Download pdf - Atlas - Kasim 2012

Transcript
Page 1: Atlas - Kasim 2012

Sayı: 236 - Kasım 2012 Fiyatı: 8.00 TL (KKTC Fiyatı 10.00 TL) NO: 2012 /11

A Y L I K C O Ğ R A F Y A V E K E Ş İ F D E R G İ S İ

ATLA

S SAY

I 236 / KA

SIM

2012 l D

UK

HA

HA

LKI - M

OLİS

TAN

l M

AR

MA

RA

'NIN

LLER

İ l O

VALIK

KİLİK

İA l

EK

LE

R: D

EV

TÜR

KİY

E H

AR

İTAS

I - KAY

IP TÜ

RK

LER

BE

LGE

SE

Lİ VC

D'S

İ

DUKHA HALKI - MOĞOLİSTAN

Kayıp Türkler

OVALIK KİLİKİA

Çukurova'da Bin Yıl

EKLER

TÜRK‹YE HAR‹TASI3 Parça

BEN‹M ADIM NOMKUN

MARMARA'NIN GÖLLERİ

Hayallere Dalmak

Sonsuz Göç

KAYIP TÜRKLER BELGESEL‹

!BÜYÜKKEŞiF

Page 2: Atlas - Kasim 2012

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

ATLAS 225x297.pdf 1 15.10.2012 13:50

Page 3: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 3

için de ki ler

A Y L I K C O Ğ R A F Y A V E K E Ş İ F D E R G İ S İ

www.kesfetmekicinbak.com

Sonsuz Göç 92Atlas, bu sayıda Moğolistan’da yaşayan Dukhalara konuk olu-yor. Dukhalar, Sayan Dağları’nda rengeyikleriyle birlikte yıl boyu göçüyor. Göçün yerini ve zamanını biraz da rengeyikleri belirliyor.

Kayıp Türkler 60Moğolistan’ın kuzeybatı sınırında, Sayan Dağları’nda, renge-yikleriyle birlikte göçebe hayatı süren ve Türkçenin bir lehçesi-ni konuşan Dukhalar... Avlarını paylaşarak, ormanlardan yemiş toplayarak, doğayla uyum içinde ortaklaşmacı bir toplum ha-linde yaşıyorlar.

DUKHA HALKI - MOĞOLİSTAN

MARMARA’NIN GÖLLERİ

Hayallere Dalmak 40Her daim mavi ve yeşilin tonlarıyla çalkalanan göller, hem ova-lara bereket saçıyor, hem zengin bir yaşama kucak açıyor. Göl-lerin derinliklerinde salınan bitkiler, kıvrılarak kayan balıklar eşsiz görüntüler sunuyor. Atlas’ın sualtı fotoğrafçısı Ali Ethem Keskin, Marmara Bölgesi göllerinin saklı güzelliklerini aradı.

Çukurova’da Bin Yıl 106Adana, Mersin, Tarsus gibi yerleşmeleri kapsayan Ovalık Kilikia’nın tarihi aslında 9 bin yıl kadar gerilere gidiyor. Bu süre-cin bin yıllık bölümü, kentlerin ortaya çıkışı ve gelişimleri Roma dönemine ait çeşitli kaynaklardan ayrıntılı olarak izlenebiliyor.

OVALIK KİLİKİA

Page 4: Atlas - Kasim 2012

4 ATLAS KASIM 2012

için de ki ler

Tü zel Ki şi Tem sil ci si ve Ya yın Di rek tö rü Murat Köksal

Ya yın Da nış ma nıMeh met Ya şin

Ya yın Yö net me ni (So rum lu)Öz can Yük sek ([email protected])

Ya zı İş le ri Mü dü rü Hü se yin Ke çe ([email protected])

Araş tır ma Editörü: Ke mal Tay fur ([email protected])İdari Müdür Yardımcısı: Naz lı Kurt ([email protected])

Görsel Yönetmen: Tunç Erkoç ([email protected])

Edi tor yal Ser visFo toğ raf: Sinan Çakmak ([email protected])

Araş tır ma: Mus ta fa Tür ker Er şen ([email protected]) Türkçe: İbrahim Baştuğ ([email protected])

Fo toğ raf Kurulu Si nan Ana dol, Ali Mu rat Atay, Şeb nem Eraş, Umut Kaçar, İz zet Ke ri bar,

Ali Ethem Keskin, Za fer Kı zılka ya, Ufuk Sarışen, Cü neyt Oğuz tü zün, Ha kan Öge, Gökhan Tan, Turgut Tarhan, Kerem Yücel

Yazı KuruluGü ven Eken, Gü ne şin Ay de mir (Doğa), Ha san De mir bü ker, Ne dim Gür sel,

Selcen Küçüküstel, Oruç Tür ker Öz ger, Selcen Pirge, Tev fik Taş, Oktay Uludağ, Tülay Zihli, Prof. Dr. Feza Tansuğ (Antropoloji), Gök han Tü re (Eks pe dis yon),

Yard. Doç. Dr. Yıl dı rım Gün gör (Jeoloji), Prof. Dr. Fa ik Yal tı rık, Cenk Dur muş kâh ya (Bo ta nik), Doç. Dr. Nec mi Ka rul, Fü sun Ar man,

Rüs tem As lan (Ar ke olo ji), Prof. Dr. Ce ma let tin Taş kı ran (As ke ri Ta rih), Do ğa Der ne ği, Buğday Derneği,

Su al tı Araş tır ma la rı Der ne ği, WWF-Tür ki ye

Teknik ServisSo rum lu ve Say fa Ya pım: Ba ha dır Er şık

Kat kı da Bu lu nan larProf. Dr. Serdar Evren, Prof. Dr. Mustafa H. Sayar, Tunç Tezel

Marka Müdürü: Nihal Ayan

An ka ra Tem sil ci si: Er dal İpe ke şen0 312 207 00 71 - 95

at [email protected] www.kes fet me ki cin bak.com

Yö ne timGenel Yayın Koordinatörü: Yeşim Denizel

Sa tış Di rek tö rü: Or han Taş kınFi nans Di rek tö rü: Di dem Ku ru cu

Üre tim Di rek tö rü: Ser vet Ka va soğ lu

Rek lamGrup Başkanı: Viki Habif

Grup Baş kan Yar dım cı sı: Nil Er tan AydemirSa tış Mü dü rü: Tuğba Altınbaş, Ebru Elçi, Yonca Gönen

Tek nik Mü dür: Nus ret Kı rım lı oğ luTel: 0 212 336 53 60 - 3 hat Faks: 0 212 336 53 90

Kurumsal İletişim Direktörü: Neslihan Sadıkoğlu

Re zer vas yon: Tel: 0 212 336 53 00 - 57 - 59 - Faks: 0 212 336 53 92 - 93Ankara Reklam Bölge Temsilcisi: Sezinur Balıkçıoğlu Tel: 0 312 207 00 72 - 73

He def Say fa lar: Tel: 0 212 336 53 70 - Faks: 0 212 336 53 91

Yö ne tim Ye riTrump Towers, Kule 2, Kat: 21-24, 34387, Şişli, İstanbul

Tel: 0 212 410 35 66 Faks: 0 212 410 35 64

Bas kıDo ğan Of set Yayıncılık ve Mat ba acı lık A.Ş.

Sanayi Mahallesi 1650. Sokak No: 2 Do ğan Med ya Te sis le ri Esen yurt/İS TAN BUL Tel: 0 212 622 19 00

Da ğı tım: Yay sat A.Ş.0 212 622 22 22

Ya yın Tü rü: Ye rel, Sü re li, Ay lık

üyesidir

© At las der gi si, Do ğan Bur da Der gi Ya yın cı lık ve Pa zar la ma A.Ş. ta ra fın dan T.C. ya sa la rı na uy gun ola rak ya yım lan mak ta dır.

At las der gi si nin isim ve ya yın hak kı Do ğan Bur da Der gi Ya yın cı lık ve Pa zar la ma A.Ş’ye ait tir. Der gi de ya yım la nan ya zı, fo toğ raf,

ha ri ta, il lüs tras yon ve ko nu la rın her hak kı sak lı dır. İzin siz, kay nak gös te ri le rek da hi alın tı ya pı la maz.

DB Okur Hiz met le ri Hat tı: 0 212 478 0 300okur hiz met le [email protected]

DB Abo ne Hiz met le ri Hat tı: 0 212 478 0 300Faks: 0 212 410 35 12-13

abo [email protected] - www.doganburda.comPa zar ha riç her gün sa at 09:00 - 18:00 ara sın da hiz met ve ril mek te dir.

Ya yın cı

Do ğan Bur daDer gi Ya yın cı lık ve Pa zar la ma A.Ş.

İcra Kurulu BaşkanıMeh met Y. Yılmaz

EKLER

A Y L I K C O Ğ R A F Y A V E K E Ş İ F D E R G İ S İ

PANORAMA 100. Yılında Balkan Savaşları 12

ATLAS RAPORU Yediuyurun Uykusuzluğu 30

YER VE GÖK Güneşin Salınımları 34

GEZGİNCE Kosova’da Osmanlı İzleri 38

SEN DE GİT Hırçın ve Güzel Ordu 126

SOSYAL MEDYA Düşündüren Koltuklar 128

MEKTUP Bol Bol Fıstık Yedik 129

GECENAME Orman Ürktü 130

MOĞOLİSTAN, DUKHA HALKI

ÖZCAN YÜKSEKKasım 2012

Atlas bu sayıda okurlarına “3 Parça Türkiye Haritası” ve “Kayıp Türkler Belgeseli” armağan ediyor.

BÖLÜMLER

ARKEO

Sınırdaki Antik Kent 36Suriye sınırındaki Karkamış antik kenti 100 yıllık suskunluğun ardından sırlarını paylaşıyor. Örenyerindeki mayınlar temizlendikten sonra başlayan kazılarda önemli buluntular elde edildi.

Page 5: Atlas - Kasim 2012

HSBC Premier Kredi Kartı’nızla yurtdışı alışverişlerinizde 3 kat mil/puan kazanın!

HSBC Bank A.Ş. tarafından yayımlanmıştır. Premier, HSBC Bank A.Ş.nin sunduğu bir hizmet/ürün paketidir. Mevzuata, hesap açma kriterlerine ve yerel düzenleyici kurallara tabidir. Premier/Premier Miles Kredi Kartı avantajları Premier müşterilerimize özeldir. HSBC Premier müşterisi olmak için bankamızda en az 75.000 TL veya muadili para cinsinden bakiyenizin bulunması yeterlidir (Bakiyeniz TL/YP vadeli - vadesiz mevduat, bireysel emeklilik, yatırım fonu, TL/YP hazine bonosu/devlet tahvili/Eurobond, varlık yönetimi ve/veya hisse senedinden oluşabilir). Premier Miles avantajları asıl kartlar için yıllık 70 TL, ek kartlar için yıllık 35 TL program ücreti karşılığında geçerlidir. Kampanya 1 Ağustos-31 Aralık 2012 tarihleri arasında HSBC Premier Kredi Kartı ve HSBC Premier Miles Kredi Kartı ile yapılan yurtdışı alışveriş işlemlerinde geçerlidir. Kampanya kapsamında HSBC Premier Kredi Kartı ile yapılan yurtdışı alışverişlerinde 3 kat Advantage NakitPuan, HSBC Premier Miles Kredi Kartı ile yapılan yurtdışı alışverişlerinde 3 kat Premier Miles Puan kazanılacaktır. Yurtdışı 5 taksit kampanyasından faydalanmak istendiği taktirde; asıl kartın sisteme kayıtlı cep telefonundan “YD” yazılıp kartın son 6 hanesi ile beraber 0532 757 44 77’ye SMS gönderilmesi gerekmektedir. SMS ücreti kendi tarifeniz üzerinden ücretlendirilecektir ve 100 USD ve üzeri işlemler için taksit tutarı, işlem sonrası “TL” ekstreye yansıtılacaktır. Ekstre statüsü “gecikme” olan müşterilerimizin işlemleri taksitlendirilmeyecektir. KKTC’de yapılan alışverişler, KKTC müşterilerinin Türkiye’de gerçekleştirdikleri alışverişler, nakit avans çekimleri, iade işlemleri, kumarhane harcamaları, bahis sitelerinde yapılan işlemler, faiz ve ücretler kampanyaya dahil değildir. HSBC Bank A.Ş., kampanyaların koşullarının tamamında, dilediği zaman değişiklik yapma ve/veya kampanyayı durdurma hakkına sahiptir.

HSBC Premier ve Premier Miles Kredi Kartı’nızla yıl sonuna kadar yapacağınız tüm yurtdışı alışverişlerinizde,

3 kat mil/puan kazanır,

100 USD ve üzeri alışverişlerinizde vade farksız 5 taksit fırsatından yararlanabilirsiniz.

HSBC Premier Kredi Kartı’nız yoksa, ‘’Premier’’ yazıp 0532 757 44 77’ye SMS gönderin, sizi arayalım.

Yaşamınızın sınırlarını siz belirleyin. Sizinleyiz.

Ayrıntılı bilgi HSBC şubeleri, premier.hsbc.com.tr ve 444 0 112’de.

225x297 Atlas.indd 1 18.10.2012 15:36

Page 6: Atlas - Kasim 2012

e özel

Page 7: Atlas - Kasim 2012
Page 8: Atlas - Kasim 2012

8 ATLAS KASIM 2012

editör [email protected]/ozcanyuksek

Benim için, o adı olmayan vadiler kavşağı, zamanın başlangıç noktala-rından biriydi uzunca süre. Adı yoktu, çünkü başlangıçtı, başlangıcın yeri. Hiç gitmediğim ama yalnızca adı konulma-mış olduğu için düşlediğim, hep gitmeyi arzuladığım bir yerdi ve aklımın göz-lerinde hiç silinmeyen bir manzaraydı. Üçgen biçiminde bir öbek çadır, ırmağın bu tarafında, bir öbek çadır o tarafınday-dı. Bir gün geldi, yolculuklarım beni o adsız vadiler kavşağına götürdü. Orayla karşılaştığımda ve çadırlardan çıkanlarla kalp kalbe kucaklaştığımda, düşlediğim her şeyin birer birer gerçek olduğu-nu fark ettim. Denizler uzaklardaydı. Yeşil köpükler gibi püsküren ardıçlarla süslü, dalga dalga çalkalanan yumuşak dağların içinde, yelkenliler gibi oynaşan ak kumaşlı çadırlar arasındaydım. Biraz oyalandıktan sonra, bu adsız kavşağın asıl sahiplerinin, üçgen çadırlardan çıkan ve başlangıca ait bir dille benim-le konuşan, çekik gözlü, çıkık şakaklı insanların değil, görkemli boynuzlarıyla göğü tırmalayarak sürü halinde obaya

Düş Vadisigiren rengeyiklerinin olduğunu anla-dım. Çünkü onları uzaktan görür gör-mez, her çadırdan ikişer üçer kişi o rengeyiklerine doğru koşmaya başladı, onları coşkuyla kucakladı, kadife kaplı boynuzlarını okşadı, boyunlarını kokla-dı, gözlerini öptü.

Dünya üzerinde, aynı dili konuşan bir halk gökdelenlerde yaşarken, banka-ları, otomobilleri, fabrikaları, polisleri, tankları, okulları varken, diğerleri, ren-geyikleriyle ve tüm bunlardan habersiz yaşıyor.

Sayan Dağları’nda yaşayan “Kayıp Türkler” bizim ve bütün insanlığın baş-langıcıdır bir anlamda; insanın kaybol-muş özüne sahiptir. Aralarında eşitliğe dayalı, her şeyi paylaştıkları, hiyerarşi-siz, özgür, ortaklaşmacı bir ilişki vardır. Dukhalarda, zengin yoksul, suçlu suç-suz, yukarıdaki aşağıdaki yoktur.

Page 9: Atlas - Kasim 2012

KALIPLARIN DIŞINA ÇIK.

Yeni MOKKA

Göster kendini.

www.opel.com.tr facebook.com/OpelTurkiye

Ortalama yakıt tüketimi 6.4 - 6.5 lt / 100 km, ortalama CO2 emisyonu 149 - 153 g/km

Page 10: Atlas - Kasim 2012

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

YKB_ADIOS_PRE_5KAT_ATLAS_22.5X29.7.ai 1 10/18/12 10:03 PMYKB_ADIOS_PRE_5KAT_ATLAS_22.5X29.7.ai 1 10/18/12 10:03 PM

Page 11: Atlas - Kasim 2012

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

YKB_ADIOS_PRE_5KAT_ATLAS_22.5X29.7.ai 2 10/18/12 10:03 PMYKB_ADIOS_PRE_5KAT_ATLAS_22.5X29.7.ai 2 10/18/12 10:03 PM

Page 12: Atlas - Kasim 2012

12 ATLAS KASIM 2012

panorama

Atlas Tarih dergisi, Balkan Savaşları’nın 100. yılı nedeniyle bir özel sayı hazır-ladı. Prof. İlber Ortaylı’nın “Balkan Savaşları’nda Rumeli’deki anavatanı kaybettik” tespitinde olduğu gibi Atlas Tarih’in özel sayısı “Rumeli’ye Veda” baş-lığını taşıyor. Bu özel sayıda Atlas Tarih yazarları, Osmanlı’nın 500 yıldan fazla bir süre siyasi, askeri, ekonomik ve kültü-rel yapısını şekillendiren Balkan toprak-larının tümüyle kaybıyla sonuçlanacak olayların nasıl geliştiğini, savaşın sivil ve askeri yönlerini, bilinmeyen hikâyelerini, çeşitli asker ve sivil anılarını kaleme aldı. Balkanlar uzmanı Amerikalı Prof. Heath Lowry, derginin yazı işleri müdürü Be-hice Tezçakar’a Osmanlı’nın Balkanlar’a gelişini ve sistemini nasıl yerleştirdiğinin perde arkasını anlattı.

Prof. İlber Ortaylı, Balkan Savaşı’na giden süreçte Osmanlı’nın askeri ve dip-lomatik durumunu ve savaşın Türkiye için telafi edilemez sonuçlarını yazdı. Balkan Harbi’nde Osmanlı ordusunun hangi cephelerde kimlerle nasıl savaştı-ğını Atlas dergisi araştırma editörü Ke-mal Tayfur, Anadolu’nun tüm demogra-fik yapısını değiştiren Balkan göçlerini Orhan Koloğlu anlattı. Mustafa Kemal’in pek de bilinmeyen Balkan Savaşları’nda edindiği askeri tecrübesini sonraki yıl-larda özellikle Gelibolu’da nasıl başarıyla ortaya koyduğunu Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nden Yard. Doç. Mithat Ata-bay yazdı.

Savaş boyunca Osmanlı ordusunu ve diğer Balkan devletleri askerlerini kırıp geçiren kolera ve diğer salgın hastalıkların hikâyesini ise Oya Dağlar Macar aktarıyor. Meriç kıyısında yaşanan büyük bir katlia-mı, Edeköy faciasını araştırmacı Atakan Sevgi anlattı. Edirne savunması ve esaret hikâyelerini Emre Sarıkuş’un araştırma-sından okuyacaksınız. Atlas Tarih yazar-larından Oğuz Otay ise Selanik’te Sultan

II. Abdülhamid’i Balkan Savaşları’nın ilk günlerine kadar zorunlu misafir eden Ala-tini Köşkü’nü gezdi, sultanın oradaki gün-lerinin hikâyesini anlattı.

Bu özel sayıda savaşın askeri yönden pek bilinmeyen iki ayrı cephesi de su-nuluyor. Araştırmacı Bülent Yılmazer, Balkan Savaşları’nda Osmanlı havacıla-rını anlattı; M. Turgay Erol ise kahraman Hamidiye Kruvazörü’nün çarkçısı Şakir Efendi’nin orijinal günlüğünden Kara-deniz’deki Varna muharebesini aktardı. Bulgar Kralı Ferdinand’ın savaştan sa-dece iki yıl önceki İstanbul ziyaretinden, Troçki’nin savaş muhabirliği notlarına kadar birçok makale daha özel sayının sayfaları arasında.

Atlas Tarih, her sayısında olduğu gibi bu özel sayısında da okurlarına bir gör-sel albüm armağan ediyor. Özel sayının hediye albümü Selanik’ten İşkodra’ya, Manastır’dan Saraybosna’ya Rumeli’de-ki Osmanlı şehirlerinin 100 yıl önceki fotoğraf ve kartpostallarından oluşuyor.

ATLAS TARİH’TEN ÖZEL SAYI

100. Yılında Balkan Savaşları

Osmanlı askerleri Lüleburgaz’dan çekiliyor.

Page 13: Atlas - Kasim 2012

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

ATLAS 225x297.pdf 1 04.10.2012 17:50

AT_.indd 1 08.10.2012 14:51:00

Page 14: Atlas - Kasim 2012

14 ATLAS KASIM 2012

panorama

SİN

AN

ÇA

KM

AK

Atlas İstanbul ve Beşiktaş Belediyesi, İstanbul’un en güzel ilçelerinden birini konu alan fotoğraf yarışması düzenliyor. “Beşiktaş Rengârenk Fotoğraf Yarışması” amatör ve profesyonel bütün fotoğrafçı-ları ilçenin renklerini, güzelliklerini keş-fetmeye çağırıyor.

Beşiktaş İstanbul’un kültür, sanat ve eğitim merkezi. Bebek, Arnavutköy, Ku-ruçeşme ve Ortaköy’üyle Boğaziçi’nin en değerli bölgesi. Çırağan, Yıldız, Dolma-bahçe sarayları ve Ihlamur Kasrı’nın, se-kiz üniversitenin, on binlerce öğrencinin ev sahibi. İstanbul’un ekonomi ve iş dün-yasının tercihi de Beşiktaş; gece nüfusu 200 bine yaklaşan ilçenin gündüz nüfusu 2 milyonu buluyor.

Beşiktaş farklı kültürlerden beslenen İstanbulluların bir arada yaşadığı, üret-tiği, hayatı paylaştığı bir merkez. Kısaca Beşiktaş rengârenk! Yılda bir yayımlanan özel sayı Atlas İstanbul ve Beşiktaş Bele-diyesi, şimdi fotoğrafçılar için bu dünya-nın kapılarını açıyor. Yarışmaya Beşiktaş

ilçe sınırları içinde çekilmiş fotoğraflar-la katılmak mümkün. İlçe haritası için: www.kesfetmekicinbak.com

Yarışmanın jürisi şu isimlerden olu-şuyor: Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Atlas Yayın Yönetmeni Özcan Yük-sek, Atlas Fotoğraf Editörü Sinan Çak-mak, Atlas fotoğrafçısı Turgut Tarhan, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversi-tesi Fotoğraf Bölümü Başkan Yardımcısı Doç. Ozan Bilgiseren.

Yarışmanın ödülleri şöyle: Canon EOS 5D Mark IIICanon EOS 7DCanon EOS 60DKatılım şartları:- Yarışmacılar fotoğraflarının bulundu-

ğu CD ve DVD’yi şu adrese gönderecek:Rengârenk Beşiktaş Fotoğraf YarışmasıBeşiktaş Belediyesi, Nispetiye Mah. Aytar Cad. Başlık Sok. No: 1 Beşiktaş İstanbul.

-Her katılımcı en fazla üç fotoğraf gönderebilecek.

-Yarışmaya katılan fotoğraflar JPEG

formatında, uzun kenarı minimum 3 bin px olmalı ve 4 MB'yi geçmemeli.

- Fotoğraflar üzerinde silme ve ekle-me gibi müdahaleler yapılmamalı. Ge-rekirse seçici kurul fotoğrafın RAW dos-yasını görmeyi talep edebilir. Bu sağla-namıyorsa güçlü şüphe üzerine fotoğraf yarışma dışı tutulabilir.

-Yarışmaya son katılım tarihi 15 Kasım 2012.

-Yarışmaya Beşiktaş Belediyesi çalışan-ları ve birinci derecede yakınları, Atlas dergisi çalışanları ve birinci derecede ya-kınları ve seçici kurul üyeleri katılamıyor.

-Atlas ve Beşiktaş Belediyesi, yarışma ile ilgili sonuç veya ileriki seneler için başvuru duyurularında dereceye giren fotoğrafları ayrıca bir telif bedeli ödeme-den yayınlama hakkına sahiptir. Bunun dışında tüm telif hakları fotoğrafçıya aittir.

-Kazananlar Atlas İstanbul dergisinin 2012 sonunda çıkacak sayısında açıkla-nacak.

FOTOĞRAF YARIŞMASI

Beşiktaş Rengârenk

Page 15: Atlas - Kasim 2012

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

TP millitakımATLAS22,5x29,7.pdf 1 19.09.2012 16:31

Page 16: Atlas - Kasim 2012

16 ATLAS KASIM 2012

panorama

FotoAtlas dergisi en iyi fotoğra-fı yakalamanın yollarına yer veri-yor, Atlas fotoğrafçılarının sırlarını açıklıyor. Atlas’ın geniş fotoğrafçı-lık birikiminin ürünü dergi zengin konularla fotoğrafın estetik ve tek-nik yönlerini inceliyor, okuyucuya son gelişmeleri duyuruyor. FotoAt-las, uzun süreli projelerini sunmaya devam ederken fotoğrafın geçmişi ve bugününü anlatan deneysel uygula-malara yer veriyor.

YEŞİLATLAS

Doğaya DönAtlas’ın çevre özel yayını YeşilAtlas

yine Anadolu’nun doğal değerlerini ta-nıtıyor, korunmaları için duyarlılık ya-ratmayı amaçlıyor. Dergi, ilk çıktığı yıl-dan beri geniş bir kütüphane oluşturdu, konusunda önemli bir kaynağa dönüştü. Uzun süre okuyucularıyla internet orta-mında buluşan YeşilAtlas, bu sayısında tekrar kâğıt baskıya dönüyor. Dergi yine uzman isimlerin hazırladığı zengin bir içeriğe sahip. Yeni bir ekonomik sistem üzerinde duran “yeşil ekonomi”, perma-kültürü inceleyen “doğal tasarım”, masal-ları dinleyen “iyilik tohumları”, kuşlar ve tarım ilişkisini araştıran “bereketin ka-natları” YeşilAtlas konularından bazıları. Dergi ayrıca “çocuk ve çevre”, “ekolojik iletişim”, “ekoköyler”, “küresel ayak izi ve büyümenin sınırları” gibi çok sayıda başlığa daha sahip. YeşilAtlas ayrıca oku-yucularına “Kuş Posteri” hediye ediyor.

FOTOTLAS

Dünden Bugüne Fotoğraf

SİNOP, ERFELEK / TURGUT TARHAN

DU

YG

U Ö

ZLE

M

Page 17: Atlas - Kasim 2012
Page 18: Atlas - Kasim 2012

18 ATLAS KASIM 2012

panorama

“Ustalar ve Çırakları” başlığıyla düzenlenen SKF Türk Fotoğraf Yarışması sonuçlandı. Yarışmada Nurten Öztürk birinci, F. Dilek Uyar ikinci, Tacettin Yüksel üçüncü oldu. Tarihe karışmaya başlayan meslekleri belgeleme, zengin bir görsel arşiv oluşturma amacını taşıyan yarışmaya 1000’e ya-kın fotoğraf katıldı. Yarışmanın jürisi şu isimlerden oluşu-yordu: Atlas Tarih dergisinin yayın yönetmeni Kansu Şar-man, Atlas’ın fotoğraf editörü Sinan Çakmak, İFSAK Başka-nı Tanju Akleman, fotoğrafçı Cengiz Akduman ve SKF Türk Genel Müdürü Mahmut Işıkara.

Yarışmanın ödül töreni 18 Ekim 2012’de İstanbul Mecidiyeköy’de, Trump Towers’ta yapıldı. Derece alanların, Atlas ve SKF çalışanları ile basın mensuplarının katıldığı törende dereceye giren eserler sergilendi. SKF Türk Genel Müdürü Mahmut Işıkara, “2003 yılından beri düzenlediği-miz fotoğraf yarışmasında temel amacımız, belirlediğimiz konularla Türkiye’nin sosyal ve coğrafi olarak panoramasını çıkarmak” diyor.

Endüstri sektöründe 100 yılı aşkın süredir faaliyet göste-ren SKF, rulman ve rulman üniteleri, keçeler, yağlama sis-temleri, lineer hareket sistemleri, mekatronik ürünleri ve varlık yönetimi konularında çalışmalarını sürdürüyor. Bilgi için: www.skfturk.com.tr

SKF TÜRK FOTOĞRAF YARIŞMASI

Ustalar Belirlendi

“Ustalar ve Çırakları” konulu SKF Türk Fotoğraf Yarışması’nın birincisi Nurten Öztürk’ün çalışması oldu (sağda). Atlas’ın fotoğraf editörü Sinan Çakmak, Atlas’ın yayın direktörü Murat Köksal, SKF Türk Genel Müdürü Mahmut Işıkara, yarışma koordinatörü Haluk Genç, Atlas Tarih’in yayın yönetmeni Kansu Şarman, SKF Türkiye Pazarlama Müdürü S. Ulvi Bağoğlu (soldan sağa, altta). SKF Türk Genel Müdürü Mahmut Işıkara, yarışmanın ikincisi F. Dilek Uyar, üçüncü Tacettin Yüksel, birinci Nurten Öztürk (soldan sağa, altta, sağda).

KE

RE

M Y

ÜC

EL

K. Y

ÜC

EL

Page 19: Atlas - Kasim 2012
Page 20: Atlas - Kasim 2012

20 ATLAS KASIM 2012

panorama

Avrupa’nın en büyük üç balıkçılık etkinliğin-den biri olan Vodafone Red Alaçatı Uluslarara-sı Balıkçılık Turnuvası, 4-7 Ekim 2012 tarihle-rinde düzenlendi. Bu yıl altıncısı gerçekleşen turnuva sportif balıkçılığın gelişmesine katkıda bulunmayı amaçlıyor. Yarışmaya 300’den fazla balıkçı 70 tekneyle katıldı. Sabahın ilk ışıkla-rıyla denize açılan, aralarında iş dünyasından isimlerin de bulunduğu katılımcılar, kıyıya en büyük ve en fazla balıkla dönmek için mücade-le etti. Vodafone Red Alaçatı Uluslararası Ba-lıkçılık Turnuvası, yurtdışından da çok sayıda balıkçı ağırladı. Bu yılın sürprizi, turnuva tari-hindeki en büyük balığın tutulması oldu. Yaka-ladıkları 36 kiloluk balıkla “June” ekibi “En Bü-yük Balık Ödülü”nü aldı. Cem Boyner ve Mus-tafa Taviloğlu’nun yarıştığı “Uhuru” ekibi “En Fazla Balık Ödülü”nü, “Rouge” ekibi “Yakala Bırak Ödülü”nü kazandı. “Jüri Özel Ödülü” ise “Zaya” ekibine gitti. Turnuvanın finali, Vodafo-ne Red’in ikinci yaş kutlamasıyla yapıldı.

Vodafone Red Alaçatı Uluslararası Balıkçılık Turnuvası’na 300’den fazla balıkçı katıldı. Turnuva, Avrupa’nın en büyük üç balıkçılık etkinliğinden biri.

MALATYA

Kristal Kayısı HeyecanıMalatya Uluslararası Film Festivali

(MUFF), 9-15 Kasım 2012 tarihlerinde düzenleniyor. Son dönem Türk ve dün-ya sinemasının nitelikli yapımlarını se-yirciyle buluşturan MUFF çerçevesinde 100’ü aşkın film gösterilecek; ayrıca karikatür sergisi, sinema efekt atölye-si, usta yönetmen-öğrenci buluşmala-rı, söyleşiler, paneller ve çevre gezile-ri düzenlenecek. Ulusal ve uluslarası uzun metraj kategorilerinin birincileri “Kristal Kayısı” ödülünü kazanacak. Festival Malatya Valiliği, Malatya Ka-yısı Araştırma-Geliştirme ve Tanıtma Vakfı, Kültür Bakanlığı, Başbakanlık Tanıtma Fonu ve Manas Evleri tarafından gerçekleştiriliyor.

Beşiktaş Belediyesi’nin Türkiye Gazeteciler Cemi-yeti ve Belgesel Sinemacılar Birliği’yle düzenlediği belgesel etkinliği dört yaşında. Her çarşamba 19:00’da Levent Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen etkin-lik, 10 Ekim 2012’de Soner Yalçın’ın “Menekşe’den Önce” belgeseliyle sezonu açtı. Kasım ayında dört belgesel izleyiciyle buluşacak: 7 Kasım’da Serdar Güven’in yönettiği “Salkım Söğüt Saç”, 14 Kasım’da Rodi Yüzbaşı’nın yönettiği “Maya”, 21 Kasım’da Fred-rik Gertten’in yönettiği “Koca Çocuklar Muza Gitti” ve 28 Kasım’da Bingöl Elmas’ın yönettiği “Evcilik”. Bu yıl da, gösterimin ardından belgeselin yönetmeni ve bir gazeteci söyleşi bölümünün konuğu olacak. “Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit” etkinliği, Hazi-ran 2013’e kadar her çarşamba devam edecek.

ALAÇATI

Balığı Aramak

İSTANBUL

Beşiktaş’ta Belgesel Sinema

Page 21: Atlas - Kasim 2012

BiRAOLMAKKOLAY, EFES OLMAKZOR.

efes

pils

en.c

om.tr

///

face

book

.com

/efe

spils

en /

// tw

itter

.com

/efe

spils

en

Duygusal tavla 22,5x29,7.indd 1 18.10.2012 18:55

Page 22: Atlas - Kasim 2012

22 ATLAS KASIM 2012

panorama

220 volta dönüştürebilen ‘inverter’ sis-temi olmadığından şehirlerde kullanılan elektrik sistemine sahip değiller. Bu yüz-den kendi güneş panelimizi onlara hedi-ye ettiğimizde çok sevindiler.” n

kilometre uzaktaki insanlarla ortak bir dili konuşabiliyor olmak ve hayatlarını bir süre paylaşmak benim için unutul-maz bir deneyimdi. Araştırmama hâlâ devam ediyorum ve tekrar yanlarına git-menin hayallerini kuruyorum.”

Moğolistan yolculuğunun ilk haftala-rında Selcen Küçüküstel’e Atlas’ın yayın yönetmeni Özcan Yüksek de eşlik etti. Fotoğraf makinelerini ve diğer elektro-nik cihazlarını şarj edebilmek için Do-ğan Burda’nın teknik müdürlüğünün uzmanlarından Hakkı Özer’in yaptığı güneş panellerini yanlarında götürmüş-lerdi. Dağlarda kaldıkları süre içinde gü-neş paneli sayesinde rahatça çalışan ekip, dönmeden önce güneş panelini genç bir Dukha çiftine hediye etti.

Taygada yaşayan ailelerin çoğunun güneş paneli olduğunu ve bu sayede kimi ailelerin televizyon bile izlediğini belir-ten Küçüküstel şunları söylüyor: “Yine de bizim yanımızda götürdüğümüz pa-nel çok daha kullanışlıydı, çünkü onların kullandığı sistemde enerjiyi 12 volttan

Atlas fotoğrafçısı ve yazarı Selcen Kü-çüküstel, Yeditepe Üniversitesi Kültürel Antropoloji Bölümü’nde yapmakta oldu-ğu yüksek lisans tezi çalışması için Kuzey Moğolistan’da yaşayan Dukhalarla iki ay geçirdi. Küçüküstel, Dukhaların çevre ve hayvanlarla olan ilişkileri konusun-da çalışmasını hâlâ sürdürüyor ve gele-cek aylarda bölgeyi tekrar ziyaret etmeyi planlıyor.

Kuzey Moğolistan’ın dağlarında göçer olarak yaşayan ve rengeyiği yetiştiren Dukhalar, Türkçeyle aynı aileden gelen Tuvacanın bir çeşidini konuşuyor. Ula-şılması zor bir bölgede yaşadıkları için çok fazla tanınmıyorlar. Yazı ve fotoğraf-ları bu ay Atlas’ta yayımlanan Küçüküs-tel tez konusunu nasıl seçtiğini ve orada yaşadıklarını şöyle anlattı:

“Moğolistan’a ilk gittiğimde Dukhala-rı duymuştum ve çok ilgimi çekmişler-di, ancak ulaşılması çok güç bir bölgede yaşadıkları için ziyaretlerine gideme-miştim. Aradan iki yıl geçtikten sonra antropoloji alanındaki tez konumu be-lirlemem gerektiğinde aklıma ilk gelen onlar oldu. Çünkü benim ilgimi çeken bütün konular onların yaşamının bir parçasıydı. Dukhaların kampına ulaş-mak, iki günü at üstünde olmak üzere neredeyse beş günümüzü aldı. Kampla-rına vardığımızda gözlerime inanama-dım, gerçekten de inanılmaz güzellikte bir yere varmıştık. Attan iner inmez ilk hissim, burada uzun süre kalmak iste-diğim oldu. Orada iki ay boyunca bir ailenin yanında kaldım. Dil konusunda yardımcı olmak için Moğol antropo-loji öğrencisi Ariuntamir de benimle gelmişti. Ancak ilk başlarda anlamakta zorlandığım Dukha dilini iki ayda orta düzeyde konuşur hale geldim, çünkü Türkiye Türkçesi ile birçok ortak kelime var ve dilbilgisi neredeyse aynı. Binlerce

MOĞOLİSTAN

Dukhalarla İki Ay

Küçüküstel, Moğolistan’da Dukhalarla iki ay geçirdi (en üstte). Selcen Küçüküstel ve Özcan Yüksek, yanlarında götürdükleri güneş panellerini genç bir Dukha çiftine hediye etti (üstte).

FOTO

ĞR

AFL

AR

: SE

LCE

N K

ÜÇ

ÜK

ÜS

TEL

Page 23: Atlas - Kasim 2012
Page 24: Atlas - Kasim 2012

24 ATLAS KASIM 2012

panoramaGALATASARAY’DA SERGİ

Hattuşa’da 106 Yıl

ORDU

Edebiyat Kıyısı

İstanbul Galatasaray’daki Yapı Kredi Kültür Merkezi, 12 Ekim- 30 Kasım 2012 tarihleri arasında “Hattuşa’da 106 Yıl” sergisine ev sahipliği yapıyor. Sergi, 1906 yılından günümüze Hititlerin Başkenti Hattuşa’da yapılan arkeolojik kazıların şu ana kadar yayımlanmamış fotoğraflarını bir araya getiriyor. Yaklaşık bir yıl önce Alman Arkeoloji Enstitüsü arkeologları-nın ve kazı başkanlarının arşiv taramasıyla başlayan çalışma, Hattuşa’daki kazıların dönemlerine göre adeta tarihsel, etnog-rafik ve sosyolojik bir fotoromanını ortaya koyuyor.

Uluslararası Ordu Edebiyat Festivali, 10-14 Ekim 2012 ta-rihleri arasında düzenlendi. Bu yıl üçüncüsü yapılan festivalin konusu “Kentler Arası Kültürel Bağlar”dı. Türkiye’nin önemli edebiyatçılarını ağırlayan festivale İtalya’dan Güney Kore’ye çok sayıda ülkeden şair ve yazar da katıldı; ayrıca Bulgaristan Filibe Severen ve Yunanistan Drama belediye başkanları Ordu’ya gel-di. Paneller, şiir dinletileri, atölye çalışmaları, konserler ve daha birçok başlığın bulunduğu festivalde Atlas’ın yayın yönetmeni Özcan Yüksek’in İpek Yolu konulu fotoğraf sergisi de vardı. Fes-tival programı çerçevesinde 15 ilköğretim okulu ve lise de ziya-ret edildi.

ARKEOLOJİ VE SANAT TARİHİ

Öğrenci Sempozyumuİstanbul Arkeoloji ve Sanat Tarihi Öğrenci Sempozyumu,

29 Kasım-1 Aralık 2012 tarihleri arasında düzenleniyor. Sempozyum, öğrencilere deneyimlerini paylaşabilecekleri bir platform sunmayı; ayrıca akademik çalışmaları, mesleki zorlukları, kültürel mirasın yönetim sorunlarını tartışmayı amaçlıyor. Program arkeoloji, sanat tarihi, mimarlık tarihi, restorasyon, Hititoloji ve daha birçok alandan öğrencinin bir araya gelmesiyle hazırlandı. Sempozyumda “kent arkeo-lojisi”, “İstanbul araştırmaları”, “disiplinler arası çalışmalar”, “akademik çalışmalar” gibi başlıklar bulunuyor. Bilgi için: [email protected]

ÖDÜL

Karaca’ya Büyük Onur TEMA Vakfı’nın kurucusu Hayrettin Karaca, Doğru Ya-

şam Vakfı (Right Livehood) tarafından verilen Doğru Yaşam Ödülleri’nin “Çevre” kategorisinin sahibi oldu. Türkiye’nin ilk özel arboretumunu (ağaç parkı) da kuran Karaca, jüri-nin ifadesiyle “ömrü boyunca yılmadan doğal hayatımızı koruduğu, idaresini savunup desteklediği ve etkili çevre ak-tivizmini başarılı girişimcilikle birleştirdiği için” ödüle layık görüldü. Karaca dışında Afganistan’dan “yoksulların dokto-ru” lakaplı Sima Samar, ABD’li Gene Sharp ve İngiltere’den Campaign Against the Arms Trade’e (Silah Ticaretine Karşı Kampanya) ödüllendirildi. Bilgi için: www.tema.org.tr

Page 25: Atlas - Kasim 2012

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

fiat_panda_ilan_secilen_MER_22,5x29,7cm.pdf 1 19.10.2012 10:53

Page 26: Atlas - Kasim 2012

26 ATLAS KASIM 2012

panoramaHEKİM VE ECZACI GÖZÜYLE HAYATIN KADRAJI

Yarışmada Sona DoğruAtlas ve GlaxoSmithKline

Türkiye’nin düzenlediği “Hekim ve Eczacı Gözüyle Hayatın Kad-rajı” fotoğraf yarışmasında sona yaklaşılıyor. Yine yüzlerce fotoğ-rafın geldiği yarışmanın sonuçları, Atlas’ın Aralık 2012 sayısında du-yurulacak. Yarışmada sağlık pro-fesyonelleri kendilerini fotoğrafın evrensel diliyle ifade ediyor ve ya-ratıcılıklarını sergiliyor. Ayrıntılı bilgi için: www.hayatinkadraji.com

“Hayatın Kadrajı” fotoğraf yarışmasını 2011 yılında Dr. Erdal Kınacı’nın çalışması kazanmıştı.

ATLAS BULUŞMASI

Hasankeyf İçinAtlas ve Doğa Derneği, Hasankeyf ’i konu alan

bir buluşma düzenliyor. Muğla Üniversitesi öğre-tim üyelerinden Doç. Dr. Adnan Çevik, İstanbul Pera Müzesi’nde, 15 Kasım 2012 Perşembe günü, 18:30’da “Hasan-keyf: Medeniyet-lerin Doğduğu Başkent” adlı ra-porunun içeriğini anlatıyor. Atlas’ın yayın yönetmeni Özcan Yüksek’in

ve çeşitli akademisyenlerin de katılımıyla zenginleşe-cek söyleşiye, Hasankeyf ’e duyarlı herkes davetli.

MACERA

Nehir GezginiRüzgârla, kimi zaman da kürekle Avrupa nehirlerini aşan

“nehir gezgini” Giacomo de Stefano, geçtiğimiz haftalarda İs-tanbul’daydı. Londra’dan yola çıkan Stefano, altı aylık seyaha-tinde 12 ülkeden geçti ve su kaynakları üzerindeki baskıya dik-kat çekmeye çalış-tı. Tuna Nehri’nden Karadeniz’e açılan nehir gezgini son durağı Türkiye’ye ulaştı. Rahmi M. Koç Müzesi’nde bir hafta boyunca pro-jesini tanıtan, söy-leşi düzenleyen Stefano’nun kayı-ğı ise bundan sonra müzede sergilenecek. Stefano, İstanbul’da bulunduğu süre bo-yunca Atlas fotoğrafçısı Kerem Yücel’le birlikte Haliç’e de yel-ken açtı. Yolda tanıştığı ailelerden ve onların nehirlerle barışık yaşamdan çok etkilendiğini söyleyen Stefano, herkesi “su arka-daşı” olmaya davet ediyor. Bilgi için: www.manontheriver.com

KE

RE

M Y

ÜC

EL

ME

HM

ET

MA

SU

M

Page 27: Atlas - Kasim 2012
Page 28: Atlas - Kasim 2012

28 ATLAS KASIM 2012

panorama

5th Avenue Barajı, Olentangy Nehri’ni derin bir kanala dönüştürdü. Zamanla barajdaki su doğal akan nehirlerin aksi-ne kendini temizleyemediği için rengini yitirdi ve kirlendi. Bu durumdan rahat-sız olan Ohio Eyalet Üniversitesi, 2006 yılında barajı yıkmak ve tekrar doğal bir nehre dönüştürmek için çalışmalara baş-ladı. Baraj gövdesi 2011 yılında yıkıldı, bu süreçte içindeki canlıları kurtarma-ya çalıştılar. Ancak nehrin doğal haline

ECO SUMMIT 2012

Barajlar YıkılırkenRÖPORTAJ: TÜLAY ZİHLİ

Eco Summit 2012 (Ekoloji Zirve-si), 1600 bilim insanının katılımıyla ABD’nin Columbus şehrinde 30 Eylül-5 Ekim 2012 tarihleri arasında gerçekleşti. Atlas okurlarının özellikle Hasankeyf ’le ilgili çalışmalarıyla tanıdığı Doğa Der-neği Nehirler Koordinatörü Dicle Tuba Kılıç da zirveye konuşmacı olarak katıl-dı. Kılıç’a izlenimlerini sorduk.

Eco Summit 2012’de tartışılan dün-yanın ekoloji gündemi Türkiye’dekinden farklı mıydı? Henüz bizim tartışmadığı-mız başlıklarla karşılaştınız mı?

Zirvenin gündeminde ekolojik dön-gülerdeki değişim, doğal alanların resto-rasyonu, geleceğin gıda ve su sorunları ile sürdürülebilir ekonomi gibi konular vardı. Nehirler, göller ve ormanların res-torasyonu ve bu konudaki deneyimler Türkiye için oldukça yeni konular. Biz ülkemizin son doğal nehri Dicle’yi Ilısu baraj projesi ile tehdit ederken dünya barajlarla ekolojik dengesi bozulmuş ne-hirleri nasıl geri getireceğini tartışıyor.

Ekoloji zirvesinde söz alan konuş-

macılar arasında en fazla ilginizi çeken konu başlığı neydi?

Kaliforniya Eyalet Üniversitesi’nden Prof. Michelle Stevens’ın Fırat ve Dicle nehirleri üzerine yaptığı konuşma ve yö-nettiği panel oldukça etkileyiciydi. Ülke sınırlarından bağımsız olarak iki nehir ekosisteminin ortak yaşamını, barajların ve savaşların etkilerini bilimsel veriler göstererek anlattı. En güzel sözleri ise nehir ekosistemlerini yaşatma çalışma-larıyla barışa katkı sağlama önerisi idi.

Etkinliğin organize edildiği Columbus

kentindeki barajın öyküsünü Atlas okur-larıyla paylaşır mısın?

Şehrin ortasına 1935 yılında yapılan

Dicle Tuba Kılıç, ABD’nin Columbus şehrinde düzenlenen Ekoloji Zirvesi’ne konuşmacı olarak katıldı.

dönmesi daha fazla zaman istiyor. Üs-telik nehri geri getirmenin maliyeti de 3 milyon doları bulacak.

Dünyada baraj yapımına halkın ka-

tılımıyla onay veren bir ülke var mı? Yoksa her ülkede iktidar ya da yerel yö-netimler mi karar veriyor? Bu konu gün-deme geldi mi? En azından yasaların de-ğiştirilmesi için çalışmalar yapılıyor mu?

Ne yazık ki dünyadaki tüm barajlar merkezi yönetimlerin kararıyla yapılı-yor. Yöre halkının itirazları da pek az ülkede sonuç veriyor. Bu konudaki yasal düzenleme ve sosyal hareketler Ekoloji Zirvesi’nin gündemine henüz giremedi.

Artık nüfusun büyük bir kısmı şehir-

lerde yaşıyor. Bu durumda “biz nasıl doğayı koruyalım ömrümüz bir ofiste geçiyor” diyenler nasıl bir yol izlemeli?

Doğa koruma anlayışı yaşamımızın bir parçası olmalı. Her gün yaptıklarımızın örneğin yediklerimizin, alışverişimizin vs. doğaya olan etkisini bilmeye, öğrenme-ye ve yaşamımızı ona göre düzenlemeye kısacası doğa ile olan ilişkimizi yeniden kurmaya ihtiyacımız var. Doğa Derneği gibi kurumların doğa koruma için yaptığı çalışmalar ancak bizler yaşam şekillerimi-zi değiştirirsek hedefine ulaşabilir n

KÜRE DAĞLARI SEMPOZYUMU

Atlas’a Teşekkür Plaketi“Biyolojik Çeşitliliğin Korunmasında Orman Ekosistemlerinin Önemi;

Küre Dağları Milli Parkı Sempozyumu” Ekim 2012’de Ankara’da düzenlendi. Sempozyumda Atlas’a, Orman Koruma Alanları Yönetiminin Güçlendirilme-si Projesi’ne katkılarından dolayı teşekkür plaketi verildi. Plaketi, dergi adına Doğan Burda Dergi Grubu Ankara Temsilcisi Erdal İpekeşen aldı. Etkinlikte PAN Parks sertifika töreninin yanı sıra, korunan alanların biyolojik çeşitliliğin korunmasındaki rolü konulu oturum da düzenlendi.

Page 29: Atlas - Kasim 2012

9 KASIM - 2 ARALIK MARMARA FORUM

12 ARALIK - 13 OCAKCARREFOUR İÇERENKÖY

www.coca-coladunyasi.com.tr

bu dev

bi’ dünyaçadırda

mutluluk var

GİRİŞiSTER BiLETLE

iSTER KAPAKLA

CC CCD ilan 225_297.indd 1 15/10/2012 4:24 PM

Page 30: Atlas - Kasim 2012

30 ATLAS KASIM 2012

ve fotoğrafçısı Halim Diker tarafından sürdürülüyor. Arazi çalışmaları yapılı-yor, yer yediuyuru (Myomimus roachi) fotokapanlarla tespit ediliyor; türün ya-şam alanlarına yönelik tehditler ve ola-sı problemler kaydediliyor. Proje kap-samında ayrıca çiftçilere ve ilköğretim öğrencilerine yönelik eğitim çalışmaları düzenlenecek. Bir zamanlar Anadolu ve Avrupa’da meşe ormanları içerisin-

de kalan çalılık, meyvelik alanlarda ya-şayan bu gizemli tür, yoğun tarım ve ormancılık faaliyetleri yüzünden yok olmak üzere. Son bireyler Edirne çev-resinde, tarla aralarında kalmış çalılık, meşelik ve meyve bahçelerinde yaşam mücadelesi veriyor. Kışı aylarca hiç kı-mıldamadan uyuyarak geçiren, yılda sa-dece bir kez doğum yapan bu tür çok yavaş çoğalıyor.

atlas raporu

EDİRNE

Yediuyurun UykusuzluğuYaban Hayatı Araştırma Derneği,

türün güncel dağılımını ve tehditleri belirlemek için “Yer Yediuyuru Yok Olmasın” projesini yürütüyor. Proje, WWF-Türkiye’nin “Türkiye’nin Canı Hibe Programı” tarafından destekleni-yor. Çalışmalar, Trakya Üniversitesi Bi-yoloji Bölümü’nden memeli uzmanı Dr. Ebru Diker ve Yaban Hayatı Araştırma Derneği Başkanı, yaban hayat uzmanı

GÖKÇEADA

Yapılaşmaya İtirazGökçeada, özgün doğa ve kültür değerleriyle Türkiye’nin

en özel köşelerinden biri. Citta Slow (Sakin Şehir) ağına 2011’de dahil olan ada organik tarım çalışmalarına da hız vermiş durumda. Ama Gökçeada Gönüllüleri Derneği, önemli bir soruna dikkat çekiyor. Dernek, Bademliköy’de inşası devam eden otelin ruhsata göre yapılmadığı, çevre-ye ve tarihi yapıya uymadığı gerekçesiyle davalar açtı. Ar-dından, yıkım kararına rağmen inşaatın devamına göz yu-

man belediyeye, ayrıca koruma kuruluna da davalar açıldı. Bilirkişi raporları, derneğin haklı olduğunu gösteriyor. Ama bütün bunlara rağmen otelin yapımı neredeyse bitti. Dernek, Gökçeada’yı daha büyük bir tehlikenin beklediği-ne işaret ediyor. Gönüllüler, Çanakkale Valiliği ve İl Ge-nel Meclisi’nce onaylanan 1/25000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’na göre adanın yapılaşmaya açılmasından endişeli. Plan, bir ay askıda kalacak ve bu sürede itirazlar olursa tekrar incelecek. Bu nedenle itiraz gerekçelerinin yer aldığı dilekçenin Çanakkale Valiliği’ne ve İl Özel İdaresi’ne gön-derilmesi gerekiyor. Dilekçe ve gönderilecek adresler için: http://gokceadagonulluleri.org

HA

LİM

DİK

ER

Page 31: Atlas - Kasim 2012

l ive bril l iant

Yollara hayal gücünü kullanarak bak,o zaman her yolculuk daha keyifli olacak.

Hyundai Elantra’ların Resmi Spesifik CO2 salınımı (AT/692/2008) 148-162 g/km arasında, Resmi Yakıt Tüketimleri (AT/692/2008) (lt/100 km): Şehir içi: 8,5 ­ 9,4 / Şehir dışı: 5,2 ­ 5,6 / Ortalama: 6,4 ­ 7,0 arasındadır.

hyundai.com.tr

brilliant.hyundai.com

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

atlas 225_297.pdf 1 10/17/12 2:58 PM

Page 32: Atlas - Kasim 2012

Agaoglu Maslak 1453 Atlas 450x297.indd 1 19.10.2012 10:52AT_.indd 2 19.10.2012 23:45:06

Page 33: Atlas - Kasim 2012

Agaoglu Maslak 1453 Atlas 450x297.indd 1 19.10.2012 10:52AT_.indd 3 19.10.2012 23:45:15

Page 34: Atlas - Kasim 2012

34 ATLAS KASIM 2012

yer ve gök

Gökyüzündeki dönemsel hareketler içinde en dikkat çekicisi yerden bakıldı-ğında Güneş’in mevsimsel olarak yükse-lip alçalmasıdır. Yer ekseninin yörünge düzlemine eğikliği nedeniyle Güneş, kış gündönümünden yaz gündönümüne kadar altı ay boyunca gökyüzünde yük-selir ve göründüğü süre uzar. Sonraki altı ayda da bu hareket tersine döner ve her geçen gün Güneş gökyüzünde alçalır, daha kısa süre görünür olur.

Güneş’in yıl boyunca her gün aynı saatte aynı yerden fotoğrafı çekilip bunlar birleştirildiğinde, bu mevsimlik hareketin altı aylık yükselme ve alçalmadan ibaret olmadığı, Güneş’in yatayda da belirli bir salınım yaptığı görülüyor. Bu dikey ve yatay hareketin birleşimi, “8” şeklinde ortaya çıkıyor. Bu şekle günizi (analem-ma) adı veriliyor.

Günizi, yeryüzünün neresinden izle-nirse izlensin şekil özellikleri değişmez. Gözlem yapılan coğrafi konuma, saate göre günizinin yalnızca ufka göre açısı ve yüksekliği değişir. Kutup bölgelerinde de yılın her günü Güneş görülemeyeceği için günizi ancak kısmen izlenebilir.

Bakü Sahil Bulvarı’ndaki bir iskeleden 2 Nisan ile 16 Eylül 2012 tarihleri ara-sında yerel yaz saati ile 07:31’de çekilen 17 fotoğrafın birleştirilmesi ile oluşturu-lan bu görüntü kısmi bir günizi ortaya çıkarıyor. Fotoğrafta sağ alttaki bacanın yakınında, 2 Nisan 2012’de ortaya çıkan Güneş, geçen günler boyunca aynı saatte bakıldığında sol yukarıya doğru yüksel-di. 20 Haziran 2012’deki yaz gündönü-münden sonra hareket tersine döndü ve Güneş her geçen gün daha sağda ve aşa-ğıda yer aldı. 16 Eylül 2012 sabahı da ilk

ortaya çıktığı konumun daha da sağında son kez fotoğrafa girdi. Güneş’in öndeki Bakü ve Hazar Denizi manzarasına göre konumu fotoğraflanırken ilk ve son gün dışında yalnızca gökyüzünü kapatacak bir filtre kullanıldı.

Bu günizi görüntüsünü diğerlerin-den ayıran çok küçük bir fark var. O da 6 Haziran 2012 sabahı çekilen Güneş görüntüsünde gizli. O sabah Venüs’ün, Güneş’in önünden geçişi gerçekleşmek-teydi. Güneş’in yakıcı ışığını süzen bir filtre kullanıldığında 12 bin 400 kilo-metre çapındaki Venüs, Güneş tekerinin önünde yavaşça hareket eden küçük bir nokta olarak görülebiliyordu.

Venüs’ün geçişleri çok seyrek gerçek-leşiyor. 1882 yılından sonraki ilk geçiş 8 Haziran 2004’te izlenmişti. Bu yıldan sonraki ilk geçiş ise 2117 yılında n

GÜNİZİ

Güneşin Salınımları Gökyüzü fotoğrafçısı Tunç Tezel, Bakü’de Güneş’i her sabah aynı saatte görüntüledi. Güneş’in gökyüzünde oluşturduğu bu şekile “günizi” adı veriliyor.

TUN

Ç T

EZE

L

Page 35: Atlas - Kasim 2012

Inte

l, th

e In

tel L

ogo,

Inte

l Ins

ide,

Inte

l Cor

e, U

ltrab

ook

ve C

ore

Insi

de, A

mer

ika

ve d

iğer

ülk

eler

de In

tel’i

n tic

ari m

arka

larıd

ır.

ASUS, Windows® 8 ürününü önerir.

İnce olduğu kadar hafif. Sade olduğu kadar seçkin. Çarpıcı olduğu kadar güçlü.ZENBOOK™, Intel® Core™ i7 işlemci ve Windows® 8 ile donatıldı. Sadece yanınızdataşımanız için değil sizi uzaklara taşımak için tasarlandı. Peki, ZENBOOK™ sizi nereye götürecek? Güzelliği inanilmazinpesinde.com üzerinden takip edin.

MÜCADELENİN İÇİNDEKİ GÜZELLİĞİ GÖRENLERE

ASUS_ZB_ISOI2_Black_22,5x29,7.indd 1 18.10.2012 18:41

Page 36: Atlas - Kasim 2012

36 ATLAS KASIM 2012

arkeoatlas

Tel örgülerin ötesinde, aylardır süren çatışmalar nedeniyle dünyanın kaygıyla izlediği Suriye toprakları uzanıyor. Sı-nırın tam dibindeki Cerablus kasabası sakin, oynayan çocukların sesleri yankı-lanıyor. Sınırın bu tarafında ise hummalı bir faaliyet var. Arkeologlar, kazı işçileri toprağı karıştırıyor, çıkan eserleri ince-liyor, tasnif ediyor, koruyucu önlemler alıyorlar.

Burası Türkiye-Suriye sınırının sıfır noktası. Bir kısmı Suriye topraklarına taşan ve mayınlı arazi içinde kaldığı için 50 yıldır sırlarını gizleyen Karka-mış antik kenti. Karkamış’ta mayınlar temizlendikten sonra, geçtiğimiz yıl kazı çalışmalarına başlanmış ve çok kısa bir süre içinde hem çok önemli eserlere, hem de antik zamanların kentsel yaşamı-nı aydınlatan bulgulara ulaşılmıştı. Kazı Başkanı İtalya’nın Bologna Üniversite-si öğretim üyelerinden Doç Dr. Nicolo Marchetti ve yardımcısı İstanbul Üniver-sitesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Ha-san Peker, bir yıllık kazı çalışmalarının sonuçlarını aktardılar ve kazı alanının 2014 yılında bir arkeopark olarak turiz-me açılacağını müjdelediler.

Gaziantep’in Karkamış ilçesindeki Karkamış antik kentinin tarihsel yolculu-ğu 4 bin 400 yıl öncesine uzanıyor. Fırat Nehri üzerindeki ticaret yolunun en has-sas noktalarından biri üzerinde kurulan Karkamış’ın adına ilk kez İÖ 24. yüzyılda Ebla saray arşivlerinde rastlanıyor. Kentin adının anlamı ise Kuzey Suriye’nin önem-li ilahlarından birine atfen “Kemoş’un Li-manı” anlamına geliyor.

Karkamış, Orta Tunç Çağı olarak ad-landırılan dönemde (yaklaşık İÖ 2000) hızla gelişti ve toprak surlarla çevrildi. Yüzlerce yıl bağımsız ve yarı bağımsız

Sınırda yer alan Karkamış antik kentinin bir kısmı Suriye topraklarına yayılıyor. Türkiye tarafında kazılar sürerken, tel örgülerin ötesindeki bölüm olduğu gibi duruyor (en üstte). Karkamış kazılarını Bologna, İstanbul ve Gaziantep üniversitelerinden bir ekip yürütüyor. Ekip, bir yıl içinde yedi ayrı alanda kazı yaptı. Çıkan önemli eserler arasında Luvice yazıtlarla, tapınakta bulunan bir tunç heykelcik bulunuyor (üstte).

Suriye sınırındaki Karkamış antik kenti 100 yıllık suskunluğun ardından sırlarını paylaşıyor. Örenyerindeki mayınlar temizlendikten sonra başlayan kazılarda önemli buluntular elde edildi.

KARKAMIŞ

Sınırdaki Antik Kent

YAZI ve FOTOĞRAFLAR: KEMAL TAYFUR

Page 37: Atlas - Kasim 2012

krallıkların başkenti olan kent, İÖ 1350 civarında Hitit ege-menliğine girdi. Hititlerden sonra bir süre bölgenin en güç-lü krallıklarından biri olarak hayatiyetini sürdürse de İÖ 717’de Assur Kralı II. Sargon’un hışmına uğradı ve yerle bir edildi. Ardından Babil Kralı Nebukadnezar, kenti Assurlu-ların elinden çekip aldı (İÖ 604). Kentte yerleşim Helenistik ve Roma devirlerinde de devam etti. Ortaçağ boyunca sade-ce akropol kısmında yerleşmenin görüldüğü Karkamış, terk edildikten sonra uzun bir sessizliğe gömüldü. İlk kazılar Halep’teki İngiliz konsolosu Henderson tarafından 1878-1881 yılları arasında yapıldı, bulunan bazı heykeller Brit-tish Meseum’a götürüldü. Daha sonra 1911-14 arasında ve 1920’de yine İngilizler geniş ölçekli kazılar yaptılar. Son ka-zılarda “Arabistanlı Lavrens” adıyla ün salan T. E. Lawrence da görev yaptı. Karkamış, 1920’de Türk birliklerince Fransız işgalinden kurtarıldı. Ancak toplam 90 hektar alana yayılan antik kentin 35 hektarlık bölümü Suriye tarafında kaldı. Sı-nır boyunca uzanan topraklar ve tabii ki Karkamış 1956’da mayınlarla döşendi. Yaklaşık yüz yıllık bir suskunluktan sonra, Gaziantep İl Özel İdaresi tarafından arazi mayından arındırıldı ve Bologna, İstanbul ve Gaziantep üniversitele-rince yürütülen yeni kazı çalışmaları 2011’de başladı.

Kazılarda bir yıl içinde ulaşılan sonuçların basına tanı-tıldığı toplantıda konuşan Kazı Başkanı Doç. Dr. Nicola Marchetti, kentin halen bir askeri alan olduğunu vurgula-yarak “Karkamış antik kentinde işyerleri, tapınaklar, evler her şey yerinde duruyor. En eski devirlere ait eserlerin hepsi burada tabaka tabaka var. Genelkurmay Başkanlığı ile gö-rüşüyoruz; 2014 yılının Ekim ayında arkeopark olarak tu-rizme açılacak. Hatta hemen yakındaki Karkamış kasabası ile entegre hale getireceğiz ve böylece çok büyük bir çevre parkı olacak” dedi.

Kazılara büyük destek veren Gaziantep Büyükşehir Be-lediye Başkanı Asım Güzelbey ise konuşmasında Mısır Firavunu II. Ramses ile Hitit Kralı III. Hattuşili arasında-ki Kadeş Barış Anlaşması’nın bu topraklarda imzalandı-ğını anımsatarak Karkamış’ın önemini vurguladı. Güzel-bey, Karkamış’ın kazılarla yeniden doğuşunun hem bölge, hem de ülke için büyük şans olduğunu söyledi. Hızla kal-kınan Gaziantep’in tarihi ve kültürel değerlerinin bir bir ortaya çıkarıldığını, restore edildiğini belirten Güzelbey, Karkamış’ın arkeopark haline getirilmesiyle de kentin çok önemli bir turizm merkezi olacağını söyledi. Tanıtım top-lantısına katılan İtalya’nın Ankara Büyükelçisi, Gianpaolo Scarante ise Karkamış kazılarının Türkiye ile İtalya arasın-daki kültürel işbirliğini taçlandırdığını ifade etti.

Basın toplantısının ardından Kazı Başkanı Nicolo Marc-hetti ve Başkan Yardımcısı Hasan Peker, konuklara kazı alanını gezdirdiler ve buluntular hakkında bilgi verdiler n

Page 38: Atlas - Kasim 2012

gezgince

38 ATLAS KASIM 2012

gençti. Sonradan öğrendim ki Kosova, Avrupa’nın en genç nüfusuna sahipmiş.

Ertesi gün gezime bir börek imalat-hanesinden başladım. Burada kocala-rı Sırplar tarafından öldürülen dullar çalışıyor. Devlet, bu savaş dullarına yer gösteriyor, malzemelerini temin edi-yor, buralarda yapılan börekler kentteki börekçilere, kahvelere, lokantalara satı-lıyor, gelir de kadınlar arasında payla-şılıyor. Kapıdan girince muhteşem bir koku ağzımı sulandırdı. Siyah giysileri unla beyazlaşan dullar, harıl harıl börek ve mantı yapıyorlardı.

Daha sonra kendimi Priştine yolları-na vurdum. Osmanlı’dan kalma konak-ları, camileri, çarşıları gezdim. Sultan Murad’ın suikasta kurban gittiği yapılan Meşhed-i Hüdevendigar Türbese’ni ziya-ret ettim. Üniversitenin kubbeli modern kütüphanesinde kitapları karıştırdım.

Akşam olduğunda Priştine bitmişti. Gördüklerimi, duyduklarımı, tattıkla-rımı düşündüm. Hiç bir şey yabancı değildi. Sadece biraz geçmiş zamandan kalmış gibiydi n

Körağa, Hoca, Muhacir, Yeni, Tuzsuz…Prizren bir müze şehir; 650’nin üstün-

de heykel, cami, hamam, kilise ile süs-lenmiş. Kentin ortasında yer alan Sinan Paşa Camii’ni geçip çarşıya girdim ve bir kahvenin gölgesine sığındım. Buz gibi bir bardak su, okkalı bir sade kahve ile sıcağın öfkesini savuşturdum.

Soluğumu toparlayınca Köfteci Sülo ile vedalaşıp Kosova’nın başkenti Priştine’ye doğru yola çıktım. Kosova’nın başkentine vardığımda güneşin kızgınlığı yumuşamıştı. Priştine’yi önce oteldeki odamın penceresinden gördüm: Giriş katlarında küçük dükkânların bulunduğu apartmanlar, balkonlara gerilmiş iplerde çamaşırlar, her yerden fışkıran televizyon antenleri… Uzaklarda ise kentin sırtını yasladığı Golyak Dağları’nın silueti.

Gecenin keyfi Nene Terasa Caddesi’nde çıkar dedikleri için solu-ğu orada aldım. Trafiğe kapalı cadde-de gençler “piyasa” yapıyorlardı. Kimi vitrinlere bakıyor, kimi banklarda otu-ruyor, kimi el ele, kimi kol kola dola-şıyordu. Caddedekilerin hemen hepsi

Kosova’da Osmanlı İzleri

MEHMET YAŞİ[email protected]

Arnavutluk’tan Kosova’ya doğru uzanan yolun kıyısında sıralanan yeşil dağların yamaçlarındaki her köyde bir cami minaresi görüyordum. Tıpkı Karadeniz’de olduğu gibi. Balkanlar’da değil de sanki Anadolu yollarındaydım. Prizren’e geldiğimde bu duygu iyiden iyiye pekişti. Camileriyle, hamamı ile, taş köprüsü ile, şadırvanı ile, çarşısı ile Osmanlı döneminde donmuş kalmış bir Kosova kentiydi burası.

Kenti ikiye bölen Bistrica Irmağı’nın kıyısındaki Sülo’nun Yeri’nde otururken sanki geçmişe dönmüş gibi hissettim ken-dimi. Prizren’in en ünlü köftecisi olan Sülo, tıpkı bir Karadenizli gibi konuşu-yordu. Sordum, “Prizren’in lehçesi böyle-dir. Onun için Karadenizliler bizi daha iyi anlar” dedi. Ülkenin ünlü köftelerinden bahsettim, kolumdan tutup beni dükkâna soktu, buzdolabındaki köfteleri gösterdi. Gerçekten de görünüşleri bile insanın ağzını sulandırıyordu.

Köftelerle tanıştıktan sonra, tekrar ırmak kıyısındaki masamıza oturup soh-betimize devam ettik. Sülo, Prizren’de herkesin Türkçe bildiğini veya anladığı-nı, Türkçe bilmeyenlere, “Çövli-Köylü” dediklerini anlattı. Sonra köfteler geldi. Yemeye doyum olmayan köftelerdi bun-lar. Hele içinde ekşi kaymak olan köfte-nin lezzeti, damağımda isyanlara neden oldu. Çünkü tat alma duyularım, bu lezzetten daha fazla pay alabilmek için birbirleriyle kıyasıya kavga ediyorlardı.

Sıra kenti tanımaya geldi. Taş köp-rüyü geçip sokaklara daldım. Tepesinde bir Bizans kalesi olan Şar Dağı rüzgârı tutuğu için sıcak bunaltıyordu. Bu sıca-ğa, yediğim köftelerin verdiği hazım yor-gunluğu da eklenince her gölgede din-lenmek zorunda kalıyordum. Burası da zamanın donduğu Anadolu kentlerin-den biriydi sanki. Evler, dükkânlar, kal-dırım taşlı sokaklar, çamaşırların uçuş-tuğu balkonlar, salkım saçak kablolar ve semt isimleri hep bildikti: Terzi, Atık,

TİJE

N B

UR

ULT

AY

Kosova’da Türklerin yoğun yaşadığı Prizren, Osmanlı mimari ve kültürel mirasını koruyabilen nadir Balkan kentlerinden.

Page 39: Atlas - Kasim 2012
Page 40: Atlas - Kasim 2012

40 ATLAS KASIM 2012

İznik Gölü’nü besleyen su kaynaklarından biri de Orhangazi yakınlarında, Keramet köyünde yer alan Ilıpınar. Kaynağın önüne taştan bir set çekilmiş ve burada küçük bir gölet oluşmuş. Ilıcanın ılık suyu sayesinde gölette yılın tamamında yüzülebiliyor. Sonbaharın gelmesi ile birlikte Ilıca Göleti’nin yüzeyinde çınar ağaçlarının dökülen yaprakları yüzüyor.

Page 41: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 41

MARMARA’NIN GÖLLERİ

Hayallere Dalmak

Her daim mavi ve yeşilin tonlarıyla çalkalanan ılık göller, hem ovalara bereket saçıyor, hem zengin bir yaşama kucak açıyor. Bu göllerin derinliklerinde salınan bitkiler, kıvrılarak kayan balıklar, envai

çeşit canlı eşsiz görüntüler sunuyor. Atlas’ın sualtı fotoğrafçısı Ali Ethem Keskin, Marmara Bölgesi

göllerinin saklı güzelliklerini aradı.YAZI VE FOTOĞRAFLAR: ALİ ETHEM KESKİN

Page 42: Atlas - Kasim 2012

42 ATLAS KASIM 2012

Page 43: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 43

hangi noktalarda dalış yapacağımızı be-lirledik. Ardından gölün balıkçıların-dan Nejat Reis’in teknesiyle doğu kıyı-sına gittik. Gölün kıyıya yakın bölüm-leri nilüfer tarlası görünümündeydi ve diğer kısımlarla karşılaştırıldığında su oldukça berraktı. Dalış arkadaşım Mu-rat Benderli’yle kendimizi suya bıraktık. Kökleri gölün dibine kadar uzanan ni-lüferlerin oluşturduğu bu eşsiz cennetin labirentlerinde dolaştık. Yüzeydeki nilü-fer yaprakları arasından süzülen güneş ışığının seyrine doyamadık. Tam bu sı-rada bir tatlı su yılanı üzerimden, benim varlığımdan hiç rahatsız olmadan kıvrıla kıvrıla geçip gitti. Kıyı çizgisinin yakı-nında, söğüt ağaçlarının arasında yeni doğmuş sazanların oluşturduğu sürüler bulutları andırıyordu.

Terkos’un dibindeki su kaynakların-dan birine ulaşmayı da amaçlıyorduk. Nejat Reis bir saatlik yolculuktan son-ra bizi kaynakların bulunduğu noktaya ulaştırdı. Kaybolmamak için uzun bir ipin uçlarını sımsıkı tutarak dibe kadar daldık. Görüş uzaklığı bir metreydi, ko-lumdaki pusulayı bile zor seçiyordum. Boşta kalan elimle dibe dokundum, kum

D iğer yolcular gibi ben de ço-cukluğumdan bu yana defa-larca Marmara Bölgesi’ndeki göllerin yakınından geçtim.

Hayran hayran baktım onlara, manza-ralara dalıp gittim. Türkiye’nin en iş-lek karayollarının çevresinde sıralanan bu göllere çoğumuz aşinayız; peki bu doğa varlıkları derinlerinde neler gizli-yor, suyun altında nasıl bir dünya uza-nıyor? Marmara’nın tatlı sularının sırla-rını keşfedeceğim projeyi başlatan işte bu meraktı. Terkos, Sapanca, Ulubat ve diğerleri… Bu benzersiz doğa değerleri bir yandan da çok sayıda sorunla karşı karşıya; kirlilik, yapılaşma, hatalı proje-ler onları tehdit ediyor ama göller yine de ısrarla hayata tutunmaya çalışıyor. Bu güzellikleri belgelemek ve korunma-ları için çaba göstermek gerekiyordu. Onun için de malzemelerimi kuşanıp suya dalmalıydım…

Kayıp Kaynak: Terkos Gölü Yaşadığım yere en yakın gölden, yani

İstanbul il sınırlarındaki Terkos’tan baş-ladım. Terkos Gölü’nde kano turları ya-pan Levent Keçeci’yle kıyıları inceledik;

Suuçtu Şelalesi, Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesinin 17 kilometre güneyinde Çataltepe mevkiinde yer alıyor. Yaklaşık 38 metreden dökülen şelalenin altında oluşan göletin derinliği 2 metreye kadar ulaşıyor. Gölette yaşayan yüzlerce balık şelaleden dökülen besinleri kapmak için yarışıyor (üstte). Murat Benderli ve Ali Ethem Keskin, Terkos Gölü’ne yaptıkları dalışta gölün derinliklerinde görüş mesafesinin çok kısıtlı olduğunu gözlemlediler. Güneşin huzmelerinin dibe ulaşması sırasında ortaya çıkan ışık oyunları ve sualtı bitkilerinin bu ışık altındaki salınımları düşsel bir manzara sunuyordu. İnsanlığın hayallerini süsleyen cennete dair imgeler sanki buradan ilham alıyordu (karşı sayfada).

Page 44: Atlas - Kasim 2012

44 ATLAS KASIM 2012

Page 45: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 45

Renk Pınarıİznik Gölü’nü besleyen Ilıpınar kaynağının hemen yakınında, erken Neolitik Çağ’dan Bizans dönemine kadar önemli bir yerleşim yeri olarak kullanılan Ilıpınar Höyüğü bulunuyor. Buraya yerleşen insanlar bin yıllar boyunca kaynağın suyunu kullanmışlar. Kaynak, hem su ihtiyacını karşılamış, hem de ılıklığı sayesinde doğal bir hamam olarak kullanılmış. Kaynaktan çıkan sular önce bir gölette toplanıyor ve oradan da zeytin ve elma tarlalarına bereket saçıyor.

Page 46: Atlas - Kasim 2012

46 ATLAS KASIM 2012

ile balçık arası bir kıvamdaydı, ayrıca yo-ğun midye kolonileri vardı. Bir süre dibi taradıktan sonra yüzeye çıkmaya karar verdik. Terkos’un kaynağını bulamamış-tık, bu keşif bir sonraki projeyi beklemek zorundaydı…

Denizle Kucaklaşma: Dalyan Gölü

Bursa’daki Dalyan Gölü’nü, yöre-de yaşayan arkadaşım Alper Tüydeş’le inceledim. Karacabey ilçesinde, Koca-çay Deltası’nda bulunan Dalyan, Poyraz Gölü olarak da biliniyor. Burası, gizemli iç dünyasıyla sonsuz keşif imkânı sunan bir sualtı bahçesi adeta.

Dalyan Gölü longozla, diğer adıyla subasar ormanla bütünleşmiş bir yer; iki alan birbiriyle iç içe. Göl kış aylarında akarsuların getirdiği suyla büyüyor ve longoz ormanlarının büyük bir bölümü-ne yayılıyor. Dalyan Gölü kışın Marmara Denizi’yle de birleşiyor. Çünkü doğal bir baraj vazifesi gören ve gölle denizi ayıran kum yığını, kışın zaman zaman dalgala-rın etkisiyle kayboluyor. Bazen günlerce açık kalan ağız daha sonra yine kapanı-yor. Bu süreçte göl başka misafirler de ağırlıyor, tuzlu su balıkları göle giriyor. Deniz suyunun yoğun olarak kaldığı yer-lerde yaşayan bu balıklar, şansları varsa bir sonraki dalgayla yıkılan barajdan Marmara’ya geri dönüyor.

Ormanın içerisine taşan gölün bu kısımlarında sudaki kızıllık göze çarpar. Longoz ormanının içerisinde ağaçlar-dan yere düşerek suyun içinde kalan dal ve yapraklardan dolayı suyun rengi kızıla dönüyor. Çünkü ormanın tabanı-nın neredeyse tamamı yaprak, dal ve çalı parçaları ile kaplı. Türlü türlü ördek-ler, flamingolar hatta kuğular, bunların yanında üveyikler, angıtlar, tepeli peli-kanlar, sülünler, saz kedileri, kunduzlar

İznik Gölü, Marmara Havzası göllerinin en genişidir ve su düzeyi en yüksek olanıdır. Barındırdığı hayatın çeşitliliği bakımından çok zengin bir göldür ve bu özelliklerini, kendisini besleyen kaynaklara borçludur. Bu kaynaklardan Ilıpınar, biriktiği göletten çıktıktan sonra berrak bir akış sürdürüyor. Özellikle göletin giderinde zengin bir tatlısu yaşamı hüküm sürüyor.

Page 47: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 47

Page 48: Atlas - Kasim 2012

48 ATLAS KASIM 2012

girişinden toprak bir yola saptık. On beş dakika ilerledikten sonra Longoz ormanının içindeydik. Bir süre son-ra Karacabey’de gazetecilik yapan Alper Tüydeş arabadan inerek yan taraftaki göleti işaret etti, suya bakmamı ve ince-lememi söyledi. Su sadece yarım metre derinliğindeydi. Suyun hemen hemen her tarafı papatyayı andıran otlar ve ni-lüferlerle kaplıydı. Yola yakın kısımda ise bir metre genişliğinde açık bir kanal vardı. Boyları birkaç santimi geçmeyen balık sürüleri, kurbağa yavruları, tatlı su yılanları, dalgıç böcekleri tutunduğu

göl ve ormanın başlıca konukları ara-sında. Bir başka efsanevi tür ise yılan-balıkları. Bir zamanlar Karacabeyde’ki balık tezgâhlarında yeri boş kalmayan bu balıklar şimdi sadece sohbetlerde anılıyor. Yılanbalıklarının yok olması-nın nedeni ise Bursa’dan gelerek Koca-çay Deltası’nda denize dökülen Nilüfer Çayı’nın getirdiği kirlilik.

Dalyan Gölü’nün derinliklerini hep merak etmiştim. Yüzeyi kaplayan ni-lüferler acaba sualtından nasıl görü-nüyordu? Gölün derinliklerinde hangi canlılarla karşılaşacaktım? Boğazköy’ün

Ali Ethem Keskin, Terkos Gölü’nde yapılan sualtı çekimleri sırasında mucizevi bir an yaşadı. Suyun altından söğüt dallarını görüntülemeye çalışırken, kıvrılarak kayan bir tatlı su yılanını gördü. Bu güzel tesadüf gölün barındırdığı hayatın bir mucizesiydi aslında.

Page 49: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 49

ile suyun rengi kızıla dönüşmüştü. Gü-neşin akşamüstü etkisini kaybetmesi ile birlikte dönüş yoluculuğumuz başladı.

Parlak Göz: İznik GölüMarmara’nın parlayan gözü İznik

Gölü’ne ilk kez 15 yıl önce bir mart saba-hı dalış arkadaşım Fehmi Şenok’la konuk olmuştum. Dalışımız sırasında bol bol kerevit görmeyi ümit ediyorduk. Ancak sualtında görüş mesafesi o kadar kısaydı ki neredeyse benimle omuz omuza yüzen dalış arkadaşımı bile görmekte zorluk çe-kiyordum. Suyun sıcaklığı beş dereceydi,

yeri beğenmeyip başka bir yaprak ara-mak için dolaşan tatlı su salyangozları adeta bir sirk gösterisi finalindeki gibi önümüzden geçip durdular. Bu ufacık alanda gözlemlediğim en ilginç canlı ise sülüklerdi. Yassı ve uzun bir kurdele şeklinde, bir uçurtmanın kuyruğu gibi dalgalanarak yüzdüklerini gördüm. Bu-radan sonra Dalyan Gölü’nün Marmara Denizi ile birleştiği kıyılara yöneldik. Di-zime kadar gelen sularda nilüfer yaprak-ları ve papatyalar arasında dolaşıp yeni açmış nilüfer çiçeklerini sualtından gö-rüntüledim. Çürümüş yaprakların etkisi

İznik Gölü pek çok balık türüne ev sahipliği yapıyor. Sarıbalık, yayınbalığı ve sazan en çok görülen türler. Gölün derinliklerinde ise nadir de olsa kerevite rastlanıyor. 90’lı yıllarda yaşanan kerevit vebası hastalığından sonra günümüzde eski stokların sadece yüzde 15’i avlanabiliyor.

Page 50: Atlas - Kasim 2012

50 ATLAS KASIM 2012

zeminin üzerinde kıvrılmış bir durumda keyif yapan bir tatlı su yılanı ile karşılaş-tık. Görüşün fazla olmamasına rağmen göldeki canlılık bizi mutlu etmişti.

İznik Gölü’nü besleyen su kaynakla-rından biri de Orhangazi yakınlarında bulunan Ilıpınar. Kaynağın önüne taştan bir baraj yapılmış ve Ilıca Göleti oluş-muş. Çevredeki elma ve zeytin tarlaları buradan alınan suyla sulanıyor. Ancak

derine indikçe soğuk içimize işlemeye başladı. Dalışımızı beş dakikada tamam-lamıştık. Mart ayında dalış yaparak hata yapmıştık; bu kez yaz aylarında şansımı denemeye karar verdim.

Hikmet Orakçı ve oğlu Faruk’la İznik Gölü’nün kuzey kıyılarında uygun bir mevkide dalış yapmak üzere hareket et-tik. Kıyıdan dalarak gölün içlerine doğru ilerledik ve ortalama on metre derinlik-te dolaştık. Dipte kerevitler yürüyordu. Görüş uzaklığı dört metre civarındaydı. O güne dek birçok gölde dalış yapmama rağmen sualtında hiç yayınbalığı gör-memiştim. Hikmet feneri ile ikaz edip kayaların altına bakmamı istedi. Sonun-da yavru da olsa yayınbalığını ilk defa İznik Gölü derinliklerine gördüm. Kıyı-ya dönüşte dipteki balçık ile kum arası

Ilıpınar Göleti’nde su yüzünde güneşlenen bir tatlı su kaplumbağası (en üstte). Deniziğnesi olarak bilinen (Syngnathus acus) balığın Sapanca Gölü’nde yaşadığı bilinmiyordu. Marmara’nın tatlı suları projesi kapsamında Sapanca Gölü’ne yapılan dalışlarda tesadüfen görüntülendi (üstte). Mavi yeşil ve türkuvaz renklerin oluşturduğu bu sıra dışı görüntü Ilıpınar Göleti’nin bir başka yüzünü sergiliyor. Dalgıçlar, özellikle dipteki beyaz sis tabakasının nasıl oluştuğunu araştırdılar. Yanıtı ise traktör ve pompa ile göletten su çekmeye gelen bir çiftçi verdi. Tarımsal ilaçlama için tankerlerle su çekilmesi sırasında borularda kalan ilaçlar suya karışıyor ve göleti zehirliyordu (sağda).

Page 51: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 51

dalışlarda sazan sürüleri, tatlı su yengeç-leri, tatlı su yılanları, kurbağalar ve tatlı su kaplumbağaları ile karşılaştım.

Yeşil Yuva: Sapanca Gölü

Dalış arkadaşım Taner Günal’la bir-likte Sapanca Gölü’nün güney kıyılarını inceledik. Bu kısımda büyük oranda özel arazi veya turistik tesis bulunduğu için dalış noktası bulmakta zorlandık. Üstelik

bahar aylarında ilaçlama için tankerlerle su çekilmesi sırasında borularda kalan ilaçlar suya karışıyor ve göleti zehirliyor. Gölün dibindeki kesif yosun tabakası da bu kirlenmenin en açık delili. Bu zehir-lenmeye karşın tek teselli göleti besleyen tatlı su kaynağı. Debisinin yüksek ol-ması nedeniyle gölet kısa sürede temiz suyla doluyor. Ancak boşalan su da İz-nik Gölü’ne boşalıyor! Gölette yaptığım

Page 52: Atlas - Kasim 2012

52 ATLAS KASIM 2012

kıyıya paralel yerleştirilmiş, su sporları kulüpleri tarafından kullanılan onlarca duba dalış açısından bazı riskler ortaya çıkarabilirdi. Bu nedenle kuzey kıyıları-na yöneldik. Sonunda Aşağıdereköy kı-yısından göle girdik. Suyun yüzeyinden dip oldukça berrak görünüyordu. Suyun altındaki ilk metrelerde ince uzun tatlı su bitkileri ve dibi bir maki örtüsü gibi kaplayan yeşillik Amazon Havzası’nday-mışız hissini veriyordu.

Derinlere doğru yavaş yavaş süzülür-ken dönüp su yüzüne doğru baktım. Gö-rüntü olağanüstüydü. Ön planda sanki bambaşka bir dünya hissi veren yemyeşil doku ve arkada yer alan ağaçlar büyüleyi-ci bir harmoni oluşturmuştu. Yaprakların üzerinde boyları birkaç santimetreyi geç-meyen tatlı su salyangozları dolaşıyor-du. Derinlere doğru yöneldik. Sualtında görüş uzaklığı yaklaşık altı, yedi met-reydi. Bir göl için iyi bir görüş demekti. Yemyeşil bir halı gibi dibi kaplayan bitki örtüsü, sazan balıklarına doğal bir yuva olmuştu. Yavru sazan sürüleri yol göste-rircesine bizimle birlikte yüzüyordu. Dip-te yer yer kumluk ve taşlık alanlar vardı.

Poyraz Gölü olarak da bilinen, Bursa’nın Karacabey ilçesi Kocaçay Deltası’nda bulunan Dalyan Gölü, baharın gelmesi ile birlikte taşıyor. Gölün kıyılarında papatyalar ile nilüferler olağanüstü güzel görüntüler sunuyor. Suyun renginin kızıl olması longoz ormanındaki ağaçlardan dökülen dal ve yapraklardan kaynaklanıyor (üstte). Ulubat Gölü’nde tatlı su salyangozları sualtında adeta bir balık gibi bir nilüfer yaprağından diğerine yüzerek yaşamlarını sürdürüyor (altta).

Page 53: Atlas - Kasim 2012

AT_ANADOLU HAYAT.indd 1 10/20/12 12:36 PM

Page 54: Atlas - Kasim 2012

54 ATLAS KASIM 2012

berraklaştı. Kısa bir süre daha dolaş-tıktan sonra dönüşe geçtik. Sapanca Gölü’nde dalmak bizim için çok özel bir deneyim olmuştu.

Sazların Altında: Ulubat GölüUlubat dalışı için gölün kuzeybatı kı-

yılarını seçtim. Çünkü karayoluyla dalış malzemelerini bu noktaya taşımak ol-dukça kolaydı. Kıyı, gölün çeşitli nokta-larından kopup rüzgârla taşınmış uzun saz yığınlarıyla kaplıydı. Sazların varlığı ise burada sülük varlığının çok fazla ola-bileceğinin işaretiydi. Bu nedenle dalış elbiselerimi giyerken vücudumun hiçbir tarafının açık kalmamasına dikkat ettim. Gösterdiğim tüm özene rağmen suya girdikten birkaç dakika sonra boynumda dayanılmaz bir acı hissettim. Tüm ça-balarıma rağmen elbisem ile başlığımın birleştiği kat yerinden bir sülük girip boynumu ısırmıştı. Can havli ile sülüğü çekip attım. Sonra da suyun altında-ki zengin canlı yaşamını görüntülemeyi sürdürdüm. Sudan çıktıktan sonra da-lış elbisemin sülüklerle kaplı olduğunu gördüm. Daha önce sülüklerin bu kadar yoğun olduğu bir ortam görmemiştim. Kıyıya yakın bölümler yoğun bir biçim-de nilüferlerle kaplıydı. Yapraklarının alt kısımları tatlı su salyangozları, sülükler, yavru gümüşbalıkları ve karidesler için korunaklı birer yuva görevi görüyordu. Gölün içlerine doğru nilüferler seyrek-leşti. Görüş uzaklığı da azalmaya başladı. Ulubat Gölü kıyılarındaki dalış mace-ram da böylece sonlanmış oldu.

Köpük Deryası: Suuçtu Şelalesi

Şelalelerin döküldüğü noktalarda oluşan küçük göllere dalmanın heyeca-nını daha önce birçok kez yaşamıştım. Şimdi sırada Suuçtu Şelalesi vardı. Su-uçtu Şelalesi, Bursa’nın Mustafakemal-paşa ilçesinin 17 kilometre güneyinde, Çataltepe mevkiinde yer alıyor. 38 met-reden dökülen suların altında oluşan gölün derinliği iki metre. Suyun altında, köpük bulutlarının arasında yüzlerce balık, dereden gelen besinleri kapmak için birbirleriyle yarışıyordu. Bu bü-yük mücadeleyi dakikalarca seyrettim. Sudan çıktığımda tir tir titriyordum,

Bu kısımlarda da sazan yavrularının ve tatlı su midyelerinin hükümdarlığı sür-mekteydi. Dipteki kayabalıkları sürekli yer değiştiriyor ve birbirlerine üstünlük sağlamaya çalışıyordu.

Bu kargaşayı izlerken denizlerde rast-ladığımız iğnebalığı dikkatimizi çekti. Tatlı suda bu balığı ilk defa görüyordum. Yengeçler, salyangozlar ve karidesler bir biçimde tatlı suya uyum gösterebiliyor ama iğnebalığının bunu başardığına hiç şahit olmamıştım. Bir saate yakın süre dipte ilerledikten sonra on iki metre derinliğe ulaştık. Su aniden soğudu ve

Yalova, Çınarcık yakınlarında bulunan Küçük Dipsiz Göl, aslında yapay olarak oluşturulan bir göl. Zamanında bu gölü oluşturmak için çok ağaç kesilmiş. Kesilen ağaçların kütükleri olduğu gibi bırakılıp gölün derinliklerine terk edilmiş.

Page 55: Atlas - Kasim 2012

AT_.indd 1 19.10.2012 23:38:20

Page 56: Atlas - Kasim 2012

56 ATLAS KASIM 2012

dikkat çekiyordu. Derinliği on metre olan gölün dibi tatlı su bitkileriyle kap-lıydı. Beni en çok etkileyense ufak kırmı-zı noktalardan oluşan kırmızı bir bulut-tu. Suda yüzen böcek larvalarıydı bunlar. Dipteki bitkilerin dalları üzerinde ise tatlı su salyangozları geziniyordu.

Terkos’tan Sapanca’ya, İznik’in, Uludağ’ın buzul göllerine, Marmara’nın göllerindeki hayatı belgeleyen çalışma-nın sonuna gelmiştim. Ortaya çıkan gö-rüntüler insana yorgunluğunu unuttura-cak kadar muhteşemdi n

suyun dondurucu soğukluğunu bile unutmuştum.

Mavi Noktalar: Uludağ’ın Buzul Gölleri

Diğer birçok yüksek dağ gibi Uludağ’ın yükseklerini de buzul gölleri süslüyor: Kilimli Göl, Kara Göl, Buzlu Göl ve Ay-nalı Göl… Alaçam köyünden başlayan toprak yolda iki saatlik bir yolculuktan sonra Uludağ’ın buzul göllerine ulaştım. Bunların içinde özellikle Kilimli Göl, ev sahipliği yaptığı canlıların çeşitliliğiyle

Sapanca Gölü’nün balıklarında biri kayabalğı (Neogobius melanostomus), gölün dibindeki kumluk alanlarda yer savaşı veriyor. Boş alanları kapabilmek için kayabalıkları birbirleri ile kıyasıya itişiyorlar (altta, solda). Sapanca Gölü, Aşağı Dereköy kıyılarında sualtından panoramik bir manzara. Dipteki yeşil pamuk görünümündeki algler aslında kirlilik habercisi (altta, sağda).

ATL

AS

KA

RTO

GR

AFY

A S

ER

VİS

İ

Page 57: Atlas - Kasim 2012

AT_.indd 1 18.10.2012 20:23:59

Page 58: Atlas - Kasim 2012

TERKOS GÖLÜTerkos Gölü, İstanbul’un su

ihtiyacının önemli bir bölümü-nü karşılayan üç doğal gölünden biri. Durusu olarak da bilinen Terkos Gölü’nün yüzölçümü 25 kilometrekare. Göl ile Karadeniz arasında 100-150 metre uzunlu-ğunda bir kanal uzanıyor. Terkos Gölü’ne Kemerburgaz yolundan devam ederek kolayca ulaşabilir-siniz. Balaban köyünde mola ve-rebilirsiniz. Köyde balıkçılardan tekne kiralayarak göl gezisi ya-pılabiliyor. Buradan Karaburun köyüne geçip kıyı yürüyüşleri de yapabilirsiniz.

Göl çevresinde kamp kurabilirsiniz.Keçeci Turizm Organizasyon ........................................ 554-881 65 63

DALYAN GÖLÜBursa’nın Karacabey ilçesin-

de, Kocaçay Deltası’nda bulunan Dalyan, Poyraz Gölü olarak da anılıyor. Gölün en dikkat çekici özelliği yüzeyinin nilüfer çiçekle-riyle kaplı olması. Gölün hemen ardındaki subasar ormanlar da keyifli bir orman gezisi için ideal. Yaz aylarında gidenler Yeniköy sahilinde denize girebilir. Bura-ya kadar gelmişken Karacabey Harası’nı da görebilirsiniz. Yeni-köy sahilinde küçük pansiyonlar mevcut. Otelde kalmak isteyen-ler Karacabey’i tercih edebilir.Karacabey Toru Otel........................................ 224-676 24 74

İZNİK GÖLÜİznik Gölü, türü tehlikedeki

bazı kuşlara ev sahipliği yaptığı ve birçok kuş türünü barındırdı-ğı için önemli bir kuş alanı. İznik merkezine ulaştığınızda merkez caddeden göl kıyısına kolayca ulaşabilirsiniz. Burada göl man-zarasını seyredeceğiniz harika bir sahil yolu bulunuyor. İznik Gölü kıyısında yan yana dizilmiş, göl manzaralı, güzel lokantalar bulunuyor. Bu sahilde moteller bulabilirsiniz.Berlin Motel .............. 224-757 19 15Cem Otel .................... 224-757 16 87İznik Vakfı Konukevi ..................................................................... 224-757 60 25

Ulubat Gölü içindeki Gölyazı bel-de merkezi bir köprü ile ana-karaya bağlanıyor. Gölyazı’nın girişinde yaklaşık 700’lü yaşla-rını süren bir çınar bulunuyor; içinden su çıktığı için “ağlayan çınar” deniyor. Ulubat Gölü, su-cul bitkiler açısından çok zen-gin. Türkiye’nin en geniş nilüfer yataklarına sahip. Ulubat’ta en büyüğü Halilbey olmak üzere do-kuz ada bulunuyor. Bunlar özel-likle sukuşlarının kışlama alanı. Göl çevresindeki köylerde her sene leylek şenliği düzenleniyor.

Göl kıyılarında otel yok. Göl-yazı ve Eskikaraağaç’ta küçük pansiyon tarzı işletmeler çalışı-yor. Bursa’da konaklayıp, günü-birlik göl ziyaretleri yapılabilir.

SUUÇTU ŞELALESİBursa iline 95, Mustafake-

malpaşa ilçesine 18 kilometre uzaklıkta, Çataltepe mevkiinde yer alıyor. Şelalenin son dört ki-lometresi toprak yol. Çam, meşe ve kayın ağaçları arasında gizle-nen bir mesire yeri olan ve etrafı piknik masalarıyla çevrili şelale, ilçenin su ihtiyacını da karşılıyor. Yaz aylarında şelalede yüzmek mümkün. Dere yatağına karış-madan önce Suuçtu Şelalesi’nin yoğun debisi yeterince derin bir gölet meydana getiriyor. 38 met-

reden dökülen suların altında oluşan gölün derinliği iki metre. Burada günübirlik aktiviteler ya-pabilirsiniz ancak kamp kurmak yasak. Mustafakemalpaşa’nın 15 kilometre güneyinde yer alan Tümbüldek Kaplıcaları da ziya-ret edilebilir. Bursa’dan yola çı-kanlar Suuçtu’ya varmadan önce Uludağ Çobankaya mevkiinde-ki Softaboğan Şelalesi’ni ziyaret edebilirler.

Uludağ Buzul GölleriUludağ buzul gölleri Uludağ

Milli Parkı sınırları içinde yer alıyor. Parka Bursa’dan 22 ki-lometrelik bir yol ile ulaşılabili-yor. Giriş kapısı ile oteller bölge-si arası 11 kilometre. Bursa’dan milli parkın Sarıalan kamp ve günübirlik kullanım alanına te-leferikle de çıkılabiliyor. Bursa Kadıyayla, Kadıyayla Sarıalan arasında teleferik hattı mevcut. Uludağ Kilimli Göl, Kara Göl, Buzlu Göl ve Aynalı Göl burada yer alan göllerden bazıları. Ala-çam köyünden başlayan toprak yolda iki saatlik bir yolculuktan sonra Uludağ’ın buzul göllerine ulaşılıyor. Sarıalan, Çobankaya, Kirazlıyayla ve Karabelen’de yaz aylarında kamp yapılabiliyor. Oteller bölgesinde birçok otel ile eğitim tesisleri mevcut.

Kriska’nın Evi ............. 224-589 10 25İznik Gölü’nde dalış yapmak mümkün.Mavi Keyif Dalış Cankurtaran Merkezi ........................ 224-247 99 88

SAPANCA GÖLÜSamanlı Dağları’nın eteklerin-

de yer alan gölün büyük bir bölü-mü Sakarya, batı tarafı ise Koca-eli ili içerisinde kalıyor. Göl bir zamanlar Marmara Denizi’nin bir parçasıyken denizden ayrıldı ve tek başına tatlı su gölü hali-ne gelip bölgenin yaşam kaynağı oldu. Sapanca Gölü aynı zaman-da her yıl on binlerce göçmen kuşun konakladığı önemli bir su-lak alan. Gölün çevresinde kali-teli oteller bulunuyor. Richmond Nua Wellness Spa ........................................ 264-582 21 00 Club Lale ............. 264-582 89 30- 31 Güral Sapanca ............ 264-592 3030 Kedikaya Butik Hotel........................................ 264-592 28 94 Lake House Talia Hotel ........................................ 264-592 32 00 Aqua Park ................... 264-582 52 37

Sörf, kürek, yelken ve de-niz bisikleti gölde yapılabilecek sporlar. Belli yerlerde yüzmek de mümkün.

Kartepe Kürek Kulübü: Sapanca Gölü Uzuntarla Mevkiinde Kar-tepe Belediyesi’nin hizmete sun-duğu kablolu sukayağı tesisi her yaştan insanın rahatlıkla yapa-bileceği, vücudun tüm kaslarını çalıştıran bir spor. Kablolu su ka-yağı bir tekne tarafından çekile-rek yapılan su kayağı yerine özel tasarlanmış çelik direklerden su üstüne 8-12 metre yüksekliğe kurulu bir kablo hattı ile çalışı-yor. Tesis nisan ile ekim ayları arasında hizmet veriyor.

ULUBAT GÖLÜUlubat Gölü, Bursa’nın yak-

laşık 30 kilometre batısında yer alıyor. Ulubat, Türkiye’nin en büyük tatlı su göllerinden biri. Eski adı Apolyont olan göl, çev-resinde arkeolojik zenginlik-ler de barındırıyor. Miletepolis, Theodoros Kilisesi, Apollonia, Issız Han ve Aktopraklık Höyük gölü çevreleyen tarihi değerler.

marmara gölleri rehber

58 ATLAS KASIM 2012

İznik şehrinin antik surları İznik Gölü’nün derinliklerine kadar uzanıyor.

Page 59: Atlas - Kasim 2012
Page 60: Atlas - Kasim 2012

60 ATLAS KASIM 2012

Page 61: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 61

Kayıp TürklerDUKHA HALKI - MOĞOLİSTAN

Moğolistan’ın kuzeybatı sınırında, Sayan Dağları’nda, rengeyikleriyle birlikte göçebe hayatı süren ve Türkçenin bir lehçesini konuşan Dukhalar... Avlarını paylaşarak, ormanlardan yemiş toplayarak, doğayla uyum içinde ortaklaşmacı bir toplum halinde yaşıyorlar.YAZI VE FOTOĞRAFLAR: SELCEN KÜÇÜKÜSTEL

Kuzey Moğolistan’ın Sayan Dağları’nda kimi zaman kış erken gelir. Dukhaların göçtüğü sonbahar kampında henüz ağustos ayının sonları olmasına rağmen kar yağışı başlamıştır bile. Ancak kışın neredeyse eksi 40 dereceye düşen sıcaklıkta bile çadırlarda yaşamaya alışkın olan Dukhalar için bu hava soğuk sayılmaz.

Page 62: Atlas - Kasim 2012

62 ATLAS KASIM 2012

Page 63: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 63

Dukhaların CoğrafyasıKuzey yarımkürede, özellikle de Sibirya’da iğneyapraklı ormanla kaplı dağlık bölgelere “tayga” deniliyor. Köken olarak Yakutçadan geldiği düşünülen ve “orman” anlamına gelen bu kelime günümüzde kuzey iklimlerindeki benzer tüm coğrafyalar için kullanılıyor. Dukhalar da yaşadıkları coğrafyayı kendi dillerinde “dayga” olarak adlandırıyor.

Page 64: Atlas - Kasim 2012

64 ATLAS KASIM 2012

Yaşam KaynaklarıRengeyikleri, Dukhaların yaşam kaynağı. Geyikler gün içinde bir arada tutuluyor; sürü çobansız olarak otlamaya ve sulanmaya gidiyor, akşam olmadan da obaya geri dönüyor. Ama kimi zaman, bütün rengeyikleri bir ya da iki gün süren kendi yabanıl göçlerini yapmak üzere obadan kendi başlarına uzaklaşıyor ve sonrasında geri dönüyor.

Page 65: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 65

Ö. Y

ÜK

SE

K

Page 66: Atlas - Kasim 2012

66 ATLAS KASIM 2012

Dukhaların ObasıDukhaların yaz kampı yaklaşık 2 bin 400 metre yükseklikte. Rengeyikleri sıcak havaya karşı dayanıklı olmadıkları için yazın yükseklerde olmaları gerekiyor. Adsız oba 16 çadırdan oluşuyor ve çadırlar birbirine yakın kuruluyor. Rengeyiklerinin çadırın yakınına getirilmesi ve sütlerinin sağılması dışında obada gün genellikle sakin geçiyor.

Page 67: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 67

Page 68: Atlas - Kasim 2012

68 ATLAS KASIM 2012

Uzun ve soğuk bir kışın ardından yaza girildiğinde Dukhalar için rahatlama zamanı geliyor. Artık herkes dışarıda rahatça oturabiliyor ve toplu sohbetler yapılabiliyor. Porucap (solda ayakta) yazları ailesiyle beraber taygada kalıyor ancak eylül ayı geldiğinde çocukların okulu başladığı için Sagannur köyüne yerleşiyorlar. Bu yüzden taygada geçirilen kısa zaman onlar için çok değerli.

Ö. Y

ÜK

SE

K

Page 69: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 69

S ık ormanların ve yüksek dağ­ların kuşattığı, en yakın yerle­şim yerinden onlarca kilometre uzaktaki taygada (iğneyaprak­

lı orman), atlarımızın üzerinde, nere­deyse altı saattir ilerliyorduk ve çevre­de hâlâ hiçbir insan izi yoktu. Kuzey Moğolistan’da, Sagannur köyünden ay­rılırken bir bacağı sakat, koltuk değneği kullanan yaşlı adamın söylediği bir cüm­le aklımdan çıkmıyordu. Burada geçire­ceğim süre içinde kulağıma küpe olsun diye beni uyarmış ve şöyle demişti:

“Çevrende gördüğün her şeyin bir ruhu vardır, hem de her şeyin... Bu yüz­den soluk aldığın her an, bunu fark et­meli ve çok dikkatli olmalısın! Böylece hiçbir canlının ruhuna saygısızlık yap­mamış olursun...”

Köyden ayrıldıktan sonra gün boyu at sırtında yol almış ve gece de ormanda konaklamıştık. Ertesi gün yine yollar­daydık. Bir yandan o yaşlı adamın bana ne demek istediğini düşünüyor, bir yan­dan da aklım hep, sızlayan bacaklarıma gidiyordu. Buradaki atlar neredeyse hâlâ yarı vahşi denilecek kadar sağı solu belli olmayan hareketler yaparak beni tedir­gin ediyorlardı. Arkamdaki atın üzerin­den rehberimiz Ultzi bana seslendi:

“Eki bi? Gorkba gorkba sen eki munar ata!” (İyi misin? Korkma, korkma sen ata iyi biniyorsun!)

Yüzümde bir gülümsemeyle, ancak, arkamı dönersem atımı tedirgin etmek­ten korkarak cevapladım:

“Jok Jok men eki munbaz! Meem atım dehk jörür, men gorkar!” (Yok, yok ben iyi binemiyorum. Benim atım hızlı yürü­yor, ben korkuyorum!)

Dün yolculuk esnasında eşyaların yüklü olduğu at tedirgin olup birdenbire dörtnala koşturmaya başlamış, ondan etkilenen atlarımız da ürkünce son anda yere atlayarak kurtulmuştuk. Bundan dolayı Ultzi benim korkup korkmadığı­mı sık sık soruyordu.

Oysa şu an beni korku ya da tedirgin­likten çok daha güçlü hisler sarıyordu. Yüzümdeki gülümsemenin nedeni de buydu. Aylardır hayalini kurduğum bir coğrafyada, Kuzey Moğolistan ile Altay Dağları arasında, ülkemden binlerce ki­lometre uzaktaydım ve burada, ulaşımı

Page 70: Atlas - Kasim 2012

70 ATLAS KASIM 2012

Page 71: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 71

Taygadaki Dukhalar Dukhalar aslında yıllar önce Rusya’daki Tuva Cumhuriyeti’nden buraya, yani günümüz Moğolistan topraklarına göç etmiş ve Rusya ile Moğolistan sınırı kapatıldığında Moğolistan tarafında kalmışlar. Bu nedenle Dukhaların anadilleri de Türkçe kökenli Tuvacanın bir koludur. Ancak Moğolistan’da yaşadıkları için hepsi Moğolca da biliyor. Bugün taygada yaşayan Dukhaların sayısı yaklaşık 200 kişi.

Page 72: Atlas - Kasim 2012

72 ATLAS KASIM 2012

Dukhalarda kadınlar ve erkekler oldukça eşitlikçi ilişkilere sahip. Bir şefleri yok, rengeyikleriyle, ortaklaşmacı, hiyerarşisiz bir toplumu yüzyıllardır sürdürüyorlar.

Page 73: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 73

güç dağların yamaçlarında sıkışmış, göğü avuçlayan, iri, eğri boynuzlu renge­yikleriyle birlikte hayatta kalma mücade­lesi veren ve benimle aynı dili konuşan Dukhaların obasını ziyaret edecektim. İki ay boyunca da sabahları onların ça­dırlarında gözümü açacaktım. Rengeyiği Türklerine ulaşmak için günlerdir yol­daydık ve benim sabredecek gücüm artık kalmamıştı. Geçtiğimiz her dağın ardın­da, uzakta beliren ak izleri veya belirsiz karaltıları Dukhaların çadırları sanıyor, her seferinde rehberimize obaya gelip gelmediğimizi soruyordum.

Yol boyunca bazen gökyüzünün yük­seklerinde dolanan, bazen sivri pençe­leriyle saçlarımızı okşayacak kadar yak­laşan kartalları izliyorduk. Galiba, daha önce hiç bu denli her şeyden uzak bir coğrafyada bulunmadım. Önümüzde beliren bir yamacı daha atlarımızla tır­manıp, dağın dik tarafından büyük bir vadiye indikten sonra, hesaplayamadı­ğım bir süre daha ilerledik ve sonunda, uzakta, aylardır görmeyi beklediğim şeyi gördüm. Vadinin sonuna değin yayılmış ak çadırlar ve o çadırların sivri tepele­rinden çıkan dumanlar, bana sanki çok eski zamanlardaki bir Kızılderili obasına varmışız hissi verdi. Yüksek yamaçta bu gerçeküstü manzarayı izleyerek ilerler­ken gözlerim doldu taştı. Şaşkınlık ve hayranlık dolu, bu görülmedik manza­rayı büyük bir merakla bir süre izledim. Atımdan atlayıp ayaklarımın ucundaki yeri öpmemek için kendimi zor tutu­yordum. Atlardan indiğimiz anda bütün tedirginliğim geçmişti; gerçekten tarifi zor güzellikte bir yere gelmiştik. Çadırla­rın ortasında tüm rengeyikleri bir araya toplanmışlardı ve göğü avuçlayan dev boynuzlarına güneş vurmuş, altın gibi parıldıyorlardı. Daha önce hayatımda hiç rengeyiği görmediğim için, gözlerimi hayranlıkla açarak bu harika yaratıkları, küçük bir çocuğun sevinciyle izlemeye koyuldum.

Kuzey Moğolistan’ın ücra bir köşe­sinde, Rusya sınırına yakın dağlarda ya­şayan göçer Dukhaların obasındaydık. Tam karşımda duran üçgen, iki beyaz ça­dırın arasından gülüşmeler işittim; bana doğru koşarak gelen bir rengeyiğinin üs­tüne küçük bir kız çocuğu binmiş, minik

Page 74: Atlas - Kasim 2012

74 ATLAS KASIM 2012

elleriyle hayvanın boynuzlarını yakala­mıştı. Hayranlığım ve şaşkınlığım daha da arttı, etrafta o yana bu yana koşturan çocukların çığlıkları vadide yankılanı­yordu. Buraya ulaşmak zordu belki, ama bir kez gelince kendimi hemen evimde hissetmiştim.

Ortadaki çadırın önünde toplanmış ve yere çömelmiş oturan yaşlılar bizi izle­meye koyulmuşlardı. Selam vermek için yanlarına gittiğimde bana Moğolca selam verdiler. Ben de karşılığında Moğolca ye­rine Dukhaların kaybolmak üzere olan anadillerinde merhaba anlamına gelen “eki” (iyi) diyerek selamlarına karşılık ver­dim. Hepsi şaşkınlık içinde yüzüme baktı. Buraya gelmeden önce Türkçe ile aynı ai­leden olan Dukhacayı biraz çalışmıştım. “Men Moğol dil bilbez, sizlerin sösünü bicce bicce bilir” dedim. O an insanların suratındaki şaşkınlık ve mutluluk ifadesi­ni anlatmam olanaksız. Birdenbire herkes başıma toplandı. Uzaklardan gelen bu yabancının, onların bile unutmak üzere olduğu ve Moğollar tarafından aşağı gö­rülen anadillerini nasıl olup da bildiğini anlayamıyorlardı. Sonradan obanın erkek Şamanı olduğunu öğrendiğim Gambat heyecanla sordu:

“Sen gerden gelgen?” Herkes ne diyeceğimi merak ederek

yüzüme dikkatlice bakıyordu. Etrafta kim var kim yoksa, başımıza toplanmıştı.

“Men Türk ulusundan gelgen. Meem adim Selcen.”

Herkesin yüzüne kocaman birer gü­lümseme yayıldı; kıkırdamalar ve fısıl­daşmalar çok belirgin duyuluyordu. Ba­zıları hâlâ nasıl dillerini konuştuğumu anlayamamıştı. Birbirlerine Türk ulusu­nun nerede olduğunu soruyorlardı. Bi­lenler bilmeyenlere anlatıyordu.

“Meem sösüm sizlernin sösü pile dö­mey (benzer)” diyerek devam ettim.

Oba yerini birden daha büyük bir heyecan sardı. Dillerimizin benzer ol­duğunu daha önce bilmeme rağmen, bu kadar yol gelip, böyle inanılmaz bir top­luluğun içinde insanlarla anlaşabiliyor olmak beni de çok heyecanlandırmıştı. Söyledikleri her şeyi anlayamıyordum elbette ama basit cümlelerle anlaşmaya çalışıyorduk. Tek tek herkese Dukhala­rın dilinde söylendiği gibi “Seen ading

Rengeyikleri Dukhaların yaşamlarında büyük bir öneme sahip. Onları çoğunlukla binek hayvanı olarak kullanıp, sütünü içiyorlar. Süt sağma işi çoğunlukla kadınlara ait ve geyiklerden günde yaklaşık 250 gram süt alabiliyorlar. Bu sütü bol suda kaynattıkları çay ile karıştırarak içiyorlar.

Page 75: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 75

Page 76: Atlas - Kasim 2012

76 ATLAS KASIM 2012

gelmişti ki, onlar kendi dillerinde bir şey söylüyor, ben de kendi dilimdeki karşılı­ğı eğer biliyorsam söylüyordum:

Dukhacada “cörü”, Türkçede “yürü” anlamına geliyordu; gız, kız; ool, oğul; geerde, nerede; guş, kuş. “Süt içher bi” ise “Süt içer misin” demekti.

Daha ilk günden buradaki insanlarla aramızda farklı bir bağ oluşacağını anla­mıştım. Bu heyecan verici oyun oldukça uzun sürmüş olmalıydı ki saatin çok geç olduğunu fark etmemişiz. Yatma vakti geldiğinde buraya gelirken yaşadığımız

gim” diyerek adlarını sordum ve hepsiyle tanıştım.

İlk kez tanıştığımız halde, karşılıklı olarak aslında “tanıdık” olduğumuzu he­men anlamıştık ve birbirimize soracak çok şeyimiz olduğunu hissediyorduk. Bütün gece çadırın içinde bizi ziyarete gelen insanlarla anlaşabildiğimiz kadar anlaştık, anlaşamadığımız yerde birbi­rimize bakıp güldük ve dillerimiz ara­sındaki her ortak sözcüğü keşfettiğimiz anda çocuklar gibi sevindik. Hatta bu oyun hepimize o kadar heyecan verici

Ö. Y

ÜK

SE

K

Page 77: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 77

Dukhaların anadili bizim konuştuğu­muz Türkçeye çok yakın olsa da, basit konuların dışına çıktığımızda henüz an­laşamıyorduk. Ariuntamir bizim anlaşa­madığımız yerde onlara Moğolca sorup bana çeviriyordu. Oysa geçen iki ayın sonunda, artık, çevirmenim Ariunta’ya benim çevirmenlik yapmaya başlayaca­ğımı bilmiyorduk elbette.

Yanında kaldığımız aile, 53 yaşın­da Boyuntuktuk adında bir kadın ve onun 20 ile 16 yaşındaki kızları Sarol ve Holun’dan oluşuyordu. Boyuntuktuk hiç

bütün zorlu yolları ve yorucu saatleri unutmuştuk bile.

E rtesi sabah uyandığımızda iki ay bo­yunca kalacağımız ailenin yanına

yerleşmeye gittik. Köyde tanışmış ol­duğumuz ve burada yaşayan rengeyiği çobanı bir Dukha ile evli Moğol kız Zaya çok iyi İngilizce biliyordu ve bizi bir ai­lenin yanına yerleştirmişti. Zaten antro­poloji öğrencisi olan Moğol arkadaşım Ariuntamir de dil konusunda yardımcı olmak için burada benimle kalacaktı.

Güz obasında bir yabanördeğini yakalamış Dukha çocukları, avcılık deneyiminin ilk denemelerini yapıyorlar (üstte, solda). Dukhalar, armağan edilen etlerin büyük bölümünü güneşte kurutuyor, kalanını da bozulmasın diye bir kaba koyup serin ırmak suyunda saklıyorlar (üstte).

Ö. Y

ÜK

SE

K

Page 78: Atlas - Kasim 2012

78 ATLAS KASIM 2012

Güz obasında Ultzin, dürbünüyle rengeyikleri için tehlikeli olabilecek kurt benzeri yırtıcıları ve avlanabilecek hayvanları gözlüyor.

Page 79: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 79

evlenmemiş olduğu için çocuklarını tek başına büyütmüştü ve o yüzden tayganın en güçlü kadınlarından biri olarak bilini­yordu. Onun hayatında kaldığımız kısa sürede buna kendimiz şahit olacaktık zaten. Yan çadırda ise Boyuntuktuk’un büyük kızı ailesiyle birlikte yaşıyordu. Onların bir buçuk ve iki buçuk yaşındaki küçük kızları da sık sık anneannelerini ziyaret etmek için bizim çadıra gelerek burada kaldığımız süre içinde hayatımızı oldukça neşelendireceklerdi.

Dukhalar günümüzde Moğolistan’ın en küçük etnik grubu olarak kuzey­deki tayga bölgesinde yaşıyorlar. Dağ­larda göçebe olarak yaşayanların sayısı yaklaşık 200 kişi. En yakındaki köyde yaşayan Dukhaları da dahil edince Mo­ğolistan’daki toplam nüfusları yaklaşık 500 kişi kadar. Dukhaların ataları aslın­da 1940’lı yıllarda Rusya sınırları içinde olan Tuva’dan çıkıp dağların arasında ge­yikleriyle yolculuk ederek buralara göç etmişler ve Rusya ­ Moğolistan sınırının kapanmasından sonra Moğolistan sınır­ları içinde kalmışlar. Obanın en bilgi­li kişilerinden biri olan Öviy’e Dukha­ların geçmişlerini sorduğumuzda şöyle anlatmıştı;

“Geçmişimizle ilgili bildiğimiz en önemli şey, Tuva’dan geldiğimiz ve atala­rımızın atalarının atalarının bile rengeyi­ği yetiştirmiş olması. Benim anneannem hep Tuva’dan çıkıp dağların arasından, rengeyiklerinin sırtında yaptıkları uzun yolculukları anlatırdı. Artık bugünler­de kültürümüz Moğol kültürüyle karış­tı, çocuklar dilimizi öğrenmiyor ama gene de bizim Moğol olmadığımızı ve farklı bir kültürden geliyor olduğumuzu biliyorlar.”

Dukha halkını Moğollardan ayıran en belirgin özellik, yüksek yamaçlarda ren­geyiği yetiştirerek göçer hayatlarını sür­dürüyor olmaları. Zaten Moğolistan’da onlardan başka rengeyiği yetiştiren bir topluluk da yok, bu nedenle Moğolcada “rengeyiği insanı” anlamına gelen “Tsa­atan” diye adlandırılıyorlar. Rengeyiğini öncelikle sütü için ve kışın ava giderken üzerine binmek için kullanan Dukhalar, zorda kalmadıkları sürece geyiklerini et ihtiyacı için kesmiyorlar. Geleneksel olarak asıl geçimlerini yabani hayvan

Page 80: Atlas - Kasim 2012

80 ATLAS KASIM 2012

oysa yabani patatesle yaptığımız un yük­sek tansiyona çok iyi geliyordu.”

Ancak gene de erkekler ava gitme­ye devam ediyor. Avlanarak ve yabani yemiş toplayarak sürdürdükleri yaşam Dukhaların toplumsal ilişkilerini de be­lirliyor. Dukhalar av etini mutlaka payla­şıyor. Yeterince av hayvanı bulmak artık iyice güçleşmiş olsa da, avcılar avladık­ları hayvanların etini, obada her aileye dağıtıyorlar, ava katılsınlar ya da katıl­masınlar, bu eşit paylaşma erdemi değiş­miyor. Toplumda lider yok ve herkes eşit haklara sahip. Bu konuda konuştuğumuz

avlayarak ve doğadan topladıkları bitki­lerle sağlıyorlar. Ancak bu tarz yaşam da yavaş yavaş değişiyor. Obanın en yaşlısı seksen yaşındaki Ponsul’a taygada deği­şen yaşamı sordum:

“Eskiden, köye inmediğiniz zaman­larda neler yerdiniz? ”

“Eskiden sadece doğadan topladıkla­rımızı yerdik. Erkekler özellikle sonba­har ve kış aylarında rengeyiklerine bine­rek günlerce süren uzun avlara çıkardı. Biz ise dağlardan yemiş, yabani patates ve diğer bitkileri toplardık. Artık gençle­re köyden un almak daha kolay geliyor,

Page 81: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 81

şuradaki obaya göçmeyi düşünüyorum çünkü orada çimler daha iyi, gibi şeyler söylerler ve biz de zaten o kişiye güveni­yorsak onu takip ederiz.”

“Peki ya çadırda kararları kim alır? Kadınlar mı, erkekler mi?”

“Çadırda da kararları mutlaka beraber alırız aslında. Bizde Moğollarda olduğu gibi erkek egemenliği yok. Kadınlar da her konuda söz hakkına sahip.”

Bu konularda, bir yandan da yürüttü­ğüm akademik araştırmam için insan­lara bir dolu soru yöneltiyordum. Ama gözlemleme şansı bulduğum konular

ve “Sizde kararları kim verir” sorusunu yönelttiğimiz hemen herkes aynı yanıtı verdi:

“Kararlarımızı her zaman beraberce, konuşarak veririz. Örneğin göç zamanı nereye ya da ne zaman gidileceğini be­lirlemek için bir araya gelir konuşuruz.”

“Peki yaşlılar daha fazla söz hakkına ve güce sahip değil mi?”

“Tabii ki yaşlıların sözüne saygı du­yarız ve onların fikirleri bizim için çok önemlidir. Ama yaşlılar hiçbir zaman bizi kendi fikirlerine uymamız konu­sunda zorlamaz. En fazla, ben bu sene

Dukha çadırının eşiği her zaman küçük çocukların girip çıktığı, konukların habersiz uğradığı bir yer (üstte, solda). Boyuntuktuk köyden getirilen koyun etini kurutulmak üzere güneşe seriyor. Kendisi iki genç kızıyla arka planda görülen çadırda yaşıyor (en üstte). Çadırların içi ve dışı ya da obanın her yanı Dukha çocukları ve gençleri için oyun alanı. Gençler özellikle kart oyunları oynamayı seviyor (üstte).

Ö. Y

ÜK

SE

K

Page 82: Atlas - Kasim 2012

82 ATLAS KASIM 2012

kaldığımız Boyuntuktuk, “Ben yarın yola çıkıyorum” diyerek toplanmaya girişmiş ve böylece de göçü başlatan kişi olmuş­tu. Biz yola çıktıktan sonra bütün aile­ler bizi takip ederek sonbahar obasına göçmüştü. Elinde asası bütün geyikleri­ni yükleyip yola koyulan Boyuntuktuk, Dukhalarda kadınların ne kadar güçlü olabildiğinin bir kanıtı gibiydi.

Göç zamanında oba birden hareket­lenmişti. Herkes harıl harıl çadırları top­luyor, hepsi taşınabilir eşyalar geyiklere yükleniyor, yolda atıştırmak için kızar­mış hamurlu yiyecekler hazırlıyordu. En sonunda da, çocuklar ve bebekler geyik­lerin üzerindeki eyerlere bağlandı, bü­tün eşyaların ipleri sıkıca gerildi ve yola çıkıldı. Sürüde hiçbir geyiği geride bı­rakmadan sonbahar obasına varmak en büyük hedefti o an. Boyuntuktuk elinde­ki asası ile bindiği geyiğin üzerinde sü­rünün önünü çekiyordu, onun geyiğine bağlı diğer yük geyikleri hemen arkasın­da hepimiz onu takip ediyorduk. Ailenin kızları Sarol ve Holun sırtına bindikle­ri rengeyikleriyle en arkada yavru ge­yikleri toplamaya çalışıyorlardı; havayı dövdükleri sopalarıyla ve yol boyunca

bana, sorulardan daha çok fikir veriyor­du. Dukhalar yılda yaklaşık dört kez gö­çerler ve bu göçler mevsime göre belirle­nir. Yazları daha yükseklerde kalınırken, kış yaklaştıkça daha alçak alanlara inilir. Hatta kışın ormanın içinde kalırlar ki, sert ve soğuk rüzgârlardan korunabilsin­ler. Göç sırasında rengeyiklerini binek hayvanı olarak kullanarak eşyalarını ge­yiklere yüklerler ve at gibi rengeyikleri­ne binerler. Tayganın coğrafi koşulların­da rengeyikleri atlardan daha güçlüdür, çünkü bu yükseklikte ve sık ormanın içlerindeki yolculuklarda daha rahat ha­yatta kalabilirler. O yüzden de Dukhalar için rengeyiği hayati bir önem taşıyor.

Dukhaların yanına ilk ulaştığımız­da yaz obasındaydılar. Ancak hava

ağustos ortalarına doğru iyice soğumaya başlamış ve bu da göç zamanının geldiği­nin işareti olmuştu. Ancak tam olarak ne zaman yola çıkılacağını sorduğumuzda kimse bize belirgin bir şey söylemiyor­du. Aldığımız cevap genellikle “yarın da olabilir, bir hafta sonra da” şeklin­deydi. Yola çıkış kararının nasıl alındı­ğını çözmeye çalışıyorduk ki, yanında

Bazı rengeyiklerinin boynuzları ekim ayı içinde düşüyor, sonra yerine yenileri çıkıyor. Düşen boynuzları da Dukhalar sanatsal nesneler yapmak için kullanıyor.

Page 83: Atlas - Kasim 2012
Page 84: Atlas - Kasim 2012

84 ATLAS KASIM 2012

geyiğe aktarmak zorunda kaldı. Ayrı-ca çocuklar yolda birkaç kez mızmız-lanmışlardı. Ama gene de genel olarak büyük bir sorun yaşamadık ve karanlık olmadan yeni oba yerine varmayı başar-dık. Burası daha alçakta ve bu yüzden daha ağaçlık bir yerdi. Zaten hava da ar-tık iyice soğumaya başlamıştı. Hatta bir iki hafta sonra bir gün kalktığımızda kar bile yağmıştı.

Hava sıcaklığının sıfırın altına indiği gecelerden birinde çadırda uyumakta zorluk çekip bir o yana bir bu yana dö-nüyordum ki dışarıda uzaklardan gelen bir davul sesi duydum. Uzun süre sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştıktan sonra kalkıp bakmaya karar verdim. Fe-nerimi elime aldım ve telaşla çadırın dı-şına çıktım. Ses hemen yan tarafımızda yaşayan Gambat’ın çadırından geliyordu. Çadıra yaklaştıkça davul sesi iyice arttı ve kapıya geldiğimde artık kalbim hızlı çarpıyordu. Girip girmeme konusun-da kararsızdım ama merakım kararsız-lığımın önüne geçti ve kapıyı araladım. İçerisi zifiri karanlıktı ama Gambat’ın eşi Purve eliyle içeri girmemi işaret etti. Çadırın içinde en az dört beş kişi vardı ve Gambat hayvan tüylerinden oluşan Şaman kıyafetini giyinmişti. Zaten içe-riye girer girmez bunun bir Şaman ayini olduğunu anlamıştım.

Gece yarısı başlayan ayin saatlerce sürdü ve bu süre içinde Gambat görün-mez ruhlarla iletişime geçerken bazen hayvan sesleri çıkarıyor, bazen bağırıyor, çığlıklar atıyor, bazen de kendinden ge-çip yere düşüyordu. Çadırın içindeki herkes sessiz ve biraz korkmuş halde, kıpırtısız onu izliyordu. Gambat’ın karısı ayin esnasında ona yardım ediyordu. Şa-man davulu döngürü hiç durmadan ça-lan, zıplayan ve şarkı söyleyen Gambat’ın gerçekten kendinden geçmiş halde oldu-ğu belliydi. Ayin bittiğinde çok yoruldu-ğu için Şaman, soruları ertesi gün yanıt-layacaktı. Uyumak için çadırıma gittim ben de, döngür sesleri hâlâ kulaklarım-da çınlıyordu. Ertesi gün Zaya’ya orada olanları ve ayinin amacını sordum.

“Neden Şaman ayini yapıldı dün gece Zaya biliyor musun? Dünün bir özelliği mi vardı”

“Hayır, özel bir gün değildi. Obadan

kopardıkları “huuu huuu” çığlıklarıyla, sürüye nerede olduklarının işaretini ve-riyorlardı. Yaklaşık altı saat süren göç boyunca geçtiğimiz vadiler, küçük göl-ler, seslerimizin yankılandığı kayalıklar, dağlar ve nehirler güzellikleriyle bizi o denli büyülemişti ki, hiçbir şey yapma-dan, sadece geyiklerin üzerinden düş-memeye çalışarak etrafı izliyorduk. Yol üzerinde ufak tefek sorunlar da yaşadık. Örneğin geyiklerden birinin yükü faz-la ağır olduğu için bir ayağı sakatlandı. Boyuntuktuk onun yüklerini başka bir

Obada erkenden kış hazırlıklarına başlayanlardan biri de Sürün. Rengeyiği derisinden yaptığı botlar kışın torununun ayaklarını sıcak tutacak.

Page 85: Atlas - Kasim 2012

AT_.indd 1 18.10.2012 20:25:08

Page 86: Atlas - Kasim 2012

86 ATLAS KASIM 2012

Merakım iyice artmıştı: “Öğrenebil-diniz mi peki nedenini? Eğer sormamda sakınca yoksa tabii...”

“Şaman, eşimin birkaç ay önce ava gittiğinde öldürmemesi gereken yavru bir ceylanı nehir kıyısında öldürdüğü-nü söyledi. Bu çok ciddi bir hata, çünkü bizde hem küçük hayvanları öldürmek yasaktır, hem de nehir kenarında hayvan öldürmeyiz. Çünkü hayvan suya düşüp nehri kirletebilir.”

“Ne yapmanızı önerdi peki?”“O nehrin kıyısına gidip orada doğaya

çay ve süt serperek sunumlarda bulun-ması ve öldürdüğü hayvanın ruhundan özür dilemesi gerekiyormuş. O da tabii ki kendine söyleneni yaptı ve o zaman-dan beri hayvanlarımızın sağlığında bir sorun çıkmadı.”

Zaya’nın anlattığı bu öyküye çok şa-şırmıştım ama daha sonra Dukhaların yanında kaldığım süre boyunca doğa ve hayvanlarla olan ilişkilerinde ne ka-dar hassas olduklarına birçok kez şahit olmuştum. Doğadaki hiçbir canlı ile hi-yerarşik ilişkilere girmeden, yaşayan her şeye saygı duyuyorlardı.

Örneğin nehirlerinin temizliği

bazı insanlar, özellikle de bir kişi cid-di sorunlar yaşıyormuş. Bu yüzden de Gambat’tan ayin yapmasını istemiş.”

“İnsanlar kötü şeyler yaşadıklarında Gambat’tan yardım istiyorlar yani öyle mi?”

“Şöyle açıklayabilirim, tabii ki başımı-za gelen her ufak sorunda gidip Şamana danışmıyoruz. Ama eğer bir kişinin işleri uzun süredir ters gidiyorsa, o zaman bir yerde bir yanlış yaptığını düşünüp Şama-na gidebilir. Şaman kimi zaman yardım-cı ruhunu da kullanarak, diğer ruhlarla ya da ata ruhlarıyla iletişime geçip soru-nun kaynağını bulmaya çalışır.”

“Ne gibi konular olabilir peki bunlar?”“Kişinin hayatında ters giden herhangi

bir şey olabilir. Örneğin geçen sene be-nim sürümdeki hayvanlardan altısını kurt kapmıştı. Böyle şeyler olabilir tabii ama o kadar hayvanın arasından ölenlerin sa-dece benim rengeyiklerim olması düşün-dürücüydü. Acaba bilmeden yanlışlıkla kötü bir şey yaptım ve onun cezasını mı çekiyorum diye kendimi sorgulamaya başladım ve en sonunda obamızın diğer Şamanı Sensıtık’a danışmaya gittim. Sebe-bini bulmak için özel bir ayin düzenledi.”

Yaz obasında, baba küçük kızlarını, Nomkhon ve Selbık’ı rengeyiğinin sırtına bindirmiş çadıra götürüyor.

Ö. Y

ÜK

SE

K

Page 87: Atlas - Kasim 2012

haftasonu_styleshoots-SON 9/25/12 5:34 PM Page 1 C M Y CM MY CY CMY K

Page 88: Atlas - Kasim 2012

88 ATLAS KASIM 2012

gerekiyordu. Tekrar ihtiyacın olursa er-tesi gün çıkıp tekrar toplayabilirsin’ dedi. Bu benim için güzel bir ders oldu. Duk-halar her şeyi sadece ihtiyaçları kadar alıyorlar, çünkü doğadaki bir şeyi israf etmek onlar için ürkütücü bir fikir.”

Dukhaların bu konularda pek çok inancı da mevcut. Dışarıdan bakıldığın-da belki de kimilerinin “ilkel ya da geri” olarak adlandırdığı bu insanların aslın-da birçok konuda bizden daha “ileri” olduklarını orada kaldığım süre içinde bizzat gözlemledim. Bizimle kıyasla-namayacak derecede ileri olan duyar-lılıkları elbette yüzyıllardır çevreleriyle karşılıklı birbirlerine bağımlı yaşamala-rıyla da ilgiliydi.

Bugün Dukhalar eski geleneklerinin birçoğunu hâlâ sürdürürken, son

yıllarda meydana gelen değişiklikler el-bette büyük. Artık çocuklar okula gittik-leri için kışları köyde kalıyorlar ve çocuğu olan ailelerin bazıları da kışın köyde kalıp sadece yazları taygaya geliyor. Okulda eğitim dili Moğolca olduğu için çoğu aile çocuğuna Dukhaca yerine Moğolcayı öğ-retmeyi tercih ediyor ve bu da dilin yavaş

konusunda çok duyarlıydılar. Bir neh-rin içinde ellerini yıkamak bile tabu ola-rak görülüyordu; çünkü özellikle sabun kullanırsanız nehri kirletiyordunuz. Bu yüzden bir şeyler yıkarken mutlaka suyu bir kovayla dışarıya alıp o şekilde yıkı-yorlardı. Doğadan elde ettikleri şeyleri onlara verilmiş bir hak olarak değil, do-ğanın onlara sunduğu bir armağan olarak değerlendirmeleri Dukhaların bu hassas yaklaşımının sebeplerinden biri. Obada uzun süre kalan Danimarkalı bir antropo-log bana başına gelen bir olayı anlatmıştı.

“Bir sabah kalktığımda boğazlarım ağrıyordu. Yan çadırda yaşayan ailede-ki yaşlı kadın bana arkadaki dağlarda bulunun bir bitkinin soğuk algınlığına iyi geldiğini söyledi. Ben de toplamaya gittim ve elbette Batı’da alışkanlığımız olduğu gibi daha sonra da kullanırım diye kendim için bol bol koparıp bir de-met de fazladan topladım. Belki obadaki dostlarıma veririm diye de düşünüyor-dum. Çadıra geri dönüp yaşlı kadına topladıklarımı gösterince yüzünde beli-ren dehşet ifadesini unutamam. ‘Neden bu kadar çok topladın ki? Sadece ken-dine bugün için yetecek kadar toplaman

Çadırlarda eşiğin karşısı kutsal alan kabul ediliyor. Geyiklerini, çadırlarını ve aileyi koruyan çeşitli ongutlar bu bölüme kumaş parçaları halinde asılıyor (üstte). Üzerlerinde uçan geyik motiflerinin bulunduğu dikilitaşlara “geyik taşı” deniliyor. Özellikle Sibirya ve Moğolistan’da çok sayıda bulunan geyik taşlarının yaklaşık 3 bin yıl öncesine ait oldukları düşünülüyor. Fotoğraftaki geyik taşı da Moğolistan’da Mörön şehri yakınında (altta).

Ö. Y

ÜK

SE

K

Page 89: Atlas - Kasim 2012

�����������������������������������

����� ����������������������������������

���

�������������������������������������� ��������­����������������

AT_.indd 1 17.10.2012 20:43:09

Page 90: Atlas - Kasim 2012

90 ATLAS KASIM 2012

Bu değişimi nasıl değerlendirdiğimiz çok önemli. Artık dünyanın birçok ye-rinde insanlar dış dünya ile iletişim ha-linde ama bunun ne kadar neyi değiştir-diğini anlayabilmek o kadar kolay değil.

Üniversitede okuyan genç kızlardan birine fikrini sormuştum, o da bana şu yanıtı vermişti: “Bazen buraya gelen ya-bancılar bizim kot pantolon giymemize ya da güneş paneli ile elektrik kullanıp radyo ya da televizyonu biliyor olma-mıza çok şaşırıyorlar. Onlar bizi hiçbir şeyden haberi olmadan dağda yaşayan insanlar olarak hayal ediyorlar sanırım ve hayal kırıklığına uğruyorlar. Oysa an-layamadıkları şey şu ki, bizim ne giyiyor olmamız kafamızın içini değiştirmiyor. Ve biz dış dünyadan haberdar oldu-ğumuz halde gene de burada yaşama-yı tercih ediyoruz. Ben okulu bitirince hemşire olacağım ve gelip burada kendi halkıma hizmet edeceğim. Birçok insan başka seçenekleri ve dünyaları bildiği halde buraya geri dönüyorsa, bu bence daha da kıymetli bir şey...”

Tüm bunlar yanlarında kaldığımız süre içinde Dukhalardan öğrendikleri-mizin sadece bir kısmıydı. Henüz buraya gelmeden önce köydeki yaşlı adamın söylediği cümleyi hatırlamıştım, demiş-ti ki: “Çevrende gördüğün her şeyin bir ruhu vardır, hem de her şeyin...” Şimdi taygadan ayrılırken onun ne demek iste-diğini gayet iyi biliyorum n

yavaş kaybolmasına neden oluyor.Şu an Dukhalardan toplam sekiz kız

büyük şehirlerde üniversiteye gidiyor. Çocukların okula gitmesi beraberinde para ihtiyacı doğuruyor elbette. Uzun yıllar boyunca Sovyet döneminde dev-letten destek gören Dukhalar, serbest pazar ekonomisine geçişle birlikte çok büyük sıkıntılar yaşamışlar. Ama son za-manlarda yeni yeni ortaya çıkan ekolojik turizm sayesinde yeni bir gelir kaynak-ları olmuş. Geyik boynuzlarından yap-tıkları süs eşyalarını gelen yabancılara satıyorlar ve bu sayede köyden un, şeker, tuz gibi ana gıda malzemelerini alıp, ço-cuklarını okula gönderebiliyorlar.

Dukhalar son yıllarda artan ekoturizmden gelir elde edebilmek için rengeyiği boynuzundan yaptıkları çeşitli eşyaları yabancılara satıyorlar. Bunların çoğu birer sanat eseri gibi ince ve detaylı işlenmiş geyik motifleriyle süslü.

Page 91: Atlas - Kasim 2012

O ve Ö

A h, harfleri sözcüklerle kıyaslayıp onları daha az önemli, daha az güçlü, daha az yetenekli saymayın! Hiçbir şey anlata-

mazlar sanmayın! Bana kalırsa, tek bir harf, pek çok sözcükten daha çok şey anlatır. Tek bir harf! Öyle harfler var ki, tek

bir sözcük değil, bir cümleden bile fazladır. Harfler sesin resmi diye bilinir, ama dikkatle incelendiğinde, her biri bize

ne duygular anlatır. O harfi bir dünyadır örneğin, Ö harfi de iki uydulu uzak bir gezegen, güneş sisteminin dışında. Bana sorarsanız,

bir gezegenin iki uydusu varsa o gezegende aşkın duygusu zayıflar ey okur. Hatta, insanlar iki âşıklı bile olabilir. Bir dünya ve iki ayın

çekimi, aşkı bozar! Öööö! Bundan başka, H harfi basamakları kırık bir merdivene benzer, çıkılmaz yükseklikler için, elimize tutuştu-

rulmuş. B harfi gözlüğümüzdür, ama gözümüze ters konulmuş bir gözlük. D harfi, obur bir adam, C harfi aç bir adam. Dünyanın

hallerini anlatır. (ÖZCAN YÜKSEK)

BU

BİR

İLA

ND

IR

Yazının Hikâyesi

ÖZC

AN

KS

EK

Page 92: Atlas - Kasim 2012

92 ATLAS KASIM 2012

KAYIP TÜRKLER

Dukhalar, Sayan Dağları’nda rengeyikleriyle birlikte yıl boyu göçüyor. Göçün yerini ve zamanını biraz da rengeyikleri belirliyor.FOTOĞRAFLAR VE YAZILARI: SELCEN KÜÇÜKÜSTEL

Sonsuz Göç

Ö. Y

ÜK

SE

K

Page 93: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 93

Dukhalar ağustos ayının ortalarında güz obasına göçerler. Çünkü taygaya kış bu aylarda yavaş yavaş gelmeye başlıyor. Artık “çakçek”ler (çiçekler) solmuş, otlar kızarmıştır.

Page 94: Atlas - Kasim 2012

94 ATLAS KASIM 2012

Bir Obadan DiğerineGöç yolculuğu genellikle bir tam gün sürer. Bu süre hangi obaya gidileceğine göre değişebilir. Rengeyiklerine eşyalar yüklenir. Her ailede at az sayıda olduğu için boşta kalan rengeyiklerine de binilir. Bazen yükü düzeltmek ya da sürüyü toplamak için geyikten inilse bile tekrar binilir; yayan kimse olmaz, çünkü göç hızla bitirilmelidir.

Page 95: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 95

Page 96: Atlas - Kasim 2012

96 ATLAS KASIM 2012

Page 97: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 97

Göç AnıGöç zamanı geldiğinde taygada hayat birden hızlanır. Çadırın içindeki eşyalar önce ortaya serilir, kumaşı soyulur ve toplanır; sonra çadırın sırıkları yere koyularak obada bırakılır. Bu sırıklar önümüzdeki sene eğer hâlâ sağlamsa tekrar çadırın yapımı için kullanılacaktır.

Page 98: Atlas - Kasim 2012

98 ATLAS KASIM 2012

Geyiklere Bağlanmak Bir kez yola çıkıldığında, hava kararmadan yeni obaya varmak için uzun molalar asla verilemez. Bu nedenle çocuklar rengeyiklerinin eyerlerine sıkıca bağlanır ve göçü tek başlarına rengeyiğinin üstünde bitirirler.

Ö. Y

ÜK

SE

K

Page 99: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 99

Page 100: Atlas - Kasim 2012

100 ATLAS KASIM 2012

Yaz obasından güz obasına göç, eşyaları taşımak için geyiklerle birkaç sefer gidip gelmeyi gerekli kılıyor. İki oba arası ise bir günlük yol (üstte).Sadece kuzey iklimlerinde yaşayabilen rengeyikleri, Dukhaların kaldığı “taygada” rahatça yaşayabilecek tek hayvan. Rengeyikleri, kışın eksi 50 dereceye düşen ısıda bile rahatça hayatta kalabiliyor ve bu coğrafyada atlardan daha iyi ve hızlı yürüyebiliyor (solda).

Page 101: Atlas - Kasim 2012
Page 102: Atlas - Kasim 2012

102 ATLAS KASIM 2012

Geyikler yüklenirken eşyaların dengeli olması en önemli kurallardan biridir. Erkek geyiklere daha ağır eşyalar yüklenirken, dişi geyikler hafif yüklerle yolculuk eder (üstte). Ağustos ayının ortalarında varılan güz obası, yaz obasına göre daha alçaktadır. Çadırların tekrar kurulması yaklaşık 15 dakika sürer (sağda).

Page 103: Atlas - Kasim 2012

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

Radyo_D_Atlas_ilan_Kenan.pdf 1 10/17/12 6:17 PM

Page 104: Atlas - Kasim 2012

104 ATLAS KASIM 2012

Nomkun henüz iki buçuk yaşında olmasına rağmen daha şimdiden birçok şeyi tek başına yapabiliyor. Örneğin, akşam obaya dönen rengeyiklerini bağlayabiliyor ya da kardeşine yemek yedirebiliyor (sağda). Göç sırasında en önemli konulardan biri hiçbir rengeyiğini arkada bırakmamak. Holun, 16 yaşında. Kışın en yakın köydeki okula gidiyor, ancak yazlarını ailesiyle taygada geçirdiği için rengeyikleri hakkında çok ayrıntılı bilgiye sahip (altta) n

Ö. Y

ÜK

SE

K

Page 105: Atlas - Kasim 2012

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

Radyo_D_Atlas_ilan_Ajda.pdf 1 10/17/12 6:23 PM

Page 106: Atlas - Kasim 2012

106 ATLAS KASIM 2012

OVALIK KİLİKİA

Çukurova’daBin Yıl

Ovalık Kilikia’da yer alan ve ortaçağa tarihlenen Anavarza (Anazarbos) Kalesi, Adana’nın Kozan ilçesi sınırları içerisinde. Anazarbos’a, Roma İmparatorluğu’nun kurucusu Octavianus Augustus tarafından İÖ 19 yılında şehir statüsü verildi. Çukurova’nın ortasında Melitene (Malatya) ile Antiokheia (Antakya) arasındaki askeri yol üzerinde stratejik bir öneme sahipti. Bundan ötürü kısa sürede gelişerek Roma eyaleti Kilikia’nın başşehri Tarsus’la rekabet edebilecek konuma geldi.

Adana, Mersin, Tarsus gibi yerleşmeleri kapsayan Ovalık Kilikia’nın tarihi aslında 9 bin yıl kadar gerilere gidiyor. Bu sürecin bin yıllık bölümü, kentlerin ortaya çıkışı ve gelişimleri Roma dönemine ait çeşitli kaynaklardan ayrıntılı olarak izlenebiliyor. Uzun yıllar bölgede araştırmalar yapan Prof. Mustafa H. Sayar, Ovalık Kilikia’nın eskiçağ yerleşim arkeolojisi ve tarihi coğrafyasını Atlas okurları için kaleme aldı.YAZI: MUSTAFA H. SAYAR* / FOTOĞRAFLAR: CÜNEYT OĞUZTÜZÜN

Page 107: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 107

WO

LFG

AN

G S

CH

OLV

IEN

Page 108: Atlas - Kasim 2012

108 ATLAS KASIM 2012

Kilikia’da KarasabanOvalık Kilikia’nın tarihi yerleşimlerinden Sirkeli köyü, Adana’nın Ceyhan ilçesine bağlı. Köy sınırları içinde, hemen Ceyhan Nehri’nin kıyısında Hitit yerleşimi bir höyük barındırıyor. Sirkeli sakinleri ise yüzlerce yıldır olduğu gibi verimli tarlalarını hâlâ atların çektiği karasabanla sürüyor.

Page 109: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 109

O valık Kilikia’da yer alan Adana, Mersin, Tarsus gibi yerleşme-lerin geçmişi binlerce yıl öteye, tarihöncesi devirlere uzanır.

Mersin’de İÖ 7000’li yıllara tarihlenen Yumuktepe Höyüğü gibi; yine Neoli-tik döneme tarihlenen, Hitit kaynakla-rında Tarsa ismiyle anılan, Tarsus’taki Gözlükule, bölgedeki ilk yerleşim yer-leridir. Eskiçağ dönemi yazarlarından Strabon’un Kilikia Pedias olarak tanım-ladığı Ovalık Kilikia’nın ilk kentlerinden birinin Adana olduğu da en azından is-minin Hitit kökenli oluşundan anlaşılır. Ayrıca Kadirli ilçesindeki Karatepe’de İÖ 8. yüzyıla tarihlenen, Hitit hiyeroglifi ve Fenike dillerindeki çift dilli yazıtta geçen Danuna halkının Adaniya’nın sakinleri olarak kabul edilmesi bir başka kanıtı oluşturur.

Adana Karataş yakınındaki Çineköy’de bulunan ve yine İÖ 8. yüzyıla tarihle-nen diğer bir çift dilli yazıt bu bölgede yaşayan halkların kökenlerine ışık tu-tar. Hiyeroglif ile yazılan Luvice metin-deki Hiyava sözcüğü Ege halklarından Akhaları Hitit-Luvi dilinde ifade eden Ahhiyava sözcüğünün bir bölümü ile özdeş olduğu düşünülür. Metnin Fenike dilinde yazılan çevirisinde ise Hiyava yerine başka bir yer ismi geçer. Başka bir deyişle bu tez Ege’den gelen bir grubun İÖ 8. yüzyılda Çukurova ya da çevresi-ne yerleştiğini önermektedir. Bölgenin nüfusunda etkili olan bir diğer unsur da Assurlulardır. İÖ 9. yüzyıl ortalarından başlayarak III. Salamanassar döneminde, Assurlular Que olarak tanımladıkları ve kendileri için bir tehdit olarak gördük-leri Çukurova bölgesine askeri seferler düzenler. II. Sargon döneminde Que’nin Varikas ismindeki yerel kral yönetimin-de Assur Krallığı’nın egemenliği altında olduğu görülür. Dönem kaynaklarına göre Assurlular Çukurova’da yaşayanla-rı toplu tehcirle Mezopotamya’ya sürer, yerlerine Assur ve Babil’den getirdiği göçmenleri yerleştirir. Bu döneme ta-nıklık eden arkeolojik kalıntılardan biri Kozan’daki Uzunoğlan Tepesi’nde bulu-nan, Assur krallarından II. Sargon ya da III. Salamanassar’a ait olduğu düşünülen kral kabartmasıdır.

İÖ 8. yüzyıla tarihlenen bir diğer

Page 110: Atlas - Kasim 2012

110 ATLAS KASIM 2012

Akdeniz’de koloni şehirleri kurulurken bu hareket sonraki yüzyılın başında Ovalık Kilikia sahillerine kadar uzansa da Fenike ve Assurluların buna engel olduğu öngörülür. Nitekim eskiçağ kay-naklarında, Assur Kralı Sanherib’in (İÖ 704 - 681) koloni kurmak üzere Ege’den gelenleri kara ve denizde yenilgiye uğ-rattıktan sonra kendisi için henüz yeri belirlenememiş olan Ankhialos kenti ci-varında bir zafer anıtı diktirdiği anlatılır. Bu karşı duruşa rağmen bir süre sonra bölgede kloni kentleri görülmeye başla-nır. Strabon’a göre Ovalık Kilikia’nın en batı ucunda, Mersin’in Mezitli köyü yakı-nında bulunan Soloi, Rodos Adası’ndaki

yerleşme Mopsuestia’dır. Kentin ismi Apollon’un oğlu olarak tanınan ve Troia Savaşı’na katıldığına inanılan Mopsos’tan gelir. Mopsos’tan Muksas adıyla Adana hanedanı kurucusu olarak bahsedilen Karatepe yazıtında geçen Mopsuestia ismi “bilici Mopsos’un ocağı” anlamına gelir. Adana’nın 40 kilometre kadar do-ğusundaki Misis’te lokalize edilen Mop-suestia mitolojik öyküye göre Pamph-ylia ve Kilikia’da birçok şehir kuran Mopsos’un kendi adını verdiği bölgedeki iki kentten biridir. Diğer kent Tarsus’un kuzeyinde, Kırıt köyü civarında olduğu düşünülen Mopsukrene’dir.

İÖ 8. yüzyıl ortalarından itibaren

Page 111: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 111

va bölgesini egemenliği altına alır. Kısa bir süre sonra, İÖ 585 yılında Herodot, Ovalık Kilikia’da ilk kez Lydialılar ile Medler arasında aracılık eden ve Syenne-sis adını taşıyan yerel bir kraldan bahse-der. İÖ 547’den itibaren Akhamenid ha-nedanının yönetimindeki Pers İmpara-torluğu artık Anadolu’yu egemenlikleri altına alırken Kilikia bölgesinin başşehri Tarsus’ta yerel krallar hüküm sürmeye devam eder. Kilikia 4. satraplık olarak I. Dareios tarafından vergi ödemekle yü-kümlü tutulmuştur ve bu krallar İÖ 401’e kadar hüküm sürmüş olmalıdır.

Ovalık Kilikia Akhamenid Devleti’ne donanma üssü olarak hizmet vermektey-di. Ayrıca ordunun atları büyük oranda Ovalık Kilikia’dan sağlanmaktaydı. İÖ 333 yılında Akhamenid Kralı III. Darei-os Pers Devleti’nin son temsilcisi olarak

Anadolu’nun elinde kalan son parça-sını, Çukurova’nın en güney uzantısı olan Dörtyol Ovası’ndaki İssos civarında son bir gayretle Makedonya Kralı Büyük İskender’e karşı elinde tutmaya çalıştı ancak bunda başarılı olamadı. İssos sa-vaşını kaybeden Dareios’un ordusuyla birlikte Anadolu’dan çekilmesiyle hem Anadolu ve hem de Çukurova’da Pers dönemi sona erdi.

İskender’in İÖ 323 yılında ölümün-den sonra alınan Babil kararlarıyla önce onun generallerinden Perdikkas ve Eumenes’in denetiminde kalan Kili-kia Satraplığı’nın başına Philotas geti-rildi. İÖ 311 yılından başlayarak Kilikia

Lindos şehir devletinden gelenler tara-fından İÖ 700 yıllarında kurulur. Ar-gos tarafından kurulduğu düşünülen bir diğer koloni kenti de Mallos’tur. Bugün Adana, Karataş ilçesine bağlı Kızıltahta köyü civarında lokalize edilmesi öne-rilmiş olan ancak son yıllarda yapılan araştırmaların ışığında Seyhan Nehri’nin yatak değiştirmesiyle alüvyon toprağı altında kalarak Karataş Fener Burnu ci-varındaki Magarsos kutsal alanına taşın-dığı tahmin edilen Mallos’un mitolojik kurucuları, Troia’dan gelen Amphilok-hos ve Mopsos’tur.

Assur Devleti’nin İÖ 612 yılında çök-mesi üzerine Yeni Babil Devleti, Çukuro-

Anazarbos, İS 193 yılında Roma İmparatorluğu tahtına geçen Septimius Severus’un tarafını tuttuğu için ödüllendirilerek yeniden imar edildi ve tarihinin en parlak dönemini yaşamaya başladı. Bir kent için en büyük ayrıcalıklardan sayılan, imparator kültü tapınağı bulundurma hakkı olan neokorie unvanını İS 198-199 ve 204-205’te olmak üzere iki kez aldı. Ayrıca kente metropolis unvanı ve birçok şehrin katıldığı oyunlar düzenleme ayrıcalığı verildi. Kentte biri üç kemerli diğeri beş kemerli olmak üzere iki tak inşa ettirildiği Anazarbos sikkelerindeki betimlemelerden ve kentte bulunan yazıtlardan anlaşılıyor. Arka planı Aladağlar’la süslü Anazarbos’un sütunlu caddesinden bugüne kalanlar, kentin o tarihlerdeki zenginliğine işaret ediyor (karşı sayfada).

Adana’nın Ceyhan ilçesinde, Haçlılardan kalma bir ortaçağ kalesi olan Şahmaran ya da Yılankale ya da 13. yüzyıldaki adıyla Kovara. Ceyhan Ovası’nın ortasında ve nehrin kıyısında yükselen kayalık bir tepe üzerine inşa edilmiş. Ovaya yükseklerden bakan ve onu denetim altında tutan kale insana zapt edilemez duygusu veriyor (üstte).

Page 112: Atlas - Kasim 2012

112 ATLAS KASIM 2012

imparatorluğu adını alan bu yeni oluşum içinde Kilikia’da artık yeni bir dönem başlıyordu. Başşehri Antiokheia (Antak-ya) olan Seleukos İmparatorluğu ile baş-şehri İskenderiye olan Ptolemaios İmpa-ratorluğu arasında Doğu Akdeniz’deki deniz ticaret trafiğini denetim altında tutmak ve Asya içlerine kadar uzanan kervan yollarının ulaştığı Doğu Akdeniz limanlarını elinde bulundurmak isteyen bu iki devlet arasındaki kara ve deniz savaşlarının önemli bir bölümü Doğu Akdeniz kıyıları ile Kilikia bölgesinde geçmiştir. Çatışmalarla geçen ve İÖ 64’e kadar süren karmaşa dönemine rağmen kıyılarda kurulan bazı şehir devletleri-nin isimlerinin değiştirilmesiyle Ovalık Kilikia olarak bilinen Çukurova’da şehir-leşme süreci Apameia barışından sonra geçen yaklaşık 120 yıllık dönem de de devam ettirildi.

Büyük İskender’in haleflerinden An-tigonos ya da I. Seleukos Nikator tara-fından kurulan İssos Ovası kenarındaki İskenderiya olarak bilinen Alexandreia İsson bugünkü İskenderun ilçesidir. İÖ

bölgesinin İskender’in generallerinden Antigonos ile Ptolemaios arasında sı-cak çatışmaya varacak kadar önemli bir stratejik bölge olduğu görülürken; özel-likle gemi yapımında kullanılan sedir ağaçlarının bol olduğu bölgeler, kuvvetli donanma birliklerine sahip olmak ve bu şekilde birbirlerine üstünlük sağlamak isteyen iki general için yaşamsal önem taşımaktaydı.

İÖ 301 yılında İç Batı Anadolu’da İp-sos Vadisi’nde Seleukos ve Lysimakhos’a karşı yaptığı savaşta hayatını kaybeden Antigonos’un toprakları Seleukos’a ve-rilince Kilikia bu tarihten itibaren önce Makedonya Kralı Kassandros’un karde-şi Pleistarkhos’a verildi. Kısa bir süre sonra Seleukos ile Lysimakhos’un Ana-dolu ve Doğu Akdeniz’e hâkim olma savaşına sahne olan Kilikia, 281 yılında Lysimakhos’un Batı Anadolu’da Seleukos ile yaptığı meydan savaşını kaybederek ölmesi üzerine Seleukos tarafından onun adıyla kurulan yeni bir devletin toprak-larına dahil oldu.

Seleukos’lar Devleti ya da

Antik Mopsuestia kentinin kalıntıları üzerinde kurulmuş Yakapınar (Misis), Adana-Yüreğir ilçesine bağlı bir belde. Beldede günlük yaşam kalıntılarla iç içe. Antik bir yapının avlusu at arabalarının park yeri gibi kullanılıyor. Aynı zamanda da atlar burada nallanıyor.

Page 113: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 113

mektuplarını içeren yazıttır. Yazıt Ovalık Kilikia şehirlerinin Roma’nın koruyucu gücüne uzun zamandır gereksinim duy-duğunu kanıtlayan ifadeler içerir.

Tam bu dönemde Ovalık Kilikia’nın tarihinde dönüm noktası sayılabile-cek bir olay meydana gelir. Ovalık Ki-likia şehirleri İÖ 83 yılında Seleukos Kralı X. Antiochos Eusebes’i yenerek Kilikia’yı işgal edip Akdeniz’e çıkış yolu arayan Kral Tigranes’in eline geçer. Es-kiçağ kaynakları, Tigranes’in fethettiği yerlerin halkını yeni kurduğu başkenti Tigranokerta’ya zorla götürdüğünü yaz-maktadır. Yüzlerce kilometrelik yürüyüş sırasında bu insanların bir kısmı yollar-da can verir.

4. yüzyıl sonlarında kurulduğu tahmin edilen diğer bir şehir de İskenderun’un Arsuz ilçesinde bulunan Rossos’tur. Bü-yük İskender’in ardından kurulan kent-lerden biri de Doğu Akdeniz’in en büyük liman şehirlerinden biri olan Aigaiai’dir. Adana’nın Yumurtalık ilçe merkezinde bulunan bu liman İS 3. yüzyıl başların-dan itibaren Parthlara ve sonra da Sasa-nilere karşı ordusuna komuta etmek iste-yen birçok Roma imparatorunun burada karaya ayak basışına tanıklık etmiştir.

Seleukos krallarından IV. Antiokhos Epiphanes’in Kilikia’da, Hellenistik devir krallarının birçok yerde uyguladıkları bir yönteme başvurarak, çok daha ön-ceden kurulmuş bazı şehirleri imar edip yeni kurulmuş gibi göstererek kendi ad-larını verdikleri sikkeler ve yazıtlar saye-sinde bilinir.

Kilikia bölgesine Roma’nın doğru-dan müdahalesini gerektirecek ilk tarihi olay İÖ 2. yüzyılın ortalarından itibaren Rodos’un Akdeniz’deki etkinliğinin kay-bolmasıyla giderek yayılan korsanlara karşı yapılan askeri harekâtlarla oldu. Roma senatosu, korsanların özellikle Dağlık Kilikia sahillerinde bulunan üsle-rini imha etmek amacıyla İÖ 102 yılında Marcus Antonius’u (İÖ 1. yüzyıl sonla-rında ikinci triumvirlikte yer alan Mar-cus Antonius’un dedesi) görevlendirdi. Antonius korsanları tamamen ortadan kaldıramamış olsa da Roma Kilikia’da ilk kez korsanların hareketlerini sürekli gö-zetleyebilme olanağını elde eder.

İÖ 4. yüzyıldan beri Ovalık Kilikia şehirlerini elinde bulunduran Seleukos Krallığı İÖ 2. yüzyılın son çeyreğinde taht kavgaları nedeniyle giderek zayıfla-maktaydı. Bu durum Ovalık Kilikia’da da iktidar boşluğu ve bunun doğal sonucu olarak karışıklıklara yol açmış; İÖ 1. yüz-yıl başında, Kral VI. Seleukos’un rakibi X. Antiochos Eusebes’e yenilerek kaçtığı Mopsuestia’da halk tarafından yakılarak öldürülmesinden anlaşılır. Seleukos’un kardeşleri I. Philipp ve XI. Antiochos öç almak amacıyla şehri tahrip etmek isteseler de başarılı olmazlar. Bu kargaşa döneminde Ovalık Kilikia şehirlerinde Romalılara bakışı gösteren en önemli belgelerden biri Mopsuestia’da bulunan Romalı komutanlar Lucullus ile Sulla’nın

Karasis Kalesi Adana’nın Kozan ilçesinde, Karasis Dağı’nın tepesinde. Kalede, uzun kuşatmalar sırasında ekmek gereksinimini karşılamak üzere İÖ 2. yüzyılın ilk çeyreğinde 1.5 katlı bir silo yaptırılmış. Yapının şantiye halinde iken çatısı kapatılmadan terk edilmiş olduğu sanılıyor (altta). Yakapınar beldesindeki antik Mopsuestia kentinde İstanbul Üniversitesi tarafından 1955 – 1961 yılları arasında yapılan kazılarda bir bazilika ortaya çıkarıldı. Bazilikanın orta nefinde ise Nuh Peygamber’in sandığı ve beraberindeki hayvanların betimlendiği bir mozaik yer alıyordu. Restore edilen bu gösterişli mozaik İS 5. yüzyılın ikinci çeyreğine tarihleniyor (en altta).

Page 114: Atlas - Kasim 2012

114 ATLAS KASIM 2012

tarafından Silvan civarında bulundu-ğu tahmin edilen Tigranes’in başşehri Tigranokerta’ya zorla tehcir ettirilen Çu-kurova halkını 15 yıllık bir sürgünden sonra İÖ 69 yılında Tigranokerta’yı ele geçirip kurtarır. Çukurova şehirlerinin halkı İÖ 68 yılı başlarında yeniden eski topraklarına dönme olanağı bulabilmiş-lerdir. Bu insanları daha önce oturduk-ları şehirlere yerleştiren Lucullus, XIII. Antiochos Asiatikos’u Suriye ve Kilikia kralı olarak Seleukos tahtına oturtur.

Ancak Lucullus’un Roma’daki karşıtla-rı, Mithridates ile yapılan savaşta başarısız olduğu gerekçesiyle İÖ 68 yılında Roma senatosu tarafından geri çağrılmasını sağ-lar. Yerine atanan Cn. Pompeius Magnus tüm Akdeniz’i kapsayan ve kıyıdan 50 mil içerilere kadar geçerli olan olağanüstü bir komuta yetkisi olan “imperium procon-sulare maius” ile İÖ 67 yılında korsanların asıl gizlendiği yer olan Kilikia bölgesine gelir. Akdeniz’de yüzyıllardır dehşet salan ve son yıllarda da Roma’ya karşı savaşan Mithridates’in müttefiki olan korsanları İÖ 67 yılı yazında Korakesion önlerinde yapılan deniz savaşında kesin yenilgiye uğratır. Çoğunluğunu, önceleri çiftçilikle

Anadolu’da Mithridates dönemi sa-vaşları olarak ta bilinen İÖ 88 ve 64 ara-sındaki dönemde, Çukurova şehirlerinin, Romalıları Anadolu’dan çıkarmak için savaşan Mithridates, müttefiği Kilikialı korsanlar ve Tigranes ile Romalılar ve onların müttefikleri arasındaki savaş-larda büyük bir yıkım yaşadıkları bilin-mektedir. İÖ 74 yılında Kilikia bölgesine gönderilen L. Licinius Lucullus, Tigranes

Page 115: Atlas - Kasim 2012

2012 KASIM ATLAS 115

Kilikia’nın Roma İmparatorluğu’na dahil edilmesi yönünde Pompeius’un at-tığı ikinci adım ise, Lucullus’un bölgede-ki hâkimiyetini tanıdığı Seleukos Kralı XIII. Antiochos’u, İÖ 64 yılında tahttan indirmesidir. Bu hareketiyle Pompeius Roma’nın onlar için artık fiilen ortadan kalkan Seleukos İmparatorluğu’ndan daha güvenilir bir koruyucu güç oldu-ğunu da vurgulamış olur. Böylece Pom-peius kendisine Roma senatosu tarafın-dan verilen olağanüstü komuta yetkisine dayanarak Ovalık ve Dağlık Kilikia ile Lykia, Pamphylia, Pisidia ve Kıbrıs’ı da içine alan bir provincia Cilicia oluşturur ve Tarsus’u da bu eyaletin başkenti yapar.

İÖ 47 yılı Nisan ayında Iulius Cae-sar İskenderiye’den Tarsus’a gelir. Ova-lık Kilikia şehirlerinden Aigaiai’nin takvimi Caesar’ın Kilikia’da bulunduğu İÖ 47 yılında kenti Pompeius taraftarı Tarkondimotos’un hâkimiyetinden alıp şehre civitas libera yani serbest şehir sta-tüsü vermesiyle başlar. Aigaiai özellikle İS 2. yüzyılın ikinci yarısından başlaya-rak, imparatorluğun doğusunda giderek artan Pers ve Sasani saldırıları nede-niyle yapılan askeri seferler sırasında

uğraşırken bölgedeki iktidar boşluğun-dan doğan kargaşa ortamı nedeniyle kor-sanlık yapmak mecburiyetinde kalanla-rın oluşturduğu bu insanları, aralarında Adana, Mallos ve Epiphaneia’nın da bu-lunduğu kısmen terk edilmiş durumdaki Ovalık Kilikia şehirlerine yerleştirir. Eski-çağ kaynakları Pompeius’un korsanların büyük bir kısmını Soli şehrine yerleştirip, Hellenistik dönem kralları gibi şehre ken-di adını vererek Pompeiopolis’e çevirdi-ğinden bahsetmektedir.

Pompeius böylece Mithridates ve müt-tefiklerine karşı yapmayı planladığı sa-vaşta stratejik yönden son derece önem-li olduğunu anladığı Ovalık Kilikia’yı Roma hâkimiyeti altına almak için ilk adımı atmış olur. Birçok Ovalık Kilikia şehri Pompeius tarafından yapılan dü-zenlemelerle doğrudan Roma’nın koru-yuculuğu altına girmekle kendileri için yeni bir dönemin başladığını gördükle-rinden şehirlerinde kullandıkları takvi-min başlangıcı olarak İÖ 67 yılını kabul ettiler. Appian, Pompeius’un Kilikia’nın henüz Roma hâkimiyeti altına girmemiş olan kısımlarını da Roma’ya bağladığın-dan bahseder.

Roma İmparatorluğu döneminde Ovalık Kilikia’nın başkentiydi Tarsus. Geçtiğimiz yıllarda ilçe merkezinin göbeğinde yapılan bir temel kazısı sırasında antik kentin o devirlerinden kalma balıksırtı taş döşeli anacaddesine rastlandı. İnşaat durduruldu ve ortaya çıkartılan sütunlu cadde ve dükkânlardan günümüze ulaşabilen kalıntılar koruma altına alındı (üstte). Mersin kenti Ovalık Kilikia’nın en batısında. Hemen yakınındaki Mezitli’de bulunan Soli-Pompeiopolis antik kentinin limana doğru uzanan sütunlu caddesi İS 2. yüzyıla tarihleniyor (karşı sayfada, üstte). Adana-Kadirli ilçesindeki Karatepe örenyeri Aslantaş Baraj Gölü’nün kıyısında. Önemli bir Hitit yerleşimi olan Karatepe’de İÖ 8. yüzyıla tarihlenen, omzunda keçi taşıyan Tanrı heykeli ile çeşitli sahnelerin tasvir edildiği kabartmalarla kaplı birçok taş blok ve sfenks bulunuyor (karşı sayfada, altta).

Page 116: Atlas - Kasim 2012

116 ATLAS KASIM 2012

görülür.Marcus Antonius ile birlikte ikin-

ci triumvirlik yönetiminde bulunan C. Octavianus’un araları giderek açıldı ve so-nunda savaşacak duruma geldiler. Marcus Antonius ve Kleopatra İÖ 31 yılında Pre-veze’deki Actium savaşında yenildi ve bu savaşta Antonius’un tarafını tutan Ovalık Kilikia yerel kralı Tarkondimotos da ha-yatını kaybetti. Tarkondimotos’un arazisi İÖ 29 yılında Octavianus Augustus tara-fından Kappadokia Kralı I. Arkhelaos’a verildi. Ancak İÖ 20 yılında Augustus, Tarkondimotos’un oğlu Tarkondimotos Philopator’a, II. Tarkondimotos adıyla kral unvanını verdi. Augustus’un İÖ 19 yılında Kilikia’ya gelmesi üzerine, II. Tar-kondimotos imparatoru onurlandırmak amacıyla Ovalık Kilikia’daki Anazarbos yerleşmesine imparator şehri anlamına gelen Kaisareia adını vererek yeniden kurdu.

Augustus, Tarsos’a Antonius tara-fından verilmiş olan serbest şehir sta-tüsünü değiştirmedi ve şehrin arazisi-ni genişletti. Tarsos Roma imparator-luk devri ve geç antik devir boyunca önemini korumayı başarmıştır. Roma İmparatorluğu’nda 313 yılında rakiple-rine karşı taht kavgası veren Maximinus Daia’nın Tarsos’ta ölmesi üzerine, 363 yılında doğu cephesindeki savaşlarda ya-ralanan İmparator Julianus’un kısa süre sonra hayata gözlerine yumması sonra-sında Tarsus’a gömülmeleri bu önemli merkezin tüm Roma İmparatorluğu için taşıdığı önemin 4. yüzyılda da devam et-tiğini göstermektedir.

Augustus Ovalık Kilikia şehirlerin-den Mopsuestia’nın da serbest şehir sta-tüsüne dokunmadı. İmparator Tiberius devrinde de Augustus devrinde başla-yan yeni şehirleşme politikasının yanı sıra Romalılaştırma politikasının da sür-düğünü görmekteyiz. Tiberius bu po-litikası çerçevesinde, İS 17 yılında, II. Tarkondimotos’un ölümünü fırsat bile-rek krallığı dahilindeki toprakları Ova-lık Kilikia’nın diğer bölgeleri ile birlikte bir Roma eyaleti olan Suriye’ye bağ-ladı. Tiberius bu arada Orta Pyramos Havzası’nda Tarkondimotos hanedanlığı tarafından başlatılmış olan şehirleşme çalışmalarını bu bölgenin biraz batısında

stratejik önemi nedeniyle Kilikia ve Doğu Akdeniz’in en büyük askeri ve ti-cari limanlarından biri konumuna gelir.

Iulius Caesar’ın İÖ 44 yılında öldü-rülmesinden sonra, triumvirlerden Mar-cus Antonius İÖ 41 yılında Anadolu’ya geçer ve aynı yılın sonbaharında doğu-da Partlara karşı sefere çıkmadan önce Anadolu ve Doğu Akdeniz’i güvenceye almak için o sırada Mısır tahtında bu-lunan VII. Kleopatra ile anlaşmak üzere Tarsus’ta buluşur. Plutarkh, bu buluş-ma sırasında Antonius’un Kleopatra’ya hediye olarak Fenike ve Suriye sahilleri ile Kıbrıs’ın yanı sıra, Dağlık Kilikia sahillerinin de büyük bir kısmını verdi-ğinden bahseder. Antonius Kilikia eyale-tinde yaptığı yeni düzenleme çerçevesin-de Ovalık Kilikia’nın doğusunu Suriye eyaletine dahil eder. Dağlık Kilikia ile Ovalık Kilikia arasında kalan kesimi ise başkenti Kastabala olan yerel krallar-dan Tarkondimotos’a verir. Tarsus’a ise serbest şehir (civitas libera) statüsünü ve vergi ödememe ayrıcalığını tanır. Bu düzenlemeler sırasında Pompeiopolis’in Pompeius tarafından tanınan serbest şe-hir statüsü geri alınmış olmalıdır. Büyük bir olasılıkla Antonius’un İskenderiye’de bulundugu İÖ 41 yılı sonlarında ya da İÖ 40 yılı başlarında Kilikia eyaletinin kalan kısımlarını da Ptolemaios’ların elinde bulunan Kıbrıs’a bağlamasıyla İÖ 64 yılında Pompeius tarafından kuru-lan Kilikia eyaletinin ortadan kalktığı

Kastabala-Hierapolis antik kenti Osmaniye merkez ilçeye bağlı Bahçeköy ile Kesmeburun köyü arasında bulunuyor. Kentin sütunlu caddesi İS 1.-2. yüzyıla tarihleniyor. Ortaçağda ise antik kentin akropolisine Haçlılar tarafından bir kale inşa edildi.

Page 117: Atlas - Kasim 2012
Page 118: Atlas - Kasim 2012

118 ATLAS KASIM 2012

onlara sadakatini göstermek amacıyla, İmparator Claudius tarafından İS 50 yı-lında evlat edinilen Nero’yu onurlan-dırmak üzere İÖ 51 ya da 52 yılında Osmaniye’nin Düziçi ilçe merkezinde lokalize edilen Neronias’ı kurdu. Bu şeh-rin adı büyük bir olasılıkla Vespasian döneminde Eirenepolis’e çevrildi.

İS 72 yılında İmparator Vespasian Roma Devleti’nin doğusunu yeniden dü-zenlerken, IV. Antiokhos’u Roma’ya sa-dakatsizlikle suçlayarak azletti ve toprak-larını Roma eyaleti yaptı. Antiokhos’un topraklarının Kommagene’de bulunan bölümü Suriye eyaletine bağlanırken, Doğu ve Batı Kilikia’daki toprakları üze-rinde Vespasian yeni bir Kilikia eyaleti kurdu. Sınırları doğuda İskenderun’un birkaç kilometre kuzeyindeki Sarıseki Kalesi civarındaki Kodrigai’den, batı-da Syedra ile İotape arasındaki Sedre Çayı’na kadar uzanan bu yeni eyaletin başkenti tekrar Tarsos oldu.

Kilikia’da Roma devrinde kurulan son şehir, Vespasian’ın İS 73 yılında Ovalık Kilikia’nın kuzeydoğusunda kurulması sürecini başlattığı Flaviopolis’tir. Henüz kesin bir yazıtlı buluntu olmamasına

kalan Saros Nehri üzerinde Adana’nın kuzeyinde İS 20 yılında kurduğu Augus-ta şehri ile sürdürdü.

Ovalık Kilikia’nın doğu komşusu ve Mezopotamya ile Kilikia arasında bulu-nan bir bölge olan Kommagene’nin Kralı IV. Antiokhos, Roma Devleti tarafın-dan yetiştirilmiş bir bağımlı kral konu-mundaydı. Antiokhos Ovalık Kilikia’da imparatorluk ailesini onurlandırmak ve

Kastabala’da kazılar devam ediyor. Antik kentin anacaddesi ortaya çıkarılırken yerde yatan sütunlar da yeniden dikiliyor. Kentin arka planında ise 2 bin 246 metrelik Düldül Dağı yükseliyor (üstte). Hemite Kalesi, ortaçağdan, 12 yüzyıldan kalma; Osmaniye kenti ile Kadirli ilçe merkezi arasında uzanan yolun Ceyhan Nehri’ni aştığı noktada ve hemen kıyıdaki tepede kurulu (altta).

Page 119: Atlas - Kasim 2012

Sonbahar’da Güral Sapanca bambaşka...Sonbahar keyfini yaşamak için kendinize ve ailenize bir Güral Sapanca hafta sonu tatili armağan edin. Hafta içi işle, okulla yorulan bedenler ve zihinler dinlensin.

Güral Sapanca, hafta sonu sizi de tazelesin.

guralsapanca.comfacebook.com/guralsapanca

Page 120: Atlas - Kasim 2012

120 ATLAS KASIM 2012

devrinin sonu sayılan Sasani Kralı I. Şapur’un Roma İmparatoru Valerianus’u esir alıp Selinus Çayı’na kadar hemen tüm Kilikia şehirlerini yağmaladığı İS 260 yılına kadar olan dönemde Kilikia’da meydana gelen tarihi olaylara paralel olarak mevcut şehirlerin sosyal ve si-yasal konumlarında çeşitli değişiklikler meydana geldiği görülmektedir. Bu de-ğişiklikler Kilikia şehirlerinde İS 2. ve 3. yüzyıllarda yoğunlaşan şehir merkezleri oluşturmayı amaçlayan yapı faaliyetleri-ne de yansımıştır. Tüm bu imar faaliyet-leri Çukurova’da İS 260 yılından başlaya-rak İS 408 yılında Doğu Roma İmparato-ru II. Theodosius’un tahta çıkışına kadar geçen sürede şehirleşme yönünden ve imar faaliyetleri bakımından dikkat çe-kecek kadar büyük ölçekte bir etkinliğin olmadığı anlaşılmaktadır. Şapur’un Ova-lık Kilikia’nın eskiçağ dönemi şehirlerin-de yaptığı yıkım ve sonrasındaki yakla-şık 150 yıllık duraklama dönemi bugün de Ovalık Kilikia eskiçağ kentlerinin ka-lıntılarına genel olarak yansımış görün-mektedir. Özellikle Ovalık Kilikia için İS 5. yüzyıldan itibaren başlayan yeni bir yükselme ve gelişme süreci olarak ta-nımlanabilecek dönemin anıtlarının bazı istisnalar dışında İsa’dan sonraki ilk üç yüzyılın anıtlarını gölgede bıraktığı ya da onlara oranla daha iyi durumda gü-nümüze ulaştıkları gözlemlenmektedir.

Roma İmparatorluğu’nun ilk 300 yılında eskiçağ dönemi tarih yazımı-nın oluşturduğu kaynaklar ile yazıtlar, sikkeler ve arkeolojik veriler sayesinde saptanabilen bu gelişme Kilikia eski-çağ şehirlerinin bugün görülen kalıntı-larında gözlemlenebilmektedir. Ovalık Kilikia’daki şehirler yapısal olarak tıpkı Dağlık Kilikia’da olduğu gibi daha çok Mezopotamya, Doğu Akdeniz, Mısır ve Kıbrıs coğrafyasındaki şehirlere benzer-lik göstermektedirler. Bu durum Toros Dağları’nın bu bölgeleri Anadolu’nun diğer bölgelerinden ayırmasından kay-naklanıyor olmalıdır. Kilikia’da halen yapılmakta olan ve gelecekte yapılacak çalışmalarla şehirleşme süreci ve şehirler ile kırsal kesim arasındaki ilişkiler ayrın-tılı olarak incelenebileceklerdir n

(*) PROF. DR. MUSTAFA H. SAYAR, İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ,

ESKİÇAĞ ANABİLİM DALI

rağmen Flaviopolis’in, Adana’nın Kadir-li ilçe merkezinde lokalize edilebileceği üzerinde bilim insanları arasında görüş birliği vardır.

Kilikia’da İÖ 1. yüzyıl ortalarına doğru başlayıp İS 1. yüzyılın üçüncü çeyreğine kadar devam eden ve Kilikia’yı Romalı-laştıran yeni şehirler kurulması dönemi, Flaviuslar devri başlarında Flaviopolis’in kurulmasıyla sona ermiştir. Ancak İS 1. yüzyılın son çeyreğinden başlayarak, Kilikia şehirleri için Roma imparatorluk

Karasis Kalesi, Kozan’da kendi adıyla anılan tepede. İnşası bitmeden terk edilen yapının “aşağı kale” kısmında bir fil kabartması var. Fil, Büyük İskender sonrasında kurulan krallıklardan Seleukos İmparatorluğu’nun simgelerinden biri olup Karasis Kalesi’nin de onlar tarafından yaptırıldığını gösteriyor. Bu kral büyük olasılıkla III. Antiochos olmalı; İÖ 187 yılında ölümü sonrasında inşaatın durdurulmuş olması kuvvetle muhtemel. Karasis Kalesi eşsiz savunma sistemi, silo ve saray yapısı içermesiyle bu coğrafyada benzeri olmayan bir anıt niteliğinde.

ATL

AS

KA

RTO

GR

AFY

A S

ER

VİS

İ

Page 121: Atlas - Kasim 2012
Page 122: Atlas - Kasim 2012

GEZİ ROTASIOvalık Kilikia’yı kapsayan bir

gezi rotası çizmek isteyen At-las okurlarının başlangıç nok-tası Tarsus olmalıdır. Tarsus, Roma İmparatorluğu döne-minde Ovalık Kilikia’nın baş-kentiydi. Toroslar’ı aşınca “Ki-likia Kapısı” diye tanımlanan Tarsus’a varırsınız. Tarsus’tan sonraki durağınız Adana’dır ve yolculuk Ceyhan yönüne doğ-ru devam eder. Adana-Ceyhan arasında Yakapınar beldesinde yer alan Misis antik kenti gezi rotasında yer almalıdır. Kent Adana’nın yaklaşık 40 kilomet-re kadar doğusunda yer almak-tadır. Yakapınar’da Roma Köp-rüsü ve Misis Mozaik Müzesi ziyaret edilebilir. Yakapınar’dan tekrar anayola dönüp Ceyhan’a devam edildiğinde yol üzerin-de Yılankale’yi görürsünüz. Ceyhan’dan Yumurtalık’a doğru bir geri dönüş (detur) yaptık-tan sonra Aigaiai antik kenti ve limanı ziyaret edebilirsiniz. Dileyen burada konaklayabi-lir. Ertesi gün Ceyhan’a dönüp ikinci bir geri dönüş ile Kozan yönüne devam edilir. Yol üze-rinde muhakkak ziyaret edilme-si gereken Anavarza yer alıyor. Buradan tekrar Ceyhan’a dö-nüp Osmaniye’ye devam edilir. Osmaniye’ye varmadan Toprak-kale ziyaret edilir. Osmaniye’de konakladıktan sonra Kastaba-la antik kenti ve Hitit kalın-tılarını barındıran Karatepe Aslantaş Milli Parkı görülür. Osmaniye’den Kastabala’ya köy minibüsleriyle de ulaşım var. Yine Karatepe Aslantaş Milli Parkı’na Osmaniye içinden kal-kan Bakçeköy ve Kesmeburun köy minibüsleriyle ulaşabilirsi-niz. Böylece Ovalık Kilikia’nın en önemli merkezlerini ziyaret edebilirsiniz. Vakti olanlar bu-radan İskenderun’a geçebilir.

KONAKLAMA TARSUSTarsus Şelale ............. 324-614 06 00 Konak Efsus Butik Otel........................................ 324-614 08 07Cihan Palas ............... 324-624 26 23

Kleopatra Kapısı: Tarsus sur-larla çevriliydi. Ancak 1815’te Mısırlı İbrahim Paşa kentin ayakta kalan surlarını yıktırınca günümüze sadece Deniz Kapısı olarak da anılan bu kapı kaldı.

Antik Cadde: Kent merke-zinde bazalt taştan inşa edilen yolun kanalizasyon sistemi ve yağmur sularını toplayan kanal-lar mevcut.

Aziz Paulus Kilisesi: Çarşıbaşı’nda bulunan, 1102’de Aziz Paulus Katedrali olarak inşa ettirildiği düşünülen yapı ortaçağa tarihleniyor. Ulu Cami semtinde bulunan kilise Aziz Paulus Kilisesi’nin yerine geçen yüzyılın ikinci yarısında inşa ettirildi.

Aziz Paulus Kuyusu: Cumhu-riyet Meydanı’nın yaklaşık 300 metre kadar kuzeyinde bulu-nuyor. Aziz Paulus’un yaşadığı kabul edilen evin avlusunda bu-lunan kuyu yaklaşık 35 metre.

Kubat Paşa Medresesi: Gözlükule’nin eteklerindeki yapı bugün Tarsus Koleji olarak hizmet veriyor. 1910’da inşa

edilen bu beş katlı bina yüksek çatısıyla dikkat çekiyor.

Gözlükule Höyüğü: İlk çağ-larda liman olarak kullanı-lan yerleşim bugün park ola-rak ağaçlandırılmış. Kleopatra Kapısı’ndan doğuya doğru ayrı-lan yoldan yaklaşık 300 metre kadar gidildiğinde höyüğün batı yamacına ulaşılıyor. Kazılarda Neolitik dönemden İslam döne-mine kadar buluntular çıkarıldı.

Nusrat Mayın Gemisi: Çanak-kale Savaşı’nda önemli görevler üstlenen bu gemi Tarsus Bele-diyesi tarafından restore edildi. Tarsus’un Mersin çıkışında üc-retsiz ziyaret edilebiliyor.

Misis Antik Kenti ve Mozaik Müzesi: Yüreğir ilçesinin sınır-larında yer alan Yakapınar bel-desinde yer alır. Ceyhan Nehri kenarında, tarihi İpek Yolu üze-rinde kurulu antik kent “ölüm-süzlük şehri” olarak anılıyor. Adana’ya 27 kilometre mesafe-deki Misis antik kentinden ge-riye kalan en görülmeye değer kalıntılar, Misis Köprüsü ile bir Bizans Kilisesi’ne ait olduğuna

Zorbas Otel ............... 324-622 21 66ADANAAdana Hilton SA ........322-355-5000Çukurova Park H. ..... 322-363 37 77Riva Resatbey Boutique & Business Hotel ............................. 322-401 00 00Otel Seyhan ................ 322-455 30 00Mavi Sürmeli Otel ... 322-363 34 37Emir Royal Hotel ....322 - 359 69 69Grand Adanus............ 322-352 40 80

YUMURTALIKGrand BTC Otel ........ 322-671 22 77Öztur Otel .................. 322-671 21 67Ayas Otel ..................... 322-671 46 60

OSMANİYEBüyük Osmaniye O .. 328-777 00 00 Şahin Otel ................... 328-812 44 44

GEZİLECEK YERLERTarsus Müzesi: Paleolitik,

Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit, Urartu, Grek, Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlı dönemlerine ait eserler sergileniyor. Gözlü Kule Höyüğü, Cumhuriyet Ala-nı, Donuktaş, Aziz Paulus Ku-yusu kazılarından çıkan eserler müzenin alt katında görülebilir.

ovalık kilikia rehber

122 ATLAS KASIM 2012

Tarsus surlarla çevriliydi. Ancak 1815’te Mısırlı İbrahim Paşa kentin ayakta kalan surlarını yıktırınca günümüze sadece Kleopatra Kapısı ulaştı.

Page 123: Atlas - Kasim 2012

AT_.indd 1 17.10.2012 22:27:43

Page 124: Atlas - Kasim 2012

Bartın’dan Amasra’ya gelirken dört kilometre kala Roma dönemine ait Kuş Kayası Yol Anıtı’nı görürsünüz.

124 ATLAS KASIM 2012

inanılan mozaikler. Misis Hö-yüğü kazılarından çıkan tarihi eserlerin de sergilendiği Adana Misis Mozaik Müzesi’nde sergi-lenen mozaikler Roma devrine ait. Mozaiklerde işli birçok hay-van ve bitki motifleri mevcut. İstanbul Üniversitesi tarafın-dan 1955 – 1961 yılları arasın-da yapılan kazılarda ortaya çı-karılan bazilikanın orta nefinde Nuh Peygamber’in sandığı ve beraberindeki hayvanların be-timlendiği bir mozaik yer alı-yordu. Restore edilen mozaik İS 5. yüzyılın ikinci çeyreğine ta-rihleniyor, müzede sergileniyor.Misis Mozaik Müzesi........................................ 322-393 47 78

Yılankale: Ceyhan Ovası’nın ortasında ve nehrin kıyısında yükselen kayalık bir tepe üzeri-ne inşa edilen Haçlılardan kal-ma bir ortaçağ kalesidir. Bir di-ğer adı da Şahmaran olan kale-de yaygın bir inanışa göre yılan terbiye edilip yetiştirildiği kabul edilir. Heybetli görünümüyle zi-yaretçilerini büyüler.

Toprakkale: Osmaniye’ye 10 kilometre mesafede yer alan Toprakkale Osmaniye-Adana ve İskenderun yollarının kavşak noktasında yer alır. Kale ilk çağ-larda Çukurova’yı Suriye’ye bağ-layan yolu kontrol altına almak için inşa edildi. Kale daha sonra, Abbasi halifesi Harun Reşit za-manında siyah taşlarla yeniden inşa edildi.

Anazarbos (Anavarza): Ana-zarbos antik kenti Adana’nın yaklaşık 70 kilometre kuzeydo-ğusundaki Kozan ilçesine bağlı Dilekkaya köyünde yer alıyor. Adana Yüreğir Otogarı’ndan kalkan Kadirli dolmuşları Ay-şehoca köyü girişinde duruyor. Köyden bir araçla ya da at ara-basıyla anlaşıp, 5 kilometre me-safedeki Dilekkaya’ya ulaşabilir-siniz. Adana’dan özel araçla gi-decek olanlar Ceyhan Kozan ka-rayolunun 23. kilometresinden sağa dönüp buradan 5 kilomet-re ilerleyerek kenti ziyaret ede-bilir. Antik kent Çukurova’nın ortasında birdenbire yükselen büyük bir kaya kütlesinin önü-

Bunlardan en ünlüsü İS 3. yüz-yıla ait Deniz Tanrıçası Thetis mozaiğidir.

Karatepe Aslantaş: Adana’ya 130 kilometre uzaklıkta yer alı-yor. Osmaniye’nin Kadirli ilçesi sınırlarında İÖ 8. yüzyılda, Geç Hitit Krallığı Asativatas tarafın-dan, kuzeydeki vahşi kavimlere karşı bir sınır kalesi olarak ku-ruldu. Sınır kalesi olan Karatepe - Aslantaş ile Ceyhan Nehri’nin karşı yakasındaki Domuztepe kalıntıları ve özellikle kuzey-gü-ney kapıları ile kapı aslanları görülebilir.

Hierapolis Kastabala: Osma-niye il merkezinin 12 kilometre kuzeyindeki Ceyhan Nehri’nin kuzeybatıya döndüğü kıvrımın içinde Kesmeburun ile Bahçe-köy arasında bulunan ovaya ha-kim olan bir kaya çıkıntısı üze-rinde kuruludur. Osmaniye’den Cevdetiye, Kesmeburun üzerin-den Karatepe-Aslantaş örenye-rine ulaşan yolun doğusunda bulunan kalenin eteklerinden başlayarak kalıntıları çepeçevre birkaç kilometrelik alanı kapla-

yan Kastabala güneyinden akan Ceyhan (Pyramos) Nehri’nden dolayı Pyramos ismiyle de anıl-mıştı. Artemis Peraia kutsal ala-nıyla ünlü kent bu kültten dola-yı Hierapolis, “kutsal şehir” adı-nı almıştı. Önceleri Seleukoslar hâkimiyetindeki kent İÖ 1. yüz-yılda, Roma tarafından korsan Tarkondimotos’un denetimi-ne bırakılan bölgenin başken-ti oldu. İS 17 yılında Roma’ya bağlandığında önce Suriye ar-dından Kilikia eyaletine dahil edildi. Kent, Roma İmparatorla-rı Traian, Hadrian ve Caracalla tarafından ziyaret edilmiş, bu ziyaretlerinin onuruna buraya imparatorların heykelleri dikil-mişti. Kale, stadion, tiyatro, sü-tunlu cadde, sur ve hamamları ile bu anıtsal kent İS 6. yüzyılda bölgeyi sarsan iki depremle bü-yük zarar gördü.

ÖNEMLİ TELEFONLARTarsus Belediyesi ...... 324-616 25 15 Adana Belediyesi ....... 322-455 35 00Ayaş Belediyesi .......... 324-522 27 50Ceyhan Belediyesi ..................322-613

ne kurulu. Kent, kuzey-güney ve doğu-batı doğrultusunda sütunlu caddelerle mahallele-re ayrılır. İS 5. yüzyıldan itiba-ren akropolisi surlarla çevrilen kentte birisi anıtsal olmak üze-re toplam dört giriş kapısı bu-lunuyor. Kuzey güney yönünde uzanan sütunlu caddenin batı-sında Roma devrine tarihlenen hamam kalıntıları görülüyor. Buranın güneydoğusunda ise İS 6. yüzyıla tarihlenen Oniki Ha-variler Kilisesi kalıntıları vardır. Kuzeyde sukemerleri ve bunlar-la kente su dağıtımı yapan anıt-sal çeşmenin kalıntıları görü-lebilir. Kentin güneyi kamusal alan olarak ayrılmıştır. Güney-de amfiteatr ve buranın hemen kuzeyinde de stadyum bulunur. Buranın kuzeydoğusunda kaya-lığın yarılarak açılmasıyla oluş-turulan, iki tarafında yüksek-liği 50 metreyi bulan kayalarla çevrili antik yol uzanır. Kentin etrafında kayalara oyulu lahitler bulunur. Kentin belki de en ilgi çeken eserlerinden biri de ko-runmuş havuzlu mozaiklerdir.

Ceyhan Nehri kıyıları sukuşları için önemli bir yuvalama alanı. Burası küçük akbalıkçıllara da ev sahipliği yapıyor.

ovalık kilikia rehber

Page 125: Atlas - Kasim 2012

225x297.indd 1 21.09.2012 23:36:27

Page 126: Atlas - Kasim 2012

l Ordu’nun Yason Burnu, Karadeniz’in arkeolojisi gibidir. Orada kıyıların gerçek, on binlerce yıllık dantel kayalıklarını bulur insan. Çünkü bu noktada Ordulular direnmiş ve Karadeniz otoyolunun kıyıları yok etmesini önlemiştir. Yol bu noktada tünele dönüşür zaten. Yason, yalnızca Karadeniz’in yok edilmiş kıyılarının antik kalıntılarını saklamaz, aynı zamanda ismini buraya veren Argonot efsanesinin kahramanı Yason’un öyküsünü de anlatır.

m Yeşilce, Ordu’nun dağlarında, Mesudiye’ye, Sivas’a giderken karşılaşılan şaşırtıcı bir yer. Kırmızı çatılar, beyaz boyalı duvarlarıyla Yeşilce, yüksek yamaçların ortasında, yalnızca Ordu’nun değil Karadeniz Bölgesi’nin de özgün, örnek, imrendiren bir köşesi.

n Ordu il merkezi, Boztepe’ye çıkan teleferikle yeni bir boyut kazanır. Şehre tepeden bakmak isteyen Ordulular ya da gezmeye gelenler, teleferiğin kabinlerini doldurur. Sonra da Boztepe’den Karadeniz’i ve kenti uzun uzun seyre dalar.

FOTOĞRAFLAR: ÖZCAN YÜKSEK

l

Hırçın ve Güzel Ordu

n

126 ATLAS KASIM 2012

m

Page 127: Atlas - Kasim 2012

Atlas Tarih’in okurlarına armağanı

“Batılı Ressamların Gözüyle Harem” albümü.

l Orhan Koloğlu yazdı: Osmanlı başkenti ne yer ne içerdi?

l İlber Ortaylı’nın kaleminden Tanzimat

l Yeniçeriler isyanda: Özi Kalesi’ne gitmezüz! l Vietnam’da kimyasal vahşet l Acı çeken şehrin 872 günü: Leningrad

l Evliya Çelebi’nin izindel Margarine adını veren yağ l Türkiye’de ilk film dublajı lMüzeler şehri Berlin

HEPSİ VE DAHA FAZLASI Atlas Tarih’te

KOLEKSİYONLUK

ÖZEL KAPAĞIYLA

BAYİNİZDE!

Osmanlı donanmasını yakıp gittiler Navarin faciası

A t l A s t A r İ h Ç ı k t ı !

“ D ü n h â l â y a ş ı y o r ” f a r k ı n a v a r ı n !

Page 128: Atlas - Kasim 2012

128 ATLAS KASIM 2012

sosyal medyafacebook.com/ATLASDergisi

Düşündüren Koltuklar

Makedonya’daki Değişim

Atlas Buluşması

Atlas dergisi önümüzdeki yıl 20. yaşını kutlayacak. İletişim araçlarının değişmesiyle eskiden mektup olarak gelen okur yorumları artık e-postayla geliyor. Sosyal medya araçları da okurlarımızla daha hızlı ve etkili bir iletişim kurmamıza olanak tanıdı. Yeni hazırladığımız “Sosyal Medya” sayfamızda, Facebook ve Twitter’a gelen yorumları sizlerle paylaşacağız.

Cenk Uysal: İyi koltuğa bayanın oturması manidar. Boş ve yatık koltuk da çocuklar için sanırım. Uzakta olsalar gerek. Hasretle bakılan başka ne olabilir ki?Sabri Özdikici: Hayatları gibi mobilyaları da eskimiş. Ama zaman sevgilerinden bir şey kaybettirmemiş.Fatih Güler: Sanki manzarayı seyretmiyorlar. Bir şeyi bekliyorlar ya da bir şeyin arkasından bakıyorlar. Sanırım çocukları evlendi arkasından gelin konvoyuna bakıyorlar.İlknur Yıldırım: Çiftin günün yorgunluğunun sonunda denize karşı oturarak keyif yapmaları.Zekiye Çiçek: Su gibi geçen ömrün mutlu, mutsuz, kırık dökük, yokluk içinde geçen yılların onlara yaşattıklarını ve bıraktığı izleri durgun suya bakarak derin bir sohbete dalmışlar...Nurten Zorba: İkisi de yalnız kalmış, her yer çorak; sanki ömürde yapacaklarını yapmış ya da yapmaya çalışmış ve sona yaklaşmışçasına. Babanın oturduğu koltuğun bacağı kırılmış; hayat onu epey yormuş. Ama yine de hanımının yanında ve aynı yöne bakabiliyor. Ve belki de en manidarı yanda duran ağaç; kimi zaman yapraklarını döken, kimi zaman kuruyan, kimi zaman da çiçeklenip kendine hayran bıraktıran ağaç tıpkı evlilik gibi.

Asya Osmanlı: Makedonya’dan mektup var. Kerem Yücel’e teşekkürler. Bu ayki fotoğrafları sayesinde Antalya Olympos tatilinin ardından Makedonya’yı gezip yeni halini gördük. Makedonya göçmenleri ve o toprakları hiç gidip görememiş bizler Ke-rem Yücel’in fotoğrafları sayesinde çok gü-zel bir gezi yapmış olduk. Arnavut milletve-kili Behuciddin Şehabi doğru söylemiş: “Bu heykellerin ve projenin bir geleceği yok. Yapılanlar beyuhude. Köprünün etrafındaki bu heykellere, Atina Mahkemesi binasına, antik eserler örnek alınarak yaptırılan şu bi-nalara bakın. Ne yaparlarsa yapsınlar, köprü görkemiyle onları ezecek.”

Harun Agah Altay: Yahu şu ekip bir kere de Düzce’ye gelsin de, bir de “Fıstığımız Bol Olsun” Hasat Gezisi etkinliği düzenlensin. Kıskanmaya başlıyorum ama... Katılamıyo-ruz bir türlü!Hakan Esmeray: Harika bir etkinlikti. Eme-ği geçen herkese tekrar teşekkürler...Alper Ouzeir: Azur mavisi harika. Derin mavi her yerde olmaz, sadece oksijenin bol olduğu yerlerde görülür.Melek San: Çok güzel bir faaliyetti, emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum, bir dahaki faaliyeti de dört gözle bekliyorum...Gönül Uzel Elmas: İyi ki geldiniz... Her şey çok güzeldi...

Çağrı Kırtay: Dev dünya haritamız Yalova Üniversitesi Kütüphanesi’nde. Dünyayı görmedik demiyoruz.Neslihan Can: Özcan Yüksek’in edi-tör yazısı beni yollara düşmeye ve kasım ayını beklemeye heveslendirdi.Bülent Işık: Balkan göçü Osmanlı iz-leri, her an Atlas.Kelemet Çiğdem Türk: Ve yine keş-fetmek için doğru adresteyim. Ekim sayısı yine dopdolu. Teşekkürler Oytun Karadayı: Raflar taşımaz oldu 18 yılın birikimini.Mustafa Kovucu: Harita eki hariku-lade idi...Berke T. Ozsoy: Ankara’da da pa-zar günleri Yenimahalle’de Çayyolu, Çankaya’da da Ayrancı ekolojik pa-zarları kuruluyor. Oralara da bekleriz... Sofia Devrim: Antep kampı çok gü-zeldi. Hem çok eğitici, hem de çok eğlenceli. Bence Göbeklitepe kampı da yapmalıyız. Şahane olur.Güneş Akdoğan: Bafa Gölü’nün çev-resi bomboştu yıllar önce. Adım adım çevresini ve şimdi de kendisini yok ettiler. Geçmiş olsun diyelim :(

@AtlasDergisi

ELAZIĞ, SINAN ÇAKMAK / ATLAS SAYI 199, EKIM 2009

ÜSKÜP, KEREM YÜCEL / ATLAS SAYI 235, EKIM 2012

HALFETI, YILDIRIM GÜNGÖR, FISTIK HASADI TURU / ATLAS SAYI 235, EKIM 2012

Page 129: Atlas - Kasim 2012

mektup

lezzetli fıstıklar yememiştim! Oradan Ze-ugma Müzesi’ne gittik. Orası yeni açıldı. Üstü açık otobüslerle birkaç müzeden sonra Botanik Bahçesi’ne gittik. O otobüs-lere ilk defa bindim. Çok zevkliydi. Ardın-dan kamp alanına geldik. Çadırlarımızı çimlerin üzerine kurduk. Halkoyunları ekibi geldi. Kardeşim, iki kuzenim ve ben de halkoyunları ekibine katıldık. Oynadık, halay çektik. Bol bol antepfıstıklı çikolata yedik. Çok eğlenceli bir akşamın ardın-dan uyku tulumlarının içine girdik. Sabah

Bol Bol Fıstık YedikBir gün dayım babamı aramış ve bu

etkinlikten bahsetmiş. Dayım hiç kaçır-madan Atlas dergisini takip eder. Babam da bana ve kardeşime söyledi. Hepimiz çok heyecanlıydık. Dayımlar Konya’dan Gaziantep’e geldiler. Biz zaten Antep’te oturuyoruz. Cumartesi sabah erkenden kalktık. Eşyalar hazırdı. Buluşma nokta-sına gittik ve eğlence başladı. Fıstık bah-çesinde bol bol fıstık yedik. Gaziantep’te dört yıldır yaşıyorum ama hiç bu kadar

kalktık ve güzel bir kahvaltının ardından Halfeti’ye gittik. Tekne turu yaptık. Dö-nerken kelaynakların yuvalarını gördük ve yemek yediğimiz lokantada son bir hatıra fotoğrafı çektirip eve döndük. Tüm bu yerlere defalarca gitmiştim. Okul ge-zilerimiz olmuştu ama hiçbiri bu kadar eğlenceli geçmemişti. İnşallah bir dahaki gezide görüşmek üzere tüm Atlas dergisi ekibine sonsuz teşekkürler...

Ezo ÜÇLER (14)Dünya Haritası

Yıl 2000, ben lisedeyim. Muhabir olma hayalleriyle birlikte yeryüzündeki tüm ülkelerin isimlerini ve başkentlerini bilme gayretindeyim. Atlas okuyordum, 3 parça dünya haritası vermiştiniz. Bir-çok ülkeyi ve başkentlerini bu harita sa-yesinde öğrendim. Muhabir olamadım ama bir öğretmen oldum. O haritamı taşındığımız her eve ve şehre taşıdım.

Elif Şebnem ERDOĞDU

n Özel ilan sayfası, turizm sektörüne hizmet veren küçük çaplı işletmelerin kendilerini daha iyi tanıtabilmeleri ve seslerini daha geniş kitleye duyurabilmeleri amacını taşımaktadır.

n Şubat 2005 sayısından it ibaren gönderilen fotoğrafsız küçük ilanlar ücretsiz yayımlanıyor.

n Ücretsiz küçük ilan metinleri, adres, telefon ve içerik bilgileri dahil her ilan için toplam 10 kelime

ile sınırlandırılmıştır. 10 kelimeyi aşan ilanlar yayımlanmayacaktır.

n Tüm i lanlar ın ız ı e-posta i le göndermeniz gerekmektedir. Konu bölümüne “atlas küçük ilanlar servisi” yazılacaktır. Sadece e-posta ile gönderilen ilanlar yayımlanır. Faks ya da telefon ile gönderilen ilanlar kabul edilmez.

n Her ayın 15’ine kadar posta kutumuza ulaşan ilanlar

yayımlanır. 15’inden sonra gönderilenler bir sonraki sayıda yayımlanmaz. Örneğin, Aralık 2012 sayısında, 15 Kasım 2012 tarihine kadar posta kutumuza ulaşan ilanlar yayımlanacaktır.

n Gönderi len i lanlar sayfa kapasitesine göre yayımlanacaktır. Uygun bulunmayan ilanlar yayımlanmaz.

n E-posta: [email protected]

ABS DIVERS CLUB - İSKENDERUN SPORLARI OKULU0326 614 44 56 - 0506 740 15 10www.absdiversclub.com

AGORA PANSİYONBafa Gölü’nde Tarih, Doğa, Yürüyüş252-543 54 45 www.agorapansiyon.com

AĞVA HİMALAYA MOTELwww.himalayamotel.com 533 426 79 94

ARNİKA TURİZM212-225 03 35www.arnika.com.tr

AYDER NATURA LODGE464-657 20 35 / www.naturaotel.com

BELLA MONTE BUTİK OTELKalkan / Kaş 242-844 20 68

BEGONVİLLA EVLERİCunda-Ayvalık 532-311 16 [email protected]

BUTİK HOTEL MAŞUKİYEKartepe / 262-354 21 74www.hotelmasukiye.com

ÇİĞDEMHAN KÜÇÜK OTELKEMER/ANTALYAwww.cigdemhan.com DEDE GARDEN HOTELEski Datça, 0539 654 8688www.dedegardenhotel.com

DOĞADER 224-222 96 01 / www.dogader.org

DROGOMAN DOĞA SPORLARIwww.dragoman-turkey.com

EBRULİ TURİZMYurt içi ve yurt dışı kültür turlarıwww.ebruliturizm.com 232-464 07 18

DOĞADA İLK YARDIM EĞİTİMİwww.oksijenilkyardim.com

GELİNCİK RESTORAN İnkum Yolu, Bartın 378-228 05 55

GEZİCİYAK212 238 51 07 / www.geziciyak.com

HANE-İ KEYİF PANSİYONÇıralı-Olimpos-Antalyawww.hane-ikeyif.com / 242-825 73 09

HİNDİBA PANSİYON www.hindibapansiyon.com.tr 530-824 97 91

IBEXES GROUP536-394 20 25 www.ibexesgroup.com

İLİADA HOTEL KAZDAĞIwww.iliadahotel.com / 286-484 77 78

KİLİTBAHİR APART BUTİK OTELÇanakkale’de doğa, tarih, konfor541-558 29 04www.kilitbahirapart.com

KUYULU BAHÇE KONUKEVİAyvalık, 542-343 08 05www.kuyulubahce.com

LAPERA PANSİYONAralık (Klaskur) köyü, Borçka-Artvin. 532-721 13 60 www.laperapansiyon.com

LİMANKÖYEVİ VE LİMANKÖYSOFRASIİğneada, Kırklareli288-694 41 48/www.limankoyevi.com

Mengen Nesilce Tatil Köyü505 -790 50 16

NOVİTAŞ TURİZM Yurtiçi ve yurtdışı kültür turlarıwww.novitas.com.tr-212-251 28 08

OLEA NOVA BUTİK OTELÇukurbağ Yarımadası, Kaşwww.oleanova.com.tr/242-836 26 60

PİRPİLA TURİZMDoğa ve Kültür Turları212-244 80 07 / www.pirpila.com

TAMZARA TURİZMDoğu Karadeniz, Sinop-Kastamonu, Küre-Valla Kanyonu, Yenice Ormanları212-251 98 64-www.tamzaratur.com

SERİNYERKüçükkuyu 286-752 50 40www.kucukkuyurehberim.com

SEYAHAT 53 TURİZM312-432 53 53/www.seyahat53tur.com

www.gezente.comSeyahat, macera ve fotoğrafın yeni adresi.

TAKIM YILDIZI İZCİLİK GENÇLİK VE SPOR KULÜBÜ212-5342989 / www.takimyildizi.org

Ücretsiz özel ilan sayfasında nasıl yer alabilirsiniz

NY

A H

AR

ITA

SI /

ATL

AS

SA

YI 2

35, E

KIM

201

2

Page 130: Atlas - Kasim 2012

Ö. YÜKSEKgecename

Süt Göl’de, birçok gizemli dağ, nehir ve vadi vardır. Mançurek Nehri’nin sağ kıyısında da Eder isimli tuhaf bir Tayga. Sakin ve sessiz dururken, birdenbire kük-remeye başlar o tayga, koca bir hayvan gibi. Böyle olduğunda, tayganın yakınında yaşayan bir kadın, çadırından çıkar ve kükreyen taygaya süt saçar, süzgeç gibi delikli kaşığıyla, yani toskarakla. Derler ki tayga insanlara, öncesinden neler olacağını bildirir. Yine derler ki Eder Tayga bağırdığında fırtınalar çıkar. Şamanlar bilir ki, Eder Tayga bağırdığında, aslında konuşan, tayganın büyük ruhudur. O esnada tay-ganın etrafındaki Şamanlar ayinlerine başlar. Yabangeyikler, rengeyikleri, ceylanlar, yabandomuzu, sincaplar, başka yaban hayvanlar yaşar o taygada. Tayga, hayvanları, ağaçları ve insanları esirger, korur, yaklaşan tehlikeleri onlara haber verir. Bu yüz-den, Şamanlar da tayganın haber verdiği tehlikeyi önlemek için ayinlerine başlar. Artık nadiren konuşuyor tayga. Doksan kadar yıl önce, Şamanlar ağaçlarla birlikte yakılıp öldürüldü. Ama hâlâ şamanlar, her bahar gidip Eder Ormanı’nın kıyısında ayin yapar, toskaraklarla süt saçar gökyüzüne n

ÖZC

AN

KS

EK

ÖZ

CA

N Y

ÜK

SE

K

Orman Ürktü

130 ATLAS KASIM 2012

Page 131: Atlas - Kasim 2012

Ogrenci Ind ilanlar.indd 4 16.10.2012 17:59

Page 132: Atlas - Kasim 2012

Galaxy Note II’nin S Pen’iyle, dijital not alma özgürlüğünü yaşayın. Ayrıca benzersiz Air View özelliği sayesinde de S Pen ile ekrana temas etmeden video, fotoğraf, e-mail, ajanda gibi farklı içeriklerin ön izlemesini yaparak aradığınız dosyaya anında ulaşın ve verimliliğinizi arttırın. Üstelik tüm bunları 5.5 inç Super AMOLED HD ekranın sunduğu etkileyici görüntü kalitesinde deneyimleyin.

atlas_noteII_22.5x29.7cm.indd 1 10/18/12 6:21 PM