T.C.
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
MALİYE ANABİLİM DALI
TÜRKİYE'DE EKONOMİK BÜYÜMEYE KATKISI YÖNÜYLE
ARAŞTIRMA-GELİŞTİRME HARCAMALARI: AVRUPA BİRLİĞİ
İLE KARŞILAŞTIRILMASI
Cengiz YILDIRIM
1330214067
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Danışman
Dr. Öğr. Üyesi Dilek GÖZE KAYA
ISPARTA – 2018
iii
(YILDIRIM, Cengiz, Türkiye'de Ekonomik Büyümeye Katkısı Yönüyle
Araştırma-Geliştirme Harcamaları: Avrupa Birliği İle Karşılaştırılması, Yüksek Lisans
Tezi, Isparta, 2018)
ÖZET
Araştırma ve geliştirme (Ar-Ge), insan, kültür ve toplum bilgisinden oluşan bilgi
dağarcığının arttırılması ve dağarcığının yeni uygulamalar tasarlamak üzere
kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen çalışmalardır. Ar-Ge olarak
adlandırılan kavram öncelikle araştırmayı yani bulunmamış bilgiyi ya da ürünü bulmayı
sonrasında ise bulunan bilgi ve ürünü geliştirmeyi içermektedir.
Günümüzdeki bilim ve teknolojideki ilerleme tüm yaşantımızda köklü
değişimlere neden olmuştur. Artık emek yoğun üretimlerin yerini Ar-Ge ve inovasyon
kavramlarına bağlı teknolojiye dayalı ürün ve süreçlerden almıştır. Toplumlar artık
sermaye ve işgücü üretimi ifadesinden, bilgi ve teknoloji üretimine geçiş yapmıştır. Bu
geçişin önemli nedeni, var olan ve öğretilenlerin dışında, insanoğlunun incelemeye,
araştırmaya, keşfetmeye ve uygulamaya yönelik merakı, hayata daha bilinçli bakmasına,
ekonomik olmasına, zamanı daha iyi değerlendirmesine yönelik bilgiyi bulmasına ve
bunu en son noktaya kadar geliştirmesine fırsat sağlamış olmasıdır. Ar-Ge, tüm bu
oluşumları içinde barındırmaktadır.
İnovasyon ve teknolojik gelişmeler ülkelerin ekonomik ve sanayi yapısını
etkilediği gibi, sosyal ve siyasi yapısını da etkilemektedir. Bu nedenle bütün ülkeler
bilim teknoloji politikalarını bir sistem olarak ele almakta ve küreselleşen teknolojiye
sahip olabilmek için Ar-Ge'ye büyük önem vermektedirler. Gelişmiş ülkeler, Ar-Ge
harcamalarının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla içerisindeki oranına ve Ar-Ge faaliyetlerinde
istihdam ettikleri araştırmacı sayısı gibi göstergelerle birbirlerine rekabet üstünlüğü
sağlamaya çalışmaktadırlar.
Tüm bu açıklamalar ışığında, tez çalışmamızda Ar-Ge ve ekonomik büyüme
arasındaki ilişkiye; inovasyon ve ulusal inovasyon sistemine ve inovasyonun motor
gücü olan Ar-Ge ile büyüme arasındaki ilişkiyi açıklayan teorilere değinmek ve Avrupa
Birliği(AB) ve Türkiye'deki Ar-Ge göstergeleri karşılaştırılarak bir değerlendirme
yapılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Ar-Ge, İnovasyon, Ekonomik Büyüme, AB Ülkeleri
iv
(YILDIRIM, Cengiz, Research and Development Expenditures Contribution to
the Economic Growth in Turkey Direction: Comparison With European Union, Master
Thesis, Isparta, 2018)
ABSTRACT
Research and development (R & D) is the work carried out on a systematic basis
to increase the knowledge store which is consist of human, cultural and society and to
use this knowledge store to design new applications. The concept that includes research
and development studies, called R & D, involves primarily research, namely the
discovery of unknown information or products then the development of this information
and products.
Today's progress in science and technology have caused radical changes in our
entire lives. Now, labor-intensive productions are replaced by technology-based
products and processes linked to R & D and innovation concepts. Societies have now
shifted from the expression of capital and labor force production to the production of
information and technology. The important reason for this transition is that it has the
opportunity to find out the information about the curiosity of mankind to examine,
investigate, explore and apply, apart from existing and taught, to make life more
conscious, to be more economical, to better evaluate time and it is the opportunity to
develop it to the last point. R & D covers all these formations.
Innovation and technological developments affect the economic and industrial
structure of the countries as well as their social and political structure. For this reason,
all countries treat science technology policies as a system and attach great importance to
R & D in order to have globalized technology. Developed countries are trying to
provide competitive advantage to each other, such as the ratio of R & D spending in
GDP and the number of researchers employed in R & D activities.
In the light of all these explanations, in this thesis, it will be adressed that
relation between R & D and economic growth; theories describing the relationship
between innovation and national innovation system and between innovation and R & D,
the engine power of innovation and an evaluation will be made by comparing the R & D
indicators in the European Union (EU) and Turkey.
Keywords: R & D, Innovation, Economic Growth, EU Countries
v
İÇİNDEKİLER
TEZ SAVUNMA SINAV TUTANAĞI .......................................................................... i
YEMİN METNİ .............................................................................................................. ii
ÖZET ............................................................................................................................... iii
ABSTRACT .................................................................................................................... iv
İÇİNDEKİLER ............................................................................................................... v
TABLO DİZİNİ ............................................................................................................. vii
ŞEKİLLER DİZİNİ ..................................................................................................... viii
GRAFİK DİZİNİ ............................................................................................................ ix
KISALTMALAR DİZİNİ .............................................................................................. x
ÖNSÖZ ............................................................................................................................ xi
GİRİŞ ............................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM
EKONOMİK BÜYÜME TEORİLERİ
1.1. EKONOMİK BÜYÜME KAVRAMI .................................................................... 4
1.2. EKONOMİK BÜYÜME TEORİLERİ .................................................................. 5
1.2.1. Merkantilizmde Büyüme ................................................................................. 6
1.2.2. Fizyokratlarda Büyüme.................................................................................... 7
1.2.3. Klasik Büyüme Teorileri ................................................................................. 8
1.2.3.1. Adam Smith (1723-1790) ve Ekonomik Büyüme .................................... 9
1.2.3.2. Thomas R. Malthus (1766-1834) ve Ekonomik Büyüme ....................... 12
1.2.3.3. David Ricardo (1772-1823) ve Ekonomik Büyüme ............................... 15
1.2.4. Marksist Büyüme Teorisi............................................................................... 17
1.2.5. Schumpeter Büyüme Teorisi ......................................................................... 21
1.2.6. Keynesyen Büyüme Teorisi ........................................................................... 23
1.2.7. Post Keynesyen Büyüme Teorisi (Horrod-Domar Modeli) ........................... 24
1.2.8. Neo-klasik Büyüme Teorisi (Solow Modeli)................................................. 28
1.2.9. İçsel Büyüme Teorileri .................................................................................. 32
1.2.9.1. Ar-Ge’ye Dayalı İçsel Büyüme Modelleri .............................................. 36
1.2.9.1.1. Romer Modeli ................................................................................... 36
1.2.9.1.2. Grossman ve Helpman Modeli ......................................................... 39
1.2.9.1.3. Aghion ve Howitt Modeli ................................................................. 41
1.2.9.2. Lucas’ın Beşeri Sermaye Modeli ............................................................ 42
1.2.9.3. Barro’nun Kamu Politikası Modeli ......................................................... 45
1.2.9.4. Üç Modelin Birlikte Ele Alınması .......................................................... 46
İKİNCİ BÖLÜM
AR-GE HARCAMALARI VE İNOVASYON (YENİLİKÇİLİK)
2.1. ARAŞTIRMA-GELİŞTİRME TANIMI VE KAPSAMI ..................................... 48
2.1.2. Ar-Ge Harcamalarının Amaçları ................................................................... 52
2.1.3. Ar-Ge Harcamalarının Önemi ....................................................................... 53
2.1.4. Ar-Ge Harcamaları ve Ekonomik Büyüme Literatür Taraması ................. 56
2.2. İNOVASYON (YENİLİK-YENİLİKÇİLİK) ...................................................... 60
vi
2.2.1. İnovasyon Kavramı, Tanımı .......................................................................... 60
2.2.2. İnovasyonun Türleri ....................................................................................... 69
2.2.3. İnovasyonun Önemi ....................................................................................... 72
2.2.4. Ulusal İnovasyon Sisteminin Tanımı ve Genel Çerçevesi............................. 75
2.2.4.2 Ulusal İnovasyon Sisteminin Ülkeler ve Toplumlar İçin Önemi ............. 84
2.2.4.3 Ulusal İnovasyon Sistemlerinde Devletin Stratejik Rolü......................... 87
2.2.4.4 Ulusal İnovasyon Sistemi İçerisinde Ar-Ge’nin Yeri .............................. 89
2.3. TÜRKİYE'DE BİLİM VE TEKNOLOJİ POLİTİKALARININ GENEL
DEĞERLENDİRİLMESİ ............................................................................................ 94
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
AB LİZBON STRATEJİSİ VE AB 2020 STRATEJİSİ
3.1. AVRUPA BİRLİĞİ'NİN TANIMI VE KAPSAMI ........................................... 100
3.2. AB'NİN YENİLİK POLİTİKALARI ................................................................. 101
3.2.1. Lizbon Stratejisi (2000-2010) ...................................................................... 103
3.2.2 Avrupa 2020 Stratejisi (2010-2020) ............................................................. 108
3.2.2.1 Bilgi Temelli Büyümeyle Değer Yaratılması ........................................ 109
3.2.2.2 İnsanları Kapsayıcı Toplumları Güçlendirmek ...................................... 110
3.2.2.3 Rekabetçi Bütünleşik ve Daha Yeşil Bir Ekonomi Yaratmak ............... 111
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE VE AB'DE AR-GE HARCAMALARININ KARŞILAŞTIRLMASI
4.1. TÜRKİYE'DE AR-GE HARCAMALARI ........................................................ 114
4.2. AB'DE AR-GE HARCAMALARI .................................................................... 126
4.3. TÜRKİYE VE AB'DE AR-GE HARCAMALARI ............................................ 131
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME ............................................................................. 142
KAYNAKÇA ............................................................................................................... 147
ÖZGEÇMİŞ ................................................................................................................. 162
vii
TABLO DİZİNİ
Tablo 1: Profesyonel Olan Ar-Ge Birimlerinin Faaliyetleri; .......................................... 51
Tablo 2: Ar-Ge Faaliyetlerinin Aşamaları; ..................................................................... 52
Tablo 3: Ar-Ge'nin Önemi .............................................................................................. 56
Tablo 4: Ar-Ge Harcamalarının Ekonomik Büyüme İlişkisine Yönelik Çalışmalar ...... 58
Tablo 5: Türkiye ve AB Ülkelerindeki Ar-Ge Harcamaları 2003-2015 ....................... 133
Tablo 6: Türkiye ve AB Ülkelerindeki Tam Zamanlı Eşdeğer (TZE) Toplam
Araştırmacı, Toplam Ar-Ge Personeli ve Bin Kişi Başına Toplam İstihdam
Karşılaştırılması 2010-2015 ............................................................................ 139
viii
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil 1: İçsel Büyümenin Belirleyicileri ......................................................................... 35
Şekil 2: İçsel Büyümenin Sınıflandırılması .................................................................... 47
Şekil 3: Ar-Ge Harcamaları ve Ekonomik Büyüme Arasındaki İlişki ............................ 57
Şekil 4: Teknolojik Değişim Süreci ................................................................................ 65
Şekil 5: Sistematik İnovasyon Süreci .............................................................................. 68
Şekil 6: İnovasyon Ölçüm Çerçevesi .............................................................................. 72
Şekil 7: İnovasyonun Tanımı ve İktisadi Birimler Açısından Önemi ............................. 74
Şekil 8: Ulusal İnovasyon Sisteminde Aktörler Ve Bu Aktörler Arasındaki
Bağlantılar ......................................................................................................... 82
Şekil 9: Türkiye’de Ulusal İnovasyon Sisteminin Başlıca Aktörleri .............................. 83
Şekil 10: İnovasyonda Devletin Rölü ............................................................................. 89
ix
GRAFİK DİZİNİ
Grafik 1: Ar-Ge Harcamalarının GSYİH'ya Oranı (%) ................................................ 116
Grafik 2: Gerçekleştirilen Sektörler Bazında Ar-Ge Harcamalarının Oranı (%) .......... 118
Grafik 3: Gerçekleştirilen Sektörler Bazında Ar-Ge Harcamaları ................................ 119
Grafik 4: Finans Kaynağına Göre Ar-Ge Harcaması Oranı (%) ................................... 121
Grafik 5: Tam Zamanlı Eş Değer Ar-Ge İnsan Kaynağı .............................................. 123
Grafik 6: Ar-Ge İnsan Gücü Oranı (%)......................................................................... 124
Grafik 7: TZE Toplam Araştırmacı 1000 Kişi Başına Toplam İstihdam ...................... 125
Grafik 8: AB'de Ar-Ge Harcamaları 2003-2009 ........................................................... 127
Grafik 9: AB'de Ar-Ge Harcamaları 2010-2015 ........................................................... 128
Grafik 10: AB'de Tam Zamanlı Eşdeğer (TZE) Toplam Araştırmacı Sayısı ............... 129
Grafik 11: AB'de Tam Zamanlı Eşdeğer (TZE) Toplam Ar-Ge Personeli ................... 130
Grafik 12: AB'de Tam Zamanlı Eşdeğer (TZE) Bin Kişi Başına Toplam İstihdam
2010-2015 ................................................................................................... 131
x
KISALTMALAR DİZİNİ
Tez çalışmamızda, genelde kısaltmaların kullanımından kaçınılmaya
çalışılmıştır. Buna rağmen bilgi verme ihtiyacının hissedildiği uygun yerlerde
kısaltmalara açıklamalarıyla birlikte başvurulmuştur. Ancak çok bilinen bazı kısaltmalar
açıklamasız olarak kullanılmış olup, bunlar aşağıda verilmektedir.
AB Avrupa Birliği
AR-GE Araştırma ve Geliştirme
AB 28 Avrupa Birliği Üyesi 28 Ülke
a.g.e. Adı geçen eser
a.g.m. Adı geçen makale
a.g.t: Adı geçen tez
BTYK Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu
BİLTEN Bilgi Teknolojileri ve Araştırma Merkezi
DPT Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
GSMH Gayri Safi Milli Hasıla
GSYİH Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
KOBİ Küçük ve Orta Boy İşletmeler
KOSGEB Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı
OECD Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü
SDÜ Süleyman Demirel Üniversitesi
TEKMER Teknoloji Geliştirme Merkezi
TUBİTAK Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
TTGV Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı
TÜİK Türkiye İstatistik Kurumu
TGB Teknoloji Geliştirme Bölgesi
UBİM Ulusal Bilgi Merkezi
UBTYS Ulusal Bilim, Teknoloji ve Yenilik Strajesi
UİS Ulusal İnovasyon Sistem
xi
ÖNSÖZ
Aile ve iş yaşantımın yoğun temposu altında birlikte götürdüğüm tez
çalışmalarımı tamamlayabilmem için bana her konuda yardımcı olan, böylesine güncel
bir konu seçmemi ve çalışmamı sağlayan, tez süreci içerisinde diğer işlerim dolayısıyla
zaman zaman göstermiş olduğum gecikmeleri büyük bir anlayışla karşılayan ve tez
konumla ilgili yapıcı ve olgunlaştırıcı eleştirileri ile ortaya çıkan zorlukları aşmamı
sağlayan danışman hocam Dr. Öğr. Üyesi Dilek GÖZE KAYA'ya, tez süreci boyunca
beni her zaman destekleyen ve tezle ilgili kaynak bulma konusunda sıkıntı yaşadığım
zamanlarda yardımlarını esirgemeyen SDÜ Maliye Bölümü Hocam Dr. Öğr. Üyesi
Ceyda ŞATAF'a, tezimin düzenleme aşamalarında yardımcı olan değerli arkadaşım
Leyla GÜR'e, tezim ile ilgili çalışmalarımı bıkmadan sabırla ve dikkatle dinleyerek hep
yanımda olan diğer çalışma arkadaşlarıma, tez çalışmalarım konusunda hep yanımda
olan sıkıntılı zamanlarımda çalışmamı tamamlamamda desteğini benden hiç
esirgemeyen değerli eşim Zerrin YILDIRIM’a ve son olarak da eğitim hayatım boyunca
maddi ve manevi desteklerini esirgemeyerek beni hep destekleyen aileme sonsuz
teşekkürlerimi sunarım.
Yaptığım bu çalışmanın ilerde yapacaklarım için bir başlangıç olması dileği ile...
1
GİRİŞ
Günümüzdeki bilim ve teknolojideki ilerleme tüm yaşantımızda köklü
değişimlere neden olmuştur. Artık emek yoğun üretimlerin yerini Ar-Ge ve inovasyon
kavramlarına bağlı teknolojiye dayalı ürün ve süreçlerden almıştır. İktisatta üretim
faktörleri olan sermaye, işgücü, hammadde kavramlarına bilgi de eklenmiştir.
Teknolojik bilgi ve olanaklara sahip ülkeler, diğer ülkelere göre rekabet üstünlüğü
sağlamakta ve ekonomik olarak güçlerini arttırmaktadırlar.
Ar-Ge’ye dayalı içsel büyüme modellerinde büyümenin motoru Ar-Ge olarak
kabul edilmiş; böylelikle Ar-Ge harcamaları içsel büyüme modellerinde yerini almıştır.
Özellikle günümüzde hem özel sektör, hem de kamu sektörü Ar-Ge harcamaları
üzerinde önemle durmuştur. Ar-Ge harcamalarının inovasyon, verimlilik ve özellikle de
ekonomik büyüme üzerinde önemli bir rol oynadığı yönünde geniş bir literatür
bulunmaktadır.
Ülkeler arasındaki rekabetin hız kazandığı günümüz şartlarında ülkelerin
ekonomik ve sosyal kalkınma hedeflerine ulaşmaları için bilim ve teknoloji
politikalarının önemi epey bir artmıştır. Bir ülkenin refah düzeyinin artması, rekabet
edebilmesi için, Ar-Ge ve ileri teknolojiye dayalı ürün ve üretim yöntemlerini
geliştirebilmesine, bilim ve teknoloji alanında gösterdiği başarıya bağlıdır. Ar-Ge
çalışmalarının ülke büyümesine pozitif etki yaptığı literatürdeki birçok çalışmada yer
almıştır.
Günümüzde ülkeler ve firmalar için, verimlilik ve rekabet gücü, inovasyondan
geçmektedir. Teknolojik gelişim firma düzeyinde ve ekonominin bütününde rekabeti
sağlayan uzun dönem verimliliğin önemli bir belirleyicisidir. Sürekli gelişmelerin
yaşandığı günümüzde firmaların yaşanan hızlı ve köklü değişimler karşısında ayakta
kalabilmek ve devamlılık sağlayabilmek için firmaların ürün ve hizmetlerini
farklılaştırarak piyasaya sunmaları ve üretim yöntemlerini devamlı olarak yenilemeleri
gerekmektedir. Bu yenileme ancak teknolojik gelişim ve inovasyon sayesinde
gerçekleştirilebilecektir. İktisadi büyümeyi sağlayabilmek, uluslararası rekabet
üstünlüğü kazanmak ve ileri teknolojileri üretebilmek için inovasyonun önemi oldukça
2
fazladır. Günümüzde bilgi temelli ekonomilere dayanan ülkeler yenilik üretebilme
becerilerini artırmayı amaçlayan kurumsal yapılanmalar bütünü olan ulusal inovasyon
politikalarına daha fazla ilgi göstermeye başlamışlardır.
Ülkeler için devamlı bir ekonomik büyümenin sağlanması oldukça önemlidir.
Küreselleşen dünyada büyüme yeniliklerin sayısı ile ilişkilendirilmiştir. Ülkelerin
ekonomik güçlerinin devamlı olmasının yenilik ve Ar-Ge faaliyetlerine gereken önemin
verilmesi ile mümkün olduğu görülmektedir. Gelişmiş ülkeler teknolojik anlamda ileri
olan ülkeler olarak görülmektedir. Ekonomik büyüme teknolojik gelişmelere paralel
olarak sağlanmaktadır ve bu gelişmeler Ar-Ge harcamaları sonucu olarak ortaya
çıkmaktadır. Ar-Ge harcamalarına önem veren ülkeler bilim ve teknoloji alanında
büyük ilerlemeler sağlamış ve rekabet güçlerini arttırmışlardır. Küreselleşme her alanda
rekabeti yaratmıştır. Firmaların varlıklarını kârlı bir şekilde devam ettirebilmeleri için
yeni ürün ve teknoloji geliştirmeleri şarttır.
Ülkemizde ve birçok dünya ülkesinde Ar-Ge çalışmaları ağırlıklı olarak
üniversitelerde yapılmaktadır. Bilim merkezleri olan üniversitelerde Ar-Ge için gerekli
olan insan kaynakları ve alt yapı bulunmaktadır. Fakat en büyük ve kronik bir durum
halini alan sorunlarımızdan üniversite sanayi işbirliği tam olarak sağlanamaması
nedeniyle yapılan akademik çalışmalar pratiğe istenilen sonuçta aktarılamamıştır.
Üniversitelerde yapılan bu çalışmaların sanayiye aktarılması büyük önem taşımaktadır.
Ülkemizde bu sorunu çözmek için Teknokentler ve TEKMER1 (Teknoloji Geliştirme
Merkezleri) Modelleri ortaya atılmıştır. Bu modellere göre, akademik çalışmalar
üniversitelerden Teknokent kanunu gereği akademisyenlerin kendi şirketleri ile pratiğe
aktarılacak, TEKMER'ler aracılığıyla da finansal olarak desteklenecektir. Bu modellerin
1Sağlıklı bir Ar-Ge süreci için yüksek teknolojik altyapıya ve beyin gücüne gereksinim vardır. Bu ihtiyaç,
ülkemizde çözüm olarak değişik bir uygulama getirmiştir. TEKMER yani Teknoloji Geliştirme
Merkezleri. KOSGEB´in (Küçük ve Orta Ölçekli Sanayileri Geliştirme Başkanlığı) koordinasyonu altında
üniversitelerle, KOBİ´lerin bir araya gelip, Ar-Ge çalışmalarında ortak bir platform oluşturmaları
amaçlanmıştır. Üniversitelerin temsil ettiği beyin gücü, bilimsel çalışma ortamı, teknoloji kullanımı ve
altyapısıyla, KOBİ´lerin temsil ettiği girişimci, yaratıcı ve yenilikçi üretim gücünün bütünleşerek
KOBİ´lerin ihtiyaç duyduğu teknolojik olanaklardan yararlanmalarının yolu açılmıştır. Bu kapsamda,
Türkiye´deki belli başlı kentlerdeki birçok üniversitede TEKMER birimleri kurulmuştur. KOSGEB ile
üniversiteler arasında yapılan işbirliği çerçevesinde değişik kurumlar da bir araya gelip hem teknolojik
yardımda hem de KOBİ´lere yönelik finansal destek ve teşvik katkısı sağlamışlardır.
3
yaratılması yeni Ar-Ge şirketlerinin kurulmasını sağlayacaktır. Sonuç olarak bu şirketler
hem üniversite sanayi arasında işbirliğini sağlayacak hem de bunu doğal bir sonucu
olarak ülke istihdamına katkı sağlayacaktır.
İnovasyon ve teknolojik gelişmeler ülkelerin ekonomik ve sanayi yapısını
etkilediği gibi, sosyal ve siyasi yapısını da etkilemektedir. Bu nedenle bütün ülkeler
bilim teknoloji politikalarını bir sistem olarak ele almakta ve küreselleşen teknolojiye
sahip olabilmek için Ar-Ge'ye büyük önem vermektedirler. Gelişmiş ülkeler, Ar-Ge
harcamalarının GSYİH içerisindeki oranına ve Ar-Ge faaliyetlerinde istihdam ettikleri
araştırmacı sayısı gibi göstergelerle birbirlerine rekabet üstünlüğü sağlamaya
çalışmaktadırlar.
Bu çalışmanın amacı, Türkiye'de Ar-Ge harcamalarının ekonomik büyümeye
katkısına yönelik; inovasyon ve ulusal inovasyon sistemine ve inovasyonun motor gücü
olan Ar-Ge ile büyüme arasındaki ilişkiyi açıklayan teorilere değinmek ve Ar-Ge
göstergelerinin Avrupa Birliği(AB) ve Türkiye'deki mevcut durumunu ortaya
koymaktır.
Çalışmanın ilk bölümünde ekonomik büyüme teorileri açıklanmış ve Ar-Ge ile
ekonomik büyüme modellerine değinilmiştir. İkinci bölümde, Ar-Ge ve inovasyon
genel hatlarıyla açıklanmaya çalışılmış, bu kapsamda Ar-Ge ve inovasyonun tanımı,
amaçları, ülke ve firmalar açısından önemi, iktisadi literatürdeki önemine vurgu
yapılmakla birlikte ulusal inovasyon sistemi içerisindeki Ar-Ge'nin yerine değinilmiştir.
İkinci bölümde son olarak Türkiye'deki bilim ve teknoloji politikaları genel olarak
değerlendirilmiştir. Üçüncü bölümde, Avrupa Birliği tanımlanarak Lizbon Stratejisi ve
Avrupa 2020 Stratejisine değinilmiş bu stratejiler genel hatlarıyla açıklanmıştır.
Dördüncü bölümde ise Türkiye'deki Ar-Ge harcamaları ve Türkiye ve AB'deki Ar-Ge
harcamaları birbirleriyle karşılaştırılmıştır.
4
BİRİNCİ BÖLÜM
EKONOMİK BÜYÜME TEORİLERİ
1.1. EKONOMİK BÜYÜME KAVRAMI
Ekonomik büyüme, bütün ülkeler için stratejik bir politika amacı olmuştur. Bu
sebeple ekonomik büyümenin belirleyicileri ve ülkeler arasındaki ayrımlarının nedenleri
üzerine birçok çalışma yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. Bazı ülkelerin neden
zenginleştiği, bazı ülkelerin ise neden yoksul kaldığı sorusu gündeme geldiğinden beri
ekonomik büyüme üzerine birçok görüşün ortaya çıktığı söylenebilir2.
Büyüme kavramı, sistematik ekonomik analizin başlangıcından beri
entellektüel anlamda önemli ilgi odağı olmuştur3. Daha basit bir ifadeyle ekonomik
büyümeyi açıklarsak, ülkenin ve halkın istediği mal ve hizmetleri üretebilme gücünü
arttırmak olarak söylenebilir. Ekonominin üretim kapasitesi ve kaynaklarının ulaştığı
teknolojik düzeye dayandığından, büyüme üretim kapasitesinin genişletilmesi ve
geliştirilmesini içerir4. Büyüme temelde, bir ekonominin üretim hacmindeki meydana
gelen artış olarak ifade edilebilmektedir. Ülkedeki üretim hacmindeki artış
endekslerinden en önemlisi de GSYİH değişmelerdir 5 . Milli gelirin (MG) belirli
dönemlerinde ortaya çıkan artış olarak tanımlanan ekonomik büyümenin temel
belirleyicileri; teknolojik gelişme, beşeri sermaye, nüfus artışı, sermaye birikimi ve
istihdam artışı olarak sıralanmaktadır6.
Ekonomik büyüme ile ekonomik kalkınma kavramları literatürde birbirleriyle
karıştırılmaktadır. Fakat bu kavramlar arasında farklılıklar bulunmaktadır. Ekonomik
büyüme, bir ekonominin üretim kapasitesinde yaşanan artışları sayısal olarak
2 Işık Akgül - Selin Ö. Koç, Türkiye Cumhuriyeti Tarihinde Eğitim ve Büyüme İlişkisi: Eşik
Otoregresif Yaklaşım, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 2011, Cilt:13, Sayı:2, s.9 3 Nihal Yener Ercan, İçsel Büyüme Teorisi: Genel Bir Bakış, Planlama Dergisi, s.129.
http://www.kalkinma.gov.tr/Documents/ercanny.pdf, (11.04.2016) 4Pınar Yardımcı, İçsel Büyüme Modelleri ve Türkiye Ekonomisinde İçsel Büyümenin Dinamikleri,
Selçuk Üniversitesi Karaman İ.İ.B.F Dergisi, Sayı:10, Yıl: 2006, s.98. 5Hasan Alp Özel, Ekonomik Büyümenin Teorik Temelleri, Çankırı Karatekin Üniversitesi İ.İ.B.F.
Dergisi, Cilt:2, Sayı:1, Yıl:2012, s.64. 6Akgül - Koç, a.g.m., s.1.
5
gösterirken, ekonomik kalkınma kavramı ise ekonomik olaylarla birlikte siyasal, sosyal,
politik ve kültürel olayları da kapsar. Kalkınma sosyal ve ekonomik yapılardaki
değişikliği içermektedir. Kalkınmada, sosyal ve ekonomik yapı değişikliği zorunlu
olmakla birlikte yeni yapılanma içinde toplumun belli bir grubunun yanı sıra bölgenin
hepsinin artan refahtan pay alarak refah düzeyinin dengeli dağılımının sağlanması
gerekmektedir. Aslında kalkınma, sosyal sorunları çözerek büyümedir. Kalkınmanın
öncelikli amacı, insanlara daha iyi yaşam standardı sağlamak ve ekonomik olanakları bu
alanlarda kullanmaktır7. Daha geniş bir ifadeyle, iktisadi kalkınma; herkesin temel hak
ve adalet, sağlık, güvenlik, istihdam ve eğitim hizmetlerine ve bilgi kaynaklarına hızlı
kolayca ulaşılabildiği, piyasa koşullarının herkes için adil bir şekilde işlediği, cinsiyet
ayrımı gözetilmeden, katılımcı, demokratik ve kültürel dönüşümlere açık, saydam/hesap
verebilir yönetim yapılarına sahip, sorun çözme yeteneği gelişmiş, toplumsal anlamıyla
tüm dezavantajlı olan grup ve tabakaların ortadan kalktığı, doğal kaynakları koruyan ve
geliştiren, insanların geleceğe güvenle baktığı toplum olarak ifade edilmiştir8.
Ekonomik büyüme gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler açısından önemli bir
konudur. Fakat gelişmiş ülkelerdeki ekonomik büyüme, reel GSYİH’nın yıllar itibariyle
değişimine önem verir. Gelişmekte olan ülkelerde ise, ekonomik büyümeden ziyade,
ekonomik kalkınmaya önem verilmektedir. Kalkınma, ekonomik büyümeyi kapsamakla
birlikte, ekonomik büyümeyle beraber toplumdaki gelir dengesizliklerinin azaltılması,
işsizliğin azaltılması, sosyal ve ekonomik kurumların yenilenmesi gibi ekonomik
olduğu kadar siyasal ve sosyal alanları kapsamaktadır9.
1.2. EKONOMİK BÜYÜME TEORİLERİ
Bir ülkenin refah seviyesindeki artışın en önemli göstergelerinden biri olan
ekonomik büyüme olgusu, iktisatçıların üzerinde sürekli tartıştığı bir konudur.
7Semih Aktuğ, Kavramsal Açıdan Ekonomik Büyüme Ekonomik Kalkınma ve Bölüşüm İlişkileri,
s.8.
http://kisi.deu.edu.tr//asuman.altay/KAVRAMSAL%20A%C3%87IDAN%20EKONOM%C4%B0K%20
B%C3%9CY%C3%9CME%20EKONOM%C4%B0K%20KALKINMA%20ve%20B%C3%96L%C3%9
C%C5%9E%C3%9CM%20%C4%B0L%C4%B0%C5%9EK%C4%B0LER%C4%B0.pdf, (15.03.2008) 8Efe Can Kılınç, İnovasyon ve Ulusal Kalkınma: AB Ülkeleri ve Türkiye Üzerine Bir İnceleme,
Yüksek Lisans Tezi, Karaman 2011, s.6. 9Özel, a.g.m., s.64.
6
Geliştirilen büyüme teorileri içinde bulunulan dönemin ekonomik ve sosyal
özelliklerinden etkilenmiş ve buna göre ekonomik alanda devlete farklı görevler
yüklemiştir. Ekonomik büyüme için, devletin kimi zaman aktif rol alması gerektiği,
kimi zaman da pasif kalarak ekonomiye hiçbir müdahalede bulunmaması gerektiği
savunulmuştur. Çalışmanın bu bölümünde Ekonomik Büyüme modellerinden
bahsedilecektir.
1.2.1. Merkantilizmde Büyüme
Ekonomik olayların bütün olarak bir biriyle ilişkili ve tutarlı olarak ele alınması
merkantilizmle başlamıştır. Merkantilizm “arz (üretim) yönüne ağırlık veren” bir iktisat
teorisidir. İktisadın bir bilim dalı olarak meydana gelmesinde merkantilizmin çok
önemli katkıları vardır. Merkantilizmle birlikte iktisadi olaylarla ilgili yeni düşünceler
geliştirilmiş, para, faiz, dış ticaret, devletin iktisadi faaliyetlere müdahalesi,
korumacılıkla ilgili yeni görüşler ileri sürülmüştür. Orta Çağı takip eden bu dönemde
Orta Çağın temel özelliklerini yansıtan “doğal” ekonomi anlayışıdır. Merkantilistler,
Orta Çağ düşüncesini reddedip onun yerine daha akılcı (rasyonel) ilkeler oluşturmaya
yönelmişlerdir. Bu yönleri nedeniyle sonradan ortaya çıkacak ve gerçek politik
ekonominin kurucusu sayılan Fizyokratların öncüleri olarak kabul edilirler. Bu döneme
merkantilizm (mercantilism) ismini veren Adam Smith’tir. Ulusların Zenginliği adlı
ünlü eserinde bu dönem düşüncesini eleştirirken kullandığı bu sözcük sonradan bu
dönemin resmi adı olmuştur10.
Merkantilizm, 1450-1750 yılları arasında Batı Avrupa'da ekonomik alanda
geçerli Ortaçağ ve Fizyokrasi arasındaki dönemde gelişen iktisadi düşüncelerin
bütünüdür. Ortaçağ iktisadi düşüncesine bir tepki olarak doğan Merkantilizm, Rönesans
ve Reform hareketlerinin Batı Avrupa'da başlattığı uyanışın politik-iktisattaki
gelişimidir11. Temelde kıymetli madenler elde etmeyi amaçlayan devlet kanalıyla ticaret
ve sanayide uyulması zorunlu kaideler ve sınırlayıcı hükümler getiren, lehte ödemeler
10 Kamil Güngör, İktisadın Tarihine Kısa Bir Bakış ve Merkantilizmden Günümüze İktisadi
Düşünceler, s.4. file:///D:/TuikUser/58780530422/Desktop/kamil_gungor.pdf, (01/04/2017) 11Recep Kök, İKTİSADİ DÜŞÜNCE Kavramların Analitik Evrimi, İzmir 2000, Anadolu Matbaacılık,
s.40.
7
dengesi getirmeyi zorunlu kılan, milletler arası rekabette kendi ülkesinin çıkarlarını her
şeyin üstünde gören iktisat politikasıdır12.
Değerli madenlerin hâkimiyeti esasına dayanan bu görüşte milli servet değerli
madenlerin çokluğuyla ölçülür. Başka bir özelliği de müdahaleci bir doktrin olmasıdır.
Merkantilizm'e göre devlet, iktisadi faaliyetleri belirlemeli ve yönetmelidir ve dış
ticarete önem vermelidir. Merkantilistlere göre dış ticaret, ülkeye daha çok değerli
maden girmesi için yapılmalıdır. Buradaki amaç, aktif (ihracat>ithalat) bir dış ticaret
bilançosudur 13 . Ülkelerin zenginliğinin artışı (büyümesi) ülkede var olan değerli
varlıkların (Altın ve gümüş rezervleri ) ve paranın miktar olarak artmasına bağlıdır14.
Bunun içinde devletin iç ve dış ekonomik faaliyetler üzerine yoğun bir şekilde
müdahale etmesi gerekmektedir. Devlet kıymetli madenlerin yurt dışına çıkışını
engellemelidir. Başka bir ifade ile devlet ithalatı azaltıcı ihracatı arttırıcı politikalar
uygulamalıdır15.
1.2.2. Fizyokratlarda Büyüme
İktisadi düşünce alanında bilimsel iktisadın "ilk" okulu olan Fizyokratizm
kelime olarak tabiatın egemenliği ya da doğal düzen anlamına gelmektedir. Fransa'da
17. yüzyıl sonlarına doğru merkantilist politikalarla ezilen tarım kesimi, son dönemlerde
büyük tepkiler göstermeye başlamıştır. Ezilen tarım kesimi çareyi doğaya ve köylüye
dönük bir akım başlatmada bulmuştur. İngiltere'deki tarım gelişmelerinden etkilenen
Fransa'da fizyokratlar yeni bir düşünce sistemini oluşturmuşlardır16.
Fizyokrasi, merkantilist düşünceye karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.
Fizyokratlara göre, ekonomideki temel sektör tarım sektörüdür. Çünkü tarım sektörü
ekonomide katma değer üreten temel sektördür. Dolayısıyla ekonomik büyüme ancak
tarım sektöründeki üretim artışı ile gerçekleştirilecektir. Tarım ile toprağa verilenden
12 Arif Özsağır, Dünden Bugüne Büyümenin Dinamiği, KMU İİBF Dergisi, Yıl:10, Sayı:14,
Haziran/2008, ss. 1-16. 13Mustafa Akbulut, Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları: Büyüme ve İstihdam İlişkisi, Yüksek
Lisans Tezi, Karaman, 2009 s.50. 14 Hasan Sencer Peker, Avrupa'da Merkantilist Uygulamalar ve Osmanlı Ekonomisi İle Bir
Karşılaştırma, Çankırı Karatekin Üniversitesi, İ.İ.B.F. Dergisi, y.2015, Cilt:5, Sayı:1, ss.1-12 15Özsağır, a.g.m., s.2. 16Kök, a.g.e., s.57.
8
kat kat fazlası alınır. Bunun için büyümenin dinamiği tarımdır. Fizyokratlara göre
büyüme kendiliğinden ortaya çıkar. Fizyokratlar, devletin ekonomiye müdahalede
bulunmamasının ve fertlerin ekonomik faaliyetlerinde serbest olmasını
savunmaktadırlar. Bu özelliğiyle fizyokrasi liberal bir görüştür 17 . Bu sayede,
ekonominin işleyişi açısından gerekli olan doğal düzen kendiliğinden kurulmuş
olacaktır.
Fizyokratlar servetin kaynağını ararken Merkantilistlerden farklı olarak, servetin
mübadeleden değil, üretimden doğduğunu ileri sürmüşlerdir 18 . Fizyokratlarca diğer
faaliyetler (ticaret, sanayi) ise kısırdır, çünkü net hasıla oluşturmazlar. Kısır sınıf
hammaddelerin sadece niteliğini, ağırlığını, faydasını rengini vs. değiştirir. Yoksa tarım
gibi yoktan var etmez. Bu özellikten ötürü büyümenin dinamik faktörü tarımdır. Ayrıca
Fizyokratlara göre tek verimli alan tarım olduğuna göre vergi, sadece tarımdan
alınmalıdır. İhracat, tarımsal ürünlere dayanmalıdır. Sermaye sadece tarımsal
yatırımlarda kullanılmalıdır. Faiz, tarımsal sermayenin kazancıdır19.
1.2.3. Klasik Büyüme Teorileri
Klasik Büyüme Teorisi 1770'lerin dünyasının etkilerini taşır. O dönemde
yaşayan insanların büyük çoğunluğu çiftliklerde ya da kendi topraklarında basit aletler
kullanarak çalışmaktadırlar. Çok fazla çalışarak çok az para kazanıyorlardı20. Klasik
iktisat görüşünün temellerini Fizyokratların görüşleri oluşturmaktadır. Fizyokratların
görüşleri özellikle klasik iktisadın ortaya çıkmasında ve oluşmasında öncülük etmiştir.
Toprağın ve tarımsal üretimin ekonomik değer yaratması, Liberal ekonomi
düşüncesinin yaygınlaşması ile birlikte Fizyokratların görüşleri üretim açısından
önemini kaybetmiştir. Sanayileşme ile başlayan değişim ve görünmez el, fiyatın önemi,
devlet ve kurumların işlevleri, rekabet, mülkiyet gibi piyasa ekonomilerinin önemini
vurgulayan klasik iktisat teorisi 18. yüzyılda önemli olmaya başlamıştır. Bu bağlamda
klasik iktisat teorisi büyüme iktisadı olarak da kabul edilen ve iktisadi büyüme
17 Onur Demirel, Doğrudan Yabancı Yatırımlar, Ekonomik Büyümeye Etkileri ve Türkiye
Uygulaması, Yüksek Lisans Tezi, Isparta, 2006 s.34. 18Kök, a.g.e., s.63. 19Demirel, a.g.t., s.51. 20M. İlker Parasız, İktisadın A B C'si, 4. Baskı, Ezgi Kitapevi, Bursa 2000, s.241.
9
konusunda da öncü teoridir. Klasik büyüme teorisini oluşturan birçok görüş vardır.
Fakat bunların en önemlileri özellikle Adam Smith (1723-1790), Thomas R. Malthus
(1776-1834) ve David Ricardo (1772-1823)’nun görüşlerine dayalı teorilerdir.
1.2.3.1. Adam Smith (1723-1790) ve Ekonomik Büyüme
İktisadi büyüme olgusunu inceleyen ilk iktisatçı, iktisat biliminin babası sayılan
Adam Smith’dir. İskoçyalı ekonomist ve filozof olan Adam Smith (1723-1790),
Glasgow ve Oxford Üniversitelerinde öğrenim görmüş ve daha sonra Glasgow
Üniversitesi'nde ahlak felsefesi profesörü olmuştur. Smith 1776 yılında Milletlerin
Zenginliğinin Doğası ve Nedenlerine Dair Bir İnceleme (An Inquiry into the Nature
and Causes of the Wealth of Nations) başlığını taşıyan, 1000 sayfalık, iki ciltlik bir
çalışma yayımlamıştır. Çalışma uzun başlıklı, kalın ve küresel ölçekte etki yaratmaya
aday bir kitaptı. Kitap üretim ve gelir dağılımı teorisini içermekte ve bu prensiplerin
ışığında geçmişi değerlendirmektedir. Politika uygulamalarına da yer verdiği bu kitapta
üzerinde önemle durduğu konu ekonomik büyümedir21.
İlk kez onun iktisat politikasının şu veya bu sınıfın (sanayici ve çiftçi) çıkarlarını
değil, toplumun müşterek çıkarlarını esas aldığı söylenebilir. A. Smith'e göre, eser yeni
bir dünya vaat ediyordu. Sadece altın ve gümüş biriktirmenin ötesine uzanan, zenginlik
dolu bir dünya vaadinde bulunuyordu. Üstelik bu yenidünyayı yalnızca zenginlere ve
iktidar sahiplerine değil, sıradan insana da vaat ediyordu22.
Smith, büyüme konusundaki görüşlerini ve ortaya koyduğu teorilerini ise
Milletlerin Zenginliği eserine dayalı olarak açıklamıştır. Smith ekonomik büyümeyi
açıklarken kullandığı en önemli faktörler: Sermaye birikimi, iş bölümü,
uzmanlaşmadır. Uluslararası ticaret, nüfus artışı, kurumlar ve görünmez el ve fiyatla
ilgili görüşleri ise büyümeyi açıklayan diğer faktörlerdir. Ayrıca, büyümenin kurumsal
unsurlarına yönelik düşüncesinde ise özellikle iktisadi liberalizmi savunmuştur. Kişisel
çıkarın önemli olduğu bir piyasada görünmez el olan fiyatın toplumun çıkarlarını en üst
noktaya çıkarabildiği için hükümetlerin piyasaya müdahale etmemelerini vurgulamıştır.
21Mark Skousen, İktisadi Düşünce Tarihi Modern İktisadın İnşaası, Çeviren;Mustafa Acar, Ekrem
Erden ve Metin Toprak, Adres Yayınları, Ekim 2014, Tarcan Matbaası, s.13. 22Skousen, a.g.e., s.14.
10
Bu bağlamda Smith’e göre hükümetler, ancak iki görevi yapmakla
sorumludurlar. Birincisi savunma, adalet, eğitim işlerini yürütmek. İkincisi ise pazarı
genişleten ve iş bölümü, uzmanlaşmayı destekleyen köprüler, yollar, limanlar, su
kanalları gibi altyapı yatırımlarını inşa etmektir23.
Smith’in büyümenin kurumsal unsurları konusunda üzerinde durduğu diğer
önemli konu ise dış ticarettir. Smith’e göre, dış ticaret pazarı büyüterek, iş bölümünü
artırarak büyümeyi artırmaktadır. Mal ve hizmet üretmenin ve zenginliğin yollarını
araştıran Smith, iktisadi büyümenin üretim faktörleri içinde, topraktan çok sermaye
birikimi, işgücü verimliliği ve iş bölümü ile gerçekleşeceğini vurgulamaktadır. Adam
Smith Milletlerin Zenginliği’nde işbölümünü hem farklı firmaların farklı mallar
üretmeleri, hem aynı firmada çalışan işçilerin bir malın farklı kısımlarını üretmeleri
biçiminde tanımlamıştır: Adam Smith’e göre işbölümü, hem firmalar arası işbölümünü
hem firma içi işbölümünü kapsar. Smith’e göre işbölümü emeğin verimliliğini
belirlemektedir. İşbölümü arttıkça emeğin verimliliği ve işçi başına üretim miktarının da
artacağını söylemiştir24.
Adam Smith bu hususu, toplu iğne üretimindeki firma içi işbölümünün emeğin
verimliliği üzerindeki etkilerine ilişkin aşağıdaki meşhur gözlemiyle vurgulamıştır25.
İşbölümü ile ayrı bir zanaat haline gelen bu iş için yetişmemiş;(icadına, belki aynı
işbölümünün sebep olduğu) o işte kullanılan aletlerin nasıl kullanıldığını bilmeyen bir
işçi son kertesine dek çalışmakla, günde belki bir iğneyi güç yapar; yirmi iğneyi ise hiç
yapamaz. Ama şimdiki yapılış şekliyle bu iş, başlı başına bir zanaat olduktan başka,
çoğu yine ayrı birer iş olan, bir sürü kollara ayrılmıştır. İşçinin biri teli çekip gerer; bir
başkası bunu düzeltir; bir üçüncüsü keser; bir dördüncüsü ucunu sivriltir; bir beşincisi
baş geçebilmesi için tepesini ezer. Başı yapmak iki üç ayrı işlemi gerektirir. Başı tepeye
takmak ayrı bir iştir. İğneleri ağartmak bir başka iştir. İğneleri kâğıda sıralamak bile,
başlı başına bir zanaattır. Önem taşıyan iğne yapma işi, böylece aşağı yukarı on sekiz
ayrı işleme bölünmüştür. Kimi fabrikalarda, bütün bunları başka başka işçiler yapar.
23Güler Günsoy, İktisadi Büyüme, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayın No:2898, Eskişehir Ocak 2013,
s.54. 24Erdal M. Ünsal, İktisadi Büyüme, Genişletilmiş 2.Baskı, Ankara 2016, BB101 Yayınları, Tarcan
Matbaası, s.40. 25 Adam Smith, Milletlerin Zenginliği, Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi, Çeviren:Haldun Derin,
Sunuş:Gülten Kazgan, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Kasım 2006, Altan Basım Sanayi, s.6-7.
11
Ötekilerde ise aynı işçi, bunların kimi zaman ikisini üçünü birden yapar. Ben, yalnız on
işçi çalıştırdığı için, bir kısım işçilerin bu işlemlerden ikisini üçünü birden yaptıkları, bu
tür küçük bir fabrika gördüm. Pek yoksul ve bu yüzden gerekli malzemeler bakımından
kötü donatılmış olmasına karşın, işçiler sıkı çalışınca, aralarında, günde on iki libre
kadar iğne yapabiliyorlardı. Her librede, dört binden çok, orta boy iğne bulunmaktadır.
Demek, bu on iki kişi bir arada, günde kırk sekiz bini aşkın iğne yapabilmekte idi. Şu
halde, kırk sekiz binin onda birini yapan her adam, günde, dört bin sekiz iğne yapıyor
sayılabilir. Oysa birbirine bağlı olmadan, ayrı ayrı çalışsalar bu belirli iş için yetişmemiş
bulunsalardı, bunlardan her biri, günde teker teker kuşkusuz yirmi iğne, belki bir tek
iğne bile yapamayacaktı. Yani, yaptıkları çeşitli işlemlerin elverişli bölümü ve birleşimi
sonucunda şimdi başardıklarının iki yüz kırkta birini muhakkak, dört bin sekiz yüzde
birini, ihtimal ki, beceremeyeceklerdi.
İş bölümü ile emeğin verimliliğinin artmasına ve işçi başına üretim miktarının
artmasına bağlı olarak ortaya çıkan üretim artışında üç ayrı neden vardır. Birincisi, her
işçinin sadece tek bir iş ve üretim üstünde uğraşması ve yoğunlaşması nedeniyle el
becerisinin ve yatkınlığının artmasına neden olur. İkinci neden ise işçinin çalıştığı işten
başka bir işe geçtiğinde kaybettiği zamanını tasarruf ederek elde ettiği fayda üretimi
olumlu etkilemektedir. Adam Smith’e göre bir işten diğerine geçerken genellikle
yitirilen zamanın tasarrufuyla elde edilen yarar, ilk bakışta düşünülebileceğinden çok
daha büyüktür. Üçüncü neden ise işçinin işi daha kolaylaştırıp kısaltarak, verimini
artıracak makineleri ve çeşitli aletleri geliştirmesi sonucunda teknolojik ilerlemeye de
katkıda bulunmalarıdır 26 . Bir başka ifadeyle işbölümünün emeğin verimliliğini
arttırmasının üçüncü nedeni, işbölümünün teknolojik ilerlemeye yol açmasıdır. Smith’e
göre işbölümünün yol açtığı (emeğin verimliliğini arttıran) teknolojik ilerleme, her
şeyden önce imalathanelerde çalışan işçilerin yaratıcılıkları sonucunda ortaya çıkar27.
Smith’e göre toplumların zenginleşmesinin kökeninde iş bölümü, iş bölümünün
kökeninde mübadele etme eğilimi, mübadele etme eğiliminin nedeni ise bireysel
çıkardır. Smith’in büyüme teorisinde, sermaye birikimi, işbölümü, uzmanlaşma ve
26Ünsal, a.g.e., s.41. 27Ünsal, a.g.e., s.41.
12
uluslararası ticaret çok önemli faktörlerdir 28 .Girişimcilerin tasarruf ve yatırımlarıyla
sağlanan sermaye birikimi, işbölümü ve uzmanlaşmaya ve bunlarla birlikte gelen teknik
ilerlemeye neden olmaktadır. Piyasanın genişlemesi, işbölümü ve uzmanlaşmanın
artması içsel ve dışsal ekonomiler yaratacak, böylece emekte, sermayenin aksine, artan
verim kanunu geçerli olacaktır. Sermaye için ise azalan verim kanunun geçerli olduğu
kabul edilmektedir. Bu durumda, kârların düşmesi girişimcilerin daha fazla tasarruf
yapmalarına neden olmaktadır. Diğer bir yandan, emekte artan verim olduğuna göre,
ücret fonlarının artması ve girişimciler arası rekabet dolayısıyla kısa dönemlerde piyasa
ücreti asgari fiziki seviyenin üstüne çıkabilecektir. Ücretlerin yükselmesi ise nüfus-ücret
ilişkisi dolayısıyla, uzun dönemde nüfusun artmasına neden olacaktır29.
Yapılan tespitlerden hareketle Smith’e göre, ekonomik büyüme kendi kendini
besleyen bir süreçtir. Bu süreç içerisine giren ekonomilerde sermaye birikimi, nüfus ve
gelir artıkça artan bir hızla yükselir. Ancak, artan verim sonuna kadar devam etmez;
kârlar nihai aşama sıfıra düşecek, sermaye birikimi ve buna bağlı olarak nüfus ve gelir
artışı duracak, böylece de ekonomi durgunluk dönemine girecektir. Bu dönemde ise,
nüfus sabittir; kâr oranı düştüğü için, net yatırım yapılamamaktadır30.
1.2.3.2. Thomas R. Malthus (1766-1834) ve Ekonomik Büyüme
Robert Thomas Malthus 1798’de, otuz iki yaşındayken, isimsiz bir çalışma olan
Nüfus Üzerine Deneme (Essay on Population)’yi yayımladı. Söz konusu deneme, özü
itibariyle yeryüzündeki kaynakların sürekli artan bir nüfusun talepleriyle başa
çıkamayacağını ileri sürüyordu. Bu düşündürücü iddia, iktisat ve siyasetin manzarasını
değiştirmiş ve kısa sürede Smith, Condorcet, Godwin ve diğer aydınlanma
taraftarlarının pozitif bakış açılarını yarıda kesmiştir. Malthus, sınırlı kaynaklar
üzerindeki baskının insanların ezici bir çoğunluğunu geçimlik sınırında tutacağını ileri
sürüyordu 31 . Avrupa tarihinde görülmemiş nüfus artışının yaşandığı bir dönemde
28Günsoy, a.g.e., s.56-57. 29Günsoy, a.g.e., s.56-57. 30 T. Bahadır Saraç, Enflasyon ve Ekonomik Büyüme İlişkisi: Türkiye Ekonomisi Üzerine
Ekonometrik Bir Uygulama, Doktora Tezi, Konya 2009, s.23. 31Skousen, a.g.e., s.75.
13
İngiltere'de karşılaşılan kıtlıktan dolayı böylesine nüfus sıçramalarının tehlikesini
görmüş olaya dikkat çekmiştir32.
Malthus'a göre, uygun şartlarda herhangi bir nüfus, besin maddelerinin
artışından daha hızlı bir oranda artar ve böylece zamanla kişi başına düşen besin miktarı
azalır. Bu fikrin temeli şudur: uygun şartlarda herhangi bir kısıtlayıcı faktör (salgın vb.)
yoksa nüfus geometrik dizi şeklinde artarken (2, 4, 8, 16, 32,….), besin maddeleri ise
aritmetik dizi biçiminde artar (1, 2, 3, 4, 5, …). Malthus, nüfusun serbest bırakıldığı
takdirde, her yirmi beş yılda bir kat artacağını ileri sürmüştür33. Malthus daha sonra
1803’te aynı eserinin ikinci baskısında eklemeler yaparak dengeyi sağlamak için
insanların geç evlenerek ve doğum sayısını azaltarak önüne geçebileceğini ancak, bunun
ahlak dışı önlemler olduğunu söylemektedir Her halükarda gelişmemiş toplumların
nüfus artışının devam edeceğini ve dengesizliğin artacağını söyleyerek; gıda kıtlığı,
savaş, doğal afetler, çocuk ölümleri ve hastalıklarla fazla nüfusun telef olacağını
belirtmiştir34.
Malthus’un teorisi iki önemli faktörle açıklanmaktadır. Birincisi, üretim
faktörleri içinde önemli yere sahip olan toprağın arzı sabittir. Bu nedenle tarımsal
kesimde azalan verimler kanunu işlemektedir. Artan nüfusu besleyecek toprak ve
tarımsal üretim yeterli olamayacaktır. İkincisi ise nüfus artış hızı üzerinde gelirin pozitif
etkisi olmaktadır35. Malthus, büyüme modelini nüfus ve hasıla-çıktı büyüme hızları
arasındaki uyumsuzluk üzerine inşa etmiştir. Bu uyumsuzluk nüfus artışını sınırlayan
eğilimleri doğurmaktadır. Malthus üretime daha çok arazinin sokulabilmesinin ancak
giderek artan maliyetlerle gerçekleştirilebileceğini, bu nedenle iktisadi hayatın
doğasında azalan verimler kanunun yürürlükte olduğunu öne sürmüştür36.
Malthus'a göre gıda maddelerinin artışının nüfus artışına yetişmeyeceğini
"Azalan Verimler Yasası"na dayandırarak geliştirmiştir. Bu yasaya göre toprağın
32Kök, a.g.e., s.124. 33Vedat Kaya - Ömer Yalçınkaya, Nüfus Ekonomik Büyüme Kaynağı Olabilir mi?: "En Az Üç
Çocuk" Politikasına Tarihsel Bir Bakış, Atatürk Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt:28, Sayı:1, 2014, s.172. 34H. Haşimi Güneş, İktisat Tarihi Açısından Nüfus Teorileri ve Politikaları, Elektronik sosyal Bilimler
Dergisi, Bahar-2009, C.8 S.126-138. 35Günsoy, a.g.e., s.59. 36Günsoy, a.g.e., s.59.
14
verimi, kullanılan sermaye malları ve yeni üretim yöntemleri ile belli bir düzeye kadar
artırılabilir. Marjinal seviyeye ulaştıktan sonra yeni sermaye mallarının kullanımı
verimi daha fazla artırmayacaktır. Malthus, nüfus ile ücret düzeyi arasında da ilişki
bulunduğunu öne sürer. Nüfus artışı, emek arzını artırdığı için ücretlerin düşmesine yol
açacaktır. Ücretler işçilerin dayanabilecekleri maksimum düzeye kadar düşecektir.
Ücret düzeyinin "Asgari Geçim Düzeyi"nin altına düşmesiyle sefalet ve hastalık
artacak, dolayısıyla emek arzı azalacak, ücretler ise yeniden yükselecektir37.
Malthus’un toplam üretim fonksiyonunda reel hasıla (Y), toprak ve emek
kullanılarak elde edilir. Toprağın miktarı sabit olduğu için reel hasıla miktarı ancak
emeğe dolaylı olarak da nüfusa bağlı olarak değişmektedir.
Skousen'e göre Malthus günümüz düşüncesi üzerinde kuvvetli bir etki
bırakmıştır38:
Demografi ve nüfus araştırmalarının babası olarak kabul edilir. (Esasen,
İngiltere ilk nüfus sayımını 1801’de yapmıştır ki bu Malthus’un etkisinin bir
göstergesidir.)
İktisadî büyümenin sınırlarından söz ederek, katı nüfus kontrolünü savunan
sosyal mühendislerin akıl hocası olarak kabul edilir.
Nüfus üzerine yazdığı Deneme, kaynaklar üzerindeki nüfus baskısı nedeniyle
sefalet, ölüm, yokluk, savaş ve çevre kirlenmesinden söz eden pek çok bilim
adamı ve sosyal reformcuya hâkim olan karanlık ve kaderci görüşün altını çizer.
Charles Darwin’e evrim teorisinin ilhamını veren odur.
İlkeler ders kitabı, John Maynard Keynes’in, tüketiciler ve yatırımcıların toplam
“efektif talebindeki” değişmelerin iş çevrimlerine yol açtığı görüşüne dayanan
makro iktisat teorisini etkilemiştir.
İktisada “kasvetli bilim” şöhreti kazandıran şey, Malthus ve Ricardo’nun kaderci
kötümserliğidir.
37Güneş, a.g.m., s.134. 38Skousen, a.g.e., s.75-76.
15
1.2.3.3. David Ricardo (1772-1823) ve Ekonomik Büyüme
Hollanda'dan İngiltere'ye göç eden zengin borsacı ailenin oğlu David Ricardo A.
Smith’in “Ulusların Zenginliği” eserinden etkilenerek, ekonomi ve siyasete ilgi
duymaya başlamış ve 1817 yılında kendisine ün kazandıran eseri Ekonomi Politiğin ve
Vergilendirmenin İlkeleri'ni (Principles of Political Economy and Taxation)
yayınlamıştır. Ricardo teorisini 19.yüzyıl başlarında İngiltere'nin ekonomik ve sosyal
problemlerine dayalı geliştirmiştir39.
Bu dönem, ücretlerin en az geçim düzeyinde sabitlendiği, işgücü arz ve talebinin
neredeyse dengelendiği, teknik gelişmelerin hızlandığı, tasarruf ve sermaye oluşumunun
arttığı, verimin tarımda düşerken sanayide hızlandığı bir dönemdir. Bununla birlikte,
model ne gelişmiş ülkelerin gelişme sorunlarına ne de az gelişmiş ülkelerin gelişme
sorunlarına yanıt verebilmektedir. Bir ekonomik büyüme modeli olarak
adlandırılmasına karşın, temelde uzun dönemde bölüşüm ilişkilerini açıklayan bu
modelin önemi, aslında ilk sistematik ekonomik büyüme modeli olmasında
yatmaktadır40.
Ricardo eserinde “Değer” kavramını ele almıştır. “Değer”den kastı piyasada
alınıp satılan metaların değeridir. Ricardo‟ya göre bir malın değerini o malın üretiminde
kullanılan emek miktarı belirler. Bu teori iktisat literatürüne “Emek Değer Teorisi”
olarak girmiştir41. Ricardo büyüme konusunu incelemeden önce üretim ve bölüşüm
üzerine yoğunlaşmıştır. Ricardo üretimin 3 gelir grubunun arasında paylaşılacağı
üzerinde durmuştur. Buradan hareketle üretimde üç faktörün etkili olduğu söylenebilir.
Bu faktörler;
Toprağın sahibi,
Toprağın ekimi için gerekli sermaye stokunun sahibi,
Toprağı işleyen emek sahibi
39
E.K. Hunt, İktisadi Düşünce Tarihi, Çeviren: Müfit Günay, Dost Kitabevi, Temmuz 2005, Ankara,
s.131. 40Saraç, a.g.e., s.21-22. 41Hunt, a.g.e., s.140.
16
Ricardo, ekonomik büyümeyi, Rant Kuramı ve Ücret Kuramı’na dayandırarak
açıklamaktadır. Buna göre, rant topraklar arasında var olan verimlilik farkı nedeniyle
toprak sahiplerinin elde ettikleri haksız kazancı ifade etmektedir. Toprakta rant gelirini
belirleyen azalan verimlerdir. Bir ülkenin toprakları aynı kalitede olmayıp farklı
verimliliğe sahiptirler 42 . Kaliteli toprak sahiplerinin diğerleri aleyhine rant elde
etmelerine neden olmaktadır. Bu rant gelirine Diferansiyel Toprak Rantı ya da
Ricordogil Rant denilmektedir43. Ücretler ise, kısa dönemde emek arz ve talebine göre
belirlenmekte, ancak uzun dönemde bir en az geçim düzeyinde sabitlenmektedir. Bu
nedenle, kısa dönemde oluşan ücrete “piyasa ücreti”, uzun dönemde oluşan ücrete ise
“doğal ücret” denilmektedir44.
Ricardo’ya göre, uzun dönemde üretim faktörlerinin gelirden aldıkları payların
değişimine göre ekonomik büyüme ve durgunluk olmak üzere iki önemli süreç
yaşanmaktadır. Hasılanın değişmediği büyümenin durduğu bu durgunluk dönemine ise
durağan durum denilmektedir. Ricardo' ya göre üretim faktörlerinin uzun dönemde
MG’den aldığı paylardaki değişim doğrultusunda ekonomide büyüme ve durgunluk
olmak üzere iki süreç yaşanacaktır. Büyüme aşamasında kar oranları yüksek
olduğundan tasarruf ve sermaye birikimi daha fazla gerçekleşecektir. Fazla sermaye
birikimi üretim artışını teşvik edecektir. Üretimi daha çok artırma isteği ile işgücüne
olan talep artacaktır. İş gücü talebindeki artış, kısa dönemde gerçek ücretleri asgari
geçimlik ücret seviyesinin üzerine çıkaracaktır. Ayrıca ücret hadlerindeki artış nüfus
kanunu gereği nüfus artışına neden olacaktır. Nüfus artışı tarım ürünlerine olan talebi
artıracak ve üretimi teşvik edecektir. Bu şekilde ekonominin büyüme süreci devam
edecektir45.
Nüfusun artışı, tarımsal ürün talebini artıracaktır. Tarımsal üretim artışı için yeni
ve daha verimsiz toprakların işletmeye açılmasıyla rantlar artış gösterecektir. Uzun
dönemde ücretler en az geçim düzeyinde sabitlense de, nüfusun ve çalışanların sayısının
artışı toplam ücret düzeyini yükseltecektir. Böylece uzun dönemde rantların ve
ücretlerin artması nedeniyle kârlar düşecek, aşırı kârlar ortadan kalkacaktır. Sonuçta
42Hunt, a.g.e., s.134-135. 43Günsoy, a.g.e., s.62-63. 44Saraç, a.g.e., s.21-22. 45İsmail Emre Bilen, Araştırma - Geliştirme (Ar-Ge) ve Ekonomik Büyüme: Seçilmiş Gelişmekte
Olan Ülkeler Üzerine Bir Uygulama, Yüksek Lisans Tezi, Erzurum, 2010.
17
yatırımlar ve sermaye birikimi duracaktır46. Diğer bir ifadeyle, üretim arttıkça toplam
rant ve toplam ücret ödemesi artar ve böylece toplam kâr azalır. Bu süreçte hasıla bir
süre sonra rant ve ücret ödemeleri toplamına eşit-toplam kâr sıfır olur ve böylece
ekonomi hasılanın artık değişmediği bir durağan duruma ulaşır47.
Diğer önemli bir teorisi ise, Mukayeseli Üstünlükler Teorisidir. Bu teoriye göre;
serbest ticaret ilkeleri çerçevesinde her ulus kendine en uygun malların üretiminde
uzmanlaşacaktır. O dönemde serbest ticaret bir ülkenin kendi üretemediği veya başka
ülkelerden daha ucuza üretemediği malları ithal etmesi halinde yararlı olacağı
düşüncesine dayanıyordu. Ricardo, mutlak üstünlük diye bilinen bu görüş yerine
“mukayeseli üstünlük” kavramını getirmiş ve ülkeler arası uzmanlaşma ve ticareti bu
yönde açıklamıştır. Böylece dış ticaret bütün taraflar için yararlı olabilecektir48.
1.2.4. Marksist Büyüme Teorisi
Karl Marx (1818-1883) bütün hayatını insan ve toplum problemleri üzerindeki
araştırmalarla geçirmiştir. Marx'ın çok kere Marksizm diye isimlendirilen düşünce ve
tahlil sistemi, diyalektik materyalizm ile birlikte tarihi ve toplumları geniş bir perspektif
içinde ele alan ve bunların hareketlerini genel ve hakim çizgileri içinde kavramaya
yönelmiş bir tarih teorisi, belli tarih dönemlerinin farklı toplum yapılarını açıklamaya
yönelmiş bir toplum teorisi ve toplumun gelişme çizgisi üzerinde belli bir aşamayı
temsil eden kapitalist toplumu tahlil ve teşhise yönelmiş bir iktisat teorisinden meydana
gelen bir bütündür49.
Karl Marx 1847-48’deki Komünist Bildiri (Communist Manifesto) ve 1867’deki
Kapital (Das Kapital) ve diğer eserleri ile yaşadığı çağdaki ekonomik dönüşümü
açıklamaya çalışmıştır. Toplamda üç cilt ve 2500 sayfadan oluşan kapitalin birinci cildi
Marx hayattayken diğer iki cildi ise, Marx'ın ölümünden sonra Engels tarafından 1885
ve 1895 yıllarında yayımlanmıştır50. Marx’ın yaşadığı bu dönem, tarım toplumundan
kapitalist topluma geçişteki sancıların yaşandığı dönemdir. Fabrikalar kurulmuş,
46Günsoy, a.g.e., s.63-64. 47Saraç, a.g.e., s.22. 48Güngör, a.g.m., s.7. 49Mehmet Selik, Marsist Değer Teorisi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları: 484,
Ankara 1982, s.1. 50Hunt, a.g.e., s.265.
18
üretimde makineler kullanılmış ve buhar enerjisine geçilmiş fakat sendikalar, sosyal
güvenlik yasaları, yaşam koşullarına uygun altyapı henüz tamamlanmamıştı. Bu
bağlamda, Marx’ın çalışmalarında klasik iktisat teorisinden daha genel bir teori
oluşturma eğilimi olsa da, ‘işçi sınıfı’nın yaşadığı bu ‘sömürü’ Marx’ın eserlerinde
siyasi eğilimlerin olmasına sebep olmuştur. Yani Marx kendine hedef olarak emeğin
sömürü üzerine kurulan kapitalist sistemi almıştır51.
Marx’ın büyüme kuramlarını daha iyi anlayabilmek için emek değer teorisini ve
artık değer teorisinin bilinmesi gerekmektedir. Marx’a göre, bir malın değeri o malın
üretiminde kullanılan emek ile ölçülür ve bu emek miktarı malların piyasadaki
mübadele değerini belirler. Ancak, kapitalistler piyasada işçiye emeğin hakiki değerini
değil, asgari fizyolojik geçim seviyesinde bulunan bir ücret ödemektedir. Böylece
kapitalistler isçileri sömürmek suretiyle kar elde etmektedir52. Emek gerçekte malın
değerinin tek belirleyicisi ise, o zaman kar ve faiz ne olacaktı? Marx kar ve faizi artık
değer olarak nitelendirdi. Böylece kapitalistler ve toprak sahiplerinin emeğin
sömürücüleri oldukları sonucuna varmak için kısa bir mantıksal adım atmak yeterliydi.
Eğer gerçekte değerin tamamı emeğin ürünüyse, o zaman sermayedarların aldığı kar ve
toprak sahiplerinin kazandığı faizin tümü, çalışan sınıfın haklı kazançlarından haksız
yere alınan artık değer olmalıydı53.
Marksist kapitalist modelde büyümeyi belirlemeyen unsur kapital (sermaye)
birikimidir. Sermaye birikimi artık değerin kapitale dönüşümüdür. Yani artık değer elde
etmek için kullanılan sermayenin büyümesi, artık değerin büyümesi ile birikimli olarak
büyümektedir. Toplam artık-değeri belirleyen unsurlar, birikimin boyutunu da
belirleyecektir. Toplam artık değeri, sömürü haddi ve kullanılan emek sayısı belirler.
Sömürü haddi, üç yolla artırılabilir.
İşçiyi daha uzun süre çalıştırarak,
Ücret haddini düşürerek
Emeğin verimini artırarak
51Demirel, a.g.t., s.38. 52Kök, a.g.e., s.244-245. 53Skousen, a.g.e., s.165.
19
Emeğin verimi arttıkça artı-değer büyür ve birikim artar. Diğer taraftan birikimle
beraber sermaye stoku arttıkça emeğin verimi de yükselir. Sonuçta, kapitalist
ekonomide, birikim imkânı ile birlikte artık-değer de artan biçimde çoğalır. Sermaye
birikiminin çapını belirleyen ikinci değişken, artı-değerin kapitalistin tüketim ve birikim
arasındaki bölüşümüdür. Marx’a göre artık-değerin kapitalistin tüketimi ve birikim
arasında bölünüşünde rol oynayan etken, kar haddi değildir. Ayrıca yatırım dürtülerinin
kar veya faiz haddinden bağımsız olduğunu, yatırım arzusunun kapitalistin psikolojisi
ve toplumun yapısıyla ilgilidir54.
Marx özellikle emek değer teorisi ile D. Ricardo’dan çok şey almıştır. Marx'ın
değer kavramına getirdiği emek faktörü yorumu Ricardo'cu argümanın özünü
değiştirmemekte birlikte, ona önemli argümanlar katmıştır 55 . Marx’daki artık değer
kavramı emek değer teorisi ile yakından ilişkilidir. Fakat Marx’ın büyüme hakkındaki
görüşleri Ricardo’nun büyüme teorisinden tamamen ayrılır. Ricardo da belirli bir
noktadan sonra sermaye birikimi ve nüfus artısı kısaca büyüme sona erecek ve ekonomi
durgunluk safhasına girecektir. Sermaye birikiminin durması, azalan verim kanunu
dolayısıyla tam rekabet şartları altında normalüstü karların sıfıra inmesi yüzündendir.
Karların sıfıra inmesine karşı, rantlar yükselecektir. Nüfus, Ricardo’da Malthus’un
kanununa tabidir ve uzun dönemde ücretler, nüfus-gelir ilişkisi dolayısıyla asgari
seviyede gerçekleşecektir. Ricardo’ya göre, teknik büyüme hızı düşüktür ve durgunluk
noktasını ortadan kaldırmaz, sadece bu noktayı daha geriye atar. Karl Marx’ın
teorisinde azalan verimler yasası yer almaz, bu nedenle kâr ile rant arasında bir ayrım
yapmamaktadır. Ücret oranını belirleyen, Malthus’un nüfus kanunu olmayıp, yedek
sanayi ordusu olarak nitelendirilen iş arayanlardır. Marx’da kapitalizm dinamik bir
sistemdir ve kapitalistler arasındaki rekabet dolayısıyla sistemin kendi bünyesi gereği,
hızlı bir teknik gelişme ve sermaye birikimi yolundadır. Üretimde bulunan firmaların
sayısının artması, firma etkinliğinin de aynı oranda olmasını zorunlu kılmaktadır. Bu
nedenle üreticiler, rekabet ortamında varlıklarını sürdürmek istiyorlarsa kârlarını
yeniden artıracak yatırımlar yaparak büyüme yolunu tercih edeceklerdir. Ayrıca
kapitalist üreticiler rekabet ortamında güçlü olabilmek için emeğin verimini
arttırmaktadır. Fakat bütün kapitalist üreticiler de aynı politikayı izlemeye
54Özsağır, a.g.m., s.4. 55Kök, a.g.e., s.244.
20
başladıklarında sermayenin organik bileşiminin yükselmesine neden olmaktadır. Daha
fazla sermaye kullanımı ise karların azalmasına neden olacaktır. Marx, bu süreç
sonunda kâr oranlarının azalmasını, azalan kâr oranı yasası olarak ifade etmektedir56.
Kar hadlerinin yükseltilmeye çalışılması sermayenin merkezileşmesine, işsizliğe ve işçi
sefaletinin artmasına neden olacaktır. İşçilerin sefaletinin artması ise, işçilerin ve
işsizlerin şehirlerde toplanmalarına ve ihtilal yoluyla kapitalist sistemin yıkılmasına
zemin hazırlanmasına neden olmaktadır. Diğer bir yandan, konjonktür dalgaları ve
buhranları ise gittikçe şiddetlenecektir57.
Yukarıda değindiğimiz bu sürecin açıklaması ise şu şekilde yapılmaktadır 58;
s=Artık Değer (toplam değerden, sabit ve değişir sermaye çıktıktan sonra kalan
kısım)
v=Değişir Sermaye (istihdam edilen işçilere fiilen ödenen ücretlerin toplamı)
C =Sabit Sermaye
b=Artık değer oranı veya sömürü oranı
r=Kâr oranı
c=Sermayenin organik bileşim oranı
Bu açıklamalar ışığında sistem şu şekilde işlemektedir; üretime (v +C) olarak
giren tüm sermaye, süreç sonunda artık değeri de kapsayarak (v +C +s) şekline
dönüşecektir. Öte yandan;
𝑏 =𝑠
𝑣 𝑟 =
𝑠
𝑣 + 𝐶 𝑐 =
𝑣
𝑣 + 𝐶
olarak ifade edilmektedir. Diğer bir deyişle, kâr oranı (r) ile sömürü oranı (b) ve
sermayenin organik bileşimi (c) arasında;
𝑟 =s
v + C=
s/v
C/v + v/v+
b
c + 1
ilişkisi bulunmaktadır.
56Günsoy, a.g.e., s.69-70. 57Akbulut, a.g.t., s.53. 58Kök, a.g.e., s.245-246.
21
Buna göre, kapitalizm evrime uğradıkça ve teknik yenilikler üretime girdikçe bir
yandan işçinin verimi yani artık değer artmakta, diğer yandan da sabit sermayenin
önemi gittikçe daha belirgin olmaktadır. Bu gelişme yukarıdaki eşitlikler açısından
düşünüldüğünde zaman sömürü oranı (b) sabitken sermayenin organik bileşimi (c)ne
kadar büyükse, kâr oranı (r) o kadar düşecek, (c) sabitken (b) sömürme oranının artışı
oranında (r) kâr oranı da yükselecek demektir. Bu nedenle, sermayenin organik
bileşiminin (c) artması, kâr oranlarını azaltıcı bir etki yapacaktır. Böylece uzun
dönemde sermaye ve servet artarken kârın azalması ile ekonomik büyüme hızı
yavaşlayacaktır59.
Marksist kapitalist modelde, üretim araçlarının kamuya devredilmesi isçilerin
sömürülmesine engel olacak ve kamuya mal edilen artık değer işçi sınıfı adına yüksek
bir büyüme hedefinin gerçekleştirilmesine ve yine isçi sınıfının günlük ihtiyaçlarının
yahut madde refahının sağlanmasına yönelecektir. Bu ihtiyaçlar fertlerin subjektif
zevklerine göre değil devlet otoritesi tarafından objektif ölçülerle tespit edilecektir.
Böylece sosyalist sistemde refah, objektif ihtiyaçların karşılanması anlamında ve
kamulaştırma, kamu üretimi yoluyla azamileştirilecektir60.
1.2.5. Schumpeter Büyüme Teorisi
Schumpeter, teorisini 1911’de Almanca olarak yazdığı ve 1926’da ikinci baskısı
yapıldıktan sonra 1934’te İngilizce olarak yayınlanan Ekonomik Kalkınma Teorisi
(The Theory of Economic Development), 1939’da yayınlanan Konjonktür
Dalgalanmaları (Business Cycles) ve 1950’de yayınlanan Kapitalizm, Sosyalizm ve
Demokrasi (Capitalism, Socialism and Democracy) kitaplarında açıklamıştır. Bu teori
Marx’ın teorisi gibi tarihsel bir modeldir 61 . Schumpeter, Marx’dan farklı olarak
kapitalist sistemin yıkılmayıp başarı ile işleyeceğini ve sistemin yarattığı hasıla artışının
işçilerin ücretini artırarak işçi refahının da artacağını düşünmektedir. Schumpteter’e
göre, kapitalist sistemin sona ermesi ancak kapitalist sistemin yaratmış olduğu refah
artışı yani başarısı olacaktır. Refahı artmış olan işçiler ve bu sistem içindeki entelektüel
59Saraç, a.g.t., s.25. 60Akbulut, a.g.t., s.53. 61M. Scott Fıtzgerald, A New View of Economic Growth, Clarendon Press, Oxford, 1998, s. 101-2.
22
sınıf kapitalist sisteme karşı ve kapitalist sermayedarlara karşı bir davranış içinde
olacaklardır. Bu atmosfer içinde kapitalist sistemi benimseyenler ve taraf olanlar
azalacak ve kapitalist sistem ihtilal olmadan sona erecektir. Bu süreçte ise kapitalist
sistem yerini sosyalist sisteme bırakacaktır62.
Teori formal bir model içermez. Modelin incelemeye değer asıl yönü Ortodoks
büyüme teorilerinin aksine yatırım ile teknik ilerleme arasında bağlantı olduğunu kabul
etmesi ve hiçbir şekilde sermaye birikiminden bahsetmeyip yerine girişimciler
aracılığıyla ‘yeni kombinasyonlar’ın büyümeye ve dalgalanmalara sebebiyet vermesini
açıklamasıdır63.
Schumpeter büyümeyi maddi (emek ve toprak) ve maddi olmayan (sosyal
organizasyon ve teknik) iki faktöre bağlamıştır. Üretim artışı, maddi faktörden ziyade
tekniğin ve sosyal organizasyonun gelişimine bağlıdır. Schumpeter, gerek toplumların
gelişmesini gerek ekonomik dalgalanmaları açıklarken girişimcileri ve teknik
ilerlemeyi, kendi ifadesi ile yenilikleri, ön plana almıştır. Schumpeter, yenilikleri, teknik
temelli, yeni kaynakların keşfi olarak tanımlamaktadır. Bir başka ifade ile hasılayı
arttıran herhangi bir değişme, yenilik olarak kabul edilmektedir64.
Bu yenilikler şu şekilde sıralanabilmektedir65.
Tüketicilerin alışkın olmadığı yeni bir ürün ya da hizmetin veya bu
ürünün yeni bir halinin piyasaya sürülmesi,
Yeni bir bilimsel buluşla meydana gelen malın ticari bir üretim metodu
ile piyasaya sürülmesi,
Daha önce girilmemiş bir sektörde önceden var olmayan yeni bir
piyasanın açılmasına neden olur,
Önceleri piyasada olmayan yeni hammadde, yarı ürün ve ürün
kaynağının piyasaya sürülmesi,
Yeni tekelci pozisyonunun yaratılması ya da tekelci pozisyonunun
bozulması gibi, herhangi bir sektörde yeni bir sürecinin oluşturulması.
62Günsoy, a.g.e., s.70-71. 63Scott Fıtzgerald, a.g.e., s.103-4. 64Özsağır, a.g.m., s.8. 65Arzu Meltem Dinler Sakaryalı, İnovasyon ve Risk Sermayesi, Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi, 2014,
s.185.
23
Schumpeter‟e göre bu yenilikleri yapacak olan girişimcilerdir. Dolayısıyla da
büyümenin gerçek itici gücünü girişimciler oluşturmaktadırlar. Schumpeter’e göre
kapitalist düzende sosyal ortam bu tip insanların yetiştirilmesine imkân hazırladığı ve
bunların yüksek karlarına tahammül gösterildiği oranda büyüme hızlanacaktır66.
1.2.6. Keynesyen Büyüme Teorisi
Birinci Dünya Savaşı sonrası ve 1929 yılında başlayan büyük dünya bunalımı
Klasik İktisat Teorisi’nin de ileri sürdüğü ve savunduğu temel görüşleri ve teorilerini
sarsan bir dünya bunalımı olmuştur. Klasik İktisat Teorisi’ne önemli eleştirilerde
bulunan iktisatçı ise Johnard Maynard Keynes (1883-1946)’dir. Keynes 1936 yılında
Para, Faiz ve İstihdamın Genel Teorisi adlı eserinde klasik iktisatçıların savunduğu
gibi piyasa mekanizmasının otomatik olarak tam istihdamı sağlama konusunda başarılı
olamadıklarını ileri sürmüştür. Keynes eserinde yatırımların öncelikle toplam talep
üzerinde etkilerini incelemiş, yatırımların sermaye birikimi üzerindeki etkilerini
tümüyle ihmal etmiştir. Keynes’in büyüme konusundaki analizleri ise bu anlamda kısa
dönemli statik bir analizdir67.
Keynesyen görüşte ücretlerin ve fiyatların esnek olmadığı; esnek olmayan fiyat
ve ücretlerin piyasaların temizlenmesi(Piyasa mekanizmasının iyi işlemesinden dolayı
fiyatlardaki ve ücretlerdeki esneklik nedeniyle, tüm piyasalarda arz ve talebin
eşitlenmesi durumudur) önünde bir engel olduğunu söylemiştir. Keynesyen görüşe göre
temizlenmeyen piyasaların da tam istihdam dengesinin sağlanmamasına neden olduğu
iddia edilmiştir. Bu söylenen koşullar geleneksel Keynesyen görüşün en önemli
argümanları olup, ekonomideki dalgalanmalara ve dengeden sapmalara ilişkin
açıklamalarında da çıkış noktasını oluşturmaktadır. Bu nedenle Keynesyen düşüncede,
dalgalanmaların önlenmesinde veya piyasadaki etkin dengelere tam istihdam düzeyine
ulaşılmasında, devletin toplam talep üzerinde yönlendirici kararlar almasını öneren bir
düşünce olarak tanımlamak mümkün olmaktadır68.
66Özsağır, a.g.m., s.8. 67Günsoy, a.g.e., s.73-74. 68 Ekrem Erdem - Cüneyt Dumrul, Keynesyen ve Neo-Klasik Yaklaşımlarda Finansal Sistem ve
İktisadi Büyüme, Uludağ Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:33, Sayı:2, s.49.
24
Keynes, direk büyümeyi değil; daha çok durgunluk içindeki ekonomileri
durgunluktan kurtulmak için neler yapılması gerektiği üzerinde durmuştur. Bu
çerçevede Keynes'e göre durgunluktan kurtulmada harekete geçirici faktör talebin
genişlemesidir. Talep artışı, kendisinden daha büyük bir gelir artışına yol açmaktadır.
Gelirde ki bu artış, talep miktarı ile çarpan katsayısı denilen bir katsayının çarpımı
kadardır. Katsayıyı belirleyen ise tüketim eğilimi denen ΔC/ΔY oranıdır. Burada C,
tüketimi, Y üretimi ve Δ ise değişimi temsil etmektedir69.
Keynesyen düşünceler çerçevesinde, reel piyasalarda olduğu gibi, finans
piyasalarında da kamu müdahalesi artarak devam etmiştir. Keynesyen iktisadi
düşüncenin temel önerileri, Büyük Buhran’dan çıkışa yöneliktir. Keynesyen öneriler
önemli ölçüde kamu müdahalesine dayalıdır. Esasen, Keynesyen görüş en temel
anlamda kapitalizmin olağan krizlerinden en az zararla nasıl çıkılacağına dair başlatılan
bir tartışma içeriğine sahiptir.70.
1.2.7. Post Keynesyen Büyüme Teorisi (Horrod-Domar Modeli)
Keynes’in kısa dönemli analizini uzun döneme genişleten ve dinamik büyüme
sorunlarıyla uğraşan iktisatçılar ise Harrod ve Domar’dır. Roy F. Harrod 1937 senesinde
Bay Keynes ve Geleneksel Teori isimli makalesi ile Keynes’in teorisini eleştirmiştir.
1939 yılında Dinamik Teori Üzerine Bir Deneme başlıklı makalesini hazırlamasında bu
eleştirilerin etkisi olmuştur. Harrod bu makalesinde yatırım harcamalarının toplam talep
üzerine etkileri yanında üretim kapasitesi üzerinde etkisi olduğunu da hesaba katarak
büyüyen bir ekonomide piyasa sisteminin otomatik olarak tam istihdamı sağlamasının
mümkün olup olmadığını araştırmıştır. Harrod’un modeline benzeyen başka bir model
ise İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Amerikalı iktisatçı Evsey D. Domar tarafından 1946
ve1947 yılları arasında geliştirilmiştir71.
69Bilen, a.g.t., s.12. 70Erdem - Dumrul, a.g.m., s.48. 71Ünsal, a.g.e., s.83.
25
Literatürde Harrod-Domar modeli olarak anılan model aslında birbirinden
farklılıklar72 içeren iki ayrı modeldir. Farklılıkların çok keskin olmaması nedeniyle iki
model birlikte anılmışlardır.
Harrod-Domar modelinin temel öngörüleri;
Sermayenin marjinal fiziki verimliliği sabittir,
Bir birim sermaye artışı çıktı miktarını aynı oranda artırmaktadır. Zira emeğin
bolluğu sebebiyle sermaye-emek oranı sabit kalmaktadır.
Çıktı düzeyi sermaye stoğunun sabit bir fonksiyonudur (Sermaye-Hasıla
Katsayısı sabit).
Sabit sermaye katsayısı ile büyüme yeni sermaye için yapılacak olan yeni
yatırım miktarı ile doğrudan orantılıdır.
Sonsuz miktarda işsizin olması fiyatları artırmadan çıktının yükseltilebileceği,
varsayımlarına dayanmaktadır73.
Harrod-Domar modeli, Keynesgil kısa dönemli yaklaşımların uzun dönemli
büyüme sürecine uyarlanması çabaları sonucu ortaya çıkmıştır. Horrod-Domar modeli,
büyüme iktisadının temelini oluşturmuştur. Harrod-Domar modeli, Keynesyen anlamda
yatırımların talep ve kapasite yaratma yönleriyle birlikte ele alınmasından ortaya
çıkmıştır. Keynes’in teorisindeki analizi kısa dönem dengesi sorunlarına yönelmekteyse
de, aynı zamanda dinamik büyüme teorisinin önemli unsurlarını da içermiştir. Bu
unsurlar, birikimin iki temel değişkeni olan yatırım ve tasarruftur. Keynes’te yatırımlar,
kısa dönem dengesinin nerede oluşacağını belirleyen, gelirden ayrı, talep yaratan bir
harcamadır. Fakat yatırımların bu vasıflarının yanında önemli bir özelliği daha vardır.
Bu özellik üretim ve çıktı kapasitesi yaratmıştır. Yatırımlar üretimin kapasitesine
yapılan bir ilave olduğu için, yalnız talep yaratıcı rolü ile var olan kapasitenin ne ölçüde
kullanılacağını belirlememekte; aynı zamanda kapasite yaratma yönüyle üretim
72 Harrod'un modeli Domar’ın modeli ile örtüşmektedir. Ancak, büyüme sürecinde yatırım-üretim
ilişkisini açıklaması, Domar modelinden farklıdır. Domar, yapılan yatırımın üretim kapasitesini ne kadar
artıracağı ve meydana gelecek gelir (talep) artışının artan bu kapasiteyi tam kullanmaya imkân verip
vermeyeceği konusunu analiz etmiştir. Harrod ise üretim ve gelir artışına bağlı olarak yatırımların ne
kadar artırılabileceğini araştırmıştır. Harrod’a göre kalkınmanın temel problemi, gelirin mevcut
tasarrufları massetmeye yetecek bir yatırım artışına imkan verecek bir düzeye çıkıp çıkmayacağıdır.
Sorun, analizlerde kullanılan araçlar bazında yorumlanırsa, Domar modelinde çarpan
mekanizması/katsayısı kullanılmış iken Harrod Modelinde hızlandıran prensibi/katsayısı kullanılmıştır. 73Ekodiyalog, Ekonomik Büyüme Modelleri, s.1.
http://www.genelteori.com/2012/08/buyume-modelleri.html (21.05.2016)
26
imkanlarını da artırmıştır. Diğer bir yandan her sene aynı miktar yatırım yaparak
dengeli büyümenin sürdürülmesi olanaksızdır. Örneğin; t dönemdeki tam istihdam
gelirinin t+1 dönemdeki bütün üretimi kapsayacak hacimde bir satın alma gücünü
temsil etmez. Dengeli bir büyümenin gerçekleşmesi için, yatırımların ve gelirin bir
dönemden diğer bir döneme artan seyir izlemesi gerekir74.
Keynes ve Harrod arasındaki asıl fark büyüme alanındadır. Harrod’a göre sabit
bir büyüme oranında ekonomi dengeli büyüyebilir. Keynes’e göre ekonominin sabit bir
büyüme oranında dengeli büyümesi mucizedir. Ancak çok ciddi düzenlemeler yapılırsa
bu sonuç ortaya çıkabilecek bir durumdur. Harrod ve Domar, modellerinde esasen ülke
ekonomilerinin nasıl dengeli büyüyebileceğini ve bu büyümenin nasıl sürekli hale
gelebileceğini açıklamaya çalışmışlardır75.
Harrod-Domar'a göre büyümenin asıl sorunu; gelirin var olan tasarrufları
eritmeye yeterli bir yatırım artışına imkan sağlayacak bir seviyeye çıkıp
çıkamayacağıdır. Büyüme devamlı olarak net yatırımların yapılmasını gerektirmektedir.
Yatırımlar, gelir artışı tarafından yapıldığına göre, büyüme süreci içinde olan yatırımlar,
çıktı kapasitesinin ve çıktının artmasına neden olmaktadır. Bu da yeni yatırımların
yapılmasına yol açmıştır. Bu sürecin kesintisiz devam edebilmesi için, yatırımın
meydana getirdiği çıktı artışının (arzın) talep tarafından eritilmesi gerekmektedir.
Yatırımlardan elde edilen kapasite artışı, çoğaltan sonucunda meydana gelen talep ile
dengelendiği zaman, talep ve gelir bekleyişleri gerçekleşmiş; planlanan miktardan ne
fazlası ne de eksiği üretilmiş ve satılmış olacağından bu süreç, yatırım-tasarruf ve arz-
talep dengesinin sağlandığı bir büyüme süreci olarak meydana gelecektir. Buna ilave
olarak işgücü piyasasında devamlı olarak arz-talep dengesi sağlanıyorsa: gelir düzeyi,
istihdam, işgücü arzı ve üretim kapasitesi gibi makro bütüncül değişkenler devamlı
olarak belli ve sabit oranda artacak ve ekonomi uzun dönem durağan durum dengesine
oturarak sabit hızda büyüyecektir. Bu şartlar altında uzun dönem dengesi büyüme
dengesi haline gelecektir. Bu durum ideal bir denge durumudur. Fakat bu ideal denge
durumunda, ekonominin dengeli büyüme düzeyine ulaşması ve bunu sürdürmesi
74 İsmail Şirinler - Yılmaz Doğru, Türkiye Ekonomisi'nin Büyüme Dinamikleri Üzerine Bir
Değerlendirme, Yönetim Bilimleri Dergisi, 3:2, 2005, s.164. 75Ekodiyalog, Ekonomik Büyüme Modelleri, s.1.
https://www.ekodialog.com/Konular/ekonomik-buyume-modelleri-teorileri.html (21/05/2016).
27
imkansızdır. Çünkü mal ve işgücü piyasasında aynı anda dengenin sağlanmasını
gerektirecek herhangi bir neden yoktur. Harrod, Keynes’in kısa dönemde veri üretim
kapasitesinin ve veri işgücünün tam istihdamını sağlayacak bir mekanizmanın var
olmadığı yargısına, uzun dönem tahlili açısından ulaşmıştır. Uzun dönemde tam
istihdamda sürekli ve dengeli büyümeyi sağlayacak bir mekanizma, kapitalizmde de
bulunmadığının yargısına ulaşmıştır76.
İdeal denge durumunda piyasasının verdiği sinyaller doğru olduğu halde
dengesizlik durumunda piyasa sinyalleri, girişimcileri dengesizliği artırıcı davranışta
bulunmaya yöneltecektir. Dengenin gerektirdiğinden daha fazla yatırım yapıldığı
zaman, yani beklenen büyüme oranı denge büyüme oranını aştığı zaman, dönem
sonunda talep fazlası ortaya çıkmakta; talebin büyüme oranı çıktının büyüme oranını
aşmakta ve stoklar erimektedir. Talep çıktıdan büyük olduğu için, bu girişimcilerin
gereği kadar yatırım yapmadıkları sonucuna ulaştıracak ve eriyen stokları yenilemek ve
talebi karşılamak için yatırımlar daha da artacaktır. Yatırımlar zaten dengenin
gerektirdiğinden fazla olduğu için bu artış, talebin büyüme oranını, çıktının büyüme
oranının daha da üzerine çıkaracak; ekonomi giderek denge büyüme oranından
uzaklaşacaktır. Talep fazlası başlangıçta stoklardan karşılansa bile bunun giderek
artması bu olanağı da ortadan kaldıracağı için fiyatlar sürekli olarak artmaya başlayacak
ve ekonomi enflasyon sürecine girecektir. Bu süreç içinde, her dönem sonunda arz-talep
dengesi, stok değişmeleriyle değil fiyat artışıyla sağlanacaktır. Böylece, denge büyüme
oranı bir tarafı enflasyon diğer tarafı deflasyon uçurumu olan bir bıçak sırtı denge
(kararsız denge) meydana getirmektedir. Diğer bir deyimle, kapitalist sistemin dengede
büyümesini sağlayacak bir oran var ise de bu denge, kararsız bir dengedir. Harrod-
Domar düşünce çizgisinin karakteristik ve güçlü sonucu, uzun vadede bile ekonomik
sistemde büyümenin en iyi şekilde bıçak sırtında dengede olacağıdır. Anahtar
parametrelerin büyüklüğü yatırım oranı, sermaye-hasıla oranı, işgücü artış oranı denge
noktasından yavaşça kayar, sonuç ya işsizliğin artması ya da uzun süreli enflasyon
olarak ortaya çıkar. Ancak modelin ortaya koyduğu ölçüde bir kararsızlık, kapitalizmin
tarihsel gelişiminde gözlenmiştir77.
76Şirinler - Doğru, a.g.m., s.165. 77Şirinler, Doğru, a.g.m., s.166.
28
Daha kısa bir şekilde açıklamak gerekirse, Harrod ve Domar modeline göre
ekonomik büyümeyi yatırımlar belirlemekte ve yatırım miktarı artınca büyüme hızı da
artmaktadır. Tasarruf katsayısının büyük olması büyümeyi hızlandıran bir etkendir. Bu
şekilde, kısa dönem tüketimleri azaltılıp yatırımlar arttırılırsa veya dış borç alınıp
mevcut tasarruflara ilave edilirse uzun dönem büyüme hızında yükselme yaşanacaktır.
İç tasarrufların artmasıyla, ayrıca dış borç almaya ihtiyaç kalmayacak ve daha önceden
alınan borç için gerekli finansman sağlanmış olacaktır78.
1.2.8. Neo-klasik Büyüme Teorisi (Solow Modeli)
1950 ve 1960'lı yıllarda yaygın olan büyüme teorisi, Rostow'un çizgisel
büyüme teorisi idi. Rostow'un teorisini bir büyüme teorisinden çok bir
gelişme/kalkınma teorisi olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır. Rostow'a göre az
gelişmişlikten gelişmişliğe geçişin biz dizi evreden oluştuğunu öne sürerek esas itibarı
ile bir tarihselci yaklaşım geliştirmiştir. Bu yaklaşımın temelini batı ekonomilerinin
geçirdiği tarihi evrelerden oluşturmuştur79.
Rostow ülkelerin gelişim çizgilerini tarihi tekerrür olarak açıklaması ile
gelişmiş ülkeleri örnek alan toplumların aynı süreci takip etmelerini önermektedir.
Rostow'a göre geleneksel toplumun kalkınması için belirli şartların yerine getirilmesi
yeterli olacaktır. Bunlardan en önemlisi yatırımları besleyen iç ve dış tasarrufların
arttırılmasıdır. Bu noktada ikinci dünya savaşı sonrasında Batı Avrupa Devletlerinin
yıkılan ekonomilerini Marshall yardımları ile büyümelerini gerçekleştirmişlerdir80.
Literetürde yaygın olarak Solow Büyüme Modeli olarak geçen Neo-klasik
Büyüme Teorisi; 1950'li yıllarda Robert M. Solow(1956) ve Trevar Swan (1956)
tarafından yapmış oldukları çalışmalara dayanmaktadır81.Teoriyi, Robert M. Solow’un
1956’da yazdığı Ekonomik Büyüme Teorisine Bir Katkı (A Contribution to the Theory
of Economic Growth) makalesi ile T. W. Swan’ın aynı tarihte Ekonomik Büyüme ve
78Ekodiyalog, Ekonomik Büyüme Modelleri, s.1. 79 Murat A. YÜLEK, İçsel Büyüme Teorileri, Gelişmekte, Olan Ülkeler ve Kamu Politikaları
Üzerine, Hazine Dergisi, Nisan 1997, Sayı:6, s.3. 80Burak ATAMTÜRK, Büyüme Teorileri ve IMF Politikaları, Marmara Üniversitesi, İ.İ.B.F. Dergisi,
Yıl 2007, Cilt:XXII, Sayı:1. 81İlyas ŞIKLAR - Ayten KAYA, Türkiye'de Özel Sektör Yatırımları ve İçsel Büyüme, Ekonomik
Yaklaşım Dergisi, Cilt:9, Sayı:31, Kış 1998, s.62.
29
Sermaye Birikimi (Economic Growth and Capital Accumulation) başlıklı yazdığı
makalesi oluşturmaktadır. Teori önceden sadece Solow modeli olarak bilinirken daha
sonra buna Swan’ın ismi de ilave edilmiş ve Solow–Swan teorisi olarak
isimlendirilmeye başlanmıştır. Fakat teoride Solow’un ağırlığı devam etmektedir82.
Solow'un büyüme modeli aslında Harrod-Domar'ın bıçak sırtı dengesine karşı
çıkmış ve kapitalist piyasa sisteminde tek ve kararlı dengeden söz etmiştir. Neoklasik
teoride Harrod-Domar'ın varsayımı olan sabit oranlar yerine neoklasik standart üretim
fonksiyonu (ölçeğe göre sabit getirili) konulmuştur. Neoklasik üretim fonksiyonunda
öncekinin aksine sermayenin marjinal verimliliği sabit değildir. Sadece Harrod-
Domar'ın modelde kullandığı çarpan varsayımı korunmuştur. Tasarruf ve tüketimin,
gelirin sabit bir bölümü olduğu kabul edilmektedir83.
Neoklasik büyüme teorisinin temel varsayımları bulunmaktadır. Bunlar;
Kapalı bir ekonomi,
Tam rekabet
Sabit bir hızla büyüyen ve dışsal olarak belirlenen nüfus,
Beşeri sermayede var olan üretkenlik veya verimlilik değişimlerinin
dikkate alınmaması,
Durağan büyüme hızına tasarruf oranındaki artışın etki etmemesi,
Üretim fonksiyonu için sabit getirili, üretim faktörleri için ölçeğe göre
azalan bir üretim teknolojisi,
Teknolojinin sabit ve dışsal olduğu varsayımı, şeklinde özetlenebilir84.
Ölçeğe göre sabit getiri varsayımı, bütün girdiler belirli bir oranda çıktı da aynı
oranda artar. Tam rekabet varsayımına göre ise, karar birimleri (üreticiler ve tüketiciler)
fiyat kabul edici konumundadırlar ve piyasalarda fiyat arz ve talebi birbirine eşit kılar.
Yani piyasalar sürekli olarak temizlenir. Dışsallığın olmadığı yolundaki varsayımına
82Demirel, a.g.t., s.48. 83Yülek, a.g.m., s.5. 84Atamtürk, a.g.m., s.91.
30
göre, üreticinin başka bir üreticiye sağladığı fiyatlandırılmayan bir yarar ya da
fiyatlandırılmayan bir maliyet yoktur85.
Neo-klasik büyüme modelinde iki farklı karar birimi vardır. Bunlar aileler-
tüketiciler ve firmalar üreticilerdir. Aileler-tüketiciler emek girdisi (L) yanında sermaye
girdisinin de (K) sahibidirler. Bu nedenle aileler sahip oldukları emek ve sermaye
girdilerini sırasıyla belirli bir ücret haddi (w) ve belirli bir sermaye kiralama maliyeti (r)
üzerinde firmalara kiraya verirler. Neoklasik modelde aileler aynı zamanda firmalarında
sahibidirler. Bu sebeple modelde ailelerin geliri (Y), emek geliri (wL) ve sermaye geliri
(rK) toplamından oluşmaktadır. Y=wL +rK86. Neoklasik modelinde aileler-tüketiciler
elde etmiş oldukları gelirlerin bir kısmını (s) tasarruf ederek (S=sY) yatırım amacıyla
kullanırlar (I=S=sY). Neoklasik modelde ailelerin sahip oldukları sermaye girdisi
üretim sürecinde yıpranabilir87.
Modeldeki ikinci karar birimi olan firmalar-üreticiler, ailelerden (fiziksel)
sermaye ve emek girdilerini kiralarlar. Kiraladıkları bu girdileri var olan teknoloji-
üretim bilgisi üzerinden çıktıya dönüştürürler. Bu nedenle modelde sermaye (K), emek
(L), teknoloji-üretim bilgisi (A) gibi üç tür üretim faktörü vardır. Bunlardan sermaye
girdisi ve emek girdisi rakip (rival) girdidir. Belirli miktarda sermaye girdisi ve belirli
miktarda emek girdisi belirli bir firma tarafından kullanınca, diğer firmaların
kullanacakları emek ve sermaye girdisi miktarı azalır. Başka bir ifadeyle, aynı sermaye
girdisi ve emek girdisi aynı anda birden çok firma tarafından kullanılamaz88.
İşgücündeki artış, nüfustaki artış ve teknolojik değişme modele dışsal olarak
verilmiştir. Beşeri sermayedeki üretkenlik veya verimlilik göz ardı edilmiştir. Bu
varsayımlara dayalı Neo-klasik teoride, kişi başına sermaye, üretim ve tüketim ile aynı
oranda artış gösteren dengeli bir büyüme tanımlanmıştır. Denge durumuna gelindiğinde
ise, kişi başına gelir ve tüketim artış oranı teknolojik gelişmeyle eşitlenmiştir. Başka bir
85Erdal M. Ünsal, İktisadi Büyüme, Genişletilmiş 2. Baskı, Ankara 2016, Ocak, Tarcan Matbaası, s.112. 86Ünsal, a.g.e., s.112. 87 Ünsal, a.g.e., s.112. 88Ünsal, a.g.e., s.112-113.
31
deyişle ekonomik büyümenin tasarruf artışından bağımsız olduğu ve modele dışsal
olarak verilen teknolojik gelişmeye bağlı olarak artış göstermektedir89.
Neo-klasik büyüme modelinde kişi başına büyüme, üretim faktörlerinden
birinin arttırılmasından kaynaklanıyorsa, üretim sürecinde bu faktörde azalan verimlerin
ortaya çıkmasıyla uzun dönem büyüme, başka dışsal kaynaklar olmadan sürdürülemez.
Bu modelde uzun dönem büyümenin kaynağı teknolojik gelişmedir ve uzun dönem
büyüme oranı model içinde belirlenmemektedir90.Uzun dönemde büyüme hızının dışsal
olarak verilen teknolojik gelişmeler tarafından belirlenmesi, ülkelerin uzun dönemde
kişi başına sermaye ve gelir seviyelerinin birbirlerine yakınsayacağı (yaklaşacağı)
anlamına gelmektedir. Gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkeler arasındaki gelişmişlik
farkının uzun dönemde ortadan kalkacağı şeklindeki görüşe "yakınsama hipotezi"
denmiştir. Yakınsama hipotezine göre, sermayenin işgücünden daha hızlı bir şekilde
arttığı bir ekonomide, teknoloji sabit ve dışsalken, faiz sınırlarının düşeceği ve yoksul
ülkelerin zengin ülkelere göre daha hızlı büyüyüp onları sonunda yakalayacakları
varsayılmaktadır. Aynı anda yapılan bir yatırımın, başlangıçtaki faktör donatımlarının
farkları sebebiyle, yoksul ülkedeki hasılayı zengin ülkedekinden daha hızlı arttıracaktır.
Böylelikle ülkeler arasında büyüme oranları farklılaşacak ve sonuçta yoksul ülkeler
zengin ülkelerin kişi başına düşen reel hasıla seviyesine ulaşmaktadır91.
Yakınsama hipotezine göre, zengin ülkelerden, sermayenin getirisinin daha
yüksek olduğu gelişmekte olan ülkelere doğru bir sermaye akışı olacağını
söylemektedir. Uluslararası faiz haddindeki farklılıklar, sürecin işleyişiyle birlikte
sermaye akımını uyarmaktadır. Fakat zamanla, sermaye hareketleri, faiz haddi
farklılıklarının ülkeler arasında ortadan kalkmasına ve sonuçta ülkelerin gerçek büyüme
oranlarının sıfıra doğru ilerlemesine ve birbirlerine yaklaşmasına yol açar92.
89Ercan, a.g.m., s.130. 90Munise Tuba Türker, İçsel Büyüme Teorilerinde İçsel Büyümenin Kaynağı ve Uluslararası Ticaret
Olgusuyla İlişkisi, Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 2009, Sayı:25, s.88. 91Muhsin Kar - Sami Taban, Kamu Harcama Çeşitlerinin Ekonomik Büyüme Üzerine Etkileri,
Ankara Sosyal Bilimler Dergisi, 58-3, s.146. 92 Aykut Kibritçioğlu, İktisadi Büyümenin Belirleyicileri ve Yeni Büyüme Modellerinde Beşeri
Sermayenin Yeri, AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 1998 Cilt:53, s.9.
32
Neoklasik büyüme teorisi büyümeye bakış açımız açısından önemli yere
sahiptir. Fakat modelde yer alan yakınsama hipotezi, gerçek hayatta ortaya çıkmamış
olması (Birbirini yakınlaşan ülke sayısı neredeyse hiç yoktur) hatta sermayenin sadece
zengin ülkeler arasında dolaşması, teoriye şüphe ile bakılmasına neden olmuştur93.
Ekonomik büyüme oranını, dışsal bir değişken olarak teknolojik gelişmeye
bağlayan Neoklasik büyüme modeline göre, devletin uygulamaya koyacağı iktisat
politikalarının uzun dönemli büyüme üzerinde herhangi bir etkisi olmaz. Bu sebeple
siyasilerin büyümeyi arttırmaya yönelik uyguladıkları maliye politikalarıyla birlikte
ekonomiye müdahale etmelerini gereksiz bir uygulama olarak görülmektedir94.
1.2.9. İçsel Büyüme Teorileri
Solow tarafından oluşturulan ve sonraları geliştirilen Neoklasik modeller
dönemin koşullarına uygun olması nedeniyle önemli modeller arasında sayılmaktadır.
Fakat yirminci yüzyılın sonlarına doğru, gelişmiş ülkelerde, sanayi toplumundan bilgi
toplumuna geçişle birlikte Neoklasik modeller geçerliliğini yitirmeye başlamıştır.1980'li
yıllara kadar iktisadi literatüre hakim olan Neoklasik büyüme modeline göre; kişi başına
düşen sermaye miktarlarının artması sonucu sermaye faizinin düşmesine neden olur.
Sermaye faizi yalnız sermaye birikim hızının, işgücü artışlara ve teknik gelişmelerdeki
hıza eşit olması durumunda sabit kalır. Bu sebeple Neoklasik büyüme yaklaşımında
uzun süreli büyümenin motoru olarak işgücü artışı ve teknik gelişme görülür. Bu her iki
unsurun da dışsal oldukları öngörülür. Neoklasik büyüme modelinde ‘teknik bilgi’,
bütün ekonomiler için aynı miktarda ve bedel ödemeden elde edilecek bir kamu malıdır.
Ülkelerin farklı büyüme hızlarına sahip olmaları ise, ülkelerin farklı işgücü ve büyüme
hızlarına sahip olmalarıyla açıklanmıştır95.
Solow’un kaleme aldığı makalesine karşı duruşlar 1956’dan itibaren
başlamıştır. Arrow:(1962), Schultz:(1963), Uzawa:(1965) gibi çalışmalarda büyümenin
sadece sermaye birikimi üzerine kurulu olmadığı ülkelerin kendilerine has bir takım
93Zehra Doğan, Ekonomik Büyüme Süreçlerinin Analizinde Yeni Açılımlar ve Büyümenin Yersel
Dinamikleri, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl:2, Sayı:6, Eylül 2014, s.371. 94Ercan, a.g.m., s.130. 95Metin Berber - Uğur Sivri - Seyfettin Artan, Türkiye’de Yatırım Harcamaları Ekonomik Büyüme
İlişkisi, I.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi No:25(Ekim 2001), s.61.
33
içsel unsurların bu süreçte rol oynadığını söylemektedirler. Bu çerçevede en büyük sesi
getiren Romer’in 1986’daki ‘’IncreasingReturnsAndLong-Run EconomicGrowth
(Artan İade Ve Uzun Dönemde Ekonomik Büyüme) ’’ ve Lucas’ın 1988’deki ‘’On
TheMechanics Of Economic Development (Ekonomik Kalkınmanın Mekaniği)’’
adlı makaleleri olmuştur96.
Romer (1986) ile başlayan ve Lucas (1988) ile devam eden içsel büyüme
modellerinin çıkış noktası ise, Neoklasik büyüme teorisinin pratikteki somut
gelişmelerle birebir uyuşmaması olmuştur. İçsel büyüme modelleri Neoklasik büyüme
modelinden şu noktalarda ayrılmıştır: İlk olarak, Neoklasik büyüme modelinin aksine,
iktisadi büyümenin iktisat içi faktörlerin ürünü olduğunu, bu sistemi dışarıdan etkileyen
bir faktörün olmadığını savunmaktadır. İkincisi ise, azalan verimlere dayanan
Neoklasik üretim fonksiyonu yerine, artan verimlere dayanan üretim fonksiyonu
kullanılmıştır. İçsel büyüme teorisinin temelinde Romer'in, üretim ve yatırım sürecinde
sadece fiziksel ürünün olmadığı aynı zamanda yeni üretim bilgisinin de ortaya çıktığı
şeklindeki görüşü vardır. Romer üretim ve yatırım sürecinde yan ürün olarak ortaya
çıkan bilginin sadece şirket için değil, o şirketin dışında tüm ekonomide verimlilik
artışları sağlayacağını söylemiştir 97 . Üçüncüsü ise, içsel büyüme modelleri
çerçevesinde yakınsama (convergence) hipotezi reddedilmektedir. İçsel büyüme
iktisatçılarına göre, gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkeler ile aralarındaki gelir
farkları gittikçe artmaması için gerekli önlemleri almaları gerekmektedir. 98. Son olarak
bu teoride en uygun büyüme oranına ulaşılabilmesi için devletin piyasaya müdahaleleri
mecburi bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır99.
Romer ve Lucas içsel büyüme modelinin en önemli iki kalemidir. Romer ve
Lucas Neoklasik büyüme teorisini bütünüyle bırakmadan onu nasıl gerçekçi hayata
dâhil edebiliriz düşüncesini sürdürmüşlerdir. Çünkü Romer ve Lucas'ın
modellemelerinde Solow’un tam rekabet ve sabit getiri fikrini yok saymışlardır. Fakat
diğer fikirleri olan yani rasyonalite ve bireycilik hâlâ modele hâkimdir. Bu bağlamda
96Zehra Doğan, Ekonomik Büyüme Süreçlerinin Analizinde Yeni Açılımlar ve Büyümenin Yersel
Dinamikleri, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl:2, Sayı:6, Eylül2014, s.372. 97Berber vd., a.g.m., s.62. 98Kaya, a.g.t., s.10. 99Berber vd., a.g.m., s.62.
34
içsel büyüme teorileri Neoklasik büyüme modelinin eksikliklerini gidermeyi
amaçlamaktadır. Ekonomide meydana gelen artan getiri durumlarını, eksik rekabet,
tekel koşullarını ve Neoklasik büyüme teorisinin dikkate almadığı teknolojik gelişme ile
beşeri sermaye unsurlarını sisteme dâhil etmişlerdir100.
İçsel büyüme teorisi, ekonomik büyümeyi yine ekonomideki içsel güçler
tarafından belirlendiğini varsayarken, büyümenin itici gücünü de tanımlamaktadırlar.
Teori büyümenin itici gücünü 3 ana grupta ele alarak tanımlamaktadırlar101;
Beşeri Sermaye Modelleri: Nüfus artışı ve beşeri sermayeyi içsel
karar değişkeni olarak alanlar,
Kamu Politikası Modelleri: Kamu politikalarının büyüme sürecinde,
büyüme oranları üzerinde etkisi olduğunu kabul edip, kamunun rolünü
bağımsız değişken olarak ele alanlar,
Araştırma ve Geliştirmeden Kaynaklanan Bilgi Üretimi ve
Dışsallıklar: İçerilmemiş, yani zaman içerisinde üretim artışı şeklinde
ortaya çıkan ve ekonomideki olumlar gelişmeler sonucu fazla bir
maliyete ihtiyaç olmadan üretimin artmasını sağlayan teknolojik
gelişmeyi ele alanlar.
100Doğan, a.g.e., s.372. 101 Özge Özen, Büyüme Teorileri İle Teknoloji(AR-GE) İlişkisi – OECD Ülkeleri İçin Bir Uygulama,
Yüksek Lisans Tezi, Antalya 2006, s.13
35
Şekil 1: İçsel Büyümenin Belirleyicileri
Kaynak: Aykut KİBRİTÇİOĞLU, İktisadi Büyümenin Belirleyicileri ve Yeni Büyüme Modellerinde
Beşeri Sermayenin Yeri, AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 1998 Cilt:53, s.11.
Modellerde ele alınan İçsel Büyüme süreçlerinin hepsi yenilik şeklinde ortaya
çıkan teknolojik gelişmenin büyümenin kaynağını oluşturmasına dayanır. Şekil 1'de
görüldüğü gibi, eğitim ve sağlık alanında yapılan yatırımlar beşeri sermayeyi arttıracak
buda yaratıcılığı ve yaparak öğrenmeyi geliştirecektir. Diğer bir yandan teknoloji
politikaları, teknolojik gelişmenin oluşmasını sağlayan teknik altyapıyı geliştirmektedir.
Teknik alt yapı, yaparak öğrenme, teknolojik gelişmenin ortaya çıkmasında doğrudan
etkili olan Ar-Ge’yi etkileyecektir. Ar-Ge üzerinde etkisi olan diğer unsurlar arasında
36
kültürel, tarihi, sosyolojik, psikolojik ve dini nedenler tarafından belirlenen yaratıcılık
ve tesadüfler sayılabilmektedir102.
İçsel büyüme modellerini Ar-Ge’ye dayalı içsel büyüme modelleri, Beşeri
sermayeye dayalı Lucas Büyüme modeli ve Kamu Politikalarına Dayalı Barro büyüme
modelleri olarak 3 başlık altında incelenecektir.
1.2.9.1. Ar-Ge’ye Dayalı İçsel Büyüme Modelleri
1980’lerin sonu 1990’ların başında dünya ekonomisinde yaşanan gelişmeler ve
artan rekabete bağlı olarak teknolojik yeniliklere ilgi giderek artmıştır. Bu kapsamda
büyümenin itici gücü olarak nitelendirilen Ar-Ge’ye bağlı içsel büyüme modeli ilk defa
Romer (1990) tarafından ortaya atılmıştır. Ortaya atılan bu yaklaşımı Grosman ve
Helpman ve Aghion ve Howitt ortaya attıkları modellerle geliştirmişlerdir103.
Ar-Ge'ye dayalı içsel büyüme modelleri eksik rekabeti büyüme modeline ilave
etmekle bir adım daha ileri gitmişlerdir. Ar-Ge faaliyetlerinin ana temelinde
Schumpeter’in ortaya attığı kavramsal çerçeve bulunmaktadır. Schumpeter değişimin
motoru olarak teknolojik Ar-Ge ve yenilik olgusunu görmüştür. Bu model genel olarak
üç sektör üzerine oturur. Bu üç sektör; Ar-Ge sektörü, nihai mallar sektörü ve ara mallar
sektörüdür. Araştırma ve geliştirme sektörü, modelde sürdürülebilir büyüme açısından
anahtar sektör konumundadır104.
1.2.9.1.1. Romer Modeli
İçsel teorilerde beşeri sermaye ve teknolojik gelişmeyi büyümenin ana
belirleyicileri olarak savunmuşlardır. Büyümenin itici gücü olarak nitelendirilen Ar-Ge
faaliyetlerinin önemini vurgulayan Ar-Ge’ye bağlı ekonomik büyüme modeli ilk defa
102Kibritçioğlu, a.g.m., s.11. 103Sami Taban - Mehmet Şengür, Türkiye’de Ar-Ge ve Ekonomik Büyüme, AİBÜ Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:1, s.357. 104Mustafa Özer - Necati Çiftçi, Ar-Ge Tabanlı İçsel Büyüme Modelleri ve Ar-Ge Harcamalarının
Ekonomik Büyüme Üzerine Etkisi: OECD Ülkeleri Panel Veri Analizi, SÜ İİBF Sosyal ve Ekonomik
araştırmalar Dergisi, s.220.
37
Romer (1990) tarafından ortaya atılmıştır 105 .Romer modelinde teknolojik gelişmeyi
birim maliyetlerin düşmesi olarak ele alır. Teknolojik gelişmenin üretim ve yatırım
sürecinde gayri ihtiyari olarak ortaya çıktığını ifade etmiştir. Romer'in modeli aslında
Arrow’un yaparak öğrenme sürecini pozitif dışsallık olarak üretim fonksiyonuna ilave
edilmesi anlamına gelmektedir. Bilgi üretimindeki artış Arrow’a göre yaparak öğrenme
ve yayılma etkisi yoluyla bütün ekonomiye firmanın özelindeki kazanımlarından daha
fazla katkı sağlayacağını söylemektedir106. Yaklaşımda bilgi, tüketimden dışlanamayan
ve rekabet edilemeyen nitelikteki kamu malıdır. Romer’in öngörüleri arasındaki en
önemli fark, yenilik sahiplerinin yapmış oldukları tasarım üzerindeki haklarının
korunmuş olması sebebiyle bilginin tam manada kamu malı haline gelememesi vebu
sayede buluş yapmanın özendirilmesidir107.
Romer, büyümeyi içsel faktörlere, teknolojik yeniliklere ve özellikle Ar-Ge
faaliyetlerine dayandırmıştır. Romer’in ortaya koyduğu bu teoriye, Jones yaratıcı
fikirler iktisadı adını vermiştir. Jones'e göre yaratıcı fikirlerin en temel özelliği
rekabetçi olmamasıdır. Bu artan getiriyi ve eksik rekabeti de beraberinde getirmiştir.
Yüksek fayda sağlayacak çıktı üreterek teknolojik yeniliklerin kaynağını oluşturan
yaratıcı fikirler iktisadı teknolojik düzeyde artışa neden olmaktadır. Yapılan Ar-Ge
faaliyetleri sonucunda teknolojik gelişmeler ortaya çıkmakta ve Ar-Ge faaliyetleri
sonucunda kaynaklar daha verimli kullanılarak ülkeler daha fazla tüketim ve üretim
seviyesine ulaşmakta, yaşam standardını arttırmıştır. Teknolojik gelişmeler daha fazla
firmalar tarafından yapılan Ar-Ge faaliyetleri sonucu ulaşılan buluş, sermaye birikimi
ve yenilikler şeklinde görülmektedir108.
Romer, firmaların kâr maksimizasyonunu sağlamak için uygulayacakları
yatırım kararlarının teknolojik değişime neden olduğunu söylemiştir. Teknolojik
yenilik, ekonomi birimlerinin sermaye birikimlerini devam ettirmelerine teşvik etmiştir.
Teknolojik gelişme, sermaye birikimi ve verimlilik artışına neden olmaktadır.
105Onur Altın - A. Ayşen Kaya, Türkiye’de Ar-Ge Harcamaları ve Ekonomik Büyüme Arasındaki
Nedensel İlişkinin Analizi, Ege Akademik Bakış Dergisi, 2009, s.252. 106Cemil Çiftçi - Gökhan Aykaç, İçsel Büyüme Modelleri ve Küreselleşme Sürecinde Gelişmekte
Olan Ülkelerin Konumları, Sosyo Ekonomi Dergisi, Ocak-Haziran 2011-1, s.163. 107Yener, a.g.m., s.131. 108İsmet Göçer, Ar-Ge Harcamalarının Yüksek Teknolojili Ürün İhracatı, Dış Ticaret Dengesi ve
Ekonomik Büyüme Üzerine Etkileri, Maliye Dergisi, Sayı:165, Temmuz-Aralık 2013, s.218.
38
Teknolojik gelişme, piyasadaki bilinçli kişilerin faaliyetleri sonucu ortaya çıkmıştır.
Romer modelinde yeni bilginin üretilmesi sonucunda yalnız bir defaya mahsus sabit bir
maliyete katlanıldığı, başka bir ifadeyle bilgiyi tekrar tekrar kullanılmak herhangi bir ek
maliyetin ortaya çıkarmadığını belirtilmektedir109. Modele göre yenilikler üzerindeki
sahiplik hakları korunacağından, bilgi tam bir kamu malı haline gelememektedir. Kamu
malı haline gelmeyen bilgi Ar-Ge ve yenilikleri özendirecektir. Böylece tekel olan
rekabet şartları altında faaliyet gösteren firmalar da, Ar-Ge faaliyetlerinin sonucunda
devamlı yeni bir ürün ve bilgi geliştirebilmektedir110.
Romer bu modelinin merkezinde Ar-Ge faaliyetlerine yer vermiş ve bu
sektörde istihdam edilen beşeri sermaye ve bu sektör tarafından üretilmiş olan üretim
teknikleri veya yeni ürün modelin genel hatlarını oluşturmuştur. Uzun dönemdeki
devamlı büyüme oranına yaklaşılması, ekonomi tarafından Ar-Ge sektörüne aktarılmış
olan bilim adamı, teknik elaman, araştırmacılar gibi nitelikli işgücünün miktarına
bağlıdır. Ekonomide beşeri sermayeyi meydana getiren girdiler ne kadar fazlaysa ve
ekonomi bu kaynakları ne ölçüde Ar-Ge sektörüne tahsis ederek yeni bilginin ve
teknolojilerin geliştirilmesini yapıyorsa, bu ekonomide büyüme yüksek derecede
olacaktır. İçsel teorilerde, kar amaçlı Ar-Ge yatırımları nedeniyle elde edilmiş olan yeni
fikirler ve oluşan bilgi birikimi önemli rol oynamaktadır111.
Romer, içsel büyüme modelini üç önemli nokta üzerine yapmıştır. Birinci
nokta büyümenin ana merkezinde teknolojik gelişme vardır. Büyümenin kaynağı
kısmen dışlanabilen ve rakibi olmayan girdi olan teknolojik gelişmedir112.İkinci nokta
ise, piyasa teşvikleri tarafından uyarılmış olan firmaların aldıkları bilinçli kararlar ile
teknolojik gelişme gerçekleşir. Bu kararlar doğrultusunda teknolojik gelişmeyi
dışlayarak kendilerine yarar sağlamalıdırlar113. Son olarak üçüncü nokta ise, bilginin
üretim unsuru olarak üretimde kullanılması ile başka üretim unsurlarının kullanılması
arasında çok önemli farklar vardır. Bilgi üretilmede katlanılan bir defaya mahsus
109Paul M. Romer, Endogenous Technological Change, Journal of Political Economy, 98(5), s.71-72. 110Çiftçi - Aykaç, a.g.m., s.164. 111Romer, a.g.m., s.71-72. 112Yardımcı, a.g.m., s.102. 113Özer - Çiftçi, ag.m., s.221.
39
maliyet dışında, üretilen bilgi ne ölçüde kullanılırsa kullanılsın üretim maliyetlerinde bir
artışa sebep olmaz. Bu da modelde teknolojinin temel özelliğini tanımlamaktadır114.
İçsel büyüme modelinin önemli özelliği, ülkeler arası ticaret ve mal
farklılaştırması yolu ile oluşan piyasa büyüklüğündeki artış, servet ve gelir etkisi
yanında büyüme etkisi de yaratmaktadır. Daha büyük ve geniş piyasa daha fazla
araştırma yapılmasına ve hızlı bir büyümeye sebep olmaktadır. Modelde piyasa
büyüklüğünün ölçütü nüfus yerine beşeri sermaye stoku alınmıştır. Beşeri sermaye
stokunun büyük olduğu ülkelerdeki piyasalarda faaliyet gösteren firmalar ve ülkelerin
daha hızlı bir şekilde büyüyebileceklerini ileri sürmüşlerdir. Bu durum da Neoklasik
büyüme modelindeki yakınsama hipotezine eleştiriyi göstermektedir. Çünkü gelişmiş
ülkelerdeki beşeri sermaye stoku, gelişmekte olan ülkelere göre daha büyüktür115.
Romer’e göre ekonomi üç sektörden oluşmaktadır. Ar-Ge sektörü, ara malı
sektörü ve nihai mal sektörüdür. Ar-Ge sektörü yeni bilgi üretimi için beşeri sermaye ve
bilgi stokunu kullanmışlardır. Ara malı sektörü, Ar-Ge sektöründen aldığı tasarımları
kullanarak nihai mal sektörüne girdi sağlamaktadır. Nihai mal sektörü ise işgücü ve
beşeri sermayeyi kullanarak nihai mal üretimi gerçekleştirmektedir116. Yeni bir bilgi,
daha modern bir ara malı üretilmesini olanaklı kıldığı gibi, ekonomideki toplam bilgi
stokunu da arttıracaktır. Bu özelliğiyle yeni bilgi, Ar-Ge sektöründeki beşeri
sermayenin verimliliğini de artmasında etkili olacaktır. Yeni bilginin bu iki etkisi nihai
ürün üretim fonksiyonunda ölçeğe göre artan getiri etkisi yaratacaktır ve büyüme
gerçekleşecektir117.
1.2.9.1.2. Grossman ve Helpman Modeli
G. Grossman ve E. Helpman, çalışmalarında çok ülkeli dinamik bir genel
denge modeli ile büyümeyi, dış ticaret ve ticaret politikalarıyla ele almışlardır. Ar-Ge
sektörünün dış ticaret sayesinde ülke ekonomisinin belli bir konuda ekonomik
114Romer, a.g.m., s.72. 115Çiftçi - Aykaç, a.g.m., s.164. 116Romer, a.g.m., s.79. 117Özen, a.g.t., s.34.
40
üstünlüğünü arttırarak büyüme üzerinde olumlu etkide bulunacağını belirtmişlerdir118.
Az gelişmiş ülkeler, Ar-Ge yatırımlarına yeteri kadar kaynak ayıramazlar. Bunun yerine
ihtiyaç duydukları teknolojileri dışa açıklık oranlarını artırmak nedeniyle gelişmiş
ülkelerden teknoloji transferleri yaparak sağlayabilmektedirler. Bununla beraber
teknoloji transferi kendi kendine gerçekleşmez. Teknoloji transferinin gerçekleşmesi
için az gelişmiş ülkelerin teknoloji transferlerine yönelik teşvikleri ve çok uluslu
şirketlere sağladıkları kolaylıklar çok önemli rol oynamaktadır119.
Romer'de olduğu gibi, Grossman ve Helpman’ın sundukları modellerde de,
teknolojik yenilikler içseldir. Teknolojik yeniliğin içsel olması, firmaların bilinçli
davranışlarına bağlı olarak kâr beklentilerine dayanmaktadır. Teknolojik yenilikler
sebebiyle, geleneksel olan beklentinin aksine, uzun dönemdeki kâr oranlarında bir
düşme yaşanmayacaktır. Bu nedenle, içsel teknolojik yeniliklerin sebep oldukları
verimlilik artışları uzun dönemde ekonomik büyümenin kaynağını oluşturmaktadır.
Grossman ve Helpman’agöre içsel büyüme iki yolla gerçekleşmektedir. Birincisi Ar-Ge
harcamaları malların niteliğini iyileştirmekte ve bu sebepten dolayı büyüme
sağlanmaktadır. İkincisi ise, Ar-Ge sektörünün devamlı yeni teknolojiler üretmesi
sonucu ürün çeşitliliği artmakta ve bu yolla büyüme gerçekleşmektedir120.
Groosman ve Helpman teknolojik yeniliklere dayanan büyüme modelini iki
başlık altında incelemişlerdir. Birincisi ürün türlerindeki artış sonucunda meydana
gelen teknolojik yeniliklerin büyümeye etkileri, ikinci olarak kamusal nitelikli büyüme
ve bilgi etkileridir. Groosman ve Helpman'ın modeline göre ekonomideki bütün
tasarruflar, yeni teknolojilerin yaratılmasına yönlendirilmektedir. Ar-Ge çalışmaları;
birinci olarak üretim maliyetlerini azaltarak daha iyi üretim süreçlerinin geliştirilmesine
yol açacaktır. İkinci olarak ise, yeni tasarımlara sahip malların üretilmesi olanak
sağlayacaktır. Fakat burada üzerinde durulan konu yeni tasarımlara sahip olan malların
üretilmesidir. Firmalar bu varsayımda yeni üretecekleri tasarımlar için patent haklarına
güvenecek ve bu tasarımların ikame olanaklarının olmaması durumunda tekelci rantlar
elde edeceklerdir. İkinci modelde ise ekonomide Ar-Ge yatırımları yoluyla tekelci rant
118Özen, a.g.t., s.36. 119Özer - Çiftçi, ag.m., s.223. 120Taban - Şengür, a.g.m., s.359.
41
elde eden özel sektör girişimcileri olduğu gibi bunun yanında rekabete konu olmayacak
şekilde tüm girişimcilerin kullanımına açık ve kamusal nitelikte üretilen yeni ürünler de
yer almaktadır121.
1.2.9.1.3. Aghion ve Howitt Modeli
Philippe Aghion ve Peter Howitt, 1992 yılında yayımlanan “Yaratıcı Yıkım
Yoluyla Büyüme Modeli” (A Model of Growth Through Creative Destruction) başlıklı
makalelerinde, Ar-Ge faaliyetlerine ve teknolojik yeniliklere değinmişlerdir.
Yayımlanan makalenin başlığından da anlaşılacağı üzere Schumpeter’in yaratıcı yıkım
analizi üzerinden yeni bir değerlendirme ortaya koymuşlardır. Aghion-Howitt modeline
göre Schumpeter’in analizi; ölçek, zaman ve sermaye boyutları açısından bazı
eksikliklerin olmasına rağmen halen geçerliliğini korumaktadır122.Schumpeter’e göre
“Kapitalist sistemin motoru ve temel itici gücü, yeni üretim, yeni tüketim malları veya
nakil metotları ve yeni piyasalardan oluşmaktadır. Bu süreçte, ekonomik yapı devamlı
olarak içeriden bir devrime uğratır, devamlı eskiyi yok eder ve sürekli olarak yeni birini
yaratır. Schumpeter’in analizine göre yaratıcı yıkım süreci, kapitalizmin başlıca
gerçeğini yansıtmaktadır. Yaratıcı yıkım modelinde en önemli faktör, ürünlerin
niteliğinde sürekli bir gelişim sağlayan teknolojik yenilikler ve bu yeniliklere dinamizm
sağlayan patent rekabeti olmaktadır123.
Modelde, Ar-Ge faaliyetleri sonunda üretilen yenilikler ve yeniliklerin ürün
kalitesinde arka arkaya gelişim göstermektedir. Yenilik şeklindeki kalite iyileştirme
geliştirme çabalarının temel özelliği, yenilik veya yeni bir buluşun eski teknoloji ya da
ürünü eskitmesi (obsolete)'dir. Yeni yapılan bir buluşun bu eskitme ya da başka bir
ifadeyle yaratıcı yıkımın özelliği iki sonuca neden olmaktadır. Birinci sonuç, mevcut
Ar-Ge faaliyetleri ve gelecekteki Ar-Ge faaliyetleri arasında negatif bir ilişkinin
olduğunu kabul etmesidir. İkinci sonuç ise, mevcut Ar-Ge ve gelecek Ar-Ge faaliyetleri
121Kaya, a.g.t., s.12. 122 Ferhat Akbey, Ar-Ge, İnovasyon ve Kalkınma İlişkisine Yönelik Bir Literatür Taraması;
Kurumsal Özet, Maliye Dergisi, Sayı:166, Ocak-Haziran 2014, s.10. 123Özer - Çiftçi, ag.m., s.224.
42
için pozitif dışsallıklara sebep olmasına rağmen, aynı anda üreticiler üzerinde negatif
etkiler yaratabilmektedir124.
Aghion ve Howitt'in, 2009 yılında yazmış oldukları Büyüme Ekonomisi (The
Economics of Growth) adlı kitaplarında modele farklı bir boyut kazandırmışlardır.
Ülkelerdeki büyüme ayrımlarına bakıldığında, Aghion ve Howitt’in ortaya attığı
varsayıma göre yirminci yüzyılın yarısından itibaren bir kulüp yakınsaklığı (club
convergence) olacağını öngörmüşlerdir. Birden fazla gelişmiş ve orta gelirli ülke, uzun
vadeli büyüme oranı sergileyen kulübe ilişik görünürken uzun sürede daha az büyüme
oranları gösteren çok sayıda fakir ülke bu kulüpten dışlanmaktadır. Az gelişmiş ülkeler
ve gelişmiş ülkeler arasındaki bu farkı, teknoloji transferi bir noktaya kadar
dengeleyebilecektir. Fakat teknoloji transferi yapan az gelişmiş ülkelerin inovasyona
kaynak ayırmaları gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında ise kulüp, sadece inovasyona
devam eden ve edecek olan ülkelerden oluşacaktır125.
1.2.9.2. Lucas’ın Beşeri Sermaye Modeli
Üretim sürecine katılmış olan bireylerin sahip oldukları ve insanın vasıflarını
vurgulayan beceri, bilgi, dinamizm ve tecrübe gibi artı değerler beşeri sermaye olarak
kabul edilmektedir 126 . Beşeri sermaye, soyut bilgiden farklı, bireysel yeteneklerin
toplamı olarak belirtilebilmektedir. Özel mallar gibi, genel olarak rakip olma ve dışlama
etkilerine sahiptirler. Örneğin, bir doktor bütün becerisini ve çabasını bir hastalık
üzerine yoğunlaştırsa, doktor bu beceriyi aynı anda başka alanlarda kullanamamaktadır.
Başka bir örnek, çok yetenekli ve becerikli bir uzmanı A ve B firmaları aynı anda
istihdam edememektedir. Fakat bir kişinin bildiği becerisini ya da uzmanlığını bir
başkasına söylerse kişisel bilginin işe dönüşerek ortaya çıkmasın gibi, beşeri sermaye
belli ölçülerde yayılma ve dışlanamama etkilerine sahiptir. Bu nedenle, piyasada var
124Özer - Çiftçi, ag.m., s.224. 125Akbey, a.g.m., s.10. 126Kadir Eser - Çisel Ekiz Gökmen, Beşeri Sermayenin Ekonomik Gelişme Üzerine Etkileri: Dünya
Deneyimi ve Türkiye Üzerine Gözlemler, Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, Cilt:1, Sayı:2, 2009, s.43.
43
olan şartlara bırakılması halinde beşeri sermaye yatırımları sosyal olarak gerçekleşecek
olan en ideal seviyenin altında gerçekleşebilir127.
Beşeri sermayenin kaynakları, bilgi, kabiliyet, okul eğitimi, yaparak öğrenme,
hizmet içi eğitim, sosyal etkileşim ve gözlemdir. Bu sayılanlar kendi aralarında
karşılıklı olarak ilişki içindedirler. Ekonomide fiziki sermaye yatırımları kadar, beşeri
sermaye yatırımları da, yapılması gerekmektedir. Yaparak öğrenme, deneyime ve
pratiğe dayanmaktadır. İşgücünün tecrübe ve uzmanlaşması arttıkça verimliliği
artmaktadır. Uzmanlaşan iş gücünün aynı miktar da yapılacak üretim için harcadığı süre
kısalacaktır. Verilen eğitim süreleri arttıkça iş hayatındaki değişimlere uyum daha kolay
olacaktır. Bu da iş hayatında esnekliği ve verimliliği artıracaktır. Beşeri sermaye ile
uzun dönemde elde edilen yararlar, beşeri sermayenin üretim maliyetlerini fazlasıyla
karşılayabilir. Eksik yapılan beşeri sermaye yatırımları bireysel gelir dağılımını bozar.
Bozulan gelir dağılımı, ek beşeri sermaye yatırımlarıyla aşılabilir128.
Dünyadaki tüm ekonomilerin büyümesini bir tek modelle açıklamanın yetersiz
olacağını kabul eden Lucas, dünyada gerçekleşen ve gerçekleşecek olan büyüme ve
gelir farklılıklarıyla uyumlu, mekanik yapılı, durgun duruma girmeyen, genel geçer bir
model kurmak isteyerek beşeri sermaye modelini ortaya çıkarmıştır. Beşeri sermaye
modelinde, standart olan Neoklasik piyasa şartlarının geçerli olduğu, parasal unsurların
analize katılmadığı bir ekonomi dikkate alınmıştır129.Yoksul bir ülke, kapalı ekonomi
halinde, zengin bir ülke ile aynı büyüme oranına sahip olsa bile yoksul bir ülkenin nispi
yoksulluğu devam edecektir. Ülkeler arasındaki servet ve gelir dağılımında herhangi bir
değişme yaşanmayacaktır. Ülkelerarasındaki emek faktörü mobil değilse, sermayenin
serbest dolaşımı dış ticarette güçlü bir eğilim doğurmayacaktır. Fakat emek unsuru
mobil ise, her şey emeğin üretkenliğini artıran beşeri sermaye etkilerinin içsel mi değil
127Alessandro Pıo, İçsel Büyüme Teorisinde Yeni Gelişmeler Nelerdir? Bunlar Gelişmekte Olan ve
Piyasa Ekonomisine Geçiş Sürecini Yaşayan Ülkeler Açısından Ne Ölçüde
Uygulanabilir?,Ekonomik Yaklaşım Dergisi, Cilt:4, Sayı:10, 1993, s.122. 128Osman Demir - Adem Üzümcü, İçsel Büyümenin Kaynakları, İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi,
Cilt:17, Ekim 2013, Sayı:3-4, s.23. 129Osman Demir, Durgun Durum Büyümeden İçsel Büyümeye, C.Ü. İİBF Dergisi, Cilt:3, Sayı:1, 2002,
s.3.
44
mi, ve bu etkilerin bir kişiden başka bir kişiye taşarak dışsal faydalar sağlayıp
sağlamadığına bağlıdır130.
Lucas’ın Y = F (K , uhN) şeklindeki üretim fonksiyonu eğitim yoluyla
içselleşmeye önemli bir ışık tutmaktadır. Bu üretim fonksiyonuna göre, sermaye stoku
(K) ve işçi sayısı (N) artışında olduğu gibi, ortalama çalışanların yetenek düzeyi (h) ve
ortalama çalışma süresi (u) arttıkça da üretim artacaktır. Fakat beşeri sermaye
birikiminin artması çalışmadan arta kalan zamanın (1− u) artmasına, diğer bir ifadeyle
çalışılan sürenin (u) eksilmesine bağlıdır. u(t) = 1 olursa, zamanın hepsi çalışmaya
ayrılacağı ve işçilerin yeteneklerini geliştirebilecekleri zaman hiç kalmayacağı için
beşeri sermaye birikimi sıfır olacaktır. u(t) = 0 olması halinde ise, zamanın tamamını
yetenekleri geliştirmeye ayıracakları için ve çalışmaya hiç zaman kalmayacak ve üretim
sıfır olacaktır. Bu iki durumda da yetenek düzeyinde azalan getirinin olmayacağı ileri
sürülmektedir131.
Beşeri sermaye modeline göre doğan dışsal faydalar sayesinde, beşeri sermaye
birikiminin yüksek olduğu ülkelerde her yetenek düzeyindeki emeğin göreceli olarak
daha fazla gelir elde etmesi beşeri sermayenin düşük olduğu doğu ülkelerinden batıya
doğru göçe neden olmaktadır. Göç devam ettikçe doğudaki ülkeler yoksullaşmakta ve
batıdaki ülkelerde zenginleşmektedir. Bundan dolayı Çin ve Hindistan gibi ölçek
ekonomilerini doğurabilecek iç piyasa genişliğine sahip ülkeler bile uzun süreli yüksek
bir büyümeyi sağlayamayacaklardır. Oysaki sosyal ve fiziki çevreyi geliştirerek, eğitim
düzeyini artırarak beyin göçünü azaltılacak ve büyümeye olumlu katkı sağlanacaktır. Bu
ülkeler kendilerine daha çok yatırım yapılmayı hak etmektedir132.
Lucas’ın ifadesine göre, bir ülke fiziki sermaye birikimiyle birlikte beşeri
sermaye birikimi de yapabiliyorsa durgun duruma girmeden büyümeye devam
edecektir. Beşeri sermaye eğitim ile birlikte daha kalıcı olur ve iş başında öğrenme yolu
ile gerçekleştirilir133. Beşeri sermaye, işçilerin verimliliğini arttırarak üretimin artmasına
130Doğan, ag.m., s.374. 131Osman Demir vd.,İçsel Büyümede İçselleşme Süreçleri: Türkiye Örneği, D.E.Ü.İ.İ.B.F.Dergisi,
Cilt:21, Sayı:1, Yıl:2006, s.29. 132Osman Demir vd., a.g.m., s.29. 133Doğan, ag.m., s.374.
45
neden olmaktadır. Beşeri sermaye modeline göre, fiziksel sermaye yatırımlarının olduğu
kadar beşeri sermaye yatırımları da çok önemlidir. Beşeri sermaye yatırımları, yaparak
öğrenme ve eğitim yoluyla yapılmaktadır. Eğitim sürecinde devletin rolü önem
kazanmaktadır134.
İçsel büyüme modellerinde beşeri sermayeyi kullanan uygulamalı çalışmalar,
beşeri sermayeyi hem başlı başına bir üretim unsuru olarak görmekte, hem de daha da
önemlisi diğer girdilerin ve teknolojinin etkinliğini artırmak suretiyle sürdürülebilir
ekonomik kalkınmaya fayda sağlayan bir unsur olarak değerlendirmektedirler135.
1.2.9.3. Barro’nun Kamu Politikası Modeli
Barro'nun kamu politikası modelinde, kamunun sağladığı mal ve hizmetlerin
bir üretim unsuru olarak modele dahil edilmiştir.136.Daha kolay anlaşılması için emek
düşürülmüş üretim fonksiyonunun sermayeye ve o mala bağlı olduğu kabul
edilmektedir. Tekrardan modelde basitlik olması için hükümetin tek gelirinin gelir
vergisi olduğu, tek giderinin ise de kamu malının arzı olduğu kabul edilmiştir.Bütçenin
daima denk olduğu varsayılmıştır137.
Barro'ya göre, büyümenin temel dinamiğini; kamu tarafından yapılması
beklenilen altyapı yatırımlarının oluşturmaktadır. Bilişim teknolojileri yardımıyla bilgi
iletişiminin sağlanarak, potansiyel fiziki sermaye yatırımlarının ve beşeri sermaye
stokunun arttırılması için kamunun desteğinin zorunluluğu ortaya konulmaktadır. Bu
tipteki kamusal yatırımlar özel sektör için dışsallık durumundadır 138 .Kamu
harcamalarının ekonomik büyümeyi olumlu yönde etkilemesi kar amacı olmayan ve
hane halkının fayda fonksiyonunu en üst düzeye çıkartan politikalarla
134Göknur Umutlu vd.,Ekonomik Büyüme Farklılıklarının İncelenmesi: OECD Ülkeleri İçin Bir
Uygulama, S.Ü. İİBF Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, s.355. 135Erol Çakmak - Sevda Gümüş; Türkiye’de Beşeri Sermaye ve Ekonomik Büyüme: Ekonometrik Bir
Analiz (1960 – 2002), Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, s.63. 136Göknur Umutlu vd., a.g.m., s.355. 137Yülek, a.g.m., s.10. 138Bilal Kargı vd.,İçsel Büyüme Modelleri Çerçevesinde Benchmarking ve Orta Anadolu Firmaların
Uygulamaları, II. Ulusal Orta Anadolu Kongresi, Niğde 2002, Bildiri Kitabı, MPM Yayınları, Nu:666,
Ankara:2002, s.181.
46
gerçekleşmektedir. Bu politikalar ekonomik büyüme ve refah üzerinde olumlu etkiler
yapmaktadır139.
Barro Modelinde, kamu finansmanındaki vergi gelirlerini arttırmak için yeni
yatırımlara; yapılacak yeni yatırımlar için ise kamunun yapmış olduğu altyapı
yatırımlarına ihtiyaç duyulduğu üzerine kurulmuş bir döngüden söz etmektedir. Bu
yolla sermayenin marjinal verimliliği artacağını söylemiştir. Fakat bu artış içerisindeki
ve doğrusal olarak artan vergi oranı da bulunmaktadır. Artan vergi oranları ile birlikte
fiziki ve teknolojik altyapı yatırımları için ihtiyaç duyulan finansman sağlanmış
olacaktır. Vergiler, vergi tabanını genişletmek nedeniyle arttırılabilir. Vergi oranları
optimum tutulabilirse büyüme sağlanabilecektir. Vergi oranları optimum tutulamazsa,
oranlardaki artış uzun dönemde büyüme üzerinde olumsuz etkiler gösterebilecektir140.
1.2.9.4. Üç Modelin Birlikte Ele Alınması
İçsel büyüme modellerini daha iyi anlayabilmek için, en önemli üç model
birleştirilerek şekil yardımıyla anlatılmaya çalışılmıştır. Aşağıdaki şekilde 2'de
kullanılan tüm değişkenler ve birbirleriyle ilişkileri gösterilmiştir. İktisatçılar ve
modellerinde öne çıkan faktörler iktisatçıların isimleriyle gösterilmeye çalışılmıştır.
139Özel, a.g.m., s.69. 140Bilal Kargı vd., a.g.m., s.180.
47
Şekil 2: İçsel Büyümenin Sınıflandırılması
Kaynak: Bilal KARGI, Mustafa AY ve Nuri BALTACI; İçsel Büyüme Modelleri Çerçevesinde
Benchmarking ve Orta Anadolu Firmaların Uygulamaları, II. Ulusal Orta Anadolu Kongresi, Niğde
2002, Bildiri Kitabı, MPM Yayınları, Nu:666, Ankara:2002, s.181.
Şekil 2’de Barro, Romer, ve Lucas modellerindeki, büyümenin temeline
yerleştirilecek önemli faktörlerin birbiriyle ilişkileri özet olarak gösterilmiştir. Barro,
Romer, ve Lucas modellerindeki ortak sonucun üretim artışı ve buna bağlı ekonomik
büyüme olduğu düşünüldüğünde, buna ulaşabilmeleri için farklı değişkenlerle
oluşturulmuş modeller olsa da, insanı ve insanın yeteneklerini teknolojiyle birlikte fiziki
sermaye yatırımlarının verimlilik seviyesini arttırarak büyümenin nasıl
gerçekleşebileceğini açıklamaya çalışmaktadırlar.141
141 Bilal Kargı vd., a.g.m., s.181
48
İKİNCİ BÖLÜM
AR-GE HARCAMALARI VE İNOVASYON (YENİLİKÇİLİK)
2.1. ARAŞTIRMA-GELİŞTİRME TANIMI VE KAPSAMI
İngiliz düşünür Francis Bacon’un daha 17. yüzyılın başlarında dile getirdiği
"Bilgi güç kaynağıdır" deyişi, bilimin insanlığın refah ve gelişmesi açısından ne kadar
önemli olduğunu en yalın şekilde ortaya koymaktadır. Bu deyiş özellikle bilgi çağı olan
günümüzde geçerlidir. Günümüz bilgi çağında uluslararası alanda rekabet edebilmenin
en önemli koşulu, bilgiye yatırım yapmaktır. Bilgiye yatırım denilince ilk akla gelen
kavram Ar-Ge’dir142.
Araştırma ve Geliştirme (Ar-Ge), insan, kültür ve toplum bilgisinden oluşan
bilgi dağarcığının arttırılması ve dağarcığının yeni uygulamalar tasarlamak üzere
kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen çalışmalardır143.
Ar-Ge olarak adlandırılan ve araştırma ve geliştirme çalışmalarını kapsamakta
olan kavram öncelikle araştırmayı yani bulunmamış bilgiyi ya da ürünü bulmayı
sonrasında ise bulunan bilgi ve ürünü geliştirmeyi içermektedir144.
Araştırma bir gereksinimle başlar. Bu faaliyetler, insanları rahatsız eden
durumların ortadan kaldırılmasına yönelik bilinmeyen durumları ortaya çıkarmak için
yapılan çalışmaların bütünüdür145 . Araştırma, bilinmeyeni bulmaya ve uygun olan
142 Uğur Bilici, Ülkemizin Teknolojik Gelişiminde Ar-Ge 'nin Önemi, Madencilik Bülteni, s.14,
http://www.maden.org.tr/resimler/ekler/f83971673de5c8e_ek.pdf E.T. (02.03.2018) 143Frascati Kılavuzu. (2002), Araştırma ve Geliştirme Taramaları İçin
Önerilen Standart Uygulamaları. OECD. s:30. 144A. İncekara vd.,Ar-Ge Harcamalarına Yapılan teşviklerin etkinliği: Türkiye BRİCS Ülkeleri
Karşılaştırılmalı Analizi, İktisat Politikası Araştırmaları Dergisi, Cilt:1, Sayı:2, Yıl:2014-2 s.3. 145 Targan Ünal - Nisa Seçilmiş, Ar-Ge Göstergeleri Açısından Türkiye Gelişmiş Ülkelerle
Kıyaslaması, İşletme Ve İktisat Çalışmaları Dergisi, Cilt:1, Sayı:1, Yıl:2013, s.13.
49
durumlarda uygulamaya yönelik yapılan bilimsel ve teknolojik faaliyetlerden
oluşmaktadır146.
Geliştirme, mevcut olan bilginin veya teknolojinin düzenlenerek daha
kullanışlı bir şekle getirme faaliyetidir147. Geliştirme faaliyetleri daha çok mühendislik
faaliyetlerini kapsamaktadır. Araştırma faaliyetleri gözlem ve deney yoluyla evrendeki
bilinmeyenleri açığa çıkarmaya çalışırken, geliştirme faaliyetleri ise kaynakların
insanlar için verimli hale getirilmesi ile ilgilenmektedir148.
Araştırma ve Geliştirme; yeni bir ürünün üretilmesi, ürünün kalitesi veya
standardının yükseltilmesi, standart yükseltici mahiyette yeni tekniklerin uygulanması
ve maliyet düşürücü yeni üretim teknolojilerinin geliştirilmesi, yeni teknolojinin
yurttaki var olan koşullarına uyumunun sağlanması, var olan teknolojilerin
iyileştirilmesi ve bu teknolojilere yenilerinin uyarlanması amacıyla yapılan, bilimsel
esaslara uygun yürütülen çalışmaları ve bu çalışmaların bunların sonuçlarını
kapsamaktadır.149.
Ar-Ge firmalarda yeni ürün ve üretim süreçlerinin meydana gelmesi için
yapılan yaratıcı ve sistemli çalışmalar olarak tanımlanmıştır150. Ar-Ge ürün ve süreç
yeniliğine veya artan bilimsel bilgiye ilişkin organize olarak yapılan çalışmalar
kapsamında bir olgu olarak da nitelendirilebilir 151 . Bu kapsamda Ar-Ge bilim ve
teknolojinin gelişmesini sağlayacak yeni bilgileri üretmek ve ya var olan bilgilerle yeni
ürün, malzeme ve araçlar üretmek, mevcut olan ürün ve sistemleri geliştirmek bilginin
sistematik olarak toplanmasını, analizini ve yorumunu gerektiren düzenli
çalışmalardır152.
146 Hüseyin İleri - Afra Horasan, Küresel Rekabet Ortamında İşletmelerin Teknoloji ve Ar-Ge
Yönetimlerinin Rekabete Etkileri Üzerine Araştırma Ve Örnek Bir Uygulama, Selçuk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yüksek Lisans Tezi Özeti, s.175. 147İleri - Horasan, a.g.t., s.175. 148 Tuğçe Uzun Kocamış - Ayşegül Güngör; Türkiye'de Ar-Ge Harcamaları ve Teknoloji Sektöründe
Ar-Ge Giderlerinin Karlılık Üzerine Etkisi: Borsa İstanbul Uygulaması, Maliye Dergisi, Sayı:166,
Ocak - Haziran 2014, s.127 149Oğuz Kaymakcı, Yeni Ekonomi: “Rekabet, Piyasa Ve Ar-Ge”
s.21.http://web.sakarya.edu.tr/~kaymakci/makale/yeniekonomikrekabet.pdf ( 06.05.2015 ) 150Vedat Kaya - Süleyman Uğurlu, Ar-Ge Harcamaları İle İhracat Arasındaki İlişki: Türkiye Örneği,
1990-2001 Ekev Akademi Dergisi, Yıl:2013, Sayı:57, s.272. 151Murat Çetin - Hayriye Işık, Türkiye ve Avrupa Birliği Ekonomilerinde Yenilikler ve Ar-Ge’nin
Teşviki: Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme, Maliye Dergisi, Sayı:166, Ocak-Haziran 2014, s.76. 152Bursa Ticaret ve Sanayi Odası, İnovasyon Nedir Şirketlere Ne Getirir, Mayıs 2007, s.43.
50
Ar-Ge toplum, kültür ve insan bilgisini de içeren bilgi birikimini artırmaya
yönelik yeni uygulamaların kullanmak için yapılan düzenli ve yaratıcı çalışmalardır153.
Ar-Ge’yi işletmeler açısından tanımlarsak, işletmelerdeki yeni ürün ve üretim
süreçlerinin geliştirilmesine yönelik sistemli ve yaratıcı çalışmaların tümüdür154.
Türkiye'de 6 Temmuz 2001'de yürürlüğe giren 4691 sayılı Teknoloji
Geliştirme Bölgeleri Kanunu 3. maddesine göre Ar-Ge; bilim ve teknolojinin
gelişmesini sağlayacak yeni bilgileri elde etmek veya mevcut bilgilerle yeni malzeme,
ürün ve araçlar üretmek, yazılım üretimi dahil olmak üzere yeni sistem, süreç ve
hizmetler oluşturmak veya mevcut olanları geliştirmek amacı ile yapılan düzenli
çalışmalardır155.
5746 Sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanunun 2/b bendine göre Ar-Ge ; kültür, insan ve toplumun bilgisinden
oluşan bilgi dağarcığının arttırılması ve bunun yeni süreç, sistem ve uygulamalar
tasarlamak üzere kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen yaratıcı çalışmaları,
çevre uyumlu ürün tasarımı veya yazılım faaliyetleri ile alanında bilimsel ve teknolojik
gelişme sağlayan, bilimsel ve teknolojik bir belirsizliğe odaklanan, çıktıları özgün,
deneysel, bilimsel ve teknik içerik taşıyan faaliyetleridir156.
Ar-Ge harcaması, bilim ve teknoloji de rekabet avantajını sağlamak için
özel ve kamu sektörünün yapmış olduğu faaliyetleri ve harcadığı çabaları içeren önemli
bir göstergedir. Ar-Ge'ye yapılmış olan harcamalar toplamının GSYİH içerisindeki payı
uluslararası karşılaştırmalarda kullanılmaktadır. Ar-Ge harcamaları; yerli ve yabancı
şirketler, laboratuvarları, devlet üniversiteleri, araştırma enstitüleri vb. yerlerde yapılan
toplam Ar-Ge harcamalarından oluşmaktadır157.
153Nihat Işık - Efecan Kılıç; Bölgesel Kalkınmada Ar-Ge ve İnovasyonun Önemi: Karşılaştırmalı Bir
Analiz, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBF Dergisi, Yıl:2011, s.17. 154İsmail Bakan vd.,Ar-Ge Faaliyetlerinde İnsan Kaynaklarının Önemi, Akademik Bakış Dergisi,
Sayı:36, Mayıs-Haziran 2013, s.4. 155 4691 Sayılı Teknolojiyi Geliştirme Kanunu, 06/07/ 2001, Sayı:24454
http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.4691.pdf (06/05/2016) 1565746 Sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun, 28/03/2008,
Sayı:26814
http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5746.pdf (06/05/2016) 157 Işık - Kılıç; a.g.m., s.18.
51
Ar-Ge kendi içerisinde faaliyetlerin nitelik ve kapsamına göre, uygulamalı
araştırma, temel araştırma ve deneysel geliştirme olmak üzere 3 faaliyeti içinde
barındırmaktadır. Temel Araştırma, herhangi bir özel uygulaması ya da kullanımı
olmayan ve öncelikle olgu ve gözlemlenebilir gerçeklerin temellerine ait yeni bilgiler
edinmek için yürütülen teorik veya deneysel çalışmadır. Uygulamalı Araştırmalar ise,
yeni bilgi edinme amacıyla yürütülen özgün araştırmadır. Bununla beraber uygulamalı
araştırma, ilk olarak belirli pratik amaç ya da hedefe yöneliktir. 3. olarak Deneysel
Geliştirme, araştırma ve/veya pratik deneyimden elde edilmiş olan mevcut bilgiden
faydalanarak yeni ürünler, yeni malzemeler ya da cihazlar üretmeye; yeni süreçler,
sistemler ve hizmetler tesis etmeye ya da önceden kurulmuş veya üretilmiş olanları
önemli ölçüde geliştirmeye yönelen sistemli çalışmadır158.
Ar-Ge toplumun ve kişinin bilgi birikimini artırmak ve bu bilgi birikimini yeni
uygulamalara dönüşmesini sağlamak amacıyla sistematik temele dayalı olarak yapılan
yaratıcı işleri kapsamaktadır159. Profesyonel olan Ar-Ge birimlerinin faaliyetleri Tablo
1'de ve Ar-Ge faaliyetlerinin aşamaları ise Tablo 2'de gösterilmiştir.
Tablo 1: Profesyonel Olan Ar-Ge Birimlerinin Faaliyetleri;
Bilimsel ve teknoloji alanlarındaki belirsizlikleri açıklığa çıkarmak amacıyla bilimsel
ve teknik/teknolojik gelişmeler sağlayan yeni teknik bilgilerin oluşturulması,
Üretime yönelik yeni metod, süreç ve işlemlerin araştırılması ve geliştirilmesi,
Yeni ürünler, malzemeler, araçlar, işlemler, sistemler oluşturmaya yönelik yeni yöntem
ve tekniklerin geliştirilmesi ve üretilmesi,
Ürünlerin maliyetlerini düşürücü kalite standartları ve performanslarını yükseltici yeni
tekniklerin /teknolojilerin araştırılması ve geliştirilmesi
Özgün tasarımlara dayanan yazılım faaliyetleri olarak sıralanabilir.
Kaynak: Arif ÖZSAĞIR, Bilgi Üretimi ve Bilginin Ürüne Dönüştürülmesinde Teknoparkların
Önemi, Mevzuat Dergisi, Yıl: Mayıs 2008, Sayı:125, s.3.
158Frascati Kılavuzu, s.31. 159 Arif Özsağır, Bilgi Üretimi Ve Bilginin Ürüne Dönüştürülmesinde Teknoparkların Önemi,
Mevzuat Dergisi, Yıl: Mayıs 2008, Sayı:125, s.3.
52
Tablo 2: Ar-Ge Faaliyetlerinin Aşamaları160;
Kavram geliştirme
Teknik/Teknolojik ve ekonomik yapılabilirlik etüdü
Geliştirilen kavramlardan tasarıma geçiş süreçlerinde yer alan laboratuar çalışmaları
Tasarım, geliştirme ve tasarımı doğrulama çalışmaları
Prototip üretimi, Pilot tesisin kurulması, Deneme üretimi tesislerin yapılması
Ürün tasarımından kaynaklanan sorunların satış sonrasında çözümü gibi faaliyetlerden
oluşmaktadır.
Kaynak: Çiğdem KAVAK, Bilgi Ekonomisinde İnovasyon Kavramı ve Temel Göstergeleri,
Akademik Bilişim Konferansı, 11-13 Şubat 2009, s.3
2.1.2. Ar-Ge Harcamalarının Amaçları
Ar-Ge harcamalarının temel amacı, devamlı değişen bir çevrede faaliyet
gösteren özel sektör ve kamu sektörünün, bu değişimleri yakalamalarını sağlamak, özel
sektör ve kamu sektörünün gelişme ve büyümelerine yardım etmek ve bunların
sonucunda bu sektörlerin devamlılığını sağlamaya çalışmaktır. Temel amaca bağlı
kalmak kaydıyla Ar-Ge harcamalarının başka amaçları da aşağıdaki gibi sıralanabilir161:
Yeni ürün ve yeni ürün üretme süreçlerini geliştirmek
Var olan ürün ve malzemeler için yeni ve farklı kullanım alanları bulmak
Mevcut üretim tekniklerini geliştirmek veya Yeni üretim teknikleri bulmak
Birbirlerine rakip olan işletmelerin gelişmelerine ayak uydurarak rekabet
gücünü korumak
Firmalar kendi işletmelerindeki verimliliği artırmak
Üretim maliyetlerinin düşürülmesini sağlamak
İşveren-işçi ilişkilerinin iyileştirilmesini sağlamak
160Çiğdem Kavlak, Bilgi Ekonomisinde İnovasyon Kavramı ve Temel Göstergeleri, Akademik Bilişim
Konferansı, 11-13 Şubat 2009, s.3. 161Muammer Zerenler vd.,Küresel Teknoloji Araştırma-Geliştirme(Ar-Ge) ve Yenilik İlişkisi, Selçuk
Üniversitesi SBE Dergisi, Sayı:17 s.657.
53
Doğru ve gerekli bilgilerin yönetime zamanında ulaşmasını sağlayacak
yönetim sisteminin kurulmasını sağlamaktır.
Örgütsel açıdan Ar-Ge ’nin temel amacı, yeni ürün geliştirmek, üretimde
maliyetlerin düşmesini sağlamak, kaliteyi artırmak, rekabet gücü kazanmak, ekonomik
ve toplumsal yararı elde etmek iken, ülkeler bazında bakıldığında ise, ülke kaynaklarını
verimli kullanmak, bununla beraber ekonomik kalkınma ve refahı sağlamak, bilgi
üretimini birikimini arttırmak ve ulusal bazda teknolojiler oluşturmaktır 162 . Ar-Ge
faaliyetinde bulunan firmaların ise verimliliklerini, ürün kalitesini, pazar paylarını ve
karlarını arttırarak rekabet gücünü kazanmaktadırlar163.
2.1.3. Ar-Ge Harcamalarının Önemi
İnsanlık uzun yıllardır tesadüflere bağlı olarak, yakın zamanda da sistemli
çalışmalar sonucunda bugünkü medeniyet seviyesine ulaşabilmişdir. Bugün, hiçbir
ulusal ekonomi ve işletme gelişmelerini tesadüflere bırakmamıştır 164 . Bu nedenden
dolayı işletmeler ve ülkeler bütçelerinin önemli bir kısmını Ar-Ge fonksiyonuna
ayırmak zorundadırlar. Bütçeden ayırdıkları kısım Ar-Ge’ye verilen önemi
göstermektedir165.
Günümüzde bütün ülkeler kendi kapasitelerine göre bilgi üretmek için Ar-Ge
faaliyetlerinde bulunmaktadırlar. Bulundukları Ar-Ge faaliyetleri ile yeni ürünler
üretilebildiği gibi, var olan ürünleri daha az bir maliyetle daha kaliteli üretebilme
imkânı da sağlamaktadır. Ayrıca Ar-Ge ile hazır bilgilere erişilebilmekte veya
ulaşılabilen bilgilerin nasıl ve şekilde kullanılacağının öğretilmesi de mümkündür.
Böylelikle teknolojik ilerleme hızlanmakta, teknolojik gelişmelerde ülkelerin
ekonomisine sanayisine ve yapısına etki etmektedir. Uluslararası pazarlarda rekabet
162 Serhan Eker, Kobi’lerde Teknolojik Ar-Ge Çalışmalarının İstihdam Üzerine Etkileri:
Tekmer’lerde Bir Uygulama, Yüksek Lisans Tezi, Isparta:2011 s.24. 163 Mediha Tezcan, Türkiye ve Rusya Yükseköğretimindeki Araştırma ve Deneysel Geliştirme
Faaliyetleri, İnternational Conference On Eurasian Economies 2013, s.834. 164Zerenler vd., a.g.m., s.657. 165İrfan Ertuğrul, İmalat Sanayinde AR-GE Stratejisi ve Denizli Sanayinde AR-GE
Çalışmalarına İlişkin Bir Araştırma, Akdeniz Üniversitesi İİBF Dergisi, Sayı 7, s.85.
54
üstünlüğünü devamlı hale getirmenin yolu yeni teknolojilere sahip olmak ve yeni
teknolojiyi etkin bir şekilde kullanmaktan geçer166.
Devamlı gelişmelerin ve değişimlerin yaşandığı günümüz dünyasında, rekabet
gücünü koruyarak başarılı bir şekilde devam etmek açısından Ar-Ge zorunlu hale
gelmiştir 167 . Günümüzde gittikçe gelişen teknolojiyi yakalayabilmek için, var olan
teknolojik sistemleri geliştirmek ya da uygun olan araştırma teknikleri ile farklı buluşlar
yapmak gerekmektedir. Ar-Ge faaliyetleri, günümüzün acımasız ve sert rekabet ortamı
içerisinde işletmelerin adeta var oluş mücadelelerini göstermektedir. Sanayileşmiş
ülkelerin vazgeçilmezi olan Ar-Ge faaliyetleri ülkelerin kendi teknoloji üretme
kabiliyetlerini geliştirerek güçlü, istikrarlı, verimli, toplumsal ve ekonomik kalkınmayı
sağlar168.
Ekonominin temelini oluşturan işletmelerin gelişmesiyle ülkelerin kalkınması
da sağlanmaktadır. Ekonomik kalkınmanın ana şartlarından olan Ar-Ge faaliyetleri hem
ülkelerin hem de firmaların rekabet edebilme gücünü artırır. Rekabet gücü az olan
firmaların ve ülkelerin dışa bağımlılığı artmaktadır. Bu durum kalkınmak isteyen
ülkeler ve firmalar açısında olumsuz bir durum oluşturur169.
Küreselleşmeyle birlikte rekabet koşullarının zorlaştığı son dönemde
işletmeleri birbirleriyle rekabet etmeye zorlayan en önemli faktör tüketici ihtiyaç ve
isteklerinin fazlalığıdır. Fazlalaşan tüketici ihtiyaç ve isteklerinin işletmeler yönünden
karşılanma gayreti yeni teknolojilerin geliştirilmesine ve bu yeni teknolojilerin
uygulanmasını zorunlu kılarak işletmeler açısından Ar-Ge faaliyetlerine önem
verilmesini gerektirmektedir170. Dünya ekonomisinde bilgi çağına girilmesi ile birlikte
teknolojide meydana gelen hızlı değişimlere dayalı olarak, birtakım dönüşümler
yaşanmıştır. Bunlar171;
166Murat Kemal Keleş, Türkiye’de Teknokentler: Bir Ampirik İnceleme, Yüksek Lisans Tezi, Isparta
2007, s.46. 167Altın - Kaya, a.g.m., s.252. 168Bakan vd., a.g.m., s.5. 169Kaya - Uğurlu; a.g.m., s.272. 170 İncekara vd., a.g.m., s.4. 171Simla Güzel, Ar-Ge Harcamaları ve Vergi Teşvikleri: Belirli Ülkeler Karşısında Türkiye’nin
Durumu, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBF Dergisi, Yıl:2009, s.30.
55
Ülkelerin üretim kapasitelerinin büyümesi,
İletişim, ulaşım ve bilişimin ve ön planda yer alması,
Bireysel ve toplumsal beklentilerin ve ihtiyaçların değişmesi,
Değişen teknolojiyi takip etme zorunluluğunun artması,
Son teknolojiye dayanan üretim yapabilmektir.
Yaşanmakta olan dönüşümlerle birlikte ülkeler Ar-Ge’ye daha fazla önem
vermeye başlamışlardır. Firmalar, kurumlar ve üniversitelerde araştırma alanında
çalışan Ar-Ge Personelini ve eski araştırmalardan elde edilen bilgileri kullanarak yeni
bilgiler ve çözüm yolları elde edilmektedir172. Ar-Ge harcamaları, bir firmanın veya
ülkenin teknoloji yeteneğini tanımlamak için kullanılan yaygın değişkenlerdendir. Ar-
Ge harcamaları yeni üretim yöntemi ve yeni ürün geliştirme, var olan ya da dışarıdan
alınan teknolojinin etkin kullanılması, teknolojinin uyarlanması ya da değiştirilmesi
süreçleri gibi teknolojik etkinliklerin her aşamasında çok büyük önem taşımaktadır173.
Ülkemizin sanayi yapısını yüksek teknoloji içeren ürünleri üreten bir yapıya
dönüştürmek ekonomi politikamızın en önemli önceliklerindendir. Bu kapsamda
rekabet gücünün artırılması ve küresel değer zincirinden daha fazla pay alınmasına
yönelik Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerinin özel sektör öncülüğünde artırılarak katma
değere dönüştürülmesi ve bu sayede yeniliğe dayalı bir ekosistem oluşturulması temel
hedeflerimiz arasındadır. Bu hedefi gerçekleştirmek için merkezi yönetim bütçesinden
bir yandan kamu Ar-Ge harcamalarına kaynak ayırılırken diğer taraftan özel sektör Ar-
Ge yatırımları için önemli teşvik ve destekler sağlanmaktadır. Bu amaçlarla Ar-Ge
harcamaları için 2017 yılı bütçesinde yaklaşık 5,8 milyar TL ödenek ayrılmıştır174.
2018 yılı merkezi yönetim bütçesinden yaklaşık 4,9 milyar TL kaynak
ayrılmıştır175. Bir önceki yıla göre Ar-Ge harcamalarına ayrılan kaynak 900 milyon TL
azalmıştır. Bu azalışın nedeni ülkemizin içinde bulunduğu durumdur. Ülkemizin
önceliği güvenlik olmasından dolayı Ar-Ge'ye ayrılan kaynak azalmıştır.
Ar-Ge'nin önemini aşağıdaki tablo 3'e göre sıralamak mümkündür176:
172 Bursa SMMM Odası; Ar-Ge Harcamalarının Önemi ve Türkiye'deki Durumu, s.1 E.T.
(15/09/2015) http://www.bursa-smmmo.org.tr/yazarlar/makaleler/132AGE.pdf 173 Ar-Ge Harcamalarının Önemi ve Türkiye’deki Durumu, s.1. 174 Bütçe ve Mali Kontrol Müdürlüğü, Yatırımlar, Ar-Ge, http://www.bumko.gov.tr/TR,8124/yatirimlar.html E.T. (20.03.2018) 175 Bütçe ve Mali Kontrol Müdürlüğü, Yatırımlar, Ar-Ge,
http://www.bumko.gov.tr/TR,8112/yatirimlar.html E.T.(20.03.2018) 176 Rasih DEMİRCİ vd.,Türkiye’nin AB’ye Uyumu Sürecinde Türk İşletmelerinin Ar-Ge
Faaliyetleri, s.3. http://www.metehantolon.com/wp-content/uploads/2012/04/turkiyenin-abye-
uyumu-surecinde-turk-isletmelerinin-arge-faaliyetler.pdf (07.03.2015)
56
Tablo 3: Ar-Ge'nin Önemi
Piyasa Tarafından Bakıldığında
Piyasaya liderlik etme ve hâkim olma isteği
Ar-Ge faaliyetlerini rekabet açısından daha da
önemli bir hale getirmiştir.
Firma Tarafından Bakıldığında
Ar-Ge ile elde edilen yenilikleri uygulayıp ve
bu yenilikleri kârlılığına yansıtan bir firma,
gayretli ve arzulu bir çalışma ortamı kurulmuş
olur.
Sosyal Açıdan Bakıldığında
Yenilikleri beklemekte olan tüketicilere Ar-Ge
ile birlikte yeni ürünler ortaya sunulması,
kamuoyu tarafından takdir edilir.
Personel Açısından Bakıldığında
Firmalar, yetenekli ve yaratıcı elemanları
kendi işletmelerinde tutarak oluşabilecek
sorunların çözümünde kolaylık sağlar. Bundan
dolayı çalışanların motivasyonu artar ve
böylelikle firmanın performansında artış
yaşanır. Kaynak: DEMİRCİ Rasih, BAŞ Mehmet ve TOLON Metehan; Türkiye’nin AB’ye Uyumu Sürecinde
Türk İşletmelerinin Ar-Ge Faaliyetleri
2.1.4. Ar-Ge Harcamaları ve Ekonomik Büyüme Literatür Taraması
Ar-Ge Harcamalarının ekonomik büyüme üzerindeki etkisine baktığımızda bilgi
ve iletişim teknolojilerinin (BİT) üretim faaliyetlerinde temel bir üretim faktörü olarak
kullanılması, üretim için gerekli olan her türlü bilgi akışını hızlandırarak zaman ve
maliyet avantajı meydana getirmektedir ki bu avantaj, mal ve hizmetlerin daha kısa bir
sürede ve daha düşük bir maliyetle üretilebilmesine imkân sağlamaktadır. Bilgi ve
iletişim teknolojileri mal ve hizmet üretimi ise, verimlilik ve talep artışı yaratmanın
yanında, hızlı teknolojik gelişmeler yoluyla büyümeyi hızlandırmaktadır. Son olarak
bilgi ve iletişim teknoloji yatırımlarının ekonomik büyüme üzerindeki etkisi çalışan
birey başına düşen sermayedeki artışla (sermaye derinleşmesi) ortaya çıkmaktadır177.
Ar-Ge harcamalarının ekonomik büyüme üzerinde etkisi Şekil 3'te gösterilmiştir.
177 Hüseyin Kutbay - Ersan Öz, Ar-Ge Harcamalarının Ekonomik Büyüme Üzerine Etkisi: Türkiye ve
Seçilmiş Ülkelerde Vergi Teşvikleri Boyutuyla Ekonometrik Analiz, Maliye Dergisi, Temmuz-Aralık
2017; 173: 331-361, s.336
57
Şekil 3: Ar-Ge Harcamaları ve Ekonomik Büyüme Arasındaki İlişki
Kaynak: Hüseyin Kutbay - Ersan Öz, Ar-Ge Harcamalarının Ekonomik Büyüme
Üzerine Etkisi: Türkiye ve Seçilmiş Ülkelerde Vergi Teşvikleri Boyutuyla
Ekonometrik Analiz, Maliye Dergisi, Temmuz-Aralık 2017; 173: 331-361, s.336
Ar-Ge ve büyüme arasındaki ilişkiyi literatürde birden fazla çalışma yapılarak
sorgulanmıştır. Bu yapılan çalışmalarda Ar-Ge’nin göstergesi olarak genelde Ar-Ge
harcamaları kullanılmıştır. Tablo 4’de görüldüğü gibi, birçok ampirik çalışma
sonucunda Ar-Ge harcamalarının gelişmiş ülkelerde özellikle ekonomik büyümeleri
üzerinde pozitif etkilerinin olduğunu göstermektedir.
Ar-Ge Harcamaları Arttığında
Yüksek Teknolojili Ürün İmalatı ve İhracatı Artar
İhracattan Elde Edilen Katma Değer Artar
İhracatın İthalatı
Karşılama Oranı Artar
Dış Ticaret Dengesi Olumlu
Etkilenir
İhracat Artar
GSYİH Artar
BİT Kullanımı Artar
*Düşük Maliyet
*Kısa Zamanda Üretim
*İşgücü Verimliliği
*Toplam Faktör Verimliliği
BİT Üretimi Artar
*Teknolojik Gelişmeler
*Verimlilik Artışı
*Talep Arışı
(Toplam Üretim)
BİT Yatırımı Artar
*Sermaye Derinleşmesi
*İşgücü Verimliliği
*Faktör Verimliliği
EKONOMİK BÜYÜME ARTAR
58
Tablo 4: Ar-Ge Harcamalarının Ekonomik Büyüme İlişkisine Yönelik Çalışmalar
Yazarlar
Dönem
Yöntem
Örneklem
Sonuç
Goel ve Ram
(1994)
1960-
1985
Regresyon Analizi
54 Ülke
Sadece yüksek gelire sahip ülkelerdeki Ar-Ge
harcamaları ekonomik büyümeyi olumlu
etkide bulunmuştur.
Park (1995)
1970-
1987
Panel Veri Analizi
10 OECD
Ülkesi
Özel sektördeki Ar-Ge harcamalarının yerli
ve yabancı faktör verimliliğini artırdığı
gözlenmiştir.
Sylwester
(2001)
Çok Değişkenli
Regresyon Analizi
20 OECD ve
G-7 Ülkesi
OECD ülkelerinde Ar-Ge harcamaları ile
ekonomik büyüme arasında herhangi bir
ilişkiye rastlanmazken, G7 ülkelerinde Ar-Ge
harcamaları ile ekonomik büyüme arasında
pozitif yönlü ilişki tespit edilmiştir.
Ülkü (2004)
1981-
1997
Panel Veri Analizi
30 Ülke (20
OECD Ülkesi
ve 10 OECD
Dışı Ülke)
Bütün ülkelerdeki Ar-Ge ve inovasyon, kişi
başı reel GSYİH’yı pozitif yönlü
etkilemektedir.
Özer ve Çiftçi
(2008)
1990-
2005
Panel Veri Analizi
OECD Ülkeleri
(30 Ülke)
Ar-Ge harcamaları, araştırmacı ve patent
sayıları GSYİH üzerinde pozitif ve yüksek
oranlı bir etkiye sahip olduğu tespit
edilmiştir.
Samimi ve
Alerasoul
(2009)
2000-
2006
Panel Veri Analizi
30 Gelişmekte
Olan Ülke
Ar-Ge harcamalarının ekonomik büyüme
üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır.
Altın ve Kaya,
(2009
1990-
2005
Nedensellik Testi
(VEC Modeli)
Uzun dönemde sadece Ar-Ge
harcamalarından ekonomik büyümeye doğru
nedensellik ilişkisi saptanırken kısa dönemde
her iki yönde bir nedensellik ilişkisi tespit
edilememiştir.
Genç ve Atasoy
(2010)
1997-
2008
Panel Nedensellik
Testi
Türkiye Dahil
34 Ülke
Ar-Ge harcamalarından ekonomik büyümeye
doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi tespit
edilmiştir
Bilen (2010) 2000-
2012
Yatay Kesit
Regresyon
Seçilmiş 24
Ülke
Ar-Ge harcamalarının büyüklüğü ile Ar-Ge
departmanlarında isdihdam edilen personel
sayısının ekonomik büyüme üzerinde
istatistiki açıdan anlamlı ve olumlu etkiye
sahiptir.
Korkmaz
(2010)
1990-
2008
Eşbütünleşme
Testi (VAR
Analizi)
Türkiye
Ar-Ge harcamaları ve ekonomik büyüme
arasında eşbütünleşmenin var olduğu ve uzun
dönemde birbirlerini etkiledikleri tespit
edilmiştir
Yaylalı vd.,
(2010)
1990-
2009
Eşbütünleşme
Testi
Türkiye
Ar-Ge yatırım harcamaları ile ekonomik
büyüme arasında tek yönlü bir ilişki tespit
edilmiştir.
Ağır ve Utlu
(2011)
1981-
2008
Eşbütünleşme ve
Panel Nedensellik
Testleri
17 OECD
Ülkesi
Ar-Ge harcamaları kısa dönemde ekonomik
büyümeye neden olmazken uzun dönemde
ekonomik büyümenin nedeni olarak
görünmektedir.
Gülmez ve
Yardımcıoğlu
(2012)
1990-
2010
Eşbütünleşme ve
Panel Nedensellik
Testleri
21 OECD
Ülkesi
Uzun dönemde Ar-Ge harcamaları ile
ekonomik büyüme arasında karşılıklı olarak
anlamlı bir ilişkinin olduğu tespit edilmiştir.
Lokshin ve 1994- Panel Veri Analizi Hollanda daki Vergi indirimleri %1'lik arttığında firmaların
59
Mohnen (2012) 2004 Firmalar Ar-Ge maliyetlerinin kısa dönemde %0,21,
uzun dönemde %0,56 oranında azaldığını
tespit etmişlerdir.
Yıldırım ve
Kesikoğlu
(2012)
1996-
2008
Panel Nedensellik Türkiye Ar-Ge harcamalarından ihracata doğru tek
yönlü nedensellik ilişkisi mevcuttur.
Akıncı ve
Sevinç, (2013)
1990-
2011
Nedensellik Testi
Toplam Ar-Ge harcamalarından ekonomik
büyümeye doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi
tespit edilmiştir
Göçer (2013 )
1996-
2012
Panel Veri Analizi,
Nedensellik ve
Eşbütünleşme
11 Asya Ülkesi
Ar-Ge Harcamalarında %1'lik artışın, yüksek
teknolojili ürün ihracatını %6,5, bilgi-iletişim
teknolojileri ihracatını %0,6 ve ekonomik
büyümeyi %0,43 oranında arttırdığı tespit
edilmiştir.
Doruk ve
Söylemezoğlu
(2014)
2000-
2007
Panel Birim Kök
Testi
22 Gelişmekte
Olan Ülke
Ar-Ge Harcamalarının ekonomik büyüme
üzerinde olumlu etkisi olduğu sonucuna
varılmıştır.
Meçik (2014)
1990-
2012
Panel Veri Analizi
OECD Ülkeleri
İşgücü, sermaye ve Ar-Ge harcamaları
değişkenlerinin ekonomik büyüme üzerinde
pozitif ve anlamlı etkileri sonucuna
varılmıştır.
Soares vd.
(2014)
2003-
2012
Panel Veri Analizi
21 OECD
Ülkesi
Teknolojik ve bilgi yoğunluklu endüstriler
için Ar-Ge yatırımlarının ve Ar-Ge vergi
teşviklerinin firmaların büyümesi üzerinde
incelenmiş ve firmaların Ar-Ge yatırımlarının
net satışlarının artmasında vergi
politikalarının olumlu etkisi teyit edilmiştir.
Kocamış ve
Güngör (2014)
2009-
2014
Regresyon Analizi
Türkiye 16
Firma
Ar-Ge giderlerindeki bir birimlik artış faaliyet
kar/zararını 3,26 oranında vergi öncesi
kar/zararını 3,14, dönem net kar/zararını ise
4,00 oranında arttırmaktadır.
Kılıç vd. (2014)
1996-
2011
Panel Veri Analizi
G-8 Ülkeleri
Ar-Ge harcamaları ve reel efektif döviz
kurunun, yüksek teknolojili ürün ihracatı
üzerinde pozitif etkiye sahip olduğu
belirlenmiştir.
Taban ve
Şengür (2014)
1990-
2012
Johansen
Eşbütünleşme ve
VEC Modeli
Türkiye
Uzun Dönemde Ar-Ge harcamaları ile Ar-Ge
TZE çalışan sayılarının ekonomik büyümeyi
pozitif etkilediği görülmüştür. Kısa dönemde
ise, Ar-Ge'de TZE çalışan sayısı ekonomik
büyümeyi pozif etkilerken, Ar-Ge
Harcamaları böyle bir etkiye sahip değildir.
Özacn ve Arı
(2014)
1990-
2011
Panel Veri Analizi 15 OECD
Ülkesi
Ar-Ge harcamalarının ekonomik büyümeyi
pozitif etkilediği görülmüştür.
Mike ve
Oransay (2015)
1975-
2013
Birim Kök Testi,
Var Analizi
Türkiye
GSYİH, döviz kuru, altyapı ve patent
sayısıyla doğrudan yabancı yatırımlar
arasında pozitif bir ilişki olduğu sonucuna
varılmıştır.
Bozkurt (2015) 1998-
2013
Eş bütünleşme ve
Nedensellik Testi
Türkiye
GSYH içindeki Ar-Ge harcamalarının payı
%1 artması halinde ekonomik büyüme %0,23
artacağı belirlenmiştir.
Ragusa ve
Grigolini
(2015)
1981-
1996
Ampirik Olarak
İncelenmiş
9 OECD Ülkesi
Ar-Ge sermayesinin maliyetinde %1'lik
düşüşün Ar-Ge yatırımları seviyesinde
%0,30'luk artış oluşturduğu sonucuna
varılmıştır.
Erdil Şahin
(2015)
1990-
2013
Panel Veri Analizi 15 OECD
Ülkesi
Ar-Ge harcamaları ve ekonomik büyüme
arasında pozitif bir ilişki saptanmıştır.
Altıntaş ve
Mercan (2015)
1996-
2011
Panel
Eşbütünleşme
Analizi
21 OECD
Ülkesi
Ar-Ge harcamalarının ekonomik büyümeyi
sabit sermaye ve işgücünden daha fazla
etkilediği, Ar-Ge harcamalarındaki 1 birimlik
artışın ekonomik büyümeyi 3,4 birim
arttırdığı görülmüştür.
Dam ve Yıldız
(2016)
2000-
2012
Panel Veri Analizi BRİCS-TM
Ülkeleri
Ar-Ge ve inovasyonun ekonomik büyüme
üzerindeki etkisi pozitif ve istatistiksel olarak
60
anlamlıdır.
Freimane ve
Balina (2016)
2000-
2013
Panel Veri Analizi AB Üye
Devletler
Ar-Ge harcamalarının AB'nin ekonomik
büyümesinde anlamlı ve olumlu etkisi vardır.
Sungur vd.
(2016)
1990-
2013
Asimetrik
Nedensellik Testi,
Birim Kök Testi
Türkiye Ar-Ge ile ekonomik büyüme arasında
herhangi bir nedensellik bulunamamıştır.
Kutbay ve Öz
(2017)
1999-
2016
Panel Nedensellik,
Eş bütünleşme ve
Paresan
9 OECD Ülkesi
Panelin genelinde, Kobi'lere yönelik Ar-Ge
vergi teşvikleri %1 arttığında, Firmaların Ar-
Ge yatırımlar %0,15 arttığı belirlenmiş.
Türkiye'de ise, %1'lik Vergi teşvikinin
yatırımlarda %0,94artışa neden olduğu
görülmüştür.
Taş vd. (2017) 2005-
2015
VAR Analizi Türkiye Türkiye'de Ar-Ge yatırımlarında ekonomik
büyümeye doğru nedensellik tespit edilmiştir.
Kesikoğlu ve
Saraç (2017)
2010-
2014
İstatistikiBölge
Birimleri
Sınıflandırması
Türkiye
Bütün bölgelerde Ar-Ge harcamaları ile
GSYİH arasında pozitif ilişkinin mevcut
olduğu bulunmuştur.
Ülger (2017)
1996-
2015
Panel Veri Analizi
38 OECD
Ülkesi
Ar-Ge harcamalarının 1 birim artarken
GSYİH'nın 11,484 birim arttığı, aralarında
pozitif yönlü bir ilişkinin söz konusu olduğu
sonucuna ulaşılmıştır.
2.2. İNOVASYON (YENİLİK-YENİLİKÇİLİK)
2.2.1. İnovasyon Kavramı, Tanımı
İçinde yaşadığımız yüzyılda, her alanda değişimi temel olarak ele alan bir yapı
vardır. Bu nedenle firmaları ve ülkeleri yakından ilgilendiren en önemli faktörlerden
biride değişim olmuştur. Ülkelerde yer alan firmaların, değişimden geri kalmaları
beklenemez. İnsanlar yaşadığı bu günkü medeniyet seviyesini, ulaştığı ekonomik ve
sosyal refahı inovasyon ve teknolojik değişimle birlikte gelişmelere borçludur178.
İnovasyon, artık günlük hayatta kullanmakta olduğumuz bir kelime haline
gelmiştir. İsmini duymayanın kalmadığı, duymayan kaldıysa da kısa zamanda
öğrenmesi gereken bir kapsamdır. Günümüzdeki değişen rekabet koşullarında ve bu
koşullardaki ortamda şirketlerin ayakta kalabilmesi için hizmetlerini, ürünlerini ve
üretim yöntemlerini devamlı değiştirmeleri ve yenilemeleri gerekmiştir. Bu işlem
“İnovasyon” olarak adlandırılmaktadır179.
178 Rıfat İraz, Yenilik Yönetimi Açısından Kobi’ler De Dış Kaynaklarının Kullanımının
Araştırılması: Konya İli Örneği, Küresel İktisat ve İşletme Çalışmaları Dergisi, Kış 2014, Cilt:3,
Sayı:6, s.52. 179Bülent Ağaoğlu, Türkiye İnovasyon Kaynakçası, İstanbul, 1 Mayıs 2007, s.6.
http://www.mikrobeta.com.tr/dosyalar/191_255.pdf E.T.(25.06.2015)
61
İnovasyon Latince bir sözcükten innovatus'tan türetilmiştir. İnovasyon
kavramının sözcük anlamına bakıldığında ise, kültürel toplumsal ve idari ortamda
geliştirilen yeni yöntemlerin kullanılması anlamına gelmektedir. Webister, inovasyonu
“yeni ve farklı sonuç “ olarak tanımlamıştır. Türkçede yenilik, yenileme, yenilenme,
yenilikçi gibi sözcüklerle tanımlanmaya çalışılsa da anlamı tek bir sözcükle ifade
edilmeyecek kadar geniştir. Bunun için inovasyonu teknik bir sözcük kabul edip
dilimize bu şekilde oturtulmasında yarar vardır180.
Bu gün teknik bir sözcük olarak dilimize ve diğer ülkelerin dillerine yerleşen
inovasyon, sözlük anlamında da anlaşılacağı gibi yeniliğin kendisinden çok sonucunu
farklılaştırma ve değiştirmeye bağlı toplumsal ve ekonomik bir süreci ifade eder181.
İnovasyon için daha basit bir tanımlama yaparsak; Yeni olan fikirlerin,
yaratıcılığın ticari bir ustalıkla birleşmesi ve sonuçta da ticari bir fayda sağlanabilmesi
olgusundan oluşmuştur. Bu tanımlama kişileri inovasyon konusunda bir grup
düşüncelere iter. Bu düşüncelerden bazıları182;
İnovasyonun bir düşünceden başladığı,
Farklı fikirlerin oluştuğu,
Bu fikirden doğru olan fikirlerin seçildiği,
Bu fikirlerin sahiplenildiği,
Fikirlerin uygulanabilecek bir hale geldiği,
Ulaşılan sonuçların gözlenerek devamlılığın sağlanmasının amaçlanmasıdır.
Türk Dil Kurumuna göre inovasyon, yenileşmek olarak açıklanmaktadır.
Yenilik ise var olan bilgi birikiminden yola çıkılarak daha kaliteli, daha gelişmiş üretim
süreçleri, daha işlevsel yeni ürünler, örgütlenmeler ve yönetim uygulamalarının
geliştirilmesidir. İnovasyon değişen koşullara uyarlanmak üzere toplum yaşamında
oluşan yeni bir öğedir. Yeniliğin The New Oxford Dretionary of English deki sözlük
anlamı “ Var olan bir şeyde değişiklik yaparak ortaya yeni bir şey çıkarmaktır”.
180Ağaoğlu, a.g.e., s.6. 181Şirin Elçi vd.,Bölgesel İnovasyon Merkezleri: Türkiye İçin Bir Model Önerisi, İstanbul: TÜSİAD
Yayınları, No:TÜSİAD-T/2008-12/477, 2008, s.29. 182 Uğur Karagöz, İnovasyon, Türkiye’deki Durum ve İpkm’ler, Türk İdare Dergisi, Mart 2009,
Sayı:462, s.151-152.
62
Daha önceleri bilim adamları, sanatçı ve mühendislerin uğraş konusu gibi
algılanan yaratıcı ve yenilikçi olmak ve yeniliği ortaya çıkarmak; artık işini daha iyi
yapmak isteyen ve kendisini geliştiren herkesin ilgi odağı haline gelmiştir. Günümüz
koşullarında rekabetin giderek fazlalaştığı dünya pazarında; bir sektör, bir şirket, ya da
ulusun yenilikçi olabilmesi çok önemli bir hal almıştır. Bu sebeple inovasyon (yenilik /
yenilikçilik) kavramı elli yıldır güncelliğini koruyarak birçok araştırmaya konu olmaya
devam etmektedir183.
Yeni şeyler yapmalı ve var olan şeyleri yeni yöntemlerle yapmak olarak
tanımlanan, yenilik üzerinde en çok duran ekonomik politika bilimcisi J.A. Schumpeter
tarafından “kalkınmanın itici gücü olarak tanımlanmıştır”. Schumpeter'e göre,
girişimcilerin stratejik üstünlük elde etmek istiyorlarsa inovasyona yönelmesi
gerekmektedir. Schumpeter kapitalist ekonomilerde inovasyonun, yapısal değişimin ve
verimliliğin artırılmasının ana kaynağı olduğunu söylemiştir. Schumpeter'in 1911
yılında yazılan, 1912 yılında yayınlanan ve 1934 yılında İngilizceye çevrilen “
Ekonomik Kalkınma Teorisi” eserinde inovasyonun beş şekilde ortaya çıktığını
belirtmektedir. Bu yenilikler şu şekilde sıralanabilmektedir184.
Tüketicilerin alışkın olmadığı yeni bir ürün ya da hizmetin veya bu
ürünün yeni bir halinin piyasaya sürülmesi,
Yeni bir bilimsel buluşla meydana gelen malın ticari bir üretim metodu
ile piyasaya sürülmesi,
Daha önce girilmemiş bir sektörde önceden var olmayan yeni bir
piyasanın açılmasına neden olur,
Önceleripiyasada olmayan yeni hammadde, yarı ürün ve ürün
kaynağının piyasaya sürülmesi,
Yeni tekelci pozisyonunun yaratılması ya da tekelci pozisyonunun
bozulması gibi, herhangi bir sektörde yeni bir sürecinin oluşturulması.
Diğer bir taraftan Schumpeter, icat (invention) ile yeniliği (inovasyon)
birbirinden ayırmıştır. Hayata geçirilmemiş icat (buluş), yenilik olamaz. Schumpeter'e
183Ali Yavuz vd.,Ulusal İnovasyon Politikaları ve Kamu Harcamaları: Çeşitli Ülkeler Üzerine Bir
Karşılaştırma, SDÜ İİBF Dergisi, Yıl:2009, Cilt:14, Sayı:3, s.67. 184Giovanna Vertova, The State and National Systems of Innovation: A Sympathetic Critique, Levy
Ecomics İnstitute of Bord College, Working Paper No:823, December 2014, s.3.
http://www.levyinstitute.org/pubs/wp_823.pdf (15/05/2017)
63
göre icat üretim faaliyetine katılıyorsa, yenilik sayılır. Entelektüel çabanın ürünü olan
icat girişimci tarafından inovasyona dönüştürülmektedir185.
Schumpeter’dan sonra inovasyondan Avusturyalı yönetim bilimci Peter F.
Drucker söz etmiştir. Peter F. Drucker, inovasyonu yeni gelişen yetenekler veya artan
kullanılışlıkla donatılma süreci olarak tanımlamaktadır. Peter F. Drucker'e göre
inovasyon girişimciliğin belli bir fonksiyonunu oluşturur. Girişimcinin yeni kaynaklar
üreterek ya da var olan kaynakların kullanım potansiyelini artırarak refah
yaratmasıdır186.
Dosi (1998) inovasyonu; keyif, taklit, deney, yeni ürünler, yeni üretim
sistemleri ve organizasyon kurulumlarını da içeren bir araştırma faaliyeti olarak
tanımlamaktadır187. İnovasyon, yeni veya geliştirilmiş bir ürünü ve süreçlerini, yeni
organizasyonel yapılarını, mevcut teknolojinin yeni alanlarda kullanılmasını ya da yeni
pazarları keşfetmek olarak ifade edilmektedir188.
Rosenberg inovasyonu, bir yayılma süreci olarak görmüş ve basit bir
kopyalama olarak algılanmamasını istemektedir. Yapılan yeni inovasyonlarla birlikte
büyük-küçük çok sayıda firmanın rakiplerinden bir adım önde olabilmek için sürece
dahil olmaları gerekmektedir. Rogers (1995) ise inovasyonu, bir kişi ve ya birim
tarafından yeni algılanan fikir, yeni bir uygulama ve nesnedir189.
Lundvall (1992) inovasyonu; ekonomik yapının bütün parçalarını ve
öğrenmeyi etkilemekte olan Ar-Ge faaliyetlerinin yapıldığı kurumsal bir yapıyı içeren
sistemdir. İnovasyonun kavramsal çerçevesine göre, inovasyonun kapasitesi işletmeler
arasında olandikey ve yatay etkileşim neticesinde belirlenmiştir. Dikey etkileşim olarak,
185Dinler Sakaryalı - Arzu Meltem; İnovasyon ve Risk Sermayesi, Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi,
2014, s.185. 186Meriç S. Ertekin, Yenilik ve Ekonomik Büyüme İlişkisi, Mevzuat Dergisi, Ağustos 2005, Sayı:92,
s.11. 187Işık - Kılınç, a.g.m., s.14. 188Haydar Özbek - Hayriye Atik, İnovasyon Göstergeleri Bakımından Türkiye’nin Avrupa Birliği
Ülkeleri Arasındaki Yeri: İstatistiksel Bir Analiz, Erciyes Üniversitesi İİBF Dergisi, Temmuz 2013,
Sayı:42 s.195.
http://iibf.erciyes.edu.tr/dergi/sayi42/ERUJFEAS_Jul2013_193to210.pdf (16.06.2015) 189Kılınç, a.g.t., s.6.
64
tedarikçi ve taşeron işletmelerde teknolojik çözüm ve bilginin kaynağını
oluşturmaktadırlar Yatay etkileşim olarak, rakip işletmeler bazı ticari faaliyetlerde ortak
oldukları gibi çok değerli olan bilgi ve deneyimlerin kaynağı da olabilirler190.
Ferdinand ve Joseph A. Sassure, John Austin, Schumpeter'in
kavramsallaştırdıkları inovasyondan hareketle Mast, inovasyon olgusunu, gösterilen ile
gösterenin, toplumsal alana sığdığı ve orda kök saldığı isabetli bir fiil olarak
tanımlamaktadır. Buradan bakıldığında inovasyon doğası gereği yeni bir icatın önceki
fikir ve icatlar üzerine inşa edilen ardışık ve kümülatif bir süreçtir191.
Dünya genelinde faaliyeti olan, Procter and Gamble ( P&G ) işletmesi de
inovasyonu şu şekilde tanımlamaktadır: Herkesten, her yerden fikirler elde edinin ve bu
fikirleri, tüketicinin alabileceği şekle dönüştürün, daha sonra ise dönüştürdüğünüz bu
fikirleri satışa sunundiye ifade etmiştir. İletişim, yaratıcılık ve liderlik eğitiminde
uluslararası ün kazanmış yenilikçi Michael J.Galeb inavasyonu: Düşünmenin Tam
Zamanı adlı kitabında şu şekilde tanımlamıştır; İnovasyon; farklılaşmak için fark
yaratmak, fark yaratmak için farklı bakmaktır192.
Literatürde inovasyonla ilgili birçok tanım yapılmıştır. Bu tanımlamalardan
yaygın olanı ise, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ve Avrupa Birliği
İstatistik Ofisi (Eurostat)’nin inovasyon tanımıdır. Buradaki inovasyon tanımı şu
şekildedir: İşletme içi uygulamalarda, işyeri organizasyonunda ya da dış ilişkilerde
önemli seviyede iyileştirilmiş yeni bir ürün, yeni bir pazarlama yöntemi ya dayeni
organizasyonel yöntemin gerçekleştirilmesidir, şeklinde tanımlanmaktadır. Bir yeniliğin
olması için gereken şart, firma için ürün, süreç, pazarlama yöntemi ya da
organizasyonel yönteminin yeni olmasıdır193.
190Artur Kasza, Innovation Networks, Policy Networks, and Regional Development in Transition
Economies: A Conceptual Review and Research Perspectives, Paper for EPSNET Conference, Prague,
18‐ 19 June, 2004, s.5. 191 Ferhat Akbey, Ar-Ge, İnovasyon ve Kalkınmada İlişkisine Yönelik Bir Literatür Taraması:
Kurumsal Özet, Maliye Dergisi, Sayı:166, Ocak-Haziran2014, s.3. 192Bursa Sanayi ve Ticaret Odası: İnovasyon Nedir Şirketlere Ne Getirir, BTSO ETÜD ve ARGE,
Mayıs 2007, s.3. 193Tübitak, Oslo Kılavuzu: Yenilik Verilerinin Toplanması ve Yorumlanması İçin İlkeler, 3. Basım,
OECD ve Eurostat Ortak Yayını, Ankara: TÜBİTAK Yayınları, 2006, s.50.
65
Avrupa Komisyonu'nun yayımladığı dokümanında, (Green Paper on
İnnovation) inovasyonun son 20-30 yıl içerisinde çok değiştiği ve değişen teknolojilerin
gittikçe hızlı yayılması devamlı değişikliklerin bütün olarak toplum için bir meydan
okumaya döndüğü vurgulamıştır. İnovasyonun bireysel ve toplumsal ihtiyaçların daha
iyi bir seviyede karşılayacağı düşünülmüştür. Ayrıca inovasyonun firmalar ve ülkeler
için girişimcilik ruhunu yansıttığı görülmüştür. Bu sebeple ekonomik büyümelerini,
rekabet güçlerini ve istihdam imkanlarını devam ettirebilmek için ülkelerin de yeni
fikirleri hızla bir şekilde ticari ve teknik başarıya dönüştürmeleri gerekmektedir194.
Yeni veya geliştirilmiş ürün, yeni organizasyonel yapıları, mevcut olan
teknolojinin yeni alanlarda kullanılmasını ya da yeni pazarlar keşfetmeye neden olan
inovasyon; literatürde teknolojik yenilik anlamında kullanılmıştır. Böylelikle teknolojik
değişim süreci ise icat, yenilik ve yayılma aşamalarından oluşmaktadır195.
İCAT (KEŞİF)
Bilimsel fikirlerin oluşması
ve keşiflerin ortaya çıkması
YENİLİK
İcat aşamasındaki bilimsel
fikir ve keşiflerin yeni ürün
ve üretim sürecine
dönüşerek pazarlanma
aşaması
YAYILMA
Piyasaya sunulan yeniliğin
tüm ekonomiye yayılma
aşaması
<--------------------------------------------YENİLİK---------------------------------------------˃
Şekil 4: Teknolojik Değişim Süreci
Kaynak: Mesut ALBENİ ve Murat KARAÖZ, "Ekonomik Kalkınma ve Modern Yenilik Teorisi",
SDÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt:8 Sayı:3, 2003, s.193
Yenilik (inovasyon) kavramı yazarlar tarafından farklı tanımları yapılmıştır.
İşletmeler de ise yenilik kavramı, işletmedeki bir düşüncenin, sistemin, aracın,
politikanın, ürünün, programın, sürecin ya da hizmetin ilk defa sunulması veya
kullanılması olarak ifade edilmiştir. Yenilik teknik bir kelimeden çok sosyal ve
194European Commıssıon 1995, Green Paper On Inovation, s.1-37.
http://europa.eu/documents/comm/green_papers/pdf/com95_688_en.pdf (22.06.2015) 195Mesut Albeni - Murat Karaöz, Ekonomik Kalkınma ve Modern Yenilik İlişkisi; Süleyman Demirel
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt:8, Sayı:3, 2003, s.192-193.
66
ekonomik bir kavramdır. Yenilik yeni bir ürünün ya da sürecin veya hizmetin pazara
sunulmasını içermektedir. Yenilik kavramı, yeni meydana gelen bilgiden daha fazlasını
ifade etmektedir. İşletmeler için ise yenilik, yeni bir hareket veya yeni bir zenginlik
kaynağı anlamına gelmektedir196.
Yenilik, firmaların rekabet üstünlüğü elde etmelerinde, karlarını maksimize
etmelerinde, sektörde yer alan firmaların önünde yer almalarını sağlayan güçlü bir
rekabet aracıdır. Yenilik, yaratıcılık, gelişme, değişim ve risk alma kavramları ile
bütünleşmiş uzun dönemli performans göstergesidir. Yenilik, önceden bir dâhinin buluş
yapması veya akıllı bir kişinin fikri alıp ticari bir yarara dönüştürmesi olarak görülürdü.
Fakat bugünün şartlarında yenilik, bir kereye mahsus olmayan tekrarlanabilen,
sistemleştirilebilen ve firmaların yapısına yerleştirilebilen bir süreç olarak karşımıza
çıkmaktadır197.
Rekabetteki üstünlük, inovasyonun kaynağını oluşturan bilim ve teknolojiyi
pazarlanabilir yeni bir hizmet veya ürüne, geliştirilmiş bir imalat, dağıtım yönetimine ya
da yeni bir toplumsal hizmet yönetimine dönüştürmek amacıyla ilk üretenin elindedir.
Bu yukarıdaki yazılanları ülke bazında yayabilen sistemlere sahip yönetimler, toplumsal
refah düzeyini artırırken bu işletmeleri ve ülkeleri taklit edenler ise devamlı olarak
rakibinin ona tanıdığı alan kadar takibe devam edebileceklerdir198.
İnovasyon konusunda birçok çalışması olan Göker'e göre, günümüzdeki pazar
ekonomilerinin temel dinamiği dünya pazarlarında var olan rekabet üstünlüğü
mücadelesidir. Rekabet üstünlüğü mücadelesinde belirleyici olan unsur inovasyondaki
yetkinliktir. İnovasyondaki yetkinlik ise bilginin kendisini üretebilmekte yetkinlik;
üretilen bilgiyi bir başkasından önce ekonomik ve toplumsal bir faydaya dönüştürmekte
yetkinlik demektir199.
196 Betül Yavuz, Ar-Ge Faaliyetlerine İlişkin Teşvikler ve Ar-Ge Giderlerinin UMS-TMS
Kapsamında Mali Tablolara Yansıtılması, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2010 , s.13. 197Zerenler vd., a.g.m., s.659. 198Kemal Koç - Ahmet Mente, İnovasyon Kavramı ve Üniversite-Sanayi-Devlet İşbirliğinde Üçlü
Sarmal Modeli, s.3. http://www.sdergi.hacettepe.edu.tr/makaleler/kkahm.pdf E.T(15.05.2015) 199Aykut Göker (2001), Bilim ve Teknoloji Politikalarına Giriş İçin 'Enformasyon Toplumu'
Üzerine Kavramsal Bir Yaklaşım Denemesi.Mülkiye Dergisi, Cilt XXV:230, s.49.
67
İnovasyonda işbirliği, firmaların rekabet avantajını elde etmesinde önemli rol
oynamaktadır. Firmalar inovasyon sürecinde çeşitli sebeplerden dolayı diğer firmalar
kuruluşlarla işbirliği yapmaktadırlar. İşbirliği yapmalarının amaçları200
Teknoloji geliştirerek pazara giriş maliyetlerini azaltmak,
Pazara girişteki yer alan risklerini minimize etmek,
Üretimde ölçek ekonomisini yakalamak,
Yeni ürünlerin geliştirilmesi ve bu ürünlerin ticarileştirilmesi için
gereken süreyi azaltmak şeklinde sıralanabilir.
İşletmeler seviyesinde inovasyon, basit bir süreçte değil her aşamasında önemli
geri beslemeleri olduğu, kişiler, kuruluşlar ve karmaşık etkileşimlerin yaşandığı bir
süreçte (sistemik inovasyon modeli) gerçekleşir. İnovasyon sürecinde firmalar,
sistemdeki aktörlerin (diğer firmalar, tedarikçiler, müşteriler, araştırma kurumları, kamu
kurumları, üniversiteler, vb.) tamamıyla ya da belli bir kısmıyla etkileşim halinde
bulunurlar. Bütün bu süreçlerde faaliyetler birbiriyle bağımlıdır ve her aşamada
belirsizlikler bulunmaktadır. Her aşama geri beslemeler vardır ve özellikle pazardan
işletmelere gelen sinyaller ve değişen talepler dinamik bir sürecin varlığını
gerektirmektedir. Aşağıdaki Şekil 5'te yer alan sistematik inovasyon süreci ve bu süreci
etkileyen faktörler gösterilmektedir201.
200Elçi vd., a.g.e., s.29. 201Elçi vd., a.g.e., s.30.
68
Şekil 5: Sistematik İnovasyon Süreci
Kaynak: Şirin Elçi, İnovasyon: Kalkınma ve Rekabetin Anahtarı, Genişletilmiş Baskı, Nova
Yayınevi,Mart 2006, s.21.
İnovasyon kavramıyla çoğu zaman Ar-Ge harcamaları karıştırılmaktadır.
Finlandiya eski başbakanı Esko Aho, Ar-Ge parayı bilgiye dönüştürürken, yenilik ise
bilgiyi paraya dönüştürmektir202.
İnovasyon ile buluşta çoğu zaman birbirine karıştırılan kavramlardır. Fakat bu
kavramları birbirlerine karıştırmamak gerekmektedir. Buluş, bir araştırma faaliyetinin
sonucu olarak, yeni fikir ya da bilgiyi meydana getirmektedir. İnovasyon ise, yeni bir
bilginin kullanılabilecek ürüne ya da hizmete dönüştürülmesidir 203 . Ar-Ge ile
inovasyon birbirinden farklı kavramlardır ve bir tutulmaması gerekmektedir. Buluşta
olduğu gibi, Ar-Ge inovasyona girdi oluşturabilir; fakat inovasyon, Ar-Ge olmadan da
yapılabilmektedir204.
202 Tuğba Tünen, 2000-2010 Yılları Arasında Türkiye’de Uygulanan inovasyon Politikalarının
Kobi’ler Üzerine Etkisi: Konya Organize Sanayi Bölgesinde Bir Uygulama, Yüksek Lisans Tezi,
Karaman 2011, s.18. 203Keleş, a.g.t., s.72. 204Elçi vd., a.g.e., s.28.
69
İnovasyon, anlaşılması zor olan bir kavram gibi görünse de farklı ve ilginç
fikirlerin pazarı yakalayacak başarının uygulanmasıdır ve icatla karıştırmamalıdır.
Örneğin, telefon icattır, fakat cep telefonu inovasyondur. Bir adım ilerisi, internetle
iletişimi sağlamakta olan yeni cep telefonları da inovasyondur.
Başka bir örnek; Dikiş makinesi denilince akla hemen Singer markası
gelmektedir. Fakat dikiş makinesini 1846 yılında mucit Elias Howe icat etmiştir fakat
icadını inovasyona dönüştürmeyi başaramamıştır. İcadını inovasyona dönüştürmeyi
başaran Isaac SİNGER'dir. Isaac SİNGER hem dikiş makinasına ismini vermiş, hem de
bu üründe akla gelen ilk marka olmuştur. Singer, Howe’ un dikiş makinesi için aldığı
patentten yola çıkarak bunu başarmıştır. Girişimcilerin iş yapmak istedikleri alanlardaki
patentleri incelemenin önemi burada anlaşılmıştır. İnovasyon için icatlar ve patentler
büyük fırsatları içermektedir. Fakat girişimcinin asıl hedefi icat yapmak olmamalıdır.
İşletmeler inovasyon yaparak pazar payını ve karlılığını artırıp rekabet gücünü
yükseltmektir205.
İnovasyon yapmak için buluşlardan faydalanılabilir. Ancak burada önemli olan
piyasada yer bulup ekonomik getiri sağlayacak olan, yapılmamış olan bir şeyler yapmak
ya da yapılmakta olanı farklılaştırmaktır. İnovasyon, keşfedilmemiş olanı icat etmeyi
değil, değer yaratma yollarını araştırarak keşfetmeyi hedefler. Bu sebeple de
inovasyonda fikirler ve kavramlar önem kazanmaktadır. İnovasyon, ticari başarıyı
gerektirmektedir. Diğer bir yandan buluş yapmak, o buluşun ticari başarısını
garantilememektedir. Yapılan buluştan ticari değeri olan bir ürün ortaya çıkmadığı
sürece de değer yaratılamamış olur206.
2.2.2. İnovasyonun Türleri
İnovasyon tanımı olduğu çeşitlerinin sınıflandırılmasında da farklılıklar göze
çarpmaktadır. Literatürde inovasyonlar, alanlarına, derecelerine, özelliklerine göre farklı
sınıflandırılmıştır. Ortaya çıkardığı farklılık ve değişimin seviyesine göre, inovasyon
genel olarak artırımsal ve radikal olarak sınıflandırılmışlardır. Artırımsal inovasyonlar,
adım adım yapılan, bir dizi geliştirme ve iyileştirme faaliyetini içeren çalışmaların
205Kavlak; a.g.m., s.2. 206Keleş, a.g.t., s.72.
70
sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Radikal inovasyonlar ise, radikal fikirler sonucu daha
önce denenmemiş ürün, hizmet veya yöntemlerin geliştirildiği büyük atılımlarla
oluşmaktadır. Literatürde, teknik ve yönetimsel olarak inovasyon ayrımına da
gidilmektedir. Yönetimsel inovasyon, organizasyonun sosyal sisteminde oluşan
inovasyonlar iken, teknik inovasyonlar ise, organizasyonun teknik sisteminde oluşan ve
organizasyonun öncelikli iş faaliyetleri ile ilgili inovasyonlardır. 207
Oslo Manual klavuzunda ise (2005), ürün inovasyonu, süreç inovasyonu,
organizasyonel inovasyon ve pazarlama inovasyonu olarak dörtlü bir ayırıma gitmiştir.
Bu dört inovasyon ayırımının kapsayıcı biçiminden dolayı bu dörtlü ayırımı ele alıp
inceleyeceğiz208.
- Ürün İnovasyonu: Bir ürün yeniliği, mevcut olan özellikleri ya da varsayılan
kullanımlarına göre yeni veya önemli derecede iyileştirilmiş bir mal veya hizmetin
ortaya çıkarılmasıdır. Bu; teknik özelliklerde, bileşenler ve malzemelerde, birleştirilmiş
yazılımda, kullanıcıya sağladığı yararlar ve başka işlevsel özelliklerinde önemli
derecede iyileştirmeleri içermektedir. Lakin ürün inovasyonu, hem yeni bir malın veya
hizmetin tanıtımını hem de mevcut mal ve hizmetlerin işlevsel ya da kullanım
özelliklerinde yapılmış olan iyileştirmeleri içermektedir209.
- Süreç İnovasyonu: Önemli derecede iyileştirilmiş olan, yeni bir üretim veya
teslim yönteminin gerçekleştirilmesidir. Bu yenilik, teknikler, teçhizat veya
yazılımlarda önemli değişiklikler içerir. Ürün kalitesini arttırmak, yeni ya da önemli
derecede iyileştirilmiş ürünler üretmek, üretim ve teslimat maliyetlerini azaltan nitelikte
olan süreç inovasyonu, mal ve hizmet üretim teknikleri, yazılımları ve teçhizatı
kapsamaktadır210.
-Pazarlama inovasyonu: Yeni pazarlama yöntemlerinin ürün tasarımında ya
da paketlemede, ürün tutundurmada ve konumlandırmada, ürün promosyonuya da
207Çağla Yavuz, İşletmelerde İnovasyon-Performans İlişkisinin İncelenmesine Dönük Bir Çalışma;
Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi, 2010, s.145.
http://gkd.comu.edu.tr/images/form/dosya/dosya_404331.pdf E.T. (15.05.2015) 208Oslo Manual (2005), a.g.e., s.47. 209Oslo Manual (2005), a.g.e., s.48. 210Oslo Manual (2005), a.g.e., s.53.
71
fiyatlamada önemli değişimleri içeren uygulamadır211. Ürünün fonksiyonel özelliklerini
koruyarak, yalnız ürün biçiminde ve görünümündeki değişmeleri ifade eden pazarlama
inovasyonları, firmanın satışlarını arttırmaya yönelik, her türlü pazarlama
inovasyonlarıdır. İnternetten verilen yemek siparişi, e-bilet ve tatil paketlerinin satın
alınma işi, televizyon ekranlarındaki ürün yerleştirme pazarlama inovasyonuna örnek
oluşturmuştur212.
- Organizasyonel İnovasyon: Organizasyonel inovasyonlar ile alakalı eğitim
faaliyetleri, makine ve teçhizat, başka sermaye niteliği taşıyan mallar ve diğer dış
bilgilerin temin edilmesini kapsamaktadır213. İşletmenin ticari uygulamalarında, işyeri
organizasyonunda veya dış ilişkilerinde yeni bir organizasyonel yöntem uygulamasıdır.
Organizasyonel yenilikler, çoğunlukla maddi ve beşeri kaynakların en uygun şekilde bir
araya getirilmesini sağlayacak farklı ve yeni yapılanmaları ifade etmektedir.
Organizasyonel yenilikler, kesinlikle stratejik kararlara ve dolayısıyla üst yönetime
dayansa da aynı anda ilgili bütün paydaşların destek ve katkısını ve dolayısıyla,
katılımcı bir yönetsel anlayışı gerektirmektedir214.
Organizasyonel yenilik ve pazarlama inovasyonu, teknolojik olmayan
inovasyon sınıfına girmektedir ve teknolojik inovasyon kadar önemli bir paya sahiptir.
Örneğin, Ar-Ge çalışmalarının sonuçlarını kullanarak teknolojik inovasyon yapmakta
olan bir işletmenin pazarlama inovasyonu yapmazsa eğer geliştirdiği ürünle yeterli ticari
başarıyı yakalayabileceği düşünülemez. Rekabet gücü açısından bakıldığında da büyük
bir öneme sahip olan imaj ve ün de pazarlama inovasyonuyla kendini
gösterebilmektedir215.
İnovasyonun ölçüm çerçevesinin bulunduğu şekil 6‘ya göre, işletme seviyesin
de inovasyon, ürün, süreç, pazarlama, organizasyonel olmak üzere dört gruba
ayrılmıştır. Bu dört grupta altyapı ve kurumsal çerçeve, talep, inovasyon politikaları,
211Oslo Manual (2005), a.g.e., s.53. 212Sakaryalı - Meltem, a.g.m., s188. 213Oslo Manual (2005), a.g.e., s.53. 214Yavuz, a.g.m., s.147. 215Elçi vd., a.g.e., s.27.
72
diğer işletmeler ve eğitim-kamu araştırma sistemi önemli bir yere sahiptir. Bunu
oluşturan birimler arasında karşılıklı etkileşimler vardır.
Şekil 6: İnovasyon Ölçüm Çerçevesi
Kaynak: Efe Can Kılınç, İnovasyon ve Ulusal Kalkınma: AB Ülkeleri ve Türkiye Üzerine Bir İnceleme,
Yüksek Lisans Tezi, Karaman 2011, s.11.
2.2.3. İnovasyonun Önemi
İnovasyon, geçmişten bugüne kadar iktisadi yapıyı değiştiren, iktisadi yapı
içerisindeki rekabet ortamını şekillendiren ve işletmelerin rekabet edebilme gücünü
belirleyen önemli argüman olarak değerlendirilmektedir. Hızlı bir şekilde değişmekte
olan koşullarda, firmaların rekabetçi üstünlüklere sahip olmaları ve bu üstünlükleri
korumaları stratejik olarak en önemli amaç haline gelmektedir216. Yaratıcı süreçlerle
beraber inovasyon faaliyetlerini sürdüren firmalar bu durumun piyasada rekabet
216 Rıfat Iraz - Ebru Yıldırım, İşletmelerde Stratejik Bilgi Yönetiminin Yenilikçi Faaliyetlerin
Sürdürülebilirliğine Etkisi, SÜ İİBF Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, s.79.
73
üstünlüğünü sağlamaları, kâr paylarını ve gelirlerini artırmaları ve endüstrinin başında
yer almalarını sağlayan bir faktör olarak görmüşlerdir217.
Yeniliklere ve değişimlere hızlı bir şekilde uyum sağlamanın zorunlu olduğu
günümüzde, firmaların varlıklarını devam ettirebilmeleri için inovasyon yönetimi
uygulamalarına ihtiyaçları her geçen gün fazlalaşmaktadır. İnovasyon günümüz politika,
iş ve akademik çevrelerin en çok tartıştığı konuların önünde gelmektedir. Nedeni ise
oldukça açıktır. Yüksek rekabetin olduğu günümüzde, ürün ve hizmetlerin emtialaşması
sebebiyle inovasyon sektör, kurum ve ülkeler için çıkış yolu olarak görülmektedir.
İnovasyon uzun dönemli verimlilik, kalite ve esnekliğin ilk koşulu olarak
değerlendirilmektedir 218 . İnovasyon, ürünleri çeşitlendirmek ve işletme alanlarını
genişletmek veya var olan ürün hatlarını korumak ve büyütmek için
kullanılabilmektedir. İnovasyon süreci doğru bir şekilde yönetilirse rekabette en güçlü
silah olarak ortaya çıkmaktadır219.
Yenilik faaliyetlerinde bulunan firmalar, piyasada rekabet üstünlüğü
sağlarsalar, kâr paylarını ve gelirlerini artırarak endüstrinin önünde yer almalarını
sağlayacaktır. İnovasyon süreçleri doğru bir şekilde yönetilirse eğer, rekabetin en güçlü
silahı olabilecektir. Şekil 7‘de görülebileceği gibi, iktisadi birimlerin amaç
fonksiyonlarında yarar, kârlılık ve refah artışları yer almaktadır. Bunu sağlayacak
iktisadi yenilik ortaya çıkarma süreci olan inovasyon, birey firma, devlet-ülke ve Dünya
açısından düşünülebilir.
217Kılınç, a.g.t., s.33. 218Zümrüt Ecevit Satı - Özlem Işık, İnovasyon ve Stratejik Yönetim Sinerjisi: Stratejik İnovasyon,
Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Ekim 2011, Cilt:9, Sayı:2, s.540-541. 219Zerenler vd., a.g.m., s.661.
74
Şekil 7: İnovasyonun Tanımı ve İktisadi Birimler Açısından Önemi
Kaynak: Efe CanKılınç; İnovasyon ve Ulusal Kalkınma: AB Ülkeleri ve Türkiye Üzerine Bir İnceleme,
Yüksek Lisans Tezi, Karaman 2011, s.34.
İnovasyonlar, ülke ekonomileri için devam edilebilir iktisadi büyümenin,
sosyal refah düzeyi, kalkınma ve rekabet gücüne yaptığı katkılardan dolayı önemli bir
itici gücü olarak değerlendirilmiştir. İnovasyon faaliyetleri sonunda verimlilik, kârlılık
ve rekabet üstünlüğü yüksek olan işletmeleri içerisinde bulunduran ülkelerin
gelişmesine, gelişmişlik yarışında hızla ilerlediklerine, inovasyon sayesinde uluslararası
alanda rekabet gücü kazandıklarına ve birçok toplumsal sorunun üstesinden gelmeyi
başarmışlardır220.
Bugün rekabetçi üstünlük elde etmek isteyen firmaların kendilerini farklı bir
şekilde yeniden tanımlaması, temel stratejilerini yeniden oluşturması, içinde bulunduğu
sektörü yeniden keşfetmesi yani rakiplerinden farklı olarak, ürün ve hizmetlerinde fark
yaratabilme yeteneğine sahip olması gerekir 221 . İşletmeler inovasyonla beraber
gelebilecek belirsizliğin en alt düzeyde tutulması için, inovasyon yapılacak alanların
çok iyi araştırılması gerekmektedir. Tüketicide meydana gelen talep değişimlerinin
220Elçi vd., a.g.e., s.30. 221Zerenler vd., a.g.m., s.661.
75
devamlı takip edilmesi ve sektöründeki girişimcilerin kendileri ile diğer işletmelerin
yapmış oldukları hataların iyi analiz edilerek gereken derslerin çıkarılması
gerekmektedir. Burada zamanlama konusu çok önemlidir. İşletmeler için uygun olan
zamanda piyasaya çıkabilmek, piyasadaki olan açığı görüp var olan rakiplerden önce
kapatmak, piyasalarda var olan talebi izlemek, inovasyon konusunda başarılı olmada ön
koşuldur. Genelde küçük ve orta büyüklükteki işletmeler piyasadan çıkış yaparken bu
konuya önem vermeleri gerekmektedir. Bu işletmeler, yenilikler yapmanın ya da
yeniliklerin ekonomik açıdan değerlendirilmesinin uzun bir süre alacağı için
yatırımların finansal risklerine girmeyi göze alamamışlardır. Bu nedenle, işletmelerin
ortaya koydukları yeniliklerin kısa sürede ekonomik açıdan değerlendirilmesi
gerekmektedir. Fakat küçük işletmeler inovasyon yaptıklarında bazı avantajları olabilir.
Büyük işletmelerin çok büyük bütçelerle geliştirmiş oldukları ürün ve yöntemleri, küçük
işletmeler daha az bir maliyetle geliştirerek sistemlerine entegre edebilmeleridir222.
2.2.4. Ulusal İnovasyon Sisteminin Tanımı ve Genel Çerçevesi
İnovasyon Sistemi yaklaşımı özellikle son 25 yıldan fazla süredir yoğun bir
şekilde ele alınmakta ve birçok akademisyenin katkısı sayesinde geliştirilmiş bir
kavramdır. İnovasyon üzerine yapılan birçok çalışmada, fikir üreten sektörle AR-GE ve
inovasyon talep eden işletmeler arasında karmaşık ilişkiler ağı olduğunun farkına
varılmıştır. İnovasyon süreçlerinin farkına varılmasıyla birlikte, inovasyonun sistemik
bir yaklaşımla ele alınması gerektiği görüsü yaygınlaşmıştır. Bu görüşle birlikte
inovasyon sistemi kavramı ortaya çıkmıştır223.
İnovasyon Sistemi kavramı; inovasyon sürecinde yer alan aktörler arasındaki
ilişkilere çok büyük önem vermektedir. Sistem yaklaşımına göre; inovasyon başarısı
sadece işletmelerin, üniversitelerin, düzenleyici kurumların ve araştırma enstitülerinin
nasıl hareket ettiklerinden çok, aynı zamanda birlikte nasıl hareket ettiklerine
222Ahmet Başalp, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri’nin Türkiye Ekonomisine Yönelik Katkılarının
Yeni Bir Model Çerçevesinde Analizi, Yüksek Lisans Tezi, Edirne 2010, s.29-30. 223 Onur Sungur, Bir Başarı Örneği Olarak Finlandiya Ulusal İnovasyon Sisteminin Analizi:
Aktörler, Roller, Güçlü ve Zayıf Yönleri, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, Yıl:2006, Sayı:4, s.122.
76
bağlıdır224. Başka bir ifadeyle, inovasyon ve teknik ilerleme, bilginin çeşitli türlerini
hem üreten-dağıtan, hem de uygulayan aktörler arasındaki karmaşık ilişkilerin bir
sonucudur225.
Geleneksel teknoloji performanslarında; Ar-Ge harcamaları ve Ar-Ge personeli
gibi girdiler ile birlikte, patent sayısı gibi çıktılar üzerinde odaklanmıştır. Verilen bu üç
gösterge, teknoloji çabalarının yönü ve içeriği hakkında bilgi sağlama açısından önemli
kaynak sağlarken, bir bütün olarak ele alındığında ekonominin genel yenilikçiliğini
ölçme oldukça sınırlı kalmakta ve bu göstergeler, inovasyon konusunda sadece girdi-
çıktı konularına odaklanarak, inovasyon sürecindeki aktörler arasındaki etkileşimi ihmal
etmekte, bu nedenle de ülkenin teknoloji performansının oldukça durgun bir görüntü
sunmaktadır226.
Bu geleneksel göstergelerde bahsedilen eksiklikler, ulusal seviyede inovasyon
sürecinde ve teknoloji geliştirmede etkili olan aktörler arasındaki bağlantı ve etkileşimin
önemini vurgulayan yeni bir yaklaşımın gerekliliğini ortaya koymuştur. Bu yeni
yaklaşıma Ulusal İnovasyon Sistemi denmiştir. Böylelikle, inovasyon konusunda çıktı
odağı terk edilerek süreç odağına yönelinmiş ve politika temellerinde bu yaklaşımı
geliştirmek mümkün olmuştur227.
Yenilikçi sistemin tesadüfî olarak değil de sistemik olması sebebiyle ülkeler
arasında yenilikçilik farkları vardır. Ulusal yenilik sistemi yaklaşımı ulusal rekabet
gücünü artırmayı hedefleyen ve işletmelerin rekabetçi olabilmelerini işletmelerin kendi
iç bünyelerinin özellikleri kadar, faaliyette bulundukları ülkenin ekonomik, fiziksel ve
sosyal özellikleri ile de bağdaştıran bir yaklaşım olarak ortaya çıkmıştır. Yenilik
sistemini ulusal ekonomik bir bakış açısı ve büyüme perspektifi ile birlikte ele alan
yaklaşıma ulusal yenilik sistemi denilmektedir228.
224Kılınç, a.g.t., s.54. 225OECD, National Innovation Systems, Paris, 1997, s. 9. 226Sungur, a.g.m., s.123. 227OECD, National Innovation Systems, Paris, 1997, s. 9. 228Bekir Sami Oğuztürk, Yenilikte Sistem Yaklaşımı ve Temel Dinamikleri: Ekonomik Değişim ve
Büyüme Temelli Bir Bakış, Süleyman Demirel Üniversitesi İİBF Dergisi, Yıl:2006, Cilt:11, Sayı:1
s.125.
77
Ulusal yenilik sistemi kavram olarak, özellikle 1990’larda teknoloji ve yenilik
politikalarının geliştirilmesinde yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu kavram,
bir yandan teknolojik gelişme sürecine etkide bulunan tüm kurumları kapsarken, diğer
yandan ülkenin uluslararası rekabet gücünü ve uluslararası işbölümü içerisindeki
konumunu da gündeme getirmiştir. Bu yüzden Ulusal Yenilik Sistemi son derece etkili
olmuştur. Ulusal yenilik sitemi kavramı Neo-Schumpeteryan/Evrimci iktisadın önde
gelen araştırmacılarından Freeman (1987) ve Lundvall (1988, 1992) tarafından
önerilmiş ve diğer araştırmacılar tarafından geliştirilmiştir. 1990’larda bu kavram AB
gibi bazı uluslararası kuruluşlar ve OECD tarafından da teknoloji ve yenilik
politikalarının geliştirilmesinde kullanılmıştır229.
Ulusal İnovasyon sistemi kavramı ilk olarak Freeman’ın makalesiyle ortaya
çıkmıştır. Freeman makalesinde 2. Dünya savaşından sonra ekonomik olarak üstün bir
performans sergileyen Japon ekonomisini incelemiştir. Japon ekonomisini tanıtmak
yapısını ve özelliklerini göstermek için Ulusal İnovasyon sistemleri kavramını
kullanmış ve Japonya'nın rekabet gücü kazanmasında temel unsurun teknolojik
kapasitesini geliştirmesi olduğunu ve bununla birlikte ulusal politikaların da önemli bir
yeri olduğunu vurgulamıştır. Ulusal inovasyon sistemi, daha sonra Lundwall (1992) gibi
birçok benzer çalışmada kullanılmış ve teknoloji politikalarını geniş ve farklı bir boyuta
taşımıştır230.
Ulusal inovasyon sistemleri kavramın temellerinin 1800’lü yıllara kadar gittiği
söylemek yanlış olmaz. İnovasyon çalışmalarıyla tanınan, çağımızın ünlü
iktisatçılarından Freeman’a göre, Ulusal İnovasyon Sistemi kavramını ilk kullanan kişi
Bengt-Ake Lundvall’dir. Fakat Lundvall’da bu fikrin Friedrich List’in 1841’de
yayımlanan National System of Political Economy’sine (Ulusal Politik Ekonomi
Sistemi) kadar uzandığını söylemiştir 231 . Yayımlanan makalede geri kalmış
Almanya’nın Büyük Britanya ve Fransa'nın sanayi gücüne erişmesi; onlarla eşit
229Erol Taymaz, Ulusal Yenilik Sistemi: Türkiye İmalat Sanayiinde Teknolojik Değişim ve Yenilik
Süreçleri. TÜBITAK/TTGV/DIE: Ankara. E.T: 11.05.2015 http://www.inovasyon.org/html/kitap.htm,
s.26. 230Tünen, a.g.t., s.53. 231Freeman, C., 1995, Aktaran: Ulusal İnovasyon Sistemi Kavramsal Çerçeve, Türkiye İncelemesi ve
Ülke Örnekleri, s.37.
78
koşullara gelmesi gerekirdi. List, gerçekte serbest ticarete inanmıştı; ama o, bu idealin
ancak çok sayıda ülkenin refâh ve daha da önemlisi teknoloji bakımından eşit
düzeyde olmaları hâlinde geçerli olabileceğini düşünmekteydi. Almanya’nın içinde
bulunduğu durumu çözümleyerek yaptığı tespit, List’in geliştirdiği kuramın kalkış
noktasını oluşturdu 232 . Almanya'nın sanayileşebilmesinin, özellikle de, teknolojide
önde olan Büyük Britanya'ya yetişebilmesinin kuramını ortaya attı. List'in kendi
kuramsal çözümlemelerinden çıkardığı sonuçlar, aslında, sanayi ve eğitim politikalarına
bağlı, uzun dönemli, ulusal bir teknoloji politikası olarak tanımlanabilir233. Friedrich
List, klasik iktisatçıları, ulusların gelişmesinde, bilim, teknoloji ve beceriye yeteri kadar
önem vermedikleri gerekçesiyle eleştirmiştir234.
List’e göre B. Britanya’ya üstünlük kazandıran teknolojisiydi. Fakat, bu
teknoloji, üretim yöntemlerinde, üretim araçlarında, ürünlerde yenilik yaratmayı; bu
yeniliklerle de, üretimi genişletmeyi, prodüktiviteyi yükseltmeyi, bu yüzden dekârı
artırmayı sağladığı, için çok önemliydi. Almanya, Büyük Britanya da olduğu gibi,
yenilik yaratma becerisini kazanması gerekiyordu. Bundan dolayı teknolojide yetkinlik
kazanmaya ihtiyacı vardı. Bu yetkinliği kazanabilmek için ise, tekrar Büyük Britanya
gibi, bunu sağlayacak olan, kendi ulusal sistemini kurmalıydı235. Bu politikaların çoğu,
yeni teknolojileri öğrenmek ve uygulamakla ilgilidir. List önceden günümüzdeki ulusal
yenilik sistemi teorilerinin çoğunu daha o zamanlarda gördüğünü söylenebilir 236 .
Özetlersek, List’in Almanya için ortaya koyduğu tekno-ekonomi politikası, bugünkü
ulusal inovasyon sistemini kurmayı hedef almaktaydı237.
Ulusal inovasyon sisteminin üç ana unsuru bulunmaktadır. Bu unsurlar; devlet,
sanayi ve üniversitedir. Üç unsur arasında kurulacak sistemli bir ilişki ile Almanya
kendisinde bulunmayan teknolojiyi öğrenip özümseyecek ve bu teknolojiyi bütün
ekonomik faaliyet alanlarına yayacak, ortaya çıkan yeni teknolojiyi bir üst seviyeye
232Aykut Göker, Sanayide Ar-Ge Faaliyetinin Teşviki ve Özgün Bir Teşvik Kurumu Olarak Türkiye
Teknoloji Geliştirme Vakfı, 15 nisan 2008, s.4-5. 233 Aykut Göker, Niçin Bilim ve Teknoloji Politikası Niçin Ulusal: Tarihsel Gelişim ve Dünya
Örnekleri, Sosyal Demokrasi Derneği, 25 Mart 2000, Ankara, s.9. 234Cem Saatcioğlu, Ulusal Yenilik Sistemi Çerçevesinde Uygulanan Bilim ve Teknoloji Politikaları:
İsrail, AB ve Türkiye Örneği, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:5, s.181. 235Göker,Niçin Bilim ve Teknoloji Politikası Niçin Ulusal: Tarihsel Gelişim ve Dünya Örnekleri, s.11. 236Saatcioğlu, a.g.m., s.181. 237Göker,Niçin Bilim ve Teknoloji Politikası Niçin Ulusal: Tarihsel Gelişim ve Dünya Örnekleri, s.11.
79
çıkartarak yeniden üretme ve geliştirme yeteneğini kazanabilecektir. Geliştirdiği
teknolojiyi yeni ürünlere, yeni üretim yöntemlerine dönüştürebilmesi amaçlanmaktadır.
Bu sistemde, bilgiyi üretecek, bu bilgi için gerekli araştırmaları yapacak olan
üniversitedir. Araştırmayı ticari bir ürüne dönüştürecek olan da sanayidir. Fakat bu iki
ayrı faktörün, beklenen işlevleri yerine getirebilecek seviyede geliştirilebilmesi ve
sistemli bir şekilde çalışabilmesi için gereken bütün önlemleri de devlet alacaktır238.
Ayrıca, serbest piyasada var olan güçlerinin, bilimsel ve teknolojik ilerleme için
gereken sermayeyi gerektiği seviyede sağlayamadıkları durumlarda Ar-Ge alanında
ortaya çıkan yatırım ve faaliyet açığını, kuracağı kamu araştırma kurumları veya kamu
finansmanıyla devlet kapatacaktır239.
Freeman, Ulusal İnovasyon Sistemini, etkinlikleri ve etkileşimleri ile beraber
yeni teknolojileri oluşturan, değiştiren, ithal eden ve yayan kamu ve özel kesim
kuruluşlarının ağıdır seklinde tanımlamıştır240. Bengt-Ake Lundvall (1992) ise; Ulusal
İnovasyon Sistemi kavramını, ekonomik yapı ve kurumsal oluşumların, keşif ve
araştırmaları olduğu kadar öğrenmeyi de etkileyen yönleri bütün unsurları olarak
tanımlamaktadır. Lundvall’a göre üretim, pazarlama ve finans sistemi öğrenmenin yer
aldığı alt sistemlerdir. Ulusal İnovasyon Sistemi’in analizinde hangi alt sistemlerin ve
toplumsal kurumların analize katılması veya dışarıda tutulması gerektiğinin ayrıntılı bir
şekilde belirlenmesi, kuramsal yaklaşımlar olduğu kadar tarihsel analizleri de içeren bir
iştir. Bu bakımdan hangi alt sistemler dâhil edilmeli ve hangi süreçlerin inceleneceği
konusu göz önünde tutularak, ulusal inovasyon sistemi tanımı açık ve esnek
bırakılmalıdır, şeklinde tanımlamıştır241.
UİS Lundvall tarafından dar ve geniş olarak iki şekilde tanımlanmıştır. Dar
olarak, yeni bilginin yayılmasını ve kullanılmasını destekleyen kurumlar üzerinde
özellikle odaklanırken, geniş tanımında ise yalnızca firmaları, kamu araştırma
merkezleri, üniversiteleri değil, aynı zamanda ticaret politikalarını, makro ekonomik
238Aykut Göker, Ulusal İnovasyon Sistemi ve Üniversite-Sanayi İşbirliği, Ankara Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü Geleneksel Bahar Paneli IV, Bilimsel Araştırmada Üniversite-Sanayi İşbirliği,
Ankara, 2000, s.2,3. 239Göker,Ulusal İnovasyon Sistemi ve Üniversite-Sanayi İşbirliği, s.2,3. 240Taymaz, a.g.m., s.26. 241İnovasyon Sistemleri Üzerine Bir Değerlendirme; s.1. (20.09.2015)
80
politikaları ve inovasyonu destek sağlayan diğer politikaları da içermektedir. Başka bir
ifadeyle dar tanımda, yalnız teknik ve bilimsel araştırma ve inovasyon sürecinde
doğrudan rol alan kurumlar üzerinde odaklanırken, geniş tanımda ise; araştırma,
öğrenme, keşfetme ve inovasyon faaliyetlerinde doğrudan ve dolaylı rol alan bütün
ekonomik, sosyal ve politik kurumları da kapsamaktadır242.
UİS, bireysel ve kurumsal öğrenme süreçlerini destekleyen yeni bilginin
oluşmasını sağlayan, oluşan yeni bilgi ve teknolojilerin kullanılmasında,
yaygınlaştırılmasında ve ekonomik yarara döndürülmesinde dolaylı veya doğrudan
olarak görev alan ve bütün süreçleri aktif olarak yöneten kurum ve kuruluşların
oluşturduğu ilişki – işbirliği – etkileşim ağı olarak tanımlamak mümkündür 243 .
Lundvall, UİS’nin ülkeler arasında farklılık gösteren beş temel faktörü olduğunu
söylemiştir. Temel faktörlerden ilki, firmaların kendi içyapısıyla ile ilgilidir. Firmaların
öğrenme yetenekleri, kendi organizasyonel yapıları ve inovasyon yapma yeteneklerini
artırmaları için gerekli olan özellikleri, ulusal inovasyon sistemlerinin etkilemektedir.
Başka bir unsur, inovasyon ile alakalı olarak bilgi üreten üniversite, araştırma enstitüleri
ile firmalar arasındaki ilişkilerin ne seviyede olduğu ile ilgilidir. Bilgi üreten kuruluşlar
ile firmalar arasında yeterli etkileşim, iletişim ve işbirliği sağlamada kopukluk meydana
gelirse, ulusal inovasyon sistemlerinin bir parçasının eksik kalacağı kesindir244.
UİS, ulusal seviyedeki öğrenme süreçlerini ve öğrenme süreçlerini besleyen
ulusal ve kurumsal ilişkiler ağını da ön plânda tutmaktır. Evrimci iktisat kuramında
yenilik ve teknoloji politikasının ana özelliği, işletmelerin teknolojik yeteneğini
geliştirmeye yönelmeleridir. Yaklaşımda, teknolojik altyapı kurumları, işletmeler ve kâr
amacı gütmeyen destek kuruluşları arasındaki etkileşim ve işbirliği önem kazanmıştır.
Bu yönde, teknoloji ve yenilik politikasının amaçları:245
Yenilik yapmak için uygun ortamın oluşturulması,
Kurumları birbirleriyle işbirliğine teşvik etmek,
Tüketicileri yeni ürünlere yönlendirmek,
242Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı; Türkiye’de Ulusal İnovasyon Sistemi, Kalkınmada Anahtar
Verimlilik Dergisi, Haziran 2012, Sayı:282, s.1.
https://anahtar.sanayi.gov.tr/tr/news/turkiyede-ulusal-inovasyon-sistemi/96 (20.09.2015) 243Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, a.g.e., s.1. 244 Sungur, a.g.m., s.122-125 245Selçuk Karaata, İnovasyonun Önemi Teknoloji ve Girişimci Finansmanı, Işık Üniversitesi İşletme
Kulübü, Kasım 2002, s.4-5.
81
İşletmelerde teknolojik yenilik kültürünü geliştirmek; yeni ürün, hizmet ve süreç
geliştirilmesine yönelik düşünceleri özendirmek,
İşletmelerin yenilik için ihtiyaç duydukları bilgi ve finansman kaynaklarına daha
kolay ulaşmalarını sağlamak,
Teknolojinin yaygınlaşması ve bilgi akışı için piyasanın dışında olan
mekanizmaların ve ağ tipi örgütlenmelerin yaygınlaşmasını desteklemek,
Kurumsal yapının geliştirilmesi, köprü görevi üstlenecek kurumları oluşturmak
ve sistemik aksaklıkları engellenmek, olarak özetlenebilir.
UİS'de ana aktörleri246,
Hükümetlerin hem politika yapması hemde bu politikayı uygulaması,
Sektörde yer alan bütün işletmeler,
İşletme ve devlet
Üniversiteler,
Patent ofisleri, Araştırma kurumları, Ortak araştırma merkezleri,
Eğitim merkezleri, Teknoparklar gibi özel sektör ve kuruluşlardır.
UİS'de Aktörler ve Bu Aktörler Arasındaki Bağlantıları OECD (1999)’a göre
şekil 8'de göstermiştir. Sistemin ana aktörleri; devletler, Üniversiteler-Kamu Araştırma
Kuruluşları-Ar-Ge Kurumları, Firmalar, Aracı Kuruluşlar ve Finansman Kuruluşları
olarak sıralanabilir247.
246Keleş, a.g.t., s.81. 247Kılınç, a.g.t., s.79.
82
Şekil 8: Ulusal İnovasyon Sisteminde Aktörler Ve Bu Aktörler Arasındaki
Bağlantılar
Kaynak: Efe Can Kılınç, İnovasyon ve Ulusal Kalkınma: AB Ülkeleri ve Türkiye Üzerine Bir İnceleme,
Yüksek Lisans Tezi, Karaman 2011, s.80.
UİS, aktörler arasında kurulmuş olan ve başarıyla işleyen bir ağ yapıdır. Bu
yapıyla bilgi ve teknoloji üretilir, yayılır ve kullanılmaktadır. İnovasyon faaliyetlerinin
hızlı ve başarılı olabilmesi; ekonomik ve toplumsal yararın yüksek düzeyde olması, ağ
yapının etkinliğine, dinamikliğine, aktörler arasındaki bağların, etkileşimin ve ilişkilerin
kaliteli ve güçlü olmasına bağlıdır248. Böyle bir sistemde, teknolojik gelişme sürecinin
performansı, sadece işletme, üniversite ve araştırma kurumları gibi belirli aktörlerin
nasıl hareket ettiklerine değil; aynı zamanda, teknolojik sistemin faktörleri olarak, yerel,
248Şirin Elçi, İnovasyon: Kalkınma ve Rekabetin Anahtarı, Genişletilmiş Baskı, Nova Yayınevi,Mart
2006, s.46.
83
ulusal ve uluslararası seviyelerde birbirleriyle nasıl etkileştiklerine de
bağlıdır249.Türkiye’de UİS'nin ana aktörleri Şekil 9’ da verilmiştir250.
Şekil 9: Türkiye’de Ulusal İnovasyon Sisteminin Başlıca Aktörleri
Kaynak: Şirin Elçi vd.,Bölgesel İnovasyon Merkezleri: Türkiye İçin Bir Model Önerisi, İstanbul:
TÜSİAD Yayınları, No:TÜSİAD-T/2008-12/477, 2008, s.37.
249 TÜBiTAK, İnovasyonun Değisen Ortam ve Şartları Hükümetlerin / Devletin Yeni Rolü,
TÜBİTAK-BTP, Nisan 1999, Aktaran: SOYAK, Alkan, “Ulusal Yenilik Sistemi Ve Kurumsal
Arayışlar:‘Teknoekonomi Enstitüleri’”, Bilim ve Ütopya Dergisi, Sayı. 154, Nisan, 2007. 250Elçi, a.g.e., s.35.
84
UİS kavramında anahtar unsuru, bilgi ve öğrenmedir.Yaklaşımda öğrenme
etkinliği uzun dönemli başarılı bir iktisadi gelişmenin temel açıklayıcı unsuru kabul
edilmektedir. Bundan dolayı UİS kavramı bir yandan öğrenme üzerine odaklanırken,
diğer bir taraftan sistem çerçevesinde süreç üzerine de odaklanmak zorundadır. UİS
ulusaldır. Çünkü ulusun ve içinde bulunduğu toplumun bir takım özgünlüklerini
içermektedir. UİS sistemiktir. Çünkü yenilik yaratma ve öğrenme sürecinde kurumsal
desteğin önemi açık bir şekilde öne çıkmaktadır. Kısaca özetlersek, UİS kavramı
öğrenme etkinliği ve öğrenmeyi destekleyen kurumsal yapının yeteneği ve etkin
çalışması üzerine odaklaşmak durumundadır251.
2.2.4.2 Ulusal İnovasyon Sisteminin Ülkeler ve Toplumlar İçin Önemi
Günümüzde UİS, ülkelerin büyümeleri ve kalkınmalarında en önemli yapı
olarak kabul edilmektedir. Freeman’ın söylediği gibi, bu sistemlerin içindeki çeşitli
ürünlerin meydana getirilmesi için gereken bilgi, deneyim ve nitelik birbiriyle ilişkili ve
destekleyici nitelikler taşımaktadır. Sistemlerin içinde çalışıldığında öğrenme ve
yakalama zamanı kısalmakla kalmamakta, büyüme ve kalkınmanın önünü açacak bir
şekilde ürün ve üretim süreçleri gruplarının belirlenmesinde de olanak tanımaktadır252.
OECD (1996) yayımlamış olduğu raporda ulusal inovasyon sistemiyle alakalı
şunları ileri sürmektedir. Günümüz koşullarında bütün yönleriyle bilgi, ekonomik
süreçlerde çok önemli bir rol üstlenmektedir. Kaynaklarındaki bilgiyi geliştiren ve etkin
yöneten ülkelerin diğer ülkelere göre daha başarılı oldukları görülmüştür. Daha çok
bilgi sahibi olan işletmeler, daha az bilgi sahibi olan işletmeleri geçmiştir. Bilgisi daha
çok olan bireyler ise daha yüksek getiri elde etmektedir. Bilginin stratejik bu rolü, Ar-
Ge, eğitim ve öğretim ve diğer yatırımların, birçok ülkede fiziksel yatırımlardan daha
hızlı arttırılmasına sebep olmaktadır. Bu sebeple OECD ülkelerinin politika çerçevesi,
yenilik, bilgi kullanımı ve üretim kapasitesinin arttırılmasına önem vermelidir 253 .
Globalleşen dünyada her ne kadar yenilik sistemlerindeki uluslararasıcılık tartışılsa bile
251Alkan Soyak, “Teknoekonomi Politikalarının Işığında” Ulusal Yenilik Sistemi ve İnsan Faktörü,
Bilim ve Ütopyo Dergisi, Sayı:165, Mart 2008, s.5. 252Alkan Soyak, “Ulusal Yenilik Sistemi Ve Kurumsal Arayışlar:‘Teknoekonomi Enstitüleri’”, Bilim
ve Ütopya Dergisi, Sayı. 154, Nisan, 2007, s.10. 253B. Ali Eşiyok, Türkiye’nin Kalkınma Sürecinde Teknoloji, Yenilik ve Bilişim Sektörü, Türkiye
Kalkınma Bankası A.Ş. Genel Araştırmalar, Aralık 2004, Ankara, s.19.
85
firmaların yenilik hareketleri önemli bir şekilde kendi ülkelerindeki ulusal yenilik
sistemlerinden etkilenmiştir. İşletmeler teknolojik rekabeti kaçınılmaz bir şekilde milli
inovasyon sistemlerine bağlamaktadır. Milli sistemler aynı şekilde hükümet
politikalarına dayanmaktadır254.
UİS teknolojik ve bilimsel bulguları ekonomik ve toplumsal değere
dönüştürebilecek kurumsal mekanizmaları içerdiği için çok önemli bir yere sahiptir.
Teknolojik ve bilimsel bulguları ekonomik ve toplumsal yarara dönüştürme yeteneğine
sahip olmayan herhangi bir ülke, sektör ya da firmanın uluslararası rekabetin hüküm
sürdüğü günümüz koşullarında varlığını devam ettirmesi imkansızdır255.
Bilgi gittikçe ekonomik faaliyetlerde yoğun hale geldiğinden hükümetlerin
inovasyon sürecini etkileyecek politikalar uygulaması da son derece önemlidir. Sistemi
üç yönden önem kazanmaktadır: Birinci açıdan bilginin ekonomik önemi çok iyi
anlaşılmış, ikinci açıdan artan oranda sistem yaklaşımı kullanılmıştır. Üçüncü ve son
olarak ise bilginin yaratılması ve üretmesi ile ilgili kuruluşların sayıları gittikçe
artmaktadır. Ülkeler ulusal inovasyon sistemlerini kurarak kuvvetle desteklemeye
başlamıştır. Bu sistemi, yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve yayılmasına katkı sağlamak
üzere ekonomik yönden yararlı bilgiyi üretmek, bu bilgiyi transfer etmek ve kullanmak
için iş birliği içinde olan kuruluşların oluşturdukları sistemdir. Sistemin merkezinde
işletmeler bulunmaktadır. Rekabet edebilme gücü yalnız en yeni teknolojileri kullanarak
ve bu teknolojileri devamlı geliştirerek ve gelecek teknolojileri için çalışmalar yaparak
sağlanır256.
Ülkelerin refahını ve yaşam standartlarını artıran bir faktör olan rekabet gücünü
artırmanın yolu üretken olmaktan geçmektedir. Üretkenliği artıran önemli araç ise
inovasyondur. Ülkede var olan kaynakların ürün ve hizmete dönüştürülebilmesi ve ürün
ve hizmetlerden ekonomik ve toplumsal değer oluşturulması çok önemlidir.
İnovasyonla birlikte toplum, aynı kaynaktan çok büyük getiriler elde ettiği için,
inovasyon yalnız ekonomik bir sistem değil, aynı zamanda toplumsal bir sistemdir257.
254Nevzat Güldiken, Türkiye’de Sanayi-Teknoloji-Kobi Politikalarına Eleştirel Bir Yaklaşım,C.Ü.
İ.İ.B. Dergisi, Cilt:7, Sayı:2, 2006, s.141-142. 255Keleş, a.g.t., s.83. 256Tünen, a.g.t., s.57. 257Elçi, a.g.e., s.31.
86
Bu sebepten inovasyonu etkin çalıştırabilmesi için bir sistem kurulması, etkin
politikaların tasarlanıp uygulanması ve inavasyonun devletler için ön plânda olması
gerekmektedir258.
İnovasyonla ilgili araştırmalar, ülkelerin inovasyon performanslarındaki artışın
toplumsal ve ekonomik kalkınma, gelişme ve refah için anahtar bir rol oynadığını; bilgi
ekonomisine geçişte önemli itici güç olduğunu; etkin inovasyon sistemlerine ve
politikalarına sahip ülkelerin gelişmişlikte hızla ilerlediklerini, inovasyonla birlikte
eşitsizliklerinde dahil olduğu birçok toplumsal sorunun üstesinden gelmeyi
başarmışlardır. Ülkelerin belirli sürelerde ihracat oranlarındaki iyiye gidiş ya da iç
talebin yüksek olması yüzünden büyüseler bile bu büyümenin uzun vadeli ve
sürdürülebilir olması, ülkelerin inovasyon performansına ve bu performansta meydana
gelen artışlara bağlıdır259.
İnovasyonun sektörel, bölgesel, ulusal ve küresel, boyutlarda başarıyla işlemesi
ve politikaların etkin bir şekilde belirlenip uygulanması için üniversite, özel sektör ve
devletin işbirliği yapması gerekmektedir. Üçlü sarmal olarak da isimlendirilen bu
işbirliği yaklaşımında, yükseköğretim kurumları özel sektörün ihtiyaç duyduğu insan
gücünü yetiştirip; Ar-Ge faaliyetlerini özel sektörle işbirliği içinde yürütüp araştırma
sonuçlarını ticarileştireceklerdir. İşletmeler yeni bir bilginin üretilmesine, inovasyon
için kullanılmasına ve işbirliğine önem vermektedirler. Devlette, kanun koyucular ve
uygulayıcılar, işletmelerin inovasyon faaliyetlerini destekleyen, üniversitelerin özel
sektör işbirliği halinde çalışmasına imkan sağlayan, inovasyona önem veren yeni
şirketlerin kurulmasını teşvik eden yasal ve idari ortamın oluşturulması için
çalışmaktadırlar. Devlet, Ar-Ge ve inovasyonu destekler ve bunun için kaynak ayırır260.
UİS, ekonomideki diğer faktörler ile de etkileşim içindedir. UİS incelenirken,
bu sisteminde içinde yer aldığı eğitim sistemi, makroekonomik ve düzenleyici bağlam,
258Elçi, a.g.e., s.45. 259Elçi vd., a.g.e., s.30. 260Elçi, a.g.e., s.48.
87
iletişim altyapısı, işgücü ve sermaye piyasalarındaki koşullar, ürün piyasaları da
incelenmelidir261
2.2.4.3 Ulusal İnovasyon Sistemlerinde Devletin Stratejik Rolü
Devlet ulusal inovasyon sisteminde önemli bir elemandır. Çünkü devlet, Ar-
Ge'yi ve bilimin gelişmesini doğrudan finanse eder. Devletlerin sistem içindeki rolü
sadece bununla sınırlı kalmamıştır. Devletler sadece eğitim ve kamunun yapmış olduğu
Ar-Ge çalışmaları için kaynak sağlayan taraf değil, bunun yanında bilginin sistem
içerisinde akışını engelleyen faktörlerin kaldırılmasında da taraf olmaktadır 262 .
Devletler; inovasyon ve teknoloji politikasını, bütün ekonomi politikasında tamamlayıcı
parçası olarak ülke ekonomisinin bütününü kapsayan etkin bir bilgi sistemi
kurulmasında ve inovasyon için uygun koşulların sağlanmasında gerekeni yapmak
mecburiyetindedirler. Bu koşulların sağlanması için uygulanabilecek politikalar
aşağıdaki gibidir:263
Temelinde inovasyon olan rekabeti teşvik etmek, bununla birlikte ortak
araştırmayı kolaylaştıran bir rekabet politikası,
Beşeri sermayenin oluşturulmasına yardımcı olan bir eğitim ve öğretim
politikası,
Bürokratik olarak ortaya çıkabilecek engellerin azaltılması ya da
ortadan kaldırılmasına yönelik bir idari ve mali reform politikası,
İşletmelere sermaye akışını kolaylaştıran ve ihtiyacı oldukları
finansmana kolayca erişmenin mümkün olduğu bir finansman ve
maliye politikası,
Emek piyasasında işgücü hareketliliğini ve esnekliğini arttıracak
işgücü politikası,
Global teknolojinin ulusal sınırlar içerisinde dağılmasını güçlendiren
bir yabancı sermaye politikası.
261Taymaz, a.g.m., s27. 262Sungur, a.g.m., s.131. 263Aykut Göker,Niçin Bilim ve Teknoloji Politikası Niçin Ulusal: Tarihsel Gelişim ve Dünya Örnekleri,
Ankara, s.12.
88
Günümüzde ekonomik aktörlerin yer aldığı karmaşık inovasyon sürecinde,
hükümetlere önemli görevler düşmektedir. Öncelikle hükümetlerin, işletmelerin
pazardaki var olan güçlerini korumaları için hukuki ve kurumsal alt yapıyı oluşturması
gerekir. Daha sonra ulusal seviyede inovasyon sistemlerinin oluşturulması ve bütün
aktörler için uygun şartların yaratılması ve gerekli denetimlerin yapılması
gerekmektedir. Ayrıca hükümetlerin toplumsal, ekonomik ve siyasi hedeflere
ulaşabilmesi için, inovasyon politikaları ve stratejilerinin ortaya konulması da gerekir.
İnovasyon ile birlikte kaynakların daha etkin kullanılması, toplumsal refahın arttırılması
ve ekonomik büyümenin sağlanması daha hızlı olacaktır264.
Ar-Ge faaliyetlerinin büyük bir alıcısı ve finansörü olan devlet, önemli
endüstriler ve girişimciler üzerinde stratejik etki yapmaktadır. Devlet; eğitim, yönetim
ve sosyal faaliyetler, toplumda uyum yaratma ve gelişme için stratejik müdahaleler
yapma yoluyla toplumun keşifleri algılama ve aynı zamanda yeni teknolojileri
benimseme yönlerini etkileyebilmektedir. Devlet ile toplum arasındaki karşılıklı
bağımlılık; bilimsel gelişmelere sebep olan öncü ve geleneksel sektörler, toplumsal
güçler, ekonomik çıkar grupları, sosyokültürel değerler, yeni bir ulusal kültürün
oluşmasına neden olabilir. UİS'de devletin üstlendiği rol Şekil 10’daki gibidir265.
264Yavuz vd., a.g.m., s.32. 265Işık - Kılınç, a.g.m., s.180.
89
Şekil 10: İnovasyonda Devletin Rölü
Kaynak: Efe Can Kılınç, İnovasyon ve Ulusal Kalkınma: AB Ülkeleri ve Türkiye Üzerine Bir İnceleme,
Yüksek Lisans Tezi, Karaman 2011, s.81.
2.2.4.4 Ulusal İnovasyon Sistemi İçerisinde Ar-Ge’nin Yeri
Günümüz koşullarında işletme bazında mikro seviyede ve ülke bazında makro
seviyede, inovasyon ve Ar-Ge faaliyetlerine fazlaca değinilmektedir. Özellikle büyük
işletmeler yönünden, Ar-Ge’ye reklamdan daha fazla kaynak ayırmaya başlandığı ifade
edilmektedir 266 . Ar-Ge yatırımları çok sayıda yenilik yaratmaktadır. Bu durum
ekonomik büyümeye neden olacaktır. Günümüzde ekonomik büyüme ve bölgesel
kalkınmada endüstriyel yeniliklerde büyük bir rol oynamaktadır. Mikro açıdan
baktığımızda performans ve inovasyon işletmenin başarısı ve rekabeti için son derece
önemlidir. Yeniliklerin yetersiz kalması işletmelerin performanslarını düşürerek
piyasadaki rekabet gücünü kaybetmesine sebep olur 267 . Geleneksel olan inovasyon
çalışmaları Ar-Ge üzerine odaklanmaktadır. Ar-Ge harcamaları işgücü, fiziksel sermaye
ve madenler gibi diğer girdi değişkenlerinden izole edilerek incelenmektedir. Fakat
inovasyon sadece Ar-Ge faaliyetlerinden oluşmamaktadır. Yeni Büyüme Teorisi olarak
266Akbey, a.g.m., s.1. 267Suna Korkmaz, Türkiye’de Ar-Ge Yatırımları ve Ekonomik Büyüme Arasındaki İlişkinin Var
Modeli İle Analizi, Journal of Yasar University 2010, s.3322.
90
isimlendirilen içsel büyüme teorisi teknolojik değişimi uzun vadeli ekonomik büyüme
sürecinde içselleştirmektedir. Bu kuramda büyümenin motor gücü olarak Ar-Ge
faaliyetlerinin önemi vurgulanmıştır268.
Kişilerin ihtiyaçlarını giderebilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve
uygulanması, teknoloji ile yakından ilgili olan Ar-Ge’nin üstlendiği görevdir.
Teknolojik bilgi, Ar-Ge çalışmalarından dolayı ortaya çıkmakta, tüm ekonomiye
yayılmakta, paylaşılmakta ve bunun bir sonucu olarakta ekonomik büyüme
gerçekleşecektir. Ekonomik büyüme ve verimlilik artışının en önemli belirleyicisi
teknolojik değişim ve inovasyon faaliyetleridir269.
İnovasyon, ekonomik büyümenin sürükleyici bir gücüdür. Ar-Ge ise, yenilik
sürecinin önemli bir faktörüdür. Ar-Ge, yeni bilgi ve teknolojilerin üretimini
sağlamaktadır. Ar-Ge faaliyetlerinin sonucu olarak ortaya çıkan yeni teknolojiler
verimliliği artırmakla birlikte ekonomik büyümeye neden olmaktadır. Sonuç olarak, Ar-
Ge yeniliğe, yenilik ise verimlilik artışına sebep olmaktadır. Böylelikle daha çok Ar-Ge
daha çok yeniliğe ve daha çok yenilik ise verimlilik artışına sebep olmaktadır.
Ekonomik teori ve ampirik analizlerde ekonomik büyümede Ar-Ge’nin önemli rolünün
altı çizilmektedir. Ülkelerin Ar-Ge yatırımıyla yeni bilgi oluşturma ve ekonomik değer
sağlamak için bu bilgiyi ticarileştirme yeteneği, verimlilik, teknolojik ilerleme,
zenginlik ve yaşam standardının arttırılması için büyük önem taşımaktadır270.
Ülkelerdeki Ar-Ge faaliyetleri yenilik politikalarının temelini oluşturur. Ar-Ge
harcamaları birçok bilimsel çalışmada önemli ölçülebilir bir yenilik göstergesi olarak
kabul edilmektedir271. Ar-Ge yatırımı, ülkelerin toplumu ve sanayisi için bilgi, tecrübe
ve teknoloji transferinin önemli bir kanalı olduğundan, Ar-Ge verimliliği arttırdığı ve
268Meriç S. Ertekin, Yenilik ve Ekonomik Büyüme İlişkisi, Mevzuat Dergisi, Ağustos 2005, Yıl:2008,
Sayı:92, s.7. 269Yavuz, a.g.m., s.17. 270İsmail Hakkı Yücel, Bilim Teknoloji Politikaları ve 21. Yüzyılın Toplumu, Ankara: DPT Yayınları,
1997, s.91 271Çetin - Işık, a.g.m., s.79.
91
ekonomik büyümeye katkı sağladığından ve ülkenin Ar-Ge performansının
arttırılmasında önemli bir faktör olduğundan büyük önem taşımaktadır272.
Ar-Ge, inovasyon için en önemli faaliyetlerden biridir. Ar-Ge faaliyetlerini
yürüten organizasyonların girişimcilik vasıflarına sahip olmamaları durumunda ise
değer yaratılamaz ve Ar-Ge sonuçları inovasyona dönüştürülemez. Bunun için farklı
faaliyet alanlarında yürütülen inovasyon çalışmaları sadece teknolojik inovasyonu değil,
aynı zamanda organizasyonel inovasyonu ve pazarlama inovasyonunu da kapsar273.
Dünya ekonomisinde meydana gelen gelişmeler artan rekabete bağlı inovasyon
konusuna ilgiyi artmıştır. İnovasyon, bir ülkedeki sürdürülebilir büyümenin, toplumsal
refah ve istihdamın sağlanması açısından çok önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle
ülkelerde inovasyon için gereken ortamın oluşturulması gerekmektedir. İnovasyon bilim
ve teknoloji ile sıkı bir ilişki içerisindedir. Bilim ve teknoloji politikaları, inovasyon
politikalarını da içerip desteklemektedir. Bilim ve teknoloji politikalarının temelinde,
ülkede var olan Ar-Ge yeteneğinin artırılması olduğu kadar, Ar-Ge sonucu üretilen
bilim ve teknolojiyi ekonomik ve toplumsal bir yarara dönüştürme becerisini de
kazanmak ve geliştirmek yatmaktadır274.
İnovasyon politikası, bilim, teknoloji ve sanayi politikasının bir karışımı olarak
ortaya çıkmaktadır. UİS'nin amacı yeni bilim ve teknolojilerin geliştirilmesi, finanse
edilmesi ya da korunmasıdır. Bu sistem sözü edilen birimler arasındaki teknik, ticari,
sosyal, yasal ve finansal etkileşimin düzenlenmesini de sağlamaktadır 275 . Bu
politikalarla birlikte inovasyon için gereken şartların sağlanması, devletlerin en önemli
görevlerinden biridir. Günümüzde inovasyonun öneminin farkına varmış ülkelerin,
işletmelerin inovasyon faaliyetlerini başarıyla yürütmeleri için gereken yasal ve idari
düzenlemeleri yapmakta ve işletmelerin inovasyona kaynak ayırmalarını teşvik ederek,
Ar-Ge faaliyetlerini sürekli hale getirmek için birçok çeşitli mekanizmayı devreye
272Yavuz, a.g.m., s.18. 273Zerenler vd., a.g.m., s.662. 274Keleş, a.g.t., s.84. 275Yavuz vd., a.g.m., s.71-74.
92
sokmaktadır. Bu ulusal inovasyon politikalarına etkin ve kalıcı bir işlerlik
kazandırmaktadır276.
UİS'nin etkin çalışmasını sağlayacak koşullardan en önemlileri; fikri mülkiyet
haklarının güvence altına alınması, üniversite sanayi işbirlikleri, yetişmiş insan kaynağı
ve araştırmacı sayısı ve inovasyonun finansmanıdır. Tüm bu konularda devlete önemli
görevler düşmektedir. Ar-Ge ve inovasyon politikalarının oluşturulması ve
uygulanmasının sadece bu politikalarla ilgili hedeflerin belirlenmesini değil,
tamamlayıcı bazı reformları da gerekli kıldığı unutulmamalıdır. Çünkü inovasyon
politikaları ve bilim teknoloji makroekonomi açısından istikrarlı bir ortamı ve diğer
alanlarda tamamlayıcı reformları gerektirmektedir. Ulusal inovasyon politikaları
oluşturulurken, inovasyona katkı sağlayan politikaların, özellikle araştırma
faaliyetlerinde gerekli insan kaynağını geliştiren eğitim ve öğretim politikalarının,
bürokrasiyi ve kurumsal katılıkları azaltan düzenleyici politikaların, küçük işletmelere
sermaye akışını kolaylaştıran finansman politikaları ve mali politikaların, iletişim
politikaları ve teknolojinin uluslararası tabanda daha çok yayılmasını sağlayan yabancı
yatırım ve ticaret politikalarının unutulmaması gerekmektedir277.
Ulusal inovasyon politikaları devletin bu alana yönelik sağladığı desteklerle
güçlendirilmektedir. Bu anlamda kamunun inovasyon altyapısını geliştirmek için Ar-Ge
faaliyetlerine desteği çok önemlidir. Kamu Ar-Ge politikalarının temel hedefi, özel
sektörün Ar-Ge faaliyetlerini destekleyerek yenilikçi üretimi artırmaktır. Bu nedenlerle
karar alıcılar, işletmelerin değişen Ar-Ge yapıları ve yeniliği teşvik faaliyetlerini artırma
amacıyla destekleyici bir ortamın yaratılması için geliştirilen politikaların etkinliğine
önem vermelidirler. İnovasyon politikaları için devletin artan ölçüde destek sağlaması
günümüzde modern refah devletinin önemli bir unsuru olarak kabul edilmeye
başlanmıştır. Günümüzde birçok ülke inovasyon politikaların benimsenmesi ve
uygulanması konusunda devlete büyük roller düştüğünü kabul etmekte ve bu yönde
politikalar izlemektedir278.
276Şebnem Tosunoğlu, İnovasyon Desteklerinde Kamu Politikalarının Rolü: Türkiye’de Kamu Ar-
Ge Politikaları, İnternatıonal Conferance İn Economics September 03-05-2014, s.2. 277Bernur Açıkgöz Ersoy - Canan Muter Şengül, Yenilikçiliğe Yönelik Devlet Uygulamaları ve AB
Karşılaştırması, Yönetim ve Ekonomi Yıl:2008 Cilt:15 Sayı:1 Celal Bayar Üniversitesi İ.İ.B.F. Manisa. 278Tosunoğlu, a.g.m., s.1.
93
Türkiye’de de devlet ulusal inovasyon politikasını gerçekleştirmek üzere çeşitli
destek sistemleri geliştirmiştir. Bu desteklerin birçoğunun ana hedefi işletmelerdir. Son
yıllarda ülkemizde bilim, teknoloji ve yenilik politikaları uygulama planı Ulusal Bilim,
Teknoloji ve Yenilik Stratejisi (UBTYS) 2011-2016, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu
(BTYK) tarafından hazırlanmıştır. Günümüzde ülkelerin pek çoğu ulusal inovasyon
politikaları çerçevesinde hedeflerine ulaşmak için Ar-Ge faaliyetleri ile ilgili sayısal
hedefler belirlemektedirler279.
Ulusal inovasyon sistemleri teknolojik yeteneklerin geliştirilmesini içeren
teknoekonomi politikalarının bir parçası olmak durumundadır. Türkiye’de uygulanması
gereken teknoekonomi politikaları üç bileşeni içermelidir280:
Seçici teşvik politikalarıyla stratejik sanayileri ve sınaî derinleşmeyi
hedeflemeli,
Kamu tedarik politikası, fikrî ve sınaî mülkiyet haklarının korunması, Ar-
Ge’ye devlet yardımı gibi araçlarla piyasa eksikliklerini gidermeye yönelik
önlemleri içermeli
İşletmelere piyasa ve piyasa dışı organizasyonlar arasında bilgi etkileşiminin
sağlanabilmesi için gereken kurumsal yapıyı (ulusal yenilik sistemini)
kurma ve geliştirme sorumluluklarını yüklenmelidir.
Ülkemiz de de Ulusal İnovasyon ve Girişimcilik Sistemi 2023 hedeflerine göre;
2023 yılında Türkiye’nin dünyadaki ilk 10 ekonomi arasına girebilmesi ve diğer ulusal
hedeflere (yerli otomobil, yerli uçak, yerli helikopter vb.) ulaşılabilmesi için belirlenmiş
hedefler bulunmaktadır. Buna göre belirtilen tarihe kadar ülkemizde; Ar-Ge harcaması
GSYİH oranının % 3, özel sektör Ar-Ge harcaması GSYİH oranının % 2, araştırmacı
sayısının 300 bin kişi ve özel sektör araştırmacı sayısının 180 bin kişi olması
279Tübitak, Ulusal Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisi 2011-2016.
https://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/BTYPD/strateji_belgeleri/UBTYS_2011-
2016.pdf(20.11.2015) 280Soyak, a.g.m., 2008, s.6.
94
hedeflenmektedir 281 . Belirtilen bu hedeflerin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği,
ülkemizdeki mevcut Ar-Ge faaliyetleri eğilimi aşağıda ele alınacaktır.
2.3. TÜRKİYE'DE BİLİM VE TEKNOLOJİ POLİTİKALARININ GENEL
DEĞERLENDİRİLMESİ
1960-1990 yılları arası uygulanan bilim politikalarında; Türkiye’nin
mühendislik, temel bilimler ve sağlık bilimleri ile tarım bilimleri alanlarında
uzmanlaşması yer almıştır. Bunun için temel ve uygulamalı bilimlerde bilimsel
araştırmaların desteklenmesi ön plânda tutulmuştur. 1963 yılında Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumu'nun (TÜBİTAK) kurulmasıyla birlikte bu sürece hız
kazandırmak hedeflemiştir. 1980'lerin ilk yarısından itibaren doğal bilimlerdeki
yetkinleşmenin yanında teknolojiye de önem verilmeye başlanmıştır. 1983'de kurulan
'Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu' bilim ve teknoloji politikaları ile ilgili ilk resmi
yapılanma olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat kurul belirlemiş olduğu bilim ve
teknoloji politikalarını hayata geçirememiş ve aktif bir çalışma yapamamıştır282.
1990’lardan sonra zihniyetin değişmesiyle birlikte, bilim ve teknoloji
politikalara inovasyon girmiştir. Türkiye sanayisini teknolojisini geliştirmek için çeşitli
destekler ve politikalar geliştirmeye başlamıştır. 1993 yılından sonra Türkiye'de Bilim
Teknoloji Politikası ile oluşturulmuş kurumlar, teknolojiyi geliştirme ve teknolojinin
yaygınlaştırılması için faaliyete başlamışlardır. Bu kurumlardan birkaçı; Ulusal
Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi (ULAKBİM), altında kurulan Ulusal Bilgi
Merkezi(UBİM), Bilgi Teknolojileri ve Elektronik Araştırma Merkezi (BİLTEN),
Bilişim ve Araştırma Merkezi ve Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV)
sayılabilir283. Üniversitelerde uygulamalı araştırmalar gündeme gelmiştir. UİS içersinde
teknokentlerin kurulması yer almış ve bütün bu gelişmeleri TÜBİTAK’ın yürüttüğü
Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun kararları doğrultusunda başlamıştır.
Teknokentlerin kurulmasını desteklemek için yasal düzenlemeler bu kararlar arasında
yer almıştır284.
281TÜBİTAK, Ulusal Yenilik Sistemi 2023 Yılı Hedefleri, s. 8.
https://www.tubitak.gov.tr/sites/default/files/btyk28_sunum_web.pdfE.T. (22.11.2015) 282Soyak, a.g.m., 2006 s.3. 283Güldiken, a.g.m., s.144. 284Keleş, a.g.t., s.40.
95
1990’larda öne çıkan diğer bir konu ise, UİS'nin en önemli yapı taşı olan Ar-
Ge'ye yönelik çalışmalardır. 1990 yıllarda Ar-Ge yatırımlarının finansmanına da çok
önem verilmiştir. 1995 yılından sonra TÜBİTAK-TİDEB(Teknoloji İzleme ve
Değerlendirme Başkanlığı) ve TTGV(Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı) tarafından
Ar-Ge faaliyetlerine finansal destek verilmiş, Ar-Ge ve yenilik kültürü
oluşturulmuştur285.
Bilim Teknoloji ve Yüksek Kurulunun 3 Şubat 1993 günlü toplantısıyla
başlayan bilim ve teknoloji politikası konusunda şunlar söylenmiştir. Ulusal yenilik
sisteminin kurulması özellikle TÜBİTAK tarafından1990’larda gündeme getirilmiş ve
sistemik bir yaklaşım benimsenmiştir. Bu yönde Bilim Teknoloji ve Yüksek Kurulu
aracılığıyla politika önerileri geliştirilmiştir. Bu önerilerin belli bir kısmı uygulamaya da
konmuştur. Uygulamaların en önemlisi, TÜBİTAK-TİDEB ve TTGV tarafından ARGE
kredileri ve bağışları yoluyla Ar-Ge faaliyetlerine destek olunmasıdır286.
Türk Bilim ve Teknoloji Politikası: 1993-2003dokümanıyla BTYK’da kabul
gören politika, teknolojilerde yetkinleşmeyi ve bu yetkinliği teknolojik inovasyon
yoluyla ekonomik ve toplumsal yarara dönüştürebilme becerisini kazanmayı varsayan
ve bu varsayımın hayata geçirilebilmesi için UİS'nin kurulmasını koşul koşan bir
politikadan oluşmuştur. Gerçekten bu politikaların tasarımında, Listgil motifden çok
OECD’nin bilim, teknoloji ve inovasyon politikalarına ilişkin çalışmalarında ve AB
ülkelerinin kendi ulusal bilim, teknoloji ve inovasyon politikaları tasarımlarında temel
aldıkları Schumpeterci yani evrimci kuramın inovasyon sürecine ilişkin sistemik
yaklaşımı esas alınmış ve onlarla eş zamanlı olarak, Türkiye’nin bilim ve teknoloji
politikaları bu temel üzerine kurulması istenmiştir287.
1993 yılından sonra, önceki dönemlerden farklı olarak uygulama yönüne daha
fazla önem verilmiş ve bunun için çaba sarf edilmiştir. Fakat bu çabalar başarılı
285Taymaz, a.g.m., s.34. 286Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırmalar Kurumu; Türk Bilim ve Teknoloji Politikası 1993-2003.
https://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/BTYPD/btyk/2/2btyk_karar.pdf (15/05/2016) 287Göker, a.g.m., 2008, s.20-21.
96
olmamış ve 2003 yılı için belirlenen birçok hedefe ulaşılamadığı
görülmüştür 288 .Türkiye’nin, bilim ve teknoloji konusundaki temel eksiği, 1967 ve
1983’te ortaya konan politikaların uygulanamaması veya 1993 yılından sonrasında
olduğu gibi, politikaların tam olarak uygulanamamasıdır. Yapılması gereken aslında
yeni bir politika tasarlamaktan çok, öncelikli olarak eskinin iyice
değerlendirilmesidir289 . Bilim, araştırma ve teknoloji üretiminin arttırılması için, bu
alana ayrılacak olan kaynak ve altyapı çok önem arz etmektedir. Fakat öncelikli olarak,
bilim, araştırma ve teknoloji üretilmesi talebinin oluşması ve ortamın sağlanabilmesi ile
ilgilidir290.
İlk dört kalkınma Plânında, Ar-Ge’ye yapılan harcamaların büyük bir bölümü
üniversite dışındaki kamu kesiminde gerçekleşmiştir. Ancak, bu dört kalkınma
döneminden sonra üniversitenin payı hızlı bir şekilde artmaya başlamıştır. Bugün,
üniversitenin payı diğer kamu kesiminin payını oldukça geride bırakmıştır. Bununla
birlikte, kalkınma planındaki dönemlerde özel sektörün Ar-Ge harcamasının yeterli
olmadığı görülmektedir 291 . V. Kalkınma Planında Ar-Ge ve teknolojik gelişmenin
önemine vurgu yapılmıştır. Ar-Ge çalışmalarına gereken önemin verilerek ileri
teknolojinin kullanılması için öncelikli hedef sektörler belirlenecektir. Hedef sektörler
ve alt sektörler tespit edilip imkanlar bunların üzerinde yoğunlaştırılacaktır292.
VI. Kalkınma Planında birtakım hedefler ve bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için
bazı ilke ve politikalar belirlenmiştir. Bu hedefler; Toplumun bilgi toplumu haline
getirilmesi ve kitle haberleşme araçlarından da yararlanarak Ar-Ge alt yapısının
kurulması amacıyla; 33 bin olan araştırmacı personel sayısı iki katına çıkarılacak, her 10
bin kişiye düşen araştırmacı personel sayısı 15 kişi olacaktır. Öncelikle üniversitelere
tahsis edilen kadro sayısı iki kat artırılacaktır. Ar-Ge harcamalarının GSYİH'nın yüzde
1 'ine çıkarılmasına çalışılacaktır. Hedeflerin gerçekleşmesi için ilke ve politikalar
belirlenmiştir. Bunlar; üretim kalitesini arttıracak ve dış pazarlarda rekabet gücünü
288Göker, Aykut; Onuncu Yılında Türk Bilim ve Teknoloji Politikası: 1993-2003, 3 Şubat 1993 Günü
Yapılan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu Toplantısında Alınan Kararlar ve Uygulama Sonuçları, Eylül
2003, Ankara, s.5-8. 289Göker, Aykut; Türkiye’de 1960’lar ve Sonrasındaki Bilim ve Teknoloji Politikası Tasarımları
Niçin [Tam] Uygula[ya]madık?,ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği, “Ulusal Bilim Politikası” Paneli,
ODTÜ, Ankara, Haziran 2002, s.10-11. 290Bilim ve Teknoloji Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Dokuzuncu Kalkınma Plânı (2007-2013), s.16. 291Bilim ve Teknoloji Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Dokuzuncu Kalkınma Plânı (2007-2013), s.15. 292 Türkiye Cumhuriyeti Kalkınma Bakanlığı, V. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1985-1989), s.159
97
kuvvetlendirecek ileri teknolojiler transfer edilecek ve elde edilen teknolojilerin
yaygınlaştırılması sağlanacaktır. İleri teknoloji alanlarındaki her türlü Ar-Ge faaliyetleri
desteklenecektir. Teknolojik gelişmenin itici gücü olan savunma ihtiyaçlarının
gerektirdiği Ar-Ge faaliyetleri de desteklenecektir. Sanayi kuruluşları, üniversiteler,
araştırma kurumları ve kamu kurumlarının bilim ve teknoloji hedeflerine ulaşmalarını
için gerekli koordinasyon sağlanarak, bu kurum ve kuruluşların tam bir işbirliği içinde
olmaları teşvik edilecek; bu işbirliğini sağlayacak olan araçların geliştirilmesi ve
etkinlikle kullanımı için gerekli ortamın sağlanacağı söylenmiştir293 . Fakat istenilen
sonuca ulaşılamamıştır. VII. Kalkınma Planında sosyal ve ekonomik gelişme ile
büyümeyi etkileyen bilimsel ve teknolojik araştırma seviyesinin arttırılması için gereken
beşeri, fiziki ve hukuki alt yapının geliştirileceği vurgulanmış fakat istenilen sonuca
ulaşılamamıştır294.
VIII. Kalkınma Planı'nda KOBİ'lerin verimliliklerini, katma değer paylarını ve
uluslararası rekabet güçlerini arttırılması için teknoloji seviyenin arttırılması,
KOBİ'lerin ihracata ve Ar-Ge çalışmalarına yönlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçlar
doğrultusunda, yönlendirici üniversiteler ve teknoparklar içinde kesişmeler sağlanacak
ve bu amaçla KOBİ'lere destekler verileceği öngörülmüştür. Fakat yerel anlamda
yapılan çalışmalarda görüldüğü gibi, KOBİ'ler için verilen destekler birçok alanda
yetersiz kalmış ve ileri seviyede olan teknoloji kullanımında KOBİ'ler başarısız
olmuşlardır295.
2000’li yıllara gelindiğinde ise benzer hedefler vardır fakat bu defa hedefler
iyice büyütülmüştür. Ar-Ge ve inovasyonun önemi daha iyi anlaşılmış, bunun
sonucunda eğitim-öğretime ve Ar-Ge’ye ayrılan kaynaklar daha çok artırılmış,
girişimcilik teşvik edilmiştir. Üniversite-Sanayi işbirliğinin daha etkin bir şekilde
yapılabilmesi için 2001'de Türkiye’de teknokent kurulmasına izin veren Teknoloji
Geliştirme Bölgeleri Kanunu çıkartılmıştır. Böylelikle Ar-Ge yapacak işletmelere ve
293 Türkiye Cumhuriyeti Kalkınma Bakanlığı, VI. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1990-1994), s.309 294Güldiken, a.g.m., s.145. 295Güldiken, a.g.m., s.145.
98
çalışanlara vergisel muafiyetler getirilmiş, öğretim elemanlarına da akademik bilgilerini
ticarileştirme, olanağı sunulmuştur296.
2000 yılının son ayında ise BTYK'nun yapmış olduğu toplantıda Cumhuriyetin
100. Yılına denk gelecek şekilde 2023 yılına kadar 20 yıllık bir dönem için bilim ve
teknoloji politikalarının belirlenmesi için TÜBİTAK görevlendirilmiştir. Bu
görevlendirme üzerine TÜBİTAK 2004 yılında Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikaları:
2003-2023 Strateji Belgesi başlıklı belgeyi hazırlamıştır297.
Dokuzuncu Kalkınma Plânında yapılan tespitlere göre; Ar-Ge harcamalarının
GSYİH içindeki payının artırılmasında, devlet bütçesinden giderek artan ölçüde Ar-
Ge’ye yönelik yapılan yatırımların ve sağlanan desteklerin yanı sıra özel sektör Ar-Ge
harcamalarının da ciddi bir oranda artması büyük önem taşımaktadır. Plana göre 2013
yılında özel sektörün toplam Ar- Ge harcamalarının en az yüzde 60’ını gerçekleştirmesi
hedeflenmektedir 298 . Fakat 2013 yılında özel sektörün toplam Ar-Ge harcamaları
içerisindeki payı yüzde 47,51 olarak gerçekleşmiştir.299.
Dokuzuncu Kalkınma döneminde, ekonomik gelişmelerin yanında sosyal
gelişmelerde sağlanmıştır. Dokuzuncu Kalkınma Planı döneminde öncelikli olarak 2006
yılında uygulamaya konan Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı çerçevesinde e-
devlet uygulama ve hizmetleri yürütülmüştür. 2006 yılından sonra birçok e-devlet
projesi hayata geçirilmiştir. 2012 yılının sonlarında 600’e yakın hizmet E-Devlet'e
entegre edilerek yaklaşık 14 milyon kayıtlı kullanıcı tarafından kullanılmaya
başlanmıştır. Ayrıca adres Kayıt Sistemi ve Elektronik Kamu Alımları Platformu
(EKAP) oluşturulmuş; Merkezi Sicil Kayıt Sistemi (MERSİS) ve T.C. Kimlik Kartı
projelerinin pilot uygulamaları tamamlanarak yaygınlaştırma çalışmaları sürülmüştür300.
Onuncu Kalkınma Planı 2014-2018 dönemini kapsamaktadır. Ülkemizin 2023
hedefleri ekseninde, istikrarlı ve kapsayıcı bir ekonomik büyümenin yanında bilgi toplu-
296Keleş, a.g.t., s.41. 297Tübitak, Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikaları: 2003-2023 Strateji Belgesi, Temmuz 2004. 298Bilim ve Teknoloji Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Dokuzuncu Kalkınma Plânı (2007-2013), s.15. 299TUİK. 300 DPT, Bilgi Toplumu Stratejisi (2006-2010), E.T. (12/09/2017),
http://www.bilgitoplumu.gov.tr/Documents/1/BT_Strateji/Diger/060500_BilgiToplumuStratejisi.pdf
99
mu, hukukun üstünlüğü, insani gelişmişlik, uluslararası rekabet gücü, çevrenin
korunması ve kaynakların etkin kullanımı gibi faktörleri kapsayacak bir şekilde
tasarlanmış ve uygulamaya konmuştur. Onuncu Kalkınma Planında ülkemizin
ekonomik ve sosyal kalkınma süreci bütüncül ve çok boyutlu bakış açısı ile ele alınmış,
insan merkezli kalkınma anlayışı çerçevesinde katılımcı bir yaklaşım benimsenmeye
çalışılmıştır. Ar-Ge’ye ayrılan beşeri ve mali kaynaklar artırılmış, fakat Ar-Ge için
ayrılmış olan kaynak ve girdilerdeki meydana gelen artışa rağmen patent ve
ticarileştirme konularında ilerleme gereksinimi sürmektedir301.
Günümüz koşullarında bilim ve teknoloji alanında gösterilen yetkinliğin
inovasyonda da gösterilebilmesi sonucunda dünya pazarında rekabet üstünlüğü
sağlanmakta, global süreçlerde söz sahibi yapmaktadır. Ekonomik büyüme ve
toplumsal gelişme için bilim ve teknoloji yaklaşımı hâkim olmak zorundadır. Ülkenin
teknolojide ve bilimde yetkinleşmesi için, finansmandan eğitime birden fazla alanda
birbirini destekleyen ya da tamamlayan düzenlemeler yapmak gereklidir. Bilim ve
teknoloji ülkeler için stratejik konu olarak görülmüştür302.
Türkiye'de şuan içinde bulunduğumuz güne kadar ortaya koyulan politikalar ve
buna bağlı belgelerde, yapılması gerekenler ve çözüm yolları belirtildiği halde bu
hedefleri tam olarak uygulayamamışlardır. Bu belgeler önemli bazı kurumsal ve yasal
değişiklikler getirmişlerdir fakat tam olarak uygulanamamışlardır. Uygulanamamasının
sebepleri olarak da, bilim ve teknoloji alanında bir ülke vizyonunun belirlenmemiş ve
önerilen politikaların konu ile ilgili bütün aktörler (siyasi erk, kamu, özel kesim ve
üniversiteler) tarafından yeterince sahiplenilmemesi olarak söylenebilir303.
301Tübitak, 10. Kalkınma Planı: 2014-2018, s.33. 302Keleş, a.g.t., s.41. 303Tübitak, Vizyon 2023, https://www.tubitak.gov.tr/tr/kurumsal/politikalar/icerik-vizyon-2023
E.T. (20.05.2016)
100
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
AB LİZBON STRATEJİSİ VE AB 2020 STRATEJİSİ
3.1. AVRUPA BİRLİĞİ'NİN TANIMI VE KAPSAMI
AB, yirmi sekiz üye ülkeden oluşan ve toprakları büyük ölçüde Avrupa kıtasında
bulunan siyasi ve ekonomik bir örgütlenmedir. 1992 yılında, AB Antlaşması olarak da
bilinen Maastricht Antlaşması'nın yürürlüğe girmesi sonucu, var olan Avrupa Ekonomik
Topluluğu'na yeni görev ve sorumluluk alanları yüklenmesiyle kurulmuştur. 500
milyondan fazla nüfusuyla AB, dünya ülkelerinin GSYİH’ye göre sıralanışında nominal
gayrisafi yurtiçi hasılasının %30'luk bölümünü oluşturmaktadır304.
AB, tüm üye ülkeleri bağlayan standart yasalar aracılığıyla, insan, eşya, hizmet
ve sermaye dolaşımı özgürlüklerini kapsayan bir ortak pazar (tek pazar)
geliştirmiştir. Birlik içinde tarım, balıkçılık ve bölgesel kalkınma politikalarından
oluşan ortak bir ticaret politikası izlenir. Birliğe üye ülkelerin on dokuzu, Euro adıyla
anılan ortak para birimini kullanmaya başlamıştır. AB, üye ülkelerini Dünya Ticaret
Örgütü'nde, G8 zirvelerinde ve Birleşmiş Milletler'de temsil ederek dış
politikalarında da rol oynamaktadır. Birliğin yirmi sekiz üyesinden yirmi
ikisi NATO'nun da üyesidir. Schengen Antlaşması uyarınca birlik üyesi ülkeler arasında
pasaport kontrolünün kaldırılmasının da arasında bulunduğu pek çok adlî konu ve
içişleri düzenlemelerinde AB'nin payı bulunur. AB 28 bağımsız devletten oluşur.
Birliğe katılmayı bekleyen 6 aday ülke vardır305.
AB'ne katılabilmek için bir ülke, 1993 yılında Kopenhag Liderler Zirvesi'nde
tanımlanan Kopenhag Kriterleri'ni tümüyle sağlamak durumundadır. Bu ölçütler,
hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına saygı gösteren istikrarlı bir demokrasi, birlik
üyeleri ile rekabet edebilecek düzeyde sağlam temelli bir ekonomi ve AB yasalarını da
içeren üyelik koşullarının kabul edilmesini gerektirir. Bir aday ülkenin bu ölçütlere
uyup uymadığının değerlendirilmesinin yapılması konseyin görev alanıdır 306.
304Avrupa Birliği, AB Hakkında, s.1. https://europa.eu/european-union/documents-publications/official-
documents_en (07.01.2016) 305Wikipedia, Avrupa Birliği, s.1. https://tr.wikipedia.org/wiki/Avrupa_Birli%C4%9Fi (07.01.2016) 306Wikipedia, Avrupa Birliği, s.1. https://tr.wikipedia.org/wiki/Avrupa_Birli%C4%9Fi (07.01.2016)
101
AB, devletlerarası ve çok uluslu bir oluşumdur. Birlik içinde kimi konularda
devletlerarası anlaşma ve fikir birliği gerekir. Ancak belirli durumlarda uluslar üstü
yönetim organları, üyelerin anlaşması olmaksızın da karara varabilir. AB'nin bu tip
haklara sahip önemli yönetim birimleri Avrupa Komisyonu, Avrupa Parlamentosu, AB
Konseyi, Liderler Zirvesi, Avrupa Adalet Divanı ve Avrupa Merkez Bankası'dır.
Parlamentoyu, AB vatandaşları beş yılda bir oylama yöntemiyle seçerler307.
3.2. AB'NİN YENİLİK POLİTİKALARI
Günümüzde bilgi, teknoloji ve yenilik, iktisadi büyümenin sağlanmasında,
toplumsal refahın artırılmasında ve küresel rekabet gücü kazanılmasında en önemli
faktörler olarak görülmektedir. Hızla gelişen rekabet ortamı ülkeleri bilgi temelli
ekonomiye dönüşme yolunda zorlamaktadır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra
küreselleşme olgusu beraberinde artan uluslararası rekabet gücü kavramını getirmiştir.
Bilgiyi üretme, kullanma ve yayma yeteneğine sahip ülkeler uluslararası rekabette
avantaj elde etmeye başlamışlardır. Teknolojik değişim süreci, ülkelerin iktisadi ve
toplumsal yapısında değişikliklere yol açarak bilgi yoğun faaliyetlerin ekonomik
sistemde kilit rol üstlenmesini sağlamıştır. Söz konusu değişim süreci yaşanırken
Avrupa’da görülen demografik değişim ve işsizlik oranlarının artması AB rakiplerinden
nispeten geri kalmasına neden olmuştur. Dolayısıyla, AB’nin ekonomik reforma ihtiyacı
olduğu ve ekonomik reformların sosyal reformlardan bağımsız gerçekleştirilmesinin
uzun vadede kalıcı sonuçlar yaratamayacağı düşüncesinden hareketle ekonomik ve
sosyal reformların birlikte yürütülmesi yönünde karar alınmıştır.308
AB’nin bilgi toplumu politikası 1980’lerden itibaren geliştirilmeye başlanmış,
1990’larda ise hız kazanmıştır. İlk çalışma 1993’te yayınlanan ve bilgi ve haberleşme
teknolojilerinin AB’nde meydana getireceği büyüme, rekabet ve istihdam etkileri
üzerinde duran “Beyaz Rapor”dur. AB'nin 1994 yılında yayınlanan büyüme, rekabet
ve istihdam başlıklı Beyaz Kitabında; üye ülkelerin araştırma ve teknolojik gelişmenin
yeniden büyüme sağlamasına, rekabetin güçlendirilmesine ve istihdamın artırılmasına
307Avrupa Birliği AB Hakkında, s.1. https://europa.eu/european-union/documents-publications/official-
documents_en (07.01.2016) 308Fatma Ünlü, Avrupa Birliği Yenilik Karnesi ve Türkiye: Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme,
Erciyes Üniversitesi İİBF Dergisi, Sayı:42, Temmuz-Aralık 2013, s.162-165.
102
yardımcı olacağı tezi savunulmuştur. Teknolojik başarıyı elde etmek için araştırma-
geliştirme faaliyetlerinin artırılması yönünde araştırma fonlarının seviyesini yeterli
seviyeye çıkarmak ve yapılan organizasyonun sağlıklı bir şekilde çalışmasını sağlamak
istenen sonuç için asgari faaliyet olarak görülmektedir. Üye ülkelerin kamu
harcamalarını artırması zorunlu olduğu gibi özellikle özel sektörün Ar-Ge faaliyeti,
teknoloji geliştirme ve yatırımların desteklenmesi ihtiyacı olduğu konusunda hemfikir
olmuşlardır. Verimliliğin artırılmasında özel şirketler ile üniversiteler ve araştırma
kuruluşları arasındaki işbirliğinin artırılması ihtiyacının devam ettiği söz konusu
döküman da belirtilmektedir309.
Araştırma ve teknolojik gelişmenin bazı alanlarında anahtar rolü oynayacak
odaklaşma önemli olacağı belirtilmekte ve özellikle küçük ve orta boy işletmelerde
araştırma ve teknolojik gelişme sonuçlarının uygulanıp, geliştirilip, dağıtılmasından
etkin sonuç alınabileceği düşünülmektedir. Uygulamanın hızlandırılmasında pratik
tedbirler olarak, araştırma ve teknolojik gelişme yatırımı ve başlıca araştırma ve
teknolojik gelişme projelerinin dağıtımında ve yeni teknolojilerin kullanımında vergi
teşvikinin uygulanması düşünülmektedir. AB ülkelerinde Ar-Ge faaliyetlerinde yetersiz
olunan konuları üç başlık altında toplamaktadırlar. Bunlar310;
1- Kaynakların seviyesi,
2- Araştırmanın koordinasyonu,
3- Araştırma sonuçlarının uygulanmasında gecikmelerin yaşanması.
Beyaz Kitapta, AB ülkelerinin zayıf olduğu noktaların başında finansal
kaynaklar gösterilmektedir. Araştırma ve teknolojik geliştirme faaliyetlerine ayrılan
kaynakların diğer rakip ülkelerin ayırdığı finansal kaynaklardan daha az olduğundan
şikayet edilmektedir. AB ülkeleri için ikinci bir zayıf nokta, araştırma ve teknolojik
gelişme faaliyetinin Avrupa program ve stratejilerinin çeşitli seviyelerde koordinasyon
yetersizliğinin olmasıdır. Koordinasyon yetersizliğinin her bir üye ülkenin sivil ve
askeri araştırma aktiviteleri ile pazar arasında bir köprü görevini üstlenememesidir.
Bununla birlikte bazı üye ülkelerin askeri araştırma harcamaları geniş bir alanda büyük
miktarlara ulaşmaktadır. AB üyelerinin zayıf olduğu en son nokta ise, araştırma
309Yücel, a.g.m., s.61. 310Yücel, a.g.m., s.61-62.
103
sonuçlarını karşılaştırmalı olarak teknolojik başarı ve bilimsel çabalarının sınırlı
kapasitesini sanayi ve ticari bir başarıya dönüştürememeleridir311.
Ardından 1994’te “Banngemann Raporu” hazırlanmıştır. Raporda
telekomünikasyon altyapısının geliştirilmesinin sağlayacağı olumlu muhtemel etkilere
değinilmiştir. Diğer taraftan, kamu-özel sektör işbirliğinin artırılması, kamunun daha
etkin, şeffaf ve düşük maliyetli hizmetleri sunmasının sağlanması, Avrupa’daki bölgeler
arasındaki iktisadi ve sosyal farkın minimize edilmesi ve yaratıcılığın teşvik edilmesinin
önemine vurgu yapılmıştır. Daha sonra 2000 yılında AB’nin kalkınma planı niteliğinde
olan ve 10 yıllık süreci kapsayan “Lizbon Stratejisi” ve AB’nin karşı karşıya kaldığı
değişen iklim şartları, yaşlanan nüfus, artan rekabet vb. sorunlardan hareketle 2010
yılında “Avrupa 2020 Stratejisi” kabul edilmiştir. Çalışmada, yenilik politikaları
kapsamında yalnızca “Lizbon Stratejisi” ve “Avrupa 2020 Stratejisi” ele alınacaktır312.
3.2.1. Lizbon Stratejisi (2000-2010)
2000'li yıllarda Avrupa'nın kendi içinde bütünleşmesi zorluk sürecinden
geçmeye başlamıştır. Son zamanlarda gerçekleşen düşük ekonomik performans ve
artarak devam eden güvensizlik ortamı Avrupalı vatandaşlar arasında etkili olmaya
başlamıştır. Bütünleşme siyasi ve sosyokültürel unsurların yanında ekonomik bir mesele
olarak ortaya atılmıştır. AB Ülkeleri içerisindeki ülkelerin ekonomik performansları
zayıflamaya başlamıştır. Düşen iş olanakları ile nüfusunda yaşlanmasıyla durgunlaşan
ekonomiler için yeni bir Avrupa Stratejisinin ortaya atılmasına ihtiyaç duyulmuştur313.
23-24 Mart 2000 tarihlerinde Lizbon'da yapılan AB Konseyi Olağanüstü
Zirvesi'nde on yıllık yeni bir stratejik hedef oluşturmak için toplanmışlardır. Lizbon
Stratejisi olarak adlandırılan planda günün koşullarına uyum sağlamak ve AB'nin
teknoloji politikalarının ana hatlarını oluşturmaktadır314. Lizbon Stratejisi kapsamında,
311Yücel, a.g.m., s.61-62. 312H. Banu Yılmaz, Lizbon Sonrası AB 2020 Stratejisi, Ekonomik Forum, Şubat 2010, s.1-2. 313Tuğba Tuncer, AB Lizbon Stratejisi ve Uygulamalarını Türkiye'nin Ekonomi ve Bilim-Teknolojisi
Politikalarına Etkisi, Yüksek Lisans Tezi, 2008, s.1. 314 A. Kemal ÇELEBİ - Hamza KAHRİMAN, Avrupa Birliği Ülkeleri ve Türkiye'de Ar-Ge
Faaliyetlerine Yönelik Vergi Teşvikleri ve Bunların Karşılaştırmalı Analizi, Maliye Dergisi,
Sayı:161, Temmuz-Aralık 2011, s.36.
104
AB'ye üye olan ülkelerin 2010 yılına kadar " daha iyi ve çok sayıda iş olanakları ile
birlikte daha büyük bir toplumsal uzlaşmayı, sürdürülebilir bir ekonomik büyümeyi
gerçekleştirebilmeyi, dünyanın en rekabetçi ve dinamik, bilgiye dayalı ekonomisi
haline gelmeyi" ana hedef olarak belirtmişlerdir315.
AB Konseyi'ne göre belirtilen bu hedef sadece "Avrupa ekonomisinin köklü bir
şekilde dönüşümünü" değil, aynı zamanda "eğitim ve sosyal güvenlik sistemlerini
modernleşmeyi hedefleyen iddialı bir programını da içermektedir. 2010 yılına kadar
"dünyanın en dinamik ve en rekabetçi bilgi ekonomisi" haline gelme gibi bir hedefin
ortaya konmasının altında Avrupa'nın son yıllarda meydana gelen gelişmelere ayak
uydurabilmesi, yeni dönemde ekonomik ve teknolojik üstünlüğünü koruması ve rekabet
gücünü arttırması amacı yatmaktadır316.
Stratejinin çıkış noktası, AB'de uygulanan politikaların başarısını, diğer büyük
ekonomilerle karşılaştırarak ölçme amacına dönüktür. Başka bir ifadeyle ABD, Japonya
gibi rakip ekonomilerin başarısıyla AB ekonomisinin başarısını kıyaslamaya
yöneliktir317. Lizbon Stratejisiyle AB bir yandan başta bilgi teknolojileri olmak üzere
ileri teknoloji endüstrileri alanında ABD'yi yakalamayı amaçlarken, diğer bir yandan
hızla gelişen, ciddi bir rakip haline gelen ve ileri teknoloji alanlarında önemli atılımlar
yapan Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelere karşı ekonomik üstünlüğünü
sürdürmeyi hedeflemiştir318.
AB’nin sahip olduğu güçlü ve zayıf yönler söz konusu strateji de ortaya
konulmuştur. AB ekonomisinin zayıflıklarını üç başlık altında toplanabilir. Bunlar319;
AB ekonomisinin temel sorunu bilgi-temelli bir ekonomiye dönüşmemiş
olmaktır. Girişimci ihtiyacını karşılayamamakta ve yeni KOBİ sayısı sınırlı
kalmaktadır. Yeni KOBİ’lerin ekonomiye yeterince katılmaması, istihdam
yaratılması açısından olumsuzluklar taşımaktadır.
315Avrupa 2020 Stratejisi, İktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları, Yayın no:269, s.19. 316İbrahim Hakkı Öztürk, "Dünyanın En Dinamik ve en Rekabetçi Bilgi Ekonomisi" Olmak ya da
Olmamak: Avrupa Birliği Lizbon Stratejisi ve Eğitim Boyutu, Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi,
Cilt:7, No:2, 2008, s.14. 317Alpan İnan, Avrupa Birliği Ekonomik Yaklaşımı: Lizbon Stratejisi ve Maastricht Kriterleri,
Bankacılar Dergisi, Sayı:52, 2005, s.68. 318Öztürk, a.g.m., s.14. 319Ünlü, a.g.m., s.166.
105
Ar-Ge faaliyetlerinin eksikliği diğer önemli husustur. Modern ekonomilerde
istihdam yaratan sektörler, özellikle bilişim, mobil iletişim ve internet gibi
araştırma faaliyetlerinin ve bilginin önem arz ettiği, buna karşın kısıtlı
sermayeye ihtiyaç duyan sektörlerdir.
AB ülkelerinde düzenleyici maliyetlerin yüksekliği, hizmet sektörü ticaretine
getirilen kısıtlamalar, etkin bir patent yasasının ve düzenlemelerin olmaması,
bazı sektörlerin milli düzeyde korunmasının AB iç pazarı oluşmasına engel
olması gibi idari nitelikteki sorunlar da üçüncü önemli zayıflıktır.
Bu gelişmeler doğrultusunda 15 AB üyesi ülkenin 10 yıllık stratejik hedef
üzerinde anlaşmaya varmışlardır. Lizbon Stratejisinde 2010 yılı içi hedeflenen amaçlara
ulaşabilmek için, özellikle bazı alanlarda ekonomik ve sosyal gelişmeyi engelleyen
sorunların hızlı bir şekilde çözülmesi istenmiştir. Bu sorunlar; ekonomik alandaki
cinsiyet ayrımcılığı, hizmetler sektöründeki yetersiz bütünleşme bölgeler arası
ekonomik ve sosyal farklılıklar, işgücünün niteliklerindeki açıklar, bilgi ve iletişim
teknolojilerinden yeterince faydalanılmaması, yetersiz Ar-Ge yatırımları, uzun süre var
olan yapısal işsizlik, nüfusun yaşlanması ve ABD ve Japonya ile AB arasında bulunan
teknolojik açıklıktır320.
AB açısından en önemli konu ekonomik büyüme ve istihdam olmuştur. Bunda
yatan mantık ise, ekonomik büyüme ile beraber AB'nin diğer problemlerinin
çözülmesinin daha kolay olacağını düşünmüşlerdir. Bunun için özellikle ekonomik
büyümenin hızlandırılması ve AB'nin rekabetçi gücünün dünya ölçeğinde arttırılması
amacıyla bir takım hususlar ortaya koymuşlardır. Bunlar;
AB genelinde girişimciliğin ve girişim kültürünün arttırılması,
İş kurma süreçlerinin daha da basitleştirilmesi,
Rekabetçiliğin arttırılarak rekabeti bozan devlet yardımlarının azaltılması,
Mali ve Hizmet Sektöründeki ekonomik bütünleşmenin derinleştirilmesi,
Bilim ve Teknoloji alanında üretim yapılarak birlik seviyesinde adımlar atılması,
Devletin Ar-Ge faaliyetlerine daha da fazla destek vermesi,
320Latif Yılmaz, Avrupa Birliğinin Sosyo-Ekonomik Geleceği: Lizbon Stratejisi ve Küreselleşme,
Maliye Bakanlığı Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı Araştırma ve İnceleme Serisi:4, s.25.
106
Özel sektörün Ar-Ge ve Yenilik faaliyetlerine teşvik edilmesi,
KOBİ'lerin (Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler) teknolojik altyapılarının
güçlendirilmesi,
Bilgi-İletişim teknolojilerinin AB genelindeki ülkelerde yaygınlaştırılmasının
sağlanması
AB genelinde ucuz internete erişimin sağlanması
Eğitime Özel ilgi gösterilmesi ve ekonominin gerekleri doğrultusunda gençlere
yetenek kazandırılması,
İş gücüne katılın arttırılması gibi hususlardır.
Bu politikalara ek olarak başka hedeflerde ortaya koymuşlardır. Bunlar321;
Rekabetçiliğe bağlı olarak bilgi ekonomisi için risk sermayesi gibi yeni mali
araçların oluşturulup geliştirilmesi,
Patent uygulanması ve fikri mülkiyet haklarının hukuki alt yapısının
güçlendirilmesi,
Finansal sistemin güçlendirilerek mali araçların çeşitlendirilmesi,
İç pazar bütünleşmesinin derinleştirilmesi,
Avrupa Araştırma Alanı'nın oluşturulması,
İnsan Kaynaklarına daha çok yatırım yapılmasıdır.
Lizbon Stratejisi’nin üç ana konusu şu şekilde özetlenebilir. Bunlardan ilki, bilgi
toplumu için daha ileri seviyede Ar-Ge politikalarını uygulamak, rekabet gücü ve
yenilik için yapısal reform sürecini hızlandırarak iç pazarın oluşumunu tamamlamak.
İkincisi Avrupa sosyal modelini insana yatırımı arttırarak ve dışlanma ile mücadele
ederek modernleştirmek. Üçüncüsü ise, sağlıklı ekonomik büyüme hedefine uygun
makro ekonomik politikalar bileşimini uygulamak ve artan büyüme perspektifini
sürdürmek322.
Uzun dönem istihdam hedefleri koyan, sosyal uyumu artırmayı ve istikrarlı bir
ekonomik büyüme sağlamayı amaçlayan Lizbon Stratejisi, uygulanmaya başlandığı
321Yılmaz, a.g.e., s.26. 322 Yusuf Işık, Lizbon Stratejisi Işığında Avrupa Birliği ve Türkiye'nin Bilgi Ekonomisi
Doğrultusunda Gelişme Persfektifleri, Aralık 2005, s.6.
107
2000 yılından sürece ilişkin ara dönem değerlendirmesinin yapıldığı 2005 yılına dek
geçen süre içinde öngördüğü hedeflere ulaşamamıştır. En başta istihdam olmak üzere
ciddi sorunların devam ettiği ve elde edilen başarıların ise yetersiz kaldığı
vurgulanmıştır323. 2000’li yılların başından itibaren dünyadaki olumsuz ekonomik ve
politik şartlara bağlı olarak AB ekonomisinin yaşadığı durgunluk, üye ülkelerin
hedeflere ulaşma konusunda gereken ciddiyet ve gayreti göstermemeleri, stratejinin
planlanması ve koordinasyonuyla ilgili sorunların varlığı ve AB'ye katılan ülkelerin
genel olarak gelişmişlik seviyelerinin düşük olması hedeflere ulaşmayı zorlaştırdığı
görülmüştür324.
Lizbon Stratejisinin ilk halinin beklenen sonuçları vermemesi üzerine Strateji
yeni araçlarla donatılarak yenilenmek zorunda kalmıştır. Avrupa Komisyonu, 2005
yılında Lizbon Stratejisini yeniden gözden geçirmiştir. Pek çok politika başlığından
oluşan hedefler sadeleştirilerek yalnızca büyüme ve istihdam üzeri-ne odaklanılmıştır.
Yeni Lizbon Stratejisi’nde, Lizbon hedefleri konusunda koordinasyon ve daha iyi
yönetişim mekanizması oluşturmak ve hedeflere yönelik politika araçlarını açıklığa
kavuşturmak için Bütünleştirilmiş Rehberler ve Ulusal Reform Programları (URP) gibi
yeni araçlar ortaya konulmuştur. Lizbon stratejisi yenilenirken temel olarak iki raporun
önerileri doğrultusunda hareket edilmiştir. Bunlar Sapir325 ve Kok326 Raporları’dır327.
323Sema Gençay Çapanoğlu, İktisadi Kalkınma Vakfı Değerlendirme Notu 2010, No:12 Nisan 2010,
s.1. 324Öztürk, a.g.m., s.17. 325 Sapir Rapor'unda Avrupa'da bilgi tabanlı bir ekonomi yaratılması, Ar-Ge, teknoloji ve beşeri
sermaye alanlarında atılım yapılması için bir dizi kurumsal reform uygulaması yapılması gerektiği
belirtilmiştir. Sapir Rapor'una göre, reformların yapılmaması ve AB'de büyümenin sağlanamaması
durumunda hem genişleme hem de derinleşme tehlikeye düşebilir. Rapor üç bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölümde, büyüme, istikrar ve uyum konularında ekonomik performansın değerlendirilmesi, ikinci
bölümde Birliğin karşı karşıya olduğu sorunlar ve bunların tarifi, son bölümde ise AB'nin sosyal ve
ekonomik sorunlarına yönelik çözüm önerileri yer almaktadır. Rapora göre AB büyüme performansında
hayal kırıklığı yaratmış ve bilgi tabanlı bir ekonomi kurmada başarısız olmuştur. 326 Kok Raporu, Sapir Raporundan farklı olarak doğrudan Lizbon Stratejisi'nin yenilenmesine yönelik
2004 yılında hazırlanmıştır. Kok Raporu'nun ele aldığı temel konular, bilgi toplumunun kurulması, iç
pazarın özellikle mali sektör ve hizmet sektörü açısından daha etkinleştirilmesi, yatırım ve iş ortamının
iyileştirilmesi, işgücü piyasalarında reformlar yapılması ve çevresel sürdürülebilirliğin sağlanmasıdır.
Raporda AB'nin ve üye ülkelerin Lizbon Stratejisi'ni uygulayamadıklarına, bu konuda yönetişim eksikliği
olduğuna ve fazla yüklenmiş bir gündem yaratıldığına değinilerek istihdam ve büyümeye öncelik
verilmesi istenmiştir. 327Yılmaz, a.g.e., s.26-28.
108
3.2.2 Avrupa 2020 Stratejisi (2010-2020)
AB Lizbon Stratejisi devan ederken gerçekleşen genişleme dalgası ve küresel
ekonomik krizin de etkisiyle strateji tam hedeflerine ulaşamamıştır. İşsizlik ve
ekonomik büyüme sorunu aşılamamış ve sorun devam etmiştir. Başka bir taraftan, Çin
Japonya'yı geçerek ABD ve AB'den sonra dünyanın 3. büyük ekonomisi haline
gelmiştir. Dünya artık 2000 yıllardan çok farklı bir konuma gelmiştir328.
Avrupa Komisyonu Lizbon sonrası için "Avrupa 2020 Stratejisi " adıyla yeni bir
belge ortaya attı. Avrupa Komisyonu 30 Mart 2010 tarihinde Lizbon Stratejisi’nin
yerini almış olan “Avrupa 2020: Akıllı, Sürdürülebilir ve Kapsayıcı Büyüme İçin Bir
Strateji” başlıklı yeni bir stratejiyi kabul etmiştir 329 . AB 2020 Strateji Belgesi'nde
"Avrupa için Derin Dönüşüm Zamanı" ve "Kısıtlamaları Fark Etmek ve Yeni
Tehditlerle Yüzleşmek" Başlıkları altında Lizbon Sonrası AB'nin Mevcut durumuna
ilişkin saptamalar yapılıyor. Avrupa 2020 Stratejisi için kilit öncelikler üç başlıklar
altında toplanmıştır. Bunlar; bilgi temelli büyüme ile değer yaratma, insanları kapsayıcı
toplumlarda güçlendirme ve rekabetçi, bütünleşik ve daha yeşil bir ekonomi yaratma
olarak belirlenmiştir330.
Avrupa 2020 Stratejisinin çıkış noktası, dünyada yaşanan küreselleşme, iklim
değişikliği gibi hızlı gelişmeler ve Avrupa’da nüfusun yaşlanması gibi AB
ekonomisinin yaşadığı yapısal sorunlardır. Yaşanan ekonomik ve mali kriz sonrasında
Avrupa’yı eskisinden daha güçlü konumuna getirme çabasının bir ürünüdür. Yaşanan
kriz, neden olduğu artan oranda işsizlik ve Avrupa ekonomisindeki mevcut sorunları
ortaya koyması nedeniyle dönüm noktası kabul edilmiştir331.
Avrupa 2020 Stratejisi, AB ekonomisinin küreselleşme ve ekonomik krizler
karşısında yaşadığı yapısal sorunların aşılabilmesi için hazırlanmış bir stratejidir. 2020
Strateji Lizbon Stratejisinin yerini almış ve Lizbon'un devamı niteliğindedir. Fakat,
temel olarak Lizbon Stratejisinden farkı, yaşanan güncel küresel krizi bir fırsata çevirme
328Çapanoğlu, a.g.m., s.2. 329İlke Toygür, "Avrupa Komisyonu Lizbon Stratejisi'nin Yerini Alacak 2020" Stratejisini Kabul
Etti, İKV Değerlendirme Notu, İktisadi Kalkınma Vakfı, 11 Mart 2010, s.1. 330H. Banu Yılmaz, Lizbon Sonrası AB 2020 Stratejisi, Ekonomik Forum Dergisi, Şubat 2010, s.31. 331Ünlü, a.g.m., s.167.
109
yaklaşımı ve bu kriz temelinde “dışarıda daha çok birlik, içeride daha çok
koordinasyon” söylemi altında, üye ülkelerin daha bütüncül ve AB önceliklerine
duyarlı politika ve tutarlı uygulamaları takip etmesinin sağlanması hususuna vurguda
bulunmuştur. AB'nin, istihdamın, verimliliğin, ekonomik ve sosyal uyumun yüksek
olduğu, akıllı, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir ekonomiye dönüşmesi amaçlanmaktadır.
Bundan dolayı Avrupa 2020 Stratejisi, daha güçlü, derin ve genişletilmiş bir tek pazarın
büyüme ve istihdam yaratılması için büyük öneme sahip olduğunu vurgulamakta, bunu
sağlamak için üye ülke ekonomi politikaları arasında güçlü bir koordinasyon
sağlanmasını öngörmüştür332.
Avrupa 2020 Stratejisinin üç temel önceliği; Bilgi temelli büyüme ile değer
yaratmak, insanları kapsayıcı toplumları güçlendirmek ve rekabetçi, bütünleşik ve daha
yeşil bir ekonomi yaratmak şeklinde belirlenmiştir.
3.2.2.1 Bilgi Temelli Büyümeyle Değer Yaratılması
Bilgi temelli büyümeyle değer yaratılması hedefi, değişen koşullara ayak
uydurma amacından hareketle bilgi ve yeniliğe dayalı bir Birlik ekonomisi kurma amacı
taşımaktadır. Bilgi Temelli büyüme hedefi, yenilikçiliği ve bilgiyi Birliğin önümüzdeki
dönemde yakalaması hedeflenen yeterli ekonomik büyümenin ön şartı olarak görmekte,
bundan dolayı Birlik ülkelerindeki eğitim seviyesinin iyileştirilmesini, Birlik
vatandaşlarının eğitim seviyelerinin yükseltilmesini ve Ar-Ge çalışmalarına daha fazla
kaynak ayrılması yoluyla yeniliklere ve yaratıcılığa açık bir ekonomik model
oluşturulmasını hedeflemektedir333.
Büyüme sürdürülebilir kalkınmanın temelidir. Hızla değişen dünyada fark
yaratan faktörler eğitim, araştırma, yaratıcılık ve yenilikçiliktir. Verimliliğim artırılması,
dezavantajlı grupların desteklenmesi, işsizlik ve yoksullukla mücadele amacıyla okul
öncesinden yüksek öğrenime kadar her aşamada eğitim iyileştirilmelidir334. Okulu erken
bırakanların oranının %10'a düşürülmesi ve 30-34 yaş arası yükseköğrenim mezunu
332Ünlü, a.g.m., s.168. 333Uğur Tekniker, Dünden Yarına Avrupa 2020 Stratejisi, Gümrük ve Ticaret Uzmanları Derneği,
Mayıs 2016, s.1. E.T. (07/12/2016) http://gtud.org/yazi/3806 334Çapanoğlu, a.g.m., s.2.
110
nüfus oranının en az %40 seviyesinde yükseltilmesi temel önceliklere istinaden alt
hedef belirlenmiştir. Bir diğer alt hedef ise, GSYH’nin %3’ünün Ar-Ge faaliyetlerine
ayrılmasını öngören Ar-Ge öncelikli hedefidir. Bununla birlikte, akıllı büyüme temel
hedefine bağlı olarak uygulamaya konan “Yenilikçilik Birliği”, “Hareket Halinde
Gençlik” ve “Avrupa için Dijital Gündem” isimli üç başat girişimle halkın, Birliğin
karşılaştığı iklim değişikliği, küresel ısınma, salgın hastalıklar, enerji yetersizliği gibi
önemli sorunlara ilişkin duyarlılığının arttırılması istenmiştir335. AB’nin bilgi iletişim
alanında gerçek bir Tek Pazar olabilmesi ve böylece tüketicilerin üye ülkeler tarafından
sunulan rekabetçi fiyatlardan yararlanabilmeleri, KOBİ’lerin de daha büyük pazarlara
açılabilmeleri için “Dijital Avrupa Gündemi” oluşturulması gerekmektedir. Toplumun
bütününün internet erişimi ve becerilerine sahip olması gerekmektedir336.
3.2.2.2 İnsanları Kapsayıcı Toplumları Güçlendirmek
Ekonomik kriz sonrasında zarar gören birçok iş yerlerine yenilerinin gelmesi zor
olacaktır. Fakat AB'nin daha akıllı, daha yeşil, daha rekabetçi bir ekonomiye dönüşmesi
için yeni iş alanlarını yaratılacak ve yüksek işsizlik oranı ile mücadele edilecektir. Bu
geçiş döneminde insanların sistemin dışına itilmesi ve sistemden dışlanması
engellenecektir. Sosyal bütünlüğü temin edilmesi için büyük çaba gösterilecektir337. AB
vatandaşlarının eğilim ve yeteneklerine göre mesleki iş kollarına yönlendirmek,
istihdamı arttırmaya yönelik eğitim programlarını günün koşullarına uyumlu hale
getirmek, sosyal güvenlik sistemlerini geliştirme yoluyla işsizliği azaltma gibi
çalışmaların gerekliliğine göre hareket edecektir. Bu yolla herkesin arzu ettiği bir iş
sahibi olduğu, işsizlik kaynaklı sosyal sorunların çözüldüğü, istihdamı yüksek bir AB
Ekonomisi yaratılacaktır338.
Bu hedef için 2 tane alt hedef belirlenmiştir. Hedefler; 20-64 yaş arası aktif
nüfusun istihdam oranının %75’e çıkarılmasını ve 20 milyon insanın yoksulluktan
kurtarılarak ulusal yoksulluk sınırı altında yaşayan AB Vatandaşlarının sayısının %25
335Tekniker, a.g.m., s.1. 336Çapanoğlu, a.g.m., s.2. 337Yılmaz, a.g.m., s.36. 338Tekniker, a.g.m., s.1.
111
azaltılmasını kapsamaktadır 339 . Ayrıca, “Yeni Beceri ve İşler için Gündem” ve
“Yoksulluğa Karşı Avrupa Platformu” başat girişimleriyle, işgücü piyasalarının
modernizasyonu yoluyla istihdam oranlarının ve Birliğe özgü sosyal modellerin
gücünün arttırılması ve işsizlik ve sosyal dışlanmayla mücadele yoluyla sosyal
bütünleşmenin sağlanması amaçlanmaktadır.
3.2.2.3 Rekabetçi Bütünleşik ve Daha Yeşil Bir Ekonomi Yaratmak
Rekabetçi bütünleşik ve daha yeşil bir ekonomi yaratmak, enerji ve kaynakların
verimli kullanımı, sürdürülebilir ve rekabet edebilir bir ekonomik büyüme olarak
tanımlanmıştır. Yaklaşımda AB’yi düşük karbonlu ve kaynaklar açısından daralmış bir
dünyada çevresel azalmayı engelleyici, biyo-çeşitliliği koruyucu ve kaynakların israfını
önleyici bir noktada konumlandırmaktır. Amaçlara ulaşılması temiz ve verimli enerji
hedefinin, petrol ve gaz ithalatını azaltması ve enerji alanından tasarruf edilen bu
kaynağın ekonomik büyüme ve yeni istihdam imkanlarının oluşturulmasında
kullanılması öngörülmüştür. Alandaki temel öncelik “rekabet edebilirlik”, “iklim
değişikliği” ve “temiz ve verimli” enerjidir340.
İklim değişikliği ve temiz ve verimli enerji kullanımı alanında “Kaynakları
Verimli Kullanan Avrupa” (Resource Efficient Europe) girişimi ile kaynaklarını verimli
kullanan düşük karbonlu bir ekonomiye dönüşüm amaçlanmaktadır. 20/20/20 İklim
Hedefleri sürdürülebilir büyüme hedefi altında sera gazı salınımının en az %20 oranında
azaltılması, Birliğin enerji tüketiminde yenilenebilir enerji payının %20'ye çıkarılması
ve %20 oranında enerji verimliliği sağlanması gibi alt hedefler tanımlanmıştır341. 2050
yılında düşük karbonlu ve enerji verimli bir ekonomiye geçişini tamamlamış bir Avrupa
için vizyon oluşturularak, ekonomik büyüme için karbon kaynakları yerine yenilenebilir
kaynaklar kullanılması teşvik edilecek, ulaşım sektörü yenilenerek, enerji verimliliği
sağlanacaktır. Bu kapsamda, Birlik düzeyinde, AB’nin finansal araçları ile birlikte
339Ünlü, a.g.m., s.168. 340Gökşen Akbaş - Altan Apar, Avrupa 2020: Akıllı, Sürdürülebilir ve Kapsayıcı Büyüme İçin
Avrupa Stratejisi,AB Genel Sekreterliği Sosyal, Bölgesel ve Yenilikçi Politikalar Başkanlığı Özel Bilgi
Notu, 2010, s.5.
http://www.ab.gov.tr/files/SBYPB/Sosyal%20Politika%20ve%20%C4%B0stihdam/avrupa_2020_strateji
si.pdf (12/12/2016) 341Tekniker, a.g.m., s.1.
112
piyasa tabanlı araçların en iyi şekilde kullanılması için çerçeve koşullar
iyileştirilecektir342.
Rekabet Edebilirlik alanında “Küreselleşme Çağı İçin Sanayi Politikası” (An
İndustrial Policy For The Globalisation Era) girişimi ile özellikle KOBİ’ler için iş
ortamı iyileştirilerek, küresel alanda rekabet edebilmek için güçlü ve sürdürülebilir bir
sanayi tabanı oluşması desteklenecektir. Küreselleşmenin tehditlerinden ve düşük
karbonlu ekonomiye geçiş politikalarından farklı sektörlerin nasıl etkilendiği
araştırılacak ve sektörler için spesifik çözümler bulunacaktır. Bu kapsamda, Komisyon
ilgililer ile yakın işbirliği halinde çalışarak, girişimciliği destekleyen, sanayinin güncel
meydan okumalara karşı cevaplar verebilmesi için yol gösterici, Avrupa’nın rekabet
edebilirliğine yönelik olarak küreselleşmenin sağladığı fırsatları yakalanmasını
sağlayacak modern bir sanayi politikası çerçevesini belirleyecektir343.
Bu uygulamalardaki tutarlığı arttırmak için Avrupa 2020'ye ilişkin raporlar ve
değerlendirmeler İstikrar ve Büyüme Paktı ile eş zamanlı olarak yürütüleceği ifade
edilmiştir. Bilindiği üzere İstikrar ve Büyüme Paktı üye devletlerin ekonomi
politikalarının Avrupa düzeyinde koordine edilmesini sağlamak amacıyla tasarlanmıştır.
Avrupa 2020 ile eşzamanlı olarak değerlendirilmesi AB'nin ekonomi politikalarını daha
tutarlı bir şekilde yürütmek istediğinin bir göstergesidir344.
342Akbaş - Apar, a.g.m., s.5. 343Akbaş - Apar, a.g.m., s.5. 344Toygür, a.g.m., s.2.
113
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE VE AB'DE AR-GE HARCAMALARININ KARŞILAŞTIRLMASI
Ar-Ge harcamalarının istatistikleri ekonomik büyüme ve verimlilik, bilim,
sanayi ve sosyal politikalarla ilgilenen karar alıcılarının politika belirlemelerinde
vazgeçilmez bir araçtır. Ar-Ge genel ekonomik istatistiklerin bir parçasıdır.
Günümüzdeki bilgiye dayalı ekonomilerde, Ar-Ge ve yenilik sistemine daha fazla ilgi
göstermektedirler. Bu sebeple Ar-Ge'nin en başta gelen amaçları arasında geliştirme ve
daha ayrıntılı veri toplamak başta olmak üzere, çeşitli yönetim, bilimsel öneri ve ilkeleri
gelmektedir. Yapılan Ar-Ge çalışmaları ulusal ve uluslararası raporlarda kullanılır.
Sektörler, sanayiler, bilimsel alanlar ve diğer sınıflandırma kategorilerinde Ar-Ge
faaliyetleri ve Ar-Ge faaliyetlerinin yürütülmesinde kullanılan insan gücü ve finansal
kaynaklarla yapılan harcamaların belirlenmesi amaçlanmaktadır345.
Ülkelerin bilim ve teknoloji yönünden karşılaştırılmasında AB tarafından Ar-
Ge bazlı birtakım istatistikler geliştirilmiştir. AB tarafından ülkelerin teknolojik açıdan
gelişimleri ve başarı seviyelerini ölçmek hedeflerini belirlemek için kullanılan belli
başlı kriterler belirlenmiştir. Bunlar346;
Ar-Ge için yapılan harcamaların GSYİH’ye oranı
Kişi başına düşen Ar-Ge harcaması
1.000 çalışan kişi başına düşen tam zamanlı eşdeğer Ar-Ge insan
kaynağı
Yapılan patent başvuru ve tescillerinin yıllar itibariyle dağılımı
Sosyal Bilimler Atıf Endeksi'nde (SSCI) yayınlanan ülke kaynaklı
bilimsel yayın sayısı
Bilindiği gibi, Ar-Ge harcamalarının ülkelerin teknolojik ve bilimsel
gelişmesine katkısı çok fazladır. Ülkemizde Ar-Ge rakamları Türkiye İstatistik Kurumu
345Türkiye İstatistik Kurumu , “Kapsam, Periyod ve Zamanlama”, Çevrimiçi:
www.tuik.gov.tr/PreIstatistikMeta.do?istab_id=2 (18.03.2011). 346Metin Eren, Türkiye'nin Teknolojik Gelişmesinde Teknoparklar ve Ar-Ge Desteği, Yüksek Lisans
Tezi, İstanbul 2011, s.42.
114
(TÜİK) tarafından belirlenmektedir. Tezde ilk üç madde üzerinde durulacak ve AB ile
karşılaştırılması yapılacaktır.
4.1. TÜRKİYE'DE AR-GE HARCAMALARI
Türkiye’deki Ar-Ge altyapısı genelde üniversiteler ve kamu araştırma
kurumlarında bulunduğundan araştırma faaliyetleri genellikle buralarda yoğun bir
şekilde gerçekleştirilmiş ve gerçekleştirilmeye devam etmektedir. Altyapı koşulları ve
laboratuvarlar genel itibariyle bu alanlarda yoğunlaşmaktadır. Ar-Ge faaliyetleri yapan
ve bu faaliyetlere destek sağlayan çalışmaların sonucunda elde edilen bilgi ve
teknolojiyi kullanan kurumlar arasında yeterli iletişimin sağlanamamasından dolayı,
arada güçlü bir bağ kurulamamış ve bu nedenle verim kayıpları gözlenmiştir. Ayrıca,
sürecin işleyişinde çeşitli sıkıntılar çıkmış ve Ar -Ge faaliyetlerinin sonuçları
uygulamaya geçirilememiştir. Yapılan çalışmalar sonucunda elde edilen bilgiden yeteri
kadar yararlanılamamış ya da araştırmalar genellikle sanayinin gereksinim talebinden
uzak kalmıştır. Burada istenilen sonuç elde edilememiştir. Çözümlere
ulaşılamamasındaki temel sorun budur347.
Ülkemizdeki sanayi, günümüze kadar dışarıdan teknoloji transferi, knowhow,
lisans, patent alma şeklinde olmuştur. Ülkemiz kendi Ar-Ge birimini oluşturup kendine
ait teknolojiyi üretmede başarılı olamamıştır. Ülkemizdeki Ar-Ge faaliyetlerinde çalışan
araştırmacı personelin büyük bir bölümü üniversiteler ve kamu araştırma kurumlarında
bulunmaktadır348.
Türkiye’deki özel sektör teknoloji gereksinimini genellikle ithal teknolojiler ile
çözmüş Ar-Ge’ye yapılacak olan yatırımları olumsuz yönde etkilemiştir. Fakat, son
günlerde inovasyonun ve Ar-Ge’nin rekabette çok önemli bir unsur haline gelmesi, yurt
dışından satın alınan lisanslarda sıkıntılar çıkması ve lisansların pahalanması, firmayı
kendi Ar-Ge birimini kurmaya, üniversiteyle işbirliği yapmak zorunda bırakmıştır.
Devlet de günümüzde Ar-Ge yatırımları için vermiş olduğu teşvikleri arttırmaya
başlamıştır. Bu teşvikler, vergi muafiyetleri ya da vergi indirimlerinin sağlanması,
347Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013), s.29. 348 Keleş, a.g.t., s.49.
115
finansal desteklerin sağlanması, bürokratik işlemlerin azaltılması şeklinde
görülebilmektedir. Özellikle TÜBİTAK, TTGV, KOSGEB gibi kuruluşların Ar-Ge
faaliyetlerini desteklemeye yönelik eğitim ve danışmanlık, finansal destekleri vardır.
Teknoloji geliştirme bölgelerinde faaliyet gösteren işletmelere de vergi muafiyeti hakkı
tanınmıştır349.
Bir ülkedeki bilim ve teknoloji seviyesini en iyi yansıtan göstergelerinden birisi
de o ülkenin, dünyadaki mevcut bilimsel ve teknolojik gelişmeyi algılayış biçimi ve bu
algılayış biçimine bağlı olarak Ar-Ge faaliyetlerine verdiği önemdir350. Bu nedenle Ar-
Ge harcamalarının GSYİH oranı % 2'den fazla olan ülkeler gelişmiş ülke grubunda yer
almaktadır351.Türkiye'deki AR-GE harcamalarındaki değişim yıllara göre Grafik 1'de
gösterilmiştir. Ar-Ge harcamalarında özellikle 2004 yılından sonra büyük artışlar
olmuştur. 2016 yılı itibarıyla GSYİH'dan % 0,94 değerine çıkmıştır ki bu durum artış
açısından bakıldığında yüksek fakat sonuç itibariyle halen yetersizdir.
349Keleş, a.g.t., s.49. 350 Halil Yıldız, Türkiye'de Üniversite-Sanayi İlişkileri ve Kobi'ler (Küçük Sanayi) Açısından
Önemi, İstanbul Üniversitesi, İİBF Dergisi, s.214. 351Muammer Yaylalı vd.,Türkiye'de Ar-Ge Yatırım Harcamaları ve Ekonomik Büyüme Arasındaki
Eş-Bütünleşme ve Nedensellik İlişkisi: 1990-2009, Bilgi Ekonomisi ve Yönetim Dergisi, 2010, Cilt:V,
Sayı:II, s.19.
116
Grafik 1: Ar-Ge Harcamalarının GSYİH'ya Oranı (%)
KAYNAK: Türkiye İstatistik Kurumu, Temel İstatistikler, Araştırma-Geliştirme Faaliyetleri
İstatistikleri, http://www.tuik.gov.tr/UstMenu.do?metod=temelist E.T. (13.03.2018)
Ar-Ge faaliyetleri araştırması kapsamında kamu kuruluşları, vakıf üniversiteleri
ve özel sektördeki anket sonuçları ile devlet üniversitelerinin dökümlerine dayalı olarak
yapılan hesaplamalardan oluşmaktadır.
Ar-Ge istatistiklerinin derlenmesinde uluslararası referans kaynağı olan Frascati
Kılavuzu 2015 yılında güncellenmiştir. Güncellenen kılavuz ve ilave veri gereksinimleri
de dikkate alınarak, diğer ülke istatistik ofisleri ile benzer şekilde veri toplama ve
raporlama yöntemi iyileştirilmiştir. Bu çalışma doğrultusunda kapsam eksiklikleri
giderilmiş ve yükseköğretim Ar-Ge harcamaları tahmin modeli iyileştirilmiştir.
Yürütülen çalışmalar sonucunda, toplam büyüklükler itibariyle geçmişe dönük revizyon
yapmayı gerektirecek bir fark oluşmamış olup, sadece yükseköğretimin 2008-2015
dönemine ilişkin finans kaynaklarının içsel dağılımı yeni duruma göre
güncellenmiştir352.
352 TUİK Haber Bülteni, Ar-Ge Faaliyetleri Araştırması, 2016,
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=24865 (25.01.2018)
0,470,5
0,57 0,56
0,69 0,69
0,81 0,8 0,80,83 0,82
0,86 0,880,94
0
0,1
0,2
0,3
0,4
0,5
0,6
0,7
0,8
0,9
1
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016
AR-GEHARCAMALARININGSYİH'YAORANI
117
Grafik 1'de 2003-2016 arası Ar-Ge harcamalarının GSYİH'ya oranları
verilmiştir. 2003 yılında 0,47 (2 Milyar 197 Milyon TL) iken 2016 yılına gelindiğinde
bu oran 0,94 (24Milyar 641 Milyon TL) olarak gerçekleşmiştir. Yıllar itibarıyla ara ara
düşmeler olsa da genellikle bir artış trendi içerisindedir. Ülkemizde Gayri Safi Yurtiçi
Ar-Ge Harcaması 2015 yılında 20 Milyar 615 Milyon TL iken, 2016 yılında ise %19,53
artarak 24 milyar 641 milyon TL olarak gerçekleşmiştir. Bir yıl önceki %0,88 olan
Gayri Safi Yurtiçi Ar-Ge Harcamasının, GSYİH içindeki payı %0,94'e yükselmiştir353.
Ülkemizde yapılan Ar-Ge faaliyetlerini desteklemeye yönelik teşvikler yapılmıştır. Bu
teşvikler vergisel teşvikler ve kamusal desteklerdir. Bu destekler ve teşvikler sayesinde
pek çok ülkeye göre oransal olarak artışlar sağlanmıştır. Son yıllarda Ar-Ge
harcamalarında iyileşmeler olmasına rağmen GSYİH'den Ar-Ge'ye ayrılan pay
beklenenin altında gerçekleşmiştir. Türkiye'de Ar-Ge harcamalarının GSYİH' oranı 0,94
iken bu oran AB 28 Ülkelerinde 1,93 ortalaması ile gerçekleşmiştir354. Ülkemiz kritik
düzey olan %1'i geçememiştir. Bu durumda ülkemizin Ar-Ge Harcamalarına daha fazla
kaynak ayırarak AB ülkelerinin Ortalamasına yakınlaşması gerekmektedir.
353 TUİK Haber Bülteni, Ar-Ge Faaliyetleri Araştırması, 2016,
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=24865 (25.01.2018) 354 OECD, Ar-ge Harcamaları,
https://data.oecd.org/rd/gross-domestic-spending-on-r-d.htm (25.05.2016)
118
Grafik 2: Gerçekleştirilen Sektörler Bazında Ar-Ge Harcamalarının Oranı (%)
KAYNAK: Türkiye İstatistik Kurumu, Konularına Göre İstatistikler, Araştırma-Geliştirme Faaliyetleri
Araştırması, http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1082 E.T (13.03.2018)
Grafik 2 gerçekleştirilen sektörler bazında Ar-Ge harcamalarının 2003-2016
arasındaki oranları verilmiştir. 2003 yılında en yüksek oran yükseköğretim
sektöründeyken 2016 yılına geldiğimizde en yüksek oran Mali ve Mali Olmayan
Şirketler tarafından gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen sektör bazında Mali ve Mali
Olmayan Şirketler %50 seviyesini geçerek %54,20 olarak gerçekleşmiştir. 2003
yılından Mali ve Mali Olmayan Şirketler yüksek öğretim sektörünü takip ederken 2012
yılından itibaren Mali ve Mali Olmayan Şirketleri yükseköğretim kesimi takip etmeye
başlamıştır. Bu da Mali ve Mali Olmayan Şirketlerin Ar-ge harcamaları içindeki payının
günden güne arttırdığını göstermektedir. Son dönemlerde çıkarılan teşvikler ve yasal
mevzuatla teknoparklarında kurulmasıyla birlikte Ar-Ge harcamalarını da arttırmıştır.
66,367,9
54,653,2
48,2
44,2
47,446 45,5
43,9 42,09
40,53 39,66
36,3
23,2 24,2
33,835,6
41,343,8
4042,5 43,2
45,1
47,5149,78 50
54,2
10,48
11,6 11,2 10,612 12,6 11,4 11,3 11 10,4 9,63 10,34 9,5
0
10
20
30
40
50
60
70
80
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016
O
R
A
N
(
%)
YILLAR
YükseköğretimSektörü
Mali ve MaliOlmayan Şirketler
Genel Devlet
119
Ar-Ge harcamalarında Mali ve Mali Olmayan Şirketler %54,2 ile en büyük paya
sahipken, bunu %36,3 ile yükseköğretim takip etti. Bu araştırma ile ilk defa kapsama
alınan kar amacı olmayan kuruluşlar tarafından yapılan Ar-Ge harcamaları355 da Genel
Devlet Ar-Ge harcamalarına dahil edilmiş olup, toplamda söz konusu iki sektörün Ar-
Ge harcamaları içindeki payı %9,5 olarak gerçekleşmiştir.
Grafik 3: Gerçekleştirilen Sektörler Bazında Ar-Ge Harcamaları
KAYNAK: Türkiye İstatistik Kurumu, Konularına Göre İstatistikler, Araştırma-Geliştirme Faaliyetleri
Araştırması, http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1082 E.T (13.03.2018)
Grafik 3 bakıldığında harcama gurubu ve sektöre göre Ar-Ge harcamalarında
devamlı artış olduğu gözlenmektedir. Bu artış Ar-Ge harcamalarına verilen önemin
giderek arttığını göstermiştir. Fakat ortaya çıkan başka bir husus ise toplam Ar-Ge
harcamalarında Devlet ve Yükseköğretim payları toplamı Mali ve Mali Olmayan
İşletmelere göre yüksek seviyede gerçekleşmektedir. Son yıllarda Mali ve Mali
355 TUİK Haber Bülteni, AR-GE Faaliyetleri Araştırması, 2016,
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=24865 (25.01.2018)
0
2E+09
4E+09
6E+09
8E+09
1E+10
1,2E+10
1,4E+10
1,6E+10
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016
YükseköğretimSektörü
Mali veMaliOlmayanİşletmeler
GenelDevlet
120
Olmayan İşletmelerin harcamalarının Devlet ve Yükseköğretim paylarının toplamına
hemen hemen eşitlendiği görülmektedir. Bu durum Mali ve Mali Olmayan İşletmelerin
artık Ar-Ge harcamalarında söz sahibi olduğunu göstermektedir. Fakat bu da yeterli
değerdir. AB ülkelerinde işletmeler tarafından yapılan Ar-Ge harcamaları içindeki oranı
% 66 düzeylerindedir356. Gelişmiş ülkelerin bütçeleri göz önüne alındığında yapılan Ar-
Ge harcamalarının oranı karşısında ülkemizin Ar-Ge Harcamaları %50 seviyelerine yeni
gelmiştir357. Hedeflenen sonuç aslında toplam Ar-Ge harcamalarındaki Mali ve Mali
Olmayan Şirketler payının diğer sektörlerden daha yüksek olmasıdır. Bu hedef 2015 yılı
için gerçekleşmiştir. Fakat gelişmiş ülkelerin seviyelerinin gerisinde kalmıştır. Mali ve
Mali Olmayan Şirketler Ar-Ge harcaması yaparsa ürün oluşumu ve ürünün ticarileşmesi
süreçlerini de beraberinde getirecek ve ürün süreçlerini hızlandıracaktır. Böylece
geliştirilmiş olan yeni ürün kısa zamanda uluslar arası pazarlarda yer alacak ve Mali ve
Mali Olmayan Şirketler rekabet gücü hızla artacaktır. Bu özel sektörde ki Ar-Ge
bilincinin artması ile gerçekleşebilecektir.
356 OECD Verileri, Main Science and Technology Indicators, Volume 2017/1, s.32 357 TUİK Haber Bülteni, AR-GE Faaliyetleri Araştırması, 2016,
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=24865 (25.01.2018)
121
Grafik 4: Finans Kaynağına Göre Ar-Ge Harcaması Oranı (%)
KAYNAK: Türkiye İstatistik Kurumu, Konularına Göre İstatistikler, Araştırma-Geliştirme Faaliyetleri
Araştırması, http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1082 E.T (13.03.2018)
Ar-Ge istatistiklerinde temel metodolojik kaynak olarak kullanılan Frascati
Kılavuzu’nun güncellenen versiyonu 2015 yılında yayımlanmış ve diğer ülke istatistik
ofisleri ile birlikte Türkiye İstatistik Kurumu da yeni kılavuza uyum çalışmaları
başlatmış, bu kapsamda ulusal ve uluslar arası istatistiki veri taleplerini karşılamaya
yönelik daha detaylı veri derleme çalışmaları yürütülmüştür. İlave olarak, mevcut
istatistiklerdeki kapsam eksiklikleri giderilmiş ve Yükseköğretim Sektörü Ar-Ge
harcama tahmin yöntemleri yeni kılavuzdaki tavsiyelere uygun olarak iyileştirilmiştir358.
Bu haber bülteni ile önceki yıllarda araştırma kapsamında yer almayan “Kar
amacı gütmeyen kuruluşlar” kapsama dahil edilmiş, yükseköğretim kesimi Ar-Ge
personeli alt kırılımında yer almasına rağmen hakkında bilgi derlenemeyen “Teknisyen
358 TUİK Haber Bülteni, AR-GE Faaliyetleri Araştırması, 2016,
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=24865 (25.01.2018)
23,4
2017,9
15,717,5
18,5319,57 19
18,1 17,77 16,67 16,2815,88 14,41
35,538,7
41,544,3
46,2
40,2
34,0938,24 39,64
41,1343,43
45,3 44,646,7
34,336,2
34,5 34,631,9
39,08
44,24
40,9 40,5
39,56 38,1436,4
37,635,12
5,24,8 5,4 4,8 4
0,040,08 0,15 0,05 0,1 0,09 0,04 0,04 0,121,6 0,3 0,7 0,6 0,4
2,15 2,02 1,71 1,7 1,44 1,67 1,98 1,88 3,65
0
5
10
15
20
25
30
35
40
45
50
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016
O
R
A
N
(
%)
YILLAR
YükseköğretimSektörü
Mali veMaliOlmayanKuruluşlar
GenelDevlet
DiğerUlusalKaynaklar
Yurtdışı
122
ve dengi personel” ile “Diğer destek personeli” ne ait bilgiler de derlenerek kapsam
eksikliği giderilmiştir359.
Yükseköğretim Kesimi Ar-Ge harcamalarının tahminine ilişkin olarak zaman
içerisinde oluşan yeni idari kayıtlar ile Frascati Kılavuzu’nun tavsiyeleri, paydaş
kurumların, konu ile ilgili akademisyenlerin, OECD ve Eurostat’ın görüşleri
doğrultusunda iyileştirmeler yapılmıştır. Söz konusu iyileştirme çalışmaları sonucunda
Yükseköğretim Kesimi Ar-Ge harcamalarında geçmişe dönük revizyon yapmayı
gerektirecek bir farklılık görülmemiştir. Ancak 2008-2015 dönemi Yükseköğretim
Kesimi Ar-Ge harcamalarının finans kaynaklarının içsel dağılımı güncellenmiştir360.
Ar-Ge harcamalarını finanse eden kesimler Grafik 4'te verilmiştir. Grafik
incelendiğinde ise; 2003-2016 yılları arasında özel sektör en yüksek orana sahiptir. Mali
ve Mali Olmayan Şirketlerin oranı yıllar itibarıyla sürekli artmıştır. 2003 yılından 2007
yılına kadar sürekli artış trendinde olan Mali ve Mali Olmayan Şirketler en yüksek
finansmanı sağlamışlardır. 2007 yılına gelindiğinde ise, %46,20 olan Mali ve Mali
Olmayan Şirketler Ar-Ge harcamaları 2008 yılında %40,20 düşmüştür. Bu sert
düşmenin nedeni ise 361 ; Yükseköğretim Ar-Ge harcamaları tahmin modelindeki
iyileştirme çalışmaları sonucu 2008-2015 dönemine ilişkin finans kaynaklarının içsel
dağılımı toplamı değiştirmeyecek şekilde güncellenmesidir. 2012 yılında Mali ve Mali
Olmayan Kuruluşlar tarafından finanse edilen Ar-Ge harcamaları diğer sektörleri
geçmiştir. 2016 yılına gelindiğinde ise; Ar-Ge harcamalarının %46,7 Mali ve Mali
Olmayan Şirketler tarafından finanse edilirken, bunun %35,12'si Devlet kesimi,
%14,41'i ile Yükseköğretim kesimi, %0,12'si yurtiçi kaynaklar ve %3,65'i ile yurtdışı
kaynaklar tarafından finanse edilmiştir362.
359 TUİK Haber Bülteni, AR-GE Faaliyetleri Araştırması, 2016,
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=24865 (25.01.2018) 360 TUİK Haber Bülteni, AR-GE Faaliyetleri Araştırması, 2016,
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=24865 (25.01.2018) 361 Finans Kaynağına Göre Ar-Ge Harcaması Oranları'na bakıldığında yeni bir tahmin yöntemi geliştirilerek içsel dağılım değiştirilmiştir. Yükseköğretim kesimi Ar-Ge harcamalarının tahminine ilişkin yöntemin revize edilmesi Harcama Tutarlarını değiştirmemiş sadece finans kaynaklarının dağılımını değiştirmiştir. ( Bütçe Finans Kaynağı- Döner Sermaye Finans Kaynağının arasındaki dağılımın değişmesi) 362TUİK Haber Bülteni, AR-GE Faaliyetleri Araştırması, 2016.
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=24865 (25.01.2018)
123
Grafik 5: Tam Zamanlı Eş Değer Ar-Ge İnsan Kaynağı
KAYNAK: Türkiye İstatistik Kurumu, Temel İstatistikler, Araştırma-Geliştirme Faaliyetleri
İstatistikleri, http://www.tuik.gov.tr/UstMenu.do?metod=temelist E.T. (13.03.2018)
Tam Zaman Eşdeğer (TZE): Ar-Ge de çalışan insan gücünün, Ar-Ge
faaliyetlerinin kişi-yıl olarak, TZE’si bulunur. Bir TZE bir kişi-yıl olarak düşünülebilir.
Dolayısıyla zamanının % 30’unu AR-GE çalışmaları için ve kalanını da diğer
faaliyetlerde (öğretim, üniversite idaresi ve öğrenci danışmanlığı) harcayan bir kişi, 0.3
TZE olarak ele alınmaktadır. Benzer olarak, tam zamanlı bir AR-GE çalışanı, bir AR-
GE biriminde sadece 6 ay istihdam edildiyse, bu 0,5 TZE anlamına gelir. Ar-Ge
personeli Ar-Ge faaliyetlerinde doğrudan görevli araştırmacı ve teknisyenleri
kapsamaktadır. Araştırmacı ise Ar-Ge faaliyetleri ile yenilik tanımı kapsamındaki
projelerde, yeni bilgi, ürün, süreç, yöntem ve sistemlerin tasarım veya oluşturulması ve
ilgili projelerin yönetilmesi süreçlerinde yer alan en az lisans mezunu uzmanları ifade
etmektedir. Teknisyen ise mühendislik, fen ve sağlık bilimleri alanlarında
38 4049
5463
6774
82
93
105113 115
122
137
33 3439
4350 53
5864
72
8289 90
95100
0
20
40
60
80
100
120
140
160
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016
KİŞ
İ SA
YIS
I (
*10
00
)
YILLAR
TZE Ar-Ge Personeli
TZE Araştırmacı
124
yükseköğrenim görmüş ya da meslek lisesi veya meslek yüksekokullarının teknik fen ve
sağlık bölümlerinden mezun, teknik bilgi ve deneyim sahibi kişileri ifade etmektedir363.
Grafik 5'te Tam Zamanlı Eşdeğer Ar-Ge insan kaynağı verilmiştir. 2003-2016
yılları arasında Tam Zaman Eşdeğeri (TZE) cinsinden Ar-Ge Personeli sayısı sürekli
artmıştır. Ar-Ge Personeli içerisindeki Tam Zaman Eşdeğeri (TZE) cinsinden
Araştırmacı sayısı da sürekli artmıştır. 2016 yılında Tam Zaman Eşdeğeri (TZE)
cinsinden toplam 136953 kişi Ar-Ge personeli olarak çalışmaktadır. Bir yıl öncesine
göre TZE cinsinden Ar-Ge personel sayısındaki artış %12’dir. 2016 yılında Tam Zaman
Eşdeğeri (TZE) cinsinden toplam 100.158 kişi Araştırmacı personel olarak çalışmıştır.
Bir yıl öncesi TZE cinsinden Araştırmacı sayısındaki artış oranı %5,25'dir 364
Grafik 6: Ar-Ge İnsan Gücü Oranı (%)
KAYNAK: Türkiye İstatistik Kurumu, Temel İstatistikler, Araştırma-Geliştirme Faaliyetleri
İstatistikleri, http://www.tuik.gov.tr/UstMenu.do?metod=temelist E.T. (13.03.2018)
363 Çiğdem KAVAK ÇEKEN, Türkiye’nin Bilgi Ekonomisi Performansı (2004 - 2014 Dönemi), Dicle
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 21, Sayı: 34, Yıl: 2016, s.117 364 TUİK Haber Bülteni, AR-GE Faaliyetleri Araştırması, 2016.
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=18661 (25.01.2018)
20,45 22,11
30,4433,11
38,2840,83
42,8145,87
48,93 49,6851,68 53,65 54,51 53
16,3 15,9717,91 17,82
15,1 14,68 14,97 13,88 12,66 11,5 10,62 10,59 10,09 8,61
63,25 61,92
49,65 49,0746,62
44,49
42,22 40,25 38,41 38,82 37,735,76 35,4
38,39
0
10
20
30
40
50
60
70
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016
Mali ve Mali OlmayanŞirketlerGenel Devlet
YÜKSEK ÖĞRETİM
125
Grafik 6'da Ar-Ge İnsan Gücü'nün Sektörlere göre dağılımı verilmiştir. 2003-
2016 Ar-Ge İnsan Gücü'nün sektörlere göre dağılımına bakıldığında; 2003-2008
arasında Mali ve Mali Olmayan Şirketler sürekli artış trendinde olmasına rağmen
yükseköğretim sektörünün gerisinde kalmıştır. 2009 yılından sonra ise, Mali ve Mali
Olmayan Şirketler yükseköğretim sektörünü geçmiştir. Her ne kadar 2016 yılında Mali
ve Mali Olmayan Şirketler oransal olarak azalsa da bu azalış çok düşük seviyede
kalmıştır. Mali ve Mali Olmayan Şirketlerin Oransal olarak %50'i geçmesi Türkiye'de
Ar-Ge harcamalarına gereken önemin işletmelerin tarafından verilmeye başlandığının
göstergesidir. Ar-Ge Personelinin Sektörler arasındaki dağılıma bakıldığında, TZE
cinsinden toplam Ar-Ge personelinin 2016 yılında % 53’ü Mali ve Mali Olmayan
Şirketlerde, % 38,4’ü yükseköğretimde ve % 8,60'ı Genel Devlette yer aldığı
görülmektedir365.
Grafik 7: TZE Toplam Araştırmacı 1000 Kişi Başına Toplam İstihdam
KAYNAK: Türkiye İstatistik Kurumu, Temel İstatistikler, Araştırma-Geliştirme Faaliyetleri
İstatistikleri, http://www.tuik.gov.tr/UstMenu.do?metod=temelist E.T. (13.03.2018)
365TUİK Haber Bülteni, AR-GE Faaliyetleri Araştırması, 2016.
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=18661 (25.01.2018)
1,5 1,61,8 1,9
2,4 2,52,7 2,8
3
3,33,5 3,5 3,6
0
0,5
1
1,5
2
2,5
3
3,5
4
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015
YILLAR
TZE TOPLAM ARAŞTIRMACI 1000 KİŞİ BAŞINA TOPLAM İSTİHDAM
TZE Araştırmacı Sayısı
126
Grafik 7'de TZE Toplam Araştırmacı 1000 Kişi Başına Toplam İstihdam sayısı
verilmiştir. 2003-2015 yılları arasında 1000 kişi başına düşen TZE toplam araştırmacı
kişi sayısı sürekli artmıştır. Bu da Türkiye'nin nitelikli işgücü sayısını arttırma yönünde
önemli adımlar atmaya başladığını göstermektedir. Fakat AB (28 Ülke)'de 2015 yılı için
TZE Araştırmacı sayısı 1.840.651 1000 kişi başına düşen istihdam 8 kişi, Türkiye'de ise
TZE Araştırmacı sayısı 95.161 1000 kişi başına düşen istihdam ise 3,2 kişi
seviyesindedir 366 . Uluslararası piyasalarda rekabet üstünlüğünü elde tutmak, yeni
teknolojiyi gerekli kılmaktadır. Türkiye'nin nitelikli işgücü sayısını arttırması ve AB (28
Ülke) seviyelerini yakalaması gerekmektedir.
4.2. AB'DE AR-GE HARCAMALARI
AB’nin teknoloji politikasının ana hatlarını “Lizbon Stratejisi” olarak ifade
edilen kararlar oluşturmaktadır. 23-24 Mart 2000 tarihinde kabul edilen Lizbon
Stratejisi çerçevesinde Ar-Ge’ye GSYİH’nin %3'ü oranında bir kaynak ayırmayı somut
hedeflerinden birisi olarak belirlemiştir. Avrupa Birliği’nin rekabet gücüne katkıda
bulunarak Lizbon Stratejisi’nin bilgi temelli ekonomik güç hedefine ulaşmasına hizmet
etmesi için 2000 yılında Avrupa Komisyonu’nca Avrupa Araştırma Alanı (ERA)
oluşturulmuştur. Avrupa Araştırma Alanı (ERA) “bilgi iç pazarı” olarak kurulmuştur.
Avrupa Araştırma Alanı (ERA)'nın amaçları367;
Araştırmacıların önündeki yasal bariyerlerin kaldırılması ve serbest
dolaşımının teşvik edilmesi-bilginin serbest dolaşımı
Özel sektörün Ar-Ge iştirakinin kolaylaştırılması ve desteklenmesi
Ulusal ve Bölgesel Ar-Ge politikalarının ve kaynakların
koordinasyonunun sağlanması ve verimliliğin artırılması
Ulusal bilim ve teknoloji politikalarının Avrupa çapında ve bu
perspektiften revize edilmesi, koordinasyonu ve yeniden
yapılandırılması
366 OECD Verileri, Main Science and Technology Indicators, Volume 2017/1, s.38. 367 Çınar, ADALI, AB Ar-GePolitikaları 2003-2011, TÜBİTAK AB Çerçeve Programlar Müdürlüğü,
E.T. (07.10.2017) http://www.emo.org.tr/ekler/1d53bb9e8686aa3_ek.pdf?tipi=2&turu=X&sube=14
127
Avrupa’nın küreselleşme ile yükselen tehditleri bertaraf ederek küresel
güçler arasında lider pozisyonda büyük gelişmelere yön vermesi
şeklindedir.
AB'nin grafik 8 ve grafik 9’da 2003-2015 yılları arasında yapılan Ar-Ge
harcamalarının GSYİH'ya oranı verilmiştir. Grafik 10-11-12'de ise 2010-2015 yılları
arasındaki TZE toplam Ar-Ge personeli, bin kişi başına düşen TZE Ar-Ge personeli ve
TZE toplma arıştırmacı sayısı verilmiştir.
Grafik 8: AB'de Ar-Ge Harcamaları 2003-2009
KAYNAK: 1- OECD Library, https://data.oecd.org/rd/gross-domestic-spending-on-r-d.htm#indicator-
chart E.T.(05.02.2018)
2- OECD Verileri, Main Science and Technology Indicators, Volume 2017/1, s.32-38
http://www.oecd-ilibrary.org/science-and-technology/main-science-and-technology-indicators/volume-
2017/issue-1_msti-v2017-1-en
0
0,5
1
1,5
2
2,5
3
3,5
4
4,5
Avu
stu
rya
Be
lçik
a
Çe
k C
um
hu
riye
ti
Dan
imar
ka
Esto
nya
Fin
lan
diy
a
Fran
sa
Alm
anya
Yun
anis
tan
Mac
aris
tan
İrla
nd
a
İtal
ya
Lüks
em
bu
rg
Ho
llan
da
Po
lan
ya
Po
rtek
iz
Slo
vaky
a C
um
.
Slo
ven
ya
İsp
anya
İsve
ç
İngi
lte
re
Ro
man
ya
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
128
Grafik 9: AB'de Ar-Ge Harcamaları 2010-2015
KAYNAK: 1- OECD Library, https://data.oecd.org/rd/gross-domestic-spending-on-r-d.htm#indicator-
chart E.T.(05.02.2018)
2- OECD Verileri, Main Science and Technology Indicators, Volume 2017/1, s.32-38
http://www.oecd-ilibrary.org/science-and-technology/main-science-and-technology-
indicators/volume-2017/issue-1_msti-v2017-1-en
AB'nin, 2003-2015 arası Ar-Ge harcamalarının GSYİH'ya oranları, grafik 8 ve
grafik 9’da verilmiştir. Grafiklere baktığımızda, 2003-2015 yılları arası Ar-Ge
harcamalarının GSYİH'ya oranlarına bakıldığında yıllar arasında 2003'ten 2004'e
gecerken çok küçük azalma olsada genelde AB'de artış trendi içerisindedir. AB Ülkeleri
incelendiğinde Ar-Ge harcamaları %0,50-%4 seviyelerinde gerçekleşmiştir. AB'nin
Lizbon Stratejisi ve Avrupa 2020 Stratejisi'nde belirlediği hedef olan GSYİH'nın %3
olması hedefi gerçekleşmemiştir. Bunun gerçekleşmeme sebebi ise birliğin içinde
bulununa bazı ülkelerin Ar-Ge harcamaları kritik düzey olan %1 oranına bile
gelemediği görülmektedir 368 . AB ülkelerini incelediğimizde, birliğin içinde olan
Romanya’nın Ar-Ge harcamalarının GSYİH'ya oranı %0,50 olarak gerçekleşmiştir.
368 OECD Verileri, Main Science and Technology Indicators, Volume 2017/1, s.32-38.
0
0,5
1
1,5
2
2,5
3
3,5
4
4,5
Avu
stu
rya
Be
lçik
a
Çe
k C
um
hu
riye
ti
Dan
imar
ka
Esto
nya
Fin
lan
diy
a
Fran
sa
Alm
anya
Yun
anis
tan
Mac
aris
tan
İrla
nd
a
İtal
ya
Lüks
em
bu
rg
Ho
llan
da
Po
lan
ya
Po
rtek
iz
Slo
vaky
a C
um
.
Slo
ven
ya
İsp
anya
İsve
ç
İngi
lte
re
Ro
man
ya
2010
2011
2012
2013
2014
2015
129
Grafik 10: AB'de Tam Zamanlı Eşdeğer (TZE) Toplam Araştırmacı Sayısı
KAYNAK: OECD Verileri, Main Science and Technology Indicators, Volume 2017/1, s.32-38 http://www.oecd-ilibrary.org/science-and-technology/main-science-and-technology-
indicators/volume-2017/issue-1_msti-v2017-1-en E.T.(05.02.2018)
Grafik 10’da AB’de 2010-2015 yıllarına ait Tam Zamanlı Eşdeğerinde Toplam
Araştırmacı, sayıları verilmiştir. Toplam araştırmacı sayısı İşletmeler, kamu sektörü,
üniversiteler ve diğer araştırmacı sayılarını kapsamaktadır. Tam Zamanlı Eşdeğerinde
Toplam Araştırmacı sayılarına bakıldığında AB'deki ülkelerde genellikle artış trendi
içerisindedir. Bazı ülkelerde ara ara düşmeler olsada, bu düşmeler genel itibariyle çok
önemli değildir.
0
50000
100000
150000
200000
250000
300000
350000
400000
450000
Avu
stu
rya
Be
lçik
a
Çe
k C
um
hu
riye
ti
Dan
imar
ka
Esto
nya
Fin
lan
diy
a
Fran
sa
Alm
anya
Yun
anis
tan
Mac
aris
tan
İrla
nd
a
İtal
ya
Lüks
em
bu
rg
Ho
llan
da
Po
lan
ya
Po
rtek
iz
Slo
vaky
a C
um
.
Slo
ven
ya
İsp
anya
İsve
ç
İngi
lte
re
Ro
man
ya
2010
2011
2012
2013
2014
2015
130
Grafik 11: AB'de Tam Zamanlı Eşdeğer (TZE) Toplam Ar-Ge Personeli
KAYNAK: OECD Verileri, Main Science and Technology Indicators, Volume 2017/1, s.32-38 http://www.oecd-ilibrary.org/science-and-technology/main-science-and-technology-
indicators/volume-2017/issue-1_msti-v2017-1-en E.T.(05.02.2018)
Grafik 11’de AB’de 2010-2015 yıllarına ait Tam Zamanlı Eşdeğerinde Toplam
Ar-Ge Personeli 2010-2015 yılları sayılarına bakıldığında AB (28 Ülke), sürekli olarak
artış gerçekleşmiştir. AB’de yaşanan bu artışlar Ar-Ge verilen önemi göstermektedir.
0
100000
200000
300000
400000
500000
600000
700000
Avu
stu
rya
Be
lçik
a
Çe
k C
um
hu
riye
ti
Dan
imar
ka
Esto
nya
Fin
lan
diy
a
Fran
sa
Alm
anya
Yun
anis
tan
Mac
aris
tan
İrla
nd
a
İtal
ya
Lüks
em
bu
rg
Ho
llan
da
Po
lan
ya
Po
rtek
iz
Slo
vaky
a C
um
.
Slo
ven
ya
İsp
anya
İsve
ç
İngi
lte
re
Ro
man
ya
2010
2011
2012
2013
2014
2015
131
Grafik 12: AB'de Tam Zamanlı Eşdeğer (TZE) Bin Kişi Başına Toplam İstihdam
2010-2015
KAYNAK: OECD Verileri, Main Science and Technology Indicators, Volume 2017/1, s.32-38 http://www.oecd-ilibrary.org/science-and-technology/main-science-and-technology-
indicators/volume-2017/issue-1_msti-v2017-1-en E.T.(05.02.2018)
Grafik 12’de AB’de 2010-2015 yıllarına ait Tam Zamanlı Eşdeğerinde Toplam
Araştırmacı Bin Kişi Başına Toplam İstihdam sayılarına bakıldığında 2010-2015 yılları
arasında AB’de sürekli artışlar olmuştur. 2015 yılına gelindiğinde ise, AB'de Tam
Zamanlı Eşdeğerinde Toplam Araştırmacı Bin Kişi Başına Toplam İstihdam sayısı
Romanya hariç 6-17 olarak gerçekleşmiştir.
4.3. TÜRKİYE VE AB'DE AR-GE HARCAMALARI
Türkiye ve AB'in karşılaştırılması yapılırken, OECD'nin her yıl yayınladığı
teknolojik göstergelerden faydalanılacaktır. Karşılaştırma AB 28 ülke ortalaması ve en
iyi Ar-Ge performansı gösteren 2 AB üyesi ülke ile rakamsal olarak Türkiye'ye en yakın
2 AB üye ülkesi seçilmiştir. Bu karşılaştırmaya gidilmesinin nedeni Ar-Ge
harcamalarının daha iyi anlaşılmasıdır.
0
2
4
6
8
10
12
14
16
18
Avu
stu
rya
Be
lçik
a
Çe
k C
um
hu
riye
ti
Dan
imar
ka
Esto
nya
Fin
lan
diy
a
Fran
sa
Alm
anya
Yun
anis
tan
Mac
aris
tan
İrla
nd
a
İtal
ya
Lüks
em
bu
rg
Ho
llan
da
Po
lan
ya
Po
rtek
iz
Slo
vaky
a C
um
.
Slo
ven
ya
İsp
anya
İsve
ç
İngi
lte
re
Ro
man
ya
2010
2011
2012
2013
2014
2015
132
Türkiye’nin Ar-Ge göstergelerine bakıldığında AB ülkelerinin arkasında
kaldığı gözlenmiştir. Ülkelerin Ar-Ge göstergeleri o ülkelerin ekonomik refah
seviyesini, sanayileşme stratejisini ve teknolojik düzeyini ortaya koyan işaretler
taşımaktadır369. OECD kendi sitesinde yayınlanan Ar-Ge rakamlarına göre Türkiye ve
diğer AB ülkelerine üye ülkeleri karşılaştırıldığında durum daha net anlaşılmaktadır.
AB ve AB'ye üye ülkeler ile Türkiye'nin karşılaştırıldığı Tablo 7'de 2003-2015 yılları
arasında yapılan Ar-Ge harcamalarının GSYİH'ya oranı, bu harcamaların
gerçekleştirilen sektöre ve finans kaynağına göre nasıl gerçekleştiği verilmiştir.
369Güldiken, a.g.m., s.149.
133
Tablo 5: Türkiye ve AB Ülkelerindeki Ar-Ge Harcamaları 2003-2015
ÜLKE YIL
TOP.GSYİ
AR-GE
HARC.
(GSYiARGE
H)
GERÇEKLEŞTİRİLEN SEKTÖRE
GÖRE GSYiARGEH (%) FİNANS KAYNAĞINA GÖRE GSYiARGEH (%)
GSYİH'NIN
YÜZDESİ
(%) İşletmeler Kamu
Yüksek
Öğretim Diğer İşletmeler Kamu
DOĞAL
KAYNAK(YÜK
ÖĞR.+DİĞER ) Yurtdışı
İSVEÇ 2003 3,61% 74,40% 3,50% 21,80% 0,40% 65,10% 24,35% 3,30% 7,30%
2004 3,39% 73,50% 3,10% 22,90% 0,40% ... ... ... ...
2005 3,39% 72,80% 4,90% 22,00% 0,30% 63,90% 24,50% 3,60% 8,10%
2006 3,50% 74,70% 4,50% 20,60% 0,20% ... ... ... ...
2007 3,26% 72,70% 5,00% 22,20% 0,20% 62,30% 24,90% 3,10% 9,70%
2008 3,50% 74,10% 4,40% 21,30% 0,20% ... ... ... ...
2009 3,45% 70,40% 4,40% 25,10% 0,10% 59,50% 27,00% 3,20% 10,30%
2010 3,22% 68,70% 4,90% 26,30% 0,10% ... … … …
2011 3,25% 69,10% 4,30% 26,30% 0,30% 57,60% 27,50% 3,90% 11,0%
2012 3,28% 67,80% 4,80% 27,10% 0,29% … … … …
2013 3,31% 68,90% 3,70% 27,10% 0,22% 61,00% 28,30% 4,10% 6,70%
2014 3,15% 67,00% 3,70% 29,00% 0,24% … … … …
2015 3,28% 69,70% 3,40% 26,70% 0,19% ... ... ... ...
ALMANYA 2003 2,46% 69,70% 13,40% 16,90% ... 66,30% 31,20% 0,30% 2,30%
2004 2,42% 69,80% 13,70% 16,50% ... 66,60% 30,50% 0,40% 2,50%
134
2005 2,42% 69,30% 14,10% 16,50% ... 67,60% 28,40% 0,30% 3,70%
2006 2,46% 70,00% 13,90% 16,10% ... 68,30% 27,50% 0,40% 3,80%
2007 2,45% 70,00% 13,90% 16,10% ... 68,10% 27,50% 0,40% 4,0%
2008 2,60% 69,10% 14,00% 16,70% ... 67,30% 28,40% 0,30% 4,0%
2009 2,73% 67,60% 14,80% 17,60% … 66,10% 29,80% 0,30% 3,80%
2010 2,71% 67,10% 14,80% 18,20% … 65,60% 30,30% 0,20% 3,90%
2011 2,80% 67,60% 14,50% 17,90% … 65,60% 29,90% 0,30% 4,20%
2012 2,87% 68,00% 14,30% 17,70% … 66,10% 29,20% 0,40% 4,30%
2013 2,82% 67,20% 14,90% 17,90% … 65,40% 29,10% 0,30% 5,20%
2014 2,88% 67,70% 14,60% 17,70% … 66,00% 28,70% 0,30% 5,0%
2015 2,93% 68,70% 14,10% 17,30% ... 65,60% 27,90% 0,40% 6,20%
AB (28 ÜLKE) 2003 1,69% 63,00% 13,70% 22,40% 1,00% 53,50% 35,80% 2,20% 8,50%
2004 1,66% 62,90% 13,80% 22,30% 1,00% 53,90% 35,60% 2,20% 8,30%
2005 1,66% 62,20% 14,10% 22,60% 1,10% 53,70% 35,20% 2,30% 8,70%
2006 1,68% 62,90% 13,50% 22,40% 1,20% 54,70% 34,10% 2,60% 8,60%
2007 1,69% 63,00% 13,20% 22,60% 1,20% 54,60% 34,00% 2,50% 8,90%
2008 1,76% 62,70% 13,10% 23,20% 1,10% 54,40% 34,50% 2,60% 8,50%
2009 1,84% 61,00% 13,50% 24,30% 1,20% 53,30% 35,50% 2,70% 8,50%
2010 1,84% 61,10% 13,30% 24,40% 1,21% 53,20% 35,40% 2,50% 8,90%
2011 1,88% 62,40% 12,90% 23,60% 1,06% 54,30% 33,80% 2,50% 9,30%
2012 1,92% 62,80% 12,70% 23,50% 1,04% 54,40% 33,40% 2,30% 9,80%
2013 1,93% 62,80% 12,70% 23,60% 0,95% 54,50% 33,00% 2,40% 10,10%
2014 1,95% 63,20% 12,40% 23,40% 0,98% 54,90% 32,60% 2,40% 10,20%
135
2015 1,96% 63,60% 12,30% 23,20% 0,96% ... ... ... ...
TÜRKİYE 2003 0,47% 23,20% 10,40% 66,30% ... 36,20% 57,00% 5,20% 1,60%
2004 0,50% 24,20% 8,00% 67,90% ... 37,90% 57,00% 4,80% 0,40%
2005 0,57% 33,80% 11,60% 54,60% ... 43,30% 50,10% 5,80% 0,80%
2006 0,56% 37,00% 11,70% 51,30% ... 46,0% 48,60% 4,90% 0,50%
2007 0,69% 41,30% 10,60% 48,20% ... 48,40% 47,10% 4,00% 0,50%
2008 0,69% 44,20% 11,90% 43,80% ... 47,30% 31,60% 19,80% 1,30%
2009 0,81% 40,00% 12,60% 47,40% … 41,00% 34,00% 24,0% 1,10%
2010 0,80% 42,50% 11,40% 46,00% … 45,10% 30,80% 23,20% 0,80%
2011 0,80% 43,20% 11,30% 45,50% … 45,80% 29,20% 24,20% 0,70%
2012 0,83% 45,10% 11,00% 43,90% … 46,80% 28,20% 24,40% 0,60%
2013 0,82% 47,50% 10,40% 42,10% … 48,90% 26,60% 23,70% 0,80%
2014 0,86% 49,80% 9,70% 40,50% … 50,90% 26,30% 21,80% 1,10%
2015 0,88% 50,00% 10,30% 39,70% ... 50,10% 27,60% 21,30% 1,10%
YUNANİSTAN 2003 0,55% 32,10% 20,30% 46,70% 0,90% 28,20% 46,40% 3,80% 21,60%
2004 0,53% 31,10% 19,80% 48,20% 0,90% ... ... ... ...
2005 0,58% 31,00% 20,30% 47,50% 1,30% 31,10% 46,80% 3,10% 19,0%
2006 0,56% 30,0% 20,80% 47,80% 1,30% ... ... ... ...
2007 0,58% 28,60% 20,90% 49,20% 1,30% ... ... ... ...
2008 0,66% ... ... ... ... ... ... ...
2009 0,63% … … … … 33,50% 54,70% 3,10% 8,70%
2010 0,60% 39,40% 23,70% 35,70% 1,13% 36,50% 48,30% 3,40% 11,90%
2011 0,67% 34,90% 23,80% 40,20% 1,01% 32,70% 49,20% 3,30% 14,80%
136
2012 0,70% 34,30% 24,80% 39,90% 0,96% 31,00% 50,40% 2,90% 15,80%
2013 0,81% 33,30% 28,00% 37,40% 1,25% 30,30% 52,30% 3,50% 14,00%
2014 0,84% 33,90% 27,70% 37,20% 1,24% 29,80% 53,30% 3,70% 13,20%
2015 0,97% 33,00% 28,10% 37,80% 1,12% 31,40% 53,10% 2,90% 12,70%
POLONYA 2003 0,54% 27,40% 40,70% 31,70% 0,20% 30,30% 62,70% 2,40% 4,60%
2004 0,55% 28,70% 39,00% 32,00% 0,40% 30,50% 61,70% 2,70% 5,20%
2005 0,56% 31,80% 36,40% 31,60% 0,30% 33,40% 57,70% 3,20% 5,70%
2006 0,55% 31,50% 37,00% 31,00% 0,40% 33,10% 57,50% 2,50% 7,0%
2007 0,56% 30,40% 35,40% 33,90% 0,30% 34,30% 58,60% 0,40% 6,70%
2008 0,60% 30,90% 35,30% 33,60% 0,10% 30,50% 59,80% 4,30% 5,40%
2009 0,66% 28,50% 34,30% 37,10% 0,10% 27,10% 60,40% 7,0%% 5,50%
2010 0,72% 26,60% 35,90% 37,20% 0,28% 24,40% 60,90% 2,80% 11,80%
2011 0,75% 30,10% 34,50% 35,10% 0,23% 28,10% 55,80% 2,70% 13,40%
2012 0,88% 37,20% 28,00% 34,40% 0,40% 32,30% 51,30% 3,0% 13,30%
2013 0,87% 43,60% 26,80% 29,30% 0,29% 37,30% 47,20% 2,30% 13,10%
2014 0,94% 46,60% 24,00% 29,20% 0,30% 39,0% 45,20% 2,40% 13,40%
2015 1,00% 46,60% 24,40% 28,90% 0,16% 39,0% 41,80% 2,40% 16,70%
KAYNAK: 1- OECD Library, https://data.oecd.org/rd/gross-domestic-spending-on-r-d.htm#indicator-chart E.T.(05.02.2018)
2- OECD Verileri, Main Science and Technology Indicators, Volume 2017/1, s.32-38 http://www.oecd-ilibrary.org/science-and-
technology/main-science-and-technology-indicators/volume-2017/issue-1_msti-v2017-1-en
137
Tablo 5'te 2003-2015 arası Ar-Ge harcamalarının GSYİH'ya oranları,
Gerçekleşen Sektörlere göre ve Finans Kaynağına göre Ar-Ge Harcamaları verilmiştir.
Tablo 5'te 2003-2015 yılları arası Ar-Ge harcamalarının GSYİH'ya oranlarına
bakıldığında yıllar arasında ara ara çok küçük azalmalar olsada genelde ülkelerde artış
trendi içerisindedir. Tablodaki ülkeler incelendiğinde gelişmiş ülkelerde Ar-Ge
harcamaları %2,50-%3,5 seviyelerinde gerçekleşirken, gelişmekte olan ülkeler olan
Türkiye, Polonya ve Yunanistan'da %1 ve %1'e yakın seviyelerde gerçekleşmiştir.
AB'de ise %1,95 seviyelerinde gerçekleşmiştir. Türkiye için bakıldığında, 2003 yılında
0,47 iken 2015 yılına gelindiğinde bu oran 0,88 olarak gerçekleşmiştir. 2015 yılından
bir yıl önceki %0,86 olan Gayri Safi Yurtiçi Ar-Ge Harcamasının, GSYİH içindeki payı
%0,88'e yükselmiştir. Son yıllarda Ar-Ge harcamalarında iyileşmeler olmasına rağmen
GSYİH'den Ar-Ge'ye ayrılan pay beklenenin altına gerçekleşmiştir. 2015 yılında
Türkiye'de Ar-Ge harcamalarının GSYİH' oranı 0,88 iken bu oran AB 28 Ülkelerinde
1,96 düzeyinde gerçekleşmiştir370. Ülkemiz kritik düzey olan %1'i geçememiştir. Bu
durumda ülkemizin Ar-Ge Harcamalarına daha fazla kaynak ayırarak AB ülkelerinin
Ortalamasına yakınlaşması gerekmektedir.
AB'de gerçekleşen Ar-Ge faaliyetlerinin büyük bir kısmını işletme sektörü
yapmaktadır. İşletmeler tarafından yapılan harcamaları 2003 yılından 2015 yılına kadar,
Türkiye, Polonya, AB(28 Ülke), artış göstermiştir. Yunanistan, Almanya ve İsveç ise
özel sektör hem düşüş hem de artış göstermiş ve oransal olarak pek değişiklik
yaşanmamıştır. Gerçekleşen rakamlar karşılaştırıldığında AB'nin 28 ülkesinde de Ar-Ge
faaliyetlerini gerçekleştiren sektöre göre %63,60’ı ve finansman kaynağına göre %55’i
İşletmeler tarafından gerçekleştirilmiştir371. İşletmeler tarafından gerçekleştirilen Ar-Ge
harcamalarının %60’dan fazla olduğu AB, AB'ye üye olan Almanya ve İsveç'e karşılık
Türkiye, Yunanistan, Polonya gibi gelişmekte olan ülkelerde özel sektörün payı daha
düşük düzeylerde gerçekleşmiştir. İşletmeler tarafından yapılan Ar-Ge faaliyetleri
finansman kaynağına göre ve gerçekleştiren sektöre göre sırasıyla 2015 yılı için;
Türkiye’de %50,1’i-%50’si, Yunanistan’da %31,4’ü- %33’ü, Polonya’da ise %39’u-
%46,6’ı gerçekleştirilmektedir. Türkiye ve Polonya, son yıllardaki iyileşmeye
370 OECD Verileri, Main Science and Technology Indicators, Volume 2017/1, s.32-38. 371OECD Verileri, Main Science and Technology Indicators, Volume 2017/1, s.38.
138
Yunanistan'a göre İşletmeler tarafından gerçekleştirilen Ar-Ge harcamaları daha fazla
olarak %50'yi yakalamıştır. Bu da Türkiye ve Polonya'nın Ar-Ge harcamalarının özel
sektör eliyle yapılmaya başlandığının göstergesidir. Fakat bu yeterli değildir. AB'nin
gelişmiş ülkelerinde İşletmeler tarafından gerçekleştirilen Ar-Ge harcamaları içindeki
oranı %70 seviyelerindedir. Gelişmiş ülkelerin bütçeleri göz önüne alındığında yapılan
Ar-Ge harcamalarının oranı karşısında ülkemizin durumu daha düşük düzeydedir.
İstenen toplam Ar-Ge harcamalarındaki İşletmeler payının diğer sektörlerden daha
yüksek olmasıdır. İşletmeler Ar-Ge harcaması yaparak rekabet üstünlüğü elde etmenin
temel kaynağını oluştururlar. Küresel ekonomi de bir işletmenin rekabetçi pazar
koşullarında ayakta kalabilmesi için yenilikleri yakından takip etmeli organizasyonel
yapılarına uygun biçimde adapte ederek bu yenilikleri bizzat kendileri tarafından
geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda, işletmelerin yenilik odaklı
stratejilere sahip olması, hem rekabet hem de varlığını ve sürdürülebilirliğini sağlaması
konusunda önemli katkılar sağlayacaktır. Yenilikçiliğin en önemli aracı ise Ar-Ge'dir.
Ar-Ge ürünün oluşumu ve ürünün ticarileşmesi süreçlerini hızlandıracaktır. Böylece
geliştirilmiş olan yeni ürün kısa zamanda içinde uluslar arası pazarlarda yer alacak ve
Şirketlerin rekabet gücünü hızla artıracaktır. Bu da Şirketlerdeki Ar-Ge bilincinin
artması ile gerçekleşebilecektir.
Avrupa Birliği (28 Ülke) ile Türkiye’nin 2015 yılı itibariyle GSYİH içindeki
Ar-Ge harcamaları karşılaştırıldığında, AB %1,96 Türkiye ise %0,88 Ar-Ge harcaması
yapmıştır. Ar-Ge harcamaları içinde her ne kadar artış trendi içerisinde gözükse de
ülkemizin Ar-Ge harcamalarına daha çok yatırım yapması gerekmektedir. Türkiye’deki
Araştırma-Geliştirme harcamalarında kamunun ağırlığı hissedilmektedir. İşletmeler
tarafından yapılan Ar-Ge Harcamaları yükselen bir trent de gösterse de birçok ülkenin
gerisinde kalmaktadır. İsveç, Almanya, gibi gelişmiş ülkelerdeyse işletmelerin Ar-Ge
harcamaları kamunun yapmış olduğu Ar-Ge harcamalarından oldukça fazladır.
Ülkemizde İşletmeler tarafından yapılan Ar-Ge harcamalarının arttırılması hususunda
birçok önlem ve işletmelerin bu konuda teşvik edilmesine rağmen Ar-Ge harcamaları
istenilen düzeyde gerçekleşmemiştir.
139
Tablo 6: Türkiye ve AB Ülkelerindeki Tam Zamanlı Eşdeğer (TZE) Toplam
Araştırmacı, Toplam Ar-Ge Personeli ve Bin Kişi Başına Toplam
İstihdam Karşılaştırılması 2010-2015
Ülkeler Yıllar Tam Zamanlı
Eşdeğerinde
(TZE) Toplam
Araştırmacı
TZE Toplam
Araştırmacı
Bin Kişi
BaşınaToplam
İstihdam
Tam Zamanlı
Eşdeğerinde
Toplam Ar-
Ge Personeli
İsveç 2010 49.312 11,0 77.418
2011 48.702 10,6 78.445
2012 49.280 10,7 81.272
2013 64.194 13,7 80.957
2014 66.643 14,1 83.473
2015 65.333 13,6 82.156
Almanya 2010 327.996 8,0 548.723
2011 338.689 8,1 575.099
2012 352.419 8,4 591.261
2013 354.463 8,4 588.615
2014 351.923 8,2 605.252
2015 387.982 9,0 640.516
AB (28 Ülke) 2010 1.601.149 7,1 2.539.534
2011 1.626.804 7,2 2.612.980
2012 1.681.623 7,5 2.671.404
2013 1.729.983 7,7 2.711.402
2014 1.763.560 7,8 2.779.160
2015 1.840.651 8,0 2.869.398
Türkiye 2010 64.341 2,8 81.792
2011 72.109 3,0 92.801
2012 82.122 3,3 105.122
2013 89.075 3,5 112.969
2014 89.657 3,5 115.444
2015 95.161 3,6 122.288
140
Yunanistan 2010 - - -
2011 24.674 5,6 36.913
2012 24.800 6,0 37.361
2013 29.228 7,3 42.188
2014 29.877 7,5 43.316
2015 35.069 8,7 50.512
Polonya 2010 64.511 4,2 81.843
2011 64.133 4,1 85.219
2012 67.001 4,3 90.716
2013 71.472 4,6 93.751
2014 78.622 5,0 104.359
2015 82.594 5,2 109.249
KAYNAK: OECD Verileri, Main Science and Technology Indicators, Volume 2017/1, s.32-38 http://www.oecd-ilibrary.org/science-and-technology/main-science-and-technology-
indicators/volume-2017/issue-1_msti-v2017-1-en E.T.(05.02.2018)
Bir ülkede genel istihdam içerisinde Ar-Ge sektöründe çalışan personelin aldığı
pay, o ülkede bilime verilen önemin ve yapılan desteğin bir göstergesidir372. Ar-Ge
faaliyetlerinin yapı taşını söz konusu faaliyetleri yürütecek olan personel
oluşturmaktadır. Bir ülke ya da firma, Ar- Ge faaliyetlerini başarılı biçimde yürütmek,
etkin sonuçlar almak ve dolayısıyla rekabet avantajını ele geçirmek istiyorsa bünyesinde
nicelik ve nitelik yönünden daha fazla Ar-Ge personeli çalıştırmak durumundadır373.
Tablo 6’da seçili ülkelerdeki 2010-2015 yıllarına ait Tam Zamanlı Eşdeğerinde
Toplam Araştırmacı, Bin Kişi Başına Toplam İstihdam ve Toplam Ar-Ge Personeli
sayılarına yer verilmiştir. Toplam araştırmacı sayısı İşletmeler, kamu sektörü,
üniversiteler ve diğer araştırmacı sayılarını kapsamaktadır. Tam Zamanlı Eşdeğerinde
Toplam Araştırmacı sayılarına bakıldığında AB (28 Ülke), Türkiye Almanya,
Yunanistan'da sürekli olarak artış gerçekleşmiştir. İsveç ve Polonya'da ise ara ara
artışlar ve azalışlar olmuştur. 2010 yılı ve 2015 yılına Araştırmacı sayısındaki artışlara
oransal olarak bakıldığında; toplam araştırmacı sayısında en fazla artış yaşanan ülke %
372 Targan, ÜNAL, Nisa, SEÇİLMİŞ; Ar-Ge Göstergeleri Açısından Türkiye Gelişmiş Ülkelerle
Kıyaslaması, İşletme Ve İktisat Çalışmaları Dergisi, Cilt:1, Sayı:1, Yıl:2013 373 Ünal ve Seçilmiş, s.17
141
47,90 ile Türkiye’dir. 2015 yılı itibari ile AB’de 1,8 milyonu geçen araştırmacı sayısı,
İsveç'te 65 binlerde, Almanya'da 380 Binlerde, Yunanistan'da 35 Binlerde, Polonya'da
ise 82 Binlerde seyretmektedir. Türkiye’de ise 2015 yılı itibari ile araştırmacı sayısı 95
bin civarındadır.
Türkiye’de toplam araştırmacı sayısı açısından yakalanan bu yüksek artışa
rağmen, Tam Zamanlı Eşdeğerinde Toplam Araştırmacı Bin Kişi Başına Toplam
İstihdam sayılarına bakıldığında 2015 yılı itibarıyla AB (28 Ülke) de 7,8 - İsveç'te 13,6
- Almanya'da 9 - Yunanistan'da 8,7 - Polonya'da 5,2 olarak gerçekleşmiştir. Türkiye'de
ise bu sayıların çok gerisinde kalarak 3,6 olarak gerçekleşmiştir. Grafik 6'da Toplam
Araştırmacı Bin Kişi Başına Toplam İstihdam sayısı bakımından Türkiye'nin diğer
ülkelerin ne kadar gerisinde kaldığı daha net görülebilmektedir.
Tam Zamanlı Eşdeğerinde Toplam Ar-Ge Personeli 2010-2015 yılları sayılarına
bakıldığında AB (28 Ülke), Türkiye Almanya, Yunanistan'da sürekli olarak artış
gerçekleşmiştir. İsveç'te ise bazı yıllar azalışlar olmuştur. İsveç'teki azalışlar çok düşük
seviyelerde olmuştur. 2015 yılı itibarıyla, AB’de 2,8 milyonu geçen toplam Ar-Ge
personeli sayısı, İsveç'te 82 binlerde, Almanya'da 605 binlerde, Yunanistan'da 50
binlerde, Polonya'da ise 109 binlerde seyretmektedir. Türkiye’de ise 2015 yılı itibari ile
toplam Ar-Ge personeli 122 bin civarındadır.
142
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Küresel rekabetin kıyasıya yaşandığı günümüz şartlarında, ülkelerin ekonomik
ve sosyal hedeflere ulaşmaları ve çok hızlı değişen tüketici talep ve isteklerini
karşılayabilmek için bilim ve teknolojiye hakim olmak ve inovasyon yapmak, ülkeler ve
firmalar için gereklilik haline gelmiştir. Günümüzde üretim faktörlerinin içerisine bilim
ve teknoloji'de girmiştir. Bu bilince sahip olan gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler,
bilim ve teknolojiye daha fazla önem vermekte ve diğer ülkelere göre rekabet üstünlüğü
sağlayıp ekonomik güçlerini arttırmaktadırlar.
Sürekli gelişmelerin yaşandığı günümüzde firmaların yaşanan hızlı ve köklü
değişimler karşısında ayakta kalabilmek ve devamlılık sağlayabilmek için firmaların
ürün ve hizmetlerini farklılaştırarak piyasaya sunmaları ve üretim yöntemlerini devamlı
olarak yenilemeleri gerekmektedir. Bu yenileme ancak teknolojik gelişim ve inovasyon
sayesinde gerçekleştirilir. Ülkeler için devamlı bir ekonomik büyümenin sağlanması
oldukça önemlidir. Küreselleşen dünyada büyüme yeniliklerin sayısı ile
ilişkilendirilmiştir. Ülkelerin ekonomik güçlerinin devamlı olmasının yenilik ve Ar-Ge
faaliyetlerine gereken önemin verilmesi ile mümkün olduğu görülmektedir. Gelişmiş
ülkeler teknolojik anlamda ileri olan ülkeler olarak görülmektedir. Ekonomik büyüme
teknolojik gelişmelere paralel olarak sağlanmaktadır ve bu gelişmeler Ar-Ge
harcamaları sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Gelişmiş ülkeler incelediğinde Ar-Ge ve inovasyona büyük önem verdikleri,
ülkede uygulanan bilim ve teknoloji politikalarında bu iki unsura odaklandıkları
görülmektedir. Büyüme ve kalkınma için öncelikle ülkenin toplumsal, kültürel ve
sanayi yapısına uygun, etkili bir bilim ve teknoloji politikasına ihtiyaç vardır. Bu
politikaların içinde bütün ülkeyi kapsayacak bir ulusal inovasyon sistemi
oluşturulmalıdır. Bu sistem etkin bir şekilde işletilmeli, günün gelişen şartlarına göre
gerekli değişmeler yapılmalıdır.
Türkiye'ye bakıldığında ülkede var olan siyasi istikrarsızlıktan dolayı ve önceleri
tarıma elverişli toprağının çok olması ülkede tarım kökenli bir ekonomik yapıyı
oluşturmuştur. Türkiye'de bilim ve teknoloji konularının fark edilmesi 60 yıllardan
143
sonra planlı dönemlere geçişlerle olmuştur. O yıllardan günümüze kadar yapılan her
kalkınma planında bilim ve teknolojii konuları gündemde tutulmuş, mevcut durumlar
anlatılarak eksikler tespit edilmiştir. Bu eksikliklere öneriler sunulmuş ve önem
verilmesi gereken teknolojiler belirlenmiştir.
Genel olarak bakarsak 1960-1990 yıları arasında uygulanan bilim
politikalarında, temel bilimler, tarım ve sağlık konuları ön plânda tutulmuştur. 1990’lı
yıllardan sonra inovasyon kavramı, bilim ve teknoloji politikalarının belirleyicisi
olmuştur. 1990’larda öne çıkan diğer bir konu ise, ulusal inovasyon sisteminin en
önemli yapı taşı olan Ar-Ge'ye yönelik çalışmalardır. 1990'lı yıllarda Ar-Ge
yatırımlarının finansmanına da çok önem verilmiştir. 1990 yılından sonra gelişmiş
ülkelerde olduğu gibi, Ar-Ge’nin önemli olduğu, Ar-Ge’ye daha fazla kaynak ayrılması
gerektiği, devlet-üniversite-sanayi işbirliğinin etkili bir şekilde uygulanması gerekliliği,
bilgiyi üretimle bağdaştırabilen nitelikli elemanların varlığına ihtiyaç olduğu gibi
konuları içeren politikalar üretilmiştir. Bu konularla ilgili yeni kurum ve kuruluşlar
açılarak, kurullar oluşturulmuş, yoğun toplantılar yapılmış, dökümanlar hazırlanmış,
ileriye yönelik hedefler belirlenmiştir. Belirlenen hedefler, Türkiye’nin bilim ve
teknoloji politikası üretmekte sıkıntısının olmadığı uygulamada sıkıntısının olduğunu
göstermiştir. Yani üretilen politikalar ve yapılması gerekenler genelde kâğıt üzerinde
kalmış, siyasi istikrarsızlıklar ve konuya yeteri kadar sahip çıkılmaması sebebiyle
uygulamaya konulamamıştır. Bu sebepten dolayı geçmişten ders alınıp politika
üretmekten çok daha önce üretilen politika ve yapılması gerekenlerin biran önce
yapılması gerekmektedir.
İnovasyon ve teknolojik gelişmeler ülkelerin ekonomik ve sanayi yapısını
etkilediği gibi, sosyal ve siyasi yapısını da etkilemektedir. Bu nedenle bütün ülkeler
bilim teknoloji politikalarını bir sistem olarak ele almakta ve küreselleşen teknolojiye
sahip olabilmek için Ar-Ge'ye büyük önem vermektedirler. Gelişmiş ülkeler, Ar-Ge
harcamalarının GSYH içerisindeki oranına ve Ar-Ge faaliyetlerinde istihdam ettikleri
araştırmacı sayısı gibi göstergelerle birbirlerine rekabet üstünlüğü sağlamaya
çalışmaktadırlar.
144
Türkiye’deki Ar-Ge faaliyetlerine ilişkin veriler, AB verileri ile birlikte ele
alınmıştır. Bu verilere ilişkin değerlendirmelere yapılması gerekmektedir. Türkiye’deki
Ar-Ge genel olarak değerlendirildiğinde;
Ar-Ge çalışmalarına ayrılan parasal kaynakların GSYİH’daki paylarının
değerleri ele alındığında kararlı bir artış gösterdiği görülmektedir.
Ar-Ge’ye ayrılan fonların sektörel dağılımı incelendiğinde, yükseköğretim
sektörünün ağırlığının artık azalmakta olduğu; ancak Mali ve Mali Olmayan
İşletmelerinin payının ise ciddi bir artış eğilimi yaparak yükseköğretim
sektörünün payını geçtiği gözlenmektedir.
Ar-Ge harcamaları finans kaynakları açısından ele alındığında, artık Mali ve
Mali Olmayan İşletmelerinin payı %46,70'e yükselmiştir. Buna Karşılık
kamu kesiminin finansman payı %35,12 olarak, Yükseköğretimin payı
%14,41 ve Diğer Ulusal Kaynaklarla Yurtdışının payları toplamı %3,77
olarak gerçekleşmiştir. Mali ve Mali Olmayan İşletmelerinin payı kamu
kesiminin payını finansal kaynaklar açısından geçemediği görülmektedir.
Ar-Ge personeli ve araştırmacı sayıları, tüm sektörlerde artış eğilimi
içindedir. Tam zaman eşdeğerli Ar-Ge insan gücünün sektörel dağılımına
bakıldığında, Mali ve Mali Olmayan İşletmelerinin payı daha yüksektir.
Türkiye’de Ar-Ge’ye ayrılan parasal kaynaklar ve insan kaynakları giderek
artmaktadır. Diğer bir taraftan, Ar-Ge faaliyetlerinin gerçekleştirilmesinde ve
finansmanında Mali ve Mali Olmayan İşletmelerinin yükselişi gözlenmektedir. Ayrıca,
işletmeler belirli bir oranda yenilik faaliyetinde de bulunmaktadır. Bu gelişmeler,
Türkiye açısından olumludur. Fakat, gelişmeler katledilmekle birlikte, mevcut durum
çokta iyi değildir. Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payı, gelişmiş ülkelerin, AB
ortalamasının ve hatta eşik değer olarak kabul edilen %1’lik oranını bile
yakalayamamıştır. Ar-Ge faaliyetlerini önce büyük bir bölümü kamu kesimi tarafından
finanse edilirken son bir kaç yıl içinde kamu kesiminin ağırlığı azalmaya başlamıştır.
Fakat Mali ve Mali Olmayan İşletmelerin Ar-Ge harcamaları kamu kesimini daha
geçememiştir.. Ar-Ge faaliyetlerinin gerçekleştirilmesinde ise, yükseköğretim kesimi
ağırlığını son yıllarda kaybetmiştir. Türkiye’de Mali ve Mali Olmayan İşletmelerinin
yükselişi gözlenmekle birlikte, Mali ve Mali Olmayan İşletmelerin Ar-Ge harcamasının
145
GSYİH’ya oranı, gelişmiş ülkelere ve AB ortalamasına nazaran daha düşük seviyelerde
kalmaktadır. Mali ve Mali Olmayan İşletmelerinin toplam Ar-Ge faaliyetleri içindeki ve
toplam Ar-Ge harcamalarının finansmanı içindeki payı ele alındığında, Türkiye, AB
ülkeleri arasında en alt sıralarda yer almaktadır.
Avrupa Birliği (28 Ülke) ile Türkiye’nin 2015 yılı itibariyle GSYİH içindeki Ar-
Ge harcamaları karşılaştırıldığında, AB %1,96 Türkiye ise %0,88 Ar-Ge harcaması
yapmıştır. Ar-Ge harcamaları içinde her ne kadar artış trendi içerisinde gözükse de
ülkemizin Ar-Ge harcamalarına daha çok yatırım yapması gerekmektedir. Türkiye’deki
Araştırma-Geliştirme harcamalarında kamunun ağırlığı hissedilmektedir. İşletmeler
tarafından yapılan Ar-Ge Harcamaları yükselen bir trent de gözükse de AB (28
Ülke)'nin gerisinde kalmaktadır. AB (28 Ülke)'nde İşletmelerin yapmış oldukları Ar-Ge
harcamaları kamunun yapmış olduğu Ar-Ge harcamalarından oldukça fazladır.
Ülkemizde İşletmeler tarafından yapılan Ar-Ge harcamalarında ciddi artışlar olmuştur.
Bu gelişmeler, Türkiye açısından olumludur. Fakat, gelişmeler katledilmekle birlikte,
mevcut durum çokta iyi değildir. İşletmeler tarafından yapılan Ar-Ge harcamalarının
arttırılması hususunda birçok önlem ve işletmelerin bu konuda teşvik edilmesine
rağmen Ar-Ge harcamaları istenilen düzeyde gerçekleşmemiştir.
Gelişmiş ülkelerde ticari kesim, yükseköğretim kesimi ile sıkı ve verimli bir
ilişki içindedir. Ülkemizde ise, sanayi kuruluşları ile üniversiteler arasında kopukluk
yaşanmaktadır. Ülkemizde ve diğer ülkelerde Ar-Ge çalışmaları ağırlıklı olarak
üniversitelerde yapılmaktadır. Üniversitelerde Ar-Ge için gerekli olan insan kaynakları
ve alt yapı bulunmaktadır. Fakat en büyük sorunlarımızdan biri olan üniversite sanayi
işbirliğinin tam olarak sağlanamaması nedeniyle yapılan akademik çalışmalar pratiğe
istenilen sonuçta aktarılamamıştır. Üniversitelerde yapılan bu çalışmaların sanayiye
aktarılması büyük önem taşımaktadır. Ülkemizde bu sorunu çözmek için Teknokentler
ve TEKMER modelleri ortaya atılmıştır. Bu modellere göre, akademik çalışmalar
üniversitelerden Teknokent Kanunu gereği akademisyenlerin kendi şirketleri ile pratiğe
aktarılacak, TEKMER'ler aracılığıyla da finansal olarak desteklenecektir. Bu modellerin
yaratılması yeni Ar-Ge şirketlerinin kurulmasını sağlayacaktır. Sonuç olarak bu şirketler
hem üniversite sanayi arasında işbirliğini sağlayacak hem de bunun doğal bir sonucu
olarak ülke istihdamına katkı sağlayacaktır.
146
Türkiye’de, Ar-Ge personeli, TZE Toplam Araştırmacı sayısı ve 1000 Kişi
Başına Toplam İstihdam sayısında artış olmasına ve TZE Toplam Araştırmacı
sayısındaki artış oranının AB (28 Ülke) ortalamasının üzerinde seyretmesine
rağmen,Tam Zamanlı Eşdeğerinde Toplam Araştırmacı Bin Kişi Başına Toplam
İstihdam sayılarına bakıldığında, gelişmiş ülkelere ve AB ortalamasına göre çok düşük
kalmaktadır. Türkiye, AB ülkeleri arasında yine en alt sıralarda yer almaktadır.
Buraya kadar yapılan değerlendirmeler, sınırlı da olsa Türkiye'deki tabloyu
ortaya koymaktadır. Türkiye'de son yıllarda gelişmeler yaşanmaktadır. Elbette, bu
gelişmeler önemlidir. Ancak, Türkiye'ye ilişkin veriler AB verileri ile ele aldığında
mevcut durumun çok iyi olmadığı görülmektedir. Üzerinde durulması gereken nokta
bağıl gelişmeler olmalıdır. Çünkü söz konusu olan, ülkeler arasındaki bir yarıştır. Fakat
eşit şartlarda başlamayan bir yarıştır. Türkiye ve Türkiye'ye benzer ülkeler ile bir avuç
gelişmiş ülke arasında büyük bir uçurum söz konusudur. Bu durum dikkate alınarak,
amaç ve araçlar doğru belirlenmelidir. Sıradan, pasif, bir bilim-teknoloji-sanayileşme
politikasının anlamı yoktur. Farkı kapatmak, yani atılım yapmak için yetersizdir. Hedef
az zamanda çok şey yapmayı kendine ilke edinmiş, ancak hayalden uzak ayakları yere
sağlam basan, orta ve uzun vadeli hedeflerin yer aldığı, araçların belirlendiği bir atılım
politikasının hayata geçirilmesi olmalıdır. Fakat bu hedefin gerçekleşmesi, bilim ve
teknolojinin günümüz şartlarındaki artan önem ve etkisini yeterince idrak edilmesi
gerekmektedir.
Son olarak Ar-Ge için sağlam bir altyapı olmalı, Ar-Ge'ye gereken önemi
verilmeli, Ar-Ge’ye ayrılan kaynak artırılmalı, toplumda Ar-Ge bilincinin oturması için
gerekli bütün önlemler alınmalıdır. Devlet, Ar-Ge ve inovasyonu teşvik ederek gerekli
destekleri sağlamalı, düşük faizle kredi imkânları getirmeli, vergisel muafiyetleri
artırmalı, bürokrasiyi azaltmalıdır.
147
KAYNAKÇA
ADALI, Çınar, AB Ar-GePolitikaları 2003-2011, TÜBİTAK AB Çerçeve Programlar
Müdürlüğü,
http://www.emo.org.tr/ekler/1d53bb9e8686aa3_ek.pdf?tipi=2&turu=X&sube=1
4 E.T. (07.10.2017)
AĞAOĞLU, Bülent, Türkiye İnovasyon Kaynakçası, İstanbul, 1 Mayıs 2007, s.6
http://www.mikrobeta.com.tr/dosyalar/191_255.pdf E.T.(25.06.2015)
AĞIR, Hüseyin-UTLU, Selen, Ar-Ge Harcamaları İLe Ekonomik Büyüme
Arasındaki Nedensellik İlişkileri: Oecd Ülkeleri Örneği, Uluslararası 9. Bilgi,
Ekonomi ve Yönetim Kongresi Bildirileri, 23-25 Haziran 2011, Saray Bosna,
Bosna Hersek, s.269-279
AKBAŞ, Gökşen-Altan APAR, “Avrupa 2020: Akıllı, Sürdürülebilir ve Kapsayıcı
Büyüme İçin Avrupa Stratejisi”, AB Genel Sekreterliği Sosyal, Bölgesel ve
Yenilikçi Politikalar Başkanlığı Özel Bilgi Notu, 2010.
http://www.ab.gov.tr/files/SBYPB/Sosyal%20Politika%20ve%20%C4%B0stihd
am/avrupa_2020_stratejisi.pdf E.T. (12/12/2016)
AKBEY, Ferhat, Ar-Ge, İnovasyon ve Kalkınma İlişkisine Yönelik Bir Literatür
Taraması; Kurumsal Özet, Maliye Dergisi, Sayı:166, Ocak-Haziran 2014.
AKBULUT, Mustafa, Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları: Büyüme ve
İstihdam İlişkisi, Yüksek Lisans Tezi, Karaman, 2009.
AKGÜL, Işık-KOÇ, Selin Ö., Türkiye Cumhuriyeti Tarihinde Eğitim ve Büyüme
İlişkisi: Eşik Otoregresif Yaklaşım, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler
Dergisi, Aralık 2011, Cilt:13, Sayı:2.
AKTUĞ, Semih, Kavramsal Açıdan Ekonomik Büyüme Ekonomik Kalkınma ve
Bölüşüm İlişkileri. http://kisi.deu.edu.tr//asuman.altay/KAVRAMSAL%20A%C3%87IDAN%20E
KONOM%C4%B0K%20B%C3%9CY%C3%9CME%20EKONOM%C4%B0K
%20KALKINMA%20ve%20B%C3%96L%C3%9C%C5%9E%C3%9CM%20
%C4%B0L%C4%B0%C5%9EK%C4%B0LER%C4%B0.pdf) E.T (15.03.2008)
ALBENİ, Mesut-KARAÖZ, Murat, Ekonomik Kalkınma ve Modern Yenilik İlişkisi;
Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi,
Cilt:8, Saayı:3, 2003.
ALTINTAŞ, Halil-MERCAN, Mehmet, Ar-Ge Harcamaları ve Ekonomik Büyüme
İlişkisi: OECD Ülkeleri Üzerine Yatay Kesit Bağımlılığı Altında Panel
Eşbütünleşme Analizi, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 70(2), 345-376.
148
ALTIN, Onur-KAYA, A. Ayşen, Türkiye’de Ar-Ge Harcamaları ve Ekonomik
Büyüme Arasındaki Nedensel İlişkinin Analizi, Ege Akademik Bakış Dergisi,
2009.
Aöf Açıköğretim, Ekonomik Büyüme,
http://aofiktisat.blogspot.com.tr/2013/04/2013-iktisat-4-snf-iktisadi-buyume-
1234.html, E.T.(16.04.2016)
Ar-Ge Harcamalarının Önemi ve Türkiye’deki Durumu.
http://www.bursa smmmo.org.tr/yazarlar/makaleler/132AGE.pdf E.T. (07.03.2015)
ATAMTÜRK, Burak, Büyüme Teorileri ve IMF Politikaları, Marmara Üniversitesi,
İ.İ.B.F. Dergisi, Yıl 2007, Cilt:XXII, Sayı:1.
Avrupa 2020 Stratejisi, İktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları, Yayın no:269.
Avrupa Birliği, AB Hakkında.
https://europa.eu/european-union/documents-publications/official-documents_en E.T.
(07.01.2016)
BAKAN İsmail- DOĞAN İnci Fatma-KILLI Mustafa, Ar-Ge Faaliyetlerinde İnsan
Kaynaklarının Önemi, Akademik Bakış Dergisi, Sayı:36, Mayıs-Haziran 2013.
BAŞALP, Ahmet, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri’nin Türkiye Ekonomisine Yönelik
Katkılarının Yeni Bir Model Çerçevesinde Analizi, Yüksek Lisans Tezi,
Edirne 2010.
BERBER, Metin-SİVRİ, Uğur-ARTAN, Seyfettin, Türkiye’de Yatırım Harcamaları
Ekonomik Büyüme İlişkisi, I.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi No:25(Ekim
2001).
BİLEN, İsmail Emre, Araştırma - Geliştirme (Ar-Ge) ve Ekonomik Büyüme:
Seçilmiş Gelişmekte Olan Ülkeler Üzerine Bir Uygulama, Yüksek Lisans
Tezi, Erzurum, 2010.
Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Türkiye’de Ulusal İnovasyon Sistemi,
Kalkınmada Anahtar Verimlilik Dergisi, Haziran 2012, Sayı:282.
https://anahtar.sanayi.gov.tr/tr/news/turkiyede-ulusal-inovasyon-sistemi/96 E.T.
20.09.2015
Bilim ve Teknoloji Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Dokuzuncu Kalkınma Plânı
(2007-2013).
Bursa Sanayi ve Ticaret Odası, İnovasyon Nedir Şirketlere Ne Getirir, BTSO ETÜD
ve ARGE, Mayıs 2007.
149
Bursa SMMM Odası, Ar-Ge Harcamalarının Önemi ve Türkiye'deki Durumu, s.1
http://www.bursasmmmo.org.tr/yazarlar/makaleler/132AGE.pdf E.T.(15/09/2015)
Bursa Ticaret ve Sanayi Odası, İnovasyon Nedir Şirketlere Ne Getirir, Mayıs 2007.
Büyüme Modelleri http://www.genelteori.com/2012/08/buyume-modelleri.html E.T.
(22.04.2016)
BOZKURT, Cuma, R&D Expenditures and Economic Growth Relationship in
Turkey, International Journal of Economics and Financial Issues, 2015, 5(1),
188-198.
ÇAKMAK, Erol-GÜMÜŞ, Sevda, Türkiye’de Beşeri Sermaye ve Ekonomik
Büyüme: Ekonometrik Bir Analiz (1960 – 2002), Ankara Üniversitesi SBF
Dergisi.
ÇAPANOĞLU, Sema Gençay, İktisadi Kalkınma Vakfı Değerlendirme Notu 2010,
No:12 Nisan 2010.
ÇELEBİ, A.Kemal-KAHRİMAN, Hamza, Avrupa Birliği Ülkeleri ve Türkiye'de Ar-
Ge Faaliyetlerine Yönelik Vergi Teşvikleri ve Bunların Karşılaştırmalı
Analizi, Maliye Dergisi, Sayı:161, Temmuz-Aralık 2011.
ÇETİN, Murat-IŞIK, Hayriye, Türkiye ve Avrupa Birliği Ekonomilerinde Yenilikler
ve Ar-Ge’nin Teşviki: Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme, Maliye Dergisi,
Sayı:166, Ocak-Haziran 2014.
ÇİFTÇİ, Cemil, AYKAÇ, Gökhan, İçsel Büyüme Modelleri ve Küreselleşme
Sürecinde Gelişmekte Olan Ülkelerin Konumları, Sosyo Ekonomi Dergisi,
Ocak-Haziran 2011-1.
ÇEKEN, Çiğdem KAVAK, Türkiye’nin Bilgi Ekonomisi Performansı (2004 - 2014
Dönemi), Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 21, Sayı: 34, Yıl:
2016
DAM, M. Metin-YILDIZ, Bülent, Brıcs-Tm Ülkelerinde Ar-Ge ve İnovasyonun
Ekonomik Büyüme Üzerine Etkisi: Ekonometrik Bir Analiz, Akdeniz
İ.İ.B.F. Dergisi, (33), 2016, s. 220-236
DEMİR, Osman-ÜZÜMCÜ, Adem-DURAN, Serap, İçsel Büyümede İçselleşme
Süreçleri: Türkiye Örneği, D.E.Ü.İ.İ.B.F.Dergisi, Cilt:21, Sayı:1, Yıl:2006.
DEMİR, Osman-ÜZÜMCÜ, Adem, İçsel Büyümenin Kaynakları, İktisadi ve İdari
Bilimler Dergisi, Cilt:17, Ekim 2013, Sayı:3-4.
DEMİR, Osman, Durgun Durum Büyümeden İçsel Büyümeye, C.Ü. İİBF Dergisi,
Cilt:3, Sayı:1, 2002.
150
DEMİRCİ Rasih-BAŞ Mehmet-TOLON Metehan, Türkiye’nin Ab’ye Uyumu
Sürecinde Türk İşletmelerinin Ar-Ge Faaliyetleri.
http://www.metehantolon.com/wp-content/uploads/2012/04/turkiyenin-
abye-uyumu-surecinde-turk-isletmelerinin-arge-faaliyetler.pdf E.T.
(07.03.2015)
DEMİREL, Onur, Doğrudan Yabancı Yatırımlar, Ekonomik Büyümeye Etkileri ve
Türkiye Uygulaması, Yüksek Lisans Tezi, Isparta 2006.
DİNLER SAKARYALI, Arzu Meltem, İnovasyon ve Risk Sermayesi, Girişimcilik ve
Kalkınma Dergisi, 2014.
DOĞAN, Zehra, Ekonomik Büyüme Süreçlerinin Analizinde Yeni Açılımlar ve
Büyümenin Yersel Dinamikleri, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl:2,
Sayı:6, Eylül2014, s.365-380.
DORUK, Ömer Tuğsal-SÖYLEMEZOĞLU, Ergül, Gelişmekte Olan Ülkelerde Ar-
Ge'ye Dayalı Büyümenin Varlığı, 21-22 Mart 2014, Üretim Ekonomisi
Kongresi
ECEVİT SATI, Zümrüt-IŞIK, Özlem, İnovasyon ve Stratejik Yönetim Sinerjisi:
Stratejik İnovasyon, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Ekim
2011, Cilt:9, Sayı:2.
EKER, Serhan, Kobi’lerde Teknolojik Ar-Ge Çalışmalarının İstihdam Üzerine
Etkileri: Tekmer’lerde Bir Uygulama, Yüksek Lisans Tezi, Isparta:2011 s.24
Ekodiyalog, Ekonomik Büyüme Modelleri,
https://www.ekodialog.com/Konular/ekonomik-buyume-modelleri-teorileri.html
E.T.(11.04.2016)
ELÇİ, Şirin-KARATAYLI, İhsan-KARAATA, Selçuk, Bölgesel İnovasyon
Merkezleri: Türkiye İçin Bir Model Önerisi, İstanbul: TÜSİAD Yayınları,
No:TÜSİAD-T/2008-12/477, 2008.
ERDEM, Ekrem-DUMRUL, Cüneyt, Keynesyen ve Neo-Klasik Yaklaşımlarda
Finansal Sistem ve İktisadi Büyüme, Uludağ Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi,
Cilt:33, Sayı:2.
EREN, Metin, Türkiye'nin Teknolojik Gelişmesinde Teknoparklar ve Ar-Ge
Desteği, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2011.
ERSOY, Bernur Açıkgöz-ŞENGÜL, Canan Muter, Yenilikçiliğe Yönelik Devlet
Uygulamaları ve AB Karşılaştırması, Yönetim ve Ekonomi Yıl:2008 Cilt:15
Sayı:1 Celal Bayar Üniversitesi İ.İ.B.F. Manisa.
ERTEKİN, Meriç S.,Yenilik ve Ekonomik Büyüme İlişkisi, Mevzuat Dergisi, Ağustos
2005, Sayı:92.
151
ERTUĞRUL İrfan, İmalat Sanayinde AR-GE Stratejisi ve Denizli Sanayinde AR-
GEÇalışmalarına İlişkin Bir Araştırma, Akdeniz Üniversitesi İİBF Dergisi,
Sayı 7. 2004
ESER, Kadir-GÖKMEN, Çisel Ekiz; Beşeri Sermayenin Ekonomik Gelişme Üzerine
Etkileri: Dünya Deneyimi ve Türkiye Üzerine Gözlemler, Sosyal ve Beşeri
Bilimler Dergisi, Cilt:1, Sayı:2, 2009.
EŞİYOK, B.ALİ, Türkiye’nin Kalkınma Sürecinde Teknoloji, Yenilik ve Bilişim
Sektörü, Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. Genel Araştırmalar, Aralık 2004,
Ankara
EUROPEAN COMMISSION 1995, Green Paper On Inovation, s.1-37
http://europa.eu/documents/comm/green_papers/pdf/com95_688_en.pdf
E.T.(22.06.2015)
Frascati Kılavuzu. (2002), Araştırma ve Geliştirme Taramaları İçinÖnerilen
Standart Uygulamaları. OECD.
Freeman, C., Aktaran: Ulusal İnovasyon Sistemi Kavramsal Çerçeve, Türkiye
İncelemesi ve Ülke Örnekleri. 1995
Genç, M.Can-ATASOY, Yeşim, Ar&-Ge Harcamaları ve Ekonomik Büyüme İlişkisi: Panel Veri Analizi, Bilgi Ekonomisi ve Yönetimi Dergisi, 2010, 2(5),
27-34.
GİOVANNA Vertova, The State and National Systems of Innovation: A
Sympathetic Critique, Levy Ecomics İnstitute of Bord College, Working Paper
No:823, December 2014. http://www.levyinstitute.org/pubs/wp_823.pdf
(15/05/2017)
GOEL, Rajeev K.-RAM, Rati, Research and Development Expenditures and
Economic Growth: A Cross-Country Study, Economic Development and
Cultural Change, 1994, Vol. 42, No.2, pp. 403-11.
GÖÇER, İsmet, Ar-Ge Harcamalarının Yüksek Teknolojili Ürün İhracatı, Dış
Ticaret Dengesi ve Ekonomik Büyüme Üzerine Etkileri, Maliye Dergisi,
Sayı:165, Temmuz-Aralık 2013.
GÖKER, Aykut, Bilim ve Teknoloji Politikalarına Giriş İçin 'Enformasyon
ToplumuÜzerine Kavramsal Bir Yaklaşım Denemesi.Mülkiye Dergisi, Cilt
XXV:230, 2001
GÖKER, Aykut, Ulusal İnovasyon Sistemi ve Üniversite-Sanayi İşbirliği, Ankara
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Geleneksel Bahar Paneli IV, Bilimsel
Araştırmada Üniversite-Sanayi İşbirliği,Ankara, 2000.
GÖKER, Aykut, Niçin Bilim ve Teknoloji Politikası Niçin Ulusal: Tarihsel Gelişim
ve Dünya Örnekleri, Sosyal Demokrasi Derneği, 25 Mart 2000, Ankara.
152
GÖKER, Aykut, Onuncu Yılında Türk Bilim ve Teknoloji Politikası: 1993-2003, 3
Şubat 1993 Günü Yapılan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu Toplantısında
Alınan Kararlar ve Uygulama Sonuçları, Eylül 2003, Ankara.
GÖKER, Aykut, Sanayide Ar-Ge Faaliyetinin Teşviki ve Özgün Bir Teşvik
Kurumu Olarak Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı, 15 nisan 2008.
GÖKER, Aykut, Türkiye’de 1960’lar ve Sonrasındaki Bilim ve Teknoloji Politikası
Tasarımları Niçin [Tam] Uygula[ya]madık?,ODTÜ Öğretim Elemanları
Derneği, “Ulusal Bilim Politikası” Paneli, ODTÜ, Ankara, Haziran 2002.
GÜLDİKEN, Nevzat, Türkiye’de Sanayi-Teknoloji-Kobi Politikalarına Eleştirel Bir
Yaklaşım,C.Ü. İ.İ.B. Dergisi, Cilt:7, Sayı:2, 2006.
GÜNEŞ, H. Haşimi, İktisat Tarihi Açısından Nüfus Teorileri ve Politikaları,
Elektronik sosyal Bilimler Dergisi, Bahar-2009, C.8 S.126-138.
GÜNGÖR, Kamil, İktisadın Tarihine Kısa Bir Bakış ve Merkantilizmden
GünümüzeİktisadiDüşünceler,
.http://kisi.deu.edu.tr//asuman.altay/kamil_gungor.pdf E.T. (01/04/2017)
GÜNSOY, Güler, İktisadi Büyüme, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayın No:2898,
Eskişehir Ocak 2013.
GÜZEL, Simla, Ar-Ge Harcamaları ve Vergi Teşvikleri: Belirli Ülkeler Karşısında
Türkiye’nin Durumu, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBF Dergisi,
Yıl:2009.
HUNT, E.K.,İktisadi Düşünce Tarihi, Çeviren: Müfit Günay, Dost Kitabevi, Temmuz
2005, Ankara.
IRAZ, Rıfat-YILDIRIM, Ebru, İşletmelerde Stratejik Bilgi Yönetiminin Yenilikçi
Faaliyetlerin Sürdürülebilirliğine Etkisi, SÜ İİBF Sosyal ve Ekonomik
Araştırmalar Dergisi.
IŞIK, Nihat-KILIÇ, Efecan, Bölgesel Kalkınmada Ar-Ge ve İnovasyonun Önemi:
Karşılaştırmalı Bir Analiz, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBF Dergisi,
Yıl:2011.
IŞIK, Yusuf, Lizbon Stratejisi Işığında Avrupa Birliği ve Türkiye'nin Bilgi
Ekonomisi Doğrultusunda Gelişme Persfektifleri, Aralık 2005.
İLERİ, Hüseyin-HORASAN, Afra, Küresel Rekabet Ortamında İşletmelerin
Teknoloji ve Ar-Ge Yönetimlerinin Rekabete Etkileri Üzerine Araştırma
Ve Örnek Bir Uygulama, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Yüksek Lisans Tezi Özeti, Cilt:13, Sayı:1-2 (2010)
http://dergipark.ulakbim.gov.tr/selcuksbmyd/article/view/5000084547 E.T.
(15.02.2018)
153
İNCEKARA, A.- DEMEZ, S.-AKYOL, M., Ar-Ge Harcamalarına Yapılan
teşviklerin etkinliği: Türkiye BRİCS Ülkeleri Karşılaştırılmalı Analizi,
İktisat Politikası Araştırmaları Dergisi, Cilt:1, Sayı:2, Yıl:2014-2.
İNAN, Alpan, Avrupa Birliği Ekonomik Yaklaşımı: Lizbon Stratejisi ve Maastricht
Kriterleri, Bankacılar Dergisi, Sayı:52, 2005.
İnovasyon Sistemleri Üzerine Bir Değerlendirme,
E.T.(20.09.2015)http://www.21yyte.org/tr/arastirma/ekonomik-arastirmalari-
merkezi/2009/12/24/3146/inovasyon-sistemleri-uzerine-bir-degerlendirme
İRAZ, Rıfat-ÇAKICI, Ahmet Burhan-TEKİN, İlknur ÇEVİK, Yenilik Yönetimi
Açısından Kobi’ler De Dış Kaynaklarının Kullanımının Araştırılması:
Konya İli Örneği, Küresel İktisat ve İşletme Çalışmaları Dergisi, Kış 2014,
Cilt:3, Sayı:6.
YÜCEL, İsmail Hakkı, Bilim Teknoloji Politikaları ve 21. Yüzyılın Toplumu,
Ankara: DPT Yayınları, 1997.
KAR, Muhsin-TABAN, Sami, Kamu Harcama Çeşitlerinin Ekonomik Büyüme
Üzerine Etkileri, Ankara Sosyal Bilimler Dergisi, 58-3.
KARAATA, Selçuk, İnovasyonun Önemi Teknoloji ve Girişimci Finansmanı, Işık
Üniversitesi İşletme Kulübü, Kasım 2002.
KARAGÖZ, Uğur, İnovasyon,Türkiye’deki Durum ve İpkm’ler, Türk İdare Dergisi,
Mart 2009, Sayı:462.
KARGI, Bilal-AY, Mustafa-BALTACI, Nuri, İçsel Büyüme Modelleri Çerçevesinde
Benchmarking ve Orta Anadolu Firmaların Uygulamaları, II. Ulusal Orta
Anadolu Kongresi, Niğde 2002, Bildiri Kitabı, MPM Yayınları.
Kasza, A., Innovation Networks, Policy Networks, and Regional Development in
Transition Economies: A Conceptual Review and Research Perspectives,
Paper for EPSNET Conference, Prague, 18-19 June, 2004.
KAVAK, Çiğdem, Bilgi Ekonomisinde İnovasyon Kavramı ve Temel Göstergeleri,
Akademik Bilişim Konferansı, 11-13 Şubat 2009.
KAYA, Ebru, Kamu Harcamalarının Büyüme Üzerine Etkileri, Yüksek Lisans Tezi,
Balıkesir-2006.
KAYA, Vedat-YALÇINKAYA, Ömer, Nüfus Ekonomik Büyüme Kaynağı Olabilir
mi?: "En Az Üç Çocuk" Politikasına Tarihsel Bir Bakış, Atatürk Üniversitesi
İİBF Dergisi, Cilt:28, Sayı:1, 2014.
KAYA, Vedat-UĞURLU, Süleyman, Ar-Ge Harcamaları İle İhracat Arasındaki
İlişki: Türkiye Örneği, 1990-2001 Ekev Akademi Dergisi, Yıl:2013, Sayı:57.
154
KAYMAKCI, Oğuz, Yeni Ekonomi: “Rekabet, Piyasa Ve Ar-Ge”
http://web.sakarya.edu.tr/~kaymakci/makale/yeniekonomikrekabet.pdf E.T: 06.05.2015
KELEŞ, Murat Kemal, Türkiye’de Teknokentler: Bir Ampirik İnceleme, Yüksek
Lisans Tezi, Isparta 2007.
KESİKOĞLU, Ferdi-SARAÇ, Şenay, Ar-Ge Harcamalarının Büyüme Üzerindeki
Etkisi: İBBS Düzey 1 Bölgelerinin Karşılaştırmalı Analizi, Uluslararası
Yönetim İktisat ve İşletme Dergisi, 2017, ss.617-627
KILINÇ, Efe Can, İnovasyon ve Ulusal Kalkınma: AB Ülkeleri ve Türkiye Üzerine
Bir İnceleme, Yüksek Lisans Tezi, Karaman 2011.
KİBRİTÇİOĞLU, Aykut, İktisadi Büyümenin Belirleyicileri ve Yeni Büyüme
Modellerinde Beşeri Sermayenin Yeri, AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi,
1998 Cilt:53.
KIZILKAYA, Oktay-SOFUOĞLU, Emrah-AY, Ahmet, Yüksek Teknolojili Ürün
İhracatı Üzerinde Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları ve Dışa
Açıklığın Etkisi: Gelişmekte Olan Ülkelerde Panel Veri Analizi, Doğuş
Üniversitesi Dergisi, 18, 2017, 63-78
KILINÇ, Cüneyt-BAYAR, Yılmaz-ÖZEKİCİOĞLU, Halil, Araştırma Geliştirme
Harcamalarının Yüksek Teknoloji Ürün İhracatı Üzerindeki Etkisi: G–8
Ülkeleri İçin Bir Panel Veri Analizi, Erciyes Üniversitesi İİBF Dergisi, Sayı
44, Temmuz-Aralık 2014, ss.115-130
KUTBAY, Hüseyin-ÖZ, Ersan, Ar-Ge Harcamalarının Ekonomik Büyüme Üzerine
Etkisi: Türkiye ve Seçilmiş Ülkelerde Vergi Teşvikleri Boyutuyla
Ekonometrik Analiz, Maliye Dergisi, Temmuz-Aralık 2017; 173: 331-361
KOÇ, Kemal-MENTE, Ahmet, İnovasyon Kavramı ve Üniversite-Sanayi-Devlet
İşbirliğinde Üçlü Sarmal Modeli,
http://www.sdergi.hacettepe.edu.tr/makaleler/kkahm.pdf E.T(15.05.2015)
KOCAMIŞ, Tuğçe Uzun - GÜNGÖR, Ayşegül, Türkiye'de Ar-Ge Harcamaları ve
Teknoloji Sektöründe Ar-Ge Giderlerinin Karlılık Üzerine Etkisi: Borsa
İstanbul Uygulaması, Maliye Dergisi, Sayı:166, Ocak - Haziran 2014, s.127
KORKMAZ, Suna, Türkiye’de Ar-Ge Yatırımları ve Ekonomik Büyüme
Arasındaki İlişkinin Var Modeli İle Analizi, Journal of Yasar University
2010,S.3320-3330
https://journal.yasar.edu.tr/wpcontent/uploads/2012/08/1_SunaKorkmaz.pdf E.T.
(12.02.2016)
155
KÖK, Recep; İKTİSADİ DÜŞÜNCE Kavramların Analitik Evrimi, İzmir 2000,
Anadolu Matbaacılık.
LOKSHİN, Boris-MOHNEN, Pierre, How Effective are Level-Based R&D Tax
Credits? Evidence from the Netherlands, Applied Economics, 2012, 44(12),
1527-1538.
MİKE, Faruk-ORANSAY, Gürçem, Altyapı ve İnovasyon Değişimlerinin Doğrudan
Yabancı Yatırımlar Üzerine Etkisi: Türkiye Üzerine Ampirik Bir
Uygulama, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl:3, Sayı:14, Haziran
2015, s. 372-381
OECD Library,
https://data.oecd.org/rd/gross-domestic-spending-on-rd.htm#indicator-chart
E.T.(25.05.2016)
OECD Verileri, Main Science and Technology Indicators, Volume 2015/2.
OECD, Ar-ge Harcamaları,
https://data.oecd.org/rd/gross-domestic-spending-on-r-d.htm E.T. (25.05.2016)
OYTUN, Meçik, Ar-Ge Harcamalarının Ekonomik Gelişmişlik Üzerindeki Etkileri,
Uluslararası Sosyal Araştırrmalar Dergisi, 7(32), 669-674, 2014
OECD, National Innovation Systems, Paris, 1997.
OĞUZTÜRK, Bekir Sami, Yenilikte Sistem Yaklaşımı ve Temel Dinamikleri:
Ekonomik Değişim ve Büyüme Temelli Bir Bakış, Süleyman Demirel
Üniversitesi İİBF Dergisi, Yıl:2006, Cilt:11, Sayı:1.
ÖZBEK, Haydar-ATİK, Hayriye, İnovasyon Göstergeleri Bakımından Türkiye’nin
Avrupa Birliği Ülkeleri Arasındaki Yeri: İstatistiksel Bir Analiz, Erciyes
Üniversitesi İİBF Dergisi, Temmuz 2013, Sayı:42
http://iibf.erciyes.edu.tr/dergi/sayi42/ERUJFEAS_Jul2013_193to210.pdf
E.T.(16.06.2015)
ÖZEL, Hasan Alp, Ekonomik Büyümenin Teorik Temelleri, Çankırı Karatekin
Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:2, Sayı:1, Yıl:2012.
ÖZEN, Özge, Büyüme Teorileri İle Teknoloji(AR-GE) İlişkisi – OECD Ülkeleri
İçin Bir Uygulama, Yüksek Lisans Tezi, Antalya 2006.
ÖZCAN, Burcu-ARI, Ayşe, Araştırma-Geliştirme Harcamaları ve Ekonomik
Büyüme İlişkisi: Panel Veri Analizi, Maliye Dergisi, Sayı:166, Ocak-Haziran
2014
156
ÖZER, Mustafa-ÇİFTÇİ, Necati, Ar-Ge Tabanlı İçsel Büyüme Modelleri ve Ar-Ge
Harcamalarının Ekonomik Büyüme Üzerine Etkisi: OECD Ülkeleri Panel
Veri Analizi, SÜ İİBF Sosyal ve Ekonomik araştırmalar Dergisi.
http://dergipark.gov.tr/download/article-file/289385 E.T. (12.10.2017)
ÖZSAĞIR, Arif, Bilgi Üretimi ve Bilginin Ürüne Dönüştürülmesinde
Teknoparkların Önemi, Mevzuat Dergisi, Yıl: Mayıs 2008, Sayı:125,
http://www.mevzuatdergisi.com/2008/05a/02.htm E.T.(07.05.2015)
ÖZSAĞIR, Arif, Dünden Bugüne Büyümenin Dinamiği, KMU İİBF Dergisi, Yıl:10,
Sayı:14, Haziran/2008, ss. 1-16.
ÖZTÜRK, İbrahim Hakkı, "Dünyanın En Dinamik ve en Rekabetçi Bilgi
Ekonomisi" Olmak ya da Olmamak: Avrupa Birliği Lizbon Stratejisi ve
Eğitim Boyutu, Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, Cilt:7, No:2, 2008.
PARASIZ, M. İlker, İktisadın A B C'si, 4. Baskı, Ezgi Kitapevi, Bursa 2000.
PEKER, Hasan Sencer, Avrupa'da Merkantilist Uygulamalar ve Osmanlı
Ekonomisi İle Bir Karşılaştırma, Çankırı Karatekin Üniversitesi, İ.İ.B.F.
Dergisi, y.2015, Cilt:5, Sayı:1, ss.1-12.
PIO, Alessandro, İçsel Büyüme Teorisinde Yeni Gelişmeler Nelerdir? Bunlar
Gelişmekte Olan ve Piyasa Ekonomisine Geçiş Sürecini Yaşayan Ülkeler
Açısından Ne Ölçüde Uygulanabilir?,Ekonomik Yaklaşım Dergisi, Cilt:4,
Sayı:10, 1993.
RAGUSA, Guiseppe-GRİGOLİNİ, Filippo, Do Tax Credıts Sıgnıfıcantly Affect The
Level Of R&D Expendıture?, Department of Economics and Finance Chair of
Applied Statistics & Econometrics, Academic Year 2014/2015,
ROMER, Paul M.,Endogenous Technological Change, Journal of Political Economy,
98(5), 1990
http://pages.stern.nyu.edu/~promer/Endogenous.pdf E.T. (25.01.2016)
RİTA, Freimane-SİGNE, Bāliņa, Research and Development Expenditures and
Economic Growth in the EU: A Panel Data Analysis, Economics and Business, 2016/29.
SAATCİOGLU, Cem, Ulusal Yenilik Sistemi Çerçevesinde Uygulanan Bilim ve
Teknoloji Politikaları: İsrail, AB ve Türkiye Örneği, Anadolu Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:5, 2005
SAKARYALI Dinler- Meltem ARZU, İnovasyon ve Risk Sermayesi, Girişimcilik ve
Kalkınma Dergisi, 2014.
157
SARAÇ, T. Bahadır, Enflasyon ve Ekonomik Büyüme İlişkisi: Türkiye Ekonomisi
Üzerine Ekonometrik Bir Uygulama, Doktora Tezi, Konya 2009.
SAMİMİ, Ahmad Jafari - ALERASOUL, Seyede Monireh, R&D and Economic
Growth: New Evidence from Some Developing Countries, Australian Journal
of Basic and Applied Sciences, 3464-3469, 2009
SCOTT FITZGERALD M.,A New View of Economic Growth, Clarendon Press,
Oxford, 1998.
SELİK, Mehmet, Marsist Değer Teorisi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Yayınları: 484, Ankara 1982.
SKOUSEN, Mark, İktisadi Düşünce Tarihi Modern İktisadın İnşaası,
Çeviren;Mustafa ACAR, Ekrem ERDEN ve Metin TOPRAK, Adres Yayınları,
Ekim 2014, Tarcan Matbaası.
SYLWESTER, Kevin, R&D and Economic Growth, Knowledge, Technology, &
Policy, 2001, Vol.13, No.4, pp.71-84.
SMİTH, Adam, Milletlerin Zenginliği, Hasan Ali YÜCEL Klasikler Dizisi, Çeviren:
Haldun DERİN, Sunuş:Gülten KAZGAN, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,
Kasım 2006, Altan Basım Sanayi.
SOARES, T.- PEREİRA, S.-BRANDAO, E., The Effects of R&D Intensity and Tax
Incentives on Firms’ Growth-Empirical Evidence from World's Top R&D
Spending Firms between 2003 and 2012, FEB Working Papers, 2014, 1-25.
SOYAK, Alkan, “Teknoekonomi Politikalarının Işığında” Ulusal Yenilik Sistemi ve
İnsan Faktörü, Bilim ve Ütopyo Dergisi, Sayı:165, Mart 2008
SOYAK, Alkan, “Ulusal Yenilik Sistemi Ve Kurumsal Arayışlar:‘Teknoekonomi
Enstitüleri’”, Bilim ve Ütopya Dergisi, Sayı. 154, Nisan, 2007
SUNGUR, Onur, Bir Başarı Örneği Olarak Finlandiya Ulusal İnovasyon Sisteminin
Analizi: Aktörler, Roller, Güçlü ve Zayıf Yönleri, Süleyman Demirel
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl:2006, Sayı:4.
SUNGUR, Onur-AYDIN, H.İbrahim-EREN, M.Vahit, Türkiye’de Ar-Ge, İnovasyon,
İhracat ve Ekonomik Büyüme Arasındaki İlişki: Asimetrik Nedensellik
Analizi, Süleyman Demirel Üniversitesi İİBF Dergisi, Y.2016,C.21, S.1, s.173-
192
ŞIKLAR, İlyas-KAYA, Ayten, Türkiye'de Özel Sektör Yatırımları ve İçsel Büyüme,
Ekonomik Yaklaşım Dergisi, Cilt:9, Sayı:31, Kış 1998.
158
ŞİRİNLER, İsmail-DOĞRU, Yılmaz, Türkiye Ekonomisi'nin Büyüme Dinamikleri
Üzerine Bir Değerlendirme, Yönetim Bilimleri Dergisi, 3:2, 2005.
TABAN, Sami-ŞENGÜR, Mehmet, Türkiye’de Ar-Ge ve Ekonomik Büyüme, AİBÜ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:14, Yıl:14, Sayı:1.
TAŞ, Şebnem-TAŞAR, İzzet-AÇCI, Yunus, Ar-Ge Harcamaları ve Ekonomik
Büyüme Arasındaki İlişki: Türkiye Örneği, Ömer Halisdemir Üniversitesi,
İİBF Dergisi, Nisan 2017, 10(2), ss.197-206
TAYMAZ, Erol, Ulusal Yenilik Sistemi: Türkiye İmalat Sanayiinde Teknolojik
Değişim ve Yenilik Süreçleri. TÜBITAK/TTGV/DIE:Ankara. 2001
http://www.inovasyon.org/html/kitap.htm E.T. (11.05.2015)
TEKNİKER, Uğur, Dünden Yarına Avrupa 2020 Stratejisi, Gümrük ve Ticaret
Uzmanları Derneği, Mayıs 2016. http://gtud.org/yazi/3806 E.T. (07/12/2016)
TEZCAN, Mediha, Türkiye ve Rusya Yükseköğretimindeki Araştırma ve Deneysel
Geliştirme Faaliyetleri, İnternational Conference On Eurasian Economies
2013.
Türkiye Cumhuriyeti Kalkınma Bakanlığı, V. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1985-1989),
s.159,
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/5/plan5.pdf
E.T.(12/09/2017)
Türkiye Cumhuriyeti Kalkınma Bakanlığı, VI. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1990-
1994),s.309,
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/4/plan6.pdf
E.T.(12/09/2017)
TOSUNOĞLU, Şebnem İnovasyon Desteklerinde Kamu Politikalarının Rolü:
Türkiye’de Kamu Ar-Ge Politikaları, İnternatıonal Conferance İn Economics
September 03-05-2014.
TOYGÜR, İlke, "Avrupa Komisyonu Lizbon Stratejisi'nin Yerini Alacak 2020"
Stratejisini Kabul Etti, İKV Değerlendirme Notu, İktisadi Kalkınma Vakfı, 11
Mart 2010.
TUİK Haber Bülteni, AR-GE Faaliyetleri Araştırması, 2014,
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=18661. E.T(25.05.2016)
TUNCER, Tuğba, AB Lizbon Stratejisi ve Uygulamalarını Türkiye'nin Ekonomi ve
Bilim-Teknolojisi Politikalarına Etkisi, Yüksek Lisans Tezi, 2008.
TÜBİTAK, 10. Kalkınma Planı: 2014-2018.
159
TÜBiTAK, İnovasyonun Değisen Ortam ve Şartları Hükümetlerin / Devletin Yeni
Rolü, TÜBİTAK-BTP, Nisan 1999, Aktaran: SOYAK, Alkan, “Ulusal Yenilik
Sistemi Ve Kurumsal Arayışlar:‘Teknoekonomi Enstitüleri’”, Bilim ve Ütopya
Dergisi, Sayı. 154, Nisan, 2007.
TÜBİTAK, Oslo Kılavuzu: Yenilik Verilerinin Toplanması ve Yorumlanması İçin
İlkeler, 3. Basım, OECD ve Eurostat Ortak Yayını, Ankara: TÜBİTAK
Yayınları, 2006.
TÜBİTAK, Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikaları: 2003-2023 Strateji Belgesi,
Temmuz 2004.
TÜBİTAK, Ulusal Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisi 2011-2016,
https://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/BTYPD/strateji_belgeleri/
UBTYS_2011-2016.pdf E.T.(20.11.2015)
TÜBİTAK, Ulusal Yenilik Sistemi 2023 Yılı Hedefleri,
https://www.tubitak.gov.tr/sites/default/files/btyk28_sunum_web.pdfE.T.
(22.11.2015)
TÜBİTAK, Vizyon 2023,
https://www.tubitak.gov.tr/tr/kurumsal/politikalar/icerik-vizyon-2023 E.T.
(20.05.2016)
TÜNEN, Tuğba, 2000-2010 Yılları Arasında Türkiye’de Uygulanan inovasyon
Politikalarının Kobi’ler Üzerine Etkisi: Konya Organize Sanayi Bölgesinde
Bir Uygulama, Yüksek Lisans Tezi, Karaman 2011.
TÜRKER, Munise Tuba, İçsel Büyüme Teorilerinde İçsel Büyümenin Kaynağı ve
Uluslararası Ticaret Olgusuyla İlişkisi, Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Dergisi, Aralık 2009, Sayı:25.
Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırmalar Kurumu; Türk Bilim ve Teknoloji Politikası
1993-
2003.https://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/BTYPD/btyk/2/2btyk_kar
ar.pdf E.T. (15/05/2016)
Türkiye İstatistik Kurumu, “Kapsam, Periyod ve Zamanlama”, Çevrimiçi:
www.tuik.gov.tr/PreIstatistikMeta.do?istab_id=2 (Erişim Tarihi: 18.03.2011).
UMUTLU, Göknur-YILMAZ, Fatih Alparslan-GÜNEL, Selin, Ekonomik Büyüme
Farklılıklarının İncelenmesi: OECD Ülkeleri İçin Bir Uygulama, S.Ü. İİBF
Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi.
ÜNAL, Targan-SEÇİLMİŞ, Nisa, Ar-Ge Göstergeleri Açısından Türkiye Gelişmiş
Ülkelerle Kıyaslaması, İşletme Ve İktisat Çalışmaları Dergisi, Cilt:1, Sayı:1,
Yıl:2013.
160
ÜNLÜ, Fatma, Avrupa Birliği Yenilik Karnesi ve Türkiye: Karşılaştırmalı Bir
Değerlendirme, Erciyes Üniversitesi İİBF Dergisi, Sayı:42, Temmuz-Aralık
2013.
ÜLKÜ, Hülya, R&D, Innovation, and Economic Growth: An Empirical Analysis,
IMF Working Paper, 2014, No.04/185.
ÜLGER, Özlem, OECD Ülkelerinde Ar-Ge Harcamalarının Büyüme Üzerine
Etkileri: Panel Veri Analizi (1996-2015), Sosyal Bilimler Dergisi (SOBİDER),
Yıl:4, Sayı:15, Ekim 2017, s.165-177
ÜNSAL, Erdal M., İktisadi Büyüme, Genişletilmiş 2.Baskı, Ankara 2016, Ocak,
BB101 Yayınları, Tarcan Matbaası.
Wikipedia, Avrupa Birliği,
https://tr.wikipedia.org/wiki/Avrupa_Birli%C4%9Fi E.T. (07.01.2016)
YARDIMCI, Pınar, İçsel Büyüme Modelleri ve Türkiye Ekonomisinde İçsel
Büyümenin Dinamikleri, Selçuk Üniversitesi Karaman İ.İ.B.F Dergisi, Sayı:10,
Yıl: 2006.
YAVUZ, Ali-ALBENİ, Mesut-GÖZE KAYA, Dilek, Ulusal İnovasyon Politikaları ve
Kamu Harcamaları: Çeşitli Ülkeler Üzerine Bir Karşılaştırma, SDÜ İİBF
Dergisi, Yıl:2009, Cilt:14, Sayı:3.
YAVUZ, Betül, Ar-Ge Faaliyetlerine İlişkin Teşvikler ve Ar-Ge Giderlerinin UMS-
TMS Kapsamında Mali Tablolara Yansıtılması, Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul, 2010, s.13
YAVUZ, Çağla, İşletmelerde İnovasyon-Performans İlişkisinin İncelenmesine
Dönük Bir Çalışma; Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi, 2010,
http://gkd.comu.edu.tr/images/form/dosya/dosya_404331.pdf E.T. (15.05.2015)
YAYLALI, Muammer-AKAN, Yusuf-IŞIK, Cem, Türkiye'de Ar-Ge Yatırım
Harcamaları ve Ekonomik Büyüme Arasındaki Eş-Bütünleşme ve
Nedensellik İlişkisi: 1990-2009, Bilgi Ekonomisi ve Yönetim Dergisi, 2010,
Cilt:V, Sayı:II.
YENER ERCAN, Nihal, İçsel Büyüme Teorisi: Genel Bir Bakış, Planlama Dergisi,
http://www.kalkinma.gov.tr/Documents/ercanny.pdf E.T.(11.04.2016)
YILDIZ, Halil, Türkiye'de Üniversite-Sanayi İlişkileri ve Kobi'ler (Küçük Sanayi)
Açısından Önemi, İstanbul Üniversitesi, İİBF Dergisi.
E.T. (15.07.2016) http://dergipark.gov.tr/download/article-file/100927
161
YILMAZ, H. Banu, Lizbon Sonrası AB 2020 Stratejisi, Ekonomik Forum, Şubat
2010.
E.T.(15.07.2016)https://www.tobb.org.tr/AvrupaBirligiDairesi/Dokumanlar/Rap
orlar/AB%202020%20Stratejisi.pdf
YILMAZ, Latif, Avrupa Birliğinin Sosyo-Ekonomik Geleceği: Lizbon Stratejisi ve
Küreselleşme, Maliye Bakanlığı Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi
Başkanlığı Araştırma ve İnceleme Serisi:4, Ankara, 2010.
E.T.(02.04.2016)http://www.abmaliye.gov.tr/ABDID%20Raporlar/Ara%C5%9F
t%C4%B1rma%20ve%20%C4%B0nceleme%20Serisi/Lizbon%20Stratejisi%20
ve%20K%C3%BCreselle%C5%9Fme.pdf
YÜLEK, Murat A, İçsel Büyüme Teorileri, Gelişmekte, Olan Ülkeler ve Kamu
Politikaları Üzerine, Hazine Dergisi, Nisan 1997, Sayı:6.
ZERENLER Muammer, TÜRKER Necdet ve ŞAHİN Esen; Küresel Teknoloji
Araştırma-Geliştirme(Ar-Ge) ve Yenilik İlişkisi, Selçuk Üniversitesi SBE
Dergisi, Sayı:17. Ocak, 2007
162
ÖZGEÇMİŞ
Cengiz YILDIRIM
Tel : 0 (242) 243 45 60 - 137
0 (506) 782 66 81
E- Posta : [email protected]
Adres : Gündoğdu Mahallesi 2487 Sokak No: 3/3 Rüya Apt.
Kepez/Antalya
Doğum Tarihi : 05.05.1988
Doğum Yeri : Beşiri
Uyruğu : T.C.
Medeni Hali : Evli
Eğitim Durumu :
2013 - ....... Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Maliye Prog. Yüksek Lisans Eğitimi ( Tez Aşamasında)
2010 - 2013 Akdeniz Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü
2008 - 2010 Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi
Bucak Hikmet Tolunay MYO Muhasebe Programı
2002 - 2005 Karatay Lisesi (Antalya)
1994 - 2002 Şahinevler İlköğretim Okulu (Antalya)
Askerlik İle İlişiği : Tecilli
Yabancı Diller : İngilizce (Orta seviye)
Deneyimler :
2005 - 2008 Özel Sektörde farklı şirkette ön muhasebe elemanı olarak çalıştım.
( Antalya Kahraman Ticaret ve Akdeniz Koç Turizm)
2013 - ...... Türkiye İstatistik Kurumu Antalya Bölge Müdürlüğü
(İdari ve Mali İşler Şube Müdürlüğü)
163
Staj :
2010 SMMM Sami Kösem (21.06.2010 - 24.07.2010 )
Kullanılan Prog. :
Bilgisayarlı Muhasebe Programları (Eta, Logo) Microsoft Ofis Programları
Hobiler :
Futbol, Basketbol, Rafting, Yüzme Sinema ve Tarihi Turistlik Yerleri Gezmek