Upload
hadan
View
225
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
SAĞLIK BAKANLIĞI
OKMEYDANI EĞĠTĠM VE ARAġTIRMA HASTANESĠ
ANESTEZĠYOLOJĠ VE REANĠMASYON KLĠNĠĞĠ
Klinik ġefi : Doç. Dr. AYSEL ALTAN
ABDOMĠNAL HĠSTEREKTOMĠLERDE
PREEMPTĠF GABAPENTĠN KULLANIMININ
POSTOPERATĠF AĞRI
VE
PETĠDĠN TÜKETĠMĠ ÜZERĠNE ETKĠSĠ
UZMANLIK TEZĠ
Dr. ESRA TÖZÜM
DANIġMAN
Doç. Dr. Aysel Altan
ĠSTANBUL-2008
- 2 -
TEġEKKÜR
Uzmanlık eğitimim süresince bilgi ve tecrübelerini esirgemeyen, yetiĢmemde emeği geçen
klinik Ģefimiz Sayın Doç. Dr. Aysel ALTAN‟a
Bilgi ve deneyimleri ile bana büyük katkıları olan klinik Ģef yardımcımız Sayın Uzm. Dr.
Aygen TÜRKMEN‟e, klinik baĢasistanımız Sayın Uzm. Dr. Namigar TURGUT‟a ve tüm
klinik uzmanlarımıza,
Hastanemizde bilimsel bir çalıĢma ortamı sağlayan baĢhekimimiz Sayın Uzm. Dr. Hayri
ÖZGÜZEL‟ e,
Tez çalıĢmalarımın gerçekleĢmesi sırasında gösterdikleri duyarlılık ve yardımlarından dolayı
1. Kadın-Doğum Klinik Ģefi Sayın Dr. Yücel ġENGÜN‟e ve 2. Kadın-Doğum Klinik Ģefi
Sayın Doç. Dr. Ekrem ÖZAKIN‟a , Sayın Uzm. Dr. Cihangir ORHON‟a, tüm klinik
uzmanlarına ve asistanlarına teĢekkür ederim.
Hayatımın unutulmaz dönemlerimden birini beraber paylaĢtığım tüm asistan arkadaĢlarıma ve
diğer tüm klinik çalıĢanlarına,
Her zaman kendime örnek aldığım biricik babam Hakim Servet TÖZÜM‟e, mekanı cennet
olsun ve canım anneme sonsuz sevgi ve teĢekkürlerimle….
Dr. Esra TÖZÜM
- 3 -
ĠÇĠNDEKĠLER
sayfa
TEġEKKÜR…………………………………………………………………….2 ĠÇĠNDEKĠLER…………………………………………………………………3
KISALTMALAR……………………………………………………………….5
GĠRĠġ VE AMAÇ………………………………………………………………7
GENEL BĠLGĠLER…………………………………………………………....9
Abdominal histerektomi…………………………………………….….....9
Cerrahiye endokrin yanıt……………………………….............................9
Cerrahiye sempatoadrenal yanıt…………………………………............10
Cerrahiye stres yanıt……………………………………………….....….11
Ağrı………………………………………………………………….......12
Tanım……………………………………………………………….…12
Ağrının tarihçesi…………………………………………………........12
Sınıflama………………………………………………………….…...13
Ağrı ölçüm yöntemleri…………………………………………….......13
Akut ağrının nörofizyolojiye ve nöroanatomisi……………………….15
Akut ve postoperatif ağrı tedavisinde genel prensibler…………...…18
Tedavi edilmeyen akut ağrının olumsuz etkileri…………….……..….19
Postoperatif ağrı…………………………………………………….…...21
Tanım………………………………………………………………....21
Postoperatif ağrının oluĢturduğu fizyopatolojik değiĢiklikler…….….22
Postoperatif ağrı tedavi yöntemleri…………………………………..25
Opioid aneljezikler…………………………………………………...26
Gabapentin……………………………………………………………....36
Preemptif analjezi…………………………………………………….….39
Hasta kontrollü analjezi (HKA)……………………………………........43
Postoperatif bulantı – kusma……………………………………….……48
- 4 -
MATERYAL VE METOD................................................................................49
BULGULAR ......................................................................................................53
TARTIġMA ........................................................................................................61
SONUÇ ................................................................................................................71
ÖZET....................................................................................................................72
SUMMARY.........................................................................................................74
KAYNAKLAR ...................................................................................................76
- 5 -
KISALTMALAR
ACTH : Adrenokortikotrofik hormon
ADH : Antidiüretik hormon
CGRP : Kalsitonin gen related faktör
FDA : Amerikan Gıda ve Ġlaç Dairesi
FSH : Folikül stimülan hormon
GABA : Gama amino bütirik asit
GAD : Glutamik asit dekarboksilaz
GH : Büyüme hormonu
GĠS : Gastrointestinal sistem
HKA : Hasta kontrollü analjezi
IASP : Uluslararası Ağrı AraĢtırmaları Derneği
IGFs : Ġnsülin benzeri büyüme faktörü
i.m. : Ġntramuskuler
i.v. : Ġntravenöz
KAH : Kalp atım hızı
LH : Luteinizan hormon
MAPS : Çok boyutlu affekt ve ağrı incelemesi
MSS : Merkezi sinir sistemi
NMDA : N-metil-D-aspartat
NSAĠĠ : Non-steroid antiinflamatuar ilaçlar
- 6 -
NRS : Sayısal oranlama skalası
OAB : Ortalama arter basıncı
PID : Ağrı Ģiddeti farkı
POBK : Postoperatif bulantı-kusma
PRL : Prolaktin
SPID : Total ağrı Ģiddeti farkı
SpO2 : Oksijen saturasyonu
STD : Standart sapma
T3 : Triiyodotronin
TENS : Transcutaneal electrical nerce stimulation
TSH : Tiroid stimulan hormon
VAS : Visual analog skala
VNRS : Verbal numeric rating scala
WDR : Wide dynamic range
- 7 -
GĠRĠġ VE AMAÇ
Cerrahi sonrası anksiyetenin önemli sebeplerinden biri postoperatif ağrıdır (1).
Postoperatif ağrı; cerrahi travma ile baĢlayıp yara iyileĢmesi ile giderek azalan ve postoperatif
süreçte yol açtığı sempatik, endokrinolojik, metabolik değiĢiklikler gibi istenmeyen
etkilerinden ve neden olduğu anksiyeteden dolayı hızlı ve etkili bir Ģekilde giderilmelidir (2).
Ġyi sağlanmıĢ bir analjezi, hastanın postoperatif konforunu artıracağı gibi, hastanede daha
uzun süre kalmaya yol açacak komplikasyonların geliĢimini ve maliyetin azalmasını da sağlar
(3).
Ağrının giderilmesinde birçok ilaç kullanılmaktadır (4). Bu amaçla en sık kullanılan
opioid analjezikler kullanılmaktadır. Özellikle solunum sistemini deprese etmeleri ve
gastrointestinal sistem üzerine olan istenmeyen etkileri nedeni ile hekimler tarafından çoğu
zaman yeterli analjezik dozda kullanılmamaktadırlar. Opioidlerle birlikte tercih edilen non-
steroid antiinflamatur ilaçların (NSAĠĠ); gastrointestinal sistem, hematolojik sistem, renal
fonksiyonlar üzerine olan istenmeyen etkilerinden dolayı kullanımı sınırlıdır. Postoperatif
analjezi amacı ile uygulanan epidural blok; yol açtığı somatomotor blok ve hipotansiyon
nedeni ile kullanımı sınırlıdır (5).
Son yıllarda postoperatif ağrının preoperatif dönemde baĢlayarak kontrol altına
alınmasının, cerrahi iĢleme bağlı oluĢan stres yanıtın engellenmesinde önemli bir faktör
olduğunun ortaya konması preemptif analjezi fikrini gündeme getirmiĢtir. Nosiseptif
stimulusların afferent C lifleri aracılığı ile spinal kord dorsal nöronlarında hipereksitabiliteye
neden olduğu gösterilmiĢtir. Preemptif analjezinin amacı ise, oluĢan bu sensitizasyonu
engelleyerek postoperatif ağrının engellenmesidir. Preemptif analjezi amacı ile birçok ilaç ve
rejyonal blok denenmiĢtir (6).
Üçüncü kuĢak bir antiepileptik olarak geliĢtirilen gabapentin; santral sinir sisteminde
önemli bir nörotransmitter olan gama-amino bütirik asidin (GABA) yapısal analoğudur.
Epilepsi dıĢında; nöropatik ağrı, psikiyatrik bozukluklar, hareket bozuklukları, alkol
bağımlılığı, migren proflaksisi, esansiyel tremor, huzursuz bacak sendromu gibi hastalıkların
tedavisinde yararlı olduğu bildirilmiĢtir. Son dönemlerde yapılan çalıĢmalar özellikle
gabapentinin nöropatik ağrı üzerine olan etkinliği ve güvenirliliği üzerine yoğunlaĢmıĢ
durumdadır (7).
- 8 -
Bu çalıĢmadaki amacımız; cerrahi insizyon ile baĢlayan nöropatik ve inflamatuar ağrıda,
periferik ve santral antinosiseptif etkinliği gösterilen gabapentinin; postoperatif ağrı, petidin
hidroklorür tüketimi üzerine etkisini ve oluĢabilecek yan etkilerini araĢtırmaktır.
- 9 -
GENEL BĠLGĠLER
ABDOMĠNAL HĠSTEREKTOMĠ
Abdominal histerektomi, abdominal olarak uterusun çıkarılmasıdır. Histerektomilerin
yaklaĢık %75‟i bu Ģekildedir (8).
Endikasyonları:
Akut Ģartlar (aciller) : Gebelik komplikasyonu, ciddi infeksiyon, operatuar
komplikasyon.
Benign hastalık: Leiomyomalar, endometriozis, adenomyozis, kronik enfeksiyon,
adneksiyal kitle.
Kanser veya premalign hastalıklar: Ġnvaziv kanser, preinvaziv hastalık, komĢu veya
uzak organ malignitelerinin metastazları.
Rahatsızlık veren durumlar(kronik/rekürren): Kronik pelvik ağrı, pelvik relaksasyon,
üriner stres inkontinansı, anormal uterin kanama.
En önde gelen endikasyon, uterus leiomyomalarıdır.
Komplikasyonları:
Ġntraoperatif komplikasyonlar: Üreter, mesane, barsak yaralanması, kanama.
Postoperatif komplikasyonlar: Yara infeksiyonu, kanama, idrar retansiyonu,
üreter yaralanması, vezikovaginal fistül.
CERRAHĠYE ENDOKRĠN YANIT
Travmaya bağlı meydana gelen metabolik sorunlar; ebb fazı ve flow fazı olarak iki
fazda incelenmiĢtir. Ebb fazı; hipometabolik fazdır. Bu fazın süresini travmanın Ģiddeti ve
uygulanan tedaviler belirler ve genelde bir günden uzun sürmez. Bu dönemde;
katekolaminler, kortizol, glukagon ve büyüme hormon düzeyleri yüksek kalır. Ebb fazını
daha uzun süre devam eden ve katabolik olayların görüldüğü flow fazı izler. Flow fazında;
metabolik hız, vücut ısısı ve protein yıkımı artar (9).
Cerrahiye verilen stres yanıt; hipofiz hormonlarının salınımının artması ve sempatik
sinir sistemi aktivasyonu ile karakterizedir. Hipofiz hormonlarının salınımında meydana gelen
artıĢ, hedef organların hormonal salınımını etkiler. Hipotalamustan salınan serbestleĢtirici
- 10 -
faktörlerin etkisi ile ön hipofizden adrenokortikotrofik hormon (ACTH), ß-endorfin, büyüme
hormonu (GH), prolaktin (PRL) cerrahiye yanıt olarak artarken; tiroid stimulan hormon
(TSH), luteinizan hormon (LH) ve folikül stümülan hormon (FSH) düzeyleri değiĢmez (10).
Hipofizin posterior bölgesinden salınan arjinin ve vazopresin antidiüretik olarak etki
eder. Adrenal korteksten kortizol salınımı, ACTH stimulasyonu sonucu cerrahinin
baĢlamasından sonra hızla artar ve en yüksek seviyesine 4–6 saatte ulaĢır. Normalde artan
kortizol düzeyi negatif feedback yaparak ACTH salınımını azaltır iken cerrahiden sonra bu
etki görülmez ve her iki hormonun düzeyleri de yüksek bulunur. Kortizol; karaciğerde protein
yıkımını ve glukoneogenezi arttırır, glukoz kullanımını azaltır ve kan glukoz düzeyini arttırır.
Kortikosteroidler; makrofajların ve nötrofillerin inflamasyon bölgesine akümülasyonunu
inhibe eder ve prostoglandinler baĢta olmak üzere inflamatuar mediatörlerin sentezini
engelleyebilir.
Ön hipofizden salınan büyüme hormonu olan somatotropin; etkilerini insülin benzeri
büyüme faktörleri (IGFs) ile ve özellikle de insülin benzeri büyüme faktörü 1 (IGF1)
üzerinden gösterir. Büyüme hormonu (GH); protein sentezini arttırır, lipolizi hızlandırır,
karaciğerde glikojenolizi arttırır ve antiinsülin etki gösterir. GH salınımı yaralanmanın Ģiddeti
ile doğru orantılıdır (11).
Anestezi indüksiyonundan sonra insülin konsantrasyonunda azalma meydana gelir;
cerrahi esnasında insülin salınımında, hiperglisemik yanıta uygun olmayan katabolik bir
azalma söz konusudur. Bunun nedeni ß hücrelerinde etkili olan adrenerjik inhibisyondur .
Metabolik hız ve ısı üretimini arttıran serbest tri-iyodotronin (T3) düzeyi azalır (47).
Cerrahiye verilen endokrin yanıtın net sonucu katabolik hormonların sekresyonundaki artıĢtır.
Cerrahi sonrasındaki dönemde hiperglisemi ve plazma kortizol düzeyinde belirgin bir
yükselme görülür. Bu yükseliĢ cerrahinin büyüklüğü ile doğru orantılıdır (12, 11).
CERRAHĠYE SEMPATOADRENAL YANIT
Cerrahiye sempatoadrenal yanıt; sempatik sinir sistemi tarafından organizmayı dıĢ
etkenlerden korumak amacı ile meydana getirilen refleks yanıttır. Sempatik otonom sinir
sisteminin aktivasyonu sonucu adrenal medulladan katekolamin, presinaptik uçtan
noradrenalin salınımı artar. Nörotransmiter olan noradrenalinin bir kısmı sistemik dolaĢıma
katılır. Sempatik aktivite sonucu taĢikardi ve hipertansiyon oluĢur. Sempatik aktivitenin süresi
uzar ise bazı organlarda iĢlev ve perfüzyon bozuklukları oluĢabilir (10). Bunlar; postoperatif
- 11 -
hipertansiyon, artmıĢ periferik vasküler rezistans (afterload), kardiyak outputu korumak veya
arttırmak için kalbin kontraktilitesi ve oksijen tüketimindeki artıĢ Ģeklinde sıralanabilir. Bu
durum sağlıklı insanlarda tolere edilebilirken koroner arter hastalığı olan hastalarda miyokard
iskemisi riskini arttırabilir .
Kan akımı hayati organlara yönelirken, hasar gören dokularda ve visseral organlarda
belirgin olarak azalır. Bunun sonucu olarak da; yara iyileĢmesinde bozulma, kas spazmında
artma, visseral, somatik iskemi ve asidoz geliĢir (13).
CERRAHĠYE STRES YANIT
Cerrahiye stres yanıt; travma ve enfeksiyona karĢı çeĢitli yanıtlar oluĢturan fizyolojik
değiĢikliklerdir. Bu yanıtlar; inflamatuar, metabolik ve endokrin yanıtlardır.
1. Ġnflamatuar Yanıtlar: Sitokinlerin salgılanması(örneğin, interlökin-1, tümör nekrozis
faktör).
2. Metabolik Yanıtlar: Cerrahi giriĢim, enfeksiyon ve yanık gibi nedenler ile oluĢan
vücut yaralanması, hipermetabolik bir durumun baĢlaması ile sonuçlanır. Burada,
vücudun istirahatteki enerji harcaması ve ısısı artar.
Metabolik değiĢikliklerin Ģekli ve kapsamı, yaralanma veya infeksiyonun Ģiddetine bağlıdır:
a) Doku proteinlerinden, özellikle iskelet kasından aminoasit salınımının artıĢı.
b) Akut faz proteinleri salınımında artıĢ.
c) Hepatik glukoneogenezin artması sonucu hiperglisemi.
d) Yağ metabolizması üzerinde lipoliziste ve oksidasyonda artıĢ.
e) Sodyum ve su retansiyonu, potasyum ekskresyonunda artıĢ.
Yaralanma sebebi ile oluĢan metabolik değiĢiklikler anormaldir fakat iyileĢmenin
kolaylaĢması için çok önemlidirler. Örneğin; hiperglisemi, stres yanıtının karakteristik bir
elemanıdır ve glukozun plazmadan yaralı dokuya geçiĢi için gerekli olan konsantrasyon
gradiyenti artırılmıĢ olur. Yaralanma yerindeki hücreler, glukozu anaerobik glikoliz yolu ile
laktata kadar metabolize ederler. Bu yol ile kan ve oksijen akımının bozulduğu dokuya enerji
sağlanır. Bunun ile birlikte hipergliseminin koruyucu etkileri organizmaya pahalıya mal
- 12 -
olmaktadır ve değerli doku proteinleri glukoneogenetik öncülleri sağlamak için katabolize
edilmektedir (15, 16).
3. Endokrin yanıtlar: Endokrin sistem; kan dolaĢımına bir veya daha fazla hormonu
doğrudan salgılayan glandlardan oluĢmuĢtur. Hipotalamus, hipofiz, tiroid,
paratiroidler, gonadlar, pankreas, adrenal korteks, adrenal medulla endokrin sistemin
ana komponentleridir (14).
AĞRI
1. Tanım
Ağrı terimi; latince ceza, intikam, iĢkence anlamına gelen „„poena‟‟dan köken alır.
Sözlüklerde ağrı tanımı; „‟yaralanma, hastalık veya duygusal rahatsızlık sonucu, değiĢik
derecelerde ortaya çıkan hoĢ olmayan his‟‟ olarak verilmektedir. IASP 1979 yılında ağrıyı
„‟var olan veya olası doku hasarı ile ilgili veya bu hasar ile açıklanabilen hoĢ olmayan duysal
ve emosyonel bir deneyim‟‟ Ģeklinde tanımlamıĢtır (17). Marshall Devor‟a göre ağrı;
„‟bilinçli beyinde ortaya çıkan özel bir algıdır ve bazen stimulus yok iken bile algılanabilir.
Bu algının stimulusa oranı değiĢkendir ve bireyin önceki beklentilerine, inançlarına, kognitif
ve emosyonel durumuna bağlıdır. Tanımlardan da anlaĢılabildiği gibi ağrının objektif,
sübjektif, emosyonel ve psikolojik yönleri birliktedir. Ağrı; kiĢiden kiĢiye değiĢebildiği gibi,
aynı kiĢide değiĢik zamanlarda da değiĢebilmektedir (18, 19, 20). Bu yüzden hem
değerlendirilmesi hem de tedavisi zordur ve öncelikle hastanın, belirttiği ağrı Ģiddetine
inanmak gerekir. Ġnsanlık tarihi kadar eski olan ağrı tedavi yöntemleri, günümüzdeki modern
düzeye gelinceye kadar pek çok evreden geçmiĢtir (21).
2. Ağrının Tarihçesi:
M.Ö. 2600‟lü yıllarda Çinliler, akupunkturun ağrı giderici özelliğini tanımladı.
M.Ö. 2000‟lü yıllarda Asurlar ve Babiller, Papavera Somniferum (HaĢhaĢ) bitkisindeki
afyon alkaloidlerinin ağrıyı giderdiğini biliyorlardı.
1806 yılında Serturner, opiyum alkaloidlerinden morfini izole etti.
1844‟de Horace Wells adlı bir diĢ hekimi, azot protoksit koklayarak bir diĢini ağrı
duymadan çektirdi.
1884‟de Cari Koller, kokaini göze damlatarak ilk lokal anestezi yöntemini gerçekleĢtirdi.
1948‟de Kele, ilk ağrı çizelgesini önerdi.
- 13 -
1965‟de Melzack ve Wail, günümüzde de önemini sürdüren ve ağrı mekanizmasını
açıklayan kapı-kontrol teorisini yayınladılar.
1973‟de Pert ve Snyder tarafından, ilk kez opioid reseptörleri gösterildi.
1975‟de ilk Dünya Ağrı Kongresi Floransa‟da toplandı.
1979‟da Behar ve arkadaĢları, epidural morfin kullanımını baĢlattılar
3. Sınıflama:
Ağrıyı; tanı ve tedavisini kolaylaĢtırmak amaçlı çeĢitli Ģekillerde sınıflandırmak
mümkündür.
BaĢlıca dört grupta incelenebilir:
A. Süresine Göre: Akut ve kronik ağrı.
B. Nörofizyolojik Mekanizmasına Göre: Nosiseptif ağrı (postoperatif ağrı vb),
nöropatik ağrı (diyabetik nöropati vb), deafferantasyon ağrısı (fantom ağrısı vb),
reaktif ağrı (myofasial ağrı vb), psikosomatik ağrı (psikojenik ağrı ).
C. Etyolojisine Göre: Postoperatif ağrı, kanser ağrısı vb.
D. Lokalizasyonuna Göre: BaĢ ağrısı, sırt ağrısı, visseral ağrı vb.
4. Ağrı Ölçüm Yöntemleri
Ağrı Ģiddetinin ölçülmesi için birçok yöntem geliĢtirilmiĢtir. Her yöntemin kendine göre
avantajları ve dezavantajları vardır. Henüz tam anlamı ile tüm hastalara uygulanabilecek
objektif bir yöntem geliĢtirilememiĢtir. Yapılacak çalıĢmanın ve hasta grubunun özelliklerine
göre uygun yöntemi seçmek gerekmektedir. Genel anlamda objektif (tip 1 ölçümler) ve
subjektif ölçümler (tip 2 ölçümler) olarak ikiye ayrılır (21, 22, 23, 24).
Tip 1 Ölçümler
A. Fizyolojik Yöntemler: Kalp hızı, kan basıncı, solunum sayısındaki değiĢiklikler ile
plazma kortizol ve katekolamin düzeyindeki artma gibi parametrelerdir. Özellikle
postoperatif hastalarda bu parametreleri etkileyen çok fazla durum olduğu için çok
kullanıĢlı değildir.
B. Nörofarmakolojik Yöntemler: Cilt ısısındaki değiĢiklikler (termografi) ve plazma
beta endorfin düzeyindeki düĢüĢ gibi ölçümlerdir. Bu parametreleri etkileyen ağrı
dıĢında çok fazla faktör vardır.
C. Nörolojik Yöntemler: Sinir iletim hızı, uyarılmıĢ yanıtlar, pozitron emisyon
tomografisi gibi yöntemler; hem incelemesi zor hem de çok masraflı yöntemlerdir.
- 14 -
Tip 2 Ölçümler
A. Tek Boyutlu Yöntemler:
1. Kategori Skalası: Hastanın durumunu en iyi ifade edebildiği kelimeyi iĢaretlediği
yöntemlerdir. Birçok çeĢidi bulunmaktadır. Genelde ağrı yokluğundan, dayanılmaz
dereceye kadar olmak üzere beĢ bölüme ayrılır. Geriye dönük ağrı değerlendirme
skalası da bu gruptadır. Avantajı; hastanın postoperatif dönemden hatırlayabildiği yere
kadar, sonradan ağrısını sağlıklı bir Ģekilde ifade edebilmesidir.
2. Sayısal Oranlama Skalası (NRS): Hastaların, ağrılarının Ģiddetini sayısal değerlere
dönüĢtürdüğü skalalardır. „‟0 ağrı yok- 100 olabilecek en Ģiddetli ağrı‟‟. Kullanımı
kolay ve yaygındır. NRS hem yazılı hem sözlü olarak kullanılabilir.
3. Görsel Analog Skala (VAS) : Bir ucu hiç ağrının olmadığı dönemi, diğer ucu hayatta
duyulan en Ģiddetli ağrıyı temsil eden 10 cm veya 100 mm‟lik bir cetvel üzerinde
hastanın ağrısını göstermesi istenir. En çok kullanılan ağrı değerlendirme
skalalarındandır. Postoperatif erken dönemde kooperasyonu zor olan hastalarda
kullanımı çok anlamlı değildir. Son yıllarda kategori ve VAS skorlarından
hesaplanarak elde edilen bazı skorlarda kullanılmaktadır. Belli bir ölçüm zamanındaki
ağrı Ģiddeti; VAS skorunun, baĢlangıç VAS skorundan çıkartılarak elde edilen PID
(ağrı Ģiddeti farkı) ve gözlem boyunca elde edilen PID değerlerinin toplamı ile SPID
(total ağrı Ģiddeti farkı) değerleri elde edilebilir. Bu parametreler istatistiksel
incelemeler için kolaylık sağlamaktadır.
B. Çok Boyutlu Yöntemler:
Bu yöntemler ağrının sadece Ģiddetini değil; niteliği, yeri, süresi, değiĢim miktarı,
eĢlik eden sorunlar gibi özelliklerini de sorgular. En çok kullanılan MPQ ağrı sorgulamasıdır.
Ağrının duyusal (nosiseptif yolaklar), affektif (retiküler ve limbik yapılar) ve
değerlendirici (serebral korteks) boyutunu ifade eden tanımlayıcılardan uygun olanlara dört
dereceden ( yok-hafif-orta-Ģiddetli) birini seçerek ağrı değerlendirme indeksi elde edilir.
Benzer birçok anket geliĢtirilmiĢtir. MAPS anketinde 101 soru vardır ve hastanın psikolojik
durumu hakkında daha ayrıntılı bilgi verebilir. Westhaven-Yale çok boyutlu ağrı envanteri;
daha çok kronik ağrısı olan hastalarda kullanılır ve ağrıya dayanabilme kapasitesini de
gösterir.
- 15 -
4. Akut Ağrının Nörofizyoloji ve Nöroanatomisi
Ağrı hissinin oluĢmasının; sadece impulsun kortekse iletiminden ibaret olmadığı,
sürecin bir sentez olduğu kabul edilmektedir (25, 26). Ağrılı uyaran dört aĢamada üst
merkezlere iletilir.
1- Transdüksiyon: Periferde sinirlerin sensoryel uçlarında ağrılı uyarının elektriksel
aktiviteye dönüĢtürüldüğü aĢamadır.
2- Transmisyon: Ağrılı uyaranın sensoryel sinir sistemi boyunca omurilik ve daha
üst merkezlere iletilmesidir.
3- Modülasyon: Spinal kordda nosiseptif transmisyonun nöral etkenler ile değiĢime
uğramasıdır.
4- Persepsiyon: Modifiye olarak gelen impulsun üst merkezlerde, bireyin psikolojisi
ile etkileĢimi ve sübjektif emosyonel deneyimleri sonucu sentezlenmesi ve
algılanmasıdır. Ağrılı uyaranın periferden serebral kortekse iletimi üç nöronlu
yolaklar aracılığı ile olmaktadır (21, 20, 26).
1. Birinci Sıra Nöronlar: Her bir spinal kord seviyesindeki vertebral foramenlerde
bulunan dorsal kök ganglionlarında lokalizedir. Bir ucu; ikinci sıra nöronla sinaps
yapmak üzere spinal kordun dorsal boynuzunda, diğer ucu; innerve ettiği periferik
dokulardadır. Birinci sıra nöronların periferik uçları ağrı reseptörlerini (nosiseptörleri)
oluĢturur. Nosiseptörler yüksek eĢikli reseptörlerdir ve uyarının Ģiddetini, deĢarj
hızlarını dereceli bir Ģekilde arttırarak belirtirler. En yoğun deride olmak üzere; eklem
kapsülü, plevra, periton, periost, kas, tendonlar ve organlarda lokalizedir.
Pek çok nosiseptör çeĢidi tanımlanmıĢtır:
a. Mekanik nosiseptörler ve mekano-termal nosiseptörler: Miyelinli Aδ lifleridir, akut,
keskin batıcı ve lokalize birincil (hızlı) ağrıyı iletir. Ġleti hızı 5 - 30m/ sn dir.
b. Polimodal nosiseptörler: Myelinsiz ince Aβ ve C lifleridir. Kronik, diffüz, yanıcı,
donuk, ikincil (yavaĢ) ağrıyı, ileti hızı 0.5-2 m/sn olacak Ģekilde iletir. En sık
bulunan ağrı reseptörüdür. AĢırı basınç, ısının uç değerleri (>42° C ve <18° C ),
alojenler (ağrı oluĢturan mediyatörler) tarafından tetiklenebilir.
c. Sessiz nosiseptörler: Sadece inflamasyon varlığında yanıt verirler.
Somatik nosiseptörler; ciltteki ve derin dokulardaki (kas, tendon, fasya ve kemik)
nosiseptörlerdir.
- 16 -
Viseral nosiseptörler ise; iç organlardaki çoğunlukla iskemi ve inflamasyona yanıt veren
sessiz ve polimodal nosiseptörlerdir. Bazı organlarda ( kalp, akciğer, testis vb.) spesifik
nosiseptörlerin olduğu düĢünülmektedir.
Ağrının kimyasal mediyatörleri; endojen ve eksojen doku hasarı ile ortaya çıkan
potasyum, bradikinin, histamin, serotonin, CGRP, bazı prostagladinler, adenozin trifosfat, P
maddesi gibi aljezik maddelerdir.
Birinci sıra nöronlardan bazılarının özellikle; C liflerinin bir bölümünün ventral sinir
kökü yolu ile spinal korda girdikleri gösterilmiĢtir. Rizotomi (dorsal sinir kökü transeksiyonu)
sonrası bazı hastaların ağrı duymaya devam etmesi buna bağlıdır. Birinci sıra nöronlar ile
spinal korda gelen impuls; aynı segmentteki antero-lateral boynuz sempatik nöronlarını
uyararak sempatik reflekse, anterior boynuzda ki motor nöronları uyararak motor reflekse
neden olur. Nosiseptif stimulusun segmental refleks cevabı bu Ģekilde oluĢmaktadır. Birinci
sıra nöronlar; ipsilateral dorsal boynuzun gri cevherinde ikinci sıra nöronlarla sinaps
yapmadan önce, lissauer traktusunda spinal kord segmenti boyunca 1-3 segment yukarı ve
aĢağı yönde seyrederler. Ġkinci sıra nöronlarla da çoğunlukla internöronlar aracılığı ile iletiĢim
kurarlar.
2. Ġkinci Sıra Nöronlar:
Ġkinci sıra nöronlar; nosiseptif spesifik (sadece noksiyus uyarılar ile ilgili) nöronlar
veya WDR (wide dynamic range) nöronlarıdır. WDR nöronları arka boynuzda en çok
rastlanan hücre tipidir. Aä, Aâ, C liflerinden gelen noksiyus olmayan uyarıları da alırlar ve
ağrı modulasyonunda önemli rol oynarlar. Rexed spinal kordu 10 laminaya ayırmıĢtır. Lamina
I ve II somatik nosisepsiyon ile ilgilidir (27). Aδ ve C liflerinden uyarı alır. Lamina II‟ye aynı
zamanda substansia jelatinoza adı da verilir ve daha çok kutanöz nosiseptörlerden gelen
uyarıların iĢlenmesi ve modülasyonunda rol alır ve opioidlerin esas etki bölgesi olduğu
düĢünülür. Lamina III ve IV esas olarak nosiseptif olmayan duyusal uyarıları alır. Lamina V
viseral ve somatik afferentlerden gelen noksiyus ve noksiyus olmayan uyarıları alır (ġekil: 1).
Viseral ve somatik liflerden gelen duyusal uyarılar arasındaki konverjans fenomeni, klinikte
yansıyan ağrı olarak karĢımıza çıkar. Lamina VI‟da Aβ liflerinden gelen mekanik uyarılar
iĢlenir. Lamina VII ise preganglionik sempatik nöronları içerir ve intermediolateral kolon
adını alır. Lamina VIII ve IX tüm ön boynuz hücrelerini içerir ve motor nöronları barındırır.
Esas ağrı yolu olarak kabul edilen spinotalamik traktus; spinal kordun beyaz cevherinde
anterolateral yerleĢimlidir. Ġkinci sıra nöronları; anterior komissurda, çıkıĢ yerlerinin
yakınından karĢıya geçerek spinal kordun kontrlateral tarafında spinotalamik traktusu
- 17 -
oluĢturur ve liflerini; talamus, retiküler formasyon, nukleus rafe magnus ve periakuaduktal gri
cevhere ulaĢtırır. Bu traktus; lateral spinotalamik (neospinotalamik) ve medial spinotalamik
(paleospinotalamik) olarak ikiye ayrılabilir. Neospinotalamik yol, filogenetik olarak daha
yenidir ve kalın liflerden oluĢtuğu için impuls iletimi hızlıdır, talamusun posterolateral
çekirdeklerine uyarıyı iletir. Ağrılı uyarının; Ģiddeti, baĢlangıcı, süresi ve lokalizasyonu
hakkında bilgi verir.
ġekil 1: Primer afferent liflerin lamina I ve lamina V nöronlarıyla visserosomatik
bağlantısı
Paleospinotalamik yol ince liflerden oluĢmuĢtur ve medial talamusa projeksiyon verir.
Ağrının otonomik ve hoĢ olmayan emosyonel özelliklerini iletir. Bazı hastalar kontrlateral
spinotalamik traktusun ablasyonundan sonra da ağrıyı algılamaya devam eder, bu da alternatif
ağrı yolaklarının olduğunun göstergesidir. En önemlileri spinoservikal traktus (lateral
servikal traktusa karĢıya geçmeden çıkar ve kontrlateral talamusta sonlanır), spinohipotalamik
- 18 -
ve spinotelensefalik traktuslar (talamusu aktive ederek duygusal yanıtlar oluĢturur), ve
spinoretiküler traktustur (ağrıya karĢı uyarıcı ve otonomik yanıtların iletiminden sorumludur).
3. Üçüncü Sıra Nöronlar:
Üçüncü sıra nöronlar talamusta lokalizedir (ġekil: 2). Ağrı persepsiyonunun
(algılama) ve lokalizasyonunun yapıldığı somatik duyusal alanlara, parietal korteksin
postsentral girusu (somatosensoriyel alan I) ve silvian fissurun superior duvarına
(somatosensoriyel alan II) lifler gönderirler. Talamusun lateral nukleuslarında ki nöronların
çoğu primer somatik duyusal kortekse projeksiyon yapar. Talamusun intralaminar ve medial
nukleusları ise; anterior singulat girusa projeksiyon yapar. Üçüncü sıra nöronlarının; ağrının
acı çekme ve duygusal komponentlerinden sorumlu olduğu düĢünülmektedir.
Akut ve Postoperatif Ağrı Tedavisinde Genel Prensipler
1. Periferik antiinflamatuar ilaç tedavisi.
2. Periferik ağrı reseptörlerinin blokajı (topikal).
3. Periferik sinir blokları (lokal anestetikler).
4. Bölgesel sinir blokları,
- Spinal blok (narkotik ve non-narkotikler),
- Epidural blok (narkotik ve non-narkotikler).
5. Santral analjezi (yüksek merkezler).
6. Bu yöntemlerin kombinasyonu.
Akut ağrının neden olduğu fizyolojik stres (sempatik cevap), biyolojik olarak yararlıdır.
Ancak postoperatif devrede ki stres cevap, tüm fizyolojik sistemlerde birtakım yan etkiler
oluĢturur.
Postoperatif ağrının geçirilmesinin; cerrahinin hem mortalite hem de morbiditesini
azalttığı ve cerrahiden sonra daha erken iyileĢmeyi sağladığı açıkça gösterilmiĢtir.
Perioperatif, ağrının uygun tedavisi ile kronik ağrı sendromlarının geliĢmesini önleyebilmek
de olasıdır. Postoperatif ağrı, akut ağrıdan farklı psikolojik faktörler içerir. Son yıllarda ağrı
mekanizması, fizyopatolojisi ve ağrı iletimindeki yeni geliĢmelerin yanında yeni analjezik
ilaçlar ve komplike cihazların tedavi alanına verilmiĢ olmasına karĢın; cerrahi giriĢim geçiren
hastaların çoğunda; hala eski alıĢkanlıkla ya hiç ya da çok az değiĢiklik içeren postoperatif
tedavi yöntemleri uygulanmaktadır. Hastaların analjezik gereksinimlerindeki değiĢiklikler; ya
- 19 -
çok yüksek, ya da sıklıkla da tedavi değeri olmayan düĢük dozların verilmesine neden olur.
Örneğin; opioidlerin kan seviyesindeki dalgalanmalar, kan seviyesi yüksek ise; yan etkiler
veya sedasyona, kan seviyesi düĢük ise; yetersiz analjeziye neden olur. Yetersiz analjezinin
diğer bir nedeni de doz tekrarındaki gecikmedir. Hastanın ağrısı bir kez baĢladıktan sonra
baĢlangıçtaki etkinin tekrar sağlanması için gerekli dozun ayarlanması zordur.
Tedavi Edilmeyen Akut Ağrının Olumsuz Etkileri
Tüm majör cerrahi giriĢimlerde, baĢlangıçta hastalarda ölüm korkusu söz konusudur.
Daha sonra bu korku yerini anksiyete ve postoperatif ağrı korkusuna terk eder. Postoperatif
ağrı ile anksiyete arasında lineer bir iliĢki olduğu gösterilmiĢtir. Anksiyetenin artması ve
korku, ağrı seviyesinin ve analjezik gereksiniminin artmasına neden olur. Korku, anksiyete,
kontrol kaybı hissi, izole edilme ve normal sosyal hayattan uzaklaĢma korkusu, ağrıya karĢı
öğrenilmiĢ ailesel veya kültürel cevaplar, kiĢisel deneyimler gibi psikolojik faktörler,
postoperatif ağrı cevabını artırır veya azaltabilir. Ağrının ifade edilme Ģeklinde de büyük
değiĢiklikler vardır. Bazı hastalar yüksek toleransları nedeni ile çok az veya hiç ağrı
duymayabilirler.
- 21 -
Postoperatif Ağrı
1. Tanım
Postoperatif dönemde hastaların konforunu ve iyileĢme sürecini bozan orta ve Ģiddetli
ağrı yakınmaları; erken dönemde %75, 1 hafta sonra %27, 3 ay sonrasında %3 kadar yüksek
oranlarda olmaktadır (28). Ameliyat sonrası oluĢan ağrının temel nedeni doku hasarıdır.
Postoperatif ağrı, akut ağrının farklı bir tipidir. Kutanöz, derin somatik veya visseral
yapılardan ortaya çıkabilir.
Postoperatif ağrı, periferik nosiseptif mekanizma ile tanımlanır (21, 18, 29).
Nosisepsiyon terimi; nosiseptörlerin (Aδ ve C lifleri) travmatik veya noksiyus uyarıya nöral
yanıtını tanımlamak için kullanılır. Genel olarak; doku hasarını saptama, lokalize etme ve
sınırlandırmaya yöneliktir. Akut ağrının algılanmasındaki farklılıklar; kiĢinin duyusal,
duygusal ve davranıĢsal faktörlerinin karmaĢık bir etkileĢiminden kaynaklanmaktadır. Akut
ağrı mekanizmalarının anlaĢılması, onu tedavi etmek için güvenli ve etkili ilkelerin ortaya
çıkmasını sağlamıĢtır.
Nosiseptif uyarı; nörojenik enflamatuar yanıta ve buna bağlı yüksek eĢik nosiseptörleri
sensitize eden kimyasalların salınıĢına neden olur. Bu da periferik sensitizasyon fenomeni ile
sonuçlanır. Normalde ağrıya neden olmayan düĢük yoğunluklu mekanik uyarıların ve termal
uyarıların ağrılı olarak algılanmasına sebep olur ki buna „‟primer hiperaljezi‟‟ denir. OluĢan
sensitizasyon, primer hiperaljezi fenomeninde olan periferdeki değiĢiklikler ile kısmen
açıklanabilir. Hasarlı dokunun çevresindeki normal dokuda oluĢan sekonder hiperaljeziye
bağlı olarak, normalde zararsız olan mekanik uyarılara artmıĢ bir duyarlılık vardır. Ancak; bu
bölgede, primer hiperaljezi bölgesinde görülen termal uyarıcı eĢiğinde bir değiĢiklik yoktur.
Bu durum, hasarlanma sonrası spinal kordun dorsal boynuzunda oluĢan değiĢiklikler ile
oluĢan sürecin bir parçasıdır. Bu da santral sensitizasyon fenomenidir. Bu olayda öncelikle
hasarlanma uyarısı alan bir spinal nöron; normal olarak nosiseptif uyarıya yanıt vereceği
bölgenin dıĢındaki uyarılara da yanıt verir ve alıcı alan büyüklüğünde bir geniĢleme olur.
EĢiğin üzerindeki uyarılara verilen yanıtın büyüklüğünde ve süresinde de bir artıĢ meydana
gelir. Aynı zamanda eĢikte bir düĢme olur ve normalde ağrılı olmayan uyarılar bile nosiseptif
bilgiyi ileten nöronları aktive edebilir. Dorsal boynuzda dâhil olmak üzere iletimin birçok
seviyesinde nosiseptif bilgi, modülasyona uğrar. Dorsal boynuza ulaĢan afferent impulslar
inhibitör mekanizmaları baĢlatabilir, böylece sonraki impulsların etkisi sınırlanır. Dorsal
boynuza gelen nosiseptif mesajlar presinaptik ve postsinaptik bölgelerde lokalize; opioid, α
adreno reseptörler, GABA ve glisin reseptörlerine etki eden endojen ve eksojen ajanlarla
- 22 -
inhibe edilir. Ġnhibisyon, lokal inhibitör internöronların ve beyinden inen yolların etkisi ile
oluĢur. Opioid kullanımı gibi akut ağrı tedavisinde kullanılan geleneksel stratejilerin çoğu bu
inhibitör mekanizmalar yolu ile etki eder.
2. Postoperatif Ağrının OluĢturduğu Fizyopatolojik DeğiĢiklikler
Rutin cerrahide oluĢan doku hasarına bağlı meydana gelen akut ağrı, fizyolojik ve
psikolojik yanıtların anormal ilerlemiĢ durumlarına neden olur. Postoperatif ağrı nedeni ile
oluĢan bu komplikasyonlar altı ana baĢlık altında toplanabilir (18, 20, 26, 28).
A. Psikolojik Yanıt
Zararlı uyaranlara duyarlılıkta büyük bireysel farklılıklar vardır. Yapılan bir
çalıĢmada; acil birimindeki hastaların, yaralanma anında % 30 oranında ağrı hissetmediği ve
bunların bazılarında da ağrı baĢlamasının, dokuz saat sonrasına kadar geciktiği gösterilmiĢtir.
Melzack ve arkadaĢları, bu durumu Ģu sonuca bağlamıĢtır: „‟Açıkça yara ve ağrı arasındaki
bağlantı çok değiĢkendir, yara ağrısız ve ağrı yarasız ortaya çıkabilir‟‟. OluĢan postoperatif
ağrı; kiĢinin davranıĢında içine kapanma ve kiĢiler arası iliĢkiden kaçınma gibi bir dizi
değiĢikliğe neden olur ki; örneğin, postoperatif göğüs fizyoterapisine uyum gösterememe
pulmoner komplikasyonların seyrini kötüleĢtirir ve hastanede kalıĢ süresini uzatır.
Akut ağrı; hastalarda depresyon, anksiyete, ölüm korkusu, normal aktivitelere dönüĢ
isteğinde eksiklik, daha baĢka cerrahi iĢlemlere karĢı isteksizlik ve bazı nadir durumlarda
psikotik reaksiyonlar gibi istenmeyen psikolojik sekel riskini de arttırır.
- 23 -
Tablo 1: Ağrıda mediatör ve modülatör olan majör nörotransmitterler
B. Solunum Sistemi
Ameliyat bölgesi ve çevresinden gelen zararlı uyaranlara bağlı istemsiz spinal refleks
yanıtları; doku zedelenmesinin en yakın bölgelerinde olduğu kadar hasar yerinin alt ve üst
bölgesindeki kas gruplarında da refleks kas spazmına yol açabilir. Göğüs ve karın
bölgesindeki cerrahi giriĢimler sonrasında oluĢan ağrı; bu durumlarla ilgili solunum
bozukluğunun en önemli ve en yaygın sebebidir. Ağrı; aynı zamanda toraks ve abdominal
bölgedeki kas hareketlerinin istemli azalmasına sebep olur. Böyle bir yanıt; tidal volüme ek
olarak; vital kapasite, fonksiyonel rezidüel kapasite ve alveolar ventilasyonda azalmaya sebep
olur. Bu durum; akciğerin ventilasyon perfüzyon oranını bozarak, hipoksemiye yol açan
bölgesel akciğer kollapsına (atelektazi) neden olabilir. Bu sorun; yaĢlı hastalarda, sigara
- 24 -
içenlerde ve solunumsal hastalığı olanlarda daha sık yaĢanır. Hastaların ağrı ve kas spazmı
nedeni ile öksürememesi ve sekresyonlarını temizleyememesi, lober veya lobüler kollaps
oluĢumuna katkıda bulunur. Bu durumu takiben pnömoniye sebep olan enfeksiyonun da
tabloya eklenmesi ile tedavi zorlaĢır.
C. Kardiyovasküler Sistem
Postoperatif ağrıya bağlı oluĢan aĢırı sempatik aktivasyon; kalp hızı, periferik direnç,
kan basıncı ve kalp debisindeki artıĢtan sorumludur. Sonuç olarak; kalbin iĢ yükünde ve
myokardın oksijen tüketiminde artıĢ olur. TaĢikardi nedeni ile diyastolik dolum zamanı
azaldığından, myokarda gelen oksijen miktarında da azalma olur. Aynı zamanda yoğun
sempatik aktivasyona bağlı koroner arterlerdeki α-reseptörlerin uyarılması ile oluĢan
vazokonstrüksiyon da myokarda gelen kan miktarını azaltır. Bu sebeple; postoperatif
dönemde myokardiyal iskemi ve enfarktüs riski artmaktadır. Postoperatif ağrı sonucu; yüksek
sempatik aktivite, arteriyel akımda azalma ve venöz boĢaltımdaki düĢüĢ ile beraber
postoperatif koagülasyon bozuklukları (kan vizkozitesinde ve platelet adhezivitesinde artıĢ ve
fibrinolizisde azalma) olabileceğinden venöz tromboz ve pulmoner emboli riski de artar.
D. Kas iskelet Sistemi
Postoperatif ağrıya yanıt olarak geliĢen segmental ve suprasegmental motor aktivite
sonucu oluĢan kas spazmı, ağrıyı daha da arttırarak bir kısır döngü oluĢturur. Buna bağlı
oluĢan sempatik aktivitedeki anormal artıĢ, periferik nosiseptörlerin sensitivitesini daha da
arttırarak kısır döngüye katkıda bulunur. Bu durum; kas metabolizmasında belirgin bozukluk,
kas atrofisi, normal kas fonksiyonunda önemli ölçüde gecikme yaratabilir.
E. Gastrointestinal ve Genitoüriner Sistem
Ağrıya bağlı oluĢan anormal sempatik aktivite; intestinal sekresyonları ve sfinkter
tonusunu arttırırken, intestinal motiliteyi azaltır. Bu durum; gastrik staza ve hatta paralitik
ileusa sebep olabilir. Postoperatif dönemdeki artmıĢ sempatik aktivite aynı zamanda idrar
retansiyonuna neden olabilen üriner sfinkter aktivitesinin artmasına da sebep olabilir. Ancak;
postoperatif dönemde ağrı tedavisi için sıklıkla kullanılan opioidlerin de böyle etkileri
olduğundan, baĢarısız bir ağrı tedavisinde hangisinin rolünün bu tablonun oluĢumunda daha
etkin olduğunu kestirmek güçtür.
- 25 -
F. Genel Stres Yanıt
Cerrahi uyarı; katabolik hormonların (kortizol, adrenokortikotropik hormon,
antidiüretik hormon, büyüme hormonu, siklik adenozin monofosfat, glukagon, aldosteron,
renin, anjiotensin II) salgılanmasının artması ve anabolik hormonların (insülin, testosteron)
salgılanmasının ve etkisinin azalması sonucunda katabolik bir durum yaratır. Cerrahiye stres
yanıt; endokrin fonksiyonlarda değiĢiklik, hipermetabolizma ve enerji depolarından
substratların açığa çıkması ile karakterizedir ve ilerleyen dönemde negatif azot dengesi
geliĢtirebilir. Hasta açısından sonuçlar; intestinal staz, bulantı, kusma, vücudun su ve
elektrolit tutuĢundaki değiĢiklikler, koagülasyon, fibrinoliz ve kan akımındaki değiĢimler,
kardiyovasküler ve solunum sistemindeki talebin artması Ģeklinde sıralanabilir.
3. Postoperatif Ağrı Tedavi Yöntemleri
Bilgi birikimi yoksunluğu hatta daha kötüsü bilgi birikimine sahip olmamıza rağmen;
eğitim, sağlık hizmeti veya diğer sağlık hizmetlerinin baĢarısızlığı nedeni ile birçok insan
postoperatif dönemde ağrı çekmektedir. Postoperatif ağrı tedavisinde, akut ağrı tedavi
prensipleri geçerlidir. Bu nedenle, postoperatif devredeki ağrı tedavisi; hasta memnuniyetini
sağlamalı, hastanede kalıĢ süresini ve postoperatif dönemde hastanın düzelme dönemini
kısaltmalıdır (30). Hastanın fizik durumu, ağrının Ģiddeti ve süresi, cerrahi giriĢimin yeri ve
niteliği, personel ve teknik olanaklar ile yöntemin hastaya getirebileceği riskler dikkate
alınarak en uygun yöntem seçilmelidir.
Postoperatif Analjezi Yöntemleri
1) Opioid uygulanması
- Ġntramusküler injeksiyon
- Subkütan (aralıklı bolus, sürekli infüzyon)
- Oral (tablet, karıĢım)
- Hasta kontrollu analjezi(HKA)
- Rektal
- Ġntravenöz (aralıklı bolus, sürekli infüzyon)
- Epidural (aralıklı bolus, sürekli infüzyon)
- Sublingual
- Oral transmukozal
- Transdermal (normal „‟patch‟‟, iyontoforez „‟patch‟‟)
- intranazal
- 26 -
2) Nonopioid analjezik uygulanması
- Parasetamol (oral, rektal)
- Non-steroid antiinflamatuar ilaçlar (oral, rektal, intramusküler, intravenöz)
- Metamizol (oral, rektal, intramusküler, intravenöz)
3) Bölgesel yöntemler
- Epidural (lokal anestezikler ve/veya opioidler ve/veya klonidin)
- Spinal(lokal anestezikler ve/veya opioidler ve/veya klonidin)
- Paravertebral
- Periferik sinir bloğu
-Yara infiltrasyonu
- Ġntraplevral
- Ġntraartiküler (lokal anestezik ve/veya opioid)
4) Nonfarmakolojik yöntemler
- Transkütan elektrik sinir stimülasyonu (TENS)
- Kriyoterapi
- Akupunktur,
5) Psikolojik yöntemler
OPĠOĠDLER
Sınıflama:
Doğal olanlar: Morfin, kodein, papaverin
Yarı sentetik olanlar: Eroin, dilaudid
Sentetik olanlar
Morfin deriveleri (levarfonol)
Metadon deriveleri (Metadon)
Fenilpiperidin deriveleri (dolantin, fentanil vb) (30).
Morfin, opioidlerin prototipidir. Moleküler yapısı iç içe geçmiĢ beĢ adet halkadan
oluĢur. BeĢ halkadan oluĢan bu iskelet yapıya bağlı olan fonksiyonel grupların modifiye
edilmesi ile farmakolojik özellikleri değiĢir. Semisentetik opioidlerin oluĢturulmasında bu
özellikten yararlanılmıĢtır. Sentetik opioidler ise; kaynaĢmıĢ olan halkaların sayısının giderek
- 27 -
azalması sonucu elde edilirler. Bugün opioidlerin birçok temel özelliklerinin morfin benzeri
etkiden sorumlu olmadığı, stereokimyasal yapısının bu etkiyi yarattığı düĢünülmektedir.(31,
32) Opioid reseptörleri; eksojen verilen opioidler, endojen opioidlerin santral sinir
sistemindeki spesifik reseptörlere olan etkisini taklit ederek analjezi sağlarlar (Tablo:2)
(31).
Santral Sinir Sistemine Etkileri
Opioidler, santral sinir sistemini eksite ya da deprese edebilirler. Santral sinir
sisteminin depresyonu klinik olarak; analjezi, solunum ritminde değiĢiklik, Ģuur düzeyinde
değiĢiklik ve EEG değiĢiklikleri Ģeklinde ortaya çıkar. Uyarıcı etkileri ise; miyozis, bulantı ve
kusmadır (33).
Analjezi: Tüm eksojen verilen opioidler analjezik etkilerini; endojen opioid
nörotransmitterlerin spesifik reseptörlerde oluĢturdukları etkileri taklit ederek meydana
getirirler (33).
Tablo 2: Opioid reseptörlerin tiplerine göre sınıflamaları ve etkileri
- 28 -
Tablo 3: Opioidlerin Ġntrensek Aktiviteleri ve Sentetik Orjinlerine Göre Sınıflanması
Agonistler Agonist Antagonistler Antagonistler
Fenantrenalkoloidler Semisentetik Opioidler Nalokson
*Morfin *Buprenorfin Naltreksen
*Kodein *Nalbufin
*Tebain Sentetik Opioidler
Semisentetik Opioidler *Bensomorfon Deriveleri
*Diasetil Morfin (Eroin) Pentazosin
*Hidrokodon *Morfinan Türevleri
*Hidromorfon Butorfanol
*Oksimorfon
Sentetik Opioidler
*Morfin Türevleri
Levorfanol
*Fenilpiperin Deriveleri
Meperidin
Fentanil
Alfentanil
Sufentanil
Remifentanil
Solunuma Etkileri
Tüm mü agonistleri ve parsiyel agonist olan buprenorfin, beyin sapındaki solunum
merkezinin karbondioksit düzeyindeki artmaya bağlı olan cevabında, doza bağlı bir azalmaya
neden olur. Agonist-antogonist opioidler, doza bağlı solunum depresyonu yapmasalar da
sınırlı bir etki oluĢtururlar. Opioid agonistleri ponsu deprese ederler. Ġki inspiryum arasındaki
süreyi kısaltırlar, ekspiriyumu geciktirir ve periyodik soluma oluĢtururlar.
Mü agonistlerinin etkisi ile; solunum merkezinin PCO2 düzeyine cevabının azalması
sonucunda kanda PCO2 miktarı artar, CO2 cevap eğrisi sağa kayar. EĢ analjezik dozda
uygulandıklarında, tüm Mü agonistleri eĢit derecede solunum depresyonu oluĢturur. Agonist-
- 29 -
antogonistler de, CO2 cevap eğrisi sağa kaydırır. Klinikte opioidlere bağlı solunum
depresyonu, solunum frekansında azalma seklinde ortaya çıkar. Bu durum; tidal volüm artıĢı
ile kompanse edilir. Mü agonistleri ve parsiyel agonistlerin yüksek dozları apneye neden olur
(33, 34, 35). Opioidler (fentanil, alfentanil, sulfentanil), yeterli ventilasyon ile önlenebilen
göğüs duvarı rijiditesine neden olabilirler (34).
Tablo 4: Opioidlerin EĢ Analjezik Dozları (33, 31)
Bilinç Düzeyinde DeğiĢiklikler
Ağrı hastaları, opioidlerin etkisi ile sıcaklık hissi, iyilik hali, uyuĢukluk ve öfori
Ģeklinde duygular tanımlamaktadırlar. Bu ruh halinde ve çevreyi algılamada oluĢan
değiĢikliklerin limbik sistem tarafından yönetildiği düĢünülmektedir. EĢ analjezik dozlarda
uygulanan opioidler arasında, hipnotik etki açısından farklılıklar vardır (34).
Antitussif Etki
Bütün opioidler medulladaki öksürük merkezine doğrudan etki ederek öksürük
refleksini baskılar.
- 30 -
Pupillalara Etki
Mü ve kapa agonistlerinin Edinger Westphal çekirdeğini uyarması sonucunda ortaya
çıkar. Yüksek dozlarda „‟pintpoint‟‟ pupillalar oluĢabilir. Atropin ile antagonize olabilir.
Bulantı ve Kusma
Kemoreseptör trigger zonun uyarılması ile ortaya çıkar. Bu etki; opioidlerin dopamin
reseptörlerinde parsiyel dopamin agonisti seklinde etki gösterdiklerini düĢündürmektedir.
Ayrıca; gastrointestinal boĢalmayı yavaĢlatarak bulantı ve kusmaya da neden olurlar. EĢ
analjezik dozda opioidler arasında bu etki açısından farklılık yoktur (31).
Tolerans – Fiziksel Bağımlılık – AlıĢkanlık
Önemli miktarlarda opioidin devamlı kullanımı; opioidin etki gücünün ilerleyici
olarak azalmasına ve aynı düzeyde analjezi sağlayabilmek için daha fazla ilaç gereksinimin
oluĢmasına neden olur. Opioidler için karakteristik olan bu duruma „‟tolerans „‟ denir. Eğer
bir opioide karĢı tolerans mevcutsa, diğer opioidlere karĢı da inkomplet çapraz tolerans
görülür.
Fiziksel Bağımlılık
Opioid kullanımı kesildiğinde ortaya çıkan ve yoksunluk sendromu ile karakterize
fizyolojik bir durumdur. Yoksunluğun baslangıç belirtileri; esneme, göz yaĢarması, taĢikardi,
terleme ve burun akıntısıdır. Bunları; abdominal kramplar, bulantı ve kusma izler. YetmiĢ iki
saat içerisinde en yüksek düzeye ulaĢır. Yoksunluk durumunda opioidlere karĢı geliĢmiĢ
tolerans kaybolur (33).
AlıĢkanlık
PsiĢik, ancak bazen fizyolojik de olabilen bir durumdur. KiĢi, ilacın oluĢturduğu psiĢik
etkileri tekrar denemek veya yoksunluğundan dolayı hissettiği huzursuzluğu yok etmek için
ilacı devamlı veya periyodik olarak kullanmak zorunluluğu hisseder. AlıĢkanlığın
oluĢumunda, ilacın kullanımı tek baĢına major faktör değildir. Hastanın kiĢiliği, sosyal
çevresi, major koĢullar gibi faktörler de etkili olmaktadır (33).
Gastrointestinal Sisteme Etkileri
Opioidler; bağırsak hareketlerini azaltır, midede ise motilite azalmasına ve antral tonus
artıĢına neden olur. Gastrik boĢalmanın azalması; duedonum birinci bölümünde tonus artıĢına
- 31 -
sebep olur. Opioidler; pilor, anal sfinkter ve ilioçekal valvde sfinkterik tonusu artırır. Buna
bağırsaklarda ilerleyici aktivitenin azalması ve geçiĢ süresinin uzaması eĢlik eder. Böylece;
intestinal içerikten daha fazla su absorbiyonu olur. Ġçeriğin vizkositesi artar ve kabızlık
geliĢir. Mü agonisleri safra yolları basıncında belirgin artıĢa sebep olur (33, 31).
Kardiyovasküler Etkileri
Opioidler; kronotropik, inotropik ve periferik vasküler değiĢiklikler yaparlar.
Medulladaki vagal çekirdeğin uyarılması ile doza bağlı bradikardi oluĢtururlar (35). Bu
atropin ile bloke edilebilir. Meperidin atropine yapısal benzerlik gösterdiği için taĢikardi
oluĢturabilir. Ancak düĢük dozlarda negatif inotropik etki oluĢturabilir. Meperidin hariç diğer
opioidler, klinik kullanım dozlarında miyokard kontraktilitesini baskılamazlar. Yüksek
anestezik dozlarda bile bu etki ortaya çıkmaz. Morfin; hem vasküler düz kaslara doğrudan
etki ederek, hem de histamin salınımına neden olarak, arteriyoler ve venüler dilatasyona
neden olur.
Meperidin ve kodein histamin salınımı yaparken, fentanil ve sulfentanilde böyle bir etki
yoktur (33, 31).
FENTANĠL
ġekil 3: Fentanilin moleküler formülü
Ġlk kez 1960 yılında sentez edilen fentanil; kimyasal yapısı petidine benzeyen, fakat
bir petidin türevi olmayan, güçlü bir sentetik narkotik analjeziktir. Analjezik gücü
morfininkinin yaklaĢık 100 katıdır. Yağ çözünürlüğü çok yüksektir ve hızla opioid
- 32 -
reseptörlerine ulaĢır. Bu nedenle, etkisi bir iki dakika içersinde baĢlar. Tek bir dozdan sonra
etki süresi, redistribüsyonu nedeni ile 20-30 dakika ile sınırlıdır. Fakat yüksek dozlarda ve
infüzyonda bu etkiler 2-5 saat sürebilir ve ilacın eliminasyonu ile son bulur. YaĢlılarda etkisi
9 saat sürebilir. Diğer opioid ilaçlara benzer olarak; analjezi, sedasyon, solunum baskılanması,
vagal uyarı, bulantı-kusma, kabızlık ve fiziksel bağımlılık gibi etkiler gösterir (36, 37, 38).
Farmakokinetiği
Fentanil yağ çözünürlüğü yüksek bir ilaçtır. Bu özelliği; organ ve dokulardaki etkileri,
özellikle MSS açısından önemlidir. Parenteral uygulamayı takiben kan- beyin bariyerini hızla
geçer ve etkisi kısa sürede ortaya çıkar (39). Plazma proteinlerine
% 80-85 oranında bağlanır (40). Fentanil, büyük oranda yağ dokusunda tutulur ve plazmadaki
konsantrasyonu yağdaki konsantrasyonunun altına düĢünce yavaĢ olarak dolaĢıma geri salınır.
Bu sayede plazma konsantrasyonu belirli bir seviyede kalır ve plazma eliminasyon yarı ömrü
uzar (7.9 ± 3.2 saat) (41, 42). Fentanil uygulandıktan sonra plazma konsantrasyonu hızla
düĢer. Enjekte edilen dozun %98‟i plazmadan 1 saat içinde kaybolur. Hızlı dağılım bir-iki
dakika sürer ve ikinci dağılım fazı da 10-30 dakikadır. Beyin fentanil seviyeleri, plazma
seviyeleri ile paralel seyreder. Stabil durumda fentanilin dağılımı 3-6 lt/kg ve klirensi 10-
20ml/kg/dk‟dır. Yüksek lipid çözünürlüğü fentanilin fazla hacimli dağılımını açıklar. Bu fazla
dağılım plazmadan hızla fentanil alımını sağlar. Fentanilin hepatik klirensi yüksek olup,
hepatik kan akımına oldukça yakındır. Yüksek hepatik ekstraksiyon oranının olması da
enterohepatik dolaĢım sayesinde plazmadan fentanilin ikinci bir pik yapmasına neden olur.
Bunun yanı sıra, hepatik kan akımının düĢmesi fentanil eliminasyonunu düĢürür. Fentanil;
primer olarak karaciğerde N-deoksilasyon ve hidroksilasyon ile metabolize edilir.
Metabolitleri enjeksiyondan hemen 1,5 dk sonra plazmada görülmeye baĢlar, bu
metabolitlerin aktivitesi bilinmemekle birlikte etkisi minimaldir. Fentanil klirensini; hepatik
kan akımının, enzim aktivasyonunun azalması ve plazma proteinlerindeki değiĢiklikler
belirler. Fentanilin çok az bir kısmı %10 idrarla değiĢmeden atılır. Fentanilin %80‟i plazma
proteinine bağlanır ve belirgin miktarı eritrositler tarafından atılır. Fentanilin pH‟sı, fizyolojik
pH‟dan yüksek olduğundan daha çok iyonize halde bulunur. Ġ.v. uygulama sonrasında,
fentanil akciğerlerde belirgin olarak ''ilk geçiĢte birikim'' e uğramaktadır (yaklaĢık %70-85).
Akciğerde birikim geçici olmaktadır ve fentanil bimodal geri bırakılmaktadır (0,2-5,8 dk)
(43). Bu ilk alım etkisi propofol kullanmıĢ hastalarda daha azdır ( 36, 44, 45).
- 33 -
Sistemlere Etkileri
Elli miligramın üzerindeki dozların analjezik ilaçlar ile birlikte kullanımı birkaç
dakikalık solunum depresyonu ile sonuçlanır. Yüksek dozlar veya fentanil infüzyonu; sadece
kontrollü mekanik ventilasyon planlanıyor ise kullanılmalıdır. Fentanil eĢit dozlarda bile
meperidin ve morfine göre daha çabuk ve kısa süreli solunum depresyonu yapar. Bir bolus
dozu takiben, gecikmiĢ solunum depresyonu görülebilir. Bu; gastrit sıvıdan sekestrasyonunu
ve ince barsaktan emilimine bağlıdır. Bu fenomen opioidlerin hemen hemen hepsinde görülür.
Fakat fentanilin lipidde çözünürlüğünün fazla olması nedeni ile hızla yansıtılır (36, 46, 44).
Kardiyovasküler sisteme etkisi azdır. Analjezik ve anestezik dozlarda zayıf sol
ventrikül fonksiyonu olan hastada bile hipotansiyona nadiren neden olur. Kardiyovasküler
sistemde etkisi bradikardidir. Miyokard kontraktilitesinde ya çok az ya da hiçbir değiĢiklik
oluĢturmaz. Vagal stimülasyona bağlı olarak kalp hızı düĢer. Hipotansiyon buna bağlı
oluĢabilir. Genelde diğer tüm hemodinamik parametreler stabil kalır. Bradikardi de; antivagal
ilaçlarla premedikasyon ya da tedavi ile düzeltilebilir. Histamin salınımına neden olmaz.
Fentanil; plazma antidiüretik hormon (ADH) renin veya aldosteron artıĢını önler ve
renal fonksiyonu korur. Yüksek dozda fentanil kullanımını takiben yapay solunumunu
güçleĢtiren göğüs duvarı rijiditesi geliĢebilir. Bulantı, kusma insidansı diğer opioidlere
benzerdir. Fentanil kullanımını takiben, safra taĢı varlığını takip eden oddi sfinkter spazmı
tespit edilmiĢtir. Gastrointestinal sistem (GĠS) motilitesi azalması, sekresyon volümünün artıĢı
ve boĢalma zamanının uzamasına neden olabilir. Cerrahiye stres cevap etkili Ģekilde azalır,
hiperglisemi önlenir, plazma kortizol ve büyüme hormonu artıĢını önler. Endokrin ve
metabolik cevabın azaltılmasında morfinden daha etkilidir (36, 37, 44, 38, 48).
DOLANTĠN ( MEPERĠDĠN)
ġekil 4: Dolantinin moleküler formülü
Dolantin; fenilpiperidin türevidir ve ilk yapılan sentetik opioiddir. Parenteral
dolantinin etki gücü, parenteral morfinden 10 kat daha azdır (49, 50). Yarı ömrü 3-5 saat
arasında değiĢmektedir. Tek doz sonrası analjezi süresi 2-4 saat civarındadır. YaklaĢık %60‟ı
- 34 -
plazma proteinlerine bağlanır, bu yüzden yaĢlı kiĢilerde plazma serbest konsantrasyonu
artarak, opioid duyarlılığı artar. EĢit analjezik dozlarda; morfin gibi sedasyon, solunum
depresyonu, bulantı kusma yapar. Büyük ölçüde karaciğerde metabolize edilir. YaklaĢık %
90‟ı demetilasyon ile normeperidine hidrolize olarak meperidinik aside dönüĢür, çok az
miktarı da değiĢmeden idrar ile atılır. Ġdrar pH‟sı 5‟in altına düĢecek olursa %25‟den fazlası
değiĢmeden idrar ile atılabilir. Bu; ilacın hızlı eliminasyonu amacı ile kullanılabilir.
Meperidinik asit inaktifdir ve konjugasyonu takiben idrar ile atılır. Yarı ömrü uzun olan
normeperidin (15-40 saat) santral sinir sistemini uyarıcı etkiye sahiptir ve etki gücü dolantinin
yarısı kadardır. Renal fonksiyon bozukluğu olan hastalarda normeperidin toksisitesi oluĢabilir,
bu da myoklonus ile karakterizedir. Dolantin, atropin benzeri kimyasal yapısı sebebi ile diğer
opioidlerden farklı olarak taĢikardiye ve midriyazise sebep olabilir. Solunum deprese edici
özelliği morfininkinden fazladır ancak; daha düĢük derecede safra yolu spazmı, konstipasyon
ve üriner retansiyona neden olur. Diğer opioidlerden farklı olarak, kardiyak kontraktiliteyi
deprese edebilir. Morfin benzeri histamin salınımına sebep olabilir (51, 52).
NON-STEROĠD ANTĠĠNFLAMATUAR ĠLAÇLAR
Tanım
NSAĠĠ‟lar; analjezik, antipiretik ve antiinflamatuar etkileri olan ilaçlardır. Ağrı kesici
özelliği, büyük ölçüde periferik etkilerine bağlıdır. NSAĠĠ‟ların ortak özelliği; dokularda
araĢidonik asitten prostaglandinlerin ve diğer bazı eikozanoidlerin oluĢmasını sağlayan
siklooksijenaz (siklooksijenaz 1 ve siklooksijenaz 2) enzimlerini inhibe etmeleridir (53, 54).
Hiperaljezi yapıcı mediyatörlerin en baĢta gelenleri; bu reaksiyon sonucu araĢidonik asitten
oluĢan prostasiklin ve prostaglandinlerdir. Opioid olmayan analjezikler, hiperaljezik
komponenti baskı altına alarak ağrı kesici etki yaparlar (52, 54). 1990‟ların baĢına kadar
siklooksijenazın tek tip olduğu düĢünülmüĢtür. Moleküler biyoloji tekniklerinin bu alanda
yaygın olarak kullanılması ile siklooksijenazın yapısal (siklooksijenaz-1) ve indüklenebilir
(siklooksijenaz-2) tip olmak üzere iki tipinin olduğu gösterilmiĢtir.
Siklooksijenaz-2‟nin; iltihap olayına yol açan çeĢitli etkenler tarafından indüklenmesi
proinflamatuar etkili prostaglandinlerin oluĢumuna yol açar. Fizyolojik stimuluslar;
trombositlerde, damar endotelinde, mide mukozasında, böbrekte, pankreasın langerhans
adacıklarında, seminal vezikülde ve beyinde siklooksijenaz-1 aracılığı ile oluĢan ve koruyucu
iĢlevler yapan çeĢitli siklooksijenaz ürünleri oluĢumuna neden olmaktadır. NSAĠĠ‟ lerin
- 35 -
yararlı etkilerinin siklooksijenaz-2 inhibisyonuna, zararlı etkilerinin siklooksijenaz-1
inhibisyonuna bağlı olduğuna inanılması siklooksijenaz-2 selektif ilaçların üretilmesine neden
olmuĢtur (53, 55, 56). Siklooksijenaz-2 inhibitörü ilaçlar ile mukoza hasarına bağlı
gastrointestinal yan etkiler daha az olmaktadır. Siklooksijenaz-2 enzimi aracılığı ile oluĢan
prostaglandinlerin olaya karıĢtığı; peptik ülser iyileĢmesi, h.pylori gastriti ve inflamatuar
kolon hastalıkları gibi patolojilerde, böbreğin hemodinamik iĢlevlerinde, diĢi üreme
fonksiyonlarında ve kardiyovasküler sistemde bunlar da diğer non-steroidler gibi olumsuz
etkiler yapmaktadırlar (52).
NSAĠĠ‟lar kimyasal yapılarına göre dokuz gruba ayrılırlar:
1- Salisilatlar: Aspirin ve sodyum salisilat.
2- Para-aminofenol türevleri: Asetaminofen ve fenasetin( bu grubun diğerlerinden
farklı olarak antiinflamatuar etkileri yoktur).
3- Pirazolon türevleri: Aminopirin, propifenazon, metamizol sodyum, fenilbutazon,
oksifenbutazon.
4- Profenler: Ġbuprofen, naproksen, fenoprofen, ketoprofen.
5- Fenilasetik asid türevleri: Diklofenak sodyum, nabumeton, fenklofenak.
6- Ġndolasetik asid türevleri: Ġndometazin, tolmetin, ketorolak trometamol, sulindak.
7- Fenamik asid türevleri: Mefenamik asid, flufenamik asid, etofenamat.
8- Oksikamlar: Piroksikam, tenoksikam, prokuazon, metotrimeprazin, azapropazon,
lornoksikam.
9- Siklooksijenaz-2 inhibitörleri: Meloksikam, nimesulid, etodolak, selekoksib,
rofekoksib.
Siklooksijenaz enzimi; periferik dokularda olduğu gibi beyin ve omurilikte de bulunur.
Omurilikte; prostaglandin düzeyinin artması, periferden gelen duyusal sinir uçlarındaki
sinapslarda nöromediyatörlerin salıverilmesini arttırır ve uyarıyı potansiyalize eder. Ayrıca
prostoglandinler inici inhibitör noradrenerjik yolaklardan noradrenalin salınmasını inhibe
ederek de uyarıyı potansiyelize ederler. Aspirinin; hipotalamusun preoptik bölgesine,
indometazin veya diklofenakın; üçüncü ventriküllere sistemik etki yaratmayacak çok küçük
dozların uygulanmasının antinosiseptif etki yarattığı gösterilmiĢtir. Bu sonuçlara göre; NSAĠĠ‟
lerin analjezik etkilerini; kısmen santral sinir sisteminde ağrı ile ilgili sinapslarda
prostaglandin etkinliğini azaltarak yaptığı düĢünülmektedir. NSAĠĠ‟ ler teorik olarak
opioidlerden daha düĢük güce sahip olmalarına rağmen, kemik ve yumuĢak doku
- 36 -
inflamasyonunun olduğu postoperatif ağrıda opioidlerden daha iyi sonuç verebilirler veya
opioidlerin etkinliğini arttırabilirler (57, 58, 59). Opioidlerden farklı olarak; bağımlılık,
solunum depresyonu ve sedasyon yapmazlar, etkilerine tolerans geliĢmez. Ancak;
dezavantajları analjezik etkilerinin tavan dozu olmasıdır (96, 52, 60).
GABAPENTĠN
ġekil 5: Gabapentinin moleküler formülü
1- (aminometil) sikloheksanoasetik asit olarak tanımlanan, C9H17NO2 molekül formül
ve 171,24 molekül ağırlığı ile 3. kuĢak bir antiepileptik olarak geliĢtirilen GABA anoloğu bir
ilaçtır (61). Amerikan Gıda ve Ġlaç Dairesi (FDA) tarafından 1995 yılında 12 yaĢından büyük
hastalarda jeneralize ve diğer parsiyel epileptik nöbetlerin tedavisinde kullanılmasına onay
verilmiĢtir (62). Daha sonra yapılan çalıĢmalarda; antiepileptik etkinliği dıĢında geniĢ bir
yelpazede nörolojik ve psikiyatrik durumların tedavisinde yarar sağladığı gösterilmiĢtir (63).
Gabapentinin en geniĢ nonepileptik kullanım alanı nöropatik ağrıdır (64). Gabapentinin;
postherpetik nevralji, diyabetik nöropati, refleks sempatik distrofi ve trigeminal nevralji
tedavisinde etkinliği gösterilmiĢtir (62). Özellikle bipolar bozukluk olmak üzere birçok
psikiyatrik bozuklukta etkili bir tedavi potansiyeli olduğu bildirilmiĢtir (65). Ayrıca
gabapentinin; hareket bozuklukları, migren proflaksisi ve madde bağımlılığı tedavisindeki
etkinliği gösterilmiĢtir.
Nöropatik Ağrı Sendromlarında Gabapentin Kullanımı
Nöropatik ağrının geliĢmesi; primer ve sekonder hiperaljezi, periferik ve merkezi sinir
sistemi sensitizasyonu ve wind-up (kapanıĢ) fenomeni olarak birtakım değiĢiklikleri içerir.
Geleneksel ağrı tedavilerine iyi yanıt vermemesi yüzünden klinisyenler için ürkütücü bir
terapötik sorun oluĢturmaktadır (66). Nöropatik ağrıya yönelik insan ve hayvan modelleri
üzerinde gerçekleĢtirilen temel araĢtırmalar; herhangi bir tehdit karĢısında sinir sisteminde bir
dizi biyokimyasal ve fizyopatolojik değiĢiklikler geliĢtiğini göstermektedir. Sinir sisteminin
dıĢ uyaranlara karĢı sergilediği morfolojik ve iĢlevsel uyum özelliği nöroplastisite olarak
- 37 -
bilinir (67). Ağrı semptomlarının baĢlamasında ve bu olayda nörotransmitterler önemli rol
oynarlar. Alfa-amino-3-hidroksi- 5-metil-4-izoksazolepropiyonik asitin (AMPA)
glutaminerjik alt tipleri ve nörokinin, N-metil- D-aspartat (NMDA) reseptörünü uyararak
intraselüler kalsiyum iyonlarının salınımını sağlar ve NMDA reseptörü üzerindeki
magnezyum iyon tıkacını açıp hücre içine Ca+2 akıĢına yol açar. Ca+2 iyonları protein kinaz C
aktivasyonunu baĢlatan fosfolipaz C ve nitrik oksit sentetaz üretimine ve protoonkogen
ekspresyonuna yol açan sekonder aracılar olarak görev yapar. Böylece; NMDA reseptörünün
aktivasyonu nosiseptif sistemin duyarlılığını artırır (66). Gabapentin; postsinaptik arka
boynuz nöronlarında voltaja bağımlı Ca+2 kanal akımları üzerine etkili yeni bir
antikonvülzandır. Gabapentin, tek bir olayı değil nöropatik ağrının oluĢmasına sebep olan
olayların tümünü bloke eder (68). Yapılan preklinik çalıĢmalarda antiinflamatuar ve nöropatik
ağrıyı etkili bir Ģekilde önlediği gösterilmiĢtir (69). Preemptif analjezik etkinliği yapılan
çalıĢmalarda gösterilmiĢtir (61).
Farmakodinamik Özellikleri
Gabapentin, GABA‟ya (gama-aminobütirik asit) yapısal olarak benzeyen bir lipofilik
analogdur. Kesin etki mekanizması halen bilinmemektedir. Gabapentin; GABAA ve
GABAB‟de veya beyindeki GABA alım taĢıyıcılarında aktif değildir. Gabapentinin, beyinde
voltaja duyarlı kalsiyum kanallarının, alfa2delta alt üniteleri ile beraber bulunan bağlanma
bölgelerine yüksek afinitesi vardır. Invitro olarak gabapentin; GABA sentezleyen glutamik
asit dekarboksilaz (GAD) enzimi ile glutamat sentezleyen enzimi parçalar (70).
Farmakokinetik özellikler
Gabapentin, plazma proteinlerine bağlanmaz. Proteine bağlı diğer ilaçların düzeyini
etkilemez ve kendi plazma düzeyleri de bu tür ilaçlardan etkilenmez. Oral yoldan uygulanan
300 mg‟lık gabapentinin mutlak biyoyararlanımı yaklaĢık %60‟tır. Tekrarlanan doz
uygulamalarında, 300 mg ve 400 mg‟lık dozlarda gabapentinin biyoyararlanımı değiĢmez.
Biyoyararlanımı doza bağlı değildir. Epilepsili hastalarda, beyin–omurilik sıvısındaki
konsantrasyonu, kararlı durumdaki plazma konsantrasyonlarının yaklaĢık %20‟sidir (70).
Gabapentin dozlarının tekrarlanması ile kararlı durum plazma düzeylerine tekrarlanan doz
baĢlangıcından itibaren bir-iki gün içinde ulaĢılır ve bu düzey tedavi süresince devam eder.
Maksimum terapötik süre üç saattir. Dozların tekrarlanması ile bu süre, tek doza göre yaklaĢık
bir saat kısalır. Gabapentin tedavisinin optimizasyonu için, aktif maddenin (gabapentin)
plazma konsantrasyonunun izlenmesi gerekli değildir. Yemeklerle birlikte alınması
- 38 -
gabapentinin biyoyararlanımını anlamlı olarak etkilemez. Gabapentin insanlarda metabolize
edilmez ve karma fonksiyonlu hepatik oksidaz enzimlerini indüklemez. Atılım hızı direkt
olarak kreatinin klirensi ile iliĢkilidir. Eliminasyon yarılanma ömrü 5-7 saattir. Oral yoldan
200 mg 14 ○C ile iĢaretlenmiĢ gabapentin verildikten sonra, radyoaktivitenin yaklaĢık %80‟i
idrarda ve %20‟si feçeste saptanmıĢtır. Renal klirens, gabapentin için baĢlıca atılım yoludur.
YaĢlı hastalarda, böbrek fonksiyonlarında yaĢa bağlı değiĢiklikler (kreatinin klirensinin
azalması); gabapentinin plazma klirensini azaltır ve yarılanma süresinin uzatır. Gabapentinin
atılım hızı sabiti, plazma klirensi ve renal klirensi, kreatinin klirensi ile orantılı olarak azalır.
Gabapentin, hemodiyaliz ile plazmadan uzaklaĢtırılabilir. Böbrek fonksiyonları kısıtlanmıĢ
hastalarda veya hemodiyaliz tedavisi uygulananlarda gabapentin dozunun ayarlanması önerilir
(61, 70, 72).
Gabapentinin Kontrendikasyonları ve Dikkat Edilmesi Gereken Durumlar
BileĢimindeki herhangi bir maddeye karĢı aĢırı duyarlılığı olduğu bilinen hastalarda
kullanılmamalıdır. Akut pankreatitli hastalarda kontrendikedir. Absans gibi primer jeneralize
nöbetlerde etkili değildir. Laktoz içerdiği için, galaktozemili (galaktoz intoleransı olan)
hastalarda kullanılmamalıdır (70). Kontrollü klinik çalıĢmalarda, hastaların %16‟sında
muhtemelen klinik açıdan önemli sayılabilecek derecede kan Ģekeri düzeyi dalgalanmaları
[<3.3 mmol/l ya da ≥7.8 mmol/l (normal değer: 3.5-5.5 mmol/l)] gözlenmiĢtir. Bu nedenle,
Diabetes Mellituslu hastalarda kan Ģekeri daha sık kontrol edilmeli ve gerekiyorsa
antidiyabetik ilacın dozu ayarlanmalıdır (61, 70).
Böbrek fonksiyonları bozuk hastalarda gabapentin dozu azaltılmalıdır. Gabapentin
tedavisi sırasında hemorajik pankreatit bildirilmiĢtir. Bundan dolayı; pankreatitin klinik
semptomlarının ilk belirtileri (persistan karın ağrısı, bulantı ve tekrarlayan kusmalar) ortaya
çıkar çıkmaz gabapentin tedavisine derhal son verilmelidir. Ek olarak; pankreatitin erken
tanısı için klinik araĢtırmalar ve uygun laboratuvar çalıĢmaları yapılmalıdır (70).
Antiepileptik ilaçlar, konvülsiyon sıklığının artması ihtimaline karĢı birden
bırakılmamalıdır. 3-12 yaĢ arası pediyatrik hastalarda gabapentin kullanımı ile beraber
merkezi sinir sistemi ile iliĢkili bazı yan etkiler görülmüĢtür. Bunlardan baĢlıcaları; duygusal
değiĢiklik (özellikle davranıĢ problemleri), agresif davranıĢlar, konsantrasyon problemleri ve
okul performansında değiĢiklikler dahil olmak üzere düĢünce bozuklukları ve hiperkinezidir
(özellikle yorulmama ve hiperaktivite) (61, 70, 71).
Gebelik kategorisi C‟dir. Gabapentin insanlarda anne sütüne geçer (70).
- 39 -
Gabapentinin Yan Etkileri
Gabapentin tedavisi sırasında en sık bildirilen yan etkiler; somnolans (uykuya eğilim),
halsizlik, baĢ dönmesi, baĢ ağrısı, bulantı, kusma, kilo alma, sinirlilik, uykusuzluk, ataksi,
nistagmus, parestezi ve iĢtahsızlıktır. Asteni, görme bozuklukları (ambliyopi ve diplopi),
tremor, disartri, düĢünce bozuklukları, amnezi, ağız kuruluğu, depresyon ve duygusal
değiĢkenlikler seyrek olarak görülür. Dispepsi, konstipasyon, karın ağrısı, idrar kaçırma, iĢtah
artıĢı, rinit, faranjit, miyalji, ödem, gingivit, kaĢıntı gibi yan etkiler de nadir olarak
bildirilmiĢtir (72).
Gabapentin ile Ġlaç EtkileĢimleri
Fenitoin, valproik asit, karbamazepin ve fenobarbital ile gabapentin arasında ilaç
etkileĢim çalıĢmaları yapılmıĢtır (70). Bu ilaçları kullanan hastaların tedavilerine gabapentin
eklendiğinde baĢlangıçtaki plazma düzeylerinde anlamlı değiĢiklikler meydana gelmemiĢtir.
Gabapentinin; mide asidini nötralize eden magnezyum ya da alüminyum içeren ilaçlar ile
birlikte kullanılması biyoyararlanımını %24 oranında azaltabilir. Alkol ya da merkezi etkili
ilaçlar, gabapentinin merkezi sinir sistemi ile ilgili bazı yan etkilerini Ģiddetlendirebilir (61,
70).
PREEMPTĠF ANALJEZĠ
Crile (73), genel anesteziye ek olarak uygulanan rejyonel anestezinin; cerrahinin
merkezi sinir sisteminde yol açacağı değiĢikliklere bağlı olarak ortaya çıkacak intraoperatif
nosisepsiyon ve skar ağrısını önleyebileceğini ve bunun da postoperatif mortaliteyi, ağrının
yoğunluğunu, süresini azaltacağını ileri sürmüĢtür. Crile‟nin bu görüĢü, ancak 70 yıl sonra
Woolf tarafından yapılan hayvan araĢtırmaları sonunda desteklenmiĢtir. Woolf yaptığı
deneysel çalıĢmalarda C liflerinin elektiriksel uyarı ile uyarılmasının öncesinde ve sonrasında
verilen opioidlerin; medulla spinalis dorsal boynuz nöronlarındaki eksitabilite üzerinde farklı
etkiler yaptıklarını saptamıĢtır. Stresten önce uygulanan antinosiseptif tedavi afferent iletide
meydana gelen değiĢiklikleri engelleyerek “preemptif analjezi” adı verilen kavramın
doğmasına yol açmıĢtır (74).
Periferik doku hasarı sinir sisteminin uyarıya yanıtını iki alanda değiĢikliğe uğratabilir (75):
1. Periferik sensitizasyon: Periferik afferent nossiseptif terminallerin eĢiğinde düĢmeye yol
açar.
- 40 -
2. Santral sensitizasyon: Spinal nöronların eksitabilitesinde aktiviteye bağımlı bir artıĢ
meydana gelir. Doku hasarı sonrasında normal afferent uyarıya artmıĢ ve uzamıĢ yanıt ise;
santral hipereksitabilite olarak da adlandırılmaktadır.
Cerrahi insizyon alanında oluĢan değiĢiklikler, primer hiperaljezi olarak adlandırılır.
Bu alana komĢu bölgelerde ise; sekonder hiperaljezi ve allodini gözlenir. Allodini; normal
Ģartlarda ağrısız olan bir uyaran ile ortaya çıkan ağrı duyusunu ifade eder.
Ġnflamatuar ağrı; periferik dokuda insizyon, yanık gibi travmalar sonucu ortaya çıkar.
Nöropatik ağrıda; sinir kesisi gibi sinir dokusunun direkt hasarlanması sözkonusudur.
Preemptif analjezi; bir yandan periferik sensitizasyonu ve santral sensitizasyonu
engellerken, diğer taraftan da inflamatuar ve nöropatik ağrı tiplerini de önlemelidir (76).
Preemptif analjezi için çeĢitli tanımlar yapılabilir:
1. Cerrahiden önce baĢlatılan analjezi.
2. Ġnsizyona bağlı olarak ortaya çıkan santral sensitizasyonu önleyen analjezi.
3. Ġnsizyon ve inflamatuar hasara bağlı oluĢan santral sensitizasyonu önleyen analjezi.
Preemptif analjezi ile ilgili yapılan klinik çalıĢmalarda ortaya çıkan çeliĢkili sonuçlar
nedeni ile bu farklı tanımlar ortaya atılmıĢtır. Cerrahiden önce baĢlatılan preemtif analjezinin
etkili bir yöntem olduğunu savunanlar, bu strateji temel alınarak yapılan birçok çalıĢmayı
örnek göstermektedir (77, 78). Preemptif analjezinin klinikte etkin bir yöntem olduğunu
savunanlar postoperatif analjeziye yaklaĢımın hem insizyonel hem de inflamatuar hasarı
kapsaması gerektiğini savunmaktadır (78).
Pasqualicci‟ye göre (79), preemptif analjezi ile ilgili çalıĢmalardaki farklı sonuçların
en önemli nedeni; konunun sadece cerrahi öncesi baĢlanan analjezi olarak algılanılarak yeterli
analjezik düzey ve yoğunluğa eriĢilmemesi ve analjezinin preoperatif dönemden baĢlayarak
postoperatif döneme kadar sürdürülmemesidir.
Kissin‟e göre (77), preemptif analjezi; sadece fizyolojik ağrıya yönelik olan
konvensiyonel perioperatif analjezi stratejisinin aksine patolojik ağrıya yönelik bir yöntem
olarak kabul edilmelidir. Kissin; fizyolojik ağrı tedavisinde yeri olmayan, ancak santral
sensizitasyon sürecini değiĢtirerek patolojik ağrıda etkili olabilen ajanlara dikkat çekmektedir.
Sonuç olarak, santral sensizitasyon iki yolla önlenebilir; glutamat reseptör agonistleri ile
direkt etki veya afferent yolun blokajı ile indirekt etki yaparak. Kisin, bu iki yolun kombine
edilmesinin klinik sonuçlardaki iyileĢmeyi belirgin olarak arttırabileceğini ileri sürmüĢtür.
- 41 -
Moiniche (80), preemtif analjezi ile ilgili klinik çalıĢmalarda sadece preinsizyonel ve
postinsizyonel yöntemlerin karĢılaĢtırıldığı 80 çalıĢmayı ele alarak bunları uygulama metodu
ve uygulanan ajana göre sınıflamıĢtır. NSAĠĠ‟ lar, intaravenöz opioidler, intramusküler veya
intravenöz NMDA reseptör agonistleri, çeĢitli kaudal, epidural, spinal uygulamaları, periferik
lokal anestezik uygulamalarını ayrı ayrı değerlendirmiĢtir. Sonuçta; hiçbir uygulamada
preinsizyonel analjezi uygulanmasının postinsizyonel analjezi ugulamasına göre bir
üstünlüğünün olmadığı görülmüĢtür. Ancak; preemptif analjezi yararsızdır sonucunun aksine
Moiniche‟in bu derlemede elde ettiği sonuç iki yönlüdür. Özellikle tek dozlu bir analjezi
yönteminin zamanlanması ile ilgili (preinsizyonel-postinsizyonel) yeni çalıĢmalara artık
ihtiyaç yoktur. Bununla birlikte preemptif analjezi ile ilgili yeni çalıĢmaların analjezi
zamanlaması yerine protektif analjeziye, yani ağrı hipersensitivitesinin önlenmesine yönelik
olması gerekir.
Niv ve arkadaĢlarına göre (81), preemptif analjezi klinik olarak fazla önemli olmasa da
istatistiksel olarak anlamlı derecede üstündür.
Preemptif Analjezi Uygulamalarında Yöntem ve Ġlaçlar
Kullanılacak yöntem ve ilaç seçilirken ağrı patofizyoljisi ve ağrı yolaklarının her
aĢamasında etkili olmasına dikkat edilmelidir (82).
Lokal Anestezikler: Tüm impulsların afferent bloğu, preemptif analjezi konseptine uygun bir
uygulama olarak görülmektedir. Burada önemli olan; bloğun santral sensitizasyon öncesi
oturması ve postoperatif periyoda kadar etkisini sürdürebilmesidir (76).
Non-steriod Antiinflamatuar Ġlaçlar (NSAĠĠ): NSAĠĠ‟ ların primer etkileri; periferik
sensitizasyonu önlemek veya azaltmaktır. Bu etkilerini; nörotransmitter ve inflamatuar
mediatörlerin salınımını önlemesi ile sağlamaktadırlar. NSAĠĠ‟ lar ile yapılan çalıĢmalarda
genelde olumsuz sonuçlar ile karĢılaĢılmıĢtır. Burada NSAĠĠ‟ ların preoperatif dönemde
uygulanmasını kısıtlayan yan etkilerinin önemli rol aldığı düĢünülmektedir (82).
COX-2 Ġnhibitörleri: Siklooksijenaz-2; ateĢ, inflamasyon, ağrı gibi semptomların en önemli
mediatörlerindendir. Bu enzimi selektif olarak inhibe eden ilaçlar; sikloksijenaz- 1 ve 2‟yi
nonselektif olarak inhibe eden NSAĠĠ‟ ların istenmeyen sistematik etkilerini göstermedikleri
için preoperatif dönemde çekinmeden kullanılabilmektedir. Periferik sensitizasyon üzerine
beklenen olumlu etkilerinin ötesinde “coxib” lerin dorsal boynuz düzeyinde de etkili olduğu
- 42 -
ve santral sensitizasyonu da en aza indirebildikleri gösterilmiĢtir (83). COX-2 inhibitörleri,
preemptif analjezi ile ilgili olarak gelecekte en çok umut vaat eden ilaçlar olarak görülmekte
iken 2004 yılında kardiyak yan etkiler nedeni ile piyasadan kaldırılmıĢtır (84).
Opioidler: Spinal korda afferent iletinin modulasyonunu, nörotransmitter salınımını
azaltarak, postsinaptik reseptörleri bloke ederek veya inhibitör yolları aktive ederek etkilerini
sağlayabilirler. Opioidler; supraspinal, spinal ve periferik düzeylerde etki göstererek hem
santral hem de periferik sensitizasyonu azaltıcı etki göstermektedir. Bilimsel verilere uygun
olarak yapılan çalıĢmalarda; opioidlerin gerek intravenöz veya intramusküler, gerekse
epidural uygulamalarında preemptif uygulama ile daha baĢarılı sonuçlar sağlandığı
gösterilmiĢtir (85, 86). Ancak; santral sensitizasyonun baĢlangıç, devam ve yeniden baĢlangıç
dönemlerinde terapötik düzeyin sağlanıp korunması gerekliliği, opioidlerin istenmeyen
etkileri göz önüne alındığında uygulama alanını sınırlamaktadır (86).
NMDA Reseptör Antagonistleri: Spinal kordda çok sayıda NMDA reseptör varlığı
gösterilmiĢtir. Bu reseptörlerin uyarılabilmesi, tekrarlayan C lifleri aktivasyonu ile
olmaktadır. OluĢan aktivasyon santral hiperaljeziyi doğuran en önemli nedenlerden biridir.
NMDA reseptör antagonistleri akut ağrıdan daha çok uzamıĢ inflamatuar ağrıda ve patolojik
ağrıda etkilidir. Ketamin ve dekstrometorfan ile uygulanan preemptif analjezinin postoperatif
dönemde, baĢlangıca göre daha iyi bir analjezi oluĢturduğunu bildiren çalıĢmalar mevcuttur
(76, 82).
Preemptif Analjezinin BaĢarısını Artıracak Faktörler
1. Patofizyolojiye uygun yöntem seçimi.
2. Multimodal yaklaĢım; ağrı oluĢumundaki her aĢamada (transdüksiyon, transmisyon, spinal
modulasyon ve persepsiyon) farklı süreçlerin meydana geldiği görülür. Farklı aĢamalara
etki edecek farklı ilaçların seçilmesi ve kombine edilmesi, sinerjik etkileĢim ile analjezik
gereksinimini azaltacağı gibi, baĢarılı bir analjezi de sağlayacaktır.
3. Yapılacak ameliyatın değerlendirilmesi; amaliyatta ağrılı uyaranın beklenen yoğunluğu,
doku hasarı, sinir kesisi, insizyon yeri ve boyutu, nosiseptif uyarının ne kadar süreceği
gibi faktörler ile de değerlendirilmelidir.
4. Hastanın özellikleri
5. Farmakolojik özellikler; hangi ilacın verileceği, hangi yolla verileceği, yarılanma
ömrü, oluĢabilecek yan etkiler iyice değerlendirilmelidir.
- 43 -
Preemptif analjezinin sadece bir zamanlama özelliği olmayıp; uygun doz, Ģekil ve sürede
verilmesi gereklidir. Preemptif analjezide amaç; ağrılı uyarana karĢı oluĢan periferik ve
santral sensitizasyonu önleyerek primer ve sekonder hiperaljeziyi, allodiniyi ve dorsal boynuz
hücrelerindeki reseptif alan değiĢikliklerini azaltmaktır (87).
HASTA KONTROLLÜ ANALJEZĠ
1968 yılında Philip Sechzer (88), hasta kontrolü analjeziyi (HKA); kullanacağı
analjezik dozun hastanın kendisinin kontrol edeceği bir sistem olarak tarif etmiĢtir. Hasta ağrı
Ģiddetindeki değiĢikliklerden etkilenmeksizin yeterli bir analjezi elde edebilir. Yapılan birçok
çalıĢmada hastaların kendi tedavilerini uygun bir Ģekilde gerçekleĢtirdikleri, opioidleri etkin
bir Ģekilde titre ettikleri ve bunun sonucunda toplam analjezik dozun kas içine uygulanandan
daha düĢük olduğu gösterilmiĢtir (80).
HKA’de Sık KarĢılaĢılan Tanımlar
Yükleme Dozu: Hastanın ağrısını hızlı ve etkin bir Ģekilde azaltan ilk analjezik miktarıdır.
Erken postoperatif dönemde ağrı en yüksek seviyededir. Eğer yükleme dozu kullanılmadan
bazal infüzyona geçilirse analjezik etki baĢlama süresi uzar. Optimal plazma “minimal efektif
analjezi konsantrasyonu” na ulaĢmak için gerekli süre yükleme dozu ile hızlandırılmıĢ olur.
Bolus Doz: Hastanın belli aralıklar ile kendisine uyguladığı ilaç dozu olarak tanımlanır. Bolus
doz verilirken, sinyal sesinin duyulması hastanın anksiyetesini azaltıp daha iyi ağrı kontrolü
sağlamaktadır. Sık aralıklar ile ve küçük miktarlarda verilen bolus dozun amacı; analjezik
ilacın sedasyon yapmadan emniyetle kan düzeyi oluĢturarak etkisini göstermesidir. Hastanın
bolus dozu istek sayısı ile verilen bolus doz oranı (istek/bolus) çok önemlidir. HKA‟ yi
anlama; hastanın ağrı düzeyi ve anksiyete derecesi hakkında bilgi verir (89).
Kilitli Kalma Süresi: Daha önceden alınan ilacın etkisi ortadan kalkana kadar yeni ilaç
dozunun verilmesini engellemektedir. Böylece emniyetli bir aralık oluĢturmaktadır. Kilitli
kalma süresini; ilacın etki hızı, etki yerinde belli bir konsantrasyona eriĢme süresi ve bolus
dozun miktarı belirler.
- 44 -
Limitler: Bir veya dört saatlik ortalama doz hesaplanarak doz aĢımını önlemek amacı ile
belirlenir.
Bazal Ġnfüzyon: HKA‟ nin temel amacı; hastanın ağrı duyusu ile karĢılaĢmadan yeterli
analjezi düzeyi sağlamaktır. Özellikle; hasta gece uyumak istediğinde analjezik istek sayısı
azalmalı, bazal infüzyon ile yeterli analjezi sağlanmalıdır. Ancak; uygulamalarda devamlı
bazal infüzyon ile yeterli analjezinin ve kaliteli uykunun sağlanamadığı ve hastanın ilaç istek
sayısında azalma olmadığı gösterilmiĢtir (90). Bazal infüzyon ile yüksek doz opioid
kullanılmasına bağlı olarak solunum depresyonu görülme sıklığı artmaktadır. Bazal infüzyon;
cerrahi insizyon bölgesinden kaynaklanan ağrıyı kontrol edebilir. Ancak; hareket, öksürme
veya pansuman değiĢtirme sırasında oluĢan ağrıyı kontrol altına almada yeterli olmayabilir.
Bu durumda bolus dozun eklenmesi gerekir (91).
HKA’de Program Seçimi
HKA cihazlarının ortak özelliği; hastaya bağlı infüzyon pompası ile önceden
belirlenmiĢ doz ve kilitli kalma süresi içinde iyi bir analjezi sağlamaktır. Kullanılan ilaç ve
konsantrasyona göre verilecek ilaç dozları, mg/ml, mcg/ml ya da sadece ml olarak
hesaplanabilmektedir. Ayrıca son 12-24 saat içerisinde toplam kullanılan ilaç miktarı, yapılan
istek sayısı ve toplam bolus doz miktarları kayıt edilen hafızadan öğrenilebilmektedir (91,
87). HKA uygulamalarında temelde üç çeĢit doz uygulaması vardır. Sadece bolus doz, bolus
doz ve bazal infüzyon, sadece bazal infüzyon. En çok kullanılan; bolus doz ve bazal infüzyon
dozunun birlikte kullanıldığı seçenektir.
Hasta Ayarlı Ġnfüzyon: Bir mikroçip belirli bir süre boyunca hastanın istek sayısını algılar,
infüzyon hızını ona göre azaltır veya artırır. Bu sistemde hız artırılması, doz aĢımı riskini
artırır.
Hasta Ayarlı infüzyon ve Bolus: Ġnfüzyon hızı hastanın yaptığı istek sayısına göre
ayarlanmaktadır. Ağrı artınca da bolus doz sayesinde hızlıca yeterli analjezi sağlanmaktadır.
Ancak, doz aĢımına sebep olabilir (87).
HKA Uygulamalarında Monitörizasyon
Opioidler ile yapılan HKA uygulamalarında en fazla analjezik etki ile en az yan etki
beklenir. Hastanın sadece solunum depresyonunu takip etmek hastaya zamanında yapılacak
- 45 -
bir müdahale açısından geç olabilir. Bazen solunum sayısı normal olmasına rağmen kan
karbondioksit düzeyi yüksek olabilir. Bu yüzden hastanın solunumu durmadan önce hastanın
sedasyon durumu basit bir skorla izlenebilir.
HKA uygulamalarında belirli aralıklarla ölçülmesi önerilen ölçümler:
Vital bulgular
Hareket ve istirahatteki ağrı skorları
Sedasyon skoru
Solunum sayısı
Verilen opioidin toplam miktarı
Ġstenilen/bolus doz oranı
Herhangi bir yan etkinin ilk görüldüğü an ve tedaviye gereksinim olup olmadığı
HKA programında sonradan değiĢikliklere gereksinim olup olmadığı
Özellikle riskli (iskemik kalp hastası, solunum hastalıkları, uyku apnesi gibi)
hastalarda düzenli oksijen satürasyonları izlenmelidir.
Erken postoperatif dönemde analjezik etkinliğin takibi ve yan etkiler açısından hastanın
daha sık aralıklar ile izlenmesi önerilmektedir. 24-48 saat süre ile HKA uygulanacak bir
hastada ilk 4 saatte 30 dakikada bir veya saat baĢı, 4-12. saatte 2 saatte bir ve daha sonra 4
saatte bir kontrol önerilmektedir. Hastaya operasyondan önce HKA cihazı ile ilgili yeterli
bilgi verilmeli, kullanılan yöntem ve ilacın yan etkileri anlatılmalıdır. Sedasyon, bulantı,
kusma gibi durumlarda program değiĢikliği gerekebilir. Kullanılan cihazların alarm
sistemlerinin açık ve çalıĢır olmasına dikkat edilmelidir (91, 87).
Ġntravenöz Hasta Kontrollü Analjezi
Ġlk zamanlarda sadece postoperatif analjezi nedeni ile kullanılan intravenöz (.iv.) HKA
günümüzde; kanser, yanık, orak hücre anemisi gibi birçok ağrılı hastalıkta intratekal, epidural,
subkütan analjezik kullanımına olanak veren önemli bir ağrı kontrol yöntemidir ve tüm
dünyada birçok merkezde yaygın olarak kullanılmaktadır (91, 87). i.v. HKA ile sağlanan
analjezi kalitesinin intramusküler (i.m.) yolla uygulanan opioidlere göre daha iyi olduğu
bilinmektedir. Opioidlerin; i.v. HKA uygulamasının i.m. uygulanmasına göre daha az opioid
tüketimine neden olduğu gösterilmiĢtir. i.v. HKA uygulamasının hastalar için en önemli
avantajları; yüksek kaliteli analjezi sağlaması, hastanın ağrısını baĢkasına bağımlı olmadan
- 46 -
tedavi edebilmesi ve ağrılı i.m. enjeksiyonlardan korumasıdır. HKA yönteminde; hastanın
ağrı tedavisini kendisinin düzenlemesi, postoperatif ağrının önemli bir komponenti olan
anksiyete ve stresi azaltmaktadır (87).
Ġlaç uygulama yolları arasında; bir ilacın kan seviyesinin hızlı Ģekilde yükselmesini ve
etkisinin hızlı ortaya çıkmasını sağlayan yol i.v. yoldur. Hasta kontrollü analjezi
uygulamalarında da en sık kullanılan yöntem i.v. HKA‟dir. HKA programlanması sırasında;
bolus doz, bazal infüzyon hızı ve kilitli kalma süreleri doktor tarafından ayarlanır. Hastanın
her düğmeye basması analjezik istek olarak kayıt edilir. Ancak; ayarlanmıĢ olan kilit süresine
bağlı olarak, yalnızca cihazın izin verdiği dönemlerde bolus doz verilmektedir. Bolus doz
miktarı; ortalama 45 dk boyunca ek doz gerektirmeden yeterli analjezi sağlamalı ve aĢırı
sedasyon oluĢturmayacak Ģekilde ayarlanmalıdır (91). Apendektomi, laparaskopik
kolesistektomi gibi minimal invaziv cerrahi uygulamalar dıĢında kalan tüm abdominal cerrahi
giriĢimler, ortopedik cerrahi giriĢimler ve major kulak burun boğaz cerrahisi sonrasında i.v.
HKA kullanılabilir. Yaygın cilt harabiyetinin bulunduğu yanık ve travma hastalarında da
tercih edilebilir. Cerrahi giriĢimler dıĢında miyokard infarktüsüne bağlı Ģiddetli ağrıda,
pankreatitte, orak hücreli anemi krizlerinde, vaskülitlerde ve akut travmatik ağrılarda da etkin
olarak kullanılır. Terminal kanser hastalarında ve kontraktür geliĢmiĢ hastaların fizik tedavi
uygulamaları sırasında da yararlanılabilir (87, 92).
Ġlaç bağımlılığı öyküsü olan, intihara eğilimleri olan, Ģuuru kapalı, hipovolemik,
morbid obez, renal ya da hepatik yetmezliği olan hastalarda i.v. HKA yöntemi
kullanılmamalıdır (92).
HKA’de Ġlaç Seçimi
Henüz ideal analjezik olarak nitelendirilebilecek bir ajan yoktur. Analjezik seçiminde;
ağrının nedeni, Ģiddeti ve hastanın durumu göz önünde bulundurularak ilgili doktor tarafından
uygun analjezik ajan belirlenir.
Ġ.v. HKA yönteminde kullanılacak ideal analjeziğin özellikleri:
1- Etkisinin hızlı baĢlaması.
2- Yüksek analjezik etkili olması.
3- Orta etki süresi.
4- TaĢiflaksiye neden olmaması.
5- Bağımlılık riskinin olmaması.
6- Yan etkisinin olmaması.
7- Diğer ilaçlar ile etkileĢimi ya da geçimsizliğinin olmaması.
- 47 -
8- Metabolizmasının renal ya da hepatik yoldan bağımsız olması gerekir (87).
HKA uygulamalarında tüm opioidler kullanılabilir. Ancak önemli olan kullanılan
ilacın özelliklerine ve etki süresine göre kilitli kalma süresinin ve bolus doz miktarının doğru
ayarlanmasıdır.
Morfin; opioid tedavisinde standart bir ajandır ve tüm dünyada i.v. HKA
uygulamalarında en sık tercih edilen ajandır. Genellikle 1 mg bolus dozda ve 5-10 dakika
kilitli kalma süresiyle i.v. HKA‟ de kullanılır (91).
Meperidin; etkili bir analjeziktir ve HKA uygulamalarında sıklıkla kullanılmaktadır.
Ana yıkım ürünü olan normeperidin böbreklerden atılır. Normeperidin, serebral irritasyon
yapan bir maddedir ve birikmesi durumunda disforiden konvülziyona kadar giden santral sinir
sistemi uyarılmasına neden olabilir (93).
Fentanil; etkisi hızlı baĢlayan ve postoperatif analjezide yaygın olarak kullanılan bir
opioid agonisttir. Genellikle infüzyon uygulanmadan 10 mg bolus doz ve 8- 10 dk kilitli
kalma süresi ile güvenle kullanılmaktadır (93).
Tramadol; son yıllarda i.v. HKA‟ de oldukça sık kullanım alanı bulan, hem opioid
hem de nonopioid özellikleri olan santral etkili sentetik bir kodein türevidir.
Sufentanil; etkisinin çok hızlı baĢlaması, orta etki süreli olması ve düĢük solunum yolu
depresyonu riski nedeni ile i.v. HKA uygulamaları için ideale en yakın opioid ajandır (91).
Standart i.m. tedavi ile i.v. HKA arasında solunum depresyonu riski açısından fark
yoktur. Solunum depresyon riskini arttıran faktörler; hastanın 70 yaĢ üzeri olması, bazal
infüzyon uygulanması, renal, hepatik, kardiyak ya da pulmoner yetmezlik varlığı, obezite, üst
abdominal veya torakal cerrahi sonrası yapılan HKA uygulamaları ve bolus doz olarak 1
mg‟dan daha yüksek dozlarda morfin kullanılmasıdır. HKA‟de sürekli infüzyon yönteminin
uygulandığı hastalarda yan etki sıklığında artıĢ vardır. Özellikle bulantı ve kusmanın;
infüzyon yönteminde, bolus HKA uygulamalarından daha yüksek olduğu bildirilmektedir (87,
94).
- 48 -
POSTOPERATĠF BULANTI-KUSMA
Postoperatif bulantı-kusma (POBK), anesteziye bağlı en sık görülen komplikasyondur.
Günümüzde bu oran %20-40‟a düĢmüĢtür. POBK sıklığının; belirli operasyonlarda ve
hastalıklarda örneğin; ĢaĢılık, kulak-burun-boğaz ve jinekolojik ameliyatlarda, kadınlarda ve
gençlerde daha fazla olduğu belirtilmiĢtir. POBK nedenleri arasında; kullanılan inhalasyon
anestezikleri, opioidler, barsak distansiyonu, yaĢlılık, obesite, bulantı-kusmaya yatkınlık,
anksiyete, operasyonun tipi ve süresi, hipoksi, hiperkapni ve intrakraniyal basınç artması
sayılabilir. POBK; hastanede kalıĢ süresini, hastalığın düzelmesini ve derlenme zamanını
uzatırken, aynı zamanda elektrolit dengesizliği, dehidratasyon, enfeksiyon, aspirasyon gibi
birçok sorunu da beraberinde getirir (95).
- 49 -
MATERYAL VE METOD
Bu çalıĢma; Sağlık Bakanlığı Okmeydanı Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği‟nde, hastanemiz etik kurul ve hastaların onayı
alındıktan sonra, 01.04.2008 – 01.08.2008 tarihleri arasında, Kadın Hastalıkları ve Doğum
Kliniği‟nde yatmakta olan, total abdominal histerektomi ve bilateral salpingooferektomi
operasyonu planlanan ASA (American Society of Anesthesiologist) I-II_III grubundan,
yaĢları 45 ile 65 arasında değiĢen 59 kadın olgu üzerinde yapıldı. Grup K‟daki bir olgu ilaç
alerjisi nedeni ile çalıĢma dıĢı bırakıldı. ÇalıĢmaya baĢlamadan önce çalıĢmaya katılacak her
bireyden, çalıĢma hakkında bilgilendirilmek sureti ile izinleri alındı. Bir gün önce hastalara;
verilecek ilaçlar, hasta kontrollü analjezi ve vizüel ağrı skoru (VAS) hakkında bilgi verildi.
ġekil 6: VAS Cetveli
VAS‟ın değerlendirilmesinde; olgulara operasyon öncesi dönemde VAS ile ağrılarının
Ģiddetini değerlendirmeleri öğretildi. VAS sisteminde hastalara 10 cm uzunluktaki bir cetvel
gösterilerek (ġekil 6), O noktasının hiç ağrı olmaması, 100 noktasının ise düĢünülecek en
Ģiddetli ağrı Ģeklinde yorumlanması ve kendi ağrılarını bu çerçeve dâhilinde yorumlayarak
puanlandırmaları istendi. Olguların onayları alındı. ÇalıĢmaya alınmayı kabul etmeyen
olgular; ASA sınıflamasına göre ASA III‟den yüksek skoru, ilaçlara karĢı hipersensitivite
- 50 -
öyküsü, herhangi bir organ yetmezliği veya fonksiyon bozukluğu, koroner arter hastalığı
öyküsü, operasyon öncesi ağrısı, alkol madde bağımlılığı, psikiyatrik problemi, kanama
bozukluğu, astım veya kronik obstrüktif akciğer hastalığı olan ve operasyondan önceki 48 saat
içerisinde analjezik, trisiklik antidepresan kullanan olgular çalıĢma dıĢı bırakıldı. ÇalıĢmaya
alınma kriterlerine uyan olgular rastgele iki gruba ayrıldı.
Grup G’de hastalara operasyondan iki saat önce 800 mg gabapentin (Neurontin 800mg
kapsül Pfizer Ġlaçları Ltd. ġti, Türkiye ) 50 ml su ile verildi (n=30).
Grup K’da ise hastalara aynı miktarda sıvı ile plasebo verildi (n=29).
Operasyon öncesi, saat 24:00‟ten itibaren ağızdan beslenme kesildi. Hiçbir hastaya
premedikasyon uygulanmadı. Hastalar operasyon masasına alındıktan sonra standart DII
derivasyon EKG, end-tidal CO2, puls oksimetre ve noninvaziv kan basıncı ( sistolik kan
basıncı, diyastolik kan basıncı, ortalama kan basıncı ) takibi için (Datex-Ohmeda S 500
monitörü ) monitörize edildi. Hastalara operasyon masasında, el sırtındaki yüzeyel venlerden
birine 20 G venöz kanül yerleĢtirildi. Periferik ven kanülasyonunu takiben ilk saatte
10 mg.kg-1
ve idamede 5 mg.kg-1
laktatlı ringer infüzyonuna baĢlandı. Anestezi indüksiyonu
öncesi %100 O2 ile 3 dak preoksijenizasyon uygulandı. Anestezi indüksiyonunda 1 µcg.kg-1
fentanil, 2,5 mg.kg-1
propofol ve 0,6 mg.kg-1
rokuronyum kullanıldı. Ġndüksiyondan sonra
hastalar, orotrakeal yoldan entübe edilerek, kontrollü modda tidal volüm 6-8ml.kg-1
, frekans
10-12 dk-1
, end-tidal CO2 değerleri 35-40 mmHg olacak Ģekilde ventile edildi. Anestezi
idamesinde %1,5 sevofluran ve %50 O2 ve %50 N2O kullanıldı. Her iki grupta da hastaların
demografik özellikleri (cinsiyet, yaĢ, boy, kilo) kayıt edildi. Operasyon süresince 15 dk
aralıklarla; ortalama arter basıncı (OAB), kalp atım hızı (KAH), sPO2 ve sevofluran yüzde
değeri kayıt edildi. Operasyon esnasındaki fentanil tüketimi kayıt edildi. Hemodinamik
değiĢiklik olarak kalp hızı ve kan basıncının operasyona giriĢ değerine göre %25 artma veya
azalma göstermesi durumunda inhalan ajan konsantrasyonu yeniden düzenlendi. Operasyon
süresince ilave analjezik yapılmadı. Operasyon bitiminde anestezi sonlandırıldı, olgular 5 lt.
dk. O2 ile spontan solunuma alındı. Spontan solunum sağlandıktan sonra, nöromusküler blok
50 μg.kg-1 neostigmin ve 20 μg.kg-1 atropin sülfat kullanılarak antagonize edildi. Yeterli
solunum ve öğürme refleksinin dönüĢü gözlendikten sonra olgular ekstübe edildi.
Ekstübasyon zamanı, oryantasyon zamanı ve Aldrete skoru 8 olma süreleri bakılıp kayıt
edildi. Hastaların tümüne operasyon bitiminde postoperatif analejezi için 24 saat boyunca,
hasta kontrollü analjezi (HKA) sağlayan cihaz (CADD-Legacy PCA, USA) ile petidin
- 51 -
(Aldolan amp 100mg.ml Gerot pharmazeutika Viyana ) 1 mg.kg yükleme dozu yapıldı, 15
dakika kilitli kalma ve 2,5 mg hasta kontrollü yükleme dozu verildi. Ekstübasyon sonrası
HKA‟nin yükleme dozu verilip, sözlü uyaranlara yanıt alındıktan sonra olgular derlenme
odasına alındılar, monitörize edildikten sonra iki saat gözlendiler ve hastaların Aldrete
derlenme skoru > 8 olduktan sonra servise taburcu edildiler. Hastaların 1., 2., 3., 6., 12., 24.
saatlerde ki; VAS ( VAS=0 ağrı yok ve VAS=10 düĢünülebilecek en Ģiddetli ağrı) değerleri,
Ramsey Sedasyon skorları ve petidin tüketim miktarları kaydedildi. Bulantı-kusma, kaĢıntı
gibi oluĢan yan etkiler ve komplikasyonlar kayıt edildi. Postoperatif ilk 24 saat takılı olan
idrar sondası nedeni ile idrar retansiyonu takibi yapılamadı.
Sedasyon Skorlama Sistemi:
1. Tamamen uyanık.
2. Gözler açık, uykulu.
3. Gözler kapalı, uykulu, sözel uyarıya cevap var.
4. Hafif fiziksel uyarıya cevap var.
5. Sözel ve fiziksel uyarıya cevap yok.
Hasta Memnuniyet Skoru:
1. Çok memnun (hastaların derlenme odasından servise gönderilmeleri sırasında).
2. Memnun.
3. Ġdare eder.
4. Memnun değil.
Bulantı ve kusma oluĢtuğunda i.v. 0.5 mg.kg-1 metoklopramid verilmesi, SpO2 %93‟ün
altına düĢen olgulara yüz maskesiyle 3 lt dk O2 uygulanması ve SpO2 %90‟ın altına düĢen
olgularda ise petidin infüzyonu durdurularak naloksan ile antagonize edilmesi ve çalıĢma dıĢı
bırakılması planlandı.
- 52 -
Modifiye Aldrete Skor Sistemi (hastaların derleneme odasından servise gönderilmeleri
sırasında hazır olduklarının belirlenmesinde kullanılan skorlama sistemi):
Aktivite 4 ekstremite
(emirle veya serbest hareketle) 2 ekstremite
0 ekstremite
Solunum Derin soluk alabilme ve rahat öksürebilme
Dispne, yüzeyel, sınırlı s oluk alıp verme
Apneik
DolaĢım Kan basıncı ± 20mmHg preanestezik dönem
Kan basıncı ± 20-50mmHg preanestezik dönem
Kan basıncı ± 50mmHg preanestezik dönem
ġuur Tam uyanık
Seslenerek uyandırılıyor
Yanıt yok
02 saturasyonu Oda havasında > %92
%90 SpO2 için 02 inhalasyonu gerekli
O2 desteği ile < %90
Aldrete skoru 9 puana ulaĢtığında hastalar derlenme odasından servise gönderilebilir.
(Aldrete skorlamasında ağrı ve bulantı kusma değerlendirmesi yoktur.)
Niceliksel verilerin istatistiksel değerlendirmesinde, gruplar arası karĢılaĢtırmada
Mann Whitney-U testi, niteliksel verilerin karĢılaĢtırılmasında Ki kare veya gerektiğinde
Fisher‟in kesin Ki kare testleri kullanıldı. Veriler ortalama ± standart sapma olarak verildi.
p<0.05 anlamlı, p<0.001 aĢırı anlamlı olarak kabul edildi.
- 53 -
BULGULAR
Her iki grubu oluĢturan olguların yaĢ, vücut ağırlığı, boy gibi demografik özellikleri Tablo 5,
ġekil 7’de gösterilmiĢtir.
Tablo 5: Demografik Veriler
GRUP K
GRUP G
p
YAġ
56.24 ± 7.71
56.06 ± 6.42
0.925
BOY
160.06 ± 4.45
159.43 ± 3.67
0.552
KĠLO
69.31 ± 6.10
70.93 ± 4.61
0.253
0
20
40
60
80
100
120
140
160
180
YAŞ BOY KİLO
GRUP K
GRUP G
ġekil 7: Demografik Veriler
- 54 -
Bu veriler istatistiksel olarak incelendiğinde;
Grup K ve Grup G‟nin yaĢ ortalmaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
saptanmadı( p>0.05).
Grup K ve Grup G‟nin boy ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
saptanmadı ( p>0.05).
Grup K ve Grup G‟nin ağırlık ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
saptanmadı (p>0.05).
Her iki grubu oluĢturan olguların operasyon esnasındaki ortalama arteriyel kan basıncı (OAB)
değerleri Tablo 6, ġekil 8’de gösterilmiĢtir.
Tablo 6: Hemodinamik Veriler (OAB)
OAB
GRUP K
GRUP G
p
OPERASYON
BAġLANGIÇ
136.58 ± 25.36
138.56 ± 25.62
0.776
OAB 15. DK
120.55 ± 21.02
129.36 ± 18.09
0.089
OAB 30.DK
114.82 ± 22.07
124.53 ± 21.91
0.096
OAB 45.DK
101.13 ± 15.13
95.66 ± 11.20
0.119
OAB 60.DK
91.93 ± 6.11
92.13 ± 9.03
0.920
OAB 75.DK
92.44 ± 5.62
92.26 ± 9.42
0.929
OAB 90.DK
92.20 ± 5.19
91.56 ± 10.90
0.776
- 55 -
0
20
40
60
80
100
120
140
160
OAB
BAŞLANGIÇ
OAB 15. DK OAB 30.DK OAB 45.DK OAB 60.DK OAB 75.DK OAB 90.DK
GRUP K
GRUP G
ġekil 8: Hemodinamik Veriler (OAB)
Bu veriler istatistiksel olarak incelendiğinde;
Grup K ve Grup G‟nin baĢlangıç ve peroperatif 15.,30.,45.,60,.75.,90. dakikalarda ölçülen
OAB‟ları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı.
Grupların operasyon esnasındaki kalp atımı hızı değerleri Tablo 7, ġekil 9’da gösterilmiĢtir.
60
63
66
69
72
75
78
KAH
BAŞLANGIÇ
KAH 15.DK KAH 30.DK KAH 45.DK KAH 60.DK KAH 75.DK KAH 90.DK
GRUP K
GRUP G
Şekil 9: Hemodinamik Veriler (Kalp Atım Hızı, KAH)
- 56 -
Tablo 7: Hemodinamik Veriler (Kalp Atım Hızı, KAH)
KAH
GRUP K
GRUP G
P
OPERASYON
BAġLANGIÇ
77.82 ± 7.76
78.16 ± 7.41
0.864
KAH 15.DK
76.20 ± 5.01
77.33 ± 8.28
0.532
KAH 30.DK
77.51 ± 7.60
75.80 ± 6.32
0.349
KAH 45.DK
77.86 ± 7.65
75.06 ± 5.78
0.118
KAH 60.DK
75.75 ± 5.09
75.16 ± 7.04
0.714
KAH 75.DK
77.03 ± 7.76
77.26 ± 6.82
0.903
KAH 90.DK
77.37 ± 7.89
76.53 ± 6.31
0.651
Bu veriler istatistiksel olarak incelendiğinde;
Grup K ve Grup G‟nin baĢalngıç ve 15., 30., 45., 60., 75., 90. dakikalarda kayıt edilen KAH
değerleri arasında anlamlı istatistiksel farklılık saptanmadı.
- 57 -
Grupların operasyon sonrasındaki ekstübasyon süreleri, oryantasyon süreleri, aldrete süresi
değerleri Tablo 8, ġekil 10’da gösterildi.
Tablo 8: Uyanma Verileri
GRUP K
GRUP G
p
EKSTÜBASYON
SÜRESĠ
3.82 ± 0.75
3.9o ± 0.84
0.731
ORYANTASYON
SÜRESĠ
6.62 ± 0.72
6.53 ± 0.81
0.667
ALDRETE
SÜRESĠ
8.41 ± 0.82
8.10 ± 1.53
0.336
Grup G ve Grup K „nın operasyon bitiminden sonra kayıt edilen ekstübasyon süreleri,
oryantasyon süreleri ve aldrete süreleri arasında anlamlı istatistiksel farklılık saptanmadı.
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
EKSTÜBASYON
SÜRESİ
ORYANTASYON
SÜRESİ
ALDRETE SÜRESİ
GRUP K
GRUP G
Şekil 10: Uyanma Verileri
- 58 -
Grupların operasyon sonrası VAS değerleri Tablo 9, ġekil 11’de gösterilmiĢtir.
0
2
4
6
8
10
VAS 1.
SAAT
VAS 2.
SAAT
VAS 3.
SAAT
VAS 6.
SAAT
VAS 12.
SAAT
VAS 24.
SAAT
GRUP K
GRUP G
ġekil 11: VAS Değerleri
Tablo 11: VAS Değerleri
VAS
GRUP K
GRUP G
p
VAS 1. SAAT
6.44 ± 0.50
4.26 ± 0.44
*p<0.001
VAS 2. SAAT
6.34 ± 0.48
4.26 ± 0.44
*p<0.001
VAS 3. SAAT
5.41 ± 0.50
3.26 ± 0.44
*p<0.001
VAS 6. SAAT
3.93 ± 0.84
3.60 ± 0.77
0.120
VAS 12. SAAT
3.24 ± 0.83
2.86 ± 1.07
0.140
VAS 24. SAAT
2.31 ± 0.47
2.20 ± 0.40
0.339
- 59 -
Grup G ve Grup K‟ nın operasyondan sonra kayıt edilen VAS değerleri arasında;
Postoperatif dönemde 1. saatteki VAS değeri Grup K‟da 6.44 ± 0.50 , Grup G‟ de ise
4.26 ± 0.44 bulundu ve gruplar arasında aĢırı anlamlı fark saptandı ( p < 0.001 ).
Postoperatif dönemde 2. saatteki VAS değeri Grup K‟da 6.34 ± 0.48 , Grup G „de ise
4.26 ± 0.44 bulundu ve gruplar arasında aĢırı anlamlı fark saptandı ( p < 0.001 ).
Postoperatif dönemde 3. saatteki VAS değeri Grup K‟da 5.41 ± 0.50 , Grup G‟de ise
3.26 ± 0.44 bulundu ve gruplar arasında aĢırı anlamlı istatistiksel fark saptandı ( p < 0.001 ).
Grupların operasyon sonrasındaki Petidin tüketim değerleri Tablo 10, ġekil 12’de
gösterilmiĢtir. Her iki grup arasında 1. 2. 3. saatlerdeki Petidin tüketimleri arasında aĢırı
anlamlı istatistiksel fark saptandı.
Tablo 10: Petidin Tüketimi
PETĠDĠN ( mg )
GRUP K
GRUP G
P
PETĠDĠN 1. SAAT
9.22 ± 1.17
6.66 ± 2.00
*p<0.001
PETĠDĠN 2. SAAT
18.62 ± 1.84
15.08 ± 2.74
*p<0.001
PETĠDĠN 3. SAAT
26.46 ± 3.09
24.16 ± 2.11
0.001
PETĠDĠN 6. SAAT
46.46 ± 4.50
46.33 ± 4.72
0.913
PETĠDĠN 12. SAAT
93.79 ± 7.75
94.00 ± 9.32
0.927
PETĠDĠN 24. SAAT
151.89 ± 18.53
148.00 ± 21.79
0.463
- 60 -
0
20
40
60
80
100
120
140
160
PETİDİN
1. SAAT
PETİDİN
2. SAAT
PETİDİN
3. SAAT
PETİDİN
6. SAAT
PETİDİN
12. SAAT
PETİDİN
24. SAAT
GRUP K
GRUP G
ġekil 12: Petidin Tüketimi
Grupların peroperatif toplam fentanil tüketim değerleri Tablo 11, ġekil 13’de gösterilmiĢtir.
Tablo 11: Toplam Fentanil Tüketimi
GRUP K GRUP G p
TOPLAM FENTANĠL
TÜKETĠMĠ ( µgr )
117.00 ± 28.41 108.01 ± 25.32 *p: 0.567
Grup G ve Grup K‟nın peroperatif toplam fentanil tüketim miktarları karĢılaĢtırıldığında;
gruplar arasında anlamlı istatistiksel fark saptanmadı (p>0,05).
100
105
110
115
120
125
130
TOPLAM FENTANİL TÜKETİMİ
GRUP K
GRUP G
ġekil 13: Toplam Fentanil Tüketimi
- 61 -
TARTIġMA
Bu çalıĢmadan elde edilen sonuçlar Ģunlardır:
1. Postoperatif 3 saat boyunca yapılan takiplerin hepsinde, total petidin tüketimi grup G‟de,
grup K‟ya göre anlamlı olarak düĢük bulundu. Total petidin tüketimi grup G‟de belirgin
olarak azaldı.
2. Postoperatif dönemde ölçülen VAS değerleri; gabapentin verilen olgularda daha belirgin
olmak üzere anlamlı derecede düĢmektedir.
3. Peroperatif fentanil tüketiminde gruplar arasında anlamlı istatistiksel bir fark saptanmadı.
4. Peroperatif 15 dk aralıklar ile kayıt edilen OAB ölçümlerinde gruplar arasında anlamlı
istatistiksel bir fark saptanmadı.
5. Peroperatif 15 dk aralıklar ile kayıt edilen KAH takiplerinde gruplar arasında anlamlı
istatistiksel bir fark saptanmadı.
6. Yan etki görülme sıklığı açısından gabapentin verilen grup ile plasebo grubu arasında
anlamlı fark yoktu.
Ġyi bir postoperatif analjezi, ağrının neden olduğu negatif etkilerin birçoğunu
önlemektedir, bu nedenle postoperatif ağrının giderilmesi gerekliliği artık tüm otoritelerce
kabul edilmektedir (119, 120, 121, 122, 123).
Jinekolojik cerrahi geçirecek olgularda genel anestezinin temel ilkelerine ek olarak; karın
ön duvarında iyi bir gevĢeme, cerrahi uyarılara sempatik ve refleks hemodinamik yanıtların
baskılanması, postoperatif komplikasyonların minimale indirilmesi için iyi bir derlenme
dönemi ve postoperatif analjezi sağlanmalıdır (123).
Premedikasyon ile elektif cerrahi uygulanacak hastaların preoperatif döneme uyanık,
oryante ve sakin bir Ģekilde girmesi sağlanmalıdır. Temel amaçlardan biri de; anestezi
indüksiyonunun kolaylaĢtırılmasını sağlamak, istenmeyen refleks kardiyovasküler yanıtı
engellemek ve oksijen tüketimini azaltarak gerekli anestezik dozunu azaltmaktır (124, 125).
Laringoskopi ve entübasyona yanıt olarak; kan basıncı ve kalp atım hızında artıĢ görülür.
Bu refleks hemodinamik yanıtı, glossofaringeal ve vagal yoldan taĢınan afferent uyarılar
baĢlatır. Bu uyarıların suprasegmental ve hipotalamik sempatik merkezleri aktive etmesi
sonucu adrenalin ve noradrenalin salınımına neden olan periferik sempatik cevap oluĢur.
Endotrakeal tüpün trakeaya yerleĢtirilmesi esnasında infraglottik reseptörler uyarılır (126). Bu
etkiler normal sağlıklı bireylerde tolere edilebilir. Ancak oluĢan hipertansiyon ve taĢikardi
- 62 -
miyokardın oksijen gereksinimini arttırmakta ve koroner perfüzyon zamanını kısaltmaktadır.
Bu nedenle kalp rezervi kısıtlı hastalarda ciddi problemler ile karĢılaĢılabilir(127).
Postoperatif ağrı, nosiseptif veya nöropatik ağrı Ģeklinde oluĢabilir. Analjezik ajan
seçiminde bunlar göz önünde bulundurulmalı; hem nosiseptif uyarının periferden merkeze
ulaĢması, hem de spinal kordda meydana gelen plastisite değiĢiklikleri önlenmeye
çalıĢılmalıdır (97). Postoperatif ağrı hasta üzerinde oluĢturduğu ajitasyon ve komplikasyonlar
nedeni ile hızlı ve etkili bir Ģekilde tedavi edilmelidir. Bu amaçla birçok yöntem ve ilaç
kullanılmaktadır.
Preemptif analjezide amaç; cerrahi öncesi sağlanan analjezi ile santral sinir sistemini,
ağrılı uyarandan, hastayı hiperaljeziden, allodiniden ve artmıĢ ağrıdan korumaktır (98).
Özellikle parsiyel epilepsi nöbetlerine yönelik bir antiepileptik olarak piyasaya sürülen
gabapentin ve morfin arasında analjezik etkinlik açısından dikkate değer sinerjistik etkileĢim
bulunmaktadır (99, 100, 101). Morfin ve gabapentin verilen gönüllü denekler üzerinde soğuk
stimülasyon ile yapılan artmıĢ ağrı tolerans testinde (102) ve nöropatik kanser ağrılarında
morfinin tek baĢına kullanımından daha etkili olduğu belirtilmektedir (103). Biz de
çalıĢmamız da preemptif analjezi amaçlı gabapentinin kullanımından sonra, plesabo grubu ile
postoperatif petidin tüketim miktarını ve VAS değerlerini karĢılaĢtırmayı amaçladık.
Cerrahide oluĢan doku hasarına bağlı meydana gelen akut ağrının, hem tüm sistemlerde
yaptığı fizyopatolojik değiĢiklikler, hem de hastanın konforunu olumsuz etkilemesi nedeni ile,
postoperatif analjezi günümüzde üzerinde titizlikle durulması gereken bir konudur (157, 158,
159, 160, 161, 162). Postoperatif analjezide kullanılan yöntemlerden biri olan i.v. HKA
yöntemi ile yapılan uygulamaların birçok avantajı olduğu, yapılan çalıĢmalarda gösterilmiĢtir
(163, 146, 153, 164, 149, 152). HKA yöntemi ile postoperatif dönemde verilen analjezik
ajanların etkinliğini ve yan etkilerini olumsuz yönde etkileyen plazma ilaç
konsantrasyonundaki değiĢiklikler minimuma indirilir. Böylece; daha az dozda ilaç ile ve çok
daha az yan etki ile yeterli analjezi sağlanabilir. Hastalar tedavilerini kendileri yaptıklarından,
personel ve zamandan tasarruf sağlanır. Ayrıca bu durum, hastaların postoperatif dönemdeki
anksiyetesini, ağrı ve medikasyon ihtiyacını da azaltmaktadır. (165, 166, 153, 164, 149).
Biz de çalıĢmamızda kullandığımız analjezik ajanları; birçok klinikte postoperatif analjezi
amacı ile en çok kullanılan i.v. HKA yöntemi ile uyguladık (163, 169). Bu konuda literatür
incelendiğinde i.v. HKA yönteminin hem analjezik etkinlik hem de yan etkiler açısından
- 63 -
kullanılan diğer postoperatif analjezi uygulamaları ile karĢılaĢtırıldığında büyük avantajlar
sağladığı görülmüĢtür (147, 164, 149, 167).
Postoperatif analjezide en sık tercih edilen ajanlar opioidler olmasına rağmen tedavi
seçenekleri üç ana grupta toplanabilir: 1- Non-opioidler (NSAĠĠ gibi), 2- Zayıf opioidler
(tramadol gibi), 3- Kuvvetli opioidler (morfin gibi) (115, 116, 117).
Gabapentin santral sinir sisteminin önemli bir nörotransmitteri olup GABA‟nın yapısal
analoğudur. ÇeĢitli kimyasal ve cerrahi prosedürlerin indüklediği ağrının azalmasında etkili
olduğu ve primer olarak antihiperaljezik ve antiallodinik etkinin, üretildiği arka kök üzerinden
etki ettiği gösterilmiĢtir (128, 129). Yapılan çalıĢmalarda, postoperatif hastalarda yara
çevresindeki mekanik hiperaljezinin, deneysel olarak oluĢturulmuĢ ısının indüklediği
hiperaljezi ile aynı mekanizmayı paylaĢtığı gösterilmiĢtir. Gabapentin santral sensitizasyon
yaparak etki eder (130).
MemiĢ ve ark. (131), gabapentinin trakeal entübasyona yanıtı üzerinde yapmıĢ oldukları
çalıĢmada; 30 hastaya plasebo, 30 hastaya 400 mg gabapentin, 30 hastaya da 800 mg
gabapentini operasyon öncesinde verdiklerinde anestezi indüksiyonundan sonra 1., 3., 5., 10.,
15. dk „larda ki kalp atım hızı ve arteriyel basıncı değerlendirmiĢler, sonuç olarak kontrol
grubuna ve 400 mg gabapentin grubuna göre 800 mg oral verilen gabapentin grubunda
hemodinamik parametrelerin anlamlı olarak düĢük olduğunu bulmuĢlardır.
Fassoulaki ve ark. (132), abdominal histerektomi operasyonunu geçirecek 42 hastaya
cerrahi öncesi plasebo ve 1600 mg gabapentin vermiĢler ve entübasyon sonrası 0., 1., 5., 10.
dk ‟larda entübasyona yanıtı değerlendirdiklerinde, gabapentin kullanan grupta sistolik ve
diyastolik arter basıncının; entübasyon sonrası kontrol grubuna kıyasla anlamlı olarak düĢük
olduğunu bulmuĢlar. Kalp atım hızının ise iki grup arasında farklılık göstermediğini
çalıĢmalarında göstermiĢler ve sonuç olarak gabapentinin laringoskopiye olan presör yanıtı
önlediğini ancak taĢikardi üzerine etki etmediğini savunmuĢlardı.
Gabapentin ve NSAĠĠ kombinasyonunun preemptif analjezik etkinliğini; gabapentinin tek
baĢına kullanımı ve kontrol grubu ile karĢılaĢtırarak yapılan çalıĢmalarda, tüm zamanlarda
total morfin tüketimi daha düĢük bulunmuĢtur. Bu da gabapentin ile NSAĠĠ‟lar arasında aditif
bir etkileĢim olduğunu göstermektedir. Gabapentin grubundaki total morfin tüketiminin
kontrol grubundan düĢük olması daha önce yapılan çalıĢmalarda gösterildiği gibi preemptif
gabapentinin postoperatif ağrı üzerine olan etkinliğini göstermektedir (105, 106, 107).
- 64 -
Dirks ve ark. (133) , 1200 mg gabapentini kullandıkları çalıĢmalarında ön kolda ısı ve
kapsasin ile indüklenen hiperaljezinin suprese olduğunu göstermiĢler. Ayrıca uylukta ısının
indüklediği kutanöz hiperaljezi geliĢimini engellediğini ve 600 mg gabapentinin yanık
modelinde hiperaljezi üzerinde anlamlı etkisi olduğunu çalıĢmalarında ortaya koymuĢlardır.
Ian Gilron ve ark‟larının (108), gabapentin, rofecoxib ve bu iki ilacın kombine
kullanılmasının total abdominal histerektomi sonrası oluĢan ağrı üzerine etkilerini
araĢtırdıkları çalıĢmada; hastaların postoperatif dönemdeki morfin gereksinimleri bizim
yaptığımız çalıĢmadaki petidin gereksinimleri ile benzerdi. Bu çalıĢmada rofecoxib ve
gabapentin arasında sinerjik bir etki bulunamamıĢ ancak total morfin gereksinimini azalttığı
için önerilmektedir. Rofecoxibin, kardiovasküler sistem üzerine olan ölümcül yan etkileri
nedeni ile piyasadan kaldırılması göz önüne alındığında; gabapentinin preemptif analjezi
amaçlı tek baĢına kullanımı daha üstün olarak değerlendirilebilir.
Driks ve ark‟ları (106), tek doz gabapentinin mastektomi sonrası postoperatif ağrı ve
morfin tüketimi üzerine etkilerini araĢtırdıkları çalıĢmada; total morfin tüketimi kontrol
grubunda 29 mg, gabapentin grubunda 15 mg‟dır (p<0,0001). Bu çalıĢmada gabapentinin
postoperatif analjezik etkinliği gösterilmektedir.
Bizim yaptığımız çalıĢmada; total abdominal histerektomi, mastektomi ile
karĢılaĢtırıldığında; cerrahi alan nedeni ile hareket, öksürük, solunum ile birlikte artan batın
içi basıncın daha fazla ağrıya neden olmasıdır ve olgunun opioid tüketim miktarının artmasına
neden olmaktadır. Olguların ilk 1. , 2. , 3. saatteki VAS değerleri; gabapentin grunda kontrol
grubuna göre anlamlı derecede düĢük bulundu. Bu da, gabapentinin preemptif analjezik
etkinliğini göstermektedir.
Turan ve ark. (134), rinoplasti ve endoskopik sinüs cerrahisine giren hastaların 25‟ine
cerrahi öncesi 1200 mg gabapentin, diğer 25 kiĢilik hasta grubuna da plasebo vermiĢler.
Cerrahi boyunca 5., 15., 30., 45. ve 60. dk „larda ki ağrı skorlarına baktıklarında, 45. ve 60. dk
‟larda intraoperatif ağrı skorlarının ve operasyon boyunca fentanil tüketiminin gabapentin
grubunda, plaseboya göre anlamlı olarak düĢük olduğunu bulmuĢlardır.
Radhakrishnan ve ark. (135), hayvan deneylerinde insizyonel ağrı modelleri üzerinde
gabapentinin intraoperatif morfin tüketimi üzerine olan etkisini araĢtırmıĢlar ve gabapentinin
perioperatif ağrı üzerine etkisinin çeliĢkili olduğu sonucuna varmıĢlardır.
- 65 -
AraĢtırmacılar lumbal laminektomi operasyonuna alınan 60 hastanın yarısına 800 mg
gabapentin diğer yarısına da plasebo vermiĢler ve introperatif fentanil ihtiyacının her iki
grupta da benzer olduğunu bulmuĢlardır.
Yoon ve Taksh (136), intratekal gabapentinin ağrı ve hemodinami üzerine olan etkisini
araĢtırdıkları bir çalıĢmada; ratlara subkutanöz olarak 50 ml %5 formol solüsyonu vermiĢler
ve ağrı ile iliĢkili yanıtları pençenin sallanması ve uzaklaĢtırılması olarak
değerlendirmiĢlerdir. ÇalıĢmalarında, formol enjeksiyonundan önce ve sonra gabapentini
intratekal olarak vermiĢlerdir. 100 mcg ve 300 mcg olarak verilen gabapentin ile sonuçta
somatosempatik refleksin ve somatosensoriel refleksin azaldığını göstermiĢlerdir.
Postoperatif ağrı; cerrahi travma ile baĢlayıp giderek azalan ve doku iyileĢmesi ile
sonlanan, klinikte sık karĢılaĢtığımız, etkinliği ilk 24 saat içinde çok fazla olan akut bir
ağrıdır. Postoperatif ağrının değerlendirmesinde ve analjezik gereksinimin saptanmasında
kullanılmak üzere bir çok skala geliĢtirilmiĢtir. Vizüel Analog Skala 10 cm‟lik yatay bir çizgi
üzerinde çizginin en solunun ağrısızlığı, çizginin en sağının ise çok Ģiddetli ağrıyı gösterdiği
ve olguların bu çizgi üzerinde ağrısının yerinin belirlenmesinin istendiği, basit bir ağrı
skalasıdır ve sıklıkla ağrı değerlendirilmesinde kullanılır (137).
Turan ve ark. (4),abdominal histerektomi operasyonuna alınan 50 hasta üzerinde
yaptıkları çalıĢmada; preoperatif 1 saat önce 1200 mg gabapentin kullanmıĢ ve kontrol
grubuna kıyasla postoperatif 1., 4., 8., 12., 16., 20. ve 24. saatlerde VAS‟ın düĢük olduğunu
bulmuĢlar. Ayrıca postoperatif morfin tüketiminin de gabapentin grubunda kontrol grubu ile
karĢılaĢtırıldığında anlamlı olarak azaldığını göstermiĢlerdir.
Turan ve ark. (138) , spinal cerrahi operasyonuna alınan hastalara operasyondan 1 saat
önce 1200 mg gabapentin verdiklerinde; postoperatif 1., 2., 4., 6., 12. ve 24. saatlerde VAS‟ın
gabapentin grubunda kontrol grubuna göre anlamlı olarak düĢük olduğunu, postoperatif
morfin tüketiminin de anlamlı olarak azaldığını gözlemlemiĢlerdir.
Pandey ve ark. (69), laparoskopik kolesistektomi operasyonu geçirecek hastalara;
operasyondan 2 saat önce 300 mg gabapentin verdiklerinde, postoperatif 0. ve 24. saatlerde
VAS‟ın gabapentin grubunda anlamlı olarak düĢük olduğunu ve fentanil tüketiminin anlamlı
olarak az olduğunu saptamıĢlardır.
Rorarius ve ark. (139), vajinal histerektomi operasyonu geçirecek hastalara operasyondan
2,5 saat önce 1200 mg gabapentin ve kontrol grubuna 15 mg oksazepam vermiĢlerdir. VAS‟ın
- 66 -
postoperatif 1., 2., 4., 8. ve 20. saatte azaldığını ve postoperatif 0-20 saatte fentanil
tüketiminin gabapentin grubunda azaldığını ortaya koymuĢlardır.
Fassoulaki ve ark. (142), mastektomi operasyonuna giren 46 hasta üzerinde yaptıkları
çalıĢmada, cerrahiden bir gece önce 22 hastaya 1200 mg oral gabapentin ve 24 hastaya
plasebo vermiĢler ve VAS‟ın ve parasetamol tüketiminin gabapentin grubunda anlamlı olarak
düĢük olduğunu bulmuĢlardır.
Gabapentinin postoperatif ağrı üzerine yapılmıĢ hayvan modelli çalıĢmalarda; Singh ve
ark. (141), farelere subkutan formol enjekte etmeden önce 30 mg/kg, 100 mg/kg, 300 mg/kg
subkütan gabapentin enjekte etmiĢlerdir. Gabapentin verilmesini takiben 30 dakika sonra
plantar subkutan formol uygulamıĢlar ve iki yüksek dozun farelerde yalanma/ısırma süresini
kısalttığını göstermiĢlerdir. ÇalıĢmalarında gabapentinin, ilk nosiseptif stimulusu
etkilemediğini ancak inflamasyon ile tetiklenen ağrıyı azalttığını yayınlamıĢlardır.
Dixit ve ark. (142), farelerde 50 mcg‟lik %5 formol enjeksiyonundan önce 10 mg/kg, 30
mg/kg, 90 mg/kg subkutan olarak gabapentin, kontrol grubuna ise serum fizyolojik
enjeksiyonu yapmıĢlar. Formolün subkutan plantar enjeksiyonu sonrasında 2000 saniye
boyunca fareleri gözlemlemiĢler ve gabapentinin doza bağlı olarak ağrıyı azalttığını
yayınlamıĢlardır.
Toğal ve ark‟larının (109), abdominal histerektomi vakalarında intravenöz ve epidural
hasta kontrollü analjezide morfin tüketimlerini karĢılaĢtırdıkları çalıĢmada hastaların VAS
değerlerinin özellikle ilk 8 saatte bizim çalıĢmamızda ki gabapentin alan grupdan yüksek
olması, bu ilacın preemptif etkinliğini göstermektedir. Epidural kateterin uygulama zorluğu,
hemodinami üzerine olan olumsuz etkileri ve hastada oluĢabilecek sensoryal ve motor bloğa
bağlı nahoĢ duygu ve mobilizasyondaki sıkıntılar göz önüne alındığında gabapentinin tek
baĢına preemptif olarak kullanımı, HKA ile verilen epidural morfinden daha avantajlı
görülmektedir.
VAS ile birlikte HKA postoperatif ağrının değerlendirilmesinde objektif bir metot olarak
kullanılmaktadır. Gruplardaki tüm olguların teknik hakkındaki değerlendirmeleri, hem
kullanılan HKA yöntemini hem de analjezik ajanların etkinliği ve yan etkilerini
değerlendirmek amacı ile kullanıldı.
- 67 -
Morfin ve dolantinle yapılan çalıĢmalar incelendiğinde hemodinamik depresyon oranları
benzerlik göstermektedir.
Rosenow ve ark. (143), iv HKA metoduyla morfin uygulayıp hemodinamik depresyonu
%2 oranında görmüĢlerdir.
Plummer ve ark. (144), iv HKA yöntemiyle morfin ve petidin uyguladıkları 102 olguda
hiç hemodinamik depresyon görmemiĢlerdir.
Cashman ve Dolin (145), yaptıkları retrospektif incelemede yaklaĢık 800 çalıĢmadaki
20,000 hastada uygulanan opioidler ile iv HKA yönteminde hemodinamik depresyon oranının
%0,7 olduğunu belirlemiĢlerdir. Bizim çalıĢmamızda ise; tüm olgulara i.v. HKA ile verilen
petidinden sonraki takiplerimizde literatür ile paralel Ģekilde hemodinamik depresyon
görülmemiĢtir.
Özellikle opioidler ile yapılan i.v. HKA çalıĢmalarında en korkulan yan etki olan solunum
depresyonu oranlarının literatür incelendiğinde çok düĢük olduğu (%0,37-%11,5)
görülmektedir (143,146,147,148,149,144,150) . Bizim çalıĢmamız da ise; hiçbir olguda
solunum depresyonu saptanmadı.
Plummer ve ark. (144) i.v. HKA yöntemiyle morfin uyguladıkları 52 hastanın birinde
solunum frekansının solunum depresyonu sayılabilecek ölçüde düĢtüğünü belirtmiĢlerdir.
Rosenow ve ark.(143), yaptıkları bir çalıĢmada 41 hastaya morfin ile iv HKA yöntemi
uygulamıĢ ve hiç solunum depresyonu görmemiĢlerdir.
Ashburn ve ark. (151), 3785 hasta üzerinde postoperatif analjezi amaçlı i.v. HKA ile
opioid verdikleri bir çalıĢmada 14 (%0,37) hastada solunum depresyonu görülmüĢtür.
Etches‟in (150), yaptığı bir çalıĢmada ise 1600 hastadan 8 inde (%0,5) solunum
depresyonu gözlenmiĢtir.
Cashman ve Dolin (145), yaptıkları retrospektif bir araĢtırmada yaklaĢık 800 çalıĢmadaki
20,000 hastada uygulanan opioidler ile i.v. HKA yönteminde solunum depresyonunu
- 68 -
solunum frekansı ile değerlendirildiğinde %1,2 oranında; oksijen satürasyonu ile
değerlendirildiğinde %11,5 oranında olduğunu belirtmiĢlerdir.
Sidebotham ve ark. (152) ise; farklı cerrahiler sonrası i.v. HKA ile analjezi sağlanan
yaklaĢık 6000 hastada oluĢan yan etkileri incelemiĢ ve solunum depresyonu oranlarını % 2
olarak, hipoksemi oranlarını %6 olarak belirtmiĢlerdir. Yapılan çalıĢmalarda solunum
depresyonu için belirtilen en önemli risk faktörleri; bolus dozları ile beraber bazal infüzyon
kullanımı, opioidlerin bolus dozun 1 mg morfinden veya eĢdeğerinden fazla olması, hastaların
65 yaĢ üstü, uyku apne sendromlu, sedatif/hipnotik ilaç kullanımının, hipovolemik olması ve
hastalara abdominal cerrahi uygulanmasıdır (153, 152, 150, 151).
Güler ve ark. (154), yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı bolus ile beraber uygulanan
bazal infüzyon dozunun yan etki insidansını artırmadığını bildirmiĢlerdir. Bu çalıĢmada; kalp
cerrahisi sonrası postoperatif dönemde i.v. HKA yöntemiyle verilen morfinin sadece bolus
dozları (34 mg/24 sa) ile birlikte bazal infüzyon (61 mg/24 sa) yapılan hastalarda etkinlik ve
yan etkiler açısından karĢılaĢtırılmıĢ ve bolus ile birlikte bazal infüzyon yapılan hastalarda
yan etki insidansı artmadan analjezik etkinliğin daha iyi olduğunu göstermiĢlerdir.
Biz de bu sebeple çalıĢmamızda iv HKA yöntemi ile bazal infüzyon kullanmayı tercih
ettik ve Güler ve ark.‟na benzer Ģekilde hiçbir olguda solunum depresyonu gözlemlemedik.
HKA‟de kulanılan opioidlerin en çok korkulan yan etkilerinden biri de solunum
depresyonudur. HKA uygulanan hastalarda solunum sayısı, oksijen satürasyonu ve sedasyon
skoru yakından takip edilmelidir (110). Yaptığımız çalıĢmada istatistiksel olarak gruplar
arasında anlamlı bir fark bulunmadı. Bizim çalıĢmamızda da, gabapentin grubunda tüketilen
total petidin miktarının kontrol grubundan daha düĢük olması postoperatif hipoksi riskini
azaltmıĢtır.
Literatür araĢtırmamızda; postoperatif analjezide morfinin dolantinden daha etkin ağrı
kontrolü sağladığını gösteren çalıĢmalar vardır (155, 156).
Yost ve ark. (120), yaptıkları bir çalıĢmada sezaryen sonrası postoperatif analjezide
i.m.uygulama ve i.v. HKA yöntemlerinde morfin ve dolantini karĢılaĢtırmıĢlar, her iki
yöntemde de morfinin postoperatif analjezide dolantinden daha iyi analjezi sağladığını
- 69 -
göstermiĢlerdir. Ġ.v. HKA ile dolantin alan hastalarda 4 ve üzeri VAS değerleri %33 olguda
görülürken bu oran morfin alanlarda %22 olmuĢtur.
Plummer ve ark. (144), majör abdominal cerrahi geçirecek 102 olguda yaptıkları
çalıĢmada ğpostoperatif dönemde 48 saat uygulanan i.v. HKA yöntemi ile morfin ve
dolantinin üç farklı dozunu (morfin 0,75-1-1,5 mg, dolantin 9-12-18 mg bolus dozları)
karĢılaĢtırmıĢlar ve morfinin dolantine kıyasla postoperatif ağrıda daha etkili olduğunu
göstermiĢlerdir. Bu çalıĢmada düĢük dozların analjezik etkinliğinin 24 saat sonrası
karĢılaĢtırmasında, 5 değerli ağrı skorlamasında (0:ağrı yok 5:çok Ģiddetli ağrı), düĢük
dozlarda morfin:2,1 dolantin:2,6 ortanca dozlarda morfin:2,2 dolantin:2,5 yüksek dozlarda
morfin:2,0 dolantin:2,1 bulunmuĢtur. Bu çalıĢmada; dolantin grubundaki 24. saatte ölçülen
VAS değerinin morfinden yüksek olduğu ve ağrı Ģiddeti farkı değerleri incelendiğinde 16.
saatte dolantinin morfinden istatistiksel olarak daha düĢük old (111). uğu gözlendiğinden,
morfinin postoperatif analjezide dolantinden daha iyi analjezi sağladığı kanısına varılmıĢtır.
Sedasyon skoru solunum depresyonunun erken fark edilmesi açısından değerli bir
parametredir. Bizim yaptığımız çalıĢmada ise; gruplar arasında sedasyon skorları arasında
hiçbir fark bulunmadı.
Menigauks ve ark‟larının (112) , diz cerrahisi öncesi alınan gabapentinin anksiyeteyi
azaltma ve diz fonksiyonlarının geriye dönüĢ süresi üzerine olan etkisini araĢtırdıkları
çalıĢmada; gabapentin alan gruptaki hastaların total morfin tüketimleri, VAS değerleri,
preoperatif ve postoperatif dönemlerdeki anksiyeteleri kontrol gruplarına göre daha düĢüktür.
Bu sonuçlar yaptığımız çalıĢma ile benzerlik göstermektedir.
VAS ile birlikte HKA postoperatif ağrının değerlendirilmesinde objektif bir metod olarak
kullanılmaktadır. Bu nedenle çalıĢmamızda tüm gruplara petidin ile HKA uygulandı (104).
Gruplardaki tüm olguların teknik hakkındaki değerlendirmeleri; hem kullanılan HKA
yöntemini hem de analjezik ajanların etkinliği ve yan etkilerini değerlendirmek amacı ile
kullanıldı, ancak tüm olguların görüĢlerinin „‟bir sonraki olası ameliyatımda HKA yöntemini
tercih ederdim ve tavsiye ederim‟‟ Ģeklinde olduğu da görüldü. Postoperatif dönemde
istenilen düzeyde VAS değeri elde edilemeyen veya kullanılan analjeziklerin yan etkileri
görülen hastaların da, bu konudaki yorumlarına dayanılarak; hastaların sorunları ile sık sık
- 70 -
ilgilenilip, yakın takipte olduklarının hissettirilerek, güven verilmesinin hasta
memnuniyetinde çok önemli olduğu düĢüncesindeyiz.
Bulantı ve kusmayı arttıran risk faktörleri arasında opioidler, anestezik ajanlar sayılabilir
(113). Bizim çalıĢmamızda yan etkiler bakımında gruplar arasında anlamlı bir fark bulunmadı.
KaĢıntı opioid kullanıma bağlı olarak sık görülen yan etkilerden biridir (114). ÇalıĢmamızda
kontrol grubunda ve gabapentin grubunda kaĢıntı Ģikâyetine rastlanmamıĢtır.
- 71 -
SONUÇ
Gabapentinin, tek doz olarak preemptif verildiğinde postoperatif dönemde kontrol
grubu ile karĢılaĢtırıldığı zaman etkin bir analjezi sağladığı, opioid gereksinimini azalttığı ve
hastanın memnuniyetini arttırdığı yaptığımız çalıĢmada görülmektedir. Ancak gabapentinin
yarılanma ömrü gözönüne alınarak postoperatif dönemde tekrarlanan dozlarda
kullanılmasının petidin gereksinimini daha fazla azaltacağı kanaatindeyiz. Gelecekte
yapılacak çalıĢmaların bu yönde olması gerektiğini düĢünmekteyiz.
- 72 -
ÖZET
Total Abdominal Histerektomide Gabapentinin Preemptif
Analjezik Etkinliği
Amaç: Cerrahi sonrası anksiyetenin önemli sebeplerinden biri postoperatif ağrıdır.
Postoperatif ağrı cerrahi travma ile baĢlayıp yara iyileĢmesi ile giderek azalır ve postoperatif
süreçte yol açtığı metabolik değiĢiklikler nedeni ile etkili bir Ģekilde tedavi edilmesi gerekir.
Postoperatif ağrının, preoperatif dönemden baĢlayarak kontrol altına alınmasının cerrahi
iĢleme bağlı oluĢan stres yanıtın engellenmesinde önemli bir faktör olduğunun ortaya
konması; preemptif analjezi fikrini gündeme getirmiĢtir. Üçüncü kuĢak bir antiepileptik olarak
geliĢtirilen gabapentin, gama amino bütirik asidin (GABA) yapısal analoğudur. Bu
çalıĢmadaki amacımız; cerrahi insizyon ile baĢlayan nöropatik ve inflamatuar ağrıda, periferik
ve santral antinosiseptif etkinliği gösterilen gabapentinin postoperatif petidintüketimi,
sedasyon skoru, vizüel ağrı skorlarına etkisini ve oluĢabilecek yan etkilerini; gabapentinin tek
baĢına kullanımı ve plasebo grubu ile karĢılaĢtırmaktır.
Materyal ve Metod: Total abdominal histerektomi planlanan ASA I-II-III olan 60 kadın
hasta rastgele iki gruba ayrıldı. Operasyondan 1 saat önce; Grup K‟ya 1 adet plasebo kapsül,
grup G‟ye 800 mg gabapentin tablet oral olarak verildi. Hiçbir hastaya premedikasyon
uygulanmadan operasyon odasına alınarak monitorize edildi. Tüm olgulara standart anestezi
verildi. Her hastanın demografik ( yaĢ, boy, ağırlık ) değerleri kayıt edildi. Peroperatif 15 dk
aralıklar ile OAB‟ları, KAH‟ları ve fentanil tüketim miktarları kayıt edildi. Olgulara,
ekstübasyon sonrası hasta kontrollü analjezinin yükleme dozu yapıldı ve sözlü uyaranlara
yanıt alındıktan sonra derlenme odasına alındı. Operasyondan sonraki 1., 2., 4., 6. ve 24.
saatlerde, vizuel ağrı skoru,bulantı-kusma, sedasyon skoru ve petidin tüketimi takip edilip,
kayıt edilidi.
Bulgular: Postoperatif dönemdeki toplam petidin tüketimi; Grup K‟da 151.89 ± 18.53mg,
Grup G‟de 148.00 ± 21.79 mg olarak bulundu. Grup K‟daki toplam aldolan tüketimi Grup
G‟ye göre anlamlı yüksekti (p<0.05).
Postoperatif dönemde ölçülen VAS değerleri; Grup G‟de 1. , 2. , 3. saatlerde Grup K‟ ya göre
anlamlı olarak düĢüktü (p<0.05).
- 73 -
Peroperatif toplam fentanil tüketimi; Grup G‟de 108.00 ± 25.3, GrupK‟ da 117.00 ± 28.40
olarak bulundu. Gruplar arasında toplam fentanil tüketimi arasında anlamlı fark saptanmadı
(p<0.05)
KarĢılaĢılan yan etkiler bakımından gruplar arasında fark saptanmadı.
TartıĢma: Gabapentinin tek doz olarak preemptif verildiğinde postoperatif dönemde etkin bir
analjezi sağladığı, opioid gereksinimini azalttığı ve hastanın memnuniyetini arttırdığı
görülmektedir. Gabapentinin preemptif kullanılmasının postoperatif analjezi ihtiyacını
azalttığı kanısına varıldı.
Anahtar Kelimeler: Preemptif analjezi, gabapentin, postoperatif ağrı, hasta kontrollü
analjezi.
- 74 -
SUMMARY
The Preemptive Analgesic Efficacy of Gabapentin in Patients Undergoing
Abdominal Hysterectomy
Introduction: Postoperative pain is one of the most important causes of postoperative
anxiety. Postoperative pain is an acute pain that begins with surgical trauma and gradually
decreases with tissue healing. It should be treated effectively due to metabolic changes in
postoperative period. The idea of preemptive analgesia comes from the control of
postoperative pain from preoperative period to prevent the stress response due to surgical
procedure. Gabapentin is a third generation antiepileptic that a structural analog of gamma-
amino butyric acid (GABA).
The aim of this study was to compare the effects of gabapentin, which was effective on
neuropathic and inflammatory pain that starts with surgical incision against use of gabapentin
alone and placebo group on pethidin consumption, sedation score, visual pain score and
adverse events.
Material and Methods: 60 ASA I-II-III patients undergoing abdominal hysterectomy were
included to the study and randomly divided into two groups.
One placebo capsule In Group K (n=29) one placebo capsule and in Group G 800 mg
gabapentine (Group G, n=30) were administered one hour before surgery. No premedication
was administered to any patients. Patients were monitorized in the operation room. Heart rate
(HR), mean arterial pressure (MAP), total fentanyl comsumption were evaluated and recorded
per 15 minutes in peroperative period. After extubation PCA was started with loading dose
and patients were taken to recovery room after obtaining response to verbal stimulus. Pethidin
consumption, nausea and vomiting, VAS and sedation score were recorded at 1., 2., 3., 4., 6.
and 24. hours after the operation.
Results: Postoperative total pethidin consumption was 151.89 ±18.53 mg in group K and
148.00 ± 21.79mg in group G. Pethidin consumption in group K was higher
than group G (p<0.05).
- 75 -
Patient Postoperative VAS scores at 1., 2., 3., hours were in group K higher than in group G
(p<0.05).
There was no significant difference about peroperative total fentanyl consumption between
groups (p>0.05).
There was no significant difference about adverse effects between the groups.
Conclusion: It was seen that the single dose use of gabapentin preemptively decrease the
need for opioids We concluded that the use of gabapentin decrease the need for postoperative
analgesia in postoperative period.
Key Words: Preemptive analgesia, gabapentin, postoperative pain, patient controlled
analgesia.
- 76 -
KAYNAKLAR
1. Keskin A. Operatif stratejide ağrının rolü. In: Yücel A ed. Postoperatif analjezi.
1. basım. Ġstanbul: Mavimer Matbacılık Yayıncılık Ltd. ġti. 2004: 3-5.
2. Uyar M. Postoperatif ağrılı hastanın değerlendirilmesi ve ağrı ölçümü. In: Yücel
A ed. Postoperatif analjezi. 1. basım. Ġstanbul: Mavimer Matbacılık Yayıncılık
Ltd. ġti. 2004: 27-36.
3. Erdine S. Ağrı mekanizmaları. In: Erdine S ed Ağrı. Ġstanbul: Alemdar ofset
2000: 20 -29.
4. Turan A, Karamanlıoğlu B, Memis D, Usar P, Pamukçu Z, Türe M. The
analgesic effects of gabapentin after total abdominal hysterectomy. Anesth
Analg 2004; 98: 1370-1373.
5. Gilron I, Orr E, Tu D, O‟Neill JP, Zamora JE, Bell AC. A placebo-controlled
randomized clinical trial of perioperative administration of gabapentin,
rofecoxib and their combination for spontaneous and movement-evoked pain
after abdominal hysterectomy. Pain 2005; 113: 191-200.
6. Jorgen B. Dahl, Steen Moiniche. Pre-emptive analgesia. Br Med Bull. 2004; 71:
13-27.
7. Jorgen B. Dahl, Steen Moiniche. Protective premedication: an option with
gabapentin and related drugs. Acta Anaesthesiol Scand 2004; 48: 1130-1136.
8. Rock J.A, Thompson J.D. Operative Gynecology. Lippincott-Raven, Eighth edition;
1996; 771-854
9. Koltka AK, Özyalçın NS. Postoperatif ağrı nörofizyolojisi ve stres yanıt. In:
Yücel A ed. Postoperatif Analjezi. 1. basım. Ġstanbul: Mavimer Matbacılık
Yayıncılık Ltd. ġti 2004: 7-18.
10. Desborough JP: The stress response to trauma and surgery, Br J Anaesth 2000;
85: 109-117.
11. Jameson P, Desborough JP, Braynt AE, Hall GM, The effect of cortisol
supression on the interleukin–6 and response to surgery. Acta Anaesthesiol
Scand 1997;40: 123-126.
12. Özyalçın NS. Ağrı nörofizyolojisi. In. Özyalçın N. S. Ed. Akut Ağrı; Ankara:
GüneĢ Kitabevi Ltd. ġti 2005: 1-24.
13. Ellis JR, Buse JE. Foss JF, et al. Postoperative management of myocardial
ischemia. Anesthesiol Clin 1991; 9: 609-635.
14. Black PH central nervous system-Immune system interactions:
Psychneuroendocrinology of stres and its immune consequences. Antimicrobial
agents and chemotherapy 1994; 38; 1-6.
- 77 -
15. Torkut N., Çelebi H., Özkurt M.: Cerrahiye endokrin ve metabolik yanıtın
baskılanmasında çeĢitli anestetik yöntemlerin rolü. Türk Anestezi ve
Rean.Cem.Mec. 18 (4): 202, 1991.
16. Traynor C., Hall G.M: Endocrine and metabolic changes during surgery .
Anaesthetic implications.Br. J. Anaesth. 53: 153, 1981.
17. Kanner R. Tanımlamalar. In: Kanner R, ed. (çeviri ed: Özyalçın S.) Ağrının sırları.
New York: Hanley & Belfus. 2005; p:1-6.
18. Cousins M, Power I. Akut ve postoperativ ağrı. In: Melzack R, Wall P, eds. (çeviri
ed:Erdine S.) Ağrı tedavisi el kitabı. London: Churchill Livingstone. 2006; p:13-31.
19. Clark WC, Chokhavatia SS, Kashani A, Clark SB. Ağrı Ölçümü. In: Kanner R, ed.
(çeviri ed: Özyalçın S.) Ağrının sırları. New York: Hanley & Belfus. 2005; p: 26-36.
20. Önal A. Ağrı. Ġn: Önal A, ed. Algoloji. Ġstanbul: Nobel Tıp Kitapevi. 2004; p: 1-21.
21. Hanania M. Postopertif ağrı tedavisi. In: Ronald Kanner, ed. (çeviri ed: Özyalçın
S.) Ağrının sırları. New York: Hanley & Belfus. 2005; p: 123-129.
22. Tulunay CF, Tulunay M. Ağrının değerlendirilmesi ve ağrı ölçümleri. In: Serdar
Erdine, ed. Ağrı. Ġstanbul: Nobel Tıp Kitapevi. 2000; p: 91-111.
23. Önal A. Ağrılı hastanın ve tedavisinin değerlendirilmesi. In: Önal A, ed.
Algoloji.Ġstanbul 2004; Nobel Tıp Kitapevi: 21-31.
24. Holdcroft A, Power I. Recent developments: Management of pain. BMJ 2003; 326:
635-639.
25. Wu CL. Acute postoperative pain. Ġn: Miller RD, ed. Miller's Anaesthesia. 6 nd ed.
Philadelphia: Churchill Livingstone. 2005; p: 2729-2762.
26. Aldemir T. Akut ağrı fizyopatolojisi. In: Serdar Erdine, ed. Ağrı. Ġstanbul: Nobel
Tıp Kitapevi. 2000; p:111-120.
27. Stucky CL, Gold MS, Zhang X. Mechanisms of pain. PNAS 2001; 98: 11845-11846.
28. Stephens J, Laskin B, Pashos C, Pena B, Wong J. The burden of acute
Postoperative pain and the potential role of the COX-2-specific inhibitors.
Rheumatology 2003; 42: 40-52.
29. Rawal N. Postoperatif ağrı tedavisi. In: Serdar Erdine, ed. Ağrı. Ġstanbul: Nobel
Tıp Kitapevi. 2000; p:124-142.
30. Kayhan Z. Narkotik analjezikler Anestezi 2.Baskı, logos Yayıncılık, istanbul
1997;89
31. Kayaalp O. Tıbbi Farmakoloji. 8. Baskı. Hacettepe Tas Kitapçılık, Ankara. 1998;
986-991
32. Way WL and Way EL. Narcotic analgesics and antagonists. Basic and Clinical
- 78 -
33. Yücel A. Hasta Kontrollü analjezi. 1. Baskı. MER matbaacılık & Yayıncılık.
Ġstanbul 1997; 64-76
34. Marino PL. Intravenous Opioids. In: the ICU Book 2. ed. Williams&Wilkins,
Pensylvania, USA 1997; 2(8): 124-127
35. Schug SA, Zech D, Grond S. Adverse effects of systemic opioid analgesics. Drug
Safety 1992; 7: 200-213
36. Esener Z.Klinik anestezi.Logos yayıncılık tic.A.ġ.1991
37. Sover R B, Phelps R W.Opioid and Nonopioid Analgesics.In: Brown D L.
Regional Anesthesia and Analgesia.Philadephia:1996:319-356
38. Drugs in Anaesthetic Practive; Seventh Edition, 1991,68
39. Meuldermans WEG, Hurkmans RMA, Heykants JJP: Plasma Protein binding and
distribution of fentanil, sufentanil, alfentanil and lofentanil in blof.Arch Int
Pharmacodyn Ther 1982; 257: 4,
40. Aho M., Scheinin M., Lehtinen A.M. et al.: Intramuscularly administered
dexmedetomidine attenuates hemodynamic and stress hormone responses to
gynecologic laparoscopy.Anesth Analg 1993; 75: 932-9,
41. Bower S, Hull CJ: Comparative pharmacokinetics of fentanil and sufentanil. BRJ
Anaessth 1982; 54: 871,
42. Mc Clain DA, Hug CC: Intevenous fentanil kinetics. Clin Pharmacol Ther 1980;
28: 106,
43. Taeger K, Weninger E, Schmeltzer F et al : Pulmonary kinetics of fentanil and
alfentanil in surgical patiens. Br J Anaesth 61: 425, 1988,
44. Erdine S.Sinir blokları .Ġstanbul:Emre matbaacılık 1993
45. Roering DL, Kotrly KJ: Effect of propranolol on the first pass uptake of fentanil in
the human and rat lung. Anesthesiology 71: 62, 1989,
46. Kayaalp O.rasyonel tedavi yönünden tıbbi Farmakoloji. 2.Cilt. 4.Baskı, Ankara:
Feryal Matbaacılık San.ve Tic.Ltd. ġti .,1988
47. Desbourgh JP, Hall GM. Endocrine Response to surgery. In Kaufman L.
Anaesthesia Review. Edinburgh: Churchill Livingstone, 1993, 131-148.
48. Colins V J. Principles of Anesthesiology.3 th Ed.Volüm II ,Philadelphia :Lea and
Febiger,1993
49. Erdine S. Opioid analjezikler. In: Serdar Erdine, ed. Ağrı. Ġstanbul: Nobel Tıp
Kitapevi. 2000; p: 494-510.
50. Woodhouse A, Ward ME, Mather LE. Intra-subject variability in post-operative
patient-controlled analgesia (PCA): is the patient equally satisfied with morphine,
pethidine and fentanyl? Pain 1999; 80: (545-553).
- 79 -
51. Sweneeney C, Bruera E. Opioids. Ġn: Melzack R, Wall P, eds. (çeviri ed: Erdine S.)
Ağrı tedavisi el kitabı. London: Churchill Livingston. 2006; p: 377-397.
52. Kayaalp O. Tıbbi Farmakoloji. 10. baskı. Ankara: Hacettepe-TaĢ Kitapçılık. 2002;
p: 916-994
53. Simmons DL, Botting RM, Timothy HLA. Cyclooxygenase isozymes: the biology
of prostaglandin synthesis and inhibition. Pharmacol Rev 2004; 56: 387-437.
54. Brune K, Zeilhofer HU. Antipiretik analjezikler. In: Melzack R, Wall P, eds. (çeviri
ed: Erdine S.) 377
56. Ağrı tedavisi el kitabı. London: Churchill Livingstone. 2006; p: 341-
Papadima A, Lagoudianakis EE, Antonakis PT, Pattas M, Kremastinou F,
Katergiannakis V, Manouras A, Georgiou L. Parecoxib vs. lornoxicam in the
treatment of postoperative pain after laparoscopic cholecystectomy: a prospective
randomized placebo-controlled trial. Eur J Anaesthesiol 2007; 24: 154-158.
57. McCrory CR, Lindahl SGE. Cyclooxygenase inhibition for postoperative analgesia
Anesth Analg 2002; 95: 169-176.
58. Hyllested M, Jones S, Pedersen JL, Kehlet H. Comparative effect of paracetamol,
NSAĠDs or their combination in postoperative pain management: a qualitative
review. Br J Anaesth 2002; 88: 199-214.
59. Kehlet H, Holte K. Effect of postoperative analgesia on surgical outcome. Br J
Anaesth 2001; 87: 62-72.
60. Eroğlu L. Periferik analjezikler. In: Erdine S, ed. Ağrı. Ġstanbul: Nobel Tıp
Kitapevi. 2000; p: 485-494.
61. Wamil AW, Paris W. Consideration of the analgesic efficacy of gabapentin.
Curr Sci 1997;1: 251-263.
62. Neville MW. Gabapentin in the management of neuropathic pain. American
journal of Pain Management 2000; 10: 6-12
63. Magnus L. Nonepileptic uses of gabapentin. Epilepsia 1999;40: 66-72.
64. Backonja RLG. Gabapentin dosing for neuropatic pain: Evidence from
randomized, placebo-controlled clinical trials; Clinical Therapeutics 2003; 25:
81-104.
65. Erfurth A, Kammerer C, Grunze H, Normann C, Walden J. An open label study
of the gabapentin in the treatment of acute mania. J Psychiatr Res 1998; 38:
261-264.
66. Nicholson B. Gabapentin use in neuropathic pain syndromes. Acta Neurol
Scand 2000; 101: 359-371.
67. Tremont-Lukats IW, Megeff C, Backonja MM. Anticovulsants for neuropathic
pain syndromes: mechanism of action and place in therapy. Drugs 2000; 60:
1029-1052.
- 80 -
68. Attal N. Chronic neuropatic pain: mechanisms and treatment. Clin J Pain,
2000;16: 118-130.
69. Pandey CK, Priye S, Singh S, Singh U, Singh RB, Singh PK. Preemptive use of
gabapentin significantly decreases postoperative pain and rescue analgesic
requirements in laparascopic cholecystectomy. Can J Anesth 2004; 51: 358-363.
70. Neurontin [package insert]. New York: Pfizer Inc; 2002
71. Goa KL, Sorkin EM. Gabapentin a review its phrmacological properties and
clinical potential in epilepsy. Drugs 1993; 46: 409-427.
72. Mellegers MA, Furlan AD, Mailis A. Gabapentin for Neuropathic Pain:
systematic review of controlled and unconttrolled literature. Clin J Pain 2001;
17: 284-295.
73. Crile GW. The kinetic theory of shock and its prevention through
anociassociation. Lancet 1913; 185: 7-16.
74. Woolf CJ, Chong MS. Preemtive analgesia-treating postoperative pain by
preventing the establishment of central sensitization. Anesth Analg 1993; 77:
362-379.
75. Jorgen B. Dahl, Steen Moiniche. Protective premedication: an option with
gabapentin and related drugs. Acta Anaesthesiol Scand 2004; 48: 1130-1136.
76. Craig TH. Multimodal postopertive pain management. Am J Health-Syst Pharm
2004; 61: 4-10.
77. Kissin I. Preemptive analgesia. Anesthesiology 2000; 93: 1138 –1143.
78. Katz J. Preemptive analgesia: Evidence, current status and future direction. Eur
J Anaesth 1995; 12: 8-13.
79. Pasquallicci A. Experimental and clinical studies about the preemptive analgesia
with local anesthetics. Possible reasons of the failure. Minerva Anesthesiol
1998; 64: 445-457.
80. Moiniche S, Kehlet H, Dahl JB. A qualitative and quantitative systematic
review of preemptive analgesia for postoperative pain relife. Anesthesiology
2002; 96: 725-741.
81. Niv D, Lang DE, Devor M. The effect of preemptive analgesia on subacute
postoperative pain. Minerva Anestesiol 1999; 65: 127-140.
82. Kelly JD, Ahmed M, Brull SJ. Preemptive analgesia II: Recent advances and
current trends. Can J Anesth 2001; 48: 1091-1101.
83. Kam PCA, Power I. New selective COX-2 inhibitors. Pain Reviews 2000; 7: 3-
13.
84. Gilron I, Orr E, Tu D, O‟Neill JP, Zamora JE, Bell AC. A placebo-controlled
randomized clinical trial of perioperative administration of gabapentin,
rofecoxib and their combination for spontaneous and movement-evoked pain
after abdominal hysterectomy. Pain 2005; 113: 191-200.
- 81 -
85. Katz J, Kavanagh BP, Sandler AN. Preemptive analgesia. Clinical evidence of
neuroplasticity contributing to postoperative pain. Anasthesiology 1992; 77:
439-446.
86. AteĢ Y. Opioidler. In: Yücel A. ed. Postoperatif Analjezi. 1. basım. Ġstanbul:
Mavimer Matbacılık Yayıncılık Ltd. ġti 2004: 39-54.
87. ġentürk NM, ġentürk E. Preemtif analjezi. In: Yücel A. ed. Postoperatif
Analjezi. 1. basım. Ġstanbul: Mavimer Matbacılık Yayıncılık Ltd. ġti 2004: 19-
26.
88. Sechzer PH: Patient controlled analgesia: a retrospective. Anesthesiology 1990;
72: 735-736.
89. Sherwood ER, Benzon HT. Patient-controlled analgesia. In: Benzon HT:
Essentials of Pain Medicine and Regional Anesthesia. Churchill Livingstone
Inc. 1999; 147-149.
90. Mather LE, Woodhouose A. Pharmacokinetics of opioids in the context of
patient contralolled analgesia. Pain 1997; 4: 20 -32.
91. Yücel A. Hasta Kontrollü Analjezi. 2.basım. Ġstanbul. Ufuk reklamcılık ve
Matbacılık, 1998: 5-30.
92. Pekel F. Hasta kontrollü analjezi. In. Özyalçın NS. Ed. Akut ağrı; Ankara GüneĢ
Kitabevi Ltd. ġti 2005: 111-120.
93. Woodhause A, Hobbes AFT, Mather LE, Gibson M: A comparison of
morphine, pethidine and fentanyl in the postsurgical patient-controlled analgesia
enivirontmen. Pain 1996; 64: 115-121.
94. Eti Z. Hasta kontrollü analjezi yöntemi ve solunum depresyonu. Ağrı, 15: 36-
37.
95. Çekmen N, Akçabay M, Mahli A, Arslan M. Postoperatif bulantı-kusmada
deksametazon ve metoklopramid‟in etkilerinin karĢılaĢtırılması. Erciyes Tıp
Dergisi 2003:25:137-43.
96. Diaz G, Flood P. Strategies for effective postoperative pain management. Minerva
Anestesiol 2006; 72: 145-150.
97. Talu GK, Özyalçın S, Dereli N, ġentürk M, Yücel A. Torakotomi ağrısında
farklı yollardan uygulanan ketaminin etkinliği: randomize çift kör, plasebo
kontrollü klinik çalıĢma. Ağrı, 2002; 14: 54-59.
98. Jorgen B. Dahl, Steen Moiniche. Protective premedication: an option with
gabapentin and related drugs. Acta Anaesthesiol Scand 2004; 48: 1130-1136.
99.Mao T, Chen LL. Gabapentin in pain management. Anesth Analg; 2000; 91:
680-687.
100. Rosenberg JM, Harrel C, Ristic H, Werner R, de Rosayro AM. The effect of
101. Shimoyama M, Shimoyama N, Inturrisi CE, Elliott KJ: Gabapentin enhances
the antinociceptive effects of spinal morphine in the rat tail- flick test. Pain
1997; 72: 375 –382.
- 82 -
102. Eckhardt K, Ammon S, Hoffman U, Riebe A, Gugeler N, Mikus G. Gabapentin
enhances the analgesic effect of morfine in healthy volunteers. Anesth Analg
2000; 91: 185-191.
103. Careceni A, Zecca E, Martini C, De Conno F. Gabapentin as an adjuvant to
opioid analgesia for neuropatic cancer pain. J Pain Symptom Manage 1999; 17:
441-445.
104. Akın A, Esmaoğlu A, Boyacı A. Total kalça protezi uygulanan hastalarda
piroksikamın preemtif analjezi etkinliği. Türk Anest Rean Cem Mecmuası.
2002; 30: 161-165.
105. Turan A, Karamanlıoğlu B, Memis D, Usar P, Pamukçu Z, Türe M. The
analgesic effects of gabapentin after total abdominal hysterectomy. Anesth
Analg 2004; 98: 1370-1373.
106. Dirks J, Fredensborg BB, Christensen D, et al. A randomized study of the
effects of single dose gabapentin versus placebo on postoperative pain and
morphine consumption after mastectomy. Anesthesiology 2002; 97: 560-564
.
107. Pandey CK, Navkar DV, Giri PJ, Raza M, Behari S, Singh RB, Singh U, Singh
PK. Evaluation of the optimal preemptive dose of gabapentin for postoperative
pain relief after lumbar diskectomy. J Neurosurg Anesthesiol 2005; 17: 65-68.
108. Gilron I, Orr E, Tu D, O‟Neill JP, Zamora JE, Bell AC. A placebo-controlled
randomized clinical trial of perioperative administration of gabapentin,
rofecoxib and their combination for spontaneous and movement-evoked pain
after abdominal hysterectomy. Pain 2005; 113: 191-200.
109. Toğal T, ġahin ġ, DurmuĢ M, Türköz A, Köroğlu A, Ayas A, Ersoy MO.
Ġntravenöz ve epidural hasta kontrollü analjezide morfin kullanımının
karĢılaĢtırılması. Ağrı 2003; 15: 50-58.
110. Kayacan T, Güzelmeriç F, OğuĢ H, Yaltırık R, Barutçuoğlu Ö, Erentuğ V,
Koçak T. Kalp cerrahisinde rektal naproksenin postoperatif analjezi, sedasyon
ve morfin kullanımı üzerine etkileri. Ağrı 2004; 16: 47-55
111. Stanley G, Appadu B, Mead M. Dose requirements, efficacy and side effect of
morphine and pethidine delivered by patient-controlled analgesia after
gynaecological surgery. Br J Anesth 1999; 76: 484-486.
112. Menigausk C, Adam F, Guignard B, Sesler DI, Chauvin M. Preoperatif
gabapentin decreases anxiety and impoves early functional recovery from knee
surgery. Anesth Analg 2005; 100: 1394-1399.
113. Tercan E, Esmaoğlu A, Canbay A. Sezeryan sonrası intravenöz hasta kontrollü
analjezide morfin ile meperidinin karĢılaĢtırılması. Ağrı 1998; 10: 51-54.
114. Kunt N, Kafalı H, Mimaroğlu C. Hasta kontrollü analjezi ile postoperatif ağrı
tedavisinde morfin, meperidin ve fentanilin etkinliğinin karĢılaĢtırılması. Ağrı
1997; 9: 28-35.
115. Diaz G, Flood P. Strategies for effective postoperative pain management.
Minerva Anestesiol 2006; 72: 145-150.
- 83 -
116. Önal A. Ağrı. Ġn: Önal A, ed. Algoloji. Ġstanbul: Nobel Tıp Kitapevi. 2004; p: 1-21.
117. Baykara N. Santral sensitizasyon ve preemptif analjezi. Sendrom
2000:12;69-75.
118- Dionne RA, Campbell RA, Cooper SA, Hall DL, Burkonghan B,
Supression of postoperative pain by preoperative administration of
ibuprofen in comparison to placebo, acetaminophen plus codeine. J. Clin.
Pharmacol. 1983;232:37-43.
119- Jonsonn T, Rude C, Randberg FA, Johansen T, Lang Öensen T, Jensen
NH:Postoperative pain treated with piroxicam and buprenorphine each
drug alone or in a combination. Pain (Suppl.5) 1990;41:71-80.
120- Yost NP, Bloom SL, Sibley MK, Lo JY, McIntire DD, Leveno KJ. A hospitalsponsored
quality improvement study of pain management after cesarean delivery.
American Journal of Obstetrics and Gynecology 2004; 190: 1341-1346.
121- Matarushi MR, Keis NA, Smouse DJ, Workman ML: The effects of
steroids on post operative nausea and vomiting. Nurse Anaest. 1990 Vol
1 p.183-189.
122- Aflietti P, Saggini R, Piscini 5: I.V. Indoprofen in the prevention of
postoperative pain. Current Therapy and Research. 1984;1 36:1235-1241.
123. Mac Intyre P. General Surgery. In: Alman KG, Wilson HI. (Eds.). Oxford
Handbook of anaesthesia. New York: Oxford University Pres, 2002;277-98.
124. Barash PG, Cullen BF, Stoelting RK. (Çeviri: Elar Z). Klinik Anestezi El Kitabı.
Ġstanbul: Logos yayıncılık, 1999:115-88.
125. Özcengiz D, Özbek H. Anestezi El kitabı. Ġstanbul: Nobel Yayıncılık, 1998;131-
3,168.
126. Collins VJ. Principles of anesthesiolgy. 3th.ed. vol.2. Philadelphia: Lea & Febiger;
1993: p.460-8, 565-95, 768-72.
127. Morgan GE. Mikhail MS. Anaesthesia for the patients with cardiovasculary
disease. In: Morgan GE. Mikhail MS (Eds.). Clinical Anaesthesiology, 3th Ed.
Appleton & Lange, Stanford, 2002;393-4.
128. Johnson FN, Johnson RD, Martin L, Armer ML. Gabapentin in the treatment of
neuropathic pain. Rev Contemp Pharmacother 2001;12:125-6.
129. Magnus L. Nonepileptic uses of gabapentin. Epilepsia 1999;40(6):66-72.
130. Mao J, Chen LL. Gabapentin in pain management. Anesth Analg 2000;91:680-7.
131. MemiĢ D, Turan A, Karamanlıoğlu B, ġeker ġ, Türe M. Gabapentin reduces
cardiovascular responses to laryngoscopy and tracheal intubation. Eur J Anaesth
2006;23(8):686-90.
132. Fassoulaki A, Stamatakis E, Petropoulos G, Siafaka Ġ, Hassiakos D, Saratopoulos
C. Gabapentin attenuates late but not acute pain after abdominal hysterectomy.
Br JAnaesth 2006;96(6):769-73.
- 84 -
133. Dirks J, Peterson KL, Rowbotham MC, Dahl JB. Gabapentin supresses cutaneous
hyperalgesia following heat/capsaicin sensitization. Anesthesiol 2002;97:102-7.
134. Turan A, MemiĢ D, Karamanlıoğlu B, Yağız R, Pamukçu Z, Yavuz E. Analgesic
effects of gabapentin in ear-nose-throat surgery. Anesth Analg 2004;99:375-8.
135. Radhakrishnan M, Bithal PK, Chaturvedi A. Effect of preemptive gabapentin on
postoperative pain relief and morphine consumption following lumba
laminectomy and discectomy: a randomized, double-blinded, placebo-
controlled study. J Neurosurg Anesthesiol 2005;17(3):125-8.
136. Yoon MH, Yaksh TL. The effect of intrathecal gabapentin on pain behaviour and
hemodynamics on the formalin test in the rat. Anesth Analg 1999;89(2):434-9.
137. Vallano A, Aguilera C, Arnau JM, Banos Je, Laporte JR. Management of
postoperatif pain in abdominal surgery in Spain: A multicentre drug utilization
study. Br J Clin Pharmacol 1999;47(6):667-73.
138. Turan A, Karamanlıoğlu B, MemiĢ D, Hamamcıoğlu MK, Tükenmez B, Pamukçu
Z.Analgesic effect of gabapentin after spinal surgery. Anesthesiology
2004;100:935-8.
139. Rorarius MGF, Mennander S, Suominen P. Gabapentin for the prevention of
postoperative pain after vaginal hysterectomy. Pain 2004;110(1-2):175-81.
140. Fassoulaki A, Patris K, Sarantopoulos C, Hogan Q. The analgesic effect of
gabapentin and mexiletine after breasth surgery. Anest Analg 2002;95:985-91.
141. Singh L, Field MJ, Ferris P. The antiepileptic agent gabapentin possesses
anxiolyticlike and antinosiseptive actions that are reversed by D-serine.
Pshychopharmacology 1996;127:1-9.
142. Dixit R, Bhargava VK, Kaur N. Antinociceptive effects of gabapentin in rats.
Indian J Physiol Pharmacol 2000;44:233-4.
143. Rosenow D, Albrechtsen M, Stolke D. A Comparison of patient-controlled
analgesia with lornoxicam versus morphine in patients undergoing lumbar disk
surgery. Anesth Analg 1998; 86: 1045-50.
144. Plummer JL, Owen H, Ilsley AH, Inglis S. Morphine patient-controlled
analgesia ıs superior to meperidine patient-controlled analgesia for
postoperative pain. Anesth Analg 1997; 84: 794-799.
145. Cashman JN, Dolin SJ. Respiratory and haemodynamic effects of acute
Postoperative pain management: evidence from published data. Br J Anaesth
2004; 93: 212-223.
146. Momeni M, Crucitti M, De Kock M. Patient-controlled analgesia in the
management of postoperative pain. Drugs 2006; 66: 2321-2337.
147. Hudcova J, McNicol E, Quah C, Lau J, Carr DB. Patient controlled opioid
analgesia versus conventional opioid analgesia for postoperative pain. Cochrane
Database Syst Rev 2006; 18: CD003348.
- 85 -
148. Hudcova J, McNicol E, Quah C, Lau J, Carr DB. Patient controlled intravenous
opioid analgesia versus conventional opioid analgesia for postoperative pain
control: A quantitative systematic review. Acute Pain 2005; 7: 115-132
149. Zucker TP, Flesche CW, Germing U, Schroter S, Willers R, Wolf HH, Heyll A.
Patient-controlled versus staff-controlled analgesia with pethidine after
allogeneic bone marrow transplantation. Pain 1998; 75: 305-312.
150. Etches RC. Respiratory depression associated with patient-controlled analgesia:
A review of eight cases. Can J Anaesth 1994 41: 87-90.
151. Ashburn MA, Love G, Pace NL. Respiratory-related critical events with
intravenous patient-controlled analgesia. Clin J Pain 1994; 10: 52-56.
152. Sidebotham D, Dijkhuizen MR, Schug SA. The safety and utilization of
patientcontrolld analgesia. J Pain Symptom Manage 1997; 14: 202-209.
153. Macintyre PE. Safety and efficacy of patient-controlled analgesia. Br J Anaesth
2001;87: 36-46.
154. Güler T, Unlugenc H, Gundogan Z, Ozalevli M, Balcioglu O, Topcuoglu MS. A
background infusion of morphine enhances patient-controlled analgesia after
cardiac surgery. Can J Anesth 2004; 51: 718-722.
155. Litkowski LJ, Christensen SE, Adamson DN, Dyke TV, Han SH,. Newman KB.
Analgesic efficacy and tolerability of oxycodone 5 mg/lbuprofen 400 mg
compared with those of oxycodone 5 mg/acetaminophen 325 mg and
hydrocodone 7.5 mg/acetaminophen 500 mg in patients with moderate to severe
postoperative pain: a randomized, double-blind, placebo-controlled, single-dose,
parallel-group study in a dental pain model. Clinical Therapeutics 2005; 27: 418-
429
156. Aabakken L, Osnes M, Frenzel W. Gastrointestinal tolerability of lornoxicam
compared to that of naproxen in healthy male volunteers. Aliment Pharmacol
Ther 1996; 10: 151-156.
157. Werner MU, Søholm L, Rotbøll-Nielsen P, Henrik Kehlet. Does an acute pain
service improve postoperative outcome? Anesth Analg 2002; 95: 1361-1372
158. Kehlet H, Holte K. Effect of postoperative analgesia on surgical outcome. Br J
Anaesth 2001; 87: 62-72.
159. Bonnet F, E. Marret. Influence of anaesthetic and analgesic techniques on
outcome after surgery. Br J Anaesth 2005; 95: 52-58.
160. Rathmell JP, Wu CL, Sinatra RS, Ballantyne JC, Ginsberg B, Gordon DB, Liu SS,
Perkins FM, Reuben SS, Rosenquist RW, Viscusi ER. Acute post-surgical pain
management: A critical appraisal of current practice. Regional Anesthesia and
Pain Medicine 2006; 31: 1-42.
161. Dolin SJ, Cashman JN, Bland JM. Effectiveness of acute postoperative pain
management: I. Evidence from published data. Br J Anaesth 2002; 89: 409-423.
162. Dolin SJ, Cashman JN. Tolerability of acute postoperative pain management:
- 86 -
nausea, vomiting, sedation, pruritis, and urinary retention. Evidence from
published data. Br J Anaesth 2005; 95: 584-591.
163. Yücel AyĢen. Hasta Kontrollü Analjezi. Ġstanbul: MER Yayıncılık. 1997; p: 5-111.
164. Miaskowski C. Patient-controlled modalities for acute postoperative pain
management. Journal of PeriAnesthesia Nursing 2005; 20: 255-267.
165. Cousins M, Power I. Akut ve postoperativ ağrı. In: Melzack R, Wall P, eds.
(çeviri ed:Erdine S.) Ağrı tedavisi el kitabı. London: Churchill Livingstone. 2006;
p:13-3
166. Svedman P, Ingvar M, Gordh T. "Anxiebo", placebo, and postoperative pain.
BMC Anesthesiology 2005; 5. URL: http://www.biomedcentral.com/1471-
2253/5/91.
167. Yimyaem PR, Kritsanaprakornkit W, Thienthong S, Horatanaruang D,
Palachewa K, Tantanatewin W, Simajareuk S, Theerapongpakdee S. Post-
operative pain management by acute pain service in a university hospital,
Thailand. Acute Pain 2006;8: 161-167.