24
Halkın Günlüğü Halkın Günlüğü 20-30 TEMMUZ 2011 Yıl: 1 Sayı: 5 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü EMEK Biçer döverin yerini tırpan aldı sf. 10-11 DÜNYA Ortadoğu’ya ithal demokrasi sf 16-17 Bu yıl düzenlenen “11.Munzur Doğa ve Kül- tür Festivali”, hem festival tarihçesine bir atıf, hem de bu güncellemenin bir karşılığı olarak “Toprağına Geri Dön” çağrısıyla ya- pılıyor. Artık bu şiarı yaşamsallaştırmak için somut adımlara ihtiyaç var. Maden işçileri direnişle kazandı Güncel Sf. 08-09 Dersim’de festival yoğunluğu f GÜNCEL 04-05 Bir işçinin kıdem tazminatına hak kazanmak için 10 yıl çalışma zorunluluğuna katlanması gerekiyor. Patronlar herhangi bir gerekçeyle işten attıkları işçiye hiçbir ücret ödemeyecek. Ayrıca söz konusu fonun yönetimi kamuya bırakılarak işlevsizleştirilecek. ‘Köle pazarı’nın temelleri atılıyor f EMEK 11 Son beş yılda farklı isimler altında yürütü- len “çözüm” süreci ve “Demokratik Özerklik” Kürtlere karşı saldırılar öyle boyutlandı ki; kon- serde dahi Kürtçeye tahammül edilmiyor Maoist açıdan sorunlar nasıl çözülür PERSPEKTİF Sf. 12-13 ❯❯SAYFA 04 ❯❯SAYFA 14-15 YENİ DEMOKRASİ İÇİN 1915 Ermeni Soykırımı’nın izleri Tarihi inkar etmek mevcut gerçeği değiştirmiyor. Ak- sine o gerçekliği daha ka- lıcılaştırıyor. 1915 yılında gerçekleşen Soykırım o günden bu yana hep inkar edildi, yok kabul edildi. An- cak hem dönemin canlı ta- nıkları hem de o dönemin arşivleri gerçekleşen olayı doğruluyor. Devletin Soy- kırım sonrası el koyduğu Ermeni mallarının arşiv- lerde kalan izleri, gerçek- leşen katliamın gizli tanık- lığını yapıyor. İnkarda ısrar edenlerin, dönüp arşivle- rine bakmaları yeterlidir. İnkar edilen tarihi gerçeğin izlerine devletin kendi kayıtlarında rastlamak mümkün. Merkez Bankası arşivleri Ermeni mallarına ait belgeler sunarken, Soykırım’ın parmak izlerini taşıyor SAİT ÇETİNOĞLU’NUN YAZISI SF 19-20-21 kapak. 20_Layout 2 7/21/11 11:56 AM Page 1

20-30 Temmuz 2011

Embed Size (px)

DESCRIPTION

2011’den bu yana yayınlanan Halkın Günlüğü gazetesi.

Citation preview

Page 1: 20-30 Temmuz 2011

Halkın GünlüğüHalkın Günlüğü20-30 TEMMUZ 2011 Yıl: 1 Sayı: 5 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Halkın Günlüğü

❯ EMEK Biçer döverin yerini tırpan aldı sf. 10-11❯ DÜNYA Ortadoğu’ya ithal demokrasi sf 16-17

Bu yıl düzenlenen “11.Munzur Doğa ve Kül-tür Festivali”, hem festival tarihçesine biratıf, hem de bu güncellemenin bir karşılığıolarak “Toprağına Geri Dön” çağrısıyla ya-pılıyor. Artık bu şiarı yaşamsallaştırmakiçin somut adımlara ihtiyaç var.

Maden işçileridirenişle kazandı

Güncel Sf. 08-09

Dersim’de festivalyoğunluğu fGÜNCEL 04-05

Bir işçinin kıdem tazminatına hak kazanmakiçin 10 yıl çalışma zorunluluğuna katlanmasıgerekiyor. Patronlar herhangi bir gerekçeyleişten attıkları işçiye hiçbir ücret ödemeyecek.Ayrıca söz konusu fonun yönetimi kamuyabırakılarak işlevsizleştirilecek.

‘Köle pazarı’nın temelleri atılıyor f EMEK 11

Son beş yılda farklıisimler altında yürütü-len “çözüm” süreci ve“Demokratik Özerklik”

Kürtlere karşı saldırılaröyle boyutlandı ki; kon-serde dahi Kürtçeyetahammül edilmiyor

Maoist açıdan sorunlar nasıl çözülür PERSPEKTİF Sf. 12-13

❯❯SAYFA 04 ❯❯SAYFA 14-15

YENİ DEMOKRASİ İÇİN

1915 ErmeniSoykırımı’nınizleriTarihi inkar etmek mevcutgerçeği değiştirmiyor. Ak-sine o gerçekliği daha ka-lıcılaştırıyor. 1915 yılındagerçekleşen Soykırım ogünden bu yana hep inkaredildi, yok kabul edildi. An-cak hem dönemin canlı ta-nıkları hem de o dönemin

arşivleri gerçekleşen olayıdoğruluyor. Devletin Soy-kırım sonrası el koyduğuErmeni mallarının arşiv-lerde kalan izleri, gerçek-leşen katliamın gizli tanık-lığını yapıyor. İnkarda ısraredenlerin, dönüp arşivle-rine bakmaları yeterlidir.

İnkar edilen tarihi gerçeğin izlerine devletinkendi kayıtlarında rastlamak mümkün. MerkezBankası arşivleri Ermeni mallarına ait belgelersunarken, Soykırım’ın parmak izlerini taşıyor

SAİT ÇETİNOĞLU’NUN YAZISI SF 19-20-21

kapak. 20_Layout 2 7/21/11 11:56 AM Page 1

Page 2: 20-30 Temmuz 2011

Halkın Günlüğü 20-30 TEMMUZ 2011güncel 02

1 YILLIK ABONELİK ÜCRETİ: Yurtiçi 54 TL Yurtdışı 108 EUROYENİ DEMOKRASİ İÇİN Halkın GünlüğüKAR DE LEN BA SIM-YA YIM REK LAM GÖS TE Rİ OR GA Nİ ZAS YON Lİ MİTED ŞİRKETİ Sa hi bi ve Ya zı İş le ri Mü dü rü: Hıdır GürzYa yın Tü rü: Bölgesel Sü re li Yönetim Yeri: Şehit Muhtar Mah. Süslü Saksı SokakNO: 11 Kat: 4 BEYOĞLU/İSTANBUL

Teknik Hazırlık: Kar de len Yayımcılık

Mahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok.No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL

Tel-Fax: (0212) 238 37 96

Bas kı: SM. Matbaacılık Adres: Çobançeşme Mah.

Sanayi Cad. Altay Sokak NO:10 A-Blok Yenibosna Bahçelievler-İST

Tel ( 0212) 654 94 18

İZMİR: Şehit Fethi Bey Cadde No: 13 Eski Eshot İşhanı Kat:4 Konak/İzmir Tel-Fax: (0232)482 01 63 ● MERSİN: Çankaya Mahallesi 4702. Sok. No:8 KAt:3 Akdeniz/Mersin ●●ATİNA: Spiro trikoupi 21 10683 eksarxia GREECE/Yunanistan e-mail: [email protected] ● YD TEMSİLCİLİĞİ: Kaiser-Wilhelm Str. 275 47169 Duisburg/DE-UTSCHLAND e-mail: [email protected]

HESAP NUMARALARI Ertaş ÖZTÜRK adına İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (TL) 1002 30000 1153314 İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (Euro) 1002 301000 1107308 İş Ban. İst. Aksaray Şubesi: (CHF) 1142699 İş Bank. İst. Aksaray Şubesi: (Sterlin) TR110006400000210021174906

BÜRO

LAR

İzmir’de gazetemiz çalışanı ve DHF fa-liyetçisi toplam 8 kişi, yapılan itirazsonucu tahliye edildi. Öte yandan tu-tuklama ve gazetemize yönelik yayındurdurma kararı birçok ilde protestoedildi

İzmir’de “yasak yayın” dağıtımı yaptıkları gererek-çesiyle tutuklanan 7 DHF’li ve gazetemiz İzmirmuhabiri serbest bırakıldı.İzmir’in Menemen İlçesi’nde gazetemizin dağıtımı-na çıkan DHF’liler siyasi polisler tarafından gözaltı-na alınmış ardından çıkarıldıkları mahkemece tu-tuklanmıştı. Gerekçe olarak da “yasa dışı yayın”bulundurmak ve dağıtımını yapmak gösterilmişti. Avukatların mahkemeye itirazları sonucu tutuklu8 kişi 15 Temmuz günü tahliye edildi.

Tutuklama terörü protesto edildiİzmir’de gazetemiz ve DHF faaliyetçilerine yöneliktutuklama terörü birçok ilde devrimci dayanışma-nın coşkusuyla protesto edildi. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Dersim illerinde tu-tuklamalara karşı protesto eylemi düzenleyenDHF, tutuklama saldırılarının halkın örgütlenmemücadalesini engelleyemeyeceğini belirtti. DHF’nin düzenlediği eylemlere birçok devrimci de-mokratik kurum destek verdi.

‘Kahrolsun faşist diktatörlük’İstanbul’da DHF’nin çağrısıyla bir araya gelenBDSP, BDP, SDP, ESP, Kaldıraç, EHP, SODAP, Müca-dele Birliği TÖB üyeleri İzmir’de gerçekleşen tutuk-lama terörünü protesto etti.Galatasaray Lisesi önünde Kürtçe ve Türkçe “Sö-mürü ve Zulüm saltanatına karşı halkın haklı mü-cadelesini yükseltelim/ Gözaltı ve tutuklama terö-rüne son” yazılı pankart arkasında toplanan kitle,hep bir ağızdan, “Gözaltılar tutuklamalar, baskılar

bizi yıldıramaz”, “Devrimci basın susturulamaz”,“Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez”, “Yaşa-sın devrimci dayanışma”, “Yaşasın örgütlü müca-delemiz” sloganlarını haykırdı.Eylemde DHF adına yapılan açıklamada, DHF’ninörgütlenerek, kitleselleşerek ve yaygınlaşarak busaldırıları boşa düşüreceği vurgulandı.Ankara Yüksel Caddesi’nde DHF tarafından yapılanbasın açıklamasına birçok kurum da destek verdi.İnsan Hakları Anıtı önünde yapılan basın açıkla-masında gazetemiz Halkın Günlüğü ve DHF flama-ları taşındı. Tutuklama ve baskı terörüne karşı,devrimci dayanışmanın önemine vurgu yapılanaçıklamada devletin faşist karakteri teşhir edildi.Basın açıklamasının ardından DHF faaliyetçilerisesli ajitasyon eşliğinde gazetemizin dağıtımınıgerçekleştirdi.

‘Faşizme karşı omuz omuza’DHF Adana ve Mersin faaliyetçi, üye ve taraftarları-nın yanı sıra ESP, Halkevleri, Çağrı, EMEP, SDP,BDSP, Devrimci Proletarya’nın da katılarak örgüt-lediği eylemde saldırılara karşı devrimci dayanış-ma vurgusu yapıldı. DHF imzalı pankartın arkasın-da toplanan kitle İnönü Parkı’nda basın açıklamasıyaptı.Yapılan açıklamada tutuklama terörü gündemiylegenel siyasi tablonun ezilenler ve emekçiler cephe-sinden değerlendirmesiyle birlikte, devlet tarafın-dan yapılan saldırıların önümüzdeki günlerde daha

da artarak devam edeceğine dikkat çekildi.

‘Örgütlenerek boşa çıkaracağız’Dersim’de tutuklamalar yürüyüş düzenlenerekprotesto edildi.

Sanat Sokağı’ndan bir araya gelen kitle, Türkçe veKürtçe “Zulüm saltanatına karşı, halkın haklı mü-cadelesini yükseltelim! Gözaltı ve tutuklama terö-rüne son!” yazılı pankart ve ellerinde Halkın Günlü-ğü Gazetesi’yle yürüyüşe geçti. Yürüyüş boyunca“Baskılar bizi yıldıramaz”, “Direne direne kazana-cağız”, “Devrimci basın susturulamaz”, “Yaşasındevrimci dayanışma”, “Kahrolsun faşist Kemalistdiktatörlük” sloganları atarak gelinen Seyit RızaParkı’nda DHF adına bir açıklama yapıldı.

DHF tarafından yapılan açıklamada, “Ezilen mil-yonların kapsamlı saldırılara maruz kaldığı böylesibir dönemde devrimci ve demokratik güçlerin da-yanışmayı yükseltmesi, saldırıları kitlesel ve güçlükarşı koyuşlarla alanlarda karşılaması hâkim sı-nıfların saldırılarına gereken cevabı verme açısın-dan önem taşımaktadır.

Bir kez daha ilan ediyoruz ki DHF, Yeni Demokrasiperspektifiyle; örgüte ve örgütçülüğe dün olduğun-dan daha fazla vurgu yaparak, örgütlenerek, kitle-selleşerek ve yaygınlaşarak bu saldırıları boşa dü-şürecektir. Bu gerici saldırıları her alanda mücade-lemizi yükselterek, örgütlenme faaliyetlerini yo-ğunlaştırarak boşa çıkaracağız” ifadeleri kullanıldı.

DHF’liler serbest bırakıldı

2-3_Layout 2 7/20/11 8:20 PM Page 1

Page 3: 20-30 Temmuz 2011

03güncel 20-30 TEMMUZ 2011 Halkın Günlüğü

Silvan’da 20 askerin gerilla-lar tarafından öldürülmesininardından burjuva feodal ba-sın tarafından yapılan haber-lere içerlenen Genelkurmay,söz konusu haberlerin geril-lanın gücünü arttırdığı itira-fında bulundu.

Önceki sayımızda “TSK ve savaş bası-nı” hakkında yaptığımız haberde geril-la savaşına karşı faşist Türk ordusu-nun ve burjuva feodal medyanın yalanve şişirme haberlerini teşhir ederek,gerilla mücadelesinin devleti nasıl kö-şeye şıkıştırdığına işaret etmiştik.Haberimizde, T.C. ordusu ve basınının,gerillaya karşı yapılan askeri saldırıları,içerisinde sözde kullanılan son tekno-lojik aletler ve özel birlikleri ekleyipmanşetten sunarak, halkın gerillayaverdiği desteği ve gerillanın halk kitle-lerinde yarattığı devrimci savaş gerçe-ğini yok etmek istediğine dikkat çek-miştik.Bu türden haberler her dönemde geril-laya karşı yapılan genel saldırı hare-ketliliğinde öne çıkarken, T.C. ordusuve burjuva-feodal medya bu kirli ha-berlerden kolay kolay vazgeçmek ni-yetinde değil. Devletin gerillaya karşı yürüttüğü pisi-kolojik ya da asimetrik savaş siyaseti-nin bir yansıması olan bu durumun ge-

rillayı ve onun etrafında şekillenen hakkitlelerini etkilemezken devetin dene-timi altında ve beyinleri milliyetçilik veşovenizmle kirletilmiş olan kitleleri de-rinden etkiliyor.

Ancak gelinen aşamada T.C. ordusu ileburjuva-feodal medya arasında zamanzaman kısa süreli çatlaklar meydanageliyor ve bu durum devletin kurumla-rının gerçek yüzünü açığa çıkaran biryerde duruyor.

Son olarak Silvan’da 20 askerin ölümü-nün ardından burjuva-feodal medyabir yandan gerillanın baskın şeklini vepeşi sıra askeri birliğin ihmallerini ak-tarırken diğer yandan şoven ve milli-yetçi duyguları harekete geçirmek için“Kalleş pusu”, “Uykudayken vuruldu-lar”, “Kınalı kuzucuklar yemek yerkenöldürüldü”, “Bütün ülke yasta”, “Vatansağolsun”, “Bir oğlumu daha şehit ve-rim” tarzında haberlere imza attı.

Yapılan haberlerden de anlaşılacağıüzere, 20 askerin savaş dışı kalmasıylamorali çöken burjuva-feodal medya busorunu önce gerillanın savaş taktiğinebağlamış fakat yaşanan olayı bir andaaskerin ihmaline yormuştu. Özelikle 20askerin içinde bulunduğu birliğin hare-ket tarzına ve askeri birliklerin bölge-deki konumuna ilişkin eleştiri haberle-re imza atan medya, son teknolojikaletlerin ne işe yaradığını dahi sordu.Yaşanan keşmekeşliğin içerisindemedya, ister istemez askerin gerillakarşısında düştüğü çaresizliği aktaranhaberlere ve demeçlere yer verdi.

İşte tam bu noktada Genelkurmay ge-rilla karşısında psikolojik olarak yenil-diğini birkez daha tekrarladı. Genel-kurmay ayrıca burjuva-feodal basınınyaptığı haberlerin gerillaya desteksağladığını açıklayarak, burjuva fedalmedyaya telkinlerde bulundu.

Genelkurmay: ‘Yenildik’Çatışmayla ilgili basında çıkan haber-

lerin ardından açıklama yapan Genel-kurmay Başkanlığı TSK’ya dönük eleş-tirilerin askerin moralini bozduğunu veyapılan haberlerin gerillaya destekverdiğini açıkladı.

İşte Genelkurmayın yenilgiyi itiraf etti-ği açıklaması: “Her PKK saldırısındansonra, şehit askerlerin hakkını koru-yormuş havası verilerek, TSK’yı ‘zayıf,haksız ve hatalı’; buna karşın PKK’yi“güçlü, haklı ve hatasız” gösteren ha-ber ve yorumlar artık klişeleşti; mutatbir propaganda, psikolojik harekâtyöntemi oldu. Basın yayın organlarınagenel olarak bakıldığında propagandaüstünlüğünün PKK’ya geçtiği dahisöylenebilir. Propaganda desteği bakı-mından PKK kadar şanslı örgüt örne-ğine herhalde sık rastlanmamıştır.”

İşte son dönemde binlerce askerin ge-rillaya karşı son teknolijik tesisatlarlaverdiği haksız savaşın hali. Kurumsal-lığını burjuva-feodal düzenin tesisinidevam ettirmek üzere oluşturmuş T.C.ordusu, aldığı bu kayıbın ardından ken-di ağzıyla gerillaya karşı psikoljik ola-rak yenildiğini hemen itiraf edebiliyor.

NATO ve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik (DemokratikHaklar Federasyonu, Bağımsız Devrimci Sınıf Plat-formu, Devrimci Hareket, Emek ve Özgürlük Cep-hesi, Emekçi Hareket Partisi, Ezilenlerin SosyalistPartisi, Halk Cephesi, Kaldıraç, Odak, ProleterceDevrimci Duruş, Sosyalist Demokrasi Partisi, Top-lumsal Özgürlük Platformu), SODAP ve TürkiyeGerçeği’nin çağrısıyla bir eylem gerçekleştirildi.Beşiktaş meydanında “Emperyalist haydutlar Lib-ya’dan defolun”, “Katil NATO-TC Libya’dan defol”,

“NATO’dan çıkılsın emperyalist üstler kapatılsın”,“Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazana-cak”, “Katil ABD, işbirlikçi AKP-MGK”, “Yaşasın iş-çilerin birliği, halkların kardeşliği” sloganlarını atankitle, Libya Temas Grubu’nun ülkemizi terk etme-sini istedi. Kitle adına yapılan açıklamada Libya’ya dönükNATO şemsiyesi altında süregelen emperyalist sal-dırganlığın derinleştiği belirtilerek, “Libya, alçakça,fütursuzca emperyalistlerce bombalanıyor. Geride

kaç kişinin öldüğüne, kentlerinin nasıl yerle bir ol-duğuna aldırılmadan her geçen gün daha da fazlasayıda savaş uçağıyla bombalanıyor” denildi.“Dünya üzerinde emperyalizmin istediği şekilde atkoşturduğu bir yer olmayacak” ifadelerinin kulla-nıldığı açıklamada, “Her işgal ettikleri ülkede ka-busları biraz daha büyüyecek! Libya Temas Grubu,ülkemizden hemen defolmalıdır! Libya halklarıüzerinde karar almaya yetkileri de, hakları da yok-tur” denildi.

Katil NATOLibya’dandefol

Yeni Demokrasi Aile-leri Birliği’nin ”Kökle-rimize sarılıp içerideve dışarıda umudubüyüteceğiz” şiarıylabaşlattığı kampanyaçalışmaları Mazgirt veHozat’ta halkın yoğunilgisiyle karşılandı

Yeni Demokrasi Aileleri Birliği(YDAB)’nin örgütlediği Kökle-rimize sarılıp içeride ve dışa-rıda umudu büyüteceğiz” şi-arlı kampanya 9 Temmuz Cu-martesi günü Mazgirt’te yapı-lan etkinlikle start aldı. Kam-panya çalışmaları kapsamın-da aile ziyaretleri gerçekleşti-rilirken, siyasi tutsaklarınağır tecrit koşulları altındayaptıkları üretimleri sergilen-di ve paneller düzenlendi.

‘İçeride ve dışarıdaumudu büyütmeliyiz’Mazgirt Özgürlük ve Demok-rasi Parkı’nda yapılan etkin-likte, Yeni demokrasi müca-delesinde ölümsüzleşenlerinve devrimci-komünist tut-sakların aileleriyle dayanış-ma çağrısı yinelendi. Etkin-likte yapılan konuşmada, dü-nün, bugünle güçlü bağını ku-rup özgür geleceğe eminadımlarla yürümenin temelamaç olduğu vurgulandı.İçerde ve dışarıda umudu bü-yütmek için tarihten öğren-menin önemine dikkat çeki-len konuşmada, gözlerin,“Yeni demokrasi mücadele-sinde ölümsüzleşenlere vebugün ağır tecrit koşulları al-tında bakışlarını ufukta do-ğan güneşten ayırmayan tut-sakların duruşuna dikili ol-malıdır” denildi.

Yanlızlaştırma saldırı-sına karşı koyalımKampanya çerçevesindeYDAB ve DHF faaliyetçileri ta-rafından Hozat İlçesi ve köyle-rinde ev ziyaretleri yapıldı.

Yeni demokrasi mücadelesin-de ölümsüzleşen ve tutsakdüşenlerin evlerinin tek tek

gezildiği çalışmalarda, şehitdüşen halk savaşçılarının ha-yatları ve mücadeleleri hak-kında bilgiler alındı.

YDAB tarafından Hozat’tasürdürülen çalışmalar, HozatKültür Derneği’nde yapılanetkinlikle sonlandırıldı. DHFtemsilcisi tarafından yapılanaçılış konuşmasında etkinli-ğin amacı ve hedefi aktarıla-rak, devrim ve komünizmmücadelesinde ölümsüzle-şenler için saygı duruşundabulunuldu.

Tutsakların ağır tecrit koşul-larında yaptıkları kara kalemçalışmalarının sergilendiği et-kinlikte, dünden bugüne ha-pishaneleri anlatan sineviz-yon ile kayıp annelerinin mü-cadelesini anlatan “Çocukla-rından Doğan Anneler” adlıbelgesel gösterildi. Belgeselgösteriminin ardından yapılanpanelde, YDAB adına yapılankonuşmada, hapishaneleringerçekliğine dikkat çekildi.Hapishanelerin hakim sınıfla-rın karşısındaki muhalefetibastırmak için kurulduğunadikkat çekilen konuşmada,gerici sınfların dün fiziki im-hayla bastırmak istediği dev-rimci mücadeleyi bugün fizikive ideolojik teslim alma yo-luyla bastırmak anlayışındaolduğu ifade edildi.

YDAB temsilcisinin ardındansöz alan F tipi sürecini yaşa-yan Kazım Doğan da, devrim-ci irade karşısında hiçbir gü-cün, engelin duramayacağınısöyledi. Egemenlerin F tipihapishanelerle devrimleriyalnızlaştırmayı hedeflediğinifakat bunu başaramadığınıörneklerle aktaran Doğan,hapishanelerdeki üretiminçok büyük olduğunu belirtti.Devrimci dayanışmanın engüzel örneklerinin hapisha-nelerde de yaşandığını söyle-yen Doğan, bunun her alandayaygınlaştırılması gerektiğinivurguladı.

Yapılan etkinlik, katılımcıla-rın, söz alarak fikirleri aktar-masının ardından son buldu.

Dayanışmayı büyütelimYenilgi itirafı

2-3_Layout 2 7/20/11 8:20 PM Page 2

Page 4: 20-30 Temmuz 2011

Halkın Günlüğü 20-30 TEMMUZ 2011güncel04

Bu yıl 11.’si düzenlenecekolan Munzur Kültür ve DoğaFestivali’nin şiarı: “Dağlarınanahtarı, evliyaların diyarı,özgürlüğün ve ateşin kadimtoprakları arınmaya, yaşat-maya ve özgürleşmeye Der-sim’e geri dön” olarak belir-lendi

Bu yıl 11.’si düzenlenecek olan MunzurKültür ve Doğa Festivali 28-31 Temmuztarihleri arasında yapılacak. Festivaldeçeşitli konularda paneller ve yürüyüş-ler düzenlecek. Festivalin müzik prog-ramında ise devrimci kültürün ve farklıulus ve azınlık milliyetlerin kültüreldeğerleri sahne alacak.

DHF, DEDEF, BDP, Partizan, Halk Cep-hesi, KESK, DİSK, HKM, ESP, EMEP vebelediyeden oluşan tertip komitesi,festivalin bu yılki ana şiarını “Dağlarınanahtarı, evliyaların diyarı, özgürlüğünve ateşin kadim toprakları arınmaya,yaşatmaya ve özgürleşmeye Dersim’egeri dön” olarak belirledi. Tertip komi-tesi festival içerisinde bölgenin özgünsorunları barajlar, toplu mezarlar, yoz-laşma, cemaatleşme konularını işleye-ceğini açıkladı.

Tertip komitesi adına Belediye BaşkanıEdibe Şahin, “11. Munzur Kültür veDoğa Festivali” porogramını açıkladı.

Belediye Meclis Salonu’nda gerçekle-şen toplantıda konuşan Edibe Şahin,kentte ve kent dışında festival için ça-

lışma yürüten demokratik kitle örgüt-leri ve ilçe belediye başkanlarıyla gö-rüşmeler yaparak festival çalışmalarınıbaşlattıklarını söyledi.Toplu mezarlar, yozlaşma, cemaatleş-me konularının festival kapsamında

işleneceğini açıklayan Şahin, “Festiva-lin genel çerçevesi belirlenirken özel-likle ilçelerimizle ortaklaşarak birbirinikesmeyen, aksine tamamlayan bir fes-tival gerçekleştirme çabası içerisindeolduk. Festival toplantılarını büyük bir

Toprağına

Hozat’ın Bargini Köyü’ndeAğu İçen (Ağuçan) diye bili-nen inanç merkezinde 23Temmuz 2011 tarihinde “1.Geleneksel Ağu İçenlerAnma Etkinliği” kapsa-mında, yüzyıllar öncesindenDersim’e miras kalmış gele-neksel inanç biçimi devleterkânına meze yapılıyor

Merkezi İstanbul’da bulunan Ağu İçenKaradonlu Canbaba Kültür ve Ya-şatma Derneği tarafından 23 Tem-muz 2011 tarihinde gerçekleştirilecek

“1. Geleneksel Ağu İçenler Anma Et-kinliği”ne ilin “ileri” gelen tüm devleterkânının davet edileceği öğrenildi.Validen, kaymakama, garnizon ko-mutanından, Cem Vakfı yöneticile-rine kadar halklar üzerindeki baskıve asimilasyon politikalarının temsil-cilerinin davet edildiği etkinlik, böl-gede devletin kirli asilmilasyonpolitikalarının bir parçası olarak ta-nımlandı. Dersim coğrafyasının kendine hasinanç biçimi, farklı yol ve yöntemlerlegeçmişten bugüne yok edilmek iste-nen halk değerlerinin başında geli-yor. Dağların, nehirlerin, güneşinözcesi doğanın bir bütün olarak kut-sal sayıldığı Dersim’de son zaman-larda cemaat ve benzer yöntemlerle

derinleştirilen asimilasyon saldırısışimdi de Hozat’ın Bargini Köyü’ndeAğu İçen (Ağuçan) ocağında gerçek-leştirilecek anma etkinliğiyle devamettiriliyor.

Yaşanan gelişme karşısında dev-rimci-demokrat kurumlar ve bele-diye başkanları Bargini Köyü’nüziyaret etti.

Dersim’de faaliyet yürüten demokra-tik kitle örgütleri ve belediye baş-kanları bu durumu yerindeincelemek ve bu saldırı karşısındahalkı bilgilendirmek için Bargini Kö-yü’ne gitti. Dersim Kültür Derneği,DAKAD, Hozat Belediye Başkanı Cev-det Konak, Dersim Belediye Meclisüyesi Hüseyin Tonç, EÖC, Halk Cep-

İnançlar üzerinden asimilasyon

Kürtçe’yi bilinmeyen dil olarak ta-nımlayan zihniyet onun kendini ifadeetmesine de, sanat yapmasına daizin vermiyor. Ve devletin faşist nite-liği bireylere kadar iniyor. Caz festi-valine gelen insanlar, yabancı sanat-çılar toplamından oluşan bir konseretkinliğinde Kürtçe’ye tahammüledemiyor

Geçtiğimiz günlerde 18. İstanbul Caz Festivalikapsamında Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Ti-yatrosu’nda düzenlenen etkinliklerde Buika, LaShica, Sandra Carrasco ve Aynur Doğan “SuyunKadınları-Mujeres de Agua” adlı konserde yer al-dılar. Etkinliğin gerçekleştirdiği günün bir öncekigününde de Silvan’da 20 askerin öldüğü çatışmahaberleri ve bilindik kin kusan ırkçı açıklamalarekranlarda, gazetelerde geziniyordu. Ve bu çalış-ma “meyvesini” verdi. Aynur Doğan sahneye çık-tığı etkinlikte, daha üçüncü parçasına gelmişti kisaldırgan grupların hedefi oldu. Kürtçe şarkı söy-lemesi salondaki bir grup tarafından kabul edile-medi ve yuhalamalarla, atılan pet şişe ve yastık-larla Aynur Doğan sahneden indirildi. Doğan’dansonra çıkan yabancı diğer kadın sanatçı da bu az-gın faşist yaklaşımdan payını aldı. Daha ilk şarkı-sını söylemeye başladığında salondan İstiklalMarşı yükseldi. Aynur’u sahneden indirmeye kadar giden o ırkçı-lık anlayışı elbette orayla sınırlı değil. Bugün haladillerini dahi konuşmak için bedeller ödemek zo-runda bırakılan bir halktan bahsediyoruz. Kürt-çe’nin bir dil olarak kabul görmemesinin temelinielbette ki Kürtlerin bir ulus olarak görülmemesi,Türklük kimliği içinde eritilmek istenmesi yatı-yor. 12 Şubat 1999’da Magazin Gazetecileri Der-neği’nin ödül töreninde Kürtçe klip çekmek iste-diğini söylediği için saldırıya uğrayan Ahmet Ka-ya’da aynı anlayışın sonucu ile karşı karşıya gel-mişti. Aynur Doğan’ı da aynı saldırının hedefi ya-pan ülkede var olan ve sürekliliği daima sağlananırkçılık… Kürtleri daimi olarak yok sayan anlayışelbetteki iki halkı birbirine düşman ederek kendiçıkarlarını korumayı sürdürüyor. Kürtçeyi bilin-meyen dil olarak tanımlayan zihniyet onun ken-dini ifade etmesine de, sanat yapmasına izin ver-miyor. Ve devletin faşist niteliği bireylere kadariniyor. Caz festivaline gelen insanlar, yabancı sa-natçılar toplamından oluşan bir konser etkinli-ğinde Kürtçeye tahammül edemiyor. Ne yamançelişkidir ki ezilen bir halkın sanatı olarak ortayaçıkan Caz müziğini dinlemeye gelenler ezilen birhalkın sanatçısını susturmayı kendinde büyükbir hak olarak görebiliyor… ‘Dilimizin nefrete dönüşmesi üzücü’Konser sırasında gerçekleşen saldırıya ilişkin Do-ğan bir açıklama yaparak gerçekleştirilen saldırı-ya ilişkin şunları ifade etti: “Dün geceki konserdebana minder atan anlayış, benim gözümde bu ül-kenin birliğine, kardeşliğine, barışına ve demo-kratik olabilme çabalarına vurulmaya çalışılanacı bir darbedir. İspanyolca, İbranice ve benzeridillerde şarkılar söylendiğinde kurulan empati-nin, yanı başındaki dile, kardeş Kürtçe dilindekiaşk şarkılarıyla kurulamaması, bunun nefretedönüşmesi, gerçekten üzücü. Bunun ile beraberbu nefreti ve düşmanlığı, sanatın birleştirici gücüile yenebileceğimize olan inancım, dün geceninsonunda çoğunluğun bana verdiği destek ile ye-niden yeşerdi. Aslında çoğunluk olan bizleriz,kardeşliğimizdir ve sanat da bu kardeşliği pekiş-tirmeye devam edecektir.’’

Türk milliyetçiliğikışkırtılıyor

4-5_Layout 2 7/20/11 8:13 PM Page 1

Page 5: 20-30 Temmuz 2011

05güncel

evrimin yolu Halk Savaşıstratejisidir. Devrim dağlarımesken eyleyerek konum-lanır, buradan kök salıp za-fere ilerler. Bu nitelik ülkekoşullarına uygun olarak

saptanır ya da toplumsal çelişkiler Halk Savaşınıkoşullar. Devrim ile karşı-devrim arasındakigüç dengesi ilişkisi bu stratejik konumlanmanınaskeri stratejisi bakımından rol oynar. Halk Savaşı stratejisi Yeni Demokratik Devrim’leözdeştir. Halk Savaşı’nın içeriği devrimin karakteritarafından doldurulur veya tayin edilir. Halksavaşı uzun süreli savaş stratejisidir. Taktikolarak güçlü olan düşman stratejik olarak kofve güçsüzdür. Taktik üstünlüğün devrimci güçlerlehine tersine çevrilmesi uzun bir savaş döneminigerektirir. Proletarya ve devrimci halka ait küçükgüçler, bu savaş boyunca düzenli orduya dö-nüşür. Başından beri iktidarın ele geçirilmesininteminatı olurlar. Halkın hazır bir ordusu yokturve halkın devrimci ordusunu savaş içinde inşaetmekten başka şansı yoktur. Düşman uzunsüreli yıpratma savaşı içinde parça parça za-yıflatılacak, devrimci kuvvetler güçlenerek bü-yüyecek. Bu savaş dönemi tüm özellikleri iti-barıyla çetin ve kanlı geçecektir. Yeni Demokratik Devrim, kırlarda iktidarlaşarakgelişir ve bütün bir iktidarın ele geçirilmesindeifadesini bulur. Sınıf çelişkileri ekseninde düş-manla aramızdaki çelişkiler savaş yöntemiyleçözülecektir. Savaş devrimci mücadelenin enileri niteliği ve siyasetin doruğudur. Ordu devrimintemel silahlarındandır. Gerilla savaşı ordu ör-gütlenmesinin biçimi ve değişmez şartıdır. Dev-rimin stratejik mekânı dağlardır. Dağlara da-yanmayan devrim, nesnel toplumsal gerçeğeuygun olmayıp ütopik kurgu ya da soyut tezdenibarettir. Devrimin tutarlı yolu dağlara çıkar;devrim ve “dağlar” ikilisi doğru orantılıdır. Bütünbunlar yalnızca Türkiye-Kuzey Kürdistan vebenzer ülkeler için geçerlidir; evrensellikle ge-çerlidir.Halk Savaşı ve bunun tutarlı paralelinde orduörgütlenmesi, silahlı mücadele, gerilla savaşı,dağlar-kırlar esas gibi argümanlar Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasında yeni demokrasigüçlerine has spesifik argümanlardır. Maoistlertoplumsal çelişkilerin çözülüp faşizm olaraknitelenen gericiliğin tasfiyesini bu ilkelerde for-müle ettiği devrimci strateji ile öngörmekte,devrimin teori-pratiğini bu zeminde geliştir-mektedir. Bu, devrim ile karşı devrimin silahlıçatışma halidir. Kesin ki, devrimin ve MaoistPartinin üstün özellikleridir de bunlar.Sınıf çelişkilerinin basit burjuva demokrasisimücadelesine indirgenerek yumuşatıldığı, sınıflararasındaki iktidar sorununun adeta unutularakburjuva devlet düzeninin içten iyileştirilmesimücadelesine çekildiği genel koşullara tanıkolmaktayız. Devrimin tasfiyesinde anlam bulanbu yasalcı reformist eğilim sınıf hareketineegemen olmanın eşiğindedir. Bilinçli devrimcidinamikler bu zemine kayarak hızla erimektedir.Tarihin tanık olduğu belli kesitler gibi, bugünde, militan temeller üzerinde duran devrimciduruş, mübalağa edersek “bir avuç” bilinçli pro-leter devrimci yapıda temsil bulmaktadır. Dev-rimci direnç odakları örgütsel olarak zayıf vetasfiyeci hortlağın soğuk atmosferinde çetinşartlar altındadır. Sınıf hareketi önemli bile-şenleriyle tasfiyeciliğin zehirli şırıngalarına esirdüşmüştür. Tam da bu şartlarda Maoistlerin Halk Savaşıperspektifiyle yürüttüğü gerilla savaşı devrimcibir kale olarak anlamını büyütmektedir. Bun-dandır ki, egemen sınıfların azgın saldırıları vedemagojik argümanlar eşliğinde yürüttüğü tas-fiyeci terör dalgası Maoist partiyi ve tüm yenidemokratik güçleri özellikle hedeflemektedir.

Gerilla savaşı bölgesinde yeni demokrasi güç-lerine yönelik yoğunlaşan saldırılar ve ölümsüzkahramanlarımız bunun açık kanıtıyken, ülkeninçeşitli bölgelerinde demokratik mücadelelerekarşı yürütülen saldırı ve uygulanan baskılarda aynı özden beslenmektedir. Gerilla güçlerinekarşı gerçekleştirilen hain pusular, imhaya yö-nelik sızma yeltenimleri, imha operasyonlarıher ne kadar gerillaları tarafından başarıylaboşa çıkarılsa da, savaş tabiatının kaçınılmazsonuçları olan üç yoldaşımızın katledilmesi veyoğunlaşan operasyonlar ile konjonktürel şartlardüşmanın Maoist parti güçlerine özel yöneliminiaçıkça göstermektedir! Bu özel yönelim an-lamsız değildir fakat mutlaka kayda alınarakkarşı taktiklerle boşa çıkarılmak durumunda-dır!Meselenin diğer boyutu ise tüm Maoist güçlerintarihsel sorumluluk bilincine uygun davranarakgerilla güçlerini hedefleyen bu saldırılar karşı-sında gerillayı yalnız bırakmamak ve baştagerilla savaşına katılmak üzere yaşamın heralanında ve her biçimde buna dair görevlerüstlenmesi gerekmektedir. Bu anlamda dağlarınmesken eylenmesi birincil görev ve sorumlu-luktur. Bu görev ve sorumluluk doğrudan dev-rime bağlı olup Maoist partinin öncelikli doğ-rultusudur.Devrimci savaş salt gerilla güçlerine havaleedilerek savaş karşısındaki görevler ertelenemez,es geçilemez. Her militan, her örgütçü tepedentırnağa savaş ruhuyla kuşanmalı, bir gerillaolarak şekillenmelidir. Buradan başlayan görev,gerilla kıtalarında yer alarak tamamlanmalıdır.Devrim, parti önderliğinde devrimci ordununyürüttüğü savaşla kazanılıp gerçekleştirilecekse,devrimci iddiaya sahip her samimi aktivist yö-nünü dağlara-gerilla savaşına çevirmelidir. Halkordusunu kurup geliştirmeden iktidara sahipolunamayacağı açıktır. Ordunun kurulmasıysaonun çekirdeği olan gerilla birliklerini geliştir-mekten, her şeyden önce onlarda yer almaktangeçer. Bu hem devrimin talimatı, hem de şehityoldaşlarımızın emaneti bir buyruktur.Emaneti devralalım, halkın iktidar davasına vedevrim yürüyüşüne sahip çıkalım. Sıradanyaşam devrimci ve komünistlere göre olamaz;devrimciler tutuk olamaz. Köprüleri atmanın,korkuları yıkmanın günüdür. İsyan ruhu sar-malıdır bedenleri. Bilinçler daha keskin, ileriatılan adımlara dair kararlar daha cüretkâr venet olmalıdır. Ayak bağları koparılıp atılmalı,keskin kopuşlarla enginlere açılmanın ve çal-kantılara göğüs gerip büyük dalgalarla boğuş-manın zamanıdır. Ertelemek olmaz. Halkın, devrimin ve destan yazarak düşenleri-mizin bizlerden beklediği budur.Gün özne olmanın günüdür; birilerinden bek-lemek, ne uzak ne yakın durmak ya da kararsızlıkiçinde bocalamak olmaz. Savaşan yoldaşlarımızla övünmek ve onlarabakarak güç alıp göğüs germek iyidir; fakatyandaşlık sermayesini sigorta edip yetinmekolmaz. İleri çıkıp kavgayı solumak, devrim tar-lasına bir filiz olarak dikilmek şart. Destekçi ol-maktansa, desteklenen durumda olmak yeğtutulmalı. Kuşatılmış beyinlerden, köhneleştirilmiş yaşamınparçası olmaktan, belirsizlik ve ikilemden, dahada önemlisi kemirgen karamsarlıktan kurtul-manın günüdür. Bunun tek yolu savaşa adımatmaktır; bunda evirip-çevirmek, falsolar veeğriler çizmek, aklı tersten yola koyup lafazanlığınbatağında açmazlar büyütmek olmaz. Devrim dağlara yuvalanmış, seyretmek olmaz. Dağlara bakın; kızıl saçan güneş gibi en berrakeşkâliyle devrim oradan doğuyor!

D

DEVRİM DAĞLARDA YUVALANMIŞSEYİRCİ KALMAK OLMAZ

UFUK ÇİZGİSİ ≫ bakış can

olgunlukla vebirliktelikle sürdürdük. Bu birlik-teliğin festivalle sınırlı kalmaması, sonra-sında da devam etmesi noktasında fikirbirliği yaptık.” dedi.

‘Bu sene 6 bin göç verdik’Şahin, “Her geçen gün kentimiz dışarı-ya göç vermekte. Bu yılın daha başla-rında 6 bin kişi kentimizden eksildi. Di-limiz, kültürümüz, inancımız hala yoksayılmakta. Festival programını bu çer-çevede belirledik. Geçen yıllardan farklıolarak etkinliklerimizi iç mekânlardançıkardık. Yeraltı Çarsısı Üstü, Kışla Mey-danı ve stadyumu etkinliklerin yapıla-cağı açık alanlar olarak belirledik.” şek-linde konuştu.

Festival programında yerelsanatçılaradaha fazla

yer vere-ceklerini

vurgulayanbelediye baş-

kanı, sözlerinişöyle sürdür-

dü; “Panelist vesanatçı arka-

daşların belir-lenmesi konu-

sunda görüşme-lerimiz devam

edecek. Festivali-miz, 28 -31 Tem-

muz tarihleri ara-sında gerçekleşti-

rilecek ancak 27Temmuz Çarşamba

günü Düzgün Ba-ba’ya yapılacak olan

ziyaretle festivalimizibir gün önceden başlatmış olacağız.”

geri dön

hesi, Partizan ve BDP heyet olarak ye-rinde inceleme yaptı. DHF, EMEP, ESP’ninde müdahil olduğu incelemede, sürecingeldiği aşama ve bundan sonra takınıl-ması gereken tavır hakkında köy hal-kıyla sohbetler gerçekleştirildi.

‘Etkinliğe katılmayacağız’Dersim Demokrasi Platformu tarafındanyapılan açıklamada, 24 Temmuz’da Ho-zat’ın Karabakır (Bargini) Köyü’nde yapı-lacak olan anma etkinliğine tepkigösterildi.Dersim’in Kürt kimliği ve Kızılbaş Alevi-liğinin merkezi olduğuna vurgu yapılanaçıklamada, “Bu kimliğinden ötürü Der-sim tarihsel süreç boyunca sürekli inkarve asimilasyona maruz kalmıştır” dedi.Dersim Demokrasi Platformu, İstan-

bul’da devletin desteğiyle kurulan ismive inancı asimile edilen “Ağu İçen Kara-donlu Can Baba Kültür ve Yaşatma Der-neği” adı altında faaliyet yürütenderneğin etkinliğine Dersimlilerin katıl-mamasını istedi. Platform, “Devleti AKPhükümetinin Türk İslam sentezini ce-maatçi zihniyetini Dersim Valiliği’ni, üni-versitesini ve bu politikalarınuygulanmasından kendilerine görevbiçen tüm kurum ve kuruluşları uyarı-yoruz. Yüzyıllardır uyguladığınız sonuçalamadığınız gibi bundan sonra da ala-mayacaksınız. İnancımızdan, kültürü-müzden ocak mürşit, pir verayberlerimizden elinizi çekin. Biz onurlubir halkız, parayla, sahte yalan politika-larıyla bizi aldatamazsınız” uyarısındada bulundu.

politakası sürüyor

4-5_Layout 2 7/20/11 8:13 PM Page 2

Page 6: 20-30 Temmuz 2011

Halkın Günlüğü 20-30 TEMMUZ 2011güncel yaşam06

Anne sütü dışında besinlerlebeslemenin (yapay beslenme)çokça dezavantajı ve zararı var-dır. Anne ile bebek arasında duy-gusal bağda azalmaya sebep olur,enfeksiyon riski yüksektir, vita-min ve protein eksikliğine nedenolabilir, egzama, astım gibi alerjiksorunlara eğilim söz konusudur,obezite riskini arttırır, doğal bes-lenen bebeklere göre IQ (zekayaşı) daha düşüktür.

Anne sütü, yeni doğan canlının vazgeçil-mez besin kaynağıdır ve bilinenden çokdaha yararlı- gereklidir. Anne sütünün be-sin olma özelliğinin yanında, kültürdenkültüre değişik anlamlar yüklenmiş, de-yimlere, türkülere, atasözlerine konu ol-muş, kimi zaman da mistik boyutta işlen-miş şiirsel başka bir yanı da vardır. “Anasütü kadar helal…”, “Anadan emilen sütünburundan gelmesi”, “Sütünü helalet(me)mek” vs vs… Ancak yazımızın ama-cı, anne sütünün sağlık açısından öneminianlatmak ve anne sütüyle ilgili bazı çarpıcıbilgiler vererek okuyucunun bilincindekive tercihlerindeki yanılsamaları değiştir-mektir.

Anne sütü bile özelleştirildiAnne sütünün tıbbi, sosyal ve ticari boyut-ta önemli bir yeri vardır. Ne yazık ki, bebekmaması firmalarının “eşsiz katkıları” so-nucu mamayla besleme ciddi artmış ve budurum annelerde bebeğine değer vermeölçütü olarak lanse edilmiştir. Bebeğinepahalı mamalar alan anne-baba çocuğunadaha çok değer veriyor gibi bir anlayışoturtulmuştur. Hatta birçok hekim şahitolmuştur ki, bebeğine mama alamayanannelerde yetersizlik hissi, kendini suçla-ma davranışı gelişmiştir. Bazı eski mamareklamlarında “anne sütüne eşdeğer”, hat-

ta “bazı özelliklerinin anne sütünden dahaiyi” olduğuna dair propaganda yapılıyordu.Süreçle anne sütünün önemi daha çokgündeme gelince, kampanyalar ve yasaldüzenlemelerle mama firmaları geri adımatıp reklamlarda “anne sütüne en yakın”gibi söylemlerde bulunmaya ve ürünleriniçok daha ucuza satmaya başladılar. Eski-den sadece zengin ve orta sınıf ailelerinalabildiği mamaları artık fakirler de alabil-diler. Ancak anne sütünün değerinin farkı-na varılınca zengin ve orta tabaka annelerianne sütüne yönelmeye başladı. Böylecemamayı tercih eden anne sayısı gitgide ar-tarken, bu annelerin çoğunluğunu fakirkesim oluşturdu.

Bebek anneye yabancılaştırılamazKonunun bu kısmında detaylardan kaçına-rak anne sütüyle ilgili bazı tıbbı bilgileregeçelim. Doğum süreci ve doğumdan son-raki 7-10 gün içinde anne memesinden sal-gılanan sütte ağız sütü (kolostrum) denir.Yoğun, konsantre, zengin görünümlü, sa-rımtrak renkte olup yoğun protein içerir.Normal süte göre daha çok protein daha azlaktoz (süt şekeri) ve yağ içerir. Yoğun pro-tein içeriğiyle kolostrum, bol miktarda im-munoglobulin (Ig) içerir. Ig’ler savunmadagörevli proteinlerdendir, özellikle kolos-trumda yüksek oranda bulunan Ig A tümsindirim sistemi yüzeylerinde savunmagörevi görür. Doğumdan hemen sonra be-beğin emdiği kolostrum tüm bağırsaklarıadeta koruyucu bir tabaka gibi kaplar vebebeği mikroplara karşı korur. Kolostru-mun normal anne sütüne oranla sıvı mik-tarı daha azdır. Yeni doğanların böbrekleriyeterince gelişmemiş olduğu için bebeğinaldığı fazla sıvıyı süzme işlevini tam olarakyapamaz. Bu nedenle yeni doğanlar için eniyi besin kolostrum yani ağız sütüdür.Mama, inek sütü, keçi sütü ya da şerbetbebeklere uygun besin kaynakları değildir. Anneler, tam olarak açıklanamayan meka-nizmalarla, bebeklerinin haftalarına ve ih-tiyaçlarına uygun süt salgılamaktadırlar.

Yeni doğan bebeğe haftasına, gününe uy-gun kolostrum salgılanırken, bebek büyü-yüp yeni doğanlıktan çıktıktan sonra be-beğin ayına uygun ve ihtiyaçlarını karşıla-yacak süt salgılanır. Anne sütünün diğerbir önemli özelliği, canlı olmasıdır. Dahadoğru ifadeyle canlı savunma hücreleriiçermesidir. Anne sütü mikroskopla ince-lendiğinde tıpkı kandaki gibi bazı savunmahücreleri görülebilmektedir.

Anne sütü beyinden salgılananProlaktin hormonuyla üretiliyorDoğumdan yaklaşık 1 hafta 10 gün sonrakolostrum yerini daha akışkan, laktoz (sütşekeri) ve yağ miktarı daha fazla olan nor-mal süte bırakır. Sütün salgılanması tama-men hormonal mekanizmalara bağlıdır.Beyinden salgılanan Prolaktin hormonusütün üretilmesini, Oksitosin ise salgılanansütün süt kanallarına akışını, doğum son-rası büyümüş olan anne rahminin normalboyuta gelmesini sağlar ve anneyi rahatla-tır. Bu iki hormonun salgılanmasında enönemli uyaran meme başı uyarımı, yanibebeğin anne memesini emmesidir. O hal-de doğum yapmamış bir kadın emzirebilirmi? Elbette ki emzirebilir. Hatta bebek ev-latlık edinen ailelerde anne emzirmek is-terse herhangi bir ilaç ya da hormon kulla-nılmadan belli metotlarla bu durum sağla-nabilir. Önemli olan günde en az 10 kez veyeteri süre memenin emilmesidir.Anne sütünün bebeğe sağladığı yararlarkısa bir yazıyla sıralanamayacak kadarçoktur. Ancak madde madde önemli nok-taları belirtecek olursak;-Anne ile bebek arasında duygusal bağ ku-rulmasını sağlar -İmmün (bağışıklık) sistemini geliştirir-Ekonomiktir, mamayla beslenen bebek-lerin ortalama yıllık mama masrafları 600-1000 lira civarındadır-Kolay hazmedilir-Emen bebeklerde IQ daha yüksektir-Solunum yolu hastalıklarından ve ishal-den korur ve idrar yolu enfeksiyonları ris-kini azaltır, fizyolojik sarılığı önler

Fethiye davası olarak bilinen ve birkadının 8 erkek tarafından toplucinsel saldırıya maruz kaldığı olayın4. duruşmasından da bir sonuç çık-madı. Tecavüzcüler sokağa salındı,dava yine ertelendi

Muğla Fethiye’de 2007 yılının Haziran ayındameydana gelen toplu tecavüz olayının sanıklarıdevletin koruması altında. Fethiye’de 8 kişinintecavüzüne uğrayan kadının davası yıllardır de-vam ediyor. Delillerin orta yerde durduğu dava-nın 4. duruşması geçtiğimiz günlerde görüldü. Fethiye Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmadatutuksuz sanıklar A. N. O., V. K., V. K., M. K., S. K.ve G. K. ile avukatları ve tecavüz mağduru kadınıtemsilen 15 avukat hazır bulundu. Tutuksuz sa-nıklardan ikisi duruşmaya katılmadı. Duruşma-da sanık avukatları delillerin toplanmadığı iddia-sıyla savunma yapmazken, sanık avukatların-dan Selçuk Ayaz mağdur kadın ile birkaç ay be-raberlik yaşadıklarını iddia ettiği İ.D. ve S.P. isimlişahısları bir sonraki duruşmada tanık olarakdinlenmek üzere hazır edeceklerini söyledi.Mağdur olan kadına yönelik “birlikte yaşadığı er-kekleri” çağırarak tecavüzcüleri savunmayı he-defleyen sanık avukatına mağdur kadının avu-katı Cevriye Aydın, “Bahsettiği kişilerin yargıla-ma ile bir alakası yoktur. Dolayısıyla duruşmadatanık olarak dinlenemezler” şeklinde itiraz etti.

Deliller yok sayılıyorMağdur avukatlarından Deniz Tuna, duruşmadakimi delillere dikkat çekti. Telekomünikasyonİletişim Başkanlığı (TİB)’ndan gelen telefon ka-yıtlarına göre mağdurun ve sanıkların telefonla-rının, olay tarihi olan 25 Haziran 2007’de Girme-ler köyünden sinyal verdiğini ifade eden Tuna,telefon görüşme trafiğinin de müvekkilinin be-yanlarını doğruladığını, buna karşılık sanıklarınsavunmalarını yalanladığını kaydetti.Av. Cevriye Aydın bir önceki duruşmada dinle-nen tanıkların verdikleri ifadelerinin öneminedikkat çekti. Feride Yıldırım Güneri ve Ayşe Öz-lem Mescioğlu’nun olaydan sonra mağdurla ilkgörüşmeyi yapıp tıbbi tedaviye başlayan kişilerolduklarını kaydeden Aydın şunları ifade etti: “Butanıkların beyanları nazara alınarak mağdurenintoplu cinsel saldırıya uğradığı ve bu saldırının sa-nıklar tarafından gerçekleştirildiği ortaya çık-mıştır. Ayrıca getirilen HTS kayıtları da bu duru-mu doğrulamaktadır. Yine geçen celse beyandabulunan müvekkilin annesi, kızının cinsel saldırıöncesi ve sonrasındaki psikolojik durumu ile ilgiliayrıntılı beyanda bulunmuştur. Tüm deliller kar-şısında müvekkil katılanın cinsel saldırıya uğra-dığı ve bu saldırının sanıklar tarafından gerçek-leştirildiği ortaya çıkmıştır. Olay tarihinde sanık-ların tamamının olayın gerçekleştiği iddia olunankaplıcada olduğu tespit edilmiştir. Bu bir tesadüfmüdür yoksa katılanın iddiasının doğruluğunugösteren somut bir delil midir?”

Duruşmada bilindik sonuçToplu cinsel saldırıya uğrayan kadının ifadeleri-nin ve ortadaki dellilerin yok sayıldığı Fethiyedavasından yine bir şey çıkmadı. Tecavüzü ger-çekleştirenler devletin koruma kalkanı altındasokağa salınırken duruşmayı gören mahkemeheyeti sanıkların tutuklanması talebini redde-derek duruşmayı 14 Ekim 2011 tarihine erteledi.

Fethiye davasından yinesonuç çıkmadı

Özelleştirmede sıra

6-7_Layout 2 7/20/11 8:18 PM Page 1

Page 7: 20-30 Temmuz 2011

07güncel

adın emeği daha ucuzolduğu için mi, ölümübedava, katili bedelsizkalmaktadır? Ya datersten sorarsak, erkekegemen devlet katili

bedelsiz bıraktığı için ucuz emeği yüce‘değersiz kadın’ı en yakını olan sevdiğierk’ek’e öldürtüyor?Sözü uzatmadan “emek yüce değerdir”diyenlerin emeği ucuzlaştırması, emekçi-lerin daha fazla sömürülmesinin önünüaçmaktadır. Emperyalist-kapitalist sistemiçerisinde zamanın tamamını hiçbir karşılığıolmadan harcayan kadın neyi kazanıyor?Toplumsal rollere baktığımızda da, buyüce değerli emeğin kime, nasıl, ne kadarve hangi amaçla, neye hizmet ettiğinidoğru okumak gerekir. Kadının emeğininucuzluğu, kadının öldürülmesini kolaylaş-tıran ve kadının yeniden yeniden görün-meyen/görünmez kılınan emeğiyle sistemiüretmesidir. Emeğin değerinin yüce pay-laşım pazarlanması sonucu, sınıfsal sö-mürüde, kadın ve ezilen emekçinin yaşa-mındaki karşılığı ürettiği ürünün esiri ol-masıdır. Diğer bir yönüyle kadın için karşılığıbir de cinsel sömürünün devamında po-sasıçıkarılmış “ölüsü de dirisi de beş pa-retmez’ diyen gerici burjuva feodal siteminkadına verdiği “kutsal’ değeridir. Kendineyabancılaştırılan bedeni üzerinden sömürüiyice derinleştirilmiş ve ince yöntemlerle(ölü seviciliği) yaşamsal hakları ellerindenalınmış ve son büyük insani görevle(!)üstü örtülmüş ve hatta üzerine örtülende, burjuva feodal medyanın kadını se-verken, överken metalaştıran gazetenin‘ölü-kadın’ sayfası olmasıdır. Neye karşı çıkacağımızı, neyi birlikte omuz-lamamız gerektiğini doğru ele alamaz isek,ezilmişlikten kurtulamayacağımız gibi, sı-nıfsal sömürünün sürmesiyle ulusal vecinisel baskı, şiddetini ırkçı-şoven rollerintüm yükleri altında önce kadın, sonrainsan olarak kalırız. Eleştirdiğimiz eksikliklerin bir parçası ol-makla karşı karşıya kaldığımızda, aldığımıztutum ve tavır örgütlü mücadeledeki du-ruşumuzu belirleyen olur. Açıktan eleş-tirmeyen, kapalı kapılar arkasında çokçasözünü ettiğimiz, ancak gerçek muhatap-larıyla tartışıp, tartışmadığımız, tartıştır-madığımız her konu ertelediğimiz süreçtekarşımıza daha büyük bir engel ve çö-zümsüzlük olarak çıkar. Bu açıdan, ev ortamındaki paylaşımları-mızdan tutalım, ortak yaşam alanlarınıkullanmaya kadar, semtteki gazete dağı-tımından tutalım da siperlerde mevzilen-meye kadar açık, samimi ve dürüstlükbizi devrimci kılar. Elbette yetmiş beş mil-yondan azade olmayan devrimciler desistem içinde yaşamaktan kaynaklı birçokeksik ve hatalı yaklaşımı barındırır. Ancakbu eksik ve hatalı tutuma karşı devrimcibir kavrayışla mücadele etmeyip, liberal,reformist, oportünist ve dahası lümpenbir hal ve yol alıyorsa, o zeminde kırılmave sapmadan söz etmek mümkündür.Burada da en basit diye değerlendirilenve zaman zaman ne yazık ki, yeni de-mokrasi güçlerinin örgütlü bireylerindesirayet eden ve en titiz çalışmalara rağmendikkatten kaçan, devrimci kalemlerden çı-kan yazılarla yayın orgalarına taşınan “ka-dın sorunu‘ meselesine bakıştan tutalımda yaşamın her alanındaki karşılığını nasıl

ele aldığımız meselesidir.Bugün toplumdaki burjuva feodal gerici-yoz kültüre karşı olduğumuzu söyleyip,yaşamımızda pratiğimizi nasıl ve hangiihtiyaç üzerinden bilince çıkarmamızdır.Yine ifade etmek gerekirse temizlik alış-kanlığından, uyku alışkanlığına kadar, gü-nümüzü esas ve tali üzerinden program-layıp bir devrimcinin bir günü nasıl yaşadığımeselesidir. Bizi kadın veya erkek kılanözün niteliğine uygun bir devrimci-militanbir duruşla erkek egemen sisteme karşıkonumlanışımızdır. Siyasi iktidarı hedef-lemeyen hiç bir yaşam bizi o özlü niteliğeeriştiremez. Bu ister kadın olsun istererkek olsun, daraltılmışlıktan çıkışı ya-kalamak bizi yeni ve özgür insan kılar.Çünkü, öncelikle sorunu görmek, sorununnedenlerini tahlil etmek ve sonra tahlilettiğimiz soruna dair çözüm üretmemiznoktasında gösterdiğimiz çözüm yön-temlerimiz yolumuzu açar. Attığımız adımbize çıkış göstermeli ve yol aldırmalıdır.Sorunun etrafında psikolojisiyle uğraşıpdönmek değil, sorun diye gördüğümüzmeselelere parmak basıp, çözmek içintüm bedenimiz ve benliğimizle içine dal-mak çözüm üretir.Burjuva-feodal sistemin baskıladığı vedaralttığı yaşam koşullarında nefes al-mamız bu kadar zorlaştırılmışken, bu sis-temin karşısında örgütlü halk gücüylekarşı çıkışımızı ve niteliğimizi yenileyerekilerlemeliyiz. Nitelikli ilerleme ve esaslıçözüm sözle olacak bir şey olmadığı gibi,yerimizde oturarak “devrimci edebiyatı”yapmakla da hiç olmaz. Aşmak istediğimizşeye önce kendimizi ikna etmemiz ve iknaolmayanları da ikna edebilmenin en önemliadımı pratikteki faaliyetimizdir. Örgütle-mek/örgütlenmek için yaşça veya tecrübeolarak yeni bir bireyi etkilemek için usta-ca-kitabi, ezber teorik alıntılarla söyle-diklerimiz belirlemez, belirleyen esas şeyörgütlü pratiğimizin kendisidir. Devrimciyaşama dair ikna edici olmak için, savun-duğumuz ideolojinin pratik karşılığı içinher yeni doğan günde daha daha ileri çık-maktır. Bu pratik karşılık da öyle herkesin“benim görüşüme göre, benim fikrime ba-kılırsa, ben temsilciyim, ben profesyonelfaaliyetçiyim, ben gazeteciyim, ben ko-misyon temsilcisiyim” demekle değil, iradikararlarla alınmış programın ve örgütselişleyişin tüm kurum, kurul, komisyon,birim, komite ve kurallarıyla esas müca-deleyi dikkatten kaçırmadan işletilmesininkendisidir. O halde öncelikle bizlerin cinsiyetayrımında gösterdiğimiz eleştirel itinayı,devrimci-komünist yaşam tarzında da enüst özenle yaşamamız gerekir. Ezen erkekegemen sistemin yanılsamalı kadın-erkektartışmalarına zamanımızı heba etmedenbirleştirici ve hedefi doğru gözetleyen yer-den mücadeleyi ilerletmemizdir. Bilinçli,örgütlü tercihlerimizi yeni demokratik cum-huriyet programı etrafında kenetlenerek,birbirimizi denetlemeyi-disipline etmeyikontrollü muhtaçlıktan çıkarmış, devrimve mücadelesinden yana çıkarı olan mü-dahil olup değiştiren, niteliği disiplinle, özlebirleştiren, demokratik halk iktidarını kur-manın ve bu devrimi başarmanın öncü-önder toplamıyız. Bu toplam ki; yaşanılasıkazanılacak yeni bir dünya için özgür insanolma iradesiyle sömürüyü, kölelik zincirlerini,esareti kaldırmaya muktedirdir.

KEMEĞİN ‘KUTSAL’ DEĞERİ

ÖNCÜ KADIN ≫ rojda demir

-Nedensiz beşik ölümlerini azaltır -İnsüline bağımlı diyabet riskini azaltır-Emen çocuklarda ileride alerjik hastalık riski,emmeyenlere göre çok daha düşüktür Anne de emen çocuk kadar avantajlıEmzirmenin sadece bebeğe değil anneye de çoksayıda faydası vardır. Toplumda, emzirmenin ka-dını kötü etkilediği, memelerde deformite bırak-tığı yönünde yanlış bir algı var. Ancak sıralaya-cağımız maddelerde de görülecektir ki durumtam da inanılanın tersidir. Anneye faydaları ise;Oksitosin hormonu rahimin toparlanmasını sağ-lar. Adet kanamaları azalır. Hamilelik öncesi fizi-ki forma daha hızlı dönülür. Ovulasyona (yu-murtlama) daha geç dönülür, istenmeyen gebe-likler önlenir. Doğum sonrası düzenli ve yeterliemziren kadınlar, koruma tedricen azalmaklaberaber, gebelikten korunurlar. Kemik re-mine-ralizasyonu daha hızlı olur. Menopozal kalça kı-rıkları daha az görülür. Premenopozal (menepozöncesi) meme kanseri riski azalır. Over (yumur-talık) kanseri riski azalır.

Sağlığı riskli anne yapay besin kullanırTürkiye-Kuzey Kürdistan’da bugün anne sütünealternatif kullanılan en sık besinler, hazır ma-malar, inek sütü, keçi sütüdür. Belli başlı kıyas-lamalarla aralarındaki farkları özetleyecek olur-sak, inek sütünde protein çoktur ancak sindirimizordur. Yani inek sütündeki proteinlerin kullanı-mı kısıtlıdır. İnsan sütündeki C ve A vitaminleriinek sütünden daha çoktur. İnsan sütündekiemilebilen demir miktarı daha çoktur. Keçi sü-tüyle insan sütü arasındaki en belirgin özellikfolik asit (B-9 vitamini) miktarıdır. Keçi sütüylebeslenen bebeklerde folik asit eksikliğine bağlıkansızlıklar ve kemik deformiteleri görülür. Nis-peten bebek mamaları inek ve keçi sütüne kı-yasla daha kullanılabilir. Ancak bebek için annesütü gibi mükemmel bir besin varken annelerimama kullanmaya teşvik etmek mantıklı değil-dir. Düz mantıkla düşünecek olursak inek sütüdanalar için, keçi sütü oğlaklar için, insan sütüise bebekler içindir. Mamalar ise emzirmesi ya-sak olan ya da mümkün olmayan kadınların be-bekleri içindir.

Nedir bu durumlar? Örneğin, anne kanser hasta-sıdır ve radyoterapi ya da kemoterapi alıyordur,anne tüberküloz (verem) hastasıdır ve tüberkü-loz ilaçları kullanıyordur ya da annenin herhangibir sebebe bağlı memeleri yoktur. Ortalama birbilgi olarak denebilir ki, bir anne üç bebek doyu-racak kadar süt üretebilir, yine tek memeye sahipanne bir bebeği doyuracak kadar süt üretebilir.

Yapay beslenme sağlık riski taşırAnne sütü dışında besinlerle beslemenin (yapaybeslenme) çokça dezavantajı ve zararı vardır.Anne ile bebek arasında duygusal bağda azal-maya sebep olur, enfeksiyon riski yüksektir, vi-tamin ve protein eksikliğine neden olabilir. Egza-ma, astım gibi alerjik sorunlara eğilim söz konu-sudur, obezite riskini arttırır, doğal beslenen be-beklere göre IQ daha düşüktür.Filipinler’de 0-2 yas arası bebek ve çocuklardayapılan araştırmaya göre sadece anne sütü alanbebeklerde ishal oranı %1 iken, anne sütü alma-yanlarda % 17 risk vardır. Yine Brezilya’da 0-2 yaşbebek ve çocuklarda yapılan başka bir araştır-maya göre pnömoni (zatürre) riski sadece annesütü alanlarda %1, sadece inek sütü alanlarda%3.3, sadece bebek maması alanlarda % 3.9’dur.

İlk altı ay sadece anne sütü Öneriler; doğumdan sonraki ilk yarım saat ile birsaat içinde bebek emzirilmeli. İlk 6 ay sadeceanne sütü verilmelidir. 6 aydan itibaren ayınauygun olarak ek besinler başlanmalıdır. 2 yaşınakadar ek besinlerle beraber anne sütüne devamedilmelidir. Anneler emzirme sonrası kalan ya daişyerindeyken sütlerini sağmalı ve uygun koşul-larda bebeği ileride beslemek üzere saklamalıdır.Temiz ve uygun bir kaba sağılmış süt derin don-durucuda 5-6 aya kadar, buzdolabında 72 saatmuhafaza edilebilir. Uluslararası birçok kurulu-şun, örgütün desteği, önerisi hatta zoruyla ülke-mizde yıllardır “bebek dostu” hastaneler ve illeroluşturma çabası içindedir. Bu politika doğrultu-sunda birçok eğitim çalışması ve denetim yapıl-mıştır-yapılıyor. Çok sayıda gönüllü hekim,hemşire ve ebenin özverili bireysel çabaları biryana ülkemizde anne sütü çalışmalarının çoğudostlar alışverişte görsün kıvamında yürümek-tedir.

anne sütünde

6-7_Layout 2 7/20/11 8:18 PM Page 2

Page 8: 20-30 Temmuz 2011

20-30 TEMMUZ 2011 Halkın Günlüğü

Star İnşaat ve Ticaret A.Ş. adlı özel şirketinişçileri, 24 Haziran 2011 tarihi itibariyleTür-kiye Taşkömürü Kurumu (TTK)’nunözel şirketlerde çalışan maden işçi-lerinin kaderini şirket sahiplerininvicdanına terk etmesi sonucu uy-gulanan her haktan mahrum ağırçalışma koşullarının değişmesi içindirenişe başlamışlardı.Star İnşaat ve Ticaret A.Ş. özel kuru-luşların tamamında olduğu gibi dahaaz para ödemek için yasanın boşlukla-rından faydalanarak asgari ücretin üs-tünde kalan maaşları işçilere eldenödeme yöntemini tercih ediyor. Asgariücreti bankaya yatırmak zorunlu olduğuiçin her ay düzenli şekilde bu paralarınıalabilen işçiler ise asgari ücretin üstündekalan maaşlarını patronun keyfi bir şekil-de geciktirmesinden, hatta bazı zamanlar-da aylarca bu paraların teslim edilmeme-sinden kaynaklı yaşamlarını güçlükle idareettirebiliyorlar. Emeklerinin karşılığını ala-mayan ve yoğun bir sömürüyle karşı karşı-ya kalan maden emekçileri ise buna karşı-lık direnişe başladılar. Günlerce süren dire-nişin ardından 10 Temmuz 2011 Pazar günüişçi temsilcisi Ayhan Gökgöz ile GMİS ŞubeTemsilcisi Tamer Güven ve AKP İl BaşkanıHamdi Uçar arasında bir görüşme yapıldı.Yapılan görüşmede işçilerin talepleri ara-sında yer alan; ödenmeyen maaşlarınödenmesi, çalışmadıkları gerekçesiyleödenmeyeceği açıklanan haziran ayı maa-şının 21 Temmuz’da bankaya yatırılması,ödenmeyen senelik izin ücretlerinin öden-mesi, işçi maaşlarına zam yapılması, sigor-ta primlerinin işçinin aldığı net maaş mik-tarı üzerinden yatırılması, maaşların tama-mının bankaya yatırılması, her ay sigortalıhizmet tablosunun işçilere düzenli veril-mesi, işten çıkarıldığına dair hakkında evi-ne tutanak gönderilen işçilerin hiçbirininişten çıkartılmaması ve bundan sonrakisüreçte de işçi çıkartmaların olmayacağı-nın sözünün verilmesi talepleri görüşüldü. Yapılan bu görüşmenin ardından ekono-mik taleplerinin tamamı kabul edilen işçi-ler 12 Temmuz 2011 Pazartesi günü yenidenişbaşı yaptı. İşçilerin aylardır alamadıklarıasgari ücretin bir kısmı pazartesi günüödenirken bir kısmı da cuma günü ödendi.

Yaşanan bu sürecin ar-dından özel şirketle bu sorunları düzenli

olarak yaşayan 10 işçi kendi isteğiyle iştenayrıldı. Hakları için direnen ve kazananmaden emekçisi Mustafa Tuna ve AyhanGökgöz’le çalışma koşulları ve direniş ne-denleri üzerine konuştuk.

fStar İnşaat ve Ticaret AŞ.’de uzun yıllar-dır belli aralıklarla işçi eylemleri örgütlendi.Son sürece baktığımızda 17 gün direniş

yaptınız. Bu direnişe neden olan çalışmakoşullarınızı aktarabilir misiniz? Mustafa Tuna: İşçi temsilcisi arkadaşım veben patronlarla sabahlara kadar süren tar-tışmalar yaptık. Haklarımızı ve biriken üc-retlerimizi almak için çok uğraştık amamaalesef diyalog yöntemiyle sorunu çöze-medik. Bu eylemin asıl amacı mayıs ayıiçerisinde alacağımız bakiye paraları içindeğil, patron bizim eylemimizi mayıs ayıalacaklarımız almak için yaptığımızı söylü-

yor. Patron mayıs ayı alacaklarımızı ödedi-ğini söyleyerek eylemimizi karalamaya ça-lışıyor. Şirket 2004 yılında kuruldu, bu şir-kette ve biz 2007 yılına kadar 17 tane eylemyaptık, 2007’den bu yana 20 kere eylemyaptık. Toplam 7 yılda 37 eylem yaptık. Sü-rekli çözümsüzlük halindeyiz, kesintileryapılıyor, hala birçoğumuzun alacağı var vealamıyoruz. Eylemler içerisinde haklarımı-zı da öğrendik. Yer altında çalışıyoruz asga-ri geçim indirimi alamıyoruz diye biliyorduk

Maden işçilerinin direnişi Belimizi büken şeybu taşeronlaşma.Taşeronlaşmanınen büyük acısınıbiz, bundan bir yıliki ay önce yaşadık.

Karadağ müessesesinde 30tane canımız gitti. Bunlar bi-zim mesai arkadaşlarımızdı.Bazıları okul arkadaşlarımız-dı. Beraber, aynı masada ek-mek yediğimiz, su içtiğimizinsanlardı

fYaşadığınız haksızlıklarakarşı TTK’nın tutumu nedir? TTK idare pozisyonunda olma-lıdır. Şirketleri denetlemeli vebu işin takipçisi olmalıdır. Bakı-yorum sanki kol kola verilmişbir düzenek oluşturulmuş, her-kes işçilere karşı ağız birliğiyapmış, gönül birliği yapmışça-sına işçilerin üzerinden oyunoynamaya devam ediyor.

İşçilerin “alacakları yok” denili-yor. Tamam işçilerin alacaklarıyok diyelim, siz haklısınız diye-

lim. 180 tane insan yalan mısöylüyor? Bu insanlar şov muyapıyor? Hiç mi sıkıntısı yok da17 gündür işe gitmiyor? Mademalacağımızın olmadığını iddiaediyorlar, önce bu sorulara ce-vap versinler.

fTaşeron firmayla imzaladı-ğınız iş sözleşmesinin gereğiolarak işçilerin sigorta primleride düşük yatıyor. İşten atıldığı-nız zaman da tazminatlarınızve emekli ikramiyeleriniz de ol-dukça düşük oluyor. Direnişini-

zin bu konuda bir iyileştirmetalebi var mı? Sadece maaş üzerinden eylemebaşlamıştık. Daha sonra çeşitlihaklarımızın olduğunu öğren-dik. Şunu dedik işverenimize:Bizim çalıştığımız bir birim fiyatvar, herkesin mesleği var. İşçi-nin kendi branşı üzerinden, bi-rim fiyatı üzerinden bir maaşıvar. Benim maaşım 1000 TL ise,sigortam da 1000 TL üzerindenyatırılsın. Ben maaşımı bununüzerinden alayım. Bunun banakaybı çok. Az önce siz de belirt-

“İşçilerekarşı ağızbirliği yapılmış”

8-9_Layout 2 7/20/11 11:28 AM Page 1

Page 9: 20-30 Temmuz 2011

emek röportaj

öğrendik ki alabiliyormuşuz, iaşe bedeli ala-mıyoruz diye biliyorduk, öğrendik ki alabili-yormuşuz. İşyerindeki sosyal tesislerden ya-rarlanabiliyormuşuz bundan haberimiz yok.Bunun gibi birçok hakkımız var ve bizimbunlardan haberimiz yok. Tüm bu sıkıntılarıntoplamı yaptığımız eylemi doğurdu. Bu eyle-mi çaresiz kaldığımız için gerçekleştirdik. Bizçalışarak paramızı alamıyoruz. Madem çalı-şarak hakkımız olanı alamıyoruz, hakkımızıbaşka türlü arayalım dedik.

kazanımla sonuçlandı

Madencinin kaderimi olmalı ölüm, ma-dencinin kaderi miolmalı sefalet, yok-sulluk. Gasp edilenhak hep madenci-nin mi olmalı. Çalı-şacaksa bu maden-ler, yaşayacaksa buinsanlar insancayaşasın. Biz dahaişçi olma sıfatınaerememişiz güyaişçiyiz. İşçi, ücretikarşılığında işiniyapan, işinin karşı-lığını alan demektir.Biz alamıyoruz ki.

fTTK bünyesinde çalışan diğer işçilerde sizinle benzer sorunlar yaşıyorlar mı?Yoksa sizce bu sadece taşeronlaşmanınbir sonucu mu? Bazı arkadaşlarımızın işten atılma tehli-kesi var. İş bulamama tehlikesi var. Enbüyük tehlike, eve ekmek götürememetehlikesi. Bu insanlar ne yapacak? Mec-buren taşeronlaşmaya boyun eğmek zo-runda. Düzene boyun eğmek zorunda.Çünkü düzen bunu buraya getirmiş. So-nuçta hep birlikte taşeronlaşmanın sonu-cuna katlanıyoruz. Belimizi büken şey butaşeronlaşma. Taşeronlaşmanın en bü-yük acısını biz, bundan bir yıl iki ay önceyaşadık. Karadağ müessesesinde 30 tanecanımız gitti. Bunlar bizim mesai arka-daşlarımızdı. Bazıları okul arkadaşları-mızdı. Beraber, aynı masada ekmek yedi-ğimiz, su içtiğimiz insanlardı. Bu yaşa-nanlar ne kader, ne alınyazısı. Bu insanlartaşeronlaşmanın kurbanı. Biz bunlarısöylerken iddia mı ediyoruz, hayır iddiaetmiyoruz. Herkes şapkasını önüne koy-sun ve müfettiş raporlarını okusun. Yüz-de yetmiş taşeronlaşmadan kaynaklananbir sorun.

fTTK bünyesinde çalışan işçilerin ko-şullarıyla sizin çalışma koşullarınız ara-sındaki farklar neler? Kamu kurumu derken burada sadeceTTK var. TTK’daki insanlar öyle ya daböyle devlet garantisi altında. Ayın 20’sigeldi mi aldığı para belli vereceği parabelli. Ama taşeronlaşmada böyle bir ga-rantin yok. Benim hakkım ne olacak so-rusu her ay kafamın içinde. Patronun uy-gun gördüğüne razı gelmek zorundasın.Ben yine söylüyorum insanlığın katilidirtaşeronlaşma. Bir hakkın yok, bir statünyok, burada tamamen birtakım insanla-rın eline bırakılmışsın. Bizim için al diyor-lar, bunları evir çevir istediğin gibi kullan,vadesi dolduğunda kapı dışarı koy. Hertürlü yetki bunların elinde. Herkes işçininsırtından para kazanma derdinde, işçiyisömürme derdinde. Ayhan Gökgöz: Patronlar para kazanmakadına her şeyi yapıyorlar bütün yükü deişçiye yüklüyor. İşçinin parasını kesiyor,işçinin sigorta primini kesiyor işte temelsorun bu. Biz TTK’nın genel müdür yar-dımcısına gittik ve bize ‘biz bir şey yapa-mayız’ dedi. Şimdi burada o bir şey yapa-mıyor, bu bir şey yapamıyo, kim bir şeyyapacak? Garantör firma TTK’dır burada.Ama kurumun yaptığı hiçbir şey yok. Benişçi temsilciyim, ayın 15’i geldiğinde işçilerparasını alsın diye muhasebe müdürüneyalvarıyorum. Onlara yalvarmak zorundadeğilim, ben hakkımı istiyorum. Sadecekendi işim olsa belki de bu kadar yalvar-mam ama orda bizimle birlikte 200 arka-daşımızı temsil ediyoruz. Yine siyasi çev-relerini kullanarak ihaleyi aldılar. Ama bizvarımızla yoğumuzla yola çıktık.

fMaden ocağına indiğinizde neler yaşı-yorsunuz?

Ben yerin 630 metre altına indiğimdedünyayla hiçbir bağım yok. Kolum kırıldı,parmağım kırıldı hastaneye, ambulansyoktu, taksiyle gittim. Zaten özel sektö-rün çalışma koşulları nasıl olabilir. Kuru-mun adamı aşağıda 1 saat çalışıyorsa, bizyerin altında 8 saat mücadele ediyoruz.Çok fazla çalışıyoruz. İnanın pazar günleriharicinde bizim sosyal bir etkinliğimizyok. Zaten yorgun oluyoruz, gidiyoruzuyuyup kalıyoruz oturduğumuz yerde.TTK’da çalışanlar böyle değiller. Kendileriyormazlar verilen tertibi yaparlar. Bizimamirimiz günde 3-4 defa tertip veriyor. ‘Oişi yapın oradan o işe geçin.’ Yani belki ol-ması gereken işler ama bazen mevcuteksik oluyor. Zaten madende çalışan in-san mutlaka iş kazası geçiriyor. Parmağıkopar, taş düşer… Arkadaşlardan birikaza geçiriyor, istirahatta kalıyor onunyapacağı işi ben yapıyorum veya bir baş-kası yapıyor. Gerçekten madencilik işiçok zor, çok ağır. Dünya genelinde koşul-ları ağır zaten maden işçisinin. Ama taşe-ronlarda, özel sektörlerde daha da ağır. İşimetre bazında aldıkları için az elemanlaçok iş yaptırmaya çalışıyorlar.

fMadencinin kaderi ölüm mü olmalı?Bizim maceramız evden çıkarken başlı-yor. Örneğin gece vardiyasına gidiyorum.Herkesin uyuduğu bir saat. Herkes yarı-nın hayallerini kuruyor. Biz eşimizle ço-cuğumuzla vedalaşıyoruz. Arkandan‘uğurlar olsun’ deniyor. Uğurlar olsun de-mek güle güle demek aslında ölüme gidi-yorsun demek. O yolun bir daha dönüşüolmayabilir demek. O indiğin kuyudan birdaha çıkamama ihtimalini bilerek aşağıyainiyorsun. Niçin, onurlu bir yaşam için. İn-sanca bir yaşam için. Ailene bakabilmek,çocuklarına bir dilim ekmek getirebilmekiçin. Ben ateşleyiciyim. Madenciliğin entehlikeli işini yapıyorum. Sorumlulukla-rım var. Yapacağım en ufak bir hata birekibin, bir ocağın, bir bölgenin sonu de-mektir. Ben aşağı inerken kafamın rahatolması lazım. Ben aşağı indiğimde birik-miş kira borcumu düşüneceğim, bakkalborcumu düşüneceğim, esnafa olan bor-cumu düşüneceğim. Madencinin kaderimi olmalı ölüm, madencinin kaderi mi ol-malı sefalet, yoksulluk. Gasp edilen hakhep madencinin mi olmalı. Çalışacaksa bumadenler, yaşayacaksa bu insanlar in-sanca yaşasın. Biz daha işçi olma sıfatınaerememişiz, güya işçiyiz. İşçi, ücreti kar-şılığında işini yapan, işinin karşılığını alandemektir. Biz alamıyoruz ki. Ama yeter.Cesur olsun istiyoruz arkadaşlarımız. Şuan bizim Üzülmez Şantiyesi’ndeki arka-daşlarımız bizimle aynı sıkıntıları çekme-lerine rağmen çalışıyorlar. Kızmıyorumonlara. Mecburlar. Ama ben bu mecburi-yete ne kadar boyun eğeceğim. Bu şekil-de hakkımı aramazsam ne kimse bunabir dur diyecek ne de kimse buna bir çö-züm yolu bulacak.

‘Düzene boyun eğmek zorunda bırakılıyoruz’

tiniz. Emekli olurken kaybım çok, iş ka-zası geçirdiğimde kaybım çok, banka-dan alırken kaybım çok… Zaten bütünsıkıntının temel kaynağı bu. 2009’da birkanun çıkarılmış, denmiş ki; maaşlar el-den ödenmeyecek, banka kanalıyla te-kelden ödenecek. Sen benim maşımı as-gari ücret üzerinden bankaya yatırıyor-sun. Kanuni olarak yatırmak zorunda-sın, kaçarın yok. Zaten orada yaptığın birusulsüzlük var, onu da kapatıyorsun.Geri kalanı nasıl alacağım ben? Ne za-man keyfi isterse o zaman alacağım.Keyfi uygulama!.. Sıkıntı buradan başlı-yor. Eylemimiz buradan başlıyor zaten.

8-9_Layout 2 7/20/11 11:28 AM Page 2

Page 10: 20-30 Temmuz 2011

Halkın Günlüğü 20-30 TEMMUZ 2011emek10

Neo-liberal politikaların her sektördeolduğu gibi toprak üretiminde de ya-rattığı derin ekonomik yıkım ve çö-küntüye karşı Ege çiftçisi, ayakta ka-labilmenin koşullarını kendi kol gü-cüne dayanarak buluyor. Aydın’ın Na-zilli İlçesi Sevindikli Köyü halkı mazo-ta, gübreye yapılan zamlarla birlikte,zarar etmemek için, makinelerinikullanmak yerine kendi emeğini yo-ğunlaştırmaya yöneldi. Çiftçiler, yıllıkyaptıkları masrafı dengelemek için

zorunlu giderleri beden gücüne daya-nan kazma, kürek, tırpanla kapatma-ya başladı.

Emek gücüyle ayakta kal-maya çalışıyorlarEge Bölgesi’nde toprak üretimindegelişen makinelerden vazgeçen Se-vindikli Köyü halkı, hasatını tırpanlabiçerek üzerine yüklenen maliyetidüşürmeye çalışıyor.

AKP hükümetiyle birlikte her alandagüçlendirilen sosyo-ekonomik talanınen büyük payını yoksul köylülük çeki-yor. Köylüler kendi emek gücüne yas-lanarak, sömürü düzeninin özel mül-kiyet araçları ve iletişimine karşı dire-nebilmenin yöntemini de kendi emekgücünü daha da fazla kullanarak çöz-me gayreti içerisinde. Çiftçilikle geçi-mini sağlayan Sevindikli Köyü’ndenMehmet Katranlı ANF”’ye verdiği ro-pörtajda içerisine düştükleri durumu

YALOVA: Yalova-Altınova tersaneler bölgesinde faa-liyet gösteren Sefine Tersanesi’nde çalışan Yalçın(32) isimli soyadı öğrenilemeyen bir tersane işçisi,kuru yük tamir gemisinin havuza yanaştırılması iş-lemi sırasında kopan donanım halatının çarpmasısonucu öldü. Yalova’da 2010 yılından bu yana yaşa-nan iş cinayetlerinde 5 işçi hayatını kaybederkendevletin iş güvenliği konusunda hala bir önlem al-maması gözlerden kaçmıyor.İZMİR: İzmir’in Gaziemir İlçesi’ne bağlı Ege SerbestBölgesi’nde bir fabrikada çıkan yangın sonucu fabri-kada kimyager olarak çalışan Enis Babir yanaraköldü. Yangının fabrikanın deposunda boşaltılan Hek-zon adlı sıvının alev alması sonucu çıktığı belirlenir-ken maddenin neden alev aldığı bilinmiyor.İzmir’in Buca İlçesi’nde de, bir markette yaşananelektrik arızasını gidermek için oraya giden elektrik-çi Serkan Ünal, elektrik çarpması sonucu hayatınıkaybetti.SAMSUN: Samsun’un İlkadım İlçesi’nde iki inşaat iş-çisi iş cinayeti sonucu öldü. Bir yapı kooperatifinebağlı inşaatın 9’uncu katında sıva yaparken çıktıkla-rı tahta iskeleden düşen işçiler Şükrü Altundal (42)olay yerinde ölürken, Sait Ahmet Uyanık (46) kaldı-rıldığı Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Has-tanesi’nde hayatını kaybetti. İnşaat sektörü iş cina-yetlerinin yaygın olarak yaşandığı bir sektör olmaözelliği taşırken iş güvenliği konusunda neredeysehiçbir önlem alınmayan bir sektör olmasıyla da dik-kat çekiyor.

Ziraat Mühendisleri Odasıİstanbul Şube Başkanı Ah-met Atalık, ülkemizin ta-rım politikalarını değiştir-mediği sürece adım adımaçlığa sürükleneceğiniaçıkladı

Ziraat Mühendisleri Odası İstanbulŞube Başkanı Ahmet Atalık devle-tin tarımda uyguladığı politikalarıdeğerlendiren bir açıklama yaparak“tahıl ambarı” olarak bilinen ülke-mizde, buğday ithalinin bu seyirdedevam ettiği sürece, ülkenin adım

adım açlığa sürükleneceğini ifadeetti. Gıda, Tarım ve Hayvancılık BakanıMehdi Eker’in buğdayın alım fiyat-larını açıkladığını belirten Atalık,devletin verdiği rakamlarla Hubu-bat Sen’in talep ettiği rakamlar ara-sında uçurum olduğunu belirtti. Bakan Eker’in açıkladığı rakamlaradikkat çeken Ahmet Atalık, “Buğ-day üreticilerine temmuz ve ağus-tos ayları için kg başına 60,50 ku-ruş, eylül ayı için 61 kuruş, ekim ayıiçin 61,5 kuruş, kasım ayı için ise 62kuruşun üzerinde fiyat verilecek.”ifadelerine yer verdi. “Hububat çiftçisinin örgütü Hubu-

bat-Sen yüzde 25 üretici kazancıve yüzde 15’lik insanca yaşam payıile birlikte buğdayın kg fiyatının 1,08kuruş olması gerektiğini vurgula-mıştır. Bu tespitlerden hareketleaçıklanan 60,50 kuruşluk fiyatınbuğday üreticisini memnun etme-yeceği açıktır.” diyen Atalık, “Buğ-day müdahale alım fiyatlarının sü-rekli olarak beklentilerin altındaaçıklanması çiftçimizi buğday üre-timinden vazgeçirmektedir. Buğdayekim alanları 2002 yılından günü-müze 12,1 milyon dekar azalmıştır.Türkiye’nin buğday üretimi 1990’lıyılların başında 20 milyon tonunüzerindeyken son beş yılın üretimortalaması 19 milyon tonla 20 yıl

İş cinayetleri artarakdevam ediyor

Üyesi oldukları sendikadan Hizmet-İş Sendikası’nazorla geçirilen işçiler sürgün edildi. İstanbul Büyük-şehir Belediyesi (İBB) işçileri, sendikalarını savun-mak için direnişe geçti. Direnişteki Belediye-İş Sen-dikası üyesi işçiler İBB Yol Bakım ve Onarım Müdürlü-ğü önünde toplanarak sürgünleri protesto ederkenbinaya girilmesine izin vermediler.Eylem devam ederken Belediye-İş Sendikası 1 No’luŞube Başkanı Muhammet Ceylan’ı arayan Yol Bakımve Onarım Müdürü Mehmet Özçelik sürgüne gönde-rilen işçilerin iş yerlerine geri getirileceği sözünü ver-di. Verilen söz üzerine eylemi bitiren işçiler adına Be-lediye-İş Sendikası 1 No’lu Şube Başkanı MuhammetCeylan bir açıklama yaptı. Üyelerinin çeşitli baskılarlaHizmet-İş Sendikası’na zorla üye yapıldığını ifadeeden Ceylan, yeniden Belediye İş’e üye olan işçilerinsürgün edildiğini açıkladı.Yol Bakım ve Onarım Müdürlüğü’nde İnsan Kaynak-ları Müdürü olarak çalışan Turgut Durmuş’un sür-günlerden sorumlu olduğunu ifade eden Ceylan, Dur-muş’un yapılan görüşmeler sonucu kararı düzeltece-ğine dair söz vermesine rağmen bu sözünü tutmaya-rak sürgünleri onayladığını belirtti. Sürgünlere son verilerek işçilerin geri dönüşününsağlanmaması üzerine direnişe geçtiklerini anlatanCeylan, “Yaşanan süreç içinde işverenlerin art niyet-leri devam ederse biz de bütün demokratik yollarıkullanarak hakkımızı arayacağız. Birileri hukuk dışı-lıkta ısrara devam ederse bizden de hukuka bağlıkalmamızı beklemesinler. Eğer yasa varsa herkeseeşit olmalıdır. Her türlü meşru mücadeleyi deneriz”diye konuştu.Üyelerini korumak için bu tarz eylemlere devam ede-ceklerini dile getiren Ceylan, kendilerine yönelikanti-demokratik uygulamaların sürmesi durumunda,doğacak sonuçların sorumluluğunu kabul etmeye-ceklerini söyledi.

Sürgüne gönderilenişçiler kazandı

Tarım politikasında

Biçerdöverinyerine tırpan

Devletin, üzerine yıktığı maliyeti düşürmek isteyen üretici, ürü-nünü toplarken kullandığı biçer döverin yerine zorunlu olarak tır-panı kullanmaya başladı

10-11_Layout 2 7/20/11 4:38 PM Page 1

Page 11: 20-30 Temmuz 2011

Kıdem tazminatı, böl-gesel asgari ücret veesnekleşme politika-larını yaşama geçir-mek isteyen devlet,modern köle pazarınıntemellerini atıyor

İşçi ve emekçilerin kazanılmışhaklarına yönelik 2009 yılındageniş kapsamlı olarak başlatı-lan saldırı konseptine göreUlusal İstihdam Stratejisi’ninayrıntıları netleşiyor.Ekonomi Koordinasyon Kuru-lu’nda görüşülmesine rağmenişçi ve emekçilerden gelecektepki dikkate alınarak, Bakan-lar Kurulu gündemine getiril-meyen ve bu nedenle nihai bel-ge haline dönüşmeyen Ulusalİstihdam Stratejisi’ndeki kıdemtazminatı, bölgesel asgari ücretve esnekleşme politikaları ye-niden gündeme geldi.AKP bir önceki hükümet dö-neminde, gelecek güçlü tepki-lerden dolayı ertelediği işçi veemekçilerin kazanılmış hak-larının gaspına yönelik saldırı-larıları hayata geçirmeye ha-zırlanıyor.İşçi ve emekçilerin çalışma vesosyal yaşamını belirleyen te-mel faktörlerden kıdem taz-minatı ve esnek çalışma üze-rinde yapılacak değişikliklerlebirlikte, ülkemizde modernköle pazarının temeli de atıl-mış olacak.Burjuva-feodal sınıfların uzunsüredir avuçlarını kaşıyarakbekledikleri saldırı paketi, 61.Hükümet döneminde uygula-maya konulacak.İşçi ve emekçilerin çalışma vesosyal yaşamını ilgilendirenbu çok yönlü hak gaspı saldı-rısı hükümet programında,“İşçilerin büyük çoğunluğu-nun alamadığı, işletmelerinüzerinde ödeme baskısı oluş-turan, çalışma hayatının enönemli sorunlarının başındagelen kıdem tazminatı sorunukazanılmış hakları koruyan vebütün işçilerin kıdem tazmi-natını garanti altına alan birfon oluşturularak çözülecek”ifadeleri ile açıklanmıştı.Ancak sendikalar ve demo-kratik kitle örgütleri bu yasa-nın işçi ve emekçilerin yaşa-mını güvence altına almayadönük olmadığını, hükümetinhedefinin patronların karınıyükseltmeye dönük olduğunuaçıkladı.

Patronlar sevinçliİşçi ve emekçilerin haklarınıgasp eden bu yasalar patron-ların yüzünü güldürüyor. Zen-ginliklerine zenginlik katmakisteyen patronların talepleridoğrultusunda hazırlanan buyasalarla birlikte, işçilerinemek güclerini sömürmek içindaha rahat koşulların yasalarıhazır.

Kıdem tazminatı almak hayal olacakBir işçinin kıdem tazminatınahak kazanmak için 10 yıl ça-lışma zorunluluğuna katlan-ması gerekiyor. Patronlar her-hangi bir gerekçeyle işten at-tıkları işçiye kazanılmış üc-retlerini ödemeyecek. Ayrıcasöz konusu fonun yönetimikamuya bırakılarak işlevsiz-leştirilecek, kıdem tazminatısadece emeklilikte o da eğeralınabilirse alınan bir hak ola-cak.

Köle pazarı kuruluyorDiğer bir önemli saldırı başlığıolan esnek çalışma uygula-masıyla işçilerin, düzenli birçalışma yaşamı ortadan kaldı-rılarak ve geleceksizleştirile-cek. İşçiler “part-time“, “ev-den çalışma”, “çağrı üzerineçalışma” gibi uygulamalar ilesokağa atılacak. Ardından so-kakta biriken geniş işsizler or-dusu iş bulabilmek için, bir bi-riyle yarışacak ve herhangi birsosyal hak veya güvence ara-madan ekmek parası kazan-mak için kölece yaşam koşul-larına mahküm edilecek.

Asgari ücret düşürülecekÜlkemizde ekonomik dağılımınbüyük ölçüdeki eşitsizliğindenkaynaklı işçi ve emekçilerinemek gücüne verilen ücret il-lere göre büyük farklılıklar arzediyor. Küçük illere göre büyükşehirlerden yoğunlaşan fabri-kalar ya da hizmet sektöründeişçiye verilen ücretle arasındabüyük fark var. Bu dönem asgari ücret 1 Ocak2011’den itibaren 16 yaşındanbüyükler için brüt 796,50, net629,96 lira olarak belirlendi.Ülkede genel olarak uygulan-ması zorunlu olan asgari ücretuygulaması zaten işçinin kar-nını doyurmaya yetmezkenbir de illere veya bölgeleregöre belirlenecek asgari ücretuygulamasıyla patronların za-ten yasalara dayanmadanyaptığı ücret gaspı meşrulaş-tırılmış olacak.

emek20-30 TEMMUZ 2011 Halkın Günlüğü 11

açıkca ifade ediyor.

Katranlı, yıllardır bütün ailenin geçimini sağlayankendilerine ait 300 dönüm arazinin, artık ailesinindeğil kendisinin bile masraflarını karşılayamadı-ğını belirtti.Gübre fiyatları ve mazot birim fiyatının çok yük-sek olmasından dert yanan Katranlı, “Buğday vearpa fiyatlarına gelince, yerinde sayıyor diyebile-ceğimiz kadar az zam yapıldı. Ektiklerimiz artıkkendi masrafını karşılayamadığı gibi biz çiftçileride borç altına koyuyor.” dedi.

öncesinin altındadır. Oysa bu süreçte ülkemizinnüfusu 56,5 milyondan 73,7 milyona yükselmiş-tir. Türkiye, gıda sanayinin hammaddesinin yüz-de 60’ını sağlayan, en önemlisi insanın temel gı-dası ekmeğin de hammaddesi olan buğdayı gide-rek artan miktarlarda yurt dışından almaya baş-lamıştır. Son 9 yıllık süreçte toplam 17,8 milyontonluk buğday ithalatına karşılık 7,5 milyar TL(5,2 milyar dolar) ödeme yapılmıştır. Ülkemiz,2011 yılının ilk beş ayında yapılan 2,7 milyon tonbuğday ithalatı ve ödenen 1,6 milyar TL (1 milyardolar) ile olumsuz bir rekora daha koşmaktadır.”beyanlarında bulundu.

Devlet üretimi bitirmeye çalışıyorDevletin üretimi geliştirecek politikalardan gide-rek uzaklaştığına dikkat çeken Atalık, yaşanan

bu politikaların zararlarını bire bir yaşayan üreti-cilerin ayakta kalmaya çalışmasına rağmen bun-da başarılı olamadıkları açıkladı. Devletin çokuluslu şirketlere kar kapısı araladığını ve üretici-ye desteğini adım adım kestiğini, 2011 yılındaüreticiye bütçeden, sadece 6 milyar TL destekayırdığını ifade eden Atalık, tarıma yapılan deste-ğin yeterli olmadığını ve üreticinin mağdur edildi-ğini söyleyerek konuşmasını şu sözlerle bitirdi:“Buğdayın anavatanı olan Türkiye bu üründe biletamamıyla yurt dışına bağımlı hale getirilmiştir.Küreselleşmenin kendine biçtiği pazar olma rolü-nü benimseyen Türkiye tarım politikalarını de-ğiştirmediği sürece adım adım açlığa sürüklen-mektedir. Tarımımızın birileri tarafından Avrupabirincisi ilan edilmesi bu gerçeği değiştirmemek-tedir.”

tehlike çanları çalıyor

‘Köle pazarı’nın temeli atılıyor

Zorunlu olarak aldığı borçları ödemek için yıllar-dır tarlasına her bir şeyi ektiğini ancak hiçbirürünün borcunu kapatamadığını ifade eden Kat-ranlı sözlerine şöyle devam ediyor: “Hiçbiriningeliri bu borçları kapatmaya yetmedi. Aksine bizidaha da borcun altına soktu. Bu yıl ise tarlaları-ma buğday ektim. Yine tarladan gelen gelir an-cak tarlalara yapılan masrafı karşıladı. Yaptığımo kadar kısıtlamalara rağmen bana kalan para 3bin TL oldu. Bununla altı nüfuslu bir aileyi nasılgeçindireceğim? Çiftçiler artık Türkiye’de iş ya-pamıyor. Hepsi borçlarla uğraşıyor. Bizim köydeyaklaşık yüz hane bulunuyor. Bu köyde herkesçiftçilik yapıyor. Eskiden köyde herkesin kapı-sında bir araba vardı, herkesin durumu iyiydi. Taki başbakan sokaklara çıkıp simit fiyatları ile bi-zim gözümüzü boyayana kadar. O simiti anlattık-ça biz gübreye, mazota yapılan zamları görmez-den geldik.”

Tırpan 21. yüzyılın tarım aleti olduYapılan zamlarla mazot ve gübre fiyatlarınınyükseldiğini, buna karşılık buğday fiyatlarınınyerinde saydığını belirten Katranlı, çiftçi olarakyaşam karşısında direnebilmek ve toprağı dahaverimli işletebilmek için, dedesinin kullandığı ta-rım araçları ve yöntemlerine başvurmak zorun-da kaldığını söylüyor. Katranlı, “Atalarımız gibitarlalarımızı tırpanlarla biçiyoruz. Biçerdöverlerlebiçmek bize çok pahalıya geliyor. Bunun için tek-rardan işimizi insan gücü ile yapıyoruz. Başba-kan sokaklarda bize simit anlatacağına, tarımdabir iyileştirme yapsın. Bu gidişle bu ülkede çiftçidiye bir şey kalmaz” dedi.

Mevsimlik tarım işçisi de artık işsizEge çiftçisinin ekonomik yaşam koşullarına kar-şı aldıkları tedbirin, mevsimlik çalışan Kürt tarımişçilerini de etkilediğini dile getiren Katranlı, elin-deki toprağı işletmek için 50 mevsimlik işçiye işimkanı sağladığını ancak gelinen durumda artıkişçi çalıştıramadığını belirtiyor. Katranlı işçi çalış-tıramamasının nedenini ise şu sözlerle açıkladı:“Çünkü onların parasını veremiyorum. Geçen yıl5 işçi bana yardım etti, paralarını daha yeni vere-bildim. Bu gidişle de artık buraya ekmek parasıkazanmak için gelen işçilerin hepsi, iş bulmadanmemleketlerine geri dönecekler. Ben ve benimtanıdığım birçok çiftçi, işçi çalıştırmak yerinekendi ailelerinin yardımı ile işlerini yapıyorlar.Aksi durumda zarar ederler”

‘Başbakan simiti anlattıkçabiz zamları göremedik’

10-11_Layout 2 7/20/11 4:38 PM Page 2

Page 12: 20-30 Temmuz 2011

Felsefi öncel ve temel ayrımDoğru anlayışa bağlı olarak doğru sonuçlaragitmek için, temel sınıfsal bakış açısına sa-hip olmak zorunludur. Bu bakış açısı, prole-ter sosyalist teorinin üçüncü nitel gelişmeaşamasını ifade eden Maoist evrenin bilim-sel bakış açısıdır. Diyalektik ve tarihi mater-yalist dünya görüşünü temel alan proletersınıf ideolojisi ya da buna dayalı Maoist fel-sefe, ana bilim olarak elimize anahtar veriptüm sorunların çözümünü olanaklı kılmak-tadır. Özel mülk dünyası toplumlarındaki hersorun, sınıflı toplum yapısının ürünü olarakvücut bulur. İki ana sınıfa bölünmüş dünya-da, sınıflar ötesinde sosyal-toplumsal bir teksorun tarif etmek mümkün değildir. İstisna-sız olarak her sorun sınıf niteliği taşır ve sınıfzemininde çözülür. Tüm sorunlar sınıf ka-rakteri taşıdığına göre, son tahlilde sınıf mü-cadelesi tarafından köklü biçimde çözülürler.O halde sınıf çelişkisi toplumsal her sorundagörülüp yankı bulur ve buraya ait her sorunsınıf mücadelesinin konusu olarak ona ta-nıklık eder. Her yerde süren çatışma sınıfmücadelesinin bir türü ve yansımasıdır. Sı-nıflı topluma ait her şey istisnasız olarak birsınıfın damgası taşır.

Nitelikleri ve çözüm metotları farklı da olsabütün sorunların özünde yatan ortak yançelişkidir. Bu çelişkinin evrenselliğidir. Çeliş-ki her yerde ve her şeyde ortak öz olarakkarşıtlığı ifade eder. Böyle de olsa, çelişkininniteliği ya da özelliği değişir. Çelişkinin niteli-ği denen şey; antagonist olanla olmayan çe-lişki biçimindeki iki özelliktir. Birinci nitelik-tekinin çözümü şiddete dayalı-kanlıdır, öte-kinin çözümü şiddeti reddeden-kansız veyabarışçıldır. Niteliği ne olursa olsun, bütün çe-lişkiler iki yerde toplanır: Düşmanlar arasıçelişki ve dostlar arası çelişki. Yani düşman-la aramızdaki çelişkiler ve kendi aramızdakiçelişkiler olarak iki ana kategoriye ayrılırlar.Kısacası, insan toplumuna ait olan her çeliş-

ki bu iki havuzda birikir-bulunur. Ancak, buiki çelişki niteliğinin temelden farklı doğayasahip olduğunu, çözüm muhtevalarının damutlak şekilde ayrı nitelikte olduğunu ekle-mek gerekir.

Sorunların çözülmesinde bilimsel olan engenel prensip, doğru-yanlış/haklı-haksızarasında ayrım yapma kuralıyla belirlenir.Sorunlar haklılık temelinde doğrulara bağlıkalınarak çözülür-çözülebilirler. Yanlış atılırdoğru sahiplenilir, haksızlık mahkum edilir,haklılık yüceltilir.

Haksız ve yanlış olan geridir ya da esasta ge-riciliğe aittir. Haklı ve doğru olan ise ileridirya da ilericiliğe aittir, devrimcidir. Yanlış vehaksızlık dost sınıf kesimleri veya parti için-de de gündeme gelir-gelebilir. Bu kapsam-daki gerilikler ya da yanlışlar gerici-gericilikolarak adlandırılamaz, atfedilemez. Böyle deolsa, hatalar ve geri yaklaşımlar sınıf etkile-şiminin birer etkisi olarak ideolojik mücadelekonularıdır. Düşmanla aramızda geçerli olanhaklı-haksız/doğru-yanlış meselesi, farklınitelikte de olsa, içte de geçerlidir. Tüm mü-cadelelerin temeli budur bir anlamda. Düş-mana karşı süren mücadelenin asıl çehresisiyasi mücadele iken, dost ya da devrimci sı-nıflar arasındaki mücadelenin en ileri çehre-si asla ideolojik mücadeleyi aşmaz.

Gericilikle aramızdaki sorun devrimci çözü-mü gerektirir. Gerici sınıf niteliğinden uzak,devrimci halk sınıfları içindeki geri-gerilikleteşekkül eden sorunlar iç sorunlar kapsa-mındadır ve çözümleri ikna eğitim esasınadayanır. Burada, tarihsel bir zorunluluk ola-rak demokrasi kuralı geçerlidir. Aynı biçimdeparti içi sorunlar da çoğunluk iradesine uy-gun olarak aşılırlar. Ama bu, amaca bağlıideolojik-teorik temel ilkelerin tayin edilme-sinde bağlayıcı şart değildir. Burada temelniteliğe uygun hareket etmek kaçınılmazdır,nicelik bağlayıcı olamaz. Bunun gibi, “parti-örgüt mü, kişi-azınlık mı tercih edilir” soru-

su anlamsızdır. Parti-örgüt esastır, fakat bu,doğru-yanlış ayrımına göre irade belirlemeyiengelleyemez. Siyaset ve ya taktik unsurlar-da parti esas alınıp parça-birey feda edilir.Sorun ana ilkeler meselesi ise, ya da doğru-yanlış noktasında irade beyanıysa, tarafımıztereddütsüz olarak temel ilkeler ve irademizise doğrudan yanadır. Bir sorunda yapılantercih ve sergilenen irade tutumu, bütünüyleyapılmış bir tercih sayılamaz. Yani, tercihi-miz, bireye karşı örgüt-azınlığa karşı çoğun-luktur, ancak bu, somut sorunda doğruyutemsil eden bireyin haklı görülmemesi anla-

mına gelmez. Bireyin haklı görüldüğü du-rumda, “partiyi mi, bireyi mi esas alıyorsun”sorusu anlamsız ve dayatma eğilimidir. Ka-bul edilemez. Bütün sorunlar devrim lehine,dolayısıyla devrimci sınıflar yararına ve dev-rimci ideolojiye uygun çözülürler.

Dünya halklarının sınıfsız-sınırsız dünyayadoğru özgürlük yürüyüşünü komuta edentek kuvvet MLM ideolojisidir. Bunun açıkla-dığı değişmez ilkeler; devrimin zora dayalıgerçekleştirilmesi, proletarya diktatörlüğü-nün kaçınılmazlığı, Maoist partinin devrimdeönderliği ve devrimin Proleter Kültür Dev-

Maoist açıdan soru

20-30 TEMMUZ 2011 Halkın Günlüğü

Parça bütünden-birey örgütten nega-tif eğilimle koparsa toplumsal nitelikönemini yitirir. Kolektifin çıkarlarınıihlal eden bireysel çıkarlar geriyedoğrudur. Bireysel temele oturtulanhak ve özgürlükler ile kolektif ihti-yaçlar genel olarak çatışır. Bireyselhaklar, kolektif-toplumsal hak ve öz-gürlüklerle tarif edilebilirler. Bireyselhak ve özgürlükler kolektif hak veözgürlüklerle uyumlu olmak-geliş-mek durumundadır. Aksi halde, karşıkarşıya gelmeleri ve bireyin hak veözgürlüklerinin gerici olarak kolekti-fin karşısına dikilmesi kaçınılmazolur. Oysa bireysel hak ve özgürlüklerancak kolektif hak ve özgürlüklerleanlamlı olup var olabilir. Bireyler ko-

lektifi oluşturur ama kolektif olma-dan bireyler kendi başına fazla şeyiifade edemez, ileriyi temsil etmez. Bi-rey kendisini ancak toplumsal fonksi-yonuyla-kolektif eylem içinde gelişti-rebilir. Hak ve özgürlüklerini bununlamümkün kılıp garanti edebilir. Bu an-lamda birey ile partinin çıkarlarıözünde karşı karşıya konamaz. Bireyhak ve özgürlüklerini kolektifle bir-likte aramak, geliştirmek durumun-dadır. Toplumsal hak ve özgürlüklerinniteliği neyse, toplumsal bireyinki deodur. Dolayısıyla bireysel hak ve öz-gürlüklerin yolu toplumsal hak ve öz-gürlüklerin geliştirilmesi yolundangeçer. Bireysel değil, toplumsal-ör-gütlü mücadele zorunludur.

Tekrar edelim ki, bütün sorunlar gibi,parti ile birey arasındaki sorunlar dadevrim yararına çözülür. Devrimin çı-karları, partinin çıkarlarını da bireyinçıkarlarını da kapsar. Genel kural ola-rak partinin çıkarlarıyla devrimin çı-karlarının doğru orantılı olduğu doğ-rudur. Ancak, partinin çıkarları bazenhalkın-devrimin çıkarlarıyla çatışa-bilir. Bunun gibi, bireyin hakları daparti ve dolayısıyla devrimin çıkarla-rıyla çatışır. Nasıl ki, parti ile halkın-devrimin çıkarları karşı karşıya geldi-ğinde halkın-devrimin çıkarları esasalınır, öyle de bireyin çıkarları ile par-tinin çıkarları çatıştığında partinin çı-karları esas alınır. Halkın veya devri-min çıkarları esas olmakla birlikte, bu

Birey ile örgüt arasındaki sorunun çözümü

Dünya halklarının sınıfsız-sınırsız dünyaya doğru özgürlük yürü-yüşüne komuta eden tek kuvvet MLM ideolojisidir. Bunun açıkladı-ğı değişmez ilkeler; devrimin zora dayalı gerçekleştirilmesi, prole-tarya diktatörlüğünün kaçınılmazlığı, Maoist partinin devrimde ön-derliği ve devrimin Proleter Kültür Devrimleriyle sürdürülmesi ola-rak somutlanırlar.

12-13_Layout 2 7/21/11 12:08 PM Page 1

Page 13: 20-30 Temmuz 2011

rimleriyle sürdürülmesi olarak somutlanırlar.Proletaryanın burjuvaziye-hakim sınıflarakarşı devriminde kullanacağı biricik silah-araç örgütten başka bir şey değildir. Ne idea-lizm ne de kırması revizyonist-reformist veanarşist-ekonomist gibi temel akımlar ile bi-lumum tasfiyeci oportünizm MLM’ye karşıçare olarak sunulamazlar.

İki ulus arasındaki sorunun çözümüİki ülke veya iki ulus arasındaki sorun, her-hangi birinin lehine değil, ikisinin lehine ve

demokratik normlara göre çözülmelidir. İki-sinin eşitliğine dayalı, eşitlik ilkesine göre veher türlü imtiyazı kaldıran eşit haklar teme-linde çözülmelidir. Taraflardan herhangi biri-nin üstünlüğü kabul edilemez. Ulusal bağım-sızlık ve özgürlük hiçbir şarta bağlanamaz.Bunlar söz konusu ulusun kendiliğindenulusal haklarıdır, birer nafaka ya da herhan-gi bir erkin tekelinde ve icazetinde değildir.Bir ulusun diğerine vereceği hak değil, herulusa ait haklardır bunlar. Bütün uluslar tamhak eşitliğine sahiptir. Her ulusun kendi ira-desi tek belirleyici unsurdur. Ülke veya

uluslararasındaki ilişkilerde; bağımsızlık,demokrasi ve özgürlüklerin teminatı her-hangi bir ulus olamaz. “Ulusların kendi ka-derlerini tayin etme hakkı” her ulus için ge-çerli olup, kayıtsız şartsız sahip olunan birhaktır. Milliyetçi, şoven ve burjuva olmayanyaklaşım budur. En nihayetinde, iki ülke yada iki ulus arasındaki sorunun doğru dev-rimci çözümü, haklılık hukukuna uygun ola-rak tayin edilir-edilmelidir. Birinin güçlü-bü-yük, diğerinin küçük-güçsüz olması çözü-mün niteliğine etki yapmaz-yapmamalıdır.Uluslararasında egemenlik olgusu geçersizve gericidir. Bütün uluslar aynı haklara sa-hiptir, eşittir. Her nitelikteki ezen egemenulus pozisyonu haksız, ezilen mazlum uluspozisyonu haklıdır. İkisi arasındaki sorun,baskı, hükmetme ve her türden tahakkü-mün ortadan kaldırılıp tam ulusal hürriyetşartlarının sağlanmasıyla çözülür. Başkaulusun üstündeki egemenlik veya bir ulusunöteki ulus üzerindeki egemenliğine dayalıtek ulus egemenliği, bir ulusun diğer ulusauyguladığı milli zulüm, talan-sömürü veyatek taraflı imtiyaz, zorla tahakküm altındatutma-ilhak, işgal gibi tüm haksızlıklara sonverilerek; yani gerici olanın yıkılıp yerine ile-rici olanın egemen kılınmasıyla çözülür.

Emperyalizm ve proleter devrimleri çağı ilebirlikte, burjuvazi devrimci barutunu tüket-miş, burjuva demokratik devrimler dönemive dolayısıyla ulusal burjuvazinin önderli-ğindeki milli devrimler dönemi de kapan-mıştır. Bu devrimleri bağrında taşıyan yenitipte burjuva demokratik devrimi olan YeniDemokratik Devrimler dönemi doğmuş-başlamıştır. Burjuva demokratik devrimleridöneminin kapanmasıyla birlikte, burjuvademokratik mesele de proletaryanın omuz-larına yüklenmiştir. Özetle, proletarya tarihsahnesine çıkıp devrimini gerçekleştirdik-ten sonra, burjuva demokratik devrim soru-nu gibi, burjuva demokratik meselenin tümüproletarya devriminin parçası haline gel-

miştir. Emperyalist dünya şartlarında tarih-sel haklılığını koruyan milli sorun veya dev-rimler, demokratik devrimle iç içe geçerekproletarya önderliğinde halk devrimi içeri-ğiyle birleşmiş, bizim gibi ülkelerde Yeni De-mokratik Devrimin konusu olup, proleterdevrimlerin birer yedeği olarak proleterdünya devrimi cephesinin yedekleri duru-mundadırlar. Stalin, ‘ulusal sorun toprak so-runudur da’ derken bir anlamda bunu kas-tediyordu.Sözün özü, ulusal sorunun çağımızdaki ye-gane ve gerçek çözüm metodu Yeni Demo-kratik Devrim modelidir. Ezen-ezilen/ege-men-tabi iki ulus veya iki ülke arasındakisorun, ancak ve ancak sosyalist çözümperspektifiyle Yeni Demokratik Devrim ni-teliğiyle çözülebilir. Çünkü ulusal sorun sı-nıflar üstü bir sorun olmayıp sınıfsal bir yantaşır ve son tahlilde sınıfsal meseleye-sınıfmücadelesine bir yerde bağlanır ya da bağlı-dır. Yarı-sömürge/yarı-feodal yapıya sahipülkelerde, tek devlet sınırları içinde ezilenbağımlı ulus niteliğiyle biçimlenen-ortayaçıkan ulusal sorun; ezen ulus burjuvazisi ileezilen ulus burjuvazisi arasında şekillenir.Bu zemindeki ulusal hareket, somut olarak,ezen egemen ulus hakim sınıflarının gerici-faşist iktidarı durumundaki yerli işbirlikçi-komprador sınıfların iktidarı şahsında em-peryalizme yönelmek durumundadır. Bu ül-kelerde, emperyalizm yerli uşakları vasıta-sıyla-bunlar eliyle tahakkümünü kurar.Yerli uşak sınıflar, emperyalizmin birer ma-aşlı memuru olarak milli baskı ve zulmü uy-gularlar. O halde, ulusal sorunun çözümü, buuşak sınıf iktidarının tasfiye edilmesiylemümkündür. Dolayısıyla, bu tip ülkelerde;emperyalizm, komprador bürokratik burju-vazi ve feodalizmi temel çelişki ve tabii kifeodalizmi baş çelişki olarak alan Yeni De-mokratik Devrim biçimi, milli baskı ve zul-mü ortadan kaldırarak ulusal sorunu çözentek devrimci yoldur.

unlar nasıl çözülür

perspektif

çıkarları temsil etme kaydıyla ve halkınçıkarlarıyla çatışmadığı müddetçe parti-nin çıkarları da esastır. Dahası partininmenfaatleriyle bireyinki karşılaştırıldı-ğında da hiç kuşkusuz partinin menfaat-leri tercih edilir. Birey her durumda hak-sız değildir, bazen partiye karşı doğruyutemsil edebilir. Ama birey gerekli çoğun-luğu sağlamadan azınlık durumunda ka-lıyorsa, hatta birey olarak kalıyorsa, yanibilimselliği ya da doğruluğunu ispatlayıpkabul ettirememişse, zorunlu olarak ço-ğunluğa tabidir ve elbette çoğunluğungörüşü esas alınır. Birey ya da azınlık,çoğunluğun merkezileşmiş kararlarınauymak durumundadır. İrade ve eylembirliği prensibinin korunması ancak böy-le mümkün olabilir. Demokrasi, azınlığın

çoğunluğa uyması olarak tanımlanabilir.Aynı zamanda demokrasi, farklı fikirlerlebir arada kalma ve mücadele etme, onla-ra tahammül etme kültürü olarak da ta-nımlanabilir. Kendisine karşı mücadeleyikabullenemeyen, kendi doğrusunu ikna-eğitim ve ideolojik mücadele zemini dı-şında dayatan yaklaşım demokratik de-ğil, anti-demokratiktir.

Haksızlık bir tarafın hakkının çiğnenme-si demektir. Bu anlamda hak iki taraflı-dır. Bir tarafın hakkını aşarak diğer tara-fın haklarını ihlal etmesi haksızlık de-mektir. Haksızlığın tek hüneri hak ye-mektir. Bu onurlu bir iş olamaz. Doğru-dan yana olmak hak ve haklıdan yanaolmaktır. Haklı olmak, da doğru olmakanlamına gelir. Haksızlık küçüklük-bü-

yüklük miktarı açısından mütalaa edilsebile, son tahlilde haksızlık aynı damar-dan beslenir. Her türüne karşı çıkmak il-kedir.

Güçlü olmak, çoğunluk olmak ya da ör-güt olmak; haklılık için asla yeterli sebepolamaz, doğruluk garantisi görülemez.Aksi durum egemen kültürdür. Örgütünhatalarını gerekçe göstererek birey dekendisini haklılık abidesi göremez. Da-hası, birey çoğunluk karşısında haksızlıkyaparak yüzlerce-binlerce veya milyon-larca kişinin hakkını çiğneyemez. Ne ki-şinin haksızlığı, ne de partinin-kollekti-fin haksızlığı benimsenemez.

Haklı ile haksız arasındaki sorun haksız-dan yana çözülürse, yapılan iş gerici ege-

men sınıfların adaletini uygulamaktanbaşka bir anlam taşımaz. Onların ekme-ğine yağ sürmek olur bu. Adaletin teme-linin egemenlerin mülkünü korumayadayandığı, toplumsal yaşam ile birlikteher şeyin egemenlerin menfaatlerinegöre düzenlendiği; güçsüz ve zayıfınadaletsizlikler ve haksızlıklar altındaezildiği bir sistemde, gerici sistem vebuna bağlı tüm haksızlıklara karşı sa-vaşmayı yaşam tarzı olarak seçenlerinilkesel olarak haksızlığın karşısında olup,doğruyu yanlıştan seçicilikle ayırmasıtemel bir yaklaşımdır. Doğru-yanlış/haklı-haksız ayrışımının ilericiolandan yana yapılması ve uygulanma-sının şu veya bu gerekçeyle karartılmasıkabul edilir olamaz.

-

-

12-13_Layout 2 7/21/11 12:08 PM Page 2

Page 14: 20-30 Temmuz 2011

Halkın Günlüğü 20-30 TEMMUZ 2011güncel14

Ezen ulus burjuvazisi ve emper-yalizm neo-liberal politikalar uy-gulamasıyla dayanışma-payla-şım-kardeşlik-eşitlik-bağımsız-lık-enternasyonalizm gibi özlüyaşamın yerine kendi yoz gericiburjuva kültürünün yabancılaş-masını dayatarak, üretmeden ka-zanan, söz, yetki karar mekaniz-malarını sadaka dağıtarak eldeeden, maddi olanaklar üzerindenörgütsüzlüğü geliştiren bir süreciişleterek örgütlenme ve direnmehakkı engellenmektedir

Küçük ve tarihi bir hatırlatmayı yapmayıönemli buluyoruz. Abdullah Öcalan’ın İmra-lı’da ortaya attığı “Demokratik Özerklik”in önaçıklamalarını oluşturan “Demokratik Cum-huriyet” tezi sonrasında Kürt ulusal hareketi-ne yönelik büyük öngörüleri(!)nden hareketleher sözü mübah gören siyasi anlayışlar, o ta-rihten bugüne kadar ilerleyen süreç değerlen-dirmelerine bakma ihtiyacı hissetmeden“yeni süreç”e de balıklama atlamışlardı. Kürtulusal hareketinin iki “barış” grubunu getir-mesinden sonra “PKK orduyu tümden tasfiyeedecek” diye de keramette bulunan küçükburjuva akımların dünü unutup, bugününüzerinden bina inşaa etmeye çalıştıklarını veÇatı Partisi’nin ‘minaresi’ne de aday oldukları-nı söylememiz abartı olmasa gerek.Bilindiği gibi yarı-sömürge ve çok uluslu ya-pının olduğu bizimki gibi ülkelerde, ulusal ha-reketlerin önündeki doğrudan engel güçler;egemen ulusun burjuvazisi veya devletidir.Bundandır ki; ulusal hareketler devleti değiş-tirmek, onu yıkıp yerine başka bir devlet kur-mak için gelişmez. Kendi pazarını kendisininsömürmesi için ulusal devlet kurmaya çalışır-lar. Ki bu hareketlerin karşılarında ilk gördük-leri engel de egemen ulus burjuvazisidir ki,ezilen ulus ve ezen ulus burjuvazisi arasındakiçelişkinin ana zemini de bu pazar kavgasıdır. “Demokratik Özerklik” tartışmalarının 2010Aralık ayında yeniden başlatıldığındaki süre-ce ve Kürt ulusal hareketindeki gelişmelerebaktığımızda ne tür gelişmelerin olduğunudoğru okumak mümkün ve bu gelişmelerinesasen neye hizmet ettiği de çok açıktır.“Demokratik açılım” ve “Kürt açılımı” süreç-leriyle derinleştirilen ezen ulus egemen güç-lerinin temsilcisi AKP hükümeti eliyle; faşistTC devletinin “kendi Kürt’ünü, Alevi’sini, dev-rimci’sini, komünistini yaratma” manipülas-yonlarını “dinci-şoven-şekilci” politikalarıyla‘80’lerde dayattığı faşist cunta baskılanma-sıyla “en iyi devrimci ölü devrimcidir” uygula-malarına büyük bir istikrarla devam etmek-tedir. Neo-liberal politikalar eşliğinde sınıf savaşı-mının gereksizliği üzerinden estirdiği refor-mist-revizyonist teslimiyet çizgisi rüzgarı‘Kürt sorununu kabul edelim, öyle imha ede-lim’ uyarlamasıyla Recep Tayyip Erdoğan’ın“Kürt sorunu yoktur, Kürt kardeşlerimin so-runu vardır” söylencesi de tam da bu konsep-

tin proje-babası-fikrin derinleşen stratejisi-nin temsiliyetidir. ABD, AB emperyalizmi baş-ta olmak üzere yerli uşakları aracılığıyla AKPHükümeti’ne verilen “liberal işgal-liberal tes-limiyet” yumuşaklığında “sorundan beslene-rek büyüyen ve öldüren kurtarıcı”lar yaratmaprojesidir. TC devletinin üçüncü dönemde deseçilerek 61. Hükümeti kuran AKP, yeni kur-duğu savaş kabinesine atadığı kişilerle, kur-duğu bakanlıklarla “savaş ekonomisi”nin altzeminini de hazırladı. Şimdi emperyalistlerindünyayı yeniden dizayn sürecinde “Ortado-ğu’nun aktif rolünü oynayan model ülke” ak-törlüğünü üstlenmede kolları sıvayarak ‘ya-rım kalan işler’i tamamlamak üzere uşaklıkgörevinin başındadır.

Türkiye-Kuzey Kürdistan sol-sosyalist-dev-rimci hareketlerinde derin teorik-politik ya-nılgılar yaratarak adalet-merhamet-vicdankonseptinde ulusal soruna yaklaşımda sosyalşovenizmi arkasına alarak “barış”, “demokra-si”, “açılım”, “referandum”, 2011 genel seçim-leri” dönemlerinde aldıkları tavır-tutum buyanılsamaları iyiden iyiye açığa çıkarmıştır.

‘Anayasal barışçıl çözüm’Asıl konumuza dönecek olursak; “Demokra-tik Özerklik”in Demokratik Toplum Kongresi(DTK)’yle 2010 yılında yeniden tartıştırılma-sıyla ve bu tartışmalarla başlayan gerilim po-litikası; burjuva-feodal basına “Kürt aydınla-rının tehdit edilmesi” diye yansıyan, 31Mart’ta sona erdirilen “eylemsizlik” kararının15 Haziran, 15 Temmuz, 15 Ağustos, 1 EylülDünya Barış Günü vb. periyodik devamla refe-randum, genel seçim, heyet görüşmesi, müza-kere, mutabakatla sürdürüldü. Seçilmiş Emek,Demokrasi ve Özgürlük Bloku milletvekilleri-nin TBMM’de yemin törenine katılmamasına,seçilmiş Kürt vekillerin hapishanede tutul-ması ve “Kürt sorununa anayasal demokratikçözüm” mitingleriyle ve sokak eylemlerinekarşılık cevap bulamayan sürecin 14 Tem-muz’da “Demokratik Özerklik” ilanıyla sonuç-lanmasına kadar geldi.

Referandum sürecinde devlet-Öcalan görüş-mesi kamuoyuna açıklanmadı. Öcalan’ın yap-tığı açıklamalarda “ölümler-tutuklamalarüzerine yapılan mutabakat”ın yerine getiril-mediğini ve KCK operasyonlarının başlatıl-masını eleştirmesiyle sürecin hangi dönemikapsadığı da dolayısıyla ortaya çıktı; HatipDicle ve seçilmiş BDP milletvekillerin hapis-hanede tutulması, yargı ve hukuksal süreçle-ri, medya baskısının arttırılarak yapılan sınırberisi-ötesi operasyonların gözettiği hedef-lerde yoğunlaşması, katledilen gerillalar vecansız bedenlerine uygulanan vahşet...

BDP meclisi boykot etmesiyle 4 Temmuz’dayapılan DTK’nın Daimi Meclis açıklamasıylasürecin hatları çizilerek 14 Temmuz’da AyselTuğluk’un “Demokratik Özerklik”i ilan etme-siyle uç noktaya vardı. Sonrasında gelişen ve‘90’lı yıllardaki ırkçı-şoven-faşist dalganındaha yüksek seyirlerde olmasının sebepleriüzerine düşünmeye gerek duymuyoruz. Çün-kü soykırımcı-katliamcı zihniyetin neyi ta-sarladığını Balkan, Kafkas, Ortadoğu, KuzeyAfrika ve diğer ezilen ulus, azınlık milliyet veinanç gruplarına uygulanan katliam politika-larından görmekteyiz.

Öcalan’ın yaptığı “Barış konseyi mutabakatı”

açıklamasından sonra ilan edilen “Demokra-tik Özerklik”in önemli bir adım olduğunu vebu adımları tamamlayacak diğer komisyonla-rı değerlendiren KCK Yüksek Konsey ÜyesiCemil Bayık 18 Temmuz 2011 tarihinde ANF ileyaptığı röportajda; “Önder Apo devletin birprotokol kabul ettiğini ve bunun da barış kon-seyinin kurulması olduğunu söyledi. Bu sade-ce bir protokoldü. Diğerleri de var, bunlardanbiri de Anayasa Komisyonu’nun kurulmasıy-dı. Söz konusu komisyon, anayasa çerçeve-sinde Kürt sorununun çözülmesi için çabasarf edecekti. Diğeri de güvenlik komisyonunkurulmasına yönelikti. Bu komisyonda ateş-kesin çift taraflı olması ve savaşın tamamenbitirilmesi, operasyonların son bulması, siyasitutukluların serbest bırakılması için çalışa-caktı” diyerek, devletin bütün protokolleri ka-bul etmesini istedi. Diğer yandan AKP’nin ABD ile anlaşma yapa-rak ateşkes sürecinde operasyonları sürdür-düğünü ve onlarca gerillanın hayatını kaybet-tiğini ifade ederek, buna karşın Recep TayyipErdoğan’ın “kimse bizden iyi niyet bekleme-sin” açıklamasına tepki gösteren Bayık; “Ön-der Apo ve KCK; Kürt sorununu barışçıl yol-larla çözmek istiyor, bu amaç için çalışıyor.Ancak devlet ve AKP halkı kandırmak ve ha-reketi tasfiye etmek istiyor. Ayrıca özgürlükhareketini oyalamak istiyorlar. Ne AKP ve nede devlet Kürt sorununu barışçıl yollarla çöz-mek istiyor. Tamamıyla tasfiyenin peşindeler.Çünkü zihinlerinde imha var. İmha etmeninyeni metotlarını bulmak için de taktiklerinideğiştiriyorlar ve görüşmeler gerçekleştiri-yorlar” diyen Bayık barışçıl yollarla Kürt soru-nun çözümündeki ısrarlarını tekrarladı.

Savaş hükümeti ve medyaEzen ulus burjuvazisi ve emperyalizm neo-li-

beral politikalar uygulamasıyla dayanışma-paylaşım-kardeşlik-eşitlik-bağımsızlık-en-ternasyonalizm gibi özlü yaşamın yerine ken-di yoz gerici burjuva kültürünün yabancılaş-masını dayatarak, üretmeden kazanan, söz,yetki karar mekanizmalarını sadaka dağıta-rak elde eden, maddi olanaklar üzerinden ör-gütsüzlüğü geliştiren bir süreci işleterek ör-gütlenme ve direnme hakkı engellenmekte-dir. Örnek verecek olursak; bütün ömrünüyerin metrelerce kör kuyularında geçiren birmaden işçisinin ısınabilmesi için kömür alma-ya gücü yetmediğinden dağıtılan bir torba kö-müre muhtaç bırakılması ve yoksunlaştırıl-ması gibi. Bunu diğer bir örnekle açıklayacakolursak doğan bir Kürt çocuğunun anadilininKürtçe konuşma hakkının engellenerek, do-ğal hakkının elinden alınması gibi. Yani özcesi“ileri demokrasi”cilik ve “açılımlar” oyunla-rıyla ezilen ulus ve emekçilerin demokrasi,özgürlük, yaşamsal haklarının mercimek,makarna, patates, kömür poşet ve çuvalların-da küflenmiş faşist Kemalist diktatörlük an-layışınca preslenmesidir.

Ölü seviciliği üzerinden Silvan’da yaşanan ça-tışmada ölen 20 asker üzerinden yapılan açık-lamalara baktığımızda “vatan, millet, Sakarya”edebiyatı da artık daha nettir. Hakkari, Yükse-kova, Çukurca, Dağlarca’da 22 Ekim 2007’de-yaşanan konseptin aynı filmi tekrar başa sar-makta olduğunu görmekteyiz. Esir alınan 8asker için söylenenler hatırlanacak olursa; bı-rakıldıklarında devlet bakanın ‘keşke ölselerdibundan iyiydi’ demesi bugün ölen 20 askerüzerinden aynı faşist devlet zihniyetiyle baş-kaca ağızlarla ‘tek dil’le söylenmektedir. Yıllar-ca İçişleri Bakanlığı yapan Diyarbakır’lı AKPGenel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Ak-su’nun “özerklik ilanının on üç askerin ölü-münden daha feci” olduğunu söylemesi, ya da

DTK’nın Demokratik

14-15_Layout 2 7/20/11 4:37 PM Page 1

Page 15: 20-30 Temmuz 2011

15güncel

eçimler sonrasında“rahat” yüzü göre-meyen hâkim sınıf-lar, yemin “krizi”, “te-miz ayak” vb. gün-

demlerin arkasından, Silvan’da ya-şanan çatışmayla “sarsıldı”. Gericidevlet aygıtının tüm mekanizma-larının koro şeklinde “sarsıntı” ha-berleri yaptığı ve “terörü” kınadığıbir saldırı gerçekleştirdi. Silvan ça-tışmasında, gerek hakim sınıflarnezdinde, gerekse ulusal hareketinpolitik özneleri cephesinde yapılanaçıklamalara, detaylı olmasa dakısa bir değini yapma ihtiyacını gö-rüyoruz.Öcalan’ın son görüşmesi sonrasın-da, ‘memnuniyet’ mesajlarının yol-landığına, hepimiz tanık olmuştuk.Mutabakat sürecinin berdevam et-mesi reform âleminde eteklerin zilçalmasına “moral” sağlamıştı. Tam-da bu “umut dolu” açıklamanın,CHP’den AKP’ye “Kürt sorunundademokratik açılım” yarışının ve gazagelmiş gazeteciler ordusunun “kar-deşlik” methiyelerinin dizildiği birsüreçte, Silvan çatışması patlakverdi. Peki, sansasyonel niteliğe sa-hip olan çatışmanın, sansasyonelniteliği nerden ileri gelmektedir?Herkesin ‘Asker başlattı, gerilla baş-lattı’ tartışmalarını yürütmesinevesile olan çatışmanın sansasyo-nelliği nerden beslenmektedir?14 Temmuz ile birlikte, tek ses yekvücut olmuş hakim sınıflar, sankibu topraklarda hiç savaş yokmuşgibi, sanki bu topraklarda hiç askerölmemiş gibi, kafalarını duvara“çarptılar”. Ya da bu izlenimi vermeihtiyacını duymaktalar. Aslında esasolan ikinci şıktır! Şöyle ki, “kardeşlik”ve “mutabakat” havarilerinin hükümsürebilmesi ve tüm toplumu de-rinden etkileyebilmesi için, “sükunet”ortamının “talihsizce” bozulduğunuhalk kitlelerinin kulaklarına fısılda-mak, diğer bir deyişle, “barışçıl süreç”için zorunlu geçiş dönemidir. Gericisınıflar, “halk acısı” metaforu üze-rinden, bu “acılı” dönemin kapan-ması için sözde kardeşlik projesinigeçer akçe olarak kitlelerinin önünesüreceklerdir. Hakim sınıflar, Silvan taktiği ile bir-likte, aynı zamanda başka bir siya-sete de kapı aralamaktadır. Yemin“krizi” ile birlikte zorluk çeken AKP,hem BDP’yi meclise çekerek, mec-liste meşruluk kazanabilmek için,hem de kontrol markajı uygulayarakBDP karşısındaki mağlubiyetini, ga-libiyet olarak kendi hanesine ya-zabilmek için, Silvan çatışmasınınbaş aktörü olarak tanıtmaktadır.Gerek Erdoğan’ın gerekse, İçişleriBakanlığı’nın yaptığı açıklamalarda,BDP’nin adres gösterilmesi boşunadeğildir. Zira bu açıklamalarla bir-likte, Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın

birçok yerinde, BDP’ye yönelik sal-dırıların gerçekleşmesi, bu taktiksaldırının kısmen başarılı olduğunugöstermektedir. Havanın “durul-ması” ve “mutabakat” ortamınınyakalanması için, BDP’nin kısa va-dede, meclisin “meşruluğuna” katkısunacağı ihtimal dahilindedir.Egemenler cephesinde bunlar he-saplanırken, ulusal hareket nezdindeise, ‘barışçıl süreç’ beyanları dolaş-maktadır. Gerici sınıfların tüm sal-dırılarına rağmen, uzlaşmacı çizgi-lerinden ötürü, saldırıların en par-ladığı dönemde, “barış” mesajlarıverilmektedir. KCK, Silvan çatışma-sını üzerinden atabilmek için, ‘çifttaraflı ateşkeslerin olmamasına’işaret etmektedir. Ve ‘meşru sa-vunma’ altında, yaşanılan “hoşnut-suzlukların” ancak, iki taraf ateşkesile giderilebileceğini söylemektedir. Daha önceki yazılarımızda da ak-tardığımız gibi, Kürt ulusal hare-ketinin devrimci dinamiğini tasfiyeüzerine kurulu bu sürecin, esas iti-bariyle başarı olduğu söylenebilir.Gerillaya yönelik hava ve kara sal-dırılarının yoğunlaştırıldığı, sınırötesi operasyonların gerçekleştiril-diği bir dönemde, tüm bu realiteyerağmen, ‘ölümlerin olmaması’ te-mennisi için; ‘Bunun tek yolu vardır:Askerleri saldırı pozisyonundan çı-karmak ve imha operasyonlarınason vermek… Bu tutum, karşılıklıölümlere son verebileceği gibi, ça-tışmasız, barışçıl bir sürecin geliş-mesinin ön adımı da olabilecektir’açıklaması, tehlikeli bir yerde dur-maktadır. Böylesi bir “mutabakat”,ezen ulusun ezilen ulusa yeni tarzdahüküm sürdüğü “barışçıl süreç” an-lamına gelmektedir!Bölgesel özerklik beyanlarında, uç-suz “barış” deklarasyonlarına kadar,ezilen Kürt halkının devrimci isyanınısınırlandırarak, “meşru savunma”ve “çift taraflı ateşkes” için bir savaşdeğil, meşru iktidar mücadelesi vetüm uluslara tam hak eşitliği için,proletaryanın bağımsız çizgisi uğ-runa bir savaş, bugün her zaman-kinden daha yakıcı bir ihtiyaçtır.Demokratik halk devrimi ile birlikte,komünizme yürüyebilmek için, öz-gün ama somut örgütlenmele, önü-müzde görev olarak durmaktadır.Türkiye-Kuzey Kürdistan’da, en dev-rimci dinamiği barındıran, ezilenKürt gençleri içerisine nüfuz ede-bilmek için koşullar uygun. Sorun,devrimci bilinci, devrimci savaş ger-çekliğine dönüştürerek, somut ör-gütlenmeler yaratabilmektedir. Neolursa olsun bir başına Kürt Ulusunadestek için değil, bağımsız devrimciçizgimiz için, bu sorumluluktur.

S

SİLVAN ÇATIŞMASI VE “BARIŞÇIL” SÜREÇ

GENÇ YORUM ≫ sinan çakıroğlu

görevi devralan yeni İçişleri Bakanı Naim Şa-hin’in “ölümlerin sebebini araştırmak giden-leri geri getirecek mi” belirlemesi, “millet”ineve “bölünmez bütünlük”ün “nöbet tutan as-ker”ine bakışını doğrulamaktadır. Tescilli fa-şist ve ustalık dönemini TBMM Başkanı ün-vanıyla sürdüren Cemil Çiçek’in “en kutsalmekan”da halkları kamplaştırmak için ‘her-kes safını belirlemelidir’ AKP, CHP, MHP üçlü-sünün yayınladığı deklerasyon uyumu gerçekkarakter(sizlik)lerini göstermektedir. Burjuva-feodal medyanın gazete manşetleri-ne taşan, köşe kalemini satanların yazdıkları-na da bakacak olursak, aslında Nuray Mert veCengiz Çandar’da bütünleşen “Kürt ulusalhareketini kabul edelim, silahsızlandıralım,tasfiye edelim” korosu yine devrede...Kendisine biçilen görev gereği Taraf gazetesiattığı manşetle “Savaş Konseyi yine işbaşın-da; Abdullah Öcalan ‘Barış Konseyi için dev-letle anlaştık’ derken son bir yılın en kanlı ça-tışması yaşandı. İlk haberler PKK’nın pusukurduğu yönünde. İki kuvvet komutanı böl-geye gitti, operasyonlar sürüyor.” diyerek de-zenformasyonu sürdürüyor.Bütün bu katil sürüsüne karşı halkların di-renmekten ve daha örgütlü bir güç olarakalanlara, meydanlara, sokaklara çıkmaktanbaşka çaresi yoktur ve halk haklı bir savaşsürdürmektedir. İnsanları uyandırmak için uyutulduklarını venasıl uyanacaklarını çözümlemek, devriminanahtar sözcük tılsımıyla bilinçlendirmek vebirleştirmektir. Ama şunu çok iyi belirtmeli-yiz ki; 12 Eylül darbesinden bu yana ve özel-likle de 2000’li yıllarda tecrit ve hücreye sı-kıştırılan yaşama karşı direnişin toplumdakikarşılığı ne kadar muhatap bulup, mutabaka-ta vardırılmış ise, bugün “Demokratik Özerk-lik” meselesindeki gerçekliğin esasında da bu

öz vardır. Yalnızlaştırılan, yabancılaşan, yozlaşan, kor-kulu duygularından sıyrılmak ve masabaşla-rında, köşebaşlarında, meclis kulislerinde,uluslararası diplomasilerde lütuf metası ola-rak parça parça kırılan ve kırıntı halinde pa-zarlanan sorunun çözülmesini beklemektir.Çözüm, halkların düşmanlarıyla paylaşım vepazarlıklarda değildir. Ezilen ulusun, ezilenemekçilerin ve halkların kendi öz örgütlüdemokratik halk iktidarı dinamizmindenbeslenen demokratik halk devrimindedir. Son kertede “demokratik özerklik” ilanındansonra; fırtınalar koparanlar, Aynur Doğan’ıdüzenlenen caz festivalinde; Ahmet Kaya’yaatılan tabak, çatal, kaşık yerine üstüne otur-dukları yastıklar ve su petleri fırlatarak linçyaşatan ‘sanatseverler’ Kürtçe ezgilere biletahammül edemezken, müziğin, sporun, sa-natın, ekonominin ırkçı dili bu kadar belirgin-leşirken, beyazların “zencilere” uygulamalarışekil değiştirerek, araç değiştirerek aynı özleaynı amaca hizmet ederek devam ederkenhangi çözüm gerçek soruna parmak basar.

“İkili anlaşmalar ve bölgesel konular”ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un İstan-bul’da gerçekleştirdiği bir dizi görüşmelerde,halkların haklarını pazarlama pazarlıklarını“yavru vatan Kıbrıs”ı kapsayacak geniş birkonseptle sürdürmektedir. Türkiye DışişleriBakanı Ahmet Davutoğlu ile yaptığı görüş-mede Clinton, Kıbrıs için “statükonun kim-seye faydası olmadığını”, “iki toplumlu ve ikibölgeli bir federasyon istiyoruz” ifadeleri ne-yin karşılığıdır? Davutoğlu görüşmeden son-ra, “ikili anlaşmalar dışında, bölgesel konularıkapsamlı bir şekilde ele aldık” ve Kafkaslar,Balkanlar üzerine de detaylı görüşmeler yap-tığını açıkladı. Aynı ustalıkla CHP ile görüş-mesini sürdüren Clinton, BDP ile görüşmeninardından Tayyip Erdoğan ile de Dolmabah-çe’de 1,5 saat görüşmesini sürdürdü ve gö-rüşmenin içeriğine dair kamuoyuna bir açık-lama yapılmadı. Ama bu görüşmenin gereğiiçin Recep Tayyip Erdoğan verilen ‘bölgeselusta uşaklık misyonu aktif rolü’nü yerine ge-tirmek için birkaç gün sonra Kıbrıs’a hareketetti. Çünkü tarihi suçlar ancak tarihi ortak-lıkla çözülebilir diye düşünen emperyalizmve uşakları “çifte beladan kurtulma” yön-temlerini “hasta Osmanlı”dan aldıkları feyiz-le “güçlü ordu, lider Türkiye” rolüyle komşuülkelerle tarihi düşmanlıklarını kuzu postu-na bürünen peçeyle “milli birlik ve kardeş-lik”le yeniden tesis etmektedirler.Sonuç itibariyle ilk adım, “DemokratikÖzerklik” ilanından önce Abdullah Gül’ünAhmet Türk ve Şerafettin Elçi’yi yanına ala-rak Bulgaristan’a gitmesiyle Kürt sorununuluslar arası “ikili anlaşma”sıyla başladı.ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’la ya-pılan görüşme sonrası Recep Tayyip Erdo-ğan’ın Kıbrıs ziyareti “uyum gezisi” olarakokunabilir.

ABD CIA Başkanı “çuvalcı general”in Tür-kiye-Kuzey Kürdistan’a gelmesi alışma vealıştırma turlarıyla sürecin gerginliğinde‘tek devlet’ anlayışındaki çatlak ısınacakgünlerin habercisi olmaya devam ede-cektir.

Özerklik ilanı

14-15_Layout 2 7/20/11 4:37 PM Page 2

Page 16: 20-30 Temmuz 2011

Halkın Günlüğü 20-30 TEMMUZ 2011dünya haber16

Ortadoğu ülkelerinde sondönemde yaşanan halkisyanları, bölgeyi emper-yalizmin demokrasi pa-zarı haline getirdi. Libya“Ulusal Geçiş Konseyi”İstanbul’da yaptığı top-lantıyla efendilerinin te-veccühünü kazanırken,Suriye için de biraz daha“reform”a ihtiyaç olduğusaptaması yapıldı

Uzun zamandır dünya gündemini meş-gul eden Ortadoğu’da sular gittikçe ısı-nıyor. Halk isyanlarını kendi bildik yön-temleriyle alaşağı eden emperyalizm,yanına çektiği ya da daha işin başındanberi yanında olan “muhalif”lerle yenibir dizayna gitmeye çalışıyor. Çeyrekasrın üzerinde iktidar koltuğunda otu-ran, ekonomik ve siyasi ilişkiler bağla-mında emperyalizme göbekten bağlıolan Ortadoğu ülkelerinde halkın ra-hatsızlığı büyük bir patırtı yaratmış,Tunus ve Mısır’da bu diktatörleri yerlebir etmişti. Ancak üzerinden geçen za-mana bakılınca gelişmeler halkın tale-binden ziyade emperyalizme yedek-lenmiş güçlerin ele başlığında onlara

hizmet edecek düzeyde ilerletiyor.Kendiliğinden oluşan halk isyanlarınıntemel handikapı da budur.

Şimdilerde ise Libya ve Suriye’de yaşa-nan gelişmelere bakıldığında bu tablo-da da benzerliklerin yaşandığı doğru-dan görülecektir.

Libya Temas Grubu’nun “temas”larıG-8 zirvesinin aldığı kararlar eksenin-de Libya lideri Kaddafi’ye yönelik yapı-lan çağrıların yanıtsız kalması; dahadoğrusu Kaddafi tarafından reddedil-mesi, bu grubun oluşmasının esasıdır.

Libya diktatörü Kaddafi’ye karşı birara-ya gelen muhalif “isyancılar”, yeni sü-recin hamiliğine soyunmuş durumda-lar. Demokrasi, özgürlük gibi kavram-ları çokça dillendiren muhalif isyancı-ların yeni liderleri, yeni süreci emper-yalizmle birlikte tesis edeceklerini, İs-tanbul’da yaptıkları toplantıyla ilan et-miş oldular.

Yapılan toplantıda muhalif “isyancıla-rın” kurduğu “Ulusal Geçiy Konseyi”nitanıma kararı alan Libya Temas Grubu,Kaddafi’nin meşruiyetinin kalmadığınıduyurdu. Böylece muhaliflerin emper-yalizmle arasındaki uşaklık ilişkisi ka-bul edilmiş oldu.

Bundan önce üç toplantı daha yapangrup bu toplantıyla birlikte efendilerineiyice yaklaşmış oldu. Bu Kaddafi’nindaha iyi olduğu anlamına gelmiyor. Bu-lunduğu süre zarfında Kaddafi de çok

farklı bir yerde durmuyordu. Ama nevarki eğer bir ülkede demokrasi inşaedilecekse; NATO ya da başka bir gü-cün müdahalesi ile değil, o ülkenindevrimci dinamikleri ile olacaktır.Diğer yandan Libya’ya yapılacak “mü-dahale”nin ana üssünün de İzmir ola-rak görüşüldüğü toplantı sonrası fikir-lerini beyan eden Türk devlet yetkilile-ri, Dışişleri Bakanı Davutoğlu üzerindenaçıklamalarda bulundu. Libya’nın “top-rak bütünlüğü”nün korunmasına dik-kat çeken Ahmet Davutoğlu “Libya’dakalıcı bir çözüm bulmak ve aynı za-manda Libya’nın toprak bütünlüğünükorumak büyük önem taşıyor. Bu bağ-lamda Libya Özel Temsilcisi sayın Ha-tip’in çabalarına elimizden geldiğincedestek veriyoruz. Libya’daki siyasi ge-çiş anlamında Türkiye de çabalarını sa-yın Hatip’le birleştirmektedir. Sahadakiçabaları böyle bir geçişi daha da kolay-laştıracaktır.” diyerek “Geçici Konseyi”meşru gördüklerinin altını çizdi. İngiltere Dışişleri Bakanı William Hagueise Kaddafi rejimine karşı askeri ope-rasyonların şiddetinin artacağı açıkla-masında bulundu. Hague ayrıca, Kad-dafi’nin iktidarı bırakması halinde içsavaşın sona ermesi için müzakere sü-recinin koşullarını BM Genel Sekrete-ri’nin Libya Özel Temsilcisi Abdelilah ElHatip tarafından müzakere edileceğinisöyledi.

Çatışmalar devam ediyorKaddafi ve muhalif güçler arasında za-

Ortadoğu’ya ithal

Avrupa’yı etki altına alan ekonomikkriz, Yunanistan’ın ardından İtal-ya’ya sıçradı. Yunanistan iflasınıaçıkladı. İtalya kemer sıkmaya ha-zırlanıyor

Krizin yükünü emekçilere yükleyen fakat iflas-tan kurtulamayan Yunanistan iflasını açıkladı.Eğer iflas kabul edilirse bir dizi Avrupa ülkesiaynı sorundan muzdarip duruma gelecek.Yakın zamanda ekonomik daralma Yunanis-tan’ın ardından İtalya’da benzer sorunlarla karşıkarşıya. Euro bölgesinde Yunanistan’ın ardındankamu borç yükü en yüksek ikinci ülke olan İtal-ya’nın kamu borç yükü, gayri safi yurt içi hasıla-sının yüzde 120’sine ulaşmış durumda. İtalya,Avrupa’nın üçüncü büyük ekonomisi olarak bili-niyordu.

Merkez Bankası’nda görüş ayrılığı Yaşanan finansal krizin etkileri Avrupa ülkeleri-ni tek tek iflasa sürüklerken Avrupa MerkezBankası’nda görüş ayrılığı ortay çıktı. AvrupaMerkez Bankası Başkanı Jean-Claude Trichet,yaptığı açıklamada Yunanistan’ın kurtarılırkeniflas ile tercihli ya da tam temerrüte düşülmesin-den kaçınılması gerektiği uyarısında bulundu.Euro Bölgesi’nde en kısa zamanda çözüm bulun-masını isteyen Trichet, iflası gerektiren herhangibir seçenek tercih edildiğinde, Yunan bankaları-nın finanse edilmesinin durdurulabileceğini söy-ledi. Avrupa Merkez Bankası Yönetim KuruluÜyesi Ewald Nowotny ise kısa süreli tercihli iflasdahil olmak üzere bütün seçeneklerin değerlen-dirilmesi gerekliliğini vurguladı.İtalya ise borç yükünü emekçilere fatura etmeyehazırlanıyor. 7 milyon doların üzerinde tahvil sa-tışa çıkaran Berlusconi hükümeti, kemer sıkmapolitikasını yaşama geçirdi. İtalya Senatosu’ndangeçen 48 milyar euro’luk tedbir paketi parla-mentodan da geçerek onaylandı. İtalya Başbaka-nı Silvio Berlusconi, çözüm için bir dizi önlemalacaklarını ifade ederek yaklaşık 68 milyar do-larlık kamu kesintisinin olacağını duyurdu.Her zaman olduğu gibi yine emekçilere faturaedilecek olan krizin en büyük etkilerinin, sağlıksisteminde yaşanacağı da belirtiliyor. Muayeneücretlerinden, sağlık personeli maaşları, emekli-likten işçi alımına kadar birçok şeye yansıyacakolan ekonomik kriz, emekçileri tedirgin ediyor.Yunanistan’ın ardından İtalya’da etkin olan kriz,İspanya ve Portekiz’i de tehdit ediyor.

Krizin Avrupagünlüğü

16-17_Layout 2 7/20/11 8:06 PM Page 1

Page 17: 20-30 Temmuz 2011

17dünya

man zaman şiddetli çatışmalar yaşa-nıyor. Hala Trablus’u elinde bulundu-ran Kaddafi birlikleriyle NATO des-tekli “Geçici Ulusal Konsey” tarafın-dan yönlendirilen muhalifler arasındayaşanan çatışmalarda onlarca kişiyaşamını yitirdi. NATO savaş uçakları Kaddafi’ninkontrolünde bulunan bölgelere bom-bardıman yaparken, çatışmaların, yeryer el değiştiren ancak şu anda Kad-dafi denetiminde olan Libya’nın pet-rol kenti Brega’da yaşanıyor. Taraflararasında yaşanan çatışmalarda sonbirkaç gün içerisinde onlarca kişiölürken, yüzlerce kişinin de yaralan-dığı ifade ediliyor. Muhaliflerin sözcü-sü Şemseddin Abdülmolla, Brega’dahafta sonu yaşanan çatışmalarda 12muhalifin Kaddafi güçlerince öldürül-düğünü, 292 kişinin de yaralandığınıduyurdu. Libya devlet kaynakları ise19 Libya askerinin NATO savaş uçak-larının bombardumanı sonucu öldü-ğünü bildirdi.

Esad diktatörlüğü ve muhaliflerSuriye’de devam eden muhaliflerleEsad arasında yaşanan çatışmalardaonlarca kişinin öldüğü belirtiliyor. Re-form talebiyle başlayan gösterilerin,Esad karşıtı bir minvalde ilerlemeyebaşlamasıyla, Suriye devlet güçlerigösterilere müdahale etmeye başla-mış, kitlenin üzerine ateş açmıştı. Daha sonraki yapılan eylemler de

karşılıklı çatışmalara dönüşmüş veyüzlerce kişi yaşamını yitirirken, yinebir o kadar tutuklama olmuştu. Çare-yi ülkeyi terk etmede bulan Suriyeli-ler, Hatay sınırından Türk devletinesığınmışlar ve mülteci kamplarınayerleştirilmişlerdi. Kamplardaki ko-şulların sağlıksız olması bir çok kişi-nin ülkesine geri dönmesine nedenolmuştu. Suların hala durulmadığıSuriye’de emperyalist devletlerinbaskısı devam ederken, Esad güçle-riyle muhalifler arasında yaşanan ça-tışmalarda hala onlarca kişinin yaşa-mını yitirdiği belirtiliyor.

Diğer yandan ise ülkemize gelen ABDDışişleri Bakanı Hillary Clinton’ınyaptığı temaslarda Suriye konusun-da da Türk devleti ile göürüşmeleryaptığı ve Suriye’ye “müdahale” ko-nusunda anlaşmaya varıldığı ifadeedildi. ABD “Reform”la ilgili Suriye’yebaskı yapılması için Türk devletiylegörüş birliği içerisinde olduğu belir-tildi.

Yine basına yansıyan bilgilere göreyapılan görüşmelerin Ortadoğu veKafkaslar’daki planların da görüşüle-rek fikir birliğine varıldığı ifade edildi.

Füze kalkanı sistemi üzerine de gö-rüşmelerin yapıldığı ziyarette kana-atlerin ortaklaştığı belirtiliyor. Bir dö-nem gündeme gelen İzmir NATO üs-sünün kara birlikleri komutanlığı vefüze kalkanı için kullanılacağı dayansıyan bilgiler arasında bulunuyor.

demokrasi ovyetler Birliği sürecinde“Hazar alanı” jeopolitik olarakemperyalist güçler arasındaherhangi bir mücadeleyesahne olmadı. Zira bölgedekizengin hidrokarbonların iş-

letilmesi sadece Moskova’nın elindeydi.SSCB’nin kağıttan bir şato gibi çökmesiyleHazar Denizi uluslararası güçlerin at oynattığıbir alan oldu. Özellikle de ABD elebaşılığındakiemperyalizmin Afganistan’a müdahalesiyleWashington’un Orta Asya’nın mahremine gir-mesi, bu alandaki jeopolitik manzarayı alt üstetti.Hazar Denizi bölgesinde petrolün varlığı Or-taçağ’dan beri bilinmektedir. Buna karşı eko-nomik olarak işletilmeye XIX.yüzyılın ikinci ya-rısında başlandı. Sovyet döneminde HazarDenizi petrol üretimi SSCB üretiminin ancak% 3’ünü oluşturuyordu. SSCB’nin ortadan kalk-ması Orta Asya ve Kafkasya devletlerinin ba-ğımsızlıklarına kavuşmasıyla bu bölge, hukukistatüsü sorunu bir yana Batılı petrol şirketleriiçin öncelikli bölge oldu. Günümüzde jeopolitikbakış açısından yayılmacı güçlerin zıt menfa-atlerinin karşılaştığı ve çatıştığı bir “Hazaralanı’ndan bahsetmek mümkündür. Coğrafiolarak bu alan içinde Hazar Denizi’ne kıyıdaşolan ülkeler Rusya, Azerbaycan, Türkmenistan,Kazakistan ve İran, Gürcistan ile Kafkasya’dayer alan Rusya Federasyonu’nun bölgeleri Çe-çenistan, ve Dağıstan yer almaktadır. 90’lı yıl-ların ortalarından itibaren bu alanın çevresindeHazar hidrokarbonlarına bir başka deyişleKazak ve Azeri petrolleri ile Türkmen gazınaegemen olmak için birçok güç arasında üstüörtülü sürtüşme sürüp gidiyor. Hazar hidro-karbonlarının Batı pazarlarına erişiminin kontroledilmesi için “boru hatları savaşı” işte buradameydana gelmektedir.1991’den itibaren Hazar petrol rezervleri içinabartılı tahminler yapıldı. Hatta Ortadoğu pet-rolü ile bile mukayeseye tabi tutuldu. AncakHazar havzası konusunda 1998’de yapılangerçekçi bir inceleme, petrol rezervlerinin 25ile 35 milyar varil arasında yer aldığını saptadı.Bu daha önce dünya rezervlerinin %16’sınıtemsil etme iddiasındaki bir sayıdan yaklaşık% 3’e inilmesidir. Böylece ABD (22 milyar varil)veya Kuzey Denizi (17 milyar varil) karşılaştı-rılabilir bir değer olduğu, ama Basra Körfezirezervleri yanında sözünün bile edilemeyeceğianlaşıldı. Tüketici ülkeler üretici ülkeler üzerindebaskı uygulamak için hayali rezerv tahminleriniher daim bir siyasi araç olarak kullanırlar. Or-tadoğu’nun dışında da muazzam petrol re-zervlerinin varlığını iddia ederek üretici ülkeleripetrol fiyatlarını sabit tutmak, indirmek mak-sadıyla özellikle de OPEC üzerine baskı yaparlar.Gaza gelince, Hazar Denizi kanıtlanmış hidro-karbon rezervlerinin üçte ikisi doğal gazdır.Ka-nıtlanmış rezervler bakımından Kazakistan,Türkmenistan ve Özbekistan dünyanın enönemli yirmi gaz üretici ülkesi içerisinde yeralır. Ancak dikkat çekici ve acı olan Orta Asyacumhuriyetlerinin bağımsızlığından yirmi yılsonra, Batılı şirketlerin bölgenin yaklaşıkolarak rezervlerinin % 60’ını ellerinde tutmakta,kalan kısmının ise kıyıdaş ülkelerin ulusal şir-ketlerine ait olduğu gerçeğidir. Bu yoğunlukjeopolitik bakış açısından Batılı emperyalistlerindaha şimdiden bölgede etkileyici bir ağ kur-duklarını kanıtlamaktadır.Coğrafi kapalılıklarından olduğu kadar, Sovyetekonomik mirası yüzünden Orta Asya devlet-leriyle Azerbaycan petrol ve gaz üretimlerinipazarlara akıtmak gibi bir sorunla karşı karşıyabulunuyorlar. Dolayısıyla dışa açılma yollarıbulunması Hazar bölgesine komşu ülkeler için

özellikle önemli bir meseledir. Hazar Deniziüretimlerinin dışa açılan boru hatları, toprak-larından geçecek olan ülke sadece ekonomikyan etkilerden değil fakat daha çok gelecektebölgenin bütünü üzerinde muazzam bir jeos-tratejik nüfuz kazanımından da yararlanacak-tır.Sovyet döneminde bütün taşımacılık altyapısıRusya yönüne dönmüş olduğundan Hazarüretimlerinin uluslararası pazara erişimindemevcut yolların hepsi Rus topraklarından ge-çiyordu. Orta Asya devletleriyle Azerbaycan’ınbağımsızlıklarını elde etmesinden sonra bilebu durum Moskova’ya söz konusu devletlerüzerinde çok güçlü bir baskı oluşturma imkanıverdi. 1990’lı yılların ortasından itibaren ABDHazar Denizi ürünlerinin açılabilmesi amacıyladoğu-batı eksenini destekleme kararı aldı.Önerilen eksenin en büyük özelliği Rusya ileİran arasındaki kuzey-güney ekseninin öneminiazaltacak olmasıydı. Söz konusu olan HazarDenizi hidrokarbonlarının ihracatında Rusya’nıntekelini kırmak, İran’ın Hazar kıyıdaş ülkeleriiçin önemli bir dışa açılma yolu olmasında el-verişli coğrafi konumundan yararlanmasınıengellemek ve nihayet Körfez Savaşı’ndakidesteğinden ötürü Türkiye’yi mükafatlandır-maktı. Bunun dışında söz konusu yeni eksen,ekonomik kapasitelerini güçlendirmekle yenidevletlerin “bağımsızlıklarını” sağlamlaştıracak,Türkiye’nin bölgesel rolünü geliştirecek ve em-peryalizmin çıkarlarını koruyacaktı.Bağımsız-lıklarının üzerinden yirmi yıldan fazla süregeçtikten sonra, çok sayıda proje ve birkaçsomut gerçekleşmeye karşın jeopolitik alandaRusya kendi nüfuz alanında görmeye devamettiği alanda, bugün hala Hazar üretimleri içinen önemli dışa açılma yoludur. Her ne kadarBakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Petrol Boru Hattıfaaliyete geçmiş ise de bu durum Rusya’nınstratejisine bir darbe vurmamıştır. Çünkü buhattan gelen petrol doğrudan ABD’ye sevkedilmekte olup Moskova’nın stratejisi esasolarak Avrupa, Çin, Uzakdoğu ve GüneydoğuAsya pazarlarını yani BTC’den farklı pazarlarıhedeflemektedir.2001 yılında terör karşıtı kampanya kapsa-mında 2002 Şubat’ında Amerikan birliklerininGürcistan’da konuşlanacağı kesinleşti. Bu yenibir unsurdu. Çünkü Jeopolitik bakış açısındanGürcistan’da uzatılmış bir yerleşme ABD açı-sından Ortadoğu stratejisinin yeniden tanım-lanması anlamına geliyordu. Bilindiği üzere11 Eylül olayları ABD ile Suudi Arabistan ara-sındaki ilişkilerde önemli sorunların varlığınıgözler önüne serdi. ABD’nin Riyad ile yakındanilgilenmesini gerektiren çok fazla çıkarı vardır.Ancak gerek Suudi Krallığı halkının her geçengün artan düşmanlığı ve Bin Ladin ağının fi-nansmanının büyük Suudi aileler tarafındansağlanması Amerikan birliklerinin Suudi top-raklarında varlığını siyasi olarak tehlikeye at-makla beraber, askeri etkinliği de tartışılır halegetirmiştir. Orta Asya-Kafkasya ekseni boyuncaaskeri üsler oluşturulması ve ilaveten SuudiArabistan’daki birliklerin yavaş yavaş geri çe-kilmesi halinde ABD üstlendiği siyasi risklerdenkurtarmakla kalmayacak aynı zamanda “stra-tejik enerji elipsi” çevresinde daha etkin birşekilde yeniden konuşlanmayı sağlayacaktır.Gürcistan’da ABD’nin uzun süreli askeri yer-leşmesi bu alanın jeopolitik dengesini önemliölçüde değiştirecektir. Rusya ve İran’ın kuşa-tılması bir yana, donanması ve Diego Garcia’dakiüssü sayesinde Basra Körfezi ve Hint Okyanusudeniz yolları üzerindeki denetimine ilave olarakABD Hazar petrolünün karadan dış pazarlaraaçılma yollarının denetimini de ele geçirmişolacaktır.

SYENİ JEOPOLİTİĞİN KALBİ: HAZAR BÖLGESİ

EKSEN ≫ ahmet hacalişi k.

16-17_Layout 2 7/20/11 8:06 PM Page 2

Page 18: 20-30 Temmuz 2011

Halkın Günlüğü 20-30 TEMMUZ 2011kültür sanat18

Çoğu zaman sistemle barışıkolan ve asla iktidarı karşısınaalmak istemeyen, bunu aklın-dan bile geçirmemiş olan bir“sanatçı” toplamı. Bireyciliğeolabildiğine sarılan “sanatçı”la-rımız üretimlerini yaparkendevletlerin politikaları ve anla-yışları ile ters düşmeleri ve biranlamda toplum için ışık olma-ları gerekirken olabildiğine ka-ranlık üretenlerin kuyruğundailerliyorlar

“Ucube” kelimesinin bir anda kelime haz-nemize dahil edilmesi ya da saklı kaldığıyerden daha kullanılır bir hal için tekrar çı-kartılması bilindiği üzere Erdoğan sayesin-de oldu. Kelimelerle arası bir hayli iyi olanErdoğan “edebiyatı” güçlü bir kişilik elbet-te! “Velhasıl kelam” her şeye rağmen sa-natla arası iyi değil. Tabii Erdoğan özgülün-de ifade edilen bu söylem bütün bir AKPçevresi İslamcı düşünceler için rahatlıklasöylenebilir. Sanatın burjuvazinin elindekiyozluğu, yabancılığı AKP gibi İslami ideo-lojiden beslenen kesimlerin elinde ise çokdaha geri ve “mutaassıp” bir şeye dönüşü-yor. Hele de heykel konusunda…Heykel sanatı coğrafyamızda oldukçaköklü, kültürümüzde ise çok kısa bir özgeçmişe sahip. En çarpıcı ve en olgun dö-nemlerini Helenistik, Roma dönemindeyaşayan heykel sanatı, bu uygarlıklarıncoğrafyamızda da var olması nedeniyle butopraklara önemli bir miras bıraktı. Dahadoğrusu bırakmak zorunda kaldı! İstilalarve savaşlarla sonuçta Osmanlı’ya geçencoğrafyada, neredeyse heykel ve mimariaçıdan da bir soykırım yaşatıldı. Heykellertoprak altlarına konur, parçalanırken, mi-mari eserlerin taşları, sütunları bina, camiiyapımında kullanıldı. Birçok tarihi kiliseyakılıp yıkılırken, bir kısmı da camilereçevrildi. Sonrası kısımlarda el altından,açıktan, dolaylı vs. şekilde yurtdışına çı-kartılan, satılan, tarihi eserler oldu. Yerle-şim anlamında bir hayli eski bir tarihe sa-hip olan İstanbul’da hala birçok yerde ya-pılan kazılarda tarihi eserler çıkabiliyor.Son örneğini Marmaray’da gördük. Özeldeİstanbul’un tarihine ve birçok şeye ışık tu-tacak kadar değerli buluntulara rastlandı. AKP’ye dönecek olursak onun bu tarihiheyecana verdiği tepki ise “proje çanakçömlek yüzünden uzatıldı” oldu. Heykeleolan yaklaşımı da tıpkı buradaki çanakçömlek anlayışı gibi elbette. Kars’ta “İn-sanlık Anıtı” nı “ucube” olarak değerlendi-

ren Erdoğan “tez yıkıla” kararı çıkarttı. AKP’nin heykellere olan antipatisi elbetteKars’taki heykelle sınırlı değil, birçok ildeçeşitli yerlerde bulunan heykeller gizlicekaldırıldı. Esenyurt’ta bulunan Nazım Hik-met Heykeli belediye seçimlerinde AKP’libelediye başkanının işe başlamasıyla bir-likte bir gece ansızın “kayboldu”. Metreler-ce yükseklikteki Nazım anıtı “çalındı” gibibahanelerle bir gecede kaybedildi. Heykel-lerin “tez toplatılması” kararının son örne-ği ise Elazığ’da meydana geldi. “Çayda Çıra”isimli kadın heykeli AKP’li belediyeninemri ile vinçlerle ortadan kaldırıldı.

AKP hükümeti ile birlikte ortadan kaldırı-lan heykeller kısmını geçecek olursak me-selenin aslıyla yüz yüze kalmak kaçınıl-maz. Sonuçta İslam inancında da heykel,resim gibi şeyler yasak. Biçim vermek, ya-ratmak ancak ve ancak tanrıya aittir inan-cının yer aldığı bir dine inanan AKP’lilerinyaptığı aslında bir anlamda tutarlı bir dav-ranış. Diğer taraftan bu işleri kaldırılan, ça-lınan, yasaklanan vs. sanatçıların yaptığıda “tutarlı” (!) Kendisini burjuvaziye teslimeden, kalemini, fırçasını, emeğini onun içinsavuran bir “sanatçı” toplamı düşünün.Çoğu zaman sistemle barışık olan ve asla

iktidarı karşısına almak istemeyen, bunuaklından bile geçirmemiş olan bir “sanatçı”toplamı. Kendi yaptığına üretimine bile ge-rektiğinde sahip çıkamayan bir “sanatçı”toplamı! İnsanlık anıtı eserinin güzelliği,estetiği bir başka tartışma, fakat o eser yı-kılırken sanatçısının ve en önemlisi de ge-ride kalan diğer sanatçıların o ürüne eme-ğe sahip çıkma süreci, o kadar cılızdı ki…Kimileri ise hiç ses çıkartmadı her zamanyaptığı gibi. Sistemle barışık olmanın herzaman nimeti yenmez! Bireyciliğe olabildi-ğince sarılan sanatçılarımız üretimleriniise hep kendisi için yapıyor. Devletlerinpolitikaları ve anlayışlarıyla ters düşmelerive bir anlamda toplum için ışık olmalarıgerekirken, olabildiğine karanlık üretenle-rin kuyruğunda ilerliyorlar.

Sanatçı olmak durumunu alabildiğineabartıp kendini toplumlar üstü, insanlarüstü görmeye başlayan sanatçılarımızkendi üretimlerine dahi yabancılaşıyorlarki sahip çıkmak bile akıllarına gelmiyor. Yada kolları sıvamak, rahatı bozmak, hiç “akılkarı” olmuyor. Ne de olsa böyle şeyler“ucuz marjinallerin” işi oluveriyor. “Sanatsanat içindir” söylemine kendilerini öylealıştırdılar ki yıllar süren bir evrimle ken-dileri de duruma inandılar. Sanatçı siyasetyapmaz sözüne sığınarak kendilerini top-lumdan, halktan onların acılarından tama-men soyutladılar. Küçük gruplar oluştu-rup, bir birlerine, bilene, bilmeyene anlam-sız cümleler kurdular. Pahalı tütünlerinidoldurdukları pipoları ile kapadılar ağızla-rını kadınlı-erkekli. Kemalist diktatörlü-ğün faşizmini “ilerici” olarak öve durdular.Ve AKP’ye ise sızlanıyorlar. Halkın sanat-çısı olabilmek fikri bir aşağılanma, saldır-ganlık algısına neden oldu. Her şeyi biçimesıkıştıran ressamlarımız, heykeltıraşları-mız en büyük değişime kendi biçimleri ilebaşlayıp(!) iç çelişkilerinin biçimlerini ken-dilerince “çok” anlamlı biçimlere soktular.Sanatın dilini de kendi dilleri ile birlikte ki-litlediler.

Ve gelelim heykellerin kaldırıldığı yerdekihalka. Heykeller kaldırılırken heykellerinbulunduğu alanlarda yaşayan halktan hiçtepki gelmedi. Peki tepkinin gelmemesininsebebi nedir. Çevresindeki doğal güzelliğinbozulmaması için HES’lere karşı direnenhalk, neden yıkılan heykellerine karşı di-renmedi. Çünkü onların heykeli olmamıştı.Sanatçının halkla kurma kaygısı taşımadı-ğı o bağın kopukluğu, dönüp sanatçıyıkendi ayaklarından vurdu.

Halkı sanattan bu kadar koparanların de-ğirmenine su taşıyan “sanatçı”lar bun-dan vazgeçip, halktan yana bir tavır al-madığı, onu tanımaya yönelik adımlar at-madığı sürece, daha başımıza çok hey-keller yıkılır…

Yıkılmaması için daha sağlam bir anlayış gerek

18-19_Layout 2 7/20/11 8:25 PM Page 1

Page 19: 20-30 Temmuz 2011

nkar edilecek bir yanı kalmayan 1915 Soykırı-mı’nın izini bu yazı çerçevesinde bu kez devletinbir başka resmi mali kayıtlarından sürmeyeçalışıyoruz. Mevduatı Koruma Kanunu gereğince10 yıl ve daha fazla bir süredir aranılmayan mev-duatın T.C. Merkez Bankası’nda toplanması bu

konudaki araştırmamızı kolaylaştırmıştır. Bu hesaplararanılamıyor çünkü hesapların sahipleri 1915 Soykırımısürecinde ölüm yolculuğuna çıkarılmışlardır. MerkezBankası’na devredilen bu hesapların sahipleri ve mik-tarları dönemin gazetelerinde ilan edilmiştir. Oldukçafazla olan bu miktarları biz sadece 1915 Soykırımı’nınkurbanları, Ermeniler ve Elenler açısından inceleyerekaşağıda listelendirdik. Bu konudaki bilgileri 27. 03. 2007 tarihinde dilekçeyleMerkez Bankası’ndan istendi lakin 24. 07. 2007 tarihindeverilen cevapta böyle bir kayıtlarının olmadığı şeklin-deydi1. Aşağıda okuyucunun engin hoşgörüsüne sığı-narak yapılan uzun listelendirmelerde açıkça görüleceğigibi Soykırım kurbanları olarak ölüm yolculuğuna çı-karılan insanların birikimlerine, Mevduatı Koruma Yasasıçerçevesinde rahatlıkla bir kalemde el konulmaktadır.

günkü değerini de eklemek isterdim lakin başvurduğumTürk ekonomi profesörlerinin engin bilgilerinin bunahenüz yeterli olmadığını gördüm. Okuyucunun bu eksikliğimi hoş görerek 1915’e dair her-hangi bir kitabın okunmasıyla bu değerlerin ne ifadeettiğini kolayca kıyaslayabileceğini düşünüyorum.30 mayıs 1933 tarihinde kabul edilerek, Resmi gazetenin5 Haziran 1933 gün ve 2419 sayılı nüshasında yayınlanan2243 sayılı Mevduatı Koruma Kanunu’nun 17. Maddesine2

göre “Bankalar ile emanet veya hesabı cari suretle parakabul edebilecek bilumum müesseselerde, mevcut nakdive ayni mevduat ile emanet ve hesabı cari şeklindekiher türlü mevduat, emanet ve matlubattan [alacaktan]en son talep veya muamelat tarihinden itibaren, onsene geçtiği halde ashabı [sahipleri] tarafından aranıl-mamış olanları, bu müddetin hitamından itibaren altıay zarfında tanzim edilecek bir cetvel ile CumhuriyetMerkez Bankası’na tevdi olunur. Bu kanunun neşri ta-rihinde, banka ve müesseseler yedinde bulunup, on se-neden beri muamele görmemiş veya sahipleri tarafındanaranılmamış olan mevduat, emanet ve hesabı cari şek-lindeki her türlü matlubat hakkında bu hüküm tatbik

edilir. Cumhuriyet Merkez Bankası’na cetvel ile birliktetevdi olunacak bu kabil haklar mezkür baka tarafındantevdi tarihinden itibaren dört sene müddetle muhafazave bu müddet zarfında sahip veya varislerini tahkikaçalışmakla beraber her sene başı ashabı namına tebliğaticra ve gazeteler ile de sahip veya varislerinin bankayamüracaatları ilan olunur, dört sene hitamında sahibiveya varisi çıkmayan mevduat, emanet ve hesabı carimatlupları, devlete intikal eder.” Hükmüne istinadenbankalar ve diğer sandıklarda on yıldan beri muamelegörmeyen ve sahipleri tarafından aranılmayan değerlerimerkez bankasına tevdi ettirerek bunları madde hük-müne göre gazetelerde ilan etmiştir. 1915 yılında ban-kalarda bulunan Ermeni değerleri de tehcir adı altındaölüm yürüyüşüne çıkarıldıkları zaman bu alacaklarınıalmaya fırsat verilmemiştir. Soykırım sürecinde yokedildiklerinden de sonrasında da aranılamadığındanişlem görmeyen ve sahipleri tarafından aranılmayanbu değerler gazetelerde ilan edildikten sonra hazineyegelir kaydedilerek soykırım kurbanlarının değerlerineel konulmuştur. Biz bu yazıda bu ilanların peşine düşerekSoykırımın izini sürdük.

DOSYA f1915 Ermeni Soykırımı SF 19-20-21İnkar edilecek bir yanı kalmayan 1915 Soykırımı’nınizini bu yazı çerçevesinde, bu kez devletin resmimali kayıtlarından sürmeye çalışıyoruz

1915Soykırımının T. C. Merkez Bankası kayıtlarındaki izleri Soykırım kurbanları olarak ölüm yolculuğuna çıkarılan insanların birikimlerine,

Mevduatı Koruma Yasası çerçevesinde rahatlıkla bir kalemde el konulmaktadır.Bumiktarların bugünkü değerini de eklemek isterdim lakin başvurduğum Türk eko-nomi profesörlerinin engin bilgilerinin buna henüz yeterli olmadığını gördüm.≫

İSAİT ÇETİNOĞLU

18-19_Layout 2 7/20/11 8:25 PM Page 2

Page 20: 20-30 Temmuz 2011

Halkın Günlüğü 20-30 TEMMUZ 2011dosya f1915 Ermeni Soykırımı20

Soykırımın izlerine devletinkendi tuttuğu kayıtlarda rastla-mak mümkün. Banka kayıtlarıbile bu soykırımın parmak izleriile dolu. Yola çıkarken ölümünkucağına atılan Ermeniler, can-larıyla birlikte mallarınıda dev-let arşivlerine bıraktı

Zaman gazetesinin 4 Şubat 1936 tarihlinüshasında Mıgırdıç Anbaryan’ın OsmanlıBankasının Galata Şubesi’ndeki 21 adetbeheri 250’lik F.F’ değeri yazılı Mısır KrediFonsiye 1903tahvili, J. Kolyanopulos’a ait 1adet 92 FF değerinde Türk borcu tahvili,Silvestiros Vasillin 100Dr değerinde 2 adetLe gréce 1904, Akpar Barsamıyan’ın Os-manlı Bankası’nın Mersin Şubesi’ndeki 3adet beheri 250 lik F.F’ Mısır Kredi Fonsiyetahvili, aynı banka şubesinin teslimatı ola-rak H. Kazanciyan’ın 250 F.F Mısır KrediFonsiye 1903 tahvili Güllü Çubukçıyan’ın 1Panama Tahvili 60FF,6 Mısır Kredi Fonsiyetahvili beheri 250 FF ve 1 Türk borcu kesirMsk ve resepiye 40 FF. Jan A. Farasoğlu’naait 1 adet 250 FF değerinde Mısır KrediFonsiye. Osmanlı Bankası Samsun Şubesi-nin teslimatı Sokrat Şerefoğlu’na ait adedi60 FF değerinde 2 adet Panama tahvili ve 1adet 40 FF değerinde Türk borcu Tah. J. Di-yolidis’ e ait 1 adet 100 FF değerinde 1/5Kredi fonsiye de France 1885. Ohanes Ni-şanyan’a ait 1 adet 40 FF değerinde Türkborcu tahvili. Osmanlı Bankası BandırmaŞubesi’nin teslimatı olarak FiliptohosAdelfotis’a ait 8 adet 100 Dr değerinde Yu-nan Milli Tahvili 1904. Kayseri OsmanlıBankası Şubesi’nin Anzif Cevahirciyan’ın 1adet Mısır Kredi Fonsiye 1903 tahvili 250FF. Dr Afendulidis’e ait adedi 460 FF değe-rinde 4 adet Türk Borcu Tah. Osmanlı Ban-kası Eskişehir Şubesi’nin Maksut Ohan-canyan’ın 1 adet 1 Türkborcu kesir Msk ve

resepiye 40 FF. Panos Panosyan’ın 1 adet 1Türk borcu kesir Msk ve resepiye 40 FF ve1 adet Kredi Fonsiye 1903 tahvili 250 FF.Mihran Mıgırdıçyan’ın 1 Türk borcu kesirMsk ve resepiye 40 FF. Karabet Markaryan1 Türk borcu kesir Msk ve resepiye 40 FF.Şişkoyan 1 adet Mısır Kredi Fonsiye 1903tahvili 250 FF. İstasyon Rum Cemaati ne ait

beheri 320 FF lık 4 adet Türk borcu tahvilive beheri 250 FS değerinde 11 adet Anado-lu Tahvili. Aleksandr Niyoti’ye ait 1 adet 250FS lik Anadolu Tahvili 2. Tertip. Anastasya-dis 1 adet 250 FF lık Kredi Fonsiye 1903.

Zaman gazetesinin 23 İkinci Kanun 1936tarihli nüshasında TC Ziraat Bankası’nınteslimatı olarak Suruç’da Diskiyan Kirke-

kisyan’a ait 30,78 TL (muhtemelen Suruç’ahavale edilmiş alıcıya ulaşamamıştır). Ga-zetede yola çıkarılmış olanlara havale ol-duğunu düşündüğüm başka küçük mik-tarlar da vardır. İstipan Sivas Ermeni Kili-sesi’nde 49,99 TL. Petridis’e ait 99,50 TL.

Zaman gazetesinin 16 İkinci kanun 1936tarihli nüshasında Selanik bankasının tev-

Osmanlı Bankası Samsun Şubesi AkbarBarsamyan adına 109.28, Güllü Çubukyanadına 626.10 ve H. Kazancıyan adına 130.88lira, Petro Hulis adına 21.40 TL. OsmanlıBankası Urfa Şubesi Karekin Türekyanadına 451.00. Adapazarı Şubesi Artin Tom-bulyan adına 186.88 lira ve M. Manukyan’aait 85 TL, E. Mardizopules’a ait 33,82 TL,Ankara Şubesi; İzmirliyan Karnik adına70.18, Aydeneyan Kirkor adına 68,69, Gul-lasiyan Kirkor adına 62.84, Kaziyan Kirkoradına 75.61, Şehirciyan Canik adına 69.12,Malcaniyan Kevork adına 93.32liranın,Os-manlı Bankası Mersin Şubesi’ndeki H. N.Kassapian’a ait 37,47 lira.Selanik BankasıMersin Şubesi’nce Henry Philipossian’a ait777,50, Osmanlı Bankası Mersin Şubesi’nceİstrati Efremoğlu’na ait 53,43 ve İstrati Pe-leşoğlu’na ait 42,49 TL. Gaziantep OsmanlıBankası Şubesi’ndeki Fermaniyan Toros’aait 21,22 ve Danielidis Elie’nin 236,01 TL Os-manlı Bankası Edirne Şubesi’nin teslimatıolarak Mihael Margariti’ye ait 30,81, Alek-sadr Dimitriyades madam Marie HruşevaHacı Zelo’a ait 103,60. Osmanlı Bankası Te-kirdağ Şubesi’nce tevdi edilen N. Aktiridisbiraderlere ait 28,65. TL sı Merkez banka-sına teslim edildiği ve hazineye gelir kay-

dedileceği Son Posta’nın 17 Ocak 1936 ta-rihli nüshasında yayınlanmıştır.Aynı gazetenin 6 Şubat 1936 tarihli nüsha-sında banka kiralık kasalarındaki mücev-heratın devri ilanları bulunmaktadır: VahanÇamiçyan’ın, 1 pırlanta benzeri taş, 2 yeşiltaş,1 kahve renkli üzeri resimli taş, 1 ipliküzerine dizili on dört hurda inci. Madam Ta-koş Karamanyan’ın 2 Altın bilezik, 1 gümüşzincir bilezik, 1 mineli gerdanlık, 1 taklitiğne, 1 gümüş saat kösteği, 1 altın saat kös-teği, 1 adi iğne, 1 gümüş kutu içinde hurdasaat, Zaman gazetesinin 6 Şubat tarihlinüshasında; Bay Minas’ın (Beşiktaş YeniMahalle Rum Sokaka No:22) 35 lira değerbiçilen 1 adet Roza tek taş yüzük ve 1 adetyıldız iğne, bay Nişan’ın (Kalekapısı Öz So-kak No:3) 12 adet gümüş kaşık (400 gr),bay Mığırdıç 15 lira değer biçilen1 adet Rozatek taş yüzük, bay Ohanes (Bakırköy An-doni Sokak) 1 çift Roza küpe ve 15 lira de-ğer biçilen 1 roza yüzük, bayan Eliza Yuva-nuva’ya ait 60 Tl değer konulan 1 adet pır-lantalı nişan, bayan İda’ya ait 30 TL değerkonulan 12 gümüş yemek kaşığı,5 gümüşkaşık, 11 gümüş çay kaşığı, 5 gümüş yemekçatalı, 3 gümüş büyük çatal, 3 gümüş bü-yük bıçak, 1 gümüş büyük kaşık, 1 gümüş

şeker makası, bayan Kiryakiçe’ye ait 2 adetaltın yüzük. Mişel kirmiz’e ait, 1 etrafı el-mas ortası taşlı yüzük, 1 elmas gül yüzük, 1ufak kese, 1 mavi muhafaza içinde bros el-mas, 1 elmas dal iğne ve 1 beyaz fildişi ta-rak, D.V.Afendopulos’a ait 2 şamdan, 1 oy-malı gümüş parça, 1 çanta içinde madalyon(resimli), 1 ziynet çiçek iğne, 1 çift çiçekküpe, M. Stefani Jakson’a ait 27 birlik Türkaltını, 3 yarımlık Türk altını, 6 yarımlık İngi-liz altını, 1 on franklık altın, 9 mecidiye, 1yarım mecidiye, M. Antuanet Hugo’ya ait 2büyük çatal, 49 büyük küçük muhtelif gü-müş yemek çatalları, 55 büyük küçük gü-müş kaşık, 12 gümüş bıçak, 1 gümüş saplısiyan kaşık, Atanas Petkaki’e ait 8 gümüştatlı kaşığı, 12 sapları oymalı kaşık, 1 sigaratablası, 2 ince altın bilezik, 1 çift altın küpe,1 çift çeyrek altınlık küpe, 1 çeyrek altınlıkyüzük, 1 taşlı gümüş yüzük, 1 kırmızı taşlıyüzük, 1 altın köstek, 1 taşlı gül altın yüzükaltın saat, 1 çift altın taşlı küpe, 1 altın kös-tek, 1 taşlı altın haç, 3 taşlı yüzük, 1 16 diziinci, 1 altın yıldız iğne, 1 tek taşlı altın yü-zük, 1 taşlı altın yüzük, 1 taşlı altın gül yü-zük devlete gelir kaydedilecekler arasın-dadır. Son Posta gazetesinin 4 Şubat günlü nüs-

Osmanlı Bankasının Trabzon şubesinin23/12/1934 tarihinde Merkez Bankası’na tes-lim ettiği3 Ermeniler ait hesaplara göz atılıncabu kurbanların bankadaki birikimlerini almayafırsat tanınmadığını görmekteyiz:

Soykırımın gazete arşivlerindeki

Der. Meğ. Kaçayan

Andon Kaşkavaliyan

Adam S. Nobarya

Onnik Boyacıyan

Armenak Tokmakyan

Kirkor Egisiyan

Mardiros Kazikiyan

Ohannes Paçacıyan

Agop Çırakyan

K. Zarifiyan

Mardiros Egisiyan

K. Minasiyan

M. Gorgodiyan

Mesrop Godbaşiyan

Sutbeyaziyan Kardaşı

Sarkis Çohayan

Dermeg Anbaryan

Rum Ortodoks Cem.

Meçhul

23/12/1934“

298.48

205.59

24.45

659.86

122.51

37.30

30.60

1102.30

306.40

120.30

865.99

291.18

114.66

100.70

27.70

67.-

1433.50

78.-

İSİM ADRES TEVDİ T. MEBLAĞ

20-21_Layout 2 7/20/11 4:42 PM Page 1

Page 21: 20-30 Temmuz 2011

evlet iktidarı denildi-ğinde akla ilk gelen ku-rumlar, ordu, polis,mahkemeler, cezaevlerive diğer sivil devlet ku-rumlarıdır. Devletin da-

yandığı ana zemin gibi görünen bukurumlar, aslında devlet iktidarınınmerkezi kurumlarıdır. Devletin da-yandığı ana zemin, çok daha genişve derindir. Devletin birer minnacıkminyatürü ve toplumsal organizma-nın da hücreleri olan aile kurumları,eğitim ve inanç, siyaset, kültür vesanat kurumları, medya, aydınlar vs.bir bütün olarak devlet iktidarınınsiyasal, eğitsel, sosyal ve kültürelana zeminini oluştururlar. Bu zemin,devletin en alt zemini, yani ekonomikzemini üzerinde yükselir. Toplumsaldeprem aynaları hariç, hiçbir ayna,devletin gerçek yüzünü göstermez.Osmanlı Devleti, Osmanlı mülk dün-yasının asıl sahibidir. Toprakların çokbüyük bir bölümünün mülkiyeti, mirisistem gereğince devlete aittir. Mer-kezi ve yerel güçleriyle üç kıtaya ya-yılan, muazzam bir orduya ve aynızamanda vergi memurları, kadıları,müderrisleriyle de imparatorluğuörümcek ağı gibi saran bir sivil bü-rokrasiye sahiptir. Osmanlı Devleti,bir din devleti değildir. Şeyhülislamınbaşında bulunduğu ulema örgütü,genel sivil devlet memurlarının dinikanadıdır; bu kanadın görevi, devletinideolojik ve manevi temelini güçlen-dirmek, kararlarını, fetvalar, hutbelerve ayinlerle desteklemektir. Medre-selerin görevleri ise, devletin ideolo-jisine, inancına, amaçlarına, ruhunauygun memurlar, bendeler yetiştir-mektir. Osmanlı aydınları, aynı za-manda devlet memurlarıdırlar. Bendeoldukları için, bunların gayzı gazabı,devlete değil, devlet içindeki bazı gö-revlileredir. Bu memur aydınların eniyisinin hayali, kapısını herkese açan,babayani bir devlettir.Bazı biçimsel değişikliklere rağmenCumhuriyet Türkiye’sinde de durumaynıdır. Sultanlığın yerini Cumhuriyet,Şeyhülislamlığın yerini Diyanet al-mıştır. Osmanlılık tebasına ve üm-mete dayanan devletin yerini ulusdevlet alınca, durum değişmiştir. Yı-kılma, parçalanma fobisi içinde olandevlet, toplumu, Türklük ve Sünnilikçizgisinde tektipleştirme cenderesinesokmuş, aile, okul, medya, diyanetve benzeri kurumlarla kendi ideolojikve inanç temelini güçlendirme çabasıiçine girmiş, kendini yarattığı tek bo-yutlu ulusla özdeşleştirerek güvenaltına almayı amaçlamıştır. Osman-lı’da olduğu gibi cumhuriyette de ay-dınların büyük bir bölümü devlet me-murudur. Bu ve benzeri nedenlerdendolayı memur aydın, devlet karşısında,

bağımsız ve dik bir duruş içinde ola-mamıştır. Onun karşı çıkışı, muha-lefeti, devleti yöneten egemen sınıfpartilerinden, muhalif olanına yas-lanıp, egemen olanına karşı çıkmaşeklindeki bir muhalefet bile değildir.Türk aydını, cumhuriyeti kuran, onaegemen olan ve onun temel ilkeleriniödünsüz savunan egemen devletpartisinin iklimi içinde kalmış, zamanzaman onunla çatışmasına rağmen,devletin bekâsına toz kondurmamışbir aydındır.Biz Türkiyeli komünistler, bu tip ay-dınlar gibi çok güçlü bir devlet tarihineve bilincine sahip olmamıza rağmen,kapitalist devleti ortadan kaldırmakonusunda bunlardan koptuk. Tabibu, devlet olgusundan bir kopuş de-ğildi, lağvedilen kapitalist devletinyerine ondan daha merkezi, dahagüçlü bir devlet kurma ve onu prole-tarya partisiyle yönetme amacıyla,kapitalist devletten bir kopuştu. Bizimsosyalist devletimizin ekonomik te-meli, ekonominin tüm alanları olacakve devlet, ekonomide, tek bir devlettekeli olarak ortaya çıkacaktı. “Çürü-müş ve çözülmekte olan burjuva ai-lenin yerine, sosyalist ahlaka sahip,”sağlam bir aile kurulacak, okullar veeğitim, proletarya devletini güçlen-direcek bir şekilde ele alınıp düzen-lenecek, din sınırlanacak, tüm kitleörgütleri, sendikalar, gençlik ve kadınörgütleri, sovyetler veya komünler,proletarya devletinin, kitlesel, örgütlüdayanakları haline getirilecekti. Veyine parti edebiyatı güçlendirilecekve proletarya diktatörlüğünün hiz-metine sokulacaktı. Amaç berraktı:Güçlü bir devlet, karşı devrimcilerekarşı sürekli pekiştirilen, güçlü birproletarya diktatörlüğü ve tek parti.Şiddetle karşı çıktığımız şeylerdenbirisi, proletarya devletinin zayıfla-tılması, onun görevlerinin halka dev-redilmesi, temsili demokrasinin yerinidoğrudan demokrasinin almasıydı.Devlet konusunda, içimizde Stalingibi, sosyalizmin çok ileri safhalarındabile komünizme kerte kerte geçişidevletsiz düşünemeyenler vardı. Ko-münizmin şafağına devletle girmek;yani amaçlara götüren, götürürkenamaçları iğdiş eden, kendine benzetenbir araçla, uzlaşmaz sınıf karşıtlığınınbaşka bir biçimiyle, çok daha demo-kratik bir biçimiyle de değil, bilinenbeylik biçimiyle, klasik devlet biçimiylegirmek; doğrudan demokrasiyle değil,temsili demokrasiyle girmek.Tarihten kopmak zor iş. Tarihten ko-parak devrim yapmak zor iş. Resmidevlet felsefesinin ve bilincinin dışına,böylesi bir bilinç dışının dışına çıkmak,sadece devlete değil, topluma da ora-dan saldırmak zor iş.

D

TÜRK DEVLET İKTİDARININ SİVİL DAYANAKLARI

ANTAGONİZMA ≫ muzaffer oruçoğlu21dosya

diatı olarak TH. Korskomandili’e ait69,19 Tl, Evangelos Dimu’ya ait 78,13 Tl,Cristo Doligoff’a ait 54,10 TL, Linda ju-dof’a ait 34,54 TL. Mme Vve Thodoritza’ait 94,90 TL, Dmitri Zivanadis’e ait 29,65TL, Mme Stanbul- Panayoti 80.- TL, Di-mitri Podromos’a ait 204,20 TL, AntonTh Papaço 99,70 TL, Apostolos Teokaris

299,75 TL, Yeseryanlı Kalin oğlu 149,95TL, Teokaris Apostolu 289,60 TL, HacıYorgo İvanoff 70,40 TL, Demetro Kiria-ko 109,90 TL, Nahle Katini 64,79 TL,Yordan Arangeloviç 47,65 TL, Onnik32,52 TL, Osmanlı Bankası ÇanakkaleŞubesi’ni teslimatı olarak Dem Kara-kasis’e ait 65 TL ve G. Atanasyades’eait 63,30 TL. Van Osmanlı BankasınınTevdiatı olarak Dikran Sarkisyan’a ait82 TL, A.A.Melikyan’a ait 106 TL, Vik-toryan Biraderler’e ait 53,70 TL, KirkorBacikyan’a ait 49,60 TL, Cideciyan’a ait145 TL, Y.Vaybetyan’a ait 25 TL,G.Gurcyan’a ait 64,03 TL, Harutyun Ter-şumyan’a ait 90,06 TL, Rupen Gugas-yan’a ait 95 TL ,Mıgırdıç Cideciyan’a ait396 TL Hazineye gelir kaydedileceklerarasındadır.Zaman gazetesinin 6 Şubat 1936 gün-lü nüshasında hazineye gelir kaydedi-lecek banka kasalarında kalan değerlieşya ve mücevheratlar listelenmek-tedir. Bay Kostantin 1 roza yüzük, bayDimitri’ye ait 1 roza madalyon, 1 rozaiğne ve 1 altın kolyeye (42,50gr) 150TL değer biçilmiştir. Bay minas 1 rozatek taş yüzük ve 1 roza yıldız iğne 35TL, Bay Kosti 1 çift roza gül küpe ve 1roza tek taş yüzük, bayan Anika 1 al-tın köstek (61 gr), bay nişan 12 gümüşkaşık, bay Nikoli’ye ait 1 rozalı altın bi-lezik 18,9 gr 40 TL değer biçilen 1 rozabroş ve altın iğne, 50,3 gr Bayan Veli-çe’ye ait 2 pırlanta yüzük 50 TL ile 1altın saat 20 TL. Bay Vasil 1 altın bile-zik. Bay Petro 1 altın köstek 33,4 gr.

Bay Mıgırdıç 1 roza tektaş yüzük. BayOhanes 1 çift roza küpe ve 1 roza yüzük30 TL. Bay Parsih 1 roza madalyon80TL. Bayan Ogüstin 1 altın köstek 41,50gr 40 TL. Bay Andriya 1 karavana yü-zük, 2 tek taşlı yüzük,1 yıldız iğne ve 1roza arılı iğne 70 TL.

Devam edecek

parmak izleri...

hasındaki Merkez Bankası ilanındahazineye gelir kaydedilecek tahvillerlistelenmektedir: Bunlar arasında; Se-lanik Bankası Samsun Şubesi’nin tev-diatı olarak Vahan Çerçiyan’a ait MısırKredi Fonsiye 1 adet 250 FF, Hayık Gül-benkyan’ın Mısır Kredi Fonsiye 1 adet250 FF, Yine Selanik Bankasının tesli-matı Bedros Melkonyan’a ait Mısır Kre-di Fonsiye 1 adet 250 FF ve Doyçe OrientBank’ın teslimatı Sogomon Kuyumcu-yan’a ait Mısır Kredi Fonsiye 1 adet 250FF, 1 adet Türk borcu Tahvil ve değerikonmamış 1 adet Rumeli Tahvili. S.Aleksopula’a ait doyçe Oriyet Bank’ınteslimatı olan 25 rm değerinde anleihe-ablösungaschuld, Dr. Bitran’a ait 62.50değerinde anleiheablösungaschuld, E.Kostantinidis’e ait 12.50 değerinde an-leiheablösungaschuld, M. Kostantini-dis’e ait 12.50 değerinde anleiheablö-sungaschuld, Elia Hazan’a ait 25Rm de-ğerinde anleiheablösungaschuld, ma-dam J. Paskalides’e ait 25 Rm değerindeanleiheablösungaschuld, Dr N. Peta-las’a ait 25 Rm değerinde anleiheablö-sungaschuld, Pencoko Boris’e ait 2 adet250 FS değerinde Anadolu Demiryolu 3.

Ter.tah. Selanik Bankasının teslimatıolarak A. Genzolan’a ait 2 adet 100 FFdeğerinde Türk borcu tahvili, 1 adet 24FF değerinde Türk borcu tahvili ve de-ğeri konmamış 1 adet 1914 istikrazı re-sepisesi, Nikola Melanis’e ait 1 adet 250FF değerinde Mısır Kredi Fonsiye 1886,Dimitri Skolis’e ait 3 adet adedi 250 FFdeğerinde Mısır Kredi Fonsiye 1886,M.A.Sarris’e ait 4 adet adedi 250 FF Mı-sır Kredi Fonsiye 1886. Li Bennahinias’aait 1 adet 25 Lit değerinde Croix Rougeİtalianne, 1 adet 40 FF değerinde Türkborcu tahvili ve değeri konmamış 1adet Rumeli Tahvili respiyesi. DimitriKotropulo’ya ait 1 adet 100 Dr değerindeBanque Nationale de Gréce. Emniyetsandığının teslimatı olarak Bay Oha-nes’e ait 3 adet adedi 40 TL değerindeLo Türk. Bay Andon Yani’ye ait 1 adet 40TL değerinde Türk Lo, Keğork Ağa’yaait 1 adet 40 TL değerinde Türk Lo, Ba-yan Aranik’e ait 1 adet 40 TL değerindeTürk Lo. Banko Di Roma’nın teslimatıolarak Aleksandr Perdikalis’e ait behe-rine L 0,50 değer konulmuş 150 adetGalician Victore petroloum 150 Lik tah-vil yer almaktadır.

20-21_Layout 2 7/20/11 4:42 PM Page 2

Page 22: 20-30 Temmuz 2011

Halkın Günlüğü 20-30 TEMMUZ 2011çeviri 22

Hindistan gericiliğinin halk üzerinde uygu-ladığı terör her geçen gün boyutlanıyor.Maoistler önderliğinde yürütülen Halk Sa-vaşı’na karşı kontra eylemler düzenleyenHindistan gericileri halkı terörize ederekyaptığı katliamları meşrulaştırmaya çalışı-yor.Uzun yılları bulan Halk Savaşı, halkınönemli bir kesimini etrafında birleştirmişdurumda. Emekçi halk kitlelerinin yanı sıraaydın yazar ve sanatçıların da önemli birkesimi bu mücadelenin bir parçası halindehareket etmekte. Bir önceki sayımızda Hin-distan yayılmacılığının, devrimci savaşakarşı kontra eğitim kampları oluşturduğu-na dikkat çeken bir makale yayınlamıştık.Bu sayımızda ise Arundhati Roy’un İngilte-re’de yayınlanan “Guardian” gazetesi ileMaoistler önderliğinde gelişen Halk Savaşıve kendisinde yarattığı değişimler üzerineyaptığı mulakatı kısaltarak yayınlıyoruz.

Ben bir Maoist sempatizanıyımKarşıtları, Arundhati Roy’u Maoist sempati-zanı olmakla itham ediyorlar. Peki, öyle mi?“Evet, ben bir Maoist sempatizanıyım” di-yor. “Ama Maoist bir ideolog olduğumusöyleyemem. Çünkü komünist hareketlerinde tarih boyunca pek çok yıkıma yol açmışolduklarını düşünüyorum. Ama devletinkatliamlarını sürdürmekte olduğu şu dö-nemde, Maoistlerin, destekçisi olduğumhalk direnişinin önemli bir unsuru oldukla-rına inanıyorum.” Roy direnişten sanki bir “ayaklanmaymış-çasına” söz ediyor. Onu dinleyen, Hindis-tan’ın Rusya’da ve Çin’de gerçekleşen dev-rimlerin bir benzerine gebe olduğu fikrinekapılıyor. Kendisine, biz Batılıların sözünüettiği bu “savaştan” neden haberdar olma-dığımızı soruyorum. “Uluslararası basın or-ganlarının kimi sözcüleri, kendilerine ‘Hin-distan hakkında hiçbir olumsuz haber ya-pılmayacağı’ emrinin verildiğini bana bizzatsöylediler. Bunun sebebi Hindistan’ınönemli bir yatırım alanı olarak görülmesi.Bundan ötürü de Hindistan’ı kasıp kavur-makta olan iç savaşa dair hiçbir haber dışa-rı çıkmıyor. Ama bu ülkede bir ayaklanmavar ve bu sadece Maoistlerle de sınırlı değil.Ülkenin dört bir yanında halk kanı ve ca-nıyla savaşıyor.” Ben böylesi bir komplonunvarlığına, ya da en azından haysiyet sahibigazetecilerin böylesi bir uygulamaya biatedebileceklerine inanmakta güçlük çekiyo-rum. Bu söylemleri ile Hakk’ın yolunu bulmuş birtarikat müridini andırdığını söylüyorum.Alınmaksızın, “Bu bir yaşam biçimi, bir dü-şünce tarzı” diye cevaplıyor. “KentlerdekiBatılılaşmış genç insanlar arasında dahi,burada canlı, dipdiri bir şeylerin olduğunainananların olduğunu gözlemleyebiliyo-rum.” O halde neden Delhi’deki konforludairesini bırakıp ormana dönmediğini soru-yorum kendisine. “Bu bir zorunluluğa dö-nüşürse şayet, büyük bir mutluluk ile or-manlara giderim. Ama benim orada bulun-mam o insanlara da zarar verir. Savaşın pekçok ayağı var, askeri olanı bunlardan sade-ce bir tanesi. Ben bu savaşın daha farklı biralanında mücadelemi veriyorum.”

Dünyayı akla kara gören mutlakçı anlayışı-nı sorguluyor, ama bir yandan da cesareti-ne hayran kalıyorum. Evi birden fazla keztaşlanmış, “Bozuk Cumhuriyet” kitabınıntanıtımını yaparken devlet yanlılarının sal-dırısına maruz kalmış, Keşmir halkınınkendi kaderini tayin hakkının tanınmasıgerektiğini söylediği için kendisine “Halkıkin ve düşmanlığa tahrik etmekten” dava-lar açılmış bir insan karşımdaki. “Beni yıl-dırmaya çalışıyorlar” diyor. Kendisini tehditaltında hissedip hissetmediğini soruyorum.“Herhangi bir şey söyleyen herkes tehditaltında. Yüzlerce insan cezaevinde.”Roy’a göre kurgu yazılar ile siyasi yazılarkaleme almak arasındaki fark dans etmekile yürümek arasındaki fark gibi. Bir dahadans etmeyi isteyip istemediğini soruyo-rum. “Elbette istiyorum” cevabını veriyor.Yeni bir roman üzerinde çalışıp çalışmadı-ğını soruyorum, “Doğrusunu isterseniz, ça-lışıyordum. Ama pek vaktim olmuyor” di-yor gülerek. Küçük Şeylerin Tanrısı adlı ro-manının devamını böylesi geciktirmiş ol-masının kendisini rahatsız edip etmediğinisorduğumda ise “Hiç hırslı bir insan deği-lim” diyor. “İkinci bir romanımın olması yada olmaması ne kadar önemli olabilir ki?Ben olaylara o şekilde yaklaşmıyorum.Ama mesela, o ormanlara gitme fırsatınınbenim için paha biçilemez olduğunu söyle-yebilirim.”Yani, ikinci bir roman çıkarıp çıkarmayaca-ğını söylemek oldukça güç. Küçük ŞeylerinTanrısı adlı kitabında Roy’un kendi haya-tından çok fazla kesit bulunuyor. Karizma-tik fakat baskıcı annesi, annesinin Royufak yaştayken terk ettiği alkolik, çay ta-rımcısı babası, Roy’un ergenlik yıllarındaevi terk etmesi… Bunların hepsinin roma-nında yeri var. Belki de bundan ötürü, bubaşarılı romanın bir kereye mahsus, ya-şandıkça yazılmış bir eser olduğunu çıka-rabiliriz. İkinci romanının çıkıp çıkmayaca-ğı konusunda hep muğlak cevaplar veriyorRoy. Bir yandan, kendisini ülkedeki direnişhareketinin bir parçası olarak değerlendir-diğini ve bu durumun bütün duygu ve dü-şüncelerine hakim olduğunu söylüyor. Öteyandan da “sancağı başkalarının devraldı-ğını” ve romancılığa, yani dans etmeye ye-niden başlamaktan büyük keyif alabilece-ğini söylüyor.

Ödül kazanmak için yarışmıyorumKesin olan tek şey, ikinci romanın henüzçok ufak bir bölümünün tamamlanmış ol-duğu. Bana konusunu söylememeyi tercihediyor, hatta tek bir tema olduğunu söyle-menin güç olduğunu iddia ediyor. “Benimtemalarla, ana fikirlerle işim olmaz. Barajkarşıtı bir kitap yazmaya çalıştığım söyle-nemez. Bence kurgusal dünya öylesinemuhteşem bir yerdir ki, tek bir konu ilekendisini sınırlamamalıdır. Bilakis, her şeyikapsayabilmelidir.” İlk romanının ödüllü ol-masının ve önceki başarısının kendisi üze-rinde bir baskı oluşturup oluşturmadığınısoruyorum. “Hayır,” diyor. “Biz sınıf birincisiolup ödül kazanmak için yarışan ilkokul çocukları değiliz. Önemli olan yazım işinin

kişiye verdiği keyiftir. İyi bir kitap olupolmayacağını bilmiyorum. Ama doğrusunuisterseniz, gerçekleştirdiğim bu son yolcu-luklardan sonra edindiğim duygu ve düşün-celerle yazacağım kitabın neye benzeyece-ğini ben de merak ediyorum.”Romanını geciktiriyor olması yayıncısınıhayal kırıklığına uğratıyor mu? “Benim birroman fabrikası olmayacağımı en başındanberi biliyorlardı” diyor. “Bu konuda şüphe-ye hiç mahal bırakmamıştım. Bu tutumuanlayamıyorum ki. Bir şey ürettim, bunu

yaparken de büyük keyif aldım. Şimdi debir şeyler yapıyorum. Elimdeki her şeyi de-ğerlendiriyor, alnımın teriyle çaba sarf edi-yorum. Ne yapayım, herhangi bir toplumsalolayı bana para kazandıracak bir araç ola-rak göremiyor, etrafımda olan bitenleri ka-riyerist bir bakış açısıyla yorumlayamıyo-rum. İnsan, yaşadığı yere ve orada ortayaçıkmakta olan süreçlere duyarlı olmak du-rumunda.”Roy’un ekonomik kaygıları olmadığından

Yaptıklarım fedakarlık

Bir zorunluluğa dö-nüşürse şayet, bü-yük bir mutluluk ile

ormanlara giderim. Amabenim orada bulunmamo insanlara da zarar verir.Savaşın pek çok ayağıvar, askeri olanı bunlar-dan sadece bir tanesi.Ben bu savaşın dahafarklı bir alanında müca-delemi veriyorum.

22-23_Layout 2 7/20/11 9:14 PM Page 1

Page 23: 20-30 Temmuz 2011

Hapishanelerde tutuk-lu bulunan MKP davatutsakları 27 Hazirantarihinde devlet güçleriile MKP-HKO gerilla-ları, 29 Haziran tari-hinde de TKP/ML-TİKKO ve HPG gerilla-ları ile devlet güçleriarasında çıkan çatış-mada ölümsüzleşensavaşçıları selamladı.

MKP dava tutsakları tarafın-dan şehit düşen gerillalarla il-gili yapılan açıklamanın tammetnini yayınlıyoruz:Emperyalist burjuvazinin yerelişbirlikçisi Türk egemen sı-nıflarının emrinde eğitimli li-beral sözcüleri büyük bir de-magoji örneğini sergileyecekdüzeyde demokrasi özgürlükve eşitlikten bahsederek hal-kın bilincini karartırken, Türkdevleti diğer yandan savaş ya-tırımını tüm hızıyla sürdür-mektedir.Tarihsel olarak Türk devletininişçi ve köylülerin komünist-devrimci öncülerine, azınlık-lara, Kürt ulusuna karşı sür-dürdüğü savaş devam ediyor.Hiçbir siyasi söylem, demok-rasi vaadi bu gerçeği değişti-remez. Gerici faşist düzeninyıkılmadan özgürlüğün, adaletve eşitliğin mümkün olmadı-ğını bilen komünist hareketdevrimci kararlılıkla savaşı-mını sürdürmektedir. En de-mokratik haklarını yasal ze-minde aramaya kalkan halkkitlelerini vahşi yöntemlerleezen, çocukları kurşunlayan,yaşlı kadın ve erkekleri kat-letmekten kaçınmayan bu re-jim devrimci mücadeleyi ta-mamen bitirmek istiyor. Mü-

cadele edilmeyen, hakaramayan, özgür-

lüğünden vazge-çen bir toplumistemektedir-ler. Bu nedenleko mü n i s t le rsaldırıların bi-

rincil hedefi ol-maktadırlar.

Türk Genelkurmay’ıHaziran 2011 başında Der-

sim’in Hozat İlçesi’nde toplantıyaptığı basına yansıdı. Bu top-lantının Dersim’de gerilla güç-lerine yönelik saldırı toplantısıolduğu açıktı. Reformlarla Kürtulusal hareketini silahsızlan-dırma sürecinin son aşama-sına gelinmişken, Dersim, Ka-radeniz’de gerilla güçleri bu-lunan esasta partimize ve dostgüçlere yönelik kapsamlı sal-dırı başlatılmıştır. Türk Genel-kurmay’ının Dersim’deki sal-dırı emri Haziran son hafta-sında başladı. Kobra tipi ileriteknoloji donanımlı helikop-terler, termal kameralı tanklar

ve binlerce güçle askeri ha-rekat başlatıldı. 27 Haziran2011’de Maoist Komünist Par-tisi (MKP) ve buna bağlı HalkKurtuluş Ordusu (HKO) geril-laları değerli yoldaşlarımızOzan Derman, İsmail Perktaş,Abidin Demir; 29 Haziran’daÇemişgezek TKP/ML-TİKKOgerillası Yurdal Yıldırım veHPG’li Mazlum Erenci faşistTürk devletinin saldırıları so-nucu şehit düştüler.On günü geride bırkmasınarağmen askeri harekat devamediyor. Dersim’in birçok alanıyerleşim yerleri uçak ve he-likopterlerle havadan bomba-lanıyor. “Operasyon PKK’yedeğil” diyen Tunceli Valisi böy-lelikle hedefin devrimci ko-münistler olduğunu da işaretetmiş oluyor. Hiç şaşılacak birdurum yoktur. Komünistlerinyok edilmesi Türk devletininvazgeçemeyeceği amaçtır.Oportünizm ve her türden tas-fiyeci eğilimin güçlendiği, dev-rimci hareketin reformcu bur-juva partiler haline getirilme-sinin amaçlandığı, devrimcisavaşın artık geride kaldığısöyleminin dillerden düşme-diği ideolojik politik saldırısınakarşı, devrimci Halk Sava-şı’nda ısrar eden partimizinsaldırıların hedefi olmasınınanlamı büyüktür. Devrimciiktidar hedefinden vazgeç-meyen, işçi sınıfına emekçiköylülere kurtuluş yolunugöstermeye kararlı olan par-timiz gerici egemen sınıflarınkapsamlı saldırılarına uğradı;her seferinde büyük saldırı-ların karşısında yürümeyi ba-şardı, bugün de saldırı ve ku-şatmaları yaracaktır.Ülkemizde taş atan çocuklarönce zindanlardan geçiyor veyolları dağlara varıyor. Türki-ye-Kuzey Kürdistan’da özgür-lüğün yolu gerillanın namlu-sundadır. Kaypakkaya’nın öğ-rencileri, savaşçıları, komu-tanları ve önderleriyle devrimuğruna mücadelede kızıl bay-rağı elden ele taşımaya devametti, edecekler. Komünistlerşunu yeniden hatırlatıyor: Ege-menlerin bize çizdikleri yoldadeğil, MLM’nin çizdiği devrimyolundan ilerlemeye devamedeceğiz. Tanklar, toplar, vahşisaldırılar işçi ve köylülerindevrimci iktidara yürüyüşünüdurduramayacaktır. Yaraları-mızın üstünde yeni bir yaşamıyeşerteceğiz. Yoldaşlarımızproleter devrim mücadelesin-de unutulmamak üzere, hal-kımızın kalbine gömüldüler.Halk savaşçıları ölümsüzdür!Komünist bilinç, kararlılık vebağlılıkla mücadeleyi ilerletmeçağrısı olduğunu belirterekölümsüz yoldaşlar önündesaygıyla eğiliyoruz. Yoldaşla-rımız daha büyük sorumlu-lukla devrimci Halk Savaşı’nıyükseltmeye çağırmaktadır.Çağrılarına bağlı kalacağız.

güncel20-30 TEMMUZ 2011 Halkın Günlüğü 23

ikinci bir roman yazma gibi acil bir ihtiyacıyok. Her ne kadar kazandıklarının çoğunu biryerlere bağışlamışsa bile, 6 milyondan fazlasatan “Küçük Şeylerin Tanrısı” sayesinde birömür rahatça yaşayacağı söylenebilir. İnsan-ların kitabını beyaz perdeye aktarmalarını is-temediğinden, kendisine bu yönde gelen tümteklifleri reddetme lüksüne dahi sahip. “Herokur, kitap okurken kafasında olayları ayrı ta-savvur eder. Ben benim kitabıma dair olanınbir film tarafından belirlenmesini istemiyo-rum.” Doğrusu, oldukça irade sahibi bir insanolduğu söylenebilir. 1996’da kitabı ilk kez bası-lacakken, kapağını kendisi belirlemek istemiş,bu isteğini de “Kitabımın kapağında sarılı ka-dınlar ve kaplanlar görmek istemiyordum”sözleri ile açıklıyor. Kuşkusuz, boyun eğme-yen bir ananın kızı olduğunu hayatın her ala-nında kanıtlıyor.

Annesinin onun hayatının merkezinde olduğusöylenebilir mi? “Hayır, ama hayatımdaki pekçok çatışmanın merkezinde olduğu söylene-bilir. Olağanüstü bir kadın. Beraberken, nükle-er silahlara sahip iki devlet gibi olduğumuzhissine kapılıyorum.” Bir kahkaha atıp, “Birazdikkatli hareket etmemiz gerekiyor birbirimi-ze karşı” diyor.

Roy, aile ortamının gerginliğinden sıyrılmakiçin, 16 yaşında evden ayrılarak Delhi’ye mi-

marlık okumaya gitmiş- daha o zamandanyeni bir dünya inşa etme arzusuyla yanıp tu-tuşuyormuş. 17 yaşındayken bir okul arkadaşıile evlenmiş. “Çok iyi bir insandı, ama fazlaciddiye alamıyordum onu” diyor. 1984 sene-sinde yönetmen Pradip Krishen ile evlenmişve Krishen’in ilk evliliğinden olan iki kızını ye-tiştirmesine yardımcı olmuş. Şimdi ayrı evler-de otursalar da, eşinden bahsederken hala“aşkım” sözcüğünü kullanıyor. O halde nedenayrı yaşıyorlar? “Benim hayatım fazlasıyladengesiz. Sürekli bir baskı olduğu gibi, benimde çok fazla tuhaf huyum var. Pek düzenli biryaşantı olduğu söylenemez. Dünyayla benimaramda arabuluculuk yapacak biri yok, ço-ğunlukla içgüdülerime dayalı biçimde yaşıyo-rum.” Sanırım bağımsızlığına fazla düşkün ol-duğunu söyleyebiliriz.

Bağımsızlığına ket vuracağını düşündüğün-den çocuk sahibi olmamış. “Uzun bir süre ço-cuk bakacak ekonomik kaynaklardan yok-sundum” diyor. “Ve o kaynaklara sahip oldu-ğumda da annelik açısından fazlasıyla güve-nilmez biri haline gelmiştim. Bu ülkedeki sa-vaşın ön saflarındaki kadınların pek çoğununçocukları yok, çünkü her an her şey olabilir.İnsanın mümkün olduğunca hareketli ve es-nek olabilmesi lazım. Hareketli küçük bir dev-let gibi yaşamaktan memnunum.”

Roy, geçmişte kendisini “doğuştan feminist”olarak nitelendirmişti. Bununla neyi kast et-meye çalışıyordu? “Babasız büyüdüğümden,hayatın en önemli kanununu daha erken yaş-ta öğrenmiştim: Kişinin kendisini kollamasıgerekiyor. Bugün yaptığım şeyleri yapabili-yorsam, daha genç yaşta bağımsız biçimdeyaşamaya alıştığımdandır.” Annesi Keralalızengin, Hıristiyan bir aileden geliyor. Ama BatıBengalli bir Hindu olan Ranjit Roy ile evlenme-si ile bu fanusun dışına çıkmış. Boşandıktansonra eski çevresine geri dönmeye çalıştığın-da, parasız olduğundan ve bir Hindu ile evlen-miş olduğundan sürekli olarak ötekileştiril-miş, dışlanmış. Mary Roy daha sonra açtığıokul ile büyük başarı elde etmiş ve yenidenkendi ayaklarının üzerinde durmayı başarmış.Ancak dışlanmış bir çevrede büyümek, kızınıduygusal açıdan epey yaralamış.

Roy her zaman polemik çıkarmaya meyilli birinsan olmuş olduğunu söylüyor ve 90’lardayönetmen Shekhar Kapur ile yaşadığı serttartışmayı anımsatıyor. Yönetmenin “BanditQueen” (Hırsız Kraliçe) adlı filmindeki gerçektecavüz sahnesinin, tecavüze uğrayan kadınınizni olmaksızın beyaz perdeye aktarılmasınaşiddetle karşı çıkmış, polemik medyada epeyyer bulmuştu. Aslında belki de romanının, birromancının sakin yaşantısını ajite etmiş birunsur olduğunu iddia etmek yerine, ajitasyondolu bir hayattaki ufak bir sükunet limanı ol-duğunu söylemek daha doğru olabilir. Amamücadele için çok fazla şey feda etmedi mi?Yeniden dans etme fırsatı, çocuklar, belki birevlilik? “Bunların hiçbiri fedakarlık değil,” di-yor. “Bunlar yalnızca tercih, sevgi ve heyecanhayatımın her anını kuşatıyor zaten. Bunlarınbirer fedakarlık örneği olduğunu düşünmekyanlış olur. Ormanda yoldaşlarla omuz omuzayürürken bile sürekli gülüyorduk.”

Halkı

n sav

aşçıla

rı ölüm

süzd

ür değildir

22-23_Layout 2 7/20/11 9:14 PM Page 2

Page 24: 20-30 Temmuz 2011

Piştî dema îlankirina “Xweseriya Demokratîk” jibo nirxandina demê Cemîl Bayik ANF’ê re peyivî.Dema hilbijartinan û dawiya wê nirxan, û li ser mi-jara îmha û tasfiyê kirpandin çêkir û waha got:“AKP ji bo ku îradeya CHP’ê û BDP’ê bişkêne stra-tejiyekî dimeşîne. Çimkî hilbijartinan de armancaku dixwestin ne ev bû. AKP’ê dixwest zagona zik-makî tenê amade bike. Daxwazên ku hilbijartinande dixwestin bi vî awayî pêk anîn. Nêta wan ew bû

ku zagona zikmakî bi gorî xwe amade bikin ûCHP’ê jî ji xwe re têxin hevpar. Ev zagona zikmakîli hember tevgera adaziyê û gelê Kurd bû”.Bayık, li hember bêpevçûna PKK’ê balkêşandberdewamiyên operastonên leşkerî, girtinan,êrişan û polîtîkayên zilm û zordariyên li ser Kur-dan û waha got; “protokola ku dewletê pejiran-diye wê kîngê jiyan bigire ne diyar e, naha an jîsalek dinê nayê zanîn. Dewlet vê mijerê de tu

tiştek nabêje û tenê pejirandiye. Ev taktîk û xa-pandin e. Bi vî awayî dixwaze peşiya PKK’ê bigi-rê û hedî hedî xilas bike. Hewcebû protokolêndin jî bahatana pejirandin. Lê belê yên ku hatinpejirandin hewceye kînga wê jiyan bigirê jî divêbê diyar kirin. Xweseriya demokratîk mafê Kur-da yê herî xwezayi ye, xwedîderketina wî û ji-yana wî karê hemû Kurdî ye. Îlankirina wî jîpêavêtineke dîrokî ye.”

Pêşveçûyinên hela xweseriyê, her çikas ji bo Neteweyê Kurd nebenavê felatbûna mezin jî ji bo nasnameya wê, jî bo perwerdehiya zi-manê dayikê û ji bo daxwazên din cîhekî taybet de disekine

g

Bayık: Armanc tasfiyeya PKK’ê ye

Dema ku bi hêla DTK’ê ve “XweseriyaDemokratîk” hat îlankirin dewlet bihemû qedemê xwe ve hereket kirin.Daxûyaniyên ku êrişên faşît-nîjadpe-rest birêdixe pêşya wan neyê birîn.Neteweperwerên Tirk yên ku êriş di-kin ji ber ku xwediyê “rûmet” a xwederketine dibin qehreman. Nîjadpe-restên serdest ên ku êriş nakin jî biser giranî, bi mezintayî û bi “rûmet” jiwan tê behskirin. Mîzansenek gelekbalkêş!Ji bo femkirina demê bi kurtasî çêkiri-na panoramaya dîrokî de feyde heye.Di hêla dewletê de çawa destpêkiribûçareseriya vê pirsgirêka NeteweyênKurd. Pêşiyê rêya demokrasiyê biAmedê ve girêdan, heta wirde der-basnebûya nedibû, nikaribû bibûya.Tecrûbê yên dîrokî ku li devşirma hîn-bibûn hebûn. Ji ber wê dest bi xebatakirin, xebatê “açilima”. Peyre di binavê şirîn binê navê açilima Kurdande dema “demokratîk açilimê” dest-pêkir. Lê belê zatên xwediyên îdeoloji-ya neteweperwer zat-ê muhtereman(!) demokratbûn û ne hewceyên de-mokrasiyê bûn. Zaten “demokrasî jibo wana tramwayek bû heta cîhê kuwê biçe lê suwarbûna”. Ji ber vê nave-kî çêtir ji vê projeyê re dîtin; projeya“yekîtiya neteweyî û biratî”. Çareseri-ya dewletê di binê navê cuda de çeki-rina tablaya şirîn bû. Kurdan jî ji bo vêdemê çend xebat diyar kirin. Komênçareseriyê ku hatin welat, parlamen-terên Kurd yên ku ketin parlamento-yê, peşniyariyên çareseriyê ku Ocalan

daxuya kir, nexşeyên rê… Eva pêncsalê dawî de serpêhatiyê ku di binênavê cuda de ku dimeşînin ango “açi-lim” an jî “yekîtiya neteweyî û biratî”bi îlankirina “Xweseriya Demokratîk”ya DTK’ê ve serûbin bûn.

Pêşveçûyinên hela xweseriyê, her çi-kas ji bo Neteweyê Kurd nebe navê fe-latbûna mezin jî ji bo nasnameya wê, jîbo perwerdehiya zimanê dayikê û ji bodaxwazên din cîhekî taybet de diseki-ne. Diyare ku ev pêşveçûyînan têkoşî-na neteweyên Kurd de ne çareseriye-ke bingehîn e. Lê belê çi heye netewe-yên ku bi hêla nasnameya xwe ya si-yasî ve hatine naskirin, îmha û înkar-kirina wî ya bi komî jî holê tê hildan.

Esas êrişên dewletê ji ber vê yekê yeçedibe. Sedan sale neteweyê ku bi-şaftiye, îmhakiriye bi nasbûna nasna-meya netewetî ve mecbûr maye evneteweya nas kiriye. Her çikas ev bê-wekhevbûna neteweyî berdewambike jî; ev kevneşopa înkarker û îm-hakera 87 sala kismî ve jî têkçûnê di-pejirîne.

Ev dema ku têkoşîna gerîlayên Kurdve hatiye qezençkirin, bi hêla dewletaTirk ve bi wek têkçûna leşkerî tê nir-xandin. Esas şerma herî giran jî ji bervê yekê ye. Ew artêşa wê ya bi hêz kusala propaganda wê dikirin bi gotinadewletê ‘sê-çar talankar’ têk nebirin.Dême neteweyê Tirk ê serdest li hem-ber neteweyê Kurd ê bindest wê têkbiçe. Ev bûyarê wê ku ne hêsan bê pe-jirandin temaya êrişên faşîst çêdike.

Xweseriya demokratîk

Rojaneya GelRojaneya GelRojaneya GelAlarma dewletê ya xweseriyê

24_Layout 2 7/21/11 11:58 AM Page 1