AYTUNÇ ALTINDAL'IN TÜM KiTAPLARI
Uyuşturucu Maddeler Sarıımı (Toplu Çalışma), Hastürk Yay. (Tükendi) Partizıın (Şiirler), Yücel Yay., 1975 (Yasaklandı) Türkiye'de Kadıtı, Birlik Yay.,1975 (8. Baskı) Dinmeyen (Şiirler), 1. Baskı Paris, 2. Baskı Havass Yay.,1978 (Yasaklandı) Haşhaş ve Emperyalizm, Havass Yay., 1979 (3. Baskı) Siyasal Kültür ve Yöntem, Havass Yay.,1982 Am/an (Şiirler), Havass Yay., 1982 (Yasaklandı) Niçin Eşit İşe Eşit Ücret Değil?, Süreç Yay., 1984 İlıanet Şiir/eri, Süreç Yay., 1984 Lııiklik; Enigmaya Dönüşen Paradizma, Yeni Avrasya Yay., 1986 (4. Baskı) Elvedasız, Kendi Sesinden Şiirler, 1992, İsviçre Three Faces of Jesııs, Sussex, 1992 Türkiye ve Ortodoks/ar, Anahtar Kitapları, 1995 (4. Baskı) Elvedasız, Sarmal Yay., 1996 (3. Baskı) Bilinmeyen Hitler, Yeni Avrasya Yay., 2000 (11. Baskı) Gül ve Haç Kardeşliği, Yeni Avrasya Yay., 2003 (2. Baskı) Vatikan ve Tapmak Şövalyeleri, Yeni Avrasya Yay., 2002 (6. Baskı) Üç İsa, Yeni Avrasya Yay., 2002 (6. Baskı)
ÇEViRiLER
Çinli Papağan, E.S. Gardner, Akba Yay., 1972 (Tükendi) Parababaları, Ferdinand Lundberg, E Yay., 1973 (2 Cilt) (Tükendi) Kertenkele, Moris West, E Yay., 1974 (8. Baskı) Kapitalizmden Sosyalizme Geçiş Süreci Üzerine, P. Sweezy-C. Bettelheim, May Yay., 1974 (Beraat etti) Ermiş, Halil Cibran, E Yay., 1974 (14. Baskı) Gece Ana, Kurt Vonnegut Jr., E Yay., 1975 (3. Baskı) Savaş ve İşçiler, Lenin, Yücel Yay., 1976 (Yasaklandı) Barbarlık Kıyısı, Norman Mailer, Havass Yay., 1980 (3. Baskı) Sözler, Halil Cibran, Süreç Yay.,1984 (7. Baskı)
.. .
UÇ ISA
Aytunç Altındal
Alfa Yayınları 1519 Aytunç Altındal Kitapları 3
ÜÇ İSA Three Faces of Jesus
Aytunç Altındal İngilizce Aslından Çeviren Sibel Özbudun
ı -S. Basım: 2002 (Yeni Avrasya) 6. Basım : Eylül 2004
7. Basım : Aralık 2004 ISBN : 975-297-S37-2
Yayıncı ve Genel Yayın Yönetmeni M. Faruk Bayrak Yayın Koordinatörü ve Editör RanaGürtuna Pazarlama ve Satış Müdürü Vedat Bayrak
Kapak Tasarımı Utku Lomlu
© 2004, ALFA Basım Yayım Dağıtım Ltd. Şti.
Kitabın tüm yayın hakları Alfa Basım Yayım Dağıtım Ltd. Şti.'ne aittir. Yayınevinden yazdı izin alınmadan kısmen ya da tamamen alıntı
yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.
Alfa Basım Yayım Dağıtım Ltd. Şti. Ticarethane Sokak No: S3 Cağaloğlu 344ıO İstanbul, Turkey
Tel: (2ı2) sı ı S3 03- Sı3 87 sı - Sı2 30 46 Faks: C2ı2) Sı9 33 00 www.alfakitap.com [email protected]
Baskı ve Cilt Melisa Matbaacılık
Çiftehavuzlar Yolu Acar Sanayi Sitesi No: 8 Bayrampaşa - İstanbul Tel: (2ı2) 674 97 23 Faks: (2ı2) 674 97 29
İÇİNDEKİLER
Üçüncü Baskıya Önsöz . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .ix Türkçe Baskı İçin Önsöz . ... . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . xiii
Giriş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .ı
Birinci Bölüm İSA: SEKÜLER MUSEVİ
1.1. insanal Olan Biziz, Çünkü Biz Romalıyız . . . . . . . . . . . . . . . 1 1 1.2. Seçkin ve Kutsal Olan Biziz, Çünkü Biz Museviyiz . . . . . . . 15 1.3. 'Ve Onun Adını Immanuel Koyacaklar' . . . . . . . . . . . . . . . . 26 1.4. Benzerlik Yasası Gereğince . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3 1
İkinci Bölüm İSA: "T ANRI BİZİMLE" Mİ?
2.1. İsa'nın Öne Sürdüğü Dışsal, Sekülerİddialar . . . . . . . . . . . . 43 2.2. Günahın Organik Siyasası . . . . . . . . . . . . . . . . . : .......... 48 2.3. Siraç'ın Oğlu İsa'dan Nasıralı İsa'ya . . . . . . . . . . . . . . . . . . .58 2.4. Yasa İnsanlar İçindir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
.. . . . . . . . . . . 62
Üçüncü Bölüm İSA: "BEN NE OLACAKSAM O'YUM"
3.1. 'Günaha Giren Ruh, Ölecek Olan Ruhtur' . . . . . . . . . . . . . . . 71 3.2. İman Siyaseti .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 84
3.3. İsa'ya Ne Oldu? . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 92 3.4. Bireyin Kimliğini Olumlayan, Onun Farklılığıdır... . .. 107
Sonsöz . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 119
Notlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 25 Dizin .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 37
V
Kitabın İngilizce orijinalindeki/Deuterokanonik* Kitap
lar 1 Apokrifa dışında Kutsal Kitap'tan yapılan bütün aktarma
lar, Holy Bible, New International Version, (On ikinci basım, Ey
lül 1988, Hodder and Stoughton, Londra)' dan alınmıştır. Apok
rifa, Sriach (ecclesiasticus), 1. Makabeler, 2. Makabeler' den yapı
lan aktarrnalar ise, Good News Bible, (The Bi b le Society /Collins,
Kat o lik baskı, B . Britanya, 1979)' dan yapılmıştır. Ayrıca Nouve
au Commentaire Biblique, publie sous la directian de D. Guthrie,
J.A. Motyer, A.M. Stibbs, D.J. Wiseman; Editions Emmaüs (Sa
int-Legier, 1987)'le karşılaştırılmıştır.
Türkçe çevirideki Kutsal Kitap aktarrnaları, Kitab-ı Mukaddes,
Eski ve Yeni Ahid (Tevrat ve İncil), (Kitab-ı Mukaddes Şirketi, İs
tanbul, 1958)' den yapılmıştır.
Deutı!rokanonik: Kilisece sonradan veya ikinci dereceden muteber sayılan mukaddes kitaplara ait.
X üç lsa
Hıristiyan ilahiyatını kavrayabilmek çok güç bir eğitimdir. Hele başka bir dinin verileriyle yetiştirilmiş kişiler için bu zorluk daha da fazladır. Örneğin Türkiye'de ilahiyat diye tanımlanan eğitimin Batı'daki karşılığı gerçekle 'Divinity'dir. Batı' da 'Theology' diye tanımlanan disiplin ise, kanımca 'Tanrı-Bilim' olarak Türkçeleştirilmelidir. Batı'nın klasik eğitiminde Theology ve Divinity arasında önemli farklılıklar vardır, bunlar birbirlerine tam olarak tekabül etmezler. Üç İsa işte 'Tanrı-Bilim' eğitimi ve perspektifiyle hazırlanmış bir tezin anahatlarını içermektedir. Tezimin tamamını ortaya koyabilmek için hazırladığım diğer iki kitap önümüzdeki yıllarda yayınlanacaklardır.
Üç İsa yayınlandığı zaman benim de tahmin etmediğim bir ilgi gördü. 1993'te Makedonca'ya da çevrildi ve yayınlandı. Ortodoks ilahiyat Fakültesi öğrencileri için yardımcı ders kitabı oldu. Exeter Üniversitesi'nden Sandy Martin, Doktora Tezi'nde (Phd) bu kitapta açıklanan bakış açısını değerlendirdi. Amerikalı ünlü sosyal bilimci Prof. Bemard Morris beni çok yüreklendiren bir mektup yazarak kitabın teziyle ilgili olumlu görüşler taşıdığını belirtti. Benzer şekilde Amerika'nın en ünlü şair ve düşünürü Prof. Robert Pinsky de çok cesaretlendirici bir mektup yazdı. Bunları kitabın EK bölümünde bulacaksınız. Başkaları gibi 'kendini pazarlamaktan' hoşlanmadığım için kısa kesiyorum. Kitabın Tezi (İsa'nın Seküler Yaşamının Diyalektiği) Boston Üniversitesi Theology Bölümü'nde Teoloji öğrencileri için kodekslenmiştir. Kitap İngiltere' de yayınlanmış olmasına rağmen halen sadece Amerika' da Daniel Liebert ve Alibris yayınevlerinin aracılığıyla ve üst fiyatından çok daha fazla bir fiyatla temin edilebilmektedir.
Böylelikle ilk kez bir Müslüman araştırmacı tarafından Hıristiyanlık üzerine yazılmış fakat İslami bakış açısını değil doğrudan doğruya Hıristiyan Teolojisi'ni içinden irdeleyen bir kitap literatüre girmiş oldu. Bu zor İLKi başarmış olmak
Aytunç Altındal xi
benim için bir mutluluktur ve evlatlarıma ve yurduma bırakabilecek tek mirastır.
***
Üç İsa'nın Türkçe çevirisini okurken çok zorlanacaksınız. Pes etmeyin. Konu zaten alışılmadık tarzda 'YENİ' dir. Her yeni gibi kabulü zor, reddi kolaydır. Bu kitapta yeni fikirler var. Yeni bir İsa değerlendirmesi var. Katolik Kilisesi'nin değil, Kutsal Metinler'in (Scriptures) betimlediği bir İsa'nın 'Misyon una' Dışsal/Seküler /Dünyevi bir bakış var. Söz konusu Kutsal Metinler'deki Teolojik İsa ile Katolik Kilise'nin Teleolojik (Mekan ve Zaman'a uyarlamak) İsa'sı hiçbir surette bağdaşmaz- bazı temel olguların dışında. Bugünkü Katolisizm'de yer alan başta Easter (Yortu) olmak üzere, Noel (Christmas), Pazar Tatili, All Souls Day, Epiphany, Babtism of Our Lord Fest, Mother of God, Octave of Christmas, Solemnity of Mary, Mark Evangelist Fest, Day of Immaculate Canception vd. birçok 'Kutsal Gün' bu kutsal metinlerde yer almamıştır ve yoktur. Bunların tamamı Teolojik değil Teleolajik bakış açısıyla sonradan uydurulmuşlardır. İsa'nın bunların hiçbirinden haberi ve bilgisi yoktu. Hatta Katolik Kilisesi'nin başlattığı PAZAR TATİLİ'ni duysaydı belki de, "Ben böyle bir Tanrı-Buyruğundan söz etmemiştim, bu sahtekarlığı kim yaptı?" diye sorardı. Çünkü İsa, kendisinin Oğlu olduğunu öne sürdüğü Tanrı-Babası'nın Kutsal Metinler'de tatil olarak haftanın 1. Gününü (Pazar) değil 7. Gününü (Cumartesi) tatil yaptığını biliyordu. Pazar SUN-DAY, Paganların Güneş' e Tapınma günüydü. Bunun Tek-Tanrıcılıkla hiçbir ilgisi ve kutsiyet itibariyle de bağlantısı yoktu. Benzer şekilde İsa, Kutsal Metinler'e göre Babası Tanrı tarafından kendisine verilmiş olan Takvim'in de 360 günden oluştuğunu biliyordu. Baba-Tanrı'nın bu Takvimi'ni değiştirerek onu kendi isteğine göre 365 güne çıkartan Katolik Kilisesi olmuştu. Diğer bir anlatırola Katolik Kilisesi Baba Tanrı'nın buy-
xii Üç JSD
ruklarını ve Tanrı' dan geldiğine İMAN edilen metinleri, kendi egemenliğini pekiştirebiirnek ve sürdürebilmek uğruna dilediği gibi değiştirmiştir.
***
Uç İsa'nın bu üçüncü baskısını bu bakış açısıyla okursanız bu zor okuma parçasını daha bir kolaylarsınız sanıyorum. Kitabı bu yeni baskısına hazırlayan Yeni Avrasya Yayınları' nın yöneticisine teşekkür ediyorum. "Tele-Yozlaşma"nın doruk noktasında olduğu şu günlerde Türkiye'de "Kirletilen Kültüre" değil, bilimsel çalışmalara destek oldukları için de kendilerini ayrıca kutluyorum.
Aytunç Altındal İspilandit 1 10 Haziran 2001
TÜRKÇE BASKI İÇİN ÖNSÖZ
Önsöz'de şu hususları vurgulamak istiyorum: Üç İsa'yı okurken özel bir çaba gösterilmesi gerekiyor; araştırıcı ve sorgulayıcı olmak gerekiyor.
Bunun gerekçelerini açıklayayım. Birincisi bu kitabın teziyle ilgilidir. Tezi itibariyle Üç İsa,
Seküler değerler sistematiğini yansıtıyor. Bu-Dünyalılığı, yeryüzüne ait oluşu, cismaniliği işliyor. Türkçe'ye eksik ve yetersiz olarak Laiklik ya da Çağdaşlaşma diye çevrilen Sekülerleşme olgusunu anlatıyor. Seküler anlayışın, Ateizm'den, Laiklik'ten ve Çağdaşlaşmacılık'tan farklı olan boyutlarını gösteriyor. Üç İsa'da ele alınan İsa, Musevi olmasına rağmen bu kapalı-devre işleyen ve bir din olmaktan çok, bir "Varoluş-Tarzı" sayılabilecek olan yapıya getirdiği Seküler yeniliklerle tanımlanıyor. Bu nedenledir ki, belirli Musevi ve Hıristiyan çevrelerinde bu kitabın tezi özgün bir bakış açısı olarak değerlendirilmiştir. Kitapta, kendi cemaatinin dogmatikleşmiş değerlerinin dışına çıkarak Sekülerleşmiş bir
xiii
xiv Üç lsa
Musevi olan İsa anlatılıyor. Musevi Şeriatı'nın öngördüğü kul değil, Tanrı'nın isteğine uygun birey olabilmek hakkını kendinde toplamış ve bu uğurda canını vermekten kaçınmamış bir İsa bu kitabın öznesidir.
İkincisi bu kitapta kullanılan Dil'le ilgilidir. Hıristiyanlığı kendi diliyle anlatmak gerekiyor. Ve ne ya
zık ki bu Dil' i tam Türkçe karşılıklarıyla verebilmek olası değildir. Hatta bazı durumlarda Türkçe karşılıklar kullanılsalar bile anlam kaymaları oluyor. Bir örneğini kitabın hemen başında bulacaksınız. insancıl Olan Biziz, Çünkü Biz Romalıyız denilen bölümde Romalı olmak, kültürel bağlamda, Roma kentinde oturuyor olmak değil, doğrudan doğruya Helen olmamak anlamına geliyor. Kısacası biz Helen uygarlığından değil, Roma İmparatorluğu'nun uygarlığındanız denmek isteniyor. insancıl-olmak deyimi de öyle. Sadece İnsan-sever ya da beşeri olmalığı değil, İnsan'ı ve onunla ilgili tüm olayları duyuş, düşünüş ve davranış alanlarının kaynağı, odak noktası olarak görmek ve algılamak demektir. Diğer bir deyişle hayata İnsan'ın prizmasından bakmak demektir. Hayata doğrudan doğruya "Kent"in penceresinden bakan ve Önce Kent Sonra İnsan diyen H elen' den ayrı olarak Önce İnsan diyen Romalı olabilmektir.
Iki örnek daha yazayım: Hıristiyanlığın temel kavramlarından olan Ekümenik kavramının Arapça karşılığı Darü'l İslam olmuştur. Doğaldır ki, Hıristiyanların yaşadıkları topraklarda onları ilgilendiren hizmetler, işler anlamına gelen Ekümenik kavramıyla, Müslümanların yaşadıkları topraklar anlamına gelen Darü'l İslam birbirlerinin inkarı durumunda olan kavramlar olmalarına rağmen toplumsal, cemaatsel fonksiyonları itibariyle anlamdaştırlar. Ekiesiastik ile Türkçe Diyanet de böyledir. Biri Kilise'yi ilgilendiren işler vb. anlamına gelirken, diğeri Cami'yi ilgilendiren işler vb. anlamına gelir. Kavramlar-arası bir correlation vardır.
Üçüncüsü bizzat Din olgusuyla ilgilidir.
Aytımç Altındal xv
Eleştirel ilahiyat açısından değerlendirildiğinde Hıristiyanlık -başta da Katoliklik- tanımsal olarak bir DİN değil bir KÜLT'tür. Üç İsa'da işte bu yapısal farklılık çıkış noktası olarak benimsenmiştir.
Musevilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet'i karşılaştırmalı ilahiyat açısından incelersek, sadece Hıristiyanlık'ta var olan bir olgu bu sistematiğin diğer ikisinden özde ayrıldığını kanıtlar. Bu temel ayrılık noktası şudur: Hıristiyanlık'ta birey, Tanrı karşısında kendi yetkisini kullanarak KARAR VERMEK zorunda bırakılmıştır. Çünkü bu sistematikte, İsa'nın Tanrı'nın Oğlu mu, değil mi sorusuna muhatap olan birey'dir. Neye inanacağına KARAR VERMESi gereken de odur. Diğer bir deyişle, Birey, İsa'nın Tanrı olduğuna İNANMAK isterse İsa'yı Tanrı yapar ve böylece aldığı KARAR gereğince kabul eder. istemese de durum değişmez. Bu kez de İsa'nın İnsan olduğuna KARAR verir. Karar'ın niteliği değişse de, KARAR'ı alan değişmez. Çünkü İsa'yı Tanrı ya da O'nun Oğlu ya da İnsan yapıp yapmamak Birey'in alacağı KARAR'la gerçekleşir -ve tabiidir ki- sadece neye inanmak ihtiyacını duyuyorsa ona inanmaya KARAR vermiş olan Birey için bir Gerçeklik taşır bu KARAR, o kadar. Hıristiyanlık'ta İMAN etmeye karar vermek de, İMAN'dan KUŞKU (şüphe) duymak da İNSAN'a ait bir haktır.
Bu ne demektir? En kısa deyişle eğer Birey, İsa'nın İnsan olduğuna, Tanrı
olmadığına KARAR vermişse, belki de gerçekten Tanrı olan İsa'yı insanlaştırmış olmaktadır. Yani Birey, Tanrı'yı İnsanIaştırma hakkını ve yetkisini kendisinde toplayabilmiş demektir. Hayır, eğer Birey İsa'yı Tanrı olarak kabul etmeye KARAR vermişse, bu kez de belki de gerçekten İnsan olan İsa'yı Tanrılaştırmış olmaktadır. Yani İnsan'ı Tanrısallaştırmak hakkını ve yetkisini kendisinde toplayabilmiş demektir. Kısacası, Hıristiyanlık'ta İsa'nın, Tanrı mı, İnsan mı,Tanrı'nın Oğlu mu ya da tümü mü değil mi olduğu konusunda
xv i Gül ve Haç Kardeşliği
KARARI VEREN DE KUŞKU DUYAN DA BiZZAT BİREYDİR/İNSANDIR Musevilik'te ve İslamiyet'te İnsan'ı Tanrı yapmak, ya da Tanrı'yı İnsan yapmak diye bir olgudan ve kuşkudan söz edilmez. Bu iki sistematikte insanın böylesi bir KARARI alabilmeye ya da kuşku duyabilmeye yetkisi yoktur. Çünkü bu iki sistematikte insanoğlu kendisini ve tüm evreni Yoktan Var Ettiğine inandığı Yaratıcısını, yani Tanrı'sını bizzat kendi kararıyla kendisi Yaratamaz. En kısa söyleyişle Hıristiyanlığı benimsernek isteyen Birey, kendisi için önce bir Tanrı (İsa) yaratmak zorundadır. Bu tür yaratım faaliyeti sadece Kültler için geçerlidir. Ancak bir Kült'te Birey kendisi için bir İnanç ve onu temsilen bir Tanrı yaratabilir. Musevilik'te ve İslamiyet'te birey' e böyle bir otorite verilmemiştir. Bu Otorite-tipi, Tek-Tanrılılığa İsa ile girmiştir.
İsa ve Hıristiyanlık alanında yabancı bir dilde ve yabancı bir terminolojiyi kullanarak inceleme yazan ilk Türk olmanın bütün güçlüklerini yaşadım. Bunların üstesinden gelebilmek için çok çalıştım. Amacıma nereye kadar ulaşabildim, henüz bilemiyorum, zaman gösterecektir. Batı'yı Batı yapan değerlerin başında gelen Hıristiyanlık olgusunu "içinden" tanıtabilmek istedim. Özellikle de� İslami çevreler bu dünyada birlikte yaşamak ve var olmak zorunda oldukları Hıristiyanlığı tanımak mecburiyetindedirler. Günümüze kadar gelmiş olan basmakalıp eleştirilerle yetinmemelidirler kanısındayım. Çünkü üstün Batı teknolojisini ortaya çıkaran Dinsel-Kültürel öğeler vardır. Üç İsa, kendi alanında bir Türk yazarı tarafından yazılmış ilk kitaptır. Umarım başkaları da konuyla ilgilenirler.
Terzi kendi söküğünü dikemezmiş derler, doğru. Ben de kendi yazdığım kitabı Türkçe'ye çeviremedim! Bu zor ve zahmetli görevi Sibel Özbudun yüklendi. Kendisine ne kadar teşekkür etsem azdır.
Sonsöz: Bu kitabın İngilizce orijinali "Medeni Cesaret" kavramına ithaf edilmiştir. Türkçe baskısı için hazırladığım
Aytımç Altındal xv ii
bu önsözü kaleme alırken o meşum haber ulaştı. Dost Uğur Mumcu kalleşçe planlanmış bir suikastta, adını ve düşüncelerini değil, ama fiziksel varlığını yitirmişti .. . Benim tanıdığım Uğur Mumcu dürüst ve haksever bir insandı. Türkiye'de yıllarca sadece kalemiyle bir "Medeni Cesaret" timsali olarak doğru bildiği görüşleri savundu. Bu nedenle Üç İsa'nın Türkçe baskısını O onurlu, O yürekli, O güler yüzlü Kuvay-ı Milliyeci'ye adamaktan onur duyuyorum.
Aytunç Altındal Zürih 1 24 Ocak 1993
GİRİŞ
Dünyevi, dünyevilik ve dünyevileştirme (secular, secularism, secularization) birbirine bağlı terimler olmasına karşın, her birinin anlamında kuşkular vardır. Onyıllar boyunca sosyoloji ve ilgili bilim dallarının değişik ekol ve eğilimlerine ait çeşitli yazarlar, dünyeviliğin değişik tanımlarını yapmışlardır. Medhurst ve Moyser' in çalışmalarında işaret ettikleri gibi "dünyevileştirme" yoğun tartışma yaratmıştır ve terimin anlamı hakkında kuşkular bulunmaktadır.1
Dünyevileştirme: Çok Boyutlu Kavram'da Karel Dobbelaere, dünyevileştirme ve/veya laikleştirme2 ile ilgili çeşitli tanım ve teorileri incelemiştir. David Martin, Genel Dünyevileştirme Teorisi'nde, Avrupa'daki endüstri ülkelerinde dünyevileşmenin gelişimini irdelemiştir.3
2 Üç lsa
G. J. Holyoake, İngiltere'de ilk radikal dünyevi eğitim programını önerdi; E. Renan ve E. Durkheim, Fransa' daki dünyevileştirme sürecine önemli katkılarda bulundular. Weber, Parson ve Bellah, Tonnies, Troetsch, Pflautz, Berger, Yinger, Shiner, Luckman ve diğerleri gibi seçkin akademisyenler ve sosyologlar, teorileri farklı olmasına karşın, dünyevi amaçtan yana olmuşlardır. Öte yandan kilise ve bazı teologlar ise, Dünyevi'yi anlama ve yorumlamalarını bir oranda düzelterek geliştirmişlerdir.
Böylece iki ayrı eğilim ortaya çıktı . Bunlardan bir tanesi Nijk / Dobbelaere tarafından özetlenen, dünyeviyi dinsel olandan ayıran bilimsel-a k.ademik yaklaşımdır. 'Dünyevilik' düşüncesi yüzyıllardan beri yalnızca dünyeviyi kutsal olandan ayırmak için değil, fakat özellikle ilkinin ikincisine göre daha geride, ona bağımlı olduğunu göstermek için kullanılmıştır. "'Dünyevilik' kipinin 'kutsal'a zıt olarak kullanıldığı ve türevlerinin inanca az çok açık fakat genellikle kapalı olduğu kilise ve dinsel kültürel özgürleşmeyi akla getirdiği açıktır."4 İkinci eğilim böyle bir çelişki görmeyen teologların görüşlerini içerir: " . . . (bu) dünyevileştirme öncelikle 'Hıristiyan' bir fenomendir. Bazı teologlar Hıristiyanlık ve dünyevilik arasındaki belirli uyum üzerinde durarak, dünyevileştirmeyi dinin bir gereği olarak açıklamakta kullanmışlardır. Buna yönelik bir şeyler yapılmış anca k hepsi açıklanmamıştır ."5 Martin E . Marty'ye göre, " 'dünyevileşme' 'inancı kapalı' anlamına gelir ve 'inanca açık' olan 'dünyevilik' ten ayırt edilir, ancak 'kazanımlara bakıncaya dek' sonuçları kendine saklayan bir dikkatle özeleştiret (bütünsel olmayan) tara fsızlığı destekler."6
William A. Christian'ın Vatikan İkinci Konseyi'nin (1 962-1 965) belgelerini inceledikten sonra gösterdiği gibi, " . . . dünyevi gerçekler kilisenin öğretileriyle çelişmez."7
Aytunç Altındal 3
Ve ekler: "Gerçekte, teorik ve pratik dünyevi araştırmalarla ilgilenmek yalnız doğru değil, zorunludur da. Dünyevi bilim dallarındaki rekabet, Hıristiyanlığın gerçek ve Tanrı'nın krallığının yayılmasına, şimdiki düzenin yenilenmesine (773) ve yaratma eyleminin mükemmelleştirilmesine katkıda bulunur (961 ) . O halde, böylesi iyi sonuçlara ulaşmak için bulunabilir araçlar kullanmak gerekiyorsa, dünyevi araştırmalara girmek zorunlu görünmektedir."8 Kilise Hakkında Dogmatik Anayasa'da Vatikan II, insanların dünyevi bilim dallarında yer almalarını teşvik etmeyi önüne koyuyor. "O halde, dünyevi bilim dallarındaki rekabetleri ve çalışmalarıyla, iyiliğin içlerinden yükselmesiyle, içtenlikle çalışarak insan emeğiyle iyilikler yaratınalarına izin verin; teknik ustalık ve bireysel kültür, yaratıcının planına göre ve onun sözünün ışığında, tüm insanların yararına hizmet edebilir (Par. 36, s. 393) ."9 Papalık Kral
lığı adlı kitabında Paolo Prodi, Papalık sisteminin doğasına yeni bir ışık tutar. Prodi'ye göre, Papalık 'ikili bağlılığı' dile getirir. Papalar kutsal pederlerdir ve aynı zamanda Papalığa ait devletlerin dünyevi krallarıdır. Prodi'ye göre, Reformasyon sırasında ve sonrasında, "Papalık daha fazla dünyevileşti, devlet daha dinselleşti ve yalnızca güç ve ideolojiyi değil, önceden kiliseye ait olan birçok işlevi de kendi bünyesine aldı."10 Ve Peter L. Berger'in belirttiğine göre; Yahudi-Hıristiyan geleneğinde, "Burada din ile dünyevileştirme arasındaki ilişkide büyük bir tarihsel ironinin bulunduğunu öne sürebiliriz. Bu ironi en açık olarak şöyle söylenerek ortaya konabilir; tarihsel olarak Hıristiyanlık kendi kendisinin mezar kazıcısıdır."11
Harvey Cox, "Dünyevi Kentteki Din" adlı araştırmasında, geleneksel dinin yeniden ortaya çıkışını incelemiş ve postmodern bir teoloji öne sürmüştür. 12 David L. Miller, Tek - Tanncılık yerine, yeni Çok - Tanrıcılığı öne sür-
4 Oç lsa
müştür (tanrıların ve tanrıçaların yeniden doğuşu) .13 Ateizm ve inanç sahibi olmak, Alasdair Macintyre ve Paul Ricoeur tarafından Ateizmin Dinsel Anlamı14 adlı kitapta inandırıcı bir şekilde tartışılm�ştır. Kısacası, her yıl dünyeviiikle ilgili daha fazla çalışma yapılmaktadır ve kataloglara girmektedir.
Dünyeviliğin bugün çoğunlukla kilise ve devlet arasındaki ayrımı gösterdiği kabul edilir. Eğer dünyevilik kilise ile devletin ayrılmasıysa, o halde laiklik de bence, dinin politikadan farklılaştırılması (ayrılması zorunlu olmasa da) sürecidir.
Bununla birlikte, bu kitapta 'dünyevi', sözgelişi 'bu dünyaya ait' ve 'ne din tarafından açıklanan kutsallık (Holy), ne de dini işlerden ayrı olandır (Profane) . 'Dünyevi' burada, kutsal karşıtını değil15 fakat daha ziyade toplumsal ve kültürel olanı anlatmaktadır. Öte yandan 'kutsal' ise, bana, kendisini doğrulayan her kanıttan ve gösteren her düşünceden daha geniş ve büyük olan, idealize edilmiş kurallara bağlı bir kavram gibi görünmektedir.16
Dünyevi, bu dünyaya ait olarak anlaşıldığında, dünyevi değişimlerden ve kıtaların hareketinden veya piyasa fiyatlarından veya esas olarak teknolojiyi ve endüstriyle ilgili dünyevi bilimsel çalışmalardan veya dünyevi şiirden vb. söz edebilmemiz mümkün olur. 'Dünyevi hümanizm' ve katı bütünsel 'devlet destekli dünyevilik' denilen biçimler de keza modern dünyeviliğin çağdaş şekilleridir. Ancak, bu kitabın kapsamı nedeniyle yazar, Aziz Paul sonrası ortaya çıkan bu gelişmeleri dikkate almamıştır.
Dünyeviliğin tarihsel ve sosyal-ahlaki kökleri, 1 3. yüzyılda Gerçekçilerle Adcılar (Nominalist) arasındaki tartışmalarda yatar. Kilise tarafından bugün 'Adcı Hıristiyanlık' olarak adlandırılan, aslında Dünyevi Hıristiyanlık' tır.
Aytunç Altındal 5
1 920' lerden başlayarak dünyevilik, politik-ideolojik hesaplaşmaların kurbanı olmuş ve bazen Ateizm' le birleştirilmiştir. Dünyevilik ana kilisenin en büyük düşmanlarından birisi olarak görülmüş, sosyalistler ve diğer sözde 'yıkıcı' grupların açık bir fesat planı olarak gösterilmiştir. Kilise liderleri suçlamalarında ve güç politikalarında, kilisedeki 'dünyevilik' izlerinden söz etmekten dikkatlice kaçınmışlardır. 17 Onlar örneğin 'Hıristiyan sosyalizmi' olarak görülen dünyeviliğin İngiliz Kilisesi'ne ait biçiminP8 ve 20. yüzyılın başlarında Avrupa'daki politik ortamı sürükleyen ve Latin Amerika'daki 'kurtuluş teolojisi' nde halen etkili olan Katalik Sosyalizmi'ni tamamen· görmezden gelmişlerdir.
Yves Congar'ın 1 976'da. yayınlanan Kilisede Kriz'inde19 olan, geçmişte Kilise'ye ait bunalımlar, Mgr. Duchesne'nin Toplu Yapıtlar'ında20 zaman sırasıyla izlenebilir. Bu gibi 'krizleri' sırasında Kilise, dünyeviliğin, gerçek dışından gerçeğin ayrılmasını gözleyen boşluk olduğunu söylemekten geri durmamıştır. Kilise' de ne zaman kriz olursa, önderler inananların dikkatini derhal dünyevilik tarafından yaratılmış zararlar diye adlandırdıklarına çekerler. Eğer dünyevi sistem Kilise hiyerarşisi tarafından kararlaştırılmış standartıara göre çalışıyorsa onu takdir ederler, yoksa dünyeviliği lanetlerler.
Dünyeviliğin yaygın olan biçimlerine karşı Kilise, 1 980' lerde 'Hıristiyanlık yönetimi' nF• yeniden kurdu ve Birleşik Avrupa'ya tek seçenek olarak önerdi . Nostalji ve ütopya nicedir federa tif bir birlik anlayışındaki Avrupa uluslarının gündemine yeniden girdi . 1 990'larda Sürgün
Kiliselerfl olarak adlandırılanlar, Roma' daki Pa pa 2. Jean Paul tarafından gündeme getirilen Kataliklik amacını kuvvetle desteklediler. Vatikan tarafından yönetilen İncil' i yeniden öğrenme programı, dünyevi Birleşik Avru-
6 Üç 1$11
pa'ya karşı ilerlemektedir. Birleşik Avrupa'yı yeniden Hıristiyanlaştırmakta (yeniden Katolikleştirme olmazsa), kilise yönetimi, amaçlarına ulaşmak için, kendisi de dünyevi bir belge olan İnsan Hakları Deklarasyonu'nu sıkça kullanmaktadır.23 Bu köktenci radikalizmin Katoliklikle sınırlı o lmadığını ve Musevilikle, dikkate değer oranda İslam' cıla da bulunduğunu belirtelim.
20. yüzyılın son on yılında 'ruhani �Hem' de gerçekleşen bu köktenci değişimler, gerçekte saçmalık ve sıkıcı konuşmaların ötesine geçmekte ve bireyin dünyevi özel yaşamı için tehlike işaretleri vermektedir. 19 . yüzyıl softacılığının modern 'maskesi' olan bu yeni dini tutuculuk, Kilise-devlet ayrılığının temel destekleyicisi olan muhafazakar politikanın yerini a lmaya adaydır.
Bu tehlikeli durum, bu kitabın yazılmasının ardındaki i tici güçtür. Temel fikrini, "Tarih, insan denetimindeki güçlerle, olmayanların çatıştığı ve işbirliği yaptığı bir sahnedir,"24 diyen R. H Tawney'den almıştır.
Hıristiyan değilim ve hiç olmadım. Yetişmem ve öğrenimimi tamamlamam dünyevi bir sistemde olmasına karşın, köklerim İslami gelenektedir. Birçok kez misyoner 'cihat' çılar tarafından, Avrupa' da veya başka yerde yaşamakta olan Hıristiyan olmayan entelektüellere yöneltilen soroyla karşılaştım: "İsa size neyi ifade ediyor?" Bu kitabın üçlü adı, benim İsa'yı gözümde canlandırmaının ve öğretisi karşısında edindiğim izlenimlerin tanığıdır. Alıntı yapılan yazarlar ve onların kullanılan değerli malzemesi, belirtmek bile gerekmez ki, kişisel yorumlarıının sorumlusu değildir.
Bu kitapta sözü edilen veya alıntı yapılan çalışmalar, hiçbir şekilde bu kitabın içeriğine paralel bir düşünceyi göstermez, ima etmez veya içermezler. Eğer çalışınam kuraldışı bulunursa, bu, bilginin sınırlılığından dolayıdır,
Aytunç Alh.dal 7
ama ısa'yı, Hıristiyanların Tanrı'smı anlayabilmek hususundaki çabaının yetersizliğinden değildir.
Aytunç Altındal Zürih, 1 992
İSA: SEKÜLER MÜSEVİ
Açılmayacak örtü ve bilinmeyecek gizli şey yoktur.
İsa, Matta 10:26
1.1. insancıl"" Olan Biziz, Çünkü Biz Romalıyız""""
Roma İmparatorluğu' nun egemenliği altındaki topraklarda kırsal ve kentsel hayatı yönlendirenler Onlar'dı . Toprak sahipleri, köle-sahipleri, idareci, asker, subay ve buyurucu olan, Onlar'dı . Kararları Onlar verirler; Seküler 1 dünyevi ilahileri Onlar bestelerdi; spor yarışmaları düzenler, şampiyonlar yaratırlardı. Kentlerini tiyatrolarla , geniş meydanlarla, yüksek sütunlarla ve bahçelerle güzelleştirmiş olanlar Onlar' dı. Üzerieri kemerli yollar ve geçitler yapmayı, kentlerde kişiye özel ya da kamuya açık hamamlar inşa etmeyi ilk kez tasarlamış ve gerçekleştirmiş olanlar Onlar'dı . Roma İmparatorluğu'nda yaşayan civili
an (barbar olmayan) ve Yerleşik Düzen'i benimsemiş yurttaşlar Onlar' dı.
Gündelik hayatlarında, gerekli gördükçe, bağlılık duydukları inanç sistemlerine özgü vecibeleri, Roma İmpara-
insancıl: Buradaki kullanımı itibariyle 'Humane'. Beşeri olmak; insani olmak; insanlığı esas kabul etmek; İnsan'ı hayatın merkezinde görmek anlamındadır. Daha sonraki yüzyıllarda ortaya çıkan 'Hümanizm' akımı Roma'daki bu düşünceden kaynaklanmıştır (y.n.) Romalı: Buradaki kullanımı itibariyle 'Roman'. Sadece Roma şehirlerinde yaşayan anlamında değil; Roma İmparatorluğu'nun özgür yurttaşı olabilmek onuruna ulaşılmışlığı ve Helen-olmamayı simgeler. Dünyanın nerL>sindc olursa olsun Romalılığı ve ona özgü davranış, duyuş ve düşünüş bütünlüğünü ifade eder (y.n.).
ll
12 Üç lsa
torluğu'nun koyduğu ve özenle gözetim ve güvence altında tuttuğu religio* diye tanımlanmış olan bir usule uygun olarak yerine getirirlerdi. Bu nedenledir ki, Roma İmparatorluğu'nun yurttaşları gerçekte 'kült vecibelerine' bağlıydılar; günümüzde kullanılan sözcük anlamıyla tam 'dindar' değillerdi. Dileyen dilediği kadar külte bağlı olabiliyor ve onların öngördüğü veeibeleri uyguluyordu. Dolayısıyladır ki, aralarında Panteistler, Polyteistler, Henoteistler ve Ka thenoteistler,.,.. çoğunluktayd ı . Buna rağmen uçsal (marjinal) kabul edilen bazı cemaatlerde Tek-Tanncılığa yakın syncretism'e*** dayalı inanç-veeibeleri de uygulanmaktaydı.
Gündelik hayatı yapan yazılı ve sözlü iletişimde inanç sapkını, Heretik kavramını karşılayan bir deyim yoktu; çünkü, dümdüz ve yekpare (teksesli) olmayan manevi değerleri arasında ortodoks (tek gerçeklilik) varsayımiara ancak asgari düzeyde yer verilmişti. Ne oldukları bilinmeyen olaylar karşısında duyulan ilkel korku anlamına gelen supertitio kavramı, toplumun alt tabakalarında etkili bir rol oynasa da gerçekte, İmparatorluğun religio'su toplumsal katmanlar ve sınıflar arasında daha güçlü bir düzenleyici ve birleştiriciydi.
Yurttaşların benimsemiş oldukları düzinelerle tanrı, tanrıça ve onlara ilişkin kültler vardı. Tanrıları hizmet görmek için onlara hizmet veriyorlardı. Yine de günün birinde bir tanrıyı yetersiz bularak kaidesinden alaşağı edivermek ya da bereketsiz bir tanrıçayı daha etkili olacağı
Re/igio: Roma İmparatorluğu'nda religio kavramı, bireylerle tannlar arasında var olan ve resmen kabul edilmiş, yerleşik düşünce sistematiği çerçevesinde rasyonel (akli temelleri) olan 'Bağlar/İlişkiler' manzumesi (bütünü) demektir. Paııteist: Canlılık-merkezli Tanrıcılık; Polyteist: Çok-Tanncılık; Heteroteist: Bir grup Tanrı'ya bağlılık, Katenoteist: Bir donem için belirli bir Tanrı'ya, başka dönemde başka Tanrı'ya bağlılık. (y.n.)
••• Syııcretism: Eş zamanlı bağlılık, eş-uyum bağlılığı. (y.n.)
Aytıınç Altındal 13
varsayılan bir başkasıyla değiştirmek, rastlanılmayacak olaylardan değildi . Seküler ve Manevi/Ruhhan taraflar arasındaki Roma modus vivendi'si* olası çatışkı ve gerilimleri önlemek üzere kurulmuştu ve 'Tek-Tanrı-merkeziyetçiliği'nden kaynaklanan hoşgörüsüzlüğü dışlamaktaydı. İnsanlar düzenlenen festivallerde, sirklerde ve eğlencelerde kehanetler dinlemeye ve yorumlar yapmaya çok düşkündüler ama bugünkü anlamıyla bağlılık-yeminleri (Credo) ve ya karış duaları Onlar' a uygun değildi. Genel anlamda tanrılarını, tanrıçalarını ve tapınaklarını seviyor, onlarla yaşamaktan mutluluk duyuyor, hatta belki de onlara tapınıyorlardı, ama hiçbir Romalı kendi yazgısını sonsuza dek Tek-Tanrı'ya bağlamayı düşünmüyordu. İnsan'ın mı tanrıları yoksa Tanrı(lar) 'ın mı İnsan'ı yarattığı şeklindeki soru, küçük bir azınlığı oluşturan bazı dediğim-dedikçi aydınların meselesiydi: İmparatorluğu oluşturan tüm res publica'nın (kamu) böyle bir sorunsalı yoktu. Böylesi spekülatif konular Onlar'ın unlü düsturunu da değiştirmiyordu: İnsancıl Olan Biziz; Çünkü Biz Romalıyız.
Felsefede Gnostiklerin, Skeptiklerin (kuşkuculuk), Epikürcüterin (doyumculuk) ve Platocuların izleyicileriydiler. Görüşlerini açıklarken doktriner ya da dediğim-dedikçi olmamaya özen gösterirler, daima akli olan çözüme ulaşmayı yeğlerlerdi. Kurtuluş/Selarnet (Salvation) kavramının muhtemeldi ki, bireysel ve maddi bir anlamı vardı ama kesinlikle dinsel değildi. Bir Kurtarıcı'ya gereksinimleri yoktu; zaten varsayımsal Kurtarıcı(lar) olarak kabul edilenler Onlar' dı.
Siyaset alanında sınıfsal bilince ulaşmış insanlardı. Uçsuz-bucaksız, yaygın ve güçlü bir impara torluğun önde
• Modus Vivendi: Yaşam tarzı. Diplomaside yaşam tarzına müdahale edilmeyeceğini gösteren belge. (y.n.)
Üç İsa
gelenleri ve soyları-tescilli mirasçılarıydılar. Kendileri ve egemenlikleri altındaki halklar için yasa-yapıcılık görevini üstlenmiş olanlar Onlar' dı. Hayattan ne istediklerini bilen, yurttaşlık bilincine ulaşabilmiş insanlardı. İster Seküler olsun ister manevi, tüm konularda yönetimi ellerinde tutanlar ve son sözü söyleyenler Onlar' dı. Sonraki yüzyıllarda Onlar'a Pagani (paganlar)1 denildi ve günümüze dek kendilerine takılmış olan bu adla tanındılar. Çağdaş Avrupa uygarlığının temellerini atanlar, Onlar'dı.
Paganlar birçok ülkeyi ve ulusu yönetiyorlardı. Sömürgeleş tirdikleri ülke ve uluslara kendi yaşam tarzlarını ve standartlarını dayatıyorlardı. Bir yandan yeni alışkanlıkları, görenek ve uygulamaları, diğer yandan da yeni düzenlemeleri, yasaları ve yasakları yerleştiriyorlardı. Paganlara özgü yaşama ve yönetme tarzının tüm ulusları ve cemaatleri hoşnut ettiği söylenemezdi. Nitekim, hoşnut olmayan topluluklar arasında Kudüs'ün ve Filistin' in Musevileri başı çekiyorlardı.
Romalıların Kudüs'ü işgallerinden sonra Filistin, Roma tarafından atanmış krallarca yönetilir olmuştu . Filistin'in 'Büyük Kralı' diye tanınan Herod, işte bu 'atanmış' krallardan biriydi . Doğuş-hakkı itibariyle Sernit (Ebonit) ve W.H.C. Frend'in tanımıyla2 Nominal olarak Musevi olmasına rağmen, Museviler İsrail ' in Tanrısı' nın Yasası'na (Musevi Şeriatı) uygun olarak 'Onaylanmış' bir kral değil de, işbirlikçi bir kral olduğu için, Filistin'in gerçek yöneticileri olan Romalı Paganlardan çok Herod' dan nefret ediyorlardı. Museviler için Herod, 'peygamberce yöneticilik' (uhrevi) geleneğine tümüyle yabancı, Musevilik-dışı Sekıiler (cismani) bir gücün Musevilerin başına yerleştirdiği bir kraldı. Bir diğer deyişle Herod, Museviler için 'Tanrıtarafından-gönderilmiş' değil, 'insan tarafından-yaratılmış' kral' ı simgeliyordu. Buna rağmen, Romalılarla işbirliği
Aytımç Altındal
yaptığı için Herod'a düşmanlık gösterseler de onun gündelik siyasete getirdiği yöntemlere ve pragmatizmine hayranlık duymadan da edemiyorlardı !
1.2. Seçkin ve Kutsal Olan Biziz, Çünkü Biz Museviyiz
İsra il Tanrısı, Kadir-i Mu tlak; her zaman ve her yerde var olan, tüm-güçlerin-sahibi, eril Tanrı'ydı. Yaratan ve ulaşılamaz olan Tanrı'ydı . Gökleri ve yeryüzünü ve mekan içinde yer tutan her şeyi Kutsal Kitap İncil' in Eski Ahit bölümünde anlamını bulan 'Altı İncil Giinii' içinde yaratmıştı. (Halk inancasında bir İncil günü 144.000 dünya yılına denktir, ama hiç kuşkusuz, ölümlü olan insanoğlu, Kutsal Kitap İncil' in bir gününün gerçekte ne kadar olduğunu, tam süresini kesin olarak hesaplayamaz.) Tabiidir ki, Tanrı'nın Kendisi kendi yarattığı 'Başlangıç'ta yer almamıştı. Yarattığı her şey gibi Sonlu (Ölümlü) değildi . Tanrı yaratılmamıştı, dolayısıyla da kendine özgü Zaman'ı ve Mekan'ı vardı.
Kutsal Kitap'ın yedinci tekvin (doğuş) gününde Tanrı, planı uyarınca Kendisini Yaratılış' tan ayrıştırdı ve görkemli yaratıcı faaliyetini noktaladı. Yedinci günü (Sebt) kutsayıp dinlenıneye çekildi . Tanrı'nın suretinden yaratılan İnsan (Adem) ilk mübarek kılman ve Sebt de ilk takdis edilen idi .
Ancak kendi tasarımına göre Tanrı'nın yeryüzündeki görevi devam ediyordu. Çünkü O'nun yarattığı her şey iyiydi, ama mükemmel değildi.3 Yaratılış ve insanlığın mükemmelliğe ulaşma çabası O'nun 'eserleri' arasındaydı, ama misyonerlik hizmetleri ve Tanrı'nın 'uluslar'a ai t olan görevleri çoğunlukla O' nun Ruh'u ve melekleri tara-
lh Üç isa
fından yürütülmekteydi . Tanrı'nın tasarımına göre insanlığın kötü işleri -ki insanların tasavvurları gençliklerinden başlayarak kötülüğe eğilimliydi (Tekvin, 8:21 )- O'nun Ruh'u ve melekleri tarafından arındırılacaktı. Sonradan Şeytan'a dönüşen Lüsifer bile, başlangıçta Tanrı'nın bir meleğiyd i . Lüsifer Tanrı'ya başkald ırısından d olayı O'nun İnayeti'nden uzaklaşmıştı.
İsrail' in Rab'binin kararlı ve buyurgan bir doğası vardı. Yahudiler için Tanrı, (İbranice El) Kendini Elohim/ Elaah, el Shaddai, Yahve/ Sabaoth (Yehova / RAB), Adonoi ve Kabbalistik anlamında da Şekina gibi kimi adlarla ortaya koyuyordu . Ad'ını oluşturan dört İbranice harf'in (ya da ses) Tetragrammaton'u*, dile getirilmez, telaffuz edilemezdi. Bu harfler tümüyle gizli bir adın işaretleriydiler. Yasa-Yapıcı Musa Tanrı'ya Ad' mı sormaya cesaret ettiğinde şu yanıtı almıştı: "BEN BEN OLANIM. İsrailoğulları'na böyle diyeceksin: Beni size BEN'im gönderdi . Ebediyen adım bu ve devirden devire anıimam budur." (Çıkış 3 : 1 2-1 5) Gerçekten de böylesi mütevazı ama o denli de açıklanamaz bir ad ve bağlamsal işlevleri olan Bir ve Tek Tanrı O'ydu! Bir Olan, Tek BEN'im olan ve Bir ve Tek BEN OLACAGIM olan. Hepsi bu! İbranilere On Emri'nde Tanrı Adı'nın kötülenmesini (Levililer, 1 9 : 1 2 ve 22:31 ) ve boş yere ağza alınmasını (Çıkış, 20:7) kesinlikle yasaklamıştı. İsrailoğullarının sadece O'nun Adı'nı okuyup sonra da isteyerek unutınalarma izin vardı. (Tanrı'nın Adı'nı cemaat önünde anan Musevi kendini kafir konumuna düşürüp doğuştan gelme haklarını yitirir ve sonunda da kendini Tanrı'nın Tekvin'inden ve Museviler' in Çıkış'mdan**
• Tt•lragrammalon: Dört harften oluşan sözcük; özellikle İbranice' deki. t•�laffuz t.'<iilemez sayılan ve Tanrı'nın Adı'nın gizemli simgesi acidedilen YHWH ya da JHVII harfleri.
•• Türkçe'ye "Çıkış" diye çevrilen "Exodııs " Yahudiler'in Mısır'dan çıkarak Ke· ıı.ııı iline gdişleri demektir. (y.n.)
Aytıınç Altındal 17
dıştalar. Bu nedenle gizli adı güvenlikte tutulmalıdır . ) Musa' nın söylediği gibi İsrailoğulları kendilerini bildiği günden beri Tanrı'ya karşı asi olmalarına rağmen (Tesniye, 9:24), İsrailoğulları arasında bir tek Başrahip'in Tanrı'nın onaylanmış sözcüsü olarak, telaffuz edilemez ve 'Esrarengiz' Ad' ının 'Batıni anlamını' öğrenmeye hakkı vardı . Diğer Yahudilere 'pek çok harikayı ve gizi'4 barındıran bu adı hecelernesi dahi öğretilernezdi.
İsrail'in Tanrısı tüm kulları İsrailoğullarına (Levililer, 25:42) ve özel kulları Peygamberleri'ne bildird iği gibi, son derece kıskanç (T ekvin, 34: 1 4) ve dehşet veren (Levililer, 26: 1 6) bir Tanrı'dır. Bertrand Russell'ın tanırnıyla, "Tanrı kavrayışının tümü kadim Doğu despotluğundan türetilmiş bir kavrayıştır. "5 İsrail'in Tanrısı başka ilahiara (Çıkış, 20:23) ve kendininkilerden başka gelenek ve adetlere tahammül edemiyordu. Birçok kez 'bütün uluslar'ın Bir ve Tek Tanrısı olduğunu açıkça belirtrnişti . Pagan tanrılarını ve tanrıçalarını, sunaklarını ve tapınaklarını aşağılıyor ve görmezden geliyordu. Komşu ülkelerde soykırımlar yapılmasını isteyip İsrailoğullarrnı bu kirli işi görmeye zorlardı. Pagan ilahlarını 'Tanrı-Olmayan Tanrılar' olarak niteliyordu. Bu da İsrail Tanrısı'na göre bu tanrıların sadece ilahlar olarak var olduğuna işaret etrnekteydi.6 Ve onların lanetlenrnesi gerekiyordu: Putları ve sirngeleri 'sapkın yolların' nişanlarıydı. İlahi olana değil, 'Kötülükler ülkesi'ne aittiler.
İsrailoğulları, kendi tanrıları tarafından seçilrnişlerdi . Tanrı' nın Kendisi kutsal olduğu için onlar da kutsaldılar (Levili ler, 20:7-8); Tanrı, İbranileri birçok kavim arasından seçrnişti (Levililer, 20 :26); kutsal bir kavim olmak için çok küçük ve güçsüz olmalarına karşın (Çıkış, 1 9 : 1 6) .. . İsrail' in Tanrısı .tümüyle ayrıştırıcı -başlangıçta ışığı karanlıktan, suyu karadan ve gündüzü geceden ayırrnıştı- ve farklılaş-
lK Üç isa
tırıcı bir Tanrı'dır. Ve Mircea Eliade'ın da belirttiği gibi, Yahve, d iğer tanrılardan farklı olarak kendini kozmik zaman çevrimi içinde değil, mutlak bir başlangıcı ve sonu olan tarihsel zaman süreci içinde ifade etmiştir.7
Bu nedenle Yahudi'nin gündelik yaşamı Tanrı tarafından kesin olarak iki alana ayrılmıştır : İlahi alan ve haram alan. İsrail'in Tanrısı, Musevi yaşamının, tarihinin ve siyasetinin tek yapımcısı ve tasarımcısıydı . Bunlara ilişkin her türlü insan-yapısı karar ve hüküm, Tanrı' nın Yasası'yla çelişmese dahi, bazen kaçınılmaz olarak O'na ters düşebilirdi . Bunlar dışsal ve Seküler görüşler sayılırlardı. Bu Seküler görüşler Kültür,8 Uygarlık, Felsefe ve Sanat gibi toplumsal-tarihsel kategorileri içeriyorlardı . Örneğin Kültür Musevi'ye Bilgi Ağacı'nı anımsatmaktaydı. İsaiah Peygamber' in de söylediği gibi . "Ve ondan artakalanı bir ilah, kendine oyma bir put yapar; ve önünde yere kapanır ve tapınır" (İsaiah, 44: 1 7). Musevi zorunlu olarak Tanrısı'na Tapınma'ya değil, O'na sadık kalmaya alışkındı. Öte yandan Kültür, doğası itibariyle insanı 'güzel'e Tapınma'ya çağırıyordu. İsrail Evi' nin çatısı altında teolojik ve pratik anlamıyla Kültür' e ve başka ilişkin kavrarnlara yer yoktu . İsrailoğulları kendi Ahit(ler)ince kutsanmışlardı, Seküler, insan yapısı fikir ve idealleştirmelere gereksinimleri yoktu. Çünkü Musevilerin Yasası'na göre, "Var olan eskidendir; ve olacak olan eskiden olmuştur; ve Allah geçmiş olanı yine arıyor" (Vaiz, 3 : 1 5) denmekteydi . Geleceği araştırmaya ve şimdiki zamana boyun eğmeye ya da geçmişe hayıflanmaya gerek yoktu. Her şey gibi, bunlar da anlamsızdı! Çünkü Tanrı'nın yaptıklarına herhangi bir şey eklenemez ve ondan bir şey eksiltilemezdi (Vaiz, 3 : 1 4). Musevilerc göre insanın yeryüzündeki görevi Kudüslü Kral Davud'un oğlu V aiz'in sözlerinde özetlenmişti. "İşin sonu şudur; her şey işitildi: Allah' tan kork ve O'nun emirlerini
Aytwıç Alimdal 19
tut; çünkü insanın bütün vazifesi budur" (Vaiz, 12 : 1 3). İsrailoğulları'ndan sadece "her şeyi yapan Allah'ın işini bilmeleri" (Vaiz, 1 2: 1 3) isteniyordu, O'nun işlerini yorumlamaları değil. Tanrı'nın işlerini yorumlamak, 'Tabir Allah'a mahsus olduğundan" (Tekvin, 40:8) fesat sayılmaktaydı . Ve böylesi fesatlar Musevilerle Tanrı arasına nifak sokardı (İsaiah, 59 :2). Çünkü Tanrı, Peygamber Mika'ya "Ya takları üzerinde fesat düzenierin (. . . ) vay başına!" (Mika, 2: 1 ) demişti . Yorumcu denenlerden çoğu Musevilerce sahte peygamber ya da kahin sayılıyorlardı, çünkü yorumları mecazi olarak gerçekleşiyor ve Tanrı'nın İnayeti'ni içermiyordu .9 Geleneğe göre, her 'yeni' Tanrı'nın bir sunusu olmalıydı, insanlığın kültürünün ya da putların değil . Çünkü 'her şeyin bir zamanı vardı' ve bizzat Tanrı, "Sana şimdiden yeni şeyler, bilmediğin, gizli şeyler işittirdim," (İsaiah, 48 :6) diyordu.
Oysa Pagan yaşam tarzı aşikardır ki, sınırları kesin olarak belirlenmiş bölümlemeler, sonsuza dek bağlayıcı kehanetler, buyrultular ve sözde göksel düzenlernelerin boyunduruğu altında sürdürülmüyordu. Örneğin Anadolu' daki Helenistİk geleneğe göre, ilahilik insanlara değil, özel yerlere ve hakkaniyet sembolü bir ilaha10 yakıştırılan bir özellikti. Greko-Romenlerin Theios aner, Kutsal İnsan11 kavramı, fikir, ideal ve düşüncelerinde 'karizmatik olgunluğa' erişmiş insana özgüydü. Böylesi bir kişi Evrensel /Tümel İnsan, Bütün(sel), (Kamil)-İnsan olarak tanımlanıyordu. Ama böylesi bir kişi bir Kadir-i Mutlak Tanrı tarafından kutsanmış değildi; kendi aşılmaz nitelikleri, erdemleri ve zekasıyla kendi karizmasını 'insanlar arasında ve insanlarla birlikte' yaratıyordu. Onların gözlerinde yaşayan bir ilah olarak kültürel statüsüne kendi erişmişti . Theios aner Tanrı-yapısı ya da Tanrı-tarafından-gönderilmiş-irtibat-insanı değil, içgörü ve vargıları, resmen tanın-
20 Üç isa
mış filozoflarınkinden daha derin olan bilgileriyle kendini yetiştirmiş bir bilge kişiydi. Theios aner bir bakıma Empedocles ya da "Ruhun ölümsüzlüğünün ölümsüzlere benzerliğinden kaynaklandığını ve bu benzerliğin güneş, ay, yıldızlar ve tüm gök-kubbe hiçbir zaman devinimsiz olarak algılanmadığı için, tanrılarla ortak olarak sergilendiği kesintisiz hareketten oluştuğunu"12 öğreten Crotonlu Alkmeon gibiydi. Ancak popüler kültür onlara kehanetler ve mucizeli eylemler yakıştırıyordu. Olasılıkla 'kehanetleri' gerçekte 'verili vahiylere' değil, bilgi ve bilgeliğe dayalı teşhis ve öngörülerdi . Greko-Romen gelenekte Theios aner
Gizemler'e tabi değildi; aksine Gizem denilen olgular, Theios an er' e tabiydi ve ancak Noolojik* birimler olarak geçerliydi .
Paganların düşünce tarzına göre her yurttaşın yaşamı Musevilikte olduğu gibi göze görülmeyen ve adı anılmayan bir Deus Absconditus (gizli Tanrı) tarafından yönlendiriimiş değildi. Pagan, tanrıların tam ortasında, onlarla iç içe yaşıyordu, oysa Musevi sadece kendi tek Tanrısı'yla birlikte yaşamak üzere seçilmişti. Devlet tarafından seçilmiş ayrıcalıklı bir kişiliği olan Paganın tersine, Musevi kendi topraklarında sıradan bir insan olmaya mahkCımdu . Yurttaşların manevi istemlerine hizmet eden Pagan tanrıların tersine, İsrail'in Tek Tanrısı dilediği an Musevilerin yaşamının en mahrem alanlarına bile, hükmedebilİyor ve nüfuz edebiliyordu .
Pagan tanrıları insan-yapısı imge ve idoller, Musevilerin taktığı adla, 'kötülük simgeleri'ydiler. İsrailliler için Tanrı, insan yapısı değil, kendini yaratmış Yaşayan Hükümran Tanrı'ydı . Musevi kendini (kişisel) yaşayan Tanrı'yla bağlantılandırırken, Pagan kendini sahip olduğu Se-
Noolojik: Sadece akıl yoluyla bulunmuş, akılda var olan bilgi. (y.n.)
Aytunç Altındal 21
küler güçle özdeşleştirmekteydi. Pagan, her şeyin üzerinde, Roma İmparatorluğu'nun sivil yurttaşıydı. Kült inancıyla değil, Devletine ve İmparatorluğa olan bağlılığıyla tanımlanmaktaydı . Pagan, yalnızca İmparator'a tabiydi. Musevi ise adını ve cemaat kimliğini Tanrı'yla bağlaşıklığı içinde edinebilmekteydi. Kimliği -yani atavistik ve doğuş alanına göre biçimlendirilmiş tapınak- Devlet-ulusalcılığı-İmparator'u Pontifex Maximus olarak hiyerarşinin doruğuna yerleştirmiş olan insan-yapısı Seküler mekanizma tarafından değil, Tanrı tarafından verilmişti.
Musevi her nasılsa Tanrı RAB tarafından kıskıvrak yakalanmıştı . Bu nedenle kendisinden O'na inanç ya da iman değil, Ad'ına bağlılık ve Yasası'na sadakat beklenmekteydi. Pagan, tanrılarla ilişkilerinde kendini özgür ve serbest hissederdi; bir Tanrı tarafından bağlanmış ya da tutsak kılınmış değildi. Musevi RAB'binin hizmetkarıydı; Pagan ise dünyanın efendisi olmak üzere doğmuştu. Paganlar uluslarını uygarlık dünyasına iletmekle yükümlüydüler; göklerin ötesinde bir yerlerde tahtında oturan görünmez bir Tanrı'nın dizlerinin hizasına değil.
Paganlar, büyük-toprak-sahipleriydi. Oysa toprak, İsrail'in Yasası'na göre RAB'be aitti (Levililer, 25:23) . Atalarının kabul ettiği Ahit nedeniyle Musevi, 'Vaadedilmiş' Topraklar'da Raboin sözleşmeli işçisi gibiydi. İsrail Tanrısı'nın Yasası'na göre Eski Ahit'in on iki kabilesi bizzat Rab tarafından bir araya getirilmişti. 'Birlikte ama yalnız' ilkesiyle bir araya getirilmiş olmalarına karşın, bu birliktelik, paganların birliğinden farklıydı. Pagan birliğinin temelleri Tanrı-tarafmdan-yapılmış yeryüzündeki değil, iktisadi, siyasal, tarihsel ve toplumsal bağıntılada kurul muştu. Paganlar yeryüzündeki servetleri ve buna denk düşen seküler iktidarlarıyla birleşmişlerdi . Bu nedenl e dt• önyargısızdılar ve tüm zenginlik ve kudret sah ipl l•riıw,
ı· iiç i:<a
inanç ve geleneklerine bakmaksızın kucak açıyariardı (I. Mac. 8:1-32).
Paganlar yabancı ülkeleri, ulusları ve tanrılarını bazen savaşarak, bazen de diplomatik tavizler yoluyla egemenlikleri altına alıp sömürgeleştirirken, Museviler Tanrıları'ndan bir parça toprak edinebilmek için 'Doğru Yol'a, yani Teşuva'ya dönüp O'nunla daha ağır hükümler içeren yeni akitler yapmak zorundaydılar. Ve Tanrı toprağı elinden çıkarttığında, bu her zaman için daha ağır yaptırımları öngörür -örneğin Tanrı bakire İsrail'in kocası olarak tanınmayı şart koşmuştu- ve baskı altında gerçekleşirdi.
ısrail'in Tanrısı'nın Yasası'nda Musevi'nin religio ile değil, Tanrı'yla bağlantılı olması istenirdi. Musevi'nin Ruh'a ya da genelde herhangi bir şeye inanması gerekmiyordu, çünkü o, 'kendisi inançtı'Y Musevi'nin RAB'la bağlaşıklığı hiçbir zaman tapınmaya göre düzenlenmiş bir özdeşleşme sorunu sayılmıyordu.14 Musevi'nin kendini RAB'biyle özdeşleştirmesine izin yoktu . Bu da ona tüm yeteneklerini ve zekasını kendini RAB Tanrı'ya karşı savunmada harekete geçirme olanağını veriyordu. Gerçekte sıradan Musevi'yle RAB arasındaki ilişki, keskin bir nişancıyla hareket halindeki hedefi arasındaki ilişkiyi andırmaktaydı . Musevi bir anadan doğmuş olmakla Musevi, çok kolay öfkelenen ve anında yıkıcı olabilen RAB'bin huzurunda ve tapınağında tüm insanlığın keskin zekalı avukatı rolünü oynamakla onurlandırılmıştı . Dolayısıyla sadık Musevi, salt insan aklı ve standartlarının tasavvur ederneyeceği kadar yüce bir güçle mücadele ettiği için, -Yakub gibi- Paganların Hercules' inden daha güçlü bir kahraman olmak zorundaydı . Görevi her insanınkinden daha seçkin ve derinlikliydi . RAB'be karşı önce direnecek VL' bund,1 başarılı olmadığı takdirde, derhal uzlaşıp
Aytımç Altındal
O'nunla pazarlığa oturabilecek konumda olan, yalnızca oydu. Çünkü bu dünyada barışı sağlamak uğruna bu sonsuz tartışmayı sürdürebilsin diye olağanüstü kurnazlık ve bilgelik ile donatılmış olan tek varlık oydu! Zaten İbranice İsrael adı, 'Tanrı'yla mücadele eden' anlamına gelmekteydi . (Bu lakap, Kadir-i Mutlak Tanrı'yla gece boyunca tartışan Yakub Peygamber' e bizzat Tanrı tarafında n verilmişti .)
Musevi, ruhani önderlerince itaatiyle (teslimiyetiyle değil) ve Hikmet' iyle, yani Logos'la RAB'bini hoşnut edip O'ndan bağışlanma elde etmeye ikna edilmişti. İsrail'in Yasası'na göre ancak Tanrı 'haksızlık, ihlal ve günahları' bağışlayabilirdi (Çıkış, 34 :7 / Yerema, 31 :34 / Daniel 9:9) . İnsan bunu yapamazdı . Bu nedenle RAB'bin kudret yetisini ve potansiyel yüceliğini kavrayabilmesi için Musevi'nin yüreğinin korkuyla dolu olması gerekiyordu. Onu Tanrı'nın huzuruna yaklaştıracak olan bir tek BU KORKU ve BU KAVRAYIŞ'tı. Musevi kitabını ibadet etmek için değil, kavrayabilmek ve inceleyebilmek için okuyordu. Oysa Paganlar için Zeitgeist'ı, yani zamanın ruhunu ve zekasını kavrayabilmek, özel bir önem taşımaktaydı. Ne ki, İsrailoğulları için RAB, her-yerde-mevcut' tu, her şey O'na aitti ve kendileri yalnızca Hikmet anlamında Logos' la donatılmışlardı . Dolayısıyla Musevi'nin kültürel, felsefi, sanatsal ya da kültik bilgiye gereksinimi yoktu . Çünkü Tanrı'nın kudreti / gücü, insanlığın Sophia'sının (Bilgi) çok ötesinde, onun ulaşabilirliğinin çok uzağmdaydı.
Ne ki, İsrail ' in Tanrısı aynı zamanda iyicildi ve seçtiği cemaatiyle i lgi tenirdi de. Musevi anlayışına göre, tüm ulusların atası sayılan İbrahim Peygamber'den bu yana, İnsanoğlu'yla Tanrı RAB arasında bir diyalog sürmekteydi . İbrahim zaman zaman RAB'bi kendi görüşlerine ikna edebilmişti . Musa bundan da fazlasını yapmış ve Tanrı'ya
2 1 Üç lsa
ra kiplerinin kendisi hakkında söylediklerini 'kabul etmemesini' telkine cesaret edebilmişti (Sayılar, 1 6: 15) . Faganlar için böylesi bir d iyalog anlaşılmaz bir bağdı. Tannlara talimat vermek, ya da Tek Tanrı tarafından dayatılmış bir 'Ahit işareti' (Sünnet) temelinde sürekli bir d iyaloğu sürdürmek, kendi hayat tarzları içinde onlar için bildik bir konu değildi.
Musevi, yeryüzünde hayatta kalabilmek için Modus
Operandi'sinin (çalışma tarzı) denetimini Tanrı'ya sunuyor ve karşılığında O'ndan bir anlaşmanın kazançlarını, bir toprak ve korunma vaadini alıyordu. O andan itibaren Musevi'nin hayat tarzı, Yüce Efendi'ye ait bir hanenin bir hizmetkarı ya da mensubu gibi Tanrı'ya ait olmaktaydı. Çünkü İsrail Evi'ndeki tarzlar Devlet ya da büyük meydanlı, her yurttaşın fikrini söyleyebildiği site ya da polis' le
rin Seküler kültürlerince değil, Tann/ RAB'bin 'başlangıçta' yarattığı 'aile ilişkileri'yle biçimlenmekteydi.
Pagan yaşam tarzı ve onlara bağlı Musevi yaşam tarzının ortak paydaları yoktu. Musevi'nin pagan yönetiminin Zeitgeist'ı karşısındaki direnişi genelde Musevi tarikatları ve özelde radikal reformcu Zealotlarla, pasifik-kaçkıncı Esseneler* gibi kesimler arasında geleneksel (ancak mutlaka Kabbalistik olması gerekmeyen) Peygamber Yöneticiliğini canlandırmanın gerekliliğini bir kez daha vurgulamaktaydı. Essenelere göre, Zeitgeist gerçekte Zeit-Ohne
Geist, yani Adalet/Hakkaniyet Ruhu'ndan Yoksun Zamanlar'dan başka bir şeyi simgelemiyordu. Essenelerin eleştirel hükümleri yalnızca Faganları mahkum etmekle kalmıyor, aynı zamanda Ferisiler, Katipler ve Sacldukiler gibi yerleşik Musevi tarikatları arasında egemen olan son
• f.sst•rrda: Çölde yaşayan, aralarına kadın almayan çok bağnaz bir Yahudi tarika t ı (ç.n. ) .
Aytımç Altındal 25
derece yozlaşmış uygulamalara da yöneliyordu. Essenelerin Dini Bütünlük' e ve Hakkaniyet' e yönelişi Musevi tarikatları arasında iç çatışmaları kışkırtarak siyasal rad ikal Yahudilik'in (Judaism) Peygamberce Yönetimcilik'i (Hükümet Etme) üzerinde belirli bir ağırlık kazandığı bir felaketle sonuçlandı . Yenilen, Peygamberlere bağlı yöneticilik oldu, bunun yerine Rabbilere (Öğretmen) bağlı yöneticilik ortaya çıktı.
Pagan ve Musevi tartışmalarında, genelde karşıtlıklar iki farklı kimliğin kesin d üsturları arasında saflaşmıştı: insancıl Olan Biziz; Çünkü Biz Romalıyız ve Seçkin ve Kutsa l Olan Biziz; Çünkü Biz Musevi'yiz. Bu çatışkı, düşmanlık ve kıskançlıklar sır olmamakla birlikte, her iki tarafça da diplomatça bir anlayışla görmezden gelinip gizleniyordu. Ne ki, her iki 'ulus' da yeni taraftarlar kazanmak için var güçleriyle uğraşmaktaydılar. Ve Ortadoğu'da Paganlar ve Gentileler* ile Museviler arasındaki bu diplomatlıkla gizlenmiş düşmanlık ve şiddet süregiderken, sonradan Bakire Doğumu olarak adlandırılacak olay gerçekleşti. Bu, Büyük Kral Herod'un otuz üç yıllık yönetiminin 'sondan ikinci' yılında oldu. Isaac Newton'un da gözlemlediği gibi, matematikçiler, gelenekte hiçbir temele dayanmaksızın 'Bakire Doğumu'nu İ .Ö. 6 ya da 4 yılının 25 Aralık'ına15 tarihlendirdiler. Ve tarihçilerle Kilise Babaları sonradan bu olayı Noel olarak belirlediler. A. Powell Davies'in belirttiği gibi, " . . . Hıristiyanlık Pagan dünyaya Kurtarıcı Tanrı olarak İsa'nın çıkageldiği fikrini yaydığında, bu fikir dahn önceden var olanlara, özellikle de Mithra Dini'ne dayanmaktaydı . Pagan Hıristiyanlar, İsa'nın doğum günü olarak Mithra'nm doğum günü olan 25 Aralık'ı (kış gündönümü) devralmışlardı."16
• Gentile: Romalı ve/veya Anadolu'da yaşayan Helen kökenli kişiler (ç.n . )
2 '> Üç isa
Oluşundan onlarca yıl sonra çeşitli kaynaklardan derlenerek anılaştırılan bu olay, gelecek kuşaklara şöyle aktarılacaktı:
1.3. 'Ve Onun Adını Immanuel Koyacaklar'
Yoahim ve Hanna'nın 1 7 kızı Meryem, Nasıra Kasabası'nda18 bir marangoz olan Yakub'un oğlu Yusuf' la1• nişanlıydı. Ancak birleşmelerinden önce 'gebe olduğu anlaşıldı' (Matta, 1 : 1 8) . Yusuf "salih bir adam olup onu aleme rüsva etmek istemeyerek, gizlice boşanmak niyetinde idi" (Matta, 1 : 1 9) . RAB müdahale ederek meleklerinden birine düşünde Yusuf'a görünmesini buyurdu . Melek dedi ki: "Sen Davud oğlu Yusuf, Meryem'i kendine karı olarak almaktan korkma; çünkü kendisine doğmuş olan Ruhülkudüs'dendir. Ve bir oğul doğuracaktır; ve onun adını İsa koyacaksın; çünkü kavmini günahlarından kurtaracak olan odur" (Matta, 1 :20-2 1 ) . Yusuf itaatkar bir adamd ı, kendine söyleneni yaptı : Meryem'i karı olarak evine aldı ama bir oğul doğurana dek onunla cinsel ilişkiden sakındı. 'Ve çocuğun adını İsa koydu' (Matta, 1 :25) . Böylelikle Isaiah Peygamber' in kehaneti yerine gelmiş oluyordu (Matta, 1 :23) . Ve Meryem'in oğlu gelecek yüzyıllarda da bu adla tanınacaktı .
Ancak, kehanetin yalnızca yarısının gerçekleştiği anlaşılmaktadır, çünkü Isaiah Peygamber' in Tanrısı, bakireden doğacak çocuğa başka bir ad vaat etmişti. Bu ad, Immanuel' di. Okuyalım: "Bunun için Rab kendisi size bir alarnet verecek; işte kız gebe kalacak ve bir oğul doğuracak, ve onun adını Immanuel koyacak" (İsaiah, 7: 1 4) . Tanrı' n ın başlangıçtaki tasarımını neden değiştirip bebeğe yen i bir ad ı, İsa'yı20 vaat ettiği Yeni Ahit'te yazılı değildir. ( ;.ui p görülebilir ya da görülmeyebilir, ancak sonuçta
Aytunç Altındal 27
Meryem'den doğan çocuğun adı 'Tanrı-Bizimle' (yani , Immanuel) değil, 'YHVH Selamettir' (yani, İsa) oldu.
Sekizinci gün, Anne Meryem'le üvey baba Yusuf, Şeriat'a göre bebeği sünnet ettirmek için Tapınağa götürdüler. İsa Tapınak'ta sünnet edild i . Böylelikle Tanrı'nın Babil Talmudu'na göre ilk muhtedi olan İbrahim'le yaptığı 'ahdin işaretini' (Tekvin, 1 7: 1 1 ) edinmiş oldu.21 Sekiz günlük bebek İsa, böylelikle adanmış da oluyordu: "Ve Rab Musa'ya söyleyip dedi : Bütün ilk doğanları, İsrailoğulları arasında, insanda ve hayvanda bütün rahmi açanları benim için takdis et, o benimdir" (Çıkış, 13: 1 ) . Böylelikle Meryem'in oğlu, İsrailoğulları'nın RAB'bine ait olmuştu.
Meryem'in kız kardeşi ya da kız kardeşlerinin ve dolayısıyla da altı ya da yedi yeğeninin olup olmadığı Yeni Ahit'te yazılı değildir. (Klopas'm karısı Meryem'in -Yuhanna 1 9 :25- Meryem'in gerçek kardeşi olup olmadığı belirlenememiştir. ) Yusuf'un daha önceki evliliğinden en az altı ya da yedi evlat sahibi olmuş yaşlı bir adam olup olmad ığı da kayıtlı değild ir. Bu iki olasılık Yeni Ahit' te belirtilmez, ama İsa'nın dört erkek kardeşinin adı verilir. İsa'nın ayrıca en az iki ya da üç de kız kardeşi bulunmaktayd ı. İncil-derleyicisi Markos'dan okuyalım: "Meryem'in oğlu ve Yakub'un, Yosef'in, Yahuda'nın ve Simun'un kardeşi, dülger, bu değil mi? Kız kardeşleri burada bizimle değil mi?" (Markos, 6:3) Dört İncil yazarından ikincisi, Markos'a göre bunlar, İsa'nın gerçek erkek ve kız kardeşleriydi, dördüncüsü Yuhanna'ya göreyse İsa'nın kuzenleriydiler (Yuhanna, 19 :25) . Eğer Yuhanna'nın öne sürdüğü gibi İsa'nın kuzenleriyseler, o zaman Meryem yaşamının sonuna dek bakire ve Tanrı'nın bakire gelini olarak kalmış demektir.
Muhtemeldir ki, Meryem'in kız ya da erkek ka rd t •ş i yoktu, ama Elisabeth adında bir kuzeni olduğu kt·s i ı ıd ı ı
Üç lsa
Meryem'in özellikle gebelik döneminde onunla çok yakın olduğu bize bildirilmektedir. Elisabeth'in bakire Meryem'in gebeligini kendi ailesinden ilk öğrenen kişi olduğu da yazılıdır.
Elisabeth kırk yaşlarında olmalıydı ve Zekeriya adlı bir kahinle evliydi (Luka, 1 :5) . Elisabeth 'kısır idi' (Luka, 1 :7) .
Sara, Raşel, Rebeka ve Hanna'dan sonra Kutsal Kitap'ta adı geçen beşinci, Yeni Ahit'teki ilk kısır kadın Elisabeth'dir. Daha önceki bütün kısır kadınlar ve kocaları gibi Elisabeth ve kocası da 'Allah indinde salih' idiler (Luka, 1 :6) . Bu nedenle, Zekeriya bir gün Rab'bin tapınağındayken Melek Cebrail ona göründü ve dedi ki: "Korkma Zekeriya; çünkü duan işitildi, karın Elisabeth sana bir oğul doğuracak, onun adını Yahya koyacaksın. ( . . . ) Çünkü Rabbin gözünde büyük olacak, şarap ve içki içmeyecek ve daha anasının karnından Ruhülkudüs'le dolu olacak. İsrailoğullarından birçoğunu onların Allah'ı Rabbe döndürecek. Babaların yüreklerini oğullara, asileri salihlerin hikmetine çevirmek ve Rabbe arnade bir kavim hazırlamak üzere İlya'nın ruhu ve kudretiyle onun önünde yürüyecektir (Luka, 1 : 13-17) . "
İsrail'in Tanrısı daima Meleği Cebrail aracılığıyla konuşurdu. Tanrı her zaman önce kocalara 'korkmamalarını' söyler, ardından onlara her birinin ayrıcalıklı anlamı olan bir 'ad' ve bir 'oğul' müjdelerdi. Buradaki tek ilginç husus, Melek Cebrail'in Zekeriya'ya, düşünde değil, tapınağın loş ışıkları arasında tütsü yaktığı sırada konuşmuş olmasıdır. Yeni Ahit'te anlatılanlara göre altı ay sonra Meryem'i de ziyaret eden işte yine bu Melek Cebrail' di . Bu Cebrail'in bir bakireye yaptığı varsayılan kayıtlara geçmiş ilk ve son ziyaretidir. İnsanlara Tanrı'nın sözünü iletmek Melek Cebrail için olağan bir olaydı . Ama Cebrail, tabii RAB'bin talimatları üzerine, önce sıkıntılı kocalara gö-
Aytuı. ç Alt mda/
rünmeye alışkındı . Ne ki, bakireye görünüp 'müjdeyi vermek', Melek Cebrail için alışılmadık bir durumdu. Belki Melek Cebrail bu nedenle 'müjdeyi' vermeden önce 'Bakire Meryem' e korkmamasını söylemiştir!
Elisabeth'e dönelim! Zekeriya'ya bildirilen tarihte, oğlu doğdu. Ona Zekeriya'nın akrabaları arasında bu adı taşıyan kimse olmamasına karşın ( Luka, 1 :6 1 ) Yahya adını verdiler, çünkü Zekeriya Abiya ruhban soyunun mensubuydu ve Elisabeth de, Meryem'in tersine, Harun'un soyundandı ( Luka, 1 :5) . Yahya büyüdü, ruhça kuvvetlendi; ve İsrail' e görüneceği güne kadar çöllerde kaldı (Luka, 1 :80). Doğru, Markos'a göre Yahya kehanet uyarınca hiç mayalı içki içmedi . Yalnızca bitki ve yaban balı yedi. Hiç tıraş olmadı ve devetüyünden bir harmanİ giyip beline bir deri kuşak taktı (Markos, 1 :6) . Yahya atalarının geleneği nedeniyle Peygamber ya da Mesih (Christ) olmaya layık değildi, ama aynı gelenek uyarınca bir Rahip-Yönetici olabilirdi . . . Yahya bunları denemedi; onların yerine yaşamını bir başka seçeneğe adadı.
Gerçekte kendisinden altı ay küçük kuzeni olan ve daha sonra Tanrı'nın Oğlu diye anılan İsa'nın gelişini bildiren ilk Vaftizci oldu. Yeni bir İstiğfar a hdinin yeni işareti olarak suyla Vaftiz' i başlattı. Kendinden sonra Kehanet'e göre, insanları selametleri için suyla değil, Ruhülkudüs ve ateşle vaftiz edecek olan İsa'nın gerçek vaftizci olacağını bildirdi . Kilise, sonraları 24 Haziran gününü Vaftizci Yahya Günü ilan etti . Vaftizci Yahya Günü'nün arifesinde tüm dünya Hıristiyanlarının kentlerden çıkıp evlerindeki kötü ruhları kavalayacak şifalı sarı kantaron otunu (St. John's wort) toplamaları istendi . (Anlamlı bir Paga n uygulamasıdır bu.)
Böylelikle, Yeni Ahit'in başlarında, bizlere iki oğu l sunulmuştur. Biri Yahya (İbranice biçimiyle Johan n a 'J A H-
:lO Üç İsa
VEH esirgeyicidir' anlamına gelir), diğeri de İsa, 'JAHVEH selamet' dir. Jahveh Esirgeyicidir, Jahveh Selamettir'in yolunu açmıştır. Her iki oğul da ilk doğan Yahudi bebeklerdir ve dolayısıyla, Yasa'ya göre her ikisi de ebeveynlerinin Tanrısı'na adanmışlardır.
İsa'nın annesi Meryem, imana göre ya bakiredir, ya da bir parthenos, yani yine bakire, ancak 'tertip edilmiş bir evliliğe rıza göstermeyip kendi eşini seçen kadın' dır. (Bakire) kötü ya da hafifmeşrep bir kadın olduğundan değil, 'kendi hakkının bilincinde bir kişi' olduğu için 'evlenmeden anne olmuştur' . 22 İsa'nın Platoncu Celsus'un İ .S. 1 70'te ileri sürdüğü gibi,23 büyüsünü Mısır'da öğrenmiş küstah bir şarlatan olup olmadığı çok önemli değildir. Diğer bir anlatımla Meryem'in Bakire olup olmadığı, ya da İsa'nın göz boyayıcı olup olmadığı konumuz itibariyle bu incelemede üzerinde durutmayaca k hususlardır. Çünkü; en kestirme deyişle 'Bakire Annelik' yakıştırması Hıristiyanlık'tan çok önce, tüm Hindistan, Mezopotamya ve Ortadoğu' da bilinen bir olguydu. Örneğin; Buda, Sokrates, Eflatun ve Büyük İskender de halk söylencesine göre 'Bakire Anne'den doğmuşlardı !
Benzer şekilde, tarihsel İsa denilen de fazla önemli değildir. Tarihsel İsa ilahiyatçı ve tarihçiler için bir çeşit 'incelenecek va k' a' iken mitolojik İsa, kendine inananlar için nihai gerçeklik olarak kalmıştır. Nesnel bir inceleme için, tanımlarımıza perspektif kazandırabilecek tek İsa portresi, Yeni Ahit' teki Mesih'tir. Bu portrenin tarihi gerçekliğinin olup olmarnası bizi ilgilendirmemekted ir. Çünkü, Hıristiyan dünya sı sadece ve sadece Yeni Ahit'te okuduğu Mesih'e bağlılık duymaktadır. Tarihsel Mesih' e değil .
Geleceğin Mesih ve Tanrısı'nın yeryüzündeki yaşamı işte böyle başladı . Ve diğer iki İncil yazarının, İncillerinde
Aytımç Altındal
bu büyüleyici 'bakire doğumu'24 olayına neden değinnw gereksinimi duymadıkları da daima bir sır olarak kaldı .
1 .4. Benzerlik Yasası Gereğince
Matta, kendi İncil' inde, İsa'nın soy kütüğünü İbrahim Peygamber'le başlatıp 'Mesih denilen' İsa'yla bitirir (Matta, 1 : 1 6) . Matta İbrahim'den İsa'ya kırk iki kuşak saymaktadır. Onun soyağacında üvey baba Yusuf 'Meryem'in kocası' olarak verilip İsa babasının soy hattıyla değil, anasının adıyla kaydedilmiştir. Bu, geleneksel İbrani soyağacı kurgusunu bozduğu için alışılmadık bir işlemdir. Her iki ebeveynin, Meryem ve Yusuf'un Matta yorumunda birer kuşak işgal etmeleri de alışılagelmiş bir uygulama değildir. Matta bu kırk iki kuşağı, her biri on dörder kuşak içeren üç başlık halinde toplamıştır. Matta, Meryem ve Yusuf'u dahil etmekle on dördüncü kuşağı İsa'ya yakıştırmıştı . Öte yandan, Luka İsa'nın soyağacını Adem'e ve O'ndan da tabii Tanrı'ya iletmişti . Luka ineili' nde Tanrı'dan İsa'ya yetmiş yedi kuşak sayılınıştı (gerçekte bu birkaç bin yıldan fazla tutmamaktadır) .
Matta İbrahim Peygamber'den Davut Peygamber'e on dört kuşak saymıştı . Ve Luka, Tanrı'dan İsa'ya yetmiş yedi kuşak saymaktaydı . Cemaatin başındaki yöneticilere iletilen mesaj, Davut Peygamber'in adının sayısal değerinin İsa'nın kuşak değeriyle özdeşleştirilmesiydi . Matta ve Luka, İsa'yı on dördüncü kuşağa yerleştirmekle, bilgelere ve söz sahibi d iğer cemaat yöneticilerine sıradan bilginin ötesinde malzeme sağlamaktaydılar. Yetmiş yedi, yed i il r
tı yediye bölündüğünde, on dörde eşitlenir ve kırk iki kuşak üç kez on dört başlık altında (3x14) toplandığındil I Jilvut Peygamber'in adının sayısal değerine gönderme yilp-
12 Üç ISIJ
ma ktadır, böylelikle Mesih denen İsa'yı gizlice onun soyuna bağlar. Bu soyağacı aktarımı, geleceğin tanrısını aynı zamanda Yahudi Peygamberi İsaiah'nm kehanetine de bağlamaktaydı . Her iki İncil yazarının attığı ilk adımlar, bu kehanetin gerçekleştirilmesi bağla mında zorunluydu. Uvey baba Yusuf'un Luka yorumunda bağımsız bir kuşak sayılınayıp d ıştalanması da kayda değer. Matta yorumunda bu kuşak boşluğunu, inanca göre İsa üzerinde hiçbir 'emeği' olmayan Yusuf'u ayrı bir kuşak olarak saptarken, elinde yeterli sayıda kuşak bulunan Luka'nın ona hiç gereksinimi olmamıştı.
Sayısal değerlere ilişkin konular, sonraki yüzyıllarda Gnostik tarikatlar, gizli ya da Rafızi denen dernekler, Okültistler ve Ezoteristlerce Operasyonel ve Spekülatif olarak kullanılagelecektir. Bu değerler karmaşık cin kovma dualarının çeşitli biçimlerini ifadelendirmenin yanı sıra, simgeeiliğin tılsım gizemlerine ve karmaşıklığına içkin bir sayısal nitelik kazandırmada da temel kabul edilecekti. Şu ünlü 'kutsal' on dört sayısı için bu kadar yeter sanırım!
Isa Mesih'in çocukluğuna dair ayrıntılı bilgi yoktur. Ancak ilginç bir olay aktanımıştır (Luka, 2:4 1 -5 1 ) :
İsa o n iki yaşındayken, a ilesiyle birlikte her yıl Yeruşalim'de (Kudüs) kutlanan Fısıh bayramından eve dönüşte üç gün kaybolmuştu . Yusuf'la Meryem onu her yerde aramışlar, ama bulamamışlardı. Üç gün sonra, Tapınağın avlusunda, yaşlıtarla konuşurken gördüler onu. Luka bu yaşlı Yahudi muallimlerin (Hahamlar) on iki yaşındaki çocuk Isa'nın sorduğu sorular ve verdiği yanıtlardan çok etkilendiklerini belirtmektedir. Bu muallimlerin gerçekten etkilendikleri mi, yoksa tedirgin mi oldukları, İsa ile annesi M eryem arasındaki şu konuşmadan izlenebilir. Luka "i iyle yazıyor: "Onu gördükleri zaman, şaştılar ve anası
Aytımç Altmdal
ona dedi : Ey oğul, neden bize böyle ettin? İşte baba nla bt•n yüreğimiz çok sıkılarak seni aradık. Onlara dedi: Neden beni aradınız? Bilmiyor mu idiniz ki, benim için Babamın evinde bulunmak gerekti? Onlar ise kendilerine söylediği sözü anlamadılar." (Luka, 2:48-50)
Eğer, İsa bu öğretmenlerle annesiyle konuştuğu tarzda konuştuysa, bu anlatım tarzı hazır bulunanları etkilemekten çok tedirgin etmiştir. Çünkü Tanrı'nın tekil olarak 'Babam' biçiminde nitelendirilmesi Museviler arasında alışılmadık bir uygulama idi; Baba figürü olarak tanrı geleneksel olarak 'Babam' biçiminde değil, 'Babamız' olarak tanımlanırdı. Yine geleneksel olarak Tapınak RAB'bin ikamet ettiği yerdi. RAB, 'Babamın evinde' oturmuyordu. Eğer bu olay Luka'nın uydurduğu bir ekleme değilse, o zaman taşıdığı anlam, önemlidir. Böylesi bir niteleme daha on iki yaşındayken "Hepimizin babası bir değil mi? Bizi bir Allah yaratmadı mı?" (Mal . 2 : 1 0) diyen gelenekten açıkça kopmuş bir İsa'ya işaret etmektedir. Daha sonraları, b ilindiği gibi, İsa otuz yaşiarına geldiğinde de, Yahudilerin 'Tanrımız' nitelemesi geleneğini yadsıyarak Tanrı'yı 'Tanrım' olarak adlandıracaktır. Kimi durumlarda bazı peygamberlerin Habakkuk'ta yapıldığı üzere (3: 18-19) Tanrı'yı 'Kurtarıcım' ya da 'Yehova, Rab, benim kuvvetimdir' şeklinde nitelemelerine cevaz olsa da, 'Tanrımız' m
'Tanrım' biçiminde tekilleştirilmesi, Tanrı'nın İnsan-Benliği'nde özelleştirilmesi sayılmaktaydı ve kesin olarak yasaklanmıştı . Çünkü Musevi peygamberi Mika'nın da belirttiği gibi, "Çünkü bütün kavimler, her biri kendi i lahının ismiyle yürüyor; biz de daima ve ebediyen Alla h ı m ız RABBİN ismiyle yürürüz" (Mika, 4:5) denmişti. Ta nr ı kır ve Ruhlar arasında yaşayan ve bazen onlar tarafında n ya rdıma çağrılan Paganın tersine, Yargıç Tanrı RAB, M useviIerin arasında yaşayan İlahi Güçtü . ("Çünkü ben Allah ım
H Üç lsa
ve insan değilim; senin ortanda olan Kuddüsüm" ) (Hoşea, 1 1 :9) . Yaşayan Yargıç-Tanrı, İsrail' in RAB'bi bütün Musevilerin arasındaydı, hiçbir Musevi'nin özel mülkiyeti altında ya da evinde değildi .
Tanrı, Yeni Ahit boyunca, Eski Ahit' in tersine yalnızca bir kez konuşur. Bu da İsa'nın kuzeni Yahya tarafından vaftiz edilişi sırasında gerçekleşir. İncil yazarı Yuhanna'nın söylediği gibi Vaftizci Yahya'nın mı onu herkes gibi vaftiz olmaya çağırdığı, yoksa Matta, Luka ve Markos' ta gösterdiği üzere İsa'nın mı kendini Yahya tarafından vaftiz edilmeye davet ettiği açık değildir. Matta, İsa'nın vaftizini şöyle betimler: "Ve İsa vaftiz olup hemen sudan çıktı; ve işte, gökler açıldı, ve Allahın ruhunun güvercin gibi inip üzerine geldiğini gördü; ve işte, göklerden bir ses dedi : Sevgili Oğlum budur, ondan razıyım" (Matta, 3:16-1 7) . Tanrı bundan sonra İsa dahil kimseyle konuşınadı ve İsa ve havarileri ibadet etmek üzere dağa çıktıklarında bir buluttan gelen 'ses' in aynı mesajı tekrar etmesi dışında hiç emir ya da talimat vermedi . İsa bu nedenle "Allah Ruhtur ve ona tapmanlarm ruhta ve hakikatte tapınmaları gerekir" demiştir (Yuhanna, 4:24).
Anlaşıldığı kadarıyla İsa sıradan bir Musevi gibi gelip vaftiz olmuştur. Yahya: "Ben onu bilmezdim" der (Yuhanna, 1 :31 ) . Ve İsa, vaftiz edildiği sahilden, sonradan Yahya'nın doğrulayacağı üzere mecazi anlamda tüm insanlar ve özelde tüm Museviler için kullanılan bir unvan olan Tanrı'nın Oğlu olmak sıfatını alarak ayrılmıştır (Yuhanna, 1 :34) . Tekvin'de şöyle denilir: "Ve vaki oldu ki, toprağın yüzü üzerinde adamlar çoğalmaya başladı ve onların kızları doğduğu zaman Allah'ın oğulları insanın kızlarının güzel olduklarını gördüler ve seçtiklerinden kendilerine karılar aldılar" (Tekvin, 6:1-3) . Dolayısıyla bir Musevi erkeği olarak İsa da bir Tanrı Oğlu'ydu ama bu
Aytunç Altındal 35
onu Mesih yapmaya yetmiyordu. Bu nedenledir ki sonradan, başı kesilmek üzere Herod tarafından kapatıldığı hapishaneden Yahya kendini beklenen Mesih olarak görüp görmed iğini anlamak üzere ona haberciler gönderecektir. İsa bu hayati soruyu son derece belirsizce yanıtlar. Gerçekte İsa, Musevi cemaatini yöneten ve yönlendiren söz sahibi kişiler tarafından çağrılmış ve onaylanmış değildi (ha tta-ç.) onlar tarafından yetersiz bulunmuştu !
İsa'nın nasıl doğduğu ya da Tanrı'nın beklenen Mesih'i olarak nasıl onaylandığının üzerinde çok fazla durmaya değmez . Kuşkusuz Nasıralı İsa, Musevilerin beklediği bir ve tek Mesih değildi . Çünkü Mesih ideali İsa' dan onlarca yıl önce Essene Kümran tarikatının biçimlendirdiği esrarengiz bir Hak Belietkisi'ne (imgesi-ç . ) daha fazla uymaktadır.25
İsa'nın yaptığı söylenen mucizeler de fazla önemli değildir. Yeni Ahit derleyicilerinin kendisine yakıştırdığı tüm o mucize ve işaretleri gerçekten yarattığı konusunda kesinleşmiş hiçbir kanıt yoktur. Doğru olduklarına inanılsalar bile, bu olaylar Eklesiastikus kitabında insana kalan tek önemli şeyin 'Bü tünsel Görev'i olduğunu açıkça belirten ruhani önderin terminolojisiyle söylersek, önemsiz ve 'anlamsız' dır. İsa'nın 'Bü tünsel Görev' karşısındaki tefsiri konumu İsa'nın misyonunun somut doğasını belirlemektedir. İsa, cemaate açıkça ilan ettiği içindir ki, 'Bütünsel Görevi'nin ne olduğu bilinmektedir. İsa görevi itibariyle Yasa ve peygamberleri ilga etmek için değil, tamamlamak için geldiğini söylemiştir (Matta, 5 : 17) . Ama İsa'nın konumu nedir? İsa'nın tefsiri konumu parametrik olarak ind i yazarlarının nihai gerçeklik kabul edip sonraki kuşa k la ra aktardıklarından değil, tersine Musevilerin düşmanca sa yıp ret ·ve inkar ettiklerinden çıkarsana bilir.
Bu yaklaşım İsa'nın çabalarmdaki entelektiicl kon u m u -
.1 . Üç İsa
nu aydınlatmaktadır. Başvurduğu yöntem, yetke· ve öğret isi entelektüel konumunu saptamanın ilk üç parametresini verirken kuşağının tutumundan da dördüncüyü saptamak, olasıdır.
Kuşkusuz ki Musevi yaşlıları meclisi Sanhedrin, yönetimini ve yetkesini reddetmiş ve sınama sonucunda öğretisini zararlı bulmuştur. Ve kendi kuşağının ya ptığı çağrı karşısındaki tutumu da olumsuzdur. Dolayısıyla, dört temel değişmez üzerinde kendi halkı tarafından hemen tümüyle reddedilen bir İsa /Mesih, kendisini reddedenlerin Yasası'nı icaplarını yerine getirmek iddiasıyla ortaya çıkmaktaydı . Ve İncil yazarlarının sözünü ettiği sözümona binlerce izleyici, son anlarında yanında değillerdi . Ve mahkumiyetinin arifesinde yalnızca Yahuda değil, kendisinin Mesih olduğunu ilk söyleyen Şimun Petrus da onu inkar etmiştir. İsa'nın başına gelen, "Peygamberler ne kadar onları çağırdılarsa onlardan o kadar uzağa gittiler" (Hoşea, 1 1 :2) diyen Tanrı'nın da başına gelendir.
İsa'nın iddialarının ne olduğu da iyi bilinmektedir:
a ) İsa onaylanmış Mesih' tir. b) İsa Tanrı'nın bir ve tek Oğludur ve bununla bağlan
tılı olarak da, Tanrı'dır. c) Tanrı Ruh' tur.
Bu alışılmadık iddialar bir araya getirildiklerinde, aynı anda Mesih İsa, Tanrı ve Ruh'u vermektedir. Bu durumdan kaynaklanan sorun yalnızca onun gerçekten Tanrı olup olmadığı değildir; sorun İsa'nın insanın suretinde yaratılmış olmasıdır (Pavlus'un Filipinlere Mektubu, 2:2-1 1 . ) Bu, Tanrı'nın Kendi'ni insanın suretinde yarattığı anlanuna gelir. Oysa Yasa'ya göre 'İnsan Tanrı'nın suretinde yaratılmıştır' . İsa'nın sürekli-kılınmış konumu bu ikilemde yatar. İnsan olarak İsa 'Tanrı'nın suretinde yara tılmış-
Aytımç Altındal 17
tır' (soyağacı hatırlanmalıdır); ama Tanrı ve Ruh olarak İsa Mesih 'İnsanın suretinde yaratılmıştır' . Her iki durumda da İsa'nın yaratılışı Benzerlik Yasası'na tabi kılınmıştır. Bu, bir gizden çok, mantıksal yanılgıdır.
Ölümlü ve Musevilere göre sıradan bir insanın Yaratıcı'yla böylesine bağlantılandırılması, Pagan-Helenistik 'İnsan-benzerliğinde yaratılmış Ruh' idealizasyonunu tam bir biçimde yansıtmaktadır. Bu paradigma Pagan religio'suna ve tanrıların Modus Operandi'sine (işleyiş tarzı) gayet iyi uymakla birlikte, Musevi Şeriatı'na yabancı, seküler bir iddiadır. Konumu, İsa'yı doğal olarak Paganlar ve Gentileler için (Koloselilere Mektup, 2:9' da betimlendiği üzere) çok kabul edilebilir bir 'insan bedeninde yaşayan ilah', yapmıştır. Ancak, konumsal iddiaları onu Musevilerin gözünde bir Sebt-bozguncusu* ve bir kafir haline getirmiştir.
'Tanrı suretinde yaratılmış' İnsan olarak İsa, (kendi dahil) birey olarak Musevi'yi İsrail Hanesi'nden farklılaştırmakla, konumunu Sekülerleştirmiştir. Ve 'İnsan suretinde yaratılmış' Tanrı olarak İsa, yetkeyi (otoriteyi) Yasa'dan ayırarak Bütünsel Görev'ini (Misyon) kutsal kılmıştır.
İsa'nın tefsiri konumu Bütünsel Görevi'ni belirlemektedir. İncil'de anlatılan konumu (Position) Benzerlik Yasası uyarınca onu Sekülerleşmiş bir Musevi haline getirmiştir. Bir Musevi olarak İsa, İncil' e göre ilahi ve kutsanmıştır. İlahiliği sonradaİt �amanı değiştirilere k görevine (misyon) eklemlenmiş ve 'İnsan suretinde yaratılmış' Ruhülkudüs olarak onu idealize ettirmiştir.
İsa'nın görevi karşısındaki konumu, Tanrı'nın kend i görevi yara tıcılık karşısındaki konumuna fazlasıy la benzer. Zaten insanlar Yara tıcılık (görevi) sayesinde Tanrı 'nın • Sebt: Yahudiler için kutsal gün. Yahudi Şeriatı'nın en önemli yasa klar gün u .
(y.n.)
38 Oç isa
farkına varmışlardır. Ve Tanrı dahi, insan tarafından reddedilmiştir. Adem' in Tanrı' nın i lk buyruğuna boyun eğmeyi reddettiği ve kendisini kutsamasına karşın ona şükran sunmadığı anımsanmalıdır. İsrail'in Tanrısı da, seçtiği halk tarafından birkaç kez reddedilmiştir.
İsa 'Bab / Kapı' olduğunu söylemişti . Evet, bir 'birim' olarak tekilleşmiş-Tanrı birimindeki çağdaş (Seküler) Pagan ideoloji kavramı dine bu Kapı'dan girmiştir. Ve Musevi 'Tek Tanrı altında Tek sınıflı toplum' ütopyası da aynı kapıdan dışarı çıkmış ve öbür çok-sınıflı devlet toplumlarının tarihine karışarak, felsefi Hıristiyanlık Tanrısı kavramının yapılanışında işte bu 'yeni gelen'le (ideoloji) bağlantılanmıştır .26 Museviliğe böylece giren bu ideolojik unsur, sonradan Hahamların yöneticiliğini yaptığı Musevilik olarak adlandırılacaktır. 27 İdeolojinin sınıfland ırma temelinde ve Devletçe temsil edilerek içselleştirilmesi, yabancı bir unsur olmakla birlikte peygamberlerin egemenliğini köktenci bir biçimde sona erdirmiş ve politik şahsiyetlere ve Hahamlara yolu açmıştır. Adlarıyla belgelenen ilk hahamların Yahudilerin gündelik haya tına girişlerinin İsa'nın çarmıha gerilişini izleyen onyıllara denk düşmesi, bir rastlantı değildir.28
İsa ne yazık ki Yahveh tarafından ölümsüzleştirilmiş değild ir; ama sonraki kuşakların belleğinde 'İnsan benzerinde yaratılmış Ruh' olarak kendi kendini ölümsüzleştirmiştir. Özsaygısı ve özelleştiriciliği olan dürüst ve ti tiz bir genç adam olan İsa, kuşkusuz takdire değer bir bireycilik öncüsü ve bir medeni cesaret simgesidir. Bir Musevi Sacratesi'nden çok daha fazladır. Bütünsel Görevi'ni (misyon) yerine getirmek için çarmıha gerilişi ve unutulmaz ıstırapları insanları fazlasıyla etkilemiştir ve onu her zaman var olan kurumsallaşmış Zeitgeist'ın örnek bir simgesi mertebesine yükseltmiş tir. Daha sonra, Tanrı' dan kor-
Aytıınç Altındal \• •
kan Pagan ve Gentileler kendilerini bu paradigmatik 'İnsan benzerinde yaratılmış Ruh'ta yeniden yaratabilmişlerdir. Zamanla İsa 'nın adı Acı-Çeken İnsan'la anlamdaş hale gelmiş ve giderek sınıfsal ve ulusal ayrım ve engelleri aşarak nihai bağışlanma ve bireysel selametle özdeşleşme zeminini oluşturmuştur.
Musevilik gibi, son derece kendine-yeterli ve kendineişleyen, içe-kapanık bir ulusa çağdaş ve evrensel unsurları, standartları ve değerleri kabul ettirme yolu ndaki art niyetsiz, adanmış çabaları günübirlik yaşayan İnsan'a karşı İdeal İnsan tipi olarak ortaya çıkarmış ve bu simgeyi Zamanın Ruhu olarak tescil ettirerek anısını o günden bugüne taşımıştır.
İsa yaratıcı düşünebilen bir insandı, güncel siyasayı ve ona ilişkin fikirleri biliyordu. 'Entelektüel yanıyla Sekülerleşmiş' Musevi olarak Tek-Tanrıcılıkta liberal bakışın öncüsü olmuştu . Ve görevi sırasında ve sağlığında şakirtleri tarafından kutsal kabul edilen ilk Musevi 'ydi . Seküler kutsallık çağının onunla başlamasına şaşmamak gerek. Haham Ignaz Maybaum'un işaret ettiği gibi: "Antiki te seküler bir yaşamı tanıma'zdı . Onu yaratan Hıristiyan inancı oldu."29 Evet, Seküler yaşam Hıristiyanlık'la değil, bizza t İsa 'yla birlikte başlamıştır. İsa ilk Sekülerleşmiş Musevi'dir. Spinoza'dan önce, İsa vardır. Batı uygarlığını sekülere açan kapının anahtarı budur. Hollandalı ilahiyatçı Arend T. Van Leeuwen, seküler hayatı 'tebdil-kıyafet Hıristiyanlık'30 olarak nitelendirmişti . Simgesel söylemde, eğer İsa 'nın sağ elinde 'Kutsal' var idiyse, 'Seküler' de sol elindeydi, denilebilir.
Roland ve Pury, Kierkegaard, Karl Barth, Emi! Brunncr vd .3 1 ünlü ilahiyatçılarca eleştirilen Sekülerleştirme süreci nin kökleri, on sekizinci yüzyılın Devlet-destekli ve K i l is(•onaylı sekülerizminde ya tmaktadır. Yine de, tu haftır ki,
40 Üç isa
Hıristiyanlık alanındaki, dinsel ya da Kilise kutsallık yaratıcılarının çoğu, gerçekte seküler dindarlardı . Bu uzun liste Havariler, Kilise Babaları ve öğretmenlerle başlayarak "Les rares points lumineux du Moyen Age emanant de laics* (Pierre Waldo, François d' Assisi . . . )"32 ile Ortaçağ' a ulaşır. Cal vi n, Farel, Th. De Beze, Zinzendorf, George Fox, William Booth, George Williams, C. Finney, D.L . Moody, Hudson Taylor, William Carey, A. Judson, Sadhou Sundar Sigh, Dr. P. De Benôit, Rees Havell33 ve Opus
Dei gibi 'Seküler/ Laik' örgütler bir yana, yüzlerce papaz, papa ve azizle son bulur. Aziz Ignatius Loyola'nın (ö. 1 556) bir İspanyol askeri olduğunu ve Cizvit tarikatını kurduğunu belirtelim. Laik-seküler 'kutsayıcılar' ve Evanjelistler hep vardır ve halen de vardırlar. Seküler unsurların kutsal'a (alanına-ç . ) katkıları olmasaydı, Hıristiyanlığın Ekümenik** perspektifleri ve misyonları çökerdi.34 Günümüzde Katolik Kilisesi'nin çift yönlü Bütünsel Görevi'nin (Misyon) Hıristiyan olmayan halkların İncil' e kazanılması ile bir zamanlar Hıristiyanlaştırılmış ama günümüzde yeniden Paganlaşmış olan Avrupa'nın bu, 'soysuzlaşmadan' kurtarılması için yeniden İncil'e döndürülmesi faaliyetleriyle özdeşleştirilmiş olması rastlantı değildir.
• Ortaçağ' ın laiklerden kaynaklanan ender aydınlık noktalan (ç n.) . . . Ekrimeııik: Evrensel anlama gelen Katolik kavramından farklı olarak, Hıris
tiyanların Evrenselliği demektir. Hıristiyanların yaşadıkları her yer anlamına da gelir (y. n . ) .
İkinci Bölüm . . . .
ISA: "T ANRI - BIZIMLE" MI?
İSA: "T ANRI BİZİMLE" Mİ?
"Sana söyleyen ben , oyıım" .
İsa-Yuhanna, 4:26
2.1. İsa'nın Öne Sürdüğü Dışsal, Seküler İddialar
İyi ama, dışsal, Seküler idd ia ne demektir? William A. Christian, Doctrines of Religious Commun ities 'de (A Philosop
hical Study) 'Seküler iddianın, başarının herhangi bir dinsel cemaatin ayırt edici standartlarına göre ölçümlenmediği bir soruşturma sırasında gündeme gelen bir iddia 1 olduğunu gözlemlemiştir. Dışsal iddia konusundaysa, 'herhangi bir dinsel cemaatin ayırt edici öğretilerine dayanmayan, yabancı bir iddia, bu durumda Seküler, dışsal bir iddia sayılır'2 demekteyd i.
Bunun sonucu olarak, burada ve bu kitap boyunca 'seküler idd ia' deyimini şöyle yorumluyorum: Seküler bir id
dia, doğası itibariyle dışsal olup, herhangi bir verili dine göre
kendini örgütlemiş bir Cemaatin 'Ruhani Yönetiminin ' dogma
tikleşmiş veçhelerini ortadan kaldırmak amacıyla kon ulm uş bi
reysel şerh(-ler)dir.
Bu tanıma uygun olarak, İsa'nın sıra dışı tarzda seçilip yeniden düzenlenmiş (4x6) başlık halinde gruplandırılan yabancı Seküler iddiaları aşağıda sıralanmıştır. Bu örnekler bir önceki kesimde ( 1 .4) betimlend iği şekliyle İsa'yı kavramsallaştıran göstergeler olarak sunulmaktad ırlar . Sayıları çok daha fazla olmakla birlikte, bu seçme idd ia lar
43
. ı . : Üç İsa
Yahudi Cemaati'nin ayırt edici standartlarına göre kabul edilmesi mümkün olmayan 'dışsal şerh' ve 'yollar' dan bazılarıdır.
I. İsa'nın kullandığı yöntem'e dair
a) İsa dedi : Yol ve hakikat ve hayat benim; ben vasıta olmadıkça Baba'ya kimse gelmez. (Yuhanna, 1 4:6)
b) Isa dedi : Siz beni seçmediniz, ben sizi seçtim. (Yuhanna, 1 5: 1 6)
c) Filipus dedi : Ya Rab, Baba'yı bize göster ve bize o yeter. İsa ona dedi: Bu kadar zaman sizin ile beraberim de beni tanımadın mı ey Filipus? Beni görmüş olan Baba'yı görmüş olur; sen nasıl Baba'yı bize göster diyorsun? İman etmiyor musun ki, ben Baba'dayım, Baba da bendedir? (Yuhanna, 1 4:8-10)
d) Isa cevap verip ona dedi : Kim beni severse sözümü tutar. (Yuhanna, 14:23)
e) İsa dedi : Çünkü dünyaya hükmetıneye gelmedim, ama dünyayı kurtarmaya geldim. (Yuhanna, 12:47)
f) İsa dedi: Allah'tan olan, Allah' ın sözlerini dinler; onun için siz dinlemiyorsunuz, çünkü Allah'tan değilsiniz.
Yahudiler cevap verip ona dediler: Sen Samiriyelisin ve sende cin var, dediğimiz doğru değil mi?
İsa cevap verdi: Bende cin yoktur; fakat Baba'ına hürmet ederim ve siz beni tahkir ediyorsunuz. Fakat ben kendi izzetimi aramıyorum; arayan ve hükmeden biri vardır. Doğrusu ve doğrusu size derim: Eğer bir kimse benim sözümü tutarsa ebediyen ölüm görmeyecektir.
Yahudiler ona dediler: Şimdi bildik ki sende cin vardır; Ihrahim öldü, peygamberler de ve sen: Eğer bir kimse be-
Ayt ıı ııç Altındal · 1 ' ·
nim sözü mü tutarsa, ebediyen ölümü tatmayacaktır, d i yorsun. Yoksa sen babamız İbrahim'den büyük müsü n? O öldü; peygamberler de öldüler; sen kendini kim sayıyorsun?
İsa cevap verdi : Eğer ben kendimi taziz edersem, benim izzetim hiçtir; beni taziz eden Babam' dır; siz O Allah' ımızdır dersiniz ve onu bilmezsiniz; fakat ben onu. bilirim ve sözünü tutarım. Babanız İbrahim benim günümü göreceği için mesrur oldP; gördü ve sevindi.
Bunun için Yahudiler ona dediler: Henüz elli yaşında değilsin, İbrahim' i de gördün mü?
İsa onlara dedi: Doğrusu ve doğrusu size derim; İbrahim olmadan önce ben varım.
O zaman üzerine atmak için taşlar kaldırdılar, fakat İsa gizlendi ve mabetten çıktı. (Yuhanna, 8:47-59)
II. Uyguladığı yetkeye dair
a) İsa bu şeyleri söyledi ve gözlerini göğe kaldırıp dedi : Ey Baba, saat geldi; Oğlunu taziz eyle ki, Oğul seni taziz etsin; nitekim ona bütün beşer üzerine hakimiyet verdin, ta ki, ona verdiğin kimselerin hepsine ebedi hayat versin . Ebedi hayat da şu ki, seni, yalnız gerçek Allah'ı ve gönderdiğin İsa Mesih'i bilsinler. Yapmak üzere bana verdiğin işi başarıp seni yer üzerinde taziz ettim. Ve ey Baba, dünya olmadan önce senin nezdinde bende olan izzetle beni nezdin de taziz eyle (Yuhanna, 1 7: 1 -5) .
b) İsa dedi : Ey adil Baba, dünya seni bilmedi, bl�n isl' seni bildim; bunlar da beni sen gönderdiği n i bi ld i ler. Bana olan sevgin onlarda olsun, ben de on la rd . ı n olayım diye senin ismini onlara bildirdim v e bi l d i n• ceğim (Yuhanna, 1 7:25-26) .
!h Üç İsa
c) Isa ona dedi : Kıyınet ve hayat benim; bana iman eden ölmüş olsa da, yaşar; ve kim yaşar ve bana iman ederse, ebediyen ölmez (Yu hanna, 1 1 :25-26) .
d) İsa dedi : Bunun için Baba beni sever; çünkü ben canımı veririm, ta ki, onu tekrar alayım. Onu benden kimse almaz; fakat onu kendiliğimden veririm. Onu vermeye kudretim var; ve onu yine almaya kudretim vardır (Yu hanna, 1 0 : 1 7-18) .
e) Fakat İsa onlara cevap verdi : Babam şimdiye kadar işlemektedir; ben de işliyorum, imdi bundan dolayı Yahudiler onu öldürmeye daha ziyade çalışıyorlardı, çünkü yalnız Sebt gününü bozmakla kalmadı, fakat Allah kendi Babası idiğini söyleyerek kendisini Allah'a müsavi kıldı (Yuhanna, 5 : 1 7-18) .
f) Onların imanını görerek İsa : Ey adam, günahların sana bağışlandı, dedi . Yazıcılar ve Ferisiler: Küfür söyleyen bu adam kimdir? Allah' tan başka kim günahları bağışlayabilir, diye düşünmeye başladılar (İsa Ferisilere: ) Fakat İnsanoğlu'nun yeryüzünde günahları bağışlamaya yetkili olduğunu bilesiniz (Luka, 5:20-24) .
l l l. Öğretilerine dair
a) İsa dedi : Ve size diyorum: Kim beni insanların önünde ikrar ederse, İnsanoğlu da onu Allah'ın melekleri önünde ikrar edecektir (Luka, 1 2:8) .
b) İsa dedi : Dünyaya selamet getirmeye mi geldim sanıyorsunuz? Size derim ki: Hayır! Fakat daha doğrusu ayrılık getirmeye geldim; çünkü bundan sonra bir evde beş kişi olacak, üçü ikiye, ikisi üçe karşı ayrılacaklar . Baba oğula karşı, oğul babaya karşı; ana kıza karşı, kız anasına karşı; kaynana geline
Aytunç Altındal ·17
karşı, gelin kaynanasına karşı olacaklar (Luka, 12 :51-53) .
c) Kıyamet yoktur diyen Sadukiler o gün İsa'ya gelip bir soru sordular. Fakat İsa cevap verip onlara dedi: Siz kitapları ve Allah'ın kudretini bilmediğinizden saptırıyorsunuz; zira kıyamette onlar ne evlenirler ne de kocaya verilirler, ancak gökte olan melekler gibidirler. Fakat ölülerden kıyam hakkında Allah tarafından size: 'Ben İbrahim'in Allah' ı, İshak'ın Allah'ı ve Yakub'u n Allah' ıyım' diye söylenen sözü okumadınız mı? Allah ölülerin Allah' ı d eğil, ancak yaşayanların Allah' ıdır. Ve halk bunu işitince, onun öğretişine çok şaştılar (Matta, 22:23-33 ) .
d ) İsa onlara dedi: Doğrusu size derim; Vergi mültezimleri ve fahişeler Allah'ın melekutuna sizden önce giriyorlar (Matta, 21 :31 ) .
e ) İsa dedi: Bundan dolayı size derim, Allah'ın melekutu sizden alınacak ve onun meyvelerini yetiştirecek bir millete verilecektir (Matta, 21 :43) .
f) O zaman İsa halka ve şakirtlerine söyleyip dedi : Yazıcılar ve Ferisiler Musa'nın kürsüsünde otururlar; bundan dolayı size söyledikleri bütün şeyleri yapın ve tutun; fakat onların işlerine göre yapmayın; çünkü söylerler ve yapmazlar . . . Bunun için işte, size peygamberler, hikmetli adamlar ve yazıcılar gönderiyorum (Matta 23: 1 -3, 34) .
IV. Kuşağa (Nesil) dair:
a) İsa dedi ki: Ki salih olan Habil'in kanından, mabetle mezbah arasında öldürdüğünüz Barahiya oğlu Zekeriya'nın kanına kadar, yeryüzünde dökülen her salih kan, üzerinize gelsin. Doğrusu size derim: Bü-
4H Uç lsa
tün bu şeyler bu neslin üzerine gelecektir (Matta, 23:35-36) .
b) O vakit İsa onlara : Öyle ise Kayser' in şeylerini Kayser' e ve Allah' ın şeylerini Allah'a ödeyin, dedi. Ve bunu işittikleri zaman, şaştılar ve İsa'yı bırakıp gittiler (Matta, 22:21 ) .
c) İsa onlara dedi : Yüreklerinizin katılığından ötürü karılarınızı boşamanıza Musa müsaade etti; fakat başlangıçta böyle olmamıştır. Ve ben size derim: Kimi zinadan ötürü olmayıp karısını boşar ve başkası ile evlenirse zina eder (Matta, 19 :8-9) .
d) İsa dedi: Doğrusu size derim; bütün bu şeyler yerine gelinceye kadar, bu nesil geçmeyecektir. Gök ve yer geçecek; fakat benim sözlerim geçmeyecektir (Luka, 21 :32-33) .
e) Ve onlara dedi : İnsan Sebt günü için değil, Sebt günü insan için oldu . Böylece İnsanoğlu Sebt gününün de rabbidir (Markos, 2:27-28) .
f) Ve onlara dedi: Bütün dünyaya gidin İncil' i* bütün hilkate vazedin. İman edip vaftiz olunan kurtulacaktır; fakat iman etmeyen mahkum olacaktır . . . Zira bize karşı olmayan bizim tarafımızdandır (Markos, 16 : 15, 9 :40) .
2.2. Günahın Organik Siyasası
Tabii Seküler iddialarda bulunmak kişiyi bir anda Seküler ya da Sekülerist yapmaz3• Tıpkı bazı insan gruplarınca mutlak ve tek öğreti ya da kutsal sayılan yazılardan çıkarsanan İman' ı savunmanın kişiyi bir anda 'ilahi' ya da kutlu kılamayacağı gibi . Bunun yetkin bir örneği, Aziz
• 'Ine il', iyi haber, müjde anlamına gelmektedir (ç.n.) .
Aytunç Altındal
Arnbrose'dur. Latin Hıristiyanlığı'nın en önemli dört Din Doktorundan biriydi, Arnbrose. Hıristiyanlığı saran ve Heretik sayılan Arianİzın'in zorlu günlerinde Arnbrose Hıristiyan değil, Pagan bir vali olmasına karşın alelacele piskopos yapılmıştı . Kendi iradesine karşın göreve çağrılmıştı ve vaftiz olması için de kendisine yalvarrnışlardı. Arnbrose, Kilise'de piskoposluğa atanan Sekülerlerin ne ilki ne de sonuncusudur. Bir başka temsilci, çağdaş kanonistleri tarafından geleneksel olarak İbrahim Peygamber' e eşdeğerde bulunan ve Militan Kilise'nin Tanrısı sayılan A vignonlu Pa pa VI. Clernent' dır. Bu pa pa da ilahiyatçı ve tarihçilerce 'savurgan bir Seküler prens gibi yaşayan'4 tüm papaların en hürnanisti addedilirdi . VI. Clernent, Kilise'deki yaptırırnlarını doğrudan Tanrı'yla dengelemiş ve 'in
media' (araya) İsa'yı yerleştirmiştir. Kiliseye ilişkin konularda Tanrı kadar güçlü sayılmasına karşın adı Azizler Ki
tabı'na alınmamıştır. Musevilerin kovuşturulrnası sırasında işlenen suçlara ilişkin olarak kayırrnacılığı ve çifte standartlılığıyla tanınmıştır. Museviler 13481 49' da S trasburg ve başka yerlerde tüm Hıristiyan dünyasını yok etmek amacıyla Kara Veba salgını başlatmak ve Müslüman Sultanlara casusluk yapmakla suçlanrnışlardı . 5
Seküler iddialarda bulunmak kişinin fikir ve düşüncelerini bir anda Sekülerleştirebilir ya da Sekülerleştirrneyebilir, ne ki, gerçekleşrne sürecinde böylesi iddiaları ileri sürenlere Seküler konum kazandırrnada yardımcı olduğu, açıktır.
İsa konumu itibariyle Seküler (dünyevi) idi; yani hiçbir mezhep, tarikat ya da kültün üyesi değildi. Eğitim görmüş bir insandı, ama 'yarı-gizli' bir Musevi Tarikatı'na mensup değildi . Musevilik'in içsel, gizli öğretisi kendisine öğretilrniş değildi. Bu nedenle de Dışsal'dı. Karanlık bir Essene Cernaati'ne üye olduğu yolundaki idd iaların i se ka-
() üç İSli
nıtı yoktur. (Bu cernaatin mensubu olsa dahi, Esseneler toplumdışı sayıldığından, bu onun konumunda bir değişiklik yaratrnayacaktı .) İsa bu dünyada (saeculum) yaşarnıştı (ya da inanca göre yaşamak için gönderilmişti ) . Tanrı -ya da Tanrı'nın oğlu- olarak İsa'nın yeryüzündeki imge ve konumu tümüyle Seküler (dünyevi) idi .
Seküler konumunda İsa dörtlü bir değişim başlatrnıştı. İlkin 'Tek Ulusun Tek Tanrısı'nın yetkesini (otoritesin i)
adern-i rnerkezileştirrniş ve ulusu, ırkı, statüsü ya da kökeni ne olursa olsun, her bireye ölürnden sonra dirilrne vaat ederek, bu Yüce Güç'e katılma olanağı sağlarnıştı. İkinci olarak, vaadin doğasını değişikliğe uğratmıştı. İbrahim Peygarnber'e Özgür kadın Sara'dan bir oğul vaat edilmişti. Kutsal olan, akit(-ler) değil, bu vaadin kend isiydi . Gerçekte, Yahudiler bu vaatten dolayı Tanrıları tarafından seçilip kutsanrnışlardı. Havari Pavlus'un haklı olarak belirttiği gibi, Yahudiler köle kadın Hacer'in oğlu İsmail'in değil, özgür kadının oğlu olan İshak'ın soyundan gelrnekteydiler. (Haceriler muhtemelen İslam'ın öncüleri olarak 7. yüzyılda bir kez daha su yüzüne çıkrnışlardır.)& Dolayısıyla, Benzerlik Yasası'na göre İsrail'in Tanrısı gibi İsa da misyonu sırasında kutsal bir vaatte bulunmuştu . Bir ulusa bir Yurt yerine, İsa 'çağrılan' (-lar)a 'bireysel diriliş/kıyarn' vaat etrnekteydi.
İsa'nın gündeme getirdiği üçü ncü değişiklik, İsrail Tanrısı'nın Ruh olarak türnelleştirilrnesiydi . Böylelikle Tanrı'nın Ruhu bizza t Tanrı'yla özdeşleştirilrniş oluyordu. Ve bu özdeşliği (identification) mantıksal sonucuna kadar götürecek dördüncü değişikliği oluşturmuş ve bu Ruh' daki (Tanrı) selarneti bireyde tekilleştirrnişti.
Sekülerlerle din görevlileri / papazlar (regulars: Nizarniler) arasındaki d in-içi ilişkiler Kilise tarihi boyunca sürekli bir çelişki ve gerilim kaynağı olagelmiştir. Hıristi-
Aytımç Altındal 5 1
yanlık' ta göreli yeni unsurlar sayılan nizarnHer tarihsd olarak Çöl Babaları'ndan ve özellikle de Karanisli Aziz Antony'den (Mısır) esinlenmişlerdi. Sekülerler ise Tarika t mensubiyetine daha az ilgi göstermekle, Kilise' deki Kon umcular (Positionist) sayılabilirler. Onlar için genelde Kilise ve onun sürekliliğinin önceliği vardır. Niza miler Misyon kavramını (Bütünsel Görev) savunmaya daha yatkındılar. Nizamiler arasında en bağlayıcı olan Cizvitlerdi ve halen de öyledir; en ünlenmiş sekülerlerse Apellantlar' dı ( 17. yüzyıl İngiltere' si) . 7
1 990'larda Opus Dei, Roma Katolik Kilisesi'nde seküler konumu temsil etmektedir. Sekülerler geleneksel olarak piskoposları (papaları) eleştirmede daha gönüllü davranırken, NizarnHer sıkı Papacı ve her zaman mutlaka şahıs olarak Papa'nm olmasa bile, Papalığın ateşli savunucularıdır.
Fleuryli Aziz Abbo'ya göre, 'Sekülerin konumu iyi, papazınki daha iyi, ama keşişinki en iyisidir' .8 Ama Oorniniken keşişi Hugo von Flavingny'ye (ö. 1 153) göre, liste biraz daha uzundur: 'Petrus, Pavlus, Havariler, Münzeviler, Keşişler, Piskoposlar, Sekülerler ve Kadınlar'9 • Aziz Abbo (d. 945) Oorniniken Tarikatı'nın reformcusu ve Cluny pratiği diye tanınan yeni bir uygulamayı gündeme getiren kişiydi. Keşişlerin savunucusu olmasına karşın Kilise' dt• birlikte reform yapmaya çalıştığı keşişler tarafından va hşice öldürülmüştü ( 1 004) . Aziz Abbo döneminin en büyü k alimlerinden biriydi ve Seküler konularda Fransa K r. ı lı'yla Papa arasında aracılık yapardı . Genel anlamd.ı Sı · kü lerler, Kilise içinde kurumsa llaşmalarından bu y. ın. ı , ina tçı doktrinerler olan Nizarnİlerden çok daha l i lwr. ı l w
hoşgörülüydüler. Seküler için esas olan Katol ik fo..: i l i � .ı · si'nin manevi bağımsızlığıydı; Papalığın dünyt •v i ı · � ·, ı · menliği ikincil, kimi zaman da üçüncü! önem ta� ıy c ı rd ı ı
Üç isa
Paganlar için ise merkezdeki fikir, kahramanlaşmaya göre biçimlendirilmiş İnsanlık idi. Paganlar kahramanmerkezcilik anlamında hümanist idiler. İsrail Tanrısı'nın da belirttiği gibi Pagan tanrıları kadim kahramanlar, yani insanlardı. Gentileler (Helenist kökenliler) için merkezdeki fikir, Ruhlarının koruduğu Kent'ti. Kent / Polis yaşarnı Ruhlarca yönlendirilrnekteydi . Museviler içinse merkezdeki tema, toprak vaadinde bulunan Tanrı'ydı; İnsan ve Polis' i daha az önemliydi. İsa' nın kehanetine göre her köşesi ruhlarla dolu olan kentin Norninal insanı Tek Tanrı' nın Krallığı'na ulaşabilmek için ölürnden kurtarılacak yeni doğmuş birey haline gelmişti . Vaat fikri Musevilerden çıkarsanrnıştı, otoritenin adern-i merkezileştirilmesi fikri pagan kökenliydi ve Ruh'un Tanrı'yla özdeşleştirilrnesi fikri de dışsal biçimiyle Helenistik, içsel/ Batıni olarak da Zerdüşt'çeydi.
Siyaset hiç kuşkusuz Seküler bir olgudur ve sivil kültür alanına dahildir. Siyaset hiçbir zaman per se (tıpatıp) din değild ir, olamaz da. Ancak Durham Piskoposu David Jenkins' in haklı olarak belirttiği gibi 'Siyaset dinden, Hıristiyanlık'tan ayrılarnaz' . 10 Gerçekten de bu seküler unsuru dinden soyutlarnak mümkün değildir. Siyaset örgütlü dinin kurucularından biri ve sine qua non'udur. * Musa bir Ulus-ve-Yasa-Yapıcı sayılan siyasal bir kişilikti, yalnızca Tanrı'yla birlikte yürüyen bir İbrani değildi . Hıristiyanlık dışındaki her öğretiyi ve dini Tanrı'nın İnayeti' nden dıştalayan öğreti İsa' nın Tanrı-bizimle' olduğunu vazeder. Bu önermenin kendisi siyasetin bir görünümüdür; doktriner 'Tanrı-bizimle' önermesi Hıristiyan geleneğine değil, Yahudi kehanetler veresesine, özellikle de İsaiah Peygamber' e aittir. Kendisi de bu anlayışa karşı mücadele eden
• (L:ı t . ) Olmazsa olmaz (ç n. ) .
Aytunç Altındal
bir Yahudi olmasına rağmen İsa hiçbir zaman Tanrı-bizimle' dememiştir. Kuşkusuz İsa, kendi çerçevesinde bireyciydi. Bireyci seçeneği savunuyordu. İsa'nın öğretisinin erim ve kapsamı 'Tanrı 'nın Selametine Bana İman Aracılığıyla Ulaşacaksınız'dı . 'Bize ve biz' adıilan İsa'nın sıkça kullandığı nitelikler değildiler. Tanrı-bizimle' demek ve 'biz'i 'ben' de tekilleştirmek birbirine taban tabana zıt iddia lardır. Topadayacak olursak, Musevice kullanımıyla Tanrı-bizimle' (İbranice Immanuel, bakireden doğacak çocuğa verilecek ad) 'İçimdeki/ Bendeki Tanrı' özdeşleştirmesini dıştalar. Museviler için Tanrı-bizimle' önermesi kuşkusuz 'Aramızdaki Tanrı' anlamına gelmektedir. Tek İnsandaki Tanrı' değil. 'İçimdeki/ Bendeki (İnsan) Ruh' İsrail' in kıskanç Tanrısı tarafından kabul edilebilir bir duyguydu ve kentlerde, 'ruhların arasında' yaşayan Gentilelerin de bildikleri bir deyişti. Bir ideoloji olarak Kataliklik Tanrı-bizimle' kavramını Eski Ahit'ten devraldı ve onu İsevi İncillerle karıştırarak kendi amaçlarına uygun bir dogma haline getirdi . Böylesi bir eylem, gerçekte bir şaşırtma ve siyasal-kültürel aşınmadır ve ulvi amaçlara yönelik kutsiyetle hiçbir ilişkisi yoktur.
David Jenkins bir de şunları yazmıştır: 'İlkin Hıristiyanlık bu-dünyayla ilgili bir din değildir. Öte-dünyayla ilgili dinler arasında en bu-dünyaya-değgin olanıdır/ 1 İsa' nın öğretileri daha yakından incelendiğinde, en budünyayla ilgililiğin karakteristik gerçekliği gerçekten de ortaya çıkar. Alan W. Watts'ın bir yazısında belirttiği gibi, Resmi Hıristiyan öğretisi şiddetle kınadığı Sekülerlik olgusunun ve içi boş rölativizmin bizatihi nedenid ir. 1 2
Gerçekten de birer 'izm' olarak siyasal partilerin siyasal kaldıracı sayılan Sekülerizm, Roma Kilisesi' nin örgütlediği resmi Hıristiyanlık' tan kaynaklanır. Ancak hem Sc
küler, yani dünyevi olma hali, hem de Sekülerlik, ya n i d i-
Üç İsa
ne açık olma hali, resmi Devlet-destekli Sekülerizmi önceler. Resmi biçimlenişi içindeki Sekülerizm sivil değil, konvansiyonel siyasal örgütlenmenin radikalleşmesinin bir unsurudur, o kadar.
Isa, Cemaatine yabancılaşmış bir Yahudi, bir aydın ve bir önderdi. Siyaset alanında bilinçli ve kararlı bir özerklikçiydi (otonomist) . Bu tabii onu hiçbir biçimde devrimci yapmaz fakat bir radikal reformcu olarak ortaya koyar. İsa o yıllardaki mevcut siyasal örgütlerden hiçbirine mensup değildi. Pragmatik ya da demokratik bir siyasete bağlılığı olmayan kendi geliştirdiği bir çeşit organik siyaseti savunmaktaydı. Ve kesin olarak ideolojik siyasanın uzağındaydı.
'Günah ve Sonsuz Hayat' gibi asli kavramlar İsa'nın organik siyasasında önemli bir rol oynamaktaydılar. İsa'nın öğretisinde bu dünyadaki günahın kökeni, ikna edici bir biçimde sadece kötü davranışlara bağlanmıştı. İsa'nın esas olarak eleştirdiği yaygın ve günaha neden olan cemaat-içi sorunlardı. Hiçbir şekilde, rejimin Seküler kimliğini değiştirmek niyetinde değildi . Tersine, sistemi birçok alanda destekliyordu. Haram olanla Seküler olanı birbirinden ayırıyordu (örneğin bkz. Matta 5-6-7) . İsa'nın yorumunda Sekülerlik, kendisine imanın başlıca rolü oynadığı ve Yasa-kurbanı Musevi'nin kurtuluşa ulaşabileceği ilahi bir sığınak olarak bir üçüncü olan haline gelmişti. İsa insanlığın bu 'dünyalılığı'nı değil, 'ten'in günahlarını suçlamaktaydı (Matta, 6:32) . Yoksa, kendisi gereksizleşecek, bir non sequitor* haline gelecekti. İsa'nın düşünce sisteminde, insanlığın bu-dünyalılığı kendisi aracılığıyla Tanrı'nın Sevgi ve İnayeti'ne erişebilmenin zorunlu bir evresiydi . Şöyle ki, eğer bu-dünyalılığı suretiyle insan mevcut olmasa, günah da olmayacaktı; dolayısıyla Tanrı'nın onları se-
• non seqııitor: Dışta kalması gereken, gerekliliği kabul edilmeyen.
Aytımç Altındal 55
lamete eriştirrnek için bir ve tek Oğlu'nu onla rın a rasına göndermesine gerek de kalmayacaktı.
İsa seküler düzenin bu-dünyalılığını anlatmak hususunda hiçbir fırsatı harcamamıştı. Tek örnek yeterl i olu r sanırım. İsa'nın öne sürdüğü tipik bir bu-dünya idd iası İsa'nın şakirtlerini öğretisini yaymak üzere kentlere göndermeden önce verdiği, Luka 22:36'da aktarılan şu öğütte ifadesini bulmaktadır: "Fakat şimdi kesesi olan onu alsın ve torbası olan da alsın; ve olmayan esvabını satsın, ve kılıç satın alsın."
Bence organik siyaset parça i le bü tün arasındaki cemaat-içi ilişkilerle biçimlenen siyasetin tarzıdır. Organik siyaset parti siyaseti değil, genelde kutsal otorite (bütün) ile onun altındaki bireysel Ruh'un (parça) işlevsel ve örgütsel özerkliğini öngören özerk ve entelektüel hareketlerin tamamıdır. Bu entelektüel akımın içinde organik siyaset öyle görünse bile 'yıkıcı' değil, 'hoşgörülü' dür.
Konvansiyonel (mevcut, yerleşik) siyasal örgütlenmenin aksine, organik siyaset rasyonel açıklamalara gereksinim duymaz. Dinamikleri pragmatik olmaktan çok, duygusaldı. Çağdaş sorunların keskin çelişkilerini gözler önüne serecek fikirler sunmayabilir. Organik siyaset mevcut toplumsal ve bireysel sorunları ülküselleştirebilir ya da bunlara duygusal çözümler önerebilir. Aşağıda aktarıla n önermeleriyle İsa organik siyasetinin insanlığın dünyevi işleriyle çalıştığını açıkça ortaya koymuştur.
İsa demişti ki: "Eğer elin sürçmene sebep oluyorsa onu kes; senin için hayata çolak olarak girmek iki elin ola rak cehenneme, sönmez ateşe atılmaktan iyidir . . . Eğer gözü n sürçmene sebep oluyorsa onu çıkar." (Markos 9:43-47)
İsa kendisine 'İyi Muallim' diyen genç zenginle şöyle konuşmuştu : "Niçin bana iyi diyorsun? Birden başka k i mse iyi değildir, o da Allah' tır . . . Bir şeyin eksik; g it nen var-
56 Oç /sn
sa satıp fakiriere ver, gökte hazinen olacaktır; ve gel benim ardırnca yürü." (Markos, 1 0: 1 7-23) (Tabii bu zengin genç adam kendisine söyleneni yapamadı. Markos onun sahip olduğu her şeyi satamayacak kadar zengin olduğunu söyler. )
"Adama karısını boşamak caiz mi?" sorusuyla kendini sınamaya gelen Ferisilere şu yanıtı vermişti :
"Musa size ne emretti? Onlar da dediler: Musa boş bir kağıdı yazmaya ve kadını boşamaya müsaade etmiştir. Fakat İsa onlara dedi: Yüreklerinizin katılığından dolayı size bu emri yazdı. Fakat hilkatin başlangıcından Allah onları erkek ve dişi yarattı . . . Şöyle ki onlar artık iki değil, fakat bir bedendirler. imdi, Allah'ın birleştirdiğini insan ayırmasın." (Markos, 1 0:2-9)
İsa'nın ha varilerini ataması da organik siyasanın bir örneğidir, çünkü Yahudiler arasında daha önce böylesi bir 'görev' yoktu ve gerekli de değildi. Kendi cemaatini örgütleyip kendi öğretisini yaygınlaştırabilmek için böylesi bir kurumu öngörmüş değillerdi . Dolayısıyla Museviler açısından Havarilik insan-yapısı bir kurumdu ve bu nedenle de geçiciydi. Havarilik Tanrı-yapısı değildi, çünkü Tanrı Museviler arasından Harun soyunu rahipler, Levilileri de hizmetkarlar olarak tescil etmişti. Bunu uzun zaman önce gerçekleştirmişti. Havariliğİn kendisi, İsa'nın öğretilerinin Seküler siyasal yönünü temsil eder. İsa zorunlu olarak doğası itibariyle dışsal olan bir şerh ve bir yorum yaratmış ve bunu Musevi cemaatindeki a lışılagelmiş peygamberce yöneticiliğin dogmatize olmuş kalıplarını kırmak üzere öne sürmüştü.
İsa'nın havari yaptığı on iki şakirdi şunlardı: '(Petrus adını verdiği) Simun ve kardeşi Andreas, Yakub ve Yuhanna, Filipus ve Bartolomeus, Matta ve Tomas, Aifeus'un oğlu Yakub ve Gayur denilen Simun, Yakub'un oğ-
Aytunç Altındal 5 7
lu Yahuda ve hain olan Yahuda İskaryot' (Luka, 6: 1 4- 1 6) . Bunların çoğu eğitimsiz ve yoksul, bu dünyadan insanlar idi. İsa HavaTilerini kutsadıktan sonra onlara dedi ki: "Ne mutlu size, fakirler; çünkü Allah'ın melekutu sizindir . . . Fakat vay size, ey zenginler! Çünkü siz tesellinizi almışsınız ." (Luka, 7:20-24) İsa 'nın düşünceleri, kutsamaları ve vaatleri çoğu zaman insanlığı bu dünyadaki koşulları dikkate alınarak başlayıp öte-dünyadaki (Tanrı'nın Melekutu / Krallığı) ödüle doğru uzanmaktaydı.
İsa' nın Pagan yüzbaşıyla konuşması da organik siyasetinin bir başka yönünü vermektedir. İsa'ya göre yüzbaşı, Seküler otorite altında Yahudi-olmayan bir yönetici olmasına karşın, İsrailoğullarından daha imanlıydı . Çünkü İsa kendisini izleyen kalabalığa yüzbaşıyı göstererek şöyle demişti : "Size diyorum; İsrail' den bile bu kadar büyük iman bulmadım." (Luka, 7:9)
İsa 'nın Ferisi Nikodimus'la karşılaşması da 'bildiği konuda konuşan' bir entelektüelin konumuna işaret etmektedir. İsa, Nikodimus'a demişti ki : "Doğrusu ve doğrusu sana derim: Bildiğimizi söylüyoruz, gördüğümüze şahadet ediyoruz; ve bizim şahadetimizi kabul etmiyorsunuz. Eğer size dünya işleri söylediğim zaman iman etmezseniz, gök işleri söylersem nasıl iman edeceksiniz?" (Yuhanna, 3 : 1 0-12) Kuşkusuz İsa'nın yola çıktığı ve konakladığı durak insanlığın en 'bu dünyadan' işleriydi . Samantyalı kadınla da öyle olmuştu. İsa demişti ki : "Siz bilmediğinize tapınıyorsunuz, biz bildiğimize tapınıyoruz; zira kurtuluş Yahudilerdendir . . . " (Yuhanna, 4:21 -22)
Ten'e ilişkin 'günahkarlık' sorunu İsa'nın kuşağı iç i n yeni bir olgu değildi. Bunlar Musa'nın O n Emri'nden b u yana vardılar. Toplumsal yozlaşma d a öyle. Eski Ahi l kitapları ve Apokrifa'nın (İncil-Dışı Kutsal sayılmaya n k itaplar) merkezi temasını 'yo� !aşmış İsrailoğulları', onla rı n
Üç /sn
başlarına gelen kötülükler ve onların dünyada neden oldukları kötülükler oluşturur. İsa tüm bunları biliyordu. Ancak muallimler (hahamlar) gibi bunları tekrar etmekle yetinmedi, daha ileri giderek bu kötü alışkanlıklan değiştirmeye çalıştı. Yasa ve Peygamberler'in (buyruklarını) yerine getirecek yerde değiştirmeye kalkıştığı için, ister istemez (Şeriat' ta) Yasa'da bir boşlu k yarattı . İsa ne inançsız (cansız) ne de ilahi (seçilmiş) olan yeni bir boyutu, ancak organik siyasetin terim ve kavramlan çerçevesinde tanımlanabilecek bir yaşam alanını vazediyordu. Bu nedenledir ki İsa'yla birlikte ilk kez İnsan Hakları Din alanına dahil oldu. Onunla birlikte Bireyselleşmiş insanın hakları, Yasa'nın (şeriat) öngördüğü haklarla değil ama Tanrı' nın haklanyla dengelendi.
İsa kendi yarattığı boşluğu, eklektik biçimde kendi elinde topladığı öz-otoriteyle yine kendi doldurdu. İsa bu girişimiyle İnsan olarak Musevi'nin 'hakları' nı güvenceye ve selamete çağırıyordu. İsa'yla birlikte Musevi yaşamına ilk kez Seküler, bu-dünyayla ilgili siyaset dahil oldu. Seküler iktisat, Seküler siyaset ve Seküler kültür İsa'nın organik siyaseti aracılığıyla kanallar bularak ve onun aracı
lığıyla tek tanncılığa sızdılar. Nasıralı İsa 'yla birlikte Musevi Tek-Tanncılığı, Seküler cismaniyet üzerine temellenen ve manevi olanla taçlandırılan yeni bir dine dönüşmeye başladı. Siyaset böylelikle dinin ayrılmaz bir sabiti (değer-ç.) haline geldi. Bir başka deyişle, İsa'yla birlikte bu dünyadaki organik günahın siyasası, 'öte-dünya'daki selamet 'yolu'nu belirleyen, onu oluşturan öğe haline geldi.
2.3. Siraç'ın Oğlu İsa'dan Nasıralı İsa'ya
Isa (Jahveh Selamettir) Museviler için bir bakıma Sama
ri tyalılara benziyordu, ama Gentile ya da Pagan gibi de-
Aytunç Altındal
ğildi . Öğretisinin kimi ilkeleri analitik felsefe ya da Roma religio'sunun standartlarına göre Paganca ya da Helenistik-Stoacı olsalar dahi, onlarla bir tutulmamıştı. Örneğin Sebt gününe uymamak bir Gentile uygulamasıydı ve 1 37
yılında (İÖ 175) Pagan (vali) Antiochus tarafından konulmuştu. Ve Tanrı'nınkilerin yanı sıra Sezar'ın 'haklarını' kabul etmek de kesinlikle Seküler ve özde Pagan bir iddiaydı ve Roma'daki Yasal ve Nizarnİ kavrayışa uygundu.
İsrael'in eski kitaplarından I . ve I l . Makabe'de Yahudilerin kimi zaman kendi istekleri, kimi zaman da zorla akitlerinden ayrılıp Pagan ve Gentilelerin 'yollarına' döndükleri anlatılır, I. Makabe'de şöyle yazar: "O zamanlar (İÖ 1 75) İsrail ülkesinde Yasa'ya hiç kulak asmayan ve kavmimizin bir bölümünü kötü biçimde etkileyen bir grup hain Yahudi ortaya çıktı . 'Gentilelerle uzlaşalım' dediler, 'şimdiye kadarki uzlaşmazlıklarımız bize dertten başka şey getirmedi. ' Bu teklif pek çok kişiye çekici geldi, ve hatta bazıları o kadar heyecanıandılar ki işi kralın huzuruna çıkıp ondan Gentile adetlerini benimseme izni almaya kadar vardırdılar. Yeruşalim' de Grek sitelerindeki gibi bir stadyum inşa ettiler. Sünnetlerini gizlemek için ameliyat oldular, kutsal ahitten ayrıldılar, Gentilelerle iş yapmaya başladılar ve daha birçok kötü iş yaptılar." (Mak. 1 : 1 1 - 15)
Bunlar 'ülkeye yabancı adetlerdi' (1. Mak. 1 :44), ama bazı Yahudiler bunları uygulamaya başlamışlardı bile. Dahası, Il . Makabe' de Yahudilerin nasıl 'Grek yaşam tarzını benimsemeye' zorlandıkları anlatılır (Il . Mak. 6). Yahudiler için bunlar, Tanrı'nın kendilerini cezalandırrnasıydı . "Bunun RAB'bin halkını imha etmek değil, cezalandırmak için yaptığını düşün. " (ll. Mak. 6: 1 2) Gerçekte bu tip döneklikler Tanrı'nın Yahudilere bir uyarısı ve lütfuydu . ( I I . Mak. 6: 1 3) Musevi bunlara bakıp asıl yolundan saprnayacaktı.
fı() Üç İsa
İsa'nın Centile ya da Pagan damgasını yerneyişinin nedeni muiltemeldir ki etik ve ahlaki şerhleriyle kendisinden önceki İsa'nın bilgeliği arasında oluşturduğu koşutluktur. Siraç'ın oğlu ve Ecclesiasticus kitabının yazarı önceki İsa, selamet ve Tanrı'nın düşlenemez kudreti (Sir. 39 :1 8); ikiyüzlülüğün kötü sonuçları (Sir. 28:22); tövbe (Sir. 40 ve 40: 1 8) ve Yahudi yaşamında anlamı ve yeri olan hemen her şey hakkında fazlasıyla yazmıştı. Sonraki İsa' nın öncekinin bilgeliğini kendi retoriğine başlarıyla uydurduğu anlaşılmaktadır. İki İsa'nın bilgelikleri arasındaki benzerlikler ilk bakışta son derece senkronik gözükmektedir. Ne ki, İsa Mesih'in benzerliklerden kendine özgü yeni bir sentaks (bileşke) kurduğu anlaşılmaktadır. Örneğin Yahudiliğin üç kutsal direği (Vaat, Peygamber, Kehanet), İsa'nın 'Yol'unda Musevi Yasası'nın kurumsallaşmış yorumundan radikal olarak farklı çağdaş bir yorum edinmiştir. Jahveh'nin tersine İsa yeryüzünde toprak vaat etmeyip Tanrı'nın gökyüzündeki Krallığı'nda sonsuz yaşam ya da ölümden sonra yaşam vaat etmiştir. İsa, içine doğduğu kehaneti tekrarlamamış ama, kendini kehanetle özdeşleştirmiştir. (Bir bakımdan insan bilimleri ve ilişkin toplumbilimleri alanında belgelenmiş ilk kurban, ilk insan demektir İsa .) İsa, peygamberleri izlememiş, ama onları, kendini izleyecekleri düzeylere indirmiştir.
Ecclesiasticus Kitabı'nın yazarı İsa'nın, ibadet anlayışı (mantic) esas olarak Helenistik diyalektiğin Eristik* biçimleriyle temellenmekteydi. Ve " . . . Her insan, tıpkı Adem gibi topraktan yapılmıştır. Ancak Rab bilgeliği içinde onları birbirinden farklı kılıp her birine farklı görevler yükledi . . . İyi kötünün zıddı, hayat ölümün zıddı ve günah Rab'be adanmışlığın zıddıdır. Şunu düşün: Ey Yüce her şeyi çift • Eristik: Yüzeyset görüntüyü gerçekten ayırmadan yapılan tartışma tarzı
(y .n . l .
Aytımç Altındal h i
olarak yarattı, her şey ötekinin tersidir" (Sir. 33: 1 0-1 1 ve
14-15) gibi önermeler İsa Mesih tarafından da kullanılmışlardır. Yeminler ve karar verme konusunda iyi bilinen savında İsa; "Ancak sözümüz: Evet, Evet; Hayır, Hayır olsun; bundan ziyadesi şerirdendir" , (Matta 5:37) diyordu. Aristocu kıyas- 'kategorileştirme' erken Musevi-Hıristiyan yaşam tarzına böylelikle dahil olmuştur. 'Evet' ve 'Hayır' İsa için zıtlardı, ancak Baba'nın Lütuf ve İnayeti'yle birleşmişlerdi. Siraç' da yazıldığı ve mesel ve vaazlarında İsa tarafından da ortaya konulduğu gibi, "Kimse şeylerin neden öyle olduklarını merak etmemeli, yaratılan her şeyin bir amacı vardır." (Sir. 39:2 1 ) İsa da Siraç'ın oğlu İsa gibi bu düsturla hareket etmişti .
Şeriat' ta (Yasa) bu anlayışla yapılan metodolojik yaklaşım Museviler için yeni değildi . Mısır Museviliği Helenistİk ibadet anlayışını Yahudi Tevrat'ıyla (yol, öğreti, yön; Yasa olarak da çevrilir) kaynaştırmak için bu yönde kimi adımlar atmıştı. İsa için Tekvin' deki temel amaç, imandı. Ve bunu kazanmanın tek ölçütü de vazettiği imana kesin bir evet ya da hayır' la yanıt verebilmekti. Çünkü Evet ya da Hayır diyen dil, Baba'nın yarattığı aynı kişiye aitti .
Ancak İsa'nın entelektüel konumuyla I . Makabeler'de sözü edilen 'hain Yahudiler' inki arasında esas benzerlik, İsa'nın Kilisesi'ni Kaya* üzerine inşa etmeye karar vermesiyle başlar. İsa'nın inşa etmeyi tasarladığı kilise, öncelikle konumu nedeniyle Yahudi Tapınağı'nın inkarıydı . İlk Hıristiyanların ev-kiliseleri kuşkusuz İsrail'in Tanrısı'nın ikametten hoşlanabileceği kutsal yerler değildiler. Öte yandan Musevi inanç sisteminde Tapınağın yaratıcısı bizzat Tanrı'ydı. Kilise'nin işareti (Kaya) Tanrı'nın-gönderdiği-Mesih ve 'insan-suretinde-yaratılmış' Tanrı'nın bir ve
• Kaya: Rock. Hıristiyanlıkta iman demektir. Pier/ Petro /Petrus/Peter, Kaya= iman demektir (y.n.) .
fı2 Üç lsa
tek Oğlu olan İsa'ya imandı . İlk Hıristiyanların kurdukları bu ev-kiliseler Yahudilerin gözünde Gentile stadyumları ya da pagan gymnasiumları' ndan daha değerli değillerdi .
İsa sonunda hunhar bir biçimde öldürüldü. Ancak Musevi Haggadah'sında (folklor) RAB Tanrı bile kendini bir kez çok güçlü bir rakip karşısında güçsüz hissetmişti . Musevi kadın Peygamber Deborah'm şarkısında dediği gibi : "RAB BİN meleği dedi : Meroz' a lanet edin, Onun halkına ağır lanetle lanet edin, çünkü RABBİN yardımına, yiğitlere karşı RABBİN yardımına gelmediler" (Hakimler, 5:23) .
inanca göre Tanrı (Rab) kabul edilen İsa da güçlü Yaşlılar Meclisi Sanhedrin karşısında kendini bir kez güçsüz hissetti. Ve İsa'nın yardımına da kimse gelmedi a ma Seküler Hane'nin en güçlü temsilcisi Pilatus onun yanında saf tuttu!
Incil yazarı Yuhanna'nın Musevilerin ağzına yerleştirdiği sözlerden anlaşıldığı kadarıyla o güne dek hiç kimse Isa kadar cesaretle ve duyulmadık sözlerle konuşmaınıştı (Yuhanna, 7:46) .
2.4. Yasa İnsanlar İçindir
İsa kuşkusuz bireye Yasa ve kurumlardan daha fazla üstünlük ve öncelik tanıyordu. Musevilerin öne sürdüğü ve suçladığı üzere bir Sebt-bozucusu değildi. İsrail Tanrısı'nın kutsal günü Sebt'i ilga etmiş değildi, yalnızca onu bireyselleşmiş insana tabi kılmıştı. Onun yaptığı, son tahlilde John Dewey'in Reconstructions in Philosophy'de açıkladığı sisteme benzemektedir. "Toplumsal düzenlemelerin, yasa ve kurumların insan için olduğu doğrudur, insan bunlar için değildir; bunlar insanların refah ve ilerlemesi-
Aytımç Altındal h i
nin araç ve gereçleridirler. Ancak bireylee için bir şeyler -hatta mutluluk- elde etmenin araçları değildirler. Bunlar bireyleri yaratmanın araçlarıdırlar." Ve bireysellik "inisiyatif, yaratıcılık, çeşitlilik, inanç ve davranış tarzını seçmede sorumluluk alabilme" anlamına gelmektedir. "Bunlar yetenek değil, başarıdır. Ve birer başarı olarak mutlak değil, kullanımlarına bağımlıdırlar. Ve bu kullanım, çevreyle birlikte değişkenlik gösterir. 13
Oysa Museviler 'ahit için' yaratıldıklarına inanıyorlard ı; çünkü Yeremya'nın söylediği gibi Rab Yasası'nı onların yüreklerine yazmıştı (Yeremya, 31 :33-34), dolayısıyla ahdin kendileri için yapıldığını kabul etmiyorlardı . Çünkü Tanrı ilkin Kendisi'yle Nuh arasında bir ahit yapmıştı. Ard ından Kendisi'yle İbrahim Peygamber arasında bir ahit oluşturmuştu. Tanrı demişti ki : "Ve sana ve senden sonra zürriyetine Allah olmak için seninle ve senden sonra zürriyetin benim aramda ahdimi, nesillerince ebedi ahit olarak sabit kılacağım." (Tekvin, 1 7:7-10)
Besbelli ki ahdin yaratıcısı Tanrı'ydı, ama ahit İbrahim tarafından tutulmak üzere yapılmıştı. Tanrı İbrahim'e 'tutacağınız' ahit bu, d emişti. İbrahim ahit için 'yaratılmış' değildi . Öyle olsaydı, Tanrı'nın bir ahit oluşturmasına gerek kalmazdı . Yoksa Tanrı neden sadece kendi tutacağı bir ahit yapsın ki? Ahit Tanrı ile İbrahim arasında bir tanıktan ibaretti (ya da Tekvin 31 :44'te betimlendiği üzere Laban ve Yakub arasındaki tanık gibi) . İbrahim'in ahde gereksinimi vardı, ancak Tanrı'nın tanığa gereksinimi yoktu . Tanrı Ahdi'yle insan için bir tanık oluşturmuştu -o ve gelecek kuşaklar için Bir ve Tek Tanrı olduğuna dair ta n ı klık bu ahitle mebde bağlanmıştı. Çünkü 'başlangıçta ' a h i t yoktu, yalnızca Tanrı'nın Planı"' ve Tanrı'nın emirll•ri Vil r-
• Tann'nın Planı: Hıristiyan ilahiyatında 'plan' Tanrı'nın tasarıml. ırı dı ·nwl.. l ı r (y.n.).
Üç isa
d ı . insan Tanrı'nın planı uyarınca yaratılmıştı, tanık olarak ahdin maddeleri uyarınca değil.
Dolayısıyla ahit kuruluşu itibariyle açıklayıcıydı ve kapsayacağı anlamının alanı değişime açıktı. Girişimini geliştirebilmek için İsa'nın bu kapsayıcı alanı değiştirmesi gerekiyordu. Bunu Yahudilerin gündelik yaşamına yeni bir terminoloji sokarak gerçekleşirdi . Eski Ahit' te peygamber ve muallimlerin yaptığı gibi onlara çoğul olarak seslenecek yerde, bunu tekilleşmiş, bireyselleşmiş 'sen' adıyla gerçekleştirdi. Alfred Ku en, ]e batira i mo n Eglise' de bu sesieniş tarzının İncillerde 200, Yeni Ahit' in geri kalan bölümlerindeyse SOO kez olmak üzere toplam 700 kez kullanıldığını saptamıştır. 14 Bireyselleşmiş, tekil 'sen', 'O' ki, ya da 'Ben . . . im' biçimleri pek çok ilahiyatçının doğru olarak gözlemlediği gibi, Yeni Ahit' in Eski Ahit' ten farklı düşünüş tarzını sergileyen en belirgin kelimelerdir.
'Yasa insan içindir' ile 'insan yasa içindir' önermeleri karşısında takınılacak tutum İsa Mesih'e İnanacaklar arasında temel bir tercih sorunuydu. Çünkü İsa, kişinin kendini zorlayarak 'Yasa'ya göre hakkaniyetli' davranması gerektiği fikrini açıkça reddediyordu. İsa'ya göre bu fikir, Yahudiler arasında bir yozlaşma ve sapma kaynağıydı. Birey' in bu tür bir Doğruluğa zorlanması, İsa için Ferisi yasalcılığından başka bir şey değildi ve düpedüz ikiyüzlülüktü.
İsa bir çift yeni 'alan' vazetmişti: Kutsal ve cismani arasındaki geleneksel (klasik değil) Yahudi ayrımı İsa'nın yorumunda beklenmedik bir yansıma bulmuştu . Bireye öncelik vermekle İsa, Yahudi'yi Seçilmiş-İnsan-Olmak özell iğinden kopartmış ve onu İsrail Hanesi'nden ayırmıştır. Yahudi bu şekilde Nominalleşerek İsa'nın öğretisinde yeni bir Varlık Alanı edinıniştir. Ve Tanrı Baba'ya birey karşısında üstünlük tanıyarak -İsa Baba'nın Oğul'dan üstün
Aytımç Altındal
olduğunu söylüyordu- 'İman Alanı'nı kurmuş ve özel l i klerinden soyutlanmış Yahudi'yi yeni bir kimlik kazanma k üzere buraya çağırmıştır. Dolayısıyla İsa kutsal ve cismani alanlara o güne dek bilinmeyen iki mekansal boyut daha eklemişti: Nominal bireyin yaşadığı Varlık Alanı ve Baba'nın hüküm sürdüğü İman Alanı. Ve tüm varlıklar için iki alan arasında bir kapı olarak kendisini koymuştur. Sonsuza dek bağlayıcı olan bir Şeriat' ın boyunduruğu (böylelikle-ç.) nihayet bireyin omuzlarından kaldırılmıştır. Birey geleneksel olarak belirlenmiş, tanımlanmış ve sınırlandırılmış olan konumundan kurtulmuş \ie iki alan arasında seçimini yapmakta özgür kılınmıştır. Varlık Alanı 'hayatın Sekülerliğini' temsil ederken, İman Alanı 'hayatın manevi yanına' tekabül etmektedir. İki alan da insanın seçimlerine tabi kılınmıştır. Ama İsa tercihinin ikincisi yönünde yapılmasının yararlı olduğunu vurgulamıştır. Sonuç olarak İsa için Yasa insan, insansa Tanrı Baba için yaratılmıştır denilebilir.
Museviler bir Cemaatin eşit haklara sahip ınensuplarıydılar. Eşitlik fikri, atalarının Tanrı'yla yaptıkları ahde eşit ka tılımları üzerinde temellenmekteydi. Bir başka deyişle, Patriyarkların İsra il Tanrısı'yla yaptıkları ahde göre eşitlenmişlerdi. İsa'nın öğretisinde ise, herkes Tanrı'nın Krallığı'na girişte eşitlenmişti. Havari Pavlus ise birey(ler) i ilk günahta eşitlemişti . Pavlus'a göre insanlar ilk günahtan doğma eşitlerdi . Pavlus'a göre insanlar hep o aynı günahı işleyerek dünyaya geliyorlardı . İsa'ya göre, özelliklerinden soyutlanmış Yahudi kurulu bir ahdin eş i t b i r üyesi ya da katılımcısı değil, Tanrı'nın Krallığı'na aday eşit bir mümindir.
Gentileler, özellikle de Atinalılar için teori (bi lme) ve praksis (yapma) toplumsal rol paylaşımında kesin ola rak farklılaşmış alanlardı. Tıpkı insan ve görevinin ayrı ld ığı
66 Oç iso
gibi. Eylemler (yapma) mülksüz sınıf ve grupların edimleriyken 'bilme' efendilere ait sayılmaktaydı. Paganlar için bu ikisi bir aradaydılar ve respublica (kamu) ile Devlet'in refahının hizmetindeydiler. İsa bu iki temel eğilimi tek süreçte toplamıştır. İsa için Teori (öğreti)" tüm insanlar içindi ve insanın faaliyetlerinin (praksis) tümü de Tanrı için olacaktı.
İsa Musevi seçkinciliğinden kaçınmış -ya da ondan muhtemeldir ki vazgeçmiş- ama Bireyselliğe sarılmıştır. Museviler için SeÇkinlik (ilahilik, seçilmişlik vd.) genel durumlardan her zaman üstün değilseler de, öncelikliydiler. İsa için birey 1 tekil özel karşısında öncelikliydi. Ve tümel (evrensel) koşulsuz olarak Birey'in imanının içindeydi. Tekil insan imanı aracılığıyla Sevgi'ye ve Tanrı'nın inayetl'ne ulaşabilirdi. İsa tüm insanlığın günahları için acı çekmiş ve gerçek İman'ın 'bedensel biçimi'ydi. Museviler için tüm insanların günahları için bir kez aa çeken tek insan, Tevrat'ın özpnün tümden inkarı anlamına gelmektedir.
Helenleşmiş Musevi ve bir zamanların koyu Ferisi softası, Hıristiyanların Celladı Pavlus* 'eğitim görmemiş, sıradan insanlar' olan Mesih - yapıcı Simun Petrus ve Havari Yuhanna'nın (Resullerin İşleri 4:13) tersine ayrıcalıklı bir Yahudi ailesinin eğitim görmüş bir üyesiydi; Pavlus (Saul) doğumu itibariyle Yahudi, yasal yurttaşlık statüsü itibariyle de Roma yurttaşıydı.
Pavlus, İsa'nın tebliğ ettiği mesajdaki özgün yanı kavramıştı. Apokaliptik** eğilimlerP5 ile, bu mesajı yalnızca Yahudilere bir çağrı olarak değil, her şeyi kapsayan Yaratılış (Tekvin) olgusunun bir katalizörü olarak görüyordu.
• Havari Pavlus: Gerçekte Anadalulu (Tarsuslu) bir Musevi'ydi. Asıl adı Saul idi. Grekçe biliyordu ve Helenist kültür içinde yetişmişti. Havari olmadan önce ilk Hıristiyanlara işkence etmişti (y.n.) .
•• Apolaıliptik: Kıyamet' e inanmak; yakın Kıyamet belirtilerine inanmak (y.n.).
Aytunç Altındal 67
Çünkü Yuhanna'nın dediği gibi, İsa, Tanrı'ya imanı tam temsil etmekteydi. Bu nedenle 'in principlo' ilkesel olarak İsa, Logos olarak tam imandı (Yuhanna, 1 :1) . Pavlus kısa bir tereddütten sonra kendi 'yol' unu kendini 'İsa' da' çarmıha gererek kurmaya karar verdi. Mademki İbrahim Peygamber Tanrı'yla yola çıkmıştı, Tanrı'nın arkadaşı olmuştu, mademki İsa Mesih kendisini Baba Tanrı'nın 'içinde' bulmuş ve Onun Oğlu olmuştu, öyleyse Pavlus da İsa'yla birlikte yola çıkacaktı. Pavlus kehanetin Benzerliği Yasası'nı izleyerek, hiç görmemiş, şakirtlik etmemiş, çarmıha gerilişine tanık olmamış olmasına rağmen kendini İsa'nın 'içine' sokmakta tereddüt etmedi.
Pavlus, Kudüs'teki Musevilerin Tanrı tarafından dayatılmış 'alanlan'ndan hoşnut olduklarını gayet iyi biliyordu: Onların başka bir alana kesinlikle gereksinimleri yoktu. Ancak Tanrı' dan-korkan Paganlarla muhtedi Gentile- ·
., ler kendi bağlamlarında özelliklerinden soyutlanmış bi-reylerdi. 'İman Alanı'nın İncil'ine yeryüzündeki bütün cemaatlerden daha fazla gereksinim duyacaklardı - ya da Pavlus böyle düşünüyordu. Bu düşünceyle yola çıkan Havari Pavlus kendini 'İman Alanı'nın en yüksek yetkili elçisi olarak donatıp yeni yaşamında yeni bir dava edindi ve tüm GenetHe günahkarlarını Kurtuluş' a çağırmak amacıyla onların yaşadıklan Polis' e doğru yola çıktı.
Pavlus, Tek - Tanrıcı bir dinin ilk otantik siyaseti olan Pavlus Hıristiyanlığını Kudüs'ün kırsal kökenli köylerinde değil sivil kentli Gentilelerin kozmopolit vicdanlarında oluşturmaya koyuldu.
W.H.C. Frend'in anıtsal yapıtı The Rise of Christianity' de yazdığı gibi, Pavlus "enerjik, doğrudan, kendine güvenli, kimi zaman da kibirli ve ben merkezci bir adamdı. Tarihte 'dinsel dahi' nitelemesini hak eden birkaç bireyden biriydi. Yine de güvenilir bir insan değildi. Apansız ihtidası
hH Üç İsa
başlangıçta pek anlaşılamadı; sonraları Centileleri kazanabilmek için Musevi mirasından fazlasıyla taviz verdiğinden kuşkulanıldı ." 16 Ve Frend'in belirttiği gibi Pavlus'un ellerinde "Rab Mesih, imanla tanınacak Tanrı-insan, şakirtlerinin tanıdığı ve anımsadığı Nasıralı Peygamber'in yerini aldı ." 17
Pavlus gerçekten de İsa'nın mesajını kendi istediği tarzda aniayıp yorumlamıştır. Pavlus'un Teori ve Pratiği'nde iman, günah, acı, kıyam, çarmıh ve selamet anahtar terimler haline gelmişlerdir. 'Bilme' (Teori) İsa 'yla anlamdaşlık kazanan İman Alanı'nı bilme anlamına gelmektedir. 'Yapma' (Pratik) ise İsa' nın Bedeni'ni 'günahkarları' kendilerini bekleyen Kıyamet' ten kurtaracak olan Kilise biçiminde yeniden yaratmak olarak yorumlamıştı}8 Pavlus amaçlarına erişebilmek için Ahit işareti Yahudi sünnetini, Hezekiel Peygamber' in 'Kanınızda yaşayın' buyruğunu terk etmekte ya da Yasa'yı eskimiş ve yararsıziaşmış olarak reddedip yeni Tekvin için yeni bir ahit öne sürmekte de tereddüt göstermemiştir. ineiki Yahya gibi Pavlus da Çarmıh' taki İsa'yı Tanrı'nın Logos'una yerleştirmiş ve19 sonradan O'nu her şeyin yaratılışındaki bir ve tek Aracı ilan etmiştir.
Pavlus'un 'günah' kavramından ne anladığı açıklanabilirse onun kendi kavrayışı çerçevesinde oluşturduğu bir siyaseti aracı yaparak 'yeni' bir dünya dini kurma yolunda sergilediği sonsuz hırsı daha iyi anlaşılabilir sanıyorum.
Üçüncü Bölüm .
ISA: "BEN NE OLACAKSAM O'YUM"
İSA: BEN NE OLACAKSAM O'YUM
Çünkü ben resul/erin en küçüğüyüm,
Ben ki resul çağrılmaya layık değilim,
çünkü Allah ' ın kilisesine eza ettim.
(Pavlus'tan Korintoslulara I, 15:9)
3 .1 . 'Günaha Giren Ruh, Ölecek Olan Ruhtur'
İsa dünyayı kurtarmaya geldiğini söylüyordu. Yuhanna, "Babanın oğlunu Dünya'nın Kurtarıcısı olarak gönderdiğine" tanıklık ediyordu (Yuhanna 1 :29) . Matta diyordu ki : "Ve onun adını İsa koyacaksın; çünkü kavmini günahlarından kurtaracak olan odur" (Matta, 1 :21 ) . Luka ise: "Çünkü İnsanoğlu kaybolmuş olanı aramaya ve kurtarmaya geldi" demekteydi (Luka, 19 : 10) . Pavlus, I. Timeteos' ta "Mesih İsa günahkarları kurtarmak için dünyaya geldi, sözü sadıktır ve her veçhile kabule layıktır" (I. Timoteos 1 : 1 5) diyordu.
İsa Yuhanna'nın tanıklık ettiği gibi dünyayı kurtaracak bir Kurtarıcı olarak mı gelmişti, Matta'nın yazdığı gibi kavmini günahlardan kurtarmaya mı, Luka'nın öne sürdüğü gibi kaybolanları arayıp kurtarmaya mı, yoksa Pavlus'un inandığı gibi 'tüm' günahkarları kurtarmaya mı? Bu sorular Pavlus'un özelliklerinden soyutlanmış (mu tlaka yabancılaşmış sayılınasa da) Yahudice düşünüş tavrının nasıl işlediğini anlamaya yardımcı olabilir.
Kuşkusuz 'başlangıçta' günah yoktu. Tanrı'nın yı.mı tıcılığının.. bir parçası olarak günah altı Kutsal Ki tnp gü-
71
72 Üç lsa
n ü nde ortaya çıkmamıştı. ilahiyat açısından bakıldığında Ta nrı o günlerde günahı yaratmamıştı, çünkü ilkin Tanrı günah işleyemezdi; ikinci olarak Tanrı dini yaratmamıştı . Dolayısıyla Tanrı yaratmamış olduğu bir işlevi devir edemezdi. Adem (Zeker) ve Havva (Negebhah) 'iyi ile kötü'yü bilip, bilgelik kazanarak 'Tanrı gibi olmak' (Tekvin, 3 :4-8) amacıyla meyveyi yed iler. Tanrı hiçbir zaman onlara günah işlediklerini söylemedi ya da onları günahkar olarak nitelendirmedi . Aksine RAB dedi ki: "İşte adam iyiyi ve kötüyü bilmekle bizden biri gibi oldu" (Tekvin, 3:22). Dolayısıyla Tanrı'nın ilk buyruğu na itaat etmemek Adem'i günahkar değil, 'iyi ile kötü'nün bilicisi' yapmıştır.
Kurumsallaşmış ve kabul edilmiş tefsirlerin tersine, Eleştirel İlahiyatçılık açısından Adem ve Havva Tanrı' nın huzurundan işledikleri bir günah nedeniyle değil, üremeyi öğrendikleri için kovulmuşlardır. Mecazi olarak yılan, hayvanlar alemini, meyve ise sevgiyi değil, üremeyi temsil eder. Yaptıkları Tanrı sevgisi olmaksızın üremedir. Çünkü Tanrı onları yarattıktan sonra kutsamış, ama hiçbir zaman birbirlerini sevrnelerini emretmemiştir. Eski Ahit'te tüm alemierin kurulduğu o ilk altı günde Tanrı insanlara birbirlerini sevll)ek zorunda olduklarını söylememiştir. Şurası kesindir ki Havva fiziksel / cinsel içgüdüsel olarak tüm yaratıklar gibi bir çocuk doğurmaya yönelmiştir. Kutsal Kitap'ta yer aldığı şekliyle Tanrı 'n ın plan ı bu değildi. Kuşkusuz Adem ve Havva çocuk sahibi olacaklardı, ama hayvanlar gibi içgüdüsel dürtülerle değil . Çünkü Tanrı onlara verimli olmalarını söylemişti . Belli ki, Tanrı'nın planına göre Adem ile Havva'nın üremesinin doğal yolu (Tanrı'nın Oğlu İsa'da tezahür ettiği gibi), bakire doğumuydu. Fiziksel birleşme yoluyla değil, Havva'nın Ruhsal-bakire gebeliği a racılığıyla üreme. Dolayısıyla
Aytunç Altıııdal
Adem ve Havva Kutsal Kitap'a göre Tanrı'nın pla n ın d a olmayan bir i ş yapmışlardı . Havva dinsel klişe y a d a dogma yapıldığı şekliyle günahkar değil, bir kişilik-verici w kimlik alıcısıydı. (Havva, Adem gibi topraktan deği l , Adem'den -insan- yaratılmıştır. Adem'in oluşmuş kiml iğinden yaratılmıştır. Şahsiyet -Persona- İnsan'ın aynayacağı rolü simgeleyen maske demektir. )
Tekvin'de günahın temelde bir kimlik sorunu olarak değil, bir kişilik (persona) sorunu olarak biçimlendiği vurgulanmalıdır.
Tanrı'nın planına göre İnsan 'cinslerine göre canlı mahluklar' (Tekvin, 1 :24) gibi yaratılmış değildi . İnsan 'tekil' olarak ve "denizin balıklarına, ve göklerin kuşlarına, ve sığırlarına, bütün yeryüzüne, ve yerde sürünen her şeye hakim olsun" (Tekvin, 1 :26) diye yaratılmıştı . Ve Tanrı ona "Semereli olun ve çoğalın, ve yeryüzünü doldurun, ve onu tabi kılın" (Tekvin, 1 :28) demişti. Ve yedinci gün, Tanrı'nın "yaptığı işi bitirdiği" (Tekvin, 2:2) Sebt günü gelmişti . Ve "toprağı işlernek için adam yoktu" (Tekvin, 2:6), "Ve RAB Allah yerin toprağından adamı yaptı, ve onun bumuna haya t nefesi üfledi; ve adam yaşayan can oldu" (Tekvin, 2:7). Adem kimliğini, yani bireyselliğini 'seçim' yaptığı an edinmişti. Yaptığı seçim ona bireyselliğini kazandırmıştı. Adem yalnızdı ve Tanrı "kendisine uygun bir yardımcı yapacağım" dedi. RAB Tanrı tıpkı Adam gibi hayvanları da topraktan yarattı ve her birine ad vermesi için onları adama getirdi ve "ve adam her bir inin adını ne koydu ise canlı mahlukun adı o oldu" . Ve adam bütün sığırlara ve göklerin kuşlarına ve her k ır hayvanına ad koydu" . "Eski Ahit' ten anlaşıldığı kada r ıy la Havva ve Bilgi Meyvesi'nin ortaya çıkışından önce 1\d,ı m (Adem) dilediği, gibi ad verebiliyordu. Adla r wn·n· k. Adam kendi tekil -yapayalnızdı- kimliğini ya ra l m ı�l ı .
74 Üç isa
Adem'in kimliği kendisiyle hayvanlar arasındaki farklılık üzerine temelleniyordu. Çünkü onların arasında 'kendisine uygun bir yardımcı' da yoktu. Ama Adam'ın bireysel kimliğini kendine hayvanlardan (şahsiyeti) farklılaştırarak oluşturmuştu. Bu fark onun kimliğiydi . RAB Tanrı bundan sonra Adam'ı derin bir uykuya daldırıp ondan kadını yarattı ve 'onu adama getirdi' .
Havva (Negebhah) ile birlikte Adem kişiliği (şahsiyeti) olarak 'rol eylemi' ni edindi . Adam'ın kişiliği ve oynamaya yazılı olduğu rol, hayatta kalabilmek için Havva'yla giriştiği birbirini tamamlayıcı birliğe uygun olarak biçimlenmişti. Dolayısıyla, adamın / insanın kişiliği kimliğin 'fark' ı üzerine değil, 'ayrışma/ çelişki' üzerine temellenmişti. Çünkü Havva, Adam'ın kendini farkiılaştırd ığı hayvanlar gibi topraktan değil, ama Adam' dan yaratılmıştı . Adam Kadm'ı gördüğünde dedi ki : "Şimdi bu benim kemiklerimden kemik, etirnden ettir." Bu nedenledir ki "Adam anasını ve babasını bırakacak ve karısına yapışacaktır ve bir beden olacaktır ." Bu asli 'çelişki' Adam'ı bir alandan ayırıp sonra onu bir başkasıyla birleştirmektedir. Kimlik Adam'ı hayvanlardan farklılaştırmış ve Adem şahsiyetini kendi karşıtı olan Kadın' da bulmuştur. Diğer bir anlatımla, Eski Ahit yorumlanınca Erkek' in Kimliği' nin (ldentity) Tanrı'dan aldığı ve/ fakat şahsiyetini (Personality) Kadın sayesinde edindiği anlaşılmaktadır.
Kişilik varoluşun içerik ve biçimi arasındaki çelişkiyle şekillenirken, kimlik, özü (toprak) görünüşten (Tanrı Benzeri olarak yaratılmış İnsan) ayrıştıran farkın tezahürüdür. İnsanın kimliği onun 'yoldan çıkmasına' izin verir, yani kimliği sonsal fark olarak 'seçim'e gerçeklik kazandırır. İnsan yoldan çıkabilir, onun Tanrı indinde hatalı a ddedilme hakkı vardır. 1 Ama insan günahı kişiliğinde
Aytımç A/tıııdal
işler. İnsan 'bir beden' olduğunda, 'bilrne'ye başlar. (Ya hudi geleneğinde de 'bilrne' nin cinsel ilişki ve rollerle ilintili oluşu rastlantı değildir.) Kimlik algılar ve duyumsar, ama kişilik akıl yürütür ve algılananı bilir. İnsan günah işlediğinde, ne yaptığını bilmektedir. Kutsal Kitap'taki İnsanlık tarihi, Yahudi alirnlerce haklı olarak gözlernlendiği gibi, İnsan' ın utancı bilmesiyle başlar.2 Adam ve karısı başlangıçta bir u tanç hissetrnezken, iyiyle kötüyü öğrendikten sonra onu 'bildiler'. İnsan bilmeden günah işleyemez, yalnızca yoldan çıkar. Yolunu şaşıran İnsan her zaman Doğru Yol'a ve daha önceki günahsız durumuna yeniden dönebilir. (Buna İbranice'de Teshuva denir. Doğru olana geri dönüş, rucu demektir. ) Ama günahtan kurtulma Tanrı'nın bağışlamasını gerektirmektedir. Adern günah işlememiş, yalnızca yoldan çıkmıştır; oysa Kabil günah işlemiştir. Öfkesi kimliğine değil, kişiliğine ilişkindir, çünkü her iki kardeş de Havva'nın söylediği gibi, 'RAB'bin yardımıyla' doğmuşlardır (Tekvin, 4: 1 ) .
Kabil Tanrı' nın kardeşinin sunusunu seçtiğini gördüğünde sura tını asrnıştır. RAB Kabil'e sorrnuştu : "Niçin öfkelendin? Ve niçin çehreni astın? Eğer iyi davranırsan o yükseltilmeyecek mi? Ve eğer iyi davranrnazsan, günah kapıda pusuya yatrnıştır; ve onun istediği sensin; fakat sen ona üstün ol" (Tekvin, 4:6-7) .
Kabil günaha üstün olamadı. Kardeşi Habil' i öldürdü. Sinsi planını kurdu, kardeşini kandırdı ve onu soğukkanlıca katletti. Bu, yoldan çıkma değil, günahtı . Bu yoldan çıkma hakkını kullanma değildi. Çünkü İnsan yoldan çıkma durum ya da sürecinde ilkel rnasurniyetini yitirmeyebilir. Günah bilinçli olarak gerçekleştirilen bir eylemdir . Masurniyetle bir ilgisi yoktur. Kişi Tanrı'nın Yasası ününde aynı anda hem masum hem günahkar olamaz !
Adern kendi-bilincindeliği, kimliğinin parçası o l an Sl'-
' ·'h Üç İsa
çimden aldı; Havva'yla birleşmesinden sonra iyi ile kötüyü bildi, dolayısıyla kişiliğini kavrayarak bu noktadan itibaren kendini gerçekleştirebildi. Kimlik bir kendi-bilincinde olma sürecidir, kişilikse kendini-gerçekleştirme sürecinde gelişir. Kabil' in günahından sonra "Adem karısını tekrar bildi; ve bir oğul doğurdu ve onun ismini Şit koydu." Kabil sonsal günahkarı temsil ediyordu. Çünkü "Şit' in de bir oğlu doğdu ve onun adını Enoş koydu. RABBİN ismini o zaman çağırmaya başladılar" (Tekvin, 4:25-
26). İnsan aynı zamanda hem Tanrı'nın adını çağırıp hem de günah işleyemez. Yoksa bu "Ya RAB'bim, bana sana karşı günah işiemernde yardımcı ol !" demeye denktir.
Şit-Enoş'un ardından iyi ve iyilik ilahi ve kutsal olanın kaynağı ve onlara giden yol olurken kötü ve kötü lük, mutlaka dinsizin değil ama, günahın kaynağı haline geldi. Yahudilik' te İnançsızlık ya da Haram kavrayışı Tapınağın Kapısı önünde yatan/ 'Ruhsuz ve Cansız' ı temsil eder. İnançsızlık mutlaka günahkarlık ya da kötülük değildir. Günah insan-yapısıyken inançsızlık insanda bağımsız, RAB tarafından henüz kutsanmamış olandır.
İnsan hatası Musevilerin gündelik yaşamında genel olarak inanılandan daha önemsiz bir rol oynamış ve daha az etki l i olmuştur. Amittay'm oğlu Yunus'un öyküsü bunu sergiler. Yunus RAB'bin "Kalk Nineve'ye, o büyük şehre git, ve ona karşı çağır; çünkü onların kötülüğü benim önüme kadar çıktı" (Yunus, 1 : 1 -2) sözlerini işittiğinde RAB'dan kaçmaya yeltenmiş ve Tarşiş'e yönelmiştir (Yunus, 1 :4) . RAB emre itaat etmeyen Yunus'u 'günahkar' olarak nitelememiştir. Eyüp'le de aynı durum söz konusudur. Bu 'en büyük adam' (Eyüp, 1 :3) Tanrı'yı hata işlemekle suçlamıştı, ama Kutsal Kitap'ta yazıldığı gibi, "bu işin hepsinde Eyüp suç işlemedi ve Allah' a uygunsuzluk y ü klemedi" (Eyüp, 1 :22) .
Aytunç Altındal
Musevi Yasası ve Haggadah'da güna h özel b ir olgudur. Daima günah işleyen özel bir ülke (Hezekiel, 1 4: 1 2-
1 3), günahkar bir krallık (Amos, 9:8), Sodom ve Gomore gibi özel kentler (Tekvin, 18 :20), İsrail'de olduğu gibi günahkar bir ulus (Amos, 3:2) ya da 'günaha giren' özel bir ruh (Hezekiel, 1 8:3) vardır. Çünkü İsrail Tanrısı'nın emirleri özde İbraniler için olan özel düzenlemelerdir. RAB insan ruhu için düzenlemeler getirmemiştir. Dolayısıyla günah Yahudiler için özel, yapısal ve yasal bir konudur, manevi değil . Polis'te yaşayan Yahudi Hıristiyan gibi bir birey değil, özel konumu, ahit ve bir anayasayla (On Emir) kesin olarak belirlenmiş özel bir insan tipidir. Ahde göre Musevi'nin hatasını doğrudan RAB'le tartışma hakkı vardır. Tanrı'ya ulaşmak için aracıya ya da papaza gereksinimi yoktur. Ve kimse kendi yaşamını başkalarının günahının bedeli olarak teklif edemez. İbrahim Peygamber Tanrı'nın dostuydu (Tekvin, 1 8:22-23). Dolayısıyla Tanrı tarafından görüşlerini ifadelendirmesine izin verilmişti, bu durum, İbrani için de geçerlidir. Adem'e seçme özgürlüğü tanınmıştı; Musevi bunu kullanır. Kutsal Kitap'taki Tekvin'in tarihin başı olarak kurulmasından bu yana, Yahudi Tanrı önünde haklarını -ve olası hatalarını- bilmektedir. Musevi tarihsel olarak 'hatalarının bilincinde', 'günahının bilincinde' olmaya koşullanmıştır. Çünkü yukarıda da belirtildiği gibi, Tanrı bu Yasa'yı onun yüreğine yazmıştır ve "herkes(-in) kendi komşusuna ve herkes(-in) kendi kardeşine RABBİ bilin diye öğretmesine" (Yeremya, 3 1 :34) artık gerek kalmamıştır. Musevi'nin gündelik hayatında günahtan çok Korku ve Anlayış rol oynar. Günah Muscvi'nin bireyselliğine ve kimliğine eklemlenmiş deği l d i r . Musevi'nin özel statüsü kendi Tanrısı tarafından seçi lmi� olmasındadır, kimliğiyle aynı Tanrı tarafından i lahi k ı l ın mıştır.
Oç /Sıı
Pavlus Hıristiyanlığı'nda durum böyle değildir. Tümel/ evrensel Kurtuluş her Hıristiyan'ın kendisinde Bireyselleştirilmiştir. Günahın tümelliği de bireyselleştirilmiştir. Bireyin günahı olmaksızın bireyin selameti de olamaz. Günahın tekil doğası ve anlamları Hıristiyanlık'ta (Yahudi günlük yaşamında olduğu üzere) daha az cemaate ve din adamlarına ilişkin, ama daha kentsel ve sivildir. Yahudi geleneğinde günah işleyen ruh, kendi cezasını kendi çeker, tüm insanlığın adına ceza çekemez. Hıristiyan Dogması'na göre İsa kendi Bireyselliğinde, günahsızdır. Tanrı olarak İsa günahı yaratamazdı; tüm insanların işlediği günahları toplayarak bu günahlar için acı çekmişti ve bedelini yaşamıyla ödemişti. İsa için günah bir kimlik değil, bir kişilik konusuydu. Ancak Pavlus bu noktayı gözden kaçırarak günahı kimliğin bir alarnet-i farikası ilan etti. Pavlus'a göre insanlar başlangıçta Adem ile Havva'nın işledikleri varsayılan günahtan ötürü, doğuştan günahkar oldukları için eşit ve özdeştiler. Bu ilk günah, ister Yahudi, ister Gentile, ister Pagan olsun, fark etmiyordu. Dolayısıyla Pavlus, tüm Gentileleri günahkar ilan etmekte duraksamamıştı. Pavlus günahı insanlığın benliğinde, hatta doğmamış kuşaklarda başlatıyordu. Ancak orada kalmıyordu. Pavlus'a göre İsa Meryem'in rahminde bedenselleşmiş olmakla kalmamıştı, aynı zamanda Golgotha' daki çarmıhta günahlaştırılmıştı.4 Pavlus Korintoslulara şöyle yazıyordu: "Günahı bilmeyeni bizim için günah yaptı, ta ki biz kendinde Allah' ın salahı olalım" (ll. Korintoslulara, 5:21) .
İsa 'nın misyonu sırasında Gentile vicdan yasası kentlerdeki egemen ahlak yasasıydı. Nedir ki bu yasa Yahudiler ?.rasında geçerli değildi . Kentsel-sivil değerlerce pragmatik olarak şekillenmiş olan Gentile vicdan yasası kimseyi günahkar olarak damgalamamaktaydı. Hıristiyanlık Pa vlus'la başlayarak tümel günahın Bireye indirgenmiş
Aytunç Altındal
şeklini sivil/kentli Centile'in vicdanına yerleştirdi . Dolayısıyla gunah insanın tüm eylem, duygulanım ve düşü ncesini belirleyen ortak 'birim' haline geldi. Gentile Pavlus'un belirlediği standartlar uyarınca kendini 'doğuştan günahkar' görmeye başladı. Vicdanın temizliği Pavlus için yeterli değildi: 'Bu insanı masum kılmıyordu' (1. Kor, 4:4) . Pavlus diyordu ki: "Niçin benim hürriyetime başka vicdanla hükmolunuyor?" (1 . Kor, 10 :29) Dolayısıyla Pagan ve Gentilelerin selamete ulaşmak için günaha ihtiyaçları vardı. Bu nedenledir ki Pavlus'un öğretisinde Gentile'den yeni bir hayata vaftiz olması ve Çarmıh' taki İsa gibi acı çekmesi isteniyordu.
Musevi için günahın yalnızca iki sonucu vardı. Ya RAB tarafından cezalandırılıyor ya da bağışlanıyordu. Üçüncü bir yol yoktu. Pavlus, Musevi geleneğinin dışında, üçüncü bir seçeneği açıklayıp sistemleştirdi : Istırap çekmek. Musevi, yaşam ve geleneğinde hayatta kalma isteği ile varlığını sürdürebilme güdüsü, ıstırabı ve kişinin başkalarının günahlarından ötürü suçlu olmasını dıştalamaktaydı . Başkalarının günahları için acı çekme Museviler için bir lükstü ve halen de öyledir. Hezekiel bunu açıkça ortaya koymaktadır: "Suç işleyen can, ölecek olan odur; babanın fesadını oğul taşımaz ve oğlun fesadını baba taşımaz." (Hezekiel, 1 8:20) Günahkar bir babanın oğlu, babasının gÖnahları yüzünden acı çekmez. Tabiidir ki öldürülemez de.
Musevilikteki günah ve kutsanmışlığın yapısı, Gentilc Hıristiyanlığı'nın yayılışıyla birlikte dramatik bir değişime uğradı . Pavlus'un ihranilere Mektubu'nda belirtildiği gibi : "Çünkü kehanet değişince, şeriatın da değişilmesi icap eder" (İbranilere, 7: 1 2) . Artık Melkisedek* tarikatını ı ı
• Melkişedek: Eski Ahit'te söz edilen kral. İbrahim Peygamber'in yardımcı ı ı l duğu kral. Melkisedek, İbrahim Peygamber'i l ·utsamıştır. Eski Ahit' tl' kıı ı ı olduğu aniaşılamayan esrarengiz bir lcraldır b u (y.n.) .
HO Üç İsa
yeni Yüce Rabbi İsa Mesih idi ve bu yüzden, "Çünkü zayıflığı ve faidesizliği sebebi ile evvelce olan bu emrin iptali (çünkü şeriat hiçbir şeyi kemale erdirmedi), ve onun yerine vasıtası ile Allah' a yaklaştığımız daha iyi bir ümidin ithali oluyor"du (İbranilere, 7-1 8,19) . Ve İsa'nın "her gün başkahinler gibi önce kendi günahları için ve ondan sonra kavminin günahları için kurbanlar takdim etmeye mecburiyeti yoktur; çünkü kendi kendini takdim ettiği zaman bunu bir kerede yaptı" deniliyordu (İbranilere, 7:27) . Dolayısıyla İsa, Musa'dan daha büyüktü (İbranilere, 3) ve "insan tarafından değil, Rab tarafından kurulan hakiki çadırın,. hizmetçisi (İbranilere, 8:2) idi. "Ve bu sebepten yeni ahdin yayancısıdır, ta ki, birinci ahdin altında olan suçların fidyesi için ölüm vuku bulmuş olarak, davet edilenler ebedi miras vaadini alsınlar" (İbranilere, 9:1 5). İsa "ikinciyi sabit kılmak için birinciyi kaldırıyor. İsa Mesih'in bedeninin bir kerede takdim olunması ile o irade de takdis" (İbranilere, 1 0 :9-1 0) olunuyordu.
İsa, besbelli ki, Matta'nın haklı olarak gösterdiği gibi, 'kavmini günahlarından kurtarmak için' yeryüzüne gelmişti . İsa'nın yaşam-boyu yoldaşı ve kan kardeşi Yakub şöyle yazıyordu: "Eğer günahlar işlemişse, kendisine bağışlanacaktır" (Yakub'un Mektubu, 5:1 5) . İsa ancak birinci ahitle bağlı olup 'günah' işleyenleri kurtaracaktı, Pavlus'un belirttiği gibi tüm kaybolmuş olanları ya da bütün 'günahkarları' değil . Çünkü günah işieyebilmek için, önce Ahit' e taraf olmak gerekiyordu. Gentileler Ahit' e bağlı olmadığı için vaat edilen mirası alabilmek için günaha girmeye hakları yoktu. Çünkü Yakub'un ded iği gibi günah 'Eğer' işlenmişse bağışlanacaktı.
• Talıarııakl: Çadır. Musevilik'te Tanrı'nın kurduğu ve bulunma ktan hoşlandığı yer (y .n . ) .
Aytımç Altındal H I
Yani Ahit' te günah 'Yasa'yı çiğnernek' (Yuhanna), 'otoriyete başkaldırrnak' (Yahuda) ve 'otoriteyi küçümsemek' (Peter) olarak betirnlenrniştir. Pagan ve Gentilelerin yasayı ve otoriteyi belirleyen kendi ahlaki ve manevi yönetmelikleri vardı . 'Ahit işaretini' taşırnıyorlardı ve yürekleri sünnet* edilmemişti. 'Bu-dünyalı' bir vicdan yasasıyla yönetiliyorlardı .
Bu sorun Pavlus'un aklını fazlasıyla meşgul etmiştir. Bunu Muhtedilerle ve dostlarıyla birçok kez tartışrnıştır. Kullandığı tartışma yöntemi hiçbir şekilde Musevi geleneğine uygun değildi, ama Helen diyalektiğe uygundu. Sonunda Siraç'rn kitabında olduğu gibi 'günah'ı Havva'ya dek taşıyıp türnelleştirrneye karar vermiştir. Burada da bir çıkış yolu bulmuştur. Ancak küçük bir sorun çıkmıştı karşısına: İyi de, Tanrı kimlerin Tanrısı olacaktı? Pavlus O'nun yalnızca Yahud ilerin değil, Gentilelerin de Tanrısı olduğuna hükrnetti. Kaba bir senkretizrnle sorunu çözürnleyiverdi . Kimse tam doğrucu değildi ve insanın bu ilk günah karşısında rnazur görülebilir bir yanı yoktu. Bu günah geçmişte ve gelecekte tüm insanlığın tek ortak paydası haline geliyordu. Günah'ı türnelleştirdikten (Pavlus'un Galatyalılara Mektubu, 3 :22) sonraki adım bunu her GentHenin vicdanının derinliklerine yerleştirebilrnekti. Pavlus çapında biri için bunun sorun olmarnası gerekiyordu ama sorun haline geldi.
Paganlar gibi Gentile de sınıf-bilinci olan insanlardı . Zenginlerin yoksul ve sıradan insanlarla aynı ilk günahı paylaşrnaları, Yazgı (Fortuna) kavramına ters düştüğü için rahatsızlık yaratıyordu. Aristoteles bile kirnilerinin köle, kirnilerinin de efendi olarak doğduklarına inanıyordu. Gentileler ve Paganlar için tanrılar değil, mitolojik ho-
• Yüreğin Sünnet Edilmesi, Musevilik'ten geçme bir deyiştir. Birey ' in T,ın rı ' n ın Mutlak Tebliği'ne kesin inanç d uyması keyfiyetidir (y.n.) .
H2 Üç lsa
yutları içindeki Yaratılış Efsanesi büyük önem taşıyordu. Ve supertitio (Batıl) gibi iman da bilginin alt bir derecesi sayılıp eğitimsiz sınıfıara terk edilmişti . Gentileler arasında geçerli inanca göre tanrılar dahi Yazgı'ya tabiydiler. Tüm varlıkların ortak paydası günah değil, Yazgı'ydı .
Pavlus Yazgı'nın gücünü kırabilmek ya da zayıflatabilmek için, geçmişte edindiği bilgilerine döndü. Tartışmalarında araç olarak hileli mantık oyunlarını kullanmaya başladı. İsa ' nın Ferisilerin sahtekarlığını nasıl eleştirdiğinin Pavlus için hiçbir önemi yoktu. Tıpkı İsa 'nın nasıl doğduğunun ya da nasıl vaftiz edildiğinin de bir önemi olmadığı gibi. (Pavlus 'bu iki mucizevi olaydan hiç söz etmemiştir. Onları görmezden gelmiştir yalnızca . ) Pavlus hileli mantık yardımıyla Tek-Tanncılık tarihindeki ilk kayıtlı çifte standartçılığın yaratıcısı oldu.
Örneğin Pavlus için insanın masum sayılabilmesi için vicdanen temiz olması yeterli değildi, ama gerektiğinde, masumiyetini gösterebilmek için kendini vicdanen gerçekten temiz dindar bir adam olarak göstermekten utanç duymuyordu. Peter, Barabbas ya da Silas'ı suçlarken, kendini hileli konuşmalardan tenzih etmekte de duraksamıyordu. Korintoslulara Mektubu onun çifte standartlarını etkili bir biçimde sergiler. Pavlus şöyle yazıyordu: "Ve Yahudileri kazanayım diye Yahudilere Yahudi gibi davrandım; kendim şeriat altında olmadığım halde, şeriat altında olanları kazanayım diye şeriat altında olanlara şeriat altında gibi davrandım. Allah'a karşı şeriatı olmayanlardan değil, ancak Mesih'in şeriatı altında olarak şeriat altında olmayanları kazanayım diye şeriat altında olanlara şeriat altında gibi davrandım . . . her suretle bazılarını kurtarayım diye herkese her şey oldum" (1. Korintoslulara, 9:20-
22) . Anakronik bir çağrışımla Pavlus günümüzün bukaleımınvari ilkesiz politikacılarına benzetilebilir. Makya-
Aytunç Altındal &.l
vel'den önce Pavlus vardı ! Tek ve Mutlak gerçeklik saydığı görüşlerini kabul ettirebilmek için bir Centile'nin kendi yoluna ihtida etmesini kolaylaştırabilecek her sözcük, her davranış ve her eylemi gayet dikkatlice kullanmıştı. Üst sınıfın hanımları ve hizmetçileri arasında, Yazgı'ya inanan Centile erkeklerinden daha fazla başarı kazanmış olmasına şaşmamalı!
Pavlus kendi kuşağı karşısında muhtemeldir ki İsa' dan daha yaratıcı ve daha hoşgörülüydü. Pavlus şunları yazmıştı: "Şöyle ki biz bundan böyle bedene göre kimseyi tanımayız; ve Mesih'i bedene göre tanıdıksa da, artık şimdi öylece tanımıyoruz. Şöyle ki eğer bir kimse Mesih'te ise, yeni hilkattir; eski şeyler geçtiler; işte, yeni oldular'' (Il. Korintoslulara, 5 : 16- 1 7) . Pavlus inanmak istediğine niçin inandığını da şöyle açıklamıştı: "Yazılıdır ki: İman ettim, bunun için söyleyeceğim" (Mezmurlar, 1 1 6:1 0) . Ve ekliyordu: "Çünkü göze görünen geçici, ama göze görünmeyen ebedid.ir." Dolayısıyla gözleri görülenler üzerinde sabitleşmiş değildi. Pavlus gizli ve utanç verici yollardan vazgeçtiğini bildiriyordu. Şöyle diyordu: "Fakat kumazlık ile yürümeyerek, Allah'ın kelamını tağşiş etmeyerek, ancak hakikatin izharı ile kendimizi Allah'ın huzurunda her insanın vicdanına tavsiye ederek, utancın gizli şeylerini reddettik" (Il. Korintoslulara, 4:2) .
Pavlus için İsa ' nın, sözünü ettiği Patriarkların Tanrısı gibi sadece canlıların Tanrısı olması yeterli değildi; önceden değişimsiz olan Tanrı kelamını çarpıtmamakla birlikte, gözden geçirmiş ve İsa'yı hem 'Dirilerin hem de tüm Ölülerin Tanrısı' (Romalılara Mektup, 14 :7-9) yapıvermiştL Ve Timoteos'un kitabında da Pavlus İsa'yı Tanrı ile İnsan arasındaki 'Bir ve Tek aracı' ilan etmekteydi (Timoteos, 1 :2-3) .
İsa 'nın sözlerinin tersine 'insan-benzerinde yaratılmış'
� 4 Oç lsa
Tanrı Oğlu imgesi, Pavlus' un ellerinde bir 'Aracı-Tanrı' ve kozmopolit bir 'İnsan benzerinde yaratılmış Ruh'a dönüşmüştü' .
3.2. İman Siyaseti
Pavlus, misyonunda pragmatik ve gerçekçiydi. Hiçbir şeyi rastlantıya bırakmamaya çalışıyordu. Usta bir örgütçüydü. Tüm Roma yurttaşlan gibi o da kendisine intikal etmiş olan Seküler kudretin gayet iyi bilincindeydi . Tehlikeye düştüğünde, kendini koruyabilmek için miras aldığı Seküler unvan ve standartları öne sürüyor ve esas ilgi ve inançlarını dikkatlice gizliyordu . Yaşamındaki böylesi kritik anlarda karşısındakileri Ruhsal beyin-yıkamalada huzursuz etmemeye özen gösteriyordu .
Pavlus'un kendisini tutuklamaya gelen komutanın, Roma yurttaşı olup olmadığını sorması üzerine, "Evet. Ben Romalı doğdum" (Resullerin İşleri, 22:22-29) deyişi, ya da yolunu kesen askerlere "Ben Kilikya'dan Tarsuslu bir Yahudi, ehemmiyetsiz olmayan bir şehrin ahalisindenim" (Resullerin İşleri, 21 :37-39) deyişiyle olduğu gibi. 'Ehemmiyetsiz olmayan bir şehrin ahalisinden olmak' Pavlus için çoğu zaman İsa'nın havarisi olmaktan daha önemliydi .
Pavlus'un misyonunu anlamak, onun siyasete bakışını anlamaktır. Diğer havarilerle karşılaştırıldığında Pavlus bir havariden çok bir ideolog olarak ortaya çıkmaktadır. Teleolojisi ve kendini gerçekleştirmesi (kendi-pratiği) genellikle imanını aşıyordu. Pavlus bir Fideist, bir görev ve işievlerin adamıydı . Kuşkusuz kimi yazarların öne sürdü kleri gibi, bir Roma ajanı ya da muhbir değildi.5
• Sen kendi yolunda git, alem ne derse desin (ç.n. ) .
Aytunç Altındal � s
Siyasal kariyerindeki iki ilginç manevra, Pavlus'u rahatlıkla döneminin en ünlü taktikçi ve stratejistlerinin sıralandıkları sütunların üzerine yerleştirmektedir.
İlk olarak Rab'bi Mesih İsa'nın peşi sıra, Pavlus da otoriteyi Musa Yasası'ndakinden farklılaştırmıştır. Ancak İsa'nın tersine, Pavlus bunu yapmasına rağmen canını uzunca bir süre korumayı başarabilmiştir.
Pavlus'un Musevilerle arasındaki tartışma Seküler değil, dinsel bir konuydu. Bir Yahudi ve bir Ferisiler Ferisi'si olarak Sanhedrinlerin Yasa'ya uygun çözüm kararında ısrarlı olması gerekirdi . Oysa, bunun kendisi için yaratacağı sonuçları bildiğinden, bunu reddetmiştir. Roma yurttaşlığı kisvesine bürünerek ve tüm suçlayıcılarını şaşırtarak adil bir karar için Seküler merciye, bizzat Sezar'a başvurmuştur (Resullerin İşleri, 25:8). Ve Seküler otorite tarafından masumiyetinin onaylanmış olması, şaşırtıcı değildir. Seküler merci, kökeninde tam anlamıyla Yahudice olan dinsel bir konu için Pavlus'u ölüme mahkum etmeyi gerekli bulmamıştır.
İkinci olarak, otoriteyi, ilginçtir ki, yoldaşı havarilerin savundukları Musevi Yasası'yla değil, Kilise'yle özdeşleştirmiştir. Ve onları ikna etmeyi, ve dahası Gentilelere ilişkin tüm konularda ipleri ele geçirmeyi başarmıştır.
Pavlus, Musevi-Hıristiyanlarla* arasında sünnet ve helal / murdar meselesiyle ilgili çatışma patlak verdiğindc, İsa'nın kan kardeşi ve Kudüs Kilisesi'nin saygıdeğer başı Yakub'a başvurup onu kendi safına çekmeyi başarmışt ı . Pavlus Gentilelerin sünnet olmasının zorunlu olmad ığ ını ve bu nedenle de Musa Yasası'nın kimi maddelerine uymaları gerekmediğini öne sürüyordu. Kilise tam zıd d ı te-
* Musevi Hıristiyan/ar: 1 . yüzyılda başlayan ve İsa'nın beklenen M ı ı scvi Mesih'( olduğuna iman eden Museviler. Bunlar halil Musevi gclcnl·ğinc bağlı ancak Hıristiyanlaşmış Yahudilerdir.
Üç İsa
zi savunmasına rağmen kendi başına yetkin bir gövde ı;österisi düzenleyen Pavlus, Yakub'un onayını alıvermişt i . Başlangıçta yanında hiç kimse yokken, sonunda kazanan tek kişi o olmuştur.
Artık eline geçirdiği yetkiyle günah ve acı kavramlarını tasariayıp Gentile adına karar verecek olan bir başına oydu. İsa'nın kendi canı pahasına yarattığı orijinal girişimi Pavlus'un ellerinde önemli bir siyasal araca dönüşmüştü. Pavlus zorda kalınca, konumunu derhal Sekülerleştiriyor, ancak 'bütünsel görevi'ni kutsallaştırıyordu. Orneğin, Sacldukiler kıyama, meleklere ve ruhlara inanmamaktaydılar (Resullerin İşleri, 23) . Saddukiler, Museviler arasında 'bu-dünyalılık' ilkesine bağlı bir kesimdi. Pavlus Saddukilerin 'bu dünyalılığı'na karşı çıkan Ferisi görüşü savunarak iki grup arasında, Seküler mahkemenin huzurunda son bulacak şiddetli bir tartışmaya yol açtı. Pavlus'un provokasyonu Musevileri gafil aviad ı ve sonunda kendilerini, kendi yasa ve geleneklerine ilişkin bir sorun hakkında çok nefret ettikleri seküler merciiere başvurmuş olarak buldular!
Pavlus mevcut Gentile siyasasına göre; oluşturduğu hem Seküler hem de ruhani bileşenleri olan bir d inin kurucusu ve temellendiricisi olmuştur denilebilir. Pavlus'un misyonu şöylece özetlenebilir: "Bu dünyaya ait siyasi konu
larda Seküler, öte-dünyaya ait iş ve çabaların ızda ruhani olun . "
Pavlus için b u dünyaya a i t konularda son otorite, ayrıntılarıyla açıklandığı üzere, Seküler iktidardı, Musa Yasası ya da onun yorumları değil. Gerçekte Pavlus bu yasa ve bağlayıcı yükümlülüklerini Musevileri Tanrı'ya yaklaşmaktan alıkoyan engeller olarak görmekteydi. David
Pavlus ilk Kiliseleri, Musevi Sinagogları'nda başlatmış, sonra onları evlere ta�ıtnuştı (y .n.) .
• • Oç isa, 1 989- 1 990'da yazılmıştır (ç .n . ) .
Aytunç Altmdal H'/
Christie Murray'in beli rttiği gibi, "İsa'nın içine doğduğu Yahudilik' te tüm yorum ayrıntılarıyla Yasa, mürnin Yahudi'yi tıpkı örümcek ağına yakalanmış sinek gibi hareketsiz kılmaktaydı. Pavlus'un tanıdığı haliyle Hıristiyan Ruh' u n Özgürlüğü öğretisi, bunun antiteziydi ."6 Pavlus'un bu tutumu özde Helenistik idi ve Kralcı yönetim tarzlarını çağrıştıran özellikleriyle bir bakıma Herod'un konumuna yakındı. Yine de Pavlus'un bu tutumuna dindarlık, seçkincilik ve Tanrı buyruklarının yabancı, seküler iktidar üzerinde üstünlüğünü inatla savunan kendi cemaati, varlığı itibariyle gerçekte 'Dünyevi' olan Ferisiler grubu itiraz etmiştir en çok.
Pavlus Romahiara mektubunda nasıl bir Devlet anlayışı taşıdığını çok açık bir biçimde ortaya koymuştur. "Herkes üzerinde olan hükümetlere tabi olsun; çünkü Allah tarafından olmayan hükümet yoktur. Bunun için yalnız gazaptan ötürü değil, fakat vicdandan ötürü de tabi olmak lazımd ır. Çünkü hükümetler Allah'ın hizmetçisidirler. Vergi hakkı olana vergiyi, gümrük hakkı olana gümrüğü, korku hakkı olana korkuyu, hürmet hakkı olana hürmeti, cümleye haklarını eda edin." (Romalılara, 13) (Ayrıca bkz. Petrus'un I . Mektubu, 1 3-1 7)
Pavlus'un siyaset alanında uyguladığı manevralar sonradan, özellikle ilk 200 yıl içinde kilise yöneticileri tarafından taklit edilmiştir. Kilise yöneticileri Seküler iktidarla çelişiyor olmalarına karşın dinsel anlaşmazlıklarını Sekiiler yöneticilerin mahkemelerine götürmekten kaçınmamışlardır. Hıristiyan adının ilk kullanıldığı kent ola n Antakya Piskoposu, bunlardan biridir. Muhtemelen o s ı r.l l . ı r (İS 272) İtalya ve Roma'daki egemen Sekülerist akı m l . ı r ı n etkisi altında olan Piskopos Pavlus, İsa'nın Tanrı değ i l , i n san olduğunu ilan etti . Muarızları onu derhal aforoz l ' l l ı
ler, ancak boyun eğmedi. Ardından da adil bir h ü k ü m i ı,· i ı ı
HH Üç İsa
I mparator Aurelius'a başvurdu. Fox'un belirttiği gibi, Seküler imparator için ''bu talep kendisine ulaşan birçok talepten sadece biriydi ."7 Bu din-içi sorunu Antakya Piskoposu Pavlus lehine çözümleyen, Seküler iktidarın son kararı oldu.
Havari Pavlus, Mesih ve Rab olarak İsa'ya imanını kendine sermaye yaparak onu bir Tanrı olarak Gentilelere sundu. Frend'in söylediği gibi, "Davut Mesihçiliği ve Tanrı Kelamı ya da Bilgeliği' nde (Hikmet) kişiselleşen ilahi yaratıcı kudret, bir yüzyılı aşkın bir süredir Musevilerde koşut bir akım izlemişti . Musevi Tek-Tanrıcılığım ihlal etmeden bir araya gelmeleri mümkün değildi, gelememişlerdir de. Pavlus'un 'Tanrı'nın Oğlu' kavrayışı Musevi Mesihçiliği'nin sınırlarını aşar . . . Anlaşmazlığın tohumları atılmıştı. Sonraki kuşaklarda Hıristiyanlar Mesih' e 'bir
Tanrı' olarak tapınacaklardı ."8 Sıradan insanlar olan diğer havari ve şakirtlerin elinde
Isa'nın öğretileri tutarlı, kendine yeterli bir siyasetten yoksundu. Pavlus dahiyane bir biçimde bunu keşfedip yeni dinin kirişlerini çattı. Bunu sadece bu hırslı politicon ve Helenistik polemik sanatı ustası gerçekleştirebiiirdi ve yeni dinin siyasal gövdesini (Eklesiyoloji) ifadelendirme yolundaki bitmez tükenmez çabalarıyla, bunu başardı . Galatyalılara seslenen ünlü mahkum-edici mektubu, Pavlus'un kendi İncil yorumunu ve Kilise-kurma siyasasını tekelleştirme yolundaki kararlılığını açıkça sergilemektedir. ihranilerin Yasa-Yapıcısı Musa gibi, Pavlus, polis' in toplumsal-tarihsel, iktisadi ve kültür standartları uyarınca Yahudilik'in Yasa-Bozucusu ve Gentilelerin İman-Yapıcısı oldu.
Pavlus Yazgı'ya ilişkin mevcut fikirleri de değiştirdi .
I len üz 3. yüzyılda yaklaşık 4600 elyazması İncil vardı . Bunlardan hiçbiri kel i mesi kelimesine diğerinin aynı deği ldi (y.n.).
Aytunç Altındal !'l' l
Pagan-Helenistik Yazgı kavrayışının yerine mutlak arınma anlamında İsa'ya imanı yerleştirmeye çalıştı . Tanrı'dan korkan, Muhtedi kimi cemaatlerin dışında, Gentilcler arasında Yazgı'nm kudret ve hükmü öylesine kaçınılmazdı ki, verili anlayışa göre tanrılar dahi Yazgı'nın gücüne tabiydiler. Gentilelerin Yazgısı'nm mutlak iman ve Rab olarak İsa adlı yeni bir Tanrı'yı gösteren Pavlus tarafından kurtarılmak olması, belki de tarihin garip bir cilvesidir!
Pavlus religiocrat, yani din bürokratları diye adlandırabileceğimiz sacerdotalistler'in, Centile Kilisesi'ndeki bu taviz vermeyen bürokratik koruyucuların ve bekçilerinin kurucusuydu. Pavlus'un geleceğin kilisesi ve sacerdotalism (Kilise Bürokrasisi) konusunda formülasyonu, tek gövde 1 çoğul parçalar ilkesi üzerinde temellenmekteydi. Bu, öncelikle ve özellikle İsa'nın organik siyasetinden Pavlus'un cemaat için siyasal iktidar tezine geçişi belirler. Pavlus demişti ki: "İmdi, siz Mesih'in bedeni, ve ayrı ayrı azasısınız. Ve Allah kilisede bazıları, önce resuller; ikinci peygamberler; üçüncü muallimler, sonra kudretli işler, sonra şifa mevhibeleri, yardımlar, idareler, dillerin cinslerini koydu" (I. Korintoslulara, 1 2 :27-28) .
İsa için Kilise kendine inananlar topluluğuydu. Diyordu ki: "İki veya üç kişi nerede benim ismirole toplanmış olurlarsa, ben orada, onların ortasındayım" (Matta, 1 8 :20).
Dolayısıyla iki ya da üç kişinin olduğu yerde, Kilise de vardı . Pavlus'un yorumunda Kilise, mezhep ve otorite bölüşümü gereğince Hıristiyanların yaşam koşullarını yönlendiren ve giderek taahhüt eden nihai otorite merciinc dönüştü .
Yeni Ahit' te Mesih' ten sonra Pavlus, baş oyuncudur . Yeni Ahit'te herkesten fazla yer tutar. Fikirleri ve işler i I n cilcilerinkinden daha fazla sayfa kapsamaktadır. l 'a v lus hizmetlerini ve 'kentlerde kurduğu kiliseleri'ni a n l a l ı rkt ·n
o üç isa
ne denli gayret sarf ettiğini övünerek anlatmıştır: "Onların hepsinden ziyade çalıştım" (I. Korintoslulara, 1 5 : 1 0) .
Pavlus'un ektiği tohum, Normatif değerlere sahip bir siyaset ve günahta ve ıstırapta tasarruf kuramıdır. Kentli yazdığı gibi Pavlus altı-yedi kişiden fazlasını vaftiz etmiş değildir. Yine de, Centile cemaatlerde yeni dinin kural ve düzenlemelerini kendi toplumsal-siyasal anlayış ve standartları uyarınca kurmuştur. Dolayısıyla Centile Hıristiyanlarından Pavluslaştırılmış Hıristiyanlar olarak söz etmek, yanıltıcı olmayacaktır.
Kurucu babaları Pavlus'tan aldıkları derslerin yönlendiriciliğinde rel igocrat' lar, tarih boyunca uzun, ince, ihtiyatlı bir yolda yürüyerek Musevilerin Muallim dedikleri İsa'yı Gentile-tarzı kurulmuş Kilise' de Tanrı yaparak tekellerine almışlardır. Öğretmen İsa'yı kendi tekeline alan Pavlus Kilisesi, bundan sonra onu inanılmaz tanımlar labirentine sokarak sonsuza dek sürecek bir sürgüne göndermişlerdir.
Religiocrat'ların eline düşen İsa, iman ve günahtan kurtuluşun Bir ve Tek kaynağı ve güvencesi İsa olmaktan çıktı . Bu misyonu Kilise yüklendi. 'Yahveh Selamettir' başarılı bir biçimde, 'Kilise Selamettir'e dönüştürüldü. 'Gerçek lsa, zamanla yerini Din Bürokratlarının istediği İsa'ya bıraktı.
Şurası kesindir ki, Pavlus da bu kadarını herhalde beklememiştir. Ama oldu ! Pavlus'un tartışmalarında izlediği siyasal strateji, İsa'nın 'bize karşı olmayan, bizimledir' gibi Seküler iddialarının arrivistçe* ve bu nedenle de esnekçe uygulamaları üzerine zekice oturtulmuştu. Bu durumd a dahi, izleyicileri Kilise tarihi boyunca zaman zaman isa'nın bir başka deyişini istismar hakkını kendilerinde
• A rrivizm: ikbal avcılığı, fırsatcılık. (y.n.)
Aytunç Altındal 'l l
buldular: "Benimle beraber olmayan, bana karşıdır, ve benimle beraber devşirmeyen, dağıtır. Bunun için size diyorum: Her günah ve küfür insanlara bağışlanacaktır; fakat Ruh'a karşı küfür bağışlanmayacaktır" (Matta, 12 :30-3 1 ) .
Fox, K.T. W are' e dayanarak şunları yazmaktan kendini alamamıştı : "Zulüm Hıristiyan tarihinin kalıcı bir gerçeği olagelmiştir; 1 9 1 8-1 948 arasındaki otuz
'yılda, 'İsa'nın ÇaF
mıha Gerilişi'nden sonraki ilk 300 yıldakinden fazla Hıristiyan'ın ölmüş olması, rastlantı değildir. Hıristiyanlı'ğın ilk dönemlerjnde, Konstantin devrinde de (zulmün) sonu gelmedi: Hıristiyanlar hemen kendi dindaşlarını zulme uğratmaya koyuldular."9 Ve Bertrand Russell' ın dikkati çektiği gibi : "İspanyollar Meksika ve Peru' daki bebekleri önce vaftiz edip, hemen ardından beyinlerini dağıtıyorlardı : Böylelikle bu bebeklerin Ceİmet'e gitmesini güvenceye almış oluyorlardı . . . Konstantin çağından 1 7. yüzyıl sonuna kadar Hıristiyanlar her zaman Hıristiyanları Roma imparatorlanndan daha şiddetli bir zulme uğrattılar. Hıristiyanlığın doğuşundan önce, bu mezalim, Yahudiler dışındaki kadim dünya tarafından bilinmemekteydi ." 10 Pavlusçu religiocrat'ların yükselişiyle, Centile iyimserliği giderek daha yoğun saldırılara uğradı. Yerine KültürelDinsel Karamsarlık Çağı yerleşti .
Kendine inananların varsayılan Tanrısı, imana göre Tanrı'nın dünyayı ve 'kavmini' günahlarından kurtarmak üzere yeryüzüne gönderilmiş oğlu İsa Mesih, Pavlus'un izleyicilerinin elinde Çarmıh üzerinde vahşice öldürülmüş yakışıklı bir genç adama indirgenmişti. Bundan sonraysa mucizeli bir şekilde diriltilip geride tazmin edilmemiş acılar bırakarak Babası'nın yanında yaşamak üzere göklere çekilmişti.
Gifnahkarların selamete erdirilmesinin sorumlulu ğ u nu, bundan böyle iman bekçileri devralıyordu. Bu, b i r kt•-
Üç lsa
resinde İsa'ya da olmuştu; on iki yıldır kanama çeken bir kadın kendisine yanaşıp iznini almadan harmanİsine dokunmuştu. Markos'un aktardığına göre kanama o an kesilmiş, ancak İsa 'nefsinde olan kuvvetin kendisinden çıktığını bitmişti' (Markos, 5:25-30) . Belki de rastlantı eseri, bu kadın geleceğin bir religiocrat' ının, geleceğin Kilisesi'nin kudret-tacirleri arasında ünlenmeyi ümit eden Pavlus'un müstakbel bir şakirdinin anasıydı.
Şu sözler kime aitse, ortaçağda religiocrat'larm İsa adına nasıl bir güç gösterisinde bulunduklarının daha iyi anlaşılmasına katkısı olur sanırım.
'Timeo non Petrum, sed secretarium cius . ' (Petrus'tan korkmuyorum, beni korkutan, sekreteri. ) 1 1
Diğer bir deyişle, "Havari' den korkmuyorum, beni korkutan onun vekili olan Papa'dır."
3.3. İsa'ya Ne Oldu?
Musevi görevliler tarafından tutuklandıktan sonra (Yuhanna, 1 8:21 ), kısa bir sorgulamanın ardından İsa, Musevi cemaatinin otokrat ihtiyarlarından oluşan bir kurul, Sanhedrin tarafından ölüme mahkum edilip, ertesi gün Vali Pilatus'a teslim edildi (Matta, 27:2) . İsa, Tanrı'nın adını lekelemekle Küfr'e Delalet'le suçlanıyordu. Böylesi temel ve din-içi bir konuda, Sanhedrin' in İsa'yı Yasa'ya göre Seküler otoriteye teslim etmesi gerekmiyordu: Sonradan İstepan'a yaptıkları gibi taşlayarak yaşamına son verebilirlerdi . Bir Musevi'nin cezalandırılması için Seküler otoriteye başvurma girişimi, dinselden çok siyasal nedenlere dayanıyordu. Kendisinin de belirttiği gibi İsa, Devlet'e ya da Sezar'a karşı bir başkaldırının önderi değildi . Frend'in de bl' l irttiği gibi, mevcut toplumsal düzeni ve dünyayı (sa-
Aytıınç Altındal ' "
eculum) yıkıp değerlerini baştan aşağı değiştirmeyi aç ıkça hedefleyen ilk Hıristiyan grup, İS 340' ta aşırı bir Dona tis t fraksiyonu olan Circumcellionlardı . Ve Circumcellionlar, İsa'dan değil, İS 66'daki Gayur ayaklanmasından esinlenmişlerdi . 1 2 Ancak Barrabas bir ayaklanmaya ka tılan ü n l ü bir asiydi (Markos, 1 5:7) . Sanhedrin, Vali Pilatus'un tutuklattığı Barrabas'm hayatını kurtarmaya kararlıydı. Sanhedrin' in Barrabas'ı İsa 'ya tercih edişi muhtemeldir ki, siyasal kaygılar nedeniyle onun kendileri için, yanlış anlamlar temelinde kopuk bir diyalog sürdürebildikleri yabancılaşmış Musevi İsa' dan daha fazla önem taşıması nedeniyledir. (Öz. Bkz . Yuhanna, 7 ve 8 :1 2-47) Zaten Barrahas 'Babalarının Oğlu'ydu. (Barrabas: Ararnice Bar-abba [Baba'nın oğlu] demektir. )
Sanhedrin tarafından Küfr' e Delalet'le suçlanmasına karşın -özü itibariyle büyük bir dinsel suçtu- İsa, Vali Pilatus'un huzuruna bir cani gibi çıkartıldı: "Eğer bu adam kötülük eden olmasaydı, onu sana vermezdik" (Yuhanna, 1 8:303) . Ancak Pila tus kestirme bir tepkiden sakınarak Yahudilere İsa'yı kendi yasalarına göre yargılamalarını söyledi : "Onu siz alın ve şeriatımza göre ona hükmedin." Yahudiler Pila tus'a dediler: "Bize kimseyi öldürmek caiz değildir" (Yuhanna, 1 8:31 ) . Pilatus kendi görüşünü açıkladı : "Onu siz alıp haça gerin" (Yuhanna, 1 9:6) . Böylelikle Musevilere İsa'yı çarmıha çektirme izni verilmiş ya da böyle buyrulmuştu, ama Museviler infazı gerçekleştirmeyi reddettiler. Çünkü bunu yapacak olurlarsa Barrabas'ın yaşamını Pilatus'un elinden kurtaramayacaklardı. Bunu n Yl�rine, dinsel bir sorunu siyasal bir gövde gösterisine dönü�türdüler. Böylelikle Pila tus kararını geri a lmak zonınd . ı kaldı. Pila tus ve Museviler arasında söyleşi, bu siya sa l mi sillemenin doğasını açıkça ortaya koymaktadır:
"Yahudiler ona cevap verdiler: Bizim bir Şl'ri i l l ı ı ı ı ı /.
94 Oç isa
vardır, o ş�riata göre onun ölmesi gerektir; çünkü kendisini Allah'ın oğlu ilan etti . imdi, Pilatus bu sözü işittiği zaman, daha çok korktu; ve yine hükümet konağına girip Isa'ya dedi: Sen neredensin? Fakat İsa ona cevap vermedi. Pilatus da ona dedi : Bana söylernez misin? Biliyor musun ki seni salıvermeye kudretirn var, ve seni haça germeye de kudretirn vardır? İsa ona cevap verdi : Eğer sana yukarıdan verilmemiş olsaydı, benim üzerime senin hiç kudretin olmazdı. Bunun için beni eline verenin günahı daha büyüktür. Bunun için Pilatus onu salıvermeye çalışıyordu, fakat· Yahudiler bağırıp dediler: Eğer bunu salıverirsen Kayser' in dostu değilsin; kim kendini kral ederse, Kayser'e karşı kor . . . Ve (Pilatus) Yahudilere dedi: İşte Kralınız ! Fakat onlar: Kaldır, kaldır, onu haça ger; diye bağırdılar. Pilatus onlara dedi: Kralınızı haça gereyim mi? Başkahiı\ler cevap verdiler: Kayser'den başka kralımız yoktur" (Yuhanna, 1 9:7- 1 5) .
İsa'nın Sek�ler yetki organı tarafından masum bulunmasında şaşılacak bir şey yoktu . Pilatus 'başkahinlerin kıskançlıktan dolayı (İsa'yı) ele vermiş olduklarını' (Markos, 1 5 : 1 0) biliyordu. Gerek Pilatus, gerekse karısı, İsa'nın hayatını kurtarmak için ellerinden geleni yaptılar.
Pilatus'un Musevilere yönelttiği ısrarlı sorular, ikilernini ve vicdani hesaplaşmalarını göstermektedir: "Pilatus onlara : Öyleyse Mesih denilen İsa'yı ne yapayım, dedi. Onların hepsi: Haça gerilsin, dediler. Ve Pilatus: Ya ne kötülük yaptı, dedi . Fakat onlar: Haça gerilsin, d iye çok bağırdılar" (Matta, 27:22-23�
Bu sıra dışı ve alışılmadık davanın tuhaf doğası, sonradan . tarihe son derece önemli bir katkı yapacaktır.
Seküler iktidarın temsilcisi Pilatus kuşkusuz İsa'nın Tanrı 'nın Oğlu, hatta ilahi olduğuna dahi inanrnıyordu. Yine de misyonunun (bütünsel görev) kutsal olduğunu
· Aytunç Altındal . , . ,
onayladığı ve kabul ettiği, belliydi. Sonunda İsa'yı, ara l a rında bir tartışma geçmiş olan Atanmış-Kral Herod'a teslim etti . Herod, İsa'dan hoşnu ttu . O da İsa'yı suçlama k. için bir neden görrnüyordu; kendinden menkul kra l ı a laya almak için renkli bir tunik giydirip Pilatus'a geri gönderdi : Dolayısıyla İsa ilkin Seküler otorite, ardından da Yahudilerin atanmış kralı tarafından suçsuz bulunmuş oluyordu. Tutuklama ve ölüme rnahkurniyet, Paganların Seküler iktidarının ya da Musevilerin kararıyd ı. Pila tus çaresizlik içınde son sözlerini söyleyip bir çanak suyla kalabalığın önünde ellerini yıkadı : "Ben bu salih adarnın kanından biriyirn, bunu siz düşünün." Bütün kavim cevap verdi: "Onun kanı bizim üzerimize ve çocuklarımızın üzerine olsun!" (Matta, 27:24-25)
Ama sarsıcı sondan önce Pilatus beklenmedik bir harnleyle Musevilere bir oldubitti yaptı. Museviler dinsel suçlamayı siyasal bir sorun halinde çarpıtrnışlardı . Sivil ve dünyevi fikirleri olan Pagan Vali Pilatus onu geriye, ait olduğu alana gönderdi. İsa'nın Musevilerin kralı olma iddiasını sözcüğün gerçek anlamıyla onaylayarak askerlerine bir duyum yazıp çarmıhın üzerine asmalarını söyledi . 'MUSEVİLERİN KRALI, NASIRALI İSA' denrnekteydi duyuruda . İsa'nın Çarmıha gerildiği yer kentin yakınlarında olduğundan ve duyuru Ararnice, Latince ve Grekçe olarak yazıldığı için pek çok Musevi bunu okudu. Musevilerin önde gelen rahipleri Pilatus'a karşı çıktılar: "Yahudilerin Kralı değil, fakat bu adam: Ben Yahudilerin Kra l ı yım dedi, diye yaz. Pilatus cevap verdi : Ne yazdırnsa yazdım" (Yuhanna, 19 : 19-22).
Pila tus'un bu dava boyunca sergilediği siya sa l d l 'h . ı sonradan Musevilerin karşısına çok yönlü soru n l a r �,· ı k.. ı ı dı . ilkin, Musevilerin hükmü uyarınca çarm ı ha �t · r i l ı · ı ı Nasıralı İsa, Pagan yöneticisi tarafından Muscvi h ·r i ı ı l...: r . ı
Üç İsa
l ı ilan edilmekteydi. Pilatus'un old ubittisi, İsa'ya iman edenler için prima facie* bir delil oluşturuyor ve Sanhedrin üyelerini ilk elden Şeriat' ın (Musa'nın Yasası) ihlalcileri durumuna düşürüyordu. Çünkü kafirlere uygulanacak ceza, Musa Yasası'nda açıkça belirtilmişti : "Ona uymayacaksın, ve onu dinlemeyeceksin; ve gözün ona acımayacak, ve esirgemeyeceksin, ve onu gizlemeyeceksin; fakat onu mutlaka öldüreceksin; onu öldürmek için önce senin elin, ve sonra bütün kavmin eli onun üzerine olacak. Ve ölsün diye onu taşla taşlayacaksın, çünkü seni Mısır diyarından, kölelik evinden çıkaran Allah' ın RAB'den seni çekmeye çalışmıştır. Ve bütün İsrail işitip korkacaklar, ve bir daha aranızda bunun gibi kötü bir şey yapmayacaklardır" (Tensiye, 13:8-1 1 ) . İsa'yı Yasa uyarınca taşlayarak öldürme yerine, Museviler Yasa'dan ayrılarak onu bir cani gibi Çarmıh'a gerdiler. Eğer sanık İsa, yasaları çiğneyen biriyse, o zaman -Pilatus'a göre- Museviler ve Sanhedrin de öyle olmalıydı.
Pilatus İsa'nın Misyonu' nu meşrulaştırmıştı. Herod'un yapacağı hamleyi gözledikten sonra, İsa'nın itirafını dikkate alarak onu tanımsal olarak Musevilerin Kralı ve Mesih ilan etti. Böylelikle halka Seküler iktidarın İsa'nın ilahi misyonuna (görev) karşı bir itirazı olmadığını gösterıneyi hedefliyordu. Musevi-olmayan nüfusun gözünde, böylelikle Seküler iktidarın suçsuz, ya da kutsal ya da hoş gördüğü bir davranış tarzı (Misyonerlik) seçkin Museviler ve Sanhedrin tarafından canice, dehri ve kabul edilmez bulunmaktaydı. Eğer bir ruhhan-olmayan Oayman) olarak İsa Sekülerleşmiş Musevilerin ilkiyse, o zaman besbelli ki Pilatus bu kutsanmış görev modelinin kırsal (Musevi) ve kentsel (Gentile) gündelik yaşamına yön veren dine-daya-
' f'rimtı Faciı: (Lat . ) : Karşıtı kanıtlanana dek geçerli olan delil ve iddia (ç.n.) .
Aytwıç Altmdal '17
lı-siyaset sisteminde yan-yasal bir uygulama haline gelmesini sağlayan ilk Pagandır.
Belli ki İsa, bölgede belli başlı siyasal fraksiyonlar arasındaki siyasal güç gösterilerinin kurbanı olmuştur. Kendisini ortadan kaldırmak için tasarlanmış bir komploya kurban gitmediği açıktır. Zaten tüm olaylar İsa'nın kendisini özdeşleştirdiği kehanete uygun olarak gerçekleşmiştir: "Ve günahkadarla sayıldı" (İsaiah, 53 : 1 2) . İsa Çarmıh' ta şöyle seslenmişti : "Eloi, Eloi lama sabachthani?" (Allahım, Allahım niçin beni bıraktın?) (Markos, 15 :34) Çarmıha gerilen İsa, kendi sözleriyle, bir zamanlar Peygamber Yeşu aracılığıyla İsrailoğulları'na şu vaatte bulunan Tanrı tarafından terk edilmişti: "Nasıl Musa ile beraber oldumsa, seninle de öyle beraber olacağım; seni boşa çıkarmarn ve seni bırakmam. Kuvvetli ol ve yürekli ol. Kulum Musa'nın sana emrettiği bütün şeriata göre yapmaya dikkat etmek için kuvvetli ol, ve çok yürekli ol; yürüyeceğin her yerde muvaffak olasın diye, ondan sağa yahut sola sapma" (Yeşu, 1 :5-7) .
Eğer Tanrı'nın kelamına inanmak gerekiyorsa, İsa neden terk edilmiştir? Düz ve Doğru 'Yol' dan sapıp Sağa ve Sola döndüğü için mi? İsa'ya göre tüm İsrail'den daha imanlı olan (soldaki) yüzbaşıyla (centurion) sağdaki Samarityalılarla görüştüğü akılda tutulmalıdır.*
Musevi Kralı Gideon bir keresinde Rab'be bir sunak inşa etmiş ve adına 'Yehova-Şalom' (Yehova Barıştır) demişti (Hakimler, 6:24) . Oysa İsa barış değil ayrılık ve ça tışma getirmek için geldiğini söylüyordu. İsa gerçekh· ı ı de kendi getirdiği ayrılığın kurbanı olmuştu, bir Must•vi komplosunun değil. Çünkü komplo kuramı Hıristi y.ı ı ı yorumcuların 'kendini-gerçekleştiren kehanet' d iyt· lur
� Musevilerin kendilerinden olmayanlarla dini konulan görüşml'll•ri . ı..c ı ı ı ı ı �· malan, yemek yemeleri vb. yasaklı.
1114 Üç İsa
müle ettikleri tezlerine de ters düşmekte ve onları çarpıtmaktadır.
Yeni Ahit' teki kurguya göre İsa her şeyi biliyordu ve kendi sonunu öngörmüştü. Komplo kuramı dokuya eklemlenmiş başka bir yabancı Seküler-kültürel unsurdur, çünkü komplo kurarnları üzerine temellenmiş kehanetlerde bulunmak, büyük Musevi peygamberlerinin adeti değildi . Sanhedrin başından beri İsa'yı dinliyor ve gözlüyordu. Yahuda sadece bir muhbirdi, o kadar. Musevilere İsa'nın bulunduğu yeri ihbar etmişti . Öte yandan Başrahip Kiyafas'ın Musevilerin bir kurban vermesi gerektiği şeklindeki öğüdü, 'bir kişinin ölümü'ne ilişkin olup özel olarak İsa'yı işaret etmemekteyciL
İsa ne yaptığını biliyordu. Sonuçlarını da . Kehanetlerinin gerçekleşmesi için komploya gereksinimi yoktu. Kendi kaçınılmaz Sonu kehanete içkindi. Sonuç olarak İsa kendi kendisinin karar-merciiydi. Gaipten haber veren şahısların öngörüleri bir komployu önceden bild irebilir, ama Büyük Musevi* peygamberlerinin kutsal kehanetleri komplo üzerine kurulmazlar . Yeni Ahit derleyicileri İsa'nın ne denli masum olduğunu göstermek için komplo kuramını eklemişlerdir. Her durumda, Tanrı'nın Bir ve Tek Oğlu'na, dolayısıyla da bizzat Tanrı'nın kendisine karşı insan-yapısı bir komplo hazırlaması düşünülemeyeceği için, bu kurarn kendilerinin İsa'yı kavrayış tarzlarıyla da çelişmektedir.
Bunun tersi daha da olanaksızdır: Tanrı' nın Bir ve Tek Oğlu'na karşı Tanrı-yapısı bir komplo düzenlemesi, Petcr'in ikinci mektubunda belirttiği üzere, "Önce bunu bilmelisiniz ki, kitabın hiçbir peygamberliği hususi tefsirden deği ldir. Çünkü peygamberlik asla insanın iradesiyle gel-• nüyük Musevi Peygamberler ayrımı Musevi lik' te önemli rol oynar. İsa 'nın
Kı•ndi'ni özdeşleştirdiği kehanet Büyük Peygamber Kehaneti'dir (y.n.) .
Aytunç Altmdal . .. ,
memiştir, fakat insanlar Ruhülkudüs tarafından sc..• vk o l ı ı narak Allah'tan söylediler" ( 1 . Petrus, 1 :20-21 ) . Kend i ıw ya da bizzat kendi oğluna karşı bir komploya ilişkin bir kt•haneti açıklayan Tanrı kelamını bir tez olarak kurgusalla�tırmak şizofrenik değilse eğer, kesinlikle Sciolastik* bir yakıştırmadır.
Eğer İsa Musevilerin dedikleri gibi beklenen Mesih değil de, sıradan bir İnsan'sa, o zaman 'sıradan bir insan' misyonunda bölgenin en yüksek Pagan Seküler iktidarı tarafından onaylanmış kral ve Musevilerin Mesih'i olarak tanınmış ve kabul edilmiş oluyordu; ama eğer İncil yazarlarının inandığı üzere, Tanrı' ysa, o zaman, insan yapısı bir 'Komploya' kurban olması olası değildi. Ortada bir Musevi komplosunun bulunamayacağı açıktır. Çünkü, İsa görevine başladığı andan itibaren insanlara ne vazettiğini a çıkça söylemiştir. En iyi bildiği şeyi vazetmek İsa'nın hakkıysa, öğreti lerini reddetmek de Musevilerin yasal hakkıydı. Musevilerin İsa'yı söylemediği sözlerle iftiraya kurban etmeye gereksinimleri yoktu . İsa kendisine hiçbir yetki verilmediği halde tam yetkili olduğunu, beklenen Mesih olduğunu söylemişti, olanaksız olmasına karşın Tanrı'nın Bir ve Tek Oğlu olduğunu iddia etmişti, yapmaması gerekirken İsrail'in Tanrısı'nı özelleştirmişti . . . Museviler açısından, sıradan bir Musevi olarak İsa tıpkı tüm İsrailoğulları gibi Tanrı tarafından kutsanmıştı, ama 'bütünsel görevi' (Misyonu) kafirce ve dehrice bulunmuştu. Seküler açıdansa, İsa kutsal değildi, ama 'bütünsel görevi ' kutsal bulunmuştu.
Tanımsal anlamıyla, İsa yaşamındaki 'benzerl ik l t•r' i n kurbanı olmuştu denilebilir. Kehanet' te sözü ed i lPn hpn zerliğe uygun olarak doğduğu söylenmişti . İ sra i l Y.ı s,ı
• Sciolastic: Kelime ve kavramları kendi istemleri yönünde kı ı ll,ı n nı , ınlılo.
102 Oç İsa
tan on ikisi, yaklaşık yirmi bin Hıristiyan' la birlikte şehit edilmişlerdi .
Azizler Kitabı'nda on binden fazla ad vardır. Adları anılanlar birkaç yüz aziz, şehit edilmiştir. Ve Azizler Kitabı'nda anılan azizierin büyük bölümü, aristokratik ya da varlıklı ailelerden gelmektedir. Pek çok kral, birkaç kraliçe ve akrabaları putperestlere, kafirlere, sapkınlara ve Ateistlere karşı Katolik İmanı'nı savundukları gerekçesiyle aziz(e) ilan edilmişlerdir. Constantin' in sözde ihtida:.ı ,
dan sonra -gerçekten ihtida ettiği tartışmalıdır- Ateizm bu kez papalar ve sacerdotalistler tarafından kendilerinden olmayanlara karşı kullanılır olmuştur. Ve bu azizlerden bazıları, gerçekte kimi cinayetierin sorumlusudur. Bunun canlı bir örneği, İspanya Kraliçesi Isabel'dir. 1 991 'de Papa Il . Jean Paul, Kraliçe'yi müstakbel azize ilan etmiştir. ( 1 992'ye göre sırada yaklaşık iki bin azizlik adayı vardır.) Katolik iman ve dogmasını savunmadaki adanmışlığı nedeniyle azizeliğe layık görülmüştür bu kraliçe. Oysa 1 5 . yüzyılda ülkesindeki sayısız cinayet ve işkenceden v e nihayet on binlerce Yahudi'nin sürgün edilmesinden kişisel olarak sorumlu olan oydu. Kendi Mutlak Tanrı fikrini dayatma uğruna kullanılan balta, tarih boyunca hiç körelmemiştir; geçen her yüzyıl, yeni bir dramın tanığı olmuştur.
Isa'nın Misyonu döneminde tam olarak örgütlenmiş, Sinagog'dan tam ayrılmış bir Kilise mevcut değildi . Pavlus'un günlerindeyse gevşek biçimde örgütlenmiş* yedi kil ise bulunuyordu. Galup Kamuoyu Araştırması'na (AIPO) göre 1980 yılında -yalnızca ABD' de- %55'i Protestan, %30'u Katolik olmak üzere 225 milyon Hıristiyan yaşamaktaydı. Lamant' a göre, Protestan mezheplerinin en gen işi, Güney Baptist Konferansı 1 4.6 milyon kişiyi, 36 bin ' l 'avlus ilk Kil iseleri, Musevi Sinagogları'nda başlatmış, sonra onları evlere
t.ış ı tmıştı (y .n . } .
Aytu ııç Altmdal 1 0 1
kiliseyi, 3 bin misyonu ve l l bin Bağımsız Baptist Cl�maati temsil ediyordu . 18
21 . yüzyıla yaklaşırken* 81 0.464.000 Katolik, dünya nüfusunun % 1 8.4'ünü oluşturmaktadır. Bu insanlar 359 bin kilise ınıntıkası ve 2.456 diyaseste toplanmışlardır ve yaklaşık bir milyon rahibe ile 1 54 . 1 48 papazları vardır. 1 � Christian Buckley, yeryüzündeki Ateist sayısını iki yüz milyon olarak hesaplamıştır.20 Yeryüzünde Tek-Tanrıcılığı kabul etmeyen üç milyar insan vardır. Ve ellerindekinden son derece hoşnut görünmektedirler. Muhtemeldir ki Tek-Tanrı'ya gereksinimleri yoktur. Örneğin Hint Klasik kültürünün mistik boyutunda her yerde milyonlarca -geleneksel olarak 330 milyon- tanrı vardır.21
Peter Hebblethwaite, bir uzman, gazeteci ve sırdaş bir gözlemci olarak Vatikan hakkında şunları yazmaktadır: "Kilise Kıyamet' i bekleyerek şurada yatan eski kemikler üzerinde yükselmektedir. Sonradan bu temel üzerinde devasa bir kurarn ve ilahiyat ve kurgu ve iman ve boş inan ve devlet siyasası üstyapısı yükseltilmiştir."22
İsa vaat ettiği üzere bu dünyaya dönecek olsa, bu günlerde bir kez daha çileden çıkacak ve olasılıkla yeni 'benzerlik' suçlamalarına muhatap olacaktır. E l çabukluğuyla çağımızın delilerine ya da sapkınlarına benzerliği öne çıkarılacak ve religiocra tlar kilisesi ya da TV Dindarları tarafından aşağılanacak, belki de aforoz edilecektir. Günümüzde kurumsallaşmış dinsel doğmayı yönlendirenlerin artık kişi olarak İsa'ya gereksinimleri kalmamıştır.
Evet, doğumundan iki bin yıl sonra, İsa'ya ne old u ? Bugün her mümin, b u soruya kendi imanını canlı tu tah i lecek bir yanıtı taşımaktadır. İnancı-bütün Hıristiyan l . ır dan bazıları İsa'nın (Tanrı) Kilise'den sürüldüğünü , k i m i
• Üç İsa, 1 989-1990'da yazılmıştır (ç.n . ) .
I l l-I Üç isa
leriyse günahkarlar tarafından suiistimal edildiğini söylemektedirler. Durum ne olursa olsun, şurası açıktır: İsa kendi adına dikilmiş kiliselerden hiçbirine kişi olarak girmiş değildir. Kimi kilise, tarikat, mezhep ve kültler onun sadece adını ve yeryüzündeki yaşamını devralıp tekelleştirmişlerdir. İsa'nın yeryüzündeki adı ve imgesi gerçek imanın kaleleri olduğunu öne süren partiler için değerli bir sermaye olmuştur. Onlar da bu addan kendi amaçları için yararlanmazlık etmemişlerdir. Kiliseler gibi siyasal partiler de hamlelerini 'Tanrı adına' gerçekleştirip23 tıpkı bir zamanlar İsrail'in Tanrısı'na yapıldığı gibi, İsa'yı sömürüp kendilerini İsa'ya ilişkin kendinden-menkul hakikatlerle yeniden vaftiz ederek suçlarını ve banka cüzdanlarını şişirmişlerdir.
Gerçekte İsa'nın aleyhinde olduğu varsayılan 'komplo' halkın içinde yaşadığı dönemlerde değil, sonradan, kendi adına hareket edenlerce tasarlanmıştır, denilebilir. Din bürokratları, İsa'yı, eğer evinde (Kilise) gözaltına almadılarsa, mutlaka sonsuz bir suskunluğa mahkum etmişlerdir. Çileci Abelard gibi, gerçek İsa da terk edilmiş ve sadece adıyla ve Kilise'nin kendisine yaptığı gündelik atıflarla anıınsanmaya yazgılı kılınmıştır.
Kendisine iman edilen İsa eğer McDowell ve Larson'un önerdiği üzere, geçmişte ve günümüzde İsrail'in yaşayan Tanrısı Yahveh ise/4 o zaman, halkının arasında yaşa masına izin verilmeyen bir Tanrı olduğu kesindir!
Isa bundan iki bin yıl önce doğdu. Dünya üzerindeki misyonuna başlamasının üzerinden yaklaşık 1 970 yıl geçti . Kaçınılmaz soru, hala ortadadır: "İsa'ya ve öğretisine ne oldu?" Herhangi bir mümin, sui generis İsa'yı şu yüz bin Kilise'de ya da sayısız sahte kilisede, sahte İncil' lerde*
1 -ll•nüz 3. yüzyılda yaklaşık 4600 el yazması İncil vardı. Bunlardan hiçbiri kel imesi kelimesine diğerinin aynı değildi (y.n.) .
Aytunç Altındal ı ı ı:ı
veya papalık tebliğlerinde vd .'den hangisinde bu labilecektir?
İsa örneğin: Kendisini Mesih ilan edip öğretileri üzerinde tek yetki
li olmak iddiasında bulunan Havarisi Petrus'u; Kendisini siyasete tabi kılan Havari Pavlus'u; "Kadınların kiliseye girerken başlarını örtmelerini"25
huyuran ikinci Papa Linus'u; 'Dinsel görevlere ayrılan nesnelere ancak din görevlile
rinin dokunabileceğini' huyuran sekizinci Papa Xystus'u;26 İmparator Constantine'i İsa adına vaftiz ettikten sonra
'din adamı olmayanların, din görevlilerini herhangi bir suçlu suçlayamayacağını'27 ilan eden otuz dördüncü Papa Silvester'i;
'Geleneğe aykırı olarak Roma Kilisesi'nin arcarius'u olup hazinenin işleriyle bizzat ilgilenen, nomenclator'dan kendi adıyla makbuz kesen'28 seksen birinci Papa Agatho'yu;
Sada ka vermeyi bir çeşit ticari işlem, 'bu güvenliksiz dünyadan öbürünün güvenliğine sermaye aktarımı'29 olarak gören ve 'hoşgörü kenti'ni, 'Şeytan'ın kenti' olarak mahkum eden Aziz Augustine' i (ö. 430);
Siyasal düşmanını (Malatesta) iman düşmanı ilan edip ondan kurtulmak için elindeki tüm olanakları seferber eden,30 ve dinsel görevleri İsa adına satışa çıkartan geçmiş papaların en seküleri Il. Pius'u;
1302 tarihli bull'u (Ferman) unam sanctum'da 'Sekii ler kılıcın Petrus'un ihdasında olduğunu inkar edenler, Rab'bin kelamını anla mayanlardır,'3' diye ilan eden Pa p.ı VIII . Boniface'yi;
1614' te kendisinin Tanrı Ketarnı'nın bedenleşmiş hiç i mi, Yijce Prens Mikael olduğunu öne süren Ezt•J... id Meth'i;32
1 ( ) . Üç isa
Papaları, yapılan sahtekarlıkları ortaya çıkartanlara ve diğer sözümona yıkıcı unsurlara karşı koruyan Papaların Yanılmazlığı ( 1 870) dogmasını;
Isa 'nın vazettiği Kurtuluş'a erişebilmek için eski Musevi Yasası'nı kesinlikle izlemek gerektiğini öne süren Yedinci Gün Kilisesi'ni, ya da iman adına serbest aşkı uygulayan Oneida Cemaati'ni ya da Yehova Şehitleri' ni veya Ahir Zaman Azizleri 'ni ya da Moony Cemiyeti'ni; onaylayabilir miydi?
Sezar'a a it olanın Sezar'a, Tanrı'ya ait olanınsa Tanrı'ya verilmesini vazeden İsa, piskoposlarının Pontifex Maximus unvanıyla praeceptum imperetoris (imparatorluk Yönetimi) üzerinde mandatum dei (Tanrı Yasası) uyguladıklarını görseydi ' kuşkusuz yine çileden çıkardı . Yine papalık elçisi (nuncio), · dinsel mahkeme �rota), propaganda, araf, Curia (Din Bürokratları'nın toplandıkları meclis) gibi hiç duymadığı ya da düşünemeyeceği sözcükler, aklını karıştırırdı. Kendi saf Misyonu'nun çağlar boyunca birileri tarafından Teokrasi ve Caesaro-papism gibi, ideolojik biçimlere büründürüldüğünü görse, kuşkusuz yine şaşkınlıktan şaşkınlığa sürüklenirdi .
Kendine sevebileceği bir baba arayan Nasıralı, düş kırıklıklarıyla yoğrulmuş bu hüzünlü genç adam, Vatikan' daki yeryüzü tahtına dönecek olsa, şunları söyleyeceğini görür gibiyim: "Çünkü ben, RAB, ben değişmem . . . Bana dönün, ben de size dönerim . . . Ve siz: Ne ile dönelim, diyorsunuz. İnsan Allah'ı soyar mı? Siz beni soymaktasınız. Ve: Neden seni soyduk, diyorsunuz." (Malaki, 3:6-7)
Eğer İsrail Tanrısı'nın adı gerçekten de BEN BEN OLANIM ise, Nasıralı İsa için de benzeri bir ad düşlüyorum: "BEN NE OLACAKSAM O'YUM."
Nasıralı İsa bu dünyada, varlığına inandığı Öteki Dünya' da olmak istediğini olabilmek için yaşadı ve ıstırap çekti .
Aytunç Altındal
3.4. Bireyin Kimliğini Olumlayan Onun Farklılığıdır
l l L
Deutzlu Rupert'e göre ( 1 2 . yüzyıl, geleneksel manastır zühdünün temsilcisi), Tanrı Baba'nın özel görevi 'nesnelerin doğasını' kurmaktı.33 Tanrı bunu altı Kutsal Kitap Günü' nde gerçekleştirip özel görevini tamamlamıştı. Dolayısıyla Tanrı Yaratımı'yla (Tekvin) her şeyin Başlangıcı'nı belirleyen doğaüstü unsur (Kişi) olarak görülmektedir. inanca göre bundan sonra Kutsal Ruh'un özel görevi başlamıştır. Kutsal Ruh'un özel görevi, doğayı Tanrı'nın öngördüğü mükemmelliğe ulaştırmaktır. Hıristiyanlığın Kiliseleri'nin bağlı olduğu doğmaya göre, Kutsal Ruh'un özel görevi bitmemiştir ve ha.la işlemektedir. Eğer Tanrı Baba'nın Özel Görev'i, var olan her nesne için, kendi doğasına uygun olan bir başlangıç oluşturmaksa, o zaman Kutsal Ruh'un özel görevi de her nesne için, kendi doğasına uygun olan Uygun bir Son oluşturmak idi ve halen de öyledir. Çünkü Başlangıcı olan hırr nesnenin kaçınılmaz olarak bir de sonu vardır. Tanrı ile Kutsal Ruh arasında Aracı olarak İsa bulunmaktadır. Yalnızca İnsan ya da Insanlık değil, 'bütün yaradılış' Başlangıç' tan Son'a, zorunlu olarak onunla birlikte yaşar. Dolayısıyla İsa Göksel anlamıyla Başlangıç'ı ya da Son'u değil, gökyüzünün altındaki Hayat'ı başlangıçtan sona doğru yönlendiren aracı /aradaki YENİ'yi (Vahiy, 21 :5-6) temsil etmektedir. İ sa dünyanın Alfa ve Omega'sıydı. İsa'nın kendisinin Ezel i Vl'
Ebedi oluşunun nedeni budur: Logos olarak Baba'yla h irlikte Yara tılış' ın bizatihi içinde değil, Tanrı'ya ait ol.ın Mutlak Mekan'da yer almaktadır. Dolayısıyla da, 'Bü t ü n sel Görev' i Tanrı'ya imanı sağlamak ve Uygun Son'a gi i türen uygun yolu öğretmektir.
Başlangıç ile Son arasında yer alan zaman sürt•s i , Ta ri l ı
I OH Üç isa
sel zaman olan saeculum (çağ) değil, d inamik, her an mevcut Yeni' nin sürecidir. Dolayısıyla İsa'nın temsil ettiği yeryüzü Hayat' ı kavrayışında mutlak, saptanmış bir geçmiş ya da mutlak, tespit edilmiş bir şimdiki zaman yoktur. Bu nedenledir ki İsa'yı a legorik olarak değil, sözcüğün gerçek anlamıyla 'BEN NE OLACAKSAM O'YUM' diye tanımladım. Başlangıç'tan Son'a dek yaratılmış olan her nesne belirli bir 'OLACAK'lık sürecindedir. Hiçbir nesne 'OLACAK' halinden kurtulamaz. Hiçbir nesne bu 'OLACAK'lık halinin dışında değildir. OLACAK'lık hali temsili olarak dünyevi yaşamın rastlantılarını yönlendiren sürekliliği ve değişimin her yerde mevcudiyetini belirlemektedir. Tanrı -ya da Tanrı'nın oğlu- olarak İsa aşkın (transcendental) değil, Yaradılış'tan ve Son'dan kaçmabilen tri
ad quid'dir .*
İsa, Iman'a göre, Tanrı'nın Logos'u ve mutlak zaman içinde Yaradılış' ın aktif-başlangıcıdır. 'Ölümlü Olan Her Musevi'nin Kendi İçinde Ezeli ve Ebedi Olduğu'nu doğrulayan substance premiere** olmak üzere gönderilmiştir. (Vahiy, 22: 1 2 "İşte tez geliyorum; ve herkese kendi işinin olduğuna göre mükafatım elimdedir ." )
Hıristiyanlık inancına göre İsa, Tanrı'nın uygun gördüğü Son' a açılan Bir ve Tek Doğru, Adil, Yasal, Tanrı tarafından görevtendirilmiş Geçit, Yapı'dır (Çıkış) . Birey bu kapıdan yalnız başına geçer. Birey bu uygun kapıyı seçmesi halinde uygun Son'a ulaşır. Kutsal Ruh'un temsil ettiği bu uygun son bireyi Tanrı'ya ulaştırır; çünkü Kutsal Ruh bireyin selamete erişmesi için vardır. Kutsal Ruh, bireyi yakıp tüketen Hades değildir. Aksine, Tanrı'nın ödülünü, Sonsuz Hayat' ı elde eder. Ve böylelikle birey (İnsan) Eski Ahit' te izi bulunamadan ortadan kaybolup Tanrı ta-• ·rriad qı ı id : Bir mebde bağlı kalmak zorunluluğu olmayan üçüncü terim. •• Sııbstımce premiere (Fr.) : İlk töz (ç.n.) .
Aytımç Altındal 109
rafından yanına alınan Enoş gibi geldiği yere dönmüş olur.
Tanrı'nın Hıristiyan Gnosis' indeki teslis işlevselliği temelde Helenistik diyalektiğin bir yansımasıdır. Mutlak tekil olan Tanrı ve Tümel olan Kutsal Ruh vardır. İkisinin arasında ikili doğasıyla İsa yer alır. İsa hem özeli hem de geneli simgeler. İçerik ve Biçim'dir (genel) . Mekan ve Zaman içinde Başlangıç ve Son'un özel İçeriği'yle genel Biçim'in temsil eder; Kutsal Ruh ise Tekil Tanrı'nın tümel tezahürü' dür (görünüşü) . Hıristiyanlığın TekTanncı ilahiyatında Tanrı tekil, onun tezahürü olan Kutsal Ruh ise tümeldir.
İsa Tanrı'nın 'insan benzerinde yaratılmış' Bir ve Tek Oğlu olarak kavramldığı takdirde özel içeriği, 'Tanrı benzerinde yaratılmış' İnsan olarak ise genel biçimi vermektedir. Hıristiyan dogmasında mekan ve zaman birliği alegorik olarak ikili doğasıyla İsa tarafından temsil edilir. Mekanın (içerik) ve zamanın (biçim) kişileştirilmesi olarak kavramldığında İsa çelişkiyi bir anlamsızlık ya da düşünülmez (bir olgu --ç.) olarak dıştalar. Hem Tanrı hem İnsan olma çelişkisi İsa mekan ve zaman içinde Tekil Tanrı' nın içerik ve biçimi, 'BEN' ve 'İM' (olmak) olarak algılandığında, silinmektedir. (İnsanın Tanrısallaştırılması veya Tanrı'nın İnsanlaştırılması Antik Mısır'da, Greklerde ve Roma' da bilinen bir uygulamaydı . )
Mekan ve Zaman kişileştirilmesinde İsa, Tanrı tarafından diğer bütün insanlar gibi yaratılmış değildir. Tanrı kendini Kendi Benzerinde -yani İnsan (İsa) olarak- yaratmıştır. Dolayısıyla, Tanrı tarafından Kader'i çizilmiş değil ama, Logos'un kendisi olan İsa, İnsan'ın 'içinde' olmak üzere gönderilmiştir. Çünkü İsa 'Tanrı' içindeki Tanrı'dır. Ve Tek bir insan kavminin değil, tüm saeculum'a göre yaşayan herkesin içinde olmak üzere gönderilmiştir.
1 1 0 Üç İsa
Kutsal Kitap metinlerindeki kairos (genellikle Zaman olarak anlaşılan Grekçe sözcük) kavramı, kutsal yazılardaki khronos' dan (genelde zaman için kullanılan Grekçe sözcük) ayırt edilmelidir.34 John Austin Baker, kairos'u
'Doğru Zaman' olarak okumaktadır. Bence kairos'u Tanrı planına göre 'Olacak Zaman'ında olduğu şekliyle, yani 'gerçekleşmesi umulan zaman' olarak anlamak daha doğru olacaktır. Vahiy, 1 : 1 7-19'daki "Korkma, birinci ve son, ve Diri olan benim; ve ölü idim, ve işte, ebetler ebedince diriyim, ve ölümün ve ölüler diyarının anahtarları bendedir. İmdi gördüğüm şeyleri, ve olan şeyleri ve bundan sonra va ki olacak şeyleri . . . yaz," bölümü, önerime güçlü bir örnek sağlamaktadır. Kairos 'şimdi olan'ı gösterirken, kendi içinde 'sonra olacak olan'ı da taşır. Kairos salt Doğru Zaman'a değil, belirsiz bir sürece işaret etmektedir. Vahiy'in üç buçuk günü Danyal'in anlattığı 'zaman, zamanlar ve yarı-zamanı'dır (7:25) . Ve ilk Musevi-Hıristiyan belgelerinden biri olan Tibertine Sibyl'inde de sözü edilmektedir.35 'Zaman, zamanlar ve yarı-zaman' Olacak-Zaman'dır ve ölçülebilir Zaman (vakit) khronos'dan ayırt edilmelidir. Ölüm ve Hactes'in anahtarını elinde tutan, Olacak-Zaman'la (birlikte) oradadır ve Olacak-Zaman'ı temsil eden bu şahıs tüm Yaradılış'm ortak sorumlusudur. 'Diğer Kral' 'zaman ve yasaların kuruluşunu değiştirmeye kalkışacak olan' tek kişidir. 'Zamanın ve yasaların kuruluşu' Tanrı aleyhine söz söyleyen ve azizlerine acı çektiren Kral'ın elinde değişime tabi olacaktır. Değiştirilebilecek olan, 'zaman kuruluşu' ölçülebilir zaman/vakit'tir (khronos), ama 'Diğer Kral' kairos'u tezahür ettiren Tanrı'nın katalizörü ya da aracı olarak bulunmaktadır. Tanrı'nın planı uyarınca Kral'da kişileşmiş kairos (Olacak Zanıan), klı ronos' da var olan 'zaman ve yasaların kuruluşumı ' değiştirir. İngilizce Church (Kilise) ve Almanca eşan-
Aytımç Alt ındal 111
larnlısı Kirche sözcüklerinin khronos'un türevleri olması rastlantı değildir. Church/Kirche, değişime tabi dünyevi kurum olan khronos'u 'zaman ve yasaların kuruluşu'nu temsil eder. Fransızca Eglise sözcüğü ise Eccles ia'den36 gelmektedir ve Papa VI. Clernent'a göre Kilise, (Ecclesia) iman konusunda değiştirilrnez ve yanılrnazdı.37
Öte yandan saeculum hem kairos hem de khronos'u barındırmaktadır. Yani eğer kairos Alfa ise, o zaman khronos
Omega' dır - ama her ikisi de saeculum' a göre tanımlanmış olmak kaydıyla . Kairos açıkça, 'Benzerliğe' koşuttur. İNSAN'a değil. Khronos Yaradılış' taki İNSAN'dan yola çıkar, İnsan'ın Tanrısal benzerliğinden değil. İNSAN'ın Tanrısal Benzerliği değil bizzat kendisi ölürnlülüğe, bir başka deyişle ölüm ve Had es' e tabi kılınmıştır. 'Doğru Zaman' olarak kavranan kairos' dan kaynaklanan fikir pırıltıları kanımca geçersizdir; kairos insanlar için belirli değil, belirsiz bir datum'dur. ilahiyat açısından kendi kairos'unu yalnızca Tanrı bilir. İnsanlar tarihleri ancak khronos'un alanında tespit edebilirler, kairos'un alanında değil. Bunun sonucu olarak da, hiçbir ölürnlü kairos'un tarih ya da doğasını doğru olarak öne sürernez. Tanımsal anlamıyla, khro
nos'un bilgisi Bilgi Ağacı alanına aittir, ama kairos'un bilgisi, Tanrı'nın kairos'un bulunduğu Hayat Ağacı'nın önüne sapladığı kılıçla korunrnaktadır.
Kanımca Kutsal Kitap bağlamında kairos zamanın içeriğine, khronos ise biçimine denk düşmektedir. İsa, Tann-yapısı-İnsan'ın khronos'a göre biçimlendirilmiş kairos'unu
yansıtmaktadır. Ezeli-Ebedi Hayat'ın temsilcisi olarak İsa, Tanrı'nın Bi
çim' ine (Zaman), eze1i-ebedi hayatın bir ve tek Çıkış'ı (Bab) olarak kavranılan İsa ise İçerik'ine (Mekan) tekabül eder. Aru:ak ezeli-ebedi hayata sahip insan fikri, Yahudilik arasında yabancı ve dışsal bir iddiadır. Oysa Greko-
ı 1 2 Üç İsa
Romen kurarn anlayışı açısından bu, tümüyle olasıdır. Bu Greko-Romen kuram, daha sonra Hıristiyanlık' ta dogma halini almıştır.
Bağlamsal olarak İsa, 'Değişim daimidir'38 ilkesine tabi olan saeculum'u temsil eder. İsa'nın Musevi gündelik yaşamına getirdiği yenilik budur. Ferisiler, Musevi fraksiyonları arasında yasacı olanlardı . Yasalara göre eksiksiz ve lekesiz olduklarını öne sürmekteydiler. Oysa kendi içinde her bakımdan yasal ve eksiksiz olan sadece Tekil Tanrı Baba'ydı . İsa'nın Ferisilerle tartışmaları bu karmaşık sorun çevresinde dönmektedir. İsa için tek doğru, eksiksiz, bütün olan yasa, Tanrı Yasası'ydı; Ferisilerin dokunulmaz olduğunu öne sürdükleri kendi anlayışıarına göre biçimlenmiş olan yasa değil . Dolayısıyla Ferisilerin meşruiyetçi iddia ve düzenlemelerine göre yeryüzünde Nizarnilik iddiasında bulunmak, olası değildi . Bu yasa, insan-yapısıydı . Musa tarafından vazedilmişti ve tıpkı Büyük Tapınak'ın insanlar tarafında n yapıldığı gibi, Tanrı Yasası uyarınca değişime tabiydi . İsa gözü pekçe bu büyük Tapınağı bozup birkaç gün içinde yeniden inşa edebileceğini söylemişti.
İsa düzenleyici değil, kurucuydu. Ebedi hayatı yapan esaslardan söz ediyordu. Bu dünyada her şeyin geçici olduğunu, ama kendi sözlerinin sonsuza dek yaşayacağını söylemişti. Saeculum'un esas ilkesi de her şeyin değişimin her yerde mevcudiyetine tabi olduğudur - yaratılmış şeyler kendi içlerinde eksiksiz değildirler. Bu dünyada (saecu
lum ) hiçbir şey düzenli (tam) olamaz. İsa Tanrı' dan başka, kendisi dahil hiç kimsenin iyi olmadığım söylüyordu.
Dogmaya göre İsa bu nedenle yeryüzüne gönderilmişti. Bireylere Doğru Yol'u göstermek için. Onlara eksikliklerini gidererek, Tanrı indinde uygun kılma olanağını vermek için. Bu nasıl olacaktı? Eğer her şey saeculum' da deği-
Aytımç Altındal 1 13
şimin kalıcılığı ve sürekliliği ilkesine tabiyse, o zaman bireyler 'yeniden doğmuşluk' a kavuşabilmek için vaftiz olmak durumundaydılar. İsa gözü pekçe çağdaş dinsel otoritenin kurduğu düzenleri, standartlaştırmaları (Musa Yasası) Sekülerleştirdi. (Özellikle temiz / murdar yiyecekler ve el yıkama konularında; İsa tüm yiyecekleri helal ilan etti . ) Gündelik yaşama, seküler yaşamda olagelen toplumsal ve siyasal değişimlere uygun değişimler dahil etti.
İsa kendini aşkmlaştırmış değildir, onu aşkınlaştıran kehanetti . Saeculum'da Eskatolojik bir konumu yok, ama etten, kemikten bir varoluşu (mekan) vardı . Vazettiği selamet, Musevi kralın boyunduruğundan kurtuluşa sınırlandıran selamete benzemiyordu. İsa'ya göre selamet, Tanrı indinde nizami, tam ve eksiksiz olabilmek için saecu
lum'un yozlaştıncı bağlarından kurtuluştu . Musevi saecu
lum'undan kurtulmayı değil, saeculum'da Tanrı tarafından ayrıcalıklı kılınıp korunmayı istiyordu. Musevi gerçekçiliği ve varlığını sürdürebilme mücadelesi saeculum'dan kurtulma fikrini dışlamaktaydı. Böylesi bir fikir Musevi'ye verilmiş olan bilgelikle çelişmekteydi. Musevi yeryüzünde yaşamaya yazgılı olduğunun bilincinde olmak zorundaydı. Onun esas kaygısı, saeculum'un dışında değil, tam tersine yeryüzünün neresinde ve nasıl yaşayacağıdır. Musevi'nin bu dünyada 'öbür dünyadaki' gibi yaşamak diye bir kaygısı ve boş hayali yoktur.
İsa Babası tarafından saeculum'un nihai ve ideal temsilcisi olmak üzere ete kemiğe bürünmüş olarak gönderildiği için saeculum' dan selameti vazetmektey di. Dolayısıyla Nihai ve Doğru Çıkış 'Yol'unu bir tek o biliyordu. Değişimin her yerde mevcudiyetine tabi yaratıklara, Uygun'a 'Çıkış' yolunu bir tek o gösterebilirdi.
Kutsal Ruh'un temsil ettiği Uygun Son, ruhun ölüp dağılması değil, Diriliş'tir (Kıyam) . Doğru Kapı'dan (İsa) iç-
1 1 4 Oç lsa
tenlikle ve içinde hiçbir ukde olmaksızın geçen birey, öldüğü an, bir çocuk masumiyetiyle yeniden doğacaktır. İsa olmaksızın Diriliş olamaz, ve diriliş olmaksızın ezeli ebedi yaşam olmaz. Diriliş Tanrı tarafından belirlenmiş Kapı' dan (İsa) geçenler için . konulmuştur. Bu nedenledir ki, Hıristiyan dogmasına göre bireyin seçme özgürlüğü İsa'yla sınırlandırılmıştır. Dogma açısından ölüm, mutlak son değildir; önünde Diriliş uzanmaktadır. Ve İsa'ya iman eden herkes için'dir (geçerli -ç . ) . Zaten, Tanrı kendini yalnızca İbrahim' e bildirmiştir, ama köle-kadın (cari ye) Hacer, onu gören ilk insan olmuştur: "Ve Hacer kendisine söyleyen RABBİN ismini, Sen, ya Allah, beni görüyorsun diye çağırdı; çünkü dedi: Burada da mı beni göreni gördün?" (Tekvin, 16 : 13) Ve Tanrıları Yakub tarafından çalınan İbrani-olmayan Laban (Tekvin, 31 :30), ibadet aracılığıyla eğitilen ilk şahıstır (Tekvin, 31 :29) .
Isa'nın Tanrısı (Elohim) tüm insanların sevecen ve merhametli Babası'ydı. Tümelliği içinde BİR' dir. Ama İsrail 'in Tanrısı (Yahveh) 'Bizim Tanrımız' dı . Tikelliği (özel) içinde BİR' di. "Dinle, ey İsrail: Allahımız olan RAB bir olan RABDİR." (Tesniye, 6:4) İsa kuşkusuz Tanrı olarak Elohim'i (Theos) kastediyordu; İsrail'in kıskanç yönetici ve yargıcı Yahveh'i (kyrios) değiP9 Hakkaniyet kavramı da, İsa'nın Tanrısı'yla Musevilerin RAB'bi arasındaki kavramsanaştırma farklılıklarını anla mada önemli bir rol oynar. RAB'bin başka ulusların topraklarına el koyup Yahudilere vermesinin nedeni İsrail'in hakkaniyeti değildir. Dolayısıyla RAB toprakları İsrail' deki hakkaniyetten ötürü bir ödül olarak vermemiştir. RAB İsrailoğullarına toprağı İbrahim, İshak ve Yakub' a verdiği sözü yerine getirmek amacıyla vermiştir. Ve RAB karşılığında kuşkusuz İsrail' den hakkaniyet beklemiyordu. İsrail'in RAB'bi seçtiği ha lkını gayet iyi tanımaktaydı. Çünkü yazılıdır ki: "Adam
Aytımç Altmdal 1 1 5
kendini yaratandan daha tahir olur mu?" (Eyüp, 4: 1 7) Oysa hakkaniyet İsa için anahtar kavramdı . Gerçekte
mevcut yasalar uyarınca Tanrı'nın ödülüne mazhar olmak için bir zorunluluk olarak hakkaniyete bağlı kalmaları istenmemiş olan Musevileri İsa, selamete ulaşabilmeleri için hakkaniyetli olmaya çağırmıştı. Muhtemeldir ki çağrısına olumlu yanıt vermek istemed iklerinden değil, ama gelenekleri çiğnenemeyecek kadar güçlü olduğu için olumlu yanıt verememişlerdir. Çünkü İsa'nın vaat ettiği selamete erişmek için hakkaniyetli olmanın onlar için bir anlamı yoktu . İsa'nın vazettiği selamet onların tasarımiarına uyan ya da beklentileri olan selamet değildi. Ikinci olarak ise, selamete erişmek için mutlaka İsa'nın öngördüğü hakkaniyete dayalı bir yasaya tabi değillerdi .40 Museviler zaten kendi Tanrıları tarafından özgürleştirilmişlerdi. Museviler Romalıların özgür tebasıydı, köle değillerdi . Musevilerin hakkaniyet sorunu karşısındaki tutumları iki farklı selamet kavrayışının varlığını doğrulamaktadır. Maddileşmiş selamet, kurtuluş kavrayışı ve idealleştirilmiş selamet kavrayışı. Museviler yalnızca Tamiları tarafından seçilip ilahileştirilmiş değillerdi, ayrıca O'nun tarafından kurtarılıp özgürleştirilmişlerdi de. Museviler için selamet dünyevi koşullara ilişkin maddi bir konuydu. İsa içinse selamet idealize bir formdu ve gökseldi ve gelecekte bekliyordu. İsa hayatını bu selamet tanımı için bir bedel olarak ödedi . Titus'un kitabında belirtildiği gibi, "Hepimizi tüm kötülüklerden kurtarmak ve kendisi için kendisinin olan, iyiyi yapmaya istekli bir halkı arındırmak için kendini verdi" (Titus, 2 : 14) .
Bu nedenledir ki , Museviler ve İsa için selamet kavramı iki zıt anlama işaret etmektedir. Museviler selametten özgürlj.iğü -herhangi yabancı bir gücün kölesi olmamayı-, İsa ise kendisinin olacak bir halkı günahlarından arın-
1 1 6 Üç /$11
dırmayı anlıyordu. Kutsal Kitap' ta yazıldığı gibi RAB'bin yaptığını İsa da yapmıştı . RAB bir ulusu seçmiş, onu arındırıp yalnızca kendisi için kutsamıştı. İsa ise, bir halkı kurtarıp selamete erdirmek, 'kendisinin kılmak' için kendi hayatını ortaya koymuştu. Böylesi bir iddia kuşkusuz Musa'nın Şeriatı'na ve Musevi anlayış tarzına Seküler, dışsal bir iddiaydı. Gerçekte iddianın da ötesinde, RAB'bin Kudret ve Hakimiyet' ine doğrudan bir meydan okumaydı.
Musevilerin gözünde sıradan bir insan olan İsa, Tanrı'nın kudretinden korkmuyor ve O'na özenerek, O'na, RAB'be meydan okuyordu. İsa, Musevi yaşam tarzına 'Fark' ı getirmişti. Ve yarattığı bu 'Fark' onun Kimliği'nin olumlanması oldu.
SONS ÖZ,
NOTLAR, . .
DIZIN
SONSOZ
İsa kendisini yeryüzüne gönderen (Yuhanna, 1 7: 1 8) ve adını açıkladığı (Yuhanna, 1 7:6) Tanrı'nın selarnete eriştiren tek yol old uğunu kanıtlamak için öldü . Mesih İsa'ya olanlar dinsel yorumlara konulmuş 'Öbür Dünya'da değil, bu maddi dünyada, İsrail ' in hala sorunlu topraklarında gerçekleşti.
Seküler iddialarıyla İsa, kend isini reddedenlerce kıskançlıkla korunan Yasa'ya ters düşrnüştü. Ancak Cemaat Yöneticileri'nin bildiklerini altüst ettiği ve Tanrı gibi, dünyadaki budalaca şeylerle bilgileri rnahcup ettiği, güçlüierin karşısına zayıfları koyduğu (1. Kor. 1 : 1 9-27) kesindir. Alirne, bilgeye ya da filozofa aptalca ya da kabul edilmez gelen şeyler, Pavlus'a göre rnürninle mürnin-olmayanı ayırt etmeyi sağlayan, Uhrevi Aklın tezahürleriydi .
Günümüzde, yirmi birinci yüzyılın eşiğinde, İsa Sekii ler Zeitgeist'in vazgeçilmez bir temsilcisi olarak bizim le
1 1 11
1 20 Uç lsa
bidikte varlığını sürdürmektedir. Kilise-dışı(lay) mürnin hala Kutsal Yazılar'daki talimatıara inanrnaktadır. Ve rnürni'p olmayan hala Kutsal Kitap'ta peri masalı ya da kıssa olarak gördüğüyle eğlenrnektedir. Ancak doğa-üstü varoluşunu inkar etmek için İsa'ya (Tanrı) en fazla gereksinim duyan, Ateisttir. Ateistlerin İsa'yı inkar etmek için İsa'yı inkarı, merkezin nerede olduğunu bilmeyen ama merkezci olduğunu savlayanlara benzetilebilir. İsa elinden alındığında 1\.teist, çözülür. Tıpkı Şeytan'ın Kilise'nin elinden alındığında dogrnanın buharlaşıp yok olacağı gibi. Ateist'in Tanrı' nın varlığını reddedebileceğini kendine kanıtlamak için İsa'ya gereksinimi vardır. Ve Kilise de dogrnasını sürdürebilmek için Şeytan'a diğer tüm toplumsal kurumlardan daha fazla gereksinim duyrnaktadır. Günümüzde Kilise' nin deccal, Şeytan rolünü oynamak üzere Ateiste her zamankinden fazla ihtiyacı vardır; Ateist de inkarını koruyabilmek üzere Kilise'nin varlığına gereksinim duyar.
Kilise ile Ateistin arasında gerçekte ne Tanrı ne de Şeytan'a değil sadece 'Belgelere ve Kayıtlara' gereksinim duyan bilim adamları yer almaktadır. Bilim adamı günümüzde neredeyse bir metinler jandarması rolünü üstlenmiştir ve kutsal yazmalar ve rulolar konusundaki otoritesini sürdürebilmek için parşörnenler dolusu kanıtı gereksinir. İncelemelerinde İsa, Tanrı olarak ya da İnsan olarak ya da her ikisi olarak bilim adamının dışında kimsenin erişemeyeceği, zor seçilebilir bir Kara Delik' e dönüşmüştür. Bu nedenledir ki Göklere çıkartılan bol satışlı kitaplarında Aziz Pavlus'un Roma istihbarat servislerinin Kim Philby'si ve ilk Hıristiyan cemaatlerinin de bir çeşit LSD Çılgınları Çetesi oluşturmak üzere bir araya gelmiş kendi kendisinin gözünü boyayan uyuşturucu satıcıları olarak s u n ulrnalarına şaşılrnarnalıdır.
Aytıınç Altındal 121
Günümüz Seküleristi, Ateist ya da şöhret kazanmak için her an rezalet ve sansasyon peşinde koşan başarısız bilgiçlerden değildir. Bilinçli Sekülerist, kuşkusuz religi
oacrat' ların icat ettikleri sahte dini verileri sacerdotalismi ve bağnazlığı sürekli sorgular ve insan yaşamını etkileyen seküler değişimleri dogmatize etmeye, doktrinleştirmeye, yasakçılığa ya da standartlaştırmaya kalkışanların önünde bir engel oluşturur. Sekülarist Değişim'in her yerdemevcut, 'Fark' ını her nesne üzerinde etkin olduğunu gayet iyi bilmektedir. Dolayısıyla değişimin her yerde var olan mevcudiyetinden kaçabilecek herhangi bir dogma, farklılıkların her nesneye içkinliğini dışta layabilecek bir öğreti yoktur. Seküleristin 'bütünsel görevi'ni yönlendiren, korku değil, bilinçtir. Ve çağımız Seküleristini bireyin seçim özgürlüğü hakkının uzlaşmaz savunucusu kılan da bu anlayıştır.
Nasıralı İsa kuşkusuz İsrail Tanrısı'nın Onaylanmış elçisi değildi . İsa Havari ve Şakirtleri tarafından onaylanmış olan Mesih' ti . Bu, geleceğin Tanrısı için daha farklı bir kavram'sallaştırma gerektirdiğinden, ilginçtir. Yani: A pri
ori İsa, kurulu bir TekTanrılı dinin Tanrısı (ya da peygamberi) değil, saeculum'un görevlendirilmiş/ atanmış (insanyapısı) Mesih'iydi . İsa'nın öğretisinde 'yeni' olan 'OtoriteYetki'ydi. Musevi geleneğinde Tanrı Mutlak Egemenliğin sahibiydi ve dünyevi otorite Tanrı tarafından Musevilere verilmişti. Ve İsa'nın zamanında Sanhedrin tarafından temsil edilmekteydi . Tanrı'nın Egemenliği mutlak, ama Sanhedrin'in yetkisi göreliydi . Yetki, kolektif bir sorumluluk ve edinimdir, ve İsra il'in Yargıç Tanrısı'nın koyduğu kural ve standartlar uyarınca kullanılmaktaydı. İsa tüm o ' lbrani-Musevi tarih içinde kendi yaşamı ve faaliyetleri üzerinde bireysel otorite iddiasında bulunmuş ilk insandır. İsa'yla birlikte birey yaşamına ilişkin konularda -tıp-
1 22 Oç lsa
kı Isa gibi- kendi otoritesini ele geçirrniştir. Birey, Musevi geleneğinde ilk kez kendini yönetebileceği yasal bir temel bulmuştur. Bu anlarnda 'Birey' , 'yeni doğmuş' kuşaktır. Bu dünyevi bir Diriliş, kendini-yöneten bir otoriteyi elinde tutabilen bireyin uyanışıdır.
Isa aradaki Sanhedrin'in temsil ettiği örgütlenmiş otoriteyi ustaca devre dışı bırakarak Tanrı'nın Egemenliği'yle uyumlu İnsan'ın kişisel otoritesini gündeme getirmiştir. Bu İnsan' la kişisel Tanrısı arasında yapılmış 'yeni' bir Ahit'ti . İnsana verilen otorite, Tanrı'nın Egemenliği'nin üzerinde olamazdı, ama Yaşlılar Heyeti'nin temsil ettiği, kimi zaman da saptırdığı Yerleşik Şeriat uyarınca düzenlenmiş de değildi.
Tabii insanın (sivil) özgürlükler(in)den yoksun bir otorite tam bir otorite sayılrnazdı . İsa, bunu bildiğinden, beşeri özgürlüklerin önünü açabilrnek için hararn/ helal yiyecekler ve vergilendirme sorunlarına ilişkin yerleşik yasal kural ve düzenlerneleri geçersiz saymakta duraksarnarnıştır. İsa'nın halkı için va'zettiği Kurtuluş'a, Ferisi, Sadduki ve Katibi fraksiyonlarının dayattığı tüm dünyevi sınır, kurumsalla.ştırılrnış adet, alışkanlık ve kuralların boyunduruğundan da selameti içeriyordu. Bu yeni selarnet kavramı, tekil insanın, hemcinsleriyle birlikte ya da yalnız başına, bulunduğu yerde özgür ve özerk olabilmesinin rasyonellerinin temellerini atmış oluyordu.
Bunun sonucunda, organik siyaseti uyarınca İsa bir yenileştiriciydi . Tek-Tanncılığa üç yeni kavram getirmişti: Birey özgürdü, kendi iman ve inancına ilişkin konularda kendi otoritesini kullanma hakkına sahipti; birey kendi toplumunda özerkti; ve bireyin kendi seçimini yapma hakkı vardı.
Bu 'yeni' unsurlar (ve özellikle birey lehine hoşgörü sorunu) isa'nın öğretileri arasında görünüşte en zayıf, ve
Aytımç Altındal 1 23
kuşkusuz en kabul edilmez önerilerdi . Kilise Babaları'nın, özellikle de Aziz Augustinus'un kurumsallaştırdığı Katolik Doktrini zamanla bu zayıf hususları silerek İsa' nın öğretilerini Evrensel Kilise'nin iradesine uydurdu . Kilise' nin Otoritesini kurumsallaştırabilmek için Aziz Augustinus'un ifadesi kullanılmıştı: "Deus homo factus es, et homo
deus fieret" (Tanrı insanı ilahileştirmek için kendini insan(i)leştirdi) . Geleceğin religwcrat'Iarı ordusu ellerindeki bu yorumla ilahi konularda En Yüce Otorite makamı kisvesine bürü nerek ve yeryüzünde Kendini-Kutsamış Kent' te (ya da Kentler) Egemen Tanrı'nın Bir ve Tek Kutsal (yan-tanrı) Vekilieri olarak hareket etmemek için bir neden görmemişlerdi . İsa' nın oluşturmaya çalıştığı hoşgörüye-mazhar bireyinin Kilise içinde yeni özgürlükleriyle çok kısa bir ömrü oldu; ve kısa zamanda unutuluverdi . Bunun yerine, religiocrat' lar İsa'yı esas alan bilim üzerine değil, kendi tasarladıkları Mesih'i esas alan bilim üzerine temellenen, efsane ve sırlada dolu yeni bir İsa imgesi oluşturdular. Sekülerleşmiş Musevi, hoşgörüye-mazhar bireyin Seküler ve doğal haklarını arayıp savunan Nasıralı İnsan İsa'yı gözlerden saklayan, Kilise-Yapısı-İsa'nın bu hayalet imgesi oldu . . .
Eski Ahit' te Tanrı, insanlar arasında kayırmacılığı yasaklamaktaydı . Korumacılığı ve Kayırmacılığı sadece kendisine saklamıştı . Örneğin Nuh (ve ondan sonra başkaları) dürüstlüklerinden ötürü Tanrı tarafından kayrılmışlardı . Eski Ahit'in Tanrı tarafından gözetilen Musevi'si, özde İsa'nın hoşgörüye mazhar bireyini önceler. Yine de çağdaş Hıristiyanlaşmış sınıflı ulus-devletleri ve toplumlarına yön veren Sekülerleşmiş yurttaşın öncüsü, İsa'nın hoşgörüye-mazhar bireyi olmuştur. Burada önerildiği üzere, eğer İsa kendi za manında özgürleşmiş bireyin haklarının peşinde idiyse o zaman günümüzdeki mürnin Hıristiyan
1 24 Oç lsa
da İsa'nın hoşgörüye-mazharşahi yönetici kültün kurumsaHaştırdığı yasa ve düzenlernelerin boyunduruğundan ve köleliğinden özgürleşmiş özerk 'BEN'İM'dir.
Kilise-Yapısı-Tanrı yorumuyla Nasıralı İsa, kurumsallaştırılmış bir Tanrı' dır ve gerçek anlamıyla, bir zamanların güçlü Kent-Devleti, Papalık Devleti'nin Tanrısı olarak Bir ve Tek 'Sözel imge'yi temsil eder. Ve yirminci yüzyılın başından beri bu 'sözel imge' on dokuzuncu yüzyıl papaz-aleyhtarlığınm şu Tann-karşıtı vaazını izleyen çağdaş kiniklerin* ve Ateistlerin şu meş'um reddiyesiyle karşı karşıya kalmıştır: Homo hamini deus est (İnsan insanın Tanrısı' dır).
İşte bu bakış açısıyla Ateistlerin eleştirdikleri İsa gerçekte religiocrat' ların denetimindeki Kilise'nin onların önüne koyduğu, Kilise'nin kendi çıkarlarına uygun olarak kurgusal planda yeniden inşa ettiği, bir gölge-oyununun baş aktörü yapılmış olan İsa' dan başkası değildir.
• Cy11ics: Tüm değerlerin önemsiz ve geçersiz olduğunu, bunları uroursamamak gerektığini öne süren doktrin. (y.n.)
NOTLAR
Giriş
1 ) Kenneth N . Medhurst ve George H . Moyse, Church and Politics in a Seeu/ar Age
(Oxford: Ciarendon Pres, 1988), s . 1 8. 2) Karel Dobbelaere,
Secularization: A Multi-Dimensional Concept,
Current Sociology, Cilt 29, Sayı: 2, Yaz 81 . Sage Yay. 'Kavram (Sekülerleşme/dünyevileşme) ilk olarak 1648'de Westphalia Barışı'na yol açan görüşmeler sırasında Fransız Longueville tarafından kullanılmıştır. (s. 8)
3) David Martin, A General Theory of Secularization,
Explorations in interpretative Sociology, (Oxford: Basil Blackwell, 1978).
4) Alıntılar Dobbelaere'den, a.g.y., s. 9, Marty'nin, Varieties of Unbellef inden, (New York, Holt Rinehart, 1964), s. 145
5) Martin, a .g.y. s. 9. 6) Dobbelaere, aynı cilt, s . 9. 7) William A. Christian, Sr.,
Doctrines of Religious Communities
(A Philosophical Study, New Haven: Yale University Press, 1987), s. 21 1 .
8) Christian Sr., a .g.y., s. 212. 9) Christian Sr., a.g.y., s. 210.
10) Paolo Prodi, The Papal Prince,
(Cambridge: Cambridge University Pres, 1 987 Çeviren: Susan Haskins), s . 1 62.
1 1 ) Dobbelaere, a.g.y., s . 25. 1 2) Harvey Cox,
Religion in the Seeu/ar City
1 25
1 2tı Üç lsa
(New York: Simon and Schuster, ı984) . 13) David L. Miller
The New Polytheism
([:\.ıras, Texas: Spring Publications, ı 981) .
Ayrıca bkz. Henry Cörbin'in önsöz mektubu ve James Hillman'ın eki.
ı4) Alasdair Mac: Ntyre ve Paul Ricoeur, The Religious Significance of Atheism,
(Colombia University Pres, ı 969)
1 5) Andrew M. Greeley, Religion/A . Seeu /ar Theory,
(New York: Free Pres, ı982) Greeley Seküler' i Kutsal'ın değil, Dinsel'in karşısına koymaktadır. "Teorim, 'Seküler' bir teoridir. Bundan bir 'Sekülerleştirme' kuramını - dinin geçmişte genellikle belirsiz bırakılan bir zamanda olduğundan daha önemsiz olduğunu öne süren bir kuramı-kast etmiyorum. Teorim, ayrıca ilahi ve dünyevi birbirinden kesin hatlarla ayrılmış iki alanmış gibi, 'Seküler' i 'Kutsal' ın karşısına da koymamaktadır. Tersine, Seküler ile Kutsal' ın bir biçimde ayrı olmakla birlikte, ikisi arasındaki sınırın belirsiz ve geçirgen olduğu kanısındayım. Seküler her gün Kutsal'a müdahale ederken, Kutsal da Seküler' e müdahale eder. Ben, Seküler' i Eklesiyastik'in karşısına koymayı yeğliyorum" ( s . 1 ) .
ı 6) Bkz. Eugen Biser' in Argu nıente Für Gott'daki Tanrı tanımı. (Almanya, Herderbücherel, ı 987) : 'Go tt ist nicht nur grosser als jeder Begriff von ihm, er ist auch grosser als jeder Beweis' . (Tanrı yalnızca onunla ilgili her düşünceden değil, her kanıttan da daha büyüktür.) (G . Kraus'un makalesi, s. 7ı ) .
ı 7) Bunu göstermek için iki örnek yetecektir. Papa XII. Pius, 'Provi
da Mater Ecclesia'yı 2 Şubat ı947 tarihinde yayınladı . Kilise ka
nonisti Bernhard Puschmann' a göre bu Anayasa Seküler bir bel
geydi. Almanya ı948'de kendi 'erstes deutsches Sekülarinsti
tut'u, Marien Kardeşler Birliği/ Enstitüsü'nü kurdu. Aynı yıl, 20 Mayıs günü Trier Piskoposu kanonik Marienschwestern kurumundan resmen Seküler Enstitü olarak söz etti. Bkz. Hubert Mohr'un Das Katho/ische ApostolatfZu r Strategle u nd Taktik des po
/it isehen Katholizismus,
(Berlin: Rutten und Loening, ı 962), s. 138-139.
Aytıınç Altındal 1 27
18) İngiltere'deki 'Hıristiyan Sosyalizmi' için bkz. Fabian Bildirileri, özellikle no. 42. Christian Socialism, Rev. Stewart D. Headlam'in bir konuşması, bir Fabian Derneği yayını (Londra, 1 894). Rev. Headlam'a göre Mesih. 'O seküler, sosyalist görevleri küçük
ölçekte Filistin' de gerçekleştirmiştir' (s. 6-7). ABD'de The Christian Socialist, Chicago'da ayda iki kez yayınlanan sekiz sayfalık gazete. Özellikle bkz. The Socialism of fesus,
Rufus W. Weeks, grubun yayınladığı bir kitapçık. Almanya için özellikle bkz. Der rote Pfarrer Georg Fritze (1 874- 1939), Hans Prolingheuer (Köln: Pahl-Rugenstein 1989), 'Religiöser Sozialismus und Katholizismus' konusunda ilginç belgeler sunmaktadır (s. 204-21 0) . İsviçre için örneğin bkz . Rev. Hermann Kutter' in kitabı They m ust or God and Social Democracy, Chicago 1908. Kilise'nin İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD'deki anti-sosyalist faaliyetleri için Bkz. Paul Blanshard'ın American Freedam and
Catholic Power (Boston: The Beacon Pres, 1 949) . 19) Yves Congar, La Crise dans I 'Eglise e t Mgr Levelrore (Paris: Oerf;
1976). 20) Çekişme, buhran ve gerilimden ari bir Kilise, Pavlus'suz bir Ye
ni Ahit'e benzer! Roma ve Bizans Kiliseleri içindeki ve bunlar arasındaki çekişmeler halen sürmekted ir. Özellikle bkz. L. Duchesne' in L'Eglise au VI erne Siecle (Paris: Ancienne Librairie Fontemoijlg, 1 925) ve Les Premiers temps de I'Etat Pon tifical (Paris: Fontemoing, 191 1 ) .
21 ) Judith Herrion, The Formatian of Christendom'da
(Londra : Fontana Pres, 1989), 'Hıristiyanlık alemi' terimini inceler. Herrion'un işaret ettiği gibi, bu terim ilkin Angio-Sakson İngiltere'de kayıtlara geçmiştir ve önceleri Hıristiyan bağlılığını belirlemede kullanılan Latince Grekçe Christiani/as ya da oikumene sözcükleriyle arasında tam bir koşutluk yoktur (s. 8).
22) 'Sürgün kiliseleri' eski-sosyalist ülkelerde bir zamanlar yasaklı olan kiliseleri tanımlamak için kullanılır. Hildesheim Piskoposu Josef Homeyer'e göre pek çok kilise, kendi topraklarında tutsak durumdaydı. Bkz. 24-27 Ekim 1991 tarihlerinde Hannover"tle toplanan ' Avrupa'yı Düşlemek-Birleşik Avrupa'da Hıristiyanlığın Geleceği' başlıklı Uluslararası Konferans'ın yayınlanmamış zabıtlan. Özellikle bkz: Janusz Nagorny'nin (Lyubliyana) ko-
1 28 ilç İsa
nuşması. (Bu metinler Forschunginstitut für Philosophie, Hannover'den sağlanabilir.) Tüm Avrupa'dan 1 37 Katalik rahip, Avrupa'nın Yeniden İncil'e Dönmesi çağrısını yinelemek için Roma'da toplandı (25 Kasım - 14 Aralık 1991 ) . Bir İsviçre gazetesinin bildirdiğine göre, Avrupa'nın yeniden İncil' e Döndürülmesi yalnızca eski-komünist ülkelerle sınırlı olmayıp, '(sondern auch) Sakularisierte Westeuropa'yı (özell ikle) dünyevi/Seküler Batı Avrupa'yı da kapsıyordu. (Tages Anzeiger/Michael Meier, 18 . 12 .1991 ), s . 8 .
23) Kilise'nin İnsan Hakları'na ilişkin tutumu için bkz. Die Kirche und die Menshenrechte (Dokumente 5, herausgegeben von der Papstlichen Kommission (Justitia e Pax, 1976) Papa XXIII . Jean Paul'un konuya i lişkin, Pacem in terris, s. 7'deki yorumu.
24) R.H. Tawney, Religion and the R ise of Capitalism, (Pelican Book, 1975), s . 274.
Birinci Bölüm
1) Robin La ne Fox, Pagans and Christians, (Penguin Books, 1 988), s. 30. 'Adlarını ilkin Hıristiyanlar vermiştir, Pagani. ' Sapkınlık, Ortodoksluk ve homodoxy için bkz. s . 31 . Religio ve supertitio için, bkz. s. 32.
2) W.H.C. Frend, The Rise of Christianity, (Darton, Longman and Todd, 1984) , s. 21 .
3) Benzeri bir önerme için bkz. Thomas Merton, No Man is an lsland, (New York: Dell Pub. Co., 1957), s. 39. 'Her şey aynı anda hem iyi hem de kusurludur.'
4) Adin Steinsaltz, The Essen tial Talmud, (Bantam Books, 1 977, ss. 214-215; İbranice'den çeviren: Chaya Galai).
5) Bertrand Russell, Why I am not a Christian, (Londra: Unwin Human Ltd., 1 989), s . 26.
Aytımç Altındal
6) Rolf Rendtorff, Israels Glaube in der Geschichte, (Die Juden, Güter Sternberger Hrsg . ) (Münih: Verlag C. H. Beck, 1 990), s. 28.
7) Mircea Eliade, Das Heilige u nd das Profane, (Suhrkarnp, 1 990), s. 97.
1 29
(Bu sonraki bir gelişmedir. Norninal olarak Hint ve Grek mistik felsefe unsurlarının Musevi öğretisine dahil olmasıyla başlamıştır.)
8) Ignaz Maybaurn, Trialogue Between ]ew, Christian and Muslim, (Londra : Routledge and Kegan Paul, 1 973), s . 1 43. "Kutsal Kitap İbranice'sinde böyle bir sözcük (kültür) yoktur. İsrai l Ihranice'sinde kültür'ü karşılayan sözcük ise elektrik'i karşılayan sözcük kadar yenidir."
9) Peygamberlerin rnecazi dili ve bunların yorumu Sir Isaac Newton'un Observations Upon the Prophecies of Daniel, and Apocalypse of St . John'unda tartışılmıştır. (Londra: J. Darby and T. Browne, 1 733. Tıpkı basım, Zürih, A. Altındal & Co., 'Modus Vivendi', 1 985) . Peygamber (-si) dil (-i) için bkz. Ikinci Bölüm. Sir Isaac Newton, a.g.y., s . 145 (diğer tartışmalar için bkz. bölürnün bütünü) .
1 0) Fox, a .g.y., s . 33. 'Anadolu'da halk Kutsal ve Adil bir İ lah'a şeref sunardı . . .' Kutsal ateş için bkz. Lewis Murnford, The City in History, (Penguin, 1979), ss. 1 50, 1 82; Kutsal Yollar için bkz . s. 1 61 .
1 1 ) Theios aner kavramının farklı bir yorumu için bkz. Morton Smith'in makalesi: On the History of the 'Divine Man ', (Paganisrne, Judaisrne, Christianisrne/lnfluences et Affronternents dans le Monde Antique/Melanges offerts a Marces Simon. Paris: Editions E. De Boccard, 1 978), ss. 335-345.
1 2) Theodor Gornperz, The Greek Thinkers, (Londra: John Murray, 8. basım, 1 969) . Cilt I, s. 1 50.
1 3) Franz Rosenzweig, The Star of Redemption,
1 30 Üç isa
Aktaran Maybaum, a.g.y., s. 59. 'Musevi herhangi bir şeye inanmaz, o, inancın kendisidir.' (s. 342)
1 4) Franz Rosenzweig, "Tanrı'yla birlikte, ama 'din'siz yürüyoruz." Aktaran Maybaum, a.g.y., ss. 81 ve 1 68.
15) Sir Isaac Newton, a .g.y., s. 1 45. (Diğer tartışmalar için bkz. Bölümün bütünü).
1 6) A Powell Davies, The Mean ing of the Dead Sea Scrolls, (Signet Key Book, 1 956), s. 90
1 7) Onları Yoahim ve Hannah olarak tanımlayan İnciller değil, 'gelenek' tir (Hannah lütuf anlamına gelir). Aziz Hannah cultus'u 1 4. yüzyılda kabul edilmiştir. Bkz. Book of Saints.
1 8) Böylesi bir kentin var olup olmadığı çağdaş tarihçiler ve ilahiyatçılarca tartışılmaktadır. Alan Watts'a göre, 'Nasıra' dal anlamına gelirken Aziz Bemard bunu 'çiçek' olarak yorumlamaktadır. Alan Watts. Myth and Ritual in Christianity, (Londra : Thames and Hudson, 1983), s. 1 1 6 .
1 9) Papa IX. Pius Yusuf'u resmen evrensel kilisenin koruyucu azizi ilan etmiştir. Ayrıca çalışanların koruyucu azizi sayılır ve 1 Mayıs günü ona hasredilmiştir. Bkz. Book of Saints, a .g .y., s. 320. Matta'ya göre Yusuf Yakub'un oğlu, (Matta, 1 : 1 6) Luka'ya göreyse (Luka 3:23) .
20) "Bu, İbranice Jehoshuah, Joshus ya da Jeshua'nın Grekçe biçimidir. Orij inal Grekçe IHCOYC olarak yazılır ve Hıristiyan simgeciliğinde IC.IHC. ya da IHS olarak kısa ltılır."
21 ) Sukka 49 b. Der Babylonische Talmud, (Münih: Wilhelm Goldmann Verlag. Ausgewahit, übersetzt und erklart von reinhold Mayer, 1 965), s . 1 01 .
22) Alan Watts, Nature, Man and Woman, (New York: Vintage Books, 1 970), s. 1 68 .
23) Frend, a.g.y., s. 1 77. 24) 'Bakire Doğumu' genellikle Meryem'in El Değmemiş Gebeli
ği'yle karıştırılır. Bu ikincisi, 19 . yüzyılda bir İman İlkesi haline getirilmişti. Bu fikir, Katolik dogmanın savunucularından Aziz
Aytunç Altmdal 131
Jerome'a (yakl. 341 -420) dayanmaktadır. Aziz Jerome'a göre, Meryem'in annesi Hannah kısırdı ve kocasıyla gebe kalmadan yirmi yıl yaşamıştı .
2S) Esseneler ve Hakkaniyet Selleticisi iç in bkz . İskenderiyeli Philo. Quod Omnis Probus Liber, Yaşlı Plinius, Historica Natııralis, V. Kitap, Bölüm 1 7 ve fosephııs, Wars of the fews Kitap XVIII, i. 5 ve Kitap XV, x, S. çeviriler Davies'den, a .g.y., Ek.
26) "Hıristiyan felsefi tarihi bir Hıristiyan'la değil, ama bir Musevi'yle, İskenderiyeli Philo'yla başlamaktadır" , 'Philo', s. 1 37, H. Chadwick'den aktaran Frend, a .g.y., s. SO.
27) Haham Maybaum'un da belirttiği gibi, 'Kutsal Kitap peygamberlerine her zaman yakın olan Museviliğin kuramsallaşmış bir din haline gelmesine gerek yoktu . . . Musevilik kurumsallaşmış bir dinden çok, peygambersi bir harekettir.' a .g.y., s. 1 68.
28) Bkz. Steinsaltz, a.g .y., ss. 24-2S-26.
29) Maybaum, a.g.y., s. 1 67.
30) Maybaum, a .g.y., a.y. 31 ) Alfred Kuen
fe Batirai Mon Eglise, (Vevey: Editions Emmaüs, 1 967), ss. 296-297.
32) Kuen, a.g.y., s. 273.
33) Kuen, a.g.y., s. 274.
34) Çeşitli yazarlar Hıristiyan Maneviyatçılığı'ndaki huzursuzluk ve belirsizlikleri irdeleyip belgelendirmişlerdir. Bunlardan üçünü anacağım: Hubertus Mynarek, Religiös ohne Gott, (Goldman Verlag, 1 987);
Les Sects et l 'Eglise Catholique, Le Document Romain/Introduction de Jean Vernette delegue de l 'Episcopat/Presentation de 200 groupes religieux (Paris, Cerf, 1986);
Max Bouderlique, Seetes Les manipulations mentales, (Lyon: Chronique, 1990).
132 Üç JSQ
İkinci Bölüm
1) William A. Christian Sr., a.g.y. , s. 73. 2) Christian Sr., a.g.y., s. 80. 3) Sekiilerist deyimi George Jacob Holyoake tarafından icat edil
miştir. Holyoake kendini ateist denen kişi lerden ayırt edebilmek için, 1 892'de Avam Kamarası'na kabul edildiğinde Kutsal Kitap üzerine yemin etmiştir. Holyoake İngiltere' de Ateizm ve küfür suçlamasıyla hapse mahkum edilen son kişiydi . Bkz. Michael J. Buckley. At the Origins df Modern Atheism, {Yale University Pres, 1987), ss. 10-1 1 .
4) Bkz. Diana Wood, C/ement Vl/Pontificate and Ideas of an Avignon Pope, {Cambridge: Cambridge University Press, 1989), s. 1 ve 204.
5) Christoph Güntert, Ludwig Schmugge, Aytunç Altındal {Hrsg) Strassburg und die Judenverfolgung 1 348/49, {Zürih: A. Altındal & Co., 'Modus Vivendi', 1991) . İlk kez bu kitabın yazarı tarafından Avrupa'nın gündemine getirilen bu " Unutturulmuş" katliam, ABD' li Yahudi eğitimci Sonia Levitin tarafından romanlaştırılmıştır. Bkz: The Cure, NY. 1999.
6) Patricia Crone-Michael Cook, Hagarism/The Making of the Islamic World, {Cambridge: Cambridge University Press, 1977) .
7) 'Appelantlar' 1 600 yılında Roma'da ortaya çıkan bir grup seküler din görevlisidir. Bkz. Edward Norman, Roman Catholicism in England from the Elizabethan Settlement to the Second Vatican Council, {Oxford: Oxford University Press, 1 985), s. 43 ve s. 55.
8) August M. Knoll, Kathalische Kirche u nd scholastisches Naturrecht, {Neuwied: Luchterhand, 1968), s. 34.
9) Knoll, a.g.y., aynı yerde. 1 0) David E. Jenkins, Durham Piskoposu,
God, Politics and Fu ture, {Londra: SCM Pres Ltd., 1 988), XII-XIII .
1 1 ) Jenkins, a .g.y., s. 46. 1 2) Watts,
Natu re, Man and Woma n a .g.y., ss. 161-162.
Aytunç Altındal 1 33
13) John Dewey, Reconstruction in Philosophy, (New York: Mentor, 1950), ss. 1 52-153.
14) Kuen, a .g.y., s. 57. 15) Frend, a.g.y., ss. 97-98. 16) Fnmd, a.g.y., ss. 91 -97. 17) Frend a .g.y., s . 93. 1 8) Lewis Mumford The City in History'de şöyle yazar:
"Ne ki hayat bir kez, tanrıların benzeri olarak, böylesine kutsalca kavranıldığında, kadim kentin kendisi bir cennet-benzeri haline gelip Roma dönemine dek böyle kaldı.", a .g.y., s. 86 . Pavlus olasılıkla bu benzerlikten (simulacrum) kendi Gentile Kilisesi'ni biçimlendirmede yararlanmıştır.
19) Kadim Grek Logos kavramı, gerçekte dışsal, Seküler bir 'Kelime' ve/veya 'İlke'ydi ve Musevi 'Yol' ve diline kesin bir ihtiyat kaydıyla, sonraları dahledilmişti. Olasılıkla Philo'nun Logos'u kavrayış tarzı nedeniyle ilkin (Aracı olarak) İsa'da kişileştirilmiş, sonra Kutsal Ruh' la özdeşleştirilmiş ve en sonunda Teslis' in ikinci kişisi kılınmıştı. Ve usul uyarınca, Logos sonunda (İsa olarak) Kilise'ye hasredilmişti. Gizemli ve/veya sapkın (Heretical) biçimlerinde Logos 'var olan' (insanların gözlemleyebileceği) ile 'var olan-üstü' (Tanrı) arasında nihai düzenleyici kuvvetin nişanesine indirgenebilir. Logos-İsa-Kilise ve 'var o
lan-üstü' için bkz. Rudolf Steiner, Le Christianisme et /es Mysteres Antiques, (Cenevre: Editions Anthroposophiques Romandes, 1985), ss. 149-151 ve 154.
Üçüncü Bölüm
1) Viktor Frank!, The Will to Meaning, aktaran, Moshe Kohn, 'Man: Partner in C retion' başlıklı makalesinde.
2) Bkz. Moshe Kohn'un makalesi 'Shame proves us human, keeps us humble', (The Jerusalem Post, 14 Eylül 1991) .
3) Maybaum, a.g.y., s. 1 67. 4) John R. W. Scott,
Basic Christianity, (İngiltere: Inter-Varsity Pres, 1983), s. 92.
1 4
5) Michael Baigent, Richard Leigh, Verschluss-Sache fesus, (Münih: Droemer Knaur, 1 991 ),
Paulus, römescher Agent oder lnformant?,
Üç İsa
ss. 275-279. Ölü Deniz Yazmalan'na ilişkin daha eski bir tartışma için bkz . Philip E. Ross'un makalesi. Overview: Dead Sea Scrolls, (Scientific American, Kasım 1 990) .
Polemikler için bkz. Edmun Wilson'un The Dead Sea Seraals 1 947-1 969,
(New York: Oxford University Press, 1 989), ss. 1 6 .
6) David-Christie Murray, A Hıstory of Heresy, (Oxford: Oxford University Press, 1 989), s. 1 6.
7) Fox, a .g.y., s. 5 1 3.
8) Frend, a .g.y., s. 1 02 .
9) Fox, a .g.y., s. 41 9.
1 0) Russell, a .g.y., ss. 34-35. Luther dahi, 'Kimse dünyanın kansız yönetilebileceğini sanmasın. Sivil kılıç kızıl ve kanlı olmalıdır,' demekten kendini alamamıştı. Bkz. Tawney, a.g.y. , s . 1 1 0.
1 1 ) Peter Hebblethwaite, Iıı the Vatican, (Londra: Sidgwick and Jackson, 1986), s. 53.
1 2) Frend, a .g.y., ss. 573-574.
1 3) Buckley, a .g.y., ss. 38-39.
1 4) Buckley, a .g.y., s. 363.
15) Buckley, a .g.y., s. 2.
1 6) Buckley, a .g.y., aynı yerde. 1 7) The Book of Pontiffs,
(Liber Pontificalis) Çeviren ve önsöz: Raymond Davis (Translated Texts for Historian/ Latin Series V. Liverpool University Press, 1989), ss. 1 -3 .
1 8) Stewart Lamont, Church and State/Uneasy Alliances, (Londra: The Bodley Head, 1 989), s. 71 .
1 9) Osservatore Romano, İngilizce, 29 Ekim 1984, aktarın Hebbletthwaite, a .g.y., s. 54
Aytımç Altındal 1 : 5
20) Buckley, a.g .y., s . 27.
2 1 ) Ninian Smart, The World Religions, (Cambridge: University Press, 1 989), s. 47.
22) Hebblethwaite, a.g.y., s. 1 0.
23) Bkz. Özellikle David Yallop'un, In God's Name/An lnvestigation into the murder of Pope John Paul !, (Corgi Books, 1989) .
24) Joseph McDowell-Bart Larson, fesus, A Biblical Defense of his Delty, (California: Campus Crusade for Christ, 1 983), ss. 2 1 -24.
25) Liber Pontificalis, a .g.y., s . 2
26) Liber Pontificalis, a .g.y., s . 4 .
27) Liber Pontificalis, a .g.y., s. 14 .
28) Liber Pontificalis, a .g.y., s. 74.
29) Frend, a.g.y., s. 596.
30) Paolo Prodi, The Papal Prince, a .g.y., s . 1 21 .
3 1 ) Lamont, a.g.y., s . 1 8 .
32) H.C. Erik Midelfort, lnsan ity a nd Culture/Understanding Popu/ar Culture, Steven L. Kaplan (Yay.) (Mouton Publishers, 1 984), s. 1 38.
33) Giles Constable, Renewal and Reform in Religious Life. Renaissance and Renewal in the Twelfth Century' de, Benson L. Robert-Constable Giles (Yay.), (Oxford: Ciarendon Press, 1 985), s. 47.
Deutzlu Rupert için ayrıca bkz. Jean Leclercq' in The Renewal of Theology başlıklı makalesi, a .g.y. , ss. 69, 77.
34) Bkz. John Austin Baker' in makalesi The Right Time, Feminine in the Church' de, Yayınlayan: Monica Furlong, (Londra: SPCK; 1 984), ss. 1 63- 1 77.
35) David Flusser, An Early Jewish-Christian Document in the Tiburtine Sybil, Paganisme, Judaisme, Christianisme'de, a .g .y., ss. 1 53-183 ve ayrıca Flusser' in fesus'u (Hamburg, Rowohlt, 1 968) .
136 üç i�
36) Kuen, a .g.y., s. 42.
37) Wood, a.g.y., s. 35.
38) Dewey, a .g.y., s. 67. 39) Yahveh (Kyrios) ve Elohim (Theos) için bkz. Frend, a.g.y . , s. 214 .
40) "İbraniler arasında her yeni tarihsel felaket, seçilmiş halkın kendini kaptınp koyverdiği günah alemlerinden öfkeye kapılan Yahveh'in bir cezası olarak görülürdü . . . Onların gözlerini hakiki 'Tanrı'ya çevirerek doğru yola döndüren tek etken, tarihsel felaketlerdi." Bkz. M. Eliade'nin The Myth of Eternal Return'ü,
(Büyük Britanya : ARKANA, 1989), ss. 1 02-1 03.
Ayrıca bkz., I . Samuel 1 2 : 1 0, 1 5.
DİZİ N
A
Adcılar, 4
Apellantlar, 51
arcarius, 1 05
B
Birleşik Avrupa, 5
Bütünsel Görev, 35, 37, 38, 40, 51
c
Cebrail, 28
Circumcellionlar, 93
Cizvitler, 51
ç çifte standartçılık, 49, 82
D
Deus-Absconditus, 20,
dışsal iddia, 43
Doğu despotluğu, 1 7
E
eklesioloji, 88 El, 1 6
esirgeyici, 30
1 37
1 38
F
federatif birlik, 5
fideist, 84
G
gerçekçiler, 4
H
Haggadah, 62, 77
Hıristiyanlık, 2, 5, 25, 30, 32, 40,
50, 52, 53, 78, 1 08, 1 1 2, 1 27
i
ideal insan tipi, 39
in principo, 67
insan hakları, 6, 58
iyimserlik, 91
K
kairos, 1 1 0-1 1 1
karşıtlık, 25
kategorileştirme, 61
Kathenoteistler, 1 2
kayırmacılık, 49, 1 23
kehanet, 1 3, 19-20, 26, 29, 32, 52,
60, 79, 97-1 00, 1 1 3
khronos, 1 1 0, l l l köktencilik, 6 , 38
kyrios, 1 1 4
L
laikleştirme, 1
Liber Pontificalis, l l l
M
mandatum dei, 1 06
militan kilise, 49
N
nomenclator, 1 05
non sequitor, 54
o
otorite (adem-i merkezi), 52
p
Papalık Devleti, 1 24
Üç İsa
papaz aleyhtarlığı, 1 24
Praeceptum imperetoris, 1 06
R
religiocrat, 89-92, 1 03, 1 23-1 24
s
sacerdotalist, 89, 1 02
seküler iddia, 43, 48-49, 90, 1 1 9
soyağacı, 31 -32, 37
soyutlanma, 65, 67, 71
sözel i�ge, 124
substance premiere, 1 08
sürgün kiliseleri, 5
T
Tanrı'nın inayeti, 1 9
tapınma, 1 8, 22, 34, 1 01
tefsir-i konum, 35, 37
Tek-Tanrıcılık, 1 3
Aytımç Altındr.l
teleoloji, 84
teşuva, 22
Tevrat, 61
theios aner, 1 20
theos, 1 14
triad quid, 1 08
u
unam sanctum, 1 05
y
Yahudi-Hıristiyan geleneği, 3
yazgı, 82
yeniden Katolikleştirme, 6
z
Zeitgeist, 23-24
zeit-onhe-geistk, 24
1 39
1 4 J
BOSTON COLLEGE CHESTNUT HILL, MASSACHUSETTS 02 1 67-3006
DEPARTMENT OF THEOLOGY (6 1 7) 552-3880
October 9, 1 992
Dr. Aytunç Altındal Modus Vivendi
Limmatquai 80
CH-8001 Zurich
Switzerland
Dear Aytun,
Üç lsa
Thanks so much for the book, which I have found quite
stimulating. I have enclosed a copy of the MLA style sheet for
you, but your paper is already in that form. If you want
expand your paper at all or make any other changes, please
have everything to me by November 1 5, 1992. The paper can
be 10 pages, including footnotes, double-spaced.
Looking forward to meeting you again, perhaps in Graz.
Sincerely,
Donald J . Dietrich
Chair, Department of Theology
Aytımç Altındal 1 4 1
USA
September 24, 1992
Dear Aytun,
Thank you immensely for your book, which delights me, as
well as instructing me, as I know it will go on doing. You have
a great gift for clarity, for presenting without reducing, and in
this are give me many formulations to ponder, in a strange
way, your canception of Jesus as secular Jew reminds me of
John Michael Cuddihy's writing about nineteenth century
Europe, in his chapter on Freud (The Ordeal of Civility) .
Yours is a book I will be pleased to read over and over.
(I' m going to enclose, as further evidence of my devation to
certain kinds of cultural mixing, a poem called "Ginza Samba",
which comes partly out of my experiences as a saxophone
player.)
I am very pleased to know you, and hope we can meet
again.
Best wishes,
Robert Pinsky
1 42
O. Aytun Altindal
MODUS VIVENDI
8000, Zurich, Limmatquai 80
Dear A ytun Altinda!,
Üç lsa
March 4, 1 993
This is to convey my belated thanks for your THREE
FACES OF JESUS which I read while recuperating from a her
nia operation . I am pleased to report that I have survived both
without ill effect . Seriously, I was intrigued by the thesis and
often found myself smiling at same of the jabs. Scholarly, but
not the conventional style.
With best wishes, sincerely,
Bemard S. Morris