TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
ROMATOİD ARTRİTLİ OLAN VE OLMAYAN
BİREYLERDE PERİODONTAL DURUM, KLİNİK VE
LABORATUVAR PARAMETRELERİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Özgün KARAKUŞ
PERİODONTOLOJİ ANABİLİM DALI
DOKTORA TEZİ
DANIŞMAN
Prof. Dr. Meral GÜNHAN
2010 - ANKARA
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
ROMATOİD ARTRİTLİ OLAN VE OLMAYAN
BİREYLERDE PERİODONTAL DURUM, KLİNİK VE
LABORATUVAR PARAMETRELERİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Özgün KARAKUŞ
PERİODONTOLOJİ ANABİLİM DALI
DOKTORA TEZİ
DANIŞMAN
Prof. Dr. Meral GÜNHAN
2010 - ANKARA
İÇİNDEKİLER
Kabul ve Onay ii
Ġçindekiler iii
Önsöz vi
Simgeler ve Kısaltmalar vii
ġekiller ix
Çizelgeler xi
1. GİRİŞ 1
1.1. Periodontal hastalıklar 1
1.1.1. Gingivitis 2
1.1.2. Periodontitis 3
1.1.3. Mikrobiyal Dental Plak 8
1.1.4. Enflamatuvar ve Ġmmünolojik Mediyatörler 9
1.1.5. Periodontal Hastalıkta Ġmmün Mediyatörler 10
1.2. Periodontal Hastalıklar ve Sistemik Hastalıklar 11
Arasındaki ĠliĢkiler
1.3. Romatolojik Hastalıklar 12
1.3.1. Romatoid Artrit 13
1.3.1.1. Tanı Kriterleri 14
1.3.1.2. Etiyopatogenez 19
1.3.1.3. Romatoid Faktör 21
1.3.1.4. DAS 28 23
1.3.1.5. Morfoloji 24
1.3.1.6. Genetik 27
1.3.2. Romatoid Artrit Ġçin tedavi YaklaĢımları 28
iv
1.4. Periodontal Hastalık ve Romatoid Artrit Arasındaki 33
Ortak Patogenez
1.5. Ortak Patogenezde Konak Yanıtı 40
1.5.1. C Reaktif Protein (CRP) 40
1.5.2. Sitokinler 41
1.5.2.1. Ġnterlökin-1 (IL-1) 45
1.5.2.2. Tümör Nekrozis Faktör-α (TNF- α) 46
1.5.2.3. Ġnterlökin-2 (IL-2) 48
1.5.2.4. Ġnterlökin-4 (IL-4) 49
1.5.2.5. Ġnterlökin-6 (IL-6) 50
1.5.2.6. Ġnterlökin-8 (IL-8) 50
1.5.2.7. Ġnterlökin-10 (IL-10) 51
1.5.2.8. Ġnterlökin-12 (IL-12) 52
1.5.2.9. Prostoglandinler (PG) 52
1.5.2.10. Matriks Metalloproteinazlar (MMP) 53
1.5.2.11. Tip 1 Kollajen Karboksi Terminal Telopeptid 53
(ICTP) Seviyeleri
1.5.2.12. Fibrinojen 54
1.5.2.13. Isı ġok Proteinleri (HSP) 55
1.6. Periodontal Patojenler ve Romatoid Artrit 56
1.6.1. P. gingivalis: Periodontal Hastalıkta Birincil Patojen 58
1.6.2. P. gingivalis Romatoid Artrit ĠliĢkisi Hakkında Hipotez 58
1.7. Amaç 61
2. GEREÇ VE YÖNTEM 63
3. BULGULAR 69
3.1. Demografik bilgiler 69
3.2. Periodontal Değerlendirme 70
3.3. Laboratuvar Parametrelerin ve DAS 28 Skorunun 78
Değerlendirilmesi
3.4. Periodontal Ġndeksler ile DAS 28 Skorları ve 83
Laboratuvar Paramatrelerin ve Korelasyonları
4. TARTIŞMA 87
v
5. SONUÇ VE ÖNERİLER 107
ÖZET 110
SUMMARY 112
KAYNAKLAR 114
EKLER
Ek-1 Etik Kurul Onayı 125
Ek-2 BilgilendirilmiĢ Gönüllü Olur Formu 126
ÖZGEÇMİŞ 127
vi
ÖNSÖZ
Oldukça yoğun ve yorucu geçen doktora eğitimimin sonunda, bu eğitimin her
ne kadar yaĢamımdan çok Ģeyler götürdüğünü hissetsem de sonuçta geldiğim
noktanın, bana akademik ve mesleki klinik getirisinin çok değerli olduğunu
düĢünüyorum. Bununla birlikte aldığım eğitimi ve kazandığım akademik deneyimi,
lisans eğitimimden beri içinde bulunduğum ve artık kendimi bir parçası gibi
hissettiğim kurumda değerlendiremeyecek olmanın verdiği buruklukla yeni bir
hayata baĢlıyorum.
Doktora eğitimim boyunca, akademik danıĢmanlığının yanı sıra her konuda
görüĢ ve önerileriyle bana yardımcı olan ve her zaman desteğini hissettiğim sayın
hocam Prof. Dr. Meral GÜNHAN’a, gerek klinik çalıĢmalarımda, gerekse klinik dıĢı
hayatta benden desteğini hiçbir zaman esirgemeyen, aynı zamanda örnek kiĢiliği
benim için bir model teĢkil eden Prof. Dr. Murat AKKAYA’ya, anabilim dalı
baĢkanlığının yanı sıra klinik ve akademik yol göstericiliğiyle mesleğe ve hayata
bakıĢ tarzımın Ģekillenmesinde önemli katkısı olan Prof. Dr. Hamit BOSTANCI’ya,
lisans eğitimimde sorumlu öğretim üyesi olarak, periodontolojiye ilgimin
baĢlamasına ve bu alanında doktora eğitimi yapmaya karar vermemi sağlayan Prof.
Dr. Elif ÜNSAL’a, doktora eğitimimin baĢından beri, bana akademik çalıĢma
prensipleri ve akademik düĢünme biçimini öğreten, Doç. Dr. Cem GÜRGAN’a
teĢekkürü bir borç bilirim.
Lisans eğitimimden itibaren her zaman yanımda olan sevgili dostlarım Sayın
ġehnaz KAZOKOĞLU ve Sayın Tolga Han EDEBAL’a, doktora eğitimim boyunca
hep yanımda gördüğüm Dr. Ahu ADALI BEKĠT’e, tüm uyarılarıma karĢın beni
dinlemeyip iyi ki bu bölüme girmiĢ dediğim Sayın Mete TOPTAġ’a, doktora
eğitimim sırasında aynı kaderi ve dolayısıyla da acıyı paylaĢtığım arkadaĢlarım Sayın
Fatma BÖKE’ye ve Sayın Zeynep EROĞLU’na, paylaĢtığı her Ģey için Dr. Umut
ALTAY’a ve diğer asistan arkadaĢlarıma, birlikte mesai yapmaktan keyif aldığım,
Sayın Ali SAYAN ve tüm periodontoloji anabilim dalı personeline, doktora sırasında
zorlandığım, tökezlediğim zamanlarda yanımda olan herkese teĢekkür ederim.
Hayatımın her anında, aynı zamanda tüm eğitim yaĢamım boyunca arkamda
duran, hiçbir zaman, koĢul ve konumda desteklerini esirgemeyen, doktora
eğitimimde her türlü zorlukta bana güç veren ve en kötü zamanlarda bana destek olan
sevgili annem Funda Yasemin KARAKUġ, babam Mehmet KARAKUġ ve kardeĢim
Zeynep Özge KARAKUġ GÖÇMEN’e Ģükranlarımı sunarım.
vii
SİMGELER VE KISALTMALAR
AAP: American Academy of Periodontology
ACR: American College of Rheumatology
APP: Akut Faz Proteini
ARA: American Rheumatology Association
BOP: Sonlamada Kanama Ġndeksi
CCP: Siklik Strüline Peptid
CD: Cep Derinliği
CRP: C-Rektif Protein
DAS: Hastalık aktivite skoru
DMFT: Çürük, kayıp, dolgulu diĢler
EBV: Epstein-Barr virüsü
ESR: Eritrosit Sedimentasyon Hızı
GI: Gingival Ġndeks
GFC: DiĢeti oluğu sıvısı
HLA: Ġnsan Lökosit Antijeni
HSP: Isı ġok Protini
ICTP: Karboksi Terminal Peptid
IG: Ġmmünoglobülin
IL: Ġnterlökin
LPS: Lipopolisakkarit
MCP: Metakarpofalengeal
MMP: Matriks Metalloproteinaz
NSAI: Non-steroidal antienflamatuvar
viii
OA: Osteoartrit
PAD: Peptidilarjinin Deiminaz
PAI: Plazminojen aktivitör inhibitör
PG: Prostoglandin
PI: Plak Ġndeksi
PIP: Proksimal interfalengeal
PMNL: Polimorfonükleer Lökosit
RA: Romatoid Artrit
RF: Romatoid Faktör
SAA: Serum Amiloid A
SLE: Sistemik Lupus Eritamatozus
TIMP: Metalloproteinaz doku inhibitör
TNF: Tümör Nekrozis Faktör
t-PA: Doku tipi plazminojen aktivitör
VCAM: Vasküler Hücre Adezyon Molekülü
WBC: Beyaz Kan Hücresi Seviyesi
ix
ŞEKİLLER
ġekil 1.1. Gingivitis oluĢumu 2
ġekil 1.2. Periodontitis oluĢum mekanizması 5
ġekil 1.3. Periodontitis Patogenezi 7
ġekil 1.4. Periodontal enflamasyonun sistemik etkileri 11
ġekil 1.5. Romatoid artrite bağlı ileri derecede dejenere olmuĢ eklem 15
ġekil 1.6. Erken dönem romatoid artrit PIP eklemleri ve bileklerde 16
sinoviyal kalınlaĢma
ġekil 1.7. Sonraki dönem romatoid artrit önemli derecede 16
MCP eklem kalınlaĢması, sublüksasyon ve ulnar deviasyon
ġekil 1.8. Ġleri derecede romatoid artrit Ģiddeti tüm eklemlerde 16
deformasyon
ġekil 1.9. Eklemdeki enflamasyonun otoimmüniteyle iliĢkisi 20
ġekil 1.10. Romatoid artrit için tedavi yaklaĢımları 31
ġekil 1.11. Periodontal hastalık Romatoid artrit arasındaki ortak 38
patogenez
ġekil 1.12. IL-1’in romatoid artrit patogenezindeki etkileri 46
ġekil 1.13. TNF’in romatoid artrit patogenezindeki etkileri 47
ġekil 1.14. Fibrinojen üretimini etkileyen faktörler 54
ġekil 3.1. RA ve kontrol gruplarının cinsiyet dağılımı 69
ġekil 3.2. RA ve kontrol gruplarının diĢ fırçalama alıĢkanlıkları 70
ġekil 3.3. RA ve kontrol gruplarının arayüz temizlik alıĢkanlıkları 71
ġekil 3.4. RA ve kontrol gruplarının sigara alıĢkanlıkları 71
x
ġekil 3.5. RA ve kontrol gruplarında plak indeksi ve gingival indeksin 74
karĢılaĢtırılması
ġekil 3.6. RA ve kontrol gruplarında sondalamada kanama 74
ortalamalarının yüzdeleri
ġekil 3.7. RA ve kontrol gruplarında cep derinliği, ataĢman kaybı, ve 75
kemik kaybının karĢılaĢtırılması
ġekil 3.8. RA ve kontrol gruplarında kaybedilen diĢ sayısı ortalamalarının 75
karĢılaĢtırılması
ġekil 3.9. Romatoid Faktör değerleri 78
xi
Çizelgeler
Çizelge 1.1. Periodontal hastalık ve romatoid artrit patogenezindeki 37
ortak noktalar
Çizelge 1.2. Periodontal hastalık ve romatoid artrit ilerleme modelleri 39
Çizelge 1.3. IL-1 ve TNF-α’nın örtüĢen proenflamatuvar etkileri 48
Çizelge 3.1. ÇalıĢmaya katılan bireylerin yaĢ dağılımları 69
Çizelge 3.2. Plak indeksi, gingival indeks, sondalamada kanama, cep derinliği, 73
ataĢman kaybı, kemik kaybı değerleri ve süpürasyon ortalamaları
Çizelge 3.3. Romatoid artrit ve kontrol gruplarda periodontal tanı 76
Çizelge 3.4. Romatoid artrit hastalarında periodontal tanı 76
Çizelge 3.5. Kontrol grubunda periodontal tanı 77
Çizelge 3.6. Muayene edilip çalıĢmaya dahil edilmeyen tam diĢsiz RA 78
hastaları
Çizelge 3.7. Romatoid artrit ve kontrol gruplarında, gingivitis ve 79
periodontitis açısından romatoid faktör pozitifliği
Çizelge 3.8. ESR değerleri 79
Çizelge 3.9. Romatoid artrit ve kontrol gruplarında, gingivitis ve periodontitis 80
açısından ortalama ESR değerleri
Çizelge 3.10. C reaktif protein düzeyi 80
Çizelge 3.11. Romatoid artrit ve kontrol gruplarında, gingivitis ve periodontitis 81
açısından ortalama CRP değerleri
Çizelge 3.12. Beyaz kan hücresi seviyeleri 81
Çizelge 3.13. Romatoid artrit ve kontrol gruplarında, gingivitis ve periodontitis 82
açısından ortalama WBC değerleri
xii
Çizelge 3.14. Romatoid artrit hastaları için hesaplanan DAS 28 değerleri 82
Çizelge 3.15. Romatoid artrit grubunda, gingivitis ve periodontitis açısından 83
ortalama DAS 28 değerleri
Çizelge 3.16. Periodontal parametreler ile laboratuvar tetkikler ve DAS 28 86
koreleasyonu
1
1. GİRİŞ
1.1. Periodontal hastalıklar:
Periodontal dokular, dişeti, alveoler kemik, periodontal ligament ve kök
yüzeyindeki sement dokularından oluşur.
Periodontal hastalıklar, toplumun çok büyük bir kısmını etkileyen,
mikrobiyal dental plakla birlikte, gram negatif (Gr (-)) ve gram pozitif (Gr (+))
bakterilerce periodontal dokularda yıkıma yol açan, kronik enflamatuvar
hastalıklardır. Mikrobiyal dental plaktaki olası periodontopatojenler dolayısıyla
lokal ve sistemik enflamasyon gelişir (Beck ve Offenbacher, 2001).
Periodontal hastalıklar;
Gingival hastalıklar
Kronik periodontitis
Agresif periodontitis
Sistemik hastalıklarla ilişkili periodontitis
Nekrotizan periodontal hastalıklar
Periodontal apseler
Endodontik lezyonlarla ilişkili periodontitis
Gelişimsel ya da kazanılmış bozukluk ve durumlar
olarak sınıflanır (American Academy of Periodontology Workshop, 1999).
2
1.1.1. Gingivitis
Plağa bağlı gingival hastalıklar ve plağa bağlı olmayan gingival
lezyonlar şeklinde ayrılır (American Academy of Periodontology Workshop,
1999).
Populasyonun % 90‟ından fazlasını etkileyen gingivitisin oluşumunda
bakteri türleri önemli değildir, plağa karşı enflamatuvar konak yanıtı oluşur.
Hastalık yüzeyel gingival dokularla sınırlıdır.
Plak birikimi arttıkça gingivitis yerleşik hale gelir (Brown ve Löe, 1993).
Bu durum her zaman periodontitis tablosuna ilerlememektedir. Mikrobiyal
dental plak, periodontal hastalığın primer etiyolojik ajanıdır. Plak
kompozisyonu gingivitistle birlikte Gram (-)‟e dönmüştür. Bunun sonucunda
plağa karşı nonspesifik bir yanıt oluşur.
Şekil 1.1. Gingivitis oluşum mekanizması
DENTAL PLAK
BĠYOFĠLM
DOKU VE KONAK
SAVUNMA
HÜCRELERĠ
LOKAL
SĠSTEMĠK
KONAĞIN
HÜCRESEL VE
ĠMMÜNOLOJĠK
FONKSĠYONLARI
HORMONLAR
ĠLAÇLAR
3
Gingivitiste klinik bulgular:
Renk değişikliği: Vaskülarizasyonun artışı nedeniyle koyu kırmızı bir
görüntü söz konusudur. Sondalamada kanamayla klinik olarak
saptanabilir.
Şekil değişikliği: Özellikle interpapiller bölgede ödem söz konusudur,
dişeti kenarının bıçak sırtı görüntüsü değişmiştir. Yüzey pürüzlülüğü
kaybolur.
Yapısal değişimler: Epitel ve bağ dokusunda değişiklikler meydana gelir.
Konum değişikliği: Dişeti marjininde koronal ya da apikal yönde
değişiklikler meydana gelebilir.
Mikroskobik olarak, enflamatuvar hücre infiltrasyonu ve eksuda çıkışı
olur. Enflamasyon sonucu bağ dokusu ve epitelde bozulma, fibrozis ve
bozulan bağ dokusu içine epitel proliferasyonu (rete peg) gerçekleşir.
Gingivitis, bu konumda ilerleme olmadan kalabilir ya da periodontitise
dönüşebilir (Page ve ark., 1997)
1.1.2. Periodontitis
Periodontitis, subgingival çevredeki gram negatif ve anaerobik
bakteriler nedeniyle, diş destek dokularının yıkımıyla sonuçlanan bağ
dokusunun kronik enfeksiyonudur (Loos ve ark., 2000).
Periodontitis, gingival enflamasyonla başlayıp, periodontal ligament ve
alveoler kemiğin bir kısmının ya da tamamının kaybı sonucu, dişlerin kaybına
yol açabilen bir hastalıktır. Periodontal cep formasyonu, ataşman kaybı ve
dişeti çekilmesi ile karakterizedir ve dişetinde eflamasyon, sondalamada
kanama ve alveoler kemikte kayıp görülür (Brown ve Loe, 1993).
4
Hastalığın kronik biçimi en sık görüleni olup erkeklerde daha sık
görülmektedir. Irksal olarak zencilerde beyazlara göre daha sık
gözlenmektedir (Armitage, 1999). Kronik periodontitisin uzun sürede oluşan
periodontal yıkım nedeniyle ileri yaşlarda görülme prevalansı oldukça
artmaktadır.
Periodontitiste yıkım, mikrobiyal dental plaktaki 400‟e yakın
bakteriden, periodontopatojen olduğu düşünülen 20 kadarı tarafından
gerçekleşmektedir. Bu bakterilerin belli başlıları, Porphyromonas gingivalis,
Camphylobacter rectus, Fusobacterium nucleatum, Tannerella forsythensis,
Prevotella intermedia, spiroketler ve bazı bireylerde Aggregatibacter
actinomycetemcomitans‟tır (De Nardin, 2001).
Buna karşın konak yanıt ve çevresel faktörler periodontitisin başlaması
ve ilerlemesinde, periodontal yıkım mekanizmasında çok önemli bir role
sahiptir (Page ve ark., 1997). Periodontitiste konak yanıt mekanizmasındaki
farklılıklar ve bölgeye özel durumlar nedeniyle, hastalığın ilerleyişi değişiklik
göstermektedir (Kinane ve ark., 2001).
Subgingival floranın değişimiyle birlikte yıkım mekanizması başlar.
Periodontal dokulara invaze olan bakteriler, bakterilere ait virülans faktörleri
ve konağın immün yanıtıyla ortaya çıkan enflamatuvar yol periodontal doku
yıkımına yol açar. Konak yanıt doku için koruyucu olmasına karşın yıkıma da
neden olabilir. İleri vakalarda denge doku yıkımı yönünde bozulur (Löe ve
ark., 1978; Bartold ve ark., 1995).
5
Şekil 1.2. Periodontitis oluşum mekanizması
Yapılan epidemiyolojik çalışmalarda orta düzeyde periodontitisin
erişkin populasyonda % 45 ila % 58 arasında olduğu ve gelişmiş ülkelerde
ileri derecede periodontitis oranının % 10 civarında olduğu rapor edilmiştir
(Beck ve Offenbacher, 2001).
Periodontitisin kronik tipi, yıllarca semptom vermeden ilerleyebilir,
bireyler hastalığın farkında olmayabilir. Belirti vermedikçe ya da akut
durumlar söz konusu olmadıkça fark edilemez, çoğu zaman periodontal
muayeneyle hastalığın varlığı anlaşılır. Yıkım bölgeye özeldir ve belli akut-
kronik periyodlarda ilerler, akut dönemlerde yıkım gerçekleşir (Clark ve ark.,
1993). Periodontitis teşhisi için, klinik olarak cep derinliğinde artış, ataşman
kaybı, radyografide alveoler kemik kaybı görülmesi yeterlidir (Champagne ve
ark., 2003).
Bu dönemlerde, anaerobik ve Gram (-) bakterilerin arttığı bir ortamda,
gingival dokulardaki enflamatuvar yanıtla birlikte, bağ dokusu ve alveoler
kemikte yıkım gözlenir. Ortaya çıkan bakteri ve lipopolisakkaritler (LPS)
sonucu, konak yanıtla birlikte nötrofil, lenfosit, makrofaj ve mast hücreleri
ortaya çıkar (De Nardin, 2001).
Plak Akümülasyonu
Bakteri Varlığı ve
Çoğalması
Bağ Dokusunda Yıkım
Ataşman Kaybı
6
Makrofaj ve PMNL‟lerin etkisiyle, İnterlökin 1α (IL-1α), İnterlökin 1β (IL-
1β), Tümör Nekrozis Faktör α (TNF-α), Interlökin 6 (IL-6) ve Matriks
Metalloproteinazlar (MMP) üretilir. İnterlökin 1 kemik rezorbsiyonundan
sorumlu görülmektedir. Yapılan çalışmalarda enflame periodontal dokuda
İnterlökin 6, İnterlökin 8, Prostoglandin E2 ve Tümör Nekrozis Faktör-α varlığı
saptanmıştır (De Nardin, 2001).
Cep epiteli ülsere, savunma infiltratları ortaya çıkmış, gingival eksuda
artmış, spontan ya da sondalamada kanama artmıştır. Cep epitelindeki
ülserasyon, bakterilerin ve virülans faktörlerinin apikale ve dolayısıyla genel
dolaşıma, ana kan damarları aracılığıyla da sisteme katılmasına aracılık
eder. Tüm ağızdaki periodontal ceplerin alanlarının toplamı, avuç içi kadar bir
alan oluşturduğu göz önüne alınırsa periodontal hastalığın sistemik yayılımı
öngörülebilir (Grossi ve ark., 2001). Hastalığın remisyon safhasıyla birlikte,
aktif olmayan stabil periyoda girilir.
Periodontal hastalıkla ilgili konak yanıtı etkileyen ve değiştiren,
çevresel ve genetik birçok neden sayılabilir. Konak yanıt mekanizmasındaki
hücre görevleri etkilenir, buna bağlı sitokin salınması ve immün yanıtta
değişiklikler meydana gelebilir (Mealey, 1999).
Hastalığa neden olan bakteri-konak etkileşimleri oldukça önemlidir.
Bakterinin varlığı ve etkisinin yanı sıra, konağın yanıtı ve bu yanıtla ortaya
çıkan savunma mekanizmasının etkinliği de göz önüne alınmalıdır. Bu
mekanizmanın etkinliğine göre;
Enfeksiyon ajanı bireyin vücudunda bulunur, immünolojik yanıt ve
doku yıkımı gözlenmeyebilir.
Konakta klinik olarak görülmeyen enfeksiyon vardır, immünolojik
yanıt vardır ve hastalık belirtisi oldukça azdır.
Enfeksiyon ajanına karşı konağın immünolojik yanıtı üst düzeyde
ve hastalık belirtileri bariz görülmektedir (Genco ve ark., 1988).
7
Şekil 1.3. Periodontitis Patogenezi
Kronik periodontitis lezyonlarındaki major doku yıkımı, monosit ve
makrofajları da içeren mononükleer fagositler, T ve B hücrelerinin
aktivasyonu yoluyla konak hücrelerinin defans mekanizmalarının çalışması
sonucunda oluşur. T hücreleri ve monositlerin en önemli etkilerinden birisi
enflamatuvar yanıtı değiştiren sitokinlerin sentezidir. T hücre fonksiyonu
sitokin profillerinin incelenmesiyle anlaşılabilir. Th1 klonları, IL-2, interferon ɣ
ve TNF-β‟yı ve Th2 klonları ise IL-4, IL-5, IL-6, IL-10 ve IL-13‟ü üretir (Bozkurt
ve ark., 2006).
Bakteri
plağı
Konak
immüno-
enflammatu
var cevabı
Bağ
dokusu
ve
kemik
yıkımı
Hastalığın
klinik
belirtileri
Antikorlar
PMNL
Antijenler
LPS
Diğer
virulans
faktörler
Sitokinler
Prostogland
inler
MMP
ler
Çevresel kazanılmış risk faktörleri
Genetik risk faktörleri
Doku yıkım ürünleri ve Ekolojik faktörler
8
Periodontitis oluşumuyla lokal konak enflamatuvar mekanizmada
değişiklikler oluşur ve spesifik lokal konak cevabı gelişir , bunların etkisiyle
serum antikor yanıt ortaya çıkar (Ebersole ve Cappelli, 2000).
Proenflamatuvar sitokin salınması periodontitisin seyrini etkiler. Buna bağlı
oluşan konak yanıttaki bireysel modifikasyonlar dolayısıyla enflamatuvar
sitokin (akut faz proteinleri) salınması da etkilenir. Serum C-Rektif Protein
(CRP), firinojen artışı ve lökositoz görülür. CRP seviyesi, IL-6 ve lökosit
sayısı sistemik enflamasyonun birer göstergesi olarak sayılırlar (Loos ve ark.,
2000).
Agresif periodontal hastalıklarda hastalık şiddeti, plak miktarından
bağımsız olarak seyretmektedir. Bu hastalarda plak miktarına karşı konak
yanıtında defekt görülmektedir (Kornman ve ark., 1997).
1.1.3. Mikrobiyal Dental Plak
Temel olarak tükürük glikoproteinleri ve ekstraselüler polisakkarit
matriks içersindeki bakterilerden oluşur. En az 600 çeşit farklı bakteri türü
ağız içersindeki sağlık/hastalık dengesinde rol oynar.
Bakteriler periodontal yıkıma neden olabilmek için, dokulara
tutunabilmeli, burada çoğalabilmeli, diğer bakterilere göre etkinlik
sağlayabilmeli ve konak savunmasına karşı koyabilmelidir (Kinane, 2001).
Mikrobiyal dental plak periodontal hastalığın primer etiyolojik ajanıdır.
Sağlık durumunda Gram (+) bir flora söz konusudur. Mikrobiyal dental plak
florası gingivitiste Gram (-)‟e doğru döner. Periodontitiste ise flora Gram (-)
anaerobik bir hal alır ve bakteri populasyonu oldukça artmıştır. Tabloya
anaerobik spiril ve spiroketler eklenmiştir.
Periodontal sağlık ve hastalıklı bölgelerin plakları arasındaki diğer fark
ise mikroorganizmaların morfotipleridir. Hastalıklı bölgede sağlıklıya oranla
daha az kokoid hücreler, daha fazla motil rodlar ve spiroketler bulunur.
9
1.1.4. Enflamatuvar ve İmmünolojik Mediyatörler
Periodontitiste bağ dokusu ataşmanında kayıp epiteliyal ataşmanın
apikale migrasyonu, kök yüzeyi ve kemikte oluşan rezorbsiyon görülür.
Enflamatuvar sitokinler genel olarak dış etkenlerle uyarılan makrofaj
ve diğer hücrelerden hücresel yanıt kapsamında sentezlenirler. Humoral
sitokinler T lenfositler tarafından sentezlenir (Abbas ve ark.). Sitokinlerin,
sentezlendikleri bölgede, çevre dokularda ve dolaşıma katılarak da sistemik
etkileri bulunmaktadır. Temel görevleri özgün ve özgün olmayan immün
enflamatuvar yanıtı düzenlemektir. Birçok hücre tarafından sentezlenebildiği
gibi, birbirlerinin sentez ve etkinliklerini değiştirebilmekte, birbirlerini sinerjik
ve antagonist yönde etkileyebilmektedirler.
Dental plaktaki gram negatif periodontal patojenler gingival dokularda
enflematuvar yanıta neden olurlar. Bakteri ya da lipopolisakkaritler gibi
bakteri ürünleri, gingival dokuların içine girer ve nötrofil, lenfosit, makrofaj
mast hücresi infiltrasyonuyla karakterize enflamatuvar yanıtı stimüle ederler.
Bu P. gingivalis fimbrialarının ve lipopolisakkarit bağlayan proteine bağlanan
lipopolisakkaritlerin makrofaj yüzeyindeki CD14 reseptörünü etkileyerek
makrofajları tetiklemesini içerir. Makrofaj stimülasyonunun direkt etkileri ise,
IL-1α ve β, TNF-α, kemik rezorbsiyonunu stimüle eden IL-6 ve kollajen
yıkımına neden olan matriks metalloproteinaz (MMP) üretimidir. IL-1 kemik
rezorbsiyonu ve eicosanoid (örneğin PGE2) oluşumunu stimüle eden
multifaktöriyel bir proenflamatuvar sitokindir ve aynı zamanda immün yanıtın
birçok evresinde ortaya çıkmaktadır.
Periodontitiste, IL-1, IL-6, IL-11, IL-17 gibi enflamatuvar sitokinlerin
salınması kemik rezorbsiyonunun başlamasını sağlar. Buna karşın IL-4,
IL-10, IL-12, IL-13 ve IL-18, IF-β, IF-ɣ gibi antienflamatuvar sitokinler bu
mekanizmayı inhibe etmektedir (Lerner, 2006).
10
Periodontal dokularda IL-1 seviyesi yüksektir. Periodontal hastalığa
sahip bireylerde IL-1 polimorfizmi ve bunun sonucunda artmış IL-1 seviyesi
gösterilmiştir. IL-1 inhibitörlerinin periodontal hastalıkların şiddetini hastalığın
patogenezinde oynadığı kritik rol dolayısıyla azalttığı gözlenmiştir. IL-6
seviyeleri de IL-8, TNF, ve prostoglandin E2 seviyeleri gibi periodontal
hastalıklarda artmıştır. IL-6 seviyelerinin artması karaciğerden salınan akut
faz proteininin (APP) artması ile ilişkilidir (CRP düzeyi artmıştır).
1.1.5. Periodontal Hastalıkta İmmün Mediyatörler
Periodontal patojenler aynı zamanda yüksek seviyedeki serum Ig G
antikorları ile karakterize güçlü immün yanıtı da stimüle ederler. Enflamasyon
sonucu oluşan yara, bariyer görevi yapan gingival dokunun organizmaların
sistemik dolaşıma katılımına izin vermesine neden olur. İlave olarak
periodontal hastalıklar CD8 T-baskılayıcı hücre seviyesindeki artış CD4 T-
yardımcı hücre seviyesindeki azalmayla oluşan T hücre yanıtına neden
olmaktadır. Çevresel ve metabolik strese karşı ısı şok proteinleri (HSP)
oluşmaktadır. Bu moleküller prokaryottan ökaryota kadar değişen aminoasit
zincir uyumunu korur. Antijenik determinatlarını bakterilerin HSP‟leriyle,
enfekte konak dokulardaki HSP‟nin indüksiyonu, antikorların antijenlerle
çapraz reaksiyonu ve immün kompleks- immün kompleks bağımlı patolojilerin
düzenlenmesini sağlar (De Nardin, 2001).
Buna dayanarak periodontitis ile ilgili bakteriyel patojenler, spesifik
antikor üretimi ve hücresel immün yanıtın aktivasyonu ile sonuçlanan
immünolojik baskı proteinlerini ortaya çıkardığı söylenebilir.
11
1.2. Periodontal Hastalıklar ve Sistemik Hastalıklar
Arasındaki İlişkiler
Ağız kaynaklı enfeksiyonların birçok sistemik hastalıktan sorumlu
olduğu ilk kez 1900 yılında Dr. William Hunter tarafından ortaya atılmıştır.
Son dönemde yapılan çalışmalar periodontitisin lokal enfeksiyon ve doku
yıkımı dışında, çeşitli sistemik sorunların başlama ve ilerleyişinde rol
oynadığına dair kanıtlar ortaya koymuştur (Genco ve ark., 1999; Offenbacher
ve ark., 1996; Grossi ve ark., 1998). Periodontitis; atheroskleroz patogenezi,
koroner kalp hastalığı, diabet, solunum yolları hastalıkları, erken doğum,
düşük doğum ağırlığı ve romatoid artrit riskini anlamlı bir biçimde
arttırabilmektedir (Mattila ve ark., 1989; Beck ve ark., 1996; Offenbacher ve
ark., 1996; Hayes ve ark., 1998; Mercado ve ark., 2000).
Periodontitis, ya altında yatan hiperenflamatuvar özelliğin sonucu
olarak ya da sistemik enflamasyona katkıda bulunan faktör olarak
değerlendirilmelidir (Slade, Offenbacker, Beck ve ark., 2000).
Şekil 1.4. Periodontal enflamasyonun sistemik etkileri
Periodontal
enflamasyon
Bakteriyemi
(periodontopatojenler
ve ürünleri LPS)
Enflamatuvar
mediyatörler
(IL-1, IL-6, TNF-α)
Ġmmün yanıt
(periodontopatojenler)
Karaciğer
CRP
Serum Amiloid A
Fibrinojen
HEDEF
12
Periodontitisin sistemik etkileri konusunda çeşitli mekanizmalar öne
sürülmekle birlikte, asıl sistemik etkinin bu mekanizmaların bir kombinasyonu
olduğu şeklinde değerlendirmek daha doğru olacaktır.
Bu mekanizmalar;
Oral bakterilerin sistemik dolaşıma katılarak uzak bölgelere ulaşıp
enfeksiyona neden olması,
Bu bakterilerin ürünlerinin ya da konak savunma ürünlerinin
sistemik dolaşıma katılarak uzak bölgelere ulaşması,
Konak yanıtıyla birlikte oluşan enflamatuvar mediyatörlerin sisteme
salınması,
Enfeksiyonun yakın dokulara direkt yayılımı,
Ortak predispozan faktörlerin rolü
şeklinde açıklanabilir.
1.3. Romatolojik Hastalıklar
Romatolojik hastalıklar ilk farkına varılan hastalıklardandır. Hipokrat 4.
yüzyılda romatolojik hastalıkları teşhis etmiştir. Guilliaume Bailleu (1558-
1616) romatolojik hastalıkları “musculoskeletal sendrom” olarak
tanımlamıştır. Romatoloji, 1940‟ta Comroe tarafından tanımlandıktan sonra,
1949‟da Hollander tarafından ders kitaplarına taşınmıştır. Romatiod artritin ilk
kez klinik tanımlasının ise 1800 yılında Augustin-Jacop Landre Beauvais
tarafından tezinde yapıldığı düşünülmektedir.
Bilinmeyen etiyoloji ve klinik görünümdeki heterojenite dolayısıyla
romatolojik hastalık sınıflaması oldukça güçtür. Osteoartrit (OA) ve Romatoid
13
artrit (RA), en yüksek oranda görülen iki romatolojik hastalıktır. Bazı
osteoartrit ve romatoid artrit patolojileri arasında ayırıcı kriter bulunması
oldukça zor olmuştur (Sangha, 2000).
Romatolojik hastalık sınıflaması, anatomik yapılardaki anormalitelerin
gözlenmesi, şüpheli etiyolojik mekanizmaların ortaya çıkması, genetik
faktörler, enfeksiyöz ajanlar ve hastalığın klinik belirtilerinin doğasını içeren
klinik ve laboratuvar bulguların kombinasyonuyla yapılır. Şu anda Amerikan
Romatoloji Koleji‟nin (ACR) 1987‟de revize ettiği kriterler geçerlidir.
Osteoartrit ve romatoid artriti de içeren, sistemik lupus eritamatozus,
skleroderma, osteoporozis, sırt ağrısı, gut, fibromiyalji ve tendonit gibi yüzden
fazla otoimmün hastalık olmasından dolayı, hastalıklar arası açık bir sınır
yoktur.
1.3.1. Romatoid Artrit
Romatoid artrit, anatomik yapılar ile organ sistemlerindeki normal dışı
durum yanında bilinmeyen bir etiyolojik mekanizma ile ortaya çıkan ve
seyreden, genetik ve enfeksiyoz ajanlar ile ilişkili, sinovitis ve sinoviyal
membrandaki enflamatuvar infiltratın birikimi ve tutulumuyla ortaya çıkan ve
eklem yıkımına neden olan, kronik, multisistemik, otoimmün bir hastalıktır.
Birçok sistemik belirtisi olmasına karşın, romatoid artritin karakteristik doğası,
özellikle periferal eklemlerde, simetrik ve eroziv sinovitislerdir. Hastaların
çoğunda serum romatoid faktör düzeyleri yüksektir.
Romatoid artritin gelişim süreci, destrüktif potansiyelinden dolayı bir
miktar değişkenlik gösterebilir. Bazı vakalarda hafif oligoartiküler değişiklikler
sonucunda çok az eklem hasarı görülürken, bir kısmında, fonksiyonel eksiklik
ve güçsüzlükle ilerleyen poliartrit görülür.
Romatoid artrit için epidemiyolojik çalışmalar hastalığın ayırıcı
kriterlerine dayanmaktadır. Bu oldukça iddialı bir söylemdir, çünkü hastalık
için hiçbir etiyolojik ajan, tanımlama ya da özgün hiçbir klinik ve laboratuvar
14
özellik yoktur. Bu yüzden tanı, bazı klinik, laboratuvar ve radyolojik
anormalitelerin olup olmamasına bağlı olarak konulur. Epidemiyolojik olarak
en geniş romatoid artrit prevalansı belirleme çalışması 1958‟de Amerikan
Romatoloji Birliği (ARA) tarafından yapılmıştır. Bu epidemiyolojik çalışmada
dünya erişkin populasyonunun % 1-2‟sinin romatoid artritten etkilendiği
gösterilmiştir (Ropes, 1958)
1.3.1.1. Tanı Kriterleri
6 hafta boyunca, 1 saat süren sabah sertliği
6 hafta boyunca en az 3 eklemde artrit
6 hafta boyunca el bilek, metakarpofalengeal (MCP) ve proksimal
interfalengeal (PIP) eklemlerde artrit
6 hafta boyunca en az bir bölgede simetrik eklem tutulumu ve şişliği
Deri altı nodülleri
Serum romatoid faktör pozitifliği (kontrol vakalarında < % 5)
Radyolojik değişiklikler (el ve bileklerin anteroposterior radyografları)
(Arnett, 1988).
Tanının koyulabilmesi için bu yedi kriterden en az dördünün bulunması
gerekir. Sabah tutukluğu, romatoid artritin en temel semptomudur. Günün
erken saatlerinde görülür, 1-2 saatten önce düzelmez. Buna sinoviyumdaki
enflamasyon ve ödemin neden olduğu düşünülmektedir. Süresi, enflamasyon
şiddetiyle ilgilidir. Sinovitisin kliniği öznel olabilir. Ağrı, hastanın en büyük
şikayetidir. Palpasyonda eklemler hassastır, palpasyonun zor olduğu
eklemlerde ise hareketle ağrı gözlenir. Hastalığın geç dönemlerinde, kronik
enflamasyonla birlikte sinoviyum damarlanmasında azalma, yerine
15
granülasyon dokusu ve fibrozis oluşumu sonucu bulgular azalabilir. Bununla
birlikte sabah olan tutukluk, halsizlik, yorgunluk, anemi, yüksek
sedimantasyon, radyolojik olarak eklem harabiyeti görülmektedir. Eklemlerde
deformasyonlar, hastanın eklemi ağrıyı en az hissettiği pozisyonda tutması,
kıkırdak ve kemikteki yıkımla birlikte tendon, bağ ve kaslarda değişiklikler
oluşmaktadır (Gümüşdiş, 2003; Yavuz, 2002).
Şekil 1.5. Romatoid artrite bağlı ileri derecede dejenere olmuş eklem
Bu kriterlerin romatoid artriti diğer romatolojik hastalıklardan ayırma
spesifitesi % 89, sensitivitesi ise % 91-94 arasında değişmektedir. Romatoid
artritle en çok karşılaştırılması yapılan durumlar, osteoartrit, sistemik lupus
eritamatozus, psoriatik artrit, romatoid faktör negatif spondiloartropatiler, viral
enfeksiyonlar ve kondrokalsinozistir.
American Romatoloji Koleji kriterlerine göre işlev durumu sınıflaması:
1. Hasta tüm işlerini kendisi yapabilecek haldedir.
2. Hasta işini ve kişisel bakımını yapabilir, bazı fonksiyonlarda kısıtlılık
vardır.
3. Hasta kendine bakabilir, iş ve genel aktivitesi kısıtlıdır.
4. Hasta yatağa bağımlıdır, tekerlekli sandalye kullanır.
16
Şekil 1.6. Erken dönem romatoid artrit PIP eklemleri ve bileklerde sinoviyal
kalınlaşma
Şekil 1.7. Sonraki dönem romatoid artrit önemli derecede MCP eklem kalınlaşması,
sublüksasyon ve ulnar deviasyon
Şekil 1.8. İleri derecede romatoid artrit şiddeti tüm eklemlerde deformasyon
17
Eklem dışında görülen bulgulardan en sık olanı normokromik ve
normositik anemidir ve demir ve transferrin seviyesi düşüktür. Hastaların
yaklaşık yarısında romatoid nodüller görülür. Romatoid faktörün pozitif
olduğu hastalarda nodül varlığı en önemli bulgulardandır. Gözlerdeki
komplikasyonlar, özellikle göz kuruluğu, sık görülmektedir. Akciğerlerde
plevral effüzyon, pulmoner nodüller, bronşiyolitis obliterans, pulmoner
vaskülit görülebilir. En çok görülen kardiyak durum perikardittir. Nörolojik
olarak genelde periferik sinirler etkilenir. Kaslarda güçsüzlükler, lenflerde
lenfadenopatiler görülür (Koopman, 2001; Utsinger, 1985; Fresko, 2002).
Romatoid artritte kronik enflamasyonla birlikte hastaların bir kısmında
vaskülit ve vasküler hasarla birlikte atherosklerozis görülmektedir. Vasküler
yaralanmanın nedeni intimal tabakada, damar endoteline immün kompleksler
tutunmasıdır. Bunun sonucunda atherogenezis mekanizması başlamış olur.
Romatoid artrite özel bir laboratuvar testi yoktur. Kan tetkiklerinde,
normositik ya da mikrositik anemi, lökositoz ve trombositoz bulunabilir.
Eritrosit sedimentasyon düzeyleri yüksek ve CRP pozitiftir. Romatoid faktör
pozitifliğinin yüksek titreleri genellikle hastalık progresyonunu gösterir.
Genelde başlangıç aşamasında %70 oranında pozitiftir (Warren, 1997;
Ruddy, 2001).
Laboratuvar bulguları
C-reaktif protein (CRP): Tipik olarak 7 mg/L‟yi aşar; hastalığın
takibinde kullanılabilir.
Eritrosit sedimentasyon hızı (ESR): Genellikle 30 mm/h‟i
geçmektedir; hastalığın takibinde kullanılabilir.
Hemoglobin/hematokrit: Düşüş vardır. Hemoglobin yaklaşık 10
g/dLdir, normokromik anemi, aynı zamanda normositik ya da
mikrositik olabilir.
18
Karaciğer fonksiyon testleri: Normal ya da hafifçe artmış alkalen
fosfataz mevcuttur.
Trombositler: Genellikle artmıştır.
Romatoid faktör (RF): Erken dönemde hastaların %30‟unda
negatiftir, bu hastalarda hastalık başlangıcından 6-12 ay sonra
tekrar edilebilir; pek çok durumda da pozitif olabilir (örneğin;
lupus, skleroderma, Sjögren sendromu, neoplaziler,
sarcoidosis, çeşitli viral, parazitik hastalıklar, ya da bakteriyal
infeksiyonlar); hastalık progresyonunun tam bir göstergesi
değildir.
Beyaz kan hücresi sayımı: Artmış olabilir.
Antisiklik sitrulline peptid antikorlar ile iyi koreledir; romatoid
faktör ile kombine kullanıldığında sensitivitesi artar; romatoid
faktörden daha spesifiktir; ancak teknik zorluk nedeniyle pek
çok laboratuvarda ölçülememektedir.
Antinükleer antikorlar: Romatoid artrit tanısında sınırlı değeri
vardır.
Kompleman düzeyleri: Normal ya da artmış olabilir.
İmmünoglobulinler: α-1 ve α-2 globulinler artabilir.
Sinoviyal sıvı incelemesi: Genellikle fibrin ağları olan saman
rengi sıvı gözlenir; oda ısısında pıhtılaşabilir; 5000-25000/mm3
beyaz hücre içerir; bunların da %85‟i polimorfonükleer lökosittir;
kültürde üreme olmaz; kristal yoktur; glukoz düzeyi tipik olarak
düşüktür.
İdrar incelemesi: Bağ dokusu hastalıklarında mikroskobik
hematüri ya da proteinüri olabilir (Rindflisch ve Muller, 2005).
Erken dönemde tutulan eklemlerde radyolojik olarak simetrik
jukstaartiküler osteoporoz ve erozyonlar görülebilir. Eklem aralıklarında
daralma, erozyon ve sinoviyal kistler mevcuttur.
19
1.3.1.2. Etiyopatogenez
İlk basamak bazal membranın, mikrovasküler bazal membran ve
interstisyuma ayrılmasıdır. Ayrılma matriks metalloproteinaz (MMP) enzimleri
ile oluşur. 20‟den fazla MMP enzimi vardır (Jackson ve ark., 2003). MMP‟ler
anjiogenezin düzenlenmesinde önemli bir rol oynar ve MMP-9 (jelatinaz B)
ekstrasellüler matriksin çözünmesinde, yeni damar oluşumunun
başlangıcında ve devam etmesinde önemli görev alır. MMP‟ler hücreden
proenzim olarak salgılanarak, propeptid kısmının ayrılması ile aktive olur.
Kollajenaz, jelatinaz, membran tip matriks metalloproteinaz, anjiogenezde en
önemli MMP‟lerdir. Ayrıca serin proteinazlar da anjiogeneziste rol oynar.
Serin proteinazları, ürokinaz tipi ve doku tipi plazminojen aktivatörleri,
plasmin, trombin ve aktif protein C‟dir. Hem serin proteinazlar hem de MMP
endotel hücreleri dahil olmak üzere pek çok hücreden sekrete edilirler (Faser
ve ark., 2001).
Romatoid artritte erken bir bulgu olarak kan damarı miktarı artar.
Hiperplazik sinoviyumun ihtiyacının artmasına bağlı olarak dokunun
oksijenizasyonu ve beslenmesi için kan damarı sayısı kompenzatuvar olarak
artmaktadır. Ancak anjiogenez sinoviyal proliferasyonla eşzamanlı
ilerleyemez ve dokuda hipoperfüzyon ve hipoksiye yol açar (Paleolog ve
Miotla, 1999).
Oldukça düzenli bir süreç olan anjiogenezde çeşitli soluble ya da
insoluble faktörler rol oynar. Fizyolojik faktörlerden oksijen basıncı da
anjiogenezi etkiler. Artrit sinoviyumunda ve sinoviyal sıvıda hem aktivatör
hem de inhibitör faktörler tanımlanmıştır (Jackson ve ark., 2003). Sinoviyal
anjiogenez inhibitör ve aktivatör faktörler arasındaki denge ile sağlanır (Koch,
2000).
20
ġekil 1.9. Eklemdeki enflamasyonun otoimmüniteyle iliĢkisi
Romatoid artrit değişik otoantikorların bulunuşu ile karakterizedir. Son
yıllarda yapılan birçok araştırma ve inceleme, hastalığın patogenezini daha
açık bir biçimde ortaya koymaya başlamıştır. Son yıllarda tanımlanan
otoantikorlar bu açıdan oldukça anlamlıdır. Bunlardan bir kısmının romatoid
artrite özgü olduğu düşünülmektedir. Anti perinükleer faktör, diferansiye
yanak mukoza hücrelerinin sitoplazmasındaki granüllerin protein kısmına
karşı oluşan antikorlardır. Bu antikorun düzeyi indirekt immün floresans
yöntemiyle ölçülmektedir. Anti perinükleer faktör ölçümü teknik olarak güç
olması nedeniyle, rutin tanı kriteri olarak tercih edilmemektedir.
Profilaggrin, yanak mukozası yassı epitel hücrelerinin üst
tabakalarındaki keratohiyalin granüllerinde bulunur. Hücre matürasyonu
sırasında filaggrin alt birimlerine dönüşür. Daha sonra filaggrin yapısındaki
arginin aminoasit kalıntıları enzimatik olarak modifikasyona uğrayarak
sitrulline aminoasit oluşur. Filaggrin‟in otoantijenik yapı kazanması için
sitrülinilasyon gereklidir.
21
Kalpain, kalsiyum bağımlı bir nötral sistein proteinazdır. Romatoid
artritli sinoviyal dokuda fazlaca görülen bir proteazdır ve kıkırdak yıkımında
ana rolü oynamaktadır. Sinoviyum enflamasyonunda kalpain düzeyleri artar.
Kalpastatin ise kalpainin doğal bir inhibitörüdür ve romatoid atritlili olguların
serumunda kalpastatine karşı otoantikorlar saptanabilmektedir.
Siklik sitruline peptid (CCP) (Sa proteini), bir lif proteini olan vimentin‟in
sitrulin içeren formudur. Bu açıdan siklik sitruline peptid (CCP) otoantijen
ailesinin içerisinde yer almaktadır. Hastalığın erken döneminde Sa antijenine
rastlanabilmektedir. Anti-CCP antikorları, sitruline peptidlere karşı oluşan
otoantikorlardır.
Bu otoantikorlar, romatoid artrit için prognoz takibinde kullanılabilecek
iyi bir parametre olarak görülmektedir. Anti-CCP antikorları özellikle eroziv
romatoid artrit olgularında artma göstermektedir. Romatoid artritte anti-CCP,
romatoid faktör ile birlikte bakıldığında tanı ve prognoz açısından çok
önemlidir. Anti-CCP pozitif olan romatoid artritli olgularda radyolojik olarak da
eklem hasarı, negatif olanlara göre daha belirgindir. Bu, anti-CCP
antikorlarının hastalığın aktivitesinin değerlendirilmesinde önemli olduğunu
göstermektedir.
Özellikle sitrulline hedeflere karşı oluşan antikorların (antikeratin veya
sitrülline anti-filaggrin antikorları) romatoid artrit için yüksek spesifiteye sahip
olduğu düşünülmektedir ve peptidlere bağlanarak doku destrüksiyonuna
neden olabilmektedir (Steiner, 2002; Staikova, 2003).
1.3.1.3. Romatoid Faktör
Romatoid artritle birlikte IgM, IgG ve IgA romatoid faktör (RF) gibi
otoantikorlar sentezlenir ve romatoid artritli erişkinlerin 2/3‟ünden fazlasında
bulunur. Bu romatoid faktörler serumda IgG1, IgG2 ve IgG4'e kuvvetli, IgG3'e
ise zayıf bağlanırlar. Sinoviyumda üretilen RF'ler ise özellikle IgG3'e kuvvetli
bağlanırlar.
22
B hücreleri sinoviyal hücrelerin nispeten küçük bir bölümünü oluşturur.
Ancak immün kompleks oluşturan antikor üretimi nedeniyle lokal
enflamatuvar süreçte önemli rol oynarlar. Plazma hücreleri, diferansiye B
hücreleri romatoid artritli çoğu hastanın subintimasında bulunur. Yüzey
antijeni Romatoid faktör romatoid artritte sinoviyal B hücreler ve periferik
kandaki B hücreler tarafından üretilir (Jackson ve ark., 2003).
Sinoviyumda ve kıkırdakta da romatoid faktör içeren immün
komplekslerin saptanması ve romatoid faktörü üst düzeyde pozitif olan
hastaların klinik durumları ağır seyretmekte, bu da romatoid faktörün hastalık
gelişiminde önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Ancak romatoid faktör
yüksekliğinin romatoid artritte aktivite kriteri olarak iyi bir ölçü değildir ve
romatoid faktör yüksek bulunan olguda da romatoid artrit kliniği
gelişmeyebilmektedir (Gümüşdiş, 1999; Weyand ve ark., 1992).
RF yapımı romatoid artritin başlangıcından yıllarca önce olur.
Hastalarda asemptomatik eklemlerin sinoviyal biyopsilerinde romatoid
sinovitisin tipik görünümü saptanabilir. Başlangıçta bazı hastalar RA için
“seronegatif” iken, daha sonra “seropozitif” hale dönüşebilir, bu durum
nadirdir ve bu serolojik değişim hastalık aktivitesinin ilk yılında olur.
Popülasyon çalışmalarında RF, romatoid artritten daha sık bulunmuştur (% 3-
5); genel popülasyonda kadın ve erkeklerde seropozitiflik prevalansı hemen
hemen eşittir (Jackson ve ark., 2003).
Bazı çalışmalar periodontitiste romatoid faktör pozitifliği göstermektedir
(DeNardin ve ark., 1991; Davidson ve ark., 1994).
Romatoid faktörle ilişkili hastalıklar;
Romatizmal hastalıklar: Romatoid artrit, sistemik lupus
eritematosus, skleroderma, mikst konnektif doku hastalığı,
sjögren sendromu
Viral enfeksiyonlar: Edinsel immün yetmezlik sendromu,
mononükleozis, hepatitler, influenza, aşılanma sonrası
23
Paraziter infeksiyonlar: Tripanosomiazis, kalaazar, malarya,
şistozomiyazis, filariyazis.
Kronik bakteriyel enfeksiyonlar: Tüberküloz, lepra, sfiliz,
brusellozis, subakut bakteriyal endokarditis, salmonellozis
Neoplazmlarda radyasyon ve kemoterapi sonrası
Hiperglobulinemik Durumlar: Hipergammaglobulinemik
purpura, kriyoglobulinemi, kronik karaciğer hastalığı,
sarkoidozis, kronik pulmoner hastalıklar
Romatoid faktör tayininde en sık kullanılan test, lateks aglütinasyon
testidir. Genellikle 1:80 (60 IU)‟den yüksek titreler pozitif olarak kabul edilir.
Başlangıçtan beri yüksek seyreden RF titresi kötü prognostik göstergedir.
1.3.1.4. DAS28
Hastalık aktivite skorudur. Hastalığın o dönemdeki durumunun
belirlenmesinde kullanılır. DAS 28‟i hesaplamak için hastalık değişkenleri
hakkında bazı bilgilere ihtiyaç vardır. Şiş ve hassas eklem sayısı, hassas 28,
şiş 28 olarak incelenir. Hassas 28 ve şiş 28 sayımı aynı eklemleri içerir: Bu
eklemler; omuzlar (2 tane), dirsekler (2 tane), bilekler (2 tane),
metakarpofalengeal (MCP) (10 tane), proksimal interfalengeal (PIP) (10
tane), dizlerdir (2 tane). Eritrosit sedimentasyon hızı (ESR) ölçülür (mm/h).
İlave olarak, hastanın genel sağlık durumu ya da total hastalık aktivitesi,
Görülebilir Kıyas Skalasından (Visual Analogue Scale, VAS) elde edilir. Bu
veriler DAS 28 formülünde yerine koyularak ya da bilgisayar programı
kullanılarak hesaplanır. DAS 28, hastanın o andaki romatoid artrit hastalık
aktivitesi hakkında bilgi veren bir skala üzerinden 0‟dan 10‟a kadar sayı
bulunur.
DAS 28 skorları;
• Skor > 5,1: Yüksek hastalık aktivitesi,
24
• Skor 3,2 - 5,1 arasında: Orta hastalık aktivitesi,
• Skor 2,6 - 3,2 arasında: Hafif hastalık aktivitesi,
• Skor 0 - 2,6 arasında: Remisyon olarak değerlendirilir.
1.3.1.5. Morfoloji
Romatoid artrit tipik olarak başlıca el, el bileği, ayak, ayak bileği, dizler,
dirsekler ve omuzların küçük eklemlerini tutan simetrik artrit olarak ortaya
çıkar. Klasik olarak proksimal interfalangeal (PİF) ve metakarpofalangeal
(MKF) eklemler etkilenir; distal interfalangeal (DİF) eklemler ise korunur.
Aksiyal tutulum olursa üst servikal omurgayla sınırlı kalmaktadır. Benzer
şekilde kalça tutulumu hastalığın ilerleyen dönemlerinde gözlenebilmektedir
(Richard 2003). Romatoid artritte primer enflamasyon sahası eklemin kapalı
bölümünde bulunan sinoviyumdur (Paleolog, 1999).
Tutulan eklemler histolojik olarak :
• Sinoviyal hücre hiperplazisi ve proliferasyonu,
• Sinoviyumda CD4+ T hücreleri, plazma hücreleri ve
makrofajlardan meydana gelen yoğun perivasküler
iltihabi hücre infiltrasyonu (sıklıkla lenfoid folliküller),
• Anjiyogenez nedeniyle artmış vaskülarite,
• Sinoviyal yüzeyde ve eklem aralığında nötrofiller ve fibrin
kümelenmeleri,
• Kemik erozyonuna yol açan, artmış osteoklast aktivitesi
ile karakterli kronik sinovit gösterir (Richard, 2003).
Normal olarak sinoviyum mikrofibriller ve proteoglikan agregatları
içeren iyi organize bir matriksten meydana gelmiştir. Kıkırdak ve sinoviyum
25
arasındaki hiposelüler sıvı eklemi besler ve kayganlığı sağlar. Ancak
romatoid artrit gelişimi sırasında sinoviyal astar bölgesi aktif CD4+ T hücreleri
ve makrofajlar başta olmak üzere lenfohematopoetik orijinli hücrelerle infiltre
olur. Bu tipik infiltrasyon dolaşımdan gelen hücrelerde artışı ve sinoviyumdaki
hücre retansiyonunu yansıtır.
Sinoviyal sıvı polimorfonükleer lökositlerden zengin hale gelir ve eklem
şişliği ve ağrısına yol açan hacim artışına neden olur. Sonuçta; özellikle tip B
sinovyositler olmak üzere, sinoviyal hücrelerde aşırı hiperplazi vardır.
Sinoviyum 1-2 hücre kalınlığından 6-8 hücre kalınlığına kadar kalınlaşarak
“pannus” adı verilen aşırı infiltre hipervasküler granülasyon dokusunu
oluşturur (Paleolog, 1999).
Destrüktif metalloproteinazları kodlayan yüksek miktar mRNA içerir.
Pannus romatoid artrite hastır, diğer enflamatuvar artropatilerde lokal hasar
oluştursa da, bu histolojik görünüm özelliklerini göstermez (Jackson ve ark.,
2003).
Yaklaşık tüm çalışmalar, hastalık prevalansının % 0,5-1 arasında
olduğunu göstermektedir (Spector, 1990). Bununla birlikte, Aşağı Sahra
Afrika‟da ve Karayipli siyahlarda az, Amerika Birleşik Devletleri‟ndeki Pima
Indianlar‟da fazla olduğu görülmüştür (Silman 1993). Yaşa bağlı prevalansta
Amerika‟da 35 yaş altı erişkinlerde % 0,3, 65 yaş üstü erişkinlerde ise > % 10
görülmüştür (Engel ve ark., 1960). Bununla birlikte hastalık her yaşta ve her
iki cinste de görülmektedir. Hastalık genelde 20-50 yaşları arasında başlar.
Kadınlarda erkeklere göre yaklaşık üç kat fazla oranda görülür.
Premenopozal dönemde bu oran 5 ila 6 kata kadar çıkabilmektedir. Gebelikle
hastalığın yaklaşık % 75 oranında remisyon dönemine girmesine karşın
vakaların % 90‟ında gebelik sonrası aktive olmaktadır. Bazı çalışmalarda,
erken hamileliğin hastalık açısından risk azaltıcı bir faktör olduğu öne
sürülmüştür. Oral kontraseptiflerin bu mekanizmadaki etkileri ve koruyuculuk
iddiaları ise net değildir (Gümüşdiş, 2002). Yapılan bir çalışmada romatoid
artritli erkeklerde testesteron düzeyinin düşük olduğu gösterilmiştir (Harris,
26
1997). Bu etkiler östrojenin immün sistemi, özellikle de T lenfositleri aktive
edici etkisinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Fakat androjenlerin bu
sistemi baskıladığının bilindiği göz önüne alınırsa, romatoid artritli erkeklerin
testesteron düzeylerinin düşük olması açıklanamaz.
Romatoid artritli hastaların Epstein-Barr virüsü ile enfekte B hücreleri
artmış, Anti-EBV titreleri yüksek görülmüştür. Kültür çalışmalarında hastaların
boğazlarında yüksek EBV değerleri görülmüş, bu virüslere karşı T lenfosit
yanıtları düşük görülmüştür (Gümüşdiş, 1999).
Bakteriyel ısı şoku proteini (HSP) olan, E.coli danj-HLA DR4 ilişkisiyle
EBV‟ye ait „gp110‟ proteiniyle HLA DR4 antijenik bağlanma bölgesi
arasındaki 5 amino-asitlik çapraz reaksiyondur. Bu çapraz reaksiyon aynı
epitopu taşıyan hastaların nedeniyle EBV‟ye tolerans gösterdikleri ve bu
toleransın hastalık etiyopatogenezini etkilediği öne sürülmüştür (Direskeneli).
Yapılan epidemiyolojik çalışmalar hastaların birinci derecedeki
yakınlarının toplum prevalansına göre daha fazla ve kardeşlerinin ortalama 6
kat daha fazla hastalık riskine sahip olduğunu göstermiş, bu nedenle de
romatoid artritin genetik paternini ortaya koymuşlardır. Monozigot ikizlerde,
dizigotlara göre 4 ila 5 kat fazla oranda hastalık riski bulunmaktadır (Gül ,
2002).
Hastalık ;
< % 1 oranında ilerlemeyen
% 9 oranında yavaş başlayan, sonra hızla ilerleyen
% 30 oranında yavaş başlayan, sonra lineer devam eden
% 11 oranında hızlı başlayan, sonra sabit devam eden
% 30 oranında hızlı başlayan, sonra azalan bir ilerleme sergileyen
% 20 oranında ise sigmoid biçimlerde görülür (Scott, 2000).
27
1.3.1.6. Genetik
HLA ile romatoid artrit patogenezi arasındaki mekanizma tam olarak
bilinmese de genetik açıdan hastalığa yatkılık % 30 ila % 50 arasında bu
bölge ile ilgili görülmüştür. Sinoviyal membrana T hücresi infiltrasyonu
ardından antijen sunucu hücre membranında bulunan HLA ile antijenleri
tanımaktadır. Antijen sunucu hücre içinde parçalanan 8-12 aminoasitlik bir
peptid haline gelen antijen, HLA sınıf I ya da HLA sınıf II molekülleri ile
bağlanır ve yüzeye taşınır. Bu kompleks daha sonra yüzeyde kendisine
uygun THR'lerini taşıyan T lenfositlerin uyarılmasını sağlar. HLA, T
reseptörleri aracılığı ile T hücrelerini uyarır ve sitokin, kollajenazlar, matriks
metalloproteinazlar gibi enzim ve romatoid faktör salınmasını sağlar. Peptid
ve onunla özdeşleşen ortak epitop içeren HLA molekülü böylece patojeniteye
yol açmaktadır. Başka bir görüşe göre de HLA sistemi timusta T hücrelerinin
oluşumuna ve niteliğine yön vererek hastalığa zemin hazırlamaktadır
(Direskeneli 2002). HLA DR-4 başlıca 5 alt gruba ayrılabilir: Dw 4, Dw l0, Dw
l3, Dw l4, Dw l5. Bu alt gruplardan Dw4 ve Dw14 ile RA arasındaki ilişki
birçok çalışmada gösterilmesine karşın Dw15 sadece Japonlar‟da RA ile
ilişkili bulunmuştur. Dw10 ve Dw13 ise hiçbir etnik grupta RA ile
ilişkilendirilmemiştir.
HLA DR4, RA için 3-6 kat risk oluşturmaktadır. Ancak her etnik grupta
HLA DR4 gösterilememiştir. Bu ırklarda da DR1,DR6 ve DR10 risk faktörü
olarak bulunmuştur.
HLA DR 4 bölgesinde antijenik peptitlerin sunulduğu ve immün sistem
tarafından görüldüğü bir platform vardır (DR lokusunun β zinciri). RA
hastalarının bazılarında, platformda ortak bir sekans (dizilim) bulunur. Bu
temel aa sekansı “ortak epitop” olarak adlandırılır.
Ortak epitopun insidanstan daha çok romatoid artritin şiddetini ve
sürekliliğini etkilediği düşünülmektedir. Ortak epitop pozitifliği olan hastalarda
28
negatif olanlarla kıyaslandığında, erozyon gelişme riskinin yaklaşık 2 kat
olduğu gösterilmiştir. Ortak epitopun spesifik bir peptide yüksek afinite ile
bağlandığı ve bu yolla otoimmün artrite yatkınlık oluşturduğu öne
sürülmektedir. Burada spesifik peptit, otoantijen olabilir ve bunlar klasik T
hücre aracılı otoimmün hastalığa neden olabilirler. (Lipsky, 2005; Gregersen,
1999).
1.3.2. Romatoid Artrit İçin Tedavi Yaklaşımları
Romatoid Artritte etiyoloji tam olarak belli olmadığı için, önleyici
tedbirler alınamamakta, kesin bir tedaviden ziyade semptomatik tedaviye
başlanmaktadır. Temel amaç, ağrı ve enflamasyonun giderilmesine ilaveten
eklem fonksiyonlarının da korunmasıdır. Hastalık, erken dönemde tanı
konmazsa ve tedavi edilmezse, ileri dönemlerde eklemlerde kalıcı ve ileri
derecede deformasyonlar oluşturur. Hastalık ilerleyişinde 3 önemli faktör
bulunmaktadır.
Erken tanı sonucu tedaviye hızla başlanılır. Böylece
eklemlerdeki deformasyonlar engellenir.
Prognoza ait faktörlerin belirlenmesi ile buna göre tedavi
seçenekleri belirlenir.
Prognozun kötü öngörüldüğü durumlarda, erken, hızlı ve
agresif tedaviyle iyi sonuçlar elde edilmektedir (Yazıcı 2003,
Gümüşdiş, 2003; Weinblatt, 1997; Paget, 1997).
Romatoid artritli hastaların çok az bir kısmı, tanı sonrası ilk 2 yıl
içerisinde spontan remisyona girerken, yaklaşık %20‟sinde kronik progresif
hastalık gelişebilir. Hastalığın erken kontrolü, morbidite ve mortaliteyi
azaltmak için önemli görülmektedir. Prognostik faktörlerin tanımlanması
romatoid artritli hastanın kötü prognoz geliştireceğini ve erken agresif
tedaviye ihtiyacı olacağını göstererek hastalığın sınırlandırılmasını
29
sağlayacaktır. Ayrıca daha iyi prognozlu hastaların aşırı tedavileri önlenerek
hem toksisite, hem de yüksek maliyet engellenmiş olur.
Romatoid artritte prognoz göstergeleri:
Enflamasyon (sinoviyal enflamasyon), erken eklem
hasarlarının nedenidir. Yüksek CRP değerleri kötü prognostik
değeri gösterir.
RF pozitifliği progresyonu arttırır.
Anti IL-1α düzeyi, IL-1α‟a bağlanarak etkinliğini azaltır.
HLA-DR4 ve HLA-DRB1*04 pozitifliği agresyonu gösterir.
Kadın cinsiyet prognoz açısından kötü görülür.
Başlangıç yaşının yükselmesi prognozu kötüleştirir.
Sinsi başlangıçta, akut başlangıca göre prognoz daha kötüdür.
Uzun süreli kronik sinovitte, eklem hasarı artar.
Ekstraartiküler tutulumda mortalite artar.
Eğitim seviyesinin düşük olması hastanın problem çözebilme
yeteneği ve stresle baş edebilme kapasitesini azaltır. Bu
hastalar takiplere düzenli gitmez, ilaçlarını düzenli kullanmaz.
COMP (kartilaj oligomerik matriks proteini), artiküler
kartilajda tip 2 kollajen liflerini bağlayarak stabilizasyonunu
sağlayan bir glikoproteindir.
CD4(+), CD28(-) T hücrelerin varlığı patolojik mekanizmaya
katkıda bulunur.
Makrofaj migrasyon inhibitör faktör (MIF), TNF-α, IFN-ɣ, IL-
1β, IL-6, IL-8, IL-12 gibi proenflamatuvar mediyatör yapımını
stimüle eder.
Fonksiyonel kapasite ölçümleri (Can ve ark., 2008).
Non-steroid antienflamatuvar ilaçlar (NSAI), anti-malaryal ilaçlar,
kortikosteroidler ve hastalık ilerleyişini modifiye edici ilaçlar (DMARD)
tedavide kullanılmaktadır.
30
Kolay kontrol edilebilir romatoid artrit baştan genel olarak birinci
basamak ilaçlarla ilerleme olmaksızın kontrol edilebilir. Bu ilaçlar aspirin,
naproksen, indometasin ve ibuprofen gibi steroid olmayan antienflamatuvar
ilaçlardır (NSAI). Romatoid artrit tedavisinde, NSAI olarak ilk bilinen ilaç olan
aspirin, Osler tarafından ilk kez 1892‟de kullanılmıştır. Bu ilaçların, araşidonik
asidin endoperoksitlere, prostaglandinlere ve tromboksanlara dönüşmesinde
rol alan siklooksijenaz üzerine inhibitör etkileri vardır. Ayrıca analjezik ve
antipretik etkileri de diğer önemli özellikleridir. Romatid artritte ortaya çıkan
yoğun ağrıları giderebilen NSAI‟lerin bu hastalığı tedavi edebilme gibi bir
özellikleri yoktur (Lipsky, 1991). Nonsteroid antienflamatuvar ilaçların IL–1,
IL–6 ve PGE2 gibi sitokinlerin sentezini baskılama özellikleri rapor edilmiştir
(Franklin ve ark., 1999). Bu ilaçlar, kültür ortamında insan gingival
fibroblastlardan IL–6 üretimini %20 oranında azaltmış, PGE2 üretimini ise
tamamen durdurmuştur (Czuszak ve ark., 1996). Jeffcoat ve ark., (1991)
periodontitis tedavisinde beş yıl süreyle NSAI kullanımını takip etmişler ve
ilaç alan bireylerde almayanlara göre daha az alveoler kemik kaybı olduğunu
rapor etmişlerdir (Yazıcı, 2003; Gümüşdiş, 2003; Weinblatt, 1997; Paget,
1997).
Nonsteroid antienflamatuvar ilaçtan sonra romatoid artrit tedavisinin
ikinci basamağında da hastalığı modifiye edici anti-romatizmal ilaçlarla
kortikosteroidler gündeme gelmektedir. Hastalığı modifiye edici anti-
romatizmal ilaçlar kimyasal yapıları, farmakokinetikleri, toksisite profilleri ve
klinik endikasyonları oldukça farklı ilaçlardır. Hastalığı modifiye edici anti-
romatizmal ilaçlar ileri aşamadaki romatoid artritte görülen eklem
yapılarındaki yıkımı ve sinovitisi azaltarak ve eklem fonksiyonlarını
iyileştirerek en az bir yıl boyunca romatoid artritin seyrini değiştirebilirler
(Cash ve Klippel, 1994).
31
Şekil 1.10. Romatoid artrit için tedavi yaklaşımları
Hastalığı modifiye edici anti-romatizmal ilaçlar oldukça toksik ilaçlardır
ve bu yüzden romatoid artrit hastalarına 1–2 yıldan daha fazla kullanmaları
önerilmez. Bu ilaçların uzun dönemde kemik kayıplarını önleyip önleyemediği
tartışma konusudur.
Literatürde hastalığı modifiye edici anti-romatizmal ilaçların sistemik
uygulamasının periodontal dokular üzerine olan etkisini inceleyen çalışmalar
oldukça azdır (Mercado ve ark., 2003). Novak ve arkadaşları (1984), sistemik
altın tuzu uygulanmasıyla periodontal yıkımın önemli ölçüde azaldığını rapor
etmişlerdir. Romatoid artritin ikinci basamak tedavisinde kullanılan
kortikosteroidler de NSAI ilaçlar gibi, bir takım sitokinin sentezini inhibe
32
ederek güçlü anti-enflamatuvar etki gösterirler. Enflamasyonlu dişeti ve
periodontal ligamentteki fibroblastlar IL–1 ve TNF-α gibi proenflamatuvar
sitokinlerin sentezini uyarırlar. Ancak PGE2, T-hücre kaynaklı sitokinler ve
glukokortikoidler bu proenflamatuvar sitokinlerin sentezini azaltırlar.
İmmünosupresif ajanlar olmalarından dolayı kortikosteroidler, mikrobiyal
dental plağa karşı olan cevabı immün sistem üzerine olan etkilerini
değiştirebilirler (Okada ve ark., 1997).
Metotreksat, folik asit analoğudur. Aslında kanser kemoterapisinde
sitotoksik ajan olarak geliştirilmiş immünsupresif bir ilaçtır. En sık kullanılan
DMARD‟tır. Hastalığın seyrini değiştirir, enflamasyon ve yıkımı azaltır,
sitostatik etkileri vardır. Sinoviyal sıvıdaki IL-1 seviyesini azaltır.
Antienflamatuvar etki ilk planda, immünosupresif etkisi ise ikinci plandadır
(Conagan ve Brooks, 1995; Weinblatt, 2001).
Antimalaryal ilaçların tam etkileri bilinmemektedir, fakat fosfolipazı
baskılaması, nötrofil kemotaksisi ve fagositozunu engellemesi,
immünkompleksi engellemesi gibi etkileri vardır. Diğer DMARD‟lara göre
daha az etkinlikte görülmelerine karşın yan etkileri en az olandır. (Conagan
ve Brooks, 1995; Rynes, 1997).
Sulfapridin (antibiyotik), salisilik asidin (antienflamatuvar) birleşimi ile
romatoid artrit tedavisi için 1930 yılında yapılmıştır. RF değerlerini azalttığı
görülmüştür. Etkileri altın tuzlarına benzer (Day, 2001).
Kortikosteroidlerin antienflamatuvar ve immünosupresif etkileri vardır.
Başka hastalık olup olmadığı göz önüne alınarak kullanılır. Fosfolipazı inhibe
ederek, prostoglandin ve lökotrien sentezini inhibe eder. Nötrofillerin endotel
adezyonunu ve kemotaksisi engeller (Kirwan, 1995; Da Silva ve Bijlsma,
2000; . Laan, 1999).
Siklosporin-A, Azatioprin, Siklofosfamid, Leflunomide gibi
immünosupresifler ve altın tuzları, etanerccept, infiksimab gibi ilaçlar da
kullanılmaktadır. Bu ilaçların klinik kullanımı oldukça azdır. Ayrıca TNF
33
inhibitörleri de kullanılmaktadır, etkileri DMARD‟lara benzer. Çoğu zaman bu
ilaçların tek başına kullanılması hastalık ilerleyişini durdurmakta yetersiz
kalmakta, kombine ilaç kullanımı tavsiye edilmektedir (Weinblatt, 1999; ACR
Subcommittee on Rheumatoid Arthrtis Guidelines, 2002).
Romatoid artrit tedavisindeki medikasyonun aynı zamanda periodontal
dokular üzerine de etkileri bulunmaktadır. Kullanılan NSAI ilaçlar
siklooksijenaz inhibisyonu etkileriyle, özellikle PGE2‟nin baskılanması sonucu
periodonsiyumda uzun süreçte enflamasyonun, dolayısıyla da alveoler kemik
kaybının azalması söz konusudur. Bunun dışında, TNF-α gibi
proenflamatuvar sitokin sentezi inhibisyonu dolayısıyla da etkileri
görülmektedir.
Agresif periodontitis tedavisinde kullanılan tetrasiklinler, romatoid artrit
tedavisinde de kullanılmaktadır. Tetrasiklinler, DOS‟ta seruma göre yüksek
konsantrasyona ulaşmakta, ayrıca kollajenaz inhibisyonu dolayısıyla
periodonsiyumda etkileri görülmektedir. Bifosfonatların ise osteoklastları
inhibe ederek, hem kemik kaybı hem de kemik yoğunluğu üzerine etkileri
bulunmaktadır. Bunun yanı sıra TNF-α inhibitörleri de enflamasyon üzerine
etkileri dolayısıyla periodonsiyum üzerine etkilidir (Lipsky, 2007).
1.4. Periodontal Hastalık ve Romatoid Artrit Arasındaki Ortak
Patogenez
İlk kez 1982 yılında, Snyderman ve McCarty romatoid artrit ve
periodontitis arasındaki ortak enflamatuvar mekanizmaları
değerlendirmişlerdir. Abou-Raya ve arkadaşlarının (2005) yaptığı çalışmada
sonuçlar periodontal hastalıkla, romatoid artrit arasındaki ilişkiyi ortaya
koymuş, veriler romatoid artritli hastaların olmayanlara göre daha fazla
periodontal hastalık, gingival kanama, kalkulus, diş ve alveoler kemik kaybı
riski taşıdığını göstermiştir.
34
Buna karşın Mercado ve arkadaşlarının (2001) yaptığı çalışmada plak
ve kanama skorlarında bir fark gözlenmezken, romatoid artrit grubunun
kontrol grubuna göre daha fazla diş kaybı ve cep derinliğine sahip olduğu
gözlenmiştir. Romatoid artrit aktivitesini gösteren şiş eklemler, sağlık
değerlendirme anketi, C reaktif protein seviyeleri ve eritrosit sedimentasyon
hızının periodontal kemik kaybıyla ilişkilendirilebileceğini öne sürmüşlerdir.
Ayrıca 2000 yılında yaptıkları başka bir çalışmada romatoid artrit insidansının
genel populasyonda %1 iken periodontitisten etkilenen hastalarda %3.95
olduğunu göstermişlerdir.
Fizyolojik olaylar sitokinlerin etkileri ile olmasına karşın, pro ve
antienflamatuvar sitokin dengelerinin değişmesi sonucu patofizyolojik olaylar
meydana gelmektedir. Periodontal dokularda ve sinoviyumdaki sitokin
değişimleri her iki hastalığın da patogenezinde önemli rol oynamakta olup,
her iki hastalığın da sitokin durumları benzerlik göstermektedir. Patogenezde
her iki hastalık için proenflamatuvar sitokinler artmış haldeyken,
antienflamatuvar sitokin seviyeleri düşüktür (Greenwald ve Kirkwood, 1999).
Bıyıklıoğlu ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada hastaların DOS
örneklerinde t-PA, PAI-2, PGE2 ve IL-1β seviyeleri incelenmiştir. Bu
çalışmada t-PA seviyesi sağlıklı kontrol grubuyla karşılaştırıldığında anlamlı
bir şekilde yüksek bulunmuştur. Romatoid artrtiti olan periodontitis hastaları
en yüksek seviyeyi göstermiştir. Aynı zamanda PAI-2 seviyeleri sağlıklı
kontrol grubu ile karşılaştırıldığında sadece Romatoid artrit grubunda anlamlı
artış göstermiştir (Bıyıklıoğlu ve ark., 2006).
Miranda ve arkadaşları (2003), jüvenil idiopatik artriti olan ve olmayan
vakalarda klinik periodontal bulgular, ESR ve CRP „leri kaydetmişlerdir. Artritli
grupta ESR ve CRP değerlerini anlamlı olarak yüksek değerleri belirlenmiştir.
Ayrıca benzer plak ve kanama indeks değerlerine rağmen jüvenil idiopatik
artritli adölesanlarda sistemik olarak sağlıklı kontrollere göre daha fazla
ataşman kaybı olduğu sonucuna varmışlardır.
35
Romatoid artrit ve periodontal hastalık patogenezinde bağ dokusu
yıkım mekanizmasında sitokinlerin yanı sıra prostoglandin (özellikle PGE2) ve
MMP‟ler gibi diğer enflamatuvar mediyatörler de yer alır. Havemose-Poulsen
ve arkadaşlarının 2006 yılında yaptıkları çalışmada romatoid artritli genç
erişkinlerde anti-enflamatuvar ve antiromatik tedaviye karşın plak ve
periodontal enflamasyonun benzer olduğunu rapor etmişlerdir.
Romatoid artritli hastalarda uzun süreli kronik enflamasyon sonucu
kemik yapım prosedüründeki bozukluk ve yıkımın indüklenmesiyle,
osteoporoz riskinin arttığını destekleyen birçok çalışma bulunmaktadır.
Sistemik olarak özellikle normal olmayan sitokin (IL-1 gibi) salınması,
nötrofil fonksiyon bozukluğuna neden olan genetik polimorfizm ya da zayıf
immün cevaba ek olarak spesifik HLA fenotipi gibi değişmiş immün
fonksiyona ya da değişmiş bağ dokusu metabolizmasına sahip bireylerde bu
fonksiyonlarla ilişkili olan pek çok hastalığa bir eğilim vardır. Romatoid artrit
ve periodontitisin etiyolojileri farklı olmasına rağmen patogenezlerinin
birbirlerine benzerlikler göstermesi, romatoid artritli bireylerin periodontal
hastalık için ya da periodontal hastalıklı bireylerin romatoid artrit için bir risk
grubu olarak ortaya çıkabileceği tezini destekler niteliktedir (Mercado ve ark.,
2000). Ayrıca romatoid artritli pek çok hastada el bileği ve parmaklar
hastalıktan en çok etkilenen bölgelerden olduğu için bu hastalarda ister
istemez el hareketlerinde kısıtlanmalar söz konusu olacaktır. Bu da tabi ki
beraberinde oral hijyen prosedürlerinde yetersizliği getirecektir. Sonuç olarak
daha fazla plak ve daha fazla çürük diş için risk ortaya çıkmaktadır. (Sjöström
ve ark., 1989).
Her iki hastalıkta da genetik yatkınlıktan söz edilebilir. Özellikle
romatoid artritte hastaların büyük bir bölümünde HLA-DR4 lokasyonundan
kaynaklanan genetik bir ilişki saptanmıştır.
Ratlarda yapılan başka bir çalışmada artritle birlikte periodontal
dokularda artan sitokin ve MMP seviyeleri ve alveoler kemikte kayıpla ilişkili
olduğu görülmüştür (Walsh, 2005).
36
Romatoid artritin, vasküler sistem üzerine etkileri ve atheroskleroz
patogenezine etkisi dışında periodontal dokularda da vaskülarizasyon
üzerine etkisi olduğu, buna bağlı olarak da bölgedeki kapillerlerde de daralma
ve sayıca artış olabileceği öne sürülmüştür. Buna bağlı olarak gelişen
periodonsiyumdaki vasküler sirkülasyon değişikliği nedeniyle, periodontal
yıkım mekanizmaları üzerine etkisinin de değerlendirilmesi gerektiği
bildirilmektedir (Scardia ve Messina, 2007).
Periodontal hastalığın etiyolojisinin belli olması, buna karşın romatoid
artritte etiyolojinin tam olarak belli olmamasına ve immünogenetik nedenlere
dayandırılmasına karşın, her iki hastalık, seyir ve patogenez açısından
benzerlikler göstermektedir. Periodontal hastalıkta primer etiyolojik ajanın
mikrobiyal dental plak olmasına karşın, romatoid artritte herhangi bir dış
neden gösterilememiştir.
37
Çizelge 1.1. Periodontal hastalık ve romatoid artrit patogenezindeki ortak noktalar
Periodontal hastalık Romatoid artrit
Kronik eflamatuvar hastalık Kronik eflamatuvar hastalık
Etiyolojik ajan bakteriler Otoantikor üretiminde bakteri/ Peptid
Makrofaj ve dendritik hücrelerin rolü Makrofaj ve dendritik hücrelerin rolü
IL-1, TNF-α, PGE2 IL-1, TNF-α, PGE2
İmmün sistem dengesinin bozulması İmmün sistem dengesinin bozulması
Th1‟de azalma, Th2‟de artış Th1=Th2
Nitrik oksidin rolü Nitrik oksidin rolü
Genetik ve çevresel faktörler Genetik ve çevresel faktörler
Antijen/peptid varlığı Antijen/peptid varlığı
Görüldüğü gibi romatoid artrit ve periodontal hastalıkta benzer yol ve
mekanizmalar görülmektedir. Proenflamatuvar sitokin sentezindeki artış,
antienflamatuvar sitokinlerle aradaki dengenin bozulması sonucu yıkım
mekanizmaları harekete geçmekte, her iki hastalığın patogenezinde önemli
rol oynamaktadır. Patogenez sürecinde karşılaşılan değişik sitokin değerleri
ve aralarındaki bozulmuş denge gerek periodonsiyum, gerekse sinoviyal
sıvıda gözlenmektedir (Greenwald ve Kirkwood 1999).
38
Şekil 1.11. Periodontal hastalık Romatoid artrit arasındaki ortak patogenez
Genetik Yatkınlık (HLA-
DR4, IL-1)
Romatoid
Artrit
Gram (-) bakteriler
ve ürünleri
Tetikleyici
antijenler Periodontitis
Yükselmiş IL-1, IL-6,
TNF-α, PGE2 ve CRP
düzeyleri
Bağ dokusu ve
kemikte yıkım
Fonksiyon kaybı
Bağ dokusu ve
kemikte yıkım
Yükselmiş IL-1, IL-6,
TNF-α, PGE2 ve CRP
düzeyleri
Fonksiyon kaybı
Çevresel
faktörler
39
İlerleme modellerine bakıldığında, klinik ilerleyiş açısından her iki
hastalık da benzerlikler göstermektedir. Romatoid artrit de yine aynı şekilde
kendiliğinden sınırlanan romatoid artrit, kolay kontrol edilebilen romatoid artrit
ve ileri derecede romatoid artrit olmak üzere tiplerinden söz edilebilir
(Mercado ve ark., 2000).
Çizelge 1.2. Periodontal hastalık ve romatoid artrit ilerleme modelleri
Romatoid Artrit Periodontitis
Kendiliğinden sınırlanan RA
Hastalık başlar, fakat anlamlı bir zarara neden olacak biçimde ilerlemez.
İyi idame eden Periodontitis
Hastalık başlar, fakat basit bir tedaviyle çok az bir ilerlemeyle ya da hiç ilerleme olmadan kontrol edilebilir.
Kolay kontrol edilebilen RA
Hastalık yerleşiktir ama ilk basamak ilaç tedavisiyle kontrol edilebilir.
İlerleyen Periodontitis
Hastalık yerleşiktir, basit ve kompleks tedavilerle genel olarak kontrol altına alınır, buna karşın bu dönemde bir miktar yıkım oluşabilir.
İleri derecede RA
Hastalık yerleşiktir ve ilerlemeye devam etmektedir. İkinci basamak ilaç tedavisi hastalık ilerleyişini engellemede az bir miktar yardımcı olabilir.
Hızlı İlerleyen Periodontitis
Hastalık yerleşiktir, basit ve kompleks tedavilere karşın, ilerleme devam eder ve daha fazla doku yıkımına ve diş kaybına neden olur.
Tüm bunlarla birlikte romatoid artrit tedavisinde kullanılan NSAI‟ler ve
hastalığı modifiye eden ilaçların antienflamatuvar özelliklerinden dolayı
periodontal doku yıkımını azalttıkları gözlenmiştir.
Romatoid artrit hastalarında, hastalığın şiddetiyle orantılı olarak oral
hijyen prosedürlerinin uygulanmasındaki eksiklikten kaynaklanan periodontal
hastalık ve çürük oluşumu olasılığını arttırabilecek bir yol öne sürülmektedir.
40
Fakat bireyin bu durumda kalabilmesi için eklemlerde ileri derecede
deformasyon olması gerektiği ve bu durumun tüm romatoid artrit hastaları
için geçerli olamayacağı görülmektedir. Ayrıca yapılan çalışmalarda bu
hastaların oral hijyen performansları, iki hastalık arasındaki ilişkiyi net olarak
tanımlayamamaktadır (Arneberg 1992).
1.5. Ortak Patogenezde Konak Yanıtı
1.5.1. C-Reaktif Protein (CRP)
Akut faz reaksiyonu, organizmanın travma, yanık, bakteriyel, viral,
parazitik gibi çeşitli etkilere karşı verdiği hızlı bir reaksiyondur. Enfeksiyon
oluşumu ya da doku yaralanmasından hemen sonra oluşan, enflamatuvar
ajana karşı ya da doku iyileşmesine yardımcı olmak üzere sentezlenir
(Ebersole ve ark., 2002). Akut faz ürünleri etkene özgün değildir herhangi bir
nedene karşı durumun normale dönmesi için sentezlenir.
Akut faz salgılanmasını sağlayan mekanizma IL-1, Il-6, TNF-α gibi
proenflamatuvar sitokinlerdir (Koj, 1996). CRP, doku hasarı, enfeksiyon ve
enflamasyona karşı kuvvetli bir akut faz göstergesi olarak tanımlanır ve
gelecekteki birçok hastalığın habercisi olarak değerlendirilmektedir (Pepys ve
Hirscfield, 2003).
Alveoler kemik kaybı şiddeti dişeti oluğu sıvısında CRP seviyeleriyle
ilişkilendirilmiştir (Ebersole ve ark., 1997; Gleissner ve ark., 1998). CRP,
destrüktif hastalık için yüksek risk grubunda hastaları belirtir. (Johnson ve
ark., 1998). Buna karşın tanısal bir özgünlüğü bulunmamaktadır, hastalık
düzeyi ve tedaviye yanıtın izlenmesinde kullanılır. Diğer klinik ve laboratuvar
değerlerle birlikte değerlendirilmesi, hastalığa bağlı kriterlerin göz önünde
bulundurulması gerekmektedir. Nedenden 4 ila 6 saat sonra ortaya çıkar, 24
ila 72 saat arasında da en yüksek değerine ulaşır. Sağlıklı bireylerde eser
41
miktarda bulunup, enflamatuvar durumlarda sekresyonla birlikte düzeyi 500-
1000 kata kadar artabilir.
CRP düzeyini etkileyen faktörler;
Diğer enflamatuvar durumlar
Hastalığın süresi ve tipi
Hastanın yaşı
Sigara kullanımı
Hormon hipofonksiyonu
Hamilelik
Beslenme bozukluğu ve obezite
Ölçüm öncesi antibiyotik ve steroid kullanımıdır.
CRP ve radyografik değişiklikler incelendiğinde, CRP‟nin artışı
ilerleyen kemik erozyonları ile ilişkili görülmüştür (Amos ve ark. 1977).
Romatoid artritli hastalarda artan CRP‟nin baskılanması tabloyu
iyileştirmektedir (Devlin ve ark., 1997).
1.5.2. Sitokinler
Çeşitli hücre tipleri tarafından üretilen ve salgılanan polipeptidler olan
sitokinler, enflamasyon, hücre büyümesi, iyileşmesi ve yaralanmaya karşı
sistemik yanıtı da içine alan immün ve enflamatuvar olayları düzenlerler.
Sitokinler hormona benzemekle beraber tam hormon değildirler. İlk olarak,
sadece lenfositlerin kaynak olduğu sanıldığından Lenfokin adı verilmiştir.
Daha sonra monositlerin de bu faktörleri ürettiği anlaşılmış ve monokin ismi
42
kullanılmıştır. Bugün bu mediyatörlerin sadece lenfoid hücreler tarafından
salgılanmadığı görülmüş ve sitokin ismi daha çok kullanılmaya başlanmıştır.
Sitokinler çok geniş bir protein grubu olmakla birlikte bu moleküllerin
ortak birçok özellikleri vardır.
Bağışıklık ve enflamatuvar yanıtların oluşmasını ve düzenlenmesini
sağlarlar. Doğal bağışıklıkta lipopolisakkarid gibi mikrobik ürünler
mononükleer fagositleri direkt olarak uyararak kendi sitokinlerini salgılatırlar.
T hücrelerinden türeyen sitokinler yabancı antijenlerin özel olarak
tanınmasına yanıt sonucu meydana gelirler. Sitokin salınması kısa, kendini
sınırlayan bir olgudur. Sitokinler depolanmazlar ve sentezleri yeni gen
tranksripsiyonu ile başlar. Bu nedenle sitokin salınması sürekli değildir,
sentezlendiğinde hızla salınırlar. Sitokinler birçok farklı hücre tiplerine etki
ederler, aynı hedef hücrede farklı etkileri vardır. Etkilerin bir kısmı aynı anda
meydana gelirken, bazı etkiler farklı zaman aralıklarıyla oluşabilir . Sitokinler
diğer sitokinlerin sentezini etkiler; sonra salınan bir sitokin ilk sitokinin
biyolojik etkisine ortam hazırlayabilir. Sitokinler genellikle diğer sitokinlerin
fonksiyonlarını etkilerler. Antagonistik, additif ya da sinerjik etki gösterebilirler.
Sitokinler, diğer polipeptid hormonlarda olduğu gibi hedef hücrenin
yüzeyindeki özel membran reseptörlerine bağlanarak etkilerini başlatırlar.
Sitokini salgılayan hücre, kendisi (Otokrin etki), komşu hücre (parakrin etki)
ve dolaşıma salınan sitokinler tarafından uyarılan uzaktaki bir hücre
(Endokrin etki) olabilir.
Biyolojik etki oluşturabilmek için çok küçük miktarlarda sitokin
yeterlidir. Birçok sitokin reseptörünün ekspresyonu özel sinyaller tarafından
üretilir. Sitokinlere verilen hücresel yanıtların çoğu yeni mRNA ve protein
sentezini gerektirmektedir. Birçok hedef hücre için sitokinler hücre
bölünmesini düzenlerler, yani büyüme faktörü gibi etki ederler (Nororiha
1995, Oppenheim1994). Yine periodontal dokuların bakteri ve bakteri
ürünlerine karşı konak cevabı, periodontitiste, bağ dokusu ve alveoler
kemikte yıkımın temel nedenidir. Bu yıkım mekanizması proenflamatuvar ve
antienflamatuvar sitokinlerin dengesinin bozulmasıyla başlar. Yıkım
43
mekanizmasında yer alan ve bu mekanizmayı inhibe eden birincil sitokinler,
IL-1, IL-6, IL-8, IL-10, IL-4, IL-1 reseptör antagonisti (IL-1ra), TNF-α,
Transforming growth factor-beta (TGF-β), IFN-ɣ ve GM-CSF‟dir (Arend
1990).
Bu sitokinlerden özellikle IL-1 ve TNF-α‟nın birçok enfeksiyöz,
romatolojik ve otoimmün endokrin hastalıklarda rol oynadığı bilinmektedir
(Oppenheim, 1994). Enfeksiyöz ve enflamatuvar olaylardaki ateş, endojen
pirojenlerin salınmasına bağlıdır ve bunlardan en önemlisi IL-1‟dir.
Romatolojik hastalıklarda önemli rol oynayan sitokinlerden IL-1 ve TNF-α
eklemde sinoviyal proliferasyonu, prostaglandin ve kollajenaz üretimi, T
lenfositlerden lenfokin salınması (IFN, CSF, IL-2, IL-4, IL-5), B lenfosit
proliferasyonundan ve antikor üretiminden sorumludur. IL-6 ise B hücre
replikasyonu, diferansiyasyonu ve antikor üretimini etkiler, immün cevabı
stimüle etmede IL-1 ve TNF-α ile sinerjistik etki gösterir. IFN-ɣ
immünregülatör bir sitokindir ve en güçlü makrofaj aktivatörüdür. TGF-β, T
hücre proliferasyon ve lenfokin üretimini, B hücre proliferasyon ve antikor
üretimini, NK hücre aktivitesini inhibe eder. IL-8 ise bir kemokindir ve nötrofil,
T lenfosit ve bazofiller için kemoatraktandır. Bu bilgilerin ışığında sitokinlerin
kullanımının ya da inhibisyonunun bazı hastalıkların tedavisinde yeri
olabileceği düşünülmüştür (Arend, 1995; Powrie, 1993).
Sitokinlerin romatolojik hastalıkların tedavisinde etki şekilleri:
Sitokin üretiminin inhibisyonu
Sitokinlerin birbirlerine zıt etkileri
Sitokinlere protein bağlanması
Sitokinlere karşı antikorlar
Sitokin reseptör ekspresyonunun regülasyonu
Soluble sitokin reseptörleri
Sitokin reseptör antagonistleri
44
Romatoid artritli hastaların eklemlerinde fibroblast ve kondrositlerin
kollajenaz üretimi doku hasarına katkıda bulunur. Tersine sinoviyal
fibroblastlarca kollajen üretimi iyileşme safhasının bir parçasıdır. TNF-α ve
IFN-ɣ ise romatoid sinoviyal fibroblastlarda TGF-β ile indüklenen kollajen ve
fibronektin sentezini engeller. Makrofajların ise cevabı değişkendir, hem IL-1
hem TNF-α bu hücrelerce kollajenaz üretimini başlatırlar. IL-4 ve IFN-ɣ ise bu
cevabı azaltırlar. Kronik periodontitis ve romatoid artrit gibi kronik
enflamatuvar hastalıkların patogenezine karşı immün yanıt hakkında son üç
dekattan beri çalışılmaktadır. Yerleşik periodontitis lezyonlarındaki major
doku yıkımı, monosit ve makrofajları da içeren mononükleer fagositler, T ve B
hücrelerinin aktivasyonu yoluyla konak hücrelerini etkilemektedir. T hücreleri
ve monositlerin en önemli etkilerinden birisi enflamatuvar yanıtı değiştiren
sitokinlerin sentezidir.
Son çalışmalar, romatoid artrit ve periodontitis arasındaki ilişkinin
anlaşılması için patogenezdeki benzerlikler üzerinedir. Her iki hastalıkta da
aktif doku yıkımı, doku infiltrasyonu ve enflamatuvar mediyatörler benzerdir.
IL-4 ve IL-10 gibi pro ve antienflamatuvar sitokinlerin eksikliğinin, romatoid
artritteki kronik sinovitiste enflamasyonun başlaması ve ilerlemesine katkıda
bulunduğu öne sürülmüştür. Gingival dokularda ve GCF‟de Th1, Th2 ve
monosit sitokinlerinin bulunması, pro ve antienflamatuvar sitokinleri
arasındaki dengesizlik sonucu, periodontal hastalıkta kollajen ve kemik
yıkımını etkileyebilmektedir (Gemmell ve Seymour, 2004).
Özetlemek gerekirse sitokinler ve antagonistlerinin hastalıklardaki rolü
için şu söylenebilir, sitokin ağı kendi kendini regüle etmektedir. Hastalıklarda
belli sitokinlerin aşırı etkileri, proenflamatuvar sitokinlerin kontrolsüz
üretimlerine ya da antienflamatuvar sitokinlerin yetersiz üretimlerine bağlı
olabilir. Ayrıca sitokinlerin etkileri üretim, proteine bağlanma, reseptör
ekspresyonu, soluble reseptör üretimi ve reseptöre bağlanma safhalarında
regüle edilebilir.
45
1.5.2.1. İnterlökin-1
Birçok çalışma periodontal hastalıkta interlökin-1‟in rolünü
değerlendirmiştir. Periodontitiste DOS IL-1 seviyesi, sağlıklı bölgelere göre
oldukça yüksek seviyelerde bulunmaktadır. Çalışmalar IL-1‟in iki alleli olan IL-
1α ve IL-1β‟nin birleşik polimorfizminin, periodontitis şiddetini arttırma riskiyle
ilişkili olduğunu göstermektedir. Bu iki allel de aynı fonksiyona sahip
olmasına karşın, IL-1β daha fazla sentezlenir ve etkileri daha fazladır
(Tatakis 1993). Periodontal hastalık IL-1‟in potansiyel rolünü ve enflamatuvar
ilerleyişi işaret etmektedir. Enflamasyonla ilgili hücrelerin enfekte bölgeye
girişini sağlamak, yıkım mekanizmalarını düzenlemek, çeşitli hücrelerin
salgılarını düzenlemek, MMP salınmasını düzenlemek gibi birçok fonksiyonu
vardır. Bu nedenle araştırıcılar IL-1‟in genetik polimorfizminin sistemik
durumu, periodontal hastalık yoluyla etkileyebileceğini belirtmişlerdir.
IL-1 için spesifik bir reseptör antagonisti tanımlanmıştır. IL-1 reseptör
antagonistinin (IL-1ra) sekretuar ve intrasellüler iki yapısal varyantı vardır.
Sekretuar olanı monositler, intrasellüler formu keratinositler ve diğer epitelyal
hücreler salgılar. Her iki varyantın da plazma IL-1 reseptörlerine eşit afinite ile
bağlanabildiği ve IL-1‟in reseptöre bağlanmasını kompetetif olarak bloke ettiği
düşünülmektedir. Böylece IL-1‟i fizyolojik olarak dengeler. IL-1ra‟i IL-1
ailesinin bir üyesidir. İncelenen farklı hücre sistemlerinde saf reseptör
antagonisti olarak fonksiyon gördüğü bildirilmiştir (Arend 1995).
IL-1 yanıtının inhibisyonu için, hedef hücre reseptörlerinin IL-1‟e özel
olmasından ve hücre reseptörlerinden birkaçına IL-1 bağlanmasının yeterli
olmasından dolayı, IL-1ra seviyesinin, IL-1‟e göre 100 kat fazla olması
gereklidir. Çok sayıda IL-1 reseptörü bulunmasından dolayı tedavide
kullanılması için ekzojen IL-1ra‟nın fazla miktarlarda verilmesi gerekmektedir.
Romatoid artritte, patofizyolojik olaylarda IL-1 önemli bir mediyatördür.
IL-1ra ise IL-1‟in sinoviyal fibroblast ve kondrositlerce kollajenaz ve PGE2
üretimini indüklemesi şeklindeki etkisini bloke edebilir (Wooley 1993).
Endojen IL-1ra üretimi romatoid artritli hastaların hem sinoviyal sıvı, hem de
46
dokularında incelenmiştir. Aktif romatoid artritlilerin %80‟inin üstünde
sinoviyal sıvıda yüksek düzeyde IL-1ra saptanmıştır. Infeksiyöz ve
enflamatuvar non-romatoid hastalığı olanların %30‟unda yüksek bulunmuştur
(Arend, 1993).
Monosit ve Makrofajları aktive
eder
Fibroblast proliferasyonunu
indükler
Kondrositleri aktive eder
Osteoklastları aktive eder
Şekil 1.12. IL-1’in romatoid artrit patogenezindeki etkileri
1.5.2.2. Tümör Nekrozis Faktör-α
TNF-α, proenflamatuvar ve immünoregülatör olaylarda geniş bir
alanda etki göstermektedir. IL-1‟le birlikte, enflamatuvar eklem hastalıkta
patofizyoljik olaylarda biyolojik aktiviteyi paylaşırlar (Lombard ve ark. 1993).
Aynı IL-1 gibi immün sistemde oldukça etkilidir. T hücre proliferasyonunda,
MHC1 ve MHC2 ekspresyonunda artış, IL-1, IL-2, IL-6 ve IL-8 sentezini
uyarır. Ayrıca MMP salınmasını indükler (Duff 1993).
Periodontal dokulardaki hasarların iyileşme sürecinde negatif yönde
bir etkisi olduğu gösterilmiştir (Matsumoto ve ark. 1996). Periodontal hasarın
henüz klinik olarak saptanamadığı evrede görülmesi, periodontal hastalık
açısından bir işaret olarak nitelendirilebileceğini ortaya koymuştur. Yapılan
hayvan çalışmalarında deneysel olarak oluşturulan periodontitiste konak
yanıtın, dolayısıyla da yıkımın indüklenmesini sağlamıştır (Rossomando ve
ark., 1990).
IL-1
Enflamasyon Sinoviyal Pannus
formasyonu
Kıkırdak
yıkımı
Kemik
rezorbsiyonu
47
Romatoid artritli hastaların eklemlerinde yüksek TNF düzeyleri, IL-1
sentezine neden olmaktadır. Ayrıca sinoviyal sıvılarda da TNF-α seviyesi
yüksektir (Duff, 1993). Tavşanlarda yapılan bir çalışmada, sinoviyal eklem
aralığına TNF-α ve IL-1 enjekte edildiğinde, eklem boşluğuna lökosit
infiltrasyonu ile sinovit gelişmiştir (Brennan ve ark. 1992). IL-1 ve TNF-α‟nın
herhangi birisinin aşırı sentezinin diğerinin sentezini arttırdığı gözlenmiştir.
TNF-α romatoid artrit patogenezinde
PGE2 ve kollajenaz yapımını arttırır dolayısıyla kıkırdakta
harabiyete neden olur.
Osteoklastları aktive eder, kemikte rezorbsiyona neden olur.
IL-1 yapımını uyarır.
HLA sınıf 1 ve 2 ekspresyonunu arttırır.
Adezyon molekülü ICAM‟i uyarır.
T hücre ve B hücre aktivasyonunu arttırır.
Şekil 1.13. TNF’in romatoid artrit patogenezindeki etkileri
TNF
Osteoklastlar Sinovisitler
Kondrositler
Kemikte
erozyon
Eklem aralığında
daralma
Kartilaj
degradasyonu
Kemik
rezorbsiyonu
Enflame ağrılı
eklem
Eklemde
enflamasyon
48
IL-1‟in; TNF-‟a göre daha fazla destrüksiyonuna neden olduğu ve
serum düzeylerinin hastalık aktivitesi ve radyolojik progresyon ile ilişkili
olduğu düşünülmektedir.
TNF-‟nın ise; destrüksiyondan daha fazla oranda proliferasyondan
sorumlu olduğu ve enflamasyonu arttırdığı düşünülmektedir. TNF- düzeyi ile
hastalık aktivitesi arasında ilişki gösterilirken eklem hasarı ile
gösterilememiştir.
Çizelge 1.3. IL-1 ve TNF-α’nın örtüşen proenflamatuvar etkileri Gabay C, Arend WP
Sitokin Romatoid artritteki rolü
IL-1 ve TNF-α ↑ COX-2, ↑ PGE2,
↑ Nitrik oksit (NO),
↑ Adezyon molekülleri, ↑ IL-6,
↑ Kemokinler, ↑ Kollajenazlar
IL-1 ↑ TNF-α, ↑ Osteoklas aktivasyonu,
↑ Antijenik faktörler
TNF-α ↑ IL-1, ↑ Apoptozis
1.5.2.3. İnterlökin-2
Antijen ya da mitojenin, T lenfositlerine bağlanması, T hücre
aktivasyonunu uyarmakta ve bu aktivasyonu takiben T lenfositlerince IL-2
sentez edilmektedir. İnterlökin-2'nin biyolojik görevini yapabilmesi için yüksek
afiniteli spesifik reseptörlerine bağlanması gereklidir. İnterlökin-2 reseptörleri,
timositler, aktif T ve B lenfositler ve natural killer hücrelerinin yüzeyinde
bulunur. İstirahat halindeki T lenfositler IL-2R taşımazlar, ancak antijen ya da
mitojenle karşılaştıklarında, IL-2R'lerin hızla yüzeylerinde eksprese ederler,
49
İnterlökin-2, bu reseptörlere bağlanarak T hücre proliferasyonunu başlatır
(Düzgün ve ark., 1992).
1.5.2.4. İnterlökin-4
IL-4‟ün artışı, Th2 hücrelerinin stimüle eder ve Th1 hücreleri,
monosit/makrofajların fonksiyonlarını engeller. IL-4 eksikliğinin periodontal
dokularda, makrofaj akümülasyonuna, artmış CD14 salınması ve PGE2,
TNF-α ve IL-1β gibi enflamatuvar mediyatörlerin fazla salınmasına neden
olabilceği rapor edilmiştir. B hücrelerini aktive eder. Proenflamatuvar
sitokinlerin yapımını engelleyerek enflamatuvar proçesi inhibe eder.
Periodontitiste enflamasyon varlığında IL-4 seviyeleri, sağlıklı bölgelere göre
oldukça düşüktür. Tedaviyle ve periodonsiyumdaki iyileşmeyle birlikte IL-4
seviyeside artış gözlenmektedir. IL-10 da Th1 ve monosit/makrofaj ürünleri
için potansiyel inhibitördür. Periodontal enflamasyonun düzenlenmesine
etkisi ortaya konmaktadır.
. IL-4 ve IL-10 gibi pro ve antienflamatuvar sitokinlerin eksikliğinin,
RA‟daki kronik sinovitiste enflamasyonun başlaması ve ilerlemesine katkıda
bulunduğu öne sürülmüştür. Gingival dokularda ve GCF‟de Th1, Th2 ve
monosit sitokinlerinin bulunması, pro ve antienflamatuvar sitokinler
arasındaki dengesizlik sonucu, periodontal hastalıkta kollajen ve kemik
yıkımını etkileyebilmektedir.
Dişeti oluğu sıvısı IL-4 seviyelerini değerlendiren birçok çalışma
yapılmıştır. Salvi ve arkadaşları (1998) IL-4‟ün yokluğunun makrofajların
akümülasyonunu arttırdığını, CD14 ekspresyonunu arttırıp periodontal doku
yıkımında anahtar rol oynadığını bulmuştur. Son zamanlarda yapılan
çalışmalarda dişeti oluğu sıvısında IL-4 ileri periodontitis hastalarında
rastlanmamıştır. Ayrıca bu çalışmada en düşük IL-4 seviyesi kronik
periodontitis grubunda gözlenmiştir. RA patogenezi de IL-4 seviyeleriyle ilgili
bulunmuştur.
50
Fizyolojik koşullarda, proenflamatuvar sitokinler, IL-4, IL-10, IL-11,
IL-13 gibi antienflamatuvar sitokinlerle denge halindedir. Hem romatoid
artritte hem de kronik periodontitiste enflamasyonun başlaması ve ilerlemesi
antienflamatuvar sitokinlerin düzgün olmayan yanıtına bağlanabilir (Bozkurt
ve ark., 2006).
1.5.2.5. İnterlökin-6
Monosit, fibroblast ve endotel hücreleri gibi birçok hücrenin
uyarılmasıyla sentezlenir. İlk olarak B hücrelerinden antikor salınmasını
arttırmasından dolayı B hücre farklılaşma faktörü olarak tanımlanmıştır.
Sonradan yapılan çalışmalarda, T hücreleri, megakaryositler ve diğer
hemopoetik hücreler üzerine proliferasyon ve diferansiyasyon etkileri, hepatik
akut faz proteinlerinin ve plazma hücreleri tarafından immünoglobulinlerin
yapımını uyardığı görülmüştür. Osteoklast aktivitesi üzerine etkileri nedeniyle
kemik rezorbsiyonunda da rol oynar (Dasgupta ve ark., 1992).
Periodontal yıkım bölgelerinde, sağlıklı bölgelere göre IL-6
seviyelerinin arttığı görülmüştür (Bozkurt ve ark., 2000). Romatoid artritli
eklemlerden alınan enflame sıvılarda serum seviyelerinin 1000 katına kadar
ulaştığı saptanmıştır. IL-6 romatoid artritte akut faz yanıtının ana aracıları
olarak görülmektedir. IL-1 ve TNF-α‟nın tek başına, akut faz proteinlerinin
salınmasında rollerinin kısıtlı olmasına karşın, monositler ve IL-6 akut faz
proteinlerinin görülmesinde güçlü bir uyarandır (Emery ve Luqmani, 1993).
1.5.2.6. İnterlökin-8
Çeşitli proenflamatuvar sitokinlerin etkileriyle, makrofajlarca salınır.
Enflamatuvar mekanizma içinde yer alırlar. Yıkım mekanizmaları içinde
nötrofil ve makrofajların kemotasisinden sorumludur. Bu yüzden nötrofil
51
kemotaktik faktör olarak da bilinirler. Özellikle periodontal hastalıklarda
kollajen yıkımıyla ilişkili bulunmuştur (Takahashi ve ark., 2005).
P. gingivalis epitelden IL-8 salınmasını engelleyerek lökositin
transepiteliyal migrasyonunu engeller. IL-8 ise bir kemokindir ve nötrofil, T
lenfosit ve bazofiller için kemoatraktandır.
Hipoksik stimülasyon sonucu RA sinovyumundan pek çok sitokin
eksprese edilir. IL-8, fibroblast büyüme faktörü, TNF-α gibi. Bunlar da kan
damarı proliferasyonunu arttırır. Diğer anjiogenez faktörleri soluble E selektin,
soluble VCAM (Vasküler Hücre Adezyon Molekülü) romatoid artritte üretilir ve
anjiogenezin başlamasına katkıda bulunurlar.
Kemoatraktan sitokin salınmasının artışı nedeniyle IL-8 sinoviyumda
bol miktarda lökosit infiltrasyonu mevcuttur. Bu durum destrüksiyonu
destekler niteliktedir (Jackson ve ark., 2003).
1.5.2.7. İnterlökin-10
Monosit ve makrofajların işlevlerinin inhibisyonunda önemli yere
sahiptir. İn-vitro koşullarda, proenflamatuvar stokin sentezini ve kemik
rezorbsiyonu inhibe eden, potansiyel bir antienflamatuvar sitokindir. Cutler ve
arkadaşları (2000) klinik parametrelerdeki gelişmelerin, proenflamatuvar
sitokinlerin azalması ve IL-10 seviyelerindeki artışla ilgili olduğunu öne
sürmüştür. Ayrıca IL-10‟un düşük seviyelerinin hastalık ilerleyişini ve
gingivitisin periodontitise dönüşünü etkileyebileceği, dolayısıyla da bu
sitokinin periodontal hastalığın kontrolünde temel öneminin olduğu öne
sürülmektedir (De Waal Malefyt, 1991). Bir çalışmada, dişeti oluğu sıvısında
IL-10 seviyeleri, kronik periodontitis ve romatoid artritli hastalarda, sağlıklılara
göre daha az bulunmuştur. IL-10 yokluğu romatoid artrit hastalarında
enflamasyon ilerlemesi ve doku yıkımını arttırmıştır. Yine bu çalışma, IL-
10‟un periodontal hastalık patogenezinin bir kısmındaki inhibisyon rolünün
açıklanmasını ortaya koymuştur (Bozkurt ve ark., 2006).
52
Çalışmalar IL-10‟un immünsupresyon özelliğini de ortaya koymaktadır.
T hücreleri üzerine etkileri, proenflamatuvar sitokinlerin salınması ve
aktivasyonu üzerine inhibisyon potansiyelleri, yıkım ilerleyişindeki
mekanizmaları inhibe etmeleri, IL-1ra gibi reseptör antijenlerinin yapımını
indüklemeleri, kemik yıkım hücrelerinin proliferasyonunu engellemeleri gibi
fonksiyonları bulunmaktadır (Gemmel ve Seymour, 1998).
1.5.2.8. İnterlökin-12
IL-12‟nin artmış seviyeleri genel olarak hücresel immün yanıt (Th1),
azalmış seviyeleri de humoral immün yanıt (Th2) ile ilişkilidir. Diğer taraftan,
eşit oranlı kompleksler aşırı IL-4 ve IL-10 yanıt artışıyla karakterize Th2 yanıt
paternini göstermiştir. Bu yüzden IL-12 inatçı bir enfeksiyonla karşı karşıya
kalındığında meydana gelen immün yanıtı sağlamaktadır.
1.5.2.9. Prostoglandinler
Proenflamatuvar sitokinler etkisiyle prostoglandinler sentezlenir.
Araşidonik asit metabolizması sonucu ortaya çıkarlar. Vazodilatasyon
potansiyelleri vardır. Prostoglandinler çeşitli hücrelerden sitokin üretimine
neden olurlar. Fibroblast ve osteoklastlardan IL-1β ve MMP salınmasını
sağlarlar.
Özellikle PGE2 periodontitiste doku yıkımında rol almaktadır. PGE2
düzeyinin periodontal hastalığın ilerlemesiyle birlikte oldukça yüksek
konsantrasyonlara ulaştığı gösterilmiştir (Offenbacher ve ark., 1993).
Periodontitiste dişeti oluğu sıvısındaki konsantrasyonları oldukça artmaktadır.
Romatoid artritte görülen kemik rezorbsiyonu ve kıkırdak harabiyetinin
bir kısmından sorumlu olabilirler (Dayer ve ark., 1986).
53
1.5.2.10. Matriks Metalloproteinazlar (MMP)
Ekstraselüler matriks proteinleri ve proteoglikanları içeren,
organizmalara sadece yapısal destek sağlamakla kalmayıp aynı zamanda
hücre proliferasyonu, farklılaşması ve migrasyonu ile yapışma, doku
morfogenezi gibi pek çok biyolojik olayda etkili bir oluşumdur. Proenzim
olarak fibroblastlar, osteoblastlar, kondrositler, endotel hücreleri, makrofajlar
ve nötrofiller gibi çeşitli bağ dokusu hücrelerinden salgılanırlar.
Prostoglandinlerin etkisiyle salınırlar. MMP ailesi 18 üye içerir, bunlar
kollajenaz (MMP 1, MMP 8, MMP 13), gelatinaz (MMP 2, MMP 9),
stromelysinler (MMP 3, MMP 10, MMP 11) ve membran tip metalloproteinaz
1-5 olmak üzere 4 gruba ayrılabilir (Evans ve ark., 1997).
Periodontal yıkım ve romatoid artritte kıkırdak ve kemikteki yıkım
mekanizmaları içerisinde eksraseluler matriksin yıkımında rol alırlar. Eklem
hasarının mediyatörü özellikle kollajenazdır. Romatoid artritte enflamasyon
durumunda sinoviya polimorfonükleer lökositlerle doludur ve proteinazlar bu
hücrelerden ve makrofajlardan salınarak eklemde hasara neden olurlar.
Enflamasyonun olmaması durumunda ise eklemin kondrosit, sinoviyosit gibi
mezenşimal hücrelerinden eklem komponentlerini parçalayan proteinazlar
salgılanırlar. İmmünoreaktif kollajenazlar kıkırdakta erozyon olan bölgede
bulunmuş, fakat erozyon olmayan bölgede bulunamamıştır (Evans ve ark.,
1991). Eklemlerde MMP‟lere karşı doku inhibitörleri olan TIMP
(Metalloproteinaz doku inhibitör) salınır. Yıkım sürecinde MMP seviyeleri
yükselmiş, buna karşın TIMP seviyeleri düşük değerlerdedir.
1.5.2.11. Tip 1 Kollajen Karboksi Terminal Telopeptid
(ICTP) Seviyeleri
Romatoid artritli hastalarda yıkım sonucunda serum ICTP seviyesi
artmıştır, bu da radyolojik olarak hasar ve şiddetli hasarla ilişkilidir, kemik ve
54
kollajen yıkım ürünleri görülür (Hakala ve ark., 1993; Kotaniemi ve ark.,
1994).
Periodontitisli hastalarda dişeti oluğu sıvısında 100 kat, serumda ise 3-
4 kat yüksek ICTP seviyesi görülebilmektedir. ICTP seviyeleri ayrıca
tedaviden sonra dişeti oluğu sıvısında azalma gösterir (Talonpoika ve
Hamalainen, 1994; Palys ve ark., 1998).
1.5.2.12. Fibrinojen
Fibrinojen, IL-6‟ya yanıt olarak karaciğerden sentezlenen akut faz
proteinidir. Periodontal hastalık gibi enflamatuvar olaylar ve enfeksiyonlar
sırasında fibrinojen seviyeleri artmaktadır. Bireyler arası fibrinojen
düzeylerinde gözlenen farklılıklar, genetik faktörler ve fibrinojen ürünlerindeki
aşırı artış, periodontal hastalığın ilerlemesini değişik yollarla modifiye eder.
IL-1 periodontal hastalık patogenezinde en önemli mediyatörlerden biridir ve
hem fibrin hem de fibrinojen, IL-1β mesajını üretilmesini ve normal insan
monositlerinde CD18 integrin reseptörleriyle proteine bağlanmasını stimüle
eder.
Şekil 1.14. Fibrinojen üretimini etkileyen faktörler
55
1.5.2.13. Isı Şok Proteinleri (HSP)
HSP‟ler ani ısı artışı, anoksi, reaktif oksijen bileşikleri ve glukoz düzey
değişiklikleri gibi çevresel ve metabolik baskılara yanıt olarak oluşur.
Oksidasyon ve toksik maddelerin parçalanması gibi birçok stres faktörü ısı
şok proteinlerinin sentezine neden olur. Bu proteinlere, yalnızca ısı şokuna
karşı değil hücre için stres yaratan başka nedenlere karşı yanıt olarak da
üretilmesinden dolayı “stres proteinleri” de denir (De Aimio, 1999). Stres
proteinleri, pek çok patojenik ajana karşı konağın immün yanıt
oluşturmasında rol oynayan antijenlerdir. Temel fonksiyonları intraselüler
proteinlere eşlik etmesidir. Hücreleri ısı, bakteri, oksijen radikalleri gibi
streslerden korumakla görevlidirler. Bu proteinlere karşı gelişen immün
yanıtlar sonucunda hücrenin kendisine karşı reaksiyon geliştirmesine neden
olunabilir. Sağlıklı bireylerde enfeksiyon ya da herhangi bir strese maruz
kalan kendi hücrelerinden arınmak için, kendi stres proteinlerine karşı immün
yanıt verebilme yeteneklerinden yararlandıkları ileri sürülmektedir. Bu
yeteneklerin düzenlenmesindeki bozukluklar bazı otoimmün hastalıklara yol
açabilir (Laad ve ark., 1999). Stres altındaki bazı hücreler, yüzeylerindeki
stres proteinleri dolayısıyla, antistres antikorları için hedef teşkil ederek
otoimmün reaksiyonları tetikleyebilir.
Mikroorganizmaların HSP‟leri ile insan HSP‟leri arasında moleküler
benzerlik ve dolayısıyla çapraz reaksiyon olabilir. HSP tüm dokulardaki
reaktif T hücrelerini tetikleyen bir süperantijen olarak fonksiyon görüyor
olabilir.
Romatoid artritli hastalarda, kıkırdak-pannus bileşkesindeki ve deri altı
nodüllerindeki sinoviyal hücre sitoplazmalarında yüksek oranda HSP 60
epitopları eksprese edilmiştir. Ayrıca bu hastaların sinoviyal membran ve
sıvılarında HSP 60, HSP 70 ve HSP 90 ekspresyonu olduğu da gösterilmiştir.
Ayrıca C.pnomoniae ile HSP 60 için ve H.pylori ile de HSP 65 için
antikor gösterilmiştir. Bu proteinlerin bağırsak enfeksiyonu ve kronik artrit
etkileşimine yol açtığını öne süren veriler vardır. Bu proteinin, HLA DR4‟ün
56
hiperdeğişken bölgesiyle 11 aminoasit dizilimi aynıdır. HSP‟nin ortaya
çıkması, T hücreleri ve makrofajların uyarılmasıyla süperantijen görevi
görebilir. Romatoid artritli hastalarda sinoviyal sıvıdaki T hücreleri, HSP‟ye
karşı artmış bir yanıt göstermektedir. Bakteriyel HSP‟lerin sinoviyal dokuda
birikmesi, bunların kollajen ve proteoglikanlarla çapraz reaksiyon
göstermesine neden olabilir. Oral bakteriyel ısı şok poteinleri de, romatoid
artrit hastalarının serumlarında bulunmuştur. Bununla birlikte süperantijenler
ve HSP‟ler yalnızca oral bakterilere özgü değildir (Öğrendik, 2009).
1.6. Periodontal Patojenler ve Romatoid Artrit
Genetik olarak yatkın bireylerde romatoid artriti indükleyecek nitelikler
gösteren mikroorganizmaların pek çok karakteristik özelliği aynı zamanda
periodontitisle ilişkili mikroorganizmalarda da gözlemlenmiştir. Şüpheli
periodontal patojenler diğer grup bakterilerle birlikte bir biyofilm yapı içerisine
organize olmuşlardır ve sürekli olarak bir kronik enfeksiyonu devam
ettirebilmektedirler. Bu patojenler periodontal hastalığın çeşitli formlarından
birine maruz kalan bireylerin büyük çoğunluğunda defalarca gösterilmişlerdir.
Yapılan bir çalışmada P. gingivalis, P. nigrescens, T. Forsythensis ve
P. intermedia DNA‟larının romatoid artrit hastalarının sinoviyal sıvılarında
serum konsantrasyonuna göre daha yüksek oranda olduğu görülmüştür. Aynı
şekilde akut periodontitisli hastalarda dişetinde, subgingival plakta, tükürük
ve serumlarında romatoid faktör bulunmuştur. Buna karşın romatoid faktörün
periodontitisteki karakteristiği ve fonksiyonu henüz belirlenememiştir. Hara ve
arkadaşları romatoid faktörün low affinity IgG‟ye bağlanarak kompleman
sistemini etkileyip, periodontal lezyonda bakteriye karşı immün yanıtı
değiştirdiği hipotezini ortaya atmıştır (Rosenstein ve ark., 2004).
Periodontitisteki biyofilm yapı LPS açısından oldukça zengindir ve
böylelikle kronik bir enfeksiyon için gerekli olan LPS desteği kolayca
sağlanmış olur (Mercado ve ark., 2003). Oral bakterilere karşı humoral
57
immün yanıtın romatoid artritteki enflamasyonun gelişimi üzerine etkisi öne
sürülmektedir.
Periodontal hastalıkta lokal olarak IgA-RF ve IgM-RF üretimi
gösterilmiştir (Ebersole, 1991). Periodontal biyofilm tabakasından sistemik
dolaşıma giren LPS‟lerin kıkırdakla çapraz reaksiyona girerek anti-kıkırdak bir
cevaba neden olduğu henüz gösterilmemiş olmasına rağmen bu mekanizma
mantıken mümkün görünmektedir.
Periodontal patojenlerin romatoid artrit üzerine olası etkileri;
1. Romatoid artritte patojenler konağa ciddi zarar vermeden düşük
düzeyde kronik enfeksiyon oluşturmalıdır. Periodontopatojenler bu
özelliğe sahiptir.
2. Patojenlerin dünya çapında dağılımı olmalı ve yaygın olmalıdır.
Periodontopatojenler bu özelliğe sahiptir.
3. Patojenler HLA-DRB 10401 ve HLA-DRB 10101‟in 3 aşırı değişken
lokasyonunuyla sekansı paylaşan proteinleri salgılamalıdır.
Periodontopatojenler bu özelliği gösterebilir.
4. Patojenler antikorlarla kompleksler yapıp konakta kalabilmeli ve
LPS üretebilmelidir. Periodontopatojenler bu özelliğe sahiptir.
5. Patojenler kıkırdakta çapraz reaksiyona girerek antikıkırdak yanıt
oluşturabilmelidir. Periodontopatojenler için bu özellik henüz
gösterilmemiştir.
Romatoid artritli bireylerde, tedavi edilmeyen periodontal hastalıklar
sonucu bakteri ve ürünlerine karşı oluşan antijenlerin sinoviyal sıvıdaki
enflamasyonu tetiklediğini gösteren çalışmalar bulunmaktadır. Tedavi edilen
hastalardaki ESR değerleri üzerine olumlu etkileri görülmüştür (Ribeiro 2005,
Al-Katma ve ark., 2007).
58
1.6.1. P. gingivalis: periodontal hastalıkta birincil patojen
Gram-negatif, hareketsiz ve fakültatif bir anaerob olan P. gingivalisin
varlığı erişkin periodontitisinin başlangıç evresiyle yüksek bir bağlantıya
sahiptir. İnsanların dahil edilmediği primat modellerinde, P. gingivalis‟in oral
kavite içerisine yerleştirilmesinin periodontitis gelişimi için yeterli olduğu
görülmüştür. Organizma, sistein proteazı, hemagglutinin, LPS ve bakterilerin
kolonize olmasını ve periodontal cebe yerleşmesine neden olan fimbrialar
gibi virulans faktörlerini meydana getirir. P. gingivalisin büyümesi ve canlı
kalması, konak ya da bakteriyel proteinazlar tarafından peridontal dokuların
degradasyonu ile desteklenir. Ayrıca, bunlar faktör X‟i aktive edebilirler;
böylece trombin oluşumunu sağlarlar; sitokin TNF-α, IL-1 ve IL-6‟yı inaktive
ederler. Bu da, vasküler geçirgenliğin ve dişeti oluğu sıvısı akışının artışına
ve organizmanın yaşamını devam ettirmesine neden olur.
P. gingivalis PAD üreten tek prokaryotiktir. Bununla birlikte mikrobiyal
PAD evrimsel olarak omurgalılar ailesinin PAD enzimiyle tam homolog
değildir, ancak kopyasıdır. Mikrobiyal PAD, hem peptidilarginin hem de
serbest L-arginin‟i dönüştürür. P. gingivalis dolayısıyla oluşan PAD aktivitesi,
periodontal cepte patojenlerin gelişimini öncelikle burada yaşamalarını
sağlayarak ve organizmaya karşı konak humoral yanıtı önleyerek arttırır.
Fibrinin ayrışması da mikrobiyal PAD aracılığıyla olur, periodontal
yaralanmaya neden olan oral patojenlerin gelişimini sağlamak üzere peptid
bir besin alanı sağlar. Fibrin yıkım ürünlerinin konsantrasyonları, romatoid
sinoviyal sıvıda görülenle karşılaştırılabilir seviyelerdedir (Rosenstein ve ark.,
2004).
1.6.2. P. gingivalis Romatoid Artrit İlişkisi Hakkında Hipotez
Romatoid artrit ile periodontal hastalık arasındaki anlamlı ilişki,
romatoid artrit patogenezinde sitrülinasyondaki potansiyel rolü, ve P.
gingivalis antikor konsantrasyonlarıyla, romatoid artrite özgü anti-CCP antikor
izotipleri arasındaki anlamlı ilişki vardır. Bu ilişki de periodontal hastalık için
majör etiyolojik ajan olan P. gingivalisin, PAD enzimini eksprese eden tek
59
bakteri olarak, periodontitis ilişkili romatoid artrit patogenezinde önemli bir rol
oynayabileceği hipotezini düşündürmektedir. Bu nedenle şu hipotez
senaryoları kurulabilir: Romatoid artrit yatkınlığı olan periodontitis hastalarının
oral kavitelerinde kolonize olan P. gingivalis, PAD enzimini sürekli olarak
üretir. PAD enzimi periodontal cepten, dolaşıma ve eklem sinoviyumuna
sürekli olarak diffüze olur. Bu da sinoviyumda PAD enzim seviyesinin
yükselmesini sağlar. PAD‟ın artmış seviyeleri de sinoviyumda fibrin gibi
sitruline proteinlerin artmasına neden olur. Bu sitruline proteinler, immün
sistemi aktive eder. Sitrüline proteinler, görev ve yapılarındaki değişim
nedeniyle translasyon sonrası modifikasyonlarından dolayı yabancı antijen
olarak algılanırlar. Buna bağlı olarak, romatoid artrit ilişkili HLA DR4
molekülleri ortaya çıkan sitrüline peptidlere, sitrüline olmayan peptidlere göre
daha etkili bir biçimde bağlanır. PAD tarafından oluşturulan bu antijenler,
antijen sunan hücrelerin (APC) yüzeyindeki major histocompatibility
kompleks (MHC) molekülleri vasıtasıyla, CD4+T helper hücrelerine
sunulurlar. Bu işlem T lenfosit yüzeyindeki T hücre reseptörleri (TCR) ile olur.
Aktive olan bu CD4 Th hücreleri, prekürsör hücrelerden antijen spesifik B
hücreleri oluşumuna yardım eden sitokinleri üretir. Sonuç olarak, antijen
spesifik B hücreleri anti-CCP antikorlarını üretir. Enflame sinoviyumda lokal
olarak üretilen anti-CCP antikorları, lokal üretilen sitrüline proteinlerle immün
kompleks oluşturur. Anti-CCP antikorlarının yüksek titresi, Fc reseptörleriyle
enflamatuvar hücrelere bağlanabilen, daha fazla immün kompleks
oluşmasına izin verir. Bu da enflamatuvar hücreleri aktive eder ve
sinoviyumda enflamatuvar mediyatör havuzu oluşturmak üzere ekstra
proenflamatuvar sitokin salınmasına neden olur. Bu da döngüyü tamamlar ve
enflamasyon ilerleyişi devam eder. İmmün kompleks ve enflamatuvar
hücrelerin bu rolleri, kompleman aktivasyonunu içeren kompleks bir olaylar
zinciri oluşturur. Bu mekanizmalar enflamatuvar mediyatörlerinin
salınmasının devam etmesi ve eklem destrüksiyonuyla sonuçlanır: Bu
proçes, sitokinler MMPler eucosanoidler reaktif oksijen ve nitrojen türlerinin
ortaya çıkması ve sonunda komşu kemikte destüksiyon ve romatoid artritin
başlaması şeklinde özetlenebilir (Liao ve ark., 2009).
60
Tüm bu mekanizmalar bakteriyel enfeksiyonun peptid
sitrülinasyonunda rol oynayabileceğini ve bu durumun toleransın
bozulmasına neden olabileceğini, buna bağlı olarak otoimmünüte
gelişebileceğini gösterebilir. P. gingivalis ve romatoid artrit ilişkisiyle ilgili
çalışmalar romatoid artrit etiyolojisiyle ilgili yeni bir yol gösterebilir.
61
1.7. Amaç
Bu çalışmada periodontal durumun romatoid artritli olan ve olmayan
bireylerde klinik ve laboratuvar parametreler üzerine etkisinin incelenmesi
amaçlanmıştır.
İlk olarak eklemlerde ağrı ile fark edilen romatoid artrit, anatomik
yapılar ile organ sistemlerindeki normal dışı durum yanında bilinmeyen bir
etiyolojik mekanizma ile seyreden, genetik ve enfeksiyöz ajanlar ile ilişkili,
kronik, multisistemik, otoimmün bir hastalıktır. Romatoid Artrit hakkındaki
epidemiyolojik çalışmalar, hastalığı tanımlamak için kullanılan kriterlere
dayanır. Hastalığın tanısı klinik, laboratuvar ve radyolojik bulguların bir arada
değerlendirilmesiyle konulur. Bununla birlikte periodontal hastalıklar diş çevre
dokularında, gingivitisten agresif periodontitise kadar uzanan bir süreçte
yalnızca diş destek dokularında yıkıma sebep olmakla kalmayıp, genel sağlık
durumunu da tehdit edebilmektedir.
Romatoid artrit ve kronik periodontitis yumuşak ve sert doku yıkımında
benzer yollar izler. Bu hastalıklar bağ dokusu ve kemikte kronik
enflamasyonla seyreder. Salınan sitokinlerle oluşan enflamatuvar yanıt
sonucu yıkım gerçekleşir. Periodontal hastalıkların etiyolojisinin daha iyi
bilinmesine ve romatoid artritte etiyolojinin bilinmemesine karşın, bu iki
hastalığın seyrettiği patolojik yolun benzerliği nedeniyle romatoid artritin,
periodontitis gelişiminde risk faktörü olabileceği ya da tam tersi olma olasılığı
şeklinde bir hipotez kurulabilir. Periodontal hastalıkta primer etiyolojik ajan
olan mikrobiyal dental plak romatoid artritin patogenezinde enflamatuvar
salgı artışına neden olabilir. Ayrıca ortaya çıkan ve TNF-α, IL-1, IL-6, IL-12
gibi proenflamatuvar sitokin artışı, C reaktif protein gibi akut faz proteinlerinde
artış ve bununla birlikte periodontal yıkımda artış olabileceği öngörülmektedir.
Şu ana kadar yapılan çalışmalarda elde edilen veriler periodontal
hastalık ve romatoid artrit arasındaki ilişkiyi işaret etmektedir. Bu ilişkide
etiyolojik benzerlik görülmemekle birlikte ortaya çıkan ürünler açısından ortak
bir patogezin ve konağın enflamatuvar yanıtının varlığından söz edilebilir.
62
Literatürde romatoid artrit olan bireylerin periodontal sağlık durumlarını
inceleyen oldukça az çalışma bulunmaktadır. Bazı major enflamatuvar
mediyatörlerin dişeti oluğu sıvısı ve kan seviyelerindeki değişiklikler bu iki
kronik enflamatuvar hastalığın etkileşiminde rol oynayan olası mekanizmaları
açıklayabilir.
Bu çalışmanın amacı; romatoid artit hastalığı olan bireylerin
periodontal hastalık durumlarını saptamak ve olası ilişkiyi ya da etkileşimi
ortaya koyarak her iki hastalık açısından karşılıklı risk faktörü oluşturup
oluşturmadığını saptamaktır.
63
2. GEREÇ VE YÖNTEM
Romatoid artritli olan ve olmayan bireylerde periodontal durum, klinik,
laboratuvar ve radyolojik parametrelerle değerlendirilip, mevcut durumun
romatoid artrit varlığı ve şiddeti ile ilişkisi incelenmiş, periodontal durumun
olası etkileri ya da tam tersi bir ilişkinin bulunup bulunmadığı analiz edilmiştir.
Amerikan Romatoloji Koleji tarafından tanımlanmış kriterlere uygun olarak
romatoid artrit teşhisi konulmuş, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Romatoloji Kliniği ve Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Fizik
Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği‟ne başvuran romatoid artritli 110 bireye
ulaşılmıştır. Periodontal sağlığı etkileyebilecek herhangi bir sistemik hastalığı
olmayan rastgele seçilmiş 110 birey ise kontrol grubunu oluşturmuştur.
Tüm hastalara yapılan klinik değerlendirmede kullanılan indeksler;
Plak İndeks (PI; Silness ve Löe, 1964): Tüm dişlerin 4 yüzeyinden
bireylerin oral hijyen seviyelerinin belirlenmesi amacıyla plak indeksi
skorları 0, 1, 2, 3 olarak kaydedilmiştir.
0: Dişeti bölgesinde plak olmadığını,
1: Serbest dişeti kenarında ve komşu diş yüzeyinde film tabakası
halinde, sadece sond ile fark edilebilen plak varlığını,
2: Dişeti cebi içerisinde ve dişeti kenarına komşu diş yüzeyinde çıplak
gözle izlenebilen orta derecede yumuşak eklenti varlığını,
3: Dişeti cebi ve dişeti kenarına komşu diş yüzeyinde yoğun yumuşak
eklenti ya da diştaşı varlığını göstermektedir.
64
Gingival İndeks (GI; Löe ve Silness, 1963): Tüm dişlerin 4
yüzeyinden dişlerin marjinal gingival bölgesindeki enflamasyon
düzeylerinin belirlenmesi amacıyla gingival indeksi skorları 0, 1, 2, 3
olacak şekilde kaydedilmiştir.
0: Sağlıklı dişeti; enflamasyon yok, renk değişimi yok, kanama yok.
1: Hafif enflamasyon, hafif renk değişikliği, ödem var, sondalamada
kanama yok.
2: Orta dereceli enflamasyon, dişeti parlak, kırmızı, ödemlidir.
Sondalamada kanama var.
3: Şiddetli enflamasyon, belirgin kırmızılık ve ödem, spontan
kanamaya eğilim ve ülserasyon var.
Sondalamada Cep Derinliği (CD): Tüm dişlerin mezial, distal, bukkal
ve lingual/palatinal yüzeyleri olmak üzere toplam 4 bölgesinden elde
edilen sondalamada cep derinliği ölçümleri kaydedilmiştir.
Sondalamada Kanama (SK) (BOP) (Löe, 1967): Sondalamadan
sonra kanamayı test etmek için periodontal sonda, cep tabanına
ilerletilmiş ve cep duvarına doğru yönlendirilmiştir. Sondalama sonrası
kanama mevcudiyetini saptamak için 30 saniye sonrasında tekrar
kontrol edilmiştir.
Klinik Ataşman Kaybı (AK): Mevcut tüm dişlerin mezial, distal,
bukkal ve lingual/palatinal yüzeyleri olmak üzere toplam 4 bölgesinden
elde edilen sondalamada ataşman seviyesi ölçümleri kaydedilmiştir.
Süpürasyon (S): Sondalamayı takiben periodontal cep içerisinden
kaynaklanan püy varlığı kaydedilmiştir.
65
Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi‟ne gelmeyi kabul eden
hastalardan panoromik radyografiler alınıp, her dişin mezial ve distalinden,
mine- sement sınırının 2 mm apikali referans alınarak alveoler kemik kaybı
miktarı elde edilmiş, ölçümlerin ortalaması alınmış, ortalama % 20‟lik
magnifikasyon göz önünde bulundurularak hesaplanmıştır.
Bu klinik periodontal indekslerden faydalanılarak hastaların kayıtları
elde edilmiştir. Bu kayıtlarla, hastaların periodontal durumları
değerlendirilmiş, tanıları konmuştur. Tedavi ihtiyacı olan hastalar, gerekli
tedavileri için yönlendirilmiştir.
Her iki gruba ait bireylerden; romatoid faktör (RF), eritrosit
sedimentasyon hızı (ESR), C-reaktif protein (CRP) ve beyaz kan hücresi
sayısı (WBC) değerleri kan tetkikleriyle saptanmıştır. Romatoid artrit
hastalarında hastalık aktivite düzeyini tespit etmek üzere DAS 28 değerleri
elde edilmiştir. Romatoid faktör, eritrosit sedimentasyon hızı, C-reaktif protein
ve beyaz kan hücresi sayısı değerleri; romatoid artrit hastalarından rutin
olarak alınan kan tetkiki parametrelerindendir. Çalışmamızda, kullandığımız
değerler hastaların kayıtlarından ve rutin tetkiklerinden elde edilmiştir.
Tüm hastalardan detaylı anamnez alınıp, sistemik bir hastalığı olup
olmadığı öğrenilmiş; bireylere yaş, cinsiyet, sigara içme alışkanlığı, oral
hijyen durumları kaydedilmiştir.
Hasta tanımı ve sayısı:
Amerikan Romatoloji Koleji tarafından tanımlanmış kriterlere uygun
olarak romatoid artrit teşhisi konulmuş, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Romatoloji Kliniği ve Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Fizik
Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği‟nden seçilen 25-65 yaş arasında 110 birey
çalışma grubu oluşturuldu. Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi
Periodontoloji Anabilim Dalı Kliniği‟nden aynı yaş grubunda periodontal
66
sağlığı etkileyebilecek herhangi bir sistemik hastalığı olmayan rastgele
seçilmiş 110 birey kontrol grubunu oluşturmuştur.
Araştırmaya dahil olma ölçütleri:
Test grubu için dahil olma kriterleri;
● Hastalara Amerikan Romatoloji Koleji tarafından tanımlanmış kriterlere
uygun olarak romatoid artrit teşhisi konmuş olmalı,
● Bireylerin romatoid artrit dışında periodontal sağlığı etkileyebilecek
herhangi bir sistemik problemi olmamalı,
● Çalışmaya dahil olmadan son 6 ay içerisinde periodontal tedavi
görmüş olmamalı,
● Bireyler son 3 aylık dönemde antibiyotik kullanmamış olmalı,
● Bayan hastalar gebe ya da laktasyon döneminde olmamalı, oral
kontraseptif kullanmamalı,
● “Bilgilendirilmiş Hasta Onam Formu”nu okuyup imzalamış olmalıdırlar.
Kontrol grubu için dahil olma kriterleri;
● Bireylerin periodontal sağlığı etkileyebilecek herhangi bir sistemik
problemi olmamalı,
● Çalışmaya dahil olmadan önceki son 6 ay içerisinde periodontal tedavi
görmüş olmamalı,
● Bireyler son 3 aylık dönemde antibiyotik kullanmamış olmalı,
● Bayan hastalar gebe ya da laktasyon döneminde olmamalı.
67
● “Bilgilendirilmiş Hasta Onam Formu‟‟nu okuyup imzalamış
olmalıdırlar.
Araştırmadan çıkartılma ölçütleri
Çalışma dizaynı cross-sectional olduğundan herhangi bir deneğin
çalışmadan çıkartılması söz konusu değildir.
Kontrol grupları
Kontrol grubu , herhangi bir sistemik problemi olmayan 110 kişiden
oluşmaktadır.
Birlikte uygulanan diğer tedavi tipleri:
Birlikte uygulanacak diğer bir tedavi yoktur.
Yapılan klinik ve laboratuvar testleri:
Romatoid artrit ve kontrol grubu hastalarından alınan kan
örneklerinden C Reaktif protein, Romatoid faktör, Eritrosit sedimentasyon
hızı, Beyaz kan hücresi seviyeleri elde edildi.
DAS 28‟i hesaplamak için hastalık değişkenleri hakkında bazı bilgilere
ihtiyaç vardır. Şiş ve hassas eklem sayısı, hassas 28, şiş 28 olarak incelenir.
Hassas 28 ve şiş 28 sayımı aynı eklemleri içerir: Bu eklemler; omuzlar (2
tane), dirsekler (2 tane), bilekler (2 tane), metakarpofalengeal (MCP) (10
tane), proksimal interfalengeal (PIP) (10 tane), dizlerdir (2 tane). Eritrosit
sedimentasyon hızı (ESR) ölçülür (mm/h). İlave olarak, hastanın genel sağlık
durumu ya da total hatalık aktivitesi, Görülebilir Kıyas Skalasından (Visual
Analogue Scale, VAS) elde edilir. Bu veriler DAS 28 formülünde yerine
koyularak ya da bilgisayar programı kullanılarak hesaplanır. DAS 28,
68
hastanın o andaki romatoid artrit hastalık aktivitesi hakkında bilgi veren bir
skala üzerinden 0‟dan 10‟a kadar sayı bulunur.
DAS 28 skorları:
• > 5,1 , yüksek hastalık aktivitesi,
• 3,2 - 5,1 arasında olması, orta hastalık aktivitesi,
• 2,6 - 3,2 arasında olması, hafif hastalık aktivitesi,
• 0 - 2,6 arasında olması, remisyon olarak değerlendirildi.
Çalışma sırasında elde edilen tüm periodontal klinik ve laboratuvar
verileri ve hesaplanan değerlerin analizi, bilgisayar ortamında SPSS for
Windows 16.0 istatistiksel analiz programı kullanılarak yapılmıştır.
Bulunan demografik, periodontal ve kan tetkiki parametrelerinin normal
dağılıp dağılmadığı Shapiro Wilk testiyle değerlendirilmiştir. Normal
dağılanlar iki grup arasında bağımsız örnekler t testiyle değerlendirildi.
Normal dağılmayanlar ise Wilcoxon sign rank ve Mann Whitney U testleri ile
değerlendirildi.
Periodontal parametreler ve kan değerleri arasındaki bağıntılar,
verilerin normal dağılıp dağılmamasına göre Pearson ve Spearman rank
korelasyon analizi ile değerlendirilmiştir.
69
3. BULGULAR
3.1. Demografik Bilgiler
Çalışmamıza yaşları 29-64 arasında değişen 110 romatoid artrit
hastası ve kontrol grubu olarak da yaşları 27-59 arasında değişen 110 birey
katılmıştır. Çalışmamıza katılan toplam 220 kişinin yaş dağılımları çizelge
3.1‟de gösterilmiştir.
Çizelge 3.1. Çalışmaya katılan bireylerin yaş dağılımları
Yaş Ortalama SS Min Maks
RA 44,2 11,32 29 64
Kontrol 39,6 8,65 27 59
Romatoid artritli hastaların 76‟sı (% 69) kadın, 34‟ü (% 31) erkek,
kontrol grubunun ise 69‟u (% 63) kadın, 41‟i (% 37) erkek olup, cinsiyet
dağılımı açısından gruplar arası fark bulunmamaktadır(p>0,05). Cinsiyete
göre gruplardaki dağılım şekil 3.1‟de gösterilmiştir.
Şekil 3.1. RA ve kontrol gruplarının cinsiyet dağılımı
Kadın69%
Erkek31%
RA
Kadın63%
Erkek37%
Kontrol
70
3.2. Periodontal Değerlendirme
Romatoid artritli hastaların 17‟si (% 16) hiç diş fırçalamamakta, 29‟u
(% 26) ara sıra, 42‟si (%38) günde bir kez, 22‟si (% 20) ise günde iki kez diş
fırçalarken, kontrol grubundaki bireylerin 6‟sı (% 6) hiç diş fırçalamamakta,
30‟u (% 27) ara sıra, 40‟ı (%36) günde bir kez, 34‟ü (% 31) ise günde iki kez
dişlerini fırçalamaktadır. Kontrol grubunda diş fırçalama alışkanlığının test
grubuna göre daha yüksek oranda olduğu görülmüştür. Diş fırçalama
alışkanlıkları açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
gözlenmemiştir (p>0,05). Diş fırçalama alışkanlıkları şekil 3.2‟de
gösterilmiştir.
Şekil 3.2. RA ve kontrol gruplarının diş fırçalama alışkanlıkları
Arayüz temizlik alışkanlıkları değerlendirildiğinde romatoid artrit
hastalarının 18‟i (%16) arayüz temizliği yaparken kontrol grubunda bu sayı
34‟tür (% 31). Arayüz temizliği alışkanlıkları açısından gruplar arası
istatistiksel olarak anlamlı fark vardır (p<0,05). Arayüz alışkanlıkları şekil
3.3‟te gösterilmiştir.
Yok16%
Ara sıra26%
Günde bir
38%
Günde iki
20%
RA
Yok6%
Ara sıra27%
Günde bir
36%
Günde iki
31%
Kontrol
71
Şekil 3.3. RA ve kontrol gruplarının arayüz temizlik alışkanlıkları
Romatoid artritli grupta 35 (%32) kişi, kontrol grubunda ise 44 (%40)
kişi sigara kullanmaktadır. Her iki grupta da sigara içmeyenlerin oranı, sigara
içenlere göre daha fazladır. Kontrol grubunda sigara alışkanlığı daha fazla
olmasına karşın, bu alışkanlık açısından gruplar arası istatistiksel olarak
anlamlı bir fark gözlemlenmemiştir (p>0,05). Sigara kullanımının dağılımı
şekil 3.4‟te gösterilmiştir.
Şekil 3.4. RA ve kontrol gruplarının sigara alışkanlıkları
Yok84%
Var16%
RA
Yok69%
Var31%
Kontrol
0
10
20
30
40
50
60
70
80
RA
Kontrol
Kullanıyor
Kullanmıyor
72
Her iki gruba ait plak indeksi (PI), gingival indeks (GI), sondalamada
kanama (BOP), cep derinliği (CD), ataşman kaybı (AK), kemik kaybı (KK)
değerleri ve süpürasyon ortalamaları standart sapmaları, ortanca ve
minimum-maksimum değerleri çizelge 3.2‟de gösterilmiştir.
Çizelgede de görüldüğü gibi romatoid artritli hastalarda plak indeksi
ortalama 1,76±0,48 iken, kontrol grubunda bu değer ortalama 1,58±0,38‟dir.
Plak indeksinin, romatoid artrit grubunda kontrol grubuna göre daha yüksek
değerlerde olmasına karşın, gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
fark bulunmamaktadır (p>0,05).
Gingival indeks romatoid artritli grupta ortalama 0,98±0,16 iken,
kontrol grubunda ortalama 1,28±0,22‟dir. Plak indeksinin tersine gingival
indeks kontrol grubunda, romatoid artritlilere göre daha yüksek seviyededir.
Fakat gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur (p>0,05).
Cep derinliği romatoid artritli hastalarda ortalama 3,04±0,62 mm,
kontrol grubunda ortalama 2,24±0,72 mm‟dir. Gruplar arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p>0,05). Romatoid artritli grupta
ortanca değeri (2,68 mm), kontrol grubuna (2,56 mm) çok yakın değerlerde
görülmüştür.
Sondalamada kanama değerleri de her iki grup için de birbirine çok
yakın değerlerdedir (romatoid artrit grubunda 0,32±0,24, kontrol grubunda
0,34±0,28). Gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur
(p>0,05).
Ataşman kaybı romatid artrit hastalarında ortalama 1,7±0,62 mm iken,
kontrol grubunda ortalama 1,24±0,25 mm‟dir. Arada istatistiksel olarak
anlamlı bir fark vardır (p<0,05).
Kemik kaybı miktarının ortalaması da romatoid artritlilerde 3,22±0,42
mm iken, kontrol grubunda ortalama 1,92±0,37 mm‟dir ve gruplar arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır (p<0,05).
73
Süpürasyon değerleri romatoid artrit ve kontrol gruplarında sırasıyla
0,005 ve 0,002‟dir, iki grup arasında anlamlı bir fark yoktur (p>0,05).
Çizelge 3.2. Plak indeksi, gingival indeks, sondalamada kanama, cep derinliği, ataşman kaybı,
kemik kaybı değerleri ve süpürasyon ortalamaları
RA Kont
P
Ortalama±SS Ortanca
(min-maks) Ortalama±SS
Ortanca (min-maks)
Plak İndeksi
(PI) 1,76 ±0,48
1,54
(0,18-3) 1,58 ±0,38
1,34
(0,2-2,62) AD
Gingival İndeks (GI)
0,98 ±0,16 0,72
(0,12-1,82) 1,28 ±0,22
0,92
(0,1-1,92) AD
Cep Derinliği (CD) (mm)
3,04 ±0,62 2,68
(1,28-5,6) 2,24 ±0,72
2,56
(1,2-4,68) AD
Sondalamada
Kanama (BOP) 0,32 ±0,24
0,42
(0,12-0,72) 0,34 ±0,28
0,3
(0,08-0,64) AD
Ataşman Kaybı (mm)
1,7 ±0,62 1,65
(0,62-4,48) 1,24 ±0,55
0,82
(0,25-3,96) P<0,05
Kemik kaybı (mm)
3,22 ±0,42 2,72
(0,42-4,27) 1,92 ±0,37
2,05
(0,23-4,30) P<0,05
Süpürasyon (S) 0,005 ±0,001 0,002 ±0,001 AD
74
Gruplar arasındaki plak indeksi, gingival indeks, sondalamada
kanama, cep derinliği, ataşman kaybı ve kemik kaybı değerleri karşılaştırmalı
olarak şekil 3.5, şekil 3.6 ve şekil 3.7‟de gösterilmiştir.
Şekil 3.5. RA ve kontrol gruplarında plak indeksi ve gingival indeksin karşılaştırılması
Şekil 3.6. RA ve kontrol gruplarında sondalamada kanama ortalamalarının yüzdeleri
RA
Kontrol
0
0,2
0,4
0,6
0,8
1
1,2
1,4
1,6
1,8
PIGI
RA
Kontrol
BOP0%
10%
20%
30%
40%
50%
60%
RAKontrol
75
Şekil 3.7. RA ve kontrol gruplarında cep derinliği, ataşman kaybı, ve kemik kaybının
karşılaştırılması
Ortalama kayıp diş sayısı, romatoid artrit grubunda 5,42±4,82 kontrol
grubunda 3,64±3,25‟tir (şekil 3.8).
Şekil 3.8. Romatoid artrit ve kontrol gruplarında kaybedilen diş sayısı
ortalamalarının karşılaştırılması
0
1
2
3
4
CDAK
KK
RA
Kontrol
0
1
2
3
4
5
6
RAKontrol
Kaybedilen diş ortalaması
76
Romatoid artrit ve kontrol grupları periodontal hastalık açısından
karşılaştırıldıklarında romatoid artritli grupta (31 birey), kontrol grubuna (25
birey) oranla periodontitis görülme oranı daha yüksek bulunmuştur (çizelge
3.3). Ancak gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamsızdır (p>0,05).
Çizelge 3.3. Romatoid artrit ve kontrol gruplarda periodontal tanı
RA Kontrol P
Gingivitis 79 85 AD
Periodontitis 31 25 AD
Romatoid artrit hastalarının 79‟una (% 71,8) gingivitis, 31‟ine (% 28,2)
periodontitis tanısı konmuştur. Romatoid artrit grubundaki kadın bireylerin %
23,7‟si erkeklerin % 38,2‟si periodontitistir (çizelge 3.4).
Çizelge 3.4. Romatoid artrit hastalarında periodontal tanı
RA Kadın Erkek
Toplam n % N %
Gingivitis 58 76,3 21 61,8 79
(%71,8)
Periodontitis 18 23,7 13 38,2 31
(%28,2)
Toplam 76 100 34 100 110
(%100)
Kontrol grubunda 85 bireye (% 77,3) gingivitis, 25 bireye (% 22,7)
periodontitis tanısı konmuştur. Kontrol grubunda kadın bireylerin % 20,3‟ü
erkeklerin % 26,8‟i periodontitistir (çizelge 3.5).
77
Çizelge 3.5. Kontrol grubunda periodontal tanı
Kontrol Kadın Erkek
Toplam n % N %
Gingivitis 55 79,7 30 73,2 85
(%77,3)
Periodontitis 14 20,3 11 26,8 25
(%22,7)
Toplam 69 100 41 100 110
(%100)
Romatoid artrit hastaları ve kontrol grubu arasında periodontal hastalık
dağılımı birbirine çok yakın olmasına karşın, iki grup arasında istatistiksel
olarak bir fark gözlenmemiştir (p>0,05).
Periodontitis tanısı konan 56 bireyin 31‟i (18 kadın, 13 erkek) romatoid
artritli grupta, 25‟i (14 kadın,11 erkek) kontrol grubundaydı. Periodontitisli
erkeklerin oranı romatoid artritli grupta, kontrol grubuna göre daha fazladır ve
aradaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0,05). Romatoid artrit grubunda,
kontrol grubuna göre periodontitisli kadınların oranının fazla olmasına karşın,
iki grup arasında bu açıdan istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur
(p>0,05).
Bununla birlikte, muayene edilen 119 romatoid artrit hastasından 9‟u
(%7,6) tam dişsiz olduğu için çalışmaya dahil edilmemiş, fakat bu
hastalardaki tam dişsizlik durumunu, dolayısıyla da olası periodontal hastalık
geçmişini de göz önüne almak için kaydedilmiştir. Muayene edilip, çalışmaya
dahil edilmeyen hasta sayıları çizelge 3.6‟da gösterilmiştir.
78
Çizelge 3.6. Muayene edilip çalışmaya dahil edilmeyen tam dişsiz RA hastaları
N Yüzde (%)
Çalışmaya dahil edilen RA hastaları
110 92,4
Çalışmaya dahil edilmeyen tam dişsiz RA hastaları
9 7,6
Toplam 119 100
3.3. Laboratuvar Parametrelerin ve DAS 28 Skorunun Değerlendirilmesi
Romatoid artrit hastaların 75‟inde (% 68), kontrol grubunun ise 6‟sında
(% 5,4) romatoid faktör pozitiftir. Romatoid faktör pozitifliği açısından iki grup
arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0,01). Romatoid artrit
hastaları ve kontrol grubu için romatoid faktör değerleri şekil 3.9‟da
gösterilmiştir.
Şekil 3.9. Romatoid Faktör değerleri
Romatoid faktör değerlerine bakıldığında, romatoid artritli hastalarda,
periodontitisli 31 hastanın 23‟ünde (%74), gingivitisli 79 hastanın 52‟sinde
(%66) romatoid faktör pozitif değerlerdedir. Kontrol grubunda ise romatoid
faktör pozitif olan 6 bireyin 3‟ü periodontitis ve 3‟ü de gingivitistir. Romatoid
artritli grupta romatoid faktör dağılımı, periodontal tanıya göre istatistiksel
olarak anlamlı bulunmadı. Kontrol grubunda ise periodontitisli bireylerde
Pozitif68%
Negatif32%
RA
Pozitif 5%
Negatif95%
79
anlamlı olarak fazladır. (çizelge 3.7). Tüm gruplar değerlendirildiğinde de
romatoid faktör pozifliği periodontitisli grupta daha yüksek oranlarda olmasına
karşın gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmemiştir
(p>0,05).
Çizelge 3.7. Romatoid artrit ve kontrol gruplarında, gingivitis ve periodontitis açısından
romatoid faktör pozitifliği
RF (+)
Gingivitis Periodontitis p
RA 52 (% 66) 23 (% 74) AD
Kontrol 3 (% 4) 3 (%12) P<0,05
Toplam 55 26 AD
Eritrosit sedimentasyon hızı değerleri romatoid artrit hastalarında
ortalama 32,7±17,52 mm/h, kontrol grubunda ise 14,6±12,24 mm/h‟dir.
Romatoid artrit hastalarındaki değerler ortalama referans değerlerin
üzerinde, kontrol grubunda ise ortalama değerlerin üzerinde olmasına karşın,
ortalama maksimum referans değerin altındadır. ESR değerleri açısından iki
grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmiştir (p<0,05) (Çizelge
3.8).
Çizelge 3.8. ESR değerleri
ESR (mm/h) Ortalama SS Ortanca Min Maks P
RA 32,7 ±17,52 35,25 8 78
P<0,05 Kontrol 14,6 ± 12,24 12,22 5 42
80
Eritrosit sedimentasyon hızı, gruplara göre periodontal durum
açısından değerlendirildiğinde ortalama değerler, romatoid artrit grubunda
gingivitiste 30,56 mm/h, periodontitiste 38,14 mm/h; kontrol grubunda ise
gingivitiste 14,38 mm/h, periodontitiste 15,34 mm/h değerlerindedir (çizelge
3.9). Hem romatoid artritli grupta, hem de kontrol grubunda ESR değeri
açısından, gingivitis ve periodontitis arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
fark bulunmamıştır (p>0,05).
Çizelge 3.9. Romatoid artrit ve kontrol gruplarında, gingivitis ve periodontitis açısından
ortalama ESR değerleri
ESR Gingivitis Periodontitis P
RA 30,56 38,14 AD
Kontrol 14,38 15,34 AD
Ortalama C reaktif protein protein düzeyi romatoid artrit hastalarında
15,2 mg/l, kontrol grubunda 2,15 ±1,82 mg/l düzeylerinde bulunmuştur. Her
iki ortalama değerin de normal sınırların üzerinde olmasına karşın gruplar
arası fark istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0,05). CRP değerleri çizelge
3.10‟da gösterilmiştir.
Çizelge 3.10. C reaktif protein düzeyi
CRP (mg/l) Ortalama SS Ortanca Min Maks P
RA 15,2 ±9,46 22,64 4 88
P<0,05
Kontrol 2,15 ±1,82 2,76 0,4 24
81
C reaktif protein düzeyi, gruplara göre periodontal durum açısından
değerlendirildiğinde ortalama değerler, romatoid artrit grubunda gingivitiste
11,62 mg/l, periodontitiste 24,32 mg/l; kontrol grubunda ise gingivitiste 2,13
mg/l, periodontitiste 2,16 mg/l değerlerindedir (çizelge 3.10). Romatoid artritli
grupta CRP değerleri, periodontitislilerde gingivitise göre istatistiksel olarak
anlamlı düzeyde yüksektir (p<0,05). Kontrol grubunda ise periodontitis ve
gingivitiste CRP değerleri birbirine çok yakın ve aralarında istatistiksel olarak
anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0,05).
Çizelge 3.11. Romatoid artrit ve kontrol gruplarında, gingivitis ve periodontitis açısından
ortalama CRP değerleri
CRP (mg/l) Gingivitis Periodontitis P
RA 11,62 24,32 p<0,05
Kontrol 2,13 2,16 AD
Beyaz kan hücresi sayıları romatoid artrit hastalarında ortalama
6,25*109/l, kontrol grubunda ortalama 5,42 *109/l değerlerindedir. Her iki grup
için de değerler normal sınırlar dahilindedir. Beyaz kan hücresi sayısı
açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmemiştir
(Çizelge 3.12).
Çizelge 3.12. Beyaz kan hücresi seviyeleri
WBC (*109/l) Ortalama SS Ortanca Min Maks P
RA 6,25 ±3,45 6,12 5,1 12,2
AD
Kont 5,42 ±2,24 5,36 3,6 8,6
82
Beyaz kan hücresi sayıları, gruplara göre periodontal durum açısından
değerlendirildiğinde ortalama değerler, romatoid artrit grubunda gingivitiste
5,38*109/l, periodontitiste 8,46*109; kontrol grubunda ise gingivitiste 5,36*109,
periodontitiste 5,62*109/l değerlerindedir (çizelge 3.13). Hem romatoid artritli
grupta, hem de kontrol grubunda beyaz kan hücresi sayısı açısından,
gingivitis ve periodontitis arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark
bulunmamıştır (p>0,05).
Çizelge 3.13. Romatoid artrit ve kontrol gruplarında, gingivitis ve periodontitis açısından
ortalama WBC değerleri
WBC (*109/l) Gingivitis Periodontitis P
RA 5,38 8,46 AD
Kontrol 5,36 5,62 AD
Hastalık aktivitesini gösteren DAS 28 değerleri, orta derecede hastalık
şiddetini gösteren sınırlar dahilinde 4,03±1,57 olarak hesaplanmıştır. Ortanca
değer 4,11‟dir (çizelge 3.14).
Çizelge 3.14. Romatoid artrit hastaları için hesaplanan DAS 28 değerleri
RA Ortalama Ortanca Min Maks
DAS 28 4,03 ±1,57 4,11 2,45 7,65
DAS 28, gingivitis ve periodontitis için ayrı ayrı değerlendirildiğinde
gingivitis grubunda 3,94±1,65, periodontitis grubunda 4,41±1,47 olarak
hesaplanmıştır. Periodontitisli grupta değerlerin bir miktar daha yüksek
görünmesine karşın, iki grup da orta derecede romatoid artrit şiddetini
gösteren sınırlar içerisindedir (3,2-5,1 arasında). Aynı zamanda ortanca
83
değerleri de, periodontitisli grupta (4,25), gingivitisli gruba (4,05) göre daha
yüksek bir orta değer sergilemektedir. Gingivitis grubu ve periodontitis grubu
arasındaki DAS 28 değerlendirilmesinde arada istatistiksel olarak anlamlı bir
fark görülmemiştir (p>00,5) (çizelge 3.15).
Çizelge 3.15. Romatoid artrit grubunda, gingivitis ve periodontitis açısından ortalama DAS
28 değerleri
Gingivitis Periodontitis
RA hastaları Ortalama SS Ortanca
Min-maks
Ortalama SS Ortanca
Min-maks
P
DAS 28
değerleri
3,94 ±1,65 4,05
2,45-6,83
4,41 ± 1,47 4,25
2,65-7,65
AD
3.4. Periodontal İndeksler ile DAS 28 Skorları ve Laboratuvar
Paramatrelerin ve Korelasyonları
Periodontal parametreler ile laboratuvar tetkikler ve DAS 28 korele
edildiğinde (çizelge 3.16.),
Gingival indeks;
Romatoid faktörle zayıf pozitif korelasyon (r=0,124)
göstermiştir, bu korelasyon istatistiksel olarak anlamlı değildir
(p>0,05).
Beyaz kan hücresi sayısıyla zayıf pozitif korelasyon
göstermiştir (r=0,065), bu korelasyon istatistiksel olarak anlamlı
değildir (p>0,05).
84
CRP ile pozitif korelasyon göstermiştir (r=0,655), bu korelasyon
istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0,05).
Eritrosit sedimentasyon hızıyla pozitif korelasyon göstermiştir
(r=0,261), bu korelasyon istatistiksel olarak anlamlı değildir
(p>0,05).
DAS 28‟le negatif korelasyon göstermiştir (r=-0,134), bu
korelasyon istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0,05).
Cep derinliği,
Romatoid faktörle güçlü pozitif korelasyon (r=0,692)
göstermiştir, bu korelasyon istatistiksel olarak anlamlı değildir
(p>0,05).
Beyaz kan hücresi sayısıyla zayıf pozitif korelasyon göstermiştir
(r=0,254), bu korelasyon istatistiksel olarak anlamlı değildir
(p>0,05).
CRP ile güçlü pozitif korelasyon göstermiştir (r=0,723), bu
korelasyon istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0,05).
Eritrosit sedimentasyon hızıyla pozitif korelasyon göstermiştir
(r=0,553), bu korelasyon istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0,05).
DAS 28‟le güçlü pozitif korelasyon göstermiştir (r=0,844), bu
korelasyon istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0,05).
Sondalamada kanama indeksi,
Romatoid faktörle güçlü pozitif korelasyon (r=0,673)
göstermiştir, bu korelasyon istatistiksel olarak anlamlıdır
(p<0,05).
Beyaz kan hücresi sayısıyla zayıf pozitif korelasyon göstermiştir
(r=0,328), bu korelasyon istatistiksel olarak anlamlı değildir
(p>0,05).
85
CRP ile pozitif korelasyon göstermiştir (r=0,455), bu korelasyon
istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0,05).
Eritrosit sedimentasyon hızıyla zayıf negatif korelasyon
göstermiştir (r=-0,311), bu korelasyon istatistiksel olarak anlamlı
değildir (p>0,05).
DAS 28‟le zayıf pozitif korelasyon göstermiştir (r=0,214), bu
korelasyon istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0,05).
Ataşman Kaybı,
Romatoid faktörle zayıf negatif korelasyon (r=-0,328)
göstermiştir, bu korelasyon istatistiksel olarak anlamlı değildir
(p>0,05).
Beyaz kan hücresi sayısıyla korelasyon göstermemektedir
(r=0,014), bu korelasyon istatistiksel olarak anlamlı değildir
(p>0,05).
CRP ile güçlü pozitif korelasyon göstermiştir (r=0,697), bu
korelasyon istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0,05).
Eritrosit sedimentasyon hızıyla pozitif korelasyon göstermiştir
(r=0,382), bu korelasyon istatistiksel olarak anlamlı değildir
(p>0,05).
DAS 28‟le güçlü pozitif korelasyon göstermiştir (r=0,648), bu
korelasyon istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0,05).
Kemik kaybı,
Romatoid faktörle negatif korelasyon (r=-0,412) göstermiştir, bu
korelasyon istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0,05).
Beyaz kan hücresi sayısıyla korelasyon göstermemektedir (r=-
0,042), bu korelasyon istatistiksel olarak anlamlı değildir
(p>0,05).
CRP ile pozitif korelasyon göstermiştir (r=0,583), bu korelasyon
istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0,05).
86
Eritrosit sedimentasyon hızıyla negatif korelasyon (r=-0,347)
göstermiştir, bu korelasyon istatistiksel olarak anlamlı değildir
(p>0,05).
DAS 28‟le güçlü pozitif korelasyon göstermiştir (r=0,867), bu
korelasyon istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0,05).
Çizelge 3.16. Periodontal parametreler ile laboratuvar tetkikler ve DAS 28 koreleasyonu
Korelasyon RF WBC CRP ESR DAS 28
GI r=0,124
p>0,05
r=0,065
p>0,05
r=0,655
p>0,05
r=0,261
p>0,05
r=-0,134
p>0,05
CD r=0,692
p>0,05
r= 0,254
p>0,05
r=0,723
p<0,05
r=0,553
p<0,05
r=0,844
p>0,05
BOP r=0,673
p<0,05
r=0,328
p>0,05
r=0,455
p<0,05
r=-0,311
p>0,05
r=0,214
p>0,05
AK r=-0,328
p>0,05
r=0,014
p>0,05
r=0,697
p<0,05
r=0,382
p>0,05
r=0,648
p<0,05
KK r=-0,412
p>0,05
r=-0,042
p>0,05
r=0,583
p>0,05
r=-0,347
p>0,05
r=0.867
p<0,05
87
4. TARTIŞMA
Periodontal hastalıklar, mikrobiyal dental plakla birlikte, gram negatif
(Gr(-)) ve gram pozitif (Gr (+)) bakterilerce periodontal dokularda yıkıma yol
açan, kronik enflamatuvar hastalıklardır. Mikrobiyal dental plaktaki olası
periodontopatojenler nedeniyle lokal ve sistemik enflamasyon gelişir (Beck ve
Offenbacher, 2001). Yıkım, mikrobiyal dental plaktaki 400‟e yakın bakteriden,
periodontopatojen olduğu düşünülen 20 kadarı tarafından gerçekleşmektedir.
Bu bakterilerin belli başlıları, Porphyromonas gingivalis, Camphylobacter
rectus, Fusobacterium nucleatum, Tannerella forsythensis, Prevotella
intermedia, spiroketler ve bazı bireylerde Aggregatibacter
actinomycetemcomitans‟tır. (De Nardin, 2001).
Subgingival floranın değişimiyle birlikte yıkım mekanizması başlar.
Periodontal dokulara invaze olan bakteriler, bakterilere ait virülans faktörleri
ve konağın immün yanıtıyla ortaya çıkan enflamatuvar yol periodontal doku
yıkımına yol açar. Konak yanıt doku için koruyucu olmasına karşın yıkıma da
neden olabilir. İleri vakalarda denge doku yıkımı yönünde bozulur (Löe ve
ark., 1978; Bartold ve ark., 1995). Ortaya çıkan bakteri ve lipopolisakkaritlerin
etkisi sonucu, konak yanıtla birlikte nötrofil, lenfosit, makrofaj ve mast
hücreleri ortaya çıkar (De Nardin, 2001).
Kronik periodontitis lezyonlarındaki major doku yıkımı, mononükleer
fagositler (monosit ve makrofajları), T ve B hücrelerinin aktivasyonu ile
gelişen mekanizmalar sonucu oluşur. T hücreleri ve monositlerin en önemli
etkilerinden birisi enflamatuvar yanıtı yönlendiren sitokinlerin sentezidir. T
hücre fonksiyonu sitokin profillerinin incelenmesiyle anlaşılabilir.
Proenflamatuvar sitokin salınması periodontitisin seyrini etkiler. Buna bağlı
oluşan konak yanıttaki bireysel modifikasyonlar dolayısıyla enflamatuvar
sitokin (akut faz proteinleri) salınması da etkilenir. Periodontal yıkım
sürecinde serum C-Rektif Protein (CRP), fibrinojen artışı ve lökositoz görülür.
CRP seviyesi, IL-6 ve lökosit sayısı sistemik enflamasyonun birer göstergesi
88
olarak sayılırlar (Loos ve ark., 2000; Vidal ve ark., 2009; Marcaccini ve ark.,
2009).
Fizyolojik olaylar sitokinlerin etkileri ile olmasına karşın, pro ve
antienflamatuvar sitokin dengelerinin değişmesi sonucu patofizyolojik
değişimler meydana gelmektedir. Periodontitis ve romatoid artritin her ikisinin
de ilerleyişinde yüksek miktarda proenflamatuvar sitokin salınması ve buna
karşılık düşük seviyede TIMP (tissue inhibitors at metalloproteinase) salınımı
mevcuttur. Periodontal dokularda ve sinoviyumdaki sitokin değişimleri her iki
hastalığın da patogenezinde önemli rol oynamakta olup, her iki hastalığın da
sitokin durumları benzerlik göstermektedir. Patogenezde her iki hastalık için
proenflamatuvar sitokinler artmış haldeyken, antienflamatuvar sitokin
seviyeleri düşüktür (Greenwald ve Kirkwood, 1999).
Romatoid artritin, vasküler sistem üzerine etkileri ve atheroskleroz
patogenezine etkisi dışında periodontal dokularda da vaskülarizasyon
üzerine etkisi olduğu, buna bağlı olarak da bölgedeki kapillerlerde daralma
ve sayıca artış olabileceği öne sürülmüştür. Buna bağlı olarak gelişen
periodonsiyumdaki vasküler sirkülasyon değişikliğinin, periodontal yıkım
mekanizmaları üzerine etkisinin de değerlendirilmesi gerektiği bildirilmektedir
(Scardia ve Messina, 2007).
Her iki hastalıkta da genetik yatkınlıktan söz edilebilir. Özellikle
romatoid artritte hastaların büyük bir bölümünde HLA-DR4 lokasyonundan
kaynaklanan genetik bir ilişki saptanmıştır. Bu iki hastalığın etiyolojileri farklı
olmasına rağmen patogenezlerinin birbirlerine büyük oranda benzerlikler
göstermesi, romatoid artritli bireylerin periodontal hastalık için, ya da
periodontal hastalıklı bireylerin romatoid artrit için bir risk grubu olarak ortaya
çıkabilecegi tezini destekler niteliktedir (Mercado ve ark., 2000).
Periodontal hastalığın etiyolojisinin belli olması, buna karşın romatoid
artritte etiyolojinin tam olarak belli olmamasına ve immünogenetik nedenlere
dayandırılmasına karşın, her iki hastalık, seyir ve patogenez açısından
benzerlikler göstermektedir. Proenflamatuvar sitokin sentezindeki artış,
89
antienflamatuvar sitokinlerle aradaki dengenin bozulması sonucu yıkım
mekanizmaları harekete geçmekte, her iki hastalığın patogenezinde önemli
rol oynamaktadır. Patogenez sürecinde karşılaşılan değişik sitokin değerleri
ve aralarındaki bozulmuş denge gerek periodonsiyum, gerekse sinoviyal
sıvıda gözlenmektedir (Greenwald ve Kirkwood, 1999).
Akut faz proteini salgılanmasını sağlayan mekanizma IL-1, Il-6, TNF-α
gibi proenflamatuvar sitokinlerdir (Koj, 1996). CRP, doku hasarı, enfeksiyon
ve enflamasyona karşı kuvvetli bir akut faz göstergesi olarak tanımlanır ve
gelecekteki birçok hastalığın habercisi olarak değerlendirilmektedir (Pepys ve
Hirscfield, 2003). Romatoid Artritte görülen kemik rezorbsiyonu ve kıkırdak
harabiyetinin bir kısmından sorumlu olabilirler (Dayer ve ark., 1986).
Genetik olarak yatkın bireylerde romatoid artriti indükleyecek nitelikler
gösteren mikroorganizmaların pek çok karakteristik özelliği aynı zamanda
periodontitisle ilişkili mikroorganizmalarda da gözlemlenmiştir. Periodontal
hastalıkla ilgili konak yanıtı etkileyen ve değiştiren, çevresel ve genetik birçok
neden sayılabilir. Konak yanıt mekanizmasındaki hücre görevleri etkilenir,
buna bağlı sitokin salınması, ve immün yanıtta değişiklikler meydana gelebilir
(Mealey, 1999).
Periodontitis; atheroskleroz patogenezi, koroner kalp hastalığı, diabet,
solunum yolları hastalıkları, erken doğum, düşük doğum ağırlığı ve romatoid
artrit riskini anlamlı bir biçimde arttırabilmektedir (Mattila ve ark., 1989; Beck
ve ark., 1996; Offenbacher ve ark. 1996; Hayes ve ark., 1998; Mercado ve
ark., 2000). Periodontitis, ya altında yatan hiperenflamatuvar özelliğin sonucu
olarak ya da sistemik enflamasyona katkıda bulunan faktör olarak
değerlendirilmelidir (Slade, Offenbacker, Beck ve ark., 2000). Snyderman ve
McCarty enflamatuvar mekanizmalar açısından romatoid artrit ve
periodontitis arasında ilişki olabileceğini ortaya atmıştır.
Mercado ve arkadaşlarının (2001), 65 romatoid artrit hastası ile; sayı,
yaş ve cinsiyet açısından eşleştirilmiş bir kontrol grubuyla yaptıkları
çalışmada periodontal parametreler açısından plak birikimi ve dişeti
90
kanamasında gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark
göstermemişlerdir. Diğer parametrelerden kemik kaybı, cep derinliği ve diş
kaybı açısından romatoid artritli grubun kontrol grubuna göre oldukça yüksek
değerlerde olduğunu ve bu farkın da istatistiksel olarak anlamlılığını
görmüşlerdir. Ayrıca, romatoid artrit hastalarını şiş ve hassas eklemler
açısından ayrı ayrı değerlendirdiklerinde, her ikisi için de kemik kaybıyla
anlamlı pozitif bir korelasyon bulunmuş; buna karşın sabah tutukluğu ve
ağrıyla kemik kaybı arasında korelasyon gözlenmemiştir. C reaktif protein
seviyeleri ve eritrosit sedimentasyon hızının alveoler kemik kaybı değerlerinin
de korele olduğunu görmüşler, bunların birbiriyle ilişkilendirilebileceğini öne
sürmüşlerdir.
Mercado ve arkadaşlarının 2000 yılında yaptıkları 1412 hastanın dahil
edildiği, vakaların 809‟unun periodontitis, 603‟ünün kontrol grubunda olduğu
başka bir çalışmada da romatoid artrit insidansının genel populasyonda %1
iken periodontitisten etkilenen hastalarda %3.95 olduğu gösterilmiştir.
Periodontitisli grupta %14,2 oranında kardiyovasküler hastalık, % 6,1
oranında da diabetes mellitus prevalansı bulunmaktaydı. Periodontitisli
hastaların 32‟si romatoid artrit hastası olup, bu hastaların 20‟sinde orta ve
ileri derecede kemik kaybı görülmüş, 12‟sinde ya hiç kemik kaybı
gözlenmemiş ya da hafif bir kemik kaybı söz konusudur.
Öğrendik ve arkadaşlarının 2005‟te yaptığı çalışmada, 30 romatoid
artritli birey (25 kadın, 5 erkek) ve 30 (25 kadın, 5 erkek) kontrol grubu birey
karşılaştırılmış; P. gingivalis, P. intermedia, P. melaninogenica, B. forsythus
serum seviyelerinin romatoid artritli grupta istatistiksel olarak anlamlı bir
biçimde daha yüksek olduğu A.a. açısından anlamlı bir değişiklik olmadığı
rapor edilmiştir. Romatoid artritli grupta, ESR değeri 52,8±13,8, CRP değeri
32,0±10,6 mg/l, DAS 28 skorları da 4,2±1,3 olarak bulunmuş ve bu grupta
romatoid faktör değeri güçlü bir biçimde pozitif görülmüştür. Romatoid artrit
grubunda, P. gingivalis için Ig G antikor seviyesiyle CRP arasında pozitif
korelasyon gözlenmiştir. Yine romatoid artrit grubunda P. intermedia için Ig G
antikor seviyesiyle ESR arasında anlamlı korelasyon gözlenmiştir.
91
P. melaninogenica ve B. Forsythus için ise bu değerlerle bir korelasyon
gözlenmemiştir.
Abou-Raya ve arkadaşlarının (2005) yaptığı çalışmada, romatoid artrit
ve periodontal durum arasında güçlü ilişkiler bulunmuştur. Yaş ve cinsiyet
açısından benzer 50 romatoid artrit hastası ve 50 kişilik kontrol grubundan
oluşan çalışmada, romatoid artritli hastaların kontrol grubuna göre C reaktif
protein, beyaz kan hücresi sayısı eritrosit sedimentasyon hızı ile ve
periodontal parametrelerden, dişetinde kanama, kalkulus, 4 mm‟den derin
cepler, 4 mm‟den fazla ataşman kaybı, kaybedilmiş diş sayısı ve
pantomografi indeksi değerleri arasında gruplar arası istatistiksel olarak
anlamlı fark gözlenmiştir. Bu çalışmadaki sonuçlar periodontal hastalıkla,
romatoid artrit arasındaki ilişkiyi ortaya koymuş, veriler romatoid artritli
hastalarda sağlıklılara göre, istatistiksel olarak anlamlı bir farkla periodontal
hastalık riskini açıkça belirtmiştir.
Pischon ve arkadaşlarının (2008) romatoid artrit, oral hijyen ve
periodontitisle ilgili yaptıkları çalışmada ise, 57 romatoid artrit hastası, yaşları
eşleşen 52 kişilik kontrol grubuyla karşılaştırılmış, her iki grupta da
hipertansiyon, dislipidemi, diabetes mellitus, koroner kalp hastalığı ve sjögren
sendromu olmasına karşın gruplar arası anlamlı bir fark gözlenmemiştir, bir
tek osteoporoz romatoid artrit hastalarında anlamlı bir şekilde fazla
görülmüştür. Klinik ataşman kaybı, cep derinliği ve plak indeksi değerleri
romatoid artrit grubunda anlamlı olarak daha yüksekken, bu değerler göz
önüne alındığında beklenenin aksine gingival indeks ve sonadalamada
kanama da yine romatoid artritli grupta anlamlı bir biçimde fazla gözlenmiştir.
Diş eksikliği, DMFT indeksi ve temporomandibuler eklem semptomları
açısından gruplar arası anlamlı bir fark gözlenmemiştir. Periodontitis
romatoid artritli bireylerde kontrol grubuna göre anlamlı biçimde fazladır, yine
periodontitisli bireyler değerlendirildiğinde, yaşlılık, düşük eğitim düzeyi,
sigara, ağır alkol tüketimi ve yüksek vücut kütle indeksi ile anlamlı korelasyon
bulunmuştur. Romatoid artritli hastalarda ortalama 4 mm‟den fazla cep
derinliği ile 4 mm ve altı cep derinliği olanlar karşılaştırıldığında NSAI ilaç
92
kullanım düzeyi aynı olduğu halde, DAS 28, CRP, romatoid faktör, anti-CCP,
TNF-α antagonistleri ve açısından gruplar arası anlamlı bir fark
bulunmamıştır.
Al-Katma ve arkadaşlarının 2007‟de 29 romatoid artritli bireyle yaptığı
çalışmada 17 bireye periodontal tedavi uygulanmış, 12 bireye ise
uygulanmamıştır. Tedavi grubunda 2 ay sonra gingival indeks, plak indeksi,
sondalamada kanama, cep derinliği, ataşman kaybı değerlerinde iyileşme
görülmüş, tedavi edilmeyen grupta gingival indeks, plak indeksi,
sondalamada kanama değerleri artmış, cep derinliği ve ataşman seviyesi
aynı seviyede kalmıştır. Tedavi grubunda, kontrol grubuna göre, eritrosit
sedimentasyon hızı ve DAS 28 değerleri açısından anlamlı farklar
görülmüştür.
Ribeiro ve arkadaşlarının 2005‟te yaptığı çalışmada, romatoid artritli
bireylerde periodontal tedavi gören grupla, yalnızca oral hijyen eğitimi verilen
grup karşılaştırılmış, bakteri ve ürünlerine karşı oluşan antijenlerin sinoviyal
sıvıdaki enflamasyonu tetiklediğini görülmüştür. Her iki grupta da plak miktarı,
BOP, sonadalamada cep derinliği, ve ataşman seviyelerinde anlamlı
değişiklikler görülmüştür. Periodontal tedavi gören grupta, tedavi edilmeyen
gruba göre plak, BOP ve sondalamada cep derinliği açısından fark
bulunmuştur. Periodontal tedavinin, ESR değerlerini olumlu etkilediği
görülmüştür.
Ödevoğlu ve Gürsel‟in (2007) yaptığı 43 romatoid artritli hasta ve 30
kişilik kontrol grubundan oluşan toplam 73 kişinin dahil edildiği çalışmada,
gruplar yaş ve cinsiyet açısından benzerdir. Romatoid artritli grupta plak
indeksi, gingival indeks, sondalamada cep derinliği, klinik ataşman kaybı ve
alveoler kemik kaybı değerleri kontrol grubuna göre anlamlı biçimde fazla
bulunmuştur. Kalan diş sayısı değerlendirildiğinde gruplar arasında anlamlı
bir fark olmamasına karşın kontrol grubunda ağızda daha fazla diş
görülmüştür. Periodontitis oranları romatoid artritli grupta ve kontrol
gruplarında sırasıyla %69,6 ve %42,5 olarak bulunmuş, gruplar arasında
anlamlı fark görülmüştür.
93
Erciyas ve arkadaşlarının (2009) yaptığı 55‟i kadın, 10‟u erkek toplam
65 romatoid artrit hastasının dahil edildiği çalışmada hastaların, periodontal
durumu değerlendirilmiştir. Bu hastaların 15‟inde başka sistemik hastalıklar
olduğu saptanmıştır. Hastaların % 63‟üne gingivitis, %22‟sine kronik
periodontitis, %4,6‟sına agresif periodontitis tanısı konmuştur. Diş fırçalama
alışkanlığı açısından yarı yarıya bir dağılım gözleniştir. Ortalama plak indeksi
değeri 2, gingival indeks değeri 1,8, sondalamada cep derinliği 2,9 mm, klinik
ataşman kaybı 3 mm olarak bulunmuştur.
Bıyıklıoğlu ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada (2006) dişeti oluğu
sıvısı örneklerinde t-PA, PAI-2, PGE2 VE IL-1β seviyeleri incelenmiştir. Bu
çalışmada t-PA seviyesi sağlıklı kontrol grubuyla karşılaştırıldığında anlamlı
bir şekilde yüksek bulunmuştur. Romatoid artrtiti olan periodontitis hastaları
en yüksek seviyeyi göstermiştir. Aynı zamanda PAI-2 seviyeleri sağlıklı
kontrol grubu ile karşılaştırıldığında sadece Romatoid artrit grubunda anlamlı
artış göstermiştir.
Miranda ve arkadaşları (2003) jüvenil idiopatik artritli olan ve olmayan
vakalarda klinik periodontal bulgular, ESR ve CRP değerlerini
kaydetmişlerdir. Artritli grupta ESR ve CRP‟nin anlamlı olarak yüksek olduğu
bildirilmiştir. Ayrıca benzer plak ve kanama indeks değerlerine rağmen jüvenil
idiopatik artritli adölesanlarda sistemik olarak sağlıklı kontrollere göre daha
fazla ataşman kaybı saptanmıştır.
Havemose-Poulsen ve arkadaşlarının 2006 yılında romatoid artritli
genç erişkinlerde ve sağlıklı bireylerde yaptıkları çalışmada plak ve
sondalamada kanama değerlerinin aynı düzeylerde olmasına karşın, cep
derinliği, klinik ataşman kaybı ve alveoler kemik kaybı değerleri romatoid
artritli grupta kontrol grubuna göre daha yüksek seviyede bulunmuştur. Cep
derinliği 4 mm‟den fazla olan ve ataşman kaybı 2 mm‟den fazla olan bölge
yüzdesiyle IgA-RF ve IgM-RF seviyeleri korelasyon göstermiştir.
94
Çalışmamıza toplam 220 kişi katılmış, eşit sayıda romatoid artrit
hastası ve kontrol grubu oluşturulmuştur. Gruplar rastgele oluşturulduğu için
yaş ortalamaları eşleştirilememiştir, buna karşın gruplar arasında yaş
ortalamaları birbirine yakındır, aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildir.
Cinsiyet dağılımı açısından da gruplar arasında anlamlı bir fark yoktur.
Romatoid artritli grubun %69‟u kadın, %31‟i erkektir. Literatüre göre de
romatoid artrit, kadınlarda erkeklere göre üç kat daha fazla görülmektedir
(Arnett ve ark., 1988; Harris, 1997).
Romatoid artritli grupta 31 kişiye (%28,2), kontrol grubunda ise 25
kişiye (%22,7) periodontitis teşhisi konmuştur. İki grup arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir fark görülmese de, romatoid artritli hastaların grubunda
periodontitis oranı, daha fazla bulunmuştur. Oranlar arasındaki bu fark,
romatoid artrit hastalarının periodontitis gelişimi açısından daha riskli olduğu
hipotezini ya da bunun tam karşıtı hipotezi destekler niteliktedir.
Sigara kullanımı değerlendirildiğinde, romatoid artritli grupta 35 (%32)
kişi sigara kullanmakta, kontrol grubunda ise 44 (%40) kişi sigara
kullanmaktadır. Sigara kullanımı hem romatoid artritlilerde, hem de kontrol
grubunda periodontal hastalık şiddetiyle korelasyon göstermektedir.
Romatoid artrit şiddeti açısından böyle bir korelasyon gözlenmemiştir. Buna
karşın her iki grupta da sigara içmeyenlerin oranı, sigara içenlere göre daha
fazladır. Kontrol grubunda sigara alışkanlığı daha fazla olmasına karşın, bu
alışkanlık açısından gruplar arası istatistiksel olarak anlamlı bir fark
görülmemiştir.
Çalışmamızdaki bulguların, sigara kullanımı ile, periodontitis
arasındaki ilişkiyi gösteren birçok çalışmayla uyumlu olduğu görülmüştür.
(Moimaz ve ark., 2009; Yamamoto ve ark., 2005). Bununla birlikte literatürde,
sigara içenlerde romatoid artrit ve diğer otoimmün hastalıkların görülme
sıklığının arttığı, sigara kullanımının antisiklik strilünize antikor pozifliğiyle
ilişkilendirildiği, ailesinde romatoid artrit hikayesi olan bireylerin sigara
kullanımının güçlü bir risk faktörü olduğunu ve rutin kontrolde olmaları
95
gerektiğini savunan çalışmalar mevcuttur (Hutchinson ve ark., 2001; Oliver
ve Silman, 2006; Majka ve Holders, 2005).
Gruplar arasındaki oral hijyen alışkanlıkları değerlendirildiğinde,
romatoid artritli hastaların 17‟si (% 16) hiç diş fırçalamamakta, 29‟u (% 26)
ara sıra, 42‟si (%38) günde bir kez, 22‟si (% 20) ise günde iki kez diş
fırçalarken, kontrol grubunun 6‟sı (% 6) hiç diş fırçalamamakta, 30‟u (% 27)
ara sıra, 40‟ı (%36) günde bir kez, 34‟ü (% 31) ise günde iki kez dişlerini
fırçalamaktadır. Kontrol grubunda diş fırçalama alışkanlığı romatoid artritli
gruba göre daha yüksek oranda görülmüştür. Fakat diş fırçalama
alışkanlıkları açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
gözlenmemiştir. Arayüz temizlik alışkanlıkları değerlendirildiğinde romatoid
artrit hastalarının 18‟i (%16) arayüz temizliği yaparken kontrol grubunda bu
sayı 34‟tür (% 31). Arayüz temizliği alışkanlıkları açısından gruplar arası
istatistiksel olarak anlamlı fark vardır. Oral hijyen genel olarak
değerlendirildiğinde kontrol grubunda daha iyi olduğu görülmüştür. Hasta
beyanına dayandığı için yeterince anlamlı bir veri olmadığı düşünülse dahi
plak indeksiyle karşılaştırılınca veriler grup içi ve gruplar arası tutarlı
görülmektedir.
Romatoid artritli hastalarda plak indeksi ortalama 1,76±0,48 i, kontrol
grubunda ortalama 1,58±0,38‟dir. Plak indeksi, romatoid artrit grubunda
kontrol grubuna göre daha yüksek değerlerde olmasına karşın, gruplar
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır.
Mercado ve arkadaşları (2000), yaptıkları çalışma sonucunda plak
indeksi değerlerinde romatoid artritli grup ve kontrol grubu arasında
istatistiksel anlamda önemli bir fark bulamamışlardır. Bu bulgulara karşın
Sjöström ve arkadaşları da (1988) romatoid artrit grubunda plak indeksi
değerlerinin kontrol grubuna oranla daha düşük düzeylerde olduğunu rapor
etmişlerdir. Buna benzer olarak, Bozkurt ve arkadaşları (2000) ise romatoid
artrit grubunda plak indeksi değerlerinin, kontrol grubuna oranla oldukça
yüksek düzeylerde olduğunu bildirmişlerdir.
96
Ayrıca yapılan araştırmalarda romatoid artritli bireylerde el ve el
eklemlerindeki hareket açıklığı, el kavrama kabiliyeti ve el fonksiyonlarındaki
azalma ortaya konulmuştur (Bodur, 2006). Romatoid artritin özellikle el ve el
bileklerine etkisi göz önüne alındığında, bu hastaların oral hijyen
yeteneklerinin de azaldığı hatta ileri vakalarda hastanın günlük bakımını
yapamadığı bilinmektedir. Bu da tabi ki beraberinde oral hijyen
uygulamalarında yetersizliği getirecektir. Sonuç olarak, romatoid artrit
hastalarında fiziki performans düşüklüğü daha fazla plak ve daha fazla çürük
diş için risk oluşturmaktadır. (Sjöström ve ark., 1989). Buna karşın, Arneberg
bireyin periodontal hastalık ve çürük oluşumu açılarından riskli olabilmesi
için, eklemlerde ileri derecede deformasyon olması gerektiğini ve bu
durumun tüm romatoid artrit hastaları için geçerli olamayacağını, ayrıca
yapılan çalışmalarda bu hastaların oral hijyen durumları hakkındaki
performanslarının, iki hastalık arasındaki ilişkiyi net olarak
tanımlayamayacağını öne sürmüştür (Arneberg, 1992).
Bununla birlikte, bu hastaların ruhsal durumlarını değerlendiren
çalışmalarda, özellikle kadınların psikiyatri kliniğine başvuru oranlarının ve
depresyon varlığının romatoid artrit ilerleyişiyle korelasyon gösterdiği
gözlenmiş, bu nedenle de hastanın kişisel bakımına özen göstermediği
vurgulanmıştır (Altan, 2006). Hem stresin hem de depresyonun romatoid
artritte immün sistem üzerine etkileri daha önceki çalışmalarda gösterilmiştir.
Ayrıca hastalığın ilerleyişinin öngörülememesi, fonksiyonlardaki kısıtlanma,
sosyal ortamdan uzaklaşma kişide depresyon gelişmesine zemin
hazırlamaktadır. Başka bir çalışmada ise, stres ve depresif belirtilerin
romatoid artritte nöroimmün regülasyonu bozduğu bildirilmektedir. Bu
bozukluğun, patolojik otoimmün yanıtın progresyonunu hızlandırdığı ve
depresyonun immün sistemdeki hücre sayısı ve fonksiyonunu etkilediği
bildirilmiştir. Buna bağlı olarak da, proenflamatuvar sitokinlerin salınması gibi
enflamasyonun çeşitli aşamalarında rol oynayabileceği belirtilmiştir (Irwin,
2002; Barlow ve ark., 2002).
97
Gingival indeks romatoid artritli grupta ortalama 0,98±0,16 iken,
kontrol grubunda ortalama 1,28±0,22‟dir. Plak indeksinin tersine gingival
indeks kontrol grubunda, romatoid artritlilere göre daha yüksek seviyededir.
Plak indeksinin yüksek olması halinde, gingival indeksin de yüksek
değerlerde olması beklenirken romatoid artritli grupta bu durumun tam ters
oluşu başka faktörlerin etkili olduğunu göstermektedir. Bu durum, romatoid
artritli hastaların, hastalığın kontrolü için NSAI ilaçlar kullanması, bu nedenle
enflamasyonun baskılanmasıyla açıklanabilir. Bilindiği gibi romatoid artritli
hastalar basit NSAI ilaçlar ve hastalığı modifiye edici ilaçlar kullanmaktadır.
Aldıkları ilaçların dozları hastalığın aktif döneminde daha da
yoğunlaşmaktadır. Bu ilaçlar bir zaman sonra başlandıkları andaki etkilerini
yitirmektedirler. Buna bağlı olarak hastalık reaktive olmakta ya da
ilerlemesine devam etmektedir. Son dönemlerde yapılan çalışmalar bu
ilaçların kombine kullanımlarının, hastalık kontrolü açısından daha etkili
sonuçları olduğunu göstermiştir. Romatoid artritli her hastada aynı ilaç aynı
doz şeklinde bir tedavi yoktur. Bu tamamen hastaya göre, hastalığın
aktivitesine göre karar verilecek bir durumdur. Ancak tanı alan bir hastada
tedavinin amacını düşünürsek; ağrının giderilmesi, hastalığın kontrol altına
alınması, eklem erozyonlarının ve sistemik komplikasyonların gelişmesinin
engellenmesi için, tedavide ağrı kesici, hastalık modifiye edici, uzun etkili ve
hatta biyolojik bir ajan olması gerekmektedir (American College of
Rheumatology Subcommittee on Rheumatoid Arthrtis Guidelines, 2002). Bu
ilaçların kullanılması periodonsiyumdaki lokal enflamasyonu engellemesi,
yıkımla ilgili ilerleyişi baskılaması yönüyle değerlendirilebilir. Bu da bizim
çalışmamızdaki gingival indeks ve sondalamada kanama değerleriyle
paralellik göstermektedir.
Bizim çalışmamızdaki verilere benzer Bozkurt ve arkadaşlarının (2006)
yaptığı çalışmada romatoid artritli ve periodontitis grubunda plak indeksi
değerleri daha fazlayken, gingival indeks değerlerinde gruplar arası fazla fark
olmamasına rağmen, romatoid artritli olmayan periodontitis grubunda gingival
indeks değerleri daha yüksek görülmüştür. Buna karşın, Mercado ve
98
arkadaşlarının (2001) yaptığı çalışmada plak indeksi iki grupta da aynı
olmasına karşın, gingival indeks değeri romatoid artrit grubunda daha yüksek
oranda bulunmuştur. Ödevoğlu (2007) ve Pischon‟un (2008) yaptığı
çalışmaların her ikisinde de, hem plak indeksi hem de gingival indeks
değerleri, romatoid artrit gruplarında daha yüksek değerlerde bulunmuştur.
Abou-Raya ve arkadaşlarının (2005) yaptığı çalışmada da gingival kanama,
romatoid artritli grupta, kontrol grubunun iki katı kadar bulunmuştur.
Çalışmamızda gingival indeksin CRP ile pozitif korelasyon göstermesi
gingival enflamasyonun, akut faz reaktanlarıyla ilişkisini desteklemektedir.
Cep derinliği romatoid artritli hastalarda ortalama 3,04±0,62 mm,
kontrol grubunda ise ortalama 2,24±0,72 mm‟dir gruplar arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır. Romatoid artritli grupta cep
derinliğinin fazla olması Ödevoğlu (2007), Mercado (2001), Pischon (2008)
ve Abou-Raya‟nın (2005) çalışmalarındaki bulgularla uyumlu görülmüştür.
Yapılan çalışmaların çoğunda romatoid artrit hastalarında cep derinliğinin
daha fazla olması, bu hastaların periodontitis açısından daha riskli olduğu, ya
da tam tersi bir etkinin olabileceği hipotezini güçlendirmektedir.
Sondalamada kanama değerlerine bakıldığında, her iki grup için de
birbirine çok yakın değerlerdedir (romatoid artrit grubunda 0,32±0,24, kontrol
grubunda 0,34±0,28). Gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark
yoktur. Gingival indeks değerleri romatoid artritli grupta kontrol grubuna göre
daha düşük değerlerde olduğu halde, sondalamada kanama açısından
gruplar arasında hemen hemen bir fark olmaması dikkat çekicidir. Gingival
indeks değerlerindeki düşüklük NSAI ilaç kullanımı nedeniyle
açıklanabilirken, sondalamada kanamanın da aynı nedenlerle düşük olması
beklenebilirdi. Ancak subgingival floranın tam eliminasyonunun
sağlanamadığı durumda birleşim epiteli bölgesindeki enflamasyon NSAI ilaç
tedavisine rağmen, kaçınılmaz olarak az da olsa varlığını sürdürecektir.
Çalışmamızda bulduğumuz cep derinliği değerlerinin romatoid artritli grupta
daha fazla olması da bu açıklamayı desteklemektedr. Tüm bunlar
sondalamada kanama değerleri bulgularımızı izah edebilir.
99
Ataşman kaybı romatid artrit hastalarında ortalama 1,7±0,62 mm iken,
kontrol grubunda ortalama 1,24±0,25 mm‟dir. Gruplar arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir fark vardır.
Kemik kaybı miktarının ortalaması romatoid artritlilerde 3,22±0,42 mm
iken, kontrol grubunda ortalama 1,92±0,37 mm‟dir ve gruplar arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır. Bizim çalışmamızla paralel bir
şekilde Tolo ve Jorkend (1990) romatoid artritli bireylerde istatistiksel olarak
daha fazla alveoler kemik kaybı saptamışlardır. Mercado ve arkadaşlarının
yaptığı araştırmada da orta ve ileri derecedeki alveoler kemik kaybı değerleri
romatoid artritli grupta kontrol grubuna göre anlamlı olarak fazla bulunmuştur.
Pischon ve arkadaşlarının (2008) yaptıkları çalışmada klinik ataşman kaybı
değerlerinin romatoid artrit grubunda anlamlı olarak fazla olduğu gözlenmiştir.
Abou-Raya ve arkadaşlarının (2005) yaptığı çalışma, hem klinik ataşman
kaybı, hem de alveoler kemik kaybı açısından romatoid artritli grup ve kontrol
grubu arasında farklı değerler elde edilmiştir. Bu çalışmada özellikle 4
mm‟den fazla ataşman kaybı olan bölgelerin yüzdesi romatoid artrit grubunda
%56 iken, kontrol grubunda %2 olarak bulunmuştur.
Pischon ve arkadaşlarının (2008) yaptığı çalışmada ataşman kaybı ve
kemik kaybı değerleri laboratuvar parametrelerle korelasyon göstermektedir.
Yine aynı çalışmada romatoid artrit hastalarında 4 mm ve altı klinik ataşman
kaybıylana sahip bireylerde 4 mm üzeri ataşman kaybına sahip bireyler
olarak gruplandırdıklarında, eritrosit sedimentasyon hızı, CRP, Romatoid
faktör, anti-CCP değerleri açısından gruplar arasında anlamlı fark
görülmemiştir. Mercado ve arkadaşlarının (2001) yaptığı çalışmada da orta
ve ileri derecede kemik kaybıyla eritrosit sedimentasyon hızı ve CRP
değerleriyle korelasyon gözlenmiştir. Abou-Raya ve arkadaşlarının (2005)
yaptığı çalışmada, tüm periodontal parametrelerle, CRP, eritrosit
sedimentasyon hızı, beyaz kan hücresi sayısıyla korelasyon görülmüştür.
100
Yine aynı çalışmada romatoid artritli hastalarda alveoler kemik kaybıyla,
erozyon yüzde skoru arasında korelasyon görülmüştür.
Çalışmamızda, muayene edilen 124 romatoid artrit hastasından 9‟u
(% 7,6) tam dişsiz olduğu için çalışmaya dahil edilmemiş, fakat bu
hastalardaki tam dişsizlik durumunu, dolayısıyla da olası periodontal hastalık
geçmişini de göz önüne almak için kaydedilmiştir. Çalışma dizaynı gereği
çalışmamıza katmadığımız bu hasta grubu önemli bir oran oluşturmaktadır ve
romatoid artritli bireylerdeki geçmiş yıkım proçesleri konusunda göz önüne
alınabilecek bir durumu göstermektedir. Periodontal enflamasyonla ilgili
değerler arası anlamlı bir fark olmamasına karşın, geçmiş dönemdeki,
hastalığın aktif dönemlerine ait yıkım mekanizmasının bir göstergesi olarak
karşımıza çıkmakta, ataşman ve alveoler kemik kaybı miktarının bu
hastalarda istatistiksel olarak daha fazla olmasını desteklemektedir. Ayrıca
çalışmamızda, romatoid artritli grupta eksik diş sayısının, kontrol grubuna
göre daha fazla olduğu görülmüştür. Bu durum da geçmişe ait bir periodontal
hastalık varlığını düşündürmektedir.
Ortalama kayıp diş sayısı, romatoid artrit grubunda 5,42±4,82 kontrol
grubunda 3,64±3,25‟tir. Mercado ve arkadaşları (2001) da diş kaybı
açısından romatoid artritli grubun kontrol grubuna göre oldukça yüksek
değerlerde olduğunu ve bu farkın da istatistiksel olarak anlamlılığını
görmüşlerdir. Pischon ve arkadaşlarının (2008) yaptığı çalışmada ise diş
eksikliği açısından gruplar arası anlamlı bir fark gözlenmemiştir. Ödevoğlu ve
Gürsel‟in (2007) yaptığı çalışmada ise benzer biçide romatoid artritli grupta
diş kaybı daha fazla bulunmuştur. Abou-Raya ve arkadaşlarının (2005)
yaptığı çalışmada kaybedilen diş yüzdesi %32 iken, kontrol grubunda diş
kaybı yoktur.
Çalışmamızda romatoid artrit ve kontrol grupları, aralarında
periodontal tanı açısından karşılaştırıldıklarında romatoid artritli grupta (31
birey), kontrol grubuna (25 birey) oranla periodontitis görülme oranı daha
yüksektir. Bununla birlikte, gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark
bulunmamaktadır. Romatoid artrit grubundaki kadın bireylerin % 23,7‟si
101
erkeklerin % 38,2‟si periodontitistir. Her iki cinsiyet açısından da kontrol
grubu daha düşük oranlarda periodontitistir. Periodontitisli erkeklerin
oranında romatoid artritli grupta, kontrol grubuna göre istatistiksel olarak
anlamlı bir fark görülmüştür.
Çalışmamızda Romatoid artrit hastalarında romatoid faktör (RF)
pozitifliği, kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde fazladır.
Romatoid artritli hastalarda, periodontitisli 31 hastanın 23‟ünde (%74),
gingivitisli 79 hastanın 52‟sinde (%66) romatoid faktör pozitif değerlerdedir.
Her iki grupta da romatoid faktör dağılımı, periodontal tanıya göre değişiklik
göstermemiştir. Tüm gruplar değerlendirildiğinde de romatoid faktör pozifliği
periodontitisli grupta daha yüksek oranlarda bulunmuştur. Romatoid faktör
cep derinliği ve sondalamada kanamayla korelasyon göstermektedir.
Ribeiro ve arkadaşlarının (2005) yaptığı çalışmada romatoid faktör
değeri hem periodontal tedavi gören hem de görmeyen grupta azalmış, fakat
bu azalma anlamlı bulunmamıştır. Pischon ve arkadaşları (2008) romatoid
faktör değerini, klinik ataşman seviyesi 4 mm ve altı olan romatoid artrit
hastalarında, 4 mm üzeri ataşman kaybı olanlara göre daha düşük
değerlerde bulmuşlardır, ancak aradaki fark anlamlı değildir.
Eritrosit sedimentasyon hızı değerleri romatoid artrit hastalarında
ortalama 32,7±17,52 mm/h, kontrol grubunda 14,6±12,24 mm/h‟dir. Romatoid
artrit hastalarındaki değerler ortalama referans değerlerin üzerinde, kontrol
grubunda ise, ortalama maksimum referans değerin altındadır. İki grup
arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır. Eritrosit sedimentasyon hızı,
gruplara göre periodontal durum açısından değerlendirildiğinde ortalama
değerler, romatoid artrit grubunda gingivitiste 30,56 mm/h, periodontitiste
38,14 mm/h; kontrol grubunda ise gingivitiste 14,38 mm/h, periodontitiste
15,34 mm/h değerlerindedir. Hem romatoid artritli grupta, hem de kontrol
grubunda ESR değeri açısından, gingivitis ve periodontitis arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. Ancak elde edilen değerlere
bakıldığında romatoid artritli grupta, periodontitisli bireylere ait ESR
değerlerinin daha yüksek olduğu izlenmektedir. Çalışmamızda Eritrosit
102
sedimentasyon hızıyla; cep derinliği, ataşman kaybı ve kemik kaybı arasında
korelasyon görülmüştür. Elde edilen değerlere bakıldığında, kontrol grubunda
gingivitis ve periodontitisli bireylere ait eritrosit sedimentasyon hızı değerleri
çok benzerken, romatoid artritli grupta gingivitis ve periodontitisli bireylere ait
eritrosit sedimentasyon hızı değerleri arasında belirgin fark izlenmektedir.
Çalışmamızla paralel olarak Abou-Raya ve arkadaşlarının (2005)
yaptığı çalışmada da romatoid artritli grupta eritrosit sedimentasyon hızı
kontrol grubuna göre anlamlı biçimde fazladır. Mercado ve arkadaşları (2001)
orta ve ileri derecede alveoler kemik kaybıyla, eritrosit sedimentasyon hızı
değerleri arasında korelasyon olduğunu bildirmişlerdir. Ribeiro ve arkadaşları
(2005) ve Al-Katma ve arkadaşlarının (2007) yaptığı çalışmalarda da
periodontal tedavi yapılan romatoid artrit hastalarında, tedavi edilmeyen
hastalara göre eritrosit sedimentasyon hızı istatistiksel olarak anlamlı biçimde
azalmıştır. Bu durumu periodontal enfeksiyonun romatoid artritli bireylerde
romatoid artrit şiddetini arttırarak, eritrosit sedimentasyon hızı düzeyini
yükselttiği şeklinde açıklayabiliriz. Bu da periodontal patojenlerin romatoid
artriti tetikleyebilileceği ya da mevcut hastalığın şiddetini arttırabileceği
hipotezini destekler niteliktedir.
Ortalama C reaktif protein protein düzeyi romatoid artrit hastalarında
15,2 mg/l, kontrol grubunda ise 2,15 ±1,82 mg/l düzeylerinde bulunmuştur.
Her iki ortalama değerin de normal sınırların üzerinde olmasına karşın
gruplar arası fark istatistiksel olarak anlamlıdır. C reaktif protein düzeyi,
gruplara göre periodontal durum açısından değerlendirildiğinde ortalama
değerler, romatoid artrit grubunda gingivitiste 11,62 mg/l, periodontitiste
24,32 mg/l; kontrol grubunda ise gingivitiste 2,13 mg/l, periodontitiste 2,16
mg/l değerlerindedir. Romatoid artritli grupta CRP değerleri açısından
periodontitislilerde gingivitise göre istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır.
Kontrol grubunda ise periodontitis ve gingivitiste CRP değerleri birbirine çok
yakın olup, aralarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır.
Kontrol grubundaki bu sonuç periodontitise bağlı enflamasyonun CRP
değerlerini değiştirecek potansiyelde olmadığını göstermektedir.
103
Çalışmamızda CRP değerleriyle; cep derinliği, sondalamada kanama indeksi,
ataşman kaybı ve alveoler kemik kaybı arasında korelasyon görülmüştür.
Yalnızca alveoler kemik kaybı ile ilgili korelasyon anlamlı değildir.
Bu bulgular Abu Raya‟nın (2005) çalışmasının sonuçlarıyla uyumlu
görülmüştür. Mercado ve arkadaşlarının (2001) yaptığı çalışmada, C reaktif
protein seviyeleri ve eritrosit sedimentasyon hızı ile periodontal kemik kaybı
değerlerinin korele olduğu görülmüş ve bunların birbiriyle ilişkilendirilebileceği
öne sürülmüştür.
Yine alveoler kemik kaybı şiddeti ile dişeti oluğu sıvısında CRP
seviyelerinin ilişkilendirildiği çalışmalar mevcuttur (Ebersole ve ark., 1997;
Gleissner ve ark., 1998).
CRP, destrüktif hastalık için yüksek risk grubunda olanları belirtir.
(Johnson ve ark., 1998). Mercado ve arkadaşlarının (2001) yaptığı çalışmada
CRP seviyesiyle orta ve ileri derecede alveoler kemik kaybı korelasyon
göstermiştir. Buna karşın Pischon ve arkadaşları (2008), klinik ataşman
seviyesi 4 mm ve altı olan romatoid artrit hastalarında CRP ve ESR
değerlerini, 4 mm üzeri ataşman kaybı olanlara göre daha yüksek değerlerde
bulmuşlardır, fakat her iki değer açısından da aradaki farklar anlamlı değildir.
C reaktif proteinin romatoid artritli grupta, periodontitisli bireylerde
olmayanlara göre anlamlı biçimde yüksek olması ilginçtir. Etiyolojileri çok
farklı olmakla birlikte alttaki patolojik ilerleyiş, her iki hastalığın birbiri için risk
teşkil edebileceğini işaret etmektedir. Periodontitise neden olan bakteriyel
enfeksiyon sadece periodontal hastalık için başlatıcı neden olarak kalmayıp
peptid sitrünilasyonununda rol oynayarak romatoid artrit patogenezinde etkili
olabilir. Kronik periodontitisin önemli bir patojeni olan P. gingivalis PAD
(peptidil arjinin deiminaz) enzimi üreten tek bakteri olup bu enzim aracılığıyla
sitrüline peptidler oluşmasına neden olarak romatoid artrit patogenezinde rol
oynayabileceği ileri sürülmektedir. Sitrülinasyon mekanizması PAD enzimi
aracılığıyla arjininin sitrüline dönüşmesidir. Bu durum romatoid artritte siklik
sitruline peptidlere otoantikor bağlanması ile özellik kazanır (anti-CCP
104
antikor). Anti-CCP antikor romatoid artrit şiddetiyle ilişkilidir ve hastalık
ilerleyişinde rol oynar. Romatoid artritli bireylerde mikroflorasında
P. gingivalis‟i de içeren kronik periodontitis varlığında patogenezde rol alan
sitrüline peptidin artması beklenir. Bu durum da eklemlerdeki destrüksiyonu
arttıracak, buna bağlı olarak da CRP düzeyi kontrol grubuna göre daha fazla
görülecektir. Bunun yanısıra romatoid artritin HLA DR-4 lokusuyla ilişkili
olduğu belirtilmiştir. Aynı lokus şiddetli periodontitis oluşumu ile de ilişkilidir.
Bu özellik göz önüne alındığında romatoid artritli bireyde mevcut periodontal
hastalığın şiddetini arttırdığı ya da tam tersi söylenebilir.
Beyaz kan hücresi sayıları romatoid artrit hastalarında ortalama
6,25*109/l, kontrol grubunda ortalama 5,42 *109
/l değerlerindedir. Her iki grup
için de değerler normal sınırlar dahilindedir. Beyaz kan hücresi sayısı
açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmemiştir.
Abu Raya ve arkadaşlarının (2005) aksine cep derinliği, sondalamada
kanama, ataşman kaybı ve kemik kaybıyla anlamlı bir korelasyon
görülmemiştir.
Beyaz kan hücresi sayıları, gruplara göre periodontal durum açısından
değerlendirildiğinde ortalama değerler, romatoid artrit grubunda gingivitiste
5,38*109/l, periodontitiste 8,46*109; kontrol grubunda ise gingivitiste 5,36*109,
periodontitiste 5,62*109/l değerlerindedir. Hem romatoid artritli grupta, hem
de kontrol grubunda beyaz kan hücresi sayıları açısından, gingivitis ve
periodontitis arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır.
Ancak değerlere bakıldığında romatoid artritli periodontitisli bireylerde beyaz
kan hücresi sayısının daha yüksek olduğu izlenmektedir. Bu durum
periodontitisin romatoid artritli bireylerde sistemik enflamasyonu
şiddetlendirdiği şeklinde yorumlanabilir.
Hastalık aktivitesini gösteren DAS 28 değerleri, orta derecede hastalık
şiddetini gösteren sınırlar aralığında, 4,03±1,57 olarak hesaplanmıştır. DAS
28, gingivitis ve periodontitis için ayrı ayrı değerlendirildiğinde gingivitis
grubunda 3,94±1,65, periodontitis grubunda 4,41±1,47 olarak hesaplanmıştır.
Periodontitisli grupta değerlerin bir miktar daha yüksek görünmesine karşın,
105
iki grup da orta derecede romatoid artrit şiddetini gösteren sınırlar
içerisindedir (3,2-5,1 arasında). Aynı zamanda ortanca değerleri de,
periodontitisli grupta (4,25), gingivitisli gruba (4,05) göre daha yüksek bir orta
değer sergilemektedir. Romatoid artritli bireylerde gingivitis grubu ve
periodontitis grubu arasındaki DAS 28 değerlendirilmesinde arada
istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmemiştir. Hastaların DAS 28
değerlerinin bu seviyelerde olmasının nedeni, bu hastaların tanılarının
konulmuş ve halen tedavi görmekte olan hastalar olmasıdır. Çalışmamızda
bu değer cep derinliği, ataşman kaybı ve kemik kaybıyla pozitif korelasyon
göstermiştir. Bu korelasyon, hastalık aktivitesinin periodontal yıkımla
bağlantısını gösterebilir. Hastalık aktivitesinin arttığı dönemlerde ilaçlar ve
tedavi seçenekleri modifiye edilerek hastalık aktivitesi kontrol altına
alınmaktadır. Bu dönemlerde kullanılan antienflamatuvar ilaçlar, DAS 28
değerlerinin azalmasını sağlayacaktır. Kullanılan ilaçlara karşın özellikle
periodontitisli bireylerde, ortalama 4,41‟lik bir değer elde edilmesi, bu
bireylerdeki mevcut periodontal enflamasyonun ve periodontal patojenlerin,
romatoid artrit aktivitesi üzerine etkisi olabileceği hipotezini destekler
niteliktedir.
Al-Katma ve arkadaşlarının (2007) yaptığı çalışmada da periodontal
tedavi gören romatoid artrit hastalarındaki DAS 28 değerleri tedavi
görmeyenlere göre anlamlı biçimde azalmıştır. Pischon ve arkadaşları (2008)
da DAS 28 değerlerini klinik ataşman seviyesi 4 mm ve altı olan romatoid
artrit hastalarında, 4 mm üzeri ataşman kaybı olanlara göre beklenenin
aksine daha yüksek değerlerde bulmuşlardır, fakat aradaki fark anlamlı
değildir.
Genel olarak eritrosit sedimentasyon hızı, C reaktif protein ve DAS
değerleri romatoid artrit grubunda, periodontitisli bireylerde daha yüksek
bulunmuştur. Diğer yandan ESR ve CRP değerleri kontrol grubunda
gingivitisli ve periodontitisli bireyler arasında farklılık göstermemiştir. Bu
nedenle sonuç olarak periodontitis varlığının romatoid artrit şiddeti üzerine
etkisinden bahsetmek mümkündür.
106
Periodontitis tanısı konan romatoid artritli bireylerde mikroflorada
P. gingivalisin varlığı romatoid artrit patogenezini etkilemektedir. P. gingivalis
ürettiği PAD enzimi vasıtası ile sitrülinasyon mekanizmasına katkıda bulunur.
Bu mekanizma sonucu oluşan sitrüline peptidler eklemlerdeki enflamatuvar
dejenerasyonu arttırmaktadır.
Sonuç olarak, periodontitisin varlığı romatoid artritli bireylerde,
romatoid artrit şiddetini arttırdığı söylenebilir.
107
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
1. Romatoid artritli grupta cinsiyet dağılımı literatürle uyumlu bulundu.
2. Romatoid artritli bireylerde oral hijyen seviyesi kontrol grubuna göre
daha düşük düzeyde bulunmuştur. Bu durum romatoid artritli bireylerin
eklem disfonksiyonlarına bağlı olarak fiziksel becerilerinin yetersiz
olmasına bağlanabilir. Ancak çalışma süresince elde edilen genel kanı
romatoid artritli bireylerin gerek sosyoekonomik düzeyleri ve eğitim
durumları, gerekse hastalığa bağlı isteksizlik halleri oral hijyen
konusundaki eksikliğin önemli nedenleri olarak görülmüştür.
3. Diş fırçalama alışkanlığı kontrol grubunda daha iyi bulunurken, plak
indeksi (PI) değerleri, bununla uyumlu olarak daha düşük
bulunmuştur. Bu durum kontrol grubundaki bireylerin oral hijyen
konusunda daha istekli olduklarını göstermektedir.
4. Gingival indeks (GI) değerleri kontrol grubunda romatoid artritli gruba
göre daha yüksek bulunmuş olmasına rağmen aradaki fark anlamlı
değildir. Sondalamada kanama indeksi değerlerinin de aynı şekilde
romatoid artritli grupta daha yüksek olması beklenirken gruplar
arasında fark gözlenmemiştir. Plak indeksinin kontrol grubunda daha
düşük olduğu göz önüne alındığında bu durum çelişkili bulunmuştur.
Bu durum romatoid artrit tedavisinde kullanılan nonsteroidal
antienflamatuvar ilaçların (NSAI) mevcut enflamasyonu baskıladığı
şeklinde açıklanabilir.
5. Romatoid artritli hastalarda, kontrol grubuna göre hem periodontitis
oranı daha yüksektir, hem de periodontitis tanısı konmamasına karşın,
geçmiş dönem periodontal hastalık şiddetini gösteren ataşman kaybı
108
ve alveoler kemik kaybı miktarı kontrol grubuna göre fazla
oranlardadır.
6. Beyaz kan hücresi (WBC) değerleri romatoid artrit ve kontrol grupları
arasında önemli bir fark göstermemesine rağmen romatoid artritli
grupta daha yüksek bulunmuştur, yine romatoid artritli gruptaki
periodontitisli bireylerde bu grubun gingivitisli bireylerine göre anlamlı
olmamakla birlikte daha yüksek bulunmuştur. Bu sonuç bize romatoid
artritli gruptaki enflamasyonun genel olarak daha yüksek olduğunu,
periodontitis varlığıyla birlikte bunun daha da arttığını vurgulamaktadır.
7. Akut faz proteini olan C reaktif protein seviyeleri tüm periodontal
parametrelerle korelasyon göstermiştir. Buna karşın eritrosit
sedimentasyon hızı, yalnızca cep derinliğiyle korelasyon göstermiştir.
Her iki değer açısından da gruplar arası anlamlı fark bulunmaktadır.
Bu durum romatoid artrit ve mevcut periodontal durum dolayısıyla
oluşan enflamasyonla açıklanabilir. Hastaların kontrol altında olması,
hastalık aktivitesi ve ilerleyişine göre tedavinin düzenlenmesi
sonucunda bu değerler çok artmamakta, hastalık şiddeti ve dolayısıyla
hastalık aktivite değerleri de çok yükselmemektedir.
8. Romatoid artritli grupta periodontitisli bireylerin ESR değerleri
gingivitislilere göre daha yüksektir. Bu durum periodontal hastalık
varlığının romatoid artrit şiddetini arttırarak ESR değerini yükselttiği
şeklinde yorumlanabilir.
9. Romatoid artrit hastalarında hastalık aktivite skorları, ataşman kaybı
ve alveoler kemik kaybıyla korelasyon göstermiştir. Bu durum
periodontitisle romatoid artrit arasındaki ilişkiyi göstermektedir.
10. Kronik periodontitisin mikroflorasında barındırdığı bazı bakterilerin,
özellikle de P. gingivalisin romatoid artritli bireylerde hastalık şiddetini
arttırabildiği düşünülmektedir. Bu etki P. gingivalisin salgıladığı PAD
enziminin sitrünilasyonda rol alması, mevcut sitrülinasyon potansiyelini
109
yükseltmesi ve bu mekanizma sonucunda yeni epitoplar (otoantijen)
oluşturulması esasına dayanır. Otoantijen miktarının artmasına
katkıda bulunması nedeniyle otoimmün cevabın şiddetlenmesini
sağlar. Sonuçta eklemlerde ileri dejeneratif ve destrüktif olayların
ilerleyişi söz konusu olacaktır.
Bilindiği gibi otoimmün hastalıklar konağın kendine ait herhangi bir
komponentinin antijen olarak algılanıp, ona karşı immün cevap gelişmesiyle
oluşur. Bazı bakteriyel ve viral enfeksiyonlar konak dokuda yeni epitoplar
oluşmasını sağlayabilirler. Bu da bir otoimmün hastalığın tetiklenmesine ya
da mevcut otoimmün hastalığın şiddetinin artmasına neden olabilmektedir.
Otoimmün hastalığı olan bireylerin hastalıklarının tedavisi sırasında
diğer enfeksiyonlardan korunmaları önemlidir. Bu nedenle bu hastaların
periodontal hastalık açısından değerlendirilmesi, varsa tedavisi ya da mevcut
enflamasyonun remisyona sokulması, otoimmün hastalığın şiddeti üzerinde
olumlu etki yaratacaktır.
Otoimmün hastalığı ya da genetik yatkınlığı olan bireyler, bu
hastalıkların oluşumunu tetikleyebilen ya da hastalık şiddetini arttırabilen
periodontal hastalıklar konusunda bilinçlendirilmelidir.
Periodontal durum ve romatoid artrit arasındaki olası ilişki ve bu
ilişkiye ait son dönemde ortaya konan hipotezler konusunda daha fazla
araştırmaya ihtiyaç vardır.
110
ÖZET
Romatoid Artritli Olan ve Olmayan Bireylerde Periodontal Durum, Klinik
ve Laboratuvar Parametrelerin Değerlendirilmesi
Son dönemde yapılan çalışmalar periodontitisin lokal enfeksiyon ve doku yıkımı dışında, çeşitli sistemik sorunların başlama ve ilerleyişinde rol oynadığına dair kanıtlar ortaya koymuştur. Son yıllarda yapılan birçok araştırma ve inceleme periodontal hastalıkla, romatoid artrit arasındaki ilişkiyi ortaya koymuş, veriler romatoid artritli hastaların olmayanlara göre daha fazla periodontal hastalık riski taşıdığını göstermiştir. Romatoid artritte etiyolojinin bilinmemesine karşın, bu iki hastalığın izlediği patolojik yolun benzerliği nedeniyle romatoid artritin, periodontitis gelişiminde risk faktörü olabileceğinden ya da tam tersinden söz edilebilir. Literatürde romatoid artritli bireylerin periodontal sağlık durumlarını inceleyen oldukça az çalışma bulunmaktadır.
Bu çalışmanın amacı, romatoid artit hastalığı olan bireylerin periodontal hastalık durumlarını saptamak ve olası ilişkiyi ya da etkileşimi ortaya koyarak her iki hastalık açısından karşılıklı risk faktörü oluşturup oluşturmadığını saptamaya çalışmaktır.
Çalışmamıza 110 romatoid artrit hastası ve 110 kontrol grubu olmak üzere toplam 220 birey katılmıştır. Her iki gruba ait bireylerden; plak indeksi (PI), gingival indeks (GI), sondalamada kanama (SK), süpürasyon (S) klinik ataşman kaybı (KAK), alveoler kemik kaybı (AKK) değerleri; kan tetkiklerinden de romatoid faktör (RF), eritrosit sedimentasyon hızı (ESR), C-reaktif protein (CRP) ve beyaz kan hücresi sayısı (WBC) değerleri saptanmış, DAS 28 skoru hesaplanıştır.
Romatoid artritli grupta 31 kişiye (%28,2), kontrol grubunda ise 25 kişiye (%22,7) periodontitis teşhisi konmuştur. Oral hijyen genel olarak değerlendirildiğinde kontrol grubunda daha iyi olduğu görülmüştür. C reaktif protein romatoid artritli grupta, periodontitisli bireylerde olmayanlara göre daha yüksek değerlerde ve peridontal parametrelerle korele bulunmuştur. CRP, ESR ve DAS 28 değeri cep derinliği, ataşman kaybı ve kemik kaybıyla ilişkili görülmüştür. Eritrosit sedimentasyon hızı, C reaktif protein ve DAS 28 değerleri romatoid artrit grubunda, periodontitisli bireylerde daha yüksek bulunmuştur. Diğer yandan ESR ve CRP değerleri kontrol grubunda gingivitisli ve periodontitisli bireyler arasında farklılık göstermemiştir. Bu nedenle sonuç olarak periodontitis varlığının romatoid artrit şiddeti üzerine etkisinden bahsetmek mümkündür.
111
Otoimmün hastalıklar konağın kendine ait herhangi bir komponentinin antijen olarak algılanıp, ona karşı immün cevap gelişmesiyle oluşur. Bazı bakteriyel ve viral enfeksiyonlar otoimmün hastalığın tetiklenmesine ya da mevcut otoimmün hastalığın şiddetinin artmasına neden olabilirler. Sonuç olarak, periodontitisin varlığının romatoid artritli bireylerde, romatoid artrit şiddetini arttırdığı söylenebilir. Otoimmün hastalığı olan bireylerin hastalıklarının tedavisi sırasında diğer enfeksiyonlardan korunmaları için bu hastaların periodontal hastalık açısından da değerlendirilmesi, varsa tedavisi otoimmün hastalığın şiddeti üzerinde olumlu etki yaratacaktır.
Anahtar Sözcükler: Romatoid artrit, Periodontal hastalık, Periodontitis,
Enflamasyon, Etiyopatogenez
112
SUMMARY
Evaluation of Periodontal Status, Clinical and Laboratory Parameters
on Subjetcs with and without Rheumatoid Arthritis
Recent studies have revealed that periodontitis plays a role not only in local infection and tissue destruction, but also in the beginning and progression of various systemic diseases. Many researches and studies have shown the relationships between periodontal disease and rheumatoid arthritis lately. The datas indicate that patients with rheumatoid arthritis are under a higher risk of having periodontal disease comparing to the subjects without rheumatoid arthritis. Despite the fact that the etiology of rheumatoid arthritis is not known yet, rheumatoid arthritis can be regarded as a risk factor for periodontitis or vice versa, since both these diseases follow a similar pathological route. There are only a few studies about the periodontal health status of the patients with rheumatoid arthritis.
The aim of this study is to identify the periodontal health status of patients with rheumatoid arthritis and to determine whether these diseases can be risk factors for each other by introducing a potential relationship or interaction between them.
A total number of 220 individuals of which 110 are patients with rheumatoid arthritis and 110 are as a control group participated in our study. Plaque index (PI), gingival index (GI), bleeding on probing (BOP), suppuration (S), clinical atachment loss (CAL), alveolar bone loss (ABL) were measured and, rheumatoid factor (RF), erytrocyte sedimentaton rate (ESR), C-reactive protein (CRP) and white blood cell (WBC) values from blood tests were determined and DAS 28 scores were calculated.
31 patients (28.2%) in the group of the patients with rheumatoid arthritis and 25 patients in the control group were diagnosed as having periodontitis. The overall oral hygiene was considered to be beter in the control group. In the group of patients with rheumatoid arthritis, C- reactive protein volues were found to be higher in the patients with periodontitis comparing to the patients without periodontitis and to be correlated with periodontal parameters. Correlations between CRP, ESR and DAS28 values and probing depth, attachment loss and alveoler loss were observed. In the group of patients with rheumatoid arthriris, erytrocyte sedimentation rate, C-reactive protein and DAS 28 values were higher in the patients with periodontitis. However, no difference in ESR and CRP values was found between the patients with gingivitis and periodontitis. Therefore, as a result,
113
the effect of periodontitis on the severity of rheumatoid arthritis can be considered.
Autoimmune diseases arise from an immune response of the host against its own component which is perceived as an antigen. Some bacterial and viral infections act as a trigger for autoimmune disease or increase the severity of the existing autoimmune disease. Evaluation and treatment of the patients with autoimmune diseases in terms of periodontal disease in order to protect the patient from other infections have a favourable effect on the severity of autoimmune diseases.
Key Words: Rheumatoid arhtritis, Periodontal disease, Periodontitis, Inflammation, Etiopathogenesis
114
KAYNAKLAR
ABOU-RAYA, A., ,ABOU-RAYA, H., ABU-ELKEHIR,H., (2005). Periodontal
disease and rheumatoid arthritis: is there a link? Scand J Rheumatol. Sep-
Oct;34(5):408-10.
ABBAS, A.K., LĠCHTMAN, A.H., POPER, J.S. (1994) Cytokines. Cellular and
Molecular Immunology Philadelphia : WB Saunders Company.: 240-261
ALTAN, L., BĠNGÖL, Ü., SAĞIRKAYA, Z., SARANDÖL, A., YURTKURAN,
M.(2004). Romatoid artritli hastalarda anksiyete ve depresyon.
Romatizma ;19(1):7-13
AL-KATMA, M.K., BISSADA, N.F., BORDEAUX, J.M., SUE, J., ASKARI,
A.D., (2997). Control of periodontal infection reduces the severity of
active rheumatoid arthritis J. Clin Rheumatol. Jun;13(3):134-7.
AMERICAN COLLEGE OF RHEUMATOLOGY SUBCOMMĠTTEE ON
RHEUMATOID ARTHRTIS GUIDELINES. (2002). Guidelines for the
Management of Rheumatoid Arthritisupdate. Arthritis Rheum 2002; 46:
328-346.
AREND, W., DAYER, J.M.(1990). Cytokines and cytokine inhibitors or
antagonists in rheumatoid arthritis. Arthritis and Rheum ; 33: 305-12.
AREND, W. (1995). Inhibiting the effects of cytokines in human diseases. Adv
Int Med ; 40: 365-89.
AREND, W.P.(1993). Interleukin-1 receptor antagonist. Adv Immunol ; 54:167-
227.
ARNETT, F.C., EDWORTHY, S.M., BLOCH, D.A., MCSHANE, D.J., FRIES,
J.F., COOPER, N.S., HEALEY, L.A., KAPLAN, S.R., LIANG, M.H.,
LUTHRA, H.S., ET AL. (1988). The American Rheumatism Association
1987 revised criteria for the classification of rheumatoid arthritis. Arthritis
Rheum. 1988 Mar;31(3):315-24.
BARLOW ,J.H., CULLEN, L.A., ROWE, I.F. (2002). Educational preferences,
psycological well-being and self-efficacy among people with rheumatoid
arthritis. Patient Educ Couns ;46:11-19
BARTOLD, P.M. (1995). Turnover in periodontal connective tissues: dynamic
homeostasis of cells, collagen and ground substances. Oral Dis.
Dec;1(4):238-53. Review
115
BARTOLD, P.M., MARSHALL, R.I., HAYNES D.R., (2005). Periodontitis and
Rheumatoid Arthritis A Review. J. Periodontol.;76:2066-74
BECK, J.D., GARCIA, R., HEISS, G., VOKONAS, P.S., OFFENBACHER, S.
(1996). Periodontal disease and cardiovascular disease. J. Periodontol.,
67: 1123-1137
BECK, J.D., SLADE, G., OFFENBACHER, S. (2000). Oral disease,
cardiovascular disease and systemic inflammation. Periodontol. 2000, 23:
110-120
BECK, J.D., OFFENBACHER, S. (2001). The association between periodontal
diseases and cardiovascular diseases: A state-of-the-science review. Ann.
Periodontol., 6: 9-15
BODUR, H., YILMAZ, Ö., KESKĠN, D. (2006). Hand disability and related
variables in patients with rheumatoid arthritis. Rheumatol Int. ;26: 541-
544
BOZKURT, F.Y., YETKĠN, A.Y.Z., BERKER, E., TEPE, E., AKKUġ, S.
(2006). Anti-inflammatory cytokines in gingival crevicular fluid in
patients with periodontitis and rheumatoid arthritis: a preliminary report.
Cytokine.Aug;35(3-4):180-5.
BOZKURT, F.Y., BERKER, E., AKKUġ, S., BULUT, ġ., (2000). Relationship
Between Interleukin-6 Levels in Gingival Crevicular Fluid and
Periodontal Status in Patients with Rheumatoid Arthritis and Adult
Periodontitis. J. Periodontol. 71:1756-1760
BROWN, L.J., LÖE, H. (1993). Prevalence, extent, severity and progression of
periodontal disease. Periodontol 2000. Jun;2:57-71. Review.
CLARK, W.B., LÖE, H. (1993). Mechanisms of initiation and progression of
periodontal disease. Periodontology 2000, 2: 72-82
CONAGAN, P.G., BROOKS. P., (1995). Disease-modifying antirheumatic
drugs, including methotrexate, gold, antimalarials and d-penicillamine.
Curr Opin Rheumatol 7: 167-173.
CUTLER CW, STANFORD TW, ABRAHAM C, CEDERBERG RA,
BOARDMAN TJ, ROSS C. (2000). Clinical Benefits Of Oral Irrigation
For Periodontitis Are Related To Reduction Of Pro-Inflammatory
Cytokine Levels And Plaque. J Clin Periodontol;27(2):134–43.
CZUSZAK CA, SUTHERLAND DE, BĠLLMAN MA, STEĠN SH. (1996).
Prostaglandin E2 Potentiates Ġnterleukin-1 Beta Induced Interleukin-6
Production By Human Gingival Fibroblasts. J Clin Periodontol.
Jul;23(7):635-40.
116
DA SILVA, J.A., BIJLSMA, J.W., (2000). Optimizing glucocorticoid therapy in
rheumatoid arthritis. Rheum Dis Clin North Am 26: 859-880.
DASGUPTA, B., CORKILL, M., KIRKHAM, B. (1992). Serial estimation of IL-
6 as a measure of systemic disease in rheumatoid arthritis. J Rheumatol
19 : 22-25
DAVIDSON, A., KEISER, H.D., DEL PUENTE, A., BENNETT, P.H.,
SCHROHENLOHER R, KOOPMAN WJ. (1994). Expression of
rheumatoid factor idiotypes 17.109, 6B6.6 and 4C9 in the sera of Pima
Indians. Autoimmunity. 1994;18(4):251-258.
DAY, O.R., (2001). Sulfasalazine. In: Ruddy S, Harris ED, Jr, Sledge CB,eds.
Kelley’s Textbook of Rheumatology. Sixth ed. Philadelphia, WB
Saunders Com.; 853-857
DAYER, J.M., DE ROCHEMONTEIX, B., BURRUS, B., DEMCZUK, S.,
DINARELLO, C.A. (1986). Human recombinant interleukin 1 stimulates
collagenase and prostaglandin E2 production by human synovial cells. J.
Clin. Invest. Feb;77(2):645-8
DE AMIO A. (1999). Heat schock proteins: facts thougts and dreams SCHOCK;
11(1) 1-12
DE NARDIN, A.M., SOJAR, H.T., GROSSĠ, S.G., CHRISTERSSON, L.A.,
GENCO, R.J. (2001). Humoral immunity of older adults with periodontal
disease to Porphyromonas gingivalis. Infect Immun. Dec;59(12):4363-70.
DE NARDIN, E. (2001). The role of inflammatory and immunological mediators
in periodontitis and cardiovascular disease. Ann. Periodontol., 6: 30-40
DE WAAL MALEFYT, R.D., ABRAMS, J., BENNETT, B., FĠGDOR, C.G.,
DEVRĠVES, J.E. (1991). IL-10 inhibits cytokine synthesis by human
monocytes: an autoregulatory role of IL-10 produced by monocytes. J
Exp Med ;174:1209–20.
DĠRESKENELĠ, H. (2002). Romatid artrit, içinde “Romatoid artrit
etiyopatogenezi”, Yazarı Hamuryudan V, 8–15, MD Yayıncılık, Ankara.
DOĞANAVġARGĠL, E. (1999). Klinik romatoloji, içinde “Bağ dokusu
hastalıkları, Romatoid artrit” Yazarı GümüĢdiĢ G, DoğanavĢargil E, 274–
278, Ege Romatoloji, Ġstanbul.
DUFF, G.W.(1993). Cytokines and anticytokines. Br J Rheumatol 32 (supp) : 15-
20
DÜZGÜN, N., AYDINTUĞ,A.O., TUTKAK, H., TOKGÖZ, G., DUMAN,
M.(1992). Romatoid artritli ve sistemik lupus eritematozuslu hastalarda
serum solubl interleukin-2 reseptör düzeyleri. Türk Tıp Araştırma; 10(3):
161-166
117
EBERSOLE, J.L., MACHEN, R.L., STEFFEN, M.J., WILLMANN, D.E. (1997).
Systemic acute-phase reactants, C-reactive protein and haptoglobin in
adult periodontitis. Clin. Exp. Immunol.;107: 347-352
EBERSOLE, J.L., CAPPELLI, D. (2000). Acute-phase reactants in infections
and inflammatory diseases. Periodontology 2000, 23: 19-49
EBERSOLE, J.L., CAPPELLI, D., MATHYS, E.C., STEFFEN, M.J., SINGER,
R.E., MONTGOMERY, M., MOTT, G.E., NOVAK, M.J. (2002).
Periodontitis in humans and non-human primates: Oral-systemic linkage
inducing acute-phase proteins. Ann. Periodontol., 7: 102-111
ELLIOT, D., ROSENSTEIN, R.A., GREENWALD, L.J., KUSHNER, G.W.
(2004). Hypothesis: The Humoral Immune Response to OralBacteria
Provides a Stimulus for the Development of Rheumatoid Arthritis
Inflammation, Vol. 28, No. 6,
EMERY, P., LUQMANĠ, R. (1993). The validity of surrogate markers in
rheumatic disease. Br J Rheumatol 32 supp : 3-8
ERCĠYAS, K., ÜSTÜN, K., PEHLĠVAN, Y., ONAT, A.M., (2009). Romatoid
Artrit ve Periodontal Sağlık, Gaziantep Tıp Dergisi;15;(3):1-4
LIAO, F., LĠ, Z., WANG, Y., SHĠ, B., GONG, Z., CHENG, X., (2009).
Porphyromonas gingivalis may play an important role in the pathogenesis
of periodontitis-associated rheumatoid arthritis Med Hypotheses.
Jun;72(6):732-5. Epub 2009 Feb 25.
FRASER, A., FEARON, U., REECE, R., EMERY, P. (2001). Matrix
metalloproteinase 9, apoptosis, and vascular morphology in early arthritis.
Arthritis & Rheumatism ;44:2024-28
FRESKO, Ġ. (2002 Romatoid Artritin Eklem DıĢı Bulguları. Hamuryudan V.
(ed). Romatoid Artrit, MD Yayıncılık, sf: 20-24, Ankara.
GARY C. ARMĠTAGE. (1999). Development of a Classification System for
Periodontal Diseases and Conditions Ann. Periodontol.;4:1-6.
GEMMELL, E., SEYMOUR, G.T. (2004). Immunoregulatory control of
Th1/Th2 cytokine profiles in periodontal disease. Periodontology 2000 ;
35 : 21–42.
GENCO RJ, ZAMBON JJ, CHRISTERSSON LA. (1988). The origin of
periodontal infections. Adv Dent Res. Nov;2(2):245-59
GENCO, R.J., HO, A.W., GROSSI, S.G., DUNFORD, R.G., TEDESCO, L.A.
(1999). Relationship of stress, distress and inadequate coping behaviors to
periodontal disease. J. Periodontol. Jul;70(7):711-23.
118
GLEISSNER, C., WILLERSHAUSEN, B., KAESSER, U., BOLTEN, W.W.
(1998). The role of risk factors for periodontal disease in patients with
rheumatoid arthritis. Eur J Med Res. Aug 18;3(8):387-92
GOLUB , L.M., LEE ,H.M., RYAN, M.E., GĠANNOBĠLE, W.V., PAYNE ,J.,
SORSA, T. (1998). Tetracyclines inhibit connective tissue breakdown by
multiple nonantimicrobial mechanisms. Adv Dent Res ;12:12-26
GREGERSEN, P.K., Genetics of rheumatoid arthritis: confronting complexity.
Arthritis Res 1999;1(1):37-44
GREENWALD, R.A., KĠRKWOOD, K., (1999). Adult Periodontitis As A Model
For Rheumatoid Arthritis (With Emphasis On Treatment Strategies) J
Rheumatol. 1999 Aug;26(8):1650-3.
GROSSI, S.G., GENCO, R.J. (1998). Periodontal disease and diabetes mellitus:
a two-way relationship. Ann. Periodontol., 3: 51-61.
GROSSI, S.G. (2001). Dental plaque attack: The connection between periodontal
disease, heart disease, and diabetes mellitus. Compendium, Special Issue,
22(1): 13-21
GÜL, A. (2002). Romatid artrit, içinde “Genetik”, Yazarı Hamuryudan V, 1–7,
MD Yayıncılık, Ankara.
GÜMÜġDĠġ, G. (1999). Klinik romatoloji, içinde Bag dokusu hastalıkları,
Romatoid artrit. Yazarı Gümüsdis G, Doganavsargil E, 269–273, Ege
Romatoloji, Ġstanbul.
GÜMÜġDĠġ, G. ( 2003), Bağ Dokusu Hastalıkları: Romatoid Artrit. GümüĢdiĢ
G, DoğanavĢargil E (eds). Klinik Romatoloji El Kitabı, Güven Matbaası,
sf: 209-227, Ġzmir.
HAKALA, M., RISTELI, L., MANELIUS, J., NIEMINEN, P., RISTELI, J.
(1993). Increased type I collagen degradation correlates with disease
severity in rheumatoid arthritis. Ann Rheum Dis. Dec;52(12):866-869
HARRIS, E.D. (1997). Clinical features of rheumatoid arthritis. In: Textbook of
rheumatology, eds. Kelly, WN, Harris ED & Sledge, CB, 5th edition, p.
898. Philadelphia: WB Saunders
HAVEMOSE-POULSEN, A., WESTERGAARD, J., STOLTZE, K., SKJØDT,
H., DANNESKĠOLD-SAMSØE, B., LOCHT, H., BENDTZEN, K.,
HOLMSTRUP, P., (2006). Periodontal and hematological characteristics
associated with aggressive periodontitis, juvenile idiopathic arthritis, and
rheumatoid arthritis. J Periodontol. 2006 Feb;77(2):280-8.
HAYES, C., SPARROW, D., COHEN, M., VOKONAS, P.S., GARCIA, R.I.
(1998). The association between alveolar bone loss and pulmonary
119
function: the VA Dental Longitudinal Study. Ann Periodontol. 3(1): 257-
261.
HUTCHĠNSON, D., SHEPSTONE, L., MOOTS, R., LEAR, J.T., LYNCH,
M.P. (2001). Heavy cigarette smoking is strongly associated with
rheumatoid arthritis (RA), particularly in patients without a family history
of RA. Ann Rheum Dis. Mar;60(3):223-7.
IRWĠN, M. (2002). Psychonueroimmunology of depression: clinical
implications. Brain Behav Immun; 16:1-16
JACKSON, C.J., SCHRĠBER, L.(2003). Angiogenesis in rheumotoid arthritis,
ed: KARASU, R., ATAMAN, ġ., KUMBASAR, H. (2002).Romatoid
artritli hastalarda depresyon. Romatol Tıp Rehab ;13:219-227
KINANE, D.F., ADONOGIANAKI, E., MOUGHAL, N., WINSTANLEY, F.P.,
MOONEY, J., THORNHILL, M. (1991). Immunocytochemical
characterization of cellular infiltrate, related endothelial changes and
determination of GCF acute-phase proteins during human experimental
gingivitis. J. Periodontal. Res., 26 (3 Pt 2): 286-288.
KINANE, D.F. (2001). Causation and pathogenesis of periodontal disease. Periodontology 2000, 25, 8–20.
KIRWAN, J.R., (1995). The effect of glucocorticoids on joint destruction in
rheumatoid arthritis. N Engl J Med 333: 142-146.
KOCH, A.E. (2000). The role of angiogenesis in rheumatoid arthritis: recent
developments. Review, Ann Rheum Dis; 59: i65-i71
KOJ, A. (1996). Initiation of acute-phase response and synthesis of cytokines.
Biochim. Biophys. Acta., 1317: 84-94 in
KOOPMAN, W.H. (2001) Arthritis and Allied conditions. Lippincott Williams
and Wilkins, Philadelphia ,
KORNMAN, KS., PAGE, RC., TONETTI, MS. (1997). The host response to the
microbial challenge in periodontitis: assembling the players. Periodontol
2000. Jun;14:33-53. Review.
KOTANIEMI, A., ISOMÄKI, H., HAKALA, M., RISTELI, L., RISTELI, J.
(1994). Increased type I collagen degradation in early rheumatoid
arthritis. J. Rheumatol. 1994 Sep;21(9):1593-1596.
LAAD, A.D., (1999). Human gamma delta T cells recognize heat shock protein-
60 Int. J. Cancer. 1;180(5):709-714
LAAN, R.J.M., LANSEN, T.L., (1999). Glucocorticoids in the management of
rheumatoid arthritis. Rheumatol 103: 137-142.
120
LIPSKY, P.E., (2005). Rheumatoid Arthritis. In: Kasper DL, Braunwald E, Fauci
AS, Hauser SL, Longo DL, Jameson JL editors. Harrıson’s Principles of
Internal Medicine. New York: McGraw-Hill; . p. 1968-1977
LOE, H., ANERUD, A., BOYSEN, H., SMITH, M. (1978). The natural history
of periodontal disease in man. The rate of periodontal destruction before
40 years of age. J. Periodontol. Dec;49(12):607-20.
LOOS, B.G., CRAANDIJK, J., HOEK, F.J., WERTHEIM-VAN DILLEN,
P.M.E., VAN DER VELDEN, U. (2000). Elevation of systemic markers
related to cardiovascular diseases in the peripheral blood of periodontitis
patients. J. Periodontol.;71: 1528-1534
MAJKA, D.S., HOLERS, V.M. (2006). Cigarette smoking and the risk of
systemic lupus erythematosus and rheumatoid arthritis. Ann Rheum Dis:
May;65(5):561-3.
MAJKA ,D.S., HOLERS, V.M. (2006). Cigarette smoking and the risk of
systemic lupus erythematosus and rheumatoid arthritis. Ann Rheum Dis.
May;65(5):561-3.
MARCACCINI, A.M., MESCHIARI, C.A., SORGI, C.A., SARAIVA ,M.C., DE
SOUZA, A.M., FACCĠOLI, L.H., TANUS-SANTOS, J.E., NOVAES,
A.B., GERLACH, R.F. (2009). Circulating interleukin-6 and high-
sensitivity C-reactive protein decrease after periodontal therapy in
otherwise healthy subjects. J Periodontol. Apr;80(4):594-602
MATTILA, K., NIEMINEN, M., VALTONEN, V., RASI, V., KESANIEMI,
Y.A., SYRJALA, S.L., JUNGELL, P.S., ISOLUOMA, M.,
HIETANIEMI, K., JOKINEN, M.J., HUTTUNEN, J.K. (1989).
Association between dental health and acute myocardial infarction. Br.
Med. J., 298: 779-782
MCCUNE, W., VALLANCE, D.K., LYNCH, J.P., (1994) Immunsuppressive
drug therapy. Curr Opin Rheumatol 7: 262-272,
MEALEY, B.L. (1999). Influence of periodontal infections on systemic health.
Periodontol. 2000., 21: 197-209
MERCADO, F., MARSHALL, R.I., KLESTOV, A.C., BARTOLD, P.M. (2000).
Is there a relationship between rheumatoid arthritis and periodontal
disease? J. Clin. Periodontol. Apr;27(4):267-72.
MERCADO, F., MARSHALL, R.I., BARTOLD, P.M. (2003). Inter-relationships
Between Rheumatoid Arthritis and Periodontal Disease J. Clin.
Periodontol. 30:761-772.
MIRANDA, L.A., FISCHER, R.G., SZTAJNBOK, F.R., FIGUEREDO, C.M.,
GUSTAFSSON, A., (2003). Periodontal conditions in patients with
juvenile idiopathic arthritis. J Clin Periodontol. Nov;30(11):969-74.
121
MOIMAZ, S.A., ZĠNA, L.G., SALIBA, O., GARBIN, C.A. (2009). Smoking and
periodontal disease: clinical evidence for an association. Oral Health
Prev Dent. ;7(4):369-76.
NORORĠHA, I.L., NĠEMĠR, Z., STEĠN, H., WALDHER, R. (1995). Cytokines
and grawth factors in renal disease. Nephrol Dial Transplant; 10: 775-
786.
OFFENBACHER, S., HEASMAN, P.A., COLLINS, J.G. (1993). Modulation of
host PGE2 secretion as a determinant of periodontal disease expression. J.
Periodontol. May;64(5 Suppl):432-44
OFFENBACHER, S. (1996). Periodontal diseases: pathogenesis. Ann
Periodontol. Nov;1(1):821-78. Review.
OFFENBACHER, S., KATZ, V., FERTĠK, G., COLLINS, J., BOYD, D.,
MAYNOR, G., MCKAIG, R., BECK, J. (1996). Periodontal infection as
a possible risk factor for preterm low birth weight. J. Periodontol.
Oct;67(10 Suppl):1103-13
OLIVER, J.E., SILMAN, A.J. (2006). Risk factors for the development of
rheumatoid arthritis. J Rheumatol. May-Jun;35(3):169-74. Review
OPPENHEIM, J.J., RUSCETTI, F.W., FALTYNEK, C. (1994). Cytokines. In :
Stites DP, Terr AI, ed. Basic and Clinical Immunology :105-123
OPPENHEĠM, J., RUSCETTĠ, W.F., RALTMEYK, C, STITES, P.D., TERR,
A.L., PARSLOW, T.G. (EDS.). (1994). Basic and Clinical Immunology,
8th ed. Northwalk, Connecticut, California: Appleton and Lange, 105-23.
ÖDEVOĞLU, E., GÜRSEL, M., (2007). Periodontal Hastalık ile Romatoid Artrit
Arasındaki ĠliĢki. S.Ü. Diş Hek. Fak. Derg., 16:23-28
ÖĞRENDĠK, M. (2009). Rheumatoid arthritis is linked to oral bacteria:
etiological association Mod Rheumatol. 19(5):453-6.
ÖĞRENDĠK, M., KOKINO, S., ÖZDEMĠR, F., BIRD, P.S., HAMLET, S.,
(2005). Serum antibodies to oral anaerobic bacteria in patients with
rheumatoid arthritis. MedGenMed. Jun 16;7(2):2.
PAGET, S.A. (1997) Rheumatoid Arthritis Treatment. In Kippel JH (ed): Primer
on the Rheumatic Diseases. Atlanta, Arthritis Foundation.
PALEOLOG, M.E., MIOTLA, J.M. (1999). Angiogenesis in arthritis: role in
disease pathogenesis and as a potential therapeutic target. Review,
Angiogenesis; 2: 295-307.
PALYS, M.D., HAFFAJEE, A.D., SOCRANSKY, S.S., GIANNOBILE, W.V.
(1998). Relationship between C-telopeptide pyridinoline cross-links
122
(ICTP) and putative periodontal pathogens in periodontitis. J. Clin.
Periodontol. Nov;25(11 Pt 1):865-71
PEPYS, M.B., HIRSCHFIELD, G.M. (2003). C-reactive protein: A critical
update. J. Clin. Invest., 111: 1805-1812
PISCHON, N., PĠSCHON, T., KRÖGER, J., GÜLMEZ, E., KLEBER, B.M.,
BERNĠMOULIN, J.P., LANDAU, H., BRĠNKMANN, P.G.,
SCHLATTMANN ,P., ZERNĠCKE, J., BUTTGEREĠT, F., DETERT, J.
(2008). Association among rheumatoid arthritis, oral hygiene, and
periodontitis. J Periodontol. Jun;79(6):979-86.
PISCHON, N., RÖHNER, E., HOCKE, A., N'GUESSAN, P., MÜLLER, H.C.,
MATZIOLIS, G., KANITZ, V., PURUCKER, P., KLEBER, B.M.,
BERNIMOULIN, J.P., BURMESTER, G., BUTTGEREIT ,F., DETERT,
J.(2009). Effects of Porphyromonas gingivalis on cell cycle progression
and apoptosis of primary human chondrocytes. Ann Rheum Dis.
Dec;68(12):1902-7
POWRIE, F., COFFMAN, R.(1993). Cytokine regulation of T cell function:
potential for therapeutic intervention. TIPS-Dec ; 14:164-8.
RAGAN, C., FARRINGTON, E. (1999). The clinical features of rheumatoid
arthritis. Prognostic indices. JAMA; 2:16.
RICHARD, N. (2003). Ġmmün Bozukluklar. Kumar, Robbins Temel Patoloji
Türkçe 7.baskı.;103-164.
RINDFLISCH, J.A., MULLER, D., (2005). Diagnosis and management of
rheumatoid arthritis. Am Fam Physician ;72:1037-47, 1049-50
RIBEIRO, J., LEÃO, A., NOVAES, A.B., (2005). Periodontal infection as a
possible severity factor for rheumatoid arthritis. J Clin Periodontol.
Apr;32(4):412-6.
ROPES, M.W., BENNETT, G.A., COBB, S., JACOX, R., JESSAR, R.A. (1958). Revision of diagnostic criteria for rheumatoid arthritis. Bull Rheum Dis.
Dec;9(4):175-6.
ROSENSTEIN, E.D., GREENWALD, R.A., KUSHNER, L.J., WEISSMANN,
G., (2004). Hypothesis: the humoral immune response to oral bacteria
provides a stimulus for the development of rheumatoid arthritis.
Inflammation. 28(6):311-8.
RUDDY, S., HARRĠS, D.E., SLEDGE, B.C. (2001). Kelley’s Textbook of
Rheumatology, Philadelphia, WB Saunders Company.
RYNES, R.I., (1997). Antımalarial drugs in the treatment of rheumatological
disease. Br J Rheumatol 36: 799.
123
SALVI, G.E., BROWN, C.E., FUJIHASHI, K., KIYONO, H., SMITH F.W.,
BECK, J.D., (1998). Inflammatory Mediators Of The Terminal Dentition
Ġn Adult And Early Onset Periodontitis. J Periodont Res;33(4):212–25.
SANGHA, O. (2000). Epidemiology of rheumatic diseases. Rheumatology
(Oxford). Dec;39 Suppl 2:3-12. Review.
SCOTT, D.L. (2000). Prognostic factors in early rheumatoid arthritis. Rheumatology (Oxford). 39 Suppl 1:24-29.
SILMAN, A.J., MACGREGOR, A.J., THOMSON, W., HOLLIGAN, S.,
CARTHY, D., FARHAN, A., OLLĠER, W.E. (1993). Twin concordance
rates for rheumatoid arthritis: results from a nationwide study. Br. J.
Rheumatol. Oct;32(10):903-7
SPECTOR TD. (1990). Rheumatoid arthritis. Rheum Dis Clin North Am. 1990
Aug;16(3):513-37. Review.
STAIKOVA, N.D., KUZMANOVA, S.I., SOLAKOV, P.T. (2003). Serologic
markers of early rheumatoid arthritis. Folia Med (Plovdiv). ; 45(3): 35-
42.
STEINER, G., SMOLEN, J.S. (2002). Novel autoantibodies for the diagnosis of
rheumatoid arthritis. Z Rheumatol. ; 61(6): 667-73.
STEINER, G., SMOLEN, J. (2002). Autoantibodies in rheumatoid arthritis and
their clinical significance. Arthritis Res.; 4 Suppl 2: S1-5.
TALONPOIKA, J.T., HÄMÄLÄINEN, M.M. (1994). Type I collagen
carboxyterminal telopeptide in human gingival crevicular fluid in
different clinical conditions and after periodontal treatment. J. Clin.
Periodontol. 1994 May;21(5):320-6.
TILG, H., MĠER, J.W., VOGEL, W., et al.(1993). Induction of circulating IL-1
receptor antagonist by IFN treatment. J Immunol ; 1590:4687-92
UTSINGER, P.D., ZVAĠFLER, N.J., EHRLICH, G.E. (1985). Rheumatoid
Artritis. JB Lippincott, Philadelphia,
VIDAL ,F., FIGUEREDO, C.M., CORDOVIL, I., FISCHER, R.G. (2009).
Periodontal therapy reduces plasma levels of interleukin-6, C-reactive
protein, and fibrinogen in patients with severe periodontitis and refractory
arterial hypertension. J Periodontol. May;80(5):786-91
WARREN, D., BLACKBURN, W.D., CHATHAM, W.W. (1997). Laboratory
Findings in Rheumatoid Artritis. Koopman WJ, McCarty DJ. Artritis and
Allied Conditions. 56:1089-1109,
124
WEINBLATT, M.E. ( 1997). Treatment of Rheumatoid Arthritis. Koopman WJ,
McCarty DJ. Artritis and Allied Conditions., Williams and Wilkins
Company 58:1131-1145
WEINBLATT, M.E., KREMER, J.M., COBLYN, J.S., (1999). Pharmacokinetics, safety, and efficacy of combination treatment with
metotrexate and leflunamide in patients with active rheumatoid arthritis.
Arthritis Rheum.; 42: 1322-1328
WEINBLATT, M.E., (2001). Methotrexate In: Ruddy S, Harris ED, Jr, Sledge
CB,eds. Kelley’s Textbook of Rheumatology. Sixth ed. Philadelphia, WB
Saunders Com.; 841-852
WEYAND, C.M., XIE, C., GORONZY, J.J. (1992). Homozygosity for the HLA-
DRB1 allele selects for extraarticular manifestations in rheumatoid
arthritis. J. Clin. Invest. June; 89(6): 2033–2039.
WOOLEY, P.H., WHALEN, J.D., CHAPMAN, D.L., BERGER ,A.E.,
RĠCHARD, K.A., ASPAR, D.G., STAĠTE, N.D. (1993). The effect of an
interleukin-1 receptor antagonist protein on type 2 collagen-induced
arthritis in mice. Art Rheum; 9:1305-14.
YAMAMOTO, Y., NISHIDA, N., TANAKA, M., HAYASHI, N., MATSUSE,
R., NAKAYAMA, K., MORIMOTO, K., SHIZUKUISHI, S. (2005).
Association between passive and active smoking evaluated by salivary
cotinine and periodontitis. J Clin Periodontol. Oct;32(10):1041-6.
YAVUZ, K.ġ. (2002). Romatoid Artritin eklem bulguları. Hamuryudan V. (ed).
Romatoid Artrit, MD Yayıncılık, sf: 16-19, Ankara.
YAZICI, Y., ERKAN, D. (2003). Romatoid Artrit: Tanı ve Tedavisi. Karaaslan
Y, Oksel F (eds). Romatizmal Hastalıklar Tedavi El Kitabı, MD
Yayıncılık, sf: 53-64, Ankara.
125
EKLER
EK-1
126
EK-2
BİLGİLENDİRİLMİŞ GÖNÜLLÜ OLUR FORMU
Sayın Hastamız;
Romatoit artritin dişeti hastalığı gibi vücudun başka bir yerinde meydana
gelen iltihabı durumların gelişimiyle ilişkili olduğu düşünülmektedir.
Yapmayı planladığımız çalışmamızda dişeti hastalıklarının romatoid artrit
şiddetine etkisi değerlendirilecektir. Çalışmada yer almanız durumunda ağız
muayeneniz yapılacaktır. Gerekli ölçümler ve ağız içi filmler alınacaktır. Romatoid
artritle ilgili diğer değerleriniz rutin klinik değerlendirme ve laboratuar testlerinizden
elde edilecektir.
Çalışmada kullanılacak tetkikler ve klinik değerlendirme ile ilgili olarak
kendiniz veya sosyal güvencenizi sağlayan kuruluş herhangi bir mali yük altına
girmeyecektir.
Bu araştırmaya katılmayabilirsiniz. Çalışma sırasında rızanız dışında
araştırmacı tarafından çalışma dışı bırakılabilirsiniz.
Oluşabilecek herhangi bir sorun durumunda sizin veya yakınlarınızın bilgi
için ilişki kuracağı kişiler :
A.Ü. Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji A.B.D./ Beşevler
Prof..Dr.Meral GÜNHAN (0312)2965555 /5682
Dt. Özgün KARAKUŞ (0312) 2965687
Araştırma ile ilgili olarak yukarıda açıklandığı şekilde bilgilendirildiğimi, bunların
hepsini kabul ettiğimi ve araştırmaya gönüllü olarak katıldığımı beyan ederim.
Hasta Adı-Soyadı:
Doktor Adı-Soyadı:
Tanıklık Edenin Adı-Soyadı:
Tarih: İmza
127
ÖZGEÇMİŞ
I- Bireysel Bilgiler
Adı: Özgün
Soyadı: Karakuş
Doğum Yeri Ve Tarihi: Ankara /1979
Uyruğu:Türkiye Cumhuriyeti
Medeni Durumu: Bekar
Askerlik Durumu : Tecilli
İletisim Adresi: 675.Sokak Gençler Sitesi 7/9 Çayyolu Ankara
Telefonu : (0312)2418565
II- Eğitimi (Tarih Sırasına Göre Yeniden Eskiye Dogru)
Doktora: Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalı :
2003-2010
Lisans: Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 1998-2003
Lise : İzmir Atatürk Lisesi: 1993-1997
Ortaokul: Bartın Lisesi 1990-1993
İlkokul: Bartın Cumhuriyet İlkokulu 1989-1990
Ankara Yücetepe İlkokulu 1985-1989
Yabancı Dili: İngilizce
128
III- Ünvanları (Tarih Sırasına Göre Eskiden Yeniye Doğru)
Diş Hekimi
IV- Mesleki Deneyimi
Doktora Eğitimi Sırasında Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji
Anabilim Dalı‟nda 6 Yıllık Klinik Çalışma
V- Üye Olduğu Bilimsel Kuruluşlar
Türk Periodontoloji Derneği
VI- Bilimsel Etkinlikleri
12. Balkan Stomatological Society Congress, İstanbul “Evaluation Of Bone Marrow
Transplantation Patients With Radiographies And Clinical Assessments For Intraoral
Foci”
13. International Conference On Periodontal Research Ljubljana, Slovenia 2008
“Menagement Of Soft Tissuesat Second Stage Implant Surgery: Report Of Two
Caseses”, “Correlation Between Carotid Artery Calcifications And Alveolar Bone
Loss: A Retrospective Study Of Cone Beam Computed Tomograhy Findings İn
Renal And Control Patients”
14. Balkan Stomatological Society Congress, Varna, Bulgaria 2009 “Perıodontal
Status In Smokers And The Ef Ect Of Smokıng On Non-Surgıcal Perıodontal
Treatment”
34. Türk Periodontoloji Derneği Bilimsel Kongresi, Ankara 2004
Biohorizons Global Symposium, Chicago Amerika Birleşik Devletleri 2009
39. Türk Periodontoloji Derneği Bilimsel Kongresi, 19. Bilimsel Sempozyumu Ankara
2009