24
Halkın Günlüğü Halkın Günlüğü 10-20 HAZİRAN 2011 Yıl: 1 Sayı: 13 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü Maoist parti Halk Savaşı’na katılım, destek ve teçhizat kampanyası başlattığını duyurdu. Emperyalizmin ve uşaklarının talan projeleri ile, özel mülkiyet dünyasının getirdiği ayrı- calıklarını garanti altına almayı hedeflediğine yer verilen açıklamada, Türkiye-Kuzey Kür- distan halkları bu tahhakküme karşı halk savaşını güçlendirmeye çağrıldı. sf 2 Kürt ulusal sorunu ve Kürt ulusal hareketi gerçekliği PERSPEKTİF Sf. 12-13 R ö p o r t a j Sf. 06-07 YAŞAM Barınma hakkı gasp ediliyor sf. 22 GÜNCEL Dengenin bozulacağı eşik sf 16 Tarihinden de anlaşıldığı gibi, YÖK'ün kuruluşunun 1981'de olması tesadüfü bir olay değildir. Her birimizin zihnine büyük harflerle kazınan 12 Eylül faşist darbesinin hemen ertesinde; eğitim, kültür, ekonomi ve diğer alanlarda, öyle çok da kısa vadeli olmayanş, reform adı altında düzenle- meler yapıldı. Bu düzenlemeler devrimci mücadelenin boy verdiği alanlardan biri olan üniversiteleri yani eğitim kurumlarını tamamen kontrol altına almayı amaçlı- yordu. Bugün bakıldığında 30 yıl geçmiş olmasına rağmen hala bu düzenlemelerin etkisi bütün yakıcılığıyla hissedilmekte. Bilimsellikten uzak bir eğitim-öğretim modelinin en güçlü savunucusu duru- mundaki bu kurul, üniversitelerdeki sos- yal ve siyasal gelişmelerin önündeki en büyük engeldir. YÖK’ün zararı öğrenciye yok f GÜNCEL 10-11 Yine bir seçim sürecinde daha sona yaklaştık. Klik- ler arasındaki dalaş kızı- şıyor. Hakim sınıflar ara- sındaki bu dalaşta tercihe zorlanan halk kitleleri dev- rimci bir alternatifin belir- gin bir şekilde kendini his- settirememesinden kay- naklı bu kliklerin vaatle- rinin peşine takılıyor. Sis- teme alternatif politikalara ise mesafeli yaklaşıyor. Sandıktan çıkacak sonuç, halk kitlelerinin lehine bir değişim yaratmayacağı gibi, burjuva-feodal siste- min yeni sömürü politika- larının derinleşmesini sağ- layacaktır. MKP’den Halk Savaşı’nı güçlendirelim çağrısı Halk Savaşı’na her alanda maddi ve manevi olarak katılarak mücadelemizi yükseltelim! Seçenler ve seçilenler arasında kes- kin sınıf ayrılıkları olduğu müddetçe, kim seçilirse seçilsin emekçi kitleler açısından sonuç değişmeyecektir GÜNCEL Seçilenler seçenler ve alternatif Sırrı Öztürk’le 15-16 Haziran üzerine kapak 1R6_Layout 2 6/10/11 4:32 PM Page 1

10-20 Haziran 2011

Embed Size (px)

DESCRIPTION

2011’den bu yana yayınlanan Halkın Günlüğü gazetesi.

Citation preview

Page 1: 10-20 Haziran 2011

Halkın GünlüğüHalkın Günlüğü10-20 HAZİRAN 2011 Yıl: 1 Sayı: 13 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü

Maoist parti Halk Savaşı’na katılım, destekve teçhizat kampanyası başlattığını duyurdu.Emperyalizmin ve uşaklarının talan projeleriile, özel mülkiyet dünyasının getirdiği ayrı-calıklarını garanti altına almayı hedeflediğineyer verilen açıklamada, Türkiye-Kuzey Kür-distan halkları bu tahhakküme karşı halksavaşını güçlendirmeye çağrıldı. sf 2

Kürt ulusal sorunu ve Kürt ulusal hareketi gerçekliği PERSPEKTİF Sf. 12-13

R ö p o r t a j Sf. 06-07

❯ YAŞAM Barınma hakkı gasp ediliyor sf. 22❯ GÜNCEL Dengenin bozulacağı eşik sf 16

Tarihinden de anlaşıldığı gibi, YÖK'ünkuruluşunun 1981'de olması tesadüfü birolay değildir. Her birimizin zihnine büyükharflerle kazınan 12 Eylül faşist darbesininhemen ertesinde; eğitim, kültür, ekonomive diğer alanlarda, öyle çok da kısa vadeliolmayanş, reform adı altında düzenle-meler yapıldı. Bu düzenlemeler devrimcimücadelenin boy verdiği alanlardan biriolan üniversiteleri yani eğitim kurumlarınıtamamen kontrol altına almayı amaçlı-yordu. Bugün bakıldığında 30 yıl geçmişolmasına rağmen hala bu düzenlemelerinetkisi bütün yakıcılığıyla hissedilmekte.Bilimsellikten uzak bir eğitim-öğretimmodelinin en güçlü savunucusu duru-mundaki bu kurul, üniversitelerdeki sos-yal ve siyasal gelişmelerin önündeki enbüyük engeldir.

YÖK’ün zararıöğrenciye yok fGÜNCEL 10-11

Yine bir seçim sürecindedaha sona yaklaştık. Klik-ler arasındaki dalaş kızı-şıyor. Hakim sınıflar ara-sındaki bu dalaşta tercihezorlanan halk kitleleri dev-rimci bir alternatifin belir-gin bir şekilde kendini his-settirememesinden kay-naklı bu kliklerin vaatle-

rinin peşine takılıyor. Sis-teme alternatif politikalaraise mesafeli yaklaşıyor.Sandıktan çıkacak sonuç,halk kitlelerinin lehine birdeğişim yaratmayacağıgibi, burjuva-feodal siste-min yeni sömürü politika-larının derinleşmesini sağ-layacaktır.

MKP’den Halk Savaşı’nıgüçlendirelim çağrısı

Halk Savaşı’na her alandamaddi ve manevi olarakkatılarak mücadelemiziyükseltelim!

Seçenler ve seçilenler arasında kes-kin sınıf ayrılıkları olduğu müddetçe,kim seçilirse seçilsin emekçi kitleleraçısından sonuç değişmeyecektir

❯GÜNCEL

Seçilenler seçenler vealternatif

Sırrı Öztürk’le15-16 Haziranüzerine

kapak 1R6_Layout 2 6/10/11 4:32 PM Page 1

Page 2: 10-20 Haziran 2011

Halkın Günlüğü 10-20 HAZİRAN 2011güncel 02

1 YILLIK ABONELİK ÜCRETİ: Yurtiçi 54 TL Yurtdışı 108 EUROHalkın GünlüğüKAR DE LEN BA SIM-YA YIM REK LAM GÖS TE Rİ OR GA Nİ ZAS YON Lİ MİTED ŞİRKETİ Sa hi bi ve Ya zı İş le ri Mü dü rü: Hıdır GürzYa yın Tü rü: Bölgesel Sü re li Yönetim Yeri: Şehit Muhtar Mah. Süslü Saksı SokakNO: 11 Kat: 4 BEYOĞLU/İSTANBUL

Teknik Hazırlık: Kar de len Yayımcılık

Mahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok.No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL

Tel-Fax: (0212) 238 37 96

Bas kı: SM. Matbaacılık Adres: Çobançeşme Mah.

Sanayi Cad. Altay Sokak NO:10 A-Blok Yenibosna Bahçelievler-İST

Tel ( 0212) 654 94 18

İZMİR: Şehit Fethi Bey Cadde No: 13 Eski Eshot İşhanı Kat:4 Konak/İzmir Tel-Fax: (0232)482 01 63 ●MERSİN: Çankaya Mahallesi 4702. Sok. No:8 KAt:3 Akdeniz/Mersin ● AMED:İskender Paşa Mah. İnönü Cad. MA-GÜL İşhanı Kat:4 No:10 Dağkapı/Amed ●ATİNA: Spiro trikoupi 21 10683 eksarxia GREECE/Yunanistan e-mail: [email protected] ● YD TEMSİLCİLİĞİ: Kaiser-Wilhelm Str. 275 47169 Duisburg/DE-UTSCHLAND e-mail: [email protected]

HESAP NUMARALARI Ertaş ÖZTÜRK adına İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (TL) 1002 30000 1153314 İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (Euro) 1002 301000 1107308 İş Ban. İst. Aksaray Şubesi: (CHF) 1142699 İş Bank. İst. Aksaray Şubesi: (Sterlin) TR110006400000210021174906

BÜRO

LAR

Devrimci bir gücün, uzunyıllardan sonra özlenen veolması gereken politik kitlefaaliyetleriyle geniş halkkitlelerine kendi mütevazive fakat inatçı çalışmala-rıyla ulaşması, kimi refor-mist çevreleri ve halk düş-manlarını öylesine tedirginetmekte ve kızdırmaktadırki DHF’yi, CHP gibi gerici fa-şist bir partiyle birlikte ça-lışmak gibi akla izana sığ-mayacak ithamların öznesihaline getirilmek isten-mektedir

Seçim sürecinde sona gelirken ortayaçıkan siyasi atmosfer ve belirginle-şen kutuplaşma seçimlerle ilgili mi-tinglerde ve çalışmalarda hissedilirbir seviyeye gelmiştir. Her sınıf kendicephesinde sürece dair belirlediği po-litika ekseninde yoğun bir çalışmatemposu içerisinde. 2011 genel se-çimlerini boykot taktiği ie karşılayanDemokratik Haklar Federasonu(DHF), bir taraftan kitle faaliyetleriiçerisinde politik çalışmalarını sürdü-rüyor. Yaptığımız söyleşide bu çalışmalarınave sürecin siyasi atmosferine ilişkinkonuştuğumuz DHF temsilcileri, sis-tem ve onun partilerinin bilindik va-atlerle kitleleri kendilerine yedekle-me çabası içerinde olduklarını yine-lerken, gerçek bir çözüm ve kurtulu-şu sisteme karşı gelişen alternatifle-rin yaşam bulmasıyla mümkün ola-cağını söylüyor.

g Seçim sürecine dair boykot tavrı-nız var ve birçok yerde çalışmalar ya-pılıyor. Bu çalışmalara halkın ilgisinasıl?Demokratik Haklar Federasyonu, ör-gütlü olduğu beş bölge ve bu bölgele-re bağlı birçok yerelde yaygın bir boy-kot faaliyeti yürütüyor. Çalışmalar,büyük şehirlerde, yoksul emekçisemtleri ve atölyeleri hedeflerken;Dersim gibi yerellerde ise özellikleköylük alanlara ve ilçelere ulaşmayaçalışıyor.Bu bakımdan, DHF’nin, kuşkusuzkendi örgütsel yaygınlığı ve gücü öl-

çüsünde, bilhassa işçiler, köylüler veemekçiler cephesinden farklı politikduruşlara sahip geniş bir çevreyle ile-tişim halinde olduğunu söylememizmümkün görünmektedir.Hâlihazırda yoğun bir şekilde ilerle-yen çalışmalarımızı değerlendirdiği-mizde ise emekçiler ve ezilenler içe-risindeki büyük çoğunluğun, sistemdışındaki çözümlere mesafeli bir il-giyle yaklaştığını söyleyebiliriz. Bukesim açısından, AKP hükümetininbelirli bir prestij ve güven kaybınauğradığı ve fakat buna mukabil birdiğer faşist, gerici unsur olarak “YeniCHP”nin kendi kitle tabanını koru-duğu ve kısmen genişlettiği söyle-nebilir.Öte yandan, demokratik halk güçle-riyle ilişkili kesimlerde ise reformistsistem içi iyileştirme beklentilerinindaha baskın durumda olduğu ifadeedilebilir. Bilhassa Kürt ulusal hare-ketinin BDP eksenli Emek ve De-mokrasi Bloğu’nun, meclisi hedefle-yen çalışmalarının Kuzey Kürdistanillerinde ve bazı büyük batı şehirle-rindeki semtlerde etkili olduğu görül-

mektedir.DHF şahsında, devrimci, demokratikhalk güçleriyle ilişkili olan ve geneltoplam içerisinde de azınlığı oluştu-ran emekçi kesimler açısından iseboykot gibi mevcut sistemi teşhir vered eden politikaların, kısmi bir kar-şılık bulduğu ifade edilebilir.

g Seçim süreci belli bir politik at-mosfer yaratmakta ve halkın siyase-te ilgisi artmakta. Sürecin politik et-kisini nasıl değerlendiriyorsunuz?Bu genel çerçeve içerisinde, emekçi-lerin ve ezilenlerin gündelik politikyaşamında, seçimlerin önemli bir po-litizasyon sürecine yol verdiği ve budüzlemde “boykot” gibi devrimci po-litikalara sıcak bakmakla beraber; il-gili politikanın yürütücüleri şahsında,toplum geneli ve ülke siyaseti bütü-nünde daha etkili bir devrimci hare-ketin yeterli düzeyde etkili olmama-sıyla birlikte, beklentilerin sistem içigerici veyahut reformist odaklarakaydığı ifade edilebilir.Ancak yine de seçim sürecinin, dev-rimciler cephesinden, emekçiler veezilenlerle doğrudan sistemin niteli-

“Sosyalist umutlar” Halk Savaşını güçlendirelimEmperyalizmin politikalarını yerel uşakları aracılığı ilehayata geçirdiği ve kendi tahakkümünü bu devletler-deki hükümetler aracılığı ile sürdürdüğü ifade edile-rek, “Dünya emperyalist gericiliğinin yeminli uşağıfaşist Türk hakim sınıfları, emperyalist efendilerineazami derecede hizmet vermek için ilerici olan nevarsa onlara hayasızca saldırıp bencil çıkarlarına fedaetmekte, kar ve iktidar erki hırsıyla halkların yaşamıile doğayı barbarca tahrip etmektedirler. Proletaryave devrimci sınıflar, halk düşmanı karşı devrimci sı-nıfların bu tahribat ve saldırılarına kayıtsız kalamaz-lar. Devrimci sınıf savaşımıyla gerici sınıfların faşistsaldırılarını göğüslemek tarihsel sorumluluktur. Em-peryalistler ve bilumum uşak rejimlerin bu kadar per-vasız ve küstah davranmaları, dünya halkları ve ezi-len uluslarının örgütsüz olmalarından ve komünistdevrimci mücadelenin cılızlığından aldıkları cesaret-tendir. Örgütsüzlük ve kendiliğindencilikten bir anönce sıyrılıp ideolojik, politik, örgütsel, askeri ve diğerbütün alanlarda doğru ve bilimsel temelde devrimci-leşmek ertelenemez görevlerimiz arasındadır.

O halde günü ve yarını ellerimize almak ve emperya-list saldırganlık başta olmak üzere her türden gericili-ğe karşı bent olmak için, bu saldırganlığın panzehiriolan proleter sınıf partisinin önderliği altında örgütle-nip Halk Savaşı’nı yükseltmemiz şarttır. Çünkü in-sanlığı felaketlere sürükleyen emperyalist gericiliğiancak, devrimci sınıf savaşımı ve bu düzlem içerisin-de Halk Savaşları durdurup yok edebilir. Gerici sınıfla-rın kokuşmuş düzenine, toplumsal sistemlerindenkaynaklı yozlaşma, yabancılaşma ve çürümeye karşı,siz halk kitlelerinin iktidarı uğruna son derece haklıve meşru mücadele yürüttüğümüz Halk Savaşı’nı heralanda desteklemek devrimci sorumlulukken, savaşsiperlerine katılmak tayin edici asıl görevdir. Komü-nist partisi önderliğinde kurtuluşa yürümek için HalkSavaşına katılalım!” denildi.

Köleci sistemin dünya halklarının kanı üzerinden pa-lazlandığı dile getirilen açıklamada, “Halk demokrasisi,sosyalizm ve sınıfsız- sömürüsüz özgür topluma ulaş-mak için örgütlenip silaha sarılalım, halk ordusuna ka-tılalım. Çünkü “Ordusu olmayan bir halkın hiçbir şeyiyoktur”. Ve çünkü gericilerin kanlı saltanatı ancak,devrimci halkların süngüsüyle yıkılacaktır. Komünistpartisi önderliğinde güçlü nitel bir Halk Kurtuluş Ordu-su’yla devrimci sınıf mücadelesini yükseltmek zorun-lu olduğu kadar, temel bir ihtiyaçtır.” denilerek, şu ifa-delere yer verildi; “Türkiye- Kuzey Kürdistan proletar-yası ve emekçi kitlelerin en ileri devrim mevzisi olanpartimiz Maoist Komünist Partisi önderliğinde sava-şan Halk Kurtuluş Ordusu saflarında yerimizi alalım!Sizlerin oğul ve kızlarınızın kızıl kanlarıyla sulanan sa-vaş siperlerinde kararlı bir şekilde mücadele eden halksavaşçılarına destek verelim. Çeşitli millet ve milliyet-lerden Türkiye- Kuzey Kürdistan halkları Halk Sava-şı’nı desteklemeden ve ona bizzat katılıp savaşmadanemperyalizmin maşası faşist Türk devleti yıkılamaz,proletarya önderliğinde halk iktidarı kurulamaz.

O halde devrimci Halk Savaşına daha fazla omuz ver-mek için Merkezi Teçhizat Kampanyasına katılalım,onu destekleyelim! Yarın değil, bugünden sömürü vezulüm düzenlerini yıkıp, özgür geleceğimizi kendi el-lerimizle kurma uğruna, Halk Savaşı’nın kırlardanyükselen alevini daha fazla harlandırmak için sefer-ber olalım! Halk Savaşı’nı her alanda maddi ve maneviolarak her biçimde örgütleyerek mücadelemizi yük-seltelim!

2-3_Layout 2 6/10/11 2:29 PM Page 1

Page 3: 10-20 Haziran 2011

03güncel 10-20 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü

ğini ve kurtuluş yolunu doğrudan tartıştırmasıbakımından getirdiği politik atmosfer, öne çıkanbir nitelik olarak ifade edilmelidir.Birçok AKP’li, CHP’li ve hatta MHP’li olduğunu ve-yahut bu partilere/bu gibi gerici düzen partileri-ne ve reformist bloğa oy vereceğini ifade edenemekçilerle birlikte, yüz yüze gerçekleştirilengörüşmeler, tartışmalar, halk toplantıları, kuşku-suz, DHF’nin ısrarcı bir biçimde yürütmeye gayretettiği politik kitle faaliyetleri için son dereceönemli bir zemin ve fırsatlar getirmektedir.Bu anlamıyla, seçimler, emperyalizm uşağı gericifaşist diktatörlüğün kendisini yenileme, meşru-laştırma kaldıracı olmasına karşın, devrimcilerinhalka ulaşmasına sunduğu olanaklar ve kitlele-rin politik formasyonlarının yükseldiği bir süreçolarak yeterli politik atmosferi yaratmaktadır di-yebiliriz.

g Çalışmalarda sistemi ve sistem partilerini he-def aldığınızı söylüyorsunuz. Peki, dost devrimcikurumlarla boykot tavrından kaynaklı yaşadığı-nız sıkıntılar oluyor mu? Yaşanan sorunları nasılkarşılıyorsunuz?Bugün, sandığa gitmek veyahut TBMM içerisindebağımsız milletvekilleri veyahut demokratik si-yasi partiler nezdinde emek ve demokrasi savu-nusu mücadelesi vermek, bir yönüyle yukarıda

izah ettiğimiz hâkim gericiliği bir kez daha meş-rulaştırmak ve ona kan taşımak olacaktır. Bu, sı-nıfa ve onun devrimci savaşına ihanettir. Bir di-ğer yandan ise bu gibi umutların ve beklentilerinbir önceki meclis döneminde ve TİP gibi refor-mist-revizyonist tarihsel örneklerden günümü-ze, sonuçsuz kalan pratikler olarak, geçersizliğinikorumaktadır.Burada asıl olan, farklı milliyet ve inançlardan iş-çilerin, köylülerin, emekçilerin ve ezilenlerinoluşturduğu kitle hareketlerinin genel seviyesive niteliği ile devrimci halk güçlerinin bu kitlemücadelesi içerisindeki sübjektif gerçekliğinindoğru analizini gerçekleştirmektir. Burada hataya düşmek, ne yazık ki bugündenyarına, geriletilen, reformizm ve yasalcılık kulva-rına hapsedilmek istenen devrimci savaş ger-çekliğini yıkmak, bilinçlerden kazımak ve refor-mizm illetini yeni demokrasi güçlerine yedirmekanlamına gelecektir. DHF’nin, bu devrimci politik duruştan hareketle,bundan sonrasında 2011 genel seçimleri söz ko-nusu olduğunda, “boykot” politikasını deklareeden birkaç siyasal hareketten biri ve fakat budeklarasyonu afişle, bildiriyle, broşürle, halk top-lantılarıyla, ev ziyaretleriyle kapı kapı kitleleregötüren tek hareket olarak anılacağı kesindir.Dolayısıyla TBMM bünyesinde birtakım iyileştir-meler ve dahi “sosyalist umutlar” (!) güden refor-mist kesimler ile en sık şekilde faaliyet alanların-da yüzleşen ve bazen de karşı karşıya gelen tekdevrimci hareket de DHF olmaktadır.DHF, kuşkusuz, halk içi çelişmelerin şiddet ol-maksızın çözümünü savunmakta ve ideolojikmücadeleyi bu kesimlere karşı da yükseltmekte-dir. Bunun karşılığı kimi zaman ideolojik olarakkısır ve üslup olarak başarısız ve geri “eleştiri”yazıları olabildiği gibi kimi zaman da en son bir-kaç gün önce Dersim’de görüldüğü üzere kontra-bildiriler şeklinde, doğrudan halk düşmanlarınınsaldırısı şeklinde olmaktadır.Devrimci bir gücün, özlenen ve olması gerekenpolitik kitle faaliyetleriyle geniş kitlelere kendimütevazi ve fakat inatçı çalışmalarıyla ulaşması,kimi reformist çevreleri ve halk düşmanlarınıöylesine tedirgin etmekte ve kızdırmaktadır kiDHF’yi, CHP gibi gerici faşist bir partiyle birlikteçalışmak gibi akla izana sığmayacak ithamlarınöznesi haline getirilmek istenmektedir. Ya dadoğrudan kontra odaklardan çıktığı aşikâr olanve büyük provokasyonlara hazırlık mahiyetindeolan bildiriler dağıtılmakta temsilcilerimiz ve faa-liyetçilerimiz, kurumlarımız açıkça hedef göste-rilmektedir.Kurtuluşumuz, ABD ve AB emperyalizminin ve-sayetinde, güdümündeki TBMM’de değil, işçinin,köylünün, emekçinin ve ezilenin devrimci halksavaşındadır.Kurtuluşumuz için düzeni ve onun seçim aldat-macasını BOYKOT ediyoruz!

ya da reformizmYöre ve bölge örgütlerinin kendi-lerince parti yarışı için 12 Hazi-ran’a nasıl girdiğini seyrederken,adayların gerçek anlamda toplu-mu nasıl temsil edebileceklerininkaygısını yaşıyoruz. Bu adaylar,hedefledikleri seçmen adına yu-kardan bir temsili sorumluluğumu alacaklar, yoksa aşağıdan yu-karıya bir halk iradesinin merkez-de olduğu bir seçim gerçeğini miyansıtacaklar? Bu sorulara kolay-ca bir yanıt vermek kadar, mese-lenin de o denli kolay olmadığınınbilincindeyiz. Çünkü, feodalizmintümden çözülmediği, demokrasi-nin hak ve özgürlükler noktasın-da çok geri bir konumda olduğu,bireyin özgür iradesiyle kararalma-verme yetenek ve reflek-sinden yoksun kaldığı bir toplum-sal gerçekle iç içe olan bir ülkegerçeğiyle karşı karşıyayız, Türki-ye’yi düşününce...Medyaya yansıdığı kadarıyla, Der-sim’deki aşiretlerin nasıl yektenbir seçim ve seçilme yarışına gir-diklerini okuyoruz. Dersim’de bufeodal aile yarışının gündemeyansıması insanı olabildiğince ra-hatsız ediyor. Bu manzaranın bu-gün de yaşanır halde etkili ve al-ternatifsiz olarak kendini dayat-masını ve bunun Dersim’in özüneaykırı geldiği gerçeğini biliyoruz;bunun bir kez daha altını çizmekgerekiyor. Diyarbakır, Mardinveya Urfa gibi bölgelerdeki aşiretyapısının, Dersim’in çok çokönünde olmuş olması öteden beribilinen bir gerçek –bu yapı dolayı-sıyla sosyolojik anlamda bölgeninheterojen bir yapı (din, dil, kültürtarih vs.) arz etmesinin bir gerçe-ğidir. Ancak bu durum Dersimbölgesinde çok daha farklı bir ger-çekliği arz etmektedir; zira, aşiretyapılanması (son 40-45 yılda sol-devrimci değerler bu yapıyıönemli ölçüde kırmış olsa bile),aşiretlerin temsil olma düzeyindeileri geri laf yapmaları birçok dev-rimci kesimi olabildiğince rahatsızetmektedir. Dersim’deki aşiretler-yukarıda sözünü ettiğimiz diğerbölgelere kıyasla- sadece temsilidüzeyde kendilerinden söz edil-mesinden pek de hoşlanırlarken,bunu açıktan pazarlık konusuyapmaya cesaret edememekteler. Seçme ve seçilme hakkı bireyselözgür iradeyi temsil etmek ise, di-leriz seçmen de bu kokuşmuş feo-

dal köy beyliklerinin ağa-marabailişkisinin dışına çıkan bir ruh ha-liyle kendi özgür iradesini yansıtır.Bu tavır alış biçimi bugün olmazsa,geçmiş retorik alışkanlıkların ya-rın da devam edeceğinden hiçkimsenin şüphesi olmasın.Köy gecesinden izlerGecenin izsiz sessizliğindeyiz,Karanlığı kucakta tutarken,Annem, gelin ve iki yaşlı komşu,Bir de kirvem topal Hüseyin,Dünden yarını konuşur olduk.Gecenin yetmezliğinden,Saatlerce ateşe tutuşan,Alevlere yaslanmış,Yüz yüze baktığımız,Kara göbekli çaydan.Öte yanımızda gübre yığınları,Üfürüyor rüzgâr kokuyu,Yudumlarken o katran çaydan,Kol kanat olduk karanlığa,Sohbetin en orta yerinde.Saçak boyu oluşturduğumuzçember,Sohbetle ateşe en yakın,El uzatıp tutmak geliyor içimden,Alevler her yükseldiğinde,Ateşli gecenin sessizliğinde.Ateşkayığınca çembere aldıkalevleri,Yılanlı serçe yuvalarının gizemli-ğinde,Sohbet hikâyelerinin derinliğinde,Köy meydanı, mezar ağaçları,Demanlı’lar, Üzol’lar derken…Aşiret kavgası âdeta cirit oynuyor,Kıran kırana yarış ve kin duygula-rınca,Bir insan manzarasının trajik öy-küsü,Harman yolu, Akasya dalları, geçiţyolu,Sınır otları, çalılıklar derken.Pay biçiyorlar en amansızcasına,Yüzyılların sınır kapılarından ge-çerken,Ve sonradan, hüzün dolu bakışlar,Kayan yıldızlar tanıklık ettiğinde,Geçmiş yaraları birer birer deşeroldu.Geçmişe kapı her aralandığında,Aradaki çember küçülüveriyor,Sohbet sessizliğini koruduğunda,Ölenlerin küllerindeki bu insanlar,Kendince sıradışı bir insan sayı-mında.Toprak, toprak diye hız kesmiyor,Sahiplenmek ve yargılamak ka-dar,Bir söz kadar basit ve engereksiz,Düşlerdeki bu insan manzarası,Ölenlerle anlatılan bir insan yurdu!

Aşiretlerin aday telaşıA. Can ATAŞ

17 kızıl karanfilimizi anıyoruz!2005’te Mercan Vadisi’nde ölümsüzleşen 17 kızıl karanfil için anma etkinliği düzenlenecektir. Yeni Demokrasi Şehit ve Tutsak Aileleri Birliği tarafından

düzenlenecek olan anma etkinliğine tüm halkımız davetlidir.Tarih: 17 Haziran Cuma

Toplanma yeri: Gazi Demokratik Haklar DerneğiToplanma saati: 14:30

Cebeci Mezarlığı anma saat: 16:00

2-3_Layout 2 6/10/11 2:29 PM Page 2

Page 4: 10-20 Haziran 2011

Halkın Günlüğü 10-20 HAZİRAN 2011güncel 04

Seçim meydanlarında düzen partilerininçokça ifade ettikleri özgürlük ve demok-rasi söylemlerinin ne kadar “gerçekçi”bir söylem olduğu, Hopa olaylarıyla bir-likte ortaya çıktı

Hakim sınıflar, devrimci demokrat ve yurtsever ku-rum ve partilere dönük saldırılarını seçimlerin anamalzemesi olarak servis etmekte. Örgütlü halk güçle-rine karşı yapılan saldırılar zaman ve mekan tanı-maksızın devam ederken, estirilen devlet terörü mey-danlardaki “demokrasi” lafzı ile perdelenmeye vemeşru bir kılıfa büründürülmeye çalışılıyor.Seçim çalışmalarında sona yaklaşan bu hakim sınıftemsilcileri, sözcülüğünü yaptıkları hakim sınıf klikle-rinin iktidarını halka uygulanan devlet terörü üzerinebina ederken, halkın örgütlü tepkisi ise sapkın, de-mokrasi düşmanı velhasıl terörizm olarak yansıtılıyor.Son olarak Artvin’in Hopa İlçesi’nde yaşanan saldırı-nın güncesine baktığımızda öncelinde var olan vesonrasında da devam eden sürecin bir parçası olduğu-nu ifade etmek ve devlet demokrasisinin yüzünü birkez daha hatırlatmak gerekiyor.Yaşanan hemen her saldırıdan sonra kamera karşısı-na geçen kalemşorlar, birbirleri ile yaptıkları “tartış-malarda” konuya dair fikirlerini sunarak, kimin dahademokrat olduğunu, eylem ve saldırının demokrasinormlarıyla örtüşen ve örtüşmeyen yanlarını bir birsıralıyorlar. Biri diğerinin türevi olan bu düşünceleriifade eden bu baylarımızın sıkıntısı bir yanıyla yandaşıoldukları kesimi savunurken diğer taraftansa siste-min bekasını korumaya da özen gösteriyorlar. Güçaşırı mı yoksa değil mi? Orantılı mı oldu yoksa orantı-sız mı? Kim haklı, polis mi, yoksa eylemciler mi? Ey-lem demokratik mi, yoksa değil mi? Bu ve benzeri so-rular ekseninde dönen tartışmalar eylemin içeriğinive hedefini gölgede bırakan bir üslupla sürdürülüyorki içindekinden çok elbiseyi öne çıkarıp gölge oyunusergileniyor.Hopa’da yaşanan saldırıda bir emekli öğretmenin ha-yatını kaybetmesi ve akabinde gelişen protesto ey-lemleri, bu eylemlere yönelik saldırılarla birlikte, baş-bakanın en büyük çetenin gücünü arkasına almanıngüveniyle, diğerleri de sırf AKP’ye karşı olduklarındandüşüncelerini kendi cephelerinden ifşa ettiler.Hopa’da yaşanan bu olaylar sonrası tartışılanlar vetartışma yöntemi ve salık verilen öneriler de bir o ka-dar önemlidir. Sistemin bekasını koruma adına onunçizdiği çerçeve ve eylemlerdeki “aşırılık” temel tartış-ma konusu yapılmakta, hak arama yöntemi olarak tayine seçim sandığı gösterilmekte. Köleye celladınıseçme çağrısı yaparak, böylece kendi yüzündekimaskenin değiştirilmesini önermekte. Bunu da “öz-gürlük” düşkünü, “demokrasi savunucusu” ve “halkınsözcüsü”, liberal baylar, sosyal demokrat (Siz faşistolarak okuyun. Zira bu ülkedeki katliamların baş so-

rumlusudur) CHP ve ırkçı-faşist (faşizmin yeminli di-ğer bir uşağı olan bu parti halkın üzerine kurşun yağ-dırdığı günleri çabuk unutmuşa benziyor) MHP yapı-yor.

Katil devletYaşanan olayları kısada olsa hatırlamakta fayda var.Zira yaşanan saldırının örnekleri her gün farklı yerler-de onlarca kez tekrarlanan devlet politikasıdır. Yürüt-mede kimin olduğunun çokça bir önemi yok. Devletmekanizması içerisinde hangi partinin lideri kollukkuvvetlerini kitleye saldırtıyor, meselenin tali kısmı.Sorunun özü, saldıranın devlet olduğu ve faşizmin ka-rakteri ile alakalı olmasıdır. Bu da her dört yılda bir ya-pılan ve yapılacak seçimlerde bu icraatı kimin elin ilehayata geçirileceğini işaret eder, ediyor. Olayın yaşandığı güne gelecek olursak; seçim çalış-maları kapsamında miting için Hopa’ya giden Erdo-ğan’ı protesto etmek isteyen demokrat kurum ve si-yasi parti üyelerine polis saldırdı. Polisin saldırısı sıra-sından halkın üzerine attığı onlarca gaz bombasınınetkisi sonucu ÖDP üyesi emekli öğretmen Metin lo-kumcu hayatını kaybetti, onlarca kişi de gözaltınaalındı. Gün içerisinde yaşanan gözaltlıların yanı sıragece yarısı da ev baskınları yapan polis, önüne gelenigözaltına aldı. Gözaltına alınanlara, götürüldükleriyerlerde polisler tarafından işkence yapıldığı ortayaçıktı. Keza polis nezaretine alınan her bireyin maruzkaldığı sıradan vaka haline gelen bu metot, sıfır tole-ransın ne kadar büyük bir değer olduğunu ifade edi-yor. Matematiksel olarak tek başına bir değeri olma-yan bu rakam, devlet elinde büyük bir değere dönüşü-yor ve sonuçları hep fotoğraf karelerine yansıyor. Ni-tekim Hopa günlerce abluka altında tutuldu. Ya dabaşka bir deyişle yoğun olarak abluka altına alınanyerlere Hopa’da eklenmiş oldu. Polis terörünün ardın-

Devletin Hopa Malatya, Dersim veElazığ, Bursa ve Ada-na’da Temel HaklarDerneği’ne ve der-nek üyelerinin evle-rine yapılan polisbaskınlarında çoksayıda kişi gözaltınaalındı.

Devlet devrimci, demokra-tik kurumlar üzerindekibaskılarını azgınca arttır-maya devam ediyor. Ülkedeestirilen “demokrasi” hava-ları devrimci, demokrat,yurtsever kesimlere saldırı,baskı ve gözaltı olarak dö-nüyor.Halk Cephesi’ne “DHKP-COperasyonu” adı altında birhafta içerisinde 2 kez yapı-lan yapılan ev ve dernekbaskınlarında, çok sayıdaHalk Cephesi üyesi gözaltı-na alındı. 3 Haziran’da Malatya, Elazığve Dersim’de sabahın erkensaatlerinde eşzamanlı ola-rak dernek ve evlere düzen-lenen polis baskınlarında 12kişiyi gözaltına alındı. Ma-latya Haklar Derneği ve bir-çok eve yapılan baskınlardapolis 6 kişiyi gözaltına aldı.Elazığ’da Elazığ Haklar Der-neği ve evlere yapılan eşza-manlı baskınlarda 6 kişigözaltına alındı. Dersim’dede yapılan baskınlarda polisevlerdeki kitaplara el koyar-ken Dersim’de gözaltına alı-nan olmadığı öğrenildi.

Bir haftada iki “de-mokrasi”Bir hafta içinde iki saldırı ilekarşı karşıya kalan HalkCephesi üyeleri 6 Haziran’daev ve derneklerine düzenle-nen polis baskınları ile göz-altına alındılar.Adana Emniyet MüdürlüğüTerörle Mücadele Şube Mü-dürlüğü ekipleri, kent gene-

linde devrimci, demokratavına çıktı. Daha önce deDHF üyelerine yönelik göz-altı saldırıların yapıldığıAdana’da bu kez hedef“DHKP-C operasyonu” adıaltında Halk Cephesi oldu.Sabah saatlerinde yapılanbaskınlarda 11 kişi gözaltınaalındı. Yine aynı tarihte Bur-sa Emniyet Müdürlüğüekipleri de aynı saldırının birbaşka ayağını uyguladı.Bursa’da ki saldırılarda 14kişi gözaltına alındı.

Gözaltına alınanlarsavcılığa çıkarıldıAdana’da gözaltına alınanHalk Cephe’li 11 kişi AdanaAdliyesi’ne götürülerekSavcılığa çıkarıldı. savcılığaçıkarılanlardan 8 kişi ser-best bırakılırken 3 kişi tu-tuklandı. Halk Cephesi Ada-na örgütlülüğü, adliye binasıönünde saldırı furyasınıprotesto amaçlı basın açık-laması gerçekleştirdi. BDSP,DHF, ESP, İHD ve Halkevle-ri’nin de destek verdiği ey-lemde yapılan saldırılarınörgütlü mücadeleyi engelle-yemeyeceği vurgulandı. Bursa’da gözaltına alınan 14kişi ise çıkarıldıkları mah-kemece serbest bırakıldı.

Protesto eyleminde 9gözaltıAdana’da 11 kişinin gözaltı-na alınmasını Emniyet Mü-dürlüğü önünde protesto et-mek isteyen 9 kişi gözaltınaalındı. Gerçekleştirilen göz-altı saldırılarını protestoeden Halk Cephesi üyelerive destekleyen kurum üye-leri Meydan Mahallesi’ndekiEmniyet Müdürlüğü binasıönünde toplanarak basınaçıklaması yapmak istedi.Açıklamaya izin vermeyenpolisler aralarından DHFüyesinin de bulunduğu 9 ki-şiyi gözaltına aldı. Karga tu-lumba gözaltına alınanlarsevk edildikleri adliyedeserbest bırakıldılar.

Polis terörü tırmanıyor

Beşikçi’nin verilen hapisle ilgilimahkeme açıkladığı gerekçelikararında Beşikçi’nin görüşleri-nin sosyolojik değerlendirmelerolmadığını iddia etti

Kürt Ulusal Sorunu üzerine araştırma ki-taplarıyla bilinen ve uzun yıllarını fikirlerin-den dolayı hapiste geçiren sosyolog yazarİsmail Beşikçi, yazısında PKK’lilere ‘gerilla’

dediği için hapis cezası aldı. Mahkeme İs-mail Beşikçi’yle ilgili hazırladığı gerekçelikararında Beşikçi’nin tespitlerinin ‘sosyolo-jik olmadığını’ iddia etti.İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi İsmail Be-şikçi’nin 2010’da yayımlanan “UluslarınKendi Geleceğini Tayin Hakkı ve Kürtler”başlıklı yazı nedeniyle hapis verirken Be-şikçi’ye verilen hapisle ilgili hazırlanan ge-rekçeli kararda Beşikçi’nin yazısında Q har-finin kullanmasını gerekçelerden çıkarır-ken yeni gerekçeler eklemeyi de unutmadı.

Mahkeme Başkanı Şeref Akçay’ın gerekçelikararı hazırlarken Beşikçi’nin yazısıyla ilgilişu sonuçları çıkarıyor: Beşikçi, ülkenin Gü-neydoğu Anadolu Bölgesi’ne denk gelenyerde yaşayan Kürtlerin özgürlük mücade-lelerinin meşru bir hak olduğundan söz edi-yor. Yazıda, yıkıcı, yok edici, şiddeti araç gibikullanmak isteyen örgütün, terör örgütüolarak görülmediği, PKK mensuplarının ge-rilla olarak adlandırıldığı söyleniyor. Örgütmensuplarının, dünyanın herhangi bir coğ-rafyasındaki bağımsızlık savaşçıları gibi

PKK’lilere gerilla dememeliymiş

4-5_Layout 2 6/10/11 2:14 PM Page 1

Page 5: 10-20 Haziran 2011

güncel

icraatları10-20 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü

dan devam eden saldırılar, gözaltılar, aramave işkenceler, tutuklamalar sürerken; uy-gulanan devlet teröründen kaçan, çoğunlu-ğu genç, onlarca kişinin, Hopa’ya bağlı köy-lere ve yaylalara sığınması ise devlet terö-rünün, Hopa halkında nasıl bir etki yarattı-ğına işaret ediyor.Hopa’da çıkan olaylar sonrası uygulanandevlet terörünü protesto etmek için ülke-nin birçok yerinde sokağa çıkan devrimcidemokrat ve siyasi parti üyelerinin yapmakistediği eylemlere saldıran polis onlarca ki-şiyi gözaltına alırken, işkencede sıfır tole-rans ayarından da taviz vermedi.

Demokrasi ve özgürlük mü?Saldırıların bilançosu ise 12 tutuklama oldu.Yapılmak istenen miting öncesi ve sonrasın-da yaşanan olaylar sonucu 31 kişi gözaltınaalındı. Hopa’da yaşanan olaylar sonrası göz-altına alınanlar Erzurum’a gönderilerek Er-zurum özel yetkili savcısı tarafından ifadelerialındı. Savcılıkta gözaltına alınanların ifade-lerinin alınmasının ardından tutuklanma ta-lebiyle mahkemeye sevk edildi. Tutuklanmatalebiyle mahkemeye sevk edilen 31 kişiden12’isi tutuklanarak Erzurum hapishanesinegönderildi.Hakim sınıflar, başbakanıyla, polisiyle hattakendi burjuva feodal medyasının desteğiylehayata geçirdiği terörün üstünü örtmeyeçalışırken Erdoğan, yine sahneye çıkıyor veemekçilerle alay ediyor: “Ben Hopa’ya eşkı-yaların indiğini bilmiyordum. Meğerse eş-kıya Hopa’ya da inmiş.” Sosyal termino-

loji de eşkiya tanımı ikili bir karakter taşır.Birincisi düzene isyanı barındıran ve bunuçeşitli araçlarla dile getirerek hükümetlereve devletlere savaş açanlar, bir de her türlütalan ve saldırıyı meşru görerek halka kankusturanlar. Hopa halkı olsa olsa birinci ka-tegoriye girer ve o tanıma uyar. Başbakanise ikincisinin en gönüllü fedaisi olduğunuverdiği demeçlerle ifade ediyor ve aynı za-manda icra ediyor. Zihniyet bu olunca söylenecek pek bir şeyde kalmıyor. Ermeni soykırımı yapılırkenEnver ve Talat Paşa’nın askerleri “Bu ço-cuklar yarın intikam almaya gelecek, bu ço-cukları da bu kadınlar doğuracak. Her ikisi-ne de acımayın, sağ kalmasınlar.” diyordu.“Çocukta olsa kadında olsa gereken yapıla-caktır.” sözleri de Erdoğan’a ait. İkisi arasın-da tarih ve söyleyenlerin dışında bir farkvar mı?İşte devletin katliamcı zihniyeti! Tarihsel se-yir içerisinde farklı biçim ve metodlarla sü-regidiyor. Sokak ortasında katledilen insan-ların hiçbir değer ve anlam ifade etmediği, buolaylar silsilesiyle gün yüzüne çıkmıştı, çıkı-yor. Ne de olsa onlar “çocuk da olsa, kadın daolsa” öldürmeye yeminlidirler! Ve bu manza-ralara bu ülke halkı şaşırmayacak kadar alı-şıktır.

ecep Tayyip Erdoğanuzun zamandır “demo-kratikleşme“ ve “ileri de-mokrasi“ hikayeleriylehalk kitlelerini avutmayaçalışıyordu. Bunda belli

oranda başarılı oldu da. Laftan ibaretolup Kemalist klikle dalaşında malzemeolarak kullansa da, ‘’TC’’ devleti Kemalistiktidarının gerçekleştirdiği Dersim kat-liamını başbakan sıfatı düzeyiyle (resmiağız olarak) dillendirdi, itiraf ve teyit etti.Hatta ‘’TC’’ devletinin Kürt ulusuna yönelikuyguladığı ‘’inkar ve asimilasyon’’ politi-kalarından (eleştirir ağızla) alenen sözetti. Öyle ki, CHP’ye faşist demekten bilegeri durmadı. Bu söylemi doğruydu da.İleri giderek BDP’ye faşist demeye kadarvardırdı, sahte demokratlık hızını. BDP’yedönük densizliğini saymazsak, diğer söy-lemleri doğruları ifade ediyordu. Ama buyanıltıcı olamaz-olmamalıdır. Doğrularınne için ve nasıl kullanıldığı önemlidir.Halk kitlelerini manipüle edip yedeklemekiçin belli düzeyde gerçekleri dillendirerek,inandırıcılığını ve güvenilirliliğini güçlen-dirmek durumundaydı. Dahası burjuvaarenadaki siyasi hasmı olan KemalistCHP kliğini köşeye sıkıştırıp ekarte etmekiçin, salt söylemde olmak kaydıyla budoğruları dillendirmektedir. Yani, demokratveya anti-faşist olduğu için değil, bilakisfaşist iktidarını pekiştirip sürdürmek içinbahsi geçen doğruları kullanmaktadır.Siyasi hesaplarla, iktidar hesaplarıyla budoğruları kullanmaktadır. Erdoğan CHP’ye faşist derken doğru söy-lüyor. Ancak kendisine (iktidarına) gelinceaynı doğruluğu terkedip ortaya koymuyor.Koymaz da. Bunu ortaya koyması ondan(komprador bürokratik burjuva faşist sınıfniteliğiyle) beklenemez de. BDP’ye faşistdeme küstahlığına gelince, bu basit birküstahlık ve hakaret meselesinden öteyeamaçlar taşımaktadır. Rastgele sarf ettiğibir saldırı sözü değildir bu. Basit birkızgınlık kadar masum da değildir. Ya dasalt bir acizlik tezahürü de değildir, BDP’yefaşist demesi. Son derece manidardır. Elbette bir acizlikten, seçim-oy hesapla-rından vb bahsedilebilir ki, bu belli orandadoğrudur. Fakat meselenin özü dahasinsi ve derindir. Bu gizli değildir. BDP’dedahil, Kürt Ulusal Hareketinin tasfiye edil-mesi hedefine bağlı olarak faşist suçla-masının ortaya atıldığı açıktır. BDP üze-rinde basınç oluşturulup sindirilmek is-tenmektedir. Fakat bu saldırının anlamı,BDP’ye ciddi bir saldırı furyasının başla-tılacağı ile önem kazanmaktadır. Yani,BDP’ye faşist diyerek, Kürt Ulusal Hareketive BDP’ye yönelik gerçekleştirilecek faşistsaldırılar meşrulaştırılmak istenmektedir.Dahası, BDP hedef gösterilerek Türk mil-liyetçiliğinin saldırıları kışkırtılmaktadır.Kısacası, faşist saldırılara start verilmesinianlatmaktadır, Erdoğan’ın bu sözü. Sonzamanlarda BDP’nin PKK ile özdeştirilmesibiçiminde basına verilen demeç ve açık-lamalardan sonra, şimdi de BDP’ye açıktanfaşist demesi planlı bir hazırlık olduğunuizah etmektedir. Kürt ulusu ve her dü-zeydeki iradesine yönelik ciddi ırkçı-mil-liyetçi faşist saldırıların gelişeceği anla-şılmaktadır! Erdoğan’ın ‘’ileri demokrasi’’ düzenbaz-lığına paralel yürüttüğü faşist trendimaksimuma çıkaracağının birinci işaretiBDP’ye ‘’faşist’’ demesi iken (ve bu doğ-rudan Kürt ulusunu hedeflerken); ikinci

işareti ise, polisin kurşunlayarak değilde gaz sıkarak katlettiği ‘’Metin hocanın’’katledilmesine yönelik yapılan protes-tolarda bir kadın göstericinin polis pan-zerinin üstüne çıkması ve elindeki fla-mayla polisin kurşun geçirmeyen kalka-nına vurması sonrası, sivil-resmi onlarcapolisin bu kadın göstericiyi takip ederekevinin yolunda yakalayıp linç etmesi ola-yına ilişkin sarf ettiği o faşist sözdür.Kadın göstericinin bu faşist saldırıdakalçasının kırılıp altı ay iş görmez raporualdığını söyleyelim. Bu vesileyle kadıneylemciyi selamlayıp, yanında olduğu-muzu belirtirken; Metin Hoca’yı saygıylaanıyoruz.Erdoğan’ın, bu kadın göstericiyi ve onayapılan alçakça saldırıyı kasten, “anla-mayanın hakkı kötektir’’ şeklindeki açık-laması açıktan işkenceyi ve hukuksuzluğusavunan faşist zihniyetin dışa vurumuiken; yaşanan olay, Erdoğan ile polisininne kadar kinci, feodal-faşist ve çirkef ol-duğunu gözler önüne sermektedir. Er-doğan ve polisi, gösterici kadının polispanzerinin üstüne çıkmasını ve elindekiflama ile polisin zırhlı kalkanına vurmasınısindirememiş, söz konusu kadın eylem-cinin bu davranışını feodal-faşist kinleintikam meselesi yapıp, nihayet kadınınsokakta işkence edilerek faşist öç alın-mıştır! Erdoğan polisinin bu işkencesinitüm kamuoyunun gözleri içine baka bakasavunmuş, alkışlamıştır. ‘’Sıfır işkence’’,‘’işkenceye tolerans yok’’ yalanlarını birçırpıda yutan Erdoğan, işkenceyi alkış-layan yaklaşımıyla kadın eylemci şah-sında tüm halkımıza gözdağı vermek is-temiştir. Dahası, işkenceye davetiye çı-karıp, işkencecilere güç verirken, faşistsaldırıları tırmandıracağının da mesajınıvermiştir.Bir şey daha önemlidir ki, seçim mey-danlarında demokrasi vaazları verenler,tartışma programlarında mangalda külbırakmayan ‘’demokrat, aydın’’ şahsiyetler,Erdoğan’ın bu sözleri karşısında kılınıkıpırdatmamış ve fiilen bu açıklamayıkabul etmiştirler. Ediyorlar, çünkü halaErdoğan’a ‘’demokratikleşme’’ bayrak-tarlığı atfetme aymazlığındadırlar.Erdoğan’ın demokratlık hikayesinin birparçası da kadın sorununda ahkam kesensözde demokratlığı idi. Parlamentoyataşıdığı veya milletvekilliğine aday gös-terdiği kadın sayısıyla ya da partisindeuyguladığı kadın kotasıyla övünen Er-doğan şimdi kadına işkence yapılmasını‘’hak’’ olarak savunmaktadır. İşte Erdoğan’ın kadınlara yaklaşımı; kadıngöstericinin tam çetevari faşist yöntemlealtı ay iş görmez raporu alacak kadar iş-kence edilmesi olayına yaklaşımındaaçığa çıkıyor. Bir kadına onlarca polisinsaldırıp öldüresiye ve katletme amacıylaişkence yapmasını alkışlayan ve öç al-manın mağrurluğuyla kameraların önün-de açıklama yapan Erdoğan’ın, kadın so-runundaki duyarlılığı ve kadın haklarısavunuculuğunun özü budur.Erdoğan faşist saldırıları tırmandıraca-ğının ip uçlarını vermiş bulunmaktadır.O kadın haklarını savunan Erdoğan, o‘’işkenceye sıfır tolerans’’ yalanıyla or-talıkta dolanan Erdoğan, o ‘’ileri demok-rasiden’’ bahseden Erdoğan düpedüz birsahtekar, tescilli bir işkenceci ve en ha-sından bir faşisttir. Faşizm de Erdoğan’ınfaşistliği de bu kadar çıplak olamazdı.

RFAŞİZMİN AĞZI SALYALI VE KANLI İZLERİ

UFUK ÇİZGİSİ ≫ bakış can

söylenmesinin, yazarın sosyolojik birta-kım tespit ve irdelemeleri olarak değer-lendirilemeyeceği ifade ediliyor.“Beraat verilmesi, PKK mensuplarınagerilla demenin suç sayılmayacağınınmahkeme kararı ile tescili anlamına gele-cek” denilen kararda Beşikçi’nin yazısında“PKK gerillaları” ifadesini kullanmasının, ör-gütün amaç ve hedeflerinin toplum içinde be-nimsenmesini, yayılmasını teşvik edeceğiiddia edildi.

4-5_Layout 2 6/10/11 2:14 PM Page 2

Page 6: 10-20 Haziran 2011

1970 - 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’ninyıldönümü yaklaşırken, hâkim gerici sınıf-ların işçi, emekçi ve köylü yığınlarını açlıkve yoksullukla terbiye ederek, belki de ta-rihin en köklü hak gasplarıyla saldırdığı birdönemden geçmekteyiz. Milletvekili genelseçimlerine sayılı günler kala tüm bu hakgasplarına, neoliberal yıkım politikalarınakarşı Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafya-sının hiç de azımsanamayacak mücadelekesitinin içerisinde 15-16 Haziran Büyükİşçi Direnişi’nin ışığını hatırlatalım dedik.

Siyasî eksik ve hatalarından dersler çıka-rılması gereken 15-16 Haziran Büyük İşçiDirenişi sınıf mücadelesi açısından önemlibir deneyim ve birikime sahiptir. Siyasîmücadelenin işçi sınıfı içerisinde yarattığıgelişimin ifadesi olan bu ireniş, faşizmingerçek yüzünü bir kez daha deşifre eder-ken, ülkemizdeki sınıf mücadelesinin öz-gün biçimine ve devrimin yolunun tanım-lanmasına da önemli katkılar sunmuştur.

O tarihi gerçekleri hatırlamak ve bu dene-yimi paylaşmak, günün yorumlanmasında,ülke siyasetinin benzerliklerini karşılaştır-mada ve örgütlenen işçi direnişlerinin ni-teliğinin sorgulanmasında faydalı olacak-tır.

Bu ışığın içerisinde dönemin gençlik hare-ketlerinin temsilcileri, sendika bürokratla-rı, işçileriyle büyük direnişin havasını solu-yan, direnişe katılan, bedelini ödeyen SO-RUN Polemik Dergisi sahibi ve Yazı İşleriMüdürü Sırrı Öztürk’le yaptığımız röportajıyayımlıyoruz.

gBugün ülkemiz sınıf hareketinin, sosya-listlerin, devrimcilerin hâkim sınıflar kar-şısındaki en temel sorununu ne olarak ta-nımlıyorsunuz?

Sınıflar mücadelesinden hareketle dünya-da neler oluyor? Bugün neden devrimciler,sosyalistler, komünistler çok farklı legal, il-legal yapılar içerisinde mücadele ediyorlar.Neden hâkim gerici sınıfların diktatörlüğü-nü kıramıyoruz? türünden soruların ceva-bını her örgütün namuslu, dürüst, samimi,ilkeli, kendini devrimci ve komünist sayankadrolarının vermesi lâzım. O komünistle-rin örgütlerinin de bu türden soruları sor-ması lâzım. Bugün ülkemizde temel sorun

komünistlerin birliğinin olmaması ve işçisınıfının siyasal, sendikal, örgütlü birliğinisağlayamamasıdır. Bu birlik sağlandıktansonra hem bu topraklarda, hem dünyadaiktidar, devrim projeleri, strateji ve taktik-leri geliştirilerek yapılacaktır. Komünistle-rin hepsi, kardeştir, yoldaştır. Hayat ve mü-cadele ortaya çıkan programları, projeleriyeterince denemiş, sınamıştır. Kendimizekomünist diyorsak, şapkalarımızı önümü-ze koyup, “Şimdi ne yapmalıyız?” diye sor-mamız gerekir. Bu coğrafyada hâlâ birdevrimci dinamizm var. Bunu ya kırdıraca-ğız, ya da devrimci hareketimizi daha ileritaşıyıp, birleşik, güçlü, güvenilir ve dona-nımlı kurum ve araçlarımızı oluşturmamızgerekiyor. Bizim, Mao demiş ki, Troçki de-miş ki, Enver Hoca demiş ki gibi söylemlereihtiyacımız yok. Biz ne diyoruz? Ne yapıyo-ruz? Hayat ve mücadelenin önümüze koy-duğu somut soru budur. Sosyalizmin 150yıllık tarihindeki değerlerimizin tümündenyararlanacağız. Bu bizim tarihimizdir. Fa-kat bu coğrafyada çok önemli, işçi sınıfı veemekçi halk hareketleri var. Tüm devrim-cileri vareden bir tarih, bir coğrafya ve birkültürümüz, sınıfsal geleneklerimiz var.Kendi sentezimizi biz bu temelde üretece-ğiz. Diğer ülkelerin, farklı devrim deneyim-lerini, pratiklerini, teorilerini inceleyeceğizama bu işin taklidi yoktur. Mustafa Sup-hi’ler katır sırtında tüm Anadolu’yu karışkarış gezdi. Her birimle diyalog kurdu. Dı-şarıda tek bir komünist kadroyu bırakmadıve devrimci hareketi kongreye taşıdı. Şim-di bizim elimizde internet var, faks, uçak,helikopter gibi modern araçlar var. Ancakne birbirimizi seviyoruz, ne birbirimizi ta-nıyoruz, ne yan yana duruyoruz, ne kolek-tif amaçlı işler yapıyoruz, ne de birbirimizeprotokol veriyoruz. Sadece kendi yayınları-mızı okuyoruz. Dolayısıyla her birimin“sosyal kaderi” de burjuvazinin sınıf dikta-törlüğü karşısında ezilmek oluyor.

gTürkiye sınıf hareketinin en ileri nokta-larından biri 15-16 Haziran Büyük İşçi Dire-nişi’ydi. Siz bu büyük sınıfsal hareketiniçerisinde yer aldınız, yargılandınız. Bu bü-yük direnişin sınıf hareketi açısından öne-mi nedir, dönemin temel eksikleri ve zaaf-ları nelerdir, nasıl dersler çıkarılmalı?

15-16 Haziran direnişi, işçi sınıfının kendili-ğinden değil, kendisi için sınıf olma bilinci-nin bir sonucudur. İşçi sınıfının talepleriekonomik değil, sınıfsaldır, siyasidir. Budirenişi tabandan örgütleyen, poliste,mahkemede hareketin tarihsel-sosyalhaklılığını savunan, duruşmalarda sosya-lizmin onurlu sesini haykıran, mücadeleyitabandan ören kadrolar oldu. Ben sendika-cıları “vukuatlarından” ötürü eleştirmekistemiyorum ama onların da tabii mesleğisendikacılıktı. Eğer donanımlı bir proletar-ya partisi yoksa sendika da nihayetindedevlet sendikası olur. Biz 15-16 Haziran’danparti dersini çıkardık. Parti deyince Lenin’indediği gibi; bir masa, iki sandalye, tabela, birde program meselesi değil elbette. Bilimselmanada, parti; modern proletaryadan,emekçi kitlelerden oksijen alıyorsa, onlarlaorganik bağı varsa, kitleleri sevk ve idareediyorsa, politika üretebiliyorsa partidir.15-16 Haziran’da bir Türkiye İşçi Partisi(TİP) var. TİP; Dr. Şefik Hüsnü Değmer ha-reketinin Kemalizm ile sosyalizmi kaynaş-tırmak isteyen hareketin legalitedeki uzan-tısı bir harekettir. TİP içinden ve dışındankuşatıldı. Legaliteyi de gereği gibi kullana-madı. Arkasında komünist bir parti desteğide yoktu. Dolayısıyla ne işçi hareketini bu-luşturabildi ne de sosyalist hareketi buluş-turup bütünleştirebildi. Ama burjuvaziyikorkuttu. TİP mücadeleyi bütünleştireme-yince, devrimci hareket onun dışındakikadrolara mal olmaya başladı. Bu arada dadevrimci gençlik hareketi ortaya çıkmıştı.Devrimci gençlik hareketinden bahseder-ken de bir defa Denizleri, Mahirleri, İbrahimKaypakkayaları anmak lâzım.

Devrimciler tasfiye ediliyorİşçi sınıfının sendikal birliğini oluşturmayaaday olan DİSK; TÜRK-İŞ’ten koparak ku-rulmuştu. DİSK’in yaptığı örgütlenme, top-lu sözleşmeler, grevler, fabrika ve işyeri iş-galleri burjuvaziyi ürkütmüştür. 15-16 Ha-ziran günü burjuvalar hava alanlarındayurt dışına kaçmak için kuyruğa girmiştir.Burjuvaziyi de tarihsel-sınıfsal deneyimle-ri ile birikimi açısından küçümsememeklâzım, onlar ellerindeki fabrikaları, tarlaları,işletmeleri kolay kolay bırakmazlar, fakatdirenişten çok korkmuşlardı. Gençliğin dedeğişik alanlarda örgütlenme çabaları var-dı. Ben işçi örgütlenmesi içerisindeydim.TİP içerisinde Kocaeli il sekreteriydim. Ma-hir Çayan TİP Çankaya ilçe başkanıydı. De-niz Gezmiş TİP İstanbul-Üsküdar ilçe se-kreteriydi. İbrahim Kaypakkaya da TİPEminönü ilçe üyesiydi. TİP’in yarattığı yan-kıya devrimci, sosyalizme karşı olmayangençlik, partinin içerisine girerek katkısunmuştur. Ama parti bunları koruyama-mıştır. TİP, gençliğin bu devrimci dinamiz-mini, değerlendirmek, onun sınıfla olanbağını sağlamakla görevlidir. Devrimci,sosyalist, komünist olan partilerin görevibudur. TİP merkez kliği, tam tersine dev-rimci kadroları partiden ihraç etmeye baş-lamıştır.

Fiilî direniş büyük bir coşku yaratmıştıAdalet Partisi iktidardayken 274 ve 275 sa-yılı toplu sözleşme ve grev yasalarının ge-riye doğru değiştirilmesi konusunda, ogünkü bilgilerimizle DİSK’i yalnız bırakma-mak gerektiğini düşündük. Sendikacılar-

Gelenekten geleceğe

10-20 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü

İşçi sınıfının sendikal birliğinioluşturmaya aday olan DİSK;TÜRK-İŞ’ten koparak kurul-muştu. DİSK’in yaptığı örgüt-

lenme, toplu sözleşmeler, grevler,fabrika ve işyeri işgalleri burjuvaziyiürkütmüştür. 15-16 Haziran günüburjuvalar hava alanlarında yurt dı-şına kaçmak için kuyruğa girmiştir‘ Sırrı Öztürk SORUN Polemik Dergisi

Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü

6-7_Layout 2 6/10/11 1:46 PM Page 1

Page 7: 10-20 Haziran 2011

dan farklı olarak direnişin sadece bu iki ya-saya karşı değil, emperyalizme, kapitaliz-me, işsizliği, yoksulluğu yaratan politikala-ra karşı genel bir direnişi örgütleyelim de-dik. Tabii sendikacılar kendi meslekleri vesendikal sahaları daralacağı için, kendile-rince uygun bir direniş yapılmasını düşü-nüyordu. Sonradan hareket sendika bürok-rasisinin niyetini aştı. Onlar da bu durumunböyle olabileceğini düşünmüyorlardı. Bizimise devrimci ütopyalarımız, iktidar gibi pro-jelerimiz vardı. Bir kitle hareketini devrimcibir kazanıma dönüştürmek gibi görevleri-miz vardı. O zaman Dr. Hikmet Kıvılcım-lı’nın başında bulunduğu İşsizlik Ve Pahal-lıkla Savaş Derneği, Mihri Belli’nin etkinli-ğinde Demokratik Devrim Derneği ile Dev-rimci Hareketten kopan Kürt yurtseverle-rinin kurduğu DDKO gibi örgütler de vardı.Mihri Belli’nin millî demokratik devrimsöylemi, Türk ve Kürdistanlı devrimcilerinibirbirinden ayırdı ve onlar da kendi hare-ketlerini kurdular. Oysa bu örgütler dahaönce et ve tırnak gibiydiler. Burada MihriBelli tarih önünde kusurludur. Dönemin et-kin örgütlenmelerinden Yapı İşçileri Sendi-kası ve Dev-Genç’de vardı. Bir taraftan işçi-köylü hareketleri, diğer taraftan işsizler,beri yandan gençlik kitle hareketleriyleTürkiye hallaç pamuğu gibi açılıyordu. Butürden kütlesel çıkışlardan bir şeyler bek-leniyordu. Gaziantep’de fıstık üreticileri,Adana’da pamuk üreticisi yoksul köylülük,Kars’ta süt üreticileri, Karadeniz’de fındıkve tütün üreticileri, Ege’de yine benzeri iş-çiler, emekçiler, küçük üreticiler kitlesel bi-çimde ayaktaydı. Meselâ Dev-Genç’ten Hü-seyin Cevahir’i örnek verelim: Hüseyin Ce-vahir, izin alır giderdi. İki ay sonra bir ko-

münist parti üyesi gibi çantasıyla gelir,Kürdistan’dan Dersim’den rapor getirirdi.Dev-Genç sınıfsal olarak küçük burjuva biryapıya sahip idi, ama içinde devrimci, ko-münist nüveler vardı. Aynı şey çeşitli iller-deki işçi birlikleri örgütleri için de geçerli-dir. İşçi birlikleri, Tarihî TKP ile organik bağıolan kadroların elindeydi. Onlar bu süreciyarı yasal, anayasa direniş komiteleriyle 1yıl evvelden tabandan örgütlediler. Dolayı-sıyla kendiliğinden diye bir şey yoktu. Ken-diliğinden lafı o oportünist sendikacılarınsayesinde oldu. Kalktılar bu yasa 11 Hazi-ran’da çıktığında, Merter’deki Lastik-İşSendikası’nda bütün iş yeri temsilcileriniiçeren bir toplantı yaptılar. O sırada devrimciyapılar DİSK’e önerilerini sunmuşlardı. İşçi-lerin de; “Karakolları basarız, işgaller yapa-rız, tutuklanan arkadaşlarımızı geri alaca-ğız” gibi lafları sendikacıları iyice korkut-muştu. Zannettiler ki iki günlük eylemin ar-dından Taksim’de bir miting yapılır. Kanungeri alınır. Öyle değil. O direniş olmasaydı,kanun düşmezdi, Anayasa Mahkemesi boz-mazdı kararı. 173 tane fabrikada direniş baş-ladı, bunun 113 tanesi TÜRK-İŞ’e bağlıdır.Geriye kalanlar DİSK üyesi ve bağımsız sen-dikalardır. Bu da şunu gösteriyor: 30 binüyeli bir DİSK bir eylem çağrısı yapınca, Tür-kiye’yi ayağa kaldırabiliyor. Bu, yoksul Kürtköylülüğünde de heyecan ve büyük bir yan-kı yaratmıştır. Kürdistan’da dağlara DİSKyerine DİKS yazmışlardı, kireçle boyanmıştaşların üzerine…Ama sosyal muhalefetiyönetip yönlendirecek parti ve kurmaylıkyoktu.

Direniş ve ihanetŞimdi parti ve kurmaylık meselesine gelin-

ce İbrahim Kaypakkaya’nın tezlerine de-ğinmek gerekiyor. Sendikacılar kendilerineyönelik ağır cezai istemler yüzünden kıvı-rıyorlar. Meselâ; ‘İşçi sınıfı hazır ol büyüksavaş başladı’ diye çıkarılan gazeteye man-şet atıyorlar, diğer yandan mahkemelerde‘ben yapmadım, filan yaptı’ gibisinden ifa-deler veriyorlar. Ama ben yine de sendika-cıları suçlamıyorum. Eğer partisi, öncüsü,kurmayı yoksa sendikacılar da kıvırır.Çünkü sendika aracı, sınıflar mücadelesin-de burjuvazinin bize verdiği bir tavizdir. Ko-münistler bu aracı kullanır. Ama Türkiye’detam tersi olmuş, sendika bürokratları buaraca tamamen mesleki çıkarları için kul-lanmıştır; devrimcileri, komünistleri detasfiye etmiş, devletle de işbirliği yapmıştır.Sınıf bilinçli işçiler bu eylemi amacına taşı-maya çalışmıştır. Sendikacılar kendilerinisavunurken: “İşçiler bu eylemleri kendili-ğinden yapmıştır. Biz 17 Haziran’da Tak-sim’de yasal bir miting yapacaktık. Başba-kan, Cumhurbaşkanı, meclis, siyasi partilerile görüşüp yasayı geri çekmelerini talepedecektik” demiştir. “Kendiliğinden” lite-ratürü böylece kimilerinin diline pelesenkolmuştur. Türkiye devrimci hareketine, sı-nıf hareketine bilerek ya da bilmeyerek birkendiliğindencilik kavramını böylece sok-tular. Oysaki Denizlerden, Cevahirlerden,Mahirlerden, İbolara bu işçi hareketininiçerisinde devrimci, komünist ve her nekadar kurmay parti oluşamamışsa da kit-lelerle geniş bağları olan nüveler vardır. Do-layısıyla 15-16 Haziran Direnişi siyasal veorganize bir harekettir. Doğurduğu sonuç-lar itibariyle birbirine tutunacak ana hal-kaları yaratmıştır. Çin deneyimi, Latin de-neyimi, Sovyet deneyimi vs. bizim kendideneyimimizi yaratmamamız için bizlerelanse ediliyordu. Henüz daha aşılamayan15-16 Haziran Direnişi tutulacak Ana Hal-ka’nın ne olduğunu herkese öğretti. Evet buhareket önemli bir darbe aldı, ama bu dar-beler de tarihe önemli kayıtlar düşmüştür.15-16 Haziran Direnişi kadrolarının yarattı-ğı kitap, Lenin Enstitüsü’ne alınan tek onurkitabıdır. Alman Komünist Partisi’nin etkisialtında olan Almanya İG Metal’de yardımcı5 temel kitap arasına girmiştir. Fransa’da,CGT’de ha keza. Küba, Venezüella ülkeleri-nin parti arşivlerinde de yer almaktadır. Bumemlekette ise sendikacılar bu kitabı işçi-lerden saklamayı düşünmüşlerdir, çünkü“vukuatlarını” gizlemek istemişlerdir.

g15-16 Haziran büyük İşçi Direnişi kendidöneminde tartışılan bütün projelere biranlamda işçi sınıfının yanıtıydı. Bu projele-rin içerisinde ve 71 devrimci çıkışının içeri-sinde biraz Kaypakkaya’dan bahseder mi-siniz? Mustafa Suphilerin devrimci geleneği neyazık ki büyük 15-16 Haziran Direnişi’netaşınamamış, dolayısıyla bu sürece tanıklıkve önderlik edememiştir. THKP-C, THKO,TKP(ML) gibi hareketler de taşınamayanbu geleneği yeniden yaratmak amacıylasüreklilik içinde birer kopuş denemeleridir.

Ama 15-16 Haziran bu kopuşun hangi ideo-lojik, sınıfsal temellerde olacağını dostadüşmana hatırlatmıştır. Ve sarsıntı yarat-mıştır. İbrahim Kaypakkaya; Mustafa Sup-hi’lerin Marksist-Leninist geleneğini uzan-tısında, o dönemde tarihle bağ kurmanıngereğini görmüş biridir. Mevcut TKP’ninburjuva resmî tarih anlayışı ile resmî ideo-lojisine, Kemalizm’e kaydığını fark etmiştir.Tarihî TKP’nin adına sahiplenmiş, böylecetarihimizle bir bağ kurmuş, Marksist-Leni-nist ekini de kullanarak TKP(ML)’yi örgüt-lemiştir.

gTEKEL işçi direnişinin başlamasındandireniş karşısında sendikal bürokrasinintakındığı tavra ve sonuçlarıyla birlikte,devrimci ve komünistlerin direnişle olanilişkisine baktığınızda geçmişle nasıl birbağ kurabilirsiniz? Tarihimizdeki tüm işçi sınıfı ve sosyalist hare-ketlere baktığımızda, hareketin daima içindendarbe aldığını görüyoruz. 15-16 Haziran’ı taban-dan örgütleyen, mahkemelerde savunan 5 binişçiyi sokağa atmanın karşılığında, burjuvazisendika bürokratlarının ellerine bir daha fabri-kalarda işbaşı yapılmaması şartıyla DİSK oyun-cağını vermişlerdir. Her zaman aidatımı verme-me, DİSK’in kurucusu olmama rağmen beni hiç-bir kongrelerine almadılar. Ama sosyalizm adınamaskaralık yapanları alıp “uzman” yaptılar. 89Bahar Eylemleri’nde yine sendika bürokratları oaçılımın önünde baraj görevi yaptılar. 92-94 sü-reçlerinde Zonguldak işçilerinin direnişinde yineo sendika bürokrasisinin darbe vurduğunu gö-rüyoruz. Biz nasıl dünyadaki işçi direnişlerinin 16Haziran’daki uzantıları isek, onların çocuklarıy-sak, bizi onlar ürettiyse, TEKEL Direnişi de, 16Haziran ve adı anılan, anılmayan diğer eylemle-rin günümüzdeki uzantısıdır. Orada da biz işçi sı-nıfının sendikal ve siyasal birliğinin ne demekolduğunu gördük. İşçiler sendikacılardan ilerde.İşçi sınıfının, kendi kendine parti olan, kendi dargrubunu parti ilan edenlerden ileride olduğunugördük. TEKEL Direnişi’nin bir çok zaafı da vardıfakat, sendikacılar işi zamana yayarak o gelene-ğin yaygınlık göstermesinin önünü kesti. 16 Ha-ziran’ı kendinden önceki ve sonraki mücadele-lerden ayıran temel özelliği, kıvılcım çıktıktansonra yaygınlaşmasıydı. Onun için sıkıyönetimilan edildi, o yüzden orduyu imdada çağırdılar.

İşçi sınıfı uzun süre susabilir fakat onun bilincin-de, yüreğinde ve ruhunda görünmez bağlarlabağlı olan şey harekete geçti. Hep devrimcilerharekete geçirmez. Burjuvazinin baskı ve terörüde kitleleri harekete geçirebilir. İşçi sınıfının si-yasal ve sendikal birliği gerçekleşmiş mi? Yok.Var oluş zeminlerimizle sıkı bağlar kurarak bur-juvazinin önünde bir duvar oluşturabiliyor mu-yuz? Mesele budur. Bu olmadığı için burjuvazibugün ayakta, Kürt halkına saldırıyor, işçilere,emekçilere saldırıyor, gençliğe saldırıyor… Sis-tem sendikaların canını okudu. Sol’un ayrışarakproletarya partisini yaratamayışı, birliğini sağla-yamayışı zaafı yüzünden direnişi zamana yaydı-lar, bitirdiler. Yarın bu işçi sınıfı mutlaka bilimselkomünizmle tanışacak, kendi örgütlerinin oluş-masını sağlayacak. Bir gün o sendikaları da elegeçirecek. İşçi sınıfı adına sosyalizmin tabelacılı-ğını yapanları indirecek aşağıya, bunun işaretlerivar. Komünistlerin görevi de bunlardan derslerçıkarmak, işçi sınıfının siyasal ve sendikal birli-ğini sağlamaktır. Tarihin bu eylemlerden bizeöğrettiği budur. Biz onların öğrencisiyiz.

uzanan bir miras...

röportaj

6-7_Layout 2 6/10/11 1:46 PM Page 2

Page 8: 10-20 Haziran 2011

Halkın Günlüğü 10-20 HAZİRAN 2011emek 08

Dev-Sağlık-İş Sendikası’na üyeoldukları için işten atılan veGazi Devlet Hastanesi bahçe-sinde kurdukları çadırlarda di-renen işçileri, Başbakan Erdo-ğan polise verdiği emirle hasta-neden çıkarmayarak ‘demok-rasi’ dersi verdi

26 Ocak’ta sendikaya üye oldukları için iş-ten çıkarılarak direnişe geçen işçilerinüzerine 3 Haziran’da polisi gönderen Erdo-ğan, ‘demokrasi’ dersi verdi. Gazi Devlet Hastanesi bahçesinde kur-dukları çadırlarda, yaklaşık dört buçukaydır direnişte olan işçilerin hastanedençıkmasına izin vermeyen polis, işçilerinhastaneden çıkmaları halinde gözaltınaalınacaklarını belirterek işçilere gözdağıverdi. Erdoğan ilden ayrılıncaya kadarbaskısını sürdüren polis, “ileri demokra-si”nin “korumalığını” yaptı.

Hastaneden çıkan işçi gözaltınaalındıPolislerin çalışanlar üzerinde baskı kura-rak işçileri yemek yerken ya da tuvaletegiderken bile takip ettiği öğrenildi. Yapılanbu takibin nedenini soran Dev-Sağlık-İşSendikası Samsun Temsilcisi Yüksel Ars-lan’a polislerin kendilerine verilen emirlerdoğrultusunda hareket ettiklerini söyle-yerek “eğer hastane dışına çıkarsanızmüdahale ederek gözaltına alırız” dedikle-ri öğrenildi. Hastaneden çıkarak “İşimiziistiyoruz” yazılı dövizle başbakana tepki-sini dile getirmek isteyen CemalettinKömpe adlı işçi polisler tarafından gözaltı-na alındı. Kömpe, polisin, işini geri istediği

için kendisini suçlu ilan ettiğini söyledi.

Şapka düştü kel göründüArslan, başbakan gelmeden birkaç günönce de hastane bahçesinde bulunan ça-dırlarına ve pankartlarına hiçbir yasal ge-rekçe olmadan el konulduğunu belirterek,

bu çadırları ve pankartları polisten iste-melerine rağmen kendilerine verilmediği-ni ifade etti. Ayrıca asgari ücretle geçinenve işlerine geri dönmek için direnen işçile-re karşı polisin seferber edildiğini belirte-rek böylece “demokrasi”nin üstün nimet-lerini de tanımış olduklarını söyledi.

Soygunasessiz kalmayalım

Direniş başbakanı korkuttu

Bursa’da meydana gelen grizupatlamasında ölen madencilerinaileleri sorumluların bir an öncecezalandırılması talebiyle açlıkgrevine başladılar

Bursa’nın Mustafakemalpaşa İlçesi’ndekimaden ocağında grizu patlamasında haya-tını kaybedenlerin yakınları, 19 madenci-nin öldüğü patlama sonrası mahkemedesorumluların serbest bırakılmasını protes-to etmek ve patlamada sorumluluğu olan-ların cezalandırılması talebiyle açlık grevi-ne başladılar.

Sorumlulara tahliye Bükköy’de 2009 yılının aralık ayında 19 ki-şinin hayatını kaybettiği grizu patlamasıylailgili 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülendavanın duruşması 3 Haziran’da yapıldı.“Ölüme sebebiyet verme” suçundan hakla-rında 20’şer yıla kadar hapis istenen ocağınİşletme Müdürü Hayrettin Ç. (47) ile taşeronfirmanın sahibi Fahrettin Ş. (51) tahliye edi-lirken, duruşma 28 Temmuz’a ertelendi.

Aileler açlık grevindeKararın ardından, patlamada yakınlarınıkaybeden aileler tepkilerini dile getirirkenFomara Meydanı’nda açlık grevine başladı-lar. 30 kişinin başlattığı açlık grevi devamederken, aileler yaptıkları konuşmalardayakınlarının ölümlerinden sorumlu olanla-rın hak ettikleri cezayı alıncaya kadar ey-lemlerinin devam edeceğini belirttiler.

‘Dava karmaşık hale getirildi’Mustafakemalpaşalılar Derneği BaşkanıHalim Çapkın, davanın iki yıldır sonuçlan-masını beklediklerini belirterek, “Bırakınkarara bağlanmasını, daha karmaşık halegeldiğini görüyoruz. Ailelerimizin artık da-yanacak gücü kalmadı. Bugün grizu facia-sında hayatını kaybedenlerin yakınları ileaçlık grevine başlamış bulunmaktayız” dedi.

Madencilerin aileleri açlık grevinde

Enerji-Sen’e üye işçiler ça-lışma koşullarının iyileşti-rilmesi talebiyle her haftaCuma günü BEDAŞ önündeyaptıkları eylemlerine de-vam ediyor.

Taksim Meydanı’nda toplanan enerjiişçileri BEDAŞ’a kadar alkış ve slo-ganlarla yürüdü. BEDAŞ’ın işçi düş-manı tavrı değişinceye kadar eylem-lerine devam edeceklerini vurgula-yan Enerji-Sen üyesi işçiler eylemle-rinde polisin engeliyle karşılaşırken,işçilerin sergilediği kararlı tutum po-lise geri adım attırıyor.

Son yapılan eylemde de polis enge-liyle karşılaşan işçiler, polise geriadım attırarak eylemlerine devametti. Eylemde konuşan Elektrik Mü-hendisleri Odası İstanbul Şube Baş-kanı Erhan Karaçay, enerji işçilerininmücadelesini halkın desteklemesigerektiğini belirtti. Bazı siyasi partitemsilcileri ve demokratik kitle ör-gütleri yaptıkları konuşmalarda di-renişi sahiplenme çağrısı yaptılar.

Seyirci kalmayalımKonuşmaların ardından Enerji-Senadına bir basın açıklaması yapıldı.Yapılan açıklamada BEDAŞ’ta yaşa-nan ağır çalışma koşulları ve işçilereverilen düşük ücretlere değinilerekbu koşulların bir an önce düzeltilme-si gerektiği belirtildi. Açıklamada İs-tanbul halkına seslenen enerji işçile-ri, sahte ibranamelerle abonelerindolandırıldığını, sahte haciz belgele-riyle vekalet ücreti adı altında AKP’lihukuk bürolarının zengin edildiğiifade edilirken İstanbul halkının bü-tün bunlara sessiz kalmaması ge-rektiği anlatıldı. Sadece 2009-2010yılları arasında 26 milyon liranınAKP’li hukuk bürolarına aktarıldığınıbelirten enerji işçileri, İstanbullularıenerji haklarına sahip çıkmaya ça-ğırdı.

BEDAŞ halkı dolandırıyorBasın açıklamasının ardından Ener-ji-Sen Genel Başkanı Kamil Kartal,eline bir ihbarname alarak, “Bu ih-barname abonelere hiç ulaşmadı. Birenerji işçisinin üzerine 100 ihbarna-me yazmışlar. Bu işçi bunların30’unu biliyor. Diğerlerinden haberiyok. Taşeron şirket kalan 70 ihbar-namenin işlemi yapılmış gibi işlemyapıyor ve BEDAŞ’tan bu işlemlerinparasını alıyor. Aboneler de cezalıelektrik faturası ödüyor. Tüm bunlarBEDAŞ’ın bilgisi dahilinde oluyor.Böyle 1 milyon ihbarname var” diye-rek yapılan sömürüyü gözler önüneserdi. Basın açıklamasının ardındanEnerji-Sen, ihbarnamelerle savcılığagitti.

8-9_Layout 2 6/10/11 2:17 PM Page 1

Page 9: 10-20 Haziran 2011

Seçimlerin emekçilerin yaşa-mında nasıl bir değişiklik geti-receğini son yaşanan iş cina-yetlerine, işten atmalara, gü-vencesiz çalıştırılmanın de-vamlılığına baktığımızda görül-mektedir.

12 Haziran’da yapılacak olan ve sömürüsistemini hangi düzen partisinin temsiledeceğini belirleyen seçimlere sayılı gün-ler kaldı. AKP’sinden CHP’sine bütün dü-zen partileri meydanları dolduran kitlelere,geçmişten günümüze hep aynı işkembe-den atılmış içi boş palavralarla, Aziz Ne-sin’in Zübük’ü gibi, bolca vaatlerde bulunu-yorlar. Hep aynı bildik söylemlerle halkıkandırma çabası içerisindeler. Hiç bir za-man yerine getirilmeyen seçim vaatleri,alışa gelmiş mizansenler, seçim atışmalarıbütün diğer seçimlerde olduğu gibi, bu se-çimlerde de kendini gösterdi.Seçimler süresince değişmeyen bir diğerşey de, iktidarda hangi düzen partisi olursaolsun, hedeflenen seçimler yaklaştıkçahalkın gözünü boyamak, mevcut sömürüsisteminin devamı için halkın güvenini ka-zanmak ve yine kendi cellâdını seçmesiiçin seçimlerden önce bir dizi seçim yatı-rımları yapmaktır. Halkı yeni keşfetmişce-sine birden halkçı ve sosyal devletçi kesil-mek, demokrasi, hukuk gibi kavramlarıdaha da yüksek sesle dile getirmek, bütündüzen partilerinin başvurduğu temel, vaz-geçilemez yöntemlerdir.

Ancak emekçilerin hayatında değişen pekbir şeyin olmadığı, olmayacağı yaşanılanpratikler göz önüne serildiğinde anlaşıl-maktadır. İş cinayetleri, işten atmalar, ör-gütlenme hakkının engellenmesi, taşeron-laştırma, özelleştirmeler ve daha onlarcaörnek... Hızından hiçbir şey kaybetmedendevam eden bu süreci meydanlarda atılannutuklarla kapatmaya çalışan egemen sı-nıflar ve onların temsilcilerinin, projelerin-den ve icraatlarından bahsederken öğret-men atamalarını, işçi alımları istihdamalanları gibi gerçekliğin uzağında sadecehayal olan ve hayal olarak kalacak vaatlerigörüyoruz.Şurası kesindir ki emperyalist efendileri-nin direktifleriyle hayata geçirdiği neo-li-beral politikalarla ülkeyi yabancılara peş-

keş çeken, sömürünün önündeki kimiufak tefek engelleri kaldırıp dizginleri ser-best bırakan, halkı açlığa ve sefalete terkeden AKP hükümeti, eğitimi de piyasalaş-tırarak binlerce insanın geleceğiyle oyna-maktadır. Ülkemiz koşullarında on binler-ce öğretmen açığı ve yine atanan öğret-menlerin kat ve kat üstünde atama bekle-yen öğretmenlerin bulunmasına rağmenAKP’nin seçim öncesi attığı bu adım soru-nu çözmekten çok uzaktır. Zira onların daamacı seçim yatırımından başka bir şeydeğildir. Ataması yapılmayan yüzbinlerceöğretmen diplomalı işsizler grubunu oluş-tururken, öğretmensiz öğrenciler de elek-tronik kitap vaadi ile avutuluyor. Bu eğiti-mi veren öğretmen atanmadıktan sonra,kitabın elektronik mi olacağı klasik mi ola-

cağının hiçbir önemi olmadığı kesin.Taşeronların işten attığı onlarca işçi halakapı önlerinde direniyor. PTT işçilerinin di-renişi bunu kanıtlıyor. Sendikalı olduklarıiçin işten atılan Burger King işçileri, ONTEXişçileri...Tabii sağlıklı olmayan çalışma koşullarındaişini kaybetmemek için çalşırken cinayetekurban gidenler... Bursa’nın Kestel İlçe-si’nde bir meşrubat fabrikasında meyvesuyu üretimi için kurulan buhar kazanındameydana gelen patlamada 26 yaşındakiMakine Mühendisi Kemal Gökçe hayatınıkaybederken 6 işçi de yaralandı. PekiAmasya’da çocuk yaşta öğrenimini yarıdakesip okul parası kazanmak için çalıştığı işyerinde elektrik çarpması sonucu yaşamı-nı yitiren ilkokul 8. sınıf öğrencisi SemihAltıok için ne demeli? Yine maden “kazası”! Şırnak’ın Cudi Dağıeteklerinde bulunan Toptepe Köyü civarın-da bulunan Bereketli Madencilik Şirketi’neait kömür ocağında meydana gelen göçük.İşçilerden Abbas Güler (42) hayatını kay-betti. Bunlar farklı bölgelerden bir kaç güniçinde olan cinayetlerin kamuoyuna yansı-yanlarından yalnızca bazıları. Yansımayan-lar, ya da buraya yazamadıklarımızı da he-sap edince durum ortaya çıkar sanıyoruz. Son 28 yılda ülkemizde iş cinayetlerinde647 maden işçisi ölürken, yaşanan iş cina-yetlerinin %98’inin işçi sağlığı ve iş güven-liği konusunda önlem alınmamasındankaynaklanıyor... Evet hayaldi gerçek olu-yor. Peki meydanlarda seçim propaganda-sı yapan AKP, CHP ya da MHP bunlardanneden hiç bahsetmiyor.

Zübüklüğün sınırı yok

şçi sınıfımızın kendiliğindengelme mücadelesi 15-16 Ha-ziran’da doruğuna ulaştı. İşçilerbütün burjuva ve küçük-bur-juva revizyonist kliklerini te-peleyip geçtiler.’’ Kaypakkaya

yoldaş 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi değer-lendirmesine bu cümlelerle başlıyordu ve ardındanbu direnişin önemini, çıkarılması gereken dersleriifade ediyordu. Tarihe düşülmüş önemli notlardanbiri olan bu direnişin doğru bir şekilde değerlen-dirilerek önemli derslerin çıkarılması, tıpkı diğertarihsel olay ve olgularda olduğu gibi, sınıf mü-cadelesinin doğru bir rotada ileriye doğru yol al-ması açısından belirleyici bir noktada durmaktadır.Bu açıdan tarihin sayfalarını aşarak günümüzekadar gelen 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi,Türkiye Kuzey-Kürdistan siyasal coğrafyasınınsınıf mücadelesine önemli dersler vermiş vesınıf mücadelesinin gelişimi açısından ilhamkaynağı olmuştur.İşte Kaypakkaya yoldaşın, onun bakış açısınıbelirleyen ideoloji sayesinde, teoriyle yaşayancanlı pratiği nasıl diyalektik olarak birbirine bağ-ladığını bu direnişi değerlendirirken de görebiliriz.

Bugün de yaşanan her direniş karşısında sübjektifdeğerlendirmeler yapılarak ya bu direnişlerehaddinden fazla misyonlar yükleniyor ya da budirenişler yeterince önemsenmiyor. Güncel olarakda yaratılan direnişler doğru bir analize tabi tu-tulmadığı için hem bu direnişlerden doğru derslerçıkarılamıyor hem de direnişlerin enerjisi yeterikadar sınıf mücadelesine aktarılamıyor. Doğruideolojik perspektif teoriyle pratiğin diyalektikuyumunun ve olayları doğru bir biçimde analizetmenin temel belirleyenidir. Yöntem açısındannasıl ve nereden baktığınız, nasıl düşündüğünüzve nasıl değerlendirdiğiniz buna bağlıdır. Önemlibir deneyim olan TEKEL direnişi birçok noktadandeğerlendirildi ve birbirbirinden çok farklı sonuçlarçıktı. Ancak hangisinin doğru ve hangisinin sınıfmücadelesine hizmet ettiğini ise, Lenin’in deyimiile yaşayan canlı pratik kanıtlayacaktır. Bu açıdan15-16 Haziran’dan çıkarılan tarihsel ders iyiözümsendiği takdirde geleceğe ışık tutacaktır.15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi, o dönem,Kaypakkaya’nın deyimi ile “bazı kadroların bi-lincinde önemli bir sıçrama yarattı.” Bu sıçrama71 devrimci çıkışı açısından da önemlidir. Pa-noramik olarak dönemin tarihsel bir fotoğrafını

çekersek bu direnişin önemini (tüm yönleriyle)daha rahatlıkla görebiliriz. Altmışlı yıllar ülkemizdeönemli değişimlerin ve gelişmelerin yaşandığıyıllardır. 61 Anayasası’yla görece oluşan demo-kratik ortam sayesinde Marksist klasiklerinçevirisi yapılmış ve ülkemizin aydınlarının bilin-cinde, bu durum, önemli sıçramalara vesile ol-muştur. Verilen mücadeleler sonucunda kazanılansendikal haklar henüz çok sınırlı olmasına rağmenişçi sınıfının örgütlenmesi açısından ciddi ola-naklar sunuyordu. Nitekim bu dönemde özellikleKAVEL Direnişi gibi fiili mücadeleyi esas alan di-renişler de artış gösteriyordu. Yine ülkenin değişikcoğrafyalarında köylülerin verdiği mücadeleler,toprak işgalleri, toplumsal mücadele açısındanönemli olanaklar sunuyordu. Bu süreçte yüzlercegrev örgütlenmiş on binlerce işçi bu grevlerekatılmıştır. Yine bu dönemde DİSK, TÜRK-İŞiçinde ve bağımsız olan bazı sendikalar tarafından,TÜRK-İŞ yönetiminin “partiler üstü ve siyasetdışı sendikacılık” anlayışı eleştirilerek sınıf vekitle sendikacılığı esas alınarak kuruldu.Ki DİSK’in kurulmasına öncülük eden ve o süreçteönemli oranda yön veren de yine altmışlı yıllardakurulan TİP reformizmiydi. Bu dönemin diğer

bir önemli gelişmesi ise 68 başkaldırısıydı. Ül-kemizde özellikle öğrenci gençlik üzerinde büyüketkisi olan bu hareket BPKD’nin ideolojik rüzgarınıülkemize kadar taşımıştır. Ancak 68 Kuşağıönemli oranda çeşitli reformist ve revizyonistçevrelerin ve örgütlerin etkisi altında idi. GerekKemalizm noktasında, gerek Kürt ulusal sorununoktasında, gerekse de devletin niteliği ve dev-rimin stratejik çizgisi noktalarında önemli orandabu akımların etkisi altında idi. Aynı zamanda budönem, yaşanan tüm bu toplumsal mücadelelereöncülük edebilecek devrimci bir sınıf partisininolmadığı bir dönemdi. Bu dönemde, yaklaşıkkırk yıldır ülke halkları üzerine çöreklenmiş re-vizyonist karabulut yavaş yavaş dağıtılıyordu.En temelde bu Kaypakkaya yoldaşın “hareketi-mizin BPKD’nin ürünü olduğu belirtilmeliydi” iti-razında somutlanan ideolojik dayanak sayesindeolmuştur. Yine pratikten çıkarılan derslerin doğrubir şekilde özümlenmesi de buna hizmet edendiğer bir önemli noktadır. İşte bu maddi yaşampratiği içinde 15-16 Haziran İşçi Direnişi önemlibir yer tutmaktadır. Direnişin öne çıkan dersleriülkemiz sınıf mücadelesine önemli katkılar sun-muştur.

İ15-16 HAZİRAN VE TARİHSEL ÖNEMİ

EMEĞİN KÜRSÜSÜ ≫ dursun baştuğ

10-20 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü emek haber 09f

8-9_Layout 2 6/10/11 2:17 PM Page 2

Page 10: 10-20 Haziran 2011

Halkın Günlüğü 10-20 HAZİRAN 2011gençlik 10

Ülkeye demokrasinin gelme-sinin tek yolu olarak görülen12 Haziran seçimlerinde oytoplamak için her türlü soy-tarılığı yapan siyasetçilerinhiçbirinin dilinde, bırakınYÖK’ü kaldırmayı, onu değiş-tirmeye dair bile bir söylembulunmamaktadır. Ki zatendüzenin devamcılarının düel-lo sahnesi olan seçimlerdenmedet umulması başlı başınabir yanılgıdır.

“Öğrenciler sürekli YÖK’ü protesto edi-yor. Siz de öğretim görevlisi iken YÖK’üprotesto etmiş miydiniz?

Hayatımda hiç YÖK protestolarına ka-tılmadım. YÖK’ün varlığının öğrencilerebir zararı yok. Öğrencilerin hayatındaYÖK’ün yeri de yok. Öğrencilerin tavır-ları siyasi, hiçbir öğrenci bana gelip si-zin eğitim politikanız yüzünden zarargördüm diyemez. Bu eğitimle alakalı birşey değil…

Hiç bu öğrencilerle konuşmayı denedi-niz mi?

En son bu sabah söyledim. “Şu arka-daşlarla konuşayım, ne istiyorlar diyesorayım” dedim. Emniyet araya girdiizin vermedi. Ama gidip yanlarına ko-nuşmak istiyorum. İsterlerse gelipbana da dertlerini anlatabilirler. Belkiyüzlerce öğrenciyi kabul edemem amatemsilcileriyle görüşebilirim. Öğrencitemsilcileriyle sürekli temastayım. On-larla da olurum…”¹

Geçtiğimiz günlerde, Yüksek ÖğretimKongresi’nin hemen ertesinde, RadikalGazetesi’nin, 1 Haziran 2011 tarihli sayı-sında, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ınvermiş olduğu röportajdan bir kesitsunduk sizlere. YÖK (Yüksek ÖğretimKurulu)’ün öğrencilere bir zararının ol-madığı iddia eden Yusuf Ziya Özcan’ınsöyleminde ne kadar haklı (!) olduğuna,

YÖK’ün kuruluş tarihine bakmaklabaşlayalım. Hatta, bu tarihi YÖK’ünkendi belgelerinden aktaralım:“Tarihçe:1981 üniversite reformundan öncekiyıllarda, Türk yükseköğretim sistemibeş tür kurumdan oluşmaktaydı:Üniversiteler,Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı akade-miler,Bir kısmı diğer bakanlıklara, çoğu MilliEğitim Bakanlığı’na bağlı iki yıllık mes-lek yüksekokulları ile konservatuarlar,Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı üç yıllıkeğitim enstitüleri,Mektupla öğretim yapan YAYKURYükseköğretimin tüm düzeyleri için et-kili ve koordineli bir merkezi plânlama-nın olmaması, özellikle de altmışlı veyetmişli yıllarda yükseköğretim ku-rumlarının sayısı, çeşidi ve öğrenci sa-yıları ile başka birçok hususta gözlenen

hızlı artış nedeniyle yukarıda belirtilenyükseköğretim sistemi bir süre sonrabaşarısızlık ve yozlaşma işaretleri ver-meye başlamıştır. Bunlara ek olarak1960-80 arasında ortaya çıkan siyasi,sosyal ve ekonomik sorunlar, yüksek-öğretimdeki kötüye gidişi daha da ar-tırmıştır. Bu nedenle yetmişli yıllarınsonunda köklü bir reform kaçınılmazhale gelmiş ve sonunda 1981 reformuyürürlüğe konmuştur.”².

Tarihinden de anlaşıldığı gibi, YÖK’ünkuruluşunun 1981’de olması hayra ala-met değildir. Her birimizin zihnine bü-yük harflerle kazınan 12 Eylül faşistdarbesinin hemen ertesinde, eğitim,kültür, ekonomi ve diğer alanlarda öyleçok da kısa vadeli olmayan reform adıaltında düzenlemeler yapıldı. 30 yılgeçmiş olmasına rağmen hala bu re-formların etkisi bütün yakıcılığıyla his-sedilmektedir. Bunun en canlı örneğide YÖK’tür. 1980’lerde, devrimci hare-

Şifresiz, sınavsızeğitim

“YÖK’ün zararı yok

Liseliler geleceklerine sahip çıktık-larını ifade ederek, ÖSYM BaşkanıAli Demir’in istifasını istedi

Mersin’de liseliler bir araya gelerek ÖSYM tara-fından yapılan sınavları ve eğitim sistemindekiçarpıklığa dikkat etmek için yürüyüş yaptı.Devrimci demokrat gençlik hareketlerinin or-taklaşa örgütlediği mitinge DGH’de “Ne YGS –ne LYS, halk için bilim, halk için eğitim” yazılıpankartıyla katıldı. Akdeniz Belediyesi önündebir araya gelen gençlik örgütleri kortejler oluş-turarak “Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim”, “Şifresiz, sınavsız eğitim istiyoruz” , “YÖK, polis,medya bu abluka dağıtılacak” , “Ali Demir istifa”sloganlarını atarak Taş Bina önüne yüründü.Taş Bina önünde bir araya gelen öğrencileradına yapılan ortak açıklamada, LYS ve YGSstresine sokanlar aynı zamanda devlet okulla-rında verilen eğitiminde yetersizliğiyle beraberöğrencileri dershanelerin kucağına atmalarınadikkat çekildi.Öğrenciler adına yapılan ortak açıklamada şuifadelere yer verildi; “Yıllarca emek harcayarakhazırlandığımız YGS sınavında soruların şifre-lenmesi, biz öğrencilerde LYS için büyük birkaygı uyandırdı. Daha önce KPSS’de yaşanan‘kopya skandalı’, ardından YGS’de yaşanan ‘şifreskandalı’ bizlerde aynı durumun LYS’de de ola-bileceği endişesini uyandırıyor. Kimseyi tatminetmeyen bir açıklama yapan ÖSYM başkanı,sorularda bulunan şifrelemeyi tesadüf olaraknitelendirerek buna inanmamızı bekliyor. Üstüste kopya skandallarının yaşanması bu olayınbu kadar basit olmadığını, soruların birilerininbilgisi dahilinde sızdırıldığını net olarak gösteri-yor. Bizler bu ülkede yaşayan emekçi çocuklarolarak asla bu tablo karşısında sessiz kalmaya-cağız ve eğitim hakkımızı alana kadar mücadeleedeceğiz. “ Açıklamanın ardından Tiyatro Düş SokağıGrubu “İmamın Şifresi” adlı oyunu oynadı. Şiirdinletisinin de yapıldığı eylem sloganlarla son-landırıldı.

YÖK demokratik mi?27-29 Mayıs tarihleri arasında Ulus-lararası Yüksek Öğretim Kongresi ya-pıldı. “Yeni Arayışlar ve Sorunlar”başlığı ile toplanan kongreye Cum-hurbaşkanı Abdullah Gül, YÖK Başka-nı Yusuf Ziya Özcan, şifre skandalınınbaş aktörü ÖSYM Başkanı Ali De-mir’in yanı sıra, Dünya Bankası EğitimDirektörü Prof. Dr. Jamil Salmi, Türkve yabancı sermayedarların da arala-rında olduğu 800 kişi katıldı³. Yüksek-öğretim ve onun kurumlarının yeni-den yapılandırılması ve sermayedar-ların en karlı alanı haline gelen üni-versitelerden nasıl daha fazla kar eldeedilebileceğinin yollarının tartışıldığıbu kongreye, devrimci, demokrat ve

ilerici öğrencilerin protestosu damga-sını vurdu. Bu kongreyi protesto edenöğrencilere polis tazyiki su ve gazlakarşılık verdi, 13 öğrenci gözaltınaalındı. Yapılan polis müdahalesi, YÖKbaşkanı Yusuf Ziya Özcan’ın röporta-jında belirttiği gibi ‘hiçbir öğrencininkendisine YÖK’ün zararı olduğunadair bir şey söyleyemeyeceğini’ ka-nıtlayan cinstendi. Çünkü bu ülkededevrimci, demokrat ve ilerici öğrenci-lerin söz söyleme yetkisi kısıtlanıyorya da gözaltılar, tutuklamalar ve polismüdahaleleriyle engelleniyor. Ayrıca,Yusuf Ziya Özcan’ın temasta olduğu-nu iddia ettiği öğrenci temsilcilerininde kimleri temsil ettiği ya da etmediğiçok açık.Ülkeye demokrasinin gelmesinin tek

yolu olarak görülen 12 Haziran seçim-lerinde oy toplamak için her türlüsoytarılığı yapan siyasetçilerin hiçbi-rinin dilinde bırakın YÖK’ü kaldırmayı,onu değiştirmeye dair bile bir söylembulunmamaktadır. Ki zaten düzenindevamcılarının düello sahnesi olanseçimlerden medet umulması başlıbaşına bir yanılgıdır. Bu YÖK açısın-dan da böyledir. Başa geçen her hü-kümet, bu kuruma her seferinde ken-di ideolojisini dayatmıştır. İktidar,kendi yandaşlarına kadro açmış; ken-dinden olmayanları, kendisine karşıduranları ve dalkavukluk yapmayan-ları ya uzaklaştırmıştır ya da bürok-rasi engelli koşusunda süründürmüş-tür. Bilginin özgürce üretildiği, eğitimin

10-11_Layout 2 6/10/11 2:31 PM Page 1

Page 11: 10-20 Haziran 2011

ketin gösterdiği yükseliş gençlik mücadelesine deyansımış, dünyadaki ve ülkedeki sorunlara karşıduyarlı, bu sorunlara karşı taraf olan devrimci de-mokrat öğrenciler atılan tohumun ilk filizleri olarakortaya çıkmışlardır. Sistemin yoz kurallarına mu-halif olan ve tek-tip’leştirilmeye karşı çıkan, yeni-likten, değişimden ve özgürlükten yana olan buyeni filizlerin boy vermesi sistemin sürdürücüleriiçin bir tehdit oluşturmuştur. Ülkenin geleceği açı-sından tehlike oluşturan, dinamik mücadelenin ad-resi olan üniversiteler de 12 Eylül cuntasından nasi-bini almıştır ve darbenin adı üniversitelerde YÖKolmuştur. Yüksek Öğretim Kurulu’nun görevleri1982 Anayasası’nın 131. maddesinde:

“Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planla-mak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek, yük-seköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bi-limsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek, bukurumların kanunda belirtilen amaç ve ilkeler doğ-rultusunda kurulmasını, geliştirmesini ve üniversi-telere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimdekullanılmasını sağlamak ve öğretim elemanlarınınyetiştirilmesi için planlama yapmak” için oluştu-

rulmuş bir kurum olarak belirtilmiştir. Anayasadada belirtildiği üzere denetimin diktatörlüğe dönüş-türüldüğünü gösteren kurum olarak karşımıza çı-karılan kurulun adıdır YÖK. YÖK’ün hayata geçme-siyle birlikte devrimci öğrenciler ya sürüldü, ya ha-pishanelere gönderildi ya da okuldan atıldı. 1981’debütün üniversitelerin rektörleri görevlerinden alın-dı, yerine YÖK’ün atadığı rektörler yerleştirildi. Üni-versite öğrencilerini devrimci mücadeleden uzak-laştıran ve onları apolitikleştiren yeni bir düzen yü-rürlüğe sokuldu. Bu düzene uymayanlar da okul-dan atıldı. 12 Eylül darbesinden sonra, devletinideolojisinin dayatıldığı kurum olan YÖK’ün başınaİhsan Doğramacı getirildi. İfade ve örgütlenme öz-gürlüğünün kaldırılmaya çalışıldığı bu dönemde,üniversitelerdeki eğitim kalitesizleşmeye ve tama-men ticari bir alana dönüştürülmeye çalışılan eği-tim sisteminin ilk nüveleri ortaya çıktı ve özel üni-versitelerin önü açıldı. Apolitikleştirilen bireylerarasında sadece rekabet üzerine kurulu bir sistemgeliştirildi ve her gün yenisinin türediği sınavlarlaeğitimden rant elde edilmeye çalışıldı. Üniversiteler,devletin liberal eğitim politikasının devamında ser-mayedarların kar alanları haline dönüştürüldü.

öğrenciye”*11gençlik

lke veabartısızo l a r a kdünya si-yasetiniyakından

ilgilendiren ‘seçimler’ sü-reci nedeniyle, köşemizinözgün yanı olan gençliğingündemlerini ele alma ko-nusunda ‘eksik’ kaldığımızısöyleyebiliriz. Fakat ‘ye-niden yapılandırmalar’,‘dönüşümler’, ‘açılımlar’,‘tasfiyeci saldırılar’ altındageneli yakalamanın, yo-rumlamanın ve özgün ala-nımızı buralardan çıkar-dığımız sonuçlar üzerin-den ele almanın, dahasağlıklı ve faydalı olacağınıdüşünüyoruz.Bu kısa notun ardındandevam edecek olursak… Hâkim sınıfların genel se-çim aldatmacası Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın dörtbir yanında ‘yalandan kimölmüş’ dedirtircesine de-vam ediyor! Sayısız tec-rübe yaşayan egemen sı-nıflar, miting alanlarındaverdikleri vaatleri güçlen-dirmek üzere envai çeşityalan ve çarpıtma siya-setine başvurmaktan yo-rulmuyorlar. Dokuz yıllıkhükümet süreci boyunca‘Kürt açılımı’, ‘demokra-tikleşme’ teraneleriyle hal-kı kandıran ve ezilen sı-nıfların gözüne baka baka“ustalık” dönemini beyaneden AKP’den sonra,CHP’de ‘demokratikleşme’sürecinin saç ayağını oluş-turduğunu dile getirmek-tedir. Demokrasi, kapitalizminşafağında, feodalizmin ge-rici denizinde boğulmamaküzere icat edilen bu bur-juva can simidi, ezilen sı-nıflara iktidar bahşettiğinisöyleyerek, sınıf karşıtlı-ğını gizlemenin yegânearacı olarak günümüze ka-dar kullanılmıştır. Şimdi-lerde bu can simidi, ‘sosyal’demokrasinin imdadınayetişerek, genelde halk kit-leleri özelde ise gençlikkitleleri üzerinden derinizler bırakabilmenin he-sabını yapmaktadır. CHPiçerisinde ‘sosyalizmin’sözcüsü olmaya ‘aday’olanların aymazlığını ‘sol’da bırakacak iddialar, Kı-lıçdaroğlu tarafından, İs-tanbul mitinginde de dilegetirildi. ‘Onlar gençleri

asıyor biz ise bedava oku-tacağız’ diyen Kılıçdaroğlu,hem ‘darbe karşıtı’ oldu-ğunu ve insanların öldü-rülmemesi gerektiği rolünesoyunuyor hem de ken-dince gençlik kitleleriningelecek alternatifi oldu-ğunu söylemeye çalışıyor. Miting alanlarında, yalan-dan kimsenin ölmediğinikanıtlama çabasında olanhâkim sınıflar, yine 12 Ha-ziran’a bir hafta kala, Ke-nan Evren’i, 12 Eylül ileilgili ifadesini vermek üzeresavcılığa çağırarak, dolaylıbir mesaj vermek istiyor.Hâkim sınıfların iki tem-silcisi olan AKP ve CHP,‘sınıfsız’ vesayet dönemi-nin kapandığının garan-törlüğüne soyunurken, di-ğer yandan ise, ‘sınıfsız’demokrasinin güçlendiğinidile getiriyor. İki aydır start verilen yalangünlüğü süresince, ezilenhalk yığınlarına ‘demokra-tik’ ‘dik’ duruş sergileyenegemenler, bu dik duruşundoğal sonucu olarak, bin-lerce Kürt’ü gözaltına aldıve yüzlercesini tutukladı.Hopa’da emekçilere az-gınca saldırdı ve bir halkevladını “önemsiz” diyerekkatletti. Kuzey Kürdis-tan’da, gerilla avına çıktıve gerillaların ölmüş be-denlerine işkence yaptı.Yine devrimci ve sosyalistkurumlara saldırılarda bu-lundu, keyfi tutuklamalarlaiddianameye gerek duy-madan, onlarca yoldaşı-mızı ve dostumuzu tutsaketti. Bu durumu yaklaşık100 yıl önce Lenin yoldaş,Kaustky ile tartışmasındaşöyle dile getirmişti; “Bur-juva demokrasisi ne kadargelişmişse, sermaye grup-ları ve onların devlet me-kanizması o denli geliş-miştir”. Sınıf savaşımını gizlemeküzere kurulan bir demok-rasi değil, halkın iktidar-laşarak, kökü özel mülki-yete dayalı her türden sı-nıfsal, ulusal, cinsel fark-lılığı tarihin çöplüğüne at-mak üzere, DemokratikHalk İktidarı halkın yegânealternatifidir. Gerisi al tak-ke, ver külah…

ÜAL TAKKE VER KÜLLAH

GENÇ YORUM ≫ sinan çakıroğlu

tarafsız, parasız ve bireylere eşit olarak verildiğibir kurum olması gerekirken, bugün sadece ser-mayenin tekeline geçen üniversiteler tehdit al-tındadır. Ülkemizde üniversiteler, eşit, parasız, bi-limsel ve anadilde eğitimin esamesinin okunma-dığı; bilgiye değer vermeyen, araştırmayan ve sa-dece tüketici bireyler haline gelen öğrencilerintürediği yerlere dönüşmüştür. Vakıf üniversitele-rinin her geçen gün sayısı artıyor, üniversite pro-fesörleri kadroları devlet üniversitelerinde olma-sına rağmen, yarı zamanlı olarak özel üniversite-lerde derslere girmektedirler.Bu eşitsizliğe, tek-tipleştirmeye karşı duran, pa-rasız, bilimsel, ana dilde eğitim haklarını dile geti-ren öğrencilerin protestolarına “Öğrencilerin ta-vırları siyasi” diye karşılık veren YÖK başkanı, si-yasi bir tavrın kabul edilir bir şey olmadığını vebu tavır içinde olanların sözlerinin yok sayıldığınıkendi ağzıyla ifade ediyor. Onlar için makbul olan

apolitik, sormayan, sorgulamayan ve sadece tü-keten öğrenci tipidir. Son olarak, “YÖK’ün varlığının öğrencilere bir za-rarı yok. Öğrencilerin hayatında YÖK’ün yeri deyok” diyen YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan yanerde olduğunu bilmiyor ya da üç maymun rolü-nü oynuyor: GÖRMEDİM, DUYMADIM, BİLMİYO-RUM…*Yusuf Ziya ÖzcanDipnotlar¹http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aTy-pe=RadikalDetayV3&VersionID=78884&Date=01.06.2011&ArticleID=1051317²http://www.yok.gov.tr/content/view/343/40/³http://www.demokratikgenclikhareketi.org/haberler/yuksekogretim-kongresini-protes-to-eden-ogrencilere-polis-teroru.html

10-11_Layout 2 6/10/11 2:31 PM Page 2

Page 12: 10-20 Haziran 2011

Öncelsiz olmayan yakın gerçekaçısından ele alırsak; ulusal ka-tegori olan Kürtler paylaşım sa-vaşları ve sonuç anlaşmaları ne-ticesinde tarihi haksızlıklara ma-ruz kalarak, toprak ve nüfusuylabu anlaşmalar gereği taraflararasında bölünüp pay edilmiş,ulusal irade ve bütünlüğü bozul-muş, bölünmüş olan bu parçalaruluslaşma sürecini, zorla tutul-dukları ayrı ayrı devlet sınırlarıiçinde tamamlamıştır

Kürt ulusal sorunu ve Kürt ulusalhareketi gerçeğinin anlaşılma-sında objektif yaklaşım!Teoride nasıl tarif edilirse edilsin, pratik ya-şam gerçeği, bazen teoriyi geriye itip ileri çı-karak kendisini dayatır, önümüze somut gö-rev ve sorumluluklar koymaktan geri dur-maz. Genel kural olarak teori pratikten çık-tığına göre, yaşlı ve önde olan da pratiktir.Pratik yaşam ya da sosyal pratik teoriningeliştirilmesinde esas minderdir. Teorik çö-zümlemeler, formülasyonlar ve evrenselolup olmayan tüm fikirler canlı yaşamıntecrübe ve deney birikiminin öğretileri ola-rak çıkar veya üretilirler. Başka icat edile-cekleri bir saha yoktur. Teori asla küçümse-nemez; devrimci teori olmadan devrimcipratik geliştirilemez. Ama pratik olmadanda teori olamaz. Evrendeki bütün fikriyatınkaynağı yine evrendeki maddi yaşam ger-çeğidir. Tüm toplumsal olay, olgu, çatışmave ilişkilerin birikimi toplumların gelişmedinamiğini oluşturur. Ama toplumları ileriyetaşıyan bizzat sınıflar mücadelesidir ki, buda yaşam pratiğinin birikiminden bağımsızdeğildir. O halde teoriden koparmamak kay-dıyla, tüm gelişmenin temelinde yatan pra-tik gerçeğe bakmak her zaman geçerli ku-raldır. Gerçek, değişen ve değiştirilebilen birfenomendir, ama değiştirilmesi ancak onungörülmesi ile mümkündür. Çünkü gerçek,teorinin somuttaki biçimlenişi ve gücününkaynağıdır. Teori gerçeği atlarsa pratik ya-

şam karşısında işlevsiz ve soyut kalır. Dola-yısıyla yaşam gerçeğinden koparılarak so-yut teori derekesine düşürülen boyutuylaKürt ulusal sorunu ve hareketi hakkındakikuru teorik yaklaşımları aşıp, yaşanan ger-çek yaşama ve bunun canlı teorisine geç-mek elzemdir.

Daha da açıkçası, Kürt ulusal sorunu ve ha-reketine karşı yaklaşımda (stratejik bakıştadeğil ama siyaset sahasındaki yaklaşımda)teoriyi, somut şart ve gerçekten tecrit ede-rek, Kürt ulusal hareketi ve Kürt ulusal so-rununun göz önündeki somut siyasal duru-muna, yaşanan canlı pratik ve gerçekliğineuygun teorik-pratik pozisyon almak gerek-mektedir. Yaşanan siyasal mücadele ve so-mut gerçeği görmeyen, salt teorik doğru vestratejik yaklaşımla siyaset yapma kabızlı-ğına düşen pozisyonun aşılması gerekmek-tedir. Bilimsel olan budur.

Bir anekdot düşelim ki, Kürt ulusal sorunu,yeniden tespit edilmeye muhtaç bir sorundeğildir. Yani Kürt ulusal hareketini tespitetme gibi bir tartışma yürütmüyoruz. An-cak Kürt ulusal sorununun barındırdığı öz-günlükleri ve somut realitesi itibariyle dahadoğru kavranmasının gerekli olduğunu dü-şünüyoruz. Teorik, stratejik kılıfları aşama-yıp siyaset sanatında yeteneksiz kalan vebu bağlamda ulusal sorun ve hareket karşı-sında tutuk kalarak görevlerini omuzlama-yan-omuzlayamayan yaklaşımı doğrult-mak ihtiyaçtır. Bazen “basit”-açık gerçek-ten yola çıkarak büyük yanılgıları açığa çı-karmak mümkündür. Bu bakımdan, “Kürtulusal sorunu nedir?” sorusunu bu açık ger-çekten yola çıkarak yanıtlama tartışmasınıyürütmeyi faydalı görüyoruz.

Pratik olarak Kürt ulusal sorunuKatliam, inkar ve imhaya maruz kalan, yıl-lardır uygulanan faşist baskıyla ulusal kim-liğini redde zorlanan bir ulus ve bu zemindede bir ulusal sorun; Türk hakim sınıflarınınen barbar milli baskı ve zulmüne yönelen birbaşkaldırı, ulusal bir direniş ve mücadelevar. Uygulanan milli zulme karşı gelişenmücadele bilindiği üzere PKK önderliğindeifade bulmaktadır. Özetle ifade edecek olur-sak; Türk ulusu hakim sınıflarının, Kürt ulu-sunun kendi kaderini tayin hakkını çiğne-yip, bağımsızlık hakkını gasp ederek tanı-maması, egemen Türk ulusu milliyetçiliği

görüşüyle Türk hakim sınıflarının imtiyaz-ları esasına dayanan, Kürt ulusunu zora da-yalı olarak kendi devlet sınırları içinde veırkçı faşist egemenliği altında tutması te-melinde, Kürt ulusunun iradesini yok saymasuçundan kaynaklanmaktadır.Ulusal hareketin ideolojik dokusu, genel vesomut muhtevası, önderliği şahsında so-mutlanan politik niteliği, önderliğinin çizgisi,bu önderliğin stratejik ve güncel yönelimi,hareketin sınıf niteliği, hareketin çıkışı veson tahlilde dayandığı öz ve benzeri yönlütüm değerlendirmeler kuşkusuz ki önemli-dir. Ama bunlardan önce tespit edilmesi ge-rekli olup önem kazanan, önümüzde duranve yukarıda özetlediğimiz bu realitedir. Yaniulusal sorun ve bu sorundan beslenen so-mut-pratik, ulusal mücadele gerçeğidir.Öncelsiz olmayan yakın gerçek açısındanele alırsak; ulusal kategori olan Kürtler pay-laşım savaşları ve sonuç anlaşmaları neti-cesinde tarihi haksızlıklara maruz kalarak,toprak ve nüfusuyla bu anlaşmalar gereğitaraflar arasında bölünüp pay edilmiş, ulusalirade ve bütünlüğü bozulmuş, bölünmüşolan bu parçalar uluslaşma sürecini, zorlatutuldukları ayrı ayrı devlet sınırları içindetamamlamıştır.Esas olarak dört ayrı parçaya bölünen Kürtulusunun en büyük parçası, TC devlet sınır-ları içinde zorla tutulan-bura devletine dahil

edilerek ilhak edilen ve uluslaşma süreciniburada tamamlayan Kuzey Kürdistan coğ-rafyasıdır.Kürt ulusunun yaşadığı tarihsel haksızlıkgibi, ilhak edilerek kendi kaderini tayinetme hakkının tanınmayıp çiğnenmesi su-retiyle karşı karşıya olduğu mevcut pozis-yon veya statüsü ile milli zulme tabi tutul-ması ve tüm sonuçları uluslararası hukukve sözleşmelere göre olduğu gibi, bütün de-mokratik normlara göre bir suçtur. Kürtulusu alenen Türk ulusu hakim sınıfları ta-rafından pervasız zulüm, ırkçı-milliyetçi veulusal kölelik şartlarında tahakküm altındatutulmaktadır.Kürt ulusu, Türk hakim sınıfları tarafındanjenosit ve etnoside tabi tutulmakta, ağır asi-milasyon ve imha-inkar şartlarında kişilik-sizliğe, teslimiyete ve kendine ihanete itil-mekte, ulusal linçten geçirilip onuru rencideedilerek, en demokratik ve meşru iradesihoyratça çiğnenmektedir.Kürt ulusu tüm dünyanın gözleri önünde hertürlü insanlık dışı muamele ve saldırıya ma-ruz bırakılmakta, en tabii talep, hak ve öz-gürlükleri tanınmamakta, devletin savaşaygıtıyla uygulanan vahşet yetmiyormuşgibi, meşruiyetten yoksun koruculuk siste-mi ve yasa dışı JİTEM, kontra gibi ölüm man-gaları ve çeteler vasıtasıyla da katledilip az-gın bir terörden geçirilmekte, diri diri yakıl-

Kürt ulusal sorunu ve Kür

10-20 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü

Kürt ulusal sorunu siyasi olarak bu zemin-de vücut bulmakta, bu özellikleri barındır-maktadır. Kürt ulusal hareketi de siyasiolarak, örneklemeye çalıştığımız bu tablo-yu hedeflemektedir. Kürt ulusu-ulusal ha-reketi yukarıda özetlediğimiz şartlardamücadele ediyor ve yukarıdaki şartlarıniyileşmesi-düzeltilmesi için savaşıyor. Busavaş ve mücadeleyi niçin desteklemeye-lim ki?

Kürt ulusal hareketi Türk hakim sınıfları-

nın iktidarını yıkmıyor diye, onun ilhakedilmişliğine karşı başkaldırıp isyan etme-sine, ulusal hak ve özgürlüklerini içeren ta-leplerle mücadele etmesine, dili ve kültürüüzerindeki baskıya karşı mücadele etmesi-ne, en küçük talebinden en büyük talebinekadar ulusal demokratik muhtevadaki mü-cadelesine destek vermeyecek miyiz?

TC devletini yıkmak gibi bir hedefleri zatenyok. Devleti yıkmıyorlar diye, yukarıda sı-raladığımız mezalimden kurtulmak iste-

mesine ve bu durumunu daha da iyi şartla-ra çekmesine destek vermeyecek miyiz?

Kendi kaderini tayin etme hakkını somuttalep olarak mücadelesinin merkezinekoymuyor diye onun diğer demokratik hakve meşru talepler uğruna mücadelesinidesteklememezlik edemeyiz. Ya da taleple-ri daraltılmış, güdükleştirilmiş diye bu doğ-rultudaki mücadelesini desteklememezlikedemeyiz.

Kürt ulusununmücadelesinidestekliyoruz!

››

12-13_Layout 2 6/10/11 1:48 PM Page 1

Page 13: 10-20 Haziran 2011

makta, köyleri yakılıp yıkılıp sürgün edil-mekte, insani yaşamı tam anlamıyla yokedilmektedir. Kısacası, Türk hakim sınıfları Kürt ulusunuezip çiğnemektedirler. Ve önemlidir ki, Kürtulusu öyle ya da böyle milli baskı ve zulmekarşı büyük bir direniş göstermekte, müca-dele edip savaşmaktadır. İşte Kürt ulusal so-runu en çıplak ifadeyle budur; karşımızaböyle çıkar.Koyu milli baskı zemininde ulusal hareketinboy göstermesi ve biçimlenmesi kaçınılmazolarak gündeme gelir-gelmiştir. Ulusal so-runun varlığı, ulusal hareketin patlak ver-mesinin tek zeminidir. Ulusal hareket sontahlilde bir pazar sorunu da olsa, çıkış kay-nağı ve temelinde pazar meselesi de yatsa,özellikle somut Kürt ulusal hareketindeki busiyasi gerçeklik es geçilemez. Ulusal hare-ketin siyasi bakımdan varlık gerekçesi veyapratik gerçekliği bu realiteden bağımsız elealınamaz. Ulusal hareket, ister istemez ege-men ulus milliyetçiliğinin milli zulmüne yö-nelir, yönelmek durumundadır. Ki, bu onundemokratik muhtevasını tayin eder. Hemulusal kitlelerin birleştirilmesi için ve hemde somut olarak yaşanan zulme karşı ref-leks göstermesi-başkaldırması tabi olup, busiyasi düzlemdeki direnişi-mücadelesi hare-ketin genel hedefleri açısından kaçınılmaz-dır. Dolayısıyla ulusal hareketin son tahlilde

pazar özlü olması, onun siyasi muhtevasın-daki demokratik yanını yadsımaz.Türk devleti hakim sınıfları, coğrafyamızda-ki Türk olmayan tüm azınlıklara ve özelliklede Kürt ulusuna son derece amansız, barbar,vahşi ve sınır tanımayan koyu bir milli bas-kıyla büyük bir asimilasyon, imha-inkar po-litikalarına dayalı ender rastlanır azgın birterör, kafatasçı-faşist ırkçılığı uygulamakta,tam anlamıyla bir milli esaret yaşatıp zulümestirmektedirler. İlhak edilip kaderini tayinetme hakkının elinden alınarak çiğnendiğiveya bağımsız devletini kurma hakkı ilekendi kendisini yönetme hakkının gasp veihlal edilerek tanınmadığını, Türk hakim sı-nıfları tarafından ulusal kölelik boyunduru-ğu altında tutulduğunu bir kenara bırakacakolursak (ırkçı-faşist uygulamalar bu temel-den beslenir); 1)- Dili yıllar boyu yasaklanmış! Bu anlamdakendisini ifade etme, iletişim kurma, kültü-rünü, düşüncesini, bilincini, yaşamını geliş-tirme aracı ve hakkı elinden alınmış, büyükbir dram ve çaresizliğe mahkum edilmiştir.Anadilini konuşması yasak edilip suç sayı-larak susturulmuş ve anadilini konuşmasıhapis yatmasına, işkence görmesine ve hat-ta katledilmesine gerekçe olmuştur.Dilin yasaklanmasının mantıki sonuçlarıolarak gündeme gelen bu baskı, yasak, hak-

sızlık ve engellemeler, salt dilin yasaklan-masının sonuçları olarak kalmazlar. Genelolarak uygulanan milli baskı, zulüm ve inkarsiyaseti bu haksızlık, sınırlama veya yasak-ların bizzat yaratıcısıdır. Bu anlamda dil ya-sağının yumuşatılması kendi başına önemlibir kazanım iken, bu durum belli haklarınkullanılmasına vesile olur, fakat ulusal baskıve zulmün ortadan kalkması vb. için aslayeterli olamaz. Kısacası, Kürt ulusal sorunu,dil yasağının yumuşaması veya ortadankalkmasıyla çözülmüş olamaz-çözülmez.

2)- Kürtüm demek, yasaklanarak cezalaratabi tutulmuş! Kürt realitesine asla taham-mül edilmemiştir! Türk ‘’Türküm’’ demektengurur ve övünç duymuştur, ama Kürt “Kür-tüm’’ demek için işten atılmayı, kiralık evin-den çıkarılmayı, horlanmayı, linç edilmeyi,işkence görmeyi, hapis yatmayı ve “kayıp”edilmeyi-öldürülmeyi göze almak-bu şartıgöğüslemek zorunda kalmıştır. Bu basınç al-tında kalan Kürtün özgüveni zedelenip ben-liği yıkılmıştır. Onuru, kimliği, kişiliği ayaklaraltına alınarak hiçleştirilmek istenmiştir.

Köyünün ismini, çocuğunun ismini anadilin-de söyleyememiş, anlamını bilmediği kültü-rü dışında, Türkçe sözlerle koyulmuş isim-lerle ifade etmek zorunda bırakılmıştır. Ken-di dilinden müziğini dinlemesi yasaklanıpcezalara tabi tutulmuştur. Böylece kendisi-ne yabancı kültüre entegre edilmiş; Türklükempoze edilerek her vesileyle asimilasyonatabi tutulup, ulusal köken, kültür ve değer-lerinden uzaklaştırılmak istenmiştir. Tarihibenliği unutturularak kendini inkara ve iha-nete itilmek istenmiştir.

Kürt sözcüğü, Kürt ulusu, Kürt ulusal sorunugibi olgu ve kavramlar yıllar boyu Türk ha-kim sınıfları milliyetçiliğinin kırmızı çizgisiatfedilerek tabu görülmüş, hasıraltı edilerekinkar edilmiştir. Bir ulusun varlığı; ulusunadının telaffuz edilmesinin suç sayılmasınakadar uzanan en ağır şartlar altında en kabave en açık biçimde yok sayılmış, iradesi hoy-ratça çiğnenmiştir.

Milli baskı ve zulmün bu ayağı da, imha veinkara varan milli zulüm esası veya tama-mını oluşturmaz ve elbette ki bu yasağınkalkması, daha derin temellere dayananmilli baskı prangasının parçalanıp, uygula-nan zulüm ve köleliğin ortadan kalması içinyeterli ya da belirleyici etken olamaz.

3)- Kuzey Kürdistan coğrafyası Kürtler içinaçık bir hapishaneye çevrilmiş ve işkencehane haline getirilmiştir! Anadilini konuşa-mamak, öz-ulusal benliğiyle kendisini ifadeedememek, çocuğuna dilinden isim vere-memek, kültürüyle değil de dayatılmış ege-men ulus kültürüyle yaşamaya zorlanmakvb. vs. zulümle ünlü milli baskının tümüKürt ulusu için kendiliğinden işkenceyken;Diyarbakır Hapishanesi gibi işkenceleriylemeşhur vahşet merkezinde; Kürt gençleri,yaşlıları, kadınları, çocukları, emekçileri in-sanlık dışı muamelelerden geçirildi. Hapishaneler Kürt siyasetçilerle doldurulduve on binlerce tutuklu-hükümlü Kürtten iş-kence görmeyen bir istisna çıkmadı. Altmış-yetmiş, belki daha fazla yaştaki yaşlı nine-ler-dedeler, örgüt üyeliğinden ‘’mahkumi-yet’’ giydi. Reşit olmamış Kürt çocukları ha-pishanelerde büyüdü.Amed zindanındaki bu Kürt esirler zorla bo-ğazlarına kadar foseptik çukurlarına gömü-lü tutuldu, kimilerinin ağzına zorla fare ko-yuldu, kimileri ihanete zorlanırken intiharasürüklendi, kimilerinin beyni demir çubuk-larla parçalandı… Bu Kürtlere, askeri talimler yaptırıldı, ‘’Tür-küm doğruyum, çalışkanım…’’ nakaratı söy-letilip, Türklük yeminleri ettirildi. “Barış isti-yoruz” diye sokaklara dökülen kadınlar,gençler ve çocuklar işkenceden geçirilipkurşunlandı. Hapse atılanlar ise “’şanslı’’olanlardı (?)Nerdeyse savaşta şehit vermemiş, bir evbile kalmadı. Öyle ki, şehit vermemiş ev suç-luluk psikolojisine girdi. Yüzlerce Kürtünmezarlarının yeri belirsizleşti...Gerillalarının cesetleri parçalandı, kafaları-kulakları kesilip, potinlerle cesetlerinin göğ-süne-kafasına basılıp pozlar verildi, şehitdüşmüş kadın gerillalara tecavüz edildi.Haksız-kirli savaşın göbeğinde Kürtler asitkuyularına, toplu mezarlara gömüldü; kara-kola çağrılıp geri dönmedi; “kaybedilip” bi-linmez yere gömüldü, cesetleriyle yok edildi.Örnekleri çoğaltabiliriz. Fakat bu aktarımlarmeselenin anlaşılması veya ortaya konmasıaçısından gereğince yeterlidir. Kürt ulusu-nun arzuhali budur işte. Kürt ulusu bu zul-me, esarete, yıkım ve kıyıma karşı savaş-maktadır. Ve ayakta olmasının siyasi sebebide budur.

ürt ulusal hareketi gerçeği

perspektif

Ulusal hareketin desteklemeyeceğimizyönü bellidir. Bu yan, onun burjuva milli-yetçi imtiyazlar edinme özelliği olan gericiyanıdır. Türk egemen sınıflarıyla kendikaderini tayin etme hakkı başta olmaküzere, Türk egemen sınıfları lehine veKürt ulusunun çıkarları aleyhine “kötü”,teslimiyetçi, tasfiyeci anlaşma şartlarındauzlaşmayı öngören reformist yanıdır vb.Bu yanlarını desteklememekle birlikte;tüm demokratik talep ve mücadelesini,

gasp edilmiş her hakkının veya tek birhakkının bile elde edilmesine dönük mü-cadelesini, mevcut statüsünü daha ileritaşıyacak tüm talep ve mücadelesini des-tekleriz. Kürt ulusunun ulusal demokratikmücadelesini, mücadelesinin tüm demo-kratik muhtevasını kayıtsız şartsız des-tekleriz-destekliyoruz.

Demokratik devrim perspektifimizi koru-yup sürdüreceğiz, bu esastır. Sınıf müca-delesi ve sınıf mücadelesinin çıkarları açı-

sından sorunu ele alırız. Sosyalist çözümütek gerçek çözüm olarak kabul edip ilerisürüyoruz. Bunlarda bir sorun yoktur. Vebu ayrı şeydir. Ancak bütün bu temellerkorunmakla birlikte, ulusal hareketin bü-yük bir dram içinde ve haklı-demokratiktalepler doğrultusundaki mücadelesinidestekleriz; bu da ayrı bir şeydir. Kürt ulu-su ezilmişliğine, milli zulme uğramasına,yok sayılmasına, imhaya maruz kalması-na, dilinin-kültürünün ve yaşamının üze-

rindeki baskılara vb. karşı tamamen meş-ru ve haklı olan büyük bir başkaldırısı sözkonusudur. Kürt ulusu bu baskı ve zulüm-den kurtulmak için Türk hakim sınıflarınakarşı büyük bir direniş gösteriyor. Bunakayıtsız kalamayız. Dahası buna karşı gö-rev ve sorumluluklarımız doğrudan siyasiniteliğimizle ilgilidir. Dolayısıyla pratiğimi-zi savunularımıza uygun gerçekleştir-mekte tereddüt etmemeliyiz.

12-13_Layout 2 6/10/11 1:48 PM Page 2

Page 14: 10-20 Haziran 2011

Halkın Günlüğü 10-20 HAZİRAN 2011yaşam14

Toplumun moda veestetik anlayışındaki

değişimler, sıfır bedenkaygısı, selülit korku-

su, basen fobisi, sarkıkmeme ve göbek kabusu

zayıflama sektörünün ençok beslendiği ve abarttı-

ğı noktalardır. Hatta buyüzden birçok psikiyatrik

hastalık gelişmektedir;Anoreksia Nevrosa (kilo

alma kaygısıyla yemek ye-memek), Blumia Nevrosa (kilo

alma kaygısıyla zorla kusma),Barbie Bebek Sendromu, Beden

dismorfik bozukluklar (kendibedenini bozuk ve çirkin algıla-

ma). Güzelliğimizin, çirkinliğimizin, idealkilomuzun belirlendiği o harikulade modaanlayışı kapitalist üst yapının ürünü olsagerek.Obeziteye sebep olan etmenleri sıralar-ken multifaktöryel olduğundan ve sebe-binin tam olarak bilinmediğinden bahset-miştik. Böyle bir hastalığı tek bir disiplin-le, birkaç hafta gibi kısa sürelerde, bu ka-dar az tecrübeyle ve genetik faktörününağır bastığını bilerek tedavi edeceğini id-dia etmek sizce de mantıksız değil mi?Örneğin, genetik yapı nedeniyle obez olanbirine altın çilek versek genetik sorun or-tadan kalkar mı, obezite düzelir mi? El-bette ki hayır. Yani her derde deva muciz-evi bir ürün olmadığı gibi “altın çilek” yada “Kaçkar balı” da mucizevi değildir.

Zayıflama sektörü sıkça çok kısa süredeşu kadar zayıflatmaktan, bu kadar zayıf-latmaktan bahsederek övünebilir. Bir ayiçinde %5, 3 ay içinde %7,5 veya 6 ay için-de %10’ dan fazla kilo kaybı patolojiktir.Bilinçsizce uygulanan diyet programlarıçok ciddi sağlık sorunlarına neden ol-maktadır. Herkesin kolayca uygulayabi-leceği bir diyet yoktur.Tıbben kesin tedavisi olmayan kimi has-talıklarda kişilerin bilimsel olmayan ya dabilimselliği tartışmalı yöntemlere başvur-maları anlaşılabilir bir davranıştır. Ancakbu yöntemler insan hayatını tehdit edi-yorsa, ticari kaygılar ön plana çıkmışsa,şarlatanlık yapılıyorsa, bu durumu hasta-ların tercihi olarak değerlendirmek yanlışolur. Çok ciddi şekilde yönlendirme ve

reklam çalışması yürütülmektedir. Bu ti-cari çevreler çoğunlukla bir tıp doktorunuveya profesörünü reklam malzemesi ha-line getirip inandırıcılığı artırma çabasıiçindedirler. Şunu belirtmekte fayda var-dır, elbette ki bahsi geçen yöntemlerinkilo verme etkileri olabilir. Ancak hangiyolla ve mekanizmayla bu etkileri yaptı-ğını açıklayan bir yayın var mı? Ya da buürünlerin prospektüsü var mı? Kullanır-ken ölçü birimi nedir? Bir avuç, bir tutamvs evrensel ölçü birimi midir?O zaman obezitenin tedavisi nedir? Bur-dan herhangi bir reçete önermek vurgu-ladığımız şarlatanlığı geçmeyecektir.Obezitenin kesin tedavisi şudur denemez.Obezite dönemsel olup kendiliğinden ge-çebilir de. Obezite tedavisi sebebe yönelik

Obezite esasen tıbbi bir tanımlamaolup, günümüzde kişiye ve cinseözel net ölçütlerle tariflenmiş birhastalıktır. Obeziteyi konu etmemi-zin çokça nedeni vardır. Günümüzdünyasının en önemli sağlık sorunla-rından biri olması, sosyal ve ekono-mik boyutunun olması obeziteyiönemli kılan özellikleridir. Tıbbi an-lamda obezite, toplumsal, kültürel,ırksal, coğrafi ve cinsler arası farklı-lık gösterir, ancak standart tanımla-ması yapılmış, genel geçer kabul

görmüş kriterleri olmasıyla gün-lük yaşamda kullanılan obezite

tanımından farklıdır. Öncelikletıbbi anlamda obezite tanımla-ması üzerinde durup, sonrasosyal alanda obezite algısı veişin sosyo-ekonomik boyutu-nu irdeleyelim.Kabaca tanımlayacak olursak;obezite, yağ dokusu birikiminedeniyle sağlık sorunları ya-ratan vücüt ağırlığının artışışeklinde tanımlanır. Neden in-san vücudunda yağ oranı artarsorusu birçok tıp dalının ortaksorusu olup, net bir cevaba ka-vuşturulmuş değildir. Ancakbugün için şunu iyi biliyoruz ki,obezitenin tek bir nedeni yok-tur. Multisistemik ve multifak-

töriyel bir sağlık sorunudurobezite. Sosyo-ekonomik

yapı, genetik, yeme alış-kanlığı, ırk,

cinsiyet,coğrafyaobeziteyi en çok

etkileyen et-menlerdir. Bili-

nenler ışığın-da, belli başlı

mekaniz-malarlaobezitenin

sebeplerini açıklayabiliriz. Obezite,1. Enerji alımı fazlalığı ve enerji har-canmasında yetersizlik2. Bazal metabolizmanın yavaşlığı3. Genetik faktörlere bağlı olarakgelişir.Teknolojik gelişmeler ve insanlarınbeslenme alışkanlıklarında-anlayış-larındaki değişimler obezite etiyoloji-sinde önemli yer tutar. Teknolojik ge-lişme ile her işini makinelere yaptı-ran, kol gücüne dayanan işleri mini-muma indiren, çok kısa mesafelerdedahi araç kullanan insanoğlu yiyecekalımı konusunda paralel davranma-yınca doğal olarak ciddi bir enerji bi-rikimi olmaktadır. İnsan vücudundada enerji ağırlıklı olarak yağ şeklindedepolandığı için şişmanlık kaçınılmazolmaktadır. Enerji alımı ile enerji har-canımı oranının enerji alımı lehineartması yağ birikimine neden olmak-tadır. Ancak obezitenin tek sebebi budeğildir. Örneğin çoğumuz, şişman-lardan çok daha fazla yiyecek tüke-ten zayıf kişilerle karşılaşmışızdır. Budurum salt yemek yemekle şişman-lamadığımıza net bir örnektir.İkinci teori bazal metabolizmanın ya-vaşlığıdır. Bazal metabolizma vücu-dun tam dinlenme halindeyken, yanisadece hayati fonksiyonlar çalışıyor-ken harcanan enerji miktarını tarif-ler. Kimimizin bazal metabolizmasıyavaş olup buna bağlı olarak enerjitüketimi de yavaş olur. Bazal meta-bolizmada değişiklikler genelde ge-netik ve hormonal farklılığa bağlıdır.Ancak fiziksel ve psikolojik birçok et-men de bazal metabolizmayı değişti-rebilir.

Obezitenin nedenleriGenetik faktörler, bugün için obezitekonusunda en çok araştırma yapılan

etiyolojidir. Gün geçtikçe bilim insan-ları obezite ile ilgili yeni genler vehormonlar bulmakta ya da öncedenbilinen hormonların, maddelerin obe-zite üzerine etkileri keşfedilmektedir.Yazımızın konusunu ve amacını aşa-cağı için genetik ve hormonal meka-nizmalara değinmeyeceğiz, ancakyapılan bazı çalışmalarla genetiğinobezite üzerindeki önemini vurgula-yacağız. Örneğin, yirmi yıldan fazlabirbirinden uzak tek yumurta ikizle-rinin kiloları birbirine benzer bulun-muştur. Başka bir çalışmaya göre ev-latlık edinilen çocukların kilolarıdaha çok öz anne ve babalarına ben-zer bulunmuştur. Yine ayrı bir araş-tırmaya göre anne-babasından biri-nin şişman oluşu doğacak çocuğunobezite riskini %40, her iki ebeveyninşişman oluşu çocukta riski %80 e çı-karmaktadır.Aşırı kilolu doğan çocukların çoğu di-yabetik anne bebekleridir. Aynı şe-kilde Tip 2 diyabet hastalarının çoğuobez ya da obezite sınırındadır. Bubilgi diyabet ve obezite arasındakisıkı ilişkiyi anlatmaktadır. Diyabetgibi, diğer birçok hormon bozukluğu,Polikistik Over Sendromu (PCOS), ge-netik bazı defektler (Down Sendro-mu, Turner Sendromu...vb), büyümehormonu bozuklukları... gibi onlarcahastalık ve sebep sayılabilir.Obezitenin değerlendirilmesinde pra-tik olarak bazı testler ve ölçütler kul-lanılmaktadır. Beden kitle indeksi, belkalça oranı, cilt kalınlığı... Beden Kitleİndeksi (BMI) en çok kullanılan ölçüt-tür. Formülü, ağırlığın (kg cinsinden)boy uzunluğunun karesine bölümü(metre cinsinden) ile bulunur. Çıkandeğer şu şekilde yorumlanır:18,5 den küçük ise düşük kilo, 18,5-24,9 arasında ise normal

Tıbben kesin tedavisi olma-yan kimi hastalıklarda kişile-rin bilimsel olmayan ya da bi-limselliği tartışmalı yöntem-lere başvurmaları anlaşılabi-lir bir davranıştır. Ancak buyöntemler insan hayatınıtehdit ediyorsa, ticari kaygı-lar ön plana çıkmışsa, şarla-tanlık yapılıyorsa bu durumuhastaların tercihi olarak de-ğerlendirmek yanlış olur

Obezite{şişmanlık}Ye

ni b

ir se

ktör

olu

şuyo

r

14-15_Layout 2 6/10/11 1:52 PM Page 1

Page 15: 10-20 Haziran 2011

15kadın25-29,9 arasında ise fazla kilo30’dan büyük ise obez40’dan büyük ise aşırı obezDiğer bir ölçüt olan bel çevresi ölçümü, obezi-tede ve kalp damar hastalıklarında riski be-lirtmede kullanılır. Erkeklerde 102 cm, kadın-larda 88 cm ideal olandır. (Bel çevresi özelliklekalp damar hastalıkları riski açısından çokönemli bir ölçüttür)Obezite birçok hastalıkla ilişkili ve birçok has-talığın da bağımsız risk faktörü olduğu içinönemli bir hastalıktır. Kalp ve damar hastala-rının, hipertansiyonlu hastaların, şeker hasta-larının(diyabet), bel fıtığı ve diğer ortopedikhastalığı olanların, kas- eklem hastalığı olan-ların, romatizmal hastalığı olanların birçoğuobez ya da obezite sınırındadır. Yapılan çalış-malar şunu göstermiştir ki, vücut kitle indeksi40’ın üstünde olanlar için kanser riski, normalkilolulara göre kadınlarda %62, erkeklerde%52 artmıştır. Bugün dünyada 1 milyondanfazla insanın obez olduğu düşünülmektedir.20-75 yaş arası Amerikalıların yarısındançoğu obezdir. Yine Amerika’da yapılan biraraştırmaya göre yetişkin obezlerde yıllık or-talama kilo alımı 2,5 kg’ dır. Bu kilo günlük 50kilokalorilik (kcal) fazla enerjiye karşılık gel-mektedir. Saatte 2 mil hızla 15 dk yürümek 50kcal harcanması anlamına gelir. Çalışmalarınçoğu Amerika kaynaklı olduğu için Ameri-ka’nın rakamlarından yararlanmak duru-mundayız. Bilimsel veriler ve çalışmalar ge-nellenebildiğinden dolayı tüm dünya için kul-lanılabilir ancak her ülkede elbetteki farklılık-lar olacaktır.Obezitenin bu kadar önemli ve günbegün ar-tan bir sorun olması, obez hastaların hızla ço-ğalması bazı uyanıkların ve şarlatanların işta-hını kabartmaktadır. Hepimiz yazılı ve görselbasında sıklıkla, doktor bilmem kimin muciz-evi diyeti, kış diyeti, yaz diyeti, zayıflama hapı,zayıflama çayı, zayıflatan cihazlar…vs. duy-muşuzdur. Obezite bir hastalıktır ve hastalık-ların tedavisinde kullanılan kimyasal, bitkiselmaddeler ilaçtır. İlaçların reklamının yapılma-sı etik olmadığı gibi ölümcüldür de. Bu ön ka-bulle belirtelim ki, şu an reklamı yapılan ilaç-lar ve yöntemlerin bilimsel olarak hiçbir anla-mı yoktur. Etkili olabilecek yöntemler de ticarikaygı nedeniyle çok fazla abartılmış, şişiril-miştir. Herhangi bir hastalık için kullanılanherhangi bir ilacın 15-20 yılı bulan bir mazisivardır. Bulunan bu ilaç maddesi onlarca de-neysel çalışmadan ve değişimden geçer. Bunarağmen kimi zaman yıllarca kullandığımız birilacın zararlı ya da ölümcül etkileri tespit edi-lip toplatılmaktadır. Yine ABD’de yapılan biraraştırmaya göre kilo vermek için her yıl har-canan para 33 milyon dolardan fazladır.

yapılır. Hormonal bozukluğa bağlı obeziteler-de hormon tedavisi, enerji birikimine bağlıobezitelerde diyet ve sporla tedavi yapılır. An-cak genetik temelli obezitelerde (elbette ki al-tın çilek veremiyoruz) kesin tedavi yoktur.Sadece varolan obezitenin artması ve obezi-teye bağlı ölüm ve ikincil hastalıkların engel-lenmesi amaçlanır. Şunu anlamak gerekiyorki, bilimsel ölçütlerde obezite kavramı ile sos-yal algıda obezite kavramı aynı değildir. Obe-zite gün geçtikçe artmaktadır lakin, zayıflat-ma sektörü obezite sınırını düşürüp sıfır be-den bireyler yaratma çabasıyla ve estetik-gü-zellik kavramını manipüle ederek rant eldeetmeye çalışmaktadır. Bu konuda hayal kırık-lığı yaratacak yöntemlerden kaçınmak ve bi-limsel, profesyonel yardım almak en akılcı tu-tum olacaktır.

10-20 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü

Demokratik Kadın Hareketi(DKH) Galatasaray Lisesiönünde son dönemlerde artankadın katliamlarını ve kadınayönelik şiddeti protesto edenbir basın açıklaması yaptı

Yaşanan gelen kadın katliamları ve dev-letin katliamlara yaklaşımı DKH üyeleritarafından gerçekleştirilen eylemle pro-testo edildi. Galatasaray Lisesi önünetoplanan kadınlar, “Kadınların isyanınıkatlederek yok edemeyeceksiniz katle-dildikçe örgütleneceğiz örgütlendikçegüçleneceğiz”, “Dilşat Aktaş yalnız de-ğildir” yazılı pankartlar açtı. Kadınlar,“Kadınız, şiddetin kölesi olmayacağız”,“Kimsenin namusu değiliz olmayacağız”,“Namus, töre cinayetlerine son”, “Cinsel,ulusal, sınıfsal sömürüye son”, “Ev, iş, aşkölesi olmayacağız” yazılı dövizlerleAyşe Paşalı ve Dilşat Aktaş’ın resimlerinitaşıdı. Açıklama öncesi kadın katliamla-rının giderek arttığı bir dönemde erkekegemen sistemin sözcülüğüne soyunanBaşbakan Erdoğan’ın, kadının kimliğiniyok sayan sözleri teşhir edilerek, kadın-ların mücadelesinin engellenemeyeceğianlatıldı.

Kadınlar erkek egemen zihniyetin saldırıları altında

Yapılan açıklamada erkek egemen bakışaçısının kadınların yaşam hakkını elin-den almaya devam ettiği, kadınların na-mus, aşk, tahrik, boşanma istemi vb. ne-denlerle katledildiği aktarıldı. Erkek ege-men sistemin kadınlara gözdağı vererek‘had’lerini bildirdiği ifade edilen açıkla-mada, sistemin bütün kurumsal yapı-lanmasında kadını yok sayan pratiklerinyaşandığı belirtildi.

Koruma isteyen kadınlar ölüme gönderildiAçıklamada, bile bile ölüme gönderilenkadınlardan Hülya Tazegül’ün 19 Mayıs2011’de ‘koca’sı tarafından boşanmak is-tediği için öldürülmesine, Ayşe Paşalı’nıneski eşi tarafından defalarca tehdit edil-mesine ve koruma istemesine rağmen10 yerinden bıçaklanarak öldürülmesinedeğinildi.

14 Mayıs’ta Büşra Ceylan’ın Hasan Ak-bulut tarafından ‘arkadaşlık teklifini red-dettiği için” bıçaklanarak öldürüldüğü-nün anlatıldığı açıklama sınıflı toplum-larda cinsiyetçi yaklaşımların varlığınıpekiştirerek devam ettirdiği, kadınlarıngeleneksel anlayıştan koparak kendimücadelelerini vermeye başlamalarıylabirlikte erkek egemen zihniyetin kadınayönelik şiddetini daha da örgütlü bir şe-kilde devam ettirdiğinin altı çizildi.

Dilşat Aktaş yalnız değildirBasın açıklamasında, Hopa’da yaşanan

olayları protesto eylemi sonrası polisle-rin saldırısı sonucu kalça kemiği kırılanve felç olma tehlikesi yaşayan HalkevleriMYK üyesi Dilşat Aktaş’ın ülkedeki ‘de-mokrasi’den payını aldığı ifade edildi.Başbakan Erdoğan’ın Dilşat Aktaş’la ilgili,“Kız mıdır kadın mıdır bilemem çıkmışpanzerin üzerine benim polisime saldırı-yor” diyerek kadına bakışını açıkça orta-ya koyduğu belirtildi. Bu yaklaşımın saltErdoğan’a has bir yaklaşım olmadığı dev-letin kadına yönelik bakışının bir yansı-ması olduğu ifadelerinin yer aldığı açıkla-ma erkek egemen sistemin kadının be-deni üzerinden elini çekmediği sözleriyledevam etti.

Örgütlü mücadeleye devam Basın açıklaması şu ifadelerle sona erdi:“Demokratik Kadın Hareketi olarak; ka-dınların katledilerek erkek egemen zihni-yet tarafından yaşam hakkının elindenalınmasına karşı, kadına yönelik her türlüşiddete karşı emekçi kadınlarla bir arayagelip isyanımızı, mücadelemizi büyütece-ğimizi bir kez daha ilan ediyoruz. Emeği-mize ve geleceğimize sahip çıkmak içintüm kadınları sokağa, mücadeleye, örgüt-lenmeye çağırıyoruz. “ Basın açıklamasısırasında sık sık “Cinsiyetçi devlet hesapverecek”, “Emeğimiz bedenimiz kimliği-miz bizimdir”, “Emekçi kadınlar yalnız de-ğildir”, “İşkenceci polis hesap verecek”,“Yaşasın örgütlü mücadelemiz” sloganla-rı atıldı.

Kadın katliamları protesto edildi

Kadın katliamlarını“tesadüf”olarak gören ve katliamlarımeşrulaştıran zihniyet, AdanaKadın Platformu tarafındanprotesto edildi.

ADANA- Devletin yasalarıyla “güvence”altına alınarak meşrulaşan kadınlara yö-nelik taciz, tecavüz ve şiddet Adana Ka-dın Platformu tarafından basın açıkla-masıyla protesto edildi. Erkek arkadaşıMalik En tarafından “Seni Adana’nınMünevver’i yapacağım” diyerek katledi-

len Tuğçe Anlaş’ın davası özgülünde biraraya gelen kadınlar, kadın katliamınıkoruyan zihniyeti kınadılar. “Siyahtan beyaza, ölümden yaşama, ci-nayetlere karşı kadınlar isyanda” pan-kartı arkasında İnönü Parkı’nda topla-nan kadınlar katliamları protesto ederekbir basın açıklaması gerçekleştirdiler.Platform adına gerçekleştirilen basınaçıklamasında 29 Kasım 2009 tarihinde28 yerinden bıçaklanıp boğazı kesilereköldürülen 20 yaşındaki Tuğçe Anlaş’ınduruşmasının Adana 5. Ağır Ceza Mah-kemesi’nde görüldüğü belirtilerek, KadınPlatformu olarak davanın takipçisi olun-

duğu ifade edildi.Basın açıklamasında, nisan ve mayıs ay-larında kadına yönelik şiddetin “verileri”sayısal olarak ifade edilerek “Nisan vemayıs aylarında yine onlarca kadın kat-ledildi, tacize, tecavüze şiddete maruzkaldı. Adana Kadın Platformu olarak birkez daha diyoruz ki kapitalizme ve erkekegemenliğe karşı; cinsiyetçiliğin, şidde-tin, sömürünün, tacizin, tecavüzün tümizlerini yeryüzünden silene kadar müca-delemize devam edeceğiz” denildi.DHF’nin de destek verdiği basın açıkla-ması atılan sloganların ardından sonaerdi.

‘Tesadüf’ler protesto edildi!

14-15_Layout 2 6/10/11 1:52 PM Page 2

Page 16: 10-20 Haziran 2011

Halkın Günlüğü 10-20 HAZİRAN 2011güncel yorum 16

Kürt ulusal sorunu ekseninde son 4 ay içeri-sinde yaşanan gelişmeler, 12 Haziran onunda ötesinde 15 Haziran’da bir eşik seviyesinegelecek gibi gözüküyor. Bu yıl 15 Şubat’taPKK lideri Abdullah Öcalan’ın ülkeye getiril-mesinin yıldönümü nedeniyle, Kürt hareke-tinin demokratik alanda başlattığı eylemdalgası, hiç durmadan devam etti. 15 Şubatprotesto gösterileriyle başlayan süreç, De-mokratik Toplum Kongresi (DTK) ve BDP’ninbaşlattığı “sivil itaatsizlik” eylemleri, “demo-kratik çözüm çadırları” ve “sivil cuma na-mazları” ile bu güne kadar geldi. Yüksek Se-çim Kurulu (YSK)’nun Emek, Demokrasi veÖzgürlük Bloğu’nun bağımsız adaylarınıveto etmesiyle, sokaktaki eylemler adeta birzirve yaptı ve bu eylem dalgası YSK’nın geriadım atmasını beraberinde getirdi. Son 4 ay-lık süreç içerisinde Kürt ulusal sorunununçözümü için Kürt siyasal hareketinin başlat-tığı eylemler, Kuzey Kürdistan’da sokaktakiinsanların deyimiyle, “nefes alınmayan” birdönem olarak işledi ve seçim süreci ile bir-likte devam ediyor. Bu nefes alınmayan sü-reçte Türk egemenleri de baskıları iyice art-tırarak, Kürt siyasal hareketine cevap veri-yor. Geliştirilen eylemler dalgasına polis şid-deti arttırılarak yanıt veriliyor. YüzlerceKürt, bu polis saldırılarında gözaltına alını-yor, sokakta işkence görüyor ve tutuklanı-yor. Polis kurşunları ile yaşamını yitiren si-viller ise, söz konusu baskı ve saldırılarındozunu ortaya koyuyor.Yargıtay tarafından eski davası onaylananHatip Dicle’nin adaylığı seçimlere üç gün kalatehlikeye düşmüş durumda. Henüz netleş-memekle birlikte eğer YSK tarafından onay-lanır ise Hatip Dicle aday olmayacak. Gözaltı,tutuklama, halkın üzerine ateş açma, karala-ma ve ithamlarla BDP’ye yıpratmaya çalışandevlet ve onun iktidar sözcüleri, bu kez de“hukuka üstünlük” payesiyle yargı güçleriniharekete geçirerek Kürt adayları saf dışı et-meye çalışıyor.Demokratik eylemlere ve bağımsız Kürtadaylara dönük gerçekleştirilen saldırı dal-gası özet olarak bu şekilde iken, diğer alandaise Türk ordusu, ateşkes durumunda olan

HPG gerillalarına yönelik büyük çaplı veyüksek teknik imkânları kullanarak imhaoperasyonları düzenliyor. Söz konusu buimha operasyonlarında ve çıkan çatışmalar-da sadece son iki ay içerisinde 30 civarındaHPG gerillası yaşamını yitirdi. Bu yaşananlarüzerinden Kürt ulusal hareketine dönük sal-dırıların asıl nedenine inmek gerekiyor. Öyleki, devletin, İmralı’da PKK lideri AbdullahÖcalan ile görüşmeler gerçekleştirirken, dı-şarıda her alana dönük saldırılarının neden-leri üzerinde durmak gerekiyor.

Fiili özerklik inşasıKürt ulusal hareketi, son 11 yıllık süreç içeri-sinde (Abdullah Öcalan’ın ülkeye getirilmesiile birlikte) Kürt sorununun çözüleceği nok-tasında gerek uluslararası güçler gerekse2002’den sonra AKP ile birlikte sorununparlamentoda çözüleceği noktasında birbeklenti içerisindeydi. Bu beklenti ile Kürthareketi tarafından yürütülen siyasal süreç,özellikle 2007 genel seçimlerinde AKP’yeolumlu bir misyon biçilmesini beraberindegetirdi. AKP’nin devlet ve emperyalistlerdenbağımsız olarak sorunu çözebileceği algısıKürt halkının AKP’ye eğilim göstermesineneden oldu. Ve AKP, 2007 seçimlerindeKürtlerden büyük bir destek aldı. Ama geli-nen aşamada Kürt hareketi, AKP nezdindedevletin, sorunu çözmekten çok Kürt ulusalhareketini oyalayarak uzun vadede hareketimarjinalize etmeyi hedeflediğini gördü. VeKürt ulusal hareketi tarafından “sorunu çöz-mezseniz biz fiili olarak bu işi çözeriz” politi-kası, yapılan görüşmelere rağmen devreyesokuldu. Bu politikanın devreye sokulmasıile birlikte, AKP’nin ve devletin elindeki koz-lar, halkın geniş eylem dalgası ile Türk ege-menlerinin elinden alınmış oldu. En azındanaçık yürüyen politikalarda göze çarpan esasunsur bu. AKP üzerinden devletin, sorunuçözmekten çok muhataplığı sadece oyalamataktiği olarak gören anlayışı, Kürt ulusal ha-reketi açısından görülmüş durumda ve ge-liştirilen eylemler bu farkındalığın sonucuolarak ortaya kondu. Gerek PKK’nin silahlımerkezi olan Kandil’den yapılan açıklamalarve gerek İmralı’dan yapılan 15 Haziran’a dö-

nük açıklamalar, yeni sürecin işaretleriniveriyor. Yeni süreçte temel olarak belirlenenpolitika şu: “Devlet, sorunu uzlaşma ve par-lamento ile çözmezse, 4’üncü aşama olaraknitelendirilen devrimci halk savaşının geliş-tirilmesi ve fiili olarak demokratik özerkliğininşası.”Bu anlayış ile 15 Haziran’a gelinmeden AmedKent Konseyi başta olmak üzere birçok kentve ilçelerde “Demokratik özerkliğin inşasınıhızlandırma” çalışmalarına yönelik açıkla-malar yapıldı. Bu açıklamalar ile birliktedevlet tarafından “Çözüm yeri parlamento-dur” yönlü açıklamalar da peşi sıra geldi.Devletin açıklamalarının yanı sıra Kürt ulusalhareketi, Kürt ulusal birliği noktasında dabelki tarihinin en geniş birlikteliğini -görünenkısmıyla- sağlama çalışmaları yürütüyor vebunu büyük oranda sağlamış gibi gözüküyor.Kürt ulusal birliği konusunda sonbaharda 4parçadaki Kürtlerin katılımıyla yapılmasıplanlanan Kürt Ulusal Konferansı, bu konudaKürtler açısından çok önemli bir hava yarat-mış durumda. Öyle ki, yoksul Kürtünden,zenginine, toprak ağasına ve farklı ideolojikbakış açısına sahip Kürtlere kadar, kararolumlu karşılanıyor. Kürtlerin Ulusal Birli-ği’nin bütün Kürtler açısından çok önemli ol-duğu yorumları yapılıyor.

AKP’nin hüsran mitingleri,BDP’nin çıkışı Bütün bu yaşananlar üzerine elbette söyle-necek çok şey, üzerinde durulması gerekenbirçok nokta var. Ama Kuzey Kürdistan’dagözüken; AKP’ye dair umutların tükendiği-dir. Bu beraberinde devlete karşı güvensizlikolarak da adlandırılabilir. Bunun en somutörneği ise, AKP tarafından Hakkari’de veAmed’de gerçekleştirilen mitingler. TayyipErdoğan’ı çok kızdıran Hakkari mitingininardından Kuzey Kürdistan’ın merkezi Amedmitingi de AKP açısından bir hüsran olaraknitelendirilebilir. Bindirme kıtalarla Amed’eçevre illerden onlarca araç ile insan taşın-masına rağmen miting alanı polis ve özeltimler hesaba koyulsa dahi 20 bini bulamadı.Ve AKP’nin Kürdistan’da bazı aşiret ağalarıhariç tamamen kendi cemaat kadroları de-

nen isimleri milletvekili adayı göstermesi dehalk açısından bir başka kırılmayı berabe-rinde getirmiş durumda. Öyle ki, Amed’dedevlet ile sürekli olarak çıkar birlikteliğindeolan Ensarioğlu aşiretinin bağımsız adayı,yine Urfa’da İzol aşiretinden Zülfikar İzol daAKP’nin oy kaybetmesine neden olacak gibigözüküyor. AKP açısından durum bu şekilde iken, Kürthareketi açısından ise tersi bir durum sözkonusudur. Kürt hareketi, 2007 seçimlerininçok fazla üzerinde bir oy alma ve adayları2’ye katlama motivasyonu ile çalışmalarınıyürütüyor. Bu gerçeklik bütün mitinglerdekendisini gösteriyor. Öyle ki, yıllardır devlettarafından kullanılan korucular dahi Emek,Demokrasi ve Özgürlük Bloku adaylarınıAKP’nin adaylarından daha kitlesel olarakköylerinde karşılıyor. Halk desteğinin kitle-selleştiğini ve halktaki devlet korkusununkırıldığını çok iyi gören Kürt ulusal hareketi,Kürdistan’daki mitinglerinde daha gözü karaçıkışlar yapabiliyor. Bu gerçekliğin ve yaşa-nan sürecin finalini, 12 Haziran veya ulusalhareketin ifadesiyle 15 Haziran’da İmralı’dayapılacak olan açıklama belirleyecek. Bölge-deki asıl beklenti 12 Haziran’ı güçlü bir şekil-de geçmek ve 15 Haziran’da Kürt siyasal ha-reketinin temsilcilerinin deyimiyle, “asıl ka-rarlaşmayı” sağlamak. Yani Kürtlerin bu sü-reçte asıl beklediği tarih 12 Haziran’dan öte15 Haziran’da yapılacak olan açıklama. Se-çim için yapılan bütün çalışmalar, 15 Hazi-ran’da Abdullah Öcalan’ın elini güçlendir-mek gayesi ile yapılıyor. Bu amaçla Emek,Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nun 4 Hazi-ran’da Amed’de gerçekleştirdiği mitingde100 binin üzerinde kitleye seslenen BDP EşGenel Başkanı Filiz Koçali’nin söylediği “Yademokratik özerkliği kabul edecekler ya daikili yönetimi biz kendimiz inşa edeceğiz”açıklaması, boşa söylenen bir söz değil. Bugerçeklik içerisinde birçok dengenin olduğu,son 11 yılda çok fazla dur-kalkların yaşandı-ğı Kürt ulusal sorununda, bir eşiğin üzerindeduruluyor. Kürt siyasal hareketi ve ona gö-nül vermiş Kürt halkının büyük bir kesimi,artık bu eşikteki dengenin bozulmasını isti-yor. Çünkü denge bozulmazsa yakalanan si-yasal ve kitlesel başarının eriyeceğinin far-kındalar. Bütün yaşananlara ve devletinsertleşmesine bakıldığında bu dur-kalk du-rumu 15 Haziran’da bozulacak. Ama bununhangi yönde bozulacağını ise, 15 Haziransonrası yaşananlar gösterecek. “Ya tama-men savaş ya da barış (!)” denen sözün yan-sımasını Amed sokaklarında görmek müm-kün.

Kürt ulusal haareketi yeni dö-neme elini güçlendirerek gir-meyi hedefliyor. Devletin saldı-rıları ise bu durumu zayıflatma-ya ve BDP ile Kürtler arasındaçatlak oluşturmaya yönelik.Ulusal hareketin varlığını teditetmeye ve tasfiyeye dönük ya-pılan saldırılar, Kürt ulusal güç-lerinin demokratik zemindeyapılan eylemlerine çarpıyor.

Dengenin bozulacağı eşik

16-17_Layout 2 6/10/11 2:52 PM Page 1

Page 17: 10-20 Haziran 2011

Seçim meydanları, AKP’sin-den CHP’sine, MHP’sinden bil-cümle düzen partilerine deksahte vaatler, içi boş özgürlükve demokrasi vaazlarıylayankılanırken; ülkemizin ger-çekleri emekçileri ve ezilenle-ri vurmaya devam ediyor

Artvin’in Hopa İlçesi’nde AKP mitingi-nin yapıldığı sırada AKP’yi protestoeden kitleye polis saldırmış, Metin Lo-kumcu yaşamını yitirirken onlarca kişide yaralanmış ve birçok kişi gözaltınaalınmıştı.

Demokratik Haklar Federasyonu (DHF)konu ile ilgili yaptığı açıklamada, devletsaldırılarının artarak devam ettiğini vetahammülsüzlüğün üst noktaya çıktı-ğını vurgulayarak, şu ifadelere yer ver-di: “Hopa’da ev ve kurum baskınlarıdevam ederken, ilçenin çevre il, ilçe veköylerle olan irtibatının koparıldığı vehatta telefon hatlarının dahi kesildiğibilgisi geliyor.

Devlet, Hopalıların, Metin hocanın ce-nazesine katılacak olmalarından dahikorkuyor, saldırıyor. AKP hükümeti vekonuşmasını yapamayan, Hopa’ya gi-remeyen Erdoğan da Hopalılardan inti-kam almaya çalışıyor.

İstanbul ve Ankara’da ise, devlet terö-rünü protesto eden devrimcilere,emekçilere azgınca saldıran polis, bir-çok kişiyi sokak ortasında dövüyor, iş-

kence ediyor, gaz bombası atıyor”. Seçim meydanlarında demokrasi nu-tukları atanların bo çeşitli vaat dağı-tanların sahtekar tutumun pratikteorataya serildiğine değinilen açıklama-nın devamında şunlar aktarıldı: “İfadeözgürlüğü, düşünce özgürlüğü, örgüt-lenme özgürlüğü, hak talep etme öz-

gürlüğü… Hepsinin koca bir aldatmacaolduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.Metin hocayı katledenler, Hopa’yı ablu-kaya alanlar, bir protesto gösterisinedahi kurşunla, bombayla cevap veren-ler; dünden bugüne bu ülkeyi emper-yalistlere satanlar; işçiye, köylüye,emekçiye, ezilene azgın bir zorbalık ve

sömürü düzenini dayatanlardır! Demo-kratik Haklar Federasyonu, devlet ta-rafından katledilen ÖDP üyesi Metinhoca şahsında, tüm devrimci ve demo-kratik halk güçleriyle birlikte devlet te-rörüne karşı devrimci dayanışmayı veortak mücadeleyi yükseltme kararlılı-ğını yineler!”

Devlet terörü azgınca sürüyor

trafıma bakıyorum…Eski yol arkadaşlarındabir heyecan bir heyecan,sormayın.Aramızda şakayla karışık

muhabbetlerin muhtevası aynen şu şe-kilde: Efendim, Fukuşima’da berhava olannükleer santraldan sızan radyasyonhem havaya hem de denize karışmış. Boş ver! Kimin umurunda? Aynı santraldan Mersin Körfezi’ne deyapılmak isteniyormuş. Boş ver! Kimin umurunda?Peki, bir milyon metre karede yaşan-makta olan Arap isyanları? Geç kardeşim, geç. Bizi ne ilgilendirir?Hem bu Araplar, Sünni değiller mi? Hero,Arap’tan devrimci mi olur? Tunus’ta, Mı-

sır’da ve şimdi de Yemen’de diktatörlerdevrilmişmiş. Bize ne? Devrilmiş de neolmuş? İktidara gelen Maoist var mı kir-ve? Kürdistan’da PKK-BDP ekseninde haklıtalepler yükselirken, özerklik ve anadildeeğitim için mücadele verilirken, “emper-yalizmin oyunu” Arap isyanları da neyinnesi?Olsun kardeşim. Türkiye’nin 800 küsürkm. ortak sınırı olan yanı başındaki Su-riye’de kitleler kudursunlar. Robert Fiskdenilen gazeteci TSK’nın Suriye için gizlitampon planları olduğunu iddia etsin… Tam meclise Ferhat’ı, Sırrı’yı ya da Tur-gut’u yollayacakken bu gibi “bizim halkgerçekliğinden uzak”(?) haberlerin neönemi var?Efendim? Ömer Taşpınar, Cengiz Çandar,Avni Özgürel gibi yazarlar, 13 Haziran’dan

sonra, AKP, CHP, BDP’nin bir ihtimal ba-rajı geçerse MHP ile birlikte, öncelikleKürt meselesine çözüm getiren bir ana-yasa yapacağını mı söylüyorlar? Türki-ye’nin görevinin Arap yangınını söndürüp,örnek model olmasını mı öneriyorlar?Yahu, sen esas konuya gel! HüseyinAygün, demokrattı. Nasıl oldu da faşistCHP’den aday oldu? Devrimin kalesi olanDersim’de, Kamer Genç nasıl zaten “ban-ko” oluyor? Şimdi geriye kaldı bir vekillik.Ferhat mı Hüseyin mi? Sevilay Yükselir’inbile kendisine dert ettiği şu Dersim’inonuru ne olacak? Ne?“İnsanlar, ahlaki, dini, politik ve sosyaldemeçlerin, bildirilerin ve vahitlerin ar-kasında şu ya da bu sınıfın çıkarlarınıgörmeyi öğrenmedikçe, politikada oldumolası başkalarının ve kendilerinin alda-

tılmış safdil kurbanları olmuşlar ve ola-caklardır. Reform ve ıslahat taraftarlarıeski rejimin savunucularınca aldatıla-caklardır: ta ki, her eski kurumun, nekadar barbar ve çürümüş görünürse gö-rünsün, şu ya da bu egemen sınıfıngüçlerince desteklendiğini anlayıncayadek. Ve bu sınıfların direncini kırmakiçin tek bir yol vardır; eskiyi silip süpür-meye ve yeniyi yaratmaya muktedir vesosyal durumları bakımından buna zo-runlu güçleri çevremizdeki toplumuniçinde bulmak ve sonra da bunları mü-cadele için eğitmek ve örgütlemek.” Lenin mi söylemiş? O kim, yahu? Mazgirtli mi yoksa Ovacıklı mı?Kureyşanlı mı yoksa Demenanlı mı?Tüm bunların 12 Haziran seçimleriylene alakası var?

ETUHAF SORULAR

ELEŞTİRİ SİLAHI ≫ emrah cilasun

10-20 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü güncel haber 17f

16-17_Layout 2 6/10/11 2:52 PM Page 2

Page 18: 10-20 Haziran 2011

Halkın Günlüğü 10-20 HAZİRAN 2011analiz18

G-8 zirvesiyle son hali verilenve G-20’de kabulü istenecekolan proje ile Ortadoğu ve Ku-zey Afrika yeni bir düzenle-menin eşiğinde. Halkın devir-diği diktatörlükler, emperya-lizme biat edecek yeni iktidar-larla devşirilecek

Geçtiğimiz günlerde toplanan ve esas günde-mini Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerindeyaşanan gelişmeler olan G-8 zirvesinde böl-geye yönelik planlamalar gözden geçirilereksüreci eksiksiz tamamlama üzerinde durul-du. Muhtemeldir ki G-20 zirvesinde de bu du-rum daha geniş bir blok tarafından onaylana-rak kabulu gerçekleşecek. Bölgede cereyaneden olayların son izlenimlerine bir göz attı-ğımızda bu sürecin hassasiyetleri biraz dahagöze çarpacaktır. Halkın, kitleler halinde isyan ederek yıktığıdiktatörler, yeni uşak iktidarların tesisiyledoldurulacak ve böylelikle bu ülkelerdeki te-sisat tamamlanmış olacak. Şimdi ise eksikkalan işler tamamlanıp işin bir yanı ile diplo-matik, diğer yönüyle de askeri ayağı tamam-lanmaya çalışılıyor. Olan oldu tabii. Şimdi her-kes rolünü yeniden oynamalı. 23 yıllık Bin Ali’den sonra pastadan pay kap-ma arzusuyla avuçlarını okşayanlar, kendile-rine Türk devletini örnek alacaklarını dille-rinden düşürmüyorlar. Ve tabiiki en önemliside ılımlı İslam modelini dillerinden düşürme-yenler ta başından beri suyun başında.

Kazanan kim olacak Şimdilerde ABD’nin İslam dininin hakim ol-duğu bölgeye biçtiği demokrasi modeli, ılımlıİslam modelidir. Soğuk savaş döneminde“komünist” rakiplerine karşı yeşil kuşak pro-jesi kapsamında beslediği radikal İslamcı akı-mın yerine ‘90’lardan sonra değişen yeni du-rumla beraber ılımlı İslam gömleğini giydir-meye çalışıyor.Tunus’ta suların durulduğu söylense de halasokaklarda insanlar öldürülmeye devam edi-yor. Bu da getirilecek olan ‘demokrasinin’sancıları olsa gerek!

Kaddafi diktatörlüğünün sonuKaddafi’nin kendi halkına saldırmasını baha-ne eden emperyalistler bu ülkeye hava saldı-rılarıyla müdahale ettiğinde, bu müdahaleninyalnızca hava saldırılarıyla sınırlı olacağı be-lirtilmişti. Ancak görünen o ki bu müdahaleaçık işgale dönüşecek. Kaddafi’yi yenidendüzenleyerek yola devam etme durumu orta-dan kalkmış gibi görünüyor.

Bunun ilk sinyallerini, emperyalizmin savaşmakinası olan NATO, kara operasyonu aracıolarak kullandığı helikopterleri devreye so-karak verdi.

Bu kanlı oyunun bedelini halk ödese de, ha-sadını burada da yerli işbirlikçileriyle beraberişin başında olan emperyalistler toplayacak.

Esad’ı genel af kurtarabilecek mi?BOP’un fırtınası Suriye’yi sarmalamaya baş-ladığından buyana, BAAS diktatörlüğü veonun başındaki Beşar Esad, havuç ve sopapolitikasını uygulaya geldi. Ancak gelinenaşamada pek de bir işe yaradığı söylenemez.Son iki aydır isyanların yaşandığı Suriye’de,devlet başkanı Esad 31 Mayıs 2011 tarihinekadar işlenen suçları kapsayan genel af ilanetti. Peki bu adım Esad’ı kurtarabilecek mi? Ancak tüm çabalarına rağmen, Esad’ın buhavuç politikasının da tutmadığı görülüyor.Zira aynı gün Suriye’nin Hama kentindecuma namazı sonrasında düzenlenen göste-riye katılan 50 bini aşkın göstericinin üzeri-ne ateş açıldı. Suriye’de iki aydır devam edenmuhalif gösterilerde yaklaşık bin kişinin ha-yatını kaybettiği belirtiliyor. ‘Muhalifler’ deartık pasif mücadeleyle birlikte silahlı eyle-me başlama sinyalleri veriyor. Suriye sını-rında muhalifler tarafından kurulan pusuda120 polisin öldürüldüğü söyleniyor.Öte yandan değişim isteyen Suriyeli muha-lifler ise, genel affı yeterli bulmadı. Zira onla-rın amacı başından belli, BAAS ya da Esad’ıngitmesi ve BAAS’ın yeniden düzenlenmesi,tabii BOP’un sahibinin yani ABD emperya-lizminin çıkarları doğrultusunda.Esad ve tabiiki BAAS diktatörlüğü iktidarınıkorumak için manevralar yaparken Esad’ınsevgili dostu BOP’un Eş Başkanı R.T. Erdo-ğan, görevi geregi Esad’ın kuyusunu kazma-ya çalış(ıyor)anlara ev sahipliği yapıyor.

“Değişim İçin Suriye Konferansı” çerçeve-sinde Antalya Falez Otel’de bir araya gelenSuriyeli muhalif siyasetçi, akademisyen, işa-damı, gazeteci-yazar ve aşiret liderleri (sizbunlara BOP’un memurları deyin) konferan-sın açılış resepsiyonunda, aldıkları af habe-rini sloganlar atarak protesto etti. Esad’ınçırpınışları onu korumaya yetmeyecek gibigörünüyor. Çünkü bu kin şahsi değil tama-mıyla mevsimsel. Bugün ABD emperyalizmibu bölgede kendi çıkarları doğrultusundayeni bir düzenlemeye gidiyor. BAAS dikta-törlüğünün bu yeni düzenleme içerisindeyerinin olmayacağına karar vermiş. Burayada ılımlı İslam demokrasisini getirecek anla-şılan. Konferansın deklarasyonunda bunaözel hassasiyet gösterildiği görülüyor. Suri-ye’nin Fetullah Gülen’i olan Kanada’dakiMüslüman Kardeşler grubunun liderlerin-den Molham el Drobi, Suriye’de Türkiye’de-kinin benzeri bir sistem istediklerini belirte-rek ülkenin kaderini seçimlerin tayin etmesigerektiğini ifade etti.

Salih de Mübarek gibi seyiplene-cek anlaşılanMısır’da şu anda sular durulmuş görünse de,Yemen için aynı şeyleri söyleyemeyiz. ZiraMısır’da amaca ulaşılmış görünüyor. Halkınrahatsızlığını ve öfkesini gidermek ve yenidüzenlemeyi yapmak için Mübarek’in gitmesiyetti gibi görünüyor.Yemen’de son saldırılarda devlet başkanı da-hil birçok üst düzey yönetici yaralandı. Nesaldırıyı yapanlar halk güçleri ne de saldırıyauğrayanlar halkın temsilcileridir. Yemen’deyaşananların özü ise; iktidar için çatışan güç-ler ve inançsal aidiyetlerinden dolayı kullanı-lan halklar. Yani tepişen filler ve ezilen çi-menler, diye tarif edebiliriz. Yemen’in değişmez lideri Ali Abdullah Salihde Mübarek gibi ABD yanlısı bir diktatördür.Bugüne kadar Şii toplumunun üzerinde kendiçıkarları için etkili olmaya çalışan İran’a karşıABD’nin çıkarlarının bekçiliğini yapmış sadıkbir uşaktır. Ancak tüm bu gerçekliklere rağ-men istemeden de olsa, ihtiyaçlardan kay-

Kuzey Afrika ve Ortadoğu

Yunan halkı, hükümetin bütçe ke-sintilerine yol açacak olan IMF veAB planını meclisten geçirmesinekarşı Ekonomi Bakanlığı binasınıele geçirdi. Hükümeti emekçilerihedef alan politikadan vazgeçme-ye çağırdı

Yunan hükümeti geçtiğimiz günlerde emper-yalist kurumlar olan AB, Avrupa Merkez Ban-kası (ECB) ve IMF’den oluşan Troyka ile yürüt-tüğü müzakerelerin ardından anlaşarak 12milyar euroluk 5’inci taksidi de aldı. Yunan hal-kını ve ülkeyi emperyalist tekellere daha daborçlandırarak ülkede yaşanan yıkımları de-rinleştiren Yunan hükümeti, emperyalist te-

kellerle yaptığı anlaşma karşılığında; devletmemurlarının işten çıkarılması, devlet kurum-larının kapatılması, vergi muafiyetinin kaldırıl-ması, gayrimenkul vergilerinin artırılması vb.ekonomi-politikaları hayata geçirecek. Yunan hakim sınıfları, AB ve IMF ile yaptığı 110milyar euroluk “kurtarma” paketinin ardından65 milyar euroluk yeni bir kredi için temaslarabaşladı bile.

Öfke büyüyor2015 yılına kadar “ilave önlemler” ve 50 milyareuroluk hızlı özelleştirme şartına bağlanankredi, yıllardır “kemer sıkma” politikalarıylaoyalanan işçi ve emekçilerin sırtına yükleni-yor. Özelleştirmelerden, ağır vergilendirmeleredek yeni saldırılarla yüz yüze kalan Yunan hal-kının öfkesi, ülke genelinde başlattığı eylem-

lerle büyüyerek sokaklara taştı. Günlerdir hükümetin ekonomi-politikalarınakarşı sokakta eylemde olan Yunan halkı, hükü-metin bütçe kesintilerine yol açacak olan IMFve AB planını meclisten geçirmesine karşı Eko-nomi Bakanlığı binasını ele geçirdi. Halk, bina-nın çatısından tüm Yunanistan halkını genelgreve çağıran pankart astı. Yunan halkı, hükü-metin bütçe kesintilerine karşı ekonomik kri-zin faturasını ödemek istemediğini belirtiyor.Günlerdir Yunanistan’ın birçok şehrinde, mer-kezi alanlarda yapılan gösteriler giderek büyü-dü. Başkent Atina’da meclisin bulunduğu Sin-tagma Meydanı’nda geçtiğimiz günlerde yapı-lan mitinge yüz bini aşkın kişi katıldı.

Alanlardan ayrılmayacağızÜlkede uygulanan yıkım politikalarına karşıalanlara çıkan halk, hükümetin istifa etmesini,

Yunanhalkınınöfkesialanlarataştı

18-19_Layout 2 6/10/11 1:56 PM Page 1

Page 19: 10-20 Haziran 2011

19dünya

ürcistan’da “Gül Devri-mi” ile 2004’de iktidaragetirilen Cumhurbaş-kanı Mihail Saakaşvili’yekarşı bu kez “GümüşDevrimi” başladı.

2013’deki Cumhurbaşkanlığı seçimleriöncesi meydanlara çıkan kardeş Gürcühalkı Saakaşvili’nin yolsuzluk yaptığını,otoriter-totaliter bir rejim kurduğunu söy-leyerek istifa etmesini istiyor. 2007 se-nesinde de daha kitlesel olarak meydanlaraçıkan Gürcü halkının isyan ateşi, 2008’deSaakaşvili’nin G.Osetya’ya saldırması veRusya’nın işgali ile sönmüştü.Bağımsızlığına kavuşmasından bu yanageçen 20 senede Gürcistan’da, kitleselgösteriler aracılığıyla iktidar değişimineneden olan iki büyük olay yaşandı. Bi-rincisi 1992’de Megrel-Laz Gamsakhur-dia’nın Rusya, ikincisi ise 2003 yılındaEduard Sevardnadze’nin ABD operasyonuile iktidardan uzaklaştırılmasıdır. 2003’deABD destekli “Gül Devrimi” ile iktidaragetirilen Saakaşvili, demokratik bir rejimkurduğunu iddia etmesine rağmen kendiçapında bir dikta kurup siyasi rakiplerinifarklı suçlamalarla tasfiye ederek bu-günlere kadar gelebildi. Savunma veEkonomi Bakanı Iraklı Okruaşvili’nin tu-tuklanıp tasfiyesi, eski Başbakan ZurabJvania’nın gaz zehirlenmesiyle katledil-mesi, muhalif iş adamı Badri Patarkat-sishvili’nin Londra’da şüpheli ölümüörnek olarak sayılabilir.Gürcistan’ın önemi ve sorunlarıGürcistan gerek ABD ve gerekse Rusyaiçin asla ihmal edilmemesi gereken Kaf-kasya’nın jeopolitik tablosunun önemliaktörlerinden biridir. Uzun yıllar ABDbaşkanının güvenlik danışmanlığını ya-pan Brzezinski’nin ifadesiyle Kafkasya,Orta Asya’ya açılan şişenin mantarıdır.G.Kafkasya’nın Rusya’nın nüfuz alanın-dan çıkıp Amerika’nın etki alanına girmesiABD’nin hem Rusya’yı kuzeye doğru ite-rek G.Kafkasya’daki enerji yollarının gü-venliğini sağlaması hem de burayı Af-ganistan ile birlikte Orta Asya’ya yönelikbir sıçrama tahtası olarak kullanmasıdemektir. Gürcistan, ABD elebaşılığındakiemperyalizmin Rusya’ya yönelik olarakBaltık’tan başlayıp Polonya, Romanya,Bulgaristan, Türkiye’ye kadar devameden güney kuşatmasında İran ile birlikteeksik kalan halkadır. ABD’nin bölgeyeyerleşmesi halinde İran ve Ortadoğu’yudaha kolay kontrol edeceği mutlaktır.Rusya açısından ise Kafkasya yumuşakkarındır. Güneye doğru sıcak denizlerinönünü açma, yakın çevresinin güvenliğinisağlayabilmek ve daha da önemlisi enerjizengini Hazar ve Orta Asya’nın ABD’yekaptırılmaması için, Gürcistan mutlakastratejik olarak kontrol altına alınmakzorundadır.Gürcistan Kafkasya’nın jeopolitik tablo-sunda önemli oyunculardan olmakla be-raber önemli sorunlarla da malul bir ül-kedir. “Dondurulmuş Sorunlar” olaraktanımlanan Abhazya, ve G.Osetya’dakisorunlara ilaveten Ermeni ve Azeri Türk-lerin muhtariyet talepleri, Ahıska Türk-lerinin geri dönüş sorunu, Megrel etniksorunu başını ağrıtmaya adaydır. Güçlübir kurumsallaşmış devlet geleneğininolmaması, etnik çeşitliliği ve Büyük Gür-cistan hayali ile çizilen suni harita gele-

cekte Gürcistan’ı sıkıntıya sokabilecek-tır.Gürcistan’ın sorunlarını bulunduğu coğ-rafyanın sorunlarından ayrı değerlen-dirmek mümkün değildir. Bu coğrafyada3 tanınmış ülke (Gürcistan-Azerbaycan-Ermenistan), 3’ü de hukuken tanınmamışülke (G.Osetya-Abhazya-Dağlık Karabağ)bulunuyor. Bölgenin güvenliği açısındanişbirliği önemli olmasına rağmen bu dev-letlerin çıkarları tam tersine çatışmakta.İşbirliğinin oluşmaması emperyalistamaçlar peşinde koşan yayılmacı dışgüçlerin Kafkasya’da iç ve dış ilişkilerietkileme gücünü artırıyor. Kafkasya’daçatışan ulusal çıkarların yanı sıra güçlüolmayan devlet gelenekleri de iç ve dışsorunların çözümünde bölge ülkelerinibölge dışı güçlerle işbirliğine yönlendir-mektedir. Bilindiği gibi bölgenin ekonomikve politik ilişkilerinin, Karadeniz, Kafkasya,Ortadoğu, Orta Asya’nın oluşturduğumakro bölgesel gelişmeler açısından sonderece stratejik bir önemi vardır. BölgeRusya, ABD, AB, Çin, Hindistan, İran, Tür-kiye gibi devletlerin ilgi odağındadır. ABDbölgeyi Büyük Ortadoğu Projesi, RusyaYakın Çevre doktrini, İran Arka Bahçepolitikası, Hindistan ise Asya Enerji Birliğiçerçevesinde değerlendiriyor. Bunun yanısıra 11 Eylül sonrası Orta Asya jeopoli-tiğinde yaşanan değişiklikler de GüneyKafkasya’yı ABD’nin daha da ilgi odağınasokmuştur.ABD’nin yeni tetikçisiKaradeniz ile Hazar arasında köprü ko-numunda olan ve bu niteliğiyle de stra-tejik öneme sahip Gürcistan’da hem yö-netim hem de muhalefet NATO üyeli-ğinden yana eğilim gösteriyor. Bu bağ-lamda, Gürcistan’da 2015’e kadar 2 kara,1 deniz üssü kuracak ABD askeri varlığıNATO faaliyetleri çerçevesinde sürekliartmakta ve fonksiyonel hale geliyor.ABD ve İsrail askeri personeli halenGürcistan silahlı kuvvetlerinin NATOstandartlarında kuruluşu için eğitim ver-mektedir. Gürcistan’ın olası NATO üyeliğibu ülkeyi ABD’nin militan bir ön karakoluve hatta harekat üssü haline getirecektir.Türkiye’nin jeopolitik yaşam alanındabulunan ve stratejik ortak gibi görünenGürcistan’ın NATO üyeliği Türkiye açı-sından da büyük sorunlar doğuracaktır.Bulgaristan ve Romanya’dan sonra Gür-cistan’ın da ABD’nin güdümüne girmesihalinde Karadeniz’deki politik ve askeridengeler değişecek, sonu savaşa kadargidebilecek çok tehlikeli gelişmeler ortayaçıkabilecektir.Gürcistan’ın asimilasyoncu ve inkarcıpolitikalarını devam ettirmesi, ABD ta-şeronluğunda ısrar etmesi halinde etniksorunları nedeniyle Rusya’nın son sa-vaşta olduğu gibi onu daha da zor du-rumda bırakması muhtemeldir. Gürcis-tan’ın bağımsız kimliğini ve toprak bü-tünlüğünü muhafaza edebilmesi Ruslarıne kadar sevmeseler de reel politika ge-reği belli bir consensusa varmalarıylamümkün olabilecektir. Saakaşvili ile ta-şeronluk politikasının devamı halindebüyük sorunlarla karşılaşılacak, yabancıemperyalist güçlerin Kafkasya’ya girişininengellenmesi, demokratik açılım ve bağlıolarak etnik kimliklerin varlığının kabulüise devlet olarak varlığının devamınısağlayacaktır.

GGÜRCİSTAN’DA “GÜMÜŞ” DEVRİMİ

EKSEN ≫ ahmet hacalişi .k

naklı efendisi onu da Mübarek gibi yaşlanmışkatır gibi seyipleyecek gibi görünüyor.

Bahreyn’e demokrasi gerekmiyorNeredeyse tüm Arap yarımadasında ‘halkayaklanmalarını’ demokrasi adına sahiplenenABD Bahreyin’de Kral’ı koruma çabası içerisin-de. Buradaki çıkarlarını koruma görevini debölgedeki en sadık, en büyük uşağı olan SudiKralı’na vermiş. Sunni azınlığın egemen olduğuBahreyn’de, inançsal aidiyetleri için sokağa dö-külen Şiilerin eylemlerini bastırmak için geçti-ğimiz aylarda, Arabistan askeri müdahaledebulunmuştu. Bahreyn’de dini gün dolayısıylayürüyüş düzenleyen Şiilere polis saldırmayadevam ediyor.Bölge sakinleri ile önde gelen en büyük muha-lefet grubu Vefak’tan yapılan açıklamalarda,başkent Manama’nın çevresindeki bazı Şiiköylerinde düzenlenen gösterilere polisin gözyaşartıcı gaz, plastik mermi, ses bombaları vesaçma atan silahlarla müdahale ettiğini belirt-ti. Bölge sakinleri, dini günde yürüyenlerin ba-zılarının tamamen dini amaçlı hareket ettiği-

nin, bazılarının ise “(Kral) Hamad’ı devirin”,“Halk rejimin devrilmesini istiyor” sloganlarıattığını kaydetti.

Irak’ta kıyım devam ediyorSalahaddin İli Sağlık Müdürü Raid İbrahim,başkent Bağdat’ın 130 kilometre kuzeyindekiTikrit’te, Sünnilerin gittiği camiye düzenlenensaldırıda yaklaşık 19 kişinin öldüğünü, 70 kişi-nin de yaralandığını bildirdi. İbrahim, yaralılar-dan bazılarının durumunun ağır olduğunu, bunedenle ölü sayısında artış olmasından endişeettiklerini dile getirdi. Tikrit Emniyet Müdürlüğü’nden bir kaynak iseTikrit’in El Kusur semtindeki camiye giren as-ker kıyafetli bir intihar eylemcisinin üzerindekipatlayıcıları ateşlediğini belirtti. Bununla bera-ber Tikrit’te düzenlenen saldırının sorumlulu-ğunu henüz üstlenen olmadığı dolayısıyla dakimin yaptığının belli olmadığı belirtildi. Tetiğikimin çektiğinin ne önemi var. Biz söyleyelimkimin yaptığını ABD’nin getirmekle övündüğüdemokrasi yaptı. O demokrasi 60 yıldır İsrailtarafından yapılan tüm katliamları meşrulaş-tırmaktadır.

İsrail’in ‘mağduriyeti’ Zira Ortadoğu denildiğinde İsrail, ABD’nin en‘demokratik’, en vazgeçmediği müttefiki ola-rak akla gelen ilk ülkedir. İsrail’deki “demokra-si” 60 yıldır katletmeye kesintisiz devam edi-yor. Son olarak 1967’de işgal ettiği Golan Tepe-leri’nin işgalinin yıldönümünde bölgeye girerekeylem yapan Suriyeli ve Filistinlilere ateş aça-rak onlarca insanı katletti.Golan Tepeleri’nde, ateşkes hattını aşmaya çalı-şan Suriyeli ve Filistinlilere İsrail tarafından açı-lan ateşte ölenlerin sayısı 23 oldu. Suriye devlettelevizyonu, İsrail’in 1967 yılındaki işgalinin yıldö-nümü nedeniyle meydana gelen olaylarda yaralısayısını ise 325 olarak duyurdu.İsrail radyosunun haberine göre, İsrail DışişleriBakanı Avigdor Lieberman, BM’deki İsrail dele-gasyonuna, “Suriye’nin, göstericileri kullana-rak, İsrail’in egemenlik haklarını ihlal etmeyeçalıştığı” gerekçesiyle şikayette bulunulmasıtalimatı verdi. İsrail Dışişleri Bakan YardımcısıDani Ayalon da sınırlarını korumanın İsral’ingörevi ve hakkı olduğunu söyledi. Hani hırsızınpişkinliği dedikleri bu olsa gerek. Sen başkası-nın evini soy, sonra onlar gelip geri almaya ça-lıştılar mı, kendi malımı koruyorum de.

da son durum

İMF ve AB konseyi ile yapılan anlaşmala-rın iptal edilmesini istiyor. Talepleri yerinegetirilinceye kadar alanlardan ayrılmaya-caklarını söyleyen Yunan halkı, alanlardaaçık halk toplantıları düzenleyerek atıla-cak adımlar konusunda kararlar alıyor.Hakim sınıflar ve onların basını, gericikurumları mevcut halk eylemlerini kara-layarak hedef saptırmaya çabalıyor. Hü-kümet halkın biriken öfkesinin alanlara-sokaklara taşması ve daha radikal halebürünmesi korkusu karşısında, alanlaraçıkan Yunan halkını “hiçbir partiye ve si-yasi örgütlenmeye bağlı olmayan bütü-nüyle barışçıl” ve “parti ve sendikalarasırtını dönmüş kitle” olarak lanse ediyor.Hakim sınıf kalemşorları ve gerici ku-rumları günlerdir süren ve kendiliğinden

gelişen Yunan halkının bu dinmeyen öf-kesinin önüne geçmeye ve içini boşalt-maya çalışıyor.

Öfke devam edecekGeçen yıl AB ve İMF’den 110 milyar Eu-ro’luk “yardım paketi” alan Yunanistanhükümeti, aldığı borç karşılığında bütçeaçıklarını kısmasına rağmen programla-dıkları hedefleri tutturmakta sıkıntılaryaşıyor. Bu nedenle Yunanistan 327 mil-yar Euro’luk borcunu ödeyemez durumdave bu borç Yunanistan ekonomisinin%50’sine denk düşüyor. Bu da gösteriyorki Yunan hakim sınıfları, “kemerleri dahafazla sık!” politikasını uygulamaya devamedecek, kemerleri sıka sıka nefesi kesilenYunan halkı ise öfkesini sokaklara taşı-maya devam edecek.

18-19_Layout 2 6/10/11 1:56 PM Page 2

Page 20: 10-20 Haziran 2011

10-20 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü

Çukurova’nın soluğuAsıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan Or-han Kemal 15 Eylül 1914’de Adana’nınCeyhan İlçesi’nde doğar. 40’dan fazlakitap yayımlayan Orhan Kemal, ro-man, öykü ve senaryolarıyla bireyintoplumsal koşullar içerisindeki duru-munu gerçekçi bir şekilde yansıtır. Ro-manlarına ve öykülerine konu olaraktekstil atölyelerinde çalışan insanlarlapamuk işçilerinin yaşamlarını, fabrikaişçilerinin ayakta kalma mücadelesiniseçer. Diyalog tekniğini kullanarakanlattığı olaylarda atmosferi adımadım kurarak okuru hikayeyle bütün-leştirir. Orhan Kemal, gücünü halktan yanaduruşundan alır. Yaşamı boyunca acıçeken ancak her şeye rağmen umuduayakta tutmaya çalışan insanları, ya-şadıkları koşulların gerçekliği içeri-sinde, zorlama yorumlara ve hayalikurgulara kapılmadan anlatır. OrhanKemal, halka dönük edebiyat anlayı-şıyla ölümünden yıllar geçmiş olması-na rağmen halen ilk yazıldıkları günkadar keyifle okunan yazarlarımızdanbiri olma özelliğini koruyor. Orhan Kemal “Bereketli TopraklarÜzerinde” romanında, pamuk topla-mak için Adana’ya göç ederek Çuku-rova’da çalışmak zorunda kalan in-sanların yaşam mücadelesini anlatır.Bu romanında halkın yaşam koşulla-rını abartıya kaçmadan, son derecegerçekçi bir üslupla verir. Orhan Ke-mal, romanını bitirerek Adana’ya giderve Çukurova’da çalışan işçilere yazdığıromanı okur. Romanla ilgili işçilerinyorumu dikkate değerdir: “Bizi son de-rece gerçekçi anlatan bir roman yaz-mışsın. Ancak yazdıkların yaşadıkla-rımızın yalnızca bir kesitini oluşturu-yor. Sana hepsini anlatsak 5 romandaha yazarsın”. Orhan Kemal Bursa Hapishanesi’ndeNazım Hikmet’le tanışır ve üç buçukyılı beraber geçirirler. Bu süreçte Na-zım’ın etkisiyle kendini giderek geliş-tirir ve halk için sanat anlayışını de-rinleştirir. Hapishaneden çıkmasıylabirlikte üretimlerini giderek arttırır vetoplumcu gerçekçi edebiyatta erişil-mesi zor bir yer edinir. Tedavisi için gittiği Sofya’da 2 Haziran1970’de kalp krizi geçirerek hayatınıkaybeden Orhan Kemal, pek çok ödülalan roman ve hikayeleriyle halkınbelleğinde yaşıyor.

Kavganın şairi Nazım 15 Ocak 1902’de Selanik’te doğan Na-zım Hikmet, bütün yaşamı mücadele

içerisinde geçmiş bir yazar ve şair ola-rak şiirlerinde kavgayı, işçi sınıfınınmücadelesini anlatırken daima ezilen-lerin, sömürülenlerin, haksızlığa karşısavaşanların yanında yerini almıştır.Halkın yaşadığı toplumsal sorunlarauzak kalmamış ve bu sorunlara çö-zümler üretme mücadelesi vererekkomünizm idealini hep canlı tutmuş-tur. Bu özelliği onu halka daha da yak-laştırır.

O’nun şiirlerinde umudu, kavgayı, aşkı,direnişi ve kararlılığı görürüz. Emper-yalizmin saldırılarına karşı ezilenlerinyanında saf tutan Nazım, halkın sesi-ne ses katar şiirlerinde.

Siyasal yaşamı da hareketlidir. NazımHikmet üyesi olduğu TKP’nin MerkezKomitesi’yle ve Şefik Hüsnü’yle ciddipolemiklere ve sert tartışmalara girer.Bunun sonucunda TKP’den atılan 7yoldaşı ile birlikte toplantılar yaparlar.Komüntern’in Şefik Hüsnü’yü destek-leyen kararını tanımadıklarını ve esasTKP’nin kendileri olduğunu ilan eder-ler. Ancak Nazım ve arkadaşlarınınyürüttüğü muhalefet hiçbir zamanpartide istenen etkiyi yaratamaz.

Nazım Hikmet gerçek sanatın halkınhizmetinde olması gerektiğini düşün-düğünden, eserlerinde ezilenlerin vesömürülenlerin daha iyi bir dünyakurma mücadelesine ses vermiş, kur-tuluş kılavuzunun Marksizm olduğu-nu haykırmıştır. Bu nedenle hayatı sü-rekli polis takipleriyle ve baskılarlageçmiştir.

Komplo kurularak tutuklandıNazım Hikmet üretimleriyle emekçi-lerin, işçilerin kısaca halkın sesine seskatarken 1938’lerde CHP faşizmininhedefi durumuna gelir. Kendisine veyoldaşlarına bir komplo kurulur. HarpOkulu öğrencileri arasında “komü-nizm propagandası” yaptığı iddiasıylatutuklanır ve 15 yıl hapis alır. Dahasonra “Donanma Olayı” ortaya çıkar-ken bazı öğrencilerin dolaplarında şi-irleri bulunur. Nazım “donanmayı is-yana teşvik etmekle” suçlanarakhakkında hiçbir delil olmamasına rağ-men 15 yıl hapis alır. CHP faşizmi Na-zım’la ilgili hükmünü vermiştir. Top-lam 28 yıl hapis verilen Nazım, 13 yıl-dan fazla hapis yatar ve 1951 affıylasalıverilir.

Hapishane koşulları üretimlerini en-gellemez.”Memleketimden İnsanManzaraları”nda halkın destansı ya-şamını anlatır. Bu dönemde KemalTahir, Orhan Kemal ve İbrahim Bala-ban’ın gelişiminde önemli katkısı olur.

Kendisini dışarıda sürekli polis takip-leriyle geçecek zorlu bir hayat bekle-mektedir. Kalp hastası olmasına rağ-men askere alınacağını öğrenir veMenderes hükümetinin kendisine birkomplo kurarak öldüreceğini düşünürve ülkeden kaçar. Moskova’ya gidenNazım’ın sürgündeki zorlu yaşamıbaşlar. Bu dönemlerde memleket has-reti ağır basan şiirler yazar. Ancakhalkın mücadelesinden hiçbir zamankopmaz. Mücadelesini aynı azim vekararlılıkla devam ettirir. Bu dönem-lerde vatandaşlıktan çıkarılır. AncakO’nun kalbi her zaman halkı için atar. 3Haziran 1963’de bir kalp krizi sonucuhayata veda eder...

Kavgaya ve halkın acılarınaadanmış bir yaşam21 Nisan 1927’de Diyarbakır’da doğanAhmet Arif’in asıl adı Arif Ünal’dır. An-kara Üniversitesi Dil, Tarih ve CoğrafyaFakültesi Felsefe Bölümü öğrencisiy-ken 1950 yılında tutuklanarak ağır iş-kencelerden geçer. Bırakıldıktan son-ra 1951 yılında yeniden tutuklananAhmet Arif iki yıl hapis yatar.Ahmet Arif, Anadolu insanının umutla-rını, acılarını ve sevdalarını gelenekseldeğerlerle modern teknikleri kaynaştı-rarak anlatan şiirler yazar. Şiirlerini“Hasretinden Prangalar Eskittim” adlıkitapta toplayan Ahmet Arif, halk kitle-lerinin ilgisini çekmekte gecikmez. “33 Kurşun” şiirinde Van sınırlarında

gözlerden uzakta işkence yapılarakkatledilen insanları anlatır. Tarihe ta-nıklığını şiirle bütünleştiren AhmetArif, Anadolu’nun çilekeş insanını an-latırken hep umuda çağırır okurunu.Doğayı bütün canlılığıyla gözler önüneseren dizeler yazarken, Anadolu’nunkarı, boranı, ovaları, dağları hiç eksikolmaz şiirlerinde.

‘Şiirleri uzun bir ağıt gibidir’Cemal Süreya onun şiiri için “uzun birağıt gibidir” der ve ekler “Ama o ağıttabir yerde birdenbire bir zafer şarkısınadönüşecekmiş gibi bir umut, bir sanrıdaha doğrusu bir hırs, keskin bir pırıltıvardır. Türkü söyleyerek çarpışan veyaralıyken de arkadaşları için tarihözeti taşıyan, buna felsefe ve inançkatmayı ihmal etmeyen bir gerillanınşiiridir. Karşı koymaktan çok boyuneğmeyen bir doğa içinde. Büyük zen-ginliği ilkel bir katkısızlık olan atıcı,avcı bir doğa içinde...” Ahmet Arif, 2 Haziran 1991’de geridetek bir kitaba sığdırılmış koca bir duy-gu seli ve onur dolu bir yaşam bıraka-rak aramızdan ayrıldı.

Ya TKP, Lenin “Sinema tüm sanatların içindebizim için en önemli olanıdır” demiştir.Sinemanın bu denli önemli oluşu onunkitleler üzerinde etkili olan propagandagücünden kaynaklıdır. Politik bir filmsöz konusu olduğunda onun sinemato-grafisi bir teferruat halini alıyor vebütün ilgi filmin politik içeriğine kayı-yor. Doğalında politik film eleştirisi biryerde ideolojik bir irdelemeyi doğur-maya başlıyor. Üzerinde duracağımız“Devrimden Sonra” filmi bundan çokçanasbini almıştır, almaktadır. “Devrimden Sonra”, birbirinden “yalı-tık” 8 hikâye birbirine iliştirilerek oluş-turulmuş ve bir gün “Ya Türkiye’dedevrim olursa?” sonu nereye varır gibi“muzır” bir düşüncenin ürünü olarakortaya çıkmıştır. Bu düşünce, can su-yunu nereden alıyor diye bir merakuyanmış olabilir. Hemen giderelim, fil-min senarist ve yönetmenliğini üstlen-miş Mustafa Kenan Aybastı, kendisine“ilham” verenin TKP’nin “Nasıl Bir Tür-kiye İstiyoruz? (2002)” isimli broşürüolduğunu söylemiştir. Yeri gelmişkenbelirtmekte fayda var, Aybastı, 12 Hazi-ran seçimlerinde TKP’den Eskişehirmilletvekili adayı olarak gösterilmiştir.Kendisinin de içerisinde yer aldığı“Devrimden Sonra Sinema Kolektifi”,Nazım Hikmet Kültür Merkezi (NHKM)bünyesinde çalışmalarını sürdürmek-tedir. TKP resmi internet sitesindenöğrendiğimiz kadarıyla, TKP ve NHKMarasında “baki” bir dostluk mevcuttur.Dostluğun şanından olsa gerek filminüretim ve sürümü hususunda, TKP,söz konusu kolektifi hep omuzlamıştır.Bu “yoldaşlık” doğalında bir ortaklaş-mayı doğurmuştur. Mevlana’nın dediğigibi “İnsan dostunun huyunu alır”.

Bu ülkede devrim var! Söz konusu filmin, sinema tekniği açı-sından değerlendirilmesi onun politikiçeriğinin önemli oluşundan ikincil

Onlar halkın içinde yaşıyor

Devrim, kitle-lerin eseridirilkesi tersine

çevrilerekdevrim parti-

nin eseri ha-line

getirilmiştir.Bu TKP’nin iz-

lediği küçük-burjuva

reformist çiz-gisinin film-

deki tezahürüolduğu açıktır.

20-21_Layout 2 6/10/11 1:58 PM Page 1

Page 21: 10-20 Haziran 2011

er din, bağrın-dan çıktığıdünyevi siste-min, idealizeedilmesi, ola-ğanüstü bir

güç ve büyüyle donatılarak,ruh ötesine sürülmesi esasınadayanır. Semavi dinlerde budurum, oldukça belirgindir.Sistemin yerini ilahi sistem,kralın yerini Tanrı, memurlarınyerlerini melekler, hizmet er-babının yerini huriler ve gıl-manlar, refah ve dinlenmeözleminin yerini cennet, iş-kence ve hapishanenin yerinide cehennem alır. Din insana,yaratıcı, ilahi otoritenin kar-şısında, kayıtsız şartsız boyuneğmeyi telkin eder. İnsan,Tanrı’nın karşısında, eleştirelakla, kuşkuya, itiraz ve diren-me hakkına sahip bir öznedeğil, bu haklardan yoksun,basit bir nesne, tepeden tır-nağa bir teslimiyettir. Din,kralların, sultanların, şahların,tarih boyunca, kendilerini,Tanrı’ya yakın göstermelerine,Tanrı’nın yeryüzündeki göl-geleri olarak sunmalarına sü-rekli icazet vermiştir. Bir yan-da Tanrı’nın aslanı, kılıcı, göl-gesi olan egemenler, diğeryanda ise bunlara biat eden,Tanrı’nın aciz kulları. Din yeterki bunları güçlendirsin, daimkılsın; benzetmenin mantığı,yani Tanrı’dan daha parlakbir ışığın Tanrı’ya vurması,onun gölgesini yeryüzüne dü-şürmesi o kadar önemli de-ğildir.Din, ezilen, korkan, cüceleşeninsanın, güce boyun eğişinin,tapışının adıdır. Bu bakımdankomün, dine karşıdır, dinsizdir.Gelgelelim ki, komünün, in-sanın ortaya çıkışıyla birlikteortaya çıkan dini yok etmediye bir görevi yoktur. Bu gö-rev, tarihe aittir. Tarihin gö-revlerini üstlenen bir devrimi,tarih ciddiye almaz, yeri gel-diğinde tepeler, geçer onu.Komün, yığınlardan çekinmez,dine karşı görüşlerini açıklar.Dini güçlendirmeye hizmeteden politikalar izlemez. Dini,kısıtlama, baskı altına alma,onu özgürlüğünden yoksunbırakma politikaları izleme-yeceği gibi, başka güçler ta-rafından izlenen bu tip poli-tikalara da karşı çıkar. Komün,inanç üzerindeki baskının, in-sanın özgürlüğü üzerinde ku-rulan bir baskı olduğunu bilir.İnsanın manevi dünyasınınbaskıyla biçimlendirilmesinin,ciddi kişilik sorunlarına vetoplumsal deprasyona yolaçacağını bilir.Komün, tüm inanma biçim-

lerini aynı kefeye koymaz.İnanç sistemleri içinde, nis-beten daha eşitlikçi, kast vekatı hiyerarşi anlayışındanuzak, kendi dışındaki inançsistemlerini sapkınlıkla nite-lemeyen inançları diğerlerin-den ayırır. Her inanç sistemiiçinde, ezilen insana daha ya-kın yorumları dikkate alır.Sonsuzluğu Tanrılaştıran yada bir yaratıcının varlığınainanan, ama hiçbir ilahi veci-beye inanmayan, dinlerin kut-sal kitaplarını Tanrıya mal et-meyen ve Tanrı tarafındankonulmuş hiçbir ilahi vecibeyede inanmayan “aydın inanç-ları”nı da diğerlerinden ayırır.Komün, her dinin olumlu veolumsuz, ileri ve geri, yaşayanve ölü yanlarını birbirindenayırır ve yaşayan, olumlu, ileriögelerin insani özüne işareteder.Komün, hangi din veya mez-hepten olursa olsun, yığınlarınkendi inanç sembolleri, şiarlarıve renkleriyle, kendilerini ezendevlete karşı mücadelelerini,genel toplumsal özgürlük mü-cadelesinin bir parçası olarakgörür ve onlarla omuz omuzahareket eder; bunu yaparkenhiç kuşku yok ki, kendisiyleonlar arasındaki farklılığı, tümyönleriyle açıklar. Komün,“omuz omuza yürüdüğüm buhareket, iktidara gelirse, halkıezer mi ezmez mi?” üzerinehesap yapmaz; tarihte ortayaçıkan hiçbir inanç sisteminin,kendi dışındaki inançlara, dü-şüncelere özgürlük getirme-diğini ve bu gerçeğin sadecedinlere değil, dinleri kullanantüm sömürücü sınıf iktidar-larına özgü olduğunu bilir.Hangi inanç veya sınıftanolursa olsun, sorun, insanınözgürleşmesi, kendi insaniözünün öncüsü, yepyeni biranlayışla biçimlendiricisi ola-rak tarih sahnesine çıkmasısorunudur.Komün, dinlerin son tahlilde,kutsal kitapları, kurtuluş yol-ları, kuralları, vecibeleriyle birerideoloji olduklarını; çıkış dö-nemlerinde ileri bir rol oyna-dıklarını ve hiçbir ideolojininde dinden, dinin genel ikli-minden, yönteminden tama-men bağımsız olmadığını;kurmayı amaçladığı, kendi ko-mün cumhuriyeti sistemindebile, inananların çoğunluktaolacağını; inancı zorla ortadankaldıran bir hareketin, farkın-da olmadan onu kendi içinealacağını ve onun değişik birtürevi olarak ortaya çıkacağınıbilir.

HKOMÜN VE DİN

ANTAGONİZMA ≫ muzaffer oruçoğlu21kültür sanat

devrim yaparsaplanda kalmaktadır. Fakat bir ritüeli yerine ge-tirmek adına söyleyelim film sinemasal an-lamda ve kurgu bakımından oldukça zayıf,hakeza oyunculuklar da filmi vasatın üzerineçıkaramamaktadır. Durum böyleyken, sinemaadına söylenecek pek az şey varken bize de fil-min ideolojik anatomisini çözmek kalıyor. Film sosyalist “devrim”in yapılmasından sonraülkenin çeşitli yörelerinden devrim manzarala-rını bize göstermeyi hedeflemektedir. Bu anla-tımlar üzerinden bir sorun ortaya çıkmıştır ki;işçiler ve köylüler devrimden habersizdir. Fab-rikaya gelen “komünistlerin” kendilerine fabri-kanın kamulaştırılmasını söylemesininertesinde ürküntüye kapılmaları, “Acaba iştenatılacak mıyız ve ücretler düşecek mi?” gibi dü-şüncelere kapılmaktadırlar. Peki, kamulaştır-mayı yapan ve işçilere anlatan kimlerdir?Bunlar kuşkusuz “komünist partisi”nin kadro-larıdır. “Devrim kitlelerin eseridir” ilkesi tersineçevrilerek devrim partinin eseri haline getiril-miştir. Bu TKP’nin izlediği küçük-burjuva re-formist çizginin filmdeki tezahürü olduğuaçıktır. TKP programınında bize “anlatamadığı”gibi; siyasal bir devrim ama kiminle ve nasıl?Kendileri dahi cevap vermekte zorlanmakta-dırlar, bırakalım ki bize anlatabilsinler. Arka-daşlarımızın devrimden anladığı sağ eldeduranı sola ele devşirmekten öte bir şey değil-dir.

Kürtler ve Kemalizm “Devrimden Sonra” Kürtlerin akıbetinin meç-hul olması, doğaldır ki bizleri Kürtlerin ahval veşeraiti hususunda tedirgin etmiştir. Filmin bir-kaç saniyelik kesitinde “anadilde eğitim hakkıtanındığını” belirten bir TV anonsu Kürtlerinhala var olduğunun “ipucu” gibidir. Ulusal sorunkonusunda, Kürt ulusu özelinde sözü geçenpartinin “ayrılma fobisi” ne yazık ki filmde denüksetmiştir. Ulusal meseleye birincil temeldenekonomist yaklaşan ve ayrılmanın kardeşleş-meye darbe vurduğunu savunan bu siyasetinbilimsel sosyalizme nasıl darbe vurduğu her bi-rimizin malumudur. Film içerisinde “Başkomu-tan”larına asker selamı çakan, “bayrak”sallandıran, “yurtsever” histeriyi sergileyen;

gündelik siyasetinde 29 Ekim’den 30 Ağustos’aher bir “bayramı” es geçmeden bildiri basıpkutlayan arkadaşlarımızın, film içerisinde Kürtulusal sorununa karşı böylesine isteksiz dav-ranması bizleri şaşırtmamıştır, şaşırtmamalıda. Sinematografik bir teknik olan seçici alanderinliği ile “kırmızı-beyaz” olan her şey odaktatutulmuş geri kalan renkler ise bulanıklaştırıl-mıştır. Bu siyasi duruşun, sinema tekniği açı-sından izahı böyledir.

Son Tahlil Son tahlilde, devrimi salt “hüküm-et kurma”derekesine indirgeyen anlayışın sosyalizmegiden yolun ne kadar “zor”a dayalı ve meşak-katli olduğunu idrak etme ve gösterme şansınınolmadığı açıktır. Bu durumda bu film çekilece-ğini duyduğumuzdan bu zamana ne mi bekli-yorduk? Beklentimiz Marksizm’e karşı dahaobjektif olunmasıydı. Yani kendi öznel algıları-nın ve yanılsamalarının dışında daha iyi bir yo-rumdu. Sonuç ortada, basiretsiz gösterilen “işçive köylü” toplamı ve onlara sosyalizmin abece-sini öğretmeye çalışan parti kadroları. Kema-lizm’e nazire yaparcasına zihinlerinde tekdüşünce “halka rağmen halk için!”. Bu husustakonuya ilişkin “son yorumu” Mustafa Suphi’yetanımanın anlamlı olacağını düşünüyoruz. Derki Suphi: “Münevver (aydın) ve inkılâpçı (dev-rimci) gençlerimiz, beyaz yakalı frenk gömlek-lerini ve parlak kılınçlarını omuzlarından atarakeli nasırlı mazlum halkımızın arasına girerler veKomünist Fırkası (Partisi) saflarında bütünhayat ve mevcudiyetlerini biçare bahtsız işçi veçiftçilerimizin açlık, karanlık ve kulluktan kur-tulmaları yolunda feda ederlerse, halkımız ha-kikî ve içtimai (gerçek) inkılâba (devrime)doğru yükselecek, memleket yağmacılar elin-den tamamen kurtulma iktidarını gösterecekve böylece komünist şarkta büyük bir amelefırkasının mümessili (temsili) sıfatıyla beynel-milel (uluslararası) inkılâpçılar (devrimciler)arasında hürmetli bir yer tutmaya hak kazana-caklardır.” Suphi’yi haklı çıkarmak için söyle-miş sanki Cervantes: “Kuru pantolon ile balıktutulmaz”. Buyurun arkadaşlar devrimci sava-şın engin denizine!

20-21_Layout 2 6/10/11 1:58 PM Page 2

Page 22: 10-20 Haziran 2011

Hakim sınıflar birçok ilde barın-ma hakkına saldırarak yıkımprojelerini hayata geçiriyor.Halk kentsel dönüşüm adı altın-da yürütülen rant ve yıkım pro-jelerine karşı mücadele ederek“bu projelere geçit vermeyece-ğiz” diyor

Ankara-Mamak halkı, “Yeni Mamak Kent-sel Dönüşüm Projesi” adı altında mahalle-liyi kendi rant hesaplarına kurban ederek,halkın mahallesi için harcadığı emeği veödedikleri bedelleri hiçe sayan anlayışakarşı sokağa çıktı.

Derbent İlk Öğretim Okulu önünde topla-nan Mamak halkı, Mamak Barınma HakkıBürosu imzalı “Kentsel Yağmayı Durdura-cağız” pankartı arkasında Mamak Beledi-yesi’ne yürüdü. “Direne direne kazanaca-ğız”, “Barınma hakkımız, söke söke alırız”,“Evimizi yıkanı biz de yıkarız”, “Gökçekşaşırma, sabrımızı taşırma” sloganlarıylayürüyen Mamak halkının karşısına çıka-mayan belediye başkanı, belediye binasıönünde kolluk güçleriyle etten duvar ördü.

Mahkeme iptal ediyor, büyük-şehir tanımıyorMamak Belediyesi önünde, Mamak halkıadına ortak açıklamayı yapan MehmetAkkuş, 2005 yılında hayata geçirilen projekapsamında çeşitli vaatlerle kandırılan bin700 mahallelinin evlerinden çıktıktan son-ra kiracı pozisyonunda mağdur edildiğini,aradan 5 yıl geçmesine karşın projenin bit-mediğini belirtti. Mahallenin yıllardır birkaos ortamında olduğunu ifade eden Ak-kuş, başarısızlıkla sonuçlanan deneyimle-re rağmen Büyükşehir Belediyesi ve Ma-mak Belediyesi’nin proje alanında 50 binevin yapımı için vaatlerde bulunduğunu vemahalleliyi yeniden kandırarak sözleşme-yi imzalamaları yönünde tebligatlar gön-derdiğini açıkladı. Barınma hakkı bürolarıvasıtasıyla halkın verdiği hukuksal müca-delede projenin idare mahkemesince defa-larca iptal edildiğini sözlerine ekleyen Ak-kuş, “Buna rağmen Büyükşehir Belediyesiprojeyi Belediye Meclisi’nde yeniden onay-

latarak hak gaspında ısrarını sürdürüyor”dedi.Mamak Belediyesi’ni uyaran Akkuş şöylekonuştu: “Mamak Belediye Başkanı MesutAkgül, her fırsatta Mamaklıların hakkınıyedirmeyeceğini söylerken, BüyükşehirBelediyesi’nin halkı mağdur eden, çarpıkprojesini desteklemektedir. Hakkaniyet-siz, Mamaklıyı mağdur eden, barınmahaklarını ihlal eden, halkı oturdukları ev-lerde yeniden oturmak için üzerine paravermek zorunda bırakan bu rant projesinidurdurun. Melih Gökçek’in yardım ve ya-takçılığını yapmaktan vazgeçin. Bu rantçıprojeyi savunmaya devam ettiğiniz süreceMamak Belediyesi’nin önüne daha çok veçoğalarak geleceğimizi bilin.”

On binlerle geleceğizMamak Barınma Hakkı Bürosu adına ko-nuşan Candaş Türkyılmaz, mahallelileregönderilen ve çeşitli şantajlarla imzalatıl-mak istenen sözleşme tebligatlarının der-hal geri çekilmesini istedi. Sözleşmelerinimzalanmadığı mahallelerde elektrik, suhizmetlerinin yanı sıra belediye hizmetle-rinin sunulmadığını da açıklayan Türkyıl-maz, “Mamak Belediye Başkanı talepleri-mizi dikkate alıp sorunlarımızı çözmezseburaya on binlerle gelip, istifasını isteyece-ğiz” dedi.Mahallelerine, evlerine, emeklerine sahipçıkan mahalle halkı ise kentsel dönüşümadı altında uygulananların, tamamen rantiçin olduğunun farkında. Yaşadıkları sıkın-tıları ve sorunlarını gazetemize değerlen-diren Mamaklılar, hakları olanı almak içinmücadeleyi sürdüreceklerini söylüyor.

fİhsan Çoban (Dostlar Mahallesi Temsilcisi): Bu kentseldönüşüm projesi Hatip Çayı’ndan BayındırBarajı’na kadar olan 14 mahalleyi kapsıyor.14 mahallede yaklaşık olarak 17 bin insanatekabül ediyor. Bu insanlardan yaklaşıkbin 700 kişi belediyeyle sözleşmeyi imza-lamışken diğerleri henüz imzalamadı. İmza

verenlerin birçoğu AKP’li ve imza verdik-leri için pişman olan insanlar. Çünkü geçen5 yıllık zamana karşın kendilerine henüzyer bile tahsis edilmemiş. Dere boyundaHatip Çayı’nın bitişiğinde, sözüm ona 170kadar aileye ev yapmışlar, fakat 3’üncükata kadar (elimizde bilirkişi raporu var)nem alıyor ve sel yatağında olduğu içintehlikeli bir durum arz ediyor. Bu yüzdenimza veren aileler de pişman. Seçimler ba-hane edilerek kendilerine hala yer tahsisibile yapılmadı. Biz, mühendisler ve yetkiliinsanlarla burada bir inceleme ve etütaraştırması yaptık. Bilirkişi raporlarındahalk haklı çıktı ve 3’üncü kata kadar otu-rulamaz raporu verildi. Hak sahipleri bura-da bir bütün olarak büyük haksızlıklarlakarşı karşıya kalmaktadır. 270 metre kareimarlı tapusu olan ailelere, sadece 1 daireveriliyor. 100 metre kare tapusu olan aile-ler borçlandırılıyor. 200 metre kare tapusuolan aileler, yine borçlandırılıp sadece birdaire veriliyor. Biz yerinde imar ve ıslah is-tiyoruz. Çünkü bu olursa diyelim ki özelmüteahhitlere verilse 270 metre kare ar-sası olanlar en az 3-4 daire hakkına sahipolur. Bu haksızlıkları gidermek için çabagösteriyoruz. Sonuna kadar da hakkımızıarayacağız.

fDöndü Tokgöz (mahalleli): An-laşan anlaştı, biz ise hakkımızın verilme-

mesinden dolayı haklarımızı arıyoruz. Işı-ğımız, elektriğimiz, kanallarımızda sorun-lar çıkıyor, ilgilenen olmuyor. Her yönüylekaderimize terk edilmiş durumdayız. Ben1972’den beri buradayım, hiçbir kalkınmaolmadığı gibi bugün yaşadığımız durum dagittikçe geriye giden bir durumu işaret edi-yor. Kentsel dönüşüm dediler, beni yılları-mı verdiğim, alıştığım mahallemden ayır-maya çalıştılar. Karapürçek’te, Yakup Ap-tal’da yer gösterdiler. Ben doğma büyümeburalıyım. Ben buralarda kalabilmek içinhakkımı arıyorum. Çoluk çocuk, akrabalarburada ben neden gidip Karapürçek’te ya-şayayım ki?

fRamazan Baran (mahalleli):Mahallemizi ve evlerimizi kendilerine rantelde etmek için alıyorlar. Bu rantçılar ma-hallemize hizmet getirmeyerek her yanıçöplüğe çevirdiler. Şimdi de çekip git di-yorlar. Ben emekli bir vatandaşım. Aldığım600 TL maaşla nereye gidebilirim. 300metrelik arsama karşılık 100 metrekarelikdaire öneriyor. Bunu vicdan nasıl kabuleder? Çoğunuzun tapusu yok, koy git di-yorlar. Nereye gideyim? 30 yılı aşkın süre-dir bu devlete vergi ödüyorum. Sana tak-sitle ev vereceğim diyorlar. 60-70 milyarborçlandıracaklar. Ben o taksiti nasıl öde-yeceğim? Ben hakkımı ve oturduğum, ya-şadığım mahallemi istiyorum.

yaşam22

Barınmahakkı gaspediliyor

22-23_Layout 2 6/10/11 2:22 PM Page 1

Page 23: 10-20 Haziran 2011

ınıf çelişkilerinin yoğun-laşması, seçim vaatleriniaşan boyutuyla somutdurumun devrimci teme-lini daha da görünür kıl-maktadır. Anayasal çö-

zümler sertleşip, keskinleşen sınıf çelişkilerive Kürt ulusal mücadelesinin vardığı bo-yutun şiddetiyle orantılıdır. Komünist ha-reket reformlara karşı değildir. Günümüzdekonuşulmakta olan tüm anayasal düzen-lemeler, mücadelenin ortaya çıkardığı, ve-rilmiş bedellerin bir sonucudur. Reformlarınegemen sınıfların devrimci mücadeleyiengellemek için başvurdukları düzenle-meler olduğu akılda tutulmalıdır. Küçük-burjuvazi demokratik düzenlemelere hızlauyum sağlar, lakin proleter hareket en de-mokratik burjuva düzenin bile yıkılmasınıhedefler.Egemen Türk ulusunun imtiyazlı varlığının,Kürt ulusunun üzerinde devam ettirilmesiiçin anayasal düzenlemeler konuşulmak-tadır. Kürt ulusal hareketi de dahil, tümoportünist blok Kürt ulusunun kendi dev-letini kurma hakkını bir kenara bırakmıştır.Seçim talepleri tamamen kırpılmış, ana-yasal düzenlemeleri dillendiren çerçevesiyledevrimci güçlerin tasfiyesini zirveye taşı-yacak bir öze sahiptir. Kürt halkının birikenöfkesi ve devrimci coşkusu ulusal hareketinreformcu talepleriyle ters orantılıdır. Dev-rimci enerji ulusal kanalda burjuva çıkarlaraindirgenmekte; sosyalist gelecek ulusalcıburjuva perdeyle kapanmaktadır. Seçim tavrında devrimci komünist hare-ketin belirlediği taktiklerin doğru ya dahatalı yanları elbette tartışılır. Aktif boykotolduğu gibi, bu tavır içinde belli parçalardangelişmelerin seyrini dikkate alarak belliadaylar desteklenebilir. Bu aktif boykotpolitikasının içindeki esnek tavrı ifadeeder. Bazı yapılarda “Kürt halkına destek”adı altında seçime katılım politikası be-nimser; Kürt ulusal hareketini destekler...Halk ve ulus kavramı aynı anlama mıgelir? Hayır! Halk kavramı; devrimde çıkarıolan tüm ezilen sınıfları kapsar. Ulus kav-ramı(millet); burjuva feodal ve ezilen sı-nıfları, kısacası o ülkede yaşayan herkesikapsar. İki ayrımı dikkate alarak halkınçıkarlarını burjuvazinin asla temsil ede-meyeceğini, ulusal mücadelenin (en dev-rimci olanı da dahil) ise burjuva öz taşıdığınıunutmadan eleştiri okunmalıdır.Emperyalizm çağında ulusal bağımsızlık,ezilen sınıfların kurtuluşuna bağlı olaraktekelci burjuvazinin boyunduruk halkasınınkırılmasıyla mümkündür. Bu görev sos-yalistlerin önderliğinde proleter devrim dı-şında başarılamaz. Ezilen Kürt ulusununezilip sömürülen işçi ve emekçi köylüleride bundan bağımsız olamaz. Kürt halkıkomünistler tarafından desteklenmez amabizzat Kürt halkına komünist parti önderlikederse sınıf savaşımında anlam bulabilir.Fakat bakıldığında devrimci hareketin tümsosyal şoven bloğu “Kürt halkının des-tekçisi” durumuna gelmiştir. Son olarakta, “çeşitli milliyetlerden Türkiye proletar-yasının öncü/önder partisi” olarak me-tinlere başlayan TKP/ML, Kürt halkınındestekçisi olmuştur. Halkın destekçisi olan

“komünist parti”nin devrime önderlik ede-ceğini söylemek MLM’nin üstünde tepin-mektir.Belirtelim bu yazının konusu sadeceTKP/ML’nin seçim taktiğini temellendir-mesindeki sosyal şoven sapmayadır. Tak-tiğin doğruluğu ve yanlışlığı ayrı bir tartışmakonusudur. Seçim politikasında “Emek Demokrasi veÖzgürlük Bloğu” adaylarını desteklemetavrında TKP/ML’nin açıklaması Kürt ulusalhareketini desteklemekten ziyade, Kürthalkının ulusal mücadelesini desteklemesibiçiminde ifade ediliyor. Açıktır ki bu sosyalşovenizmin, inceltilmiş milliyetçiliğin tekraredilmesidir. Kürt halkının komünist önderliğiolma iddiasını taşımayanların “Kürt hal-kından yana tavır almanın” çabasına gir-mesini anlamak zor değildir. Fakat halk veulus kavramını birbirine karıştırarak opor-tünist, sosyal şoven politik ve ideolojik for-mülasyonlara Kaypakkaya’yı perde yap-maları kabul edilemez. Egemen, ezen ulusbakış açısından, çok açıktır ki söz konusuideolojik yaklaşım, Leninist ulusal sorunkavrayışının reddi olmasının yanında, ko-münist partisinin görevleri ve sınıf bilinçliKürt proletaryasının enternasyonal görev-lerinin de reddidir.Kürt ulusunun baskıya karşı yönelen dev-rimci mücadelesini mi destekliyorsunuz?Yoksa Kürt halkının ulusal mücadelesinimi destekliyorsunuz? Komünistler açısındanulusal bağımsızlık ve ulusal sorunun çö-zümü emperyalizm çağında anayasal birsorun mudur? Yoksa proleter devrime bağlıbir sorun mudur?! Soruyoruz “Kürt hal-kından yana bu süreçte tavır aldığınıza”göre daha önceki süreçte Kürt halkıyla iliş-kiniz neydi? Sizin deyiminizle “Kürt halkınınyanında tavır almadınız” mı? TKP/ML Türkhalkının yanında tavır alarak mı mücadeleyürütüyor? Yoksa Türk halkına önderliketme iddiasını mı taşıyor? Açıktır ki TKP/MLKürdistan’ı (ki kendilerine göre orası böl-gedir) ulusal sorundan ibaret gördüğü içinKürt işçi, emekçi köylülerinin sınıf müca-delesini rafa kaldırmıştır. Kürt ezilen sı-nıflarını kendi önderliği dışında gördüğüiçindir ki “Kürt halkından yana tavır almayı”uygun buluyor.Bir an durup düşünelim. TKP/ML tarihsahnesine çıktığı günden itibaren “Türkhalkından yana tavır aldığımız bu süreçte”gibi bir cümle kullanmış mıdır? Türk ezilensınıflarının geniş ve anlaşılır haliyle aynışey olan Türk halkına destek değil “ko-münist önderliği” olarak kendisini gördüğüiçin elbette şu veya bu zamanda “Türkhalkından yana tavır alıyoruz” gibi kendivarlığını yadsıyan bir cümle kuramaz, kur-mamıştır. Fakat ne yazık ki tüm teorikezberlerini, kaba dogmatizmini eleştirisüzgecinden geçirmekten korkan yoldaş-larımız Kürt halkına önderlik değil, ama“destekçi” olmanın komünist partisi içinne anlama geldiğini henüz düşünecek ol-gunluğa erişemediler. Hemen ekleyelim,“Kürt halkına destekçilik” tavrı, ezen Türkegemen ulus kavrayışından, bir avuç Kürtişbirlikçi burjuva-feodal sınıflar dışında,işçi sınıfı, emekçi köylü geniş halk kitlele-rinin sınıf mücadelesini, Kürt ulusal mü-

cadelesiyle karıştırmak, üstünü örtmek,sınıf bilinçli Kürt proletaryasının müca-delesini, Kürt ulusal hareketinden ibaretsanmak. Ulusal hareketin burjuva özünüunutarak halk hareketi nitelemesi yaparakmeseleyi çarpıtmaktır.Kaypakkaya ezen ve ezilen ulus koşulla-rında Türk ve Kürt komünistlerinin ikiligörevlerini böyle mi tanımlamaktadır.?“Kürt halkıyla dayanışmak mı?” Mihricilikyeniden hortladı, henüz ölmeden.“Dayanışmadan öte destek ve güç birliğinigerektiren nesnel koşullar, yalnız ege-menlere karşı tutum açısından değil, Kürthalkının ulusal mücadelesiyle doğru veetkili biçimde ilişkilenme bakımından daanlam taşımaktadır. “ (Özgür Gelecek Sayı:9-2011 TKP/ML MK SB)Seçim politikasında Kürt halkına destek,Kürt halkıyla güç birliğine girmek isteyenTKP/ML, bu taktiği sayesinde Kürt halkıylailişkilenmeyi başaracakmış! En azındanbu çabayla hareket edildiği söylenmektedir.Bu ideolojik yaklaşım sadece Türk işçi sı-nıfının partisi olmayı açıklamaktır.Kaypakkaya’nın 1971-72’de şafak reviz-yonistlerine yönelttiği eleştirilerin anlamınıneden unutuyorsunuz? Şafakçılar “Kürthalkı” kavramına sarılarak Kürt ulusununkendi devletini kurma hakkını inkar edip;üstünü örtüyorlardı. Kaypakkaya inceltilmişmilliyetçiliği detaylarıyla mahkum etti.Kürt halkının kurtuluşu, tıpkı Türk halkıgibi proleter devrim sorunudur. Fakat Kürtulusal bağımsızlık mücadelesi proletermücadeleye rağmen var olan bir olgudurve kendi somut şartları içinde değerlen-dirilmeyi zorunlu kılar. İmtiyazlı Türk ege-men ulusuna karşı savaşmak komünist-lerin görevidir. Kürt ulusal mücadelesininbaskıya karşı yönelen devrimci mücade-lesini kayıtsız şartsız desteklemeyi kav-ramayan TKP/ML, bugün seçim politikasınıtemellendirirken, çarpık inceltilmiş milliyetçiteorilerle sosyal şoven sapmaya düşm-üştür. Açıkça Kürt ulusunun devrimci, de-mokratik taleplerinden dolayı destekliyoruzdemekten kaçınarak- çünkü ulusal hareketidevrimci görmüyor- “Kürt halkının ulusalmücadelesini destekliyoruz” diyerek birçırpıda ulusal mücadeleyi halk mücadelesiyapmaktan kaçınmamıştır. Kürt ulusalsorunundan bahsederken sınıf sorununuve görevlerini, sınıf sorunlarına değinirkenulusal sorunu unutmaktadır.TKP/ML seçim politikasını Kürt halkına“destek ve güç birliği” üzerine oturtmuştur.Destekle Kürt halkıyla ilişkilenecekmiş!Kürdistan’da sınıf mücadelesinin politik ih-tiyaçlarına cevap veremeyen, kendini sadeceTürk ezilen sınıflarıyla sınırlayan sosyal-şoven bakış açısının kaçınılmaz olarak va-racağı nokta budur. Sınıf bilinçli Kürt pro-letaryası, böyle bir desteği MLM ilkelereaykırı bulur.Türkiye-Kuzey Kürdistan’dayeni demokratik halk devrimine önderliketmek Türk egemen ezen ulus bakış açısıyla“Kürt halkına destek ve güçbirliğine” girilerekvarılamaz. Ancak ve ancak Kürt, Türk veçeşitli milliyetlerden işçi sınıfı ve halk kit-lelerinin komünist partisinin önderliği altında,devrim uğruna seferber edilerek başarıla-bileceğini hatırlatmayı bir görev biliriz.

SDAYANIŞMA VE DESTEKÇİLİK Mİ, ÖNDERLİK Mİ?!

TUTSAK PARTİZAN ≫ cafer çakmak

10-20 HAZİRAN 2011 Halkın Günlüğü güncel 23f

Dersim’in Nazımiye İlçesi’ndeyapım aşamasında olan Pem-belik Barajı, DEDEF, Dersim Kül-tür Derneği ve Peri Suyu Koru-ma Platformu tarafından pro-testo edildi.

Nazımiye’de bir araya gelen yüzlerce kişibaraj yapım yeri olan Aşağı Doluca Köyü’negeldi. Köyde bir araya gelen kitle buradankortej oluşturarak baraj yapım alanınadoğru yürüyüşe geçtiler. Yürüyüş sırasın-da sık sık “Katil LİMAK hesap verecek”,“Baraj yapma boşuna yıkacağız başına”,“Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez”,“Dersim’de baraj istemiyoruz”, “Peri özgürakacak” sloganları atan kitle barajın yapıl-dığı şantiye önüne geldi. Demokratik Haklar Federasyonu’nun dakitlesiyle destek verdiği eyleme yüzlercekişi katıldı. Kitle adına yapılan açıklamadaşunlar ifade edildi.

“Sular altında bırakılmak isteni-yoruz”Doğanın ve yaşamın yağmalanmasınakarşı ülkenin dört bir yanında mücadeleateşi yakanlar, vadilerden, ormanlardan,yaşam alanlarından yükselen direniş ses-lerini bugün ülkemizin dört tarafındanhaykırarak sokaklara taşımaktadırlar.Sermayenin, sularımızı, vadilerimizi, or-manlarımızı, tarım alanlarımızı, kültürü-müzü ve bir bütün olarak yaşamımızı elegeçirme tehditlerine karşı gelişen yerel di-renişler, rengarenk çeşitlilikleriyle; slogan-ları, türküleri, halayları ve horonlarıyla, ül-kemizin her tarafında el ele tutuşup bütünbu yağma politikalarına ‘DUR!’ demek içinbulundukları vadilerde haykırıyorlar.

“Enerji üretmek bahane”Asıl amaç suyun sermayeye satılmasıdır,suyun ticarileştirilmesidir, birilerine peş-keş çekilmesidir. Yapılan barajlarda suyunkullanım hakkının müteahhit şirkete ve-rilmesinin başka bir açıklaması yoktur.Yaptırılan bu barajlarla müteahhit şirketlerçok yüksek karlar elde etmektedir, ede-cektir. Barajların doğaya ve yöre insanınaverdiği zarar dünyanın her yerinde yaşa-narak ve de bilim insanlarının çalışmalarıile kanıtlanmış, suyun satılmasına doğanınkatledilmesine dünyanın tüm ülkelerindekarşı çıkılmıştır. Ve unutulmasın ki, bu va-dilerde sadece insanlar yaşamıyor. Bu va-dilere ve insana ‘su’ hayat veriyor. Buralar-daki binlerce sucul ve karasal canlı bu ‘su’ile yaşam buluyor. Su, sadece insanlarınhakkı değil, tüm ekosistemin hakkıdır.”

Dersim barajlara mı gömülecekHalkın sık sık barajlara karşı eylemler yap-tığı Dersim’de Uzun Çayır Barajı’ndan son-ra şimdi de Peri Suyu üzerinde 2 baraj faali-yete başladı, 5 baraj projesi de yapım aşa-masında. Kığı Barajı, Özlüce Barajı ( faali-yette), Pembelik Barajı, Seyrantepe Barajı(faaliyette), Tatar Barajı ve bunlarla bera-ber bölgede 2 barajda proje aşamasında.Yapılan ve yapılacak olan barajlarla sanır-sak devlet Dersim’in büyük bir kesiminisular altında bırakmak, kıyımlarla yokedemediği Dersim’i suda boğmak istiyor!

Sağır kulaklara:Dersim halkı barajistemiyor!

22-23_Layout 2 6/10/11 2:22 PM Page 2

Page 24: 10-20 Haziran 2011

Vartinikten Mercana bu tarih bizim!

DI VARTÎNÎKÊ HEYA MERCANÊ EV DÎROKA YA ME YE

❯ Di salvegera 6’emîn de em 17 rêhevalên

nemir birêz bibîrtînin. 6. yıl dönümlerinde

ölümsüz 17’leri saygıyla anıyoruz.

24_Layout 2 6/10/11 1:59 PM Page 1