34
Tanıtım ve Medya Başkanlığı 10 Temmuz 2012 Salı GÜNLÜK BASIN RAPORU 1

10.072012 GÜNLÜK BASIN RAPORU

Embed Size (px)

DESCRIPTION

10.07.2012 GÜNLÜK BASIN RAPORU

Citation preview

Tanıtım ve Medya Başkanlığı

10 Temmuz 2012 Salı

GÜNLÜK BASIN RAPORU

1

G Ü N D E M

10 TEMMUZ 2012 SALI

1- Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, TRT ile Moritanya Radyo ve Televizyon Kurumu arasında yapılacak işbirliğine ilişkin protokolün imza törenine katılacak. (12.00/Ankara) 2- Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, ''ASO Gündem Toplantıları''nın 18'incisine katılacak. (Ankara/14.00)

3- Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Srebrenitsa soykırımının 17. anma törenlerine katılmak üzere Bosna-Hersek'e gidecek.

- Bozdağ, Türk İş Birliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) tarafından bir süre önce restore ettirilen Konyits Köprüsü'nü ziyaret edecek, TİKA'nın tadilatını yaptığı Mostar'daki Cemal Biyediç Üniversitesi Biyoteknoloji Laboratuvarı'nın açılışına katılacak.

4- Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, İrlanda'nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Lucinda Creighton ile bakanlıkta görüşecek. (Ankara/11.15)

5- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, İŞKUR'un en iyi performans sergileyen 10 il müdürlüğünün ödüllendirileceği toplantıya katılacak. (Ankara/18.00)

6- Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Akşehir'de 53. Uluslararası Akşehir Nasreddin Hoca Anma ve Mizah Günleri ödül törenine katılacak, müze ziyaretleri ve açılışlar yapacak. Beyşehir'de Kubad Abad Sarayı'nda incelemelerde bulunacak olan Günay, 9. Uluslararası Göl Festivali'ne katılacak. (Konya/13.30/21.30)

7- Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, ''YM Miranda'' isimli 12.500 DWT'luk kimyasal tankerin denize indirilmesi törenine katılacak. (Kocaeli/16.00)

8- TBMM'den

- Anayasa Uzlaşma Komisyonu, BDP'nin 20 Temmuz'a kadar komisyon çalışmalarından izinli sayılması talebini görüşecek. (10.30)

10 TEMMUZ 2012 SALI GÜNDEM HABERLERİ

GÜNDEMORG. ÖZEL: "SAVAŞ ÇIKARACAK HALİMİZ YOK AMA."Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, Türk uçağını düşüren Suriye'yle savaş çıkaracak halleri olmadığını belirterek, "Çok yakın takipteyiz. Büyük devletler ne yaparsa onu yapacağız. Biz yapınca bütün dünyayla birlikte siz de görürsünüz" dedi. AKDENİZ'DE 6,0 BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREMDün saat 16.55'te merkez üssü Akdeniz açıklarındaki Rodos adası olan 6,0 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.

2

JOKER OPERASYONUNDA 34 KİŞİ YAKALANDIKCK bağlantılı KPSS operasyonunda 34 kişi yakalandı. Şebekenin daha önce 141 eylem gerçekleştirdiği ve 28 kişinin sahtecilikle kamu kurumlarına yerleştirildiği belirtildi. DEMİR: "KCK OPERASYONUNA MİSİLLEME YAPTILAR"ÖSYM Başkanı Ali Demir, KPSS'de soruların çalındığı iddialarının doğru olmadığını söyledi. Sınavın "gayet temiz" olduğunu savunan Demir "Sınavdan bir gün önce KCK'ya KPSS ile ilgili operasyon yapıldı. Bu nedenle birileri, adayları ve kamuoyunu rahatsız etmek istiyor, itibar edilmesin" dedi. EKONOMİPİYASALARİstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Bileşik Endeksi günün tamamında 172 puanlık düşüşle 62.608 puandan tamamladı. Hisse senetleri günlük ortalama yüzde 0,27 değer kaybetti. İstanbul serbest piyasada, kapanış saatlerinde doların satış fiyatı 1,8280 lira, avronun satış fiyatı 2,2460 lira oldu. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Tahvil ve Bono Piyasası Kesin Alım Satım Pazarında işlem gören gösterge kâğıdı 5 Mart 2014 vadeli tahvilin, bileşik faizi önceki kapanışa göre değişmeyerek 8,02'den kapandı. Bu tahvilin basit getirisi yüzde 7.85 oldu. SANAYİ ÜRETİMİNDE BÜYÜK ARTIŞSanayi üretim endeksi Mayıs ayında, geçen yılın aynı ayına göre beklentinin çok üzerinde yüzde 5,9 arttı. Piyasa beklentisi bu dönemde yüzde 3,2'lik artış olması yönündeydi. 2005'TEN BU YANA ZİRVEDEBilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, sanayi üretim endeksinin, yeni serinin uygulandığı 2005 yılından bugüne kadar olan dönemde en yüksek Mayıs ayı seviyesine ulaştığını, ayrıca 30 aydır kesintisiz artış gösterdiğini bildirdi. PAZARDA BARKODSUZ ÜRÜN SATILAMAYACAKPazarcılara künye zorunluluğu getiren yeni Hal Kanunu ile pazarda satılan her malın üzerinde barkodlu etiketin bulunması zorunlu olacak. Trafiği kilitleyen pazaryerleri kapatılacak, farklı kalitedeki ürün aynı kaba konulamayacak. POLİTİKACUMHURBAŞKANI GÜL'DEN TUTUKLU VEKİL AÇIKLAMASICumhurbaşkanı Abdullah Gül, 3. Yargı Paketi'nin yürürlüğe girmesinin ardından tutuklu milletvekillerinin durumuyla ilgili "Şimdi artık mahkemeler çıkan yasaları yorumlayacak" dedi. DÜNYAANNAN VE ESAD ANLAŞTIBM ve Arap Birliği'nin Suriye özel temsilcisi Annan, Suriye Devlet Başkanı Esad ile bir araya geldi. Annan, Beşar Esad'la ülkedeki şiddeti sona erdirecek bir yaklaşımda mutabık kaldıklarını söyledi. RUSYA SURİYE'YE SAVAŞ UÇAĞI SATMAYACAKRusya, yılsonuna kadar Suriye'ye sevk etmeyi planladığı 40 adet Yak-130 savaş uçağının ihracatını askıya aldığını açıkladı. Putin ise, Suriye'de barışın sağlanması için dış müdahaleden çok, diyaloğa ihtiyaç olduğunu söyledi. ROUBİNİ: "YENİ KRİZ 2008'DEN KÖTÜ OLACAK"Ünlü ekonomist Nouriel Roubini, 2013'te yaşanacak 'mükemmel fırtına'nın 2008 krizinden çok daha kötü olacağını öngördü.

3

YAZILI BASIN ÖZETLERİ

’ın bazı haber başlıkları:

SURİYE’DE DAHA NEYİ BEKLİYORSUNUZDünya ülkelerini Suriye'deki katliamlara karşı ilgisiz kalmakla eleştiren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, uluslararası camiaya insanlık çağrısı yaptı: Bir yıl önce Annan Planı son şans, herkes destek versin dedim. Geçen sürede ölümler arttı. Yaşanan bu insanlık faciasına, felaketine karşı herkes daha duyarlı olmalı. Suriye İle Husumetimiz Yok Türkiye ile Suriye arasında herhangi bir çıkar çatışması ve husumet olmadığını belirten Gül sorunun bir insanlık meselesi olduğunu söyledi. Gül, "Eğer bir ülke kendi halkının meşru taleplerine karşı silahlı kuvvetlerini kullanır, halkını ve şehirlerini karadan ve havadan bombalarsa o rejimin meşruiyeti kalmaz" dedi. Duyarlı Ülkelerin İlgisi Azaldı Türkiye'nin Suriye halkını gözeterek Şam yönetimine karşı yeni bir politika yürüttüğünü vurgulayan Cumhurbaşkanı Gül şöyle konuştu: Ümit ederiz ki bütün dünya bu konuda daha duyarlı hale gelir. Geçen sene daha duyarlı olduğunu gördüğüm birçok önemli ülke bu sene o kadar çok duyarlılıklarını göstermiyorlar. Acımasız Süreç Bitirilmeli Bir yıl önce Annan Planı için "Bu son fırsattır. Herkes planın tam uygulanmasını sağlamalı" çağrısı yaptığını hatırlatan Gül, geçen sürede Suriye'de ölümlerin, bombalanan şehirlerin arttığını söyledi. Gül, "Yapılacak şey, halkın yanında olmak ve bu acımasız sürecin son bulmasını temin etmektir" diye konuştu.

Ordunun Yeri KarargahıdırDışişleri Bakanı Davutoğlu, ordunun Türkiye'deki rolünü merak eden Mısırlı gazetecilere, "Her ülke güçlü bir orduya sahip olmalı çünkü güçlü devlet, güçlü ordu demektir ancak ordu üssünde kalmalıdır ve siyasete karışmamalıdır. Eminim, Mısır ordusu da bunu yapacaktır" dedi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Mısır ziyareti sırasında gazetecilerin Türkiye'deki başarılarına ilişkin sorularını yanıtladı. Varlığını her seferinde hissettiren askeri yönetimden rahatsız olan Mısır'da verdiği mülakatta bir gazetecinin "Türkiye'de askerî müessesenin rolü ne?" şeklindeki sorusuna Davutoğlu, "On yıl önce iktidara geldiğimizde Millî Güvenlik Kurulu (MGK), Genelkurmay Başkanı ve generallerin kontrolündeydi. Ancak şimdi durum değişti. Kurulun büyük kısmı sivillerden oluşuyor ve Genelkurmay Başkanı, Başbakan'ın karşısında değil yanında oturuyor. Her ülke güçlü bir orduya sahip olmalı çünkü güçlü devlet, güçlü ordu demektir ancak ordu üssünde kalmalıdır ve siyasete karışmamalıdır. Eminim, Mısır ordusu bunu yapacaktır" diye cevap verdi. Mısır'ın Geleceği Konusunda İyimserim İlk kez sivil bir cumhurbaşkanı olan Mısır ile ilgili değerlendirmelerde de bulunan Davutoğlu, Mısır'ın geleceği konusunda çok iyimser olduğunu dile getirdi. Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin yazılı bir taahhütte bulunarak Mısır'ın 5 önemli sorununu 100 gün içinde çözeceğine dair verdiği söz için ise Davutoğlu, 100 günün kısa bir süre olduğunu ve bu sorunların ülkenin genel 3 yıllık planı içinde olması gerektiğinin altını çizdi. Mursi'nin ülkede bazı sorunlara öncelik vermesi gerektiğini kaydeden Davutoğlu, bunlardan birinin güvenlik olduğuna dikkat çekti. Davutoğlu, Mursi'nin güvenlik sorunu çözdüğü takdirde halkın güvenini kazanacağını ve ülkede istikrarı' sağlayacağını söyledi.

4

Türkiye'ye 'Özel' Yönelim Özellikle son dönemde tüm dünyada büyük ilgi görmeye başlayan kişiye özel dikim, Türk Arap Ekonomi Forumu'nda La Misura'yla boy gösterdi. Türkiye'nin önemli kişiye özel dikim markalarından olan La Misura, katıldığı Türk - Arap Ekonomi Forumu'nda Arap ülkelerindeki yeni iş olanaklarını ve mevcut potansiyeli ölçmüş oldu. Türkiye ve Arap Ülkeleri arasındaki ilişkileri güçlendirmeyi amaçlayan forumda, La Misura'nın kurucusu Ergin Turanlı farklı Arap ülkelerinden iş birliği teklifi aldıklarını dile getirdi. Turanlı, geçtiğimiz yıl Ortadoğu'da hazır giyim perakende sektörünün yüzde 13.2 büyüme kaydettiğini, Avrupa'da büyümenin ise yüzde 2'de kaldığına dikkat çekti. Ortadoğu'da genelde kişiye özel dikim için modanın kalbi olan Londra ve Milano'yu tercih eden iş adamları, fiyat, işçilik ve ürün çeşitliği anlamında da Türkiye'ye yöneldiklerini belirtti.

’ın bazı haber başlıkları:

28 ŞUBAT MODEL TOYOTA'YA SAMURAY ÖFKESİ Toyota'nın Sakarya'daki fabrikasında dini inançların sorgulandığı, namaz kılmanın yasaklandığı iddiası üzerine şirketin Japonya'daki merkezi tarafından inceleme başlatıldı. Toyota Boshoku Başkanı Toyoda, "Acilen inceleme başlattık, her ülkenin kültürel değerlerine, geleneklerine saygılıyız" dedi. Mektubu Alır Almaz İnceleme Talimatı Toyoda, 'Sayın Bay Üstün' diye başlayan mektubunda, "Toyota'nın ve şubelerinin temel politikası; insan haklarına saygı göstermek ve 'insanlar için saygı' felsefemizi her bir ülkenin kültürüne, geleneklerine, tarihine, kanunlarına saygı göstererek yürütmektir. Mektubunuzu aldıktan sonra Toyota Otomotiv Sanayi Türkiye'nin Başkanı ve CEO'su Orhan Özer'e, iddialar hakkında hemen inceleme başlatması için ricada bulundum" dedi. ‘Namaz Kılar Mısın, Oruç Tutar Mısın’TBMM insan Hakları Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün, Toyota'nın Adapazarı Fabrikası'nda bazı işçilerin, 'dini inançları yüzünden işten atıldıkları' iddiasıyla komisyona gönderdiği dilekçeler üzerine, Toyota Başkanı ile Toyota Otomotiv Sanayi Başkanı'na ayrı ayrı mektup yazmıştı. İşçiler dilekçelerinde, işe alımlarda "namaz kılıyor musun, oruç tutar mısın, domuz eti yer misin" gibi sorular yöneltildiğini öne sürmüştü.

Rumlar Türk Karşıtlığı İçin AB’yi Rehin Aldı AB Bakanı Egemen Bağış, Atlantic Council Üst Düzey Yöneticisi Ross Wilson'ı kabul etti. Buluşmada Suriye'deki gelişmeler değerlendirildi. Öte yandan Financial Times gazetesinin başyazısında AB'de dönem başkanı olan Kıbrıs Rum kesimi su sözlerle eleştirildi: "Rumlar Kıbrıs ihtilafında dar Türk karşıtı hedefleri için sık sık AB meselelerini rehin aldı. AB dayanışma ilkesini kırılana kadar sınadılar."

Yıldız: İran'a Ödemeler Dolar Ve İle Yapılıyor Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, İran'dan alman petrolün ücretinin altın karşılığında ödendiği şeklindeki iddialara cevap verdi. Bakan Yıldız, "TÜPRAŞ'ın aldığı ham petrolün ve BOTAŞ'ın aldığı doğalgazın kendi para birimleri üzerinden ödemesi yapılmaktadır. TÜPRAŞ TL, BOTAŞ da anlaşması gereği dolar ödemektedir. Bunun altın ihracatının artmasında petrol ve doğalgaz ödemelerinin herhangi bir belirlemesi bulunmamaktadır" diye konuştu. Yıldız, elektrik tüketiminin Haziran ayında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 11 arttığını da bildirdi.

5

’ın bazı haber başlıkları:

Terör Olmasa Güneydoğu Take-Off’a Geçer Euro Bölgesi'nde krizin etkileri devam ederken Türkiye'nin üç ay önce açıkladığı yeni teşvik paketi yatırımcıları ikna etti. Uluslararası yatırımcılar teşvik kapsamında Türkiye'ye çıkarma yaparken yerli şirketler de fabrika kurmak için yer arıyor. Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, sadece Mardin Organize Sanayi Bölgesi'nde 170 yatırımcının arsa sırası beklediğini, benzer bir durumun Diyarbakır'da da yaşandığını açıkladı. Diyarbakır'da aralarında kadın girişimcilerin de bulunduğu 150 yatırımcı fabrika kurmak için arsa bekliyor. Bölgenin en önemli sıkıntısının terör kaynaklı olumsuz imaj olduğunun altını çizen Yılmaz, "Bu sorunun çözüme kavuşması Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesinin ekonomisine ciddi katkılar sağlayacak. Terör sorunu olmasa GAP bölgesi take-off'a (kalkış) geçer." dedi. Bakan Yılmaz, bölgede meydana gelen bir terör olayının uluslararası şirketlerin yatırım kararı vermesinde olumsuz etkisi olduğunu kaydetti. GAP'ın yanı sıra Van'da da tekstilkent projesi olduğunu ifade eden Yılmaz, "Bunun için gerekli kaynak hazır. Tekstilkent kurulacak. Teröre rağmen bütün bunlar oluyor. Huzurlu bir ortam olsa çok daha farklı olacaktır. İmajdan dolayı birçok fırsatı görmüyorlar." şeklinde konuştu.

Muhalefet Kışın Olmaz Derse Yerel Seçimler Öne Alınabilir AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi, yerel seçimlerin öne alınabileceği açıklamasını yineledi. Muhalefet partilerinin, "Bu kış şartlarında seçim mi olur?" dediğini hatırlatan Tanrıverdi, seçimin öne alınması teklif edilirse, partinin yetkili organlarında görüşülerek öne alınabileceğini belirtti. Kırşehir'de gazetecilerin sorularını cevaplandıran Tanrıverdi, yerel seçimlerin öne alınıp alınmayacağı yönündeki bir soru üzerine, AK Parti zamanında seçimlerin her zaman, zamanında yapıldığını söyledi. Kimi muhalefet parti temsilcisi veya mensuplarının 2009 yerel seçimlerindeki kış şartları ve eski BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterinin düşmesi gibi konuları gündeme getirerek, "Bu kış şartlarında seçim mi olur?" dediğini hatırlatan Tanrıverdi, şöyle devam etti: "Yoğun kış şartlarında seçim yapılamayacağını, anamuhalefet partisi veya muhalefet partisi ortaya koyarsa, seçimi öne almayı teklif ederse, biz de bunu yetkili organlarımızda değerlendiririz. Meclis içinde bir uzlaşma sağlanırsa, anayasa değişikliği gerçekleştirilir ve seçimler (29 Mart 2014 yerel seçimleri) öne alınabilir. Öne alınabilmesi için bir diğer gerekçe de '29 Mart 2014 seçimleri yapıldıktan 2-3 ay sonra cumhurbaşkanı seçimleri yapılacak. Dolayısıyla hemen peş peşe iki seçim yapılması yerine, birleşik yapılması daha iyi olur' diyenlerin olduğunu biliyorum. Eğer, bunlar ortaya konur, müzakere edilir, öne alınması söz konusu olursa, AK Parti bu konuda ülke menfaatine olacak şekilde adımlarını atar."

Enver Paşa'nın Torunundan Kılıçdaroğlu'na Tepki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'na yönelik "Küçük Enver" sözüne Enver Paşa'nın torunu Osman Mayatepek tepki gösterdi. Yazılı bir açıklama yapan Mayatepek, bu üzücü ifadeler karşısında Enver Paşa'nın torunu olarak hissiyatını belirtmek için Kılıçdaroğlu'na açık bir mektup gönderdiğini bildirdi. Kılıçdaroğlu'na 'tarihî şahsiyetleri günlük politika çekişmelerine alet etmenin' hoş olmadığını belirttiğini dile getirerek, "Atatürk'ün kurduğu büyük bir partinin genel başkanı olarak mukayeseler yapma ihtiyacı duyuyorsanız, şehitlerimizin hatırasına saygı duymaktan imtina etmeyeceğinizi ümit ederim." ifadelerini kullandı.

6

’ın bazı haber başlıkları:

Güler Kaza Geçirdi AK Parti Mardin Milletvekili Muammer Güler, trafik kazasında yaralandı. Edinilen bilgiye göre Güler'in de bulunduğu otomobil, dün gece yansı Ankara- Aksaray Karayolu'nda kaza geçirdi. Kazada Güler ile birlikte 1 kişinin daha yaralandığı öğrenildi. Güler İstanbul Valiliği'nden Kamu Güvenliği Müsteşarlığı görevine atanmıştı. Güler daha sonra milletvekili seçildi.

’ın bazı haber başlıkları:

Özel’in Sözlerine Tam DestekGenelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel'in, AKŞAM Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya'ya yaptığı değerlendirmelere iktidar partisinden destek geldi. AK Parti Grup Başkan Vekili Mustafa Elitaş, "Silahlı gruplar olduğu sürece mücadeleyi bırakamayız" diyen Org. Özel'in sözlerini geri adım mümkün değil" dedi. Elitaş, şu değerlendirmeleri yaptı: Geri Adım Mümkün Değil: Biz her zaman şunu söylüyoruz: Terörle her türlü mücadeleyi yapacağız. Siyasetle de her türlü müzakereyi yapacağız. Terör örgütü silah bırakmadan, terörle mücadelede geri adım kesinlikle mümkün değildir. "Uludere" Açıklamaları: Uludere ile ilgili ilk açıklama bizim tarafımızdan gerçekleştirilmiş ve olayın bir hata olduğunu ifade etmiştik. Uludere'deki olay olay gündeme getirilirken, terörle mücadeleyi zaafiyete uğratacak şekilde değerlendirmeler yapılıyor. Bunlar, sadece güvenlik güçlerimizi sıkıntıya sokmakla kalmıyor, terör örgütünün ekmeğine de yağ sürüyor. TSK Görevini Yapıyor: Genelkurmay Başkanı, yasalar ve anayasanın kendilerine verdiği çerçevede sorumluluk üstleniyor. Türk Silahlı Kuvvetleri de bu çerçevede görevine devam etmektedir. Sayın Necdet Özel'in açıklamalarını da bu doğrultuda değerlendirmek gerekir.

’ün bazı haber başlıkları:

AYDINLARDAN BARIŞ ÇAĞRISIZana'dan sonra Kürt aydınların oluşturduğu platform 'Barış gelsin artık' diyerek bildiri yayınladı. Kürt, Türk ve Ermeni asıllı birçok aydın bildiriye destek verdi.Barış Mutlaka GelecekBarış umudunu ifade ederek Başbakanla görüşen Leyla Zana'nın çabasına Kürt aydınlardan destek geldi. Denge Demokrat Oluşumu "Barış mutlaka gelecek. O gün gelsin artık. Zana'nın barış çabalarını destekliyoruz" diyerek bir bildiri yayınladı. Her Kesimden DestekBildiri imzaya açıldı. Akın Özçer, Cevdet Akbay, Cemal Uşşak, Tarık Çelenk, Hakan Tahmaz, Halil Berktay, Hayko Bağdat, Prof. Osman Cen, Orhan Miroğlu gibi birçok aydın ile Genç Siviller bildiriye destek verdi.

7

’ün bazı haber başlıkları:

Bağış: Taç Giyen Başa Akıl Gelir AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Atlantic Council yöneticisi Ross Wilson'ı makamında kabul etti. Ziyaret sırasında soruları yanıtlayan Bağış Yunan Dışişleri Bakanı Dimitris Avramopulos'un "TBMM, Yunanistan'ın karasularını genişletmesi halinde bunun savaş sebebi (casus belli) sayılmasını kaldırsın" sözlerini de değerlendirdi. Avramopulos'un Türkiye'nin dostu bir siyasetçi olduğunu söyleyen Bağış bu açıklamaları güven oylaması öncesindeki iç siyasete yönelik mesajlar olarak değerlendirdi. Yunan bakana "Taç giyen başa akıl gelir" sözünü hatırlatan Bakan Bağış, "Türkiye ile iyi geçinmek Yunanistan'ın da yararına. Türkiye'ye dostluk gösteren dostluk görür" diye konuştu.

Taraf ’ın bazı haber başlıkları:

Hükümetin Hedeflerine UygunBilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, sanayi üretim endeksinin, yeni serinin uygulandığı 2005 yılından bugüne kadar olan dönemde en yüksek mayıs ayı seviyesine ulaştığını söyledi. Ergün yaptığı açıklamada, Türkiye'nin güçlü büyümesine devam ettiğini ve büyümenin tahminler çerçevesinde gerçekleştiğini ortaya koyduğunu belirterek, "Aynı zamanda ülke büyüme hızının önümüzdeki dönemlerde artacağını ve Orta Vadeli Program'da öngördüğümüz yüzde 4'lük büyüme oranının rahatlıkla yakalanacağını söyledik. Sanayi üretimi piyasa beklentilerinin üzerinde artarak büyümeye güçlü destek vereceğini göstermiştir. Ülke büyümesinde lokomotif sektör sanayi sektörüdür. Sanayi sektörünün büyümesi diğer sektörleri de harekete geçirmekte ve onların da büyümesini sağlamaktadır" dedi. Avrupa ülkelerinin durgunluk tehlikesiyle karşı karşıya olduğu ve gelişmiş ülkelerde güven bunalımının üst seviyede yaşandığı göz önüne alındığında Türkiye'nin sanayicilerinin başarısının bir kez daha görüldüğünü vurgulayan Ergün, Türkiye'nin ihraç ettiği ürünlerin yüzde 95'e yakınının sanayi ürünleri olduğunu vurguladı.

’in bazı haber başlıkları:

Atletizm Özel Takdiri Hak Ediyor Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, Avrupa Atletizm Şampiyonası ve Avrupa Dağ Koşusu'nda dereceye giren sporcuları kabul etti. Kılıç, Londra'nın Türkiye açısından ilklerin olimpiyatı olacağına dikkati çekerek "88 yıllık olimpiyat tarihi boyunca en fazla branş ve en fazla sporcu ile katılıyoruz. 114 sporcumuz Londra yolcusu. Atletizm özel bir takdiri hak ediyor. Her biriniz benim gözümde birer rol modelsiniz. Biz canla başla yarımızda olacağız. Olimpiyatlardan güzel haberler geldikçe isimlerinizi yaşatmaya çalışacağız" diye konuştu. Kabulde, Spor Genel Müdürü Mehmet Baykan, Atletizm Federasyonu Başkan Vekili Ergüder Uzun ve sporcu antrenörleri de hazır bulundu.

8

’in bazı haber başlıkları:

Taner Yıldız: Elektrik Tüketimi Yüzde 11 Arttı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, elektrik tüketiminin haziran ayında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 11 arttığım söyledi. Uluslararası Enerji Ajansı'nın toplantısında konuşan Yıldız, "Enerji tüketimi 10 yılda 2 katına çıktı. Bugün 229 milyar kilowatt saat olan tüketim, 2023'te 450 milyar olacak. Bu da 100 milyar dolarlık yatırım anlamına geliyor" dedi. Yıldız, "Kerkük-Yumurtalık Boru Hattının kapasitesi 70 milyon ton. Irak'ın hattaki petrolü artırma taahhüdü var. Ek hat projelerine sıcak bakıyoruz" dedi. Yıldız, "İran ile yapılan petrol ve doğalgaz ticaretinde ödemeyi anlaşmada yer alan para birimleri üzerinden yapıyoruz. TÜPRAŞ anlaşma gereği lira, BOTAŞ ise dolar ile ödeme yapıyor" dedi.

’nin bazı haber başlıkları:

30 Aydır Kesintisiz Büyüdük Ekonomik büyümenin habercisi olan Sanayi Üretimi, mayıs ayında yüzde 5.9 arttı Çarklar Hız Kesmiyor Başta Avrupa olmak üzere dünyanın birçok bölgesi ekonomik krizle mücadele ederken, Türkiye'de çarklar hız kesmedi... Mayıs ayında yüzde 3.2 olarak beklenen Sanayi Üretimi, yüzde 5,9 olarak gerçekleşti. Bu veri, Kasım 2011'den bu yana en hızlı yükseliş oldu. Ayrıca, sanayi üretimindeki kesintisiz artış 30 ayı buldu.

KÖŞE YAZARLARI

GAZETESİ

FEHMİ KORUDış politikada doğru olan

Avrupa’da ekonomik krize giren ülkeler bir gerçeği herkesin gözüne soktu: Bugün Avrupa’nın bir tek patronu var ve o da Almanya... Hangi ülkelerin nasıl darboğazdan çıkartılacağına tek başına Almanya karar veriyor...

Kızsalar da köpürseler de Yunanistan, İtalya, İspanya, Portekiz gibi Avrupa’nın hasta ülkeleri Merkel’in ağzına bakmak zorunda. Berlin’in öncülüğünde kurulan konsorsiyumlar, güdümündeki Avrupa Merkez Bankası para musluklarını kapasa, pek çok ülkenin hükümeti ciddi sıkıntıya düşer.

“Düşer” dediğimi siz ‘düştü’ olarak anlayın. Avrupa’da demokrasiyi bile tehlikeye sokacak derin krizler yaşanıyor. Kriz halkın oy verme eğilimlerini etkilemekle kalmıyor, seçilmiş hükümetlerin yerini de bürokratlardan oluşan hükümetler alıyor...

Yalnızca krizlerine itfaiyecilik yaptığı Yunanistan, İtalya, İspanya ve Portekiz gibi ülkelerin hükümetleri gözlerini Berlin’e dikmiş olsalar neyse, bir de dolaylı olarak Almanya

9

ile birlikte hareket edenler var. Polonya, Hırvatistan, bir ölçüde Çek Cumhuriyeti ve Slovakya gibi...

Rusya bile Almanya karşısında kırılgan. En ciddi gelir kaynağı petrol ve doğalgaz olan Rusya’nın enerji şirketi Gasprom’da büyük ortak kim? Evet, bildiniz: Almanya... Gasprom’un yönetim kurulunda eski bir Alman başbakanı da bulunuyor. Hırsıyla Almanya’yı bir silâhlı dev haline dönüştürüp ordularıyla Rusya steplerine kadar yürüyen Naziler bugünleri görseler, hedeflerinin tek bir kurşun atılmadan gerçekleştiğini görüp şaşırırlardı. İkinci Dünya Savaşı’nda sadece sonu hezimet getiren Stalingrad kuşatmasında ölenlerin sayısının 20 milyondan fazla olduğu tahmin ediliyor. Avrupa’nın yarıdan fazlasını Berlin’in nüfuzu altına sokan son gelişmeler için tek bir zayiat vermesi gerekmedi Almanya’nın... Küreselleşmenin getirdiği türden bir nüfuz alanına sahip olmaya ‘yumuşak güç’ deniliyor.

Savaşlarla sonuç alınmasındansa para gücüyle, etrafa saldığı kendine özgü değerler ve itibarla sözünü dinleten ülkelerin ön plana geçmesi herhalde tercih edilir. Bush döneminde ABD ‘sert güç’ kullanarak sonuç almaya çalıştı; binlerce kendi askerinin yanında bir milyondan fazla Iraklı ve Afgan’ın ölmesine yol açtı. Obama Irak’tan ordularını çekti, Afganistan’dan da çekecek; yine de ülkesinin sert görüntüsünü yumuşatmayı başaramadı.

Bir yönüyle baktığınızda, ‘savaş’ daha kestirme bir yöntem gibi görünüyor; güçlü ordunuz varsa güçsüz bir ülkeye gönderip sonuç alabilirsiniz... Böyle düşünenler çok. Ancak bugünün dünyasında geçmişte işe yaramış kestirme yöntemler pek çalışmıyor. Almanya’nın doğru dürüst ordusu bile yok, ama istediği sonucu almaya yetecek gücü var. Türkiye de Ak Parti hükümetiyle birlikte zor yolu seçti; kestirme yöntemler yerine ‘yumuşak güç’ kullanan bir ülke olmayı yeğledi. Yararını da gördü; bugünün krizli dünyasında mallarımızı daha önce adlarını bile bilmediğimiz çeşitli ülkelere ihraç edebiliyorsak, bu, ‘yumuşak güç’ itibarı sayesindedir.

Libya’da gereksiz bir sapma yaşandı, Suriye zihinleri büsbütün karıştırdı. Ancak son açıklamalarından, sert konuşsa bile, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gönlünün ‘yumuşak güç’ görünümünü korumaktan yana olduğu anlaşılıyor.

Doğru olan da budur.

SEDAT LAÇİNERPKK neden TIR yakar?

Bir bölgede ekonomik canlılığın en önemli göstergesi kamyonlar, yük trenleri vb. ulaştırma araçlarının fazlalığıdır. Doğu’da da son dönemde ciddi bir kıpırdanma başladı. İşte son üç gündür PKK bu kıpırdanmayı vuruyor. Sadece üç günde terör örgütü 16 TIR’a saldırdı, içindeki yüklerle birlikte bunları kül etti. Bununla da yetinmedi, Silvan Barajı işçilerini taşıyan minibüsü de taradı. PKK bunu hep yapıyor, neredeyse 30 yıldır taş ocaklarını basıyor, iş makinalarını yakıyor, otobüsleri ve kamyonları kül ediyor, kepenkleri kapattırıyor vs. Kısacası terör bölgedeki iktisadi faaliyetleri hedef alıyor. Bunun bir hedefi güç gösterisiyse de asıl neden Kürtlerin zenginleşerek ‘dava’dan uzaklaşmasını engellemek. Örgüt fakir bıraktığı insanların mutsuzluğunu, hayata karşı geliştirecekleri kini ve nefreti devlete karşı yönlendirmenin hesabını yapıyor.

Bu işteki gariplik ise normal şartlarda mücadelenin ilk yıllarında geçici olarak tercih edilen bu tür yöntemlerin PKK’da kalıcı hale gelmesidir. Böylece yöntemin zararları da kalıcı hale geliyor. Bunun bedelini ise elbette yöre halkı, yani Kürtler ödüyor.

Bedel Kürtlere PKK’nın Kürtlere ödettiği ilk bedel fakirleşme. Bir bölgede nakliye araçlarını

yakarsanız orada ürün ve hizmetlerin maliyetleri artar. Sigorta bedelleri yükselir, nakliye

10

zorlaşır vs. Bunun bedelini de o bölgenin insanları daha az mala daha çok para vererek öderler. Ticaret azalır, işyerleri küçülür. Dolayısıyla işsizlik artar. PKK bu işsizlerden kendisine militan devşirir belki, ancak fakirlik de kalıcı hale gelmeye başlar. Fakirleşmenin doğal sonucu cahilleşmedir. İktisadi gücü azalan halk eğitime, uzmanlaşmaya ve kültüre daha az kaynak ayırabilir. Cahil sayısı artan, nitelikli iş gücü azalan toplumda teröre kayan insan sayısı artabilir, ancak bu kez de gerilik kalıcı hale gelmeye başlar.

Tüm bunların diğer doğal sonuçları ise yılgınlık, ümitlerin kaybolması, dışa göç ve aklın toplumdan çekilmesidir. Böyle bir toplum her türlü olumsuzluk için başkasını suçlar, tepkisel ve yıkıcı bir yöne doğru kayar. Tüm bunlar PKK’nın işine gelen gelişmelerdir, ancak Kürtler ve Türkiye uzun vadede böyle bir felaketin altından nasıl kalkabilir?

Bu tablodaki en vahim sonuçlardan biri de rol modellerin azalması, sesi duyulan Kürtlerin sadece terörist ve suçlu insanlara dönmesidir. Örnekleri kaybolan yeni nesiller için geriye pek az bir seçenek kalmaktadır. Felaket PKK’yı besliyor

Kısacası PKK Kürtler adına mücadele ettiğini iddia ediyor, ancak Kürtlere kalıcı ve ölümcül darbeler vuruyor. Ateşe ateşle yaklaşırken Kürtün elinde sadece kül kalıyor. Bu şekilde devam eder ise sonuç ne olursa olsun geride toparlanması çok güç, ağır yaralı bir toplum ortaya çıkacak. Bu sonuç için kim kimi suçlarsa suçlasın, alınan yaralar onlarca yıl ve birkaç nesilden önce kapanmayacak.

Eğer mesele etnik bir kimliğin tanınması ise hatta çok daha ötesi ise mücadelenin bin bir çeşidi var. Bunun için PKK’nın ETA’ya veya IRA’ya bakması bile yeterli olabilirdi. Ancak gelinen noktada PKK yukarıda çizdiğimiz tablodan besleniyor. Yani sorunun sürmesi onun hayat kaynağı haline gelmiş durumda. Başka bir deyişle Kürt perişan oldukça PKK ayakta kalabiliyor. PKK, belki de bu nedenle, belki de tam olarak farkına varmadan Kürt adına Kürde en büyük zararı vermeye devam ediyor.

GAZETESİ

MEHMET METİNERAKP diktasına dikkat!

Yazının başlığı bana ait değil. Fransa'da elliden fazla aydının kaleme aldığı bildiride AK Parti Hükümeti diktatörlükle suçlanıyor. Adı 'Taraf' olan bir gazetemiz de mahut bildiriyi birinci sayfasından bu başlıkla duyurmuş. Tam Ahmet Altan mantığına uygun.

İçlerinde şahsen çok büyük değer atfettiğim sevgili Nilüfer Göle olmamış olsaydı belki bu bildiriye değinme gereği bile duymazdım.

Öncelikle ve önemlilikle belirtmek isterim ki, Göle'nin, AK Parti için 'sivil faşizm/dikta' suçlaması getiren Ergenekoncu-ulusalcı çevrelerle aynı söylem dünyasında buluşuyor olmasından üzüldüm.

Başlıktaki iki tanım üzerinde durmak gerekiyor: AKP ve dikta! Her birinin sahasında değerli olduğuna inandığım bu bilim insanlarının, benim de milletvekili olarak mensubu bulunduğum bir partinin adını dahi doğru telaffuz etmekten niye kaçındıklarını doğrusu çok merak ediyorum. Hani Türkiye'de iç siyasetle alakalı bir duruşları olsa anlarım. Veya Türkiye'de yaşıyor olsalardı hani AK Parti yandaşlığı suçlamasına maruz kalmasınlar diye böyle dediklerini varsayabilirdim. Ama ta Fransa'dan hala AKP diye yazıyor olmaları ilginç!

Bir partinin tüzükteki adını telaffuz etmekten bilim insanlarının kaçınıyor olmaları sizce neyle izah edilebilir?

11

İlginçtir; çünkü bir kasım aydınlarımız herkesi kendi adıyla muhatap almak gerektiğinin altını önemle çizerken nedense AK Parti'nin adını olduğu gibi anmaktan kaçınıyorlar. Bunun üzerinde durulmaya değmez bir ayrıntı olduğunu varsayanlar yanılıyorlar. Bu bilinçli bir tercih meselesidir.

O yüzden diyorum ki, önce diktacılıkla suçladığınız partinin adını bilim insanlarına ve aydınlara yakışır bir şekilde anmaktan kaçınmayınız. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin tüzükteki kısaltılmış adı, AK Parti'dir, AKP değil!

Dikta meselesine gelince, doğrusu merak ediyorum, hangi diktadan bahsediyorsunuz? Bildiride verdiğiniz örnekler üzerinden konuşalım isterseniz.

KCK davasından tutuklu Prof. Büşra Ersanlı gibi binlerce öğrenci ve gazeteciye 'absürt' suçlamaların yöneltildiğini ve AK Parti'nin kendi muhaliflerine karşı askeri dönemlerdeki baskı mekanizmalarını devreye soktuğunu belirtiyorsunuz.

El insaf! Bir siyasi partinin veya çevrenin böyle tekil örnekler üzerinden genellemeye giderek dikta suçlamasında bulunması anlaşılabilir, ama saygın bilim insanlarının yargıya intikal etmiş böylesine olaylar üzerinden Hükümeti diktacılıkla suçlaması bilim ahlakıyla bağdaşır mı?

İnsaf bunun neresinde? Büşra Ersanlı'yı AK Parti mi tutukladı? AK Parti'nin her önüne geleni tutuklayan mahkemeleri mi var? Yoksa siz Türkiye'de mahkemelerin AK Parti'nin arka bahçesi olduğunu söyleyen Ergenekoncu-ulusalcı çevreler gibi mi düşünüyorsunuz?

Eğer öyleyse Hükümetten savrulduğunuz yeni yeri sorgulamanız gerekir diye düşünüyorum.

Diyebilirsiniz ki bütün bunlara neden olan terörle mücadele yasalarını AK Parti neden değiştirmiyor?

AK Parti'nin samimi kanaati, terörle mücadele yasalarının bu şekilde hiç olmaması yönündedir. Tıpkı Özel Yetkili Mahkemeler gibi.

Ama ne yazık ki terör Türkiye'nin hala baş belası. Bugün PKK terörü dolayısıyla demokrasi tehdit altında. İnsanların seyahat özgürlüğü bile neredeyse yok. Bir yerden bir yere giden iktidar partisinin başkanları kaçırılabiliyor. PKK'nın silahlarıyla ve milis güçleriyle egemen olduğu bölgelerde vatandaşlarımızın farklı düşüncelerini dile getirme veya PKK'ya yönelik eleştirilerini seslendirme özgürlükleri hiç yok. Bırakınız bu denli siyasal özgürlükleri, bir seçmen olarak diledikleri partiye çoğu yerde oy verme hakları bile ellerinden alınmış durumda. Bu olgu, ne yazık ki terörle mücadele yasalarını zorunlu kılıyor. AK Parti terörle mücadele yasalarının da yeni anayasa yapım sürecinde eksiksiz bir demokrasi anlayışıyla yeniden düzenlenmesi gerektiğine inanıyor.

Bütün bu olgusal gerçekliklerin sizin demokrasi anlayışınızda eleştirilecek bir yanı yok mudur?

İşte apaçık söylüyorum: Kitaplarından tanıdığım Büşra Ersanlı'nın terörist olduğuna elbette inanmıyorum. Ama iddianameye yansıyan ders notları Ersanlı'nın BDP'nin Siyaset Akademesi'nde PKK'yı bir 'özgürlük hareketi' olarak yücelttiğini, PKK'nın ölümcül eylemlerini meşrulaştırdığını, dahası ve en fenası gençleri dağa yönlendirdiğini gösteriyor.

Bana suikast yapmak hazırlığındayken yakalanan gencin üstünde o Siyaset Akademesi'nin üyelik kartı çıkmıştı. Onu görevlendirenlerin de BDP'nin çatısı altında faaliyet gösterdikleri tespit edilmişti. Mecliste düzenlediğim bir basın toplantısında suikastçının BDP'nin Siyaset Akademesi öğrencisi olup olmadığını sorduğumda ne yazık ki yasal siyaset yapan BDP'den cevap alamamıştım. Hala o cevabı bekliyorum.

Dilerim Büşra Ersanlı'nın iddianameye yansıyan sözleri doğru olmasın. Ersanlı örneği üzerinden AK Parti iktidarını diktacılıkla suçlayanlar, şayet teröre ve şiddete övgüyü, gençleri dağa özendirmeyi, PKK'nın ölüm siyasetini meşrulaştırmayı bir demokratik hak olarak görüyorlarsa çıkıp bunu söylemelidirler ki biz de bilelim.

12

Paradoksa bakınız ki Ersanlı Hoca da AK Parti Hükümetini diktacılıkla suçluyordu. Ama nedense PKK'nın eli kanlı Stalinist dikta yönetimini ve gençleri ölüme yatıran siyasetini savunmaktan da geri durmuyordu.

AK Parti diktasıymış! AK Parti'nin başlarda demokrat, şimdilerde diktacı olduğu söyleyenleri ne ikna eder bilemiyorum.

Daha dün AK Parti 3. Yargı Paketini meclisten geçirerek Özel Yetkili Mahkemeleri kaldırmadı mı? Düşünce ve ifade özgürlüğünün alanını genişletmedi mi? Kitap toplatmaları imkansız hale getirmedi mi? Henüz basılmamış kitapları suç kapsamına alıp yasaklamayı ortadan kaldırmadı mı? Tutukluluğu bir istisnaya dönüştüren yasal düzenlemeler yapmadı mı?

Önümüzdeki yasama döneminde meclisin gündemine getirilecek yeni paketlerle eksiksiz bir özgürlük anlayışının egemen kılınacağı haberini bizzat Adalet Bakanı veriyor.

Demokratik ve özgürlükçü yeni bir anayasayla beraber vatandaşların her alanda kendilerini özgürce ifade edebilecekleri bir Demokratik Cumhuriyetin inşası için AK Parti hala cansiperane mücadele verirken, şimdilerde Ergenekoncuların-ulusalcıların ağzıyla 'diktacılık' suçlamasında bulunanlar bir kısım liberal/sol aydınların bilerek veya bilmeyerek kime hizmet ettiklerini düşünmelerini salık veririm.

GAZETESİ

NAZLI ILICAKSadullah Ergin'in başarısı

3'üncü Yargı Paketi, birçok iyileştirmeyi kapsıyordu. Adalet Bakanı Sadullah Ergin demokratikleşme adımlarının atılması için yoğun gayret sarf etmişti. Ama öyle kargaşaya geldi ki, bakanın çabaları yeterince takdir edilmedi. Sadece adli kontrolün önünün açılması değil, sanıkların özgürlüklerine kavuşmaları için başka düzenlemeler de yapıldı. Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) 13. maddesi yürürlükten kalktı; böylece TMK'dan iki yıla kadar hüküm giyenlerin de seçenek yaptırımlardan faydalanması imkânı getirildi. Seçenek yaptırımlar Türk Ceza Kanunu'nun 50'nci maddesinde yer alıyor. Bunlar, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, para cezasına dönüşmesi, ertelenmesi; bir eğitim kurumuna devam zorunluluğu vs. Eğer TMK'dan hüküm giyenler, sadece, terör örgütünün gösterilerinde pankart taşıyıp slogan atmalarından dolayı cezalandırılmış, ayrıca "terör örgütü üyesi" olarak değerlendirilmemişlerse, yeni düzenlemeden yararlanabilirler. Hâkim, onları "terör örgütü üyesi olmamakla, hiyerarşik yapı içinde bulunmamakla birlikte, terör örgütü üyesi sayılırlar" hükmüne göre mahkûm etmişse, 2 yıl sınırı aşıldığı için, seçenek yaptırımlardan faydalanamıyorlar.

Gazetecileri ilgilendiren bir başka iyileştirme ile basın yoluyla işlenen suçlara ilişkin 5 bin kadar dosya -soruşturma ya da yargı safhasında veya hüküm verilmiş dahi olsa- erteleme ile kaldırılıyor. (Bir defaya mahsus bir uygulama söz konusu) Ertelemeden yaralanmak için öngörülen ceza üst sınırının 5 yılı geçmemesi gerekiyor. Buna adil yargılamayı etkilemek, Türk Ceza Kanunu'nu 301 kapsamındaki "Türk milletine, yargı organlarına, hükümete, güvenlik güçlerine hakaret, özel hayatın ya da soruşturmanın gizliliğini ihlâl" gibi fiiller giriyor.

"Tutuklu gazeteciler" konusunda ise şunu söyleyebiliriz. Bu gazetecilerin çok büyük çoğunluğu örgüt bağlantısı sebebiyle yargılanıyor. Propaganda suçu basın yayın yoluyla işlendiyse, üst sınır 7.5 yıl. (Erteleme yok) Ama sadece gösterilerde slogan atmışlar, örgüte ait işaretleri taşımışlar ve burası çok önemli, örgüt üyesi sayılmamışlarsa, cezaevinden çıkabilecekler.

13

3. Yargı Paketi'nden önce de denetimli serbestlik imkânı getirilmişti. Buna göre, son 6 ayını kesintisiz olarak açık cezaevinde geçiren, iyi halli ve tahliyesine bir yıldan daha az süre kalan hükümlüler "denetimli serbestlikten" faydalanmaya başladı. 15 bin kişi bu düzenleme sayesinde cezaevinden çıkacak.

Sadullah Ergin, çok önemli adımlar attı. Son oldubitti olmasaydı, onun başarılarını konuşacaktık. Ama maalesef oldubitti, bakanın çabalarını biraz gölgeledi.

GAZETESİ

FİKRET BİLAÖzel ve Kavun’un yanıtlarından çıkan sonuçlar

Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Baki Kavun’un düşürülen uçağımız ve şehit pilotlarımızla ilgili sorularıma verdiği yanıtları dün yansıtmıştık. Kavun’un verdiği yanıtlar, düşürülen RF-4 uçağımız ve pilotlarımızla ilgili bazı soru işaretlerini aydınlattı.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, Akşam’ın Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya’nın sorularını yanıtlarken Suriye ile yaşanan gerginliğe ilişkin önemli mesajlar verdi. Küçükkaya, başarılı bir gazetecilik örneği vererek Özel’e yönelttiği sorularla Genelkurmay’ın olaya bakışını ortaya çıkarmış oldu.Çelişki yok

Özel’in ve Kavun’un yanıtlarında Türkiye’nin elindeki görüntülerle ilgili olarak ilk bakışta bir çelişki var gibi görünüyordu.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özel’in Akşam’da yer alan, “Uçağımız, uluslararası sularda düşürüldü. Elimizde radar görüntüleri var. Fotoğraflar net olarak doğruluyor” sözleri ile Tuğgeneral Kavun’un Milliyet’teki, “Bir füze görüntüsü yok. Radar izleri, diğer bulgular ve parçalar üzerindeki incelemeler devam ediyor. Uçağımızın ana gövdesi çıkarıldıktan sonra yapılacak inceleme sonucunda uçağımızın nasıl düşürüldüğüne ilişkin kesin bilgilere ulaşılacak” ifadesi arasında çelişki bulunduğunu öne sürenler oldu. Aynı izlenimi edinen bazı okurlarımız da gönderdikleri e-maillerde, “Özel elimizde radar görüntüsü var derken, Kavun bir füze görüntüsü yok, diyor. Bu nasıl oluyor?” diye soruyorlardı.

Konuyu aydınlatmak üzere aynı soruyu Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Baki Kavun’a ilettim. Kavun, bir çelişki olmadığını belirterek, şu yanıtı verdi:

- Sayın komutanımız, radar görüntüsünden söz ediyor. Ben, bir füze görüntüsü olmadığını söyledim. Bunlar ayrı konulardır. Radar izleri ayrı, bir füzeyi gösteren görüntü ayrıdır. Bu nedenle Sayın komutanımızın sözleri ile benim yanıtım arasında bir çelişki söz konusu değildir.Uluslararası hava sahası

Özel’in ve Kavun’un yanıtlarından çıkan sonuçları şöyle özetleyebiliriz: 1- Özel’in tekrar ifade ettiği gibi Genelkurmay, uçağımızın uluslararası hava

sahasında düşürüldüğünden emin. Genelkurmay Başkanı’nın açıklamasından radar görüntüleri (izleri) ve fotoğraflarla uçağımızın düşürüldüğü yerin tespit edildiğini anlıyoruz. Uçağımızın uluslararası hava sahasında düşürüldüğü konusunda Genelkurmay’ın bir tereddüdü yok.

2- Genelkurmay Başkanı, Suriye’nin hiçbir uyarı yapmadan uçağımızı uluslararası alanda düşürmesine uluslararası hak ve hukuk çerçevesinde bir karşılık verileceğini, nasıl bir karşılık verileceğinin verildiği zaman öğrenileceğini kamuoyuna ilk kez duyuruyor.

14

3- Özel, Türkiye’nin büyük devletlere yaraşır şekilde davranacağını, bu olay nedeniyle Suriye’ye savaş açılmayacağını vurgulayarak da Ankara’nın bir macera peşinde ve sürüklenme içinde olmadığını, hak ve hukuk zemininde sağduyulu biçimde, ancak yakın takipte olduğunu belirtiyor.

4- Kavun’un açıklamalarından düşen uçağımızın füze algılama sistemine sahip olduğunu, dolayısıyla bu cihaza ulaşıldığında pilotların nasıl bir tehdit algıladıklarının ortaya çıkacağını öğrenmiş olduk. Bu bilgiye ulaşıldığında pilotlarımızın tehditten kurtulmak için bir manevra yapıp yapmadıkları da belli olacak.

5- Özel ve Kavun’un açıklamalarından uçağımızın nasıl düşürüldüğü konusunda hâlâ kesin bir sonuca varılamadığı anlaşılıyor. Uçağın füzeyle mi, uçaksavarla mı veya başka bir etkiyle mi düşürüldüğünün, ancak uçağın ana gövdesi de çıkarıldıktan sonra yapılacak inceleme sonucunda ortaya çıkacağı anlaşılıyor.

6- Uçağın tüm paçaları çıkarıldıktan sonra yapılacak incelemeyle ortaya çıkacak sonuçların kamuoyuyla açık biçimde paylaşılacağı da duyuruluyor.

Genelkurmay’ın izlediği bu yol, uçağımızın düşürülmesi ve pilotlarımızın şehit olmasıyla ilgili spekülasyonların, senaryoların etkilerini en aza indirmek, bilgi kirliliğini önlemek açısından en isabetli bir yoldur.

GAZETESİ

MİNE ŞENOCAKLI‘Hanımla anlaştık, artık mutfağa sokmuyor beni!’

“Ben de obezite sınırındaydım, 10 kilo verdim” diyen Sağlık Bakanı Akdağ nasıl zayıfladığını anlattı:

Ben hiç diyet yapmadım. Sadece yediğimi azalttım ve kalori hesabı yaptım. Aldığım günlük kalori miktarını 1500’ün altında tutmaya çalıştım, hâlâ da buna çalışıyorum. 1200’e indiğim zaman görünür şekilde kilo verebiliyorum...

Benim sorunum hareketsizlik ve geç yenen akşam yemekleriydi. Şimdi akşam yemeklerini çok geçe bırakmamak, bıraktıysam bile çok yememek konusunda zorluyorum kendimi. Bu kolay değil. Ama başka çare de yok!

Hanımla anlaştık, artık mutfağa sokmuyor beni. Ben doğrudan oturma odasına geçiyorum. Çünkü mutfağa girersem bir şeyler atıştırmaya başlıyorum. O zaman hanım diyor ki, “Lütfen sen odaya geç, ben yemeği getiriyorum.”Genelde de bir tabak sebze yemeği getiriyor!- “Ben de obezite sınırındaydım, 10 kilo verdim” dediniz. Nasıl başardınız?

2011’in başlarında 85 kiloya kadar çıkmıştım. Şimdi 75 kiloyum. 10 kilo vermiş oldum. Ama şu anda vatandaşa takdim ettiğimiz, farkındalık oluşturmaya çalıştığımız kilo ve boy oranını gösteren vücut kitle indeksine göre daha bir 5-6 kilo vermem lazım ki normal kiloya inebileyim.- Boyunuzu da sorabilir miyim?

Tabii ki sorabilirsiniz. Benim boyum 1.66. Biliyorsunuz, vücut kitle indeksini şöyle ölçüyorsunuz; önce metre cinsinden boyunuzu kendisiyle çarpıyorsunuz. (Hemen hesap makinesini alıp işlemleri yapmaya başlıyor.) Yani 1.66 çarpı 1.66 eşittir 2.75 çıkıyor. Sonra sabah aç karnına tartıldığımda çıkan kilomu bu rakama bölüyorum. Demek ki 75 bölü 2.75 eşittir 27.2. Eğer rakam 25’in üzerinde çıkıyorsa kilolusunuz, 30’un üstüyse obezsiniz demektir.- Ama siz hiç kilolu göstermiyorsunuz... Hatta benden bile zayıf görünüyorsunuz...

15

Kıyafetlerdendir... Bir de kilo verdiğimi söylediğim için, o sizde psikolojik bir etki oluşturuyordur.- Ama görüyorum, bayağı zayıflamışsınız...

Yok. 5-6 kilo daha verince normal kiloya geçmiş olacağım.Benim diyetim yediğini azalt- Peki bir yılda ne yaptınız da kilo verdiniz? Bu yoğun tempo içinde çok zordur bir diyet uygulamak...

Yok. Öyle özel bir diyet yapmadım. Ben az yiyerek kilo verdim. Benim diyetim, yediğini azalt. Ben biraz doktor olmanın avantajını kullanıyorum. Özellikle çocuk hekimi olarak kalori saymayı biliyorum.

Yani hangi gıdada ne kadar kalori var, ya biliyorum ya da tahmin edebiliyorum. Dolayısıyla günlük aldığım kalori miktarını hep 1500’ün altında tutmaya çalışıyorum. 1300’ün altına, 1200’e indiğim zaman bayağı görünür şekilde kilo verebiliyorum. Ama 1500’ün üzerine çıktım mı normalde kalıyorum. 2000’lerin üzerine çıktığım zamansa kilo almaya başlıyorum.- Herkes için bu böyle midir?

Yok, bu sizin metabolizmanızla ilişkilidir. Bizim yaşımız da artık 50’yi aştı. Hareket de azaldığı için metabolizmamız da çok hızlı değil. Ben ne yaptım? Dediğim gibi biraz kalori saymayı bildiğim için tükettiğim kaloriyi azalttım. Şu yemeği yemeyeyim, bu yemeği yemeyeyim şeklinde ya da özel bir diyetim hiç olmadı. Ama bugün sizden önce arkadaşlarımızla burada bir toplantı yaptık, bir ziyaretçi fıstık ezmesi getirmiş, inanılmaz lezzetli bir tatlı. Kendime acımasız davranmıyorum- Bize de ikram ettiler... Gerçekten çok lezzetliydi...

Küçük bir parçası kaç kaloridir diye hesap ettik.- Ne kadarmış?

Tahmin edin.- 3 baklava diliminin 600 kalori olduğunu biliyorum. Herhalde onun da bir parçası 100 kalori kadardır...

Doğru tahmin ettiniz. 90-100 kalori. Ben ondan 12 parça ya da 15 parça yesem günlük tüm kalori ihtiyacımı almış oluyorum. O zaman ne yaptım?- Sadece bir parça mı yediniz ayıp olmasın diye?(Gülüyor, yanıt vermiyor...)- Yoksa hiç mi yemediniz?

Yedim tabii... Üstelik ayıp olmasın diye değil, kendime de o kadar acımasız davranmıyorum. Ama az yedim. Çünkü şeker ve yağı azaltmak lazım.Bir tabak dolma tam 1000 kalori- Peki ya un?

Bizim mutfağımızdaki undan yapılan hamur işleri çok... Bunları mutlaka azaltmak gerekiyor. Baklava da yersiniz, börek de yersiniz. Ama ben börek yersem yarım dilim yiyorum. Baklava yersem, yarısını yiyorum. Bakın biz Sağlık Bakanlığı olarak obezite ve hareketsizlik meselesini çok önemsiyoruz. Vatandaşı da bilgilendirmeye uğraşıyoruz.- Sizi harekete geçiren herhangi bir veriye mi ulaştınız?

10 yıl öncesine kıyasla yapılan çalışmalar Türkiye’de obezitenin çok ciddi biçimde arttığını gösterdi. Son 25 yılda Türkiye’deki obez sayısı ikiye katlanmış. Nüfusun 3’te biri aşırı kilolu... Çünkü hareketsiziz ve çok fazla yiyoruz.- Aynı zamanda hazır gıdalarla da besleniyoruz...

Sadece hazır gıda değil. Bizim kendi mutfağımız da oldukça kalorisi yüksek bir mutfak. Türk mutfağı dünyanın en lezzetli mutfağı bana göre. Ve çok çeşitli. Biz dünyanın her yerine gidiyoruz. Her mutfağı tanıdık. Fransız mutfağı deniyor mesela... Bana göre

16

bizimkiyle kıyaslandığında çok sade bir mutfak... Türkiye’nin dört bir köşesinde ayrı bir kültür ve ayrı bir tat var. Ama bu tadın bir de bedeli var; yüksek kalori.Barış ve ben normal çıktık, Bakan’ın hâlâ 5-6 kilo fazlası var!- Kalorileri biliyorum dediniz ya, bir tabak dolmanın kalorisi ne kadardır? Beş yıl önce sizinle yaptığımız söyleşide “Ben dolmalarla, sarmalarla besleniyorum. Bu yüzden 7-8 kilo fazlam var” demiştiniz çünkü...

Dolu dolu bir tabak dolma 1000 kalori gelir. Dolayısıyla hem kalorisi yüksek besleniyoruz hem de televizyonun karşısında çok fazla zaman geçiriyoruz. Özellikle ev kadınları... Çocuklar da öyle. Hem televizyonun hem bilgisayarın karşısında çok fazla zaman geçiriyorlar. Bizi eskiden sokağa çıkarırlardı. Ama bu özellikle büyük kentlerde çok azaldı maalesef. Ayrıca asansör var tabii. İnsanlar ikinci kata bile asansörle çıkıyor. Eskiden asansör diye bir kavram yoktu ki! Ya da sürekli araçla bir yere gitmezdik biz. Yürüyerek komşumuzun mahallesine giderdik. Buna benzer hareketlerimiz çok daha fazlaydı. Şimdi ya toplu taşıma aracına biniyoruz ya kendi aracımız var. Gittiğimiz binaya da asansörle çıkıyoruz. Oturduğumuz evde uzaktan kumandayla televizyonda kanal arıyoruz. Televizyonu yanımıza yiyecek koyup izliyoruz maalesef. O çok zararlı bir alışkanlık. Ve akşam geç vakitlere kadar yaşama alışkanlığı oluştu. Eskiden insanlar daha erken uyurdu. Yemek yenir, bir müddet sonra yatılırdı. Yemek de erken bir saatte yenmiş olurdu. Şimdi belki de gece 9’da, 10’da, 11’de yemek yiyenler var. Tıpkı benim gibi... Tabii insanlar artık yiyeceğe de daha kolay ulaşıyor. Bir de bunlara fast food eklendi. Bütün bunları yan yana koyduğunuz zaman biz dünyanın en şişman toplumlarından biri haline geldik.- “Hedefimiz bir yılda bir milyon insanı zayıflatmak” diyorsunuz. Peki nüfusun yüzde kaçı obez?

Toplumu üç grup olarak düşünebiliriz. Birinci grup; normal kilolular. İkinci grup; kilo fazlası olanlar. Üçüncü grup; obezler. Şimdi burada bir fotoğrafçı arkadaşımız var, siz varsınız, bir de ben varım. Siz normal kilolusunuz. Ben kilo fazlası olan biriyim. Fotoğrafçımız ise obez olabilir.- (Barış’la birbirimize bakıp gülmeye başlıyoruz. O ayağa kalkıyor. Anlaşılıyor ki obez değil! Hatta kilolu olduğu bile şüpheli. Biraz göbeği çıkmış ama... Recep Akdağ da görüyor Barış’ı. Anlıyor hatasını... Eline tekrar hesap makinesini alıp Barış’a dönüyor...)Söyle bakalım boyunu, kilonu... - Boyum 1.82. Kilom 84.

Yok obez değilsin, normalsin. Ayağa kalkınca normal olduğunu anladım aslında. 1.82 çarpı 1.82 eşittir 3.3. 84’ü 3.3’e bölüyoruz eşittir 25.4. Tam normal çıktı.- Benimkini de hesaplayabilir misiniz? Boyum 1.64, kilom da 56.

1.64 çarpı 1.64 eşittir 2.6. 56 bölü 2.6 eşittir 21. Çok normalsiniz. Benim vücut kitle indeksim 27.2 çıkmıştı. Ben hâlâ fazla kiloluyum. 6 kilo verdim mi normal kilolu oluyorum. Arkadaşınız Barış da normal kilolu ama sınırda... Bakın vücut kitle indeksi şöyle gidiyor; 20-25-30. 20 ile 25 arası normalsiniz. 25 ile 30 arası kilolusunuz. 30’un üzerinde obezsiniz. Ben 30’a yakınım. Arkadaşınız ise 25. Zayıfladıktan sonra moralim düzeldi- Peki kilo verdikten sonra kendinizi nasıl hissetmeye başladınız?

Bir kere moralim yükseldi.- Neden? Bildiğimiz kadarıyla bir sağlık probleminiz yok...

Yok ama birincisi benim topluma örnek olmam lazımdı. Biliyorsunuz cesaret edip, 1-1.5 sene önce televizyonlarda, “Ben şişmanım, kiloluyum, obez sınırındayım, ben de kilo vereceğim” diye ilan da ettim. Veremezsem iyi olmazdı doğrusu.- İddiaya girdiğiniz kimse oldu mu bu konuda?

Yok.- Peki ya evde eşinizle?

17

Yok. Ama ben kendimi topluma takdim etmiş oldum. Biraz da bir Sağlık Bakanı’nın rol modeli olması iyidir. İkincisi, insan kilo verince kendisini daha zinde hissediyor, morali yükseliyor.- Ama beynin de işlemesi için çok da az yememesi, dengeli ve sağlıklı beslenmesi lazım.

Tabii...Pilav da yedim makarna da- Neler yediniz bizimle de paylaşabilir misiniz?

Bu hususta benim özel bir diyetim olmadı. Sabah kahvaltılarımız bizim klasik sabah kahvaltılarıydı yine.- Yani?

Beyaz peynir, yumurta...- Rafadan mı tereyağında mı?

İkisi de... Ama tereyağını çok fazla yemeyiz. Çok nadiren kendimizi şımartıyoruz. Bazen küçücük bir parça tereyağı ya da kremayı üzerine biraz bal koyarak yerim. Sonra zeytin yerim.- Kaç tane?

Beş tane, belki 10’a kadar... Bolca da domates, salatalık, yeşillik... Aşağı yukarı bunlardır.- Peki ya ekmek?

Genelde bir dilim.- Tam buğday ya da kepekli?

Tam buğday. Genelde öyle yemeklerini atlıyorum. Acıktığımda daha çok yoğurt, salata yiyorum. Yine ufak bir parça tam buğday ekmeğiyle. Genelde böyle... Eğer öğle yemeği yersem de hafif yemeğe çalışıyorum. Benim asıl sorunum akşam yemekleri.- Neden?

Çünkü bir tek yemek zevki akşam eve dönünceye kalıyor. Hanımla anlaştık, mutfağa sokmuyor beni. Ben doğrudan oturma odasına geçiyorum. Çünkü mutfağa girersem bir şeyler atıştırmaya başlıyorum.- Ne zamandır böyle?

Bir yıldır böyle. Çok da disiplinli yürümüyor ama... Mutfağa girip bir şeyler atıştırmaya başlarsam hanım diyor ki, “Lütfen sen odaya geç, ben yemeği getiriyorum oraya.” Çünkü çocuklar yemek yemiş oluyorlar ben eve gittiğimde.- Kaçta gidiyorsunuz eve?

10, 11, 12... Eğer saat 9’da eve gidersem herkes şaşırıyor, niye geldi bu adam diye...- Akşamları ne yiyorsunuz?

Mümkün olduğu kadar hafif yemeğe çalışıyorum. Orada da evde ne pişmişse... Genelde sebze yemeği pişiyor. Mevsime göre değişiyor tabii... Ama evde çocuklarımız var. Onların iyi beslenmesi lazım. Onlar köfte, pilav, makarna hepsini yiyorlar.- İyi ama özellikle pilav sakıncalı değil mi? Glisemik indeksi çok yüksek ve kandaki şekeri artırıyor...

Eğer az yerseniz hiçbir şey olmaz. Ben bunların hepsini yiyerek zayıfladım.Vücut germe ve ağırlık çalışmaları yapıyorum- Yani pilav da yediniz, makarna da...

Evet. Ama bir var, tabağınızı bolca doldurursunuz ya da benim gibi 3-5 kaşık koyarsınız, yanına da bolca sebze... Çünkü karbonhidrat da almamız lazım, yağ da almamız lazım. Protein de almamız lazım. Sebze meyve de yememiz lazım. Önemli olan özellikle kalorisi yüksek gıdaları fazla kaçırmamak.- Ama sadece kalori hesabı yaparak sağlıklı, dengeli beslenmek mümkün mü? Belki sizin bu konuda da sloganlarınız vardır kampanya kapsamında, ben kaçırmış olabilirim ama?

18

Biz bakanlık olarak o detaylara girmiyoruz. Biz iki şey söylüyoruz: Bir, hareket edin. Onu günde 10 bin adımla sembolize ettik. Ama siz 10 bin adım atamazsınız da imkanınız vardır yüzersiniz. Ya da çalıştığınız yerde yüksek katlar vardır, merdivenleri yürüyerek iner çıkarsınız. Aracınız varsa ve evinizin otoparkı yoksa illa evinizin önüne park etmezsiniz de, biraz uzakta bırakır yürürsünüz. Ya da otobüsten iki durak erken iner yürürsünüz. Bütün bunlar hakikaten çok kolay tedbirler. Ya da işte pazara kendiniz gider, yürüyerek tüm pazarı baştan aşağı dolaşır alışveriş yaparsınız. Bunları yapabiliriz. Mümkün olduğunca hareket etmeliyiz. Ya da yaşınıza uygun bir spor yaparsınız. Özellikle biz gençlere bunu çok öneriyoruz. Düzenli spor yapmalı gençler. Yaşınız biraz ilerlemişse, mücadele sporlarını yapamıyorsanız, bir spor salonunda egzersiz programına katılabilirsiniz…

GAZETESİ

EMİN PAZARCIMuhalefet tribüne çıktı

Taktik değişti. Sallayıp, silkeleyip, düşürmeye çalışmayacaklar. Karışmayacaklar, dokunmayacaklar, hiçbir sıkıntı çıkarmayacaklar.

Etrafını kuşatmak için mücadele etmeyecekler. "Al sana dikensiz gül bahçesi" diyecekler:

- İstediğini yap. Dilediğini getir, beğenmediğini gönder.CHP'de muhalefet, Büyük Kurultay öncesi tribüne çıkma kararı aldı. Hiç kimse sahada

görünmeyecek. Kimse topa girmeyecek. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, kendisi ve ekibi ile baş başa bırakılacak. Böylece Ana Muhalefet Partisi'nde yeni bir dönem başlayacak. Deniz Baykal'ın yakın çevresi ile konuştum... "Deniz Bey Kurultay'a gidecek" dediler:

- Ancak, sadece o kadar. Kendisinin de bizim de Kurultay'a yönelik hiçbir beklentimiz yok. Çünkü... Deniz Baykal, "engelleyici" konumuna düşmek istemiyor. İleride Kılıçdaroğlu'nun mazeret üretmesine fırsat vermek niyetinde değil. Bu yüzden, parti yönetiminde 5. değişikliği de dilediği gibi yapmasına engel olmayacak. Önder Sav ve arkadaşlarının da benzer bir tutum içine girmeleri bekleniyor.

Kılıçdaroğlu'nun önü açılacak. Parti Meclisi'ne dilediği isimleri almasına ve istediği yönetimi oluşturmasına izin verilecek.

CHP'de parti içi muhalefet, artık bazı gerçeklerin kamuoyu tarafından da görülmesini istiyor.

Deniz Baykal, işte bu yüzden kendisini ziyaret ederek, "Parti kötüye gidiyor, yandık, bittik" diyenlere hiçbir hedef göstermiyor. Sadece ateşlerini alıp gönderiyor. Artık, CHP'de "PM şöyle olursa işler daha iyi yürür" tartışması yok. Parti içinde büyük bir kesim, "sıkıntının" sorumlusu olarak Kılıçdaroğlu'nu görüyor. "Umutsuzluğun" da izlenen politikalardan kaynaklandığını düşünüyor.

İsteniyor ki, CHP tabanı ile birlikte kamuoyu da bunu görsün. İşte bu yüzden Kılıçdaroğlu'na, "Buyur istediğin politikayı uygula" denilecek.

Atacağı adımlar engellenmeyecek. Gereken avans verilecek. Ne zamana kadar? Yerel seçimlere kadar.

Sonucu sandıktan çıkacak oylar belirleyecek. Kılıçdaroğlu başarılı olursa mesele yok. Ancak, başarısızlık durumunda kartlar yeniden karılacak. Parti içi muhalefet Kılıçdaroğlu'nun karşısına dikilecek:

- Olmadı, yapamadın, yapamıyorsun. Kılıçdaroğlu ise, CHP'de yeni düzenlemeler peşinde. Geçtiğimiz salı günü geç saatlerde Meclis'te bazı partilileri kabul etti. Bir partili, "Dar kadrolarla politika yapılıyor" dedi:

19

- CHP içinde Aleviler'in öne çıkması, pek çok yerde rahatsızlık veriyor. Kılıçdaroğlu da "Doğru" dedi:

- Kurultay sonrası yeni bir düzenleme yapacağım. Onları biraz geri çekeceğim. Aleviler zaten bize oy veriyor. Bizim sağdan isimlere ihtiyacımız var. Partiye sağdan isimler kazandırmalıyız ve sağdan da oy almalıyız.

Bu amaçla yeni bir "A takımı" kuracak... Parti yönetiminde Erdoğan Toprak, Nihat Matkap, Sezgin Tanrıkulu, Faruk Loğoğlu, Birgün Ayman Güler gibi isimleri muhafaza edecek. Onları sağdan gelenlerin de aralarında bulunduğu yeni isimlerle takviye edecek.

CHP'de Kılıçdaroğlu'nun, Gürsel Tekin'in yerine Aydın Ayaydın'ı düşündüğü, iş alemi ile ilişkileri de Sinan Aygün'le dizayn etmeye çalışacağı iddiaları yaygın. Celal Doğan'ın belediyeler ve Kürt açılımı, Ercan Karakaş'ın da yurt dışı örgütlenme konusunda görevlendirileceği söyleniyor.

Tabi bu isimler Büyük Kurultay'da delegelerden çizik yemeyip, yönetime girebilirlerse! Sonuç olarak, artık karşısında bir muhalefet hareketi yok. Kılıçdaroğlu, bu kurultayda yeni bir ekip kurup yeni hedefler peşinde koşacak.

Tiribüne çekilen muhalefet ise sabırla bekleyecek. Amaç, Kılıçdaroğlu'nun kendi ipini kendisinin çekmesi.

Sınav tarihi ise, 2014 Yerel Seçimleri. Kılıçdaroğlu o gün kantara çıkacak, ağırlığı ölçülecek.

CHP'nin geleceğini ve parti içinde kimin ayakta kalacağını, yerel seçimler sonucunda sandıktan çıkan oylar belirleyecek.

GAZETESİ

NURİ ELİBOLAnkara sakin

TBMM'nin tatile girmesi nedeniyle başkentin siyasi trafiği birkaç gündür bayağı durgun. Meclis tatile çıkmış olsa da bakanlar çalışıyor. Başbakanın yarın Ankara'ya döneceği ve il başkanları ile bir araya geleceği biliniyor. Başbakanın 3-5 günlük kısa tatili de sona erdiğine göre bakanların bundan sonra tatil yapması zor. Başbakanın çalışma temposuna yetişmek zor iş. Başbakan, çok acelesi olan yetiştirmek zorunda olduğu yığınla işi birikmiş bir psikoloji ile çalışıyor. Ama ülkenin yıllardır katmerlenen sorunlarına baktığınızda, o zaman hak veriyorsunuz. Gelişmiş ülkelerle her alanda aramızdaki farka baktığınızda bu farkı kapatmak için çok çalışmanın ve hızlı hareket etmenin ve acelesi olmanın gerekli olduğunu görüyorsunuz.

Sayın Başbakanın gelişi ile birlikte Ankara'daki siyasi trafik hızlanacaktır. Şu anda birçok yol metro çalışmaları nedeniyle okullar açılana kadar kapatılmış olmasına rağmen Ankaralılar tatilde ve trafik yoğun değil. Büyükşehir Belediyesi tatile gidemeyen dar gelirli vatandaşlar için büyük konserler dahil bir dizi etkinlik düzenliyor. Vatandaşlar ve belediyeler 10 gün sonra başlayacak mübarek ramazan için hazırlıklar yapıyorlar. Ramazanın başlaması ile birlikte AK Partili vekillerin de mesaisi başlayacaktır. Başbakan vekiller dahil tüm teşkilatının Türkiye'nin her köşesinde ramazanı fakir-fukara ile birlikte idrak etmesini istiyor. Kendisi de ramazan boyunca bu kurala uyuyor. Yine bu yıl da gösterişli ve pahalı iftar sofralarından uzak durulması istenecektir. Enerji Bakanı Taner Yıldız; "İftar düzenlemek isteyen hali vakti yerinde olan iş adamlarımız, esnafımız belediyelerin çadırlarında vermeli. Bedelini karşılayarak kaç kişiye iftar verecekse orada verebilir ve biz de o iftarlara katılırız" diyor. Harika bir öneri. Lüks otellerde iftar düzenlemek isteyenlere duyurulur.

20

Bu arada yeni anayasa komisyonu çalışmaya devam ediyor. İnşallah meclis açılana kadar hazırlıklar belli bir seviyeye gelir. Ankara'nın gündeminde anayasa hazırlığının yanında terörle mücadele ve Suriye konusu ağırlıklı yerini koruyacak. 3'üncü yargı paketinin tahliyelere hangi ölçüde yansıyacağını birkaç gün daha tartışırız. Bundan sonra Suriye sorunu dahil bölgesel sorunlar gündemi daha fazla işgal edecek.

İç siyasette terör, Kürt sorununun çözümü, yeni anayasa hazırlığı ve başkanlık sistemi gibi konular gündemi meşgul edecek. Beşar Esad, köşeye sıkıştıkça neler yapabilir onu henüz tam olarak kestiremiyoruz. ABD ve Batının ilgisizliği, Rusya ve İran'ın kararlılığı şimdilik Esad'ı ayakta tutuyor. Ama nereye ve ne zamana kadar? Belli değil.

DIŞ BASIN ÖZETİ

DAVUTOĞLU: PARİS VE ANKARA ARASINDA İŞ BİRLİĞİ ZAMANI GELDİLiberation - 09 Temmuz 2012 - Fransa - Marc Semo

Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Fransa ile iş birliğini yeniden canlandırmayı düşünüyor. Öğretim üyesi ve Türk diplomasisinin büyük mimarı olan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun perşembe ve cuma günleri Paris'i ziyaretinden de anlaşıldığı üzere, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine açık bir şekilde karşı çıkan Nicolas Sarkozy’nin başkanlık dönemi boyunca sıkıntılı olan Paris ve Ankara arasındaki ilişkiler canlanıyor. MARK SEMO: Ermenilere yönelik soykırımın inkârını suç sayan yasayla sonbaharda başlayan açık kriz sona erdi mi? AHMET DAVUTOĞLU: Fransız Anayasa Mahkemesi, yasayı iptal ederek ve tarihin özgürce tartışılabilmesini garantileyerek konuyu kapatmıştır. Türkiye, geçmişiyle tüm yönleriyle yüzleşmeye hazırdır. Paris üç tavır sergileyebilir. Bunlardan biri, Minsk grubunun eş başkanı olarak Yukarı Karabağ meselesinin çözümlenmesine çalışarak Türkiye ve Ermenistan arasındaki barışa daha aktif bir rol oynayarak katkıda bulunmasıdır. Bir diğer opsiyon, bizim yaptığımız gibi tarihçilerin çalışmasına izin vermek ve arşivleri açmaktır. Biz, ortak bir tarihçi komisyonunun kurulması için çağrıda bulunduk. Ancak Türkiye’yi soykırımla suçlayarak Parlamentoda tarih yazmaya çalışmak kabul edilemez. Bunun ancak Fransız-Türk ilişkilerine ve dahası, Türk-Ermeni ilişkilerine zararı dokunur. Cumhurbaşkanı François Hollande, Cezayir’in bağımsızlığının 50. yıl dönümü vesilesiyle iki ülke arasındaki hafıza konusunda ortak bir çalışmanın önemine vurgu yapan güzel bir yazı kaleme aldı. Biz Ermenistan ile aynen bunu yapmak istiyoruz ve bu, Erivan ile imzalanan anlaşmalarda yer alıyor. Nefretin yerine, geçmiş hakkında ortak bir çalışma getirmenin zamanı geldi. Paris’te iktidara gelen yeni ekibin bu meseleyi yeniden açmama bilgeliğine sahip olduğuna inanıyorum. SEMO: Bu, Fransız-Türk ilişkilerinde yeni bir başlangıç anlamına mı geliyor? DAVUTOĞLU: Ben daha da iyimserim. Diplomatik ilişkilerimiz Avrupa’da çok eskilere, bir dostluk geleneğine dayanıyor. Son yıllarda yaşanan türbülanslar, özellikle de son aylarda yaşananlar sadece bir parantezdi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Chicago’da, Başbakan Erdoğan’ın ise Rio’da Cumhurbaşkanı François Hollande ile görüşmeleri, tıpkı Paris’te mevkidaşım Laurent Fabius ile görüşmemiz gibi oldukça olumlu geçti. Önceki kriz ortamı yapaydı. Sıra şimdi ortak değerlerimize ve çıkarlarımıza dayalı öngörülü bir iş birliği içerisine girmekte. SEMO: Somut olarak?

21

DAVUTOĞLU: İkili ilişkiler anlamında bu, örneğin daha fazla üst düzey görüşme yapılacağı anlamına geliyor. Fransa’dan Türkiye’ye cumhurbaşkanı düzeyinde yapılan en son resmî ziyaret 1992 yılında gerçekleşmişti… Nicolas Sarkozy'nin iki-üç saat süren ziyaretini saymıyoruz. İki ülke arasındaki ticaret hacmi geçen yıl 12,6 milyar avroya ulaştı. Bu yıl 15 milyar avroya ulaşmayı hedefliyoruz. Türkiye'de binden fazla Fransız şirketi bulunuyor ve örneğin nükleer sivil enerji konusunda büyük bir iş birliği potansiyeli görüyoruz. SEMO: Peki Avrupa konusunda? DAVUTOĞLU: Avrupalı liderlerin bir kısmının Türkiye’nin tam üyeliğine bağlı tereddütlerinin bilincindeyiz. Ancak bugün her birinin ülkemizin kozlarını ve Birliğe sunabileceklerini gördüğüne inanıyorum. Bugünün Türkiye’si, siyasi istikrarsızlık, ekonomik krizler ve güvenlik sorunları içerisindeki 90’lı yılların Türkiye’si değil. Fransızların görüşlerine saygı duyuyoruz. Fransız kamuoyu, müzakereler tamamlandığında referandum yoluyla üyeliğimiz konusunda görüşünü bildirme imkânına sahip olacaktır. Türklerin de görüşüne başvurulacaktır. O zamana kadar sürecin normal bir şekilde işlemesine izin verelim. Avrupa Birliği'nde kuzey iyi durumdayken, Yunanistan’dan Portekiz’e Akdeniz kısmı bir kriz yaşıyor. Her ikisi de birer Akdeniz ülkesi olarak, başarı öyküsüyle Türkiye ve krizden daha az etkilenen Fransa, bu bölgede kilit bir role sahipler. Özellikle de güneyde Tunus, Mısır, Libya ve şimdi de Suriye’nin zorlu siyasi geçiş süreçlerine giriştikleri bir zamanda. Nicolas Sarkozy, Türkiye’nin artan nüfuzunun Fransa’nın aleyhine olduğunu düşünüyordu. Ben tam aksine, rakip değil, müttefik olduğumuzu ve sinerjilerin apaçık olduğuna inanıyorum. SEMO: Ankara ve Paris Suriye konusunda en çok girişimde bulunan başkentler arasında yer alıyor. Ne yapabilirler? DAVUTOĞLU: Biz birbirimizi tamamlıyoruz. Fransa, BM Güvenlik Konseyine üye tek Akdeniz ülkesidir. Türkiye ve Suriye ise her iki tarafta birbirine aile bağlarıyla bağlı milyonlarca insanın yaşadığı sınırdaş ülkelerdir. Bir önceki Suriye'nin Dostları Toplantısı’nın İstanbul'da düzenlenmesi tesadüf değildi. Cuma günü Paris'te 107 ülke toplandı. Mümkün olduğu kadar çok sayıda dost ülke toplama fikri, Rusya ve Çin'in BM Güvenlik Konseyini engellemelerinden kaynaklandı. BM Genel Kurul toplantısında 139 ülkenin Arap Birliğinin barış planına destek vermesinden güç alarak amaç, Suriye rejimine gittikçe daha da yalnız kaldığını göstererek uluslararası topluluğun vicdanının konuşturabileceği bir platform kurmaktı.

22