L
İADE ( ö~lı::yl)
Eksik olarak eda edilen bir ibadetin vakti içinde yeniden ifası anlamında fıkıh terimi.
_j
Sözlükte "eski duruma dönme. tekrar meydana gelme, bir şeyi üst üste yaparak alışkanlık haline getirme" anlamındaki avd kökünden türeyen iade kelimesi "bir şeyi tekrar yapma, eski durumuna getirme. geri verme" gibi anlamlar taşır.
Kur'an'da bu kökün çeşitli türevleri sözlük anlamı çerçevesinde sıkça geçer ve genellikle iade masdanndan türeyen bu kelimelerle mahlGkatın yaratılıştan sonra eski haline (yokluk), canlıların ölümden sonra tekrar hayata döndürülüşü ifade edilir (mesel.§ bk. Yunus 10/4, 34; Taha 20/55; e r- R Cım 30/l l ). Aynı kökten gelip Allah'ın isimlerinden olan muld de bu anlamdadır (bk. MUiD). Hadislerde iade kelimesinin yukarıdaki anlamları yanında abdest. namaz. kurban gibi ibadetlerin yeniden ifa edilmesi manasında da kullanıldığı (Wensinck, el-Mu' cem, "'avd" md.) ve bu son kullanırnın ileri dönemlerde oluşacak terim anlamına zemin hazırladığı görülür. Fıkıhta iade, eda edilen bir ibadetin taşıdığı bir eksiklik sebebiyle vakti içinde tam ve doğru olarak yeniden ifasını belirten bir terimdir. Ancak hangi durum ve davranışların tanımda yer alan eksikliği oluşturacağı ve yeniden ifanın iade sayılabilmesi için vakit içinde yapılmasının şart olup olmadığı fakihler arasında tartışmalıdır. Mesela iade, ibadetin bir rükün veya şartının yokluğu yahut vacibin terki şeklinde ileri derecede bir eksiklik sebebiyle gündeme gelebileceği gibi, daha fazla sevap elde etme imkanının kullanılarak kemal eksikliğinin giderilmesi şeklinde makul bir gerekçeden de doğabilir. Ne tür eksikliklerin iadeyi gerekli veya haklı kılacağı yahut iadede vakit şartının aranıp aranmayacağı konusunda fakihler arasında görüş farklılığının bulunmasının kaçınılmaz sonucu olarak fıkıh literatüründe iadenin farklı tanımlarına rastlanır. Bu sebeple iadeyi "bir ibadetin fesad dışında kalan bir eksiklikten dolayı vakti içinde yeniden ifası" şeklinde tanımlayan Hanefıler'in yanı sıra fesad sebebiyle yeniden if ayı veya sebep ne
•
I
olursa olsun bir i badetin ikinci defa ifasını iade sayan fakihler de vardır.
Dini mükellefiyetlerin, özellikle de ezan, abdest. gusül, namaz. haccın bazı menasiki , kurban gibi belli bir zaman diliminde yerine getirilmesi gereken i badetierin ifa şekilleri pratik ve fert boyutuyla fürG-ı fıkhın , kaynak ve değer yönüyle de us Gl-i fıkhın konusunu teşkil eder. FürG-ı fıkıhta vakitli i badetierin eksik olarak eda edilmesi halinde nasıl telafi edileceği hususu ve bu ibadetin vakit içinde ve gerektiği şekilde yeniden ifa edilmesi konusu mükelleflerin ayrı ayrı bilmesi gereken ilmihal bilgileri arasında yer alır. Fıkıh usulünde geniş vakitli mahz veya vesile ibadetlerin (mukayyed ve müvessa· vacip) ifa şekilleri, mütekellimln (ŞafiT) metoduyla kaleme alınan usul kitaplarında şerl -teklifi hüküm bahsinde eda. iade ve kaza şeklinde birbirini tamamlayan üç kavram halinde, fukaha (HanefT) metoduyla yazılan usul kitaplarında ise iade, emir bölümünde emredilenin yerine getirilmesinin muhtemel şekillerinden biri olarak incelenir. Bununla birlikte her iki ekolün eda ve kaza kelimelerine yüklediği anlamlar arasında bazı farklılıklar bulunsa da iade kavramı etrafında geliştirilen tartışmaların genelde terminoloji tartışmasından öteye gitmediği görülür (bk. EDA; KAZA). Birinci ifanın eksikliği sebebiyle yapılan ikinci ifanın namazda iade. oruçta kaza olarak adiandıniması vaktin namazda zarf, oruçta ise miyar olmasıyla, yani bir namaz vaktinin birden fazla namaz kılınabilecek genişlikte olmasına karşılık bir oruç vaktinin sadece bir oruca imkan vermesiyle alakalıdır. Haccın tavaf. şeytan taşlama. kurban gibi menasiki vakitle ilişkisi bakımından namaza, bütünüyle hac ibadeti oruca benzediğinden hac menasikinin ikinci defa ifasına iade. bozulan haccın sonraki yılda tekrar ifasına kaza denilir.
İadenin tarifinde "vakit" kaydının yer alıp almayacağı meselesi iadenin mahiye-
tini ve tasnifini yakından etkileyeceğinden ayrı bir önem taşır. Fakihlerden bir kısmı, eksik olarak eda edilen vakitli bir ibadetin vakti içinde veya dışında eksiksiz şekilde yeniden yerine getirilmesini iade olarak adlandırırken bir kısmı da sadece vakti içinde yapılacak ifalara iade adını verir. Öte yandan i badetin birinci ifasında bir bozukluğun (fesad) bulunması halinde eksik de olsa bir ibadetin varlığından söz edilerneyeceği ve o fiile ibadet olarak herhangi olumlu bir sonuç bağlanamayacağı için böyle bir fesad sonrası yapılan ikinci ifaya terim anlamıyla iade denmez. Aynı şekilde birinci if ada sadece kemali yani mükemmelliği engelleyen küçük çapta bir eksikliğin bulunması durumunda yapılan ikinci ifa (mesela tek baş ına namaz kılan kimsen in aynı namazı cemaat le tekrar kılma s ı) , birinci ifanın sahih olması sebebiyle yine teri m anlamıyla iade kapsamına girmez. Bu görüşleri sebebiyle Hanefi fakihleri iadenin tanımında tahrlmen rnekruhun işlenmesi, vacibin terki gibi orta çaptaki eksiklikleri ifade edebilmek için genelde "fesad dışında kalan bir eksiklikten dolayı" kaydını. bazan da "fahiş noksan" nitelendirmesini önemle vurgularlar. Diğer bir anlatımla Hanefi fakihlerinin terminolojisinde iade, mükellefin uhdesinden sakıt olmakla birlikte ifasında eksiklik bulunan ibadetlerin yeniden ifası anlamındadır. Halbuki fakihlerin önemli bir kısmı mükellefin uhdesinden düşürücü ifaları da iade olarak görür. Bu tartışmalarla da bağlantılı olarak fakihlerden bir kesimin iadeyi edanın kapsamında bir ifa görüp eda-kaza şeklinde ikili ayırımla yetinirken diğer bir kesimin iadeyi eda ve kazadan farklı üçüncü bir kategori sayıp üçlü taksim yapması bu bakış açısıyla yakından ilgilidir.
İadenin tanımıyla ilgili olarak fakihler ve fıkıh mezhepleri arasında cereyan eden tartışmalar ve örnek olaylar dikkatle takip edildiğinde iade ihtiyacını doğuran sebeplerin büyük, orta ve küçük çaplı eksiklik veya gerekçeler. literatürdeki adlandırmasıyla fesad, hale! ve özür (mazeret) şeklinde üç grupta toplanmasının mümkün olduğu görülür.
İadeyi doğuran sebeplerin başında birinci ibadetin ifasında bir eksikliğin bulunması gelir. Abdest alırken yıkanması ge-
227
iADE
rekli bir organın veya abdestte niyeti gerekli görenlere göre niyetin unutulması halinde abctestin yeniden alınmasının, abdest alınan suyun necis olduğunun anlaşılmasından sonra bu abctestin ve onunla kılınan farz namazın iadesinin gerekmesi böyledir. Ancak burada iadeye konu olan ibadetin dini hükmü kadar ona arız olan eksikliğin derecesi ve safhası da önemlidir. Bir ibadetin rükün ve şartlarından birinin eksik olması halinde o ibadet fıkhen yok hükmünde olduğu ve ibadetlerde fesad ile butlan ayn ı anlama geldiği için mükellefin böyle bir farz veya vacip i badeti gerektiği şekilde ifa yükümlülüğü devam eder. İkinci ifanın iade olarak adlandırılması, sadece fiilin tekrarını ifade etmesi yönüyle yani sözlük anlamı çerçevesinde doğru olsa da bu ifanın esasen vakit içinde eda olarak, vakit çıktıktan sonra ise kaza olarak adiandıniması gerekir ve böyle bir kullanım iade ve edanın terim anlamlarına daha uygun düşer. Bu sebeple Hanefiler mükellefin uhdesinden sakıt olmayan bu tür ifalara iade demeyi pek uygun görmezler. Hatta Hanefi literatürünün bir kısmında iadeyi gerektiren eksiklik açıklanırken yaygın bir kayıt olan "fesad dışı olma"nın yanı sıra "ibadete başlamanın sıhhatli olmayışının
dışında kalan" kaydının da zikredilmesi (İbn Nüceym, ll. 85) bunu vurgulamakiçin olmalıdır. Bununla birlikte fakihlerin namaz hakkında rükün - şart ayırımı yapıp
namazın rükünlerindeki bir eksiklik sebebiyle yapılan ikinci ifaya iade demeseler bile şartlarındaki eksiklik sonrası ikinci ifaya iade demeye biraz daha mü temayil oldukları söylenebilir. Buna karşılık esasen vacip olmayan bir ibadete sahih şekilde başlanmış da sonradan fasid olmuşsa Hanefi ve Malikiler bu başlamanın yükümlülük doğurmasından hareketle iadeyi gerekli görürler. Ancak bu ikinci ifaya namazda iade, oruçta ise kaza denilir.
İbadetin ifasında fesad dışında kalan orta derecede bir eksikliğin bulunması, mesela namazda bir vacibin terki veya tahrimen rnekruhun işlenmesi halinde bu namazın vakti içinde iadesi vacip, vakti çıktıktan sonra ise namazın şart ve rükünlerinin tam olması sebebiyle sadece menduptur. Hanefi fakihlerinin önemli bir kısmı vakit dışında yapılan yeniden ifayı da iade olarak adlandırırken mezhebin mendup iadeyle ilgili bu görüşünü korumak istemiştir. Hükmün dayandığı sebebin mevcut olmadığının anlaşılması da ifada bir eksiklik sayılır. Mesela vaktin girmiş olduğu zannıyla ezan okunması. seferilik hali gibi bir ruhsatın bulunduğu zan-
2.28
nıyla namaz kısaltılıp aksinin sabit olması , teyemmümle namaz kılındıktan sonra vakit içinde suyun bulunması durumunda başta Hanefiler olmak üzere bir kısım fakihe göre ezanın veya namazın iade edilmesinin gerekınesi böyledir. Namazın sıhhatine engel olacak ölçüde necaset buIaşmış bir elbiseyle namaz kılmış olduğu
nu farkeden kimsenin bu namazını yeniden kılması, namazın şartlarında bir eksikliğin bulunması açısından düşünüldü
ğünde en azından Hanefiler'e göre eda sayılsa bile eksiklik kasta m eb ni olmayan bir sebebe dayandığından iade sayılıp bu grupta mütalaa edilmesi daha uygun düşmektedir.
İadeyi doğuran üçüncü sebep mükellefin daha faziletli bir ifada bulunma, daha çok sevap kazanma, mevcut ifanın mükemmelliğindeki eksikliği giderme (ikmal) imkanı bulmuş olmasıdır. Bu durumda iade daha ziyade genel anlamıyla mendup (sünnet. müstehap) olarak görülür. Organların yıkanış sırasının (tertip) terkedilmesi halinde abdestin. yine tertibe uyulmaması halinde ezanın . münferiden namaz kılan kimsenin aynı namaz için cemaat oluşması durumunda namazın iadesi böyle bir arzudan kaynaklanır ve genelde tavsiye edilir. Hatta daha önce namazIarı kazaya kalmamış (tertip sahibi) bir kimsenin cemaatle namaz kılarken bir namazı kılmadığını hatırlaması durumunda bu namazdan sonra hem geçen namazı hem de cemaatle kıldığı namazı iade etmesinin istenmesi de böyle bir m ükemmellik amacına yöneliktir. Kaç rek'at namaz kıldığını tam hatıriamayan kimseye sık sık bu tür kuşkulara düşmüyorsa nam azını iade etmesi tavsiye edilirken de namazdan beklenen iç huzurunu temine yardımcı bir çözüm üretilmiş olmaktadır. Başka bir elbisesi bulunmadığı için necis elbiseyle namaz kılan kimsenin temiz elbise bulduğunda Hanefiler hariç fakihlerin çoğunluğuna göre namazını iade etmesinin gerekınesi de yine taharet şartının eksikliğini değil mükemmelliğin eksikliğini telfıfiye yönelik olmalıdır.
ibadetlerde iadenin hükmü çok defa edanın hükmüyle aynı olsa da başlanmakla vacip hale gelen nafile i badetin iadesinin vacip veya münferiden kılınan bir namazın vakti içinde cemaatle yeniden kılınmasının mendup sayılması örneklerinde olduğu gibi iade bazan edanın hükmünden farklı bir hüküm de alabilir. İadenin hükmü iadeyi doğuran eksikliğin derecesiyle de yakından ilgilidir. Mesela vacibin terki veya tahrimen rnekruh bir fiilin iş-
lenmesi halinde bu namazın vakti içinde iadesi vacip, daha küçük çapta bir eksiklik bulunup da mükellefin daha f azla ecir kazanma arzusundan kaynaklanan iadeler ise m üstehap görülür. Yine vakti içinde iade edilmesi vacip olan namazın -vakitli ibadetlerin vakti dışında tekrarlanmasına da iade denmesi durumunda- vakit çıktıktan sonra iadesi mendup hükmünü alır ve böyle bir iade Hanefiler'in anlayışına göre bir bakıma namazın bozucu nitelikte olmayan eksikliğini tamaml ayıcı sehiv secdesi işlevin i görür. Öte yandan namazın vacip ve rnekruhlarının sayımında fıkıh mezhepleri arasında önemli farklılıklar bulunması da iadenin hükmünün farklılığını kaçınılmaz kılmaktadır. Bu sebeple olmalıdır ki edasında eksiklik bulunan farz bir namazın bu birinci ifasına farz. iadesine nafile veya sehiv secdesi gibi ikmal denmesinin mi yoksa edaya eksik farz. iadeye kamil farz denmesinin mi daha uygun olacağı fakihler arasında tartışmalı kalmıştır (İ bn Abid!n , ll, 64-65).
BİBLİYOGRAFYA :
Tehanevi. Keşşaf, ll, 958; Wensinck. el-Mu'cem, '"avd" md.; Gazzali. el-Müstaşfa, I, 95;Kasani, Beda'i', ı, 33, 49, 78, 132, 139; Fahreddin er-Razi. el-Maf:ışCı l, Beyrut 1988, I, 27; Karafi. Şerf:ıu Ten~if:ıi 'l-fuşCıl fi'l- uşCıl, Kahire 1973, s. 76-77 ; TQfi. Şerf:ı u Mul)taşa ri 'r-Ravza, Beyrut 1987, I, 447 -448; Abdülaziz ei-Buhari. Keşfü 'l
esrar, I, 133-136; İbn Nüceym. el-Bal;ırü'r-ra'i~. ll, 85; İbn Abdüşşekur. Müsellemü 'ş-şüb Cı t, I, 85; İbn Abidin. Redd ü '1-muf:ıtar ( Ka hire). ll , 63-66, ayrıca tür.yer.; İzmiri . fjaşiye 'a le'l-Mir'at, İstanbul 1309, I, 250-251; " İ' ade", Mv.F, V, 177-181; "İ'ade", Mu.Fİ, XV, 9 -351.
L
li] ALi BARDAKOÖLU
İANE (ol.iL::f)
Osmanlılar'da XIX. yüzyılda olağan üstü giderler için
halktan toplanan mali yardımları ifade eden terim.
_j
Osmanlılar'da girişilecek askeri seferler için halktan çeşitli adlar altında bir nevi yardım toplama usulü, oldukça eski tarihlere kadar gider. Genel olarak "avarız" adı altında, düzenli olmayıp fevkalade hallerde ve sefer zamanında halktan ayni veya nakdi bir çeşit vergi toplanırdı. XVI. yüzyılın sonlarından itibaren çok çeşitlenen bu tip vergiler, hazineye düzenli gelir getiren bir kaynak haline dönüştürülünce ordunun masrafları için yeni gelirler bulma ihtiyacı ortaya çıktı. Hazinenin mali sıkıntı içine düştüğü ve sefer masraflarını karşılamakta zorlandığı dö-