TEKNOLOJİNİN EKOLOJİYE ETKİLERİ
Çok mutlu insanların yaşadığı bir köy varmış. Bu köyde insanlar çok iyi anlaşırlar, hep
beraber zaman geçirirlermiş.
Seneler geçtikçe aletler, ev eşyaları çıkmaya başlamış. Aletler, ev eşyaları çıktıkça
insanlar iş yapamaz olmuşlar. Günler geçtikçe birbirlerinden uzaklaşmışlar.
Herkes yalnız yaşamaya başlamış. Teknoloji insanları birbirlerinden uzaklaştırmış.
Efe ERŞEN ‐ 2/A
TEKNOLOJİ ÜLKESİ
Bir ülke varmış. Bu ülke teknolojide çok ileriymiş. Birçok fabrikaları varmış. Çok
gelişmiş eşyalar yapılırmış. Önceleri bu insanlar gelişmiş eşyaları kullanmaktan çok
mutlularmış.
Bu ülke sonunda zarar görmeye başlamış. Fabrikalar yüzünden doğa kirleniyormuş.
Denizler, nehirler ve toprak kirlenmeye başlamış. Önce bitkiler ölmüş, sonra da hayvanlar
ölmüş.
Sonunda doğa yok olmuş. İnsanlar artık yaşayamaz hale gelmişler. Bu yüzden insanlar
bu ülkeden ayrılmak zorunda kalmışlar ve hiç geri dönmemişler.
İlke AKSOY ‐ 2/A
HAVA KİRLİLİĞİ
Bir zamanlar çok güzel ve çok hızlı giden bir yarış arabası çıkmış. İnsanlar bu yarış
arabasına binmek istemişler ve arabanın üretildiği şehirden birçok kişi bu arabayı almış.
Zaman geçtikçe kuşlar ötmez olmuş, ağaçlar yapraklarını dökmüş, çiçekler açmaz olmuş.
İnsanlar bunu araştırdıklarında anlamışlar ki arabanın çıkardığı gazlar havayı kirletince
ormanlar ve tüm doğa etkilenmiş. Bunun üzerine bu arabanın üretimi durdurulmuş.
Nil ATİLLA ‐ 2/A
TEKNOLOJİ
Teknoloji çiçekten insana kadar zarar verir. Bazı insanlar teknolojinin zararsız
olduğunu sanır. Ama yararlı olduğu kadar da zararlıdır. Ormanın içinde olan elektrik
tesislerinin hayvanlara ne kadar zararlı olduğunu bilirsiniz.
Teknoloji gelişecek, gelişecek sonunda kocaman olacak. Ama o büyüdükçe ormanlar,
ağaçlar küçülecek. Eğer böyle giderse hastalıklar artacak, sağlık sadece ilaçlarla
korunabilecek. Yaklaşık birkaç yüzyıl sonra gezegenimiz kuraklaşacak, yaşanamaz hale
gelecek. İnsanlar bir şişe su veya bir tabak yemek için birbirlerini öldürecek. Gezegenimiz
Mars gibi olacak ve yaşam dünyada sona erecek. Tabi biz ağaç dikip, teknolojiyi küçültelim ki
güneş sistemi patlayana kadar yaşayalım. Dünyamızı yok etmeyelim, onu koruyalım.
C. Rüzgar KARAKOÇ ‐ 2/A
TEKNOLOJİ
Teknoloji her yerde. Teknoloji bir yandan işimizi kolaylaştırır. Diğer bir yandan
sağlığımıza zarar verir. Teknolojiden etkilenen sadece insanlar değildir. Bitkiler, hayvanlar da
bundan etkilenir.
Su kirliliği: Çevre kirliliğinden en çabuk, en kolay etkilenen sudur. Her kirlilik suyla
temizlenir. Suların kirlenmesi kolera gibi bulaşıcı hastalıklara neden olabilir.
Teknolojiyi iyi kullanmalıyız.
Nil DEMİRCİ ‐ 2/A
TEKNOLOJİ
Bir varmış bir yokmuş, beş kişiden oluşan, bahçeli bir evde oturan aile varmış. Üç
tane de köpekleri varmış. Bu aile çok fazla teknolojik eşyalar kullandığı için köpekleri zarar
görüyormuş. Ama bu aile bunun farkında değilmiş.
Bir gün fark etmişler o kadar çok teknolojiklermiş ki, köpekleri bundan rahatsız
oluyormuş. Bundan sonra ellerinden geldiği kadar çevreci olmaya çalışmışlar. Bundan sonra
da köpekleri ile birlikte güzelce yaşamışlar.
Taylan UYGUN ‐ 2/A
TEKNOLOJİ ve HAYVANLAR
Benim bir kedim vardı. Bir gün kedimin yürümekte zorlandığını gördüm. Ve kedimi
veterinere götürdüm. Veteriner dedi ki‐“ Kedinizin odasında bilgisayar mı var ?” Çocuk‐
“Evet” dedi.
Veteriner –“ Çocuğun odasındaki teknolojiyle çalışan eşyalar kedinin vücuduna zarar
veriyor. Ve onun doğal bir ortamda yaşaması gerek” dedi.
Ben o günden sonra kedimi ve kendimi teknoloji ile çalışan aletlerden uzak
tutuyorum.
Cemre ERDOĞAN ‐ 2/A
EKOLOJİ
Ekoloji yaşadığımız dünyanın doğal dengesidir. Teknoloji geliştikçe ekolojiyi etkiler.
Teknolojik gelişmeler doğadaki temel yapıları etkiler. Örneğin arabanın icadıyla birlikte çıkan
egzoz gazları havayı kirletmeye başlamıştır. Canlılar hava kirliliğinden olumsuz etkilenmiştir.
İnsanların, hayvanların bazıları erkenden hayatını kaybetmiştir. Bitkiler gelişememiştir. Bu
örnekten anlaşıldığı gibi teknoloji ekolojiyi etkilemiştir.
Kutay ÇAKIR ‐ 2/A
TEKNOLOJİ
Teknolojinin ilerlemesi çok güzel ama canlılara zarar verebiliyor.
Arkadaşım Baran’ın evinde harika bir bahçeleri var. Ama onlara gittiğimde çiçekleri
solmuştu ve bitkileri yetişmiyordu. Baran’ın annesine sorduk: “Bitkiler neden yetişmiyor?”
Annesi dedi ki “Fabrikalardan, arabalardan gelen duman ve egzoz gazı havayı kirletiyor
bitkiler de soluyor” dedi. O gün çok üzüldüm ve bir daha havayı kirletmedim.
Sude SABAN ‐ 2/A
TEKNOLOJİ ve ÇEVRE
Ali ve ailesi kasabada yaşıyorlardı. Bir gün Ali ve ailesi piknik yapmak için kasabanın
dışında yeşillikli bir bölgeye gittiler. Piknik yapacakları alana gelince Ali manzaraya çok
şaşırdı. Çünkü etraf çok kirli ve atık malzemelerle doluydu. Ailesi ile beraber piknik yapacak
alanı temizleyip oturdular. Ali ve kardeşi Can babasına etrafın neden kirli olduğunu sordu.
Babası Ali ve Can ile beraber piknik alanın biraz ilerisinde olan ve oturdukları kasabanın
içinden geçen nehrin yanına gittiler. Nehrin de çok kirli olduğunu gördüler ve çok üzüldüler.
Nehir suyunun köpürmesinin nedeni de fabrikadaki atıkların suya karışmasıydı. Çocuklar
“Çevreyi temiz tutmak bizim elimizde.” dediler.
Melisa GÖKÇE ‐ 2/A
2010´DA SAVAŞ
Bir varmış bir yokmuş. Yıl 2010’da teknoloji ve ekoloji savaşmaya başlamış. Savaşı
duyan teknoloji kralı, savaşı kazanmak için savaş alanına gitmiş. Teknoloji ve ekoloji kralları
karşılaşınca birbirlerine “Sen de kimsin ?“ demiş. Kral “Benim adım Teknoloji ve ben teknoloji
kralıyım.“ demiş. Ekoloji kralı da kendini tanıtmış. Uzunca süren savaşın sonunda teknoloji
kazanmış. Hiç utanmadan da “sizi yendik” demiş. Aslında teknoloji ve ekoloji askerlerinin
birbirlerine yardım etmesi gerekiyormuş. Ama bu hiç birinin aklının ucundan geçmemiş.
Savaşın sonunda çevresine bakınan teknoloji her yerin çok kirli olduğunu fark etmiş. Bu işin
böyle olmayacağını geç de olsa anlayan teknoloji çevreyi toplamaya başlamış. Bunun için çok
uğraşmaları gerekmiş. Çok vakit kaybettikleri için çiçekler ve ağaçlar kötü olmuş. Çiçeklerin
solgun ağaçların sararmış olduğunu gören ekoloji çok üzülmüş ve teknolojiye yardım etmeye
karar vermiş. İki grup da birlikte çalışmaya başlamış. Artık ağaçlar ve çiçekler daha güzelmiş.
Sonunda ekoloji ve teknoloji birlikte yaşamanın yolunu bulmuşlar. Hep beraber bir parti
yapıp barışı kutlamışlar.
Ata TEKİN ‐ 2/B
ECE‘ NİN ORMANI
Bir ormanda adı Tomi Tomi olan genç bir ağaç yaşarmış. Büyük ağaçlara çok özenirmiş. Kendisi de onlar gibi uzun ve büyük olmak istermiş.
Büyük ağaca sen nasıl bu kadar büyüdün diye sormuş. Ulu ağaç ‘’Momi’’ –Ben küçükken yaşadığım orman çok doğal ve temizdi. İnsanlar bu kadar acımasız değillerdi. Bizi düşünmeden kesmezlerdi. Benim dallarımda kuşlar şarkı söylerdi, kovuğumda sincaplar yaşardı, karıncalar köklerime yuva yapardı. Karıncalar artık gelmiyor bu topraklar onlar için çok kirli. Bu ormana her gün kamyonlarca çöp geliyor. Ben küçükken teknoloji atıkları bu kadar çok değildi, herkes doğal yaşardı. Teknoloji insanların hayatına girdiğinde doğanın dengesi bozuldu. İnsanlar da ellerindeki teknoloji ile bize zarar verdiler.
Tomi Tomi, anlatılanlara çok üzüldü. Hiç bir zaman büyüyemeyeceğini düşündü.Yapraklarını, dallarını aşağıya indirdi, gövdesini büktü.Ulu ağaç Mami hiç üzülmene gerek yok dedi.Yeni nesil bizleri daha çok koruyacağını hissediyorum.Teknolojiyi daha bilinçli kullanacaktır.
Tomi Tomi ;
‐ Teknolojinin insanlara yararı var mı? diye sordu. Ulu ağaç Mami olmaz mı? Onunda insanlara ekoloji kadar yararı var demiş. O gün Ayşe Abla Okulu geziye gelmiş. Bu okul ekolojiyi severmiş.Bütün çocuklar ekoloji konusunda bilinçliymiş.
Tomi Tomi çocuklardan çok korkmuş. Dallarını toplamış, çocukların ellerindeki fidanları görünce onların ekolojiyi sevdiğini anlamış. Çocuklar ormanda ki çöpleri toplayıp ağaç fidanlarını dikmişler
Ece adlı kız Tomi Tomi’nin yanında durmuş. Sen çok güzel bir ağaçsın sana zarar vermelerine izin vermeyeceğim. Sen de benimle büyüyecek ve gelişeceksin demiş. Oradan Momi’nin yanına gitmiş, Tomi’ yi göstererek bizde bu ağaç gibi büyüyüp meyve vereceğiz demiş. İki ağacın ortasında durmuş kollarını sevgiyle açarak benim çok güzel bir vatanım var demiş.
Ece’nin kulağına bir ses gelmiş. Kim konuşuyor diye sormuş. Tomi Tomi ben konuşuyorum demiş. Ben birisinden sevgi ve ilgi görünce konuşmaya başlarım demiş. Koşarak arkadaşlarını çağarmış, arkadaşları da ormandaki ağacın konuşmasına şaşırmışlar. Ogün ormana gelen tüm çocuklar çok eğlenmişler o gece orada kamp yapmışlar. O kampta tüm çocuklar doğayı koruyacaklarına Tomi Tomi ve Mami ‘ye söz vermişler.
Yıllar sonra Ece güzel bir genç kız olmuş. Heyecanla küçükken gittiği ormana gitmiş. Tomi ve Momi’yi görmüş. Tomi Tomi inanılmaz büyümüş güzel bir ağaç olmuş. Ece çok sevinmiş , ben ve arkadaşlarımın seni ve doğayı korumayı başardık diye sevinç çığlıkları atmış. Hepimiz Ece gibi doğa dostu dostu olalım arkadaşlar…
Ece ERDOĞAN ‐ 2/B
BİLGİSAYAR, ÇEKİÇ VE AĞAÇLAR Bir varmış bir yokmuş çook eski zamanlarda “DÜNYA” adlı okulda beş tane ağaç, bir çekiç ve
bilgisayar varmış. Bilgisayar ile çekiç birbirlerini çok severlermiş ve hiç kavga etmezlermiş. Kötü huyları ise ağaçlara çöp, meyve sebze kabuğu atmalarıymış. Ağaçlar buna çok üzülür suratları asık ve gözlerinden gümüş gibi yaşlar süzülerek dolaşırlarmış. Teknoloji sınıfında yardımlaşma konusu varmış. Bu yüzden araları ne çok iyi ne de çok kötü oluyormuş. Her gün böyle geçiyormuş. Bilgisayar ile çekiç bazı kötü huylarından kurtulmuş.
Bir gün çekiç sormuş:
‐ Biz niye teknoloji sınıfıyız?
‐ Çünkü biz teknolojik eşyalarız.
‐ Niye?
‐ Biz insanların işini kolaylaştırırız da ondan. Oysa ağaçlar hiçbir işe yaramaz.
Ağaçlardan biri söze karıştı:
‐ Biz havayı temizleriz, meyve veririz, çiçeklerin yaşamasını sağlarız.
‐ Nasıl?
‐Bir oksijen üreterek.
‐Aaa! Ne kadar güzel hiç bilmiyordum
İşte yedisi böylece sohbet ederek günleri geçiriyormuş. Bir gün okula tarım diye biri gelmiş. Herkes çok şaşırmış. Hep beraber:
‐ Hey, bu da kim?
‐ Merhaba ben tarım. Ben doğayı da teknolojiyi de çok severim.
Herkes tarımı çok sevmiş. Tarım çok mutluymuş çünkü herkes onu seviyormuş. Tarım her gün sadece arkadaşları ile vakit geçirmekle birlikte onlara kendini anlatıyormuş. Öğretmeni tarıma çok iyi bir arkadaş olduğunu söylemiş.
Arkadaşları da tarıma çok iyi bir arkadaş olduğunu söylüyorlarmış. Herkes çok mutluymuş. Bir gün okulda tarımı çağırmışlar. Tarım merakla sormuş:
‐ Niye beni çağırdınız?
‐ Çünkü sana bir soru soracağız.
‐ Sorun bakalım.
‐ Niye her iki sınıftaki kişilere yardım ediyorsun?
‐ Çünkü bu benim görevim.
‐ Niye?
‐ Ben iki sınıftaki kişilerin birleşimi olduğum için.
‐ Pekiyi seni özel kılan nedir?
‐ Beni özel kılan anlattıklarımdır.
‐ Hayatını özel kılan nedir?
‐ Arkadaşlarım.
Herkes şaşırmıştı. Neden mi? Çünkü hayatını özel kılan şeyin yetenekleri olduğunu sanıyorlarmış. Siz biliyor muydunuz? Aslında hayatınızı özel kılan şey sevdiklerinizdir. :)
Ezgi BAŞ ‐ 2
TEKNOLOJİ VE EKOLOJİ
Bir varmış bir yokmuş günlerin birisinde teknoloji ve doğa çok iyi arkadaşlarmış. Bir gün
ekoloji çevreyi çok kötü kullanıyorlarmış. Sonra teknoloji çabalıyormuş. Dışarıdan çok kötü
kokular geliyormuş. Doğa demiş ki teknolojiye temizliğin için kullanmalıyım. Teknoloji ile
temiz bir ilişki kurmalıyım. Sonra teknoloji ile ekoloji karşılaşmış. Teknoloji demiş ki haydi
bize katıl demiş. Ekoloji yerleri kirlettikleri için ağlamış. Ama yine işe yaramamış. Ekoloji
dengesini sağlamak için Teknolojiden yardım istemiş. Teknoloji seve seve olur demiş. Beraber
düşünmeye başlamışlar. Ekoloji bir yolunu bulmuş. Benim en çok denizlerim, sularım
kirleniyor. Bu kirlenmeleri senin teknolojinle temizleyeceğiz. Atık su, atık yağ, dönüşümlü
atıkların senin teknolojinle geri kullanabilecek enerjiye dönüştüreceğiz. Bize bu konuda
yardım edecek bilinçli insanlar ve çocuklar yardım edecek.
Hilmi Efe KURBAN ‐ 2/B
EKOLOJİ ve TEKNOLOJİ
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde Teknoloji ile Ekoloji
arkadaşmış. Teknoloji doğayı kirletir, Ekoloji kirletmezmiş. Ekoloji, Teknolojiyi uyarmış. Ama
Teknoloji dinlememiş. Ekoloji bir daha uyarmış. Teknoloji bir daha yapmamış. Teknoloji pili
dışarı atar, Ekoloji pili toprağa gömermiş. Teknoloji zehirli dumanı havaya verir, Ekoloji
ağaçlar sayesinde temizlermiş. Teknoloji, plastik şişeleri atar, güneş plastik şişeyi eritip
doğanın kirli olmasını sağlar.
Teknoloji böyle giderse, biz çocuklara temiz bir doğa kalmaz…
Zehra ÖZ ‐ 2/B
TEKNOLOJİ VE DOĞA
Bir varmış bir yokmuş günlerin birisinde teknoloji ve doğa varmış. Teknoloji ve Doğa çok iyi
birer arkadaşlarmış ama ara sıra kavga ederler sonra tekrar barışırlardı. Ara sıra Teknoloji
oyunda mızıkcılık yapıyordu. Ama çok iyi arkadaş oldukları için birbirleriyle küs duramazlar
barışırlardı.
Teknoloji ve doğa çevre kirliliğini önemsiyorlardı. Çevre kirliliği konusunda her zaman
birbirlerine destek olur ellerinden geleni yaparlardı. Bir gün teknoloji ve doğa aileleri ile
birlikte tatile gitmeye karar verdiler ve gittiler tatilde denizin çok kirli olduğunu gördüler
denizdeki çöpleri topladılar. Bir gün sonra baktılar ki deniz gene kirlenmiş gene topladılar bu
sefer tatildeki insanları uyardılar teknoloji ve çevrenin sesini duyan insanlar bir daha denizi
kirletmedi ve herkes denizde rahat bir şekilde dilediği kadar yüzdü.
Eve döndüklerinde o da ne? Her yer çok kirlenmişti. Teknolojinin aklına bir fikir geldi bu da
çevreyi temizlemeye yardımcı olacak bir temizlik robotuydu. Bu robot hem yerleri süpürüyor,
hem topluyor, hem de yıkıyordu. Robot tüm bu işleri yaparken de çevreye zarar da
vermiyordu. Teknoloji sayesinde çevreyi çok güzel yaptılar çevredeki bütün çöpleri
temizlediler her taraf ter temiz oldu, insanlarda çevre ve teknolojiye çok teşekkür etti.
İnsanlar da Çevre kirliliği konusunda daha duyarlı olacaklarına söz verdiler.
Özgür TAŞKIRAN ‐ 2/B
TEKNOLOJİ VE EKOLOJİ
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman önce bir ağabey varmış. Bu ağabeyin teknolojinin
ekolojiye zararları ile ilgili bir ödevi varmış. Bunun için bir araştırma yapmış ve büyüklerine
sormuş. Teknolojinin doğru kullanılırsa çok faydalı olduğunu öğrenmiş.
Hayatı kolaylaştırdığını, insanlar için gerekli olduğunu öğrenmiş. Teknoloji ekolojiye
zarar da verebilirmiş ama arıtma tesisleri, havayı kirletmeyen ısınma sistemleri, geri
dönüşümlü olarak kullanılabilen malzemelerin de teknoloji ürünü olduğunu öğrenmiş.
Teknolojinin aslında ekolojiye dost olabileceğini görmüş.
Çöpleri atarken bile ekolojiyi koruyabileceğimizi, geri dönüşümlü malzemeleri ayrı,
plastik malzemeleri ayrı, kâğıt ve cam malzemeleri ayrı çöpe atmasının iyi olacağını öğrenmiş.
Atık pilleri çöpe atmayarak çevre kirliliğini azaltabileceğini anlamış.
Hayvanları, bitkileri korumanın doğanın dengesinde ne kadar önemli bir rol oynadığını
öğrenmiş. Ancak teknolojiyi kullanırken ekolojiyi düşünmezsek havanın, suların
kirlenebileceğini, bitkilerin zarar görebileceğini, havyaların bu kirlilikten etkilenerek hasta
olabileceğini hatta ölebileceğini, doğanın dengesinin bozularak en sonunda dünyamızın biz
insanlar için yaşanabilecek bir yer olmaktan çıkabileceğini öğrenmiş. Bunun için teknolojiyi
kullanırken ekolojik dengeye saygı duymanın, ekolojiyi korumak için gerekli önlemlerin
alınması gerektiğinin önemini anlamış olmuş. Bu ödevi verdiği için öğretmenlerine teşekkür
edip, büyüdüğünde teknolojinin kolaylıklarından faydalanırken ekolojiye zarar
vermeyeceğine söz vermiş. Ve bir daha söz vermiş.
Yiğit ERSOY ‐ 2/B
TEKNOLOJİNİN SUÇU NE?
Bir varmış, bir yokmuş… Ülkenin birinde Ali adında bir çocuk yaşarmış. Ali teknolojiye
çok meraklıymış. İçinden her gün diyormuş ki: İyi ki teknoloji var.
Ali bir gün dışarıda dolaşırken biriyle karşılaşmış. Bu kişinin adı teknoloji’ymiş.
Teknoloji ona “Seninle arkadaş olalım mı?” demiş. Ali şaşkın şaşkın bakmış, çünkü onu
tanımıyormuş. Bir süre sonra Ali bakmış ki Teknoloji tatlı bir çocuğa benziyor. Arkadaş
olmuşlar ve her şeyi birlikte yapmaya başlamışlar. Bir süre sonra birbirlerini çok sevmişler.
Aradan günler geçmiş. Nedense Teknoloji iyi çocuk olmaktan uzaklaşmış, pis bir çocuk
olmaya başlamış. Yerlere çöp atıp çevreyi kirletiyor, ateş yakmaya çalışıp hem ormanı
tehlikeye atıyor hem de havayı kirletiyormuş. Teknoloji bunları Ali’nin gözü önünde
yapıyormuş.
Ali buna çok üzülüyormuş. Neden böyle yaptığına bir türlü anlam veremiyormuş.
Çünkü Ali çevreyi her zaman temiz tutar, çöpleri çöp kutusuna atar, havayı kirletecek hiçbir
şey yapmazmış.
Ali bir gün dayanamayıp Teknoloji’nin evine giderek onunla konuşmak istemiş. Oraya
gittiğinde ona demiş ki: “Senin adın Teknoloji. Senin güzel şeyler yapman lazım, oysa sen hiç
güzel şeyler yapmıyorsun.”
Teknoloji buna inanamamış ve çok üzülmüş. “ Ben bunlara mı sebep oluyorum?
Aaaaa! “ diye cevap vermiş. Ali “ Evet, sen çevreyi kirletecek şeyler yapıyorsun. Senin çevreye
bir özür borcun var.”demiş. Teknoloji, “Buldum! Buldum! Ali, biz seninle bir makine yapalım.
Bu makine kirli havayı içine çeksin ve temizleyip toprağa versin“.
Ali buna çok sevinmiş. Birlikte dört hafta çok çalışmışlar sonunda basit bir makine
yapmışlar. Artık hava o kadar temizmiş ki fabrika dumanı bile gözükmüyormuş. Teknoloji
Ali’ye çok çok teşekkür etmiş. Ali de çok mutlu olduğunu söylemiş. Böylece doğaya yararlı bir
buluş armağan etmişler.
Zeynep ACER ‐ 2/B
BERK VE BABASI
Bir varmış bir yokmuş. Bu dünyada iyiler de kötüler de çokmuş. Berk adında bir
çocuk varmış. Berk’in babası fabrikada çalışıyormuş. Berk babasının fabrikada çalışmasına
üzülüyormuş çünkü fabrika önündeki dereyi çok pisletiyormuş. Berk buna çok üzülüyormuş.
Akşam babası eve geldiğinde Berk onunla konuştu:
"Baba siz doğayı kirletiyorsunuz ve ben buna üzülüyorum" dedi.
Babası dedi ki “İşim daha önemli” Aradan aylar geçti. Günler günleri kovaladı. Berk ve
babası balık tutmaya gittiler. Babası bir baktı ki dere simsiyah, kıyı ölen balıklarla doluydu.
“Berk sen haklıydın” dedi babası. Haydi, gel dereyi temizleyelim dedi babası. Berk’in babası
işi bırakıp doktor olmuş. Berk’in babası şunu söylemiş “artık doğayı kirletmeyelim ve
teknolojiyi doğayı temizlemek için kullanalım “ dedi. Berk babasının söylediği bu sözlerle
gurur duydu. Artık kimse doğayı kirletmiyordu.
Lal ÖZTÜRK ‐ 2/B
ÇEVREYİ KURTARAN ADAM
Bir gün yeni bir fabrika açılmış. Bu fabrikanın bacaları çok duman çıkarmış. İnsanlar
fabrikanın önünden geçerken Hep öksürürlermiş. Fabrikanın müdürü hava kirliliğini hiç
önemsememiş.
Bir gün müdür fabrikanın önünden geçmiş. Ertesi gün müdür hastalanmış. İşe
gidememiş çünkü fabrikanın dumanından zehirlenmiş. Uzun günler evde kapalı kalmış. Artık
dersini almış. Müdür insanların hasta olmalarını önlemek için fabrikanın çevresine geniş bir
duvar inşa etmiş. Daha sonra bacadan çıkan dumanın zehrini süzdürmüş. İnsanlar daha rahat
olmuşlar. İçeride çalışanlar ise maske takıp işe koyulmuşlar.
Fabrikaların etrafında çiçekler açmış, solgun solgun duran ağaçlar canlanmış. Çevrede
otlanan hayvanlar bu işten çok memnun olmuşlar. Bu ülke insanları çok mutlu yaşammışlar.
Burayı gezip gören insanlar “Bundan güzel şehir olmaz.” demişler.
Barış KOYUNCU ‐ 2/C
KİRLİ KÖY
Bir gün bir köye bir kamyon gelmiş. Arkasından siyah dumanlar bırakıyor ve sürücüsü
açık pencereden her yere çöplerini atıyormuş.
Köylüler kamyoncuya demişler ki; “Artık havayı ve çevreyi kirletmekten vaz geçer
misin? Böyle davranmaktan vazgeçmeyeceksen lütfen burayı terk et! ” Kamyoncu; “Hayır,
ne giderim, ne de vazgeçerim. Çünkü gideceğim yere ulaşmak için hep bu yoldan geçerim.”
Köylülerden biri; “Dur bakalım, bu davranışın yüzünden sana bir ceza vermeliyiz.”
Kamyoncu; “nasıl bir ceza vereceksiniz?” Başka bir köylü; “Bence çevreye attığın bütün
çöpleri topla.” Diğer köylüler; “ Evet, hepsini toplamalısın!” Kamyoncu; “Eğer toplarsam
buradan gelip geçmeme izin verecek misiniz?” Köylüler; “Evet ama kamyonun arkasından
çıkan kirli dumanı da temizleyeceksin!” Kamyoncu, dersini almış, köylülerin dediklerini bir bir
yerine getirmiş. Bir daha çevreyi kirletmemiş.
Berkin Can SARUHAN ‐ 2/C
KİRLİ HAVA
Bir gün bir dede traktör ile bir şeyler satmış. Ama dede traktörden çıkan kirli havayı hiç fark
etmemiş. Aslıda o kirli dumanın havayı kirlettiğini bile bilmiyormuş. “Hiç küçücük traktörden
çıkan şu kadarcık duman, koskoca dünyayı kirletir mi?” dermiş. Dede traktörden inince bir de
bakmış ki, şu kadarcık dediği kirli duman diğer araçların dumanları ile birleşmiş, etrafını
sarmış. Sonra öğrenmiş ki, havayı kirleten bir tek kendi traktörü değil. Dede günlerce ne
yapacağını düşünmüş durmuş. Sonunda diğer traktör kullananlarla bir araya gelip hep birlikte
bütün traktörlere duman susturucu taktırmışlar. İnsanlar bu işe çok sevinmişler. Diğer
köylerde yaşayanlar onların yaptıklarını örnek almışlar. Böylece çevreleri hep tertemiz kalmış.
Elif Naz ARSLAN ‐ 2/C
KESİLEN AĞAÇLAR
Bir varmış, bir yokmuş. Ülkenin birinde bir şehir varmış. Şehirde Gül ile Arzu adında iki
kız yaşarmış. Bu iki kız her gün ormanda gezintiye çıkarmış. Günlerden bir gün yine ormana
gezintiye çıkmışlar. Şarkı söyleyip güle oynaya yürürlerken “Küt! Küt! diye sesler duymuşlar.
Önce çok korkmuşlar. Sonra sessizce sesin geldiği yöne doğru yürümüşler. Bir de ne
görmüşler dersiniz? Bir adam, elinde koca bir balta ile önüne gelen ağacı kesip deviriyor.
Arzu; “Hemen onu durdurmalıyız!” demiş.
Gül; “Haklısın Arzu, bu bizim ormanımız, bu ormanı ancak biz koruyabiliriz.” demiş.
Arzu “Yanılıyorsun, bu orman tüm insanların. Hem içinde pek çok canlıyı barındırıyor.
Bütün canlılar için bu ormanı korumalıyız.” demiş.
Gül ile Arzu hemen adamın yanına koşup onu yakalamışlar.
Adam “Beni bırakın. Ben size ne yaptım?” demiş.
Gül “Ağaçları kesemezsin, onlar ne kadar yararlı sen biliyor musun?”
Arzu “O ağaçların pek çok canlıya yuva olduğunu biliyor musun?
Gül; “Ağaçların bizim havamızı temizlediğini biliyor musun?” Arzu; “Artık ağaçları
kesmemelisin. Hatta kestiğin ağaç kadar fidan dikeceksin.” demiş.
Adam bu duyduklarından sonra yaptıklarına pişman olmuş. Gül ile Arzu; “Onların da
canı var. Onların da yaşamaya hakkı var. Eğer senin bir yerin kesilse ne hissedersin?”
Adam; “Çok üzgünüm. Dediklerinizi yapacağım.” demiş. Bu olaydan sonra adam hiç
ağaç kesmemiş.
Duru KIRCI ‐ 2/C
DENİZE NE OLDU?
Çok büyük ve çok güzel bir deniz varmış. Masmaviymiş. Fakat insanlar eskiyen
teknolojik araçlarını geri dönüşüme atacaklarına, o güzelim pırıl pırıl denize atıyorlarmış.
Bütün insanlar bunun farkındaymış ama boş zamanlarında bu durumdan kurtulmak için
hiçbir şey düşünmüyorlarmış. Ancak orada yaşayan küçük bir kız bu durumun farkındaymış
ve çok üzülüyormuş. Okula gittiği zaman teneffüslerde hep bunu düşünüyormuş.
Arkadaşlarıyla hep bunun konuşuyormuş. Onlara şöyle diyormuş:
‐ Haydi arkadaşlar, denize gidelim, oradaki çöpleri toplayalım. Çevremizi temizleyelim.
Fakat arkadaşları bu sözleri dinlemiyor, şöyle yanıt veriyorlarmış:
‐ Hayır, o çöpleri biz atmadık. Biz de şimdi onları toplamak istemiyoruz. Küçük kız, kendi
kendine teneffüste deniz kenarına gidip çöpleri topluyormuş. Denizde yaşayan canlıları
kurtardığı için içi çok rahatmış. Arkadaşları onu gördükçe yanlış düşündüklerini fark edip, onu
örnek almışlar. Denize çöp atanlar da yaptıkları hatayı anlayıp, denize çöp atmamaya karar
vermişler. Artık çöplerini denizden uzak bir yerde biriktirip orada atıklarını değerlendirmeye
başlamışlar. Böylece temiz bir çevrede yaşamaya başlamışlar.
Nehir KEPOĞLU ‐ 2/C
EKOLOJİ İLE TEKNOLOJİ
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, pireler berber iken,
develer tellal iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken; Ekoloji ve Teknoloji adında
iki kardeş varmış. Bu kardeşlerden biri doğayı sever, diğeri de makineleri severmiş. Bu
nedenle zaman geçtikçe birbirlerini sevmemeye başlamışlar. Bunu fark eden anne ve
babaları bir araya gelip onların tekrar iyi geçinmeleri için çareler aramaya başlamışlar. Pek
çok şey denemişler ama hiç işe yaramamış. Hiç bir şey onları bir araya getiremiyormuş.
Daha sonra bir gün ikisi bir sokakta karşılaşmışlar. Ekoloji Teknoloji’ye:
‐ Ne zaman ilerlemeye kalksam karşıma sen çıkıyorsun. Sen bana engel olmaya devam
edersen ben nasıl ilerleyeceğim? diye sormuş.
Ekoloji yanıt vermiş:
‐ Sen beni düşünerek gelişirsen Dünya çok daha güzel olacak. Demiş. Bu sözler üzerine
Teknoloji uzun bir süre düşünmüş. Sonra Ekolojiye hak vermiş. Kendini geliştirecek
yollar aramış, doğayı bozmayacak, onu yok etmeyecek çözümler üretmiş.
Teknolojinin bu çabalarını fark eden Ekoloji, o günden sonra Teknoloji’yi affetmiş ve birlikte
el ele verip, güzel bir Dünya kurmuşlar.
Kutay ÜNAL ‐ 2/C
DİZE VE MİZE
Bir ülkenin denizinde Dize ve Mize adında iki balık yaşarmış. Bu balıklar tertemiz
denizde oynar eğlenir ve sağlıklı yaşarmış.
Bir gün anneleri onları çağırmış: “Haydi çocuklar gelin.” demiş. Çocuklar evlerine
dönerken pek çok çöp atıklarla karşılaşmışlar. “Neden denizimizde çöpler var?” diye kendi
kendilerine sormuşlar.
Dize “Bu denize ne oluyor böyle, anlamıyorum.” demiş.
Mize “Bilmiyorum, evvelden hiç böyle değildi.” diye yanıtlamış.
Dize “Bunu engellemeliyiz, yoksa hepimiz yok olacağız.” demiş.
Mize; “Haklısın, bunu engellemeliyiz. Ancak önce annemizle konuşmalıyız.” demiş.
Durumu annelerine anlatmışlar.
Anneleri bunu duyunca “Hemen işe koyulalım.” demiş.
Dize ve Mize anneleri ile birlikte işe koyulmuşlar. Hep birlikte denizdeki atıkları
toplamışlar. Bu kahramanca davranışları bütün deniz mahallesinde duyulmuş. Denizlerin
kahramanları olmuşlar. Dize ve Mize bu habere çok sevinmiş. Sevinçle birbirlerine sarılmışlar.
İlke ÖZKAZANÇ ‐ 2/C
ALİ ’ NİN BAHÇESİ
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir ülkede Ali adında biri yaşardı. Ali’ nin bir bahçesi
vardı. Her gün çiçeklerini ve ağaçlarını sulardı. Aradan bir süre geçti, bahçesinin kurumaya
başladığını fark etti. Bahçesinin kurmasının nedenini araştırmaya başladı. Ama bir şey
bulamadı. Sonra bunun evlerinin yakınındaki fabrikanın bacasından çıkan dumanın ve atık
suların neden olduğunu keşfetti. Belediye yetkilileri ile görüştü. Fabrikanın atık suları için bir
arıtma tesisi yapıldı. Atık sular kanalizasyona akıtılarak çevreye zarar vermeleri engellendi.
Fabrikanın bacasına filtre takıldı. Zehirli gazların çevreye ve doğaya zarar vermeleri
engellendi. Ali bahçesinin kurumayacağını bildiği için çok mutluydu.
Berkay TOPÇU ‐ 2/C
TEKNOLOJİ ile EKOLOJİ
Ekoloji ülkesinde mutlu ve mesut yaşıyordu. Bir gün yolda gezerken birden karşısına
Teknoloji çıktı. Teknoloji Ekolojiyi kirletmeye, onu kızdırmaya başladı. Ekoloji de Teknolojiye
tuzak kurup onun düzenini bozmaya çalıştı. Ama bu kavganın sonu yoktu. Onlar kavga
ederken diğer canlılar ve tüm dünya zarar görüyordu. Sonunda anlaşmaya karar verdiler.
Teknoloji Ekoloji’ye daha saygılı olacaktı, onun düzenine saygı duyacak ve kirletmeyecekti.
Ekoloji ise Teknoloji’nin gelişmesine engel olmayacaktı ama kendisine zarar vermesine de izin
vermeyecekti. Onların anlaşmasıyla bütün dünya rahat bir nefes aldı.
Alp Kutay ÜSTÜNSALİH ‐ 2/C
ÇEVREMİZ KİRLENİYOR
Bir varmış, bir yokmuş, Ceren adında bir kız varmış. Ceren’in evi ormanda yeşillikler
içindeymiş. Bahçesinde rengarenk çiçekler varmış. Cıvıl cıvıl kuşlar, kelebekler her yerde
uçuşurmuş. Bir gün köylerine yabancı adamlar gelmiş. Kocaman demir direkler dikmişler.
Üzerlerine kocaman bir şeyler kondurmuşlar. Aradan bir süre geçmiş. Ceren’in bahçesindeki
yeşillikler solmaya, kuşlar, kelebekler susmaya başlamış.
Ceren buna çok üzülüyormuş. Bir gün babasına; “Niye benim ağaçlarım kuruyor,
çiçeklerim soluyor. Kuşlar artık cıvıldamıyor. Kelebeklerin renkleri soldu. Bütün bunların
nedeni ne? Niye her şey ölüyor?” diye sormuş.
Babası Ceren’e; “ Bütün bunlar demir direklerin çıkardığı radyasyon yüzünden
oluyor.” demiş.
Ceren bu duruma üzülüyormuş ama elinden de bir şey gelmiyormuş. Teknolojinin kendileri
için yararlı olduğunu okulda öğrenmişti ama doğrusu zararlarının bu kadar çok olacağını
bilememişti. Şimdi biliyordu; artık TEKNOLOJİNİN EKOLOJİYE BİR ÖZÜR BORCU VARDI. Ama
bunu nasıl çözecekti? Siz bunu biliyor musunuz?
İlayda KARABULUT ‐ 2/C
TEKNOLOJİK NAM NAM
Bir varmış, bir yokmuş. Nam Nam adında bir çocuk varmış. Nam Nam, teknolojik
araçlardan çok hoşlanıyormuş. Bilgisayarın başından ayrılamıyormuş. Nam Nam’ın çok yakın
bir arkadaşı varmış; Çam Çam. Ama ne yazık ki, Nam Nam ona fazla vakit ayıramıyormuş.
Neden mi? Bilgisayar yüzünden. Evet, Nam Nam bilgisayarın başından kalkamadığı için Çam
Çam’ a zaman ayıramıyor, onunla oyun oynayamıyormuş. Çam Çam ise Nam Nam’ ın
kendisini artık sevmediğini düşünmeye başlamış. Bir gün Nam Nam’ın gözleri çok kızarmış.
Artık dayanamaz olmuş. Babası onu göz doktoruna götürmüş. Doktor onu güzelce muayene
ettikten sonra “Eğer sağlığına kavuşmak istiyorsan bilgisayar ile arkadaşlığına ara vermelisin.”
demiş. Nam Nam doktorun ne demek istediğini çook iyi anlamış. O günden sonra Çam Çam
ile daha çok oyun oynamaya başlamış, bilgisayarla ancak gereksinim duydukça ilgilenmiş.
Pelin BİNZAT ‐ 2/C
HAVA KİRLİLİĞİ
Bir zamanlar bir kasabada Ali adında yalnız yaşayan bir adam varmış. Onun da çok verimli
bir tarlası varmış. Tarlasında istediği her şeyi yetiştirebiliyormuş. Günlerden bir gün artık
tarlasında istediği şeyleri yetiştiremez olduğunu fark etmiş. Tarlasının niye verimsizleştiğini
araştırmaya karar vermiş. Kısa zamanda nedenini bulmuş. Meğer tarlasının ortasından geçen
su kanalından pis sular sızıyormuş topraklarına. O günden sonra bununla mücadele etmeye
söz vermiş. Yakındaki fabrikaya filtre taktırtmış. Arabasının satıp güneş enerjisiyle çalışan bir
otomobil almış, bu davranışı herkese örnek olmuş. Kasabadaki arkadaşları da aynını yapmış.
Bundan sonra doğaya zarar veren her şeyden kaçınarak topraklarının eski verimli hale
gelmesini sağlamışlar.
Cenk ÇANKAYA ‐ 2/C
ARI MERT’İN BAŞINA GELENLER
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellak iken bir
arı şehri varmış. Orada çok mutlu bir aile yaşarmış. Biri büyüme çağındaymış adı da Mertmiş.
Babasının adı Haluk, annesinin adı Didem, en küçüklerinin adı da İremmiş. Büyüme çağındaki
Mert her şeyi seviyormuş. Arkadaşlarını, öğretmelerini... Okul her zaman aynı geçiyormuş.
Mert hiç ödev yapmazmış. Hep televizyon izlermiş. Annesi ve babası bir şeye söz verince
sözlerini hep tutarlarmış. İrem hep yaramazlık yaparmış. Bu arı ailesi ormanda hep mutluluk
içinde yaşarmış. Çiçeklerden çiçeğe koşar bal üretirmiş. Ormanda binlerce arı varmış.
Bir gün ormanda her şey ters gitmeye başlamış. Arabalar gelmiş, fabrikalar yapılmış.
Ağaçlar kesilmiş. Ormanın yeşilliği kaybolmaya başlamış. Arı Mert çok üzülmüş. Ormanda
çiçekler olmayınca bal üretememişler. İnsanlar bal bulamaz olmuşlar.
Ormana zarar verirsek kötü şeyler gelir başımıza...
Mert ŞATIROĞLU ‐ 3/A
ATIK PİLLER
Bir gün bir çocuk varmış, annesi ona pille çalışan bir oyuncak araba almış. Çocuk çok
mutlu olmuş. Bir de onun kardeşi varmış ve kardeşi çok yaramaz olduğu için çöpü
karıştırırken pilleri bulmuş ve biraz oynadıktan sonra bahçedeki çöpe atmış.
Karnı aç bir kedi tüm evlerdeki çöplere bakmış ama hiçbirinde güzel bir yiyecek
bulamamış ve o çocuğun evine gelmiş. O çöpte istediği şeyi bulmak için çöp torbasını
karıştırmış ve tüm çöp yerlere dağılmış, piller de çimlerin arasında sıkışmış. Güneş ışığıyla
birlikte pillerin içindeki zehirli maddeler toprağa ve suya karışmış.
Çocuklar bahçede oynarken bu zehirli maddeler her taraflarına sürülmüş,
oyuncaklarına da sürülmüş. Bir süre sonra rahatsızlanmışlar. Anne çocuklarını doktora
götürmüş. Doktor çocukların vücudunda civa ve kurşun gibi toksit maddelerin bulunduğunu
ve bunun nedeninin atık piller olabileceğini söylemiş.
Bu olaydan sonra herkes yaptığı hatanın farkına varmış ve asla bitmiş pilleri
evlerindeki çöpe atmamışlar.
E. Burcu ACAR ‐ 3/A
BEYAZ MARTI
Bir varmış, bir yokmuş… Denizler masmavi, güneş pırıl pırıl, insanlar mutluymuş. Bu mavi denizler vapurlarla süslüymüş. Bu vapurlardan biri de Beyaz Martı’ymış. Beyaz Martı’nın çok sevecen bir kaptanı varmış. Kaptan Amca’nın akıllı bir de oğlu varmış, adı Ömer’miş. Ömer hafta sonları hava güzel olduğunda Beyaz Martı ile gezintiye çıkarmış.
Havanın güzel olduğu bir gün Ömer’i annesi Beyaz Martı’ya babasının yanına götürmüş. Ömer, vapurun arkasından beyaz köpüklere hayranlıkla bakmış. Fakat deniz sanki her zamankinden daha kirliymiş. Ömer düşünceli bir şekilde denizi seyrederken birden bir ses duymuş, ses Ömer’e;
‐ Sen de denizin ne kadar kirlendiğine mi bakıyorsun? diye sormuş.
Ömer çevresine bakınmış. Etrafta sadece vapurun demirlerine konmuş bir martı varmış.
‐ Sen mi konuştun, demiş Ömer şaşkınlıkla. ‐ Evet, ben konuştum sevgili Ömer, ben de senin kadar denizi çok seviyorum. Bu güzel
vapura binen insanlar ve karşı kıyıda gördüğün fabrikalar düşüncesizce kirletti bu güzel denizi.
‐ İyi ama neden, diye sormuş Ömer merakla. ‐ Çünkü insanlar bu güzel deniz hiç kirlenmeyecek, içindeki balıklar hiç bitmeyecek
sanıyorlardı. Bugün ise vapurdan simit atan çocuklar olmasaydı aç bile kalırdık.
Duyduklarına üzülen Ömer:
‐ Peki, ben ne yapabilirim bu güzel denizi kurtarmak için, diye sormuş martıya. ‐ Öncelikle çevrendekilere denizi kirletmemelerini söyleyebilirsin. Öğretmenlerine ve
büyüklerine buradaki fabrikaları anlatabilirsin.
Ömer koşarak babasının yanına gitmiş.
‐ Babacığım görüyor musun deniz ne kadar kirli, bir şeyler yapmalıyız.
Babası umutsuzca:
‐ Ne yapabiliriz, demiş. ‐ Vapura binen insanları denizi kirletmemeleri konusunda uyarabiliriz, demiş.
Babası,
‐ Ben vapur amiri ile görüşüp deniz ile ilgili afişler hazırlatırım demiş.
Ömer ertesi gün okulda öğretmenine vapurda yaşadıklarını anlatmış. Martıdan bahsetmemiş. Ömer ve arkadaşları öğretmenleriyle fabrikalara giderek atık sular için bir çözüm bulunmasını rica etmişler. Bu arada da tüm vapurlarda “Gönüllü Deniz Koruyucuları” çalışmaya başlamış.
Aradan uzun zaman geçmiş. Artık fabrikalar atıklarını denize akıtmıyor, insanlar ise “Gönüllü Deniz Koruyucuları” olmadan da denizi koruyorlarmış.
Beril ÜNAL ‐
DÜNYAYI KURTARAN BİTKİ
Bir gün dünya ormanla kaplıymış ama ülkeler geliştikçe ormanlar azalmış. Fabrikadaki atıklar
nehirlere dökülmüş ve dünya yaşanamaz bir yer olmuş. Uzay gemileriyle uzaya çıkmışlar.
Ama robotlar hala Dünya’yı temizlemeye çalışıyormuşlar.
Sonra bir insan yerde bir bitki bulmuş. Ve kaptana Dünyaya dönülmesi gerektiğini söylemiş.
Kaptan:
‐ Niye ki?
İnsan:
‐ Çünkü bir planım var.
‐ Neymiş planın?
‐ Dünyaya bitki dikmek.
‐ Ciddi misin?
‐ Evet.
‐ Tohumu nerden bulacağız?
‐ Elimdeki bitkiden.
‐ Tamam, öyleyse Dünya’ya dönelim.
‐ Haydi çocuklar, dünyaya dönüyoruz ve dünyamızı kurtarıyoruz!
(Dünyaya dönerler.)
Dünyaya döndükten sonra uzayda buldukları bitkinin tohumlarını ekmeye başlarlar.
Böylece dünya eskisi gibi yemyeşil bir yer olur. Sonra eskisi gibi doğal bir ortamda yaşamaya
başlarlar. Ve doğal yaşamın ne kadar güzel olduğunu hatırlarlar ve daha önce yaptıklarından
pişmanlık duyarlar. Dünya’dan özür dileyip bir daha kirletmezler…
Bilge Ozan DEVECİ ‐ 3/A
CAN’IN TEKNOLOJİ ÖDEVİ
Can’ın öğretmeni teknoloji ile ilgili ödev yapmalarını istemiş.
“Yarın teknolojiyi tanıtacak bir yazı yazınız.”
Can, çok bilgisayar oynayan bir çocuk olduğu için ödevini yapmayı unutmuş. Bu bir hafta
sürmüş. Öğretmeni Can’ın ailesiyle konuşmuş ve bilgisayar yasaklanmış. Can o hafta ödevini
yapmış.
Artık yaz gelmiş ve okullar tatil olmuş. En sonunda tatile gitme zamanı gelmiş. Canlar tatilde
bir doğa yürüyüşüne gitmişler, yanlarına yemek almayı unutmamışlar. Can yolda yürürken
hem yiyor hem de çöpleri doğaya atıyormuş. Kısa sürede doğa kirlenmiş, çiçekler, ağaçlar
solmuş. Can bu durumu görünce çok üzülmüş ve hemen doğadaki çöpleri toplamış, çiçeklere
ve ağaçlara su vermiş. Bir daha böyle bir şey yapmamış.
İdil Su TÜRKYILMAZ ‐ 3/A
ÇEVRE ve TEKNOLOJİ
Bir köy varmış. İçinde mutlu, kibar ve güzel konuşan insanlar yaşarmış. Köyde de bir
dere varmış. İçinde balıkların yaşadığı tertemiz bir dereymiş. Bu köyde her şey yetişirmiş.
Ağaçlarda elma, armut, vb. meyveler yetişirmiş. İnsanlar çok mutluymuş.
Sevgi ve saygı doluymuş. Sonra bu köye bir tane fabrika kurulmuş. O fabrika çocukları,
köylüleri rahatsız etmiş. Ağaçlardaki meyveler yere düşmüş ve çok kötü olmuş, bozulmuşlar.
Bu durumdan rahatsız olan köylülerden biri görevlileri arayıp fabrikanın kapatılması
için şikayet etmiş. Sonra demiş ki “Buradaki herkes hastalandı. Fabrikanın pis suları dereye
akıtılıyor. Bu da bizi, çocuklarımızı, meyve ve sebzelerimizi hasta ediyor, deredeki
balıklarımızı öldürüyor. Hepimiz hastayız. Güzel köyümüzün havası bile artık temiz değil”.
Bunun üzerine görevliler gelip fabrikayı incelemişler ve köylünün dediklerinin doğru
olduğunu görmüşler. Fabrika etrafı o kadar pisletmiş ki düzelmesi yıllar alırmış. Hasta olanları
hastaneye götürmüşler, fabrikayı kapatmışlar.
Bir süre sonra hastalar iyileşmiş, derede tekrar balıklar yaşamaya, ağaçlar da güzel
meyveler yetişemeye başlamış. Köylüler tekrar güzel ve sağlıklı bir hayat sürmeye
başlamışlar.
Ümit Ege SU ‐ 3/A
ÇEVRE VE TEKNOLOJİ
Bir varmış, bir yokmuş. Eskiden teknoloji meraklısı bir çocuk varmış. Bu çocuk ne zaman
teknolojik bir alet çıksa alırmış. Ama bu aletlerin üretiminin çevreye ne kadar zararlı
olduğunu bilmezmiş. Bir gün cep telefonu adı verilen bir alet çıkmış. Bunu öğrenen çocuk
hemen satın almak istemiş. Babası oğluna şöyle demiş:
‐ ”Oğlum cep telefonu almaktan vazgeç, sen daha çok küçüksün. Üstelik bu cihazlar
radyasyon yayıyor ve sağlığına zararlı”
Annesi de söze karışarak;
‐ ”Bu aletler sağlığına ek olarak doğaya da zarar veriyor boşver almayalım.” demiş.
Fakat çocuk kimseleri dinlememiş ve telefonu almak için yola çıkmış. Cep telefonu satan
mağazaya gelmiş, telefonun fiyatını sormuş. Fiyatı 421 TL‘miş. Çocuk parayı ödemiş ve
telefonu almış. Çok mutluymuş çünkü artık onun da bir telefonu varmış. Bir gün okulda
öğretmeni teknolojik aletlerin çevreye ne kadar çok zarar verdiğini anlatmış. Örnek olarak bir
telefon yapımında birçok zararlı maddenin doğaya karıştığından bahsetmiş. Bunlar hem
çevreyi kirletiyormuş, hem de yaydığı radyasyondan dolayı insanlara ve hayvanlara zarar
veriyormuş. Çocuk bu anlatılanlara çok üzülmüş ve dersini almış. Bundan sonra hiç teknolojik
alet almamış.
Kutay TİRE ‐ 3/A
PİS FABRİKA
Bir gün esmer yüzlü, karakaşlı çok sinirli bir adam varmış. Onun fabrikası gölün tam
yanındaymış. Onun tek çaresi fabrikasını yönetmekmiş. Göl de tertemiz bir gölmüş. Adamın
fabrikası çok büyük ve rengi sarıymış. Arada sırada fabrikasının içi çöplüğe dönermiş. Adam
da hiç çevreyi düşünmeden çöpleri, atıkları vb. göle atarmış. Gölün yanına fabrika
kurulmadan önce göl temiz, ağaçlarda kuşlar ötüşürmüş ve köy halkı çok mutlu olurmuş.
Fabrika artık göle her gün çöp atmaya başlayınca köy halkı bundan rahatsız olmaya başlamış.
Bir gün sakin bir ormanda kavga çıkmış. Köy halkı fabrikayı yıkmak için traktörle fabrikaya yol
almış. Fabrika pisliklerini traktörün üzerine atarak köy halkını durdurmuş. Köy halkı pes
ederek ayrılmışlar. Fabrikadaki adam bir süre sonra hatasını anlayıp kendi fabrikasını kendi
yıkmış ve köyden ayrılmış. Köy halkı bu haberi duyunca çok sevinmiş ve o günü bir daha asla
ama asla unutmamışlar.
MUTLU SON
Erdem GÜNER ‐ 3/A
GÜZEL KÖY
Her yeri yemyeşil olan meyve ağaçlarıyla dolu bir köy varmış. Köyün içinden geçen
birbirinden güzel dereler varmış. Bu köyde yaşayan insanlar ve diğer tüm canlılar çok
mutluymuş. Köydeki insanlar gelirlerini bu ağaçlarda yetişen meyveleri, sebzeleri satarak
sağlıyorlarmış. Bir başka gelir kaynakları da yemyeşil çayırlarda otlattıkları hayvanlardan elde
ettikleri besinlermiş.
Ancak, bu köyde huysuz, cimri, para düşkünü bir adam yaşıyormuş. Bu adam köydeki
kimseyle anlaşamazmış. Günlerden bir gün köye yabancılar gelmiş. Bu yabancı kişiler aksi
adamın arazisine bir cep telefonu merkezi kurmak istiyorlarmış. Bunun için adama kazandığı
paraların 100 katı para teklif etmişler. Bunu duyan aksi adam sevinçten deliye dönmüş.
Köydeki diğer insanlar bu cep telefonu merkezinin çevreyi ve bitkileri öldüreceğini
söylemişler. Arazisini kiralamaması için ikna etmeye çalışmışlar. Ancak bunu başaramamışlar.
Aradan yıllar geçtikten sonra köydeki ağaçlar ve otlar yavaş yavaş kurumaya,
hayvanlar beslenememeye başlamış. Böylece köylüler ağaçlardan, meyveler ve besinler
alamaz olmuşlar. Herkes günden güne daha da fakirleşmiş. Bu nedenle başka işler yapmak
zorunda kalmışlar ve çok zorluk çekmişler. Aksi adam ise kira paraları bol bol geldiği için çok
mutluymuş. Ama bu mutluluğu fazla uzun sürmemiş. Çünkü cep telefoncular kendilerine
daha uygun bir yer bulduklarından köyden ayrılmışlar. Böylece aksi adam hem kira
parasından hem de ağaçlarından, hayvanlarından kazandığı paradan olmuş. Yaptığı hatayı
sonunda anlamış. Ama artık çok geçmiş.
Doruk KILIÇOĞLU ‐ 3/A
KÜÇÜK ARI
Küçük arı, sabah kovanından çıkar, çiçek dolu kırlarda gün boyu uçarmış. Yorulunca kovanına geri döner, topladıkları çiçek özlerini bırakırmış. Telefonlar, baz istasyonları ve elektronik cihazlar arttıkça işler değişmiş. Sabah yorgun uyanan Küçük Arı, akşama da evine zor döner olmuş.
Arıları toplayan Ana Arı onlara şu nasihati vermiş: “İnsanoğlunun teknoloji merakı bizi öldürecek. Baz istasyonları yüzünden yönümüzü bulamaz olduk. Gerekirse daha az bal yapın, yakın yerlere uçun.’’ demiş.
O günden sonra yolunu bulamayan arılar ölmüş, yolunu bulanlarda az bal yapmış.
Zeynep DOĞRUYOL ‐ 3/A
PİL KUTUSU
Mehmet o gün okula teknolojik aletlerin faydaları yanında zararlarının da olabileceğini
öğrendi. Eve gelince annesine:
‐ Anneciğim ben artık televizyon izlemek istemiyorum, bundan sonra bilgisayar
oynamayacağım.
Annesi ona:
‐ Oğlum teknolojik aletler insanlar için çok faydalıdır. Biz onlardan haberleşme, bilgi
edinmede faydalanıyoruz. Ancak tabii ki her şeyin fazlası zararlı olduğu gibi bu aletlerin de
çok fazla kullanılması çevremize ve bize çok zarar verebilir. Bunun için çok fazla televizyon
izlememeliyiz, uzun süre cep telefonuyla konuşmamalıyız. Yani bilinçli kullanıcılar olmalıyız.
Mehmet annesinden bir kutu istedi. Annesine “Biz okulda pilleri bir kutuda biriktiriyoruz.
Bundan sonra evde de bu tür atıkları ayrı bir kutuda biriktireceğim. Böylece çevreye daha aza
zarar vermiş olacağım” dedi.
H. Alp AYDOĞAN ‐ 3/A
TEKNOLOJİDEN UZAKTA YAŞAMAK
Kemal 8 yaşında üçüncü sınıfa giden yeşillikler içinde yaşayan bir Anadolu çocuğuymuş. Her
sabah erken kalkar bahçelerinden taze sebzesini ve meyvesini toplayıp ailesiyle birlikte
yaşarlarmış. Bir gün İstanbul’da yaşayan amcası bayram tatillini birlikte geçirmek için davet
etmiş. Kemal buna çok sevinmiş. On iki saat süren uzun yolculuktan sonra İstanbul’a
gelmişler. Amcası ve dokuz yaşındaki kuzeni Orhan karşılamışlar. Birbirlerine sarılıp
amcasının evine gitmek için yola koyulmuşlar. Kemal heyecanla bu kadar büyük bir şehri
gördüğü için arabanın camından seyretmeye başlamış.
Amcasına sordu:
‐ Amcacığım daha eve gelmedik mi?
‐ Trafik çok yoğun İstanbul hep böyledir. Siz alışık değilsiniz. Eve varmamız biraz zaman alır.
Ertesi sabah amcası Orhan ve Kemal etrafını izlemeye başlamış. Arabaların, insanların çok
fazla olduğunu, apartmanların bacalarından dumanların çıktığını fark etmiş temiz nefes
alamamış. İnsanların cep telefonlarını kullandıklarını görmüş.
Kemal:
‐ İnsanların elindeki telefonlar zararlı mı?
Amcası:
‐ Evet, Kemal. Hem çevreye hem de insanlara çok zararlı.
Kemal şaşırmıştı “hiç bizim oralara benzemiyor buralar” diye düşündü. Kemal ve ailesi
evlerine döndüler. Kemal şöyle yaşadıkları yerle İstanbul’u karşılaştırdı aynı memlekette
yaşıyoruz. Bizim farkımız teknolojiden uzakta sağlıklı yaşamak, diye düşündü.
Mehmet ÖZKAN ‐ 3/A
TEKNOLOJİ VE ÇEVRE
Bir köyde yaşayan küçük bir kız varmış. Yolları yokmuş, elektrikleri yokmuş, derslerini
mum ışığında yaparmış, araba yolu olmadığı için okula yürüyerek gidermiş. Sonra yolları
yapılmış elektrikleri olmuş ama yol yapılırken birçok ağaç kesilmiş ve ormanda yaşayan
hayvanlar evsiz kalmış.
Babası ona ders çalışması için bir bilgisayar almış. Eskiden dışarıda arkadaşlarıyla oyun
oynarken şimdi bilgisayar başından kalkmaz olmuş. Arabalar köye gidiş gelişi kolaylaştırmıştır
ama arabadan çıkan egzoz dumanları köyün havasını kirletiyordur. Küçük kız artık çok
mutludur, köyleri gelişmektedir ama köyün doğal güzelliği bozulmaya başlamıştır.
Teknoloji hayatımızı kolaylaştırdığı gibi bize ve çevreye de zararı vardır.
Azra KULAK ‐ 3/A
TEKNOLOJİ VE ÇEVRE
Köyde yaşayan Ali evinin çatısını çakıyordu. O anda yüksek bir gürültü sesi duydu. Gökyüzüne
baktığında alçak uçan bir uçak gördü. Çatıdan kaçarak indi, evde bulunan ağabeyine
"Üstümden korkunç bir şey geçti." dedi. Ağabeyi tahsilli bir kişi olduğu için kardeşine onun
bir uçak olduğunu söyledi. Hiç uçak görmemiş olan Ali uçağın ne olduğunu öğrendi ve bir
daha hiç korkmadı. Böylece uçağın havadan uçtuğunu, uçarken çevreye çok gürültü saçtığını
öğrenmiş oldu. Ağabeyine şöyle dedi:
_Ağabey bu uçak çok gürültü çıkarıyor ve çevreye zarar veriyor.
Ağabey:
_ Haklısın Ali. Fakat uçakların yararı daha çok. İnsanların daha kısa sürede gidecekleri yerlere
ulaşmasını sağlıyorlar.
Ağabeyinin bu açıklamasından ikna olan Ali, yararı daha çok olduğu için gürültüye
katlanmaya razı oldu.
Ömer Tuna MUNGAN ‐ 3/A
TEKNOLOJİ ve ÇOCUK
Bir gün bir çocuk bilgisayarıyla internete girmiş ve oyun oynuyormuş. Annesi ona;
‐ Yeter artık bilgisayarla uğraştığın, kapat artık! Beyin hücrelerine yazık demiş.
Çocukta;
‐ Anne azıcık daha oynayayım sonra kapatırım, demiş.
Annesi;
‐ Tamam, ama çok çabuk ol, demiş.
Çocuk;
‐ Tamam, anneciğim, zaten az kaldı, demiş.
Çocuk annesine böyle söylemesine rağmen çok uzun süreler oynamaya devam etmiş. Bu
durum da hem gözlerinin çok yorulmasına hem de başının çok ağrımasına neden olmuş beyin
hücreleri zarar görmüş. Geceleyin hiç ama hiç uyuyamamış.
Sabah annesi çocuğun bu halini görünce çok şaşırmış ve üzülmüş. Neden böyle kötü
göründüğünü sormuş, çocuk üzgün ve mahçup bir şekilde akşam annesinin sözünü
dinlemeyip çok fazla bilgisayar oynadığı için rahatsız olup gece boyunca hiç uyuyamadığını
anlatmış. Her ikisi de bu duruma çok üzülmüş, bundan sonra çocuk annesinin sözünü dinleyip
teknolojinin imkânlarından yeterli ölçüde faydalanıp abartmama kararı almış, annesi de
çocuğunu başıboş bırakmasının yanlış olduğunu anlamış.
İrem OBA ‐ 3/A
TEKNOLOJİNİN EKOLOJİYE BORCU VAR
Zamanın birinde 2 tane kardeş varmış. Bunlardan Ali teknolojiyle dost Ömer ise
doğayla dostmuş. Ömer her gün bir çiçek, bir ağaç diker onlara sürekli bakarmış. Ali ise her
gün yeni bir icat bulma çabasındaymış. Ömer sürekli Aliye kızarmış senin bu formüllerin
yüzünden bitkilerim ölüyor yeni ağaçlarım filizlenip çiçek açmıyor, dermiş. Ali ise Ömer’e hiç
aldırış etmeden yeni icatlar bulmaya çalışırmış. Ali bir gece hiç uyumamış ve bahçede sabaha
kadar yeni bir icat bulmak için uğraşmış. Birden fazla maddeyi karıştırarak ne olduğunu
bilmediği bir icat ortaya çıkmış ve bu madde ne olduğunu anlamadan çiçeklerin üstüne
dökülmüş. Ali yarın devam ederim diye düşünmüş ve uyumaya karar vermiş. Ertesi gün Ömer
çiçeklere su vermek için bahçeye gittiğinde hiç bir şeyin eskisi gibi olmadığını çiçeklerinin ve
ağaçlarının hiç tahmin edemeyeceği kadar büyüdüğünü görmüş. Ömer bu durumdan hiç
hoşnut değilmiş ve öfkeyle Ali’nin yanına gitmiş. Ali’ye bu çiçekleri kimin bu hale getirdiğini
sormuş. Ali de hatasını anlamış ve gereksiz icatlar yaptığını düşünerek Ömer’den özür
dilemiş. Ali bu duruma bir son vermek istemiş. Ömer ona gereksiz teknolojinin ekolojiye zarar
verdiğini anlatmış ve iki kardeş doğa dostu olmaya karar vermişler.
İlda KILIÇ ‐ 3/A
TEKNOÇEV
İki tane ülke varmış. Birinin adı Teknoloji diğerinin adı ise Çevreymiş. İki ülke her zaman
savaşırlarmış. Eski çağlarda çevre ülkesi hükümdarken, şimdiki zamanda teknoloji hükümdar
olmaya başlamış.
İlk yaptıkları savaşın adı doğa’ymış. Bu savaşı çevre ülkesi kazanmış. Günümüzde yapılan
savaşın adı ise gelişmeymiş. Bu savaşı ise gelişme ülkesi kazanıp büyük farkla öne geçmiş.
Çevre ülkesi kirlenmeye başlamış. Bu yüzden iki ülkenin kralları, Çevez ve Robotiks bir
toplantı yapmaya karar vermişler.
Çevez:
‐ Ülkemiz kirlendiği için Dünya’nın üzerinde çevre olarak görev yapıyoruz. İcat ettiğiniz
arabalar egzoz gazıyla ozon tabakasını delerken, robotlarınız Dünya’yı yıkıyorlar.
Kontrolden çıktılar.
Robotiks:
‐ Dünya umurumda bile değil, önemli olan para kazanmak. Ürettiğimiz bir araba, bir
robot toplam ne kadar biliyor musun? İşimize karışma.
Toplantı böyle bitmiş. Çevez artık bir şey yapamayacağını anlamış. Bir kaç gün sonra Robotiks
yeni model bir telefonla Çevez’i aramış ve demiş ki:
‐ Artık anladım. Önemli olan para değilmiş. Böyle yaptığım için sevgilim bile parama
bakmayıp bana sırt çevirdi. Haydi, ülkelerimizi birleştirip adını Teknoçev yapalım ve
Dünya’yı daha iyi bir yer haline getirelim”
Çevez ise:
‐ Tamam dostum. Bu Dünya bizi bekliyor, Haydi!
Biz de bu iki ülke gibi teknolojiyi çevremize zarar vermeden olumlu amaçlar için
kullanmalıyız.
Erkin ÜNLÜ ‐ 3/A
CAN'IN HATASI
Can düşüncesiz bir çocuktu. Zamanla giderek düşünceli bir çocuk oldu. Nasıl mı? Size
anlatayım:
O cuma Can' ı çevreye yenmiş elma, buruşturulmuş kâğıt, boş şişe ve karton atarken
gördüm. Can'a çok kızdım, hemen yanına gittim. Ona yerlere çöp atmaması gerektiğini ve
bunun doğa için zararlı olduğunu söyledim. Can da dinliyormuş gibi "hıhı, hıhı"yaptı. Zaten
bunu önce anlamıştım. Giderken arkasından:
‐ Tamam öyleyse! Madem beni dinlemiyorsun, cezasını ödeyeceksin! diye bağırdım. Can:
‐ Sen öyle san! dedi. O akşam Can kötü bir rüya görmüş. Hem de çok kötü bir kâbus.
Kâbusunda dünya yok oluyormuş. Bu sırada:
‐ Düşünsene Can! İnsanlar ölüyor, oksijen yok oluyor, yaşam belirtisi kalmıyor! Bütün bunlar
senin yüzünden!
O anda Can uyanmış. Okula gelince benden özür diledi.
ÇEVREYİ KORUYALIM
Bir gün Ege okula giderken aklına okuldaki arkadaşlarıyla birlikte yeşillik bir alana
gitmek gelmiş ve bu isteği gerçek olmuş. Ertesi hafta sınıfla birlikte kıra gittiklerinde birçok
insanın yerlere çöp attığını görmüş. Bu duruma çok üzülmüş ve bir çare aramaya başlamış.
Okul bitip eve geldiğinde Ege annesine sormuş:
‐ Anne bugün gittiğimiz kır var ya o kadar pisti ki. Bu duruma nasıl bir çare bulabilirim?
Bana yardım eder misin?
Annesi cevap vermiş:
‐ Tabi yardım ederim Ege.
Beraber düşünmeye başlamışlar. Bu arada annesi bir çözüm bulmuş ve şöyle demiş:
‐ Egeciğim kırdaki çöpleri toplayıp oraya üzerinde “ÇÖP ATILMAZ” yazılı bir tabela
koyalım.
Ege buna çok sevinmiş ve annesine sevinçle cevap vermiş: “Evet! Evet! Hemen
yapalım tabelayı…”
Ertesi gün Ege bu olayı arkadaşlarına anlatınca onlar da gelip yardım etmek istemişler.
Kıra tekrar gitmişler, çöpleri toplamışlar, tabelayı asmışlar. O günden sonra oraya kimse çöp
atmamış ve Ege çok mutlu olmuş.
SON
Eda SEVİNÇ ‐ 3/B
ÇEVREYİ KORUYALIM
Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde Elif Yeşilyurt adında
bir kız varmış. Elif okulda o kadar tertipli ve çevreciymiş ki hiçbir zaman yerlere çöp
atmazmış. Ama sınıfta Efe Kırbaş adında başka bir çocuk daha varmış. O ise dağınık, doğayı
kirleten bir insanmış. Bu yüzden Efe’yi kimse sevmez ve onunla arkadaş olmak istemezmiş.
Efe’nin bu davranışları devam ettiği için zamanla kimse Efe’nin yanında duramaz olmuş.
Bütün bunlara rağmen Efe her zaman şöyle dermiş:
‐ Umurumda değil bunların hiçbiri..
Ancak bir süre sonra Efe arkadaşsız kalmaktan çok sıkılmış ve bir karar vermiş. O
günden sonra Efe çevreci biri olup yerdeki tüm çöpleri toplar olmuş. Sonra da herkes onunla
arkadaş olmuş. Hatta Elif bile. O günden sonra Elif Yeşilyurt ile Efe Kırbaş çevreci insanlar
olarak mutlu bir şekilde yaşamışlar.
SON
Ece SEVİNÇ ‐ 3/B
ÇEVRE SEVGİSİ
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde bir masalda Efe diye bir çocuk varmış. Bu
çocuk çevreyi çok severmiş. Sık sık ölü balıklar görürlermiş, çünkü fabrikalar çöplerini dereye
atarlarmış. Efe onlara mektup yazar, özeti lütfen çevreyi kirletmeyin yazıyormuş. Fabrikalar
artık çöplerini lağıma atıyorlarmış herkes buna çok sevinmiş.
Ayşegül DUMANKAYA ‐ 3/B
ASLI’NIN ÇEVRE SEVGİSİ
Atatürk Kolejinde okuyan Aslı doğayı çok seviyormuş. Okula gittiğinde okulda “Çevreyi
Koruma Derneği” kurulduğunu öğrenince hemen üye olmak istemiş. Zaten üye de olmuş.
Planlar yapıyorlar, projeler üretiyorlar ve doğayı daha temiz bir yer yapmaya çalışıyorlar.
Fakat çalışmalar sırasında arkadaşları onunla dalga geçiyor “Doğanın cicisi” diyorlar. Ama
sınıfta sadece Duru ve Cansu dalga geçmiyordu. Aslı bunu dernek arkadaşlarına anlattığında
arkadaşları çok üzülmüş ve onlara bir ders verilmesi gerektiğini söylemişler. Aslı Duru ve
Cansu’ya da söylemiş. Sonra ertesi gün okula erken gelmişler ve her yeri dağıtıp dökmüşler.
Arkadaşları görünce çok iğrenmiş ve kimin yaptığını sormuş. Sonra Aslı kalkıp ayağa şöyle
söylemiş; Siz benle dalga geçiyordunuz o zaman şimdi pis bir Dünya’da yaşayın, demiş. O
zaman herkes Aslı’dan özür dilemiş ve elbirliğiyle ortalığı toplamışlar ve bir daha Aslı’yla
dalga geçmemişler.
Yağmur GEDİK ‐ 3/B
ÇEVREMİ SEVİYORUM
Ceren çok ama çok çevresine değer veren bir kızmış. Bazıları ona “Çevreci” dermiş.
Ceren bundan az, çok hoşlanırmış. Onun gibi çevreyi seven Eda, Duru ve Pelin varmış. Bu dört
arkadaş çevreye zarar verenleri uyarır, doğruyu öğretirlermiş. Hepside doğa için bir
koruyucuymuş. Bir gün Ceren arkadaşlarını bir konuşma için gizli yerlerinde buluşmalarını
söylemiş. Ceren sabah gelince arkadaşlarını beklemiş… Beklemiş. Ceren endişelenmiş!
Arkadaşlarının gelmediğini görünce onları aramaya çıkmış. Ceren’in arkadaşları ise onun
evinde bekliyorlarmış. Arkadaşlarını bulamayınca evine dönmüş. Eve gitmiş, odasına
girdiğinde arkadaşları onu beklemekten uyuyakaldığını görmüş. Arkadaşlarını uyandırıp
konuya başlamış Ceren demiş ki:
‐ Arkadaşlar kaç gündür size bir konuda bahsetmek istedim ama siz beni dinlemediniz.
Ben kaç gündür çöp kutularını deviren kişiyi buldum siz başka yerlere bakarken
gördüm, her gün o ana sokağa gelince soldaki aralıktaki her gelen çöpü deviriyor. Onu
bir gün yaparken size göstereyim. Çocuğa da unutamayacağı bir ders verelim, demiş.
Plan ise: “Çocuğun o gün evine giderek yakalayalım. O uyuduktan sonra onun odasına
bazı çöpleri atalım”.diye planlamışlar ve bu planı ertesi gün yaptıklarından sonra çocuk
uyandığında odasını çöplerin içinde görünce yaptığından pişman olmuş ve bir daha çöp
kutularını devirmemiş.
Elif YEŞİLYURT ‐ 3/B
ÇEVRE
Ali çevreyi kirleten bir çocuk görmüş. Bu çocuğu uyarmak için yanına gitti. Çocuğu
uyardı. Çocuk buna aldırmamış. Çocuk onu itmiş ama Ali vurmamış. Öfkeli oturan zararla
kalkar diye bir atasözü vardır. Ali bir grup kurmuş, çocukta bir grup kurmuş. Ali’nin gurubu
daha çoktur, çünkü çevreyi seven çok insan vardır. Çocuğun grubu daha azdır. Ali “çevreyi
kirletme” deyip çevrenin yararını anlattı. Çocuk ve grubu anladı ve bunu yapmaktan
vazgeçtiler. Şimdi sıra fabrikalardaydı. Ali yaptığı şeyi onlara da yaptı. Hiç kimse çevreyi
kirletmiyor artık…
EFE’NİN RÜYASI
Efe adında bir çocuk varmış.
Efe çevreye hiç önem vermezmiş. Bir gece bir masal perisi Efe’yi kapıp çok güzel bir
yere götürmüş. Burası Efe’nin hiç görmediği kadar güzelmiş. Rengârenk çiçekleri, meyve
ağaçları, kuşlar, kelebekler, çimenler ve tertemiz nehirler varmış. Her yer harika
görünüyormuş. Güneş ışıl ışıl parlıyormuş. Hayvanlar çok mutlularmış. Efe buraya hayran
kalmış. Sonra birden uyanmış. Rüyasını düşünmüş. “Keşke gerçek olsaydı.” demiş. Artık
çevreyi temiz tutmaya karar vermiş.
EKOLOJİ Mİ TEKNOLOJİ Mİ?
Bir zamanlar teknoloji ile ekoloji bir iddiaya tutuşmuşlar. İddianın nedeni kimin
insanlara daha yararlı olduğuymuş. Ekoloji, “ben insanların kendilerini daha iyi ve mutlu
hissetmelerini sağladığım için ben daha yararlıyım” demiş. Teknoloji ise “benim aletlerim
sayesinde insanlar daha rahat yaşadıkları için ben daha yaralıyım, o yüzden beni daha çok
seviyorlar” demiş. Bu tartışma böyle uzamış gitmiş, ama sonunda bir karara varamamışlar.
Yalnız teknoloji ekolojinin söylediklerine çok kızdığı için insanlara daha yararlı olduğunu
göstermek için daha çok çalışmaya ve ekolojiyi yenmeye karar vermiş. Hırsla çalışmaya
başlamış. Günler geçtikçe ortaya insanları daha rahat yaşatacak, daha aza çalışmalarını
sağlayacak pek çok alet ortaya çıkmış. İnsanlar bilgisayar, televizyon, PSP gibi aletleri çok
sevip onların başında uzun saatler geçirmeye başlamışlar. Bu arada ekoloji doğanın dengesini
ve insanların ve diğer canlıların yaşayabilmesi için gerekli şartları korumak için daha çok
çalışmaya başlamış. Çünkü yeni teknolojik aletlerin çevre üzerinde bazı zararları ortaya
çıkmaya başlamış. İnsanlar da bu zararları fark etmişler ama teknolojik aletler daha az
çalışarak yaşamalarını kolaylaştırdığı için bu durumla ilgilenmemişler. Aradan uzun bir süre
geçmeden İnsanlar kendilerini mutsuz hissetmeye başlamış. Kuşlar ötmez, çiçekler parlamaz
olmuş. İnsanlara yedikleri sebze ve meyveler daha tatsız gelmeye başlamış. İnsanlar kuşların
seslerini özlemiş, çimenlerde yuvarlandıkları günleri özlemiş. Gittikçe kötüye giden bu
durumu kurtarmak için bir şeyler yapmaya karar vermişler ve hemen çalışmaya başlamışlar.
Bir süre sonra çalışmalar meyvesini vermeye başlamış. Ekolojik denge yeniden
kurulmuş. Her şey yeniden eskisi gibi olmaya başlamış.
Teknoloji hata yaptığını anlamış ve ekolojiden özür dilemeye gitmiş. Ekoloji,
teknolojiyi çok iyi karşılamış. Teknoloji, “senden özür diliyorum. Sen insanlara benden daha
yararlıymışsın” demiş. Ekoloji de “sen de insanlara yararlısın, ama insanları teknolojinin içine
hapsetmen doğru değil” demiş. “İnsanlar olmazsa senin teknolojik aletlerin ne işe yarar ki”
demiş. “bunun yanında senin de insanlara pek çok yararın var. Çünkü bazen insanlar bilgiye
senin aletlerin sayesinde daha çabuk ve kolay ulaşabiliyor. Bu yüzden el ele verirsek insanlar
için daha yararlı oluruz” demiş.
Bundan sonra ikisi ele ele verip insanları ve diğer bütün canlıları mutlu edecek ortamı
oluşturmak için birlikte çalışmışlar.
İKİ ÇEVRECİ ARKADAŞ
Ece her birimiz gibi bir öğrenciydi. Doğayı ve çevreyi çok severdi. En iyi arkadaşı
Doğa’ydı. Doğa Ece’nin okul arkadaşıydı. Aynı sırada oturuyorlardı. En çok kitap okumayı
seviyorlardı. Ece hayvanlarla ilgili kitapları, Doğa’da doğayla ilgili kitapları severdi. Bir gün
okuldan sonra parkta çöp toplamak için buluştular. Parka geldiklerinde yerlere kâğıt, cam ve
plastik şişeler atan bir çocuk gördüler. Bu çocuğu hemen tanıdılar. Bu okul arkadaşları
Efe’ydi. Kızlar çok şaşırdı. Hemen onu uyarmaya gittiler. Efe’nin yanına vardıklarında Efe
onları fark etmedi. Doğa birden “Efe” diye bağırdı. Efe çok korktu.
“Ne oluyor kızlar?” dedi.
“Efe neden bu çöpleri yerlere atıyorsun?” dedi Ece.
“Ne oldu bir sakınca mı var?” dedi Efe.
“Tabii ki var. Eğer bu şişeleri yere atarsan yangın çıkabilir.” dedi Doğa.
“Peki, o zaman ben bu çöplerin hepsini toplayıp çöp kutusuna atayım.” dedi Efe.
Bu dediklerini de yaptı. Akşam oldu. Herkes evine gitti. Ertesi sabah okula
geldiklerinde dün başlarından geçen bütün olayları öğretmenlerine anlattılar.
Öğretmen de tam bu konuya değindi. “Zaten ben de bugün o konuyu işleyecektim.
Çocuklar eğer yerlere çöp atarsak büyük bir zarara uğrayabiliriz. Bu yüzden yerlere çöp
atmayalım. Sende dersini aldın herhalde Efe.” dedi öğretmen.
“Evet. Ben de dersimi aldım. Artık bu olayı hiç unutmayacağım.” dedi Efe.
Göksu İLİKLİER ‐ 3/B
SAHİL NEDEN KİRLİ?
Bir gün Seda sahile gitmek istemiş. Hemen terliklerini giyip çıkmış. Giderken bir
arkadaşıyla karşılaşmış. Birbirleriyle konuşup, şakalaşmışlar. Sonra Seda arkadaşına “Ben
sahile gidiyorum, benimle gelir misin?” demiş. Arkadaşı “Tabii gelirim.” diye cevap vermiş.
Seda ve arkadaşı yola koyuldular. Sahile gittiklerinde gözlerine inanamadılar. Her taraf
çöp ile doluydu. Denizde de o kadar çöp vardı ki balıkların yarısı ölmüştü. Seda ve arkadaşı
çok kızmışlardı. Sanki bu yetmemiş gibi birde yoldan geçen bir adamın içtiği içeceğin
kutusunu sahile attığını gördüler. İki arkadaş adamı hemen uyardılar. Ama adam
duymamazlıktan geldi ve yoluna devam etti.
İkisinin de canı çok ama çok sıkılmıştı. Eve gider gitmez bu olayı anne ve babalarına
anlattılar. Beraberce düşünüp çözüm bulmaya karar verdiler. O bölgenin yetkilileriyle
görüşüp, kirliliğe sebep olan şeyin ne olduğunu bulmak için kamera yerleştirmenin iyi
olabileceğini anlattılar. Böylece çevreyi kirletenlerin de cezasız kalmayacağını bilmeleri
gerektiğini söylediler. Yetkililer de bu fikri kabul edip hemen işe koyuldular. Bundan sonra
Seda ve arkadaşı, sahile her gittiklerinde daha temiz bir çevreyle karşılaşıyorlar ve çok mutlu
oluyorlardı.
Duru BAŞABAK ‐ 3/B
ALİ'NİN BÜYÜK HATASI
Ali diye bir çocuk varmış. Sürekli teknolojiyle uğraşırmış. Her zaman bilgisayarla
ilgilenirmiş. Ayrıca çok televizyon izlermiş. Bilgisayar oyunlarının hepsini bilirmiş. Annesi ve
babası Ali’nin bu durumuna çok üzülürmüş. Ali’ye bu davranışından uzaklaştırmak için çok
şeyler yaparlarmış.
Dedesi ve babaannesi onu çiftliğe götürdüler. Burada tatilini geçirmesini istediler.
Çiftlikte telefon dışında hiçbir teknolojisi yoktu. Ali önce çiftliği hiç sevmedi. Burada canı çok
çok sıkılacağını düşündü.
Ali’yi sabah babaannesi erkenden kaldırdı. Kahvaltısını yapıp hayvanlarla ilgilenmeye
başladı. Tavuklara yem verip yumurtalarını topladı. İneklere ot verdi. Babaannesiyle ineklerin
sütünü sağdılar. Karabaş isimli köpekle oynadı. Çiftlik hayatının ne kadar eğlenceli olduğunu
fark etti.
Ali tatilinin bitiminde teknolojisiz de yaşanabileceğini öğrendi. Artık eskisi kadar
bilgisayar oynayıp televizyon seyretmedi.
Erim Berke SALMAN ‐ 3/C
DENİZ KAPLUMBAĞASININ ÖYKÜSÜ
Eskiden büyük denizlerde yaşayan bir deniz kaplumbağası varmış. Pırıl pırıl denizlerde
mutlu bir şekilde yaşarmış. Zamanla hızla ilerleyen teknoloji çevreyi etkilemiş. Çamaşır
makinesi, mikrodalga, cep telefonu gibi bir sürü teknolojik ürün çıkmış. Kara, hava ve deniz
taşıtlarına her gün yenisi eklenmiş. Bu ürünlerin üretim aşamasında ve sonrasında çevreye
çeşitli atık maddeler bırakılmış. Deterjan ve petrol atıkları, plastik parçaları, asitler kirliliğe
neden olup çevrenin dengesini bozmuş. Asit yağmurları, havayı, suyu ve toprağı etkilemiş.
Akarsulara, göllere ve denizlere bırakılan atıklar ise suda yaşayan canlıların yaşamını olumsuz
yönde etkilemiş. Önceleri pırıl pırıl denizlerde sağlıklı ve mutlu bir şekilde yaşamakta olan
kaplumbağa ve diğer canlılar, bahsedilen bütün bu olumsuzluklar sonucunda denizlerin
kirlenmesi ve doğanın dengesinin bozulması sebebi ile yaşadıkları ortamlarda nefes alamaz
duruma gelmişler. Kaplumbağa, hayatta kalabilmek için bir an önce bu kirli denizden
kurtulmaları gerektiğini, yaşayabilecekleri temiz denizler ve ortamlar bulmak zorunda
olduklarını düşünmeye başlamış. Bu sebeple, çok mutlu olduğu ve çok sevdiği denizi terk
ederek yüzmeğe başlamış. Günlerce yüzmüş, yüzmüş, yüzmüş. En sonunda henüz atıkların
ulaşamadığı, kirlenmemiş ve temiz bir deniz bulmuş. Ölmekten kurtulmuş olmanın verdiği
sevinç ile orada mutlu mutlu yaşamış.
Arda SEVMİŞ ‐ 3/C
BİLGİSAYARI BOZULAN ÇOCUK
Bir çocuk varmış. Adı Ali’ymiş. Mevsimlerden baharmış. Hava güneşli ve çok güzelmiş.
Kuşlar cıvıl cıvıl ötüşüyorlarmış. Ali babasının aldığı kırmızı topuyla bahçede arkadaşlarıyla
oynamak istemiş ama sonra kararını değiştirmiş. Bilgisayar oynamaya karar vermiş
Odasına gidip bilgisayarda oyun oynamaya başlamış. Tam oynadığı sırada birden
Ali’nin bilgisayarı bozulmuş. Ali ne yapacağını bilememiş, çok üzülmüş. Babasından çekinmiş
ve ‘’Acaba babam bana çok kızar mı?’’ diye düşünmüş. Annesine de bilgisayarının bozuk
olduğunu söyleyememiş.
Ali’nin annesi bir yemek tarifini bulmak amacıyla bilgisayarı açmak istemiş.
Bilgisayarın bozuk olduğunu fark etmiş ve Ali’nin bozduğunu anlamış. Ali’ye hiç belli
etmeden, hemen içerideki odaya gitmiş. O sırada haberleri izleyen Ali’nin babasına
bilgisayarın çalışmadığını söylemiş. Ali’nin babası bilgisayar tamircisi olduğu için hemen
bilgisayarı tamir etmiş. Ali’yi çağırıp bilgisayarının tamir edildiğini söylemiş. Bir daha ki sefere
daha dikkatli olmasını ve bozulduğunu anladığı anda onlara hemen söylemesini istemiş.
Ali bunu duyunca çok sevinmiş. Annesine ve babasına ‘’Bir daha böyle bir yanlış
yapmayacağım ve daha dikkatli olacağım’’ demiş.
O gün ailecek kırlara gezmeye gitmişler. Bu Ali’nin en mutlu günü olmuş. Ali ailesini
her şeyden çok sevdiğini bir kez daha anlamış…
Arın SOĞANCI ‐ 3/C
ÇEVRE VE TEKNOLOJİ
Bir gün ormanda bir kaplan yaşarmış. O çok mutluymuş. Ama fabrikalar çoğalınca
ormandaki hayvanlar da yavaş yavaş ölmeye başlamış. Kaplanın arkadaşı da ölmüş. Sonra
başka bir ormana gitmeye başlamış. Orası çok güzelmiş çünkü fabrika yokmuş. Kaplan yeni
ormanında çok mutluymuş. Ve yeni arkadaşları da olmuş ve arada nehre gidip yüzmüşler,
oyunlarını oynamışlar ama kaplan üzüntüsünü engelleyemiyormuş çünkü fabrikanın zehriyle
annesi, babası ve arkadaşları hep ölmüş ama burada yeni arkadaşları varmış ama bu kez çok
üzüldüğü için kendi de ölmüş. Bunu gören arkadaşları ne oldu diye bakmaya çalışıyorlarmış
ve kaplan öldüğü için üzülüp evlerine geri dönmüşler.
Ege VURAL ‐ 3/C
ÇEVRE VE TEKNOLOJİNİN ÖNEMİ
Ali isminde bir çocuk varmış. Bu çocuk çevreyi kirletir, teknolojiyi çok sever, çevreye verilebilecek zararlarla ilgilenmezmiş.
Bir gün ailesiyle beraber pikniğe gitmiş. Oyun oynamış, yemek yemiş, zaman çabuk geçmiş eve gitme vakti gelmiş. Ali çöpleri çöp kutusuna atmamış. Etrafa dağılan çöplerden de rahatsızlık duymamış. Ertesi gün okula gittiğinde okul bahçesine attığı çöplerden de rahatsızlık duymamış. Bu ona çok normal geliyormuş. Zaten o hep böyle yapıyor böyle yaşıyormuş.
Ancak o gün Ali’nin dağınıklığı ve çevreye verdiği rahatsızlıktan rahatsız olan bir arkadaşının daha fazla dayanmamaya ve Ali ile konuşmaya karar verdiği günmüş.
‐ Ali, gel sana bir şey göstereceğim, bir yere gitmemiz gerekiyor, demiş, arkadaşı. Birlikte bilgisayar odasına gitmişler. Arkadaşı çevre kirliliği konulu tüm ulaşabildiği görüntüleri Ali’ye göstermiş. Neler yokmuş ki; atıkların kirlettiği denizde yönlerini bulamayıp karaya vuran balinalar, mazota bulanmış uçamayan kuşlar, dinlenmek isterken kondukları yerde koruma alanı oluşturulmadığı için ayakları, kanatları yanmış kuşlar, nükleer kazalarla değişime uğramış canlılar, sürekli atılan ve toplanmayan çöplerin oluşturduğu bakterilerle hızlanan salgın hastalıklar, v.b.
Bu görüntülere bakarken ne diyeceğini bilemeyen Ali’nin yardımına arkadaşı koşmuş yine, demiş ki;
‐ Ali, sen benim en iyi arkadaşımsın. Seni çok severim. Ama çevreye duyarsız oluşun, dikkatsizliğin sonucu anladım ki attığın bir çöpün bile yaratabileceği kötü sonuçları düşünemiyorsun. Bak içindekini bitirip attığımız o pet şişeler bile doğada yok olmayıp yüzyıllarca kalabiliyor. Teknoloji bize kolaylık sağlıyor. Bir kere içip tüketme kolaylığından faydalanıyoruz. Ancak teknolojiyi akıllı kullanmazsak fayda değil zarar görürüz. Petrol kaynaklı o naylon şişeleri, naylon torbaları, naylon oyuncakları hatta naylon tabak, kaşık gibi malzemeleri bile gereğinden fazla kullanmamalıyız. Onları gelişigüzel atmamalıyız. Hiç düşünmeden attığımız bir sakızın bile yok olma süresi yıllar yıllar alıyor. Düşünsene bu dünyada sadece biz yaşamıyoruz, değil mi, demiş.
Çok utanan, hatasını anlayan Ali arkadaşına teşekkür ederek onun yanından ayrılmış. O güne kadar kullandığı alanlarda yarattığı kirlilikleri temizlemiş. Üstelik kötü örnek olduğu küçüklere de bu davranışının nedenlerini anlatmış.
Oturdukları sokakta ‘çevreyi koruyalım, teknolojiyi akıllı kullanalım’ isimli gönüllü çevre hareketi başlatan Ali o günden sonra çevre hareketinin öncülerinden olmuş. Şimdi mutlu yaşıyormuş.
Zeynep Duru DENK ‐ 3/C
ÇEVRE VE TEKNOLOJİ
Begüm o gün okulda Çevre ve Teknoloji konusunu işleyecekti. Öğretmen sınıfa girdi.
Neşeli bir ses tonuyla;
‐ Çocuklar bu gün Çevre ve Teknoloji konusunu işleyeceğiz. Bir de size bu konuda
sorular soracağım, dedi. Öğretmen Begüm’e söz verdi. Begüm:
‐ Öğretmenim teknoloji çevrede çok kullanılan bir şey. Teknoloji, CD bilgisayar,
televizyon, telefon vb… şeylerdir.
Ahmet:
‐ Öğretmenim teknoloji dünyada herkesin işine yarayan bir şeydir.
Öğretmen öğrencilerinin böyle konuşmasından dolayı çok mutlu olmuş ve
öğrencilerinin hepsine artı (+) vermiş ve demiş ki;
‐ Çocuklar bir de sizi sınav yapacağım.
Çocuklar sınavdan pekiyi almışlar. Öğretmeleri buna çok sevinmiş.
Begüm eve gidince annesine ne işlemişlerse hepsini anlatmış. Sonra Begüm annesiyle
birlikte teknoloji aleti olan bilgisayar almaya gitmişler. Begüm oradan istediği bir bilgisayar
seçti. Annesine teşekkür etti.
Ertesi gün geldi. Öğretmeni dedi ki:
‐ Çocuklar bu gün sizi tekrar kontrol yapmak istiyorum.
Çocuklara kâğıtlarını dağıttı. Çocuklar sınav olduktan sonra, kâğıtlarını öğretmene
verdiler. Çocukların hepsi tam yapmıştı. Öğretmen buna çok sevindi. Çocuklarına ödül olarak
stickers dağıttı. Öğretmen emindi, çocuklarına çok güzel öğretmişti. Öğretmen çocuklarına 1
tane daha ödül vermek istedi. Bu da teknoloji ile ilgili bir oyundu. Öğrenciler oynarken, hem
öğrendiler, hem de sevindiler. Öğretmen çocuklarına bu konuyu (Çevre ve Teknoloji)
öğretmekle çok iyi yaptığını düşünüyor. Çevreyi koruyalım, teknolojiyi kullanalım.
Zeynep TAMER ‐ 3/C
ÇEVRE
Ali adında bir çocuk varmış. Okulu çok temizmiş, bütün sınıfları o girince dağıtır,
kurcalarmış. Öğretmeni ve arkadaşları hep onun peşinden koşar, onu uyarırmış. Öğretmeni
ve arkadaşları ona bir ceza vermeye karar vermişler. Ali’nin annesine gelen haber şöyleymiş.
Cumartesi günü siz işe gitmeden önce Ali'nin hem çok sevdiği oyun bahçesini, hem de
bahçesine çöpleri atarak unuttuğu yerlerdeki çöpleri alın, odasına tıkıştırın. Ama sakın onu
uyandırmayın sonra evden çıkın. Toplasında öğrensin her şeyi, unutmadan eğer sizi ev
telefonundan ararsa işim var yavrum deyip telefonu kapatın. Bu plandan sonra annesi
mektubu göstererek olanları bitenleri ona anlatmış. Anlattıktan sonra şöyle demiş.
‐ Neden böyle yaptın?
Ali ise tam çevre bir çöplük diyecekti ki.
Annesi oğlunun ağzını tuttu, onu pembe yanaklarından öptü. Ali o günün stresini
okulda attı. Çevre ile ilgili bir ton hikâye, şiir, resim, bilgilendirici yazıları ve gösterileri okulda
sundu. Ali artık çevreyi ve hiçbir yeri kirletmeyecekti.
SON
Ceyda PEKER‐ 3/C
DÖRT ARKADAŞ
Bir gün Begüm, Selda, Yeşim, Ozan, Mustafa ve Hakan okulları bittiğinde dışarıda Melda Cafe’ de buluşacaklarına sonra da yüzmek için Karadeniz’e gideceklerine söz vermişler. Onlar şu an Zonguldak’talarmış. Okulları bitmiş, buluşmak için herkes Melda Cafe’ye gitmiş. Sonra Yeşim ile Ozan’ın gelmediğini öğrenmişler. Begüm ile Hakan Mustafa’nın evine Selda ile Ozan da Yeşim’in evine gidecekmiş. Yeşim’in evi çok yakın olduğu için Selda ile Ozan çok çabuk Yeşim’in evine gelmişler. Yeşim’in hasta olduğunu öğrenmişler. Bacillus Cereus bakterisine yakalandığını öğrenmişler. Onunla konuşmuşlar:
‐ Yeşim kendini iyi hissediyor musun?
‐ Kendim iyi olmaz, neden?
‐ Yeşim biraz saçmaladı, acaba ne yaparsak onu iyileştirebiliriz?
‐ Aynı zamanda da nasıl bu bakteriye yakalandığını ve nereden yakalandığını öğrenmemiz lazım.
‐ Bence de, doğru söylüyorsun Selda.
Selda ile Ozan “Acaba Yeşim neden dolayı hastalandı?” demişler. Bu arada Begüm ile Hakan da Mustafa’nın evine gelmişler. Mustafa’ya:
‐ Sana ne oldu Mustafa?
‐ Bana oldu hastalık.
‐ Sanırım Mustafa’ya bir şey oldu, acaba bu nasıl oldu hemen öğrenmemiz lazım Begüm.
‐ Doğru söylüyorsun Hakan. Aynı zamanda da Mustafa’nın hasta olduğunu düşünüyorum.
‐ Ben de.
Mustafa’nın da Bacillus Cereus bakterisine yakalandığını öğrenmişler. Mustafa’nın nasıl ve neden dolayı hasta olduğunu öğrenmeye çalışmışlar. Begüm ile Hakan Melda Cafe’ye, Selda ile Ozan ise Ferit Cafe’ye gitmiş. Sonra da birbirleri ile buluşmak için Panda Cafe’de randevu istemişler. Sonra da birbirlerini telefonla aramışlar. Panda Cafe’ye gelmişler. Konuşmuşlar. İlk önce Selda ile Ozan:
‐ Yeşim Bacillus Cereus bakterisine yakalandı. Sonra da Begüm ile Hakan:
‐ Mustafa da Bacillus Cereus bakterisine yakalanmış. İkisi nasıl olurda aynı bakteriye yakalanır?
Düşünmüşler etraflarına bakınmışlar, çöp, petrol, balçık gibi doğanın dengesini bozan şeyler görmüşler. Araştırmışlar ve en sonunda çöp, petrol ve balçıklarda Bacillus Cereus bakterisinin olduğunu öğrenmişler. Buna çok şaşırmışlar. Bu duruma bir çözüm bulmaya çalışmışlar. Sonra tüm insanlara doğanın dengesinin bozulduğunu anlatmışlar ve “BUNA BİR ÇÖZÜM BULALIM” derneğini açmışlar. Gelen giden herkes daha nelerin zararlı olduğunu anlatıyormuş. Çocuklar bu olaydan artık sıkılıyormuş. Daha başka şeylerin olmasını istemiyorlarmış. Sonra pankart hazırlayıp protesto etmeye başlamışlar. Herkes bu dört çocuğu izlerken kıyamamış onlar da protesto etmeye başlamış. Zaman içinde doğa, dengesine yine kavuşmuş ve Yeşim ile Mustafa’nın nasıl hasta olduğunu öğrenmişler. İşte şu şekilde olmuş:
Bir gün Mustafa ve Yeşim dışarıda yüzmek için Karadeniz’e gidiyorlarmış. Yüzmeye başlamışlar ama sudan çıkınca çok kötü öksürmeye başlamışlar. Mideleri bulanmış ve hasta olmuşlar. En sonunda da Bacillus Cereus bakterisine yakalanmışlar. Kendilerini çok kötü hissetmişler ve yataklara düşmüşler. En sonunda herkes hastalıktan kurtulduğu için bu dört arkadaşa teşekkür etmişler. Onlar için bir bayram yaratılmış ve bu bayramın ismi de “Dört Arkadaş” olmuş.
Nil Duru DURMUŞ ‐ 3/C
AYLA’NIN ÇEVRE VE TEKNOLOJİ İLGİSİ
Ayla çok iyi bir kızdı, yalnız oyun ve çevreyi çok sevmiyordu. Ayla yatmadan önce
sürekli oyun oynuyordu, ta ki sabahtan akşama kadar. Bir gün doğayı sevmemeye başladı,
hafta sonu geçince okula gitti. Ayla hem okul ile ilgili ödevini yapmadı, hem de doğayla ve
çevreyle ilgili konuyu dinlemedi.
Öğretmen onunla iyice konuştu, çevrenin ne kadar güzel olduğunu anlamadım ama
eve gidince, ödevlerimi yaptı ve uyudu rüyasında çevrenin ne kadar güzel olduğunu düşündü
ve yarın sabah olunca öğretmenine çevreyle ilgili bir yazı yazdı. Ayla artık bir karıncayı bile
incitmeyen biri oldu ve herkese karşı saygılı bir insan oldu.
Merve BAŞBUĞ 3/C
ÇİLEK ORMANI
Çilek ormanında birçok hayvan varmış. Bu hayvanlar burada çok mutlu yaşarlarmış.
Tavşanlar, kediler, kuşlar, kurtlar ve ağaçlar çok güzel anlaşırlarmış. Ormanları da pırıl
pırılmış. Dereler de balıklar zıplar, ağaçlar da kuşlar şarkılar söylermiş. Bir gün ormana aslan
gelmiş.
Aslan:
‐ Sevgili dostlarım sizi teknoloji amcanız fille tanıştırmak isterim, demiş. Hayvanlar çok
şaşırmışlar!
Teknoloji Fil Amca:
‐ Sizlere teknolojik bilgiler vereceğim, demiş.
Merakla dinlemişler, çok şaşırmışlar fil amcanın anlattıklarına. İsterlerse onlara bu
teknolojik imkânları sunacağını da söylemiş. Fil amcanın bir şartı varmış ama ve bu şart çok
önemliymiş. Bu teknolojik aletleri kullanırken dikkat etmeleri gerekiyormuş. Tüm hayvanlar
söz vermişler.
Teknoloji Fil Amca:
‐ Arkadaşlar bu aletleri dikkatsiz kullanırsanız istemeden ormanınıza ve kendinize
zarar verirsiniz, diye uyarmış.
Bizim Çilek Ormanı sakinleri bu uyarıyı önemsememişler. Bilgisayarda fazla oyun
oynayan tavşanın gözleri ağrımış. Cep telefonu ile çok konuşmaktan vazgeçmeyen cır cır
böceğinin kulakları ve başı çok ağrımış. Fil amcanın orman yakınlarına kurduğu fabrikanın
atıklarını karıncalar dereye atınca balıkların hayatı tehlikeye girmiş. Aslan koşup hemen file
haber vermiş olup biteni. Artık Çilek Ormanı eskisi gibi temiz değil, hayvanlar ve bitkiler de
mutsuzlarmış. Fil olanlara çok kızmış.
Teknolojinin sunduğu imkanları gereksiz yere kullanmak yaşadığımız doğaya,
sevdiklerimize ve kendimize zarar verir, diye tekrar anlatmış. Çilek ormanı sakinleri bundan
sonra filin sözünden çıkmamışlar. Temiz, sağlıklı ve mutlu yaşamışlar.
Sedef SUCU ‐ 3/C
ÇÖP ÖĞÜTÜCÜ
Ali bey patentini alacağı çöp öğütücüsü üzerinde çok çalışıyordu. Yarın ise yeni bir çöp
öğütücüsünün denemesini yapacaktı. Sabah kalktı ve ilk deneme için çok heyecanlıydı.
Hemen öğütücünün içine birkaç çöp koydu bu Ali Bey için inanılmazdı. Öğütücü çok düzgün
bir şekilde çalıştı.
Ali Bey öğütücü makinesini kaptığı gibi patent merkezine gitti. Bilim adamları
öğütücüyü inanılmaz buldular ve biran önce müşterilere ulaşması için 2 ay içerisinde ürünü
hazır hale getirdiler. Ürün satışları başladı, müşteriler çok beğendiler ve çöp öğütücüsünün
çevremizde ne kadar büyük katkı sağladığını anladılar.
Daha temiz bir çevre için çöp öğütücü makinesini herkese tavsiye ettiler. Ali Bey’de
temiz çevreye katkıda bulunduğu için çok mutluydu.
Mustafa Burhan AKALAN ‐ 3/C
PEMBE ROBOT
Küçük bir çocuk olan Yeliz, bilim kursu gününde üç kişi ile teknoloji ile ilgili aletler
söyleyeceklermiş. Öğretmenleri İnci Hanım onlara sormuş. “Çocuklar hepinizden birer alet
adı istiyorum” demiş.
ELA: “Ben bir araba yapmak istiyorum” demiş.
BARIŞ: “Ben bir uçak yapmak istiyorum” demiş.
YELİZ: “Bilmiyorum” demiş.
Yeliz’in bilmiyorum demesi üzerine Ela ve Barış ona gülmüşler. Okul bittiğinde Yeliz
evinde ablasının ona verdiği bilim kitabını açmış. Yeliz bir de bakmış ki çok güzel bir temizlik
robotu görmüş. Yeliz cuma günü geldiği için hemen robotu yapmaya başlamış. Proje günü
bitmiş.
Ela, Barış ve Yeliz sunumlarını getirmişler. Ela mavi beyaz bir uzaktan kumandalı
araba, Barış ise yaptığı yeşil maket uçağını göstermiş. Ela doksan, Barış doksan Yeliz ise yüz
puan almış. Ela sormuş: “Öğretmenim Yeliz’e yüz puan verdiniz de neden Barışla bana
doksan puan verdiniz?” demiş. Öğretmenleri cevap vermiş.
Çünkü: O güzel aklına gelecek bir şey yapmış. Ama sizinki benim istediğim şey değil
demiş.
Yeliz eve geldiğinde robotunu boyamış. Çok güzel bir robot olmuş. Yeliz robotuna
Pembiş adını vermiş. Robotun mavi renkte gözleri varmış. Pembiş adındaki bu güzel robot evi
süpürüp silmiş, kıyafetleri katlamış, yatağını Yeliz açmamış, Pembiş açmış. Yeliz yatmış, bir de
bakmış ki kıyafetleri çıkartılmış. Yeliz bu robotunu asla kötü kullanmamış ve ailesi ile birlikte
çok mutlu yaşamış.
Ece PAKDİL ‐ 3/C
TEKNOLOJİNİN ZARARLARI
Ali o gün çok mutluydu. Çünkü babası Ali’ye bir bilgisayar alacaktı. Ali bilgisayarının
hemen kurulmasını istedi. Babası da Ali’nin bilgisayarını Ali’nin kuşunun yanına kurdu.
Ali okuldan geliyor, ödevine dokunmadan bilgisayarın başına oturup oyunlar
oynuyordu. Ali’nin kuşu bir yıl sonra öldü. Ali kuşunun nasıl öldüğünü merak etti ve onunun
cesedini veterinere götürdü. O uzun bir saatten sonra veteriner amca dedi ki:
‐ Bu kuş radyasyon yüzünden ölmüş.
Ben “Radyasyon nedir?” diye sordum. Veteriner amca:
‐ Radyasyon bilgisayar gibi elektrikli cihazlardan yayılan bir dalgadır.
Artık Ali bilgisayarı hafta sonu bir buçuk saat oynuyor. Eve gelince Ali artık ödevlerini
yapıp, kitap okuyor. Ali radyasyonu okulda arkadaşlarına ve öğretmenine anlattı. Arkadaşları
Ali’yi takdir ettiler. Çünkü Ali ve arkadaşları birinci sınıfa gidiyordu. Ali’nin öğretmeni Ali ‘yi
takdir etti. Ali yeni bir kuş aldı ve bu kuş Ali’nin bir önceki kuşundan daha çok yaşadı. Ali artık
teknolojinin zararlı olduğunu biliyordu.
Arda POLATKAN ‐ 3/C
ZARARLI DERE
Şehre yakın küçük bir kasaba vardı. Bu kasabadan güzel bir dere geçerdi. İnsanlar bu
dereden balık avlarlardı. Bu küçük kasabada bir sürü balık vardı. Kaan yakaladığı balıklardan
birkaçını eve götürdü. Akşam yemeğinde annesi babası ve kardeşiyle birlikte yediler. Bir kaç
saat sonra kardeşi çok rahatsızlandı.
Hemen kasabanın doktorunu çağırdılar. Doktor muayene etti. Bugün çok hastası
olmuştu. Dedi ki:
‐ Bu kasabada insanları hasta eden bir durum var. Bunu mutlaka araştırmak gerekir.
Kaan’ın babası kasabanın ileri gelenleri ile konuştu. Bir araştırma yaptılar. Kasabanın
yakınındaki fabrikanın kimyasal atıkları dereye boşalıyordu. Bu suyla sulanan yiyecekler ve bu
suda yaşayan balıklar insanların hasta olmasına sebep oluyordu. Kasabalılar hemen
yetkililere haber verdiler. Sonunda fabrika gerekli önlemleri almak zorunda kaldı. Artık alınan
önlem sayesinde teknoloji üreten bu fabrika çevreye zarar vermiyordu.
Selin TARMAN ‐ 3/C
ÇEVRE
Benim çevrem güzeldir. Çevremde temiz hava, yemyeşil ağaçlar ve mis gibi kokan
çiçekler vardır. Hayvanlar mutludur. Bitkiler coşkuludur. Çocuklar koşar koşar durur benim
çevremde. Çöp denen atıklar yoktur hiç. Çünkü benim çevrem tertemizdir. Dünya’nın tüm
renkleri solmadan durur. İnsanlar sağlıklıdır. Nefes almak çok güzeldir. Şırıl şırıl akan sulardan
tüm canlılar yararlanır. Ağaçlarım kesilmez. Büyür büyür durur. Benim çevrem güzeldir.
Benim çevrem temizdir.
Ama bahsettiğim çevre gerçek değil. Maalesef benim hayalim. Olmasını istediğim ama
olmasına izin verilmeyen çevrem.
Selen SARAL ‐ 3/D
ÇEVRECİ
Bir gün Melek adında bir kız parka gitmiş. Ama parkın her yeri çöplerle doluymuş.
Arkadaşı uğur’u görmüş. Şaşırmış çünkü Uğur yiyeceklerin paketlerini yere atıyormuş. Melek
bu davranışı çok yanlış bulmuş. Çünkü ailesinde ve okulunda yerlere çöp atılmaması gerektiği
hep söylenirmiş. Melek çevreyi seviyor ve koruyormuş. Bu davranışı da Uğur’a öğretmeye
karar vermiş. Uğur’u daha temiz olan başka bir parka götürmüş. Uğur bu parkın ne kadar da
güzel olduğunu görünce yüzünün kızarmasına engel olamamış. Hemen koşarak kirlettiği
parka gitmiş. Melek de ardından koşmuş ve bakmış ki Uğur tüm çöpleri topluyor. Melek çok
sevinmiş ve ona yardım etmiş. Böylece Melek bu dünyaya yeni bir çevreci kazandırdığı için
mutlu olmuş.
Deniz TEKİN ‐ 3/D
ÇEVRE VE TEKNOLOJİ
Bir varmış, bir yokmuş. Didem adında bir kız varmış. Didem çevreyi ve teknolojiyi çok
severmiş. Ama arabaların egzozları havayı kirletirmiş. Onun için düşünmüş taşınmış ama bir
türlü ne yapacağına karar verememiş. Sonunda bir kulüp kurmaya karar vermişler. İlk olarak
ağaçların neden kesildiğini, neden ormanların yerine alışveriş merkezlerinin yapıldığını,
arabaların egzozlarının neden bu kadar pis olduğunu araştırmaya başlamışlar. Herkes bir
görev almış ve dört gün sonra buluşmaya karar vermişler. Dördüncü gün geldiğinde tüm
araştırmalarını tek tek incelemişler. En güzel cümleleri seçip afişler hazırlamışlar. Bu afişleri
okula götürüp öğretmenlerine göstermişler. Öğretmeni yaptıklarına çok sevinmiş. Onları
duyarlılıklarından dolayı kutlamış. Bunu8j üzerine kulüplerine daha çok arkadaşları katılmış.
Didem çevreye böyle bir iyilik yaptığı için çok mutlu olmuş.
Doğa DEMİRBAŞ ‐ 3/D
TERK EDİLEN ORMAN
Ülkenin birinde yemyeşil bir orman ve masmavi bir göl varmış. Kuşlar, balıklar ve tüm
hayvanlar barış içinde yaşarlarmış.
Hayvanlar bir sabah gürültü ile uykularından uyanmışlar. Aslan, tavşan ve tilki sesin
geldiği yere doğru koşmuşlar. Gürültülü sesleri ile iş makinelerinin ormanda yol yapmakta
olduğunu görmüşler. Günlerce sesten rahatsız olmuşlar. Zamanla gölün kenarına bir fabrika
kurulmuş. Sessiz ormanın içinden kamyonlar geçmeye başlamış. Fabrikanın bacasından
kapkara dumanlar çıkmış. Önce bu duruma dayanamayan kuşlar ormanı ter etmeye
başlamışlar. Fabrikanın kirli atıklarından etkilenen göldeki balıklar tek tek ölmeye başlamışlar.
Yük taşıyan kamyonların kocaman tekerlekleri altında kalan kirpi, sümüklü böcek ve fare
ezilmişler.
Ormandaki bu duruma üzülen hayvanlar bir toplantı düzenleyerek, çevreye duyarlı
insanlardan yardım isteme kararı almışlar. Tilki ve tavşan, insanların bir araya gelerek
oluşturdukları çevre derneklerine başlarına geleni anlatarak yardım istemişler.
Çevre dernekleri, fabrikanın sahibi ile görüşerek yaratılan çevre kirliliğinin
düzeltilmesini sağlamışlar. Fabrikanın bacasına filtre takılmış. Göldeki kirli atıklar
temizlenmiş. Kamyonlar ormanda daha yavaş ve dikkatli gitmişler. Böylece ormandaki düzen
tekrar sağlanmış. Herkese çevre ve teknolojinin uyum içinde olabileceğini göstermişler.
Ormanı terk eden kuşlar geri dönmüşler. Balıklar mavi göllerine kavuşmanın sevincini
yaşamışlar. Yemyeşil orman ve masmavi göldeki huzur ve mutluluk geri gelmiş.
Nilsu ŞİMŞEK ‐ 3/D
GELİŞMİŞ DOĞA
Ali çok gereksiz şeyler yaparmış. Mesela suyu açık bırakır, ışığı açık bırakırmış. Onun,
bütün arkadaşları onun çöplerini toplayıp, açık bıraktığı şeyleri kapatmaktan çok sıkılırlarmış.
Ali çok mutsuzmuş, çünkü hiç arkadaşı yokmuş. Ali git gide çöp atmayıp, ışıkları açık
bırakmamaya başlamış. Ali’nin dört arkadaşı olmuş. Sonra daha fazla arkadaşı olmaya
başlamış. Ali hiç çöp atmaz olmuş. Bunu gören arkadaşları ve öğretmenleri çok sevinmişler.
Müdür yardımcısı bir yarışma düzenlemiş. Yarışmayı kazanan, Ali sayesinde 3–D sınıfı olmuş.
Ali bu işe çok sevinmiş.
Doğukan ÖZTÜRK ‐ 3/D