128
“Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”

“Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

“Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”

Page 2: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si
Page 3: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

ibrahim gadban

Page 4: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İçindekiler

HUTBETU’L-HÂCE……………………………………………….7

ÖNSÖZ……………………………………………………………....9

BİR EĞİTİMCİ VE DÂVETÇİ OLARAK

RASÛLULLAH………..………………………………………...….11

DÂVETİN ÖNEMİ……………………………………..….........….12

DÂVETİN İKİ TÜRÜ………..…...………..…................................20

FERDÎ DÂVETİN FAYDALARI……………………………….....21

DÂVETİN FAZİLETİ……………………………………………...23

DÂVETE KİMLERDEN BAŞLAMALI?.......................................26

1) Önce Kendimizden Başlamalıyız ....................................... 26 2) Sonra Ailemizden ............................................................... 27 3) Sonra Kendi Akidemizdeki İnsanlardan ............................. 28 4) Sonra Tevhidi Bilmeyen Diğer İnsanlardan ....................... 29

NELERE DÂVET ETMELİYİZ?…………………………………32 1) Akideye Dâvet .................................................................... 32 2) Ahlaka Dâvet .................................................................... 366 3) İbadete Dâvet ..................................................................... 37

DÂVETİN HÜKMÜ…………………………………………….….41

EMR-İ Bİ’L-MA‘RUFU VE NEHY-İ ANİ’L-MÜNKERİ TERK

ETMENİN KÖTÜ SONUÇLARI………………………………….47

1) Allah’ın Lanetine Uğramak ................................................ 47 2) Allah’ın Azabıyla Yüz Yüze Kalmak................................. 47 3) Duaların Kabul Edilmemesi ............................................... 48 4) Kalplerin Kötülere Benzemesi ........................................... 48 5) Kötü Yöneticilerin Başa Geçmesi ...................................... 48 6) Allah’ın Yardımının Son Bulması ...................................... 49

DÂVETTE METODUN ÖNEMİ……………………………….…50 a) İlmen Hazırlıklı Olmalıyız.................................................. 51 b) Güvenilirliğimizi İspat Etmeliyiz ....................................... 53 c) Güzel Öğüte, Tatlı ve Yumuşak Söze Dikkat Etmeliyiz .... 58 d) Devamlılık Göstermeliyiz .................................................. 65

e) Sabırlı Olmalıyız ................................................................ 67

Page 5: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

f) En Son Raddede Tavır Koyabilmeliyiz............................... 69

DÂVETTE NELERE DİKKAT ETMELİYİZ?………………...71

1) Dâvet Etiğimiz İlkelere Öncelikle Kendimiz İnanmalıyız . 71

2) Adam Seçmeliyiz ............................................................... 74

3) Kimseyi Zorlamamalıyız .................................................... 75 4) Dâvet Ettiğimiz Şahsı Kur’ân Âyetleri İle Yüz Yüze

Bırakmalıyız ........................................................................... 75 5) Maddi Çıkarımız Olmadığını Karşı Tarafa Hissettirmeliyiz78

6) Söz ve Fiillerimizin Uyumluluk Arz Etmesine Dikkat Etmeliyiz80

DÂVETÇİNİN DİKKAT ETMESİ GEREKEN HUSUSLAR……..81 1) Dış Görünüm Güzel ve Düzgün Olmalı ............................. 81 2) Muhatap Tanınıp Konumuna Göre Muamele Edilmeli ...... 84 3) Bıkkınlık Vermekten Sakınılmalı ....................................... 85 4) Muhatabın Seviyesi Gözetilmeli ........................................ 86 5) Bazı Zamanlar Fırsat Bilinmeli .......................................... 88 6) Güzel Muamelede Bulunulmalı .......................................... 88 7) Karşı Tarafa Değer Verilmeli ............................................. 91 8) Tekrar İhmal Edilmemeli ................................................... 93

9) Hediye Metodu Kullanılmalı .............................................. 94

İNSANLARI KAZANMA YOLLARI…………………………….95 1) Kalpleri Kazanmak ............................................................. 95 2) İyilik ve İhsanda Bulunmak ............................................... 96 3) İnsanlara Değer Vermek ..................................................... 96 4) İnsanların Dertleri İle Dertlenmek...................................... 98 5) İnsanlara Karşı Şefkatli Olmak .......................................... 99 6) İnsanların Dünyalıklarına Göz Dikmemek ....................... 101

DÂVETÇİYİ BAŞARISIZLIĞA GÖTÜREN FAKTÖRLER…...104

PEYGAMBERİMİZİN VE ASHABININ DÂVETİNE DAİR

BAZI ÖRNEKLER………………………………………………..107

1) Peygamberimiz’in Adiy b. Hatim’i İslâm’a Dâvet Etmesi107 2) Peygamberimiz’in Ebu Kuhafe’yi İslâm’a Dâvet Etmesi 110 3) Peygamberimiz’in İmran’ın Babası Husayn’ı İslâm’a Dâvet

Etmesi ................................................................................... 110 4) Peygamberimiz’in Tufeyl b. Amr’ı İslam’a Dâvet Etmesi112 5) H Peygamberimiz’in Zu’l-Cevşen ed-Dababî’yi İslâm’a Dâvet

Etmesi…………………………………………………………...113

6) Çocuklarının Amr b. Cemuh’u İslam’a Dâvet Etmeleri…….114

7) Musab b. Umeyr’in Useyd b. Hudayr’ı İslam’a Dâvet Etmesi120

SON SÖZ…………………………………………………………..124

Page 6: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si
Page 7: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

Hutbetü’l-Hâce

Hamd Allah’a özgüdür. O’na hamd eder, O’ndan yardım ister ve

O’ndan bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerrinden, yaptıklarımı-

zın kötülüklerinden O’na sığınırız. Allah kime hidâyet ederse onu

saptıracak yoktur. Kimi de saptırırsa onu doğru yola sevk edecek

biri bulunmaz. Allah’tan başka hiçbir (hak) ilahın olmadığına,

O’nun tek ve ortağı bulunmadığına şahitlikte bulunur, Muhammed

(sallallâhu aleyhi ve sellem)’in O’nun kulu ve Rasûlü olduğuna tanıklık

ederiz.

﴾Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sizler kesinlik-

le Müslüman olarak ölün.﴿ (Âl-i İmrân, 102)

﴾Ey insanlar! Sizi bir tek canlıdan yaratan, ondan

eşini vücuda getiren ve o ikisinden birçok erkekler ve

kadınlar üreten Rabbinize karşı gelmekten sakının.

Adını anarak birbirinizden dilekler dilediğiniz Al-

lah’tan korkun. Rahimlerin haklarına saygısızlıktan

da sakının. Şu bir gerçek ki Allah, Rakîb’dir/sizin

üzerinizde sürekli ve titiz bir gözetleyicidir.﴿ (Nisa, 1)

﴾Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söy-

leyin ki, Allah amellerinizi düzeltsin ve günahlarınızı

affetsin. Allah’a ve O’nun resulüne itaat eden, gerçek-

ten de büyük bir başarıyı elde etmiştir ﴿ (Ahzâb, 70,

71)

En doğru söz, Allah’ın kelamı ve en doğru yol, Muhammed

(sallallâhu aleyhi ve sellem)’in rehberlik ettiği yoldur. İşlerin en şerlisi

bidatlerdir/dine sonradan eklenen şeylerdir. Dine sonradan ekle-

nen her şey bidattir. Her bidat sapkınlıktır ve her sapkınlık da ate-

şe/cehenneme götürür.

Page 8: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si
Page 9: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

Önsöz

Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si ve yerine yerden bitme beĢer mahsulü kanunların ikâme

edilmesi nedeniyle Ġslam‟dan uzak bir hayat hâkimdir. Bu beldeye hükmedenlerin tevhidden nasibi olmadığı gibi, hükmedilen kimselerin de –Allah‟ın rahmet ettikleri hariç–nasibi yoktur. Bu nedenle Ġslam‟ı bilen insanların mutlaka bu kimselere ulaĢması, onları tevhide dâvet etmesi ve ken-dilerine doğru yolun iĢaretlerini göstermesi gerekmektedir. Bu kesinlikle her Müslümanın kaçınılmaz bir görevidir.

Her Müslüman böylesi bir görevle vazifeli olduğunu pek âlâ bilir.

• Ama bu nasıl olmalıdır?

• Böylesi insanlara nasıl ulaĢmalıdır?

• Bu hususta nelere dikkat edilmelidir?

• Dâvete nereden baĢlanmalı?

• Nelere öncelik verilmeli?

• Nasıl bir metot izlenmelidir?

ĠĢte bu ve bunun gibi bazı sorular yıllardır Ġslamî dâveti dert edinen Ģuurlu Müslümanların zihnini meĢgul etmiĢ, onları bir çıkmazın içine sokmuĢtur. Davasını dert edinen, inandığı davanın ilkelerini insanlara ulaĢtırma çabası içeri-sinde olan ve bu uğurda bir Ģeyler yapmak için gayret eden her Müslümanın, Ġslamî dâveti ve onun temel ilkelerini

bilmesi bir zorunluluktur. Bunlar bilindiği takdirde, dava-

Page 10: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

----------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 10

mız insanlara daha kolay ulaĢtırılacak ve –bi iznillâh– so-nucunda çok daha hayırlı neticeler alınacaktır.

Biz, bu risalemizde tüm detaylarıyla olmasa da, ana hat-larıyla dâvetçinin dikkat etmesi gereken bazı hususları ele almaya ve bu noktadaki önemli bilgilerin altını çizmeye ça-lıĢtık.

Rabbim, yazdıklarımızla öncelikle kendimizin, sonra da

diğer Müslümanların amel etmesini kolay kılsın ve bu risa-leden tüm dâva ehli kardeĢlerimizin istifade etmesini nasip eylesin. Hiç Ģüphe yok ki O, iĢiten ve dualara en iyi Ģekilde karĢılık verendir.

Gayret bizden, baĢarı yalnızca Yüce Allah‟tandır.

Page 11: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

Bir Eğitimci ve Dâvetçi Olarak Rasûlullah

Konumuza giriĢ yapmadan önce önderimiz ve rehberimiz Muhammed Mustafa (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in eğitim ve dâvet noktasında nasıl bir metot izlediğini kısaca özetleyen Ģu

maddeleri sizinle paylaĢmak istiyoruz. Bu maddeleri zikret-tikten sonra dâvetle alakalı meselelerin izahına geçeceğiz.

Güzel ve etkili konuşurdu. Tatlı dilli güler yüzlü idi. Sabırlı ve alçak gönüllüydü. Eğitim ve dâvette şiddete karşıydı. İlimde ciddi ve samimi olunmasını isterdi. Anlatmak istediği bir konuya soru sorarak başlardı. Olayları hikâyeleştirir, örnekler verir, benzetmeler yapardı. Şekiller çizerek anlattıklarını zihinlere resmederdi. Eğitim ve öğretimde kolaydan zora doğru bir metot takip

ederdi. Sorulan sorulara bıkmadan cevap verirdi. Soru soran kimsenin ihtiyacına göre çözümler önerirdi. Beğendiği soruyu överdi. Kişinin seviyesine göre cümleler kurardı. Karşısındakinin yüzüne bakarak konuşurdu. Anlatımlarında “beden dilini” de kullanırdı. Sözlerini zaman zaman yeminle pekiştirirdi. Müjdeleyiciydi, nefret ettirilmesini istemezdi. Hakkında bilgisi olmadığı konuda konuşmazdı. Söyleyeceklerini ortam müsait olduğunda söylerdi. Konuşmasına kısa ve özlü bir giriş yapardı. Konuşmalarında sebep-sonuç ilişkisi kurardı. İnsanları düşünmeye teşvik eder, onları güzel ahlaka çağırır-

dı.

Page 12: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

Dâvetin Önemi

Konumuza geçmeden önce, dâvet kelimesi ile ne kaste-dildiğini kısaca izah etmemiz gerekmektedir. Dâvet kelime-si Arapçada “seslenmek”, “nida etmek”, “hoĢa giden bir Ģe-

ye baĢkalarını da çağırmak” gibi anlamlara gelmektedir. ġeyh Tevfik Vaî‟nin tarifine göre dâvet; insanları hayırlı iĢ-lerde birleĢtirmek, yeryüzünde Allah‟ın metodunun egemen olması için sözle veya fiilî olarak insanları iyi ameller iĢle-meye sevk etmek, güzel Ģeyler emredip kötülüklerden sa-kındırmak, insanları doğru yola sevk etmeye çalıĢmak ve bu uğurda sabra ve yardımlaĢmaya çağrıda bulunmaktır.

Bu tarifi Fethî Yeken‟in dilinden aktaracak olursak dâvet; “yıkmak” ve “inĢa etmek” demektir. Yani ister fikir-leri, ister ahlakî ilkeleri, isterse kanun ve kuralları açısın-dan olsun bütün Ģekil ve sûretleri ile cahiliyeyi, yani Ġslamî olmayan tüm kanun ve nizamları yıkmak, reddetmek ve tanımamaktır. Bunun yanı sıra dâvet aynı zamanda “inĢa etmek” demektir. Yani Ġslamî bir hayatı, Ġslamî bir ahlakı, Ġslamî bir düzeni ve Ġslamî bir devleti inĢa etmek…

ĠĢte, gerek olumlu manası ele alınsın, gerekse olumsuz manası her halükarda dâvet; Allah‟ın razı olacağı bir haya-ta insanları çağırmak ve onlara bu hususta mesaj götürmek-tir. Bu mesajı götüren kimseye de “dâvetçi” denir.

Bu tariflerden açıkça anlıyoruz ki, dâvet yalnızca açık-lamak, beyan etmek ve bildiri yapmaktan ibaret değildir. Bilakis dâvet; temel atmak, yeniden inĢa etmek ve eğitime

tabi tutmak demektir. Yalın anlamda bir mesajı birisine iletmeye, ulaĢtırmaya veya çağrıda bulunmaya “tebliğ” de-

Page 13: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 13

nir. Dolayısıyla bir Müslümanın kuru bir tebliğciden öte, ciddi bir dâvetçi olması gerekmektedir. Veya bir Müslüman hakkı inkâr eden, ona karĢı kibirlenen, doğruya gelmemek için ayak direten ehl-i küfür için tebliğci; fıtratı gereği hak-ka meyyal olan, hakkı seven ve ona ittiba etmek için çaba sarf edenleri de yetiĢtirme adına “dâvetçi” olmalıdır.

Kur‟ân ve Sünnet gözden geçirildiğinde birçok delilin

Allah‟a dâvetin öneminden bahsettiği açıkça görülecektir. Rabbimiz Ģöyle buyurur:

“Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle dâvet

et ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin,

kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidâyete

erenleri de çok iyi bilir.” (Nahl, 125)

Bu âyet-i kerîmede yer alan “dâvet et” ifadesi Rabbimiz

tarafından Efendimize yapılmıĢ bir “emir”dir. Kur‟ân ve Sünnet‟teki emirlerin, aksi bir karîne olmadığı sürece farziyet ifade ettiği ise malumdur.

Yine Rabbimiz Ģöyle buyurur:

“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et.

Eğer bunu yapmazsan, O’nun verdiği peygamberlik

görevini yerine getirmemiş olursun.” (Maide, 65)

Bu âyet-i kerimede de Rabbimiz, Rasûlüne tebliğ yapma-sını emir buyurmuĢtur. “Tebliğ et” ibaresi, tıpkı üstteki âyette olduğu gibi emirdir ve sonuç olarak o da farziyet ifa-de eder.

Bu ve üstteki âyette yer alan emir kipleri hep Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟e yöneltilmiĢtir. O halde burada hemen Ģöyle bir soru sormamız gerekmektedir: Acaba tebliğ ve dâvet görevi sadece Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟e mi öz-

güdür?

Page 14: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 14

Bu soruya Ģöyle cevap verilmiĢtir: Kur‟ân‟da Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟e yöneltilen emirler, –O‟na has oldu-ğunu bildiren bir iĢaret olmadığı sürece– ümmetini de bağ-lar.1

Yani burada Rasulullah‟a yapılan bu dâvet ve tebliğ em-ri, aynı zamanda biz Müslümanlara da yapılmıĢ bir emirdir. Çünkü ortada dâvet ve tebliği Peygamberimize has kılacak

bir karine yoktur; aksine bunun Müslümanlar tarafından da yerine getirilmesi gereken bir sorumluluk olduğunu bildiren deliller vardır.

ĠĢte bu nedenle ve usûl âlimlerimizin bu değerlendirme-leri gereği ayetlerde yer alan bu emirleri, bu emre muhatap olabilecek her mükelefe Ģâmil kabul etmemiz gerekmekte-dir. Ve yine bu âyetler Peygamberimizle beraber mükellef olan biz Müslümanları da kapsamakta, dâvetin bizler için

de gerekli olduğunu ifade etmektedir.

Dâvetin farziyetine dair detaylı bilgi inĢâallah ileride ve-rilecektir.

Allah yolunda dâvet, Müslüman için son derce önemli ve aynı zamanda kârlı bir görevdir. Müslüman kendisine yüklenen bu görevin eğer değer ve kıymetini hakkıyla bil-

mez ve idrak edemezse, yapmıĢ olduğu dâvette olumlu bir neticeye ulaĢamaz. Dâvetinde hakkıyla baĢarılı olması, ev-vela kendisine vaat edilen Ģeyin kıymet ve değerini gereği gibi bilmeye bağlıdır. Bunu bildiğinde dâvetinde daha aktif bir rol oynayacak, muhataplarından daha fazla nasıl istifade edeceğinin yollarını arayacaktır. ġimdi bunu bir örnekle

izah etmeye çalıĢalım: 1 Bu söyledišimiz kuralın usûldeki ifadesi şu şekildedir:

”اخلطاب للنيب خطاب لأمته ما مل خيصصه خمصص رشعي“

Page 15: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 15

Bir patron düĢünün... Bu patron, tüm dağıtım eleman-larını yanına çağırıyor ve eline aldığı ürünü kendilerine tererek “Bu ürünü satana adet başı 100 Cüneyh2 vereceğim” diyor. ġimdi orada bulunan bir pazarlamacı, eğer Cüneyh‟in Türk parası ile neye tekabül ettiğini ve onun gerçek değe-rinin ne olduğunu bilmiyorsa, o zaman kendi kendisine Ģu soruları sormaz mı:

• Acaba 100 Cüneyh yüksek bir değer midir?

• Yoksa basit bir miktar mıdır?

• Acaba kaç paraya tekabül ediyor?

ĠĢte bu soruların cevabını kesin olarak bilmediğinde, kendisine vaat edilen mükâfatın değerini hakkıyla kestire-mediği için satıĢında beklenen aktifliği gösteremeyecek ve kazanç hususunda baĢarısız olacaktır. Ancak kendisine va-

at edilen miktarın kıymetini bihakkın bildiğinde durum el-bette değiĢecek ve baĢarısı muhakkak olacaktır.

ĠĢte tıpkı bunun gibi, dâvetçi de dâveti sonucu kendisine vaat edilen Ģeyin kıymetini bilirse dâvetinde baĢarılı olacak; ama kendisine vaat edilen Ģeyin mükâfatını bilmez ve yarın ahirette nasıl bir ödül ile karĢı karĢıya kalacağını kestiremez ise o zaman baĢarılı olmayacaktır. Hatta baĢarısı Ģöyle dur-sun, kaybetmesi kesinlik kazanacaktır.

ġimdi soralım:

• Acaba dâvetçiye vaat edilen mükâfat nedir?

• Dâvetçi nasıl bir ödül ile mükâfatlandırılacaktır?

Ġslam dâvetçisinin birçok ödül ile mükâfatlandırılacağı kesindir. Bunların baĢında hiç kuĢkusuz Allah‟ın rızası ve cenneti gelmektedir. Ama biz burada daha farklı bir nokta-

2 Cüneyh Mısır’ın para birimidir.

Page 16: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 16

ya temas ederek, dâvetçiye vaat edilen ödül ve mükâfatın ne kadar büyük olduğunu vurgulamaya çalıĢacağız. Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurur ki:

“İnsanları doğru yola çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı gibi sevap verilir. Ona uyanların sevaplarından da hiçbir şey eksilmez.”3

Subhanallah!

Ne büyük bir mükâfat!

Ne büyük bir ödül!

Siz bir insanı Ġslam‟a kazandırdığınızda, onun iĢlemiĢ ol-duğu tüm ameller hiçbir eksiltme olmaksızın size de verile-cektir!

Bu ne manaya gelmektedir?

Yani o, Allah için bir namaz kılsa, sizin hanenize otoma-tik olarak “bir namaz” sevabı yazılacaktır. Allah için bir oruç tutsa “bir oruç” sevabı hemen sizin hesabınıza aktarı-lacaktır. Zekât verse, hacca gitse, cihad etse, yardım yapsa, zikretse, güzel söz söylese… hiçbir noksanlık olmaksızın size bunların mükâfatından verilecektir.

Bundan daha da güzeli, o bir baĢkasına tebliğ yapsa ve tebliği sonucu o kiĢi Müslüman olsa onun elde ettiği sevap-

lar da aynı Ģekilde hiç eksiltme yapılmaksızın sizin hanenize aktarılacaktır.

Ve bunun gibi daha nice mükemmel ameller…

Bu biraz da Ģuna benzemektedir: Bir ana bayii düĢüne-lim... Bu ana bayii, ülkenin birçok bölgesine Ģubeler açıyor, açtığı Ģubelerin adedi onları, hatta yüzleri buluyor. ġimdi Ģubeler iĢ yaptıktan sonra o ana bayiinin iĢ yapmaması

3 Müslim, Ţlim 16.

Page 17: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 17

önemli midir? Böyle bir bayii her ne kadar iĢ yapmasa da, Ģubeleri iĢ yaptığı sürece ayakta kalmaya devam edecektir.

ĠĢte dâvetçi de olaya böyle bakmalıdır. Kendisi çok fazla bir Ģeyler yapamasa da, Ģubeleri çalıĢtığı sürece her daim kârda ve kazançta olacaktır. Unutmayalım ki kazandığımız her insan, bizim birer Ģubemiz mesabesindedir. Dâvamıza kazandırdığımız her fert, bizim için para basan bir darphâne

gibidir!

O halde haydi Ģubelerimizi artırmaya, darphanelerimizi çoğaltmaya!

Evet, Ģimdi kendisine verilecek olan bu mükemmel mü-kâfatın kıymet ve değerini bilen bir dâvetçi, hiç yerinde du-rabilir ve boĢa vakit geçirerek bu ödülden geri kalabilir mi? Bize kalacak olsa aklını birazcık kullanan bir dâvetçi böylesi

bir yanlıĢa kesinlikle düĢmez. Meydanda bedava altın dağı-tıldığını duyduğu halde kaç insan oraya koĢmaz?

Bedava altın! Hem de karĢılıksız!

Evet, oraya kim koĢmaz?

Kim o altından daha fazla kapabilmek için yarıĢa girmez?

ĠĢte kardeĢlerim, bizim de böyle olmamız gerekmektedir. Basit bir dünyalık için her Ģeyimizi, hatta iĢimizi gücümüzü

bile bırakıp altın kapmaya koĢabiliyorsak, Allah‟ın dağıttığı altınlardan daha fazla kapabilmek için birbirimizle yarıĢma-lı, gerekirse bu uğurda birbirimizle çekiĢmeliyiz. Sizce Al-lah‟ın verdiği bu ödül, uğrunda itiĢip kakıĢmaya değmez mi?

Dâvetin önem ve kıymetine dair böylesi bir misal ver-dikten sonra, dikkatlerinizi bir baĢka yöne çekmek istiyo-

ruz. ġimdi yeniden düĢünme pozisyonu alalım ve tıpkı biraz önce olduğu gibi yeniden bir pazarlamacı daha düĢüne-

Page 18: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 18

lim… Bir pazarlamacı elindeki ürünü satabilmek için dük-kâna girer ve kendisini dinlemeleri için dükkândakilerden müsaade ister. Dükkândakiler içeriye giren bu satıcıya ihti-yaçları olmadığını söylüyor olsalar da, satıcı hâlâ kendisini dinlemeleri için onlara ısrar eder. Hatta içeridekiler “Kar-deĢ, ihtiyacımız yok” deseler de satıcı “Abi, ne olur iki da-kika dinleyin” der.

Satıcı onların kendisini azarlamalarına aldırıĢ etmez. Ġçeridekiler kaĢlarını çatsa, suratlarını assa veya somurtsa-lar, satıcı sırf elindeki malı onlara anlatıp satabilmek için yine de güler yüz gösterir.

Göstermez mi?

Kesinlikle gösterir.

Hepimiz böylesi pazarlamacılarla karĢılaĢmıĢızdır. Pazar-

lamacı senin dükkânına girdiği anda senin arkanda adeta satacağı malın değerini yazılıymıĢ gibi görür. Örneğin beĢ li-ra… Senin arkanda hep beĢ lira görür. Onun hatırına senin ona tavır yapmana, surat asmana asla aldırıĢ etmez. Yap-macıktan da olsa, hep güler yüzlü olmaya çalıĢır. Yaptığı bu tavırların hepsi altı üstü bir beĢ lira içindir.

ġimdi Allah için düĢünün:

• Bizler tevhid ehli Müslümanlar olarak bir pazarlamacı kadar güler yüzlü ve tahammülkâr olabiliyor muyuz?

• Ġnsanların densizliklerine ve kaba-saba tavırlarına sab-redebiliyor muyuz?

MüĢterimizden kazanacağımız altı üstü bir beĢ lira için onların ağız kokularını çekiyor, güler yüzlü oluyor ve sabre-

diyoruz da, Allah‟ın dâvası için bu tavırları dâvet ettiğimiz insanlara sergilemiyorsak, bir yerlerde eksiklikler var de-

mektir. Bu, ya Allah‟ın bize vereceği mükâfatın hakikatini

Page 19: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 19

bilmediğimizden kaynaklanmaktadır ya da kendi menfaat-lerimizi Allah‟ın dâvasının menfaatinin önüne geçirdiği-mizden...

Her iki durum da bizim için hayır değildir.

ĠĢte bu örnekte olduğu gibi, sırf Allah‟ın rızası, rahmeti ve cenneti için dâvet ettiğimiz insanlardan bize gelecek ezi-yetlere, sıkıntılara veya uygunsuz tavırlara sabretmemiz ve

tahammül göstermemiz gerekmektedir. Eğer müĢterilerimi-ze gösterdiğimiz ilgiyi, alakayı, iltifatı, hürmeti ve saygıyı onlara göstermiyorsak, bir yerlerde gerçekten sıkıntı var demektir!

Bu meseleye dikkatle eğilmemiz, örnekleri iyiden iyiye düĢünerek konunun önemini anlamamız gerekmektedir.

Page 20: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

Dâvetin İki Türü

Bilmemiz gerekir ki, Ġslam‟da dâvet toplu ve ferdî olmak üzere ikiye ayrılır. Toplu dâvetlerde insanlarla birebir diya-log kurma, onların dert ve sorunlarıyla ilgilenme, eksiklik-

leri tespit edip gereken tedaviyi uygulama gibi bir takım önemli hususları tespit etmek mümkün değildir. Bu neden-le toplu tebliğlerde genel hususların altı çizilerek orada ha-zır bulunan insanların kulağına hakka dair bir Ģeyler fısıl-danmaya çalıĢılır.

Toplu dâvetlerin elbette kendisine göre bir takım fayda-ları vardır. Böylesi tebliğ ortamlarında güzel bir konuĢma

yaparak, gereken yerde sesi kısıp-yükselterek dinleyenlerin duyguları kamçılanabilir. Bu üslup onların gönüllerinde te-sir bırakacaktır. ĠĢte böylesi etkiler bırakabilmek için bazen konferanslar, bazen oturumlar, bazen de sohbetler düzen-lenmelidir. Bu tür organizelerde dinleyicilere genel nasihat-ler, kapsamlı ve veciz tavsiyelerde bulunulmalıdır. Bazen böylesi bir metot çok faydalı da olabilmektedir. Ama dâvette ve adam yetiĢtirmede asıl izlenmesi gereken metot

bu değildir. Bu metodun yegâne gayesi adam kazanmaktır; adam yetiĢtirmek değil. Zaten adam da böyle yetiĢtirilmez!

Dolayısıyla bir Ġslam dâvetçisinin adam yetiĢtirmede iz-lemesi gereken metot “toplu tebliğ” metodu değil, insanlar-la birebir ilgilenip diyalog kurarak eksikliklerini tedavi etme amacı güden “ferdî dâvet” metodu olmalıdır. Bundan dola-yı tebliğde ferdî dâvetin ayrı bir yeri vardır.

ġimdi yeni bir baĢlık altında bunun üzerinde kısaca du-

ralım.

Page 21: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

Ferdî Dâvetin Önemi ve Faydaları

Ferdî dâvetlerde, yani insanlarla birebir diyalog kurula-rak yapılan tebliğlerde muhataplarımızla daha yakından il-gilenebilir, onların hastalıklarına daha net teĢhisler koyarak

kalplerde yer etmiĢ olan marazları en güzel biçimde tedavi edebiliriz.

Bu metod, bu nedenle çok önemlidir.

Toplu tebliğlere nispetle ferdî dâvetin sayılamayacak kadar çok faydaları vardır. Örneğin ferdî dâvet:

1) Muhatabımızla bire bir görüĢme imkânı verir.

2) Ġnsanlar arasında soramadığı birçok meseleyi sora-

bilme fırsatı tanır.

3) Yüz yüze görüĢmeyi sağladığı için dâvetçiyi gayrete getirir, Ģevkini artırır ve Ģuurunu açar.

4) ĠliĢkilerimizin devamını sağlar.

5) Muhatabımızda bulunan Ģüpheleri en iyi Ģekilde gi-derme olasılığı verir.

6) Ġslam‟ın ilkelerini muhatabın gönlüne sahih ve doğ-ru bir Ģekilde yerleĢtirmemize yardımcı olur.

7) Toplu tebliğlerde meydana gelmesi muhtemel olan sıkılmaların önüne geçer.

8) Toplu tebliğlerde olması gereken bilgi çokluğuna ve konuĢma güzelliğine ihtiyaç duymaz.

9) Toplu tebliğlerin aksine birçok meseleyi konuĢabil-me imkânı sağlar.

Page 22: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 22

10) Hemen uyum sağlanır, özel hazırlanmaya gerek bı-rakmaz.

11) Ġleride Ġslam‟a hangi alanda faydalı olabileceğini tespit edebilmek için yetenek ve kabiliyet tanısı koymamıza yardımcı olur.

12) Muhatabımızın sıkıntılarına yardımcı olabilmemiz için daha etkilidir.

13) Toplu tebliğlerde kalbe gelmesi muhtemel olan ki-bir ve gururdan uzaktır.

14) Gizli olduğu için daha özgür bir Ģekilde konuĢulur.

15) En önemlisi, tüm peygamberlerin uygulaya geldiği bir yol olduğu için, bu metotta mükemmel bir bereket var-dır.

ĠĢte bu saydıklarımız ferdî, yani birebir yapılan dâvetin toplu dâvetlere nispetle ne kadar daha faydalı olduğunu or-taya koyması bakımından oldukça önemli maddelerdir. Bundan dolayı Ġslam çağırıcısı toplu dâvetlerini ihmal et-memekle birlikte, ferdî dâvete daha çok önem göstermeli-

dir.

Page 23: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

Dâvetin Fazileti

Bir iĢin fazilet ve değerini bilmek, o iĢe dört elle sarıla-bilmenin temel Ģartıdır.

Bir Ġslam dâvetçisini baĢarıya götüren en önemli Ģeyler-

den birisi de, hiç Ģüphesiz dâvet ettiği Ģeyin kendisine ka-zandıracağı menfaati bilmesidir. Ġnsan dâveti neticesinde elde edeceği kârı bildiğinde, dâvetinde daha aktif, daha et-kin ve daha çalıĢkan olacaktır. Bu nedenle Ġslam dâvetçisinin Allah ve Rasûlü tarafından kendisine vaat edi-len Ģeylerin ne olduğunu kesinlikle bilmesi gerekir.

Tevhide dâvetin faziletini ortaya koyan birçok delil var-

dır; lakin biz önemine binaen bunlardan sadece iki tanesini zikretmekle yetineceğiz:

❶ Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem), Hayber günü Ali (radıyallâhu anh)‟ı yanına çağırmıĢ, Ġslam sancağını onun eline vermiĢ ve Yahudîlerle karĢı karĢıya gelmesini emir buyur-duktan sonra ona Ģöyle demiĢti:

“Ey Ali! (savaşmadan evvel, önce onları İslam‟a çağır; zira) Allah‟a yemin olsun ki, Allah‟ın senin vasıtanla (onlardan) tek

bir kişiye hidâyet vermesi senin için kızıl develere sahip olman-dan daha hayırlıdır.”4

Allahu ekber!

Bu ne büyük bir mükâfat müjdesi!

Kızıl develer Arapların sahip olmayı istedikleri en iyi bi-neklerdendir. Bu günün tabiriyle söyleyecek olursak, kızıl deve demek, o günlerde Arapların Mercedes‟leri, Audi‟leri,

4 Buharî, 3701.

Page 24: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 24

BMW‟leri demekti. Bir Mercedes‟e veya bir Audi‟ye sahip olmak nasıl ki bir genç için mükemmel bir Ģeyse, kızıl deve-lere sahip olmak da o günün Ģartlarında çokça arzulanan mükemmel güzel bir Ģeydi.

ĠĢte burayı benzetmeyi kavrayarak Rasûlullah (sallallâhu

aleyhi ve sellem)‟in neden kızıl deve örneği verdiğini, neden böylesi bir benzetme yaptığını iyi anlamak gerekir.

❷ Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) yine Ģöyle buyurur:

“İnsanları doğru yola çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı gibi sevap verilir. Ona uyanların sevaplarından da hiçbir şey eksilmez. Başkalarını sapıklığa çağıran kimseye de, kendisine uyanların günahı gibi günah verilir. Ona uyanların günahların-dan da hiçbir şey eksilmez.”5

Bu hadis-i Ģerif, dâvetçinin sevabını ortaya koyması ba-

kımından oldukça teĢvik edicidir. DüĢünün, bir kimsenin Allah‟ın dinine girmesine vesile oluyorsunuz, öyle ki bu in-sanın yaptığı amellerden hiçbir eksiltme olmaksızın size de ecir geliyor! Yani o kimsenin kıldığı namazlardan, tuttuğu oruçlardan, verdiği sadakalardan, yaptığı hayır-hasenâttan ve iĢlediği diğer amellerdan hâsıl olan sevap, zerre miktarı bir eksikliğe uğramaksızın sizin hânenize yazılıyor!

Hele bir de sizin, hidâyetine vesile olduğunuz Ģahıs bir

baĢka insanın tevhidi kabul etmesine aracılık ederse, o za-man onun da ecirlerinden size eksiksiz yazılacaktır. Eğer o da bir baĢkasına vesile olursa, o zaman gelen sevapların haddini hesabını tutmak mümkün olmaz herhalde?!

Böylesi bir insan, bu durumda adeta sevap üreten bir fabrikaya sahip olmuĢ gibi olur.

5 Müslim, Ţlim 16.

Page 25: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 25

ĠĢte bu nedenle Allah yolundaki gayretlerimizi artırmalı ve her ortamda tebliğ için fırsatlar kollamalıyız ki, bu saye-de ecirlerimizi kat be kat artırmıĢ olalım.

Page 26: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

Dâvete Kimlerden Başlamalı?

Dâvete nereden baĢlanacağı konusunda bazı Müslüman-lar yanılgıya düĢmektedir. Bu konudaki tertibin nasıl olması gerektiğini doğru bir Ģekilde bilmedikleri için sıralamada

hata etmektedirler. Mesela onlardan kimisi, daha Ġslam‟ın hakikatlerini doğru dürüst bilmeyen eĢi ve çocukları durur-ken, onları ihmal edip baĢka insanlarla uğraĢma çabası içe-risine girmektedir. Kimileri akrabalarını es geçip ikinci veya üçüncü derecede sorumlu olduğu kimselere yönelmektedir. Kimileri de en yakındaki insanları bırakıp, ta uzak mahalle-lerde veya uzak semtlerde yaĢayan kiĢilere tebliğ etme der-dine düĢmektedir.

Bu, Kur‟ân ve Sünnetin temel öğretilerine aykırı olan ve son derece yanlıĢ sonuçlara sebebiyet verecek hatalı bir tu-tumdur. Bu hataya düĢmemek için dâvete kimlerden baĢ-lamamız gerektiğini tertipli bir Ģekilde çok iyi tespit etme-miz gerekmektedir.

ġimdi Allah‟ın izni ile bunları sırasıyla zikredelim:

1) Önce Kendimizden Başlamalıyız

Yaptığımız dâvetin fayda verebilmesi için çağırdığımız esaslara öncelikle kendimiz inanmalı ve gerekleri ile önce kendimiz amel etmeliyiz. Bu böyle olmazsa dâvetimiz bek-lenen tesiri göstermeyecek, faydası Ģöyle dursun, bize zarar-dan baĢka hiçbir Ģey getirmeyecektir. Bundan dolayı rahat-lıkla Ģöyle diyebiliriz: Ġslam dâvetçilerinin kendi nefislerini ıslah etmeleri, baĢkalarını ıslah etmek için çabalamaların-

dan çok daha önemli ve önceliklidir. Kendisine dâvet yap-

Page 27: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 27

mayan, nasıl olur da baĢkasına dâvet yapabilir? Kendisini ıslah etmeyen nasıl olur da baĢkasını ıslaha kalkabilir?

Bu nedenle dâvetimize önce kendimizden, nefislerimizi ıslah etmekten baĢlamalıyız.

2) Sonra Ailemizden

Aile toplumun çekirdeğidir. Malum olduğu üzere çekir-

dek ağaçların, bitkilerin ve meyvelerin özüdür. Eğer öz sağ-lam ve kaliteli olursa, meyve de kaliteli olur; yok öz bozuk olursa, meyve de bozuk olur. Bu nedenle sağlam bir sonuç alabilmek için öz mesabesindeki çekirdeği her zaman en ka-liteli seviyede tutmalı ve bunun için gayret göstermeliyiz. Bu, iĢin bir boyutu.

ĠĢin bir baĢka boyutu da Ģu: Erkeğin aile içerisinde tek baĢına dinini yaĢıyor olması, bir baĢına Ġslam‟ı dert edinme-

si –dâvetten güzel bir sonuç alabilmek için– yeterli değildir. Kadının da aynı kıvamda, aynı Ģuurda olması gerekir.

Neden mi?

Çünkü erkek dâvetçilerimiz insanlara tebliğ yaptığında,

hâliyle hep erkeklerle muhatap olmaktadırlar. Tebliğ yap-tıkları erkeklerin kadınlarıyla değil... KarĢılarındaki erkek-ler tebliğleri sonucunda Ġslam‟a kucak açıp da, hanımları –

kendilerine kaliteli ve nitelikli bir tebliğ götürülmediği için– Ġslamî bir hayat tarzını benimsemediklerinde, o zaman bu, kaçınılmaz olarak bir dizi sıkıntıları da beraberinde geti-recektir. Teslimiyyet tek taraflı olduğu için yarın ya aileleri parçalanacak ya da çok ciddi huzursuzluklara maruz kala-caklardır.

ĠĢte böylesi bir Ģeyin olmaması için eĢlerimizin de bizim gibi dâvetçi bir kimliğe sahip olmaları gerekir. Ta ki bu sa-

yede dâvette bulunduğumuz erkeklerin hanımları da

Page 28: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 28

dâvamızı duysun, onlar da tıpkı eĢleri gibi aynı akideye sa-hip olsunlar.

ĠĢte bu nedenle bizim, kendimizi ıslahtan sonra ilk etap-ta ailemizi yetiĢtirmemiz gerekmektedir.

EĢlerimizi yetiĢtirmemizin çocuklarımız üzerinde de çok

önemli bir tesiri vardır. Eğer anne Ģuurlu ise, otomatik ola-rak çocuklar da Ģuurlu olacak, anne Ģuursuz ise çocuklar da kaçınılmaz olarak Ģuursuzluğa mahkûm kalacaktır.

Genelin durumunu göz önüne alarak düĢündüğümüzde, bir babanın çocukları ile vakit geçirmesi anneye oranla çok daha azdır. Anne, gününün neredeyse tamamını evinde çocukları ile geçirmektedir. Baba ise iĢ dönüĢünde aslî ihti-yaçlarından sonra –Ģayet televizyon ve internet müptelası

değilse– kalan vakitlerinde onlara zaman ayırmaktadır. Do-layısıyla annenin çocukları ile vakit geçirmesi babaya oran-la çok çok daha fazladır. Bu durumda eğer anne Ģuurlu de-ğilse; dini, imanı ve kitabı bilmiyorsa ve hele bir de televiz-yon denen pislik yuvasının sevdalısı ise, vay o çocukların akıbetine!

ĠĢte tüm bu nedenlerden dolayı dâvetimize ikinci olarak ailemizden baĢlamalı ve herkesten önce onların Ġslamî

alandaki eğitim ve terbiyeleri ile ilgilenmeliyiz.6

3) Sonra Kendi Akidemizdeki İnsanlardan

Bu baĢlık ilk etapta okuyucuya garip gelebilir. “Tevhidi kabul etmiş birisine hiç dâvet olur mu?” denilerek bu baĢlığı-

6 Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ilk olarak muhtereme eşi Ha-tice (radıyallahu anhâ)’ya tebliš yaptıšını ve Ţslam’la şereflenen evli sahabîlerin öncelikle eşlerine bu davayı anlattıklarını herhalde ayrıca zik-retmeye gerek yoktur.

Page 29: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 29

mızın garipsenmesi doğaldır; ancak üst taraflarda da değin-diğimiz gibi, “dâvet” kelimesinin “tebliğ” kelimesinden biraz daha kapsamlı olmasından dolayı baĢlığımız gayet dir. Dâvet kelimesi yalnızca açıklamak, beyan etmek ve bildiri yapmaktan ibaret değildir. Bilakis dâvet demek; mel atmak, yeniden inĢa etmek ve eğitime tabi tutmak de-mektir. Bundan dolayı tevhide gönül vermiĢ insanların

dâvete olan ihtiyacı, henüz Ģirkten kurtulamamıĢ insanların ihtiyacından çok daha öncelikli ve çok daha fazladır.

Bu gün kendisini tevhidin bir eri olarak gören birçok Müslüman; bidatlerin, hurafelerin ve sapkınlıkların pençe-sinde kalmıĢtır. Ġnanç ve ibadetleri ilk dönem Müslümanla-rınınki gibi sade ve öz değildir. YaĢantıları toplumdaki Ģirk ehli insanlardan neredeyse farklı gözükmemektedir. “Müş-riklerle bizim aramızdaki fark nedir?” diye sorulacak olsa, bel-

ki namazlarımız ve sakallarımızdan baĢka zikredebileceği-miz önemli bir fârikamız yoktur. Yememiz, içmemiz, kılık-kıyafetimiz, evlerimiz, ticaretimiz, düğünlerimiz, ahlakımız ve daha nice amellerimiz onlardan farklı değildir. ĠĢte bu nedenle böylesi Müslümanların ıslahı için çaba harcamamı-zın, akidesi bozuk insanlara tebliğ etmemizden daha önce-likli olduğu söylenmiĢtir. Yine de Allah en iyisini bilir.

4) Sonra Tevhidi Bilmeyen Diğer İnsanlardan

Ġslam tebliğinde takip edilecek sıra, tıpkı derin bir suya taĢ atıldığında ortaya çıkan halkalara benzer. TaĢ suya te-mas ettiğinde önce küçük bir daire meydana gelir. Sonra biraz daha büyüğü ortaya çıkar. Derken sırasıyla kocaman kocaman halkalar birbirini takip eder. ĠĢte tebliğ ve dâvetlerimizde de bu halkalara riâyet etmemiz gerekmekte-dir. Ġlgimizin önce taĢa en yakın olan halkaya odaklanması

lazımdır; sonra diğerlerine, sonra da sırasıyla öbürlerine… Bu silsileye riâyet etmenin bize kazandıracağı birçok fayda

Page 30: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 30

vardır. Bunlara riâyet edildiğinde davamızın baĢarıyı yaka-laması çok daha basit ve çok daha kolay olacaktır. Unu-tulmamalıdır ki, vusûlsüzlüğümüz usûlsüzlüğümüzdendir! Bir neticeye ulaĢamamamızın en önemli etkenlerinden biri −belki de en önemlisi− usûl çerçevesinde hareket etmeyi-Ģimizdendir. Bu nedenle tebliğ ve dâvette sıralamaya ciddi anlamda önem vermemiz gerekmektedir.

Bından dolayı bizimle aynı akidede olmayan insanlara götüreceğimiz tebliğ, kendimizi ve en yakınlarımızı ıslahtan sonra olmalıdır. KiĢi kendisini ve sırasıyla sorumluluğu al-tında olanları bırakıp baĢkalarıyla uğraĢmaya kalkarsa, bu, birçok felaketin baĢlangıcı demektir. Etrafımızdaki birçok Müslümanın ailesinin düzgün olmayıĢının, hanımlarının Ġs-lam‟a gereken önemi vermeyiĢinin, hem itikat olarak hem de yaĢayıĢ olarak Ġslam‟la çeliĢen birçok söz ve ameli iĢleyiĢ-

lerinin altında yatan en temel nedenlerden birisi bundan baĢka bir Ģey midir? Müslümanlar, ailelerinin eğitim ve ter-biyelerini bırakmıĢ; mahalle mahalle, köy köy veya Ģehir Ģehir gezerek Ġslam‟ı tebliğle uğraĢmaktalar!

Ya hu, hiç yakın dururken uzakla uğraĢılır mı?

Hiç böylesi bir tebliğ metodu Rasûlullah tarafından uy-gulanmıĢ mı?

Niye böylesi bir hataya düĢüyor, yakınlarımız dururken uzak, daha uzak insanlarla uğraĢıyoruz?

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in mübarek siyretini dik-katlice incelediğimiz zaman göreceğiz ki, böylesi bir uygu-lama Efendimiz‟in tebliğde izlediği metoda aykırıdır. O, teb-liğine öncelikle hanımından, sonra amcaoğlusundan sonra

da sırasıyla en yakın dostlarından baĢlamıĢtı. Diğer insan-larla uğraĢması daha sonraki aĢamalarda olmuĢtu.

Page 31: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 31

O‟nu kendisine rehber edinmiĢ bir Ġslam dâvetçisinin bu sıralamaya azami dercede önem vermesi gerekmektedir. Eğer bu sıralamayı takip ederse, tebliğ ve dâveti fayda vere-cek; takip etmezse faydası kısır kalacaktır.

Dâvetlerimizin hüsrana uğramaması için nerden ve kimden baĢlayacağımızı çok iyi tespit etmemiz gerekmekte-dir.

Page 32: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

Nelere Dâvet Etmeliyiz?

Dâvete kimlerden baĢlayacağımızı öğrendikten sonra, nelere dâvet etmemiz gerektiğini de bilmemiz gerekmekte-dir. Bu da zaruri bir meseledir.

Bilinmelidir ki, dâvetimizde hangi hususların öncelikle dile getirileceği çok önemlidir. Bu hususta yapılacak bir ha-ta, kapatılması mümkün olmayan yaralar açabilir. Nice da-vetçiler var ki, sonda söylemeleri gereken sözü baĢta söyle-dikleri için kaybetmiĢler ve bundan da öte genel olarak in-sanlar tarafından yanlıĢ anlaĢılmıĢlardır. Bu nedenle dâvette nelerin “öncelikli” olacağını çok iyi tayin ve tespit

etmemiz gerekmektedir.

ġimdi gelin, sırasıyla bunları ele almaya çalıĢalım:

1) Akideye Dâvet

Bizim −her konuda olduğu gibi− tebliğe hangi ilkeden baĢlayacağımız hususunda da örneğimiz Rasûlullah (sallallâhu

aleyhi ve sellem)‟dir. Cündüb b. Abdillah‟ın Rasûlullah (sallallâhu

aleyhi ve sellem)‟in kendisine gelenlere ilk önce neleri öğrettiği-

ni ortaya koyan Ģu sözlerini dikkatle okumak ve düĢünmek gerekir. Allah kendisinden razı olsun o Ģöyle der:

“Bizler, ergenlik çağında iken üç-beş genç olarak Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile beraber bulunduk. Biz Kur‟ân‟ı öğ-renmeden önce imanı öğrendik. Ondan sonra Kur‟ân'ı öğrendik; bu sayede de imanımız arttı.”7

Bu rivâyetten anladığımıza göre Rasulullah (sallallâhu aleyhi

ve sellem) etrafındaki insanlara öncelikle akideyi, imanı ve

7 Ţbn-i Mâce, hadis no: 61. Hadis ‘Sahih’tir.

Page 33: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 33

ona iliĢkin meseleleri anlatıyor ve öğretiyordu. Birilerimizin yaptığı gibi daha tevhidden haberi olmayan, Ģirki ve küfrü tanımayan insanların eline bir Kur‟ân (siz buna meal de di-yebilirsiniz) tutuĢturmuyordu. Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve

sellem)‟in onlara yaptığı ilk Ģey akideyi ve tevhidi anlatmak ve öncelikle bu noktadaki eksiklikleri gidermekti.

Muaz b. Cebel (radıyallâhu anh)‟ın Ģu hadisinde de,

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in tebliğinde nelerin önce-likli olduğu çok net bir Ģekilde açığa çıkmaktadır. Allah Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) Yemen‟e gönderirken kedisine Ģöyle buyurmuĢtu:

“(Ey Muaz!) Yemenlileri dâvet edeceğin ilk şey „Lâ ilâhe ilallâh Muhammedun rasulullâh‟ şehadeti olsun. Eğer bu iki şehâdeti kabul ederlerse, bu defa Allah‟ın her gece ve gündüzde kendilerine beş vakit namaz farz kıldığını onlara bildir. Eğer on-

lar bu hususta da sana itaat ederlerse, bu defa onlara malların-da Allah‟ın zekâtı farz kıldığını bildir. Bu zekât, zenginlerinden alınır ve fakirlerine verilir.”8

Görüldüğü üzere Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) dâvete

ilk olarak Allah‟ın dıĢındaki ilahların reddi ile baĢlanmasını emretmiĢtir. Yani Allah‟tan baĢka hayatımıza karıĢmaya kalkıĢanların, yaĢantımıza helal-haram ve emir-yasak sınır-

ları belirleme çabası içerisinde olanların, çıkarmıĢ oldukları kanun ve yasalarla bizleri yönetenlerin reddedilmesi gerek-tiği ile… Evet, ilk önce buradan baĢlanmalıdır dâvete. Çünkü bu Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in sünnetidir.

Sadece O‟nun sünneti mi?

Elbette ki hayır!

GelmiĢ geçmiĢ tüm nebi ve Rasûllerin sünneti…

8 Buhârî, Zekât, 1.

Page 34: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 34

Tüm peygamberler insanları önce tevhide, yalnız Allah‟a kul olmaya ve Allah dıĢında sözü dinlenen, peĢinden gidi-len ve kendilerine kulluk fiilleri sunulan tağutları reddet-meye dâvet etmiĢlerdir. ġimdi gelin, buna iliĢkin bazı âyetleri beraberce okuyalım. Rabbimiz Ģöyle buyurur:

“Gerçekten Biz vaktiyle, Nuh’u kendi halkına şunu ilan

etsin diye peygamber olarak gönderdik: Bilesiniz ki ben

sizi açıkça uyarmaya geldim. Sakın ha Allah’tan başkası-

na ibadet etmeyin. Doğrusu bu gidişle, ben sizin canınızı

yakacak, gâyet acı bir günün azabına uğramanızdan en-

dişe ederim.” (Hud, 25)

“Âd kavmine de kardeşleri Hud’u gönderdik. Hud, şöyle

dedi: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. O’ndan başka sizin

hiçbir ilâhınız yoktur.” (Hud, 50)

“Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih’i peygamber gön-

derdik. O şöyle dedi: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Si-

zin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur.” (Hud, 61)

“Andolsun biz, her ümmete ‘Allah’a kulluk edin, tâğûttan

kaçının’ diye (tebliğ yapan) bir peygamber gönderdik. Al-

lah onlardan kimini doğru yola iletti; onlardan kimine de

sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde dolaşın da peygam-

berleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün.”

(Nahl, 36)

Kur‟ân‟da bu bağlamda daha birçok âyet-i kerime bul-mak mümkündür. Tüm bu âyetlerin bizlere vermek istediği ortak mesaj Ģudur: Toplumunuzu ilk önce Allah‟ın dıĢın-daki ilahları reddetmeye dâvet edin, onları bir olan Allah‟a kul olmaya çağırın. Onların her konuda, yani ibadette, ita-

atte, kanun koymada, sevgide, duada, adakta ve ibadet kapsamına giren her Ģeyde Allah‟ı birlemelerini sağlayın.

Page 35: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 35

Evet, Kur‟ân‟ın bize vermek istediği dâvet mesajı özetle budur.

Özellikle son âyet, tüm peygamberlerin ortak görevinin bu olduğunu bildirmektedir. Yani bu ayete göre onların müĢterek görevleri; toplumlarını tağutları9 reddetmeye ve sadece Allah‟a kulluğa dâvet etmektir.

Tarihte gelmiĢ geçmiĢ tüm nebi ve rasûller, Allah‟ın bu

emrini yerine getirmiĢ ve fiilen halklarını tağutları reddet-meye ve onlardan ictinab etmeye çağırmıĢtır. Bu onların ilk ve birincil görevleridir.

Bu gün insanları Ġslam‟a dâvet edenlerin bir kısmı, bu il-keyi ihlal ederek insanları önce ibadete, önce taabbudî amelleri iĢlemeye veya önce ahlaka çağırır olmuĢlardır. Böyle olunca da ortaya akidesi bozuk olduğu halde kendile-

rini ibadete ve güzel ameller iĢlemeye adamıĢ insanlar çık-maktadır. Bu son derce yanlıĢ olmasının yanı sıra, peygam-berlerin metoduna da aykırıdır. Burada Ģunun altını çizmek gerekir ki, biz elbette insanları ibadete ve ahlaka dâvet edecek, onların edepli olmaları için çaba harcayacağız. El-

bette ibadet ve ahlakı önemseyeceğiz. Zaten ibadet ve ah-lak, bizim davamızın olmazsa olmazlarından değil midir? Ancak bizim bunları önemsememiz, asla tevhidin ikinci

plana itilmesini gerektirmemelidir. Ġnsanları ısındırma ve kalplerini kazanabilme adına tevhidden söz etmeyi terk et-

9 Tašut: Allah’ın koymuş oldušu sınırları aşan şahıs, nesne, kurum veya kuruluşlara verilen addır. Bir put tašut olabileceši gibi, bir şahıs da tašut olabilir. Allah’ın yasalarını hiçe sayarak kanun yapanlar, Kur’an’ı göz ardı ederek insanların hayatına yön vermek için hükümler çıkaran-lar, insanları kendilerine kul ve köle edinmek isteyenler, hep tašut kav-ramının kapsamına dâhil olmaktadırlar. Bu konuda çok önemli detaylar vardır. Ţsteyenler daha geniş bilgi için Nedâ Yayınları’ndan çıkan ‚Keli-me-i Tevhid’in Anlam ve Şartları‛ adlı eserimizin ilgili bölümüne müra-caat edebilirler.

Page 36: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 36

mek, nebilerin uygulaya geldiği dâvet usûlüne aykırıdır. Bu usûle aykırı davrananlar asla dâvalarında baĢarılı olamaya-caklardır.

Tekrar konumuza dönecek olursak; dâvetimize önce ibadet ve ahlaka çağrı ile değil, tağutu red ve Allah‟a kullu-ğa çağrı ile baĢlamalıyız. Bunu temel esas yapıp diğer tüm amelleri bunun ardına koymalıyız. Ta ki bu sayede tüm

rasûllerin metoduna uygun bir iĢ yapmıĢ olalım. Ama Al-lah‟a kulluğa çağırırken de ibadet ve ahlakı asla ihmal et-memeliyiz. Sadece bunları, tevhide dâvetin önüne geçir-memeliyiz.

Bizim bu ifadelerimizden ibadet ve ahlakı basite aldığı-mız gibi bir anlam çıkarılmamalıdır. Elbette ibadet ve ah-lak, imanın ayrılmaz parçalarıdır. Her biri bir diğerini ta-mamlar. Ama bunları tevhidin önüne geçirmek doğru de-

ğildir. Bizler, Mekke‟de inen ilk âyetlerde Allah‟a kulluğa dâvetin yanında aynı zamanda ahlak ilkelerinin de iĢlendi-ğini çok iyi biliyoruz. ĠĢte bundan dolayı ibarelerimizi doğru anlamak gerekir. Bunca sözden sonra ahlakı ve ibadetleri basite aldığımız gibi bir anlam çıkarmak son derce yanlıĢ olur, buna dikkat edilmelidir.

2) Ahlaka Dâvet

Dâvetimizin ikinci esası hiç Ģüphesiz ahlak olmalıdır. Ahlak, iman ile birlikte muhatabımıza verilmeli ve onun son derece ahlaklı olması temin edilmelidir. Aksi halde iman eden ama ahlaktan yoksun olan bir toplum karĢımıza çıkar ki, böylesi bir toplumda yalanın, gıybetin, su-i zannın, kardeĢ hakları ihlalinin, edepsizliğin ve saygısızlığın zuhur etmesi kaçınılmazdır. Eğer ahlaksızlığın hâkim olmadığı bir toplum istiyorsak, dâvetimizin alanına giren insanlara

imandan hemen sonra hatta iman ile birlikte ahlak ilkele-rini öğretmeye çalıĢmalıyız.

Page 37: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 37

Bir önceki bahiste de anlatmaya çalıĢtığımız gibi, Kur‟ân‟ın ilk inen âyetlerinde Allah (celle celâluhu) ahlak ilke-lerinden oldukça yoğun bir Ģekilde söz etmiĢtir. Allah‟a, meleklere, peygamberlere ve ahirete imanın anlatıldığı Kur‟ân âyetlerinde aynı zamanda yalanın, çok yemin etme-nin, hayra engel olmanın, yetimi itip kakmanın, haksız yere insanların mallarını yemenin, ana babaya saygısızlığın, fuh-

Ģun, adam öldürmenin, çocukları fakirlik korkusuyla yok etmenin kötülüğünden de bahsedilmiĢ ve iman edenlerin bu hasletlerden uzak durması gerektiği vurgulanmıĢtır. ĠĢte Kur‟ân insanları böyle yetiĢtirmiĢtir. O halde biz de insanla-rı Kur‟ân‟ın yetiĢtirdiği gibi yetiĢtirmek istiyorsak, o zaman dâvete Kur‟ân‟ın baĢladığı yerden baĢlamalı, Kur‟ân‟a göre hareket etmeliyiz. Bu da ahlakı, imandan hemen sonra dâvetimizin ikinci esası kabul etmekle mümkün olacaktır.

3) İbadete Dâvet

Akide ve ahlaktan sonra insanları dâvet edeceğimiz üçüncü esas ibadettir. Kur‟ân ve Sünnet nassları gözden geçirildiğinde, insanların iman ve ahlaktan sonra hemen ibadete dâvet edildikleri tebellür etmektedir. Buradan ha-reketle bizlerin de, insanlara tevhidi ve ahlakı verdikten sonra onları hemen Allah‟a kulluk ve ibadet etmeye dâvet

etmesi gerekmektedir. Hiç Ģüphesiz ki bu, Kur‟ân‟ın takip ettiği metottur.

“İman edip sâlih ameller işleyenler ise cennetliklerdir.

Onlar orada ebedî kalacaklardır.” (Bakara, 82)

“Şüphesiz iman edip sâlih ameller işleyen, namazı dos-

doğru kılan ve zekâtı verenlerin mükâfatları Rableri ka-

Page 38: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 38

tındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmaya-

caklardır.” (Bakara, 277)10

“İman edip sâlih ameller işleyenleri ise, içinden ırmaklar

akan, içlerinde ebedî kalacakları cennetlere koyacağız.

Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları, koyu gölgeler

altında bulunduracağız.” (Nisa, 57)

“İman edip sâlih amel işleyenlerin kötülüklerini elbette

örteceğiz. Onları işlediklerinin daha güzeliyle mükâfat-

landıracağız.” (Ankebut, 7)

Bu zikredilen ve daha zikredemediğimiz nice âyetler üst-te iĢaret ettiğimiz hakikati açıkça ortaya koymaktadır. Yani bir insan iman ettikten sonra salih ameller iĢlemeli ve bu sayede Rabbine olan kulluğunu gerçekleĢtirmelidir.

Âyetlerde yer alan “ Âmenû ve/ َأ َأ ُن وا وَأ ِم ُن واوالَّص اِم َأ اِما

„amilu‟s-salihât” ifadesinde birçok hikmetler vardır:

1- Öncelikle Rabbimiz burada iman ile ameli cem et-miĢ ve ikisinin birbirini tamamladığına dikkat çekmiĢtir. Ġman olmadan amel; amel olmadan da11 iman olmaz. Biri-sinin yokluğu diğerinin varlığını iptal eder. ĠĢte bu nedenle Müslüman olduğunu iddia eden herkes, mutlaka kendisi-

10 Bu âyette salih amel işleyenler zikredildikten sonra tekrar namaz kılan ver zekât verenlerden bahsedilmiştir. Aslında namaz ve zekâtın her biri asıl itibariyle “salih amel” kavramı içerisine girmektedir. Bu nedenle acaba neden bir daha zikredilmiştir? Bunun zikrediliş nedeni Ţslam âlim-lerinin ifadesine göre; önemlerine vurgu yapmak ve salih ameller içeri-sinde bunların daha farklı bir yere sahip olduklarını ifade etmek içindir. Bu güzel bir bilgidir; bunu öšrenmelisin! 11 ‚Amel olmadan iman olmaz‛ derken, bununla amelin külliyen terk edilmesini kast ediyoruz. Bilindiši üzere ameli bir bütün olarak terk et-mek „râcih olan görüşe göre„ insanı dinden çıkarır. Ama amellerden bazısını terk etmek ise, insanı günahkâr yapar. Bu iki şeyi birbirinden ayırt etmek gerekir.

Page 39: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 39

nin Allah‟a yaklaĢtıracak ameller iĢlemeli ve bu sayede Rabbine kulluğunu ortaya koymalıdır.

2- Rabbimizin bu âyetlerde “amel” kelimesini kullan-ması tesadüfî değildir. Aslında “fiil” kelimesi de aĢağı yukarı aynı manayı karĢılamaktadır. Dolayısıyla Rabbimiz iman eden ve güzel iĢler yapan manasında “ والَّص اِم َأ اِمافَأعَأ ُن وا َأ َأ ُن وا ا ” buyurabilirdi. Ama burada “Fe„alû/yapanlar” yerine

“amilû/amel edenler” buyurdu. Bunun nedeni Ġslam ulema-sının belirttiğine göre devamlılığı sağlamaktır. “Amel” ke-limesi devamlılığı ifade ederken, “fiil” kelimesinde aynı an-lamı bulmak söz konusu değildir. Fiil bir veya birkaç kez yapma manasındadır; ama amel “sürekli yapma” anlamına gelir.

3- Rabbimizin “ -salih ameller…” buyru/ وَأ ِم ُن واوالَّص اِم َأ اِماğu umum ifade eder. Yani güzel amel namına her ne varsa

onları iĢlemeyi bizlere îma etmektedir.

4- Yine “وَأ ِم ُن و/amel ederler” ifadesi yaptığımız amelleri Müslüman kardeĢlerimizle cemaat olarak yapmamızı bizlere îma etmektedir. Zira “amel ederler” ibaresi çoğuldur; çoğul

kalıplar da, bir iĢin topluca yapılması gerektiğini bildirir.

ĠĢte bu saydıklarımız amelin önemine ve amellerin nasıl iĢleneceğine iĢaret eden hususlardan bazılarıdır.

Allah‟ın Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) insanları önce aki-deye, sonra da bu akidenin olmazsa olmazı olan ibadet et-me ilkesine dâvet etmiĢtir. Bunu Efendimiz‟in birçok hadi-sinde görmemiz mümkündür. Sadece örnek olması bakı-mından burada –üstte de zikretmiĢ olduğumuz– Muaz b. Cebel hadisini aktaracağız ki, bu sayede Rasûlullah (sallallâhu

aleyhi ve sellem)‟in tebliğde nasıl bir metot uyguladığını bir kere daha görmüĢ olalım.

Page 40: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 40

Allah Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) kedisini Yemen‟e gön-derirken Ģöyle buyurmuĢtur:

“(Ey Muaz!) Yemenlileri dâvet edeceğin ilk şey „Lâ ilâhe ilallâh Muhammedun rasulullâh‟ şehadeti olsun. Eğer bu iki şehâdeti kabul ederlerse, bu defa Allah‟ın her gece ve gündüzde kendilerine beş vakit namaz farz kıldığını onlara bildir. Eğer on-lar bu hususta da sana itaat ederlerse, bu defa onlara malların-

da Allah‟ın zekâtı farz kıldığını bildir. Bu zekât, zenginlerinden alınır ve fakirlerine verilir.”12

Hadisimizde de görüldüğü üzere insanları önce tevhide sonra da sırasıyla ibadetlere dâvet etmek gerekir. Bu meto-da uymak nebevî bir sünnet; peygamberî bir metottur. Bi-zim de insanları dâvet esnasında uymamız gereken sıralama böyle olmalıdır. Aksi halde karĢımıza namaz kılan, oruç tu-tan, zekât veren; ama aynı zamanda Allah‟a Ģirk koĢan bir

toplum çıkar. Böylesi bir sonuçla karĢı karĢıya kalmamak için Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in tebliğde takip ettiği sıralamaya dikkat etmemiz gerekmektedir.

Bu saydığımız üç madde Ġslam‟ın diğer ahkâmını da içe-

risine aldığı için onlardan ayrıca söz etmeyeceğiz. Ġnsanları Ġslam‟a dâvet ettiğimiz de, aslında onları tamamıyla Kur‟ân‟ı kabul etmeye, onun içerisinde yer alan hükümleri

istisnasız benimsemeye de dâvet etmiĢ oluyoruz. Bu neden-le Ġslam‟ı kendilerine götürmeye çalıĢtığımız kimseleri aki-deye, ahlaka ve ibadete dâvet etmemiz, onları aynı zaman-da Ġslam‟ın muamelat ve ukubâtla alakalı hükümlerini ka-bule dâvet etmemiz manasına gelmektedir. ĠĢte bundan do-layı fazla detaya girme ihtiyacı duymuyoruz.

12 Buhârî, Zekât, 1.

Page 41: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

Dâvetin Hükmü

Ġnsanlara Ġslam‟ı ulaĢtırmak ve iyiliği emredip kötülük-ten men etmek, elbette her Müslümanın en temel vazifele-rindendir. Bu iĢin bir “vazife” olduğu hemen herkesin ma-

lumudur. Ancak:

• Bu vazifenin hükmü nedir?

• Her Müslüman bu iĢten sorumlu mudur?

• Yoksa bu sorumluluk sadece bazı Müslümanları mı kapsamaktadır?

Bu ve benzeri sorulara mutlaka cevap bulunarak dâvetin kimlere farz olup, kimlere farz olmadığı açıklığa kavuĢtu-

rulmalıdır. Biz burada inĢâallah meselenin kilit noktasında yer alan Âl-i Ġmrân 104. âyeti ele alarak konu hakkında malumat vermeye ve meselemize ıĢık tutmaya çalıĢacağız. Rabbimiz Ģöyle buyurur:

“Sizden hayra çağıran, iyiliği (ma‘rufu) emreden ve kötü-

lükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. İş-

te kurtuluşa erenler bunlardır.”

Bu âyette Rabbimiz bizlere hayra dâvet etmeyi, emr-i bi‟l-ma„rûf yapmayı ve münkerden nehyetmeyi farz kılmıĢ-tır. “Hayra dâvet” ile kastedilen her Ģeyden önce Ġslam‟dır. Emr-i bi‟l-ma„rûf‟un en büyüğü tevhid; sakındırılması gere-ken Ģeylerin en önceliklisi de “Ģirk”tir.

Âyette “Sizden bir topluluk bulunsun” ifadesi geçmektedir. Bu ifadenin ne anlama geldiği ulema arasında farklı yorum-lanmıĢ ve dâvetin herkese mi, yoksa Müslümanlardan yal-

Page 42: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 42

nız bir guruba mı has olduğu bir hayli tartıĢılmıĢtır. ġimdi biz bu iki görüĢü de tek tek zikretmeye çalıĢacağız:

1. Bazı âlimlerimiz, âyette yer alan “sizden” ifadesinin “ba„dıyet/bazılık” anlamına geldiğini ifade etmiĢtir. Buna göre mana Ģöyle olur: “Sizden hayra çağıran, iyiliği (ma‘rufu)

emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran özel bir gurup bu-

lunsun…” Bu manaya göre tebliğ her Müslümanın görevi de-

ğil, Müslümanlar içerisinde sadece âlimlerin ve bilginlerin görevidir.

2. Bazı âlimlerimize göre de buradaki “sizden” ifadesi “beyan” anlamına gelmektedir. Buna göre mana: “Siz hayra

çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sa-

kındıran bir gurup olun…” Ģeklinde olur. Âyete bu Ģekilde mana verildiğinde tebliğ her Müslümanın kaçınılmaz bir görevi haline gelir.

Birinci görüĢe göre tebliğ her Müslümanın görevi değil-dir. Bu farziyet ancak ilmî yeterliliği olan belirli bir zümreyi kapsamaktadır. Bunların haricinde kalan hiç kimsenin teb-liğ yapmaya ve insanları kötülükten sakındırmaya hakkı

yoktur. Eğer böyle bir Ģey yaparsa hataya düĢmüĢ ve günah iĢlemiĢ olur!

Ġkinci görüĢe göre tebliğ her Müslümana farzdır. Her

Müslüman gücü nispetinde insanları kötülükten alıkoymak ve onlara iyiliği emretmekle mükelleftir.

ġimdi bu meselenin biraz detayına inelim:

Birinci görüĢ mutlak olarak zikredildiğinde çok isabetli gözükmemektedir; zira her Müslümanın bildiği ölçüde aki-desini insanlarla paylaĢmasının ve onların eksik noktalarını tespit ederek davasını diğer insanlara ulaĢtırmasının zorun-

luluğu dinin diğer nassları ve uygulamaları ile sabittir.

Page 43: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 43

Bu gün kimi çevreler âyete verilen birinci manayı esas alarak normal Müslümanların asla tebliğ yapamayacağını, dâveti insanlara ancak âlimlerin ulaĢtırabileceğini ve ava-mın hiçbir Ģekilde bununla sorumlu olmadığını dillendir-mektedirler.13

Biraz önce de söylediğimiz gibi, bu görüĢün mutlak ma-nada zikredilmesi, bize göre hatalı ve yanlıĢtır. Her ne ka-

dar dinin hassas ve ince meselelerini âlimlerin tebliğ etmesi doğru olsa da, bunu her meseleye teĢmil etmek doğru de-ğildir. Zira her Müslüman −bilmediği ve içinden çıkama-yacağı konulara dalmamak Ģartıyla− bildiği ölçüde dinini anlatmalıdır. Bu hem Kur‟ân âyetlerinin hem de Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in hadislerinin üzerinde ısrarla durduğu bir hakikattir. Rabbimiz Ģöyle buyurur:

“Siz, insanlar için çıkarılmış iyiliği emreden, kötülükten

alıkoyan ve Allah’a iman eden hayırlı bir ümmetsiniz…”

(Âl-i İmrân, 110)

Bu âyet; iyiliği emredip, kötülükten men ettiğimiz ve Al-lah‟a iman ettiğimiz sürece bizlerin en hayırlı ümmet olaca-

ğını ifade etmektedir. Bu âyette iyiliği emredip, kötülükten men etmenin her hangi bir zümreye has kılınmadığını, ak-sine tüm ümmetin bu noktada muhatap alındığını görüyo-

ruz. Bu da bizlere herkesin gücü nispetinde iyiliği emretmek ve kötülükten men etmekle sorumlu olduğunu ifade et-mektedir. Zikredeceğimiz Ģu âyetler de emr-i bi‟l-ma„rûf ve nehy-i ani‟l-münker görevinin her Müslümanın bir vazifesi olduğuna iĢaret etmektedir:

13 Onlar bu söylemleri ile kabul etseler de etmeseler de Müslümanların dâvetini zayıflatmaktadırlar.

Page 44: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 44

“İman eden erkekler ve kadınlar, birbirlerinin velisidir-

ler. Onlar iyiliği emreder, kötülükten menederler.”

(Tevbe, 71)

“İsrailoğullarından kâfir olanlara, Dâvud ve Meryem oğ-

lu İsâ’nın diliyle lânet edilmiştir. Bu, baş kaldırmaları ve

aşırı gitmeleri sebebiyledir. Onlar yaptıkları kötülükler-

den birbirlerini engellemezlerdi. Yapmakta oldukları ne

kötü idi!” (Mâide, 78-79)

“Onlar kendilerine yapılan hatırlatmaları unutunca biz

kötülükten menedenleri kurtardık; zalimleri de Allah’a

karşı gelmelerinden ötürü şiddetli bir azaba uğrattık.”

(A’râf, 165)

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in Ģu buyrukları da aynı manayı vurgulamaktadır:

“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şâyet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştir-meye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.”14

“Nefsim elinde olan (Allah)‟a yemin ederim ki; ya iyiliği em-reder, kötülüğü yasaklarsınız, ya da Allah size katından bir ceza gönderir de sonra O‟na dua edersiniz de, duanıza icabet edil-mez!”15

Zikrettiğimiz bu deliller, güç nispetinde her Müslümanın bulunduğu ortamdaki kötülükleri gidermeye çabalaması ge-rektiğini ifade etmektedir. Bu âyet ve hadislerde her hangi bir ayırım söz konusu değildir. Binaen aleyh, her Müslümanın gücü nispetinde Ģirk olduğu kesin olan husus-

14 Müslim, Ţman 78. 15 Tirmizî, Fiten 9.

Page 45: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 45

ları anlatması ve tevhide insanları dâvet etmesi gerekmek-tedir.

Ayrıca bu Ģu açıdan da faydalıdır: Bir insan kendi akra-balarının durum ve konumunu diğer insanlara nispetle çok daha iyi bilir. Biz, eğer tebliği sadece ulema gurubuna has kılarsak, o zaman tam bir netice alamayız; zira tebliğ yapan âlim insanların eksiklerini hakkıyla bilemeyebilir. Bu ne-

denle insanın kendi akrabalarına uyarıda bulunması diğer insanların uyarıda bulunmasından çok daha ma‟kul ve çok daha yerindedir.

ĠĢe tüm bu sebeplerden dolayı tebliği belirli bir guruba has kılarak diğerlerine bu görevi yasak saymak, uygun de-ğildir. Bununla beraber dinin hassas ve ince meselelerine dair uyarı ve tebliğde bulunmak elbette âlimlerimizin göre-vidir. Bilmeyen insanların böylesi meselelerde konuĢması

asla söz konusu olamaz. Sıradan Müslümanlar sadece dinde herkesin bildiği meĢhur meselelerde uyarı ve tebliğde bulu-nabilir. Detaylar hakkında konuĢmak onların vazifesi değil-dir.

ĠĢte âyet-i kerimeye “ba„dıyet/bazılık” manası vermek ancak bu durum göz önüne alındığında söz konusu olabilir. Aksi halde âyete bu manayı vermek uygun değildir.

Konumuzu özetleyecek olursak, bu mesele hakkında üç görüĢün söylendiğini ifade edebiliriz:

1) Dâvet, sadece âlimlerin ve dini hakkıyla bilen kim-selerin görevidir.

2) Dâvet, her Müslüman‟ın görevidir.

3) Dâvet, herkesin malumu olan temel meselelerde her Müslüman‟ın; detay meselelerde âlimlerin görevidir.

Page 46: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 46

Biz son görüĢü tercih ediyor ve her Müslümanın, bildiği konularda insanları Ģirk ve küfürden sakındırarak tevhide yönlendirmesinin bir zorunluluk olduğuna inanıyoruz. Bu-nunla beraber Müslümanlar, içlerinden kendilerini dâvet ve tebliğe vakfetmiĢ bir gurup çıkarmalıdırlar. Bu, âyet-i kerimenin ifadesi ile Allah‟ın bir emridir. Allah‟ın bu emri-ni yerine getirmek tüm Müslümanların boynunun borcu-

dur.

Rabbim bu sorumluluğu yerine getirebilmeyi bizlere na-sip ve müyesser eylesin. (Âmin)

Page 47: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

Emr-i Bi’l-Ma‘rûfu ve Nehy-i Ani’l-

Münkeri Terk Etmenin Kötü Sonuçları

Müslüman bir kul, gücü nispetinde iman ettiği esaslara

insanları dâvet etmelidir. Bunu terk etmek Allah‟tan kor-kan bir Ģahsiyet için asla söz konusu olamaz; zira bu du-rumda bir takım kötü sonuçlarla karĢı karĢıya kalacaktır. Bu da onu sonu hiç de iyi olmayan bir akıbetle yüz yüze bı-rakacaktır.

Emr-i bi‟l-ma„rûf ve nehy-i ani‟l-münkeri terk etmenin Kur‟ân ve Sünnette bildirilen bir takım kötü sonuçları var-dır. Bunlardan bazıları Ģunlardır:

1) Allah’ın Lanetine Uğramak

Rabbimiz Ģöyle buyurur:

“İsrailoğullarından kâfir olanlara, Dâvud ve Meryem oğ-

lu İsâ’nın diliyle lânet edilmiştir. Bu, baş kaldırmaları ve

aşırı gitmeleri sebebiyledir. Onlar yaptıkları kötülükler-

den birbirlerini engellemezlerdi. Yapmakta oldukları ne

kötü idi!” ا(Mâide, 78-79)

2) Allah’ın Azabıyla Yüz Yüze Kalmak

Rabbimiz Ģöyle buyurur:

“Onlar kendilerine yapılan hatırlatmaları unutunca biz

kötülükten menedenleri kurtardık; zalimleri de Allah’a

karşı gelmelerinden ötürü şiddetli bir azaba uğrattık.”

(A’râf, 165)

Ebû Bekir (radıyallâhu anh) Ģöyle demiĢtir:

Page 48: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 48

“Ey insanlar! ġüphesiz ki sizler, Rabbimizin ‘Ey iman

edenler! Siz kendinize bakın, doğru yolda iseniz sapıtan kimseler

size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O, işlemekte ol-

duklarınızı size haber verecektir’ (Mâide, 105) âyetini okuyor-sunuz; oysa ben Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟i Ģöyle bu-yururken iĢittim: “Şüphesiz ki insanlar zalimi görüp de onun zul-

müne engel olmazlarsa, Allah‟ın kendi katından göndereceği bir azabı

hepsine umumileştirmesi yakındır.”16

3) Duaların Kabul Edilmemesi

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) Ģöyle buyurur:

“Nefsim elinde olan (Allah)‟a yemin ederim ki, ya iyiliği em-reder, kötülüğü yasaklarsınız ya da Allah size katından bir ceza gönderir de, sonra O‟na dua edersiniz, duanıza icabet edil-mez!”17

4) Kalplerin Kötülere Benzemesi

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) Ģöyle buyurur:

“Hayır, Allah‟a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder, kötülük-ten nehyeder, zâlimin elini tutup zulmüne mâni olur, onu hakka

döndürür ve hak üzerinde tutarsınız ya da Allah kalplerinizi birbirine benzetir, sonra da İsrâiloğullarına lânet ettiği gibi size de lânet eder.”18

5) Kötü Yöneticilerin Başa Geçmesi

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) Ģöyle buyurur:

“Ya iyiliği emreder, kötülükten nehyeder, hayra teşvik eder-siniz, ya da Allah başınıza en şerlilerinizi musallat eder. Bu du-rumda iyileriniz dua ederde duaları kabul olmaz.”19

16 Ebû Dâvûd, Melâhim 17. 17 Tirmizî, Fiten 9. (Not) Bu hadis, bir üstteki başlıšın da delilidir. 18 Ebû Dâvûd, Melâhim 17. 19 Ahmed b. Hanbel, 23313.

Page 49: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 49

6) Allah’ın Yardımının Son Bulması

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) Ģöyle buyurur:

“Ey insanlar! Yüce Allah size şöyle buyurur: Dua edip de kabul etmeyeceğim, istediğinizde vermeyeceğim, yardım talep et-tiğinizde yardım göndermeyeceğim bir gün gelmeden önce iyiliği emredin ve kötülükten men edin.”20

Emr-i bi‟l-ma„rûf-nehy-i ani‟l-münker görevini terk et-menin daha birçok kötü sonucu vardır. Biz burada en çok göze çarpanları zikretmeye çalıĢtık. Eğer biz toplumumuzda öne çıkmıĢ kötülükleri −ki bunların baĢında Ģirk gelir− engellemeye çalıĢmazsak, o zaman Allah‟ın azabının bizlere de isabet etmesi çok yakındır. Çocukların bile saçlarını ağartacak bu korkunç tehditleri dikkate alarak insanları bir an önce uyarmalı ve onları hatalarından vazgeçirmeye ça-

lıĢmalıyız.

20 Sahîhu Ţbn-i Hibbân, hadis no: 290.

Page 50: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

Dâvette Metodun Önemi

Her iĢte olduğu gibi dâvet ve tebliğde de metodun son derce önemli bir yeri vardır. Belirli bir metot gözetilmeden yapılan iĢler baĢarısız olmaya mahkûmdur. Bu nedenle her

iĢimizi bir metoda, bir usûle göre yapmak zorundayız. Hasta birisini bir doktora götürüp sonrada doktorun verdiği reçe-teyi uygulamayanlar, usûlsüzlük yaptıkları için hastayı teh-likeye atmıĢlardır. Verilen reçetedeki ilaçları alıp onları doktorun gösterdiği Ģekilde uygulamayanlar yine usûlsüzlük yapmıĢlardır. Bunlar yine hastayı tehlikeye atmıĢ olurlar. Hatta öyle ki, hastanın bu nedenle ölmesi bile söz konusu olabilir. Bir öğrenci için de aynı Ģey söz konusu. Eğer öğ-

renciye henüz öğretilmeyen bir Ģeyi ders olarak verirsek, öğrenci doğal olarak bunu beceremeyecek, sonunda baĢarı-sız olacaktır. Öğrencinin baĢarılı olmasını istiyorsak ona her Ģeyden önce uygun bir metoda göre eğitim vermeliyiz. Aksi halde baĢarısızlık kesindir.

Dâvet ve tebliğde de durum aynı. Eğer dâvetimizde ba-Ģarılı olmak istiyorsak, her Ģeyden önce muhatabımıza ver-

mek istediğimiz mesajı güzel bir metotla aktarmalıyız. Güzel bir üslupla, güzel bir zamanda, güzel bir dille, güzel bir tarz-la… Evet, buna dikkat edersek iĢte o zaman tebliğlerimiz sonuç verecek ve meyveler ancak o zaman devĢirilecektir.

Hani eskilerimizin bir lafı var ya “Vusûlsüzlüğümüz usûlsüzlüğümüzdendir” diye, bu söz gerçekten de çok doğru bir sözdür. Yani bir neticeye ulaĢamamamız genellikle me-totta hata ettiğimizden dolayıdır. Bu nedenle eğer hedefi-

mize doğru bir Ģekilde varmak istiyor ve bu noktada hataya düĢmekten korkuyorsak, doğru bir metot takip etmeliyiz.

Page 51: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 51

Aksi halde baĢarısızlığımız muhakkaktır. ġimdi dâvette na-sıl bir metot takip etmemiz gerektiğine dair kısa bilgiler vermeye çalıĢacağız.

a) İlmen Hazırlıklı Olmalıyız

Dâvete baĢlamadan önce anlatıp tebliğ edeceğimiz Ģey-lere dair güzel bir bilgiye sahip olmamız gerekmektedir. Ya-ni Müslümanın tebliğ yapacağı meseleye dair ilmen hazır-

lıklı olması zorunludur. Eğer anlatacağı Ģeye dair güzel bir malumat edinmezse, o zaman hem kendisini hem de dava-sını rezil eder. KarĢıdaki insanlara davayı yanlıĢ tanıtma gi-bi bir mesuliyetin de altına girer. Bu nedenle dâvetçi, bil-mediği Ģeyler hakkında konuĢmamalı, malumatı olmadığı hususlarda dâvet giriĢiminde bulunmamalıdır.

Ġslam‟da ilim, amelden önce gelir. Bir Ģeyi yapmadan

önce onun bilgisine sahip olmak gerekir. Bir Ģeyin uygula-masına ve tebliğine geçmeden önce, o Ģeye dair ciddî bir malumat sahibi olunmalıdır. Bu kural gerçekten çok önem-lidir ve onu bilmenin birçok konuda büyük faydası vardır. Bu nedenledir ki Ġmam Buharî (rahimehullah), kitabının bir bö-

lümüne “İlim Söz ve Amelden Öncedir” Ģeklinde bir baĢlık atmıĢtır.21 Bu baĢlık ile Müslümanların söz söylemeden ve amel iĢlemeden önce meseleye iliĢkin bir bilgiye sahip ol-

maları gerektiğine iĢaret etmiĢtir. Bu gerçekten de çok mü-himdir.

Bizler evine kapanmıĢ, toplumunu ve toplumunun so-runlarını bilmeyen, insanlarla sıcak iliĢkiler kurmayan, ki-taplar arasında boğulmuĢ bir âlimi nasıl ki kabul etmiyor ve eleĢtiriyorsak, aynı Ģekilde anlattığı Ģeylere dair yeterli ma-lumatı olmayan, bilgisiz, cahil ve ne dediğini bilmeyen dâvetçileri(!)de kabul etmiyor ve eleĢtiriyoruz. Ġlimle dâveti

21 Bkz. “Kitabu’l-Ţlim”, 10. bölüm.

Page 52: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 52

asla birbirinden ayıramayız. Bir dâvetçi tebliğ ettiği esasla-rın âlimi, bir âlim de inandığı Ģeylerin dâvetçisi olmalıdır. Bu böyle olmadığı zaman Ġslam zarar görür, gün be gün da-ha da zayıflar.

Burada yeri gelmiĢken Ģöyle bir ayırıma dikkat çekmemiz gerekir: Dâvetçi demek âlim demek değildir. Her âlim dâvetçi olamayacağı gibi, her dâvetçi de âlim olamaz. Ama

her dâvetçinin mutlaka dâvet ettiği esaslara dair ciddi ma-lumatı olmalı, neye dâvet ettiğini delilleri ile çok iyi bilme-lidir. Aynı Ģekilde âlimin de asıl olarak dâvetçi olması ge-rekmektedir. Âlim kürsüsüne oturur veya kendisi için ya-pılmıĢ rahlesine diz çöker ve yanına gelen kimselere ders verir. Ama dâvetçi böyle değildir. O kendisine gelenlere değil, bilakis kendisine gelmeyenlere gider. Yani dâvetçi in-sanlara bir Ģeyler ulaĢtırabilmek için yollara düĢer, kapı ka-

pı, dükkân dükkân hatta gerekirse Ģehir Ģehir gezer ve inandığı ilkeleri insanlarla paylaĢmak için bir gayretin içeri-sine girer. Yani dâvetçi aksiyon adamıdır. Durağanlık, do-nukluk ve gevĢeklik onda bulunmaz. ĠĢte âlim ile dâvetçi arasındaki en önemli farklardan birisi belki de budur.

Gönül ister ki tüm âlimlerimiz böyle olsun.

Dâvetçinin sadece anlatacağı Ģeyleri bilmesi de yeterli

değildir. Bununla birlikte muhatabını, onun durumunu, Ģartları, ortamı, çevreyi ve buna benzer bilinmesi zorunlu olan Ģeyleri de bilmesi gerekmektedir. Bu iki husustan biri-sini bilmede hata ettiği zaman, dâvetinde beklenen baĢarıyı elde edemeyecektir.

Bu nedenle dâvetçinin saydığımız Ģeylere dair önemli oranda malumat sahibi olması gerekmektedir. Bu da onun, dâvetine ilmen hazırlanmasının bir zorunluluğudur. Aksi

halde muhatabına hazırlıksız yakalanıp, son anda mat ola-bilir!

Page 53: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 53

b) Güvenilirliğimizi İspat Etmeliyiz

Bu konu belki de dâvetçilerin, muhatapları tarafından en çok eleĢtirildiği konuların baĢında gelmektedir. Bu gün Müslümanlar22 maalesef Rasûlullah‟ın en temel vasfı olan “eminlik” sıfatını kaybetmiĢ durumdadırlar. Üzülerek be-lirtmemiz gerekir ki, Müslümanlar emin değildirler. Bırakın müĢrikleri, Müslümanlara karĢı bile güvenilirliklerini yitir-

miĢ durumdadırlar. Bu, tabii ki her Müslüman için geçerli değildir. Allah‟a hamdolsun ki, çevremizde tanıdığımız çok temiz, dürüst, ahlaklı ve güvenilir Müslümanlar da vardır. Allah böylesi kardeĢlerimizin sayısını artırsın ve hepimize onların ahlakından nasip etsin.

Bu gün bizlerin ve akidesi bozuk birçok insanın Ģikâyet ettiği nokta: Müslümanların sözlerinde durmayıĢı, emanet-lerine riâyet etmeyiĢi ve güvenilir olmayıĢıdır. Birçok Müs-

lüman söz verdiğinde sözünde durmuyor. Emanet aldığında emanetine riâyet etmiyor. BaĢkalarının mallarına göz koyu-yor. Eliyle ve diliyle hem muvahhid kardeĢlerine hem de diğer insanlara zarar veriyor…

Bu vasıflar aslen Müslümanların değil, müĢrik ve müna-fıkların vasıflarıdır. Bu vasıflar kat„iyyen bir Müslümanda olmamalıdır. Aksi halde önderi Muhammed (sallallahu aleyhi ve

sellem)‟e muhalefet etmiĢ ve O‟nun yolundan sapmıĢ olur.

Ġnsanlara dini götürmeden önce onlara karĢı güvenilirli-ğimizi ispat etmek zorundayız. Onlar her konuda bizlere güvenebilmelidirler. Malları, canları ve ırzları hususunda kendi dostlarına duymadıkları güveni bizlere duymalıdırlar. ĠĢte biz böylesine ciddi bir Ģekilde güven ispatı yapamazsak, o zaman insanların bizim davamıza inanmasını beklemek

22 Allah’ın rahmet ettikleri elbette böyle dešildir.

Page 54: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 54

hayal kurmaktan baĢka bir Ģey olmayacaktır. Bu nedenle tebliğden önce güven temini Ģarttır.

Bizler hayatımızın her noktasında Rasûlullah (sallallâhu

aleyhi ve sellem)‟i örnek almak zorundayız. O, bizim için en ide-al örnektir. Rabbimiz Ģöyle buyurur:

“Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve

ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden

kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 21)

“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da

sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece

bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Âl-i İmrân, 31)

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in hayatını gözden geçi-ren herkes, O‟nun müĢrikler tarafından bile güvenilir kabul edildiğini görecektir. O‟nun “el-emîn” diye adlandırıldığı

herhalde herkesçe malumdur. Bu hususta Ebu Sufyan ile Rum Kralı Herakleios arasında geçen Ģu konuĢmayı buraya almamızın faydalı olacağını düĢünüyoruz; zira burada o gün için Allah Rasûlünün en çetin düĢmanlarından birisi olan Ebu Sufyan‟ın O‟nun güvenilir olduğuna, asla yalan söyle-mediğine ve anlaĢmaları bozmadığına dair Ģehadeti yer al-maktadır. Can düĢmanının böylesine lehte Ģehadette bu-lunması, dâvetin karĢı tarafa nasıl bir etki bıraktığının en

güzel delillerindendir.

Hadisin Buhârî‟de yer alan Ģekli Ģöyledir:

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in Ebû Süfyan ve KureyĢ kâfirleri ile Hudeybiye AntlaĢması‟nı imzaladığı mütâreke günlerinde Ebû Süfyan, ġam‟a ticaret için giden bir KureyĢ kervanında bulunuyordu. (Rum imparatoru) Herakleios, KureyĢli kervanla birlikte Ebû Süfyan‟ı huzuruna çağırttı.

Ebû Süfyan ve arkadaĢları Herakleios‟un huzuruna girdiler. O zaman Herakleios ve yanındakiler Ġliya‟da (Kudüs‟te)

Page 55: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 55

idiler. Rumların ileri gelenleri ile birlikte iken imparator bunları huzuruna çağırdı ve tercümanının da gelmesini em-retti.

Tercüman:

−Peygamberim diyen bu adama hanginiz soy olarak da-ha yakındır, diye sordu.

Ebu Süfyan anlatıyor:

−Benim, dedim.

Bunun üzerine Herakleios:

−Onu yanıma, arkadaĢlarını da yakınıma getirin. Onun arkasında dursunlar, dedi. Sonra tercümanına dönüp dedi ki: Bunlara de ki: Ben bu zat hakkında bu adama bazı Ģey-ler soracağım. Bana yalan söylerse onu yalanlasınlar.

Ebu Süfyan dedi ki: “Vallahi arkadaĢlarım yalan söyledi-ğimi etrafta yayarlar diye utanmasaydım onun (peygambe-rin) hakkında yalan söylerdim.”

Herakleios‟un ilk sorusu Ģu oldu:

−Ġçinizde soyu nasıldır?

−Onun içimizde soyu pek büyüktür, dedim.

−Ġçinizden daha önce peygamberlik iddiasında bulunan

kimse var mıydı, diye sordu.

−Yoktu, dedim.

−Babaları içinde hiçbir melik (kral) var mıdır, dedi.

−Hayır, dedim.

−Ona uyanlar halkın önde gelenleri mi, yoksa güçsüzle-ri mi?

−Halkın zayıf olanları.

−Ona uyanların sayısı artıyor mu, azalıyor mu?

Page 56: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 56

−Artıyorlar.

−Onun dinine girdikten sonra beğenmeyerek dininden dönenler var mıdır?

−Yoktur.

−Kendisinin peygamber olduğunu söylemeden önce onu yalan ile itham ettiğiniz olmuĢ mudur?

−Hayır.

−Hiç anlaĢmalarını bozar mı?

−Hayır bozmaz. Ancak biz Ģimdi onunla bir süreliğine ateĢkes yaptık. Bu süre içinde ne yapacağını bilmiyoruz. (Ebû Süfyan dedi ki: Peygamber‟i kötülemek adına araya katacak bundan baĢka bir söz bulamadım.)

−Onunla hiç savaĢ yaptınız mı?

−Evet, yaptık.

−Bu savaĢlar nasıl sonuçlanıyor?

−KarĢılıklıdır; bazen o yener, bazen biz yeneriz.

−Size neyi emrediyor?

−Bize; yalnızca Allah‟a kulluk edin, hiçbir Ģeyi O'na or-tak koĢmayın, atalarınızın inanıp söyledikleri Ģeyleri terk edin, diyor. Namazı, doğruluğu, iffeti ve akraba ile iliĢkiyi

sıkı tutmayı emrediyor.

Bunun üzerine Herakleios tercümanına dedi ki:

Ona söyle, soyunu sordum, içinizde yüksek bir soya sa-hip olduğunu söyledin. Peygamberler de zaten böyle top-lumlarının yüksek soya sahip olanlarından gönderilirler.

Aranızda daha önce peygamberlik iddiasında bulunan olup olmadığını sordum, olmadığını söyledin. Daha önce

böyle birisi olsaydı, bu adam da kendisinden önceki bir söze uymuĢ kimsedir, derdim.

Page 57: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 57

Babaları içinde hiçbir hükümdar gelip gelmediğini sor-dum, gelmediğini söyledin. Babaları içinden bir hükümdar gelmiĢ olsaydı, bu da babasının krallığını geri almaya çalıĢı-yor, derdim.

Peygamberlik iddia etmeden önce onun yalan söylediği-ni duydunuz mu, diye sordum, duymadığınızı söyledin. Ben ise biliyorum ki önceden halka yalan söylememiĢ bir kimse

sonradan Allah‟a yalan söylemeye cüret etmez.

Ona tabi olanlar önde gelenler, güçlüler midir, zayıflar mıdır, diye sordum. Zayıfların ona bağlandığını söyledin. Peygamberlerin bağlıları da zaten zayıf kimselerdir.

Ona uyanlar artıyor mu azalıyor mu, diye sordum, arttı-ğını söyledin. Ġman iĢi tamamlanıncaya kadar hep bu Ģekil-de artarak gider.

Onun dinine girenlerden, bu dini beğenmeyerek dönen-ler olup olmadığını sordum, yoktur dedin. Ġman da kalplere karıĢıp kökleĢinceye kadar böyledir.

Hiç anlaĢmalarını bozar mı, diye sordum, bozmadığını söyledin. Peygamberler de böyledir, anlaĢmalarını bozmaz-lar.

Size ne emrediyor, diye sordum. Yalnız Allah‟a kulluk

edip, ona hiçbir Ģeyi ortak koĢmamayı emrettiğini, putlara kulluğu yasakladığını, namazı, doğruluğu ve iffeti emretti-ğini söyledin.

Bu söylediklerin doğruysa, Ģu ayaklarımın bastığı yerlere yakında O zat sahip olacaktır. Ben zaten bir peygamberin yakında çıkacağını biliyordum. Ancak sizin içinizden olaca-ğını tahmin etmezdim. Onun yanına varabileceğimi bilsem, onunla buluĢmak için her türlü zahmete katlanırdım. Ya-

Page 58: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 58

nında olsaydım ayaklarını yıkardım!”23

Bu rivâyet, Rasûlullah‟ın, düĢmanları tarafından bile ne kadar güvenilir olduğunu ispatlaması açısından oldukça önemli bir ravayettir. O‟nun en azılı düĢmanları bile Mek-ke‟de iken mallarını kendisine teslim ederler, emanetlerini O‟nun himayesine bırakırlardı. Tüm bunlar Efendimizin ne denli yüce bir ahlaka sahip olduğunu anlatma hususunda

yeterlidir.

Bu günde bizler Allah düĢmanlarına aynı ifadeyi kullan-dıramaz ve onlara “bunlardan zarar gelmez”, “bunlar emin ve güvenilir insanlardır” dedirtemezsek, bizim tebliğlerimi-zin asla faydası olmayacaktır. Tebliğ asıl olarak dil ile değil hâl ve davranıĢlarla olmalıdır. Amelimiz bozuk, ahlakımız kötü, eminliğimiz zedeli ise, hiç kimse kusura bakmasın ama anlattıklarımız fayda vermeyecektir. Çünkü insanlar

laftan öte amele, ahlaka ve davranıĢa bakarlar. Bunlar iyi ise anlatmayı hakkıyla beceremezsek bile tebliğimiz fayda verir; lakin bunlar kötü ise, ağzımızla kuĢ tutsak, edebiyatın en âlâsını parçalasak bile tebliğimiz fayda vermez.

ĠĢte buna dikkat etmeli ve tebliğ yapacağımız kimselere her Ģeyden önce güvenilirliğimizi ispat etmeliyiz. Bunu be-cerdiğimizde Allah‟ın yardımı ve desteği ile insanları ka-

zanmamızın önünde artık hiçbir engel kalmamıĢ olacaktır.

c) Güzel Öğüte, Tatlı ve Yumuşak Söze Özen Göstermeliyiz

Muhatabımıza davamızı ulaĢtırırken dikkat etmemiz ge-reken en önemli Ģeylerden birisi de, hiç Ģüphesiz tatlı dilli ve güler yüzlü olmamızdır. Onlara güzel bir üslupla davamı-zı anlattığımızda kabul etmeleri daha kolay olacak, kabul

23 Buhâri, Bed’u’l-Vahy, 5. Hadis no: 7. Bu rivâyetin altı çizili olan yerle-rini dikkatli okuyunuz!

Page 59: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 59

etmeseler dahi en azından düĢmanlık etmeyeceklerdir.24 Bu noktada birçok Kur‟an âyeti bulmak mümkündür. Bakınız Rabbimiz ne buyurur:

“Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle dâvet et ve on-

larla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rab-

bin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru

yolda olanları da en iyi bilendir.” (Nahl, 125)

Bu, Allah tarafından Efendimiz‟e yapılmıĢ bir emirdir.

Ġnsanları Allah‟ın yoluna güzel bir üslupla, hikmetli söz-lerle çağırmak gerekir. Eğer böyle olmazsa, o zaman insan-lara dâvayı anlatmamız mümkün olmaz; zira zaten insanlar bizleri dinlemeye pek de hevesli değildirler. Kendimizi onla-ra dinletebilmek için bizim çabalamamız, gayret etmemiz gerekmektedir.

Bir diğer âyette Rabbimiz Ģöyle buyurur:

“Firavun’a gidin; çünkü o, tağutlaştı. Ona, öğüt alıp

korkması için yumuşak söz söyleyin.” (Tâ-hâ, 43, 44)

Âyette Firavun gibi yeryüzünün en zorba Ģahsiyetine bile

yumuĢak ve tatlı bir üslupla dâvet yapılması emredilmiĢtir. Kaldı ki bizim dâvet yaptığımız insanlar zulüm ve küfürde Firavun‟un tırnağı bile olamazlar. Eğer Firavun‟a bile böyle-

si bir üslupla tebliğ götürülmesi emredilmiĢse, acaba zulüm ve küfürde ondan daha aĢağı seviyede olanlara nasıl tebliğ götürülmelidir?

Bir gün adamın birisi Sultan Me‟mun‟un huzuruna girer ve çok sert bir üslupla onu uyarır. Bu durumu gören Me‟mun adama: “Allah senden daha hayırlı birisini benden daha Ģerli birisine gönderdi ve „Ona, öğüt alıp korkması için

24 Ţnsanların düşmanlıklarını bertaraf etmek de dâvet açısından çok önemli bir husustur.

Page 60: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 60

yumuşak söz söyleyin‟ buyurarak yumuĢak bir üslup kulla-nılmasını emretti” dedi.25

Bizim tebliğ yaptığımız kiĢiler asla Firavun kadar kâfir ve despot olamazlar. Biz de Musa (aleyhisselam) kadar hayırlı ola-mayız. Eğer Musa (aleyhisselam) bile Firavun gibi birisine yu-muĢak bir üslupla tebliğ yapmıĢsa, bizim etrafımızdaki in-sanlara çok daha yumuĢak, çok daha kibar ve çok daha gü-

zel bir dille tebliğ yapmamız gerekmektedir.

Rabbimiz yine Ģöyle buyurur:

“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel bir şe-

kilde sav. (Böyle yaparsan) Bir de bakarsın ki, seninle

arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcacık bir dost

oluverir!” (Fussilet, 34)

Subhanallah! Âyet ne kadar da etkileyici!

Eğer kötülüğü güzellikle def eder, yanlıĢ davranıĢlara gü-zelce karĢılık verirsek, karĢımızdaki kiĢi bize dost olacak-mıĢ!

Bundan daha güzel bir teselli olabilir mi?

Ġnsanlar bizim dâvet ettiğimiz Ģeyleri kabul etmeseler bi-le sırf güzel tebliğimizden ve yumuĢak dilimizden dolayı biz-lere karĢı samimi olacaklar, davamızı kabul etmeseler bile

en azından bize düĢman olmayacaklardır. Bu gerçekten de dikkat edilmeye değer bir husustur.

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in hayatında da bunun pratiğini görmemiz mümkündür. O, en Ģedid düĢmanlarına da, en samimi dostlarına da hep yumuĢak üsluplarla ikaz ve uyarı yapmıĢtır.

ĠĢte Ģu misaller bunu ortaya koyan örneklerdendir:

25 Ţhyau Ulûmi’d-Dîn, 2/334.

Page 61: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 61

1) Muâviye Ġbnu‟l-Hakem es-Sülemî (radıyallâhu anh) Ģöyle anlatır:

“Bir ara ben Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile beraber namazda idim. Derken cemaatten bir adam aksırıverdi, ben de, (aksıran bir kimseye söylendiği gibi) “Yerhamukallâh / Allah sana merhamet etsin!” dedim. Bunun üzerine cema-at, (gözlerini bana dikip âdeta) gözleriyle beni kuĢattılar.

Ben de:

—Vay baĢıma gelenlere! Ne oluyor da bana öyle ba-kıyorsunuz, dedim.

O zaman da cemaat (beni susturmak için) ellerini uyluk-larına vurdular. Ben, onların beni susturduklarını görünce:

—Size ne oluyor da beni susturuyorsunuz, dedim, ama (neticede) sustum.

Nihâyet Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) –ki anam, ba-bam O‟na feda olsun! Ne O‟ndan önce, ne de O‟ndan son-ra O‟nun kadar güzel öğreten hiç bir öğretmen görmedim− (namazını bitirip) dönünce, vallahi, ne beni dövdü, ne azarladı, ne de bana kötü söz söyledi; fakat Ģöyle buyurdu: “Muhakkak ki, şu namazımızda insan kelâmından hiçbir şey (söylemek) uygun olmaz. O ancak tesbih, tekbir ve Kur‟an okumadan ibarettir.”26

2) Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in yanına bir genç geldi ve:

−Ey Allah‟ın Rasûlü! Zina etmem için bana izin ver, dedi.

O mecliste bunu duyanlar Bu iĢten vazgeç, diyerek ona

bağırıp-çağırdılar.

26 Darimî, Salât, 177.

Page 62: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 62

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) “Onu bırakın, bana doğru yaklaşsın” buyurdu.

Genç Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟e yaklaĢıp önüne oturdu. Rasûlullah ona:

—Bunu annen için ister misin, buyurdu.

Genç:

—Hayır, dedi.

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem):

—İnsanlar da bunu anneleri için istemezler, buyurdu. Son-ra:

—Peki, kızın için ister misin, buyurdu.

Genç:

—Hayır, dedi.

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem):

—İnsanlar da bunu kızları için istemezler, buyurdu. Sonra:

—Peki, bacın için ister misin, buyurdu.

Genç:

−Hayır, dedi.

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem):

—İnsanlar da bunu bacıları için istemezler, buyurdu. Son-ra:

—Peki, halan için ister misin, buyurdu.

Genç:

—Hayır, dedi.

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem):

—İnsanlar da bunu halaları için istemezler, buyurdu. Son-ra:

Page 63: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 63

—Peki, teyzen için ister misin, buyurdu.

Genç:

—Hayır, dedi.

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem):

—İnsanlar da bunu teyzeleri için istemezler, buyurdu.

Sonra Ģöyle dedi:

“Kendin için istemediğini onlar içinde isteme! Kendin için sevip, arzuladığını onlar için de sevip, arzula!

Bundan sonra genç:

—Ey Allah‟ın Rasûlü! Kalbimi temizlemesi için Allah‟a dua eder misiniz, dedi.

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) elini gencin göğsü üzeri-ne koyarak: “Allah‟ım! Onun günahını bağışla, kalbini temizle

ve avret mahallini muhafaza et!” diye duada bulundu.

Bundan sonra genç böylesi Ģeylere hiç dönüp bakmadı.27

3) Ebû Hureyre (radıyallâhu anh) anlatır:

Bir bedevî mescide iĢedi. Oradakiler hemen ona ceza

vermek için ona doğru hareket ettiler. Rasûlullah (sallallâhu

aleyhi ve sellem) hemen onlara: “Onu bırakınız, sonra sidiğinin üzerine bir dolu kova su dökünüz. Çünkü sizler ancak kolaylık

göstericiler olarak gönderildiniz, güçlük göstericiler olarak gön-derilmediniz” buyurdu.28

Diğer bir rivâyette ise adamı yanına çağırdı ve ona Ģöyle dedi:

“Bu mescitlere ne işemek uygundur ne de pisletmek... Bura-lar ancak Allah‟ı anmak, namaz kılmak ve Kur‟an okumak için

27 Taberânî ‚el-Mu‘cemu’l-Kebir‛de rivâyet etmiştir. Bkz. 8/183. 28 Buhârî, Edep, 80.

Page 64: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 64

(yapılmıştır.) Bunun üzerine bedevi Ģöyle dua etti: “Al-lah‟ım! Bana ve Muhammed‟e rahmet et, bizden baĢka hiç kimseye rahmet etme! Bunu duyan Rasûlullah (sallallâhu aleyhi

ve sellem) Ģöyle dedi: “Sen geniş olanı daralttın/Allah‟ın geniş rahmetini kısıtladın!”

4) ÂiĢe (radıyallâhu anhâ) anlatır:

Bir Yahudi topluluğu Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟e

geldi ve (selâm size yerine, ölüm size anlamına gelen) “es-Sâmu aleykum” dediler. Bunun üzerine ÂiĢe (radıyallahu anhâ):

−O, sizin üzerinize olsun, Allah sizlere lanet etsin, Al-lah sizlere gazap etsin, dedi.

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem):

−Yavaş ol ey Âişe, incelik ve yumuşaklıkla muamele etmen lâzımdır; seni katılık ve aşırılıktan sakındırırım, buyurdu.

ÂiĢe (radıyallâhu anhâ):

−(Yâ Rasûlallah!) Onların dediklerini iĢitmediniz mi, dedi.

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem):

−Sen de benim onlara ne söylediğimi işitmedin mi? Ben de onu onlara aynen iade ettim. Benim onlar hakkındaki duam kabul olunur, fakat onların benim hakkımdaki dilekleri kabul

olunmaz, buyurdu.29

Bu ve bezeri daha birçok hadis, Rasûlullah (sallallâhu aleyhi

ve sellem)‟in insanların hatalarını düzeltmede çok yumuĢak bir metot izlediğini ortaya koymaktadır. Bizim –her konuda ol-duğu gibi– bu konuda da O‟nu örnek almamız ve tebliğle-rimizde son derece Ģefkatli, ince kalpli ve tatlı dilli olmamız gerekmektedir.

29 Buhârî, Edep, 35.

Page 65: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 65

Rabbim hepimize O‟nun yüce ahlakını nasip etsin. (Allamümme âmin!)

Yumuşak Huylu Olmanın Güzelliğine Dair Bazı Hadisler

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) Abdü‟l-Kays oğulların-dan bir zata Ģöyle buyurdu:

• Sende Allah‟ın sevdiği iki özellik vardır: Yumuşak huylu-luk ve teennî/aceleci olmamadır.30

• Allah Teâlâ (kullarına karşı) son derce lütufkârdır. (On-lara) her işte kolaylık ve yumuşaklık gösterilmesinden hoşnut olur.31

• Allah Teâlâ (kullarına karşı) son derce lütufkârdır. (On-lara) kolaylık gösterilmesinden hoşnut olur. Zorluk çıkaranlara ve başkalarına vermediği başarı ve sevabı, kolaylık gösterenlere

verir.”32

• Yumuşak davranamayan kimse, bütün hayırlardan mah-rum kalmış sayılır.33

• Sizler kolaylık göstermek için gönderildiniz, zorluk çıkar-mak için değil.34

• “Nerede kolaylık varsa, orada güzellik vardır. Kolaylığın bulunmadığı her şey çirkindir.”35

d) Devamlılık Göstermeliyiz

Tebliğ ve dâvetimizin baĢarıya ulaĢmasındaki en önemli

30 Müslim, Ţman, 25, 26. 31 Buhârî, Ţstitâbe, 4. 32 Müslim, Birr, 77. 33 Müslim, Birr, 74-76. 34 Buhârî, Vudû, 58; Edeb, 80. 35 Müslim, Birr, 78.

Page 66: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 66

faktörlerden birisi de hiç Ģüphesiz devamlılıktır. Az olup devamlı olan, çok olup devamsız olandan çok daha hayırlı-dır. Devamı olmayan bir tebliğin faydası neredeyse yok gi-bidir. Bu nedenle tebliğ ettiğimiz insanları tebliğ sonrasında baĢıboĢ bırakmamalı, “Nasıl olsa anlattım” diyerek onları kendi kendilerine terk etmemeliyiz.

Tebliğde devamlılığın yeri büyüktür. 20-30 yıl küfrün

zehirini yemiĢ bir kimseye birkaç kez panzehir vererek onun ayılmasını beklemek beyhude olur. Böylesi birisinin kendi-sine gelip iyileĢmesi için önemli oranda panzehir verilmesi gerekmektedir; aksi halde uyanması mümkün değildir.

Bizim derdimiz eğer gerçekten de adam kazanmaksa teb-liğlerimizin ardını getirmeli ve mümkünse tebliğ ettiğimiz insanları uygun bir ders ortamına çekmeliyiz.

Ders ortamları insanların hakkı kabul etmesine son der-ce yardımcı olan manevî ortamlardır. Orada birçok insanın bulunması kiĢide bir güven ve etkileĢim meydanda getirir. Ders anında itiraz etme gibi bir olasılık olmadığı için muha-tabın anlatılanları dinlemesini sağlar. Bu da kiĢinin söyle-

nenleri muhakeme etmesine ve hakkı ölçüp tartmasına yardımcı olur.

Kaliteli bir dâvetçinin canlı canlı verdiği sohbetin yerini

ne kitap, ne broĢür, ne kaset ne de CD tutabilir. Hiçbir Ģey böylesi güzel bir sohbetin yerini tutamaz. Tebliğlerimizin her ne kadar kitap gibi yazılı malzemelerle desteklenmesi gerekse de, bu konuda asıl olan yazılı metin değildir. Asıl olan yüz yüze gelerek karĢıdakinin halet-i rûhiyesini, mi-miklerini ve psikolojisini görerek usûlüne uygun bir Ģekilde konuĢmaktır. Bunun sayılamayacak kadar faydaları vardır.

Sonuç olarak; tebliğlerimizde istikrarlı olmamız ve sü-

rekliliği sağlayarak davamızı muhatabımıza güzelce ve tek-

Page 67: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 67

raren ulaĢtırmamız gerekmektedir. Ders ve sohbetlerin bu istikrarı sağlayan en önemli unsurların baĢında geldiğini unutmamalıyız.

e) Sabırlı Olmalıyız

GelmiĢ geçmiĢ tüm peygamberler, davalarını tebliğ eder-ken tahammülü çok zor sıkıntılara katlanmıĢlar, baĢarısızlık göstermemek için adeta o zorluklarla boğuĢmuĢlardır.

Ġnsanlara bir Ģeyler anlatma derdinde olan bir tebliğci-nin baĢına musibet ve belaların gelmesi kaçınılmazdır. Bu; Allah‟ın bir kanunu, O‟nun değiĢmeyen bir yasasıdır.

Ġslam‟ı insanlara ulaĢtırırken onlardan tepki görmemiz ve bir takım eziyetlere maruz kalmamız gayet doğaldır. Rabbimiz, bunun böyle olacağını Kur‟an‟ında Ģöyle bildirir:

“Andolsun, mallarınız ve canlarınız konusunda mutlaka

imtihana çekileceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap ve-

rilenlerden ve Allah’a şirk koşanlardan üzücü birçok söz

işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’a karşı gelmekten

sakınırsanız bilin ki, bunlar (yapmaya değer) azmi gerek-

tiren işlerdendir. (Âl-i İmrân, 186)

Onlardan eziyet verici Ģeyler iĢitmemiz ve farklı farklı iĢ-kencelere maruz kalmamız çok doğaldır; çünkü biz onlara

kendilerinin yanlıĢ bir yolda olduklarını anlatıyoruz. Birileri de bizlere aynı Ģekilde yanlıĢ olduğumuzu anlatsa her halde aynı tepkiyi bizler de verir, karĢımızdakini kesinlikle kabul etmeyiz. Ama karĢımızdaki her fırsatta samimiyet ve yumu-Ģaklıkla bizlere bir Ģeyler anlatsa, o zaman bundan etkilenir, kabul etmesek bile en azından yumuĢaklık gösteririz.

Ġnsanlara Ġslam‟ı götürürken tek rehberimiz Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) olmalı, O‟nun bu yolda çektiği sıkıntı-

lar bizlere teselli vermelidir. O, Ġslam‟ı tebliğ etmek, Al-lah‟ın dinini yüceltmek, Ģeriatı hâkim kılmak ve kendisine

Page 68: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 68

yüklenen görevi hakkıyla eda etmek için birçok sıkıntıya katlanmıĢ ve bu uğurda kayda değer bir çaba sarf etmiĢtir. Rasûlullah‟ın bu çabası bir dâvetçi için vazgeçilmez bir ör-nek olmalı ve toplumundan göreceği tepkiler için ona yol göstermelidir.

Tebliğ yolunda dâvetçinin sabrını artıracak bazı hususlar vardır. Bunlardan bazıları Ģu Ģunlardır:

1) Yapmakta olduğu dâvet nedeniyle Rabbinden kaza-nacağı sevabı düĢünmeli.

2) Peygamberleri ve kendisinden önce yaĢamıĢ olan müminlerin kavuĢtukları güzel sonuçları hatırlamalı.

3) Allah‟ın sabredenlere vaat ettiği büyük ecri ve mü-kâfatı hatırından çıkarmamalı.

4) Allah‟ın sabredenlerle beraber olacağını düĢünmeli.

“Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Al-

lah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki, Allah sabredenlerle

beraberdir.” (Bakara, 153)

5) Allah‟ın sabredenleri seveceğini bilmeli.

“Nice peygamberler var ki, kendileriyle beraber birçok

Allah dostu çarpıştı da bunlar Allah yolunda başlarına

gelenlerden yılmadılar, zaafa düşmediler, boyun eğme-

diler. Allah, sabredenleri sever.” (Âl-i İmrân, 146)

6) Sabrın insanı dinde öncü ve önder yapacağını bil-meli.

“Sabrettikleri ve ayetlerimize kesin olarak inandıkları

zaman, onların içinden, buyruğumuzla doğru yola ileten

rehberler tayin etmiştik.” (Secde, 24)

Bu saydıklarımız, dâvetçinin dâvet yolunda karĢılaĢabi-

leceği sıkıntıları hafifletecek hususlardan sadece bazılarıdır.

Page 69: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 69

f) En Son Raddede Tavır Koyabilmeliyiz

Dâvet ettiğimiz insanlar dâvetimizi basite alıyor, dinle-miyor, dalga geçiyor ve ıslah olmuyorlarsa; bizde de tüm çabalarımız sonucu dönmeyeceklerine dair güçlü bir kanaat oluĢmuĢsa, en son radde olarak böylesi insanlara tavır koy-malı ve ciddiyetimizi onlara fiilen gösterilmeliyiz. Ġnatçı ve alaycı kâfirlerle karĢılaĢınca veya bilinçli bir Ģekilde Müs-

lümanları aĢağılayan kimselerle muhatap olunca gereken tavizsiz tavrı ve ölçülü sert yaklaĢımı göstermek belki de en büyük tebliğdir.

Dâvetçinin, böylesi insanlarla vaktini öldürmesi abesle iĢtigaldir. Dâvetini kendisini dinleyecek insanlara ulaĢtır-malıdır. Altından daha değerli olan zamanını boĢ insanlarla zayi etmemelidir.

Allah ve Rasûlünün muradına uygun olarak tebliğ ya-pıldıktan sonra vazgeçmeyenlere tavır takınılması meĢru bir iĢtir. Kur‟an ve Sünnette bunun birçok delili ve örneği var-dır.

Bu gün bazı dâvetçilerin düĢtüğü hatalardan birisi de Ģudur: Bir kimseye bir Ģeyler anlatır, tebliğ yapar; ama neti-ceyi beklemeden hemen tavır koyar ve bağları koparan cümleyi söyler.

Bizim tavır koymakla kastımız adamın yüzüne “Sen kâ-firsin” demek değildir. Bu ifade her zaman söylenmemelidir. Elbette bunun da söyleneceği yerler vardır; ama bu her dâvetin sonunda değildir. Dâvet yaptığımız adam hakikatte zaten öyledir; o isme müstahaktır. Adamın öyle olması bi-zim onun yüzüne karĢı “kâfir” dememizi gerektirmez. Bu,

dâvetimizin önünü kesen bir ifadedir. Bu nedenle onu ger-çek manada hak etmeyenlere söylemek dâvet üslubunda

yapılmıĢ ciddi bir hatadır. Bu ifade ancak onu gerçek ma-

Page 70: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 70

nada hak eden kimselere söylenir; onu da dâvetin usulünü ve tekfirin vâkıasını bilenler yapar. Bizim dâvetteki amacı-mız insanları kazanmak mı, yoksa onları nefret ettirmek mi? Ġnsanlar dâvette nefret ettirilebilirler. Bu nedenle Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) sahabîlerini daima uyarmıĢ ve nefret ettiriciler olmamalarını onlara öğütlemiĢtir. Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) Ģöyle buyurur:

“Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirme-yin.”36

Demek ki dâvetçi nefret ettirebilir, insanları kendisin-den uzaklaĢtırabilirmiĢ.

Ġnsanları sebepsiz yere kendimizden ve akidemizden uzaklaĢtırmamak için Peygamberimizin mezkûr hadisini kendimize rehber edinmeli ve insanları nefret ettirmekten

son derece uzak durmalıyız. Bir insanı sırf yanlıĢ uyguladı-ğımız metodumuzdan dolayı Ġslam‟dan uzaklaĢtırmak ne büyük bir musibet, ne büyük bir âfettir!

Allah bizleri böylesi bir âfetten muhafaza buyursun.

36 Buhârî, Ţlim, 11.

Page 71: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

Dâvette Nelere Dikkat Etmeliyiz?

1) Dâvet Etiğimiz İlkelere Öncelikle Kendimiz İnanmalıyız

Dâvetçi her Ģeyden önce dâvet ettiği ilkelere kendi

inanmalıdır. Dâvet ettiği Ģeyleri iç âleminde özümsemeli, benimsemeli; dâvete baĢlamadan önce anlatacaklarına ön-celikle kendi inanmalıdır. Eğer bunu baĢarabilirse dâveti fayda verecek, o zaman insanları kendisine inandırabilecek-tir. Ama anlattığı Ģeyleri henüz iç âleminde sindirememiĢse, bu noktada insanları inandırması asla mümkün olmayacak-tır.

Ġnsanlar, sözlerimizden ziyade amellerimize bakmakta-dırlar. Sözlerimiz çok tesirli olmasa da tavır ve davranıĢla-rımız onlar üzerindi ciddi bir tesir bırakmaktadır. Zalimlere karĢı tavrımız, onlardan uzak oluĢumuz, onların kurum ve kuruluĢlarından teberri ediĢimiz, ibadetlerimiz, alıĢveriĢle-

rimiz, ticaretimiz, sözlerimiz ve anlattığımız Ģeyleri yaĢayı-Ģımız hep insanların gözlemlediği Ģeylerdir. Ġnsanları tağuttan uzak olmaya çağırır, ama kendimiz birçok konuda

tağutlara boyun eğersek, insanları dürüstlüğe çağırır, lakin kendimiz dürüst olmazsak, insanlara ahlaklı olmayı emre-der, fakat kendimiz ahlaksız tavırlar ortaya koyarsak o za-man anlattıklarımızda bir tenakuz meydana gelir ve asla onları davamıza inandıramayız.

Anlattığımız Ģeyleri önce kendimiz yaĢamalı, sonrasında onu insanlara götürmeliyiz. Aksi halde yaĢamadığımız Ģey-leri insanlara anlatmıĢ oluruz ki, bu hem güven kaybına

neden olur, hem de kötü bir akıbetle bizleri karĢı karĢıya bı-rakır…

Page 72: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 72

Ġslam‟ı önce gönüllerimize hâkim kılmalıyız. Bunu yaptı-ğımızda Ġslam kendiliğinden çevremize, beldemize, ülkemi-ze hatta dünyamıza hâkim olacaktır. Devletleri ĠslamlaĢ-tırmadan önce gönüllerimizi ĠslamlaĢtırmalıyız. Ülkeleri fethetmeden önce yüreklerimizi fethetmeliyiz. Bunu baĢar-dığımızda Ġslam her Ģeyimize hükmedecek, tüm arzuladıkla-rımızın hâkimi olacaktır.

Dâvetimizin baĢarılı olmasını arzuluyorsak her Ģeyden önce kalbimizi Ģirkin, küfrün, nifakın ve günahın pislikle-rinden arındırmamız gerekmektedir. Kalp bunlardan arın-mıĢ olursa o zaman fitnelerden etkilenmez, çalkantılardan zarar görmez.

ġimdi içerisinde çamur ve gömük olan bir havuz düĢü-nün… Çamur dibe çökmüĢ, suyun yüzeyi berrak… Derken suyun içerisine küçük bir taĢ atılıyor. TaĢın dibe vurmasıyla

su ne hale gelir? Yerde sakin duran çamuru harekete geçir-diği için bir anda bulanıklaĢır, değil mi? Ama su çamurdan hali olsa ve içerisinde en ufak bir pislik bulunmasa, o taĢ suya ne yapabilir? Hiç suda bulanıklık meydana getirebilir mi? Aksine suyun güzelliğine güzellik katar, suyu daha da çekici bir hale getirir.

ĠĢte kiĢinin kalbi de böyledir. Eğer kalbinin derinlikle-

rinde Ģüphe pislikleri ve mutmainsizlik kalıntıları varsa, o zaman en ufak bir çalkantı kalbini bulandırır; tertemiz inancını pisletir. Ama kalbinde Ģek, Ģüphe ve itminansızlık gibi inanca bulanıklık veren Ģeylerin hiç birisi yoksa, o kalp ne kadar çalkalanırsa çalkalansın doğacak fitnelerden dola-yı en ufak bir zarar görmez.

Bu gün bazı komünistlerin veya bazı inkârcıların insan-ları etkilediğini görüyor ve duyuyoruz.

Bunun nedeni nedir sizce?

Page 73: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 73

Bizce anlattıkları Ģeylerin güzelliği veya çekiciliği değil, anlatanların anlatmıĢ olduğu Ģeylere kesin inanması, bu noktada kararlılık göstermesi ve karĢıyı etkisi altında bı-rakmasıdır. Yani insanlar anlatılana değil, anlatana bakı-yorlar. “Makâl”e değil “men kâle”ye37 bakıyorlar. Bu, çok üzücü olsa da inkâr edilemeyecek bir gerçektir.

Oysa müminler böyle değildir. Müminler sözü dinlerler,

onun en güzel olanına uyarlar.

“Tâğûta, kulluk etmekten kaçınan ve içtenlikle Allah’a

yönelenler için müjde vardır. O hâlde kullarımı müjdele!

Onlar ki, sözü dinler ve onun en güzeline uyarlar. İşte on-

lar, Allah'ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir. İş-

te onlar akıl sahipleridir.” (Zümer, 17, 18)

Aslında her insanın böyle olması gerekir. Ama insanlar

bu gün gönüllerini, fikirlerini, inançlarını hep birilerine ki-raya verdikleri için insanlardan gelen fikirleri hiçbir Ģekilde ölçüp-biçmeden sırf güzel anlatıyor diye kabul etmektedir-ler.

Bu, son derece yanlıĢ olmasının yanı sıra, bir o kadar da tehlikeli bir durumdur.

ĠĢte insanlar böyle olduğu içindir ki, onları etkilemenin en pratik yolu; anlattığımız Ģeylere inanmamız, onları ya-

Ģamamız ve ne pahasına olursa olsun o ilkelerden asla taviz vermememizdir. Biz böyle olursak insanların bizden etki-lenmemesi mümkün değildir.

37 “Mekâl” Arapçada “söz” anlamına gelir; “Men kâle” ise “Kim dedi” anlamında bir cümledir. Söz söyleyen kimseyi ifade eder. Ţnsanlarımız maalesef söze dešil, sözü kimin söyledišine baktıkları için ‚Söyleyene değil, söylenene bak‛ diye bir tabir halk arasında meşhur olmuştur. Sözü dešil de söyleyenini kâle almak, bâtıl fikirli ašzı laf yapan kimsele-rin, insanları etkilemeisne yol açmış ve ister istemez dâvetleine kulak asılmasına insanları sevk etmiştir.

Page 74: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 74

2) Adam Seçmeliyiz

Dâvet hususunda dikkat etmemiz gereken ikinci husus;

adam seçmek ve anlatacağımız adamı önceden tespit et-

mektir.

Davamızı öncelikle bize tâbi olması muhtemel olan, ka-

rakteri düzgün, ahlakı güzel, samimi, dürüst ve kiĢilikli kiĢi-

lere götürmeli, eforumuzu böylesi insanlar için harcamalı-

yız. Tarihe göz attığımızda bunun örneklerini görmemiz

mümkündür. Allah‟ın Rasûlü herkesten önce davasını Ebu

Bekir‟e götürmüĢtü. Yine ilk olarak bu dâva Osman b. Af-

fanlara, Ebu Ubeydelere ve Sad b. Ebî Vakkaslara götürül-

dü. Bunun nedeni ise belli: Onların karakterli ve Ģahsiyetli

insanlar oluĢu…

ĠĢte bir dâvetçi bu hususa çok dikkat etmeli, dâvetini

herkesten önce “adam” olanlara götürmelidir. Aksi halde

öncü kadromuz kalitesiz insanlardan meydana gelir ki, bu

durumda davamızın ilerlemesi asla söz konusu olamaz.

Burada bir de Ģu husussa dikkat çekmek gerekir: Dâvet,

belirli bir usûl çerçevesinde elbette ki herkese yapılmalıdır;

ama özellikle misafiri ve ziyaretçisi gelmeyen, adam yerine

konulmayan garip ve kimsesizlere, fakir mahalle sakinlerine

ulaĢtırılmalıdır. Peygamberimiz baĢta olmak üzere, hemen

her peygamberin tebliğlerine ilk olumlu cevap verenler; kö-

leler ve fakirler olmuĢtur. Ayakkabımızı boyatırken boyacı-

ya, tıraĢ olurken berbere, alıĢveriĢ ederken bakkala, müsait

ortam varsa çekinmeden tebliğ ulaĢtırılmaya çalıĢılmalıdır.

Evimiz, akrabalarımız, iĢ arkadaĢlarımız, samimiyet kurduk-

larımız; tebliğde öncelemek zorunda olduğumuz kimseler-

dir.38

38 Ahmet Kalkan, Vuslat Dergisi, sayı: 55.

Page 75: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 75

3) Kimseyi Zorlamamalıyız

Tebliğ yaptığımız insanları, davamızı kabul etmeleri hu-susunda asla zorlamamalıyız. Bu, yüce Allah‟ın, Kitabında bizlere bildirdiği bir husustur. Rabbimiz Ģöyle buyurur:

“Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice

ayrılmıştır. O hâlde, kim tâğûtu reddedip Allah’a iman

ederse, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapış-

mıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Baka-

ra, 256)

Ġslam insanları zorla dine sokmayı hiçbir zaman emret-memiĢtir. Çünkü zorla kabul ettirilmiĢ bir inancın Ġslam na-zarında hiçbir değeri yoktur.

“Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette

iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları

zorlayacak mısın?” (Yunus, 99)

Bu nedenle insanların gönül hoĢluğu ile davamızı kabul etmelerini sağlamalı, bu noktada çaba harcamalıyız.

4) Dâvet Ettiğimiz Şahsı Kur’ân Âyetleri İle Yüz Yüze Bırakmalıyız

Bu konu da son derce dikkat edilmesi gereken bir mev-zudur. Tebliğ yaptığımız insanları Allah‟ın sözleri ile yüz yü-ze getirmeli, onların düĢünmelerini sağlamalı ve gönülle-rinde tesir bırakmak için onlara bol miktarda Kur‟an âyetleri okumalıyız. Bu, Hem Allah Rasûlünün, hem de tüm peygamberlerin uygulaya geldiği etkileyici bir metottur. Bu konuda örnek gösterilebilecek birçok olay vardır; ama biz bunlardan sadece iki tanesini buraya aktaracağız:

Tufeyl b. Amr, Peygamberliğin 11. yılında Mekke‟ye gelmiĢti. Mekkeliler O‟nu karĢılayarak Peygamber‟e karĢı uyardılar. O da Mescid-i Haram‟a girmeden önce Peygam-ber (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟den bir Ģeyler duymamak için ku-

Page 76: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 76

laklarını tıkadı. Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) Kâbe‟de durmuĢ namaz kılıyordu. Tufeyl b. Amr‟ın kulağına Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in okuduğu âyetlerden bir Ģeyler ulaĢtı. Duyduğu Ģeyler hoĢuna gitmiĢti. Sonra kendi kendine:

“Ben seçkin bir Ģairim, iyiyi-kötüyü birbirinden ayırt edebilecek bir durumdayım. Niye bu adamı dinleyip de, eğer iyi söylüyorsa kabul, kötü söylüyorsa reddetmiyorum” dedi.

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) dönüp evine giderken, o da O‟nu takip edip evine girdi. Hikâyesini anlatıp, Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟den kendisine Ġslam‟ı an-latmasını istedi. O da kendisine Ġslam‟ı anlatıp bazı Kur‟an âyetlerini okudu. Bunun üzerine Tufeyl Ģöyle dedi:

“Allah‟a Yemin ederim ki, ben ne bundan daha güzel bir söz iĢittim, ne de bundan daha adaletli bir iĢ duydum; iĢte Müslüman oldum!”

Tufeyl (radıyallâhu anh) sonra Ģehadet kelimesini söyleyerek Ġslam‟ını gerçekleĢtirdi…39

Ümmü Seleme validemiz anlatıyor:

“Muhacirler NecaĢî‟nin yanına vardıkları zaman, NecaĢî, daha önceden kendi din adamlarını da yanına ça-ğırmıĢtı. Onlar, NecaĢî‟nin çevresinde mushaflarını yaymıĢ, açmıĢ bulunuyorlardı. NecaĢî, Muhacirlere:

—Siz, ne benim dinime, ne de Ģu milletlerden birinin dinine girmediğinize göre, sizin kavimlerinizden ayrılarak tutmuĢ olduğunuz bu din nasıl bir dindir, diye sordu.

Muhacirler adına, Cafer b. Ebi Talib:

—Ey hükümdar, dedi. Biz cahiliye halkından bir kavim

39 Usdu’l-Šâbe, 2/40.

Page 77: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 77

dik. Putlara tapar, ölmüĢ hayvan eti yer, bütün kötülükleri yapardık. Akrabalarımızla ilgilerimizi keser, akraba hakkı gö-zetmezdik. KomĢularımızı unutur, komĢuluk vazifelerini ye-rine getirmezdik. Ġçimizden güçlü olan, güçsüz, zayıf olanı yerdi. Yüce Allah bize kendimizden, soyunu sopunu, doğru-luğunu, eminliğini, iffet ve nezahetini bildiğimiz Rasûlü gön-derinceye kadar, biz hep bu kötü durum ve tutumda idik…

O peygamber, bizi, bizim ve babalarımızın Allah‟tan baĢ-ka tapa geldiğimiz taĢtan, ağaçtan, altın ve gümüĢten yapıl-mıĢ putları bırakarak Allah‟ın birliğine inanmaya ve yalnız O‟na ibadet etmeye dâvet etti. Yine o peygamber, doğru söy-lemeyi, emaneti sahibine vermeyi, akraba haklarını gözet-meyi, komĢulara iyi davranmayı, haramlardan uzak kalmayı, kan dökmekten geri durmayı bize emretti.

Yine O, bizi her türlü çirkin, yüz kızartıcı söz ve iĢlerden, yalan söylemekten, yetim malı yemekten, iffetli kadınlara dil uzatmak ve iftira etmekten de men etti.

Ayrıca hiçbir Ģeyi kendisine eĢ ve ortak tutmaksızın, yal-nız Allah‟a ibadet etmemizi, namaz kılmamızı, zekât verme-mizi, oruç tutmamızı da bize emir buyurdu.

Biz onu doğruladık ve ona iman ettik. Allah tarafından getirdiği Ģeylere göre ona tâbi olduk.

Bir ve Tek olan Allah‟a ibadet ettik, O‟na hiçbir Ģeyi Ģirk koĢmadık. O‟nun bize haram kıldığını haram, helâl kıldığını helâl olarak kabul ettik. Bunun üzerine kavmimiz bize düĢ-man kesildi, bizi dinimizden döndürmek, Yüce Allah‟a iba-detten vazgeçirip putlara taptırmak, öteden beri helâlleĢtirip serbestçe iĢleyegeldiğimiz kötülükleri tekrar iĢletmek için, bi-zi iĢkenceden iĢkenceye uğrattılar. Onlar bize böylece galebe çalıp zulmettikleri, bizimle dinimiz arasına gerildikleri ve tazyiklerini arttırdıkları zaman, biz senin ülkene çıkmak, sı-ğınmak zorunda kaldık. Seni baĢkalarına tercih ile senin ko-

Page 78: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 78

ruluğun ve komĢuluğunda bulunmayı arzu ettik. Ey hüküm-dar! Biz senin yanında hiçbir zulme uğramayacağımızı umu-yoruz!

NecaĢî:

—Allah tarafından peygamberinizin getirip sizlere bildir-diği Ģeylerden senin yanında bir Ģey var mı, diye sordu.

Cafer:

—Evet, var, dedi.

NecaĢî:

—Onu bana oku, dedi.

Cafer, Meryem Sûresinin baĢ tarafından, Yahya ve Ġsa aleyhimesselam‟ın doğumları ile ilgili âyetleri [1-35] okuyunca, vallahi NecaĢî o kadar ağladı ki, (akan gözyaĢlarından) saka-lı ıslandı. NecaĢî‟nin din adamları da, okunan âyetleri dinle-dikleri zaman, ağladılar ve hatta onların mushafları da göz-yaĢlarından ıslandı…”40

Bu rivâyetlerde, Kur‟ân‟ın insanlarda nasıl bir tesir mey-dana getirdiği açıkça görülmektedir. Tufeyl (radıyallâhu anh) et-kilenip Müslüman olmakta, NecaĢî ve beraberindeki din adamları hüngür hüngür ağlamakta…

ĠĢte bizlerin de muhataplarımıza bu metodu uygulaması ve onları etkileyecek âyetleri okuyarak kendilerini Rableri ile baĢ baĢa bırakması gerekmektedir. Bu yapıldığında insan-lar daha kolay etkilenecek, üzerlerinde beklenilen tesir ken-disini daha çabuk gösterecektir.

5) Maddi Çıkarımız Olmadığını

Karşı Tarafa Hissettirmeliyiz

Tebliğimizin fayda vermesindeki en önemli etkenlerden

birisi de budur; yani karĢımızdaki insanlara her hangi bir

40 Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/202, 203.

Page 79: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 79

menfaatimiz olmadığını, bu iĢi maddî bir çıkar için yapma-

dığımızı, Allah‟ın rızasından baĢka bir amacımız olmadığını,

sadece ve sadece kendisini kurtarma amacı güttüğümüzü

onlara hissettirebilmek… Bunu baĢardığımızda muhatabı-

mızın gönlüne güven verecek, tabir yerindeyse ona bir gol

atmıĢ olacağız. Ama bunu baĢaramazsak, ne anlatırsak an-

latalım ona asla tesir edemeyecek, anlattığımız her Ģeyin

önüne bir nevi set çekmiĢ olacağız. ĠĢte bu duruma düĢme-

mek için yaptığımız tebliğden sadece ahirette ecir bekledi-

ğimizi karĢıya ihsas etmemiz gerekmektedir.

Bu konu hakkında Kur‟an‟da zikri geçen peygamber söz-

leri ne de güzeldir!

“Ey kavmim! Buna karşı ben sizden herhangi bir mal is-

temiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah’a aittir...”

(Hûd, 29)

“Eğer yüz çeviriyorsanız, sizden zaten hiçbir ücret iste-

medim. Benim ücretim, ancak Allah’a aittir. Bana Müs-

lümanlardan olmam emredildi.” (Yunus, 72)

“Ey kavmim! Peygamberliğimi tebliğe karşı sizden bir

mükâfat istemiyorum. Benim mükâfatım, ancak beni ya-

ratana aittir. Hâlâ akletmeyecek misiniz? (Hûd, 51)

“Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve: ‘Ey

kavmim! Uyun bu elçilere. Uyun sizden hiçbir ücret iste-

meyen ve hidâyet üzere olan şu kimselere’ dedi.” (Yasin,

20, 21)

Bizim de peygamberlere uyarak insanlara bir Ģeyler an-

latmamızın ardında Allah‟ın rızasından baĢka hiçbir ama-

cımızın olmadığını hissettirmemiz ve onları buna inandır-

mamız gerekmektedir. Bu gerçekleĢtiğinde insanların bize

Page 80: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 80

olan güveni artacak ve dâvamıza bakıĢları br anda değiĢe-

cektir.

6) Söz ve Fiillerimizin Uyumluluk Arz Etmesine Dikkat Etmeliyiz

Ġnsanların dâvetçilerde aradığı ve onlarda gözlemlediği en önemli Ģeylerden birisi de, söz ve fiil uyumudur. Sözleri fiilleri ile çeliĢen kimse bırakın insanları, kendi arkadaĢları ve yakınları tarafından bile kabul görmez, itibara alınmaz. En yakınları bile ona kulak vermezse, insanların ona kulak vermesi hiç mümkün olur mu? Dâvetçi bu hususa azami derecede dikkat etmeli, insanlara sözleri ile amellerinin uyum içerisinde olduğunu ispat etmelidir.

Dâvetçi söz veriyor ama sözüne muhalefet ediyorsa, ya-lanı yasaklıyor ama yalan söylüyorsa, gıybetten sakındırıyor ama insanların etini yiyorsa, takvadan bahsediyor ama tak-vasızlık örneği sergiliyorsa iĢte o zaman ortada bir sıkıntı var demektir. Böyle olduğunda insanları kendisine inan-dırması asla mümkün değildir. Böylesi birisine hanımı ve çocukları inanmaz ki, diğer insanlar inansın!

Allah Rasûlünün hayatını gözden geçiren herkes, O‟nun sözleri ile fiillerinin birbirine uyumluluk arz ettiğini yakın-dan görecektir. O, söz verildiğinde verilen söze riâyet edil-mesini emrediyor, aynı zamanda kendisi de buna son dere-ce dikkat ediyor. Yalanın haramlığından bahsediyor, aynı zamanda kendisi de hiçbir zaman yalan söylemiyor. EĢleri-mize iyi davranmamızı öğütlüyor, kendisi de buna aynen uyuyor. Yani neyi emrediyorsa daha iyisini kendisi yapıyor; neden yasaklıyorsa en azami ölçüde ondan uzak duruyor. Bizlerin de −her konuda olduğu gibi− bu konuda da O‟nu örnek alması ve sözlerimizle fiillerimizin birbirine uyumlu-luk arz etmesi gerekmektedir. Aksi halde insanları kendi-mize inandırmamız asla mümkün olmayacaktır.

Page 81: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

Dâvetçinin

Dikkat Etmesi Gereken Hususlar

Ġslam dâvetçisinin insanlara tebliğ yaparken veya diğer

bir ifadeyle tebliğ aĢamasında dikkat etmesi gereken bir ta-kım hususlar vardır. Bunları Ģu Ģekilde sıralayabiliriz:

1) Dış Görünüm Güzel ve Düzgün Olmalı

Rabbimiz, indirdiği ilk âyetlerde Rasûlüne elbisesini te-miz tutmasını ve pisliklerden uzak durmasını emir buyur-muĢtu:

“Elbiseni tertemiz tut ve pislikten kaçınıp uzaklaş.”

(Müddessir, 4, 5)

Bu âyetin yorumuna dair farklı yaklaĢımlar olsa da, zâhiri manası bizim iĢaret ettiğimiz anlama vurgu yapmak-tadır.

Bilinmelidir ki bir dâvetçinin elbisesine önem göstermesi muhatabını etkileme noktasındaki ilk adımıdır. “KiĢi kıya-feti ile karĢılanır, fikirleri ile uğurlanır” sözü boĢa söylenmiĢ

bir söz değildir. Bu nedenle dâvetçi elbisesine önem gös-termeli, temiz, düzgün ve uyumlu elbiselerle tebliğ yapmaya gayret etmelidir.

Elbisenin düzgünlüğü ile kastımız pahalı, kaliteli, üst dü-zey kıyafetler değildir elbette. Bizim bununla kast ettiğimiz; elbisenin temiz, yırtıksız ve düzgün olmasıdır. Bazı dâvetçiler fakir olabilir; bu nedenle de çok güzel elbiseler

alamayabilirler. Bu önemli değildir; önemli olan o kıyafetin

düzgün ve temiz olmasıdır. Yamalı elbise giymek ayıp değil-dir; ama yırtık elbise giymek veya yırtılmıĢ kıyafeti dikme-

Page 82: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 82

mek ayıptır. Bu gün nice Müslümanlar var ki, üzerlerinde ki elbise ya yırtık, ya ütüsüz, ya da kirli! Bazılarının gömlek-lerinin yakası kirden simsiyah olmuĢ. Kimilerinin çorapları kokuyor, kimilerinin montları... Bu saydıklarımız asla bir dâvetçide –hatta bir Müslümanda– olmaması gereken Ģey-lerdir. Ġslam dâvetçisi, peygamberini örnek alarak temiz ve düzgün kıyafet giymeli, eğer imkânı varsa dâvet esnasında

beyaz elbiseleri tercih etmelidir.

Kıyafetimizin davamızın sembolü olduğunu da hatırı-mızdan çıkarmamamız gerekir. Ġnsanları etkilememizin en önemli yollarından birisidir kılık-kıyafetlerimiz. Elbisesi vü-cut hatlarını belli edecek kadar dar olan, örf ve geleneğe aĢırı derecede muhalif duran ya da Ġslam‟dan ziyade Ba-tı‟nın giyim tarzını çağrıĢtıran bir elbise giyen kimsenin kar-Ģıdaki insanda bırakacağı tesir, Ġslamî kılık-kıyafete sahip

olan birisinin bırakacağı tesirden kat be kat daha az olacak-tır. ĠĢte bu nedenle kılık-kıyafetlerimize ciddi oranda dikkat etmeli, bu noktada asla gevĢeklik höstermemeliyiz. Özellik-lede tebliğ aĢamasında bu hususdaki hassasiyetimizi artır-malıyız.

Bacılarımız da namusları olan örtülerinin, karĢı tarafta çok güçlü bir etki bıraktığını asla unutmamalıdırlar. Onlar

sözlerinden öte tesettürleri ile dâvette bulunmaktadır. On-lar içerisinde özellikle tebliğci vasfına sahip olan hanım kardeĢlerimizin dıĢ kıyafetleri Ġslamî olduğu gibi, çarĢaf veya pardösülerinin altına giymiĢ oldukları iç kıyafetlerinin de Ġslamî olması gerekmektedir. Bunun karĢı taraftan gözlem-leneceği asla unutulmamalıdır. ÇarĢafının altına kot panto-lon giyip, bununla kadınlara bir Ģeyler anlatmaya çalĢıan bir

bacımız, bu çalıĢmasında istenilen sonucu alamayacaktır.

Çünkü bu toplum, hoca kadınların kot pantolon giyinme-sine veya dar kıyafetlerle insanlar arasına karıĢmasına alıĢık

Page 83: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 83

bir toplum değildir. Bazı bacılarımızın buna “Allah kot pan-tolonu haram mı kıldı ki?!” diyerek itiraz etmeleri, yüzeysel-likten ve meseleleri vakıaya göre değerlendirme olgunlu-ğundan yoksun olmaktan baĢka bir Ģey değildir.

ĠĢte meselenin önemine binaen bacılarımızın tıpkı er-keklerimiz gibi bu hususa son derecede dikkat etmesi ve özellikle de tebliğ aĢamasında kıyafetlerinin her türüne

özen göstermesi gerekmektedir.

Dâvetçinin sadece dıĢ kıyafetine dikkat etmesi yeterli değildir. Bununla birlikte tırnaklarına, saç ve sakalına dik-kat etmesi de onun açısından son derce önemlidir. “Dost başa, düşman ayağa bakarmış” atasözünden hareketle ayak-kabısını tozlu, topraklı ve çamurlu bırakması da onun için bir kusurdur.

Hele hele ağız temizliğine göstereceği önem bambaĢka olmalıdır. Eğer muhatabıyla yakın mesafeden konuĢuyorsa ağzınım kokması onu tiksindirecek ve anlatılanları can ku-lağıyla dinlemesine engel olacaktır. Bundan dolayı düzenli diĢ fırçalamak ve sâir zamanlarda misvak kullanmak

dâvetçi bir Müslümanın olmazsa olmazlarındandır.

Güzel koku kullanmak da bir dâvetçinin vazgeçilmez âdetlerinden olmalıdır. Bilinmelidir ki muhatap tarafından

birçok Ģey unutulsa da dâvetçinin kendine özgü kokusu as-la unutulmayacaktır. Muhatap, farklı zamanlarda o kokuyu baĢkalarında hissettiğinde aklına hemen o dâvetçi ve dâvetin arz edildiği o ortam gelecektir. Bu da kiĢinin anlatı-lanları anımsamasına ve belki de tekrar dâvetçiyle bir araya gelme isteğinin doğmasına sebep olacaktır. Bu, iĢin bir bo-yutu. ĠĢin bir diğer boyutu da Ģu: Ġnsanları tiksindirecek kokuları kullanmak hem o kiĢiye hem de muhatabına zarar

verir. O kötü koku baĢka zamanlarda hissedildiğinde olum-suz bir imaj hatıra gelir. Bu nedenle dâvetçinin ağır, tiksin-

Page 84: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 84

dirici veya halk tabiriyle “hacı kokusu” denilen kokuları değil, güzel ve hafif kokuları kullanması elzemdir.

Burada baĢlığımızla alakalı olan Ģu iki âyeti hatırlatma-nın yararlı olacağını düĢünüyoruz:

“Şüphesiz ki Allah çok tövbe edenleri ve çokça temizle-

nenleri sever.” (Bakara, 222)

“O (Mescid-i Dırar’ın) içinde asla namaz kılma. İlk gün-

den temeli takva üzere kurulan mescid (Kuba Mescidi),

içinde namaz kılmana elbette daha lâyıktır. Orada temiz-

lenmeyi seven adamlar vardır. Allah da tertemiz olanları

sever.” (Tevbe, 108)

Temizlik konusuna dikkat etmenin, bir dâvetçinin hiç ihmal etmemesi gereken hususların baĢında geldiğini asla akıldan çıkarmamak gerekir.

2) Muhatap Tanınıp Konumuna Göre Muâmele Edilmeli

Muhatabın seviye ve konumunu bilmeden tebliğ yağ-mak dâvetçinin tüm çabasını boĢa çıkarabilir. Dâvamızı an-latacağımız adamları önceden tespit etmek, bizler için bir-çok faydayı da beraberinde getirecektir. Böylesi bir durum-da kaliteli adamlar kazanmanın yanı sıra, vaktimizi de zayi

etmemiĢ olacağız. Dâvamızı önceden tespit ettiğimiz insan-lara anlattığımızda onların seviye ve bilgi düzeylerini bildi-ğimiz için usûlüne uygun bir anlatım ortaya koymamız mümkündür.

“Bir gün ÂiĢe annemize bir dilenci gelmiĢti. Annemiz ona bir parça ekmek verdi. Sonra kılığı kıyafeti düzgün bir baĢka adam geldi, onu da sofraya oturtarak yemek ikram etti. Kendisine bu (farklı) davranıĢının sebebini soranlara

ise Ģöyle cevap verdi: Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) ‘İn-

Page 85: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 85

sanlara mevki, makam ve seviyelerine göre muamele ediniz‟ bu-yurmuĢtur.”41

Her insana konumuna göre muamele etmek nebevî bir sünnettir. Eğer muhatabımız sıradan birisi ise ona karĢı aĢırı hassasiyet göstermemiz gerekmez. Böylesi birisine anlayaca-ğı, sade bir dille, basit örnek ve cümlelerle dâvetimizi sun-malıyız. Ama muhatabımız halk nezdinde değerli, önemli

ve mütemayiz bir Ģahsiyet ise, böylesi birisine karĢı daha dikkatli olmalı, cümle ve örneklerimizi daha itinalı seçmeli-yiz. Eğer bu ayırıma dikkat etmezsek, o zaman basit insanla-ra üst düzey bir konuĢma yapma veya üst düzey insanlara basit bir konuĢma yapma gibi ciddi bir hatanın içerisine dü-Ģeriz ki, bunun sonu dâvetimiz açısından hiç de hayırlı ol-maz. Tebliğ götüreceğimiz insanı öncelikle tanımalı, sonra-da onu konumuna göre değerlendirmeliyiz.

3) Bıkkınlık Vermekten Sakınılmalı

Ġslam dâvetçisinin dikkat etmesi gereken diğer bir husus da budur. Yani insanları bıktırmamak, anlattığı Ģeyleri öz bir Ģekilde ifade etmek, meseleleri fazla dallandırıp budak-

landırmamak… Dâvetçi bunlara dikkat edip muhatabını sıkmazsa, muhatabı onunla tekrar bir araya geldiğinde onu dinlemekten imtina etmez, bıkkınlık duymaz; ama buna

dikkat etmediğinde, karĢıdaki insan bir daha kendisi ile bir araya geldiğinde hemen oradan kaybolmanın ve en kısa zamanda o mekândan uzaklaĢmanın yollarını arar. ĠĢte bu nedenle dâvetçinin insanları sıkmaktan ve onlara kaldıra-mayacağı yük yüklemekten uzak durması gerekmektedir.

Yine dâvetçi kendisi konuĢurken, karĢısındakinin sıkıl-ma ihtimalini göz önünde bulundurmalı, kalbin derinlikle-rinden gelen bir dinleme yoksa konuĢmasının faydası olma-

41 Ebû Dâvûd, Edeb 20.

Page 86: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 86

yacağını hatırından çıkarmamalıdır. Az ama öz konuĢmalı, sözlerini itina ile seçmeli, kırıcı ve gereksiz tartıĢmalara yol açıcı ifadelerden kaçınmalıdır.

Abdullah Ġbn-i Mesud (radıyallâhu anh) insanlara her per-Ģembe vaaz verirdi. Bir adam ona:

—KeĢke bize her gün vaaz versen, dedi. Bunun üzerine Ġbn-i Mesud (radıyallâhu anh) Ģöyle dedi:

—Sizi usandırma korkusundan dolayı bunu yapmıyo-rum. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) bizi usandırmamak maksadıyla vaaz vermek için uygun zamanlarımızı kolladığı gibi, ben de sizin istekli olduğunuz zamanlan kolluyorum.42

Zikrettiğimiz hususlara dikkat edilmesinin muhatap açı-sından ne kadar önemli olduğu herhalde izahtan vârestedir.

Dâvetçi karĢısındaki insanın yüz hatlarını, hareketlerini

hatta mimiklerini bile okuyabilmelidir. Muhatabının sıkılıp-sıkılmadığını veya istekli olup-olmadığını çok net bir Ģekil-de tespit etmeli ve anlatacaklarını buna göre düzenlemeli-dir. Eğer muhatabına fayda vermek istiyorsa mutlaka buna dikkat etmelidir. Muhatap sıkılmıĢ ve isteksiz bir hâl içeri-sine girmiĢse fazla bir Ģeyler anlatmanın bir anlamı yoktur. Unutmayalım ki bir oturumda bildiğimiz her hakikati kar-Ģımızdakine anlatamayız. Bu, mümkün de değildir. Anlat-

sak bile karĢımızdakinin bunu anlayıp özümsemesi olağan dıĢıdır. Bu nedenle dâvetlerimizin kısa ama sürekli olması-na özen göstermeli, muhataplarımızla belirli aralıklarla pe-riyodik bir Ģekilde görüĢmek için çaba sarf etmeliyiz.

4) Muhatabın Seviyesi Gözetilmeli

Muhâtabın anlayıp anlamayacağı hesaba katılmadan, ilk elde hemen her Ģeyi anlatmak da doğru olmaz. Fikrî seviye-

42 Buhârî, Ţlim, 12.

Page 87: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 87

si hesaba katılmadan, hazmedemeyeceği ağır konuları gün-deme getirmek, fayda yerine zarar verebilir. Ġhtilâflı konula-rı, dinin teferruat sayılabilecek ayrıntılarını tebliğ olarak öne çıkartırsak dini zorlaĢtırmıĢ oluruz. Ġyiliği emretmek, ancak ümmetin, üzerinde ittifak ettiği Ģeylerde olmalıdır. Ümmetin, üzerinde ihtilâf ettiği Ģeyleri tebliğ etmek, kim-seye Ģart değildir.43

Ali (radıyallâhu anh)‟ın Ģöyle dediği rivâyet edilir:

“İnsanlara, onların anlayabilecekleri şekilde konuşun. Allah ve Resûlü‟nün yalanlanmasını hiç ister misiniz?!”44

Bizler, insanların kavrayamayacakları üst seviyeden me-

seleler hakkında konuĢursak veya onların anlayamayacak-

ları türden bir dille tebliğ yaparsak, bu durumda ya anlat-

tıklarımızı inkâr ederler ya da bir daha bizi dinlememek için

kendi kendilerine karar verirler. Bizler −Ģâyet gerçekten de

insan kazanmak istiyorsak− o zaman insanların seviyeleri-

ne inmeli ve onların bizleri anlamalarını sağlamalıyız. Bu

gün nice insanın Ģikâyetçi olduğu meselelerin baĢında, ho-

caların üst düzey dil kullanmaları gelmektedir. Bırakın sıra-

dan insanları, yıllar önce Müslüman olmuĢ kiĢiler bile bazı

hocaları anlayamamaktadırlar. Mübarekler sanki anlaĢıl-

mamak için konuĢuyorlar!

ĠĢte, dâvetçi bu eksikliği görmeli ve insanlara anlayacağı

dilden konuĢmalıdır. Eskiler ne de güzel buyurmuĢlar: “Sen

ne kadar bilirsen bil, senin bildiğin karĢıdakinin anladığı

kadardır” diye… Bu sözü kulağımıza küpe yapmalı ve her

daim hatırımızda tutmalıyız ki, bu sayede insanların bizi an-

43 ‚Doktorluğa Soyunmaktır Dâvet ve Tebliğ‛ adlı makaleden iktibas edilmiştir. Bkz. Vuslat Dergisi, sayı: 55. 44 Buhârî, Ţlim, 49.

Page 88: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 88

layacakları dilden konuĢmalar yapmayı kendimize âdet edi-

nebilelim.

5) Bazı Zamanlar Fırsat Bilinmeli

Tebliğci, hakkı tanıtmak için muhataplarının özel za-

manlarını da fırsat bilmelidir. Hastalığında ziyaret, yakınla-

rından birinin ölümü için tâziye, düğününü tebrik, bayram

ve benzeri günleri tebliğ için değerlendirmelidir. Sıkıntılı,

dertli durumlarında sabır tavsiyesi ve hastalığında ziyaret

edip Allah‟tan Ģifa talebi ile birlikte, bu durumların tebliğe

kapıların açık olduğu zamanlar olduğunu bilerek, bu fırsat-

ları Allah için değerlendirmelidir.45

6) Güzel Muamelede Bulunulmalı

Dâvetçinin dikkat edeceği diğer bir husus da; insanlara

hüsn-ü muamelede bulunmasıdır. Ġnsanoğlu yapısı gereği

güzel sözden, tatlı dilden, mütebessim yüzden ve yumuĢak

davranıĢtan hoĢlanır. Kaba-saba davranıĢlardan, kötü söz

ve muamelelerden nefret eder. Bu, insanoğlunun, –hatta

tüm hayvanların– fıtratıdır. Hayvanlar bile güzel muamele-

den hoĢlanır, kötü muameleden nefret ederler. ĠĢte bu ha-

kikatten dolayıdır ki Kur‟an-ı Kerim‟de Peygamberimiz

(sallallâhu aleyhi ve sellem)‟e Ģöyle buyrulmuĢtur:

“Allah'tan bir rahmet sayesindedir ki, sen onlara yumu-

şak davrandın. Eğer kaba-saba, katı yürekli olsaydın se-

nin çevrenden kesinlikle dağılır giderlerdi.” (Âl-i İmrân,

159)

Rasûlullah‟ın etrafından dağılıp gidecek olanlar kimler-

di?

45 ‚Doktorluğa Soyunmaktır Dâvet ve Tebliğ‛ adlı makaleden iktibas edilmiştir. Bkz. Vuslat Dergisi, sayı: 55.

Page 89: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 89

O‟nun en yakınları, O‟nunla birlikte Uhud‟a katılmıĢ olan sahabîleriydi. Onlar bile kendilerine sert muamele ya-pıldığında Efendimizi terk edip gideceklerse, sahabe kıva-mında olmayan insanların sert yapıldığında kaçmaları çok daha normaldir.

Burası gerçekten üzerinde dikkat ve ciddiyetle durulma-sı gereken bir meseledir.

Dâvetçi tebliğ yaptığı insanlara son derce müĢfik olmalı

ve onları içerisine düĢmüĢ oldukları bataklıktan kurtarma

amacı gütmelidir. Tebliğ yaptığı insanın bir uçurumdan

aĢağı düĢmek üzere olan birisi olduğunu veya önündeki ko-

caman çukuru fark edemeyen “kör” bir insan mesabesinde

olduğunu hiç aklından çıkarmamalıdır. Bu gün bir insanın

uçurumdan düĢeceğini veya bir körün farkına varmadan

çukura gireceğini görsek ne yaparız? Ġçimizde azıcık bir

merhamet varsa onları kurtarmak için her Ģeyimizi bırakıp

yardımlarına koĢmaz mıyız? Ġnsanoğluna az da olsa değer

veren birisi bizce hiç tereddüt etmeden o insanlara yardıma

koĢar. O halde cehennem çukuruna farkında olmadan gi-

den bu insanları kurtarmaya çalıĢmak, biraz önce örnek

verdiğimiz kör adamı kurtarmaya çalıĢmaktan daha önce-

likli değil midir?

Rabbimiz, tüm insanlara güzel sözler söylemeyi bizlere

emir buyurmuĢtur:

“(Mümin) kullarıma söyle: (insanlara karşı) en güzel sözü

söylesinler. Çünkü şeytan aralarını bozar. Zira şeytan in-

sanın apaçık bir düşmanıdır.” (İsrâ, 53)

Âyette Ģeytanın insanoğluna düĢman olduğu için arala-

rına fitne sokacağı, bu fitnenin vukua gelmemesi için de in-

Page 90: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 90

sanların birbirlerine güzel söz söylemeleri gerektiğine dikkat

çekilmiĢtir. Eğer insanlara güzel sözlerle dâvamızı anlatmaz-

sak, o zaman Ģeytan araya girecek ve nefisleri kamçılayarak

dâvamızın nûrunu söndürmeye çalıĢacaktır. ġeytana fırsat

vermemeli ve insanlara güzel muamelede bulunarak

dâvamızı en iyi metotlarla anlatmanın çabası içerisinde ol-

malıyız.

Burada yanlıĢ anlaĢılan bir hususa dikkat çekmeden ge-

çemeyeceğiz: Güzel muamele demek “Bir yüzüne tokat vu-

rurlarsa, diğer yüzünü de çevir” demek değildir. Ġslam‟da

zulmetmek de, zulme uğramak da, zulme rıza göstermek de

yoktur. Bu nedenle Müslüman, dâvetini yaparken asla izze-

tinden taviz vermemelidir. Ġnatçı ve alaycı kâfirlerle karĢı-

laĢınca veya bilinçli bir Ģekilde Müslümanları aĢağılayan

kimselere muhatap olunca, gereken tavizsiz tavrı ve ölçülü

sert yaklaĢımı gösterebilmelidir. Rabbimiz Ģöyle buyurur:

“(Hakkı aramayan inatçı) Kâfirlere ve münafıklara karşı

cihad et, onlara karşı sert davran…” (Tevbe, 73)

Elbette bu ayet kâfir ve munafıklara her yer ve ortamda

sert davranılmasını değil, cihad meydanları gibi özel zaman

ve mekânlarda sert yapılmasını emir buyurmaktadır. Cihad

meydanlarının haricinde onlara kaba davranmak emredil-

memiĢtir. Ama dediğimiz gibi, karĢımızdaki insan bilinçli

bir Ģekilde Müslümanları aĢağılayan ve küfrünü dâvetçinin

yüzüne kusmak için fırsatlar kollayan birisi ise, bu durumda

dâvetçi izzetin gerektirdiği Ģekilde tatlı sert olmayı becere-

bilmeli, ille de bir Ģeyler anlatacağım diye ezilip büzülme-

melidir.

Unutmamalıyız ki kibirli ve zâlim insanlara karĢı tevazu

göstermek, genelde onların kibrini ve zulmünü artırır.

Page 91: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 91

7) Karşı Tarafa Değer Verilmeli

Allah Teâlâ, yaratmıĢ olduğu kullarına “insan” olduğu için değer vermiĢtir:

“Andolsun, biz insanoğlunu şerefli/değerli kıldık. Onları

karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz

şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birço-

ğundan üstün kıldık.” (İsra, 70)

Ġnsanoğluna inanç ve ırkına bakmaksızın sırf “insan” olduğu için değer vermek gerekir. Ġnsanoğlu ne zaman in-sanlığını terk ederse, o zaman değerini yitirir. Ġnsanlığını kaybetmediği sürece onunla insanî iliĢkilerimizi sürdürme-miz mümkündür.

Dâvetçi bu hususu iyi fıkhetmeli ve dâvet ettiği kimsele-re –onlar insanlıklarını elden bırakmadıkları sürece− değer

vermelidir. Ġnsanoğlu yapısı itibarı ile beğenilmekten ve medhedilmekten hoĢlanır; bunu yapan insana karĢı iç dün-yasında sempati duyar. Bu bakımdan kibir ve gurura sevk etmemek Ģartıyla dâvetçinin muhatabını övmesi, ona ilti-fatlarda bulunması ve özel ilgi göstermesi caizdir.

Kur‟ân-ı Kerim, Yahudi ve Hıristiyanlara, Allah‟a oğul isnat etmelerine rağmen sırf kitapla alakaları olduğu için “Ey kitap ehli!” ve “Ey İsrailoğulları!” Ģeklinde bir hitapla

seslenmiĢtir. Kur‟ân bununla onların kalplerini kazanmayı amaçlamıĢ ve kendilerini Ġslam‟a ısındırmayı hedeflemiĢtir. Kur‟ân onların gerçek vasıflarını ortaya dökerek “Ey melun-lar”, “ey tahrifçiler”, “ey peygamber katilleri” diyebilirdi. Ve böyle deseydi yanlıĢ da yapmıĢ olmazdı; ama onları Ġslam‟a ısındırmak ve Kur‟ân‟a bağlamak için “Ey Allah‟a kulluk ya-

Page 92: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 92

pan ve tevhid kalesinin yılmaz bekçisi olan Yakub‟un çocukları” diye hitap etmeyi tercih etti.46

Bizler de Kur‟ân‟ın bu iĢaretinden ilham alarak sırf mu-hataplarımızın kalplerini kazanmak için onlara benzeri üs-luplarla hitap etmeliyiz.

Örneğin karĢımızdaki insan bir Türk ise ona Ģöyle diye-biliriz: “Siz tarih boyunca İslam‟a hizmet etmiş ve şeriat bayra-

ğını göklerde sallandırmış bir topluluksunuz. Şimdi nasıl olur da kokuşmuş Batının kanunlarını kabul eder, onların ardına dü-şersiniz?”

Veya karĢımızdaki insan bir Kürt ise Ģöyle söyleyebiliriz: “Sizler Salahaddin Eyyubîlerin torunlarısınız. Birçok İslam âli-mi sizin içinizden çıktı. Dedeleriniz, Kudüs fethetti, birçok sa-vaşta şehadet şerbeti içti. Şimdi nasıl olur da İslam dışı nizamla-

ra, dedelerinizin yok etmek için uğraştığı kanunlara itaat edersi-niz?”

ĠĢte bu veya buna benzer ifadelerle karĢımızdakini taltif edip onun duygularını okĢayabiliriz. Böylesi ifadelerle ona değer verdiğimizi ispat eder; bu sayede hem onu kendimize ısındırmıĢ, hem de kalbini kazanmıĢ oluruz.

Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in hayatında da bunun örneklerini görmemiz mümkündür. Mesela O, kâfir devlet

baĢkanlarına mektup yazdırdığında, mektupların baĢına “Ey falanca” diye baĢlamamıĢ; aksine “Ey Rumların ulusu!”, “Ey Kıptilerin büyüğü!” Ģeklinde onları taltif eden giriĢler yapa-rak baĢlamıĢtır. Hatta onların adlarıyla bile hitap etmediği bilinen bir husustur.

Buradan hareketle kendimizden büyük olan muhatapla-rımıza “abi”, “amca”; küçük olan muhataplarımıza da “kar- 46 Malum oldušu üzere “Ţsrâil”, Yakub (aleyhisselam)’ın dišer bir adıdır. Nitekim Âl-i Ţmrân 93. âyette bu ismi ile anılmıştır.

Page 93: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 93

deş”47 gibi lafızlar kullanabiliriz. Böyle yaptığımızda davamız adına en ufak bir kaybımız olmaz; aksine mahza faydası olur.

Dâvetçilerin bu konuya da hassaten dikkat etmeleri ge-rekmektedir.

8) Tekrar İhmal Edilmemeli

Muhataba anlatılan Ģeylerin belirli aralıklarla yeniden hatırlatılması son derce önemlidir. Ġnsan unutkan bir var-lıktır. Zaten “insan” kelimesi de, unutma manasına gelen “nisyan” kelimesinden türetilmiĢtir.48 Onun bu özelliğinden dolayı Rabbimiz bazı kıssaları, kimi önemli hükümleri dön-dürüp döndürüp yeniden anlatmıĢ, farklı üsluplarla tekrar tekrar bizlere hatırlatmıĢtır. Sizce Âdem (aleyhisselam) kıssası-nın birçok sûrede tekrar edilmesi ve Musa (aleyhisselam)‟ın Fi-ravun ve Ġsrailoğulları‟yla yaĢadığı olayların onlarca sefer söz konusu edilmesi nedendir?

ĠĢte bu inceliği güzelce kavramalı ve tekrar metodunun ehemmiyetini kalbimizin derinliklerine kadar idrak ederek muhataplarımıza mutlaka periyodik hatırlatmalarda bu-lunmalıyız. Önceki sayfalarda da değindiğimiz üzere, yıllar-ca küfrün zehirini yemiĢ bir kimseye birkaç kez panzehir ve-rerek onun ayılmasını beklemek beyhude olacaktır. Böylesi birisinin kendisine gelip iyileĢmesi için önemli oranda pan-

47 Bazıları ‚Akidesi bozuk birisine hiç kardeş denilir mi?‛ şeklinde bir itiraz getirebilir. Biz bu itiraza şöyle cevap veririz: Kur’ân-ı Kerim’de di-nen kardeş olmadıkları halde, sırf aralarındaki kan bašından dolayı kâ-firlerin peygamberlerin kardeşleri oldukları ifade edilmiştir. Örnešin Rabbimiz şöyle buyurur: “Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u gön-derdik…” (Hûd, 50) Bu ifadelerden hareketle −dinî manası niyet edil-meksizin− sırf aramızdaki nesep ve kan bašından dolayı onlara ‚kardeş" diye hitap edebiliriz. Allah en iyisini bilir. 48 Kimi âlimlerimiz ise insan kelimesinin uyum sašlayan, yakınlık kuran anlamına gelen “ünsiyet” kelimesinden türedišini söylemiştir.

Page 94: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 94

zehir verilmesi gerekmektedir; aksi halde uyanması müm-kün değildir.

Tebliğ ve dâvette “tekrar metodu” asla ihmal edilmeme-si gereken temel ilkelerden birisidir. Bu ihmal edildiğinde beklenen tesir meydana gelmeyecek ve muhatabımızın ka-zanılması çok zor olacaktır.

9) Hediye Metodu Kullanılmalı

Dâvetçinin dikkat etmesi gereken ince meselelerden bi-risi de, karĢısındakine hediye vermektir. Ali (radıyallahu anh)‟a nispet edilen Ģu söz ne de doğrudur!

”.İnsan, ihsânın kölesidir / الإنسان عبيد الإحسان“

Yine Arapların sürekli söylediği Ģu söz de çok doğrudur.

”.İhsân, lisânı keser /الإحسان يقطع اللسان“

KarĢıdaki muhataba Allah için bir Ģeyler hediye etmek, öncelikle onun kalbini yumuĢatacak, sonrasında da kendi-sini bize ısındıracaktır.

“Neler hediye edebiliriz?” Ģeklinde bir soru akla gelebilir. Hemen söyleyelim ki, hediye edeceğimiz ilk Ģey kitap, CD ve tebliğimizi destekleyecek benzer materyaller olmalıdır. Bununla birlikte −eğer biliyorsak− muhatabın hoĢuna gi-decek türden güzel eĢyalar, kalem, defter, kıyafet, koku ve benzer Ģeyler de hediye edebiliriz.

Hediyenin yanında yemek ikramında bulunmak da muhatapa tesir etmesi açısından önemli bir husustur. Rasûlullah‟ın belirli aralıklarla bu metoda baĢvurduğunu si-yer kitapları bizlere anlatmaktadır. Tebliğci bunu unutma-malı, gücü ve imkânı ölçüsünde ikramlarda bulunmalıdır. Bunlardan birisini yapma imkânı yoksa hiç değilse güler yü-zünü ve tatlı dilini, “ikrâm” olarak sunmaktan geri durma-malıdır.

Page 95: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İnsanları Kazanma Yolları

Ġslam dâvetçisinin insanları kazanabilmesi için elinden gelen her Ģeyi yapması, bütün gayret ve cühdünü ortaya koyması gerekmektedir. Dâvetçi, dâvet ettiği her bir insa-

nın kendisini cennete ulaĢtıran bir basamak olduğunu bil-meli, bu nedenle de onları kazanmak için olağan üstü bir çaba sarf etmelidir.

Ġnsanları kazanmanın elbette birçok yolu ve metodu vardır. Biz bunlardan bazısını burada zikrederek dâvetçinin gönlünde bir Ģeylerin canlanmasına yardımcı olmaya çalıĢa-cağız:

1) Kalpleri Kazanmak

Dâvetçinin insanları tevhide dâvet etmeden önce onla-rın kalplerini kazanması gerekmektedir. Dâvetçi insanların tamamını kuĢatacak ölçüde geniĢ bir kalbe sahip olmalıdır. Onların rengi, cinsi, ırkı, yapı ve karakterleri dâvetçiye hiç de önemli gelmemeli; tüm bu farklılıklara rağmen onları kuĢatıcı bir bütünlükle kucaklayabilmelidir. Onları tevhide dâvet etmeden önce onların kalplerini kazanmalı, kendi

güvenini onlara aĢılamalı, en güzel üsluplarla onlara hitap etmelidir ki, bu sayede daha sonraları anlatacağı Ģeyler hu-susunda ciddi bir alt yapı hazırlamıĢ olsun. Unutulmamalı-dır ki Mekkeli müĢrikler daha Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve

sellem) kendilerine gönderilmeden önce O‟nu “Sâdık” ve “Emin”49 vasfıyla nitelendiriyorlardı.

Rabbimiz Ģöyle buyurur:

49 “Sâdık” özü sözü došru olan, hep došruyu konuşan; “emin” ise, her şeyiyle güvenilirliši hak etmiş kimse demektir.

Page 96: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 96

“Ve muhakkak ki sen pek büyük bir ahlak üzerindesin.”

(Kalem, 4)

“Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gel-

miştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, si-

ze çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve mer-

hametlidir.” (Tevbe, 128)

2) İyilik ve İhsanda Bulunmak

Dâvetçinin insanları kazanabilmesindeki en önemli Ģey-lerden birisi de, hiçbir menfaat beklemeden onlara iyilik ve ihsanda bulunmasıdır. Ġnsanlara bir Ģeyler anlatmadan önce onlara iyilik etmek gerekir. Bu, hem onları kazanma konu-sunda çok ciddi bir kolaylık sağlayacak hem de onlardan gelebilecek eziyetlerin önüne set çekmiĢ olacaktır. Yaptığı-mız iyilik, dâvamızı kabul etmeseler bile onların ağzını gem-leyecek, gördükleri iyiliklerden dolayı bizlere karĢı daha da müĢfik olmalarını sağlayacaktır. Üstte de naklettiğimiz gibi,

”.İhsân, lisânı keser /الإحسان يقطع اللسان“

3) İnsanlara Değer Vermek

Ġnsanoğlu kendisine değer veren insanlara meyleden bir yapıda yaratılmıĢtır. Bir insan, karĢısındaki kiĢiye değer ve-riyor ve ona saygı ile muamele ediyorsa bu mutlaka onda iz

bırakır, tesir meydana getirir. Onun kendisine iyi ve güzel davranması, kendisini de ona değer vermeye, güzel dav-ranmaya ve ona hürmet etmeye sevk eder.

Önderimiz Muhammed (aleyhisselam) bu ilkeyi hayatında hep tatbik etmiĢ ve insanlara konumlarına göre muamele ederek –özellikle de– saygın kimselere saygınlıklarına yakı-Ģır bir Ģekilde davranmıĢtır.

Allah‟ın Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) genel olarak insan-

ların hepsine hürmet eder ve onlara saygıyla muamelede bulunurdu; ancak eğer muhatabı kavmi içerisinde saygın ve

Page 97: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 97

Ģerefli ise, o zaman ona olan iltifat ve hürmeti daha fazla olurdu. Rasûlullah‟ın hayatında bunun birçok örneğini bulmak mümkündür. Mesela Sümâme b. Usâl, Ebu Sufyân ve Akra„ b. Hâbis gibi kavmi içerisinde önemli bir konuma sahip olan kimselere yaptığı muameleler bunun en bariz göstergelerindendir.

Bir gün ÂiĢe annemize bir dilenci gelmiĢti. Annemiz)

ona bir parça ekmek verdi. Sonrasında kılığı kıyafeti düz-gün bir baĢka adam geldi. Onu da sofraya oturtarak yemek ikram etti. Kendisine bu (farklı) davranıĢının sebebini so-ranlara ise Ģöyle cevap verdi: Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve

sellem), “İnsanlara mevki, makam ve seviyelerine göre muamele ediniz” buyurmuĢtur.50

Evet, insanlara mevkilerine göre muamele etmek gere-kir. Bu onları kazanmada çok önemli bir husustur. Onlara,

diğer insanlara nazaran farklı muamelede bulunmak iki yüzlülük değildir kesinlikle. Bu, onları kazanabilmek için iz-lenilen farklı bir metottan baĢka bir Ģey değildir. Bu neden-le bazı insanların meselenin künhünü anlamadan “bu ayı-rımcılıktır, ikiyüzlü davranmaktır” gibi laflar etmesi, yüzeysel-likten baĢka bir Ģeyle izah edilemez.

Anlatmaya çalıĢtığımız bu uygulamanın elbette herkesi

kapsaması mümkün olmayabilir. Pislik böceği, güzel koku kokladığında ölürmüĢ. Bu nedenle bu durumdan fıtratları bozulmuĢ, iyilik ve hürmetten bir Ģey anlamayan, kaba-saba kimseleri istisna tutmak gerekir. Böylelerine saygı ve hür-metin en âlâsı ile muamele edilse, yine de anlayıp idrak edemezler! Bundan dolayı böylelerinin bizim konumuzla alakası olmadığını bilmek gerekir. Firasetli bir Ġslam

50 Ebû Dâvûd, Edeb 20.

Page 98: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 98

dâvetçisi bu tür insanları iyi tespit ederek onlara karĢı nasıl muamele edeceğini bilmelidir.

4) İnsanların Dertleri İle Dertlenmek

Ġnsanların dertleri ile dertlenmek ve onların sorunları ile ilgilenerek sıkıntılarının giderilmesinde yardımcı olmak, kalpleri kazanmada en etkin yollardan birisidir. Bu aynı zamanda Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in sünnetlerinden-

dir. Zikredeceğimiz Ģu olay bunun en iyi delillerindendir:

Raûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) zamanında “Berîre” is-minde bir hanım vardı. Bu hanım Mugîs denilen bir köle ile evli idi. Muğîs, Berîre‟yi çok sever ve ona karĢı son derce muhabbet duyardı. Buna karĢılık Berîre eĢinden nefret ederdi. Sonraları aralarında meydana gelen bazı sebepler-den dolayı ayrılmak zorunda kaldılar.

Hatta bu olay hakkında Ġbn-i Abbas‟ın “Muğîs‟in Berîre‟nin ardından gözyaĢları sakallarını ıslatacak dercede ağlayarak dolaĢtığı hiç de aklımdan çıkmaz!” dediği nakle-dilmiĢtir.

Bu olaya Ģahit olan Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem), sahabîsinin sıkıntısı karĢısında duyarsız kalmamıĢ, onun derdi ile dertlenerek acısını paylaĢmaya çalıĢmıĢtır. Hatta Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in Abbas (radıyallâhu anh)‟a Ģöy-

le dediği rivâyet edilmiĢtir: “Ey Abbâs! Mugîs‟in Berîre‟ye olan aşırı sevgisine, Berîre‟nin de Mugis‟e olan nefretine hayret etmez misin?”

Daha sonra Peygamberimiz aralarındaki sıkıntıyı gidere-bilme adına Berîre ile konuĢmaya karar vermiĢ ve ona Ģöyle demiĢtir:

—Keşke şu Mugîs‟e geri dönsen, olmaz mı?

Bunun üzerine Berîre:

Page 99: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 99

—Ya Rasûlallah! Ona dönmem sizin emriniz midir, de-miĢ.

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem):

—Hayır, ben (emretmiyorum) ancak aracılık ediyorum, bu-yurmuĢtur.

Sonra Berîre:

—Öyleyse benim o adama ihtiyacım yoktur, diyerek kar-Ģılık vermiĢtir.51

Görüldüğü üzere Allah‟ın Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), sahabîsini karĢılaĢmıĢ olduğu sıkıntısı ile yüz yüze bırakma-mıĢ, aralarını bulabilme adına hemen devreye girmiĢtir.

Hadis kitapları gözden geçirildiğinde Rasûlullah (sallallâhu

aleyhi ve sellem)‟in buna benzer birçok olayı ile karĢılaĢmak

mümkündür. O, hiçbir zaman insanları kendi halleri ile baĢ baĢa bırakmamıĢ, aksine hep onların dert ve sorunlarıyla il-gilenerek yanlarında olduğu mesajı vermiĢtir. Ġnsanların kalplerini kazanmak isteyen bir dâvetçinin de bu sünneti kendisine rehber edinerek onların gönüllerini fethetmesi

gerekir.

5) İnsanlara Karşı Şefkatli Olmak

Ġnsanların kalplerine hükmedebilmenin diğer bir yolu

da, onlara karĢı Ģefkatli ve müĢfik olmaktır. Ġnsanlara ger-çekten de kendilerini kurtarma çabası içerisinde olduğu-muzu hissettirebilmeliyiz. KarĢımızdaki muhatap bizleri din-lediğinde “Bu adam gerçekten de bana karşı iyi duygular besli-yor” diyebilmelidir. Derdimiz adamın akidesinin bozuklu-ğunu ispat edip, sonrasında da hüküm cümlesini anlına ya-

pıĢtırmaktan ibaret olmamalı.

51 Bkz. Buhârî, Talak, 16.

Page 100: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 100

Burada önemli bir hususun altını çizmek istiyoruz ki, bu bazı dâvetçi kardeĢlerimizin gözünden kaçmaktadır: Biz bir insana davamızı tebliğ etmeye karar verdiğimizde, bu, zaten onun akidesinin bozuk olduğunu gösterir.

Biz niçin bir insana tebliğ yaparız?

Neden bir insanı tevhide dâvet ederiz?

Cevabı belli: Akidesi bozuk olduğu için…

ĠĢte bu belli olduğu için bunu tekrar adamın yüzüne bil-dirmeye gerek yoktur. Adam bizim tebliğimizin muhatabı ise zaten akidesi bozuk demektir. Eğer biz iĢe önce onun hükmünün ne olduğunu bildirmekle baĢlarsak, o zaman daha en baĢta yolumuzu tıkamıĢ ve önümüze set çekmiĢ oluruz.

Bu nedenle insanlara tebliğ yaparken her Ģeyden önce

onlara kendilerini sevdiğimizi, saygı duyduğumuzu, onlara karĢı oldukça Ģefkatli olduğumuzu, onların cehenneme gitmemelerini istediğimizi, cennetlik olmalarını arzuladığı-mızı, hatalarından vazgeçmelerinin bizleri sevindireceğini hissettirmemiz lazımdır. Onlar bunları hissettiği anda bize karĢı yumuĢayacaklar, anlattığımız Ģeyleri daha dikkatli din-leyeceklerdir. Zaten bizim amacımız da bu değil midir? Bi-zim amacımız onların bizleri daha sağlıklı bir Ģekilde dinle-

melerini temin etmek değil midir? O halde buna azami de-recede dikkat etmeli, onlara olan Ģefkat ve merhametimizi kendilerine net bir Ģekilde hissettirmeliyiz.

Kur‟ân-ı Kerim‟e baktığımızda da bu hakikati açık bir Ģekilde görmemiz mümkündür. Rabbimiz Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟i bizlere anlatırken Ģöyle buyurmakta-dır:

“Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gel-

miştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, si-

Page 101: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 101

ze çok düşkün, müminlere karşı da çok şefkatli ve mer-

hametlidir.” (Tevbe, 128)

Yine Rabbimiz Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in kaba-saba olması durumunda insanların etrafından dağılıp gide-ceğini haber veriyor:

“Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak

davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin

etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar

için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla mü-

şavere et…” (Âl-i İmrân, 159)

Bu âyetlerden kendimize bir pay çıkarmalı ve insanlara karĢı kaba, katı, tavizsiz, merhametsiz, Ģefkatsiz olmamalı-yız. Aksi halde Kur‟ân‟ın bu emri tecelli edecek ve insanlar –en yakınlarımız bile olsa– etrafımızdan dağılıp gidecekler-

dir.

6) İnsanların Dünyalıklarına Göz Dikmemek

Ġnsanları kazanabilmemizin bir diğer yolu da onların dünyalıklarında gözümüzün olmadığını onlara hissettire-bilmektir. Dâvette bulunduğunuz kiĢi eğer her hangi bir menfaatten dolayı ona bir Ģeyler anlattığınızı anlarsa, size asla itibar etmeyecektir. Ama sizin ona bir Ģeyler anlatma-nızın ardında Allah‟ın rızasından baĢka bir niyetiniz olma-

dığını sezerse, o zaman size olan tepkileri daha farklı ola-cak, söylediklerinizi daha dikkatli dinleyecektir.

Bu noktada gelmiĢ-geçmiĢ tüm peygamberlerin ortak bir özelliği Kur‟ân‟da zikredilmiĢtir. Bunu bilmek bizim için ye-terli olacaktır. Rabbimiz Ģöyle buyurmaktadır:

“Eğer yüz çeviriyorsanız, sizden zaten hiçbir ücret iste-

medim. Benim ücretim, ancak Allah’a aittir. Bana Müs-

lümanlardan olmam emredildi.” (Yunus, 72)

Page 102: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 102

“Ey kavmim! Buna karşı ben sizden herhangi bir mal is-

temiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah’a aittir...”

(Hûd, 29)

“Ey kavmim! Peygamberliğimi tebliğe karşı sizden bir

mükâfat istemiyorum. Benim mükâfatım, ancak beni ya-

ratana aittir. Hâlâ akletmeyecek misiniz? (Hûd, 51)

“Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve: ‘Ey

kavmim! Uyun bu elçilere. Uyun sizden hiçbir ücret iste-

meyen ve hidâyet üzere olan şu kimselere’ dedi.” (Yasin,

20, 21)

Kur‟ân‟da buna dair daha onlarca âyet vardır. Bu âyetlerin hepsi peygamberlerin insanlardan bir Ģeyler bek-lemediğini, onların tek amaç ve gayesinin yalnızca Allah‟ın rızası olduğunu ve bu davayı anlatırken herhangi bir men-

faat gözetmediklerini açıkça vurgulamaktadır. ĠĢte bu nok-tadan hareketle biz peygamber yolunun yolcularının da, aynı esasa dikkat etmesi ve insanlara bir Ģeyler anlatırken asla bir menfaatimizin olmadığını, onların dünyalıkları ile herhangi bir alakamızın bulunmadığını hissettirmesi, hatta

bildirmesi gerekmektedir.

Sünnete baktığımızda da bu hakikatin güzel bir biçimde vurgulandığını görürüz. Sehl b. Sa„d es-Sâidî (radıyallahu

anh)‟den Ģöyle rivâyet edilmiĢtir: Peygamber (sallallâhu aleyhi ve

sellem)‟e bir adam geldi ve:

—Yâ Rasûlallah! Bana, yaptığım zaman hem Allah‟ın hem de insanların beni seveceği bir iĢ söyle, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem):

Page 103: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 103

—Dünya ve dünyalıklardan yüz çevir, Allah seni sevsin; in-sanların elinde olandan yüz çevir, insanlar seni sevsin” buyur-du.52

Efendimiz ne de güzel bir tespit yapmıĢ!

Ġnsanların elinde olan mallardan, paradan, eĢyadan, dünyalıklardan… yüz çevir ki, insanlar seni sevsin!

Bu ne güzel, ne doğru bir tespit! Allah Efendimize salât ve selam etsin, insanların hastalıklarını ne de güzel analiz etmiĢ!

Ġnsanların ellerindekine aldırıĢ etme, onlara gönül bağ-lama, insanlar seni sevsin!

Dâvetçi bu âyet ve hadisleri kendisine rehber edinerek insanlardan bir Ģeyler beklememeli. Hem, insanlardan bir Ģeyler bekleyerek onlara anlatım yapmak ihlâsımızı bozmaz

mı? Hani Allah rızası için anlatıyor, O‟nun hoĢnutluğu için tebliğ yapıyorduk? Bu, inancımıza ters değil mi? Bunu iyi düĢünmeli ve insanlara bir Ģeyler anlatırken niyetimizi çok iyi kontrol etmeliyiz.

Ġzah etmeye çalıĢtığımız bu maddeler insanların kalbini kazanmada etkili olabilecek hususlardan bazılarıdır. Dâvetçi bunlara ve bunların haricinde kalpleri kazanmaya

sevk eden diğer Ģeylere dikkat etmeli ve bunları uygulama-ya özen göstermelidir. Aksi halde insanları önce kendisin-den sonra da davasından soğutur ki, Allah adına böylesi bir Ģeyi yapmak gerçekten de ciddi bir mesuliyet gerektirir.

Allah bu hususta hepimizi muvaffak kılsın. (Allahumme âmin)

52 Ţbn-i Mâce, Zühd, 1.

Page 104: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

Dâvetçiyi

Başarısızlığa Götüren Faktörler

1. Ġhlâssızlık, samimiyetsizlik.53

2. Allah düĢmanlarından aĢırı Ģekilde korkmak.54

3. Ölümden korkmak ve onun için hazırlıklı olmamak.

4. Dâvete destek vermesi umulan kimselerin gevĢeklik göstermesi.

5. Müslümanların zaafından dolayı dünyaya karamsar-lıkla bakmak.

6. Dünyalıklara fazla gönül bağlamak.

7. Para kazanma hırsı.

8. Kibir, ucub, haset vb. nefsanî hastalıklara kapılmak.

9. Dâvetçinin kendisini yetersiz görmesi ve hakikati olmayan korkulara kapılması gibi bazı aldatıcı etkenlerin

varlığı.

10. Nasıl dâvet yapılacağına dair ciddi bir eğitimsizlik.

11. Allah‟ın hükmünü yeryüzüne yeniden hâkim kılma, Ġslam Ümmeti‟nin kaybolmuĢ izzetini tekrar iade etme, sa-

53 Bir dâvetin başarılı olabilmesindeki en önemli faktör belki de “ihlâs” ve “samimiyet”tir. Bu olmadan dâvetin başarılı olması söz konusu ola-maz. Elbette dišer etkenlerin de başarı için payı varsa da, ihlâssılık ol-dušu sürede ne kadar yan etken olursa olsun Allah’ın yardımı gelmeye-cektir. Allah’ın yardımı gelmeyince de, başarısızlık muhakkaktır. 54 Bu konuda Rabbimizin şu âyetini hatırdan çıkarmamak gerekir: “İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlar-dan korkmayın, eğer müminlerseniz, Benden korkun.” (Al-i Ţmran, 175)

Page 105: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 105

hih Ġslam akidesini yayma ve insanların hidâyetini arzulama gibi ana hedeflerin yok olması.

12. YaĢanan dönemin, vâkıanın ve dâvetin ulaĢtırılaca-ğı toplumun hakkıyla bilinip, tanınmaması.

13. Ġslamî grupların amelî anlamda birbiri ile olan ihti-lafları.55

14. Bilgi yetersizliği ve güncel meselelerin halline dair ciddi bir ilmî birikimin olmayıĢı.

15. Dalalet ehli insanlarla uzun uzadıya mücadele et-mek ve onlarla sürekli cedelleĢmek.56

16. Dâvetin aĢamalarında maslahat-mefsedet ayırımı yapamamak.

17. Allah yolunda baĢa gelen bela ve musibetlere sabır

gösterememek.

18. “Nehyi ani‟l-münker/kötülükten men etme” prensibini alıĢkanlık haline getirmemek.57

19. Dâvette tedricilik ilkesini ihlal etmek.

20. Dâvetçinin azığı mesabesinde olan “sâlih” insanlarla

arkadaĢlık etmeyi terk etmek.

55 Bu hususta Rabbimiz şöyle buyurur: “Allah’a ve Resûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal, 46) 56 Ki böylesi bir tutum dâvetçinin gücünü, himmetini ve gayretini azal-tabilir. Hatta böylesi bir tavır dâvetçinin önemli olan birçok meseleden habersiz kalmasına neden olabilir. 57 Ţnsan bu prensibi hayatında alışkanlık haline getiremediši zaman etra-fında vuku bulan kötülüklere kendisini kaptırabilir veya karşı çıkmaya cesaret edemediši kötülük yanında işlene işlene artık o kötülüšün ola-šan bir şeymiş gibi bir hal alması söz konusu olabilir.

Page 106: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 106

21. Dâvada tecrübesi olan insanlarla istiĢare etmeyi terk etmek.

22. Allah‟ın mümin kullarına kesinlikle yardım edece-ğine dair verdiği vaad hususunda inancın zayıflaması.58

23. Erken netice alma sevdası.

24. Yapılan hataları görememek veya yapılan hataları

kabul etmemek.

25. Günah iĢlemek, küçük günahlara fazla aldırıĢ et-memek.59

26. Ġbadetlere, takvayı aĢılayacak amellere ve sabah-akĢam zikirlerine fazla önem vermemek.

27. Müminin silahı olan duayı terk etmek veya bu ko-nuda gevĢeklik göstermek.

28. Dâvetçinin psikolojisinin zayıflaması.60

29. Dâvette plan ve projesiz hareket etmek veya düzen-siz çalıĢmak.

30. AĢırı hamaset sahibi olmak; fazla heyecana kapıl-mak.

58 Bu hususta Rabbimiz şöyle buyurur: “Şüphesiz peygamberlerimize ve iman edenlere, hem dünya ha-yatında, hem şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.” (Mümin, 51) 59 Küçük günahlar insanları zamanla daha büyük günahları rahatlıkla iş-lemeye sevk edebilir. Bu nedenle dâvetçi küçük günahları asla basite almamalıdır. Şairin de dediši gibi küçük şeyleri basite almamak gerekir; zira koca koca dašlar küçücük taşlardan meydana gelir! 60 Böylesi bir durumda dâvetçi en ufak şeylerden bile etkilenir hale gelir.

Page 107: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

Rasûlullah ve Ashabinin

Dâvetine Dair Bazı Örnekler

1) Peygamberimiz’in Adiy b. Hatim’i İslâm’a Dâvet Etmesi

Adiy b. Hatim (radıyallâhu anh) Ģöyle anlatır:

“Kulağıma Rasûlullah‟ın peygamber olarak gönderildiği haberi geldiğinde Ģiddetli bir Ģekilde bu haberden rahatsız oldum. Çıktım, Rum diyarının bir bölgesine gittim (bir rivâyete göre Kayser‟e vardım). Buraya varıĢım da, en azın-

dan Rasûlullah‟ın peygamber olarak gönderilmesinden duyduğum hoĢnutsuzluktan daha hoĢnutsuz geldi bana. Kendi kendime “Vallahi keĢke o kiĢinin yanına varsaydım. Eğer yalancı ise bana bir zarar veremezdi. Eğer doğru ise bunu bilmiĢ olurdum” dedim. Böylece Rasûlullah‟ın yanına gitme kararı aldım. Yanına vardığımda halk: “Adiy b. Ha-tim! Adiy b. Hatim!” diye bağırdı. Rasûlullah‟ın yanına git-tim. Bana:

—Ey Hatim‟in oğlu Adiy! Müslüman ol, selamet bul, sö-zünü üç defa tekrarladı. Ben de:

—Ben bildiğimin üzerindeyim (dinime bağlıyım), dedim. Rasûl-i Ekrem:

— Ben senin dinini senden daha iyi bilirim, dedi. Ben de:

—Sen dinimi benden daha mı iyi biliyorsun, deyince,

Rasûl-i Ekrem:

Page 108: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 108

— Evet, dedi ve ekledi:

—Sen Hıristiyanlık ile Sabiîlik arasında bulunan “Rekusiye” dininden değil misin? Buna rağmen kavminin ganimetinin dörtte birini de yiyorsun.

Ben de cevap olarak:

—Evet, dediğin gibiyim, dedim. Rasûl-i Ekrem devam

etti:

—Senin dinine göre bu sana helal değildir!

Rasûl-i Ekrem durmadan bana bende olanları söylüyor, ben de ona tevazu gösteriyordum. Sonunda bana:

—Dikkat et! Kesinlikle ben seni Müslümanlıktan alıko-yanı biliyorum. Sen düĢünüyorsun ki halkın zayıfları, kuv-vetsizleri Muhammed‟e tâbi olmuĢlar, Araplar onu terk et-

miĢler! Sen “el-Hira”yı (Kûfe‟nin yakınında bir yerdi ve Kisra‟nın da merkeziydi) biliyor musun, dedi. Ben de cevap olarak:

—Görmedim, fakat iĢittim, dedim. Rasûl-i Ekrem:

—Nefsimi elinde tutan Allah‟a yemin ederim ki bu iĢ tamamlanacaktır. Öyle ki kadın tek baĢına el-Hira‟dan çı-kıp hiç kimsenin koruması söz konusu olmadan gelip Kâ-be‟yi tavaf edecektir. Allah‟a yemin ederim, Kisra b. Hür-

müz‟ün hazineleri Müslümanlarca fethedilecektir, dedi. Adiy diyor ki:

—Ben sordum: Hürmüz‟ün oğlu Kisra mı?

Rasûl-i Ekrem:

—Evet, Hürmüz‟ün oğlu Kisra, buyurdu ve devam etti:

—Allah‟a yemin ederim ki mal o kadar çok olacaktır ki, hiç kimse artık mal kabul etmeyecektir.

Adiy bin Hatim devamla Ģöyle anlatır:

Page 109: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 109

“Allah Rasûlü‟nün akıncıları geldi. Ben de o zaman “Akreb” denilen bir yerde bulunuyordum. Esir edilenler arasında halam da vardı. BaĢka insanlar da esir edilerek gö-türülmüĢtü. Esirler Allah Rasûlü‟ne geldiklerinde peygam-berin teftiĢi için saf haline dizildiler. Aralarında bulunan halam, Rasûl-i Ekrem‟e hitaben:

—Ey Allah‟ın Rasûlü! Yardımcı uzaktır, çocuk yoktur.

Bense yaĢlı bir kadınım. Herhangi bir hizmette bulunamam. Allah seni bağıĢlasın, beni bağıĢla, dedi. Rasûl-i Ekrem:

—Yardımcın kimdir, dedi. Halam:

—Hatim‟in oğlu Adiy‟dir, dedi. Rasûl-i Ekrem:

—Allah ve Rasûlü‟nden kaçan Adiy mi, diye sorunca halam, Rasûlullah‟a hitaben:

—−Beni bağıĢla, dedi. Rasûl-i Ekrem halamı geçtikten

sonra peygamberin yanında bulunan bir kiĢi –zannedersem Ali idi– halama:

—Rasûl-i Ekrem‟den bir binek iste, dedi. Halam da Rasûl-i Ekrem‟den bir binek istedi ve Rasûlullah da ona bir

binek verilmesini emretti.

Adiy diyor ki: Halam bana gelerek:

—Babanın yapmadığı bir iĢi sen yaptın. Haydi,

Rasûlullah‟a ya isteyerek veya korkarak git! Falan adam Rasûlullah‟a geldi, O‟ndan iyilik gördü, falan adam geldi O‟ndan iyilik gördü, dedi.

Adiy diyor ki:

“Rasûlullah‟a vardım, baktım yanında bir kadınla birkaç (veya bir çocuk) bulunuyordu. Anladım ki o ne Kisra‟dır, ne de Kayser‟dir. Rasûl-i Ekrem:

—Ey Hatim‟in oğlu Adiy! Seni kaçıran nedir? „Lâ ilahe illallah‟ demek mi seni kaçırttı? Acaba Allah‟tan baĢka

Page 110: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 110

mabud var mıdır? Seni kaçıran nedir? „Allâhu Ekber‟ de-mek mi seni kaçırttı? Acaba Allah‟tan daha yüce bir Ģey var mıdır, dedi.

Adiy diyor ki:

“Ben Müslüman oldum, baktım ki Rasûl-i Ekrem‟in yüzü güldü ve: „Allah‟ın gazabına uğrayanlar Yahudiler, sapıtan-lar ise Hıristiyanlardır‟ dedi.”

2) Peygamberimiz’in Ebu Kuhâfe’yi İslâm’a Dâvet Etmesi

Fetih günü Rasûl-i Ekrem, Ebu Kuhafe‟ye “Müslüman

ol, kurtul!” dedi. Rasûl-ü Ekrem Mekke‟ye girdiğinde, ora-daki problemleri hallettikten sonra mescitde oturdu. Ebu Bekir (radıyallahu anh), babası Ebu Kuhafe‟yi Rasûl-i Ekrem‟e getirdi. Peygamberimiz, Ebu Kuhafe‟yi görünce:

—Ey Ebu Bekir! Niçin ihtiyarı bırakmadın, ben onun yanına giderdim, dedi. Ebubekir (radıyallahu anh):

—Ey Allah‟ın Rasûlü! Onun senin yanına gelmesi, Se-nin onun yanına gitmenden daha müstahaktır, dedi.

Rasûl-i Ekrem Ebu Kuhafe‟yi önünde oturttu ve müba-rek elini Ebu Kuhafe‟nin kalbi üzerine koyarak Ģöyle bu-yurdu:

—Ey Ebu Kuhafe! Müslüman ol, kurtul!

Ebu Kuhafe Müslüman oldu ve hak Ģehadeti getirdi…

3) Peygamberimiz’in İmran’ın Babası Husayn’ı İslâm’a Dâvet Etmesi

KureyĢliler çok tazim ettikleri, büyük bir kimse saydıkla-rı Husayn‟a geldiler ve:

—Bizim için Ģu kiĢi ile (Rasûl-ü Ekrem‟i kastediyorlar)

konuĢ. Zira bu kiĢi bizim mabudlarımıza sövüyor, dediler.

Page 111: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 111

Böylece KureyĢliler, Husayn ile beraber geldiler. Rasûlullah‟ın kapısına yakın bir yerde oturdular. Rasûl-ü Ekrem, içeri giren Husayn için:

—Bu zata yer açınız, dedi. Husayn ve arkadaĢları kala-balıktı. Husayn Rasûl-ü Ekrem‟e hitaben:

—Senden kulağımıza gelen bu iĢ nedir? Sen bizim mabudlarımıza küfrediyorsun. Onları daima kötülükle anı-

yorsun. Hâlbuki senin baban akıllı ve atalarının dinine ve inançlarına saygılıydı. Hayırlı bir insandı, dedi. Rasûl-ü Ek-rem:

—Ey Husayn! Benim babam da senin baban da ateĢte-dir. Ey Husayn! Sen kaç mabuda tapmaktasın, buyurdu. Husayn, Rasûl-ü Ekrem‟e:

—Yeryüzünde yedi, gökte de bir olmak üzere (sekiz ma-

buda tapıyorum), dedi. Rasûl-ü Ekrem:

—Sana bir zarar dokunduğunda kime dua ediyorsun, di-ye sordu. Husayn:

—Gökteki mabuda dua ediyorum, diye cevap verdi.

Rasûl-ü Ekrem:

—Malın helâk olduğu zaman kime dua ediyorsun, dedi. Husayn yine:

—Gökteki mabuda dua ediyorum, dedi. Rasûl-ü Ekrem:

—Gökteki mabud tek baĢına sana icabet ediyor, yar-dımda bulunuyor ve sen yerdeki bâtıl mabutları O‟na ortak koĢuyorsun. Acaba Ģükür hususunda sen gökteki mabudu razı ettin mi veya seni mağlup etmesinden korkmuyor mu-sun, dedi. Husayn:

—Bunların ikisini de yapmamıĢtır, dedi ve ilave etti:

“Biliyordum ki ben Muhammed gibisiyle konuĢamam” Rasûl-ü Ekrem:

Page 112: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 112

—Ey Husayn! Müslüman ol, selamet bulasın, dedi. Husayn:

—Benim kavmim ve aĢiretim vardır. Onlara ne diyece-ğim, diye sordu. Rasûl-ü Ekrem:

—De ki: Ey Allah‟ım! ĠĢimin en doğrusu için Senden hidâyet isterim. Bana fayda verecek ilmimi artır!

Husayn, Rasûlullah‟ın bu duasını okudu ve Müslüman olduktan sonra Rasûlullah‟ın huzurundan ayrıldı. Husayn, Müslüman olunca oğlu Ġmran, babasının baĢını, ellerini ve ayaklarını öptü. Rasûl-ü Ekrem bu manzarayı görünce ağ-ladı ve Ģöyle buyurdu: “İmran‟ın yaptıklarına ağlıyorum. Husayn içeri girdiğinde kâfirdi. İmran ona ayağa kalkmadı. Onun tarafına bakmadı bile! Fakat Müslüman olunca babalık hakkını yerine getirdi. İşte bundan dolayı kalbime rikkat ve şef-

kat geldi.”

Husayn, Rasûlullah‟ın huzurundan ayrılmak istediğinde Rasûl-ü Ekrem arkadaĢlarına: “Kalkın, onu evine kadar gö-türün!” dedi. Husayn kapıdan çıktığında KureyĢliler onu gördüler, “Bu Müslüman olmuĢ!” dediler ve herkes bir tara-fa dağılıp gitti…

4) Peygamberimiz’in Tufeyl b. Amr’ı İslam’a Dâvet Etmesi

Tufeyl b. Amr, Peygamberliğin 11. yılında Mekke‟ye gel-di. Mekkeliler O‟nu karĢılayarak Peygamber‟e karĢı uyardı-lar. O da Mescid-i Haram‟a girmeden önce Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟den bir Ģeyler duymamak için kulakla-rını tıkadı. Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) Kâbe‟de durmuĢ namaz kılıyordu. Tufeyl b. Amr‟ın kulağına Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in okuduğu âyetlerden bir Ģeyler ulaĢtı.

Duyduğu Ģeyler hoĢuna gitmiĢti. Sonra kendi kendine: “Ben seçkin bir Ģairim, iyiyi-kötüyü birbirinden ayırt edebi-

Page 113: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 113

lecek bir durumdayım. Niye bu adamı dinleyip de, eğer iyi söylüyorsa kabul, kötü söylüyorsa reddetmiyorum” dedi.

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) dönüp evine giderken O da O‟nu takip edip evine girdi. Hikâyesini anlatıp, Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟den kendisine Ġslam‟ı an-latmasını istedi. O da kendisine Ġslam‟ı anlatıp bazı Kur‟an âyetlerini okudu. Bunun üzerine Tufeyl Ģöyle dedi: “Allah‟a

Yemin ederim ki, ben ne bundan daha güzel bir söz iĢittim, ne de bundan daha adaletli bir iĢ duydum; iĢte Müslüman oldum!”

Tufeyl (radıyallâhu anh) sonra Ģehadet kelimesini söyleyerek Ġslam‟ını gerçekleĢtirdi…

5) Peygamberimiz’in Zu’l-Cevşen ed-Dababî’yi İslâm’a Dâvet Etmesi

Zu‟l-CevĢen Ģöyle anlatır: Rasûl-i Ekrem, Bedir savaĢın-

dan geldikten sonra ona “el-Karha” isimli kısrağın yavrusu olan bir at getirdim ve dedim ki:

—Sana Karha‟nın yavrusunu getirdim ki onu binek edi-nesin. Rasûl-i Ekrem:

—Ona ihtiyacım yok! Eğer Bedir zırhlarından en seçki-nini onunla değiĢtirmemi istiyorsan bunu yaparım, dedi.

Dedim ki:

—Bugün onu herhangi bir silahla veya herhangi bir gü-zel atla değiĢtirmek istemiyorum. Rasûl-i Ekrem:

—O halde ona ihtiyacım yok, dedi ve sonra:

—Ey Zü‟l-CevĢen! Niçin Müslüman olmuyorsun? Bu iĢin ilk ehlinden olursun, buyurdu. Ben:

—Hayır, Müslüman olmam, dedim. Rasûl-i Ekrem:

—Niçin, diye sorunca dedim ki:

Page 114: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 114

—Kavmini gördüm, hepsi senin aleyhindedir. Rasûl-i Ekrem:

—Onların Bedir‟de uğradıkları Ģeyler senin kulağına na-sıl geldi, diye sordu. Dedim ki:

—Bu benim kulağıma geldi. Rasûl-i Ekrem:

—O halde biz sana açıklıyoruz, dedi. Ben:

—Eğer sen Kâbe‟ye galip gelir, orayı mesken edinirsen o zaman ben de gelirim, dedim. Rasûl-i Ekrem:

—YaĢarsan onu görürsün, dedi ve sonra:

“Ey Bilal! Bu kiĢinin heybesini al, hurmadan ona da ver!” dedi.

Ben Rasûlullah‟ın huzurundan ayrılırken arkadaĢlarına:

“Ġyi bilin ki bu kiĢi, Beni Amir süvarilerinin en iyisidir”

dedi.

Zu‟l-CevĢen sözlerine Ģöyle devam eder:

“Allah‟a yemin olsun ki ben “el-Ğur” denilen yerde aile efradımın yanında iken bir süvari geldi. “Halk ne yaptı?” diye sorduğumda dedi ki: “Muhammed Kâbe‟ye galip geldi ve Kâbe‟yi aldı.”

Kendi kendime: “Annem matemimi tutsun! Eğer o gün

Müslüman olsaydım ve Rasûlullah‟tan “el-Hirea”yı istesey-dim Rasûl-i Ekrem bana orayı verirdi” dedim…

6) Çocuklarının Amr b. Cemuh’u İslam’a Dâvet Etmeleri

Amr b. Cemûh Câhiliyye‟de Yesrîb‟in ileri gelenlerin-

den, Seleme oğullarının efendilerinden, Medine cömertle-rinden ve karakter sahibi kiĢilerden birisi idi.

Câhiliyye devrinde soylu kiĢilerin, evlerinde put bulun-durma âdeti vardı. Bunu, her sabah ve akĢam o puttan uğur

Page 115: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 115

dilemek, törenlerde kurban kesmek ve felâket anlarında ona sığınmak için yaparlardı.

Amr‟ın putunun adı “Menât” idi. Onu iyi bir ağaçtan yapmıĢtı. Ona saygıda hiç kusur etmezdi. Ona en güzel ko-kuları sürmeyi de ihmal etmezdi.

Ġman ıĢıkları, Ġslâm‟ın ilk dâvetçisi Mus‟ab b. Umeyr‟in aracılığıyla, tek tek Yesrib‟in evlerini kaplamaya baĢladı-

ğında, Amr b. Cemûh altmıĢ yaĢını geçmiĢti.

Mus‟ab vasıtasıyla, Amr‟ın oğullan Muavvez, Muaz, Hallâd ve Muaz b. Cebel adındaki arkadaĢları imana gel-miĢti.

Oğullarıyla birlikte anneleri Hind de iman etmiĢti. Amr ise, onların iman ettiklerinden habersizdi.

Amr‟ın karısı Hind, Yesrib‟te Ġslâm'ın yayıldığını, soylu

kiĢiler arasında sadece kocasının ve onunla birlikte birkaç kiĢinin müĢrik olarak kaldığını gördü.

Hâlbuki o, kocasını sevip sayıyor ve onun kâfir olarak ölüp cehennem‟e gitmesinden korkuyordu.

Bu arada Amr da, çocuklarının atalarının dininden dönmelerinden, az zamanda birçok kiĢiyi dininden çevirip Muhammed‟in dinine sokmayı baĢaran Ģu dâvetçi Mus‟ab

b. Umeyr‟e inanmalarından korkuyordu. Karısına dedi ki:

—Ey Hind! Çocukları sakın bu adamla (Mus‟ab b. Umeyr‟le) görüĢtürme!

Hind:

—Olur, ama bu adamın anlattığı Ģeyleri oğlun Muâz‟dan duymak istemez misin, dedi. Amr:

—Vay be! Haberim yokken, Muaz da mı dininden çıktı,

dedi.

Page 116: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 116

Kadın, ihtiyardan korkup:

—Hayır, ama bu dâvetçinin bazı toplantılarında bulun-muĢ ve söylediklerinden bazılarını bellemiĢ, dedi. Amr:

—Onu benim yanıma çağır, dedi. Çocuk karĢısına geldi-ğinde:

—Bu adamın söylediklerinden biraz anlat, dedi. Çocuk:

—Rahman ve Rahîm olan Allah‟ın adıyla… Hamd âlemlerin Rabbi, merhametli olan merhamet eden ve Din Günü‟nün sahibi olan Allah‟a mahsustur. (Allah‟ım!) An-cak sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz. Bizi dosdoğru yola, nimete erdirdiğin kimselerin, gazaba uğ-ramayanların, sapmayanların yoluna eriĢtir, dedi.

Amr:

—Bu söz ne kadar Ģahane, ne güzel! Bütün sözleri böyle mi, dedi. Muâz:

—Hepsi de birbirinden güzel, babacığım! Sen de ona bi-at eder misin? Halkın tamamı ona biat etti, dedi. Ġhtiyar bi-raz sustuktan sonra Ģöyle dedi:

—Menat‟a danıĢmadıkça bir Ģey yapmam. O ne derse öyle yapacağım. Genç de ona:

—Babacığım! Menât konuĢamaz ki! Onun dili ve aklı

yoktur. O sadece bir ağaç, dedi. Ġhtiyar hiddetle:

—Sana söyledim, ona danıĢmadan hiçbir Ģeyden vaz-geçmem, dedi.

Kalkıp Menât‟ın yanına geldi. Onunla konuĢmak iste-dikleri zaman arkasına ihtiyar bir kadın geçer, sözde putun aklına getirdiklerini onun adına cevaplandırırdı. Uzun bo-

yuyla putun huzurunda durup sağlam ayağına dayandı.

Çünkü öbür ayağı tamamen topaldı. Ona güzel övgülerde bulundu ve dedi ki:

Page 117: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 117

“Ey Menât! ġüphesiz, Mekke‟den gelen bu dâvetçinin senden baĢka hiç kimseye kötülük etmek istemediğini ve sadece bizi sana ibadetten alıkoymak için geldiğini öğren-miĢsindir... Ben dinlediğim bazı güzel sözlerine rağmen se-ninle görüĢmeden ona biat etmek istemedim. Bana yol gös-ter.”

Menât ona hiç cevap vermedi.

Amr: “Galiba sen kızgınsın. Ama seni kızdıracak bir Ģey yapmadım ki? Zararı yok, öfken yatıĢıncaya kadar, seni bir-kaç gün rahat bırakacağım” dedi.

Amr b. Cemûh‟un çocukları, babalarının, putu olan Menât‟ı ne kadar sevdiğini ve zamanla nasıl onun bir par-çası haline geldiğini biliyorlardı. Put sevgisini onun içinden atabileceklerinin de farkındaydılar.

Böyle bir Ģeyi gerçekleĢtirirlerse, bu onun iman etmesi demekti.

Geceleyin, Amr b. Cemûh‟un oğulları, arkadaĢları Muaz b. Cebel‟le birlikte putu yerinden aldılar. Selemeoğullarının helâ çukurlarından birine götürüp attılar. Hiç kimseye gö-rünmeden geri evlerine döndüler. Sabah olunca Amr, say-gıda bulunmak için sessizce putuna gitti. Fakat onu bula-mayıp dedi ki:

—Yazıklar olsun size! Bu gece tanrımızı kim çaldı?

Kimse cevap vermedi.

Bağıra bağıra ve tehditler savurarak, evin içinde ve dı-Ģında putu aramaya baĢladı. En sonunda onu, çukurun içinde baĢ aĢağı gelmiĢ olarak buldu. Onu temizleyip, güzel

kokular sürdü ve eski yerine koydu. Ona Ģöyle dedi:

—Eğer bunu yapanı bilseydim, onu periĢan ederdim!

Ertesi gece gençler yine Menât‟ı çalıp, aynen bir gün ön-

Page 118: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 118

ceki gibi yaptılar. Sabah olunca, ihtiyar yine onu aradı ve pisliklere bulaĢmıĢ olarak buldu. Alıp temizledi, güzel koku-lar sürdü ve yerine koydu.

Gençler her gün böyle yapıyorlardı. Amr‟ın sabrı taĢıp, yatmadan önce puta gitti ve kılıcını onun boynuna taktı. Dedi ki:

—Ey Menât! Bunları sana kimin yaptığını bilmiyorum.

Eğer sende hayır varsa, iĢte kılıç. Kötülüğü kendinden ko-ru. Daha sonra yatağına girdi.

Gençler ihtiyarın derin uykuya daldığını anlayınca, puta koĢup boynundan kılıcı aldılar. Evin dıĢına götürdüler ve iple ölü bir köpeğe bağladılar. Ġkisini Seleme oğullarının lâ-ğımlarının akıp toplandığı kuyuya attılar.

Ġhtiyar uyanıp putu bulamayınca, baĢladı aramaya. Yine

kuyuda yüz üstü gelmiĢ ölü bir köpeğe bağlı ve boynundan kılıç alınmıĢ bir vaziyette buldu. Bu defa, onu çukurdan çı-karmadı. Orada bıraktı ve Ģöyle dedi:

—Vallahi, sen ilah olsaydın, bir kuyunun ortasında kö-peğe bağlı olmazdın.

Ve çok geçmedi, Allah‟ın dinine girdi…

Amr, müĢrik olarak geçirdiği her dakika için büyük piĢ-

manlık duyarak imanın tadına vardı. Her Ģeyiyle yeni dine sarıldı. Canını, malını ve çocuğunu, Allah ve Rasûlu‟nün hizmetine verdi.

Bir müddet sonra, Uhud savaĢı oldu. Amr, üç oğlunun Allah‟ın düĢmanlarıyla karĢılaĢmak için hazırlandıklarını gördü. Onlar aslanlar gibi gidip gelip duruyorlardı. ġehitlik

mertebesine kavuĢmak ve Allah‟ın rızasını kazanmak arzu-suyla yerinde duramıyorlardı. Bu durum onu da heyecana

getirdi. Onlarla birlikte Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in

Page 119: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 119

sancağı altında cihada gitmeye karar verdi.

Fakat gençler, babalarını verdiği karardan vazgeçirmek için anlaĢtılar...

O çok yaĢlıydı, ayrıca tamamen topaldı. Azîz ve Celîl olan Allah onu özürlü saymıĢtı.

Oğulları dedi ki:

—ġüphesiz Allah seni özürlü saymıĢtır. Niye Allah‟ın senden istediğini kendine yüklüyorsun?

Ġhtiyar onların bu konuĢmasına çok öfkelendi. ġikâyet etmek üzere Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟e gitti ve Ģöyle dedi:

—Ey Allah‟ın Rasûlu! ġu benim oğullarım, topal oldu-ğumu bahane ederek, beni bu hayırlı iĢten alıkoymak isti-

yorlar. Vallahi, ben bu topallığımla cennete gitmek istiyo-rum.

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) oğullarına:

—Ona engel olmayın. Herhalde Allah ona Ģehitlik ve-recek, dedi.

Çocuklar Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in emrine bo-yun eğerek, ona engel olmaktan vazgeçtiler.

Ordunun hareket vakti yaklaĢınca, Amr karısına bir da-ha hiç dönmeyecek kiĢi gibi veda etti... Kıbleye yönelip, el-lerini semaya kaldırdı ve Ģöyle dua etti:

—Allah‟ım! Bana Ģehitlik ver. Beni, Ģehitliği kaybetmiĢ olarak ailemin yanına döndürme.

Üç oğlu ve Selemeoğullarından kalabalık bir toplulukla yola koyuldu.

SavaĢ kızıĢıp, herkes Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in yanından ayrılınca, Amr‟ın en önde gittiği ve sağlam ayağı-

Page 120: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 120

nın üzerinde zıpladığı görüldü. Bu arada Ģöyle dediği de iĢi-tiliyordu:

—Ben cenneti istiyorum, ben cenneti istiyorum... Oğlu Hallâd da arkasındaydı.

Ġhtiyar ve onun genç oğlu, Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve

sellem)‟i korumak için dövüĢüyorlardı. Sonunda, birkaç daki-ka arayla her ikisi de Ģehit oldular.

SavaĢ bitince, Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem), gömmek için Uhud Ģehitlerinin yanına gitti. Ashabına dedi ki: “Ben onların Ģahidi olacağım.” Sonra da Ģöyle buyurdu:

“Allah yolunda yaralanan bir Müslüman, Kıyamet günü mutlaka kanı akarak gelir. Kanının rengi safran rengi gibidir. Kokusu da misk kokusu gibidir.”

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) ayrıca buyurmuĢtur ki:

“Amr b. Cemüh‟u, Abdullah b. Amr‟la birlikte gömünüz. Onlar, dünyada birbirlerini seven iki samimi dost idiler.”

Allah, Amr b. Cemûh ve Uhud‟da Ģehîd düĢen arkadaĢ-larından hoĢnut olsun. Nur içinde yatsınlar…

7) Musab b. Umeyr’in Useyd b. Hudayr’ı İslam’a Dâvet Etmesi

Mekkeli genç Mus‟ab b. Umeyr, Ġslâm tarihinin tanıdığı

ilk dâvet heyeti içinde Yesrîb‟e gelmiĢti. O, Hazreç eĢrafın-dan Es‟ad b. Zurâre‟ye misafir olmuĢtu. Orada kalıp dâvet görevine de devam ediyordu.

Yesripliler, genç dâvetçi Mus‟âb b. Umeyr‟în sohbetleri-ne büyük ilgi göstermeye baĢlamıĢlardı.

Tatlı dili, açık sözlülüğü, yumuĢak baĢlılığı ve güzel yü-zündeki iman parıltısı onları kendisine bağlıyordu.

Bütün bunların, üstünde baĢka bir Ģey onları kendisine çekiyordu. ĠĢte bu; coĢturucu, yumuĢak sesiyle ve tatlı bü-

Page 121: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 121

yüleyici vurgularıyla bazı âyetlerini onlara okuduğu Kur‟ân‟dı. Böylece katı kalpleri yumuĢatıyor, akmayan göz-yaĢlarını coĢturuyordu. Onun sohbetlerinde bulunanlar mutlaka Ġslâm‟a girmiĢ ve iman bölüklerine katılmıĢ olarak kalkarlardı.

Bir gün, Es‟âd b. Zurare, Abdu‟l-EĢhel oğullarından bir gurupla görüĢmek ve onlara Ġslâm‟ı anlatmak üzere dâvetçi

misafiri Mus‟âb b. Umeyr‟le birlikte dıĢarı çıkmıĢtı. Abdu‟l-EĢhel Oğulları‟nın bahçelerinden birine girdiler ve hurma ağaçlarının gölgesi altındaki tatlı suyu bulunan bir kuyunun yanına oturdular.

Daha önce Müslüman olmuĢ bir grupla, onu dinlemek isteyen baĢka bir grup Musab‟ın baĢına toplanmıĢtı. O da hemen onu dinlemek isteyen ve konuĢmasının güzelliğine kapılmıĢ insanlara dâvet görevini yapmaya baĢlamıĢtı.

Birisi, Evs kabilesinin ileri gelenlerinden olan Useyd b. Hudayr‟la Sa‟d b. Muaz‟a gelip Mekkeli dâvetçinin onların evlerine yakın bir yerde konakladığını ve ona bu cesareti verenin de Es‟ad b. Zurâre olduğunu bildirdi.

Sa‟d b. Muaz, Useyd b. Hudayr‟a Ģöyle dedi:

—Bizim zayıf olanlarımızı Ġslâm‟a girmeye teĢvik etmek ve tanrılarımıza sövmek için evlerimize kadar gelen bu

Mekkeli delikanlıya git, yaptıklarından vazgeçir ve bugün-den sonra bizim yurdumuza ayak basmamasını söyle.

Sonra Ģunu da ilave etti:

—Eğer o, teyze oğlum Esad b. Zürâre‟nin misafiri olma-saydı ve onun himayesinde hareket etmeseydi, ben ona ya-pacağımı bilirdim.

Useyd mızrağını alıp bahçeye gitti. Es‟ad b. Zurâre onun

geldiğini görünce Musab‟a Ģöyle dedi:

Page 122: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

--------------------------------------------------------------------- İslam Dâvetçisine Önemli Notlar 122

—Mus‟ab! Bu gelen kavminin efendisi, en akıllı ve en olgun kiĢisi Useyd b. Hudayr‟dır. Eğer o Müslüman olursa, birçok kiĢi Ġslâm‟a girer, Allah için ona iyi davran.

Useyd b. Hudayr gelip topluluğun yanında durdu ve Musab‟la arkadaĢına dönüp Ģöyle dedi:

—Niçin bizim yurdumuza geldiniz ve niçin bizim zayıf kimselerimizle uğraĢıyorsunuz? Eğer sağ kalmak istiyorsanız

derhal burayı terk ediniz!

Mus‟ab, imanın nuru parlayan yüzüyle Useyd‟e döndü, düzgün ve büyüleyici lehçesiyle Ģöyle konuĢtu:

—Ey kavminin efendisi olan kiĢi! Sen bundan daha iyi bir Ģey yapmak ister misin?

—Nedir o?

—Yanımıza otur ve bizi dinle. Eğer söylediklerimizi be-ğenirsen, bizi kabul edersin. ġâyet beğenmezsen bir daha dönmemek üzere buradan ayrılırız.

Peki, tamam, doğru söyledin, deyip mızrağını yere dikti ve oturdu.

Mus‟ab ona, Ġslâm'ı anlatmaya ve bazı Kur‟ân âyetlerini okumaya baĢladı. Useyd‟in yüzünün asıklığı gidip neĢesi ye-rine gelmiĢti. ġöyle konuĢtu:

—Söylediğin bu Ģeyler ne kadar güzel, okudukların ise ne kadar yüce! Müslüman olmak istediğinizde siz ne yapar-sınız? Mus‟ab Ģu cevabı verdi:

—Boy abdesti alıp elbiselerini temizlersin. Allah‟tan baĢka ilah olmadığına, Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem)‟in Allah'ın elçisi olduğuna Ģehadet eder ve iki rekât namaz kı-larsın...

Useyd kalkıp kuyunun baĢına gitti ve suyu ile temizlen-di. Allah‟tan baĢka ilah olmadığına, Muhammed (sallallâhu

Page 123: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

İbrahim Gadban--------------------------------------------------------------------------------------------------- 123

aleyhi ve sellem)‟in onun kulu ve elçisi olduğuna Ģehadet getirdi ve iki rekât namaz kıldı.

ĠĢte o gün Ġslâm birliklerine beğenilen Arap süvarilerin-den ve Evs‟in sayılı efendilerinden birisi daha katılmıĢ oldu. Akıllılığı, asilzadeliği, kılıç ve kalem erbabından olması se-bebiyle kavmi ona “kâmil” (olgun) lâkabını vermiĢti. Çün-kü o binicilik ve atıcılığının yanında okuyup yazanların en-

der bulunduğu bir toplumda okuma yazma bilen birisiydi. Onun Ġslâm‟a girmesi Sa‟d b. Muaz‟ın da Müslüman olma-sına, o ikisinin Müslüman olmaları, Evs kabilesine mensup birçok kiĢinin Müslüman olmalarına sebep oldu.

Allah ondan razı olsun.

Page 124: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

Sonsöz

Buraya kadar anlatmaya çalıĢtığımız Ģeyler, dâvetçinin tebliği esnasında dikkat etmesi gereken hususlardan sadece

bazılarıdır. Altını çizmeye çalıĢtığımız hususlar etrafımızda müĢahede ettiğimiz bir takım hataların izale edilmesi için-dir. Hemen belirtmekte fayda var; bu kitabı kaleme alma-mızdaki en önemli sebep, etrafımızdaki kardeĢlerimize dâvet hususunda yardımcı olmak ve onların göze batan ha-talarını telafi etme noktasında kendilerine yol göstermektir. Aksi halde kitap piyasasında dâvet ve tebliğle alakalı sadra

Ģifa onlarca kitap mevcuttur. Bizi bu risaleyi kaleme almaya sevk eden diğer bir husus da; dâvet ve tebliğle alakalı piya-sada dolaĢan kitapların birçoğunun üst düzey bir dil kulla-nılarak yazılması ve insanlarımızın bu tür kitaplardan hak-kıyla istifade edememesidir. Bu kitabımızda sade bir dil kul-lanmaya ve önemli gördüğümüz Ģeyleri maddeleĢtirmeye özen gösterdik. Bu –inĢaallah– faydayı daha da artıracak, kardeĢlerimizin konuları kafalarında tutmalarına son derce

yardımcı olacaktır.

Rabbimizden bu çalıĢmaya bereketler ihsan etmesini di-liyor ve içimizden Ġslam‟a hizmet edecek genç dâvetçiler çıkarmasını niyaz ediyoruz. Hiç Ģüphe yok ki O, iĢiten ve dualara en iyi Ģekilde karĢılık verendir.

Subhânekallâhumme ve bi hamdik, neşhedu en lâ ilâhe illâ ente, nestağfiruke ve netûbu ileyk.

Page 125: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

www.arzusucennetolanlar.com www.farukfurkan.com

www.ibrahimgadban.com www.riyazussalihin.com

Page 126: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

NOTLAR ……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

Page 127: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

Page 128: “Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…”...Önsöz Üzerinde yaĢamıĢ olduğumuz Ģu coğrafyada Allah‟ın hü-kümlerinin rafa kaldırılması, o hükümlerle hükmedilmeme-si

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………

……………………………