47
ANADOLU KRONOLOJİSİ T ARİH ÖNCESİ (PREHİSTORİK)  T oplayıcı- T üketici PALEOLİTİK İ.Ö. 600000-15000 Karain/Yarımburgaz İnsanoğlu ayakları üzerinde MEZOLİTİK  T ekek öy/Belbaşı/Beldi bi Mağaralarda renkli duvar resimleri Üretici-Yerleşik NEOLİTİK İ.Ö. 7000-5000 Çayönü/Hacılar/Çatalhöyük  Y umuktepe/Canhasan  Y erleşik düzene geçiş/Ana T anrıça KALKOLİTİK İ.Ö.5000-3000 Hacılar/Beycesultan/Canhasan Fikirtepe  Y aygın seramik kaplar/mez arlar konut alanları şına T ARİH ÇAĞLARI(HİSTORİK)  TUNÇ (Bronz) İ.Ö. 3000-2000 Aslantepe/Alacahöyük/Truva V-I. Çömlekçi çarkı, kent dokusunda gelişme, çoğalan boyalı seramik, mezar ve ölü gömme kültünde heykeller ve ölü armağanları Assur ticareti ile Anadolu’da yazı yaygınlaşıyor

ANADOLU KRONOLOJİSİ

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 1/47

ANADOLU KRONOLOJİSİ

TARİH ÖNCESİ (PREHİSTORİK)

 Toplayıcı-Tüketici

PALEOLİTİK 

İ.Ö. 600000-15000

Karain/Yarımburgaz

İnsanoğlu ayakları üzerinde

MEZOLİTİK 

 Tekeköy/Belbaşı/Beldibi

Mağaralarda renkli duvar resimleriÜretici-Yerleşik

NEOLİTİK 

İ.Ö. 7000-5000

Çayönü/Hacılar/Çatalhöyük

 Yumuktepe/Canhasan

 Yerleşik düzene geçiş/Ana Tanrıça

KALKOLİTİK İ.Ö.5000-3000

Hacılar/Beycesultan/Canhasan Fikirtepe

 Yaygın seramik kaplar/mezarlar

konut alanları düşına

TARİH ÇAĞLARI(HİSTORİK)

 TUNÇ (Bronz)

İ.Ö. 3000-2000

Aslantepe/Alacahöyük/Truva V-I.

Çömlekçi çarkı, kent dokusunda gelişme, çoğalan boyalı seramik,mezar ve ölü gömme kültünde heykeller ve ölü armağanları

Assur ticareti ile Anadolu’da yazı yaygınlaşıyor

Page 2: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 2/47

Boğazköy/Alişar/Kültepe

 Truva IŞ. İ.Ö. 2500-2200 Hatti, İ.Ö. 2500-2000

Hurri, İ.Ö. 1800-1270

 Truva IV, İ.Ö. 1800-1275 Hitit, İ.Ö.2000-1180Kent Devletlerinden Siyasi Birliğe

İ.Ö.2000-1750 Erken/İ.Ö. 1750-1450 Eski Krallık/ İ.Ö. 1450-1180İmparatorluk Dönemi

İ.Ö. 1269 Kadeş Antlaşması

Hititlerle Mısırlılar Arasında Dünyanın ilk yazılı barış antlaşması

KARANLIK ÇAĞ

I.Ö. 1180-750(Trak Göçleri)

Geç Hitit Kırallığı, İ.Ö. 1200-700

Urartu, İ.Ö.900-580

Frig, İ.Ö.750-300

Lidya, İ.Ö.700-546

Likya, İ.Ö. 600-300

Lidya’da para kullanımı Anadolu

 Ticaretine yeni bir anlam katıyor.

DOĞUDAN GELENLER:

PERS İSTİLASI

İ.Ö. 546-334

Gavgamela Savaşı

İ.Ö. 331BATIDAN GELENLER

ARKAİK 1050-600/KLASİK 600-334

İSKENDER ve ARDILLARI DÖNEMİ

(HELLENİSTİK)

Page 3: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 3/47

İ.Ö. 323-30

Kent devletlerine dönüş

ROMA EGEMENLİĞİ

İ.Ö. 30- İ. S. 395

Kent düzenlemesinde yeni bir dönemin ardından HristiyanlıkAnadolu’da

I. Ökümenik Konsil (İznik) 325

DOĞU ROMA (BİZANS) ÇAĞI

395-1453

726-843 İkonoklast (Tasvirkırıcı) dönem

673-678/716 İstanbul İslam KuşatmasındaAnadolu İslam Kültürü ile tanışıyor

1204-1261 Latin işgali

TÜRKLER ANADOLU’DA

1071 Malazgirt

XI. yüzyıl Türk Akınları Malazgirt’den sonra kitlesel yerleşmeleredönüşüyor. İlk Başkent İZNİK 

Haçlı Seferleri /İkinci Başkent KONYAXII. YÜZYILDA ANADOLU’DA İLK TÜRK DEVLETLERİ

Danişmentliler/Artuklular

Mengücekliler/Saltuklular

ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ

1071-1308

Kent silüetinde değişim.

 Yeni yapı türleri, yeni bir anlayış ve hoşgörü ortamında Türk-İslamkültürü Anadolu’da

MOĞOL İSTİLASI

1243-1308

XIV. YÜZYILDA ANADOLU

Page 4: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 4/47

Karamanoğulları Akkoyunlular

Ertenalılar Karakoyunlular

Hamidoğulları

Candaroğulları

Germiyanoğulları

Aydınoğulları

Menteşeoğulları

Dulkadiroğulları

Ramazanoğulları

OsmanoğullarıAnadolu Selçuklu Devleti’nin merkezi otoritesinin zayıflaması,Anadolu birliğinin dağılmasına yol açarken yeni çağa doğru birdeğişim başlıyor.

Karamanoğlu Mehmet Bey ve Türkçe’nin önemi (1277)

OSMANLI ÇAĞI

1299-1923

Küçük bir Beylik’ten İmparatorluğa geniş bir coğrafyada Selçuklu

kültür mirası ile hoşgörünün esas olduğu uzun bir dönem

ERKEN DÖNEM 1299-1481

Gelibolu’dan Avrupa’ya, 1353

 TİMUR ANADOLU’DA

Fetret Devri (1402-1413)

İstanbul’un Fethi 1453

Osmanlı Başkentleri 1326’da BURSA, 1365’de EDİRNE, 1453’deİSTANBUL

KLASİK DÖNEM

XVI.Yüzyıl, Osmanlı tarih ve kültürünün “Altın Çağı”dır.

 TANZİMAT 1839

Page 5: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 5/47

Kulluktan vatandaşlığa ilk adım

MEŞRUTİYET I./1877-IŞ./1908

 Yönetimde ilk değişim Anayasa yürürlükte

KURTULUŞ SAVAŞI 1919-1922İlk Antiemperyalist savaş örneği

Lozan Antlaşması 1923

TÜRKİYE CUMHURİYETİ 29 Ekim 1923

“Yurtta Barış, Dünyada Barış” 

M.K.ATATÜRK 

 YUNAN VE ROMA SANATI

Haluk Abbasoğlu

Anadolu, M.Ö. IŞI. binden başlayarak daha çok Doğu’dan gelen etkilereaçıktı. Ama bu durum M.Ö. 1200 yıllarından sonra değişerek, Batı ileilişkiler önem kazanmaya başlamış ve Roma çağının sonuna kadarsürmüştür. Bugünkü Batı uygarlığı kökenini, büyük ölçüde Anadolutopraklarında M.Ö. 1200’de başlayan ve uzun yıllar sürecindegerçekleşen kültür gelişimine borçludur.

Ege dünyası M.Ö. 16. yüzyıldan M.Ö. 1200’e kadar Miken çağının

etkisinde kalmıştır. Miletos, Troja, Ephesos, Müskebi buluntuları da buetkiyi kanıtlamaktadır. M.Ö. 1200-1050 yılları arası Batı Anadolu içinkaranlıkta kalmış bir dönemdir. M.Ö. 1050 yıllarından sonra ise genelde“Polis” adı verilen ilk kent devletleri kurulmaya başlamıştır. Bu kentler,çevresinde bir sur bulunan aşağı kent ve gerisindeki “Akropolis” adıverilen yüksek bir tepeden oluşuyordu. Başlangıçta düzensiz bir planasahiptiler. M.Ö.5. yüzyıldan başlayarak düzenli plan uygulanan kentlerde vardır ki, bunlara tasarımının Hippodamos’a ait olduğu düşünülendama tahtası planlı Miletos ve Priene kentleri örnek gösterilebilir. Bukentlerin ana merkezlerinde devlet ocağı, tapınaklar, resmi yapılar,pazar meydanları (agora) ve diğer yapılar yer alıyordu.

Antik mimarinin en önemli yapı tipi “Tapınak”tır. Tanrının evi olduğunainanılan tapınaklar tanrının heykelini ve ona adanan kutsal eşyalarıkorurlardı. Yunan tapınağı “Megaron” denilen bir yapı tipiningelişmesiyle ortaya çıkmıştır. M.Ö.7. yüzyıldan beri taştan yapılantapınaklarda önceleri “ıyon” ve “Dor” adı verilen iki düzen hakimdi,sonradan bunlara “Korint” düzeni de eklenmiştir. Tapınaklar M.Ö.6.yüzyılda ana biçimlerini almış, Yunanistan’da ortaya çıkan Dor düzeni

Page 6: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 6/47

daha çok Güney İtalya ve Sicilya’da kullanılmıştır. ıyon düzeni ise BatıAnadolu’da ortaya çıkarak yayılmıştır. Ama Batı Anadolu’da da Dordüzeninde tapınaklar vardır. Buna bir örnek olan Assos’daki(Behramkale) Athena Tapınağı kabartmalı arkhitravları ile klasik Dortapınaklarından ayrılmaktadır.

Klasik çağ, M.Ö.5. yüzyıl tapınaklarının en güzeli, Atina Akropolü’ndekiParthenon’dur. Bu tapınağın tasarımı ve heykeltraşlık işleri zamanınünlü heykeltarış Phidias tarafından yapılmıştır. Ama Parthenon saf birDor tapınağı olmayıp, ıyon düzeninin de etkisinde kalmıştır. ıyondüzenini Dor düzeninden ayıran en önemli özellik, sütunlarıdır. ıyondüzeninde sütunlar daha ince ve yüksek olup, bir kaideye ve volütlü birbaşlığa sahiptirler. M.Ö. 6. yüzyılı ait ıyon tapınaklarında cella, iki sütundizisi ile çevrelenmiştir. Bu tipteki tapınakların en ünlüleri, Samos(Sisam) Hera, Efes Artemis ve Didyma Apollon tapınaklarıdır. ıyonmimarlığı Anadolu’nun güneybatısındaki Lykia ile doğuda ıran’a kadarolan bölgede, batıda da M.Ö. 5. yüzyılda Atina’da etkili olmuştur.

M.Ö. 4. yüzyıl ve Hellenistik dönem (M.Ö. 330-30) mimarlığının enönemli örnekleri Priene Athena Tapınağı ve Didyma’daki Apollon Tapınağı’dır. Hellenistik dönemin öteki önemli tapınağı ise mimarHermogenes tarafından M.Ö. 2. yüzyıl ortalarında MenderesMagnesia’sında yapılan Artemis Tapınağı’dır. Bu tapınak saçaklığındafriz kullanılmasıyla sonraki tapınaklarla örnek olmuştur.

Korint düzeni ile M.Ö. 5. yüzyılda oluşmaya başlamış ama M.Ö. 4.yüzyılda gelişmiştir. ıyon düzeninden farkı, akant yapraklarından oluşansütun başlıklarıdır. Silifke dolaylarındaki Uzuncaburç Zeus Tapınağı’ndave Atina’da Zeus Olympos Tapınağı’nda görülen bu düzen, daha çok

Roma çağında kullanılmıştır. Tapınakların dışındaki mimari tipler, örneğin evler hakkındakibilgilerimiz ise M.Ö. 4. yüzyıla dayanmaktadır. Anadolu’da genellikle“avlulu ev” planları uygulanmıştır. Priene kenti ile Delos adasında günışığına çıkarılan evler en iyi örnekleri oluştururlar. Sarayların en iyiörneği ise Bergama’dadır. Antik kentlerde ayrıca, pazar yerleri, biryamaca yaslanmış oturma kademeleriyle tiyatrolar, konser binası(odeon), şehir meclisi binaları (buleuterion), fikir ve beden eğitimininyapıldığı gymnasionlar, atletizm yarışmalarının yapıldığı stadionlar dabulunmaktaydı.

Antik kentlerde nekropol adı verilen mezarlıklar da önemli bir yer tutar.Özellikle kral mezarları arasında Anadolu’daki tümülüs mezarlar,Ksanthos’daki (Harpiler) gibi kule ya da paye tipli mezarlar ve tapınaktipli mezarlar önemlidir. Tapınak tipli mezarların en önemlileri isenereidler, Belevi Mausoleumu ve Halikarnassos Mausoleumu’dur. Ötekimezar tipleri arasında kaya mezarları ve lahitler de önemli yer tutarlar.

Heykeltraşlık sanatında ise önceleri kil, taş, kemik, fildişi ve tunç gibimalzemelerden yapılan ilkel heykeller, M.Ö. 7. ve 6. yüzyıldan

Page 7: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 7/47

başlayarak anıtsallaşmışlardır. Bu arada bazı ekoller oluşmuştur.Örneğin, Girit-Peleponnes ekolüne giren sanatçılar, Mısır etkisi altındafrontal, dimdik ayakta duran anıtsal çıplak erkek heykelleriyapmışlardır. Bir başka ekol ise ıyonya’da gelişmiştir. Miletos’tanDidyma’ya giden kutsal yol üzerindeki oturan heykeller bu ekole aittir.

Her iki ekol de Atina’yı etkilemiş ama Atinalı sanatçılarda farklıözellikler göstermiştir. M.Ö. 5. yüzyılda frontal duruş değişerek, doğayadaha uygun bir duruş biçimi sağlanmış ve Atinalı sanatçılar özgünyapıtlar vermeye başlamışlardır. Disk atan heykeli ile Myron,iki hareketarasındaki anı vermekte başarı göstermiştir. Atina heykelciliği Phidiasile doruk noktasına ulaşmıştır. Parthenon heykeltraşı olan Phidias,teknik güçlükleri yenmiş, elbise ile vücut arasındaki uyumu sağlamadabaşarılı olmuştur. Polykleitos ise, tanrı heykelleri ile erkek vücudunungüzellik ve gücünü gösteren atlet heykelleri ve vücudun çeşitli kısımlarıarasındaki oranları saptayan kitabı ile ünlüdür. M.Ö.4.yüzyılda isePraksiteles, genç tanrıları insanlaştırmış, onları belirli bir iş görürken

betimleyerek vücut güzelliklerini ustalıkla belirtmiştir. Ünlü BelvedereApollonu heykelini yapan Leohares de güzellik ve görkemi ile gözeçarpan, aynı zamanda zarif vücutlu olan tanrı heykelleri yapmıştır.Skopak, yapıtlarında tanrı ve insanların hiddet ve kendinden geçmehallerini konu olarak işlemiştir. Skopas ve Leohares’in yanı sıraHalikarnassos’daki (Bodrum) Mausoleum’da çalüşan Briyaksis ise doğalbüyüklüğün üstünde yaptığı heykeller ile ün kazanmıştır.

Hellenistik dönemde karakter portreleri de gelişmiştir. En ünlü sanatçıLysippos’dur. Lysippos yaptığı tunç heykellerde insanları oldukları gibideğil, kendisine göründükleri gibi betimlemeye önem vermiştir. Ayrıcabaşları küçülterek, yeni bir oranlar sistemi ortaya koymuştur. Bu

dönemin en önemli yapıtlarından biri, İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndekiıskender Lahdi’dir. Suriye’de Sayda’da bulunmuş olan bu lahdinüzerinde Büyük ıskender tasvir edilmiştir. Ama bu lahit aslındaFenike’de yerli bir krala aittir. Kral böyle bir lahit yaptırmakla kendisineıskender süsü vermek istemiştir. Hellenistik dönem heykeltraşlığındaBergama ekolü de önemli bir yer tutar. İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndekiıskender Başı da bu ekole aittir. Yine M.Ö.2. yüzyılın ortalarınatarihlenen Bergama’daki Zeus Sunağı’nın frizinde ise tanrılarla devlerinsavaşı sahnelenmiştir. ıiddet, aşırı hareketler ve yüzlerde patetikifadelerin görüldüğü bu kabartmalarda bir dram havası sezilir.

Resim sanatı hakkında en iyi bilgiler ise vazo resimlerinden elde edilir.Sanatın gelişimi en açık ve doğru olarak çanak-çömleklerde izlenebilir.Aka geleneğine bağlı “Submiken” vazolardan sonra M.Ö.11.yüzyılınsonlarıyla 10. yüzyılda “Proto-geometrik” adı verilen bir üslup ortayaçıkmıştır. Bu üslupta bezeme ile vazo biçimi arasında tam bir uygunluksağlanmıştır. Açık renkte yapılan vazoların dış yüzleri siyah parlakboyayla şeritlere ayrılır, bu şeritlerin içi düz hatlar, içiçe geçmiş dairelerya da dalgalı hatlarla doldurulurdu. Bu vazo bezemesi, yerini M.Ö. 9.

Page 8: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 8/47

yüzyıldan 7. yüzyıla dek “Geometrik” denilen üsluba bırakmıştır. Buüslupta ise vazo yüzeyi yine yatay şeritlere ayrılıyor, bunlar da dikeyçizgilerle kare ya da dikdörtgen alanlara bölünüyordu. Bu bölümler dezigzag hatlar, menderes, gamalı haç, dama tahtası gibi geometrikbezemelerin yanı sıra o döneme özgü insan ve hayvan motifleriyle

doldurulmaktaydı.Doğu ile ilişkilerin artması sanat yapıtlarını da etkilemiştir. Vazolardadoğulu bitki ve hayvan motifleri yer almaya başlamış, böylece M.Ö.700yıllarında “Orientalizan” ya da “şarkkari” denilen üslup ortaya çıkmıştır.M.Ö. 7. yüzyılda Atina’da iyi bir teknikle çok güzel bezenmiş vazolaryapılıyordu. M.Ö.6.yüzyılda ise “siyah figürlü” denilen teknikte yapılmışvazolarda geometrik bezemenin yerini insan figürlerinin aldığı görülür.Bu dönemde vazoyu yapan ve pişiren çömlekçi ile boyayan ressamınimzalarını atmaları, yaptıklarının bir sanat yapıtı olduğuna inandıklarınıgösterir. Buna en güzel örnek François Vazosu’dur. M.Ö.530-520yıllarında Atina vazo tekniğinde siyah figürlü vazoların yerini “kırmızı

figürlü vazolar” almıştır. Bu teknikte, figürler siyah zemin üzerinekırmızı boya ile yapılmaktaydı. Atina vazo sanayii tüm görkeminekarışn, M.Ö. 4. yüzyılın sonunda gerileyerek ortadan kalkmıştır.

Bu dönemde yapılmış olan büyük tablolar kaybolduğundan etkileriancak mozaiklerde izlenebilmektedir. Pompei’deki bir evde bulunmuşolan İskender Mozaiği, ıskender döneminde yapılmış bir savaş tablosuhakkında fikir vermektedir. Yine ıskender Lahdi’nin üzerindeki savaşkabartmasının da büyük bir tablonun etkisiyle yapıldığı kabuledilmektedir.

Hellenistik çağın bitimiyle sanatın merkezi Batı Anadolu ve

 Yunanistan’dan Roma’ya kaymıştır. Roma sanatının köklerini ise ıtalikEtrüsk ve Hellenistik sanatta aramak gerekir. Etrüstler, olasılıkla M.Ö.1.binin başlarında Anadolu’dan ıtalya’ya geçmişler ve büyük bir uygarlıkkurmuşlardır. Surlarla çevrili şehirlerde taş temeller üzerine kerpiçduvarlı ve ahşap çatılı evler ile tapınaklar yapmışlardır. Mezarmimarisine de büyük önem vermişler, mezar odalarını kabartmalarla yada frekslerle süslenmişlerdir. Etrüsk yapı tekniğine ek olarak kireçharcının kullanılması da Roma mimarisinin gelişmesinde büyük etkenolmuştur. Harcın kullanılmasıyla kemer ve kubbe tekniği ilerlemiş vegeniş mekanların üzerleri örtülebilmiştir. Etrüsk geleneğini sürdürenRoma tapınağı ise, yüksek bir kaide üzerinde, ön cephesinde geniş bir

merdivenle çıkılan derin bir portik ve geresindeki dikdörtgen celladanoluşur. Genellikle Korint düzeni yaygındır. Cellanın duvarlarında ise öncephenin sütunları yarım sütun şeklinde devam ettirilmiştir. Ayrıcayuvarlak tapınaklar da yapılmıştır. En önemlisi İmparator Hadrianusdöneminde Roma’da yapılan Pantheon’dur. Üzeri büyük bir kubbe ileörtülmüştür. Anadolu ise Roma egemenliği altında olmasına karışn,mimaride eski geleneğini sürdürmüştür. Ankara Augustus Tapınağı ile

Page 9: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 9/47

Aizanoi’deki (Çavdarhisar) Zeus Tapınağı da Roma çağında Yunangeleneğini sürdüren yapılardır.

Roma tapınakları, avluların ortasında ya da gerisinde ama hep tameksende yer alacak şekilde yapılmışlardır. Bu avlulara toplantı ve pazaryeri olan agoranın karışlığı olarak Roma’da “forum” adı verilir. Özellikle

imparator forumları çok görkemli komplekslerdir. Tiyatro yapıları da Roma mimarisinin en önemli yapıtları arasında yeralırlar. Bu tiyatrolar, Yunan tiyatroları gibi sahne binası, yarım daireşeklinde meydan ve oturma kademelerinden oluşmaktaydı. Ama sahnebinası çok gelişmiş olup, oturma basamakları ile birleştirilerek mimaribir bütünlük sağlanmıştır. Bu tiyatroların en iyi örneği, Antalyayakınlarındaki Aspendos Tiyatrosu’dur. Gelişen kemer ve tonoz yapımısayesinde, oturma basamakları kemerli mekanlar üzerineoturtulabilmekte, böylece Side’de olduğu gibi düz bir arazide de tiyatroyapılabilmekteydi. Ayrıca oval bir alanı tamamen çevreleyen oturma

kademelerinden oluşan amphitiyatrolar, gladyatör oyunları ya da vahıihayvanların boğuşmaları için yapılmışlardır. Bunların en başarılı örneğiRoma’daki Colosseum’dur. Bu yapının dış cephesinde bilinen her üçdüzen de kullanılmıştır.

Roma mimarisinin en önemli yapı tiplerinden biri de hamamlardır. Buhamamlarda bazı bölümler alttan ve duvardan ısıtılarak sıcak mekanlarelde edilmişti. Soyunma yerleri, soğuk, ılık ve sıcak mekanlar hamamınen önemli bölümlerini oluşturuyordu. Hamamlar imparatorlukdöneminde kitaplıklar, konferans salonları, havuzlar, spor salonları ilebirleştirilerek görkemli yapılar halini almıştır. Roma’da Diokletianos veCarakalla hamamları ile Anadolu’da Miletos, Ankara, Ephesos ve

Perge’deki hamamlar en önemli örneklerdir.şehirlere ve hamamlara su, kaynaktan su köprüleri ile sağlanırdı.Fransa’daki Pont du Gard ve Antalya’daki Aspendos su kemerlerigünümüze kalan en iyi örneklerdir. İmparator Valens zamanındayapılmış olan İstanbul’daki Bozdoğan Kemeri de bu tip yapıların geçörneklerinden biridir.

Roma mimarisi hakkında en iyi fikir veren evler, Pompei veHerkulaneum’dakilerdir. Bu evlerin esasını atrium denilen üzeri örtülü,tavanının ortasında bir delik ve tam altında havuz bulunan bir mekanoluşturmaktadır. Bunun çevresinde ise dükkanlar, yemek ve yatak

odaları ile bahçe yer almaktaydı. Bu tip evlerin yanı sıra sütunlu avlulu Yunan tipi evler ile apartman tipinde çok katlı evler de yapılmıştır.Evlerden başka, zengin kişilerin villaları ve imparator sarayları da Romauygarlığının zenginliğini ve görkemini gösteren yapılardır.

Roma kentinin en önemli ögelerinden biri de her iki yanında dükkanlarbulunan direkli caddelerdir. Bu caddeleri ya da meydanları süsleyentaklar ise heykel taşıyıcı olup, üzeri tonoz kemerle örtülü bir ya da üç

Page 10: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 10/47

gözlü geçitlere sahiptirler. Tek gözlü taklara Roma’da Titus, üç gözlülereyine Roma’daki Konstantin takı örnek gösterilebilir.

Heykeltraşlıkta ise Romalılar, Yunanlılar kadar yaratıcı olamamışlardır. Yunan yapıtlarını toplayarak ülkelerine getirmişler, kolleksiyonlaryapmışlar ve bunları kopya ederek çağaltmışlardır. Bu kopyalar Yunan

heykeltraşlığı hakkında önemli bilgiler edinmemize neden olmuştur.Romalılar, plastik sanatların portre ve tarihi kabartma kolunda iseorijinal yapıtlar ortaya koymuşlardır. Roma portre sanatı ölülerkültünden doğmuştur. Yunan portrelerinde görülen idealizm yerinerealist bir üslup uygulamışlar ve bugünkülere benzer portreleryaratmışlardır. Roma cumhuriyet döneminde portrelerde kişisel hatlarınrealist bir tarzda gösterilmesine önem verilmiştir. Augustus’unPrimaporta heykeli bunun en güzel örneğidir. Flavuslar döneminde debu üslup sürmüş, ancak imparator Trajanus ve Hadrianus dönemindegölge-ışık oyunlarından ve hareketli ifadelerden vazgeçilerek, yunan

etkisi altında, realist hatlar hafifletilmiş olarak verilmiştir. Belirli birzaman ve yerde meydana gelen bir olayı betimleyen tarihikabartmaların en önemlilerinden biri, Augustus zamanında Roma’dayapılmış olan Ara Pacis yani Barış Sunağı’nın kabartmalarıdır. Bukabartmalarda Roma kentinin geçmişi ile ilgili sahneler, imparator veailesinin, yüksek memurların portreleri tasvir edilmiştir. Roma’daki Titus Zafer Takı’nın kabartmalarında ise imparatorun zafer alayı ve elegeçirdiği ganimetler gösterilmiştir. İmparator Trajanus’un sütunuüzerinde de imparatorun Dakia seferi ile ilgili savaş sahneleri devameden bir tablo gibi betimlenmiştir.

Roma sanatının tüm dallarında eyaletlerin etkisi açıkça görülmektedir.

Bu eyaletlerin en önemlilerinden biri de Anadolu’dur. Anadolu, dahatarih öncesi çağlardan beri büyük bir uygarlığın beşiği olmuş veetkilerini çağlar boyunca sürdürmüştür.

İSTANBUL’DA BİZANS SANATI

Mehmet İ. Tunay 

Bizans sanatı, İ.S. 395 yılında ikiye bölünün Roma İmparatorluğu’nundoğu parçası olan ve 1453’de Osmanlı Türkleri tarafından ortadankaldırılan Bizans devletinin sanatıdır. Doğu Roma İmparatorluğu ya dakısaca Bizans İmparatorluğu adı ile tanınan bu devlet, aslındaHıristiyanlaşmış Roma İmparatorluğu’dur. Bu devleti, Roma

İmparatorluğu’nun bir devamı olarak da kabul edebiliriz.Bizans, İstanbul’un eski adı olan Byzantion’dan gelmektedir. Batıdünyası bunu, İstanbul’un fetihden önceki adı olarak kullanmıştır.Anlam olarak imparatorluğun tümünü kapsayan Byzantion, aslındayalnızca kentin adıdır. Bizans, modern tarihçilerin ortaya attığı birdeyimdir. Doğu Roma İmparatorluğu’na, anlam ve ruh açısından BatıRoma’dan farklı bir ad verilmek istenmiş ve sonuçta bu deyim ortaya

Page 11: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 11/47

atılmıştır. Oldukça uzun bir ömür süren bu imparatorluk, kendini hiçbirzaman Bizans devleti olarak nitelememiş, Büyük Romaİmparatorluğu’nun bu doğu parçası sonuna kadar bir Roma devletiolarak yaşamıştır. Öyle ki, bu topraklarda oturanlar kendilerine“Romaios” (Romalı) demişler, imparatorlarını da “Romalıların

İmparatoru” olarak adlandırmışlardır.Bu arada 6. yüzyıldan itibaren latincenin yerini resmi dil olarakyunanca almış, bu dil, kültür alanında da tümüyle etkili olmuştur. Dinönem kazanmış, böylece yeni bir devlet sistemi oluşmuştur. Aslı Romalıolan Bizans bir Ortaçağ Hıristiyan toplumudur. Balkanlar, Trakya,Anadolu, kısa bir süre Mısır ve Suriye topraklarında egemen olmuş,buralardaki eski uygarlıkların gelenek ve beğenilerini bünyesindetoplayarak kendine özgü yüksek bir uygarlık oluşturmuştur. Buuygarlığın ana kaynağı Anadolu olmuş, ama Doğu’dan da geniş ölçüdeilham ve etki almıştır. Bizans sanatının bizim açımızdan önemi ise,sahip olduğumuz topraklarda yaşamış ve gelişmiş olmasıdır. Uygarlık

tarihi açısından da Ortaçağdaki en parlak ve güçlü uygarlık olmasıönem taşır. ılkçağ uygarlığının bilgi ve kaynaklarını doğuda İslam veBizans yaşatmış, geliştirmiş ve Rönesans Avrupası’na aktarmıştır. Bunedenle de Bizans sanatı bir bilim dalı olarak incelenmeyebaşlandığında, yalnızca batıda bulunan Bizans el yazmalarınınminyatürleri, bazı küçük yapıtlar ile ıtalya’nın Ravenna kentindekibinalar ve bunların duvarlarını süsleyen mozaikler dikkat çekmiştir.

19. yüzyıl sonlarından başlayarak Bizans sanatı araştırmaları çokhızlanmış, yapıtların, anıtların incelenmesi sonucunda yeni görüşlerortaya çıkmıştır. Bizans sanatı başlangıçta Roma sanatının devamcısı

olmuş, ama daha sonra gerek çeşitli kültürlerin izlerine sahip ülke vetoplulukları içine alması, gerek resmi din haline gelen Hıristiyanlığıngüçlü etkisi ile tümüyle yeni, orijinal bir üslup oluşturmuştur.

Bizans sanatında sürekli iki güçlü akım egemen olmuştur. Birincisi,özellikle saray ve ileri gelen çevrelerce tutulan, kökü eski sanatgeleneklerine bağlı ince, hassas hatta bazı durumlarda Hıristiyanlığayabancı unsurların bile göze batmadığı görkemli, zengin ve gözkamaştırıcı bir sanat akımı olan Başkent üslubudur. ıkincisi ise, formgüzelliğine önem vermeyen, dini konuları esas alan ve sanatı dinin biranlatımı olarak kabul eden ilkel ve kuru bir sanat akımı olan Eyaletüslubudur. Ancak bu akımları, adlarında geçtiği gibi, kesin bir biçimde

bölgelere ayırmak olanaksızdır. Sonuçta Bizans sanatı için, ılkçağ veRoma sanatından aldığı bilgileri, doğu beğenisi ve deneyimleriniHıristiyanlıkla kaynaştırarak uygulayan ve yerli geleneklerden defaydalanarak doğu Akdeniz çevresinin bütün Ortaçağ’ı kaplayanHıristiyan sanatıdır, denebilir.

Bizans mimarisinin en iyi görüldüğü yer başkent İstanbul’dur. Bizansmimarisi başlangıçta ılkçağ’ın mimari tiplerinden faydalanmış ve

Page 12: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 12/47

bunları yeni amaçlarına uydurmasını bilmiştir. Esası bir çarış, birtoplantı yeri olan bazilikayı Hıristiyanlaştırarak kilise halinegetirmişlerdir. Ufak tefek ticari anlaşmazlıkları çözümleyen hakiminyerini ise Hıristiyanlıkta ısa almıştır. Bazilika planlı kilise uzun biryapıdır. ıçi iki sütun dizisi ile üç nefe ayrılmış, bunlardan ortadaki

yandakilere oranla daha geniş tutulmuştur. Doğu ucunda ise yarımyuvarlak bir biçimde dışarı taşan apsis bulunur. Batı yönünde denarteks adı verilen bir hol vardır. Bunun iki yanındaki merdivenlerdenyan neflerin üstünde yer alan ve kadınlara ait olan galerilere çıkılır. Birbazilikanın üstü, çift meyilli ve kiremit kaplı ahşap bir çatı ile örtülüolurdu. Bu basit ve yalın kilise tipi, Hıristiyanlığın özellikle ilk yıllarındave Bizans sanatının ilk döneminde hayret verici derecede tutulmuş veçok sayıda örnekleri inşa edilmiştir.

Bu tipin karakteristik örneklerinden biri de başkent İstanbul’dadır.461’de kurulan Studios Manastırı’nın Aziz Ioannes Prodromos’a ithaf edilen kilisesi olan bu bina, ımrahor ılyas Bey Camii adını alarak

zamanımıza kadar gelmiştir. Yıkık bir halde olan bu binada bazilika tipien yalın biçimde uygulanmıştır. Yapının iç mekanı bütün normalbazilikalarda olduğu gibi iki sütun dizisi ile üç nefe ayrılmıştır. 18.yüzyıldaki yangından sonra sağ taraftaki sütunlar kaldırılmış, ahşapçatıdan da hiçbir iz kalmamıştır. Henüz ayakta duran soldaki sütundizisinin, yangın nedeniyle süslemelerini tümüyle yitirmiş başlıklarıüzerinde zengin bir biçimde işlenmiş mermer bloklardan oluşan birarıitrav bulunmaktadır. Dışarı taşkın apsis dıştan üç cepheli, içerden iseyarım yuvarlaktır.

Bir gereksinmenin en yalın biçimde giderilişini yansıtan bazilikanın

yanında bir hayli gözde olan ikinci tip ise merkezi planlı yapılardır. Yuvarlak bir ana mekan oluşturacak biçimde inşa edilen bu binalardamekanın üstü, yapının bütününü kaplayan bir kubbe ile örtülmüştür. Butipin en yalın örneğinde kubbe, sekiz köşeli bir plana göre inşa edilendış duvarlara oturur. Buna karışn, aynı tipin daha gelişmiş biçimindekubbe dış duvarlara değil, yapının içinde yer alan ve ortada bir çemberhalinde sıralanan sütun ile payelere biner.

Kaynağını ilkçağ sanatının türbe ve hamamlarından alan ve Hıristiyanmimarisi tarafından özellikle anı yapılarında kullanılmak üzerebenimsenen bu tipin güzel bir örneği, İstanbul’da bugün KüçükAyasofya Camii adını taşıyan eski Sergios ve Bakkhos Kilisesi’dir.

İmparator I. Justinianos tarafından 526-530 yıllarındayaptırılan buyapının dış duvarları, pek düzgün olmayan bir kare oluştururlar. Batıyabakan cephe önündeki sütunlu son cemaat yeri, bir Türk dönemieklentisidir. ıçerde sekiz güçlü paye ile oluşturulan sekizgen bölümübasık, dilimli bir kubbe örtmektedir. Bu orta mekan doğu yönünde ileridoğru uzanan ve dışarı taşan bir apsise sahiptir. Payeler ve bunlarınarasındaki sütunlar ile dış duvarlar arasında kalan dehliz, orta kısmı biratnalı gibi sarmakta, üst kısımda ise bir galeri bulunmaktadır.

Page 13: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 13/47

Bizans mimarisi bu iki ayrı tipi, bazilika ve merkezi planı birleştirerekyeni bir mekan yaratmaktan da geri kalmamış, bunun sonucunda 5.yüzyılın sonlarına doğru kubbeli bazilika denen tip doğmuştur.

ılk örnekleri Anadolu’da yapılan kubbeli bazilikaların en görkemlisi ise,İstanbul’daki Ayasofya’dır. Anadolulu iki mimar, Trallesli (Aydın)

Anthemios ve Miletoslu (Balat) Isidoros’un Justinianos’un emri ile 532-537 yıllarında, yanmış olan eski bir kilisenin yerine yaptıkları Ayasofya,kubbeli bazilika tipini açık bir biçimde verir. Bu yapıda merkezi planlıyapılarda görülen mimari sistemin özünü orta nefin üst mimarisinde veana mekanda bulmak olasıdır. Ama bunun yanında klasik bazilikamekanının karakteristiği olan yan neflerin yardımcı, hatta orta mekanıngörkemi ve genişliği uğruna “harcanmış” bölümler olduğu da gözdenkaçmaz. Ayasofya’da önceleri atrium ile bağıntılı olan dış narteksi,çapraz tonozlarla örtülü geniş bir ana narteks izlemektedir. ıç kısım iseadeta çatılı bir bazilika gibi, paye ve sütun dizileri ile üç nefe ayrılmıştır.Orta nefin üstüne rastlayan bölümde, esas ağırlığı dört payeye binen

31 m. çapında büyük bir kubbe bulunmaktadır. Ana eksen üstünde ikiyarım kubbe daha yer almaktadır. 77 m. uzunluğundaki orta nefin doğuucu, dışarı taşkın ve üstü yarım kubbeli bir apsis ile sonlanmaktadır.

Bizans sanatının ilk dönemi siyasal ve askeri gerilemelerle birlikte,726’da ortaya çıkan ve kiliselerin dini resimlerle süslenmesini yasakeden bir akım ile sarsıntı geçirmiş, bu durum kısa bir ara ile 842’yekadar sürmüştür. Bu akıma ıkonoklasma adı verilir.

ıkonoklasma’nın 842’de ortadan kalkması ile başlayan Orta DönemBizans sanatı, 1204’de IV. Haçlı seferinin Bizans’a yönelmesi veİstanbul’u ele geçiren Latinlerin bir Latin İmparatorluğu kurmalarına

kadar sürmüştür. Makedonyalılar ve Komnenoslar sülaleleri zamanınarastlayan bu dönemde Bizans sanatı, kilisenin ıkonoklasma’ya karışkazandığı zaferle yeni bir yön tutmuştur. Ancak ilk dönemdekiözgürlüğünü yitirerek kilisenin artan egemenliği altında sert kurallarabağlanmak zorunda kalmıştır. Orta dönemde küçük boyutlar kullanılmışama dış çizgilerin zarif, ölçülerin uyumlu olmasına önem verilmiştir.

 Yunan Haçı planı, bu dönemde mimari tiplerin başında gelmekte, hattauzun süre tek mimari tipi oluşturmaktadır. Bu tipin bu denli önemkazanmasının altında, kilisenin ıkonoklasma’ya karış kazandığı zaferdenduyulan coıku ve bunun itici gücü ile Hıristiyan sembolizminin bir andasanat dünyasını kaplaması yapmaktadır. Bu tipte yapının orta kısmı bir Yunan haçı biçimindedir. Tam ortada ise bir kubbe bulunmaktadır.Başlangıçta hayli kaba ve ağır bir görünüşe sahip olan Yunan Haçıplanı, sonraları geliştirilerek iç çizgilerin incelmesi ile daha hafif birgörünüş almıştır. Bu ikinci aşamada kubbe, Kalenderhane Camii’ndeolduğu gibi ağır ve masif köşe duvarlarına değil de paye ya dasütunlara bindirilmiştir. Yunan Haçı planının dört sütunlu tipi dediğimiz

Page 14: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 14/47

bu biçimdeki yapılardan İstanbul’da çok sayıda örnek günümüzegelmiştir.

Laleli’deki Bodrum Camii bu yapılardan biridir. Yüksek bir kripta üzerinekurulmuş olan yapıda, dört sütunlu Yunan Haçı planını açık bir biçimdegörmek olasıdır. Narteksi izleyen naos, dört ince payenin yardımı ile

oluşturulmuş bir Yunan Haçı biçimindedir. Yapının dış cephelerindeyarım yuvarlak payeler, bunların arasına yerleştirilen kör kemerlerbüyük bir hareket ve plastik ifade sunarlar.

10. yüzyılda inşa edilen Lips Manastırı’nın kilisesi olan Fenari ısaCamii’nin kuzey kanadı da aynı tipin karakteristik bir örneğidir. Yalnız13. yüzyılda güney yönüne ikinci bir kilise eklenmiş olan yapıda, 17.yüzyıldaki bir tamir sırasında dört sütun kaldırılarak yerlerine iki büyükkemer inşa edilmiştir.

Eski adı bilinmeyen ve 10. ya da 11. yüzyılda yapılmış olduğu tahminedilen Molla Gürani Camii (Vefa Kilise Camii) ise, 14. yüzyılda eklenmiş

olan büyük ve anıtsal dış narteksi bir yana bırakılacak olursa, dörtsütunlu Yunan Haçı planlı bir orta dönem yapısıdır. Kommenos sülalesizamanında 1081-1118 yıllarında yapılan ve Pantepoptes Manastırı’nınkilitesi olan Eski ımaret Camii, aynı tipin en güzel örneğidir.

Komnenos sülalesi tarafından kurulan ve aslı 1136’da yapılanPantokrator Manastırı’nın kilisesi olan Zeyrek Kilise Camii, bu dönemdebüyük kiliselerin ancak ufak çaptaki bitişik kiliselerden oluşturulduğunugösteren karakteristik bir örnektir. Yunan Haçı planlı kiliselerin en büyükörneklerinden olan Zeyrek Camii güney kanadı, ancak 16 m.uzunluğundadır. Kubbesinin çapı ise 7.m.’dir. bu yapı, dört payeli ikikilise ve aralarındaki tek nefli bir türbe şapelinden oluşmaktadır. Yapılması oldukça kolay olan bu yapı tipi, İstanbul’da Çarşamba’dakiAhmet Paşa Mescidi gibi küçük yapılarda da kullanılmıştır. Öte yandanbu dönemde, az sayıda uygulanmış olan bir başka plan tipi de vardır.“Kiborium plan” dediğimiz bu tipin İstanbul’daki örneği, Kariye Camiiolarak tanınan Khora Manastırı kilisesinin naos kısmıdır.

Son Bizans döneminde İstanbul’da yeni bir mimari tipin doğduğunu vebunun 1284-1294 yıllarında yapıldıkları bilinen üç kilisedeuygulandığını görmekteyiz. Bu yapılar, fetihden sonraki adları ile KocaMustafa Paşa Camii, Fenari ısa Camii ve Fethiye Camii ana binasıdır. Buplanın orta dönemin gözde tipi Yunan Haçı ile hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü

naos kısmında dört kemer üzerine yükselen bir kubbe kulunmakta veorta mekan bu kare alanın altında kalmaktadır. Bu orta kısmı, üçyandan atnalı gibi saran basık tonozlu dehlizler çevreler. Bu yüzden buplana kısaca Dehlizli Tip denir.

ılk Bizans döneminde (330-726) yapılmış olan duvar mozaiklerindenİstanbul’da hiçbir örnek kalmamıştır. Bunun başlıca nedeni demozaiklerin 726-842 yıllarındaki ıkonoklast (Resim kıran) akımsırasında tahrip edilmiş olmasıdır. Yine de ılk Bizans dönemine ait

Page 15: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 15/47

İstanbul dışındaki bazı mozaik ve minyatürlerin yardımı ile bu döneminresim sanatının karakterini saptayabiliriz. ılkçağın Helenistik resimsanatı üslubu kendini, ilk dönem sanatı içinde kuvvetle belli eder. Amabu arada, Doğu’dan gelen daha farklı etkilerin de sanata yansıdığıgörülür.

İstanbul’da bu döneme ait figürlü duvar mozaiği yoksa da çok dikkatçekici bir döşeme mozaiği yakın zamana kadar duruyordu. Bu mozaik,Sultan Ahmed Camii’nin Marmara yönünde Arasta denen eski çarışnınyerindeki Bizans sarayının yıkıntıları arasında bulunmuştur. 5. yüzyılbaşlarına ait olduğu sanılan bu mozaik döşeme saf bir Bizans yapıtısayılmaz. Çünkü her bakımdan, ılk Bizans döneminin başındaki geçişaşamasının özelliklerine sahiptir. Mozaiklerde zemin beyaz küplerdenoluşturulmuştur. Çevrelerini ise geniş ve çok zengin dal kıvrımlarınıiçeren bir bordür dolaşır. Beyaz zemin üstündeki figürler birbirlerinebağlı olmadıklarından, bu mozaiklerde belli bir kompozisyonarastlanmaz. Zemin üstüne adeta serpiştirilmiş gibi bir takım insan,

hayvan, ağaç, kaya hatta mimari tasvirleri yerleştirilmiştir. Bu yapıttasüslemeci bir amaç ön plandadır. Bu dağınık figürlerin arasında birsepetle tavşan avlayan çocuk, bir eşeğin önünde yem torbasını tutanbir başka çocuk, otlayan beygirler, mandolin çalan bir adam, bir ırmakperisi, aslanla mücadele eden bir fil, elinde mızrağı ve kalkanıyla birsavaşçı, ağacın üzerinde bal arayan bir ayı, bir ceylanı parçalayan ikipars gibi tasvirlere rastlanır. Hıristiyanlıkla bir ilgisi olmayan bumozaikler, gerek konuları gerek renkleri ve gerek çizgileriyle ilkçağınHelenistik resim beğenisinin izlerini taşımaktadır.

ıkonoklast akım resim sanatına büyük bir darbe indirmişti. Kiliselerdeki

dini resimler tahrip edilmiş, ancak bir haç resminin yapılmasına izinverilmiştir. Aya ırini Kilisesi’nin apsis yarım kubbesindeki mozaik haç,bu dönemden (8. yüzyıl) kalmadır. Aslında ıkonoklastlar sanat düşmanıdeğillerdi. Yaptıkları binaların duvarlarını da desenlerle süslemektengeri kalmıyorlardı. Ama 842’de kilise ıkonoklastlara karış galip gelincesanat büyük bir kontrol altına alındı. Her şeyde Hıristiyanlığın özünü veanlamını belirtecek sembollerin yer alması isteniyordu. Nitekimmimaride de Yunan Haçı planı denilen tip, bu amacı en iyi yanıtlayanbiçim olduğundan büyük taraftar bulmuş ve adeta dönemin değişmezmimari tipi olmuştur.

Bu dönemde kilise başlıca üç bölüme ayrılıyordu. Bunların en önemlisi

kubbe, gökyüzünü temsil ediyordu. Bu kubbenin altındaki mekan (naos)ise yeryüzüdür. Kubbeyi taşıyan kemerler ve pandantifler yalnız mimariunsurlar değil, aynı zamanda yeryüzü ile gökyüzü arasındaki bağıntıyısağlayan sembolik bölgelerdir. Kilisenin bema kısmı ise Hıristiyanlığınözünün sembolüdür. Zaten ibadet sırasında da bu esrarı ifade edenmerasim burada yapılmaktadır. Apsis yeryüzü kilisesinin sembolüdür. Yapının girişindeki narteks ise, daha dünyasal karaktere sahip birhazırlık mekanıdır. Mimarideki bu sembolik öz, saydığımız yerlerin her

Page 16: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 16/47

birinin aynı ilkelere uygun resimlerle süslenmesi yoluyla dahadabelirgin bir hale getiriliyordu. Orta Bizans döneminde büyük birciddilikle uygulanan bu resim programının tam bir örneğineİstanbul’daki yapılarda rastlanmaz. Buna karışlık, Ayasofya’da 842’densonra yapılmış olan bir takım tek mozaikler bulunmaktadır. Bunlar,

dönemin resim programına bağlı olmamakla birlikte, üslup açısındanzamanın kalite ve beğenisini çok iyi yansıtırlar.

Son Bizans döneminde sanatta bir “Rönesans” niteliğinin belirdiğigörülür. Bu dönemde sanat kilisenin sert kurallarından sıyrılmış ve dinikonuları daha özgür bir biçimde dile getirmiştir. Bu arada, ilkçağınHelenistik üslubunun temel ilkeleri de yeniden canlanmak olanağıbulmuştur. Son Bizans döneminin en görkemli resim kolleksiyonu,bugün Kariye Camii olarak bilinen Khora Manastırı kilisesindedir. Çokeski tarihlerden beri var olan bu yapı, Komnenoslar zamanında ciddi birbiçimde tamir görmüş, bugünkü naos kısmı da o dönemde yapılmıştır.Latin istilası sırasında harap olan bina, İstanbul’un yeniden

imparatorluğun başkenti olmasından kısa bir süre sonra, 1305 yılınadoğru devlet ileri gelenlerinden Theodoros Metokhites tarafından tamirettirilmiştir. Bu sırada kilisenin kuzey ve güneyine birer kanat eklenmiş,batı yönünde de bir narteks daha yapılmıştır. Güney yönündeki kanadıniçi ise fresklerle süslenmiştir. Narteksden ana mekana açılan kapınınüzerindeki mozaik panoda bu resimleri yaptıran Metokhites, ısa’yakilisenin bir modelini sunar vaziyettedir. Kariye Camii mozaiklerinde ısave Meryem’in hayatı ile ısa’nın mucizeleri tasvir olunmuştur. Kariyemozaikleri ifade açısından canlı ve hareketli tablolardır. Bukompozisyonlarda Orta Bizans döneminin sert ve korkunç ifadesinibulamayız. Orta Bizans dönemi mozaiklerinde olmayan ve Avrupa’da

da ancak Rönesans ile ortaya çıkan önemli bir özellik, bukompozisyonlarda açıkça görülür. Bu da derinliği belirten bir takımunsurların kompozisyon içinde yer almış olmasıdır. Sahnelerin hepsindezemin dekoru olarak mimari ve Helenistik peyzaj motifleri kullanılmıştır.Kademeli kayalardan oluşan bu peyzajlarda yer yer, üst kısımlarıbudanmış ve yanlarından yeni bir dal fışkırmış olan ağaç gövdelerigörülür.

İstanbul’da Bizans’ın sivil mimarisiyle ilgili örnekler çok azdır. BüyükSaray diye bilinen kompleks, İstanbul’un ilk büyük imparatorluk sarayıolup Topkapı Sarayı gibi çok geniş bir alan içinde çeşitli yapılardan

oluşmuştur. Saray, sultanahmet’ten Küçük Ayasofya’ya kadar olansahayı kaplıyor ve denize doğru uzanıyordu. 4. yüzyıldan 10. yüzyılakadar sürekli inşa ve tadil edilmiş olan irili ufaklı yapılarıyla, adetaküçük bir kent görünümündeydi. Tümüyle harap olmuş bu komplekstengünümüze yalnızca bazı cephe kalıntıları gelmiştir.

Bizans imparatorlarının ikinci saray kompleksi ise Edirnekapıyakınlarındaki Blakhernai Sarayı’dır. Bu yapı grubundan da günümüzeyalnızca bir pavyon kalmıştır. Tekfur sarayı adı ile tanınan bu yapı,

Page 17: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 17/47

Bizans sarayları hakkında fikir veren bir örnektir. Eski adı ile yapımtarihi kesin olarak bilinemiyor. Ama 12. yüzyılın ikinci yarısı olarakdüşünülebilir. Bizans Latinlerden geri alındıktan sonra saray onarımgörmüş ve bazı bölümler eklenmiştir. Önünde bir avlu olan yapı birbodrum katı ve iki tam kattan oluşmaktadır. Bodrum katın kemerleri ise

avluya açılmaktadır.Son derece zengin bir cephe mimarisi vesüslemenin bulunduğu yapıda özel olarak imal edilen süs tuğlaları yeralır. Fetihten sonra ise çini fabrikası ve cam atölyesi olarak dakullanılmıştır.

İstanbul’da Roma döneminden bu yana su tesisleri yapılmıştır. Bualanda Bizanslıların da çalışmaları bulunmaktadır. Bizans dönemininbaşında yapılan tesislerin Bizanslılarca ne zamana kadar kullanılmışolduğu belli değildir. İstanbul’a gelen su, özel tesislerle kente girer, başhavuzlara gider ve yeraltı kanallarıyla çevreye yayılırdı. Su, İmparatorValens (364-368) zamanında yaptırıldığı ileri sürülen Bozdoğan Kemeriyardımıyla İstanbul Üniversitesi merkez binasının bulunduğu yerdeki

ana havuza ulaşırdı. Her iki ucundan da parçaların eksildiği BozdoğanKemeri, günümüze bir hayli harap olarak gelebilmiştir.

İstanbul’da çok sayıda bulunan sarnıçlarsa kente gelen suyubarındırma görevi görürlerdi. Sarnıçlar, kare ya da dikdörtgen planlı,üstleri kemerler ve tonozlarla örtülü tesislerdir. Bu örtü sistemi içeridetaş sütunlara oturur. İstanbul’daki kapalı sarnıçların içinde en büyüğüve en tanınanı hiç kuşku yok ki, Sultanahmet meydanındaki YerebatanSarnıcı’dır. İmparator Justinianos döneminde genişletilmiş olan sarnıç140 x 70 m. ölçülerindedir. ıçinde, her dizide 28 sütun olmak üzere 12sütun dizisi bulunmaktadır. Sütunlar ve başlıkları devıirmedir. Bir başka

örnek ise Konstantin dönemine ait olduğu düşünülen BinbirdirekSarnıcı’dır. 64 x 56 m. boyutundaki sarnıçta 224 sütun bulunur.Ortalarında bilezik bulunan ve üst üste oturtulmuş izlenimi verensütunlar alışılmamış bir formdadır.

İstanbul’da kapalı sarnıçların yanı sıra açık su hazneleri debulunmaktadır. Bunlar kent dışından gelen suları toplama havuzlarıdır.Buralarda biriken su kente basınçlı olarak dağıtılıyordu. Tümüyle Romainşa tekniğine göre yapılmış olan bu açık hazneler, son derece sağlamve büyük havuzlardır. Başlıca örnekleri arasında Sultan Selim Camiiyanındaki havuz, Karagümrük Çukur Bostan (Vefa/Fatih Stadı),Cerrahpaşa-Koca Mustafa Paşa arasındaki Altı Mermer ve Bakırköy-

Veliefendi Fildamı yer almaktadır.Bizans döneminde İstanbul’un çeşitli yerlerinde dikilmiş anıtlar dabulunuyordu. Bunların en önemlilerinin bulunduğu Hipodrom, kentineğlence ve siyaset merkezi ile politik mücadelelerin yapıldığı yerdir.Hipodrom, Sultan Ahmet Camii ile Adliye Sarayı arasındaki düzlükteuzanan “U” biçiminde bir saha idi. Anıtlar, ortada yer alan ve “Spina”adı verilen bir eksenin üzerinde sıralanırdı. Burada yer alan Dikilitaş

Page 18: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 18/47

(Obelisk) meydanın simgesi olmuştur. Bu anıt aslında bir Mısır yapıtıolup ı.Ö. 1600 yılında Firavun IŞI. Tutmosis adına Karnak’ta dikilmiştir.Pembe granitten yekpare olan bu dikilitaş, 390’da İstanbul’a getirilmişve Hipodrom’a dikilmiştir. Mermer bir kaidenin üzerindeki dört bronzayağa oturur. Kaidenin dört yüzü de kabartmalarla kaplıdır. Bu

kabartmalarda I. Theodosius, oğulları, karısı ve yardımcıları ileHipodrom sahneleri, anıtın dikilişini gösteren tasvirler yer alır. Anıtınkaidesinde biri latince, biri grekçe olmak üzere iki kitabe vardır. Latincekitabede anıt kendi ağzından konuşur ve dikiliş nedeni ile kaç gündedikildiğini anlatır: “Önceleri direnmiştim, fakat yüce efendimizinbuyruğuna itaat ederek ezilen tiranlar üzerinde zafer çelenginitaşımam için gerekli her şey, Theodosius ve onun kesintisiz devameden sülalesine boyun eğdi. Bana da galebe çalındı ve Proklos’unidaresinde 30 günde dikilmeye mecbur edildim”. Grekçe kitabedeanlatım daha yalındır. Burada konuşan taş değildir: “Devamlı yerdeyatan dört taşı dikmek cesaretini ancak İmparator Theodosius

gösterebildi. Yardıma Proklos’u çağırdı ve böylece 32 günde taşdikilebildi”. Bu tür obelisklerin dikilme amaçları tümüyle psikolojiktir.Amaç, İmparatorun halk üstündeki görkem ve gücünün artmasınısağlamaktır.

Hipodrom’daki anıtlardan biri de 4. yüzyılda İstanbul’a getirilmiş olan Yılanlı Sütun’dur. Birleşmiş Yunan sitelerinin ıranlılara galip gelmesiüzerine elde edilen ganimetlerin eritilmesiyle oluşturulan bu sütununüzerinde altın bir kazan vardı. Bu kazanı tutan burmaların her biri yılanbiçiminde sonlanıyordu. Yılan kafalarından birinin yarısı, geçen yüzyıliçinde kazıda bulunmuş ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne konmuştur.İmparator VIŞ. Konstantin Porphyrogennetos zamanında dikilmiş olan

Örme Obelisk de Hipodrom’dadır. Bu anıtın üstünün zamanında madeniplakalarla kaplı olduğu bilinmektedir.

Sultanahmet’teki Hipodrom dışında, kentin öteki semtlerinde de çeşitlianıtlar bulunmaktadır. Bunlar genelde, yaptıranların ve bulunduklarıyerlerin adları ile tanınırlar. Bu tür anıtlardan biri olan Gotlar SütunuGülhane parkındadır. Kesin tarihi belli değildir ama 4. yüzyılı ait olmasıdüşünülebilir. Bir kaide üzerinde monolit gövde halinde yükselen anıtıntepesinde Korint üslubunda bir başlık vardır.

Çemberlitaş’ta meydanın ortasında hâlâ ayakta duran bir anıtbulunmaktadır. Bu anıt, daha Bizans döneminde çatlamış ve demir

çemberlerle takviye edilmiştir. Bu nedenle de Çemberlitaş olaraktanınan anıt, mermer kaide üzerine üst üste oturtulan yuvarlak porfirtaşlardan oluşur. Her bir parçanın üst kısmında ek yerlerini gizleyenkabarık taşkın kısımlar bulunur. Anıtın üzerinde kendini tanrı “ApollonHelios” olarak tasvir ettirmiş İmparator Konstantin’in heykelibulunuyordu.

Page 19: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 19/47

Bu tür yapıtlardan biri de bugünkü Beyazıt Meydanı eski adıyla Theodosius Forumu’ndaki Theodosius Zafer Takı ile sütundur. Zafertakının parçalarının bir kısmı yerinde durmakta, 557 yılındayersarsıntısında yıkılan ve 16. yüzyıl başlarında da tümüyle kaybolansütunun parçaları ise IŞ. Bayezid Hamamı’nın temellerinde temel taşı

olarak bulunmaktadır. Helezoni yükselen bu sütuna ait kabartmalar,bugün bile hamamın temellerinde yoldan geçerken görülmektedir.

Arkadius Anıtı ise, bugünkü Cerrahpaşa semtinde Arkadius adınayapılmış olan forumun ortasında bir kaide üzerine helezoni olarakyükselen bir sütundu. Bu helezoni kısım da sürekli bir kabartma ilesüslüydü. bu kabartmada Barbarlara karış kazanılmış olan bir zaferanlatılıyordu. Daha Bizans döneminde harap olmuş olan bu anıtınbugün yalnızca kaide kısmı ayaktadır.

Fatih semtindeki Kız Taşı ise 452 yılında Markianos için dikilmiştir. Ufakölçüde, yalın görünümlü bu anıtın kaidesinde çelenk taşıyan iki zafer

tanrıçası vardır. Kaidesindeki bu figürler nedeniyle Türk döneminde “Kız Taşı” olarak anılmıştır.

Biraz da Bizans’ın askeri mimarisinden söz edelim. İstanbul’un özünüoluşturan Byzantion’un antik çağdaki durumu hakkında pek bilgiyoktur. İmparator Konstantin 11 Mayıs 330’da İstanbul’u yeniden kuruptören ile açmıştır. Kentin bu yıllardaki durumu da pek bilinmez. Ancak,Konstantin’in kente kara tarafından sınır çizdiği bilinmektedir. İstanbulsurları zamanla büyüyen kente uygun olarak batıya doğrugenişletilmiştir. Batı yönüne doğru büyük bir genişletme ise 408-450yıllarında İmparator olan Theodosius zamanında olmuştur. TheodosiusSurları ya da kara tarafı surları adı verilen bu surların 96 kulesi

bulunmaktadır. Marmara’da Mermer Kule ile başlayıp Haliç yönünedoğru uzanan surlar, Edirnekapı’nın biraz ilerisinde kesilir. Dahailerideki surlar geç dönemlere aittir. Surların yer yer dışarıyla bağlantıkuran kapıları vardır. Bu kapılara Türk döneminde çeşitli adlarverilmiştir. Sur kapılarından bir kısmının eski adları bilinmemeklebirlikte, yalnızca üçünün adı üstlerindeki kitabelere dayanılarak tam vekesin olarak saptanabilmiştir. Bunlar, Porta Aurea (Altın kapı), Pege(Silivri kapı) ve Rhegium’dur (Mevlevihane Kapısı).

Surlar üç bölümden oluşuyordu: Anasur, Hendek, Önsur. Önsurunburçları, ana surun burçları arasına gelecek biçimde yapılmıştı. Odönemde hendeğin içinde su bulunup bulunmadığı ise tartışmakonusudur. Bu biçimde bir hendeğin içinde su yokken aşılmasının dahagüç olduğu düşünülürse, su bulunmadığı düşüncesi akla yakıngelmektedir. Hitit ve Sasanilerde kullanılan bu sur sistemi Doğu’danalınmıştır. Surların Ayvansaray tarafındaki ucu, Thedosius zamanındansonra kentin genişlemesine uyarak yenilenmiştir. Özellikle Komnenoslardöneminde burada İmparatorluk Sarayı bulunduğu için, bu bölge(Blakhernae) özel olarak genişletilmiştir. Kara surlarının sürekli olarak

Page 20: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 20/47

tamir edildiği, Bizans kaynaklarından ve kulelerdeki kitabelerdenöğrenilmektedir. Marmara ve Haliç surları kara surları kadar önemlideğildi. Özellikle Haliç’tekiler iyice zayıftır. Marmara surları da karasurları gibi güçlü değildir. Çünkü deniz bu bölgede çok akıntılıolduğundan gemilerin buraya yanaşması bir hayli güç oluyor, bu da bir

saldırıyı zorlaştırıyordu. Haliç surlarının zayıf olmasının nedeni deHaliç’in sürekli olarak kapalı tutulmasıdır.

Altınkapı kara surlarının en önemli kapısı olarak bilinir. Bu kapının özelbir durumu vardır. Via Egnetia adı verilen İstanbul-Roma anayoluburadan başlıyordu. Kendine özgü bir cephe mimarisine sahip olankapıda normal kapılardaki tek açıklık yerine, ortadaki daha geniş olmaküzere üç açıklık vardır. Ana giriş imparatora aitti, halk ise yan kapılarıkullanıyordu. mermer bloklarla kaplı cephede büyük kemerin iç ve dıştarafında kitabe bulunuyordu. Kapı 5. yüzyılı, IŞ. Theodosius dönemineaittir.

Burada yalnızca başkent İstanbul’daki yapıtları ele aldık. Oysa Bizans,Avrupa, Asya, Afrika olmak üzere üç kıtaya yayılmış çok geniş birimparatorluktu. Buralardaki sanat yapıtları da çok sayıdadır veincelendiğinde Ortaçağ’a damgasını vurmuş olan bu uygarlığın dahayakından tanınmasına yardımcı olurlar.

İSTANBUL’DA BİZANS SANATI

Mehmet İ. Tunay 

Bizans sanatı, İ.S. 395 yılında ikiye bölünün Roma İmparatorluğu’nundoğu parçası olan ve 1453’de Osmanlı Türkleri tarafından ortadankaldırılan Bizans devletinin sanatıdır. Doğu Roma İmparatorluğu ya da

kısaca Bizans İmparatorluğu adı ile tanınan bu devlet, aslındaHıristiyanlaşmış Roma İmparatorluğu’dur. Bu devleti, Romaİmparatorluğu’nun bir devamı olarak da kabul edebiliriz.

Bizans, İstanbul’un eski adı olan Byzantion’dan gelmektedir. Batıdünyası bunu, İstanbul’un fetihden önceki adı olarak kullanmıştır.Anlam olarak imparatorluğun tümünü kapsayan Byzantion, aslındayalnızca kentin adıdır. Bizans, modern tarihçilerin ortaya attığı birdeyimdir. Doğu Roma İmparatorluğu’na, anlam ve ruh açısından BatıRoma’dan farklı bir ad verilmek istenmiş ve sonuçta bu deyim ortayaatılmıştır. Oldukça uzun bir ömür süren bu imparatorluk, kendini hiçbirzaman Bizans devleti olarak nitelememiş, Büyük Roma

İmparatorluğu’nun bu doğu parçası sonuna kadar bir Roma devletiolarak yaşamıştır. Öyle ki, bu topraklarda oturanlar kendilerine“Romaios” (Romalı) demişler, imparatorlarını da “Romalılarınİmparatoru” olarak adlandırmışlardır.

Bu arada 6. yüzyıldan itibaren latincenin yerini resmi dil olarakyunanca almış, bu dil, kültür alanında da tümüyle etkili olmuştur. Dinönem kazanmış, böylece yeni bir devlet sistemi oluşmuştur. Aslı Romalı

Page 21: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 21/47

olan Bizans bir Ortaçağ Hıristiyan toplumudur. Balkanlar, Trakya,Anadolu, kısa bir süre Mısır ve Suriye topraklarında egemen olmuş,buralardaki eski uygarlıkların gelenek ve beğenilerini bünyesindetoplayarak kendine özgü yüksek bir uygarlık oluşturmuştur. Buuygarlığın ana kaynağı Anadolu olmuş, ama Doğu’dan da geniş ölçüde

ilham ve etki almıştır. Bizans sanatının bizim açımızdan önemi ise,sahip olduğumuz topraklarda yaşamış ve gelişmiş olmasıdır. Uygarlıktarihi açısından da Ortaçağdaki en parlak ve güçlü uygarlık olmasıönem taşır. ılkçağ uygarlığının bilgi ve kaynaklarını doğuda İslam veBizans yaşatmış, geliştirmiş ve Rönesans Avrupası’na aktarmıştır. Bunedenle de Bizans sanatı bir bilim dalı olarak incelenmeyebaşlandığında, yalnızca batıda bulunan Bizans el yazmalarınınminyatürleri, bazı küçük yapıtlar ile ıtalya’nın Ravenna kentindekibinalar ve bunların duvarlarını süsleyen mozaikler dikkat çekmiştir.

19. yüzyıl sonlarından başlayarak Bizans sanatı araştırmaları çokhızlanmış, yapıtların, anıtların incelenmesi sonucunda yeni görüşler

ortaya çıkmıştır. Bizans sanatı başlangıçta Roma sanatının devamcısıolmuş, ama daha sonra gerek çeşitli kültürlerin izlerine sahip ülke vetoplulukları içine alması, gerek resmi din haline gelen Hıristiyanlığıngüçlü etkisi ile tümüyle yeni, orijinal bir üslup oluşturmuştur.

Bizans sanatında sürekli iki güçlü akım egemen olmuştur. Birincisi,özellikle saray ve ileri gelen çevrelerce tutulan, kökü eski sanatgeleneklerine bağlı ince, hassas hatta bazı durumlarda Hıristiyanlığayabancı unsurların bile göze batmadığı görkemli, zengin ve gözkamaştırıcı bir sanat akımı olan Başkent üslubudur. ıkincisi ise, formgüzelliğine önem vermeyen, dini konuları esas alan ve sanatı dinin bir

anlatımı olarak kabul eden ilkel ve kuru bir sanat akımı olan Eyaletüslubudur. Ancak bu akımları, adlarında geçtiği gibi, kesin bir biçimdebölgelere ayırmak olanaksızdır. Sonuçta Bizans sanatı için, ılkçağ veRoma sanatından aldığı bilgileri, doğu beğenisi ve deneyimleriniHıristiyanlıkla kaynaştırarak uygulayan ve yerli geleneklerden defaydalanarak doğu Akdeniz çevresinin bütün Ortaçağ’ı kaplayanHıristiyan sanatıdır, denebilir.

Bizans mimarisinin en iyi görüldüğü yer başkent İstanbul’dur. Bizansmimarisi başlangıçta ılkçağ’ın mimari tiplerinden faydalanmış vebunları yeni amaçlarına uydurmasını bilmiştir. Esası bir çarış, birtoplantı yeri olan bazilikayı Hıristiyanlaştırarak kilise haline

getirmişlerdir. Ufak tefek ticari anlaşmazlıkları çözümleyen hakiminyerini ise Hıristiyanlıkta ısa almıştır. Bazilika planlı kilise uzun biryapıdır. ıçi iki sütun dizisi ile üç nefe ayrılmış, bunlardan ortadakiyandakilere oranla daha geniş tutulmuştur. Doğu ucunda ise yarımyuvarlak bir biçimde dışarı taşan apsis bulunur. Batı yönünde denarteks adı verilen bir hol vardır. Bunun iki yanındaki merdivenlerdenyan neflerin üstünde yer alan ve kadınlara ait olan galerilere çıkılır. Birbazilikanın üstü, çift meyilli ve kiremit kaplı ahşap bir çatı ile örtülü

Page 22: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 22/47

olurdu. Bu basit ve yalın kilise tipi, Hıristiyanlığın özellikle ilk yıllarındave Bizans sanatının ilk döneminde hayret verici derecede tutulmuş veçok sayıda örnekleri inşa edilmiştir.

Bu tipin karakteristik örneklerinden biri de başkent İstanbul’dadır.461’de kurulan Studios Manastırı’nın Aziz Ioannes Prodromos’a ithaf 

edilen kilisesi olan bu bina, ımrahor ılyas Bey Camii adını alarakzamanımıza kadar gelmiştir. Yıkık bir halde olan bu binada bazilika tipien yalın biçimde uygulanmıştır. Yapının iç mekanı bütün normalbazilikalarda olduğu gibi iki sütun dizisi ile üç nefe ayrılmıştır. 18.yüzyıldaki yangından sonra sağ taraftaki sütunlar kaldırılmış, ahşapçatıdan da hiçbir iz kalmamıştır. Henüz ayakta duran soldaki sütundizisinin, yangın nedeniyle süslemelerini tümüyle yitirmiş başlıklarıüzerinde zengin bir biçimde işlenmiş mermer bloklardan oluşan birarıitrav bulunmaktadır. Dışarı taşkın apsis dıştan üç cepheli, içerden iseyarım yuvarlaktır.

Bir gereksinmenin en yalın biçimde giderilişini yansıtan bazilikanınyanında bir hayli gözde olan ikinci tip ise merkezi planlı yapılardır. Yuvarlak bir ana mekan oluşturacak biçimde inşa edilen bu binalardamekanın üstü, yapının bütününü kaplayan bir kubbe ile örtülmüştür. Butipin en yalın örneğinde kubbe, sekiz köşeli bir plana göre inşa edilendış duvarlara oturur. Buna karışn, aynı tipin daha gelişmiş biçimindekubbe dış duvarlara değil, yapının içinde yer alan ve ortada bir çemberhalinde sıralanan sütun ile payelere biner.

Kaynağını ilkçağ sanatının türbe ve hamamlarından alan ve Hıristiyanmimarisi tarafından özellikle anı yapılarında kullanılmak üzerebenimsenen bu tipin güzel bir örneği, İstanbul’da bugün Küçük

Ayasofya Camii adını taşıyan eski Sergios ve Bakkhos Kilisesi’dir.İmparator I. Justinianos tarafından 526-530 yıllarındayaptırılan buyapının dış duvarları, pek düzgün olmayan bir kare oluştururlar. Batıyabakan cephe önündeki sütunlu son cemaat yeri, bir Türk dönemieklentisidir. ıçerde sekiz güçlü paye ile oluşturulan sekizgen bölümübasık, dilimli bir kubbe örtmektedir. Bu orta mekan doğu yönünde ileridoğru uzanan ve dışarı taşan bir apsise sahiptir. Payeler ve bunlarınarasındaki sütunlar ile dış duvarlar arasında kalan dehliz, orta kısmı biratnalı gibi sarmakta, üst kısımda ise bir galeri bulunmaktadır.

Bizans mimarisi bu iki ayrı tipi, bazilika ve merkezi planı birleştirerekyeni bir mekan yaratmaktan da geri kalmamış, bunun sonucunda 5.yüzyılın sonlarına doğru kubbeli bazilika denen tip doğmuştur.

ılk örnekleri Anadolu’da yapılan kubbeli bazilikaların en görkemlisi ise,İstanbul’daki Ayasofya’dır. Anadolulu iki mimar, Trallesli (Aydın)Anthemios ve Miletoslu (Balat) Isidoros’un Justinianos’un emri ile 532-537 yıllarında, yanmış olan eski bir kilisenin yerine yaptıkları Ayasofya,kubbeli bazilika tipini açık bir biçimde verir. Bu yapıda merkezi planlıyapılarda görülen mimari sistemin özünü orta nefin üst mimarisinde ve

Page 23: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 23/47

ana mekanda bulmak olasıdır. Ama bunun yanında klasik bazilikamekanının karakteristiği olan yan neflerin yardımcı, hatta orta mekanıngörkemi ve genişliği uğruna “harcanmış” bölümler olduğu da gözdenkaçmaz. Ayasofya’da önceleri atrium ile bağıntılı olan dış narteksi,çapraz tonozlarla örtülü geniş bir ana narteks izlemektedir. ıç kısım ise

adeta çatılı bir bazilika gibi, paye ve sütun dizileri ile üç nefe ayrılmıştır.Orta nefin üstüne rastlayan bölümde, esas ağırlığı dört payeye binen31 m. çapında büyük bir kubbe bulunmaktadır. Ana eksen üstünde ikiyarım kubbe daha yer almaktadır. 77 m. uzunluğundaki orta nefin doğuucu, dışarı taşkın ve üstü yarım kubbeli bir apsis ile sonlanmaktadır.

Bizans sanatının ilk dönemi siyasal ve askeri gerilemelerle birlikte,726’da ortaya çıkan ve kiliselerin dini resimlerle süslenmesini yasakeden bir akım ile sarsıntı geçirmiş, bu durum kısa bir ara ile 842’yekadar sürmüştür. Bu akıma ıkonoklasma adı verilir.

ıkonoklasma’nın 842’de ortadan kalkması ile başlayan Orta Dönem

Bizans sanatı, 1204’de IV. Haçlı seferinin Bizans’a yönelmesi veİstanbul’u ele geçiren Latinlerin bir Latin İmparatorluğu kurmalarınakadar sürmüştür. Makedonyalılar ve Komnenoslar sülaleleri zamanınarastlayan bu dönemde Bizans sanatı, kilisenin ıkonoklasma’ya karışkazandığı zaferle yeni bir yön tutmuştur. Ancak ilk dönemdekiözgürlüğünü yitirerek kilisenin artan egemenliği altında sert kurallarabağlanmak zorunda kalmıştır. Orta dönemde küçük boyutlar kullanılmışama dış çizgilerin zarif, ölçülerin uyumlu olmasına önem verilmiştir.

 Yunan Haçı planı, bu dönemde mimari tiplerin başında gelmekte, hattauzun süre tek mimari tipi oluşturmaktadır. Bu tipin bu denli önemkazanmasının altında, kilisenin ıkonoklasma’ya karış kazandığı zaferden

duyulan coıku ve bunun itici gücü ile Hıristiyan sembolizminin bir andasanat dünyasını kaplaması yapmaktadır. Bu tipte yapının orta kısmı bir Yunan haçı biçimindedir. Tam ortada ise bir kubbe bulunmaktadır.Başlangıçta hayli kaba ve ağır bir görünüşe sahip olan Yunan Haçıplanı, sonraları geliştirilerek iç çizgilerin incelmesi ile daha hafif birgörünüş almıştır. Bu ikinci aşamada kubbe, Kalenderhane Camii’ndeolduğu gibi ağır ve masif köşe duvarlarına değil de paye ya dasütunlara bindirilmiştir. Yunan Haçı planının dört sütunlu tipi dediğimizbu biçimdeki yapılardan İstanbul’da çok sayıda örnek günümüzegelmiştir.

Laleli’deki Bodrum Camii bu yapılardan biridir. Yüksek bir kripta üzerinekurulmuş olan yapıda, dört sütunlu Yunan Haçı planını açık bir biçimdegörmek olasıdır. Narteksi izleyen naos, dört ince payenin yardımı ileoluşturulmuş bir Yunan Haçı biçimindedir. Yapının dış cephelerindeyarım yuvarlak payeler, bunların arasına yerleştirilen kör kemerlerbüyük bir hareket ve plastik ifade sunarlar.

10. yüzyılda inşa edilen Lips Manastırı’nın kilisesi olan Fenari ısaCamii’nin kuzey kanadı da aynı tipin karakteristik bir örneğidir. Yalnız

Page 24: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 24/47

13. yüzyılda güney yönüne ikinci bir kilise eklenmiş olan yapıda, 17.yüzyıldaki bir tamir sırasında dört sütun kaldırılarak yerlerine iki büyükkemer inşa edilmiştir.

Eski adı bilinmeyen ve 10. ya da 11. yüzyılda yapılmış olduğu tahminedilen Molla Gürani Camii (Vefa Kilise Camii) ise, 14. yüzyılda eklenmiş

olan büyük ve anıtsal dış narteksi bir yana bırakılacak olursa, dörtsütunlu Yunan Haçı planlı bir orta dönem yapısıdır. Kommenos sülalesizamanında 1081-1118 yıllarında yapılan ve Pantepoptes Manastırı’nınkilitesi olan Eski ımaret Camii, aynı tipin en güzel örneğidir.

Komnenos sülalesi tarafından kurulan ve aslı 1136’da yapılanPantokrator Manastırı’nın kilisesi olan Zeyrek Kilise Camii, bu dönemdebüyük kiliselerin ancak ufak çaptaki bitişik kiliselerden oluşturulduğunugösteren karakteristik bir örnektir. Yunan Haçı planlı kiliselerin en büyükörneklerinden olan Zeyrek Camii güney kanadı, ancak 16 m.uzunluğundadır. Kubbesinin çapı ise 7.m.’dir. bu yapı, dört payeli iki

kilise ve aralarındaki tek nefli bir türbe şapelinden oluşmaktadır. Yapılması oldukça kolay olan bu yapı tipi, İstanbul’da Çarşamba’dakiAhmet Paşa Mescidi gibi küçük yapılarda da kullanılmıştır. Öte yandanbu dönemde, az sayıda uygulanmış olan bir başka plan tipi de vardır.“Kiborium plan” dediğimiz bu tipin İstanbul’daki örneği, Kariye Camiiolarak tanınan Khora Manastırı kilisesinin naos kısmıdır.

Son Bizans döneminde İstanbul’da yeni bir mimari tipin doğduğunu vebunun 1284-1294 yıllarında yapıldıkları bilinen üç kilisedeuygulandığını görmekteyiz. Bu yapılar, fetihden sonraki adları ile KocaMustafa Paşa Camii, Fenari ısa Camii ve Fethiye Camii ana binasıdır. Buplanın orta dönemin gözde tipi Yunan Haçı ile hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü

naos kısmında dört kemer üzerine yükselen bir kubbe kulunmakta veorta mekan bu kare alanın altında kalmaktadır. Bu orta kısmı, üçyandan atnalı gibi saran basık tonozlu dehlizler çevreler. Bu yüzden buplana kısaca Dehlizli Tip denir.

ılk Bizans döneminde (330-726) yapılmış olan duvar mozaiklerindenİstanbul’da hiçbir örnek kalmamıştır. Bunun başlıca nedeni demozaiklerin 726-842 yıllarındaki ıkonoklast (Resim kıran) akımsırasında tahrip edilmiş olmasıdır. Yine de ılk Bizans dönemine aitİstanbul dışındaki bazı mozaik ve minyatürlerin yardımı ile bu döneminresim sanatının karakterini saptayabiliriz. ılkçağın Helenistik resimsanatı üslubu kendini, ilk dönem sanatı içinde kuvvetle belli eder. Amabu arada, Doğu’dan gelen daha farklı etkilerin de sanata yansıdığıgörülür.

İstanbul’da bu döneme ait figürlü duvar mozaiği yoksa da çok dikkatçekici bir döşeme mozaiği yakın zamana kadar duruyordu. Bu mozaik,Sultan Ahmed Camii’nin Marmara yönünde Arasta denen eski çarışnınyerindeki Bizans sarayının yıkıntıları arasında bulunmuştur. 5. yüzyılbaşlarına ait olduğu sanılan bu mozaik döşeme saf bir Bizans yapıtı

Page 25: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 25/47

sayılmaz. Çünkü her bakımdan, ılk Bizans döneminin başındaki geçişaşamasının özelliklerine sahiptir. Mozaiklerde zemin beyaz küplerdenoluşturulmuştur. Çevrelerini ise geniş ve çok zengin dal kıvrımlarınıiçeren bir bordür dolaşır. Beyaz zemin üstündeki figürler birbirlerinebağlı olmadıklarından, bu mozaiklerde belli bir kompozisyona

rastlanmaz. Zemin üstüne adeta serpiştirilmiş gibi bir takım insan,hayvan, ağaç, kaya hatta mimari tasvirleri yerleştirilmiştir. Bu yapıttasüslemeci bir amaç ön plandadır. Bu dağınık figürlerin arasında birsepetle tavşan avlayan çocuk, bir eşeğin önünde yem torbasını tutanbir başka çocuk, otlayan beygirler, mandolin çalan bir adam, bir ırmakperisi, aslanla mücadele eden bir fil, elinde mızrağı ve kalkanıyla birsavaşçı, ağacın üzerinde bal arayan bir ayı, bir ceylanı parçalayan ikipars gibi tasvirlere rastlanır. Hıristiyanlıkla bir ilgisi olmayan bumozaikler, gerek konuları gerek renkleri ve gerek çizgileriyle ilkçağınHelenistik resim beğenisinin izlerini taşımaktadır.

ıkonoklast akım resim sanatına büyük bir darbe indirmişti. Kiliselerdeki

dini resimler tahrip edilmiş, ancak bir haç resminin yapılmasına izinverilmiştir. Aya ırini Kilisesi’nin apsis yarım kubbesindeki mozaik haç,bu dönemden (8. yüzyıl) kalmadır. Aslında ıkonoklastlar sanat düşmanıdeğillerdi. Yaptıkları binaların duvarlarını da desenlerle süslemektengeri kalmıyorlardı. Ama 842’de kilise ıkonoklastlara karış galip gelincesanat büyük bir kontrol altına alındı. Her şeyde Hıristiyanlığın özünü veanlamını belirtecek sembollerin yer alması isteniyordu. Nitekimmimaride de Yunan Haçı planı denilen tip, bu amacı en iyi yanıtlayanbiçim olduğundan büyük taraftar bulmuş ve adeta dönemin değişmezmimari tipi olmuştur.

Bu dönemde kilise başlıca üç bölüme ayrılıyordu. Bunların en önemlisikubbe, gökyüzünü temsil ediyordu. Bu kubbenin altındaki mekan (naos)ise yeryüzüdür. Kubbeyi taşıyan kemerler ve pandantifler yalnız mimariunsurlar değil, aynı zamanda yeryüzü ile gökyüzü arasındaki bağıntıyısağlayan sembolik bölgelerdir. Kilisenin bema kısmı ise Hıristiyanlığınözünün sembolüdür. Zaten ibadet sırasında da bu esrarı ifade edenmerasim burada yapılmaktadır. Apsis yeryüzü kilisesinin sembolüdür. Yapının girişindeki narteks ise, daha dünyasal karaktere sahip birhazırlık mekanıdır. Mimarideki bu sembolik öz, saydığımız yerlerin herbirinin aynı ilkelere uygun resimlerle süslenmesi yoluyla dahadabelirgin bir hale getiriliyordu. Orta Bizans döneminde büyük bir

ciddilikle uygulanan bu resim programının tam bir örneğineİstanbul’daki yapılarda rastlanmaz. Buna karışlık, Ayasofya’da 842’densonra yapılmış olan bir takım tek mozaikler bulunmaktadır. Bunlar,dönemin resim programına bağlı olmamakla birlikte, üslup açısındanzamanın kalite ve beğenisini çok iyi yansıtırlar.

Son Bizans döneminde sanatta bir “Rönesans” niteliğinin belirdiğigörülür. Bu dönemde sanat kilisenin sert kurallarından sıyrılmış ve dinikonuları daha özgür bir biçimde dile getirmiştir. Bu arada, ilkçağın

Page 26: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 26/47

Helenistik üslubunun temel ilkeleri de yeniden canlanmak olanağıbulmuştur. Son Bizans döneminin en görkemli resim kolleksiyonu,bugün Kariye Camii olarak bilinen Khora Manastırı kilisesindedir. Çokeski tarihlerden beri var olan bu yapı, Komnenoslar zamanında ciddi birbiçimde tamir görmüş, bugünkü naos kısmı da o dönemde yapılmıştır.

Latin istilası sırasında harap olan bina, İstanbul’un yenidenimparatorluğun başkenti olmasından kısa bir süre sonra, 1305 yılınadoğru devlet ileri gelenlerinden Theodoros Metokhites tarafından tamirettirilmiştir. Bu sırada kilisenin kuzey ve güneyine birer kanat eklenmiş,batı yönünde de bir narteks daha yapılmıştır. Güney yönündeki kanadıniçi ise fresklerle süslenmiştir. Narteksden ana mekana açılan kapınınüzerindeki mozaik panoda bu resimleri yaptıran Metokhites, ısa’yakilisenin bir modelini sunar vaziyettedir. Kariye Camii mozaiklerinde ısave Meryem’in hayatı ile ısa’nın mucizeleri tasvir olunmuştur. Kariyemozaikleri ifade açısından canlı ve hareketli tablolardır. Bukompozisyonlarda Orta Bizans döneminin sert ve korkunç ifadesini

bulamayız. Orta Bizans dönemi mozaiklerinde olmayan ve Avrupa’dada ancak Rönesans ile ortaya çıkan önemli bir özellik, bukompozisyonlarda açıkça görülür. Bu da derinliği belirten bir takımunsurların kompozisyon içinde yer almış olmasıdır. Sahnelerin hepsindezemin dekoru olarak mimari ve Helenistik peyzaj motifleri kullanılmıştır.Kademeli kayalardan oluşan bu peyzajlarda yer yer, üst kısımlarıbudanmış ve yanlarından yeni bir dal fışkırmış olan ağaç gövdelerigörülür.

İstanbul’da Bizans’ın sivil mimarisiyle ilgili örnekler çok azdır. BüyükSaray diye bilinen kompleks, İstanbul’un ilk büyük imparatorluk sarayıolup Topkapı Sarayı gibi çok geniş bir alan içinde çeşitli yapılardan

oluşmuştur. Saray, sultanahmet’ten Küçük Ayasofya’ya kadar olansahayı kaplıyor ve denize doğru uzanıyordu. 4. yüzyıldan 10. yüzyılakadar sürekli inşa ve tadil edilmiş olan irili ufaklı yapılarıyla, adetaküçük bir kent görünümündeydi. Tümüyle harap olmuş bu komplekstengünümüze yalnızca bazı cephe kalıntıları gelmiştir.

Bizans imparatorlarının ikinci saray kompleksi ise Edirnekapıyakınlarındaki Blakhernai Sarayı’dır. Bu yapı grubundan da günümüzeyalnızca bir pavyon kalmıştır. Tekfur sarayı adı ile tanınan bu yapı,Bizans sarayları hakkında fikir veren bir örnektir. Eski adı ile yapımtarihi kesin olarak bilinemiyor. Ama 12. yüzyılın ikinci yarısı olarak

düşünülebilir. Bizans Latinlerden geri alındıktan sonra saray onarımgörmüş ve bazı bölümler eklenmiştir. Önünde bir avlu olan yapı birbodrum katı ve iki tam kattan oluşmaktadır. Bodrum katın kemerleri iseavluya açılmaktadır.Son derece zengin bir cephe mimarisi vesüslemenin bulunduğu yapıda özel olarak imal edilen süs tuğlaları yeralır. Fetihten sonra ise çini fabrikası ve cam atölyesi olarak dakullanılmıştır.

Page 27: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 27/47

İstanbul’da Roma döneminden bu yana su tesisleri yapılmıştır. Bualanda Bizanslıların da çalışmaları bulunmaktadır. Bizans dönemininbaşında yapılan tesislerin Bizanslılarca ne zamana kadar kullanılmışolduğu belli değildir. İstanbul’a gelen su, özel tesislerle kente girer, başhavuzlara gider ve yeraltı kanallarıyla çevreye yayılırdı. Su, İmparator

Valens (364-368) zamanında yaptırıldığı ileri sürülen Bozdoğan Kemeriyardımıyla İstanbul Üniversitesi merkez binasının bulunduğu yerdekiana havuza ulaşırdı. Her iki ucundan da parçaların eksildiği BozdoğanKemeri, günümüze bir hayli harap olarak gelebilmiştir.

İstanbul’da çok sayıda bulunan sarnıçlarsa kente gelen suyubarındırma görevi görürlerdi. Sarnıçlar, kare ya da dikdörtgen planlı,üstleri kemerler ve tonozlarla örtülü tesislerdir. Bu örtü sistemi içeridetaş sütunlara oturur. İstanbul’daki kapalı sarnıçların içinde en büyüğüve en tanınanı hiç kuşku yok ki, Sultanahmet meydanındaki YerebatanSarnıcı’dır. İmparator Justinianos döneminde genişletilmiş olan sarnıç140 x 70 m. ölçülerindedir. ıçinde, her dizide 28 sütun olmak üzere 12

sütun dizisi bulunmaktadır. Sütunlar ve başlıkları devıirmedir. Bir başkaörnek ise Konstantin dönemine ait olduğu düşünülen BinbirdirekSarnıcı’dır. 64 x 56 m. boyutundaki sarnıçta 224 sütun bulunur.Ortalarında bilezik bulunan ve üst üste oturtulmuş izlenimi verensütunlar alışılmamış bir formdadır.

İstanbul’da kapalı sarnıçların yanı sıra açık su hazneleri debulunmaktadır. Bunlar kent dışından gelen suları toplama havuzlarıdır.Buralarda biriken su kente basınçlı olarak dağıtılıyordu. Tümüyle Romainşa tekniğine göre yapılmış olan bu açık hazneler, son derece sağlamve büyük havuzlardır. Başlıca örnekleri arasında Sultan Selim Camii

yanındaki havuz, Karagümrük Çukur Bostan (Vefa/Fatih Stadı),Cerrahpaşa-Koca Mustafa Paşa arasındaki Altı Mermer ve Bakırköy-Veliefendi Fildamı yer almaktadır.

Bizans döneminde İstanbul’un çeşitli yerlerinde dikilmiş anıtlar dabulunuyordu. Bunların en önemlilerinin bulunduğu Hipodrom, kentineğlence ve siyaset merkezi ile politik mücadelelerin yapıldığı yerdir.Hipodrom, Sultan Ahmet Camii ile Adliye Sarayı arasındaki düzlükteuzanan “U” biçiminde bir saha idi. Anıtlar, ortada yer alan ve “Spina”adı verilen bir eksenin üzerinde sıralanırdı. Burada yer alan Dikilitaş(Obelisk) meydanın simgesi olmuştur. Bu anıt aslında bir Mısır yapıtıolup ı.Ö. 1600 yılında Firavun IŞI. Tutmosis adına Karnak’ta dikilmiştir.

Pembe granitten yekpare olan bu dikilitaş, 390’da İstanbul’a getirilmişve Hipodrom’a dikilmiştir. Mermer bir kaidenin üzerindeki dört bronzayağa oturur. Kaidenin dört yüzü de kabartmalarla kaplıdır. Bukabartmalarda I. Theodosius, oğulları, karısı ve yardımcıları ileHipodrom sahneleri, anıtın dikilişini gösteren tasvirler yer alır. Anıtınkaidesinde biri latince, biri grekçe olmak üzere iki kitabe vardır. Latincekitabede anıt kendi ağzından konuşur ve dikiliş nedeni ile kaç gündedikildiğini anlatır: “Önceleri direnmiştim, fakat yüce efendimizin

Page 28: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 28/47

buyruğuna itaat ederek ezilen tiranlar üzerinde zafer çelenginitaşımam için gerekli her şey, Theodosius ve onun kesintisiz devameden sülalesine boyun eğdi. Bana da galebe çalındı ve Proklos’unidaresinde 30 günde dikilmeye mecbur edildim”. Grekçe kitabedeanlatım daha yalındır. Burada konuşan taş değildir: “Devamlı yerde

yatan dört taşı dikmek cesaretini ancak İmparator Theodosiusgösterebildi. Yardıma Proklos’u çağırdı ve böylece 32 günde taşdikilebildi”. Bu tür obelisklerin dikilme amaçları tümüyle psikolojiktir.Amaç, İmparatorun halk üstündeki görkem ve gücünün artmasınısağlamaktır.

Hipodrom’daki anıtlardan biri de 4. yüzyılda İstanbul’a getirilmiş olan Yılanlı Sütun’dur. Birleşmiş Yunan sitelerinin ıranlılara galip gelmesiüzerine elde edilen ganimetlerin eritilmesiyle oluşturulan bu sütununüzerinde altın bir kazan vardı. Bu kazanı tutan burmaların her biri yılanbiçiminde sonlanıyordu. Yılan kafalarından birinin yarısı, geçen yüzyıliçinde kazıda bulunmuş ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne konmuştur.

İmparator VIŞ. Konstantin Porphyrogennetos zamanında dikilmiş olanÖrme Obelisk de Hipodrom’dadır. Bu anıtın üstünün zamanında madeniplakalarla kaplı olduğu bilinmektedir.

Sultanahmet’teki Hipodrom dışında, kentin öteki semtlerinde de çeşitlianıtlar bulunmaktadır. Bunlar genelde, yaptıranların ve bulunduklarıyerlerin adları ile tanınırlar. Bu tür anıtlardan biri olan Gotlar SütunuGülhane parkındadır. Kesin tarihi belli değildir ama 4. yüzyılı ait olmasıdüşünülebilir. Bir kaide üzerinde monolit gövde halinde yükselen anıtıntepesinde Korint üslubunda bir başlık vardır.

Çemberlitaş’ta meydanın ortasında hâlâ ayakta duran bir anıt

bulunmaktadır. Bu anıt, daha Bizans döneminde çatlamış ve demirçemberlerle takviye edilmiştir. Bu nedenle de Çemberlitaş olaraktanınan anıt, mermer kaide üzerine üst üste oturtulan yuvarlak porfirtaşlardan oluşur. Her bir parçanın üst kısmında ek yerlerini gizleyenkabarık taşkın kısımlar bulunur. Anıtın üzerinde kendini tanrı “ApollonHelios” olarak tasvir ettirmiş İmparator Konstantin’in heykelibulunuyordu.

Bu tür yapıtlardan biri de bugünkü Beyazıt Meydanı eski adıyla Theodosius Forumu’ndaki Theodosius Zafer Takı ile sütundur. Zafertakının parçalarının bir kısmı yerinde durmakta, 557 yılındayersarsıntısında yıkılan ve 16. yüzyıl başlarında da tümüyle kaybolansütunun parçaları ise IŞ. Bayezid Hamamı’nın temellerinde temel taşıolarak bulunmaktadır. Helezoni yükselen bu sütuna ait kabartmalar,bugün bile hamamın temellerinde yoldan geçerken görülmektedir.

Arkadius Anıtı ise, bugünkü Cerrahpaşa semtinde Arkadius adınayapılmış olan forumun ortasında bir kaide üzerine helezoni olarakyükselen bir sütundu. Bu helezoni kısım da sürekli bir kabartma ilesüslüydü. bu kabartmada Barbarlara karış kazanılmış olan bir zafer

Page 29: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 29/47

anlatılıyordu. Daha Bizans döneminde harap olmuş olan bu anıtınbugün yalnızca kaide kısmı ayaktadır.

Fatih semtindeki Kız Taşı ise 452 yılında Markianos için dikilmiştir. Ufakölçüde, yalın görünümlü bu anıtın kaidesinde çelenk taşıyan iki zafertanrıçası vardır. Kaidesindeki bu figürler nedeniyle Türk döneminde “Kız

 Taşı” olarak anılmıştır.Biraz da Bizans’ın askeri mimarisinden söz edelim. İstanbul’un özünüoluşturan Byzantion’un antik çağdaki durumu hakkında pek bilgiyoktur. İmparator Konstantin 11 Mayıs 330’da İstanbul’u yeniden kuruptören ile açmıştır. Kentin bu yıllardaki durumu da pek bilinmez. Ancak,Konstantin’in kente kara tarafından sınır çizdiği bilinmektedir. İstanbulsurları zamanla büyüyen kente uygun olarak batıya doğrugenişletilmiştir. Batı yönüne doğru büyük bir genişletme ise 408-450yıllarında İmparator olan Theodosius zamanında olmuştur. TheodosiusSurları ya da kara tarafı surları adı verilen bu surların 96 kulesi

bulunmaktadır. Marmara’da Mermer Kule ile başlayıp Haliç yönünedoğru uzanan surlar, Edirnekapı’nın biraz ilerisinde kesilir. Dahailerideki surlar geç dönemlere aittir. Surların yer yer dışarıyla bağlantıkuran kapıları vardır. Bu kapılara Türk döneminde çeşitli adlarverilmiştir. Sur kapılarından bir kısmının eski adları bilinmemeklebirlikte, yalnızca üçünün adı üstlerindeki kitabelere dayanılarak tam vekesin olarak saptanabilmiştir. Bunlar, Porta Aurea (Altın kapı), Pege(Silivri kapı) ve Rhegium’dur (Mevlevihane Kapısı).

Surlar üç bölümden oluşuyordu: Anasur, Hendek, Önsur. Önsurunburçları, ana surun burçları arasına gelecek biçimde yapılmıştı. Odönemde hendeğin içinde su bulunup bulunmadığı ise tartışma

konusudur. Bu biçimde bir hendeğin içinde su yokken aşılmasının dahagüç olduğu düşünülürse, su bulunmadığı düşüncesi akla yakıngelmektedir. Hitit ve Sasanilerde kullanılan bu sur sistemi Doğu’danalınmıştır. Surların Ayvansaray tarafındaki ucu, Thedosius zamanındansonra kentin genişlemesine uyarak yenilenmiştir. Özellikle Komnenoslardöneminde burada İmparatorluk Sarayı bulunduğu için, bu bölge(Blakhernae) özel olarak genişletilmiştir. Kara surlarının sürekli olaraktamir edildiği, Bizans kaynaklarından ve kulelerdeki kitabelerdenöğrenilmektedir. Marmara ve Haliç surları kara surları kadar önemlideğildi. Özellikle Haliç’tekiler iyice zayıftır. Marmara surları da karasurları gibi güçlü değildir. Çünkü deniz bu bölgede çok akıntılı

olduğundan gemilerin buraya yanaşması bir hayli güç oluyor, bu da birsaldırıyı zorlaştırıyordu. Haliç surlarının zayıf olmasının nedeni deHaliç’in sürekli olarak kapalı tutulmasıdır.

Altınkapı kara surlarının en önemli kapısı olarak bilinir. Bu kapının özelbir durumu vardır. Via Egnetia adı verilen İstanbul-Roma anayoluburadan başlıyordu. Kendine özgü bir cephe mimarisine sahip olankapıda normal kapılardaki tek açıklık yerine, ortadaki daha geniş olmak

Page 30: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 30/47

üzere üç açıklık vardır. Ana giriş imparatora aitti, halk ise yan kapılarıkullanıyordu. mermer bloklarla kaplı cephede büyük kemerin iç ve dıştarafında kitabe bulunuyordu. Kapı 5. yüzyılı, IŞ. Theodosius dönemineaittir.

Burada yalnızca başkent İstanbul’daki yapıtları ele aldık. Oysa Bizans,

Avrupa, Asya, Afrika olmak üzere üç kıtaya yayılmış çok geniş birimparatorluktu. Buralardaki sanat yapıtları da çok sayıdadır veincelendiğinde Ortaçağ’a damgasını vurmuş olan bu uygarlığın dahayakından tanınmasına yardımcı olurlar.

ANADOLU UYGARLIKLARI

 

TARİH ÖNCESİ VE HİTİT

Edibe Uzunoğlu - Gülay Topaloğlu

Eski coğrafyacıların Küçük Asya adını verdikleri Anadolu, Asya ile

Avrupa arasında uzanan, üç yanı denizler ve sıradağlarla korunmuş biryarımadadır. Farklı iklim kuşaklarında bulunması ve bereketlitopraklarıyla yüzyıllar boyunca insanoğlunun göçlerine uğramış olmasınedeniyle, çeşitli yönlerden gelen toplulukların oluşturduklarıuygarlıklara yurt olmuştur.

Kazılarda ortaya çıkarılan kalıntılar, Anadolu’daki en eski insantopluluklarının Paleolitik çağ ya da “Eski Taş çağı” ile “Mezolitik çağ”denen Orta Taş çağında yaşamış olduklarını belgelemektedir.Arkeolojinin yanı sıra öteki bilim dallarınca da desteklenen araştırmalarsonucunda, bu çağların, İ.Ö. 600.000 ile 8.000 yılları arası gibi çok uzunbir zaman aralığını kapsadığı ortaya konmuştur. Paleolitik çağinsanlarının yaşamları tüketim ekonomisine dayanıyordu. Besinleriniavlayarak ve toplayarak elde ediyorlardı. Henüz göçebe hayatısürdüren bu insanlar, kendilerine barınak olarak mağaraları ve kayasığınaklarını seçmişlerdi. Bol av ve besin bulabilecekleri yerlere göçediyorlar, avlanabilmek ve öteki yaşam gereksinmelerini sağlayabilmekiçin alet edevata ihtiyaç duyuyorlardı. Bu insanlar, doğada hazırbuldukları taşları kullanmanın yanında, kırılgan bir özelliğe sahipçakmaktaşını keşfetmişler ve çeşitli aletler yapmışlardır.

Paleolitik çağ, uygarlık tarihinin ilk sayfasını oluşturmaktadır. Budönemin en özgün ve işlevsel aletleri ise balta şeklinde biçimlendirilmiş

olan “el baltaları” ve “kazıyıcılar”dır. Geniş bir zaman dilimini kapsayanPaleolitik çağın son dönemlerinde büyüsel ve dinsel inançlar oluşmayabaşlamış, barınakların duvarları, av ve bereketle ilgili resimlerlesüslenmiştir.

Paleolitik çağın bir üst aşamasına ise Mezolitik çağ denir. Bu dönemdeinsan, alet çantasını daha da zenginleştirmiş, yaşamını kolaylaştırmayaçalışmıştır. Yontma taş endüstrisi daha ince bir işçilik kazanmış, aletboyları oldukça küçülmüştür. “Mikrolit” olarak adlandırılan geometrik

Page 31: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 31/47

biçimli minik mesnelerin, boynuz, kemik, odun türünden maddelerdenyapılmış saplara dizilerek, orak benzeri aletler gibi kullanıldığı biliniyor.ınsanoğlunun yaşam biçiminde ilk köklü değişim, Neolitik çağdaolmuştur. Bu döneme, “Yeni Taş çağı” ya da “Cilalı Taş çağı” diyoruz.ınsan, artık, çevresindeki bitki ve hayvan cinslerinden bazılarını

evcilleştirmiş, bu yolla bir üretim aşamasına varmıştır. Buna bağlıolarak, avcı ve göçerler yerleşik bir yaşam düzenine ulaşmışlar, ilkköyler kurulmaya başlanmıştır.

ılk üretimciliğe geçiş evresinde kurulan köylerin ıimdiye kadartanıdığımız en eskisi ise, Diyarbakır yakınlarındaki Çayönü Tepesi’dir.Bu dönemin bir kültür tabakalaşması içinde incelenen 1.evresi,araştırma sonuçlarına göre İ.Ö.7250 - 6750 yılları arasınatarihlenmektedir. Kazılar sonucu gün ışığına çıkan mimari, ilk üretimaşamasındaki bir köy yapılaşması için olağanüstü boyutlardadır. Izgarave hücre planlı alt yapıya sahip binalar, bunun birer kanıtıdır. Çayönüevleri, dikdörtgen plana sahip, kerpiç duvarlı ve düz damlı yapılardır.

Çayönü sakinleri, Anadolu’nun en eski çiftçileri olmuşlardır. Buğdayıtarıma almış olan bu insanlar, çeşitli saplara takılmış kesiciler, öğütmetaşları, tokmak gibi aletleri besi üretimi için kullanmışlardır. Çayönühalkı, madeni de ilk kez kullanan Neolitik çağ köylüsüdür. Çevrede bolmiktarda bulunan bakırı döverek işlemiş ve çeşitli süs eşyalarıyapmışlardır. Çok gelişkin bir köy yaşantısına sahne olan Çayönü, herbiri ayrı bir olgunun simgesi heykelcikler, süs takıları, taş ve kemikaletlerle günümüze ölü bir köy olarak gelmiştir.

 Yakındoğu, Anadolu ve Ege dünyasının en büyük ve en gelişmiş Neolitikmerkezi olan Çatalhöyük (İ.Ö.6500 - 5750), Konya’nın

güneydoğusundadır. Çatalhöyük insanları, bitişik düzende inşa edilmiş,dikdörtgen planlı evlerde oturuyorlardı. Çayönü’ndekilerin aksine, buevlerde kapı yoktur. Evlere giriş çıkış, bir merdiven aracılığıyladamlardan yapılıyordu. Dikdörtgen planlı yapılarda duvarlar, içte ağaçdikmeler ve payelerle desteklenmiştir. Odalarda ise bir ocak ya da fırınbulunuyordu. Duvarların önüne yatmak ve oturmak için yapılansekilerin altına aynı zamanda, ölüler de gömülmekteydi.

Kırktan fazla kutsal mekan ve tapınağın varlığı, bize, Çatalhöyük’ünönemli bir tapınma merkezi olduğunu düşündürüyor. Bu mekanlarınduvarları, sıva üzerine av-bereket büyüsü ile ilgili sahneler ve dinselresimlerle süslenmiştir. Kabartma olarak yapılmış leoparlar, boğa vekoç başları, boğa doğuran tanrıça gibi figürler, süsleme ögesi olarakkullanılmıştır. Bu mekanlarda geometrik süslemelere de sıkça rastlanır.

Öte yandan, pişmiş toprak ve taştan yapılmış tanrıça heykelcikleri,binlerce yıldır önemini korumuş olan ana tanrıça kültünün bu çağlardanberi var olduğunu kanıtlamaktadır.

Çatalhöyük sakinleri için avcılık çok önemliydi. Bu nedenle av bereketiiçin görkemli törenler düzenlemiş, türlü silahlar yapmışlardır. Bir erkek

Page 32: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 32/47

mezarında bulunmuş ve ölüye armağan olarak bırakılmış olan hançer(Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi), bu konuda eşsiz bir örnektir.Ana malzemesi çakmaktaşı olan bu hançerin, kemikten yapılmış sapıise sarılmış yılan biçimindedir.

Gelişkin bir kültüre sahip Çatalhöyüklüler, doğa olaylarından da

etkilenmişlerdir. Yöredeki volkanik Hasandağı’nın patlaması olduğusanılan bir duvar resmi, o dönemden günümüze kalan önemli belgelerarasındadır. Ayrıca, Çatalhöyüklülerin maden kullandıklarını dagünümüze gelmiş bazı nesnelerden anlıyoruz. Madeni süs eşyaları,takılar, damga mühürler ve çeşitli aletler, bu açıdan bizim için birerkültür mirasıdır.

Neolitik çağ kültürünü yansıtan bir başka yerleşme de Burdur’ungüneybatısındaki Hacılar’dır. Bu dönemde yapılan ve İ.Ö. 5700 - 5600yıllarına tarihlenen kaplar, daha sonraki Kalkolitik çağın olgun çanakçömlek tekniğinin ilk öncüleridir. Burada bulunmuş olan kadın başı

biçimindeki törensel kap (Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi), büyükbir olasılıkla ana tanrıçanın başını simgelemektedir.

Binlerce yıl sonra yazılacak Hitit çivi yazılı belgelerinde tanrıların kutsalhayvanları ya da onların yalnızca başları biçimindeki kaplar “Bibru”olarak adlandırılacak, bunlarla içilen içki ile tanrının kendisinin içildiğineve bu yolla onunla bütünleşildiğine inanılacaktır. Bu geleneğin,Anadolu’da çok eski olduğunu da Hacılar buluntuları kanıtlamaktadır.Öte yandan, Çatalhöyük’teki ana tanrıça betimli heykel geleneği,Hacılar’da da sürmüştür. Yalnız, Hacılar’daki örnekler daha stilize veşematik bir üslupla yapılmıştır.

Neolitik çağın devamı ise, “Bakır Taş çağı” dediğimiz Kalkolitik çağdır.Bu dönem, İ.Ö.5500 - 3200 yılları arasına tarihlenir. Kalkolitik çağdaAnadolu’nun kıta özelliği daha belirgin olarak ortaya çıkar. Geniş biralana yayılmış yerel kültürler, kimi zaman birbirlerinden etkilenir, kimizaman da birbirlerine bağlanırlar. ılk Kalkolitik çağın ıimdiye kadartanıdığımız en parlak kültürü, Hacılar’da gelişmiştir. Hacılar halkı,mutfak, kuyu, işlik, atölye, tapınak gibi farklı işlevleri olan yapılar inşaetmiş, tüm bu bölgeleri dış etkilerden korumak için kalınlığı zamanzaman üç metreyi bulan sur duvarları yapmıştır. Üretime dayalı yerleşiktoplum düzeninin yaygınlaşması, ilişkilerin farklı boyutlar kazanmasınaneden olmuş; bu ilişkilerin olumsuz yanları da birtakım savunmasistemlerinin doğmasına yol açmıştır.

Hacılar sakinleri, gerek çanak çömlek yapımında gerekse onları renklibir biçimde süslemede, üstün bir düzey tutturmuşlardır. Bu, yalnızAnadolu için değil, tüm Önasya ve Ege dünyası için de bir doruk noktasısayılır. Hacılar’da Neolitik çağın son dönemlerinden beri yapılan pişmiştopraktan tanrıça heykelleri, ıimdi, daha stilize bir üslup kazanmışlardır.Bu dönem örnekleri, ılk Tunç çağında görülecek olan ana tanrıçasimgelerinin, idol tiplerinin öncüleri sayılırlar.

Page 33: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 33/47

Güney ve Doğu Anadolu’daki Kalkolitik çağ yerleşmeleri ise, Suriye veMezopotamya kökenli kültürlerin izlerini taşır. Bu bölgenin özgün çanakçömleklerini de koyu yüzlü perdahlı olarak çeşitli formdaki pişmiştoprak kaplar oluşturur. Bugün Keban baraj gölü altında kalmış olan Tepecik yerleşmesinde ele geçen, koyu yüzlü perdahlı kaplar, iyi işçilik

sergileyen örnekler arasındadır.Atatürk barajı nedeniyle yapılan kurtarma kazıları ve MalatyaArslantepe kazısı, Doğu Anadolu’nun gerek Malatya-Elazığ ve gerekAdıyaman-Urfa yörelerindeki kültür gelişimine ışık tutan sonuçlarınıvermeye başlamıştır. Malatya’nın kuzeydoğusundaki Değirmentepe’debulunan ve “Bulle” olarak adlandırılan mühür baskılı kil topanları, olgunbir ticaretin varlığını kanıtlıyor. Çeşitli kaplara konan ticari mallar iyicebağlandıktan sonra, bağ üzerine konan ıslak kile ilgili kişinin ya daköyün mührü basılıyor; böylelikle, ticari mallar bir tür emniyet altınaalınıyordu.

Bakırın ilk kez kullanılmaya başlandığı Kalkolitik çağın öteki yerleşmemerkezleri arasında, ıç Anadolu’da Alişar ve Alacahöyük, BatıAnadolu’da Beycesultan, Kuzeybatı Anadolu’da İstanbul Fikirtepe vePendik ilk akla gelenlerdir.

Daha sonra, İ.Ö. 3200 - 1800 yılları arasında oluşan bir kültür zincirigelmektedir. Bu dönem, Tunç çağı olarak adlandırılır. Bu dönem adını,bakıra en az % 10 kalay karışımı sonucu ortaya çıkan bir alaşımdanalmaktadır. Tuncun yanı sıra tüm madenler, bu arada altın, gümüş gibideğerli olanlar da olağanüstü bir düzeyde işlenmiştir. Bu, Neolitikçağda Çayönü’nde bakırın ilk kez işlenmesiyle başlayan binlerce yıllıkbir deneyim ve evrimin sonucudur. İ.Ö.3000 - 2000 yılları arasındaki

dönem, ılk Tunç çağı olarak adlandırılır. Madencilik gelişmeye başlamış,uzmanlık gerektiren meslek grupları ortaya çıkmış, buna bağlı olarakdaiş bölümüne dayalı kent yaşamı doğmuştur. ılk siyasi örgütlenme de budönemde başlamıştır.

Anadolu’nun hemen tüm bölgelerine yayılmış olan bu dönemyerleşmeleri arasında Malatya yöresindeki Arslantepe, önemli birörnektir. Arslantepe, Tunç çağında bir beylik merkezi olarak karışmızaçıkmaktadır. Bu yerleşmedeki en önemli buluntu topluluğunu madenleroluşturmaktadır. Bunlar arasında kılıçlar, ıimdiye kadar tanınan en eskiörneklerdir.

Çağın özellikle son evrelerinde, gelişim Orta Anadolu’nun kuzeyindeolmuştur. Alacahöyük, Horoztepe, Mahmatlar, Hasanoğlan, Eskiyapar,ıkiztepe önemli buluntu merkezleridir.

Alacahöyük’te soylu beylere ait mezarlar bulunmuştur. Etrafı taşduvarlarla çevrili dikdörtgen odadan oluşan bu mezarların, birkaç kuşakboyunca kullanılmış olduğu sanılmaktadır. Bu mezarlarda, gözkamaştırıcı zenginlikte ölü armağanları bulunmuştur. Altın kaplar, boğave geyik heykelleri, değerli taş ve maden takılar, çeşitli törensel

Page 34: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 34/47

semboller bu örnekler arasında ilk akla gelenlerdir. Mezarlardaki ölüarmağanları arasında, ana tanrıça heykelciklerine de rastlıyoruz.Alacahöyük mezarlarında bulunmuş, elele tutuşan iki kadından oluşanstilize ikiz idol, altın dövme tekniğinde değerli bir örnektir. Ana tanrıçayısimgeleyen bir başka örnek ise, Hasanoğlan heykelciğidir. (Ankara

Anadolu Medeniyetleri Müzesi, İ.Ö. 3. bin yıl sonu). Bu örnek gümüş ilealtın kullanılarak dökme ve kaplama tekniği ile yapılmıştır.

Batı Anadolu bölgesinde en önemli merkez ise Troya’dır. I-V arasındakitabakalar, ılk Tunç çağına aittir. Troya, I. tabakadan itibaren çevresisurlu müstahkem bir kenttir. Coğrafi konumu nedeniyle de doğudan vebatıdan gelen etkilere açıktır. Yapılar girişi dar taraftan olan bir plangösterirler (megaron). Giriş yönündeki duvarların öne doğru uzantısı isebir sundurma oluşturur. Evler, saraylar, tapınaklar hep bu ana plandangelişmiştir. Öte yandan, kadın biçimindeki kap ve kapaklar, ana tanrıçabetimlerinin çanak çömlek alanındaki örnekleridir. Troyalılar madencilikkonusunda üstün bir bilgi ve beceriye sahiptiler. Yerleşimi oluşturan

çeşitli tabakalardan ele geçen hazineler, bu üstünlüğü açık bir biçimdekanıtlamaktadır.

İ.Ö. 3. bin yılda yazı Anadolu’da henüz bilinmiyor, amaMezopotamya’da kullanılıyordu. Bu tarihlerde Anadolu için Tarih ÖncesiÇağlar geride kalmış, Protohistorik çağlara girilmiştir. ılk Tunç çağınınsona erdiği 2. bin yıl, Anadolu’da Hitit dönemi olarak tanımlanır. Tunççağı boyunca doruk noktasına ulaşan madencilik, bir yandan da,bölgeler ve ülkeler arası ticaretin yaygınlaşmasına neden olmuştur.Gerçi Küçük Asya zengin altın, gümüş ve bakır yataklarına sahiptir.Ama, tunç alaşımında kullanılan kalay bakımından fakirdir. Bu durum,

Mezopotamya’daki Asurlu tüccarları harekete geçirmiştir. Bu tüccarlar,Anadolu’da yerli krallıkların koruyuculuğunda pazar yerleri “karumlar”kurarak ilk ticaret örgütünü gerçekleştirmişlerdir. Kurulan bu yoğunticari ilişkiler yoluyla, yazı da Anadolu’da kullanılmaya başlanmıştır. Başpazar yeri ise, Kayseri yakınındaki Kültepe’de Kaniş Krallığınınkoruyuculuğundaki “Karum Kaniş”tir. Bulunan çivi yazılı tabletlerde buticaretin nasıl gerçekleştiği, neler satıldığı, ne kadar masraf yapıldığı enince ayrıntısına kadar anlatılmaktadır.

Hititler Anadolu’ya, ılk Tunç çağının son yıllarında küçük gruplar halindegirmişlerdir. Ancak, nereden geldikleri konusu, tam aydınlanmamıştır.Hitit uygarlığının temelleri, ı.Ö. 18. yüzyıl ortalarında, Asur ticaret

kolonilerinin son bulmasına kadar geçen süre içinde atılmıştır. Budönem, Anadolu için bir altın çağdır. Geleneksel kültürle Suriye veMezopotamya’ya özgü niteliklerin kaynaştığı olağanüstü bir alaşım sözkonusudur. “İlk Hitit Evresi” olarak tanımlanan bu çağda çanak çömlekeski Anadolu geleneğini sürdürmüştür. Çeşitli formdaki törensel kaplaroldukça yaygındır. Bunlar arasında hayvan, çarık ya da çizme biçimliözgün örnekler bulunmaktadır. Bu arada, Kültepe Kaniş Karum’undankadın ve erkek yüzü kabartmalı, boynuz kulplu törensel kap (Ankara

Page 35: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 35/47

Anadolu medeniyetleri Müzesi, İ.Ö. 19. yüzyıl), baş tanrı ve tanrıçanınbirlikte betimi olarak yorumlanabilir.

Kuşar Kralı Anita ile başlayan Hitit Devleti, İ.Ö. 1600 yıllarında I.Labarna ile devam etmiştir. Labarna, Kuşar’da bulunan başkenti, bugünÇorum’a bağlı Boğazkale’deki Hattuşa’ya taşımıştır. Bu kent, Hitit

Devletinin yıkılış tarihi olan İ.Ö. 1200’e kadar başkent olarak kalmıştır.Hattuşa, çevresi 7 km.yi bulan surlarla kaplı idi. Kentin çeşitli yönlerdebirçok kapısı bulunuyordu. Bunların en önemlileri ise güneydeki üçkapıdır. “Kral kapısı” olarak adlandırılan birinci kapının iç kısmında birkral kabartması bulunmaktadır. En güneyde, yapay bir tepeninüzerindeki “Yer kapı”nın altında ise potern olarak adlandırılan büyük biryeraltı geçidi bulunmaktadır. Bu kapıda ayrıca, ikisi kent dışına, ikisi dekent içine dönük dört sfenks yer almaktadır. Güney surunun batısındaise “Aslan kapı” bulunmaktadır. Bu kapının dışa bakan kısmında ise,aslan protonları vardır.

Hattuşa’da bugüne kadar yedi tapınak gün ışığına çıkarılmıştır. Kenttörensel bir yolla, 2 km. kuzeydoğuda yer alan ünlü açık hava tapınağı Yazılıkaya’ya bağlanıyordu. Yazılıkaya, duvarları kabartmalarla süslü ikikaya boıluğundan oluşur. Önünde ise bir tapınak yer alır. Birinci anaboılukta, kuzeyde Hitit tanrılar dünyasının baş tanrı ve tanrıçasınınkarışlıklı kabartmaları bulunmaktadır. Ayrıca tüm duvarlar, çeşitli tanrıve tanrıçaların kabartmaları ile doludur. Birinci boıluktaki bir başkaönemli kabartma ise, kral IV. Tuthaliya betimidir. Hitit dini çok tanrılıdır.Bu, Yazılıkaya kabartmalarında açık bir biçimde izlenebilir. ıkinci kayaboıluğunda yer alan, arka arkaya sıralı 12 tanrı kabartması, bunungüzel bir örneğidir.

Hitit sanatının en yetkin örneklerini heykel ve kabartma alanındabuluruz. Bu alandaki örneklere, belli başlı bütün Hitit merkezlerinderastlanır. Alacahöyük sfenksli kapı kabartmaları, en özgün yapıtlardanbiridir. Küçük heykel ve kabartma sanatının konusu da dinseldir.Altından tanrı ve tanrıça heykelcikleri ile dağ kristali tanrı heykelciği(Adana Müzesi, ı.Ö. 14/13. yüzyıl), bu alandaki yetkin örneklerdir.

Hititler genellikle, Anadolu’ya özgü bir mühür tipi olan damga mühürükullanmışlardır. Altın, gümüş ve tunçtan yapılmış bu tür mühürlerin yanısıra, Mezopotamya ve Suriye ile olan ilişkilere bağlanabilecek olan,silindir mühürlere de rastlanır.

Dini anlayış, çanak çömlek yapımında da kendini belli etmiştir. Diniişlevi olan çanak çömleğin yapımına çok özen göstermişlerdir. Çiviyazılı belgelerden tanıdığımız bibrular, bu türün önde gelen örnekleridir.Fırtına tanrısı şarruma’nın iki boğasını (Hurri-şerri) betimleyen heykelbiçimli kaplar (ryhtonlar), bu konunun en özgün yapıtlarıdır (AnkaraAnadolu Medeniyetleri Müzesi).

Bir başka önemli çanak çömlek grubunu ise, libasyon testileri diyeadlandırılan örnekler oluşturmaktadır. Bunlar, tanrılara içki sunma işlevi

Page 36: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 36/47

taşıyan kaplardır. Bu testilerin en belirgin özelliği, gaga ağızlıolmalarıdır. Çivi yazılı belgeler, gerek bibruların gerek libasyontestilerinin madenden yapıldıklarını belirtiyor. Ama elde yalnızca pişmiştopraktan yapılmış olanlar vardır. Ancak, bunların yapımında madenkapların örnek alındığı belirgindir.

Anadolu’daki ilk siyasi birliği oluşturan Hitit İmparatorluğunun varlığı,batıdan gelen kavimlerin istilası sonucunda, ı.Ö. yak. 1180’de sonbulur. Ancak, Anadolu’da sürekli bir gelişim söz konusudur. Yenikavimler, devraldıkları kültür mirasına kendilerine özgü olanı daekleyerek, başka başka uygarlıklar oluşturacaklardır.

İLK DEMİR ÇAĞI VE GEÇ HİTİT

Işıl Muslubaş - Gülay Topaloğlu

İ.Ö. 12. yüzyıl başlarında batıdan gelen Ege göçleri ile Anadolu’nunönemli kentlerinin hemen hepsi yakılıp yakılmış ve Hitit İmparatorluğuortadan kalkmıştır. Bu imparatorluğun yıkılmasından sonra belgelere

rastlanılmadığından, İ.Ö. 8. yüzyılda Frig Krallığı’nın ortaya çıkmasınakadar yaklaşık dört yüzyıl süren karanlık bir dönem ilekarışlaşılmaktadır. Anadolu ılk Demir çağı boyunca, çeşitlitopluluklardan oluşan irili ufaklı krallık ve beyliklere bölünmüştü.Güneydoğu Anadolu ve kuzey Suriye’de Geç Hitit Krallığı, DoğuAnadolu’da Urartu Krallığı, ıç Anadolu platosunda Frig Krallığı, BatıAnadolu’da Lidya Krallığı, Güneybatı Anadolu sahillerinde de Karya veLikya Krallıkları bulunuyordu.

 Yazılı kaynaklar ve arkeolojik veriler Güney Anadolu ve Kuzey Suriye’deLuvi, Arami ve Hitit gibi çeşitli etnik gruplardan oluşan küçük kent

devletlerinin varlığını ortaya koyar. Araştırıcılar bu küçük kentdevletlerine Geç Hitit Devletleri, Kuzey Suriye Krallıkları, Suriye-HititDevletleri gibi adlar vermektedir. Bu topluluklar dini tören vesembollerde Hitit geleneğine bağlı kalmışlardır. Zaten krallarının adlarıda Hitit imparator adlarının değişik biçimleridir. Bu kentlerde idari vedinsel işlevli anıtsal yapılar, yerleşmenin tepesinde ek bir savunmasistemi ile korunan kaleyi oluşturmaktadır. Halkın yerleşimi ise aşağıdaoldukça geniş bir alana yayılıyordu. Kent bazen köşeli, bazen yuvarlakplanlı, çifte duvarlı ve kuleli bir sur ile çevrilir, anıtsal merdivenleri vemeydanları ile bir bütün olarak planlanırdı. Gaziantep yakınındakiZincirli bu tür kentlerden biridir. Bu kentte yuvarlak planlı sur üç kapı ile

dışarı açılmaktadır. Kaleye giden yola açılan güney kapısı özel birsavunma sistemine sahiptir. Bu özel sistemle düşman açık hedef halinegetirilmiştir. Bu durum askeri mimaride erişilmiş üstün bir noktadır. Bukapı mekanları barış dönemlerinde agora olarak kullanılıyor, ihtiyarlarmeclisi burada toplanıyor, seçkin kişiler burada buluşup iş görüşmeleriyapıyorladı. Tepede ise avluların çevresine yerleştirilmiş hilanilerdenoluşan saray kompleksi bulunmaktadır. Öncülerine IŞ. binde Antakyayakınında rastladığımız hilani planı, Geç Hitit Krallıkları için 9. ve 8.

Page 37: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 37/47

yüzyıllarda vazgeçilmez bir mimari biçim olmuştur. Hilanilerdemerdivenle ulaşılan bir ya da üç sütunlu girişten sonra, ocaklı büyükkabul salonuna varılır. Salonun arkasında kanalizasyon sistemi olantuvalet, banyo, özel odalar ve depolar yer alır.

Hilani planı kendi başına bir bütündür. Bu yüzden ne başka yapılarla

birleşip tek bir yapı olabilir, ne de eklentilerle genişletilebilir. Bu durum,Zincirli’deki örneklerde açık olarak görülmektedir. Sarayların çoğusütun dizisine sahip avluların çevresinde yer alıyordu. Bu avlularıngörkemli giriş kapılarına da anıtsal merdivenlerle ulaşılmaktaydı.Karkamış’ta ortaya çıkarılan merdivenler bunun güzel bir örneğidir.

Geç Hitit Krallıkları sanatında heykeltraşlık mimari ile kaynaşmış,giderek onun hizmetine girmiştir. Anıtsal yapılarda cephelerin altkısımları “Ortostat” diye adlandırılan kabartmalı taş blok ve levhalarlakaplanmıştır. Bu yöntemle hem doğa şartlarından korunma, hem desüsleme amaçlanmıştır. Bu tür yapıtların ilk örneklerini kabartmasız

olarak II. binde Yarim Lim ve Nigmepa saraylarında görmekteyiz. Hititimparatorluk döneminin ürünleri olan Alacahöyük kabartmalı kapıortostatları, bu tür yapıtların güzel bir örneğidir. Geç Hitit sanatının bualandaki en eski örnekleri ise Malatya Kapı Ortostatları’dır. Dinselkonuların Hitit imparatorluk geleneği ile işlendiği bu yapıtlarda, fırtınatanrısı Teşup ile ilgili öyküler bulunmaktadır. Zincirli’deki kent ve kalekapısı kabartmalarında ise Asur etkisi görülür. Ama bu yapıtlardaherhangi bir konu birliğinden söz edilemez. Heykeltraşlığın mimaridekullanılan bir başka ögesi de sütun altlıklarıdır. Ustaca desenlenmiş taşsütun altlıkları bağımsız bir öge olarak, 8.yüzyıldan itibaren GüneydoğuAnadolu ve Suriye’de yaygın bir biçimde kullanılmıştır. Zincirli’deki

kemerli ve yaprak bezemeli örnekler bunlar arasında ilk aklagelenlerdendir.

Hayvan biçimli altlıklar, Geç Hitit sanatının getirdiği yeniliklerden biridir.Boğazköy’de kapıların iki yanındaki duvarı taşıyan yekpare blokların önkısımlarında heykel, gövde kısımlarında ise kabartma olarak işlenmişaslan ve sefenks tasvirleri bulunmaktadır. Maraş Aslanı (İstanbul EskiŞark Eserleri Müzesi) ise bunun küçük ama o ölçüde de başarılı birörneğidir. Bu form zaman içinde gelişmiş, ortaya hayvan heykeli biçimlisütun altlıkları çıkmıştır. Zincirli’deki 8. yüzyılın son çeyreğine ait olançifte sfenksli sütun kaidesi bu alanda ilginç bir örnektir. Heykel biçimlibu tür taşıyıcılar ve sütunlar, heykelciliğin mimarinin hizmetine girdiğini

gösteriyor. Tell Halaf Saray-Tapınak’ın mimarı Abdi ılimu yalnızca hilani planını enolgun durumuna ulaştırmakla kalmamış, aynı zamanda olağanüstübaşarıya ulaşmış yeni bir taşıyıcı eleman da ortaya koymuştur. Kapınıngirişinde kutsal hayvanların üzerinde yer alan tanrı heykelleri çatıyıtaşımaktadır. Sağda ana tanrıça dişi aslanın, ortada fırtına tanrısı Teşupboğanın, solda da oğlu aslanın üzerine yerleştirilmiştir. Hurri ve Hitit

Page 38: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 38/47

esprisindeki bu üçlü tanrı kompozisyonunun konu açısından erkenörneği ise, 13. yüzyılda Hititlerin ünlü Yazılıkaya anıtında görülmektedir.Geç Hitit heykelciliğinde mimariye bağlı olmayan anıtsal örnekler debulunmaktadır. Oransız vücut ölçüleri ile dikkati çeken bu heykellerdenMalatya ve Zincirli kral heykelleri en tanınmış olanlarıdır.

Su kaynakları yakınında anıt yapma geleneği, Geç Hititlerde desürmüştür. Konya Ereğlisi’ne bağlı ıvriz’deki anıt bunun bir örneğidir.ıvriz Kaya Kabartması olarak bilinen bu yapıtta bereket tanrısı önündedua eden kral betimlenmiştir. Yoğun Asur ve Arami etkileriningörüldüğü kabartmada kralın giysisindeki Frig ürünü aksesuarlar hemdönemin modasını yansıtır, hem de komıular arasındaki alışverişi gözlerönüne serer.

Geç Hitit heykelciliğinin önemli bir kolu da mezar taşlarıdır (stel). Törensel cenaze yemeklerini ve aile yaşamından sahneleri yansıtan butaşlarda, ölünün kişiliğini yansıtan özellikler de özel eşyaları ile

belirtilmiştir. Bu bölgedeki atölyeler 8. yüzyıl boyunca süren serbestticaret ve sanat alanındaki canlılık nedeniyle heykel sanatına yeni biranlayış getirmişlerdir. Figürlere üzgün, öfkeli, kederli neşeli ifadelerverilmiş, bu yolla lirik bir gerçekçiliğe varılmıştır. Yerleşimin dışınadikilen bu mezar taşlarının önünde dini törenler yapılmaktaydı.

Anadolu’daki bir başka uygarlık ise bölgeye Trakya yoluyla gelmiş Hint-Avrupa soyundan bir kabile olan Friglerdir. Friglerin iç batı Anadoluplatosuna ne zaman yerleştikleri bilinmiyor. Ama bu bölge, antik çağdaFrigya olarak anılıyordu. Frigler İ.Ö. 8. yüzyıl ortalarında güçlü bir krallıkolarak tarih sahnesine çıkmışlar, Anadolu karayolu ticaretinin önemkazanmasıyla Ön Asya’da büyük bir güç haline gelmişlerdir. Friglerin

kendine özgü yazısı ve gelişmiş bir kültürleri vardı. 7. yüzyıl başlarındagöçebe Kimmerlerin akınları ile karışlaşmışlar, kısa bir süre sonrakısmen Lidya Krallığının idaresi altına girmişler, 546’da da Pers istilasıile siyasal bağımsızlıklarını tümüyle yitirmişlerdir. Frig Krallığınınmerkezi, Afyon ile Eskişehir arasındaki dağlık bölge idi. Yayılım alanlarıve gerçek güçleri, şimdilik tam olarak saptanamamaktadır.

Krallığın başkenti, Sakarya ırmağı kenarında surlarla çevrili bir kentolan Gordion’dur. Polatlı yakınındaki bu kentte yapılan kazılar, Friguygarlığının karanlıkta kalan pek çok yönünü aydınlatmıştır. Bukazılarda Gordion surlarının küçük bir bölümü bulunmuştur. Kuleli olupolmadığı bilinmeyen bu surların doğu yönünde anıtsal bir kapısıbulunmaktadır. Askeri mimarinin etkileyici bir örneği olan bu kapı,dönemin silah ve savaş taktiklerine uygun olarak planlanmıştır.

Kapının biraz ilerisinde, onunla bağıntılı olmayan taş kaplamalı büyükbir meydan vardır. Meydanın kenarında yer alan irili ufaklı yapılarınhepsinde aynı plan, “Megeron” planı uygulanmıştır. Megaron planı, batıAnadolu’da İ.Ö.III. binden beri kullanılıyordu. Ama Frigler bu planıihtiyaçlarına göre çeşitli boyutlarda uygulamışlardır. Gordion

Page 39: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 39/47

megaronlarının en büyüğünde iç odada ahşap direklerin taşıdığıgaleriler bulunuyordu. Bu yapının sarayın ziyafet salonu, toplantı ya dakabul odası gibi bir işlevi olduğu sanılmaktadır. Megaronların üstlerinitepesi sivri çifte meyilli çatıyla örten Frigler, ayrıca kendilerine özgü birdurum olarak, yapının ana planından bağımsız bir biçimde iç odada

galeriler yapmışlardır.Friglerin yapı malzemeleri ahşap, taş, kerpiç ve kamıştı. Hafif ve kolayişlenen kireçtaşı ve kumtaşını da kullanan Frigler, taş duvar işçiliğindeoldukça başarılıydılar. Bunun en güzel kanıtı da surlarının duvarlarıdır.ıç ve dış yüzeyleri işlenmiş taş bloklar düzgün sıralar halinde örülür,araları ise ahşap direklerle bağlanarak moloz ve taş parçacıkları iledoldurulurdu. Yapılarda kerpiç duvar içine yerleştirilen tahta çerçeveduvarın dayanıklılığını güçlendiriyordu. Çok sık kullandıkları ahşapmalzeme yapılarının hemen her yerinde bulunabiliyordu. Ev biçimlimezar odalarındaki ahşap işçiliği, Friglerin bu alandaki ustalığınısergiler. Bu yapıtlarda çivi kullanılmamıştır. Salt geçme tekniği ile

yapılmış ahşap duvarlar bu dönemin en başarılı ürünleri arasındadır.Gordion ve Ankara çevresinde yapılan kazılardaki buluntular Frigsanatını tanımamızı sağlıyor. Bu buluntular, Friglerin ahşap işlemesanatında eriştikleri üstün düzeyi gözler önüne sermektedir.Araştırmacılar bu yapıtlardaki geometrik motifleri Friglerin batıdangetirdiklerini ileri sürerler. Aynı motifleri çanak çömlek üzerinde degörmekteyiz. Bunlar çoğu kez kabı tümüyle kaplamaktadır. Bugeometrik desenlere bazen de aslan, boğa, geyik, karaca ve kuş gibifigürlü kompozisyonların zemininde rastlanır. Bu yapıtlar teknik açıdanincelendiğinde, Friglerin çanak çömlek yapımında da üst düzeyde bir

tekniğe sahip oldukları ortaya çıkmaktadır. Törenlerde kullandıklarıhayvan biçimli kaplar, oluğa benzeyen çok uzun emzikli ve süzgeçli içkikapları, testiler, kase ve tabaklar hem boyalı hem de tek renkli olarakyapılmıştır.

Kazılarda bulunan, tunç dökümünde kullandıkları pota parçaları veçeşitli aletler Friglerdeki maden endüstrisinin varlığına işaretetmektedir. Çeşitli biçimlerdeki kazan ve güğümler, yetkin formlarınınyanı sıra yapım tekniklerindeki ustalık açısından da dikkatiçekmektedir. Haman taslarına benzeyen ortası göbekli içki kapları daFriglerin bir buluşudur.

Frigler giysilerini tutturmada kullandıkları çengelli iğnelerde (fibula)kendilerine özgü bir tip yaratmışlardır. Bu uygarlığın adıyla anılan bazımodeller o dönemde bir hayli yaygınlaşmış, Akdeniz’denMezopotamya’ya değin pek çok yerde kullanılmıştır. Frigli ustalarınbecerisini yansıtan bir başka örnek de olasılıkla kral ailesinden birçocuğa ait olan dört atlı araba modelidir (Ankara Anadolu MedeniyetleriMüzesi, İ.Ö.8.yüzyıl sonu - 7. yüzyıl başı). Tunçtan yapılmış buoyuncakta ayrıntılar birbirlerine oranlı olarak küçültülmüştür.

Page 40: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 40/47

Friglerin taş yontu sanatına ait en ilginç örnekler kaya anıtlarıdır. Bu türanıtların işlevleri konusunda kesin bir bilgimiz yok. Yalnız, YazılıkayaAnıtı’nda olduğu gibi, zengin süslemeler ve Kibele figürünedayanılarak, adı geçen tanrıça için yapılmış birer kült yeri oldukları ilerisürülmektedir. Öte yandan, tek ya da grup halindeki kabartma ve

heykel Kibele tasvirleri, Anadolu’da tarih öncesi çağlardan beri var olanana tanrıça kültünü Friglerin de benimsediğini göstermektedir.

Frig uygarlığında öteki uygarlıkların etki ve izlerini de buluruz. Friglerbu etkileri kendi yaşam biçimleri ve dünya görüşleri ile yoğuraraközgün bir sanat üslubu yaratmayı bilmişlerdir. Siyasal egemenliğin6.yüzyılda son bulmasına rağmen, Frig kültürü iç batı Anadolu’davarlığını uzun yıllar sürdürmüştür.

Anadolu’nun bir başka önemli uygarlığı da Urartulardır. Bu uygarlığınyaratıcıları kendilerine “Biannili” adını vermelerine rağmen, tariheçağdaşları Asurluların “Urartu” tanımıyla geçmişlerdir. Urartu devletinin

merkezi Van gölü ve çevresi idi. Ama sınırları Urmiye gölünden Fıratvadisine, Kafkasya’nın güneyindeki Gökçe gölden aşağıda Musul’a,Haleb’e ve Akdeniz’e kadar uzanıyordu. Urartuların başkenti bugün Vankalesi olarak bilinen Tuşpa idi. İ.Ö. 900 - 550 yıllarında tarih sahnesindekalmış olan Urartular, yerleşme yerleri olarak doğal savunmayaelverişli, yakınında su kaynağı olan, genellikle kayalarla çevrili yüksekbir tepeyi, bir dağ yamacını seçmişlerdir. Başkent Tuşpa’nın kurulduğuVan kalesi de bu tür bir yerleşimdir. Van kalesi deniz seviyesinden 1700m. yüksekte, anıtsal bir kayalıktadır. Urartuların savunmayı bu denli önplanda tutmalarının nedeni ise, Mezopotamya’da güçlü bir devlet olanAsurluların yağma ve istilalarından korunma çabası idi.

 Yerleşiminin tepedeki kale bölümünde saray, tapınak, atölye ve depogibi kamu ve yönetim yapıları yer alıyor, bu yapılar kentin karakterinegöre değişiyordu. Yerleşim, yönetim merkezi olarak kurulmuş ise sarayve tapınak, üretim merkezi olarak kurulmuş ise atölye ve depolar inşaediliyordu. Bu tür yerleşimlerden biri de Çavuştepe Kalesi’dir. Surduvarlarının olağanüstü denebilecek güzellikte yapılmış olması,burasının askeri bir merkezden çok yönetim ve üretim merkeziolduğunu göstermektedir. Çünkü askeri amaçla kurulan Urartukalelerinin hiçbirinde, bu denli özenle işlenmiş sur duvarı yoktur.Kaleler genellikle ana kayaya oturmuş olduğundan surlar için ayrıcatemel yapılmamış, işlenmiş taş bloklar kayaya basamak biçiminde

açılmış yuvalara yerleştirilmiştir. Bunun güzel bir örneği Çavuştepe’degörülmektedir. Üç-dört metre kalınlığındaki surların üst kısımları isekerpiçten yapılmıştır.

Urartular teokratik bir devletti. Her şey, baştanrı Haldi için yapılır, onunadına tapınaklar inşa edilir, her gün onlarca hayvan, sığır, koyunkurban edilir, ayrıca kıymetli madenlerden, taşlardan ve fildişindenyapılmış çeşitli zengin eşyalar adanırdı. Bu tanrı için yapılmış

Page 41: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 41/47

tapınaklara en iyi örneklerden biri, Altıntepe’deki Saray-Tapınak’tır. Kareplanlı bu yapı bir saray kompleksinin içinde yer almaktadır. “Portik”diye adlandırdığımız sütun dizisine sahip kalın bir duvar ile çevriliavlunun ortasında ise, bu tür tapınakların en kutsal bölümü “Cella”bulunmaktadır. Cella ile portik arasında kalan bölümün üstü açıktır.

Portiğin çatısı da iyi işlenmiş taş altlıklara oturan zarif sütunlarcataşınıyordu. Tapınağın odalarının duvarlarında resimler bulunuyordu. Buodalardan biri kabul salonu olarak, öteki de dini törenlerdekullanılıyordu. Resimler oldukça kötü durumdadır. Yine de bunlarıntamamlanmış halini gösteren çizimlerden, yapıtların ne denli ince birişçiliğe sahip oldukları konusunda bir fikir edinilebiliyor. Açık maviboyalı duvar üzerine kırmızı, açık kahverengi ve beyaz renklerle kanatlıcin, nar, palmet ve aslanın yanı sıra geometrik motifler de başarıylauygulanmıştır. Elindeki kap ve kozalakla hayat ağacını aşılayan tanrıça,kabul salonundaki duvar resimlerinin ilginç örneklerinden biridir. Yaşamile ölümü simgeleyen ve ilk çağlardan beri kutsal bir anlamı olan ağaç,

Urartu sanatının da vazgeçilmiz bir ögesi durumundadır.Altıntepe’de soylu insanlara ait çok sayıda mezar yapısı da ortayaçıkarılmıştır. Bunlar planları, taş işçiliği ve ölü hediyelerinin zenginliğibakımından Yakın Doğu’daki mezar anıtlarının en önemlileri arasındayer alırlar. Bu mezar odaları toprak altına kesme taşlarla inşa edilmiştir.Duvarlarında ise adak eşyaları için nişler vardır. Üstleri ise ya düz birbiçimde ya da yalancı kemer tarzında iri taş bloklarla kapatılmış, bununda üstü kerpiç ve iri moloz taşlarla hiç görülmeyecek şekilde büyük birdikkatle örülmüştür. Bu yapılarda her mezarın aslında bir evin modeliolması gibi, ilginç bir durumla karışlaşırız. Bu mezarlarda altın, gümüş,tunç, demir, fildişi, pişmiş toprak, taş ve fayanstan yapılan çok sayıda

eşya, ağaç sandalyeler, silahlar bulunmuştur.Altıntepe’deki mezar ve tapınaklarda bulunan sanat yapıtlarındanUrartuların mimarinin yanı sıra maden işçiliğinde de çok ileri olduklarıanlaşılmaktadır. Ürettikleri madeni eşyalar öteki uygarlıklar tarafındanda çok beğeniliyordu. Urartuların bu yapıtları, doğu-batı yüksekkarayolunu ellerinde tutmaları nedeniyle çok geniş bir alana yayılmıştır.Dostları ve komıuları olan Friglerin kral mezarlarında Urartu yapıtlarınınbulunmuş olması bunu kanıtlamaktadır.

Urartu beyleri her kalede hazır yiyecek maddeleri bulundurulmasınaçok özen göstermişler, depolarını uzun kış mevsimine ve düşman

saldırılarına karış sürekli dolu tutmuşlardır. Bu depolarda 150.000 litreşarap 80-90 küp içinde saklanabiliyordu. Ayrıca buğday, arpa, fasulyeve susam yağı gibi yiyecekler de küpler içinde depolanıyordu.

Ele geçen örnekler, Urartulu sanatçıların fildişi alanında da üstün birdüzeye ulaşmış olduklarını göstermektedir. Urartulu sanatçının çok sıkbetimlediği aslan figürü fildişi yapıtlarda da karışmıza çıkmaktadır.Oturur ve yatar biçimde betimlenmiş aslanların (Ankara Anadolu

Page 42: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 42/47

Medeniyetleri Müzesi) mobilyaların birer parçası olduğu sanılmaktadır.Bu alandaki en ilginç örneklerden biri de oyma geyik kabartmasıdır(Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi). Bu kompozisyonda hayat ağacıönünde başı geriye dönük olarak bir geyik figürü betimlenmiştir.

Urartu Krallığı İ.Ö. 550’de Medler tarafından yakılmıştır. Yine de Doğu

Anadolu’da Urartu geleneği yüzyıllar boyunca varlığını güçlü birbiçimde sürdürmüştür.

ERKEN İSLAM SANATI(*)

Yıldız Demiriz 

 Tarihte her büyük din bir büyük sanat etkinliğini de birlikte getirmiştir.Başka bir deyişle geçmiş dönemlerin sanatı, genellikle dinin etkisiyledoğmuş ve öncelikle onun hizmetinde oluşup gelişmiştir. Bu doğal birolgudur. Çünkü Budizm, Hıristiyanlık ve Müslümanlık gibi büyük dinlertoplumlara yeni dünya görüşleri, yaşama biçimleri getirmiş önemliolaylardır. Yeni oluşan toplumsal yapı bireylerin görüş, düşünüş ve

zevklerini de değiştirir, yönlendirir. Sanatçıyı da yeni amaçlardoğrultusunda, değişik formlar ve güzellikler arayıp bulmaya,oluşturmaya sürükler.

Mimari formların ve yapı planlarının değişmesinde insanların yaşayışbiçimi kadar, ibadet tarzları da rol oynamıştır. Ev planları toplum ve aileyaşantısının gereklerine nasıl uydurulmuşsa, ibadete ayrılan yapılar dadinin gereklerine öylesine uydurulmak zorunda kalınmıştır. Eski Yunantapınaklarında ibadet, tapınağın içinde değil, önünde yapıldığı için dışmimariye daha çok önem verilmişti. Hıristiyanlıkta kilisenin doğu-batıdoğrultusunda yapılması, ibadet sırasında doğuya yönelmek gereğine

dayanıyordu. Ayrıca, kilisede halkın ruhban sınıfından daha geri saftadurması gereği yapıların genişliğine değil, derinliğine bir plan formualmasına neden olmuştur. Bu örnekler çoğaltılabilir.

İslam dininin sanata getirdiği en büyük yenilik cami mimarisidir.İslamlıkta her sınıf halkın ayrım gözetilmeden ön saflarda namazkılabilmesi safların geniş tutulması istediği uyandırmış, bu nedenlekiliselerin aksine camilerde enine mekan tercih edilmiştir. Planformunun ihtiyaçtan doğması gibi, mihrap, minber, minare türündenmimari ögeler de İslamlığın gelişmesine paralel olarak zamanlaihtiyaçtan doğmuşlardır.

İslamlığın ilk yıllarından, o zamanki haliyle günümüze gelmiş yapıyoktur. Çünkü ilk camiler zamanla değişime uğramış, yerlerinesonradan daha gelişmiş bir mimariyi sergileyen örnekler kurulmuştur.ılk camiler üzerleri açık, kerpiç duvarlı, hurma dallarının gölgelediği çokbasit yapılardı. ılk cami Hazreti muhammed’in Medine’deki eviydi.Kerpiç duvarla çevrili kare bir alanın yalnızca bir tarafında iki sıralı ağaçdireklere dayanan, hurma yapraklarıyla örtülü bir dam bulunuyordu.Böylece cemaat bölgenin kavurucu güneşinden korunmuş oluyordu. Bu

Page 43: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 43/47

ilk örnek daha sonra geliştirilmiş, avlunun çevresine birkaç sıralırevaklar yapılmış, asıl ibadet mekanın üzeri eğik çatıyla örtülmüştür.Emeviler döneminin Basra ve Kûfe camileri ile Fustat yani EskiKahire’deki Amr Camii, plan bakımından Medine Camii’nden pek farklıdeğildiler. Bu yapılarda minber ve minare yoktu, mihrap ise yalnızca

yön belirten bir işaretti, henüz mimari bir öge niteliği kazanmamıştı. Yapıldığı zamanki durumunu, çok az bir değişmeyle günümüze değinkoruyan en eski İslam yapısı, Kudüs’te bulunan Kubbetü’s-Sahra’dır. Yapı şehrin dini merkezi sayılan Harem-i şerif’in en yüksek noktasındayer alır. Bu tepe İslamlıktan önce de kutsal sayılıyordu. Musevileryapının içinde bulunan kayayı ıbrahim Peygamber’in oğlu ısmail’ikurban etmek üzere seçtiği yer sayıyorlardı. Müslümanlar için deburası, Hazreti Muhammed’in miraca çıktığı yerdir. Kubbetü-s-Sahra bukutsal kayanın ziyaret ve tavâfını kolaylaştırmak için yapılmıştı. Asılamaç ise İslamlığın merkezini oraya çekmek, Kudüs’ün bir İslam kentiolduğunu kanıtlamaktı. Kubbetü’s-Sahra’nın planı, Hacer-i Muallak

denilen kutsal kayanın tavafına uygun biçimde tasarlanmıştı. Dörtgirişli sekizgen mekan, ziyareti kolaylaştırdığı gibi kayayı her açıdangörebilmeyi de sağlıyordu. Sekizgen dış duvarın içinde ayaklar vesütunlarla ikinci bir sekizgen oluşturulmuştur. Bunun içinde de kayanınçevresinde dört ayağa dayanan orta mekan yer alır. Orta mekanı 20metre çapında ahşap bir kubbe, çevre mekanları ise ortak bir çatıörtmektedir. Bu yapıda İslam mimarisinin ilk mihraplarından biriylekarışlaşırız. Tek parça mermerden yapılmış mihrap, form ve süslemebakımından çok basittir. Ama daha sonraki mihraplara örnek olmasıaçısından önemli bir yeri vardır. Yapının dışı ve işi değişik tekniklerlezengin biçimde süslenmiştir. Dışta, renkli taş ve mozaik süslemenin

yanı sıra özellikle Kanuni dönemindeki onarımda eklenen Osmanlıçinileri dikkati çeker. Dış yapı daha sonra da çeşitli onarımlargörmüştür. Süslemede mozaik tekniği ön plandadır. Altın zeminüzerinde, bitkisel motifler, simetrik düzende yerleştirilmiş kıvrık dallar,hurma ve hayat ağaçları, iri akantus yaprakları başlıca motiflerdir. Bumotiflerde ve motif düzeninde Doğu’nun, özellikle Sasani sanatınınetkileri görülür. Ayrıca Helenistik Roma ve Bizans sanatlarının izleri devardır. Mozaiklerin yapımında Bizanslı ustaların çalıştığı anlaşılmaktadır.Bu mozaikler, erken İslam süsleme sanatı hakkında fikir vermelerikadar, ıkonoklast dönemde ortadan kaldırılan Bizans mozaiklerininözelliklerini göstermeleri bakımından da belgesel bir değer taşır.

Kubbetü’s-Sahra İslamlığın günümüze kalan en eski yapılarından biridir.Ancak bu yapı cami değil bir ziyaretgâhtır. Bu nedenle daha sonraki birtarihte yapılmış olsa da şam’daki Emeviye Camii, günümüze orijinalplanıyla gelebilen en eski cami olma özelliğini taşır. Bu cami Emevilerdöneminin en önemli mimarlık örneği sayılabilir. Cami mimarisinebirçok yenilikler katmış, hatta çok sonra Anadolu camilerini bile planyönünden etkilemiştir. Emeviye Camii İslamlıktan önce de kutsal

Page 44: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 44/47

sayılan bir alanda yer alır. Roma döneminde burada bir Jupiter tapınağıbulunuyordu. Hıristiyanlık döneminde aynı yere bir kilise yapıldı. 636yılından sonra bu kutsal alanın bir köşesi cami olarak, geri kalan kısmıda kilise olarak kullanıldı. 705-707 yıllarında Emevi Halifesi I. Velid, bukiliseyi yıktırarak, yerine Emeviye Camii’ni yaptırdı. Cami, geçirdiği

yangınlara ve onarımlara rağmen, özgün biçimini büyük ölçüdekorumuştur.

Bu cami, getirdiği önemli yeniliklerle ilk camilerin birbirini tekrarlayanbasit formundan ayrılan, mimarlık alanında özgün bir yaratmadır. Yapının çevre duvarı Roma tapınağının temelleri üzerine oturtulmuştur.Minareler de bu çevre duvarının köşe kuleleri üzerinde yer alır. ıç alanınyarıdan biraz fazlası avlu, kıble tarafındaki dikdörtgen mekan ise asılibadet yeri yani harim kısmıdır. Caminin planı, kıble duvarına paralel,birbirinden sütun sıralarıyla ayrılan üç neften ve ortada bunları dikolarak kesen bir neften oluşmuştur. Neflerin kesişme yerinin ortasını birkubbe örter, bunun dışında kalan mekanlar ise çift meyilli çatılarla

kaplıdır. Bu plan, daha sonra küçük farklarla Anadolu’daki bazıcamilerde de kullanılmıştır. Ana eksen üzerindeki nefin yan neflerdendaha yüksek olması, avludan bakıldığında yapıya anıtsal bir görünümkazandırmaktadır. ıç mekanda yer alan iki katlı sütun dizileri de aynıanıtsallık etkisini sürdürür. Sütun başlıklarının bir kısmı daha öncekiRoma tapınağından alınmış, burada yepyeni bir düzen içinde tekrarkullanılmıştır. Avlu revaklarında da iki katlı düzen görülür. Altta bir ayak,iki sütun; üstte bir ayak, bir sütun alternatif sırayla dizilerek, hareketlibir görünüm sağlanmıştır.

Caminin avlu revaklarında ve iç mekanında yer alan mozaiklerde geç

Helenistik üslubun İslam zevki içinde özümlendiği görülür. kemeriçlerinin akantus yapraklarıyla süslenmesine karışlık, düz yüzeylerdedaha çeşitli ve zengin bir dekorasyon göze çarpar. Bu mozaikler İslamsanatı için olduğu kadar, örnekleri günümüze kalmayan aynı dönemBizans mozaik sanatı hakkında fikir vermek bakımından daönemlidirler. Ağaçlıklar içinde yer alan bir takım hayali yapıların tasviredildiği mozaiklerde oldukça gelişmiş bir perspektif anlayışı, gölge-ışıkla sağlanmış bir derinlik etkisi görülür. Gerek bu özellikler gerekdalları budanmış ağaçlar Helenistik duvar resimlerini anımsatırlar. Önplanda görülen akarsuyun, şam’dan geçen Barada nehri olduğu ilerisürülmüştür. Bu ilginç doğa ve yapı tasvirlerinde insan ve hayvan

figürleri görülmez. Çünkü İslamlık dini yapılarda bu tür tasviriyasaklamıştır. Mozaik yapımında kullanılan küçük cam küplerde görülençeşitli renkler ve bu renklerin değişik tonları, bu mozaiklerin büyük birustalıkla ve fırçayla çalışıldığı izlenimini vermektedir.

Emevilerin dini olmayan yapı türlerinin başında saraylar gelir. Bugünbunların tümü de birer yıkıntı halindedir. Yapıların planları, örtü şekillerive dekorasyonu kazılarda çıkan buluntulardan öğrenilmiştir. şehirlerdenuzakta, çölde bulundukları için, bunlara “Çöl sarayı” ya da “Çöl kasrı”

Page 45: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 45/47

denir. Oysa doğa incelemeleri buraların, o zamanlar sulak topraklar,vahalar olduğunu ortaya koymuştur. Bu saraylar, mimarileri kadarsüsleme sanatları açısından da büyük önem taşımaktadırlar.

Amman’ın 35 km. güneyinde bulunan Meşatta Sarayı’nın 8. yüzyıldayapıldığı sanılmaktadır. Kare planlı olup, kaleyi andıran kalın duvarları

vardır. Kazılar yapının tamamlanamadığını göstermiştir. Ana eksenüzerinde, girişte simetrik konumlu mekanlar ve bir mescit, ortada birşeref avlusu, kuzeyde ise yonca planlı bir taht salonu ve yine simetrikkonumlu mekanlar yer alıyordu. Sarayın çok ince bir işçilik gösterenoyma taş süslemeleri sanat tarihinde büyük önem taşır. Duvar zikzakçizgilerle üçgenlere bölünmüş, her üçgenin ortasına akantusyapraklarından oluşan kabartma birer rozet yerleştirilmiştir. Üçgenlerinzemini de ince kıvrık dallar ve hayvan figürleriyle doldurulmuştur. Bufigürlerde Helenistik etkiler göze çarpar. Mescidin bulunduğu yöndekiduvarda bitkisel motiflerle yetinilmesi, hayvan figürü olmaması ilginçtir.

8. yüzyılın ilk yarısına ait Hırbet el Mefcer, Emevi saraylarının enbüyüklerinden biridir. Kazılarla ortaya çıkarılan sarayın, hamanbölümünü ve zeminini zengin döşeme mozaikleri kaplamaktadır.Geometrik desenli bu panoların her biri, birer halıyı andırır. Hamamdakipanolardan biri figürlü olmasıyla dikkati çeker. Ortada büyük bir ağaç,ağacın iki yanında da hayvan figürleri yer alır. Solda iki gazal, sağda iseyine bir gazal ile ona saldıran bir aslan tasvir edilmiştir. Bu figürlerinsembolik anlamlar taşıdıkları sanılmaktadır. Saraydaki alçı kabartma veheykeller de Emevi sanatında önemli bir yer tutar. Dekoratif bir saçakönüne tünemiş gibi sıralanan, doğal büyüklükteki yüksek kabartmakeklik figürleri dikkati çeker. Bir alçı tavanın göbeğinde yer alan,

akantus yaprakları arasında tasvir edilmiş bir dizi kabartma büst deerken İslam sanatının ilginç örneklerindendir. Sarayda çok sayıda alçıheykel de bulunuyordu. Hamam bölümünde yarı giyinik genç kızfigürlerine rastlanması, bu dönem İslam sanatında insan tasvirikonusunda geniş bir hoıgörünün varlığını kanıtlar. Bu örnekler arasındabir de Halife heykeli bulunmaktadır. Hangi halifeye ait olduğubilinmemektedir, ancak en yüksek dini unvana sahip bir kişininheykelinin yapılabilmiş olması ilgi çekicidir.

Abbasilerden önceki İslam şehirciliği konusundaki bilgilerimiz çokkısıtlıdır. Bu konuda bilinen ilk örnek, 762-765 yıllarında Abbasi halifesiMansur’un kurdurduğu Bağdad şehridir. Kaynaklardan edinilen bilgilere

göre ilk Bağdad şehiri daire planlıydı ve iç içe iki sur duvarı dıştan birhendekle çevrelenmişti. şehrin dört kapısına bulundukları yöndekikomıu şehirlerin adı verilmişti. Haç planlı saray ve yanındaki camişehrin merkezinde yer alıyordu.

766 yılında yapılan Bağdad Ulu Camii kerpiç duvarlı, ahşap sütunlu vedüz damlı basit bir yapıydı. Halife Harun Reşid, 808’de yapıyı planınıdeğiştirtmeden tuğla duvarlı olarak yeniden yaptırmıştır. Bağdat 892’de

Page 46: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 46/47

Abbasilerin başkenti olunca, artan nüfus nedeniyle camiye aynı plandaikinci bir bölüm eklenmiştir. Ancak, Bağdad şehrinin bu dönemyapılarından günümüze, ilk camiye ait basit bir mihraptan başka hiçbirşey gelmemiştir.

Abbasi şehirleri arasında Samarra’nın ayrı bir önemi vardır.

Abbasilerden sonra hiç oturulmadığından üzerinde başka dönem vekültürün izine rastlanmadığı için Abbasi şehirciliğini en katıksız biçimdeyansıtır. Samarra, Dicle kenarında Bağdad’ın yakınındadır. Bağdad’ındairesel ve düzenli planı burada yerini araziye uydurulmuş, uzun birplana bırakmıştır. Dicle kıvrımlarına paralel olarak uzanan şehrin büyükbölümü kazılarla ortaya çıkarılmıştır. Buluntular, Abbasi cami, saray,türbe ve ev mimarisi ile zengin süsleme sanatı hakkında bilgivermektedir. Samarra, 836 yılında Halife Mutasım tarafından abbasihizmetindeki Türk birlikleri için “ordugah şehri” olarak kurdurulmuş,883 yılında terkedilmiştir.

Samara Ulu Camii, öteki adıyla Mütevekkiliye Camii, İslam dünyasınınen büyük cami yapılarından biridir. 150.000 kişi burada bir aradanamaz kılabiliyordu. Basit mimarisi, ilk İslam cami planının anıtsalölçüler içinde tekrarından ibarettir. Yapımında tuğla ve kerpiç kullanılancaminin ilginç bir minaresi vardır. Kare tabana oturan dev boyutlu buanıtsal minareye geniş bir rampa ile çıkılır. Bu minare formu, yineSamarra’da Ebu Dulaf Camii’nde tekrarlanmış ve bir dahakullanılmamıştır.

Samarra’ın ikinci büyük camii olan Ebu Dulaf Camii, 860 yılındayapılmıştır. Kalıntılar daha gelişmiş bir mimarinin varlığını ortayakoymaktadır. Harem bölümü, kemerli duvarlarla birbirinden ayrılan

neflerden oluşmuş ve üzeri düz bir çatıyla örtülmüştü.Samarra’nın saray ve evlerinde kullanılan çeşitli süsleme arasındamermer tozu ve alçı karışımıyla yapılan “ıtuk” kabartmalar önemli biryer tutar. Bu kabartmalarda iki farklı teknik kullanılmıştır: Dik kesim veeğri kesim. Dik kesimde motifler yaş sıva üzerine dikine olarakoyulmakta, böylece ışık-gölge kesin çizgilerle birbirinden ayrılarakkuvvetli bir kontrast etkisi sağlanmaktadır. Eğik kesimde ise dahayumuşak bir plastik etki söz konusudur. Eğik kesim, Türklerin İslamsanatına belki de ilk katkısıdır. Bu teknik daha önceleri Orta Asyasanatında Türkler tarafından kullanılmıştır. Dik kesimde daha natüralist,eğik kesimde ise daha stilize bir üslup görülür.

İslamlığın erken dönemlerine ait önemli yapılardan biri de Tunus’unKayrevan şehrindeki Seydi Ukba Camii’dir. Yapımı 670’de Kuzey Afrikafatihi Ukbe bin Nafi tarafından başlatılan cami, ilk İslam camileriplanındaydı. 724-727 yıllarında yenilenen yapının minaresi bu sıradayapılmıştır. Cami bugünkü şekliyle Aglebiler dönemine aittir. Harembölümü, kıbleye dik 17 nefle kıble duvarına paralel bir neftenoluşmuştur. Birbirinden sütunlarla ayrılan nefler bir sütun ormanını

Page 47: ANADOLU KRONOLOJİSİ

7/27/2019 ANADOLU KRONOLOJİSİ

http://slidepdf.com/reader/full/anadolu-kronolojisi 47/47

andırmaktadır. Zengin süslemeli sütun başlıkları eski Kartaca şehrininkalıntılarından toplanmıştır. Sütunlar da Roma dönemi yapılarındanalınmıştır. Orta nef daha geniş olup iki ucunda birer kubbe yeralmaktadır. Yapının simetrik planı, ana eksen üzerinde bulunan ikikubbe ile daha belirgin kılınmıştır. Avluyu kemerli bir revak

çevrelemektedir. Minare, Kuzey Afrika’ya özgü kare planlı minarelerintipik bir örneğidir. Yukarı doğru daralan kübik elemanlardan oluşmuştur.Mihrap ve çevresi zengin süslemeleriyle dikkati çeker. Mihrapduvarında perdahlı teknikte kare çiniler kullanılmış, bunlar köşelemeolarak yerleştirilmişlerdir. Mihrap girintisi ise mermer levhalarlakaplanmıştır. Motiflerin oyma ve ajur teknikleriyle işlendiği mermerlevhalarda ustalıklı bir işçilik göze çarpar. Genellikle Helenistikmotiflerin İslam zevki içinde eritilmesi söz konusudur. ıstiridye motifleri,akantus ve asma yaprakları çok kullanılmıştır. Ahşap minber de odönem ahşap işçiliğinin en görkemli örneklerinden biridir. Her birindedeğişik motiflerin yer aldığı çeşitli boyutta panolardan oluşmuştur.

Panolar oldukça simetrik bir düzende yerleştirilmiştir. Geometriksüslemenin yanı sıra hayat ağacı, kozalak ve asma yaprağı gibi bitkiselmotiflere de rastlanmaktadır.

İslam sanatı, İslamlığın yayıldığı bütün bölgelerde yöresel üsluplarlakaynaşarak zengin örnekler ortaya koymuştur. Bu örneklerden biri deıspanya’nın bugünkü adıyla Cordoba kentindeki Kurtuba Camii’dir. Yapımı Endülüs Emevi hükümdarı I. Abdurrahman tarafından 785yılında başlatılan cami, Vizigot yapılarından devıirilen malzeme ile kısasürede tamamlanmıştır. Ancak şehrin daha sonra Hıristiyanların elinegeçmesiyle aynı yere yapılan katedralin alanı içinde sıkıp kalmıştır.Harem bölümünde yer alan atnalı biçimindeki çift katlı kemerlerin iki

renkli oluşu iç mekana çekici bir görünüm kazandırmaktadır. Yapının içsüslemesindeki desen ve renk zenginliği göz kamaştırıcıdır. Mihrapbölümünde sadelikle ihtişam bir arada, şaşırtıcı bir ustalıklakullanılmıştır.

İslamlığın bu ilk döneminden sonra bölgelere göre değişen, çok çeşitliüsluplar ortaya çıkmıştır. İslam sanatı, Türklerin İslamlığı kabulündensonraki katkılarıyla daha da gelişmiştir.