24
Aydınlık KITAP . (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz 27 Mayıs bir gençlik hareketi ve devrimidir YALÇIN KÜÇÜK 24 Mayıs 2013 Cuma Yıl: 2 Sayı: 65 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir Geçen hafta 64.053 okura ulaştık 27 Mayıs

“Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi

Aydınlık

KITA P.

(Cemal Süreya, 555K)

AFŞAR TİMUÇİN

28 Nisangünlerini

yazdı

ERGİNKONUKSEVER

Halkıncoşkusunu

belgeledi

“Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz

27 Mayıs birgençlik

hareketi vedevrimidir

YALÇIN KÜÇÜK

24 Mayıs 2013Cuma Yıl: 2

Sayı: 65Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir

Geçen hafta 64.053 okura ulaştık

27Mayıs

Page 2: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi
Page 3: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi

24 MAYIS 2013 CUMA 3Aydınlık KİTAP

1924 Anayasası aslında temeli değiş-

memesi gereken en devrimci anayasaydı ve

Cemal Süreya'nın “Kısa Türkiye Tarihi”

başlıklı şiirlerinin ikincisinde “akasya”

simgesinde, o çiçeği ıtırlı ağaçta buluyor-

du karşılığını. 1961 Anayasası ise “gül” ile

imgelenmişti. “Zakkum” ise cehennem çi-

çeğidir, 1982 Anayasası'na düşer.

Gökyüzü dergisi için, kitaplarına gir-

memiş 555 K şiirini nice yıllar sonra Ma-

yıs 1986 sayısında bastığımızda çok şaşır-

mıştı: “Sahi, o şiiri nerden buldunuz?” 5.

ayın 5. günü, saat 5'te, Kızılay'da bulmuş-

tuk. Ankara'da üniversitelilerinin arasın-

daydı o da, görmüştük. Bu parolanın onun

buluşu olduğu rivayet edilir.

555 K günü için şunu söylemişti: “Kü-

çük bir olayın toplumsal planda kökü var-

sa, birden nasıl büyüyebileceğini gördüm

o gün.”

27 Mayıs bir İhtilaldi. Bayram oldu...

12 Eylül faşizminin ilk kararlarından bi-

riydi 27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bay-

ramı’nı kaldırmak. 27 Mayıs şehitleri Tu-

ran Emeksiz, Nedim Özpulat, Teğmen Ali

İhsan Kalmaz ve Cumhurbaşkanı Cemal

Gürsel dahil, 27 Mayısçıların mezarlarını

Anıtkabir'in güneydeki bahçesinden çı-

kardılar.

Darbeciler ihtilalcilerden hiç hoşlan-

mıyordu; gösterdiler.

İhtilal (Devrim) ile darbenin denkle-

mini, olabilecek en özlü biçimde, bir za-

manlar Cumhuriyet saflarında çizen Tan

Oral kurup, göstermişti: Kara tahta önün-

de bir adam şu işlemi yapıyordu; 27, eksi

12, eksi 12…

27 Mayıs'ı Mendereslerin idamı üze-

rinden duygu sömürüsü içinde karalama-

ya, en azından unutturmaya çalışanlara kar-

şı, yeniden belleğimizi canlandırma gere-

ğini duyuyoruz. Bellek, geleceği tasarla-

yabilmenin zeminidir. 19 Mayıs Sıhhiye baş-

ta olmak üzere “Memleket Saat Ayarı”

(Cavit Orhan Tütengil'i de anmış olalım

böylece) gösterdi ki, bugün 27 Mayıs'ı çok

daha aşacak, kalıcılaşacak, devrimci bir

cumhuriyetin şafağındayız.

Bu sayımızın 27 Mayıs dosyası editör-

lüğünü B. Sadık Albayrak arkadaşımız

yaptı.

Yalçın Küçük hocamız, bin yaşasın, so-

rularımızı genişçe yanıtladı; dedi ki: “Şart-

lar el verdiği, olgunlaştığı takdirde yeni 27

Mayıs’lar her zaman yapılır.”

O kadar!

Afşar Timuçin, 28, 29 Nisan’daki gör-

gü ve eylem tanıklığını, 27 Mayıs üzerine

düşünceleriyle birleştirerek yazdı. Hani o

“Ham meyveyi kopardılar dalından yavri

hey”in günlerini. Turan Emeksiz’in katli-

ni, İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin

görkemli ayaklanmasını anlattı.

Eksik olmasın Ergin Konuksever ar-

kadaşlarımıza evini, fotoğraf albümlerini

açtı. Usta ve yetkin bir gazeteci gözüyle ya-

şadıklarını anlattı, fotoğraflarını paylaştı.

Gönülden teşekkür ediyoruz.

Seyyit Nezir ve Mecit Ünal birlikte yaz-

dılar, 27 Mayıs'ın şiirini.

Dr. Cüneyt Akalın ve Okan İrtem, İh-

tilali yapan subayların anıları ve külliyat için-

de öne çıkanlar üzerine ayrı ayrı yazdılar.

***

27 Mayıs’ın Kitap Eki ile ilgisi mi?

Düşünce ve özgürlük denizinin çiçek-

lenmesi, 27 Mayıs ihtilaline borçludur

varlığını. Kitaplar ondan sonra olabildi-

ğince özgürleşti, “yüz çiçek açtı, bin fikir ya-

rışmaya” başladı. Görülmedik ölçüde kitap

basıldı ve yine görülmedik ölçüde kitaplar

tartışıldı, okundu. Sosyalizm belirdi ülke-

nin ufkunda, dev yazarlar çıktı…Tiyatro-

lar, sinemalar, müzik ve konserler, resim

heykel… sanat kültür ve siyaset, kitle ey-

lemliliği, yurttaşlık hakları ve işçi hakları,

dünyanın kahrolası diktatörlere kalmaya-

cağına dair ne varsa… 27 Mayıs İhtilali’nin

topraklarında göverdi.

Aydınlık Kitap Eki de kitapların, ya-

yınların, okumanın ve yaymanın özgürlü-

ğü adına başta Suphi Karaman olmak

üzere, 27 Mayısçılara ve 27 Mayıs’a gönül

borcunu dile getirsin.

HALDUN ÇUBUKÇU

İÇİNDEKİLER

27 Mayıs’ın Kitapları Sabahın bir sahibi var s. 4-5

On bin gencin gökte bulut olmuş taşları s. 6-7

Atatürk ve Teşkilatçılık s. 8

27 Mayıs’a ışık tutan kitaplar s. 9

27 Mayıs: Şiirin rengi mor menekşe s. 10-11

s. 12-13

s. 14-15

Kurşuni bir araf meseli s. 16

s. 17

Yeni çıkanlar s. 18-19

s. 20

Hicvi toplumsallaştıran şairimiz: Eşref s. 21

Bulmaca s. 22

[email protected]

Baskı: Toros Yay. Mat. Tur. Org. San. Tic. Ltd. Şti.Oruçreis Cad. Remzi Özkaya Sok. No:16Bahçelievler / İstanbul Tel: 0212 655 44 34

Yönetim Yeri İstiklal Cad. Deva Çıkmazı No:3/3 Beyoğlu/ İstanbul Tel: 0212 251 21 14 / 251 21 15 / 251 55 04

Faks: 0212 252 51 22

Genel Müdür YardımcısıSaynur Okuroğlu

[email protected] Müdürü

Kamile Karakadı[email protected]

Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir

SahibiAnadolum Gazetecilik Basım Yayın

San. ve Tic. A.Ş. Genel Müdür Yalçın Büyükdağlı

Genel Yayın YönetmeniMustafa İlker Yücel

Sorumlu MüdürMehmet BozkurtTüzel Kişi Temsilcisi

Metin Aktaş

Aydınlık

KITA P.

Sayfa Sekreteri Alev Özgenç

Editör Pınar Akkoç[email protected]

Yazıişleri İrem Halıç, Cenk Özdağ

Yazıişleri Müdürü Damla Yazıcı[email protected]

Yayın Yönetmeni Haldun Çubukçu

Anayasası gül olandevrim...

Reklam Servisi

Şartlar olgunlaştığı takdirde

her zaman yapılır

Halkın sevgisini, coşkusunu

fotoğraflarda görüyorsunuz

Silivri’de bir leylek ya da

Momo Duman Adamlara karşı

Çocuk-Genç :

Beter çocuklarına duygularına tercüman

Page 4: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi

24 MAYIS 2013 CUMA4 Aydınlık KİTAP

27 Mayıs’ın bir sonucu mu, tartışmak ge-

rekiyor. İhtilale katılan subayların anıla-

rında ihtilal sürecindeki rollerini abartan

bir yan bulunuyor. 27 Mayıs’ta yer alan

subaylar, bir yandan ihtilalin hikâyesini

anlatırken, bir yandan da ihtilalde ne öl-

çüde hayati bir rol üstlenmiş olduklarını

kaleme aldılar. Bu açıdan Dündar Sey-

han’ın “Gölgedeki Adam” kitabı tipiktir.

İhtilalin gölgedeki “asıl kabinesi” üzeri-

nedir.

�LKLER�N H�KÂYES�Seyhan anı kitabında, dahil olduğu ih-

tilalci hücrenin tarihini, nasıl örgütlen-

diklerini sergilemeye çalışıyordu. Bu hüc-

renin Dündar Seyhan’a göre ana rahmi-

ne düşüşü 1954 yılındaydı. Bu tarihte ilk

ihtilalci hücreyi, Dündar Seyhan’ın iddia-

sıdır, Seyhan ve Orhan Kabibay birlikte

kurmuşlardı: “İlk

defa, Kabibay’la

ihtilal konuştuk.

İkimiz de akıbeti-

mizi biliyorduk.

Fakat Türkiye için

yapacağımız başka

hiçbir şey kalma-

mıştı.” Tek çarenin

ihtilal olduğunu

yazıyordu. Seyhan

ve Kabibay arasın-

daki bu konuşma

Uçaksavar Oku-

lu’nda geçmektey-

di; gazinodaydılar

ve akşam yemeği

yiyorlardı. Yemek

sırasında bir yan-

dan da ihtilal ko-

nuşmuşlardı. Öyle

bir dönemdir.

Seyhan’a göre, ilk komite o akşam

kurulur; Dündar Seyhan, Kabibay’a dü-

şüncelerini açar: “Bunun için gizli bir ce-

miyet lazımdır. Ve bir gizli cemiyet en az

iki kişiden kurulur, neden seninle bu ce-

miyeti teşkil eden iki kişi olmuyoruz.” İki

subay, kararlarını birbirlerine sarılarak

kutlarlar; Seyhan, “vatana karşı vazifemi-

zi yapmışcasına … bir ruh haleti” içeri-

sindeydik demektedir. Türkiye’de gizli

örgüt kurmanın va-

tan vazifesi ve sevinç

olarak görüldüğü bir

zaman var; Seyhan o

zamandan söz et-

mektedir. Kitabında,

bu ilk komitenin ge-

nişleyerek birkaç yıl

sonra iktidara yürü-

düğünü de ileri sürü-

yordu. Kuruluşta ise

Kabibay ve kendisini

görüyordu. Bir ilkler

hikâyesidir.

1950’LER�N G�ZL�KOM�TELER�

Milli Birlik Komitesi üyelerinden

Orhan Erkanlı ise farklı bir 27 Mayıs

tablosu çizmektedir. “Anılar, Sorun-

lar, Sorumlular” kitabında, Seyhan’ın

aksine, “1956 yılı içinde Türk Ordu-

su’nda daha bir sürü gizli kuruluş ol-

duğunda hiç şüphe yoktur” yazıyordu.

Bu grupların birbirlerinden habersiz

kuruldukları da yine Erkanlı’nın ver-

diği bilgiler arasındaydı: “Memleket

buhrana girdiği zaman orduda birbi-

rinden habersiz örgütler kurulur.” İçe-

riden, ihtilalciler cephesinden bir bilgi

olduğundan kuşku duyamayız. Öyley-

se, 1950’lerin ortalarında, TSK’de pek

çok başka Dündar Seyhan ve Orhan

Kabibay’lar olduğunu ileri sürebiliriz.

Anılarında Orhan Erkanlı, bu örgütle-

rin DP’nin zirveden aşağıya doğru

kaymaya başladığı tarihlerde kuruldu-

ğunu da yazıyordu. İlk komiteye dair

Seyhan’ın abartılı hikâyesinden ayrı

bir yola işarettir.

M�LL� B�RL�K KOM�TES�27 Mayıs’ın hemen ertesinde, Başba-

kanlık’ta olup bitenler ise, Erkanlı’nın

“1950’lerde pek çok gizli örgüt vardı”

yollu düşüncesini teyit eder niteliktedir.

Orhan Erkanlı anılarında, 27 Mayıs son-

rasında herkesin MBK’nin kimlerden

oluştuğunu merak ettiğini, insanların bir-

birlerine bu soruyu sorduklarını söylüyor-

du. Yanıtı şöyleydi: “Aslında bu soruların

doğru cevapları da yoktu, biz dahil kimse

hakiki durumu bilmiyordu.” Öyle ki, ihti-

lalin İstanbul cephesinde görev alan Bin-

başı Orhan 29 Mayıs’ta Ankara’ya, Baş-

bakanlık’a geldiğinde, kapıdaki nöbetçi-

ler kendisini içeri dahi almamışlardı:

“Kapıdaki nöbetçiler beni içeri almadılar,

o günlerde ortalıkta dolaşan yüzlerce

binbaşıdan ne farkım vardı … Silah zo-

ruyla Başbakanlık’a girebildim.” Erkanlı,

çalışmalarını Başbakanlık’ta sürdüren

MBK’nın toplantılarına katılmayı ancak

böyle başarabiliyordu.

Ama Başbakanlık’ın içerisindeki du-

rum da, dışarısından çok farklı değildir:

“Bakanlar Kurulu’nun toplantı salonuna

girince şaşkınlığım bir kat daha arttı; 50-

60 kişilik bir kalabalık, kabine toplantısı

yapılan masanın etrafında kısmen otur-

muş, kısmen ayakta, her kafadan bir ses

çıkıyor … Erken gelen ‘ben komite üyesi-

Sabahın bir sahibi var27 May�s ay�rt etmeksizin, tüm alt rütbeli genç subaylar� siyasal etkinlik yönünden

yükseltiyordu. Bir bak�ma, her subay kendisini önemli görüyordu; ihtilal de bu bak��a, rütbeler hiyerar�isinin etkisini azaltarak uygun bir ortam sa�lam��t�

OKAN İRTEM

27 MAYIS’IN KİTAPLARI

Sar�yerli bal�kç�lar 27 May�s Devrimi’ni kutluyor

FOTO

�R

AF:

ER

G�N

KO

NU

KSE

VER

Page 5: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi

5Aydınlık KİTAP

yim’ diye oturmuş, kalkmıyordu.” 27 Ma-

yıs sabahı çeşitli görevler üstlenmiş pek

çok subayın da kendisinde MBK’ye katıl-

ma hakkı gördüğünü anlayabiliyoruz.

Emir komuta zinciri dışında, ordunun

gövdesiyle icra edilmiş bir ihtilal halidir.

Bu halin, ihtilalde görev alanların rolleri-

ni abartmalarına neden olması da muhte-

meldir. Çünkü 27 Mayıs ayırt etmeksizin,

tüm alt rütbeli genç subayları siyasal et-

kinlik yönünden yükseltiyordu. Bir bakı-

ma, her subay kendisini önemli görüyor-

du; ihtilal de bu bakışa, rütbeler hiyerar-

şisinin etkisini azaltarak uygun bir ortam

sağlamıştı. Anılardaki abartılı hikâyelerin

temelinde ihtilalin bu dinamiğini görebi-

liyoruz.

�HT�LAL�N �ÇYÜZÜAnı kitapları kuşkusuz değerliler ama

bu, öznel oldukları ve

belirli bir mesafeyle

yaklaşılmaları gerek-

tiği gerçeğini değiştir-

memektedir. Abdi

İpekçi ile Ömer Sami

Coşar’ın 1962-1965

yılları arasında Milli-

yet Gazetesi’nde ya-

yımladıkları; 1965 yı-

lında ise kitaplaştır-

dıkları “İhtilalin İçyü-

zü” çalışması bu açı-

dan, gizli komitelerin

tarihini soğukkanlı bir

biçimde ele alması

yönünden önemli bir

kaynak olma özelliği-

ni hâlâ sürdürüyor.

Kitap, 27 Mayıs’ın ay-

rıntılı bir dökümünü sunuyor. 1957 yılın-

da, Üsküdar’da, bir konakta yapılan ve

farklı ihtilalci hücreleri bir araya getiren

bir gizli toplantıdan da bu çalışma saye-

sinde haberdar oluyoruz. 27 Mayıs sonra-

sında önemli konumlara yükselen pek

çok isim, Talat Aydemir, Ahmet Yıldız,

Suphi Gürsoytrak, Orhan Erkanlı, Orhan

Kabibay bu toplantıda yer alıyorlar. İki

ayrı hücrenin birleşip birleşmemesi mese-

lesini tartışıyorlar. Görüşmenin yapıldığı

yer ise, önemli bir eski ihtilalcinin, Hare-

ket Ordusu Komutanı Mahmut Şevket

Paşa’nın konağıdır. Güzel bir tesadüftür.

ÜN�VERS�TEL�LER VESUBAYLAR

27 Mayıs’a giden dinamiği anlatan ih-

tilalcilerden bir diğeri ise, 2011 yılında

kaybettiğimiz MBK üyesi Sami Küçük’tü,

“Rumeli’den 27 Mayıs’a” başlıklı kitabın-

da, toplumdaki siyasal tartışmaların su-

bayları da etkilediğini söylüyordu: “Kah-

vehanelerde konuşulanlar, yaptırım gücü

olan kışlalarda ve ordu evlerinde de ko-

nuşuluyordu.” Öyle ki, üniversite öğren-

cilerinin 28-29 Nisan eylemleri ile başla-

yıp 555K ile devam eden DP diktasına

yönelik sert, kitlesel protestoları, Silahlı

Kuvvetler saflarında da yansımasını bulu-

yordu.

Öğrenci eylemlerinden etkilenen İs-

tanbul’daki subaylar, ihtilale dair ayrıntı-

ların konuşulduğu son toplantılarını 26

Mayıs gecesi İstanbul Üniversitesi bah-

çesinde düzenliyorlardı. Bu toplantıda

edilen yemini simgeleyen heykel hâlâ İs-

tanbul Üniversitesi bahçesindedir.

İÜ’deki toplantının ardından Davutpaşa

Kışlası’na geçen Orhan Erkanlı’nın anla-

tımına göre, Kışla’da da subaylar bir ara-

ya gelmişlerdi. Bu esnada Topçu Üsteğ-

men İbrahim Orhon’un 28 Nisan Olayla-

rı için yazdığı bir şiiri okuduğu da yine

Erkanlı’nın anılarında yer alıyor. Anka-

ra’daki grup ise ihtilal için, 21 Mayıs tari-

hinde DP karşıtı Harp Okulu öğrencile-

rini Ankara sokaklarına döken Harp

Okulu binasında toplanıyordu.

�HT�LAL BORCUÖyleyse, TSK su-

baylarının kendileri-

ni, öğrencilere karşı

borçlu saydıklarını

yazmakta bir sakınca

bulunmamaktadır.

Erkanlı’nın ihtilal ge-

cesine dair anıların-

da bu borç açıkça

ifade edilmişti: “Saat

20:30’daki toplantıyı

üniversite bahçesin-

de, heykelin yanında

ağaçların altında

yapmaya karar ver-

dik. Böylece 28 Ni-

san gecesi heykel

çevresinde, heykeller

gibi kenetlenen ve

Osman Paşa marşını

söyleyerek her türlü güce karşı direnen

Türk üniversitelerine teşekkür borcumu-

zu ödeyecektik.” 27 Mayıs’ı harekete ge-

çiren etken, üniversite öğrencileri oluyor-

du. Subaylar, üniversite öğrencilerine

olan bu borçlarını, 27 Mayıs sabahı “ikti-

dara uzanarak” ödemişlerdi. Demek ki,

sabahın bir sahibi vardı ve üniversite öğ-

rencilerinden soruluyordu.

Page 6: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi

24 MAYIS 2013 CUMA6 Aydınlık KİTAP

Demokrat Parti’nin korkunç baskısından

yıldığımız zamanlardı. Her kesimden

kendini bilmez insanların pervasız ey-

lemleri ve saldırganlıkları, ondan daha

önemlisi yönetici durumunda olanların

saltanat heyecanı toplumun altını üstü-

ne getirmişti. Neyi nasıl nerede kazandığı

belli olmayan ve iki satırı yan yana geti-

remeyen yeni zenginler türemiş, inanç-

lar siyaset adına alabildiğine kullanılmış,

bazı evlerin üzerine kırmızı boyayla “X”

işaretleri koyulmuş, bazı eli kalem tutan

aydınlara kendileri için sürgün yerleri seç-

meleri bildirilmişti. Yoksulun iyice yok-

sullaştığı bu dönemde insanlara hiçbir te-

meli olmayan sözde maneviyat pompa-

lanıyordu. Bugün o zamanların koşulla-

rını bilmeden sırf bir kesimin adamı ol-

mak adına Demokrat Parti goygoyculu-

ğu yapanlar ve işi iyice ilerilere götürüp

27 Mayıs’la birlikte demokrasi atılımla-

rının son bulduğunu söyleyenler gaflet

içinde değillerse başka bir şey içinde-

dirler. Bir Demokrat Parti ve Cumhuri-

yet Halk Partisi karşıtlığı vardı. Azçok ay-

dın kişiler Cumhuriyet Halk Partisi’nden

yana çıkıyorlardı ama bu kişilerin tümü

bu partiyi candan gönülden destekliyor

değildi. Bu “halkçı” kişilerin geçmişi ve

şimdisi kimselere güven vermiyordu.

O koşullarda gözler orduya takıldı ve

ordu belli ki kendini nereye varacağı bel-

li olmayan bu gidişten sorumlu saydı. 27

Mayıs her kademeden subayın çok giz-

li ve uzun süren çalışmalarıyla gerçek-

leşmiştir, ille onu bir darbe saymamız ge-

rektiğini söyleyenler şu gerçeği unut-

mamalılar: Bu darbe en yüksek paşala-

rın sonraki zamanlarda hadi bu işi biti-

relim cinsinden uyguladıkları darbelere

benzemiyordu. Ne var ki bu “ihtilal”i ya-

panlar bir topluluğu iktidardan uzak-

laştırmakla ülke sorunlarının çözüle-

meyeceğini yazık ki düşünmemişlerdi.

GELECE�� TASARLAMA EKS�KL���

Bu ülkenin hemen tüm aydınları ne-

dense bir ‘geleceği tasarlama korkusu’ ya-

şarlar. Aydınlarımıza gelecekle ilgili so-

rular sorun, onlar

geçmişten örnekler

verecekler ve bu-

nunla yetinecekler-

dir. Haklarını yeme-

yelim, bu topraklar

üzerinde hiçbir za-

man belli ölçülerde

de olsa gerçekleş-

memiş olan demok-

rasiyi bir anayasa

çerçevesinde de olsa

ilkin bu “ihtilalci”

subaylar gerçekleş-

tirmek istediler. Be-

cerebildiler mi? Pek

değil. Önlerinde bü-

yük engeller vardı.

Onlardan en çok

beklediğimiz toprak

ağalığına son ver-

meleriydi. Eğer bunu yapabilmiş olsalardı

bugün Türkiye’nin doğusu kan rengine

değil başka bir renge boyanmış olacaktı.

27 Mayıs’çılar bir noktadan sonra

güçlerini yitirdiler. Güç başkalarının,

görünmez birilerinin eline geçti.

Yurt dışına çıkacaktım ama bana

bir türlü pasaportumu vermiyorlardı.

Pasaport dairesine gidiyordum, bugün git

yarın gel diyorlardı. Bu aylarca sürdü. Bir

arkadaşımızın aklına bir çözüm geldi:

Milli Birlik Komitesi’nden Sami Kü-

çük’le bir kokteylde görüşebilirdim.

Sami Bey bana açık açık şunları söyledi:

“Vallahi kardeşim, biz iktidarı düpedüz

elden kaçırdık. Adama telefon ediyorum,

emir veriyorum, pekiyi komutanım diyor

ama yapmıyor. Bir daha söylüyorum bin

dereden su getiriyor, gene yapmıyor.

İktidar bizden çıktı kardeşim, siz pasa-

portunuzu başka kapıları zorlayarak al-

malısınız.”

Bu özür 27 Mayıs deviniminin kısa sü-

rede nasıl tükendiğini gösteren örnek-

lerden biridir. Ne var ki ondan bize gü-

zel bir anayasa kalmıştı. O anayasa bu

toplumun yakışığıydı. Ancak kısa za-

manda gerçekleşen dönüşümler bir yıl

kadar sürmüş olan özgürlük havasını sil-

di götürdü. Bugünün bazı demokrasi ha-

varileri o anayasanın altından girip üs-

tünden çıktılar. Zaten devrimden kısa bir

süre sonra İsmet İnönü başkanlığında ku-

rulan hükümetler komünist avına çoktan

başlamışlardı bile.

27 Mayıs insanlara insan onurunun

anlamını duyurdu, demokrat olmanın ko-

şullarını sezdirdi, yeni bir düzen umu-

dunu aşıladı, bağımsız bir ülkede yaşa-

manın ne demek olduğunu öğretti, ge-

leceği tasarlamanın önemini anlattı, bu

arada toplumsal-siyasal savaşımın çok ko-

lay kazanılacak bir savaşım olmadığını

gösterdi. Ona dört elle sarılanlar arasında

gerçek ilerici aydınlar da vardı, kültür ek-

sikliğinden ve ahlak eksikliğinden ötürü

her şeyi kolaya almaya eğilimli saf çı-

karcılar da vardı. Bir devrim, hele şöyle

bir esip geçmiş bir devrim bir toplumun

kültüründe ve ahlakında büyük ve kök-

lü dönüşümler yaratmış olabilir mi? Bi-

rileri çok çabuk heveslendiler: biz de dev-

rim yapalım duygusu azçok mürekkep ya-

lamış ya da yalar gibi yapmış topluluklar

arasında iyice yayıldı. Ondan sonra ne-

ler olduğunu hepimiz biliyoruz. Özet-

lersek, 27 Mayıs dönemi vurgunculuğa ve

çıkarcılığa, yabancı hayranlığına ve ba-

ğımlılık istemine, geçmişin özlemine ve

demokrasi düşmanlığına, kabalığa ve

saldırganlığa, kötü eğitime, kirli yollar-

dan dünyalık elde etmeye giden yolda bir

kesinti dönemidir. Aristoteles’çi bir dil-

le söylersek, havaya atılan taş havada du-

ramamış, kendi doğal yerini özlemiş ve

yere düşmüştür.

BEYAZIT’TA �EH�T DÜ�EN1960’ın 28 Nisan sabahı Edebiyat

Fakültesi’nin yanındaki set üstünde bu-

lunan kahvelerden birinde dört arkadaş

blum oynuyorduk. Üniversitede ilk yılı-

mızdı. Dersler bizim için tam bir düş kı-

rıklığı olmuştu. Şans oyunlarını hiç sev-

On bin gencin göktebulut olmuş taşları

28 - 29 NİSAN’DA BEYAZIT

27 May�s dönemi vurgunculu�a ve ç�karc�l��a, yabanc� hayranl���na ve ba��ml�l�k istemine,geçmi�in özlemine ve demokrasi dü�manl���na, kabal��a ve sald�rganl��a, kötü e�itime,

kirli yollardan dünyal�k elde etmeye giden yolda bir kesinti dönemidir

AFŞAR TİMUÇİN

28 Nisan günü Beyaz�t Meydan�’nda Turan Emeksiz’in polis taraf�ndan vuruldu�u an

Page 7: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi

meyen ben biraz da arkadaş zoruyla

blum öğrenmiştim. Oyunun daha

başında bir öğrenci heyecanla kah-

veye girdi ve ana binada olaylar var

dedi. Böyle bir şey bizim genç dün-

yamızda ilk defa oluyordu. Öyle bir

baskı altında yaşıyorduk ki kimse-

nin herhangi bir başkaldırıya cesa-

ret edecek durumu yoktu. Hemen

ana binaya koştuk, öğrenciler arka

avluda toplanmışlardı. Rektör Sıd-

dık Sami Onar avludaki gençlere bir

şeyler anlatıyordu. Polisten dayak

yediğini söylüyordu. Başının bir

yanı sargılıydı. Arka avluda kala-

balık hızla artarken adı sonradan

Castro’ya çıkan Nuri adlı bir genç

arkadaş direğe tırmanıp bize Be-

yazıt’a çıkma önerisinde bulundu.

Oysa her yan tutulmuştu ve bizim

avludan dışarıya çıkmamız yasak-

lanmıştı: yan kapıdan çıkarsak du-

varların üstünde on metre kadar

arayla dizilmiş olan askerler bize

ateş açacaktı.

Biz kapıdan çıkarken duvarın

üstündeki askerler tüfeklerini bo-

şalttı ve bazıları bizi alkışladı. Ala-

na vardığımızda aşağı yukarı on bin

kişi kadardık. Hükümetin istifasını

istiyorduk. Bazılarımız işin eğlen-

cesindeydi: birileri gidip bakırcı-

lardan bakır bir kazan almışlardı,

Patrona Halil hamamının önünde

kazan kaldırıyorlardı. O sırada üni-

versitenin ana kapısı açıldı, üç yüz

kadar atlı polis üzerimize ateş aça-

rak geldi. Adnan Menderes “imar”

adı altında sağı solu yıktırıyordu:

çevrede istemediğimiz kadar taş ve

moloz vardı. Biz de polise taşla kar-

şılık verdik. On bin kişinin attığı taş-

tan gök bulutlanmış gibiydi. Polis-

ler birkaç kişiyi vurdular. O kişiler

en öndeki kişilerdi. Onlardan biri-

nin Turan Emeksiz olduğunu son-

radan öğrendik. Özel otomobiller yara-

lılarımızı almadan kaçmaya çalışıyorlar,

o zamana kadar böyle bir şey görmemiş

olan Beyazıt esnafı kepenkleri kapayıp

kaçmaya bakıyordu. Alanın ortasında kü-

çük ahşap bir gazete satış kulübesi var-

dı. Kulübedeki ihtiyar ara ara başını kor-

kuyla yukarı kaldırıyor, olanı biteni an-

lamaya çalışıyor, sonra gene çöküp gö-

rünmez oluyordu. Alanda büyük bir

kargaşa vardı: polis panik içindeydi, po-

lis atları yerlerde debeleniyordu.

POL�SLER VE ASKERLERKalabalık öğrenci topluluğu öfkeden

yerinde duramıyordu. Unkapanı köp-

rüsünden Vilayet’e gitmeye kararlıydık.

Slogan atmadığımız zaman “Kardeş kar-

deşi vurur mu” türküsünü söylüyorduk.

Vilayetin önüne geldiğimizde binanın

tanklarla sarıldığını gördük. O sırada son-

radan adının Fahri Özdilek olduğunu öğ-

rendiğimiz bir orgeneral kendisinin bun-

dan böyle sıkıyönetimden sorumlu ol-

duğunu, artık dağılmamız ve evlerimize

gitmemiz gerektiğini söyledi ve bize bir

de güvence verdi: kendisi polise talimat

vermişti, polis bize dokunmayacaktı.

Biz Sirkeci’ye inerken polis saldırısıyla

karşılaştık. Ben yorgun ve bitkin bir du-

rumda dayımın Sirkeci garındaki loj-

manına gittim. Ablam da beni merak et-

miş, dayımlarda beni beklemeye başla-

mış. İkimiz birlikte çıktık, iki sevgiliy-

mişiz gibi gülüşerek polislerin arasından

geçip trene gittik.

Ertesi gün 29 Nisan’da üniversiteye

girmeye çalıştık ama asker her yanı sar-

mıştı, geçit vermiyordu. Oysa üniversite

bahçesinden sloganlar duyuyorduk. De-

mek ki içeri girmenin bir yolu vardı. Bir

genç adam sessizce yanımıza geldi, pa-

rolayı söyleyip girebileceğimizi bildirdi.

Parola şuydu: “kurmay albayın emri

var.” Üniversite bahçesinde gece yarısı-

na kadar kaldık. Heykelin yanında top-

laşmıştık. Sanırım üç bin kişi kadardık.

Gece yarısından sonra çevremizi saran

zifiri karanlıkta bir gidiş geliş başladı. Biz

sezmeden asker bizi dikenli tellerle çem-

bere almış, kamyonları da getirmişler, yü-

rüyün bakalım dediler. Ben bekleyip

sonuncu kamyona bindim. Sonuncu

kamyon öbürleri gibi tıklım tıklım değildi.

Karanlık bir yerlere geldiğimizde askerler

yokuşta yavaşlayacaklarını, istersek at-

layıp gidebileceğimizi söylediler ama

vur emrini unutmamamızı da söylediler.

Ortalık kapkaranlık nereye gideceksin!

ONU DA MI BENSÖYLEYECE��M

Gece üçe doğru Davutpaşa Kışlası’na

girdik.

Subaylar erleri yataklarından kal-

dırdılar, bizim yatmamızı istediler. O ger-

ginlikte kimse yatmayı düşünmedi. Biraz

sonra şafak söktü. Güneş yükselmeye

başlayınca geniş avluya somunlar, kaşar

peynirleri, teneke teneke zeytinler gel-

di. Yalnız ilgimi çeken bir şey vardı: iyi-

ce azalmıştık, öbürleri neredeydiler?

Kahvaltıdan sonra süngü takmış olan as-

kerlerin üstüne üstüne gitmek istedik

ama belli ki kaçmak için yol bu değildi.

O zaman bir yarbay aramızda dolaşma-

ya başladı: “Çocuklar kaçın, yoksa sizi

Hadımköy’e götürmek zorundayız, ora-

da kuş uçurtmazlar” dedi.

Pekiyi nasıl kaçacaktık? Yanıt kesindi:

“Onu da ben mi söyleyeceğim?” Görü-

nüşte kaçacak bir yer yoktu.

Alt kata inip ortalığı kolaçan etmek is-

tedim. Uzun koridorun bir ucunda beş on

genç toplanmıştı, bir insanın geçebilece-

ği kadar bir deliğin başındaydılar. Bir baş-

çavuş bana seslendi: “Koş kardeşim, sen

de bu topluluğa katıl.” Başçavuş bize de-

likten çıkar çıkmaz hızla yokuş aşağıya

koşmamızı, vur emri olduğunu unutma-

mamızı söyledi ve bize iyi dileklerde bu-

lunup marş marş dedi. Bizim ayaklan-

mamız burada bitmişti. İstanbul’da böy-

le bir eylem kentin yapısı gereği uzun süre

sürdürülemezdi. Savaşımın merkezi An-

kara’ya kaydı. Bizim iki günlük çabamı-

zı Ankara’dakiler günlerce sürdürdüler,

daha doğrusu 27’sine kadar sürdürdüler.

27 Mayıs Devrimi ya da ihtilali ya da is-

terseniz gönlünüz kırılmasın diye darbe-

si diyeyim böylece doğdu. Kurumlaşa-

madı, geldiği gibi gitti. Bıraktığı anayasa

gene de tarihimizin onurudur.

FOTO�RAF: ERG�N KONUKSEVER

24 MAYIS 2013 CUMA 7Aydınlık KİTAP

TURAN EMEKS�Z

Bir yürüyü� eylediler sabahtanIlg�t �lg�t kan gider loy loy!Dayan dizlerim dayan!A�la gözlerim a�la!Namlu pu�t olmu�, ataya�� pu�t.Yine dü�man elindeydi vatanBir o�ul ç�kt� Malatya'dan:Anas� Y�lmaz ça��r�rd�Haram süt emmemi�ti anadan.Ve Beyaz�t derler bir büyük alanDü�man sarm��t� sa�� soluDü�man çok, cephane yoktu.Yeti�memi�ti daha Cemal Pa�a koluAmand� el aman!Tank paletleriydi alanda dönenKusan namlularda, kalle� ölümcülVe vuran ve k�ran ve hayk�ranMalatyal� �öyle bakt� birAna baba günüydü herhalHer yönde toz duman!Vay anam vay!Bu belal� ba��nanKime ne diyemKime ne diyemNerelere gidemYa derdime dermanYa katlime ferman!Ba�� daral�nca Y�lmaz'�nBakt� atacak ta�� yoktuBakt� eli durmu�, aya�� durmu�tuVurulmu�tu.Ç�kard� yüre�ini kan içindeÇarpt� kötünün kafas�naHay bu nas�l devran?28Nisand�YavriHey!HamMeyveyiKopard�larDal�ndan.

Enver Gökçe

Page 8: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi

24 MAYIS 2013 CUMA8 Aydınlık KİTAP

Tugay Şen’in “Atatürk ve Teşkilatçı-

lık” adlı kitabı Kaynak Yayınları’ndan

çıktı. Türkiye tarihinin en büyük dev-

rimcisinin “Teşkilat” olayına bakışı el-

bette ki her zaman önemlidir, ancak

içinde bulunduğumuz koşullarda, yani

halkın, milyonlarla ifade edilen sayı-

larla ve “Atatürk’te birleştik” sloganıy-

la bütün yurtta alanlara çıktığı bir tari-

hi dönemde özellikle önem kazandığı

açıktır. Atatürk’e göre parti, hedefe

ulaşmak için kullanılan bir araçtır. He-

def, ülkenin bağımsız olması, halkın

iktidar olmasıdır.

Halk, büyük sorunlarla karşı karşı-

ya kaldığı ve çözmek

için ayağa kalktığı za-

man, kendi tarihin-

den kuvvet alacağı

örnekler arar. Bugün

Atatürk’ün, son on

yıllarla kıyaslandığın-

da çok daha fazla ve

çok daha yürekten

anılmasının ardında

böyle bir gerçeklik

vardır.

İşte Tugay Şen,

Atatürk’ün “Teşki-

lat” olayına bakışını,

böyle bir ihtiyaçtan

yola çıkarak ayrıntılı

olduğu kadar, bilimsel

aklın gerekleri içinde

incelemektedir.

HER ZAMAN ÖRGÜTLÜMustafa Kemal Atatürk, siyasetle

ilgilenmeye başladığı Harp Okulu sıra-

larından başlayarak hep örgütlü (teşki-

latlı) olmuştur. Örgütsüz olduğu tek

bir an yoktur. Hayatının dönüm nokta-

larına bakıldığında örgüt / teşkilat iliş-

kisi bakımından şu gerçekler özellikle

belirleyici önemdedir:

- Harb Okulu sıralarında arkadaş-

larıyla el yazısı ile çıkardıkları gazete

etrafında gerçekleşen örgütlenme.

-1905 yılında atandığı Şam’da ku-

ruluşuna önderlik ettiği “Vatan ve

Hürriyet Cemiyeti”

-1905 sonunda Vatan ve Hürriyet

Cemiyeti’nin Selanik şu-

besini oluşturması.

-1907 Sonbaharı. Va-

tan ve Hürriyet Cemiye-

ti’nin İttihat ve Terakki

Cemiyeti’ne katılması.

-1918 Aralık. İttihat

ve Terakki Cemiyeti’nin

dağılmasından sonra ar-

kadaşlarıyla “Ayyıldız

Cemiyeti”ni kurması.

-1919 Mayıs. Samsun

Havza’dan her tarafa

çektiği telgraflarla kamu

görevlilerinden ve her-

kesten Müdafaa-i Hu-

kuk Cemiyetlerine üye

olunması ve yoksa kurul-

masına dair telgraflar

çekmesi.

- Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin

Erzurum ve Sivas Kongreleri ile Tür-

kiye çapında örgütlenmesi. Mustafa

Kemal’in Heyeti Temsiliye Başkanlığı

ile fiilen “Anadolu ve Rumeli Müda-

faa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı oluşu.

-Daha sonra ölümüne kadar (1938)

Cumhuriyet Halk Fırkası / Partisi ola-

cak örgütlenmenin başkanlığı.

Bu kısa hayat hikâyesinin ortaya

koyduğu büyük ders şudur: Bir dev-

rimci her zaman örgütlüdür, partilidir.

Partisiz devrimcilik olmaz.

DEVR�MC�, PART� BENC�L� OLAMAZ

Atatürk’e göre Parti, hedefe ulaş-

mak için kullanılan

bir araçtır. Hedef,

ülkenin bağımsız

olması, halkın ik-

tidar olmasıdır.

Bu hedefe

ulaşmak için

daha uygun bir

“araç” ortaya çık-

tığı zaman bir an

bile tereddüt etme-

miş, hemen o yeni

“araç”ı benimsemiştir.

1907 yılında aynı progra-

mı savunan daha büyük ve daha fazla

örgütlü olan İttihat ve Terakki Cemi-

yeti ile karşılaştığı zaman, kendisinin

kurduğu Vatan ve Hürriyet Cemiye-

ti’ni bu “Parti’ye” katmakta duraksa-

mamıştır.

Aynı şekilde 1918 sonrasında Ana-

dolu ve Rumeli’nin her tarafında Mü-

dafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kuruldu-

ğunu görünce kendi dışında olan bu

gelişmeyi derhal benimsemiş, eski par-

tisi İttihat ve Terakki Cemiyeti / Fırka-

sı üyelerinin bu yeni örgütlenmede yer

alması için çalışmıştır.

Yani örgüt bencili değildir.

Esas olan iktidar olacak program-

dır. O program, hangi örgüt ile iktidar

olabiliyorsa o parti (örgüt) içinde bu-

lunmada bir an bile tereddüt edilme-

yecektir.

EN BÜYÜK BA�ARIAtatürk yaşamı boyunca önemli

başarılar kazanmış bir devrimcidir, as-

kerdir, siyaset ve devlet adamıdır.

Savaş meydanlarında büyük zafer-

ler kazanmıştır.

Yenilmiş bir milleti ayağa kaldır-

mış, tarihin ilk Milli Kurtuluş Savaşına

önderlik etmiştir.

Cumhuriyet Devrimlerini yaparak,

bir Ortaçağ toplumundan, modern bir

Cumhuriyet yaratmıştır.

10-15 yıl içinde temel sanayisini

kurmuş, borçlarını önemli ölçüde te-

mizlemiş, kendi ayakları üzerinde du-

ran bir milli ekonomi ortaya çıkarmış-

tır vb.vb

Ama Atatürk, yaptığı bütün işler

içinde en önemli olanın Cumhuriyet

Halk Fırkası’nın kuruluşuna ön-

derlik etmek olduğunu söy-

ler.

1930’lu yıllarda, çe-

şitli vesilelerle yap-

makta olduğu Cum-

hurbaşkanlığı ile üs-

tünde olan CHP Ge-

nel Başkanlığı görevi

arasında bir tercih

yapmak durumunda

kalırsa CHP Genel

Başkanlığını tercih

edeceğini söylemesi an-

lamlıdır.

ÖRGÜT N�Ç�NÖNEML�D�R

Çünkü bir halkın hiçbir şeyi olma-

yabilir veya sahip olduğu her şeyi kay-

bedebilir. Ama halka önderlik eden ve

doğru bir programa sahip bir öncü ör-

güt (Parti) varsa bütün kaybedilenler

tekrar kazanılabilir.

“Ama çölden bir hayat çıkarmak, bu

çöküntüden bir varlık teşekkül yaratmak

lazımdır... Çöl sanılan bu âlemde saklı ve

kuvvetli hayat vardır. O, millettir, Türk mil-

letidir. Eksik olan şey teşkilattır. O teşkilat

organize edilebilirse, vatan da, millet de

kurtulur. “(s.207)

Yani “teşkilat” (örgüt), başarılan

bütün işlerin anahtarıdır. Onun için

Atatürk’ün hayatındaki en önemli ba-

şarıdır.

“Atatürk” diyerek ayağa kalkan

ama “Partisiz” olan bütün yurtseverle-

rin okuması gereken bir kitaptır “Ata-

türk ve Teşkilatçılık”.

Her zaman örgütlüydüPARTİSİZ ATATÜRKÇÜLERİN OKUMASI GEREKEN KİTAP: ATATÜRK VE TEŞKİLATÇILIK

O'nun hayat hikâyesinin ortaya koydu�u büyük ders �udur: Bir devrimci her zaman örgütlüdür,partilidir. Partisiz devrimcilik olmaz. Atatürk’e göre Parti, hedefe ula�mak için kullan�lan bir

araçt�r. Hedef, ülkenin ba��ms�z olmas�, halk�n iktidar olmas�d�r

Atatürk ve Te�kilatç�l�k, Tugay �en, Kaynak Yay�nlar�,

MEHMET BEDRİ GÜLTEKİ[email protected]

Buk�sa hayathikâyesinin

ortaya koydu�ubüyük ders �udur:

Bir devrimci herzaman örgütlüdür,partilidir. Partisiz

devrimcilikolmaz

Page 9: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi

24 MAYIS 2013 CUMA 9Aydınlık KİTAP

Toplumda yeni bir devrimci demokra-

tik dalganın yükselişine neden olan 27

Mayıs’ın yarattığı canlı fikir ortamı

kısa sürede ürünlerini verdi.

Milli Birlik Komitesi üyeleri ve İh-

tilal’e şöyle ya da böyle karışmış olan-

ların (Sadi Koçaş, Muhsin Batur, Talat

Aydemir, Cemal Madanoğlu, Numan

Esin, Haydar Tunçkanat, Ahmet Yıl-

dız vb.) anıları yakın tarihimize ışık tu-

tan belgelerdir. Ancak, ayrı bir yere

konulması gerekli birkaç kaynağı özel

olarak belirtmek gerekiyor.

ABD� �PEKÇ�-ÖMER SAM�CO�AR, �HT�LAL�N �ÇYÜZÜ

Önce Milliyet gazetesinde dizi ola-

rak bir kısmı yayımlanan, “14’ler Ola-

yı”nın ardından, okur baskısı sonucu

geri kalan bölümü de yayımlanan ça-

lışma, 27 Mayıs’ı yaratan koşulları, 27

Mayıs Harekatı’nı ve Milli Birlik Ko-

mitesi üyesi 14 subayın tasfiyesine ka-

dar uzanan süreci çok yönlü olarak ele

alıp, canlı bir üslupla anlatıyor.

1965’de Uygun Yayınevi tarafından ya-

yımlanan çalışma, Türkiye İş Bankası

yayınları tarafından 2010’da yeniden

basılıyor, 2012’de ikinci baskısı yapılı-

yor. “Siyasi ve sosyal hayatımızda bü-

yük değişiklikler ve etkileri her gün bi-

raz daha iyi anlaşılan 27 Mayıs İhtila-

lil’nin yakın tarihimizin en önemli

olaylarının başında geldiği ortadadır”

saptamasıyla başlayan önsözde döne-

min iki usta gazetecisi, belgelere ve ta-

nıklara dayanarak 27 Mayıs’ı değerlen-

diriyor.

DÜNDAR SEYHAN, GÖLGEDEK� ADAM

27 Mayıs’ın hem içinde hem kena-

rında yaşayan, çırpınıp duran Albay

Dündar Seyhan’ın kendi imkanlarıy-

la1966’da bastırdığı kitabı, kanımca “Ja-

koben Edebiyat”ın parlak bir örneğidir.

Seyhan, anılarında, devrim ile karşı-dev-

rim arasında boyalayan ülkeyi renkli

/canlı bir üslupla anlatıyor. Piyasada zor

bulunan bir yapıt.

KIVILCIMLI’NIN, 27 MAYISELE�T�R�S�

Hikmet Kıvılcımlı’nın

27 Mayıs’ın hemen ardın-dan MBK’nin tecrübesiz

genç subaylarına yazdığıaçk mektuptan yola çıka-rak kaleme aldığı eleştiri-ler, 27 Mayıs hareketinin

sınıfsal karakterini, üstünyanlarını ve zayıflıklarınıbüyük bir açıklıkla ortayakoyuyor.

�EVKET �ZMEL�, DEMOKRAS�YILDIZI?

Av. Çizmeli’nin kale-

me aldığı, 2007’de Arka-

daş Kitabevi’nce yayımla-

nan kitabın önsözünde

Prof. Sina Akşin 27 Ma-

yıs’ı Cumhuriyet’in kuru-

luş çalışmalarının içine

yerleştirirken, Mende-

res’i farklı yönleriyle de-

rinlemesine ele alarak in-

celiyor.

�EVKET SÜREYYAAYDEM�R MENDERES’�NDRAMI

“Tek Adam”, “İkinci Adam” “En-

ver Paşa” gibi dev biyografi çalışmala-

rının yazarı Şevket Süreyya Aydemir,

Bilgi’den çıkan “Menderes’in Dramı”

adlı hacimli kitabında, başka bir dün-

yanın insanı olmasına karşın Mende-

res’le empati kurmaya çalışarak, DP

olayını açarken, çok önemli bir nok-

taya değiniyor: Aslında Menderes’e

yöneltilen “Anayasayı İhlal” suçla-

maları çok daha kapsamlıdır. Çünkü

Menderes, Anayasa’nın açık hükmüne

rağmen Kore’ye asker yollama kararı-

nı ve imzaladığı ikili anlaşmaları Mec-

lis’ten geçirmiyor. Ne var, Soruşturma

Kurulu “ülkemizi dı-

şarda güç dışarda bı-

rakmamak” gerekçe-

siyle bu suçları iddiana-

me dışında bırakıyor.

Yani üzerine sünger

çekiyor.

YARDIMCIKAYNAKLAR

27 Mayıs hareketi-

nin değişik yanlarını

vurgulayan kimi kitap-

lara da işaret ekmek

gerekir: Ümit Özdağ’ın

Boyut Yayınlarınca ya-

yımlanan doçentlik tezi

“27 Mayıs İhtilali” (Si-

yaset - Ordu ilişkileri), Ümit Zileli’nin,

“Cumhurun Trajedisi” adlı kitapları

belirtilmeye değer. Cumhur Utku’ nun

“14’lerden Suphi Karaman’a İhtilal

Mektupları” (Kaynak Yay. ), Ergin

Konuksever’in “Adnan Çelikoğlu, Bir

Darbeci Subayın Anıları” (YKY,

2010), Cüneyt Akalın’ın “Askerler ve

Dış Güçler, Amerikan Belgeleriyle 27

Mayıs Olayı” (Cumhuriyet Yay, 2000)

ilginç kaynaklardır. Öte yandan Cü-

neyt Arcayürek, Me-

tin Toker ve Kurtul

Altuğ’un yakın tarihe

ışık tutan incelemele-

ri 27 Mayıs’ın öncesi-

kendisi- sonrasına yer

veren, gazetecilerin

tanıklık ve arşiv çalış-

maları kapsamındaki

yayınlar olarak çok

değerlidir.

ILICAK’INKAR�I TEZLER�

27 Mayıs Devri-mi’ne karşı tezlerinbaşlıca kalemşörü ba-

basının Yassıada Du-ruşması’ndaki mağ-

duriyetini diline pelesenk ederek çok

sayıda yayın yapan gazeteci Nazlı Ilı-cak’tır. Ilıcak, “27 Mayıs Yargılanıyor”,“Eşi Berin Menderes’ten Yassıada’yaAdnan Menderes’e Mektuplar”, “15Yıl sonra 27 Mayıs Yargılanıyor”, “50

Yıl sonra 27 Mayıs Yargılanıyor” (Do-ğan Kitap) kitaplarının yazarıdır.

CÜNEYT AKALIN

27 Mayıs’a ışık tutan kitaplarBeyazıt Meydanı’ndaki Ölü

Bir ölü yatıyor 

on dokuz yaşında bir delikanlı gündüzleri güneşte geceleri yıldızların altında İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda.

Bir ölü yatıyor 

ders kitabı bir elinde bir elinde başlamadan biten rüyası bin dokuz yüz altmış yılı Nisanında İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda.

Bir ölü yatıyor 

vurdular 

kurşun yarası 

kızıl karanfil gibi açmış alnında İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda.Bir ölü yatacak 

toprağa şıp şıp damlayacak kanı silâhlı milletim hürriyet türküleriyle gelip

zaptedene kadar büyük meydanı. 

Nâzım Hikmet

Dr. Hikmet K�v�lc�ml�

FOTO

�R

AF:

ER

G�N

KO

NU

KSE

VER

Page 10: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi

24 MAYIS 2013 CUMA10 Aydınlık KİTAP

Büyük toplumsal altüst oluşlara gebe

olan savaşlar ve devrimler, sanat ve ede-

biyata, özellikle de şiire yansımakla kal-

maz, onu kısa ya da uzun erimde az çok

etkiler. 27 Mayıs Devrimi de şiire yansı-

yan, dahası şiirimize yeni bir açılım ka-

zandıran altüst oluşlardan biridir.

Toplumumuzun önünü tıkayan

birçok engelin kaldırılmasıyla şii-

rin de 27 Mayıs’tan sonra önü

açılmış, Nâzım Hikmet’in yasaklı

şiirlerinin yanı sıra, siyasal baskıy-

la yüz yüze pek çok ilerici-devrim-

ci şairin şiiri yayımlanma olanak-

larına kavuşmuş, 60’lı yılların şii-

rinde toplumsal ve devrimci yöne-

limler ortaya çıkabilmiştir. O gün-

lerde Ankara’da yedek subaylığını

yapmakta olan Cemal Süreya’nın

“555 K” şiiri, bu devrimci gelişmenin

öncüllerinden biriydi.

5’�NC� AYIN 5’�NC� GÜNÜ“555 K”, Bursa’da ipek çeken kızların

“bir karasevda halinde” söyledikleri ezgiyle

başlar. Şiir, görüleceği üzere, şairin daha

önceki söyleminden taşarak usul usul ge-

lişen lirik bir başkaldırıyı işlemesinin çar-

pıcı örneğini verir:

Görmeğe alıştığımız nice yazlarKimleri alıp götürdüler ama kimleriKaranfil bıyıklı genç teğmenleriAk saçlı profesörleri, öğrencileriAdları şuramıza işlemektedirAh dayanmaz dayanmaz bakmaya gözlerBir karasevda halinde söylemektedirŞimdi Bursa’da ipek çeken kızlar

“555 K”, 28 Nisan 1960 günü İstan-

bul’da Beyazıt Meydanı’ndaki bir göste-

ride üniversite öğrencisi Turan Emeksiz’in

polis kurşunuyla öldürülmesi üzerine An-

kara’da gerçekleştirilen protesto gösteri-

sinin parolasıdır: “5’inci ayın 5’inci günü

saat 5’te Kızılay’da”. Cemal Süreya, bu ey-

lemi “999. Gün / Üstü Kalsın”da ayrıntı-

larıyla anlatır. Şair, 27 Mayıs öncesi gün-

lerin havasını yansıtan “555 K”yı eylem-

den kısa bir süre sonra yazmış, Papirüs

dergisinin Ağustos sayısında yayımlamış-

tır.

“Bir başka

günlerdi” diyor

Süreya: “Birbi-

rini tanımayan iki kişi sokak-

ta karşılaşsa, oracıkta durum değerlen-

dirmesi yapıyor; general, yedek teğmene

içini döküyordu. Karşı gösteriler yapan ayrı

bir gençlik de yoktu. Özellikle Anka-

ra’da, herkes bir bütün halinde birleşmiş

gibiydi. Küçük bir olayın toplumsal plan-

da kökü varsa, birden nasıl büyüyebile-

ceğini gördüm o gün.” (999. Gün / Üstü

Kalsın, Broy Y., 782. gün)

Cemal Süreya, 27 Mayıs’a ve onun ge-

tirdiği özgürlüklere başka şiirlerinde de yer

vermiştir. O şiirlerden biri, “Kısa Türki-

ye Tarihi”nin ikinci bölümüdür. “Üç ana-

yasa / ortasında büyüdün” der bu şiirde

Cemal Süreya, “Biri akasya / Biri gül / Biri

Zakkum”. 27 Mayıs Anayasası “gül”dür.

KAHRIN KARANLI�INDAAÇAN GÜL

Necati Cumalı, 1960 Devrim şehitle-

rinin anısına ithaf ettiği “Bir Gül Açıyor-

sa” şiirinde, “akan kanın, dökülen yaşın

güle dönüşümünü”, Neruda’yı çağrıştıran

bir imgesel kavrayışla anlatıyor. “Artık ya-

şamak bütün Türkiye’de / Bir ağızdan söy-

lenen bir türküye dönüyor” derken, ye-

diveren gülün ülke boyunca açılmasını im-

liyor. Çeşit çeşit yüz binlerce gül:

Bir gül açıyorsa şimdi Türkiye’deAşkla ümitle açıyorAdsız unutulmuş her bahçedeBir gül tomurcuklanıyorsaSabaha karşı gecedeAçmak için tomurcuklanıyorAşkla ümitleSevinçle yaşamak için tomurcuklanıyor.

Şiirde gül imgesinin yoğun

kullanılması mevsimle de il-

gili: Mayıs, gül mevsimidir.

Zamanında bin bir çeşit gül

üretmiş bir toplumun yaşa-

mında ve şiir geleneğinde te-

mel motiflerden biri olan

bu imge, devrimin doğal

simgesi haline geliyor; gül-

ler de, kanın ve gözyaşının

aktığı yerde, kahrın karan-

lığı içinde katmer katmer

açarken, geleceğe aydın-

lık ve hürriyet ışığı taşır.

ALTAYLARI YARIP GEÇEN KURT

Fazıl Hüsnü Dağlarca, toplumun tüm

kesimlerini baskı altına alan DP kuşat-

masından kurtuluşu Ergenekon’dan çıkışla

eşleştiriyor, 27 Mayıs’ı kurt motifiyle güç-

lendiriyor. Şair, ordu kavramını, bu motifle

iç içe ve hiçbir dolambaca gerek görme-

den şiirinin odağına yerleştiriyor:

Ordular günaydınYine Altayları yarıp geçmiş kurdumuz.Yeryüzünde, Tanrının kutsal düzlüğündeYüzbinlerce yüzbinlerce yüzbinlerce şehidin

istediği yerden,Dalgalanır bayrak yurdumuz.

“Ordular, topluluğun gücü” diyor Fa-

zıl Hüsnü, “Ordular toprağımızın çiçeği”.

Yüklediği anlam bu kadarla da kalmıyor;

“Ordular yapar geleceği” diyor bilge bir

görüşle: “Ordular, ulusların usudur”. Sö-

zünü ettiği ordu(lar), padişahların, dik-

tatörlerin değil, milletin ordusudur. Mil-

letle birleşmiş bir ordu! Ancak bir dev-

rimle kurulan, milli ordu! Şiirin günaydınla

açılması da bu yüzden... Komşunun kom-

şuya, öğretmenin öğrenciye, ustanın çırağa

günaydın demesi gibi geniş, ferah ve ne-

şeli bir gülüşle...

HALKIN ÖZLED��� ADIMAskeri bir müdahale olmasına karşın,

işaret fişeği, tıpkı 1908’de olduğu gibi, dev-

rimini arayan ve çağıran kitlelerin yaktı-

ğı 27 Mayıs’ın halk tarafından şenlikler-

le karşılanması ve hakkında övücü şiirler

yazılması açık halk desteği bulduğunun so-

mut göstergesidir. Bayar-Menderes dik-

tatörlüğünün gemi azıya aldığı, her türlü

karşıt görüşü bastırdığı, şairleri, yazarla-

rı, gazetecileri, üniversite hocalarını tu-

tuklatarak zulmünü top-

lumun tüm kesimlerine

yaydığı günlerde gençlik

eylemleriyle başlayan 27

Mayıs, bir devrimdir çünkü

ve ordu-millet beraberliği-

nin ürünüdür.

27 Mayıs, birçok aydına

göre yeni ve halkın özlem-

lerine dayalı, güvencesini

çağdaş bir anayasada bulan

bir dönemin ön adımıdır.

Demokratik gelişimi engel-

lenen toplumun Ergene-

kon’dan çıkış girişimidir.

Başaran, “Ala Tanla Yetiştiler” şiirinde

o günlerin özlemini yanık Rumeli türkü-

lerinin edasıyla anlatır:

Canım sana kurban yiğitYüreğimde yılların ezginliği

27 Mayıs: Şiirin rengimor menekşe

SEYYİT NEZİR / MECİT Ü[email protected]@aydinlikgazete.com

ARAKABLO

Atl� polisler 28 Nisan’da üniversitelilerin üzerine sald�r�rken

Dönemin en gözde �airleri, siyasal temalara yönelmekle, Nâz�m’�n �iirleri üzerindeki yasa��nkalkmas�na edebî ve kültürel zemin haz�rlar; �iirin güncel mücadele konular�na yayg�n biçimde

bula�mas� ��r�n� ba�lat�r

Page 11: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi

24 MAYIS 2013 CUMA 11Aydınlık KİTAPGÜLDEN TERAZİ

Kanar benim yaralarım ka-pansınToplansın göğün denizin pırıltısı üstümeŞenliklere şölenlere dönsün yaşamakYetiş bana civan yiğit.

Şiir, 27 Mayıs günlerinde yeni bir

dem tutmakta, halk geleneğinin sözcük-

lerini ve örgüsünü modern şiirde kurma-

ya yönelmektedir.

TÜRKÜLER� VEBAYRAKLARIYLA

Nâzım Hikmet, devrimin halk temelini

daha bir açığa çıkarır; “Beyazıt Meyda-

nı’ndaki Ölü” şiirinde, evrensel bir yöne-

limle, karanfil imgesini kullanır. Şiirde açan

çiçek imgesi, kötüden iyiye, karanlıktan

aydınlığa, baskı ve zulümden özgürlüğe

geçişteki isyancı duyarlığı anlatır. Şairin

“Hürriyet Kavgası” şiirinde ise Turan

Emeksiz, kitapları, türküleri ve bayraklarıyla

gelenlerle birlikte Şahmeran’ın mağarasını

yıkan adsız şehittir.

Şiir, sürgündeki şairin radyo ve gazete-

lerden izlediği olayları nasıl da içerden ya-

şadığını gösteriyor. Bu sonuç, ömrünün

uzun yıllarını devrim uğruna hapiste ve sür-

günde geçirmiş Nâzım’ın bilimsel sosyalist

dünya görüşünün bir ürünüdür. “Beyazıt

Meydanı’ndaki Ölü” şiiri, gündüzleri gü-

neşle, geceleri yıldızların altında yatan, rü-

yası başlamadan biten on dokuz yaşındaki

delikanlıya, Nâzım Hikmet’in şiirden yap-

tığı bir mezar taşıdır:

Bir ölü yatacak Toprağa şıp şıp damlayacak kanı Silahlı milletim hürriyet türküleriyle gelip Zaptedene kadar Büyük meydanı.

Şair, “Hürriyet Kavgası” şiirinde ise,

“daha gün o gün değil” demektedir, “der-

lenip dürülmesin bayraklar...” Şair aslında,

çok önemli bir uyarıda bulunuyor: Karan-

lığın üstüne yürünmüş, meydanlar zapte-

dilmiştir ama, henüz her şey bitmiş değildir,

çakallar halâ ulumaktadır...

12 Mart ve 12 Eylül, şairin öngörüsünü

doğrulamış, uyarısını haklı çıkarmıştır. Ti-

mur Selçuk’un marş biçiminde bestelediği

şiirin asıl vurgusu bu yüzden sonda, faşizme

karşı yürütülen hürriyet kavgasının sürek-

liliğinedir.

�LK ���R ELDEN ELEM. Kemal Yılmaz, 28-29 Nisan olayla-

rı sonrasında ilk şiiri yazar: “Osman’ım”. Şiir

imzasız olarak günlerce elden ele dolaşır...

Bugün unutulmuş olan bu şiirden okuya-

cağımız genişçe bir bölümde, o günlerin he-

men her şiirde yakamozlaşan kendiliğinden

duyarlığını görme olanağı buluyoruz:

Düşünce işte böyle mutlu düşmeli toprağaAşk içinde Osman’ım, inanarak.Karışır birbirine kanlarımızKanlarımız ne de sıcak. [...]

Olunca böyle olmalı yürek dediğinOn dokuz bahar büyütüp beslediğin.Bir tatlı nisan sabahındaÖlünce böyle ölmeli bencileyin.Elinde yaralı iri bir kuş şu kitap,Yumruğun sıkılmış, bombaGülerek bakmalı namlusuna katil tüfeklerin.

Gayri benden süzülür çorak topraklara bereketBoy atar, yeşerir bu yağmurda hürriyet.Ben insanın beyazı, ben insanın karasıAlnımda kardeş kurşun yarasıAynı açık denizlere hasretAynı renkte akar kanım...

Milyonlar koşuyor şimdiSenin erkek sesine;Bu kitap elden ele Osman’ım,Bu kitap bayrak bayrakÇekilecek bir gün elbet Fakülte kalesine.

Şiir; 27 Mayıs üstüne yazılmış şiirlerin or-

tak duyarlığını, 1940 Kuşağı’nın şiir dilinden

süzülmüş yalın ve içten bir anlatımla veri-

yor.

27 MAYIS’TA �A�RLER�NRESM�GEÇ�D�

Behçet Necatigil, Cumhuriyet düşman-

larına karşı yorulmak bilmeksizin verilecek sa-

vaşın sürekliliğini handiyse fısıltıyla anlatır:

Bitkinim ama göstermiyorumÇünkü yok tükenmek son soluk çıkmadıkçaAtatürk de benden bunu beklerBir ölüyüm belki ama göstermiyorum.

Şair, böylece Atatürk Devrimi’yle 27

Mayıs Devrimi arasındaki tarihsel ilişkiyi, dev-

rim hukukunun yeni bir bütünlüğe evrilişini

de ima ediyor. Bu bağlam, Attilâ İlhan’da top-

lumun tüm kesimlerinin katılımı gösterilerek

daha somut sergilenir:

kışlalarda gürül gürül borazanlar çalınırah zalımlar uğramış garip vatanımölünmekse nere olsa ölünüruyan bre kemal paşa tayfasızındanlarda yatanların aşkınaöğrencisi basını ordusu donanmasıBeyazıt yakasında yağmur gezinir

Politik söylemin uzağında kalmaya titiz-

likle özen gösteren şairlerden Salâh Birsel,

Tevfik Fikret’i de çağrıştıran “Sisten Sonra”

şiirinde, Mustafa Kemal ve ordu arasın-

daki örtüşmeye değinerek, özgürlüğün ve ge-

lecek umutlarının onlarla çiçeklendiğini vur-

gular:

Günaydın hepinize Türk Ordusu’ndanToplanın meydanlara marşlarlaÖzgürlük Mustafa Kemalli bir çiçektirKalkın umutlarla sevgilerle selamlarla

Cahit Külebi, yine halk söyleyişleriyle pe-

kiştirerek, olayı kitlesel boyutta öyküler:

Bayrak gibi saçlar darmadağınKız mı erkek mi belli değillerKan revan içinde, ter içindeÖzgürlük dediler devrildilerSuat Taşer, bu kitlesel betimlemeyi, şiirin na-karatında 28-29 Nisan ayaklanmasının mar-şından yararlanarak sürdürür:Karanlıkta kirli yüzler görüyorumkan sızıyor nâmert parmaklarındanokul duvarında kurşun yarasıkurşun yarası değil vicdan karasıKaranlıkta kirli yüzler görüyorumOlur mu böyle olur muKardeş kardeşi vurur mu

Sabih Şendil, kendini eşit ve özgür duy-

manın getirdiği ruhsal genişlemeyi, duygu son-

suzluğunu anlatır:

Hürriyet güzel şey eşitlik güzelGelinlik kızların dudaklarındaAğaçların doruklarında gezerDuyar sesini bütün dünya

Özker Yaşın, 27 Mayıs

anma ve kutlamalarında şiir

korolarınca okunan “Hürriyet

Destanı” şiirini nice farklı gö-

rüntüyle kurgular:

Gel bakalım satılmış adamVur copunu, bas kurşunuGöğsüm açık karşındayımSilahsızım karşındayımKoyun gibi değil amaİnsan gibi karşındayımKarşındayım.

Dönemin en gözde şairleri, toplumu de-

rinden ilgilendiren bu siyasal temayı şiirine

sokmakta ikircim göstermemekle, Nâzım’ın

şiirleri üzerindeki yasağın kalkmasına edebî

ve kültürel zemin hazırlar; şiirin güncel mü-

cadele temalarına yaygın biçimde el atma çı-

ğırını başlatır.

HAM MEYVAYI KOPARDILAREnver Gökçe, “Turan Emeksiz” adlı şii-

rine, “Bir yürüyüş eylediler sabahtan / Ilgıt ıl-

gıt kan gider loy loy!” dizeleriyle başlar. Şiir,

bir halk türküsünün verdiği esinle sürer:

“Dayan dizlerim dayan! / Ağla gözlerim

ağla / Namlu puşt olmuş, at ayağı puşt. / Yine

düşman elindeydi vatan /

Bir oğul çıktı Malatya’dan / Anası Yılmaz ça-

ğırırdı / Haram süt emmemişti anadan. / Ve

Beyazıt derler bir büyük alan / Düşman sar-

mıştı sağı solu / Düşman çok, cephane yok-

tu / Yetişmemişti daha Cemal Paşa kolu /

Amandı el aman!”

Halk şiirinden motiflerle destansı bir

anlatım kuran Enver Gökçe, Turan Emek-

siz’i yine bir halk ezgisinin sözleriyle uğur-

larken, geleneksel söylemi güçlü bir estetik dü-

zeye taşıyarak, tekil duygularda herkesin

duyarlığını yakalar:

“Başı daralınca Yılmaz’ın / Baktı atacak

taşı yoktu / Baktı eli durmuş, ayağı durmuş-

tu / Vurulmuştu. / Çıkardı yüreğini kan için-

de / Çarptı kötünün kafasına / Hay bu nasıl

devran? // 28 Nisandı / Yavri hey! / Ham mey-

vayı / Kopardılar / Dalından.”

27 MAYIS’A EN BÜYÜK ALKI� Şair ve romancı kişiliğiyle olduğu kadar, de-

nemeci, araştırmacı, eleştirmen yönleri ve

edebiyat tarihçisi kimliğiyle de önemli bir

ağırlık oluşturan Ahmet Hamdi Tanpınar, 27

Mayıs için şiir yazmadı; ama o günlerin acıla-

rını ve sevinçlerini derinden duyan yazılarıyla

konuya eğildi, köklü tarihsel bağlantılar kura-

rak, DP iktidarının çağdaşlaşan

Türkiye’yi yolundan alıkoyma-

sını, ülkeye ve halka verdirdiği

kayıpları en acımasız yargılar-

la eleştirmekten geri durmadı.

Yazarın özellikle günlüklerinde

ve 27 Mayıs sonrasındaki yazı-

larında, millet iradesinin kötü-

ye kullanımını, sağ zihniyet ik-

tidara geldiğinde devleti ve

millet malını talan etme gele-

neğinin bu kez de azgınca or-

taya çıkışını, ülkeyi borçlan-

dırma ve geleceği ipotek altına

sokma pahasına sağlanan kısmi ve yalancı re-

fahla halk kitlelerinin memnuniyetini kazanarak

maddi ve manevi tüm ulusal değerlerin gasp

edilmesini tarihsel nedenleri ve somut gös-

tergeleriyle vurguladığı görüldü. Tanpınar,

romanlarında ve fikir yazılarında, yer yer çok

belirgin olsa da, daha çok, örtülü bir söylem-

le dile getirdiği yurtsever kimliğini, 27 Mayıs’tan

sonraki tüm yazılarında açık, aydınlık ve yürekli

bir anlatımla ortaya koydu. 27 Mayıs’a edebi-

yat cephesinin en büyük alkışı Tanpınar’dan gel-

di. Türk toplumunun tarihsel evrimi, kültürel

mirası, geçmişe, bugüne ve geleceğe bakışı üs-

tüne çok önemli saptamalarda bulunan yazar,

çağdaşlaşma yönünde 27 Mayıs’ın kalıcı bir sıç-

rama oluşturduğu sonucuna vardı.

Faz�l Hüsnü Da�larcaAttila �lhan

Cemal SüreyaNecati Cumal�

Behçet NecatigilEnver Gökçe

Page 12: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi

24 MAYIS 2013 CUMA12 Aydınlık KİTAP KAPAK

27 Mayıs’ı, yapanlardan Yalçın Küçük anla-

tıyor. Dönemin gençlik önderlerinden, FKF

Başkanı Yalçın Küçük, 27 Mayıs’ın hürriye-

te kavuşturduğu Türkiye’nin sonraki 40 yıl-

lık tarihinin 27 Mayıs’ın kazanımlarını orta-

dan kaldırma tarihi olduğunu saptıyor. Silivri

zindanında tutsak Yalçın Küçük Hocamıza

göre, “Şartlar el verdiği, olgunlaştığı takdir-

de yeni 27 Mayıs’lar her zaman yapılır.”

27 Mayıs sonrasında hazırlanan OnarRapor’unda, ‘Demokrat Parti hükümetininanayasayı ihlal ederek meşruiyetini yitirdi-ği’ ileri sürülmektedir. Siz bu düşünceye ka-tılıyor musunuz?

Sıddık Sami Onar Komisyonu 1960 dö-

nemindeki duruma uygundu. Bunun en

önemli nedenlerinden bir tanesi şudur: Bü-

yük Millet Meclis’inde Tahkikat Komisyonu

kurulmuştu. Büyük Millet Meclis’inin bu ko-

misyonu sorgulama yapıyordu ve insanları tu-

tuklayabiliyordu.Bu, kuvvetler ayrılığı ilkesine

taban tabana zıt bir durumdu. Devlet hukuki

varlığını, hikmet-i vücudunu, gerekçelerini

kaybetmişti.

Onun ötesinde, gençlik üzerinde çok

büyük şiddet kullanıyordu. Daha sonraki yıl-

larla mukayese edilemez ama daha önceki yıl-

larla mukayese edildiğinde, gençliğe çok

büyük bir şiddet uygulanıyordu. 28 Nisan

1960 tarihinde İstanbul Üniversitesi gençli-

ği şiddete karşı ayaklandı. Aynı şekilde, 29 Ni-

san 1960 tarihinde de Ankara Üniversitesi

gençliği ayaklandı. O sıralarda, şöyle bir not

vermek lazım, bugünkü kuşaklar bilmeyebilir,

iki üniversite vardı. Biri İstanbul Üniversitesi,

diğeri Ankara Üniversitesi. Başka üni-

versite yoktu; yüksek okullar var-

dı. Ama üniversite gençliği,

yüksek öğrenim gençliği

dediğinizde, İstanbul Üni-

versitesi gençliği ile An-

kara Üniversitesi gen-

çliği akla geliyordu. 29

Nisan’da Hukuk Fa-

kültesi ile Siyasal Bil-

giler Fakültesi DP’yi

protesto etti, meşruiye-

ti olmadığını söyledi.

Üniversite kuşatıldı, so-

nunda da öğrencilere, üni-

versiteye karşı silah kullanıldı.

Bu, cumhuriyet tarihinde ilk defa

oluyordu.

ME�RU�YET�N� Y�T�RM�� B�R �KT�DAR

Hukuki nedenlere dönecek olursak…

Büyük Millet Meclisi insan tutukluyordu ki,

mümkün değildir. Aynı şekilde DP hükümeti

büyük bir şiddet kullanıyordu. Halk da buna

her yerde tepki gösteriyordu. Dolayısıyla hem

hukuken hem fiilen meşruiyetini yitirmiş bir

iktidar vardı.

Bu, son derece önemlidir çünkü bazı çev-

reler 27 Mayıs’ın demokrasiyi ortadan kal-

dırdığını söylü-

yorlar. Oysa de-

mokrasi zaten

ortadan kalk-

mıştı. Basın

üzerinde çok

büyük bir baskı

vardı. Önde ge-

len pek çok ga-

zeteci tutuklan-

mıştı, cezaevin-

deydi. Kimler

cezaevindeydi?

Metin Toker

cezaevindeydi,

Ülkü Arman

cezaevindeydi, Cüneyt Arcayürek ce-

zaevindeydi, Kurtul Altuğ cezaevin-

deydi. Cezaevine gidiyor ve geliyor-

lardı. Burada bir noktaya dikkat edil-

mesi gerekiyor. Bu adını say-

dıklarım öyle büyük ga-

zetelerin, muhabir-

leri, yazarları, köşe

yazarları, fıkra

yazarları değil-

lerdi. Bunlar

haftalık Akis

Dergisi’nin

yazarlarıdır.

Ama onlara

t a h a m m ü l

edilemiyordu.

Dolayısıyla

27 Mayıs 1960’dan

hemen sonra kuru-

lan, İstanbul Üniversitesi

Rektörü Profesör Sıddık Sami

Onar başkanlığındaki komisyonun, ‘27

Mayıs’ı meşru, ondan önceki hükü-

meti ve iktidarı gayrı meşru’ görme-

sini bu çerçevede ele almak lazım.

Türkiye’de 27 Mayıs dışında hiç-bir askeri müdahale bayram olarakkutlanmadı. Ancak 27 Mayıs, 12 Ey-lül Darbesi’ne kadar Hürriyet veAnayasa Bayramı olarak kutlanmaya devametti. 27 Mayıs’ın bayram kabul edilmesininnedenleri nelerdir?

27 Mayıs bir bayramdır. 27 Mayıs, 1908

Meşrutiyet Devrimi gibi bir bayramdı. Ben

bu iki devrim arasında hep benzerlik kura-

rım.1908 Meşrutiyet Devrimini, tabii, hatır-

lamıyorum. Ama Halide Edip Hanım’ın

yazdıklarını biliyorum. ‘O gün hiç kimse Tür-

kiye’de suç işlemedi’, diyordu. Bayram nedir?

Türkiye’de büyük bir baskıdan, bir çöküş duy-

gusundan, bir boğulma halinden kurtuldu-

ğunuz zaman, bayram dersiniz. Ben 27 Ma-

yıs 1960 günü Kızılay Meydanı’ndaydım.

Böyle bir coşkuyu, böyle bir kalabalığı hiçbir

zaman görmedim. Halk zaten bayram yapı-

yordu. Öyle bir bayramdı ki, 27 Mayıs’ın li-

deri Cemal Ağa, Cemal Paşa o mahşeri ka-

labalığın içinden çok rahat geçebiliyordu. Bu-

gün Tayyip Bey evine öyle gidemiyor; evin-

den çıktığı zaman etrafını insandan duvarlarla

ördürüyor. Bir vilayete gittiği zaman üç tane

otomobille, IV.Murad gibi, tebdili kıyafet ya-

parak gidiyor.

O zaman bir bayram vardı. Biz o bayra-

mın içindeydik. İnsanlar birbirini öpüyor, dans

ediyor, şarkı söylüyordu.Herkesin yüzü pırıl

pırıldı.Dolayısıyla bu gerçeklikti, gerçekliği

sonradan kanun şekline getirdiler. Getirilir.

Nasıl 29 Ekim bayramsa, nasıl 23 Nisan kut-

lanıyorsa, 27 Mayıs da kutlanır.

NE BÜYÜK KORKU SALMI�IZ27 Mayıs Kemalizm’in en yüksek nok-

tasıdır. 1956-1966 dönemini Türkiye’de Ke-

malizm’in en yüksek, en parlak, en yaratıcı,

en coşkulu dönemi olarak düşünmek gere-

kir. Bu, Türkiye aydınının, Türkiye solunun,

Türkiye İşçi Partisi’nin içinde olduğu yük-

selişle beraber, 12 Mart 1971’e kadar devam

2 Yalçın Küçük: 27 Mayıs bir gençlik hareketi ve devrimidir

Şartlar olgunlaştığı takdirde27 Mayıs her zaman yapılır

27 May�s Kemalizm’in en yüksek noktas�d�r. 1956-1966 dönemini Türkiye’de Kemalizm’in enyüksek, en parlak, en yarat�c�, en co�kulu dönemi olarak dü�ünmek gerekir. Bu, Türkiye

ayd�n�n�n, Türkiye solunun, Türkiye ��çi Partisi’nin içinde oldu�u yükseli�le beraber, 12 Mart1971’e kadar devam etti

OKAN İRTEM

�uanda

Türkiye’de k�rk y�ld�ryap�lanlar�n hepsi, 27

May�s 1960’da ba�layan,

1970’in sonuna kadar

devam eden bu çok parlak

ve yüksek dönemi bir

umut, heyecan, program,istek halinden

ç�kartmak içindir

Page 13: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi

24 MAYIS 2013 CUMA 13KAPAK Aydınlık KİTAP

etti. Zaten tarihimize bakarsak, 70’li yıllar on,

80’li yıllar on, 90’lı yıllar on, 2000 sonrası on,

toplamda kırk yıl eder… Şu anda Türkiye’de

kırk yıldır yapılanların hepsi, 27 Mayıs

1960’da başlayan, 1970’in sonuna kadar de-

vam eden bu çok parlak ve yüksek dönemi

bir umut, heyecan, program, istek halinden

çıkartmak içindir. Dolayısıyla 12 Eylül’de Ke-

nan Evren ve arkadaşları bundan çok kork-

tular. 27 Mayıs sözünden çok korktukları için

onu bayram olmaktan çıkarttılar.

Bugün de öyle. Ne büyük korku, ne bü-

yük korku salmışız. Birinci tekil şahısla ko-

nuşacak olursam, “ne büyük korku salmışım,”

diyeceğim. Çünkü biz kendimizi 27 Mayıs’ı

yapanlardan sayıyoruz. Kırk yıldır hâlâ, sa-

bah akşam, her imkânda, her gazetede, her

televizyonda 27 Mayıs’ı karalamak, unut-

turmak, bunun tekrar yapılabilir olduğunu çü-

rütmek için uğraşıyorlar. Ben de yıllardır, “27

Mayıs’ı yapanlardanım,” diyorum. ‘Şartlar el

verdiği, olgunlaştığı takdirde her zaman ya-

pılır.’

Sizce 27 Mayıs bir ordu hareketi midir?Yoksa daha geniş bir toplumsal muhalefe-tin ürünü müdür?

27 Mayıs’ı kimlerin yaptığı konusunda, bi-

zim siyaset dünyamızda tartışma vardır. Ge-

nellikle üniversitenin, aydınların yaptığı söy-

lenir. Ama iki kişi vardır ki, bunlardan ayrı-

lırlar. Biri, o dönemin çok iyi bir gözlemci-

si; 27 Mayıs’ın oluşumunda Türkiye’ye ta-

nıttığı haftalık Akis Dergisi’yle önemli kat-

kılarda bulunmuş, bir ara hapse de girmiş

olan Metin Toker’dir. Öbürü de ben, Yalçın

Küçük. Biz ayrı görüşteyiz. Biz 27 Mayıs’ın

gençlik devrimi olduğunu, gençlerin yaptığını

söyleriz. Tabii sınıfsal tarafları, uluslararası

ilişkiler var. Ama fiilen yapan, eden gençliktir.

27 Mayıs bir gençlik hareketi ve devrimidir.

Öbürlerinin düşüncesi de çok farklı değil.

Arada büyük farklar yok. Ama eninde so-

nunda kim yaptı, üniversite mi yaptı, başka-

sı mı? Burada biz, ‘gençlik,’ deriz.

Demin size söyledim. 28 Nisan 1960, İs-

tanbul Üniversitesi öğrencilerinin kıyamıdır.

O gün Turan Emeksiz’i kaybettik, arkadaş-

larımızdandır. 29 Nisan 1960, Ankara Üni-

versitesi Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakülte-

si öğrencilerinin kıyamıdır. Ben ikisinde de

vardım. Bütün kadrolar, 1957-1958’den iti-

baren, o zaman Türkiye yüksek öğretim gen-

çliğinin kütlesel organı olan Türkiye Milli Ta-

lebe Federasyonu çevresindendirler. O mü-

cadelelerde devlet bize karşı polisi, polis yum-

ruğunu, polis dayağını kullandı. Aşağı yukarı

1957-1958’den 1960’a kadar geçen dönem-

de Türkiye gençliği 28-29 Nisan için yetişti.

TÜRK�YE’Y� ÇOKZENG�NLE�T�RD�

27 Mayıs gençlik eylemliliğidir, gençlik ha-reketidir. Onun sonucudur. Ama bununiçinde genç öğretim üyelerinin, biz Forum

Hareketi diyoruz; Forum Dergisi çevresin-deki genç öğretim üyelerinin, Muammer Ak-soy Hocam’ın, Turhan Feyzioğlu Hocam’ın

çok büyük katkıları vardır. Başkaları da var.Aydın Yalçın var, Coşkun Kırca var, MünciKapani var. Daha sonra öbür tarafa geçenProfesör Hüseyin Nail Kubalı var.

Müthiş bir şeydir. Türkiye’yi çok zen-

ginleştiren, o zamana

göre yepyeni düşünce-

ler, programlar ileriye

süren, çıkartan… On-

ların öğrencilerle bera-

ber kurdukları Fikir Ku-

lübü var. Fikir Kulübü

yepyenidir. Panelleri ge-

tirdi Türkiye’ye. Her

yerde, her taşın üstünde,

her fakültede tartışma

vardı. Üniversiteler tar-

tışırlardı. Ben 27 Ma-

yıs’tan önceki Fikir Ku-

lübü’nün başkanıydım.

Dolayısıyla o dönemi

çok yakından biliyorum.

O dönem, böyle bir dö-

nemdi.

Basında kimi ya-zarlar 27 Mayıs’ın demokrasiyi ortadankaldırdığını söylüyorlar. Sizin bu konudakidüşünceniz nedir?

Birtakım ahmaklar 27 Mayıs’ı, demok-

rasiyi ortadan kaldıran bir darbe olarak gö-

rüyorlar. Bunlar cahiller… 27 Mayıs çift mec-

lisi getirdi. Bir İmam Hatip Lisesi mezunu-

nun her söylediğini yapan bir meclis varsa,

orada demokrasinin ırzına geçilmiştir. Bugün

durum budur. Kitaplarıma da aldım. Üç gün-

de 17 yasa çıkıyorsa, demokrasiden bahse-

dilemez. 27 Mayıs ile

çift meclis geldi, iki

meclis. Bu, yapılan işleri

tartışma anlamındadır.

Vakit olacak, oradan

oraya gidecek, komis-

yonlar olacak, halk tar-

tışacak… Birinci nokta

budur.

İkincisi; Anayasa

Mahkemesi’ni, beğe-

nirsiniz beğenmezsiniz.

Ama kanunların ana-

yasaya uygunluğunun

yargı yoluyla denetimi

yoksa, demokrasiden

bahsedemezsiniz. De-

mokrasi kelimesinin

anayasada yazıp yaz-

mamasının ne önemi

var? Niye AKP bugün Anayasa Mahkemesi

üyelerinin kompozisyonunu değiştirmek isti-

yor? Çünkü kanunların anayasaya uygunlu-

ğunun yargı yoluyla denetimini ortadan kal-

dırmak istiyor. Bunu getiren 27 Mayıs’tır. Bu

yoksa, demokrasiden bahsetmek ahmaklıktır.

Üç; 1960’larda Türkiye’de üniversite

muhtariyeti vardı. Öğretim üyeleri rektörleri

seçerdi. Fakülteler vardı. Bugün fakülte

yok. O üniversitelerde biz sabahtan akşama

kadar tartışırdık. Şimdi geriye dönüp bakı-

yorum. Benim okuduğum üniversite, Ankara

Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, yüce

gök’e şükürler olsun, Amerika’daki, İngil-

tere’deki, Fransa’daki üniversiteleri bilirim,

o tarihte hiçbirinden geri değildi. Bütün fi-

kirler tartışılırdı. Üniversite mi? Üniversitede

öğrenci sınıflarda öğrenmez; kantinde öğ-

renir, tartışma odalarında öğrenir, konferans

salonlarında öğrenir, yoldaş öğrenciden öğ-

renir. O zaman öyleydi.

DEVR�MS�Z DEMOKRAS�GELMEZ

‘27 Mayıs’ın demokratizasyonun önüne

geçtiğine’ dair değerlendirme çok cahilane-

dir.İnanılmaz bir bilgisizlikle, cahiliye devri-

ni hatırlatan bir havada konuşmalar görü-

yoruz. Bunların gerçeklikle hiçbir ilgisi yok-

tur. Siyaset teorisinde burjuva devrimleri diye

bir kategori vardır. Bu, artık ilkokullarda öğ-

retilir. Fransa’da, dünyanın hiçbir yerinde

1789 Büyük Fransız Devrimi’ni kimse eleş-

tirmez. İşte “Büyük Fransız Devrimi oldu,

Fransa’ya demokrasi geldi,” denir. Devrim-

siz dünyanın hiçbir yerine “demokrasi” gel-

memiştir. 1789 burjuva anlamda bir demo-

kratizasyon devrimidir. İlkokul kitaplarında

bu vardır. 1648 İngiliz Devrimi de böyledir.

Bize geldiğiniz zaman da, 1905 Rusya’da bur-

juva demokratik devrimidir. Demokrasinin

önündeki müesseseleri şiddetle ortadan kal-

dırmak durumundasınız.

1905 Rusya, 1911 Çin devrimleri… Bur-

juva devrimleri bir kuşaktır. Bunlar demo-

kratizasyon yolunda çok ciddi şiddet kullanan

açılımlardır. 1905 Rusya ve 1911 Çin devrimi

arasında İran, Türk ve Meksika burjuva dev-

rimleri vardır. Bizdeki 1908-1909 demokrati-

zasyonu getiren burjuva devrimidir. Ne yap-

mıştır? 1908’e kadar meclis olmadığı, çalış-

madığı için genç subaylar, Enver, Niyazi,

Eyüp Sabri, üçü de genç pırıl pırıl subaylar-

dır, binbaşıdırlar, dağa çıkmışlardır. “Sultan!

Meclisi çalıştır, anayasayı yürürlüğe koy!

Yoksa seni yerle bir ederiz,” demişlerdir.

Buna, burjuva demokratik devrim, diyoruz.

1960 yılı 29 Nisan’ında ben gizliye geçtim.

Çünkü Tahkikat Komisyonu beni arıyordu.

Ne demek Tahkikat Komisyonu? Mahkeme

değil, meclisin içinde kurulan bir komisyon;

çağırıyordu, tutukluyordu. İlkokullarda öğ-

retilen kuvvetler ayrımı ortadan kalkmıştı.

Bugün de kalkmıştır.Peki, ihtilal neyi getirdi: çift meclisi ge-

tirdi. O zamana kadar yoktu. Bu demokra-

tizasyondur. Kim getirdi? 27 Mayıs Devrimi.Bugün dünyada ne var? Fransa’da çift mec-lis var. Bir parlamento, bir senato. İngiltere’de

ne var? Bir Avam Kamarası, bir LordlarKamarası. Amerika’da ne var? Bir Temsil-ciler Meclisi, bir Senato. Ahmaklar! Buyoksa, demokrasiden bahsedemezsiniz. Bunukim getirdi, 27 Mayıs Devrimi. Peki, darbe

nedir? 12 Mart’la 12 Eylül’le bunlar ortadankaldırıldı.

27 Mayıs’la kanunların anayasaya uy-

gunluğunu denetleyecek bir mahkeme ku-

ruldu.12 Mart ne yaptı? O mahkemenin

yetkilerini azalttı. 12 Eylül ne yaptı? O mah-

kemenin yetkilerini azalttı. Demek ki, darbe

başkadır, devrim başkadır.

Page 14: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi

Ergin Konuksever’le söyleşi yapma-

ya üç arkadaş gittik. Aramızda dene-

yimli gazeteci Musa Ağacık da vardı.

Damla Yazıcı ve ben Levent’teki evine

vardığımızda, Ergin Konuksever’i bizi

kapıda beklerken bulduk. Bir gazeteci-

lik ve etnografya müzesine benzeyen

evde, nereye bakacağımızı şaşırmışken

o söze başlamıştı bile. Elimize zarflar

dolusu dönemin fotoğrafını tutuştur-

muştu. O anlatırken, biz 27 Mayıs’ın

Türkiye’nin her yerinde bayram coşku-

suyla meydanlara döktüğü kitlelerin

onun objektifinden toplumun belleği

olmuş, siyah beyaz fotoğraflarına göz

atıyorduk.

Ergin Konuksever, 27 Mayıs'ın ha-

tasını, yeni anayasa getirmesinde bulu-

yordu. “Bol geldi o anayasa Türk hal-

kına. Neyimize gerek bizim. Şimdi ka-

bahat buluyorlar, efendim, yapanlar as-

kerlermiş; sen hâlâ o anayasaya sığınıp

konuşuyorsun...”

Hâlâ hukuk derslerinde 1961 Ana-yasası en özgür anayasa olarak göste-riliyor.

Elbette, anayasayı yapmak için Nail

Kubalı Hoca geldi. Sıddık Sami Onar

geldi. Kubalı çok yiğit adamdı. Ben

onu kolundan tutup tutup Toptaşı Ha-

pishanesi'ne götürüyordum 27 Mayısçı-

lar yatarken. “Hoca bunlarla konuş

moral ver,” diyordum.

Siz Talât Aydemir'in de yakın arka-daşısınız. Hatta hapishanede, son pa-rasını ve hatıratını size bırakmış.

Çok enteresan şeyler var tabii, ihti-

lalciler arasında. Uğur Mumcu bir ki-

tap yazdı “Manevra Sandığından Çı-

kan Mektuplar” diye, Osman Köksal'ın

anıları. Osman Köksal, Talât Ayde-

mir'in en yakın arkadaşı, İhtilal komi-

tesini beraber kuruyorlar. Fakat yıllar

sonra Aydemir Albay'ın idamı istendiği

zaman, Osman Köksal, Aydemir Al-

bay'ın idamı için oy attı. Aydemir Al-

bay da mektup yazdı ona: “Osman,

ölümüm için oy kullanmışsın. Benden

artan ömür senin olsun”. Uğur Mumcu

bunu koymamış kitaba. “Sana yakışıyor

mu, nerede bu mektup,” diye kızdım.

Osman Köksal, Aydemir'in asılma-

sına neden oy verdi? Aralarında birhusumet mi oluşmuştu?

Hayır. Nedenini bilmiyoruz, oğlu

bile anlayamadı. Ondan sonra Osman

Köksal da üç dört defa içeride yattı,

Selimiye'de. Hoş görünmeye kalktı sa-

dece.

NE YAPSAYDIM, ÖLDÜRSE M�YD�M

Siz Aydemir'le ne zaman tanıştı-nız?

Ben Fethi Gürcan'ın takım subayıy-

dım askerde. İkisi de idam edildi. Fethi

Ağabey 22 Şubat'ta hepsini esir aldı,

İnönü dahil, sonra bıraktı. İnönü gitti

Hava Kuvvetleri'ne sığındı, öbürü bir

yere sığındı ve İhtilal ters döndü. Bir

gün, “Fethi Ağabey ne zaman yapıyo-

ruz ihtilali?” diye sordum. “Elbette bir

gün yapacağız,” dedi. “Peki, bu adam-

ları yine toplarsan serbest mi bıraka-

caksın?” dedim. “Ne yapsaydım, öldür-

se miydim?” dedi. Tam kapıdan çıkı-

yordu, “Fethi Ağabey hâlâ o fikirde

misin?” dedim. Döndü, “Sen kalın ka-

falı olmuşsun be Ergin” dedi. “Ben, ta-

rihe İnönü’yü öldüren adam olarak

geçmem,” dedi. “Ben de sana şunu

söyleyeyim ağabey,” dedim, “İnönü se-

nin ipini çeken adam olarak tarihe ge-

çer”. İnönü de oyunu göstere göstere

attı, idam oyunu.

Peki, İnönü Menderes'in idamınıönlemeye çalıştı. Neden Aydemir veGürcan’ı idama gönderdi?

Çünkü onlar İnönü'nün getirdiği

demokrasi-

ye karşılardı.

Başa dönersek, 27 Mayıs öncesi na-sıldı?

Memleket kargaşa içindeydi. Yine

bugünkü gibi öğrenci yürüyüşleri polis

tarafından dağıtılıyordu. Gazeteciler iki

satır bir şey yazdı mı içeriye giriyordu.

Gaz sıkıyorlar mıydı o zaman?Gaz yoktu (gülüyor). Ama bu kadar

enayi de yoktu. Şimdi polislerle, bele-

diye zabıtaları gaz sıkıcılarının karşısı-

na durup gözlerine sıktırtıyorlar, bak

bir şey oluyor mu diyorlar. Bu da bir

komedi, değil mi?

27 Mayıs, Türkiye'de şu ana kadaryapılan en demokratik anayasayı yaptıdiyebilir miyiz?

E tabii. En demokrat anayasayı

yaptılar, kimsenin burnu da kanamadı.

Üç tane adam asıldı, onlar da asılsınlar

ne yapalım. Ya hepsini öldürselerdi

kim ne yapabilirdi? O halkın sevgisini,

coşkusunu fotoğraflarda görüyorsu-

nuz, kimse yalan söylemiyor.

Talât Aydemir, Fethi Gürcan gibiülkenin gidişine müdahale eden aydınaskerler hangi koşullarda yetişti?

Onlar tam Atatürkçü yetiştirildi-

27 Mayıs günlerini toplumsal belleğe objektifiyle kazıyan gazeteci: Ergin Konuksever

Halkın sevgisini, coşkusunufotoğraflarda görüyorsunuz

DAMLA YAZICIB.SADIK [email protected]

24 MAYIS 2013 CUMA14 Aydınlık KİTAP

Page 15: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi

24 MAYIS 2013 CUMA 15Aydınlık KİTAP

ler. O zaman Harp Okulu'nda namaz

kıldırılmıyordu şimdiki gibi. Tam Ata-

türk, her şey Atatürk... Şimdi de

“amma da çok Atatürk'ü telaffuz edi-

yorsunuz” diyorlar, resimlerini kaldırı-

yorlar, “Türkiye Cumhuriyeti levhasını

kaldıralım” diyorlar... Kaldırın, ne ola-

cak? Memleketi bir başka mecraya

doğru itiyorlar. Bu kadar aleni cemaat-

ler, tarikatlar var mıydı bizim çocuklu-

ğumuzda? Biz Ermeni çocuklarıyla,

Rum çocuklarıyla top oynardık.

Atatürk Orman Çiftliği'ne ABDBüyükelçiliği yapılıyormuş.

O bir şey mi, memleketi satıyorlar.

Şimdi dış borçları ödedik diyorlar.

Hangi borçları ödediniz? Devletin ara-

zilerini satıp durdular.

Üniversite gençliğinin 27 Mayıs'ta-ki rolü nedir? Turan Emeksizlerin…

Onların rolü önemliydi tabii. Onlar

öğrenci liderleriydi, işte, Denizler gibi.

Denizlere onlar öğrenci liderliğini tes-

lim ettiler. Onlar da sağlam adamlar.

İçerik olarak 27 Mayıs hareketininasıl değerlendiriyorsunuz?

Devrimler daha güzel olacak, dev-

rimler yerleşecek diye düşünüyorduk.

Fırsattı bu bizim için. Ama iflas etti

gitti, politikacılara alet oldular.

Ordu, İnönü'ye nasıl bakıyordu?Pek iyi bakmadı, sonra hiç iyi bak-

madı. Cemal Gürsel'in iktidarı İnö-

nü'ye teslim etmesine çok kızdılar.

Hatta bir konuşmada Cemal Gürsel,

“İnönü'yü düğüne hazırlanan bir da-

mat gibi görüyorum, iktidarı alması

için,” demiş.

Peki, Köy Enstitüleri'ni kapattırdı-ğı zaman İnönü, askerlerin tutumunasıldı?

Sadece Köy Enstitüleri mi kapatıl-

dı, birçok şey kapatıldı. Din dersleri

konuldu. İmam hatipler açıldı.

27 Mayıs'ı “darbe” olarak niteleyeninsanlara sözünüz nedir?

Tabii devrim ola-

madı ki, yarım kaldı.

Aydemir, Kore iz-lenimleriyle ilgili ne-ler anlattı size?

O, Amerikalılara

çok karşıydı.

Amerika'nın 27Mayıs'la bir bağlan-tısı var mı?

Olduğu söyleni-

yor ama ben görme-

dim bir şey, hisset-

medim.

Siz 27 Mayıscoşkusu yaşandığısıralar neler yaptınız?

Bizim de hoşumuza gitti tabii. Bek-

liyorduk bir şeyler olacak diye.

TAYLAN ÖZGÜR'ÜGÖZLER�M ÖNÜNDE VURDUPOL�S

Öğrencileri, Turan Emeksizleri po-lis mi vurdu?

Evet.

Vuran belli mi?Vurdu kaçtı. Yıllar sonra, Taylan

Özgür'ü hele benim gözümün önünde

vurdu polis.

Demokrat Parti döneminde gazete-ci olmak nasıldı?

Menderes sokakta bizi gördüğü za-

man hakaret ederdi.

Bugünkü gibi herolaya yayın yasağı ko-nuyormuş, mesela 28-29 Nisan’ı duyamıyorhalk. Fısıltı gazetesiyleöğreniliyor değil mibunlar?

Evet. Büyültülerek

geliyordu tabii haberler.

5 kişi öldüyse 50 kişi

öldü diye geliyordu.

Şimdi de 50 kişi ölü-

yor 5 kişi öldü diyorlar.

27 Mayıs’ta kaç in-san hayatını kaybetti?

En fazla beş altı

kişi… Anıtkabir’e göm-

düler onları, sonra Anıtkabir’den çıka-

rıp şehitliğe götürdüler. Anıtkabir’de

Atatürk’le İnönü’den başka kimse yok

şimdi. 21 Mayıs sırasında Hava Kuv-

vetleri’nin öldürdüğü çocuklar var, on-

ları da Talât Aydemir’e yıktılar sonra.

Halbuki, Hava Kuvvetleri’nden açılan

ateşte öldü o çocuklar.

Özellikle 12 Eylül Darbesi’ndensonra Türkiye’de şöyle bir söylem ge-lişti: “27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül dar-belerine karşıyız, demokratlık gereği”.Siz bir karşılaştırma yapabilir misi-niz, 27 Mayıs’ın diğerlerinden farkınedir?

27 Mayıs anayasası dediğim gibi bol

geldi bize. Cemal Gürsel derdi ki; “Bı-

rakalım, bırakalım da birileri komünist

partisi kursun, kim komünistmiş kim

değilmiş anlayalım”. Herkes bir şey di-

yordu. Bol geldi, bol…

Cemal Aga’nın ne özelliği vardı?O, Menderes’e karşı ilk isyan bay-

rağını açtı, istifa etti. Babacan bir

adamdı.

Siz Deniz Gezmişlerin en önemliresimlerini çeken fotoğrafçısınız…

Onlar Ankara’da zaten. Babasıyla be-

raber gitmiştik oraya. İdam edildiklerin-

de cenazeye şerefsiz bir hoca geldi, “Ben

bunları gömmem, dua da etmem, idam

edilmiş adamlar bunlar,” dedi. Biri çıktı,

“Yürü git o zaman, bizim içimizde cena-

ze namazını kıldıracak biri vardır,” dedi.

Aileden biri kıldırdı ve gömdük oraya.

Bir Ak Karanl�ktaBir ak karanl�ktaMalatyal� Turan Emeksiz

Gece 3’ü geçti Turan Emeksiz27 May�s Turan EmeksizSular uyand� Turan EmeksizUyansana Turan Emeksiz

Turan EmeksizTuran Emeksiz

Bir ak karanl�ktaDurur yan�nda Mustafa Kemal’inÖlüler birbirini görmezSesleri yokSeslenemezler birbirlerine

Turan EmeksizTuran Emeksiz

B�rakt�lar yeryüzündeSeslerini gözleriniTuran EmeksizMustafa Kemal

Arif Damar

Page 16: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi

24 MAYIS 2013 CUMA16 Aydınlık KİTAP

“Bırakın istedikleri gibi düşünsünler amaben kendimi boğmak istemedim. Ta ki ba-tıncaya kadar yüzmek istedim –ancak buaynı şey değil.”

Joseph Conrad

1967 doğumlu, İsrailli yazar Etgar Ke-

ret, ülkemizde de hatırı sayılır bir okur

kitlesine sahip bir öykücü, çizgi roman ya-

zarı, senarist ve yönetmendir. Dilimize

tercüme edilen öykü kitapları arasında,

“Buzdolabının Üstündeki Kız”, Samir El-

Youssef ile birlikte “Gazze Blues”, “Tan-

rı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü”, “Kapı

Birden Vuruldu” ve “Nimrod Çıldırış-

ları” yer alır. 2007 yılında Cannes Film

Festivalinde Altın Kamera ve SACD

Senaryo Ödülünü kazanan “Meduzot”

(Denizanası) filminin hem yönetmen

hem de senarist koltuğunu Shira Gef-

fen’le paylaşmıştır. Yine ilgi çekici bir

başka senaryo çalışması, 2008 yılına ait

stop-motion animasyon filmi “9.99 Do-

lar”a yazdığı kısa öykülerinden uyarla-

malarıdır -özellikle hayatlarında anlamı

arayan karakterlerin aralarındaki diya-

loglar ön plana çıkar. Çizgi roman ça-

lışmalarına geldiğimizde, beş farklı öy-

küsünün çizgi versiyonlarını barındıran

“Jetlag” henüz tercüme edilmemiş olsa

da “Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şofö-

rü”nde bulunan öyküsü “Kneller’in Mut-

lu Kampı”ndan Asaf

Hanuka’nın çizimle-

riyle uyarlanan “Piz-

zeria Kamikaze”nin

tercümesi de “Bilek

Kesenler” adıyla Si-

ren Yayınları tarafın-

dan okurlara sunul-

du. Yayıncı tarafın-

dan tercümede “Pizza

Kamikaze,” yerine

“Bilek Kesenler” adı-

nın tercih edilmiş ol-

ması zannediyorum ki

aynı öykünün film

uyarlamasından kay-

naklanmaktadır. Ülke-

mizde de filmin bu adıy-

la bilinirliği düşünüldü-

ğünde, bu şekilde bir

tercihin yapılması ol-

dukça haklı görülebilir.

Buna karşın oluşabile-

cek yanlış izlenimler için

bazı bilgileri paylaşmak-

ta yarar var. 2006 tarihli

“Bilek Kesenler” (Wrist-

cutters) isimli filmin, Ke-

ret’in “Kneller’in Mutlu Kampı” öykü-

sünden ilham aldığı doğrudur. Ancak fil-

min senaryosu, aynı zamanda filmin yö-

netmeni olan Goran Dukic tarafından ya-

zılmıştır ve öykünün aslına kısmen sadık

kalınmasına karşın, bir hayli fazla fark-

lılığı da barındırmaktadır. Film bazı ül-

kelerde de “Pizzeria Kamikaze” adıyla

gösterime girmişti.

POP-SÜRREAL�ZMÇizgi romanın incelemesine geçme-

den önce Etgar Keret’in genel yazını ve

önemine ilişkin birkaç hatırlatmayı ya-

zarla daha önce yolu kesişmemiş okur-

larla paylaşmak isterim. Keret’in yazını

öykücülüğüyle eş olarak anılır. Elbette

makalelerinden, yazdığı çocuk kitabına,

öykülerinden uyarladığı senaryo çalış-

malarına kadar pek çok alanda kalem oy-

natabilen yetenekli bir yazardır ancak öy-

kücülüğü dışındaki yazını, kariyeri hak-

kında belirleyici ve ayırt edici değildir. Ön

plana çıkan öykücülüğünde ilk göze çar-

pan kara mizahı ele alış biçimi ve kör

göze sokulan parmak misali ilk planda

sunmaktan imtina ettiği biçemidir. (Za-

manla azalttığı mizah dozu, bir başka ya-

zının konusudur.) Pop-gerçeküstücü bir

yaklaşım sıklıkla karşımıza çıkar. Yeni bir

kuşağı tekrar öykücülüğün ve öykülerin

heyecanına çekmesinde, bunun yanında

romancılığın altında günbegün ezilmekte

olan öykücülüğü tekrar ön plana çıkar-

mada elde ettiği başarının sırrı, bir ölçüde

burada saklıdır. 90 ve sonrası okur ku-

şağını, bu sürrealizmin yanında,

rüyaya benzer, sıklıkla absürt

planları gererek oluşturduğu bir

katman kaydırağıyla kendine

çektiğini söylememiz haksızlık

sayılmaz. Esasen evrensel ko-

nulardan ve bölge insanının

davranışlarından bahseden öy-

külerinin oluşturduğu görün-

tü, pek çok yazarla benzerdir

ancak şekillendirdiği hissiyat

farklıdır. Keret, ilham aldığı

yazarların arasında Kurt Von-

negut, Kafka, Faulkner gibi

yazarları dile getirir. Bunun ya-

nında kara mizahı kullanış bi-

çimi Amerikalı yazar George

Saunders’ı da çağrıştırır (özel-

likle öykü toplaması Pastora-

lia’ya dikkat). Köşede adet

edindiğimiz üzere tavsiye ya-

zara gelirsek, Etgar Keret’i

seven okurun henüz kitapla-

rının tercümesi bulunmayan

Alissa Nutting’in kitaplarına

da (özellikle Unclean Jobs

for Women and Girls) göz

atmasını tavsiye ederim.

P�ZZA KAM�KAZEÖykünün ana kahramanı Mordy, in-

tiharının ardından kendini, kendisi gibi

intihar edenlerin bulunduğu bir dünya-

da bulur. İntihar şekline

göre herkes yara izleri-

ni de beraberinde getir-

miştir. Mordy, bu yeni

hayatında bir pizzacıda,

Pizza Kamikaze’de ça-

lışmaktadır. Ne yapaca-

ğını bilememe, isteksiz-

lik, tutkusuzluk, çaresiz-

lik ve boş vermişlik bu

yeni dünyanın ruhunu

bütünleştirirken, kız ar-

kadaşının da kendisinden

sonra intihar ettiğini ve bu

yeni dünyada bulunduğu

haberini alır ve onu ara-

maya çıkar. Her şeyin ar-

tık zaman geçirmekten

ibaret olduğu bu yeni dün-

yanın öyküsü içerisinde,

Kurt Cobain ile tekrar kar-

şılaşmak gibi eğlence dolu pek çok fak-

tör de bulunmaktadır. Diğer yandan, pek

çok öykü formunun iz bırakan donele-

riyle de karşılaşmak mümkün. Yaşa-

maktan vazgeçmişlerin dünyasında, hem

bir yol, hem bir kendini keşfetme serü-

veni, hem umut, hem hayat, hem aşk ve

daha birçok şey hakkında bir öyküyle kar-

şı karşıyayız. Keret’in genel yazınında, az

kelimeyle çok şeyi kapsamaya muktedir

tutumu, çizgi-romanın yapısı içerisinde

oldukça kullanışlı hale geliyor. Böylelikle

okurun katkısını yüreklendirmede ve

satır aralarının keşfetmeye çağrıda, Asaf

Hanuka’nın çizimlerin-

de ve kutularında yaka-

ladığı dengeyle güzel bir

bütünlük oluşuyor. Si-

yah ve beyaza ek olarak

kullandığı kurşuni, hem

iki dünya, hem iki ruh

hali arasında kalmışlığa

dikkat çekerken, gü-

müşe benzer parlaklığı

ise kendini keşfetme ve

aydınlanma merkezli

katmanıyla kaynaşıyor.

Öte yandan ana ka-

rakterin, bulunduğu

yeni dünyanın oluştu-

racağı yeni sorularla

hiç ilgilenmiyor oluşu

ve karakterin derinine

inmeye öykü boyunca

fazla imkân sağlanmı-

yor oluşu, okuyucuyu ve öykünün kalıcı

olma ihtimalini uzaklaştırıyor. Öykü-

nün genel tutumunda ise analiz etme ve

dünyayı algılamadan çok, eş uzaklıktaki

ruh hallerinin tutumunun ağırlık oluş-

turması, bu zaafı mazur gösteriyor. Eğ-

lenceli bir okuma serüveni sunan öykü-

deki daha pek çok sürprizi keşfetmeyi siz-

lere bırakıyor ve aradan çekiliyorum.

Haftaya görüşmek dileğiyle…

Bilek Kesenler, Etgar Keret ve

Asaf Hanuka, Siren Yay�nlar�,

Çev: Avi Pardo, 100s.

M. SALİH [email protected]

Kurşuni bir araf meseliKurşuni bir araf meseliKurşuni bir araf meseliKurşuni bir araf meseliKurşuni bir araf meseliKurşuni bir araf meseliBABİL BALIĞI

Etgar Keret

Page 17: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi

24 MAYIS 2013 CUMA 17Aydınlık KİTAP

8 Nisan’da Silivri’nin geniş ovala-

rında kurulmuş sıra sıra demir ve ro-

bocop barikatlarının önünde bek-

lerken gözüm tarlalarda dinlenen

leyleklere takılmıştı. Göç yollarıydı

demek ki. Ve soluklanmak için düz-

lüğe inmiş, mola vermişlerdi. Son-

rası malum; kargaşa; gaz ve toz bu-

lutu. Ortalık simsiyah dumanla ka-

rarınca leyleklerden birinin şaşkın

halde kalakaldığını görmüştüm tar-

lanın orta yerinde; yaşlılara, gazilere

çok üzülmüştüm o gün, bir de kap-

kara zehirli bir bulutun içinde şaş-

kına dönmüş ağlamaklı leyleğe.

Bana Momo’yu anımsatmıştı o ley-

lek. Momo; kötü, muğlâk, hırsız

duman adamların alt edemediği,

ele geçiremediği, kıyafetleri üzeri-

ne bol gelen, yoldaşı kaplumbağa ile

insanlığın özgürleşmesi için çaba-

layan küçük korkusuz kız.

Michael Ende neredeyse tüm

dillere çevrilmiş bu masalsı roma-

nında, bir kentin kıyıcığında bir

amfi tiyatro yıkıntısında tek başına

yaşayan kara gözlü, çıplak ayaklı mi-

nik Momo’yu anlatır. İnsanların

paylaştığı, verdiği, toplanıp sohbet

ettiği, çiçek suladığı, ağaç diktiği, ço-

cukların açık havada kırık bir cam

parçası ya da bir dal parçasıyla bile

son derece eğlenceli, yaratıcı oyun-

lar oynayabildiği, insanların “sıkıl-

mak” kavramını bilmediği modern

olmayan zamanlar-

dır. Bir gün, ortaya

çıkışlarıyla buz gibi

hava estiren, görün-

tüleriyle insanın içi-

ni ürperten, kurşuni

şık arabalara binip,

kurşun rengi takım-

lar giyen, evrak çan-

talı, ağızlarının ke-

narındaki sigaranın

dumanıyla karışık

“karanlık” adamlar

belirir. Zaman hır-

sızlarıdır bunlar. İn-

sanlardan çaldıkları

zamanlarla var ol-

maktadırlar. İnsan-

ları hiç ihtiyaçları ol-

mayan şeylere alıştı-

rıp, onları satın ala-

bilmeleri için daha

çok çalıştırıp birbir-

lerine, doğaya ve gi-

derek kendilerine “yabancı” hale ge-

tirmektedirler. Momo giderek yal-

nız kalmaktadır. Ne oynamaya ge-

len bir arkadaş, ne öykü anlatıcısı

Gigi, ne de yaşlı çöpçü Beppo or-

talıkta görünmektedir. Herkes faz-

lasıyla ciddidir ve herkesin işi ba-

şından aşkındır artık. Öte yandan

duman adamlar koca kentte sadece

bir kişiyi etkileri altına alamamış-

lardır ve o da işlerini bozmaktadır;

Momo. Momo, kaplumbağa Kas-

siopeia ve Hora usta insanları sö-

mürüp, tektipleştiren, ruhsuzlaştırıp

yok eden bu korkunç “duman adam-

lar”a karşı şavaş açar.

Kentin çöp yığını üzerinde top-

lantı yapan duman adamların Yüce

Mahkeme’si şöyle der romanda;

“Çocuklar bizim doğal düşmanı-

mızdır, onlar olmasaydı insanlık

çoktan bizim pençemize düşmüş

olacaktı.” Her çocuğun, her yetiş-

kinin; her özgür ve özgün ruhun

okuması gerek Momo’yu. Duman

adamlar, son derece örgütlü, ya-

bancılaştırma faaliyetlerine devam

etmekteler kuşkusuz.

Silivri’de bir leylek ya da Momo duman adamlara karşıKentin çöp y���n� üzerinde toplant� yapan duman adamlar�n Yüce Mahkeme’sinden bu kez

kaplumba�as�yla de�il de, bir leylekle gider Silivri’deki “yüce adamlar�n” mahkemesine Momo

[email protected]

KÂTİBE BARTLEBY’NİN YAZIHANESİ

Rober Musil’in aptallığı zekâ yetersizliği değil de

duygu yetersizliği olarak tanımlaması Hollandalı

yazar Matthijs Van Boxsel’i harekete geçirir. Çe-

şit çeşit toplumda, kültürde, coğrafyada, folklo-

rik, teolojik, antropolojik, filozofik, mitolojik ve

filolojik katmanlarda metinler, gravürler, heykel-

ler, resimler eşeleyerek insanlığın aptallığı üzeri-

ne keyifli bir külliyat ortaya çıkarır. Bu külliyatın

ilk kitabı “Aptallık Ansiklopedisi”. 1980 yılından

beri aptallık üzerine kafa yoran yazar “bu soylu

göreve” neden soyunduğunu şöyle özetliyor;

Çok bilmişlerin -ki hepimiz biraz böyleyiz-

kendilerini benzersiz hissetmelerinin önüne

geçmek,

Aptalları -ki hepimiz biraz da böyleyiz- varo-

luşun aptallığı ile yüzleştirmek.

Kitabın ilk bölümünde aptallık akademisi-

nin girişinde yazılı olan “Kim kendi aptallığını

anlayacak kadar akıllıdır?” sorusuyla ortaya

konulan paradoks tüm metin boyunca devam

ediyor. Kâh frenologların pergel cetvelle ortaya

koyduğu budalalıktan, kâh bir modern sanat

müzesinde sergilenen dada bir projeden, kâh

bir ortaçağ hicvinden, kimi zaman patent alın-

mış bilimsel bir “zihni sinir” buluştan, bazen

kafasında kurşun bir şapkayla oturmuş gülüm-

seyen bir kadını betimleyen Rönesans resmin-

den, bazen de ortadan ikiye bölünen Bugs

Bunny’nin üstünün farklı altının farklı yönlere

kaçmasından geçiyor yolu yazarın.

Özetle, şunu anlıyoruz; hemen her ülkeninbindiği dalı keseni,

elekle su taşıyanı, göl-gesiyle yarışanı var.Her aptallık içinde bi-

raz akıllılık her akıllılıkiçinde biraz aptallıkbarındırıyor, bazengüç bazen güçsüzlükoluyor. Her aptal ba-

zen dokunulmaz, ba-zen günah keçisi. Heraptal biraz kışkırtıcı,

biraz saf. Tüm aptal-lıklar bazen yolun başıbazen dünyanın sonu.Ve sonuçta; senin ap-tallığın benimkine çok

benziyor.

Benim aptallığımseninkine çok

benziyor

Tragedyanın olmazsa olmazı çö-

zümsüzlüğüdür. Çok enderdir bir

klasik Yunan tragedyası arapsaçı-

na dönmeden nihayetlensin. Kişi-

ler, ilişkiler, olaylar zıvanadan çı-

kar, giderek korkunç bir hâl alır.

Öyle ki oyunu yazan dahi kontrol

edemez, bir köşeye siner ve ne ya-

pacağını düşünür. İşte oyunda,

zirve yapmış böyle bir kaos anın-

da, Yunan aklı insan kırılganlığını,

aklın zafiyetini göz önünde bulun-

durarak bir çözüm bulmuş; Deus

Ex Machina, yani “makineden

tanrı”. “Her şey bitti artık” den-

diği an gökten vinçle (makineyle)

indirilen ve açmaza girmiş olay

örgüsünü düzenleyip, tüm seçe-

nekleri tüketip sonun yaklaştığını

düşünen kişiyi kurtaran bir tanrı.

Öyle ya; her şey insanlar için ve

tabii ki tanrı da. Diğer yandan

akıl ve ahlak termostatı olmayan

bireyin tanrıyı terk etme olasılığı

da göz önüne alınmış olabilir bol

tanrılı bir ortamda.

Makine Tanrı Jean Tinguely; kendini yok eden makine ‘Homage to Newyork’

Page 18: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi

24 MAYIS 2013 CUMA18 Aydınlık KİTAP YENİ ÇIKANLAR

Dönü�

Ay�e Kulin, Remzi Kitabevi, 296 s.

Gerçekler acıdır; acıtır, incitir...

Tam da hayatının yoluna girdiğini

sandığı günlerde, önce annesinden ge-

len bir haber, ardından eski bir şapka ku-

tusunda bulduğu mektuplar... Derya'nın,

iki yıldır sümenaltı edilen gerçekleri bir

tokat gibi öğrenmesi, onu dünyanın bir

megakentinden ötekine savuracak, ka-

deri onu sarı bir sonbahar günü, açılıp

açılmayacağını bile bilemediği bir demir

kapının önüne kadar taşıyacaktır. Genç

kız, acaba gizem dolu bu perdenin ardına

geçebilecek midir? Öğreneceklerini ka-

bul edebilecek, kabul etse bile sindire-

bilecek midir? O kapı açılırsa elbette...

Dönüş, aldatmanın, aldatılmanın, af-

fetmenin, acıtan gerçeklerin romanı.

Cehennem

Dan Brown, Alt�n Kitaplar, Çev:�pek Demir, Petek Demir, 576 s.

Dante'nin cehennemi sizi içine çekiyor!

Bugün Dünya Sağlık Örgütü'nün de açık-

ladığı üzere dünya nüfusu büyük bir hızla

artmakta. Kitapta da bu nüfus artışının ya-

şantımızı nasıl olumsuz etkileyeceği anla-

tılıyor ve bu sorun bir cehennem olarak kar-

şımıza çıkıyor. Peki, bu cehennemden na-

sıl kaçılır, bu sorunun cevabını arıyoruz bu

kitapta. Alışıldık Dan Brown kitapları

gibi bu kitapta da yine sırlar, gizem, şifre-

ler ve tabii sanat tarihi var. Ama Türki-

ye'deki okuyucular için bu sefer büyük bir

fark mevcut. Çünkü cehennemin kapıla-

rı aslında İstanbul'a açılıyor! Hikâye Flo-

ransa'da başlasa da merkezde İstanbul

var! Ve İstanbul'da da öne çıkarılan yerler

Yerebatan Sarayı ile Ayasofya! 

Gece Ku�lar�

E. Ali , Süleyman Sudi ,Labirent Yay�nlar� , 112 s.

Bu esnada Nihat da otobüsün çan

kayışını kesiyordu. Çünkü polis şüphe

edecek ve otobüsü durdurmak için çan

kayışını çekmeye mecbur olacaktı. Hal-

buki iki arkadaş birkaç dakika vakit ka-

zanmak istiyorlardı. Süratle otobüsten

çıktılar. Şüpheli hareketler ile atladılar.

Onlar zeki bir polis memurunun bu sü-

ratle yokuştan inen otobüsten atlayışta

muhakkak bir sebep, ciddi bir sebep ola-

cağını düşüneceğini ve şu süratle ken-

dilerini takip edeceğini biliyorlardı. Bey-

zade diye tarif edebileceğimiz dönemin

tipik kahramanı, bu romanda bütün

zavallılığıyla çizilmiştir. Bir polisiyedeki

bu tip, aslında incelenmesi gereken bir

fenomendir. -Doğan Hızlan-

Sahan�n Sesleri

Hakan Ergül , �stanbul BilgiÜniversitesi Yay�nlar� , 362 s.

Sahanın Sesleri: İletişim Araştır-

malarında Etnografik Yöntem adlı bu ça-

lışma, bu konuda bir ilk olma özelliğini

taşıyor. Kitap esas olarak iletişim araş-

tırmaları ile etnografik yöntemin kesiş-

me alanını konu ediniyor. Kitap boyun-

ca, bu alanda literatürün, araştırmacının,

sahanın ve nihayet dönüp kendi saha de-

neyimine bakan yazarın sesleri iç içe ge-

çiyor, yaratıcı bir diyaloga zemin hazır-

lıyor. Kitabın sayfalarına yansıyan konu

çeşitliliğinin arasında, iletişim ve medya

araştırmalarında etnografik yöntemin

katkısını; sahanın sınırlarını; araştırma-

cıya ait kimliklerin sahada üretebilece-

ği sorun ve sorular ile bunlara aranan ce-

vapları bulacaksınız.

Üçüncü Sinema

Battal Odaba�� , Agora Kitapl��� , 256 s.

Fernando Solanas ve Octavio

Getino, Glauber Rocha, Ousmane

Sembène, Miguel Littin, Yılmaz

Güney ayrıca, Frantz Fanon'un ateş-

leyici-yıkıcı fikirleri, belgesel ko-

lektifleri, bağımsız gruplar, kişiler,

gençlik ve işçi festivalleri, üç dünya

teorisi, bağlantısızlar siyaseti:

Battal Odabaş bu kitabında si-

nema meraklılarıyla öğrencilerini,

Üçüncü Sinema'nın doğuşu, Birin-

ci ve İkinci Dünya'nın sinemalarına

karşı konumlanışı, belli başlı eser-

leriyle yönetmenleri, felsefesini an-

lamamızı sağlayan önemli manifes-

toları ve kapsamlı bir kaynakçayla

buluşturuyor...

Bertie Blues Çal�yor

Alexander McCall Smith, �� Bankas� Kültür Yay�nlar�,

Çev: Çiçek Eri�, 400 s.

İngiltere'nin en çok okunan ya-

zarlarından Alexander McCall Smith,

eski burjuvalar, öğrenciler, şairler ve

portre ressamlarının yan yana yaşadığı

Edinburgh'u İskoçya Sokağı 44 Nu-

mara dizisinde anlatmaya devam edi-

yor. Bertie Blues Çalıyor, artık yakın-

dan tanıdığımız kahramanların eğ-

lenceli ve ilginç hayatlarını sergilerken

zengin gülmece öğelerini, zekice göz-

lemleri keyifli bir romanda bir araya

getiriyor. Alexander McCall Smith

bu kitabında okul, aile, dernek gibi sos-

yal yapıları konu ederken hayata ba-

kışındaki neşeyi ve örtülü duygusallı-

ğı elden bırakmıyor.

Temel Parçac�klar

Michel Houellebecq, Can Yay�nlar�, Çev: Osman

Senemo�lu, 312 s.

İki üvey kardeş, iki farklı yaşam ve

aşk anlayışı... Başarılı bir moleküler bi-

yolog, matematiksel yaklaşımıyla insan

sevgisinden ve cinsellikten uzak yaşayan

Michel; vasat bir edebiyat öğretmeni, cin-

sel hazzın peşinden koşan, seks takıntı-

lı Bruno.  Michel ve Bruno'nun hayat kar-

şısındaki başarısızlıkları, bencilliği aşan

değerler yaratamayan tüketim toplu-

munun ve toplumsal olarak yıkıcı bir hal

alan narsisizmin başarısızlığına bir yanıt

sanki. Houellebecq'in insan ilişkilerine

karamsar bir gerçekçilikle yaklaşan bu

roman yayımlandığında, gerek dili gerek

bazı temel meselelere alışılmışın dışın-

da bir manevi kaos yarattı.

Hayat�n Dili

Francis S. Collins, EpsilonYay�nlar�, Çev: Yurdakul

Gündo�du, 384 s.

DNA'nızı okumak, size sadece ge-

leceğiniz hakkında bilgi vermekle kal-

maz, onu değiştirecek gücü de verebilir.

Bunun için hazırlıklı olmanız lazım.

Tıbbı yeniden tanımlamakta olan bi-

limsel bir devrim gerçekleşmekte ve

hepimizi test yaptırma, diyet, ilaçlar ve

daha pek çok müdahale konusunda

kritik yeni kararlar vermeye zorlamak-

tadır. Bu devrimin ön saflarında yer al-

mış bir doktor olan Francis Collins,

Hayatın Dili'nde yeri yerinden oynata-

cak bu bilimsel veriler hakkında, bu yeni

dünyada kaybolmadan yolunuzu bul-

manızı sağlayacak bilgi, içgörü ve umu-

du oldukça sade bir dille sunmaktadır.

Page 19: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi

24 MAYIS 2013 CUMA 19Aydınlık KİTAPYENİ ÇIKANLAR

Haluk’a Mektuplar

Bilge Karasu, Metis Yay�nlar�, 208 s.

Kitap Bilge Karasu'nun dostu, şair ve

eleştirmen Halûk Aker'e otuz yıl boyunca

yazdığı mektuplarla, 1980'den itibaren

Halûk Aker'in ona yazdığı mektupları bir

araya getiriyor.  “Bir yazarın okuru kar-

şısına çıkarmağa karar verdiği metinle-

rin dışında kalanlar, o yazarın daha iyi an-

laşılmasına, yazarlığı dışında 'insan' ola-

rak özelliklerinin bilinmesine yardımcı

olabilir diye düşünüyorum,” diyor Ha-

lûk Aker kitaba yazdığı sunuşta.  Yazı sü-

reçleri, ders hazırlıkları, okunan, çeviri-

len kitaplar; yaşam parçaları, zorluklar,

sevinçler: Edebiyatımızın bu büyük us-

tasını daha yakından tanımak, mektup-

ların ışığıyla yapıtlarına daha derinden

bakmak isteyecek okurlar için...

Be� Tabans�z General

Nebi Funda, Yay�n B, 270 s.

12 Eylül darbesini yapan 5 komu-

tanın saltanatı 1989 yılında Turgut

Özal'ın Cumhurbaşkanı olması ile sona

ermişti. 5 komutanın yaptıkları top-

lantılar, parti çalışmaları tamamen ha-

yali olmakla beraber, aralarındaki geç-

mişe dönük konuşmaları genellikle

çoğu basına yansımış gerçeklerden

oluşuyordu. Amaç 12 Eylülün gizli

kalmış yönlerini ortaya çıkarmaya yö-

nelik değildi. Darbelerin haklı veya hak-

sız olabileceğini irdelemekte değildir.

Ancak kurtarıcı rolüne soyunanların

ney kurtardıkları hakkında zihinlerde

oluşacak soruların bazılarına yanıt bu-

lunabilirse, ihtilalcı paşaları biraz daha

yakından tanımış olabiliriz.

An�lar

Haldun Dormen, Yap� KrediYay�nlar�, 708 s.

Türk Tiyatrosu'na damgasını vurmuş

bir tiyatro adamının anılarının tamamı.

"Perde yavaş yavaş açıldı. Aktörler selam

vermek için sahneye dizildiler. En son ben

çıktım. Öne doğru yürüdüm. Yürürken

balkonlardan üstüme bahar çiçekleri yağ-

maya başladığını hissettim. Gökten çiçek

yağıyordu sanki... Sahnenin ortasına ge-

lince durdum. Yıllardır kimbilir kaç kez

aynı hareketi yapmış, seyirciyi şu durdu-

ğum yerden aynı şekilde selamlamıştım.

Oysa şimdi ilk kez sırtımı döndüm onla-

ra ve eğilerek yıllarca beraber çalıştığım

oyuncularımı selamladım. Doğrulduğum

zaman, oyunda işi olsun olmasın tüm Dor-

men Tiyatrosu'nun sahneyi doldurup

beni alkışladıklarını gördüm."

Ergenekon TertibindeGizli Tan�klar

Hikmet Çiçek, Kaynak Yay�nlar�, 208 s.

Ergenekon davasının en önemli

dayanağı gizli tanıklardır. Bu tertibi

hazırlayanlar, Ergenekon davası kap-

samında 60 gizli tanık topladılar

ama bunlardan sadece 31'i dinlendi.

Gizli tanık ifadeleri esas olmak üze-

re 281. duruşmanın sonunda savcı,

mütalaasında sanıkların 64'ü hak-

kında ağırlaştırılmış müebbet, 96'sı

hakkında 7.5-15 yıl hapis cezası is-

tedi.  Gizli tanıklar içinde mesleği

olan, eli ekmek tutan bir kişi bile yok!

Aralarında koyun hırsızı da var, oto

hırsızı da! Kız kardeşinin kızını satan

da var, "gayrimeşru âlemde" tanın-

mak için çabalayan da!

Gölgedeki SessizTan�d�klar

Ercan Çitlio�lu, Destek Yay�nlar�, 296 s.

Bakmak yerine gören gözler...

Duyularını devlete yönelik tehditle-

re kilitlemiş 24 saat açık bir algı sis-

temi... Ne kendilerinin ne de ver-

dikleri savaşın farkında olduğumuz

"meçhul askerler." Bu kitap, kutsal-

larımız olan vatanımız, egemenliği-

mizin sembolü bayrağımız, devleti-

mizin esenlik ve güvenliğine ödünsüz

bir özveriyle yaşamlarını adayan,

gerektiğinde adları ve fotoğraflarını

bir şeref köşesinde sonsuza değin

anıtlaştırarak aramızdan sessiz se-

dasız ayrılan o isimsiz kahramanlar,

gölgelerin sessiz tanıklarının aziz

hatıralarına adanmıştır.

�ehirdekiler �çinSürdürülebilir Ya�am Rehberi

Scott Kellog, Stacy Pettigrew,Sinek Sekiz Yay�nevi,

Çev: Egemen Özkan, 200 s.

Dünya günümüzde öyle bir hale gel-

di ki, nüfusunun yarısından fazlası şehir-

lerde yaşıyor ya da yaşamak için mücade-

le veriyor. İnsanlar, mevcut ekonomik

modeller yüzünden sürekli artan bir tü-

ketim anlayışının şekillendirdiği hayatlar ya-

şamaya zorlanıyor. Elinizdeki kitap işte bu

noktalara dikkat çekerken, yaşamsal ge-

reksinimlere erişim ve bunların kontrolü-

nü mümkün kılan yetenek, teknoloji ve tak-

tikler hakkında bilgiler veriyor. Gıda, Su,

Enerji, Atık Yönetimi ve Toprağın İyileş-

tirilmesi ana başlıkları ile yaşadığımız yere

sahip çıkmak ve nerede olursak olalım ha-

yatı dönüştürmek bizim elimizde diyor.

Ödün VermeyenFenerbahçeli - Mazimde

Bir Tarih Yatar

Halit Deringör, Gürer Yay�nlar�, 336 s.

Hitler'in takımı Admira'ya attığı kafa

golünü o unutmuyor, Galatasaray ağları-

nı delen füzesini de cümle âlem... 11 yıl Fe-

ner'in sol yumruğuydu; 330 kez sarı - la-

civertli, 5 kez ay - yıldızlı formayı giydi, 130

gol attı... 1952'de top peşinde koşmayı kes-

ti aniden; tütüne eksper  Oldu bu kez. Bur-

sa Acaridman'ı şampiyon yaptıktan son-

ra  ilk aşkına sahip çıktı. Fenerbahçe

1963 - 64 sezonunda  şampiyon olurken,

takımın solunda değil, başındaydı... Tekel

fabrikalarının sigara içmeyen ilk müdü-

rüydü ve sendikal mücadelede işçinin ya-

nında yer alan... Yarım asır Cumhuriyet'e

yazdı, şimdi "İkinci Cumhuriyet'im"  dediği

Aydınlık'tan ışık tutuyor futbolumuza...

Eski Yunan Tragedyalar�14 - Hekabe

Euripides, Mitos BoyutYay�nlar�, Çev: Y�lmaz Onay,

Hekabe, Troya Savaşı'nda yenilen ve

öldürülen Kral Priamos'un, büyük yı-

kımlar görmüş, bahtsız karısı Heka-

be'nin öyküsüdür. Savaşta oğlu Hektor'u

da kaybetmiş olan Hekabe, savaş sonrası

esir düşer; ancak çekeceği acılara yeni-

leri eklenir. Galip Yunan tarafı, Heka-

be'nin kızı Polüksena'yı kurban ede-

ceklerdir. Savaşta zarar görmesin diye al-

tınlarla birlikte Trakya Kralı'nın koru-

masına emanet ettikleri küçük oğlu ise,

altınlara sahip olmak amacıyla Trakya

Kralı tarafından öldürülüp cesedi deni-

ze atılır. Hekabe, bir kadının, sevdikle-

ri yüzünden çektiği büyük acıların ve al-

dığı korkunç intikamın tragedyasıdır.

Page 20: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi

Mizah yüklü kıvrak kalemiyle, edebiya-

tımızda kendine has bir üslup geliştiren

sıra dışı yazar Hanzade Ser-

vi’den, geçmişi binlerce yıl önce-

sine dayanan umacılık efsanesi-

nin hiç bilinmeyenlerini açığa çı-

karan acayip bir roman! Umacı-

ların hayali yaratıklar olduğunu

sananlar, nihayet gerçekleri öğre-

necekleri bir kaynağa kavuşuyor.

Yıllar yılı, dünyanın dört bir ya-

nında, yaramaz çocuklar en çok

umacılarla korkutulmuştur. Kural

böyle olunca, unutkanlığı ile nam

salmış bir annenin ve sürekli ken-

di çocukluğundan örnekler vererek onu

kötü şeylerden korumaya çalışan bir baba-

nın sekiz yaşındaki biricik oğul-

ları Topaç da umacıların anlatıl-

dığı gibi korkunç yaratıklar ol-

duğunu düşünüyordu. Taa ki bir

gece ansızın dolabından fırlayan

sevimli umacı Gırrgor’la tanışa-

na kadar.

Hanzadevari mizahi öğeler-

le bezeli keyifli bir okuma de-

neyimi sunan “Umacı”, her

yaştan okurun kalbinde yatan

küçük çocuğu uyandıracak

güçte etkileyici bir roman. 

Hanzade Servi,Tudem Yay�nlar�,

144 s.

24 MAYIS 2013 CUMA20 Aydınlık KİTAP ÇOCUK - GENÇ

Umac�Dinozorlar neden yok oldu?

Dinozorlar ne yerdi?

Saatte 70 kilometre

hızla koşabilen di-

nozor hangisi?

“Meraklı Dürbün”

dizisi yaratıcı düşün-

meyi sevenler ve yeni

bilgilerin peşinde ko-

şanlar için tasarlandı.

Dizinin her kitabında

konular, akıcı bir dille

yazılmış, kaynaklara

dayalı ve genel kültü-

rü artırmaya yönelik

metinlerle açıklanıyor.

Bu kitapta çıkacağın heyecan

dolu yolculuk sırasında...

Canlı fotoğraflar, çizim-

ler ve karikatürlerle zen-

ginleştirilmiş bir okuma

deneyimi edinecek, soru-

cevap sayfalarıyla bilgi-

lerini tazeleyecek, çizgi

roman sayfalarıyla eğle-

necek, faaliyet sayfala-

rıyla yeteneklerini keş-

fedecek ve yaratıcılığını

geliştireceksin.Kolektif,

Do�an EgmontYay�nc�l�k, 24 s.

Merakl� Dürbün - Dinozorlar

Edgar ve Ellen çizgili pijamalarıyla ünlüler.

Soluk benizleri, sıska vücutları ve sivri çe-

neleri ile biz buradayız diye haykırıyorlar.

Durmadan plan yapıyorlar ve asla başara-

mıyorlar. Nod Kasabası’nın hurdalığının

arka tarafında, kasabaya hiç yakışmayan dar,

gri ve kasvetli bir evde yaşıyorlar. Şekli iti-

bariyle bu eve “Kule Köşk” diyorlar. Kim-

senin beğenmediği ev onlar

için bir köşk haliyle.

Anne babaları uzun bir

dünya seyahatine çıktıklarını

bildiren bir not bırakarak ço-

cuklarını terk ediyorlar. Kim bi-

lir, belki de düşledikleri gibi bir

ebeveynlik yaşayamamışlardır.

Bu evde beter ikizlerle birlikte

yaşayan tek gözlü bir canavar ve

bütün gününü bahçedeki bara-

kada geçiren bir kahya var. Tek

gözlü canavar haricinde ne ka-

dar da sıkıcı bir manzara değil

mi? Ama hiçbir şey görüldüğü

gibi değildir sevgili beter.

S�RK�N CAZ�BES�NEKAPILMA!

Sirkin illüzyonisti Ormond, ikizlere üç

kehribar taşı bulurlarsa sirke katılabile-

ceklerini söylüyor. Çadırlarda keşfe çıkan

Edgar ve Ellen, hiçbir şeyin göründüğü gibi

olmadığı bir oyunun için-

de buluyorlar kendileri-

ni. İkizlerin düşman bel-

lediği Heimertz, aslında

kendini dünyada büyük

savaşlara neden olan

macun pınarlarını ko-

rumaya adamış bir

adam. Ve bu macunlar-

dan beter ikizlerin evle-

rinin altında da var. Fakat

kahya bu kez hayatını ada-

dığı macunlarla, evin hay-

vanının (ev hayvanı dedi-

ğimiz de tek gözü kalmış

canavar) hayatı arasında seçim yapmak

zorunda kalacak. Tabii ikizler bütün bun-

lardan habersiz, aslında kendilerine tuzak

kurma niyetinde olan Ormond’un peşine

talkmış gidiyorlar. Ama merak etmeyin, be-

ter ikizler haylaz oldukları kadar zekiler de.

Zaten zeki oldukları için haylazlar, değil mi

haylaz çocuklar? Bu arada biz sirkleri hiç sev-

miyoruz değil mi çocuklar?

Tabii biz son kitaptan bahsediyoruz

ama henüz seriye başlamamış olanlar için

geçmişe de dönelim biraz. Charles Og-

den’in yazdığı, Rick Carton’un resimledi-

ği “Beter Böcekler” serisi Müren Beykan’ın

editörlüğünde Günışığı Kitaplığı tarafın-

dan 2005’te dilimize kazandırılmıştı. Tüm

dünyada sevilmesinin ardından çizgi dizi-

leri de televizyonlarda yayınlanmaya baş-

ladı. “Acayip Yaratıklar” kitabı ile başla-

yıp, “Turist Kapanı”, “Kasabanın Altında”,

“İntikam Planı” ve son olarak “Sirkin

Cambazı” ile beşinci kitaba ulaştı. Bitecek

gibi de görünmüyor.

BETERLER�N �LKMACERALARI

İlk kitapta can sıkıntısından “egzotik hay-

van koleksiyonu” yapıp bu hayvanları sat-

maya başlayan beterlerin başı, foyalarının

meydana çıkmasıyla büyük derde girmişti.

Egzotik hayvan deyince, Foster’ın Hayali

Dostlar Mekanı sevdiğim bir çizgi filmdi,

uzun zamandır izlemedim. İkinci kitapta, ev-

lerinin yanındaki hurdalığın yıkılıp yerine

otel dikileceğini öğrenmeleri üzerine bunu

protesto etmek için yine işe koyuldular. Aynı

macera üçüncü kitapta devam etti, otelin ya-

pılmasını engelleyemediler ama bu arada ka-

sabanın altında devasa bir laboratuvar ve çıl-

gın bir bilim insanının varlığını keşfettiler.

Tabii bahsetmiyorum diye yok sanmayın,

yine bin türlü bela mevcut. Dördüncü kitapta

Ellen’e bir haller olmaya başlar, huysuz ve

haylaz bir çocukken, mutlu ve sevecen bir

çocuğa dönüşmüştü. Bu kardeşi Edgar’ı çok

ümüştü haliyle. Biraz araştırınca bunun

yer altındaki laboratuvarda bulunan macunla

bağlantılı olduğunu anlamıştı. Macunla il-

gili birçok detayı da beşinci kitapta öğre-

neceksiniz.

Çizgi dizisi bugün 15 ülkede yayınlanan,

çocuklar kadar içindeki haylazı öldürememiş

yetişkinlerce de sevilen Edgar ve Ellen’in ma-

ceraları hem okumaya hem de izlemeye de-

ğer. Ama siz okumayı tercih edin tabii.

Beter ikizler içinizdeki yaramazı açığa

çıkarabilir. Siz de herkesin yaka silktiği bir

beter olabilirsiniz. Bence hiç durmayın.

Beter çocuklarınaduygularına tercüman

Çocuk kitaplar�n�n en beter karde�lerinden olan Edgar ve Ellen’�n maceralar� be�inci kitapladevam ediyor. �kizlerin kasabas�na esrarengiz bir sirk geliyor ve bu onlar için haylazl�klar�n�

gösteriye dönü�türmek ad�na büyük bir f�rsat. S�k�c� günlerin sonu geldi!

İREM HALIÇ[email protected]

Beter �kizler Sirkin Cambaz�,

Charles Ogden, Gün�����

Kitapl���, Çev: Müren Beykan,

Jale Alguadi�, 180 s.

Page 21: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi

24 MAYIS 2013 CUMA 21Aydınlık KİTAP

Türkiye’deki muhalif her aydın, yazar ve

şair gibi Eşref de iktidar karşıtı olmaktan

payına düşeni fazlasıyla alanlardandır.

64 yıllık ömründe yönetici, sürgün ve ka-

çak olarak Anadolu’nun birçok yerini

dolaştığı gibi yolu Mısır ve Paris’e dek

uzanmıştır.

Eşref, I. Meşrutiyet’te 29 yaşındaydı.

Meclis-i Mebusan’ın kapatılmasını ve Ka-

nun-i Esasi’nin kaldırılmasını gördü.

II.Abdülhamit’in 33 yıllık baskı ve jurnal

dönemi Eşref’in neredeyse ömrünün ta-

mamını kapsadı. Bu dönem siyasal tari-

himiz açısından olduğu kadar Eşref’in sa-

natının şekillenmesi açısındasn da önem-

lidir. Çünkü Eşref’in şiirinin ana teması

olan hürriyet özlemi, yolsuzluk ve rüşve-

te karşı duruş ve bunları çerçeveleyen va-

tanın selameti bu dönemin öne çıkan de-

ğerleri olmuştur.

Eşref üzerine yazılmış

birçok yazıda, onun Na-

mık Kemal benzeri va-

tanseverliğine vurgu ya-

pılmaktadır. Hürriyet tut-

kusu, baskı rejimine kar-

şı duruşu, rüşvet ve yol-

suzlukla mücadelesi va-

tanseverlik duygusuyla bü-

tünlük içindedir. Gerçi

Eşref, Tanzimat aydınla-

rı gibi eğitim görmüş biri

değildir, o kendi kendini

yetiştirmiştir. Onun yetiş-

mesinde ailesinin âlim ta-

rafının etkili olduğunu da

düşünebiliriz. Babası Usu-

lizade Hafız Mustafa

Efendi, büyük dedesi ise kendi döneminin

ünlü âlim ve matematikçilerinden Ge-

lenbevi İsmail Efendi’dir.

TOPYEKUN HEDEF: �KT�DAREşref, Tanzimat aydınları gibi dona-

nımlı olmamakla birlikte onların açtığı yol-

dan ilerlemiş, onların toplumcu sanat

tarzının devamcısı olmuştur. Aynı dö-

nemde yazan Servet-i Fünuncuların dil ve

sanat anlayışından uzak durmuş, Tanzi-

matçıların dilde sadeleşme çabalarını

daha ileri bir aşamaya taşımıştır. Hüseyin

Kami’nin onunla ilgili bir anısı onun dil an-

layışı bakımından aydınlatıcı olacaktır: “Bir

gün bir meşhur kıtasını okurken ikinci mıs-

raı, ‘Denînin peyrev-i ikbâli varsın bir denî

olsun.’ tarzında okumuştum. Derhâl ba-

ğırdı: ‘Peyrev-i ikbâl’ gibi süslü terkipleri

siz kullanırsınız, ben öyle söylemem. De-

nînin üstüne varsın gelen de denî olsun, de-

miştim diyerek tashih etti.” (Şair Eşref,

hzl.: Hilmi Yücebaş, 1984, s.41-42)

Eşref’in kendi dönemi içinde oldukça

sade bir özellik gösteren dili kitleler nez-

dinde şiirinin yaygınlaşmasının da önünü

açmıştır.

“Nasıl zıt olmasın âlemde garbiyunla şar-kiyyun,Güneşten hepsinin güya ki nuru mâh ol-muştur.Ziraat, mârifet, sanat, saadet şimdi onlar-da,Cehalet, meskenet, zillet, rezalet bizdekalmıştır.”

Avrupa’nın ge-

lişmişliği ve refahı

karşısında o da Ziya

Paşa ile aynı tespiti

yapmakta ve ben-

zer kaygılar içinde

kıvranmaktadır. Eş-

ref, hiciv geleneği-

mizin Nef’i’den son-

raki en güçlü hal-

kası olmuştur.

Nef’i’nin hicvi bi-

reysel kızgınlık ve

öfkelerinden besle-

nir ve yine kişilerle

sınırlı bir nitelik ta-

şırken Eşref, hicve

toplumsal bir içe-

rik kazandırmıştır.

Ne var ki Eşref hicvimizin sınırlarını ge-

nişletirken onu bir dünya görüşü ve ideo-

lojik içeriğe kavuşturmuş değildir. Nef’i’nin

alanını tarihsel şartlar doğrultusunda bi-

raz daha genişletmiş, iktidar erkini top-

yekûn hedef dairesine almıştır. Bir ideo-

lojik birikime dayanan, sağlam bir dünya

görüşünün kapsamı içinde kendisine ha-

reket alanı bulan bir hiciv için, kimseye

haksızlık etmek istemem ama, Can Yücel’i

beklememiz gerekecektir.

Eşref’in hicivci söylemi kaside, gazel,

hatta şarkı nazım biçimlerinde yazdığı bü-

tün şiirlerinde bulunmakla birlikte asıl

kimliğine kıtalarında kavuşmuştur:

“Getirme yâde namusu refah-ı hal lazımsaHamiyyetten uzak dur nokta-i ikbal la-zımsaCebin ol, feyz alırsın şöyle kim hatta ka-rından korkSerasker işte meydanda eğer emsal lazım-sa”

***

“Sen komisyonda bir azasın köpek çokhavlama,Bir …ğı kıllı belki çanına ot tıkar.Şol kadar azaya maliktir ki bu abd-i ha-kir,Bir tekinden sen gibi dünyaya bin aza çı-kar!”

***“Düşme davaya uyuş, asla güvenme hak-kına,Şimdiki hâkimlerin izhar-ı hak menfuru-dur!Eyleme hükkamdan hükkama arz-i işti-ka,Bu meseldir: İt itin her yerde mirahuru-dur!.”

***

Olmadık gitti bu âlemde beladan hâli,Bizce yok mu acaba kurtuluşun imkânı?Eskiden korkar idik nerde hafiye görsek,Korkutur milleti şimdi gazete erkanı…”

***“Zat-ı eşref olana rütbe şerâfet vermez,Karşısında güneşin çünkü dayanmaz jale.Arızi öyle ne rütbe, ne nişanım olsun,Çıkayım alnı açık âlem-i istikbâle”.

HECCAVLIK BA�A BELADIRSözün zekâ ile bilenen gücünün etki-

li bir hamle ile iletilmesi bakımından ol-

duğu kadar akıllarda yer etmesi ve kalıcılık

kazanması açısından da kıta nazım biçimi

hiciv için biçilmiş bir kaftandır. Demektir

ki Eşref’in biçim seçimi özüne uygun ve o

oranda isabetlidir. Eşref’in hicvinin ateş-

leyici gücü kendisini ve toplumu kuşatmış

olan istibdat rejimi, dönemin yönetimin-

den kaynaklanan türlü düzenbazlıklar,

kayırmalar, kanun dışı uygulamalar ve bü-

tün bunların sonucu vatanın düştüğü hal

iken bir diğer besleyici kaynağı da cesareti

ve dobralığıyla bütün bu durumlara kar-

şı durmasıdır. Heccavlığının başına sardığı

belalar yeni bir hicvin konusu oluşturmuş

ve Eşref’in baş eğmeyen kişiliğinin üretim

kaynağı hâline gelmiştir:

“Çektiğim cevr-ü cefanın sebebinden sor-ma,Deme kim: -Badıhava menkabe dellalıbudur!Habs ile, nefy ile, işkence ile ömrü geçerIşte Türkiyye’de şair olanın hâli budur.”

1902 yılında evinde sakıncalı evrak bu-

lundurması ve politik amaçlarla cinayet-

le suçlanmıştır Eşref. Bir yıl sonra ise ak-

lanmıştır. Ne var ki bir yıl tutuklu kalmıştır

ve bu tutukluluk onun hayatında uğradı-

ğı tek haksızlık değildir.

Eşref 1904’te Mısır’a kaçtı. 1905 ve

1906 yıllarını Paris, İsviçre ve Kıbrıs’ta bir

kaçak, bir sürgün olarak geçirdi. Tekrar

Mısır’a döndü. II. Meşrutiyet’in ilanına dek

orada kaldı ve Hürriyet Devrimi’yle bir-

likte yurda döndü. Eşref’in arkadaşı şair

Hüseyin Rifat onun Mısır’dan dönüşünü

bakın nasıl anlatıyor:

“İzmir’e dönen şair, hürriyetin verdi-

ği ilk sarhoşlukla öyle sermest olmuştu ki

kendisini azap çekmiş bir düşkün değil,

daha on sene gençleşmiş gördüm; mahut

bastonunu sallayarak ve dayanarak ve

ayaklarını yerlere sert vurarak öyle bir yü-

rüyüşü vardı ki hâlâ gözlerimin önünden

gitmez.” (age,s.11)

Ayrıca Eşref, memuriyete başladığı

1870 ve tutuklandığı 1902 yılları arasında

Fatsa, Çapakçur, Hezan, Ünye, Tirebolu,

Garzan, Garbi Karaağaç, Buldan, Kula ve

Gördes kaymakamlıklarına atanarak bir

nevi sürgün hayatı yaşatılmış bir şairi-

mizdir. Dönemimin şairlerinden Hüseyin

Reşat’ın Eşref’le ilgili sözleri, onun şah-

sında Türkiye aydın gerçekliğimizin dra-

matik bir ifadesidir:

“Bu müstesna zekâlı şair, tok sözlülü-

ğü, Abdülhamid’i, İkinci Meşrutiyet’i İt-

tihad ve Terakki’yi amansızca hicvetme-

si yüzünden hayatını menfalarda geçirmiş,

içkiye fazla düşkünlüğünden vücudunu ha-

rap etmiş ve tutulduğu verem hastalığın-

dan kurtulamayarak 22 Mayıs 1912’de

Kırkağaç’ta Bahçıvan pazarındaki evinde

ölmüştür.” (age, s.17-18.)

Bize kalan ruhunu şad etmek oluyor.

Ölümünün 101. yılında onu minnetle anı-

yoruz.

Hicvi toplumsallaştıranşairimiz: Eşref

E�ref hicvimizin s�n�rlar�n� geni�letirken onu bir dünya görü�ü ve ideolojik içeri�e kavu�turmu�de�ildir. Nef’i’nin alan�n� tarihsel �artlar do�rultusunda biraz daha geni�letmi�, iktidar erkini

topyekûn hedef dairesine alm��t�r

CAFER [email protected]

�air E�ref

Page 22: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi

24 MAYIS 2013 CUMA22 Aydınlık KİTAP

BULMACA

ALINTI-TEST

SOLDAN SA�A1. Resimdeki yazar2. Helyum’un simgesi - �lgi eki -

Yol - S�rça3. Lübnan’�n plakas� -

“... Derek” (aktris) - Milattan önce (k�sa) - Dolayl� anlat�m - Bir gayret ünlemi

4. Kal�n, tok ve gür erkek sesi -Toplama, bir araya getirme - Bir geçmi� zaman eki

5. Yunan mitolojisinde “kavgatanr�ças�” - Kesintisiz para - Bir suyun ç�kt���, do�du�u yer,

kaynak, p�nar6. Aktinyum’un simgesi - Fikir,

dü�ünce - Anlay��, anlamayetene�i - M�s�r’�n plakas�

7. Katar’�n ba�kenti - Bir seslenme sözü - Yabanc�

8. Eski bir Hindu tap�na�� tipi -Yörünge

9. Bin kilograml�k bir a��rl�k ölçüsübirimi - Sodyum’un simgesi -Üzerinde aç�lan yuvalara alt�n,gümü�, sedef gibi süs maddelerikak�l�p oturtularak yap�lm�� olan

10. Ba���lama, mazur görme - Yeni,

taze - Dam�zl�k erkek koyun -�lkel benlik

11. Japonya’n�n eski ad� - �� b�rakmaeylemi - Bal yapan böcek

12. Sümerler’de su tanr�s� -Niyobyum’un simgesi - Benzer, örnek

13. Ucuna i�ne tak�l� naylontellerden veya at kuyru�uk�l�ndan yap�lm�� bal�k tutmaarac� - Cet - Rüzgarlar�n y��d��� kum tepesi

14. Yünden dövülerek yap�lan kabave kal�n kuma� - Üzerinde söz

söylenen, yaz� yaz�lan veya esermeydana getirilen dü�ünce, olayveya durum, mevzu - Bir nota -“... Güler” (foto�rafç�)

15. Resimdeki yazarr�n bir eseri - Anahtar

YUKARIDAN A�A�IYA1. Aç�k sar� donlu at - �ah �smail’in

�iirlerinde kulland��� mahlas - Bir haber ajans�

2. Antalya’da bir plaj - Evlerde odakap�lar�n�n aç�ld��� geni� hol -Kimononun üstüne tak�lan,biçimi ve boyutu cinsiyete, ya�a,mevkiye ve bölgeye görede�i�en, bir dü�ümle birle�tirilengeni� ipek ku�ak

3. Bir ac� ünlemi - Ki�iyi kendidavran��lar� hakk�nda bir yarg�dabulunmaya iten, ki�inin kendiahlak de�erleri üzerine dolays�z vekendili�inden yarg�lama yapmas�n�sa�layan güç - �eker üretiminde,billurla�an �eker al�nd�ktan sonrakalan �ekerli posa

4. Görsel olarak haz�rlananbulmacalara verilen ad - Bir say� - Hz.Muhammed’i övmek amac�yla yaz�lan kaside

5. Ate� - H�yanet, hainlik - Bir Afrika a�ac�

6. �lave - Devrinin sanat anlay���

içerisinde güzel bir eser meydanagetirmek - Büyük Britanya’daakarsu - Ordu (k�sa)

7. ��lemelerde kullan�lan, gümü�görünümünde parlak s�rma ya da metal tel iplik - Bir nota -Han�m, han�mefendi

8. Çocuk dilinde “umac�” - Baz� ku�lar�n tepelerinde bulunan uzunca tüy, sorguç

9. Tümör - Hitit - Satürn gezegeninin be�inci uydusu

10. Ayakta duran, var olan - Birkimseyi kötüleme, yerme, yergi -Kötü, fena - Manganez’in simgesi

11. Fizikte direnç birimi - Otuz yediya��nda intihar eden, “LeninDestan�” adl� eserin sahibidevrimci Rus �air

12. Stanislaw Lem’in bir eseri -Hristiyanl�k’�n sembolü, salip,istavroz - Alt�n’�n simgesi

13. Skandiyum’un simgesi - Belli biranlam� olan iz, i�aret - Kudret,iktidar - Bir elektrik ak�m�n� al�p,ba�ka bir kuvvete çeviren cihaz,al�c�, ahize, reseptör

14. Kimi zaman - Mavi kantaron - S�n�r ni�an�

15. Hammaddeyi i�leyerek yap�lan üretim - Resimdekiyazar�n bir eseri

Dünyanın değişebilmesi için önce insanların değiş-mesi gerekir. Herkes birbirinin gerçek kardeşi olma-

dığı sürece insanların kardeşliğinden söz edilemez.Kişioğlunun yaratılışı, hakkına razı olmaya bırakmaz onuhiçbir zaman. Bu yüzden herkes kendine verileni az buluphomurdanacaktır her zaman. Başkalarını çekemeyecek,onları yok etmeye çalışacaktır. Bunun ne zaman gerçekle-şeceğini soruyorsunuz. Gerçekleşecek ama önce kişioğlu-nun yalnızlaşma çağının sona ermesi gerekmektedir.

1 Uzan bir geçmişten geriye hiçbir şey kalmadı-ğında, insanlar öldükten, nesneler yok olduktan

sonra, bir tek, onlardan daha kırılgan, ama dahauzun ömürlü, daha maddeden yoksun, daha sürekli,daha sadık olan koku ve tat, daha çok uzun bir süre,ruhlar gibi, diğer her şeyin yıkıntısı üzerinde hatırla-maya, beklemeye, ummaya, neredeyse elle tutula-mayan damlacıklarının üstünde, bükülmeden,hatıranın devasa yapısını taşımaya devam ederler.

2 Tepemizde yeteri kadar kuş toplandığına inanırsa,Lekh, bir işaretle tutsağı koyvermemi isterdi. Bulut-

ların üstündeki küçük ebemkuşağı, mutlu ve özgür,yükselip kardeşlerinin gürültücü sürüsüne katılırdı. Diğer-leri bir süre şaşkın bakarken benzerini görmedikleri kuş,boşu boşuna kendilerinden biri olduğuna onları inandır-maya çalışırdı. Parlak renklerin iyice şaşırttığı kuşlar onukuşkuyla inceler, sonra birbiri ardından saldırıp boyalı tüy-lerini gagalayıp yolmaya koyulurlardı.

3

a)

b)

c)

d)

e)

Muhteşem Gatsby - F. Scott Fitzgerald

Karamazov Kardeşler – Dostoyevski

Hüzünlü Dönenceler - Claude Lévi-Strauss

Kalpazanlar - André Gide

Günaydın Hüzün - Françoise Sagan

a)

b)

c)

d)

e)

Sirte Kıyısı - Julien Gracq

Lord Jim - Joseph Conrad

Çingene Romansları - Federico García Lorca

Kayıp Zamanın İzinde - Marcel Proust

Roger Ackroyd Cinayeti - Agatha Christie

a)

b)

c)

d)

e)

Yanardağın Altında - Malcolm Lowry

Değişme - Michel Butor

Boyalı Kuş – Kosinski

Geceyarısı Çocukları - Salman Rüşdi

Büyük Uyku - Raymond Chandler

Bu haftan�n do�ru yan�tlar�: 1-(b) 2-(d) 3-(c)

GE

ÇE

N H

AFTA

NIN

ÇÖ

Okuyaca��n�z bölümler hangi yazar�n hangi kitab�ndan al�nt�lanm��t�r?

Page 23: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi
Page 24: “Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz...KAydınlıkITAP (Cemal Süreya, 555K) AFŞAR TİMUÇİN 28 Nisan günlerini yazdı ERGİN KONUKSEVER Halkın coşkusunu belgeledi