18
6 Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (ERZSOSDER) ÖS-I: 47 -64 [2015] AŞÇI İBRAHİM DEDE HÂTIRATI ÇERÇEVESİNDE XIX. YÜZYIL ERZİNCAN’INDA DİNÎ VE TASAVVUFÎ HAYAT RELIGIOUS AND MYSTICAL LIFE IN ERZINCAN IN 19TH CENTURY ACCORDING TO MEMORIES OF ASCI DEDE Halil BALTACI * ÖZET: Aşçı Dede ismiyle bilinen İbrahim Halil Dede’nin kaleme aldığı Hâtırât’ı XIX. yüzyıl Osmanlı toplumunun siyasî, dinî ve tasavvufî hayatına dair içerdiği bilgiler sebebiyle önemli bir kaynaktır. Eser klasik bir hâtırat olmasının yanı sıra, müellifinin görevi gereği gezdiği şehirler hakkında aktardığı bilgilerle bir nevi seyahatnâme, tasavvufî konulara getirilen izahlar sebebiyle de tasavvufî bir eser özelliği taşımaktadır. Aşçı Dede’nin bir süre Erzincan’da ikamet etmesi hasebiyle şehre dair izlenimleri; Hâlidiyye ricâli, özellikle de intisap ettiği Şeyh Mustafa Fehmi Efendi’yle alakalı aktardığı bilgiler önemlidir. Bu çalışmada, Aşçı Dede’nin hâtıraları çerçevesinde şehrin önemli mutasavvıf kişiliklerine dair aktarılanlar başta olmak üzere, dönemin dinî, tasavvufî ve sosyo-kültürel hayatına ait malumat değerlendirilmiştir. Anahtar sözcükler: Aşçı Dede, Şeyh Fehmi Efendi, Erzincan, hâtırat, tasavvuf ABSTRACT: The memoires, Asci Dede known as Ibrahim Halil Dede penned it, are important source for informations containing about XIX century Ottoman political, religious and mystical life. Work has the characteristics shown by itinerary with the informations about cities visited by the author in accordance with his task. On the other hand, work has also the characteristics shown by mystical work due to statements made to the mystical topics as well as being a classic memoir. As he dwelled in Erzincan for a while, his impressions about the city, informations given by him about Halidi dignitaries and especially about Sheikh Mustafa Fehmi Efendi are very important. In this article, especially narratives about Sufis are very important person of city according to memories of Asci Dede, religious, mystical and socio- cultural life at that time have been commentated. Keywords: Asci Dede, Sheikh Mustafa Efendi, Erzincan, Memories, Mysticism 1. GİRİŞ Hâtırat türü eserler, yazıldığı döneme tutulan ayna gibidirler. Bu eserler sayesinde bir toplumun sosyal hayatı yanında tarihî, coğrafî, siyasî, ekonomik ve kültürel durumunu hâtırat sahibinin gözünden izlemek mümkün olur. Özellikle XIX. yüzyıldan itibaren sayı bakımından artış gösteren hâtırat 1 türü eserler, yeri geldiğinde birincil kaynak olma özelliğine sahip olurlar. Aşçı Dede olarak meşhur olan İbrahim Halil Dede’nin hatıralarını ihtiva eden Tercüme-i Ahvâl-i Aşçı Dede adlı eseri, bu konudaki önemli örneklerden birisidir. İstanbul’dan, Erzurum’a; Erzincan’dan Şam’a oradan da Edirne’ye kadar geniş bir vatan coğrafyasında yaptığı yolculukları ve buralara dair anlatımları, bu esere bir tür seyahatname hüviyeti de kazandırmış, hatta Evliya Çelebî’nin Seyahatname’siyle kıyaslanmasına sebep olmuştur. Aşçı Dede’nin Şam’da kaldığı sıralarda kaleme aldığı anlaşılan hatıraları okurken, çocukluğundan başlayarak ömrünün son dönemlerine kadarki hayat hikâyesine, yaşadığı toplumun dinî, ahlâkî ve tasavvufî * Yrd. Doç. Dr., Erzincan Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, [email protected] 1 Geniş bilgi için bkz. M. Orhan Okay, “Hâtırat”, DİA, İstanbul, 1997, c. XVI, s. 445-449. Ancak bu maddede Aşçı Dede’nin eserine hiçbir şekilde değinilmemesi bir eksiklik olarak göze çarpmaktadır.

AÇI İBRAHİM DEDE HÂTIRATI ÇERÇEVESİNDE XIX ...isamveri.org/pdfdrg/D03353/2015_1/2015_1_BALTACIH.pdfAçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: AÇI İBRAHİM DEDE HÂTIRATI ÇERÇEVESİNDE XIX ...isamveri.org/pdfdrg/D03353/2015_1/2015_1_BALTACIH.pdfAçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî

6

Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (ERZSOSDER) ÖS-I: 47 -64 [2015]

AŞÇI İBRAHİM DEDE HÂTIRATI ÇERÇEVESİNDE XIX.

YÜZYIL ERZİNCAN’INDA DİNÎ VE TASAVVUFÎ HAYAT

RELIGIOUS AND MYSTICAL LIFE IN ERZINCAN IN 19TH

CENTURY ACCORDING TO MEMORIES OF ASCI DEDE

Halil BALTACI*

ÖZET: Aşçı Dede ismiyle bilinen İbrahim Halil Dede’nin kaleme aldığı Hâtırât’ı XIX. yüzyıl

Osmanlı toplumunun siyasî, dinî ve tasavvufî hayatına dair içerdiği bilgiler sebebiyle önemli bir kaynaktır.

Eser klasik bir hâtırat olmasının yanı sıra, müellifinin görevi gereği gezdiği şehirler hakkında aktardığı

bilgilerle bir nevi seyahatnâme, tasavvufî konulara getirilen izahlar sebebiyle de tasavvufî bir eser özelliği

taşımaktadır. Aşçı Dede’nin bir süre Erzincan’da ikamet etmesi hasebiyle şehre dair izlenimleri; Hâlidiyye

ricâli, özellikle de intisap ettiği Şeyh Mustafa Fehmi Efendi’yle alakalı aktardığı bilgiler önemlidir. Bu

çalışmada, Aşçı Dede’nin hâtıraları çerçevesinde şehrin önemli mutasavvıf kişiliklerine dair aktarılanlar

başta olmak üzere, dönemin dinî, tasavvufî ve sosyo-kültürel hayatına ait malumat değerlendirilmiştir.

Anahtar sözcükler: Aşçı Dede, Şeyh Fehmi Efendi, Erzincan, hâtırat, tasavvuf

ABSTRACT: The memoires, Asci Dede known as Ibrahim Halil Dede penned it, are important

source for informations containing about XIX century Ottoman political, religious and mystical life. Work

has the characteristics shown by itinerary with the informations about cities visited by the author in

accordance with his task. On the other hand, work has also the characteristics shown by mystical work due

to statements made to the mystical topics as well as being a classic memoir. As he dwelled in Erzincan for

a while, his impressions about the city, informations given by him about Halidi dignitaries and especially

about Sheikh Mustafa Fehmi Efendi are very important. In this article, especially narratives about Sufis

are very important person of city according to memories of Asci Dede, religious, mystical and socio-

cultural life at that time have been commentated.

Keywords: Asci Dede, Sheikh Mustafa Efendi, Erzincan, Memories, Mysticism

1. GİRİŞ

Hâtırat türü eserler, yazıldığı döneme tutulan ayna gibidirler. Bu eserler sayesinde bir

toplumun sosyal hayatı yanında tarihî, coğrafî, siyasî, ekonomik ve kültürel durumunu hâtırat

sahibinin gözünden izlemek mümkün olur. Özellikle XIX. yüzyıldan itibaren sayı bakımından

artış gösteren hâtırat1 türü eserler, yeri geldiğinde birincil kaynak olma özelliğine sahip olurlar.

Aşçı Dede olarak meşhur olan İbrahim Halil Dede’nin hatıralarını ihtiva eden Tercüme-i Ahvâl-i

Aşçı Dede adlı eseri, bu konudaki önemli örneklerden birisidir. İstanbul’dan, Erzurum’a;

Erzincan’dan Şam’a oradan da Edirne’ye kadar geniş bir vatan coğrafyasında yaptığı

yolculukları ve buralara dair anlatımları, bu esere bir tür seyahatname hüviyeti de kazandırmış,

hatta Evliya Çelebî’nin Seyahatname’siyle kıyaslanmasına sebep olmuştur. Aşçı Dede’nin

Şam’da kaldığı sıralarda kaleme aldığı anlaşılan hatıraları okurken, çocukluğundan başlayarak

ömrünün son dönemlerine kadarki hayat hikâyesine, yaşadığı toplumun dinî, ahlâkî ve tasavvufî

* Yrd. Doç. Dr., Erzincan Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, [email protected] 1 Geniş bilgi için bkz. M. Orhan Okay, “Hâtırat”, DİA, İstanbul, 1997, c. XVI, s. 445-449. Ancak bu maddede Aşçı

Dede’nin eserine hiçbir şekilde değinilmemesi bir eksiklik olarak göze çarpmaktadır.

Page 2: AÇI İBRAHİM DEDE HÂTIRATI ÇERÇEVESİNDE XIX ...isamveri.org/pdfdrg/D03353/2015_1/2015_1_BALTACIH.pdfAçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî

Halil BALTACI

48

yapısından, asker-sivil ilişkileri, siyaset ve yönetim, dış devletlerle ilişkiler gibi geniş bir

yelpazede dile getirilen konulara ait gözlemlerine vakıf oluruz. Eserde, Aşçı Dede’nin evlilikleri,

çocukları, ev hayatına dair özel bilgiler yanında; tasavvuf anlayışı, dinî hayatına dair düşünceleri

ve toplumsal konulara yönelik samimi ifadelerini buluruz.

Aşçı Dede’nin hâtıratında, hakkında bilgi verilen şehirlerden birisi de Erzincan’dır.

Ordudaki görevi gereği buraya yerleşen Dede, yaklaşık on beş yılını burada geçirmiştir. Bu

zaman zarfında şehrin önemli şahsiyetleri, şehrin geçmişiyle ilgili kendisine nakledilen bilgiler,

özellikle de kendisinin bizzat şahit olup birinci ağızdan aktardığı malumat oldukça değerlidir.

Bu sebeple Aşçı Dede hâtıratını, tarihî ve kültürel mirasına dair kaynaklarından pek çoğunu

büyük tabiî âfetlerde kaybetmiş Erzincan şehrinin XIX. yüzyıldaki durumu hakkında önemli bir

kaynak olarak değerlendirmek mümkündür.

I- AŞÇI İBRAHİM DEDE VE HÂTIRATI

Kendisi hatıralarda adını es-Seyyîd İbrahim Halil ibn Mehmed Ali şeklinde ifade

etmektedir. İstanbul’da Kandilli semtinde h. 1244/ m. 1828-1829 yılında dünyaya gelmiştir.

Babası Kastamonu kökenli, orduda başçavuş olarak görev yapan Mehmed Ali, annesi

Çerkeşoğullarından Bolulu Hasan Ağa’nın kızı Behiye Hanım’dır.2 Eğitimine Kandilli Mahalle

Mektebi’nde başlayan Aşçı Dede, daha sonra taşındıkları Şehzâdebaşı’ndaki Sıbyan Mektebine

devam etmiş, buradaki eğitiminden sonra 1257/1841 senesinde Süleymaniye Rüştiyesi’ne

kaydolmuştur. Başarılı bir öğrenci olduğu anlaşılan Aşçı Dede’nin bu okuldaki yakın

arkadaşlarından birisi de, meşhur şâir ve devlet adamı Ziya Paşa’dır.3 Devlet dairelerine eleman

yetiştirmek için bir tür mülkiye mektebi olan Süleymaniye Rüştiyesi’nin ilk devre

mezunlarındandır. Bâbıâli’yi tercih eden diğer pek çok arkadaşının aksine, Bâb-ı Seraskerî’de

“ordular rûznâmçe4 kaleminde” göreve başlayan Aşçı Dede’nin, ordudaki görevi orta dereceli

çeşitli kademelerde, neredeyse ömrünün sonuna kadar devam etmiştir. Önce Dördüncü Ordu

(Erzurum-Erzincan), daha sonra da Beşinci (Şam) ve İkinci (Edirne) Ordularda memuriyet

yapmıştır.5

Hatıralardaki bilgilerden, daha küçüklüğünde din ve maneviyata ilgisi olduğu, sonraki

dönemlerde ise bu ilginin yerini aşk, coşku ve cezbenin doldurduğu görülmektedir. Tasavvufla

ilk tanışması çalıştığı kalemdeki mesai arkadaşı, aynı zamanda bir Kadirî Tekke’sinde şeyhlik

yapan Muhtar Efendi’nin dostluğuyla olmuştur.6 Sonradan yakın arkadaşlarından çok sevdiği

Osman Efendi vasıtasıyla Nakşibendîliği tanıyan Aşçı Dede’nin, ilk olarak Halvetî

meşâyıhından Hasan Efendi ismindeki bir zata intisap ettiği ve onun tekkesine yerleştiği

görülmektedir.7 Hasan Efendi’nin yanında aradığını bulamayınca yine onun tavassutuyla, bu kez

Kasımpaşa Mevlevîhanesi’nde8 Hüsameddîn Dede’nin iradesiyle vekâleten postta oturan

2 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, Çok Yönlü Bir Sûfînin Gözüyle Son Dönem Osmanlı Hayatı, Haz.

Mustafa Koç- Eyüp Tanrıverdi, Kitabevi: İstanbul, 2006, s. 81-83. 3 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 181. 4 “Kelime Farsça’da “günlük” anlamına gelen rûznâmeye küçültme eki ilâvesiyle oluşturulmuştur. Rûznâmeden farklı

olarak Osmanlı bürokrasisinde günlük işlemler için tutulan defterlerin genel adı haline gelmiş, ayrıca hazineye bağlı

günlük gelir giderlere bakan kalemler için de kullanılmıştır. Resmî bir defter türü olarak rûznâmçe, daha ziyade

maliye teşkilâtında hazinedeki işlemlerin gelir ve harcamaların kaydedildiği defterleri ifade eder.” Erhan Afyoncu,

“Rûznâmçe”, DİA, İstanbul, 2008, c. XXXV, s. 276. 5 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 183-184. 6 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 186. 7 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 192. Aşçı Dede, bu Şeyh Hasan Efendi’nin çok da bâtın ehli

olmadığını zikretmektedir. 8 Aşçı Dede’nin bu dönemde devam ettiği Kasımpaşa Mevlevîhânesi hakkında verdiği bilgiler bu konuyla ilgili

çalışan araştırmacılar tarafından dikkate değer bulunmuştur. Geniş bilgi için bkz. Sezâi Küçük, XIX. Asırda Mevlevîlik

ve Mevlevîler, Doktora Tezi, MÜSBE, İstanbul, 2000, s. 148-152. Hür Mahmut Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf

(19. Yüzyıl), İstanbul 2004, s. 438.

Page 3: AÇI İBRAHİM DEDE HÂTIRATI ÇERÇEVESİNDE XIX ...isamveri.org/pdfdrg/D03353/2015_1/2015_1_BALTACIH.pdfAçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî

Aşçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî ve Tasavvufî Hayat

Hakkâk Kadrî Dede’nin izniyle sema meşk etmeye başlamıştır. İstanbul’dan ayrılıncaya kadar

Mevlevîhâneye9 devam eden Aşçı Dede’nin bu dönemde ilk evliliğini yaptığı, bu evlilikten

Hasan Hüsameddin ve Salih adında iki oğlunun dünyaya geldiği anlaşılmaktadır.10

Aşçı Dede’nin 1272/1856 yılının başlarında Dördüncü Ordu Rûznâmçeciliği göreviyle

önce Erzurum’a ardından da Erzincan’a gitmesi hayatının dönüm noktalarından birisi kabul

edilmektedir. Zira burada, Nakşî-Hâlidî şeyhlerinden Mustafa Fehmi Efendi’yi tanıma imkânı

bularak bir daha kopmayacak bir bağla kendisine bağlanacaktır.11 Burada kaldığı zaman zarfında

Şeyh Fehmi Efendi’den Hâlidiyye hilafeti için icazet12 alan Dede’nin, ordu merkezinin Erzurum

ile Erzincan arasında sıkça değişmesi nedeniyle bu iki şehir arasında gidip geldiği

görülmektedir. Bu dönemde eşi Hamide hanımın ölmesiyle ikinci evliliğini yapmıştır.13

Erzincan’dayken bütün himmetiyle Şeyh Fehmi Efendi’ye yönelen Aşçı Dede’nin, Terzi

Baba türbesi yakınlarında inşa edilmekte olan dergâhın yapımıyla bizzat alakadar olduğu

görülmektedir. Bu dergâhın açılışının yapıldığı gün misafirlere sunulan kusursuz yemek

hizmetinden dolayı kendisine “Aşçı Dede”14 adı verilmiş, bundan sonra bu isimle anılır

olmuştur.15

Müşir Derviş Paşa’nın memuriyetten istifa etmesini istemesi üzerine görevi bırakarak

İstanbul’a giden Aşçı Dede, çiftliğinin işleri ile meşgul olması için Derviş Paşa tarafından Şam’a

gönderilmiştir. Ancak bu konuda başarısız olması sebebiyle tekrar memurluğa dönerek bu sefer

Beşinci Ordu Redif Yoklamacılığı göreviyle yine Şam’a tayin edilmiştir.16 Burada bulunduğu

sırada Nakşibendî büyüklerinden Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî halifelerinden Şeyh Muhammed

Hânî’nin oğlundan Mevâkıf ve Füsûsu’l-hikem okuduğu, Şam Emeviyye Câmii’nde

Nakşibendiyye zikri hatm-i hâcegân kıraatına devam ettiği anlaşılmaktadır. Şam’da kaldığı

müddet içinde düzenli olarak ziyaret ettiği mekânlar arasında Muhyiddîn İbnü’l-Arabî ile

Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî türbelerinin bulunduğunu söylemek gerekir.17

Aşçı Dede’nin Şam’daki görevinden sonra İkinci Ordu Levâzım Dördüncü Şube Müdürü

göreviyle Edirne’ye tayin edildiği görülmektedir.18 Edirne’de bulunduğu dönemde bir taraftan

9 Bu dönemi hatıralarında uzun uzadıya anlatan Aşçı Dede, daha sonra Erzincan’da Şeyh Fehmi Efendi’ye bağlanıp

Nakşî-Hâlidî olduktan sonra bile bütün bütün Mevlevîlikten kopmayacak, ömrünün sonlarına doğru Edirne’de

görevde olduğu zamanlarda Mevlevî hayatına yeniden dönecek hatta ikinci şeyh olarak kabul görecektir. Aşçı İbrahim

Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 1288. 10 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 323, 405. 11 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 335-336. 12 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 424. Aşçı Dede Hâlidîliğe intisap ettikten sonra Şeyh Fehmi

Efendi’ye kadar bir Nakşîbendî silsilesi de zikretmektedir. Silsile Pîr-i tarikat Hazret-i Şâh-ı Nakşibend-i Üveys-i

Buhârî (k.s) ile başlayıp, Hazret-i Ziyâeddin-i zü’l-cenâheyn Mevlânâ Hâlid (k.s), arada kimse olmaksızın Hazret-i Pîr

Mehmed Vehbî Hayyât Erzincanî (k.s), son olarak da Sultân-ı Ulemâ-billâh Mustafa Fehmi el-Erzincanî (k.s) isimleri

ile sona ermektedir. Bkz., ae, s. 332-333. 13 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 475. 14 Aşçı Dedelik unvanı Mevlevîlik tarikatına has unvanlardan birisidir. Sezai Küçük, Mevlevîlik üzerine yaptığı

çalışmasında İbrahim Halil Efendi’ye verilen dedelik unvanının çile çıkarmadığı için sembolik bir anlam taşıdığına

dair sözlerinde haklıdır. Zira gerçekten de hâtıratın pek çok yerinde Mevlevîlik kültürüne dair eğitim aldığı ve sema

meşk ettiğiyle ilgili pek çok bilgi varken, 1001 günlük Mevlevî çilesi çıkardığına dair herhangi bir malumat

verilmemektedir. Ancak Küçük’ün İbrahim Halil Dede’ye Erzincan Mevlevîhânesi’nin tamiri ve yeniden mukabeleye

başlanması sırasındaki hizmetleri sebebiyle “Aşçı Dede” unvanı verildiği bilgisi tashihe muhtaçtır. Zira açılışı yapılan

dergâh bir Mevlevîhâne değil, Hâlidî dergâhıdır. Geniş bilgi için bkz. Küçük, XIX. Asırda Mevlevîlik ve Mevlevîler, s.

151. 15 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 493. 16 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 529-551. 17 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 574, 771, 843, 1457. 18 Nihat Azamat “Aşçı İbrahim Dede Mecmuası” adıyla kaleme aldığı ansiklopedi maddesinde; Aşçı Dede’nin 1884’te

Edirne’ye gittiğini ve 1889’da Edirne Mevlevîhanesi şeyhi Hacı Ali Efendi’den sikke ve destar sardığını

söylemektedir. Bkz. Nihat Azamat, a.g.m, DİA, c. III, s. 546. Ancak zikredilen bu tarihler hatalıdır. Aşçı Dede, 4 Ekim

Page 4: AÇI İBRAHİM DEDE HÂTIRATI ÇERÇEVESİNDE XIX ...isamveri.org/pdfdrg/D03353/2015_1/2015_1_BALTACIH.pdfAçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî

Halil BALTACI

50

Edirne Mevlevîhânesi’ne devam edip sema meşk ederken, diğer yandan Şam’da yazmaya

başladığı hatıralarını temize çektirmiştir. Buradaki görevi sırasında 1898 yılında Hac vazifesini

yerine getiren Aşçı Dede, hâtıratın son cildinin de yeniden yazılmasıyla Edirne’deki görevinin

tamamlandığına karar vererek emekliliğini istemiş ve İstanbul’a dönmüştür. Hâtıralarda

zikredilen son tarih Ekim 1906’dır. Aşçı Dede’nin vefat tarihi ve nerede medfun olduğu belli

değildir.

Aşçı Dede’nin şahsiyetinin teşekkülünde en önemli unsur tasavvuftur. Küçük yaşlardan

itibaren tasavvuf ve mutasavvıflara ilgi duyan Dede, zamanının çoğunu Mevlânâ ve İbnü’l-

Arabî’nin kitapları başta olmak üzere tasavvufî eserlerin tetkikine ayırmıştır. Tarîkatlar

konusunda taassuptan uzak yapısı, Mevlevî ve Nakşîler kadar diğer tarîkat mensuplarıyla

dostane ilişkileri, kimde bulunursa bulunsun değerli olduğuna inandığı şeyleri elde etme

konusundaki azmi, onun şahsiyeti hakkında bilgi veren önemli özelliklerindendir. Aşçı Dede,

Halvetîliğe mensup olmakla birlikte; Mevlevîhâne’de sema meşk etmiş, Erzurum

Kâdirihânesi’nde İstanbul usûlü devran19 yaptırmış, Nakşî-Hâlidî dergâhında “hatm-i hâcegân

taşları”nın dağıtımını üstlenmiştir.20 Esasında Aşçı Dede, mükemmel bir sâlik olmak için diğer

tarîkatların da önemli hasletlerine sahip olmak gerektiğini söylemektedir. Buna göre: “Bir sâlikte

dört şey mevcut olmadıkça o sâlik mükemmel olamaz. Birisi âdâb-ı Mevlevî, ikincisi sülûk-i

Nakşî, üçüncüsü aşk-ı Kâdirî, dördüncüsü teslîm-i Bektâşî.”21 Aşçı Dede’nin hâtıratı

incelendiğinde tasavvufun pek çok konusuna dair görüş ve ifadelerin bulunduğu görülmektedir.

Dede, yaptığı açıklamalarla Mevlânâ’nın Mesnevî’sinden pek çok beyti tercüme ve şerh ederken,

bir taraftan da Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’nin Fütûhâtü’l-Mekkiyye ile Fusûsu’l-hikem’inden

iktibaslarda bulunmuştur. İbnü’l-Fârız’dan naklettiği beyitlerin yanı sıra Hâfız Divânı da elinin

altındadır. Hâtıratta tasavvufun değişik meseleleriyle ilgili izah ve yorumlar, onun tasavvufî

mirasa olan vukûfiyeti hakkında bilgi vermesi bakımından da önemlidir. Dede, eserindeki bu

çeşitlilik konusunda şöyle der: “Attâr dükkânı, yanında pek aşağı kalır; yaştan kurudan, aşktan

meşkten, zâhir ü bâtın her ne ki istersin mevcuttur Aşçı Dede’nin kitabında.”22

Aşçı Dede’nin, bu kadar bilgi ve tasavvufî tecrübeye rağmen oldukça mütevazı, çabucak

aşk ve cezbenin tesirine giren nahif bir yaratılışa sahip olduğu görülür. Bununla beraber işlerin

yerine getirilmesi ve insanlara hizmet konusunda, bitmez bir enerjiye ve pratik bir zekâya sahip

olduğu anlaşılır. Orta dereceli bir memur olmasına rağmen, gelirinin aksine bir cömertliğe sahip

olması, ömrünün büyük bölümünde maddi sıkıntılar içinde yaşamasına ve yakasını borçtan bir

türlü kurtaramamasına sebep olmuştur. Hayatına dair karar alma aşamalarında rüyalara ve rüya

tabirlerine verdiği önem, ibadetler ve tarîkat uygulamaları konusundaki titizliği onun göze

çarpan diğer özelliklerindendir.

Aşçı Dede’nin kaleme aldığı eserler arasında; İsmail Hakkı Bursevî’nin Rûhu’l-beyân

tefsirinin Farsça bölümlerinin Türkçeye tercümesi olan üç ciltlik Tercümetü’l-fârisiyye fî

Tefsîri’l-hakkiyye, bu eserin son cildine okuyucuya kolaylık sağlaması için kaleme aldığı Farsça

dilbilgisi Kavâidü’l-Fârisiyye23, hatıralarında ismini zikretmesine rağmen akıbeti meçhul olan

1896 yılında Edirne’ye gitmiş adı geçen sikke ve destar töreni ise Aralık 1898 yılında gerçekleşmiştir. Bkz., Aşçı

İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 945, 1021-1022. 19 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 436. 20 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 423. 21 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 433, 959, 1133. 22 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 1289. 23 Bu eser hakkında, 2007 yılında Esra İpek Turan tarafından İstanbul Üniversitesi Doğu Dilleri ve Edebiyatları

Anabilim Dalı Fars Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı’nda Aşçı Dede Halil İbrahim Efendi’nin Fars Dili ve Gramerine Dair

Çalışmaları isimli bir yüksek lisans çalışması yapılmış, eserin ilgili bölümü günümüz alfabesine aktarılmıştır.

Page 5: AÇI İBRAHİM DEDE HÂTIRATI ÇERÇEVESİNDE XIX ...isamveri.org/pdfdrg/D03353/2015_1/2015_1_BALTACIH.pdfAçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî

Aşçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî ve Tasavvufî Hayat

Risâle-i Tercümetü’l-hakāyiki’l-hakîkat ve son olarak çalışmamıza konu olan Risâle-i Tercüme-i

Ahvâl-i Aşçı Dede-i Nakşî Mevlevî’24 önemlidir.

I- AŞÇI DEDE HÂTIRATINDA ERZİNCAN VE ERZİNCAN’DA DİNÎ-

TASAVVUFÎ HAYAT

1- Aşçı Dede Hâtıratında Erzincan

Dördüncü Ordu Rûznâmçeciliği görevine başlamak için gemiyle önce Trabzon’a daha

sonra Bayburt üzerinden karayoluyla Erzurum’a gelen Aşçı Dede, Erzincan hakkında ilk

bilgileri, kalemde çalışan Erzincanlı Şerif ile İsmail Efendilerden almıştır. Erzurum’un bağsız

bahçesiz düz bir ova olmasının aksine, kendisine anlatılanlardan Erzincan’ın bağ ve bahçeler

içinde, gayet güzel, cennet gibi bir yer olduğunu öğrenmiştir.25 Yazı Erzurum’da geçirdikten

sonra sonbaharla birlikte Erzincan’a taşınan Aşçı Dede, altı yedi günlük bir yolculuktan sonra

“kûy-i cânân-ı hakîkat” diye tarif ettiği Erzincan’ı uzaktan görünce gayr-i ihtiyari: “hâzihi

cennâtü adnin” “fedhulûne hâlidîn”26 lafz-ı şerîfini kıraat etmiştir. Aşçı Dede, daha ilk görüşte

Erzincan’a bu şekilde muhabbet duymasının sadece zahirî güzelliklerden olamayacağını şöyle

açıklar: “Elbette burada bir büyük zât-ı şerîf olmalı ki böyle insana hayat ve bir başka tecellî

bahşediyor. A biçare İbrahim, a biçare İbrahim, derd-mend âşık, bilmez misin ki işte hazret-i

cânân-ı hakîkat buradadır. Burasıdır kûy-i cân’an, burasıdır kûy-i mahbûb-ı Hüdâ!”27

Aşçı Dede şehre ulaştığında Erzincan’ın zâhiren küçük ancak bâtınen bir şehr-i muazzama

olduğunu söyleyerek burasını: “Dört tarafı dağlarla kaplı ortası büyükçe bir ova, bağ ve bahçelik.

İstersen buna hücre ve ister isen dîvânhâne-i hazret-i cânân de…”28 şeklinde vasfeder. Ona göre

Erzincan kelimesi içinde şu manayı barındırmaktadır: “Erzincan’ın erleri, zindedir canları.

Çünkü Erzincan demek, erlerinin zinde derecâtları demektir.”29 İlk görüşte muhabbet duyduğu

şehri hayatı boyunca unutmayan Dede, bundan sonra nerede olursa olsun memleketi

sorulduğunda “Erzincanlıyım” cevabını verecektir.30

24 Aşçı Dede’nin hatıralarından seçmeler aralıklı olarak ilk defa Haber Akşam Postası’nda 1941 yılında yayınlanmış,

sonrasında Reşat Ekrem Koçu, Aşçı Dede Halil İbrahim, Geçen Asrı Aydınlatan Kıymetli Bir Eser: Hatıralar ismiyle

İstanbul’da 1960 senesinde seçme ve sadeleştirme yaparak 125 sayfa halinde yayınlamıştır. Eserle ilgili Nihat

Azamat’ın, “Aşçı Dede Mecmuası” adıyla 1991 yılında yazdığı ansiklopedi maddesi, esere dikkat çekmesi

bakımından önemlidir. Hatıralarla ilgili en önemli çalışma, Mustafa Koç ve Eyyüp Tanrıverdi’nin metnin tamamını

günümüz alfabesine çevirerek, Çok Yönlü Bir Sufinin Gözüyle Son Dönem Osmanlı Hayatı Aşçı Dede’nin Hatıraları

adıyla 2006 yılında dört cilt hâlinde İstanbul’da yayınlamalarıyla gerçekleşmiştir. Bu neşirle ilgili Gülçin ve Haşim

Koç; [The Ottoman Life in the Later Period of the Empire through the Eyes of a Multi-Dimensional Sufi: The

Memoirs of Aşçı Dede] Prepared by Mustafa Koç, Eyüp Tanrıverdi Istanbul: Kitabevi, 2006. LV + 1965 pages. (4

volumes), (İslâm Araştırmaları Dergisi, 2008, sayı: 19, s. 140-149) adıyla İngilizce tanıtım yazısı yazmışlardır. Son

olarak Cemile Barışan tarafından; Bir Sûfînin Hatıraları Üzerinden Nostaljik Bir İstanbul Güzellemesi: "Aşçı

Dede'nin Hatıraları" ve Aziz İstanbul ismiyle (Uluslararası Osmanlı İstanbul Sempozyumu-II; 27-29 Mayıs 2014) bir

tebliğ sunulmuştur. Eser yabancı dilde de çalışmalara konu olmuş, hâtıratla ilgili Marie Luise Bremer tarafından

Almanya’da, Die Memoiren des türkischen Derwischs Asc ̨̧ i Dede Ibrāhīm, ismiyle 1959 tarihinde bir doktora tezi

hazırlamıştır. 25 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 332. 26 “Bunlar Adn cennetleridir, (Tâhâ, 20/76) ebedî olarak kalmak üzere buraya girin.” (Zümer 39/73). Aşçı Dede,

başka bir yerde Mevlevî semaı ve semahâneyi cennet olarak tavsif etmekte, cennetle ilgili böyle bir tavsifi bir de

Erzincan hakkında yaptığını söylemektedir. s. 201. 27 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 334. 28 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 335. 29 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 1706. 30 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 419, 1757. Aşçı Dede Erzincanlı olmasını şöyle açıklar: “Zira

vatan, insanın Cenâb-ı Hakk’a derece-i kurbiyyeti hangi mahalde ise ona tabir ederler.” s. 419.

Page 6: AÇI İBRAHİM DEDE HÂTIRATI ÇERÇEVESİNDE XIX ...isamveri.org/pdfdrg/D03353/2015_1/2015_1_BALTACIH.pdfAçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî

Halil BALTACI

52

Aşçı Dede’nin hatıralarında Erzincan şehrinin sosyal ve kültürel hayatına dair pek çok

malumat nakledilmekle birlikte, bütün bu bilgilerin Erzincanlı büyük şahsiyetlere ait hatıralarda,

özellikle de Şeyh Fehmi Efendi’ye dair anlatılardaki satır aralarında verildiği görülmektedir.

Aşçı Dede’nin Erzincan mutasavvıflarına dair verdiği bilgiler değerlendirilirken şehre ait dinî,

tasavvufî ve günlük hayata dair konulara da yeri geldikçe temas edilecektir.

2- Aşçı Dede Hâtıratında Erzincanlı Mutasavvıflar

Aşçı Dede’nin Erzurum’a geldiği ilk zamanlarda onun “ehl-i tarîk” olduğunu kimse

bilmez. Ancak Erzincan’ı görüp heyecanla bu şehrin manevî büyüklerini sorunca yol arkadaşı

İsmail Efendi, bu şehirde yaşayan tarîkat ehlinin daha çok Hâlidî tarîkatına mensup olduğunu,

hatta Erzincan halkının tamamının Hâlidî olduğunu söyler. Ancak onun bu sözlerinin ilk

başlarda Mevlevîlikle gönlü lebâleb dolu olan Aşçı Dede’ye fazla tesir etmediği

anlaşılmaktadır.31 Erzincan’a ulaşıp da hâtıratın önemli bir bölümünü teşkil eden Şeyh Fehmi

Efendi ile tanışma faslı gerçekleştiğinde, hayatında yeni bir safhanın başladığının farkına varan

Aşçı Dede, bu dönemde özellikle şeyhi Fehmi Efendi çevresindeki mutasavvıflara dikkat

çekmiş, şehirdeki diğer tarîkat mensuplarına dair bilgi vermemiştir.32 Bu bağlamda hatıralarda

kendileri hakkında bilgi verilen Terzi Baba ismiyle meşhur Mehmed Vehbi Hayyât, Mustafa

Fehmi Efendi, Leblebici Baba denmekle maruf Süleyman Efendi, Terzi Baba’nın halifeleri ve

aynı zamanda damatları olan Abdussamed Efendi ile Hacı Hâfız Efendi (Mehmed Rüşdü) ve

Hacı Abdülbâki Baba gibi isimler önemlidir.

a- Mehmed Vehbi Hayyât (Terzi Baba)

Aşçı Dede Erzincan’a ulaştığında duyduğu ilk isimlerden birisi Mustafa Fehmi

Efendi’nin şeyhi Mehmed Vehbî Hayyât’tır. Aşçı Dede’nin gelişinden yaklaşık sekiz sene önce

vefat ettiğinden, bu zat hakkındaki nakiller kendisine anlatılanlar ile mana âleminde ortaya çıkan

bir takım işaretlere dayanır. Dede’nin, Terzi Baba hakkındaki ilk bilgileri arkadaşı İsmail

Efendi’den33 aldığı, daha sonra şeyhi Fehmi Efendi ve diğer halifelerin anlattıklarıyla bu bilgileri

doğruladığı anlaşılmaktadır. Buna göre Hazret-i Şeyh Mehmed Vehbî Hayyât evvelen bir terzi

çırağı iken sonradan ustalaşan, Kâdiriyye tarikatına mensup edîb-i müstakîm, musallî, müttakî,

âbid ve zâhid bir zâttır. “Terzi Ağa”34 ya da uzun boyundan dolayı “Uzun Terzi veya Uzun Terzi

Ağa”35 diye tanınmaktaydı.

Mevlânâ Halid-i Bağdâdî’nin, hayatta olduğu bir dönemde tarîkatını yaymak için bu

bölgeye halifelerinden Abdullah Mekkî36 isminde bir zâtı gönderdiği, bu zâtın da Erzurum’da

Münzevî Osman Efendi isminde birisine halifelik verdikten sonra manevî bir işaretle Erzincan’a

geldiği anlatılır. Aşçı Dede’nin anlatımına göre Abdullah Mekkî, Erzincan’a girmeden önce bu

beldeye büyük bir zâtın ihsan edilmesi için dua eder ve rabıta hâlindeyken sırrına şöyle bir mana

doğar: “Bugünkü günde mağripten maşrıka kadar açılan bir feyz ü tecellî kapısı bir terzi çırağına

31 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 334. 32 İsmail Efendi’nin Aşçı Dede’ye söylediklerine bakıldığında zaten diğer tarîkatlara mensup kimselerin fazla

olmadığı varsa da dikkate alınmadığı anlaşılmaktadır. 33 Aşçı Dede İsmail Efendi’den dinlediği bilgilerin bir diğer mesai arkadaşı olan Şerif Efendi tarafından

doğrulandığını zikretmektedir. Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 344. 34 Aşçı Dede, Terzi Baba’nın yaptığı zâhirî terzilik yanında bir de bunun batınî açıklamasını şöyle yapar: “Hazret-i Pîr

Mehmed Vehbî Hayyât (k.s) mazhar-ı hubb-ı zâtullâh olup kendileri terzi olduğu cihetle değil yalnız dervişlerin,

cümle turuk-ı aliyye sâlikânının ve belki cümle mahlûkun ve lâ-şek ve lâ-şüphe cemî‘-i avâlimin, mihen ü meşakkat-ı

bâtın u zâhirden pâre pâre olmuş kalplerini diker, çünkü usta terzidir, dikmek, sökmek, kesmek, biçmek dest-i

peyvest-i gavsiyyelerine mufavve[a]zdır azizim.” s. 1737. 35 Aşçı Dede hâtıralarında Mehmed Vehbî’den hiçbir şekilde “Terzi Baba” ismiyle bahsetmemektedir. Buradan “Terzi

Baba” şeklindeki meşhur isimlendirmenin sonraki dönemlerde yaygınlık kazandığı akla gelmektedir. 36 Hâtıratta kendisinden Abdullah Efendi olarak bahsedilmekte Mekkî ve Erzincânî nisbetleri kullanılmamaktadır.

Ancak kaynaklarda bu zât bazen Abdullah Mekkî bazen de Abdullah Mekkî Erzincânî şeklinde zikredilmiştir.

Abdullah Mekkî hakkında geniş bilgi için bkz., Mehmet Fatsa, Tasavvufta Mekkî Kolu, Mavi Yayıncılık:İstanbul,

2000; Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, s. 336.

Page 7: AÇI İBRAHİM DEDE HÂTIRATI ÇERÇEVESİNDE XIX ...isamveri.org/pdfdrg/D03353/2015_1/2015_1_BALTACIH.pdfAçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî

Aşçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî ve Tasavvufî Hayat

ihsân ü inâyet olunmuştur. Bu sırdan anlaşılan, Mevlânâ Hâlid Efendimiz hazretleri irtihâl-i dâr-ı

bekā etmiştir. Onların makām-ı kutbiyyet ü gavsiyyeti işte bu tavsif olunan zât kim ise, ona

verilmiştir.” diye müritlerini bilgilendirmiş ve Erzincan’a gelmiştir.37 Abdullah Mekkî’nin halkın

teveccühüne mazhar olduğu, ahalinin ısrarlı davetlerine rağmen kimsenin evini tercih etmeyerek

Câmi-i Kebîr medreselerinden bir odaya yerleştiği anlaşılmaktadır. Aşçı Dede’nin naklettiği

bilgi doğru kabul edildiğinde, Abdullah Efendi’nin Terzi Baba’yla karşılaşması Hâlid-i

Bağdâdî’nin vefat tarihi olan 1242/1827 yılında38 gerçekleşmiş olmalıdır.

Erzincan halkından her kesimin ziyaret ettiği ve meşâyıh-ı kirâmdan saydığı bu zâtı

ziyaret etmesi gerektiği telkinine, buna layık olmadığı bahanesiyle olumsuz cevap veren Terzi

Baba’nın, ısrarlar sonucunda Abdullah Mekkî’yi görmeye gittiği, bu ziyaret esnasında kendinden

geçip bayıldığı anlatılır. Abdullah Mekkî’nin, mana âleminde kendisine işaret edilen kişiyi

bulduğunu anlaması üzerine Terzi Baba’nın evinde bir aylık bir halvet dönemi yaşadıklarından

bahsedilmektedir. Abdullah Mekkî, Terzi Baba’yı halife tayin ettikten sonra buradan ayrılarak

Hicaz tarafına gitmiştir.39 Hiçbir ilmi olmayan ümmî bir Terzinin halife tayin edilmesi şehrin

ulemasının tepkisine sebep olmuş, iş mahkemeye intikal edecek kadar büyümüştür. Ancak gerek

mahkeme başkanının Terzi Baba’ya hürmet göstermesi gerekse Terzi Baba’nın bir şekilde zâhir

ulemâsının gönüllerini almasıyla iş tatlıya bağlanmıştır. Ulemâdan kendisine intisap edenlerden

ilki Battalzâde Hacı Hâfız Efendi olmuştur. Bu dönemde Tokat’ta ilim tahsili için Bozzâde Hoca

Efendi’nin yanında bulunan Hoca Fehmi Efendi’nin de döndükten sonra zahir ulemasının bütün

aksi teşviklerine rağmen Terzi Baba’ya intisap etmesi, ona olan bu karşıtlığın sona ermesine ve

çok kimsenin kendisine bağlanmasına sebep olmuştur.40 Aşçı Dede, Terzi Ağa’nın 1264/1848

senesinde kolera salgınında vefat ettiğini yazar.41 Türbesi Erzurum defterdarı Mecid Efendi ile

Fehmi Efendi’nin marifetiyle bina edilmiştir.42

Hatıralarda Terzi Baba’nın ailesi ve çocukları hakkında pek az bilgi verilmekte,

kızlarından birinin halifelerinden alay imamı Abdussamed Efendi ile Fehmi Efendi vasıtasıyla

evlendiği aktarılmaktadır.43 Bir diğer kızı ise Hacı Hâfız Efendi ile evlenmiştir.

Anlatılanlardan Terzi Baba’nın hayattayken kendisinin yerine kimseyi açık bir şekilde

halife tayin etmediği, hatta vefat etmek üzereyken Hacı Hafız Efendi’nin bu isteğini açık ettiği,

ancak Terzi Baba’nın buna olumlu cevap vermediği nakledilmektedir. Aşçı Dede’ye göre hilafet,

Şeyh Fehmi Efendi’ye verilmiştir.44 Aşçı Dede, özellikle şeyhi Mustafa Fehmi Efendi vasıtasıyla

Pîr olarak kabul ettiği Terzi Baba’ya gönülden bağlanmış ve kendisine büyük hürmet

beslemiştir. Onu yedi abdaldan intikal eden kutuplardan birisi olarak kabul eder.45 Hem şeyhi ile

birlikte hem de yalnızken türbesini sıkça ziyaret ettiğini, çok defa kendisine rabıta etmek

suretiyle manevi yardımlarına mazhar olduğunu dile getirmektedir.46 Aşçı Dede’nin,

Erzincan’dan ayrıldıktan sonra da Terzi Baba’ya olan muhabbetinin azalmadığı, Terzi Baba’nın

37 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 339-340. 38 Hamid Algar, Hâlid el-Bağdâdî, DİA, İstanbul, 1997, c. XV, s. 284. 39 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 340-341. 40 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 342-343. 41 Görebildiğimiz kadarıyla Terzi Baba’nın bir kolera salgınında vefat ettiği bilgisini aktaran tek kaynak Aşçı

Dede’nin hatıralarıdır. 42 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 343. 43 Aşçı Dede, Terzi Baba’nın bu kızının vefat ettiği zaman cenaze işleriyle ilgilenme işini Müşir Paşa’nın kendisine

tevdi ettiğini zikretmektedir. Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 505. 44 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 619-620. Ayrıca bkz., s. 344 45 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 755. 46 Bu meyanda Aşçı Dede’nin kışın kar ve tipinin yoğun olduğu bir günde arkadaşlarıyla Erzurum’a gitmek zorunda

kalması ve tipinin şiddetlendiği bir esnada kendisine manen teveccüh edip yardım istemesiyle çok kısa bir sürede

tipinin kesilip yerini güneşli bir havaya bırakmasıyla ilgili söyledikleri ilgi çekicidir. Bkz., s. 520. Aşçı Dede yalnız

kendisinin değil, Erzincan civarında yaşayan insanlardan pek çoğunun Terzi Baba’ya imdat ve tevessül etmeleri

karşılığında kendilerine yardım edildiğine dair kerametvâri rivayetler nakleder. Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin

Hatıraları, s. 1559-1560.

Page 8: AÇI İBRAHİM DEDE HÂTIRATI ÇERÇEVESİNDE XIX ...isamveri.org/pdfdrg/D03353/2015_1/2015_1_BALTACIH.pdfAçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî

Halil BALTACI

54

rûhaniyetine hediye olmak üzere her gece bir cüz okuyup ayda bir Kur’ân’ı hatmettiği

anlaşılmaktadır.47

Hâtıratta Terzi Baba’nın ümmî olmakla birlikte kendisine vehbî olarak ledünnî ilimlerin

verildiği ve bu sebeple de kendisine “Vehbî” denildiği hatırlatılmaktadır.48 Eserde Terzi

Baba’nın ekseriya işaret ve rumuzla konuştuğu ifade edilirken, konuyla ilgili bir de vakıa

nakledilir.49 Terzi Baba’nın oldukça mütevazı bir şahsiyet olduğu, kendisinden bahsederken pek

çok yerde “bu âsi” tabirini kullandığı, yeri geldiğinde; “eller yahşi ben yaman, eller buğday ben

saman”50 şeklinde konuştuğu anlatılır. Onun, Yunus Emre gibi geniş bir gönle sahip, insan

sevgisi ve müsamaha ile dolu bir mutasavvıf olduğu sıkça dile getirdiği ifadelerden anlaşılır: “

Elif okudum ötürü

Pazar ettim götürü

Yaratılmışı hoş gördüm

Yaratandan ötürü”51

Aşçı Dede’nin Terzi Baba’dan naklettiği başka rivayetler de esasında onun nasıl bir

tasavvuf anlayışına sahip olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. “Hazret-i Hayyât (k.s)

efendimiz hazretleri de sıkça istihmâm ederler imiş. Bir gün hamamda Leblebici Baba ile

bulunmuşlar. Kurnanın dört etrafından tas ile su içip Leblebici Baba’ya buyurmuşlar ki: “Şeyh,

eğer bu asinin (bu asi tabiri Hayyât efendimizin ekseriya ta‘birât-ı âlîsidir; daima lisân-ı

şeriflerinde “bu asi, bu asi” diye buyururlar imiş) yarın mahşer yerinde hayvanının tırnağı yer

tutarsa cehenneme at sürerim; kimseyi koymam hep çıkarırım.”52

Aşçı Dede, Terzi Baba’nın Kenzü’l-fütûh53 adıyla Türkçe bir risale yazdığını söyler ve

onu ilâhî fetihlerin maden ve hazinesi olarak görür. Manevi rumuz ve işaretlerle dolu bu

risalenin okunmasını bütün sâlikler için vacip sayar. Kendisinin de eseri okuduğu, yeri geldikçe

risaleden tefeül ederek remiz ve işaretlerin zuhuruna göre hareket ettiği anlaşılmaktadır.54

b- Seyyid Mustafa Fehmi Efendi

Aşçı Dede’nin hayatındaki dönüm noktalarından birisi de Erzincan’da Şeyh Mustafa

Fehmi ile tanışmasıdır. Zira kendi ifadesiyle; isyan denizlerinin en derinlerine batmış ve

kurtuluştan ümidini kesmişken, Allah’ın lütfunun kemâli ve sonsuz merhametinin tecellisi olarak

Habîb-i Ekrem (s.a)’in en mükemmel vârislerinden Sultan-ı ulemâ-billâh Fehmi-i Erzincânî’ye

yetişmiş, uzun süre meclis-i kudsiyyelerinde hizmet etme şerefine erişmiştir.55 Zaten Dede’nin

hâtıratını kaleme almasının en önemli gayesi, dünya ve âhirette kurtuluş sebebi saydığı Fehmi

Efendi’nin yüce hâli ve ‘âli şânının beyan etmek, kendisinden işittiği bazı tebşirâtı dile

47 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 1325, 1425. 48 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 344, 1737. 49 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 619, 628-629. 50 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 618, 1698. 51 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 859, 1271, 1322, 1359, 1442. Sefine-i Evliya müellifi Hüseyin

Vassâf, Terzi Baba’yı “ikinci Âşık Yunus” olarak nitelendirir. Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, s. 336. 52 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 392. 53 Terzi Baba’nın dinî-tasavvufî konuları işlediği Kenzü’l-fütûh adlı bir eseri bulunmaktadır. 1286 Ramazanı

ortalarında (Aralık 1869) basılan nüshasından aslının mensur olduğu ve Kenzü’l-fütûh adını taşıdığı, daha sonra

Mehmed Rüşdü Efendi (Hacı Hâfız Efendi) tarafından nazma çevrilip Miftâh-ı Kenz ismi verildiği anlaşılmaktadır.

1242 beyitten meydana gelen eserin sonunda Mehmed Rüşdü Efendi’ye ait yirmi altı beyitlik bir münâcât ve

“Medhiyye-i Hayyât” başlıklı yirmi dört beyitlik bir manzume yer almaktadır. Bkz., Nurettin Albayrak, “Terzi Baba”,

DİA, İstanbul, 2011, c. 40, s. 521. Eser ayrıca iki defa günümüz alfabesine aktarılarak birisi Hasan Alakese, Kenzü’l-

Miftah “Manevi Anahtarların Hazinesi” adıyla 1972’de İstanbul’da; diğeri Orhan Aktepe, Terzi Baba, Hayatı ve

Miftâh-ı Kenz, adıyla 1979’da Erzincan’da (genişletilmiş 2. bs., Erzincan 2003) neşredilmiştir. 54 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 618-619. Aşçı Dede, Hacı Hafız Efendi’nin Kenzü’l-fütûh’u nazma

aktarmayla ilgili konulara hiçbir şekilde değinmemektedir. 55 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 80.

Page 9: AÇI İBRAHİM DEDE HÂTIRATI ÇERÇEVESİNDE XIX ...isamveri.org/pdfdrg/D03353/2015_1/2015_1_BALTACIH.pdfAçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî

Aşçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî ve Tasavvufî Hayat

getirmektir.56 Gerçekten de iki bin sayfaya yakın hâtıratın mihverini Fehmi Efendi’yle ilgili

bölümler oluşturur. Fehmi Efendi dışında, eserde zikredilen bütün şahıs ve olayların tâli unsurlar

olarak kaldığını söylemek yanlış olmaz. Fehmi Efendi ile ilgili aktarılan bilgilerin tamamının

değerlendirilmesi müstakil başka çalışmalar gerektirdiğinden burada sadece onun hayatı ve

şahsiyetine genel hatlarıyla değinilecektir.

Aşçı Dede mürşidi kabul ettiği Fehmi Efendi’yi eserinde şu hitaplarla anar: “Hazret-i

Şeyhü’l-A‘zâm, Sultân-ı Ulemâ-billâh, Cenâb-ı Mürşid-i Ekrem, Mürşid-i A‘zâm, Hazret-i

Gavs-ı A‘zâmi, Hazret-i Şeyh-i Ekber, Hazret-i Şeyh-i A‘zâm, Cenâb-ı Mürşid-i A‘zâm,

Zamanın gavsı, kutbu, zât-ı âlî kadr, Hazret-i Risâlet-penâh Efendimiz hazretlerinin mazhar-ı

tâmmı ve vâris-i ekmeli, İmamü’l-mürşîdîn, gavsü’l-vâsılîn...”57

Fehmi Efendi’nin çocukluk ve gençlik dönemiyle alakalı olarak sadece iki yaşında iken

babası Hacı Ahmed Efendi h. 1233, m. 1817-1818 yılında ölmesiyle yetim kaldığı bilgisi vardır.

Erzincan’da doğan Fehmi Efendi’nin doğum tarihi h. 1231/ m.1815-1816 yılı olarak

gösterilmiştir. HâtırattanŞeyh Fehmi Efendi’nin annesinin, Aşçı Dede’nin Erzincan’da

bulunduğu vakitlerde henüz hayatta olduğu anlaşılmaktadır.58

Aşçı Dede, Erzincan’a geldikten sonra yol arkadaşı İsmail Efendi’den şehrin meşayıhı

hakkında bilgi isteyince İsmail Efendi: “Hoca Fehmi Efendi hazretleri vardır, zâhir ü bâtın pek

büyüklerdendir; yani ehlullâhtan olduğuna şüphe yoktur… Şeyh Vehbî Hayyât (k.s)

hazretlerinin halifeleridir.” cevabını verir. Bunun üzerine Aşçı Dede, daha görmeden bu isme

âşık olduğunu, sadece işitmekle gönlüne bir gulgule düşüp âşık-ı cemâl-i Hazret-i Fehmi

olduğunu zikreder. Kendi ifadesiyle: “Derûnuma yeniden bir aşk ve ateş düştü ki eski aşk ve

ateşlere asla ve kat’a kıyas olunmaz.”59 Aşçı Dede’nin, Cuma gününe rastlayan bir günde İsmail

Efendi ile birlikte gittiği Cami-i Kebir’de Fehmi Efendi’yle karşılaşmasını anlattığı kısım, onun

hatıralarının en güzel bölümlerindendir. Erkenden camiye gelip ön saflarda oturup sağa sola

bakınırken sanki bir sesin arkasına bakması gerektiğini söylemesiyle arkasın dönen Aşçı Dede, o

sahneyi şöyle anlatır: “Bir de dönüp arkama baktım ki tamam fakirin ardında bir boz renkli aba

içinde başında arakiyye60 ve üzerinde beyaz sarık, baş aşağı teveccühte, yüzü görünmez bir zat

oturur olduğunu görür görmez şimşek gibi kalbime bir şey çarpıp kalbimde bir hareket ve zuhur

ve azalarıma bir cümbüş ârız olmakla o zatın Hoca Fehmi Efendi olduğunu hissettim.”61

Namaz çıkışında tanışmak maksadıyla İsmail Efendi ile Fehmi Efendi’nin evine giden

Aşçı Dede, bu karşılaşmayı uzun uzadıya hikâye eder. Bu ilk karşılaşmada Fehmi Efendi’yi

şöyle tanıtır: “Gayet uzun boylu ve gayet nahîf, buğday tenli, nûr-i ilâhî leme‘an eder lihye-i

saadetleri ve gözleri mestânedir.”62 Bu tanışma esnasında Aşçı Dede’nin Fehmi Efendi’nin

yüzüne bakmaya güç yetiremediği, kısa süren bu tanışma faslından sonra ayrılırken şeyhin elini

sıkarak manen; “sen bizimsin” dediği bunun da kendisini tarifi imkânsız sevinçlere boğduğunu

nakleder.63 Aşçı Dede, Erzincan’da bulunduğu ilk günlerde İsmail Efendi vasıtasıyla Terzi

Baba’nın diğer halifelerinden Abdussamed Efendi, Leblebici Baba, Hacı Abdulbâki Baba ve

aynı zamanda ulemadan bir zat olan Hacı Hâfız Efendi ile bu dönemde tanışmıştır.

56 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 21. 57 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 21, 127, 350, 355, 384, 385, 386, 388, 389. 58 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 382-383. 59 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 334-336. 60 Arakiyye; dervişlerin başlarına giydikleri yünden veya pamukludan yapılmış bir nevi takkedir. 61 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 336-337. 62 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 337. 63 Aşçı Dede içinde bulunduğu hâli şöyle anlatır: “İşte oradan kendimi taşraya nasıl attığımı bilmiyorum, kan ter

içindeyim. Lakin Hazret-i şeyhin böyle elimi sıktığını ve bu zuhur eden manaları İsmail Efendi’ye söyleyemedim.

Ayne’l-yakîn müşahede ettim ki bu demde ve bu saatte ne olmuş ise oldu. Yani bir nazarda aşk-ı mecâzimi, aşk-ı

hakîkîye tebdil ve tahvil edip Mecnûn-veş yürü Leylâ’na, ben Mevlâyı buldum dedim.” s. 338.

Page 10: AÇI İBRAHİM DEDE HÂTIRATI ÇERÇEVESİNDE XIX ...isamveri.org/pdfdrg/D03353/2015_1/2015_1_BALTACIH.pdfAçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî

Halil BALTACI

56

Bir müddet sonra daha iyi tanıma imkânına sahip olduğu Fehmi Efendi’ye intisap

etmeye karar veren Dede, sadece kendisinin değil, namaz niyaz bilmeyen paşalar, beyler,

efendiler ve ağaların cümlesinin onu tanıdıktan sonra müteveccih-i kıble ve râbıta-i mürşid-i Hak

olduklarını kabul ederek kendisine bağlandıklarını aktarmıştır.64 Arzu etmemesine rağmen

Fehmi Efendi’nin diğer halifeler arasında dikkat çekici bir üstünlüğünün olduğunu söyleyen

Aşçı Dede, onda diğer meşâyıh-ı rüsûmda olmayan kuvvetli bir cezbenin bulunduğunu ve

insanları kendisine çektiğini anlatır. Bütün yüce sıfatlarına rağmen şeyhinin, diğer halifelere

hürmette kusur etmediğini, yanındaki zâtlar başlamadan yemeğe başlamadığını, kendisinden bir

şey istenildiğinde veya bir şey sorulduğunda önceliği bu zatlara verdiğini, söyleyeceği bir şey

varsa kendisinin en son söz aldığını aktarır.65 Hatıralarda Fehmi Efendi tanıtılırken onun

münzevî şeyhler gibi olmadığı, mahlûk-i Hüdâ’nın hizmetiyle şuraya buraya teşrif ettiği,

herkesin işlerinin tervicine himmet ve lutf u ihsan buyurduğu dile getirilir. Aşçı Dede’ye göre

Fehmi Efendi, meşreb-i Muhammediyye’nin kendisinde müşahede olunduğu, zâhir ilimde

yanına kimsenin yaklaşamadığı gibi bâtın ilimde dahi Hazret-i Risâlet-penâh Efendimiz

hazretlerinin mazhar-ı tâmmı ve vâris-i ekmeliydi. Bütün bu yüceliğine rağmen Fehmi

Efendi’nin oldukça mütevazı olduğunu ve herkesi kendinden üstün gördüğünü dile getiren Dede,

ahlâk-ı Muhammediyyenin onda tam anlamıyla zuhur ettiğini ve bu konuda mazhâr-ı tâm

olduğunu söyler.66

Aşçı Dede, bir süre sonra kendini tamamıyla Fehmi Efendi’ye teslim etmiş; birlikte

sohbet, muhabbet ve ibadetle dolu güzel seneler geçirmiştir. Bu dönemle ilgili hatıralarda verilen

malumattan, Fehmi Efendi’nin her kesimden insan tarafından sevildiği, kurduğu iyi ilişkiler

sebebiyle geniş bir çevreye sahip olduğu anlaşılmaktadır.

Bu dönemde Aşçı Dede Fehmi Efendi’den kısa aralıklarla da olsa üç kez ayrı kalmıştır.

Bunların ilki kendisinin İstanbul’a kısa bir yolculuğu, diğeri ise şeyhinin biri 1861ötekisi 1865

yılında iki defa Hac farizası için Hicaz’a gitmesiyledir. İlk hac yolculuğu sırasında Fehmi

Efendi’nin, hatm-i hâcegânı yönetmesi için yerine Aşçı Dede’yi bırakması halifelik olarak

değerlendirilmiştir. Hac dönüşü Fehmi Efendi Erzincan’a geldiğinde annesinin vefat ettiğini

öğrenecektir.67

Erzincan’a gelmesiyle Fehmi Efendi’ye yeniden kavuşan Aşçı Dede, dairedeki işinden

arta kalan bütün zamanını şeyhiyle beraber Terzi Baba türbesi yakınlarında yapımına başlanan

dergâhın inşaatına ayırır. Nakledilen bilgilerden dergâhın yapımında en büyük payın Fehmi

Efendi’ye ait olduğu anlaşılmaktadır. 1865 yılında yapımına başlanan dergâh inşaatının çeşitli

sebeplerle bir müddet aksadığı, bu dönemde Fehmi Efendi’nin ikinci defa Hacca gittiği

anlaşılmaktadır. Dergâh tamamlandığında, h. 1284 yılının Rebiülevvel 12. günü, m.14 Temmuz

1867 Mevlid kandilinde hizmete açılmış, Erzincan’ın ulema ve şairlerinden Hilmi Efendi

dergâhın açılışına tarih düşmüştür.68 İbrahim Halil Dede’ye “Aşçı Dedelik” unvanı bu dergâhın

açılış günü misafirlerin ağırlanmasında gösterdiği gayret ve hizmetler neticesinde Fehmi Efendi

tarafından verilmiştir.

Dergâhın açılmasıyla birlikte Fehmi Efendi, vaktinin büyük bölümünü artık dergâhta

geçirmeye başlamıştır. Burada bir taraftan Pazartesi ve Cuma geceleri hatm-i hâcegan kıraatine

devam edilirken, diğer yandan Cuma günlerinin sabahında Mesnevî-i Şerif okunmasına karar

64 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 350-351. 65 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 352. 66 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 355. Aşçı Dede, Fehmi Efendi hakkında söylediklerinin mübalağa

olarak değerlendirilmemesini zira on beş seneden fazla kendisine hizmet ettiğini ve her hâline şahit olduğunu, bu

sözleri bütün bunlardan sonra söylediğini dile getirir. s. 356, 887. 67 Aşçı Dede Fehmi Efendi’nin annesinin ölümünü Medine’den ayrılmasına manen izin verilmemiş olan Fehmi

Efendi’nin, annesinin sözünden çıkmamak için buradan ayrılmasıyla açıklar. Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin

Hatıraları, s. 423, 424, 428-429. 68 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 457-493.

Page 11: AÇI İBRAHİM DEDE HÂTIRATI ÇERÇEVESİNDE XIX ...isamveri.org/pdfdrg/D03353/2015_1/2015_1_BALTACIH.pdfAçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî

Aşçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî ve Tasavvufî Hayat

verilmiştir.69 Aşçı Dede’nin bu dönemde Fehmi Efendi’yle çok yakınlaştığı ve onun sır kâtibi

olduğu, geçirdiği hastalık sırasında yanında sadece Aşçı Dede’nin kalmasına izin verildiği

görülmektedir. Aşçı Dede’nin 1871 yılında görevinden istifa ederek önce İstanbul’a, ardından

Şam’a gitmesi, şeyhini dünya gözüyle bir daha görememesine sebep olmuştur. 70

Aşçı Dede, şeyhiyle yüz yüze görüşme imkânı bulamasa da mektuplaşmaya devam eder.

Fehmi Efendi’den aldığı bir mektupta şeyhin 1875 yılında Derviş ve Hâlet Paşalar vasıtasıyla

İstanbul’a davet edildiğini aktarır. Dede, Fehmi Efendi’nin yaklaşan muharebe sebebiyle

çağrıldığını, savaş sonrasında şeyhin Erzincan’a döndüğünü, daha sonra da oğlu Ahmed Fevzi

ile birlikte Sultan Abdulhamîd’in71 davetiyle 1296/1880 tarihinde İstanbul’a gittiğini anlatır.

Buradan üçüncü defa haccetmek üzere oğlu ve hizmetinde bulunan Tahir Efendi ile birlikte

Hicaz’a giden Fehmi Efendi, Arafat’tan Mekke’ye geldikten sonra rahatsızlanır. Yaklaşık bir ay

süren rahatsızlık dönemi dâr-ı bekâya irtihal ile sonuçlanır. Hz. Hatice’nin ayakucuna

defnedildiği nakledilmiştir.72 Dede’ye göre şeyhin tam vefat zamanı; 1298 Muharrem’inin 21.

Perşembe günü (24 Aralık 1880) öğleden sonra saat on bir buçuktur.73 Şeyhi vefat ettiği sırada

Şam’da bulunan Dede, Fehmi Efendi’nin kabrinin önceleri ağaçtan bir parmaklık içine

alındığını, daha sonra İstanbul’dan getirilen mermerle mezarının yapıldığını haber aldığını, hatta

Şam’dan giden bir ziyaretçinin şeyhin mezar taşına yazılanları kendisine ulaştırdığını

söylemiştir.74

Aşçı Dede eserinde şeyhinin şemailini şöyle tavsîf etmektedir: “Servi gibi mevzûn ve

zârif uzun bir boy, hilal gibi bedeni nahîf olup rengi buğday, kolları uzun, elleri kalem-kârî

düzgündü. Siyah sakalları nurlu ve çeneden bir kabza uzundu, keman gibi iki kaşı arasında gayet

rakîk bulut altında görülür Süreyya gibi bir ben vardı. Öyle bir nokta-i şerif ki cümle ilim ve

marifetler o noktada gizlenmiş gibidir. Gözleri henüz uykudan uyanmış Yûsuf-i âlem gibi

mestane ve mahmur ve gayet siyah olup etrafı ilâhî nurun tecellî ettiği bir hâle gibiydi. Gözlerine

karşı göz ile bakmak mümkün değildi, zira onun gözleri diğer insanların ki gibi değildi hakîkat-i

basara nazar olmuş idi. Vücudunda et namına bir şey yoktu, kuru kemikten ibaretti. Kulakları

oldukça küçük, mübarek başından iki tarafa iki nûr-i müdevver talik olunmuş idi. İşte mübarek

yüzleri bu şekilde olup insan tamamıyla yüzüne bakmaktan heybet ve hayâ ederdi. Hz. Ali’nin

azamet ve heybetinin vech-i şeriflerinde kemaliyle zuhur etmişti.”75

Fehmi Efendi’nin tasavvufî kişiliğinin oluşmasında Terzi Baba’nın büyük tesiri olmuş, o

da hayatı boyunca şeyhine medyun kalmıştır. Fehmi Efendi, eğer birisi kendisine “sizin

dervişiniz, sizin müridiniz” gibi ifadeler kullanırsa bundan rahatsız olur, daha kendisinin dahi

derviş olamadığını söylerdi. O, bu hususta görevinin sadece sahipsiz koyunları “Vehbî Hayyât’ın

sürüsüne” katmaktan ibaret olduğunu, bundan ötesine karışmadığını söylerdi. Yine kendisine

rabıta yapılmamasını ister, rabıta ve teveccühün gavs-ı a‘zâm olarak nitelediği Terzi Baba’ya

yapılması gerektiğini zikrederdi.76 Övülmekten hoşlanmayan bir yapıya sahip olan Fehmi

69 Hatıralarda Mesnevî-i Şerif derslerini bizzat Fehmi Efendi’nin yaptığı, başta Aşçı Dede olmak üzere Fehmi

Efendi’nin oğulları ve bazı müridlerin dersleri kaydettiği anlaşılmaktadır. s. 496. 70 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 526-527. 71 Aşçı Dede hatıralarında Fehmi Efendi’nin, Sultan Abdulmecid tarafından İstanbul’a davet edildiği kaydedilmişse de

bu bilginin hatalı olduğu anlaşılmaktadır. Zira bu ziyaret gerçekleştiğinde Sultan Abdulmecid (ö. 1861) ölmüş

bulunuyordu. Bu bilgi yanlışının, Aşçı Dede’den mi yoksa kitabı günümüz alfabesine aktaranlardan mı kaynaklandığı

belli değildir. Bkz., s. 565. 72 Aşçı Dede hâtıralarında, Ahmed Fevzi Efendi’nin anlattıklarına dayanarak Fehmi Efendi’nin hacda iken hastalanıp

vefat etmesine dair geniş bilgiler vermektedir. s. 802-805. 73 Aşçı Dede silsilesini zikrederken Fehmi Efendi’nin vefat tarihini 30 Muharrem 1298 (2 Ocak 1881) olarak

kaydetmiştir. s. 333. 74 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 576. Aşçı İbrahim Dede yıllar sonra hacca gittiğinde şeyhinin

medfun olduğu mezarını arayarak bulduğunu, içinde bulunduğu ruh hâleti eşliğinde coşku ve hüzünle anlatır. Hac

dönüşü hatıra olarak Fehmi Efendi’nin mezarından ufak bir keseyi dolduracak kadar toprak aldığını anlatır. s. 1011. 75 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 396. 76 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 388-390.

Page 12: AÇI İBRAHİM DEDE HÂTIRATI ÇERÇEVESİNDE XIX ...isamveri.org/pdfdrg/D03353/2015_1/2015_1_BALTACIH.pdfAçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî

Halil BALTACI

58

Efendi, Aşçı Dede’nin orada burada kendisini övmesi üzerine: “Baba Efendi biz satılık değiliz,

rica ederim bizi satmayın.” dediği nakledilir. Fehmi Efendi’nin ibadet ve tarîkata dair

uygulamaları anlatılırken, “ibadetlerinde aşırılık yoktu, ancak salât-ı dâimide dâim ve ber-karar

idiler. Bir işle meşgul değilse rabıta ve teveccüh ya da sohbet ve muhabbette idiler. Gecelerinin

yarısı uykuda yarısı rabıtada geçerdi.”77 denilmektedir. Fehmi Efendi’nin Nakşibendî zikri olan

hatm-i hâcegân okunmasına çok önem verdiği; “hatm-i hâcegân kıraat olunan haneye ve belki o

mahalleye ve belki o beldeye hiçbir bela ve musibet isabet etmez.” ifadesini kullandığı görülür.

Dinin emir ve nehiyleri konusunda titiz olan Fehmi Efendi’nin; “Şu asırda beş vakit namazını

eda edip bi-tâkati’l-beşeriye oldukça kendisini menhiyattan men eden muvahhidîn hakkâ

evliyadır.” sözü mü’minlere bakış tarzını göstermesi bakımından önemlidir. Kendisine yapılan

kötülüklere iyilikle mukabelede bulunan Fehmi Efendi’nin; “buğz-fillah edeceğine hubb-fillah

etsen (Allah için birilerinden rahatsızlık duyacağına, o kimseleri Allah için sevsen) ne olur

acaba” dediği, insanları kusurlarıyla beraber sevdiği anlatılır.

Aşçı Dede’ye göre Fehmi Efendi’nin yeme içmesi dervişçeydi, evi misafirsiz olmaz,

nadiren de olsa sofrasında misafir bulunmadığında kendisi de yemek yemezdi. Yemek için

sofraya oturduğunda pek az yer, beraberinde başkaları varsa sofradan hemen kalkmaz, az ve

yavaş yerdi. Yeme içmede Hz. Peygamber (s.a)’e benzerdi. Şeyh Fehmi Efendi’yi çok seven

Dede’nin gözünde o, kesinlikle gavs ve kutuptur. Hatıralarda Fehmi Efendi’den zuhur eden bir

takım kerametler78 aktaran Dede’ye göre, “Efendi yürü dese, dağlar yürür.”79

Aşçı Dede, şeyhi Fehmi Efendi’nin giyim-kuşam, yeme-içme ve ibadet hayatına dair

birçok bilgi verir. Onun toplum içindeki tavır ve davranışları gerçekten de takdire şayandır. Zira

Aşçı Dede, Fehmi Efendi’nin insanların işlerini görmek ve ihtiyaçlarını gidermek konusundaki

gayretinin, ayıp ve kusurları örtmedeki titizliğinin, başka tarîkat mensuplarına karşı

kucaklayıcılığının ve hatta Erzincan’da ikamet eden Hıristiyanlara karşı hürmet ve ikramının

emsalsiz olduğunu dile getirir. Hem ilmi hem de irfânı kendisinde mezcettiğinden dolayı onu

Mevlânâ ile kıyaslayan80 Aşçı Dede, şeyhin taassuptan uzak açık ve hür fikirli bir şahsiyete sahip

olduğunu anlatır. Mesela Aşçı Dede Frenk gömleği giymekle itham edilince: “Hayır, sizin

yanlışınız var. Bu gömleği Müslüman giyer ise Müslüman gömleği derler; Frenk giyer ise, Frenk

gömleği derler. Ne zararı vardır ve gömleğin ne kabahati vardır!”81 dediği nakledilir. Yine bir

sebeple valinin karşısına derviş kıyafetiyle çıkan Aşçı Dede, eleştirilince, Fehmi Efendi: “Evet

fes, setre, pantolon dervişliğe zararı olmadığı gibi, böyle sarık sarmanın da askerliğe zararı

yoktur.” demiştir. Bütün bu açık görüşlülüğüne rağmen dostlarından birisinin, oğluna Fransızca

ders aldırdığını öğrenince bunu yapmaması gerektiğini söylemesi, muhtemelen düşmana karşı

alınması gerektiğini düşündüğü tutumdan kaynaklanmaktaydı.82 Erzincan’a yeni atanan bir ordu

komutanının Müslüman âlimlere ilgi göstermeyip Hıristiyan papazlarını ayakta karşılamasına

karşı gösterdiği sert tepkiye de, yine dinin izzetine olan tavrı sebep olmuştur. Zira benzer bir

tutumu, Müslümanlar ile gayr-i Müslimler arasında meydana gelen bir anlaşmazlık sebebiyle,

şikâyet üzerine Dersiamlardan Hoca Sıddık Efendi’nin suçsuz yere hapse atılması sebebiyle

göstermiş, şehrin yöneticilerine tepkisi sert olmuştu.83

Fehmi Efendi ordu mensuplarıyla kurduğu iyi ilişkilerle ve vatan savunması

konusundaki gayretleriyle de temayüz etmiş bir şahsiyettir. Öyle ki Aşçı Dede, gelen giden

77 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 392. 78 Konuyla alakalı nakledilen rivayetler için bkz. s. 361, 421, 622, 625-626, 784, 806, 929, 1683-1685. 79 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 625. 80 Aşçı Dede, Sultanü’l-ulemâ Bahaüddîn Veled ailesinin Belh’ten ayrıldıktan sonra çıktıkları yolculukta Erzincan’a

ulaşıp önce bir süre İsmetiye Medresesi’nde kalmaları, sonra da Akşehir’e yerleşip burada bir müddet ikamet

etmelerini Fehmi Efendi’nin manevî tohumunun atılması olarak değerlendirir. s. 1187. 81 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 476, 1255. 82 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 527. 83 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 364, 513.

Page 13: AÇI İBRAHİM DEDE HÂTIRATI ÇERÇEVESİNDE XIX ...isamveri.org/pdfdrg/D03353/2015_1/2015_1_BALTACIH.pdfAçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî

Aşçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî ve Tasavvufî Hayat

devlet görevlileri sebebiyle Fehmi Efendi’nin evinin hükümet sarayı gibi çalıştığını söyler.84

Fehmi Efendi’nin, Osmanlı-Rus Harbi (1293/1877-78) dolayısıyla İstanbul’da mecliste bir

konuşma yaptığı, savaşın kaçınılmaz olduğunu söyleyerek muharebeye bizzat iştirak ettiği

nakledilir. Hem Rumeli hem doğu cephelerinde bulunduğu ve bizzat muharebeye katıldığı

anlaşılmaktadır.85

Aşçı İbrahim Dede, ilim ve irfandaki bu büyüklüğüne yaraşır şekilde Fehmi Efendi’nin

de Şeyh-i Ekber ve Mevlânâ gibi kitapları olsaydı diye içinden geçirdiğini, ancak gönlüne;

“onun iki cilt kitabı var, Mehmed Sıdkı ve Ahmed Fevzi gibi iki kitap mı olur?” şeklinde bir

düşüncenin geldiğini söyleyerek Fehmi Efendi’nin evlatlarını över. Aşçı Dede adeta lala gibi

yanlarında büyüyen her iki evladın da Fehmi Efendi’ye layık kimseler olduğunu, Allah’ın bu

evlatları ve torunları sayesinde şeyhin bereketini sonraki nesillere de taşımasına yardım

edeceğini dile getirir.86

c- Erzincan’ın Diğer Mutasavvıf Simaları

Aşçı İbrahim Dede, Fehmi Efendi dışında “çehâryâr kıdemine” vasıl olmuş diğer dört

Terzi Baba halifesinden daha bahseder ki bunlar; Abdussamed Efendi, Hacı Hafız Rüşdü,

Leblebici Baba, Hacı Abdülbâki Baba’dır.87 Ancak bu zâtlarla alakalı nakiller mahdut kalmış,

Fehmi Efendi ile münasebetleri çerçevesinde kendileri hakkında bilgiler verilmiştir.

Abdussamed Efendi: Fehmi Efendi’den sonra önemli halifelerden birisi de 1848

senesinde alay imamı olan Abdussamed Efendi’dir. Aynı zamanda Terzi Baba’nın damadı olan

bu zat hakkında, Terzi Baba ve Erzincan’la ilgili yapılan çalışmaların hemen hiç birisinde ismen

dahi bilgi verilmemiş olması, Aşçı Dede’nin verdiği malumatı daha da değerli kılmaktadır. Aşçı

Dede’ye göre Abdussamed Efendi, Fehmi Efendi’nin tavassutuyla Terzi Baba’nın kızlarından

birisiyle evlenmiş, Pîr Vehbi Hayyât’ın vefatından sonra da ailenin bakım ve muhafazası

görevini üstlenmiştir.88 Dede’nin Erzincan’da tanıştığı ilk insanlardan birisi olan Abdussamed

Efendi’yi ziyaret için gittiği ev Terzi Baba’ya ait olup, evi tanıtıcı bilgiler veren Aşçı Dede

burayı İstanbul’da Merkez Efendi’nin çilehânesine benzetir.89 Dede, “ehl-i mükâşefe”den kabul

ettiği bu zatla ilk tanışma ânını şöyle anlatır: “Abdussamed Efendi gayet dalgın, yani asla ve

kat’a göz açmaz ve gözleri yumuk kelam eder; ara sıra bir kere gözünü açıp bakar, yine yumup

kelam eder ve nargile elinden düşmez ve enfiye kutusu kezalik elinden bırakmaz…”90

Aşçı Dede, Fehmi Efendi’nin Abdussamed Efendi’ye muhabbet ve hürmet beslediğini,

kendisinden tarîkat almak isteyenleri genellikle bu zata yönlendirdiğini hatta çocuklarının

isimlerini verirken kendinden izin aldığını aktarır. Aşçı Dede’yi sevdiği anlaşılan Abdussamed

Efendi’nin: “Rûznamçeci Efendi’yi kimseye vermem, benim olsun” dediğinde Fehmi

Efendi’nin: “Değil onlar, cümlemiz siziniz, kabul buyurur iseniz” şeklinde cevap verdiği

nakledilir.91 Kışın şehirde, yaz aylarında ise Sarıgöl’de Terzi Baba’ya ait olan bahçeli evde

ikamet eden Abdussamed Efendi, artık yaz-kış burada ikamete karar verip şehir merkezindeki

84 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 349-350. 85 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 420, 560. Fehmi Efendi’nin benzer bir konuşmayı Kuleli Askeri

Lisesi öğrencilerine de yaptığı görülmektedir. Fehmi Efendi, bütün gayretlere rağmen muharebe sonunda muvaffak

olamamayı zâhirdeki bir takım eksikliklere bağlamıştır. s. 561. Aşçı Dede, Fehmi Efendi’nin bir bayram günü daha

önce hiç rastlamadığı şekilde çokça ağlayarak dua etmesinin sebebinin, iki üç sene sonra ortaya çıktığını ve yaptığı

duanın Rus harbiyle alakalı olduğunu anladığını yazar. s. 622-623, 1601. Mehmet Arif de hatıralarında, Şeyhin savaş

meydanında bizzat savaştığını ve büyük kahramanlık gösterdiğini nakleder. Mehmet Arif, Başımıza Gelenler I-III,

haz. M. Ertuğrul Düzdağ, İstanbul: Tercüman Yayınları, [t.y], c. II, s. 332-336. 86 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 399, 578. 87 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 1458. 88 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 911. 89 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 338. Aşçı Dede, Erzincan’a geldiğinin ikinci kışında yerleştiği

Terzi Baba’nın evini eserinin başka bir yerinde tafsilatıyla tanıtır. s. 381. 90 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 309, 338. 91 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 346.

Page 14: AÇI İBRAHİM DEDE HÂTIRATI ÇERÇEVESİNDE XIX ...isamveri.org/pdfdrg/D03353/2015_1/2015_1_BALTACIH.pdfAçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî

Halil BALTACI

60

evi kendisine bırakınca, Aşçı Dede sevincinden neredeyse oynayacak hâle geldiğini söyler. Bu

dönemde Terzi Baba’nın eşinin hayatta olduğu ve damadı Abdussamed Efendi’nin yanında

kaldığı anlaşılmaktadır.92

Aşçı Dede Abdussamed Efendi’yi çok sevmesine rağmen onun yeni inşa edilen dergâha

yerleşip, bir süre sonra buraya gelen kimselere kötü davrandığını hatta bunları kovduğunu,

insanların bir müddet sonra bu sebeple dergâhtan ayağını kestiklerini anlatır. Bütün bunların

sebebini Fehmi Efendi’ye olan kıskançlığına bağlayan Aşçı Dede, buna rağmen Fehmi

Efendi’nin ona tazim ve hürmette kusur etmediğini aktarır. Zira rivayete göre Terzi Baba

Abdussamed Efendi’nin bu durumunu önceden sezerek Fehmi Efendi’ye: “Hoca Fehmi Efendi

bizim derdimizi çeker” demiş, o da gerek Pîrinin bu sözü, gerekse kerimelerinin hatırına, “dünya

hârisi” olarak tarif ettiği Abdussamed Efendi’nin sıkıntılarına katlanmıştır.93 Abdussamed

Efendi’nin, Müşir Derviş Paşa’nın da araya girerek dergâhtaki evden çıkarılma hikâyesi hâtıratın

en eğlenceli bölümlerinden birisi olarak göze çarpar.94 Aşçı Dede, Şam’da bulunduğu sırada

Abdussamed Efendi’nin oğlunun askerlik göreviyle buraya geldiğini ve kendisinin yönettiği

hatm-i hâcegân grubuna katıldığını zikreder.95

Leblebici Baba (Süleyman Efendi, Şemsihayâl): Aşçı Dede’nin Terzi Baba’nın bir

diğer halifesi olan Leblebici Baba ile ilk karşılaşması Abdussamed Efendi’yi evinde ziyaret

ettiği zaman gerçekleşmiştir. Bu ilk karşılaşmayı şöyle tasvir eder: “Siyah bir aba giymiş,

başında arakiyye, üzerine yeşil sarık sarmış, bir ufak tesbih elinde, daima gözleri yumuk,

elindeki tesbihi çarh-ı felek gibi devrettirir.”96 Aşçı Dede, asıl adı Süleyman olan Leblebici

Baba’nın ümmî olduğu halde “acib ü garîb” olarak nitelediği, âlim ve şairlerin yazmaktan aciz

kaldığı gazellerini, Hazret-i Pîr Hayyât Efendi’nin kudsî rûhaniyetine teveccüh ve rabıta yaparak

söylediğini dile getirir.97 Aşçı Dede’ye göre bu “Arabî ve Fârisî karışık Türkçe pek çok

gazeliyât, Hazret-i Pîr tarafından kendisine bahş ü itâ olunan füyûzât ve ilm-i ledünnî”

sayesindedir.98 Leblebici Baba’nın kendisine muhabbetinin ziyade olduğunu söyleyen Dede,

kendisi hakkında Erzincan’da bir takım dedikodular ortaya çıkınca halifelerin bulunduğu bir

ortamda Baba’nın Fehmi Efendi’ye hitaben: “Bu Baba Rûznâmçeci efendiyi biraz terbiye

edelim. Yoldan çıkmış diyorlar” dediğini Fehmi Efendi’nin de: “Sana havale ettim, terbiye et”

diye cevap verdiğini söyler. Söze devam eden Leblebici Baba: “Ya hazret-i şeyh, bu fakirin

terbiyesi saplı tastır.” deyince Fehmi Efendi: “Yok yok baba efendi, ona razı değilim.” der.

Bunun üzerine Leblebici Baba: “Eh, sen bilirsin efendim” diye cevap vermiştir. 99 Leblebici

Baba’nın 1294/1877 senesinde vefat ettiği anlaşılmaktadır. Baba’nın şiirleri, ölümünden sonra

bir araya getirilip Tuhfetü’l-uşşâk adıyla 1879 yılında İstanbul’da basılmıştır.100

Hacı Hâfız Efendi (Mehmed Rüşdü): Aşçı Dede, onu Terzi Baba’nın damadı olarak

tanıtır. Erzincan’nın önde gelen âlimlerinden Alansalı Hoca Efendi’nin oğlu olduğunu söyler.

Eserinin başka bir yerinde ise kendisinden Hazret-i Pîr (k.s)’in damadı Hocazâde veya

92 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 380. 93 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 504-506 94 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 503-505. 95 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 755. 96 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 339. 97 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 343, 1028-1029. Aşçı Dede Leblebici Baba’nın ne şekilde şiir

söylediğini şöyle tasvir eder: “Cenâb-ı Pîr Hayyât Vehbî (k.s) efendimiz hazretlerinin halifelerinden Erzincan’da

Leblebici Baba (k.s) var idi. İşte baba merhum gayet ümmî yani elif demesini bilmez iken bu gibi pek çok manzum ve

mevzun nutukları var idi. Hatta nutka geldiği vakit ara yerde ibare kesilirse kelbine teveccüh ederek yani başını

kalbine indirip burnuyla bir şey koklar gibi burnunu keskin çekerek kalbindeki tulûâtı alarak söylemeye başlar idi.

Baba merhumun bu gibi nutukları pek çok olup hatta bir risale şekline konulmuştur azizim.” s. 1419. 98 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 1558. 99 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 461. Aşçı Dede, Leblebici Baba’nın “saplı tastan” maksadının

ölüyü yıkarken kullanılan saplı tas olduğuna işaret ettiğini zikreder. 100 Eser daha sonra Orhan Aktepe tarafından günümüz alfabesine aktarılarak 1997 yılında Erzincan’da neşredilmiştir.

Geniş bilgi için bkz., Orhan Aktepe, Leblebici Baba ve Tuhfetü’l-Uşşâk, Erzincan 1997, s. 7-16.

Page 15: AÇI İBRAHİM DEDE HÂTIRATI ÇERÇEVESİNDE XIX ...isamveri.org/pdfdrg/D03353/2015_1/2015_1_BALTACIH.pdfAçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî

Aşçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî ve Tasavvufî Hayat

Battalzâde Hacı Hafız Efendi şeklinde bahseder.101 Hatıralarda anlatıldığına göre Terzi Baba’nın

halifeliğine Erzincan uleması karşı çıktığında, ilmi kişiliğine rağmen kendisine ilk intisap

edenlerden birisi bu zât olmuştur. Hacı Hâfız Efendi’nin, evinin bitişiğindeki Kurşunlu

Câmii’nde her pazartesi ve cuma günleri hatm-i hâcegân kıraat ettirdiği, katılanlar arasında Terzi

Baba’nın da bulunduğu anlaşılmaktadır.102 Fehmi Efendi’nin Hacı Hâfız Efendi’ye hürmet

beslediği, kendisinden tarîkat ve evrad isteyen kimseleri öncelikle Abdussamed ya da Hacı Hâfız

Efendi’ye yönlendirdiği görülür.103 Aşçı Dede, Terzi Baba’nın ölüm döşeğinde iken Hacı Hafız

Efendi’nin kendisine rabıta ve teveccühte bulunarak gavsiyyet ve kutbiyyet makamlarını istediği

ancak Terzi Baba’nın “Of! Hafız Efendi” diyerek yüz çevirdiğini, bu durumun bir iki defa tekrar

etmesiyle Fehmi Efendi’nin kendisini böyle yapmaktan men ettiğini aktarır.104 Hacı Hafız

Efendi, Terzi Baba’nın mensur Kenzü’l-futûh adlı eserini Miftâhü’l-kenz adıyla nazma

aktarmıştır. Vefat tarihi 1860 veya 1868 olarak105 kaydedilmişse de, Aşçı Dede Şam’da

bulunduğu dönemde Hacı Hafız Efendi’nin hac dönüşü kendisini ziyaret ettiğini söyler.106 Aşçı

Dede’nin 1871 tarihinden sonra Şam’a gittiği düşünüldüğünde vefat tarihinin yanlış olma

ihtimali vardır.

Aşçı Dede bu halifelerinden başka Hacı Abdülbâki Baba isminde bir halîfeden daha söz

eder. Ancak hâtıratta bu zâtla ilgili bilgi ve nakil bulunmamaktadır. Ümmi olduğu, isteyenlere

zikir telkininde bulunduğu, vücuduna ârız olan bir hastalıktan dolayı seksen yaşlarında vefat

ettiğine dair bilgiler nakledilmiştir.107 Terzi Baba’nın diğer kaza ve köylerde bunların dışında

pek çok halifesinin bulunduğu zikredilmiştir.108

3- Aşçı Dede Hâtıratında Erzincan’daki Dini-Tasavvufî Hayatın Sosyal Hayata

Yansımaları

Aşçı Dede’nin hatıralarında dönemin Erzincan şehrinin dinî-tasavvufî hayatıyla ilgili

bilgiler vardır. Bir şehirde yaşayanların dinî hayatları, tarîkat uygulamaları, Ramazan ayı ile dinî

gün ve gecelerin ihyası, ilmi faaliyetleri, okunan eserler ve devam edilen dersler, din ve tasavvuf

büyüklerinin sohbetleri, devlet görevlileriyle olan münasebetler, hatta şehrin meczupları bile o

şehrin dinî-tasavvufî hayatının sosyal hayata yansımaları hakkında bilgiler verir. Bu bağlamda

Aşçı Dede’nin on beş sene boyunca kaldığı Erzincan’da şahit olup hatıralarında aktardığı, şehre

ait bilgileri genel hatlarıyla hatırlamak yerinde olacaktır.

Aşçı Dede’nin anlattıklarından, Erzincan dervişlerinin hemen hepsinin Nakşibendiyye ya

da onun kollarından birisi olan Hâlidiyye’den olduğu anlaşılır.109 Bu sebeple de şehirde daha çok

râbıta, teveccüh, murakabe ve hatm-i hâcegân kıraat etmek gibi tasavvufî uygulamaların öne

çıktığı görülür. Bütün bu uygulamaları “butûn âlemine sefer etmek” şeklinde değerlendiren Aşçı

Dede, gerek şeyhi Fehmi Efendi gerekse Terzi Baba’nın diğer halîfeleriyle ilgili gözlemlerinde

hep bu râbıta, teveccüh ve murakabe hallerine dikkat çeker.110 Nakşibendiyye’nin zikir

usûllerinden birisi olan ve özellikle Hâlidîyye’nin büyük ehemmiyet verdiği hatm-i hâcegân

kıraatine devam etmek, müritlerin manevî gelişimini sağlaması yanında belâ ve musibetlere karşı

101 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 629, 504. 102 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 342. 103 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 389. 104 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 619-620 105 Tahir Erdoğan Şahin, Erzincan Tarihi’nde (c. II, s. 285), 1284/1867-68; Orhan Aktepe ise Mahmut Sadrüddin’in

Şevkistan adlı yazma eserine dayanarak vefat tarihini 1285/1868 olarak kaydetmektedirler. Vehbi Yurt, Terzi Baba ve

Erzincan adlı çalışmasında, Ünal Tuygun ise Erzincan’ın Manevî Mimarları adlı kitabında bu tarihi 1860 olarak

kaydederler. 106 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 629. 107 Yurt, Terzi Baba ve Erzincan, s. 66. (Şevkistan adlı yazma eserden nakille) 108 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 344. 109 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 461. 110 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 309, 338-339, 346, 351, 390, 392, 580,

Page 16: AÇI İBRAHİM DEDE HÂTIRATI ÇERÇEVESİNDE XIX ...isamveri.org/pdfdrg/D03353/2015_1/2015_1_BALTACIH.pdfAçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî

Halil BALTACI

62

ayrıca bir kalkan görevi yerine getirmektedir.111 Yalnız olarak da yapılabilen bu zikrin,

Erzincan’da genellikle toplu okunduğu, özellikle Pazartesi ve Cuma gecelerinde icra edildiği

görülmektedir.112 Aşçı Dede, Erzincan evlerinde yapılan sohbetlerde Muhammediyye

okunduğunu, bu sırada dinleyenlerin teveccüh ve rabıtada kaldıklarını söyler. Özellikle Fehmi

Efendi’nin Erzurumlu Derviş İsmail Efendi’ye, âdeti olduğu üzere yüksek sesle okuttuğu

Muhammediyye’yi gözyaşları içinde dinlediği rivayet edilir.113 Bunun yanında başta mübarek

geceler olmak üzere evlerde ve çeşitli mekânlarda Mevlid, Mirâciyye, Delâil-i Şerîf ve Mesnevî-i

Şerîf gibi dinî-tasavvufî metinlerin okunduğu, kandil gecelerinde sakal-ı şerif ziyaretlerinin

gerçekleştiği görülür.114 Aşçı Dede’nin geçirdiği Ramazanlar, oruç, iftar davetleri ve teravihler

hakkındaki nakilleri, şehrin bu ayda nasıl bir manevî havaya büründüğünü göstermesi

bakımından önemlidir.115

Aşçı Dede şehirde ilmi faaliyetlerin yapıldığını, özellikle Fehmi Efendi’nin ders

okuttuğunu nakleder. Ramazan ayında ikindi namazı sonrası Fehmi Efendi’nin tefsir dersleri

verdiği, halktan ve memur kesiminden pek çok kişinin bu derslere iştirak ettiği kaydedilir. Aşçı

Dede, Fehmi Efendi’den Celâl, diğer taraftan yine ondan icazetli Dersiâm Hacı Sıddık Efendi ile

İsagoci ve Multekâ okuduğunu söyler.116 Şehirde yapılan sohbetlerde Muhammediyye’nin kıraat

olunduğunu, özellikle Fehmi Efendi’nin bulunduğu muhabbette genellikle ehlullâhın sözlerinden

ve tarîkat büyüklerinin menkıbelerinden bahsedildiğini söyleyerek mâlâyâni sözlerden uzak

durulduğunu anlatır. Ancak bazen de kardeşlerin iş ve müşkillerini halletmek için öğüt, nasihat

ve çareler hakkında konuşulduğuna işaret eder.117

Başka tarîkat mensuplarıyla iyi ilişkiler kurmaktan çekinmediğini dile getirdiğimiz Aşçı

Dede’nin Erzincan’da bulunduğu müddet içinde diğer tarîkat müntesipleri hakkında çok az bilgi

verdiği görülmektedir. Daireden mesai arkadaşı olan Muhasebeci Mehmed Sakıb Efendi’nin

Bektaşî olduğunu söyleyen Dede, bu zâtın başlangıçta kendisinin Fehmi Efendi’ye intisap

etmesine karşı çıktığını, ancak sonradan Fehmi Efendi’yi tanıyınca kendisine muhabbet

beslediğini aktarır.118 Erzurum’da Kadirîlerle içli-dışlı olmasına rağmen Erzincan’da bu tarîkat

mensuplarından hiçbir şekilde bahsetmez. Yine Erzincan’ın manevî tarihinde önemli bir yere

sahip olan Mevlevîlik, Aşçı Dede Erzincan’a gelip Fehmi Efendi’ye intisap ettikten sonra da

irtibatını tamamıyla koparamadığı bir tarîkattir. Fehmi Efendi’nin âşığı olduğu zamanlarda bile

zâhiren Mevlevî, bâtınen Nakşî olduğunu ifade eden Aşçı Dede, özel günlerde Mevlevî kıyafeti

giymeye devam etmiştir. Adeta Nakşibendîliğe Mevlevîlik aşısı yapan Dede, özellikle dergâhın

açılmasından sonra Nakşibendîliğe bir takım Mevlevî âdetlerini kendisinin getirdiğini, şeyhinin

buna ses çıkarmadığını aksine destekleyici bir tavır sergilediğini ifade eder. Aşçı Dede bu

olumlu havadan cesaret alarak ilk Mevlevî hankâhı olarak değerlendirdiği ve o günlerde kapalı

olduğu anlaşılan Erzincan Mevlevîhânesi’nin yeniden açılmasını istemiş, ancak çeşitli

111 Aşçı Dede kendisine verilen bütün ilâhî mevhibelerin, kalp huzuru ve aşkla okuduğu hatm-i hâcegân sayesinde

verildiğini söyleyerek şöyle der: “Evet ne‘am, bu hatm-i hâcegânda olan esrâr u tecelliyât-ı subhâniyye asla bir şeye

nispet kabul etmez ve baha ve kıymet takdir olunmaz bir emr-i azîm ve şân-ı fahîmdir.” s. 772. Dede, Erzincan’dan

ayrıldıktan sonra da ömrünün sonuna kadar hatm-i hâcegân kıraat etmekten bir daha vazgeçmemiştir. Hatta Şam’da

bulunduğu dönemde bu zikrin burada ferdî yapıldığını ve toplu hatm-i hâcegân uygulamasını ilk kez kendisinin

başlattığını söyler. Aşçı Dede’nin, bu dönemde yakın bölgeleri etkilemekle birlikte Şam’a etkisi sınırlı olan veba

salgınının önlenmesinde hatm-i hâcegân merasimlerinin etkili olduğu, bu sebeple de kendisini Şam muhafızı olarak

değerlendirmesiyle ilgili açıklamaları dikkat çekicidir. s. 726-729, 754. 112 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 336, 421, 424, 496. 113 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 346, 353, 1475, 1477. 114 Aşçı Dede Miraç gecelerinde Miraciyye okunma geleneğini kendisinin başlattığını söyler. Aşçı İbrahim Dede, Aşçı

Dede’nin Hatıraları, s. 496. 115 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 356-357. 116 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 480. 117 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 355. 118 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 350.

Page 17: AÇI İBRAHİM DEDE HÂTIRATI ÇERÇEVESİNDE XIX ...isamveri.org/pdfdrg/D03353/2015_1/2015_1_BALTACIH.pdfAçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî

Aşçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî ve Tasavvufî Hayat

sebeplerden dolayı Fehmi Efendi’den izin alamamıştır.119 Bütün bunlarla birlikte özellikle yaz

mevsiminde bahçelerde yapılan faaliyetler, buraları neredeyse Mevlevîhâneye çevirmiştir.120

Aşçı Dede Erzincan ahâlisinden bazı meczuplar hakkında bilgi verir. Bunlardan bir tanesi

meczup İrşâdî Baba’dır. Dede yapısı gereği sadece Erzincan’da değil bulunduğu diğer şehirlerde

de bu ve benzeri kişiliklerle yakın temas kurmuştur. Erzurumlu Harâbâtî Baba da bunlardan

birisidir.121 Şeyh Fehmi Efendi ile münasebetlerinin bulunduğu anlaşılan bu mecâzib-i

ilâhiyyeden birisi olan Kemahlı Ali Baba adında bir zâtın Fehmi Efendi’ye misafir olduğu; “Ya

Hazret-i Fehmi, bu miskin Ali Baba bu Erzincan’ın yükünü kaldıramaz, yetiş imdadıma ya

hazret!” diye feryat ettiği zikredilmiştir.122

Aşçı Dede şehrin camilerini tanıtırken Câmi-i Kebîr’den bahsetmekte, Erzincan’daki diğer

pek çok küçük mescide nispetle biraz büyük olmasından dolayı bu şekilde isimlendirildiğini

anlatmaktadır. Cuma namazını kılmak için halkın ve memurların özellikle bu camiyi tercih

ettiklerini söyler. Yine bu câmiye bağlı medreselerin bulunduğunu, Terzi Baba’ya halifelik veren

Abdullah Efendi’nin Erzincan’a geldiğinde herhangi bir eve gitmeyerek bu medreselerden

birisine yerleşmesinden anlıyoruz.123 Aşçı Dede, kendisinin de yapımına büyük emek verdiği

Fehmi Efendi dergâhının dışında diğer bir dergâhtan bahsetmemektedir.124

Aşçı Dede hatıralarında Erzincan’daki gayr-i Müslimlere de temas edilmekte, bunların bir

kısmının, hacca giderken Fehmi Efendi’yi uğurlamaya geldikleri nakledilmektedir.125 Eserin bir

başka yerinde ise sebebi kaydedilmemekle birlikte gayr-i Müslimlerle şehir halkı arasında bir

anlaşmazlığın meydana geldiği, rahatsızlıklarını ordu komutanı ile şehir yöneticilerine

bildirdikleri anlaşılmaktadır.126 Müşir Kerim Paşa’nın Erzincan’a atanması sebebiyle papazların

kendisini ziyarete gittiği bilgisinden127 kendilerine ait ibadethanelere sahip oldukları anlaşılan bu

kesimin, dinî ibadet ve uygulamalarıyla alakalı bilgi verilmediği gibi, sayıları ve Müslüman

nüfusa oranları hakkında da herhangi bir malumat yoktur.

SONUÇ

Toplumların tarihî ve sosyal yapıları hakkındaki bilgi kaynakları arasında hatıra ve seyahatname

türü eserler büyük ehemmiyete sahiptir. XIX. yüzyıl Osmanlı hayatı hakkında bilgi veren

eserlerden birisi de Aşçı Dede’nin kaleme aldığı yaklaşık iki bin sayfalık hacme Aşçı Dede’nin

Hatıraları’dır. Müellifin başta doğum yeri olan İstanbul, daha sonra görevi sebebiyle belli

dönemlerde bulunduğu Erzurum, Erzincan, Şam ve Edirne şehirlerinin özellikle dinî ve tasavvufî

hayatı hakkında birinci ağızdan naklettiği bilgiler önemlidir. Eserde özellikle Mevlevîlik,

Kasımpaşa ve Edirne Mevlevîhânleri ile Erzincan’da Nakşîbendiyye tarîkatı ve tarîkat ricâli

119 Ancak Fehmi Efendi’nin oğlu Ahmed Fevzi Efendi Aşçı Dede’ye bir mektup yazarak Kemahlı İbrahim Efendi’nin

meşiheti ile Mevlevîhâne’nin açıldığını ve kendisinin de Erzincan’a gelerek görev almasını ister. Aşçı Dede ise Edirne

Mevlevîhânesi’nde neredeyse ikinci şeyh olarak görevli olduğunu, meşihetin zâhirde İbrahim Efendi’ye verilmekle

birlikte bâtında kendisinde bulunduğunu söyler. Adlarının bile aynı olduğunu söyleyen Dede’ye göre aralarındaki tek

fark, birisinin Kemahlı, diğerinin İstanbullu olmasıdır. s. 1286-1288. 120 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 367, 1477. 121 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 371, 1076. 122 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 1559. Aşçı Dede, ismi geçen bu Erzurumlu Harâbâtî Baba’nın

keramet sahibi meczuplardan birisi olduğunu söyler ve Fehmi Efendi ile bu zat arasında geçen muhavereyi uzun

uzadıya anlatır. s. 375-377. 123 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 336, 340. Hâtıratta bahsedilen câmilerden birisi de Kurşunlu

Câmii’dir. s. 342. 124 Erzincan’ın son dönem dergâhları hakkında bilgi için bkz., Ünal Tuygun, Erzincan’ın Manevi Mimarları, İstanbul,

2004, s. 11. 125 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 424. 126 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 513. 127 Aşçı İbrahim Dede, Aşçı Dede’nin Hatıraları, s. 364.

Page 18: AÇI İBRAHİM DEDE HÂTIRATI ÇERÇEVESİNDE XIX ...isamveri.org/pdfdrg/D03353/2015_1/2015_1_BALTACIH.pdfAçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX.Yy. Erzincan’ında Dinî

Halil BALTACI

64

hakkında çoğu diğer kaynaklarda olmayan yeni bilgilere de rastlanır. Hâtıratın dikkat çekici bir

diğer özelliği ise bazı tasavvufî meselelerle ilgili açıklama ve yorumlardır.

Aşçı Dede, hayatının bir bölümünü Erzincan’da geçirmiştir. Burada tanışıp büyük bir sevgiyle

bağlandığı, Nakşîbendiyye Tarîkatı’nın Hâlidî koluna mensup meşhur Terzi Baba’nın

halifelerinden Şeyh Fehmi Efendi, onun hayatında önemli bir dönüm noktası olmuştur. Kendi

ifadesiyle lebaleb Mevlevîlik ile doluyken tanışıp intisap ettiği şeyhini, ayrıldıktan sonra da

ölünceye kadar unutmamış, büyük bir muhabbetle sevmeye devam etmiştir. Aşçı Dede,

Erzincan’da kaldığı dönemde şehrin dinî ve tasavvufî hayatı hakkında önemli bilgiler

nakletmiştir. Başta Şeyh Fehmi Efendi olmak üzere, tarîkatın pîri olarak nitelediği Mehmed

Vehbî Hayyât ve Erzincan’ın önemli tasavvufî simalarından Leblebici Baba, Abdussamed

Efendi ve Hacı Hafız Efendilerle ilgili hatıralarını anlatırken şehrin tasavvufî hayatı ve

uygulamalarına dair bir takım bilgiler aktarmıştır. Eserin satır aralarında dönemin Erzincan’ının

dinî yapısı, ibadet hayatı ve tasavvufî uygulamaları, başta Ramazan olmak üzere mübarek günler

ve gecelerin ihyası, şehirde takip edilen dersler, yapılan sohbetler, okunan kitaplar vb. konularda

oldukça geniş ve önemli bilgiler vardır.

KAYNAKÇA

Afyoncu E. (2008). “Rûznâmçe”. DİA. İstanbul.

Aktepe O. (2003). Terzi Baba, Hayatı ve Miftâh-ı Kenz. Erzincan.

…………..(1997). Leblebici Baba ve Tuhfetü’l-Uşşâk. Erzincan.

Albayrak N. (2011) “Terzi Baba”. DİA. İstanbul.

Algar H. (1997). “Hâlid el-Bağdâdî”. DİA. İstanbul.

Aşçı İbrahim Dede. (2006). Aşçı Dede’nin Hatıraları, Çok Yönlü Bir Sûfînin Gözüyle Son Dönem Osmanlı

Hayatı I-IV. haz. Mustafa Koç-Eyüp Tanrıverdi. İstanbul: Kitabevi.

Azamat N. (1991) “Aşçı İbrahim Dede Mecmuası”. DİA. İstanbul.

Fatsa M. (2000). Tasavvufta Mekkî Kolu. İstanbul: Mavi Yayıncılık.

Küçük S. (2000). XIX. Asırda Mevlevîlik ve Mevlevîler. Doktora Tezi. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü. İstanbul.

Mehmet A. (t.y.) Başımıza Gelenler I-III. haz. M. Ertuğrul Düzdağ. İstanbul: Tercüman Yayınları.

Okay M. O. (1997). “Hâtırat”. DİA. İstanbul.

Şahin T.E. (1987). Erzincan Tarihi I-II, Erzincan.

Turan E.İ. (2007). Aşçı Dede Halil İbrahim Efendi’nin Fars Dili ve Gramerine Dair Çalışmaları. Yüksek

Lisans Tezi. İstanbul.

Tuygun Ü. (2004). Erzincan’ın Manevî Mimarları. İstanbul.

Yurt V. (2011). Terzi Baba ve Erzincan. İstanbul,

Yücer H. (2004). M. Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (19. Yüzyıl). İstanbul.