16
Sermaye Partilerine Oy yok! Casper Ýþçileri Mücadeleyi Sürdürüyor Kadýn Cinayetlerine Karþý 7-24 Nöbet! 15-16 Haziran: Büyük Bir Baþkaldýrý CHP'de Emekçiler, Aleviler ve Kürtler Yok! 2 4 5 6 7 Seçimlerden Sonrasý Tufan "Belden Aþaðý" Siyaset Fabrikalardan… Ýþyerlerinden… Fabrikalardan… Ýþyerlerinden... Hava-Ýþ Yöneticilerinden Ýþçilere Saldýrý 1 Mayýs 2011: Baðýmsýz, Birleþik Mücadele Yaratýlmalý! 8 10 12 15 16 Sayý: 5 Haziran 2011 ISSN: 2146-2151 1,5 TL OYLAR EMEK, DEMOKRASÝ VE ÖZGÜRLÜK BLOÐU’NA! Ýþçi ve Emekçilerin, Kadýnlarýn, Kürt Halkýnýn ve Bütün Ezilenlerin Birleþik Mücadelesi Ýçin

İşçilerin Sesi Haziran 2011

Embed Size (px)

DESCRIPTION

İşçilerin Sesi gazetesinin Haziran 2011 sayısı

Citation preview

Page 1: İşçilerin Sesi Haziran 2011

Sermaye Partilerine Oy yok!

Casper Ýþçileri Mücadeleyi Sürdürüyor

Kadýn Cinayetlerine Karþý 7-24 Nöbet!

15-16 Haziran: Büyük Bir Baþkaldýrý

CHP'de Emekçiler, Aleviler ve Kürtler Yok!

2

4

5

6

7

Seçimlerden Sonrasý Tufan

"Belden Aþaðý" Siyaset

Fabrikalardan… Ýþyerlerinden… Fabrikalardan… Ýþyerlerinden...

Hava-Ýþ Yöneticilerinden Ýþçilere Saldýrý

1 Mayýs 2011: Baðýmsýz, Birleþik Mücadele Yaratýlmalý!

8

10

12

15

16

Sayý: 5 Haziran 2011 ISSN: 2146-2151 1,5 TL

OYLAR EMEK, DEMOKRASÝ VE ÖZGÜRLÜK BLOÐU’NA!Ýþçi ve Emekçilerin, Kadýnlarýn, Kürt Halkýnýn ve Bütün Ezilenlerin Birleþik Mücadelesi Ýçin

Page 2: İşçilerin Sesi Haziran 2011

12 Haziran seçimleri esas olarak iki düzen par-tisi (AKP-CHP) ile bunların karşısında üçüncüseçeneği oluşturan Emek, Demokrasi ve Özgür-lük Bloğu’nun bağımsız adayları arasında geçe-cektir. Diğer burjuva partileri işçi sınıfının so-runlarını çözmek için hiçbir ciddi program ifadeetmedikleri gibi, burjuvazi de onları ciddiye al-mıyor. AKP alacağı her oyu hükümete güveno-yu sayacak. CHP oylarını artırırsa, kendisini ba-şarılı sayacak. Bağımsız adayların alacağı oylar i-se, düzene karşı çıkanların sayısını ifade edecek.

AKP’ye oy vermeyeceğiz! Çünkü AKP hü-kümetinin dokuz yıllık iktidarı zenginleri dahazengin yaptı. İşsizlik artarken, yoksulları yardı-ma muhtaç bıraktı. AKP, sermayenin talepleridoğrultusunda işçi sınıfının son 50 yıllık kaza-nımlarını geri almak için yasalar çıkarttı. Sağlıkbaşta olmak üzere, eğitim paralı hale geldi, ula-şım zamlandı, kiralar yükseldi ama ücretlerinsatın alma gücü azaldı. Dolar milyonerlerininsayısı 280’i buldu; 2023 yılında dolar milyone-rinin sayısının 500’e çıkarılması hedefleniyor!

Buna karşılık hiç kimse, işçi sınıfının yaşa-mının geçen yıllara göre daha güvenceli, daharefah dolu olduğunu ve ekonomik “büyü-me”den hak ettiği payı aldığını ileri süremez!İşçi sınıfı cephesinde asgari ücretle çalışanlarınsayısı artıyor. Sigortasızların sayısı, sigortalılarkadar. 10 milyondan fazla sigortalı varken 9milyon kişi sigortasız çalışıyor. Patronlar sigor-talı çalıştırdıkları işçilerin yarısının pirimini as-gari ücretten ödüyor; çift bordro uyguluyor.

Hükümetin politikaları hekimleri, mühendis-leri, avukatları, öğretmenleri, kadınları ve liselile-ri sokağa döküyor. 1 Mayıs’ta yüz binlerce işçi a-lanlarda AKP hükümetinin esnek ve güvencesizçalışma sistemine, taşeronlaşmaya isyan etti.

Kürt halkı artık eskisi gibi yönetilmek iste-miyor. Taleplerini sivil itaatsizlik eylemleriyle i-fade ediyor. Devletin Kürt kimliğini inkâr edenpolitikalarına boyun eğmiyor. ÖSYM skandalı-nın seyri bile AKP hükümetinin gençlik ve top-lum karşısında izlediği kadrolaşma politikalarınıgözler önüne seriyor. Kadınlar, giderek artanve hükümetin ciddi hiçbir önlem almaya yanaş-madığı kadın cinayetlerine karşı her gün eylemyapıyor, isyan ediyor. Hükümet, giderek artanmuhafazakâr politikalarıyla kadınları birey ola-rak yok sayarak “aile”yi ön plana çıkartıyor.Diğer yandan, taşeronlaşma, ucuz ve esnek ça-lışma kural haline getirilerek, kadın emeğinegöz dikiliyor.

AKP’nin muhalifi olan CHP de, işsizlere işve iş güvencesi için bir program sunmaktançok uzak. Yeterli ücret ve sigortalı çalışma,sendika hakkı ve taşeronlaşmayı yasaklamak

yerine, AKP’nin sosyal yardım politikasına “ekyapmak”tan öteye gitmiyor. AKP 400 veriyor,CHP 600! Fark içerikte değil, miktarda. Yoksulyoksul kalacak, işsiz de işsiz; ama 600 TL paraalacak!

AKP’ye karşı CHP’ye oy vermek sömürüdüzenine karşı çıkmak anlamına gelmiyor.CHP’nin sermaye politikalarına esastan karşıçıkmadığını, adayları arasına sağcı politikacılarıalırken, eskisi gibi yaşamak ve yönetilmek iste-meyen işçi sınıfı ve Kürt yoksullarını temsil edenadaylara listesinde yer vermediğini görüyoruz.

12 Haziran seçimlerinde bir başka seçeneğiifade etmek üzere yan yana gelen ezilen ve sö-mürülenler üçüncü seçeneği oluşturmak üzereEmek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’nu kurdu.Blok, yüzde 10 barajı nedeniyle seçimlere ba-ğımsız adaylarla katılıyor. Bloğa verilecek heroy, mevcut siyasi ve ekonomik sisteme itirazı i-fade edecek. Bu itirazı çoğaltmak için ezilen vesömürülenleri bağımsız adaylara oy vermeyeçağırıyoruz!

Herkese İş, İş Güvencesi, Yeterli Ücret!

Herkese Sendika, Sigorta Hakkı!

Kürt Halkının Talepleri, Taleplerimizdir!

Özgürlük İşçilerle Gelecek!

Ýþçilerin Sesi

2

SERMAYE PARTÝLERÝNE OY YOK!EMEK, DEMOKRASÝ VE ÖZGÜRLÜK

BLOÐU’NUN ADAYLARINA OY VERELÝM!

AKP’ye karþý CHP’ye oy vermek sömürü düzenine karþý çýkmakanlamýna gelmiyor. CHP’nin sermaye politikalarýna esastan karþýçýkmadýðýný, adaylarý arasýna saðcý politikacýlarý alýrken, eskisi gi-bi yaþamak ve yönetilmek istemeyen iþçi sýnýfý ve Kürt yoksullarý-

ný temsil eden adaylara listesinde yer vermediðini görüyoruz.

Bloða verilecek her oy, mevcut siyasi ve ekonomik sisteme itirazý ifade edecek.Bu itirazý çoðaltmak için ezilen ve sömürülenleri baðýmsýz adaylara

oy vermeye çaðýrýyoruz!

Page 3: İşçilerin Sesi Haziran 2011

3

Ýþçilerin Sesi

“Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğun-da, son balık tutulduğunda; paranın yenmeyen birşey olduğunu anlayacaksınız” diyor bir Kızılderiliatasözü. Yüzyıllarca doğayla iç içe yaşadıkları top-rakları işgal edilen, üzerine dünyanın en büyük en-düstri toplumunun inşa edildiği, şimdi dünyanın enbüyük kirliliğinin üzerinde üretildiği toprakların es-ki sahibi Kızılderililerin sözü. Neden Kızılderilile-rin binlerce yıldır kirletmedikleri, kirletmeyi dü-şünmedikleri, kendilerinin bir parçası olarak gör-dükleri çevreyi, nasıl oldu da “beyaz adam”lar ikiyüzyıl geçmeden dünyanın en çok kirlilik üretenülkesine dönüştürebildiler? Farklılığımız, kapitaliz-min ideologlarının kitaplar dolusu yazdığı ve kutsa-dığı özel mülkiyet ve kâr olgusunda yatıyor. Kârnedir? Kapitalist teoriye göre eğer özel mülkiyetvar ve kutsalsa, insanlar, ancak ve ancak kâr eldeetmek için üretim yaparlar. Dahası, bu insanlar ya-hut onların kurduğu işletmeler, vahşi bir rekabetiniçinde yaşarlar; o kârı edemeyen ölür!

Öyleyse mümkün olan en yüksek kar elde e-dilmeli ve rakipler ekarte edilmelidir. Bunu sağla-manın en temel koşullarından biri ise üretim mali-yetlerinin mümkün olan en düşük düzeyde tutula-bilmesidir. Rekabet herhangi bir sektörde kar o-

ranlarını eşitleyeceğinden, maliyetleri yüksek olanişletmeler hayatta kalabilecek kadar kârlı olamaz-lar. Daha sistemin temelinde insanın karakteriböyle çıkarcı resmedildiğinden, herhangi bir üreti-mi gerçekleştirmenin ya da bir şirket kurmanıntek amacı kar etmektir; batmasanız da kar etme-dikten sonra o şirketin yaşamasına zaten gerekyoktur. Kızılderililerde işsizlik yoktu, yabancılaşmasorunu yoktu, çevre problemleri yoktu, çünkü on-lar ihtiyaçlarını karşılamak için ürettiler, bizler isekâr etmek için üretiyoruz. Tabiat harikası bir vadi-de kurulmuş bir fabrikanın, bilanço ve envanterhesabında, doğal güzellikler yer almaz, alamaz. An-cak, fabrikadaki bir makinenin arızalanması, ya daduvarın yıkılması yer alır, çünkü bunlar kar zararhesabına dâhil olan olgulardır, ama nehrin kirlen-mesi fabrikanın karlılığını etkileyecek bir olgu de-ğildir ve o defterde yer almayan hiçbir şey, hiçbirkapitalisti ilgilendirmez.

İyi yürekli ve çevreye duyarlı bir fabrika sahibivarsayalım. Eğer “kirletilen” nehrimizin kenarındabizim ahlaklı ve çevreyi kirletmemeye özen göste-ren kapitalistimizle birlikte üretim yapan başka ka-pitalistler varsa, ahlaklı olanın maliyetleri diğerleri-ninkinden yüksek olacağından (çevreye dost üre-tim, bilindiği üzere pahalıdır) adamımız batacak ve

sahneden çekilecektir. Çevreyi kirletmeye devamedenlerin maliyet avantajı, bu ortamda sadece on-ların yaşamalarına müsaade eder, öyleyse ahlaklıkapitalistten söz etmeye gerek yok, o (varsa da)yok olmaya mahkûmdur.

Son örnek Kütahya’daki gümüş madeninin ba-raj gölüne bıraktığı ve şimdi civardaki insanlarınsağlığını tehdit eden siyanür, sanırım. Daha mo-dern ve tedbirli olmak, doğayı ve gelecek nesilleridüşünerek davranmak daha masraflı olacaktı, ma-deni işleten şirket için. Daha masraflı olması, ken-disiyle beraber ihaleye giren şirketlere karşı onudaha dezavantajlı kılacaktı ve o şirket zaten halisduygularla orada olamazdı. Zonguldak’ta grizupatlaması yüzünden ölen işçiler, Maraş’ta göçük al-tında kalanlar, hep “tedbir” daha pahalı olduğu i-çin, “ihmal” sebebiyle öldüler. Soru öyleyse, “bü-tün bu işçiler neden insanlık dışı koşullarda, uzunsaatler boyunca, can güvenliği olmadan çalışıyor-lar?” değildir. Soru, “neden devlet, ihalelerle(endüşük fiyatı verenin aldığı, en düşük fiyatı vereninen acımasız üretim koşullarını dayattığı ihalelerle!)bizim madenlerimizi bize rağmen işletenlere veri-yor?”, olmalıdır. Soru, “neden o madeni, o fabrika-yı, o şirketi biz, kurduğumuz konseyler vasıtasıylayönetmiyoruz?” olmalı. “Neden biz, kendimiz için,kendimize yetecek kadar ve sadece ihtiyacımız ol-duğu için üretmiyoruz?” olmalı sorumuz. Ve ceva-bımız hakça, insanca bir düzen için, insanın insanakul olmadığı düzen için, sosyalizm olmalı.

KAPÝTALÝZM YIKIYOR, KÝRLETÝYOR, ÖLDÜRÜYORMustafa ZZeybekoðlu

Seks skandalları, diğer kapitalist ülkelerde oldu-ğu gibi, Türkiye’de de, siyasi mücadelenin ve ül-ke siyasetini yeniden düzenlemenin bir aracı o-larak kullanılıyor. Geçen yıl, zamanın CHP Ge-nel Başkanı Deniz Baykal’ın, partideki sekrete-riyle olan özel görüntüleri medyaya yansımış;bunun üzerine Baykal CHP Genel Başkanlığın-dan ayrılmak zorunda kalmıştı. Bundan sonrakisüreçte CHP’de, hem yönetici kadrolar hem desöylem düzeyinde değişiklikler yaşanmış, parti,bürokratik sınıfın sözcülüğünü büyük ölçüdeterk ederek, siyasette daha liberal, ekonomideise daha popülist bir söylem tutturmuştu. Buçizgisi ile uluslar arası ve yerli sermayenin arzu-ladığı çizgiye yaklaşmış, AKP’ye alternatif görü-lür hale gelmişti.

Seks kasetlerinin son haftalardaki hedefi iseMHP oldu. Partinin yaklaşık on üst düzey yöne-ticisi hakkındaki seks kasetleri medyaya sızdırıl-dı. Bunun üzerine, söz konusu politikacılar hemparti yönetiminden hem de milletvekili adaylı-ğından istifa ettiler. Bu gelişmeler, kamuoyundases çıkarırken, MHP’de deprem etkisi yarattı.Ayrıca, siyasette milliyetçi şoven bir söylemtutturan ve emperyalistlerin bölge politikaları-

na mesafeli bir tutum takınan bu partinin de,CHP gibi, egemen sınıflar tarafından yenidendüzenlenmek istendiği yönündeki yorumları be-raberinde getirdi. AKP iktidarının, seçimlerinardından Meclis’te anayasayı tek başına değişti-recek bir çoğunluğa sahip olmayı hedeflediği,bunun için de MHP’yi seçim barajının altında bı-rakmaya çalıştığı bilindiğinden, son gelişmelerbu strateji ile de ilişkilendirildi.

MHP’ye yönelik yıpratma saldırısının, ege-men sınıfların çıkarlarını yansıttığı ve bu komp-lonun arkasında devlet içinde yer alan kimi güç-lerin bulunduğu genel kabul gören bir görüştür.Ne bu son kasetlerin ne de Deniz Baykal’a iliş-kin olanın faillerinin bulunmaması, bu görüşüdestekler niteliktedir. On yılların deneyimi or-taya koymaktadır ki, sadece devlet içindeki güç-lerin yine devlet konsepti doğrultusunda işledi-ği suçlar, “faili meçhul” kalmaktadır. Yoksa ge-rek “Ergenekon Davası” gerekse “Balyoz Dava-sı”nda görüldüğü üzere, istenildiğinde, belge vekanıtlar, denizin dibinde ya da döşemelerin al-tında da olsa, bulup çıkarılmaktadır.

AKP iktidarı, bu kaset operasyonlarının plan-layıcısı olmasa da, bunlara siyasi destek vermek-te ve siyasi çıkarları doğrultusunda kullanmakta-

dır. Siyasi destek vermektedir, çünkü bu operas-yonlarla diğer muhalefet partileri de, siyasi çizgi-leri itibarıyla, kendi çizgisine gelmektedir. Ayrı-ca, Başbakan, partisinin düzenlediği mitinglerdeyaptığı konuşmalarda, bir yandan hukuka saygılıolduğunu ifade ederek, “belden aşağı vuruşlara”karşı olduğunu söylerken, diğer yandan “eline,diline, beline” söylemiyle kaset skandallarını ra-kiplerini yıpratmakta kullanmaktadır. Kılıçdaroğ-lu’nu, “kaset darbesi” sonucu parti başkanı ol-makla suçlamaktadır. Kısacası, AKP iktidarı bukomploların siyasi sorumlusu olduğu gibi, bu sü-reci iki tarafı keskin bıçak gibi kullanmaktadır.

Sonuç olarak, son kaset skandalları burjuvasiyasetin kirli yüzünü açığa çıkarmıştır. Bir yan-dan ahlâk lâfını ağzından düşürmeyen “milliyet-çi-muhafazakârların”, nasıl ahlaken iflas ettikle-rini ve ikiyüzlülüklerini sergilerken, diğer yan-dan amaca ulaşabilmek için her türlü komployumubah gören bir anlayışın, burjuva siyaset anla-yışına egemen olduğu net bir şekilde açığa çık-maktadır. Egemen sınıfların iç çatışmalarının or-taya çıkardığı bu kirli görüntü, emekçilerin bur-juva siyasi partilerden ve kapitalist siyaset siste-minden uzaklaşmalarını sağlama potansiyelinitaşıması bakımından önem arz etmektedir.

KASETLERLE SÝYASET YENÝDENDÜZENLENÝYOR

AKP iktidarý, bu kaset operasyonlarýnýn planlayýcýsý olmasa da, bunlara siyasi destek vermekte vesiyasi çýkarlarý doðrultusunda kullanmaktadýr. Siyasi destek vermektedir, çünkü bu operasyonlarla

diðer muhalefet partileri de, siyasi çizgileri itibarýyla, kendi çizgisine gelmektedir.Ýlkay ÖÖngören

Page 4: İşçilerin Sesi Haziran 2011

Ýþçilerin Sesi

4

Ümraniye’de bulunan Casper Bilgisayarın iştenatılan direnişçi işçileri 78. günlerinde TEM otoyoluna çıkarak yoğun akşam trafiğinin akışınıkestiler. Direnişçi işçiler, “Sendikalı Olduk İş-ten Atıldık - İşimizi Geri İstiyoruz” pankartla-rıyla kestikleri TEM yolunda, “eylemlerimiz vedirenişimiz sürecek” diyerek, Casper patronu-na “koltuğunda rahat oturma” tavsiyesinde bu-lundular.

“İşçilerin Birliği Patronları Yenecek!” diyehaykıran direnişçi Casper işçilerinin yanına ak-şam mesai bitiminden sonra çalışan arkadaşlarıda geldiler. İşten atılan arkadaşlarıyla birlikteÜmraniye Çakmak köprüsüne kadar yürüyenişçiler, “Köle Değil İşçiyiz Sendikayla Güçlü-yüz!”, “Sendika Hakkımız Engellenemez!”, “İşEkmek Yoksa Barış da Yok!” sloganları attılar.Daha sonra TEM otoyoluna çıkan Casper işçi-leri yoğun akşam trafiğinin kestiler. TıkananTEM otoyolundaki araçlarından çıkan sürücü-lerin de eyleme destek verdiği görüldü. Sınıfdayanışmacı dostları ise “Casper İşçisi YalnızDeğildir!” sloganlarıyla yanlarındaydı.

TEM otoyolunun bir şeridi 15 dakikalığınatrafiğe kapatan işçiler, tekrar Ümraniye Çak-mak köprüsüne dönerek basın açıklaması yap-tılar. Basın açıklamasının hedefinde Casperpatronu kadar AKP Hükümeti ve Tayyip Erdo-ğan’da vardı. Sıklıkla, “Gün Gelecek DevranDönecek AKP İşçiye Hesap Verecek!” slogan-

ları atıldı ve “Başbakan Erdoğan, Casper işçisisana ileri demokrasiyi gösterecektir” uyarıla-rında bulunuldu.

“Casper bilgisayar patronu yaklaşık üç ayönce 10 arkadaşımızı işten atarak sendikalaş-mayı engellemeye kalktı. Casper işçilerini sen-dikalarından istifa ettirmeye çalıştı. 200 Casperişçisi sendikalarına ve işten atılan arkadaşlarınakararlılıkla sahip çıkıyor. İşten atmalara, hertürlü baskıya, şiddete ve hukuksuzluğa karşı di-reniyorlar” denilen açıklamada, “sesimizi du-yurmak amacıyla bugün TEM otoyolunun trafi-

ğini kestik, gerekiyorsa bundan sonra bu oto-yolu saatlerce trafiğe keseceğiz” denildi. “Bas-kılar Bizi Yıldıramaz!” sloganları atıldı.

Basın açıklaması sırasında görüştüğümüzCasper işçileri, “bu daha başlangıç” diyerek ye-ni eylemlerin işaretini verdiler ve Casper pat-ronunu uyardılar, “seni yumuşak koltuğundarahat oturtmayacağız…”

Casper işçilerinin direnişi sürüyor ve sınıfdostlarını dayanışmaya bekliyor. / İŞÇİLERİNSESİ - HABER

CASPER ÝÞÇÝSÝ TEM YOLUNA ÇIKTI:

BU DAHA BAÞLANGIÇ!

13-14-15 Mayıs tarihlerinde gerçekleşen Eği-tim Sen 8. Olağan Genel Kurulu tamamlandı.Genel Merkez yönetimi üç Demokratik EmekPlatform, iki Devrimci Sendikal Dayanışma,bir Sendikal Birlik ve bir de Devrimci Kamu

Çalışanları gruplarının gösterdiği adaylardanoluştu. Emek Hareketi grubu ise, Eğitim SenGenel merkezinin oluşumunda yer almadı.

Eğitim Sen olağan kongresiyle, KESK ve E-ğitim Sen genel başkanlıklarında ve yönetim-lerde yer alan EDP eksenli Demokratik EmekMeclisi, yönetimlerin dışında kaldı.

Eğitim Sen ve KESK Genel Merkez GenelKurulları (şube genel kurulları gibi) esas ola-rak siyasetlerin sendikal alandaki örgütlenme-leri arasında yürütülen pazarlıklar sonucundabelirleniyor. Sendikaların kuruluşundan berideğişmeyen tek kural bu. Yönetimler değişsede bu kural değişmiyor. Sendikal süreci can-sız kılan da yine bu durum.

Kongrede en tartışmalı an, listelerin belliolması üzerine konuşmak isteyenlerin konuş-malarına kısıtlama getirilmek istenmesi üzeri-

ne çıktı. Listeler kesinleştiğine göre artık ko-nuşmaya da fazla gerek yoktu!

Her ne kadar şiar olarak parasız, nitelikli,demokratik, anadilde eğitim ileri sürülmüş ol-sa da, eğitim ve eğitim emekçilerinin sorunla-rıyla ilgili bir tartışma da yapılmadı. Güvence-sizlik, ücretli öğretmenlik, kadrolaşma konu-larına şöyle bir değinildi, geçildi.

Diğer yandan sendikal grupların oluştur-duğu tüzük komisyonunun tüzük değişikliği ö-nerileri her zamanki gibi pek ilgi görmedi.

“Anadilde eğitim” maddesinin yeniden tü-züğe yazılması dışında tüm bileşenlerin üze-rinde anlaştığı tüzük değişiklikleri ortaya çık-madı. Yapılan diğer tüzük değişiklikleriyle yö-netim kurulu, yürütme kurulu oldu; başkanlarkurulu karar organı yapıldı, metropollerdeyeni şube açılması kolaylaştırıldı.

KESK ve Eğitim Sen’in geleneksel yöntem-lerle, yönetim belirlemeye devam etmesi, de-legelerin ve üyelerin iradesini köreltmekte,örgütün yenilenmesini engellemekte. Aynı za-manda bir siyasi gruba ait olmaksızın yöneti-me girme şansını ortadan kaldırmakta.

EÐÝTÝM-SEN GENEL MERKEZÝ YENÝLENDÝ,ÝKTÝDAR ODAKLI POLÝTÝKA DEÐÝÞMEDÝ…Yunus ÖÖztürk

Page 5: İşçilerin Sesi Haziran 2011

5

Ýþçilerin Sesi

Ayşe Paşalı, boşandığı kocası tarafından öldürülenkadınlardan sadece biri. 11 yerinden bıçaklanaraköldürüldü. Yine diğer yüzlerce kadın gibi, öldürül-meden önce kocasından defalarca şiddet görmüş,tehditler karşısında can güvenliği bulunmadığınıbelirtip savcılıklara başvurmuş, Aile Mahkeme-si’nden koruma kararı çıkartmaya çalışmıştı. An-cak girişimleri hep sonuçsuz kalmış, eski kocayaherhangi bir yaptırım uygulanmamıştı.

Cinayet basına yansıyınca Kadın ve AiledenSorumlu Devlet Bakanı Aliye Kavaf, “Olay karşı-sında yasalarımızda eksik yok, cinayet münferit”demişti.

11 Mayıs akşamı, 14 ilde feminist kadın örgüt-lerinden kadınlar, Ayşe Paşalı’nın katili İstikbalYetkin’in yargılandığı dava devam ederken kadıncinayetlerine ve kadın katillerinin serbest kalması-na karşı sokaklarda nöbet tuttular. İstanbul Tak-sim meydanında bir yandan oturma eylemi yapar-ken bir yandan da eylem yapılan illerle canlı bağ-lantı kurarak, eşzamanlı olarak kadın cinayetleriniprotesto ettiler.

Kadınlar, “7/24 nöbetteyiz” başlıklı eylemle-rinde başlıca talepleri şunlardı: “Haksız tahrik in-dirimi istemiyoruz”, “karakola başvuran kadınlarıevine döndüren polisler istemiyoruz”, “tecavüz

mağdurlarını bekleten adli tıp istemiyoruz”. Tak-sim’de nöbet tutan kadınlar, devlet kurumlarınınkadın cinayetlerini dikkate almadığını, bu nedenlede öldürülen kadınların seslerini ve hikayeleriniduyurmak için eylem yaptıklarını dile getirdiler.

Kadın örgütlerinin eylemi etkisini gösterdi veAyşe Paşalının katili, İstikbal Yetkin, ağırlaştırılmışmüebbet cezası aldı.

Aile mahkemeleri aslında kadınları koruyanher türlü tedbiri alma yetkisine sahipler. Saldırga-nı takip etmek ve tutuklamak da mümkün. Olay-lara baktığımızda, şiddete uğramış ya da her an öl-dürülme tehlikesi olan bir kadının karakollar, sav-

cılıklar arasında mekik dokumasına dayalı yürür-lükteki sistemin işe yaramadığı görülüyor. Ancak,şiddet mağduru kadınların ya da yakınlarının, gö-revini yerine getirmeyen, emniyet görevlileri, sav-cı ve hakimleri, görevlerini ihmal ettikleri için da-va açma hakları var.

Başta İstanbul olmak üzere bir çok ilde, femi-nist kadın örgütlenmeleri, kadın cinayetlerinin ön-lenmesi için kampanya yürütüyorlar. Kuşkusuz bukampanyanın etkisi yavaş da olsa olumlu sonuçlaralıyor. Kadınlar “yasta değil, isyandayız!” diyorlar.Kadın cinayetlerini önlemek için isyanı büyütmekgerekiyor.

KADIN CÝNAYETLERÝNE KARÞI 14 ÝLE YAYILAN ÝSYAN:

“7-24 NÖBETTEYÝZ!”Leyla DDurusu

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Sağlık BakanıRecep Akdağ, Batman Bölge Devlet Hastanesin-de ziyaretleri sırasında karşılarına çıkan görmeengelli bir taşeron işçisinin (Nurullah Mehme-toğlu) yakınmasına tahammül etmediler. Engellitaşeron işçisi bütün taşeron işçilerinin sorunuolan düşük ücret ve güvencesizliği ifade etti:“Biz burada asgari ücretle çalışıyoruz. Koşulları-nın iyileştirilmesini istiyoruz. Müteahhit şirketle-rin elinden ne zaman kurtulacağız?” dedi.

Bakanların suratına bir tokat gibi çarpanbu sözler üzerine, Sağlık Bakanı Recep AkdağBaşbakan gibi “Ananı da al, git” demedi amaondan aşağı kalır yanı olmayan ve bir bakanayakıştırılması da mümkün sayılmayacak birtepki gösterdi: Bakan engelli taşeron işçisinesınıfsal öfkesini kustu ve “Gözlerin görmediğihalde sana iş vermişiz. Daha ne yapalım. Müte-ahhit şirketlerin yanında çalışmaya devam ede-ceksin”” dedi.

Yani… Engelli işçiyi nankörlükle suçladı,müteahhit (taşeron) şirketlerde asgari ücretle

ve güvencesiz işçi çalıştırılmış olmasının üstünüörtmeye kalktı!

Bakanın bu açıklaması her şeyden önce gör-me engelli taşeron işçisi Nurullah Mehmetoğ-lu’nu aşağılamaktadır. Engellilere yasa gereği işverilmiş ise, bir lütuf sayılamaz. Bakanın bu ko-nulardaki cehaleti ve işçi düşmanlığı aslında uy-gulayıcısı olduğu politikanın savunusudur: SağlıkBakanlığı hastanelerde düşük ücretle (asgari üc-ret) taşeron çalışmayı teşvik etmekte ve uygula-maktadır. Öyle ki, taşeron işçilerin ücretlerininasgari ücretten 50 TL daha yüksek olmasını dayasaklayacak kadar ileri gitmiştir.

Herhangi bir taşeron şirket yanında bakanlı-ğın koyduğu sınırlardan yüksek ücretle işçi çalış-tıramaz.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, AKP’nin her dö-nem bakan yaptığı temel direklerden biridir.Hekim eylemlerine karşı insafsız soruşturmalaraçan, tehditler savuran ve hastanelerde taşeronsistemini yerleştiren bir bakandır.

Yani, adı ne olursa olsun toplum için ve ta-bii ki önce sağlık çalışanları için “sağlıksız” bir ki-şi olduğunu son yaptığı açıklamayla da ortayakoymuştur.

AKP hükümetinin İş Kanununda her defa-sında yeni düzenlemelerle sayıları azaltılsa da(daha önce her 100 işçi için 5 engelli ve hüküm-lü çalıştırma zorunluluğu vardı; bu sayı 3?e indi-rildi), yasa gereği işyerlerinde belirli sayıda en-gelli çalıştırmak zorunludur.

Ayrıca Ceza Kanunu 122’nci madde ise, en-gellilerle ilgili ayrımcılığı suç saymaktadır.

Dolayısıyla engelli çalıştırmak ne bir lütufturne de bir kimsenin engellilerin engelleriyle (körolmalarıyla) ilgili ayrımcılık yapma hakkı vardır.Yasalar herkes karşısında eşitse, o zaman SağlıkBakanı açıkca suç işlemiştir. Televizyon kamera-ları da bu durumu tespit etmiştir.

Batman’da yaşanan bu çirkin olay, taşeronçalışmanın, düşük ücretle güvencesiz çalışmaolduğunu, herkesin görebileceği gibi ortayakoymuştur. AKP hükümetinin istihdam politi-kasının özü, Recep Akdağ ile görme engelli ta-şeron işçisi Nurullah Mehmetoğlu arasındageçen diyalogda gizlidir. Özür dilemiş olmak,durumun vahametini değiştirmiyor.

www.soldefter.com’dan alınmıştır...

“GÖRMEDÝÐÝN HALDE SANA ÝÞ VERMÝÞÝZ.DAHA NE YAPALIM?”

Page 6: İşçilerin Sesi Haziran 2011

Ýþçilerin Sesi

6

15-16 Haziran 1970’de işçi sınıfı ayağa kalkarak yol-ları ve meydanları zaptetmiş, iki gün için de olsa pa-rababalarını derinden sarsmıştı. 15-16 Haziran’da,DİSK’i etkisiz ve yetkisiz kılmak için çıkarılan sendikayasasına tepkinin ürünü olarak başlayan başkaldırıyasadece DİSK’te örgütlü işçiler katılmadı. O dönemgenç bir inşaat işçisi olan H. Adnan da sınıf mücade-lesinin içindeydi. H. Adnan’la 15-16 Haziran 1970’deyaşananları, güvencesiz çalışan bir inşaat işçinin gö-zünden konuştuk.

15-16 Haziran’a katılışınızı ve kendi süre-cinizi anlatır mısınız?

İstanbul’a 1950’lerde Karadeniz’den göç edenbir ailenin çocuğuyum. Ziverbey’in Fikirtepe’yebakan yoksul bir mahallesinde oturuyorduk. İlko-kuldan sonra yatılı okul sınavını kazanıp eğitim sü-recime devam ettim. Öğrenciliğimin yanı sıra in-şaat işçiliği yapıyordum. 15-16 Haziran eylemleri-ne bireysel olarak katıldım.

1965’den itibaren günlük gazete okuma alış-kanlığımız oluştu. Türkiye İşçi Partisi’nin “KöylüyeToprak, Herkese İş!” sloganı ve afişleri ilgimizi çe-kiyordu. Akşam gazetesi okuyorduk ve Çetin Al-tan, İlhami Soysal yazıyordu. Kendimizi yetiştir-meye çalışıyorduk. Ardından, Ant dergisini takipetmeye başladım. Önümüze çıkan tüm dergi, ga-zete ve kitapları okumaya çalışıyorduk. Abur cu-bur, sistemsiz bir şekilde okuyorduk. Bir yanda o-kul diğer yanda politik birikim süreci, yazları veboş zamanlarda da inşaat işçiliği yapıyordum.

15-16 Haziran eylemlerinden nasıl haberi-niz oldu, eylemlere nasıl katıldınız?

15 Haziran’da haberim olmadı. 16 Haziran’ı i-se inşaat işçiliği yapan bir akrabam aracılığıyla öğ-rendim ve işçilik yapan kuzenlerimle birlikte katıl-dım. Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda kitleyle polis a-rasında çatışma yaşanmıştı. Kadıköy merkezdenYoğurtçu Parkı’na vardığımızda çatışma bitmişti.İşçiler dipçik darbeleri almış, kafaları yarılmıştı.Kafalarında bandajlar vardı.

Yoğurtçu Parkı’nda bir kişinin öldüğü haberigeldi. Kadıköy’ün birçok bölgesinde parça parçaişçiler bekliyordu. Yeni haberler geliyordu. Anka-ra asfaltında, Otosan’ın bulunduğu yerde işçilerinpanzerlere karşı çatıştığı haberleri geliyordu. Ça-tışmaların olduğu yerde bir akrabam inşaat işçiliğiyapıyordu. İşçilerin panzerlere karşı taşla sopaylanasıl E-5 yolunu trafiğe kapattıklarını aktardı.

Eylemler gün boyu nasıl bir seyir izledi,mücadele eden kitleye önderlik edenler varmıydı?

15-16 Haziran eylemliklerinde mücadele günboyu aralıklarla sürüyordu. Bulunduğumuz bölge-de polisle çatışma sonrası dağılma yaşanmıştı. Da-ğılan kitleyi toparlayan bir kadındı ve günlük ev kı-yafetiyle sokağa çıkmıştı. “Bu nasıl bir şey, ne hak-la işçilere saldırıyorlar, işçilerin karşısına nasıltankları çıkarıyorlar, bu saldırı cevapsız mı kala-cak?” diyerek kitleye seslenerek yeniden toparla-dı. Harekete geçirdi. Harekete geçen kitleyle Al-tıyol’a yürüdük. Gebze’den kamyonlara gelen işçi-leri gördük. Cevizli Tekel işçilerinin topluca gel-diklerini gördüm. Tekel işçilerinin en önünde ka-dın işçiler vardı; işyeri kıyafetleriyle Tekel’in kadınişçileri eylemin en ön safındaydı.

Altıyol göbekte bir kişi, gelen kalabalığı Kay-maklığa doğru yönlendirmeye başladı. Adalet Par-ti’sinin Kadıköy ilçe teşkilatı yolun üstündeydi. İş-çilerin uğrak yeri olan parti binasının camları kırıl-dı, bayraklar yırtıldı. Siyasi iktidara karşı öfkeleri-ni “Morison Süleyman” sloganıyla dilendiriyorlar-dı. Adalet Partisi’nin lideri Süleyman Demirel, A-merikan Morison firmasında mühendislik yaptığı i-çin işçiler iktidar partisi liderine bu şekilde sesle-niyordu.

Dikkatimi çeken isimlerden biri Atilla Sarp’tı.Kitle, Atilla Sarp’ın yönlendirmesiyle Altıyol’danaşağıya doğru akarak Kadıköy Meydanı’na indi.Meydanı’nda, bugün Beşiktaş İskelesi’nin bulundu-ğu yere geldik. Karşısında kaymakamlık binası var-dı ve alt katı polise aitti. İşçilerin amacı, çatışma-larda gözaltına alınan işçilerin serbest bırakılması-nı sağlamaktı. Polis işçilerin taleplerini yerine ge-

tirmedi. Bunun üzerine işçiler öfkeyle binanın alttarafına molotof attılar ve yangın çıktı.

İşçi kitlesinin içinden bir kişi yaşananları ka-meraya çekiyordu. İşçiler kameraya çeken kişiyiönce polis sandı daha sonra kameranın TİP adınakayıt yaptığı anlaşıldı.

Yangın sonrası polis işçilere saldırdı, ateş etti.Kadıköy’deki kitlenin üzerinde helikopterler do-laşmaya başladı. Bir ara kitleye açılan ateşin ner-den geldiğini anlayamadığımız için acaba helikop-terlerden mi ateş ediyorlar diye düşündük. İşçikitlesinin üzerine yapılan silahlı saldırı sonrası et-raftaki tüm camlar kırıldı. İşçiler yine dağıldılar.Bir kısmımız dağılırken, bugünkü İDO iskelesininbulunduğu yerde eskiden ikinci mevki beklemesalonu vardı, oraya doğru savrulduk. Kaçmaya ça-lışırken düştüğüm için geride kaldım. Kitle dağıla-rak uzaklaştı. Kadıköy’deki vapur seferleri iptal e-dilmişti ve işçilerin karşıya geçmesi engelleniyor-du. Öğrendiğimize göre, Avrupa yakasında Bakır-köy’den, Unkapanı’ndan ve diğer bölgelerden ge-len işçilerin Taksim’de buluşmasını engellemek i-çinde Eminönü’ndeki köprüler açılmıştı. İşçilerinbir araya gelmesi, birleşmesi istenmiyordu. Akşa-müstü saat 17:00-18:00 gibi haber ajansından sıkı-yönetim kararını duyduk.

Bugünden baktığınızda sizin için 15-16Haziran neyi ifade eder?

15-16 Haziran sadece sendika yasasına karşıoluşturulmuş bir eylem değildi. 15-16 Haziran’daörgütlü işçilerin dışında güvencesiz çalışanlar, iş-sizler, ev kadınları kısacası geniş halk kitleleri devardı. DİSK’in başı çektiği iddia edilse de, işçilerinbaşkaldırısı DİSK yönetimini aştı. Kadıköy, Moda,Bağdat Caddesi gibi yerleşimlerden burjuvalarınkaçtığı haberleri geliyordu. Ayaklanan işçilerin ev-lerini basacakları korkusu yayılmıştı. Otobüs vebuldukları tüm araçlarla şehri terk ettiklerini gör-dük. 15-16 Haziran Türkiye’de bugüne kadar ya-şanmış en kitlesel işçi eylemidir. Önderliği bulun-mayan, kendiliğinden ama işçi sınıfının gücünü tümaçıklığıyla ortaya koyan bir başkaldırı olarak tarih-teki yerini almıştır.

15 - 16 HAZÝRAN 1970:ÝÞÇÝ SINIFININ GÜCÜNÜ TÜM AÇIKLIÐIYLA

ORTAYA KOYAN BÝR BAÞKALDIRI15-16 Haziran Türkiye’de bugüne kadar yaþanmýþ en kitlesel iþçi eylemidir. Önderliði bulunmayan, kendili-ðinden ama iþçi sýnýfýnýn gücünü tüm açýklýðýyla ortaya koyan bir baþkaldýrý olarak tarihteki yerini almýþtýr.

Canan MMengüloðul

Page 7: İşçilerin Sesi Haziran 2011

7

Ýþçilerin Sesi

Başbakan Tayyip Erdoğan, 12 Haziran seçimleri-ne giderken İstanbul ve Ankara projelerindensonra Diyarbakır (Güneydoğu) Projesini de a-çıklayarak final yapacakmış. Bu yazı yazıldığı sıra-da Diyarbakır Projesi açıklanmamıştı. İstanbulve Ankara projelerinden ise haberdarız. Per-şembenin gelişi belli olduğu için, Diyarbakırprojesinin de diğerlerinden bir farkı olmayacak.

Kanal Projesiİstanbul için açıklanan Kanal İstanbul proje-

si Trakya ile İstanbul arasına açılacak olan birkanal olarak ifade ediliyor. Kanalın boyu 41km., eni 150 m., derinliği 25 m. olacakmış. Ka-nalın maliyeti ve yeri bile kesin değil.

İstanbul için önerilen diğer proje ise, Ana-dolu yakasında kurulacak iki yeni uydu kentprojesi. Her iki projede müteahhitlerin, küçük-ten büyüğe emlakçıların ve arsa spekülatörleri-nin iştahını kabartmış durumda. Bilim adamları-nın ve meslek odalarının gerçekçi bulmadığı vekaynağını, işçi sınıfından toplanacak vergilerinsağlayacağı bu projelerin kazancı AKP’ye, fatu-rası ise işçi sınıfına çıkarılacak.

Ankara’da Çýlgýnlýk Daha Çok!Tayyip Erdoğan’ın Ankara projesi ise, Gü-

neykent adıyla yapılacak TOKİ projelerindenbiri. Bir de hayvanat bahçesi ile 17 yıldır bitiri-lemeyen raylı sistemlerin tamamlanması var.

Bu projeler önceki yıllarda Ankara Beledi-ye Başkanı Melih Gökçek tarafından farklı ad-larla (Doğukent gibi) açıklanmıştı.

Türkiye sadece bu iki il ve bir de Diyarba-

kır’dan teşkil değilse, bütün bu projeler, asgariücretle yaşamak zorunda bırakılan milyonlarcaişçi, yoksullukla boğuşan emekli ve memurlar i-çin hiçbir şey ifade etmiyor.

İşsizlere gelince, muhtemelen yeni iş ola-nakları açılacak. Muhtemel işe razı olarakAKP’ye oy vermek demek, yaratılan değerdenpay almayacağımıza, bugünden onay vermektir.Projelerden büyük sermaye ve rantçılar ka-zançlı çıkacaklar.

BEDELÝ EMEKÇÝLERE,RANTI AKP VE MÜTEAHHÝTLERE

AKP’NÝN ÇILGIN PROJELERÝ:

Ufuk DDemirci

Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanıolmasından (yapılmasından) sonra kamuo-yunda yaratılan, şişirilen olumlu hava, 12 Ha-ziran seçimlerinde CHP’nin oylarında belirlibir artışa, muhtemelen AKP oylarında bir a-zalışa yol açabilir.

AKP’nin uyguladığı ekonomi politikaları-nın işçi sınıfı arasında yarattığı tahribata tep-ki verecek olan emekçiler ve işsizlerin bir

bölümünün CHP’ye oy vereceği varsayılabi-lir. Bütün bunlar gerçek olsa bile, CHP yöne-timi oy artıracağını söylüyor ancak iktidar o-lacağını iddia etmiyor. Öyleyse ezilen ve sö-mürülenler için CHP’ye oy vermenin birkaçmilletvekili çıkartma dışında sahici bir anlamıolabilir mi? İşçilerin, işsizlerin, kadınların,gençlerin, Alevilerin ve Kürtlerin kimlik ve i-radeleriyle içinde yer almadıkları bir sosyaldemokrat partinin oylarında görece artış ol-masının, sermaye politikalarını geriletmekbakımından bir anlamı olabilir mi?

Deneyimli her işçi bilir ki, hak verilmez a-lınır. Mücadele etmeden, sadece destek (oy)vererek haklarımızın alınması mümkün değil-dir. Üstelik bütün AKP karşıtlığına rağmenCHP, 12 Haziran seçimlerinde işçilere, yok-sullara ve soluna değil Süleyman Demirel veekibine açılıyor. CHP genel başkanı Alevi veKürt kimliğini gizliyor. CHP yönetimine e-mekçi deyince, aklına sendika bürokrasisi ge-liyor; onları milletvekili adayı yapıyor.

CHP’nin AKP karşıtlığı emekçilerin ve iş-sizlerin, ezilenlerin oylarını almak için düzen-lenen bir siyasetin ötesine geçmiyor. İşçi sı-nıfının sermaye sınıfına karşı çıkarlarını koru-mak için bir mücadele çağrısını ifade etmiyor.1977’deki gibi “Toprak İşleyenin, Su Kullana-nın” ya da “Emekçiye Sendika ve Toplusöz-leşme Hakkı” diye ifade edeceğimiz bir poli-tika öne çıkmıyor. Kamuda taşeronlaşmayakarşı çıkıyoruz diyen CHP Genel Başkanı,CHP’li belediyelerde taşeron çalışmayı önle-miş değil.

AKP düzen partisi ve bu düzen değişme-den CHP de iktidara gelse, emekçilerin iş veyaşam koşullarında köklü bir değişme olmaya-caktır. Öyleyse, sorun AKP’nin gerilemesi de-ğildir sadece. Emekçilerin ve işsizlerin hakla-rını geri alması mücadelesine adım atılmasıdır.

Bu ise, seçimlerle, oy vererek değil, mü-cadele ederek mümkün olabilir. Ve bunun ilkadımı CHP’ye destek vererek umut etmekle,CHP’nin sorunlarımızı çözeceğini düşünmek-le değil, işçi sınıfının bağımsız politik mücade-lesini örgütlemeye girişmekle olabilir.

12 Haziran seçimlerinde mücadeleyi, hakaramayı temsil eden seçenek CHP değil, E-mek, Demokrasi ve Özgürlük Blok’u adayla-rıdır.

YENÝ CHP’DE EMEKÇÝLER,ALEVÝLER VE KÜRTLER YOK!

Ýzmir’in Buca Belediyesi’nde çalýþýrken sendikalý olduðu içiniþten atýlan Batýgül Tunç, CHP binasý önünde direniþteyken...

Ahmet ÇÇelik

Page 8: İşçilerin Sesi Haziran 2011

8

Gerek siyasi gelişmeler gerekse ekonomik göster-geler, seçim sonrası için bir kaosa işaret ediyor. Bukaos, ekonomik alanda ekonominin küçülmesi veenflasyonun yükselmesine bağlı olarak, artan hayatpahalılığı ve yoğunlaşan işsizlik biçiminde ortaya çı-karken, siyasi alanda, emekçi ve ezilenlere yönelikbaskı ve şiddetin hız kazanması biçiminde görüle-cek. Kısacası, kitlelerin yoksullaşmasına siyasi reji-min sertleşmesi eşlik edecek.

Siyasi iktidar, yeni bir anayasal rejim kurmakistiyor. Ancak buna engel gibi görünen bir dizi un-sur var. Kürt halkının her geçen gün daha da yük-selen mücadelesi, egemenler içindeki bir kesiminkurulmak istenen yeni anayasal sisteme dirençgöstermesi, ayrıca Arap halk hareketlerinin kapıyadayanmış olması, siyasi istikrar açısından risk oluş-turuyor. Buna karşılık, siyasi iktidarın bu engelleri,despotik bir rejim inşa etmek suretiyle, aşmaya ça-lışacağı görülüyor.

PKK’ye karşı yoğunlaşan askeri operasyonlar,son bir ayda 43 kişinin ölümüne yol açtı. AyrıcaBölgedeki sivil ve barışçı eylemlere yönelik polisinengelleme ve saldırılarının şiddetlenmesi, her günonlarca gösterici ve militanın hapse atılması, seçim-den sonra ortaya çıkacak şiddet ortamının ilk işa-retleri olarak görülüyor. Seçimlerden başarıyla çık-ması muhtemel Kürt siyasi hareketinin, 2009 yerelseçimlerinden sonrasına benzer bir saldırıyla karşı-laşması sürpriz olmayacaktır. Buna ek olarak, silah-lı çatışmaların yoğunlaşmasıyla ölümlerin artmasıtüm Bölgeyi germe ve 1990 lı yılların koşullarınageri dönme riskini beraberinde getiriyor. ÇeşitliKürt siyasetçiler bu olasılığa dikkat çekiyor. “Kürtsorunu yoktur” noktasına gelen ve “torbasında”Kürtlere “verecek” hiçbir şeyi olmayan siyasi ikti-darın, Kürtlerin mücadelesini bastırmakta, elinde,

şiddetten başka bir aracın kalmadığı görülüyor.

Baskı sadece Kürtlere yönelmiyor. “Kasetskandalları” ile siyaset “belden aşağıya” taşınaraksiyasi rakipler bertaraf edilmeye çalışılıyor. “Kasetskandallarının” özellikle MHP’yi hedef alması, siya-si iktidarın bu partiyi seçim barajının altında bıra-karak, Meclis’te, Anayasayı tek başına değiştirebi-lecek çoğunluğa ulaşabilme amacıyla bağlantılı ola-rak değerlendiriliyor. Bu denli kapsamlı bir siyasioperasyonun ancak devlet içinde örgütlü kesimlertarafından gerçekleştirilebileceği düşünülüyor.

22 Ağustos’ta yürürlüğe gireceği söylenen bü-yük internet sansürü, totaliter bir rejim kurma he-vesinin yansıması olarak görülüyor ve bu plan, ge-rek ülke gerekse uluslararası kamuoyunda yoğunbir tepki ile karşılanıyor. Emekçilerin, çevrecilerin,öğrencilerin en sıradan muhalif gösterilerinin bileengellenmesi, göstericilerin gözaltına alınıp hakla-rında ağır hapis istemleriyle davalar açılması, tota-liter bir rejimin ayak sesleri olarak değerlendirili-yor. 12 Eylül rejimi uygulamalarının, askeri darbe-nin çok öncesinden, 1979 yılı sonundan itibarenhayata geçirilmeye başlanıldığını, bu tarihten itiba-ren, muhalif örgütlere dönük kitlesel tutuklamala-rın görüldüğünü, devrimcileri hedef alan işkencele-rin yaygın ve sistematik hale geldiğini bilen sosya-listler için, bugünkü gelişmeleri anlamlandırmakzor olmuyor.

Emekçileri deZor Günler Bekliyor Ekonomik göstergeler olası bir enflasyon artı-

şı ve ekonomik daralmaya işaret ediyor. ÜFE ileTÜFE arasındaki makasın açılması, maliyet artışla-rının fiyatlara yansıtılamadığını, temel maddelerde-ki fiyat artışlarının seçimler nedeniyle frenlendiğinigösteriyor. Seçimlerden sonra bu engelin ortadan

kalkıp, temel girdilerde önemli fiyat artışları ger-çekleşmesi bekleniyor. Bunun anlamı hayat pahalı-lığının artmasıdır. Ayrıca bu yılın ilk üç ayında cariaçığın 22 milyar doları aşması, önümüzdeki aylar-da ekonomideki büyümenin yavaşlayacağını ortayakoyuyor. Çünkü bu sürdürülebilir bir açık değildir.Bunun anlamı ise işsizliğin daha da artmasıdır. Ha-yat pahalılığı ve işsizliğin birlikte artması emekçile-rin hoşnutsuzluğunu arttıracak ve siyasi iktidarakarşı muhalefetini yükseltecektir.

İşçi sınıfının tepkisini çekecek diğer bir gelişmeise, seçimler öncesinde, sendikaların bastırmasıyla“Torba Yasa”dan çıkarılan işçi aleyhine hükümle-rin yasalaştırılmaya çalışılması olacaktır. Kamu ke-simi ve özellikle belediyelerde çalışan işçilere sür-gün dayatan hüküm Ağustos ayından itibaren uy-gulamaya geçirilecektir. Ayrıca esnek çalışmaya i-lişkin hükümler ile alt işverenin(taşeron) üretimsürecinin tamamında yer alabilmesi, kiralık işçi uy-gulamasının yaygınlaştırılması ve nihayet kıdemtazminatının budanması siyasi iktidarın seçim son-rası gündeminde yer almaktadır. İktidarın bu saldı-rılarını püskürtebilmek, ancak militan, örgütlü birmücadeleyle mümkün olabilecektir.

Siyasi iktidarın, işçi, emekçi ve Kürtlere karşıyoğunlaşacak saldırıları ve totaliter bir sistem kur-ma çabalarına karşı, emekçiler ve ezilenler, ortakbir mücadele yürütmelidirler. Bugün seçimlere dö-nük olarak oluşturulan “Emek, Demokrasi ve Öz-gürlük Bloğu” bu amaç için kullanılacak uygun bir a-raçtır. O nedenle Bloğun işlevi ve programını se-çimlerle sınırlandırmayıp, iktidarın seçimler sonrasıbeklenen saldırılarına karşı koyacak şekilde gelişti-rip derinleştirmek, Bloğun bileşenlerini daha da ge-nişletmek ve bu yapıyı daha sıkı örgütlenme halinegetirmek, emekçilerin, Kürtlerin ve demokratlarınönünde önemli bir görev olarak durmaktadır.

SEÇÝMLERDEN SONRASI TUFANAykut ÖÖzer

Kamuoyu sizi sinema ve sanat disiplinlerin-deki üretimlerinizle tanıyordu. Siyasete atıl-mak hangi ihtiyaçlardan ortaya çıktı?

Sol koordinatlarda duran, durmaya özen gös-teren ve bütün üretimi politik olan bir insanım. Budönemin iki açıdan özel olduğunu görüyorum. Bi-rincisi, ilk defa son 7 yıldır aşağı yukarı denenen,tökezlenen ama yürüyen bir ortaklaşma süreci var.Bu ilk kez bir seçim ittifakı olmasının ötesine taşın-dı ve bir stratejik ortaklık hedeflendi. İkincisi, savaşartık bir halkın var olması, yok olması noktasına ev-rildi. Bu anlamda siyasal alanda millete dayatılan a-nayasa, özgürlük vaadiyle kotarılan anayasa, üç aygeçmeden bütün dikişlerini patlatmış durumda. Ye-ni dönemde bu mesele birincil gündem maddele-

rinden biri olacak. Tüm bunlar ışığında bu ittifak ü-zerinde ortaklaştığı insanlardan biri ben oldum.

Adaylığınızın kesinleşmesiyle medya baştaolmak üzere, birtakım eleştiriler aldınız. ‘Herşey iyi ama keşke Kürtlerin adayı olmasaydı’anlamına gelen söylemler dillendirildi. Bu söy-lemleri nasıl karşıladınız?

Eleştirilerden rahatsız değiliz. O anlamda biryönüyle kendi koordinatlarının teşhir edilmesi işle-vi gördüğüme inanıyorum. ‘Bana ne olacak ki, benioradan vuramazlar. Niye Kürtlerin yanında dura-yım’ deniyor. Ben dünya halklarının mücadelesinisavunan bir insanım. Onlar insanların güncel mese-leler hakkında fikir bildirmesini sıkıntılı bulmuyor-lar, fakat böyle kalıcı ve net şekilde yan yana duruş-lar onların yürütmekte oldukları bu kara propagan-da politikalarını sekteye uğratıcı bir şeydir. Bununizahını yapamıyorlar.

Çatışmalar şiddetleniyor. Sınır boylarındaçoluk çocuk ceset arar hale geldi. Siz nasıl de-ğerlendiriyorsunuz bu yaşananları?

Bir ara çok kullanılan bir slogan vardı, ‘Êdî Be-se’ diye. Bu slogan ilk kez bu kadar görünür oluyor.

TEK ÝSTEDÝÐÝMÝZ BÝZÝ EVLATLARI GÝBÝ GÖRMELERÝDÝR“OÐLUN GÝBÝ EVER, KIZIN GÝBÝ GELÝN ET”Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloðu’nun Ýstanbul 2. Bölge Mil-letvekili Adayý yönetmen, oyuncu ve yazar Sýrrý Süreyya Önder,

adaylýðýna iliþkin sorularý þöyle yanýtlýyor:

Page 9: İşçilerin Sesi Haziran 2011

9

Ýþçilerin Sesi

Kürt siyasi hareketi, siyasi iktidarın her saldırısın-dan daha da güçlenerek çıkıyor. Bu başarısını,güçlü, militan bir örgütlülüğe sahip olmasına vehalkın nabzını sürekli elinde tutmasına borçludur.Siyasi iktidar, Kürtleri bölerek teslim almaya çalı-şıyor. Bu amaca yönelik olarak çeşitli oyunlartezgâhlıyor. Böylece Kürt siyasi hareketini ehlileş-tirip rejime entegre etmeye, olmazsa, onları mar-jinal hale getirmeye çabalıyor. Ancak Kürt siyasihareketi, bu saldırılar karşısında, daha da kitlesel-leşiyor ve birliğini pekiştiriyor.

Kürt siyasi hareketinin 2009 yılı yerel seçim-lerinden güçlenerek çıkmasının hemen ardındandüzenlenen “KCK Operasyonu” ile içlerinde se-çilmiş Belediye Başkanlarının da yer aldığı yüzler-ce Kürt siyasetçi hapse atıldı. İktidar çevreleri, buoperasyonun, legal alanda siyaset yapan Kürt siya-setçileri özgürleştirmeye, kendi ifadeleriyle, “gü-vercinleri” “şahinlerin” baskısından kurtarmayayönelik olduğunu savunmuştu. Aslında bu operas-yon, Kürtleri sindirmeyi hedefliyor ve geride ka-lan Kürt siyasetçilere uyarı olma özelliği taşıyor-du. Ancak, farklı siyasi eğilimlerden Kürtler tutuk-lanan siyasetçilere sahip çıktı. Bu operasyon Kürt-ler arasında ayrışmayı değil, tersine, birleşip, bü-tünleşmeyi getirdi.

Siyasi iktidar, Kürtleri, radikaller, ılımlılar, libe-raller, İslamcılar olarak bölmeye, aralarındaki fark-lılıkları öne çıkarmaya uğraştı. Buna karşılık Kürtsiyasi hareketi, farklı siyasi eğilimlerden Kürt siya-setçileri, ortak siyasi talepler etrafında birleştirdive bunları seçimlerde “Emek, Demokrasi ve Öz-

gürlük Bloku” altında bir araya getirdi. Siyasi İslam-cı Altan Tan, KADEP Genel Başkanı Şerafettin El-çi, Süryani halkından Erol Dora, DTP-BDP çizgisi-ne başından beri mesafeli duran Kürt siyasetçi Mu-rat Bozlak gibi farklı görüşten birçok siyasetçiyikapsayan bir listeyle seçimlerde halkın önüne çık-tı. Yakalanan bu birlik çizgisinin yarattığı sinerji ileBlok, rant düşkünü bir avuç işbirlikçi dışında, Kürt-ler için çekim merkezi haline geldi. Hatta devletinsilahlı gücünü oluşturan korucuların bile önemlibir kesimini kendisine çekti. Gelinen nokta, Kürtsiyaseti açısından büyük bir başarıdır ve seçimlerinde ötesinde, Kürt mücadelesinin geleceği açısın-dan belirleyici bir önem taşımaktadır.

Blok Demokrasi Güçlerini de BirleþtirdiKürt siyasi hareketinin çabasıyla oluşturulan

“Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu” sadeceKürtleri birleştirmekle kalmadı, Kürt siyaseti ilesosyalistler, demokratlar, kimi “sol liberaller” ilebaşta kadın hareketi olmak üzere çeşitli muhalifyapıları bir araya getirdi. Bu kesimlerden çeşitli i-simleri aday listelerine dâhil ettiği gibi, geniş bir ay-dın ve demokrat çevrenin desteğini aldı. Henüzbaşlangıç aşamasında olmasına ve çeşitli eksikliklerve sorunlar taşımasına karşın bu birliktelik, emek,barış ve demokrasi mücadelesi açısından önemliolanaklar sunmaktadır. Birinci olarak, Blok, iktida-rın Kürt siyasetine karşı uyguladığı tecrit ve yalnız-laştırma politikasını etkisizleştirecek, toplumdakimilliyetçi şoven koşullanmayı sarsacak dolayısıylabarış mücadelesine katkı sunacaktır. Kürt sorunu-nun barışçı, siyasi çözümünün önünün açılmasında

önemli bir rol oynayacaktır. İkinci olarak, çeşitlidemokrasi güçlerini aynı çatı altında toplaması sa-yesinde demokrasi mücadelesinin yükselmesineyardımcı olacaktır. Üçüncü olarak, Kürt siyasi ha-reketi ile sosyalistler arasında temel siyasi hedefleretrafında siyasi bir birliğin oluşmasının önünü aça-caktır. Dördüncü olarak, Kürt ve Türk işçi ve e-mekçilerin bir araya gelmesini sağladığından, işçi sı-nıfının birliğine hizmet edecektir. Kürt siyasi hare-keti, seçim sürecinde, tarihsel bir rol oynayarak,hem Kürtlerin kendi aralarındaki hem de Kürtler-le diğer demokrasi ve emek güçlerinin birliğini sağ-lama yönünde önemli bir işlev üstlenmiştir. İşçi sı-nıfı sosyalistleri ve emekçiler de bu süreci destek-lemeli, işçi sınıfı ve emekçilerin kısa vadeli ekono-mik ve siyasi taleplerini Bloğun seçim çalışmaların-da öne çıkarmalıdırlar. Bu sayede, seçim süreci, iş-çi sınıfı mücadelesinin yükseltilmesi yönünde de-ğerlendirilmiş olacaktır.

KÜRT HAREKETÝ BASKILARARAÐMEN GÜÇLENÝYOR

A. ÖÖztürk

Bu kadar ete kemiğe büründü. Kürtler artık top-yekûn bir halk olarak, korku duvarını aştılar. Kim-senin kimseden nasihat dinlemeye mecalinin kal-madığı, kendi bildikleri gibi bir eyleyiş içine girme i-radelerinin artık bir hayat memat meselesi olduğu-nun dayatıldığı fotoğraftır bu. Bunu hem Kürt dev-rimcilerinin, hem egemenlerin çok iyi okuması la-zım.

Seçime doğru ortam iyiden iyiye gerildi. Se-çime giderken ne tür kaygılar taşıyorsunuz? Se-çimlerin güvenliği var mı?

İki anlamda da seçim güvenliği bu topraklarda40 yıldır hiç yok. Ama bu dönemin özel bir önemivar. İlk defa emekten, demokrasiden, özgürlüktenyana olan bu kadar geniş ve gönüllü çevre yüksekbir coşkuyla yan yana durdu. Bunun egemenleriçok fazla tedirgin ettiğini, telaşa kapıldıklarını ve nepahasına olursa olsun bu ortaklaşma halini tasfiyeetmeyi amaçladıklarını düşünmek iddialı bir yorumolmaz. Kürtlerin ulusal demokratik kimliklerine veburadan kaynaklanan tespitlerine sahip çıkma bi-çimleri ve iradesi hiç bu kadar yaygın ve net olma-mıştı. Bu iki şey onların seçimin bilinen anlamdakigüvenliğini, her türlü provokasyona uğratma için

yeterli bir sebeptir ve böyle icra edeceklerdir.

Geçtiğimiz dönem Ufuk Uras için sizin bu-gün arkanızdaki desteğin bir benzeri söz konu-su oldu. Ortaklaşmanın her anlamda manabulduğu bir durumdu bu. Siz Meclis’te kendidurduğunuz yerden önce nereyi bozma, ya danereyi yapma yoluna gideceksiniz?

Bu bir bireysel hareket değil, bir blok hareke-tidir ve bir manifestosu var. Seçimden sonra -tabiseçim olabilirse- bu bir grup disiplinine girecek.Hepimiz buna tabi olacağımızı deklere ederek ka-tıldık. Grup disiplini demek bir sorumluluk ve işbö-lümü demektir. Öncelikle bu görev bölüşümündebana ne düşecekse bunu bu günden kestiremem a-ma o görev her neyse onu layıkıyla ve bihakkın (i-yi bir şekilde) yapmak birinci önceliğim. Ama onundışında ya da bunu yaparken, aynı zamanda bu halkkitlelerinin dezenformasyonunu teşhir etmek en i-yi yapacağım, en yatkın olduğum işlerden biriymişgibi geliyor bana. Bu makyajı sökmek, bu maskele-ri teşhir etmek, indirmek ve bir iki fiskeyle bunlarıgülünç duruma düşürmek benim aklıma gelen vebugüne kadar yapa geldiğim bir durum.

Peki sinema ne olacak? Herhalde Meclis’teolduğunuz sürece sinema yapamayacaksınız?

Valla arkadaşlar beni herhalde kandırdılar. Si-nema yapabilirsin dediler, fakat sinema başka bir işyaparken, bir yandan da yanında yapılabilecek bir işdeğil. Şartlar el verirse evet sinema yapmaya de-vam etmeyi isterim ama bu belki artık yönetmen-lik olarak olmaz ama senaristlik olarak devam eder.

Son olarak, seçmeninize neler söylemek is-tersiniz?

-Meşhur bir atasözü vardır, ‘oğlun gibi ever, kı-zın gibi gelin et’. Bunun bambaşka bir anlamı var.Öyle cinsiyetçi bir söylem falan değil yani. Şimdi bizkendimizi bu halkın, ezilenlerin, yoksulların, yok sa-yılanların çocukları gibi görüyoruz. Onların gerçekumudu ve yarınları olarak mecliste olacağız. Tek is-tediğimiz bizi evlatları gibi görmeleridir. İşte o sö-zün karşılığı gibi o şekilde sahiplenmek, oğulları gi-bi evermeleri, kızları gibi gelin etmeleridir.

(ANF News Agency haberindenözetlenerek alınmıştır.)

Page 10: İşçilerin Sesi Haziran 2011

Ýþçilerin Sesi

10

IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn’ın(DSK), ABD’nin New-York kentinde kaldığı o-telin temizlik görevlisine cinsel saldırıda bulun-ması ve bunun yol açtığı gelişmeler, günlerce u-luslar arası kamuoyunu meşgul etti. Saldırınınpolise duyurulmasının ardından, Kahn havaala-nında gözaltına alınarak hapse konuldu. Dahabu olay ortaya çıkar çıkmaz, DSK’nın IMF Baş-kanı konumu tartışmaya açıldı. Artık bu görevisürdüremeyeceği belirtilerek, yerine yeni isimarayışlarına girildi. Bu süreçte emperyalist ül-kelerin farklı isimler üzerinden süren rekabetiortaya çıktı. Ayrıca DSK’nın, gelecek yıl yapıla-cak olan Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerin-de Sosyalist Partinin Cumhurbaşkanı adayı ol-ması bekleniyor, Sarkozy’yi yenilgiye uğratma-sına kesin gözüyle bakılıyordu. Son gelişme ilebu plan da suya düşmüş oldu. İşin ilginci, kefa-letle serbest bırakılma talebi önce reddedilenDSK, IMF Başkanlığından istifa ettiğini açıkla-masından sonra, yüksek bir kefalet ücreti öde-mek suretiyle serbest kaldı. Yani, “yorgan git-miş, kavga bitmişti”!

Bu süreçte ilginç bir gelişme de KemalDerviş konusunda yaşandı. DSK’nın IMF Baş-kanlığından istifa etmesinin ardından, bu ma-kam için Kemal Derviş’in de adı geçmeye baş-ladı. Çeşitli çevreler, Derviş’in adını öne çıka-rıp, onu pazarlamaya soyundu. Tam da bu sıra-da ABD’nin “saygın” gazetelerinden NYT, Ke-mal Derviş’in uygun bir aday olmasına karşın,yıllar önce henüz bekârken, Dünya Bankasındakendisine bağlı olarak çalışan evli bir kadınla i-lişkisi olduğunu duyurdu. Bu haber, aslında,ABD ekonomi çevrelerinin Kemal Derviş’inIMF Başkanlığına sıcak bakmadığını vurgulama-ya yönelikti. Nitekim “kirli çamaşırlarının” or-taya döküldüğünü gören Kemal Derviş, hemen,IMF Başkanlığına aday olmadığını ve bu maka-ma seçilmek için çaba göstermediğini açıkla-mak zorunda kaldı.

Sistem Hem TecavüzcüHem de KomplocudurSeks skandallarının egemenler arası reka-

bette kullanılması, bu süreçte zarara uğrayanşahsiyetlerin, masum ve mağdur olduğunu gös-

termez. Kapitalist sistemin sömürücü, komplo-cu ve erkek egemen bir sistem olduğunu orta-ya koyar. Birinci olarak, suçluların tamamı er-kek, mağdurların tamamı kadındır. İkinci ola-rak, suçlu ve saldırgan olanlar yönetici sınıftan,mağdurlar ise onlara bağlı ve tâbi olan emekçi-lerdendir. Yani egemenler, emek sömürüsüyleyetinmemekte aynı zamanda kendilerine ba-ğımlı olan kadın emekçileri cinsel açıdan da is-tismar etmektedirler. Üçüncü olarak, baştan a-şağı kirlenmişliklerine, içlerinde pisliğe bulaş-mamış kimse kalmamış olmasına karşın, bu du-rumu, kendi iç iktidar mücadelelerinde birbir-lerine karşı kullanmaktadırlar. Bu yanlarıyla dakomplocudurlar. Böylece, “bir taşla iki kuşvurmayı” hedefliyorlar. Bir yandan bu kirlen-mişliği rakiplerini alt etmenin aracı olarak kul-lanıyorlar. Öte yandan, konumları ne olursa ol-sun, sistemin suça bulaşanları devre dışı bırak-tığını göstererek, kapitalist sistemi kitleler gö-zünde aklamaya çalışıyorlar. Kapitalist devlet,sömürücü, erken egemen, cinsiyetçi ve komp-locu özelliğiyle baştan aşağı pisliğe bulaşmıştırve temizlenmesi mümkün değildir.

EMPERYALÝSTLER ARASI MÜCADELE

“BELDEN AÞAÐIYA” KAYDI!H. KKaya

11 Eylül saldırılarının mimarı olduğu iddia edilen,El Kaide örgütünün lideri Usame Bin Ladin, ABDgüçleri tarafından, Pakistan’da düzenlenen bir o-perasyonla öldürüldü. 11 Eylül 2001 de DünyaTicaret Örgütü ve Pentagon’a yapılan saldırılar-dan sonra Ladin, ABD tarafından tüm dünyadaen çok aranan kişi olmuştu.

Usame Bin Ladin, 2007 yılında idam edilenSaddam Hüseyin gibi ABD tarafından yetiştiril-mişti ve yine Saddam gibi ABD tarafından öldü-rüldü. Bin Ladin ile ABD arasındaki derin ilişki,Afganistan’ın SSCB tarafından işgal edildiği 1979yılına dayanıyor. Ladin, CIA tarafından eğitilmiş,Afgan mücahitlerinin örgütlenmesi ve eğitimiyleilgilenen Suudi bir ajandı. SSCB’nin Afganistan’ıişgal ettiği 1980li yıllar boyunca ABD ve Bin La-din arasından su sızmıyor milyonlarca dolar vesilah ABD tarafından Bin Ladin’e aktarılıyordu.

Sovyetler Birliği’nin Afganistan’dan çekilme-siyle ABD’nin Bin Ladin’e artık ihtiyacı kalmamış-tı. Fakat SSCB’nin dağılması ve soğuk savaşın so-na ermesi ABD için yeni bir düşman ihtiyacı do-ğurmuştu. ABD’nin bir zamanlar “özgürlük sa-vaşçısı” olarak beslediği Ladin artık “azılı terö-rist” olarak ABD’nin yeni düşman ihtiyacını kar-şılayacaktı. ABD yeni bölgeler işgal etme baha-nesini bu eski CIA ajanı sayesinde bulacaktı.

Ladin’in başında olduğu El Kaide örgütü Af-rika’daki ABD büyük elçiliklerine yapılan terörsaldırıları ile gündeme geldi. ABD çok geçmedenEl Kaide’yi bitirmek için ülkede ki iç savaşı da ba-hane ederek 1993 yılında Somali’yi işgal etti. İn-sanların ölmesi için bombalara gerek kalmayan,açlık ve hastalığın kol gezdiği bu yoksul Afrika ül-kesi yıllarca ABD tarafından bombalandı.

11 Eylül saldırılarından sonra ise Bin Ladintüm dünyada en çok tanınan adam haline geldi.Saldırılardan hemen sonra ABD başkanı Bushyeni düşmanları terörizme karşı uzun soluklu birsavaş vereceklerini açıklıyordu. Bush’un “HaçlıSeferi” adını verdiği bu savaşın ilk cephesi ise Af-ganistan’da açılacaktı. Afganistan’da bir mağaradasaklandığını iddia ettikleri Ladin’i bulmak için ül-ke 10 yıldır ABD işgali altında. Binlerce masumsivil Bin Ladin’e başlattıkları cadı avının kurbanıoldu.

Deðiþen Ortadoðu,Yeni DüþmanlarBin Ladin Afganistan’da bir mağarada değil

Pakistan’ın başkentine 65 km uzaklıkta bir evdebulundu. Ev, yüzlerce subayın eğitim gördüğü birharp okuluna komşuydu. Oldukça sıradandı veçok az korunuyordu. Operasyonu gerçekleşti-ren Amerikalılar herhangi bir direnişle karşılaş-

madan herkesi öldürdüler. Sadece Ladin’in 12yaşındaki kızını ayağından vurarak yaralı ele ge-çirdiler. Üzerine binlerce suç yükledikleri La-din’in yargılanmasına izin vermedikleri gibi cese-dinden bile ürkerek okyanusa gömdüler.

ABD başkanı Obama, Ladin’in öldürülmesi i-le yaklaşan seçimler öncesinde önemli bir hamleyapmış oldu. Obama, operasyondan sonra yaptı-ğı açıklamada, Ladin’in bir terörist olduğunu İs-lam’la savaşlarının olmadığını belirtti. SelefiBush’un aksine sözlerini daha seçici kullansa daABD’nin Ortadoğu’da ki savaş politikasının de-ğişmeyeceği gerçektir.

ABD, düşmansız ve savaşsız yaşayamayacakbir emperyalist güçtür. Kuzey Afrika’da başlayıpkısa sürede Ortadoğu ülkelerine sıçrayan dev-rimler emperyalistleri hazırlıksız yakalamıştır.ABD güçleri, NATO desteği ile Libya’daki muha-lefeti fırsat bilerek bu ülkeye girmiştir. Elbette a-maçları Libya’ya demokrasi getirmek değil, dev-rimi kontrol altına almak ve bu ülkede bulunanenerji kaynaklarını yağmalamaktır. Suriye ise Lib-ya’dan sonra emperyalist işgalin gündeminde o-lacak ikinci devlet gibi gözükmektedir.

Ortadoğu’da değişen dengeler ABD’yi yenicepheler açmaya zorlamaktadır. Libya işgali veSuriye’ye yönelik tehditler emperyalist vahşetinartarak devam edeceğinin göstergesidir. ABDbaşkanlarıyla sıkı dostluklar kuran, ülkelerininkaynaklarını emperyalistlerle birlikte sömürendiktatörler şimdi ABD’nin yeni düşmanları ol-muşlardır. Ortadoğu’da hal böyleyken bir za-manlar ABD için özgürlük savaşçısı daha sonrabinlerce masum insanın katili Usame bin Ladin’edost ya da düşman olarak gerek kalmamıştır.

EMPERYALÝZM UÞAKLIÐINDAN KÜRESELTERÖRÝSTE USAME BÝN LADÝNMurat NNazým

Page 11: İşçilerin Sesi Haziran 2011

11

Ýþçilerin Sesi

GiriþKırsal kesimdeki işsizlik ve yoksullaşma sonucukentlere göçün sürmesi, ayrıca hızlı nüfus artışı, hergeçen gün artan sayıda kadın ve erkek işçinin işgü-cü piyasasına girmesine yol açıyor. Geçmişte işçilikdeneyimi olmayan bu kitle, kendisini işyerlerinde,örgütsüz bir yapı ve işçiler arasında süren kıyasıyabir rekabet ortamı içinde buluyor. Bir yanda işyer-lerindeki bu yapı diğer yanda dışarıda giderek bü-yüyen işsiz ordusu, patronların işçilere kuralsız ça-lışmayı dayatmasını beraberinde getiriyor. Patron-lar mevcut yasaları bile uygulamıyor. İşçiler de, hemyasalarda kendilerine tanınan hakları bilmemele-rinden hem de patrona karşı çıkıp işini kaybetmeve milyonlarca işsizin arasına katılma korkuların-dan, bu duruma sessiz kalıyorlar.

Bu yazı dizisi ile işçileri, yasal hakları konusun-da bilgilendirmeyi hedefliyoruz. Ancak bu bilgilen-menin, tek başına, işçiler içinde bir haklar mücade-lesinin yükselmesine yol açmayacağını da biliyoruz.Birincisi, işçi sınıfı mücadelesi örgütlü yürütülür. Bubilgiler ete kemiğe bürünmediği, örgütlü bir işçi kit-lesinin yol göstericisi olmadığı takdirde, ölü bilgilerolarak kalmaya mahkûmdur. İkincisi, bu bilgiler sı-nıf bilincinin bir unsuru olması gerekir. Sosyal, kül-türel, siyasi ya da dinsel bağlarla kendini patronabağlı hisseden, kendi çıkarını patronların çıkarların-dan ayıramamış işçiler için, yasal haklarını bilip bil-memek fazla önem taşımaz. O nedenle bu bilgilerancak sınıf bilinci kazanma sürecinde, işçiler içinbir anlam ifade edecektir.

Ülkede milyonlarca işsizin bulunduğu ve bunla-ra her geçen gün yenilerinin eklendiği koşullarda, işgüvencesi yaşamsal bir konu haline gelmiştir. İşçi-nin işini kaybetmesi, ailesiyle birlikte açlığa ve sefa-lete mahkûm olması anlamına gelmektedir. İşçininiş güvencesine ilişkin hakları, 4857 sayılı İş Kanu-nunun özellikle 18–21. maddelerinde düzenlen-miştir. Bu kanunun 18. maddesinde “Otuz veya da-ha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylıkkıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesinifesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davra-nışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin ge-reklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayan-mak zorundadır” denmektedir. Yasa maddesindende anlaşılacağı gibi, işçinin iş güvencesi hakkı, işye-ri büyüklüğü, çalışma süresi ve çalışma biçimi dik-kate alınarak sınırlandırılmıştır. Şimdi bunları tek,tek ele alıp yorumlayacağız.

Küçük Ýþyerlerinde Çalýþanlara Ýþ Güvencesi YokOtuzdan az işçi çalıştıran işyerlerinde, pat-

ronlar, işçiyi işten atarken bir neden göster-mek zorunda değiller. İhbar tazminatını ve e-ğer hak ediyorsa, kıdem tazminatını ödeyerek,keyifleri öyle istediği için, “görülen lüzum üze-rine”, işçiyi kapının önüne koyabilirler. Oysa

sadece üç ay yürürlükte kalabilen 4773 sayılıyasaya göre, 10 ve üzeri işçi çalıştıran işyerle-rinde çalışan işçiler iş güvencesi kapsamınday-dı. Yeni İş Kanununda patronların lehine deği-şiklik yapılarak, küçük işyerlerinde çalışan işçi-ler iş güvencesinin kapsamı dışında bırakıldı.Ancak yasa maddesinin bir cümlesini de hatır-latmak gerekiyor. Otuz işçinin tespitinde aynıişverenin ülke çapında, aynı işkolunda çalıştır-dığı işçilerin toplamı temel alınıyor. Yani Bay Anın İstanbul’daki konfeksiyon atölyesinde 15 iş-çi, Şırnak’taki konfeksiyon atölyesinde de 15işçi çalışıyorsa, her iki işyerinde çalışan işçilerde yasanın iş güvencesine ait hükümlerindenyararlanabilir. Çünkü her bir işyerinde otuzdanaz işçi çalışmasına rağmen, toplamda çalışan iş-çilerin sayısı otuza ulaştığından, patron Bay A,burada çalışan işçilerden birini işten çıkarmayakalkıştığında, yasaya göre geçerli bir nedengöstermek zorundadır. Bu durumun geçerli o-labilmesi için, işyerlerinin aynı işkolunda olma-sının gerektiğinin altını bir kez daha çizelim.

İşçinin iş güvencesinden yararlanması içinişyerinde en az otuz işçinin çalışması yetmiyor;bir de işçinin söz konusu işyerinde en az altıaylık kıdeminin olması, yani altı aydan beri o iş-yerinde çalışıyor olması gerekiyor. Yoksa işçi,iş güvencesi hükümlerinden faydalanamıyor.Ancak burada da, eğer işçi daha önce o işyerin-de çalışmışsa, altı aylık kıdemin tespitinde o iş-yerindeki çalışmalarının toplamı dikkate alını-yor. Örneğin işçi daha önce o fabrikada dörtay çalışmış ve işten çıkmış ya da çıkarılmışsa, i-kinci kez aynı fabrikada işe girdiğinde henüz i-ki aylık kıdemi bulunsa dahi, altı aylık hizmetsüresini tamamlamış sayılacağından, yasanın işgüvencesine ilişkin hükümlerinden faydalanabi-lecektir.

Belirli Süreli Ýþ SözleþmesiNe Demektir?Yasanın iş güvencesi hükümlerinden yarar-

lanabilmek için, otuz ve daha fazla işçinin çalış-tığı işyerinde en az altı aydan beri çalışmak tayetmiyor, işçinin iş sözleşmesinin belirsiz süre-li iş sözleşmesi olması gerekiyor. Yani işçiyleyapılan sözleşmede bir süre olmaması gereki-yor. Belirli süreli iş sözleşmesi, çalışma koşul-larının esnekleştirilmesinin sonucu yasaya gir-miş ve patronlar tarafından bir hayli istismar e-dilen bir konudur. 4857 sayılı İş Kanunun11.maddesinde “Belirli süreli işlerde veya bellibir işin tamamlanması veya belirli bir olgununortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı ola-rak işveren ile işçi arasında yazılı bir şekilde ya-pılan iş sözleşmesi belirli süreli iş sözleşmesi-dir” denilmiştir. Aynı maddede “Belirli süreli işsözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birdenfazla üst üste yapılamaz. Aksi halde iş sözleş-

mesi başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabuledilir” ibaresi yer almıştır.

Bu maddeyi açıklayacak olursak, belirli sü-reli iş sözleşmesi ancak belirli sürede tamamla-nıp bitirilecek işler için düzenlenebilir. Örneğinbir inşaat taahhüt işi, bir fabrikada makinelerinmontajı, genel bakımı, bir ürünün hasadı vb. iş-ler bu kapsama girer. Ancak patronlar, sürekli-lik arz eden imalat işinde çalışan işçilerle debelirli süreli iş sözleşmesi yapmaktadırlar. Bi-zim gündelik dilde kullandığımız ifade ile “geçi-ci işçi” çalıştırmaktadırlar. Sonra duruma görebu sözleşmeleri yenileyip duruyor ya da canla-rı istediğinde feshediyorlar. Böylece işçinin,sözleşmesinin uzatılması için, kölece çalışıppatrona boyun eğmesi sağlanıyor. Ayrıca pat-ronlar, bu yolla, bir yandan işçiyi işten çıkar-dıklarında ihbar ve kıdem tazminatı vermektenkurtulmayı, diğer yandan konumuz olan iş gü-vencesi hükümlerinin dışında kalmayı amaçlı-yorlar. Bu durum yasanın hem lafzına hem deruhuna aykırıdır. Mahkemeler bu tür belirli sü-reli iş sözleşmelerini kabul etmiyor ve daha ba-şından itibaren belirsiz süreli iş sözleşmesi sa-yıyor. Bu konuda Yargıtay kararları vardır. Bunedenle yapılan işin niteliği, işçi ile belirli süre-li iş sözleşmesi yapmaya uygun değilse, kendi-leriyle bu tür bir iş sözleşmesi yapılmış olsa da-hi, işçiler, yasanın iş güvencesi hükümlerinin dı-şında kaldıklarını düşünmemeli ve haklarını a-ramalıdırlar. Bu arada konumuz dışında kal-makla beraber, belirli süreli iş sözleşmesinin,patronlar tarafından süresinden önce feshedi-lip, işçinin işten çıkarılması halinde, işçinin ka-lan süre için tazminat hakkının saklı olduğunuda hatırlatalım.

Yine bizi doğrudan ilgilendirmemekle birlik-te, işletmenin bütününü sevk ve idare eden işve-ren vekil ve yardımcıları ile işyerini yöneten veişçiyi işe alıp, çıkarma yetkisi bulunan işverenvekilleri ve yardımcılarının iş güvencesi hüküm-lerinden faydalanamayacakları yasada öngörülü-yor. Yani yasa, onların patronlar karşısında işgüvencelerini korumuyor. Eğer aralarında özelbir sözleşme yapılmamışsa onları işe alıp çıkar-mada patrona eksiksiz bir yetki veriyor. Gele-cek sayıda ilgili yasa maddesinde işten çıkarmagerekçesi olarak kabul edilen, işçinin yeterliliğive davranışları ile işin, işletmenin ve işyeriningerekleri ile ne anlatılmak istendiğini açıklaya-cak, bu genel geçer ve muğlâk ifadelerin uygula-mada nasıl kullanıldığını irdeleyeceğiz.

ÝÞ GÜVENCEMÝZESAHÝP ÇIKALIM (1)

Page 12: İşçilerin Sesi Haziran 2011

Ýþçilerin Sesi

12

FABRÝKALARDAN... ÝÞYERLERÝNDEN... FABRÝKALARDAN... ÝÞYERLERÝNDEN... FABRÝKALARDAN... ÝÞYERLERÝNDEN...

TEKSTÝL

Patronlar Hep Ayný: Ýþleri Bitene Kadar Ýþçiye Yalvarýyorlar…Fabrika senelerdir ha taşındı ha taşınacak di-

ye söyleniliyordu nihayetinde Çerkezköy’e taşın-dı. Buradaki fabrikanın en az iki katı kadar bü-yüklükte bir fabrika almışlar. Çalışan dokuma iş-çileriyle beraber buradan da önce dokuma ve ip-lik bölümünü götürdüler sonradan da diğer bö-lümlerle konfeksiyon bölümü gitti dokuma bölü-mü giderken gelmek isteyen gelsin istemeyenin-de tazminatını veririz dediler ve işçiyi gitmeleri i-çin fazla zorlamadılar. Çünkü aldıkları yeni fabri-kada dokumada çalışan kalifiye işçi olduğu içinburadan gidecek işçiye gerek duymadılar. Kon-feksiyon bölümünü taşırken müdür toplantı yap-tı: İşçilere, önce gitmek isteyen gelsin diye, öyle-sine çağrı yaptı. İşçi de eğer gideceksek bize biryazı verin ne zaman işten çıkarılacağız; bütünhaklarımız verilecek mi?

Müdür bunu duyunca çok kızdı “bana güven-miyor musunuz, ben söz veriyorum, gelmezsenizsiz bilirsiniz” deyip gitti.

Baktılar ki, müşterinin istediği kaliteyi tuttu-ramayacaklar; çünkü orda işi bilen işçi yoktu, busefer müdür tekrar toplantı yapıp “tamam istedi-ğiniz yazıyı vereceyiz, yeter ki gelin yerinize ele-man yetiştirin, sonra çıkın; bu fabrikanın sizin üze-rinizde hiç hakkı yok mu, senelerdir buradan ek-mek yiyorsunuz, onun hatırı için gelin” diye nere-deyse yalvardı.

Bazı işçiler bir iki aylığına gitmeye ikna oldularve gittiler. Bir ayı dolduran işçilerin çoğu yerine e-leman yetiştirip işten çıktılar. İşten çıkmak için birkaç ay daha bekleyen işçilere ise, aynı müdür busefer baskı yapmaya başladı.

Şöyle demeye başladı “Eğer anlaştığımız tarih-te işten çıkmazsanız tazminat vermeyiz, servisleride kaldırırız”. Hatta bir işçi arkadaş raporlu oldu-ğu halde yerine adam almışlar; raporu bitip iş ba-şı yaptığı gün hemen ona çıkış vermişler.

İşçilerin hepsi şunu görüyor: Yalaka müdür işioturturdu ya artık buradan gidenleri bir an önceçıkmasını istiyor; çünkü buradan giden eski işçi ol-duğu için maaşı daha yüksek; 4 ikramiye var yenigiren işçiye asgari ücret ve iki buçuk ikramiye ve-riyorlar…

Patron ve müdürler sendikanın imzaladığı söz-leşmeyi işçiye karşı kullanıyor ve fabrikada sendi-kanın varlığı bile belli olmadığı için itiraz da gelmi-yor.

Tazminatları muhasebeciler hesaplıyor temsil-cilerin haberi bile olmuyor.

Bu düzenin değişmesi için, genç işçilerin eskiişçi haklarının neler olduğunu, fabrikanın taşınma-sından sonra bu haklardan neleri kaybettiklerinifark ettikçe, yeni mücadele yollarını aramaya baş-layacaklardır. (Bir İşçi)

TEKSTÝL

Mücadele içinde öðrenmekBeyoğlu Tekstilde çalışıyordum. İki yıl önce i-

dare, işçilerle bir toplantı yapıp, 29 Ekim Cumhu-riyet Bayramında çalışmamızı istemişti. İşçiler, ogün çalışma mı yoksa mesai mi diye sormuşlardı.Müdür, orasını karıştırmayın diye yanıt vermişti.

İşçiler aralarında söz birliği yaparak o gün işegelmediler. Bunu üzerine bir gün yevmiyemiz ke-sildi. İşçilerin çoğunluğu bir araya gelerek ortakbir imza ile bir dilekçe hazırladık ve Bölge Çalış-ma Müdürlüğüne, işyerini şikayet ettik.

Ardından da bu birliği güçlendirmek için sen-dikaya üye olmaya karar verdik. Patron, işçidekihuzursuzluğu ve hareketliği fark etti, hem psiko-lojik hem de sayı baskısı yapmaya başladı.

Dört ay sonra işyerine müfettişler geldi. Şika-yet dilekçesinde adım olduğu için ben de şahit o-larak onlarla görüştüm. Resmi yetkililerle görüş-meden önce, idari bölüme çağırıldım, müdürlertarafından müfettişlere nasıl konuşmam gerektiği-ni üzerine bilgilendirildim!

Bu baskılara rağmen, işten çıkarılan ve kalanişçilerin haklarını savunmam gerektiğini biliyor-dum. İdarecilere, doğru olan neyse onu söylerimdiyerek karşılık verince, klasik tehdit geldi: İştenatılırsın. Fikrimi değiştirmedim ve müfettişlere iş-yerinde bütün yaşadıklarımızı aktardım. Çıkışta, i-darecilerin önümü kesip ne anlattığımı sordular,ben de içeride ne söyledimse, onlara da aynısısöyledim. Çaresizlik içinde beni rahat bıraktılar.

Bir süre sonra patron işçilerin sendikaya üyeoldukları duydu, Bir grup işçi işten çıkarıldı. Pat-ron işyerine bir noter getirdi, işçilere baskı yaptıve yasadışı bir şekilde sendikadan işçilerin ayrıl-malarını sağladı.

Sendikaya üye oldukları için işten çıkarılan birgrup işçi, patronu mahkemeye verdi. Bu işçilerbenden şahitlik yapmamı istediler. Başta biraz te-reddütlüydüm, idarecilerin hemen beni işten çıka-racaklarını düşünüyordum. Şahitlik yaptığım gün,işyerine gittiğimde idareciler neredeydin diye sor-duklarında mahkemede olduğumu söyledim. Birsüre sonra patron beni çağırdı ve hesap sormakistedi. Ekmek yediğim yere ihanet etmekle suçla-dı, yalancı şahitlik yaptığımı iddia etti. Bağırıp ça-ğırmasının fayda etmediğini görünce, avukatını a-radı hem beni işten atmak hem de tazminat dava-sı açmak istediğini söyledi. Herhalde avukatı bun-ların doğru olmayacağını söyleyince, yeniden üre-time dönmemi söylemek zorunda kaldı.

İşçilerin sandığını aksine hakkını arayan, işyeri-ni şikâyet eden ve patron aleyhine şahitlik yapanbir işçi, hemen kendisini kapının önünde bulmu-yor, idare bu işçiler karşısında daha temkinli hare-ket ediyor. Aradan aylar geçti, birçok işçi işten çı-karıldı ama beni işten atmaya çekindiler. Bu dene-yimimi başka işyerlerindeki işçilerle de paylaştım,işçilere birbirlerine sahip çıkmalarını ve şahit ol-malarının önemini anlattım.

Sonunda patronu mahkemeye veren işçilerdavayı kazandılar. Patron, 4 aylık ücret tutarındahaksız yere işten çıkardığı için, 12 aylık ücret tu-tarında ise, işçilerin sendikal haklarını kullanmala-rına engel olduğu için ceza aldı. Sendikalaşmayaengel olma yüzünden, maddi olarak ceza almış ol-du. İşçi kesimi olarak bu başarımıza tahammül e-demeyen patron, bir grup işçi ile birlikte sonundaçıkış sebebimi bile söylemeden beni de işten çı-kardı. Patron mahkemeden yenilgi ile ayrılınca, a-cısını böyle çıkarmak istedi. Çıkarılan işçiler ola-rak yasal mücadelemizi başlattık, hak alma müca-delesinin peşini bırakmayacağız. (Bir işçi)

Mücadele de yeni bir aþama…Kot üzerine imalat yapan bir işyerinde çalışı-

yoruz. Patronun bu işyerinden başka iki tane da-ha fabrikası var. Marka olan işyerinde geçen yıl iş-çilerin, sendikalaştıklarını biliyorduk. Patronu bas-kıları karşısında bu işyerinde işçiler geri adım at-mak zorunda kalmışlar, sendika üyeliklerinden is-tifa etmek zorunda kalmışlardı. Buna karşılık işinbaşına çeken işçilerin kararlı tutumları işten atıl-dıktan sonra da devam etmiş, işveren resmi ku-rumlara şikâyet edilmiş, mahkemeye verilmişti.

Hakkını arayan bu işçilerin tutumu bizlere demoral verdi. İşyerindeki düzensizlikler bizleri debir şeyler yapmak için hareketi geçmeye zorladı.Son üç yılda ancak bir kere zam alabildik, eskidenyılda iki zammımız vardı. İzin kullanmak patronuinsafına kalmış, resmi tatillerde bile çalıştırılıyo-ruz. Makinelerin üzerinde sayaç var, her paydosda sayılar alınıyor, performans baskısı altında ça-lıştırılıyoruz. Hafta içi 11 saatlik mesaimiz var amafazla mesai almadan çalıştırılıyoruz.

Bir grup işçi olarak bu gidişata dur demek içinbir araya geldik ve bölgeden tanıdığımız deneyim-li bir işçiden destek istedik. Daha önceki dene-yimlerin bilgisiyle hareket edip, haklarımızı alma-nın ve örgütlenmenin bir yolunu bulacağız. (Birgrup işçi ile görüşme)

Çýkýþlar ve baskýlar sürüyorPatron, işten çıkardığı her işçini hakkını ara-

mak için karşısına dikildiğini gördükçe, dengesibüsbütün bozuldu. Baskıyı artırarak işçiye geri a-dım attırmaya çalışıyor. Gücünü göstermek içinbölüm bölüm işçiyi karşısına alarak, onlardan nekadar şikayetçi olduğunu anlattı. “Zarar ediyor-muş, üretim düşükmüş” vb. Buna karşılık yeni aç-tığı işyerinden ve lüks otomobilinden bahsetmedi.Bu tek taraflı suçlamalara dayanamayan bir işçi iti-raz etti, üretim artarsa işçiler için ne vereceğinisordu.

Bu karşı çıkış karşısında patron kendini kay-betti ve müdürlere bu işçini çıkışını verin diye ba-ğırmaya başladı. Bu işçiye, alacağı tazminatın yarı-sı teklif edildi (geçen yıl idareciler bizde tazminatolmaz diyorlardı). Bunu kabul etmeyen işçi arka-daşımız, yasal olarak hakkını arayacağını söyleye-rek fabrikadan ayrıldı.

Sendikaya üye olan işten çıkarılan ve çalışanişçiler olarak bir değerlendirme toplantısı yaptık.

Page 13: İşçilerin Sesi Haziran 2011

13

Ýþçilerin Sesi

FABRÝKALARDAN... ÝÞYERLERÝNDEN... FABRÝKALARDAN... ÝÞYERLERÝNDEN... FABRÝKALARDAN... ÝÞYERLERÝNDEN...

Çıkışların ardından baskıların artığı görüldü. Pat-ron, yine üretimden şikayetçiymiş ve işçiyi yatış-tırmak için zam yapacağını söylemiş. Zammı da,farklı farklı yapacağını açıklamış. En azından bugü-ne kadar gündemde olmayan zam, işçinin hakkınıaraması sayesinde ortaya gelmiş oldu. (Bir grup iş-çi ile görüşme)

GIDA

Hakkýný Arayan ÝþçidenDuyulan Korku…Fabrikada gün geçmiyor yeni bir kural çıkma-

sın. Güvenliğe talimat vermişler, bütün işçileri tektek arayın. İş çıkışı güvenlikte erkek görevliler ol-duğu için, kadın işçilerin üzeri aranamıyor amaçantaları karıştırılıyor. Bazı kadın işçiler, güvenliğetepki gösterdiler, çantalarımızda özel eşyalarımızvar açamayız diyerek. Buna karşılık, yine de aç-mak zorunda kalıyorlar.

Bizde kadın arkadaşlarla konuştuk, bu duru-mu idareye bildirmeye karar verdik. Ertesi günmüdüre şikayetlerimizi bildirdik. Müdür, tabii ki,haklısınız kadınların çantasını kadın görevli arama-sı gerekiyor, diyerek birkaç günü bizi oyaladı. So-nunda kimsiyi bulamıyoruz diyerek, işin içindençıktılar.

Müdürün, çözüm bulmak istemiyordu, bugünişçilerin her istediklerini yaparsak yarın başka ta-leplerle karşımıza çıkarlar diye bilinçli olarak yap-mıyordu.

Geçtiğimiz ay bazı bölümlerden işçiler, yeter-siz zamma itiraz ettiler ve iki ay gecikmeli de olsafark aldılar. Bütün işçilere aynı oranda düzeltmeyapılmamış ama 20 ile 50 TL arasında fark veril-miş. Bu iyileştirme, işçilerin birlikte hareket etme-siyle oldu. Patron bunu farkında olduğu için hersoruna çözüm getirmiyor.

Bir hafta izine çıkıcağız gerekçesiyle, bugün-den mesai ve vardiya başladı. Stok çalışıyoruz, ba-zı bölümler 12 saat vardiyalı çalışıyor. Bazı bölüm-lerdeki işler el emeğine dayandığı için, mal yavaşçıkıyor ve siparişlerde yetişmiyor.

Yeni işçi de alınıyor ama gelen işçi bir ay son-ra işten ayrılıyor. İş zor, baskı var, ücretler düşükve sürekli mesai olduğunda, yeni işçi de kalmak is-temiyor. Yalaka ustalar, prim almak için işçiyebaskı yapıyorlar ama kendi aralarında da tartışıp,daha çok yalakalık yapan yerini koruyor diğerinede işten çıkmak kalıyor.

Yalakaların görmediği patronun işine gelenkimse o kıymetidir, işi biterse yaptığı yalakalık ya-nında kalır, kendisine kapı gösterilir. Yalakalığınsonu olmaz. (Bir işçi)

PLASTÝK

Ýþçilik Onurunu KorumanýnBedeli Var!İşçileri, patronun sömürüsü ve işyerindeki

baskıları kadar, ağzının bozuk olması da çok ra-

hatsız eder. Sırtımızdan zenginleştikçe daha mıterbiyesiz oluyorlar bilemiyoruz. İşçilere küfür et-meyi bir marifet sana patron, enjeksiyondan çıkanmalları götüren işçinin yolunu kesmiş. Malların ça-paklı oldukları bahane etmiş, “bu malı çıkaranı…”diyerek bizlere olmadık hakareti etmiş. Bundandolayı morali bozulan işçi, bölüme geldi ve bizle-re olanları anlattı. Yılların birikimiyle artık dur de-mek ve patrondan hesap sormak için fabrikadapeşine düştük.

Kendisine bu küfürleri kime söyledin diye he-sap sorduğumuzda, bu çıkışımız karşısında şaşırdı,lafını çevirmeye çalıştı. Araya müdür girdi, bizleriyatıştırmaya çalıştı. Ona ve patronu, bu hakaret-leri kabul etmeyeceğimizi söyleyerek, bölümümü-ze indik ve ortak bir karar alarak ustabaşı da da-hil olmak üzere dört işçi mesaiye kalmadık.

Cuma sabahı toplu olarak bizi işe almadılar,tek tek içeri alarak çıkışlarımızın verildiğini söyle-diler. Ortalama 4-5 yıl kıdemi olan işçilerdik, ola-yın sıcaklığıyla çıkışlarımızı imzaladık ve ihbar pa-ramızı alarak fabrikadan ayrıldık. Yaşadıklarımız-dan ardından artık o işyerinde çalışmak istemesekde, patronun yaptıkları karşısında susmaya da ni-yetimiz yoktu. İşten çıkarılan dört işçi olarak bir-likte hareket etmeye karar verdik. Bölgeden tanı-dığımız işçi sayesinde, bir sendikanın avukatıyla te-masa geçtik ve haklarımızın yasal yollardan alın-ması için hazırlık yaptık. Gecikmiş de olsa patron-la hesaplaşacağız, işçileri işten atmanın bir bedeliolduğunu göstereceğiz. (Bir grup işçi ile görüşme)

Edirne Giyim Sanayi işyerinde yaklaşık bin100 işçi çalışıyor. İşçiler Türk-İş’e bağlı TEK-SİF Sendikasında örgütlüydüler.

Edirne Giyim Sanayi patronu sendika düş-manlığına yöneldi. İnsan Kaynakları Müdürüve postabaşılarla birlikte oluşturulan 7 kişilikekip işe koyuldu. Sendikanın yetkisini düşür-dü ancak bu kişiler hem hapis hem de paracezasına çarptırıldı.

Sendikanın işyeri yetkisini düşürmek üze-re yapılan plana göre işçileri zorla sendika ü-yeliğinden istifaya zorlayacaklardı. İstifa et-meyenlere doğmamış izin haklarını kullandı-rarak işyerinin dışına gönderdiler. İşyerinindışında tuttukları işçileri işten çıkarttılar. 13işçi bu yollarla işten çıkartıldı.

Sendika konuyla ilgili açtığı davayı kazan-dı. İnsan Kaynakları Müdürü ve altı postabaşıolmak üzere yedi sendika düşmanı 5 ay ile 1yıl 3 ay arasında hapis cezası ve 3 ile 4 bin li-ra arasında para cezası verildi.

Hapis cezaları beş yıl içinde benzer suç iş-lememek kaydıyla ertelenmiş olsa da para ce-zaları uygulanacak.

Şüphesiz, sendika düşmanlığına karşı daha

etkili cezalar gerekli. Cezalar caydırıcı olmalı.

Mevcut yasalar kapsamında bile sendikadüşmanlarının cezalandırılmış olması, işyeri-nin ve kişilerin siciline işlenmiş olması bile ö-nemlidir. / İŞÇİLERİN SESİ - HABER

EDÝRNE GÝYÝM SANAYÝ, ÝÞÇÝLERÝ SENDÝKA ÜYELÝÐÝNDENÝSTÝFAYA ZORLADI, HAPÝS CEZASI ALDI

Deri, Kundura ve Tekstil İşçileri Derneği-nin açılışında yaklaşık 100-150 işçi buluştu. 21Mayıs cumartesi günü gerçekleşen açılışa kun-dura işçilerinin yanı sıra, işçilerin aileleri, Esen-yurt işçileri, Casper Bilgisayar işçileri, mobilyacila işçileri, Eğitim Sen üyeleri de katıldı.

Oldukça coşkulu ve eğlenceli geçen açılışta,birçok dernek ve işçi grubunun imzası bulunanCasper işçileriyle dayanışma bildirisi dağıtıldı.

Açılışa gelen işçileri konuşma yapan der-nek başkanı Uğur Parlak, niçin böyle bir der-nek kurma ihtiyacı hissettiklerini anlatan kısabir konuşma yaptı. Konuşmasında, bu işkolun-da yaklaşık 40 yıldır mücadele eden, 20 yıl ön-ce benzer bir derneği kuran, sendikal faaliyet-te DİSK Deri-İş’te yer alan işçilerin bugün budernek etrafında bir araya geldiğini belirtti.Deri, kundura ve tekstil sektöründe çalışan iş-çilerin, emekçilerin yaşadığı yoğun sömürü vekayıt dışı çalışma koşullarına dikkat çekti. Sek-törlerde yüzde 90’lara varan kayıt dışılığın ö-

nüne geçmek ve fazla çalışma ile parça başı ça-lışma koşullarını düzeltmek üzere bu derneğikurduklarını söyledi.

Güngören Sanayi Mahallesinde açılan der-neğe ilgi gösteren işçiler, Roman havasıyla co-şup birliklerini kutladılar.

Derneğe ilk kez gelen kimi işçiler ise,kundura işçileri arasındaki dağınıklığa rağmenböyle bir derneğin açılmış olmasından duy-dukları sevinci ifade ettiler ve derneğe he-men üye oldular.

DERÝ, KUNDURA VE TEKSTÝL ÝÞÇÝLERÝ DERNEÐÝ MERKEZÝ AÇILDI

Page 14: İşçilerin Sesi Haziran 2011

Ýþçilerin Sesi

14

KAPÝTAL / KARL MARX - 2 Versus Yayınları’nınKapital (Karl Marx-Yeni Başlayanlar İçin) ismiyle yayınladığı ve

David Smith tarafından hazırlanan kitaptan alınmıştır.

Page 15: İşçilerin Sesi Haziran 2011

15

Ýþçilerin Sesi

1 Mayıs 2011 “şiddet” beklentilerini boşa çıkara-rak, polis saldırısının olmadığı alanlarda geriliminde olmayacağını bir kez daha göstermiştir. ArtıkTaksim 1 Mayıs Alanı kazanılmıştır. Şimdi sıra as-li görevimiz olan ve kazanımlar elde edeceğimizdevrimci sınıf eylemlerindedir.

Kitlesel ve genç 1 MayýsBaşbakan Tayyip Erdoğan’ın, liseli gençle-

rin YGS protestolarına cevaben söylediği“karşılarına 5-10 bin liseliyi dikeriz” lafı 1 Ma-yıs meydanında çürümüştür. AKP Hüküme-ti’nin, 1 Mayıs’ta alanları dolduran yüz binler-ce işçinin karşısına çıkarabileceği başka işçi kit-leleri de yoktur. 1 Mayıs 2011’de işçi sınıfı,başta liseliler olmak üzere genç nüfusla kucak-laşmıştır. Newroz alanlarında tanık olduğumuzgörüntüler Taksim 1 Mayıs alanında da yaşan-mış ve kitle sirkülasyonuyla alan birkaç kezdolup boşalmıştır.

Kürt ve Türk iþçilerDevletten, sermayeden ve sendika bürok-

rasisinden bağımsız bir sınıf hattı oluşturmak

isteyenler için önemli kazanım göstergelerivar. Taksim 1 Mayıs Alanı’nda 2011 yılında ku-rulan kürsü adeta sendika bürokratlarından a-rındırılmıştır. Hiçbir konfederasyon başkanıbu kürsüye çıkma cesareti gösterememiş veişçiler adına konuşmaya yeltenememiştir. 1Mayıs 2011 Taksim mitinginde, Kürt ve Türkişçilerinin, devrimcilerin sesi yükselmiştir.Şüphesiz ki bunda, 1 Mayıs 2010 kürsüsününTEKEL işçileri öncülüğünde işçileştirilmesininönemli bir etkisi var. Ayrıca, Kürt özgürlükhareketi nezdinde 1 Mayıs 1978’in yasaklıKürtçe pankartlarının da bir nebze olsun öze-leştirisi yapılabilmiştir.

Dün bir avuç TEKEL işçisinin demokratikuyarısını “teşhir ve tecrit” etmeye kalkan sen-dika bürokratları, bugün yüz binlerce TEKEL,İtfaiye, İSKİ işçisiyle yüz yüze kalmış ve ezil-miştir. 1 Mayıs 2011’de Taksim’e 4-C’li onbinlerce taşeron işçisi, güvencesiz olarak geridönmüştür. Güvencesiz, esnek ve taşeron ça-lışma sisteminin esas çalışma sistemi haline ge-tirilmiş olduğu açık bir biçimde ifade edilenmitingde taşeron işçilerinin örgütsüzlüğündesendikaların rolü gözler önüne serilmiştir.

Mücadele bitmiþ deðil!Bazı sendika bürokratları 1 Mayıs 2010’un

mesajlarını iyi okumuş ve ileri sıçrama imkanları-nı geri kazanmak üzere bu yıl geri adım atmıştır.Devletçi, milliyetçi, sınıf ihanetçi ve bürokratiksendikal kimliklerini koruyan bu yapıların başınıtutanların önümüzdeki mücadele süreçlerindekarşımıza çıkabileceklerini bilmeliyiz. Sınıf müca-delesinin rüzgarı şu an onlardan yana değil. Bunedenle Süleyman Çelebi CHP, Salim Uslu iseAKP vekilliğiyle süreçten çekilme yönünde adım-lar atarken kimileri de 3 Nisan mitinginden başla-yarak yeniden kendilerini cilalamaya çalışıyor. A-ma inandırıcılıktan uzaklar. Türk-İş’e bağlı 11 ge-nel merkez “sendika içi demokratikleşme”densöz ediyor. İktidar olmanın çıkar ve avantajlarınıkaybetmemek için her yolu deneyeceklerinden i-se eminiz…

1 Mayıs 2011’in bu göstergelerinin kendiliğin-den ortaya çıkmadığının bilinciyle süreç iyi değer-lendirilmeli, devletten, sermayeden ve sendikabürokrasisinden bağımsız bir sınıf hattı oluşturul-malıdır. Sosyalistlerle ve Kürt özgürlük hareke-tiyle birleşik bir mücadele programının örülebil-mesi, gelecek 1 Mayıs’ın coşkusunu da sınıfsal an-lamını da artıracaktır. Böylece sadece miting ala-nıyla sınırlı kalmayarak, devletten, hükümetten,sermayeden ve sendika bürokrasisinden bağımsızhak alıcı bir sınıf hareketi yaratılmış olacaktır. Bu-nun mütevazı nüveleri 1 Mayıs 2011’de vardır.

İşçi Sınıfının Kurtuluşu

Kendi Eseri Olacaktır!

1 MAYIS 2011: TAKSÝM KAZANILMIÞTIR! KALICI KAZANIMLAR ÝÇÝNDEVRÝMCÝ SINIF EYLEMLERÝ ÞART!Seyfi AAdalý

Bülten dağıtımını polise ihbar eden Hava-İş yönetimi-ni protesto eden basın açıklaması metnidir…

THY ve bağlı işyerlerinde, işçilerin dağıttığıbültenin başlığında şöyle deniyor: “Sivil havacılıktabüyümenin faturası neden çalışanlara çıkartılıyor?”

Bültenin alt başlıkları da işyerlerinde yaşanansorunları dile getiriyor:

-THY’de işçi kıyımı sürüyor; “verimsizsin sa-vunmanı ver!”

-Uçucular birbirini gammazlamaya zorlanıyor!

-Engelli haftası engelleri!

-İşçiler zorunlu mesaiye bırakılıyor ücret ö-denmiyor!

-Mazeret izinleri kullandırılmıyor! vb... *

İşçiler bu bültenle THY ve bağlı iş yerlerindeçalışanların sorunlarını dile getiriyor ve sendikala-rını da göreve çağırıyor. Peki sendika ne yapıyor?

Bunun anayasal demokratik bir hak olduğunubilmesine rağmen bülten dağıtan işçileri “İzinsizbildiri dağıtılıyor!” diye polise ihbar edip, kamerakayıtlarını isteyip birlikte tutanak tutarak, şikayet-te bulunuyor!

Ülkemizde kendi üyelerini polise ve işvereneihbar eden başka sendikalar da oldu. Ancak bunusendikanın ücretli çalışanlarını kullanarak yapan,

onları işbirliğine alet eden ilk sendika sanırız Ha-va İş olmuştur. THY işçilerinin işyeri sorunlarını,baskıları ve sendika yönetiminin bunlara ilgisizliği-ni dile getirip göreve davet eden “GökkuşağıGünlüğü” isimli bülten, işçilerin ortak görüşleriniyansıtmakta ve onları birbirlerine destek olmaya,örgütlenmeye ve dayanışmaya çağırmaktadır. Bubültenden sendikanın rahatsız olmasının tek ne-deni işçilere gerçeklerin anlatılmış olmasıdır.

Uçuş işletme temsilci odasında görevli, sendi-kanın ücretli personeli sendika yönetiminin em-riyle yaptığı ihbarı bir de utanmadan çalışanlarasöylüyor. Çünkü amaç çalışanların üzerinde işve-renin yarattığı korkuyu, baskıyı pekiştirmektir. İş-çilerin birbirleriyle iletişimi ne zamandan beri suç-tur? Kuşkusuz gelen polis memuru durumu görüpbülten örneğini alarak geri dönmüştür. Sendikagörevlisi bununla da yetinmeyip dinlenme odasın-da konuk olarak bulunan eski eğitim sekreterinesaygısızlık yapma hakkını kendinde görüyor. “Kar-tınız yok buraya giremezsin!” “Burada ne işinvar?” diyerek jandarmalığa soyunuyor! Buna itirazedilince, “Karı gibi konuşma!” diyerek olay çıkar-maya çalışıyor.

Sadece sendika yönetiminden aldığı talimatla-rı uygulayan ve kendisi de bir kadın olan sendikaçalışanına bu dili kullandıran nedir? Çalışanlarınınyarısı kadın olan THY’de bu anlayışla sendikacılık

yapan Hava İş, kadınların haklarını nasıl savuna-caktır? Geçmişte, artık çok gerilerde kalsa dakendilerinin de benzer baskılarla karşılaştıklarınınasıl unuttular? Demokratik haklarını kullanan iş-çileri polise ihbar eden bir sendika olabilir mi?

THY çalışanları işveren baskılarına eklenensendika jandarmalığını ibretle izliyorlar. Bu işbir-likçi ve devlet destekli sendikacılık tavrının, işçile-rin demokratik, şeffaf, temiz sendika mücadelesi-ni daha kararlı kılmaktan öte bir etkisinin olmaya-cağı açıktır. Hava İş yönetiminin bu tavrını protes-to ediyor ve kamuoyunun değerlendirmesine su-nuyoruz.

* Tamamı için bakınız: http://gokkusagihareke-ti.com/2011/05/21/sivil-havacilikta-buyumenin-fatu-

rasi-nedencalisanlara-cikartiliyor/

HAVA-ÝÞ YÖNETÝCÝLERÝNÝN GELDÝÐÝ SON NOKTA:

POLÝS MUHBÝRLÝÐÝ

Page 16: İşçilerin Sesi Haziran 2011

İşçilerin Kurtuluşu Kendi Eseri Olacaktır İşçilerin Sesi - Aylık Süreli Siyasi Yayın Tarih: Haziran 2011 Sayı: 5Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok No: 366 Topkapı-İstanbul Tel: 0212 544 66 34

Sahibi ve Yazıişleri Sorumlusu: Canan Mengüloğul (İS Yayınevi)Adres: Fetihtepe Mah. Fatih Sultan Cad. No: 149 D: 13 Okmeydanı-Beyoğlu/İstanbul

E-mail: [email protected]

Deri, kundura, tekstil, çorap, temizlik, sağlık, gıda,plastik, büro, sivil havacılık gibi alanlarda çalışan iş-çiler 1 Mayıs 2011’de yan yana yürüdüler. Kortejpankartları şunlardı: “İşçi Sınıfının Kurtuluşu KendiEseri Olacaktır”, “Sigortalı 8 Saat, İnsanca YaşamKoşulları için Mücadeleye - Deri Kundura ve Teks-til İşçileri Derneği”, “Güvenceli İş Güvenli Gelecek- Taşeron İşçileri Dayanışma ve Yardımlaşma Der-neği”, “Demokratik, Şeffaf, Temiz Sendika - Gök-kuşağı Hareketi”, “Kahrolsun Sendika Ağaları -Tez Koop İş İstanbul 2 Nolu Şube”, “Yaşasın 1 Ma-yıs! İnsanca Çalışma Koşulları Yaşanabilir Ücret İs-tiyoruz - Terazidere İşçileri”, “Sendikaya Üye Ol,Sahip Çık, Denetle - Esenyurt İşçileri” ve “İşçi Sı-nıfının Kurtuluşu Kendi Eseri Olacaktır - İşçilerinSesi”

Bu pankartlarla bir araya gelen işçiler, saat9.00’da Unkapanı eski TEKEL binası önünde ortakkortej oluşturdular ve Taksim 1 Mayıs Alanı’na yü-rüdüler. Kortejde kızıl bayraklar dalgalanıyor ve el-lerde somut talepler içeren dövizler taşınıyordu.250 kişilik mütevazı ama anlamlı bir bileşendi. Me-ramları ise devletten, hükümetten, sermayeden vesendika bürokrasisinden bağımsız bir sınıf mücade-lesi hattı yaratmaktı.

1 Mayıs 2011’e sınıf karakterini veren, ne sen-dikaların bürokratik yönetimleriyle yol almaya ça-lışan sığ kortejleri, ne de dar siyasal grup çıkarları-nı ifade etmek üzere flamalarını alana taşımaya ça-

lışan “sol” kortejler ol-du. 1 Mayıs’a gerçekanlamını verecek olanişçiler ve somut talep-leriyse eğer, 1 Mayıs2011 “Güvencesiz Ça-lışmaya Hayır, KadroluÇalışmak İstiyorum,Taşeron Sistemine SonVerilsin, 8 Saatlik İşgü-nü, İş Saatleri Düşürül-sün, İşsizlik Son Bul-sun, Varolan İşler Ya-şanılır Bir Ücretle Her-kese Paylaştırılsın, Gü-venceli İş Güvenli Ge-lecek” talepleriyle bir-likte değerlendirilmeli-dir. Bu açıdan bakıldı-ğında da 2011 1 Mayıs’ın-daki mütevazı ama siyasalaçıdan oldukça anlamlı o-lan bu çabayı iyi irdele-mek gerekiyor. Eksiklik-leri, hataları ve biraz geçkalmışlığı olsa da, sınıfgerçeği olarak kendini ifa-de edebilmiş ve işçilerinsesini duyurabilmiştir. Bubirliktelik, aynı amaçla faaliyet yürüten işçilerin özörgütlenme deneyimlerinin buluşmasıdır.

“İşçi Sınıfının Kurtuluşu Kendi Eseri Olacaktır”ortak pankartıyla, bağımsız bir sınıf mücadelesi hat-tı yaratmak için yürüdüler. Önemli bir ayrıntı ise,taşıdıkları ortak pankartta 1871 yılında Paris’indevrimci işçilerinin “Vive la Commune!” (YaşasınKomün!) bayrağı taşıyan resimlerinin olmasıydı.TEKEL işçilerinin Ankara ve İstanbul direnişlerinesahip çıkmanın sembolü olarak mücadele şehitle-rinden TEKEL işçisi Hamdullah Uysal’ın fotoğrafıda en önde taşındı. Yan yana yürüyen bu işçi grup-larıyla, gelecek döneme damgasını vurması bekle-nen öz örgütlenme perspektifinin işçi demokrasisi

sergilenmiştir. Bu işçi gruplarının bileşeni kelime-nin dar anlamıyla siyasal bir grubun örgütü niteli-ğinde değildir. Ortak bir perspektifin ve sınıf mü-cadelesi deneyimlerinden ders çıkartarak öğrenenişçi önderlerinin oluşturduğu mütevazı bir devrim-ci örnektir.

Özgürlük İşçilerle Gelecek!

1 MAYIS 2011: BAÐIMSIZ SINIFMÜCADELESÝ HATTINI YARATMAK ÝÇÝNN. CCemal

İzmir’de son yılların en coşkulu ve en yüksekkatılımlı 1 Mayıs’ı yaşandı. On binlerce kişiGündoğdu Meydanında buluştu. Meydan defa-larca doldu, boşaldı. Kortejin bir ucu KonakMeydanındayken diğer tarafı Alsancak’ta lima-na kadar ulaşmıştı. Bu yılki 1 Mayıs’ın en ö-nemli özelliği, çok farklı kesimlerden geniş birkatılımın olmasıydı. Kadınlar, gençler, çevreci-ler, sanatçılar hatta spor kulübü taraftarları a-landa idi. İzmir Büyükşehir Belediyesi Park veBahçeler İşçileri, bu yıl ilk kez sendikalı olarak,1 Mayıs’a katılarak, “Sadaka değil, toplu sözleş-me” sloganı ile Toplu İş Sözleşmesi görüşme-

lerindeki sıfır zam dayatmasına karşı tepkileri-ni dile getirdiler. Sendika üyesi olan İşçilerinSesi okurları, üye oldukları sendikaların kor-tejlerinde, diğerleri ise İşçilerin Sesi pankartıaltında 1 Mayıs’a katıldılar.

ÝZMÝR’DE 1 MAYIS1 Mayıs’ta birlikte hareket eden bu çevreler, o-lumlu gelişen süreci değerlendirmek ve birleşikmücadelenin sürekliliğini sağlamak niyetiyle ikitoplantı gerçekleştirdiler. Toplantılarda,1Mayıs değerlendirildi ve bileşenlerin ortak yü-rüyüş olanakları tartışıldı. Sonuç olarak, bütünbileşenleri çatısı altında toplayacak, bir üst ör-gütlenmeye ihtiyaç olduğu taraflarca vurgulan-dı. Dayanışma ve güç birliğinin önemi üzerindeduruldu. Bir yandan da katılımcılar kendi bu-lundukları alanlarda yaşadıkları deneyimlerikarşılıklı aktarmaya karar verdiler.

1 MAYIS’IN ARDINDAN...