10
BÜTÜN DÜNYA BİLMELİDİR Kİ, TÜRK MİLLETİ, HAKKINI, HAYSİYETİNİ, ŞEREFİNİ TANITMAYA KADİRDİR. M. KEMAL ATATÜRK Filolojinin en güç dalı etimolojidir. Yalnız dilbilgisi değil, tarih ve kültür meselelerinde de derinleşmeyi gerektiren bu tür araştırmalar, sonuç elde etme bakımından ilim adamlarını her zaman kesin olarak tatmin etmeyebilir. Bahaeddin Ögel 1 KAVİM ADLARININ ETİMOLOJİSİ ve TÜRKLER (GENİŞLETİLMİŞ İKİNCİ TEBLİĞ) 1 GİRİŞ Bugüne kadar, yaptığımız araştırmalarda ve yayınladığımız kitaplarda adı geçen kavimlerin adlarının etimolojisine önem verdik. Konu üzerinde derlediğimiz bilgiler çoğaldıkça, Türklerle ilgili olan kavim adlarının anlamları ile diğer, adı çok duyulan, özellikle Avrupalı kavimlerin adlarının anlamları arasında bazı esaslı farklar olduğunu fark ettik. Türkler ve Avrupa/Avrupa Kimliği Nasıl Şekillendi?” adlı kitabımızın hemen başında yayınladığımız bu gibi bilgileri, kapsamını biraz daha genişleterek bu tebliğimizde okuyucumuzun dikkatine sunuyoruz. Bu konuda başka bilgilere sahip olanlarla yazışmak, bizi ziyadesiyle memnun edecektir. Bu sayede bu dosyanın kapsama alanını genişletebileceğimizi ve varsa hataları birlikte düzeltebileceğimizi umuyoruz. Önce şunu ifade etmeliyiz ki, bu satırların yazarı Türkleri yere göğe koyamayan bir kişi değildir. Türklerin tarih boyunca yaptığı hatalarla daha çok ilgilidir. Bu belki bir meslek hastalığıdır; çünkü yolunda giden işler için mühendise ihtiyaç duyulmaz. Eğer organizasyonun bir noktasında bir mühendis varsa, onun görevi sorunları tanımlamak ve nedensellik ilişkisini bulup çıkarmak ve çözümü gerçekleştirmektir. Bu yüzden, bizim daha çok aksayan noktalara odaklanmış yaklaşımlarımızı n anlayışla karşılandığını umuyoruz. Önsözümüze şunu da eklemek isteriz ki, aksaklıklardan ve kronik hatalardan söz edenlerin bazıları, görüşünü “tef çalarak” anl atır, bazıları ise “ızdırabını duya duya” anlatır. Izdırap duya duya anlatanları dikkatle dinlemeliyiz. İki tarz arasındaki farkı ayırt etmek zor değildir. 2 BAZI KAVİMLERİN ADLARININ ANLAMLARI Tarih kitaplarında adı çok geçen bazı kavim adlarını şöyle bir sıralayarak söze başlayalım: İsrail, Eskimo, Mali, Frank, Got, Germen, Vandal, Slav, Sırp, Rus, Grek, Helen, Yunan, Norman, Kenanlı, Vizigot, Ostrogot, Alaman, Arap ve Türk. Bilindiği gibi, bu sözcükleri her biri farklı bir kavmi dile getirmek için kullanılır. Her birinin, aynı zamanda, sözcüğün bir kavmin adı olmasından çok önceki zamanlara kadar uzanan başka anlamları vardır. Söz konusu anlamlar dolayısıyladır ki, zamanla bir kavme ad olarak yakıştırılmışlardır. Bunların bazıları kavimlerin kendi kendilerine yakıştırdığı adlar,

KAVİM ADLARININ ETİMOLOJİSİ ve TÜRKLER (Genişletilmiş ikinci tebliğ)

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Bugüne kadar, yaptığımız araştırmalarda ve yayınladığımız kitaplarda adı geçen kavimlerin adlarının etimolojisine önem verdik. Konu üzerinde derlediğimiz bilgiler çoğaldıkça, Türklerle ilgili olan kavim adlarının anlamları ile diğer, adı çok duyulan özellikle Avrupalı kavimlerin adlarının anlamları arasında temelden bazı farklar olduğunu fark ettik. “Türkler ve Avrupa/Avrupa Kimliği Nasıl Şekillendi?” adlı kitabımızın hemen başında yayınladığımız bu gibi bilgileri, kapsamını biraz daha genişleterek bu tebliğimizde okuyucumuzun dikkatine sunuyoruz. Bu konuda başka bilgilere sahip olanlarla yazışmak, bizi ziyadesiyle memnun edecektir.Önce şunu ifade etmeliyiz ki, bu satırların yazarı Türkleri yere göğe koyamayan bir kişi değildir. Türklerin tarih boyunca yaptığı hatalarla daha çok ilgilidir. Bu belki bir meslek hastalığıdır; çünkü yolunda giden işler için mühendise ihtiyaç duyulmaz. Eğer organizasyonun bir noktasında bir mühendis varsa, onun görevi sorunları tanımlamak ve nedensellik ilişkisini bulup çıkarmak ve çözümü gerçekleştirmektir. Bu yüzden, bizim daha çok aksayan noktalara odaklanmış yaklaşımlarımızın anlayışla karşılandığını umuyoruz.Önsözümüze şunu da eklemek isteriz ki, aksaklıklardan ve kronik hatalardan söz edenlerin bazıları, görüşünü “tef çalarak” anlatır, bazıları ise “ızdırabını duya duya” anlatır. Izdırap duya duya anlatanları dikkatle dinlemeliyiz. İki tarz arasındaki farkı ayırt etmek zor değildir.

Citation preview

Page 1: KAVİM ADLARININ ETİMOLOJİSİ ve TÜRKLER (Genişletilmiş ikinci tebliğ)

BÜTÜN DÜNYA BİLMELİDİR Kİ, TÜRK

MİLLETİ, HAKKINI, HAYSİYETİNİ, ŞEREFİNİ

TANITMAYA KADİRDİR.

M. KEMAL ATATÜRK

Filolojinin en güç dalı etimolojidir. Yalnız

dilbilgisi değil, tarih ve kültür meselelerinde de

derinleşmeyi gerektiren bu tür araştırmalar, sonuç

elde etme bakımından ilim adamlarını her zaman

kesin olarak tatmin etmeyebilir.

Bahaeddin Ögel1

KAVİM ADLARININ ETİMOLOJİSİ ve

TÜRKLER (GENİŞLETİLMİŞ İKİNCİ TEBLİĞ)

1 GİRİŞ

Bugüne kadar, yaptığımız araştırmalarda ve yayınladığımız kitaplarda adı geçen

kavimlerin adlarının etimolojisine önem verdik. Konu üzerinde derlediğimiz bilgiler

çoğaldıkça, Türklerle ilgili olan kavim adlarının anlamları ile diğer, adı çok duyulan,

özellikle Avrupalı kavimlerin adlarının anlamları arasında bazı esaslı farklar olduğunu

fark ettik. “Türkler ve Avrupa/Avrupa Kimliği Nasıl Şekillendi?” adlı kitabımızın hemen başında

yayınladığımız bu gibi bilgileri, kapsamını biraz daha genişleterek bu tebliğimizde

okuyucumuzun dikkatine sunuyoruz. Bu konuda başka bilgilere sahip olanlarla yazışmak, bizi

ziyadesiyle memnun edecektir. Bu sayede bu dosyanın kapsama alanını genişletebileceğimizi ve

varsa hataları birlikte düzeltebileceğimizi umuyoruz.

Önce şunu ifade etmeliyiz ki, bu satırların yazarı Türkleri yere göğe koyamayan

bir kişi değildir. Türklerin tarih boyunca yaptığı hatalarla daha çok ilgilidir. Bu belki bir

meslek hastalığıdır; çünkü yolunda giden işler için mühendise ihtiyaç duyulmaz. Eğer

organizasyonun bir noktasında bir mühendis varsa, onun görevi sorunları tanımlamak ve

nedensellik ilişkisini bulup çıkarmak ve çözümü gerçekleştirmektir. Bu yüzden, bizim

daha çok aksayan noktalara odaklanmış yaklaşımlarımızın anlayışla karşılandığını

umuyoruz. Önsözümüze şunu da eklemek isteriz ki, aksaklıklardan ve kronik hatalardan

söz edenlerin bazıları, görüşünü “tef çalarak” anlatır, bazıları ise “ızdırabını duya duya”

anlatır. Izdırap duya duya anlatanları dikkatle dinlemeliyiz. İki tarz arasındaki farkı ayırt

etmek zor değildir.

2 BAZI KAVİMLERİN ADLARININ ANLAMLARI

Tarih kitaplarında adı çok geçen bazı kavim adlarını şöyle bir sıralayarak söze başlayalım:

İsrail, Eskimo, Mali, Frank, Got, Germen, Vandal, Slav, Sırp, Rus, Grek, Helen, Yunan, Norman,

Kenanlı, Vizigot, Ostrogot, Alaman, Arap ve Türk. Bilindiği gibi, bu sözcükleri her biri farklı bir kavmi

dile getirmek için kullanılır. Her birinin, aynı zamanda, sözcüğün bir kavmin adı olmasından çok önceki

zamanlara kadar uzanan başka anlamları vardır. Söz konusu anlamlar dolayısıyladır ki, zamanla bir

kavme ad olarak yakıştırılmışlardır. Bunların bazıları kavimlerin kendi kendilerine yakıştırdığı adlar,

Page 2: KAVİM ADLARININ ETİMOLOJİSİ ve TÜRKLER (Genişletilmiş ikinci tebliğ)

İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM

OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR

www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com

bazıları ise komşu kavimlerin onlara yakıştırdığı adlardır. Her kim tarafından yakıştırılmış olursa olsun,

bu adlar zamanla kendileri tarafından da benimsenmiştir.

Önce İsrail’den başlayalım. İsrail, günümüzde dünyanın en yobaz devletinin adıdır. Muharref

Tevrat’a göre İsrail, “güreşte yenen” ve “Allah’la uğraşan” anlamına gelmektedir ve Hz. Yakup’a

yakıştırılmıştır. Yaradılış Kitabı’nın 32. babında şöyle bir ifade vardır: “Artık sana Yakup değil,

ancak İsrail denilecek; çünkü Allah ile ve insanlarla uğraşıp yendin” 2. Görüldüğü gibi,

günümüzde her istediğini pervasızca yapan, hemen hemen her gün giriştiği kanlı saldırılarla

ekranlardan düşmeyen İsrail, meğerse “Tanrı ile güreşen ve yenen” anlamına geliyormuş. Eline güç

geçince de şansını yeniden denediği görülüyor. Kültür, zihinlerin derinliklerinde böyle kök salabilen

bir şeydir işte. Uygun şartlar bir araya geldiğinde yeniden filizlenebilir.

Eskimo, “çiğ et yiyiciler” anlamına geliyor. Demek ki, bu ad başkaları tarafından onlara

yakıştırılmış. Nitekim Eskimolar, kendileri için bu adın kullanılmasını kabul etmiyorlar3. Onların resmi

adı İnuklar. Bunun hangi dilden geldiğini bilmiyoruz ama Kızılderili dillerinden birinden geldiği

düşünülüyor. Şunu da ekleyelim ki, Eskimo kabilelerinin önemli bir bölümü Türklerin akrabasıdır.

Mali, günümüzde Afrika’nın zengin ülkelerinden biridir. Sözcük suaygırı anlamına

gelmektedir. Bu adı insanlar, herhalde kendileri yakıştırmışlar. Hani bizdeki aslan, kaplan gibi. Bunu

şuradan çıkarıyoruz. Mali’de şöyle bir atasözü var: “Eğer bölünürsek bizi karınca gibi ezerler,

eğer birleşirsek bir su aygırı kadar güçlü oluruz.”4 O halde biz de mali gibi olmalıyız.

Got, Germen ve Vandal dendiğinde, aynı etnik kökenden gelen topluluklar anlaşılır. Altıncı

yüzyıl ortalarında yaşamış Got tarihçisi Jordanes’in aktardığı efsaneye göre, Gotların anavatanı,

İskandinav yarımadasının güney ucu bölgeleridir. Gotlar, ikinci yüzyılın ikinci yarısında üç gemi ile

denizi geçerek kıta Avrupa’sına ayak bastılar. Burada yaşamakta olan Germen ve Vandal kabilelerini

kovarak onların yerlerine yerleştiler. Yüz yıl kadar zaman zarfında güneye doğru yavaş yavaş

ilerlediler ve Karadeniz’in kuzey batı kıyılarına yerleştiler. Doğu taraflarına doğru kıyılara yerleşenlere,

daha sonra Ostrogot, batıda kalan ve güneye doğru kıyılara yerleşenlere ise Vizigot dendi. Gotların

kovduğu Vandallar, önce güneye sonra batıya yöneldiler, daha sonra İspanya’ya, oradan da

Kartaca’ya ulaştılar. Buradan Batı Akdeniz adalarına, Mora yarımadasına ve Roma’ya saldırdılar. O

çağda, Vandallar ve Gotlar, belirgin bir güç ortaya koyarken Germenler güçsüzdü. Nitekim Avrupa

dilleri ile ilgili sözlüklerde, Germen sözcüğünün karşılığı “filiz, sürgün” (sprout), “tomurcuk, gonca”

(bud), “tohum” (seed), “dal, filiz, sürgün, piç” (offshoot)’tur. Got dendiğinde ise sözlükler “vahşi,

yabanî, barbar”(savage), “yağmacı, soyguncu” (despoiler) yazmaktadır. Diğer yandan, Gotların

önünden kaçan ve Avrupa’yı bir uçtan bir uca dolaşan Vandal sözcüğünün anlamı ise şöyledir: “Avare,

başıboş gezen” (wanderer); “güzelliklerin ve kutsal yerlerin söz dinlemez yıkıcısı”(willfull destroyer of

what is beatifull or venerable”, “çapulcu, gaspçı” (looted), “kırıcı, yıkıcı, kamu malını tahrip eden”.

Germen kabilelerinden biri “Alamanlar”dır. Alamanlar, başlangıçta çeşitli Germen topluluklarından

kopmuş küçük gurupların bir araya gelmesiyle oluşmuş ve gevşek bir kabileler federasyonu halinde

varlıklarını sürdürmüşlerdir. Alaman sözcüğü, çeşitli sözlüklerde, “yabancı, başka, vatandaş olmayan,

başka ırktan olan, bazı hak ve imtiyazlardan yoksun olan, başka topraklardan olan, Ren ırmağı

kıyısında yaşayan”, gibi anlamları dile getirmektedir.

Yine bir Germen kavmi olan Frankların adı, “özgür kişi” anlamına gelmektedir. Bunun nedeni,

herhangi bir yönetici otoriteyi tanımaya yanaşmamalarıdır. Batı Avrupa’ya at nalını ve üzengiyi

Franklar getirmiştir. Bu teknolojinin avantajlarından istifade ile hem yerel topluluklara karşı hem de

kendi akrabalarına karşı bir avantaj elde etmişlerdir. Söz konusu Germen kavimlerinin o çağlarda

dinleri ve töreleri dışında, aralarında birlik yoktu. Bu bakımdan çok değişik adlarla anılırlardı. Bugün,

söz konusu sayısız ad unutulmuştur. Hatta unutturulmuştur. Tek bir genel adla “Germen” adı ile

anılırlar. Oysa bu sözcük, Germence değildir. Yine Hıristiyan tarihi içinde önemli rol oynamış olan

Normanlar da bir Avrupa kavmidir. Norman, “kuzeyliler” anlamına gelmektedir. Avrupa’da, birçok etnik

Page 3: KAVİM ADLARININ ETİMOLOJİSİ ve TÜRKLER (Genişletilmiş ikinci tebliğ)

İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM

OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR

www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com

topluluğun adı, Ostrogot, Vizigot, Norman gibi yön veya yer bildiren anlamlar yüklenmiş sözcüklerdir.

Başkaca derinliği olan yüksek değerleri çağrıştıran bir anlam ifade etmediklerini görmekteyiz.

Bilindiği gibi Orta Avrupa ve Balkanlar, Slav veya Slavların ağırlıkta olduğu ülkelerle doludur.

Oysa kendi tarihçilerinin dediğine göre, Slavların anavatanı Kuzey Doğu Avrupa’daki Pripet bataklık

bölgeleridir. Meydan Larousse’ye göre Slav, “bataklık” demektir. İngilizce sözlüklere göre, “slave”,

“esir, köle, kul, bende, cariye”, anlamına gelmektedir. Yine aynı kaynaktan öğrendiğimize göre, Sırp

sözcüğü “orak” anlamını dile getirir. Bu gurupta en iddialı kavim Ruslardır. Rus sözcüğü, başkalarının

verdiği addır ve Fin dilinde “kürekçiler, kürek çekenler” anlamına gelmektedir.

Tarihin eylemci kavimlerinden biri olan Araplara, adları başkaları tarafından verilmiş olsa

gerek. Çünkü İslâm Ansiklopedisi’ne göre, sözcük “çöl, step, çölde yaşayan kimse” demektir. Arapların

kendilerinin bu adla anılmasına bir itirazları olmamıştır.

Tarihte önemli roller oynayan ama şimdi anılmayan kavimlerden biri Kenanlılardır. Kenan,

“tüccar” anlamına gelmektedir. Kenan pek sevilmez herhalde ki, Hz. Nuh’un iman etmeyen oğlunun

adı olduğu rivayet edilir. Buna karşılık, Hz. Yakup’un memleketi de Kenan diye anılır. Kenan Filistin’in

eski adıdır.

Grek ve Helen de eski çağlardan beri kendilerinden bahsettiren kavimlerdendir. Antik

Yunan’ın Kültür Tarihi adlı esere göre Helen, “akla uygun” anlamını dile getirirken, Grek sözcüğü,

“uyanık, düzenbaz” anlamını dile getirmektedir 5 . Bu kavmin adlarından biri de, bilindiği gibi

Yunan’dır. Oysa bu sözcük, İyonyalı anlamında, Araplar tarafından uydurulmuştur, herhangi bir başka

anlamı yoktur.

3 TÜRK ADININ ETİMOLOJİK KÖKENLERİ

Gelelim Türk kültür tarihi ile ilgili etimolojik bulgulara!

Önce Hun sözcüğü üzerinde duralım. Çünkü araştırmalarımızın karşımıza çıkardığı anlam bize

çok ilginç görünüyor. AnaBritannica’dan öğrendiğimize göre, Çinlilerin* inancında iki çeşit ruh vardır.

Birincisi, duyarlılığı bulunan ama öldükten sonra kaybolan ruh anlamına gelmektedir. İkinci ruh,

ölümden sonra da yaşayan ve sonraki kuşakların tapınması gereken ruhtur. İşte bu, “ussal bir ilke”

olan ruha Çinliler “Hun” diyorlarmış6. Asya Dinleri adlı kapsamlı bir eserde, Hun sözcüğüne yüklenen

anlam biraz farklı. Buna göre, Eski Çin dinlerinde “ruh”, semavi ve dünyevi olmak üzere iki unsurludur.

Bu ayrımda Hun, semavi yönü dile getiren sözcük olarak tanıtılmaktadır7. Söz konusu kavramın

açıklamasında durum daha da ilginçleşiyor. Buna göre Hun, insanın hayati gücünün özüdür, insanın

nefes alıp vermesinde ve zekâsında ifadesini bulur8. Söz konusu eserin, Konfüçyüs öncesi inanışların

anlatıldığı bölümünde, Gök Tanrı kültü anlatılırken -ki bu inanışı batıdan Sarı Irmak vadisine getirenler Sakaların

doğu kolu olan Çu’lardır- şöyle deniyor9: “Bu inanıştan birkaç netice hâsıl olmuştur. İlki, insandaki en önemli

şeyin, onun ahlâki karakteri olduğu düşüncesi yaygınlaşmaya başlamıştır. Gök Tanrı, insanı, temel unsuru

ahlâki olan „değişmez bir tabiatla‟ donatmıştır. Çu fatihlerinin ilk vazifesi, yenilen hükümdarların

“tabiatını tanzim etmek” oldu. Bu Çin düşünce tarihinde beşeri tabiatın merkezî mevkie yerleştirilmesinin

ve bu mevkii sürekli olarak muhafaza etmesinin başlangıç noktasıdır. İkinci olarak, ... ceza ve mükafatın,

mahiyeti itibariyle ahlâki olduğu anlayışı gelişmişti… insanın davranışı, kendi hayat süresini, hatta bir

hanedanın ömrünü etkileyebilirdi.”

Bu satırlar, bundan sonra açıklayacak olduğumuz Türk soylu kavimlerin adlarının aşağı yukarı

hepsinin sözlük anlamında karşımıza çıkan ahlaki ve manevi bir derinliği açıklayan sözlerdir.

Şimdi sırayla bulgularımızı sıralayalım: Türk kavimlerinden olan ve günümüzde çoğunluğu

Hıristiyan olan “Çuvaş”ın sözcük anlamı, “barışçı, itidalli” demektir. Macar tarihçi Prof. Rasonyi’nin

* Burada Çinlilerden kasıt öncelikle Sarı Irmak vadisinde yaşayan, yerleşik hayata geçerek tarımla uğraşmaya

başladıktan sonra bozkırdaki akrabalarıyla farklılık göstermeye başlayan ön Türk ve ön Moğol kavimlerdir. Bu

konuları Çin/3500 Yılın Köşe Taşları adlı kitabımızda inceledik.

Page 4: KAVİM ADLARININ ETİMOLOJİSİ ve TÜRKLER (Genişletilmiş ikinci tebliğ)

İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM

OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR

www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com

Tarihte Türklük adlı eserinden öğrendiğimize göre Uygur sözcüğü de “itaatli” anlamını dile

getirmektedir10. Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi adlı eserinde, Uygur sözcüğünün Türkçede “birbirine

uyanlar ve tabi olanlar” anlamına geldiğini söylüyor11. Diğer yandan, Doğu Avrupa’da tarih sahnesine

çıkan Türk kavimlerinden olan “Avar”, “direnen, karşı koyan” anlamına gelmektedir. Gerçekten de

Avarlar Göktürklere direnen ve onlara tabi olmayı kabul etmeyen bir Türk kavmidir. Yeterince

bilinmeyen bu kavim Doğu Avrupa’nın bugünkü etnik yapılanmasından sorumlu olan Türk kavmidir.

Bu gibi konular, Çin/3500 Yılın Köşe Taşları adlı kitabımızda bulunabilir.

Kıpçak sözcüğünün anlamı da ilginçtir. Oğuz Kağan’ın askerlerinden biri, ağaçları oyarak

sandal yapmış ve ordusunun ırmağın karşı kıyısına geçmesini sağlamış. Bu başarısından dolayı, Oğuz

Kağan ona Kıpçak adını vermiş. Ne kadar ilginç! Efsane ile gerçek o kadar uyumlu ki. Rusçada

“kopçek” dendiğinde gemi akla gelir12. Prof. Dr. Bahaeddin Ögel’in Türk Mitolojisi adlı eserinde, Oğuz

Kağan destanındaki Kıpçak Beg, etrafı sarp dağlarla çevrilmiş bir ırmak ortasındaki küçük bir adada,

bir ağaç kovuğunun içinde doğmuştur. Aynı kaynakta, Oğuz Kağan, ikinci karısını böyle bir adacıktaki

ağaç kovuğunun içinde bulmuştur13. Bu destan, Oğuzlarla Kıpçakları birbirine bağlayan kanıtlardandır.

Kıpçakların devamı niteliğindeki Türk kavmini ifade eden Peçenek adı ise “itaatsizi kesen”

anlamına gelmektedir14.

Gelelim Türk sözcüğünün kökenleriyle ilgili bulgularımıza!

Çin’de bulunan bazı belgeler, Türk sözcüğünün kullanılmaya başlandığı tarihi çok eski çağlara

götürür. Bu öyle bir tarihtir ki, şimdiye kadar adından söz ettiğimiz kavimlerden hiçbiri tarih

sahnesinde yerini almamıştı. Söz konusu belge bir efsaneyle ilgilidir ve şöyle yazmaktadır15:

“Halk soğuktan çok sıkıntı çekiyordu. Büyük kardeşleri ateşi buldu ve halkı ısıttı. Bunun üzerine herkes toplanarak onu başkan seçtiler. Yeni başkanlarına ‘Türk’ unvanı verdiler.”

Bu ifadelerden anlaşıldığına göre Türk adı, bir kavmin adı olmazdan belki de binlerce yıl önce

ateşi bulduğuna inanılan bir önderin adı idi. Göktürkler, efsanelerinde, ateşi bulan atalarına büyük

önem veriyor ve onu kutsuyor. Onu yarı insan yarı Tanrı olarak anıyorlar. Çünkü soğuktan büyük

ızdırap çeken Türkler, onun ateşi bulması sayesinde hem ısınabilmişler hem de yemeklerini

pişirebilmişlerdir. Kuzey Batı Sibiryalı kavimlerden kaydedilen bir efsanede, yarı Tanrı kahramanlar,

yemeğini çiğ yiyenler ve pişirip de yiyenler diye iki kısma ayrılmıştır. Bu efsaneyi yaşatanlar,

yemeklerini çiğ yiyor ve bunu yüceltiyor; yemeklerini pişirenleri ise “bozulmuş” olarak niteliyor.

Efsanelerden çıkan ipuçlarına bakılacak olursa, ateşin yemek pişirmekte kullanılması için, bir kültürel

mücadele yaşanmıştır. Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, adı geçen eserinde, söz konusu efsaneleri kaynak

göstererek, Fin-Ugor kavimlerinin, yemeklerini ateşte pişiren komşularını kendilerinden

saymadıklarını söylüyor16. Buna karşılık, Ebulgazi Bahadır Han, biraz aşağıda bahsi geçecek olan

eserinde, Türk adını ateşi bulanla değil ama çadırı icat edenle özdeşleştirir. Bu açıklamada da Türk,

önemli bir şeyi icat eden ata olarak yüceltilmektedir. Keçe çadır ve ateş, her ikisi de Sibirya

ortamında hayati derecede önemli iki unsur. Her ikisi de efsanelerde Türk ile ilişkilendirilmiş.

Bunlardan ayrı olarak, Türk sözcüğü, farklı bölgelerde ve farklı çağlarda değişik anlamlar

yüklenmiştir. Söz konusu anlamların hepsinin birden yüksek duygu ve düşünceleri dile getirmesi

dikkatimizi çekmekte ve yukarıdaki aktarmamızda ifadesini bulduğu gibi, eski çağlarda, manevi

değerlerin ağırlıklı olduğu üstün bir kültürün geliştiğini haber vermektedir.

Macar tarihçi Prof. Dr. Lazslo Rasonyi, Tarihte Türklük adlı eserinde verdiği bilgiye göre,

Uygurlar, halkın içinden çıkan, okumuş ve yükselmiş kimselere “Türk” derlerdi. Ayrıca Uygurca eski

metinlerde “Türk” sözcüğü, “kuvvet” anlamında cins isim olarak da geçmektedir17. Bunun yanında,

11. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud tarafından kaleme alınan Divanü Lügati’t Türk adlı esere göre “Türk”,

“bütün meyvelerin olgunlaştığı zamanın ortası” anlamını dile getirmektedir. Söz konusu eserde iki de

örnek cümle yer alıyor. Bunlara göre, “Türk üzüm ödi” dendiğinde “üzümün olgunluk vakti”, “Türk

yiğit” dendiğinde ise “gençlik çağının ortası” anlamları söz konusudur.

Page 5: KAVİM ADLARININ ETİMOLOJİSİ ve TÜRKLER (Genişletilmiş ikinci tebliğ)

İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM

OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR

www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com

Bu bilgiler, Türk adının, bir kavmin adı olarak kullanılmaz olduğu zamanlarda, halk arasında

Türk sözcüğünün bir kenara atılmadığını, üzerine eskisi gibi, yüce anlamlar yüklendiğini sergileyen

kanıtlardır. Bundan dolayı, çeşitli kavim adları etrafında birbiriyle çatışırlarken, emperyalist güçler karşısında

çok zayıf düştüklerini fark ettiklerinde, birliği yeniden sağlayacak bir kültürel yapıştırıcı olarak ortaya

atılmıştır. Ne var ki, yüksek değerler ifade eden anlamları, bütün Türk boylarının adlarında da görürüz.

4 OĞUZ BOYLARININ ADLARININ KÖKENLERİ

On yedinci yüzyıla ait Türklerin Soy Kütüğü (şecere-i terakime) adlı eserde, kendi çağının

kültür ortamında kavim adlarının anlamları konusunda yaşatılan birçok sağlam bilgi yer almaktadır.

Söz konusu eseri kaleme alan Harezm hükümdarı Ebulgazi Bahadır Han(saltanatı 1644-1664)’dır. Eseri

ölümünden 4 yıl önce 1660’da tamamlamıştır. Eserde her biri Türk boylarına ad olmuş, Oğuz Kağan’ın

24 oğlunun adlarının anlamına yer veren özel bir bölüm yer almaktadır18. Bunun yanında, Olcaytu

Han’ın 1304’de İlhanlı tahtına çıkması üzerine vezir yapılan Reşideddin’in kaleme aldığı Cami’üt

Tevarih adlı eser de Türk boylarının adlarının anlamları konusunda önemli bir kaynaktır. Her iki

kaynak bir arada düşünüldüğünde 1300-1660 arasında geçen 360 yıl içerisinde Türk boylarının

adlarının sözlük anlamlarının, önemli bir değişiklik olmadan yaşamayı sürdürdükleri görülmektedir.

Aynı şekilde, 1300’den öncesinde de anlamların bir kayma olmadan korunduğunu düşünebiliriz.

Oğuzların boy adlarının anlamlarına geçmeden, önce Oğuz adının anlamı üzerinde duralım:

Prof. Dr. Faruk Sümer, Oğuzlar adlı eserine başlarken, “Oğuz adının manası hakkında eski

eserlerde bilgilere rast gelinmiyor”, diyor19. Buna karşılık, bir takım önemli kaynaklarda Oğuz’un ses

değerine yakın çağrışımları olan bir takım sözcükleri de hemen sıralıyor. Önce İlhanlı hükümdarı

Olcaytu (1304-1316) zamanında yazılmış olan Oğuz Kağan destanında, “ilk süt” anlamında olan “ağız”

sözcüğünün “Oğuz” şeklinde geçtiğini söylüyor. Bu bilgiyi yeniden gözden geçirmek için Kaşgarlı

Mahmud’un Divanü Lugat’it Türk adlı eserin dördüncü cildine başvurduk. Burada geçen “aguj”,

“memeli hayvanların doğurduğu zaman verdiği ilk süt” olarak ifade ediliyor. Buna göre, aguj, “yavruya

verilen ilk süt” oluyor. Aynı kaynak aynı sayfada aguj ile aguz’un aynı anlama geldiğini de belirtiyor20.

Ayrıca Kaşgarlı Mahmud, adı geçen eserinde “oguş”un, “hısım, akraba, oymak” anlamına geldiğini

söylüyor. Aynı yerde oguşluğ diye bir söz var. Bunun anlamı da “hısım sahibi” demekmiş. Faruk

Sümer’den öğrendiğimize göre, Macar tarihçi Gyula Nemeth, bir eserinde Oğuz’un ok+z şeklinde bir

kökenden geldiğini ve söylene söylene Oğuz şekline dönüştüğünü ve “oymaklar” anlamını dile

getirdiğini söylüyor. Gerçekten de Oğuzlar anlatılırken hep 24 boydan söz edilir ve hepsinin birlikte

hareket ettiği düşünülür. Biz bu anlamın gerçekle uyumlu olduğunu düşünüyoruz ama “yavruya

verilen ilk süt” anlamını da dikkate değer buluyoruz.

Şimdi Oğuz boylarına, birbirine hısım olan boyların anlamlarına bakalım:

Ebulgazi Bahadır Han’ın eserinde yer alan bilgiye göre, üç kıtaya 600 yıl hükmeden Osmanlı

devletinin kurucusu olan Türk boyu Kayı’nın manası “muhkem” demekmiş. Sözlüklerde bunun anlamı

sağlam ve kuvvetli olarak verilir. Gerçekten de Kayı boyu, adı gibi hükmetmiştir. Bahadır Han’ın böyle

söylemesine karşılık Reşideddin, kayı(ğ)ın manasını “dağın tepesinden akan kuvvetli sel” veya kısaca

“kuvvetli sel” olarak açıklamış21. Prof. Dr. Faruk Sümer’in Oğuzlar adlı eserinde yer verilen bilgiye

göre, 16. yüzyıl tahrir defterlerinde22 Kayı adı Anadolu’da 94 yer adında geçmektedir23. Erzurum ve

Sivas’tan Bursa’ya, Malatya’dan Balıkesir’e kadar her yerde yer adı olarak Kayı adına rastlanır. Ancak

Cumhuriyet Türkiye’sinde sadece 24 yerde yer adı olarak geçiyor.

Selçuklu devletini kuran Oğuzların Kınık boyudur. Anadolu’da yer adları listesinde Kayılardan

ve Avşarlardan sonra 3. sırada yer almaktadır. On altıncı yüzyılda Anadolu’da 81 yerde Kınık yer adına

rastlanır. Günümüzde bu sayı yarı yarıya azalmıştır ve 46’dır. Oysa 16. yüzyıldan itibaren Kınıklardan

pek bahsedilmediğini Faruk Sümer eserinde ifade ediyor24. Demek ki, nüfus olarak varlıklarını

sürdürürken, siyasi etkinliklerinde büyük azalma olmuş. Bahadır Han’ın eserinde, Kınık’ın aziz

anlamına geldiği belirtilmektedir. Reşideddin ise, anlamı “nerede olsa aziz” şeklinde açıklamıştır.

Page 6: KAVİM ADLARININ ETİMOLOJİSİ ve TÜRKLER (Genişletilmiş ikinci tebliğ)

İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM

OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR

www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com

Osmanlıca-Türkçe sözlükte azizin anlamları şöyle sıralanıyor25: Çok değerli, ermiş, eren, yüksek

dereceli, kudret sahibi. Bunların yanında, Bahaeddin Ögel, yukarıda belirttiğimiz eserinde kınık’ın,

“zahmete katlanan, çalışkan, fedakâr kimse” anlamına geldiğini söylüyor26.

Oğuzların Kayı boyundan sonra önem sırasında ikinci sıraya yerleştirilen Bayat boyunun adının

anlamı “devletli” demekmiş. Fuzuli, Bayat boyuna mensup bir düşünürdür. Bu boydan onun gibi başka

düşünürler de yetişmiştir. Bayat adını açıklayan başka eserler, söz konusu adın “varlıklı” anlamını

içerdiğini de söylemektedir. Bahaeddin Ögel söz konusu eserinde bay sözcüğünün Türkçede “zengin”

anlamına geldiğini söylüyor. Faruk Sümer’in Oğuzlar adlı eserinden öğrendiğimize göre, 16. yüzyıl

tahrir defterlerinde Anadolu’da Bayatlara ait 43 yer adı vardır. Günümüzde bu sayı 32’ye düşmüştür.

Ebulgazi Bahadır Han’ın eserine göre, Alkaevli’nin manası “muvafık” demekmiş. Muvafık’ın

Osmanlıca sözlüklerdeki anlamı, “uygun, uyar” şeklinde verilmektedir. Galiba, günümüzde kalender

anlamında kullanıldığı gibi, “uyaroğlu” imişler. Bunlar hakkında elimizde fazla bilgi yoktur.

Zonguldak’ın Safranbolu, Samsun’un Vezirköprü ve Manisa’nın Kırkağaç ilçelerinde bu boyu andıran

Halka Evli, Alka Bölük, Halka Avlu gibi köy adları vardır27. Bu boya bağlı obaların Batı Anadolu’da çeşitli

bölgelere dağıldıkları anlaşılıyor.

Ebulgazi Bahadır Han’a göre, Karaevli’nin manası “nerede otursa, çadır ile oturucu”

demekmiş. Kaşgarlı bu boyun adını “Kara-Bölük” olarak veriyor. Faruk Sümer, Anadolu’da Bolu, Tokat

ve Kastamonu yörelerinde bu boyun adını taşıyan 10 yerleşim yeri olduğunu söylüyor. Reşideddin

adın anlamını, “nereye giderse başarı gösterir”28, olarak vermiş.

Ebulgazi’ye göre, Yazır’ın manası “iller ağası” demekmiş. Buna karşılık Reşiddeddin’in

eserinde Yazır, “çok ülkeye sahip” şeklinde belirtiliyor29. Faruk Sümer, bu boyun, “adeta bağımsız bir

kavim gibi”, 12. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar Horasan’da yaşadıklarını söylüyor. Aynı eserde, 16. yüzyıl

Anadolu’sunda 24, günümüzde ise 19 yerin adının Yazır olduğunu veriyor ve bu yerlerin bağlı

bulundukları illeri belirtiyor30.

Reşideddin’in eserinde Yaparlı olarak geçen boy adı, Kaşgarlı’da Çaruklu olarak geçiyor.

Bahaeddin Ögel, eserinde bu adın anlamının henüz tam olarak açıklanamadığını söylüyor31. On altıncı

yüzyıla ait tahrir defterlerine göre, sadece 6 yerleşim yerinin adı Çarıklı, günümüzde ise bu sayı 5. Bu

boy hakkında yeterli bilgiye ulaşamadık.

Bahadır Han’a göre, Dodurga, “yurt almayı ve onu tutmayı bilici” demekmiş. Reşideddin ise

“ülke alan ve kanun ve nizam kuran” anlamını vermiş. Bahaeddin Ögel, dodurganın kökü olduğunu

ifade ettiği tuturgu’nun Çağatay Türkçesinde “utanma, perde, hicap”32 anlamına geldiğini söylüyor.

Faruk Sümer’in eserinde ise Kaşgarlı’nın eserinde bu boyun adının “toturga” olarak verildiği

belirtiliyor. Aynı eserde, 16. yüzyılda Anadolu’da bu boyun adıyla anılan 24 yer olduğu, buna karşılık

günümüzde sayının 12’ye düştüğü belirtiliyor.

Ebülgazi Bahadır Han’a göre, Düker’in manası çevre demekmiş. Reşideddin ise Döger olarak

ifade ediyor. Bahaeddin Ögel, boyun adının “bir yerde toplanan ve oba kuran” anlamına geldiğini

söylüyor. Faruk Sümer, bu boyun, İslamiyet’ten önceki dönemde Oğuzların tarihinde önemli bir yeri

olduğunu belirtiyor. On altıncı yüzyıla ait tahrir defterlerinde Anadolu’da 20 yerde Döger adının

geçtiği de aynı eserde yer alıyor. Bu sayı günümüzde 6’ya düşmüş. Ayrıca Suriye’de Halep ve Şam

taraflarında ve Kerkük’te bu boya bağlı obalara rastlandığı da aynı eserde zikrediliyor. Urfa’nın kuzey

batısında yaşadıkları, bunlara yanlış yere Kürt aşireti dendiği de önemli bir not olarak eserde

belirtiliyor.

Ebulgazi Bahadır Han’a göre, Avşar, “işini çabuk işleyici” demekmiş. Reşideddin’e göre ise

Avşar, “çevik ve vahşi hayvan avına hevesli” anlamına geliyor33. Faruk Sümer’in Oğuzlar adlı eserinde

Anadolu’da Avşar olarak anılan 86 yerleşim yeri liste halinde yayınlanmış. Bugün bu sayı 53’e düşmüş.

Page 7: KAVİM ADLARININ ETİMOLOJİSİ ve TÜRKLER (Genişletilmiş ikinci tebliğ)

İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM

OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR

www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com

Bursa’da 12 köyün adında geçen* Kızık’ın manası ise kahraman (ejderha) demekmiş. Bunun yanında

Faruk Sümer’in eserinde, tahrir defterlerinde 28 ayrı yerin adının Kızık olduğu belirtiliyor ve bunlar

sıralanıyor. Bahaeddin Ögel’in söz konusu eserinde, Kızık’ın anlamı, Bahadır Han’a göre, “dirayetli”,

idarede bilgili” olarak verilirken, Reşideddin’e göre, “kuvvetli ve yasakta (düzene sokmada)34 ciddi”

anlamında olduğu ifade ediliyor35. Bahaeddin Ögel, Kızık sözünün Kırgız lehçesinde, “önemli ve ilginç

olan devlet işleri” için kullanılan bir sıfat olduğunu söylüyor. Tahrir defterlerine göre, 16. yüzyılda 28

yerin adı Kızık olarak karşımıza çıkıyor. Günümüzde bu sayı 21’e inmiş.

Harzemşahlar Devleti’ni (1157-1231) kuran Oğuzların Beğdili boyudur. Ebulgazi Bahadır Han’a

göre, Begdili sözü hürmetli anlamına geliyor. Reşideddin ise eserinde, “uluların sözleri gibi değerli”

anlamına geldiğini söylüyor36. On altıncı yüzyılda tahrir defterlerinde 23 yerin adının Beğdili olduğu

Faruk Sümer’in eserinde belirtilmiş37. Bu sayı günümüzde 9’a düşmüş.

Ebulgazi Bahadır Han’a göre, Karkın “aşlı” demekmiş. Kaşgarlı Mahmud, eserinde Karkın’ı

Oğuz boylarından saymaz. Doğrusu her ne olursa olsun, Karkınlar Oğuzların tarihinde mühim roller

oynamıştır. Buna karşılık, Reşideddin Oğuz boylarından sayar ve bu adın anlamını “çok ve doyurucu

aş” olarak veriyor38.

Bahadır Han’a göre, Becene “yapıcı” demek. Bahaeddin Ögel, söz konusu eserinde bu ad

üzerinde araştırmaların sürdüğünü söylüyor. Faruk Sümer ise, Becene’nin Peçenek olduğunu ve bir

kısım Peçenek obasının zamanla Oğuzların yönetimi altına girmeyi kabul ederek zamanla Oğuzların bir

boyu halini aldıklarını söylüyor. Anadolu’da dördü Ankara’da ve biri de Bursa civarında olmak üzere 5

yerde Peçenek adının yaşatıldığı da aynı eserde yer alıyor39.

Bahadır Han’a göre Bayındır “nimetli” demekmiş. Evliya Çelebi, İzmir’in Bayındır kasabasını

gördükten sonra, kasabanın adının Orhan Gazi’nin buraya söz konusu obaları yerleştirmesinden

dolayı Bayındır olduğunu belirtiyor. On altıncı yüzyıla ait tahrir defterlerinde 58 yerin adının Bayındır

olduğu Faruk Sümer’in eserinde belirtilmiş40. Günümüzde bu sayı 28’e düşmüş.

Bahadır Han’a göre, İmir ise “zenginlerin zengini” manasına geliyormuş. Reşideddin’in

eserinde boyun adı “eymür” olarak geçiyor. Bunu bildiren Bahaeddin Ögel, sözcüğün anlamının henüz

emin bir şekilde verilemediğini söylüyor. Faruk Sümer, 16. yüzyılda Anadolu’da 71 ayrı yerde bu adın

geçtiğinin tahrir defterlerinden çıkarıldığını söylüyor41. Günümüzde bu sayı 28’e düşmüş.

Bahadır Han’a göre, Çavuldur “namuslu” anlamına geliyor. Anadolu’daki ilk Türk

denizcilerinden olan Çaka Bey, Çavuldur boyuna mensuptur. Reşideddin ise, “ünlü, şerefli, ünü

yaygın” anlamını veriyor. Faruk Sümer, 16. yüzyıl Anadolu’sunda 21 yer adının Çavuldur olduğunu

belirtiyor ve tek tek sıralıyor. Halen de 17 ayrı yerin adı Çavuldur. Bunun yanında, bu boyun, ana

damarının Türkistan’dan batıya göçmediği ve Mangışlak bölgesini yurt tuttukları da aynı eserde

belirtiliyor.

Çepni, “cesur” anlamına gelirmiş. Bahaeddin Ögel’in eserinde yer alan bilgiye göre, Ebulgazi

Bahadır Han, Çepni’nin anlamını “bahadır” olarak veriyor. Bunun yanında, Reşideddin’in eserinde

“düşman gördüğünde hemen savaşır” anlamı verilmiş42. Faruk Sümer, Anadolu’nun Türk yurdu haline

gelmesinde en mühim rolü oynamış olan boylardan birinin Çepniler olduğunu söylüyor. Çepniler adlı

bir eserde, Macar tarihçi Gyula Nemeth’in, Çepni adının Kırgızca kalkan anlamına gelen “çep”den

türediğini ve Çepni’nin “sınır koruyucu birlik” anlamına geldiğini söylüyor43.

Bahadır Han, Ava’nın manasını “mertebesi yüksek” şeklinde verirken, Reşideddin ise, “Yıva”

olarak veriyor ve anlamı için de “derecesi, mertebesi hepsinden üstün” diyor. Faruk Sümer,

Selçuklular devrinde bu boyun adının sık geçtiğini belirtiyor. On altıncı yüzyıla ait tahrir defterlerinde

19 yerin adının Yıva olduğu görülüyor. Ne var ki bugün Anadolu’da hiçbir yerin adı Yıva değil.

* Derekızık, Hamamlıkızık, Cumalıkızık, Fidyekızık, Değirmenlikızık, Bayındırkızık, Dallıkızık, Bodurkızık, Camilikızık,

Kiremitçikızık, Kızıkşıhlar, Kızıkçeşme (mahalle)

Page 8: KAVİM ADLARININ ETİMOLOJİSİ ve TÜRKLER (Genişletilmiş ikinci tebliğ)

İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM

OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR

www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com

Ebulgazi Bahadır Han’a göre, Alayunt’lunun manası ala atlı demekmiş. Reşideddin ise

Alayuntlu’nun anlamının “hayvanları iyi” demek olduğunu yazmış. Faruk Sümer, bu adın 16. yüzyılda

Anadolu’da 29 yerde görüldüğünü söylüyor. Ne var ki günümüzde sadece 1 yerin adı.

Ebulgazi Bahadır Han, Salur’un “kılıçlı” anlamına geldiğini söylüyor. Reşideddin ise, “nereye

gitse kılıç ve çomağı iyi iş görür”, diyor44. Oysa bilgin, adil, zeki ve cesur büyük devlet adamı ve şair

Kadı Burhaneddin45(1345-1398) bir Salur Türküdür. Salur boyunun Oğuzların tarihinde önemli rol

oynadığı ve İslam döneminde İran’ın kuzey bölgelerinde egemenlik kurarak, ülkeye İslam döneminin

en mesut çağını yaşattığı bilgisi de Faruk Sümer’in eserinde yer alıyor. On altıncı yüzyılda, Anadolu’da

51 yerin adı Salur’du. Günümüzde bu sayı 28’e düşmüş. 1863’de Türkmenistan’ı gezen Vambery,

Salurların bölgede 8000 çadırları olduğunu yazmış.

Ebulgazi Bahadır Han’a göre, Üregir, “iyi iş yapan” demekmiş. Buna karşılık Reşideddin,

“daima iyi iş ve düzen kurucu” şeklinde daha kapsamlı bir açıklama yapıyor46. Tahrir defterlerinde, 16.

yüzyılda Anadolu’da 44 yerin adının Yüreğir olduğu görülüyor. Günümüzde bu sayı 9’a düşmüş47.

Ebulgazi Bahadır Han’a göre Bügdüz “hizmetkâr” anlamına gelirmiş. Buna karşılık,

Reşiddeddin, “herkese tevazu gösterir ve hizmet eder” şeklinde daha övücü bir anlamı veriyor. Faruk

Sümer, Oğuz destanlarında geçen sözlere bakarak, Büğdüz boyunun Oğuzların tarihinde destanlarda

yankı bulacak kadar önemli rol oynadığını söylüyor. Tahrir defterlerinde, Anadolu’da 22 yerin adı

Büğdüz iken, günümüzde bu sayı 6’ya düşmüş.

Son olarak İğdir boyuna değinelim. Ebulgazi Bahadır Han, bu adın “büyük” demek olduğunu

söylüyor. Reşideddin ise “iyilik, büyüklük, yiğitlik” şeklinde daha geniş ifade ediyor. Faruk Sümer, bu

boyun adının tarihte az geçtiğini belirtiyor. Ne var ki Anadolu’da İğdir adıyla anılan yer sayısı az değil.

Bu sayı 16. yüzyılda 43 iken bugün 36. Ama Oğuz boylarından birinin adıyla anılan tek ilimiz de Iğdır.

Türk kültür ve uygarlığının önemli köşe taşlarından olan Uygurları da unutmamalıyız:

Ebülgazi Bahadır Han, Uygur’un anlamı için şöyle diyor48:

“Uygur'un anlamı "yapışan" demektir. "Süt mayalandı" derler. Süt olduğunda birbirinden ayrılır.

Mayalandıktan sonra ayrılmaz. Mayalandı, yani yapıştı. "İmama uydum" da derler. İmam otursa oturur,

kalksa kalkar, yapışanıdır. Moğol yurdunda iki dağ olduğunu söylerler. Uzunluğu gün doğusundan gün

batısına kadar olan uçsuz ulu dağlardır. Birinin adı Togratopuzluk ve diğerinin adı Üskünlük. Bu iki dağ

arasında Moğol yurdunun gün batısında da bir dağ vardır. Ona Kut Dağ derler. Bu söylenen dağların

arasında bir yerde akan on su vardır. Bir yerde de dokuz su, hepsi büyük sulardır. Eski Uygur halkı bu

suların arasında otururlardı.

On suda oturana On Uygur derlerdi. Dokuz suda oturana Dokuz Uygur derlerdi. Şehirleri, kentleri

ve ekinleri çoktu. Yüz yirmi kabileli halktılar. Bir kişiyi hükümdar yapıp onu dinlemezlerdi. Bu sebeple

bozularak geldiler. Bir gün hepsi toplanıp konuştular: "Biz iki bölüm halkız, her birimiz bir kişiye töre

olun. Kim onun sözünü kabul etmese, malı alınsın ve başı kesilsin" dediler. On Uygur boyundan Mengütay

adlı kişiyi baş yapıp "İl İlter" diye ad koydular. Dokuz Uygur'un Özkender kabilesinden bir kişi baş yapıp

"Kül Erkin" adını verdiler. Bu ikisinin oğullan yüz yıl kadar önderlik yaptılar. Onun sonuncusu bir Uygur

oldu. On Uygur'a kim baş olsa "İl İlter", Dokuz Uygur'a kim baş olsa "Kül Erkin" dediler. Uzun yıllar

önderlerine böyle dediler. Ondan sonra kim önder olsa "İdi kut" (İdi kut) dediler. İdi'nın anlamını

bilirsiniz, „gönderdi‟ demektir.”

Şimdi bütün bu bilgileri önümüze koyarak bir değerlendirmeye girişelim:

Dikkat edilirse, adların anlamları yüksek değerlere ve başarıya odaklanmanın baskısıyla ortaya

çıkmış görünmektedir. Bu haliyle de, diğer kavimlerin adlarının etimolojik anlamlarıyla arada uçurum

vardır. Bu adları düşmanlarının vermesiyle, dostlarının vermesi arasında bir fark da yoktur. Hiçbirinin

içinde garazkâr bir tanımlama yer almadığı gibi, hepsinin anlamı çeşitli yönlerden yüceltme

içermektedir. Oysa bu boylar, pek çok zaman birbirleriyle sert rekabete girmişlerdir.

Page 9: KAVİM ADLARININ ETİMOLOJİSİ ve TÜRKLER (Genişletilmiş ikinci tebliğ)

İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM

OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR

www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com

Görüldüğü gibi, Türk boylarının adları, birlik, beraberlik, hizmet, kararlılık ve cesaret gibi

anlamları çağrıştıran adlardır. Bahaeddin Ögel, adı geçen eserinde, söz konusu boy adlarının “halk

etimolojisi” olduğunu ifade ederken, halk etimolojisinin ayrı bir değeri ve önemi olduğunu da

eklemeyi ihmal etmiyor. Türk veya akrabası olmayan kavim adlarıyla ilgili açıklamalarımız da büyük

ölçüde halk etimolojisine dayanır. Bu bakımdan, bütün kavim adlarının halk etimolojisine göre

anlamlarını verdiğimizi kabul ediyoruz. Günümüzde adı sıkça geçen kavimlerin adlarıyla Türk adının ve

aynı kavme bağlı alt gurupların adlarının böyle bir ayırt edici özelliğinin olması, başlarken de

söylediğimiz gibi, eski çağlardaki Türklerin, olağanüstü başarılarına paralel olarak karşımıza çıkan bir

özelliğidir.

Son zamanlarda anayasadan ve ardından da bütün kanunlardan Türk adının silinmesi için

çalışmalar yapıldığını bildiğimiz bir siyasi ortamda Türklüğümüzü savunmak için yapılan çalışmalara

katkıda bulunmak adına bu makaleyi yayınladık. Aslında bu konuda daha önce yayınladığımız iki

kitabımız bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Türkler ve Avrupa/Avrupa Kimliği Nasıl

Şekillendi?, adlı kitabımızdır. Söz konusu kitap, Avrupa kimliğinin oluşmasında Türklerin rolünü,

Türk düşmanlığının Avrupa kültürünün derinlerine nasıl işlediğini ve kaynaklarını ve Türklüğü yok

etmek adına yürütülen sistematik çabaları anlatmaktadır.

Bu konuda ikinci kitabımız, CEP KİTAPLARI dizisinden yayınladığımız “Tarih ve Felsefe

Üzerinden Kültür Savaşı/Türklük Düşmanlarının Cephanesi” adını verdiğimiz kitaptır. Bu

kitap aynı zamanda, yayınlamakta olduğumuz “İşbirlikçi Dizisi”nin birinci kitabıdır. İki bölüm halinde

yayınladığımız bu kitabın ilk bölümünde, medyada öne sürülen iftiraların kökenlerine 11 ayrı başlık

halinde yer verilmiş ve iddialar ayrı ayrı cevaplandırılmıştır. Kitabın ikinci bölümünde ise Türklük

düşmanlığının kuramsal boyutu felsefe düzleminde incelenmiştir. Her iki kitabın ilk bölümleri ve

içindekiler listesi www.ibrahimokur.com adresindeki dosyalarda görülebilir.

1 Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu, 5. Baskı, 2010, sayfa 327

2 Kitabı Mukaddes, sayfa 34, 32. bab, 28. cümle.

3 http://tr.wikipedia.org/wiki/Eskimolar#.22Eskimo.22_ad.C4.B1n.C4.B1n_k.C3.B6keni

4 Focus, 1996, 2. Sayı, sayfa 69

5 Egon Friedell, Antik Yunan’ın Kültür Tarihi, Dost Yayınları, sayfa 50 ve 52

6 AnaBritannica, 26. cilt, sayfa 383

Page 10: KAVİM ADLARININ ETİMOLOJİSİ ve TÜRKLER (Genişletilmiş ikinci tebliğ)

İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM

OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR İBRAHİM OKUR

www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com www.ibrahimokur.com

7 Wing-tsit Chan, Asya Dinleri, İnkılâp Yayınları, 2002, sayfa 219

8 Wing-tsit Chan, Asya Dinleri, İnkılâp Yayınları, 2002, sayfa 229

9 Wing-tsit Chan, Asya Dinleri, İnkılâp Yayınları, 2002, sayfa 221

10 Prof. Dr. Laszlo Rasonyi, Tarihte Türklük, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, 1971, sayfa 26

11 Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu, 5. Baskı, 2010, sayfa 168

12 Osman Karatay, Hırvat Ulusunun Oluşumu, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, 2000, sayfa 83

13 Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu, 5. Baskı, 2010, sayfa 82

14 Murad Adji, Kaybolan Millet, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, 2001, sayfa 39

15 Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1988, sayfa 8

16 Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu, 5. Baskı, 2010, sayfa 54

17 Prof. Dr. Laszlo Rasonyı, Tarihte Türklük, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 1971, sayfa 20

18 Ebülgazi Bahadır Han, Türklerin Soy Kütüğü (şecere-i terakime), Tercüman 1001 Temel Eser

19 Faruk Sümer, Prof. Dr., Oğuzlar, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1992, sayfa 13

20 Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lugat’it Türk, Türk Tarih Kurumu 1991, 4. Cilt, sayfa 13

21 Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu, 5. Baskı, 2010, sayfa 329

22 Tapu tahrir defteri: Osmanlı devletine dâhil olan topraklarda arazilerin ve üzerinde yaşayan nüfusun tespitine ve belli yasal düzene göre ödeyecekleri vergilerin tayini için tutulan defterlere denir. Bu defterler Osmanlı topraklarındaki nüfus hareketleri için en önemli kaynaktır.

23 Faruk Sümer, Prof. Dr., Oğuzlar, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1992, sayfa 327

24 Faruk Sümer, Prof. Dr., Oğuzlar, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1992, sayfa 268

25 Mustafa Nihat Özön, Osmanlıca-Türkçe Sözlük 26

Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu, 5. Baskı, 2010, sayfa 354 27

Faruk Sümer, Prof. Dr., Oğuzlar, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1992, sayfa 189 28

Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu, 5. Baskı, 2010, sayfa 333 29

Faruk Sümer, Prof. Dr., Oğuzlar, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1992, sayfa 170 30

Faruk Sümer, Prof. Dr., Oğuzlar, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1992, sayfa 327 31

Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu, 5. Baskı, 2010, sayfa 338 32

Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu, 5. Baskı, 2010, sayfa 338 33

Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu, 5. Baskı, 2010, sayfa 338 34

Faruk Sümer, Prof. Dr., Oğuzlar, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1992, sayfa 170 35

Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu, 5. Baskı, 2010, sayfa 339 36

Faruk Sümer, Prof. Dr., Oğuzlar, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1992, sayfa 170 37

Faruk Sümer, Prof. Dr., Oğuzlar, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1992, sayfa 233 38

Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu, 5. Baskı, 2010, sayfa 341 39

Faruk Sümer, Prof. Dr., Oğuzlar, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1992, sayfa 316 40

Faruk Sümer, Prof. Dr., Oğuzlar, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1992, sayfa 327 41

Faruk Sümer, Prof. Dr., Oğuzlar, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1992, sayfa 254 42

Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu, 5. Baskı, 2010, sayfa 344 43

Mevlüt Kaya, Çepniler, Tarihi Serüveni ve Giresun-Espiye Yöresinin Kültür Kökenleri, Togan Yayınları, 2001, sayfa 29 44

Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu, 5. Baskı, 2010, sayfa 345 45

Kadı Burhaneddin (1345-1398): Kayseri’de dünyaya gelmiştir. Önce kendi yurdunda ve sonra da Mısır’da, Şam ve Halep’te ilim tahsil etmiş ve 1364’de ülkesine dönmüş ve kadı yapılmıştır. Haksever bir kişilik olarak halk tarafından çok sevilmiş, Selçuklu devletinin yıkıldığı ve halkın son haddine ezildiği bir ortamda halkın baskısıyla ihtilal yapmış ve Sivas başkent olmak üzere bir devlet kurmuştur. Bu devlet Osmanlı’ya meydan okumuş, Osmanlı birliklerini yenmiş fakat daha sonra Akkoyunlular tarafından ortadan kaldırılmıştır.

46 Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu, 5. Baskı, 2010, sayfa 349

47 Faruk Sümer, Prof. Dr., Oğuzlar, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1992, sayfa 327

48 http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-87162/h/ebulgazibahadirhan.pdf