16
Temmuz / Juli 2013 - Nr. 07/68 OKUMADAN BİLEMEZSİNİZ! www.pusulaonline.ch Ballenberg Açık Hava Müzesi’yle Geçmişe Yolculuk “Müze” deyince yüzyıllar öncesinden günümüze kadar yaşayabilmiş tozlu, eski, kırık ama tarihi değeri olan eserle- rin sergilendiği tozlu vitrinler gelir aklımıza. Ballenberg açık hava müzesi tüm ezberleri bozuyor. Roma’ya Hoşgeldiniz İtalya’nın başkenti Roma, yüzyılların tarihini görmek için dünyada mutlaka ziyaret edilmesi gereken ender şehirlerden biri. Gördüğünüz andan itibaren hayran olacağınız şehrin özellikle tarih meraklılarına tavsiye ediyoruz. Sizlere daha de- taylı bilgiler verebilmek için Roma`yı ziyaret edip şehrin öne çıkan önemli noktalarını inceledik. İstanbul Hot Spot Zürih’de Museum Haus Konstruktiv, 5 Haziran saat 18.00’de kapıla- rını Hot Spot İstanbul sergisiyle açtı. 22 Eylül’e kadar sürecek sergide, 21 ressamın 80 çalışmasına yer veriliyor. Katılan sa- natçılarımız, Türk soyut, somut ve kavramsal sanatının en gü- zel örneklerini sanatseverlere sunuyor. Her Derde Deva Şerbetler Yaz günlerinde serinletici ve iştah açıcı olarak kullanılan şerbetlerin Türk kültüründe sadece serinlemek için kullanılmadığını bili- yor muydunuz? Her derde deva şerbet türleri serinletirken sağlığınızı da koruyor. Trümmelbach Şelaleleri Doğanın Benzersiz Mucizesi İsviçre Turizm Bakanlığı internet sayfasından araştırarak bulduğumuz Trümmelbach Şelalerini sizlere anlatmak istiyoruz. Şelalenin video ve fo- toğrafları hepimizi adeta büyülemişti. Sıcak hava- ları da fırsat bilip Trümmelbach şelalerine doğru yola çıktık. Ayların en hayırlısı Ramazan gel- di. Hoş geldi sefalar getirdi. Sefa- lar getirdi de acaba hakikatte ne- ler getirdi ve biz onu nasıl karşıla- dık ya da karşılıyoruz. Bu sorula- rın yanıtlarını bilmek tasavvuf- la mümkün. Çünkü tasavvuf, insanın çevresiyle kurduğu ilişkiyi Allah’la irtibat ola- rak algılaması ve buna göre yaşaması. Bu noktada, kişi- yi her an Allah’la irtibatta olduğu gerçeğiyle buluştu- racak ve ona kulluk zevkini hatırlatacak bir rehbere ihti- yaç var. Bu da ancak tasav- vufu hâl etmiş, onu yaşayan bir insan olabilir. Ramazanda beslenmenin A B C’si Ramazan ayı bu yıl sıcak yaz günlerine denk geliyor. Bu süreci sağlıklı bir şekilde ge- çirmek içinse dengeli ve sağlıklı beslenme ko- nusunda önlemler almak şart. Sizlere yaz aylarının vazgeçilmez lezzetlerinden ilkini söy- leyin desek, sanırım hep bir ağızdan dondurma diye cevap verirdiniz. İsviçre`de üretilen birbirinden lezzetli dondur - ma çesitleri arasında İtalyan dondurmalarının yeri çok ayrı. Yüzlerce değişik tatlarda üretilen İtalyan dondurmalarının en iyilerinden biri de "La Gelateria" adlı Cafe`de müşteri- lere sunuluyor. Güneşli bir günde ziyaret ettiğimiz La Ge- lateria'yı sizlere tanıtmak ve burada sunulan eşsiz lezzetle- ri bize anlatması için işletmenin sahibi Anita Schiano ile bi- raraya geldik. 10 7 14 12 5 2 4 13 La Gelateria Dondurmanın Vazgeçilmez Adresi “Orucu Bütün Organlarınla Tutacaksın” Sunay Akın’dan Ramazan’a özel köşe yazısı “Mahya Babaları” Sayfa 12

130630 nr68 pusulahayat 001000 4 01 web

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Pusula Hayat Nr. 68

Citation preview

Temmuz / Juli 2013 - Nr. 07/68OKUMADAN BİLEMEZSİNİZ!www.pusulaonline.ch

Ballenberg Açık Hava Müzesi’yle Geçmişe Yolculuk

“Müze” deyince yüzyıllar öncesinden günümüze kadar yaşayabilmiş tozlu, eski, kırık ama tarihi değeri olan eserle-rin sergilendiği tozlu vitrinler gelir aklımıza. Ballenberg açık hava müzesi tüm ezberleri bozuyor.

Roma’ya Hoşgeldiniz İtalya’nın başkenti Roma, yüzyılların tarihini görmek için

dünyada mutlaka ziyaret edilmesi gereken ender şehirlerden biri. Gördüğünüz andan itibaren hayran olacağınız şehrin özellikle tarih meraklılarına tavsiye ediyoruz. Sizlere daha de-taylı bilgiler verebilmek için Roma yı ziyaret edip şehrin öne çıkan önemli noktalarını inceledik.

İstanbul Hot Spot Zürih’de Museum Haus Konstruktiv, 5 Haziran saat 18.00’de kapıla-

rını Hot Spot İstanbul sergisiyle açtı. 22 Eylül’e kadar sürecek sergide, 21 ressamın 80 çalışmasına yer veriliyor. Katılan sa-natçılarımız, Türk soyut, somut ve kavramsal sanatının en gü-zel örneklerini sanatseverlere sunuyor.

Her Derde Deva Şerbetler

Yaz günlerinde serinletici ve iştah açıcı olarak kullanılan şerbetlerin Türk kültüründe sadece serinlemek için kullanılmadığını bili-yor muydunuz? Her derde deva şerbet türleri serinletirken sağlığınızı da koruyor.

Trümmelbach Şelaleleri Doğanın Benzersiz Mucizesi

İsviçre Turizm Bakanlığı internet sayfasından araştırarak bulduğumuz Trümmelbach Şelalerini sizlere anlatmak istiyoruz. Şelalenin video ve fo-toğrafları hepimizi adeta büyülemişti. Sıcak hava-ları da fırsat bilip Trümmelbach şelalerine doğru yola çıktık.

Ayların en hayırlısı Ramazan gel-di. Hoş geldi sefalar getirdi. Sefa-

lar getirdi de acaba hakikatte ne-ler getirdi ve biz onu nasıl karşıla-

dık ya da karşılıyoruz. Bu sorula-rın yanıtlarını bilmek tasavvuf-

la mümkün. Çünkü tasavvuf, insanın çevresiyle kurduğu ilişkiyi Allah’la irtibat ola-rak algılaması ve buna göre yaşaması. Bu noktada, kişi-yi her an Allah’la irtibatta olduğu gerçeğiyle buluştu-racak ve ona kulluk zevkini

hatırlatacak bir rehbere ihti-yaç var. Bu da ancak tasav-

vufu hâl etmiş, onu yaşayan bir insan olabilir.

Ramazanda beslenmenin A B C’si

Ramazan ayı bu yıl sıcak yaz günlerine denk geliyor. Bu süreci sağlıklı bir şekilde ge-çirmek içinse dengeli ve sağlıklı beslenme ko-nusunda önlemler almak şart.

Sizlere yaz aylarının vazgeçilmez lezzetlerinden ilkini söy-leyin desek, sanırım hep bir ağızdan dondurma diye cevap verirdiniz. İsviçre de üretilen birbirinden lezzetli dondur-ma çesitleri arasında İtalyan dondurmalarının yeri çok ayrı. Yüzlerce değişik tatlarda üretilen İtalyan dondurmalarının

en iyilerinden biri de "La Gelateria" adlı Cafe de müşteri-lere sunuluyor. Güneşli bir günde ziyaret ettiğimiz La Ge-lateria'yı sizlere tanıtmak ve burada sunulan eşsiz lezzetle-ri bize anlatması için işletmenin sahibi Anita Schiano ile bi-raraya geldik.

10

7

14

12

52

4

13

La GelateriaDondurmanın Vazgeçilmez Adresi

“Orucu Bütün Organlarınla Tutacaksın”

Sunay Akın’dan Ramazan’a özel köşe yazısı “Mahya Babaları” Sayfa 12

Temmuz / Juli 2013 | Nr. 07/68 | www.pusulaonline.ch2 KÜLTÜR VE SANAT

Haber: Mine Bardakcı

Dört katta, beş kategoriye ayrılan sergide, solo ve grup sergileri yer aldı. Çizim, resim, heykel gibi farklı çalışmaların sunulduğu sergi-de, Türk sanat tarihi yanında bugünün Türk sa-natına ait eserler de vardı. Sergiye katılan sanat-çılarımızın adları şu şekilde: Can Altay, Adnan Çoker, Nejad Melih Devrim, Burhan Doğançay, Reneé Levi, Ahmet Oran, Mübin Orhon, Seçkin Pirim, Arslan Sükan, Canan Tolon, Seyhun To-puz, Ömer Uluç, Ebru Uygun, Ekrem Yalçındağ ve Fahrelnissa Zeid.

Birinci katta ve üçüncü kat-küçük odada Ebru Uygun ve Ekrem Yalçın'ın kişisel sergile-rine yer verildi. Üçüncü kat büyük salonda ise Serhat Kiraz, Reneé Levi, Ahmet Öktem, Sar-kis, Arslan Sükan ve Erdem Taşdelen'in sergile-ri bulunuyor. Dördüncü kattaki küçük odalarda 1945 sonrası Türk sanatında tarihsel öneme sa-hip dört sanatçının solo sergileri yer alıyor: Ne-jad Melih Devrim, Mübin Orhon, Ömer Uluç ve Fahrelnissa Zeid.

Açılışa sanatçılardan Can Altay, Ebru Uy-gun, Ekrem Yalçındağ, Ahmet Oran, Arslan Sü-kan, Erdem Taşdelen ve Renée Levi katıldılar. Türk Konsolosu Aslı Oral, Türk Kültür Turizm Ateşesi Pınar Bilgen, koleksiyon sahibi Öner Kocabeyoğlu ve eşi, Dirimart galerisinden Ha-zer Özil, Doğa Öktem,Tankut Aykut ve gale-ri sahibi Ekrem Yalçındağ organizasyonda yer alan önemli isimlerdi.

Hot Spot İstanbul aynı zamanda bir dış me-kan sergisi olma özelliği de taşıyor. Ekrem Yal-çındağ'ın 31 bayrak çalışması Zürih Rennweg'de yer alıyor. Museum Haus Konstruktiv ve AG KiöR'ün ortaklığıyla gerçekleştirilen dış mekan sergisi Zürih şehrine renk katıyor.

Bu büyüleyici sergide sanatçılarımızdan Ebru Uygun, Erdem Taşdelen ve Reneé Levi'y-le söyleşi yapma imkanı bulduk. Gördükleri il-giden oldukça memnun görünen sanatçılar, so-rularımızı içtenlikle cevapladılar.

Erdem Taşdelen sergiye katılan genç sanat-çılarımızdan. 1985 Türkiye doğumlu Taşdelen, İsviçre ve Almanya'da yaşamış. Kanada'daki master eğitiminden sonra orada ikamet etmeye devam etmiş. Bir sonraki sergileri; Dubai, Han-nover, Vancouver ve Colorado'da olacak. Genç sanatçı sanata aileden gelen bir yatkınlığı olma-dığını söyledikten sonra ekliyor, «Ben kimsenin sanatçı doğduğuna inanmıyorum, sonradan sa-natçı olunuyor.» Genç sanatçı Zürih'deki ortam-dan çok etkilenmiş görünüyor. «Genel olarak

aktif bir sanat ortamı mevcut. Çok fazla gale-ri, sanat okulları, mekanlar var. Gördüğüm ilgi gerçekten harika. Umuyoruz ki serginin devam edeceği bu üç ay içinde, çok daha fazla sanat-severlere ulaşacağız.» diyor. Türkiye'nin sana-ta bakışını değerlendiriyoruz genç sanatçımızla. «İnanılmaz bir değişim söz konusu, her geçen gün sanata olan ilgi ve önem artıyor. İstanbul'da son zamanlarda artan hareketlilik beni çok se-vindiriyor. Yeni galeriler, sergiler, genç sanat-çılar... Çok heyecan verici buluyorum.» Erdem Bey'e teşekkür ederek, kendisine kariyerinde başarılar diliyoruz.

1975 doğumlu sanatçı Ebru Uygun'u üçün-cü kattaki kişisel sergisinde sanatseverlerle eser-leri hakkında konuşurken buluyoruz. Uygun'un heyecanlı fakat bir o kadar da keyifli hali göz-lerden kaçmıyor. O'nun için özel bir anlamı var bu serginin. Uluslararası kariyerinde önemli bir adım olduğunu belirtiyor bize. «Daha önce çok önemli sanatçıların eserlerine yer verildi bura-da. Kişisel sergi imkanı bulmuş olmak benim için çok heyecan verici.» diyor. Uygun'un ser-gide yer alan, iki duvar enselasyonunu sanatçı için bir ilk. Uygun bu tür bir çalışmayı ilk kez gerçekleştirmiş. Siyah ve beyaz olmak üzere iki tane. Bunun yanısıra sergilenen tuval resimleri ve müzenin yayınında çıkan kitapları ile ulus-larası kariyerinde bir adım daha attığını söylü-yor. İstanbul'un sanatınıza katkısı neler diye sor-duk kendisine. «İstanbul'da sanatımı gerçekleş-tirmekten çok memnunum. İngiltere'de okuduk-tan sonra buraya dönerek ilk galerimi açtım. İs-tanbul'un ortamından, kaosundan, enerjisinden ve karmaşasından besleniyor benim sanatım.» diyor. Biraz da çalışmalarından bahsediyoruz. Neler öne çıkıyor, neler anlatıyor Uygun'un sa-natı? «Yeni resimlerimden rengi çıkarmaya baş-ladım. Onun yerine çok ağır miktarda şeffaf tut-kal kullanıyorum. Böylece çok daha az renkle çalışmam mümkün oluyor. Kısacası malzeme-yi resimden çıkararak daha yalın bir görünüm

sağlamak istiyorum. Çalışmalarımsa kendi ya-şam tarzımı ve felsefemi yansıtıyor. Yeniden ya-pılandırmak, ezberleri bozmak, detaylarla bir bütün oluşturarak sunmak benim eserlerimin en önemli özellikleri.» Pazar gününe kadar İsviç-re'de bulunacak olan Uygun, Art Basel'daki ser-giyi de ziyaret edeceğini belirtiyor.

Reneé Levi, sergide yer alan İsviçreli – Türk sanatçılardan. Dört yaşında ailesiyle bir-likte Türkiye'den İsviçre'ye göç eden Levi, sana-ta ilgisinde bunun büyük payı olduğunu söylü-yor. «Zürih yakınlarında otururduk. Her akşam gökyüzüne baktığımda İstanbul'daki gökyüzüy-le buradaki neden farklı tonlarda diye düşün-mekten kendimi alamazdım. Küçük bir çocuk olarak Türkiye'den göç etmek beni fazlasıyla etkilemişti. Sanata ilgim ilk o zamanlarda baş-ladı.» Bir Türk sanatçı olarak Hot Spot istan-bul'da yer almaksa Levi'ye gurur veriyor. «Türk sanatçılarla ilk buluşmam Necmi Sönmez, Mu-seum Folkwang'da Sarıyer adlı sergiyle olmuş-tu. Bir kez daha böyle bir organizasyon gerçek-leştirilmesinden çok memnunum. Avrupa'da her geçen gün daha fazla Türk sanatına ve sanatçı-sına yer verildiğini görüyorum. Türklerin ken-di kültürel yönlerini fark edebilmeleri açısından da önemli bir organizasyon.»

Hot Spot İstanbul sergisi 6 Haziran – 22 Ey-lül tarihleri arasında Zürih'deki Museum Haus Konstruktiv'de sergileniyor. Sergi hakkında de-taylı bilgiye müzenin internet sayfası, www.ha-uskonstruktiv.ch 'dan ulaşabilirsiniz.

Müze ziyaret saatleri: Pazartesileri kapalıdır. Salı 11.00-17.00, Çarşamba 11.00-20.00 Perşembe/Cuma/Cumartesi/Pazar 11.00-17.00

Giriş ücretleri: Yetişkin: 14.- CHF Öğrenci ve emekliler: 10.- CHF 18 yaşın altındakiler için ücretsizdir.

Adres: Selnaustrasse 25 , 8001 Zürich

İstanbul Hot Spot Sanatseverlerle Buluştu

Museum Haus Konstruktiv, 5 Haziran saat 18.00’de kapılarını Hot Spot İs-tanbul sergisiyle açtı. 22 Eylül’e kadar sürecek sergide, 21 ressamın 80 çalış-masına yer veriliyor. Katılan sanatçılarımız, Türk soyut, somut ve kavram-sal sanatının en güzel örneklerini sanatseverlere sunuyor. Galeri sahipleri ve koleksiyonerlerin yanı sıra, İsviçreli ve Türk sanatseverlerin de yoğun katı-lımıyla gerçekleşen sergi açılışına, yaklaşık 1000 kişi katıldı. Organizasyon kapsamında Türk mutfağından farklı lezzetler de ikram edildi.

[BAM / AID-3460]

www.hauskonstruktiv.ch

İstanbul’un Muhteşem Sanatını Zürih’de Yaşayın

HOT SPOT iSTANBULMuseum Haus KonstruktivZürih6.6.–22.9.13

Ekre

m Y

alçı

ndağ

31

Bayr

ak s

ergi

si, Z

ürih

Ren

nweg

Fot

oğra

f: w

ww.

Loui

sRaf

ael.c

om

Sanatçı Ebru Uygun

Sanatçı Reneé Levi

Sanatçı Erdem Taşdelen

Seyhun Topuz‘un eseri - Öner

Kocabeyoğlu‘nun koleksiyonundan

Temmuz / Juli 2013 | Nr. 07/68 | www.pusulaonline.ch 3

Geçtiğimiz aylarda İsviçre'de Ba-sel Müzesi'nde Picasso'nun retrospek-tif sergisi açıldı. Günümüzde bir ret-rospektif Picasso Sergisi kimilerimiz için pek de bulunmayacak bir olay de-ğil. Bu sergiyi önemli kılan Basel Sa-nat Müzesi'nin Picasso ile olan ve 1967 yıllarında başlayan serüveni.

1967 yılında Basel Müzesi bir ha-reket başlatarak kendi koleksiyonu-na iki adet Picasso almak ister. İsteni-len yapıtlar Picassonun ilk dönemleri-ne aittir ve o zamanki fiyatı 2.5 mil-yon franktır. Müzenin böyle bir tutarı tek başına karşılamasının imkanı yok-tur. Birkaç genç ellerine küçük sepet-

ler alıp müzenin bu yapıtı alması için bağış toplamaya çıkarlar.

Basel halkı bu harekete inanıl-maz bir çabuklukta ve tutkuyla karşı-lık verir. Her kesimden Baselli vatan-daş, cebinden kendi verebileceği kadar bir miktarı bu sepetlere atar. Bu akım çok kısa bir zamanda İsviçre'nin tüm şehirlerine dağılır. Bütün çaba, Ba-sel Sanat Müzesi'nin Picasso'nun bir yapıtına sahip olmasıdır. Sonunda iki üç hafta gibi kısa bir sürede 2,5 mil-

yon İsviçre frankı toplanır ve müze Picasso'yu alarak koleksiyonuna da-hil eder. Ama serüven bununla bit-mez. Bu olayı duyan Picasso çok et-kilenir ve çok yakın bir fotoğrafçı ar-kadaşı Kurt Wyss yoluyla Basel Mü-zesi'nin müdürünü atölyesine devlet eder. Müze müdürü Franz Mayer çe-kingendir, atölyeye girerler, az sonra Picasso gelir, çok nazik bir şekilde on-ları karşılar ve onlara ışıkları hazırlar. İki büyük yeni yaptığı resmi yan yana

koyar ve seçin birini der. Seçilecek bu yapıt Picasso'nun Basel Müzesi'ne bir hediyesi olacaktır. İki adamda şaşkın-lık içinde hangisini seçelim derken, Picasso'nun karısı Jaqline Picasso gi-rer içeri ve söze karışıp: «Pablo bu iki resim birbirini tamamlıyor neden iki-sini de vermiyorsun?» der. Picasso da büyük olgunlukla 'tabii' der ve göster-diği iki resmi Basel Müzesi'ne hediye eder. Tüm bu olaylar Basel'de bir hare-ket başlatır.

Picasso'nun modelliğini yapmış ve koleksiyoner olan Angela Rosen-gart kendi koleksiyonundan bir Picas-so daha hediye eder ve son olarak Vil-la Schöneberg'in sahibi Maja Schac-her de Picasso'nun çok güzel bir kü-bist yapıtını Basel Müzesi'ne verir. Ba-sel Müzesi günümüzde dünyaca bü-yük öneme sahip Picasso koleksiyonu-na işte böyle sahip olur.

Die Picassos sind da!17 Mart . 21 Temmuz 2013Kunstmuseum BaselSt. Alban-Graben 16, 4010 Basel

KÜLTÜR VE SANAT

[AKM / AID-3501]

Die Picassos sind da!

Vom 17. März bis 21. Juli 2013 zeigt das Kunstmuseum Basel eine gross angelegte Retrospek-tive, die allein aus Basler Samm-lungen zusammengetragen wird. Die Stadt Basel hat seit dem le-gendären "Picasso-Jahr" 1967 eine besondere Beziehung zu Pi-casso.

Basel’de Picasso Sergisi

İsviçre’nin Basel şehrinde “Die Picassos sind da!” (Pi-casso’lar Burada) başlıklı bir retrospektif sergisi açıldı. Bu serginin önemi oldukça büyük. Çünkü Basel Müzesi günümüzde dünyanın en önemli Picasso koleksiyonuna sahip. Bunun hikâyesiyse çok eskiye dayanıyor.

Temmuz / Juli 2013 | Nr. 07/68 | www.pusulaonline.ch4

Şelale herkesin bildiği ve duyduğu, İnterlaken turizm bölgesi içinde yer alıyor. Zürih’den yaklaşık bir buçuk saat araba yolculuğu yaparak gidiliyor. Trümmelbach Şelalesi Lauterbrünnen kasabasında bulunuyor. Önce Luzern istikametine gidip, deva-mında Interlaken tabelasını takip ettik. Yol üze-rinde sık sık aracımızı durdurup gördüğümüz ha-rika manzaraların fotoğraflarını çektik. Eğer İsviç-re de gezmeye çıkıyorsanız yanınıza fotoğraf ma-kinanızı mutlaka almalısınız. Aksi halde o anı bir daha yakalamanız güç olabilir. Bu arada yaptığı-mız araştırmaya göre Lauterbrünnen kasabasına trenle yolculuk edip, sonrasında otobüslerle şelale-ye gitme şansı da varmış. Kendi aracıyla gitmek is-temeyen okurlarımız için böyle bir alternatifte bu-lanmakta.

Açılış saatleri ve giriş ücretleri

Trümmelbach Şelalesinin açılış saatleri mev-simlere göre değişiklik gösteriyor. Şelale Nisan ayından, Kasım ayına kadar sabah saat 09:00 ile akşam saat 17:00 arasında ziyaret açık. Şelaleye girişte büyüklerden 11 Frank, çocuklardan ise 4 frank giriş ücreti alınıyor.

Büyüleyici Trümmelbach ŞelaleriŞelalenin bulunduğu bölgeye geldiğimizde

bizi büyük bir tabela karşıladı. Üzerinde kocaman “Trümmelbachfälle” yazan tabela hepimizi heye-canlandırdı. Nihayet şelaleye ulaşmıştık. Tamamen yeşillik olan alanda büyük bir restoran da mev-cut. Ziyaretçiler ve turistler için her ayrıntı düşü-nülmüş. Şelaleye doğru ilerleyip giriş biletlerimi-zi aldık. Merdivenlerden yukarı çıkınca, sol taraf-ta bir asansör olduğunu fark ettik. 1913 yılında ku-

rulan bu asansörle dağın içinde yukarı doğru yak-laşık 100 metre çıktıktan sonra karşımıza muhte-şem şelaleler çıktı. Hepsi dağın içinden ayrı ayrı kanallardan aşağı doğru hızla inen buz gibi sular-dan oluşuyor.

Şelaleyle ilgili bilgilerTrümmelbach şelalesi 1877 – 1886 yıllarında

merdivenler ve köprüler sayesinde geliştirilmiş. Üstteki üç şelaleye olan girişle birlikte galeri ve gözlemleme yerlerine giden merdivenlerin inşası 1986 yılında tamamlanmış. 1990 yılının kış ayla-rında üst şelaleler alt taraftaki uçurumun yarısı ile birleştirilmiş. Böylelikle Trümmelbach çukuru 600 metreye yükseltilerek, en alt şelaleden en üst şela-leye olan yükseklik farkı 140 metreye ulaştırılmış.

Yaklaşık 105 metre uzunluğa sahip olan tünel

asansörü, 45 derecelik bir açıya sahip. 40 kişilik kapasiteye sahip asansör ile 60 saniyede yukarı çı-kabilirsiniz. Şelale içinde 40 metrelik seyir galeri-leri, 5 tünel, 30 metrelik köprüler yer alıyor. Şelale içinde yapılan değişiklikler hiçbir şekilde fark edil-miyor. Herşey doğaya uygun bir şekilde profesyo-nelce yapılmış. İnsanın hiçbir şekilde ulaşamaya-cağı çukurun sarp kenarlarında, hala balta girme-miş dağ ormanı ve alp gülleri duruyor.

Trümmelbach şelalesinin en ilginç yönlerinden biri de 1877 yılına kadar dağın içinde saklı durma-sı. 1877 yılında açılan tüneller, yapılan köprü ve merdivenler sayesinde ziyarete açılarak, İsviçre -nin önemli turistik noktalarından biri haline gel-miş. Şelalenin şu miktarı da mevsimlere göre de-ğişkenlik gösteriyor. Aralık ayından Mart ayına kadar sadece bir küçük akarsu olan şelale, Nisan ve Haziran aylarında buzulların ve karların erimesiy-le Eylül ayına kadar saniyede ortalama 20 bin litre su ile kayalardan akarak, aşağıda nehir haline ge-liyor. Yaz aylarında coşan şelale kış aylarında buz tutarak yerini sessizliğe bırakıyor.

Siz de bir pazar gününü Trümmelbach şelalesi-ne giderek değerlendirebilirsiniz. Şelale hakkında daha ayrıntılı bilgiler alabilmek için internet adre-sini ziyaret etmenizi tavsiye ediyoruz. Aklınıza ge-len birçok sorunun cevabına internet sayfasından ulaşmanız mümkün. www.truemmelbachfaelle.ch

[BAM / AID-3472]

Trümmelbach Şelaleleri Doğanın Benzersiz Mucizesi

İsviçre Turizm Bakanlığı internet sayfasından araştırarak bulduğumuz Trümmelbach Şelalerini sizle-re anlatmak istiyoruz. Şelalenin video ve fotoğrafları hepimizi adeta büyülemişti. Sıcak havaları da fırsat bilip Trummelbach şelalerine doğru yola çıktık.

Trümmelbach şelalesi 1877 – 1886 yıllarında merdi-

venler ve köprüler sayesinde geliştirilmiş. Üstteki 3 şela-

leye olan girişle birlikte galeri ve gözlemleme yerlerine

giden merdivenlerin inşası 1986 yılında tamamlanmış

Yücel MusluSwisslife Select Finans Planlama Uzmanı Finanzplaner mit eidg. FA

[email protected]

KÖŞE

YAZ

ISI

İptalden korunma sigortası belli şartlar altında, bir seyahatin yapıl-maması durumunda ortaya çıkacak zararları karşılamak amacı ile ya-pılır. Örneğin seyahat yapacak in-sanın veya onun bir yakının aniden hastalanması veya seyahat sorasın-da kaza geçirmesi, hastalanması gibi durumları kapsar. Benzer şe-kilde bir grev, sosyal olay, doğa fe-laketi, salgın hastalık gibi durum-ların seyahat yapmayı engelleme-si gibi durumlar için de geçerlidir.

Kendi hatası yüzünden uça-ğı kaçırma veya aile sorunları ise bu kapsam içerisine girmez. Seya-hat büroları bu tür sigortaları tavsi-ye ederler. Bu nedenle de bu tür bir sigortaların sadece para kazanmak için yapıldığı gibi asılsız söylenti-ler var. Bu doğru değil. Ama sigor-ta yaptırırken tam olarak hangi du-

rumlar için geçerli olduğunu kont-rol etmenizi tavsiye ederiz.

Dikkat edilmesi gereken hu-suslar:

- Bir seyahat bürosundan re-zervasyon yaptırırken söz konusu seyahat için mevcut bir sigortanın olup olmadığını sorun.

- Kredi kartı, otomobil klubü gibi kullandığınız imkanlar içeri-sinde bu türden sigortanın olup ol-madığını araştırın.

- Sigorta yaptırmak istiyorsanız değişik imkanları kıyaslamakta ya-rar var.

- Eğer mevcut bir sigortanız varsa buna ek olarak nasıl bir sigor-

ta yaptırılabileceğini araştırmanız tavsiye edilir.

- Yaptırmak istediğiniz sigorta için geçerli kuralların neler olduğu-nu tam olarak sorun. Küçük harf-lerle yazılmış olsa da bunları tam olarak okuyun.

- Yaptırdığınız sigortanın acil çağrı numarasını mutlaka seyahat sırasında yanınızda bulundurun. İhtiyacınız olduğunda hemen hare-kete geçmenize yardımcı olacaktır.

- Sigorta poliçenizin bir kopya-sını evinizde bulundurmakta yarar vardır.

- Sigorta yaptırırken uğradığı-nız zararın ne kadarını kendiniz karşılamak zorunda olduğunuzu öğrenmeyi ihmal etmeyin.

Bütün yıl boyunca korunma

Eğer çok seyahat ediyorsanız bu sigortayı bütün yıl boyunca yap-tırmakta yarar var. Yukarıda sözü edilen ve dünyanın her tarafında geçerli olan iyi bir sigortanın yıl-lık maliyeti kişi başına yaklaşık 50

Franktır. Bu yılllık sigortalar için ek sigortalarda yaptırmak müm-kündür. Örneğin tüm ülkeler için geçerli bir kişisel yardım (Perso-nen-Assistance) sigortası. Bununla gerekli durumlarda erken geri dön-me veya sayahate devam etme veya gerekli ek konaklama giderlerinin karşılanması söz konusu olur. Ara-ma kurtarma ve nakliye masrafları da bunun içindedir. Bazı sigortalar sundukları sigorta içerisinde ek bir prim talep etmeden, ek seyahat im-kanı da sunarlar.

Bazı seyahatlerde kaza ve has-talık durumunda tedavinin bulunu-lan ülkede yapılması için ek bir si-gorta yapılması uygun olabilir. Bu-nun nedeni kaza sigortasının kap-samı. Kaza sigortası, ülke dışında yapılacak bir tedavi için, İsviçre'de bu tedavinin yapılması durumunda ödenecek miktarın sadece iki mis-li kadarını karşılamaktadır. ABD gibi tedavi masraflarının oldukça yüksek olduğu ülkelerde bu miktar yeterli değildir. Benzer durum has-talık sigortası için de geçerli.

Arıza yardımı

Kendi arabası ile ülke dışına çı-

kacak olanlar içinse, arıza yardımı sigortası yaptırmaları iyi olacaktır. Acil bir durumda, arıza yardımının hemen sağlanması, araba çekim masraflarının karşılanması veya arızalanan arabanın tamiri sırasın-da başka bir araç temin edilmesi bu sigorta tarafından karşılanır. Yuka-rıda belirtildiği gibi bu sigortada genel kurallar tam olarak bilinmeli, şartlar tam olarak okunmalı. Çoğu sigorta, bu tür yardımları sade-ce Avrupa ülkeleri ile sınırlamak-ta. Benzer şekilde araba için yaptı-rılmış olan sigortanın bunu içerip içermediği de araştırılmalı.

Sonuç

Tatile çıkmadan önce mevcut sigortaların iyice incelenmesi, ge-rekli durumda ihtiyaç duyulacak sigortaların yapılması, tatilde kar-şılaşılacak sorunların zahmetsiz-ce çözülmesi için gereklidir. An-cak bu şekilde rahat bir tatil yap-mak imkanı sağlanabilir.

Bu konudaki sorularınız veya tavsiyelerinizi bize mail ile ulaştı-rabilirsiniz.

Tatil Zamanı Herşeyin Sorunsuz Geçmesi İçinTatile çıkanların hemen hemen yarısı tatile az

bir süre kala kendi kendilerine hep sorarlar, tatilde gerçekten nelere ihtiyacım var? Örneğin bir ‘iptal-den korunma sigortası’ (Annulationsschutz-Versic-herung) yaptırsam mı? Bu sigortayı biraz yakından tanımaya ne dersiniz?

[BAM / AID-3503]

GEZI REHBERI

Temmuz / Juli 2013 | Nr. 07/68 | www.pusulaonline.ch 5

Roma Arenası – Meşhur Gladyatörler

Turumuza öncelikle şehrin en ünlü yerlerinden biri, orjinal adı «Colessium» olan Roma Arena'sın-dan başladık. Roma Arenası meş-hur gladyatör dövüşlerinin yapıl-dığı yer olarak bilinen amfi tiyat-ro. M.S.1. yüzyılda yapılmış olan ünlü yapıt 75 bin kişilik kapasiteye sahip. Roma Arenası'nı gören her-kesin yaptığı gibi biz de fotoğraf makinamızın deklanşörüne basma-ya başlıyoruz. Sadece Arena bölge-sinin bulunduğu mevkide yüzlerce resim çekiyoruz. Colessium'da ya-pılan dövüşler 523 yılına kadar de-vam etmiş ve sonrasında terk edil-diği için taşları çalınmış ve bir yı-kıntı halini almış. 18.yüzyılda res-torasyona başlanmış olmasına rağ-men, ikinci dünya savaşında bom-balandıktan sonra bugünkü haliyle kalmış. Mimarisindeki katlar ara-sındaki boşluk farkı sonradan ka-patılmaya çalışılmış ama o da ta-mamlanmamış. Kesinlikle görül-mesi gereken önemli bir yapı. Bu-nun yanısıra Arena yanında yer alan eski Roma şehri kalıntılarını da gezmenizi öneririz.

Tüm şehri baştan aşağı gez-mek isteyenler için: Panorama Otobüs

Colessium'un hemen yanın-da bulunan otobüs duraklarından günlüğü 20 Euro olan biletlerden alarak şehir turuyla kenti tanımaya devam ettik. Panorama otobüslerle şehrin önemli tarihi noktalarını ge-zip fotoğraflar çektik. Otobüsler iki katlı ve üst kısımları açık. Size tav-

siyemiz biraz erken davranıp üst bölümden yer kapmanız. Otobüsle dolaşırken, tarihi eserlerin yoğun-luğu ve güzellikleri başınızı dön-dürecek. Istediğiniz yerde inip re-simler çekip daha sonra gelen oto-büsle tekrar yolunuza devam ede-bilirsiniz.

VatikanBiz de otobüs gezisine küçük

bir ara vererek Roma'da görülme-si gereken yerlerin başında gelen, dünyanın en küçük ülkesi Vati-kan'a gittik.

Aslında dünyanın en küçük ül-kesine giriş yapıyorsunuz ama ka-pıda en küçük bir kontrol dahi ya-pılmıyor. Kocaman bir meyda-na sahip olan Vatikan Kilisesi'nin önü Pazar ayinleri için hazırlanmış olan sandalyelerle doluydu. Dünya-nın her bölgesinden gelen turistle-rin doldurduğu Vatikan'da insanlar bol bol fotoğraf çekmekle meşgul-dü. Meydana geldiğinizdeyse, kar-şınızda kocaman bir kubbe "cupo-la" sizi karşılayacak ve kendini-zi azizlerin heykellerinin ortasın-da bulacaksınız. Birçok insan Kub-be'nin üzerine çıkmak için sıra-daydı. Ancak biz başka yerleri gö-rebilmek için tekrar otobüse bine-rek İspanyol Caddesi'nin bulundu-ğu merkeze doğru yol aldık.

Yemek vaktiİspanyol caddesinde gezip bi-

raz alışveriş yaptıktan sonra İtal-ya'nın en meşhur restoranlarından biri olan Alfredo'ya gittik. Bu res-toranın en önemli yanı, ünlü Alf-redo soslarının asıl merkezi oluşu.

Dünyanın en önemli insanları bu-raya gelerek yemek yemişler. Ziya-retçi ünlülerin fotoğrafları duvar-lara asılmış. Türkiye'den rahmet-li iş adamı Sakıp Sabancı ve Enis Fosforoğlu' da bu restoranı ziyaret eden ünlüler arasındalar. Resimle-ri çerçevelenip duvarlara asılmış. Çok güzel bir yemek yiyip, doyma-dan kalktığımız ve yüklü bir hesap ödediğimiz Alfredo restorandan ayrılarak ünlü Aşk Çeşmesine doğ-ru yola çıkıyoruz.

Aşk çeşmesiBu çeşmenin asıl adı «Fontana

di Trevi». 1735 yılında yapılan bu eser, İtalya'da çok sık görebilece-ğiniz binanın ön yüzünü oluşturan çeşme mimarilerinin başını çeki-yor. İnanışa göre eğer havuza para atarsanız Roma'ya bir daha geri ge-leceğiniz anlamına geliyor. Elini-ze bir bozuk para alarak sol om-

zunuzun üzerinden atmanız yeni-den Roma'ya gelmeniz için yeterli. Aşk Çeşmesi'nin bulunduğu bölge de turistlerin istilasına uğramıştı. Dünyanın her yerinde sayıca fazla olan Japon turistler, fotoğraf çekme konusunda kimseye şans tanıma-yacak kadar önlerdeydi. Aşk Çeş-mesi'nin hemen ilerisinde bulunan İspanyol Merdivenleri de görülme-ye değer. Bizim içinse bu merdi-venler diğer tarihi eserlerin yanın-da sönük kaldı.

Özel Tavsiyeler:Roma gezisi yapmak isteyen

okurlarımız için bazı özel tavsiye-lerde bulunmak istiyoruz.

Kendi aracınızla yola çıkıyor-sanız eğer Tessin üzerinden Como, Milano yolunu takip ederek İtal-ya'nın tam ortasından Roma'ya ula-şıyorsunuz. Yolculuk yaklaşık 11 saat sürüyor. Roma yolculuğunda otoban geçişleri için gidiş-dönüş yaklaşık 100 Euro harcanmakta.

Yemek konusunda seçimin çok iyi yapılması gerekiyor. Turistle-rin yoğun olduğu bölgeler yerine biraz daha şehrin dışına çıkarak farklı restoranlara gitmek, lezzet-li yemekler bulabilmek için büyük avantaj olacaktır. Diğer yandan İtalya'ya gitmeden önce günlük iş-lerinizi rahatlıkla görebileceğiniz 15-20 kelime İtalyanca ögrenmek çok iyi olacaktır. Zira herkes sizin-le İngilizce konuşmayabilir. Roma gezisi için en az 3 gün ayırmanızı öneririz. Bu süre içerisinde rahat-lıkla şehri gezebilir, alışveriş ya-pabilirsiniz. Şehrin tarihi yerlerini rahatlıkla gezmek için otelinizden yada turizm bürolarından harita te-min edebilirsiniz. Şehir merkezin-de bulunan panorama otobüsler sizi her yere götürecektir.

Roma’ya Hoşgeldiniz

İtalya’nın başkenti Roma, yüzyılların tarihini görmek için dünyada mutlaka ziyaret edilmesi ge-reken ender şehirlerden biri. Gördüğünüz andan itibaren hayran olacağınız şehrin özellikle tarih meraklılarına tavsiye ediyoruz. Sizlere daha detaylı bilgiler verebilmek için Roma yı ziyaret edip şehrin öne çıkan önemli noktalarını inceledik.

[BAM / AID-3469]

İtalya’nın başkenti Roma’da bulunan Flavianus Amfitiyatro olarak da bilinen Kolezyum bir arenadır.

Usta bir komutan olan Vespasianus tarafından M.S. 72 yılında yapımına başlandı ve M.S. 80 yılında

Titus döneminde tamamlandı. Daha sonraki değişiklikler Domitian hükümdarlığı zamanında yapılmıştır.

Hülya RüstStil & İmaj

Danışmanlığı Knigge Koçluğu

www.hulyarust.ch

KÖŞE

YAZ

ISI

Yemek davetlerinde dikkat edilmesi gereken noktalar:

Yemeğe, herkese servis yapılmadan ve de davet sahibi işaret vermeden baş-lanmaz. Davet sahibi peçetesini açarak, yemeğin başladığını işaret eder.

Yemeğin sona erdiğini işaret etmek için, davet sahibi bütün misafirlerin ye-meğini bitirmesini bekler, peçetesini ha-fif katlıyarak tabağın sol tarafına bırakır.

Servis önce bayanlara yapılır. Davet sahibi en son servis alır.

Kullanılan kaşık veya çatal-bıçak, yemek boyunca tabağın içinde tutulur, masaya geri konulmaz. Yemek bittikten sonra, çatal ve bıçak birbirine paralel ola-rak tabağın içine yan yana bırakılır.

Çatal-bıçakla oynanmaz. Konuşur-ken eldeki kaşık veya çatal-bıçakla ha-vada hareketler yapılmaz. Çatal-bıçak ta-bağa bırakılır.

Peçete tam olarak açılmaz, iki kat olarak dizlerin üzerine serilir. Peçete gömleğe veya kemere iliştirilmez. Yemek bittikten sonra hafif katlanır, tabağın so-luna bırakılır.

Kumaş peçete ile ağız ovuşturarak değil, hafif dokunularak silinir. Kağıt pe-çeteler buruşturularak tabağa bırakılmaz.

Çorba üfleyerek soğutulmaz. Çorba çok sıcaksa, içmeden önce, kaşıkta bir iki saniye bekletilir.

Ekmek ısırılarak yenmez, ağıza sığa-cak şekilde ufak parçalara bölünür. Bı-çakla kesilmez. Ekmek tabağındaki kü-çük bıçak, sadece tereyağ sürmek için kullanılır.

Hızlı veya çok yavaş yememeye özen gösterilir, masadakilerin hızına uymaya çalışılır.

Masada dik oturulur ve dirsekler ma-sanın üzerine konulmaz.

Masada kürdan kullanılmaz.

Cep telefonu, araba anahtarları, göz-lük, çanta gibi şahsi şeyler masaya konul-maz.

Modern Görgü ve Davranış Kuralları

Yemek davetleri, diğer in-sanlarla ilişkilerimizi sür-dürebilmek için, sosyal ya-şamda önemli bir rol oynar. İster dostluklarımızın deva-mını temin etmek için, ister bir anlaşmayı imzaladıktan sonra kutlamak için, ister iş yerinde arkadaşların moti-vasyonunu arttırmak için ol-sun... Beraber yenen yemek-ler dostluk hislerini, bir bü-tün olma, takım olma hissi-ni arttırır. Ayrıca insanla-rın birbirlerini daha iyi ta-nımasına yardımcı olur. Bu nedenle yemek davetlerin-de görgü ve nezaket kural-larını bilmek ve uygulamak bizi toplumda daha sevilen ve aranan kişiler yapar.

[BAM / AID-3481]

GEZI REHBERI

Aşk Çeşmesi - Elinize bir bozuk para alarak sol omzunuzun üze-rinden atmanız yeniden Roma’ya

gelmeniz için yeterli.

Temmuz / Juli 2013 | Nr. 07/68 | www.pusulaonline.ch6

Strazburg'a güneş yada kumsal değil, tarih gör-mek için gelinir. Tarihi eskidir, 2000 yıldan fazla bir geçmişe sahip olduğu söylenir. M.Ö. 12. yüz-yılda Roma İmparatorluğu'nun Avrupa'daki önemli askeri kamplardan biri olmuştur.

Avrupa'nın en eski üniversitelerinden birine sa-hip Strazburg'un en ünlü öğrencilerinden biri de ünlü Alman yazar Goethe olmuş. Kent Fransızla-rın eline geçtikten sonra yavaş yavaş aristokrasi-nin, ardından da burjavizinin yerleşim merkezle-rinden biri haline gelmiş. Strazburg'un, günümüz-de Fransa ve Avrupa'da refah düzeyi en yüksek şe-hir olmasının ardında, işte bu tarih yatıyor.

1789 Fransız devrimi ile Napolyon savaşla-rı Strazburg'u Fransa'ya iyice entegre etmiş. Fran-sızların dünyaca ünlü milli marşı da 1792 yılında Rouget de Lisle tarafından Strazburg'da bestelen-miş.

Almanlar 19. yüzyılın ikinci yarısında kenti ye-niden ele geçirerek kendi mimarı stillerini empoze etmeye başlamış. Kayser II. Wilhelm döneminde büyük bahçeli ve çiçekli binalar inşa edilmiş. Ünlü mimar Corbusier'in Strazburg'u öven sözleri kentin yerlileri için bugün bile gurur kaynağı.

Nereler gezilir? Kentin en gözde mekanları hiç kuşkusuz Roma

ve gotik dönemlere ait kiliseleridir. Olur da yolu-nuz Strazburg'a düşerse, Avrupa'nin en görkem-li katedrallerini mutlaka ziyaret etmelisiniz. Straz-burg Katedrali, Habsburg ailesi mensubu papaz Wernher tarafından 1015 yılında inşa edilmiş bir bazilika üzerine 1176 yılında kurulmaya başlamış. 1439 yılında da kısmen bitirilmiş. Tek bir kuleye sahip olmasının ise ilginç bir geçmişi var. Kated-ral, Fransızlarla Almanlar arasında bitmek bilme-yen savaşlar nedeniyle bir türlü tamamlanamamış. 142 metre yüksekliğindeki katedral XIX. yüzyıla kadar Hristiyanlığın en yüksek mimarisi olarak ta-rihe geçmiş. Eğer restorasyon çalışmaları bitmişse, bunun yanısıra cesaret ve enerjiniz varsa, 329 ba-samaklı merdivenleri çıkarak, katedralin üstünde-ki terasta tasviri zor panoramik bir görüntüyle kar-şılaşabilirsiniz. Katedral içinde, Reform dönemin-den kalma, 1547’de İsviçreli saatçiler tarafından yapılmış orijinal astroloji saati de görülmeye değer.

Tüm kent adeta bir müzeyi andıyor. Ortaçağın ve kente biraz geç gelen Rönesans'ın sivil mima-risini ise her sokakta hissetmek mümkün. XVI ve XVII. yüzyıllarda, bugün turistlerin en çok rağbet gösterdiği, iskeleti kalın ağaç gövdelerinden yapıl-ma evlere ise hayranlıkla bakmamak mümkün de-ğil. Bunlardan en meşhuru Katedralin hemen ya-

nında bulunan, bugün otel ve restoran olarak kul-lanılan Kammerzell Evi'dir. Bu tarihi eser içinde öğle veya akşam yemeği için vakit ayırmayı ihmal etmeyin.

Uluslararası şehirBu tarihi ve mimarı kimliğin yanında Straz-

burg, dünyada New York ve Cenevre ile birlikte başkent olmadan uluslararası kurumlara ev sahip-liği yapan 3 kentten biri olma özelliğine de sahip. Avrupa Konseyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkeme-si, Avrupa Parlamentosu, Uluslararası İnsan Hak-ları Enstitüsü, Avrupa Gençlik Merkezi, Avrupa Bilim Vakfı, Uluslararası Uygulamalı Hukuk Fa-kültesi ve Ren Nehri Seyir Komisyonu merkezle-ri Strazburg'dadır.

Kenti gezerken bahçe ve parklarına da hayran kalacaksınız. Bu parklardan en önemlisi Avrupa Konseyi binasının hemen yanında bulunan Oran-gerie Parkı. Park içinde 1805 yılında Napolyon'un

eşi İmparatoriçe Josephine onuruna inşa edilmiş küçük bir şato bulunuyor. Parkın bahçeleri Versail-les şatosunun bahçelerinin yaratıcısı olan Le Notre tarafından tasarlanmış. Park içinde küçük bir gölün yanı sıra, hayvanat bahçesi ve Strazburg yöresinin sembolü olan leylekler için yuvalar da var. Bota-nık bahçesi, Çitadelle Parkı, Contades bahçeleri ve Kontes Melanie de Pourtales'in adını taşıyan Pour-tales Parkı da görülmeye değer.

Yaz mevsimlerindeyse şehri gezmek için bi-siklet kiralamak oldukça keyifli. Kent sınırların-da bisiklet kullananlar için özel düzenlenmiş 400 kilometrelik pist mevcut. Böyle bir pist hem Fran-sa hem de Avrupa'da bir rekor. Ucuza kiralanabilen bir bisiklet sayesinde tüm kenti rahat ve toplu ulaşı-ma gerek kalmadan gezebilmeniz mümkün.

Avrupa’nın Başkenti

Fransa denilince insanın aklına hemen Paris, Eyfel Kulesi, Champs-Ely-sées, Bordeaux şarapları üzerine kurulu görüntüler gelir. Fransa’nın Al-manya sınırındaki Strazburg kenti ise pek bilinmez. Oysa Alman ve Fran-sız kimliğinden ziyade bu kent, 1949 yılından bu yana ‘Avrupa başkenti’ olarak adlandırılır. Fransa’nın 7. büyük kenti olan Strazburg, kent olarak 1988′den bu yana UNESCO’nun ‘insanlık mirası’ listesinde bulunuyor.

[BAM / AID-3468]

Strazburg

GEZI REHBERI

Temmuz / Juli 2013 | Nr. 07/68 | www.pusulaonline.ch 7

Tarih Ballenberg'de adeta yeniden canlanıyor. 66 hektarlık arazi üzerine dağılmış, ortaçağdan 19. yüzyıla kadar İsviçre halkının yaşadığı buram buram taze peynir, süt, çiftlik hayvanları ko-kan köy evleri, bulundukları yöreler-den tek bir çivisi dahi eksilmeden sö-külerek Ballenberg'e taşınmış. Yine o çağların şartlarında olduğu gibi hiçbir çağdaş alet kullanılmadan, kol gücü ile tamamen aslına uygun olarak yeniden inşa edilmişler. Evlerin içinde o evlerde yaşamış olanların eşyaları, sanki bura-da yaşayanlar az sonra evlerine döne-cekmişcesine kullanıma hazır bir şe-kilde beklemekte. Giysileri çoğunluk-la doğal bir dağınıkla sergilenmiş, bazı giysiler de insan boyundaki mankenle-re giydirilmiş.

Doğum sandalyelerinde başlayan yeni hayatlar...

O zamanların evlerinde bulunan gereçlerin içerisinde ziyaretçileri en çok etkileyen eşyalardan birisi, orta-sında delik olan doğum sandalyeleri. Sağlam görünen sandalyenin kenarla-rında doğum yapan kadının tutunarak güç toplayacağı kolları var.

Hemen her evde bir eşi bulunan bu sandalyelerde kimbilir ne kadar çok can dünyaya gelmiş, ne yaşamlar baş-lamıştı...

Evlerin çevrelerinde ahırlar, çama-şırhaneler, fırınlar, atlı araba yolları, küçük köprücükler... Bazı evlerin önle-rinde, dizgine vurulmuş atı ile bekle-

yen at arabaları, etkileyici bir gerçek-lik sunuyor.

Tarihi ahırlarda yaşayan çiftlik hayvanları bile o yıllardan günümüze zaman tünelinden geçip gelivermişler-cesine ziyaretçileri şaşırtıyorlar.

21 Kantondan taşınmış olan, bu-gün sayıları 90 civarına ulaşmış bu ya-pılar, gelmiş oldukları bölgelerin mi-mari yapısı, o yöredeki yaşam koşulla-rı, yöresel gelenekleri üzerine ziyaret-çilere canlı bilgi vermekle kalmayıp; o yörenin bitki örtüsüne sadık kalınarak yetiştirilmiş olan çiçekler ve diğer top-rak ürünleri ile yine o yörenin iklim ve hava şartları hakkında da bilgi sahibi olunmasını sağlar.

Yine ortaçağdan başlayarak, insan-ların geçimlerini sağladıkları meslek çeşitlerini dükkanlarında canlı olarak uygulayan uzmanları izlemek çok ilgi çekici ve öğretici. Ayrıca eski zaman-ların artık kaybolmuş olan meslekleri-ni ve el sanatlarını öğrenmek isteyen-lere Ballenberg'de kurs imkanı da su-nuluyor.

Ballenberg ilk değil...Ballenberg varolan ilk Açık Hava

Müzesi değil... İlk kez 1799'da Bern-li Karl Victor von Bonstetten, zama-nın Danimarka kralına köy kültürünü ve yaşamını sergileyen bir açık hava müzesi önerisi getirmişti. Bu öneriden tam 100 sene sonra ilk Açık Hava Mü-zesi Stockholm'de “Skansen” adı al-tında gerçekleştirildi. Böylesine renk-

li ve zengin bir folklöre sahip olan İs-viçre, bu düşünceyi çok benimseyecek-ti. Nihayet, olağanüstü güzellikteki İs-viçre dağlarının, romantik ortaçağ köy atmosferlerinin büyüleyiciliğini yaşa-mak, 1978 yılından itibaren mümkün oluyordu. En son taşınanlardan «Haus von Schwyz« 1336 yıllık geçmişi ile en eski evlerden. 1978 yılındaki açılışın-dan beri yılda en az 250’000 kişi bu ta-rihsel havayı solumak için Ballenberg'e koşmakta...

Ballenberg açık hava müzesini zi-yaret etmek isteyen okurlarımız daha ayrıntılı bilgileri www.ballenberg.ch adresinden ulaşabilirler.

Ballenberg müzesine kendi araçla-rıyla gitmek isteyen okurlarımız aşağı-daki bilgilerden yararlanarak kaç saat-lik bir yolculuk sonrasında müzeye ula-şabileceklerini öğrenebilirler.

Kendi aracınızla:Kanton Zürich 1 saat 30 dakikaKanton Bern 1 saatKanton Genf 2 saat 30 dakikaKanton Basel 1 saat 50 dakikaKanton Luzern 45 dakikaKanton Lugano 2 saat 10 dakika Ballenberg açık hava müzesinin adresi:Schweizerische Freilichtmuseum Ballenberg3855 BrienzTel.: 033 952 10 30

Ballenberg Açık Hava Müzesi’yle Geçmişe Yolculuk

“Müze” deyince yüzyıllar öncesinden günümüze kadar yaşayabilmiş tozlu, eski, kı-rık ama tarihi değeri olan eserlerin sergilendiği tozlu vitrinler gelir aklımıza. Ballen-berg açık hava müzesi tüm ezberleri bozuyor. 14. asırdan başlayarak, 19. yüzyılın son-larına dek, bir zaman tünelinden geçercesine, o yüzyılları adeta gerçekten yaşadığımız, büyülü bir atmosfer yaşatıyor bize.

[BAM / AID-3471]

28 Şubat 1963 senesinden beri Ba-sel'da yaşıyorum. 1970 senesinde ilk olarak Basel'da turizme başladım. Sı-rayla Basel, Cenevre, Zürih ve Olten'da dört bürom vardı. O tarihlerde seya-hat bürosu açabilmek ve talebi karşı-lamak için lisans alınması gerekiyor-du. Bir Türk olarak büyük emekler so-nucunda lisans alarak çalışmaya başla-dım. Türkiye'yi Avrupa toplumuna en iyi şekilde tanıtmak ise başlıca görev-lerimdendi. O tarihlerde Avrupa savaş-tan çıkmış, toplumun gözü işten baş-ka bir şey görmüyordu. Gazeteye ilan vermek çok pahalıydı. Basel'deki Rex sinemasını, Pazar sabahları saat 10-12 arası kiralayıp, davetlilere 'Dia Show' ile Türkiye' yi tanıtmak için çalışma-lar yürütürdüm. Yine o tarihlerde Türk Hava Yolları haftada iki sefer Zürih'e uçardı. Anımsarsanız 8 Nisan 1988'de THY Basel seferlerini, Kromer Reisen olarak başlatma başarısını gösterdim. Artık her gün uçuyordu. Neticede bü-yük bir uğraş sonunda İsviçre Turizm pazarına Türkiye'yi sokmayı başardık.

Bu geçen 40 sene süresince, Türki-ye çok büyük atılımlarla bugünkü ye-rini aldı.

70'li senelerde Türkiye'ye 3 veya 5 uçuş noktası, Akdeniz'e baktığımız-da ise 70 ila 80 uçuş noktası mevcuttu. Bugün Akdeniz'de 3600 – 3700 uçuş noktası ve yaklaşık 750 - 800 bin ya-tak mevcut. Türkiye genelindeyse, 900 bin yatak var. Böyle büyük bir pazar-da doğal olarak seçim güçlüğü de or-taya çıkıyor. Öğrencilik yıllarımda İs-tanbul'da ticaret okurken, pazarlama ve reklamcılık derslerimiz vardı.Buradan yola çıkarak 3 S (Sand, See, Sonne) yani, kum, deniz ve güneşin yanı sıra antik değerlerle yola çıkmanın doğru olduğunu gördüm .

Meslek icabı birkaç sefer dünya-yı dolaşma fırsatı buldum. Üç sene bo-yunca Küba ve Orta Amerika'ya turlar düzenledim. Anadolu gibi bir kültür ve tarih müzesini ise hiçbir yerde görme-dim. Anadolu adetâ bir uçtan diğer uca bir açık hava müzesi gibi. Neler yok ki? Paleolitik Çağ kuraklık devrinde, in-sanların okla avlanıp mağaralarda ya-şadıklarına dair izlere bile rastlamak mümkün. Sonrasında yağmur, deprem, fırtına dönemi başlamış... Hatta mito-lojiye İstanbul ve Çanakkale Boğazlar'ı doğal afetler ve depremlerle o dönem-lerde meydana gelmiş. Neolitik Çağ ile birlikte Anadolu yeşermiş. Ziraat ve hayvancılığın gelişmesiyle yerleşim bölgeleri oluşmuş. Ankara Hatuşaş'da Kybele ile başlamış, bütün Anadolu, Tanrıçalar Ülkesi olmuş, bereketlen-miş. Merkezi de Ege Torbalı'da (Met-ropolis.) İşte bütün bu masalsı dünya-nın kanıtlarına Türkiye'de rastlamak şaşırtıcı değil.

Peki Tatil İçin Neden Ege? Çünkü Ege sadece deniz, kum ve

güneşten ibaret değildir...İsviçre'de yaşayan bireyler olarak

hiç düşündünüz mü? İsviçre'yi bir dün-ya markası yapan nedir? Finans, ban-kacılık, saat, kimya ve ilaç... Peki ilk ilaç nerede bulunmuştur? 1.Attalos Döneminde Bergama'da. Nasıl mı? Anormal yağmur yağarken şimşekler çakarken bir yılan, Tanrıça Hanım'ı zehirler. Tanrıça yılanın zehri ile sü-

tünü karıştırırak ilaç yapar. Eğer bir gün Pergamon'a yolunuz düşerse, ora-da ilk Hastane Asklepion'u görürsü-nüz. Asklepion üzerinde de 1,5 met-relik bir mermer sütun ve üzerine sa-rılmış bir 'Yılan' görürsünüz . Yani bu-gün İsviçre'deki bütün eczanelerin ka-pısındaki yeşil yılanın tarihi Asklepi-on'a dayanır.

İsviçre'nin öncülük ettiği diğer bir konu da bankacılıktır. Peki sorarlar, para ilk nerede kullanılmıştır? Tabi ki Ege'de... 8. Troya sikkeyi bulmuş. M.S. 76' da Lydya hükümeti döneminde, Yahudiler Salihli'deki Sinagog'da ta-nıtımı yapmış ve kullanıma girmiştir.

İsviçre, 1135 senesinde 6 derebe-yi tarafından kurulurken 4 değişik hı-ristiyan kültüründe olduklarından kan-tonlar 4 değişik hıristiyan kültürüne göre kurulmuş. Peki hıristiyan alemi nereden Avrupa'ya yayılmıştır? M.S. 4. yüzyılda Apostol Paulus Tarsus' da dünyaya gelmiş ve Meryem Ana onu büyütmüştür. A. Paulus 5 kez Anado-lu'yu dolaşmış. Hatta İncil'de 7, 9 ve 14. surelerde, bir kere Yunanistan'a ve bir kere de Kıbrıs'a gitmiş olduğuna dair bilgiler bulmak mümkün. Anado-lu' daki ilk kilise, Hatay'da bulunan Sa-int Pier Ortadoks Kilisesi'dir. Katolik-ler ise bu kiliseye rağbet etmezler. Hı-ristiyan Alemini Avrupa'ya yayabil-mek için Ege bölgesinde 7 kilise iba-dete açılır. Hıristiyan alemi Yunanis-tan'a ve İtalya'ya oradan da orta avru-paya yayılır .

İsviçre'de senede 123 tane Anado-lu turu düzenleme imkanı bulmuştum. İsviçre'deki en iyi pazarım ise 26 kan-tonun katolik dernekleriydi. Papazla-rın önderliğinde senede yaklaşık 8 – 10 civarı dini tur organize ederdim. Hatta 1985 veya 1986 yılında Kan-ton Biel'den Bişof'u, Yalvaç'a getirdik. Dini ayin yaptılar. Bunlar Türkiye'nin tanıtılmasında önemli rol oynadı. İs-viçre'den emekli olduktan sonra, yaz-ları İzmir Çeşme'ye yerleştim. Orada çok sevdiğim ve değer verdiğim kar-deşim Bülent Tercan Bey ile fahri ola-rak destination İzmir' i kurduk. Ulusla-rarası Turizm Fuarları'nda Ege'yi Orta Avrupa'ya tanıtıyoruz ve bu alanda ol-dukça başarılıyız.

Peki nerede denize girelim? Tabi ki cevap Ege... Nedeni, Ak-

deniz yöremizde yukarıda da değindi-ğim 750 – 800 bin yatak mevcut. Fa-kat her şey dahil sistemi ile bizlerin İs-viçre'de alıştığımız kişiye özel hizmet yok. İsviçreliler'in şöyle bir sözü var-dır: «Klein aber fein.» İşte Ege öyle küçük ama nezih bir bölgedir. Ege'de tatil imkanları öyle çok ki; Ayvalık , Sarmısaklı, Dikili, Foça, Çeşme, Se-ferihisar, Gümüldür, Pamucak, Kuşa-dası, Didim, Pryene, Milet, Altınoluk, Bodrum, Marmaris olmak üzere daha onlarca merkez vardır. En güzel tara-fı, deniz tatili yaparken haftada bir gün turlara katılarak tatili zevkli ve farklı hale getirmektir. Avrupa'daki arka-daşlarınıza bu güzel anılarınızı anlat-mak, dolayısıyla ülkenin ekonomisine katkıda bulunmak...

Sevdiklerinizle, bütün yılın yor-gunluğunu atabileceğiniz bir tatil ge-çirmeniz arzusuyla...

Sağlıcakla kalın...

Merhaba Tatil, Ferien, Holidayİsviçre’deki doktorlar insanın bir sene boyunca aynı

performansla çalışabilmesi için senede 2 kez 2 hafta ta-tile çıkması önerirler.

Soner Kromer

Turizmci

[email protected]

KÖŞE YAZISI

GEZI REHBERI

Temmuz / Juli 2013 | Nr. 07/68 | www.pusulaonline.ch8

Bern, İsviçre Konfederasyonu'nun 1848'den beri başkenti olan, Avrupa'nın en iyi korunmuş ortaçağ şehirlerinden biri. U şeklinde bir kıvrım yaparak ta-rihi şehri saran Aare Nehri'yle, köprüle-riyle, çiçekleri, çeşmeleri, kırmızı tram-vayları, tarihi evleri ve sakinliğiyle akıl-larda iz bırakacak bir şehir. Nehrin sar-maladığı Bern'in tarihi alanı 1983'te UNESCO'nun kültür mirasları listesine alınmış. Bern'de çok sayıda çeşme bulu-nuyor. Birçoğunun geçmişi 16. yüzyıla dayanıyor. Sütunlarıysa genellikle can-lı renklerle boyanmış.

Bern adı nerden geliyor?Şehrin kurucusu Zaehringen hane-

danının Dükü Berchtold, şehri kurma-

ya karar verdiğinde avladığı ilk hayva-nın adını şehre vereceğini söylüyor ve vurduğu ilk hayvan bir ayı olunca şeh-rin adı da Bäer (Almanca'da ayı) Bern oluyor. Tabii sembolü de ayılar. Ayıları birçok anıtta, resimde, bayrak ve flama-larda da görmek mümkün.

Şehir: Parlamento Binası, Müns-ter, Rosengarten ve niceleri...

Gezimize, parlamento binasının ya-kınında bulunan sokaklardan başlıyo-ruz. Eski sokaklara girer girmez tari-hi binalar sizi içine çekiveriyor. Bütün evlerin balkonlarından kırmızı çiçek-ler sarkıyor. Avrupa'nın en çiçekli şe-hirlerinden biri olan Bern'in sokakların-da gezerken, kendinizi ortaçağ Avrupa-

sında gibi hissedebilirsiniz. Parlamento Binası'na (Bundeshaus) doğru giderken taş evler, balkonlarında kırmızı çiçekler ve pazar sabah saatleri olmasından dola-yı bomboş sokaklarda Bern sanki sade-ce bize ait gibi.

1902 yılında tamamlanan Parlamen-to Binası şehrin en görkemli yapıt ve simgelerinden biri. Önündeki meydan-da ülkenin 26 kantonunu simgeleyen 26 fıskiye bulunuyor. Geniş meydanı geçip şehrin en önemli eserlerinden olan geç dönem gotik tarzdaki Münster'e doğru gidiyoruz. Büyük kilise, ön cephesin-deki Erhart Kung'un "Son Yargı" isim-li görkemli küçük heykelcikleriyle meş-hur. 1490-95 yılları arasında yapılan "Son Yargı", her sosyal sınıftan 234 la-netli ve kutsal ruhu temsil etmektedir.

Kilisenin avlusu nehre bakıyor. Ne-

hir kenarı olan Matte'ye asansörle de ini-lebiliyor. Biz yukarıdan görülen manza-rasıyla yetinip avludan çıkıp Nydeggbrü-cke'ye doğru gidiyoruz. Nydeggbrücke, eski bir taş köprü ve şehre çok güzel bir bakış imkanı veriyor. Burada bol bol fo-toğraf çekmenizi öneririz.

Buradan çıkıp karşıya geçerek yo-kuş yukarı çıkınca yol bizi gül bahçesi-ne (Rosengarten) götürüyor. Biz de ses-siz ve sakin şehri biraz seyredip bu se-fer Nydeggbrücke yerine, hemen karşı-sındaki alçak köprüden (Untertorbrüc-ke) geçerek şehrin önemli caddelerine doğru ilerliyoruz. Pazar günü mağaza-lar kapalı olduğu için sokak oldukça sa-kin. Şehirde çeşmelerin de ayrı bir yeri var. Tüm şehirde olduğu gibi çiçeklerle bezenmiş çeşmelerden sular akıyor.

Gerechtigkeitgasse'den devam edin-ce şehrin önemli simgelerinden biri olan Saat Kulesi (Zytglögge) karşımıza çıkı-yor. 1500'lu yıllarda yapılan kuleye doğ-ru ilerlerken çeşmelerde durup bol bol su içiyoruz. Caddenin sonunda bizi kar-şılayan kule İsviçre saat işçiliğinin gü-zel bir örneği. Her saat başı küçük bir gösteri oluyormuş. Aldığımız bilgile-re göre oldukça masalsı bir gösteriymiş. "Saatteki soytarının çanı çalmasıyla bir-likte ayılar geçidi başlar, horoz oturup kanatlarını çırpar. Zaman Baba kum sa-atini döndürür ve "zaman" böylece akıp gider..."

Kulenin arka tarafına geçince, nis-peten hareketli ve canlı bir meydana ulaşıyoruz. Burası Kornhaus, Bern'in Barok stilinin en iyi örneklerinden biri olan binanın olduğu caddede, kafede oturanlar Ağustos ayında parlayan gü-neşin tadını çıkarıyor. Bu meydanda Einstein'ın yaşadığı ve görecelik kura-mını geliştirdiği ev bulunuyor. Ev müze haline getirilmiş.

Biraz daha ilerleyip köprüyü geçin-ce (Kornhausbrücke) şehrin ikinci gü-zel manzarasıyla karşılaşıyoruz. Karşı-daki köprünün üstünden kırmızı bir tren

geçerken masmavi nehir tıpkı şehir gibi sakin sakin akıyor. Bern sakin bir şehir olsa da sokakları dolaşırken zaman hız-la akıyor. Evleri, nehri, yeşil alanları, ta-rihi sokaklarıyla gezilmesi ve görülmesi gereken önemli bir yer. Bern e giderken fotoğraf makinanızı almayı unutmayın. Göreceğiniz güzelliklerin resimlerini çekerek bu anları ölümsüzleştirebilirsi-niz.

Yaz Organizasyonları:Taylan Arıkan (Bağlama) (19.07.13) 11. Happy Hour Müzik festivalin-de yaz akşamı konserleri. 19 Tem-muz’da ise Türkiye’den Taylan Arı-kan sizlerle olacak! Ayrıntılı bilgi: www.meduoteran.com

Busker Festivali (08-10.07.2013): Sokakta gerçekleşecek ve herhangi bir giriş ücreti bulunmayan festival herkese açık! Farklı bölgelerden ge-len sanatçılar Bern şehrinde harika bir kültür festivaline imza atacaklar. Müzik, tiyatro, komedi, resim sergi-leri ve daha niceleri... Ayrıntılı bilgi için: www.buskersbern.ch

Gurten Festivali (18-21.07.13): 4 günlük Gurten müzik festivali her sene olduğu gibi bu senede heyecan-la beklenilen festivallerden. 60 can-lı performansa yer verilecek olan et-kinlikte, farklı müzik stillerinde 60 DJ çıkacak. Ayrıntılı bilgi için: www.gurtenpark.ch

Güzel miyim? (7 Temmuz’a kadar!): Bern İletişim ve doğa tarihi müze-si değişik bir sergiye kapılarını açtı. Güzellik nedir? İnsanlar neden ken-dini güzel bulmaz? Güzel miyim? İsimli müzede güzellik kavramı in-san doğası perspektifinden inceleni-yor. Sadece 7 Temmuz’a kadar süren sergiyi kaçırmamanızı öneririz. Ay-rıntılı bilgiler: www.mfk.ch/schoen-heit.html

Pusula Başkent Bern Sokaklarında

130.000 nüfuslu başkent Bern'i bir pazar günü gezme im-kanı buluyoruz. Pazar gününün sakinliği her yeri kaplamış. Bern sokaklarında, tüm şehir bize aitmişçesine saatlerce do-laşıyoruz. Tabii bu güzel günü siz okurlarımızla paylaşma-mak olmaz.

[BAM / AID-3467]

Kısaca Zürih tarihi Zürih'in tarihi neolitik döneme da-

yanır. Zürih gölü kenarında kurulan kü-çük yerleşim alanları Romalıların böl-geye gelmesiyle gelişmeye başlamıştır. Şehrin adının Keltçe bir isim olan Turus kelimesinden türediği söylenir.

Şehir hayatıZürih bir yandan lüks butikleri, gör-

kemli caddeleri, çarpıcı müze ve galeri-

leri, canlı kültür ve sanat yaşantısıyla karşımıza çıkarken, bir yandan da ko-runmuş tarihi yapısıyla bizleri büyülü-yor. Niederdorf, şehrin tarihi bölgesin-den kareler sunarken, Bahnhofstrasse ve çevresi, metropol özelliği taşıyan Zü-rih'in modern hayatını yansıtıyor.

Ulaşım Zürih'de ulaşım oldukça dakik ve

problemsiz işliyor. Toplu taşımayla yol-culuk yapmak çok kolay. Gezmeye baş-lamadan önce günlük bilet veya Züri-chcard almayı unutmayın ki, olası bir kontrolde biletsiz yakalanmayın. «Züri-chcard» turistler veya Zürih'i tüm detay-larıyla gezmek isteyenler için harika bir olanak sunuyor. Farklı kombinasyonlara sahip biletle ilgili detaylara, www.zvf.ch internet sitesinden ulaşmak müm-kün. Güzel havalarda ise ücretsiz bisik-let kirayarak şehri dolaşmak mümkün.(www.stadt-zuerich.ch)

Zürih turuNiederdorf ve Limmat özellikle yaz

mevsiminin en canlı mekanlarından. Birçok küçük butiğe, kafeye, İsviçre geleneksel restoranları da dahil olmak üzere lüks mekanlara rastlayabileceği-miz Niederdorf'ta, Grossmünster ise gö-rülmeye değer tarihi eserlerden. Gross-münster katedrali 1100-1250 seneleri arasında dokuzuncu yüzyıldan kalma bir kilisenin üzerine inşa edilmiştir. Bu katedralin en önemli özelliklerinden bi-riyse İsviçre'de Almanca konuşan halk arasında Reform hareketlerinin ana ki-lisesi olmasıdır.

Polybahn'la yukarı doğru çıktığınız-daysa dünyanın en iyi teknik üniversi-telerinden olan ETH'nın teras kısmın-da buluyoruz kendimizi. Harika bir Zü-rih manzarası bekliyor bizi burda.He-men yanındaysa Zürih Üniversitesi yer alıyor.

Uetliberg ve gemi turuysa Zürih'in vazgeçilmezlerinden. Uetliberg şehrin güney batısında yer alıyor. 873 metrelik tepeden Zürih manzarası oldukça hari-ka. Bu bölgenin turistik bir mekana dö-nüşmesinin ardından Uetlibergbahn ola-rak demiryolu sistemiyle ulaşım sağlan-maya başlandı. Ana tren istasyonundan sadece 20 dakika uzaklıkta.

Zürih gölünde, Bürkliplatz'dan baş-layan gemi turlarıysa yaz mevsiminin gözdesi. Gemi kalkış planlarına www.zsg.ch internet adresinden ulaşmanız mümkün. Göl kenarındaki Çin Bah-çesi görülmeye değer. Göl kenarında yer alan diğer önemli bir park ise Zu-richhorn'dur. Bu park içindeki Le Cor-busier'in eseri olan Heidi Weber'in evi farklı tasarımıyla dikkat çekiyor.

Ana tren istasyonundan çıktığınızda Zürih'in en prestijli caddelerinden Bah-nhofstrasse sizi karşılar. Tren istasyo-nundan Zürih gölüne kadar uzanan 1.5

kilometrelik caddede dünyaca ünlü mar-kaların mağazalarına rastlamak müm-kündür.

MüzelerKentte birçok müze de yer alıyor.

Bunlar arasında en ünlülerden bir tane-si de Grossmünster katedraline yakın mesafede bulunan Kunsthaus Güzel Sa-natlar Müzesi. Burada Ortaçağdan 20. Yüzyıla kadar olan zaman aralığındaki Avrupa resim sanatından örnekler bul-mak mümkün. Diğer bir görülmesi ge-reken müzeyse, İsviçre Ulusal Müzesi. İsviçre kültürü, sanatı ve tarihine ilişkin detayların yer aldığı müzede eski İsviç-re evlerinin oda düzenlemelerine de yer verilmiş.

Yaz organizasyonlarıŞehri henüz ziyaret etmemiş okur-larımızla Zürih'in güzelliklerini paylaştıktan sonra yaz aylarının kaçırılmaması gereken organizas-yonlarını paylaşıyoruz sizlerle:

Festspiele Zürich (14.06-14.07.13): 150 farklı organizasyon, 30 farklı mekan... Müzikaller, tiyatrolar, kon-serler ve sergilerin yer alacağı bu or-ganizasyon kültürseverler için hari-ka bir fırsat. Program ve biletler için: www.festspiele-zuerich.ch

Orange Açık Hava Sineması (18.07-18.08 2013): Göl çevresinde kurulan açık hava sinemasında her yaz ol-duğu gibi en sevilen filmler izleyi-cilerle buluşuyor. Hem en sevdiği-niz filmleri izleyin, hem de harika bir yaz akşamının tadını çıkarın. Bilet-ler 05.07.13 tarihinden itibaren www.orangecinema.ch/zuerich/ adresin-den ayırtılabiliyor.

Zürih Triathlon ve IRONMAN Zürih (27-28.07.13): 6.000 civarında atletin katılacağı en büyük triathlon organizasyonu bu sene Zürih'de ger-çekleşiyor.

[BAM / AID-3464]

İsviçre’nin Kalbi Zürih’de Atar

Zürih, 390.000 nüfusuyla İsviçre’nin en büyük şeh-ri. Ülkenin finans ve kültür merkezi olan şehir, aynı za-manda turistik gezi için ha-rika bir seçim. Zürih’de ya-şayanları da unutmadık. Yaz mevsimiyle birlikte canlanan şehir, yerli ve ya-bancı turistlerin gözdesi.

GEZI REHBERI

Temmuz / Juli 2013 | Nr. 07/68 | www.pusulaonline.ch 9

Muhteşem dağ manzaraları, gör-kemli kuleler, tarihi tahta köprü, göl ke-narında bir hayat ve daha nice güzellik-lerin birleştiği bir yer Luzern. Turumu-za başlamadan önce arkamıza harika dağ manzaralarını alarak sayamadığı-mız kadar çok fotoğraf çekiliyoruz.

Kapellbrücke (Şapel Köprüsü) ve Su Kulesi:

Köprü 14. Yüzyılda şehrin korun-ması için inşa edilen yapılardan biri. Reuss ırmağı üzerinde yer alan köprü, 1993 yılındaki yangında büyük zarar görmüş. 1994 yılında ise yeniden yapıl-mış. Tavan kirişlerindeki resimlerin ta-rihi 17. Yüzyıla dayanıyor. Bu resimler-de şehir kahramanları, koruyucu aziz-

ler ve İsviçre tarihini yansı-tan olaylar çizilmiş. Hemen yanındaysa 34 metre yük-seklikteki su kulesi yer alıyor. Şehir du-varlarının bir parçası olan kule, tarih bo-yunca farklı hizmetler için kullanılmış. Hazine, arşiv, hapishane, işkence odası ve daha niceleri.

Gletscher Garten (Buz bahçesi): 20 milyon yıl öncesine ait kaya par-

çaları ve fosillerin sergilendiği mağara 1872'de keşfedilmiş. Her yıl binlerce ki-şinin ziyaret ettiği müzenin hemen ar-kasındaki ahşap yapıdaysa, Luzern ve Orta İsviçre'nin birçok tarihi hazinesi sergileniyor.

Aslan heykeli:Sokaklarda dolaşırken adeta büyü-

lü bir dünyaya girmişcesine güzel ve farklı yapıdaki şehrin etkisinde kalma-mak mümkün değil. Museumplatz ve Löwenplatz’ı geçerek mermere oyulmuş aslan heykeline doğru yola koyuluyo-ruz. Fransız devrimi sonrası, kral ve ai-lesini korurken hayatını kaybeden İsviç-reli askerlerin anısına yapılmış. Ölüm-cül bir mızrak yarası almış aslan çizi-mi 1821 yılında Danimarkalı heykeltı-raş Thorvaldsehn tarafından doğal ka-yaya oyularak yapılmış. Amerikalı ya-

zar Mark Twain, bu heykeli dünyanın en etkileyici ve mahzun heykeli olarak ta-nımlamış.

Zyt Kulesi:Şehrin arka tarafı surlarla kaplı.

Ufak kulelerden üç tanesi halka açık. Zyt Tower'ın tepesine kadar yorucu bir tırmanışı gerçekleştirdikten sonra, dün-yanın en eski şehir saati bizi karşılıyor. Özelliğiyse her saat başı dünyadaki tüm şehir saatlerinden bir dakika önce çal-ması. Unutmayın surlar kışın halka açık değil.

Yaz hayatı – Luzern'de ne var ne yok?Spor Vakti! - Kürek dünya kupası (12-14.07.13) Luzerner Rotsee'de ger-çekleşecek olan kürek çekme şampi-yonasında, dünyadaki en iyi kürekçi-leri izleme imkanı bulacaksınız. Do-ğanın sporla buluştuğu bu uluslararası şampiyonayı kaçırmayın. Detaylı bil-giler: www.ruderwelt-luzern.ch

Atletizm Şampiyonası (17.07.13) Bu yılki Dünya atletizm şampiyonasına hazırlık Luzern'de gerçekleşiyor. Dün-ya şampiyonasında yer alacak atletler birçok farklı kategoride yarışıyorlar. Sporseverler için kaçırılmaması ge-reken bir organizasyon. Detaylı bilgi: www.spitzenleichtathletik.ch

Festival havası! - Blue Balls Festivali (19.07.13) 100.000 üzerinde ziyaretçi-nin beklendiği Müzik ve Sanat festiva-linin kalbi Luzern'de atıyor. Birbirin-den farklı müzik tarzının ve sanat da-lının yer alacağı festival KKL, Pavil-lon, Hotel Schweizerhof Luzern dahil olmak üzere birçok farklı lokasyonda gerçekleşecek. (www.blueballs.ch)

Çocuklar için neler var? - Circus Knie – Knie Sirki (19.07-04.08.13) Knie Sirki bu yıl 95. gösterisiyle yine farklı bir konseptle karşımızda. Emo-tions – Hisler mottosuyla kapılarını açan sirk, sadece çocuklar için değil yetişkinler için de eğlenceli bir prog-ram sunuyor. Bilet fiyatları ve rezer-vasyonla ilgili detaylı bilgiler için: www.knie.ch

Sinema vakti - Open Air Kino Lu-zern (10.07.13- 18.08.13) Yaz mevsi-min vazgeçilmezi açık hava sinema-sı, Luzern'de 10 Temmuz'da kapılarını açıyor. Birbirinden farklı filmlerin yer aldığı programın detayları için: www.open-air-kino.ch

Doğa ve Tarihin Birleştiği Şehir Luzern

İsviçre'de turizmin kal-bi Luzern’de atar. 11. yüz-yılda küçük bir balıkçı köyü olan Luzern, İsviç-re’ye gelen turistlerin bel-kide en çok ziyaret ettiği şehirlerin başında gelir. Her kartpostalda rastla-dığımız kırmızı çiçekler-le kaplı tarihi tahta köprü bu şehre aittir. Köklü bir tarihe sahip olan şehir-den seçtiğimiz güzellikle-ri okurlarımızla da pay-laşmak istedik. [BAM / AID-3473]

Şehir, kurucularından olan kut-sal Gallus'un adını taşıyor. 612 yılın-da kurulan kanton, geçtiğimiz yıl «Gal-lusjubilaeum» adı altında 1400. yılını kutladı. Şehir, milli futbolcu Tranquillo Barnetto ve ressam Roman Signer gibi ünlü kişile-re de ev sahipliği yapmış.

Trenden indikten sonra şe-hir merkezine doğru yürüme-ye başlıyoruz. Marktgasse'den aşağı doğru yürüyerek Stifts-bibliothek'e varıyoruz. 17. yüz-yıl motiflerinin hakim oldu-ğu kütüphanede 160.000 kitap ve 2100'e yakın el yazması bu-lunuyor. Bunun yanısıra Mı-sır'dan getirilen mumya ve Os-manlı el yazmaları da kütüp-haneye ait en özel koleksiyon-lardan.

Şehrin merkezinde bulu-nan ve önünde geniş yeşil ala-na sahip çift kuleli katedral ikinci durağımız. 1755-1767 yılları arasında kurulan kated-ral rococo ve klasisizm sana-tından izler taşıyan iç ve dış ta-sarıma sahip. Ayrıca bu iki ta-rihi eser UNESCO Dünya Mi-rasları listesinde yer alıyor.

Şehir merkezi çok büyük olmamakla birlikte, birçok kafe, restoran ve alışve-riş yerlerine sahip. St. Gallen Bratwurst ise geleneksel tatlardan. Şehir yaz mev-

simlerini çok iyi değerlendiriyor. Kı-şın daha sakin bir hayat süren doğu şeh-ri, yazın bir o kadar canlı. Özellikle St.Gallen'da yaşayanların kaçırmaması gerektiğini düşündüğümüz birkaç or-ganizasyonu sizlerle paylaşmaya karar verdik. Doğrusu bir kültür şehri olan St.Gallen'da, birbirinden farklı organizas-yonlardan en iyilerini seçmek kolay ol-madı.

Temmuz ayı organizasyonları

İkincisi gerçekleştirilecek olan Tattoo St.Gallen (10-14 Temmuz) İsviçre'deki en büyük Indoor Tattoo. Kültürel, sportif ve müzikal alanda gösterilere ev sahipliği yapan Tat-too, Athletik Zentrum St.Gallen'da gerçekleştirilecek. Organizasyona 6 farklı ülkeden 350 kişi katılacak. Geçen sene 160.000 izleyiciyle bu-luşan Tattoo, bu yazki en gözde or-ganizasyonlardan biri. Ayrıntılı bil-gi için, www.tattoosg.ch adresini zi-yaret edebilirsiniz.

Yazın güzel havalarda sinema salon-larına tıkılmak istemeyenler içinse «Kantonsschulpark Burggraben Açık Hava Sineması» harika bir se-çim. 13 Temmuz- 4 Ağustos tarihle-ri arasında birçok farklı filmin göste-rime gireceği açık hava sineması, si-nemaseverlerle buluşacak. Biletler-nizi www.ticketcorner.ch adresinden ayırtabilirisiniz.

Açık havada gerçekleşecek başka bir organizasyonsa St.Galler Festspie-le. Kathedral önündeki geniş alan-da kurulan sahnede, farklı tarihlerde birçok opera ve tiyatro oyunu sunu-luyor. www.stgaller-festspiele.ch ad-resinden programlarla ilgili detay-lı bilgi almak ve rezervasyon yaptır-mak mümkün.

[BAM / AID-3462]

Yazları St. Gallen Bir BaşkadırYaz mevsiminin ilk sıcak ve güneşli gününde soluğu İs-

viçre’nin doğusundaki St.Gallen’da aldık. Uzun süren kış mevsiminden sonra keyifli bir Cumartesi gününde kame-ralarımız, güneş gözlüklerimiz ve yazlık kıyafetlerimizle bir öğleden sonramızı St. Gallen’a ayırmaya hazırdık. Zü-rih’e bir saat uzaklıktaki şehir, İsviçre’nin doğu bölgesinde yer alıyor. Gelişmiş tekstil sektörü, en iyi üniversitelerden biri olan Hochschule St.Gallen’ın bulunduğu 70.000 nüfus-lu şehir, haftasonunu değerlendirmek için iyi bir seçim.

Fransız devrimi sonrası, yaklaşık 1790`larda, kral ve

ailesini korurken hayatını kaybeden İsviçreli askerlerin

anısına yapılan Aslan heykelini mutlaka görmelisiniz.

Şapel Köprüsü ve Su Kulesi

1755-1767 yılları arasında kurulan katedral

UNESCO Dünya Mirasları listesinde yer alıyor.

GEZI REHBERI

Temmuz / Juli 2013 | Nr. 07/68 | www.pusulaonline.ch10 SÖYLEŞI

Haber: Mine Bardakcı

Kendinizi okurlarımıza tanıtabi-lir misiniz?

Adım Anita Schiano, İtalya doğum-luyum. 10 yıldır İsviçre'de yaşıyorum. İtalya'da dondurma yapımcılığı eğitimi aldım. Bildiğiniz üzere La Gelateria'nın sahibiyim.

Bize La Galeteria'dan ve müşte-ri portföyünüzden bahsedebilir misi-niz?

Bu sene La Gelateria' da 5. yılım. Özel İtalyan dondurmamız ve İtalyan kahvelerimiz vazgeçilmezlerimizden. Restoran olarak hizmet vermiyoruz.

Fakat tipik İtalyan aperatifleri mevcut. Müşteri portföyümüzse çok geniş. Aile mekanı olmasının yanı sıra, küçük ço-cuklardan yaşlılara kadar 3-4 jenerasyo-na hitap ediyoruz.

Özel İtalyan dondurmamız dedi-niz. Dondurmanızı özel kılan nedir?

Evet, dondurmalarımız kesinlik-le sıradan değil. Kalite benim için çok önemli. Dondurmaları bizzat kendim üretiyorum. Kullanılan maddeler ta-mamen taze. Toz karışımları, süt tozu ve katkı maddesi kullanmıyorum. Ay-rıca kullandığım doğal malzemelerin de en iyilerini seçiyorum. Örneğin bir-çok müşterim fıstığın renginin yeterin-

ce parlak bir yeşil olmadığını söylüyor. Parlak değiller, çünkü fıstığın asıl rengi parlak yeşil değildir. Bu görünüm katkı maddeleri ile sağlanıyor. Fıstıkları Sicil-ya'dan getirtiyorum. Çünkü orada dün-yanın en iyi fıstıkları yetişir.

Dondurmalarınızı nasıl üretiyor-sunuz?

Sabahları başlıyorum üretime, akşa-ma kadar sürüyor. Maalesef herşeyi ka-rıştırıp dondurma elde etmek mümkün değil. İnce ayrıntılar ve dikkat edilmesi gereken noktalar var. Mesela belli ürün-ler 24 saat bekletildikten sonra karışıma ekleniyor. İtalya veya Tessin'de düzen-li olarak gerçekleşen kurslara katılıyo-rum. Gelişen bir meslek, yeniliklerden haberdar olmak gerekiyor. Farklı ta-rifler için farklı karışımlar hazırlarken kimyagerlerden yardım alıyoruz. De-diğim gibi ayrıntılar çok önemli. Tari-fin % 13 şeker oranıyla yapılması gere-kiyorsa tam olarak o oran tutturulmalı. Yoksa farklı problemlerle karşılaşılır. Kristalize olur veya yeterli yumuşaklık sağlanamaz gibi.

Üretilen dondurmalar ne kadar süre satışa sunulabilir?

Aslında dondurmayı bir ay boyunca saklamanız mümkün. Fakat biz hergün üretiyoruz. Havalar güzel olunca günde iki kereye kadar çıkıyor bu rakam. Bü-yük kutularda da satışımız oluyor. Faz-la miktarda alarak evinizdeki derindon-

durucuda muhafaza etmeniz mümkün.Farklı mevsimlerde farklı tatlara

yer veriyor musunuz? Tabii, 1000'in üzerinde farklı don-

durma çeşidi yapılabilir. Bizde de her-gün farklı çeşit dondurmalara rastlama-nız mümkün. Kış aylarında daha kre-malı tatlar üretiyoruz. Fındık, çikolata gibi. Yazları ise taze mevsim meyvele-rinden yararlanıyoruz. Meyveli dondur-malarda üç ürün kullanılıyorum: Su, şe-ker ve meyve.

En çok sevilen tatlar neler? Stracciatella, çikolata ve vanilya.

Klasik tatlar aslında. İsviçrelilerin don-durma kültürü İtalya'dakinden farklı... Mesela İtalya'daki kafeler, 60'ın üzerin-de çeşit sunar. İsviçrelilerse çoğunluk-la tanıdıkları tatların dışına çıkmıyor. Kendi favorilerimse çikolata ve fındık.

Türkiye'de bulundunuz mu hiç? Eğer bulunduysanız, Türkiye'deki dondurmalarla kendi dondurmaları-nızı karşılaştırabilir misiniz?

Dört yıl öncesine kadar birçok kez Türkiye'ye gittim. Yazları hala Antal-ya'ya gideriz. Farklı dondurma çeşitle-ri mevcut Türkiye'de de. Maraş dondur-ması mesela. İtalyan dondurmasını ma-raş dondurmasıyla karşılaştırmak doğ-ru değil. Farklı kültürün farklı tatlarını yansıtıyorlar. Türkiye'de denediğim İtal-yan dondurmaları ise maalesef beni ha-yal kırıklığına uğrattı. Taze ürünler ye-

rine hazır karışımlarla üretim yapıldığı fark ediliyor.

Dondurmalar kendi üretiminiz. Peki diğer ürünleri nasıl temin edi-yorsunuz?

Dondurma dışında pastalarımız, kurabiyelerimiz ve İtalyan aperatifleri mevcut. Maalesef hepsini kendim üre-tecek kadar vakit bulamıyorum. Büyük bir kısmını İtalya'da anlaşmalı olduğum küçük dükkanlardan getirtiyorum. Hiç-biri büyük, endüstriyel şirketler değil. Kendim üretmeyi çok arzulardım fa-kat, böyle bir durumda gerekli maki-nalara ve daha fazla çalışana sahip ol-mam gerekir. Böyle bir işe girmek için sağlam bir alt yapı kurmak lazım. Bel-ki ileride...

Zürih'in farklı yerlerinde bayilik açma gibi bir düşünceniz var mı?

Evet, yeni bir proje hazırlığımız var. Uygun mekanları araştırıyoruz. Özel-likle Zürih merkezde düşünüyoruz.

Röportaj esnasında farklı dondur-maları ve İtalyan kahvelerini deneme imkanı bulduk. Tatları Anita Hanım'ın dediği kadar var. Hepsindeki taze kul-lanılmış ürünleri fark etmemeniz müm-kün değil. Ayrıca çalışanlar çok canaya-kın. Hani derler ya, İtalyanlarla Türkler birbirine benzer diye. Güler yüzleri ve cana yakın tavırlarıyla Anita Hanım ve ekibi bizi La Gelateria'da çok iyi ağırla-dı. Güneşli bir gün olduğu için dışarıda oturmayı tercih ettik. Ama iç mekan da mevcut. Okurlarımıza La Gelateria'ya mutlaka uğramalarını öneriyoruz. Gü-leryüzlü personel, benzerine rastlama-sı zor İtalyan dondurmaları, özel kahve-ler ile boş vaktinizi değerlendirmek için çok iyi bir fırsat.

Adres: Zentralstrasse 47, 5610 WohlenTelefon: 056 534 63 66

Açılış saatleri:Pazartesi kapalıSalı-Pazar: 09.00 – 19.00

Sizlere yaz aylarının vazgeçilmez lezzetlerinden ilkini söyleyin desek, sanırım hep bir ağızdan dondurma diye cevap verirdiniz. İsviçre de üretilen birbirinden lezzetli dondurma çesitleri arasında İtalyan dondurmalarının yeri çok ayrı. Yüzlerce değişik tatlarda üretilen İtalyan dondurmalarının en iyilerinden biri de "La Gelateria" adlı Cafe de müşterilere sunuluyor. Güneşli bir günde ziyaret ettiğimiz La Gelateria'yı sizlere tanıtmak ve bu-rada sunulan eşsiz lezzetleri bize anlatması için işletmenin sahibi Anita Schiano ile biraraya geldik.

[BAM / AID-3466]

La GelateriaDondurmanın Vazgeçilmez Adresi

Muhabirimiz Mine Bardakcı, Anita Hanım’ın ikram

ettiği özel İtalyan dondurmasını denedi. Yaz mevsiminin favorileri meyveli dondurmalar

Hem iç hem de dış mekana sahip olan

La Gelateria, genç yaşlı herkese hitap ediyor.

SAYF

A 11

| P

US

ULA

HA

BE

R |

Tem

muz

/ Ju

li 20

13 |

Nr.

07/6

8 | w

ww

.pus

ulao

nlin

e.ch

Temmuz / Juli 2013 | Nr. 07/68 | www.pusulaonline.ch12K

ÖŞ

E Y

AZ

ISI

Sunay AKIN([email protected])

Sirkeci Garı'nın içinde bulu-nan 1 numaralı dükkânda fotoğraf-çılık yapan Theodore, Vafiadis' in 22 Aralık 1885 tarihinde, Paris'te-ki Grand Café'nin bodrum katın-da ilk film gösterisini gerçekleş-tiren Lumière kardeşlere aynı yıl içerisinde mektup yazar ve bu ay-gıtlardan birine sahip olmak istedi-ğini bildirir. Vafiadis'in isteği, gös-teri aygıtından bir tane bulunduğu gerekçesiyle reddedilir. Sinema İs-tanbul'a1896'da gelir, ama bundan yalnızca saray ve çevresi yararla-nır. Halka açık ilk gösteriyi yap-mak ise Sigmund Weinberg'e kıs-met olacaktır.

Ercüment Ekrem Talu, baba-sını ağabeyi Nejat'la birlikte kan-dırarak «canlı fotoğrafı» görmeye gider. Böylelikle de, İstanbul'da, 1897 yılında, halka açık yapılan ilk gösterimin tanıklığı kâğıda dö-külür: «Derken ortalık birden ka-rardı. Zifiri karanlık içinde kaldık, korktuk. Elim, gayri ihtiyari ağa-beyimin elini aradı. Buldum ve bir tehlike karşısında imişim gibi sım-sıkı kavradım. Arkamızdaki sıra-lardan ıslıklar fışkırıyordu. Karan-lığın vaziyet icabı olduğunu kim-seler takdir edemediğinden, pence-relere örtülen siyah perdelere itiraz ediyorlardı. O vakitler İstanbul'da elektrik yoktu. Abdülhamit'in veh-mi elektriğin memlekete girmesine engel olmuştu.»

Gösterimin ilk yarısında bir tren yolculuğu, verilen iki dakika-lık aradan sonra ise bir boğa güre-şi yer alır. Biletler 10 kuruş olduğu için Sponek salonunun koltukları dolmaz. Aslında bir sinema salonu değil, birahanedir Sponek! Beyoğ-lu'nda bulunan Avrupa Pasajı kar-şısında, o yıllarda, büyük bir mez-baha vardı. 1870 yılının 5 Haziran günü, Beyoğlu bir meşale gibi ya-nınca bu yapı da kül olur ve yerine yeni bir bina yapılır. Sponek Bira-hanesi işte bu binanın üst katında-dır. İstanbul'da ilk sinema salonu ise yine Sigmund Weinberg tara-fından, 1908'de, Tepebaşı'nda açı-lır. İstanbul'un ilk sinemasının adı Pathe'dir.

Yabancı ülkelerin elçilerini Os-man Hamdi'nin taşlarıyla kandır-dığını söyleyebilecek kadar kül-tür, sanat ve düşünce fakiri olan Abdülhamit, iki Fransız'ın Şir-ket-i Hayriye'nin 18 baca numaralı «Asayiş» vapurunu kiralama iste-ğini geri çevirir. Fransızların ama-cı vapuru bir sinema salonuna dö-nüştürüp, martılara beleş film iz-letmektir. Böylelikle, bir birincili-ği kaybeden İstanbul, kazanmış ol-duğu ikincilik madalyasıyla yeti-nir: Alexandre Promio, Haliç'te bir kayığa yerleştirdiği kamerasıyla

sinema tarihinin ikinci kaydırma-sına (travelling) imzasını atar.

Yalnızca elektrik değil, ışı-ğın her türlü kullanımından rahat-sız olan Abdülhamit, mahyacıla-rı da saraya çağırır ve kimin, han-gi camiye, nasıl bir mahya kuraca-ğını denetler. Uygun görülmeyen mahyalar sansüre uğrayıp, ustala-rı azarlanmaktadır!

İslamiyetin egemen olduğu kentler arasında yalnızca İstan-bul'a özgü olan ve «aylık» anlamı-na gelen «mahya» sanatının han-gi tarihte başladığı kesin olarak bi-linmemektedir. Kandillerle iki mi-nare arasına gerilen halatlara yazı yazma sanatının ilk ustalarından Urfalı Abdullah Efendi'nin 1598 yılında öldüğü, elimizde konuyla ilgili en eski tarihi bilgidir.

Önceleri kandil ve bayram ge-celerinde kurulan mahyalar, hal-kın ilgisi üzerine 1721'den sonra Ramazan ayının bütün gecelerine yayılır. Tek minareli camiler de ay-dınlanmaktan geriye kalmaz. Ör-neğin, Davutpaşa Camii'nin mina-resi ile kubbesi arasına mahya ku-rulur. İstanbullular öylesine sever-ler ki aydınlanmayı, Eyüpsultan Camii'nin iki minaresi mahya için kısa kalırken birer şerefe daha uza-tılır. Üsküdar İskele Meydanı'nda bulunan Mihrimahsultan Camii'ne de, halkın mahya isteğinden dolayı ikinci bir minare yapılır.

Kuran'da resmi yasaklayan herhangi bir buyruk yoktur ama zaman içerisinde her türlü hareket-li, canlı tasvir put yerine konulup, günah sayılır. Bu bağnazlık, İstan-bul'da, iki minare arasına resim ya-pılarak kırılır! Mahyalarda, rama-zan ayının ilk on beş gününde ya-zılar göze çarparken, sonraki gün-lerde resimler boy gösterir. Mina-reler arasına kuş, çiçek, elma, köp-rü, saltanat kayığı, yelkenli gemi, cami, şemsiye, çorba kâsesi ve şa-dırvan resimleri çizerler mahya ustaları. Hem de, Prometheus'un tanrılardan çalıp insanlara verdi-ği, Türklerin İslamiyetten önceki dinlerinden Şamanizmin sembolü olan ateşi kullanarak!..

Prof. Dr. Süheyl Ünver, Ta-rih Dünyası dergisinin 30 Haziran 1950 tarihli sayısında, mahya usta-sı Ahmet Efendi'nin defterinde yer alan çizimleri yayımlar. Yanların-da kullanılacak ip ve kandil sayı-larının da yazılı olduğu resimler arasında Kız Kulesi de vardır. İs-tanbul'un diğer kulelerinin resme-dildiği konusunda bir bilgi sahibi olmasak da, şiirimizde kurulu tek mahyanın Beyazıt ile Galata kule-leri arasında ışıldadığını söyleye-biliriz. İşte, şair Erdal Alova'nın «Gökyazı» adlı şiiri:

Beyazıt Kulesi'ndenGalata Kulesi'neİki tel çektim sağındanBütün gece yanıp durdu SEVİYORUMAhmet Efendi, Hezarfen Ab-

düllatif Efendi'nin torunudur. He-zarfen, yani bir konuda uzman in-san denildiğinde akıllara gelen tek isim Ahmet Çelebi'dir. Kendi yap-tığı kanatlarıyla Galata Kulesi'n-den uçan ve İstanbul kedilerinin «Ne büyük kuş, düşse de yesek» diye mırıldanmalarını boşa çıkar-tan Hezarfen Ahmet Çelebi için kentte yer alan tek anıt, yalnızca, Galata Kulesi'nin asansörle çıkılan son 90 katında, duvara çakılı kü-çük bir plakettir. O plakette şun-lar yazar: «İlk uçan Türklerden ve dünya uçuş tarihi öncülerinden bi-ridir. 17. asrın ilk yarısında yaşadı. Bir şeyler icat etmeye çalışan uya-nık bir insandı.» Bir ışık demeti-nin üzerine oturduğunda dünyanın nasıl görüneceğini merak eden ve izafiyet teorisini ortaya atan Albert Einstein'ın «uyanık» olarak tanım-landığı bir anıt var mıdır?..

Üstelik, Hezarfen Ahmet Çele-bi'nin anısına Galata Kulesi'ne ko-nulan plaketi okuyanlar burun di-reklerinin kırılmamasına dikkat etmelidirler. Çünkü, plaket erkek-ler tuvaletinin kapısının hemen ya-nındadır. Böylesi bir yer seçilme-sinin nedeni de, herhalde, Ahmet Çelebi düşmüş olsaydı «Bok yolu-na gitti» denilme olasılığıdır!..

1826 yılında, hocası Latif Efendi'nin elini öperek Süleyma-niye Camii'nin minareleri arasın-da mahyacılığa başlayan Hezarfen Abdüllatif Efendi, kısa zamanda ünlenir. Süleymaniye Camii'nin üç şerefeli minareleri arasına üç halat çeken Abdüllatif Efendi, ortada-ki halata o yıllarda Haliç'te bulu-nan köprüyü ve Azaplar Camii'ni resmeder. Üst halata ise kandillerle bir araba çizer. Köprünün altındaki halatta kayıklar ve balıklar vardır. Biz her ne kadar yazımızın başın-da, sinemanın İstanbul'a ilk gelişi-ni anlattıysak da, işin aslı şudur: Hezarfen Abdüllatif Efendi'nin kurmuş olduğu «gezdirme mah-ya»ya bakan İstanbullular, araba-nın köprü üstünde, kayıklar ve ba-lıkların ise köprü altında hareket halinde olduklarını görürler. Unut-mayın ki, sinema sözcüğünün kö-keni Grekçedeki «kinema»dan ge-lir. Kinema «hareket» demektir!..

Ne mi demek istiyorum? Buna siz karar verin. Ben yalnızca şu id-diada bulunuyorum: İstanbul'da bir zamanlar mahya babaları ün-lüydü... Günümüzde ise mafya ba-baları!

Mahya Babaları

Ağabeyi Nejat’la birlikte okuldan çıkıp Cihangir’deki evlerine doğru git-mekte olan Ercüment Ekrem Talu’nun yoluna bir arkadaşı çıkar: “Haberiniz var mı? Şurada, Sponek salonunda bugün sinematograf göstereceklermiş. Pek meraklı bir şey diyorlar. Yeni icat olunmuş. Fotoğrafın canlısı gibi bir şeymiş.”

[BAM / AID-3506]

RAMAZAN

Haber: Mine Bardakcı

Artan sıcaklık ve nem oranı vü-cudumuzdaki bazı alışılmış denge-lerin dışına çıkılmasına sebebiyet verir. Vücut ısısının artmasıyla me-tabolizmamız da buna uyum sağla-maya çalışır. Artan terleme, yeter-li sıvı alınmadığı takdirde su ve mi-neral kaybına sebep olarak, bayılma hissi, bulantı, baş dönmesi gibi sağ-lık problemlerine yol açar. Vücutta-ki su oranının yeterli düzeyde tutul-ması için günde yaklaşık 2-2.5 lit-re (12-14 su bardağı) su içmeye özen gösterilmelidir. Suya alternatif ola-rak ayran, taze sıkılmış meyve sula-rı, soda, sebze sularının tüketilmesi de uygundur.

Sahur öğününde nelere dikkat edilmeli?

Dengeli beslenmenin ramazan süresince de sürdürülebilmesi için günün oruç tutulmayan bölümünde üç öğünü tamamlamak ve özellik-le sahur öğününü atlamamak büyük önem taşır. Sahura kalkmamak veya sahurda sadece su içmek ise kesin-likle sağlıklı değildir. Çünkü böy-le bir durumda gün içerisinde 15-16 saat olan açlık süresi 20 saate kadar çıkar. Bu da açlık kan şekerinin daha erken saatlerde düşerek gün içerisin-deki verimin hissedilir bir biçimde azalmasına sebep olur.

Sahur için önerilen yiyeceklerSahur öğününde ağır yiyecek-

ler tüketilmemeye dikkat edilmeli-dir. Geceleri metabolizma hızı nor-male göre düşük olduğundan dolayı yemeklerin yağa dönüşme hızı artar, kilo alma riski doğar. Sahur öğünün-de tüketilmesi tavsiye edilen besin-ler süt, yoğurt, peynir, yumurtadan oluşan hafif bir kahvaltı veya çorba, sebze ve zeytinyağlı yemeklerdir. Gün içerisinde aşırı acıkma proble-

mi olanlarsa midenin boşalma sü-resini uzatarak acıkmayı geciktiren kuru fasulye, nohut, mercimek, bul-gur pilavı gibi yemekleri tüketme-si önerilir. Özellikle aşırı yağlı, tuz-lu ve ağır yemekler ile unlu gıdalar-dan uzak durulmalıdır.

İftar sofrası Ramazan'ın tartışmasız en keyif-

li yanlarından biri iftar sofrasında-ki çeşitlilik ve bolluktur. Tüm gün yemek ve su tüketimi olmadığın-dan, iftar zamanında kan şekeri çok düşük olur. Bu da kısa sürede çok miktarda besin tüketme isteği yara-tır. Yapılan en büyük hatalardan biri hızlı ve çok miktarda yemek tüket-mektir. Beyin doyma emrini yemek yedikten yaklaşık 15-20 dakika son-ra verir. Hızlı yemek yendiği takdir-de, enerjisi yüksek besinler ilerleyen günlerde kilo alımına neden olabilir.

Tatlılara dikkatRamazanın bir diğer geleneğiy-

se yemekten sonraki tatlı ikramla-rıdır. Fakat unutmayın ki şeker, çi-kolata, ağır hamur işleri ve diğer tat-lıların aşırı tüketimi sindirim siste-minde ve diğer organlarda rahatsız-lıklara yol açar. Bu nedenle bayram ziyaretlerinde sunulan tatlı ikramla-rına dikkat edilmelidir.

A B C ...

Aşırı yağlı, ağır yiyeceklerden özellikle sahur öğününde uzak dur-maya özen gösteriniz.

Beslenme düzeninize dikkat et-menin yanı sıra, yeterli miktarda su tüketmeyi de unutmayınız.

Canınız çok çektiğinde ağır tatlı-lar yerine, sütlü tatlılardan tüketme-niz daha uygundur.

Kaynak: T.C. Sağlık Bakanlığı, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, www.beslenme.gov.tr

Ramazanda beslenmenin A B C’si

Ramazan ayı bu yıl sıcak yaz günlerine denk geli-yor. Bu süreci sağlıklı bir şekilde geçirmek içinse den-geli ve sağlıklı beslenme konusunda önlemler almak şart. Türkiye Halk Sağlık Kurumu, oruç tutanların nelere dikkat etmesi gerektiği konusunda detaylı bil-giler sunuyor. Vücudun en önemli bileşeni su mikta-rının yeterli düzeyde tutulması, kilo alımını önlemek için sahurda yemek önerileri ve daha birçok önemli sağlık tüyoları, oruç tutarken sağlıklı kalmanıza yar-dımcı olacak.

[BAM / AID-3511]

RAMAZAN ÖZEL

Temmuz / Juli 2013 | Nr. 07/68 | www.pusulaonline.ch 13

RAMAZAN

Haber: Derya Edis

O bir mutasavvıf... Cemalnur Sar-gut Hanımefendi'yi milyonlarca insan televizyonlardan, yazdığı onlarca kitap-tan ve hüşu dolu sohbetlerinden tanıyor. Daha önce kendisiyle hiç karşılaşma-mış olanlara nasıl anlatırım diye düşün-düğümde aklıma bir tek kelime geliyor o da «AŞK.» Allah ve Peygamber aşkı bu kadar mı güzel anlatılır... Bir insan anlattığı herşeyi bu kadar mı davranış-larıyla da hal eder...Yaptıkları ve söyle-dikleri bu kadar mı birbirini tamamlar... Umarım Ramazan vesilesiyle kendisiy-le daha önce hiç karşılaşmamış olanla-rıda tanıştırmak ve susayan yüreklere bir parça su serpmeği hakkıyla başarı-rız. Huzur ayı Ramazan'nın tasavvufi olarak manasını gelin kendisinden din-leyin.

Hocam Ramazan ayında ne ka-

dar meşgul olduğunuzu biliyorum. Sizi çok fazla yormak istemem. Ra-mazan'a geçmeden önce başka bir so-rum olacak. Allah kullarını nasıl gö-rür? Kul Allah için nedir?

Melekler Allah'a sormuşlar... "Sen Adem'i neden yarattın? Bizim gibi hep sana ibadet edenler varken... Gelecekte

kan dökecek nesli neden yaratıyorsun..." Allah'ın cevabı o kadar güzel ki ; "Ey melekler işleyin günahları..." diyor. Çünkü Allah'a bu soruyu sormak gü-nah... "İşleyin ama siz günah işledikçe ben rahmetimle ve affımla öyle bir or-taya çıkarım ki... Ben affetmeyi ve rah-metimle ortaya çıkmayı çok severim..." Yani; O'nun bir parçası olduğunu ve ek-sik olduğunu... O'nunsa her şeyin sahibi ve mükemmel olduğunu görmemiz için yaratmış bu alemi yüce Allah... 'Ben bir parçayım ve eksiğim ama iyi ki par-çayım çünkü O mükemmelin parçası-yım,' diyorsun... Burada Hz. Şems'i an-mak beni çok etkiliyor... Hz. Şems'e so-ruyorlar; "Sen kimsin?" "Ben Allah'ın dostunun dostuyum. Onun için daha şanslıyım. Dostu Mevlana, ben dostu-nun dostuyum." diyor. Yani parçaya da-hil olmak, parça olup o bütüne dahil ol-mak... O bütünün güzelliğini hissetmek . Parça olmasan, bütünü göremeyecek-sin... O'nun içinde olsan onu göremeye-ceksin... Biz ayrılıp parça olarak bütü-nün güzelliğini seyretmek için yaratıl-dık. Bu çok zevkli bir şey...

Ramazan ibadetleri, namaz kıl-mak Allah'ın istediği biçimde yaşa-mak kulluk görevlerimizden. Ama

kulluk ibadetle bitiyor mu?

Kulluğun tanımını sizden dinleyebi-lir miyiz?

Kulluğu kategorize edersek bir tek kul kalıyor Peygamber... Yani haki-ki kulu anlatmaya kalkarsak tevazu-da öyle bir noktada olması lazım ki hiç varlığı kalmayacak... Bizde öyle bir şey yok... O zaman bir kul kalıyor o da Hz. Muhammed (s.a.v.). Kulu bilmek birin-ci vazifemiz. Sevgiliyi memnun eden her şey kulluk vazifesidir. Tabii nama-zı, orucu saymıyorum onlar mecbu-ri vazifelerimiz... Ben sevdiğimi bir programa sokmak isterim rahat ve hu-zurlu yaşasın diye, Allah da bizim mut-luluğumuz için bize bir takım ibadetler vermiş. Kendisinin bundan bir kazancı yok, sadece bizim mutluluğumuz için.

Kulluğunu bilmenin en güzel fır-satlarından biri Ramazan öyleyse. Ramazan ayı ve faziletleri nelerdir Hocam?

Ramazan'ı harfleriyle açalım ister-sen. «Ramazan» beş harften oluşan bir kelimedir. Ra (ra) harfinde Rahmet var. Allah Rahmetiyle tecelli ediyor ve bizi nefsimizi arınmaya doğru yönlendiri-yor. Kendimde Allah'dan ayrı bir varlık gibi gördüğüm nefsimi arıtmak ve te-mizlemek için oruca başlıyorum...

Sonra mim (ma) har-

fi var. «Muhabbet» Allah kuluna muhabbet ediyor. Hasta, hamile ve süt veren-ler ayrı, oruç tutmayanların «Allah bana oruç tutma zev-kini vermedi, şanssızım,» demesi lazım. Bu muhabbet-ten yoksun kalıyorlar.

Arkasından daha önem-

li bir harf geliyor dad (z). Bu harf bize «senin yaptığın ibadeti garanti altına alıyo-rum» demektedir.

Sonra gelen harf elif (a).

Allah kullarına, «Sana ya-kınlaşıyorum kulum» diyor.

Nun harfinde ise, «yerlerin ve göklerin nuru olan ben, nurumla sende tecelli ediyo-rum» diyor Allah. Nur nerede tecelli eder, kalpte... Kalp ma-kamı Hz. Ali makamıdır. Ruh makamı Hz Muhammed'in ma-kamıdır. Hakikat ve dirilik ma-kamıdır. Kalp Hz Ali'dir ki, tam ortadadır. Nur orada tecelli eder ve vücudu aydınlatır ki ruhun hakikati, Peygamber'in güzelli-ği ortaya çıksın diye.

Hocam orucun hakikatin-den de bahseder misiniz?

Orucun bir manası koruma demektir. Diğer bir manası da rıfat yani yükseltici. Allah bizi oruçla korur. İnsan için en büyük felaket alışkanlıklarına yönel-mektir. Alışkanlık, sabah uyan-dığında kahvaltı yapmazsan için-de sıkıntı oluşur. Halbuki oruçlu olan insanın kahvaltı derdi, öğle yemeği derdi kalmamıştır. Bun-

lar olmadan da mutlu olunabileceği-ni öğrenir. Fakire eşlik etmek, fakir-le bir olmak, olmadığında da mutlu olmayı öğrenmek... Küçük şeylere şükretmeyi öğrenmek, Ramazan'ın bize kazandırdığı yüksek huylardır. Ramzan'da aç kalma zevki Allah'ın, «kulum ben seni seviyorum,» hita-bından başka bir şey değildir.

Ramazan ayı aynı zamanda nefs terbiyesi açısından da egzer-siz sayılabilir mi?

Evet. Bütün organlarınla oruç tutacaksın. Dilin oruç tutacak, de-dikodu yapmayacak, başkasının ayıbını örtecek. Gözün oruç tutacak harama bakmayacak. Ayağın oruç tutacak, Allah'ın istemediği yerler-den uzak duracaksın. Elin oruç tuta-cak, harama el uzatmayacaksın. İn-san bir ay boyunca bunları yaparak alışkanlık haline getirse, o zaman gerçek akla sahip olur.

Bu büyük zevkten sağlık so-runlarından dolayı mahrum ka-lanlar için ne dersiniz Hocam?

Tutamıyorum diye çok acısını

çekersen İnşallah tutmuş kadar se-vabını alırsın. Çünkü bir gün ada-mı namaza şeytan kaldırmış... Adam da demiş ki "Sen hayırlı bir iş yapmazsın, doğru söyle beni neden kaldırdın na-maza?" Şeytan demiş ki; "Dün kalka-madın, ciğerin o kadar yandı ki bütün kılanların sevabını Allah sana verdi... Onun için bir daha o sevaba nail olma diye kaldırdım" demiş... Tabi tutamayın-ca mümkün olduğu kadar parasını vere-ceksin tutamadığın günlerin, oruçluya hizmet edeceksin, o şekilde biraz borcu-nu ödemeye çalışıyorsun... Çok güzel bir laf var... Nimete karşı gösterdiğin ede-bin, nimet tarafından karşılığıdır oruç tutabilme kabiliyeti...

Hocam Ramazan'ın son 10 günü için neler söylersiniz?

Ben kadir gecelerini özellikle kimse-sizler yurdunda geçirmeyi tercih ediyo-rum... Çünkü bir yetim başı okşayın di-yor Hz. Peygamber (s.a.v.). Bir sürü ye-tim başı okşuyorum... Son 10 gün içeri-sinde çok hizmet etmeye, çok fakire yar-dım etmeye gayret etmeli... Allah diyor ki, "yaratılmış her şey benim ailem-dir, benim ailemi memnun et ki ben de senden memnun olayım." Bir de çok şükretmeliyiz. Şükür çok önemli...

“Orucu Bütün Organlarınla Tutacaksın”Ayların en hayırlısı Ramazan geldi. Hoş geldi sefalar getirdi. Sefalar getirdi de acaba

hakikatte neler getirdi ve biz onu nasıl karşıladık ya da karşılıyoruz. Bu soruların ya-nıtlarını bilmek tasavvufla mümkün. Çünkü tasavvuf, insanın çevresiyle kurduğu iliş-kiyi Allah’la irtibat olarak algılaması ve buna göre yaşaması. Bu noktada, kişiyi her an Allah’la irtibatta olduğu gerçeğiyle buluşturacak ve ona kulluk zevkini hatırlatacak bir rehbere ihtiyaç var. Bu da ancak tasavvufu hâl etmiş, onu yaşayan bir insan olabilir.

[BAM / AID-3509]

Cemalnur Sargut Kimdir? Cemâlnur Sargut 1952'de İstanbul'da

doğmuş, üniversite eğitimini Kimya Mühendisliği dalında tamamladıktan sonra 20 yıl kimya öğretmeni olarak gö-rev yapmıştır. Mutasavvıf bir ailede ye-tişen Sargut, gençlik yıllarında felsefeye ilgi duymuş ve büyük felsefecilerin ha-yatlarını incelemiştir. Felsefenin yaşanı-lamayan bir ilim olduğunu fark etmesi-nin ardından, ilmini hâl etmiş bir örne-ğin arayışı içinde Mevlânâ'ya yönelmiş ve hocası Sâmiha Ayverdi'nin isteğiyle Kur'an-ı Kerîm ve karşılaştırmalı Mes-nevi çalışmalarına başlamış. Bunu tâki-ben yine hocasının teşvikiyle 24 yaşında gençlerle başladığı Mesnevi çalışmala-rına bugün milyonlara hitâb ederek de-vam etmekte.

Cemalnur Sargut' tan yeni bir ki-

tap... Cemalnur Sargut'un öğrencilerin-den akademisyen Arzu Eylül Yalçınka-ya'nın editörlüğünü yaptığı Sohbetler kitabı soru ve cevapların derlenmesiy-le oluşturulmuştur. Tasavvuf tarihinin sayfalarında kaybolduğunuzda aslında dün de bugün de sorulan soruların bir-birinden çok farklı olmadığını görebilir-siniz. İnsan başka, zaman başka, mekân ve görüntüler farklı olsa da sıkıntılar, sorunlar ve sorular hep aynı. Bu kitapta, editörün sorularla aradığı cevaplar as-lında hep hayatın içindeki insan dünya ilişkisi, insan yaratıcı ilişkisi ekseninde mutluluğu yakalamanın püf noktalarını vermektedir.

Cemalnur Sargut’u anlatan kelime, «AŞK.» Allah ve

Peygamber aşkı...

“Sohbetler” Nefes Yayınevi’nden çıktı.

RAMAZAN ÖZEL

Temmuz / Juli 2013 | Nr. 07/68 | www.pusulaonline.ch14

RAMAZAN

Şerbet; çiçek, meyve, baharat, yemiş ve benzeri gıdaların şeker, bal ve pek-mez gibi tatlandırıcılar ve suyla karış-tırılması ile yapılan bir içecektir. Ço-ğunlukla soğuk olarak tüketilsede aslın-da tercihe ve koşullara bağlı olarak sı-cak da içilebilir. Artık unutulmaya yüz tutmuş olsa da, bizim için şerbetin yeri hala bambaşka.

Günümüzde özellikle yaz ayların-da, doğumlarda ve Ramazan'da akla ge-liyor. Oysa Evliyâ Çelebi, zamanında Anadolu'da 3000 şerbetçi dükkanı bu-lunmakta diye aktarmış. Şerbeti bu ka-dar özel kılan şey, sadece uygun biçimde yapıldığında hoş tadıyla damağınızı sar-ması değil. Yaşadığınız bölgede mevsi-mine göre çıkan taze çiçek ve meyveler-den yapılan şerbetlerin sağlığınızı koru-yucu özelliğinin de olması.

Sıcak yaz günlerine rastlayan Ra-mazan sofralarınızda, aileniz ve özel-likle de çocuklarınızın sağlığı için gaz-lı içecekler yerine sağlıklı bir serinletici hazırlamak isterseniz işte size Osmanlı Saraylarında yapılan eski tarifler ve fay-daları.

KIZILCIK ŞERBETİ Geleneksel lezzetlerimizden olan

kızılcık şerbeti vücudumuzu bir çok hastalığa karşı korumasının yanında bu-lunmaz bir enerji kaynağı olarak bilini-yor. Yapımında doğal kızılcık kullanı-lıyor. Halk arasında kan yapıcı özelli-ğiyle bilinen kızılcık; A, B1 ve B2 vi-taminlerinin yanında potasyum, kalsi-yum, magnezyum, silisyum, iyot, çin-ko, kükürt demir ve fosfor mineralle-ri bakımından da oldukça zengin. Uyku sorunlarını giderici, kaza ve yaralanma-

larda iyileştirici özelliği ile tercih edi-lirmiş. Ateş, ishal kesici, idrar yolu en-feksiyonları ve böbrek taşı tedavisinde yardımcı olduğu söyleniyor. Ayrıca be-yin dinlendirici ve güçlendirici etkisi de varmış. Hormon salgılanmasını arttırdı-ğı da vurgulanıyor.

Malzemeler: 500 gr kızılcık, 300 gr toz şeker (Şeker yerine bal tercih edile-bilir) , 2 tatlı kaşığı limon suyu, 1 lt su.

Hazırlanışı: Kızılcıklar yıkanıp su-yun yarısı tencereye alınarak kaynatılır. Kaynamış kızılcıklar, süzgeçte ezilerek suyu geçirilir. Suyun kalan diğer yarısı ile şeker ya da balla beraber kaynatılır. Kaynayınca kızılcık suyu eklenip bir ta-şım beraber kaynatılır. Limon suyu ilave edilip ocaktan alınır ve soğumaya bıra-kılır. Soğuk olarak servis edilir.

GÜL ŞERBETİ: Ateşlenmeler dolayısıyla meyda-

na gelen harareti, susuzluğu azaltması ve mide hararetini yok etmesi sebebiy-le kullanılırmış. Psikolojik buhranlarda sakinleştirici özelliği ile tercih edildiği söyleniyor.

Malzemeler: Kokulu gül yaprağı, 15-20 adet, Gelincik yaprağı 5-6 adet, 5 su bardağı su, 2 parça limon tuzu.

Hazırlanışı: Gül yapraklarının dip-lerindeki beyaz kısımlar, gelincik yap-raklarının siyah kısımları kesilir, yıka-nır. Yapraklar bir kavanoza konur, li-mon tuzu ve su eklenir. Kapatılır rengi-ni vermesi için cam şişe pembemsi bir renk alana kadar güneşte bekletirilir. Bu ekstre şurubun esasıdır. Buzdolabın-da saklanır. Kullanılacağı zaman istedi-ğiniz kadar şeker ya da balı suda erite-

rek, içine ekstre koyabilirsiniz. Buz ek-lenip servis yapılır.

KARADUT ŞERBETİ:Ağız yaralarına iyi geldiği gibi vü-

cudu kuvvetlendirdiği biliniyor. Ayrı-ca bağışıklık sistemini de destekleyeci özelliği olduğu söyleniyor.

Malzemeler: 500 gr karadut, 130 gr şeker, 1 lt su

Yapılışı: Karadut ayıklanıp temiz-lendikten sonra akşamdan şekerle karış-tırılıp sabaha kadar buzdolabında bek-letilir. Tencereye alınıp suyu ilave edilir ve hepsi birlikte kısık ateşte kaynama-ya bırakılır. 5 dakika kaynadıktan sonra ocağın altı kapatılarak soğumaya bıra-kılır. Soğuyunca tülbentten süzdürülüp soğuk olarak servis edilir.

LOHUSA ŞERBETİ:Anne sütünü arttırıcı özelliğinden

dolayı doğumlardan sonra yapılıp hem doğum yapan annelere hem de misa-firlere sunulması oldukça yaygın. Hor-monları dengelediği için yeni annelerin ruhsal sıkıntılarını da iyi geldiği söyle-niyor.

Malzemeler: 1 paket yedibahar kökü (baharatçılarda var; içinde yedi-bahar kökü, karanfil ve kabuk tarçın bu-lunuyor), dövülmüş ceviz, toz tarçın, su ,toz şeker ya da isteğe göre bal.

Hazırlanışı: Bir avuç baharatı, ten-ceredeki suyun içine atın. Toz şekeri ya da balı dilediğiniz miktarda suya katın. İyice kaynadıktan sonra, şerbetiniz ha-zır demektir. Sıcak sıcak ikram ederken, üzerine bir tatlı kaşığı dövülmüş ceviz ve toz tarçın serpin. Yaz aylarında so-ğuk servis edilebilir.

Not: Aynı köklerle bir tencere daha şerbet kaynatabilirsiniz.

AHUDUDU ŞERBETİ:Kabız yapıcı, idrar söktürücü, haz-

mettirici, iştah açıcı ve mikrop öldürücü özelliklerinden dolayı tercih edilirmiş.

Malzemeler: 500 gr ahududu, 130 gr toz şeker, 1 adet kabuk tarçın, 1 lt su

Hazırlanışı: Ahududu temizlenip ayıklandıktan sonra şekerle karıştırılıp 2–3 saat kadar bekletilir. Su ve kabuk tarçın ilave edilip kısık ateşte kaynama-ya bırakılır. Kaynadıktan sonra 5 da-kika daha kaynatılarak ocaktan alınır. Süzgeçten süzdürüldükten sonra soğuk olarak servis edilir. Not: Servis ederken şerbetin içerisine taze ahududu tanele-ri konulabilir.

Mide ülseri olanların kullanmama-ları gerekir.

DEMİRHİNDİ ŞERBETİHer derde deva içecek Demirhindi

Şerbeti, Osmanlı padişahlarının vazge-çemediği, her derde deva çeşitli baharat-lardan oluşan geleneksel bir lezzet. Ba-tılıların tamarint dedikleri bizdeki eski adı ile Hint Hurması isimli demir hindi meyvesinden yapılıyor.

Faydaları ise saymakla bitmiyor. Fe-rahlatıcı etkiye yanında, sindirim bo-zuklukları için de kullanılmış. Susuz-luğu giderip, serinlik veriyor. İştah açı-cı, enerji verici ve kan yapıcı. Beden ve zihin gücünü arttırdığı vurgulanıyor. Mide ağrı ve ekşimeleri, bağırsak pa-

razitlerinin düşürülmesinde yardımcı. Ruhsal sıkıntılara ve kas ağrılarına fay-dalı olduğu gibi ağız kokusunu giderici özelliği ile de tercih edilirmiş.

Malzemeler: 1 lt. su, 200 gr. bal, 150 gr. demirhindi, baharat torbası, 2 adet karanfil, 1 parça kök zencefil, ya-rım parça kök zerdeçal, 2 adet kabuk tarçın, ½ adet çubuk vanilya, 10 adet kakule, 5 adet kinzi, bir parça ada-çay, bir parça ıhlamur.

Hazırlanışı: Demirhindi 1 lt. suda bir gece bekletilir. Ocakta kaynamaya bırakılan demirhindiye bal ilave edilir. Kaynayan ballı suya baharatların için-de bulunduğu torba batırılıp 2-3 daki-ka kaynatılır. Kendi halinde soğumaya bırakılan şerbet 15-20 dakika sonra tül-bentten süzülerek tüketilir. Yazın soğu-tulup buz parçalarıyla, kışın sıcak ola-rak içilebilir.

NAR ŞERBETİNar, E vitamininden 20 kat daha

güçlü olan polifenol maddesi içeren mu-cizevi bir meyve. Antioksidan özelliği olan bu maddenin, aynı zamanda başta kalp hastalıklarını önleyici özelliği ol-duğu söyleniyor. Kalbi kuvvetlendirip, karaciğer ve böbrek sorunlarını gider-diği gibi bağışıklığı güçlendiriyor. Yük-sek tansiyon tedavisinde faydalı. Uygun miktarda tadlandırıcı ile kolestrol ve şe-keri dengelediği belirtiliyor. Kurdeşen hastalığına faydalıdır. Ses kısıklığı ve zatürreye karşı geçmişte bolca kullanıl-mış.

Malzemeler: 4 adet ekşi nar, 1/2 su bardağı toz şeker ya da bal.

Hazırlanışı: Narları taneleyin ve ince zarlarından tamamen ayırın. Tane-lediğiniz narları bir kabın içinde iyice ezip suyunu çıkarın ve süzün. Bu şekilde bir süre bekletin. Sonra bir kaba alın, bu kapta şekeri ya da balı eritin ve şurubu bardaklara boşaltıp, servis edin.

ÜZÜM ŞIRASI Geleneksel lezzetlerimizden olan

üzüm şırası vücudumuzu bir çok hasta-lığa karşı korumasının yanında bulun-maz bir enerji kaynağı olarak biliniyor. Yapımında kara ve çekirdekli üzüm kul-lanılıyor. Halk arasında kan yapıcı özel-liğiyle bilinen üzümden elde edilen şıra, A, B1 ve B2 vitaminlerinin yanında po-tasyum, kalsiyum, magnezyum, silis-yum, iyot, çinko, kükürt demir ve fosfor mineralleri bakımından oldukça zengin. Beden temizleyici özelliği, kalp ve kan-ser hastalıklarına karşı koruyucu özel-likleri bulunuyor. Toksit maddelerin

atılmasına yardımcı oluduğu gibi, beyin yorgunluğunu giderip zihni çalıştırıyor ve cildi güzelleştiriyor.

Malzemeler: Üzüm 1,5-2 kg., Toz şeker yarım su bardağı (ya da damak ta-dınıza göre bal), Su

Hazırlanışı: Üzümleri iyice yıka-dıktan sonra saplarından kopartıp bir kevgire koyun. Kevgirde birikerek sula-rı süzülen üzümleri, çekirdeklerini kır-mamaya özen göstererek iyice ezip su-larını çıkartın. Elde edilen bu sulu po-sanın üzerine alabildiğince sıcak su ko-yarak 1 gün kadar bir süre öylece bek-letin. Yaklaşık 1 gün sonra fermante ol-muş üzüm suyunu bir tülbentten süzerek posasını alın. Arta kalan üzüm suyuna çok az miktarda toz şeker ya da bal ila-ve ederek tahta bir kaşık yardımıyla iyi-ce karıştırın. Ardından şişelere dökerek soğutup servise hazır hale getirin.

ERİK ŞERBETİ:Regl düzenleyici, idrar söktürücü ol-

duğu belirtiliyor. Tuzsuz rejim yapan ve romatizma rahatsızlığı olanlara iyi gel-diği belirtiliyor. Sindirim sistemi açsın-dan oldukça faydalı bir içecek.

Malzemeler: 1 kg. kırmızı sulu erik, 1 kg toz şeker,( ya da bal), 2 parça li-mon tuzu.

Hazırlanışı: Yumuşak ve sulu kırmı-zı erik yıkanır, suyu süzülür, bir tence-re içinde iyice ezilerek püresi çıkarılır, elekten geçirilerek kabuğu ve çekirdek-leri ayrıştırılır.

Elde edilen erik püresinin üzerine 1 kg. toz şeker dökülerek karıştırılır. Oca-ğa konur, kaynatılır, kaynama başlayın-ca ateş kısılır 10 dakika kaynatılır, içi-ne 2 parça limon tuzu atılır ve bir 10 da-kika daha kaynatılır. Soğumaya bırakı-lır. Soğuyunca şişelere çekilerek buzdo-labında saklanır. İhtiyaç oldukça sulan-dırılarak içilir.

Püf noktaları: • Eriğin suyunu sıkarken

çekirdekleri biraz ele batıyor. • Eriğin kabuğu çok ekşi oluyor,

kesinlikle içine karışmasın. • Tencerede çok fazla köpürüyor,

bunun için oldukça büyük bir tencere kullanın.

• Erik suyu, soyulmuş elma gibi kara-rıyor, hemen şekeri katıp ateşe koyun.

• Aynı şekilde biraz fazla kaynatıp koyu kıvamda saklarsanız, marmelat oluyor.

Her Derde Deva ŞerbetlerYaz günlerinde serinletici ve iştah açıcı olarak kullanılan şerbetlerin Türk kültüründe

sadece serinlemek için kullanılmadığını biliyor muydunuz? Her derde deva şerbet türle-ri serinletirken sağlığınızı da koruyor. Çeşit çeşit şerbetler bu sebeple de özellikle Rama-zan ayında oruç tutanların imdadına yetişmiş. Vücudu yormadan enerji ve sağlık verdi-ği için bu gelene yüzyıllarca sürdürülmüş. Bu Ramazan'da ailenizle birlikte bir bardak şerbet yudumlamak ister misiniz?

[BAM / AID-3510]

RAMAZAN ÖZEL

SAYF

A 15

| P

US

ULA

HA

BE

R |

Tem

muz

/ Ju

li 20

13 |

Nr.

07/6

8 | w

ww

.pus

ulao

nlin

e.ch

SAYF

A 16

| P

US

ULA

HA

BE

R |

Tem

muz

/ Ju

li 20

13 |

Nr.

07/6

8 | w

ww

.pus

ulao

nlin

e.ch