12
---- BELGESEL ---- SEKANS Sinema Kültürü Dergisi Aralık 2018 | Sayı e 9 : 78-89 ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI Seda Usubütün adlandırmak yok eder, sezdirmek var eder William Faulkner Godfrey Reggio’nun Qatsi Üçlemesi’nin ilki olan Koyaanisqatsi 1982 yılında gösterime girdiğinde belgesel sinema için farklı ve güçlü bir anlatım dilini gündeme getiriyor. Anlatıya dayanmayan, sözcüklere yaslanmayan, temel meselesini imgeler ve müzik aracılığıyla aktaran, izleyiciyi hisleri ve bedeniyle filmin içine katan film, kendisinden sonra gelen pek çok yenilikçi belgesele de öncü oluyor. Reggio, bu film ile yakaladığı tarzı sürdüren iki artçı film ile (Powaqqatsi, 1988 ve Naqoyqatsi, 2002) üçlemeyi tamamlasa da ilk filmin tema ve teknik olarak yetkinliği halen dillerden düşmemiş durumda. Kent yaşamı ve teknolojinin doğa üzerindeki yıkıcı etkisini işlemek için bozulmamış doğa görüntüleri ile insanın ve yarattıklarının korkunç güzelliğini hipnotik sekanslarda karşı karşıya getiren yönetmen, hem çevreci mesajlar verip hem de tüketim toplumunu hedef tahtasına sabitliyor. Reggio’yu anlatıya dayanmayan bir sinemaya iten neden, dilin ve sözcüklerin artık içinde yaşadığımız nyayı anlatmakta yetersiz olduğunu düşünmesi. Koyaanisqatsi öncesi tanınmayan yönetmenin biyografisi de anlatıya dayalı olmayan alternatif bir anlatım dilinin nasıl bir vasatta doğduğunu açıklayıcı nitelikte. New Orleans, Lousiana doğumlu olması, Katolik bir aileden gelmesi, 14 yaşında rahiplik eğitimine başlaması ve 14 sene bu ortamda edindiği dinsel etkilenimler sonrasında New Mexico ve Santa Fe’de gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk projeleri gibi özellikleri yönetmenin Qatsi Üçlemesi’ne kattığı spiritüel yönleri açıkladığı gibi, zihinsel olarak anaakım sinemadan uzak duruşunu

ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI · 2018. 12. 16. · ---- B E L G E S E L ---- SEKANS Sinema Kültürü Dergisi Aralık 2018 | Sayı e9 : 78-89 ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI

  • Upload
    others

  • View
    2

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI · 2018. 12. 16. · ---- B E L G E S E L ---- SEKANS Sinema Kültürü Dergisi Aralık 2018 | Sayı e9 : 78-89 ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI

- - - - B E L G E S E L - - - -

SEKANS S inema Kül türü Derg is i Ara l ık 2018 | Sayı e 9 : 78-89

ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI

Seda Usubütün

adlandırmak yok eder, sezdirmek var eder

William Faulkner

Godfrey Reggio’nun Qatsi Üçlemesi’nin ilki olan Koyaanisqatsi 1982 yılında

gösterime girdiğinde belgesel sinema için farklı ve güçlü bir anlatım dilini

gündeme getiriyor. Anlatıya dayanmayan, sözcüklere yaslanmayan, temel

meselesini imgeler ve müzik aracılığıyla aktaran, izleyiciyi hisleri ve bedeniyle

filmin içine katan film, kendisinden sonra gelen pek çok yenilikçi belgesele de öncü

oluyor. Reggio, bu film ile yakaladığı tarzı sürdüren iki artçı film ile (Powaqqatsi,

1988 ve Naqoyqatsi, 2002) üçlemeyi tamamlasa da ilk filmin tema ve teknik olarak

yetkinliği halen dillerden düşmemiş durumda. Kent yaşamı ve teknolojinin doğa

üzerindeki yıkıcı etkisini işlemek için bozulmamış doğa görüntüleri ile insanın ve

yarattıklarının korkunç güzelliğini hipnotik sekanslarda karşı karşıya getiren

yönetmen, hem çevreci mesajlar verip hem de tüketim toplumunu hedef tahtasına

sabitliyor.

Reggio’yu anlatıya dayanmayan bir sinemaya iten neden, dilin ve sözcüklerin

artık içinde yaşadığımız dünyayı anlatmakta yetersiz olduğunu düşünmesi.

Koyaanisqatsi öncesi tanınmayan yönetmenin biyografisi de anlatıya dayalı

olmayan alternatif bir anlatım dilinin nasıl bir vasatta doğduğunu açıklayıcı

nitelikte. New Orleans, Lousiana doğumlu olması, Katolik bir aileden gelmesi, 14

yaşında rahiplik eğitimine başlaması ve 14 sene bu ortamda edindiği dinsel

etkilenimler sonrasında New Mexico ve Santa Fe’de gerçekleştirdiği sosyal

sorumluluk projeleri gibi özellikleri yönetmenin Qatsi Üçlemesi’ne kattığı

spiritüel yönleri açıkladığı gibi, zihinsel olarak anaakım sinemadan uzak duruşunu

Page 2: ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI · 2018. 12. 16. · ---- B E L G E S E L ---- SEKANS Sinema Kültürü Dergisi Aralık 2018 | Sayı e9 : 78-89 ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI

79

da anlaşılır hale getiriyor. Zihinsel diyorum, çünkü ekibin toplanması ve yapım

desteğinin sağlanmasında Francis Ford Coppola’nın katkısı olmasa

Koyaanisqatsi belki de hiç gün yüzü göremeyebilirmiş.

Bu filmde yönetmen ile bire bir çalışan müzisyen Philip Glass ve görüntü

yönetmeni Ron Fricke’nin katkılarının da Coppola’nınki kadar önemli olduğunu

belirtelim. Filmin yaratıcı kadrosu olarak bu üç ismin projenin başından itibaren

birlikte yol alması, özellikle film müziğinin geleneksel prodüksiyonlarda olduğu

gibi kurgu sonrası eklenen bir yama olmayıp zaman zaman görüntülerin elde

edilmesini dahi önceleyen bir üretimin sonucu olması Koyaanisqatsi’yi ince

dokunmuş bir ritmik kurgu harikasına dönüştürüyor. Philip Glass’ın trans

benzeri yükseltici etki yaratan müziği bilinci ve bilinçdışını başka bir boyuta açan

kapı özelliği taşıyor.

Koyaanisqatsi filmini tür olarak sinemada nerede görmeliyiz sorusuna bugüne

değin verilen yanıtlar oldukça değişken. Yavaş sinema, saf (pure) sinema, anlatıya

dayanmayan (non-narrative) deneysel belgesel, poetik belgesel, aşkın

(transandantal) sinema, derin düşünceye iten (contemplative) sinema, yüceltici

(sublime) sinema bunlardan bazıları. Her birinin kimi kategorik özelliklerini

elbette taşıyan Koyaanisqatsi filmini herhangi bir türe sabitlemek pek olası

durmuyor. Filmin bölümlerini ve teknik özelliklerini gözden geçirirken bu türlerle

olan benzerliklerini ve farklılıklarını ele almak daha doğru bir yol olacak gibi

duruyor.

Philip Glass’ın 13 farklı parçadan oluşan film müziği, filmde tematik olarak

farklı 10 bölüme karşılık geliyor.

1-Koyaanisqatsi

Canyonlands National Park’taki Kızılderili piktogramı ile açılıyor film. Dağınık

yerleştirilmiş 3-4 insanı ve giysisi nedeniyle diğerlerinden ayrışan krallarını

gösteren bir dakikalık yakın çekim sonrası, açılarak tüm resmi gösteren yavaş

kamera hareketi ile ilk sekans tamamlanıyor. Philip Glass’ın film albümündeki ilk

parça olan ve filme ismini veren Koyaanisqatsi bölümü içerisinde yer alan ikinci

sekansta ise, yüksekten kar benzeri düşmekte olan parçaların işaret ettiği bir

patlama, duman ve alevlerin uzun sürede algılanması sonrası, dumanların

çekilmesi ve açının genişlemesi ile bir füze rampasını görüyoruz. Apollo 12’ye ait

Page 3: ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI · 2018. 12. 16. · ---- B E L G E S E L ---- SEKANS Sinema Kültürü Dergisi Aralık 2018 | Sayı e9 : 78-89 ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI

80

Satürn V roketinin, füzenin havalanması ile geride bıraktığı yoğun beyaz ışık

gözlerimizi aldığında sekans sona eriyor. İnsanın ilk yaratısı olan mağara duvar

resimleri ile başlayıp, gelmiş geçmiş en önemli yaratısı olan uzay yolculuğuna

bağlanan bu kısa bölüm, ilkel doğa ile teknolojik dünyanın film boyunca karşı

karşıya getirileceğini en kestirmeden ele veriyor. En eski çağlarda gündelik

yaşamını kayalar üzerine karaladığı figürlerde soyutlayan insanoğlu artık uzay

yolculuğu sayesinde tüm dünyasını dışarıdan gözlemleyebiliyor. Gökyüzündeki

gözün tanrı-krallardan uzaya yerleştirilen teknolojik aygıtlara transferi ile insanın

görüş alanında gerçekleşen niteliksel değişimin doğa ile insan arasındaki dengeyi

sarsmış olması şaşırtıcı olmasa gerek.

Teknik özelliklerine bakınca yavaş sinemadan söz edebileceğimiz bir bölüm

burası. Yavaş sinema, 2000’lerde sanat sineması içinde bir tarz olarak ortaya çıkan

ve adını Jonathan Ramsey’in Sight and Sound dergisinde 2010’da yayımlanan bir

makalesi ile duyuran minimalist bir tür. Béla Tarr, Lisandro Alanso, Gus Van

Sant, Tsai Ming-Liang, Pedro Costa ve Albert Serra bu tür ile özdeşleştirilen

isimlerden. Yavaş sinema zamansallıkta, hızda ve anlatıda azalma ile karakterize

diyebiliriz. Estetik ve sembolik manzaralar ile anlatısal bir boşluk sağlanırken

uzamış çekim süreleri durgun, sakin, gündelik ve sıradan olan, dramatik olmayan

realist ve hiperrealist izlenimlere izin veriyor. Bu yavaşlık ve sakinliğin davet ettiği

bir diğer özellik de izlerken derin düşüncelere dalma olanağı sağlaması. İzleyici ile

film arasında anlatısal bir anlam inşa etme sürecine kapı açıyor. Bu özelliği ile derin

düşünceye iten (contemplative) sinema türüne de göz kırpmış oluyor.

Page 4: ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI · 2018. 12. 16. · ---- B E L G E S E L ---- SEKANS Sinema Kültürü Dergisi Aralık 2018 | Sayı e9 : 78-89 ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI

81

Yavaş çekim ve üst üste görüntü bindirmeler için Reggio bir mülakatında

bunları görüntüleri romantize etmek için değil, anıtsallaştırmak ve başka bir

perspektiften bakma olanağı sağlamak için kullandığını söylüyor. Sıradan olanı sıra

dışı bir açıdan göstermek için başvurduğu bu yöntemler yavaş sinemadaki

gözlemci perspektifin ötesine geçen ve “Bazin etkisi” olarak da adlandırılan

belgesel realizminde teknik açıdan distorsiyon yaratan seçimler oluyor.

2-Organik (Organic)

Doğanın katıksız güzelliğine tanık olmak için sihirli saatlerde çöldeki görkemli

kayalıklar üzerinde time lapse ile olması gerekenden hızlı hareket eden gölgeler,

enerji ve zaman akışını aynı sekansta birleştiriyor. İnsansız boş manzaralarda

havadan çekimler ile yakalanan doğadaki bitimsiz akış hali, okyanuslardaki

dalgaların, çöllerde rüzgarla hareket eden kum tanelerinin ve gökyüzündeki

bulutların kesintisiz ve yavaş hareketleri ile yansıtılıyor. Hiç bitmeyecekmiş gibi

tekrarlanan imgeler ve tınılar izleyen zihinleri esir alıyor, zamanın akışını askıya

alıyor ve izleyiciyi uzun düşüncelere dalmaya teşvik ediyor.

Filmi tanımlayan bir diğer sinema türü olan anlatısal olmayan (non-narrative)

deneysel belgesel, sabit kamera ve uzun, tek plan çekimler ile gerçekliğin kesintisiz

ve aracılık edilmeyen temsilini hedefleyen gözlemci bir perspektife dayanıyor. Bu

tür ile özdeşleşen isimler arasında Andy Warhol, Michael Snow, Jonas Mekas

ve Peter Hutton sayılabilir. Uzun planlar ile izleyiciye derinlemesine düşünme

olanağı sağlayan bu türün de contemplative sinema ile akrabalığı aşikar olduğu

gibi, Koyaanisqatsi’nin rahatça yerleşebileceği bir tür olduğu da iddia edilebilir.

3-Bulutlar (Clouds)

Hareket halindeki enerjinin hava, kara ve su arasında gidip gelen dalgalanması.

Önce hızla kayan bulutlar, peşinden bu imgenin şelaleden akan güçlü sular ile

paralelliği, yeşil vadilerden fiyortlardaki yeşil sulara geçiş ve imgelerin renk ve

hareket olarak birbirine karışması. Doğanın tüm elementleri ile akış halindeki

devinimini göstermekten çok hissettiren bir diğer organik bölümdeyiz.

Page 5: ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI · 2018. 12. 16. · ---- B E L G E S E L ---- SEKANS Sinema Kültürü Dergisi Aralık 2018 | Sayı e9 : 78-89 ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI

82

İzleyicinin film izleme deneyimini bedensel olana endeksleyen, duyuları ve

duyguları harekete geçiren bu bölümde Vivian Sobchack’in fenomenolojik

varoluşçu perspektifine1 atıf yapmak olası.

4-Kaynaklar (Resource)

Rengarenk çiçek tarlalarından kurak topraklara hızlı geçiş ile insan

topluluklarına enerji sağlayan hırpalanmış doğayı resmeden bölüm. Patlamalar,

yıkıntılar ve iş makinaları ile toz toprak yığınları arasına dalıyoruz. Enerji

santralleri, yüksek fırın bacaları, kömür taşıyan uzun tüneller ve yüksek gerilim

hatları gösterenler ise gösterilen ne? Doğal kaynaklar olan elektrik, petrol ve

nükleer enerjinin elde edilmesinde yitip giden canlı doğa. Yıkımlara nokta koyan

mantar şeklindeki nükleer patlama ile bölüm sonuna yaklaşıyoruz. Ani bir kesme

ile bakımsız bir sahilde güneşlenen insanların yakın planına geçiyoruz. Geri planda

San Onofre Nükleer Güç Santrali ve santral içinde rehberli bir tur ile görkemli

yapıları büyülenmiş gibi izleyen insan kalabalığını görüyoruz. Bakış yukarı dönük

kaldığında imge değişiyor ve gökdelen camlarından yansıyan bulutlar ile artık

şehirdeyiz.

1 “Post Sinema II: Vivian Sobchack”, Seda Usubütün, SEKANS Sinema Kulturu Dergisi Aralık 2017 | Sayı e6 : 77-87

Page 6: ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI · 2018. 12. 16. · ---- B E L G E S E L ---- SEKANS Sinema Kültürü Dergisi Aralık 2018 | Sayı e9 : 78-89 ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI

83

5-Araçlar (Vessels)

Yavaş çekim ile havaalanına inen uçağın flu görüntüden giderek görünür hale

gelmesi. İnsan kargosunu gökten indiren günümüz tanrılarına bir gönderme.

Modern yaşamın yerleşim yerlerini birbirine bağlayan damarlar. Yollar, arabalar,

trafik ve sürekli hareket halinde olan insan kalabalıkları. Kendi yarattıkları

teknoloji ile kendini doğadan uzaklaştıran kapana kısılmış insanlar. Tanrılar yerine

teknolojiye tapmaya başlamış insanların kendinde ve yarattıklarında güç arayışı ile

ortaya çıkan tahribat. Görüntüler insanı dışlasa da içinde nefes almaya çalıştığımız,

teknoloji ile sarmalanmış ikinci bir doğa ile karşı karşıyayız. Teknolojinin insani

yıkımlara yol açan uzantıları da askeri görüntüler ile seriliyor önümüze. Sovyet

tankları, bombardıman uçakları, atom bombası ve e=mc2 formülü taşıyan savaş

gemisi. Ana arterler, kan pıhtısı tıkaçları ve aksayan kan akımı. Patolojiyi davet

eden basınçlı akımlar ve fazla yüklenilmiş bir kalp.

Page 7: ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI · 2018. 12. 16. · ---- B E L G E S E L ---- SEKANS Sinema Kültürü Dergisi Aralık 2018 | Sayı e9 : 78-89 ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI

84

Metropollerin ufuk çizgisini kaplayan gökdelenlere önce uzaktan, sonra New

York sokaklarından yakından yönlendirilen bakışlarımız bulutları yakalıyor

semalarda. Hızlı hareket eden, gölgeleriyle yapıları tarayan bulutlar, gökdelen

camlarına yansıyan ikincil görüntüleri ile yalancı bir doğayı taşıyorlar şehirlere.

Birey oluşu, durgunluğu ve dinginliği yok etmeye soyunmuş bir canavar olsa gerek

bu kayıp giden güzellik. Wall Street’in ticari yaşamında kaybolmuş insan

kalabalıklarının başlarını kaldırıp bulutların dans ettiği mavi gökyüzünü doğrudan

görmeleri bile olanaksız hale gelmiş.

6-Pruitt Igoe

Ama bakın bu meşgul ve dinamik şehirde başka şeyler de oluyor. Kapitalizmin

en uç varoluşları olan Wall Street’ten Bedford-Stuyvesant’a, Manhattan’dan

Brooklyn’e geçtiğimizde terkedilmiş konut projeleri, insanlık dışı koşullarda

yaşayan insanların pencerelerde çerçevelenmiş portreleri ve sokaklardaki pisliği

temizlemeye çalışan su birikintileri gözümüze takılıyor. İlerleyen karelerde herşey

yok oluyor. Çöken binalar, yıkılan köprüler, patlamalar, yangınlar, dumanlar.

Yavaş çekimde gökten yağan enkaz parçaları filmin başında havalanan uzay

roketinin güçlü patlama ile geride bıraktığı kar tanesi benzeri atıkları çağrıştırıyor,

ne ki yaşattığı his heyecan değil endişe bu kez. Yıkım ve yapım aralıksız birbirini

izliyor, her aşamada doğa ile aramıza yeni bir katman giriyor. Aslından giderek

uzaklaştığımız doğanın bize kalan yansımaları gökdelenlerin camlarında ters

yönde hareket eden bulutlar ile mecazi bir anlatıma kavuşuyor.

Page 8: ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI · 2018. 12. 16. · ---- B E L G E S E L ---- SEKANS Sinema Kültürü Dergisi Aralık 2018 | Sayı e9 : 78-89 ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI

85

Artık doğal gözlemin yerini alan hayal gücü ile şehri yaşanır kılmak insanoğluna

kalıyor. Sürekli yıkım ve yapım eylemlerinin dayattığı geçiciliği yakın planda

odaklandığı düşsel ayrıntılarda kalıcı kılmak üzere yüzünü yansımalardaki bulutlu

gökyüzüne dönen insanoğluna.

7-Yavaş İnsanlar (Slow People)

Manhattan’ın sıradan bir gününde sokakları kaplayan yayalar ve şehir yaşamına

ironik bir bakış sunan göstergelerde sıra. Doğal ile yapay olanı ayırt edemez hale

gelen insanlığa reklam dili ile yol göstermeye soyunanlar... ‘Real (gerçek) sigara:

Doğal sigarayı tadın. Düşük katran. Yapay hiç bir madde eklenmemiştir’, ‘Büyük

İllüzyon’, ‘Üniforma Kiralama’... Hiçbir şey göründüğü gibi değil! Maskelerin,

üniformaların, plastik aksesuarların, neon ışıklarının ardına saklanmış gerçek olan.

Page 9: ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI · 2018. 12. 16. · ---- B E L G E S E L ---- SEKANS Sinema Kültürü Dergisi Aralık 2018 | Sayı e9 : 78-89 ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI

86

Koyaanisqatsi’nin benzetildiği bir diğer tür de poetik belgesel demiştik. Poetik

belgesel türünü Bill Nichols, yaşamın gerçekliğine ilişkin parçaların şiirsel bir

tarzda bir araya getirilmesi olarak tanımlar. Poetik belgesel yapımcısı, öykü

yapısını oluşturmak için geleneksel lineer devamlılığı kullanmak yerine

görüntüleri izleyicide ton, ritm veya uzamsal yerleştirme yoluyla çağrışımlar

yaratacak şekilde düzenler. Bilginin doğrudan iletimi yerine alternatif bilme

yollarını araştırır ve sergiler. Ham maddesi olarak nesnel dünyadan esinlense de,

gerçekliğin temsilinde bir dizi fragman, öznel izlenimler, uyumsuz eylemler ve

zayıf çağrışımlardan yararlanır. Bu türün bilinen ilk örnekleri Charles Sheeler ve

Paul Strand’ın Manhatta’sı, Walter Ruttman’ın Berlin: Büyük Şehir Senfonisi,

Joris Ivens’in Yağmur’u ve Dziga Vertov’un Kameralı Adam’ıdır.

Şehir senfonilerinin bir devamı olarak anılan Koyaanisqatsi filminde de, gün

doğumundan gün batımına uzanan tam bir günlük zaman diliminde, kırsal

görüntülerden şehre ve gündelik yaşam aktivitelerini sürdüren insanlara uzanan bir

anlatı var. Filmin poetik filmlerde olduğu gibi, ritmik kurgu sayesinde izleyicinin

doğrudan duyularına hitap ettiğini, çağrışımlar ve izlenimler yaratarak sezgileri

harekete geçirdiğini, izlerken kendi anlatısını kurmaya teşvik ettiğini söyleyebiliriz.

8-Izgara Sistem (The Grid)

Şehrin kendine ait yaşamı olan organik bir yapı olarak sunulduğu 22 dakikalık

methiye bölümü. Müzik, görüntü ve içeriğin aynı yoğunlukta ve aynı yönde hızla

yol aldığı, izleyeni dezoryente etme potansiyeli olan hipnotize edici sekans. Hızlı

akan trafik, şehrin ana arterlerine tepeden bakan gece çekimleri ile kan

hücrelerinin damarlardaki hareketini andıran yaşamsal ağırlıkta kaygan

görüntüler. Aşkın (transandantal) sinemada olduğu gibi bireysel otonomiyi devre

dışı bırakan bir alternatif bilinç denemesi. Şehir yaşamındaki gizem ve güzelliğin

farkına vardıran ancak bu yapının sürdürülemezliğinin de altını çizen bir hissiyat

oluşturma çabası. İzleyicinin doğrudan hislerine seslenmenin Rus Yapısalcıların

‘fabula’ olarak adlandırdığı dolaylı yolunu tercih etmek. Olduğu gibi anlatan plot

yerine büyük resmin hissedilmesine olanak sağlayacak ipuçlarını sunmak. Yaratıcı

işi izleyiciye bırakmak ve kendisine sunulan noktaları birleştirerek istenen düşünce

ve hislere yani kendi fabulasına ulaşacağını ummak.

Page 10: ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI · 2018. 12. 16. · ---- B E L G E S E L ---- SEKANS Sinema Kültürü Dergisi Aralık 2018 | Sayı e9 : 78-89 ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI

87

Artık teknolojiye taptığımızı imleyen üçlü gökdelen kareleri modern

etkilenimlerimizin dinsel köklerine işaret ederken, dev ay imgesini yutan

gökdelenlerin kısık ışıkları bizi aydınlatan doğal ve kadim kaynaklardan

uzaklaştığımızı çevreci etik hassasiyetinde hissettiriyor. Teknolojik ilerlemenin

duyularımızı arttıran özelliği ne yazık ki doğadan uzak yaşantılarımızın açtığı

yaralara merhem olamıyor. Artan teşhis yeteneğimiz gerçek tedaviyi

garantilemiyor.

Makinalara teslim olmuş bir insanlığın çeşit çeşit kanallarda sistematik

hareketlerini ve enerji akışını yansıtan görsel anlatı tekrarlar ve çağrışımlar ile

hipnotik deneyimi güçlendiriyor. Otobanlardan üretim bantlarına, Grand Santral

Station tren istasyonundaki arı kovanı hızındaki insan hareketliliğinden Dünya

Ticaret Merkezi’nde yer alan PATH istasyonundaki yürüyen merdivenlerin dolup

boşalan akışına, Manhattan’ın ızgara şeklindeki sokaklarında arabalar ile yayaların

kesişen mekanik koşturmacasına kadar... Üretim bandından dünyaya salınan

yalnızca nesneler değil, özneler ya da kendini özne zannedenler... Kontrolden

çıkmış bir teknolojinin artık efendisi değil kurbanı olan insanlık.

Bu bölümde andığımız aşkın (transandantal) sinema ise Paul Schrader’in

tanımladığı, bilinen sinemacıları arasında Yasajiro Ozu, Robert Bresson, Carl

Dreyer ve Roberto Rossellini olan bir tür. Deneyimin dışavurumcu, yoruma

dayanan yönlerini ve öz-bilinci ortadan kaldırıp yaşantıları sürekli tekrarlanan bir

ritüele çeviren, yalın kamera tarzı ve yorumsuz kurgu ile karakterize bir sinema

Page 11: ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI · 2018. 12. 16. · ---- B E L G E S E L ---- SEKANS Sinema Kültürü Dergisi Aralık 2018 | Sayı e9 : 78-89 ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI

88

anlayışı. Kurmaca filmlerde kendini daha iyi gösteren bu türün Koyaanisqatsi ile

örtüşen yanı, Izgara Sistemi (The Grid) bölümünde görüntüler ve müzikteki yoğun

tekrarların diğer bölümlerde görüntüler arası kesmeler ile kurguda gelen anlamı

dahi yok etmesi ve izleyeni tamamen otomatik algılara kendini bırakmaya teşvik

etmesi olarak adlandırılabilir.

9-Mikroçip (Microchip)

Hızı giderek artan imgeler ve temposu giderek hızlanan müzik ile akan trafik

görüntüleri soyut ışık çizgilerine dönüşüyor. Bu soyutlama şehrin uydu haritası

görüntülerine kadar ulaşıyor ve kesme ile bilgisayarın ana kartındaki çip

görüntüsüne bağlanıyor. Şehrin dinamik enerjisinin altyapısını oluşturan dijital

teknoloji ile günümüzün gerçek efendisine kavuşuyoruz.

10-Kehanetler (Prophecies)

Anlatının döngüyü tamamladığı yerde filmin başında havaya fırlatılan roketin

patlamasını ve yanan bir motor parçasının yavaş çekimde kendi etrafında dönerek

yeryüzüne düşüşünü izliyoruz. Umuda yolculuğun felaket ile sonlanışı. Eşlik eden

vokal bir Hopi kehanetini dile getiriyor: Dünyayı çok kurcalamak felaketlere

davetiye çıkarır. Yönetmen filmin sonunda bize kayalıklardaki resmin tüm

figürlerinin kral olduğu kompozisyonu gösteriyor.

Page 12: ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI · 2018. 12. 16. · ---- B E L G E S E L ---- SEKANS Sinema Kültürü Dergisi Aralık 2018 | Sayı e9 : 78-89 ANLATMADAN ANLATMAK: KOYAANISQATSI

89

Hopi dilinde Koyaanisqatsi’nin anlamları arasında 1- dengesini yitirmiş yaşam,

2- farklı bir yaşam şekli için çağrıda bulunan yaşam biçimi tanımları var. Sözü

edilen çağrı, sanayileşme öncesinde kalan, insan ve çevre ile uyumlu doğal yaşama

geri dönüş çağrısı mı oluyor bu durumda?

Film bittiğinde başlayan ne?

Reggio’nun gelişen teknoloji karşısında doğadan kopan insanı ve sanayileşme

sonrası dünyanın geldiği noktayı izleyiciye göstermek, hissettirmek, anlatıyı kendi

yorumları ile oluşturmasını sağlamak için alternatif bir sinema dili kurmuş

olmasına tezat bir uğraş oluyor filmi sözcüklere sığdırmaya çalışmak. İzleyiciye

derin düşüncelere dalmak, imgeleri ve müziği bedeninde deneyimlemek,

varoluşunun bugünkü koşullarına dışardan bakmak ve yaşamını, uzlaşılarını ve

sınırlarını sorgulamak için fırsat sağlamak üzere sinema tarihindeki pek çok türün

yaratıcı teknik özelliklerini seferber eden yönetmenin bu film ile amacına ulaştığını

söylemek sanırım yanlış olmaz. Koyaanisqatsi’yi bir kez gündeminize

aldığınızda, filmi okumak veya konuşmaktan ziyade izlemek ve yeniden izlemek

isteğine karşı koymakta zorlanacaksınız.