundan bütün hareket

ve sekenâtı (-fark / mahv-*) eden Hak olur. Kendinde zerre kadar kuvvet-kudret, irâde ve varlık olmayınca

daima acizde olmak icab-eder. Çünkü o can bu sırrı bilmediğinden daima gururda ve varlıkta olur. Böyle bir

kimse (*) Evliyâullah’ın sözlerini ezberleyip söyler ; söylediği sözler kendi hâli değil , erenlerin hâli-dir, ve

ona Hakk’ın cezbesi gelip henüz beşeriyeti mahvolmamıştır. Daima benlikte, gururda ve davadadır ; elinden

bir şey gelmez. (Sorgulasın nice benlik kendi iç âlemi itibariyle enfüs sırr-ı hâlet durum ve konumu nasıl ?*)

Kerâmet de gösteremez. Beşeriyeti , enâniyeti ve gururu mahv-olup, Hak’la var olmamıştır ; telvin’de-dir.

Kerâmet izhâr edememek de telvinden dolayı-dır. Zira kulun elinde bir şey yok-tur ; her fiilin gerek zâhir

olsun gerek bâtın olsun (-salt*) fâili , yani (iş ve eylemi işleyen-*) yapanı Hak’tır. İşte bundan anla ki ,

telvin ehli (*)’nin her işi nasıl taklid-dir. “Ben yok oldum , Hak var oldu” - der; yine de taklid olduğundan

Hakk’ın yakınlığını unutup Hakkı uzak zanneder ve benlik ile Hakk’ın huzurunda gurur ve davada bulunur.

Şeriat (-din*)’in emirlerini yerine getirmez, halkın eğlencesi olur ; onun için de hiçbir sözünü kabul etmez

ler. Halbuki bir âşık* Hakk’ın yakınlığından ve beraberliğinden bir nefes miktarı dahi gafil olmayıp uyanık

olsa , huzurda benlik gurur ve dava etmez; şeriatın bütün emirlerini hakkıyla yerine getirir. Çünkü şeriatı

icra etmemek mutlaka telvin-dir ; şüphede olmak ve Hakkı bilmemekten ve fasid itikadda olmaktan ileri gel

mektedir. Şarabı ve kötü fiilleri nefsine uygun olduğundan* Hak ve doğru görürsün de (?!) niçin namazı ,

orucu , zikir ve fikri (ibâdet değerince derin nükte-i tefekkür ruhiyâtı*) Hak ve doğru görmezsin ? İşte bütün

bunlardan anlaşıldığına göre, sen nefsinin hilesine ve gururuna uyup dalâlete düşmüşsün. Çünkü nefis hidâ

yet’ten haz-etmez (hoşlanmaz*); bunların hepsi telvinden yani beşerî huyların mevcut olmasından , şüpheci

(-İslâm’ca inanmak konusunda taklid’ten tahkik’e erememiş şuursuz zavallı-ebleh* ham-benlik (!) kafa ve

gönül bakımından huzursuz-septik*) olmaktan , Hakkı bilmemekten ve tanımamaktan ileri gelir. Eğer sen ,

“Ben Hakkım kendime secde etmem” - dersen , bunlar Evliyâullah’ın (-şathen nükte / cezbe*) sözleri-dir ve

bu sözler, sen tanrısın demek değildir. Bu gibi sözleri yanlış anlayıp da dalâlete düşme. Senin sen zannet

tiğin O’dur , yoksa sen değilsin. Senin bâtının Hakk’ın bir yüzü , zâhirin ise Hakk’ın âleti-dir.Senin dilinden

Page 145: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

810

söyleyen , senin elinle tutan , hasıl-ı kelam senin vücûdundan gerek hayır ve gerek şer … bütün hareketleri

yapan ve vücûdunu kullanan Hak’tır. Senin O’nsuz hiçbir harekete mecâlin ve kudretin yoktur; sen âcizsin.

Nitekim (Hadid - 4. “Her nerede olursanız, O sizinle beraberdir.”- meâlindeki âyet-i kerîme buna işarettir.

Eğer sen Hakk’ın beraberliğini ve yakınlığını biliyorsan , görüp bildiğin de hakikat ise; edebin , terbiyen ,

hayân ve korkun ziyâde olup, daima Hakk’ın beraberliğini gönülden çıkarmaz ve gaflet etmezsin. Sahib-i

hâl ve ehl-i dil* “hâl sahibi ve gönül ehli-” diye işte bu âşığa derler.Yoksa söz, (-sırf *) bilmek ve gafletle

hâl olmaz. Eğer böyle olsaydı ; ne kadar okur-yazar canlar vardır ki , onlar ehl-i tarîkin bütün sırlarını bilir

ler ; ama taklid’dir , yanlıştır. (*) Hal sahibi olmak ; aşk ve muhabbet, terk ve uzlet ister , yoksa söz ve gaf

let insana hâl olmaz. Hakk’ın cezbesi zuhur etmedikçe, bu yakınlık ve uyanıklık kimseden zuhur etmez.

Hiç olmazsa , evvelce gelmiş âşıkların ve sâdıkların feryâdlarından ibret al . / Bak , Eşrefzâde Sultan kud

dise-sırruhu nasıl buyuruyor :

Nideyim sabr-idebilsem dil ü cân oda yanar // Velî âh eyler isem kevn ü mekân oda yanar

Boyadı yeryüzünü âh ile zârım tütünü // Bu firâkım nârına cümle cihân oda yanar (od: ateş*)

rrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr

Bak , Nesimî Sultan kuddise-sırruhu nasıl buyuruyor :

Ger beni senin yoluna yetmiş kez öldürseler // Bin kez dahi ölmeye boyun vereyim cânım !

Ey benim cânım , bu hâller bilmekle olmaz; ancak cümle muradlardan kurtulup Hakk’ın yoluna can (-baş*)

koymakla olur. Böyle zât-ı şerif (fıtrat ruhunca saf ve onurlu-şerefli kişi*)’ler , bu sözleri bizim kadar bil

mezler miydi ? Hak bizimle beraberdir dediğimiz odur , öyleyse bunların ayrılık (-firak*)’tan böyle şikâ

yetleri nedir ? Bunu bari biraz düşün de anla. Evet; Hakk’a yakın olup beraber olmanın mânâsı , hayvan

sıfatları olan öfke-gazab, haset , kin , kibir-gurur , şehvet ve davâdan halâs olup halkı rencîde etmemek ,

halkın gerek iyiliğinden ve gerek kötülüğünden bahsetmemek , şikâyet etmemek , Hakkı ne kadar sevi

yorsan halkı da (-yaradılmışı hoş gör,Yaradan’dan ötürü-*) o kadar sevmek ve iyi huylar ile huylanıp Hakk’

ın sıfatları ile sıfatlanarak Hak’tan başkasını zâhirinden ve bâtınından , yani içinden ve dışından çıkarmaktır.

Beyt: “Savm-ı sivâyı kim tutar // Iyd-i visâle o yeter !”

…………………………………………………… Yani “Hak’tan gayrının orucunu tutan vuslat bayramına

erer ” denilmesi. (Bilhassa manzum metinlerdeki kimi eksik ya da değişik kelime hiss-i tereddüte sebep. Bu

konuda asıl metne ulaşmak , kitabın aslına bakmak gerekiyor. Ancak buna yol ve imkânım da yok henüz!*)

Her türlü gafletten uyanıp can kulağını aç. Hakk’ın sesinden başka ses işitme, gözün Hak’tan başkasını gör

mesin , dilin Hak’tan başkasını söylemesin , zâhirin ve bâtının Hak ile olsun demektir. Nitekim Eşrefzâde*

kuddise-sırruhu buyurur : “Ben ol hayrân-ı mestim kim beleşten bilmezem yâri

Gözüm her kande kim baksa görünür sûret-i Rahmân !”

Aksi halde zâhir halkı gibi eşyâyı Hakk’a perde edip, eşyayı görüp Hakkı göremezsen , anlamış ve bilmiş

olsan dahi firkâtte, ayrılıkta ve gaflette olursun ; asla yol alamaz ve sırrullah’a (*) vasıl olamazsın. Hakkı

bildim ve gördüm demen yalandır, kendi zannından ibarettir. Bari Evliyâdan hayâ et; gafletle vuslat olmaz.

Nitekim Bâri Teâlâ buyurur : (Nisa , 43. “Sarhoş olduğunuz müddette namaza yaklaşmayınız.” ) Yani “Siz

ler dünya muhabbeti ile gaflet şarabını içip sarhoş olmuşken benim vuslatımı ummayın , çünkü gaflet ile

vuslat olmaz.”- demektir. Zira vuslat uyanıklığa , daima Hak’la olmaya ve Hakkı her nefeste kendi vücû

dunda görmeye derler. Yoksa gaflette olup, Hakk’a rızâ göstermeyip, daima Hak ile kavga ve mücadelede

olup, halka muhabbet etmeyip, kimini azarlayıp kiminin gönlünü kırıp ve kimine tilki gibi hilekârlık edip

aldatmaya çalışır isen , içinde yaramaz huylar türlü türlü suret meydana getirir. Ameline, fiiline ve yalan

cılığına göre kunduz ve tilki gibi kimi yırtıcı hayvanlar içerini kaplar. Dünya muhabbeti ve fasid fikirler

kalbini kirletir ve herkes şerrinden yanına varmaya korkar. İçerin dışarın hayvan dolu olduğu halde sen ,

bütün yaramaz huylardan temizlenmiş gözü , kulağı , dili emniyette olan ve Hakk’ın yakınlığını görüp hatta

göz açıp kapayıncaya kadar bile Hak’tan gaflet etmeyen , gönlü parlak ve saf , fesad fikirlerden uzak , dili

gururdan ve davadan emin olup, içinde ve dışında Hak’tan başkası kalmayıp, zât-ı ahâdiyetin nur-i aynı olan

âşık ve sâdıkların makam ve mertebeleri ile hallerini kendine mal-edersin. Kendin hayvan sıfatlarında oldu

ğun halde, bu âşıklardan edep ve hayâ etmeyip “Bunlar hep benim hâlimdir ” diye iddiâ (*)’da bulunursun.

Page 146: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

811

Yaramaz huyların hiç değişmeden , içini dışını Hak’tan gayrıdan temizlemeden , hep gaflette iken söz ve

bilmek ile insan mı oldun zannedersin ? Nitekim Bâri Teâlâ (Bakara , 256.)’da meâlen: “Bir kimse tâğutu

örtmeyince Hakk’a iman etmez.”- buyuruyor. Tâğut’tan maksat tabiat-tır. İşte nefis dedikleri budur. Bir kim

se nefsin lezzetlerinden , hevâ ve heveslerinden halâs olup kurtulamamış ise, o kimse nefsine ibadet edip

Allah’a ibâdet etmez demektir. / Nitekim âriflerin sultanı Yunus Emre kuddise-sırruhu Hz.leri buyuruyor :

Sen cânından geçmedin , cânan arzû kılarsın // Belden zünnârı kırmadın , imân arzû kılarsın

………………………………………………………………………………………………………..

Yani ,“senin canın” dediği nefsin lezzetleri-dir. Belki o sana canından daha azizdir , ama senin düşmanındır.

Ondan geçmeden Hakkı buldum zannetme. Zünnârdan murad tabiattır ; yani yaramaz huylardan ve hevâ ü

hevesten geçmeden iman arzu etme, zira senin imanın tabiatındır ; Hak değildir. // Şimdi böyle söz ile ve

(sadece*) bilmek ile tabiattan kurtularak halâs olmayıp Hakk’a vasıl oldum diye vuslat davası (-iddiâ) eden

yalancılar dahi , bir kâmil (-mürşid*)’in terbiyesi altına girerek ahlâkını tebdil edip tarikat-ı âliyye’de

olsalar , evliyâ’dan olurlardı. Fakat bazı yezid-ler var ki , bir yerde Hakkı ( hakikat-i Hakk* “sırrullah” )

arayan , mücâhede ve yolunda sây ü gayret eden bir âşık görseler hemen şeytan gibi yanına varıp :

“Be-hey divâne, böyle ne zahmet çekersin ; sefamıza bakalım. Kimi ve neyi ararsın ? Aradığın yine sensin ,

yani tanrı sensin. Kimden korkarsın ? Oruç ve namazı neylersin , kendi kendine azab mı eylersin ? Eline

ne geçerse, fırsatı kaçırma ; şeriat , nizam içindir. (-Meâzallah / sığınak “penah” Allah!*) ne peygamberin

aslı var ve ne de velîlerin aslı var. Şeriâtı kuran yine senin gibi bir adam değil mi-dir ? ” diyerek dertlenir

gibi (!) Hak yolcusunun yolunu vurup kendi gibi “yezid” eder. Allah muhafaza buyursun. âmin! // Gerçi

aradığın sendedir. Fakat tabiat bendinden , nefsin lezzetlerinden ve yaramaz huylardan geçip Hakk’ın sıfat

ları ile sıfatlanmak ve benlik sıfatlarını yok etmek için mürşid-i kâmil lâzımdır. Bunu bilmedikleri için ,

söz ile ve bilmek ile ahlâkı tebdil edip güzelleştirmeden vuslat olur zannederler. //

Neûzü-billâhi teâlâ veliyyü-t’tevfik* Ni’me-l’mevlâ ve ni’me-r’refik*

Temmettü-r’risâlete ve-t’tevfik bi-hamdi lillâh …” // Meâlen terceme :

“Sığınırız Yüce Allah’a , tevfik sahibi (- ki , lütfuyla kulun yolunu doğrultmak konusunda hoşnutluğunca

işi uygunlaştırıp kolaylaştıran , sonuçta başarı ve zafere ulaştıran.*) Ne iyi sahip ve ne güzel yoldaş!

İşbu risâleyi tamamladım ve salt-tevfik (kulunun tedbirini işte emr-i takdirine böylece uygunlaştıran

nusret / tam muvafık yardım*) “Allah’a hamd” ile …” // - Elhamdülillâh ! (HK*)

*******…………………………………………………………………… www

CEZBE

1.

Ömrüm misâl esas dert değil âkıbet ölmek ,

Yaşamakça çok-sanıp yol mahşere dönüş tek !

Ölüm bir yerden kalkıp bir başka yere göçmek

Gönlümce cezbe-hicret hâlden hâle dönüşmek !

2.

Gördüm ki istikamet tam velâyete ermek ,

Öz yazgım mülhemâtım söz zevkine gömülmek !

Ayet belli işâret tam basiret tek görmek ,

Vahyin nuruyla bakıp perdesiz görüş gerek !

3.

Anladım araştırıp benliğim öznel örnek ,

Güya şu “özet divan” ne güzel öğütlenmek !

Selim Divâne* tarzım: “Miftâh-ı müşkilât …” denk ,

Güzelcik işbu nasip sırr-ı “… sâdikıyn” (*) demek !

…………………………………………………….

Bu sohbet-i irfan* sanki bir derviş sofrasında “mûtad kanaat: tuz-ekmek” ağır ziyâfete teşbih hikmetinden

nükte-i mizah*hakikat tefekkürünün özgün ciddiyetine yaraşmaz amma bunun üstüne bir fincan sâde kahve

Page 147: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

812

de gayet teskin edici iyi-hoş bir ikram olmaz mı ? Nitekim işte “teşbihte hata olmaz / sanırım” - misâl şu

pek güzel hutbe ( 31 Ekim 2008, Cuma: Gemlik - K.Kumla*Sahil Camii’nde seslendirildi.) de cemaatin

ruhunu okşayıp bu konuda daha derin düşünmek gereğini hissettirdi. İçerik bakımından ne tatlı konu :

Nimetlere ŞÜKÜR / Sûre-i Bakara: 2*152. “ … ” - Değerli Mü’minler ! İnsan ; şerefli ve mükemmel

bir varlık olarak yaratılmış, varlık âleminin sayısız nimetleri önüne serilmiş, maddî ve manevî nimetlerle

çepeçevre kuşatılmış bir varlıktır. Nefes alış verişinde bile, iki nimeti (iki ferahlık hiss-i hâlini*) aynı anda

yaşamaktadır. Gözümüzü çevirdiğimiz her yerde Allah’ın nimetlerini görüyoruz. Her lokmada O’nun ikram

larını tadıyor, her nefeste O’nun bize bahşettiği hayatı solukluyoruz. Bu gerçeği , âlemlerin Rabbi* , yüce

Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de bize şöyle haber veriyor : “Görmedin mi ; göklerde ne var, yerde ne varsa ,

hepsini Allah sizin hizmetinize verdi. Açık ve gizli nimetlerini üzerinize yağdırdı.” (1)

Muhterem Müslümanlar ! Bir an için duralım ve düşünelim. Sahip olduğumuz nimetleri şöyle bir hatırlaya

lım. O nimetlerden her birinin nerelerden gelip bizi bulduğunu düşünelim. O nimet ki , toprağın derinlikle

rinden çıkan bir ağacın meyvesi ise, Allah onu çeşitli evrelerden geçirerek bizim istifademize sunmuştur.

Eğer o, bir damla su ise, Allah onu okyanuslardan bulutlara , bulutlardan yeryüzüne indirmiş ve nihayet

bardağımıza kadar bizim için getirmiştir. Allah Teâlâ’nın insanoğluna lütfettiği bu maddî ve manevî nimet

lerin tesbit edilip sayılması mümkün değildir. Nitekim Allah Teâlâ , “O size istediğiniz her şeyden verdi.

Allah’ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim , çok nankördür.” (2) buyurmak

tadır. / Aziz Mü’minler ! Allah Teâlâ bizleri , bu nimetlerin değerini bilmeye, üzerinde düşünmeye ve bun

lara karşılık şükretmeye davet etmektedir : “Beni anın ki , Ben de sizi anayım. Bana şükredin , nankörlük

etmeyin.” (3) Ve yine, “Allah sizi , analarınızın karnından siz hiçbir şey bilmez durumda iken çıkardı.

Şükr-edesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi.” (4) buyurmaktadır. O halde insana düşen (sorum

luluk-görev) Rabbine şükretmektir.

Değerli Mü’minler ! Şükür , nimetlerin artmasına ; isyan ve nankörlük ise, bu nimetlerin elden çıkmasına

sebep olur. O halde Allahü Teâlâ’ya çok şükr-etmeli , O’na karşı gelmekten sakınmalıyız. Nitekim Yüce

Allah* Kur’ân-ı Kerîm’de: “… And-olsun şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük

ederseniz, hiç şüphesiz azâbım çok şiddetlidir.” (5) Ayrıca , “Kim şükr-ederse, ancak kendisi için şükretmiş

olur. Kim de nankörlük ederse bilsin ki , Allah* her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye lâyıktır.” ( 6 )

buyurmaktadır. / Hutbemizi Sevgili Peygamberimiz (*)’in tavsiye ettiği bir duâ ile bitirelim: “Allah’ım !

Seni anıp zikr-etmek , nimetine şükr-etmek , sana lâyık ibadet etmek için bana yardım eyle!” ( 7 )

……………………………………………………………………………………………………… Not: Bu hutbe içeriğinde (7) dipnot gösterilmişse de elime geçen metnin kağıt ebâdını küçültmek isteyen

genç hatip bunun önemini dikkate almamış olmalı ki , bilgiler kırpıştırılmış ve sanki hiç gereksizmiş gibi

atılıvermiş; şayet tam misâl buna mümâsil bilgilenmek isteyen Diyanet’in internet sitelerinden öğrenebilir.

………………………………………………………………………..

(Bkz. “Olay / Kitap – (Bursa Olay G.’nin armağanıdır ) Edebiyat” yıl-1, sayı-3 / Kasım 2008 / sh. 3:

“Editörden”-Nihat Nasır // 6: Metin Önal Mengüşoğlu , “Kalbin dili sürçer mi (?)” // 10: Tükenmez*

Tükenir, “Huzursuz Bacak” // 11: Betül Yılmaz, “ ‘Öteki’-olmak “Algernon’a Çiçekler ” // 14: Şaban

Abak , “Sezai Karakoç kitaplarında çözüm üzerine” // 16-17: Simla E. Bahçıvan , “İvan Osoki’nin tuhaf

yaşamı / P. Damien Ouspensky ” // 18: “Mustafa Özçelik’le Yunus Emre üzerine” Söyleşen: Simge Türkan

- Seda Türk // 19: Kâmil Büyüker, “Can içre Can , Cihan içre Cihan” // ve bu önemli yazıların nihayeti işte

değerli İlâhiyatçı Prof. “Mustafa Kara* ile Osmanlı’da Tasavvuf ”-konusunda , Söyleşen: M. Fatih Ercan-

Tolga Yılmaz’ın röportajını bilhassa aynen alıntılamak veYaşamakça’nın özü değerinde dercettiğim muhte

viyâtı da gayet açık anlatımıyla özetleyen Selim Divane eserinin daha akademik kıvamda anlaşılmasına yol

açmak ve ışık tutmak kanaatimce esas maksad-ı merâma uygun gaye-i hizmet bakımından yararlı olacaktır

umarım. / 20-21: “-Tasavvuf ve tarikatların doğuş sebebi ve ilk kurulan tarikatlar neler-hangileridir ? Kısaca

açıklar mısınız ? / Tasavvuf İslâm’ın mistik yorumudur. Bilindiği gibi her dinin mistik yorumu vardır. Bir

diğer ifade ile, insanlar mensup oldukları dinin kutsal metinlerini değişik yorumlara tabi tutarlar. Bunlardan

biri de mistik , derûni yorumdur. Tasavvuf da işte Kur’an-ı Kerim , Hadis-i Şeriflerde yer alan ve insanın

iç dünyasını ahlâk cephesini ilgilendiren esasların mutasavvıflar tarafından yorumlanmasına verilen addır. /

Tasavvufi yorumlar, gönül eğitimini esas alan açıklamalar zaman içinde gelişmiş ve yaygınlaşmıştır. Beş –

Page 148: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

813

altı asır sonra bu düşünce ve yaşama biçimi “tarikat” adını alan ekolleri doğurdu. / Tasavvuf tarihinin eski

kıdemli tarikatı , Ahmed Yesevî’nin (öl. 1167*) adından kaynaklanan Yeseviye’dir. Abdülkadir Geylanî’ye

nisbet edilen Kadirîlik de aynı yüzyılda oluşmaya başlamıştır. Kübrevîlik , Rifaîlik , Halvetîlik , Mevlevî-

lik , Bektaşîlik … bunları takip etmiştir. // -Tarikatların ortak yanları ve onları birbirinden ayıran görüşler

nelerdir ? Niçin birden çok tarikat var ? Tarikatların birbirlerine bakışları ve karşılıklı ilişkileri nasıldı ? /

Tarikatların çokluğu insanın yapısıyla ilgilidir. İnsanların psikolojik durumları farklı olduğu için onların his

ve duygu dünyalarıyla yakından ilgili tarikatlar da birden çoktur. Aslında tarikatların temel esprisi aynıdır :

Dinî hayatı duya-duya ve doya-doya yaşamak. Ancak insanların ilgi , bilgi ve algıları farklı olduğu için

onlara farklı alternatifler sunmak gerekmektedir. Zikir bütün tarikatların ortak terimidir. Ama zikrin yapılışı

usûlü âdâbı farklıdır. Bazı tarikatlarda sesli zikir tercih edilirken bazılarında sessiz zikir esastır. Önemli olan

bir mürşidin rehberliğinde ahlakî zaaflarımızı gidererek , içimizi kirlerden temizleyerek kâmil insan olmak

tır. Hedef budur. Bu hedefe giden bütün yollar meşrûdur. / Tarikat mensuplarının birbirlerine bakışları hoş

görü ile örülmüştür. Bunun istisnaları olabilir. Bunlara da “tarikat yobazı” denir. // Osmanlı Devleti’nin

kurulmasında ve sonraki dönemlerinde tarikatların etkisi neydi ? Anadolu’nun kültürel , ekonomik ve sosyal

hayatında tarikatların etkisi nasıldı ve ne dereceydi ? / Tarikat kültürü bütün Müslüman toplumlarda yaygın

olduğu için sadece Osmanlıların değil bütün devletlerin kuruluşunda etkili olmuştur. / Meselâ Selçuklu asır

larında özellikle XIII. yüzyıl Anadolu’suna bakıldığında tesirleri günümüze kadar devam eden mutasavvıf

ların varlığı ile karşılaşılır: Mevlânâ Celâleddin Rumî , Muhyiddin Arabî , Ahî Evren , Yunus Emre, Sadred

din Konevî … / Osmanlı Devleti işte bu şahsiyetlerden hemen sonra kuruldu. Şeyh Edebali (devlet-)kurucu

Osman Gazi’nin mürşidi ve kayınpederidir. Orhan Gazi tarafından İznik’te kurulan ilk medresenin başına

getirilen Davud-i Kayserî ise Muhyiddin Arabî’nin meşhur Füsus-ül’Hikem(*)’inin şerh ve açıklamasını

yapan zattır. Devletin temelinde olan bu maya uzun zaman varlığını koruyacak ve siyasî , iktisadî , askerî

hayatta tesirini gösterecektir. / Güzel sanatlar alanında tekke ve zaviyelerin fonksiyonunu gören ikinci bir

kurum görülmemektedir. En büyük şairimiz Yunus Emre bir derviştir. En büyük bestekârımız Dede Efendi

bir mevlevidir. // -Padişahların dervişlere karşı tutumlarını ve tasavvuf hakkındaki düşüncelerini açıklar mı

sınız ? / Devletin başında olan insanlar yönettikleri insanların hâl ve gidişlerini yakından takip ederler. (Ara-

not: Değişen nice şerait bakımından böyle bir denetim ve takip bilhassa kolaylaşacak yerde bilakis zorlaştı.

İşte bu zaafımızı sorgulamak gerektiğini ifade edebilmek konusunda alelacele şöylesi irtical bir kıt’a-şiir :

“Yönetilemez sürü toplumsal ruh huzursuz – Tek kral herkes sultan kendi başına buyruk!

Öz sosyal vicdan gücü yasal gürûh hukuksuz – Kula kul (!) laik insan belli iş baştan bozuk!” / … HK*)

Osmanlı padişahları veya üst-yöneticileri de bu kanuna tâbi’dir.Yukarıda işaret edildiği gibi Osmanlı toplu

mu tasavvufi kültürle haşir-neşir olan bir toplumdur. Bir başka ifade ile tasavvufi zihniyet toplumun kılcal

damarlarına girmiş, büyük kitlelerin ruhlarını yönlendiren bir güç elde etmiştir. Yöneticiler bu durumu

dikkate almak zorundadır. Kaldı ki padişahların bir kısmı tasavvufi kültüre sıcak bakan bir çizgi izlemiş

bir kısmı dönemin dervişleriyle ilişki kurmakta hiçbir mahzur görmemiştir. Devletin genel gidişatına kafa

tutmadıktan sonra dervişler maddi-manevi olarak desteklenmiş, engellerin kaldırılması için yardım edilmiş

tir. / Bunun da istisnâsı vardır. Muhalif dervişler, siyasi irade* ile arası iyi olmayan dervişler de vardır. Bun

lara da devlet* tavır almakta hiç tereddüt etmemiştir. Sürgüne gönderilenler olduğu gibi sayısı az da olsa

idam edilenler de vardır. // -Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde tarikatların bozulmasının nedenleri

ve bunun Anadolu ve Osmanlı Devleti üzerindeki etkileri nelerdi ? / Devlet (-Milletin kendi içinde teşkilat

lanması*-anlamında / HK*) müesseselerinin koordineli bir şekilde yardımlaşmasıyla kurulur, yükselir. Bu

“bağ”-ın zayıflamasıyla inişe geçer ve yıkılır. (Bkz.Yaşamakça / sh. 518: “Sadeleştirilmiş Elmalılı Tefsiri ,

cilt-1 / sh. 114 , 116 ve 218’den alıntılar …”) Osmanlı Devleti , dünyada çok az devlete nasip olan bir ömür

sürerek altı asırlık bir süre yaşamıştır. Devletin temel kurumları: cami , medrese, tekke, saray ve ordu’dur.

Kuruluşun şerefi bunlara ait olduğu gibi çöküşün faturası da bunlara kesilecektir. Şüphesiz burada en büyük

sorumluluk orkestranın şefi padişah ve üst yönetimindir. / Tasavvufi hayattaki çöküşe gelince, bu soruyu

1908’den sonra soran ve cevabını arayan mutasavvıflara göre birinci sebep “evlâdiye”(!) usûlüdür. Yani

tekke şeyhliğine –yetkili ve yeterli olmadığı halde- şeyhin vefatından sonra (makamına)oğlunun geçmesidir.

Beşik ulemâlığının kardeşi: beşik şeyhliği (!). Şüphesiz sosyal olayların sebepleri kompleks ve karmaşıktır.

Tek sebebe bağlanamaz. Ama tekke mensupları bunu öne çıkarıyorlar. Çârelerini de (hemen) o yıllarda gös

Page 149: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

814

terdiler. Fakat ana yürüyüş değişmedi ve olan oldu. Geriye ciddi ve hayati bir soru kaldı : Mistik ihtiyaç

tabii ve insani olduğuna göre, şimdi ne olacak veya şimdi ne oluyor ? // “Metinlerle Osmanlılarda Tasavvuf

ve Tarikatlar (Yazarı: Mustafa Kara , Bursa-Osmangazi Belediyesi / Sır Yayıncılık*)” isimli kitabınızı hazır

larken hedefiniz ne idi ? Gerçekleşti mi ? / Kitap,isminden de anlaşılacağı gibi tasavvuf tarihinin bir dönemi

ni ele alıyor ve bunu metinlerle açıklamak istiyor. / Osmanlı dönemi tasavvuf kültürüyle ilgili son yıllarda

ciddi yayınlar yapıldı. Konu asır asır ele alındı , detay bilgiler biraraya getirildi. Bizim kitabımız tasavvufun

Türkistan ve Selçuklu dönemine kısaca temas ettikten sonra esas konuya gelerek Osmanlı hakkında daha

geniş bilgiler verilmiştir. Kitabın iktibas edilen metinlerinden başka bir özelliği de görsel malzemeye geniş

yer ayırarak “televizyona alışmış” insanları görsel malzemeden mahrum etmemek , güzel sanatların özellik

le “hat sanatı”-nın şaheserleriyle tanıştırmak hedeflenmiştir. Kitap bazı fakültelerde yardımcı ders kitabı

olarak da okutulmaktadır. Bu şekliyle bir “boşluğu” doldurduğunu zannediyorum.” / M.K.*)

…………………………………………………………………………………………….

Yine önemseyerek eklemek istediğim bir kısaca açıklayıcı bilgi ve de en son notlamak gereği hissettiğim

şiir de eminim beğenilir okuyanlarca. / Bkz. Sâdeleştirilmiş Elmalılı Tefsiri: Hak Dini Kur’an Dili (*);

bilmünasebet ( Yaşamakça / sh. 120-128 ) Zülkifl* Aleyhisselâm hk. son cilt fihristesinde belirtilen ilgili

âyetler ve açıklamalarına baktım. Adı “Hazkil” ve bir de, Cilt-6 / sh. 474: (sûre-i Sâd: 38*48. âyet) şunca

ğız sığ ve yetersiz bilgiye rastladım : “Zülkifl* de Eyyub (a.s)’ın oğlu Şeref olup, Şam’da tevhid inancına

davet ettiği anlatılıyor. “… ve küllün min-el’ahyâr ” / Hep bunlar da en hayırlı kimselerdendir. Allah için

hayır ve fazilet neşredenlerdendir.” // … Nihayet; Prof . Üstün Dökmen* dilince espri selam* mesaj-şiir :

SELAM

Yola çıkınca her sabah

Bulutlara selam ver

Taşlara , kuşlara

Atlara , otlara

İnsanlara selam ver

Ne görürsen selam ver

Sonra çıkarıp cebinden aynanı

Bir selam da kendine ver

Hatırın kalmasın ele-güne karşı

Sakın unutma elâlem yanında

Bu dünyada sen de varsın

Üleştir dostluğunu varlığa

Bir kısmı seni de sarsın !

………………………… “Esselâmü alâ men ittebea-l’hüdâ” :

wwwwwwwwwwwwww // “Küpün içinde ne varsa – O sızar yine dışına !” vesselâm / mea-s’salâvat !

……………………………………………………………………………………………………………….. Tekrar-en başa dönmek için ne güzel bir bahâne ve ne anlamlı bir realite işte her an hep bu şiir rikkatince

meşk güftesine özgün nükte-i aşk kaynağını içten hissederek kavrayış / şuur ruhunu özümsemek gayreti

içinde derinleşmenin neşve-i iştiyâk / gönlümüzün coşkusuyla Allah’a sığınmaya yatkın nefs-i mülheme

mesajını insiyak akışında algılamak konusu şu Yaşamakça çalışmaların nasıl başlayıp bugün nereye dek

kavuştuğunu da açıklamak bakımından nitekim yenibaştan anlamak gaye-i idrâk akl-ı vicdan namusuna

uygun hayat düstûrunu nur-u sünûhat / doğal ledünniyat olarak “kıymet-i kelâm” meâl-i irfan nasibine

ermek keşfiyat-ı yakîniyet tarz-ı edebiyata âşina okumalara ömrümüz süresince elbette bağlıyız zevk-i

ilhâm “mülhem mârifet(-ullah*)” hakikat duygusal düşünce okyanusundan farksız zaten nice cevab-ı süâl

lâhzacık kayd-ı hayat dünyamız sanki “kitâb-ı kâinat” toplamından ibaret tam muammâ (yani , idrâk karîha

mıza sığmaz “sonsuz-luk” kavramı (-mı? ): tâbir-i “Amâ / Hiç …” cancağızım! ( Bkz. Şiirler-Meçhûl Yaşa

malar, Muammer Kocabaş, Yaprak Kitabevi (Alpkanlar Matbaası-) İst.1963 / Toplam:73 sayfa; Daha ilk

kompozisyon nasıl da ortak anılar çağrıştırıcı şiirler gibi iç dünyamızı dışımıza yansıtmaktan hoşlanan ruh

Page 150: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

815

hâletimize ayna! Aynen seslenmekte değerli dost-şair rikkatince işte şu üslûp bugünlere neler anımsatmak

ve yaşam felsefesi / ideal-inanç coşkusu bakımından nasıl tanımlamak , kültür ve sanat anlayışı hakkında

doğal doğruya yol açmak gayesini içten hissettirmek istemiş şiiriyet tarz-ı secî “iç dil” lügatınca belâgat-i

mensûre edebiyattan zevk duyacak “kaabil-i hitap” basiret-i iz’ân ve hassas “selim vicdan” sahib-i irfan

(sh. 5-9): “Okuyucu’ya / Hayat ve hakikat her hâliyle meçhul !.. Gel , seninle bu meçhûliyetin sır düğümü

nü araştıralım ; meçhul okuyucum ! // -Hakikatler, dünün “buldum” diyen filozofunun çılgın taşkınlığı ve

bugünün “şaştım” diyen bilgini arasına sığışamıyor. Günışığına çıktığını zannettiğimiz küçük bir mes’elede

bile sonsuz bir meçhuliyetle karşılaşıyoruz.- / İnsanlık , asırlar boyunca bu sırrın peşinde, yine de meçhul

yaşamalar atmosferinden kendini kurtaramıyor. Bunu hangi ilim çözebildi ? Hele bu asrın pozitif ilimleri ,

insanı büsbütün şaşırtmış ve her bakımdan onun azâbını arttırmıştır. Öyleki bugün konforlu koltuklarda daz

lak beyinler yanıp tutuşuyor ; boşalan yürekler sîneye ağırlık veriyor !.. // Meçhul yaşamalar, her anlatımın

olduğunca ötesinde ve böylesine varoluşun hikmetini gizlerken şu hayatın karanlık boşluğunda , ferdî ve

sosyal kaderin ağını örmektedir ; fakat bundan şekvâcı olmamak gerekir. Aramızda meçhul yaşamalar olma

saydı , -hâşâ- Allah’ı önümüzde bulacak , ötelerden yana bakmayacaktık. Oysa ki şu evrensel gerçekliğin

“küllî ve cüz’î ”-sonsuzluğunda bu nasıl olabilir ? Öyleyse bütün yaşamalar boyunca ötelerden yana bakmalı

ve hep O’nu aramalıyız. Bütün yaşamalar O’ndan uzak kaldığınca anlamsız , hikmetsiz ve boştur. / Değil mi

ki , meçhul yaşamalar içinde öleceğiz ; değil mi ki , öncesini ve sonrasını bilmezken yaşıyoruz ?! Bu hâlde

meçhul yaşamalar karanlığından nasıl ürpermeyelim ? Ölümlü hayatın azâbını duymadan nasıl kaygısızca

yaşayalım ? Bu kaygu belki de meçhul yaşamalar eşiğine ulaştıracak ilk vasıtadır. // Meçhul yaşamalar için

de en süfli hâller bulunabilir, şairin ruhunda zillet ve asâlet belki beraberce barınabilir; fakat bunun devamı

ruhun zilletini müzminleştirir, asaletini öldürür. Bizim meçhul yaşamalarımızda bunun bir tanesi tahtını kur

muştur, ikisi barınamaz. // Aşağılık yaşamalar olanca meçhuliyeti , anlamsızlığı ve bayağı katılığı içinde biz

den uzak kalsın. / Hayır, boşvermek olmaz okuyucum. Sen de bu yaşama izdihamının çığlıkları arasında ,

sahipsiz şehir sokaklarında dolaş; gün sızmıyan meçhul yaşamalar kumkumasında insanların çorak ve dola

şık hayatını gör de, ruhundaki meçhuliyet yalnızlığına sığın. / İnsan ruhu , gömütler ve tapınaklar ülkesi … /

Ve sen okuyucum; ruhunu inanarak sonsuzluğa gömersen , bu duyguda en mutlu kurtuluşu bulacaksın. //

Artık benim şiirim , sanatım ve hayatımdan ne anlıyorsun meçhul okuyucum ? Kendimle sonsuz bir savaşım

var. Sana bu savaştan edindiğim yağmaları ve ganimetleri sunuyorum. / Belki bunda aradığını bulamayışın ,

bir çırpınışın , bir yok oluşun acı acı titreşimleriyle karşılaşabilirsin. Fakat ben bundan şekvâcı değilim; azâ

bımı şâha kaldıran her yumruğun , hiçliğin ve fâniliğin tâ ötelerinden geldiğini bildiğim için değilim. Vuslat

kapısının (sihirli ve -) zehirli anahtarı olan sevdamı sevdiğim için değilim. // Allah’sız (!) ve alabildiğine

maddenin ve uzvî iştihalarının esiri septik-lik* ve inançsızlık (-insaniyetsizlik*) çukurunda sözde sanatın ve

çağımızın gerçeklerini söyleyen insanlara karşı , çirkin san’ata karşı , manâsız sanatkâra karşıyım. Benim

aradığım şair O’nu aramalı , O’nu bulamamacasına aramalıdır. / Korkma , şüphe etme okuyucum , meçhul

yaşamalar karanlığında sahipsiz ve unutulmuş değiliz !.. // Hürlüğünü avareliğine harcayan ve aşkını dişle

mek isteyen sefih ruhlu imansız san’at , gürültülü şehirlerin meçhul yaşamalar izdihamında , medenî sun’i

yâtın kılığında , hüviyetsiz ve hoyratça dolaşıyor. Bu mu asrın san’atı ?!.. // Oysa ki , bizim sanatımız; hür

riyeti imanda bulur, imanda harcar … İmanlı sanat, yükselişin Allah’a giden yolunu bulmuş demektir. Aynı

zamanda sanat, ölümlü bir varlık olduğumuzdan dolayı çürüyen ruhsuz tenlerin boğuk ve inançsız çığlığı

değil; belki de benliğin evrensel enginliğinde yine O’nu arayışın türküsü , sonsuzca ötelerden yankısı dönme

yen çağrıların yürekler dolusu sükûtunu işleyiş yahut da evrensel ihtişâmı temâşânın , toprakta rahmet bere

ket ve selamet bulmanın ifadesidir. / Düşün ki okuyucum , bütün yaşamalar boyunca her yoldan O’nu arayış

bizim imanlı sanatımızdır. Bizim sanatımıza yön veren gerçekler, zamanla değişen izafi gerçekler değildir. /

O halde biz, hikmetsiz tuğyan ve çılgınlığın , öldüren ye’sin değil; bilakis ölümü dirilten ve ruhu Allah* son

suzluğunda yaşatan bir inancın ve çöllerdeki Nur (*)’a doymazlığın sanatını işlemeliyiz.// Muhterem okuyu

cum! Bu kitapçığımdaki şiirlerimi meçhul yaşamalardan duyduğum dağlar kadar azâbımın bir avuç kırıntısı

ve serpintisi olarak kabul etmeni istiyorum. Amatör bir şair olarak sanatın gerçek ürünlerini sana sunmakla

muzdaribim. Ben sadece çilemi , sadece meselemi anlatmak istedim. / Sevgiler ve saygılar. -M. Kocabaş*/

Sh. 10-13: Meçhul Yaşamalar // … Şimdi bir ufkun maviliğinde / Geçmiş hatıralar tüter sımsıcak / Meçhul

yaşamalar öncesi / Başladı … Başlayacak. // SENİ BENDE BULDUM / Bütün hazlardan ırak / Ve sevdâlar

Page 151: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

816

dan öte / Seni bir canda buldum !.. / Karardı bütün arzular / Ve gün doğumunda güneş / Sicim sicim yağmur

lar / Bütün kederler birleşip / Bana güldüler !.. // Seneler birbirine girdi / Kırılıp döküldü zaman / Dakikalar

arasında çırpınan / Seni bir anda buldum !.. // Neydi kuşların bize hıncı / Kıskanç güvercinlerin / Bu bilmem

ki kaçıncı / Ellerimle beraber / Nankörlüğü günlerin / Avuçlarımda sükût / Dalarken hülyâsına / Seni bilmem

ki neden / Yüreğimde çırpınan / Bir damla kanda buldum !.. // Seni ufuklar kadar hür / Seni dünyalar kadar

boş / Seni ruhum kadar sarhoş / Bir meydanda buldum !.. // Artık gelmesen de olur / Kuşlar sevinmese de /

Evren dönmese de / Seni ben bende buldum !.. // DAVET / Öyle bir şarkı söyliyeceğim ki / Nasıl çatlarsa

tohum / Bütün arzular çatlayacak .. / Kuşların şarkısından / Hamlet’in bakışlarına dek / Bütün arzular / Fakat

benim arzularım / Donup taş kesilecek / Oturup ağlayacağım … // Bir resim çizeceğim parmaklarımla / Se

nin resmini / Gelen geçen hayran kalacak / Rabbim ne güzelmiş diye el çırpacaklar / Bense bir köşede / Kir

piklerindeki erişilmez uzaklığa bakıp / Hıçkıracağım … // Bir akşam , “gel !” diyeceğim sana / Sana Himala

yalar’ın en yüksek tepesinden / -Everest’ten- / Papatyalar topladım / Saçlarına takacağım . / Gel bu akşam ,

gel diyeceğim / Sana bir sofra hazırladım ; / Ortasına kalbimi paramparça bırakıp / Bekliyeceğim … // SIR /

Devleşmiş hülyâlar peşinde ruhum / Aradı yıllardır hürriyetimi / Bir kandil gecesi gökte bulduğum / O sırdı

saklayan saâdetimi . // Ey göklerde gezen alev saçlı sır / İster tut sevdâyı bizlerden ayır / İstersen , istersen

umutları kır / Yeter ki eksiltme harâretimi !.. // Ölüler ruhuma sarıldı birden / Ve bir ses ki , mezar kadar

derinden / Dedi : “Ey divane bu dünyâda sen .. / Sürükliyeceksin hayâletimi .” // Ey maverâda sır, çiçeklerde

renk / Bir aşk ver ki bana , Mevlânâ’ya denk / Ruhuma çekilen bu demir kepenk / Kalksın da göreyim âhire

timi !.. // ELLERİM KİRLİ … / O kadar çok ki günahım / Kapkaranlıktır sabahım / Nasıl geleyim katına /

Ellerim kirli Allah’ım ?! // Gecemi ve gündüzümü / Getireyim huzuruna / Nasıl süreyim yüzümü / Sonsuz

ulu dergâhına ?! // Bülbül gibi her dem âhım / Seni zikreder Allah’ım ! / Dolaşsam da âlem içre / Senden

gayri yok penâhım ! // Huzurunda ben kendimi / Kurban etsem benliğimi / Nasıl açayım elimi ; / Ellerim

kirli Allah’ım ?! // RESMİM / Eski sevdiklerim , gelin yanıma / Otuzsekiz’de ilk başlayan çilem / Kederle

rim , tasalarım , umutlarım / Bir halka çevirin dört bir yanıma / Toprak aynı toprak olsun / Deniz aynı deniz /

Ve siz resimlerim doğru söyleyin ; / Benim , ben olduğumdan emin misiniz ? // ÇOCUK VE GURBET / …

Sen böyle anlarda daha güzelsin / Bin yıllık bir seferdedir gözlerin / Tâ ezelden başı dönmüş gibisin / Ve ,

yürürsün üstünde sevgilerin . // ÖZLEM / … Ve zamanlardan öte / Bir şarkı yollar sana / “Senden ayrı yaşa

sam da / Hayat ölümdür bana” (*) // sh. 55: SEN UNUTULMUŞ ADAM (- Hüseyin Kurt’a*) / Düşün ki

bir gün yapayalnızsın / Küçücük elinde kor arzuların / Düşün ki bir gün çok kederlisin / Düşün ki , düşün ki

bir mor sevdânın / Dev adımlarında ezilmedesin . / Düşün ki bir gün yapayalnızsın! // Düşün ki bir gün yapa

yalnızsın / Bir zalim karanlık boğmakta seni / Ve bir kuluçka makinesini / Hatırlatan ; azâb doğuran başın . /

Rotasız sandal gibi sürükler seni / Başın ; azâb doğuran başın . // ( …*) // ŞAİR / Meçhûl şafaklarda şimdi

uykular / Sen meçhulleri biliyor musun ? / Ruhun korkunç dehlizlerinden / Tekinsiz şarkılar gelmekte bize /

Dinliyor musun ? // Çalma , vazgeç o kapıları / Bütün imkânların durduğu yerde / Bir bitmiyen yalnızlıktır

bu büyü / Ve doğmayan sabahlar kadar uzak / Sular bir şeyler fısıldayarak / Sular Allah’a yakarıyor akşam

ları / Duyuyor musun ? // Sol yanında bir sancıdır anılar / Haşmetli dağlara denk / Uyku huzur bırakmıyor

kitaplar / Çirkin özlemler dönedursun yörende / Sen hemen kayboluyorsun içinde / Meçhûl şafakların . //

Düşür bu şarkıları artık dilinden / Onu bir başkası alsın / Neler söyler sana kuşların dili / Son geçen günün

akşamlarından / Anlatmaz sana bu kalem , bu dil / Bu şehrin soyut karanlığından . // ESKİŞEHİR RÜBAİ

LERİ / … III. Ne Kays’ın beklediği Leylâ akşamı bu / Ne bir ruhu çıldırtan sevda akşamı bu / Hülya dolu

Eskişehir’in bahçelerinde / İki yıllık bir ömrün veda akşamı bu . // IV. Fuzûlî yine feryatta sevdam diyerek /

Nedim kendinden geçer, endam* diyerek / Bütün güzelliğin senin , işte burada / Koynunda Yûnus yatıyor,

Mevlâm* diyerek . // wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww)

Yunus Emre: “… Ne varlığa sevinirim / Ne yokluğa yerinirim / Bana seni gerek seni .”-Rabbim , medet !

Dünya-hayat’ın nice cehl-i küfranî insiyak karanlıklarından “nur-u Kur’an” anlamınca aydınlanmaya yol

arayan her ruh hakikat-i şuur rikkat-i kalbince (…“elâ bi-zikrillâh…” *) huzûr-u Hakk’a ermek isterse … /

Hemen nazm-ı Beyan nasihatına muhtaç çaresiz zavallı , işte tek “el-Kitab” böyle bir “irşâd-ı tam” müştak

gönlüne mülhem “meâl-mesaj” şu son-sayfa tevafukatına nazaran nükte-i tefe’ül “letâif-i Kur’an” ne diyor,

Rabbimiz-Allah (c.c.) her neler duyurup buyurmuşsa aynen nasıl da açıklıyor “ruh hallerine çare-çözüm”

meselâ : (Bkz. sûre-i Enfâl : 8*17. Siz öldürmediniz onları , Allah öldürdü onları. Attığın zaman da sen

Page 152: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

817

atmadın , Allah attı. İnananları kendisinden güzel bir imtihanla denemek için yaptı bunu. Allah ; işiten-dir,

bilen-dir. // Allah’ın lütf-u keremiyle, 25 Kasım 2008 / Salı , saat: 22.00 sularında tamamlamaktayım şu

son notların bilgisayar redaksiyonu çalışmalarımı irticalen. Nitekim birden hayret duydum yine son sayfa

tevafukuna rastlayınca. Anladım ki , “irşâd-ı hakikî illâ / ancak Kur’ân irşâdı …” iken , ne söyliyelim daha ?

Bakalım bir de tevafukun diğer şıkkına ; sûre-i Tekvîr (81/ 7. sûre): âyet-7. Benlikler çiftleştirildiğinde, //

Anlam çok kapalı sanki işte hemen bakıp yazıverdiğim meâl (Öztürk*); derhal (T. Diyanet Vakfı / 86-F*)

bir başka açıklık gösteriyor aslında. Açıp bakalım mâdem meâlen “nükte-i tevafukat” tam da aynı sûre ve

âyetlere yeniden. // 8*17. (Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları ; attığın zaman da

sen atmadın , fakat Allah attı (onu). Ve bunu , müminleri güzel bir imtihanla denemek için (yaptı). Şüphesiz

Allah işiten-dir, bilen-dir. / Dipnot-1: Kureyş ordusu , Müslümanlarla savaşmak için ilerleyince Resulullah

(s.a.) ellerini kaldırarak : “Allah’ım! Kureyş, senin Resulünü yalanlayan kibirli liderleriyle geldi. Allah’ım!

Bana verdiğin sözü yerine getirmeni diliyorum!” diye dua etti. Ve iki topluluk karşılaşınca yerden bir avuç

toprak alıp düşmanın yüzlerine doğru serpti. Kureyş ordusunun gözleri görmez oldu ve sonunda bozguna

uğradılar. İşte bu âyette bu atışa işaret edilmekte, onu atanın gerçekte Allah olduğu bildirilmektedir. Çünkü

bu bir mûcize idi ve Peygamber onu atarken kendi adına değil , Allah adına atmıştı. // …………………

81*7. Ruhlar (bedenlerle) birleştirildiğinde, //………………………………………… )))))))))))))))))))))))))

wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww

Derin düşünmek güzel “el-Kitab” beyânınca // Canım işte “evrensel” okuyup anlayınca !

Yaşamakça pek özel “ledünniyat” tarzınca // Düşündüren nükteler herkes sever aklınca ! (-HK*)

*******************

www.yasamakca.net :

ÇAĞRI-SELAM !

Artık günümüzde internet (dijital teknoloji : bilişim ve iletişim ağı*) dünyamızı sardı ve hayatımızı

da kuşattı. İşte bu yüzden Yaşamakça’yı kitap olarak yayımlamak yerine böylece hizmete sunmak

kanaatimce daha uygun ve daha yararlı olabilir. Umarım merak ve ilgi uyandırabilirse giderek şu

“ http://hk.yasamakca.net ” sitemizin ziyaretçi okurları da arttıkça gaye-i hizmet gerçekleşecektir.

Can-dost Okuyucu’ya öncelik selam muhabbetimle en iyi dileklerimi içten belirtmek ilk görevim ve

elbette aynı içtenlikle eleştirici fikir ve görüşlerden yararlanmak isterim. Peşinen müteşekkirim .

Aslında bu karmaşa muhtevanın bütünüyle kitaplaştırmaya uygun olmadığı gayet açık görünüyor.

Buna rağmen yine ilgilenip beni bizzat uyarıcı bilgilendirmelerinden dolayı Ensar Vakfı Gn. Md.

Hüseyin Kader ve zaten yıllar öncesi ilk müsveddeleri inceleyip böyle dağınık konular dışında daha

tutarlı çalışmak gerektiğini belirten dostum M. Armağan’a da minnettarım. Ancak bu üslupsuzca

karmaşa muhtevanın da hem öznel hem nesnel anlamda yansıtmak ya da vurgulamak istediği çok

kapsamlı bir yaşam gerçeği var ortada. Yaşadığımız şu dünya-hayat tam muhtevasıyla acaba hangi

ifadeye sığıştırılabilir ? Benlik gizemince evrensel çerçevede derinleşen her konuyu öncelik kalbim

gibi içten algılamak gereğini hissettiren tek kitap Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i şerif lerden başka yol

yokken nefsimizi irşad ve ıslah edecek bilgi ve inanç özüne erdirici söz-sohbet değeri özümsenmeli !

İnternet dünyasının sanal okyanuslarında sörf yapmak isteyen nice meraklı okuyucular , rastladık

ları bazı adacıklara benzer siteler arasında anlık tercihlerine göre hangi gerçek konularla ilgilenir

ve bizim şu sitemizi ilginç bulup beğenir de acaba yeğler mi ; işte bunu önceden bilmek olası değil !

Üstelik kitap değil ki , istediği anda alsın eline de devam etsin okumaya … Demek ki kitabın değeri

internet dışında daha bir başka “kalıcı ve somut” özellikte “elle tutulan nesne” gibi bilinen gerçek .

Kitap dünyasına bakınca da şaşırmamak ne mümkün; nice özgün çalışmalar yayımlanıyor da acaba

okuyucularına ulaşabiliyor mu umduğunca ?! Yazılı ve görsel medya dünyası da acaip başka âlem!

Ayrıca medya gibi diğer sektörlerin de ve hatta sıradan kişilerin bile özel siteleri var . Velhasıl … //

Page 153: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

818

Bu siteyi dinamik ve canlı tutmak için; belli bir süreçte gelen eleştirilere göre ayıklayıp değiştirmek

kısaca tamamen özleştirmek gereğini hissetmekteyim. Ancak bu muhteva içinden bir “şiir kitapçığı”

çıkartabilmek için bazı gereksiz alıntı ya da saçma-karmaşa anlatımlardan arındırmalıyım sonuçta .

Okuyuculardan bu dostça sohbet çağrımıza candan ilgi ve moral destek gösterileceği ümidindeyim .

Haydi dostlar , ruhsal tepkileriniz her neyse açık yazın da biz sizin yazdıklarınızı okuyalım artık !

Kimin elinde bir kitap görsem , merak ederim hemen ve sorup öğrenmek isterim muhteva mesajını.

Belki şaşıracaksınız amma açıklamak zorundayım mesela daha hiç internet kullanmadım henüz.

Zaten sabit ikametgâhım yok gibi yine kendime ait değişik adreslerde dolaşıp durmaktayım sürekli.

İşte bu nedenle internet dışında ancak kitapların dünyasındayım ve Özdere’den Kumla’ya gelirken

en son okuduğum kitabı getirdim yanımda. Acaba adını açıklasam merak ve ilgi uyandıracak mı ,

ne dersiniz ?! Sanırım benden başka herkes sanki önceden okumuş da olabilir diye düşünsem bile

içerik konusu bakımından önemini belirtmek için “Bu kitap, Hollanda Kiliseler Birliği’nin (Kerkin

Actie) mali desteğiyle basılmıştır.” Ve “Türkçe Yayın Hakları Kadınlarla Dayanışma Vakfı İktisadi

İşletmesine Aittir.” Uyarısına dikkat gösterip tanıtmalıyım: Toplumsal Cinsiyet “Bize Yüklenen

Roller”, Kamla Bhasin , çeviri: Kader Ay, Kadınlarla Dayanışma Vakfı Yayınları / Kadav , 2003 İst.

Toplam: 71 sayfa ve yeşil renk kapak. “Kadav” amblemi de pek gizemli yani ilk bakışta çok anlamlı

ve gayet dikkat çekici bir biçim mesajıyla “arma-vâri” konuşuyor sanki ! İşte şu son sayfaya uygun

âyet tevafukuna da bir bakalım ve bu bahane kitaba ilişkin konuda öncelik Kur’an-ı Kerim mesajına

muvafık kavrayış şuuruyla okuyalım. Meâlen diyor ki , insan ruhunu mahşere uyarıcı emr-i âyet:

Bkz. ( 8*18. “Gördünüz ya , Allah küfre sapanların tuzağını fersiz bırakır.” / … Sibak ve siyakına

nazaran birkaç âyet daha okumadıkça tam manasıyla anlayamazsınız zaten. Nitekim mesajın özü

ancak Kitab’ın bütün muhtevasıyla doğru kavranmasına bağlı. Her okuyuşta daima bunu dikkate

almak gerçekten en temel şart ! Tevafukun diğer şıkkına bakalım şimdi: 81*8. “O diri diri gömülen

kız çocuğuna sorulduğunda.” // 9. “Hangi günah yüzünden öldürüldü diye!” // 10. “Sayfalar açılıp

göz önüne konduğunda.” // … // 26. “Hal böyle iken nereye gidiyorsunuz? / 27. O, âlemlere bir öğüt

ten başka şey değildir. / 28. İçinizden , dosdoğru yürümek isteyen için. / 29. Âlemlerin Rabbi olan

Allah dilemedikçe, siz dileyemezsiniz.”) SÖZÜN ÖZÜ hep bu âyetler meâlinde düğümlendiği gibi

yine aynı anlamlar ruhundaki idrâk-i vicdan nur-u şuuruna göre çözümlenir. Rabbimiz’in inayet

ve hidayet tecelliyatından ibaret tarz-ı izah HAKİKAT dışında hayatın başka açıklaması var mı ?

……………………………………………………………

Sanırım medya gündemlerinden etkilenmeyen ve emperyal küreselleşme düzeni siyaset ve ekonomi

krizinin neticesi belirsiz süreçlerinden tedirginlik hissetmeyen hiç kimse kalmadı şu yeryüzünde.

Demekki bir şeyler değişip dönüşüyor ve global güçler sürekli devrim stratejileri düzenleyip bütün

ulusal yapıları bozucu planlarıyla evrensel barış ve kültür değerlerini de çürütüyor dünyamızda.

Artık gelecek zamanların daha güvenceli bir hayat tarzına dönüşebileceğine de inanmıyor kimse.

İşte böyle bir dünyada hemen her gün ulusal medya gündemlerini izlemekten uzak kalmak ve

güncel olaylar karşısında duyarsızlaşmak zaten mümkün değil. Nitekim milli siyaset dünyamız da

canlılık kazanıyor giderek. Hele şu son günlerde “demokratik açılım” mesajlarını dinlemek ve de

tepkilerini içten içe gizlemekle gerginleşen sosyal ortamlar herhalde erken genel seçimlere de yol

açacak gibi bir izlenim uyandırıyor. Yazılı ve görsel medya sektörünün iktidar ve muhalefet yanlı

tutum ve tandansı da giderek belirginleşiyor. Şahsen “Haber Türk” gazete ve kanalındaki haberler

yorumlar tartışmalar arasında bilhassa “Sansürsüz / Yiğit Bulut” ve “Teke Tek / Fatih Altaylı”

programlarına çok ilgi duymakta ve gerçekten yararlanmaktayım. Bir de Türk Dili veTarih Kuru

mu’nun hazırlayıp yakında yayımlanacağını öğrendiğim Büyük Türkçe Sözlük hakkında takdir

ve memnuniyetimi belirtmek istiyorum. Maalesef yeni TC. devletimiz adına tutarlı ve yeterli bir

kültür politikası uygulanmadığı sürece demokratikleşme süreçleri de beklenen sonuçları getirmez.

Şimdilerde bunun kavgacı söylemleriyle toplumsal ruhiyatı gerginleştiren iktidar ve muhalefet

kanatları arasında sıkışıp suskunlaşan halkımız, aslında soğuk savaş dönemlerinin ideolojik hırs

ve hesaplaşmalarını sürdürenlere elbette demokrasi dersi yanında hak ettiği cevabı son kez seçim

Page 154: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

819

sonuçlarıyla tekrar okuyup değerlendirme fırsatını verecektir. Dilimiz dinimiz adımız zaten belli !

Yeter ki , Kitap’sız sahte aydınların sinsi ve inançsız saptırmalarından nasıl sakınmak gerektiğini

ve emperyalizmin tuzaklarından milletimizi korumak için “irşad yolunda hizmet” yöntemlerini

bilerek halkımızı uyarıcı çalışmalara ve ülkemizi kalkındıracak organizasyonlara omuz verelim !

………

İnşaallah ilk fırsatta Prof. Öztürk’ün son eseri “İmam-ı Azam” apolojya / savunmacı tez değerin

deki kitabını okumak isterim. Çünkü önemsenen bir kaynak olarak bu konuda vaktiyle Adana’da

son sınıf öğrencilerimizle bir Anma Gecesi düzenlemek için Diyanet yayınları arasında tercüme

bir eser: “Ebu Hanife, Prof. M. Ebu Zehra” bize ışık tutmuş ve çok faydalı olmuştu. Büyük İmam

Ebu Hanife’nin Emevi ve Abbasi siyaset dönemlerindeki ilim mücadelesini ilk tafsilatıyla oradan

öğrenmek gayet uyarıcı etki ve izlenim bırakmıştı ruhumda. Bu şuurumla İmam-ı Azam’ı daha

o zaman ilk örnek “prototip” bir idol-müctehid olarak kavradığım için onun hayatı hakkında bir

çalışma yapmaya heveslendim de epeyce kaynak araştırıp bazı mühim malumatlar dercetmiştim.

Fakat akademik disiplin içinde çalışmaya kifayetli değilim diyerek vazgeçtim amma onun önemi

ve değerini hiç unutmadım ömr-ü hayatım boyunca. Onun örnek kişiliğini iyi öğrensin aydınlar !

…………………………….

İstiklal caddesindeki kitapçı vitrinlerinde dolaşırken ilgili yayınevi vitrininde dikkatimi celbeden

İLKYAZ / Gülten Akın ( Kırmızı Karanfil ) şiirinden şu ilginç mısraları alıntılamadan geçip gide

medim nitekim. Belki siz de etkileneceksiniz okurken içtenlikle:

(-“Ah, kimselerin vakti yok

Durup ince şeyleri anlamaya

………………………………

Durup ince şeyleri anlamaya

Kimselerin vakti olmasa da

………………………………”)

İşte en son ikicik söz daha eklemlendi Yaşamakça’ya:

MÜLHEM MESAJ

Sözün bittiği yerde evrensel gerçek nükte,

Yaşamakça anlatım melhuz sözler özünde!

Özgün şiir göklerce muhtemel her zevk günce,

Aşk-ı Hakk’a muhtâcım mülhem mesaj gönlümde!

……………………………………………..

Sözün bittiği yerde evrensel gerçek nükte,

Yaşamakça anlatım mülhem mesaj gönlümde!

Özgün şiir göklerce muhtemel her renk günce,

Aşk-ı Hakk’a muhtâcım melhuz söz göz önünde!

DEHŞET-ENGÎZ

Sonbaharın hüznüyle yüreğime gömdüğüm,

Ölüm merakım misâl düğüm düğüm acılar!

Gökyüzüne bakarken dehşet-engîz gördüğüm,

Gönlüm merâmım minvâl özüm sözüm yazılar!

İstanbul / Üsküdar , 09 Ekim 2009

*****************************

Bu siteyi düzenleyen genç dostum Levent Bey ve oğlum Erhan’a minnetle müteşekkirim. HK.

Page 155: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

820

Medyatik gündemler aynasında daha dehşet-engiz sürpriz gelişmelere ve nice güncel görüntülere

dikkatli ibretle bak-gör ki , işte “…sözün bittiği yer !” Nitekim manzara-i hâl ve hâdisatı doğru

okumak yanında tam muhtevasına uygun yorumlamak gerçekten ne büyük bir sorumluluk !

Bkz. Sözcü G. 21 Ekim 2009 / sh. 2: Yerin kulağı var / Mehmet Şehirli ( [email protected]):

“Kahroluyorum / 19.10.2009 … Bu tarihi kimse unutmasın. Şurada Cumhuriyetimizin 86.ncı yılını

kutlamamıza sayılı günler kalmışken, bu ülkeyi bölmek isteyenleri kulaklarımız sağır, gözlerimiz

kör bir şekilde izliyoruz. ( … ) Bu manzarayı gördükçe şehitlerimin kanı beni boğuyor. Şehit

annelerim , Allah size her zamankinden fazla sabırlar versin. / Hayatımda bu kadar utanmadım… /

Onları karşılayanları tutuklamayan, sonra da serbest bırakan devletim; sana ne diyeyim ? / Hani

“sözün bittiği yer” derler ya …/ İşte budur sözün bittiği yer !” // … TÜRKİYE

Tarihte “ebed-müddet” tek vücut Türk devleti

Doğu’dan Batı’ya dek kanat germiş âleme !

Evrensel örnek -ibret “cihan hakimiyeti”

İşte kök kimlik gerçek Türk’çe kanıt Türkiye !

Zaman realitesi ömrümüz süresince “sırr-ı imtihan” işte sözün bittiği yerde yine bitmez mücâdele!

Nitekim şu internet sitemiz “ www.yasamakca.net ” / sh. 21: ( Bkz. Feyizler-8 / sh. 33: “İşte ben de

aynen öyle söylüyorum: Mücâdele! / Ömrümüz hep bu kavramın içerisinde ve çevresinde geçmekte

olduğunun bilmem ki farkında mısınız ? Aslında iyi bir şey olmamasına rağmen biz ona mecburuz.

Çünkü siz ne kadar uslu, namuslu, iyiliksever ve hakperest olursanız olun, bundan rahatsız olan ve

bu değerleri hor gören birileri çıkacak ve sizinle bu konuda değişik yollarla tartışacaktır. Bazen bu

durum basit bir tartışmayla da kalmayacak, kavgalara ve ölümlere varan saldırılara dönüşecektir.

İşte bu durumda kendini, inancını ve bu inançla bağlı olduğun toplumu korumak ve kollamak için

kolları ve paçaları sıvayıp vuruşman gerekecektir. Ne yapalım, ne edelim; elimizden ve gücümüzden

başka bir şey gelmiyor ?!.. Hayat hakkımızı ve hayatımız içerisinde bize kan ve can veren, ruh ve

bereket bahşeden inancımızı korumak zorundayız. Bu bizim için en doğal hak ve dinimizin bize

tanıdığı en geçerli ve en etkin yoldur. // Bak şimdi şu canım âyetlere; anlatılan bu incelikleri ve

hakikatları bize bir bir nasıl da haber veriyor ve nasıl da olması gereken gerçekleri bir bir gözle

rimiz önüne seriyor: … Bakara, 2/ 216; En’am, 6/ 121; Nahl, 16/ 125; Enfal, 8/ 46 ve Taha, 20/ 61-

62. / …” Nihayet bu eserin arka kapak dışında şu uyarıcı yazıları aynen alıntılayıp bitirelim sözü:

“Eşkıyanın (teröristlerin), masum halkı kahpece katlettikleri ve bundan tuhaf bir zevk alıp sadist

bir duygu ile kendilerini tatmine çalıştıkları herkesçe bilinmekte… Halkın gelip geçtiği ve yürümek

zorunda olduğu yollara mayınlar döşediklerini ve bu yolla bir çok insanı telef ettiklerini her gün

duyup görmektesin. // Emniyet ve asayişi sağlamakla görevli güçler, bu gizli tuzakları fark edip

insanları o cânilerin saldırılarından ve verecekleri zararlardan koruyabilmek için ellerindeki

mayın-tarayıcı âletlerle adım adım yol alarak, buram buram terler dökerek ve her türlü tehlikeyi

göze alarak tüm gayretlerini ortaya koyuyorlar. Allah onlardan binlerce kere razı olsun. // Unutma

ki Şeytan, Allah’a giden yolda pusu kuran en büyük ve en tipik bir şakî-dir; amansız bir terörist-tir.

Page 156: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

821

Onun işi-gücü bu kutlu yolda yürüyenleri ne pahasına olursa olsun engellemek ve onları bir şekilde

telef etmektir. // İşte ey can! Elindeki bu kitap, mayınlarla kaplanmış bir yolu esenlikle geçmeyi

sağlayacak o güzelim “mayın-tarayıcı” âlet gibidir. O, nasıl ki sana, senin için tehlike oluşturan

korkunç tuzakları haber veriyor ve bir şekilde onları görmeni sağlıyorsa, dikkatle okuyacağın bu

kitap da, gönül yönü ile sana bu emniyeti ve huzuru sağlayarak, esenlikle yoluna devam etmene,

sağlık ve mutlulukla hedefine ulaşmana vesile olacaktır, inşallah !”)

MECAZ ANLATIM

Hakikat dünyamız sanki bir mecaz,

Zaman nükte-i can içten anladım!

Muammâ yoldayız zihinsel mesaj,

Beyan nur-u Kur’an vahyen anlatım!

(-Bkz. Kardelen Takvimi: 18 Mayıs 2010 / “İslamî Bilgiler : Çalışmak” / … Sûre-i kasas, 77. âyet* //

“… hayırlınız, dünya ve ahiretini terketmeyip her ikisi için çalışan ve başkalarına yük olmayandır.”)

ÖZGÜN MUHTEVA / CANLI KİTAP ! BELLİ “ www.yasamakca.net ” HEPSİ !

1. 1.

Aklımca “söz bitti …” derken şu anda Ömrümce “zikr-i Hû” her an düstûrum ,

Anladım mecâz-ı şiir son nokta ! Duygusal düşünce* şu CAN nüktesi !

Ölümsüz ruh Hakk’a vuslat yolunda Şiir “ irfan-ı RUH ” vicdan şuurum ,

Hakikat öz beyan ancak Kur’an-ca ! Işık göz önünde GERÇEK gölge mi ?

2. 2.

Şiir ruh-u şuur öz anlamınca İşte tek gönlümce zevk-i meşk* yolum ,

Rabbim tek gördüğüm âlem muammâ ! Mülhem mesaj İÇTEN Rabbim’in emri !

İç dil lügat-ı nur söz elfâzınca ÖZ gerçek Kur’an-ca can âyet duygum ,

Hak gerçek kördüğüm rüya mı dünya ? Söz hem-mecaz cidden İKAZ sürekli !

3. 3.

Yaşamakça anlam müştak vicdanca Neler yazdım diye sordu bir dostum ,

Hikmet tarz-ı kadim müdevvenatta ! Neler değil NEDEN yazdığım BELLİ !

Dil-i hâmûş meram mâdem insanca Güncel Türkçe “tarz-ı kadim” üslûbum ,

İşte ibret hâlim özgün muhtevâ ! Mesaj ŞİİR “ www.yasamakca.net ” hepsi !

4. 4.

Öz nabz-ı can nefes söz sayısınca Ne rüya ne hayâl , Allah kuluyum ;

Huşû-u dem “beyn-el’havfi ve-r’recâ” Mâzi-i istikbâl* ZATEN her şimdi !

Ömrüm yetmiş yıllık şiir tadınca Dünya-hayat* demek Kur’an okulum ,

Canlı kitap gönlüm mir’at-i mânâ ! Vâcib-mümkün-muhâl* ÖZET dersim mi ?

5.

ÖZ KAVRAM SÖZ MERAM Hülâsa: “… lâ-raybe fiyh” havsala* çerçevesi !

ssssssssssssss

Soyut düşünmek kolay yöntem muteber olsa ( İzmir-Bayraklı , 19 Mayıs 2010 )

Öz her müfesser kavram muhtemel doğru mecaz! ****************************

Muhkem şerhetmek pek zor cevâz-ı hayâl yoksa

Söz hep beyan-ı meram tam mücmel* oku ve yaz!

Page 157: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

822

(-Bkz. Dinî Kavramlar Sözlüğü, “6 kişilik heyet tarafından hazırlanmıştır.” Diyanet İşleri

Başkanlığı Yayınları / 589 “Kaynak Eserler / 31” Ankara-2006; “Mücmel” ve “Müfesser”…

e-posta: [email protected] )

Gemlik / K. Kumla, 06.11.2009

Birkaç gün daha buralardayım ve haftasına kalmaz sağ-selâmet dönerim İzmir’e inşallah.

Bugün Cuma. Namazdan sonra sahilde dolaştım ve rastladığım bir arkadaşla kahvehanede çay

içtik , günlük gazeteleri gözden geçirdik de epeyce emekli dertleşmesi-sohbetleştik başbaşa.

Sözcü, Güneş ve Bursa-Olay gazetelerinin hemen her köşesini okudukça asabımız bozuldu yine

ülkemizin güncel olayları ve kangren sorunları yüzünden. Ne diyelim daha? Zaten sosyal durum

her gün halkımızın moralini bozmaya yönelik görüntüleriyle magazin medyamıza yansıtılmakta.

Televizyon kanallarında ve gazetelerin sayfalarında karşılaştığımız şok haberler rezalet fâcia ve

skandal politika havadisleriyle maşerî vicdanı kanatmakta ve halkın ruhiyatını yaralamakta.

Artık maddiyat duygularıyla tamamen maneviyat dünyasını karartmaktan bile korkmayan garip

bir toplum olduk. Günlük hayat tatsızlaştıkça dünyamızın anlam güzelliklerinden bahsetmek ve

bu konuda sözlü ya da yazılı muhtevada sohbetleşmek gerçekten zorlaştı. İnsanlar ruhen yozlaştı

ve kültürel değerlerine yabancılaştı. Sanki kimlik ve kişilik karakterini oluşturan tarih hafızasını

da zayıflattı. Nihayet toplumsal hayat gitgide güvensiz ortamlarda anarşik karmaşa “sofistik kaos”

sancılarıyla kıvranmakta. Varoluş hikmetini vahy-i Kur’an sırrınca kavramaya yatkınlaşmayan

hoyrat ruh hakikat-i hayatın akıbet ölüm muammâsına nasıl bakarsa ancak gördüğünce cevap ve

felsefi izah yollarına sapmaktan başka ne yapar? Ruhumuzu uyarıcı nasihatler değerinde her söze

meclûbiyet duymasaydım zaten bunca sayfalar dolduracak yazılarla da uğraşmazdım. Fakat tam

sözün bittiği yerde enteresan olaylar derhal gündemleşerek görüntüye giriyor ve sürpriz hadisat

devam ediyor konuşmaya. Ancak kitapların dilince söz-sohbet tadına varamayan nadan cühelâ

anlar mı meselâ sırr-ı zaman şu güncel olaylar akışında acaba doğal yorumuyla nasıl konuşuyor

ve neler söylüyor ruhumuza dünya-hayat? Dün geçip gitti ve işte hep böyle değil mi nitekim her

gün? Her akşam ömrümüzden bir gün daha eksildi diye üzülmek niye? Hani-ya demiştik ki:

“kitap değerinde sanki be-her takvim yaprakları da ancak okuyup anlayanlara göre!” Bakınız:

( Erkam Takvimi-2009 // Kasım-6: serlevha meâl-i âyet “Mü’minûn, 112-114”/ Gerçekçi özdeyiş:

“Yaşamak çok kişi için yiyip içerek ölümü beklemektir.”- Cenap Şahabettin*

10 Kasım: Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatı 1938 // Osman Yüksel Serdengeçti’nin vefatı 1983*

16: “Dert daima insana yol gösterir.”- Hz. Mevlâna* // Yaşamakça özet: Dünya dert ders-i mihnet!

17: “Allah, kendini arayanlarla beraberdir.”- Molla Câmi*

21: “Güçlü insan ortamı kendi meydana getirir. Zayıf insan ise bu ortama uyum göstermek

zorunda kalır.”- Muhammed İkbal*

30: Hayat Kurtaran Sözler / Ömer Bin Abdülaziz’den : “-Ey insanlar! Bugün geçmişlerin yerine

sizler geldiniz. Sizin yerinize de başkaları gelecektir elbette. Görüyorsunuz ki, gelenler gidiyorlar;

gidenler dönmüyorlar. Bu gayri-ihtiyari gidiş, bu varlıkla akış Cenab-ı Allah’a dır. / Aranızdan

ayrılıp ahirete gidenleri hemen her gün yolcu ediyorsunuz, ebedi istirahatgâhlarına götürüyor

sunuz da dikkat etmiyor musunuz? / Ey insanlar! Zannetmeyin ki, kendimde bir fazilet ve

meziyet gördüğüm için size böyle nasihat veriyorum. İçinizde belki , en çok istiğfara ihtiyacı olan

benim! / İyiye koşmak , kötüden kaçmak lazımdır… Gelin öyle yapalım!..”

7 Aralık: Ey insanlar ölüm var! / Hz. Ali (*) diyor ki : “-Ey Allah’ın kulları! Siz bu dünyadan

göçüp gidenlerden farklı değilsiniz. ( … ) ” // 31: “… Dünya hayatı sizi aldatmasın.”- Hz. Ali*)

11 Kasım’da akşam vakti İzmir’e geldik. Kitaplığıma tekrar kavuştum elhamdülillah. Her hangi

bir konuda merak duyduğum sorulara kafam takılırsa araştırmak ve cevaplar bulmak için mûtad

tarz sanki kitaplığımdan başka sığınak kalmıyor ruhumu huzura kavuşturacak. Kitabın değerini

bilmeyen nâdan , ne insan ne de gerçek Müslüman! Anlamayan nasipsiz, söz-öğüt değerini bilir mi?

İşte yine iki ayrı takvim yapraklarından alıntı bilgi kırıntısı birkaç söz daha: (-Bkz. Türkiye G.

Page 158: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

823

Takvimi , 09 Nisan 1997: “İnsanlardan gelen sıkıntılara katlanmak, Allahü Teâlâ’nın beğendiği ,

Resûlullah’ın sevdiği ve evliyânın özendiği bir ahlâktır.”- Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî* // Hikmet …

Hayvanlar / Şeyhül-İslâm Zenbilli Ali Efendi’ye sormuşlar: “- En çok hangi kuşu seversiniz?

- Ben yalnız kuşları değil , bütün hayvanları severim. Çünkü; onların içinde hiçbir kâfir ve inkârcı

hiçbir yalancı ve dolandırıcı , hiçbir hilekâr ve sahtekâr yoktur.” // Bakınız yine: Nesil Takvimi ,

22 Haziran 2005; “Dünya bir cîfedir. Ondan bir şey isteyen köpeklerle dalaşmaya dayanıklı olmalı.”

-Hz. Ali* // İbrahim Hakkı Erzurumî Hz. ( Âlim-sufî ve şâir ) 18.05.1703’de Erzurum Hasankale’de

doğdu. 1747’de İstanbul’a geldi. Saray kütüphanesinde çalışmalar yaptı. 30’un üzerinde eser yazdı.

1757’de tamamladığı “Marifetname” adlı eseri, ismini ölümsüzleştiren en önemli çalışmadır. Dinî

ve din dışı çalışmalara dair ansiklopedik bir eser olan Ma’rifetname; yazarın ilmî ve fikrî kişiliğini

yetişmişliğini, dini ve ilmi anlayışını yansıtması yanında dönemin skolastik zihniyetinden kurtulma

çabasını aksettiren nâdir örneklerden biridir. / 22 Haziran 1780’de vefat etti. / “Ârif olan, dünyanın

bir sonu olduğunu ve kendisinin bu dünyada misafir bulunup imtihanda olduğunu , bilerek; asıl

geldiği yeri arzulayıp, büründüğü gaflet elbisesinden soyunan kimsedir. Nefsinin iyiliğe yönelmesi,

zahmet meşakkat ve zorluklardan kurtulması için ona emirler verir.” – Mârifetname’den ) …

Ayrıca , 2009 Erkam Takvimi, 11 Kasım ( meâl-i âyet): “Ey iman edenler ! Şeytanın adımlarını

takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, muhakkak ki o, edepsizliği (yüzkızartıcı suç

ları) ve kötülüğü emreder.”- (Nur, 21) // “Kimde bir güzellik varsa bilsin ki ödünçtür.”-Mevlana*//

Allah dostlarından: Fudayl bin Iyâd bir defasında üzüntülü bir adam gördü, ve: “- Senin için

Allah’ın dediğinden başka bir şeyin olmasından mı korkuyorsun? ” diye sordu. / Adam; Hayır diye

karşılık verince, Fudayl: “- Öyleyse niye üzülüyorsun? Dünya insanı kendisine kul yapmadıkça

veya insan dünyaya kul olmadıkça yol kolaydır.” dedi. // …

İnsan tıpkı alıştığı şeyler tanıdığı yerler ve tanıştığı kimseler gibi bir süre yaşadığı kırsal ya da

kentsel ortamları da benimseyerek sevmeye yatkınlaşıveriyor demek. Gerçekten ne çok özlemişim

İzmir’i ! Sabahleyin namaz sonrası erkence indim markete ve ekmeğimle birlikte bir gazete alıp

başladım dip köşe okumaya. Yani ilgi duyduğum makale ve haberlere çabuk göz atmak istedim

hemen ayaküstü yolda. Daha başlarken nasıl da oracıkta tamamlanıverdi ilginç gündemler : (-Bkz.

Cumhuriyet G. 12 Kasım 2009 / sh. 1: Son araştırmaya göre yoksulluk artıyor … // Sh. 13: İşçinin

Evreninden / Şükran Soner : “Sanal ve Gerçek / … Sanalla gerçeğin yer değiştirmesi, sanalla gerçek

arasındaki uçurumlar her alanda her gün öylesine ağır boyutlarda yaşanmakta ki … Yine iki gün

dür sabahtan akşama izlediğimiz, tartıştığımız, üzerinde durduğumuz, 10 Kasım ve Kürt açılımı

üzerinden Meclis’te yaşananlara bir bakmak bile, siyasetimiz, demokrasimiz gerçeği üzerinde

karamsar olmaya yetip de artıyor … Siyasi iktidar karşısında Meclis’in sıfırlanmış iradesi gözler

önüne serilse de, sanal olarak pazarlananlar tam tersi … / …” Sh. 20: Göktaşı yine teğet geçti / … //

Ekran karşısında ömür geçiriyorlar / … // Cumhuriyet , (-parasız ek) KİTAP, sayı: 1030 / sh. 23:

Şiir Atlası , Cevat Çapan; “Stanka Pençeva / Şiirler … ‘Yumuşacık ışıyor eskimiş duygum’ / …

HER ŞEYİN ZAMANINDA BİTMESİ NE GÜZEL / Ne güzel, her şeyin zamanında bitmesi - / …”

Bugün 13 Kasım , Cuma. Namaz sonrası bazı işlerimi halletmek için biraz sağa-sola koşuştum ve

akşamüstü eve dönerken yine elimde -hele bu son sayısını görünce yine cezb edici içerikten etkilenip

beğenerek aldığım ve her köşesini iyice okumaktan hoşlanıp bilhassa popüler bilgilerinden zevkle

yararlandığım bir dergi: Bkz. Bilim ve Teknik , Tübitak- Aylık Popüler Bilim Dergisi, Kasım-2009

sayı 504 / sh. 58-63: “Beynin Gizemleri / …” ve gerçekten çok yararlı hem okuyanları aydınlatıcı

hem de zihnen uyarıcı bilgiler , bilimsel yayınlar ve de entelektüellere uygun kitaplar … // Şahsen

her sayısı güzel ve ek yayınları da ayrıca popüler olmasına rağmen düzenli izlediğimi söyliyemem.

Ancak KİTAP bilgilerin yazıyla korunmasını sağlayan kaynaktır. Rabbimizin emr-i vahyince yüce

katından gönderdiği en son kitap olarak Kur’an-ı Keriym mutlaka okunmalı ve gereğine uyulmalı.

İşte bunu anlamak ve anlatmak görevimiz zaten. Nihayet mezkûr meâl-i âyet tamamlayacak kelâmı

nitekim. Bkz. Sûre-i Nûr, âyet-21 ( siyaken devam) : “… Eğer üstünüzde Allah’ın lütuf ve merhameti

Page 159: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

824

olmasaydı , içinizden hiçbir kimse asla temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini arındırır. Allah*

işitir ve bilir.”

ŞİMDİ

İçimde cenîn gibi titreşen nağme-şiir

Sanki doğum sancısı her an canlı musikî !

Yorgun kalbimin sesi ürperten nükte “iç dil”

Saat ölüm rakkası zaman nabz-ı can şimdi !

FARKINDAYIM !

Yığıntı görüntüler her dem debelenirken

Dünya “halk-ı cedid” tek arz-ı semavâttayım!

Anlamlı özgün sözler aklımca ruh hem beden

Çok garip bilinç-bellek gönlümce farkındayım!

TEK SÖZ SON FIRSAT

Tam muammâ heyulâ hem manzara muhteşem

Renk-âhenk gösteren kim her şimdi hissettiren?

Bu yolda cümle merâm tek söz son fırsat özlem

Görecek gönlüm , Rabbim; mahşer şiirleşirken!

İşte en son şiirlerim! ( www.yasamakca.net ) internet sitemizin düzenleyicisi : İsmail Erhan* ve

Levent Akgün’e selâm-sevgilerimle ithaf ve en iyi dileklerimce sürpriz armağan jest-im. Ayrıca

her şiir-sever ziyaretçi dost okurlarımızdan yakın ilgi , iletişimci bilgi ve öz-eleştirel katkılarıyla

ehl-i hâl dilince ve sohbet tadınca duâlar beklediğimi de içtenlikle belirtmeliyim. / …

YAZDIM , ANLATAMADIM !

Artık kendi adıma konuşmaktan bîzârım

Yeter ruh mülhemâtım mümkün mertebe yazdım!

Mantık sanki aklımca doğru beyan irfânım

Öznel lisan net tarzım “-özgün” anlatamadım!

Tanıdığım ya da tanışmadığım her yaşta çağdaş şair dostlara candan selam ve İslâmca muhabbet

duygularımızı paylaşmak , bilhassa sosyal vicdanımızca şiirsel duyarlılıkta özgün anlatım metodu

doğru mesajlar açıklamak konusunda işbu ( www.yasamakca.net ) tamamı: 826’ya yakın sayfalar

dolusu muhteviyat , acaba baştan sona okunması gayet zor ve hatta olanaksız mı görünüyor ? Bu

hususta tavsiyem şu: -Sitemizi istediğiniz gibi ilginize uygun her köşesiyle gezinerek okuyabilir ve

mesaj bölümüne gerekli izahatınızı belirterek kopya-alıntılayıp açık mehazıyla kullanabilirsiniz.

Selam-çağrı’mız, okuyucu dostlara gönlümüzün şiirini iletecek güzel yollar aramak sonuçta. / HK )

ÖZ MESAJ

1.

Yaşamakça* çalıştay , (-Sanki ilginç konularda kongre-konferans gibi muhtelif fikriyat

Tam medyatik iktibas ! tarz-ı iktibas / seçkilenmiş medyatik gündemlere ilişkin yazılar ! )

Yakın plan bakışlar ,

Gayet doğal ihtisas !

Page 160: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

825

2.

Serîuzzevâl dünya ,

Ne yalan ne de rüya !

Gerçek vicdan duygunca ,

Tam med-cezir ruhunda !

3.

Aman ne soğuk hava ,

Fesat toplumsal şekvâ !

Hunhar tedhiş şamata ,

Yoz sanal âlem medya !

4.

Tarih reel mâcera , (-Bkz. Kur’ân-ı Kerîm’in konularına göre ayrılmış Türkçe Anlamı ,

Şuur ruhumca ayna ! “Kur’ân-ı Kerîm’de mevcut bütün âyetler, ilgili olduğu konulara göre

Bak-gör nice muammâ , bu eserde tasnif edilmiştir. / Bu kitap, herhangi bir konuda aradığınız

Kur’an nurunca anla ! ayetlerin veya İlahi hükümlerin hepsini bir arada kolaylıkla bulabilme

5. nizi , öğrenmenizi ve öğretebilmenizi sağlamak amacıyla yazılmış ilk

Tek “el-Kitab” öz mesaj , Türkçe eserdir.”- Ahmet Okutan , Arif Bolat Kitabevi –İst. 1967 //

Rabbim’den “nur” bu yolda ! Sh. 127-164: “Kutsal Kitaplar” / Necm sûresi , âyet: 59-62. / … 60.

Subjektif benlik* mecaz , Gülüyorsunuz, ( halinize) ağlamıyorsunuz? / …” )

Vicdan duygunca ağla !

( “ www.yasamakca.net ” tamamlandı nihayet / tarihsel takvim: 31 Aralık 2009 İzmir // H.K.)))

FİHRİSTE-İ EŞ’AR // www.yasamakca.net ŞİİRLER ve Ara-yazılar’da dağınık KONULAR :

Not: Derkenar ya da asıl metnin içinde serpeleme eklemeler yani ilâve notlar ve nesir yazıların

muhteviyatında dağınık konular bakımından çok fazla ayrıntı vurgulamalar yahut tamamen girift

tarz-ı ifâde değinmeler nedeniyle böyle bir fihrist çıkarmak gayet zor olacağı gibi belki de mümkün

olmayabilir. İsterim ki , ilgi ve dikkatince her okuyucu buna benzer detay konuları bizzat araştırıp

bulsun. Bulamadığı ve bilemediğini de elbet daha doğru bilecek kişilere sormak ve öğretecek kaynak

lara başvurmak yolunu tutsun ki , işte bizim önerdiğimiz usûl ve metod da zaten bundan ibaret … //

Bu uzun ve karmaşa mündericatın satır aralarına girip de bütünüyle gözden geçirmek suretiyle işte

baştan sona fihrist’lemek için nihayet dikkat-yoğun sabrımla çalışmak gerçekten hem fevkalâde zor

hem de gayet yorucu oldu. Üstelik şu son birkaç gün zarfında alelacele sonuçlandırmak isterken yine

böyle zahmetli bir işi başarmanın mutluluk verici heves ve heyecan hissiyatını da tadarak yaşadım.

Sanki ilk kez yazmaya başladığım yıllar öncesi zamanlar gibi içten ürpertici tedirginlikle yenibaştan!

1. Bölüm ( sh. 1-162*) :

1 . ŞİİR // Okuyucu dostum! (…) // ÖZGÜN NASİHAT // Öz gerçek : (…)

2 . ÖZET DİVAN // Şuur … Kavrayış! // EVRENSEL LÜGAT // Yazarken … ilk uyarı ( … )

3 . SÖZÜN ÖZÜNCE // ÖZÜM TEK ! // İlk Öğüt: (…) // CANLI ŞİİR // ANLAM // Bkz. (-57*22.)

4 . RENK-AHENK // MESAJ … MİZANPAJ // HÜLASA // PROTOTİP … BAKIŞ //

BELLİ GERÇEK // ÖZGÜN ANLAM // EMR-İ “MÎSAK ” // “Misak” kavramı hk.

5 . CANLI İLHAM // ARÎZA* // Bkz. Şiirler, Meçhul Yaşamalar * // Takdim: ( … )

6 . Şiir bahane. Esas niyetim , (…) // KÖK NÜKTE // Dost şair Nevzat Çalıkuşu* //

UNUTULUR MU ? // Bkz. Zaman G. 23 Nisan 1996 / Mustafa Armağan ( … ) //

Karacaoğlan’dan örnek: “Koşma”

7 . Öz mesaj: (-Bkz. 22*19.) “İşte şu iki hasım , … / Vaid ve Vaad” konusu // CANLI HAYÂL //

Bkz. “Tema” // Fıkra üslubu … uyarı: ( … ) // Ben (-self ) hk . ( … )

8 . Bkz. Mesnevi’nin Özü* ( … )

9 . “Kâhil” kimdir ? // “Nanobilim” nedir ?

Page 161: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

826

FAZLA SÖZE GEREK YOK ! // GÜN-DEM ŞU ÖRNEK HUTBE !

10 . Örnek hutbe: “İman ve Sâlih amel İlişkisi” hk. // SARP YOKUŞ … YOL !

11 . EVET … HERKES ! // NET … MESAJ ! // “kimse kızmasın , kendimi yazdım” - hasan cemal*

13 . Ara-not: kitaplar hk. // SEKR-İ MERAK // “Sabır, …” // “Portre”- Beşir Ayvazoğlu / “Ben mi? ”

14 . NİYE ŞİİR ? // Bkz. Yevtuşenko, Yaşantım (…) // 15. “Milli Şef * dönemi” hk .

16 . Stalin* hk . // Acaip bir haber (?!) // RUHSAL YORUM

17 . Merhum ( M. Durmuş) “İmam Mustafa (*)” ardından … / ruhuna Fatiha! // ÖNŞART !

18 . Ayet ( 3*102-110.) Mealleri // Aşk , mantık ve duygular (?) // KADER RUH YOLUM !

19 . GERÇEK GÜZEL ! // STİL YÖNTEM / ŞİİR GÜNDEM // Vasl (-liyezon) yani “ulama” hk.

“Edebiyat diye bir şey var mı ? ( … ) ” / … zihnimce en temel soru ve konu* / Bkz. Vatan G.*

20 . İbahe-i asliye* hk. // -Sh. 19: ÖZ-SÜVEYDA* DİL ! (-not: tamamı “844 sayfa” işte en son şiir ! )

21 . ANLATIM // Gaye-i yegâne-m*// Anlayınız ki , … // Beyin aktivitesi // E. Çölaşan: “Çaresizlik”

22 . İLK NOKTA // ANLAMAK // SANAL AYNA* // İDRÂK // Öncelik örnek / …

23 . Mesnevi-i Mevlana* // ÖZ SEVGİ // KANIMCA CANHAVLİM // Şu iki kitap … / Y.N. Öztürk*

25 . Lütfü Özşahin* // “Alt yazılar / … ( 11 Eylül ve PKK terörü hk.) ” // HİYANET-“TERÖR”

CİA* AJANI ! // Bkz. Dr. Ümit Yazman , Ne istediğinizi biliyor musunuz ? ( … )

26 . TAM BELÂ ! // Bkz. Deniz Kezer, Eylemler … // Yevtuşenko, Yaşantım / …

27 . ŞİİR-İ İRTİCAL ! // Bkz. “Kıyamet” hk . (?!..) sansasyonel haber ( … )

28 . SONSUZ YOL

29 . Özgün Paradigma ( iki kitap …) // İNSİYATİF PERSPEKTİF // “… aylaklık hikâyesi / İstanbul ”

30 . Bkz. Tarih Psikiatri Divanında* ( … ) // Sosyal Değişme ve Dini Normlar, Doç. Ali Coşkun* ( … )

31 . Mustafa Kutlu , Uğur Mumcu’dan mektup var ! ( … )

32 . Can Ataklı / …* // Yaşamakça’nın asıl gerekçesi : Yıllardan beri … (*)

33 . MÜLHEM ŞUUR // Bkz. Zaman G. 02 Aralık 2007 / Çeşit alıntılar “hercai örnek gündem-ler ! ”

34 . Elif Şafak , “ 99 Derste Sufilik* ” // Prof. Cemal Sofuoğlu , Açıklamalı Büyük Dua Kitabı* ( … )

35 . Freeganizm* hk .

36 . Leyla İpekçi , “Metinler-arası yolculuk / …” // Ali Ural , “Zıtlıklar arasında salınan sarkaç / …”

37 . Volter’in Felsefe Sözlüğü: “Karakter, Cahillik* (?) // Ayet (-38*67.) // HAK AŞK !

İdrâk-i irfanımız zaten şiir-i ilham ! (…) // Yeni Lisan , Ömer Seyfettin ( …*)

Sabahattin Eyuboğlu , Sanat Üzerine Denemeler ve Eleştiriler / … (*)

38 . KIYAS SANKİ SAAT ! // Yahya Kemal’in şiiri … // “tepki dili / reel lisan / özet divan (?!)

TARZ-I NAZAR* // Bkz. Sözlerin Soyağacı , Sevan Nişanyan / … “paradigma” (…)*

39 . TEK KORKU // Diyanet / Aylık Dergi* // VİCDAN // ÖZ GERÇEK // DİNLE SÖZÜMCE !

40 . Altınoluk* dergi // Haşmet Babaoğlu / İnsan , kendini özler mi ? (…) // ACZ-İ İDRÂK

41 . HAK GÖZET, BAK ! // VAHY-İ HİTAP // İÇTEN İDRÂK // KÜLLİYAT*

Bkz. Bilinmeyen taraflarıyla Bediuzzaman Said Nursi* / …

42 . Bkz. Sempozyum Hâtıraları ( Mart-1999) : “Bediuzzaman …” hk .

44 . SON İKTİBAS // Cumhuriyet G. 21 Aralık 2007 / Bilim Teknoloji* ( … )

47 . Bkz. Taha Akyol , “Ama Hangi Atatürk ? ” hk .

48 . ÖZGÜN SÖZ

49 . Orhan Veli’nin şaşırtan bir şiiri / … // Şair (?) // Z . Livaneli / Hayata dair ( … )*

ŞİİRCE ÖLÜM // SÜRPRİZ ZİYARET

50 . Bkz. Erkam Yayın / Takvimleri (…) // Prof. A. Çelikkol , Tarih Psikiatri Divanında ( … )

“DUMDUMA” // “KARA MİZAH” // HAK ADINA HİZMET !

51 . Bkz. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları / “Cami” // MAĞFİRET // “İspirtizma” hk.- ilginç !

52 . Tanpınar’a göre, şiir (?) ŞİİR-CAN ANLAM ! // MECAZ // Bkz. Yeniçağ G. ( … ) //

Sait Faik’in “zehir yeşili … acı duyuş / … öfkeli insan bilinci (!) // ŞUUR !

53 . ŞİİR “ŞOK ”-SÖZ ! // Ayet ( 75*14 -15 , 36-37, 38- 40.) meâlleri*

54 . ÖZÜM // GERÇEK KAYNAK // Bkz. Kur’an-da “İsbat-ı Vacib” Allah’ın Varlığı / …*

56 . İŞİN ÖZÜ // “Kur’an sırlarının derinliğine …* // Sûre-i Mülk ( 67*1-24.) ve ayrıca , ( 8* 27-75.)

Page 162: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

827

DİL MUCİZE !

57 . NE PİS BELÂ ! // Üzmez olayı* cinsel taciz ve istismar / Ege Telgraf G. “Sömürüye açık alan …”

58 . Merhum Hüseyin Tanrıkulu* Hoca’dan ilginç bir beyit* // Meal ( 2* 223. / Şehvet* / Asr sûresiyle

ilgili açıklama ve M. Akif’ten bir şiir // Bkz. Sûre-i Şems ( 91* 7-10.) âyet meâlleri*

FÜCUR VE TAKVA // FECR-İ KADR’İN ECRİNE ERDİR RABBİM !

59 . ESPRİ* // TEK KUR’AN-CA YOL // Bkz. Konularına göre düzenlenmiş Kur’an Meâli // HUŞÛ !

60 . Prof. M. Şeker, (… İnsan ve Toplum Hayatı*) // Soner Yalçın , Efendi-2 ( Vahdet-i Vücud* hk.) //

Necip Fazıl’ın hakiki şair hakkında sözü / “tebliğci davulcu ise telkinci de kemancı …” (*)

61 . Alay denen Zulüm, Harun Yahya*// YOL ÖMRÜM // “Zaman’da yolculuk” (…) // Meâl (*) //

DÜŞÜNDÜREN KİTAPLAR

62 . Bkz. Son Padişah Vahdettin’in torunu Neslişah Evliyazade* ile Zeynep Bakır’ın röportajı (…)

63 . Bkz. Prof. Bayraktar Bayraklı’nın … Kur’an Tefsiri : “ … Cebrail denen İlahi kanal / ilham-lar ”

SUSKUN BEYAN // İLHAM-I RUH’CA !

64 . ÖNSÖZ // ÖZ SÖZ // YOL KORKUNÇ !

65 . ÖZ ŞİİR

66 . ÖZ ANLAM // ÖZ IŞIK // VİCDAN İDRÂKİM // NUR-DÛSTUR

67 . YARATAN KİM ? // ANCAK ALLAH ! // Bkz. İ. Coşkun , İslam Düşüncesinde İnkâr Problemi*

( sh. 101) // MÜLHEM MERAM

68 . İçerik (muhteva): ( … ) // ANLIK RENK // KÖK MÂNÂ // HAŞR-İ HAYAT DUYGUSU:

CANLI TOPRAK KOKUSU !

70 . SONSUZ GİZEM

71 . SONSUZ ANLAM // HİSS-İ ŞUUR // AÇIK SÖZ

72 . YOLCU ŞU CAN ! // MAHŞER GERÇEK ! // TEK MISRA’CIK TARZ-I ŞİİR

73 . NASİHAT // NEFES-İ CAN // KULUM; KUL !

74 . TAM HADDİM ! // ÖZ ZEVK

75 . GERÇEK RENK // GÜN-DEM YOL ! // YOL TEK GÖNLÜMCE GERÇEK // MÜJDE //

ŞİİRCE // ZOR BEYAN

76 . Bkz. Dinî Kavramlar Sözlüğü* / “ilham” hk . // Sanatçı Yıldız Kenter’in yorumsuz sözü … (*)

77 . “Türkiye halkı ve İstiklal Marşı”( … ) // ÖZGÜN MARİFET // HAK İŞTİYAK !

78 . Bkz. İclal Aydın , “Hayat Güzeldir / …” // AŞK MEŞK-İ HÛ ! // ANLIK GERÇEK

79 . YOL HAKK’A ! // GİZLİ ÖZET // HALVET HÂLETİM ! // GÜNCEL ÖZ //

İÇTEN MARİFET // DİN GÜNÜ*

80 . Hesab-ı nefes (?!) // HESAP-KİTAP // SERVET DERT ! // Takvim yaprağından bilgi / Baki* hk .

81 . OYUN-ŞİİR ! // BÜYÜK GERÇEK // DEYİŞLER // İÇTEN ŞİİR // RABBİM’DEN HİTAP //

TEK HECE

82 . OKURUM ! // NEDİR ÖZ ZANNIM ? // Hayata bakışım ve hakikat anlayışım … (?!)

83 . Prof. M. Öz, “Vücut Rehberi” // Doktor Çelikoğlu* // CAN DARDA ! // HAYVAN-SEVER ( ! )

84 . RUHİYAT // HÜLASA-İ HAYAT: Derûniyet’im! // YOL , ALLAH’A ! // (-Sh. 86’dan devam / .)

85 . GÜL TEBESSÜM* // TEZ ANLA ! // YORUM YOLUM BELLİ ! // İLK DOĞRU

86 . İDRÂK-İ DİN // BEYNİN EVRENİ // İRŞAD-I KUR’AN // ZEVK-İ İRFAN

87 . SÖYLE , KİM ? // Ansiklopedik bilgiler : “Allah” hk .

88 . RUH* KİM ? // Bkz. Saâdet-i Ebediyye / Tam İlmihal* // SONSUZ DOĞUŞ // İNANÇ

89 . HİSS-İ HÂL // Önemli bir anı: “İlk kozmik korku” (…) // SERT ŞOK // Muhteşem muamma*

90 . Bkz. “yapay canlı” hk. // İŞTİYAK

91 . AŞKIN NÜKTE // SÖZ VE DİRİLİŞ // ÖZ SÂNİHAT // SÖZ ÇOK !

92 . Bkz. İlim ve Din / “Bilgi ve Felsefe” hk . // MÜLHEM MANTIK // TAM DURUM

93 . KUR’AN-CA MANTIK // YOL MAHŞERE DÖNÜŞ ! // YOLUM KORKUM ! // AB* hk.

94 . ( 2007 Genel seçim: “sonuç” …*) // Ayet ( 11*18, 28, 123. ) meal* // LÂNET ! // SON SÖZ

95 . İSTİÂZE: ALLAH’A SIĞINMAK// Kur’an ve İslam, İ. Aydoğan // Diyanet, İslam Ansiklopedisi*

Bkz. Batı’da İslam İmajı , Vedat Sağlam // Prof. Cemal Sofuoğlu , “Misyoner / …”

Page 163: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

828

96 . AK PARTİ VE SONUÇ ! ( …*) // SAĞLAM MESAJ // “Halkın Yükselişi Hareketi” ve AKP* hk .

97 . SON SEÇİM // Emre Aköz, Entelektüel kıvranış ( … ) // Türkiye’nin başbelâsı Batı’cı Aydın* //

TAM TAKIM AYDIN MI ? // FİKRİYÂT

98 . İMSAK // AKLIMIZ // Bkz.-sh. 99: Nasıl okuyalım … uyanmazsa?! / HUŞÛ-U (RUH:) “HÛ!”

99 . Aklımız, “Allah’a bağlanmak” için nur-u ruh* // GERÇEK ŞU EVREN ! // EVRENSEL ÖZET

100 . YOL ŞİMDİ ! // OLMAZSA OLMAZ ! // BELLİ IŞIK ! // ÇOCUK VE KİTAP // HEMDEM

101 . TEK GÖRÜŞ // Echel inkârcılar (!) // MUANNİD // YOL SOR ! // Elmalılı’da (-2*156.) tefsiri*

102 . (-2*156. âyet tefsirine dikkat!) // RAĞBETİM // GÖNLÜMÜN UMMÂNI

103 . Bayraklı Tefsirinde: “insan ve kitap” hk. açıklamalar // YOL VE SÖZ

104 . CAN TEK YOL ! // Ayet (-6*125 ve 126.) meâller // NÜKTE KAVRAM // AŞK-I HAKİKAT

105 . NUR-U HAKİKAT // Benlik gizemini … deneme-anlatım! ( … / Elmalılı ve Bayraklı Tefsirleri )

106 . (-2*169,187.) // NET SÖYLE ! // Muhakemat’ta “latiyfe” // YASAL HAK ( ! ) // ŞAİRCE ÇİLE

107 . SUS ! // SONSUZ MESAJ // Bkz. “… sorulara cevap vaciptir.” // YÜCE CEVAP !

108 . HAKİKAT SONSUZ SANAT ! // İRFAN // İNAT İFSAD !

109 . Bkz. Meryem oğlu İsa Aleyhisselam hk. meâl-i âyât* // TAM MEÂL // TEK GERÇEK

111 . DÜŞÜN ! // İŞTE YAŞAM ! // MAHŞER RUBAİSİ // GİZEMLİ DİL*

112 . (-17*84 ve 85.) mealler // İŞ ŞİMDİ !

113 . ŞOK-BİLİNÇ // ARŞİVİM // HAYAT VE SANAT // BİLGİ // Ayet (-91*7-10 ve 17*70-89.)

114 . Tevrat İnciller ve Kur’an* // Yaşayan Dünya Dinleri* İBLİS-İST’LER ( ! ) // Efendi-1 ve 2 )

115 . HATTAT’CA HATÂ ! // DAHA ZOR ! // Yaşamakça’nın özü ve özeti : “Sadıkların Müşkilleri”

HİKMET-İ İLHAM // MAHREM-İ ESRÂR (*)

116 . Birkaç kitap ve Yahya Kemal hk. // Bkz. A. Yeğin , “… Yeni Lügat” / Bazı temel kavramlar.

117 . HAKİKAT // “Heme Ust” değil , “Heme ez Ust” … // EMRÂZ-I HÂLİM

118 . Ayet (-84*6.) meâl // Hadis Ansiklopedisi / Kaside-i Bürde’den bilgiler // ŞİİR VE YAŞAM

119 . YOL ARAYIŞ // Besmele/ Nükte-i “Bes”/ Kur’an âyetlerinde lafz-ı Allah* // DİNLE , RUHUM!

120 . Bkz. Dr. Hüseyin Yaşar, “Avrupa ve Kur’an” (…) // Hoş şifre-işaret mi işbu … letâif-i Kur’an ?

( Kısas-ı Enbiya’dan özet: “tarih-i hayat kıssalarına göre sırasıyla adları bilinen Peygamberler”

125 . Mârifetname’den : “Nebiler …” hk. manzûme*

128 . MUHKEM MESAJ !

129 . İHSAN*

130 . İslamî konularda medyatik tartışmalar hk. // TAŞ KAFA !

131 . SER-LEVHA ÂYETLER VE EMR-İ CEDEL ! // Tek gaye … / ( 112*1-4 . / Sûre-i İhlas meâli*)

132 . Kaside-i Bürde ( … ) // Evet , tek gayemiz … // Bkz. E.T.S.“-Neden yazarlar ? ” (…) cevap-lar !

133 . “Roman gerçekliği” … // GÜZEL LİSAN ! // Bilinmeyen … Bediuzzaman “Tarihçe-i Hayat ”

134 . Bkz. Nur Rehberinin Aydınlık Ömrü , Necmeddin Şahiner *

135 . “… tepki dili” diye “eski tarz” geleneksel lisan* // … konuşulan “yalın Türkçemiz” yetersiz mi ?

Abdülmecid Ünlükul* hk . // Yıl: 1965 / “Davam” , Rahmi Erdem* hk .

136 . ISTIRAP NİYE ? // M. Kırıkkanat: “Ergenekon / …” Muhteva vahim ! //

“Mazmun – Mecaz” kavramlar hk .

137 . ÖZ HİKMET !

138 . Bkz. “Kalblerin Anahtarı / …” , Ömer Öngüt* // M. Armağan: “Diyalog filozofu Gadamer / …”

139 . Hicven mizah / ironik kurgu / solcu ucûbe (?!) // KİMLİĞİMİZ TÜRK’ÇE !

140 . Anlatmak kolay mı ? ( … ) // ÜSLUB-U MEŞK !

141 . İfade-i meram özeti : ( … / Bkz. Yetenekli Çocuğun Dramı* … )

144 . Bkz. Cevşen Meali , Ümit Şimşek* // HAKİKAT İŞTE HAYAT ! // YOL KISSACIK !

145 . Ayetler ( 13*28. ve 8*2. ) // Bkz.Tanrı-Ahlak İlişkisi , Prof. M. Aydın* // ÖZ DERUNUM !

( Bkz. 177 ) // Kur’an-ca “istiâze” ( 14* 4 . ve 48. zaviyesinden 16* 98. ve 111. ) meâllerine bkz.

146 . Felsefe neye yarar ? // Güzel Türkçemiz … // İÇ DİL ve ŞİİR

147 . Aydınların İhaneti , D. M. Doğan*// … ihanetlerine karşı “tepki dili” // DİRENİŞ ( Bkz. 185 )

Bir “ilgi” ve bir de “eleştiri” için içtenlikle teşekkür …*

Page 164: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

829

148 . İşbu www.yasamakca.net düzensiz “Şiir Defterim” muhtevasıyla tam mahrem mizacıma ayna !

149 . Çağdaş ve akademik kavramlar açısından “dil kavgası” ideolojik tartışmalar // Doğru inanç /

Kur’an yolu … / Düşünceler *

150 . Mantık / … ezelden ebede “ara parantez” / Ayet ( 3* 8-9. ) // Metafizik gerilimden mülhem … /

… doğaçlama yazarken en büyük korkum …*

151 . İÇTEN BAKIŞ // Bkz.Tercüme: “Şiir / özel sayı”

152 . TEK ÖZ-NE ?! ( Bkz. 184 ) // TÜRAB-I ADEM

153 . İLK DERS ! // YOL ŞİİRİM ! // İLK BAŞA YAZ !

154 . ÖZ NÜKTE “İLK SÖZ ” // RABBİM ! // İNŞÂDIM MESAJ !

155 . Bkz.Yeni Lügat : “İrşad, İnşâd, İnsât, İnşât ” benzeri kelimelerin ses ve anlam farkına dikkat !

Ayet ( 7* 204 . “Kur’an okunurken dinleyin , susun! ”) // TEK GÜZEL*

156 . ÖZ GEREKÇE // İÇERİK ÖRNEKLER // Ayet ( 3* 83.) // ÖZET SÖZ

157 . ÖZ-NE ŞİİR !

158 . ZÜBDE-İ HAYAT // Ayet ( 13* 28.) // 54 Farz Şerhi (*) ,Zikir hk .// Örnek hutbe: Dua ve Zikir*

159 . ÖN-DEYİŞ’İM ! // MAKSAD-I MERAM

160 . ŞİİR GÜNCEL DİRİLİŞ // ÖZNEL DİVANÇE’M ! // TDK. Türkçe Sözlük: “Atatürkçülük …”

161 . İÇERİK // BİRİKİM // ŞİİR MERAKIM // Şiir nasıl okunmalı ? ( … )

162 . MEFKÛRE-İ SİYASET // Bkz. “… beşeriyet nazarını Kur’ân-a çevirecek ! ”

SON YURT // TÜRKİYE ÜLKÜSÜ // Bkz. Ulus Devletler Çözülürken-1 / … “millet olmak …” //

MAHŞERE YOL

1. Bölüm (sh. 1-162) tamamlandı. / HK . ( İzmir-Bayraklı ,16 Mayıs 2010*)

www.yasamakca.net / 2 . Bölüm : ( sh. 163-316 )

163 . NASIL ANLATSAM ? // Bkz. Sabahattin Eyuboğlu , “… Denemeler ve Eleştiriler ” ( … )*

164 . MEZELLET // “Mehdi ve Diyalog …” konularıyla alâkalı bazı muhalif-muvafık mülâhazat hk .

165 . MUHAYYELAT // DEM-MÜDDET ! // ÖZÜN-DE Kİ , GÖNLÜN-DE Mİ ? ( !!!.. )

166 . GERÇEK DİL / “akrostiş”(-müşekkel: H .K .*) şiir ! // ÖZGÜN BEYAN // İFADE-İ MERAM //

SOHBET-İ İRŞAD

167 . Ayet: ( 51* 20-23.) Mealler ! // TARİH ŞAHİT !

168 . ÖZGÜN SÖZ // İLK AYET // ÖZ ve SÖZ // NİYAZ // AĞLAYAN VAAZ (*)

169 . SÜNÛHAT // Bkz. “şair ve şiir ” hk .

170 . Şiir ve Şair-ler hakkında Kur’an ne diyor tarz-ı üslûbunca bu hükm-ü beyan nasıl açıklanıyor?

TAM MARİFET // YOLUM MAHŞER ! // KÜNH-Ü ZAMAN

171 . ZEMBEREK // BİLİMSEL İZAH // BİZCE // ZAVALLI ECHEL // İŞTE ZOR YOL !

172 . NÜKTE-İ HÂLET // MİKYAS // EKMEL BİLGİSAYAR* // VECD-İ KALBİM //

TAM MESAJ // İLM-İ İRŞAD

173 . Kur’an İrşâdı*-na Muhtâcız ! ( … )

175 . OKU DA ANLA ! // İlk gurbet yıllarım … (*) // GÖNLÜM // GERÇEK // ŞİRAZE

176 . MESLEĞİM // GÖZLEM ve SÖYLEM // SAVAŞIM (-mücâdele, yani “-yaşam kavgamız! ”)

177 . ÖZ DERÛNUM (-bkz. 145 ) Nostaljik bir olay! // AKLIM ve AŞKIM // GİRDAB-I RUH

178 . SIĞINAK // KUŞBAKIŞI // GAYE-İ ŞUUR // Taarruf , Tasavvuf , Felsefe , ve Şiir ( … )*

179 . NÜKTE-İ DEM // İŞTE GERÇEK ! // ŞEHADET TEK ŞIK ! // TARİH NET “-TAKDİR” !

180 . Bkz. Prof. Neşet Çağatay ( … ) kitabı’nı okurken … // DERS-İ GAZAB ! // ÖRNEK MÛCİZE

181 . “SONSUZ NUR ” O ! // YORUMSUZ HECE // DOĞRU İNANÇ

182 . MODERN İLLET ! // HANGİ İŞ ? // ŞERH-İ LÜGAZ // İrtical* hk . // ŞİİR TÜRKÇE’M !

183 . HAYAT HİKÂYEM ! // KISSACIK // ARMAĞAN // (-“O”) KİM ?

184 . KUR’AN TEK ÖRNEK ! // TEK ÖZNE (-bkz. 152 )

185 . ÖZET BİLGİ // DİRENİŞ (-bkz. 147 )

186 . ÂSÛDE RUH // HÂLET-İ HAŞYET // -OKUYUCU ! // -SOR , CEVAPLAR ! // MÂLUM !

187 . BERRAK GERÇEK // NÜKTE-İ “KADER ” // EZCÜMLE // GERÇEK ÖVGÜ //

Page 165: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

830

SONSUZ KAYNAK

188 . GÖRÜNTÜ // CANLI MİSAL!//-www.yasamakca.net-muhteviyat tıpkı “Yaşamın Gerçeği” (*)

189 . AÇIKÇA // Bkz. “Vâridat” hk . // TEHADDİ-i KUR’AN

190 . YAZARKEN

191 . MİZAC-CAN’LI GÖNLÜM // TEK KAYNAK // -NEDİR RUH ?

192 . NUTK-U RUH // RUHUM MUHATAP ! // İTİRAF // UTANÇ // … Samimi itiraf ( … )*

193 . USANÇ // ŞUUR-U VİCDAN // TAM HUZUR

194 . NİYAZ-I NAMAZ // TiTREŞEN GöRKEM !

195 . METEOR // MERAK // DERDİM // CAN-NEFES (-bkz. 226 )

196 . BİRKAÇ ÇEŞİTLEME (-muhtelif şiirlerden “seçki-örnek” diye zevkle derlenmiş bir demet*)

197 . MUCİZE // ZİKR-İ NEFES // NÜKTE-İ NEFES // NÜKTE-İ ŞUUR

198 . RUH-U ŞUUR

199 . NÜKTE ŞİİR // ZEVK-İ ÂHENK // Bkz. Meydan Larousse / Ansiklopedi : “ Edeb* …”

200 . Mühim bir kitap …* // Duâ Mecmuası …*

201 . SÜREKLİ ANLAM // ÂLEM-İ TABİAT

202 . İBRET-İ ÂLEM // KUR’AN-CA DÜŞÜN ! // Mümin-kâfir tasnifi*… // Bkz. ( 2* 266.)

MUAMMÂ ŞUUR // EŞSİZ SANAT

203 . ÜRPERTİ // ANLIK GELECEK !

204 . İŞTE ÂKIBET ! // SON KERTE // MUCİZE MESAJ // Arapça bir beyit tercemesi (*)

205 . Meâl* hk . // KEFENLİ MEVSİM // SAL-GİTSİN ! // TOPLA KENDİNİ !

206 . ÇILGIN TOPLUM // KIREVİ’NDE RÜYA GİBİ İNZİVA

212 . İzmir-Menderes / Özdere’de devam …“münzevi yaşam” ( … ) // ŞU ANDA !

213 . Bkz. Feyizler , Mesnevi’nin Özü , ve Zaman G. / “Rüya” hk . // YORUMSUZ RÜYA // Bkz. (*)

214 . Hilmi Yavuz: (…*) Son … iktibas (*) Marifetname: “… rüya , vâkıa” hk . // RUH-U HAKİKAT

215 . TEK VARİDATIM // RUH DÜNYASI

216 . KOF LÂF ! // AKILSIZ YOSMA ! // MEL’ANET NESNÂS

217 . TV kanalları / Televizyon programları’ndan bazı güzel örnekler : ( … ) // YABAN BAKIŞLAR

218 . PİS-MURDAR ! // İÇ DÜŞMAN: KÖK-NİFAK ! // İLK NOKTA* SON NÜKTE ! // Anekdot (*)

219 . DÜNYA // VÂVEYLÂ ! // ÖZNEL SEÇENEK // TEK İSTİKAMET

220 . DEVLET KURAN İRADE (*) // Şeyh Edebali’nin vasiyeti : ilk kurucu (*)’ya öğüt-tavsiyeler !

221 . Bkz. Emin Işık , … kitabı hk . // SONSUZ MEVECAT // AYET DİLİYLE

222 . HİDAYETE DAVET // GERÇEK MÜRŞİD* // TEK SONSUZ //

Artık güncelleyip bitirmek gerek ! / …

223 . Bkz. “Etkilenme Endişesi (*) ” hk . // Bir öğretmenin mektubu* ( … ) Bu metni ibretle okuyun !

226 . Bkz. Muhtelif meâl-i âyet’ler ! // ŞU AN // CAN NEFES (-bkz. 195 ) // İÇ ve DIŞ

227 . MODERN ŞİİR // GERZEK GEVEZE // İÇ HÂLE DIŞ BAKIŞ // İKİZ SORU //

HERZE-GÛ (Ata*-ist’ce) ATEİST !

228 . İÇGÜDÜSEL BİLİNÇ // İÇTEN NEFES

229 . CEZBE-İ AŞK

230 . Bkz. Sempozyum Hatıraları : “İmam Nursî …” (*) // SAAT (-bkz. 451 ) //

CAN SOLUKLAR RUBAİYYAT ( 44 -“kırkdört nakarat” Dörtlük’ler*)

235 . ÖZ YORUM // ÖLÜMSÜZ YORUM // HERCÂİ TENEVVÜAT (-türlü çeşit Deneme’ler*)

237 . TEDAİYYAT (-çağrışım’lar*)

238 . DİKKAT ! // TAVZİH // Marifetname’den … “açlık” hk. / ŞİKAYET (!) // MESAJ-ZAMAN !

239 . “- EV ! ” ( Acele et , tez davran ! ) // FIKH-I MÂRUF

240 . ŞUUR // CAN MÂRİFET // TEK TESELLİ // İHTİSAS “son söz” SANAT ! (-25 Mayıs 2011*)

241 . NET CEVAP // RUH* HÜKM-Ü KUR’ÂN !

242 . DÜNYA RÜYA ! // NİCE HÂLET ! // MEŞK-İ İRTİCÂL // AÇIK YORUM

243 . ZOR YOL // ZİHİNSEL LÜGAT

244 . AİLE ve GAİLE // VE SON ŞİİR // Ruh-u Hakikat / Bkz. İkbal’den “nefs-i beşer” hk. yorum !

Page 166: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

831

246 . SON VASİYET

250 . AÇIK GERÇEK

251 . Bkz. Önemli alıntılar / …

252 . EKMEL SÖZ // TEK KİTAP (*)

256 . ABD’ye “yeni başkan” seçilen “siyahî (*) lider” … Obama* hk .

257 . Gönlümdeki Günceler (*)’den (- en sonuncu*) : “Günce -73 / …”

259 . Bkz. Sûre-i Fatiha* hk .

260 . FIRKA-i NACİYE*

261 . (-Bkz. sh. 261-279: İlk “7 şiir”… / yayımlanmış şiirleri bilâhare yenibaştan niye çoğalttım ki ?! )

263 . VAR ! O VAR !

270 . Bkz. Akıl dört kısım: (…) // H. Nurbaki , Kur’an Mucizeleri: “evrensel denge ve mahşer …” hk.

BEN VE ÖTESİ

272 . Önemli bilgiler ( … ) // ÖNCE SEVGİ

274 . DİRİM SONU / ÖLÜM

276 . Bkz. ( 3* 185.) Ölüm hk . // HAK YOL

277 . Bkz. ( 2* 260.) Hikmet … // ÇİLE

278 . YALNIZLIK

279 . MÂYE-i AŞK // Bkz. Mesnevi’nin Özü* // YÜREĞİM // Yalnızlık hk . // O YOKSA KİM ?

280 . ŞİİR TARZIM // İLK HECE // İLK NEFES // SUS BİLGE’CE CEVAPLA !

281 . SUÇLU // DEVRİM // MİZACIM

282 . NEFSİM // BU NE HÂLET ? // YORUM BU TARZ ! // HAK ADINA HAKİKAT

283 . Bkz. “Ortak payda …” (*)

284 . DÜŞÜNSEN-E ! // ÖZ “duâ-mız!” // YOL BU YOL !

285 . MESAJ ŞİİR-DİL !

286 . “AHFAD-I FATİHAN” // TÜRKÇESİ “İHLÂS”

288 . Bkz. Yeni Lügat: “İhlâs” // ÖZ NİYETİM // ÖLÜM MEVSİMİ

289 . Kur’an bakışıyla “doğru inanç” ( … )

290 . ( I . ) KALB-İ İNSAN // Bkz. ( 21* 30.) Nedir “ratk ve fatk” / kâinat’ın bidâyette tekevvünatı ? //

( II .) MUCİZE FITRAT

291 . ( III .) YAŞAMAKÇA // “Mahiyet / mâ-hiye: -nedir o şey? ”(yani , sırr-ı kimyasıyla mevcûdat!)

293 . SUÇ VE CEZA // Bkz. Cemil Meriç, Bu Ülke: “… Sirse* mitosu / …” (*)

294 . TEK MISRA’CIK ZEYL* // HEP “O” HAK ! // Şu “Ser-levha” Hayatım ( …* )

295 . Bkz.( 85*17-18.) “Tarih” hk. // ARAMAK // YOLUM HAKK’A ! // Bkz.“Hint mistisizmi” hk . //

NE DESEM ? // ŞERH-İ MECAZ

296 . HEM-DEM NEFESİM ! // HEPİMİZ BİR YERDEYİZ ! // SİMETRİK KAFİYE // TAKDİM //

YORUMSUZ GÜNDEM // KONUŞAN KUR’AN*

298 . Ayet ( 9*40.) // ELVEDA İNTİKAM ! // “SAFAHAT ” TÜRK SAZIM ! // TEK EMELİM !

299 . İKİ KAFA:-DAR ! // Eleştiri-yorum ! ( … )

300 . Bkz. Hutbe: “Millî ve Manevî Değerlerimize Bağlılık / …”

301 . Bkz. Mühim bir risale* // MARAZ-I GAFLET // SOFU’CA HAYÂL !

302 . “ŞEYTAN ÜÇGENİ ” // BEN BU’YUM !

303 . ŞİİR’İM ! // ŞİİRİM’E “ZEYL” (-sh. 301-303: İşte en son … örneklerim! // 19 Mayıs 2011*)

304 . İÇTEN BAKIŞ // Bkz. (-sh: 201’den devam …) “Esmâ-i Hüsnâ” (*)

305 . HANGİ KİTAP ? // MİSYON DERS

306 . DERK-İ DERS: “DİN …” // Nihayet tam -04 . 07. 2011’de bitti: “ www.yasamakca.net ”

307 . BEYAZ SAYFA / TEK CEVAP // ŞİİR-İ VİCDAN // Bkz. ( 114* 1-6.) Meâl //

İLK HÂLET- SON HÂCET

308 . İLK “SEKS” ALDANIŞ ! // NOKTA-NÜKTE // HAK RABB’E DÂVET ! //

TÜRKÇE SÖZLÜK’TE HEPSİ !

309 . ANLAYAN OKUR ! // KÜNH-Ü “TEVEKKÜL” // “Ömer Öngüt, NOTLAR …” hk. Tavsiye!

Page 167: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

832

310 . “L” DERKEN “İLL” OKURUM ! // HEPSİ “ŞU AN ” NİHAYET ! //

HÂLET-İ HAYRET ! // VASİYET // Daha yazacak sözüm kalmadı! (-Tamamladım /-sh. 313 )

311 . M. Akif’ten bir beyit* // NESNÂS’A NASİHAT // Bkz. -312 : “İsraf hk . Hutbe* 21.05.2010 ”

313 . İŞTE YOL* TEK ! // EN GERÇEK BİLGİ ! // Bkz. “Ali Kemal / … Şiirler’den” / 15.07.2011*)

314 . EGZOTİK TAPINAK* ( Küfr’ün “tek merkez” Sistemi*) // Bkz. “Ilımlı müslüman ağı / …” //

İLK DERS: MEŞK-İ İLHAM

316 . GELECEK // “YOLDA OLMAK ” (*)

( 2. Bölüm “sh. 163-316 ” fihrist’leme yazılımı da 19 Mayıs 2010’da tamamlandı elhamdülillah! )

*********

www.yasamakca.net / 3. Bölüm : ( sh. 317-494 )

317 . NİTEKİM (-KİM ? ) // Amacım Mesaj ! ( … )

318 . HUYUM ! // UÇUK YORUM

319 . Bkz. Şaban karaköse, “… Düşündüren Sözler ve Hikâyeler / …”

320 . SAZ’IN ADI: “VEYSEL” (*) // Aşık Veysel* hk . kısaca bilgilendiren alıntı*

321 . TASAVVUF // Bkz.“… dil ve ıstılah-lar ” // “İlim bir nokta’dır amma , -Onu çoğalttı cühelâ! ”

322 . SUS VE YAZ !

323 . YENİDEN // Bkz. Şems-i Tebrizî’nin bir sözü*

324 . “Yenibaştan” yazmak konusunda karar ve ısrarıma dair / derkenar izahat*

326 . BEN-SEN’CE KİM ? // Mevlana’yı hangi “Şems”-söz uyandırdı ? ( … )

327 . YÖRÜNGE // Bkz. Elif Şafak , “Aşk” romanı hk . // İŞTE BEN !

328 . GAFİL // Bkz. A. Gölpınarlı , Hayyam-Rubailer : ( … zaman* / ?! )

329 . HADDİM // İŞTE RAHMET ! // Hecesiz Gerçek ( … *)

330 . SEZGİ İÇTEN SEVGİ !

331 . İNSAN VE ZAMAN

332 . MİSAL “SEMBOLİK ”-DİL !

333 . DİL ( laboratoire:) LABORATUVAR* // Bkz. Nazlı Ilıcak , “Bu kavga niye ? ( …*)

334 . Mevlana: “Beri Gel ! / …” şiiri* // Bir kelebek hikâyesi … (?!)

335 . ZABT-I DEM // ROL ve YOL

336 . “… / Şakacı Nuayman* (?!) ”

337 . Bkz. “Peygamberimiz (*)’in çocukları: ( … ) ” // Eğitim ve öğretim ( … )

338 . MİZAHLI DERS

339 . OLİGARŞİK İHANET // Şiirimsi Sohbet ( … )

341 . A-NORMAL ! // BU NASIL İŞ ?

342 . AKŞAM VAKTİ // NE MÜTHİŞ ÂLEM ! // İNANÇLA ÇALIŞ ! // ÜSLUBUM MESAJ !

343 . ANLIK “KADER” (*) // RAHMAN’A SIĞINMAK // ÖMRÜM TEK ÖLÜM NET ! //

EN AÇIK GERÇEK !

344 . İDEAL ŞİİR ve ŞAİR ( ! ) // ANLAM // MUAMMA // GÜNDEM

345 . VİSAL // GÜZELCİK (*)

346 . ÇÖL İKLİMİ // HALET-İ İTİRAF // HAKK’IN YOLUNDA // İRONİK UYARI

347 . TAM MÜDERRİS ( ! )

348 . GÜL VE BÜLBÜL // RUMUZ // ŞOK KORKUM // ŞİKAKSIZ BARIŞ

349 . İFŞA-i HALET

351 . BEN BENDE’YİM ! // İÇ BİLİNÇ // KESİN BİLGİ // BİRKAÇ KELAM

352 . HASTA ŞİİR // TAM MUHTACIM ! // Bediuzzaman’da “âlem-i sahve …” // MEVHİBE //

Son seyahat … // EVRENSEL PLAN

353 . HAS ŞİİR

354 . EVRENSEL BOYUT // Baştan sona Tertib-i MUSHAF ( … ) Sûreler : (*)

357 . İSLAM-CA İNANÇ // TEMEL BİLİNÇ-İÇTENLİK !

362 . ŞİİR KAYNAĞIM

Page 168: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

833

363 . Nükte-i tefe’ül* / Arayan merak !

364 . Bkz. Feyizler-8 ( … ) hk . // M. Akif // GİZLİ KAMERA

366 . Bkz. / “… Ondokuz’lar hikmetinin sırrı (?) …” // Kur’an-ı* Okumak ( … ) // KUR’AN

367 . Ayet: (4* 82.) ve Kur’an-ın hakikati bu! (…*) // ( 21* 30.) Hayatın kaynağı “Su” ( …*) //

NEDİR ŞİİR ?

368 . KİM ? // AYNADAKİ GÖLGE

370 . ÖZ GÜNCE ( 3* 66.)

371 . ZOR HECE

372 . ŞUUR-U İLHAM // ÖZGÜN DÜŞÜNCE / “Başka kim ? ” (-bkz. 392 )

373 . DİPNOT // BLOKNOT // TAM ANLATIM // İlk Nükte Söz! / … KAVRAYIŞ

374 . (- Prof. R. Yaparel’in sözü*) // … benlik gizemini içten itiraf … // İÇTEN BELLİ !

375 . ÖĞÜT-LER ! // “Fâsık” (?) // VAKT-İ “SAAT ” // GEVŞEME ! // KALEM // “… yazarken …”

376 . İNŞİRAH // Mefkûre kimliğim ( … *) // ZAMAN MESAJINI OKU !

377 . UYARIŞ // Bkz.Öztürk: Ebu Hanife*// H. Dayı: “… milliyetçilik (-1) ”// GARİP ÂLEM HEPSİ !

378 . MAHREM MERAM // ÖZ ÖRNEK // ( Yazarken …*

379 . Kültür … // UYARI-YORUM ! // … hikmet-i şuur / ruh-u Kur’an …) // ANLAMINCA OKU !

380 . İlk “5 âyet” ve ilk “-söz” (…) // ÖMRÜMCE ÖZLEM

381 . GÖNLÜMCE ( 14* 40.)*

382 . Özgeçmişim (*) özet ders ! ( …* )

384 . AKLIN NURU

385 . Bursa-Gemlik / K . Kumla’da ( … ) // İÇTEN HİKMET // DOĞAL DENGE // İŞTE KADER !

386 . YOL ŞUURUM ! // CAN KAVRAM // ÖZEL ÖRNEK “Çocuklarım ve Torunlarım” (*)

387 . EVRENSEL MODEL

388 . İÇTEN ÂHENK ! // CAN VE BEDEN // SÖZ MIZRAP // OLAY (-“Çamlık* katliâmı” )

389 . AYMAZLAR ! // ŞİİR-İ HİKMET

391 . SANKİ // SÖZÜM İZAH BİLMEM MİZAH ! // NABZ-I VİCDAN

392 . CEVAP ! // BAŞKA KİM ? / “Özgün Düşünce” (-bkz. 372 ) // KAPALI SANDIK !

393 . Bkz.Vesvese / evham* hk . ( … ) // SONSUZUNCU İLK* // AÇIK YASA (-Ömer’in mührü*)

394 . BÜYÜK HABER // Bkz. Ses sanatı “hendese-i savt” (-mûsikî*) hk .

396 . ÖLÜNCE

397 . Maksadın nirengi noktasında buluşmak ! ( … /

398 . / en doğru ölçü: “canlı gerçek” kavramına göre “şiir üçgeni” …*) // MASKARA ( 74* 27.)

www.yasamakca.net / 1. Kitap ( sh. 1-398 )

2. Kitap ( sh. 399-860 // Fihrist : 826-860 )

399 . ŞİİR DELİSİ

400 . Bkz. “Mesnevi-ler” hk . // RİNDÂNE RUH

401 . TEVEKKELİ

404 . TECELLİ

406 . Bkz. Elmalılı Tefsiri’nden bazı ilginç kavramlar hk. // NAMAZA ÇAĞRI // SABAH YILDIZI //

KAFATASI

407 . KARİZMA // DÖNÜŞÜM

408 . SON ANI SONSUZ ! // BEYAN NET DİL !

409 . Tek kalem değişmez kader ! ( … ) // MEŞK-İ KALEM // Canlı örnek* … //

Bkz. “Osmanlı Vesikalarını Okumaya Giriş, M. Eminoğlu : (- eski evrak* hikâyesi …” )

410 . Bkz. Arif Nihat Asya: “ Dilimiz bir devamdır …”

411 . Geniş ve derin bakışta “aşk-ı ruh” ideal şiir ! // Mevlana*

412 . Bkz. / … “Asıl edebiyat nesirdir.” ( … )

413 . SANAT-I SECİ’ // İdeal olan … gerçek şiir ( … ) // Goethe’nin sözü*

414 . YİNE ANCA YAŞAMAK // Bkz. “hâl-i pür melâlim ! / …”

416 . POETİK TENBİHAT

Page 169: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

834

418 . SANİHA ŞİİR // Şiir anlayışımın özü ( …*) // Bkz. Sümmanî ve Ziya Paşa’dan alıntı şiir-ler !

419 . BELLİ GERÇEK

420 . ÖZ İLHAM // GİZEM

421 . Felsefe’den Tasavvuf’a / … (*)

422 . ÖZ BOYUT

423 . MÜŞTAK // ZEVK-İ HARS // Dertlerim …*// ÖZ NÜKTE (-Elmalılı: “… inâyetine sığındım.” )

424 . TEK KİM ? // ÇERÇEVE

425 . KİM ANLAR ?

427 . MÜSTESNÂ // Ayrıca , İsmail Hakkı Bursavî’nin “nefha-i evliyâ* hk.” şu meşhur uyarıcı sözü*

428 . M. Feyzi Efendi ( 1912-1989 ) ’den Feyizler ( … ) // VURGU // GERÇEK ŞİİR

429 . TEHECCÜT ( 17* 79.) // BULANIK MANTIK

433 . “Logos” hk .

437 . Bkz. “Hologram teorisi …” // YAZMAK TUTKUSU

442 . Din’ce “kıymet-i kelâm” Sözün değeri: ( …*) // DOĞAÇLAMA NEFESLER

444 . İLLE DE YAŞAMAKÇA // TEK SÖZCÜK // Bkz. Zülfü Livaneli , “Bu dünya bir penceredir /

… ya daha ötesi … (?) // İÇ ŞİİR RUH-U NESİR !

445 . İÇ DERİNLİK // HARMAN YELİ // CANLI ŞUUR

446 . ŞAZ* SÖZ // SÖZ SANATI // Bkz. ( 14* 24-27.) : “tayyibe, habîse, sâbit (-tutarlı*) söz” hk .

447 . ŞİVE // NAKARAT // Kutatgu Bilik’den* // İÇ DİL* BİLİNÇ !

448 . “Alp Er Tunga* / …” // Ayet: ( 35* 32.) meâl-açıklaması* // ŞİVEM ELİF’CE ALLAH*

449 . DİL VE ŞİİR // Bkz. “Allah* muzaf olmaz …” //

“Hemze’nin mahreci …” (-işte “derin nefes” sanki içten “zikr-ullah” hakkınca telâfuzuyla! )

450 . Şiir mûsikî’leşmek ister ! / … (*)

451 . SAAT (-bkz. 230 )

452 . KIYAMET // NASİHAT DİNLE ! // Bkz. ( 21* 104.) meal ! // VECD-İ VİCDAN

453 . Nasıl tek görüyor renk-âhenk ikizcik gözlerimiz ? (…) // Bkz. ( 90* 3-20.) meal-ler !

454 . IŞIK SÖZ // ŞİİR ÜÇGENİ*

455 . İç dil ve “şiir üçgeni” hk .

456 . BOŞ SAYFA // Zarifoğlu* hk . // Ara yazılar’dan örnek “ders-i hikmet” ( … )

457 . DEVAM-I FERYAD // Bkz. İslam Fıkhı’nın temel konusu “Taklid ve ictihad” hk . ( …*)

459 . MÜMİN ( 103* 1-3.) // GÜZEL SÖZ // Öz irşâd “sözün değeri” ( …*)

462 . Bkz. Evliyalar Ansiklopedisi* ve bilhassa , Dinî Terimler Sözlüğü* … (*) // ÖMRÜMCE

464 . HECE DİL // KÜNH-Ü KÜLLÎ (*)

466 . Şu ucûbe muhtevâ …

468 . Ne diye tarz-ı mahsus ? ( … ) // KUŞ DİLİ // ŞİİR-DE BEN !

469 . HEPSİ KADER // Anlık anı ( …*) // “KORKA-DURUN ÖLÜM’DEN …”

471 . SAAT SESİ // NAMAZ’CA POETİK ZAMAN ( 20* 130. ve 29* 45.)

474 . ( sh. 473-: “Namaz”// “Maklub”-“Mülemma”// AŞKIN ÇAĞRI / Mısır’da “tercüme heyeti …”)

475 . BİLMECE

476 . ÂKIBET

477 . TARZ-I VASİYET

478 . HAYAT İKSİRİ

480 . Bkz. Safahat’a göre, güncel konu: şu “ruhsuz (!) Ülkücülük” gerçekten sorgulanmalı artık ! //

RAHMET DAMLACIKLARI

481 . ETİK KARAR !

483 . “YÂ-SÎN ”

484 . Ayet: ( 36* 70.) // AK-ÇA GÖK-ÇE (“… Peygamber’deki akıl*…” / Mesnevi’nin Özü*)

485 . ÖZ-CE BİLGİ (“… Sevgili’yi aramak* …” (*) // KÜL YIĞINI

487 . LÂLE’yle GÜL !

489 . AH-VAH ! // ( 14* 18.) Meâl* // EN YAKIN AN-LAR !

Page 170: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

835

492 . TEVBE-İ NASUH (-12* 53. ve 22* 16-18.)*

493 . HAYATIN SIRRI (-21* 104.)

494 . Ayet meâlleri: ( 47* 18-19. ; 79* 42-46.) // BAŞ-BEDEN TAM “SIR KÜPÜ ” (*)

***

Bugün yine pek çok güncel olay ve dehşet haberler var günlük gazetelerde ve televizyon ajanslarında.

Siyaset dedi-koduları , trafik kazaları ve sair pek çok konu-olayı da çabukca okuyup bir de tekraren

dinledikten sonra , artık gazete ve televizyon haberlerinden tek şu hâdise (-bkz. 90: “yapay canlı”-)

sözde bilimsel önemi nedeniyle yineleyerek anımsatmaya değer sanırım. Bkz. “ www.posta.com.tr ”

Posta G. 22 Mayıs 2010 / Baş sayfa-sağ üst köşe: “Yapay hücre üretildi , sıra yapay insanda // sh. 3:

Yapay ‘yaşam’ doğdu / Amerikalı milyarder biyolog Dr. Craig Venter ve ekibi* dünyada ilk kez

insan yapımı DNA kullanarak laboratuar ortamında canlı bir hücre yarattı. ‘Yeni bir çağ başlangıcı’

olarak kabul edilen bu gelişme bilim çevrelerinde sert tepkilere de yol açtı / Yapay DNA hayatta

kaldı / … // 63 milyon TL’ye maloldu / … // Yapay hücre nasıl yaratıldı ? ( …*) // Tanrı rolüne (-mi?)

soyunuyorlar ( … / işte yapay hücre ‘Synthia’.) // Korkutan teoriler ( … ) // Nasıl kullanılacak ? (…”)

Ayrıca , sh. 3: ( “ [email protected] ” Farklı bir durum / …* Ne biçim lâf bu ? / …*)

İnsan ne endişelerle sarsılmakta an be-an ! Nitekim misâl: alt-kat dairedeki kiracı komşumuz uzunca

zamandır rahatsız ve hasta iken nihayet takdir-i Hakk’ın buyruğu bugün öğle ezanı vaktinde teslim-i

ruh hiç şaşmaz zaten belli işte emr-i ecel vâki-i vakit tamam oldu da rahmet-i Rahman’a kavuştu. Bu

olay yine derinden etkileyip benliğimi içten sarsmakla bana da bazı farklı ilham ve duygusal fikriyat

telkin-i telakkiyata yol açtı. Tıpkı insiyâken nice vesile-i efkâr hep buna benzer ruhiyat tarz-ı ilcâat !

Dünden bugüne ne çeşit değişim ve dönüşüm mesajlarıyla âlûde demek ki “şimdi’cik” gayet çabukca!

www.yasamakca.net / 4. Bölüm: ( sh. 495-665 )

495 . BİZ VE TARİH

496 . Yakın tarih perspektifiyle PKK terörü’ne bakış / …*

497 . ANI-NOT / ANEKDOT (*)

500 . SON UYKU // Şair F. H. Dağlarca* hk . / “Tenha” şiiri*

503 . ŞİİR SANATI

……………………………………………………………………………………………………………….

504 . ŞAİRİN MİZACI

508 . Bkz. “Sessiz Çığlık / Şiirler” (…*) ve “İslâm şiiri / sihr-i helâl” hk . (…*) // ÖZGÜN DİL

509 . SOYUT KAVRAM

510-511. Bkz. Ansiklopedik bazı ilginç ve de önemli bilgiler ( …*)

512 . SÖZÜN ÖZÜ // Bkz. ( sh. 385 ) Merhum Hocamız: Kemal Edib Kürkçüoğlu’nun şiiri’nden (*)

513 . Bkz. Yahya Kemal Beyatlı’nın şiiri: “DÜŞÜNÜŞ” // MEDDAH ŞAİR // HAYYAM’CA RUBAİ

514 . DİLEĞİM // BENCE ŞİİR / Derûni Hasbihal ! (sh. 514 … / - 596 *)

515 . SİSTEM // …*

523 . / “… ifsadcı solcu-lar ( ?!) …”

525 . ANCAK KİTAP CEVAPLAR ! // …

527 . Bkz. Marifetname* hk. / …

529 . “Tesettür ( örtünme*) emr-i âyet: ( 7* 26 ve 31-32. // 16* 5 ve 81. // 24* 31 ve 60. // 33* 35 ve 59.)

530 . EKMEL LÜGAT // MARİFETNAME-DİL ! // Bkz. Marifetname’den : “Nazım” ( …*)

533 . “… bu anlayışta çalışmak suç mu ? / … anlatmak kolay mı ? ( … ) / Yakarışlara muhtâcım her dem!”

YUNUS’CA COŞKULANMAK

535 . GÜNBOYU HAYAT ! (*)

539 . “… İslâm , görünüş şeklinden mi ibaret ? ( … )”

541 . Erhan’a mektup ( …*)

542 . Bursavî İsmail Hakkı’nın dilinden : (-bkz. 427 ) “…” // ŞİİR ŞİİR DUYGULAR

545 . “… utanılacak yazılar (*)” // İKİ YABANCI // MECZUBÂNE !

Page 171: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

836

547 . ÇELİŞKİLER

548 . ŞEYTANCA

549-50 . Bkz. “Çintemani / ideal dilek” (*) niyâzım : ( … ) // KAR YAĞIYOR İSTANBUL’A !

552 . ÖZ “ibret söz” HİKMET // NEYLEYİM // SEKÜLER ZIRVA

554 . TARTIŞMA*

556 . ŞİİR-İ ŞUUR RUH-U AŞK !

558 . “Allah* muzaf olmaz , …” (-sh. 449 )

560 . ÖMRÜN HASADI

562 . Rahmetli Dedem …*

564 . Vefiyat ( ölüm-ler ): “ … (*)”

566 . İNSAN’CIK-LAR !

572 . “İnsan küçük , günahlar büyük ! / …”

573 . SIRÇA BEDEN

576 . Bkz. “Zeyn’ül-Abidin (*)” hk. // RAHMET

577 . ÖNCÜ AYDINLAR // Evrensel mesaj …* // ÖĞRETMEN

578 . OKULUMUZ* MARŞI (*)

579 . YOZLAŞMA !

581 . EBYAZ “…” ŞİİR // “Kader, …” (?) // MAVİ ÖZLEMLERE ÇAĞRI

586 . Bkz. M. Doğan , Kur’an Gölgesinde … Türk* // ŞİİR ÜLKESİ* TÜRKİYE

590 . Bkz. Sancar Maruflu , “İzmir niçin önemli ? / …” (*)

591 . ANADOLU’M: “MİLLET-DEVLET ! ”

592 . ADIMIZ // NASIL YAŞASIN ?

593 . SAKINCA // Bence … nasıl “ideal şiir …” (?)

594 . “Meşk” hk .

595 . CAN GÖĞERMİŞ DAL SANKİ İLKYAZ !

596 . TAM BEŞ AYET BEŞARET ! // Tema* ve çeşitleri hk. // Not: “Bence Şiir ” bölümü (-514 ) tamam!

597 . TEK DİL YOLUM MAHŞERE ! // ARZ-I HÂL

598 . YAZGI

600 . SIRR-I “SIFIR” ( BİR’den ON’a* Aded: Dokuz ! ) // KARŞIT AYNA

601 . TEZAT TAKTİK

602 . Bkz. İclâl Aydın : “Seni Seviyordum” (*) // KAR DANSI

603 . SANATIN DOĞASI

607 . SON-EK: DİP-NOT : // İÇ DÜNYA (*)

608 . NEDİR ÖZ ?

609 . BİRLİK // YORUM “HERMENÖTİK” SANMA !

611 . İÇ YORUM

612 . Bkz. Büyük Osmanlıca-Türkçe Sözlük ( …*) // DİLSİZ ŞİİR

613 . Bkz. İntihalci Batı* ve Sinestezik Terapi : Mûsikî ! ( …*) // BU KİM ?

614 . KORKU // Bkz. Mesnevi’nin Özü ( …*)

615 . CAN SOLUĞU // DİN’CE ÖZ // SALTANAT

616 . RUH // Bkz. ( 17* 85. / “Ruh” hk . // ZEVK KERAMET (*)

617 . ÖZ MESAJ // “… ve hemen haftasına tekrar Antalya* seyahatim …”

618 . ÖZGÜN SÖZ

620 . ÇIPLAK İTİRAF // VEBAL // NAZM-I ŞİİR NABZ-I NEFES !

621 . GAYEMİZ

622 . SOYLU NESLİMİZ

623 . İŞTE SONUÇ ! // ÖRNEK YAZGIM // RUH-GİZ SIRDAŞ ŞUUR !

624 . MUHAL

625 . NANKÖR BENLİK

626 . Bkz. “Vahdet-i vücud (*)” hk . ( … )

Page 172: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

837

627 . İŞTE “VE-L’ASRİ” HÜSRAN !

628 . Bkz. ( 15* 91-93.) Kur’an-ı Keriym’in konularına göre ayrılmış Türkçe Anlamı , Ahmet Okutan* //

Meâl ve Kelime Meâli , Medine Balcı* // Bkz. (103* 1-3.) ASR’ın manası hk . açıklamalar ( … *)

631 . Etkilenmecilik // LÜGATÇE DİL // Bilimin mum ışığı …* // Prof. Oktay Sinanoğlu , Ne yapmalı ? //

MUKADDER ÂKIBET

632 . Seyahat … // DOĞAÇ DİL

633 . Bkz. İslam Düşüncesinde Arayışlar / … (?)

634 . Kader konusu hk . bilimsel seminer-tartışmalar ( …*)

635 . ANLAMAZ ANLATAMAZ ! // Bkz. A. Karakoç, “… Ergenekon / …” // Kıyamet tarikatı (*)

636 . İLENÇ (*) // BİZİM YAYLA

637 . Güncel gündem-ler …* // Ayet: ( 81* 28.) Meâl *

638 . Şu yarım takvim yaprağı’ndan: “ 9 Niçin çok garip bir rakam ? (…*) // TEK KİMLİK

643 . BİLİNÇ VE DİL ! // Rüya hk . // Herşey konuşur ! ( …*)

644 . Bkz. “… ortalama 74 yıl yaşayan bir insan … / ömrünün üçte biri (-yaşayan ölü*) durumunda …” //

EYVALLAH ! // Dirim sonu / Ölüm* şiiriyle ilgili anekdot (?!)

647 . SAĞCI-SOLCU !

648 . Bkz. M. Kırıkkanat , “1968 yılında …” (*)

649 . Bkz. S. Duman , “… seyrek sarı bıyıklı asabi …” (?!)

650 . Şair M. Akif (*)’in yanlış “tevekkül” hakkında uyarıcı bir şiiri* // ÖSS Sistemi değişiyor ( …*) //

Bkz. Sabah G. (11 Mart 1991) : “Maziyi bilmeyen (-yani , geçmiş tarih kökeni hk. bilgisiz / bilinçsiz)

Genç / …” ( ! ) ve çoğunluk yeni sistem yetiştirilen gençliğimizi bunalıma iten ( 7 Neden*) / … (?!)

651 . İmam-Hatip Liseleri’nin sayıca bu kadar çoğalması niye ? ( …*)

653 . Prof. Ali Bardakoğlu : “İslam düşüncesinde yeni arayışlar / …” (*)

654 . HAK BEYAN

656 . Bkz. “Aslında en güzel çözüm çözümsüzlüktür. / …” (*)

657 . Eyup Can , “Retorik krizi / …”

658 . Can Yücel’in şiiri : “Bizim Deniz” (*) // Bkz. Mustafa Armağan , “Dini tartışmak / …” //

Pakize Suda , “Yabancılaştım / …” (*)

659 . Bkz. ( 2* 269.) Hikmet* ne demektir ? ( …*) // TEK ÇÂRE

660 . NAMAZ GÖNÜLDE BAHAR // Bkz. S. Güzel , “İman ve Namaz” (*)

661 . VİCDAN İDRÂKİM

662 . Bkz. Osman Keskioğlu , “Kur’an Tarihi …*/ dipnot: Bodley, vahiy …” //

663 . Bkz. Bazı kaynaklara göre, “aşk” ( …*) // ŞEKVÂ

664 . Ayet: (10* 107-109.) Meâl-ler ! // RABBİM !

www.yasamakca.net / 5. Bölüm : ( sh. 666 - 860 )

666 . YOL // Bkz. Feyizler’den : “dünya-âhiret hissi * / muhabbet * / uzak-yakın* …”

667 . YOLCU

668 . Muhtelif meâl-i âyet-ler ( …*) // SÂLİK

669 . Fasıldan Fasıla* : “Mükâşefe / …” // HUZUR

670 . Mesnevi’nin Özü * / İslâm Estetiği ve İnsan* / … Mayıs 2008 : “Bur sa* …” (*)

671 . KARINCA-LAR !

674 . Bkz. “63 yaş” hk. bazı kaynaklardan bilgi ( …*) // NEDEN

675 . İLK IŞIK ( 41* 9-12. ve ayrıca , 19* 59.)

678 . Yaradılış* hk . bazı kaynaklardan bilgiler ( …*) // KADER

680 . Ayet: ( 6* 74 -83.) // “Vesvese” Hadisi * // Şeytan tam materyalist …* // İBRETLİ SONUÇ !

681 . KISSADAN HİSSE // M. Akif hk . // GÖLGE

684 . TOHUM

685 . “Acbüzzeneb” Hadisi*

Page 173: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

838

686 . Mesnevi’nin Özü* ( … ) // Prof. İskender Pala , Divan Edebiyatı hk . / “lirizm ve şiir …” (*) //

YOL SERENCÂMI

687 . FARKLI TARZ

688 . NASİP // Tarih “kabristan” …* // TARİH

691-2 . Rüya Dünyamız* / dipnot: ( … ) // Kurtlar Vadisi / … (*) ve tarih hülâsası … / Haydar Deligöz,

( Yard. Doç. “tez” çalışması*): “Pir Sultan” (*) // İNSAN BU !

693 . İNSAN DOĞASI // Bkz. Soyut Toplum* … (*)

694 . MÜTHİŞ EĞLENCE

695 . RÜYADAKİ HAYAL*

696 . Feyizler’den: “Rüya” hk . // HAKİKAT // YAŞAMAK // … derin düşünce “Vahdet-i vücud” diliyle //

VUSLAT YOLU // “Şairlik çilesi / okulu …” (*)

697 . İLTİCA // GÖNÜL DOSTU // Bkz. İlm-i esrâr : “Dört türlü sır …” // İMAN NURU //

AYDINLIK // TEVBE // Gerçek tevbe* hk .

698 . SON NEFES ŞEHADET // MEÂL -İ “ZİLZAL” // Sure-i Zilzâl ( 99* 1-8.) hk . // VÂİZ ŞÂİR ! //

Şair Nâbi’den bir beyit* // GİBİ // GİBİYİM

699 . HER KİM … // SECDEGÂH // DOĞAL CEVAP // SAF ŞİİR* ( 05 Mayıs 2010 )

700 . FİTNECİ // ÖLÜ KURBAĞA

701 . GÜBRE // YALANSIZ ACI // NEFRET // TAŞLAMA (-L’ART ) SANAT !

702 . “Erdoğan’dan Obama* yorumu …” // Bushe* dönemi ( 8 yıl*)

705 . Ümit Yaşar Oğuzcan* // Nice örnek kalemlerden özet …*

706 . SOLCU YOLDAŞ ( ! )

708 . Ayet ( 62* 1-11.) Hz. Peygamber (*) … evrensel ve kıyamete dek ! (…*) // ÂLEME İBRET //

TEMİZ ELLER*

709 . Ayet (3* 179.) meâl* // HER ŞU AN ! // KİM MÜDRİK ? // HEME HESTEM //

“Hakikat deniz” … / Bkz. Hadis Ansiklopedisi * / … (*)

710 . Bkz. Dr. Hasan Küçük , Tarikatlar * / “Yunus’a göre vecd ve aşk …” // BİŞNEV ! // GİRİFTEM //

ÂMUZGÂRÎ // İlmin has zevki hk . İmam Azam’ın sözü* // NİST !

711 . ENCORE // ( 3* 154.) Meâl* // HÜSRAN // GÖZ IŞIĞIM // TAKVİM

712 . “ İKLİM-İ TÂLİM ”

714 . “Cenk Koray’ın Mevlana aşkı / …” // DİL’İN-CE ! // SİTARE’YE SON BESTE // AŞK RÜYASI

715 . İLK RİSK / ZELLE * // Türeme yasası ( …*)

716 . Ayetler : ( 2* 37. // 7* 23. // 20* 115 - 123. // …) Meâl-ler ! // ZAMANE !

717 . ÇAĞANOZ SÜRÜSÜ // SİGARA*

718 . MENHUS DUHAN ! // terk ettim ( …* maalesef falso’larım var arasıra!..) 31 Aralık 2009 (*)

719 . PAHALI OYUNCAK

720 . “Nerede yanlış yaptık ? / …” // SÖZÜM-O’NA !

721 . Bkz. “Aç kal , uzun yaşa : ( … )” // SİZ VE BİZ

722 . “Kur’an-ın irşâdı / …” // “İslâmcılık …” // Hadis : “Üç belâ / …” (???) //

GERÇEK ŞAİR // (-bkz. 728 : Nazım Hikmet* hk .)

734 . Dipnot-lar : ( …* ) // GERÇEK ŞAİR’E ZEYL*

735 . HAYAT YORUMU // YÂD-I “ÜSTÂD” (-Bursa , 29 Mayıs 1983 *)

Necip Fazıl* misyonu : “Büyük Doğu” (*) / Necip Fazıl’a göre, şiir ?

736 . BEYAN-I HÂL // “ Tüm çevirmenler yalancı ( ! ) …”

737 . MASAL ÜLKESİ 738 . Bkz. Gulliver’in Gezileri * ( … ) // ( 22* 2.) Meâl // ZOR OYUN // BAHANE //

M. Akif ’den : “Hasbihal / …” (*)

739 . KUYRUKLU YILDIZ

742 . Ayet : (4 * 157-8.) Hz. İsa (*) hk . / Doç. A. Aydemir , Peygamberler * // “Dev bir göktaşı …” //

26 Ekim 2028 Kıyamet (?!) // Dünyayı Değiştiren Kitaplar ( …*) // YENİ DOSTLAR

744 . Bkz. E. Kemal Eyuboğlu , Atasözleri ve Deyimler ( …*) // Yunus’un sözü* //

Page 174: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

839

Bkz. Batı Düşüncesindeki Büyük Değişme*, Paul Hazard ( Çeviren: Prof. Erol Güngör ) *

745 . “İbn-i Haldun’un yanılgısı / …” (?!) // AÇIN ŞU KAPILARI ! // Kapı-Şiir ve Anahtar-Bilim ! / KAPI

746 . ANAHTAR* // Bkz. Edebiyat Terimleri Sözlüğü / “Bilim-Şiir İlişkisi : ( …” ) //

Hadis Ansiklopedisi : “… gayb âlemi” hk . // Şair N. Genç hk . // HAYAT

747 . SONUÇ

748 . RAĞBET

749 . YÜCE RABBİM !

751 . Bkz. Ahmet Selim : “İnsanı anlamak / …” // HÂSIL-KELÂM

752 . “ NESL-İ CEDİD ” // Beden eski-r ; ruh hep yeni ! ( …*)

753 . Bkz. Sabahattin Eyuboğlu , Denemeler ve Eleştiriler : “ölüm” hk . //

Eyuboğlu , ele veriyor ruhunu bu konuda ! (*) // Fasıldan Fasıla : “… / Huzurun kaynağı …” (sh.754)

754 . SON AYDINLIK (- şiir defterime seçtiğim ilk isim*)

755 . “İhsan” Hadisi * / Sonsuz Nur : “Beklenen … Peygamber (*)”

SARSINTI ( 7* 4.) // Tam 9 yıl sonra , Gölcük depremi hk . TV’de canlı program “mülâkat” (*)

756 . A’raf sûresi // 7* 4. ve 6. âyet meâlleri ! // Peygamberlere neden iman ederiz ? // ARTÇI DEPREM

757 . Sohbet: “Allah korkusu” hk .

759 . YETER / PES !

760 . Nazan Bekiroğlu : “Kim anlatacak ; kalb (-i “ M ” ) mi , cümle mi ? ( …*) ”

761 . SON ÇAĞRI // Can Ataklı , “Hayata dair altın öğütler / …” // CANLI İBRET

762 . Kendimce mühim misal ve muvazzah hâdise: Yazıköy’de elli yıllık kendi evimizi yeniden satın aldım.

763 . RİDDET’E REDDİYE // Yurt Partisi Genel Başkanı Sn. Sadettin Tantan’ın eleştirel önerileri ( …*)

764 . “Yolsuzluk” çelişkimiz (?!) // Misk-i hitam ( 83* 26-28.) bir hutbe: (9* 20.) “Hicret / …” (*)

765 . GÖKYÜZÜ

767 . Bkz. ( 67* 3-4.) ve ( 3* 188-192.) meâl-i âyet’ler // ZAMAN YOLU // Bu yolun ve konumuzun

sonunda … (?!)

768 . ÖZ SANAT // … yayımlanmış şiirler ve yazılar : ( 1962 – 1992 // Otuz yılda , 7 şiir ve 40 yazı*)

769 . Yaşamakça* anlatmak isterken öteki iki çalışmayı da tanıtmak amacıyla örnek’leme-ler : ( …*)

770 . Doğaç Poetika* ( Özeleştirel Değinmeler ) … // “Nefsin dereceleri …” // …

771 . ( 57* 16-29.) ve ( 55* 1-78.) Dünya ve âhiret // Nimetler // Bkz. Zaman G. / Mustafa Armağan :

“Yalnızlar Geçidi / …” // Bkz. Prof. Mehmet Kaplan , Kültür ve Dil * ( … )

772 . Anlatabilmenin güçlüğü … / “şahsî üslûp …”

773 . Mesnevi’nin Özü */ Sözler …* // “ Turan Dursun kimdir ? ” ( … ?! )

Bkz. Soyut Toplum , Anton C. Zijderveld * hk . // Kitap tavsiyem …*

( “kültürlü şaka / jeu d’esprit” ) // “Hecesiz Gerçek” ( …*)

774 . (… bizi hayran bırakan eserler / … çeşit değinmeler *)

775 . Hayyam’dan iki rubai ( tercüme*) // “Rimbaud* neden şiiri bıraktı ? / …”

Bkz. Felsefe yolunda Düşünceler * / “benlik” ve benzeri kavramlara ilişkin tanımlamalar ( …*)

776 . (… devam / … Bkz. “Vahdet-i Vücud / Şuhud …” // Feyiz pınarı …*

Gönlümdeki Günceler * / Bkz. Gerçek Mürşid …* / “İşte bu ampul-ler …” (*)

777 . (… devam / … ( 33* 4. ) Meâl / … “Nefis” hk . // hikmet-i “ledünniyat” …* // ( 30* 17-37.)*

778 . Bkz. ( 2* 200-201. ve 202.) meâl-i âyet’ler ! // (… anlatmak , kültür ve dil gerektirir. / …*)

779 . Günce-38 : ( …* ) // Günce-43 : ( …* ) // Günce- 44 : ( …* )

781 . ( 42* 51-53.) Meâl-ler * // İçindekiler : (-ilk üç sayfa*)

782 . ÖN SAYFA // Atatürk’ün dinimiz hakkındaki düşünceleri -2 ( …*) //

Fıkra : “Pasta-çörek / …” (?!) // “Popülizm manyağı” ( …*)

783 . UÇUK DÜŞÜN, SEZ ! // Evrensel sonsuzluk / Metodik şüphe …* // ŞEKSİZ İZAH //

TEK KONU // Özet dilek ve Son not : ( …*) Bkz. “Son … iktibas* sh. 213-14 : “Şiirin şifresi …”

784 . CAN SIRRI // Neden yazmak istediğim anlaşıldı mı ? // ÖZÜM TEK SÖZÜM MEŞK //

HİKMET // YOLUM BU TARZ !

785 . Yaşamakça hk . tasarladığım biçim : İki kitap ya da Beş bölüm (*) // SIR-İMTİHAN ! //

Page 175: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

840

“Üç maymunlar ” ( ! ) / … şu ömrün anlamı …* // Bkz. Ege Takvimi’nden : “üç aylar ” hk. bilgi*

786 . Sohbet : “…Tilki hikâyesi (*)” // “Çalışkan bir nesil // Kur’an okumak”

787 . Doğruluk / Mescid-i Haram / Münakaşa / Cuma Namazı vs. (-konular *)

788 . Takvim yapraklarından özlü ve güzel sözler … // Namaz hk . // Sohbet : “Halife ve Vali kıssası* //

Dinde özgürlük … (*) // Mevlana’dan nasihat …* // 20 Temmuz 2008 (*)

790-812 . Sadıkların Müşkillerinin Anahtarı , Selim Baba* / Sadeleştiren : Ahmed Sadık Yivlik*

(-Not: Bu mezkûr risâle , ele geçen örnekten aynen alıntılanıp böylece eklemlenmiştir. / HK*)

812 . CEZBE // … işte pek güzel bir hutbe : ( 2* 152.) “Nimetlere şükür / …” (*)

813 . Bursa - Olay G. / ek-kitap* içeriğinde değerli bir röportaj : Prof. Mustafa Kara ile , “ Osmanlı’da

Tasavvuf ” konusunda söyleşiler ( …*)

814 . Peygamberler’den “Zülkifl ” hk . bilgi * // Prof. Üstün Dökmen : (-şiir *)

815 . SELAM* // Bkz. Meçhul Yaşamalar / Şiirler , Muammer Kocabaş : “ Okuyucu’ya / … (-Açıklama:

Bu bölüm metnini sipariş ya da dostane teklif mahiyetinde bütünüyle bana yazdırıp bilâhare kendi

insiyatifince birkaç cümlecik kısa paragraf eklemeleri yaptı. / İşte bu şiir kitabından seçme-alıntılar :

816-17. Meçhul Yaşamalar / …* ( baştan sona şiirlerden de seçkilediğim bazı mısra’lar ) …*

Eskişehir Rubaileri …*

817 . Bkz. Sayfa tevafukuna göre, ( 8* 17. veya 81* 7.) meâl-i âyet’ler * // YAŞAMAKÇA NÜKTELER

818 . Çağrı-selâm ! ( …*)

819 . Hayatın başka anlamı var mı ? // İlkyaz (*) şiiri’nden …*

820 . MÜLHEM MESAJ // DEHŞET-ENGİZ // İşte bu-dur “sözün bittiği yer ! ” // TÜRKİYE

821 . Bkz. Feyizler-8 (*)’den kısaca alıntılar ( …*) // MECAZ ANLATIM

822 . ÖZGÜN MUHTEVA / CANLI KİTAP ! // BELLİ “ www.yasamakca.net ” HEPSİ ! //

ÖZ KAVRAM SÖZ MERAM // Bkz. Dinî Kavramlar Sözlüğü* //

Gazete ve Televizyon kanallarından “şok”-haber’ler !

823 . Bkz. Erkam Takvimi’nden : “Hayat kurtaran sözler ( …*)”

824 . “Her şeyin zamanında bitmesi ne güzel !” (*) // ŞİMDİ // FARKINDAYIM ! //

TEK SÖZ SON FIRSAT

825 . İşte en son şiirlerim : // YAZDIM , ANLATAMADIM ! // ÖZ MESAJ // Bkz. Sûre-i Necm :

( 53* 60.) âyet meâli işte derin nükte-i ruh hâlet-ince cezbe-i rikkat “tatlı hüzün” ve hiss-i ruhiyat

derunî “iç murakabe” yani , vicdan muhasebesi için , içten gizlice ağlayan gönül âlemine dikkat !

Tam hitamına muvaffak kıldığı gibi , İslam ve Kur’an hizmetine muvafık kılmasına da can-ı gönülden

niyazımla Yüce Rabbimiz Allah’a hamd *, Sevgili Peygamber Efendimiz’e de salât ve selâm* olsun !

wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww

Nihayet tamamlandı işbu “ www.yasamakca.net ” (-toplam: 845 sahife)’den ibaret! ( 24 Mayıs 2010 )

Şu Cuma Hutbesi’ni de, 28.05.2010 Özdere’de dinleyince gerçekten çok beğendim ve bütünüyle esas sözün

özünü belirten ve konuyu özetleyen böyle bir metn-i hitabet ile tamamlansın istedim muhteva-yi merâmım.

(-Bkz. Hazırlayan : Mümin Şener / Vaiz* 28.05.2010 // Önce sırasıyla konuya ilişkin âyetler hk. dipnot :

(1 ) Sûre-i Talak , 65 / 11.

(2 ) … Neml , 27 / 1. ve Maide, 5 / 15.

(3 ) … Fussilet, 41 / 3.

(4 ) … Sa’d , 38 / 29.

(5 ) … Kamer, 54 / 17.

(6 ) … Talak , 65 / 11.

(7 ) … Hadid , 57 / 9.

(8 ) … Âl-i İmran , 3 / 103.

(9 ) … Bakara , 2 / 138. (-TEK DERDİMİZ ZATEN “İNSAN OLMAK !”

(10 ) .. Yâ-sin , 36 / 70. Fıtrat-ı garizî itibariyle beşeriyetin en yüce şeref ve

(11 ) .. Müslim : 139 * yaradılış değeri gibi , yine en büyük dert ve çilesi de

(12 ) .. Maide , 5 / 15-19. demekki insan olmak yani işte bu zorunlu sorumluluk

(13 ) .. Neml , 27 / 6. şuurunda yaşamaktan ibarettir. Bu temel kavrayış ve

Page 176: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

841

(14 ) .. Şûra , 42 / 51. özgün algılamalara göre, esasen hep böyle değişken

(15 ) .. Fatiha , 1 / 4. ve Âl-i İmran , 3 / 26. dünya-hayat derdimizi zihinsel farkındalıkla dağıtmak

(16 ) .. Yûnus , 57. ve sûre-i İsrâ , 82. âyet -çoğaltmak gerçekten hem günah hem de hamakattir.*)

(17 ) .. Neml , 27 / 92. vb. Ayet-ler !

Hutbe dibâcesi ilk âyet: (Dipnot-1*) KUR’AN-I ANLAMAK İÇİN OKUMAK / Muhterem Müminler !

Kutsal kitabımız Kur’an açık (1) ve anlaşılır (2) bir kitaptır. Akıl sahipleri düşünsünler ve öğüt alsınlar (3)

diye anlaşılması kolaylaştırılmıştır. (5) Kur’an , inanan kalplerin ve temiz vicdanların rehberi-dir. (6)

Nuruyla izleyenlerini karanlıklardan aydınlığa çıkarır. (7) Doğru yolundan sapmaktan korkanlar (-Bkz.

Sûre-i Bakara : 2 / 1-5. meâl-i âyet’ler ! // 2 * 2. “Kendisinde / içeriğinde şüphe olmayan (-işte: ) bu Kitap,

müttaki*-ler (kötülükten korunacaklar) için hidayet rehberidir. / 3. Onlar ki gaybe iman edip, namazı doğru

kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan , Allah yolunda (-minnet ve mihnet duyurmaksızın-) harcarlar. /

4.Onlar sana ve senden önce indirilene ve de ahirete kesin olarak iman ederler. / 5. İşte bu (müttaki-) insan

lar hidayet (dosdoğru yol : “sırat-ı müstakıym” ) üzerindedir. Kurtuluşa erenler de onlar …” ) için Allah’ın

uzattığı en sağlam ip (habl-i metin*)’dir. (8) Nefis (-iç benlik*)lerdeki (etik-) çirkinliklerin makyaj edilerek

gizlenip güzelleştirilmesi için , Allah’ın kullarına gönderdiği en güzel boya (sıbğat-ellâh*)’dır. (9)

Değerli Müslümanlar ! Kur’an-ı * sevap kazanmak için okumaktan daha da önemlisi , Kur’an-ı anlamak

için okumaktır. Sevap kazanmak amacıyla yüzünden ve ezberleyerek okumanın önemi inkâr edilemez. Ama

bir müslümanın gerçek hedefi bu olmamalıdır. Kur’an-ı* sevap âleti gibi görmek , Kur’an okumayı da sevap

kazanma âyini’ne dönüştürmek , Kur’an-ı* (aslına uygun) amacından uzaklaştırmaktır.

Kur’an , mezarlıklarda okunan “ölüler kitabı” değil-dir. Fal bakma , büyü yapma kitabı* hiç değil-dir.

O ; dirileri uyarmak (10) ve hayatı güzelleştirmek için gönderilmiştir. İşte Kur’an , ikazları ciddiye

alınarak ve hayatı güzelleştirmek amacıyla okunduğunda gerçekten okunmuş olacaktır.

Muhterem Müslümanlar ! Gerçekten Kur’an okumak , onu ezberlemek ve sayısız kerre hatmetmek değil ;

anlamak için , günlük hayatta karşılaştığımız olaylara Kur’an-ın penceresinden bakabilmek için okumaktır.

Kur’an-ı* âyet ve sûrelere bölerek , bazı âyet ve sûreleri bazı gün ve gecelere tahsis etmek , Kur’an*-ın

evrensel mesajına sırt çevirmektir. Ya da bazı sure ve ayetleri bir takım çıkar (arsızca menfeat) ve beklenti

lerle; bereket , nazar … gibi bazı hususi vesilelere bağlayarak okumak doğru bir okuma değildir. Yahut da

sürekli “tecvid * / doğru-düzgün okuma kuralları” üzerine yoğunlaşarak , güzel bir name (ses-seda*) ve de

musikî ile okumaya çabalamak da hakkıyla Kur’an okumak olmayacaktır. Gerçekten Kur’ân-ı okumak ,

Kur’an ahlâkı’yla ahlâklanmak ve yürüyen (-canlı insan ruhuyla bütünleşen ) Kur’an (11) olmaya çalışmak

tır. // Muhterem Müminler ! Kur’an-ı* hakkıyla okumak ; sevdiğimiz biri tarafından bizzat bize gönderilen

müjdelerle dolu bir mektubu okur gibi okumaktır. (12) Çünkü KUR’AN , “en sevgili” (*) nin sözü’dür.

Hakîm ve Alîm* olan Allah’ın katından-dır. (13) ALLAH , Kur’an vasıtasıyla bizlerle konuşmaktadır. (14)

Kur’an sadece Sevdiğimiz’den gönderilen bir mektup değil , aynı zamanda şeytan’a karşı giriştiğimiz savaş

ta zafer kazanmamızı isteyen “Melik”-in (15) bize gönderdiği “savaş talimatı” ya da Aile Hekimimiz’in

bizi tedavi için yazdığı “şifa (16) reçetesi” gibi-dir. OKUMAK ZEVK DEĞİL , MECBURİYET-tir. (17)

Hatta onu yalnızca okumak ve anlamak yetmez ; uygulamak da tedavi ve zafer için şart-tır.

Muhterem Müslümanlar ! / - Gelin; Kur’an okuyuşumuzu ve okumaktaki maksadımızı gözden geçirelim!

Ne dediğini anlamaya , ne istediğini bilmeye çalışalım. Onu “âlemlerin Efendisi” (*)’nin , Şeytana karşı

açtığımız savaşta “cephemize gönderdiği bir mesaj” gibi; Sevgilimiz’in yazdığı bir mektup gibi , ya da aile

hekimimiz’in yazdığı bir reçete gibi okuyalım (-uygulayalım !) Şayet okuma bilmiyorsak yakın birisinden

bizim için açık-seçik okumasını isteyelim. Okuduğunu anlamak için yanına / yakınına oturup can kulağıyla

dinleyelim. Ancak o zaman Kur’an-ı* gerçekten okumuş olacağız.

Rabbim bizleri Kur’ân-ı okuyan , anlayan ve anladıklarının faydasını görenler-den eylesin. ) Amin !

wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww

Şu “hülâsa-i hayat: derûniyet’im!” misal: “www.yasamakca.net” ders-i ibretâmiz sözler , ruhumuzun sesi

“can nefesi” ŞİİR gibi , bidayetten nihayete dek kaç kez sonuçlandırıp bitirmek kararlılığıma rağmen , ne

hikmetse sel-sebil ilâvelerle devam edip gitmekte işte. En son sayfayı da dolduracak bazı kayıtlamalardan

sonra , artık kesin nihayetlendirmek gerektiğini hissettirici içerikte dağınık konularla okuyucuları da fazlaca

oyalamak gerçekten niyet ve hizmet tavrımıza uygun değil amma mühimsediğim birkaç cümlecik iktibas*

Page 177: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

842

sözler eklemekten de vazgeçemedim. // Mayıs-2010 son haftası içinde, değerli dostum Haydar Deligöz ile

ona özel doktora çalışmalarını kitaplaştırmak konusunda nihayet tamamlanmış şekil “ilk örnek” nüshalarını

birlikte değerlendirip baştan sona gözden geçirebilmek isteğime uygun ortamda sohbetleşmeye fırsat buldu

ğum ve ayrıca , Prof. Öztürk’ün : (“Arapçılığa Karşı Akılcılığın Öncüsü / İmam-ı Azam Ebu Hanife (Esas

Fikirleri Gölgelenen Önder )” – 15. Baskı / Yeni Boyut-İst. 2009 *) eserini de bil-vesile emaneten alıp oku

duğum için hem mutluluk duydum hem de müteşekkirim. Her iki yazarı da gönülden tebrik etmekteyim. //

Derken , 03 Haziran’da Bursa’dan müstesna dost-meslekdaşım Mustafa Türkmen’in telefonla özel çağrısı

üzerine hemen ertesi sabah hanımımla bereber yola çıktık ve tam Cuma namazı ve sonrası Bursa İ-H.L .’de

emekli öğretmenleri bir araya toplayan programa katıldık. Gerçekten ne güzel hasret giderdik üç gün içinde.

Yine tekrar böyle bir program düzenleyip bizleri bir araya getiren ve üç gün boyunca gayet doyurucu hizmet

ve vefalı fedakârlık gösteren nice can-dost tanışlarımıza hasseten bu “Vuslat Programı” münasebetiyle yakın

ilgi ve katkılarını esirgemeyen bilcümle muhibbanımıza da minnettar ve müteşekkiriz. İnşallah her yıl aynen

bu organizasyon devam eder ve biz de tekrar katılmak şeref ve nasibine erebilirsek gerçekten mutlu oluruz.

Çok uzun yıllardan beri hiç görüşemediğim muhterem dostum Prof. Mehmet Aydın ile aynen geçmişteki

gibi içten mütevazi hissiyatta sohbetimize doyamadım. Akademik karihasına da açık kanıt şu değerli eserini

(-Bkz. Mevlâna ve Sufizm , Prof. Dr. Mehmet Aydın / Selçuk Ü. İlâhiyat F.* Emekli Öğretim Üyesi , NKM

(www.nuvekultur.com ) Meram-Konya / Cağaloğlu-İst. 2010 *) armağan aldım , hemen zevkle okudum ve

özümseyerek faydalandım. Muhtevaya da hayranlık duyduğumdan dolayı , işte yine Mevlana’dan mülhem

meşk-i feyz sırrınca son bir şiir (-sh. 84 *) daha! Mevlana , nasıl (-a.g.e. / sh. 94 * Dipnot: 216 ve sh. 115 *

Dipnot: 294 ) tamamladı ? Daha doğrusu mezkûr malûmata göre, “… eserini bitirmeye niyetli olmadığı

izlenimini vermektedir. / … Fakat Mevlanâ hastalanmıştır. Artık yazdıracak tâkati yoktur. / …” İşte bu

durum müvacehesinde altı cilt Mesnevi *(-toplam: 25.630 beyit / demekki , 51.260 mısra’-dan ibaret *)

tamamı itibariyle (-a.g.e. / sh. 59 * ve, 118 *) hitama ermiş böylece. Belirttiğim vechile benim de yeniden

şiire yöneltici ilk kaynağım Mesnevi (-i Mevlanâ ) meşkim iken , ne zaman tamam-ı hitamına acaba nasıl

kavuşabilir işbu “ www.yasamakca.net ” tarz-ı irticâl lisan-ı derûniyet tıpkı “cannefesim”-misâl , şiirim ?!

Meşk-i aşkımız sürdükçe can neşvesi işte gönlümüzün özgün nükte-i şiir rikkatini hissettiren Mesnevi’ce

diyelim de tekrar be tekrar , Rabbimiz zü-l’Celâli ve-l’Kemâl’in nihayetsiz keremini niyaz için dillenelim:

( “ Âfitâb-i âsüman dâred zevâl // Âfitâb-i mârifet şod lâ-yezâl ! ” ) Allah’dan nur-i irfan* niyaz-ı şiirim ,

mâdem mübâhaseyi bitirmek niyetinde değilse sözümüze devam meşkiyle birkaç açıklama daha ekleyelim.

Yoğun nükte-i elfâz “SÖZLER” ve te’vîl-i mecâz , sanki “iç dil”-den nice “şiirimsi nefesler ” benzeri , ille

de derin duygu ve düşünce sezgisiyle pek çok karmaşık “KAVRAM”-mefhûmat tâbiratınca akl-ı vicdanı

mızı bihakkın emr-i âyât-ı Kur’an nazm-ı “Kelâm-ullah” hakikatlerini idrâke medar ruh-u müdevvenat tam

tarihsel kültür mirasımız bakımından nâdide eserlerdeki bilumum mündericat için net , tek “el-KİTAB”

belli iken , nasıl da kayıtsız ve sorumsuzca davranışlara rağbet-i gaflet , tarz-ı hayat düsturlarından âzâde

densiz-dinsiz … sefih ve rezil itiyatlara mübtelâ yaşamaktan “nesnâs-mîzac” çok hoşlansa da , daha hemen

ilk sayfamızda vurguladığımız ( Bkz. Sûre-i Yûnus : 10 / 100. “Allah’ın izni olmadıkça hiçbir kişinin iman

etmesi mümkün değildir. Akıllarını kullanmayanlar üzerine Allah şeytanı musallat eder ve onları pislikte

bırakır.” // Ruh-u mânâyı kavramak gereği , sibak ve siyakında yani öncesi ve sonrası âyetlere de bakalım

meâlen nitekim: İşte, 99. “Eğer Rabbin dileseydi , yeryüzünde kim varsa hepsi toptan iman ederlerdi. O hal

de insanları hep mümin olsunlar diye sen mi zorlayacaksın ? // 100. ( … ) // 101. De ki : “Göklerde ve yer

de olup bitenlere dikkatle bakın!” Fakat o uyarmalar ve o âyetler, iman etmeyen bir kavme fayda vermez

ki ! // 102. Onlar, …” // Bu âyetler ve devam-ı meâl için , Bkz.Tuva Yayın Dağıtım-İst. / Ekim-2009 ) öz

yorum “mûteber meâl” Allah-âlem ve insan* hakkında düşündüren “ANLAM-lar …” ruh-u şuurumuzu

uyarıcı “İRFAN” nur-u medeniyet ihtiyacımız ve “Eğitim-Öğretim” mehâz-ı iştiyak KAYNAK-larımız!

Söz konusu “uyarıcı – aydınlatıcı” bazı istisna değerde eserler meyanında hasseten Prof. Yaşar Nuri Öz-

türk’ün bence diğer eserleri gibi içerik konulardaki ilginç bilinç “şuur ” ruh -u mantık karihası itibariyle

en nâdide eseri , işte “… Ebû Hanife” (*)gerçekten ne müthiş bir tarih perspektifi ve “geleneksel dincilik”

eleştirisi “İslâm fıkhı’nın ilk kurucu önderi İmam-ı Azam* müdafaası / apolojisi ) hakkında baştan sona

gayet doğru vukûfiyet ve cesurâne edeb-i irfan nur-i iman temelinde derin-engin şümûliyeti haiz “sorgula

yıcı” bir çalışma ! Tam muhtevasına uygun tarz-ı tetebbuumla âdeta soluksuz yudumlar gibi içten hayran

Page 178: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

843

lıkla okudum ve hakikaten fevkalâde tutarlı-kanıtlayıcı ilim mantığından faydalandığım için minnettârım.

Vaktiyle -epey yıllar önce- elime geçirip de Osmanlı Türkçesi yüzünden yeterince değerlendiremediğim

bir eser : (“Fıtrat-ı İslam , Avlonyalı Süreyya” / hakkında hiç bilgim yok ve eser de elimde mevcut değil !)

hatırladığım kadarıyla bu konuda gayet açık üslûb-i muhtevâsınca Emevî zulmünü kötülediği için herhalde

“en örtülü tarih” hep bu “dinci fitne” yani İslâm-ı Kur’an anlayışına düşman “geleneksel Arabizm sultası ,

Dincilik siyaseti” diye nitelendirilen ve bilim mahfillerince eleştirilen nice “İsrailiyat ve Acem düzmecesi”

ifrat-tefrit “düzenbazlık karmaşası-yığıntı bid’at ve hurâfe kavramlar ” hk.da , daha objektif düşünebilmek

gereğini hissettirmişti. İtiraf etmeliyiz ki , bizleri de sözde eğitmek ve kendi inanış şekilciliğinin baskısıyla

yetiştirmek isteyen gelenekçi siyaset / devlet sultası “tâlim-terbiye” otoritemiz ve de sosyal muhitlerimiz ,

sürekli din ve vicdan hissiyatını istismar edip beynimizi yıkamış düpedüz sistematik-geleneksel biçimde

senelerden beri “irticâ-irtidat” dinsel terânelerle maalesef. Fakat şu uyarıcı eserlerini içtenlikle okudukça

daha açık bakışta aydınlık kavrayışlara ulaştığımı bilhassa açıklamak ve entelektüel dostlarımıza duyurmak

istiyorum. Muhterem yazar : Prof. Öztürk’e ve benzeri ilâhiyat tefekkürüne sahip Bilimcilerimiz’e minnet

borcumuzu ödemek konusunda kanaatimce her birinin nice değerli fikriyâtından ve akademik çalışmaların

dan nasib-i tefeyyüzat tâlib-i istirşad düşüncemize göre hem faydalanmak hem de bu gerçekleri savunmak

gerektiğine gönülden inanmak , gerçekten en önemli görevimiz değil mi ? İki hususta tavzihat tarz-ı kaydım

münasib ve muvafıksa sonuçlandıralım mevzumuzu artık. // Kanaat-i âcizanem makbul addolunmasa da

açıklamalıyım: Bkz. Sadeleştirilmiş Elmalılı Tefsiri ( Zaman G. Hediyesi*) Cilt-1 / sh. 155-158 : “… yalnız

mânâya Kur’an veya Kitab* denilemeyeceği kolaylıkla anlaşılır. Çünkü mânâ (anlam*) … //… birbirinden

ayıramayanlar, Kitab’ı sâdece mânâdan ibaret imiş gibi sanabilirler. Fakat mesele …” // sh. 35: “İşte söz

lerinin bu i’câz şeklinde söylenmesi özelliğinden dolayı Kur’an-ın benzeri yapılamadığı gibi , aynen

tercüme de edilemez. / Kur’ân-ı tanıtacak bir meâl olsa da “Kur’an” hükmünü taşıyamaz , onun yerine

konamaz ; meselâ , namaz’da okunamaz.” // sh. 2 : “-Mukaddime / … Gördüm ki ; … / Demek ki insan

için , Hakk’ı sevmek , Hakk’a hizmet etmek sonunda Hakk’ın (-Cemâli*) güzelliğine ermekten daha

büyük bir mutluluk ve zevk yoktur. Fakat Hakkın zevkini duymayan , onu hayâl etmeye mahkûmdur ,

gerçeği bilmeyen taklid etmeye mecburdur. Allah’ı bilmeyen … / Kitab’ı tanımayan … / Kur’ân-ı

anlamayan da tercemesine dolanır. Bundan dolayı memleketimizde …” // Bkz. 3* 184 -200. âyetler !

Bu açıklamanın detayları hk. “ www.yasamakca.net ” / Bence Şiir , sh. 205 ve 251: İşte Elmalılı’nın

sözleri ve bu konuda görüşleri kısaca bu meâl-mahiyet tarz-ı izahatınca nazar-ı dikkate alınmalıdır.

Değinmek istediğim bir diğer husus da sonuç bağlamında şu sözün yorumsamasından ibaret bir konuya

açıklık getirebilmek için , nitekim mühim bir noktanın nüktesi işte: Bkz. Öztürk , “a.g.e. / sh. – serlevha

özdeyiş : “Eğer dünya ve âhirette Allah’ın velilerinden maksat bilginler değilse, Allah’ın velisi yok

demektir.” -İmamı Âzam* // Bu sözün eleştirel izahı ve diyalektik isbatı’na ilişkin konulara ayrıca bkz.

Zaten malum mevzular arasında gayet doğru anlamıyla hatırlayalım mümasil âyet tâbirat-ı meâllerince

hani-ya : “Allah huzurunda huşû yani haşyet ve ürperti duymamızı isteyen” emr-i âyet tefsirine göre,

hemen şu meâl : “Allah’a karşı gerçek anlamıyla haşyet duyanlar ancak kulları meyanında ulemâ yani

bilginler-dir.” diyen emr-i âyetle birlikte, işte bu ortak kavram “haşyet” dikkate alınacak olursa , ayrıca

benzeri izahat tarz-ı te’vile medar ruh-u beyyinata vukûf ve rusûh hükmüne nazaran ancak gerçek bilgin

kişilere referans sezinlenmiyor mu bunca açık Kur’an nazm-ı âyetlerinde meâlen bile düşünürken nasıl

anlamak yahut da başkaca farklı bakış şuurunca daha boyutsu mu yorumlamak gerekir ? Bilmiyorum ,

amma bütün bu hususatta gayet derin ve engin kavrayışlara ulaştığını işte böyle eserleriyle gösteren ve

kanıtlayan nice “bediüzzaman” zevat-ı ulemâ’ya da tanık “kaabil-i hitap” bir ruh-u beşer olduğumuzu

unutmayalım hiç değilse! Selim mantık karîhamızca gayet doğru açıdan bakış ve sözün anlam özünü

bütünüyle Kur’an ve Sünnet perspektifine uygun nükte-i idrâk gereği içten nazar-ı iman anlayışta tam

mânâ-yı muhtevâsıyla kavrayış “şuur-u vicdan : nur-u ruh” hakikatince en mâkul ve makbûl görüş

şümûlü özgün düşüncelerin nihaî ifâdesinden ibaret değilse, haydi siz söyleyin ; netice-i ictihadımıza

dair bir başka kanıt daha hangi girift tarz-ı re’yimiz ki , işte Mevlânâ’yı Şems’in cezbe-i aşkına pervâne

eyleyen nükte-söz “zeban-i hâl” lügat-i derûniyet tamamen ve aynen “iç dil”-şiiri gibi bir başkaca yaban

anlam mecâzına aldanmaksızın nasıl söylenebilir ? Rabbimiz zaten en doğrusunu görüp bilir de elbette

değişik kulları içinde derin kavrayışlara erdirdiği ve seçkinleştirdiği kimselere de bildiriyor “râsihun”

Page 179: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

844

ne demek , gösteriyor ruhen nice meâl-i âyet tam göz önünde ve gönlümüzde yazılmış şu şuur-u âlem

misâl-i lisan nazm-ı can nabzınca canlı işte tek “el-Kitab” beyan-ı nazmıyla da açıkça “nâz-ı niyaz”

sözün özgün nüktesini ilham meşk-i ihsan ne güzel belletiyor da üstelik kolayca söylettiriyor dilimize

“-elhamdülillah !”

SONUÇ NOT (-Dikkat gerektiren nükte-nokta*): Tamam-en son kez sözü şu “özgün tez” özetleyecek ,

kanaatimce; esas “sahih-hâlis” iman rağmına Arabizm’in netâme Emevî sultasını sürdüren sahte iman

yani gizli şirk “gelenekçilik” (sh. 446-453) dini’ne dayalı sinsi siyaset (sh. 463: “tarihî ikiyüzlülük” )

“-dincilik” (Bkz. Karma Dizin / sh. 539*) kavramları hakkındaki iş (-te) bu “apolojik tez” (-Prof. Öztürk ,

Esas fikirleri gölgelenen Önder / İmam-ı Azam Ebu Hanife* // sh. 234 -56 “re’y * yani Akılcılık (496-7)”

-Rasyonalizm*)’in özü , ya da akademik görev ve misyon bakımından Kur’an mesajı’nı açıklayıcı bu

çalışmanın ruh şuurundan ibaret tam uyarıcı sözü nedir ? Bunu doğru anlamak ve özgün cevaplamak

isteyen her okuyucu , bilhassa (sh. 185-220*) “isyan ahlâkı” konusuna dair rakik köken-nükte (temel

espri)’yi iyice derin idrâkiyle Kur’an nur-u nazar ruh-u şuur renk-âhenk kıvam-ı karîhasınca tam muvafık

tarz-ı hayatına da mutabık kavramak zorunda! Aksi halde gerçekten nice cehl-i mürekkep* benzeri ibret

hepimiz de hep böylesi ilginç çok gabî-idrâk külliyen “yanlış” (sh. 467) ne ki , işte şu ulemâ gürûhun bile

çoğunluğu buna nasıl da ahmakça aldanmış şümûlüyle hayret ?! Tam mahiyetini inceleyerek kavramalıyız.

Zaten nice echel fıtratıyla gayet âciz zürriyet-i Adem mizâc-ı insan , sanki ilgisiz ve duyarsızca yaşamak

tan nasıl da hoşnut tabiat-ı ruh hakikat-i vicdan nükte-i şuur ruhiyat-ı mâneviyat (doğal düşünce özünde

derinleşerek gerçek duyarlılık geliştirici “çile” (sh. 177-8) en içten özet //-tarihsel hakikat da aynen böyle

iken , ne diye çözümsüz zaman-ı tâlih* hayâle benzer -“rüya” deyip de geçiveriyoruz; sanki hiç çâresiz

zann-ı cehlimizden mi , bilmem ?! Mutlaka “kader ” ruhsal lügat-ı insiyak “akl-ı vicdan” anlamında …*)

tanzîm-i hayat düsturlarına; kör-körüne bağlanmak yanlış da , bilinçsizce kayıtsız yaşamak doğru mu ?!

Bu tarz soruları kendimce cevaplamak isterken nitekim muhtevası itibariyle cem’an: “845 sayfa” görünen

şu müdevvenat “toplam içerik” konularında baştan sona dek “gerçek” pek çok kavramlar hakkındaki bilgi

eksikliği yüzünden nice zehab-ı kanaat “düşüncelerim” varsa , sahiden ne kadar tashih-i tasrihâta muhtaç

cümle söz edeb-i ifâdelerime bakınca ve hatta sonuç bakımından anılan eseri iyice özümseyerek okuyup da

muhtelif fikriyatımla karşılaştırınca , daha açık kavrayışlara yol aramak gerektiğini hissetmekteyim. Ayrıca

akademik görüşlerden niye yeterince feyizlenmeye hevesli ve istekli mizactayım ? Mâlum , mutluluğumuz

zaten netâme cehâlet hatalarından arınmanın ve ruhen aydınlanmanın sırrına bağlı idrâk-i vicdan nuruna

erdirici irfan yolunda aradığımız hakikati içten keşfetmek gayretinden ibaret değil mi ? İşte bütünüyle hem

en temel konularda akl-ı ruhumuzu şuurun nuruyla aydınlatan hem de gerçek kültür mutluluğunu taddıran

nice güzel eserlerden faydalanmak ve son tavsiyemiz olarak (- a.g.e. / “Onikinci-son bölüm” sh. 483-528 :

“Tarihin Diyalektiği nasıl işler ? // … Ortak payda* // Onur, İsyan ve Bağımsızlık // Riyadan uzaklık //

Akılcılık // Ana dilde ibadete öncülük // Arabizme … / Dinciliğe karşı mücadele // Kadına özgürlük //

Evrensel bir hukuk anlayışının getirilmesi” ) gibi ilginç hususlarda daha duyarlı kavrayışlara ulaştıracak

gayet tutarlı ve uyarıcı muhtevasıyla hârika bir kitap okumak , gerçekten ne eşsiz zevk-i idrâk ve erdirici

keşf-i istirşad ! Ders-i irşad tam meclis-i sohbet tadınca akl-ı vicdanımızla algılamak kadar ruhani irfan

nuru ve deruni niyaz sürûru duyuran yüce Rabbimiz’e “-hamden lillâh” hep böyle hâlet-i iştiyak gönlümce

cennet iklimindeyim okurken ve yazarken. Ne demek istediğimiz zaten mâlum müstesna dostlarımızca!

Can nefesinden ibaret demekki kitabın nüktesi işte bidayet-i nihayete rabteden en son nokta / hakikat

tam meâl-i Kur’an-ca özet anlam: salt tek sonsuz zaten belli (“… illâllah”) Hakk-ı Mutlak ancak ALLAH;

huzûr-u sekînet ve hüsn-i hâtime yani dünya hayatımızın neticesinde gerçekten güzel ve hakkımızda gayet

hayırlı âkıbet için niyaz ve her dâim maksad-ı meram duâlarımızla rızasına muvafık kılsın niyet-i hâlisâne

nice düşünce ve eylemlerimizi de emr-i âyetlerine dil-beste ehl-i irfan salihıyn kulları arasında haşr-eylesin

cümlemizi işte netice-i kelâm meâl-i beyyinat “tam mesaj” şu şuur ruhumuzu uyarıcı nazm-ı Kur’an nükte-i

can nihayet tek “el-kitâb” bilhassa sayfa tevafukatı bakımından ne mücmel ve ne mükemmel elfaz-ı irfan*

anlamlar hürmetine! (-Bkz. 8* 45. Ey iman edenler, bir düşman topluluğu ile karşılaştığınız zaman sebat

edin ve Allah’ı çokça zikredin ki , kurtuluşa eresiniz. / 46. Ayrıca Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. Ve birbi

rinizle didişmeyin. Sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider. Sabırlı olun , çünkü ALLAH*

sabredenlerle beraberdir. // 84* 5. Ve Rabbini dinleyip kendisine yaraşır şekilde boyun eydiği vakit , /

Page 180: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

845

6. Ey insan ! Kuşkusuz sen Rabbine doğru çaba üstüne çaba sarf-etmektesin , nihayet O’na varacaksın.*)

- vesselâm !

wwwwwwwwww // Temmuz-2010 */ Bayraklı-İzmir // Hüseyin Kurt (-Tel. 0 535 943 09 53 -) www.

www.yasamakca.net // Toplam: “860 sayfa” / Bkz. “01.07. 2010” / sh.19: ÖZ-SÜVEYDA* DİL !

*****************************************

Kitap bitti … derken nihayet en son “nükte-i hitam” bir şiir ve birkaç derkenar not daha yazmak gereğini

hissettiren ne çok gerçek olaylar yaşanmakta her şu an. Nitekim 2010-Temmuz sonuna dek kâh Bornova ,

kâh Özdere’de geçti iki aylık günlerim. Bu arada teessüf ve teessürle belirtmek istediğim ilk konu şu :

(-Bkz. / sh. 206-212’deki şiirde sözü geçen “kır-evi” hk.) Bu ülkenin adalet düzenindeki tarafgirlik insanın

ruhunu isyankârlığa zorlamakta. Bunun açık örneklerinden biri de bence bu olayın içyüzünde gizli. İsteyen

incelesin. Kısaca özetlemek gerekirse esas sonuç şöyle: Hasetçi komşunun sınırına sehven yakın yapılması

sebebiyle müştekinin resmi görev etkinliğini şikayetinin yazışmalarıyla ilgili mevzuat tarzına göre kullanıp

ısrarcılıkla tam muannit tutum ve uzlaşmazlık göstermesi neticesinde kanaatimce hem haksız hem de anlam

sız ya da acımasızca yasal uygulama nasıl da uyduruk gerekçe (!) yani ilginç ilgili yazışmalara dayandırılıp

yıktırıldı işte nihayet tam 10 yıl sonra üstelik nice emsâline rağmen! Ne diye diğer emsâline uygulanmaz

aynen ? Buna isyan duymak ve sorgulamakta haksız mıyız yoksa ?! Hakikaten ülkenin adalet düzeni sanki

bir “kara mizah” (-sh. 50 ) hayret!

“-Türkiye nereye gidiyor ? / …” diye medya gündemlerinde tartışılan güncel konular arasında acaba “kafası

karışık” aydınlarımızı dinlerken şaşkınlaşmayan ya da karamsarlaşmayan varsa , haydi çıksın ortaya da artık

gönül gözü açık ve görüşleri berrak “aksiyoner ruh adamı” milliyetçi kadrolarımızı tanıyalım daha yakından.

Ancak “kadro ve lider …” konusunda tartışmalar sonuçlandırılabilmiş değil. Gerçekten hangisi öncelik

önemi haiz ? Soylu lider elbette kendi kadrosunu da hazırlamak gücüne sahip bir irâde adamıdır. Ve işte

böyle bir kadro her zaman kendi içinden lider çıkarır. Artık ülkemiz şu mahut “kaht-ı ricâl” dert ve buna

sebep zihniyet tasallutundan kurtarılmalıdır. Millî devlet ve demokrasi siyasetimizin temel kültür politikası

yoksa ya da dürüstçe uygulanmıyorsa bu konuda başarı sağlamak nasıl mümkün olabilir ? Dikkat, daha nasıl

bir nesil yetiştirmek gerektiğini bile esasen net içerik ve tutarlı biçimde belirleyebilmiş de değiliz. Sebep ve

niyetimiz belli işte “www.yasamakca.net” toplam muhtevasıyla buna naçizane bir katkı sağlamak ümid ve

gayretinden ibaret. Demekki işbu çalışma da bütünüyle böyle bir niyet çerçevesinde değerlendirilsin isterim.

ÖZ NÜKTECİK CAN ANLAM : 8. 15. SÖZ NOKTACIK SALT TOPLAM ! Tertib-i “nüzûl” lüzum , Önümde deniz sefa ,

1. Tebliğ-i “tenzil” ilzam ! Ufkumda dağ manzara !

İlk gayret tarz-ı beyan , Okurken niyaz-sumt’um , Rabbim müthiş şuûnat ,

Tek öz “can nefes” meram ! Yazarken anla-tamam ! Dâim müheyya yaşam !

Son hayret hazz-ı vicdan , 9. 16.

Net söz “zikrullah” hitam ! Hoş şevk’miş işbu huyum , Gönlümce öz süveyda*,

2. Yaş geçmiş şeksiz durum ! Aklımca tam muamma !

Güncel hayat düstûrum , Yoz zevk’miş şiir tutkum , Haddim meşk-i aşk sanat ,

Mûtad tevekkül duygum ! Baş dert’miş şu uçurum ! Salt tarz-ı kadim* kavram !

Öznel irşad* derûnum , 10. 17.

Sanat tefekkür ruhum ! Yol evrensel şuûrum , Yaş yetmiş* işte durum ,

3. Mücmel lisan insanca ! Mücmel “lisan” insanca !

Bal arısı (16-70* 70.) can ufkum , Can nefes söz üslûbum , Can nefes söz* şuûrum ,

Meâl-i âyet (*) toplam ! Mülhem mesaj öz meram ! Mülhem mesaj öz meram !

Mücmel beyan okulum , 11. 18.

Yüzondört sûre (*) hitam ! İçten seziş* şok korkum , İçten seziş* şok korkum ,

4. Mahşer “irfan” vicdanca ! Mahşer “irfan” vicdanca !

Öz mesaj (30* 30.) Sûre-i Rum , Zaten nefha* Hak nûr’um , Hiç bitmez sonsuz yol’um ,

Mûcizat (* 1-60.) ruh huşûum ! Mukadder ruh* has selâm ! Mukadder ruh* has selâm !

Söz tam muhtasar yorum , 12. 19.

Page 181: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

846

Meşk-i merak sürûrum ! Mahzâ âdetullah’a , Mâdem mesaj ilk örnek ,

5. Tabiatımca uyum ! Mefhûmat tek Kur’an-ca !

Aşk tarzımca okurum , Hâlis ittibâ* takvâ , Canlı bilinç kök gerçek ,

Müştak kaariûn dostum ! Saf fıtrat salt O-nur’um ! Gör nice ilginç anlam !

Bak sabrımca okuttum , 13. 20.

Ancak hayli yorgunum ! Özgün nükte ilk nokta* , Mahrem mecaz son nükte ,

6. Bilinç* içerik anlam ! İç dil* lügat-ı nokta !

Öz heves sanat duygum , Gönlüm mecaz süveyda* , Anlık kavrayış “şiir …” ,

Söz yetmez işte zorum ! Bütün nesne tek toplam ! “www.yasamakca.net” tamam!

Yaş yetmiş* şimdi coşkum , 14.

Hiç bitmez sonsuz yol’um ! Yol “likaullah” anla , 20 Temmuz 2010

7. Haddim Kur’an-ca yorum ! Özdere-Menderes / İZMİR

Mahrem mecaz Divançe’m , Yok; kula kulluk* zira ,

İç dil* lügat-ı nokta ! Rabbim tek Hakk’a kulum !

Mâdem mesaj “lisan” hem ,

Mefhûmat* tek Kur’an-ca !

*******************************************************************************

Son günlerde yine gelişigüzel gazete okurken dikkatimi çeken bazı yazılardan kısa kısa alıntılama yaparak

göz önünde tutulacak nüktelerle hem sayfa doldurmak hem de sözlerimi birkaç güzel espri ve değinmelerle

noktalayıp tamamlamak gerçekten ne hoş “şiir-i şuur ” ruhumuzu uyarıcı birkaç cümlecik daha okuyup da

aklımızı işletmek yani bir bakıma filozofik anlamda düşüncenin tadına varabilmek ya da gerçek kavrayış

boyutlarında derinleşip büsbütün farklı farkındalık “hissiyat-ı insiyak ve iştiyak” duyarak yaşamak !

(-Bkz. Hürriyet G. 14 Temmuz 2010 / sh. 19: Ertuğrul Özkök , “Hu , dağdaki arkadaş işittin mi ? / …” //

Günün yazısı / Oktay Ekşi : -devamı- “Yeni bir dönem mi ? / …” // sh. 20: Cüneyt Ülsever : “Türkiye-ABD

ilişkileri nereye gidiyor ? / …” // Tufan Türenç : “Dış politikadaki olumsuzluklar … / …” // Ve işte, Bakış /

Doğan Hızlan : “Kullanmadığımız onca kelime varken / Orhan Okay’ın yoğun emek vererek , yeni bilgi ve

belgelerle zenginleştirdiği , birikimini ortaya koyduğu “Bir Hülya Adamının Romanı-Ahmet Hamdi Tanpı

nar (*) -Dergâh Yayınları” kitabını okurken “Yapamadıkları” başlıklı bölümünün başındaki bir alıntıya

takılıp kaldım : “Hiçbir şeyi bitirmeden ölmek istemiyorum. O kadar eser ve kullanamadığım o kadar kelime

varken.” / Düşününce gerçekten , o kadar az kelime ile konuşuyor , o kadar az kelime ile yazıyoruz ki ,

sözlüğümüz gittikçe yoksullaşıyor. / Oysa yalnız edebiyatçılar değil , yazan ve konuşan herkes, “kullanama

dığım kelimeler sözlüğü” yapmalı , her gün dilini , bu sâyede de düşüncesini yenilemeli. / Dünkü yazımdan

sonra Seyhan Erözçelik , ilgi çekici bir e-posta gönderdi, bir şairin kelime aramaları , kelimeden konsept*

üretme işlemi üzerine önemli bir saptamaydı : “Sizin sözlüklere yaklaşımınızı biliyorum. İhtiyaç duyduğu

nuzda bakarsınız. / Benimkisi farklı. / Benim için her sözcük , kelime, her ne ise, bir insandır. Doğar, yaşar

ve ölür. Sonra belki tekrar dirilir. ‘Zombi’ suretinde de dirilebilir, bir çiçek gibi de dirilebilir. Veya hiç

ölmez. / Aynaya baktığımızda bunu görebiliriz (Sanki).” / … İnci Enginün’ün “Yeni Türk Edebiyatı Araştır

maları” kitabındaki Süleyman Nazif ’in Edebiyatımızdaki Yeri* yazısından konumuzu aydınlatan bölümü

beraber okuyalım : “ (Yakup Kadri*) Süleyman Nazif ’in dil yanlışları karşısındaki öfkesini şöyle anlatır :

‘… / …” / Umarım bu yazı gittikçe yoksullaşan sözcük haznemizin zenginleşmesi için uyarıcı bir anlam

taşır.” // Bkz. Sabah G. -Günaydın , 27 Temmuz 2010 / sh. 3: ( [email protected] ) “Ey AŞK

özür dilerim senden / Size bir kelime söyleyeceğim , hazır mısınız ? / … onu çok duydunuz da gerçekten

tanır mısınız ? / Bu cümleden sonra geliyor o kelime, cesaretiniz varsa sorun kendinize; onu başınızın üstün

de taşır mısınız ? / AŞK ! / Kelimemiz ‘aşk’. / … / Oysa özne-liğini geçtim bağlaç bile olamıyor artık cümle

lerde … / Aşk … aşkmış … aşk ! // Ayıp ettik aşka / Şu saklandığım tatil kasabasında dalıp dalıp gidiyorum

bir yerlere. / Biraz küçüklüğüme, biraz büyümüş de küçülmüşlüğüme. / Hem özlüyorum hem bekliyorum

hem de utanıyorum ondan. / Yaralarını sarmak istiyorum hepimiz adına çok kudretliymişim gibi. Ne kibir

ama … / Çok kıydık biz ona. Kullandık , bozduk bozduk harcadık , takma isim yapıp tutkuya , arzuya , ihti

Page 182: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

847

rasa , yalana , yılana taktık. İşedik üstüne, o makyajsız bir güzelken badana boya yaptık her yerine. / Kirpik

taktık , allıkladık , dudaklarından taşıra taşıra ruj sürdük , ikoncan yaptık manşete çıkardık , canını aldık. /

Yani ayıp ettik biz ona. / Ayıp ediyoruz biz ona. / Ne hakkımız varsa … / Şimdi öğlen güneşi vururken bura

lara , sıcaktan durulmazken bu tatil kasabasında düşünüyorum … Düşünüyorum kimdi AŞK , neydi AŞK ,

geldiyse nasıl gitti AŞK ? / Nerelere uğrar AŞK , nerelerden kaçar ? / Kaç kişi gerçekten aşkla yaşar ? /

Islak ve aç bir sokak köpeğinin gözünün içine baka baka iştahını kaybetmeden zıkkımlanan o adam aşktan

ne anlar ? / Magazin sayfalarında okuduğumuz kadar vicdansız olabilir mi AŞK ? // Meteliksiz kaldım /

Çok konuşur mu aşk ? / Avazı çıkana kadar bağırır mı ? / Günde beş vakit yakınır mı ? / Buradan bakınca

çok uzaklara kaçmış AŞK. O kadar uzakta ki , peşinden gitsem , yol git-git bitmeyecek sanki … / Ellerimle

gönderdim be-AŞK seni. Kurtla , vampirle, korkakla , cimriyle, arsızla , zalimle birlik oldum da gönderdim.

/ Sürüye uydum , ben bir koyundum. İzin verdim güdüldüm. Farklıyım sandım , dibine kadar sıradandım. /

Özgürüm sandım , daha ilk günden tutsaktım. / Kazandım sandım ruh hesabımda meteliksiz kaldım. Bir yere

koştum , koştum daha hızlı koştum , ipi göğüslemeye koştum , yanlış yöne gitmişim uyanamadım. / Bastım

hormonu , bastım hormonu , seni şişmanlattım. Verdim coşkuyu , verdim coşkuyu , senden şov (show)’lar

yarattım. / Meğer döktüğüm gözyaşlarının bir damlası bile senin uğruna değilmiş, burada anladım. / Pozitif

düşüncelere, zihin egzersizlerine, kurak beyinlerin rakı sofralarına , tarot kartlarına meze etmişim seni. //

Hüzünlü ve sıradan’dım / Ulan benden bir bok olmaz ; hırslarımı , açlığımı , kenarı yağlanmış ağzımı , 3500

vuruşluk “KDV’siz kullan-at” yazılarımı , babamdan intikamımı , doğuştan şeytanlığımı , Hollywood’a

hayranlığımı üstüne silmişim seni paspas yapıp. / Varoş’lamışım seni. / Bir göz oldu mu , bir söz oldu mu

anında satmışım seni. / Sonra da kalkıp geri istiyorum aslında hiç tatmadığım seni. Hakkımmış gibi …

Zaten benim gibiler hep ister haklarıymış gibi. / Diyelim , şu bütün gün denizden çıkmayan , koşup koşup

iskeleden atlayan , annesi kızsa bile aldırmadan yüzmeye devam eden çocuğun denize duyduğu aşkı bile

bir gün tadamadım ben. / Senin yüzüne kapılar çarptım ben. İki dakika oturup düşünsem anlayacaktım da

çok mühim kadındım , toplantım vardı yapmadım. / Ey AŞK ! Özür dilerim senden. (-Nitekim bu potansiyel

şiiriyet tarzından dolayı hiçbir kelime atlamadan aynen alıntılamaktan vazgeçemediğim için yazının hemen

başlangıç paragrafında hazfedilmiş şu cümleyi ilave ederek tamamlamak isterken kendi adıma özür dilemek

teyim. (-HK.) “… Kelimemiz ‘AŞK’. / Yerlerde sürünmüş, uzaklara sürülmüş, aslı karanlık odalara kilitlen

miş, klonlanmış klonlanmış dağıtılmış, eser sahibinden çalınmış defalarca cover’lanmış tek kelime ‘AŞK’.)

Ben de sıradandım işte, anlayamadım seni. / Hüzünlü ve sıradandım. Kollayamadım seni. // Okura not : /

6-7 yıldır yazıyorum … Son bir senedir de haftada altı gün yazıyorum. / Her gün aynı performans çıkmıyor

köşeci kaleminden ben de biliyorum. / Benden beklenen bir ton var-ya , artık o tonu tutturmak istemiyorum.

/ Eskiden güldüğüm birçok şey feci hüzünlü geliyor bana. / Eskiden çok değerli bulduğum birçok şeyin de

kıymeti kalmadı ne yazık ki artık. / Haftanın altı günü magazinden güzellemeler yazmaya devam edersem

bir gün kendimi asacağım. / Birileri –muhtemelen … , … ya da …*- bulacak evde cesedimi. / (-işte, gayet

ironik süje* bir ruh hâleti bence! / HK.) Beyoğlu’nda elimde şarap şişesiyle dolanıp bir kenarda uyuklarken

göreceksiniz beni. İçimi kurutuyor bu alem benim. / İşimi çok seviyorum ama ben de büyüyorum , değişiyo

rum. / Mesela bugünlerde şöyle çok konuşulacak bir geçirme yazısı yazmak gelmiyor içimden. / Her meslek

gibi bizim köşeciliğin de çok okunma numaraları var tabii. İşte onlardan çok sıkıldım ben. / Kendimi alıp

gitmişken biraz, başka tellerden yazasım var yani. / Elbet yine döşenirim magazinler, sabun köpüğü eğlence

likler, listelemeler, maddeler … / Onlar başka. / Fakat ayrı telden çaldığımda sanmayın ki bu kız bunalımda.

Sadece çok bunaldım , çok tıkandım bu konulardan. / Biraz başka şeyler düşünmek istiyorum. (!!!) Kendimi

özledim. Okuyup hesaplaşmayı özledim. Nefes almam lâzım. / Öyle işte …” // Bkz. SÖZCÜ G. 30 Temmuz

2010 / sh. 11: Dr. Aybars Akkor “ [email protected] ” / Tek kelimelik hayat dersi / Kızılderili kabilesi

nin yaşlılarından biri hayat , aşk ve evlilik üzerine gençlerle konuşurken , “İçimizde iki kurt var ve bunların

arasında da acımasız bir savaş sürüyor.” diyerek bir konu açıyor … / -Kurtlardan biri korkuyu , öfkeyi , kıs

kançlığı , pişmanlığı , açgözlülüğü , kibiri , kendine acımayı , küskünlüğü , aşağılık duygusunu , yalanları ,

üstünlük taslamayı ve bencilliği temsil ediyor. / Diğeri ise; zevki , huzuru , sevgiyi , umudu , paylaşmayı ,

cömertliği , dinginliği , alçak gönüllülüğü , nezaketi , yardımseverliği , dostluğu , anlayış(-lılık*)ı , merha

meti ve inancı temsil ediyor.” / Dinleyenlerden biri : “-Hangi kurt kazanacak ?” diye soruyor. / Yaşlı adam

tek kelime ile: “-BESLEDİĞİNİZ !” diyor. // Günün Neşesi / … önce bir molla gelmiş, peşinden de Bektaşi

Page 183: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

848

… Böyle bir kâfir adama elli altın , bana bir altın veriyorsun. Sana yakıştı mı bu ağam ? / Ağa gülmüş;

-Onun masrafı ağır be molla! // sh. 13: Ergun Turgut “ [email protected] ” / ‘Yavşak’ polemiği !.. /

Geçtiğimiz haftalarda dünyaca ünlü piyanistimiz Fazıl Say, “Arabesk yavşaklığından utanıyorum” demiş ve

sanat dünyasında “sert” tartışmalara neden olmuştu !.. Bunun ardından Say, “Yavşak yerine ‘Yozluk sanatın

krematoryumudur’ deseydim , şu an bu konuyu ancak 3-5 kişi tartışıyor olacaktık ve hiçbir sonuç da alına

mazdı” diyerek , bu lâfı “bilinçli-ce” ettiğini açıkladı !.. Say’a az sayıda da olsa “destek” verenler oldu , an

cak çoğunluk “yerden yere” vurdu !.. / … Arabesk’i savunan İbrahim Erkal ise program boyunca “arabeks”

deyip durdu !.. İcra ettiği ve savunduğu müziğin adını bile “doğru” telaffuz edemeyen Erkal , anlaşılan bun

ca zaman zarfında “öğrenmeyi” de düşünememiş !.. // ANLATABİLMEK Mİ , ANLAYABİLMEK Mİ ? /

Aklımıza bir fıkra geldi , hemen anlatalım !..TEMEL’in yanına bir turist gelip, İngilizce bir şeyler sormuş !..

Temel’den “tık” yok !.. Adam; Almanca , Fransızca , İtalyanca vb. sorup durmuş !.. Temel’den yine hiç

cevap yok !.. Adam çâresiz bir şekilde çekip gidince, DURSUN; “-Ula Temel , artık bir yabancı dil öğren

menin zamanı geldi mi sence” demiş !.. Temel , “-Ne öğreneceğiz uşağım. Bak adam “8 dil” öğrenmiş ama

bir derdini anlatabildi mi ?” diye cevap vermiş !.. / Kıssadan hisse: Siz “allâme-i cihan” olsanız, karşınızda

kine anlatabileceğiniz, sadece onun “anlayabileceği” kadar-dır !.. ) Nitekim … Muhammed Aleyhissalâtü

vesselâm Efendimiz : (“Kellim-ün’nâse alâ kadr-i ukûlihim” : İnsanlara anlayışları ölçüsünde konuşunuz!”)

buyurmakta ve sosyal anlaşma-uzlaşma yolunca uyarmakta “halkla diyalog” konusunda. Sözün özü bundan

ibaret değil mi zaten ? Gerçekten ne “anlamadan anlatmak” ne de “anlatmadan anlaşmak” yolu yok ya da

başka şart-imkânlar aramak gerekir yine de “aklın gücü yani idrâk karihamız” sözkonusu sonuçta ! (-HK.*)

05 Ağustos 2010 tarihinde İzmir’den Bursa’ya gittik hanımla ve Aralık başına dek kaldık oralarda.Yanıma

laptop-bilgisayarımı da almadığım için hiçbir şey yazamadım son dört ay zarfında. Bazı doküman-notlar,

birkaç şiir daha kaydetmek istiyorum. Aslında (www.yasamakca.net) tamamlanmış iken , ne diye yeniden

eklemeler yapmak gerektiğini de herhalde devamında yazdıklarımı okuyunca anlayacak ve kanaatimce şu

son ilaveleri de beğeneceksiniz muhtemelen. İnşallah bu çok uzun ve yoğun metn-i mündericat içeriğinden

yararlanmak isteyen müştak kaariun nasipdar olmuş ve olacaktır zamanla. Cenab-ı Hak Rabbimiz Allah’tan

niyazım , mesaimi hizmete vesile kılıp bilhassa rızasına kavuşturduğu kulları arasında ruz-u mahşer huzuru

bahşetmesidir. Dünya ve ahiret hayatında huzura kavuşmayı istemeyecek kim var ? Rabbimiz’e teslimiyet

tam tevekkül haletindeki iç huzurunu duyumsayarak yaşamaktan ve ancak Hakk-ı Teâlâ Allah’ın inayetine

muhtaç kulluk şuurundan başka kurtuluş yolu ya da mutluluk arayışımızın İslam ve Kur’an dışında zaten

hiçbir inandırıcı metodu yok! Kanaatimce işte bu temel kavrayışta yaşamadıkça gerçek ruh huzuruna ermek

ve tamamen buna bağlı hissiyatın ifadesinden ibaret tam mutluluk kavramından bahsetmek de imkansız;

zira mûtaden muğlak ve muallak ruh halleri içten inandırıcı samimiyet değil; bilakis sahte teselli ve iyimser

riyakârlık örneğidir. Bu durumda ve böyle tezat tutumda davranışlar sergileyen nice sahtelikler ile hergün

yüz-yüzeyiz. Her neye-nereye baksak kendimizden örnek kimi ibret tablolarıyla karşılaştıkça aynen aynalar

da kendimizle yüzleşmekten farksız ruhiyat tecelliyatıyla sarsılsak da hiç kuşkulanmayız sanki algıladığımız

yansımalardaki yanılsamalardan. Ne garip âlem şu muhteşem mükevvenat! Doğal oluşların nice hikmetine

bakarak gerçekten hayret ve hayranlık duygusuyla sarsılmayacak yani içten haşyet duymayacak akl-ı ruh

hakikatine bîgane hangi divane var şu yeryüzünde ? Demekki belirtmek istediğim konu herkesin maksûdu!

Buna göre değerlendirildiği takdirde şu yazdıklarım meram-ı maksudumuza muvafık kabul görür inşallah!

Kozmik giz zemberek kader-i zaman

- Beden sıkışırken salınır ruhum -

Şu dem vakt-i saat doğal hakikat !

Avam-halk kazanç yollarını ve yaşam alanlarını daraltan geçim zorluklarına rağmen nedense enikonu muzır

medya* güdümünde güncel siyaset dedikodularına mübtelâ! Aydınlar sosyal değişim ve sağlıksız gelişimin

ekonomik kriz yönetimindeki iktidar erkine bağlı devlet çarkını işleten bürokratik insiyatifin giderek kontrol

altına alınması bakımından yetersiz uygulamaları izleyerek kamusal alanları etkileyen nice tutarsızlıkların da

farkında; ancak pek azı ‘yaman’-zekâ amma ne yazık ki , kimi ‘yaban’ iken pek çoğu da gayet ‘yavan’-kafa!

Farkında aydınları izleyen halk gürûhundan bazıları da açıkça görünen gerçekler karşısında tam uyanmaya

Page 184: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

849

müheyya; -artık Kur’an asrındayız!- zira. (… Bkz. Olay G. 04 Ekim 2010 / sh.11: ‘İslam bir hayalet’ Hollan

dalı aşırı sağcı lider Wilders, Almanya’da konuşmasını yaptığı sırada yüzlerce kişi tarafından sokaklarda

protesto edildi. / Avrupa’daki ırkçı ve İslam karşıtlığının bayraktarlığını yapan Hollandalı aşırı sağcı lider

Gert Wilders, Almanya’da yaptığı açıklamalarla ortalığı karıştırdı. Berlin’de konuşan Gert Wilders,‘Avrupa

daki İslam bir hayalet gibi’ diye konuştu. / Almanya tehdit altında … / Hollanda’daki sağcı hükûmete verdi

ği dışarıdan destekle, ülkedeki göçmen ve İslam karşıtı yaptırımları hükümet protokolüne ekletmeyi başar

dıktan sonra Berlin’e giden Wilders, ‘Almanya’nın kendi kimliğini savunabileceği , İslam’a karşı bir hareke

te ihtiyacı var. Alman demokrasisi ve ekonomik refahı, İslam’ın tehdidi altında. Şu an Avrupa’da bir hayalet

dolaşıyor. İslam’ın hayaleti. Bu tehlike artık aynı zamanda politik bir tehdit. Çoğumuzun da bildiği gibi ,

İslam sadece din değil , tüm politika görüşlerinin üzerinde tehlikeli bir ideoloji’ dedi. // Yanındaki haber :

‘İslam da Almanya’nın …’ / Günümüzde İslamiyet’in artık Almanya’ya da ait olduğunu savunan Almanya

Cumhurbaşkanı Wulff, ‘Almanca İslam dersi verilsin’ dedi. / Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesi günü

olan 03 Ekim’deki kutlamalar, Almanya Cumhurbaşkanı Chiristian Wulff ’un çarpıcı sözleriyle gündeme

farklı bir şekilde konu oldu. Bremen kentindeki törenlerde konuşan Almanya cumhurbaşkanı , göç ile gelen

değişimin bazı kesimleri rahatsız etmesine rağmen bunun kaçınılmaz olduğunu savundu. Müslümanların

kendisine ‘-Siz bizim cumhurbaşkanımızsınız’ ifadelerinin yer aldığı çok sayıda mektup yazdığını vurgula

yan Wulff, ‘Hıristiyanlık ve Yahudilik Almanya’ya ait. Günümüzde artık İslamiyet de Almanya’ya ait’ dedi.

Ülkede yaşayan hiç kimseye önyargıyla yaklaşılmaması uyarısı da yapan Almanya cumhurbaşkanı , ‘Okul

larda Almanya’da eğitim görmüş kişiler tarafından Almanca İslam dersi verilsin’ önerisini de dile getirdi.

Wulff, Almanya’da radikal dincilere karşı nasıl mücadele ediliyorsa , aşırı sağcılara ve solculara da aynı

şekilde mücadele edilmesi gerektiğini de kaydetti. ) Demek kendi benliğini içten sezgisiyle hissederek

keşfedebilen her cins ve cinsiyetten nefs-i beşer ruh hakikatine bîgâne kalmaz, hiç kayıtsız davranamaz.

Zaten nefs-i beşer ruhiyatımız bakımından sorumsuzca yaşamak aklımızca anlamsızsa , sanırım mantıklı

insan asla hoyratlaşmaz. Zamanın akışına nasıl da aldırmazca davranışlarına rağmen niye hal-i hayatından

hoşnutsuz sanki ?! Nitekim ‘zor yol: zaman’ anlayışımız zaten yorumsuz sorgulanmaz! Son sayfalarıyla

güncellediğim mesaj-sözün nükte uyarısını (-sh. 848) içten okuyanlar kendince ne kadar anladı acaba ?!

OKURKEN TAM UYANIR RUH YAZARKEN CANLANIR ŞUUR // Bakınız sözkonusu Kelamullah*

hakikaten ne kadar revnak ve gerçekten her harf-i âyet tam manasınca canlı ! İşte tecelliyat tekrarının nükte

derûniyatı sırrıyla anlamak için bakınca baştan sona nazm-ı Kur’an meallerine, ne müthiş şu şuûn-u hayat!

Doğal oluşlardaki gizem , mükevvenattaki giz-sırriyet ve sayısız ibret-hikmetler ruh-u manasıyla asla bayat

lamaz; zira an be-an nice tecelliyat takdirat-ı Hakk’ın namına Hakikat* müşahedatımız hep ter-ü tâze ve her

şey yenibaştan ‘halk-ı cedid’ oluşum mucizesi gereğince emr-i fıtrat ‘tezahürat-ı tabiat’ tamamen turvande*

demek , kanaat-i ulemâ ‘mantık-ı muteber’ tefsir-i ‘el-Kitab’ perspektif fikriyat bakımından (Bkz. 3* 7. “…

ve-r’râsihûne fi-l’ılmi …” ) i’câz-ı âyet te’vîline göre, herhalde yanlış olmaz.

HAYAT TARZIM Dikkat ! -sh. 860’ın devamı : … alıntılar, acaba

1. baştan sona kitabı okumak ve konuları yorumlamak

Yaş yetmiş şiir ruhum merakı uyandıracak mı ? // Dış kapakta tanıtım: “…

Farkındayım … kitabıyla Türkiye’nin değişim umuduna yepyeni bir soluk

Duruldum durgunlaştım ! sunuyor. / Gürtuna’nın kitabı , siyasetin cari açığının büyü

2. düğü şartlarda yeni bir bakış-açısı , yepyeni öneriler, alışıl

Yol bitmiş şuur duygum madık açılım ve fikirlerle Türkiye’ye değişimin doğru rota

Hayat tarzım … sını gösteriyor. / Kitapta , Türkiye’yi karamsarların ve karar

Çok koştum yorgunlaştım ! sızların ülkesi olmaktan çıkaracak ve 21. yüzyıla damgasını

vurmasını sağlayacak yeni bir bakış-açısı bulacaksınız.

DERD-İ ŞİİRİM Gürtuna , küresel gelişmelerin analizi ve Türkiye’nin temel

1. sorunlarından başlayarak demokratikleşme, değişim ve yeni

Divaneyim divaneyim divane lenme bahsine dair derinlikli bir ufuk turu yapıyor. Hak ve

Daha ne diyeyim bilmem daha ne ? özgürlükler bahsinde parmakla gösterilen ülke haline gelmiş

Page 185: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

850

Vicdan dersim şerh-i meşkim hikaye ve tarihten tevarüs ettiği gözkamaştırıcı birikimini modern

A-ha belli derdim güzel bahâne ! zamanların diliyle küresel arayışlara çarpıcı katkı olarak

2. sunmuş bir Türkiye’yi inşa etmenin yolunu ortaya koyuyor.

Miftah-ı müşkilat …/ Selim Divane* Ali Müfit Gürtuna , İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan

Ömrümce nitekim mübrem mahşere ! lığı’nı üstlendiği 1999 Nisan’ında Türkiye’de ilk kez “2023

Kitab-ı beyyinat* Rabbim , şiraze vizyonu”-nu dile getirerek İstanbul ve yerel yönetimler için

Gönlümce şiirim mücmel mülheme ! yepyeni bir perspektif ortaya koymuştu. Bu kez yine ileri bir

öngörü ve vizyon sergileyerek elinizdeki kitapta yeralan

İLLET TESELLİ düşünceleri tüm Türkiye’nin istifadesine sunuyor.

Eski siyasetin dil , üslup ve yöntemlerine son verecek yeni

Ruh hem beden nazlı gayet dertliyim bir soluk , yeni bir bakışaçısı , yeni bir umut bu kitapta.

Yeniden nüks-etti tiryâkiliğim ! Kitap; tüketen değil üreten , çatışan değil uzlaşan , sığ yakla

Şiir ve sigara* illet tesellim şımlı değil felsefi derinliği bulunan , zenginlikleri paylaşan

Tedirgin bezginsi hissiyat dilim ! bir Türkiye’yi kurmanın hayal olmadığını gösteriyor.”

MAZARRAT TUTKULARDAN ARINMAK ŞART !

Hepimiz zürriyet-i Adem’in nesl-i nesebince öz kardeşiz aslında ,

Yani hiç birimiz zinhar “üvey evlat değiliz” zemin-i arz’da !

Tabiat-ı beşer ruh halet-i insiyak künh-ü kader sırrınca anla ,

Kuyruğuna basınca derhal havlamayacak köpek yok kâinatta !

Pek kolay zanneder ruhiyat-ı itiyattan bî-haber ser-kafa ,

Arındırmak ister ruhen nefsini işte herkes sözümona !

Şekersiz çay ya da sade kahve sever bencileyin tiryaki amma ,

Yanında tiryâk-ı mekrûhattan nefes-i nâ-sâfi illet duhan da varsa !

Hani-ya “bekâra karı boşamak kolay” yani kim bilmez oysa ,

Sayın ser-zevat* tard-etsin haydi ilk kendi hayatından evvelâ !

www.

Vicdan nur-u basiret “duygusal düşünce” derûnî ilham muammâ ,

Hemen ne gûna cins-i habis zevk-i itiyad dünya hevesâta mübtelâ !

Aman Allah hem mûtad daha ne menem mezmûmata rağmen illâ ,

Acilen şu menhus ibtilâya aleyhtar kampanya* varsa-yoksa !

Sanki siz “bir eli yağda bir eli balda” iken nedense biz değiliz-ya ,

Yoksullaşan nesnas-güruh halkımız zaten nasıl zor dursa da ayakta !

Sor-bakalım memnun mu suskunca sosyal hak arayan nâs-ı bî-baht’a ,

Nasıl da müştekî efrad-ı millet devlet-i hükûmetten bîzar arsızca !

Acaba yurttaş “şu adaletsiz sistemlerin içine tüküreyim” diyorsa ;

Sakın kınamayın yani ibret-i âlem meselâ “yahut duman üfüreyim” zira ,

Hele kim bir-bakın nazar-dikkat tarz-ı “tüh hem yuh” şu utanmaz suratlara !

www.

Ancak Kitab-ı Ekmel* lügatınca maksad tamam-en açık konuşmaksa ,

Salt tekellüm mahzâ hakikat tek Rabbimiz Allah’ın ahkâm-ı Kitabınca ;

Daha başka çok mazarrat tutkular sözkonusu ruhiyat dünyamızda ,

Arındırmak istersen nefsini işte tek “el-Kitab” beyyinatına ayna ;

Araştırmak kolay yol artık kitabiyat dünyasını internet ortamında !

Anlarsın nihayet tam okursan niyet-i hâlis “iç dil”-şairi* bir garip Hoca ,

Anlatsın ne-y’miş şeâmet-dert neler demiş şiir irfanıyla meşhur üdebâ !

Toplum lâyık olduğu tarz-ı idare şekl-i devlete kavuşur ruhuyla ,

Yazsan da okumaz zira haykırsan duymaz sözden anlamaz ukalâ !

Anlamak zorunda herkes “sırr-ı imtihan” nükte-i fıtrat doğalsa ,

Page 186: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

851

Sözün değeri insan anlayışına aydınlık kazandırmak Kur’an-ca !

www.

Can nabz-ı nefes söz öğüt “www.yasamakca.net” ders-i sohbet tarzınca ,

Özgün nasihat tam metn-i âyetten niyet diliyle edeb-i irfan mahzâ !

Ömrümce okudum gönlümce yazdım meram-ı mârifet tadınca ,

Zaten herkes sonuçta aklınca tarz-ı şuur ruhuyla yaşamakta !

Bursa-Gemlik , 13 Eylül 2010 // Not: Bursa , Line-tv (14.00-15.00)’deki iki gazetecinin tartıştığı ilginç bir

program izleyip dinleyince cevabımı belirtmek istedim mertçe! En son ihtilâl (12 Eylül 1980)’den nihayet

tam otuz yıl sonra: (-Anayasal referandum* … //

REFERANDUM *

Muğlak konu* Siyaset Meydanı’nda :

İktidar ısrarcı “-evet” tavrında !

Referandum’a doğru*… net bakınca ,

Karşıt halk cevabı “-hayır ” hakkında !

… Sonuçlanınca anladık ki , iktidar hakkında halk kesimlerinin net desteği yine belirginleşti : (%58 Evet,

%42 Hayır !) Beklenen / gelecek “Genel seçimler” öncesi siyaset tablosuna da açık kanıt tahminen netice:

cevab-ı halk kimden yana artık kesinleşti nihayet. Kamuoyu yoklaması’ndan net sonuç: “-Evet” çıktı-ya ,

“ortalık süt-liman …” Ancak -Bkz. Sh. 96: “korkum …” / mahut terane: “- Ne olacak bu ülkenin hâli ?!”)

SÖZ SANAT !

Aklen tefekkür haddim meşîet-tecelliyat ,

Öz tek gönlüm mülhemat doğal insiyak gözlem !

Kalben tezekkür Rabbim meşk işte edebiyat ,

Örnek ömrüm “söz-sanat” ruhsal iştiyak özlem !

ŞİİRSEL HAŞYET

1.

Aşk şiir renk ışık tek anlık şimşek , -YENİ SİYASET / değişimin doğru rotası * hk.

Gözlerimde güneş gönlümde gerçek ! (-Bkz. / sh. 60: “… siyasi irade eksikliğimiz …” // sh. 65:

2. “… dramatik çelişkiler / … ilginç fırsatlar …” // sh. 66:

Beynimde evrensel oluş şimdicek “… bu çelişkinin sunduğu fırsat, Türkiye sayesinde …”

Gerçek kesin hikmet zihnen nur-u berk ! “Türkiye’nin AB üyeliği … dış politika ufkumuzu kaplama

Gönlümce görüntü özgün nükte tek malı … / … seçeneklerimizin yakın ve uzak mesafeleri …”

Görmek için niyet içten istemek ! sh. 67: “… Kopenhag kriterleri …” / “AB’ye bakışımız …”

3. “Türkiye’nin küresel hedefleri …” // sh. 68: “Viyana kapı

Alet-i inayet tefekkür-en net ları … / Viyana kafeleri …” // sh.73: “Dış politika ekseni …

Gözlerim mükemmel görüş şiircek ! millî duruşunu koruması …” // sh. 280: “Edebiyatın ihyası

Ayet-i hidayet Rabbim’den hikmet … / kültürün iktidarı …” // sh. 290 ( kitabın son paragrafı):

Sözlerim tükenmez son nefese dek ! “Proaktif liderlik , Türkiye’yi bu karmaşadan ve karanlık

4. dehlizlerden tutup çıkaracak güzergâhı göstermelidir. Türki

Havsala-i beşer ruhen net demek ye’nin mevcut entelektüel birikimini , kolektif aklı ve strate

Künh-ü fıtrat “iç dil” mûcize örnek ! jik zekâyı harekete geçirecek kapasite ancak proaktif lider

Muammâ-i kader zihinsel cinnet likle ve onun hoşgörülü ve dirayetli idaresiyle aktif hale

Allah mutlak bilinç* düşünmek gerek ! gelebilir.” ) SON SÖZ : Sonuç olarak kitabın önerdiği bu

5. pro-aktif lider , kim veya hangi parti ? Yani siyaset tablosu

Page 187: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

852

Usûl-ü vusûl tek “el-Kitab” bilmek uygun mu bu anlayışa acaba hangi siyasi kadro* mevzu-u

Düstûr ruh-u şuur rehber Muhammed (*) bahis stratejik hedefi belirleyip bilgi ve inançla topyekün

Din doğru yol işlek Kur’an öğrenmek millet ruhunun hamle aşkını uyandırarak gerçekleştirecek ?

Ubûdiyet huzur elzem muhabbet ! www.yasamakca.net / sh. 96: “Ak Parti ve Sonuç” ayrıca ,

6. yan not dörtlük: “İktidar -İnananlar!” bağlamında “Sağlam

Takvâ aşk-ı Hak’ca aklı işletmek Mesaj” ve dipnot yahut derkenar bazı izahat da zaten buna

Sofistik düşünce şiirsel haşyet ! işaret. Daha başkaca proaktif lider ve kadro’lar nasıl yetiş

Bak da www.yasamakca.net seziş her renk tirilecek de bilmem hem milletimiz isterse seçim yolunu

Tam müdrik gönlünce en güzel âhenk ! ortak aklın doğru rotasına uygun kullanarak kimleri iktidar

7. ve muhalefet diye yetkilendirecek ? Göreceğiz sonuçları

Gün gelecek … evren* içten çökecek , birkaç ay sonra tam fırsat tekrar halkımızın önüne demokra

Ayet-i (81*1. “küvviret”) dehşet kıyâmet ! tik “genel seçimler ” için yine yenibaştan “oy sandıkları”

(10*1. “sayfalar açılıp …” / gösterilecek - ) gelecek. Gönlümce temenni ve dileğim , muhterem Ali

Güneş dürülürken … * / - korkunç âkıbet ! Müfit Gürtuna’nın örnek şahsiyeti gibi , işbu “Yeni Siyaset /

değişimin doğru rotası” sinerjik kitabında baştan sona gayet

MUAMMA MUHTEVA tutarlıca açıklayıp belirttiği irdeleyici fikirler ve her bölüm

de detaylıca özgün önerileri de hem muhalefet hem iktidar

Hayat tam muammâ ân-ı seyyâle , yanlısı halkımız ve bilhassa aydınlarımızca bihakkın önem

Ezel “levh-ı mahfûz” zaman muhayyel ! senip bilinçlendirici ve ille de belirleyici olsun! // HK …*

Anlatsam muhteva* sanki hikâye ,

Ebed tek “- giz” sonsuz plan mukadder !

YALIN NÜKTE Espri’nin ifâde değeri idrâk derinliğince:

Yalın net tek gerçek göz sahrâsı âlem böyle , Sözün nüktesi , içerik konu ruhuna uygun

Derûniyet dediğin nükte gönlün hem özet ! yorumunu yani bilhassa asıl laf vurgusunu

Artık söylenecek söz kalmadı mâdem söyle , doğru anlamak kadar derli-toplu anlatmak

Ders-i hikmet “dil ve din” önce öz gündem sohbet ! koşuluna bağlı kavrayışımızı sınırlandıran

anlam muamması “iç dil” şiirimizin şifresi !

ŞİİR RUHSAL GÖRÜNTÜM

1. 2. Ocak - 2011

Şiir ruhsal avuntu Sanki hayâl kuruntu Bayraklı - İZMİR

Duyarlılık kültürüm ! Doğal ihtimâl gönlüm ! ( www.yasamakca.net )

Muhayyelat boyutsu Muhakemat düstûru

Söz sanat tefekkürüm ! Ruhsal ihtiyaç çözüm !

3. 4.

Ömrüm misal salt doğru Yaşamakça net* duygu

Yol “likaullah” ölüm ! Ruh hem bedensel özüm !

Muhkem mesaj yorumsu İnsiyak-hâlet* korku

Söz müteşâbih hüküm ! Gündem evrensel sözüm !

5. 6.

Hak Kur’an-ca can nûru Şiir rumûz zikr-i “Hû”

Rabbim mutlak görüşüm ! Mücmel lügat kördüğüm !

Aşk-ı (“… illâllah”) huşû İç dil* sonsuz gizem ruh

Şuur tutsak dönüşüm ! Hem “heme z’ost” görüntüm !

ÖZ MECAZ Sitemiz: www.yasamakca.net ’e girmek yasak ( ! )

Çok yıllardır hiç görüşemediğim bir meslektaşımla

Ruh-u şuûrum minval lisan-i hâl hissiyat karşılaştım bugün otobüste, birazcık hâl-hatır sormak

Demek gönlüm öz-mecaz sanki gözlem insiyak ! istedim fakat durakta acele inmeye tam hazırlanırken

Page 188: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

853

Korku huşûum misal Allah Hakk-ı hakikat bana sordu: “-İnternet’e giriyor musun ?” Birdenbire

Gerçek ömrüm söz-mesaj sahv-i mülhem iştiyak ! “-Evet!” deyince, cevabı kısaca şu oldu: “-dabluwe…

nokta filan , nokta kom ; orada her şey var! Beni işte

ELFAZ-I LÜGAT orada bulacaksın.” Daha bakmadım ve nasıl bir web-

site ile karşılaşırım , merak duymadığımı da söyleye

Daha içten söylesem mahrem mesaj söz sanat , mem ; çünkü arkadaş şiirlerini kitaplaştıran bir şair.

Tam müthiş şiir ruh hem gövdem misal tarz-ı hat ! Aniden diyemedim ; “-madem sen de benim site’ye

Açık konuşsam mâdem muhkem elfâz-ı lügat , şöyle bir bakıver!” diye. Şayet deseydim , acaba bu

Daha ne yazsam bilmem mülhem mecaz sünûhat ! siteyi açıp bakmak ve hele okumak konusunda tam

merak duyacağından emin değilim. Sürekli internet

BAŞ VE GÖVDE kullananlara bakıyorum da abuk-sabuk konuların

dışında yararlanmak için ilgilendikleri ciddi bir şey

Baş şuur ruhunca haklı da olsa , yok zaten çoğunlukla. Bu hususta tepkilerimi ironik

Sağlam vücut yoksa taşınmaz kafa ! tarz-ı ifadelerimle dillendirdim çok kez. Sanırım bu

Gövde ayaklara bağlı olmazsa , umursamazlık karşısında sanki hiçbir sözün değeri

Noksan yahut hasta çalışmaz zorla ! kalmıyor ruhen fıkramsı esprisinden başka. / Bari işte

bunun nedenleriyle ilgilenip biraz düşünsek diyorum.

Dünya-dert taşıyan* aylak başımca , (-Bkz. Kardelen Takvimi , 16 Ocak 2011: “Düşünce

Yolum tek -hep şu an* ayaklarımda ! lerini değiştirmeyenler yalnızca deliler ve ölüler-dir.”

MEDYA VE HALK (-T. Lowell*) Takvim yaprağının arka sayfasındaki ;

1. FIKRA / Bir grup İngiliz, Amerikalı ve Türk , gemiy

Yandaş medya meddah her iktidara , le yolculuk ediyorlarmış. / Birden şiddetli bir fırtına

Rantçı taraf * ifrat şakşakçı yavşak ! kopmuş. Geminin batacağını anlayan kaptan , hemen

Candaş tek karargâh hepsi pis mafya , yolculara koşup gemiyi boşaltmalarını istemiş. Fakat

İnhisarcı (?!) “ifsat* tuzakçı” ancak ! kimse buna inanmayarak kendini denize atmayı kabul

2. etmemiş. / Bir süre sonra bütün yolcuların ölüm tehli

Gaspçı hırsızlığa infial yoksa , kesiyle karşı karşıya olduğunu gören kaptan , hemen

Adi suç çok fazla meydan bulacak ! bir tayfasını çağırmış. / “Git bir de sen dene, onları

İnkılap adına ihtilal * yol-da , gemiden atlamaya ikna etmeyi.” -demiş. / Tayfa git

Sanki halk zorba’ya yandaş olacak ! miş ve kısa bir süre sonra geri dönmüş. Kaptan me

rakla sormuş: “-Eee, ne oldu ?” / “-Hepsi atladılar,

SERZENİŞ efendim.” / Kaptan çok şaşırmış: “-Nasıl olur, daha

az önce kıllarını bile kıpırdatmamışlardı. Ne dedin

Okyanus ötesi* siyasal beyan , onlara ?” / “-Çok kolay. İngilizlere, ‘sizin gibi soylu

Anlamlı serzeniş şifreli selam ! insanlar batmak üzere olan bir gemide olmamalılar’

İsyan “Cı’ya Ca’ya” karşı feveran , dedim. Amerikalılara , ‘deniz suyu insan vücudu için

Uyarı-sesleniş “Nur nesli” meram ! çok faydalı’ dedim.” / “-Peki ya Türklere ne dedin ?

-?! ” / “-Onlara da ,‘Denize girmek yasak!’ dedim.”)

TAKDİR VE TEDBİR wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww

TÜRKİYE’NİN “YENİ SİYASET …” DÖNEMİ :

Tarz-ı mizac canım muvafık Hakk’a , Cumhuriyet Türkiye’mizin “yeni rejim” tarihi yüzyıl

Ayetler emrince takdîr (*)’e teslim ! yaşını tamamlamanın son on yılına yaklaşırken nere

Tarz-ı imtizacım muhalif Halk’a , den nerelere geldiğini günümüz dünyasının konjektü

Gayret telkînimce tedbir (*) öğrettim ! rel değişim sonuçlarıyla karşılaştırıp bundan sonrası

için daha akılcı ve tutarlı politik vizyon oluşturmayı

ŞUUR ŞU AN ! amaçlayan öngörülü yeni siyaset paradigmalarımız*

sayesinde bilmek ve millet olarak geleceğimizin tam

Aklınca can nuru cevap cin (-s) soru , güvencesini sağlayacak “güçlü devlet” istemekteyiz.

Oku hem meâl öz beyan tek Kur’an ! Sekiz yıllık iki iktidar döneminde merkez sağın partisi

Yakın bak şuur bu Kitab (*)’ın ruhu , konumuna yerleşmiş (AKP); meclisteki “muhalefet”

Page 189: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

854

Uyku dem misal söz zaman net şu an ! dışında başkaca partileri hiç muhatap almadığına göre,

gelecek genel seçimler acaba mevcut tablonun aynen

İÇTEN SEZİŞ tekrarlanmasıyla mı gerçekleşecek; yoksa ters sürpriz

sonuç beklentisi şimdiki hesapları altüst edecek mi ?

Hayat tecrübesi işte yetmiş yıl , İşte bu konuda konuşmak ve olası tahminlerde bulun

Tarih hakikati net ömrüm misal ! mak kehanet olarak yorumlanabilir, çünkü “görünen

Rabbim gönlümdeki içten seziş sır , köy kılavuz istemez” sözü-nün doğruluğundan kuşku

Takdir ruh idrâki tek gönlüm mir’at ! duymak , akl-ı selîme aykırı hem mantıkla da bağdaş

maz. Nitekim milletin nabzını tutmak , halkın ruhunu

GERÇEK BİLİNÇ okumak kolay olmaz; zira …“Bazıları ışığın , bazıları

gölgenin peşine düşer.”- (T.S. Eliot* / Bkz.15 Ocak )*

Bence şiir bir bütün nüktenin metni değil , 20.yüzyılın son yarısında müteaddit darbe-i hükümet,

İlginç çağrışım mülhem mecaz sanki insiyak ! devrimci sol çatışma ve tutucu sağ kamplaşmaya karşı

Gerçek gönlümce özgün sözlerin hepsi “iç dil” vesayetçi-“askeri ihtilal” müdahaleleriyle çökertilen

Bilinç can sırrım mücmel lügat tam meşk gizli aşk ! geleneksel merkez sağ iktidarları-nın temsilcisi iken ,

artık meclis dışında kalmış bir parti / DP nihayet dün

AKLIN ANLAMI olağan kongresini gerçekleştirmiş ve bir yeni ‘genel

1. başkan’ (Namık Kemal Zeybek*) seçilmiştir. Şahsen

Gönlüm “iç dil”-sırrı pek sıkı bağlı ! tanışıp yakın izlediğim için , hasseten “Türk olmak ”

2. kitabı’nı da önemseyerek kutlamak görevimiz zaten.

Özüm mutlak Hakk’a mir’at beyan mı , Meclis dışında kalmış bir partiyi diriltip de yeniden

İnsiyak kök delil* bilinç-vicdan mı ? iktidar yapmak gerçekten hiç inanılmayacak bir iddia

Gönlüm öz süveydâ* mizâc-ı can mı , sayılır ama onu TBMM’ne taşımak da gayet büyük

İştiyak gerçek dil* ilginç irfan mı ? bir başarı olabilir. İktidar karşısında muhalefet-in

3. zayıf ve güçsüz kalması , maalesef demokrasimizin

Allah’a bağımlı aklın nur sırrı , sağlıklı gelişimine de zarar vermekte. Beklenti-ler

Aşk yazılmaz şiir ruh tıpkı can mı ? gerçekleşirse, seçimler ; tek yanlı bir iktidar gücünü

Kur’an-ca anlamlı lâfzın sınırı , ortaya koymak yerine, değişik bir muhalefet dengesi

Anlaşılmaz “iç dil” pek sıkı bağlı ! ile daha verimli çalışacak sürpriz meclis aritmetiği*

4. ve gelişerek büyümeyi sürdürmek isteyen Türkiye

Anlatılmaz zahir net tumturaklı , ülküsüne yaraşır bir yeni yönetim dönemi getirebilir.

Kördüğüm muammâ aklın anlamı ! … ‘millete hizmet için …’ diyerek yola çıkanlar, şu

Hak yanıltmaz takdîr * tek sonsuz saklı , uyarı-yı hiç unutmasın : “… Menfeat üzerine dönen

Gördüğüm şu dünya Hakk’ın isbâtı ! siyaset canavardır.” (*) Rabbim , mesûliyet şuuruyla

yaşamak düstûruna bağlı sıddık kullarından eylesin!

KİTAP’SIZ AYMAZ ! vvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvv

( e-mail : [email protected] // H. KURT )

Okumayan ne anlar ruh-u şuur rumûzat , wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww.

Ahmak güruh ham yobaz zaman niye yorumsuz ?

İrfansız zevzek zevat ders-i hikmetten uzak ,

Kitapsız ruh hiç aymaz nesnas-sefih* sorumsuz !

OLİGARŞİK MONARŞİ ( ! )

Demokrasi iktidar-muhalefet dengesi ,

Siyaset tek kanatla uçamayan kuş gibi !

Oligarşik kadro’lar ruhbaniyet çetesi ,

Hiyanet kurnaz sulta* hunhar azman monarşi !

İşte her ruh-u şuuru uyarıcı metn-i hitabet* örneği şu Cuma hutbesi diliyle bize bir güzel öğüt daha :

Page 190: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

855

24. 12. 2010 // Satılmış Adıtepe, Tire İlçe Murakıbı : (- Bismillahirrahmanirrahıym* / Bkz. Araf , 6. âyet /

HESAP VERME BİLİNCİYLE YAŞAMAK / Değerli Mü’minler ! İmtihan için gönderildiğimiz şu fani

dünyada , yaşadığımız her dakika bizi ölüme yaklaştırıyor. Kur’an-ı Kerîm’de: Kimsenin kimseye yardım

edemeyeceği , kişinin kardeşinden , annesinden , babasından , eşinden ve çocuklarından kaçıp yalnızca

kendi başının derdine düşeceği bildirilir. Yaptıklarımızdan , yapmadıklarımızdan , ömrümüzden , yediğimiz

den-içtiğimizden , kazandığımızdan , harcadığımızdan , çoluk-çocuğumuzdan kısaca bütün nimetlerden

sorguya çekileceğimiz büyük gün* kesinlikle gelecektir. İnkâr edenlere: “-size bu hesap günüyle korkutucu

bir Peygamber gelmemiş miydi ?” diye sorulacağı , inkârcıların da: “şayet Peygamberlere kulak verseydik

veya aklımızı kullansaydık şimdi cehennemde olmazdık , keşke toprak olsaydık …” diye hayıflanacakları

hesap günü* asla unutulmamalıdır.

Saygı-değer Mü’minler ! Yüce Rabbimiz bu gerçeği Kitabımız’da şöyle beyan ediyor : “Elbette kendilerine

Peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorguya çekeceğiz.” (1- / Araf,6 )

Hz. Adem’den Kıyamet kopana kadar gelecek bütün insanlar, peygamberlerine ve onlara verilen kitaba

inanıp inanmadıklarından , onlara uyup uymadıklarından hesaba çekileceklerdir. / Yine Hz. Adem’den

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’e gelinceye kadar bütün peygamberler de Allah’tan aldıkları emir

leri insanlara tebliğ edip etmediklerinden sorguya tâbi-tutulacaklardır. / Peygamberimiz (s.a.v) bu gerçeği

şöyle ifade ediyor : “Kıyamet gününde insan ; ömrünü nerede tükettiğinden , gençliğini nerede yıprattığın

dan , malını nerede kazanıp nereye harcadığından , ilmi ile amel edip etmediğinden sorguya çekilmedikçe

Allah’ın huzurundan bir yere ayrılamaz.” (2 - / Tirmizi , Kıyamet , 1 / IV. 612 )

Değerli Kardeşlerim ! Mademki Peygamberler dahil bütün insanlar yaptıklarından dolayı hesaba çekilecek

ler, o halde (sanki ) ahiret yokmuş, hesap yokmuş gibi yaşamayalım. Fani olan dünyaya aldanıp da ebedi

olan ahiretimizi mahv-etmeyelim. Hz. Ömer (r.a)’in dediği gibi ; Hesaba çekilmeden önce kendi kendimizi

hesaba çekelim. Her zaman hesap verme bilinciyle yaşayalım. Unutmayalım ki , “dünya ahiretin tarlasıdır.”

Bu dünya “amel” ve ahiret ise “hesap” yeridir. / Hutbemizi Peygamberimiz (s.a.v)’in bir hadis-i şerifiyle

bitirelim : “Akıllı insan nefsini ıslah edip ölümden sonrası için hazırlık yapan kimsedir. Aciz insan da nefsî

isteklerine tâbi-olan ve Allah’tan olmadık şeyler isteyen kimsedir.” (3 - / Tirmizî , Kıyamet,25 / IV. 638 )

Rabbim , hesabı kolay olanlardan eylesin. ) wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww

Bkz. ((14 Nisan 1999 Nesil-Takvim’den enteresan notlar : (“O göklerin ve yerin Allah’ı içinizi-dışınızı

bilir, kazandıklarınızı da bilir.” / En’am Sûresi , 3. âyet*) // Aynı Ücret mi ? / Bir mağazada hem saman ,

hem de yağ satıldığını düşününüz. Bu mağazadan saman alan ile yağ alan kimsenin aynı ücreti ödemeyecek

leri malumdur. Aynı şekilde, bu dünya mağazasından hayvanların istifadesiyle bizim istifademiz bir olmadı

ğına göre, elbetteki bizden istenenin , hayvandan istenenle aynı olmayacağı bedihi bir meseledir. / İşte hay

van kendi vazifesini hakkıyla yerine getirdiği halde, biz ibadet vazifemizi yerine getirmezsek hesabımızın

çok çetin olacağı muhakkaktır. // Kendi işinin efendisi olmayan başkasının kölesi olur.

13 Nisan : “Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak … / Alçak bir ölüm varsa , eminim budur ancak.”- Akif //

“-Ey arkadaş! Bütün lezzetler imanda olduğu gibi , bütün elemler de dalâlettedir.” – Bediüzzaman*

12 Nisan : Alacaklı nerede beklenir ? / Nasreddin Hoca’nın birinden alacağı varmış. Fakat adamı bir-türlü

bulamıyormuş. Gitmiş mezarlıkta beklemeye koyulmuş. Görenler takılmışlar : “Aman hocam hiç burada

alacaklı beklenir mi ?” / Hoca şu cevabı vermiş : “Nasıl olsa o birgün buraya gelecek ya!” // Sizden biriniz

namaz kıldığı zaman veda eder gibi (-yani , kıldığı o namaz sanki son namazı imiş gibi ), tadil-i erkânına

(namazdaki her şekil hareketin hiç aceleye getirilmeksizin tam itidal usûl-ü erkânınca yapılarak edâsı’na- )

riayet ederek kılsın. / - Hadis meali*

11 Nisan : “Sünnet-i seniyye* edeptir. Hiç bir meselesi yoktur ki , altında bir nur, bir edep bulunmasın.”

- Bediüzzaman* // YERLİ YERİNDE KONUŞMAK / Güzel konuşmak ve insanlar üzerinde etkili olmak

elbette güzel bir meziyettir. Ancak bu meziyetin doğru ve hak yolda kullanılması , istikamet üzere bulun

durulması oldukça zordur. “Çok mal haramsız, çok söz yalansız olmaz.” – diyen atalarımız bu gerçeğe

işaret eder. / Konuşmalarda insanlar üzerinde yanlış tesir ve telkinler bırakmamaya son derece dikkat etmek

lazımdır. Bazen güzel söylemenin havasına kapılan insan farkında olmadan yanlış ve hatalı bir mecraya da

kayabilir. Dinleyenlerin söz karşısında teshir edilmiş olmasından güç alarak bu yolla dalâlete kadar gidebilir.

Page 191: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

856

Sonra da söylediklerini kendi malı gibi kabul ederek hatalı dahi olsa ondan dönmesi zorlaşır. )) www.

Sayfa: (848-)’den sonraki ilave yazıları da aynen ilk başladığım anda tedirginlik hissettiren heyecanlarımı

baskılayıcı sabrımla yazmaya azmettim. Ayrıca farklı laptop ile yazmakta ve bazı hurufatı da belirsiz klavye

üzerinde çalışmaktayım. Bilgisayarımı sırf daktilo fonksiyonlarına göre kullanabilmek için önce KLAVYE*

özelliklerini belirlemek gerekiyor. Bunun normal tuşlamalara uygun normlarını şematik olarak kayıtlamak

kendimce “klavye tuşlarına alışıncaya dek” gözönünde tutmak gerçekten önemli. İşte malum fonksiyonlar:

qqqqqqqqqqqqqqqqqqqqqq qqqqqqqqqqqqqqqqq

1 2 3 4 5 6 7 8 9 0 * - (Bk Sp) 1 2 3 4 5 6 7 8 9 0 * -

q w e r t y u ı o p ğ ü , Q W E R T Y U I O P Ğ Ü ,

(Caps Lock-) a s d f g h j k l ş i (Enter-) A S D F G H J K L Ş İ

(Shift-) z x c v b n m ö ç . (Shift-) Z X C V B N M Ö Ç .

wwwwwwwwwwwwwwwwwww wwwwwwwwwwwww

! ‘ Â + % & // (… ) = ? _ (Bk Sp)

q w e r t y u ı o p ğ ü ;

(Caps Lock-) a s d f g h j k l ş i (Enter-)

(Shift-) z x c v b n m ö ç : (Shift-)

wwwwwwwwwwwwwwwwwww…………….. // Alt + Q : (e-mail) @ // Yürütme tuşu solundaki : “ …”

Başkaca detayını hiç bilmediğim ve kullanamadığım halde bu sıkıntıya rağmen titiz sabrımla yazmaktayım.

Serâzat duygu ve düşünceler benzeri ilginç çeşnide edebiyat tarz-ı insiyak kayd-ı akıldan öte ve mantık

kurallarından azâde her serseriyâne üslup perişan anlatımıyla sanki bizi içten teshirâtınca alıp bir başka

âlemlere mi , iletmek istiyor ruhen ? Ne mûcib-i hayret, Rabbim; mahzâ muammâ mâneviyat dünyamız !..

Bilmediğim bir ansiklopedi’nin sayfalarından fotokopiyle alıntılanmış şu (sh. 582-584) yazının konusu : (-

ROMANTİSİZM / Sanat tarihinde pek çok kez gördüğümüz gibi , şimdi de etkiyi yeni bir tepki izlemekte

dir. Ama bu kez bu tepki , yeni bir üslup olmaktan öte insan yaşamının bütün alanlarını kapsayan , kesin bir

bilinç değişimi-dir. “Modern” çağın başlangıcı , günümüzün dünya ve sanat görüşünün öncüsü , 19. yüzyıl

daki ilk sanat akımı olan Romantizm , tartışmasız büyük önem taşır. Daha sonraki bütün başka sanat akım

larının uğraşacağı en büyük sorun olan “ben” (*) ile “çevre”-nin karşıtlığı , nesne’yle özne’nin ayrılması ,

onunla başlar. / Romantizm , yaratıcısı esin kaynağı’nı Antik dünyanın klasik kültür yapılarında değil , kişi

nin kendinde, duyularda , duygularda ve düş gücünde bulur. Soyut temel ilkelerin karşısına , güvenli olma

yan yaşam gerçeğini , doğa’nın durmayan kalp atışlarını ve tarih’in dramatik akışını koyar. Ama artık bu

akılcı deneyimlerle tanınıp kavranabilen bir dış dünya değil , bireyin üstüne etki yapan bir dış güçler topla

mı-dır. Birey de, yalnız ona özgü tutumla , bu etkiye karşı koyar. Artık sanatsal başarı , şimdiye kadar

o biçimde var olmayan yeni şeylerin bulunmasında değil , sanatçının birey olarak kendini anlatmasında ,

hatta kişiliğinin çok belirgin bir parçasını , yani duygularını dile getirmesinde aran- // sh. 582’den 584’e …)

maktadır. Her konuda sürekli olarak “ben”-e yönelme, yeni bir dünya yaratır. Yepyeni , bambaşka bir sanat

anlayışı ortaya çıkar, sanatçının esin kaynağını yalnızca duyguların alevlendirmesine önem verilir. Kant’a

göre güzel sanat, dehâ’nın sanatı-dır; deha taklidin –bu işten bir dış gerçekliğin , isterse nesnel bir güzelliğin

taklidi olsun- karşısındadır, “sanatçının kendi iç dünyası” ancak böyle oluşabilir. Fichte, yaratıcı düş gücü

nü bütün sanatların temeli sayar, soylu bir biçimin ve ağırbaşlı bir içeriğin her türlü kişisel anlatımdan daha

geçerli sayıldığı klasikçi anlayışın tersine, Schlegel , Novalis ve Humboldt , sanatı düş gücünün bir yaratısı

olarak görürler. Stendhal de “Antik güzellik modern tutkularla bağdaşamaz” der. Yaratıcılıkta bireyselliğin

böylesine vurgulanması , romantik sanatçı’nın içinde bulunduğu ikilem-i ortaya çıkartır : Yapıtları , anlaşıl

mak için , aynı duyarlığı alıcının da paylaşmasını gerektirdiğinden , dar bir çevrede sınırlı kalır. Buna bir de,

yükselmeye başlayan burjuva* sınıfının hemen hemen yalnız maddi değerlere ilgi göstermesi , bir geleneği

nin ve kültürünün olmaması ve de her türlü yapıta karşı duyarsız kalması da eklenir. Klasikçi sanatçı’nın

-çoğu kez kendi hayalinde bile olsa- yaşama hükmetmesine karşılık , romantik sanatçı* yaşamın karşısında

her bakımdan yenik-tir. O, artık toplumun bir temsilcisi olarak kabul edilmemekte, neredeyse varlığından

bile kimsenin haberi bulunmamaktadır. Çoğu kez karşıtlık içinde bulunduğu çevresindeki burjuva sınıfından

Page 192: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

857

soyutlanmış bir biçimde, yalnızca -sanatın gizlerine ermiş dar bir çevre tarafından bir “dâhi” ve Tanrı’nın

güzelliği yaymakla görevlendirdiği bir peygamber gibi yüceltilerek , yaşamını sürdürür. Romantik dönemin

sanatçısı bir yandan ona gözünü kapatan , neredeyse hor-gören , bir yandan da değer verip öven iki aşırı uç

arasındadır. Bu toplumsal ikilem , romantik sanatçının olumsuz dünya görüşünü daha da keskinleştirir ,

kendini ya bir kurban , ya da bir başkaldırıcı olarak görmesine yol açar, böylece aşırı tutumlara yönelme

başlar. Gerçeklikten kaçma ve aynı zamanda yüksek düzeyde bir güzelliğin yaratıcısı olmanın bilinci , onu

ya estetikçi bir tutuma , ya mâceracılığa , ya içine kapanıklığa , ya da devrimci pozlar takınmaya yöneltir.

Gerçek dünya ile duygular dünyası arasındaki gittikçe büyüyen uçurum , sonunda sanatçıyı bir düş dünyası

na , geçmiş özlemine, mistik-gerçekdışı alanlara doğru iter ; çözümleyemediği gerilimleri de, çoğu kez

ya kişiliğinin tahrip olması , ya da topluma saldırmasıyla sonuçlanır. Sanatçının daha o zamandan toplum

sal düşüncelerin ileticisi olmak zorunda kaldığı görülür. Daha çok edebiyat alanında karşılaşılan bu sanat

anlayışının -basit taslaklardan , yaratılan yapıtla özdeşleşme’ye kadar- çok çeşitli aşamaları olduğu izlenir.

Avrupa ülkelerinin her birinin bu düşünsel meydan okuyuşa karşı tepkisi farklı olmuştur. / … *)

Bu mündericatın ( www.yasamakca.net ) diye adlandırılması hakkında son kez kısacık bir AÇIKLAMA :

Mucib-i tavzih hem mevzu-u muhallat (karmaşık konu) tarz-ı hayat tam mechûliyeti işmam muhtevasına

nazaran nükte-i hakikatince çerçevesiz zann-ı intiba’ uyandırması bakımından niye “YAŞAMAKÇA” (*)

diye adlandırıldığı (-Bkz. / sh. 456: “Boş Sayfa”) vazıhen belirtilmiş iken yine de bunu yadırgayıp benimse

mediği belli kimi yakınlarım tarafından sanki dil kurallarına uygun görülmediğine dair itiraz sitemlerine

yeniden açıklayıcı cevabım işte kelimenin şu açılımlarından anlaşılmalı aslında “yaşamak-ça” demekle

belirtmek istediğim mecazlar alt başlıkta tam üç çağrışım mesajıyla da vurgulanmakta zaten. Nitekim :

1.Yaşamak dili (- iç dil*); 2. Yaşamak gibi (- şiirimsi*); 3. Yaşamak kadar (-nefesler *) İşte bu ruhsal

anlam açılımları yeterince belirgin değil mi ?

*************************************

Son birkaç sayfa daha doldurmak ve kendimce önemsediğim medyatik gündemlerden bazı seçkileme

mesajlar alıntılayıp bu uzun soluklu yoğun çalışmayı sonuçlandırmak için … nihayet demek istediklerim

muhtemelen belli işte en son muhtevasınca tamamlanmış şu “ŞİİR DEFTERİM ” artık zamanla ola ki ,

kitap’laşması maksadıyla tasarlanmış tasnifatına nazaran (Bkz. / sh. 785 ) sanki bir mücmel “özet divan”

www.yasamakca.net toplam: 860 sayfadan ibaret olup bütünleşmiş şekline göre, be-her bölüm muhteviyatı

bakımından nitekim “muhassala-i mündericat tecemmuu” hem sayfa tutarı hem şiir sayıları tarzıyla da

tamamen bilinsin istediğim “dökümanter liste” şöyle bir biçim :

YAŞAMAKÇA-1 ( 398 sayfa ve 633 şiir )

YAŞAMAKÇA-2 ( 462 sh. - 317 … )

vvvvvvvvvvvvvv

1. Bölüm : ( 162 sh. - 260 … )

2. Bölüm : ( 154 sh. - 260 … )

3. Bölüm : ( 178 sh. - 196 … )

4. Bölüm : ( 171 sh. - 97 … )

5. Bölüm : ( 195 sh. - 137 … )

www. – Toplam: 860 sayfa ve 950 şiir *

zzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzz

İşbu , www.yasamakca.net toplam muhteviyatın nükte-i niyetimizce “esbab-ı mûcibe” esprisini icmâlen

belirtmek konusunda açıp bakınız (sh.129-152) zihinsel lügat-i derûniyet demekki “iç dil” ŞİİR-İ ŞUUR

ruhiyat dünyamızdan ibaret. // Gemlik-Küçükkumla’da bilhassa son zamanlar yazdığım birkaç şiir daha

hâkeza zaman-ı âlem mâdema âniden neticelenecek kısacık gün-dem* müddet-i fırsattan ibaret derûni ilham

muhassala-i irticâl “lâhza-i sânihat” duygusal düşünce* esinlenmesine örnek kolayca yazılmış şu pek güzel

elfâz-ı şiir irticalî ifade değerine hâiz mi , misâl; Allah (c.c.) şahidim ki , hiç bilmiyorum ve zaten içten bir

şiir yazarken kendi iç hâletim “mahrem âlem” -mülhemat* dışında başka âlemlerin nedense sezgilerimin

insiyakınca asıl algıladığım mevcûdat-ı mahsûsa* sahiden nasıl hâsıl olup olmadığına dair yani hissettiğim

meşhûdat sahasında daha neler olup olmadığı hakkında hakikaten net bilgilerim yokken ne hikmet tam mana

Page 193: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

858

sıyla gerçeksi idrâk karîham mikyasınca can neşvesi iştiyak-ı haşyet* tam farkında bile değilim asla !

Mâlum www.yasamakca.net mündericat kapsamında daha çok kendi dil zevkimin tema’sına uygun nazım ve

nesir ifadesi stilize-fantastik gizem metinlerine yer verdiğim gibi birçok konularda başka kalemlerin dilinden

naklettiğim muhalif veya muvafık görüşlere de değer verip bilhassa sanatsal örnekler seçkilemeyi de öğret

sin diye yeterince enteresan alıntıları da önemsedim. Nitekim mesaj-şiirlerim meyanında bazı değişik konu

ları da ayrıca açık vurgulamaya azmettim. Kim ilgi duyacak da acaba tam muhteva okuyacak gönlünce ?!

Şimdiye dek herhangi bir tepki yani ciddi ilgiye muhatap olabilmiş de değilim.Muhtemelen nice entelektüel

zihniyet elbette derin nükteli ifadelerden hoşlandığı nisbette hem okumak isteyecek hem de poetik görüşler

den yararlanıp politik düşüncelerini de derinleştirecektir. İşte temel gerekçe zaten nükte-i idrâk kavrayışlara

yol açabilmek ve her ruhsal anlatım mecaz-ı cümlenin inceliklerini içselleştirmek bakımından nasıl bir yön

tem gerektiğini ille de hep bu yorumsama gücüyle yenibaştan anlamaya yatkınlaştırmak için nükte-i idrâkin

ce düşündürebilmektir. Rabbimiz’in irşâdına muhtaç çok âciz biz kullarına şayeste tek kök-benlik görevimiz

zaten “nükte-i irfan” anlayış şiiriyetini “iç dil” ürpertisiyle derinleştirmek değil mi ? İçten huzur ve mutluluk

gönlümüzdeki hissiyattan ibaret , dostlar ! Bu şiirlerin hepsini birden tek başlık altında topluca adlandırmak

gerekirse, “Yol ölüm ve Söz hüküm !” deyivermek isterim. Mesaj-metnin nüktesi belli ilk noktasında gizli !

(-Bkz. Sabah G. 23 Ağustos 2010 / sh.7: [email protected] ,“GEVİŞSİZ / … / İnsan toplumların

da ise iktidar kavgalarının başlıca arenası olan politika-ya … her dönemde cinsel entrikalar karıştırılmıştır. /

Son olaya bakın. Bir internet sitesi* Amerikan ordusunun Afganistan’da yediği herzeleri ortaya dökerek … /

Bize gelince … Kaset maset karıştırmayın lütfen. Gündemimizdeki kargaşa yeter. / … Hepsine boşver.

Takma kafana. Piyasaya ahiret soruları sür, “Erdoğan Hitler mi ?” türünden. Tartışmaların arkası gelmesin.

Toplum geviş getirsin. // Doktor Laura’nın radyo programı Amerikan yayıncılığının en başarılı örneklerin

dendir. Ses getirir, ödül üstüne ödül alır, para kırar. / … CNN programında Laura’nın yüzünü görünce takıl

dım. Söylediği de şok oldu. / “Kararımı ilk kez burada açıklıyorum ,” diyordu. “Programımı kesiyorum.” /

Larry de şaşırdı. Tekrar tekrar nedenini sordu , hatta vazgeçirmeye çalıştı. Ama Laura’nın kararı kesin ,

gerekçesi ise açıktı : “Finansman sağlayanların , sponsorların , reklam verenlerin duyarlıklarını kollamak

zorundayım hep. İstediğim gibi konuşamıyorum.” / - “Programın olmayınca nerede konuşacaksın ?” sorusu

nu da şöyle yanıtladı : “İnternet çağına girdik. Sitelerim ve bloglarımla düşüncelerimi daha çok insana duyu

racağım. Kimsenin çıkarını hesaba katmadan !” / Sözünü ettiği internet mahreçlerine reklam alındığına göre,

aslan yürekli Laura işsiz ve parasız da kalmayacak. / Ülkemizin kemikleşmiş medya imparatorluklarında

kimi meslektaşların gerçek düşünce çizgileriyle patron rotaları arasında sıkışma tedirginliği çektiklerini

biliyorum özel sohbetlerde söylediklerinden. / İnternet yararları Türkiye’de de somutlaşmaya başladı.Yazar

lar yayınevi ikna etmeden metinlerini okurlara ulaştırabiliyor. Benzeri kolaylıklar medyada da yaygınlaşınca

yorum özgürlüğü güçlenecek. / İşsizlik korkusu çeken arkadaşlar teknoloji ile haşir-neşir olmaya baksınlar.

Proletaryanın yapamadığını o yapıyor. Sarsıyor paranın egemenliğini.” ) www.Yine aynı tarihli ilave gazete

(-Bkz. Sabah’la Günaydın / sh. 3: [email protected] / “Oldu! Afrika’da da Aç çocuklar var /

Çözümsüz işler bunlar. ( … ) Şunu anlamış bulunuyorum ; derdini söyleyen , sözlük anlamıyla şöyle ışıl –

ışıl bir derman bulamaz! / En iyi teselli , en şık derman insanın kendisiyle baş başa kalmasıdır. / Çünkü

kimse sizi gerçekten dinlemeyi beceremez. Kimse sıkıntınıza ışık tutmayı beceremez. / Kendini dinleyecek

sin , icabında avaz avaz ağlayacaksın , bir iki dostla güzel sohbet edeceksin , çıkıp sokaklara , bünyeyi

sahillere vuracaksın , surat asma hakkını kullanacaksın , şöyle sağlam bir kitap okuyacaksın , yazacaksın

çizeceksin , şarkıları merhem edeceksin … / Yer misin , Yemez misin! / Bir süre sonra bakıyorsun aradığın

cevapları bulmuşsun zaten. / Tabii insanoğlu öyle mi ? Değil ! ( … ) Onunla konuş olmuyor, bundan çare

dilen kesmiyor, sözler hep havada kalıyor. / Şimdi besbelli benim yaz başından beri bir karın ağrım var. /

Yazılarımı okuyan , hadiseye uyanmıştır zaten. / Hayatım ve ben kesmiyor artık beni! Sanki kocaman bir

huzursuz ayak sendromundan ibaretim. ( … ) Su verin bari … / Offf her şeyi baştan anlatmak o kadar zor ki.

Hangi birine dalacağım şimdi ? / … Ne iş yapıyorum ? Bir günüm nasıl geçiyor ? En çok kimi seviyorum ? /

Meyankökü kaynatalım / Ohooo… Neyse tutuyorum işin ucundan , başlıyorum anlatmaya. / Anlatmak ne

zor şey yahu! / Psikolog da gözümün içine bakıyor, sanki çok anlıyormuş gibi. / Duruyor duruyor bana şöyle

buyuruyor iyi mi ; “… bence şükretmelisiniz , en azından … bakın hayatınız aslında ne kadar güzel …” / …

Page 194: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

859

Evet! Karar veriyorum ; derdini söyleyen derman bulamaz! / Sadece daha çok öfkelenir, yalnızlığına daha

fazla gömülür. / Henüz beni ya da başkasını can kulağıyla dinleyip gerçek bir yol gösterene rastlamadım da

ondan şey-ettim işte … / Öyle … Çözümsüzlük gibisine. // Bu yaz en sevdiğim 5 şey / … 5. ( … ) Nedir

okuma günlüğü ? Bir defter. Okuduğunuz kitapların künyesini , … yazıp kitapla ilgili unutmak istemediğiniz

şeyleri not ediyorsunuz. / Böylece ‘şunu nerede okumuştum’ aranmaları son buluyor, hem de okumanız

disipline giriyor.” ) www.

Artık içeriğine girip bazı ilginç deyinmelere yer veremediğim , fakat dökümanter listeleme biçiminde belirt

mek istediğim bazı gazete küpürlerini de hem kendim hem meraklı okuyucu için önemseyip kaydediyorum.

Bkz.03 Eylül 2002 / sh.13: [email protected] / “Amerikalılar büyük şehirleri neden sevmez ? /…”

04 Ekim 2010 - Olay G. / sh. 11, e-mail: [email protected] / “Numan Kurtulmuş / …”

Yine, Olay / sh. 11, e-mail: [email protected] / “ABD’nin insanlık suçları / …”

Aynı … / sh. 12 , e-mail: [email protected] / “… // Gül’ün dikkat çeken konuşması … / …”

Vatan G. 24 Ekim 2010 / sh. 22: www.suleyman-ates.com / “Hindistan’dan mektup var … / Hindistan’da

14 yıl zorunlu olarak alıkonuldum. Bu zaman içinde kitaplarınızı okudum , sabrettim. Rabbim’den hâlâ sabır

diliyorum. Hindistan’da şirk var, putperestlik var. Buradaki Müslümanlar ne yazık ki hurafeleri benimsemiş.

Sizin Kur’ân ile gösterdiğiniz ışıklı yol , karanlığımızı aydınlatıyor. Allah ömrünüzü uzun etsin ki yollarımı

zın mumları sönmesin. Saygılarımla … (Tuncay Alankuş) / Cevap: Yüce Allah sizi sıkıntılardan kurtarsın ,

gönlünüzce versin , önünüzdeki engelleri kaldırsın. Allah yardımcınız olsun. Teşekkür eder, müşküllerinizin

halli için dualar ederim. Teselli bulmanız ümidiyle Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin hikmet dolu *

Tafvizname’si-nden iki kıta aktarıyorum : “Naçar kalacak yerde // Nagah açar ol perde // Derman eder ol

derde // Mevla görelim neyler // Neylerse güzel eyler.” …“Her kuluna her anda // Geh kahr u geh ihsanda //

Her anda o bir (z-)sanda // Mevla görelim neyler // Neylerse güzel eyler.” Bu yazının ardından gayet önemli

bir konuda SORU: “-Ebu Hureyre kimdir ? / … CEVAP: ( … ) Keşke bu adam olmasaydı , keşke bu rivayet

ler İslam literatürüne sokulmasaydı. O zaman din sadeliğini koruyacak ve böyle çetrefilli hale gelmeyecekti.

Şimdi Kur’ân bir tarafa atılıyor, Ebu Hureyre’nin sözleri veya ona yakıştırılan sözler din yapılıyor. / …”

Yine çok önemli bir konu / Bkz. 30 Ekim : “Kur’ân’da aklın yeri (1) … / Dünden devam” // Tam okunmalı!

Aynı sayfadaki ilginç haber : “Dünyanın en hızlı yapay zekası olan Çin’in Tianhe-1A adlı süper bilgisayarı

nın toplam ağırlığı 155 ton. / Saniyede 2.5 trilyon hesap yapıyor / Dünyanın süper bilgisayarları arasındaki

yarışta ABD’nin tacını Çin devr-aldı. / BBC’ye mülakat veren …yerinde görüp denetlediklerini söyledi. /…”

Takvim G. 31 Ağustos 2008 / sh. 11: [email protected] / Ortalık / “Ramazan ne demek sahi ? / …”

Star G. 30 Ağustos 2002 / Yaşar Nuri Öztürk , Günün yazısı : “Harra’dan Sivas’a yobaz !.. / …” ( *** )

Vaktiyle Erzurum’a gittiğim tarihte bizzat tanıdığım meşhur M. Kırkıncı hocaya bir zat gelip, doğuştan sır

tında taşıdığı kamburluğundan isyan duygusuyla yakınınca , muhterem* ona cevaben şöyle demiş: “- Şayet

insan değil de ömrübillah sırtında taş yükü gibi ağırlıklar taşıyan bir eşek olsaydın , ne yapardın ? Sözümona

nasıl düşünmez de şu hâline niye şükretmezsin ? İnsanlığını işte böyle bir eşekle değişir misin , hadi söyle?!”

(Milliyet G. 13 Eylül 2010 / Dış Haberler Servisi : “Hawking : Din bilimi gereksiz / Amerikan CNN televiz

yonunun efsane talk-show sunucusu Larry King’in programına katılan dünyaca ünlü İngiliz fizikçi Stephen

Hawking , din biliminin “gereksiz” olduğunu söyledi. Hawking , “Bilim giderek dinin açıklama getirdiği

sorulara cevap vermeye başladı. Din bilimi bu yüzden gereksiz” dedi. Evreni Tanrı’nın yaratmadığını belirt

tiği “The Grand Design” (Büyük Tasarım*) adlı yeni kitabına çok fazla eleştiri aldığını ifade eden Hawking ,

“Tanrı olabilir ama bilim bir yaratıcı olmadan da evrene açıklık getirebilir” dedi. Ünlü fizikçi , kitabının

“Doğa kanunlarını açıklamak için Tanrı’ya gerek yok” mesajını verdiğini söyledi.” )Not: Şayet doğruysa bu

haber, şu meşhur fizikçi S. Hawking’e derhal şöyle bir tedavi önermek gerekir. (-Bkz. Sözcü G.14. 9.2010 /

sh.11: “Güçlü bir hafıza için …” )

Sözcü G. 31 Ağustos 2010 / sh. 5: [email protected] / “Avcı’nın muhteşem kitabı üzerine / …”

Yine aynı yazar : 01 Eylül - / “Hanefi Avcı’nın ibret belgesi kitabı (2) …” // Ayrıca sol yanında : “Sansüre

uğrayan o yazı / Vatan G. ( … ) yayınlanmadı – “Papatya’lıktan Kasımpatı’lığa” – Mine G. Kırıkkanat * //

Tam altındaki kısacık beyan şu haber yazısı dikkate şayan : (Bilim ve Teknoloji’den sorumlu Devlet Bakanı

(Prof.) Mehmet Aydın’a göre … “İmam-Hatip’ler model-miş” / Bu okulları öve öve bitiremeyen Aydın ,

“Bugün İmam-Hatip okulları dünyada çağdaş bir eğitim için model olarak gösteriliyor ” – dedi. / … (DHA)*

Page 195: YOL ( 5.Bölüm: sh. 666-860 ) · Nesine gerek bunca azık ? Gayet net anlaşılır rızık Ağzında kocaman bir darıcık ! O kadar küçük ki bazıları Sanki ne gözü var ne

860

(Sözcü G. 13 Eylül 2010 / “Padişahım çok yaşa!” // sh. 8-9: “Türkiye’nin Referandum Haritası” // sh. 11:

Prof. Dr. [email protected] / “Panik atak / …” // Aynı sayfa : [email protected] /

“Daima iyi bir sonuç vardır / …” // sh. 16: “… Referandum günü trafik katliamı / 10 kişi öldü … / Yoğun

trafikte ışıklara aldırmadan yola girmeye kalkan minibüse yakıt tankeri çarptı. Yaralılar otoyola saçıldı …”

14 Eylül : Dr. Aybars Akkor , “Hangisi doğru ? / …” // Hemen alt kısmında: “Güçlü bir hafıza için B vitami

ni şart / Bilimsel araştırmalar, …” )

(Bkz. Haber Türk G. 20 Eylül 2010 / sh. 4: [email protected] / “Beyaz Türk’ün zemini kaydı / …” //

sh. 8: POLEMİK / İnternet yeni bir edebiyat mı doğuruyor ? / Pınar Kür: “İnternet kendi dilini oluşturuyor,

edebiyatın ölümü olacak bu!” // Gülin Yıldırımkaya : “Twitterature mü geliyor ? / …” // Ece Temelkuran:

“Dil değişir, ama içerik her zaman kral-dır; gerisi teferruat! / …” // Hamdi Koç: “Edebî üslup, e-kitap’tan

çok önce zaten kayboldu / …” // Yekta Kopan: “Teknoloji edebiyatı zenginleştirecek / …” // Buket Uzuner :

“Hayatı değiştiren her şey edebiyatçı’yı etkiler, telaşa gerek yok! / …” // Sibel K.Türker : “İsteyen , çağa

ayak uydurur ; istemeyen yazar üslûbunu korur! / …” ) Not: Tarz-ı üslûbumuzca canıyla okur da aşk kanıyla

yazar ruhiyat-ı şuur’dan kinaye işte bu polemik görüşler arasında bizim de kimden yana olduğumuz böylece

anlaşılmış olur ! ( e-mail: [email protected] )*// …

Bkz. YENİ SİYASET / değişimin doğru rotası , Ali Müfit Gürtuna , Turkuaz Hareket Kültür Yayınları –

(www.turkuazhareket.org ) -2010 “5. Baskı” / Bu kitaptaki metinler, kitap ve yazarı referans gösterilmek

şartıyla önceden yazılı izin olmaksızın kullanılabilir. / Not: Baştan sona (tamamı -290 sayfa*) faydalanarak

okuduğum bu kitap hakkında kanaatimi belirtmek için notladığım şu kısa alıntılar, … (-devamı: sh. 850-5*)