IJ ÇOCUK ROMANI
Rıfat Dgaz
KÜÇÜKÇEKMECE OKYANUSU Çocuk Romanı
Rıfat llgaz
ISBN 975-348-041-5
5. Basım
Mart 1993
ÇINAR YAYlNLARI Nuruosmaniye Cad. Kardeşler Han No: 3/1 Kat: 4 Cağaloğlu- İSTANBUL Tel: 512 23 59 & 513 95 45 Fax: 512 23 59
Bu kitabın yayın hakları ÇINAR YA YlNLAR I' na aittir.
Dizgi: Çınar Yayınları Baskı: Yön Matbaacılık Kapak Baskı: Yön Matbaacılık Kapak: Turgut Keskin
RIFATILGAZ
KÜÇÜKÇEKMECE OKYANUSU
çınaı yaymları
I
Göl, bugün kırı§ıksız, buru§uksuz, ütülü bir çar§af gibiydi . Güne§ çıkıp da tepedeki evlerin üzerinden bulutlar küme küme yükseldikçe, bu koyu mavi çar§af, kül rengine dönü§tü bir süre . . . Bir iki saat sonra da kolalı ak bir örtü olup çıktı . Üzerinde pembe gülümsü lekeler. . . İnceden bir esinti, bulutları yumu§ak yumu§ak dağıttı. Yer yer paslı , gümü§ bir ayna kaldı ortada, kıyıdaki bahçeli evleri yansıtan . . . Bir de gölün ortasında §a§kın bir ördek gibi sağa sola ba§ vuran bir tekne . . .
Neden mi, §a§kın bir ördek gibiydi bu sandal? Kürekler Turgut'un ellerindeydi de
7
ondan. Kıç üstünde, dümende, dedesi varsın otursun, kim dinler . . . Dede değil bir Arnİral sanki. . . Ba§ında ta aa ka§larına kadar inen b ir kas ket . . . Kısa ko l l u mavi bir gömlek sırtında . . . Alt yanında da eski biçim, mayodan bozma bir don. . . Dedenin çal ımını bozmamak için ona §Ort da d iyebi liriz, eğer yat kaptanları, paralı yelkenciler, gösteri§ l i yalı beyleri kızmazlarsa . . .
«Dede ! Dümeni bizim iskeleye kırar mısın b
. ? ıraz . .. . »
Dedenin, sanki dümenini tuttuğu bu sandala sözü geçermi§ gibi . . . Hiç bozmuyor bizi.m görkeml i Arnİra l :
8
«Ne varını§ bizim iskelede? » d iye çıkı§ıyor torun una.
«Altan var. . . ;Topak Altan . . . » Dede, tam tersine iskeleden uzakla§tırmak
için açığa çevirmek istiyor sandaim ba§ın ı ama, dinleyen kim! . .. Kürekler, Turgut'un elinde . . . Güçlü olsa dedesinden daha d a geçerli olabilir sözü.
«Dede! Ne olursun, onu da alal ım sanda-la ! »
«Olmaz! . . . » «Ü da benim gibi çok güzel kürek çekiyor
dedeciğim ! . . . » Selamİ Dede gülüyor, ne var bunda güle
cek! «Senin gibi mi?» Bir ara dü§ünüyor dede, iki tayfası olsa, §U
bindiği, hayır kumanda ettiği tekne daha da hızlanır mı çıkartma gemileri gibi, hızlanmaz mı?
«Olmaz! . . . » diyor içinden, « Altan' ın babası ters adamın biri . . . Oğlunun forsalar gibi kürek çekmesine kızabil ir . Sonra anası da kendini beğenmi§İn biri. . . Geçen gün bizim hanım ı, Topkapı'ya giderken arabalarına aldılar mı ki .. . »
«Ne olursun dede ! .. . »
9
«Olmaz dedim mi, olmaz! . . . » Selamİ Dede, direniyor ama sandal onu din
ler mi? isterse dede, dümeni açığa kırsm. Torunu onu dinl"miyor ki, sandal dinlesin ! Turgut, görünürde iki küreği suya daldırıp çıkarsa da, b irine ası l ıyor, öbürünü gev§ek tutuyor. Sandal da kıyıdan açı lacak yerde iskeleye yana§ıyor. Bu sandalda dümen yok mu? Var! Var ama bu dümen i dede tutsun da arnirai lik oynasm diye takıl ı sandaim kıçma.
« İkisine birden asıl ! » «Asılıyorum ya, dede . . . » «Sol küreğe asıl , sağı bırak.» «Dede, dümeni biraz kırsana, iskeleye l » «Sen benim dümenime karı§ma! Asıl diyo-
rum, sol küreğe ! » «Dede be ! . . . Bak Altan' ın e l inde oltası var.
Turnabal ığı tutarız.» Turnabal ığına bayıl ırdı dede. Alsa sandata
Altan'ı nasıl olurdu? ݧi Turgut'a bırakmak en iyisi . . . Dümeni yava§tan içeri kıvırdı, öylece de bıraktı . Turgut küreğİn tekiyle sandalı yana§tırdı iskeleye.
«Atla ! . . . » dedi arkada§ ma. Altan, tapacının tekiydi. Davranıncaya
kadar sandaim ba§ı açı lıvermݧtİ . Dede kızmı§tı
lO
torununa: «Neden yapı§madın iskeleye l . . . » «Kürekleri bırakamadım.» Dedenin dümeninin, bir ݧe yaramadığı
anla§ıldığından kürekle çekip çevirmek gereki-, yordu sandalı . Turgut'a dü§üyordu ݧ demek.
Orsa siya, bir harmandalı oyunundan sonra yeniden yana§tı iskeleye. Bu kez torunu, kürekleri bırakıp iskelenin betonuna yapı§mak istedi. Altan elindekini uzattı önce:
«Al, §U ka§ığı ! » dedi, Ka§ık dediği olta takımıydı . Büyük bir misi
na yumağına bağlı, pırıl pırıl bir ka§ık. Olta böyle bir günde, Altan'dan, çok daha önemliydi . . . Altan, suya dü§se kurtarı l ırdı ama, elindeki takım dü§se zor çıkarı lırdı sudan .. .
«Ver oltayı Turgut'a! » dedi, dedesi . Hooop ! . . . Sandal yana§ır yana§maz uzatılan
oltayı kapıvermi§ti Turgut. Ka§ığı al ıyorum derken betona tutunmayı unutmu§, sandalın ba§ı da küt diye vurmu§tu . Eh, dede k_ızmasın da ne yapsın! . . . Gemisi tuz buz olacaktı nerdeyse ! Bir Amiral-olarak deniz erlerini boyaması gerekirdi , el ine fırçayı alıp sıvaması gerekirdi :
« Böyle salaklık istemem! Açın gözünüzü be ! . . . Bat ıracaksınız sandalı ! »
ll
Daha �imdiden, karadaki Toprak Altan'ı da kendi tayfasından sayıyordu. Gene açılıyordu sandaim ba§ı . . . Bu i§ azarlamaya gelmezdi. Topak Altan tombulluğunu, taramanlığını unutarak §öyle b ir toparlandı . Artık el inde, olta takımı da yoktu, hooop! . . .
«Cuuuppp! »
Tahrak Altan toparlanıp da hoplayıncaya
12
kadar, sandaim bordası iskeleden açılıvermişti . Başka b iri, kim olursa olsun atladığı gibi sandatın içine düşebi l irdi ama . . . Altan için olanaksızdı bu! Gölün sularını sandalın içine sıçratarak, önce gölün dibin i boyladı. Sonra sukabağı gibi suyun üzerinde göründü. Topaklık, tombulluk yaramıştı, i lk kez işine.
Dede, kıç üstünden kalkıp kayığın bordasına gelene kadar, Altan gölün d ibini bulmak isterken caymış gibi silkindi. İki kolunu iki yanında kaz gibi çırpmaya başladı. . . Çarpınıp çırpındıkça sandalı da kendisinden uzaklaştırıyordu.
Dede, ne yapmalıydı bu Altan'ı? Suya atiasa boyunu aşar mıydı? Eğer aşarsa gölün kıyısmdaki evierden koşup gelene kadar çoktan ölmüşlerine kavuşurdu ikisi de. Belki de amiraller gibi kıç üstünde oturuşuna aldanırlardı da yardımına koşmaya b ile utanırlardı.
Küreği ıskarmozundan kurtaran Turgut, ucunu ona doğru uzatarak:
«Altan! » dedi, «Tut ucundan küreği, haydi tutsana, ne duruyorsun ! »
Altan'ın onu duyduğu falan yoktu. Yüzükoyun yatmış, sanki bir kez daha suyun dibini boylarsam ne olur d iye düşünüyordu .. Uzatılan
13
kürek, kafasına çarpmı§ bu çarpma onu kendisine getirmi§ti. İster istemez bu küreğe doğru elin i uzattı , tutmak istedi , güç bela ba§ardı da. Kendisini kürekten yana çekemiyordu ama, batmıyordu da. Durumun, iyiye doğru gittiğini gören Selami Saygıner, rahat bir soluk almı§tı. Sandala yakla§tığı bir s ırada, Altan' ı tutup içeriye almak, artık ݧten bile değildi. İ lk ݧ olarak da Turğut'un el inden küreği aldı. Ustaca bir davran ı§la sandalı, Altan'a yakla§tırdı . Elini uzatıp gömleğinden yakaladı. Sol el indeki küreği sandata uzattıktan sonra iki eliyle çocuğu sıkıca kavradı . Bir çeki§te hoop içeri a lıverdi . Her ikisinin ağırlığıyla sandal kapaklanacak gibi bir yana yatt ıysa da çok sürmeden denge düzelmi§ti.
Selamİ Dede, Altan' ı kıç üstüne oturturken :
«Tak kürekleri ! : . . » dedi Turgut'a, «Ne duruyorsun sandal iskelenin burnu na çarpacak! »
Hem iskele dedenindi. Hem de sandal . . . Durmadan buyrultular yağdırıyordu ama kendisinin küreğin üstüne oturduğundan haberi yoktu.
«Daha duruyor. . . Taksana kürekleri be! . . .» «Dedeciğim, dümene geç de altından kürek
leri alayım! » dedi Turgut.
14
Durumu bir anda kavradıysa da bozuntuya vermemi§ti :
«Çeksene altımdan küreği be, ben altımdaki küreği nasıl çekeyim de vereyi m sana! Bak hala duruyor! . . . »
ݧte gene Turgut haksız çıkmı§tı, ama dede ona kolaylık gösterınede de gecikmedi . Yava§ça doğrularak küreğİn çeki lmesini sağladı . Kürek takılır takı lmaz da komuta ba§lamı§tı . Olanı biteni eziklik içinde izleyen Topak Altan bir ara:
«Nerde? Nerde?» diye sordu arkada§ına. «Ne arıyorsun?» « Ka§ık, ka§ık olta nerde?» Bu patırtıda olta çoktan unutulmu§tu. «Olta mı? Turğut nerde olta?» «Oradaydı, §eyde . . . » Ayağının dibinde, suların içindeydi olta . . .
Altan'ın üzerinden akan sular kayığın içine dolmu§tu.
«Oltamı isterim ben! » «Nah orda ! Eğil de al ! »
· Topak Altan eği l ip de oltayı alırken yuttuğu sular ağzına gelmi§ti. Uzattı ba§ını sandaim bardasına doğru.
«Çıkar, cıkar! Çık<1r da r�ıhat la ! . . .»
15
Dede, çıkarması için öneride bulunmasa da çıkarıyordu Altan, ister istemez.
«Nerdeyse bütün gölü C"lduracakmı§sın m idene ... Çıkar! » 0·· .... , « 00 .. . >>
«Sen, §U ısi: : · gömleğini çıkarsan iyi edersin ! Ser ba§ üstüne. Güne§ be§ dakikada kurutur.»
İçinde ne varsa çıkarmı§tı Altan. Bo�almı§ tuluma dönmü§tü. Sonunda rahatlamıştı i§ te ! . .
Gömleğin i ba§ üstüne sererken : « Ben balık tutacağım artık» dedi . «Haydi bakalİm, salla oltanı ! . . » Oltayı sallayıp sallayıp atmak kolay değildi.
Misinaları, sandaim içine sağdı bir süre . . . Ucunu da sıkıca oturak tahtasına bağladıktan sonra sallayıp sallayıp attı, kancal ı ka§ığı uzaklara. Bu sırada sandal da yol aldığı için tahtadaki düğüme kadar tüm misina sulara gitmi§tİ . Balıkçının iyisi, misinayı iki parmağının arasına geçirir, suların içinde olanın bitenin, bir telgrafçı gibi haberin i al ırdı . Ama Altan' da nerdeydi öyle beceri . . . Dede bir ara:
«Sen, §U oltayı biraz bana versene ! . .» dedi, « Şu kayığın dümen suyundan saHayayım bir kaç kere . . . »
16
Önce tersl ik ettiyse de tam yarım saat sonra, gönlü oldu, Topak Altan'ın. Böyle tersliklere gelmezdi , dede. . . «Çık karaya! » dedi mi, akar sular dururdu sonra .. . Bu yüzden hiç açık vermeye gelmezdi . Daha Altan' ın gömleği bile kurumamı§tı çünkü. Annesi, o belaların belası olan babası , sonra kapıya dayanırdı. «Oğlumu suya nasıl atarsınız! . . » diye suçlamaya kalkarsa nası l çıkardı ݧin içinden? Ne Altan çıkabilirdi i§in içinden, ne de Selamİ Saygıner.
Topak Altan gülerek bir öneride bulundu: «Selamİ Amca !» dedi, «Tuttuğun balık
benim olursa vereyim oltayı .» · Kolay mıydı bu parlak güne§ altında turna
balığı tutmak. Kaç kez balığa çıkmı§tı da Selamİ Saygıner, bir yavru balık bile yakalayamamı§t ı . Hem de en pahalı takım larla.
« He le ver §Unu ! >> dedi, «Bal ıklar ağzını açmı§lar da beni mi bekliyorlar, oltayı atacak d iye ! Ver de bir §ansımızı deneyel im ! »
Yapı§tı oltanın misinasına. Misina deni len ip pırıl pırıl b ir sicimdi, naylondan. İnce mi ince, dayanıkl ı mı dayanıklı ! On kiloluk turnayı bi le çekebilirdi, bu misina. Ka§ığın bir iki karı§ alt ından tutup misinayı salladı, §öyle birden attı uzaklara. Torununa:
17
«Bırakb> dedi, « Bırak �u kürekleri. çorba gibi karı�t ıı·ıp durma §U gölü! » Sal layıp sal layıp bütün gücüyle bi rkaç kez fırlatıp çekti . Her atı§ında:
«Hayd i Al lah rast getire ! )) demeyi de unutmuyordu .
ka nca l ı ka�ık , havada, güneşin ışın larıyla . parıkiay ıp çok uzaklara düşm ü �tü bu kez. Durgun suda iç içe halkalar çizdikten sonra si l i n ip yit iverd i gölün derin l i k ler inde. Yal n ız Selam i Dede'n i n elinde b i r kulaçlık m is ina ka lm ı§tı. ݧLHet parmağının çizgis ine yerle§en mis ina sanki suyun a l tında bir i let i§ im merkezi ne bağlanıvermi§ti b i r anda. Selam i Dede, bu gizl i merkezden s inya l ler bekler gibi bütün dikkat in i sağ e l i n i n iki parmağına vermi�t i .
Turna balığı avcılığının göreneklerine göre, m isina, giz l i merkezin vereceği i§aretler kollana kol lana çek i lecek, salak turna balığı, su ların içi nde ya lap yalap giden kaşığı, b ir küçük bal ığa benzet ip yuttu mu, içindek i çengel gırt lağına takılacaktı. Olur muydu bu kadar aptal lık? Oluyordu k i , bu göle kefa l leri önlerine katıp kovalayan bu güçlü, yırtıcı, sözü m ona açıkgöz balıklar bu akıl a lmaz §abanlığı yapmasalar kaşık oltalarla turna balığı avlamak bu den l i yaygın la-
18
�ır mıyd ı? . .
Kı rk e l l i metre l ik mısınanın yirmi rncue kadarı , sandalı n iç ine çöreklene çörekleııc çekilm i§t i . Selamİ Dcde'n i n iki parmağı arasındaki misi naya gizl i merkezden uyarıcı sinyaller gel meye başladı, arka arkaya . M isi na, öyk gcriliyordu ki öbü r uçta kim varsa sanki J'dHiıma çağırıyordu Sclami Saygıner'i .
Dede, kulaç kulaç m isinayı h ızla çekiyor, çektiklerin i de ayağının d ib inde ustact ':-,'Öre klendir iyordu, birbir ler ine karı§masın diye.
Çırpın t ı lar ba§lamı§tı suyun üzerinde. ir i b ir turna balığının kızıla ça lan karnı görünüverdi suyun üzeri nde. Çarpınıp çırpın ı yor, sudan h iç çıkmak istemiyordu sanki . Onun, tüm dircn i§ine karşın Saygıner, var gücüyle çekip atıvermݧti içeriye . Öyles i ne ters bir yere düşmü�tü ki bal ık, at l ayıp sıçradıkça bütün mis ina ları b irb ir i ne k3rı§tırıyordu. Onu kurtarmak isted ikçe b i l inçl i olarak daha da huysuzlaşıyordu sanki . Ne yapıp yapıp balığı oltadan kurtarma lı, onu, §U suyla dolu, geniş bölmeye atmal ıydı. Bu da kolay olmamı§tı.
Kancayı boğazından kurtarmak iç in zorluk çıkarıyor, Se lam i · Dede'nin parmaklarını d i§ lem ek için ağzını açıp kapatıyordu. Dişleri , teste-
19
re gibiydi. Balığı, kancadan kurtarıp da bölmeye atınca:
«Hiç kıpırdama asla nı m ! » dedi , «Artık ne yapsan para etmez, bırak huysuzluğu da kara bahtına razı ol! Civayla pariatılmış kurşun kaşığı, balık diye yutarsan sana kimse acımaz. Bu kaşık olmasaydı da balığın kendisi olsaydı ne yapacaktın? Midene indirmeyecek miydin? Biz de seni öyle yapacagız işte ! . . İ ndireceğiz midemizel Hiç de yeni işkenceler uygulayacak değil iz, kimi insan lar gibi . . . Gü le oynaya yiyeceğiz seni ! Eh ! . . Herkesten ayrı olarak bir iki kadehlik i lacımı da içebil irsem, sana sevgi lerim i de sunarak! Ne mutlu bana ! »
Daha, neden dola§acaklardı k i gölde ! Güneş in , korsarı gemisi gibi maviliklerde dem ir1ediği şu yak:cı saat lerinde? Saygıner :
«Ahan ' >� dedi , «Giy, şu göm leği ni, kururmı�tur artık ! »
Mayosu ıslaktı ama, o d a kuru olacak değil di ya! Selami Dede oltanın lni::.ina�;ını sar ıy�rdu. işi ni bit irdikten sonra:
«Al oğlum �u ol tanı! » d<tfı i , «Çük i�c yaradı bu gü n doğrusu ! »
«Kocaman bir turna balığı yakaladı bu olta! Aferin benim ka§ ığıma! Babam bayramda iyi ki
21
alrnı� onu bana ! » <<Dedeeee ! . . Bana da a l ır mıs ın bayram
da?» ded i Turgut . «(\ltan dördü ncü sın ı fta, sen üçte ! . . Şu
demektir ki , sana ol tayı bir yı l sonra al ırım ancak! »
İskeleye yakla�ı yorlardı . «Ece Selamİ Amca, bu bal ık ne o lacak?»
dedi, Altan. «Sana versem götüremezs in ki . . . Çok ağır.
Eğer küçük olsayd ı a l ır götürürdün .» « Ben ded im ki , tuttuğun ba l ık ben im
ded im . Sen de h iç sesin i çıkarmadın ! Öyle değ i l m i Se lamİ Amca?»
« Ben ne bi l i rdİm böyle büyük bal ık tutulacağı n ı ! . . Neyse bu seferl ik ben im olsun, ge lecek sefere de sen in olur. . . »
« H ayır Selamİ Amca, bu seferl ik benim o lsun! . . »
«Can ım sen ne yapacaksın bu kadar büyük balığı?»
« Babama göstereceği m . Baba d i yeceğim, i yi ki bana oltayı almı§sın. Bu oltayla bak, nasıl büyük balık tutulurmuş gör, d iyeceğim . . . »
« Bu sanda l olmasaydı olta nasıl tutab i i ird i balığı?»
22
«Ültanın hakkını yemeyiz, yaptığı ݧ kadar balık ayırırız ona, ba§ı i le kuyruğu oltanın, ortası da balığı tutanın ne ders in? Kayığı n payını da unutmazsın ! »
«Olmaz! . . Ben balığın hepsini ist iyorum.» Sandal, nerdeyse iskeleye çarpacaktı . Dede,
uydurma bir öfkeyle: «Tutun iskeleyi, uzat ın e l in izi be ! . .» diye
bağırdı . Turgut, e l iyle betonu i t ince sandalın ba§ı
açı lmı§tı. Altan'ı bir patırtı i le dı§arı çıkarmak ist iyordu.
«Az daha gene düşecektin göle ! » dedi, « Herkes alay edecek sen in le ! . . Sabahtan kimse yoktur balkanlarda . . . At la çabuk! Turgut, al solundaki küre ği, sağ siya ! .. Altan sen de önce oltanı at iskeleye ! . . Durma ! . . »
Altan oltasını atmı§tı ba§arıyla iskeleye, § imd i sıra kendisindeydi . Selam i Dede:
«Tut iske leyi, tamam, sıkı tut! . . Turgut, yardım et, bırak kürekleri de ! . . Hadi at la , ne duruyorsun! . . »
«Balık? Bal ık ne olacak?» «Atla sen ! . . Hoooop! . . » Neyse sağ sal im atlamı§tı . «Dayan iskeleye Turgut! İki e l in le sıkı sıkı
23
dayan! . . » ·
Sandal açılmı§, Altan iskelede kalmı§t ı . . . Ne yapacağını §a§ırmı§a benziyor�u. Yoksa sandal ı kendi haline b ırakıp kaçacak mıydı?
«Haydi ! . . » dedi, Selamİ Dede torun una, «Çıkar gömleği ni de atla suya ! . . Anneannen bir sepet versin sana. Şu odun ta§ıdığımız sepe
·ı t ı . . . » Mayosu ayağındaydı Turgut'un. Gömleği
n in düğmeleri çözük olduğundan, çıkarmasıyl a atiarnası bir oldu suya. B u gölün en güzel yüzenlerindendi. Betonun üzerinden iki takla atarak atiayan hiçbir çocuk· yoktu Çekmece' de ondan ba§ka.
Kafası, sulara gömülü, üç be§ kulaçla tutuvermişti kıyıyı. Kıyıya çıkar çıkmaz Topak A1tan ' ı bulmuştu karşısında Altan:
«Verin benim balığımı ! » diye atiarnıştı üzerine. İki kolunu yüzüne siper eden Turgut, ilk tokadı savuşturmuştu. Eğer koşmaya başlarsa TopakAltan onu hiç tutamazdı gözü pekti, hiçbir şeyden korkmazdı .
«Bak kardeşim!» dedi, «Balık . . . » Ama ikinci kez tokat sağ yanağında patla
mıştı . Kendinden bir yaş büyüktü ama Alt an, göz göre cr()re de onun tokadını yiycmezdi ya ...
24
Çevikl iğine güvenerek hir kaleci becerisiyle ayakları na atlamı§, ikis in i birden çekince Topak Altan' ı devi rmi§ti . Eğer üzerine atılmasa hemen ka lkacak, !1u kez öfl<c!cı ıdiği ıçın daha
çoğunu yiyecekt i tokadın. Üzerine çıkıp kol larını tutmak istiyordu, kendisine vurmasın diye. Şu anda rahatça onun yüzüne bir iki tokat atabil i rd i . Ho§lan mıyordu bu kavgadan ama Altan h iç de onun gibi dü§ünmüyordu. Hantalsa da Turgut'a bakarak daha güçlüydü.
« Ben, sen in le kavga etmek istemiyoru m ! » dedi , Turgut açıkça .
« Ben istiyorum. Verin balığı mı ! . . » « Bırak beni ! » dedi, Turgut, «Git dedemden
iste balığı, bana ne ! . . » «Ak§ama sen de yiyeceksin ! » «Yemeyeceğim ! Söz! . .» Üzerine oturduğu için Altan' ın kendisine
b ir zararı dokunmuyordu. Ama durmadan debeleniyordu altında .. . İki koluyla iti nce bir yana devirivermi§t i . Turgut'u bu kez de Altan altına almı§tı.
«Sen çağırdın ben i sandalınal » dedi, « Çağırmasan gelmeyecektim ! . . »
« Ben seni kürek çekel im d iye çağırdım.» «Al sana kürek! . . Al sana sandal ! . . Al sana
balık! . . » Arka arkaya üç tokat y iyen Turgut, toparla
nıp kaçmak istediyse de tam kaçarken b ir çelmede dü§ürüverdi onu Altan, yüzükoyun . . .
26
Artık eği l ip vurmuyor, tekmel iyordu boyuna. Turgut:
«Asıı ım! . . » d iye seslendi dayıs ının oğluna. Çivi Asım derlerdi ona . Orta birdeydi .
M a hal lenin en iyi top oynayan ı . . . Duymuştu çağrı ldığım . .. Ama ses çata l çataldı . .. Tanıyamadı, Turgut'u sesinden :
« Kim beni çağıran?» d iye pencereye koştu. Turgut'un tekmelendiğin i görü nce bir inci katın penceresinden at layıvermişti , bahçeye . Bahçeden de göl kıyısına koştu . Çivi Asım' ın , üzerine doğru koştuğu nu gören Topak Altan, toparlan ıp kaçmak istediyse de beceremedi. Yolunu kesen Asım, bir tekmede boylu boyunca uzatıverd i .
«Kalk beni de tekme le bakayım ! » dedi . Bir, bir daha . . . Arkadan bir tokat daha, bir
de tekme . . . «Al voltanı şimdi ! Bundan sonra kendin
den küçüklere e l kaldıramazsını . . Kaldırdın mı kolay kolay kurtu lamazsın e l imden . . . »
Çivi Asım dönmüş, gidiyordu. «Ben de sen i abime söyleyeceğim ! . . » dedi
Topak Altan. « İstersen babana söyle ! Öldürecektİ n Tur
gut'u.»
27
. «Ama o da benim balığırnı aldı, dedesivle bır oldu da ... �>
J
«Öyleyse dedcsine gitseydin. Turgut'u dövmekle ne geçt i e l ine ! Balık genededesinde kalmadı mı?»
«Dedesinde kaldı. . . » « Haydi P, idelim Selami Amcayla görüşelim
bu i§i. Yürü . » �< Ben, abi me gideceğim! . . » . « Abinden de korkan yok!'> Söyle de ge lsı ı ı,
ge leceği varsa göreceği de var... Benden de selam söyle ! »
28
II
Selami Dede'nin dı§arda olandan bitenden hiç haberi yoktu. Amiral koltuğundan torununa sesleniyordu:
«Turguuutt ! Nerdesin?» Bu balık, sandaldan eve nasıl ta§ınacaktı?
Odunluktaki sepetle eve götürülebi l irdi , götürütürken de k imse görmezdi .
«Turgutt! . . » « Buyur Dede ! . . » «N erdesin be ! . . Hani odun lukta bir sepet
vardı , hani §U eve odun ta§ıdığın sepet? . . . » «Evet Dede ! . .» « ݧ te o sepeti hemen al da gel ! . . Bal ığı içine
koyal ım da . . . » «Dede ! . . » «Ne var? . . . »
29
()
«O dediğin sepet var ya . . . »
«Eeee? ... » «0 sepet in dibi del ik . . . »
«Canım, b i l iyorum, de l ik olduğunu . . . Bir de ekmek koyduğumuz büyük çanak var ya ... »
Balığı onu n içine �oyacağız, öylece eve götüreceğiz demek istiyordu ama, d iyemiyordu . Balkonlarda oturan kom§ular, bakal ım tuttukları bal ık büyük mü, küçük mü diye ba�larını uzatırlar, Altan'ın babasının öfkesini onun üzeri ne çekerlerdi .
Turgut, bunları an layamayacak kadar salak
30
deği ldi . Daha yenr çıkmı§tı balık kavgasının için den . . . Gözünden, Altan'ın vurduğu yumruğun acısı gitmemişti . Kavga, bir bakıma daha son uçla _n mamış, sürüp gidiyordu.
«Peki Dede ! .. » dedi , «Söyledik ler in i getiriyoru m ! »
«Çabuk! . . » Tam bu sırada, Topak Alta n'ı e l i nden tutan
Dursun Darkapı, Selamİ Dede ' n in bahçesi n i n bi t işiğİndeki iskeleden:
« Kolay ge ls in Selamİ Amca . . . » dedi bir avu -kat kurnazlığıyla .
« Hoş geld in oğlum ! » « Biz tutu lan balığı a lmaya geldik.» « Hangi balığı? » d iye sordu. «Benim tuttu
ğum balığı mı?» «Altan'ın oltasıyla tuttuğu n o büyük turna
ba lığın ı. . . » « Yani ş u ben i m sandalıma binip de kendi
e l imle tuttuğum balığı, öyle m i?» «Evet Selamİ Amca ! O balığı işte ! ..» « Ben ona dedim ki , bu balık bugün ben im
olsun , başka b i r gün tu ttuğumuz balık da sen i n olu r. . . »
«Ama sen Altan'a, ver şu oltanı demişsin , eğer sen in oltanla bahk tutarsam, sen in olsun
'
31
demişsin! » « Dedim ama sen ona bakma . . . Benim §imdi
söyleyeceğim söze bak! ݧte sandal, i§te göl ! . . O l ta da elinizde . . . Şöyle bir iki saat gölde ka§ığın ız ı sa Ilayın bakalım. . . Eğer tutamazsanız o zaman konu§uruz. . . Eğer tutarsanız, sandal payı istemiyorum sizden!
Tam bu sırada Turgut, sepetin içine çanağı oturtup getirmi§ti . Kendi iskelelerinin betonuna iki kürekte yana§tırmı§tı sandalı , dedesi :
A .
. ı d d
. « t ıçıne . . . » e ı . Turgut tam sandal yana§ırken el indekini
bırakıverdi kıç üstüne. Selamİ Dede, önce anla§mayı sağlam bir sonuca bağlamak istiyordu.
«Anla§tık mı çocuklar? » dedi, « Bakın, size iki saat izin . . . İki saat turna balığı avlamak için dola§ın ! . . B izim Küçükçekı'nece'de, sandal ın iki saati kaç l ira eder? Onar l iradan yirmi l ira, değil mi? Turna balığı tutamazsanız bi le sağlam yirmi l ira kazandın ız demektir . . . »
Bu öneri onları dü§ündürmeye ba§lamı§tı . Altan, Dursun ağabeyinin yüzüne bakıyordu.
«Peki ! . .» dedi, Dursun. «Balığı al da çık sandaldan öyleys�! »
Selamİ Dede kayığın tam ortasına yerle§tird i sepeti. İçindeki büyük ekmek çanağİna baktı,
32
bir de sandaim içindeki çırpınıp duran turna bahğına ... Bu balık o çanağa sığmayacak kadar büyüktü. İskeledeki çocuklar da anlamı§lardı bunu. Dursun Darkapı:
«Amca! » dedi, «Çok büyükmü§ bu turna balığı! . . »
«Büyük olmasına büyük ama bu Küçükçekmece gölünde, b u balıktan büyük niceleri var daha . . . »
« Bakalım biz tutabilecek miyiz? . . . » «Neden tutamayacakmı§sınız? Hem de
daha büyüklerini . . . » « Ya tutamazsak? . . . » Doğru ya . . . Ya tutamazlarsa? Kapıya gel ir
ler de balıktan paylarını isterlerse? «Çocuklar, balık avı bu. . . Bell i olmaz . . .
Olur ki, tutamazs ınız. Böyle bir terslik olursa yarın bana gel ir, benden iki saatliğine sandalı istersiniz .. . Veririm sandalı size! Söz! »
«Ya bu kadar büyüğünü tutamazsak? . . . » « Büyüğünü tutamazsan ız. . . Onun da bir
kolayını buluruz art ık.» B iraz daha dü§ündükten sonra: « Bu kadar büyüğünü tutamazsanız siz de
iki tane balık tutarsınız. İki küçük balık, bir büyük balık etmez mi? .. . »
33
«Eder. . . » dedi, Dursun Darkapı . . . « İki küçük bal ık bir büyük bal ık eder. . . »
Selamİ Dede, turna balığını kaldırıp çanağın içine oturtuvermݧt i . Gelgelel im balık iyi oturmamı§, kuyruğu, dimdik sepetten dı§arı çıkmı§tı . Çocukların gözü hala balıktaydı .
«Bakın çocuklai!. . �� dedi Selami Dede, «Ya üç tane tutarsanız, ne olacak, ya iri iri üç turna balığı tutarsanız . . . »
Dursun Darkapı diretti . « Ne olacağı var mı? . . . Üçü de bizim olur ! . . » «Hayır! » dedi Selami Dede, «Üçüncü balık
sizin olmaz. O da sandal ın hakkı. . . » « Neden?» «Nedeni var mı, sandal kimin?» «Ama balığı tutacak biziz ! » «Çok kurcalamayın çocuklar, bu balığı da
tutan k imdi? Ben deği l m iydim? Sizin altanızın payına iki balık dü§üyor da ben im sandal ın payına neden bir balık dü§mesin. Bu i§i fazla kurcalamayın dedim size ! Hemen çıkın balığa! .. Hayd i büyük balık da tutsan ız, küçük balık da tutsanız iki balık sizin. Siz de üçüncü ba l ığı tutmak i çi n sandalı dola§tırıp durmazsın ız gölde! . . »
Çocuklar kendilerinde fazla güç bulamamı§lard ı. Aıı �öz üzerine hemen küreklere asıldı lar.
14
Selami Dede, kıyıya betonun üzerine güç bela oturtluğu sepeti, eve kadar nasıl ta§ıyacaktı, onu dü§ünüyordu! İskeleden çocuklara el sallamayı da unutmuyordu, bu arada:
« Haydi çocuklar! Avınız bol olsun! . . Geç kalmayın ! . . Tutamazsanız yarın da veririm sandalı size ! »
«Sağol Selam i Amca ! . . » dediler, sandal açıl ırken, «Geç kalmayız! »
35
III
Selami Saygıner, soluk soluğa çıkardığı balık sepetini halkona korken karısı Huriye Hanım da:
«Aşkolsun Selam i! . . » dedi, «Torununu, tekme tokat döven canavariara sandalı teslim edersin, gezsinler diye öyle mi?»
«Sus Hanım! . .» dedi terini mendiline si ler-ken, « Ben onlara gezsinler diye vermedim.»
«Ya neden verdin?» «Balık tutsunlar diye ! » «Onların balık tutmalarından sana ne?» . «Sana ne olur mu! Ben onların oltalarıyla
tuttum bu kocaman balığı. .. » Huriye Hanım tam o zaman ba§ını çevirip
36
bakmıştı, delik sepetin ıçme yerleştirilmiş ekmek çanağının içindeki koskocaman turna balığına. Balık, içinde bulunduğu çanakta sanki ayakta duruyordu, sığmadığı için.
«Demek Çekmece gölünde büyük turna balığı da varmış, öyle mi? Anaçlıktan kıpkırmızı olmuş karnı . . . Sakın kart olmasın bu balık?» diye sordu.
« Hanım, Hanım, böyle balığı Hilton Ote-
37
l i 'ne inen milyonerler bile yiyemiyor. Böyle az bulunur bir balık için durmuş, i leri geri laf ediyorsun ! . . »
« Yani bu bal ık, Turgut'un tek me tokat dövülmesine değer demek istiyorsun, öyle mi?»
« Hiç bir şey demek istemiyorum. Önlüğünü bağla da ayıklamaya başla! Hemen buzdolabına koy ki, üç gün çoluk çocuk bol bol balık yiyel im! En azdan on kilo bu balık! »
«Yok yirmi kilo ! » « Bel im kırı ldı merdiven leri çıkarken . .. » «Senin, el lerin cebinde merdivenleri çıkar.!
ken bile belin kırıl ıyor. Bak Selamİ Bey, ben bu turna balığını ayıklamarn bir . . . Başka balık olsa ne ise ne ama, bu balığı ayıklarnam aniadın mı?»
«Neden ayıklamazmışsın? ... » «Ayıklayamam da ondan, yani becere
meını .. Islak sabun gibi kayıyor bu turna balığı elden, tutulmuyor. . . »
«Öyle desene Hanımcığım, ben de sandım ki, kırk yıl l ık kocana baş kaldırıyorsun ! .. Her şeyin bir kolayı var Hanımcığım ! .. Geçen gün ayıklarken görmedin mi? Önce yatırdım musluğun taşına balığı. . . Sudan geçirdikten sonra eski bir havlu aldım el ime, temiz bir kuruladım,
38
kuruttum. Kurutmazsan, e l inden kayar gider. Sonra al ırsın eline bıçağı, bir e l in le tutar, öbür el inle de ba§larsın pullarını kazı maya ! . . »
«Tavla pul ları gibi . . . Kazıyabi l irsen kazı ! Tam kazırken, fırtt elinden kayıveriyor ! »
«Havluyla tutup kazıyacaksın, Hanım !» «Canım Selamiciğim, madem nası l kazına
cağını biliyorsun . . . Yatır §U bal ığı musluğun ta�ına da, adam gibi bir ayık la! . . »
Doğru söze ne den irdi . Karısın ın yardımı i le çıkardı babaç turnayı sepetten, iki el iyle . . . Musluğun ta�ına boylu boyunca uzattı, açtı musluğu balığın üzerine. Göldeki bitkilerin arasında yuvalanıp büyüyen balığın derisi, suya yayılan çürük yaprak bulamaçları içi nde kaypakla�ıp tutu lmaz hale gelmi§t i . Yağl ı güre§teki dinç güre�çi lere benziyordu balık. Ele, avuca sığm ıyordu . Gerçekten zordu, turna bal ıklar ın ı ayık-lamak . . . Ama Se lami Dede 'n in el inden ne kur-tulurdu . . . Tam iki saat sonra:
« Hanım ! . . » dedi, « Bu balık tamam ! Şun ları koy buzdolabına, §Un lar da tavaya . . . Kavanozda sakladığın yanık yağla kızart ırsan sana yed iririm hepsini ! Yağı taze taze koyacaksın ! . . Böyle bir turna bal ığı, senin yanık yağınla kızarmaz! . . »
"'9 _,
«Peki peki ! . . Geç masana da beni bekle, bakal ım nası l pi§iriyorum? Belki de tava yapmam da ızgara yaparım. . . Bal ığı n tam yağlı zaman ı . . . »
Az önce, Huriye Hanım kömür mangalım yakmış, arka balkanda hazı rlanmı§tı. Kocasının bundan haberi yoktu . Ters yandan esen lodos rüzgarı , kömür kokusunu daha yeni getiriyordu burnuna:
«Sen çok ya§a emi karıcığım ! . . » dedi , «Ben, i lacı mı bardağıma koyup masaya geçebi l irim artık. Haydi göreyim sen i ! . . »
Öyle ya. . . Koskocaman balığı tek başına ayıklamış, d i l im di l im de kesmişti . İş in gerisini karısına bırakacakt ı ister istemez . . .
Göl , ayağın ın altına, Türkmen kil imi gibi seri lmişti . Lodos kırı lmış rüzgar, sanki ne yandan eseyim d iye düşünüyordu. Gölün , kuzeye açık yanında bulut birikimleri başlamışt ı .
Bir Amirat' in uzak görüştülüğü i le kendi gemisin i aradı gölde . . . Y aş l ı l ığından gelen uzağı görme yeteneği, i§ine yaramış, sandal ın ı taa karşılarda görmüştü. Bu göl h iç bel l i olmazdı . Karadeniz'de fırtına, kendin i altı saat önceden bel l i ederd i ama, göl hiç de böyle değildi . Bu yüzden Küçükçekmece gölüne, Okyanus adını
40
takmıştı, Selamİ Saygıner. Okyanus, böyle mi deği l mi bilmiyordu ama, bu göl ne Akdeniz'e benzerdi ne Karadeniz'e ! . . Rüzgarın patlaması ile dalgaların, kıyıdaki sandal ları parça laması bir olurdu. Bu yüzden sanda l sahipleri uyanık olmak zorundaydı. Yoksa sandal hevesli leri elbise ısınarlar gibi her mevsim, yeni bir sandal
41
sat ın almaktan kurtulamazlardı . Karısı önüne nar gibi kızarmı§ balığı korken sormak zorunda kald ı :
« Hey! . . Selamİ Bey! . . » dedi, «Ne dü§ünüyorsun? Karadeniz'de gemilerin mi batt ı?» İ çinden karısını övmek geldi, ama açığa vurmadan sordu kendi kendisine:
« Yahu, bu kadın da nerden biliyor Karadeniz'deki fırt ınayı dü§ü ndüğümü ?»
Çocuklar bir o yana bir bu yana çeviriyarlardı sandaim ba§ınt. Balık tutup tutmadıkları bile bel l i olmuyordu . Oynuyorlar m ıydı? ·
«Zararı yok . . . » dedi, «Nerdeyse ak§am oluyor bal ık tutsalar da tutmasalar da er geç dönecekler! . . »
İ lk lokmayı attı ağzına: «Eline sağl ık Hanımcığım ! . .» dedi, «Tam
isted iğim gibi kızartmı§sın ! .. » «Sen de fena ayıklamamı§sın bal ığı ! » dedi,
« Peynir keser gibi de kesmi§sin di l im, di l im . . . » « Turnanın etine de diyecek yok! . . Rengi de
Edirne peyniri gibi . Bal ık büyük oldu m u kı lçığı da, §öyle bir si lkeleyince ayrı l ıveriyor. . . »
İkisi kar§ı l ıkl ı birbirlerini övüyorlar� ı ya §U sandaldaki Topak Altan'ın h iç mi payı yoktu bu turna bal ığında?
42
«Adam sen de ! . . » dedi, «Altan'ın oltası ile tuttum ama ne oldu oltasına, eskidi mi, a§ındı mı? Ben de onlara kar§ıl ığında koskocaman sandal verdim. Gölün bütün balıkları onların olsun ! Sallasın oltasını, çeksin en irisini turnaların ! »
Bir yudum da i lacından a ld ı . İçine biraz su koyu nca birden ağanveren bu i lacı, her ak§am birkaç yudum içmezse keyfi yerine ge l mezd i . Asık surat lı b i r dedeyi bu evde kimse sevmezd i . Ne Turgut 'un annesi ne de babas ı . . . Ankara'da i§leri çıkmı§tı onların . Giderken Turgut 'un küçük karde§i Özgür'ü de götürmü§ lerd i .
Huriye Han ım tepside balık di l imlerine bakıp bakıp:
«Eh ! . . Burada olsalardı da bol bol bal ık yeselerdi . . . » diye söylenip duruyordu.
Göl, ayakların ın alt ında idi . . . Bu gölde herkes balık tutuyordu . Tutmayanlar ise tutandan on lira verip en iyis ini , en irisini alabil irdi bal ı ğı n . . . Bu da mı tasaydı?
«Ama böylesi az bulunur ! . . » diye içi nden geçirip duruyor, öfkesini Turgut'tan al ıyordu :
« Hadi, otur ye ! . .» diyordu, «Ne dola§ıp duruyorsun ! . .»
43
«Topak Altan'a bakıyorum! » dedi Turgut. «Ne varını§ Topak Altan'a bakacak §U kızar
m ı§ balığa baksanal » « Ya Altan abisiyle balık tutarnazsa ne ola
cak? Sonra ben i döverlerse? . . . » « Hele bırak bu kuruntuları da bal ığın ı
ye ! . . » Huriye Hanım öyle diyordu ama onu da bir
tasadır almı§tı. Sordu torununa: «Turgut! . . » dedi, «Deden sandal ın ı neden
verdi o çocuklara? . . . » « Neden mi verdi?» diye o da kendi kendine
sordu . «Dedem, bu balığı, Altan ' ın oltasıyla tuttu da ondan verdi . . . On lar da böyle bir balık tutsunlar diye . . . »
« Ya tutamazlarsa ! . .» « Ben de onu dü§ünüyorum ya ! . . O zaman
ben i döverlerse ne yaparım ben ! . . » «Ah bu deden ! . . » Dayanarnadı Huriye Hanım: «Selamİ ! . . » dedi, «Se n bu Hüsnü Darkapı'
n ın ne belalı adam olduğun u bilmiyor musun ? . . . »
Selamİ Dede, içkisinden bir yudum daha aldıktan sonra:
« Bak Hanım ! » dedi. Onun ters bir adam
44
olduğunu biliyorum ama ben ondan da belalıyım, aniadın mı ! »
«Aram, onun karısı i le hiç iyi deği l ! . . » «Kabahat sende ! Hep senin huysuzluğun
dan ! » «Geçen gün öyle sıcağında ben Topkapı'ya
giderken arabalarına beni almadılar. Yanımdan hı§ım gibi geçtiler ! »
«Kim bilir ne söyledin de darılttın karısını mahal lede ! »
«Ya sen ! . . Kim bilir ne yaptın da kızdırdın kocasını ! . . »
« Bak karıcığım, i§in doğrusunu ararsan ikimiz de suçluyuz! Sanıyorum, biraz huysuz ki§ileriz biz! . . Bahçelerimiz iç içe onlarla .. . Kapılarımız yan yana, balkonlarımız kar§ı kar§ıya, pencerelerimiz birbirine bakıyor. Biz, neden geçinem iyoruz, olur mu böyle §ey?»
«Suç b izde mi, onlarda mı?» «Diyel im ki terslik onlarda. Biz daha ters
davranıp onların tersliğini arttırmıyor muyuz?» «Sen hep böylesin i§te ! . . Ak§am oldu da §U
bardağına bir yapı§tın mı dünyayı gül pembe görüyorsun ! . . »
«Dünyayı gül pembe görmek kötü mü?» «Sen görmü§sün kaç para eder, ba§kası dün-
45
yayı kömür karası gördükten sonra . . . » «Şimdi uzun etme ! . . Sen bütün balıkları
kızart, gerisine karışmal . . » «Bu kadar balığı kim yiyecek! . . » « Ben kızart d iyorum, o kadar! Elbet bir
yiyen bulunur. Biz düşmanlıklarımızı, geçimsizl ik lerimizi, çocuklarımıza, torunlarımıza miras bırakamayız, aniadın mı ! »
« Ben anladım anlamasına da kapı komşularımız da bir anl asa! . . »
« Biz on lardan yaşl ıyız. Bu ݧ bize düşer, karıcığım ! Bugüne kadar biz de yanı lmış olabil iriz. Bu böyle gitmez. Çocuklarımızı, torunlarımızı da kendimize benzetip onları çevrelerinden soğutamayız. Bugün Turgut nası l can atıyordu arkadaşını sandala almak için, bir görmel iydin ! Sonra ne oldu? . . . İki saat sonra kavgaya tutuştu lar, demek sevdirememiş ken�isin i ! Belki de bizim yüzümüzden ! Bizim düşüncesizliğimizden . . . Hadi durma, koy bütün balıkları ızgaraya! . . Bu akşam tutup getireceğim onları ! Turgut' la barıştıracağım .»
Birden yüzünü kuzeye doğru çevirdi . Tepelerin üstü karanvermişti .
«Tamam! . . » dedi, «Fırtına patlamak üzere ! »
46
Balığın en güzel parçasını sona bırakmı§tı . Çatal ını bir yana iterek eliyle kı lçığını ayıklayıp
1 attı ağzına, bardağından da bir yudum aldı : « Hanım ! . .» dedi, «Ben gid iyorum! . .» «Nereye?» «Suat Bey'e gidiyorum. Motorunu isteyece-
ğim.» «Ne yapacaksın ak§am ak§am motoru?» Karısın ı tela§landırmak istemiyordu: « Binip de §öyle bir ak§am sefası yapaca
ğım .» dedi . « Dede ! . . » d iye atıldı Turgut. «Dedeciğim,
ben de geleyim! . . » Duyuramamı§tı bile. Selamİ Saygıner, h ızla
merdiveni inip Suat Beyler' in yolunu tutmu§tu.
47
IV
Dursun Darkapı, sandal iskeleden ayrılır ayrılmaz, karde§ine:
«Ver o küreğİn tekini de bana! . .» dedi, «Sen düm e ne geç! .. »
«Ne dümeni ! » dedi Altan, « Kürekler sende olursa ben nası l dümen kullanırım?»
«Daha ne istiyorsun, kaptan yaptım seni ! . . » « Ben, Selamİ Dede gibi kaptanlık istemiyo
rum . İnsan dümeni kırdı m ı sandaim ba§ını çevirebilmeli! .. »
«Suat Bey'in motoru gibi motorumuz olursa o zaman yaparsın, o dediğin kaptanlığı ! Sen §imdi kalk da §Urdan, k ıyıdan biraz açıl al ım! . . »
48
Ağabeyine dikle§mek, ݧİne ge lmezdi, §U durumda. Karada olsa neyse neydi ama, sandalda kabadayılığın yeri yoktu.
«Peki Abi! . .» dedi, « Kaptanl ığı kabul
49
ett i m ! . . » « Öyleyse o l tay ı ge t i r, yan ı m a koy! . . » « H ay h ay ! » ded i biraz da gü l c rek, « De m ek
b a l ı k t u t m ayı da se n a l ıyors u n üzer i n e ! » « Bi raz be n sa l l ayay ı m ; son ra ve r ı n ın
s a n a ! . . » « B i r de n e m e m e izi n ve rseydİ n iy i eder-
d . ı ı n . . . » « Pek i ! . . » ded i Du rsu n . « Üç ke re sa l la , b a n a
ve r ! . . » « Y a b i r i nc i a t ı st·a t u tarsa m ? . . . » .> «Tu t a rs a n kol ay . . . O l tayı b i r k e re d a h a faz-
I ada n ata rs ı n ! . . >) Oluıyı e l i ne a l m ı�, k a� ı k l a çe nge l i s uya sar
k ı t m ıst ı : .> « Bak ! . . >' dedi , « O i tay ı açm ak i ç i n sark ı t ıyo
r u m bu n u say m a ! . . Sa l l ay ıp sa l lay ı p atarsa m hi i i r, d iye sayacağız, t a m a nı m ı ? »
« Pe k i , pe k i )> dedi , g ü lerek. « O i tayı sa l l a n d ı r da ucu n u s ı k ı s ık ı ot u rd u
ğ u n ye re bağl a, ned ir otu rd uğu n t a h ta n ı n ad ı ? Çab u k söyle ! . . »
«Ot u ra k ! . . » Ağa bey i o n a b i r «Afe ri n » çek t i . « Ne gü l üvorsu n ? Se n d e be n i m ot u rd u ğ u m
;._ � :...... gibi b ir t a h tada o t u r m uyor m u s u n ? »
5 0
Altan, oltan ın u cu n u oturağa s ık ı sıkıya bağlad ıktan sonra misinayı çekip sandaim içinde çöreklemeye ba�ladı . Sandaldan ne kadar uzaklara atarsa o kadar çok bal ıkiara rastlayacağı n ı san ıyordu. Oltan ın kaşığı e l i ndeydi . . . Sandal yavaş yol ald ığına göre çok bir şey değişmezdi uzaklara atmakla .
« Haydi bakalı m küçük bal ıkçı ! Allah rast . ' get ıre . . . » « Şimdi görürsün büyük mü, küçük mü?» «El in ağırla� ı rsa haber ver de bi rlikte çeke-
l . ' ı m . . . » «Ültaya · vursun . . . Kolay. . . Ben sensiz de
k . ' çe erım . . . » « Haydi göreyim sen i ! . . » Misinan ın tümü, suların derin l iğine dal ıp
gitmi�ti . Güne§in son ı� ın ları , m isinada yansıyordu . Ak ı§ıktan bir çizgi gibi su ları n mavil iğini delip gid iyordu .
« Haydi ! . .» dedi D ursun,«Çek artık ! . .» Bel l iydi, yoktu bir takı lan oltaya . . . Altan
çektikçe daha da kolay gel iyordu olta tak ım ı . . . Birden -durak! adı Altan :
«Vurdu ! » dedi , «Ülta ağı rla§tı birden . Hem de on kiloluk b ir turna vurdu ! . . »
İ nanmamt§tı Ağabeyi :
5 1
« İyi tartt ın mı?» dedi, «Sakın yırmı kilo olmasın ! . . »
Misina gerilmi§ti. Vurmu§ olabilird i . «Zor çekiyorum, gözü m kör olsun ! . . » «Yardıma geleyim mi?» Artık inanmı§ olacaktı ki , kürekleri bırakıp
Altan'ın yanına ko§mU§tU. «Ah ! . . » dedi Altan, « Bıraktı oltayı ! . . » « Kaçırdın öyle mi? . . . » « Kaçt ı ! . . » dedi. « Yazık! . . » İkisi de Selami Saygıner' in çekt iği balığı
anımsamı§lardı. «Öylesi az bulunur. . . » dedi Dursun, «Çana
ğına sığmıyordu. En azdan sekiz kilo! . . » «Ün ki lo! . . » «Canım bize yararı dokunmadıktan sonra
isterse yirmi kilo olsun ! . .» «Biz de tutarız . . . » «Zor tutarsın öylesini . . . » «Biz de iki tane tutarız . . . » « İki tane tutmak da ݧ yok ! Bir tane tut da
sen, en büyüğünden olsun ! » «Ama ne konu§tuk Selamİ Amcayla . . . İki
tane tutarsak öde§eceğiz ! . . » «Sen lafı bırak da balık tutmaya bak! . . »
5 2
Oltayı çekmi§, misinaları çöreklemi§ti, sandaim içine:
«Sa I la! » dedi, «Ak§am oluyor, sular karardı mı senin ka§ığın ı turnalar görmez suyun içinde . . . »
«Görmezse yarın ı da var bu i§in . . . » «Sen sandalı yarın verir mi sanıyorsun ! Bizi
uyu tm ak için böyle dedi o ! . . » «Ne bal ıktı ya! . . Şu oltanın tuttuğu bal ık ! . . » « ݧ altadaysa sal la at, bir daha bakalım ! . . » Altan, takıml arın iki karı§ al tından tuttti
misinayı, sal layıp sal layıp uzaklara atmak istediyse de olta oracığa dü§üvermi§ti. Hemen çekmeye ba§lamamı§tı . Bir süre o lta, sandaim pe§inden sürüklendi . A ltan' ın kurnazlığı idi bu . . . Oltaya, bal ığın vurma süresini uzatmı§ oluyordu .
« Durma! . .» dedi, Dursun . «Ba§la artık çekmeye ! . . »
Parmağının ucuyla ol tanın ağırl ığını tartarak yava§ yava§ çekiyordu . Olta birden ağırla§mı§tı:
«Vuruyor! . . » dedi , «Bal ık vuruyor! .. » Pek inanmamı§tt Dursu n ama gene de heve
s i n i kaçırmamak içi n : «İ yi ! . . » dedi, «Çek de al sandala ! . .»
5 3
« İ nanmazsan gel de bak! . . Ağırla§tı b i rden . . . »
Kürekleri b ı rakan Dursu n, ol taya yapı§t ı . Şöyle e l iyle tartt ı :
« Doğru ! . . » dedi , «Ükka l ı b i r t o rnabal ığı bu ! . . »
«Hayd i Ağabey, kaçırmadan çek heme n ! . . » Dursun Darkapı , karde§ inden daha becerik
l iydi , bu konuda, § imdiye kadar en azdan on turnabalığ ın ın can ına kıymı§t ı . Ne yava§ ne de h ızl ı , ba l ığın ağzı, kancadan kurtu lmasın d iye mıs ınayı gev§etmeden boyuna çekiyordu . . . Olta, suyun yüzü ne çıkarken b i r ç ırpınmadır ba§lamı§t ı . Hava i le kar§ı la§an bal ık, ba§ ına gelen fe laketi n büyüklüğünü hemen anlamı§, durmadan çırpın ıyor, kendin i sandaim bordasına du rmadan vuruyordu. Hat ı rı say ı l ı r i r i l ikte, kızıla çalan b i r turnabal ığıyd ı bu . . . Bal ık sandaIm içine giri nce :
«Ne bakıyorsun ! . .» dedi ağabeyi . «Çıkarsana ağzından kancayı ! M isinaları karı§tı r ıyor yaramaz . . . »
Zava l l ı bal ık, iki çocuğun e l i ne dü§tüğü için «Yaramaz» olmu§tu bi le . . . Bir an önce altadan kurtarmak için e l in i uzattı ise de yakalayamadı. Tutsa b i le kaçıp kurtuluveriyordu e l inden.
-)4
_ _ ..-· -
••• • 'J
_ ....;·
.)/ :;;�- . . . -.-· / :.:�- . '" " ·· �:/,. . -·- "'.: : _ .,.. .. . . - . .
/ . ��- . :� -�+--A "\:·i l .;il ; . :: :ı.·;:-
, � 1 ,. . . ' . . -
. :. .. -
. . .
. - .:.. -·--,ı .-.
i !
. •
, . ; "'" ' . . . . .
. . .
;r .. • ..
1
« B�c�remeyeceksin bu i�i ! . . Sen i n balıkçı olman ıçın daha kırk fırın ekmek ye.men gere k i yor ! . . Hele çekil önümden ! » ·
Dursun'un işi becermesi de kolay o l m a m ı�tı , turnanın ağzında keskin di�ler vard ı . Testere gibi keskin di�ler. . . Bir iki sıyrıkla çık m ı�t ı i� in içinden. İki parmağından da inceden kan ak ıyordu.
55
İkisi de sandal ın dibinde çırpınan bal ığa bakıyordu.
«Ağabey! . . » dedi, « Bu balık Selam i Amcan ın bal ığından hiç de a§ağı değil , ne ders in?»
« Yok can ım ! . . » dedi Dursu n. «Sana öyle gel iyor. . . Hemen hemen onun yarısı kadar . . .»
« Bu kadarı da yetmez mi bize . . . Babam, annem, iki de biz . . . Dört ki§iyiz . . . »
·«Selamİ Amca i le nası ldı a nla§mamız . . . Balık küçük olursa i k i tane tutacaktık. Ü ç balık tutarsak, üçüncüyü bölü§ecektik . . . Kürekleri bırakma sakın ! Olta çok karı§ıkt ı . Ben atayım, sen çekers in tamam mı?»
Gerçekten karı§mt§tı m isi na, bal ık çırpındıkça . . . Bi rkaç yerden düğümlenmi§ti bile. Oltayı düzelt ip atması kolay olmamı§t ı . Tam üç kez atıp atıp toplamak gerekmi§ti . Atınca düğümlen i p kal ıyor, hemen oracığa dü§üveriyordu .
«Tamam Ağabey ! Bu seferki uzun gitt i , ve r bana da çekeyim ! . . »
«Hele dur ! . . Balık vuruyor, ya�adık! . . Ol taya balık vuruyor! .. »
«Çek! . . Ne duruyorsu n ! . . : ' Yava§tan yava�tan çek iyordu . Ka ncan ın ,
ba l ığ ın ağzı na iyice oturd uğu n u anlay ınca hızland ı . M is inayı , gev)ct mcdc n çek iyordu boyu -
S u
na . . . Sevincinden de durmadan konuşuyordu. «Oldu iki balık ! . . Ya§asın ! Oltayı b ir daha
atarız, attıkça yapı§ıyor mübarek ler! » «Ne olta değil mi Ağabey? Olta olu nca böy
lesi olmalı . Bugün üç balık oluyor! . . »
Dursun unutmamı§tı Selamİ Amcanın çekt i ğin i .
«Yok! . . » dedi, « İki balık oldu. Bu bal ığı daha çekmedik ki . Belki balık deği l, postaldır. Geçen gün Sarı Nuri, bir asker postalı çekmedi . , mı . . . »
«Çırpınmıyor mu, suyun içinde?» « Hahhh ! . . Şimdi çırpınınaya başladı ama,
çok hafif geliyor e l ime . . . » Su yüzüne çıkmıştı bal ık, küçük bir şeydi ,
bir ik i kez debe lend ikten sonra girmişti sandala, Altan iki e l iyle yakalayıp çekivermişt i al tayı ağzı ndan . . . Parmağın ın ucu n u ısırm ı§t ı , b iraz kan bulaşm ışt ı bal ıktan . Altan kanı , kendi kanı sanmış korkmuştu. Dursun :
« ls ırd ı mı? . . . » dedi , «Va h vah, çok mu acıt-tı? »
«Kan akıyor e l imden L.>� « Gğil de suya bir sok bakalı m ! . . )> A l tan, e l in i suya soku nca ne kan
ne de parm ağımla b i r acı m a . . .
kal m ıst ı. .> '
57
«Seni korkak sen i ! . . » dedi, «Canın ne kadar da tatlıymı§! »
Onu lafa tutup kızdıran Dursu n, saHadığı gibi oltayı atmı§tı uzaklara . . .
«Gel ! » ded i, « Yapı§ıp §U oltaya ! B u gölden, bu kadar balık avlanır! »
« Ne o, gidiyor muyuz? Daha ben balık tutmadım ki . . . »
« işte göl , i§te el inde de olta ! . . Sana tutma d iyen mi var! . . »
Altan, bir iki kez oltayı çekt i, sal layıp yeniden attı . Bir iki kez daha sal layıp sal layıp çok uzaklara att ı :
«Tutamıyorum ! » dedi, « Biraz daha açı lsak olmaz mı?»
« Neden olmasın, böyle sandal bu lduktan sonra gezer dururuz. Dur he le, suda bir değişme oldu gibi gel iyor bana . . . Bak §U yandaki sulara, Birden kararınadı mı? Suların üzerindeki kırışıklıklara bak hele bir! »
«Akşam oluyor da ondan . . . » « Yooo! . . Akşama daha çok var. . . Bak, şu
karşı tepelere, bulutlar birden alçal ıverdi mi?» « Serinlik de ba§ladı deği l mi Ağabey ! » «Dönsek daha iyi olacak . . . Rüzgar d a sertle
şiyor! »
58
Sandaim kendi liğinden kayıp gittiğin i göre n Dursun :
« Bak, bak ! . . » dedi karde§ine, « Ş u sandala bak, nasıl da sulara kapılıp gidiyor?»
«Sulara mı, rüzgara mı kapıldı bell i deği l ! Çek oltayı d a bana yardım et.»
Kürekleri daldırıp daldırıp çekt iği ha lde sandal, istediği yöne doğru gitmiyordu. Suların yüzü, kırı§tıkça kırı§ıyordu.
« Rüzgar sert le§ti ! » dedi Altan, « ܧüyorum ! . .»
«Sar oltanı çabuk, yapı§ §U küreğe, sen siya et! Ben üzerime doğru alayım! Sandaim ba§mı, evden yana çevirmeliyiz.»
Altan, oltasın ı sarıp teknenin dibine yerlc§t irmek istedi . Bal ıklar çırpınıp duruyorlardı . Sandaim içi su i l� dolmu§tu. Oltasmı koyacak yer bulamamış, §a§km §a§km dikilip duruyordu, ayakta.
«Çök! » dedi Dursun, « Hemen otur, sandalı devi re ce ksi n! . . »
B ir türlü dengede tutamıyorlardı sandal ı . Karayel, sanki onlarla oynuyordu. Dursun küreklere asılıp sandalın ba§ın ı dalgalardan yana çevirmek istedikçe karayel, bir ceviz kabuğu gibi sandalı ba§ka bir yana döndürüyordu .
5 9
Üstel ik sular da giriyordu sandala. « Nereye gidiyoruz Abi ! Ev nerelerde kal
d ı ! . . » D ursun'un evi filan dü§ündüğü yoktu §İmdi.
İ ki küreği birden kavramı§t ı . Sandalı , a labora etmemek, kapaklanmasım önlemek için , gücünün de üstünde çaba gösteriyordu. Böyle daha ne kadar dayanabi lirdi? Sandaim ba§ı, dalgalara dönük oldukça, dayanabii i rdi ama, bu ݧ o kadar kolay deği ld i ki . . . Arka · arkaya sanda im bordasında patl ayan ik i üç dalga, sandal ı yarıya kadar su i le dolduruverm i§ti bir anda. Bütün gücüyle bağırıyordu Altan :
« Batıyoruz! . . Batıyoruz! Yok m u bizi kurtaran ! . . »
Karayel Altan'ın ses in i a lmı§ i nsansız yerlere doğru götürmüştü . Kim duyup kim gelecekti kurtarm aya. ·
«Anne, An neciğim, batıyoruz! . . » Dursun da inanmaya başlamıştı artık, sanda
l ı n batacağına : « Bak Altan ! . . » dedi , « He men çıkar üstünde
ne varsa ! » Panto lon l a kısa kol l u göm l eği n i ç ıkarmışt ı
hemen, b i r m ayos u k a l m ı şt ı . « Eğer sanda l kapak lanırsa, ç ı kacaksın üst ü -
60
"' ..... ;....�,--'--""t " ' �.-ir •. . '-' · . :�.·f-.
• • 1 " ,
ne . Bırakmayacaksın sanda l ı , an iadın mı?» « Anladım Abi . Sen ne yapacaksın?» Ağabeyin i n çok iyi yüzdüğün ü b i l iyordu.
Kendis in i bırakıp gideceği nden korkuyordu . «Ben de sanda im üzer ine çıkacağım . . . Kork7
m a ! . . Sıkı s ıkı tutarım sen i ! . . » «Ağabey ! Bırakma ben i sakın , olur mu?» Altan iyi yüzme b i lm iyordu . Ancak suyun
üzeri nde bir kaç dakika durabi ld i . Oysa şu kadar zamandır Çekmece gölünün kıytsında yaşıyorlardı . Onun yaşında olup da yüzme bi l meyen k imse kalmamıştı . Komşusu yed i ya§ındaki Defne bi le ondan güzel yüzüyordu, hele
•
Uğur . . . Dursun, her çarpan dalganın, sandal ın için i
se rpi n t i ler le dotdurduğunu anlayınca kürekler i kendi h al ine bırakmış, ik i balığı da başaltına k cıpatmışt ı . Sandaldaki su lar, onları d i ri l tmişt i . H avuzda dolaşır gibi geziyorlardı . Başaltına kapat ı l ış ları , hiç hoşlarına gitmemişe benziyordu . Çırpı nıp duruyarlardı kapatıldıkları yerde. Onlar ik i nci üçüncü kez ölmek demekti bu hapis l ik . . .
Ama kim düşünceekti bu durumda onları . . . Sandal ağzına kadar su i l e dolmu§tu, güçlü b i r da lga neredeyse kapaklayacaktı . En kötüsü, san-
62
dal ın alt ında kalmakt ı . Teh l ikey i görmüştü Altan .
«Ağabey! . . Kurtar ben i ! » d iye yalvarıyordu . İyi ama Dursu n'u k im kurtaracakt ı ? . . . Y üzme b i lmek yetmiyordu ki . . İki karde§ de t i tr iyorlardı , korkudan. Dursun ara lar ında üç ya� da o lsa ağabeydi , sorum lu luk onun üzeri ndeyd i .
«Altan ! . . » dedi , « H iç korkma, ben seni b i r el i m le tutar, b i r e l im le de kulaç atarak kıy ıya kadar götürürü m ! »
«Sakı n bı rakma ben i Ağabey ! . . » « Bı rakı r m ıyı m ! » Sandal ın ıskarmozunu iki e l iy le sıkı s ık ı
tutuyor, oldukça denge l i duruyordu yerinde . Dalga sandahı doğru gel i rken iki karde§ de sandal ın o yandaki bardasına atı l ıyor, kapaklanmayı önlemeye ça l ı§ıyorlard ı . Ba§kac:..ı yapacakları h iç b ir ݧ de yoktu . Kürekleri b i le ıskarmozlardan çıkaramamışlar, olduğu gibi b ı rakmı§lard ı . Her ikisi n in gözleri , kend i lerine son h ızla gelecek bir motordaydı . Ama hangi motor? Hangi yürekl i kaptan ku rtarabii i rd i bu fı rt ı nada on lar ı? H içbi r den ize benzcmezdi bu Çekmece gölü . Böyle zamanlarda martı lar bi le uçamazlard ı üzerinde. Ancak karga lar, kuzgu n lar uçard ı , kıyı l arı mı vurmu§ le§leri d idiklcmek iç in .
63
�� - - ---
Hava karardıkça sulardaki sakarcıkların akl ığı, köpüklerin karayele karı�an kabarcıkları ölümcül ge l iyordu onlara . . . Hele birden patla-
64
yan dalgaların, kendilerini tüm yeryüzü nden soyutlamı§ gibi görüyorlardı. Yoktu onları kurtaracak bir varlık. Ne varsa doğada, onların ölümünü istiyor gibiydi . Şu kargalar, §U kargalara benzeyen bulutlar bile . . .
B i r ara Dursun: «Altan! . . » dedi, «Duyuyor miısun? Bir
motor sesi yakla§ ıyor gibi . . . Kulak ver de dinle! . . »
Tam o sırada derinden bir motor sesi duyulmu§, yen iden silkinip, dağılmı§tı karayelde.
«Bizim evierden doğru geliyor bu ses ! » dedi Dursun,
Eğer bu motor, onlara doğru gel iyorsa, karayel in estiği yönün tersinden doğru gelmi§ olmalıydı . Dalgalara ba§ vermesi için motorun Dı§kumsaldan doğru gelmesi gerekirdi. Her ikisinin gözleri de o yana dönmü§tü .
Kuzeyi perdeleyen bulutlar birden_aralandı. Bir parıltı , ortalığın alacakaranlığı bıçak gibi kesip ikiye bölüverdi . Korkuyla ba§larını o yana çevirdikleri zaman insanın içinde ba§layan bir gök gürültüsünün üzerlerine alçaldığını algılad ılar. Tepelerine bir kubbe çökmü§ gibi gelmi§ti onlara.
« Yağmur gel iyor ! .. » dedi D ursun.
65
Bu gök gürültüsü dalga hal inde inm·işti sanki göle. Kayığın bir yan ında iki üç dalga arka arkaya patlamış, yarıdan çoğu su ile dolunca da, dengesi bozu luvermişti . Ortada oturan Altan kendini, bir kuyunun dibinde bulmuştu bir anda . . . Sular, onu yeniden suyun dibinden almışlar, gölün üzerine çıkarıvermişlerdi . O zaman görmüştü kapaklanmış olan sandalın omurgasını . Kendini , sandal ın üzerine doğru kol larını açarak çekmesini becermişi . Karnının altında sandalın omurgasını bulunca kendi ağırlığından kurtu lur gibi olmuştu. Dursu n'u çevresinde göremeyince korkusu büsbütün artmıştı. Neredeydi ağabeyi? Yüzme bi len bir kişi nasıl yiterdi birden! . . «Ağabey! . . » diye seslendi . Rüzgar, sesini a l ıp götürmüştü uzaklara. Dalga lar kendini , sandal ın sırt ı ndan alabilmek içi n savaşa girmişlerd i sanki . Boylu boyunca sandal ın üzerine yatm ış, e l leriyle, ayaklarıyla omurgaya sarı lmışt ı . Suların içinde önce bir baş gördü . Sonra kendisine doğru uzanmış b i r kol . Bu e l iki leşip sandal ın omurgasına tutu nm uştu . Dursun 'dan başkası olamazd ı bu . . . Saçları yüzü nü kapasa da tan ım ı�tı onu .
Sandal ın a l t ı nda ka lm ıştı demek! Çıkt ığı be l l iydi . Çı kıncaya kada r (hı çok yonı lm us.tu .
66
Bir süre sık sık soluk alıp yorgunluğunu çıkardıktan sonra:
« Ya§a be Altan ! . .» dedi , «demek sen de kurtuldun ! »
«Altan' ı dalgalar batıramamış! » d iye dü§ündü, «Tombulluğu işe yaramış demek ! . . »
Kabak gibi suların yüzünde kalmıştı ama, bu kez de dalgalar onu, sandai m üstünden alıp götürmek istiyor, bu tombul luğu yüzünden!
«Bırakma sakın sandalı ! . .» dedi, «Aman bana sarılayı m deme, ikimiz birden gideriz! . . »
Dayanıyorlardı § imdil ik. Böyle ne kadar dayanabi leceklerdi?
Bir süre çevreleri ni gözden . geçird i ler. Konu§mak, yoruyordu onları, en azdan soluk almalar ın ı zorla§tırıyordu .
« Motor. . . Motor sesleri duyuyorum ! . . Sen? . . . » d iye sordu, Dursun.
« Ben de ! » dedi karde§i . Bu kez motoru n sesi, evleri n in bulunduğu
yönden deği l de, tam karaye l i n est iği yönden gel iyordu.
«Demek bizi göremedi ler, sandal devri l i n ce ! » diye dü§ündü Dursu n .
Altan motordan yana dönmü§, bağırıyordu : « Kurtarın bizi ! . .»
67
Üç be§ kez bağırınca: «Sus ! » ded i Dursun, «Sesin duyulmuyor.
Rüzgar, sesini alıp ba§ka yerlere götürüyor! .. »
68
Üstelik bağırdıkça soluğu tıkamyordu Altan' ın . Motorun sesi yakla§mı§tı. Sesin üzerlerine doğru geldiğin i sanırlarken yeniden uzakIaşmıştı . Bağırmanın tam sırasıydı :
«Kurtarın bizi ! . . Boğuluyoruz ! . . »
Bu kez karayel , Dursun'un sesini a lmış, tam motordakilere ula§tırmıştı.
«Dayanın gel iyoruz! .. »
Çok geçmeden de büyük bir motor kar§ıdan görünmü§tü.
Çekmece gölünde hiç görmedikleri bir motordu bu .. . Büyük bir balıkçı motoru olmalıydı . Yoksa bu fırtınada, Çekmece gölündeki sandallada motorlardan h içbiri su yüzünde kalamaz, alabora olurdu. Bereket versin bu gerçeği, ancak büyük motoru görünce düşünmüşlerdi . Kurtarmanın · gecikmesindeki neden de bu olmalıyd� !
Motoru görünce Altan birden gevşeyiverıtıi§tİ. D irenmek bütün gücünü tüketmişti onun. Nasıl olsa kurtulacağın ı düşünürken büyük bir dalga, onu sandal ın omurgasından almış, suların içine indirivermişti. Belki de bu durum, tutup motora çekmeleri için yararlı olmuştu. iriyarı bir motorcu, iki eliyle kavrayıp motorun içine al ıvermişti onu .
69
«Oğlum, senin adın ne? . . . >? Soru çok açık olduğu halde anlayamamı§t ı .
Kaptan durmadan yinel iyordu : «Adın? . . . Senin adın?»
«Altan ! » «Soyadın Darkapı mı?» « Evet . . . Dar. . . Darkapı ! » Tamam ! Öyleyse aran ılan çocuklardan biri
ni bulmu§lardı . . . Dursun, karde§İ gibi kendini dağıtmamı§tı,
bir iki kulaçta motorun bardasına yapı§mı§tı . Altan'ı kurtaran güçlü gemici, Ağabey'ine de yeti§mݧt İ . Kaptan ona da sordu adın ı :
«Senin adın da Dursun olacak, öyle mi?» «Evet Kaptan Amca ! Biz iki karde§iz! . . » « Babanız kıyıda sizi bekl iyor, anneniz de ! . . » Oysa kaptan ne an nesini görmü§tü çocukla-
rın ne babasını . . . Kıyıdan kendis ine seslenen Selamİ Saygıner'd i . Çocukların anneleri de babaları da Erenköy'e konuk gitmi§lerdi .
Ama Küçükçekmece'nin tüm Dı§kumsall ı ları on ları bekliyorlardı kıyıqa, merak ve CO§kuyla.
70
V
Selamİ Saygıner, yemek masasından kalkarken, ayaküstü ağzına attığı lokmayı çiğneye çiğneye in iyordu merdiven lerden. İ laemın acı l ığını gidermek için gevelediği bu lokma, bal ık eti mi , ekmek mi pek ayrımında deği ld i . Sandal ından, sandalındaki iki çocuktan başka h içbir şey düşünmüyordu. Zehir zıkkım olmuştu, o lokum gibi turnabal ığı. Ah ne yapmıştı da sokmuştu eve, bu belal ı balığı !
Badem ezmesi gibi ağız tadıyla yediği parçaların ağzında eriyişin i ne çabuk da unutmuştu. Keşke bal ığı sokmasaydı eve de, sandalın ı vermek zorunda kalmasaydı ,çocuklara . Böyle, canı burnunun ucunda soluk soluğa koşmayacak,
7 1
televizyonunu açıp rahatça, dünyada olup biteni izleyecekti koltuğunda. izlerken de ba§ı göğsüne dü§ecek, çok geçmeden de yatağındaymı§ gibi sızıp kalacaktı.
«Bugüne kadar hiçbir ak§am rahatça turnabalığı yediğim olmadı ! » diye. dü§ünüyordu . Her seferinde balığı ayıklamak için karısıyla tartı§malara giri§ir, gene bu ak§am olduğu gibi sonunda bir sakart ık çıkardı ortaya.
Bunları dü§ünürken Suat Bey' in evine gelmi§, niçin yola çıktığın ı unuttuğundan, bir kaç adım da geçmi§ti . Evin in bahçe kapısından çıkan Suat Yalazkan, onun arkasından yet i§mese, belki daha da gidecekti . Seslendi gerilerden :
«Böyle nereye Selamİ Bey hızlı hızl ı?» dedi . Şa§ırmı§tı birden : « Hiç�> dedi, «Şeyin evine! . . » diye kekeledi .
N için yola girdiğini anımsayamamı§tı. Neden sonra:
«Yahu Suat Bey ! » dedi, « Ben sen i arıyordum ! »
«İlahi Selam i Bey ! » dedi, « Ş urda bana rastlamasan , beni aradığın akl ına bile gelmeyecek! Söyle bakalım, n için arıyordon beni?»
« Hava neredeyse patlayacak! Benim sandal ı bulup getirelim diyecektim, senin motorla.»
72
«Ber im motorun, senin sandaldan ne farkı kalır, hava patlayınca?»
«Canım, çocuklar uzaklarda. Hemen onları yedeğimize alıp getiririz hava patlamadan. Hiç olmazsa senin Güvercin' in makinesi var ! »
«Yani fırtınaya dayanmak ta senin sandaldan farkı kalır mı hava patlayınca ! Karayel koptu kopacak. Ben Güvercin' i karaya çekmek için çıkmı§tım evden.» ·
«Deme yahu, o kadar korkulu m u hava?» «Fırtına koptuğu yerde koptu ama, daha
bizim göle gelmedi ! Sen sandalı bırak da, çocukları kurtarmaya bak! Kimin çocukları bunlar? Senin Turgut da var mı aralarında?»
« Benim ki evde, Hüsnü Bey'in çocukları ! » «Ne? H üsnü Bey'in çocukları mı? Aman
73
duymasın ! Altüst eder ortalığı ko§ ! . . «Nereye ko§ayım?» «Git, köprünün altına! Bir Karadeniz moto
ru bul, onlardan! Yakanı kurtaramazsın Hüsnü Darkapı'nın e linden sonra ! »
«Karadeniz motoru mu, dedin?» «En azdan on be§, yirmi tonluk bir motor . . .
Dalgaya, rüzgara dayanıklı .» «Demek büyük bir fırt ına ba§layacak, öyle
mi?» «Ba§ladı b i le diyorum sana. Hiç durmal
Senin evinde barometre de mi yok ! » Bir duvar saati vardı babasından kalma.
Barometre ne gezerdi, Selamİ Bey'de ! Suat Bey h ızla yanından ayrılıp göle doğru
ko§tu . Motoru §amandıraya bağlıydı . Y üzerek gidip kıyıya yana§tı racak, çocukları toplayıp çektirecekti.
Selamİ Saygıner, bir süre §a§kın §a§kın baktı arkasından. Durman ın bir yararı kalmamı§tt . Ko§arak asfalta çıktı . Ambarlı 'dan İstanbul'a giden bir taksiyi yolda çevirdi.
«Çabuk! » dedi, «Küçükçekmece Karakolu'nun oraya ! »
Evet, Karakol ! Bunu iyi dü§ünmü§tÜ İ§te ! Durumu karako-
74
la bi ldirecek, sorumluluğu onların üzerine yükleyecekt i . Eski bucak müdürlerindendi, bil irdi bu kadarını .
Taksi, tam köprüye kıvrıl ırken, Deniz Lokantası'nın önünde bir Karadeniz motoru il i§t i gözüne.
Ya Cideli , ya da İneboluluydu içindekiler. Yoldan yeni gelmi§ler, yorgunluk çıkarmak için, kıyıya yana§ıyorlardı . Güzel bir ak§am geçirmek istedikleri belliydi , hallerinden! Arabadan inip seslendi onlara:
« Hemen kırın dümeni gölden yana ! » «Gölde fırtı na ba§lamak üzere ! .. İk i çocuk var, açıklarda . . . Küçüğü Altan, büyüğünün adı Dursun ! Soyadları Darkapı ! . . »
Motorcuya, patlayacak fırt ınadan söz ediyordu, bu İstanbullu. Karaden izl i kaptan kızmı§tı, bu tatlı su kaptanına.
« Bu havada kim gönderdi onları ! » diye tersledi, «Hangi sersem izin verdi çocuklara! »
«Canım, k im vermi§se vermi§ ! Kurtarın çocukları ! »
Kaptan makineyi çoktan faryap etmݧt İ . Selamİ Bey arkalarından sesleniyordu:
«Çocukları Dı§kumsal'a çıkarın! Se la mi Saygıner' in iskelesine. Altan' la Dursun'u ! Soyadla-
75
rı Darkapı, unutmayın ! » Soyadları çok gerekliydi sanki . Şa§kınlıktan
söylüyordu bunları i§te !
76
VI
Geldiği araba i le dönen Selamİ Saygıner, evinin önünde inmi§, suçlu suçlu, dikil ip arka bahçede göl kıyısındaki iskeleye kar§ıdan gelecek olan Karadeniz motorunu gözlüyordu.
Karayel, bomba gibi patlamı§tı kar§ıdan. Gölün yüz.ü, karayelle birl ikte bir yandan karanrken bir yandan da köpüklere bulanmı§tı . Koyu lacivert sulann yüzünü çiçek bozuğu gibi çopurla§tırıyordu, bu boron. Çok geçmeden büyüyen dalgalar, iskelenin betonunda gürnlemeye ba§lamı§tı bile. Bütün sandalları tam zamanında çekmi§lerdi karaya. Ya�ancı büyük sandal lar da gölün ağzından Marmara kıyılarına kaçmı§lardı . Deniz, durgunluğunu, hemen
77
hemen hiç bozmamı§tı. Göl bir deniz değil , bir Okyanus'tu sanki . Koskoca Marmara denizi ise bir yüzme havuzuydu. Karadeniz l i Kaptan ' ın kul landığı motorsa, b i r ceviz kabuğuydu bu Okyanus'ta.
Selamİ Saygıner' in sandalı çoktan alabora o lduğu için suyun yüzünde h içbir §ey görünmüyordu .
«Nereye gider bu sandal?» diye kara kara dü§ünüyordu Selamİ Saygıner, sandal ın ın kapaklandığın ı aklın ın ucundan b i le geçirmiyordu .
H ur iye Saygıner seslen iyordu balkondan : «Selami i i i ! . . Sandal nerede?» Tepesi atmı§tı kocasın ı n : «Göksu'ya gezmeye gitti . . . » dedi , öfkeyle . . .
Bu sözü n alay anlamına geldiği ni h iç dü§ünmeyen Huriye H anım:
« Herkesin sandalı çek i lm iş ! » dedi, «Bir sen in sandal ın yok görünürlerde ! »
Sandal ı görünürlerde nası l olsundu? Kapaklanan sandai m yalnız omurgasın ı n görünmesi gerekird i ama, kabaran dalgalardan, omurgan ı n üzerine tu tunan lar bi le görünmüyordu , bu ana baba gü n ü nde. Biraz son ra karıs ın ı yan ında görü nce öfkeden kan beynine sıçramı§t ı :
78
« Hanım! » dedi , « Gözün ü seveyim, bana bir şey sormadan qikileceksen diki l , şuracıkta! »
H ur iye Hanım' ın artık, kocasına bir §ey sorması gerekmezdi . Bütün komşular, kadın l ı �rkekl i , açıkta dolaşan Karadeniz motorunu izl i yordu. ir i gövdel i tekne dalgaların arasında dolanıyor, bir yerde durmuyordu. Subayl ıktan emekl i Ragıp Bey, torununa sesleniyordu kıyıdan :
«Ertaaan! Ş u dürbünü bul da geti r ! . . Çabuk! . . »
Hava kararmıştı . Gözleri keskin olanlar motorda yeşi l -kırmızı iki ı şığın yandığın ı görüyorlardı . Ragıp Bey motorun ne kendisin i görüyordu henüz, ne de ı§ıklarını . . .
Önce çocuklar dolmu§tu beton iskelelere , arkasından daha büyükler. . . Sıra annelerden, babalardan sonra büyükbabalara, büyükannelere gelmi§ti .
Se lami Saygıner korkuyla çevresini izl iyordu . Hüsnü Darkapı i le karısı Nermin H anım'daydı gözleri . Yoklardı oralarda . Kısa b ir soru§turmadan sonra her i kisi n i n de Erenköy'deki yakın larında olduğu anhışı lm ı§t ı .
Dürbünle uzakları tarayan Emek l i Bi nbaşı Ragıp Bey:
« Motor, devri im iş bir tekneye doğru i l c r l i -
79
yor dostlarım ! . .» dedi, « Hiç meral< edeceK bir şey yok! . . »
Ragıp Bey h iç merak edecek bir şey yok demişti ama, asıl merak şimdi başlıyordu işte :
«Ragıp Bey Amca, içindeki çocuklar ner-
80
de?» « Boğu lmu§ olmasınlar çocuklar, Ragıp Bey
Amca?» «Motor §imdi ne yapıyor? Kurtarıyor mu
onları, motorcular?» Binba§ı emeklisi, daha iyi görebi lmek için
dürbünün ayarın ı yapıyordu. Hava karardığı için ancak bir karalt ı görebiliyordu gölün üzerinde.
Ragıp Bey, dürbünü bir ba§kasına verse belki daha da bir §eyler görebilirdi, verdiği ki§i. Selami Saygıner:
« İyi bak Ragıp Bey! » dedi, « Sandal devrilmi§ mi, devrilmemi§ mi?»
Dürbünün ayar vidaların ı i leri geri çeviren Emekli Binba§ı :
« Ben sandal mandal görmüyorum ! » dedi, «Kaplumbağa sırtı gibi bir §ey · görüyorum, suyun üzerinde ! Belki de senin sandalının sırtıdır! .. »
«Hayır! » dedi. «Benim sandalı m değildir o ! D iyelim ki benim sandal ım, öyle ise çocuklar ne oldu?»
Oysa motor, her iki çocuğu da suyun üzerinden toplayıp almı§tı içeri. Dalgalar, gözlerden saklamı§tı olanları, bitenleri. Son hızla geliyor-
8 1
du Dı§kumsal'a doğru motor. Karayel arkasından estiği için, daha da hızlanıyordu .
«Geliyor ! » dedi Ragıp Bey, neden sonra, « Motor kıyıya doğru geliyor ! »
Geldiğini, gözle bile görmeye ba§lamı§lardı, betonun üstünde diki len ler. Geliyordu ama dolu mu geliyordu bo§ mu?
Kıyıdaki kalabalığı gören kaptan, motorun dümenini, bekleyenierin üzerlerine doğru kırmı§tı. İlk kez dürbün, ݧe yaramaya ba§lıyordu :
«Gemide dört motorcu var! » dedi, Ragıp Bey:
En azdan yirmi otuz ki§i birden sordu? «Ba§ka?» Yanıt alamayınca yinelediler sorularını: «Hiç çocuk yok mu motorda?» Soranlar, sorularını kendileri yanıtladılar
biraz sonra: «Var ! . . » dediler, « İki çocuk ba§ı var içer-
de ! » Çocukların ikisi de ya§ıyordu demek: «Üoooh ! . .» Artık ikisi de açıktan açığa görünüyordu
çocukların . Mayolarıyla motorun ba§ında sağlı sollu dikiliyorlar, kıyıdakilere el sal l ıyorlardı .
Onları tanıyan arkada§ları, en ba§ta Turgut
82
olmak üzere: « Ya§a Altan ! » diye bağırdılar, « Ya§a Dur
sun ! . . » « Ya§asın Küçükçekmece balıkçıları! » dedi
l ise l i ağabeylerden b iri . . . B iraz da alay olacaktı , bu sesleni§te !
Çivi Asım, az önce yaptığı kavgayı unutmu§tu bile. Bu alaylı söze gereken kar§ılığı bulmu§tu .
«Ne balıkçısı ! » dedi, «Göl kahramanı onlar! »
Uğur onlardan a§ağı mı kalırdı: « Ya§asın okyanus fatihleri ! . . » diye bağırdı . Turgut, fatihin ne anlama geldiğin i anlama-
mıştı ama: «Yaşasın ! . . » diye doğruladı. Üç dört saat önce dövü§tüğü Altan'ı motor
da gülerken görünce dayanamadı : « Yaşa benim Topak Altan'ım ! . .» dedi .
Buna, bütün çocuklar güldüler. Motorun kaptanı, sanki Saygıner'in beton
iskelesine bindirecekmi§ gibi hızla kıyıya doğru gelirken b irden dümen kırıp önlerinden yıldırım hızıyla geçiverdi .
Gemicilerden ikisi, d ireğin dibinde dikiliyar, biri baş üstüne diz çökmü§, motorun burnu-
83
nu çarpmaması için kolluyordu. Üçü de kaptandan gelecek buyruğu bekliyor olmalıydı lar. Kıyıdaki kalabalığı görmüyorlarmı§ gibi kendi i§lerinde güçlerinde görünüyorlardı . Kaptan «Atla! » dese, göle atiarnaya hazırd ılar.,Onların i§ler ine bu denli bağlı olu§ları kıyıdakilerin çok ho§una gitmi§ olacak ki, çocukları unutup ba§ladılar bu gemicileri a lkı§lamaya:
« Y a§asın Karadenizli gemiciler! . . » Bu alkı§lara Kaptan' ın elini kaldırıp kar§ı l ık
verdiğin i sanan Küçükçekmeceliler de e l sallamaya ba§ladılar. Oysa kaptan eliyle Binba§ı Ragıp Bey'in bir mendirek kadar uzun iskelesi-
84
n i gösteriyordu. Bunu anlamakta gecikmeyen Selamİ Saygıner, liseli çocuklardan ikisini üçünü seçip Binba§ı'nın iskelesine gönderdi :
«KO§un ! » dedi, «Kaptan dönü§ünde çocukları Ragıp Bey' in iskelesinde bırakacak! »
· Kalabalık etmesinler diye ba§kalarına duyurmak istemiyordu. Gerçekten de motor ikinci dönü§ünde yolunu birden kesmi§tİ. Bir süre dalgaların ufalmasını gözleyip motorun hızını ayarlayarak iskeleye yana§tı. Verdiği buyrultu dı§ardan bile duyulmu§tu:
«Atlayın çocuklar! Atla ! Hop ! » Motorda kimin önce atiarnası kararla§tırıl
mı§ olacak ki, Altan birden kendisini atıverdi, betonun üzerine. Liseli ağabeyler, top gibi yakalamı§lardı Topak Altan' ı.
Motor bir daha dönecek, bu kez de Dursun'u bırakacaktı herhalde. Altan kurtulduktan sonra Dursun'un kıyıya çıkması bir sorun sayılmazdı artık.
Liselilerden biri, kendi üzerindeki hırkayı çıkarıp hemen geçirivermi§ti sırtına. Hava da o kadar soğuk olmadığı halde çeneleri birbirine vuruyordu Altan'cığın .
Selamİ Saygıner karısına seslendi: «Haydi Hanım! » dedi. «Al götür çocukları
85
eve, çay dem le onlara ! . . Sıcak sıcak içsinlerı » Altan, Ağabey'inin motordan çıkmasını bek-
1 iyordu. Bu kez motor daha büyük bir çember çizdik
ten sonra iskeleye doğruldu. Liseliler, az önce yaptıkları beceriksizliği yinelemernek için iskelenin ucunda yüz yüze durmu§lardı. Tam motor yakla§ırken Dursun'un birer elinden tutup hooop alıverdiler dı§arıya. Kaptan doğrusu çok ustaca yanaştırml§tı bu kez motoru . . . İşi bitince tam yol köprüye doğru yönel irken:
«Haydi, ho§ça kalın ! » diye durmadan el sal-byordu kıyıdakilere. . .
·
Dursun'la Altan' ı aralarına alan arkadaşla-rı:
«Haydi bize gidelim ! » diye zorluyorlardı onları.
« Yoook! » dedi. Selam i Saygın er, «Hiçbir yere gidemezler! Benim görülecek bir hesabım var onlarla.»
Öyle ya, koskoca sandal gölün ortasında kalmı§tı. Kim verecekti bu «Martı»nın hesabını. Kanadı kırılmı§, ku§a dönmü§tü ak boyalı, mavi çizgili Martı.
Şaşılacak §ey! Keyifli keyifl i de gülüyorrlu Selamİ Saygıner. Hiç de hesap soracak adama
86
benzemiyordu: «Çocuklar! » dedi , «İzin verin, bu iki karde
şe ! Bugün onlar, bizim Turgut'u n konuğu olsunlar! Turnabalığı nasıl tutulurmuş aniatsınlar b irbirlerine. Yarın da onları siz ağır larsınız! Haydi iyi akşamlar, sayın komşularım, i lgin ize çok teşekkür ler ! »
«Pekiii . . . Sandal ne olacak?» d iye sordular, «Bırakacak mısın suda sandalını böyle ! »
N e desindi Selamİ Saygıner, «Evet sayın komşular» dedi , «Sandalı öyle
ce bırakacağım gölde. . . Kalafatları şişs in diye bir geceliğine bırakıyorum. Yarın çektiririm bizim iskeleye. Haydi hoşça kalın ! »
Selamİ Dede, anneleri, babaları Erenköy'de olan bu iki değerli kon uğunun el lerinden yapışarak sarı badanalı eve doğru sürüklüyordu . Turgut, Altan' ın boşta kalan el ine sıkı sıkı yapışmıştı. Küçükçekmece Okyanusu'nu, boğulmadan aşmasını beceren yürekli arkadaşın ın donmuş parmaklarını, el inin sıcaklığıyla ısıtmaya çalışıyordu .
SON
87
Ü n l ü yazar ımız Rıfat l lgaz özel l ik le i l k o k u l çocuklar ı iç in b i r d iz i roman yazd ı . 1 O kita p l ı k bu diz i . y ine bizim çoc u k lar ı m ız ın g ü n l ü k yaşa m lar ından d üzen len miş yapıt lar.
Seçilen olaylar hemen herg ü n büyük kentlerde rastlanan i n a n d ı rıcı a i le bağlar ı n ı . b i rey görevler in i , b i l i n ç l i b i r biç i mde yönlendirecek olgu lardan düze n lenmiş . . . Ka rş ı l ı k l ı g ü ven i . bağ l ı l ığ ı vurgu layan o l u m l u k üç ü k çapta yapmacıksız serüvenler d iz is i . . .
Bu d izide Ca n k u rta ran Y ı lmaz' ın . Baca ksız' ın ve d iğer kahra m a n la r ı m ız ın başından geçenleri okudukça. onlar ı daha çok sevecek. aran ızda s ımsık ı bir dost luk kuracaksın ız .
E l i n izdeki bu k itap Kültür Baka n l ığ ı nca seç i l m i ş ve bas ı l m ı şt ı r . Çınar Yayı n lar ı yeni bir biçi mde sizlere sun ma ktad ı r .
ISBN 975-348-041-5
. t75 JL