Transcript
Page 1: SABAHATTİN ALİ - dersimiz.comKuyucaklı Yusuf, İçimizdeki eytan, Kürk Mantolu Madonna. ùiir: Dağlar ve Rüzgâr Oyun: Esirler Edebi Kiúiliği Sabahattin Ali yazı yaamına

SABAHATTİN ALİ

25 Şubat 1907 tarihinde Gümülcine / İğridere’de doğdu. İlköğrenimini Üsküdar,

Çanakkale ve Edremit'te yaptı (1921). Balıkesir Muallim Mektebi'ni bitirdi (1927). Aynı yıl

Yozgat Cumhuriyet İlkokulu’na öğretmen oldu. Milli Eğitim Bakanlığı bursuyla 1928'de

Almanya'ya gitti. 1930 yılı mart ayında yurda döndü. Aydın ve Konya'da öğretmenlik yaptı.

Resimli Ay dergisinde öykülerini yayınlamaya başladı.

Atatürk'e hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklandı (1932). Bir yıla hüküm giydi. Konya ve

Sinop hapishanelerinde yattı. 1933 yılında memuriyet kaydı silindi. Cumhuriyet'in onuncu yıl

dönümünde çıkarılan afla hapisten çıktı (29 Ekim 1933). Yeniden memur olabilmesi için

bağlılığını ispatlaması istendi. Bu amaçla 15 Ocak 1934 tarihli Varlık dergisinde (13. Sayı)

"Benim Aşkım" başlıklı, Atatürk'e övgü şiiri yayınladı. Karşılığında MEB Talim Terbiye

Dairesi Mümeyyizliğine atandı (30 Eylül 1934). 1937'deki askerliğini takiben, önce Ankara

Musiki Muallim Mektebi Türkçe öğretmenliğine, ardından çevirmen, öğretmen ve dramaturg

olarak çalışacağı Devlet Konservatuarı'na atandı (1938).

1945'de Yeni Dünya gazetesinin, 1946'da Marko Paşa'nın neşrine katıldı. Marko Paşa'daki

yazıları yüzünden çeşitli kovuşturmalara uğradı. Bunlardan birinden yedi ay hüküm giydi.

1948'de Zincirli Hürriyet'teki bir yazısından dolayı yine hakkında kovuşturma açıldı.

Nakliyeciliğe başladı. 1 Nisan 1948 tarihinde yurt dışına kaçma girişimi sırasında öldürüldü.

Cesedi öldürülüşünden iki buçuk ay sonra (16 Haziran 1948) bulundu.

Eserleri:

Hikâye Kitapları:

Değirmen, Kağnı, Ses, Yeni Dünya, Sırça Köşk.

Romanları:

Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna.

Şiir:

Dağlar ve Rüzgâr

Oyun:

Esirler

Edebi Kişiliği

Sabahattin Ali yazı yaşamına şiirle başlamış, hece vezniyle yazdığı ve halk şiirinin açık

izleri görülen bu ürünlerini Balıkesir'de çıkan ve Orhan Şaik Gökyay tarafından yönetilen

Çağlayan dergisinde yayımlamıştır (1926). Servet-i Fünun, Güneş, Hayat, Meşale gibi

dergilerde de yazan (1926 - 1928) Sabahattin Ali, bu arada öykü de yazmaya başlamış, ilk

öyküsü "Bir Orman Hikâyesi" Resimli Ay'da yayımlanmıştır (30 Eylül 1930). Toplumsal

eğilimli bu öyküyü Nazım Hikmet, şu sözlerle okurlara sunmuştur: "Bu yazı bizde örneğine

Page 2: SABAHATTİN ALİ - dersimiz.comKuyucaklı Yusuf, İçimizdeki eytan, Kürk Mantolu Madonna. ùiir: Dağlar ve Rüzgâr Oyun: Esirler Edebi Kiúiliği Sabahattin Ali yazı yaamına

az tesadüf edilen cinsten bir eserdir. Köylü ruhiyatının bütün muhafazakâr ve ileri taraflarını,

iptidaî sermaye terakümünü yapan sermayedarlığın inkişaf yolunda köylülüğü nasıl dağıttığını

ve en nihayet, tabiatın deniz kadar muazzam bir unsuru olan ormanın muğlak, ihtiraslı

hayatını, kımıldanışların zeki bir aydınlık içinde görüyoruz".

Sabahattin Ali, af yasasından yararlanarak hapisten çıktıktan sonra, özellikle Varlık

dergisinde yayımladığı "Kanal", "Kırlangıçlar", "Arap Hayri", "Pazarcı", "Kağnı" (1934 -

1936) gibi öyküleriyle dikkati çekmiştir. Sabahattin Ali Anadolu insanına yaklaşımıyla

edebiyata yeni bir boyut kazandırmıştır. Ezilen insanların acılarını, sömürülmelerini dile

getirmiş, aydınlar ve kentlilerin Anadolu insanına karşı takındıkları küçümseyici tavrı

eleştirmiştir. 1937'de yayınlanan Kuyucaklı Yusuf romanı, gerçekçi Türk romanının en özgün

örneklerinden biridir.

Sabahattin Ali'nin halk şiirinden esinlenerek yazılmış şiirlerini içeren Dağlar ve Rüzgâr

(1934) adlı kitabı edebiyat çevrelerinde ilgi uyandırmış, örneğin Yaşar Nabi, Hâkimiyeti

Millîye'de şu övücü satırları yazmıştır: "Bu kitabın mümeyyiz vasfı halk edebiyatı tarzında bir

deneme teşkil etmesidir. Sabahattin Ali'nin tecrübeli muvaffak neticeler vermiş. Ve bize,

şiirleri doğrudan doğruya bir halk şairi elinden çıkmamış olduklarını hissetirmekle beraber, o

tanıdığımız ve sevdiğimiz samimi edayı tattırabiliyor. Komplike imajlardan kaçınılmış

olması, bu şiirlere büyük bir sadelik vermiş." Ancak, Sabahattin Ali, bu kitabından sonra şiirle

ilgilenmemiş, sadece hikâye ve roman yazmıştır. 'Leylim Ley', 'Aldırma Gönül' gibi halk

dilinden yararlanarak yazdığı şiirler herkes tarafından bilinir.

Sabahattin Ali, Varlık'ta Esirler adlı üç perdelik bir oyun da yazmış (1936), ancak bu türü

de bir daha denememiştir.

Öykü Anlayışı

Sabahattin Ali; Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Kenan Hulusi, Reşat Nuri, Esendal, Sadri

Ertem çizgisinde seyreden Türk öykücülüğünde, ortaya koyduğu ürünlerle büyük bir sıçrama

zemini hazırlamış, önemli bir öncü ve yol açıcıdır. Onun Türk öykücülüğünde açtığı özellikle

iki temel kanal, pek çok öykücü için bir birikim olmuş, kendinden sonra gelen pek çok

öykücüyü etkilemiştir. Özellikle “Köy ve köylünün sorunları” ve “cezaevi gözlemleri” gibi

daha sonra Türk öykücülüğünde bir döneme damgasını vuracak olan temalar ile dönemsel

akımların başlatıcısı ve yol göstericisi olmuştur.

Onu Türk öykücülüğünde seçkinleştiren ve öncü kılan en önemli özelliği köy ve köylüye

bakıştaki orijinalliğidir. Sabahattin Ali, Anadolu insanını, köy ve köylüyü şive çıkmazına

düşmeden ve özellikle daha sonraları benzerleri tarafından yapılacağı gibi bayağılaştırmadan

oldukça gerçekçi ve kabullenilebilir bir bakış açısıyla öykülerine yansıtmayı başarmıştır.

Anadolu insanı Türk öykücülüğünde belki ilk kez ete kemiğe bürünüp tam bir gerçeklikle onun

öykülerinde hayat bulmuştur. Öykülerinde Anadolu insanının yol, su, toprak, işsizlik, ağalık

düzeni, bürokratik baskı, sağlık gibi sorunlarını bir bir ortaya koymuştur. Ama köy ve köylünün

bu sorunlarını bir ideolog ve politikacı gibi değil, bir sanatçı gibi görmüş ve sanatın gerekleriyle

öyküleştirmiştir. Bütün bu sorunları, nedenleri ve çözümleriyle değil, bireyde yarattığı

sonuçları itibariyle irdelemiştir. Elbette bu yaklaşımlarında kendi muhalif duruşunun bir sonucu

olarak bir tarafta yer almış, köy ve köylüyü savunmuştur. Ama duracağı yeri çok iyi belirlemiş

bu yüzden de çoğunlukla didaktikliğe düşmemiştir. Sonuçta da ortaya inandırıcı ve etkileyici

bir dünya çıkarmayı başarmıştır. Sabahattin Ali, “benim köyüm güzel köyüm” yaklaşımının

Page 3: SABAHATTİN ALİ - dersimiz.comKuyucaklı Yusuf, İçimizdeki eytan, Kürk Mantolu Madonna. ùiir: Dağlar ve Rüzgâr Oyun: Esirler Edebi Kiúiliği Sabahattin Ali yazı yaamına

tersine, öyküsünü köyü yaşanacak yer olmaktan çıkaran dramlar, sorunlar üzerine kurmuştur.

Köylülere çağdaşı pek çok yazar gibi hizaya getirilmesi gereken, aydınlatılmaya muhtaç

cahiller olarak değil, çözülmesi gereken sorunlarla etrafı kuşatılmış ve özellikle yönetim

baskısıyla bir açmaza itilmiş insanlar olarak bakmıştır. Anadolu’yu anlatırken popülizme

kapılmamış, köylüden yana olmakla birlikte, bu kıstırılmışlığından kurtuluşunun kendine bağlı

olduğunu vurgulamıştır. Gözlediklerinin bir yansıması olarak çıplak gerçekliğe sonuna kadar

bağlı kalmış, olayları, dramları, çelişkileri hafifletmeye kalkışmamıştır. Yaşananların en sert,

en acımasız anlarını anlatmış, kahramanların mutluluk anlarından çok, acılı yanlarını anlatmayı

benimsemiştir. Ama ilginçtir Sabahattin Ali’nin takipçileri onun büyük bir ustalık ve yetkinlikle

işlediği bu temaları, çok daha sonra yağmalamış, bayağılaştırmışlardır.

“Kanal” Öyküsünün Özeti

İnsanlar Beyşehir Gölü’nün suyunun rengini berrak bilir. Çumra Kanalı’nın berraklığını da

buna bağlarlar. Fakat Konya Ovası’na bu kanalın suyu ulaşınca su kırmızı bir renge bürünür.

Herkes bunu ovanın kırmızı toprağına bağlar. Oysaki bu kanalın suyunun kırmızı oluşu

Dedemköylü Mehmet’le kardeşinin kanının bu suya karışmasından dolayıdır.

Konya Ovası’nın ufukları mavi değildir sarıdır çünkü bu sarılık Zağar Mehmet’in benzinin

sarılığıdır. Rüzgârın kaldırdığı tozlarla bunun bir alâkası yoktur.

Zağar Mehmet’le Dedemköylü Mehmet çocukluktan evleninceye kadar birlikte büyüyen iki

dosttur. Zağar Mehmet yirmi yaşını doldurunca hemen evlenir. Dedemköylü Mehmet’in babası

öldüğü için anası, bacısı, bir de on sekiz yaşında oğlan kardeşi onun başına kalır. Bundan dolayı

evlenmesi uzun sürer. Uzun bir zaman geçtikten sonra Dedemköylü Mehmet ve kardeşi

Mustafa da evlenirler.

. Bir gün Zağar Mehmet, tarlasını kanaldan sularken, arkın yavaş yavaş boşaldığını,

meydana sarı bir çamur tabakası çıktığını görür. Başını kaldırıp evvela kanala, sonra biraz

yukarıdaki Dedemköylü Mehmet’in tarlasına bakar. Suyu orada önlediklerini ve kendi

tarlalarını suladıklarını görür. Bunun üzerine küçük çocuğunu gönderir suyun önünü

açmalarını ister fakat Dedemköylü Mehmet ve kardeşinin hiç böyle niyetleri yoktur.

Yaşayabilmek, şu çatlak tarladan bir avuç ekin çıkarabilmek için birbirleriyle ölüme kadar

dövüşmeleri lazım geldiğini biliyorlar; çünkü bu su kavgasıdır

Zağar Mehmet bir gün sabahleyin erkenden, mavzerini alıp tarlaya gider. Kuru su yolunun

içine yatar. Dedemköylü Mehmet’le kardeşi tarlada göründükleri zaman beş el ateş eder ve

ikisini kanı Çumra Kanalı’nın sularına karışır işte bu yüzden Çumra Kanalı’nın suları

kıpkırmızıdır.

Zağar Mehmet koşup gelen karısına, kanalı açmasını, tarlayı sulamasını, bundan sonra

kanalın suyunu kimseye kestirmemelerini, çünkü yukarı tarlanın artık erkeği kalmadığını

söyler ardından köyün muhtarı ve jandarmayı bekler.

Hapishane yılları başlayan Zağar Mehmet’in benzi sararır işte bu yüzden Konya Ovası’nın

ufukları sapsarıdır. İşin kötü yanı Dedemköylü bir çoban Zağar Mehmet’le aynı hapishaneye

düşer. Bu çoban hep Dedemköylülerin şarkısını söyler. Ancak ne zaman ki Zağar Mehmet’i

uzaktan görse hemen susar. Çünkü zağar Mehmet’in yüreğinin dayanmadığını o da bilir.

Dedem köylülerin şarkısı şu şekilde sürüp gider:

Ecel gelir kapımızı dolaşır,

Page 4: SABAHATTİN ALİ - dersimiz.comKuyucaklı Yusuf, İçimizdeki eytan, Kürk Mantolu Madonna. ùiir: Dağlar ve Rüzgâr Oyun: Esirler Edebi Kiúiliği Sabahattin Ali yazı yaamına

Kara haberimiz köye ulaşır,

Çifte gelin kuzu gibi meleşir.

Yuma hocam, yuma, kanımız aksın,

Dostumuz ağlasın, düşmanlar baksın…

Kişiler

Türü, Teması ve İletisi

“Kanal” olay öyküsüdür. Çünkü olay (Su kavgası) Konya Ovası’nda (Yer) geçiyor.

Kişiler (Dedemköylü Mehmet, Zağar Mehmet…). Zaman (Dedemköylü Mehmet’in

çocukluğundan ölümüne kadar geçen zaman).

Öykünün teması “yokluk”tur.

“Zağar Mehmet gene bekledi. Tarlasına gitti, dibindeki çamurlar kuruyup çatlayan su

yollarına, sonra yukarı taraftaki tarlada dolaşan Mehmet’e uzun uzun baktı ve bekledi.

Gökyüzüne baktı, bir bulut aradı ve bekledi…” paragrafında da görüldüğü gibi bir su

bekleyişi var.

İnsanoğlu öyle bir yoklukla karşı karşıya kalır ki en yakın dostunu dahi vurmayı göze

alabilir.

Çocukluk Arkadaşları

arkadaşları

Annesi,

Bacısı,

Erkek

Kardeşi

Dedemköylü

Mehmet

Zağar

Mehmet

İki Kard

eş Dedemköylü

Mustafa

A

i

l

e

s

i

Page 5: SABAHATTİN ALİ - dersimiz.comKuyucaklı Yusuf, İçimizdeki eytan, Kürk Mantolu Madonna. ùiir: Dağlar ve Rüzgâr Oyun: Esirler Edebi Kiúiliği Sabahattin Ali yazı yaamına

Dil Ve Üslûp

Açık, anlaşılır, sade bir dil kullanmıştır.

1) Deyimler

Ekmeğini Taştan Çıkarmak: En zor işleri bile yapıp geçimini sağlayacak becerilikte

olmak, her türlü işi yapmak. "Ekmeğini taştan çıkaran insanların arasına katılmakta

gecikmedi."

Birbirine Düşmek: Aralarında anlaşmazlık çıkıp birbirlerine kötü bakmaya başlamak.

Medet Ummak: Yardım beklemek.

2) Edebi Sanatlar

Gülen yüzler: Mecaz-ı Mürsel (benzetme amacı güdülmeden gülen, neşeli insanlar

kast edilmiştir.)

Zavallı ekinler: kişileştirme (acizlik insana has bir özelliktir. Burada ekinlere insana

ait bir nitelik verilmiştir.)

Çifte gelin kuzu gibi meleşir: benzetme (hayvanlara ait bir özellik insana

aktarılmıştır ve benzetmenin dört unsuru da kullanılmıştır.)=> benzetilen: kuzu,

benzeyen: çifte gelin, benzetme edatı: gibi, benzetme yönü: meleşmek.

Ecel gelir kapımızı dolaşır: kişileştirme (soyut bir varlığa insana ait olan dolaşma

eylemi yüklenmiştir.)

Yüzlerini buruşturarak ağır ağır akan sular: kişileştirme (Yüz buruşturmak insana

özgü bir davranıştır. Bu hâl sulara nakledilmiştir.)

3) Bilinmeyen Kelimeler

Yuma: Yuvarlak biçimde sarılmış olan

Ecel: Hayatın sonu, ölüm zamanı

Mintan: Yakasız, uzun kollu erkek gömleği.

Mintanlık: Mintan yapmaya elverişli olan (kumaş).

Mavzer: Atış hızı dakikada ortalama altı mermi olan ve orduda kullanılan bir tüfek

tipi.

Zebil: 1. Bakımsız, perişan. 2. Yok yere harcanmış, dökülüp saçılmış. 3. Çok, fazla.

Teessür: Üzülme, üzüntü.

Page 6: SABAHATTİN ALİ - dersimiz.comKuyucaklı Yusuf, İçimizdeki eytan, Kürk Mantolu Madonna. ùiir: Dağlar ve Rüzgâr Oyun: Esirler Edebi Kiúiliği Sabahattin Ali yazı yaamına

Bakış Tarzı

Yazar doğayı kişileştirerek cimri bir insana benzetmiştir. Yazar: “Bozkırlardan mahsul

tırnakla kazıyarak alınır. Sapan işlemez topraklar devedikeninden ve iki santimlik otlardan

başka bir şeyi üzerlerinde yaşatmak istemezler, susuzluktan yanan göğüslerini, çırçıplak

gökyüzüne açmak isterler.”

“İnsan ellerinin açtığı kanal, bu ovaların yalnız susuzluğunu artırır. Bulanık ve

tembel, sanki buraya geldiklerine kızıyorlarmış gibi yüzlerini buruşturarak ağır ağır akan

sular, biraz ötede çatlaklarını -su!- diye bir karış açan toprakları doyurmak değil, buğuları ve

serinlikleriyle olsun avutmazlar. Bir zeytinyağı ırmağı gibi koyu, sıkıntılı bir akışla sallana

sallana geçip giderler.” ifadeleriyle ekmeği kazanmanın ne kadar güçleştiğini ima etmiştir.

İnsanı ise en sağlam dostlukları ayaklar altına alabileceği günlerle karşı karşıya

kalabileceği konusunda uyarıyor. Öyle bir an gelir ki yaşanılmış bütün güzel şeyler ört pas

edilebilir. Bunu: “Bu bakış birçok şeyler ve her şeyden evvel, o günden itibaren aralarında

barışması olmayan bir dövüş başladığını söylüyordu. Bu bakışta kin yoktu, çünkü aralarında

kin doğuracak bir şey geçmemişti. Bu bakışta yalnız toprak ve su kavgasının gölgeleri,

insanların içini kapkaranlık yapan gölgeleri vardı. Hatta ihtimal biraz da teessür vardı:

Yaşayabilmek, şu çatlak tarladan bir avuç ekin çıkarabilmek için birbirleriyle ölüme kadar

dövüşmeleri lazım geldiğini bilmekten doğan bir teessür.” paragrafından anlamak pek güç

olmayacaktır.

Anlatıcı

Yazar ilahi bakış açısını kullanmıştır. Yazar Yaşanmış, yaşanan ve yaşanacak olan her

şeyi bilir, görür ve duyar. Kahramanların gönlü veya kafasından geçenleri okumaya kadar

uzanır. Anlatıcı, anlattığı olayların dışında durur, gören durumundadır. Üçüncü tekil şahıs

ağzıyla konuşur.

“Bu bakış birçok şeyler ve her şeyden evvel, o günden itibaren aralarında barışması

olmayan bir dövüş başladığını söylüyordu. Bu bakışta kin yoktu, çünkü aralarında kin

doğuracak bir şey geçmemişti. Bu bakışta yalnız toprak ve su kavgasının gölgeleri, insanların

içini kapkaranlık yapan gölgeleri vardı. Hatta ihtimal biraz da teessür vardı: Yaşayabilmek, şu

çatlak tarladan bir avuç ekin çıkarabilmek için birbirleriyle ölüme kadar dövüşmeleri lazım

geldiğini bilmekten doğan bir teessür.” paragrafında yazar bakışların ne manaya geldiğini

bilen konumda olduğu için hâkim bakış açısı kullanılmıştır.

Hâkim Olan Duygu

Öyküde hayatın acımasızlığı dile getirilmiştir. İnsan aklına dahi gelmeyecek şeyleri

gün gelir de yapmak zorunda kalabilir. Hayatta kalma mücadelesi sevilen birçok şeyi gölgede

bırakabilir.

“Bir gün sabahleyin erkenden, mavzerini alıp tarlaya gitti. Kuru su yolunun içine yattı.

Dedemköylü Mehmet’le kardeşi tarlada göründükleri zaman beş el ateş etti.

Page 7: SABAHATTİN ALİ - dersimiz.comKuyucaklı Yusuf, İçimizdeki eytan, Kürk Mantolu Madonna. ùiir: Dağlar ve Rüzgâr Oyun: Esirler Edebi Kiúiliği Sabahattin Ali yazı yaamına

Bu ölü toprakların üstünde hiçbir şey ölmek ve öldürmek kadar kolay değildir.” Zağar

Mehmet en sevdiği dostu olan Dedemköylü Mehmet’i “yokluktan” dolayı vurmak zorunda

kalmıştır.

Üslûp

Klâsik öykü biçimini koruyan Sabahattin Ali, nasıl değil neyi anlatması gerektiği üzerine

kafa yormuştur. Sabahattin Ali’nin dili, sadece yabancı sözcüklere değil aynı zamanda şive ve

ağızlara kapalı, herkesin anlayabileceği bir dildir. Cümleler çoğunlukla, kısa ve anlaşılırdır.

Betimlemeler ve sıfat kullanımı sınırlıdır. Klasik öykü biçiminden saptığı öykülerin de ise ya

politik taşlama, kara mizah örnekleri kaleme almış ya da masalsı anlatım biçimleri

kullanmıştır. Sabahattin Ali’nin kurduğu sade, kısa cümleler çoğu zaman kolay anlaşılabilme

kaygısına yorulmuştur. Oysa anlatılan olayların vuruculuğu ve toplumsal derinliği, öykülerin

daha geniş bir bakış açısıyla yorumlamayı zorunlu kılmıştır.

Öyküde Zaman

Biyolojik Zaman

Öykü iki Mehmet’in de çocukluk yıllarından başlayarak gençliğini ve yaşlılığını

anlatmaktadır. İnsanın büyüme, olgunlaşma ve ihtiyarlığı beraber ele alındığı için öyküde

biyolojik zaman vardır denilebilir.

“Dedemköylü Menmet’le Zağar Mehmet kapı bir komşuydular. Aralarında yaş farkı da

yoktu. Küçükken köyün harman yerinde beraber emeklemişler; sokağın gübreli tozlarında

beraber yuvarlanmışlar; sıska inekleri, ellerinde boylarından büyük bir değnekle, köyün

kıyısından geçen sığırtmaca beraber götürmüşler; kanalda beraber kurbağa taşlamışlardı…

Biraz daha büyüyünce analarıyla beraber pazara yağ ve yoğurt satmaya giderler, yedi saat

ötedeki dağdan eşekle odun getirirler, hatta bunları beraber satarlar ve bazen acemi ve yabancı

bir memurdan beş on kuruş fazla koparırlarsa, bir örnek mintanlık zifir alırlardı.

Delikanlılıklarında beraber düğünlere gitmişler, avrat oynatmışlar, kadın kaldırmışlardı.

Bütün Orta Anadolu insanlarında olduğu gibi bunlarda da lakırdı haline gelmeyen bir dostluk

vardı. Bu dostluk pek delikanlı zamanlarında, yan yana giderken birbirlerinin elini tutup

sallamak şeklinde görünürdü.” paragraflarından anlaşılacağı üzere öyküde biyolojik zaman

vardır.

Öyküde Mekân

Çumra, Konya iline bağlı Konya Ovası'nda yer alan bir ilçedir. Mehmet’lerin aralarındaki

olayların geneli bu ilçedeki kendilerine ait tarlalarında geçektedir. Çumra’da sulama imkânları

ve yağışlar yetersiz olduğu için kurak ve verimsiz toprağa sahip bir ilçedir. Bu yüzden kurak

tarlalar öyküde yaşanan olayların mekânı olmuştur.

Eserin Öykü Geleneği İçerisindeki Yeri

Page 8: SABAHATTİN ALİ - dersimiz.comKuyucaklı Yusuf, İçimizdeki eytan, Kürk Mantolu Madonna. ùiir: Dağlar ve Rüzgâr Oyun: Esirler Edebi Kiúiliği Sabahattin Ali yazı yaamına

Sabahattin Ali; Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Kenan Hulusi, Reşat Nuri, Esendal,

Sadri Ertem çizgisinde seyreden Türk öykücülüğünde, ortaya koyduğu ürünlerle büyük bir

sıçrama zemini hazırlamış, önemli bir öncü ve yol açıcıdır.

Onun Türk öykücülüğünde açtığı özellikle iki temel kanal, pek çok öykücü için bir

birikim olmuş, kendinden sonra gelen pek çok öykücüyü etkilemiştir. Özellikle “Köy ve

köylünün sorunları” ve “cezaevi gözlemleri” gibi daha sonra Türk öykücülüğünde bir döneme

damgasını vuracak olan temalar ile dönemsel akımların başlatıcısı ve yol göstericisi olmuştur.

Onu Türk öykücülüğünde seçkinleştiren ve öncü kılan en önemli özelliği köy ve

köylüye bakıştaki orijinalliğidir. Sabahattin Ali, Anadolu insanını, köy ve köylüyü şive

çıkmazına düşmeden ve özellikle daha sonraları benzerleri tarafından yapılacağı gibi

bayağılaştırmadan oldukça gerçekçi ve kabullenilebilir bir bakış açısıyla öykülerine yansıtmayı

başarmıştır. Anadolu insanı Türk öykücülüğünde belki ilk kez ete kemiğe bürünüp tam bir

gerçeklikle onun öykülerinde hayat bulmuştur. Öykülerinde Anadolu insanının yol, su, toprak,

işsizlik, ağalık düzeni, bürokratik baskı, sağlık gibi sorunlarını bir bir ortaya koymuştur. Ama

köy ve köylünün bu sorunlarını bir ideolog ve politikacı gibi değil, bir sanatçı gibi görmüş ve

sanatın gerekleriyle öyküleştirmiştir. Bütün bu sorunları, nedenleri ve çözümleriyle değil,

bireyde yarattığı sonuçları itibariyle irdelemiştir. Elbette bu yaklaşımlarında kendi muhalif

duruşunun bir sonucu olarak bir tarafta yer almış, köy ve köylüyü savunmuştur. Ama duracağı

yeri çok iyi belirlemiş bu yüzden de çoğunlukla didaktikliğe düşmemiştir. Sonuçta da ortaya

inandırıcı ve etkileyici bir dünya çıkarmayı başarmıştır. Sabahattin Ali, “benim köyüm

güzel köyüm” yaklaşımının tersine, öyküsünü köyü yaşanacak yer olmaktan çıkaran dramlar,

sorunlar üzerine kurmuştur.

Şairler içinde bulunduğu toplumun sorunlarıyla ilgilenir. Bu sorunları hem dile getirirler

hem de kendi ideolojileri doğrultusunda çözüm yolları sunarlar.

Realist sanatçılar, eserlerinde yaşamın gerçeklerini dile getirir.

Yalnızca yaşananın anlatılmasına yönelen gerçekçiler, olaylar ve kişiler karşısında

tarafsız davranırlar. Eserlerine kendi duygu, düşünce ve yorumlarını katmazlar. Çünkü

realizmde doğayı olduğu gibi kopya etmek esastır.

Kanal adlı öyküde de toplumsal bir sorun olan su, toprak ve kuraklık gibi sorunları dile

getirdiği için Sabahattin Ali hem realist hem de toplumcu-gerçekçi bir yazardır. Aşağıdaki

alıntıda bunu daha net görebiliriz:

“Bozkırlardan mahsul tırnakla kazıyarak alınır. Sapan işlemez topraklar

devedikeninden ve iki santimlik otlardan başka bir şeyi üzerlerinde yaşatmak istemezler,

susuzluktan yanan göğüslerini, çırçıplak gökyüzüne açmak isterler.”

Bütün bunlar Sabahattin Ali’nin toplumcu-gerçekçi bir yazar olduğunu göstermektedir.

Eserin Öykücünün Yaşantısı ve Biyografisiyle İlişkisi

Sabahattin Ali, otobiyografik roman ve öykü türünü Türk edebiyatında ustalıkla

uygulayanlar arasında, ilk sıralarda yer alır.

Ali’nin hayatı ile eserini karşılaştırdığımızda eserde olan birçok olay ile –gerek yaşadığı

dönemde, gerekse yaşamından sonra – oldukça fazla benzerlikler taşımaktadır. Ali’de birçok

gerçekçi ve natüralist yazar gibi eserlerinde gözleme ve incelemeye dayanan bir kurguyu

Page 9: SABAHATTİN ALİ - dersimiz.comKuyucaklı Yusuf, İçimizdeki eytan, Kürk Mantolu Madonna. ùiir: Dağlar ve Rüzgâr Oyun: Esirler Edebi Kiúiliği Sabahattin Ali yazı yaamına

benimser. Ali bu tür gözlemleri bazen tesadüfen bazen de bilinçli olarak yakalar. Bilinçli olarak

akşamcı kahvelerinde sabahlar, yurtlarda kalır, hastaneleri, resmi daireleri gezer, sıradan

insanlardan veya tanıdıklarından olayları dinler veya kendisi genelde ortamın sakin olduğu

saatlerde çevreyi gezerek notlar alıp daha sonra bunları eserlerinde ustalıkla işler. Bunların

haricinde hayatın her kademesindeki meslek ve kariyer sahibi insanlarla ilişki içinde olmuştur.

(Bkz. Bezirci 1979:128)

Sabahattin Ali için bir diğer malzeme de mahkemelik olaylardır. Bu olayları çoğu kez

hayatı boyunca başı dertten kurtulmadığı mahkeme ve hapishanelerdeki gerçek öykülerden

edinir.

Ali’nin arkadaşı Mehpare Taşduman’a yazdığı aşağıdaki mektuptan da açıkça

anlaşılacağı üzere, Ali uzun bir süre, - belki de evlenene kadar- hep sığınacak birilerini

aramış, anne ve kardeş şefkatinden yoksun, sevgisiz kalmış, karşılıksız aşklar

yaşamıştır.

Vefasız dostlarının oluşu onun bunalıma düşmesinde en büyük sebeplerin başında

geldiği çok büyük bir ihtimaldir. Aşağıda alıntıladığımız mektuptan da Ali’nin oldukça fazla

arkadaşı olmasına rağmen, yalnızlık çektiğini anlıyoruz:

“Abla, bütün bunları, bu belki seni hiç alâkadar etmeyecek şeyleri niçin yazdım, bilir

misin? Sırf benim deliliklerimin, manasızlıklarımın sebebini anlayasın diye. Halbûki onda

birini bile, evet, çektiklerimin onda birini bile söyleyemedim. Ah! Sevgili Ablacığım! Benim

yerimde başka birisi olsaydı, bu kadar vukuattan sonra benim gibi yalnız muavenesizlik ile

kurtulmaz zincirlere ağlanacak bir deli olurdu. (...) Sana söylememiş miydim ki ben bir ana

şefkatini bir kardeş muhabbetini, hulasa candan bir sevgiyi hiç kimsede bulamadım? Sen

tahmin etmemiş miydin ki ben bu söylediğim temiz ve hayırlı muhabbetleri sende bulacağımı

anlayınca can sıkacak kadar sana sokulacağım? İşte, Ablacığım, yine sana sığınıyorum.“(Ali

–Özkırımlı 1968:361)

Yukarıdaki bilgiler ışığında Sabahattin Ali’nin Kanal adlı öyküsüne yaşamının tesir

ettiğini söyleyebiliriz. Çünkü öyküdeki şu paragrafta:” İnsan ellerinin açtığı kanal, bu ovaların

yalnız susuzluğunu artırır. Bulanık ve tembel, sanki buraya geldiklerine kızıyorlarmış gibi

yüzlerini buruşturarak ağır ağır akan sular, biraz ötede çatlaklarını -su!- diye bir karış açan

toprakları doyurmak değil, buğuları ve serinlikleriyle olsun avutmazlar. Bir zeytinyağı ırmağı

gibi koyu, sıkıntılı bir akışla sallana sallana geçip giderler.” hayattan yoksunluk, cansızlık,

isteksizlik, tükenmişlik gibi duygular seziliyor. Yapılan tek şey insana ait duyguların,

özelliklerin, hislerin doğaya aktarılması olmuştur.

Sorular

1) 1945'de Yeni Dünya gazetesinin, 1946'da Marko Paşa'nın neşrine katıldı. Marko

Paşa'daki yazıları yüzünden çeşitli kovuşturmalara uğradı. Bunlardan birinden yedi ay

hüküm giydi. 1948'de Zincirli Hürriyet'teki bir yazısından dolayı yine hakkında

kovuşturma açıldı. Nakliyeciliğe başladı. 1 Nisan 1948 tarihinde yurt dışına kaçma

girişimi sırasında öldürüldü. Cesedi öldürülüşünden iki buçuk ay sonra (16 Haziran

1948) bulundu. “Kuyucaklı Yusuf” adlı romanıyla büyük bir ün kazanmıştır.

Page 10: SABAHATTİN ALİ - dersimiz.comKuyucaklı Yusuf, İçimizdeki eytan, Kürk Mantolu Madonna. ùiir: Dağlar ve Rüzgâr Oyun: Esirler Edebi Kiúiliği Sabahattin Ali yazı yaamına

Yukarıda hakkında bilgi verilen sanatçımız aşağıdakilerden hangisidir?

a) Yaşar Kemal

b) Orhan Kemal

c) Nazım Hikmet

d) Sabahattin Ali

2) “Ekmeğini taştan çıkarmak” deyiminin anlamını yazınız ve bir örnek cümle

veriniz.

(Ekmeğini taştan çıkarmak: En zor işleri bile yapıp geçimini sağlayacak becerilikte olmak,

her türlü işi yapmak. "Ekmeğini taştan çıkaran insanların arasına katılmakta gecikmedi.")

3) Kanal adlı öykünün ana düşüncesini belirtiniz.

(İnsanoğlu öyle bir yoklukla karşı karşıya kalır ki en yakın dostunu dahi vurmayı

göze alabilir.)

4) “. Bir gün Zağar Mehmet, tarlasını kanaldan sularken, arkın yavaş yavaş boşaldığını,

meydana sarı bir çamur tabakası çıktığını görür. Başını kaldırıp evvela kanala, sonra

biraz yukarıdaki Dedemköylü Mehmet’in tarlasına bakar. Suyu orada önlediklerini ve

kendi tarlalarını suladıklarını görür. Bunun üzerine küçük çocuğunu gönderir suyun

önünü açmalarını ister fakat Dedemköylü Mehmet ve kardeşinin hiç böyle niyetleri

yoktur.”

Yukarıdaki paragrafın anlatımında hangi bakış açısı ağır basmaktadır?

a) Hâkim Bakış Açılı Üçüncü Tekil (O) Anlatıcı (İlahi/Tanrısal bakış açısı)

b) Kahraman Bakış Açılı Birinci Tekil (Ben) Anlatıcı

c) Müşahit/Gözlemci Bakış Açılı (Ben veya O) Anlatıcı

d) Çoğulcu Bakış Açısı ve Anlatıcıları

5) Hapishane yılları başlayan Zağar Mehmet’in benzi sararır işte bu yüzden Konya

Ovası’nın ufukları sapsarıdır.

Yukarıdaki cümlede hangi söz sanatına başvurulmuştur? Nedenini açıklayınız?

(Hüsn-i ta’lil sanatı kullanılmıştır. Çünkü Konya Ovası’nın ufuklarının sapsarı olma

nedeni rüzgârın kaldırdığı tozlardır. Fakat anlatıcı bunu Zağar Mehmet’in benzinin

sarılığına dayandırmıştır. Yani bir durumu başka bir nedene bağlama söz konusudur.)

6) Zağar Mehmet’in Dedemköylü Mehmet’i vurma nedeni namus meselesidir. ( )

D/Y

Page 11: SABAHATTİN ALİ - dersimiz.comKuyucaklı Yusuf, İçimizdeki eytan, Kürk Mantolu Madonna. ùiir: Dağlar ve Rüzgâr Oyun: Esirler Edebi Kiúiliği Sabahattin Ali yazı yaamına

7) ( )Zağar Mehmet gene bekledi( ) Tarlasına gitti( ) dibindeki çamurlar kuruyup

çatlayan su yollarına sonra yukarı taraftaki tarlada dolaşan Mehmet’e uzun uzun

baktı ve bekledi( )( )

Yukarıdaki paragrafta ayraç içindeki yerlere uygun noktalama işaretlerini

getiriniz.

[ (“) (.) (,) (.) (“) ]

8) “Yazar doğayı cimri bir insana benzetmiştir.” cümlesini ögelerine ayırınız.

Yazar: Özne

Benzetmiştir: Yüklem

Doğayı: Nesne

Cimri bir insana: Dolaylı tümleç

9) “ 25 Şubat 1907 tarihinde Gümülcine / İğridere’de doğdu. İlköğrenimini Üsküdar,

Çanakkale ve Edremit'te yaptı (1921). Balıkesir Muallim Mektebi'ni bitirdi (1927).

Aynı yıl Yozgat Cumhuriyet İlkokulu’na öğretmen oldu. Milli Eğitim Bakanlığı

bursuyla 1928'de Almanya'ya gitti. 1930 yılı mart ayında yurda döndü.”

Yukarıdaki paragrafta hangi anlatım biçimine yer verilmiştir?

a) Betimleyici Anlatım

b) Açıklayıcı Anlatım

c) Öyküleyici Anlatım

d) Tartışmacı Anlatım

10) Aşağıdaki cümlelerin hangisindeki altı çizili sözcükte yazım yanlışı yapılmıştır?

a) Milli Eğitim Bakanlığı bursuyla 1928'de Almanya'ya gitti.

b) Atatürk'e hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklandı.

c) Onu görünce heyecandan eli ayağı dolaşdı.

d) Dün izlediğim filmi Mahmut da izlemiş.

Kaynakça

1. Sevengül Sönmez, A'dan Z'ye Sabahattin Ali, Yapı Kredi Yayınları, 2009.

2. Sabahattin Ali cinayeti". Cumhuriyet Ansiklopedisi 1923-2000. 2. Cilt (3. bas.).

İstanbul: Mayıs 2002. ss. 138.

3. Sabahattin Ali, Yaşamı, Sanatı, Yapıtlarından Seçmeler, Der: Muzaffer Uyguner,

Bilgi Yayınevi, 1992.

4. ÖZKIRIMLI, Atilla, ALİ, Filiz: Sabahattin Ali. De Yayınları, İstanbul 1986

5. ÖZLÜ, Demir: Sabahattin Ali İçin Bir Önsüz. Yeni Dergi, Şubat 1966

Page 12: SABAHATTİN ALİ - dersimiz.comKuyucaklı Yusuf, İçimizdeki eytan, Kürk Mantolu Madonna. ùiir: Dağlar ve Rüzgâr Oyun: Esirler Edebi Kiúiliği Sabahattin Ali yazı yaamına