20

Aksak Terazi

Embed Size (px)

DESCRIPTION

İstanbul Hukuk Fakültesi Kolektif Düşünce Avukat

Citation preview

Page 1: Aksak Terazi
Page 2: Aksak Terazi

Merhaba;

Hukukta bir şeyler ters gidiyor diyerek çıktık yola.Derslerin yoğunluğu, pratikler, sınav stresi derkenyoğun bir akademik öğrenim yılı bir yandan; kantinkuyruğumuz, yüksek kontenjanımız, arızalı noktaotomasyon sistemimiz öbür yandan; gazetecilerin,öğrencilerin tutuklanması, tecavüzcülerin salıveril-mesi, önemli davaların zamanaşımına uğramasıdiğer yandan…

Sorunlar bitmek bilmedi derken yavaş yavaş okulada alıştık yine. Toplandık, tartıştık, araştırdık ve gör-dük ki gerçekten hukukta bir şeyler ters gidiyormuş.Hukuk da adalet de bize kitaplarda amfilerde öğretil-diği gibi işlemiyormuş ve adalet aksayabiliyormuş.

Bu yüzden hukukun bu sürekli aksayan terazisindebiz de aksadığını düşündüğümüz yerde duralım iste-dik ve aksak teraziyi çıkarmaya karar verdik.

Hem hukuk gündeminin nabzını tuttuk, hem oku-lumuza dair güncel bilgileri işledik. Kimimiz davaaraştırdık, derledik; kimimiz amfimizde yaşadığımızkomik olayları kaleme aldık, okulumuzu bir de hu-kukçu gözünden gösterelim istedik. Karikatür çizdik,makale yazdık. Kısacası kalemimizle ve mizahımızlahukukçu olmayı tartıştık. Kayıtsız kalamadık okulu-muzdaki sorunlara, ülkemizdeki trajikomik ve tera-zinin aksadığı davalara.

Ve işte Aksak Terazi’nin ilk sayısıyla karşındayız.

Eğer sen de gerçekten bir şeyler ters gidiyordiyorsan, bu aksak terazinin bir ucundan dasen tutabilirsin. Aksak terazide yazılarını,çizgilerini paylaşmak iç[email protected] kullanarak bize ulaşabilirsin.

İçin

dek

iler

Aksak Terazi Yayın Ekibi

Sayfa 3-5 Haberler

Sayfa 12Eğitim

Sayfa 13Kadın

Sayfa 14TarihSayfa 15Fakülteden Haberler

Sayfa 16Kültür&Sanat

Sayfa 6Suriye’de neler oluyor?

Sayfa 7

Sayfa 8Hikaye

İdamöldürmekdeğildir

Gözaltındaki savunma

Sayfa 10-11Üniversite

Sayfa 18-19F-tipi üniversiteler

Page 3: Aksak Terazi

Geçtiğimiz günlerde Avrupa Birliği Avrupa Ko-misyonu’nun hazırladığı 2012 AB İlerleme Raporuyayınlandı. Yayınlanan ilerleme raporu kitapçığınıçöpe atan Burhan Kuzu raporun “rezil” bir raporolduğunu söyledi ve gerçeklerden uzak olduğunuima etti. Her ne kadar AB, demokrasi açısından birkıstas olmasa da, raporu inceleyince AKP’li Bur-han Kuzu’yu bu kadar sinirlendirenin ne olduğunuanlıyoruz.

Raporda belirtilenlere göre, hâkimler ve savcılar,uluslararası insan hakları anlaşmalarına aykırıkanunları uygulamaya devam etmekte ve akade-misyenler, araştırmacılar, bilim insanları, gazete-ciler ve yazarlar hakkında davalar açılmakta. Yani,eleştiri yaparsanız işsiz kalabiliyorsunuz. Giderekartan bir şekilde gazetecilerin ve medya çalışanla-rının tutuklanması, ifade özgürlüğünü ihlal edenve pratikte medya özgürlüğünü kısıtlayıcı uygula-

malar olarak kaygı verici. İnternet siteleri üzerin-deki yasaklar da devam ediyor. Güvenlik güçleri,göstericileri dağıtırken orantısız güç kullanıyor vebunun sonucunda da şiddet sahneleri ortaya çıkı-yor. İnsanlara etnik, dinsel, cinsel kimlik ve diğerkonulardaki tercihlerinden dolayı ayrımcılık yapı-lıyor. Raporda kadına yönelik şiddet üzerinde dedurulmuş ve görülen davalarda verilen bazı karar-ların endişe verici olduğu belirtilmiş.

Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu buraporu çöpe atarak tabir-i caizse biz bundan sonrada bildiğimizi okuruz dedi. Sosyal medyada ol-dukça fazla tepki toplayan bu hareket aslında ra-poru haklı çıkarmış oldu. AKP’li Burhan Kuzu ‘AKPiktidarının eleştirilere izin vermediği yönünde de-ğerlendirmeler bulunduran’ rapora da tahammül-süzlüğünü bir kere daha gösterip, raporu da çöpeatınca ortaya oldukça trajikomik bir tablo çıktı.

Türkiye’deki birçok devlet kurumunaait internet sitesine düzenlediklerisiber eylemlerle adını sıkça duyuranRedHack hakkında, ‘silahlı terör ör-gütü üyesi oldukları’ ve çeşitli bilişimsuçları işledikleri iddiasıyla 3’ü üniver-site öğrencisi10 kişi hakkında, 24 yılakadar hapis istemiyle dava açıldı.

RedHack’in, Emniyet Genel Müdürlü-ğü’nün internet sitesini hacklemesininardından, savcı iddianamede; Red-hack’in sitesinde yer alan Mahir Çayan,Deniz Gezmiş, Yusuf İnan fotoğraflarınıörgüt delili saydı.

Sosyal medya kullanıcılarının bildiğiüzere RedHack, son bir yılda Türki-ye’deki birçok devlet kurumuna ait in-ternet sitesine düzenledikleri sibereylemlerle adını sıkça duyurdu. Süt ze-hirlenmelerinden, N.Ç davası gibi teca-vüzcülerin aklandığı, Sivas’ta 35aydının yakılmasının zamanaşımındandüştüğü hukukun utanç sahnesine ge-çecek birçok dava başta olmak üzere;toplumsal meseleleri sözünü “siber” birşekilde söyleyen RedHack’in davasında10’u tutuklu, 17 kişi yargılanıyor. Hemde ‘silahlı terör örgütü üyesi olmak’suçlamasıyla 24 yıl hapis istemiyle.

3

AB Komisyonu açıkladı: KRAL ÇIPLAK

Klavyeli “Terör örgütü”ne 24 yıl

Page 4: Aksak Terazi

Aksak Bir Terazi4

Geçtiğimiz günlerde, 5216 sayılı Büyükşe-hir Belediyesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hük-münde Kararnamelerde DeğişiklikYapılmasına Dair Kanun Tasarısı, konu hak-kında hiçbir kurum, birlik, belediye, siviltoplum örgütü ve meslek odasının görüşüalınmadan, yerel seçimler öncesinde, hızlave “yumruklaşmalarla” TBMM’den geçti.

Tasarıda öngörülen değişikliklere göz attı-ğımızda 13 il Büyükşehir Belediyesi statü-süne alınmakta ve bu illerdeki köy vebeldeler mahallelere dönüştürülmektedir.Ayrıca 29 ilde İl Özel İdareleri’nin tüzel kişi-likleri kaldırılarak yerine merkezi yönetimbirimi olarak Yatırım İzleme ve Koordinas-yon Merkezi kurulmaktadır.

Dünyanın merkezileşen en “ileri demok-rasi”si

Bu değişikliklere baktığımızda gözümüzeçarpan ilk sorun, yerel yönetimlerin mer-kezi yönetimlere katılmasıdır. Köylerin vebeldelerin mahalleye dönüştürülerek il/ilçebelediyelerine bağlanması, hem yerelde(belde ve köylerde) yaşayan insanlara hiz-met gelmesi yönünden sorun teşkil edecek,hem de bu insanların karar mekanizmala-rına daha uzak olmalarına yol açacaktır. Buda İdare Hukuku’nda gördüğümüz merkezi-leşmenin, sakıncalı bir noktası olan, anti de-mokratikleşmeye denk düşmektedir.

Ayrıca bu tasarı, Avrupa Yerel YönetimlerÖzerklik Şartı’nın “yerel yönetimlerin sınır-larında, bir referandum yoluyla ilgili toplu-luklara önceden danışılmadan değişiklik

yapılamaz” ilkesine de aykırıdır. İl Özel İdareleri’nin kapatılması ve yerine

Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkez-leri’nin kurulması da İl Genel Meclisi aracılı-ğıyla seçilmiş yerel karar vericilere ait olanyerel yatırımlara yönelik bazı karar ve ter-cihleri, doğrudan merkezi idarenin “atan-mış” görevlilerine bırakmaktadır.

Yukarıdaki değişiklikler, halkın kendiyaşam alanında kendi sözünü söyleyebil-mesi ve kendi hayat alanı hakkında kararalabilmesi gibi en doğal demokratik unsur-ların geliştirilmesi yerine, daha merkezi-yetçi, bir diğer ifadeyle Türkiye’de son 10yıllık siyasetle de doğru orantılı bir otoriter-leşme eğilimini yansıtmaktadır. Ancak,yasa yalnızca anti demokratik uygulamalarıdeğil; seçim rantı ve özellikle köylerin bele-diyelere bağlanmasıyla kentsel rantların daönünü açmaktadır.

Sonuç olarak, ülkemizde son yıllarda özel-likle hukuk alanında büyük bir dönüşümyaşandığı aşikârdır. Bu dönüşüm, hukukalanında özellikle referandum yoluyla yü-rürlüğe konan anayasa değişikliği ile yaşan-mıştır. Böylece yürütme, yargıya fiilenegemen olmuştur. Diğer yandan, halkınkarar mekanizmalarından uzaklaştırılmasıve AKP’nin coğrafi anlamda daha fazla yeredoğrudan müdahale edebilecek merkezi ya-pıları inşa etmesi de bu “egemenliği” pekiş-tirici bir durumdur. Böylelikle AKP, bir “tekparti” dönemi inşa ederek halkın karar me-kanizmalarının, yani halkın kendi taleplerinidile getirme alanlarının önüne, engellerkoymayı amaçlamaktadır.

@ Yargıtay, ni-kâhsız beraber-liğin fuhuşs a y ı l a c a ğ ı n ahükmetti...

@ İstanbul Fatih’te polistendayak yiyen va-tandaşın avukatıda aynı polis-lerce tartak-landı. Ardındanmağdur avukataleyhinde davaaçıldı...

@ Ramazanayında Malatya'da evleri taşla-nan alevi ailehakkında 'tah-rik' gerekçesiyle14 yıl hapis ce-zası istendi...

@ Ankara' dapolisin dur ihta-rına uymadığıg e r e k ç e s i y l ekurşunlanaraköldürülen 24 ya-şındaki gencivuran polis 'Ha-vaya ateş eder-ken ayağımkaydı' dedi...

@ Bolu AKPm i l l e t v e k i l i4+4+4 eğitimsistemiyle ilgili‘Ben konuya tamhâkim değilimama Başbakanbir şey söylü-yorsa muhak-kak altyapısıvardır' dedi...

BURASITÜRKİYE

Bir kefede Büyükşehirler diğerinde buharlaşan demokrasi

Page 5: Aksak Terazi

Sendikal haklar 30’dan sonra

5

TBMM’ de görüşmeleri devam eden Sendikalarve Toplu İş Sözleşmesi Yasa Tasarısı’ nda AKPmilletvekillerinin önergeleri ve AKP’ lilerin oy-larıyla işçiler aleyhine ve işverenler lehineönemli değişiklikler yapıldı. Meclis açılır açıl-maz gündeme alınan ve görüşülmeye başlanan

‘Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu Ta-sarısı’ ile ilgili iki haftadır yapılan görüşmelerdeilk 30 madde kabul edildi. Üstelik bu değişiklikkomisyonda üzerinde mutabakat sağlananmetin üzerinde son dakikada yapıldı.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı FarukÇelik genel kurulda bu taleplerin işveren örgüt-lerinden geldiğini kabul etti. TOBB ve TUSKON’un uzun süredir bu yönde kulis yürüttüğü bili-niyordu.

TBMM, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği(TOBB) ile Türkiye İşadamları ve SanayicilerKonfederasyonu (TUSKON)’ un dayatmalarıdoğrultusunda 30’ un altında işçi çalıştıran işyerlerinde işten çıkarmayı kolaylaştırdı ve sen-dikal güvenceyi ortadan kaldırdı. Böylece halkiradesinin yerini işveren örgütlerinin iradesialmış oldu. Yapılan değişikliğin ne anlama gel-diğini anlamak için komisyon tarafından kabuledilen ve daha önce üzerinde uzlaşma sağlanan25. maddenin önemli hükümlerine göz atmakgerekiyor.

Türkiye’ de işyerlerinin ezici çoğunluğunun 30’un altında işçi çalıştıran işyerlerinden oluştuğudüşünülecek olursa, bu değişikliğin sendika-laşma açısından önemli bir engel olacağı açıktır.

Türkiye’ de İş Yasası’ na tabi 1,4 milyon işyeribulunuyor. Bunların yüzde 95’ i 30’ un altındaişçi çalıştırıyor. Böylece işyerlerinin yüzde 95’inde sendikal örgütlenmenin hiçbir güvencesikalmıyor. 11 milyondan fazla işçinin 5,7 milyonudiğer bir ifadeyle yüzde 52’ si 30’ dan az işçi ça-lıştıran işyerlerinde çalışıyor. Yasayla bu işçile-rin sendikalaşmasının güvencesi kalmadı.

Yeni grev hakları getirilmiyor, grev yasaklarıgenişletiliyor Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısının 63. madde-sinde “Karar verilmiş veya başlanmış olan ka-nuni bir grev veya lokavt genel sağlığı veya milligüvenliği bozucu nitelikte ise Bakanlar Kurulubu uyuşmazlıkta grev ve lokavtı altmış günsüre ile erteleyebilir” denilmektedir.

Düzenleme 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ilehemen hemen aynıdır. Ancak 12 Eylül ürünüolan 2821 sayılı Kanun’ un ilgili maddesinde

“Bakanlar Kurulunun erteleme kararları aley-hine Danıştay'da iptal davası açılabilir ve yürüt-menin durdurulmasına karar verilmesiistenebilir” hükmü yer alırken, tasarıda bu dü-zenlemeye yer verilmemiştir.

AKP hükümeti daha da ileri giderek ertelemesüresi içinde uyuşmazlığın Özel Hakem ya daYüksek Hakem Kurulu tarafından çözülmemesihalinde işçi sendikasının yetkisinin düşeceğinibelirterek, grev ertelemesini açıkça grev yasa-ğına dönüştürerek, 12 Eylülcüleri bile aratıyor.

Grev yasaklarının kaldırılması bir yana havayollarında olduğu gibi yasak kapsamı genişle-tildi. 30 Mayıs 2012 tarihinde TBMM Genel Ku-rulu’ nda kabul edilen düzenlemeyle Toplu İşSözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’ nda grevve lokavt yapılamayacak iş yerleri listesine ‘ha-vacılık hizmetleri’ de alındı. Ve bu yasak şu andaMeclis' te görüşülen tasarının kanunlaşmasıbeklenmeden apar topar bir düzenlemeyle(6321 sayılı torba yasa) ile yapıldı. Tasarıda grevçadırı kurulmasına bile izin verilmiyor.

Kabul edilen düzenlemelerden biri de 28 olanişkolu sayısının 20' ye düşürülmesi oldu. Böy-lece sendikaların toplu sözleşme yetkisi dahada zora sokuldu. Bir başka deyişle işkolu birleş-melerinden kaynaklı olarak sendikaların toplusözleşme yetkisi kazanmaları için gerekli işçisayısı artırılmış oldu.

@ Cumhurbaş-kanı SüleymanDemirel, yeraltıdünyasının ka-ranlık ismi İnciBaba adına hükü-metten anıtmezart a l e p e t m i ş t i .

@ Kafasını yatakodalarımızdan çı-kartmayan ta-ipülkemizde 3çocuk talebindensonra Bosnalılar-dan en az 5 çocukistedi...

@ Ronald Rea-gon 'Reagon gün-celeri' ismiyleyayımlanan gün-lüğünde '’ Türkiye'ye güvenlik yar-dımı bizim de gü-venliğimizin birparçası. Bir Türkaskeri yıllık 6 bindolara mal olur-ken bir Amerikanaskerinin yıllıkmaliyeti 90 bindolar'’ demiş...

@ AmerikanBilim AdamlarıFederasyonu’ nunraporuna göre İn-cirlik üssünde 90nükleer silah bu-l u n u y o r m u ş .Bunların 50 ‘ siABD' ye aitmiş.

@Kenan Evren,Çernobil kazasısonrası 'Biraz rad-yasyon kemiklereyararlıdır' demiş.

DÜNDENBUGÜNE

Page 6: Aksak Terazi

SURİYE’DE NELER OLUYOR?

Suriye’ de uzun zamandır kaotik bir durum var. Karşılıklı

yapılan açıklamalar, indirilen, vurulan uçaklar, ölen in-

sanlar, Antakya’ ya yerleşen mülteciler, mezhepler, BM,

NATO, Esad... Bu yazının amacı da biraz olsun Suriye

konusuna açıklık getirebilmek. Yani esas sorulması

gereken birkaç sorunun cevabını bulmak: Suriye’ de

gerçekten ne oluyor, Türkiye’ nin yaptığı ne ve bütün

bunlar aslında ne demek?

Suriye’ de 40 yılı aşkın bir süredir yönetimde olan bir

Esad ailesi var. Cumhurbaşkanı Beşşar Esad, babası

Hafız Esad' dan devraldığı başkanlık konumunu 2000

yılından beri koruyor. 40 küsur sene boyunca ülkenin

tek bir aile tarafından yönetilmesi bile aslında başlı

başına büyük bir sorun. Sadece bu da değil; Suriye’ de

gençlerin yüzde 25' i işsiz, halkın yüzde 11,9’ u yoksul ve

yolsuzluk oranı had safhada. Yani Suriye’ deki Esad

yönetimin ne halka yararı ne de savunulacak bir yanı

var. Bunun yanında ülkede açık bir demokrasi sorunu

olduğu da aşikâr.

Dolayısıyla Suriye’ de, başlarda ortaya demokratik tale-

plerle çıkan bir muhalefet türedi. Ama

2011 yılının Mart ayı itibariyle bu yönetime karşı

demokratik taleplerle başlayan protestolar, aynı yılın

yaz aylarından itibaren silahlı çatışma durumuna

dönüşerek farklı bir yapıya büründü.

Emperyalizm devrede: Rota demokrasi mücadelesinden

saptı

Şimdi Suriye’ de bize demokrasi ve özgürlük savaşçısı

diye gösterilen muhalifler aslında silahlı İslamcı birlikler.

Bölgede 13 ayrı radikal İslamcı örgüt ABD ve gerici Arap

ülkelerinin desteği ile yönetime karşı savaşıyor. Bunların

arasında başta Libya ve Mısır olmak üzere birçok farklı

Arap ülkesinden gelen savaşçıları barındıran El Kaide ile

rejime karşı ayaklanan ordu mensuplarını içinde

barındıran Özgür Suriye Ordusu isimli yapılanmalar

dikkat çekiyor. El Kaide gibi Selefi gruplar genel olarak

Müslüman Kardeşler fikriyatına sahipler. Türkiye' nin

öncülüğünde oluşturulan ‘Suriye Ulusal Konseyi’ ise

Özgür Suriye Ordusu isimli yapılanmanın siyasi kanadını

oluşturmaktadır. Kısacası Suriye’ de zalim bir diktatörlük

ve buna direnenler şeklinde iki taraf yok; emperyalistlerin

çıkarları doğrultusunda, içerisinde pek çok ülkenin de yer

aldığı bir taraflaşma ve krizli bir durum var.

Türkiye emperyalizmle işbirliğini seçti

Türkiye ise bu durumda tarafını seçti. Emperyalistler

Suriye’ de mezhepsel farklılıklardan beslenen çatışmaları

Suriye’ ye müdahale aracı olarak kullanırken Türkiye de

tarafını buradan doğru belli etti. Güç dengeleri

bakımından Rusya, Çin ve İran da Suriye’ de mevcut

yönetimin korunması için çabalıyor.

Peki, bu durumda Türkiye ne yaptı? Yani Türkiye’ nin

Suriye ile ilişkileri gayet iyiyken, Tayyip Erdoğan Esad

ailesi ile ailece görüştüğünü söyleyip, Esad’ a “Saygıdeğer

Cumhurbaşkanı kardeşim” diye hitap ederken; Tayyip

Erdoğan’a, Esad’a ‘demokrasi dersi’ verdiren, “Gerekirse

Suriye’ ye girer, demokrasi götürürüz” açıklamaları

yaptırtan şeye.

Öncelikle akla ilk gelen soruyu soralım: Erdoğan bundan

sadece 4 sene önce bu sözleri söylerken karşısında çok

başka bir Esad mı vardı? Şimdi bir anda ne oldu da Tayyip

Erdoğan Esad’ a demokrasi dersi veriyor? Demokrasi dersi

verenin (iktidarı süresince tutuklu gazeteci, avukat,

öğrenci rekoru kıran, kadın ölümlerinin rekor sayılara

ulaştığı) Tayyip Erdoğan olması da ayrıca trajikomik.

Page 7: Aksak Terazi

AKP bölgede yaşanacak değişikliklerden kendine payalmak istiyor, sözünün geçeceği bir duruma gelmek is-tiyor ve bu yüzden de Suriye politikasını emperyalistçıkarlar doğrultusunda şekillendiriyor.

Bu yüzden; Davutoğlu sadece bir haftada, küresel vebölgesel konuların ele alındığı 42 ikili ve 19 çoklugörüşmenin yanı sıra 10' a yakın özel etkinliğe katılıyor;ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü ''Suriye konusundakiçabalarıyla ilgili Türkiye ile çok yakın ikili istişareleriçerisinde olduklarını'' söylüyor; sadece 3 ay içerisindepeş peşe ABD Dışişleri Bakanı, ABD GenelkurmayBaşkanı yardımcısı, ABD Devlet Silah Kontrolü veUluslararası Güvenlik Bürosu yetkilisi Türkiye’ yi zi-yarete geliyor; ABD Başkan adayı Suriyeli muhalifleriTürkiye üzerinden silahlandırmayı vaat edebiliyor. HattaSuriye' de yaşanan dram karşısında yaraları sarmakadına BM' nin sözde iyi niyet elçisi Angelina Jolie bilekampları ziyarete Türkiye' ye geldi.

Zaten ABD’ nin ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ kapsamındaSuriye’ ye dair planlarının olduğu bilinen bir gerçek.Türkiye için ise Tayyip Erdoğan kendini BOP Eş başkanıilan etti bile. ABD ile sürekli gerçekleşen temaslar da,Türkiye’ nin de kendi halkının can güvenliğini hiçe sa-yarak emperyalist savaşa ortak olduğunu gösteriyor.Bunun en iyi örneğini de Akçakale’ de yaşamını yitiren 5insanımız gösterdi. ABD’ nin güçlü Başkan adaylarındangösterilen Mitt Romney açıkça Suriye’ nin Amerikaaçısından bir fırsat olduğunu ve Amerika’ nın Suriye’deki isyancıları silahlandırması gerektiğini söyledi.Rusya Genelkurmay Başkanı da açıklamasında Suriyelimuhaliflerin uçaksavarlara sahip olduğunu ve bunlararasında Amerikan yapımı Stingerlerin de bulunduğunuaçıkladı.

Türkiye, Suriyeli militanlara kapı açtı

Türkiye de meclisten geçirilen tezkereyle savaşın aktifbir öznesi olacağını ilan ederek kapılarını Suriyeli mili-tanlara açtı.

Türkiye’ de şu anda 100 bini aşkın Suriyeli sığınmacı bu-lunuyor ve bu sığınmacılar için 400 milyon dolarharcandı. Bütçede ‘gizli hizmet gideri’ altında gösterilenharcamalar geçen yılın 9 aylık dönemine göre yüzde 64arttı. Geçen yıl eylül ayında bu kalemden 7,8 milyonliralık harcama yapılırken bu yılın Eylül ayında ise gizlihizmet gideri adı altında 113,3 milyon liralık harcamagerçekleştirildi.

Bu paralarla hastaneler, evler, askeri kamplar yapıldı,silahlar satın alındı. Türkiye’ ye gelen binlerce mülteciarasında savaşın mağduru masum siviller illa ki sözkonusudur; ancak yine de aralarında rejime karşısavaşan ve yukarıda belirttiğimiz örgütlere mensubiyetiolanlar da oldukça fazladır. Hükümetin buradaüstlendiği rol, sürekli vurgusunu yaptığı angajmankurallarını da, savaş hukukunu da hiçe saymaktır.Türkiye’ nin komşusu olan bir devletin iç güvenlik

meselesi ilan ettiği bu süreci verdiği olağanüstüdestekle baltalayan AKP hükümeti, "masum ve yardımamuhtaç mülteciler" söylemiyle bu desteğini ulusal veuluslararası alanda meşrulaştırmaya çalışmaktadır.Türkiye’ deki askeri eğitim alan muhalifler -özellikleApaydın Kampı ve Adana-İncirlik'teki NATO üssü- ak-abinde Suriye' de rejim güçleriyle savaşmaktadır.Yaralananlar Türkiye' nin Suriye sınırındaki şehirlerinhastanelerinde tedavi edilmekte ve sıkı bir şekildekorunmaktadırlar. Her ne kadar hükümet bu askerikampların varlığını ve askeri eğitimleri inkâr etse deBBC’ ye konuşan Özgür Suriye Ordusu militanı bir kadınTürkiye’ deki kamplarda eğitim aldıklarını kabuletmiştir. Müslüman Kardeşler örgütünün lideri Riyad ElŞakfa’ nın “Hiçbir ülkenin sağlamadığı rahatlığı Türkiyesağladı bize” sözleriyle aldıkları desteğin haddihesabının olmadığını açıkça belirtmiştir.

AKP’ nin Kürt krizi

Türkiye' nin izlediği Suriye politikasını etkileyen enönemli unsurlarından biri de ülkenin kuzeyindekiKürtlerdir. Rejim güçlerinin çekildiği Kamışlı ve Afrinbölgelerinde kontrol artık kısa adıyla PYD (PartiyaYekîtiya Demokrat) olarak bilinen Demokratik BirlikPartisi güçlerindedir. PKK' ye yakınlığı ile bilinen bugrubun Suriye' nin kuzeyinde aktif olması, Esad reji-minin düşmesi hususunda en büyük destekçi konu-munda olan Türkiye' yi ve dolayısıyla AKP hükümetininelini kolunu bağlamaktadır. Öyle ki meclisten geçentezkerenin en önemli nedenlerinden birinin KürtlerinKuzey Suriye' deki yapılanmasına müdahale etmeyedair olduğu belirtilmektedir.

Barışı savunmanın tam vakti

AKP hükümetinin Esad ailesinin mezhebi olan Aleviliküzerinden kışkırtıcı ilan ettiği Antakya ve çevresindekiAleviler, yandaş medyanın “İçimizdeki EsedçiNusayriler" , "Baasçı Aleviler" , "Esed yanlısı provokatör-ler" gibi nefret söylemleriyle de açıkça hedef göster-ilmektedir. Suriye gibi karma bir yapısı olan Türkiye’ deErdoğan’ ın ırkçı, faşist söylemleri milliyetçi ve İslamcıtabanın Alevilere ve Kürtlere saldırmasını körüklüyor.Malatya’ da, Adıyaman’ da yaşananlar da bu durumunsonuçları.

Türkiye bölgesel bir güç olma hayaliyle on binlerceinsanın yaşamını hiçe sayıyor. Türkiye’ nin bölgesel birgüç olmadığı gerçeği; “BM’ nin Libya’ da ne işi var?”açıklamasından sonra Türkiye’ nin olmadığı bir BMtoplantısında alınan kararla ordularını BM’ ye destekolarak Libya’ ya göndermesi örneğinde açıkça görülüyor.

BM’ ye göre Suriye’ de çatışmalar başladığından beri birbuçuk yıl içinde 20 bin, Suriyeli muhaliflere göre 30 bininsan yaşamını kaybetti bile. AKP de bölgesel güç olmahayalleriyle emperyalist savaşa ortak oluyor. Bu savaşınkazananı halklar olamayacak ama kaybedeni olabiliriz.Bu yüzden savaşa karşı barışı savunmanın tam vaktidir.

Page 8: Aksak Terazi

Gözaltındaki savunmaHukuksuzlukla ilgili bir ders: 1924

Türkiye’ de avukatlarla iktidar arasındaki ilişki, yoğun-

luğu değişmekle beraber her dönem çatışmalı geçtiği söy-

lenebilir. Bu çatışmanın da sebebi hukukçuya biçilen

misyondur. Hukukçuya biçilen bu misyonun neticesinde,

hukukçu düzeni kuracak ve kollayacaktır. Bunu becere-

bildiği oranda devletin bütün olanaklarından yararlana-

bilecek yapamadığı zaman çatışma başlayacak ve

akabinde tasfiye süreci kendini gösterecektir. Bu anlayış

1924 ve 1938 Avukatlık Kanunlarının hazırlıkları için oluş-

turulan komisyonlarda dönemin Adalet Bakanı tarafın-

dan açıkça ifade edilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti’ nde avukatlığın kısa tarihi bize,

avukatların tasfiyesine ilişkin sayısız örnek sunmaktadır.

Bu noktada ilk ve en önemli örnek şüphesiz 1924 yılında

yaşananlardır.

İlk Avukatlık Kanunu olan Muhammat Kanunu’ nun mu-

vakkat maddesindeki düzenlemesiyle beraber birçok

avukat “ahlaken avukatlığa haiz olmadı” gerekçesiyle

meslekten ihraç edilmiştir. Bu kanunla beraber İstanbul

Barosu’na kayıtlı 960 avukattan 473 avukat Baro levha-

sından çıkartılmış ve dönemin Baro Başkanı, İstiklal mah-

kemelerinde idam ile yargılanmıştır.

1938 yılında yeni bir Avukatlık Kanunu çıkartılıyor ve bu

kanunla beraber avukat olmak için Türk vatandaşı olmak

yetmiyor, ‘Türklüğü özümsemek’ gerekiyor. Bu kanunda

olmamasına rağmen Adalet Bakanlığı tarafından sonra-

dan eklenen 117. madde aslında bu kanunun 1924 yılın-

daki kanundan bir farkı olmadığı açık olarak bize

göstermektedir. Bu maddeye göre; konusu irtica olan, ko-

münistlikle ilgili davaları almayı alışkanlık yapmış veya

savunması sırasında bu tarz açıklamalarda bulunmuş

olanlar disiplin soruşturmasına gerek duyulmaksızın

Baro İdare Meclisi’ nin talebi üzerine meslekten çıkarıla-

bilecektir. Bu maddenin Hitler Almanya’ sının 1933 sayılı

Avukatlık Kanunu’ ndan alınması, dönem açısından şaşır-

tıcı bulunmuyor.

Aradan 90 yıl geçmesine karşın özneler ve koşullar de-

ğişse bile tasfiye baki kalmıştır. 1938 Avukatlık Kanunu

ile tasfiye barolar tarafından yapılırken şimdi de aynı tas-

fiye süreci devlet eliyle gerçekleştiriliyor. Bir anlamda

1924 yılına geri dönülmüştür. O tarihlerde tasfiye için İs-

tiklal Mahkemeleri kullanılmazken; şimdi bu mahkeme-

nin devamı Özel Yetkili Mahkemeler kullanılmaktadır.

Yine o zamanlarda tasfiyenin Baro levhasından çıkarıl-

mak şeklinde yaşanırken şimdi tutuklamalar şeklinde ol-

ması da ileri demokrasinin “farkı” olabilir.

Geleceğin avukatları, hâkimleri ve savcıları olarak bu hu-

kuksuzluğa karşı sessiz kalamayız. Demokrasi ve insan

hakları için savunmaya özgürlük, herkes için adil yargı-

lama talep etmeliyiz.

Hegel bir yerde şöyle bir gözlemde bulunur: bütün tarihsel

büyük olaylar ve kişiler hemen hemen iki kere yinelenir.

Hegel eklemeyi unutmuş: ilkinde trajedi, ikincisinde

komedi olarak.(Karl marx Louis Bonaparte’in 18 Brumaireİ)

İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı tarafından

yürütülen soruşturma kapsamında İstanbul, İzmir,

Mersin, Diyarbakır, Denizli, Van, Şanlıurfa, Kars, Şırnak,

Bitlis ve Hakkâri barolarına kayıtlı 37 avukat tutuklandı.

Bu son tutuklamalar Cumhuriyet tarihinde avukatlara

yönelik yapılan en büyük siyasal operasyonlardan

biridir. Acaba savunma makamı olan avukatlar; sırf

avukat -müvekkil ilişkisinden, aldıkları davalardan,

mahkemedeki savunmalarından, kimliklerinden, siyasi

düşüncesinden dolayı mı (37 avukatın tutuklanmasın da

olduğu gibi) siyasal operasyonlara maruz kalıyor?

Paranın egemenliğinden, baskının egemenliğine; tasfiye

Avukatlar uzunca bir süredir avukatlık mesleğinin

yapısında, yürütülmesinde piyasanın dönüştürücü etk-

isi nedeniyle yoksullaşma, işçileşme, köleleşme; yani bir

başka deyişle ‘tasfiye’ tehdidi altında bulunuyorlar.

Avukatların en doğal hakkı olan savunma hakkı, kısmen

veya tamamen ellerinden alınırken; hiç şüphesiz AKP

hükümetinin ileri demokrasisi piyasanın dönüştürücü

etkisini gölgesinde bırakmıştır.

Devlet eliyle yapılan bu baskının doğal sonucu olarak;

hukuk büroları basılmış, avukatlık kanununun 36. mad-

desine aykırı uygulamalar gerçekleştirilmiş, avukatlar

duruşma salonlarında savunmalarından dolayı savcılar

tarafından tehdit edilmiş, baktıkları davalardan dolayı

MİT tarafından fişlenmiş ve son olarak da

tutuklanmışlardır. Kısacası avukatlar sırf mesleki

faaliyetlerinden dolayı; siyasi hesaplaşmanın aracı ha-

line getiriliyor ve hukuk devletine, anayasaya, Avukatlık

Kanunu’nun 1, 2. ve sır saklama yükümlülüğünü

düzenleyen maddelerine aykırı soruşturmalarla beraber

tutuklanıyor.

Bu bağlamda avukatların Özel Yetkili Mahkeme’ nin

yürüttüğü bir soruşturma kapsamında tutuklanması;

hem sürecin hukuki olarak değil de hukuk alanı

içerisinde cereyan eden siyasal bir operasyon

olduğunun, hem de avukatların devlet eliyle tasfiye

edildiğinin bir göstergesidir. Tarihe yapılan kısa bir yol-

culukla görülmektedir ki, bazı olaylar küçük kılık

değiştirmelerle beraber tekrar yaşanmaktadır. Yani

avukatların sırf mesleki faaliyetleri nedeniyle devlet

tarafından tasfiyesi yeni değildir ve hal öyle gösteriyor ki

son da olmayacaktır.

Page 9: Aksak Terazi

Yer İngiltere. Bir kaç yüzyıl öncesi. Adamın biri cinayetteniçeri atılır. Bir avukat bulunur adama. İlk görüşmelerindeavukat "Merak etme seni kurtaracağım" der. Adam daavukata güvenir ve mahkemeye çıkar. Karar: İdam.Adam avukata kızar, köpürür. "Hani beni kurtaracaktın?" der.

Avukat da "Sen merak etme. Bu daha bir şey değil. Temyizvar. Seni kurtaracağım" der. Dava temyize gider. Karar: İdam.Adam yine avukata döner ve sorar: ‘’Hani temyizde beni

kurtaracaktın?’’ Avukat gayet sakindir. "Dur daha, bu kararAvam Kamarası’ nda oylanacak. Seni kurtaracağım" . DavaAvam Kamarası’ na gider. Karar: İdam.Lafı uzatmayalım. Daha sonra Lortlar Kamarası ve Kraliçe’

nin onayları vardır sırasıyla. Bu süreçte olanlar malum. Kral-içenin de onaylaması ile darağacı kurulur.Adamı sandalyeye çıkarırlar. Avukatla göz göze gelen

adamın tüm öfkesi bakışlarına yansımıştır. Avukat ise hâlâ sonderece sakindir. Gözleriyle işaret ederek merak etmemesini,onu kurtaracağını anlatmaktadır adama. Adamın ise artıkumudu kalmamıştır.Cellat gelir, sandalyeyi iter ve talihsiz adam boynunda iple

sallanmaya başlar. O sırada avukat kalabalığı yararakdarağacına doğru koşmaya başlar, merakla ne yapacağını an-lamaya çalışan celladı bir hamlede geçer, ipi keserek adamıkurtarır.Tabii ortalık ayağa kalkar, bu sefer hem idam mahkûmu

adam, hem de avukat yakalanır. Avukata bunu neden yaptığısorulunca cevabı şöyle olur:"Bu adam idam mahkûmuydu. Siz de onu idam ettiniz. Adamın

ölüp ölmemesi sizi ilgilendirmez, kanunda ‘idam edilir’ yazıyor,‘idam edilerek öldürülür’ yazmıyor. İdam gerçekleşmiştir."Bunun üzerine kimse “Avukat belki haklıdır” diye adamı

tekrar asmaya cesaret edemez. Olay, karar için yenidenKraliçe’ nin önüne gelir. Kraliçe, zekâsından dolayı avukatıniddiasını doğru bulur ve adamı affeder. Bu olaydan sonra, ilgilikanun maddesi değiştirilerek "idam edilerek öldürülür"şeklinde yeniden düzenlenir.

hikayeBu sayfamızda ilginç bulduğumuz bir hukuk hikayesini sizlerle

paylaşacağız. İdam konulu bu hikâyemizi bakalım siz de ilginç bulacakmısınız?

İdam öldürmek değildir

Terrence Dickson, soyduktan sonra garajı kullanarak çıkmaya çalıştığı evden, garajınotomatik kapısının bozuk olması nedeniyle çıkamayınca, geri dönüp evin girişindençıkmaya çalışır. Ama garajla evi ayıran kapı kilitli olduğu için garajda mahsur kalır. Evsahiplerinin tatilde olması nedeniyle Dickson, garajda kuru köpek maması ve PepsiCola ile 8 gün geçirir. Dickson, bunalıma girmesine neden olduğu için ev sahibini davaeder ve 500 bin dolar tazminat almaya hak kazanır.

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ nde hocanın biri sınavda, o günlerde devam et-mekte olan bir davanın detaylarını vermiş ve sonucun ne olacağını sormuş. Tabii,bütün öğrenciler ha babam, de babam, sayfalarca yazmaya başlamışlar. Ama bir öğ-renci kâğıdını sınavın ilk dakikasında vermiş. Ve buna rağmen 100 almış.

Öğrencinin yanıtı tek cümleymiş:Devam eden dava hakkında yorum yapılamaz.

BİRDAVADAN

BİRSINAVDAN

Page 10: Aksak Terazi

YÖK yasa taslağıyla beraber üç farklı yükseköğretim ku-rumu statüsü öngörülüyor. Devlet ve vakıf üniversiteleri-nin yanı sıra tamamen kar amacı güden özel üniversitelerde yasallaşıyor. Yasalara göre vakıf üniversitelerinin karedemeyeceği belirtilmiş olsa da vakıf üniversiteleri öğren-cilerden toplanan paralarla büyük kazançlar elde etmekte-dir. Ancak Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği budurumun aksine Vakıf Üniversiteleri’ nin kar edemeyece-ğini hüküm altına almıştır. Çıkarılması planlanan bu ya-sayla beraber sermayenin önündeki kısmi yasal engellerde ortadan kaldırılacaktır. Eskiden vakıf üniversite statü-sünde olan üniversiteler de özel üniversite statüsüne geçe-bilecekler. Ayrıca yabancı yükseköğretim kurumlarına daülkemizde üniversite açma izni verilerek ülkemizde biryükseköğrenim pazarı yaratılması hedeflenmektedir.

Üniversitelerdeki anti-demokratik işleyişe alternatif ola-rak sunulan YÖK yasa taslağı neredeyse eski YÖK yasasınıaratıyor. Üniversitelerde yapılan rektörlük seçimlerinin so-nucu ne olursa olsun, Cumhurbaşkanı’ nın istediği rektöradayını ataması herkes tarafından eleştiriliyordu. Ancak buyasa taslağıyla beraber bu sorunu çözmek bir yana göster-melik yapılan seçimler de tamamen ortadan kaldırılıyor.Rektör atamaları ise doğrudan YÖK veya YÖK’ ün belirle-diği bir komisyon tarafından yapılıyor.

Taslakta bilimsel üretim sürecinin piyasa yararına işlev-lendirilmesini hızlandırmak amacıyla üniversitelerde ‘’BilgiLisanslama Ofisleri’’ nin kurulacağı belirtilmektedir. ‘’BilgiLisanslama Ofisleri’’ nin amacı da halkın yararını gözet-meksizin sermayenin ihtiyacı olan bilginin tespit edilip,akademisyenlerin ticari bilginin üretimine yönlendirilmesive üretilen bilginin pazarlanması. Bu şekilde sermayeninbilim üzerindeki hâkimiyeti artıyor ve sermayenin çıkarı-nın olmadığı bilginin üretilmesi engelleniyor.

Yeni YÖK yasa taslağında devlet üniversitelerinde en üstkarar organı olarak “üniversite konseyi” kurulması öneri-liyor. Üniversite Konseyi YÖK’ ün tavsiyesi doğrultusundaBakanlar Kurulu kararı ile kurulabilecek. Üniversite Kon-seyi’ nde 5 üyenin üniversitelerden, iki üyenin Bakanlar Ku-rulu tarafından, iki üyenin de YÖK tarafından seçilmesiöngörülüyor. Ayrıca konseyde bir üye üniversite mezunlarıarasından, bir üye de o bölgedeki en çok vergi veren ya daen çok bağışta bulunan şirket yöneticileri arasından seçi-lerek 11 kişilik üniversite konseyinin oluşturulması hedefle-niyor. Bu şekilde üniversite dışı unsur olan sermayetemsilcilerinin üniversite yönetimlerinde söz hakkı olacak.Üniversite yönetiminde sermaye temsilcilerinin var olmasıüniversitenin piyasacı dönüşümünde sermayenin beklen-tilerini ilk elden söylemesini sağlayacaktır.

Yeni YÖK yasası: AKP tipi üniversiteler

Üniversite10

Özel Üniversiteler Geliyor

Bilgi Lisanslama OfisleriRektörlük seçimleri

Üniversite Yönetimi

1980 darbe yönetimi, üniversiteleri hiyerarşik bir yapıya bağlamakamacıyla Yükseköğretim Kurumu’ nu, 1982 Anayasası’ nın 130. ve 131.maddeleriyle güvence altına alarak, 6 Kasım 1981 tarihli ve 2547 sayılıYÖK Kanunu’ nu yürürlüğe koymuştur. Bu kanunla birlikte tüm yetkilerYÖK ve YÖK Başkanı’ nda toplanmıştır. Üniversitelerde akademik kurul-ların etkisi azaltılırken, rektörler aşırı yetkiyle donatılmıştır. Kişisel yö-netim, öğretim üyelerini kurumlarına karşı yabancılaştırırken, öğretimüyelerinin karar süreçlerine katılamadığı üniversitelerde doğal olaraköğrenciler de bu sürecin dışında kalmıştır. Yöneticilerin göreve gelme-sinde seçim yöntemi terk edilip atamaya geçilmiştir.

YÖK yasası 1981 yılından bu yana 50 defa değişiklik geçirmesine rağ-men anti-demokratik ve baskıcı özünü korumuştur. AKP iktidara geldi-ğinde YÖK’ ü kaldıracağını söylese de, Yusuf Ziya Özcan’ ın atanmasıylaYÖK’ ü ele geçirdikten sonra en şiddetli YÖK savunucusu olmuştur.Ancak son birkaç yıldır sermayenin talepleri doğrultusunda YÖK’ te birtakım değişiklikler yapılmaya çalışılıyor ve bu değişikliklere uydurulankılıf ise demokrasi. Üniversiteleri demokratikleştirmek iddiasıyla yapıl-ması planlanan YÖK reformunun yasa taslağı, üzerinde tartışılmaküzere geçtiğimiz günlerde rektörlere ve paydaş olarak görülen sermayetemsilcilerine gönderildi. Ancak binlerce akademisyen ve üniversiteli butartışma sürecine dâhil edilmedi.

Page 11: Aksak Terazi

Aradaki7 farkı b ulunuz ?YÖK Kanunu’nun 54. ve 65/a¬-9 maddelerinin hukuki dayanağını oluşturduğu 18634 sayılı YÖK Disip-

lin Yönetmeliği 13.01.1985 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Demokratik haklar ve ifade özgürlüğü üzerindebir darbe etkisi yaratan bu yönetmelik Gökhan Çetinsaya’nın “12 Eylül sonrası dönemin vesayetçi anlayı-şını temsil ediyor, daha özgürlükçü ve daha katılımcı bir disiplin yönetmeliği’’ sözleriyle 18.08.2012 tarihlive 28388 sayılı YÖK Disiplin Yönetmeliği yürürlüğe girmiştir. ‘28388 sayılı yönetmelikte değişen ne oldu?’sorusuna vereceğimiz cevap hiç yok denilecek kadar az. Yeni yönetmelikte düzenlenen ‘yükseköğretimkurumundan çıkarılma’ eski yönetmelikte olduğu gibi öğrencilikten çıkarılma şeklinde tezahür etme-mektedir. Kurumdan çıkarılan öğrenciler başka üniversitelerde öğrenim haklarını kullanabileceklerdir.Fakat bu durum sanıldığı gibi Gökhan Çetinsaya Başkanlığındaki YÖK tarafından yapılan bir düzenlemeolmayıp, Anayasa Mahkemesinin 12.07.2011 tarihli ve 27992 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanan kara-rında “… Bir yükseköğretim kurumundan disiplin cezası sonucu çıkarılan öğrencilerin daha sonra başkabir yükseköğretim kurumunda öğrenimlerine devamını engelleyen düzenleme, yükseköğrenim hakkın-dan yararlanmayı imkânsız hale getirerek hakkın özüne dokunmaktadır.” açıkça ifade edildiği üzere budurum Anayasanın 13. ve 42. maddelerine aykırı bulunarak iptal edilmiştir.

Afiş, bildiri hala suçYÖK Başkanı Çetinsaya bir başka açıklamasında, “artık siyaset yapmak, afiş asmak, bildiri dağıtmak

serbest’’ demişti fakat yeni yönetmelikte ‘afiş asmak ve bildiri dağıtmak’ kınama cezasını öngörürken,‘toplantı yapmak, eylem , boykot …’ uzaklaştırma cezaları ile müeyyidelendirilmiştir. Yeni yönetmelikteen çok duyduğumuz devrim niteliğindeki zamanaşımı uygulaması sanıldığı gibi yeni bir uygulama değil,zaten eski yönetmelikte de mevcuttu. Mevcut yönetmelik “uyarma, kınama, bir haftadan bir aya uzak-laştırma’’ cezalarını öngören durumlar için 1 ay, “bir ve iki yarıyıl uzaklaştırma ile çıkarma ’’ cezalarında 3aylık zamanaşımı sürelerini öngörürken; bu süreler eski yönetmelikte 1 ay ve 6 ay idi.

Yeni yönetmelikte korunan öngörülmemiş disiplin suçları bölümü, uyarma ve kınama suçları için uygu-lamaya devam etmektedir. Sözkonusu hüküm, ‘’suçta kanunilik ilkesi ve bu ilkenin zorunlu bir sonucuolan kıyas yasağı ve belirlilik ilkesini ihlal etmektedir. Hangi fiillerin suç oluşturduğu, unsurları itibarı ilekanunda açıkça belirtilmelidir’’ . Bununla birlikte yeni yönetmelik ‘ yükseköğretim kurumu personelinin,kurum içinde ya da dışında, şeref ve haysiyetini zedeleyen sözlü veya yazılı eylemlerde bulunmak ’’ diyeifade ettiği ve uzaklaştırma cezası öngördüğü düzenleme tamamen üniversite yönetimini ve faaliyetle-rini eleştiri kapısını kapayan ifade özgürlüğüne getirilmiş bir kısıtlamadır. Eski yönetmelikte 1 veya 2 ya-rıyıl uzaklaştırma cezası olan “ dil, din, ırk ve mezhep açısından kutuplaşmalara yol açıcı faaliyetlerdebulunmak ’’ ve okuldan çıkarma sebebi olan “ bir kişiye veya gruba her ne sebeple olursa olsun işkenceyapmak veya yaptırmak ’’ da yeni yönetmelikte suç olmaktan çıkarılmıştır. Gördüğünüz üzere yeni yö-netmeliğin özgürlükçü ve katılımcı yanı bir başka bahara kaldı.

Page 12: Aksak Terazi

Eğitimde ciddi değişiklikler getiren 4+4+4 yasalaştı.Hem de pek çok altyapı eksiğine, hazırlanmayanmüfredatlara, yetersiz dersliklere rağmen. Yasanınalelacele, hiçbir hazırlığının tamamlanmadan; biliminsanlarının, eğitimcilerin, velilerin ve öğrencileringörüşlerinin alınmadan hazırlanması pek çok mağ-duriyet ve tepkiyi de beraberinde getirdi.

4+4+4’ ün getirdiği en bilindik değişiklik 5 yaşın-daki çocukların okula yollanması. Sisteme göre; 60aylık çocukların otomatik olarak kaydı yapılıyor, 66aylık çocukların ise okula gitmesi zorunlu. MEB okulöncesi eğitimi zorunlu tutmuyor ve 5 yaşındaki ço-cukları okula yolluyor; bu da okul öncesi eğitim içinözel okullara başvurma zorunluluğunu arttırıyor.

5 ve 7 yaşındaki çocuklar aynı sınıftaOkula başlayan 5 yaşındaki çocuklar için ise durum

çok daha zor. Ders müfredatları 5 yaşlarındaki ço-cukların eğitime dâhil olmasına rağmen hala değişti-rilmedi. Derslikler, sınıflar, laboratuvarlar, tuvaletlerde 5 yaşa uygun değil. Hem de okulların 5 yaşındakiçocukların okula başlamasıyla artan öğrenci sayısınıkarşılayacak altyapısı da yetersiz. Bu durum da 5-7yaş arasındaki çocukların aynı sınıflarda okutulduğugörüntülere sebep oluyor.

‘’Burası artık imam hatip!”Yasayla birlikte tam 658 okul imam hatip’ e dönüş-

türülüyor. Okullar, çocukları bu okullarda okuyan ve-

lilerin dahi haberi olmaksızın dönüştürüldü. Çocu-ğunu okula getiren veliler bu görüntü karşısında“Burası artık imam hatip” cevaplarıyla karşılaştı.Dönüştürülen pek çok okulun kayıtları dolmadı.Okulların imam hatiplere dönüştürülmesinin yanısıra yasayla; seçmeli derslerle din dersi sayısı da 8saat arttırılıyor.

Liselere gelince; yasayla düz liseler de ya Anadolu, yada meslek liselerine dönüştürülüyor. Bu da dersha-neye gidemeyen yoksul çocuklar için meslek lisele-rine gitme zorunluluğu doğuruyor. Yani bu öğrencileriçin üniversite kazanmak neredeyse imkânsızlaşı-yor. Ayrıca yasada yapılan değişiklikle Milli EğitimBakanlığı, ''Teşkilat ve Görevleri Hakkında KanunHükmünde Kararname'' ile eğitim-öğretim hizmet-leri dışındaki bütün hizmetlerin sunumu ve ticarihale getirilen alanların işletilmesini çok uzun süreliolarak, 49 yıla kadar, tek bir özel şirkete devredilebi-lecek. Devletin tahsis ettiği araziler üzerine yapılanbinalar için sermayeye yine kamu kaynaklarındankira ödenecek. Bu projenin toplam maliyeti ise 36,6milyar lira; neredeyse bu yılki Milli Eğitim bütçesineeşit.

Yasanın getirdiği değişiklere tepkiler hala devam edi-yor. Yasa hazırlanırken bilim insanlarının, öğrencile-rin, velilerin, eğitimcilerin görüşlerinin alınmamasıise yasanın bu kadar çok mağduriyete ve tepkiyeneden olmasını açıklıyor.

Eğitim12

‘4’ yanı sorunlu bir yasa

Page 13: Aksak Terazi

Kürtaj tartışmaları pek çok kadını yazboyu sokağa döktü. Meclisin açılmasıylabirlikte tekrar kürtaj yasası tartışmalarıbaşladı. Türkiye bu yasayı değiştirmesebile kürtaj hakkı konusunda oldukçageri bir ülke. Birçok devlet hastanesi vehatta özel hastanede “isteğe bağlı kür-taj” yasal olduğu halde yapılmıyor; kür-tajın yasal süresi, pek çok ülkede 12hafta iken Türkiye’de 10 hafta, sağlık ku-ruluşları fiili olarak kürtajı sekiz haftayakadar yapıyor ve yasal hak açıkça devle-tin sağlık hizmetleri kanalı ile ihlal edili-yor.

Kürtaj yapan kadına da, hekime dehapis

Yeni hazırlanan yasa tasarısıyla bir-likte kadınların kürtaj yaptırması dahada zorlaştırılıyor. Tasarıda tıbbi zorunlu-luk olmadan 10 haftanın üzerinde kürtajolan kadına ve kürtajı gerçekleştiren he-kime 3 yıla kadar hapis cezası verilmesiöngörülüyor.

Kürtaj yaptıran kadına hapis cezası ön-görülürken sağlık personeline ise kürtajyapmama hakkı tanınıyor. Hekimin gör-evi tıbbi müdahalede bulunmak iken ge-belikte ve doğumda bedensel riskleriüstlenen, doğumla birlikte hayatları son-suza dek değişecek olan kadınlar yerine,hekim isterse kürtaj yapılacak. Fiiliyattakürtaj yasal olduğu halde pek çok hasta-nede zaten gerçekleştirilmiyordu. Sağlıkpersoneline kürtaj yapmama hakkınıntanınmasıyla bu durum daha da yaygın-lık kazanacak, belki de kadınlar kürtajolacak hastane bulamayacak. Böylece

kadınlar merdiven altı yerlerde sağlıksızve güvensiz koşullarda kürtaja itilmişolacaklar. Sağlık personelinin yapacağıtıbbi müdahaleyi seçmek gibi bir şansıolamaz, nasıl ki hastaları tedavi etmekmecburiyetinde ise kürtaj olmak isteyenkadınları da kürtaj etmek zorunda olma-lıdır.

Sağlıklı, güvenilir koşullarda parasızkürtaj haktır

Sağlık personeline hiçbir tıbbi müda-hale için böyle bir seçenek tanınmazkenkürtaj için tanınması da yasanın ama-cını belli ediyor. Yasada doğum yapmayıözendirici düzenlemeler yer alıyor. Bu dademek oluyor ki ikna odaları kurulacak,bebeğin kalp ritminin dinletilmesinekadar caydırıcı yöntemler denenecek.Kadının iradesi yok sayılacak.

Bütün bu değişiklikler, maddi durumuiyi olanların başka ülkelerde kürtaj yap-tırmayı seçmesine, olmayanların merdi-ven altı işlemlere maruz kalmasınahatta kendi kendini kürtaj etmeye çalış-masına yol açacak. Yani kadın ölümle-rini daha da arttıracak. Bu uygulamakadının bedeni hakkında karar verme-sini de engelleyerek, iradesini hiçe sayı-yor.

Kürtaj her kadına sağlıklı, güvenilir ko-şullarda parasız sunulması gereken birhaktır ve tıbbi bir operasyondur. Bebeğidoğuracak olanlar kadınlar olduğunagöre kendi bedeni hakkında kararverme hakkı da kadınların olmalıdır.

Geçen mayıs ayında "kadı-nın şiddetten korunması"yasasından yararlananHülya Işık, 3 aylık korumasüresinin bittiği gün kocasıtarafından öldürüldü.

Sevgilisiyle 19 yıl yaşayanve üç çocuk sahibi olankadın, sevgilisinin kendisin-den ayrılarak başka biriylebirlikte olmaya başlamasıüzerine açtığı tazminat da-vasını "nikâhsız" olduğu ge-rekçesiyle kaybetti.

İran' a 30' u aşkın üniversi-tenin başta fen dallarıolmak üzere çok sayıda bö-lümüne kadınların alınma-masını öngören kararyürürlüğe girdi.

Şantaj amacıyla internetteçıplak görüntüleri yayınla-nan kadın memur, "memur-luk sıfatıylabağdaşmayacak derecedeyüz kızartıcı ve utanç vericihareket" gerekçesiyle dev-let memurluğundan çıka-rıldı. Şantajcının ise dolaylıafla "basit tehdit" suçundanaldığı ceza ertelendi.

Türkiye, cinsel yönelimi se-bebiyle bir hücrede tek ba-şına tutulan eşcinseltutukluya, ayrımcılık yaptığınedeniyle AİHM’ de 18.000Euro tazminata mahkûmedildi.

Tecavüz sonucunda hamilekalan kadının, bebeği do-ğurmak istememesi üze-rine tecavüzcünün ailesi"Bizim yeğenimiz, bizim ka-nımızdır; bakmaya hazırız"dedi.

Evlenmeden önceki soya-dını kullanmak isteyen kadı-nın talebi, AİHM kararınarağmen Yargıtay’ a takıldı.

Kadın13

SİNİRSİSTEMİ

Kürtaj her kadına sağlıklı, güvenilir koşullarda parasızsunulması gereken bir haktır vetıbbi bir operasyondur. Bebeğidoğuracak olanlar kadınlar oldu-ğuna göre kendi bedeni hakkındakarar verme hakkı da kadınlarındır

Kürtaj yasasıkadınlara

ne getiriyor?

Page 14: Aksak Terazi

Tarih14

Aksak Terazi’nin ilk sayısının tarih bölümünde, hukuku-muzun tarihsel anlamda pek de yabancı olmadığı olağan-üstü mahkemelerden biri olan Özel Yetkili Mahkemelerikonu etmeyi kararlaştırdık. Böylece hem yakın tarihimizigözümüzün önünden geçireceğiz hem de İstiklal Mahke-meleri’ nden Özel Yetkili Mahkemelere giden süreci kı-saca inceleyeceğiz.

İstiklal Mahkemeleri’ nden Tahkikat Komisyonu’ naTürkiye’ nin modern (Tanzimat sonrası) tarihini inceledi-

ğimizde hukuki açıdan olağanüstü mahkemeleri dahaCumhuriyet’ in kuruluşunda görmeye başlıyoruz: İstiklalMahkemeleri. Yeni düzenin savunucusu olan İstiklalMahkemeleri, diğer tüm düşüncelerin (gerek Osmanlı veHalifelik üzerinden gerek SSCB üzerinden) karşısındaidam sehpalarıyla, ömür boyu hapislerle durmuştur. İs-tiklal Mahkemeleri bir hukuk mahkemesinden çok “yenidüzenin siyaset mahkemesi” olarak görev ve yetkisinikullanmıştır. İstiklal Mahkemeleri modernleşen Türkiye’nin ilk hukuksuz mahkemesidir; ancak görülecektir ki“iktidar ve hukuk” el ele yürümeye devam edecektir.

1950-1960 yılları arasında iktidar olan Demokrat Parti,son yıllarında Tahkikat Komisyonu adında tamamı De-mokrat Parti milletvekillerinden oluşan 15 kişilik bir ko-misyon kurdu. Bu komisyonun üyeleri CumhuriyetSavcısı’ na, sorgu hâkimine, sulh hâkimine ve askeri adliamirlere tanınmış tüm görev ve yetkilere sahipti. Ve Tah-kikat Komisyonu’ nun kabul ettiği kararlara 7468 numa-ralı Tahkikat Encümeni Salahiyet Kanunu’ nca itirazedilemezdi. Mevcut iktidar, hukuku mevcut koşullaragöre şekillendirmiş ve eline almıştı. Yürütme erki veyargı erki ikiliği “Demokrat Parti” aracılığıyla İstiklalMahkemeleri’ nde olduğu gibi yine iktidarın içinde eri-yordu.

Yargının bağımsızlaş(a)maması: DGM’lerİstiklal Mahkemeleri, Tahkikat Komisyonu ile başlayan

hukuksuz yargı ilişkileri, 1973 yılında Devlet GüvenlikMahkemeleri’ nin (DGM) kurulmasıyla devam etti. Her nekadar Anayasa’ da “tabii hâkim” prensibi yani hiç kimse-nin olağanüstü bir mahkeme önüne çıkarılamayacağı vebu sonucu doğuracak mercilerin kurulamayacağı pren-sibi mevcut olsa da 12 Mart sıkıyönetiminin bir “eseri”olan Devlet Güvenlik Mahkemeleri yoluyla mevcut iktida-rın hukuku istediği gibi biçimlendirmesi devam etti.

1980 darbesiyle sıkıyönetim mahkemeleri kuruldu. Dar-benin mimarı olan Kenan Evren’in sözlerini paylaştığı-mızda buraya kadar anlattığımız mevcut iktidarın hukukile ilişkisini daha iyi anlamlandıracağız: “Adalet yerinibulsun diye bir sağdan bir soldan asıyorduk. Eğer sağdan2 asmışsak ertesi gün 2 de soldan asıyorduk.”

DGM’lerden ÖYM’ye: Sadece İsim Değişikliği1982 Anayasasıyla birlikte Sıkıyönetim Mahkemeleri’

nin yerine, “anayasal güvence” altına alınarak DGM’lergetirildi. 1999 yılına kadar hâkimlerinden biri asker ol-ması zorunlu olan DGM’ler 2004 yılına gelindiğinde AKPtarafından kaldırıldı(!) Bununla birlikte görev ve yetkileriaynı olan sadece isim değişikliğine giden DGM’lerin yeniadı artık Özel Yetkili Mahkeme idi.

Yargının siyasallaştığı, adil yargılama ilkesinin olmadığı,masumiyet karinesinin yok sayıldığı, tutukluluk süreleri-nin cezaya dönüştüğü, düşünce ve ifade özgürlüğünün“düşünme ve ifade etme yasağına” dönüştüğü mahke-meler olarak Özel Yetkili Mahkemeler; AKP dönemindede birçok torba dava ile yoluna devam ediyor. KCK, Dev-rimci Karargâh, Ergenekon gibi davalarda, “isim benzerli-ğiyle” aylarca tutuklu kalan insanlardan, “telefonlakonuşmadığı için’’ , “tedbirli davrandığı” gerekçesiyleörgüt üyesi sayılan kişilere, “sağır ve dilsiz” olduğu haldeterör örgütü lehine “slogan atan” insanlara kadar yüz-lerce insan yaşama hakkından mahrum bırakılıyor. “ÖzelYetkili” İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde, çürütülme-miş tek “delili” poşu takması olan Cihan’ ın 11 yıl 3 ay cezaalması, Özel Yetkili İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’ ninparasız eğitim pankartı açan Berna ile Ferhat’ a 8.5 yılhapis vermesi adil yargılanma, tutukluluğun cezaya dö-nüşmemesi, masumiyet karinesi, tabii hâkim ilkesi vb.gibi hukuk devletinin prensipleriyle değil, mevcut iktida-rın hukuka el atmasıyla açıklanabilir.

ÖYM’ ler kaldırıldı (mı?) Kamuoyunda 3. Yargı Paketi olarak bilinen 6352 sayılı

Kanunu’ nun 75, 105/6 ve geçici 2. maddesi birlikte ÖzelYetkili Mahkemeler kaldırılmış ancak yerine yeni özelyetkili mahkeme türleri öngörülmüştür. Ayrıca KCK, Er-genekon gibi karara bağlanmayan davalara da Özel Yet-kili Mahkemeler bakmaya devam edecektir.

Sonuç olarak, geçmiş iktidarlar ve şimdiki AKP iktidarıher zaman yargıya egemen olma eğilimi göstermişlerdir.Özellikle AKP iktidarı 2010 Anayasa Değişikliği Referan-dumuyla beraber yargıya fiilen egemen olmuş görün-mektedir. Bu da “hukuk devleti” ilkesinin sadeceAnayasa’ da geçen ancak uygulanmayan bir ilke oldu-ğunu göstermektedir. AKP iktidarı süresince “düşüncesuçlarından” tutuklananların sayısı %90’ lara varan artışgöstermektedir. 700’ e yakın üniversitelinin tutuklu ol-ması da nasıl bir baskı döneminde olduğumuzun ve ikti-darın hukuku nasıl yönlendirdiğini somut olarakgöstermektedir. Ve tarihten de anlaşılacağı üzere, bu du-rumda değişen yalnızca isimler olmuştur (İstiklal Mahke-meleri, DGM’ ler, Özel Yetkili Mahkemeler vs.); ancaksonuç hiçbir zaman değişmemiştir.

‘Modern Türkiye’nin özel yetkilerledonatılmış mahkemelerinin tarihi

Page 15: Aksak Terazi

Yemekhane bu yıl mutfağını yüzde 85zamla açtı bize. 2009’ da 50 kuruş olan ve2012 yılında 1 lira olan yemek fiyatlarışimdi 1.85 lira. Bu zamlara karşı üniversite-liler büyük bir uyarı boykotu yaptı veyüzde 98 katılımlı boykot sonucunda Rek-törlük üniversitelilerle görüşmek zorundakaldı. Görüşmede üniversitelilerin taleple-rine kulak tıkayarak çeşitli gerekçelersunan üniversite yönetimi ‘Bir daha boy-kot yapmayın’ diyerek üniversitelilerinyaptığı boykot eyleminden ne kadar çe-kindiklerini gösterdi. Harçlara ödediğimiz-den daha fazlasını bizden üstelik en temelhakkımız olan beslenme hakkımızdan çı-karmayı planlayan Rektörlük kampüs-kart gibi projelerle sermayeye hizmet sözkonusu olunca her projeye düşünmedenödenek ayırmaktadır.

Geçtiğimiz yıl Merkez Kampüs’ te bulu-nan İktisat ve Hukuk kantinleri kapatıl-mış, yerine fakülte bahçesine bir kantinaçılmıştı. Yeni yılın başlamasıyla beraberders aralarında çok uzun kuyruklar oluş-muş ve birçok üniversiteli ders arasındakantinden ihtiyaçlarını karşılayamamış-tır. Uzun kuyruklara karşı yeni kantin ta-lebiyle öğrenciler tarafından toplananimzalar ve protesto amaçlı dağıtılan çay-larla İktisat Kantini yeniden açıldı. AncakHukuk Fakültesi’ nde ders aralarındakiuzun kuyruklar hala devam ediyor. Önü-müzdeki dönem havaların da soğuyacağıgöz önünde bulundurulursa kantin prob-lemi daha da çekilmez bir hal alacaktır.Bu nedenle Hukuk binası içine acil birkantin açılması gerekmektedir.

İstanbul Üniversitesi ile Halkbank A.Ş arasında imza-lanan anlaşmayla bu yıl uygulamaya konulacak olankampüskart projesi öğrenciyi müşteri olarak görenanlayışın kendini gösterdiği bir proje. Bu projeyle kim-lik ve okul bilgilerimiz rızamız dışında bir bankaya sa-tıldı. Bunun sonucunda yemekhane, kantin,kütüphane vs. tüm alışverişlerimiz bu kartla yapıla-cak, giriş çıkışlarımız bu kartla saati saatine takip edi-lecek.

Birçok üniversitede uygulanmaya başlanan bankakartı projesine, geçen yıl Deniz Bank ile anlaşıp 50binin üzerinde öğrencisini banka müşterisi yapanMarmara Üniversitesi’ ne, İdare Mahkemesi’ ndenkötü haber geldi. Marmara Üniversitesi İktisadi veİdari Bilimler Fakültesi' nde öğretim üyesi olarakgörev yapan Meryem Kıroğlu; öğrenci, akademik veidari personel için kurum kimlik kartı ile banka kartı-nın aynı kart üzerinden verilmesine ilişkin uygula-maya itiraz ederek, yalnızca kimlik kartıdüzenlenmesi yolunda işlem yapılması ve rızası olma-dan kişisel bilgilerinin paylaşılamayacağı gerekçe-siyle uygulamanın iptali ve yürütmenin durdurulmasıtalebiyle 23.02.2012 tarihinde dava açtı. İstanbul 10.İdare Mahkemesi’ nin verdiği karar kişisel verilerin ki-şinin rızası olmadan bankalara aktarılamayacağınadikkat çekiyor. Karar şöyle:

‘Bankaların ancak kişisel başvurusu sonucu ve ta-lebe dayalı olarak kimliklerini belgeleyen müşterileriadına mevduat hesabı açabilecekleri, bu haliyle ban-kalarda kişiler adına açılacak mevduat hesaplarının il-gilinin (müşterinin) rızası alınmadan açılamayacağıdikkate alındığında; davacıya ait kişisel verilerin rızasıolmaksızın ilgili bankaya aktarılması sonucunda kişi-lerin adlarına düzenlenen bankamatik niteliğindekikimlik kartlarının düzenlenmesinde anayasasının"Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasınıisteme hakkında sahiptir" maddesi ve yasaya uyarlıkbulunmadığı anlaşılmakla, davacı tarafından banka-matik özelliği bulunmayan (yalnızca) şahsı ile ilgilikimlik kartının düzenlenmesine yönelik yapılan baş-vurunun reddine ilişkin dava işlemde hukuka uyarlıkbulunmamıştır.’’

Ancak mahkeme kararlarına rağmen Marmara Üni-versitesi bu hukuksuz uygulamasını sürdürmektedir.Bunun yanı sıra birçok üniversite de bankalarla yenianlaşmalar yaparak kampüskart uygulamasını ha-yata geçirmektedir.

Hukuksuz ve karlı bir proje:Kampüskart

Halk ekmek değilkantin kuyruğu

Yemekhanedezam yiyoruz

FAKÜLTEDENHABERLER

Page 16: Aksak Terazi

Kültür&Sanat16

Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı

31. kez düzenlenecek olan Uluslararası İstanbulKitap Fuarı 17-25 Kasım 2012 tarihleri arasındaTÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi- Büyükçek-mece’ de 600 yayınevi ve sivil toplum kuruluşu-nun katılımı, 200 etkinlik ve yüzlerce imza ilekapılarını kitapseverlere açmaya hazırlanıyor.Gülten Dayıoğlu’ nun onur yazarı olduğu ve anatemanın “Çocukluğum Yurdumdur-Çocuk veGençlik Edebiyatı” olarak belirlendiği kitap fuarıbirçok etkinlik, çocuk edebiyatı üzerine söyleşi-ler ve panellere de ev sahipliği yapacak. Fuarın etkinlik programına www.istanbulkitap-fuari.com sitesinden ulaşılabilir.

Monet'in Bahçesi

Dünya resminin en önemli ustalarından biriolan Monet' in Fransa’ daki Marmottan MonetMüzesi’ nin koleksiyonundan yapılan 39 tablo-luk seçkisi Sakıp Sabancı Müzesi tarafından sa-natseverlerle buluşuyor. Monet’ in Bahçesisergisi, izlenimciliğin kurucusu Monet’ in olgun-luk döneminde Giverny’ deki evinin bahçesindeürettiği doğa ve çiçek tablolarına ağırlık veriyor.Sanatçının 39 resminin yer aldığı sergi 6 Ocak'akadar izlenilebilir.

Şehir ve Devlet Tiyatroları

Şehir ve Devlet Tiyatroları perdelerini Kasım’dayepyeni oyunlar ile açıyor. İstanbul Devlet Tiyat-rosunda Benerci Kendini Niçin Öldürdü?, SidikliKasabası Müzikali ve Çehov Makinesi; Şehir Ti-yatrolarında ise Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz,Vişne Bahçesi ve Ben Bertolt Brecht görülmesigereken oyunlar arasında.

Geçtiğimiz haftalarda iki büyükustayı daha uğurladık. 1938’ dedoğan ve Unesco tarafından ‘ya-şayan insan hazinesi’ kabul edi-len ‘Bozkırın Tezenesi’ büyükhalk ozanı Neşet Ertaş’ ı 25 Eylül2012’ de kaybettik. 15 Ekim 2012’de ise 1933’ de doğmuş hayatınıtozlu sahnelerde adamış, tiyatro-nun ustası Erol Günaydın’ ı kay-bettik. İki büyük sanatçının daanıları önünde saygıyla eğiliyo-ruz.

Ölümİnsan

Öldürmekİdeoloji

CinayetNefret

GözyaşıDarağacı

GiyotinİstemiyorumÖlmek, öldürmek istemiyo-

rumİstemiyorumDuymak vurulduğunu bir

canın sırtından sokak orta-sında

İstemiyorum Patlamasını bombanın şeh-

rin ortasında

Acı ve gözyaşıAsker, gerilla cenazelerin-

deki ananın gözyaşları

Kurşun ve silahİstemiyorumÇekilmesin tetiklerBuluşmasın kurşunla beden

Oysa güzel bir dünya hayaletmedik mi

Özgürce akan dereler yatak-larında

El ele tutuşan çocuklarVe

Birbirimizin dilinde şarkılar,türküler söyleyen bizler

Ne zor geldi değil mi barışiçinde yaşamak

Ne zor değil mi ecelimizleölmek

Ve hala umarsızca istiyoruz

Akan kana bedel daha fazlakan

Tatmin oluyor bedenlerimizkanın kırmızılığında

Oysa ne güzel renk değil mikırmızı

Yârin yanağındaElmanın allığındaBatarken güneş ufukta, o kı-

zıllık değil mi bizi büyüleyenO zaman

Akmasın damardan kan, sebebi her neyse.

Şahin

Kayıplarımız

o görkemli sofralarınüstünü donatan kristal bardak-

ları porselen tabaklarıgümüş şamdanlarıve onlarında altında duran asil, beyaz örtüsü gibidirmemleketimde kış manzara-

ları.Zelal

insan ev--ril--di.yadsıdı solungacı ve yüzgecive pullu deriyi.

insan ev- -ril- -di.susamış bir balığa döndükanıksayamadığı gölgesi.

Zelal

Şölafet

Evrilmek

Page 17: Aksak Terazi

İstanbul Üniversitesi hakkında bilmediklerimiz

Rektörlük Heykeli’ndeki kim?

İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası önündeki heykelde Atatürk’ ün sağındaki genç kız heyke-linin modelliğini 1952 yılı Avrupa ve Türkiye Güzeli Günseli Başar; sol tarafında bulunan erkek hey-keli modelliğini de mimar ve 1953 yılı Türkiye Vücut Geliştirme Şampiyonu Reşit Örer üstlenmiştir.

İ.Ü’nün resmi hangi parada var?

1971 yılında 500 Türk Lirası, Türkiye Cum-huriyet Merkez Bankası’nın altıncı emis-yon banknotlarından biri olarak tedavülegirmişti. Arka yüzünde ise İstanbul Üniver-sitesi’ nin çizimi bulunmaktaydı. Bu bank-not 1984 yılında tedavülden kaldırıldı.

İ.Ü Amblemi ne anlama geliyor?

İstanbul Üniversitesi'nin simgesi olan "yılanlı amblem" 1243 tarihli Selçuklu Şifa Yurdu motiflerin-den Prof. Süheyl Ünver tarafından ilham alınarak tasarlanmıştır. Yılan ambleminin etrafını saran"zeytin dalı" ise barışı simgelemektedir.

Soldan Sağa

1. Bir hakkın kazanılmasını, kaybedil-mesini veya bir yükümlülükten kurtul-mayı sağlayan süre

3. Anlaşmazlık, Uyuşmazlık8. Bir sözleşme için açıklanan ilk söyle-

nen söz, irade beyanı9. Örf ve Adet, Öteden Beri Olagelen

Yukarıdan Aşağıya

2. "..." Haklar, Herkese Karşı İleri Sürüle-bilir.

3. Katılma, dahil olma, ortak olma4. Bir olayı veya olaylar dizisini açıkla-

yabilmek için, doğru veya gerçek gibikabul edilen ilke

5. Yıpranma Payı6. Bir şey üzerinde fiili hakimiyet7. Bir mal veya hak üzerinde kullanma

ve ürünlerinden yararlanma yetkilerinesahip olmayı içeren irtifak hakkı

Page 18: Aksak Terazi

Üniversitelerde akademik yılın açılmasıyla beraberherkesi tatlı bir heyecan sardı. Özellikle şifreli şaibeli sı-navlardan geçirilen üniversiteye yeni kayıt yaptıranlarınheyecanı daha başkaydı. Yükseköğretim kurumunadevam eden üniversitelilerin durumu ise farklıydı on-larda heyecanın yerini merak ve endişe almıştı.

Ne mi bu merak ve endişenin nedeni?İleri demokrasi naralarının atıldığı şu günlerde toplu-

mun her kesiminde olduğu gibi sindirilmeye çalışılanüniversitelilerin de en büyük endişesi tutuklu öğrenciler.1980 darbesi ve akabinde kurulan YÖK ile beraber üni-versitelerde zaten olmayan özgür düşünce ve bilimselortam daha da yok edilmiş üniversiteler açık cezaevle-rine dönüştürülmüştür. Bugün ise F tipi cezaevleri üni-versitelilerin yaşam alanı haline getirilmiştir.

Devlet mevcut sistem açısından kendine muhalif gör-düğü düşünce ve faaliyetleri baskılarken hukuk enstrü-manını çok rahat kullanmaktadır. Bazı davalarda yargımercilerinin karar ve uygulamalarının siyasal iktidarlabir bütünlük oluşturması tesadüf değildir.

Bu sebeple öğrencilerin sermayeden değil halktan

yana bir eğitim istemeleri, parasız eğitimin hak oldu-ğunu dile getirmeleri, barış istemeleri ve insanlarıntemel hak ve özgürlüklerinin özgür bir şekilde yaşama-ları gerektiğini savunmaları, toplumun sorunlarına ses-siz kalmayarak çözüm arayışları birilerini korkutmuşolmalı ki 2 bini aşkın üniversite öğrencisi haksız, hukuk-suz kovuşturma ve tutuklamalarla cezaevlerinde ve busayı artmaya devam ediyor.

Üniversite açılışlarını öğrencisiz gerçekleştirerek ko-nuşmalar yapanlar üniversite öğrencisinin girişimci,üniversitedeki ortamın özgürlükçü olması gerektiğinisöyleyenler tutuklu öğrenciler konusunu dile bile getir-miyor, getirmekten de korkuyorlar.

“İleri demokrasi” nin çelişkileri bitmek bilmiyorCHP Malatya milletvekili Veli Ağbaba tutuklu öğrenci-

lerle ilgili meclis araştırma önergesi vererek bu duru-mun açıklığa kavuşturulmasını istedi. Önerge 8 Şubat2012 tarihinde TBMM genel kurulunda görüşüldü veAKP’ nin karşı oylarıyla reddedildi. Bu durum bile tutuk-lamaların hukuk alanında cereyan etmediğini tamamensiyasi olduğunun bir göstergesidir.

F tipi üniversiteler

Page 19: Aksak Terazi

CHP Manisa milletvekili Özgür Özel ise AdaletBakanı Sadullah Ergin’ in cevaplaması talebiyleyazılı bir soru önergesini TBMM Başkanlığı’ naverdi. Soru önergesinde tutuklu ve hükümlü liseve üniversite öğrencilerinin sayısı ile bunlardankaç tanesinin TCK nın 220/6 da yer alan “silahlıterör örgütü üyesi olmadan örgüt adına faaliyetgöstermek” kapsamında cezaevlerinde tutul-duklarını sormuştu. Adalet Bakanı önergeye ver-diği cevapta “31 Ocak 2012 tarihi itibariyle toplam2824 öğrenci cezaevlerinde. Bunlardan 1778’ i tu-tuklu, 1046’ sı ise hükümlü. Tutukluların 609’ uTCK 220/6’ ya dayanarak tutuklandı. Hükümlüöğrencilerin 178’ i aynı maddeden hüküm giydi”demişti.

11 Mart 2012 tarihinde bir soru önergesi dahaverildi. Sadullah Ergin o önergeye verdiği ce-vapta şöyle diyordu ‘Ceza İnfaz kurumlarındaörgün yükseköğretim kurumlarına devam edenöğrenci sayısı 209’ dur. Terörle Mücadele Kanunukapsamında yargılananların sayısı 22’ dir. Öğren-ciliği devam ederken tutuklananların işlediğisuçlar sırasıyla terör, cinsel suçlar, adam öl-dürme, uyuşturucu, yağma, gasp, hırsızlık, yara-lama, sahtecilik, adam öldürmeye teşebbüs,dolandırıcılıktır’. Dikkat çekilmesi gereken noktaAdalet Bakanlığı’ nın en son yayınladığı rakam-lar 31 Ocak itibariyle tutuklu ve hükümlüleri içer-mektedir. Az önce bahsettiğimiz iki önerge de 31Ocak’ tan sonra verilmiştir ve Avrupa Komis-yonu’ nun 2012 Türkiye ilerleme Raporu’ na görede cezaevlerindeki 2800 öğrenciden çoğu ‘örgütpropagandası yapmak’ suçlamasıyla cezaevle-rinde tutuklu bulunmaktadır. Dolayısıyla AKP’ limilletvekilleri ve bakanlar gözümüzün içine ba-karak yalan söylemekten çekinmemektedirler.

Dikkat edilmelidir ki bakanlıklar şimdiye kadaryapmış olduğu açıklamalarda öğrenci statüsünüson derece dar yorumlamışlardır; açık öğretim,meslek yüksekokulu ve diğer öğrencileri es geç-mişlerdir. Bunun yanı sıra, tutuklandığı esnadaöğrenci bulunan fakat bu gerekçeyle disiplin so-ruşturmalarıyla üniversiteyle ilişiği kesilen öğ-renciler hiç bir açıklamada yer almamıştır.Tutuklu öğrenci sayısının açıklanması, kamuoyukarşısında yapılan yanlış bilgilendirmelerin sonbulması gerekmektedir. Tutuklu öğrenci sayısı-nın daha az ya da daha fazla olması baskılarınderecesini değiştirmemekte ve meseleyi cidditoplumsal olgu boyutundan uzaklaştırmamak-tadır. Bu sorun sayılar üzerinden değil, toplumsalsiyasal en önemlisi de hukuksal açıdan tartışıl-ması gereken can alıcı bir sorundur.

Tutuklu üniversiteliler yalnızlaştırılmaya çalı-şılıyor

Öğrencileri örgütle bağlantılandırarak toplumlaaralarındaki empati yok edilmeye, toplumda“terör örgütü’’ üyesiymiş algısı yaratılmaya çalı-şılıyor. Bu algıyla beraber dayanışmayı da orta-dan kaldırarak tutuklu ve hükümlü öğrencilertoplum ve üniversiteliler nezdinde yalnızlaştırıl-maya çalışılıyor. Görüyoruz ki kamuoyu tarafın-dan öğrencilerin sahiplenilebilmesi için çarpıcıhikâye yarışmasından geçmesi gerekiyor.

Üniversite yapısı itibariyle toplumdan soyutla-namayacağı gibi Türkiye öğrenci hareketi tarihiboyunca; üniversite öğrencileri çoğunlukla dina-mik olarak, toplumsal sorunlara duyarlı olmuş-lardır. Bu hareketliliği sindirmek isteyenhükümet TCK, TMK ve özel yetkili mahkemeler-den oluşan mekanizmayla toplumsal muhalefetgüçlerinin yapmış olduğu birçok fiili, Terörle Mü-cadele Kanunu’nda belirsiz esnetilmeye uygunolarak yazılan ‘terör’ kavramı kapsamında ge-nişletmektedir. Yargılama süresince evrenselhukuk ilkelerinden olan masumiyet karinesişüpheden sanık yararlanır gibi ilkeler açıkçaihlal ediliyor. Dosyalara konulan gizlilik kararla-rıyla öğrenciler ve avukatları hangi suçun kendi-lerine isnat edilmeye çalışıldığını dahiöğrenemiyor. 8-9 ayı aşkın tutukluluk süresi bo-yunca hazırlanamayan iddianamelerde hâkim-ler kararlarını gerekçelendiremiyor, bu durumkeyfi suç çeşitleri oluşturulmasına neden oluyor.İddianamelerde baştan aşağı saçma ve yetersizdelillere yer verilerek; tutuklu öğrencilerin dava-larını izlemek, basın açıklaması yapmak, parasızeğitim istemek, puşi takmak, HES’ lere karşı çık-mak, saç kestirmek, mizah dergileri okumakdahi terör örgütü üyeliğine delil sayılıyor.

Tutuklu arkadaşlarımız yalnız değilMerak ettiğimiz bir nokta da İstanbul Üniversi-

tesi’ nin tutuklu öğrencilerinin durumu. İstanbulÜniversitesi’ nde tutuklu öğrenci sayısı çok ol-duğu için sayı ve isim verilemiyor. Geçen senekimezuniyet töreninde İ.Ü Hukuk Fakültesi öğren-cileri birlikte başlayıp fakat birlikte bitiremedik-leri, tutuklu öğrenci arkadaşlarının durumunakayıtsız kalmadı “Tutuklu öğrencilere özgürlük”diyerek mezuniyet töreninde yer aldılar. Üniver-siteli öğrenciler olarak tutuklu üniversiteli arka-daşlarımızın özgürlüklerine kavuşmaları içinmücadele etmeliyiz. Çünkü ;

“Naziler, komünistler için geldiğinde sesimi çı-karmadım; çünkü komünist değildim.Sosyal de-mokratları içeri tıktıklarında sesimi çıkarmadım;çünkü sosyaldemokrat değildim. Sonra sendika-cılar için geldiler, bir şey söylemedim; çünkü sen-dikacı değildim. Benim için geldiklerinde, sesiniçıkartacak kimse kalmamıştı”. Martin Niemöller

19

Page 20: Aksak Terazi

Hoş geldin! Kesilmiş bir kol gibi

omuz başımızdaydı boşluğun... Hoş geldin!

Ayrılık uzun sürdü. Özledik.

Gözledik... Hoş geldin!

Biz bıraktığın gibiyiz.

Ustalaştık biraz daha taşı kırmakta,

dostu düşmandan ayırmakta... Hoş geldin. Yerin hazır. Hoş geldin.

Dinleyip diyecek çok. Fakat uzun söze vaktimiz yok.

Yürüyelim ...Nazım Hikmet

aksakterazihukukta bi’ şeyler ters gidiyor

Aksak terazide yazılarını, çizgilerini paylaşmak iç[email protected] adresini kullanarak bize ulaşabilirsin.

Eğer sen de gerçekten bir şeyler ters gidiyor diyorsan,bu aksak terazinin bir ucundan da sen tutabilirsin.