Upload
sema-atasever
View
3.248
Download
28
Embed Size (px)
DESCRIPTION
Citation preview
GGEENNEELL
EEMMBBRRİİYYOOLLOOJJİİ
SSaaiimm ÖÖZZDDAAMMAARR HHüüllyyaa ÇÇEETTİİNN SSOORRKKUUNN
TT..CC..
EERRCCİİYYEESS ÜÜNNİİVVEERRSSİİTTEESSİİ
TTIIPP FFAAKKÜÜLLTTEESSİİ YYAAYYIINNLLAARRII NNOO:: 6699
GGEENNEELL EEMMBBRRİİYYOOLLOOJJİİ
SSaaiimm ÖÖZZDDAAMMAARR
Hülya ÇETİN SORKUN
KKAAYYSSEERRİİ--22000022
BÖLÜM 1 GİRİŞ
Giriş ..........................................................................................................1 Genel tanımlamalar....................................................................................3 BÖLÜM 2 ERKEK GENİTAL SİSTEMİ Testis ..........................................................................................................4 Spermatozoonlar ......................................................................................12 Testisin histofizyolojisi............................................................................14 Erkek genital bezler .................................................................................15 BÖLÜM 3 DİŞİ GENİTAL SİSTEMİ Ovaryumlar ..............................................................................................16 Ovaryum follikülleri ................................................................................20 Ovulasyon ................................................................................................21
İİÇÇİİNNDDEEKKİİLLEERR
İçindekiler
II
Korpus luteum..........................................................................................25 Tuba uterina .............................................................................................27 Uterus.......................................................................................................27 Genital siklus ...........................................................................................31
BÖLÜM 4 GELİŞİMİN I. HAFTASI
İnsan gelişiminin başlangıcı.....................................................................34 Döllenme..................................................................................................35 Kapasitasyon............................................................................................36 Akrozom reaksiyonu................................................................................36 Spermatozoonun corona radiatayı aşması................................................37 Zona pellucidanın aşılması ......................................................................37 Oosit ve spermatozoon membranlarının kaynaşması ..............................39 Erkek ve dişi pronukleuslarının birleşmesi..............................................40 Zigotun bölünmesi ...................................................................................41 İmplantasyon............................................................................................43
BÖLÜM 5 GELİŞİMİN II. HAFTASI
İki tabakalı germ diskinin oluşması .........................................................46 Gelişimin 8. günü.....................................................................................46 Gelişimin 9. günü.....................................................................................47 Gelişimin 11. ve 12. günleri.....................................................................48 BÖLÜM 6 GELİŞİMİN III. HAFTASI
Üç tabakalı germ diski .............................................................................51 Gastrulasyon ............................................................................................51 Notokordun şekillenmesi .........................................................................53 BÖLÜM 7 EMBRİYONİK DÖNEM
3-8. haftalar arası .....................................................................................57 Ektodermden gelişen yapılar ...................................................................57 Mezodermin farklılaşması .......................................................................60 Somitlerin gelişmesi ve farklılaşması ......................................................61 İntermediate (ara) mezoderm...................................................................65 Lateral mezoderm ....................................................................................65 Endodermin farklılaşması ........................................................................65 4-8. haftalar arasında embriyonun genel yapısı .......................................68
İçindekiler
III
BÖLÜM 8 FETAL DÖNEM
Fetus yaşının hesaplanması......................................................................71 9-12. haftalar arası ...................................................................................72 13-16. haftalar arası .................................................................................72 17-20. haftalar arsı ...................................................................................73 21-25. haftalar arası .................................................................................73 26-29. haftalar arası .................................................................................73 30-34. haftalar arası .................................................................................73 35-38. haftalar arası .................................................................................73 Doğum tarihinin hesaplanması ................................................................73 Fetal büyümeyi etkileyen faktörler ..........................................................74 Fetal tanıda kullanılan bazı yöntemler.....................................................75 BÖLÜM 9 EMBRİYO DIŞI OLUŞUMLAR
Embriyo dışı oluşumlar............................................................................77 Amnion kesesi..........................................................................................77 Vitellus kesesi ..........................................................................................79 Allantois...................................................................................................80 Desidua ....................................................................................................81 Plasenta ....................................................................................................83 Göbek kordonu ........................................................................................87 Çoklu gebelikler.......................................................................................87 BÖLÜM 10 KONGENİTAL MALFORMASYONLAR
Kongenital malformasyonlar ...................................................................89 Genetik faktörlerin neden olduğu anomaliler ..........................................90 Sayısal kromozom anomalileri ................................................................90 Yapısal kromozom anomalileri................................................................92 Mutant genlerin oluşturduğu anomaliler..................................................93 Çevre faktörlerine bağlı gelişen anomaliler.............................................93 İlaçlar ve kimyasal teratojenler................................................................94 Teratojenler olarak enfeksiyon ajanları ...................................................95 Radyasyon................................................................................................96 KAYNAKLAR
Kaynaklar.................................................................................................97 DİZİN
Dizin ........................................................................................................99
Embriyoloji bütün canlıların döllenmeden itibaren türe özgü şekillerini alıncaya kadar geçirdikleri gelişme dönemlerini inceleyen bilim dalıdır. Bu dönem içinde bir tek ana hücrenin bölünmeler sonucunda çoğalıp farklanarak birbirinden farklı hücreleri, dokuları ve sistemleri oluşturmak üzere geçirdiği dönemler incelen-mektedir. Normal, sağlıklı bir bireyin gelişiminin bilinmesi, anormal gelişimlerin nedenlerini ve tedavi yollarını ortaya koymada yardımcı olacağı bir gerçektir.
İnsan embriyolojisi, insanın tek hücreden başlayarak doğumuna kadar olan zaman süreci içinde göstermiş olduğu gelişmeleri inceler. Genel embriyoloji, organların gelişmesinden önceki dönemi genel olarak incelerken, özel embriyoloji her bir doku, organ ve sistemin ayrı ayrı gelişmesini inceler.
İnsanın gelişmesi doğum öncesi ve sonrası dönemlerde devam eder. Doğum öncesi (prenatal) dönem 38-40 hafta ( 9 ay 10 gün) sürer. Bu dönemin ilk üç haftalık bölümüne preembriyonik dönem, 3-8 haftalık bölümüne embriyonel dönem, gelişen canlıya da embriyo denir. Gelişimin 9. haftasından doğuma kadar
GGİİRRİİŞŞ
11
Bölüm 1
2
Şekil 1.1: İnvaginasyon ve evaginasyonunoluş biçimleri.
olan döneme ise fetal dönem, bu dönemde gelişmekte olan canlıya da fetus denir. Klinik olarak, 9 aylık gebelik süresinin üçer aylık dönemlerine trimester adı verilir.
Doğum sonrası (postnatal) dönem bir çok alt döneme ayrılır. Yeni doğan (neonatal) doğumdan sonraki ilk dört haftalık dönemi içerir. Bebeklik (infancy) dönemi doğumdan birinci yıl sonuna kadar uzanır. Çocukluk (childhood) 2 ile 12-13 yaşları arası dönemdir. Ergenlik (puberta) kızlarda 12-15, erkeklerde 13-16 yaş arasıdır. Bu dönemde erkek ve kızlar cinsel olgunluğa erişirler, sekonder cinsel özellikleri gelişir. Gençlik (adolesans) dönemi ergenlik çağından sonraki 3-4 yılı içerir. Erişkin (adulthood) 20-60 yaş arası, yaşlılık ise 60 yaş üzeri dönemdir.
İnsan üremesinde temel olay gelişmedir (development). Döllenme ile haploid sayıda kromozom içeren erkek ve dişi germ hücrelerinin (gamet) birleşmesi (döllenme; fekondasyon) sonucu diploid sayıda kromozom içeren ve embriyonal kök hücre olan zigotun oluşması, embriyolojik gelişimin başlangıcını oluşturur. Zigotun birbiri ardına mitoz bölünmeleri ile yeni hücreler, bunların göçü (migrasyon) ve farklılaşmaları (diferansiyasyon) ile de dokular ortaya çıkar. Bundan sonra dokuların farklılaşmaları ve organizasyonlarında bazı mekaniz-maların etkili olduğu görülür. İnvaginasyon, evaginasyon ve indüksiyon olayları bunlardandır.
İnvaginasyon örtücü dokuya ait hücrelerin altta yer alan bağ dokusu içine doğru çukurcuk, tomurcuk veya eldiven parmağı şeklinde çökmesi olayıdır (Şekil 1.1a). Vücuttaki salgı yapan bezlerin gelişimi genellikle bu şekilde olur.
Evaginasyon örtücü epitel altındaki tabakada bulunan hücrelerin çoğalıp örtücü epiteli kaldırması, tomurcuk veya çıkıntı şeklinde belirmesidir (Şekil 1.1b).
İndüksiyon nispeten farklılaşmış bir embriyonik hücre grubunun daha az farklılaşmış başka bir hücre gru-bunu etkilemesi sonucu onda geli-şimi başlatması olayıdır. Primordial
Giriş
3
germ hücrelerinin sölom epitelini etkileyerek gonadların gelişimini başlatması indüksiyona bir örnektir.
GENEL TANIMLAMALAR Gamet: Erkek ve dişide gametogenez sonucu oluşan haploid sayıdaki germ hücresidir.
Gametogenez: Erkek ve dişide kök germ (döl) hücrelerinin cinsiyet organlarında gelişmesidir.
Spermatogenez: Erkekte kök hücrenin (spermatogonium) olgun germ hücresine (spermatozoon) dönüşünceye kadar geçirdiği olayların tümüdür.
Oogenez: Dişiye ait kök hücrenin (oogonium) olgun yumurta hücresine dönü-şümü için geçirdiği gelişim dönemidir.
Kopulasyon: Erkek ve dişinin çiftleşmesi olayıdır.
Fertilizasyon (fekondasyon): Erkek ve dişi germ hücreleri olan gametlerin bir-leşmesidir (döllenme).
Zigot: Olgun erkek ve dişi germ hücrelerinin (gametler) birleşmesi sonucu oluşan embriyonun ilk kök hücresi.
Segmentasyon: Zigotun birbiri ardına mitozla bölünmesidir (yarıklanma).
Blastomer: Zigotun segmentasyonu sonucunda meydana gelen yavru hücrelere blastomer denir.
Morula: Döllenmeden sonra, mitoz bölünmeler sonucu oluşan 12 veya 16 blasto-merli hücre kümesi.
Blastosist: Döllenmeden sonraki ilk iki hafta içinde oluşan, içinde boşluk (blastosöl) bulunan ve taşlı yüzük görünümünde olan embriyo taslağıdır.
Erkek genital sistemi bir çift testis, genital boşaltım yolları (tubuli rekti, rete testis, duktuli efferentes, duktus epididimis, duktus deferens, duktus ejakulatoryus ve üretra), bu yollara açılan yardımcı bezler (vezikula seminalis, prostat, bulbo-ürotral bezler) ve dış genital organ olan penisten oluşur (Şekil 2.1).
TESTİSLER
Deri ve fibromuskuler yapıdaki skrotum içinde spermatik kordon ile asılı duran testisler hem ekzokrin hem de endokrin salgı yapan bir organdır. Ekzokrin salgısı seminifer tübül adı verilen bileşik tübüler yapıdaki kanalcıklarda yapılır. Salgılama biçimi aktif holokrin tiptedir. Testiküler sıvı ve spermatozoon (spermi-um) testisin ekzokrin salgısını oluşturur. Endokrin salgısı ise Leydig hücrelerinde yapılan steroid yapıdaki testosterondur.
Seminifer tübüller: Çok katlı epitel hücrelerinden oluşan 150-250 μm çapında, 30-70 cm uzunlukta tübüllerden oluşmuştur. Bir testisteki tübüllerin toplam
EERRKKEEKK GGEENNİİTTAALL SSİİSSTTEEMMİİ
22
Erkek Genital Sistemi
5
Şekil 2.1: Erkek genital sistemini oluşturan organların şematik çizimi (Ross, Romrell,Histology A Text and Atlas’tan).
Şekil 2.2: İnsan testisinin kesitinde boşaltım kanallarının şematik görünümü (Ross, Romrell,Histology a Text and Atlas’tan).
Bölüm 2
6
uzunluğu 250 m kadardır. Spermatogenez bu tübüllerde meydana getirilir. Tübüller arasında, bağ dokusu yapısındaki interstisiyel doku yer alır. 1-4 adet tübül bir araya gelerek testis lobüllerini oluşturur. Tübüller lobülün tepesine doğru sonlanırken daralır ve düz tübüller (tubuli rekti) adı verilen kısa bölümü oluşturur (Şekil 2.2).
Düz tübüller seminifer tübüllerin labirent şeklindeki birbiri ile bağlantı yapan rete testis denilen kanallara bağlanmasını sağlar. Rete testis 10-20 adet kanaldan oluşan duktuli efferentes’e bağlanır. Duktuli efferentes de duktus epididimis adı verilen 4-6 m uzunlukta aşırı derecede kıvrıntılı bir kanal ile duktus deferens’e bağlanır. Duktus deferens daha sonra prostata girer; burada duktus ejakulatoryus ile devam ederek prostatik üretra’ya açılır (Şekil 2.1 ve 2.2). Se-minifer epitel iki ayrı hücre grubundan oluşmuştur. Bunlardan biri Sertoli (destek) hücreleri, diğerleri spermatojenik seriyi oluşturan hücrelerdir (Şekil 2.3, 2.4 ve 2.5).
Şekil 2.3: İnsan testisinin şematik çizimi. Sertoli hücreleri ile spermatojenik hücreleriiçeren birkaç seminifer tübül görülmekte (Ross, Romrell, Histology A Text and Atlas’tan).
Erkek Genital Sistemi
7
Sertoli hücreleri bazal lamina üzerine oturmuş lümene kadar uzanan yüksek boylu piramidal hücrelerdir. Çekirdekleri oval şekillidir ve çentikli yapıdadır. Bir tübülde komşu Sertoli hücreleri birbiri ile zonula okludenslerle bağlanarak kan-testis bariyerini oluştururlar (Şekil 2.4, 2.5 ve 2.9). Böylece ekstratübüler aralık-tan intratübüler aralığa (lümen) makromoleküllerin serbest geçişi engellenir ve intratübüler aralıktaki hücrelerin proteinleri kana karışmaz, bunlara karşı antikor yapılması engellenir.
Sertoli hücreleri gelişmekte olan spermatojenik hücrelerin desteklenmesini, korunmasını ve beslenmesini sağlar. Kan–testis bariyerini oluşturarak immüno-lojik korumada görev alırlar. Spermiogenez sırasında artık spermatid sitoplaz-masını fagosite ederek ortadan kaldırırlar. Spermatogenez için gerekli olan testosteronun seminifer tübülde yoğunlaşmasını sağlayan androgen bağlayıcı proteini salgılarlar. Embriyolojik gelişimi sırasında erkek fetuslarda Müller kanalının gerilemesinde etkili olan anti-Müllerian hormonun yapımı Sertoli hücrelerinde gerçekleştirilir.
Şekil 2.4: Sertoli hücreleri ile spermatojenik hücrelerin etkileşimi. MH: myoid hücre,Sg: spermatogonium, PS: primer spermatosir, Sp: spermatid ve Sz: spermatozoonadönüşmekte olan spermatidler.
Bölüm 2
8
Şekil 2.6: Erişkin testisinin genel görünümü. Seminifer tübüllerin (ST) kesitleri oldukça kıvrıntılı
yapısını yansıtan değişik geometrik şekiller göstermektedir. Her tübül interstisiyel bağ dokusu (BD) ile çevrelenmiştir ve tübül içinde bazalden lümene (L) kadar farklı gelişim sürecindeki spermatojenik hücreler yer almaktadır. H-E, X 20.
Şekil 2.7: Bir seminifer tübülün genel görünümü. Seminifer tübüllerin arası myoid hücreler (MH), fibroblastlar (F) ve bağ dokusu (BD) ile doldurulmuştur. Çok katlı seminifer tübül epiteli bir bazal lamina (BL) ile bağ dokusundan ayrılmıştır. Lümene (L) yakın bölgede, epitel içinde koyu boyanmış çekirdekleri ile gelişmekte olan spermatozoonlar (Sz) görülmektedir. Masson trikrom, X 40.
Şekil 2.8: Seminifer tübülün bu kesitinde Sertoli hücresi (SH) soluk boyanmış iri çekirdeği ve belirgin çekirdekçiği ile ayırt edilebilmektedir. Bazal laminaya yakın yerleşimli myoid hücrelerin (MH) hemen üzerinde spermatogoniumlar (SG) yer almaktadır. Bunların hemen üstünde primer spermatositler (PS) ve daha üstte, soluk çekirdekleri ile, spermiogenezin farklı dönemlerindeki spermatidler (Sp) ve lümende (L) spermatozoonlar (Sz) görülmektedir. Toluidin blue, plastik kesit, X 100.
Şekil 2.9: Seminifer tübül epitelinin elektron mikrografı. Sertoli hücresi (SH) soluk boyanmış, çentikli çekirdeği ve belirgin çekirdekçiği ile görülmektedir. Bu hücrelerin apikal bölgesinde gelişmekte olan spermatidler (St) yer almaktadır. Spermatogonium (Sg) ve primer spermatositler (PS). Elektronmikrograf X 5000.
Şekil 2.5: İnsan seminifer tübül epitelinin şematik çizimi (Ross, Romrell, Histology A Text andAtlas’tan).
Erkek Genital Sistemi
9
Şekil 2.6 Şekil 2.7
Şekil 2.8 Şekil 2.9
Bölüm 2
10
Spermatojenik hücreler lümen ile bazal lamina arasında yerleşmiş 4-8 hücre katı oluşturan ve gelişmekte olan hücre serileridir. Bunlar çoğalıp farklılaşan ve sonuçta olgun germ hücreleri olan spermatozoonların oluşmasını sağlayan farklı dönemlerdeki hücreleri temsil ederler (Şekil 2.6, 2.7).
Şekil 2.10: Spermatogenez işleminde spermatogoniumdan spermatozoon oluşuncaya kadargeçen dönemler.
Şekil 2.11: Bazal lamina üzerine oturmuş spermatogoniumların (Sg) Sertoli hücreleriyle (SH) yaptığı komşuluk görülmekte. Sertoli hücrelerinin uzantılarıbağlantı kompleksleri (Ok) ile birbirlerine sıkıca bağlanmışlardır. Elektronmikrograf, X 5000.
Şekil 2.12: Farklılaşma sürecine girmiş olan spermatidlerde akrozomlar ökromatinyapıdaki çekirdek (N) kenarında koyu bölgeler şeklinde seçilmekte. Elektronmikrograf, X 1500.
Şekil 2.13: Olgunlaşama sürecindeki spermatidler. A) Çekirdek yoğunlaşması ve şekillenmesi henüz tamamlanmamış, B) Bir taraftan çekirdek yoğunlaşması tamamlanırken, spermiogenez sürecinin sonlarına doğru spermatidlerin uzamış şekilli olduğu görülmekte. Elektronmikrograf, X 9000.
Şekil 2.14: Spermiogenez sonunda spermatozoon çekirdeği (N) homojen yapısını kazanmış, mitokondrionlar (M) boyun bölgesinden uzanan mikrotübüllerin etrafında yerleşmiştir. Elektronmikrograf X 10000.
Erkek Genital Sistemi
11
Şekil 2.11 Şekil 2.12
Şekil 2.13 Şekil 2.14
Bölüm 2
12
Bir kök hücreden farklılaşıp spermatozoon oluşuncaya kadar geçen döneme spermatogenez denir (Şekil 2.10). Spermatogenez (1) spermatogoniumların bö-lünmeleri ile spermatositlerin meydana geldiği spermatositogenez; (2) spermatositlerin arka arkaya iki defa bölünüp kromozom sayısının ve DNA miktarının yavru hücrelere eşit olarak dağıtıldığı ve sonuçta spermatidlerin oluşturulduğu mayoz devresi; ve (3) spermatidlerin farklılaşarak spermatozoon-lara dönüştüğü spermiogenez devresi olmak üzere üç alt döneme ayrılır (şekil 2.10).
Spermatositogenez, bazal lamina üzerine oturmuş olan spermatogoniumların bir seri mitoz geçirmeleri ile oluşur (Şekil 2.11). Mitoz bölünmeler sonucunda ya farklılaşmamış Tip A spermatogoniumlar’ı (stem, kök hücreler) ya da Tip B spermatogoniumlar’ı verirler. Tip B spermatogoniumların mitoz bölünmeleri ile primer spermatositler oluşur (Şekil 2.10). Primer spermatositler 46 kromozomlu-durlar (44+XY) ve oluştuktan hemen sonra birinci mayoz bölünmeyi geçirirler ve 23 kromozomlu (22+X veya 22+ Y) sekonder spermatositler’i oluştururlar.
Sekonder spermatositler de ikinci mayoz bölünmeyi geçirerek 23 kromozomlu spermatidler’in oluşmasını sağlarlar. Bu işlem sonucunda bir spermatogoniumdan 4 adet spermatid oluşur.
Spermatidler yuvarlak şekilli hücrelerdir ve spermiogenez denilen bir farklılaşma süreci geçirirler. Bu farklılaşma sırasında akrozom oluşur, kuyruk gelişir, çekirdeğin şekli ve büyüklüğü değişir, kromatin yoğunlaşır ve artık spermatid sitoplazması uzaklaştırılır. Sonuçta olgun bir spermatozoona dönüşür (Şekil 2.12, 2.13A ve B, 2.14). Spermiogenez olayı spermatidlerin Sertoli hücre sitoplazma-sının yapmış olduğu girintiler içinde gerçekleştirilir (Şekil 2.5).
Spermatogoniumdan spermatozoon oluşumuna kadar geçen spermatogenez evresi yaklaşık 64 gün sürer. Tip B spermatogoniumdan spermatozoonun oluşması 16-17 gün, spermatidin spermatozoona dönüşümü 8-10 gündür.
Spermatozoonlar
Olgun erkek germ hücreleri olan spermatozoonlar (spermium) 50-70 μm uzunlu-ğunda hareketli hücrelerdir. Genetik bilgiyi taşıyan baş ve hareketi sağlayan kuyruk (filagellum) bölümlerinden oluşmuştur (Şekil 2.15).
Baş, önden oval, yandan armut biçimli bir görünüme sahiptir; çekirdek ve akrozomdan oluşur (Şekil 2.14). Akrozom zarla çevrilidir ve çekirdeğin 2/3’lük ön kısmını saracak şekilde başın ön kısmına yerleşmiştir, hyalurinidaz, nörominidaz, akrozin ve asit fosfataz gibi hidrolitik enzimleri içerir. İçerdiği enzimler döl-lenme olayı için çok önemlidir. Hyalurinidaz enzimi oosit II çevresindeki corona
Erkek Genital Sistemi
13
Şekil 2.15: Erkek olgun germ hücresiolan spermatozoonun şematik çizi-minde bölümleri görülmekte. Başınön bölgesinde, akrozomun çekirdeğiörttüğünü dikkat ediniz.
radiata’yı oluşturan hücresel yapıları birbirine bağlayan hyaluronik asitin çözülmesinde görev alır. Spermatozoon, sahip olduğu akrozom sayesinde, ovumu döllerken birkaç engeli rahatlıkla geçer. Çekirdek baş kısmının büyük bir bölümü-nü doldurur. Kromatini heterokromatin tipindedir.
Kuyruk boyun, orta parça, esas parça ve son parça olmak üzere dört parçadan oluşmuştur. Boyun Spermatozoonun başını orta parçaya bağlar. Eklem gibi oynak olup spermatozoon hareketlerinde yönlendirici rolü vardır. Orta parça 9+9+2 düzeninde dairesel dizilmiş mik-rotübüller ve heliks şeklinde yerleşmiş mito-kondrionlardan oluşmuştur. En dışta hücre zarı bulunur. Mitokondrionlar Spermato-zoonun hareketi için gerekli enerjiyi üretirler. Esas parça 9+9+2 düzeninde mikrotübül yapısına sahiptir. Bu kısım spermatozoonun ilerletilmesinde görev alır. Son parça çeşitli bölümlerinde sonlanan 9 çift mikrotübül içerir (Şekil 2.15).
Spermatozoona hareketliliği sağlayan ana parça kuyruktur. Hareketliliği kuyruğa yerleşmiş olan kontraktil elemanlarla olur. Spermatozoon dakikada 3-3.5 mm kadar yol kat eder. Dişi genital yollarda mevcut olan sıvı akıntısına karşı hareket edebilme niteliği taşırlar. Akıntı, tuba uterinadan uterusa, oradan da vagina yönüne doğrudur. Sperma-tozoonların bu akıntıya karşı hareket edebilme özelliğine pozitif (+) rheotaksis denilir. Dişi genital organlarda bulunan bazı kimyasal maddeler spermatozoonun oosit II’ye ulaşmasını teşvik ederler; bu olaya da pozitif (+) kemotaksis adı verilir. Dişi genital yollardaki akıntının hızı saniyede 3-4 μm kadardır. Bu hız 25 μm olursa spermatozoon yumurta hücresine ulaşamaz.
Spermatozoonların hayat süreleri ortamın pH’sına ve enerji kaynağı olan fruktozun miktarına bağlıdır. Spermatozoonun hayat süresi vaginada (asidik ortam) 40-60 dakika, uterus boynunda (serviks) 48 saat, uterus içinde 10-20 saat, tuba uterinada 15-20 saattir.
Semen ejakulasyon ile dışarı atılan sıvıdır. Genital boşaltma yollarına açılan bezlerin salgıları ve içindeki spermatozoonlar semeni (ejakulat) oluşturur. Sağlıklı genç bir insanın ejakulasyonu 3-5 ml kadardır. 1 ml ejakulat içinde 60-120 milyon
Bölüm 2
14
spermatozoon bulunur, bunların % 15-20’si anormal yapıdadır. Normal fertilite sınırı 50 milyon spermatozoondur. 1 ml’de 50 milyondan az spermatozoon bulunursa buna oligospermi; hiç spermatozoon yoksa azospermi denir. Spermato-zoonlar hareketsiz ise nekrospermi adını alır. Semenin pH’sı 7-9’dur, hava ile temas ettiğinde 20-30 dakikada pıhtılaşır.
İnterstisiyel doku: Testisin seminifer tübülleri arasındaki boşluklar, kan ve lenf damarları ile sinirleri içeren bağ dokusundan oluşmuştur. Bu bölgeye interstisiyel doku denir. Bu bölge içinde fibroblastlar, mast hücreleri, makrofajlar ve Leydig (interstisiyel) hücreleri yer alır (Şekil 2.16 ve 2.17). Leydig hücreleri sekonder seks karakterlerinin (kıllanma, ses kalınlaşması gibi) gelişimini etkileyen steroid yapısındaki testosteron hormonunu sentezlerler.
Şekil 2.16: İnterstisiyel doku içinde yuvarlak çekirdekleri ve bol lipid damlacığı içerensitoplazmaları ile Leydig hücreleri (LH) ayırt edilmekte.Bir Leydig hücresinde Reinkekristalı gözlenmekte. Seminifer tübül (ST). Toluidin blue, plastik kesit, X 100.
Şekil 2.17: Bir Leydig hücresinin elektronmikrografı, X 5000.
2.16 2.17
Erkek Genital Sistemi
15
Testisin histofizyolojisi Spermatogenez için ısı çok önemlidir. 37 0C olan vücut sıcaklığı spermatozoon gelişimini olumsuz yönde etkiler. Testisin ısısı yaklaşık olarak 35 0C’dir ve bu ısı testisteki mevcut mekanizmalarla kontrol altında tutulur. Embriyonik gelişim sırasında testisin inişindeki bir bozukluk (kriptorşidizm) sonucunda testisler karın içinde 37 0C’de kalırlar. Bu olay spermatogonium yapımında gerilemeye sebep olur.
Kötü beslenme, alkolizm, uyuşturucu madde, ilaç ve sigara bağımlılığı spermato-zoon yapımında azalmaya ve bozuk spermatozoon yapısının gelişimine neden olur.
Spermatogenez üzerine en etkili faktör hormonlardır. Spermatogenez hipofizden salgılanan follikül stimülan hormon (FSH) ve luteinizan hormonların (LH) etkisi altındadır. LH, interstisiyel (Leydig) hücrelerini etkileyerek spermatojenik hücrelerin gelişimi için gerekli olan testosteron hormonunun salınımını uyarır. FSH ise Sertoli hücrelerinden androgen bağlayıcı proteinin salınımını teşvik eder. Androgen bağlayıcı protein testosteron ile bağlanır ve bu hormonu seminifer tübül lümenine taşır.
Erkek genital bezler Seminal veziküller iki adet oldukça dolambaçlı tüplere sahip bir bezdir. Viskoz, sarımsı renkte, fruktoz, sitrat, inositol, prostaglandin ve değişik proteinler içeren bir salgı sentezlerler. Bu salgı içindeki karbonhidratlar spermatozoonlar için ge-rekli enerji kaynağını oluştururlar. İnsan ejakulatının yaklaşık % 70’i seminal veziküllerden salgılanır.
Prostat bileşik tübülo-alveoler bir bezdir. Prostatik sıvıyı üretirler. Bu sıvı ejakulasyon sırasında itme gücü için gereklidir.
Bulboüretral (Cowper) bezleri mukus salgılayan basit kübik epitelle döşeli tübülo-alveoler bezdir. Salgısı taze iken kaygan, berrak mukus özelliğindedir.
Dişi genital sistemi iki ovaryum, iki genital boşaltma yolları (tuba uterina), uterus ve vaginadan oluşan iç genital organlar (Şekil 3.1) ile mons pubis, klitoris, labia minor ve labia major’dan oluşan dış genital organlardan meydana gelmiştir. Dişi genital sistemi ilk adet kanaması (menarş) ile 28 günlük siklik değişikliklerin azalıp kaybolduğu dönem (menopoz) arasında aktif görev yapar.
OVARYUMLAR Ovaryumlar sağda ve solda olmak üzere pelvis boşluğunun iki yanında yer alan yaklaşık 3 cm uzunlukta, 1,5 cm genişlikte ve 1 cm kalınlıkta olan bir çift organdır. Ovaryumların görevi dişi cins hücrelerini üretmek ve bu üretim üzerine etkili olan hormonları salgılamaktır.
DDİİŞŞİİ GGEENNİİTTAALL SSİİSSTTEEMMİİ
33
Dişi Genital Sistemi
17
Şekil 3.1: Dişi genital sisteminin lateralden ve frontalden, bölümlerini gösteren şematik çizimler. (Ross, Romrell, Histology A Text and Atlas’tan).
Bölüm 3
18
Şekil 3.2: Bir ovaryum kesitinin şematik çizimi. (Ross, Romrell, Histology A Text and Atlas’tan).
Ovaryum yüzeyi, dıştan germinal epitel adı verilen tek katlı yassı veya izoprizmatik hücrelerle örtülüdür. Epitel altında, bağ dokusu yapısındaki tunica albuginea yer alır. Ovaryumun içteki medullar bölgesi gevşek bağ dokusu ve damardan zengin bir yapı gösterirken, dıştaki korteks bölgesi bol miktarda ve gelişimin değişik dönemlerindeki ovaryum folliküllerini içerir (Şekil 3.2, 3.5 ve 3.6).
Ovaryum follikülleri bir yumurta hücresi (oosit) ve bunun etrafında sıralanmış bir veya daha fazla sıralı follikül (granulosa; stromal) hücrelerinden oluşurlar. Yumurta hücrelerinin gelişmesi follikül içinde olur. Bu gelişme olayına oogenez adı verilir. Oogenez fetal dönemde başlar, menopoza kadar devam eder.
Germ hücrelerinin çoğalması fetal hayatta başlar. Dişi germ hücresinin ilk ana hücresi oogoniumdur. Primordial germ hücreleri olan oogoniumlar embriyonal hayatın 1. ayından sonra vitellus kesesinin endodermi içindeki hücrelerin farklılaşmasıyla ortaya çıkar. Bu hücreler genital kabartı bölgesine göç ederek burada mitoz bölünmeler geçirirler. Mitoz bölünmeler fetal hayatın 6. ayına kadar devam eder. Bu zamanda her bir ovaryum 3 milyonun üzerinde oogonium içerir.
Dişi Genital Sistemi
19
Fetal hayatın 3. ayının başlangıcında bazı oogoniumlar I. mayoz bölünmenin profazına girerler ve primer oosit (oosit I) haline dönüşürler. Bu arada bazı oositlerde atrezi adı verilen gerileme görülür.
Doğuma yakın bütün primer oositler I. mayoz bölünmenin profaz safhasını bitirerek metafaza girmeden dinlenme safhasına geçerler. Primer oositler pubertaya kadar dinlenme safhasında kalırlar ve I. mayoz bölünmeyi ovulas-yondan az önce tamamlarlar. Doğumda primer oositlerin toplam sayısı 700.000 ile 2.000.000 arasındadır. Doğumdan sonra yeni primer oosit oluşmaz. Pubertaya gelindiğinde bir genç kızın her iki ovaryumundaki folliküllerin sayısı yaklaşık 400.000 kadardır.
Bir kadından, her bir menstrual siklusta (ortalama 28 günde bir) ovaryumlardan sadece bir ovum serbest bırakılır. Bir kadının cinsel hayatının 35-40 yıl kadar devam ettiği kabul edilirse, bu süre içinde 450 kadar yumurta hücresinin serbest bırakıldığı görülecek, geri kalan bütün folliküller gelişmeden atreziye uğrayıp dejenere olacaklardır. Atrezi, folliküllerin gerilemesi olayıdır; follikülün gelişimi sırasında, olgunlaşmanın herhangi bir evresinde oluşabilir. FSH’ın eksikliğinin gerilemede büyük rol oynadığı bilinmektedir.
Spermatogenez ile oogenez arasındaki farklılıklar:
1. Spermatogenez devamlıdır, oogenez 28 günlük periyotlarla ritmiktir.
2. Spermatogenez, puberta ile birlikte çoğalma, büyüme ve olgunlaşma evrelerini gösterirken, oogenezde çoğalma intrauterin hayatta başlar, doğumla devam eder, puberta ile de büyüme ve olgunlaşma gösterir.
3. Spermatogenezde, bir spermatogoniumdan birbirine eşit ve hepsi aktif dört spermatozoon oluşurken, oogenez sonucunda, bir oogoniumdan bir ovum ve üç kutup hücresi şekillenir.
4. Spermatogenezde dinlenme ve bekleme evreleri görülmez. Oogenezde, doğumla puberta arasında birinci dinlenme evresi, puberta ile menopoz arasında da ikinci dinlenme evreleri gösterir.
5. Spermatogenezde, spermatidlerin spermatozoona dönüşmesini sağlayan, mor-folojik değişimin olduğu spermiohistogenez evresi bulunurken oogenezde bu tür bir değişim gözlenmez.
Bölüm 3
20
a
b
c Şekil 3.3: Gelişmekte olan fol-liküller. a: primordial follikül; b:erken primer follikül ve c: geçprimer follikül.
Ovaryum follikülleri Folliküllerin gelişmesi primordial folliküllerin farklanması ile başlar. Primordial follikül oosit ve bunun etrafındaki yassı şekilli folliküler hücrelerden oluşmuştur. Primordial follikül oositi büyük bir çekirdek ile belirgin bir çekir-dekçiğe sahiptir (Şekil 3.3a ve 3.7).
Primordial folliküller ovaryumda tunika albu-ginea’nın hemen altına yerleşmişlerdir (Şekil 3.6). Bu folliküller büyüyüp olgun follikül haline dönüşürken önemli değişiklik gösterirler. Önce primer oositler büyür, çevrelerindeki tek katlı yassı follikül hücreleri kübik hale gelir. Bu dönemden itibaren folliküle primer follikül adı verilir (Şekil 3.3 a,b). Follikül hücreleri mi-toz bölünmeler ile çoğalırlar ve oosit etrafında çok katlı follikül epitelini (granulosa tabakası) oluştururlar (Şekil 3.3c). Oosit ile granulosa arasında, hem oosit hem de granulosa hücreleri tarafından yapılan zona pellucida belirir. Bu arada follikül çevresindeki ovaryum stroması sıklaşır ve theka folliküli şeklinde farklılaşır (Şekil 3.4a ve 3.8). Theka folliküli kan damar-ları ve hücrelerden zengin theka interna ve sıkı bağ dokusu özelliğinde theka eksterna taba-kalarına ayrılır (Şekil 3.4b). Theka interna hüc-releri steroid sentezi yapan hücrelerin tipik özelliklerine sahiptir.
Primer follikül yaklaşık 0.2 mm kadar büyük-lüğe eriştiğinde granulosa hücreleri arasında düzensiz ve içi follikül sıvısı ile dolu boşluklar oluşmaya başlar . Bu dönemden sonra folliküle sekonder (veziküler, antral) follikül adı verilir. Follikül sıvısı granulosa hücreleri tarafından salgılanır. Folliküler boşlukların birleşmesi ile at nalı şeklinde tek bir boşluk haline dönüşür (Şekil 3.4 a, 3.10 ve 3.11).
Dişi Genital Sistemi
21
Şekil 3.4: a: granuloza hücreleri arasında boş-luğun oluştuğu sekonder follikül ile b: gelişiminitamamlamış bir tersiyer (Graff) follikül.
A
B
Follikül boşluğundaki sıvı içinde, theka interna hücreleri tarafından üreti-len östrogen hormonu bulunur.
Bir taraftan primer oositin büyümesi devam ederken bir taraftan granulosa hücrelerinin yığılışında farklılıklar ortaya çıkar. Oosit follikülün bir tarafına doğru itilir, oositi kuşatan granulosa hücreleri oositi follikül du-varına bağlayan bir yığılma oluşturur-lar, buna cumulus oophorus adı verilir (Şekil 3.4b, 3.12). Oosit çevresindeki granulosa hücreleri de ışınsal tarzda dizilerek corona radiata’yı meydana getirirler (Şekil 3.12, 3.13). Genital siklusun 14. gününe yakın dönemde 2.5 cm’lik bir çapa erişen bu folliküle de tersiyer (Graaf) follikül denir (Şe-kil 3.4b, 3.11).
Ovulasyon Pubertadan 40-50 yaşlarına (menopoz) kadar devam eden her 28 günlük genital siklusun ortasında (14. gün) tersiyer folliküldeki oositin olgunlaşa-rak ovaryumdan atılmasına ovulasyon
denir. Ovulasyon öncesi artan follikül sıvısı ile tersiyer follikül oldukça irileşir ve ovaryum yüzeyinde bir şişkinlik şeklinde belirir. Cumulus oophorus hücreleri yavaş yavaş bir-birinden ayrılır. Follikül stigma fol-liküli adı verilen yerden çatlayınca oosit corona radiata ile birlikte follikül sıvısının yardımıyla sürüklenerek dışarı atılır. Atılan yumurta hücresinin fimbria ovarica’lar tarafından tutularak tuba uterinaya girmesi sağlanır.
Ovulasyon östrogen hormonunun etkisi altındaki LH’ın üretiminin yükselmesiyle başlar (Şekil 3.22). LH en yüksek seviyeye ulaştığında primer oosit birinci mayoz bölünmesini ovulasyondan az önce tamamlar. Sonuçta büyük, sitoplazma
Bölüm 3
22
Şekil 3.5 Şekil 3.6
Şekil 3.7 Şekil 3.8
Dişi Genital Sistemi
23
yönünden zengin sekonder oosit ile sitoplazmadan fa-kir küçük I. kutup hücresi (I. polar body) oluşur. Se-konder oosit hemen ikinci mayoz bölünmesine girer ancak oosit spermatozoon tarafından döllenirse bölün-me tamamlanır. II. mayoz bölünme sonucunda büyük sitoplazmalı bir hücre ovum ve küçük II. kutup hücresi oluşur (Şekil 3.9).
Genellikle her siklusta iki ovaryumun birinden dönü-şümlü olarak bir adet se-konder oosit atılır. Bazen birkaç ovulasyon da olabi-lir, bu da ikizlik veya çoklu gebeliğe sebep olur.
Şekil 3.5: Ovaryum, korteks (K) ve medulla (M) bölümlerine sahiptir. Kortekste gelişimin değişik safhalarında olan çok sayıda follikül (F), medullada ise bol miktarda kan damarı bulunur. Damarları taşıyan mesovaryum (MO) medullaya açılır. H-E, X 4.
Şekil 3.6: Ovaryum dıştan germinal epitel (GE) ile örtülüdür ve altında tunika albuginea (TA) yer alır. Kortekste çok sayıda primordial (P), primer (PF) ve sekonder (SF) follikül ile korpus luteum (KL) görülmekte.Van Gieson, X 10.
Şekil 3.7: Primordial folliküller tek sıralı yassı stromal hücrelerle çevrili, iri nukleusluhücrelerdir. Toluidin blue, X 20.
Şekil 3.8: Primer folliküller başlangıçta tek sıralı küboidal granulosa hücrelerine sahip ikenileri dönemde bunlar mitozla çoğalarak oosit (O) etrafında çok katlı hale geçerler. Granulosa hücreleri (GH) oositten zona pellucida (ZP) ile ayrılmıştır ve dışta theka tabakası (T) belirginleşmiştir. Toluidin blue, X 10.
Şekil 3.9: İnsan ovumunun ve kutup hücreleriningelişimi.
Bölüm 3
24
Şekil 3.10 Şekil 3.11
Şekil 3.12 Şekil 3.13
Dişi Genital Sistemi
25
Şekil 10: Bir sekonder follikülün ışık mikroskobunda görünümü. Oosit (O), zona pellucida (ZP), granulosa hücreleri (GH) ve theka tabakası (T) ile iki primer follikül (PF) görülmekte. Toluidin blue, X 20.
Şekil 11: Bir ovaryumda primer (PF),sekonder (SF) ve tersiyer (TF) folliküller.Tersiyer follikülde oositin (O) follikül boşluğu içinde yerleşimine dikkat ediniz. Toluidin blue, X 10.
Şekil 12: Yüksek büyütmede bir tersiyer follikülde oosit (O), bunu çevreleyen zona pellucida (ZP) ve bunları kuşatan granulosa hücrelerinin oluşturduğu corona radiata (CR) görülmekte. Bu yapı cumulus oophorusu (CO) oluşturan hücrelerle follikül duvarına tutturulmuş durumdadır. Toluidin blue, X 20.
Şekil 13: Tersiyer follikülde bir oositin genel görünümü. Oosit (O) kalın bir zona pellucida (ZP) ile çevrelenmiştir. Zona pellucidanın dışındaki granulosa hücreleri ışınsal tarzda dizilerek corona radiatayı (CR) oluşturmuşlardır. Toluidin blue, X 40.
Corpus luteum Ovulasyondan sonra ovaryumda kalan folliküllerdeki granüloza hücreleri ve theka interna hücreleri LH’ın etkisi altında corpus luteum (sarı cisim) adı verilen bir iç salgı bezine dönüşür. Granulosa hücreleri steroid sentezi yapan granulosa lutein hücrelerine, theka interna da theka lutein hücrelerine dönüşürler. Corpus luteum progesteron ve östrogen hormonlarını salgılar. Corpus luteum gelişirken theka internadaki damarlar yırtılır ve follikül boşluğuna kan dolar, bu yapıya corpus hemorrajicum, kırmızı renginden dolayı da corpus rubrum adı verilir (Şekil 3.14). Ovulasyondan 2-3 gün sonra corpus rubrum yerine sarı cisim oluşmaya başlar. Granuloza hücreleri sarı renkli ince lipid tanecikleri ile dolar ve granuloza lutein hücrelerine dönüşür. Bu hücreler progesteron hormonunun yapımında görev alırlar. Sarı cisim ovulasyondan bir hafta sonra etkinliğinin en yüksek noktasındadır.
Eğer gebelik olmamış ise corpus luteum 8. günden itibaren gerilemeye başlar. ancak 14 gün aktif kalır, buna corpus menstruationis (corpus luteum periodicum) denir (Şekil 3.15), progesteron ve östrogen yapımı ise yavaş yavaş azalır. Corpus luteumdaki hücrelerin yerine bağ dokusu dolmaya başlar, buna cor-pus albicans denir. Eğer döllenme olmuş ve gebelik söz konusu ise corpus luteum büyür ve gebelik corpus luteumu (corpus luteum gravidatis, corpus luteum verum) adı verilir. Corpus luteum gravidatis gebeliğin 5. ayına kadar varlığını sürdürür (Şekil 3.14). Bu arada olgunlaşan plasenta progesteron yapımını üst-lenmeye başladığından corpus luteumda progesteron yapımı azalmaya başlar ve yavaş yavaş geriler, arta kalan corpus albicans ovaryumda sürekli olarak kalır. Ovaryumdaki bu şekilde kalmış olan corpus albicansların sayısı belirlendiğinde o kadının kaç defa hamile kaldığı tespit edilmiş olur.
Bölüm 3
26
Şekil 3.14: Gelişmekte olan ovaryum follikülleri ile korpus luteumun değişimi.
Corpus luteumun üç ana görevi vardır;
1. Salgıladığı progesteron hormonu ile uterus mukozasını zigotun implantasyo-nuna uygun hale getirir.
2. Progesteron hormonu aracılığı ile uterus kaslarının kasılmasını engelleye-rek uterus duvarına gömülmüş olan embriyo taslağının atılmasına engel olur.
3. Progesteron hormonu ile follikül ge-lişimini engelleyerek gebelik sırasında yeni bir ovulasyonu, dolayısıyla ikinci bir gebeliğin oluşmasını engeller.
Şekil 3.15: Menstruasyon korpus luteumu-nun genel görünümü. Merkezinde ovulasyon-dan sonra kan pıhtısı kalmış ve granulosalutein hücreleri ile çevrelenmiştir (Burkitt,Young, Heatth, Wheater's Functional Histo-logy'den).
Dişi Genital Sistemi
27
Şekil 3.16: Tuba uterina muskuler bir kanal yapısı gösterir. Duvarını mukoza (M), musku-laris (Mu) ve seroza (S) tabakaları oluşturur. Tuba uterinanın lümeni (L) çok sayıda muko-zal katlantılar ile doldurulmuştur.
TUBA UTERİNA (Salpings, Fallopian tüpleri, oviduct) Bir ucu uterus içi boşluğuna diğer ucu ovaryuma yakın periton boşluğuna açı-lan 12-15 cm uzunlukta hareketli bir tüptür. Ovaryuma yakın sonlanan ser-best ucu fimbria ovarica adı verilen saçak benzeri uzantılara sahiptir. Tuba uterina, ovulayonla atılan sekonder oositin fimbrialar yardımı ile alınıp uterusa doğru taşınmasında, sekonder oositin döllenmesinde, zigotun geli-şiminin başlangıç yeri olarak uygun bir ortam sağlamada görev alır. Anatomik olarak, huni biçiminde genişleme göste-ren fimbriaların bulunduğu infundibu-lum, tuba uterinanın 2/3’lük en uzun kısmını oluşturan ampulla, uterus duva-rına komşu, oldukça kısa olan istmus ve uterus duvarı içindeki 1 cm kadar bir bölümü intramural (interstisiyel) bölüm olmak üzere 4 bölüme ayrılır (Şekil 3.1).
Tuba uterina duvarı mukoza, muskularis ve seroza olmak üzere üç histolojik taba-kadan oluşmuştur. Mukoza lümene uza-nan kıvrımlı bir yapı gösterir. Epiteli tek katlı prizmatik tiptedir, silialı ve salgı yapıcı hücrelerden oluşmuştur. Muskularis içte sirküler veya spiral, dışta uzunlamasına seyreden düz kaslardan, seroza visseral peritondan oluşmuştur (Şekil 3.16).
UTERUS Uterus, tepesi aşağıda, delik koni biçiminde kalın duvarlı bir organdır. Yaklaşık 7 cm uzunlukta, 5 cm genişlikte, 2-3 cm kalınlıktadır. Tuba uterinada döllenmiş olan zigotun gömülüp embriyonal ve fetal gelişimlerini tamamladığı yerdir. Anatomik olarak 4 bölüme ayrılır. Fundus tuba uterinaların açılma yerinin yukarısındaki en üst bölümdür. Korpus genişlemiş ana gövde kısmıdır. İstmus hafifçe daralmıştır, korpus ile serviks arasındaki bağlantı bölümünü oluşturur.
Bölüm 3
28
Şekil 3.17: Uterus endometriumunun tabakala-rı ve kan damarlarının seyri (Ross, R0mrell, AText and Atlas'tan).
Serviks silindirik şekilli en alt bölüm-dür, bir bölümü vagina içine girer (Şekil 3.1).
Histolojik olarak uterus duvarı üç taba-kadan oluşur. Bunlar içten dışa doğru endometrium, myometrium ve perimet-riumdur (Şekil 3.1, 3.18).
Endometrium Endometriumun başlıca görevi geç blas-tosist dönemindeki zigotun implantasyo-nuna zemin hazırlamak ve plasentanın anneye ait olan kısmını oluşturmaktır. Endometriumun tek katlı prizmatik epi-teli silialı ve salgı yapıcı hücrelerden oluşmuştur. Lamina propria oldukça ka-lındır, burada basit tübüler yapıda uterus bezleri bulunur. Endometriumun yapısı ovaryumdan salgılanan hormonların et-kisi altında pubertadan başlayıp meno-poza kadar süren ve 28 günde bir tekrar eden periyodik değişiklikler gösterir. Buna uterinal siklus denir (Şekil 3.22).
Endometrium duvarı, endometrium fonksiyonalis ve endometrium bazalis olmak üzere yapı ve görev açısından iki tabakaya sahiptir (şekil 3.17).
Endometrium fonksiyonalis, endometriumun 2/3’lük uterus boşluğunu çevrele-yen bölümünü oluşturur. Bu kısım uterinal siklusun sonunda yıkım ve dökülmenin olduğu adet kanaması (menstruasyon) ile dışarı atılan bölümdür.
Endometrium bazalis ise geri kalan 1/3 kısmı oluşturur. Burası menstruasyon ile atılmış olan endometrium fonksiyonalisin yeniden oluşturulmasını sağlar. Dökülen hücrelerin kaynağı bazalis tabakasındaki uterus bezlerinin taban bö-lümlerinde kalan hücrelerdir. Bunlar çoğalarak yüzeye doğru göç ederler.
Endometriumdaki kan damarlarının menstruasyonda ve plasentanın oluşmasında özel öneme sahip olduğu bilinmektedir. Endometrium bazalis düz arterler, endometrium fonksiyonalis son derece kıvrımlı spiral arterler tarafından beslenir
Dişi Genital Sistemi
29
(Şekil 3.7). Menstruasyon döneminde yalnız spiral arterler östrogen ve progesteron hormonlarının etkisi altında kalır.
Endometrium 28 günde bir periyodik değişikliklere uğrar. Buna uterinal veya endometrial (menstrual) siklus denir. Uterinal siklus menstruasyon, proliferasyon ve sekresyon evreleri olmak üzere üç döneme ayrılır. Adet kanamasının başladığı gün uterinal siklusun birinci günü olarak kabul edilir (Şekil 3.22).
Menstruasyon evresi: Döllenme ve ovumun implantasyonunun olmaması durumunda corpus luteumun görevi ovulasyondan 14 gün sonra sona erer. Bu durumda kandaki progesteron ve östrogen seviyesi süratle azalır. Bu hormonların etkisinde olan endometriumda nekroz başlar. Önce spiral arterlerde kıvrılma artar, kan akımı yavaşlar. Arterlerin daha da sıkışması ile endometrium fonksiyonalise kanın gelmesi engellenir ve iskemi başlar. İskemiye bağlı olarak yıpranan arterler yırtılır ve kan endometriuma yayılır. Nekrotik endometrium fonksiyonalis uterus bezlerinin enzimlerinin etkisiyle de parçalanır(Şekil 3.19). Kanla birlikte endometrium, bezler ve stroma menstrual kanama olarak atılır. Menstrual ka-nama uterinal siklusun birinci gününde başlar, 4-5 gün devam eder. Bu dönemde kaybedilen kan miktarı 35-40 ml kadardır.
Bir kızın ilk adet kanaması gördüğü zamana menarş, periyodik değişikliklerin düzensizleşip kesildiği döneme menopoz denir. Eğer adet kanaması normal sınırlar içinde ise ömenore, seyrek olmasına oligomenore, sık olmasına da polimenore adı verilir. Hipomenore kanama miktarının az olması, hipermenore kanamanın normalden çok olması, dismenore ise menstruasyonun ağrılı olmasıdır.
Proliferasyon evresi: Menstruasyonun sonlanması ile başlar. Menstruasyon sırasında endometrium fonksiyonalis tamamen dökülür, geride sadece endo-metrium bazalis ile buradaki uterinal bezlerin taban bölümleri ve spiral arterlerin alt parçaları kalır. Bu evrenin başlangıcında yeni siklusun ovaryum follikülü de olgunlaşmaya başlar ve gelişen follikülden salınan östrogen hormonu miktarı artar; bu salgı bazal endometrial bezlerde ve stromada mitotik aktiviteyi uyarır (Şekil 3.22). Bezlerin bazalindeki epitel hücreleri çoğalarak endometrium fonksiyonalis bezlerini yeniden oluşturur. Spiral arterler gelişen endometrium fonksiyonalis içine doğru dallanırlar (Şekil 3.20). Bu evre uterinal siklusun 4. günü başlar, 15-16. güne kadar devam eder. Hipofizden salınan LH bu dönemde en üst seviyededir (Şekil 3.22).
Bölüm 3
30
Şekil 3.18 Şekil 3.19
Şekil 3.20 Şekil 3.21
Dişi Genital Sistemi
31
Sekresyon evresi: Uterinal siklusun 15-16. gününde başlar, 27. gününe kadar devam eder. Bu dönemde ovulasyon gerçekleşmiş LH’ın etkisi ile corpus luteum oluşmuştur (Şekil 3.22). Korpus luteumdan salınan progesteron ve östrogenin etkisi ile endometrium kalınlaşır, bezleri uzar ve mukoid özellikli glikojenden zengin salgı salgılarlar. Kan damarları genişler, hücreler glikojen ve lipid depolayarak desidua hücrelerine dönüşür (Şekil 3.21).
Sekresyon evresinde hiperemi, ödem, besin depolama, aktif salgılama ve desidua hücrelerinin oluşması, döllenme gerçekleşmiş ise, tuba uterinada oluşan blastosistin gömülmesi ve gelişmesi için uygun bir ortamın oluşturulması demektir. Eğer döllenme olmamış ise bu dönemin sonunda menstruasyon yeniden başlar.
GENİTAL SİKLUS Puberta ile dişi organizmada başlayan ritmik değişikliklere genital siklus denir. Ovarial siklus ve uterinal siklus olmak üzere birbiri ile tamamen bağımlı iki siklustan oluşur. Ovarial siklus ovulasyonla, uterinal siklus menstruasyonla belirlenir.
Ovarial siklus ovaryumda meydana gelir. Bu, primer, sekonder ve tersiyer folliküllerin gelişmesini, ovulasyonu ve corpus luteumun dahil olduğu ritmik değişimleri içerir. Ovarial siklusun gelişimi hipofizden salgılanan FSH ve LH’ın etkisi altındadır (şekil 3.22). FSH follikülleri stimüle edip uyaran, olgunlaştıran hormondur. LH ovulasyondan sonra ovaryumda kalan follikül bölümünden corpus luteumun gelişmesini ve theka luteinizan hücrelerin oluşmasını etkiler.
Uterinal siklus, ovarian siklusla eş zamanlı ve ovaryumdan salınan hormonlara bağlı olarak uterus endometriumunda meydana gelen siklik değişikliklerdir (Şekil 3.22).
Şekil 3.18: Proliferasyon evresindeki uterusun histolojik kesitinde uterus bezlerinin bulunduğuendometrium (En) ile myometrium (My) ve en dışta ince perimetrium (Pe) tabak-aları görülmekte. H-E, X 10.
Şekil 3.19: Menstruasyon evresinde uterus endometriumunda stromaya dağılmış kan ve bozulmuş endometrium bezleri (B). H-E, X 20.
Şekil 3.20: Proliferasyon evresinde uterus endometriumundaki kıvrıntılı basit tübüler bezler (B), bağ dokusu stroması (BD) içinde lümene (L) kadar uzanmaktalar. H-E, X 20.
Şekil 3.21: Sekresyon evresinde uterus endometriumu. Endometriumda çok sayıda, genişlemiş,lümenleri salgı maddesi ile doldurulmuş bezler (B) yer almaktadır. My; myome-trium. H-E, X 20.
Bölüm 3
32
Şekil 3.22: Hormonal, ovarial ve uterinal sikluslar.
Dişi Genital Sistemi
33
Aile planlamasında temel uygulamalar genital siklustaki değişimlere ve etkileşimlere dayanmaktadır. Klinik problemlerin çözümlenmesinde ovarial ve uterinal siklusun takibi oldukça önemlidir. Ovulasyon olayı genital siklusun ortasına gelen bir tarihte oluşur. Bu, menstruasyonun birinci günü ile başlayan uterinal siklusun 14. günü civarıdır. Buna göre döllenme zamanı tespit edilebilmektedir.
Siklusun 1-5. günleri menstruasyon dönemidir. Menstruasyondan itibaren ilk hafta yumurtanın döllenmesi için uygun değildir. Menstruasyondan sonraki 12-16. günler döllenme ihtimalinin en yüksek olduğu zamandır. Aile planlamasında buna ritim metodu adı verilir.
İNSAN GELİŞMİNİN BAŞLANGICI Dişide, pubertada genital siklusun başlaması ile FSH hormonunun etkisi altında follikül olgunlaşması başlar. Her siklusta, FSH ve LH’ın etkisiyle olgunlaşmış olan Graaf follikülünden oosit dışarı atılır (Şekil 3.2). Oositin ovaryumdan atılması sırasında oosit I, birinci mayoz bölünmesini tamamlar ve oluşan oosit II, ikinci mayoz bölünmesine başlar. Ovulasyondan hemen önce, tuba uterinalar ritmik kasılmalar gösterir, fimbrialar ovaryum yüzeyine doğru uzanmaya başlar. Çevresindeki corona radiata hücreleri ile birlikte oosit II’nin tuba uterinaya çekilmesi, fimbriaların ovaryum yüzeyindeki süpürür tarzdaki hareketleri ile gerçekleştirilir. Tuba uterina içine alınmış olan oosit II, kas ve silia hareketleri ile uterusa doğru itilir. İnsanda döllenmiş oositin uterus lümenine ulaşması 3-4 gün içinde tamamlanır.
GGEELLİİŞŞİİMMİİNN II.. HHAAFFTTAASSII
44
Gelişimin I. Haftası
35
Şekil 4.1: Ovulasyondan sonra, çevresi corona radiata hücreleri ile çevrelenmiş oosit.
DÖLLENME (Fertilizasyon) Spermatogenez ve oogenez olayları sonucu olgunlaşan haploid sayıda kromozoma sahip erkek ve dişi germ hücrelerinin (gametler) diploid sayıda kromozom içeren tek bir hücre (zigot) oluşturmak üzere birleşip kaynaşmalarına döllenme denir. Normal şartlar altında insandaki döllenme tuba uterinanın en geniş kısmı olan ovaryuma yakın 1/3 ampullar bölgede gerçekleşir. Oositin ampullaya ulaşması 25 dakika sürer. Oosit II ovulasyondan sonra ancak 12-24 saat canlı kalabilir, döllenme olmazsa uterusa geçer ve orada dejenere olur.
Ovulasyonla atılmış olan oosit II, zona pellucida ve granulosa hücrelerinin oluşturduğu corona radiata ile kuşatıl-mıştır (Şekil 4.1). Cinsel ilişki (coitus) ile vaginanın arka forniksine boşaltılmış olan 200-600 milyon spermatozoon, uterus ve tüplerin kaslarının kasılması ve kuyruk hareketleri ile döllenme bölgesine taşınmaları sağlanır.
Döllenmede erkek ve dişi germ hücrele-rinin birbirini bulup birleşmesi özel kimyasal maddelerin varlığı ile müm-kündür. Bu kimyasal maddelere gamon adı verilir, olgun eşey hücrelerinden salınırlar.
Spermatozoonda androgamon, oositten gynogamon salgılanır.
Gynogamon I: Spermatozoonları (+) kemotaksis olayını teşvik eder, hareketlerini hızlandırır, androgamon I’e zıt etkilidir.
Gynogamon II: Spermatozoonları ovumun yakınında durdurur, androgamon II’ye zıt etkilidir.
Androgamon I: Spermatozoonların hareketini yavaşlatarak enerjisinin zamanın-dan önce tükenmesini önler.
Androgamon II: Spermatozoonların ovuma girmesine yardım eder, gynogamon II’ye zıt etkilidir.
Bölüm 4
36
Şekil 4.2: Epididimde ve seminal plazmadan spermiumun akrozomal yüzüne kaplanmış olan yüzey moleküllerinin kapasitasyon ile uzaklaştırılması.
Dişi üreme kanallarına girmiş olan spermatozoonlar, duktus epididimiste hareket kapasiteleri-ni kazanmış olmalarına rağmen, henüz oositi dölleyebilecek yetenekte değillerdir. Spermato-zoonun oositi dölleyebilmesi için önce kapasitasyon ve akrozom reaksiyonu denilen değişimleri tuba uterinada ilerlerken geçir-mesi gereklidir.
Kapasitasyon: Spermatozoonun akrozomal bölgesinde plazma membranı yüzeyindeki glikopro-tein kılıflarının ve seminal plazma proteinlerinin ortadan kaldırılması olayıdır (Şekil 4.2). Bu olay yaklaşık 7 saat sürer. Bu işlem bittikten sonra ancak akrozom reaksiyonu başlar.
Akrozom reaksiyonu: Spermiogenez sırasında, spermatidin Golgi komplek-sinden gelişen akrozomu enzimlerle doldurulmuştur ve nukleusu önden bir takke gibi sarmıştır. Akrozom reaksiyonu, kapasitasyon olayının tamamlanmasından sonra ve spermatozoonun oosit etrafındaki corona radiata hücreleri ile temas ettikleri zaman başlar. Spermatozoonun plazma membranı ile dış akrozomal membran arasında çok sayıda bağlantı oluşur ve bu bağlantı noktalarında erimeler görülür. Erimeler sonucu oluşan deliklerden döllenmeye yardımcı olacak olan akrozom enzimleri salınır. Bu sırada açığa çıkan ve görev yapan enzimler şunlardır:
1. Corona radiata engelinin aşılmasında etkili olan hyalurinidaz,
2. Zona pellucidanın eritilmesinde görev alan tripsin ve benzeri enzimler
3. İç akrozomal membrana yerleşik halde bulunan ve spermatozoonun zona pellu-cidayı geçmesini sağlayan akrozin.
Bu reaksiyonun oluşması üzerine oosit ve corona radiatadan salgılanan madde-lerin etkisi vardır.
Gelişimin I. Haftası
37
Spermatozoonun corona radiata-yı aşması: Ejakulasyonla atılan milyonlarca spermatozoondan an-cak 300-500 kadarı 45 dakika gibi kısa bir sürede oosit çevresine erişebilir. Döllenme olayını ger-çekleştiren bunlardan bir tanesidir. Diğerlerinin döllenmede ve özel-likle corona radiatanın aşılmasında yardımcı oldukları düşünülür. Bunlar hyalurinidaz enzimi ve aynı zamanda tubal enzimler ile corona radiata hücrelerini uzaklaştırırlar. Ayrıca, bu engelin aşılmasında spermatozoonun matkap benzeri bir delici hareketle görev yaptığı bilinmektedir (Şekil 4.3).
Zona pellucidanın aşılması: Corona radiata engelini aşan spermatozoonlar zona pellucidaya dokundukları anda sıkıca yapışırlar ve içeri girmeye çalışırlar. Zona pellucidanın aşılması akrozomdan salgılanan akrozin ve nörominidaz enzimlerinin zona pellucidada açtı-ğı geçitlerin kullanılması ile olur. Ancak bundan önce, spermatozo-onun zona pellucidaya sıkıca tutunması gereklidir. Spermatozo-onun zona pellucidaya bağlanması bazı tutunma molekülleri sayesinde olur. Zona pellucidanın yüzeyinde yer alan ZP1, ZP2 ve ZP3 olarak adlandırılan üç glikoprotein bu işlemde görev alır. ZP1 yapı proteinidir; ZP3 hem spermatozoon yüzeyindeki membran reseptörleri için bağlayıcı görev yapar hem de akrozom reaksiyonunu indükler. ZP2 ise akrozom reaksiyonu göstermiş olan sperma-tozoonların ikinci bağlanmasını sağlar (Şekil 4.4).
İlk spermatozoonun zona pellucidayı geçip başının oosit yüzeyine temas etmesi ile zona pellucidanın yapısında bir değişme olur. Buna zona reaksiyonu denir. Bu reaksiyon sonucu oosit sitoplazmasındaki kortikal granüllerden salınan lizozomal
Şekil 4.3: Fertilizasyon sırasında spermatozoonunoosite girişi. 1: kapasitasyon; 2: Akrozom reaksiyonugösteren spermatozoon; 3: Akrozomdan salınan en-zimlerle sindirilmiş olan zona pellucidaya girenspermatozoon ve 4: Spermatozoonun oosit sitoplaz-masına girişi.
Bölüm 4
38
Şekil 4.4: Spermatozoonun oosite girişinde bir bariyer olarak görev yapan zonapellucidaya tutunması ve girişinde görev yapan glikoproteinler ile spermatozoonunetkileşimi.
enzimler zona pellucida üzerinde bulunan, spermatozoonlar için özel olan reseptörleri yok ederek yapı ve kimyasal değişimlere neden olurken ikinci bir spermatozoonun da girişi engellenmiş olur (Şekil 4.6).
Gelişimin I. Haftası
39
Oosit ve spermatozoon membranlarının kaynaşması: Spermatozoon ile oosit birbirine dokunur dokunmaz her iki hücrenin hücre zarı birbiriyle kaynaşır. Akrozom reaksiyonu sırasında, spermatozoonun akrozomu etrafındaki hücre zarı eridiğinden gerçek yapışma spermatozoonun akrozomu arkasında kalan zarı ile oositin plazma zarı arasındadır. Bu noktada oosit plazma zarı erir, spermato-zoonun başı ve kuyruğu oosit sitoplazması içine girer, ancak plazma zarı oosit yüzeyinde kalır (Şekil 4.3 ve 4.5 A).
Spermatozoonun yumurta hücresine girdiği dönemde, oosit II mayoz bölünmeyi henüz tamamlamamıştır. Spermatozoon, ovumun sitoplazması içinde belirli bir değişikliğe uğramadan, II. Mayoz bölünmenin tamamlanmasını bekler. II. Mayoz bölünme tamamlandıktan sonra dişi pronukleusu oluşur. Bu sırada, spermatozoonun baş kısmı da su alarak şişer ve gevşek kromatinli bir çekirdeğe dönüşür. Buna da erkek pronukleusu denir. Spermatozoon kuyruğu ovum sitoplazması içinde hemen dejenere olup ortadan kalkar. Spermatozoonun oosit sitoplazması içine girmesiyle kortikal ve zona reaksiyonları tamamlanır. Böylece oosit membranı başka bir spermatozoonun girişini önleyecek şekilde düzenlenir. (Şekil 4.5 B ve 4.7).
Şekil 4.5: Oositin spermatozoon tarafından döllenmesi ve zigotun oluşması. A: Spermatozoonungirişi; B: Pronukleusların oluşması; C: Erkek ve dişi pronukleuslarının kaynaşması; D: Zigotunoluşması.
Bölüm 4
40
Şekil 4.6: Oosit içine girmiş olan sper-matozoon (ok başı) ve bir başka sperma-tozoonun oosit içine girişinin engellenmesi(büyük ok).
Erkek ve dişi pronukleuslarının birleşmesi: İrileşip yuvarlak şekil alan erkek pronukleusu ile dişi pronukleusu artık ayırt edilemez. Birbirine iyice yaklaşan pronukleusların zarları erir (Şekil 4.5 C). Her ikisinin de haploid sayıda DNA içermelerinden dolayı büyüme sırasında DNA’larını replike etmek zorundadırlar. Aksi taktirde iki hücreli devrede DNA miktarı yarıya inecektir. DNA sentezinden hemen sonra iki pronukleus birleşir, anneden gelen 23 (maternal) ve babadan gelen 23 (paternal) kromozom birbiriyle kaynaşır. Böylece tek hücreli 46 kromo-zomlu zigot oluşmuş olur (Şekil 4.5 D). Artık, zigot bundan sonra mitotik bölünme dönemine girer. İlk hücre bölünmesi dişi ve erkek pronukleuslarının kaynaşmasından 12 saat sonra başlar.
Döllenmenin sonucunda yarısı anneden, yarısı babadan gelen kromozomlarla diploid sayıda kromozom yeniden oluşturulmuştur. Böylece yeni bir bireyin, anne veya babadan farklı karakterleri kazanması sağlanmıştır.
Şekil 4.7: Erkek ve dişi pronukleusları kay-naşmalarından hemen önce tek tek ayırt edil-mekte (oklar). Spermatozoon kuyruğu ise oositsitoplazması içinde görülmekte (ok başı).
Gelişimin I. Haftası
41
Oluşacak yeni bireyin cinsiyeti belirlenmiştir. X kromozomu taşıyan spermato-zoon dişi bireyin (XX), Y kromozomu taşıyan ise erkek bireyin (XY) oluşmasını sağlamıştır. Gelişmesi ve farklılaşması sonucu organizmayı oluşturacak potan-siyele sahip bir embriyo meydana getirilmiştir.
Zigotun bölünmesi: Erkek ve dişi pronukleuslarının birleşmesinden itibaren zigot birbiri ardına mitoz bölünmelerine başlar (Şekil 4.8, 4.9). İlk bölünme pronuk-leusların kaynaşmasından 12 saat sonra başlarken diğer bölünmeler de 12-15 saat ara ile devam eder. Bölünmeler sonucunda ortaya çıkan yeni hücrelere blastomer adı verilir. Bölünmeler sırasında hücre sayısı artarken bunların toplam hacimle-rinde değişme olmaz, yani oluşan yavru hücrelerin hacimleri ana hücrenin hacmi kadardır.
Şekil 8: Erkek ve dişi germ hücrelerinin birleşmesinden zigotun sekiz blastomerli hale gelinceyekadar geçirdiği evreler görülmekte. 1 ve 2: dişi ve erkek pronukleuslar, 3: kromozomlarınbirleşmesi için pronukleusların dağılması, 4: Pronukleusların birleşmesi, 5 ve 6: zigotun ilkbölünmeye başlaması,7. İki hücreli, 8: dört hücreli, 9: sekiz hücreli, 10: 16 hücreli ve 11: 32 hücreli dönemler.
Bölüm 4
42
Şekil 9.a Şekil 9.b
Şekil 10.a Şekil 10.b
Şekil 10.c Şekil 10.d
Şekil 4.9: Erkek ve dişi pronukleuslar içeren yumurta hücreleri. Her iki resimde de pronukleus-ların kaynaşmak üzere bir araya geldikleri görülmekte.
Şekil 4.10: Pronukleusların birleşmesinden sonra 46 kromozomlu zigotun bölünmeleri. a: Henüz bölünmeye başlamamış tek hücre halindeki zigot, b: birinci mitoz bölünmesinden sonra iki blastomerli hali. c:dört blastomerli ve d: dört blastomerli zigotun üç boyutlu görünümü.
Gelişimin I. Haftası
43
Bölünme sonucunda oluşan hücreler birbiri ile bağlantı halindedir ve bölünme kendini dıştan belli eder durumdadır, bundan dolayı bölünme olayına yarıklanma veya segmentasyon adı da verilmektedir. İnsan yumurtası vitellus maddesinin az olmasından dolayı oligolesital tiptedir ve bu tip yumurtanın bölünmesi tam ve eşittir. Döllenmeden sonraki 30. saatte zigot 2 blastomerli, 40-50. saatte 4 blasto-merli, 60-80 saat sonra ise 8 blastomerli evrededir. 12-16 blastomerli olunca, zigot dut benzeri bir görünüm alır, buna morula denir (Şekil 4.8, 4.10 a-d).
Yarıklanma sürerken tuba ute-rina içindeki embriyo taslağı uterusa doğru iletilmektedir. Döllenmeden sonraki 4. günde (90-96 saat sonra) embriyo tas-lağı 16 hücreli morula safha-sındadır ve uterusa ulaşmıştır. 4. günde moruladaki hücreler arasında boşluklar görülmeye başlar. Bu boşluklar, uterus boşluğundaki besin maddele-rinden zengin sıvının zona pellucidayı sızarak geçmesi ile dolmaya başlar. Bu dönemde iki farklı hücre grubu ayırt edi-lir. İçte kalanlar iri, çokgen şe-killi, büyük nukleuslu ve açık boyanan hücreler iç hücre küt-lesi adı verilen embriyoblast’ı, kalanlar trofoblastlar’ı yapar (Şekil 4.11). Hücreler arasındaki boşluklar daha sonra birleşir ve tek bir boşluk haline dönüşür. Bu boşluğa blastosist boşluğu (blastosöl), bunu çevreleyen trofoblast ve embriyoblast hücrelerinin oluşturduğu, gelişmekte olan yapıya blastosist denir (Şekil 4.11). 4-6. günler arasında blastosist 107 hücreden oluşmuştur. Bunlardan 8 tanesi embriyoblastı, 99 tanesi de trofoblastı yapar. Trofoblastların 30 tanesi embriyoblastı çevrelerken, 69 tanesi blastosöl’ün çevresini kuşatır. Bu arada, embriyo taslağının uterus muko-zasına implantasyonu için, zona pellucida dejenere olup kaybolur.
İmplantasyon: İmplantasyon döllenmeden sonraki 6. günde blastosistin endo-metrium epiteline yapışması olayıdır. Bu dönemde endometrium korpus luteum tarafından üretilen progesteron hormonunun etkisi altında sekresyon evresindedir. Döllenmenin etkisi altında yüzey epiteli silialı özelliğini kaybetmiştir.
Şekil 4.11: Blastosistte farklı iki tip hücre grubununbelirlenmesi. Blastosist boşluğu trofoblastlarlaçevrelenirken embriyoblastı oluşturan iç hücre kütlesiimplantasyon bölgesinde yer almaktadır.
Bölüm 4
44
Şekil 4.12: Blastosistin endometriuma implantasyonu (6. Gün).
Uterus bezleri ve arterleri iyice uzamış ve kıvrıntılı şekil almıştır. Gebelikte artan progesteron, endo-metriumun bağ dokusu hücreleri-nin büyüyerek soluk boyanan decidual hücrelere dönüşmesine yol açar. Bu hücrelerde bol mik-tarda glikojen ve lipid depolanır, Salgılama özelliği ortaya çıkar. Fetusa karşı antikor oluşumuna engel olurlar, enzimleri ile endotel hücreleri etkileyerek kanın serbest kalmasını sağlarlar ve fetal bes-lenme için zengin bir kaynak oluştururlar.
Blastosistin uterusa tutunması embriyoblast tarafındaki trofoblast hücreleri tarafından gerçekleştirilir (Şekil 4.12). Bu kutba embriyonal kutup denir. Bu tutunma yeri, genellikle iki uterus bezinin dışarı açılma yerlerinin arasıdır. Trofo-blastlar endometrium epiteline ya-pışır yapışmaz hızla çoğalmaya başlarlar ve iki ayrı hücre tabakası oluştururlar. İçte kalan hücresel tabakaya sitotrofoblast, endomet-rium tarafında, dışta kalan taba-kaya da sinsitiotrofoblast adı veri-lir, sınırları belirgin olmayan çok çekirdekli hücrelerden oluşur. Sin-sitiotrofoblast tabakasından endo-metrium içine doğru parmak ben-zeri uzantıların gelişmesiyle nidasyon (yuvalanma) olayı başlar (Şekil 4.13).
İmplantasyon genellikle korpus uterinin arka veya ön yüzünde olur. Burası embriyonun gelişimi için en uygun yerdir. Ancak bu bölge dışındaki alanlarda da implantasyon görülebilmektedir. Buna dış gebelik veya ektopik gebelik adı verilir. Ektopik gebelik sık olarak, ovaryumda (ovarial gebelik), karın boşluğunda
Şekil 4.13: Blastosistin farklılaşan sinsitiotrofo-blastlar tarafından endometrium stroması içine yuva-lanması (7. gün).
Gelişimin I. Haftası
45
(abdominal gebelik), fimbria ovarikalarda (ampullar gebelik), tuba uterinanın istmus bölgesinde (istmus gebeliği) ve serviks uteride (servikal gebelik) görülür. Tuba uterina ve ovaryumda oluşan gebelik sonucu gelişen embriyoya bağlı olarak kanama meydana gelir ve anne hayatını tehdit edebilir. Karın boşluğuna imp-lantasyon olduğunda blastosist gelişimini devam ettirse de bir süre sonra kistik oluşum haline dönüşüp yok olur.
İKİ TABAKALI GERM DİSKİNİN OLUŞMASI
Gelişimin 8. gününde blastosist, sinsitiotrofoblastların aktif eritici özelliği ile, endometriumun stroması içine kısmen girmiş durumdadır. Trofoblast hücreleri sitotrofoblast ve sinsitiotrofoblast tabakalarına ayrılmıştır. Sinsitiotrofoblast hücrelerinde mitoz görülmez. Sitotrofoblast tarafındaki trofoblast hücrelerinin mi-tozla çoğaldığı ve sinsitiotrofoblast tabakasına katıldığı düşünülür.
Gelişimin 8. günü: İkinci hafta başında iç hücre kitlesini oluşturan embriyoblast hücreleri epiblast ve hipoblast olmak üzere iki tabaka halinde farklılaşırlar (Şekil 5.1). Gastrulasyon (üç tabakalı germ diskinin oluşması) olayının başlangıcı olarak kabul edilen bu farklılaşmaya delaminasyon denir.
GGEELLİİŞŞİİMMİİNN IIII.. HHAAFFTTAASSII
55
Gelişimin II. Haftası
47
Şekil 5.2: Dokuz günlük insan blastosisti. Sin-sitiotrofoblast tabakasında çok sayıda laküna görülmekte.
Şekil 5.1: Endometrium stroması içine yerleş-miş yaklaşık 8 günlük bir embriyoblastın görü-nümü. Embriyoblast epiblast ve hipoblast ola-rak iki tabakalı görünümdedir.
Epiblastın farklılaşması sırasında, embriyoblast ile sitotrofoblast arasında bir boş-luk belirir. Bu boşluk genişleyerek amnion boşluğuna dönüşür. Sitotrofo-blastlardan köken alan amnioblastlar amnion boşluğunu çevreler. Hipoblast taba-kası blastosist boşluğuna bakar ve küçük kübik hücrelerden oluşmuştur. Amnion boşluğuna bakan yüksek prizmatik tipteki hücreler ise epiblastı oluşturur. Bu iki tabakanın hücreleri yassı bir disk oluştururlar, buna bilaminar (iki tabakalı) germ diski denir (Şekil5.1).
Gelişimin 9. günü: Bu dönemde implantasyon tamamlanmıştır, blastosist endometrium içine tamamen gömülmüş durumdadır. İmplantasyon sırasında uterusun yüzey epitelinde oluşmuş olan hasarlı bölge bir fibrin tıkaçla kapatıl-mıştır. Böylece blastosistin uterus lümeni ile ilişiği kesilmiştir. Embriyonal kutupta yer alan trofoblastlar hızlı bir gelişim gösterirler ve sinsitiotrofoblast içinde laküna adı verilen boşluklar oluşur; bundan dolayı, gelişimin bu dönemine laküner dönem denir. Bu sırada, blastosist boşluğunun bulunduğu tarafta, hipoblasttan farklılaştığı düşünülen yassı hücreler sitotrofoblastların iç yüzünü
Bölüm 5
48
Şekil 5.3: On günlük insan blastosistinin görü-mü. Lakünaların annenin kan damarları ile birleşmeye başladığını dikkat ediniz.
Şekil 5.4: Gelişimin 12. gününde anne kanı ile doldurulmuş lakünalar ve ekstraembriyonik mezoderm içinde ekstraembriyonik sölomun oluşumu.
örten ince bir zar oluştururlar; buna ekzosölomik membran veya Hauzer zarı adı verilir (Şekil 5.1, 5.2). Hauzer zarının çevrelediği boşluğa ise ekzosölomik boşluk veya primitif vitellus (yolk) kesesi denir (Şekil 5.2).
Gelişimin 11. ve 12. günleri: Gelişimin 11 ve 12. günlerinde blastosist uterus stroması içine tamamen gömülmüş durumdadır. Uterus lümeninde implan-tasyondan dolayı hafif bir kabarıklık gözlenir. Embriyonal kutupta yer alan trofoblast hücreleri arasındaki lakünalar birbiri ile birleşerek bir ağ yapısı oluştururken trofoblast hücreleri lakünalar arasında düzenli trabeküler bir yapı gösterir. Bu nedenle, bu döneme trabeküler dönem adı da verilir Bu arada, endometrium stromasındaki kan damarları şişip genişlemiş, sinüzoid adı verilen kan kapillerleri şeklindedir (Şekil 5.3). Sinsitiotrofoblast hücreleri stromanın derinliklerine doğru ilerleyerek kapiller sinüzoidleri aşındırır ve lakünalarla sinüzoidlerin birleşmesine sebep olurlar. Böylece, anne kanı sitotrofoblastlar arasındaki lakünalara dolar ve ilk uteroplasental dolaşım başlamış olur. Bu zamanda henüz embriyoda dolaşım sistemi, dolayısıyla kan damarları yoktur. Embriyonun beslenmesi kan gölcüklerinden alınan metabolitlerin diffüzyonla iletilmesi ile sağlanır.
Gelişimin II. Haftası
49
Şekil 5.6: Gelişimin on üçüncü günü sonundaembriyoda kalıcı vitellus kesesinin ve prokor-dal plağın şekillenmesi.
Şekil 5.5. On üç günlük embriyoda primitifvitellus kesesinin boğumlanması. Ekstraemb-riyonik somatik ve splanknik mezodermin ayrı-lışı.
Bu dönemde primer vitellus kesesini çevreleyen hücreler ile trofoblast hücreleri arasında ekstraembriyonik mezoderm adı verilen ince, gevşek bir bağ dokusu oluşur (Şekil 5.2, 5.3). Burası vitellus kesesindeki hücrelerden köken alan yeni hücreler tarafından oluşturulur. Hemen ardından, ekstraembriyonik mezoderm içinde vakuoller gelişir. Bu vakuoller çabuk büyüyüp genişleyerek ekstra-embriyonik sölom boşluğu adı verilen boşluğu oluştururlar (Şekil 5.4). Ekstraembriyonik mezoderm iki tabakadan oluşur. Ekstraembriyonik somatik mezoderm trofoblastları ve amnion kesesini çevrelerken, ekstraembriyonik splanknik mezoderm primitif vitellus kesesinin etrafını kuşatır (Şekil 5.5).
Gelişimin 13. günü: Sıvı ile dolu olan ekstraembriyonik sölom boşluğu büyük bir boşluk haline gelir, amnion ve vitellus keselerinin birleştiği ve koriona yapıştığı bölge olan bağlantı sapı hariç blastosisti tamamen çevreler. Bu dönemde, primer vitellus kesesinde boğumlanma başlar (Şekil 5.5) ve hipoblastların bulunduğu kısımda kalıcı veya sekonder vitellus kesesi ortaya çıkar (Şekil 5.6). Geri kalan primer vitellus kesesi artığı (ekzosölomik kist) dejenere olup kaybolur. Böylece
Bölüm 5
50
blastosistin dışında ekstraembriyonik splanknik mezoderm yer alırken, korion boşluğu adı da verilen ekstraembriyonik sölom boşluğunun iç yüzeyini ekstraembriyonik somatik mezoderm çevreler (Şekil 5.6). Ekstraembriyonik somatik mezoderm, sitotrofoblast ve sinsitiotrofoblast tabakaları birlikte korion’u meydana getirir.
Gelişimin 13. gününde endometrium epitelindeki implantasyon hasarı tamamen iyileşmiş ve bu bölge endometrium epiteli ile örtülmüştür (Şekil 5.5). Ancak lakünalar içine doğru kan akımının fazla olması nedeniyle bazen implantasyon bölgesinde kanama görülebilmektedir. Bu dönem menstrual siklusun 28. gününe rastlamasından dolayı normal menstrual kanama ile karıştırılabilmektedir ve do-ğum tarihinin hesaplanmasında yanılgıya sebep olabilmektedir.
Bu devrede görülen en belirgin değişikliklerden bir diğeri villusların ortaya çıkı-şıdır. Belirli bölgelerde sitotrofoblast hücrelerinin çoğalarak sinsitiotrofoblast hücreleri ile çevrelenmiş şekilde, anne kanı ile doldurulmuş lakünalar arasına girerek hücre kordonları oluşturmaları ile ortaya çıkan bu villuslara primer villus adı verilir (Şekil 5.6).
İkinci haftanın sonunda embriyonel yapı, hipoblast ve epiblastın oluşturduğu birbiri üzerine oturan iki disk şeklindedir. Epiblast amnion kesesine bakarken, hipoblast kalıcı vitellus kesesinin tavan bölümünü oluşturmaktadır. Yassı iki tabakalı diskin baş (kranial) bölgesinde bir grup hipoblast hücresi prizmatik şekil alır ve kalın bir plaka oluştururlar, buna prokordal plak denir. Prokordal plak embriyonun baş bölgesinin belirlenmesine yardımcı olan bir yapıdır. Bu bölge ilerde bukkofaringeal membranı oluşturacaktır.
ÜÇ TABAKALI GERM DİSKİ
Gastrulasyon
Üçüncü haftanın başlangıcında embriyonal disk iki tabakalıdır. Epiblast amnion kesesinin alt sınırını oluştururken, hipoblast vitellus kesesinin tavanını meydana getirir (Şekil 6.1). Üçüncü haftanın en önemli olayı gastrulasyondur. İki tabakalı embriyonal diskin üç tabakalı embriyoya dönüşmesi olayına gastrulasyon denir. Gastrulasyon ile gelişmenin hareketli bölümünün başladığı yani henüz hareketsiz şekildeki embriyoblastın yeni bir şekil almasını sağlamak amacıyla hücrelerin göç etmeye başladığı görülür.
Gastrulasyon başladığında, blastosist uterus stromasına tamamen gömülmüş ve delaminasyon tamamlanmıştır. Gastrulasyon olayı epiblast yüzeyinde primitif çizginin oluşmasıyla başlar (Şekil 6.1C). Üçüncü haftanın başlangıcında
GGEELLİİŞŞİİMMİİNN IIIIII.. HHAAFFTTAASSII
66
Bölüm 6
52
Şekil 6.1: Gelişimin 2. haftası sonunda germ diskinin görünümü A: Amnion kesesi açıldıktan sonra germ diskinin üç boyutlu görünümü. B: Transvers kesitte germ diskin epiblast ve hipoblasttan oluştuğu görülmekte.C: Germ diskinin kesitinde epiblast ve hipoblastın yerleşimi D: Gebeliğin 7. gününde fare embriyosunun taramalı elektron mikroskobunda görünümü (İnsan embriyosunun 16. gününe uygun).
embriyonal diskin dorsal yüzeyinde, orta çizginin kaudalinde epiblast hücreleri çoğalıp bir araya gelerek primitif çizgiyi (stria primitiva) oluştururlar. Kısa bir süre sonra (15-16. günlerde) primitif çizgi hafifçe derin bir oluk şeklinde görülür, buna primitif oluk (sulcus primitivus) adı verilir. Primitif çizginin baş tarafında, embriyonun orta kısmına yakın, uç bölgesinde bir düğüm şekli görülür, buna Hensen düğümü denir (Şekil 6.1C, 6.2A). Hensen düğümünün ortası biraz çöküktür. Burası primitif çukur adını alır. Bu dönemde embriyo önden arkaya doğru hafifçe uzamıştır ve bir armut şeklini almıştır. Primitif çizgi ve Hensen düğümünün varlığı ile (kranial-kaudal) ve sırt-karın (dorsal-ventral) eksenlerinin belirlenmesi kolaylaşır.
Gelişimin III. haftası
53
Şekil 6.2: A:16 günlük embriyonun dorsalyüzünün şematik görünümü.B: Transverskesitte epiblast hücrelerinin embriyonik me-zodermi oluşturmak üzere yaptıkları inva-ginasyon.C: Göç eden epiblast hücreleriningörünümü.
Gastrulasyonun başlangıcında, epiblast hücreleri, mezodermi ve intraembriyonik endodermi oluşturmak üzere primitif çiz-giye doğru göç ederler, primitif çizgiye ulaştıklarında epiblasttan ayrılıp primitif oluk boyunca epiblast ve hipoblast ara-sında invaginasyon hareketiyle yanlara doğru yayılmaya başlarlar (Şekil 6.2 B,C). Epiblast ve hipoblast arasında kalan bu hücreler intraembriyonik mezodermi oluş-tururlar. Epiblast içinde kalan hücreler ek-todermi oluştururken invagine olan hücre-lerden bir bölümü hipoblast hücrelerinin aralarına göç edip onların yerine geçerek endodermi meydana getirirler. Epiblast ve hipoblast tabakaları arasına giren hücreler baş ve kuyruk yönünde ilerler (Şekil 6.3). Gelişimin 17. gününde mezoderm, baş tarafta prokordal plak, kuyruk tarafında primitif çizginin kaudalinde bulunan klo-akal membran dışında kalan bütün böl-gelerde ektoderm ve endoderm arasına yayılarak iki germ yaprağını birbirinden ayırmıştır. Baş bölgesinde prokordal plağa kadar gelen hücreler bu bölgede ektoderm ile endodermin birbirine çok sıkı şekilde yapışık olmasından dolayı artık ilerleye-mezler. Ancak prokordal plağın iki ya-nından geçerek önde birleşirler (Şekil 6.3) ve burada kardiyojenik ya da kalp yapıcı bölgeyi meydana getireceklerdir.
Böylece, gastrulasyon olayı sonucu, kaynağı epiblast olan hücrelerin göçü ile ektoderm, mezoderm ve endoderm olarak adlandırılan üç germ yaprağı gelişmiş olur (Şekil 6.4).
Notokordun şekillenmesi İntraembriyonik mezoderm oluşurken, gelişimin 16. gününde primitif çukurdan invagine olan hücreler hipoblast ve epiblast arasından orta çizgi boyunca başa doğru göç ederek tübüler yapıdaki notokord uzantısı’nı oluşturur (Şekil 6.5).
Bölüm 6
54
Şekil 6.4: Üç tabakalı germ diski şeklindeki embriyodan (A) yeşil çizgi boyunca elde edilentransvers kesitte ektoderm, mezoderm ve endoderm tabakaları görülmekte. Fare, gebeliğin 7.günü (insanda 17. güne karşılık).
Şekil 6.3: Germ diskinin dorsal görünü-münde epiblast hücrelerinin, epiblast ve hipoblast hücre tabakaları arasında intra-embriyonik mezodermi oluşturmak üzere göç yönleri (kırmızı oklar).
Notokord uzantısı oluşurken primitif çu-kur da bunun içinde ilerleyerek notokord kanalını meydana getirir (Şekil 6.5 C). Notokord embriyonun baş-kuyruk ekse-ninde orta hattı belirler ve gelişecek olan aksiyal iskeletin gelişmesinde yönlendirici rol oynar.
Notokord üstte ektoderm, altta endoderm ile ilişkidedir. Gelişimin 18. gününde no-tokordun tabanındaki endodermde yer yer erimeler ortaya çıkar, sonuçta notokord kanalı ile vitellus kesesi arasında bir kanal oluşur (Şekil 6.6 b,c,e). Buna nöroenterik kanal adı verilir. Nöroenterik kanal kısa bir süre için amnion kesesi ile vitellus kesesini birbirine bağlar. Geri kalan noto-kord hücreleri çoğalarak yeniden noto-kordu meydana getirir (Şekil 6.6 E, F). Notokord alttaki endodermden ayrılır ve mezoderm içinde kesintisiz bir yapı
Gelişimin III. haftası
55
Şekil 6.5: Notokord uzantısının gelişimini gösteren çizimler. A: Yaklaşık 16 günlük embriyonel diskin dorsal görünümü. Bu görünümde amnion kesesi uzaklaştırılmıştır. !7 günlük embriyoda B: Baş-kuyruk yönünde geçen kesitte primitif (Hensen) düğümünün bulunduğu kısımda epiblasthücrelerinin notokordal kanalı oluşturacak şekilde ortada bir boşluk bırakarak notokorduşekillendirdiği görülmekte.C: Notokord uzantısı prokordal plağa doğru ilerlemekte ve D: notokordun bulunduğu bölgeden geçen transvers kesitte, notokordun lümene sahip olduğugözlenmektedir.
şeklinde uzanır. Nöroenterik kanal ise kaybolur. Notokord embriyonun ilkel iskeletini oluşturur. Bunun etrafında kolumna vertebralis gelişir. Vertebraların gelişmesinden sonra notokord zamanla kaybolur, diskus intervertebralislerin orta kısmında nukleus pulposus denen bir yapı şeklinde kalıntı bırakır. Ayrıca, notokord üstündeki ektodermi indükleyerek sinir sisteminin gelişiminin başlangıcı olan nöral plağın gelişmesine neden olur.
Bölüm 6
56
Şekil 6.6: A: 18 günlük embriyonun dorsal görünümü. B: 18 günlük embriyoda, notokord uzantısı altındaki endoderm hücreleri ile birleşir, C ve D: Birleşen her iki yapı da ortadan kalkar. Böylece amnion kesesi nöroenterik kanal vasıtasıyla vitellus kesesi ile bağlantı kurar. E ve F: Bu bağlantı geçicidir ve kısa bir süre sonra notokord hücreleri tekrar çoğalır ve vitellus kesesi tavanındayeniden endodermi oluşturarak orta hatta kesintisiz bir yapı şeklinde düzenlenir.
3-8. HAFTALAR ARASI Ovumun döllenmesinden ektoderm, mezoderm ve endoderm olarak üç yapraklı germ diskinin oluşmasına kadar geçen ilk üç haftalık döneme preembriyonik dönem adı verilir. Hızlı büyüme ve farklılaşmanın olduğu 4. hafta ile 8. haftalar arasındaki döneme ise embriyonal dönem denir. Embriyonal dönemde her üç germ yaprağından bazı doku, organ ve sistemlerin ana hatları ile geliştikleri görülür. Sekizinci hafta sonunda embriyonun dış görünümü de değişmiştir ve vücudun dış yapısı önemli özellikleri ile fark edilir durumdadır.
EKTODERMDEN GELİŞEN YAPILAR
Üçüncü haftanın en önemli özelliklerinden biri sinir dokusunun gelişiminin (nörulasyon) başlamasıdır. Üçüncü haftada embriyonal yapı baş bölgesinde geniş, kuyruk bölgesinde dar bir disk şeklindedir (Şekil 7.1).
EEMMBBRRİİYYOONNİİKK DDÖÖNNEEMM
77
Bölüm 7
58
Şekil 7.1: Amnion zarının çıkarıl-masından sonra, yaklaşık 18 günlükembriyonun dorsal görünümü.
Şekil 7.2: A:18 günlük embriyonel diskin dorsalden görünümü. B:Transvers kesitte nöral plağın oluşumu. C: Yirminci gün civarında embriyonun dorsal yüzünde nöral katlantının oluşumu ve D:Nöral oluğun şekillenmesi.
Notokordun gelişmesi ve bunun indüktif etki-siyle, notokordun üzerinde yer alan ektodermal bölüm bir kalınlaşma göstererek nöral plağı oluşturur. Nöral plağın bulunduğu bölgedeki ek-toderme bundan sonra nöral ektoderm adı ve-rilir. Nöral plak yavaş yavaş primitif çizgiye doğru genişler (Şekil 7.1, 7.2A ve B).
Üçüncü haftanın sonuna doğru nöral plağın la-teral kenarları nöral katlantıları oluşturmak üzere dışa doğru büyür ve nöral katlantıların arasında nöral oluk adı verilen bir oluk oluşur (Şekil 7.2 C,D). Gelişimin 20. gününde nöral katlantılar gelecekte boyunun oluşacağı 4. So-mit bölgesinden başlamak üzere baş ve kuyruğa
Embriyonik dönem
59
Şekil 7.3: 22. gün dolaylarında insan embriyosunun dorsal yüzü. Nöral oluk orta hatta kapan-maya başlamıştır. Anterior ve posteriorda açıklık devam etmektedir. B: Aynı dönemdeki emb-riyoda nöral kapanmanın olduğu bölgeden görünüm. Nöral ektoderm ve krista nöralis yüzeyektodermden ayrılmış.
doğru birbirine yaklaşıp kaynaşmaya başlayarak nöral kanal'ı (nöral tüp) oluştururlar ve 22. günde birleşme tamamlanır. (Şekil 7.3 A,B). Ancak, nöral kanal geçici bir süre için, baş bölgesinde anterior nöropor, kuyruk bölgesinde posterior nöropor adı verilen açıklıklarla amnion boşluğuna açık kalır (Şekil 7.4). Anterior nöropor 25. günde, posterior nöropor 27. günde kapanır. Nöroporların kapanması ile nörülasyon tamamlanmış olur. Nöral katlantıların birleşmesi sıra-sında nöral ektoderm olarak adlandırılan ektodermal yapı yüzey ektoderminden ayrılır. Nöral katlantıların en yüksek noktasında kalan hücre grubuna krista nöralis (nöral krest) adı verilir (Şekil 7.3B). Bu hücreler nöral tüpün oluşması sırasında epitelyal özelliklerini kaybedip mezenşimal hücrelere dönüşürler ve nöral tüpün her iki yanında mezoderm içine göç ederler. Önce yüzey ektodermi ile nöral tüp arasında iken daha sonra sağ ve sol parçalara bölünerek mezoderm içine karışan nöral krest hücreleri daha sonra spinal (duyu) ve otonom sinir sistemi ganglionları ile V., VII., IX. Ve X. kafa çifti ganglionlarının bazı bölümlerini, Schwann hücrelerini, melanositleri, böbrek üstü bezinin medullasını, yüzdeki bazı yapıların kemik ve bağ dokularını oluşturacaktır.
Bölüm 7
60
Şekil 7.4: Yaklaşık 8 günlük fare embriyosunun dorsal (A) ve ventral yüzlerinin taramalı elektron mikroskobunda görünümü (yaklaşık 22 günlük insan embriyosuna uyar). C: Nöral oluğun bulun-duğu bölgeden geçen kesitte mezodermin bölümlenmesi de görülmekte.
Ektodermin ileri farklılaşması ile merkezi ve periferik sinir sistemi, kulak, göz ve burundaki duyu epitelleri, derinin epidermisi, kıllar, yağ ve ter bezleri, hipofiz, ağız ve anüs epiteli ile diş minesi gelişir.
MEZODERMİN FARKLILAŞMASI İntraembriyonik mezoderm, gelişimin 17. gününde ektoderm ve endoderm ara-sında, orta çizginin iki tarafında ekstraembriyonik sölom boşluğuna kadar uzanan gevşek bir doku yapısındadır (Şekil 7.5A). Gelişmekte olan notokord ve nöral tüpün her iki yanındaki intraembriyonik mezoderm hücreleri çoğalarak paraksiyal mezoderm’i oluştururlar. Her iki taraftaki kenarda sölom boşluğuna komşu ince olarak kalan mezodermal bölüme lateral mezoderm, bununla paraksiyal mezo-derm arasında kalan ara bölgeye de intermediate (ara) mezoderm adı verilir (Şekil 7.5B). On dokuzuncu gün civarında lateral mezoderm içinde küçük boşluklar oluşur. Bu boşluklar intraembriyonik sölom boşluğu’nu oluşturmak üzere hızla birleşirler. Birleşme sonucu, intraembriyonik sölom boşluğu lateral mezoderm plağını ikiye böler. Amnion kesesinin duvarı üzerinde yer alan ekstraembriyonik mezoderm ile devam eden bölümüne parietal (somatik) mezoderm, vitellus kesesi yüzeyindeki ekstraembriyonik mezoderm ile devam eden bölümüne visseral (splanknik) mezoderm adı verilir (Şekil 7.5C). İntra-embriyonik sölom boşluğu bu dönemde ekstraembriyonik sölom boşluğuna açılmaktadır. Üçüncü haftanın sonunda paraksiyal mezoderm notokordun her iki yanında segmentler oluşturur. Oluşan bu her bir yapıya somit denir (Şekil 7.5D).
Embriyonik dönem
61
Şekil 7.5: Mezodermal germ yapraklarının gelişmesini gösteren transvers kesitler.A: 17. gün,B:19.gün, C:20. gün ve D: 21. gün. İntraembriyonik mezoderm paraksiyal, intermediate ve lateralmezoderme ayrılırken, paraksiyal mezoderm somitlere faklanmakta.Lateral mezoderm de intra-embriyonik sölom boşluğunun oluşması ile parietal ve visseral yapraklara ayrılmakta.
Somitlerin gelişmesi ve farklılaşması Somitler notokordun her iki tarafında olmak üzere çift olarak geliştikleri için somit çifti olarak belirtilir. İlk somit çifti gelişimin 20. gününde embriyonun gelecekteki oksipital bölgesinde görülür. Sonra, ilk oluşanın kaudalinde ve günde ortalama üç somit olmak üzere gelişir. Beşinci hafta sonunda 42-44 somit çifti belirir. Somit çiftlerinin 4’ü oksipital, 8’i servikal, 12’si torasik, 5’i lumbal, 5’i sakral, 8-10’u koksigeal bölgede yerleşir. Dört ve beşinci haftalarda somitlerin dışarıdan oldukça belirgin olmalarından dolayı (Şekil 7.6A ve B), somit sayısı embriyonun gün tayininde belirleyici bir rol oynarlar. Yaşına göre sahip olduğu somit sayısı ve somit sayısının yaş tayininde kullanıldığı dönemde embriyonun dış özellikleri Tablo 7.1’de verilmiştir.
Gelişimin 4. haftası başında somitlerin ventral ve medial duvarlarında yer alan yuvarlak şekilli hücreler gevşek bir yapı kazanır ve çokgen şekilli hücreler haline dönüşürler. Bu dönemde somitlerin orta bölümlerinde, kısa bir süre varlığını sürdüren ve sonra kaybolan, myosöl denilen bir boşluk oluşur (Şekil 7.7A).
Bölüm 7
62
Tablo 7.1: Embriyonun yaşı ve dış özelliklerinin somit sayısı ile ilişkisi.
Şekil 7.6: Yaklaşık 9 günlük fare embriyosunda lateral yüzden somitlerin görünümü (A) veyüzey ektodermi kaldırıldıktan sonra somitlerin segmental yapısı (B).
A
YAŞ (GÜN)
SOMİT SAYISI
UZUNLUK (MM)
DIŞ ÖZELLİKLER
20-21
1-3
1,5-3
Yassı embriyonik disk, derin nöral oluk ve belirgin nöral kat-lantılar. Baş katlantısı belirgin.
22-23
4-12
2,5-3,5
Embriyo düz veya biraz eğri. Nöral kanal şekillenmiş, nöro-porlar geniş şekilde açık. Birinci ve ikinci yutak kavisleri gö-rülebilmekte.
24-25
13-20
2,5-4,5
Embriyonun baş ve kuyruk katlantıları oluşmuş, anterior nö-ropor kapanmış. Otik yapı belirgin, optik veziküller şekil-lenmiş.
26-27
21-29
3,0-5,0
Üst ekstremite tomurcukları görülmekte, posterior nöropor kapanmakta, yutak kavislerinin üç çifti görülmekte, kalp gözlenebilmekte ve otik pitler mevcut.
28-30
30-35
4,0-6,0
Embriyo “C” şeklinde eğri, posterior nöropor kapanmış. Üst ekstremite tomurcukları palet şeklinde, yutak kavislerinin dört çifti görülmekte. Alt ekstremite tomurcukları görülmek-te, otik veziküller mevcut.
31-32 Bu günden sonra somit sayısını belirlemek zordur ve tanımlamada kullanılmamaktadır.
Embriyonik dönem
63
A
B
Şekil 7.7: A: Paraksiyal mezoderm hücrelerinin somitler şeklinde düzenlenmesi (fare embriyosuyaklaşık 9. gün,, 23 günlük insan embriyosuna eş, lateral görünüm). B: Her bir somitin dermo-myotom ve sklerotom hücrelerine farklılaşması (fare embriyosu yaklaşık 9. gün,, 27 günlük insan embriyosuna eş, lateral görünüm). C: Myotomları oluşturan myoblastların vücut duvarı ve ekst-remitelerin yapısına katılmak üzere göçü (fare embriyosu yaklaşık 9. gün,, 28 günlük insanembriyosuna eş, lateral görünüm).
C
Bölüm 7
64
Şekil 7.8: Yaklaşık 8 günlük fare embriyosunun ta-ramalı elektron mikroskobunda transvers kesiti (A) velateral mezodermin somatik ve splanknik mezodermyapraklarına ayrılması (B ve C). (İnsanda 22. güneeş).
Çokgen şekilli ve gevşek düzen-lenmiş hücreler notokordun etra-fına doğru göç ederler. Göç eden bu hücrelere topluca sklerotom adı verilir (Şekil 7.7B). Sklerotom gerilemekte olan notokordun yeri-ne geçecek embriyonal bağ dokusu olan mezenşimi meydana getirir-ler. Bu dokunun farklılaşması ile omurların kıkırdak ve kemik doku-ları oluşturulur.
Somitlerin geri kalan kısmına ise dermomyotom denir. Dermomyo-tomun dorsal duvarındaki hücreler myotom’u, lateral duvarındaki hüc-reler dermotom’u oluşturur (Şekil 7.7C).
Myotomu oluşturan hücreler koyu boyanan çekirdekçik içeren ve açık boya alan çekirdeğe sahiptirler. Bu mezenşimal doku kendi bölgesin-deki vücut kaslarını oluşturmak üzere önce myoblastlara, daha son-ra da kas hücrelerine dönüşecektir.
Somitlerin lateral duvarını oluş-turan dermatoma ait hücreler fark-lılaşarak yüzey ektodermin altına yayılırlar (Şekil 7.7C) ve daha ileri gelişim sürecinde derinin dermis tabakasını ve hipodermisin bağ dokusunu oluşturur.
Somitler gelişim sürecinde yukarıda belirtildiği gibi bazı dokuların gelişimine katılan yapılardır. Farklılaşma ile birlikte başka bir dokuya dönüşmesi sonucu ortadan kalkarlar. Sonuçta, her somit kendine ait kıkırdak ve kemik elemanlarının oluşumunu sağlayan sklerotomunu, kas elemanlarını oluşturan myotomunu ve deri elemanlarını oluşturan dematomunu meydana getirir. Ayrıca, her myotomun ve dermatomun kendine ait segmental bir sinir elemanı da vardır.
A
B
C
Embriyonik dönem
65
Şekil 7.9: Lateral mezodermin iki tabakası arasında şekillenen intraembriyonik sölom boşluğunun vücut boşluklarına dönüşümü(Fare embriyosu 8. gün, ventral görünüm, insanda 23. güne eş).
İntermediate (ara) mezoderm Paraksiyal mezoderm ile lateral mezoderm plağını bir süre için birleştiren ara mezoderm (Şekil 7.5 B-D) servikal ve üst to-rasik bölgelerde nefro-tom adı verilen segmentli hücre kümeleri oluşturur-ken daha kaudalde yer alanlar nefrojenik kor-don adı verilen segment-siz bir doku meydana ge-tirirler. Ara mezodermin daha ileri farklılaşma-sıyla ürogenital plak, Ürogenital plaktan da böbrek ve diğer iç genital organlar gelişir.
Lateral mezoderm Lateral mezoderm plağı intraembriyonik sölom boşluğunun oluşması ile somatik (parietal) ve splanknik (visseral) mezoderm yapraklarına ayrılmıştır (Şekil 7.8, 7.9). Bu dönemde intraembriyonik sölom ekstraembriyonik sölom ile bağlantılıdır. Embriyodaki ileri gelişim ile baş-kuyruk ve lateral katlantıların oluşması sonucu (Şekil 7.10) intraembriyonik sölom vücut içi boşlukları oluştur-mak üzere embriyo içinde kalır. Böylece, somatik ve splanknik mezoderm intraembriyonik sölomun iç yüzünü döşer (Şekil 7.11). Somatik mezoderm ektodermin altında yerleşmiştir ve birlikte lateral ve ventral vücut duvarını oluş-turur. Splanknik mezoderm ise endodermle ilişkidedir, bağırsak duvarına katılır. Sölom boşluğuna bakan hücreler periton, perikard ve pleura boşluklarını örten mezotele farklanır.
ENDODERMİN FARKLILAŞMASI Endoderm başlangıçta embriyonal diskin vitellus kesesine bakan yüzünde yer alır (Şekil 7.5). Endodermden gelişen en önemli yapılar sindirim ve solunum sistemidir. Sindirim kanalı embriyonal diskin sefalo-kaudal (baş-kuyruk) ve lateral katlantıları sonucu pasif şekilde oluşur. Sefalo-kaudal katlantı esas olarak
Bölüm 7
66
Şekil 7.10: Embriyonun sefalo-kaudal ve lateral katlanmaları sonucunda endoderm ile döşeli yapıların sagital (A,C,E) ve transvers (B,D,F) kesitler. A ve B: 4. haftanın başı, C ve D: yaklaşık 24 günlük embriyo, E ve F: yaklaşık 26 günlük embriyo.
merkezi sinir sisteminin embriyonun uzun eksenine paralel yönde hızlı büyümesi sonucu oluşurken, lateral katlantı somitlerin büyümesiyle ortaya çıkar.
Presomit devresinde embriyonal diskin endodermal germ yaprağı vitellus kesesi-nin tavanını oluşturmaktadır. Bu dönemde kardiyojenik (kalp) alan gelişmekte olan beynin ön alt tarafında, bukkofaringeal membranın önünde yer alır (Şekil 7.10A). Dördüncü haftada beynin gelişmesi ve artan amnion sıvısının etkisiyle embriyonun baş kısmı bukkofaringeal membranın önüne doğru büyür ve
Embriyonik dönem
67
Şekil 7.11: Yirmi sekiz günlük embriyoda karın ön duvarı kapanmış ve bağırsak kanalı dorsal mezenter ile karın arka duvarına asılmış olarak görülmekte.
gelişmekte olan kalbin üstüne yerleşir (Şekil 7.10C). Daha sonra, daha da büyü-yen baş, kalp, perikard boşluğu ve bukkofaringeal membran ile birlikte ventrale kayar (Şekil 7.10E). Benzer bir katlantı da embriyonun kuyruk bölgesinde şe-killenir ve bu katlantılar sonucu baş ve kuyruk tarafında endodermle örtülü birer girinti oluşur. Bunlardan ön taraftakine baş bağırsak (foregut), arkadakine son bağırsak (hindgut) adı verilir. Önde ve arkada, ilkel sindirim kanalına ait bu bölgeler henüz amnion kesesi ile bağlantılı değildir, bağlantı noktaları birer membran ile kapatılmıştır. Bunlardan öndekine bukkofaringeal membran, arkadakine kloakal membran adı verilir. Her iki membranın iç tarafı endoderm, dış tarafı ektoderm ile örtülüdür ve bu iki germ yaprağı arasında mezoderm bulunmaz. Membranların dış taraflarında ise birer ektodermal girinti oluşmuştur. Bunlardan öndeki ilkel ağız boşluğunu (stomodeum), arkadaki anüs girintisini (proctodeum) oluşturur (Şekil 7.10E).
Somitlerin hızlı gelişmesi sonucu sağ ve solda lateral katlantılar da oluşur. Bu katlantı ile embriyonal diskin kenarları önde orta hatta birleşmek üzere kıvrılmaya başlar (Şekil 7.10). Sonuçta, embriyonun silindirik biçimde şekillendiği gö-rülür. Kıvrılma sonucunda lateral ve ventral vücut duvarları oluşur (Şekil 7, 11D,E). Baş-kuyruk ve lateral katlantılar sonucunda vi-tellus kesesinin orta bölümü yavaş yavaş daralır ve duktus vitellinus (ductus omphalomesentericus) adı verilen kanala dönüşür. İlkel ba-ğırsağın kanala açıldığı alan orta bağırsaktır (midgut). Katlantı olu-şurken, başlangıçta endodermin iki tarafında kalan intraembriyonik sölom boşluğu yavaş yavaş gelişir, ventral vücut duvarı oluşunca orta hatta birleşerek içinde ilkel bağırsağın bulunduğu tek bir karın boşluğuna dönüşür (Şekil 7.11).
Başlangıçta endoderm ilkel bağırsak kanalının, allantois ve vitellus kesesinin epitelini oluştururken gelişimin daha ileri dönemlerinde;
a. Sindirim sistemi epiteli b. Solunum epiteli
Bölüm 7
68
Şekil 7.12: Dördüncü haftanın farklı günlerinde gelişmekte olan embriyolarda nöral kanalın vesomitlerin şekillenmesi görülmekte (A ve B dorsal, C lateral görünüm).
c. Tiroid ve paratiroidin parankiması d. Tonsilla ve timusun retiküler parankiması e. Karaciğer ve pankreasın parankiması f. Safra kesesi epiteli g. Mesane ve üretranın büyük bölümünün epiteli h. Orta kulak boşluğunun ve östaki borusunun epiteli olmak üzere pek çok yapının gelişmesini sağlar.
4-8. HAFTALAR ARASINDA EMBRİYONUN GENEL YAPISI 4. hafta: Embriyonun baş-kuyruk ve lateral kıvrımları gelişir. En belirgin gelişme somitlerdir. Beyin ve medulla spinalisi oluşturacak olan nöral tüp, solunum sistemini yapacak olan laringotrakeal oluk ve akciğer tomurcukları gelişmiştir. Göz, kulak ve burun rudimenter olarak ortaya çıkmıştır. Karaciğer ve pankreas tomurcukları oluşmuştur. Kalp çıkıntı halinde dıştan belirgindir ve atmaya başlamıştır. Kol ve bacak tomurcukları belirmiştir. Embriyonun bu dönemdeki baş-kıç uzunluğu yaklaşık 5 mm’dir (Şekil 7.12).
A 22. gün B 23. gün C 25. gün
Embriyonik dönem
69
5. hafta: Beynin hızlı gelişimine bağlı olarak baş çok büyür ve yüz belirginleşir. Tiroid, timus ve paratiroid gelişmeye başlar. Mide ilk dönme hareketini yapar. Kol tomurcuğu incelir ve daha belirgin bir şekil alır (Şekil 7.13 A,B).
6. hafta: Kol tomurcuğunda dirsek ve el bileği gibi farklılaşmalar ayırt edilir. Retinal pigment oluştuğundan göz daha belirgin haldedir. Bacaklar kollara göre daha geç geliştiğinden bu dönemde kürek biçimindedir. Baş gövdeye göre daha büyüktür ve kalbin üzerine doğru kıvrım gösterir (Şekil 7.13 C,D).
7. hafta: Elde parmakların gelişmeye başladığı görülür. Vitellus kesesi ile bağırsak arasındaki bağlantı bir küçük kanal halindedir. Bağırsaklar göbek kordonunun proksimalindeki ekstraembriyonik söloma girerek fizyolojik umbilikal fıtık (herniasyon) oluştururlar (Şekil 7.13 E).
8. hafta: Embriyonik dönemin son haftası olan bu devrede araları perdeli ayak parmakları gelişir. El parmakları kısa ve belirgindir, haftanın sonlarına doğru aralarındaki perde kaybolur. Kafa derisinde bir damar fleksusu gelişerek başın etrafında belirgin bir band oluşturur. Haftanın sonunda bütün ekstremiteler belirgindir. Baş hala büyüktür ve vücudun yaklaşık yarısını oluşturur. Boyun, göz kapakları ve kulak belirginleşmiş embriyo insana benzeyen görünümünü kazanmıştır. Dış genital organlarda ancak uzmanların ayırt edebileceği kadar cinsiyete ait bir farklılaşma meydana gelmiştir (Şekil 7.13 F,G,H).
A 28. gün B 32. gün
Bölüm 7
70
Şekil 7.13: Embriyonel dönemin beşinci (A,B), altıncı (C,D), yedinci (E) ve sekizinci (F,G,H)haftalarında gelişmekte olan embriyoların dış özellikleri ile lateral görünümleri.
D 41. gün E 48. gün F 51. gün
G 52. gün H 56. gün
Dokuzuncu haftanın başından (üçüncü ayın başı) başlayıp doğuma kadar süren intrauterinal döneme fetal dönem adı verilir. Üçüncü ayın başlangıcından itibaren fetus adını almış olması, embriyonun bu dönemde aniden değiştiğini göstermez. Embriyodan fetusa dönüşüm kademeli olarak gerçekleşir. Fetal dönemde doku ve organlar olgunlaşır, vücut hızlı bir şekilde büyür. Fetal dönemde dikkati çeken bir gelişme, baş ile gövdenin gelişimleri arasındaki orantısızlıktır; başın gelişmesi gövdenin gelişmesine göre oldukça yavaştır. Fetusun 3., 4., ve 5. aylarda boyca büyümesi fazla iken, son iki ayda ağırlık olarak büyük artış gösterir. Örneğin 40. haftada ağırlık 31. haftanın ortalarındaki ağırlığının iki katıdır.
Fetus yaşının hesaplanması Gebelik süresi, genel olarak son menstruasyonun ilk gününden başlayarak 280 gün veya 40 hafta veya fertilizasyondan sonraki 266 gün veya 36 hafta olarak hesaplanır. Doğru anamnez (hikaye) alınamayan hastalarda, fetusun yaşının belirlenebilmesinde, ultrasonografi ile elde edilen tepe-otuma noktası (CRL;
FFEETTAALL DDÖÖNNEEMM
88
Bölüm 8
72
crown-rump lenght) arası uzunluk güvenli şekilde kullanılabilmektedir (Tablo 8.1). Gerçek gebelik yaşı, fertilizasyondan itibaren başlar ve hatalardan sakınmak için de aylık dönemler yerine haftalar kullanılarak hesap edilir. Fetal dönemlerde fetusun dış görünümünün belirlenmesinde 4-5 haftalık dilimlerin kullanılması genel olarak tercih edilmektedir.
Tablo 8 1: Fetusun ortalama boy ve ağırlığını haftalara göre değişimi
Yaş (hafta) CR uzunluğu (mm) Ağırlık (gr) 9 – 12 13 – 16 17 – 20 21 – 24 25 – 28 29 – 32 33 – 36 37 - 38
50 – 80 90 – 140 150 – 190 200 – 230 240 – 270 280 – 300 310 – 340 350 - 360
10 – 45 60 – 200 250 – 450 500 – 820 900 – 1300 1400 – 2100 2200 – 2900 3000 - 3400
9-12 haftalar arası: 9. haftanın başında, baş fetusun uzunluğunun yarısını oluştururken, gövdenin hızlı büyümesi nedeniyle 12. haftada, gövdenin uzunluğu başın iki katına çıkar. 9. haftanın başında yüz geniş, gözler birbirinden ayrık, göz kapakları kapalı, kulaklar aşağıdadır. 12. haftanın sonunda kafatasında ve uzun kemiklerde primer kemikleşme merkezleri ortaya çıkar. Üst ekstremiteler göreceli olarak son uzunluklarını kazanırken alt ekstremiteler hala son uzunluklarına erişmemiştir. 9. haftanın sonuna kadar, erkek ve dişi genital organlar birbirine benzerdir, ergin yapılarına 12. hafta sonunda kazanırlar. 10. haftaya kadar fizyolojik herniasyon devam ederken 12. hafta başından itibaren bağırsak halkaları karın boşluğuna dönerler. 12. haftaya kadar hematopoezden sorumlu olan karaciğerde bu görev yavaş yavaş azalır; dalak hematopoetik organ olarak devreye girer. 9-12 haftalar arasında idrar yapımı başlar ve amnion sıvısına katılır.
13-16. haftalar arası: Bu dönemde büyüme çok hızlıdır. 12. haftaya göre baş oranı daha küçüktür. 14. haftada, anne tarafından zayıf hissedilen koordineli bacak hareketleri başlamıştır. İskelet sisteminde kemikleşme başlar, röntgen filmlerinde görülebilir duruma gelir. Kafa derisinde saç görülmeye başlar. Gözler normal yerine gelmiştir, kulaklar kafanın yanlarında ve esas yerlerine yaklaşmış-tır, bu hali ile insana daha benzer görünümdedir.
Fetal Dönem
73
17-20. haftalar arası: Büyüme bir miktar yavaşlasa da gelişme devam etmekte-dir. Tepe-oturma noktası uzunluğu yaklaşık 50 mm kadardır. Bacaklar normal uzunluğuna kavuşmuştur ve anne tarafından bebek hareketleri belirgin şekilde hissedilir. Bu dönemde deri vernix caseosa adı verilen, fetal yağ bezlerinden ve ölü deri hücrelerinden oluşan, yağlı peynir benzeri bir maddeyle kaplanmıştır. Kaşlar ve saçlar 20. haftada görülür durumdadır. Bu dönemde fetusun bütün vücudu lanugo adı verilen tüylerle kaplıdır. 18. haftada uterus oluşur, vagina kanalize olmaya başlar. Ovaryumda ilk primordial folliküller ortaya çıkar. 20. haftada testisler skrotuma inmeye başlar, ancak hala karın arka duvarına asılıdır.
21-25. haftalar arası: Bu dönemde fetusta önemli ağırlık artışı görülür. Deri şeffaf ve buruşuktur. Kapillerlerdeki kan gözlenebildiğinden deri kırmızımsı pembe renktedir. 21. haftada göz hareketleri başlar. Kirpikler oluşur ve göz kapakları açılır. 24. haftada akciğer alveollerindeki tip II pnömositlerden surfaktant salınmaya başlar. Bu haftada tırnaklar da oluşmuştur. Solunum sistemi tam gelişmediğinden bu dönemde doğanlar genellikle ölür.
26-29. haftalar arası: 26. haftada gözler açılır. Saçlar ve lanugo iyi gelişmiştir. Ayak tırnakları seçilebilir durumdadır. Bol miktarda deri altı yağ dokusu bulunduğundan deri kırışıklarının çoğu düzelir. Bu dönemde dalak hematopoezde önemli yer tutar. 28. haftada kemik iliğinin hematopoezde önem kazanmasıyla dalağın görevi yavaş yavaş sona erer. Bu dönemde fetus akciğerleri solunum yapabilecek kapasitededir, alveoller ve pulmoner damarlar gaz değişimi için uygun yapıya sahiptirler. Bu nedenle erken doğanlar özenli bakımla yaşatılabilir, ölümlerin büyük çoğunluğu fetusların düşük ağırlığa sahip olmalarındandır. Merkezi sinir sistemi de solunum hareketlerini ve vücut ısısını kontrol edebilecek olgunluğa sahiptir.
30-34. haftalar arası: Göz pupillası ışığa karşı refleks verir. Deri genellikle pembe ve düzgün görünümlüdür. Beyaz yağ miktarı artmıştır (vücut ağırlığının %8 kadarı), kollar ve bacaklar tombuldur. 32 haftalık ve daha büyük premature fetuslar genellikle yaşarlar.
35-38. haftalar arası: 35 haftalık fetuslar ışığa karşı uyum gösterirler. Sıkıca kavrama yeteneğine sahiptirler. 36. haftada baş ve karın çevresi genellikle birbirine eşittir. Doğuma doğru gelişim yavaşlar. 37. haftada femur uzunluğu, ayak uzunluğundan genellikle biraz fazladır. 38 haftalık fetuslarda beyaz yağ miktarı vücudun yaklaşık %16’sını oluşturur. Bu dönemde deri mavimsi pembe renktedir. Testisler ise genel olarak skrotuma inmiştir.
Doğum tarihinin hesaplanması: Beklenen doğum tarihinin hesaplanmasında en kesin yöntem, döllenme gününün başlangıç günü olarak kabul edilmesi ile elde
Bölüm 8
74
edilir. Beklenen doğum günü, döllenmeden sonraki 266 gün veya 38 hafta olarak hesap edilir. Gebe bir kadın, gebe kaldığını genellikle adet kanamalarının kesilmesi sonucu yapılan tetkiklerle öğrenmekte, bu nedenle de döllenme gününün tespitinde, unutulmadan kaynaklanan yanlış hesaplamalar yapılabilmektedir. Kadın doğum hekimleri beklenen doğum tarihini son adet kanamasının ilk gününden itibaren 280 gün veya 40 hafta olarak hesap ederler. Menstrual siklusları düzenli olan kadınlarda bu yöntem, genel olarak beklenen doğum tarihinin hesaplanmasında güvenli olabilmektedir. Ancak, menstrual siklusları düzenli olmayan kadınlarda yanlış hesaplar ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca, blastosistin implantasyonu sırasında (fertilizasyondan sonra ortalama 14. gün) endometriumdaki hasarlanmadan kaynaklanabilen kanamaların da son adet gününün hesaplanması üzerine yanıltıcı etkisi bulunmaktadır. Anlaşılacağı üzere, beklenen doğum gününü hesaplanması her zaman kolay değildir. Yine de, fetusların çoğu hesaplanan günün civarındaki 10-14 gün içinde doğarlar. Belirlenen tarihten önce doğanlar prematür, daha geç doğanlara postmatür olarak kabul edilir.
Pratik olarak beklenen doğum gününün hesaplanmasında aşağıdaki izlenen yol büyük kolaylık sağlar. Burada, son adet tarihinin ilk gününden üç ay geriye gidilir, buna bir yıl yedi gün eklenir. Örneğin;
• Son adet tarihinin ilk günü: 14 Haziran 2002 • Üç ay geriye gidiş: 14 Mart 2002 • Bir yıl yedi gün ekleme: 21 Mart 2003
FETAL BÜYÜMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER Fetus büyüme ve gelişmesi için değişik maddelere ihtiyaç duyar. Bu maddeler anne kanından plasenta yolu ile elde edilir, gaz ve gıdalar plasenta yoluyla anne-den fetusa serbest şekilde geçerler. Glukoz büyüme ve fetal metabolizma için temel enerji kaynağını oluşturur. Maternal, fetal ve çevresel etkenler fetusun prenatal büyümesi üzerine etkilidir. Gebelik süresince anne tarafından kullanılan sigara ve alkol fetusta gelişme geriliğine yol açabilmektedir. Ayrıca, annenin beslenme bozukluğu ve yetersiz beslenmesi de düşük ağırlıklı bebeklerin doğmasına neden olmaktadır.
Gebelik boyunca sigara kullanımı sonucu oluşan gelişme geriliği günümüzde iyi belirlenmiştir. Sigara içen annelerin bebeklerinin doğum ağırlığı normal doğumlara göre 150-250 gr daha azdır ve gelişme geriliği genel olarak gebeliğin son 6-8 haftalarında ortaya çıkar. Eğer annenin yetersiz beslenmesi de varsa, fetus üzerine sigaranın etkisi çok daha ağır olarak gelişmektedir.
Fetal Dönem
75
İkiz, üçüz ve daha çoklu gebeliklerde, bebeklerin ağırlıklarının normale göre daha düşük olduğu bilinmektedir.
Fetal alkol sendromunun bir nedeni olarak, alkolik annelerden doğan bebekler sıklıkla intrauterin gelişme geriliği gösterirler. Ayrıca, uyuşturucu bağımlılığı oluşturan maddeler ve ilaçlar da gelişme geriliği ve patolojik komplikasyonlar oluşturabilmektedir.
Annedeki hipertansiyon, böbrek rahatsızlığı gibi durumlar, plasental disfonksiyon veya defektler plasental kan dolaşımının azalmasına neden olabilir. Bu tür plasental anomaliler maternal ve fetal damarlar arasında madde değişim alanını azaltır. Bunun sonucunda fetal açlığa, dolayısı ile intrauterin gelişme geriliğine neden olur.
Genetik faktörler de intrauterin gelişme geriliğinin nedenlerindendir. Bir ailede bunun tekrarlayan olguları en önemli bulgulardandır. Down sendromlu (trizomi 21) bebekler bunların en belirgin örneklerindendir.
FETAL TANIDA KULLANILAN BAZI YÖNTEMLER Perinatoloji tıbbın bir dalıdır ve fertilizasyondan sonraki 26. haftadan sonraki fetuslar ve doğumdan sonraki ilk dört haftalık dönemdeki yeni doğanların durumları ile ilgilenir ve gerektiğinde uygun tedavinin yapılmasını sağlar. Fetusun durumunun belirlenmesi ve tedaviye yönelik çalışmaların uygulanması için kullanılan yöntemler şunlardır:
I.Amniosentez: en yaygın kullanılan prenatal tanı yöntemidir. Annenin abdominal duvarı ve uterus duvarı boyunca girilen bir iğne ile alınan amnion sıvısı aşağıda belirtilen çalışmalarda kullanılır.
a.Alfa fetoprotein ölçümü: Alfa fetoprotein fetal karaciğer, vitellus kesesi ve bağırsaklarda sentez edilen bir glikoproteindir. Anensefali, meroanensefali veya sipina bifida gibi nöral defektlerin, fetusların amnion sıvısında alfa fetoproteinin yüksek konsantrasyonlarının tespiti ile tanısı yapılabilir.
b.Spektrofotometrik çalışmalar: Bu çalışma ile, amnion sıvısı incelenerek fetus ve yeni doğanların hemolitik hastalığının (eritroblastosis fetalis) derecesi tespit edilebilir. Normal olarak plasental dolaşım sırasında, çok az miktarda fetus kanı anne kanına geçer. Eğer fetus Rh (+), anne Rh (-) kan grubunda ise, fetus eritrositleri annede anti-Rh antibody oluşmasına neden olur. Oluşan antibody fetal dolaşıma geçerek fetusun eritrositlerini yıkıma uğratır. Bu durumda anemi oluşur ve intrauterin kan nakli yapılmazsa ölüm görülür.
Bölüm 8
76
c.Cinsiyet kromatini çalışmaları: Amnion sıvısından toplanan hücrelere uygulanan özel boyama teknikleri ile, mevcut kromatin yapılarından yararlanılarak cinsiyet tayini yapılabilir. Böylece, cinsiyete bağlı kromozomal hastalıkların tanısını koymak kolaylaşır.
d.Hücre kültürü: Amnion sıvısından elde edilen fetal hücreler üzerinde yapılan kültür çalışmaları ile fetusun cinsiyeti belirlenebildiği gibi kromozomal anomalilerin olup olmadığı da analiz edilebilmektedir. Bu çalışmalar ile, Down sendromu gibi kromozomal hastalıklar ve enzim çalışmalarının eklenmesiyle de metabolik bozukluklar belirlenebilmektedir.
II.Korion villusu biyopsileri: Ultrasonografi gözetiminde iğne biyopsisi ile alınan korion villuslarındaki trofoblastlar üzerinde yapılır. Elde edilen hücrelerle kromozomal anomaliler, metabolizma bozuklukların araştırmaları yapılabilmekte-dir.
III.İntrauterin fetal transfüzyon: Eritroblastosis fetalisli fetusların çoğu ancak intrauterinal kan transfüzyonu yapılarak kurtarılabilmektedir. Fetusun periton boşluğuna verilen kan, 5-6 gün içinde lenfatikler yoluyla dolaşıma karışırlar. Kan tranfüzyonu doğumdan sonra da uygulanabilir. Bugün ise en geçerli yöntem, kan nakli yerine, anneye anti-Rh immünoglobulinlerin verilmesidir. Böylece anne, fetusun Rh (+) hücrelerine karşı duyarsızlaştırılmış olur.
IV.Fetoskopi: Fetoskopi denilen ışıklı fiberoptikli bir cihazla amnion boşluğuna girilip fetusun yüzeysel görüntüleme tekniğine dayanır. Böylece, tüm fetus incelenerek ekstremite anomalilerinin, yarık dudak gibi defektlerin tanısı yapılabilir.
V.Ultrasonografi: Bilinen yan etkilerinin bulunmayışı, düşük maliyeti ve uygulama kolaylığı açısından fetus incelemelerinde en sık kullanılan tekniklerden biridir. Fetal yaş tayin edilebildiği gibi, pek çok anomalinin de teşhisi sağlanabilmektedir.
EMBRİYO DIŞI OLUŞUMLAR Gelişimin 6. gününden itibaren blastosistin gelişimine bağlı olarak, embriyoyu oluşturacak olan embriyonal diskin şekillenmesine ve embriyonun gelişmesine katkı sağlayan, dış etkenlere karşı korunmasını, beslenmesini, metabolik atıkların toplanıp atılmasını gerçekleştiren embriyo dışı yapılar da şekillenir. Amnion kesesi, vitellus kesesi, allantois, desidua, plasenta ve göbek kordonu embriyo dışı şekillenen yapılardır. Vitellus kesesinin bir bölümü ve allantois dışında hiç biri embriyonun yapısına katılmaz, ya doğum öncesi ortadan kalkarlar veya doğum sırasında hepsi uterustan dışarı atılırlar.
AMNİON KESESİ: Döllenmeden sonraki 6. günde embriyonal disk oluşurken trofoblast hücreleri ile embriyoblastlar arasında bir boşluğun oluşması ile ortaya çıkar (şekil 5.1, 8.1). Amnion kesesi trofoblastların çevrelediği amnion hücreleri
EEMMBBRRİİYYOO DDIIŞŞII OOLLUUŞŞUUMMLLAARR
99
Bölüm 9
78
ile epiblast hücrelerinin çevrelediği amnion boşluğundan oluşur. Başlangıçta, amnion kesesi embriyonal diskin sadece ektoderm bölgesini çevrelerken, kesenin hızlı büyümesi ve embriyonal diskin sefalokaudal ve lateral katlanmaları sonucunda tüm embriyoyu çevreler duruma gelir (Şekil 7.10). Bu dönemde amnion kesesi dıştan korion boşluğu ile çevrelenmiştir. Daha sonra, amnion boşluğunun hızla büyümesi sonucu korion boşluğu kaybolacak, amnion kesesi uterus lümenini tamamen dolduracaktır.
Şekil 8.1: 0.2 mm’lik embriyoda vitellus ve amnion keseleri ile gelişmekte olan korion villuslarıgörülmekte.
Embriyo Dışı Oluşumlar
79
Amnion boşluğu, ortaya çıkışından itibaren, amnion hücrelerinden, plasentanın villuslar arası boşluklarından ve desidua parietalisten gelip amnion duvarını geçen bir sıvı ile doludur. Embriyo, gelişimine başlamasından doğumuna kadar göbek kordonu ile asılı şekilde bu sıvı içinde yüzer durumda bulunur. Bu sıvı embriyo için yastık görevi yapar, embriyoyu dış etkenlerden korur, kurumasını engeller, serbestçe büyüyüp genişlemesi için rahat bir ortam oluşturur. Amnion sıvısı berrak, açık sarı renkli ve hafif alkali özelliktedir, içinde su, tuz, protein, karbonhidratlar, yağlar, hormonlar, dökülmüş deri hücreleri, kıllar, deri bezlerinin salgısı ve bir miktar idrar bulunur. Bu sıvının miktarı, gebeliğin 10. haftasında 30 ml, 20. haftasında 350 ml, 37. haftada 1000 ml kadardır. Fetus bir günde bu sıvının 400 ml kadarını yutar, gelişmekte olan bağırsaklardan rezorbe edilir, sıvının büyük bölümü boşaltım sistemi, az bir bölümü deri yoluyla amnion ke-sesine geri verilirken, bir kısmı da kan dolaşımı yoluyla plasentaya ve oradan anne kanına geçirilerek uzaklaştırılması sağlanır.
Amnion sıvısının az veya çok olması gelişim bozukluklarına neden olabil-mektedir. Sıvının çok az olduğu durumlarda (3. trimesterde 400 ml'den az; oligohidroamnioz) embriyonun amnion zarına yapışması sonucu gelişmeyi en-gelleyen sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Sıvı miktarı normalin çok üzerinde ise (2000 ml den fazla) hidroamniozdan söz edilir. Hidroamnion genellikle gelişim sırasında yemek borusunun lümeninin açılamayıp tıkalı kalması ve yutma refleksinin bozuk olması durumunda ortaya çıkar. Fazla amnion sıvısı hem embri-yonun gelişimini engeller hem de oluşturduğu iç basınçla uterus kaslarını etkileyerek kasılma mekanizmasının bozulmasına ve dolayısıyla doğum güçlüğüne neden olur.
VİTELLUS KESESİ: Vitellus kesesi embriyonal diskin endodermal yüzüne bakan küçük bir kesedir (Şekil 8.1, 8.2). Baş-kuyruk ve lateral katlantılarının oluşması sırasında, embriyonun dorsal bölümü ilkel bağırsak kanalının yapısına katılmak üzere embriyo içine alınır. Başlangıçta, orta bağırsağa vitellus sapı ile bağlı durumda iken (Şekil 8.2) sindirim kanalının gelişmesiyle yavaş yavaş küçülüp kaybolur. Erişkinlerin % 2 kadarında ileum üzerinde Meckel divertikülü şeklinde kalabilir.
Vitellus kesesinin ana görevi embriyonun beslenmesi için gerekli besin maddelerinin taşımaktır. Ancak, memeli ve insanlarda vitellus maddesi çok azdır. İkinci ve üçüncü haftalarda uteroplasental dolaşım başlamadan hemen önce diffüzyonla anne kanından alınan besin ve oksijen vitellus kesesi duvarındaki kapillerler yoluyla embriyoya aktarılır. Plasental dolaşım başlayınca vitellus kesesi gerilemeye başlar ve sonunda körelir. Bu arada, üçüncü haftada, vitellus
Bölüm 9
80
Şekil 8.2: Yaklaşık 4 haftalık embriyoda amnion kesesi, vitellus kesesi duvarındaki damarlar, allantois ve umbilikal damarlar görülmekte.
kesesi duvarındaki endoderm hücrelerinin bir kısmı gonadların gelişeceği bölgeye göç ederek ilkel cins hücrelerine (primordial germ hücreleri) farklanırlar.
ALLANTOİS: Gelişimin 16. günü civarında vitellus kesesinin arka duvarında bağlantı sapı içine doğru gelişen endodermal kökenli bir kesedir (Şekil 6.4 C, 8.1). Allantois, reptiller ve kuşlarda bir solunum organı ve idrarın depolandığı bir organ olarak görev yapmasına rağmen, insanlarda rudimenter bir yapı olarak kalır. Memelilerde kan şekillenmesinin ilk bölgelerindendir, burada gelişen kan damarları ergin göbek kordonunun iki arter ve bir venini yapar (Şekil 8.1 ve 8.2). Bir bölümü mesanenin yapısına katılır. Geri kalan kısmı körelir ve fibröz bir kordon halinde urachus'u oluşturur. Urachustan chorda urachi (ligamentum umbilicale medium) olarak göbek bağı içinde mesanenin tepesinden göbeğe doğru uzanır.
Embriyo Dışı Oluşumlar
81
Şekil 8.3: Yaklaşık 4 haftalık embriyoda kan damarlarının bağlantı sapındaki umbilikal damarlar yolu ile korion plağı arasındaki ilişkisi ve allantoisin yerleşimi.
DESİDUA: Döllenmeden sonra 5. günde blastosist, embriyoblast ve trofoblast hücrelerinden oluşmuştur ve gelişimin 6. gününde blastosist embriyoblastların bulunduğu kutuptaki trofoblast hücreleri tarafından uterus yüzeyine implante olmaya başlamıştır (Şekil 4.13). Burada trofoblastik hücrelerden köken alan sinsitiotrofoblastlar uterus endometriumuna penatre olurken ekstraembriyonik sölom gittikçe genişler ve korion boşluğuna dönüşür (Şekil 5.5, 8.4).
Bölüm 9
82
Şekil 8.4: 13 günlük embriyoda korionun genel görünümü.
Şekil 8.5: 23 günlük embriyoda korion villusları ve embriyonun sagital görünümü.
Sitotrofoblastın iç yüzünü döşeyen ekstraembriyonik mezoderm de korion plağı adını alır. Gelişimin ilk haftala-rında korionun çevresi tamamen vil-luslarla kaplıdır (Şekil 8.5 ve 8.6 A). Gelişimin ilerlemesi ile embriyonik kutuptaki villuslar büyüyüp gelişerek korion frondosum'u oluştururken karşı (abembriyonik) kutuptaki villuslar de-jenere olur ve 3. ay civarında bu kısım iyice düzleşerek korion leve adını alır (Şekil 8.6 B).
Korion frondozum ve korion leve olarak gelişen bu farklılaşma endomet-riumun fonksiyonalis tabakası olan ve doğumda atılan desidua yapısını da etkiler. Desiduanın korion frondozuma komşu olan ve daha sonra plasentanın da yer alacağı bölüme desidua bazalis denir. Desiua bazalis plasentanın bazal bölümünü oluşturur, bez ve kan da-marlarından zengindir. Koriona sıkıca tutunmuş olan bu kısım lipid ve glikojenden zengin ve çok çekirdekli desidua hücrelerinden oluşmuştur. Ab-embriyonik kutupta, embriyonun ute-rus boşluğuna bakan kısmını örten dokuya da desidua kapsülaris adı verilir (Şekil 8.6 B). Korion boş-luğunun büyümesiyle basınç altında kalan desidua kapsülaris dejenere olur, korion leve de karşı taraftaki uterus duvarı olan desidua parietalis ile kay-naşır. Böylece, uterus lümeni tamamen doldurulmuş olur. Daha sonra amnion kesesi büyüyerek korion boşluğunu ta-mamen dolduracak, amnion ile korion
Embriyo Dışı Oluşumlar
83
Şekil 8.6: A:Gelişimin altıncı haftasında korionun yapısı.B: Dokuzuncu haftada korionun ve desidual bölümlerin görünümü.
A
kaynaşarak korio-amnionik zarı oluşturacaklardır.
PLASENTA Sadece memelilerde bulunan plasenta, fetus ile anne arasında, fetusun ihtiyacı olan maddelerin anne kanından alınıp metabolik artıkların tekrar anne kanına verildiği, anne ile fetusun kanları arasında madde geçişinin yapıldığı bir organdır.
Plasenta oluşumu blastosistin endometriuma implantasyonu ile başlar. Plasenta, fetustan gelen (pars fetalis; korion frondosum) ve anneden gelen (pars maternalis; desidua bazalis) olmak üzere iki kısımdan gelişir. Korion frondosum bol villus içeren bölgedir. Döllenmeden sonraki 8. günde başlayan laküner dönem plasen-tanın gelişimindeki ilk dönemi oluşturur (Şekil 5.1). İmplantasyon kutbunda sinsitiotrofoblast kitlesi içinde oluşan küçük vakuoller hızlıca büyüyerek birleşir ve laküner sistemi oluştururlar. 11-12. günlerde lakünalar trabekül adı verilen sinsitial plaka ve lamellerle bölünmüştür. Üçüncü haftanın başında, sinsitiotrofo-blastların yaptığı trabeküller içine sitotrofoblast hücrelerinin girdiği görülür. Böy-lece, laküner boşluklarla çevrelenmiş sinsitiotrofoblast ve merkezde sitotrofo-blastların bulunduğu parmaksı uzantılar olan primer villuslar oluşur (Şekil 5.5 ve 8.7 A). Gebeliğin 12. gününde endometriumun damarlarının duvarlarının bütünlüğü, sinsitiotrofoblastların aktivitesi ile bozulur ve parçalanan damarlardaki anne kanı lakünalara dolar. 15-16. günlerde ise ekstraembriyonik mezoderm
B
Bölüm 9
84
Şekil 8.7: Gelişmekte olan plasentada A: primervilluslar, B: sekonder villuslar ve C: tersiyer vil-luslar
hücreleri primer villusların merkezine doğru çoğalırlar. Bu tür bir villusta en içte, merkezde mezodermin bulundu-ğu, bunu sitotrofoblastların çevrelediği ve en dışta sinsitiotrofoblastların yer aldığı görülür; bu tür villusa da sekonder villus adı verilir (Şekil 8.7 B). 18. günden itibaren en içteki mezo-derm içinde önce kan adacıkları olu-şur, bunlar da damar taslaklarına fark-lanır. Böylece, merkezde kan damar-ları içeren mezodermal yapısı ile kalıcı veya tersiyer villuslar şekillenir (Şekil 8.7 C). Sinsitiotrofoblastların altında yer alan trofoblast hücreleri (Langhans hücreleri) gebeliğin erken dönemlerin-de süreklilik gösterirken, daha sonraki dönemlerde sürekliliğini kaybeder, tek tek veya gruplar şeklinde villus ya-pısında yer alırlar. Tersiyer villus için-deki damarlar daha sonra korion plağı ve allantois etrafındaki mezodermin içinde gelişen damarlarla bağlantı ku-rarak birleşirler ve bunlar da intra-embriyonik dolaşım sistemindeki da-marlarla bağlanırlar. Böylece kalp atı-mının başlamasıyla 4. haftanın so-nunda fetoplasental dolaşım başlamış olur.
Plasentanın pars fetalisi korion fron-dozumdan oluşmuştur. Korion plağı embriyonik bağ dokusu (Wharton pel-tesi) yapısındadır ve içinde umbilikal arterlerin ve venin dalları uzanır. Korion plağı göbek kordonu ile devam eder. Desidua bazalisten oluşan pars maternalis ( desidual plak) ile korion plağı arasında anne kanı ile dolu
B
C
A
Embriyo Dışı Oluşumlar
85
Şekil 8.8: Olgun bir plasentada desidual septumlar (plasental septum) kotiledonları birbirinden ayırmakta. Göbek kordonu, villuslar ve annenin kan damarları görülmekte.
intervillöz boşluklar bulunur. Sitotrofoblastik lakünalardan köken alan intervillöz boşluklar fetal kökenli sinsitium ile döşelidir. Umbilikal damarları taşıyan ve ağaççık şeklinde dallanan villuslar anne kanı ile dolu olan intervillöz boşluklar içine uzanır (Şekil 8.7 ve 8.8).
4-5. aylarda desiduadan gelişen, desidual septum (plasental septum) adı verilen bağ dokusu uzantıları intervillöz aralıkların içine doğru büyüyerek kotiledon adı verilen 15-30 kadar sayıda olan bölmelere ayırır. Desidual septumlar korion plağına kadar uzanmaz ve yüzeyleri intervillöz boşlukların iç yüzeyini döşeyen sinsitiotrofoblastlar tarafından örtülüdür. Kotiledonlar anne kanı ile dolu bölmelerdir. Kan buraya, desidual plağı oldukça düzgün aralıklarla delen 80-100 adet spiral arterler yoluyla gelir. Spiral arterlerin lümeninin dar olması nedeniyle kan intervillöz boşluklara yüksek basınçta boşalır ve basınç sayesinde kan intervillöz boşlukların derin kısımlarına kadar yayılarak villusların yüzeyinden madde alışverişinin yapılmasını sağlar. Basınç düştükçe, kan korion plağından desidual plağa geriye ve endometrium venleri ile anne kanına geri döner.
Bölüm 9
86
Villuslar anne ile fetus kanı arasında maddelerin geçiş bölgesidir. Buraya plasental bariyer denir. Bu bariyer başlangıçta anne kanından itibaren 1) sinsitiotrofoblast, 2) sitotrofoblast, 3) trofoblastların bazal laminası, 4) villus bağ dokusu, 5) fetal villus kapillerlerinin bazal laminası ve 6) fetal damarların endotelinden oluşur. İleri dönemlerde ise (4. aydan sonra) madde alış verişinin hızlanması amacıyla fetal damar endoteli ile sinsitiotrofoblastlar ilişkili hale gelir ve plasental bariyer sadece sinsitiotrofoblastlar ve damar endotelinden oluşarak iyice incelir.
Tam gelişmiş plasenta (miadında; full-term plasenta) 15-25 cm çapında, 3 cm kalınlıkta ve 500-600 gr ağırlıktadır. Doğumda uterus duvarından ayrılır ve doğumdan yaklaşık 30 dakika sonra uterustan atılır. Desiduanın uterus içinde kalan kısmı doğumdan sonra devam eden kanamalarla atılır. Tam gelişmiş bir plasentanın intervillöz aralıklarında dakikada 3-4 defa değişen 150 ml kadar kan bulunur. Madde alış verişi fetal damarların yüzeyini örten sinsitiotrofoblastların olduğu villuslarda yapılır.
Plasentanın görevleri Plasentanın ana görevi, birbiri ile hiçbir zaman karışmayan fetus ve anne kanı arasında metabolit ve gaz değişimini sağlamak ve hormon salgılamaktır.
Oksijen, karbondioksit ve karbon monoksit gibi gazların değişimi basit diffüzyon-la olur. Doğuma yakın dönemde fetus anne kanından dakikada 20-30 ml kadar oksijen alır. Su, amino asitler, yağ asitleri, karbonhidratlar, vitaminler ve elektro-litler plasenta membranından serbestçe veya basit diffüzyonla geçerler.
Maternal antikorların anneden fetusa taşınması fetusta pasif bağışıklık oluşturur. Alfa ve beta globulinlerin plasentadan geçişleri zordur, gamma globulin olan IgG (7S) difteri, çiçek ve kabakulak gibi hastalıklara karşı pasif bağışıklık meydana getirir. Ancak, boğmaca ve su çiçeğine karşı bağışıklık sağlayamazlar.
Rh uyuşmazlığı fetus için önemli problemlerden biridir. Fetusun Rh pozitif, annenin Rh negatif olduğu durumlarda, fetal eritrositlerin antijenleri annenin dolaşımına geçer ve anne kanında bunlara karşı antikorların oluşmasına neden olur. Bu antikorlar daha sonra fetusa döner ve fetusun eritrositlerinin yıkımına yol açar. Bu olaya eritroblastosis fetalis adı verilir. Bu durumda intrauterin kan transfüzyonu veya doğumdan sonra kanının değiştirilmesi ile bebeğin hayatını kurtarmak mümkün olabilmektedir.
Plasentada hormonların salgılanmasında görev alan hücreler sitotrofoblastlardır. Progesteron hormonu gebeliğin 4. ayından itibaren salgılanmaya başlar ve bu dönemden sonra gebeliğin devamı için gerileyen korpus luteumun görevini
Embriyo Dışı Oluşumlar
87
Şekil 8.9: Göbek kordonunda iki arter (A) ve bir venin (V) Wharton peltesi adı verilen embriyonel bağ dokusu içinde paketlenmesi görülmekte.
üstlenir. Estrogen (estriol) hormonunun plasentada yapımı gebelik ilerledikçe ar-tar, gebeliğin sonunda en yüksek seviyeye ulaşır. Yüksek miktardaki estrogen meme bezlerinin gelişmesine ve uterusun büyümesine yol açar, doğumu kolaylaştırır. Human chorionic gonadotropin hormonu luteinizan hormona (LH) benzerlik gösterir. İkinci hafta sonunda salınmaya başlayarak ovaryumdaki korpus luteumun devamlılığını sağlar ve ikinci bir menstruasyon döneminin başlamasına engel olur. Bu hormon annenin idrarına geçmektedir. Bu sayede gebeliğin erken dönemlerinde gebelik tayininde kullanılmaktadır. Gebeliğin sekizinci haftasında en yüksek seviyeye ulaşır ve daha sonra gerilemeye başlar. Somatomammatro-pin büyüme hormonuna benzer bir etkiye sahiptir, fetusun anne kanındaki glukozu öncelikli kullanımını sağlar.
GÖBEK KORDONU (Funniculus umbilicalis) Göbek kordonu 1-2 cm çapında, 30-90 cm uzunlukta plasenta ve fetus arasında uzanan bir kordondur. Ge-nellikle plasentanın merkezine yapı-şıktır, ancak kenarında da bulunabi-lir. İkinci ayın ortalarında göbek kor-donu halkasından bağlantı sapı, vasa umbilicalia (iki arter bir ven) ile Allantois, dışta vitellus kesesi artığı geçer. Daha sonra allantois ve vitel-lus kesesi ortadan kalkar. Sonuçta, göbek kordonu içinde yalnızca proteoglikanlardan zengin fibroblast içeren Wharton peltesi adı verilen embriyonel bağ dokusu ve bunun çevrelediği iki arter bir ven kalır (Şekil 8.9). Umbilikal arterler mus-kuler tiptedir ve çok sayıda elastik lif içerir. Doğum sırasında, kordon bağ-landıktan sonra, bu arterler hızlıca daralıp kapanır.
ÇOKLU GEBELİKLER Aynı anda iki veya daha fazla gebelik durumuna çoklu gebelik denir. İkizlik en fazla görülen çoklu gebelik tipidir; dizigotik ikizlik ya da monozigotik ikizlik
Bölüm 9
88
şeklinde olabilir. Dizigotik ikizlik şeklinde olabilir. Dizigotik ikizlik genellikle kalıtsaldır ve ırklara göre büyük farklılık gösterir.
Dizigotik (fraternal) ikizlik: En sık görülen ikizlik tipidir; çift yumurta ikizleri olarak da adlandırılırlar. Dizigotik ikizlikte, ovaryumlardan birinde veya ikisinde aynı anda veya birbiri ardına gelişip ovulasyonla atılan iki ayrı sekonder oosit, iki ayrı spermatozoon tarafından döllenir. Oluşan zigotların genleri birbirinden farklıdır ve ayrı yaşlardaki kardeşler gibi benzerlik gösterirler, aynı veya farklı cinsten olabilirler. Her iki zigot uterusa ayrı ayrı implante olurlar. Amnion, korion ve plasentaları ayrı gelişir. Uterus duvarına birbirlerine çok yakın implante olduklarında korionları ve plasentaları birleşebilir.
Normal gelişim yanında, bazı etkenler de dizigotik ikizliğin sıklığını artır-maktadır. Bunlar:
1. Ovulasyonun gerçekleşmediği kişilerde tedavi amacıyla gonadotropinlerin verilmesi ile ovaryumların stimülasyonu sonucunda birden fazla sekonder oositin atılması (poliovulasyon).
2. Uzun süre kullanılan doğum kontrol haplarının bırakılmasından sonra ovar-yumların stimülasyonu ve poliovulasyon.
3. Annenin genotipi ve gebeliğin ileri yaşlarda meydana gelmesi.
Monozigotik (identik) ikizlik: Monozigotik ikizlik tek bir spermatozoon tarafından döllenmiş bir oositten gelişir. Bu tip ikizlikte, ikizler aynı cinstendir ve aynı genetik özelliği taşırlar. Bu tip ikizlik, değişik gelişimin değişik dönem-lerinde zigotun segmentasyonu sırasında veya gastrulasyon döneminde oluşur. En erken bölünme iki hücreli dönemde olur ve sonuçta iki ayrı zigot gelişir. Bunlardan gelişen blastosistler uterus duvarına ayrı ayrı implante olurlar, her embriyonun korionu ve plasentası ayrı ayrı gelişir. Çoğu vakada ayrılma erken blastosist döneminde gerçekleşir. Embriyoblastı oluşturan hücreler aynı blastosist içinde ikiye ayrılırlar. Bu şekilde oluşan embriyolar ayrı amnion keseleri içinde gelişirler, fakat tek bir korion ve plasentaya sahiptirler. Nadir de olsa, ayrılma daha geç dönemde, bilaminar germ diski oluştuktan sonra, primitif çizginin oluş-masından hemen önce meydana gelebilmektedir. Bu tür ikizler tek bir amnion ve korion içinde gelişirler, ortak bir plasentaya sahiptirler. Bu tür ikizlerde plasentaya gelen kan genel olarak eşit dağıtılır. Ancak, bazen kan akışı eşit dağılmayabilir, böyle durumlarda ikizlerden biri daha iri olarak gelişebilir.
Üçüzlük ikizliğe oranla daha seyrek gelişir (7600 doğumda bir). Dördüz ve beşiz doğumlar daha da seyrektir. Son yıllardaki yaygın uygulanan in vitro fertilizasyon yöntemleri çoklu gebeliklerdeki fetus sayısını artırıcı etki yapmaktadır.
Kongenital anomali, doğum defektleri ve kongenital malformasyon terimleri, do-ğumda var olan gelişim bozukluklarını tanımlama kullanılan terimlerdir. Doğum defektleri yeni doğanın ölümüne neden olabildiği gibi yapısal, fonksiyonel, metabolik veya davranış bozukluklarının ortaya çıkmasına yol açabilir. Bu anormal gelişimleri inceleyen ve doğuştan defektlerin nedenlerini araştıran embriyoloji dalına terotoloji denir. Yeni doğanlarda görülen bütün yapısal farklı-laşmalar defekt olarak kabul edilmez. Bu tür anatomik değişikliklere sıklıkla karşılaşılmakta ve bunlar varyasyonlar olarak adlandırılmaktadır.
Doğuştan defektlerin nedenleri genel olarak üç grup altında toplanır.
I. Genetik faktörler II. Çevre faktörleri III. Genetik ve çevrenin birlikte etkilediği faktörler
KKOONNGGEENNİİTTAALL MMAALLFFOORRMMAASSYYOONNLLAARR
1100
Bölüm 10
90
I.GENETİK FAKTÖRLERİN NEDEN OLDUĞU ANOMALİLER: Genetik faktörler, doğuştan anomalilerin yaklaşık 1/3’ünü oluştururlar. Mitoz ve mayoz bölünmeler sırasında ortaya çıkan birçok hata kromozomların sayısal, yapısal veya her ikisini de bulunduğu farklılaşmaları, bunlar da önemli malformasyonları ortaya çıkarmaktadır. Kromozomal hatalara sahip pek çok zigot ve blastosist tam olarak gelişemez ve genel olarak gebeliğin ilk üç haftasında kendiliğinden düşerler. Kromozomlar sayısal ve yapısal olarak değişikliğe uğrarlar. Hem cins (gonozomal) hem de otozomal kromozomlar bu değişiklik-lerden etkilenebilirler. Her iki tür kromozomun aynı anda etkilenmesi çok nadirdir. Kromozom anomalileri genetopik olarak kalabilir veya Down sendromunda olduğu gibi fenotipe yansıyabilir.
A. Sayısal kromozom anomalileri: Sayısal kromozomal anomaliler genellikle kromozomların birbirinden ayrılamamaları sonucu oluşur. Mitoz veya mayoz bölünmeler sırasında kromatidlerin ya da kromozomların birbirlerine yapışık kalmaları sonucu gelişirler. Bunun sonucunda ayrılamayan kromatidler veya kromozomlar bir hücreye gönderilirken diğer hücrede eksik kalır (Şekil 10.1).
Şekil 10.1: Mayoz bölünme sonucunda kadında kromozomların ayrılamaması (disjunction)sonucu 24 ve 22 kromozomlu oositlerin gelişmesi ve spermatozoon ile birleşmesini ardından 47 ve 45 kromozomlu zigotların şekillenmesi.
Doğum Defektleri
91
Kromozom sayılarındaki değişimler anöploidi veya poliploidi olarak görülür. Anöploidi (aneuploidy), diploid kromozom sayısı olan 46’dan sapmadır. Bu tür bir bireyin kromozom sayısı, 23’ün katları değil, örneğin 45 veya 47’dir. Poliploidili (polyploidy) bir bireyin kromozom sayısı ise, 23’ün tam katlarıdır.
1.Monozomi: Bir kromozomu kayıp olan embriyolardır. Monozomi-X dişi emb-riyolar genellikle ölür, %1 kadarı yaşar. Turner sendromlu 45 X0’lı bireylerin insidansı 1/8000’dir. Turner sendromlu bireyin fenotipi dişidir. Ovaryumlar gelişmez. Kol ve bacaklarda lenf ödemi iskelet sistemi anomalileri, boy kısalığı, zeka geriliği, idrar yolları ve kalp anomalileri bu tür bireylerde sıklıkla gelişir.
2.Trizomi: Aynı kromozomdan iki yerine üç tane bulunmasına trizomi denir. Bu tür zigotlarda 46 yerine 47 kromozom bulunur. Trizomiler sayısal kromozomal anomalilerinden en sık görülenidir. Otozomlarda görülen trizomiler üç sendromla bağlantılıdır. Bunlar trizomi 21 (Down sendromu), trizomi 18 (Edwards sendro-mu) ve trizomi 13 (Patau sendromu) dür. Trizomi olgularının yarıdan fazlası erken dönemde spontan düşükle sonuçlanır. Trizomi 13 ve 18’li yeni doğanlarda zeka geriliği dahil çok ciddi anomaliler gelişir ve bunlar genellikle bebekken ölürler.
Otozomal trizomilerin sıklığı artan anne yaşı ile birlikte artar. 20-24 yaşındaki annelerde otozomal trizomilerin görülme sıklığı 1400 doğumda bir iken bu oran 45 yaş ve üzeri annelerin doğumunda 25 doğumda bire çıkar.
Trizomi 21’li çocuklarda brakisefali, dudak köşelerinin aşağı doğru eğikliği, iriste beyaz lekelerin oluşması, şaşılık, erken katarakt, düz yüz ve burun, büyük dil, zeka geriliği sık gelişen anomalilerdir.
Seks kromozomlarındaki trizomi daha yaygındır. Ancak, bebek ve çocuklarda, ka-rakteristik fiziki bulguların gözlenememesinden dolayı kesin tanı adolesan çağda konabilmektedir. Bu tür vakalarda, hücre çekirdeğinde XXX veya XXY şeklinde olmak üzere 47 kromozom bulunur. Klinifelter sendromu erkek bireylerde gelişir. İki X kromozomuna rağmen bu bireylerde, Y kromozomundan dolayı testisler gelişebilmektedir, ancak hiperplastik veya atrofik ve küçüktür. Ayrıca, Leydig hücreleri de hiperplastiktir. Çoğunlukla azospermi, nadiren oligospermi görülür. Ayrıca, jinekomasti de görülür.
Seks kromozomlarında tetrazomi ve pentazomi de görülür. Bu tür anomaliye sahip bireylerde 4 veya 5 adet seks kromozomu vardır. Dişi bireylerde 48XXXX ve 49XXXXX; erkek bireylerde 48XXXY, 48XXYY, 49XXXYY ve 49XXXXY en sık görülen karyotiplerdir.
3. Poliploidi: Bunlar, 69, 96 gibi kromozomların haploid sayılarının katlarını içerirler. Poliploidi spontan düşüklerin en büyük nedenlerinden biridir. En çok
Bölüm 10
92
bilinen poliploidi tipi 69 kromozomlu triploididir. Triploidi ikinci mayoz bölünme sırasında, ikinci polar cismin oositten ayrılamamasından veya bir oositin iki spermatozoon tarafından döllenmesi sonucu oluşur. Bunların çoğu kendiliğinden düşer, canlı doğsalar bile birkaç gün içinde ölürler.
B. Yapısal kromozom anomalileri: En önemli yapısal kromozom anomalileri, radyasyon, ilaçlar, kimyasal maddeler ve viruslar gibi çevre faktörlerinden etkilenene kromozom kopmalarından ortaya çıkar. Anomalinin tipi kopan parçanın gösterdiği değişime bağlıdır.
1.Translokasyon: Kopan bir kromozom parçasının homolog olmayan başka bir kromozoma geçmesine translokasyon denir. Eğer iki homolog olmayan kromozomlar arasında parça alış verişi olursa, buna resiprokal traslokasyon denir. Her translokasyon mutlaka bir anomali meydana getirmez. Örneğin 14 nolu kromozom ile 21 nolu kromozom arasındaki translokasyonun olduğu bireylerde fenotipik anomali gözlenmez.
2.Delesyon: Bir kromozomdan kopan bir parçanın kaybolması ile gelişir. Örneğin 5 numaralı kromozomun kısa kolunun terminal parçasının kopup kaybolması cri du chat sendromunu oluşturur. Bu tür çocuklarda kedi miyavlamasına benzer ağlama, ağır zeka geriliği, kongenital kalp rahatsızlıkları görülür.
3.Halka kromozom: bir kromozomun her iki ucundan parça kopması olduktan sonra, kalan uçların birleşerek halka şeklinde kromozoma dönüşmesi ile oluşur. Bu tip kromozomlara Turner sendromlu hastalarda rastlanmıştır.
4.Duplikasyon: Bir kromozomun bir bölümünün duplikasyonu ile oluşur. Duplikasyon delesyona göre daha sık görülür fakat genetik materyal kaybı olmadığından daha zararsızdır. Duplikasyon, bir genin bir parçasında, bütün gende ya da birkaç seri gende oluşabilir.
5.İnversiyon: Kromozomun bir segmentinin sentromer bölgesinden tersine dönmesi olayıdır. Ters dönme, kromozomun tek kolu üzerinde ise parasentrik inversiyon, hem kol hem de sentromerde oluşuyorsa perisentrik inversiyon adını alır, bunda kromozomun iki kolu birden ters dönmüştür. Bu durumda çocuklarda anormalliğin oluşma riski artar. Çünkü eşit olmayan krossing-over gelişir.
6.İzokromozom: Sentromerin uzunluğuna değil enine bölünmesi sonucu oluşur. Bu durumda kromozomun bir kolu kaybolurken diğer kolu duplike olur. X kromozomunun sık karşılaşılan anomalilerinden biridir. Bu anomaliye sahip bireyler kısa boyludur ve Turner sendromunun özelliklerini taşırlar.
Doğum Defektleri
93
Şekil 10.2: İnsan prenatal gelişiminin kritik dönemleri. Gelişimin ilk iki haftası içinde, embriyo te-ratojenlere karşı hassas değildir. Kırmızı renk, yüksek düzeyde duyarlı dönemi göstermektedir.Budönemde büyük anomaliler oluşabilir. Sarı renkteki dönemler daha az duyarlı zamanlardır, dahaküçük anomaliler oluşabilir.
C. Mutant genlerin oluşturduğu anomaliler: Doğuştan anomalilerin %7-8’i gen mutasyonları sonucu oluşur. Mutasyon, genellikle bir genin görevindeki bir kayıp ya da değişme ile ortaya çıkar, genomik DNA’nın sıralanmasında kalıcı ve kalıtsal değişiklikler oluşturur. Çoğu mutasyon zararlı ve öldürücüdür. Mutasyonun şiddeti çevre ajanlarının miktarı ile artabilmektedir. Örneğin yüksek radyasyon ve karsinojenik maddeler mutasyonları artırmaktadır. Genlerin mutasyonu oluşan malformasyonlar kalıtsaldır. Dominant kalıtsal malformasyonlara örnek olarak akondroplazi ve polidaktili (çok parmaklılık) verilebilir. Doğuştan adrenal hiperplazi, mikrosefali (küçük kafalılık) gibi malformasyonlar ise otozomal resessif kalıtımla oluşurlar. Otozomal resessif genler yalnız homozigot olduklarında kendini fenotipte belli ederler.
I:Çevre faktörlerine bağlı gelişen anomaliler: Embriyonun uterus içinde çok iyi korunmasına rağmen, annenin teratojenlerle karşılaşması sonucu embriyoda gelişim bozuklukları ortaya çıkabilmektedir. Çevresel faktörler Kongenital anomalilerin %7-10 kadarını oluşturabilmektedir. Teratojenlerin etkisi, gelişimin farklı dönemlerine göre değişir. Hücresel fark-lanma başlayıncaya kadar, teratojenler anomali oluşturacak kadar etkili değil-lerdir, ancak embriyonun ölümüne yol açabilirler. Gelişimdeki en duyarlı dönem, hücre bölünmesinin, farklılaşmasının ve morfogenezin en yoğun olduğu dönemdir (Şekil 10.2).
Bölüm 10
94
Fertilizasyondan sonraki ilk 2 hafta içinde, teratojenler zigotun yarıklanmasını ve blastosistin implantasyonunu etkileyebilir veya embriyonun erken ölümüne ve spontan düşüklere yol açabilir. Ya da teratojenlerin zararlı etkileri embriyonun kuvvetli düzenleyici özellikleri sayesinde telafi edilmektedir. İlk iki hafta içinde zaten esas gelişen yapılar amnion, vitellus kesesi ve korion gibi yapılardır.
Embriyo teratojenlerden en çabuk doku ve organların oluştuğu (organogenez)dönemde etkilenir ve teratojenler büyük doğumsal anomalilere yol açabilmektedir.
A. İlaçlar ve kimyasal teratojenler: Doğuştan anomalilerin yaklaşık %2’sini ilaçlar ve kimyasal maddeler oluşturur. Teratojenik etkileri birbirinden farklı pek çok madde bulunmaktadır. Örneğin talidomit, organogenez sırasında ciddi malformasyonlar oluştururken, gelişim süresinde sürekli kullanıldığında, alkol gibi teratojenler zeka ve büyüme geriliği gibi anomaliler oluşturmaktadır. Bu nedenle, gebelik süresince annenin, tıbbi bir neden olmadıkça, ilk üç ay içinde ilaç almaması gerekmektedir.
1.Sigara içimi: Nikotin uterus kan damarlarını daraltarak kan akımını yavaşlatan, oksijen ve besin maddelerinin taşınmasını azaltan bir etki gösterir. Kanda yüksek düzeyde karboksihemoglobinin bulunmasına neden olur. Sonuçta oluşan yetersiz-lik, embriyoda hücre büyümesini ve gelişimini bozar, zihinsel gelişimi de kötü etkileyebilir. Annenin sigara içmesinin intrauterin gelişme geriliği oluşturduğu iyi tanımlanmıştır. Sigara içen annelerin içmeyenlere göre yaklaşık iki kat erken doğum yaptıkları ve bebeklerin düşük kilolu oldukları bilinmektedir.
2.Alkol: İntrauterin büyüme geriliği oluşturduğu bilinen bir maddedir. Özellikle erken gebelik dönemindeki alkol bağımlılığı, bebeklerde mikrosefali, kısa palpebral fissürler, epikantal katlantılar, maksillar hipoplazi, kısa burun, ince üst dudak, anormal avuç içi çizgileri ve kalp rahatsızlıkları görülür. Maternal alkol kullanımının çocuklardaki zeka geriliğinin başlıca nedeni olduğu düşünülmekte-dir.
3.Hormonlar: Androjenler ve erkekleşmeye neden olan progestojenler fetusu etkileyerek dişi dış genital organların erkeksi yönde gelişmesine neden olurlar. Progestin, ethisterone ve norethisterone bu tür etki gösteren ilaçlardır. Gelişmenin kritik dönemlerinde alınan progestin kardiovaskuler anomalilerin gelişmesine neden olur. Gebelik dönemlerinde progesteron-östrogen içeren doğum kontrol hapı alan annelerin çocuklarında vertebral, anal, kardiak, trakea, özofagus, ve renal anomalilerin oluştuğu gözlenmiştir.
4.Antibiyotikler: Tetrasiklinler plasenta membranını geçen antibiyotiklerdendir.
Doğum Defektleri
95
Üçüncü trimesterde günde 1 gr kadar alınan tetrasiklin, embriyonun aktif kalsifikasyon bölgeleri olan kemik ve dişlerde birikir, dişlerde geçici sarı boyanmaya neden olur. Uzun süre alınması kemik ve dişlerin gelişme geriliğine neden olur. Tüberküloz tedavisinde kullanılan streptomisin ve dihidrostreptomi-sin gebelik döneminde yüksek dozda alınırsa bebeklerde sağırlık oluşur.
5.Antikonvülsanlar: Epilepsi tedavisinde kullanılan antikonvülsanlar kesinlikle teratojendirler. Bu tür ilaçlardan trimetadion fetusta gelişim geriliği, V şekilli kaş-lar, düşük kulaklar, yarık dudak ve damak oluşturur. Fenitoin veya hidantoin kullanan annelerden doğan çocukların %5-10’unda fetal hidantoin sendromunun geliştiği rapor edilmiştir. Bunlarda, intrauterin büyüme geriliği, mikrosefali, zeka geriliği, kabartılı alın suturları, göz iç köşesi deri katlantıları (iç epikantal katlan-tılar), göz kapağında pitozis, kaba çöküntülü burun köprüsü, distal falanks hipoplazisi ve fıtıklar görülür. Valproik asit, epilepsinin farklı tiplerinde kullanı-lan bir ilaçtır. Gebe kadınların kullanması halinde, fetuslarda kafa, yüz, kalp, kol, bacak anomalilerinin oluşmasına neden olmaktadır. Fenobarbital ise gebelik sırasında kullanılabilecek bir ilaç olduğu kabul edilmektedir.
6.Antineoplastik ilaçlar: Kanser tedavisinde kullanılan bu ilaçlar fetus için oldukça teratojeniktir. Çünkü bu ilaçlar hızla bölünen hücrelerde mitozu inhibe ederler. Aminopterin gibi folik asit antagonistleri embriyonel dönemde verildik-lerinde embriyonun ölümüne neden olabilmektedir. Canlı kalanlarda ise, özellikle iskelet ve merkezi sinir sistemi üzerinde ciddi anomaliler oluşmaktadır. Bir aminopterin türevi olan metotreksat, gebeliklerini sonlandırmak için kullanan annelerin bebeklerinde, iskelet sistemine bağlı anomaliler meydana getirmiştir.
B. Teratojenler olarak enfeksiyon ajanları: Embriyo ve fetus çeşitli mikro-organizmalar ile karşılaşırlar. Mikroorganizmalar plasenta membranını geçerek fetal dolaşıma katılırlar.Bunların çoğu zararsız iken bir kısmı düşük ve ölü doğum meydana getirir. Bir kısmı da değişik anomalilere yol açarlar.
1.Kızamıkçık: Bulaşıcı bir hastalık olan kızamıkçığa neden olan rubella virusu enfektif teratojenlere güzel bir örnektir. Gebeliğin birinci trimesterinde kızamıkçık geçiren annelerin bebeklerinin yaklaşık %20’sinde doğuştan anoma-liler görülmüştür. Katarakt, kalp defektleri ve sağırlık genel olarak gözlenirken bazen zeka geriliği, glokom, mikroftalmi ve diş bozuklukları da oluşabilmektedir. İkinci ve üçüncü trimesterdeki enfeksiyonlarda anomali oluşma riski düşüktür.
2.Sitomegalovirus: Fetuslarda en yaygın görülen viral enfeksiyonudur. Birinci trimesterde yakalanan enfeksiyon ölümle sonuçlanan düşüklere neden olur. Gebeliğin daha geç dönemlerindeki enfeksiyon ise, fetusta intrauterin büyüme geriliği, küçük gözlülük, körlük, mikrosefali, zeka geriliği, sağırlık, karaciğer ve
Bölüm 10
96
dalak büyümesine neden olabilir.
3. Herpes Simpleks (uçuk) virüsü: Fetusun bu virüsle olması genellikle gebe-liğin son dönmeleri ve doğum sırasında olmaktadır.Yeni doğanlarda en çok deri lezyonları, bazen mikrosefali, mikroftalmi ve zeka geriliği gözlenebilmektedir.
4.Toxoplazma gondii: Çiğ veya az pişmiş etle, enfekte evcil hayvanlarla veya toprakla bulaşan bir hücre içi parazittir. Bu organizma plasenta membranını geçer fetusu enfekte eder. Fetusta zeka geriliği, mikroftalmi, hidrosefali oluşturur. Gebeliğin erken dönemlerindeki enfeksiyon fetusun ölümüne ve düşüğe neden olur.
5.Sifilis (frengi): Sifilisin nedeni olan Treponema pallidum enfeksiyonu doğuştan sağırlığa, anormal diş ve kemik gelişimine, hidrosefali ve zeka geriliği oluşturdu-ğu bilinmektedir.
C. Radyasyon: Yüksek dozda radyasyona maruz kalınması, embriyo hücrelerine zarar verebilir. Hücre ölümü, kromozom hasarları, büyüme geriliği ve zeka geriliği ortaya çıkabilir. Hasarın büyüklüğü, emilen radyasyonun dozuna, hızına ve gelişimin hangi döneminde olduğuna bağlıdır. Yüksek dozda iyonize radyas-yon alındıktan sonra yaşayan bebeklerde, mikrosefali, büyüme geriliği, spina bifida sistika, retinal pigmentte değişiklikler, katarakt, yarık damak, iskelet sistemi ve iç organ anomalileri ve zeka geriliği gözlenmiştir.
Austin CR, Short RV, eds. Embryonic and fetal development. 2nd ed. Cambridge: Cambridge University Press, 1982.
Balinsky BI. An introduction to embryology. 3rd ed. Philadelphia: W.B. Saunders Co, 1970.
Bloom W, Fawcett DW: A Textbook of Histology. 10th ed. WB Sounders Comp. Philadelphia, London, Mexico City, Sydney, Tokyo, Hong Kong, 1986
Byskov AG: Differentiation ofmammalian embriyonic gonad. Physiological Reviews, 66:71-117, 1986
Demir R: İnsanın gelişimi ve İmplantasyon Biyolojisi. Pame yayıncılık, Ankara, 1995
KKAAYYNNAAKKLLAARR
Bölüm 1
98
Erbengi T: Histoloji-2, Beta Basım, yayın, dağıtım AŞ İstanbul, 1986
Falin LI: The development of genital glands and the origin of germ cells in human embryogenesis. Acta anat; 72:195-232, 1969
Hamilton WJ, Mossman HW. Human embryology: Prenatal development of form and function. 4th ed. Cambridge: W. Heffer & Sons LTD, 1972.
Harrison RG. Clinical embryology: Monographs for students of medicine. London: Academic Press, 1978.
Jauniaux E. Fluid compartments of the embryonic environment. Hum Reprod
Update 2000 May-Jun: 6(3): 268-78.
Junqueira LC, Carneiro J: Basic Histology. 6th ed. Lange Medical book, Prentice Hall, International Inc, 1989
Larsen WJ. Human embryology. New York: Churchill Livingstone.
Moore ML, Persaud TVN. The developing human: Clinically oriented embryology. 6th ed. Philadelphia: W.B. Saunders Co, 1998.
Petorak İ: Medikal Embriyoloji. Beta Basım, yayın, dağıtım AŞ İstanbul, 1984
Ross MH, Romrell LJ: Histology, A Text and Atlas. 2th ed. Williams and Wilkins, Baltimore, Philadelphia, Hong Kong, London, Munich, Sydney, Tokyo, 1989
Sadler TW. Langman’s Medical Embryology. 6th ed. Baltimore: Williams & Wilkins, 1990.
Şeftalioğlu A: Genel İnsan Embriyolojisi. Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1991
Tekelioğlu M: İnsanın Üremesi ve Gelişmesi (Hekimlik Embriyolojisi). Dumat Ofset matbaacılık, Ankara, 1995
Vögler H: Human blastogenesis formation of the extraembriyonic cavities. Karger, Basel, Munchen, Paris, London, New york, New Delhi, Singapore, Sidney, 1987
Williams PL, Warwick R: Gray’s Anatomy. 36th ed. Churchill Livingstone, Edinburg, London, Melburne, New York, 1980.
Wills RA. The borderland of embryology and pathology. 2nd ed. Washington, D.C.: Butterworths, 1962.
A Adrenal hiperplazi 93
Aile planlaması 33
Akondroplazi 93
Akrozin 12, 36, 37
Akrozom 12
Akrozom reaksiyonu 36
Aksiyal iskelet 54
Alkol, teratojen 94
Allantois 67,80
Aminopterin teratojen 95
Amnioblast 47
Amnion boşluğu 47
Amnion kesesi 77
Amniosentez 75
Ampulla, tuba uterina 27,35
Androgamon 35
Androgamon I 35
Androgamon II 35
Androgen bağlayıcı protein 7,15
Anöploidi 91
Anterior nöropor 59
Antibiyotikler, teratojen 94
Antikonvülsanlar 95
Anti-müllerian hormonu 7
Antineoplastik ajanlar, teratojen 95
Anüs girintisi (proctodeum) 67
Asit fosfataz 12
Atrezi 19
Azospermi 14
İİNNDDEEKKSS
İndeks
100
B Bağlantı sapı 49
Baş bağırsak (foregut) 67
Bebeklik (infancy) dönemi 2
Bilaminar (iki tabakalı) germ diski 47
Blastomer 3, 41
Blastosist 3,31,43,46
Blastosist boşluğu 43
Blastosöl 3, 43
Bukkofaringeal membran 50, 66, 67
Bulboüretral (cowper) bezler 15
C-Ç Cinsiyet kromatini çalışmaları 76
Coitus 35
Corona radiata 12, 21, 35, 37
Corpus albicans 25
Corpus hemorrajicum 25
Corpus luteum 25, 31
Corpus luteum gravidatis 25
Corpus luteum periodicum 25
Corpus luteum verum 25
Corpus luteumun görevi 26
Corpus menstruationis 25
Corpus rubrum 25
Cowper bezi 15
Cri du chat sendromu 92
Cumulus oophorus 21
çocukluk (childhood) dönemi 2
D Decidual hücreler 44
Delaminasyon 46
Delesyon 92
Dermis 64
Dermomyotom 64
Dermotom 64
Desidua 81, 82
Desidua bazalis 82, 83
Desidua hücreleri 31, 82
Desidua kapsülaris 82
Desidua parietalis 82
Desidual septum (plasental septum) 85
Dış gebelik 44
Dış gebelik, abdominal gebelik 45
Dış gebelik, ampullar gebelik 45
Dış gebelik, istmus gebeliği 45
Dış gebelik, ovarial gebelik 44
Dış gebelik, servikal gebelik 45
Diferansiyasyon 2
Dihidrostreptomisin 95
Dismenore 29
Dişi genital sistemi 16
Dişi pronukleusu 37,39, 40
DNA 40
Doğum öncesi (prenatal) dönem 1
Doğum sonrası (postnatal) dönem 2
Doğum tarihinin hesaplanması 73
Down sendromu 90,91
Döllenme (fertilizasyon) 2, 35, 40
Ductus omphalomesentericus 67
Duktuli efferentes 6
Duktus deferens 6
Duktus ejakulatoryus 6, 36
Duktus epididimis 6
Duktus vitellinus 67
E Ejakulat 13
Ekstraembriyonik mezoderm 49
Ekstraembriyonik somatik mezoderm 49,50
Ekstraembriyonik sölom boşluğu 49, 50, 60
Ekstraembriyonik splanknik mezoderm49, 50
Ektodermden gelişen yapılar 57
Ekzosölomik boşluk 48
Ekzosölomik kist 49
Ekzosölomik membran 48
Embriyo dışı oluşumlar 77
Embriyoblast 43
Embriyoloji, tanımı 1
Embriyonal disk lateral katlantısı 65
Embriyonal disk sefalo-kaudal (baş-kuyruk)
katlantısı 65
Embriyonal dönem 1, 57
Embriyonal kutup 44
Endoderm 65
Endodermin farklılaşması 65
Endometrial (menstrual) siklus 29
Endometrium 28
Endometrium bazalis 28
Endometrium bezleri 29
Endometrium fonksiyonalis 28
İndeks
101
Enfeksiyon ajanları 95
Epiblast 46, 47
Epiblast hücreleri 53
Epiblast hücrelerinin göçü 53
Ergenlik (puberta) dönemi 2
Erişkin (adulthood) dönemi 2
Eritroblastosis fetalis 75, 76, 86
Erkek genital bezler 15
Erkek genital sistemi 4
Erkek pronukleusu 37, 39,40
Erkek ve dişi pronukleuslarının birleşmesi
40
Estrogen (estriol) 87
Ethisterone 94
Evaginasyon 2
F Fallopian tüpleri 27
Fenitoin 95
Fenobarbital 95
Fertilizasyon (fekondasyon) 3,35
Fetal büyümeyi etkileyen faktörler 74
Fetal dönem 2, 71
Fetal tanıda kullanılan bazı yöntemler 75
Fetoplasental dolaşım 84
Fetoprotein ölçümü 75
Fetoskopi 76
Fetus yaşının hesaplanması 71
Fibrin tıkaç 47
Filagellum 12
Fimbria ovarica 21, 27
Fizyolojik herniasyon 72 Folik asit antagonistleri 95
Follikül (granulosa) hücreleri 18, 20
Follikül olgunlaşması 34
Follikül sıvısı 21
Follikül stimülan hormon(FSH) 15,19,31, 34
Foregut 67
Fundus, uterus 27
G Gamet 2,3,35
Gametogenez 3 Gamon 35
Gastrulasyon 51
Gelişimin 11. Ve 12. günleri 48
Gelişimin 13. günü 49
Gelişimin 8. günü 46
Gelişimin 9. günü 47
Gençlik (adolesans) 2
gençlik (adolesans) dönemi 2
Genetik faktörlerin neden olduğu anomaliler
90
Genital siklus 21, 31
Germinal epitel 18
Gonozomal kromozomlar 90
Göbek kordonu (funniculus umbilicalis) 87
Graaf follikülü 20
Granulosa hücreleri 20, 21, 25, 35
Granulosa lutein hücreleri 25
Granulosa tabakası 20
Gynogamon 35
Gynogamon I 35
Gynogamon II 35
H Halka kromozom 92
Hauzer zarı 48
Hensen düğümü 52
Herpes simpleks (uçuk) virüsü 96
Hidantoin sendromu 95
Hidroamnioz 79
Hindgut 67
Hipermenore 29
Hipoblast 46, 47
Hipodermis 64
Hipomenore 29
Hormonlar 94
Human chorionic gonadotropin 87
Hücre kültürü 76
Hyalurinidaz 12, 36
Hyaluronik asit 13
İ İç hücre kütlesi 43
İki tabakalı germ diski 46
İki tabakalı germ diskinin oluşması 46
İkizlik, çoklu gebelikler 87
İkizlik, dizigotik (fraternal) 88
İkizlik, monozigotik (identik) 88
İlaçlar ve kimyasal teratojenler 94
İlkel ağız boşluğu (stomodeum) 67
İndeks
102
İmplantasyon 43
İmplantasyon kanaması 50
İndüksiyon 2
İnfundibulum, tuba uterina 27
İnsan gelişminin başlangıcı 34
İntermediate (ara) mezoderm 60, 65
İnterstisiyel (leydig) hücreleri 14, 15
İnterstisiyel doku, testis 6
İntervillöz boşluklar 85
İntraembriyonik ektoderm 53
İntraembriyonik endoderm 53
İntraembriyonik mezoderm 53, 60
İntraembriyonik sölom boşluğu 60, 67
İntramural (interstisiyel) bölüm, tuba uteri-
na 27
İntrauterin fetal transfüzyon 76
İnvaginasyon 2, 53
İnversiyon 92
İskemi 29
İstmus, tuba uterina 27
İstmus, uterus 27
İzokromozom 92
K Kalıcı veya sekonder vitellus kesesi 49
Kan-testis bariyeri 7
Kapasitasyon 36
Karaciğer 68
Kardiyojenik bölge 53
Karın boşluğu 67
Kızamıkçık 95
Klinifelter sendromu 91
Klitoris 16
Kloakal membran 53,67
Kolumna vertebralis 55
Kongenital anomaliler 89
Kopulasyon 3
Korio-amnionik zar 83
Korion 50
Korion boşluğu 50
Korion frondosum 82, 83
Korion leve 82
korion plağı 82
Korion villusu biyopsileri 76
Korpus, uterus 27
Korteks, ovaryum 18
Kotiledon 85
Kriptorşidizm 15
Krista nöralis (nöral krest) 59
Kutup hücresi (I. polar body) 23
L Labia major 16
Labia minor 16
Laküna 47
Laküner dönem 47
Langhans hücreleri 84
Lanugo 73
Lateral mezoderm 60, 65
Lateral katlantı 65
Leydig (interstisiyel) hücreleri 14
Luteinizan hormon (LH) 15, 21, 25, 31
M Maksillar hipoplazi 94
Mayoz bölünme19, 34, 39
Meckel divertikülümü 79
Medulla, ovaryum 18
Menarş 16, 29
Menopoz 16, 21, 29
Menstrual kanama 29
Menstruasyon evresi 28, 29
Mesane 68
Metotreksat 95
Mezenşimal doku 64
Mezenşimal hücre 59
Mezodermin farklılaşması 60
Midgut 67
Migrasyon 2
Mikrosefali 93, 94
Mitoz bölünme 12
Monozomi 91
Mons pubis 16
Morula 3,43
Mukoza, tuba uterina 27
Muskularis, tuba uterina 27
Mutant genlerin oluşturduğu anomaliler 93
Mutasyon 93
Myoblast 64
Myosöl 61
Myotom 64
İndeks
103
N Nefrojenik kordon 65
Nefrotom 65
Nekrospermi14
Nekroz 29
Nidasyon (yuvalanma)44
Norethisterone 94
Notokord 54 Notokord kanalı 54
Notokord uzantısı 53
Notokordun şekillenmesi 53
Nöral ektoderm 58,59
Nöral kanal 59
Nöral katlantı 58
Nöral oluk 58
Nöral plak 55,58
Nöral tüp 59
Nöroenterik kanal 54
Nörominidaz 12,37
Nörulasyon 57,59
Nukleus pulposus 55
O Oligohidroamnioz 79
Oligolesital tip yumurta 43
Oligomenore 29
Oligospermi 14
Oogenez 3,18,19
Oogonium 18,19
Oosit 18
Oosit ve spermatozoon membranlarının kay-
naşması 39
Orta bağırsak (midgut) 67
Orta kulak boşluğu 68
Otozomal kromozomlar 90
Ovarial siklus 31
Ovaryum 16
Ovaryum follikülleri 18,20
Ovaryum stroması 20
Oviduct 27
Ovulasyon 19,21,23,25
Ovum 19,23
Ö Ömenore 29
Östaki borusu 68
Östrogen hormonu 21,25
Özel embriyoloji tanımı 1
P Pankreas 68
Paraksiyal mezoderm 60
Parasentrik inversiyon 92
Paratiroid 68
Parietal (somatik) mezoderm 60
Pelvis boşluğu16
Perikard 65
Perinatoloji 75
Perisentrik inversiyon 92
Periton 65
Plasenta 25,83
Plasenta, pars fetalis 83
Plasenta, pars maternalis 83
Plasental bariyer 86
Plasentanın görevleri 86
Pleura 65
Polar body 22
Polidaktili 93
Polimenore 29
Poliploidi 91
Posterior nöropor 59
Postmatür 74
Pozitif (+) kemotaksis 13,35
Pozitif (+) rheotaksis 13
Preembriyonik dönem 1,57
Prematür74
Prenatal dönem 1
Primer follikül 20
Primer kemikleşme merkezleri 72
Primer oosit (oosit I) 19,20
Primer spermatosit 12
Primer villus 50,83
Primer vitellus kesesi 49
Primitif çizgi 51,52,58
Primitif çukur 52,54
Primitif oluk 52
Primordial follikül 20
Primordial germ hücreleri18
Proctodeum 67
Progesteron hormonu 25,26,86
Progestin 94
Prokordal plak 50,53
Proliferasyon evresi 29
İndeks
104
Prostat 15
Prostatik üretra 6
Puberta 19,21
R Radyasyon 96
Resiprokal traslokasyon 92
Rete testis 6
Ritim metodu 33
S Safra kesesi 68
Salpings 27
Sarı cisim 25
Sayısal kromozom anomalileri 90
Sefalo-kaudal (baş-kuyruk) katlantı 65
Segmentasyon 3,43
Sekonder (veziküler, antral) follikül 20
Sekonder oosit 23
Sekonder spermatosit 12
Sekonder villus 84
Sekresyon evresi 31
Semen 13
Seminal vezikül15
Seminifer tübül 4
Sertoli hücreleri 7,15
Serviks, uterus 28
Sifilis (frengi) 96
Sigara 94
Sindirim sistemi epiteli 67
Sinsitiotrofoblast 44,46,86
Sinüzoid 48
Sitomegalovirus 95
Sitotrofoblast 44,46,86
Sklerotom 64
Skrotum 4
Solunum epiteli 67
Somatik (parietal) mezoderm 65
Somatomammatropin 87
Somit 60,61
Somitlerin gelişmesi ve farklılaşması 61
Son bağırsak (hindgut) 67
Spektrofotometrik çalışmalar 75
Spermatidler 12
Spermatik kordon 4
Spermatogenez 3,12,19
Spermatogenez ile oogenez arasındaki fark-
lılıklar 19
Spermatogoniumlar 12
Spermatogonium tip A 12
Spermatogonium tip B 12
Spermatojenik hücreler 10
Spermatositogenez 12
Spermatozoon 10,12,36
Spermatozoonun bölümleri, boyun 13
Spermatozoonun bölümleri, esas parça 13
Spermatozoonun bölümleri, kuyruk 13
Spermatozoonun bölümleri, orta parça 13
Spermatozoonun bölümleri, son parça 13
Spermatozoonun corona radiatayı aşması 37
Spermiogenez 12
Spiral arterler 28,29,85
Splanknik (visseral) mezoderm 65
Stigma folliküli 21
Stomodeum 67
Streptomisin 95
Stria primitiva 52
Sulcus primitivus 52
Surfaktant 73
T Talidomit 94
Tam gelişmiş plasenta (miadında; full-term
plasenta) 86
Tepe-otuma noktası (crl; crown-rump
lenght) 71
Terotoloji 89
Tersiyer (graaf) follikülü 20,21
Tersiyer villuslar 84
Testisin histofizyolojisi 15
Testisler 4
Testosteron 4,14,15
Tetrasiklin 94
Theka eksterna 20
Theka folliküli 20
Theka interna 20,25
Theka lutein hücreleri 25,31
Timus 68
Tiroid 68
Tonsilla 68
Toxoplazma gondii 96
Trabeküler dönem 48
İndeks
105
Translokasyon 92
Trimester 2
Trimetadion 95
Tripsin ve benzeri enzimler 36
Trizomi 13 (patau sendromu) 91
Trizomi 18 (edwards sendromu) 91
Trizomi 21 (down sendromu) 91
Trizomi 91
Trofoblast 43,44
Trofoblast hücreleri 46
Tuba uterina 16,27
Tubuli rekti 6
Tunica albuginea 18,20
Turner sendromu 91
U-Ü Ultrasonografi 76
Umbilicale medium 80
Umbilikal arter 84
Umbilikal fıtık (herniasyon) 69
Urachus 80
Uterinal siklus 28,29,31
Uteroplasental dolaşım 48
Uterus 16,27
Uterus arterleri 43
Uterus bezleri 28,43
Üç tabakalı germ diski 51
Üretra 68
Ürogenital plak 65
V Vagina 16
Valproik asit 95
Varyasyon 89
Vernix caseosa 73
Visseral (splanknik) mezoderm 60
Vitellus (yolk) kesesi primitif 48
Vitellus kesesi kalıcı veya sekonder 49
Vitellus kesesi18,67,79
W Warfarin
Wharton peltesi 84,87
X X kromozomu 41
Y Y kromozomu 41
Yapısal kromozom anomalileri 92
Yarıklanma 43
yaşlılık dönemi 2
yeni doğan (neonatal) dönem 2
Yeni doğan hemolitik hastalığı 75
Yuvalanma 44
Z Zigot 2,3,35
Zigotun bölünmesi 41
Zona pellucida 20,35
Zona pellucida glikoproteinleri zp1 37
Zona pellucida glikoproteinleri zp2 37
Zona pellucida glikoproteinleri zp3 37
Zona pellucidanın aşılması 37
Zona reaksiyonu 37