Transcript
Page 1: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

Alper AKÇAM

Alper AKÇAM

SABAHATTİN ALİ ÜZERİNE

“Siz sevemezsiniz adaşım, siz şehirde yaşayanlar ve köyde yaşayanlar; siz, birisine itaat eden

ve birisine emredenler; siz, birisinden korkan ve birisini tehdit edenler… Siz sevemezsiniz.

Sevmeyi yalnız bizler biliriz… Bizler: Batı rüzgârı kadar serbest dolaşan ve kendimizden

başka Allah tanımayan biz çingeneler.” (Değirmen, 6. Basım, Cem yayınevi 1994, s.13)

1929 yılında yazılmış ve Sabahattin Ali’nin tüm yazınsallığına bir işaret gibi duran

bu öyküde, anlatıcının seslendiği adaş, belki de yazarın kendi iç benliğidir.

15 Mayıs 1928 tarihinde Balıkesir Irmak dergisinde yayınlanmış ama, daha sonraki

yıllarda kitaplarında belki de kendi arzusuyla yer almamış “O Arkadaşım” adlı

öyküde (Çakıcı’nın İlk Kurşunu) bir arkadaşına ait mektuptan sevgiliye seslenir.

“Hayat ki yegâne zevki değişikliktedir, bir kişiye bağlanmak ancak aptalların işidir ve ben,

beni aldatmayacak kadar alelade bir kadına tahammül edemem” şeklinde, toplumsal değer

yargılarını alt üst eden anlatımların yer aldığı öyküde de, asıl dikkati çeken,

anlatıcıdan ayrı duran bir iç sesle bir başkasına yönelmiş gibi görünen “hitabet”tir.

Bir insanı kavramak, onun içselliğinin ayrımına varmak için onu konuşturmak,

söyleşimsel ortamda içini döküşünü izlemek gerek… “Dostoyevski’nin temsilini ‘daha

yüksek anlamda’ gerçekçiliğinin başlıca görevi addettiği ‘insan ruhunun derinlikleri’ ancak

yoğun bir hitap edimi içinde açığa vurulabilir. İç insan üzerinde hâkimiyet kurmak, onu

yansız bir analiz nesnesine dönüştürerek kavramak ve anlamak mümkün değildir; onunla

bütünleşerek, onunla empati kurarak ona hükmetmek de mümkün değildir. Hayır, ona

yalnızca diyalojik olarak hitap edilerek yaklaşılabilir ve ancak bu yolla açığa vurulabilir –daha

doğrusu, kendisini açığa vurmaya zorlanabilir. Dostoyevski’nin anladığı şekliyle iç insanın

resmedilmesi ancak onun bir başkasıyla olan sesli söyleşisinin (communion) resmedilmesiyle

1

Page 2: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

olanaklıdır. ‘İnsandaki insan’ ötekiler için olduğu kadar kişinin kendisi için de yalnızca

söyleşide, bir kişinin bir diğer kişiyle etkileşiminde açığa çıkarılabilir.” (M. Bahtin,

Dostoyevski Poetikasının Sorunları, s. 336)

Sabahattin Ali yazınsallığını birkaç sözcükle özetlemek gereği doğarsa,

söylenebilecek en önemli şey, onun Türk edebiyat tarihinde önemli bir çokseslilik

kapısı açtığı olmalıdır.

M. Bahtin’in “çoksesli roman”ı tanımlarken, epik söylemle bugün arasında

zamandaşlık köprüsü kurmayı başarmış yarı ciddi yarı komik türler arasında saydığı

Batılı Menippos yergisinin ilk örneğini vermiş, ünlü diyalogcu Sokrates’in öğrencisi

Antistenes, felsefe alanında göstermiş olduğu başarıyı kendi benliğiyle kurduğu

söyleşimsel ilişkide bulur.

Çoksesli edebiyatın ve kültürün ana dokusunu oluşturan, oyunlar, sözlü kültür ve

anlatı geleneklerini romana özgü söz sanatlarını kullanarak (parodi- ironi) romana

ilk taşıyan, türler parodisi adımını atan Hüseyin Rahmi ise, çoksesliliği bir Rönesans

uygulaması gibi aktarma ve temsil söz konusu olmadan, yeniden doğuşa uğratarak

biçim ve biçemde çoğul bakış açısını kahramanları aracılığıyla ilk uygulamaya koyan

da Sabahattin Ali’dir...

Sabahattin Ali’ye kadar Batılılaşma sorunsalı romanımızın ana temasıdır. 1950

sonrasının romanlarında bile, Batılılaşma sorunsalı, hem temada, hem kahraman ve

karakter tiplerinin yaratılmasında ana öğe olarak sürüyor ve Orhan Pamuk

örneğinde olduğu gibi, kültüre geç kalmış olmanın bilinçaltı ve önbilinçte yarattığı

karmaşa, romanda ana yörüngelerden birisini oluşturuyor iken, Sabahattin Ali, 1932

yılında Konya’da tefrika edilmeye başlanan, 1937 yılında Tan gazetesinde tamamı

yayınlanan Kuyucaklı Yusuf’la, kendi yaşadığı toprakların, özgün, ayrıntılı iç

sorunlarına ve birey kurulumlarına eğilmeyi başarıyor, kültürümüzde yeni bir kapı

açıyordu…

2

Page 3: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

Sabahattin Ali’nin kahramanları, çoğunlukla özgür, anlatıcısıyla, yazarıyla sorunu

olan kahramanlardır. Özellikle de Kuyucaklı Yusuf’ta, bu biçem, çok ayrımsanabilir

bir şekilde göze çarpar.

Fethi Naci, “S. Ali’nin kişilerine karşı davranışı ilginçtir. Gerçekten kendi dışında, gerçekten

kendinden bağımsız kişiler gibi görür onları. Davranışlarına müdahale edemediği bu

insanlara kimi zaman kızar, kimi zaman onlara yardımcı olmak için çırpınır. Ama karışmaz -

sanki- onların davranışlarına” diyerek, Sabahattin Ali’nin romandaki karnavalcı

yaklaşımı bir başka söylemle anlatıyor. Bu durum, Fethi Naci’ye Kafka’nın Max

Brond için söylediklerini, gerçek bir yazarın kişilerini yazardan bağımsız kıldığını,

kendi içlerinden gelen bir güçle devinimde bulundurduğunu, bu kişilerin alın

yazılarının yaratıcılarını şaşırtan eğriler çizdiğini anımsatıyor. Kuyucaklı Yusuf’ta

ustalıkla çizilmiş ayrıntıların romana tam bir somutluk kazandırdığını, romandaki

dünyanın roman çerçevesini kırıp kendi dünyanıza karıştığını ekliyor... (Fethi Naci,

Yüzyılın 100 Türk Romanı, Adam Yayınları, 4. Basım, s. 268-69)

Mihail Bahtin, roman türü için örnek seçtiği, üzerinde ayrıntılı çalışmalar yaptığı

Dostoyevski’nin yaratıcı dehasını açıklarken şunları söylüyor: “Dostoyevski’nin

yaratıcı dehası, din, kültür, siyaset konularındaki oldukça tutucu görüşlerine baskın çıkar

ama bunun nedeni romanlarında kendi görüşlerini dile getirmemesi, kahramanlarının

hepsine aynı uzaklıkta durması, dile getirdikleri düşünceler konusunda tümüyle tarafsız

kalması değildir. Bunların hiçbirisini yapmaz ama anlatıcının sesiyle kahramanların seslerini

aynı düzlem üzerinde yan yana getirerek, hiçbirine fazladan bir otorite barındırma olanağı

tanımayarak romanda dile gelen karşıt bakış açılarını daha yüksek bir düzeyde senteze

ulaştıran bir anlatı yapısından özenle kaçınarak çoksesli bir özgürlük ortamı yaratır. (...)

Dostoyevski için önemli olan kahramanının dünyada nasıl göründüğü değil, her şeyden

öncelikli olarak, dünyanın kahramanına nasıl göründüğü ve kahramanının kendisine nasıl

göründüğüdür. Yani kahramanın kendisiyle ilgili bilinci romanın düzenleyici ilkesi haline

gelir. ‘Kahramanın her şeyi yutan bilincinin yanına yazarın yerleştirebileceği yalnızca tek bir

nesnel dünya vardır: kahramanla eşit haklara sahip başka bilinçlerin dünyası’.” (M. Bahtin,

3

Page 4: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

Problems of Dostoevsky’s Poetics, çeviren ve yayına hazırlayan: Caryl Emerson,

Austin, Texas, 1984, s. 47. Anan: Sibel Irzık, Karnavaldan Romana, s. 11, Bahtin,

Dostoyevski Poetikasının Sorunları, s. 97- 100)*

Çokseslilik ile Dostoyevski arasındaki ilişkiyi incelerken, Sabahattin Ali’nin

İçimizdeki Şeytan’da Bedri ve Ömer kişilik kuruluşlarının, Dostoyevski’nin

Karamazov Kardeşler’indeki kişilik kurulumu ve söylem taşıyıcılığı ile koşutluklar

bulunabileceğini söylemekte yarar var. Dostoyevski, kendi babasının ölümü

karşısındaki iç çatışmaları, romanındaki baba ve oğullar arasındaki ilişkilerde

canlandırır; Tanrı’nın varlığı, insanın toplum içindeki çeşitli davranış biçimlerini de

kapsayan birçok sorunu kahramanları Mitya, İvan ve Alyoşa ile tartışmaya açar.

Kahramanlarında, parçalar halinde, birbirleriyle yan yana ve karşı karşıya duran,

“yaratıcı bir sanatçı”, “nevrozlu bir hasta” ve “bir ahlâkçı ve günahkâr bir kimse” (S.

Freud, Karamazov Kardeşler’e önsözden) olarak Dostoyevski’yi bulabilmek

mümkündür. İçimizdeki Şeytan’da her ikisi de Balıkesir kökenli Macide’ye âşık

Ömer ve Bedri karakterlerini, hem Sabahattin Âli’nin özgür karakterleri, hem de

onun kişilik parçalanmaları olarak görebilmek hiç de zor değildir. İçimizdeki

Şeytan’ın böyle bakış açısıyla değerlendirilmesinde karşımıza çıkan ayrım, romanın

sonunda kahramanlardan Ömer’de meydana gelmiş evrilme, içindeki şeytanı

bulmuş, tanımlamış olma sonucu ve tekil bir kişiliğe bürünmesidir. Bahtinci bir bakış

açısıyla çoksesli roman için çoğulluktan kopma ve senteze varma çabası olarak

değerlendirebileceğimiz bu sapmayı Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sında, roman

bitişinde Raskolnikov’da da buluruz. Bahtin’e göre, burada gazeteci Dostoyevski

devreye girmiştir.

Sabahattin Ali’nin dili, Bahtin’in Dostoyevski’de gözlediği ve belgesel diline

benzettiği, o yalın, anlatıcı ile kahramanları aynı düzlemde tutmaktan öte işlevle

görevlendirilmemiş bir dildir. Anlatıcı ile kahramanların üzerinde bulundukları

düzlem, engebesiz, okur için yabancılık duygusu uyandırmayacak bir ak tahta

gibidir. Anlatıcı, kahramana yakınlaştığında, onunla teması arttığında ancak bilgi

4

Page 5: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

vermeye, yorum katmaya uğraşır gördüklerine. Kahraman ve karakterlerden ayrı,

onlara da eleştirel gözle bakan, her şeyin üzerinde, Tanrı katında bir anlatıcı

çoğunlukla bulunmaz Sabahattin Ali’de. Anlatıcısı da kahramanları da hep

diyalogdan, söyleşimden yanadır sürekli birbirleriyle karşılıklı konuşma içinde

gibidirler. Kimler ve neler konuşmaz ki onun metinlerinde: “Zaten sıkmadan uzun

uzun anlatmasını bilen yegâne geveze denizdir.” (Bir Gemici Hikâyesi adlı öykü,

Değirmen, s. 88)

Sabahattin Ali, öyküsünde, ne köyü ne kenti, ne dağı ne ormanı, ne denizi ne

değirmeni olduğu yerde bırakır. Her yere girip çıkar, her nesnenin ve her olgunun

kedine has sesini bulmaya, resmini çizmeye, her şeyin sıradan bakışta görünmeyen

gizlerini ortaya dökmeye çalışır. Anadolu’nun dağılmakta olan epik toplum

parçacıklarını, tefeci bezirgân egemenliğindeki karanlıkta kalmış kasabasını,

ulaşabildiği parçalar halinde kayıt altına almaya çalışır bir yandan, bir yandan

geleceğe ve kendi romantik kurgusal gerçekliğine ait ipuçlarıyla donatır. Gemide

tayfaları ayaklandırır, ormanda ormanı ellerinden alınmış köylüleri; ama orada

bırakır, bir iktidar tasarımına aktarmaz düşüncesini.

Özellikle de Kaz Dağları’nın Yörüklerine vurgundur S. Ali. Onların doğayla içli dışlı

yaşamları, dağa, taşa, suya birer insanmışçasına ad vermeleri, nesneyle özel adı bir

tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık

oluşturur, hem dayanılmaz bir çekicilikle çağırır yazarını…

Sabahattin Ali romantizmi, Cumhuriyet sonrası başlayan Anadolu modernleşmesi

içinde, kentlerde, fırsatçı, liberal, acımasız politikalar kurmuş rasyonel akla ve

Anadolu taşrasında onun ayağı olmuş kırsal tefeci bezirgân egemenliğe karşı önemli

bir karşı duruşu taşır. Batı’da Aydınlanma’ya karşı bir tepki olarak doğup büyümüş

romantizm, bizim topraklarımızda, Sabahattin Ali örneğiyle, birlikte boy verdiği

modernizmin hastalıkla yönleriyle didişir. Özellikle Markopaşa makalelerinde, sıkı

antiemperyalist vurgusuyla Kuvayımilliye yanlısıdır, Köy Enstitüleri, Halkevleri

hareketlerinin destekçisidir Sabahattin Ali; bir yandan da değişim ve gelişmelerden

5

Page 6: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

kendince payını alamamış ezilen yığınların, yoksul köylülüğün sesi olur.

“Romantizm, Aydınlanmaya karşı bir tepkiydi, bu yüzden de onun tarafından belirlenmişti;

onun çelişkili ürünlerinden biriydi” diyor Octavio Paz. “Eleştirel aklın bir yana bıraktığı

ruhları yeniden harekete geçirmek yönünde şiirsel imgelemin bir girişimi… Romantik iki

anlamlılık: Çocuğun, çılgının, kadının, rasyonel olmayan ötekinin güçlerini ve yetilerini

yüceltir, ancak bunları modern çağ bakış açısından yüceltir.” (Octavio Paz, Çamurdan

Doğanlar, s. 83)

Sabahattin Ali öykülerinde aşk ve kadın ağırlıklı bir yer tutar. Onun mücadeleci,

Anadolu gerçekliğini kendine özgü bir öyküleme ile yazın alanına taşıması üzerinde

çok durulmuş, hem öykülerinde hem romanlarında ağır basan aşk temasıysa

neredeyse görmezden gelinmiştir. Yayınlanmamış “Bir Hakikatin Hikâyesi”

(Çakıcı’nın İlk Kurşunu) adlı 1931 tarihli, 1929 yılına ait “Kurtarılamayan Şaheser”

(Değirmen) adlı öykülerde ve Kürk Mantolu Madonna’da Raif ile Maria Puder’in

aşkları dışındaki tüm aşk anlatılarında, aşk teması meyve vermiştir; toplumsal sorun

aşkın yanında ikinci bir boyut olarak yer alır ve aşkın kendi sorunsalıymış gibi

işlenir, temayı boğup ezmez. Sabahattin Ali’nin anlatıcısı ezilmiş, dışlanmış,

kullanılmış kadından yana gibidir çoğunluk… Değirmen, Kurtarılamayan Şaheser,

Kırlangıçlar, Viyolonsel, Sarhoş, Bir Cinayetin Sebebi, Komik-i Şehir, Arap Hayri,

Selam güçlü aşkları anlatan öykülerdir. Çilli, Hanende Melek, Köstence Güzellik

Kraliçesi, Mehtaplı Bir Gece, Çaydanlık, Isıtmak İçin, Kazlar, Sıcak Su, Kağnı’da

kadının toplumdaki ezilmişliği, sorunları temaya taşınır. Barlarda, pavyonlarda,

hatta genelevlerde çalışan kadınların dostudur Sabahattin Ali’nin anlatıcısı. O

“düşkün” kadınların arkasında ihanet etmiş, despot bir erkek yüzü sırıtır çoğunluk.

Mehtaplı Bir Gece’de ölmek üzere olan yoksul ve hasta bir adama sahip çıkan garip

fahişenin insancıllığı yücelir. Gramafon Avrat’ta, Yeni Dünya’da da böyle kadınların

öyküleri vardır. Toplumsal değer yargıları altüst edilir.

Gümülcüne doğumludur Sabahattin Ali. Uzun yıllar kent yaşamı ve Batı kültürü

etkisiyle yetişmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından gönderildiği Almanya’da iki

6

Page 7: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

yıl kalmıştır. Milli Eğitim “Neşriyat Müdürlüğü”nde çalışmış, konservatuarda

dramaturgluk yapmıştır. Sabahattin Ali ile, Batı kültürü ve hümanizması, Anadolu

taşrasının çoksesliliği ile kaynaşır; onun metinlerinde, sanki yüzlerce yıldır kendi

kabuğunda uyuyakalmış olan Anadolu, dilin tüm olanaklarıyla bir orkestra gibi

duyumsanır, görünür duruma geçer.

Sabahattin Ali anlatıcısı yaşamın hemen kıyısında durur; yazıyla yaşamın yan yana

geldiği yerde. Sabahattin Ali, Pertev Naili Boratav’dan Sivas Lisesi Müdürü Faik

Dranas’la birlikte Sivas’ta yaptığı bir kamyon yolculuğunu dinledikten sonra, olayı

öyküleştirmek ister; kamyon yamağının adını anımsayamaz, şoförün ona seslenişinin

Boratav anlatısındaki tadını bulamaz, mektup yazıp ondan adını öğrenir, ondan

sonra yazar “Uyku” adlı öyküsünü. Yalnız kamyon sürücüsü değil, öykü de

seslenecektir “Rahmi!” diye bağıran uykulu bir sesle.

Kimi öykülerde öyküyle gezi notu, röportaj arasındaki ayrım silinip gitmiştir. Yazar,

anlatıcısının kendisi olduğunu belli ederek gözlemlerini aktarır. Fethi Naci’nin

“toplumcu gerçekçilik” tanımıyla uyuşmayan, “toplumsal gerçekçi” denebilecek bir

tarzı benimsemiş olur.

1942 yılında yazdığı Hasanboğuldu adlı öyküde (Yeni Dünya, s. 134) Natüralist bir

doğa tanımı, özel ve genel adlar arasındaki ayrımı silen çoğulcu Anadolu halk

kültürü sözlü geleneği, romantik bir anlatıcının bakış açısında buluşur.

1945 yılında yazdığı Beyaz Bir Gemi adlı öyküde gerçekçilikten uzak kalmış sanatsal

yaratıcılıkla dalga geçer. “Çünkü Sanat, yeryüzünde ve insanların içinde olup bitenleri,

çöplükle sarayı aynı hakikatten uzak ve güzelleştirici örtüye bürünen ay ışığı gibi tatlı bir

yalan bulutunun arkasından göstermeye mecburdu, sanat eserinden faydalanabilecek

durumda olanlar, her şeyden önce avunmak, oyalanmak istiyorlardı; sanatkârın ekmeği de

işte bu tatlı rüya merakına bağlıydı, yoksa kömür kayığında yüzükoyun yatan yırtık zıpkalı

Bartın uşağına değil.” (Sırça Köşk, s. 28)

7

Page 8: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

Sabahattin Ali yazınsallığında çoksesliliğin örselenmiş göründüğü, yazar ideolojik

değerlendirme sistemi ve ideolojik yapısının metne açıktan yansıdığı yapıtlar, Koyun

Masalı ve Sırça Köşk adlı masallardır. “Masal” tür başlığı altında ayrı tutulan bu iki

masalda, toplumsal iktidar ve iç çatışmalar, savaş, sömürü, bürokrasi işleyişi alegorik

bir yöntemle yansıtılmakla ya da temsil edilmekle kalınmaz, bir çözüm yolu, çıkış

önerisi de gösterilir. Bu anlamda, tekil bildirimli, yazar öngörülü iki özel ürünün

Sabahattin Ali için bir ayrıcalığı vardır. Kavramsal boğuntular içine sürüklenmeme

koşuluyla, bu iki öykünün, tam bir “toplumcu gerçekçi” ruh taşıdığı söylenebilir.

Esirler adlı oyunda 7. yüzyıl Çin’inde tutsak yaşayan Türkler ana tema olarak

seçilmiştir. Çinli prenses ile Türk Beyi Kürşad arasındaki aşk oyuna ayrı bir anlam

boyutu katmıştır. Tüm Çinliler aynı kötücül bakış altında bir kategoriye

sokulmamıştır. Milliyetçi bir okumaya olanak tanısa bile, oyun hümanist bir ruhla

kaleme alınmıştır.

Sabahattin Ali yazınsal bütünlüğü içinde bakıldığında, şiirlerinin biçim ve içerik

bakımından büyük yenilikler taşıdığını söyleyebilmek olası değildir. Onun

yaşamında önemli bir yeri olmalarına ve oldukça duygulu bireysel iç sesler taşıyor

bulunmalarına karşın, bir çığır açıcılık, bir dönem başlangıcı sayılamazlar. 1934

yılından sonraki üretkenliği içinde şiire çok seyrek olarak vermiş olması da, kendi

şiiri karşısındaki tedirginliğinin dolayımlı bir anlatımı sayılabilir.

Sabahattin Ali, türler arasında mekik dokumuş, yazının, sözün yapısında, biçiminde

aranan bir göçebe gibi yaşamıştır. Türler arasında yaptığı gezintide, şiir, şiir eleştirisi,

roman, öykü, çeviri yazıları, kimi ciddi, kimi gülmece formunda sayısız makaleler,

kitap incelemeleri ve eleştiri yazıları, tiyatro oyunu, tiyatro ve opera eleştirileri,

Kağnı adlı öykünün opera metni olarak kaleme alınması da vardır.

Böyle uzun bir tanıtıcı girişten sonra, sorumuzu soralım? Kimdir Sabahattin Ali?

Nasıl bir yazınsallık sürdürmüştür, kabaca hangi kuramsal kategori ya da edebiyat

kanonu içinde değerlendirilmesi gerekir?

8

Page 9: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

Doğa tutkunu bir romantik, gerçeküstücü bir ultraromantik, canlıcılık, natüralizm,

toplumsal gerçekçilik, toplumcu gerçekçilik, eleştirel gerçekçilik, … Bu formların

tümü de, Sabahattin Ali yazınında ayrı ayrı biçem kurucusu gibi yer alırlar. Türden

türe, tarzdan tarza, durmaksızın akar, ayrı bakış açılarına yerleşir, oradan gözlem

altına alır dünyayı. Son günlerde, basında Einstein’in, arıyı canlı yaşamın ana

kaynağı olarak görmüş olduğuna ilişkin sözleri yayınlanıyor, konuşuluyor. Einstein,

döllenmeyi sağlayan arıların ortadan kalmasından sonra bitkinin de hayvanın da

insanın da yaşayamayacağını savlamış. İnsan yaşamı için arısız bir ortamda dört

yıllık süre tanımış…

Cumhuriyet sonrası uç vermiş Anadolu Rönesansında halk kültürü ile Batı kültürü

arasında mekik dokuyan bir arıdır Sabahattin Ali.

Sabahattin Ali’nin hangi kategoride ya da kanon başlığı altında değerlendirilmesi

gerektiği sorusuna önce kendisi yanıt vermeli: “Halkçı bir edebiyatın ancak realist

olabileceği izaha ihtiyaç göstermeyecek kadar açık bir hakikattir. Halk alelûmum realist

olduğu ve tahriften hoşlanmadığı için, hakikatleri maksatlı veya maksatsız, şuurlu veya

şuursuz değiştiren muharrirlerden de pek hoşlanmaz. Yalnız bu realizm, natüralizme pek

benzeyen diğer realizm ile karıştırılmamalıdır. Realist olacağım diye hayatta vakıa halinde

mevcut bulunan romantizmi inkâr etmek saflık olur. Zaten ben bu izm’lerden pek bir şey

anlamam. Benim için sadece hayat ve insan vardır, bin türlü tezahürleriyle bugün realist,

yarın romantik, öbür gün natüralist olan hayat ve insan. Muharrir yalnız görüşünde değil,

yazışında da bu hayat gibi olmalı, yani her şeyden evvel bir insan olmalıdır… Muhtelif

taraflarıyla herkes gibi bir insan. Ve böyle yazmalıdır. Muharrir realist mi? Şöyle mi, böyle

mi diye araştıracağımıza namuslu mu yoksa yalancı ve tahrifçi mi? Diye sormalıyız. Hakikî

realizm samimi olmak, yalan söylememektir.” (S. Ali, Markopaşa Yazıları ve Ötekiler,

YKY, 4. Baskı, İstanbul, Nisan 2006, s. 87)

Sabahattin Ali, Batı kültürüyle içli dışlıdır: Okur, izler; okuduklarını düşünce sistemi

ve sözcelemi içinde yaşamına içselleştirerek kullanır. Asla taklitçi değildir ama; asla

9

Page 10: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

bir geç kalmışlık, geride kalmışlık ruh kepazeliği, ezikliği ve eğilmişliği içinde

değildir. Kimi kuramsal yapıların gerektirdiği önyargılarla yaklaşmaz yaşama.

Öykülerinden yaşam akar. Birer fotoğraftır, kaynağında uğuldayan bir sestir,

ürperten bir dokunuştur sözcüklerine yaşam veren duygu esintileri… Hatta, romana

vardığında, bir orkestra olur, Kuyucaklı Yusuf örneğinde olduğu gibi. Kahramanı

Yusuf ve Kaymakam Salahattin Bey’in romantik yamaçlarından yaşamış oldukları

Edremit’in tüm seslerini taşıyan bir orkestra olur.

Sabahattin Ali’nin çoksesli yazınsallık ana dokusu, yalnızca romanda değil,

öykülerde de çok açık bir biçimde kendisini gösterir: “Misafirler köy ve civarını da beş

on dakika içinde iyice gezip dolaştılar. ‘Köycü’ler yolda ve kahvede rastladıkları bazı

köylülerle lafa girişmek teşebbüsünde bulundular. Aralarında köycülük tahsili için

Paraguay’a gidip senelerce kalmış biri vardı, sesini tatlılaştırıp yumuşatarak türlü şeyler

soruyor, hiçbir şey ifade etmeyen kısa cevaplar alıyordu. Bütün gayretlere rağmen,

konuşmalar birkaç sual ve cevaptan ileri gidemedi. Soran karşısındakinin acaba ne diye bu

kadar her şeyden habersiz, vurdumduymaz olduğunu, sorulan ise ötekinin neden böyle ipe

sapa gelmez şeyler sorduğunu düşünerek birbirlerinden ayrıldılar.” (Bir Konferans adlı

öykü, Yeni Dünya, s. 93).

Burada konuşanla dinleyenin söyleşimsel karşılaşmaları, konuşma tümceleri,

sözcükler durumunda aktarılmış olmasa da, anlatıcının her iki yandaki topluluğun

ve o topluluğa ait bireylerdeki bilinç yapısı ve algılama düzlemlerine aynı adalet

duygusu içinde yaklaştığını görmekteyiz.

Kuyucaklı Yusuf’ta romana baştan sona egemen olmuş bir yazar ideolojik bakış açısı,

öngörü bulmak olanaksızdır. Sabahattin Ali’nin tüm yapıtları içinde oldukça

ayrıcalıklı bir yeri, önemi vardır Kuyucaklı Yusuf’un. Sabahattin Ali’nin bu önemli

yapıtına kadar, hatta ondan sonraki yirmi yıl içerisinde de, Batılılaşma çabaları

karşısındaki duruş ve Batılı olabilmek ile gelenekten yana, kutsal metinci kalmak, ya

da genç Cumhuriyet Anadolu’suna yeni bir siyasi kimlik kazandırma kaygısı iç içe

geçer çoğu romanın hikâyesinde. Yazarlar, şairler, içinde yaşadığı toplumla kendini

10

Page 11: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

çok özdeş göremeyen, hatta koşut durmayı başaramayan, toplumla ilişkilerinde

sorunlar yaşayan kahramanlar, karakterler aracılığıyla geleceğe yönelik birer reçete

hazırlama kaygısı içindedirler. Batı karşısında da bir geç kalmış olma endişesi taşır

edebiyat dünyası. Ya aynısının tıpkısı bir taklit, ya geleneksel değer yargılarının ya

da sınırları yeni çizilmeye çalışılan “milli” bir itiraz sinmiştir metinlere. Kuyucaklı

Yusuf, dönem Edremit’ini müdahaleci bir şefin gölgesine gerek bırakmadan

seslendiren bir orkestra gibidir.

Sabahattin Ali de, görece daha özgür kahramanları aracılığıyla aydın sorunsalını

tartıştırır İçimizdeki Şeytan’ın kahramanlarına. F. Jameson, “İddia ediyorum ki, tüm

üçüncü dünya metinleri zorunlu olarak çok özel bir biçimde alegorik metinlerdir” diyor

(Anan Nurdan Gürbilek, Kör Ayna, Kayıp Şark, s. 171). Edebiyat ve edebiyatçının bu

yarı politik yaklaşımı, aslında, yalnızca bize özgü değildir… “Devlet felsefesi açısından,

Batılı aydın, sürgünde yaşayıp borusunu dışarıdan öttüren, başlıca silahı olan eleştirileriyle

düzeni dıştan etkilemeye çalışan kişidir. Meksika’da ise aydın kişinin asıl amacı, siyasal güç

ve eylemdir” diyor Ocativa Paz, Yalnızlık Dolambacı’nda… (Yalnızlık Dolambacı, s.

174).

Sabahattin Ali dönemi içinde çok farklı bakış açılarına, yazınsal tarza sahip birçok

yazarın adı sayılabilir. Halide Edip’in ilk romanlarıyla Halit Ziya Uşaklıgil’in

romanlarında, Mehmet Rauf’ta, belli ölçüde Tanpınar’da toplumsal sorunlar birincil

önemle anılmaz. Batılılaşma çabaları karşısındaki birey duruşu da dolayımlı olarak

yer alır tema içinde. Kimi kez, toplum dışında yaşıyormuş izlenimi veren bireyler

arasındaki öznel ilişkilerin öne çıkarıldığı yapısal kurulumlar egemendir.

Tanpınar romancılığı 12 Eylül sonrası kültür ortamında yeniden keşfedilmiş, hatta

yazınımızda yüzyılın en önemli romancısı olarak da anılır olmuştur. “Türk

edebiyatının yirminci yüzyıldaki en büyük şairiyle en büyük romancısı olacak Yahya Kemal

ve Tanpınar bu hüzünlü, ücra semtlerde dolaşırken sanki kaybettikleri şeyleri ve melankoliyi

daha da fazla içlerinde duymak istiyorlardı.” (Orhan Pamuk, İstanbul, Hatıralar ve Şenir,

YKY2. Baskı Ocak 2004, s. 235)

11

Page 12: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

Sabahattin Ali’nin yaşadığı ve ürün verdiği dönem yazarlarında, hatta daha sonraki

dönemde de romanımızda, Tanrı bakışlı anlatıcı tarzı yaygındır. Güncel toplumsal

sorunlara ilgi duyan yazarlarda da, uzak durma çabasında olanlarda da, Sabahattin

Ali’nin özgür kahramanlarını bulabilmek olası değildir. “Toplumda var olan ayrı

düşünceleri kahramanları aracılığıyla temsil ettirme, anlatıcıyla ayrı düşüncedeki

kahramanlara aynı düzeyde yer verme kaygısı” olarak tanımlayabileceğimiz ve

Bahtin’in Dostoyevski romanının çoksesliliği için en önemli yapısal özellik olarak

gördüğümüz “teğet duran yazar” tarzını ancak Kuyucaklı Yusuf’ta bulabiliriz.

Dönemin hemen tüm romanlarda, kahramanlardan birisi, iyiyi, doğruyu, yazara

yakın olan düşünceyi savunur. Her şeyi bilme, her şeyi görme yetisindeki anlatıcı,

açıktan, ya da dolayımlı olarak bir olumlama – olumsuzlama arkasındadır. Reşat

Nuri, Anadolu gerçeğine eğilmeye çalışır, yalın diliyle, kurduğu söyleşimsel

köprülerle yazınsal bir aydınlık kurma uğraşındadır ama iyi- kötü ayrımlarıyla,

yazara ait olumlama ya da olumsuzlamaların devreye girmesiyle “syuzat” örselenir.

1949 yılında yayınlanmış ve günümüze yakın zamanlarda en çok okunan romanlar

arasına girmiş, hakkında çok sayıda övgülü yazılar yazılan Ahmet Hamdi

Tanpınar’ın Huzur’unda kahramanlardan Mümtaz ayrıcalıklı bir yere sahiptir.

Anlatıcıyla aynı düzlemde gibidir ve diğer kahraman ve karakterlerden hep bir adım

daha yakındır okura…

Robert P. Finn, Halit Ziya Uşaklıgil’i Türk romanının ilk dönemindeki birikiminin ve

sonraki gelişiminin en başarılı temsilcilerinden biri olarak andıktan sonra, “Kişileri

dünyada dolaşırlar gerçi ama, özde, ‘dünyadan biri’ değildirler” (Robert P. Finn, Türk

Romanı İlk Dönem, 1872- 1900, Türkçesi: Tomris Uyar, İkinci Basım, Agora Kitaplığı,

2003 s.139) saptamasını yapar. Servet-i Fünun yazarlarının çoğuna özgü bir

durumdur bu… Kahramanlar, karakterler, bir düşüncenin taşıyıcısı olmaktan, bir

söylemle belirlenmiş olmaktan çok, rastlantılarla karşılaşmış sıradan nesneler gibidir.

Romantizmin iç derinlikleri göz önüne serilmeye çalışılırken kahramanların

söylemini temsil eden bir düşünce sistemleri yoktur sanki. Bu biçem, Mehmet

12

Page 13: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

Rauf’un Eylül’ünde iyice belirginleşir... Kahramanlar, birey olarak ayrıntılarıyla

resimlenmiş, nesnel birer varlık olabilmeleri için uğraşılmıştır ve neredeyse

soyutlanmış, ayrı bir dünyada yaşamaktadırlar.

Sabahattin Ali’nin çağdaşları içinde Mahmut Şevket Esendal’ı ayrı bir yerde anmak

gerekir. 1920’lerin sonunda özgün ve başarılı öykülerle adını duyurur. Esendal, kısa

öykücülükte kahramanlarıyla, karakterleriyle ve olay örgüsüyle sımsıcak, yaşamın

tüm ayrıntılarını düş dünyamızın önüne seren bir yazınsallık izler. Çağdaş Türk

öyküsü ona çok şey borçludur sanıyorum. Politik görevler ve sorunları nedeniyle

uzun süre edebiyat dünyasından kopmuş olması önemli bir kayıp sayılmalıdır.

Cumhuriyet döneminin kültürel karmaşası içinde, Anadolu kültürüne kendine özgü

bir bakışla eğilen Kuyucaklı Yusuf’la birlikte, romanımız yeni bir çağın eşiğine

gelmiştir. Bu eşikten sonra, Anadolu halk kültürünün kendisi de yazınsallık alanında

görünür olmaya başlamıştır. Kuyucaklı Yusuf’un açtığı yoldan, Bereketli Topraklar

Üzerinde’nin İflahsızın Yusuf’u, Yaşar Kemal’in Yusufçuk Yusuf’u geçecekler,

Anadolu çoksesliliği roman alanında boy göstermeye başlayacaktır.

Sabahattin Ali, hem biçimde, hem içerikte yeni doğmakta olanı taşır yazınsallığına.

Gecikmiş Anadolu Rönesansı’nın habercisi gibidir.

Kısacası, 1950 öncesinin ayrıcalıklı romanı, 1931 yılında yazılıp 1932’de Konya’da

Yeni Anadolu gazetesinde bir süre tefrika edilmiş, 1937’de tamamı Tan gazetesinde

tefrika edildikten sonra Yeni Kitapçı Yayınevi tarafından yayınlanmış Kuyucaklı

Yusuf’tur diyebiliriz.

Sabahattin Ali’nin biçimde ve biçemde öne çıkardığı çokseslilik, asıl toplumsal olanın

biçim olduğunu vurgulayan Simmel’in biçimler sosyolojisinin etkisiyle Lukacs’ın

Modern Tiyatro’nun önsözüne yazdıklarını anımsatır. “Sosyolojik çözümlemenin sanat

söz konusu olduğunda düştüğü en büyük hata şu: sanatsal yaratılarda sadece içerikleri

önemseyip inceliyor ve bunlarla verili ekonomik ilişkileri düz bir çizgi ile birbirine bağlıyor.

Oysa, edebiyatta asıl toplumsal olan biçimdir… Biçim toplumsal gerçekliktir, tinin hayatına

13

Page 14: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

tüm canlılığıyla katılır. Dolayısıyla sadece hayat üzerinde edimde bulunan ve deneyimleri

şekillendiren bir etken olarak değil, kendisi de hayatça şekillendirilen bir etken olarak işler”.

(Aktaran F. Moretti, Mucizevi Göstergeler, s. 19-20)

Nazım Hikmet’in serbest vezinle Türk Edebiyatı’nda şiire kattığı biçimsel yenilik

Sabahattin Ali’nin düzyazıdaki çoksesliliğiyle bütünleşir. Bu biçim değişimi, aynı

zamanda büyük bir toplumsal yenileşme arzusunun da işaretidir; onunla koşut

gider.

Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf’ta çıkar ilişkileri içinde yozlaşmış, kimi insancıl

özelliklerden yoksunlaşmış kasaba ticaret ilişkileri içindeki yapı ile Yusuf’un

kişiliğinde temsil ettirdiği “soylu yaban”ın çatışmasını işlemiştir. Sisteme yönelik

bütünlüklü, tekil söylemli bir eleştiri yoktur. Köroğlu, Robin Hood hikâyelerini

andırır bir yerel egemenler - ezilen halk karşıtlığı sergilenir.

Sabahattin Ali’nin erken ölümü ile, üç cilt olacak roman birinci cildinde kalmış olsa

da, romanın çıkış noktası, hangi yörünge üzerinde yürüyeceği belirlenebilmektedir.

Kuyucaklı Yusuf’ta, sözlü kültür geleneğinin “soylu haydut” teması zamandaş bir

yapıya taşınarak romanlaştırılmıştır. Edremit esnafının ve kirli ilişkilerinin

karşısında, romantizmin aşkın kahramanı, olağanüstü dürüst, paylaşımcı, yiğit

Kuyucaklı Yusuf vardır.

“Soylu haydut” teması, Doğu’nun sözlü anlatı geleneğinden olduğu kadar Bahtin’in

modern romanın kaynaklarından biri olarak gördüğü Batılı menippea’nın da sık

kullandığı bir temadır: “Menippea keskin tezatlar ve zıt kavramlardan oluşan

kombinasyonlarla doludur: erdemli orospular, bilgenin gerçek özgürlüğü ve kölece konumu,

köle olan bir imparator, ahlâksal çöküntüler ve arınmalar, lüks ve yoksulluk, soylu haydut vb.

Menippea, ani geçişler ve değişikliklerden, iniş çıkışlardan, yükselip düşmelerden, mesafeli ve

bölünmüş şeylerin beklenmedik bir araya gelişlerinden, her tür uygunsuz birleşmeden

hoşlanır.” (M. Bahtin, Karnavaldan Romana, s. 232)

14

Page 15: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

J. J. Rousseau’nun (Toplum Sözleşmesi -1762’de), Montesquieu’nun tanımladığı

‘soylu haydut’lara benzer bir kişiliği vardır Yusuf’un. Bireyci öznelciliğin, romantik

tutumun da etkili olduğu karmaşık bir düşüncenin ürünüdür Yusuf. Hemen hiçbir

eğitimden geçmemiştir, kişiliğini oluşturan öğeleri edinebileceği bir yaşamı da

olmamıştır ama içinde bulunduğu toplumdan çok ayrıdır; derinliğine düşünme

yetisi olan, kendine özgü bir kahramandır. Kasabaya evlatlık olarak gelmiştir, uzun

yıllar boyunca bir yabancı gibi kalmıştır. Yeniden kırsala, dağa döner romanın

sonunda... İçinde bulunduğu kirli ve karmaşık dünyadan kurtulup saf ve temiz

olana, doğala yeniden kavuşabilmesi için başka çıkar yolu kalmamıştır.

Sabahattin Ali’nin Alman romantiklerinden ve özellikle Schiller’den etkilendiği

bilinir. Aslında siyasi görüşleri, sosyalist yapısı nedeniyle ömür boyu sıkıntı çekmiş,

yargılanmış, hapis yatmış, hatta bu nedenle de öldürülmüş bir kişidir ama diğer

yapıtlarında da romantizmin izleri, duygucu ve coşkulu bir bireycil yaklaşım

belirgin biçimde görülebilir.

Roman, Yusuf’un kişiliğinde, romantik bir biçemle kurulurken, Edremit esnaf, tüccar

çevresi anlatıya girdiğinde, çoğul gerçekçi, çoksesli bir biçeme geçilir. Edremit’teki

sosyal yaşamın insan üzerindeki etkileri karakter tiplemeleriyle, anlatıcıyla aynı

düzlemde yer alan kahraman konuşmaları aracılığıyla canlandırılır. Tüm kahraman

ve karakterler, içinde bulundukları sosyal-kültürel ortamın ürünüdürler, yazardan

bağımsız gibi hareket ederler, yargıları ve diğer kahramanlar karşısındaki tutumları

değişebilir...

Anlatıcı zaman zaman kahramanlarından birisine yakınlaşır, bir diğerine

serzenişlerde bulunur sanki. Yansızlığını yitirmek istemeyen yazar içsesi, susmayı da

yedirememektedir kendisine… Anlatıcıyla yazar arasındaki aralığın en aza indiği

anlarda bu durum iyice belirginleşmektedir. V. V. Vinogradov’un Gogol anlatıcısıyla

ilgili benzer bir saptaması vardır: “V. V. Vinogradov, Gogol’da anlatıcının sözünü

‘yazardan karaktere zikzak yapan’ söz olarak tanımlar.” (V. N. Voloşinov, Marksizm ve

Dil Felsefesi, s. 195)

15

Page 16: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

Temiz doğa ile kirlenmiş kent ve insan çelişkisi romanda her adımda kendini

duyumsatır. Yusuf’un babalığı, Edremit Kaymakamı Salâhattin Bey, amaçsızca

kırlara çıktığı bir gün kanında yeni bir gücün dolanmakta olduğunun ayrımına varır.

Yenilenmiş, yıkanmıştır sanki. Sonra durur, bulunduğu tepeden Edremit’e bakar:

“Salâhattin Bey, başının dönmeye başladığını farketti. Bu kadar geniş, güzel ve sıcak bir

tabiatın ortasında kendini şaşırmış gibiydi. Fakat gözlerini tekrar etrafta dolaştırırken,

aşağıda mor bir duman tabakasıyla örtülmeye başlayan kasabayı gördü ve irkildi. Oraya, o

küçük ve çukur yere gidip gömülmek mecburiyeti ona pek acı geldi. Fakat bunun üzerinde

düşünmekten korkarak çabuk adımlarla derhal aşağı inmeye başladı.” (S. Ali, Kuyucaklı

Yusuf, Cem Yayınevi, İstanbul 1991, s. 142)

Kuyucaklı Yusuf’un ve babalığı Kaymakam Salâhattin Bey’in doğa tutkuları,

Goethe’nin doğada bulduğu karnavalcı ruhu anımsatmaktadır:

“Doğa... Etrafımız onunla kuşatılmış, kucaklamış bizi, ne o kucağın içinden çıkabiliriz ne de

daha derinlere nüfuz edebiliriz. İstemediğimiz, beklemediğimiz bir anda bizi dansının

hortumuna çeker, bizle beraber uçuşur, ta ki canımızdan bezmiş halde elinden düşene kadar.

Doğa konuşmaz, dili yoktur, fakat binlerce dil, binlerce kalp yaratır, onlar kanalıyla konuşur,

hisseder...” (Goethe, nesir şiir Doğa; anan: M. Bahtin, Rabelais ve Dünyası, s. 282)

Edremit çözümlemelerinde sınıfsal bir altyapı kurma çabasının bulunmaması

romana kendince bir özgünlük kazandırmıştır. Esnafın iyisi de vardır kötüsü de...

Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf adlı yapıtı, kendinden sonraki edebiyat

ortamında büyük etkisi olmuş bir yapıttır. Sözgelimi, Yaşar Kemal’in İnce Memed’i

ile Kuyucaklı Yusuf arasında birçok koşutluklar kurulabilir (İki roman da soylu

eşkıya sözlü anlatı geleneğini kullanırlar, her iki romanın kahramanı da babasız

büyümüş, evlat edinilmiştir, sevdikleri kız, zorba, sömürücü kişiler tarafından ya da

onlarla girişilmiş silahlı çatışmada öldürülmüştür. Kahramanlar rakiplerini öldürüp

dağa çıkarlar).

16

Page 17: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

Kahramanlar, “Sokratik Diyalog”da olduğu gibi, aynı zamanda birer filozof, söylem

taşıyıcısıdırlar; Dostoyevski romanında kahramanların ana işlevi budur. Onlar, etiyle

kemiğiyle, davranışlarıyla aramızda yaşayan birer nesnel kişilik değil, birer sav, birer

kuşku kaynağıdırlar.

İçimizdeki Şeytan’ın Bedrisi ve Macidesi aracılığıyla bir kesim aydın hastalıklarının

eleştirisi girer anlatıya. Nihat, ayrıcalıklı, üstün insan belirlemesiyle, mutluluk

kaynağı olarak gücün ele geçirilmesi seçeneğini savunur. Bedri, Balıkesir’de

öğrencisi olmuş ve İstanbul’da arkadaşı Ömer’in karısı olarak yeniden karşılaştığı

Macide’ye olan ilgisini belli etmemeye çalışan, annesinin bakımını üstlenmiş, aydın

hastalıklarına pek bulaşmamış bir sanatçı olarak tanımlanır.

Kürk Mantolu Madonna’da kahramanı Raif Efendi’nin kızı Necla’nın içindeki

çatışmayı resimler anlatıcı… “Yüzünün hareketlerinde, ağzını, ellerini oynatmakta boyalı

teyzesini taklit eden ve bütün manevi kuvvetini de eniştesinin ukalalığından alan bu kızın,

bu kalın dış kabuklara rağmen içinde sahici insandan bir şeyler kaldığını zannettirecek

alametler mevcuttu. (…) Fakat bu haller, içinde saklanıp kalmış olan insanlığın ara sıra nefes

almak için yaptığı hamlelerden ibaretti ve muhitinin senelerce sabırlı bir çalışma ile vücuda

getirdiği sahte şahsiyet, asıl hüviyetinin başkaldırmasına meydan vermeyecek kadar

kuvvetliydi.” (Kürk Mantolu Madonna, s. 33)

“Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete

düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir.” (Anlatıcı - Kürk Mantolu Madonna, s.

38)

Recaizade Ekrem’in Araba Sevdası’nda içinde bulunduğu kültürel ortamı kendi

kişiliğine yönelmiş parodik çelmeleme ile hakikat aracılığı yapan Bihruz’dan sonra

Sabahattin Ali’nin kahramanı Ömer’de bulunuruz. Kendi kişilik yapısına yönelmiş

parodik söylemden sonra Ömer’de oluşmuş evrimle ile çoksesli romandan bir sapma

durumu söz konusu olsa da, alışılageldik kahraman tanımına uymayan bir karakteri

vardır.

17

Page 18: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

“Böyle bir geceyi bütün varlığımızla içemeyişimizin sebebi kafamızı birçok saçma şeylerin

doldurmuş olmasıdır. On bin yirmi bin sene evvelki insanlar gibi olabilsek, tabiatı onların

gözüyle görsek, muhakkak ki şimdi burada böyle sükûnetle oturamazdık. Onlar güneşi, ayı,

falanca büyük tepeyi veya filanca bulutu ve yıldırımı babalarının hayrına mı Allah yaptılar?

Onlar tabiatta saklı duran ruhu bizden iyi anlamışlardır. Halbuki bizim bunu yapmamıza

imkân yok. Mini mini kafalarımızı ukalaca kitaplar, birbirinden çürük bilgiler, neticesi

olmayan hesaplar ve Allah kahretsin, karmakarışık menfaat düşünceleri dolduruyor… Söyle,

hangi ilim, hangi şiir, hangi aşk, hangi devlet bu manzaradan daha güzel, daha

muhteşemdir? “ (İçimizdeki Şeytan, Cem Yayınevi, 1. Baskı 1989, s. 115)

Kahramanlardan Ömer’e aittir bu bakış açısı. Ömer, kimi varoluşçu edilgenliğin,

kimi nesnelerin kendisine dönmeyi öneren fenomenolojik bakış açılarını söyleminde

canlandırır. Sürekli iç çatışmalar ve çelişkiler yaşayan, zaman zaman Oblomovvari

yılgınlıklar içinde bocalayan bir karakterdir.

Hafız Hüsamettin zor koşullar altında yaşıyor olmasına karşın filozofça bir enginlik,

hoşgörü içindedir. Küçük mutluluklarla donanmış bugün kaygısının sahiplenilmesi

gereken tek yörünge olduğunu bildirir söyleminde. İçimizdeki Şeytan’ın Hafız

Hüsamettin’i ile Kürk Mantolu Madonna’nın Raif Efendisi birbirine benzeyen, hatta

özdeş karakterlerdir neredeyse. Yaşamlarını çevrelerindeki küçük insanların küçük

mutluluklarına adamış görünerek kendilerini kendi içlerine kapatmış birer bilgedir

onlar. Günlük yaşama egemen olmaya başlamış liberal ekonomi, hazcı eğilimler ve

meta fetişizmi karşısında, insancıl bir geri çekilişin temsilcileri gibidir bu

kahramanlar.

Kadın kahraman Macide de ikircimli düşünceler içindedir, kendisini sorgulayan bir

karakter yapısı vardır.

İçimizdeki Şeytan’da; dergici, gazeteci, makaleler yazan siyasi mücadele insanı

Sabahattin Ali’nin gölgesi duyumsanır metnin içinde. Romanın başlangıcından son

sahnelere kadar sürekli iç çatışmalar yaşayan ve romana adını vermiş “içimizdeki

şeytan” kavramının yaratıcısı olmuş kahraman Ömer, roman sonunda içindeki

18

Page 19: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

şeytanı görmüş, evrilerek tekil kimlikli bir kişiliğe bürünür gibi olmuştur: “İçimizdeki

şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu… İçimizde şeytan yok… İçimizde aciz

var… Tembellik var… İradesizlik, bilgisizlik ve bunlardan daha korkunç bir şey: hakikatleri

görmekten kaçmak itiyadı var… Hiçbir şey üzerinde düşünmeğe, hatta bir parçacık durmaya

alışmayan gevşek beyinlerimizle kullanmaya lüzum görmeyerek nihayet zamanla

kaybettiğimiz biçare irademizle hayatta dümensiz bir sandal gibi dört tarafa savruluyor ve

devrildiğimiz zaman kabahati meçhul kuvvetlerde, insan iradesinin üstündeki tesirlerde

arıyoruz.” (İçimizdeki Şeytan, Ömer’in konuşması, s.317)

Her şeye karşın, kahramanın içinde bulunduğu evrimle yolu, toplu bir düşüncenin,

bir büyük söylemin parçası değildir.

Bireysel olgunlaşma ve özgürlük için, yazar, konuşturduğu kahraman aracılığıyla,

belki bir kez daha, kendi başına bireyi işaret etmektedir: ”İnsan bütün pislikleri ancak

yalnız başına ve dövüne dövüne, didine didine üstünden atabilir… Ama yalnız başına…

Kimseye bir şey sıçratmadan…” (İçimizdeki Şeytan, Ömer’in konuşması, s. 319)

Sabahattin Ali’de birey içselliğine yönelmiş romantik bir eğilim açıkça kendisini belli

etmiş olsa da, Batılı romantiklerin genel öznelci yapısından uzak kalabilmiş,

idealizmin gerçeklik dışı tarzını benimsememiştir. “Bu değerlendirmenin olumsuz yönü

ise idealizmdir, öznel bilincin oynadığı rol ve kısıtlılıkları hakkındaki yanlış kavrayışıdır.

Romantikler asla var olmamış şeyleri betimleyerek gerçekliğe yaratıcılık eklediler genellikle.

Fantezi, mistisizmi ön plana çıkaracak biçimde yozlaştırıldı, insan özgürlüğü zorunluluktan

koptu ve madde-üstü bir güce dönüştü.” (M. Bahtin, Rabelais ve Dünyası, s. 151)

Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan’ında gözlediğimiz senteze yönelmiş yazar

öngörüsü, kahramanda evrimle gibi eğilimleri, onun açtığı kapıdan geçen, Anadolu

toprağına yönelmiş diğer bazı yazarlarda görmeyiz. Bahtin’in “yaşama teğet duran

yazar” tanımlaması Orhan Kemal’de iyice yerine oturmuş gibidir.

İş bulma, kazanma amacıyla Çukurova’ya giden üç arkadaştan ikisi orada ölmüş,

İflahsızın Yusuf düşlerindeki gazocağına da sahip olarak bir masal kahramanı gibi

19

Page 20: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

yalnız dönmüştür. Yusuf’un romanın başında ve sonundaki dünyaya bakışı arasında

önemli bir ayrım varmış gibi görünür; 19. yüzyıl egemeni bildungsroman yapısında

olduğu gibi, kahraman bir evrime uğramıştır sanki… Eleştirmenler, tek başına

köyüne dönen Yusuf’un karakter çözümlemeleriyle Orhan Kemal romanı üzerinde

değerlendirmeler yaparlar: Berna Moran, Orhan Kemal’in Yusuf’tan yana olmakla

olmamak arasında bir ikircillik geçirdiğini söylemekte (Türk Romanına Eleştirel Bir

Bakış, 2. Cilt, s. 72), Fethi Naci, Yusuf’u kendiliğinden bir gelişmenin (kavgasız,

uzlaşmacı, duvarcı ustalığını becermiş bir köylü) tek olumlu simgesi olarak görmekte

(Fethi Naci, On Türk Romanı, 1971, s. 61), Taylan Altuğ ise, Yusuf’u kendiliğinden

ödün vermiş, dalkavukluk etmiş, insani yozluğa ve bireyciliğe kaymış bir kişilik

olarak tanımlamaktadır… (Türkiye Defteri, Ağustos 1974, s. 39; anan: Berna Moran,

agy, s. 71)

Orhan Kemal’in Bereketli Topraklar Üzerinde adlı yapıtındaki en önemli

ayrıntılardan biri, ikinci baskıda yaptığı bir değişikliktir. Yola çıkarken şehirlilerden

birer cin, tehlikeli, yoldan çıkmış yaratık olarak söz eden Yusuf, dönüşte şehirlileri

birer enayi olarak görmekte, şehirliyi küçümsemektedir. Arkadaşları Köse Hasan’la

Pehlivan Ali’nin ölülerini gurbet toprağında bırakıp dönmüştür. Artık kendine

güvenli bir havası vardır, böbürlenmektedir. Klasik roman yapısındaki başla son

arasındaki karakter değişimi, kahraman evrilmesi, gelişme gerçekleşmiş gibidir.

Kahramanın Lukácsçı, bütünlüklü bir dünya arayışı yolunda önemli bir adım

atılmıştır ki, her şey altüst oluverir: Yusuf’un tanışıp birlikte çay içtiği, konuşmaya

başladığı, başlangıçta Yusuf’un konuşmalarıyla eğlenen istasyon görevlisi birden

öfkelenir;

“- ‘Bana bak bana’ dedi. ‘Deminden beri boyuna dinlettin. Anlattıklarını yedim belleme. Hem

sana bir şey deyim mi? Köyünden de çıkmaya kulak asma.’

Yusuf küçük memurun gerçek yüzüyle karşılaşınca şaşırmıştı:

‘Niye?’

20

Page 21: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

‘Şehri pislettiğiniz yeter!’

‘Biz mi pisletiyoruz?’

‘Fazla konuşma, gözü açıklığa da lüzum yok. Yallah, marş!’ diyerek kovalar onu.”(Remzi

Kitabevi, 4. Baskı, 1975, s. 369)

Yusuf’taki değişim üzerine kafa yoran, geride ölüsü kalmış iki arkadaşıyla ilgili

anıları onun kişiliğinde saklayan okur bu sahne ile altüst olur. İkinci baskıya eklenen

bu parodik söylem, Orhan Kemal’in yazınsallığı, kahramanlarının roman içindeki

gelişimleriyle ilgili değerlendirmeler yapan eleştirmenlere verilmiş bir yanıt gibidir

aslında: kahramanları ve karakterleri bildikleri gibi davranırlar! “Gözlemlenen kişilik

değişimi”yle dalga geçilerek anlatıcının önceden belirlenmiş bir sona ulaşma kaygısı

olmadığı gösterilmek istenmiştir sanki.

Sabahattin Ali, biçim ve içerikteki tutumuyla, kendisinden yıllar sonrasına, İtalyan

Edebiyat sosyologu F. Moretti’nin formalist ile sosyologu buluşturma çabasına ışık

tutmaktadır sanki: “Evet, sosyolog, edebiyatın toplumsal tarafının onun formunda yattığı

ve formun ise kendi yasalarına göre geliştiği fikrini kabul edebilirse; formalist de, kendi

payına edebiyatın büyük toplumsal değişimleri takip ettiği –çoğu zaman arkadan geldiği-

fikrini kabul edebilirse. Arkadan gelmek, olanı tekrar etmek (yansıtmak) demek değil, fakat

tam tersi: tarihin koyduğu problemleri çözmek anlamına gelir. Her dönüşüm, toplumsal

kimliği istikrarsızlaştıran bir sembolik fazla yük taşır. Edebiyat bu gerilimi düşürmeye

yardım eder.” (F. Moretti, Modern Epik, s. 8)

Sabahattin Ali genel anlamda bir romantik bir yazardır. Ancak, romantizmi, soyut

idealizmin gerçekdışı dünyaya kayan öznelliğinden çok gerçeküstücülüğün

“ötekiliği” önde, öznel benliği geride tutan ultraromantizmine yakındır. İçimizdeki

Şeytan’da Ömer’in Macide ile, Kürk Mantolu Madonna’da Raif’in Maria Puder’in

tablosu ile karşılaşmaları ve birden doğan müthiş aşkları, Andre Breton’un “nesnel

rastlantı” ya da “nesnel şans” kavramının boyutlarını açar önümüze. Octavi Paz,

21

Page 22: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

“Dada ile gerçeküstücülük, ultraromantiktir” der. (Octavia Paz –Çamurdan Doğanlar, s.

125)

Sabahattin Ali’nin öykülerinde, kasvetin, hüznün, adaletsizliklere duyulan öfkenin

ağır bastığı söylenir. Bu saptama, belli bir yere kadar doğrudur; ancak, Sabahattin

Ali’nin gerek Markopaşa’daki serüveniyle, gerek öykülerinde başarıyla kullandığı,

gülmece öğeleriyle aynı zamanda yazınsal kronotopta zamandaşlığı kuruşu, gülmece

aracılığıyla gerçekliğe yakın duruştaki ustalığı üzerinde fazla durulmamıştır.

Kafakâğıdı adlı öyküde torunun nüfus cüzdanını kullanan ve yaşlıların yükümlüsü

olmadıkları yol vergisi vermeme nedeniyle cezalandırılışı (Kağnı Ses Esirler YKY, S.

18), Arap Hayri adlı öyküde, tiyatro oyuncusu olarak role çıkan ayakkabı boyacısı

anlatılır (Kağnı ses Esirler, s. 26). Yeni Dünya’da yer alan Bir Konferans adlı öyküde

köylüler konferans boyunca anlar görünürler konuşmacıyı, sorulduğunda da

anladıklarını söylerler ama, konuşmacı gittikten sonra konuşmalardan bir şey

anlamadıkları ortaya çıkar: “anlamadığımızı söyleyelim de, bir daha her şeyi baştan

mı anlatsın?” diye bildirirler görüşlerini, konuşmadan kendileri de bir şey

anlamamış Nahiye Müdürü ve öğretmene (Yeni Dünya, s.92)... İki Kadın (Yeni

Dünya, s. 113) adlı öyküde, olağanüstü cimri ve varlıklı kocaları ölen Hacer ve

Esma’nın, gece ölen hasta kocalarını önce çekiştirip gizledikleri paraları aramaları,

sabah olunca da, fizah ve ağıtlar içinde komşulara ölümü haber vermeleri, ölümle

yaşam arasındaki romantik karşıtlığı yok eden, şenlikçi halk kültürünün ağır bastığı

bir örnek olarak anılabilir...

Sabahattin Ali yazınsallığının öne çıkan iki niteliğinden birisi, biçim ve biçem üzerine

yaptığı yeniliklerse, diğeri de gülmece kültürüne Markopaşa hamlesi ile katkısı ve

halk kültürünün önünün açılmasındaki rolüdür. Sabahattin Ali’nin yedeksubay

okulundan çavuş çıkarılmasına engel olan kişinin Cumhuriyetin devrimci ve halkçı

eğitim politikalarında önemli katkıları olmuş Eğitim Bakanı Saffet Arıkan olması da

ilginç bir buluşmadır. (Kuyucaklı Yusuf, s. 7, Markopaşa Yazıları ve Ötekiler, s. 24)).

22

Page 23: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

Markopaşa Dergisi’nin çıkış yılı 1946’dır. Aziz Nesin’in anlatısıyla, tasarım kendisine

aittir; parasal gücü sağlayan, derginin başyazılarını yazansa, Sabahattin Ali’dir.

Sabahattin Ali’nin Markopaşa yazıları, derginin diğer yazıları içinde en ciddi

görünen yazılar olsa da, bu yazılarda da zaman zaman gülmece öğesi öne

çıkmaktadır. Çoksesli yazın üzerine önemli çalışmaları bulunan Bahtin, Rönesansın

ortaçağ resmi kültürüne karşı verdiği mücadelede en büyük destekçisinin binlerce yıl

boyunca gelişmiş halk gülmece kültürü olduğunu söyler. “Bu gerçekten Gotik Çağ’ın

kalesine yapılan hücumda güçlü bir destekti; yeni, özgür ve ölçülü bir ciddiyete giden yolu

açtı.” (Rabelais ve Dünyası, s. 303).

Markopaşa’nın açtığı yoldan çoksesli, çok kültürlü Anadolu grotesk halk kültürü

kendisini üstyapıda da temsil olanağı bulacak, Köy Enstitüsü çıkışlı yazarlarla bir

sıçrama daha yaparak düşünce alanında yeni özgür ve yenilikçi imgesel çığırlar

açılacaktır.

O dönemlerde adeta ana muhalefet gibi etki gösteren Markopaşa dergisinin

yazarlarına karşı birçok dava açılmış, kimi sayılar toplatılmış ve hatta dergi

kapatılmıştır. Bu tür olaylar yüzünden Markopaşa'nın bir sayısına "Yazarları

hapishanede olmadığı zamanlar çıkar" notu konulmuştur. Kimi zaman yazarlar dergiyi

elden dağıtmaya çalışmışlar, buna karşın çok sayıda satmayı başarabilmişlerdir.

Markopaşa kapatılınca, dergi, Merhumpaşa adıyla, o da kapatılınca Malûmpaşa

adıyla çıktı. Daha sonra da Ali Baba ve Hürmarkopaşa adlarını aldı.

Gülmece kültürü, iktidar karşıtlığının, hiyerarşileri yıkmanın, uygunsuzlukları bir

araya getirmenin, kısacası karnaval hayatının dile taşınmasını sağlayan çok önemli

ve çoksesli bir halk muhalefeti kaynağıdır. Uygarlıklar beşiği, kavimlerin geçiş yolu

Anadolu, göçebe geleneğiyle çatışan derebeyleşme çabalarına karşı, gülmece tarzını

hep önde tutarak iktidarlara karşı direnmeye çalışmıştır.

Markopaşa biçeminin şenlikçi yapısını gösterebilmek için, iki örnek almak anlamlı

olabilir...

23

Page 24: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

“Radyo programı:

-Sabah-

6.30- Sabah ezanı, Necip Fazıl tarafından

7.00- Esneyerek uyanma: C.H.P. korosu

7.30- Hamdullah Suphi, Şemsettin Yeşil ve Necip Fazıl tarafından ilahiler. Üç acaip sesle.

8.00- Mekke’de sabah operasından bir arya. Beste: Kısakürek, okuyan solfat tiztenor

Hamdullah

-Öğle-

12.00- Nazari donanma talimleri.

13.00- Amerikancı taklit.

-Akşam-

18.00- Altın kaplamalı saatlerin ayarı. Adi marka saatler başlarının çaresine baksınlar.

18.05- Torunum, dadım ve ben: Fatay tarafından monolog.

18.15- I love you 150 milyon: Recep Peker tarafından.

19.00- İngilizvari, Amerikanımtırak ve Almanımsı ajans haberleri.

19.30- You are always lu zıy cüzdan. Mister Yalman tarafından.

19.45- Yakında İstanbul’a demir atacak olan Amerikan donanması hakkında iğneden ipliğe

malümat. Tatlı su amirali Abidin Daver tarafından.

20.00-My darling Recep C.H.P. temsil parmağı tarafından.

20.30- Arapça’dan Türkçe’ye sesli.

21.00- Mali ve mandavi marşlar.

23.00- Pekerist ninniler ve Radyopalas kepenklerinin inişi.

Muvafıklar! Şen ve esen kalın” (28.04.1947- Sayı 19, anan ODTÜ Halkbilimi Dergisi,

2005/1, sayı 19)

24

Page 25: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

Aynı dergiden bir duyuru:

“Büyük bir ilim adamımızı kaybettik:

Merhum, tahsilini hukuk fakültesinde ikmal edip, oradan tüccar olarak mezun olmuş,

muhtelif hastanelerde ihtisasını yaparak uzun müddet Haliç vapurlarında çarkçı başlığı

yapmış, bilahare Istanbul darülfünununda astronomi kürsüsünü selahiyetle idare etmiş, daha

sonra siyasi hayata atılarak, C.H.P. tarafindan mebus tayin edilmiş, Ankara üniversitesinde

uzvi kimya okutmuş, aynı zamanda H.O.P.T.A.Ş. idare heyeti riyasetinde ve Dil kurumu

uydurca kolu azalığında bulunarak devlete, millete hizmet etmiştir. Merhum son vazifesi olan

kaldırım mühendisliğini büyük bir vukuf ehliyetle idare etmekte iken, bir mali kriz sonunda

vefat etmiştir.

Merhumun; “Hamsi balıklarını kara turpla semirtmek” adlı tıbbi bir eseri, “Türkçenin aslı

İngilizce, İngilizcenin aslı güneşçe, güneşçenin aslı faslı yoktur” adlı beynelminel bir tezi,

“Mübaşirlerin kısa pantolon giymeleri adli esastır” isimli muazzam bir şaheseri ve bine yakın

telifatı mevcuttur. Bundan başka yabancı dillerden eski Türkçe’ye çevrilmiş eserlerden yeni

Türkçe’ye yüzlerce tercümesi vardır.

Bütün ilim adamlarımıza taziyelerimizi sunarız.”

(Markopaşa, 21. 04. 1947, Sayı: 18; anan: ODTÜ Halkbilimi Dergisi, 2005/1, Sayı: 19)

Sabahattin Ali, yaratıcı düşünce Aziz Nesin’e ait olmakla birlikte Makro Paşa’ya dört

elle sarılmış, uzun yıllar bir gülmece dergisi aracılığıyla halk kültürünün üstyapıda

verdiği kavganın yürütücüsü olmuştur.

Sabahattin Ali, hem kendi yaşadığı çağ, hemen kendinden sonraki Türk edebiyatı

için çok önemli çığır açıcı bir ad olarak hep anılacaktır.

S. Ali Yapıtlarının İlk Yayınlanış Tarihleri:

Şiir: Dağlar ve Rüzgâr (1934-Yeni eklerle 1943)

25

Page 26: Alper AKÇAM SABAHATTİN ALİ ÜZERİNEalperakcam.com.tr/deneme/sabahattin.pdf · tutan çoğulcu yaklaşımları, Sabahattin Ali romantizmi için hem büyük bir karşıtlık oluşturur,

Öykü: Değirmen (1935), Kağnı (1936), Ses (1937), Kağnı-Ses (1943), Yeni Dünya

(1943), Sırça Köşk (1947)

Roman: Kuyucaklı Yusuf (1937), İçimizdeki Şeytan (1940), Kürk Mantolu Madonna

(1943)

Markopaşa Yazıları ve Ötekiler (1986)

Çakıcı’nın İlk Kurşunu (Tereke) YKY Şubat 2002

Kaynakça:

Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf, Cem Yayınevi, İstanbul 1991 Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan, Cem Yayınevi, 1989,Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna, YKY’de 24. BaskıSabahattin Ali, Değirmen, Cem Yayınları 6. Basım Ocak 1994Sabahattin Ali, Kağnı Ses Esirler, YKY 4. Baskı, Ocak 2007Sabahattin Ali, Yeni Dünya, Cem Yayınları, 1982Sabahattin Ali, Sırça Köşk, Cem Yayınları, Mayıs 1992Sabahattin Ali, Çakıcı’nın İlk Kurşunu, YKY 3. Baskı, İstanbul, Ekim 2004S. Ali, Markopaşa Yazıları ve Ötekiler, YKY, 4. Baskı, İstanbul, Nisan 2006Çakıcı’nın İlk Kurşunu (Tereke) YKY, 3. Baskı İstanbul, Ekim 2004, Franco Moretti, Mucizevi Göstergeler, Çeviren Zeynep Altıok, Metis Eleştiri, 1. Basım, Aralık 2005,F. Moretti, Modern Epik, Çeviren Nurçin İleri, Mehmet Murat Şahin, Agora Kitaplığı, Birinci Basım: Ağustos 2005,Mihail Bahtin, Dostoyevski Poetikasının Sorunları, Çev.: Cem Soydemir, Metis Eleştiri, İstanbul 2004 Mihail Bahtin, Rabelais ve Dünyası, Çev.: Çiçek Öztek, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 2005 Mihail Bahtin, Dostoyevski Poetikasının Sorunları, Çev.: Cem Soydemir, Metis Eleştiri, İstanbul 2004 V. N. Voloşinov, Marksizm ve Dil Felsefesi, Çev.: Mehmet Küçük, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 2001 Octavia Paz, Çamurdan Doğanlar, Çeviren Kemal Atakay, Can yayınları, 1996Orhan Pamuk, İstanbul, Hatıralar ve Şehir, YKY2. Baskı Ocak 2004,Fethi Naci, Yüzyılın 100 Türk Romanı, Adam Yayınları, 4. BasımRobert P. Finn, Türk Romanı İlk Dönem, 1872- 1900, Türkçesi: Tomris Uyar, İkinci Basım, Agora Kitaplığı, 2003

26


Recommended