18
374 ÇAPARZADE (ÇAPANOĞLU) SÜLEYMAN BEY’İN İDARESİNDEKİ MADEN İŞLETMELERİ Yaşar ÖCAL 1* Özet Osmanlı Devleti’nde âyanlar, idarî ve askerî görevlerin yanı sıra ekonomi ile ilgili bazı sorumlulukları da üstlenirlerdi. Bu sorumluluklardan bazıları da bölgenin ekonomik özelliğine göre maden işletmek, odun naklettirmek, sayım yapmak, asker yiyeceği hazırlatıp, depolamak gibi işleri yürütmekti. 18. yüzyılın başlarından itibaren Orta Anadolu coğrafyasında etkinliği her geçen gün artan yerel bir hanedan olan Çaparzadeler(Çapanoğulları), Bozok, Çankırı, Ankara, Kayseri ve civarında hüküm sürmekteydiler. Yerli hanedanlardan ve en kuvvetlilerinden olarak kabul edilen Çaparzadelere de devlet tarafından bu sayılan türden görevler verilmiştir. Çaparzadeler yerine getirdikleri askeri ve siyasi görevlerin yanı sıra bulundukları bölgedeki ekonomik faaliyetler içerisinde yer alan madencilik faaliyetlerini de yürütmekteydiler. 18. yüzyılın son çeyreğinde hanedanın başında bulunan ve aynı zamanda Bozok mutasarrıfı olan Çaparzade Süleyman Bey, idaresindeki yerlerde maden-i hümayun işletmelerine emin olarak atanmış, bu madenlerdeki idari düzenin yanı sıra üretilen madenin başkente sevk işlerinden de sorumlu tutulmuştur. Bu maden işletmeleri içerisinde yer alan ve 18. yüzyılın sonlarında Bozok Sancağında keşfedilen Akdağ simli kurşun madeninin faaliyete geçişi ve bundan sonraki süreçte işletmenin kurumsallaşmasında, madenin bağlı bulunduğu Bozok mutasarrıfı Çaparzade Süleyman Bey görev almıştır. Merkezî yönetim tarafından Çaparzade Süleyman Bey’e Akdağ Maden-i Hümayunu’nun yanı sıra Niğde Bereketli madeni ve Amasya Gümüşhacıköy madeni de belli bir süreliğine tevcih edilmiştir. Anılan bu işletmelerin haricinde 18. yüzyılın son çeyreğinden 19. yüzyılın ortalarına kadar faaliyette bulunan bir maden-i hümayun işletmesi olan Bozkır Madeni de belli bir süre Süleyman Bey tarafından işletilmiştir. Bütün bu maden işletmelerindeki görevleri ile birlikte bazı dönemlerde görev sahasına giren yerlerde üretilen güherçile madeninin temini ve başkente sevkinde de Çaparzade Süleyman Bey’in etkin olduğunu görmekteyiz. Çalışmamızda Çaparzade Süleyman Bey’in güherçile madeni ile ilgili faaliyetleri, ismi geçen bu maden-i hümayunlara emin olarak atanması, işletmelerdeki idari görevleri, üretilen madenlerin Darphane-i Amire’ye sevkine ve bu madenlerin Süleyman Bey’in idaresinden alınma nedenlerine, arşiv belgeleri ışığında değinilecektir. Anahtar kelimeler: Âyan, Çaparzade, Maden-i Hümayun, Emin, Darphane-i Amire. Abstract The Mining Under The Administration Of Çaparzade (Çapanoğlu) Süleyman Beg Ayans in the Ottoman State had taken responsibility related to economy besides administrative function and military mission. Some of these responsibilities, according to the economic characteristics of the region were mining, posting transportation, head counting, preparing the food for soldiers. Çaparzades (Çapanoğulları) who were from one of the local family were effective in the region of Central Anatolia in the neighbourhood of Bozok, Çankırı, Ankara, and Kayseri since the beginning of 18 th century. Government also charge this local and powerful family with some significant responsibilities. 1 Dr., Tarih Öğretmeni. e-mail: [email protected].

ÇAPARZADE (ÇAPANOĞLU) SÜLEYMAN BEY’İN İDARESİNDEKİ … · Osmanlı Devleti’nde maden işletme yöntemlerinden biri olan emaneten yönetim usulüne göre, devlet tarafından

  • Upload
    others

  • View
    12

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

374

ÇAPARZADE (ÇAPANOĞLU) SÜLEYMAN BEY’İN İDARESİNDEKİ MADEN İŞLETMELERİ

Yaşar ÖCAL1*

Özet

Osmanlı Devleti’nde âyanlar, idarî ve askerî görevlerin yanı sıra ekonomi ile ilgili bazı sorumlulukları da üstlenirlerdi. Bu sorumluluklardan bazıları da bölgenin ekonomik özelliğine göre maden işletmek, odun naklettirmek, sayım yapmak, asker yiyeceği hazırlatıp, depolamak gibi işleri yürütmekti. 18. yüzyılın başlarından itibaren Orta Anadolu coğrafyasında etkinliği her geçen gün artan yerel bir hanedan olan Çaparzadeler(Çapanoğulları), Bozok, Çankırı, Ankara, Kayseri ve civarında hüküm sürmekteydiler. Yerli hanedanlardan ve en kuvvetlilerinden olarak kabul edilen Çaparzadelere de devlet tarafından bu sayılan türden görevler verilmiştir.

Çaparzadeler yerine getirdikleri askeri ve siyasi görevlerin yanı sıra bulundukları bölgedeki ekonomik faaliyetler içerisinde yer alan madencilik faaliyetlerini de yürütmekteydiler. 18. yüzyılın son çeyreğinde hanedanın başında bulunan ve aynı zamanda Bozok mutasarrıfı olan Çaparzade Süleyman Bey, idaresindeki yerlerde maden-i hümayun işletmelerine emin olarak atanmış, bu madenlerdeki idari düzenin yanı sıra üretilen madenin başkente sevk işlerinden de sorumlu tutulmuştur. Bu maden işletmeleri içerisinde yer alan ve 18. yüzyılın sonlarında Bozok Sancağında keşfedilen Akdağ simli kurşun madeninin faaliyete geçişi ve bundan sonraki süreçte işletmenin kurumsallaşmasında, madenin bağlı bulunduğu Bozok mutasarrıfı Çaparzade Süleyman Bey görev almıştır. Merkezî yönetim tarafından Çaparzade Süleyman Bey’e Akdağ Maden-i Hümayunu’nun yanı sıra Niğde Bereketli madeni ve Amasya Gümüşhacıköy madeni de belli bir süreliğine tevcih edilmiştir. Anılan bu işletmelerin haricinde 18. yüzyılın son çeyreğinden 19. yüzyılın ortalarına kadar faaliyette bulunan bir maden-i hümayun işletmesi olan Bozkır Madeni de belli bir süre Süleyman Bey tarafından işletilmiştir. Bütün bu maden işletmelerindeki görevleri ile birlikte bazı dönemlerde görev sahasına giren yerlerde üretilen güherçile madeninin temini ve başkente sevkinde de Çaparzade Süleyman Bey’in etkin olduğunu görmekteyiz.

Çalışmamızda Çaparzade Süleyman Bey’in güherçile madeni ile ilgili faaliyetleri, ismi geçen bu maden-i hümayunlara emin olarak atanması, işletmelerdeki idari görevleri, üretilen madenlerin Darphane-i Amire’ye sevkine ve bu madenlerin Süleyman Bey’in idaresinden alınma nedenlerine, arşiv belgeleri ışığında değinilecektir.

Anahtar kelimeler: Âyan, Çaparzade, Maden-i Hümayun, Emin, Darphane-i Amire.

Abstract

The Mining Under The Administration Of Çaparzade (Çapanoğlu) Süleyman Beg

Ayans in the Ottoman State had taken responsibility related to economy besides administrative function and military mission. Some of these responsibilities, according to the economic characteristics of the region were mining, posting transportation, head counting, preparing the food for soldiers. Çaparzades (Çapanoğulları) who were from one of the local family were effective in the region of Central Anatolia in the neighbourhood of Bozok, Çankırı, Ankara, and Kayseri since the beginning of 18th century. Government also charge this local and powerful family with some significant responsibilities.

1Dr., Tarih Öğretmeni. e-mail: [email protected].

375

The roles of Çapanzades were important in mining activities which were in economical ac-tivities along with political and military duties. Çaparzade Süleyman Beg who was the head of noble family and possessor of Bozok in the last quarter of 18th century assigned as Emin to Imperial Mine (Maden-I Hü-mayun) which in places in his administration. He was also held responsible for the administrative order and transporting mine to capital city. Lead Mine named Akdağ was one of these mining and discovered in Bozok Sanjak at the end of 18th century. Çaparzade Süleyman Beg was responsible for the all process of this mine. Akdağ Imperial Mine (Maden-I Hümayun) along with Niğde Bereketli Mine, and Amasya Gümüşhacıkoy Mine was given to Çaparzade Süleyman Beg for a length of time by Central Administration. Bozkır Mine that was also an Imperial Mine (Maden-I Hümayun) was active from the last quarter of 18th century to the middle of 19th century. Süleyman Beg was also responsible for the mine for a time except from mines. In addition to this, Çaparzade Süleyman Beg took effect on supply of nitre mine and transportation it to capital city as well as these all mines that above mentioned.

In this paper, we are going to talk about Çaparzade Süleyman Beg’s activities over nitre mine, assig-nation of him to these mentioned Imperial Mines (Maden-I Hümayun), administrative duties, transportation of minerals produced to Darphane-I Amire, and the reason of taken these mines from Sülaman Beg in the light of archive documents.

Key words: Ayan, Çaparzade, Imperial Mine (Maden-I Hümayun), Emin, Darphane-I Amire.

1. Giriş

Osmanlı Devleti’nde, toplum hayatında oldukça itibar gören bir zümre olan âyanlar, sosyal hayatın yanı sıra ekonomik hayatta çok önemli bir yere sahiplerdi. Bu konumlarından dolayı, devletin taşrada birçok konuda yararlanma yoluna gittiği âyanlar, zamanla devlet nezdinde belli bir güce ulaşmışlardır. 18. yüzyılın ikinci yarısında devletin içerisinde bulunduğu koşulların da etkisiyle bulundukları bölgelerde güçlenen aile-lerden biri de Bozok sancağındaki Çaparzadeler olmuştur. Özellikle III. Selim’in Nizam-ı Cedid hareketine taraftar olması sayesinde padişahın hususi teveccühünü kazanan Süleyman Bey, devletin kendisine yüklediği görevleri yerine getirmesi nedeniyle Orta Anadolu’da her geçen gün siyasi etkinliğini ve hâkimiyet kurduğu alanı genişletmiştir. Merkezi yönetimle arasını iyi tutan ve kendisinden istenen zahire ve asker temini gibi önemli konularda hizmetlerini eksiksiz yerine getirmeye çalışan Süleyman Bey’in, Çaparzadelerin bulun-dukları bölgede güçlenmesinde büyük rolü olmuştur.

Osmanlı Devleti’nde maden işletme yöntemlerinden biri olan emaneten yönetim usulüne göre, devlet tarafından işletilen ve kendi hâkimiyet sahasına giren yerlerdeki madenlere, emin olarak atanan Süleyman Bey’in madencilik faaliyetlerine geçmeden önce, Osmanlı Devleti’nde âyanlık kurumu ile âyanların görevle-rine kısaca değinerek, bir âyan olan Süleyman Bey hakkında bilgi vermek yerinde olacaktır.

2. Âyanlar Ve Görevleri

Özellikle 17.yüzyılın ortalarından başlayarak klâsik Osmanlı yönetim düze ni, toprak idaresi ve asker sağlama usullerinde önemli değişiklikler görülmeye başlanmıştır. Klâsik dönemin birçok kurum ve kuruluşu etkinliğini yitirmiş, ortaya çıkan boşluk, yeni örgütlerle doldurulmak istenmiştir. Hazineye ait gelirlerin toplanmasında, asker sağlamada ve iç güvenliğin korunmasında karşılaşılan önemli güçlükler, dönemin yöneticilerini yeni önlemler almaya sevk etmiştir. Bunun sonucunda devletin bünyesinde yer alan bazı kurum ve kuruluşlar, 18. yüzyıldan itibaren, kısmi değişik liklere uğrayarak varlıklarını sürdürmeye devam etmişlerdir. Bu

376

kurumlardan biri de toplum hayatında ve ülke yönetiminde etkin biçimde rol oynamış olan âyanlık kurumudur.2

Anadolu’da, bulundukları kazaların en seçkin kişileri olan âyanlar, zengin, kuvvetli ve itibar gören kişilerden olup, yaşadıkları yerlerin sosyal hayatında çok önemli bir role sahiptiler. Özellikle merkezî otori-tenin zayıflaması ile kuvvetlerini orantılı olarak arttıran âyanlar, devletin Anadolu’da pek çok konuda baş-vurduğu önemli kay naklarından biri olarak görülmüşlerdir. Devlet, bu konumları nedeniyle bazı dönemlerde âyanlardan çeşitli taleplerde bulunmuştur. Eşkıyalık olaylarının bastırılmasından bu olaylara karışanların cezalandırılmasına, orduya asker ve hayvan te mininden bu askerlerin ihtiyaçlarının karşılanmasına, İstan-bul’a erzak ve zahire temininden vergilerin toplanmasına kadar birçok alanda âyanlardan faydalanma yoluna gidilmiştir.3

3. Bir Âyan Ailesi Olarak Çaparzadeler(Çapanoğulları)

3.1. Hanedanın Siyasi Olarak Etkin Hale Gelmesi

18. yüzyılın ikinci yarısından sonra Bozok bölgesinde etkinlikleri her geçen gün artan ve Çapanoğul-ları4 olarak da bilinen Çaparzadeler, Mamalı aşiretine mensup bir Türkmen sülalesidir.5 Köken itibariyle âyan olmayan,6 fakat Anadolu’nun büyük hanedanlardan biri olarak görülen Çaparzadeler, zamanla Anadolu’daki köklü ve güçlü âyanlar kadar devlet nezdinde itibar sahibi olmuştur. Çaparoğlu Ahmet zamanında siyasi yönden etkin olmaya başlayan bu hanedana Bozok ve Yeniil voyvodalığı verilerek, Bozok Sancağı malikâne olarak tevcih edilmiştir.7 Çaparzadeler’in bulundukları bölgede belli bir güce ulaşması ve hâkimiyet sahaları-nın genişlemesi, 18. yüzyılın ikinci yarısında Çaparzade Mustafa Bey ile kardeşi Süleyman Bey döneminde olmuştur.8

İlk dönemlerde mütesellimlik olarak idare edilen Bozok sancağı sonraki dönemlerde Çaparzadeler tarafından mutasarrıflık olarak yönetilmiştir. Şöyle ki; 18. yüzyılın ortalarından itibaren sancak beyi olan şâ-hıslar, görev yerlerine, kendilerine vekil olarak tayin ettikleri mütesellimleri gönderiyorlardı. Gerçekleşen bu mütesellim tayinleri, tayinin yapıldığı yerin halkından, tanınmış, nüfuzlu ailelerinden birine tevcih edilmek suretiyle yapılıyordu. Böyle bir durumun ortaya çıkması ise, ya sancak beyinin tayin edildiği yere gitmeme-sinden ya da bu sancak beylerinin aynı zamanda başka bir yerde muhafızlık yapmasından kaynaklanıyordu. Kısaca, bir sancağa muhassıl olarak atanan beyin bizzat olmadığı zamanlar da mütesellimler vekil olarak idareyi sağlıyordu. Bu şekilde mütesellimlik, muhassıllık ve voyvodalık ile idare olunan yerlerde hemen he-men bütün idareciler yerli ailelere mensup kişilerdendi ve bunlar bu görevleri sayesinde kuvvetlenip, oldukça yüksek ser vet sahibi olmuşlardı.9 Bozok sancağı da Çaparzade Mustafa Bey döneminde, üst düzey askeri kişilere mutasarrıflık olarak tevcih edilmeye başlanmıştır. Sancak, kime tevcih edilirse Mustafa Bey, o kişinin mü tesellimi olarak Bozok sancağını idare etmiştir.10 Zaten Çaparzadelerin bulundukları yerde güç kazanma-ya başlamaları da bu dönemden sonradır. Çaparzadeler de uzun süre mütesellimlik yapmış, bu görevlerden

2Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminin Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapıları, Ankara: TTK Yayınları, 1997, s. 33.3Yücel Özkaya, Osmanlı İmparatorluğunda Âyanlar, Ankara: TTK Yayınları, 1994, s. 141.4Köken itibariyle eski Türklerde yiğit, akıncı, postacı anlamlarına gelen çapar kelimesinden türetilmiş olan ve zamanla aynı anlama gelen çapan kelimesinin kullanımı ile yöredeki büyük bir sülaleye verilen bir isim olan Çapanoğulları, özellikle sülalenin en şöhretli beyi Süleyman Bey döneminde Cabbarzade olarak da kullanılmıştır. (İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Çapanoğulları”, Belleten, C. 38, S. 150, 1974, s. 215.). 5Uzunçarşılı, a.g.m., s. 216.6Özkaya, s. 137.7Süleyman Duygu, Yozgat Tarihi ve Çapanoğulları, İstanbul: Sayar Basımevi, 1953, s. 158Özkaya, a.g.e., s. 139.9Özkaya, a.g.e., s. 22-23.10Uzunçarşılı, a.g.m., s. 220.

377

sonra Anadolu’nun büyük hanedanlarından biri haline gelmişlerdir.11

Devlet, 1768’de başlayan Rus Harbi dolayısıyla, âyanların yardımına sık sık başvurmuştur. Bu sa-vaşın yenilgi ile sonuçlanması, esasen az olan Ana dolu’daki devlet baskısını daha da azalttığından, bu tarihe kadar mevcut olan aileler, daha da güçlü hale gelmişlerdir. Bunlar artık âyanlık örgütünün dışına çıkarak, mutasarrıflık görevini de alarak babadan oğula devredilen bu görevleri ile yıkılmaz bir güç haline gelmişler-dir.12 1768’ten sonra Çaparzadeler de siyasi olarak bulundukları bölgede oldukça güçlenmişler ve Bozok san-cağını artık mütesellim olarak değil, malikâne suretiyle mutasarrıflıkla yönetmeye başlamışlardır. Bu durum Çaparzadelerin orta Anadolu’da hâkimiyet sahalarının genişlediği ve oldukça güçlü bir konuma geldikleri Süleyman Bey’in ölümüne kadar devam etmiştir.13

3.2. Çaparzade Süleyman Bey

Süleyman Bey, kardeşi Mustafa Bey’in hanedanın başında olduğu dönemde, İstanbul’da ikamet et-miştir. 1775 yılında kendisine Kapıcıbaşı rütbesi verilen Süleyman Bey, biraderi Mustafa Bey’in ölümünden sonra, geride kalan mal varlığı olan muhallefatının kendisine bırakılmasına karşılık bir milyon dokuz yüz bin kuruş ödemeyi taahhüt ederek 1782 yılında Bozok sancağının mutasarrıfı olmuştur.14 Süleyman Bey, Anado-lu’da Konya Valisi Kadı Abdurrahman Paşa ile birlikte Nizam-ı Cedit hareketinin askeri teşkilatlanmasında ilk adımları atmalarında göstermiş oldukları samimi gayretleriyle, padişah III. Selim’in takdirini kazanmıştır. Padişah, Süleyman Bey’in bu hizmetlerinden dolayı kendisine Bozok sancağının civarındaki yerlerin mü-tesellimliğini de vermiştir. Süleyman Bey sert idaresiyle beraber, merkezi yönetime karşı muhalif bir tavır takınmadığı gibi gerektiğinde devletin talepte bulunduğu asker ve zahire temininde ihmal göstermemiş, biz-zat kendi yakınlarını sefere göndermiştir.15 Örneğin Süleyman Bey, 1806’dan beri devam eden Osmanlı-Rus savaşına asker göndermiş, hatta savaşlara bizzat katılan oğlu Mehmet Celalettin Paşa 1811 yılında Ruslara esir düşmüştür. Çapanoğullarının bu hizmetlerine karşılık padişah tarafından Süleyman Bey’e, 1808 yılında Karahisar-ı Şarki sancağı voyvodalığı, 1810 ve 1811 yıllarında Kayseri ve Kırşehir sancakları müteselimlik-leri verilmiştir.16

Çaparzadeler, Süleyman Bey döneminde, Orta Anadolu’nun çok geniş bir bölümünde söz sahibi olmuşlardır. Bozok ve Çankırı Mutasarrıflığından başka Amasya, Kırşe hir, Çorum, Kayseri, Niğde sancakla-rında ve Tokat, Zile, Artıkabad, Kazabad kazalarında hüküm sürmek, Anadolu’daki hanedanların çok azına nasip olmuştur.17 Süleyman Bey, kendi döneminde, belirtilen bu yerleri mütesellimlikle idare etmiş ve bura-lara mütesellim vekili tayin ederek pek çok âyanı da himayesinde bulundurmuştur.18

4. Çaparzade Süleyman Bey’in Madencilik Faaliyetleri

Süleyman Bey, idaresi altındaki bu bölgelerde devletin kendisine verdiği birçok görevi yerine getir-miştir. Bu görevler içerisinde madenlerin işletilmesi ayrı bir yere sahiptir. Aşağıda üzerinde durulacağı üzere Süleyman Bey, uhdesine verilen madenlerin çoğunu emin19 olarak işlettiği gibi bu madenlerin İstanbul’a

11Özkaya, a.g.e, s.129.12Özkaya, a.g.e, s.136.13Uzunçarşılı, a.g.m., s.230.14Özcan Mert, 18. ve 19. Yüzyıllarda Çapanoğulları, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1980, s. 48.15Uzunçarşılı, a.g.m., s.230-233.16Mert, a.g.e., s.63.17Özkaya, a.g.e., s.241.18Özkaya, a.g.e., s.239-241.19Osmanlı Devleti’nde madenler üç usulle işletiliyordu: Çok uzun ömürlü olmayan iltizam usulü ve 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Avrupa mevzuatının örnek alınmasıyla yaygınlaşan ihale usulünün yanı sıra devlet işletmelerinin tamamına yakınında uzun süre uygulanan emaneten yönetim usulü. Bu usulde devlet işletmesi olan maden-i hümayunlara atanan eminlerin en önemli gö revi,

378

taşınması görevini de yerine getirmiştir. Yine bu madenlerin taşınması sırasında yol güzergâh emniyetinin sağlanması, nakliye işinde kullanılacak develerin konar-göçer aşiretlerden temini de Çaparzadenin yerine getirdiği görevlerdendir.

4.1. Akdağ Maden-i Hümayunu

Akdağ Maden-i Hümayunu, Çaparzadeler’in merkezi konumundaki Bozok sancağında bulunan ve simli kurşun üretiminin yapıldığı bir işletmedir. Bu işletme ile ilgili elimizdeki en eski tarihli belgede, Akdağ bölgesinde 1794 tarihinde bir madenin bulunduğu belirtilmiştir. Ancak o zamanın iletişim araçları ve ağır bürokratik işlemler neticesinde devlet, 1796 yılında bu bölgeyle ilgilenmeye başlamıştır. Madenin faaliyete ilk geçiş aşamasında, Çapanoğulları ailesi içinde en nüfuzlusu, devlete hizmet itibariyle en faali ve padişah III. Selim’in Anadolu’da en güvendiği20 şahsiyet olan Süleyman Bey’in ciddi gayretleri olmuştur. Süley-man Bey’e hitaben gönderilen Emr-i Şerifte21 Akdağ Maden bölgesinin her mahallinden marifetli ustalar tarafından muayene yapılmak üzere birer bargir yük22 cevher numunesi alınması ve bu cevherin Darphaneyi Amire’ye gönderilmesi istenmiştir. İstenen bu numune, maden bölgesinden alınarak Darphane-i Amire’ye gönderilmiştir.23

Yeni keşfedilmiş bir madenin ilk tahlilleri bazen mahallinde yapılsa da, Akdağ Maden-i Hümayu-nu’nun numuneleri Darphane’ye gönderilmiştir. Resmi yazışmaların başlamasıyla, sancağın mutasarrıfı Ça-parzade Süleyman Bey’e gönderilen başka bir emr-i şerifte Akdağ tabir olunan mahalde birçok madencinin gelip taharri ve teftiş ettiklerinden söz edilmiştir. Yapılan hafriyat sonunda, birçok damar zuhur ettiği belir-tilse de, işletmesi düşünülen bu bölgenin rezerv durumunun iyi tespit edilmesi gerektiği üzerinde hassasiyetle duran devlet, sarf olunacak meblağ, zahire ve çekilecek zahmetin heba olmaması için konunun üzerinde ayrıca durmuştur. Bundan dolayı, Süleyman Bey’den madenin cevher durumu hakkında daha ayrıntılı bilgi istenilmiştir.24 Madenle ilgili yapılan araştırmalar sonunda rezerv durumunun yeterli olduğu anlaşılmış ve madendeki cevherin çok nemadar ve kuvvetli olduğu, her vecihle imal ve idareye şayan olduğu, işletmeye hazır 16 adet mağaradan başka müceddiden açılacak bir hayli mağara dahi küşat olabileceği belirtilmiştir. Yapılan bu değerlendirmelerden sonra, madenin darphanece düzenli bir şekilde işletilmesi gerektiği karar-laştırılmıştır.25

Akdağ Maden-i Hümayunu’nun faaliyete ilk geçişi olarak 1796 yılını kabul edersek, 1820’li yıllara kadar maden, bağlı bulunduğu Bozok mutasarrıfı Çaparzade Süleyman Bey ve oğulları tarafından ber vech-i mutasarrıflık olarak idare edilmiştir. Bir süre Ankara Müşiri olan kişilere tevcih edilen işletme, Tanzimat’tan

sorumlu bulunduğu madende gelir-giderlerin kontrol edilmesi ve harcamaların koordineli biçimde ya pılarak çalışanların huzurunun sağlanması hususunda dikkatli davranmak olmuştur. Maden emini, madenle ilgili bu görevlerini yerine getirirken madenin durumuna göre belirli bir maaş da alan eminler, görevi esnasında oluşabilecek riskten sorumlu tutulmamıştır. Eminin en önemli görevi, sorumluluğuna aldığı işletmenin düzenini sağlamak, üretimin aksamaması için gerekli önlemleri almak olmuştur. Bu nedenle emin, kendisine tevdi edilen işten sağlanacak kâr veya uğranacak zarardan sorumlu tutulmamıştır. Halil Sahillioğlu, “Emin”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.11, 1995, s.112.20Uzunçarşılı, a.g.m., s. 227.21BOA. C.DRB. 34-1682/1.22 Burada geçen yük kavramı, himl olarak da bilinen bir ölçü birimi olup, hayvanların taşıdığı miktarı ifade etmek için kullanılmıştır. Hayvanın cinsine göre değişen değerler, at ve katır yükü için 152-162 kilogram arası gelirken, deve yükü ise 230-300 kilograma denk gelmektedir. (Ünal Taşkın, “Osmanlı Devleti’nde Kullanılan Ölçü Ve Tartı Birimleri” (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, 2005, s. 119.) Ahmet Refik, eserinde, yeni açılan bir madenden alınan numune miktarı ile ilgili; Bir vakiyye olmağa muhtaç olduğu ve ekalli mertebe yüz dirhemden nakıs olan cevherin numunesi tutulmakta imkân olmadığı şeklinde ifade eder. (Ahmet Refik, Osmanlı Devrinde Türkiye Madenleri (967-1200), İstanbul: Devlet Matbaası,1931, s. 24)23BOA. C.DRB. 34-1682/2.24BOA. C.DRB. 17-836.25BOA. C.DRB. 1-3.

379

sonraki süreçte doğrudan Darphane-i Amire tarafından atanan müdürlerle idare edilmiştir.26

4.2. Bozkır Maden-i Hümayunu

Süleyman Bey tarafından işletilen bir diğer maden Bozkır Maden-i Hümayunu’dur.27 Devlet tara-fından Çaparzade Süleyman Bey’e, Konya vilayetindeki Bozkır Maden-i Hümayunu eminliği görevi de ve-rilmiştir. Kısa süreli olan bu görev, Süleyman Bey’in Niğde sancağı mutasarrıfı olduğu döneme denk gel-mektedir. Bozkır maden eminliği görevi ile birlikte, Süleyman Bey’in üzerinde Bereketli maden eminliği de bulunmaktaydı. Zira bu iki işletme bazı dönemlerde birleştirilip bir maden emini tarafından idare edilmiştir. İlk kez 18 Eylül 1793 tarihinde Bereketli madenin Bozkır madenine bağlanmasıyla oluşturulan böyle bir idari yapıya gidilmesindeki temel sebep, özellikle Bereketli madeninin iyi idare edilememesi olmuştur. Bu işletmelerin bir dönem, Bozok sancağı mutasarrıfı Çaparzade Süleyman Bey ve Konya mutasarrıfı Kadı Abdurrahman Paşa gibi güçlü ve nüfuzlu kişilere verilmesinin amacı, yüksek maden rezervine sahip olan bu madenlerin düzenli bir şekilde işletilmesinin sağlanmasıydı. Her iki işletme idaresinin bir emin tarafından yönetilmesindeki başka bir etken de, bu maden bölgelerinin birbirlerine yakın mesafede olmalarıydı. Bozkır ve Bereketli Maden-i Hümayunu emaneti şeklinde zikredilen bu yapı çok uzun ömürlü olmamış ve kısa sü-rede her iki madene de ayrı maden eminleri atanmıştır.28 Çaparzade Süleyman Bey’in Bozkır maden eminliği görevi kısa süreli olmuşsa da, kendi idaresi altındaki Niğde sancağında bulunan Bereketli Maden-i Hümayu-nu eminliği yaklaşık on beş yıl sürmüştür. Çaparzade Süleyman Bey özellikle Bereketli madenini, kendisinin atamış olduğu mütesellimler vasıtasıyla idare etmiştir.

Oldukça yüksek verim kapasitesine sahip olan Bozkır ve Bereketli madenlerinin idareciliğini yapan maden emini Seyid (Arapzade) Süleyman Ağa layık-ı vechi üzere imal edemeyip maden-i mezburun ta’diline bais olacağına binaen 1794 yılı itibariyle görevinden azledilmiştir. Madencileri himaye etmesi ve madenin işletme düzenini sağlaması için Bozkır madeni, dergâh-ı âliye kapıcıbaşılarından Çaparzade Süleyman Bey kullarının uhdesine ihale edilmiştir. Çaparzade Süleyman Bey, Darphane Nazırı Mustafa Bey tarafından kendisine tebliğ edilen emr-i şerifle, görevi Arapzade Süleyman Ağa’dan devralmıştır.29

Maden eminlerinin görev değişikliği veya görevden azledilmeleri durumunda yeni göreve başla-yan emin, bir önceki idareciden, madendeki hesapları devralmaktaydı. Yani bir devir teslim söz konusuydu. Görev devir tesliminde işletme hesapları gözden geçirilmekteydi. Bu nedenle, yapılan tahkikatta, görevden alınan Arapzade Süleyman’a zimmet çıkmıştır. Kendisinden darphaneye olan borcu talep edilince, Bereketli madeni ustaları zimmetinde kalan sermaye akçesinden borç senedi ile yedi kişide 4.785 kuruş alacağı ile bu borcu ödeyebileceğini ve bundan başka borcu ödeyemeyeceğini ifade etmiştir. Bunun üzerine görevi dev-rettiği, Bozok ve Niğde sancağı mutasarrıflığla beraber Bereketli madeni eminliğini üzerinde bulunduran Çaparzade Süleyman Bey’e gönderilen hükümde, eski eminin talebi olan bu miktarın ilgili kişilerden tahsil edilerek belirtilen borcuna karşılık darphaneye gönderilmesi emredilmiştir.30 Bozkır Maden-i Hümayunu’nda yaklaşık bir yıl görev yapan Çaparzade Süleyman Bey’in bu görevi esnasındaki faaliyetleri hakkında çok faz-la bilgimiz bulunmamaktadır. İki işletmeyi birden idare eden Süleyman Bey’den sonra göreve getirilen Şeyh Abdülhalim döneminde Bozkır ve Bereketli maden işletmelerinin idareleri ayrılmış ve Bozkır maden eminli-ği üzerinden alınan Çaparzade Süleyman Bey, Bereketli Maden-i Hümayunu’nun eminliğine devam etmiştir.

26Çadırcı, a.g.e., s. 15-21.27Bu işletme hakkında daha geniş bilgi için bkz. Hamit Şafakçı, “Bozkır’da Madencilik (1776-1839)” (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı, 2013.28Şafakçı, a.g.t., s.47.29BOA. HAT. 1414-57740.30Şafakçı, a.g.t., s.47.

380

4.3. Bereketli Maden-i Hümayunu

Niğde sancağında bulunan bu işletme uzun yıllar Süleyman Bey’in idaresine verilmiştir. Devlet, 1795 yılında Bozkır madeni ile birlikte emrine verdiği Bereketli maden eminliğini, maden bölgesindeki gay-ret ve çalışkanlıkları sebebiyle 1796 yılından itibaren de Bozok mutasarrıfı Çaparzade Süleyman Bey’e tev-cih etmiştir.31 Süleyman Bey, bu işletmenin idarecisi olduğu gibi Orta Anadolu’da geniş bir alanda hâkimiyet kurmuş yerel bir yönetici konumundaydı. Bu konumunun vermiş olduğu avantajları kullanarak, madenlerin İstanbul’a taşınmasında yoğun çalışmalar yürüten Süleyman Bey, birçok kez Bereketli madenindeki kurşunu, karayoluyla İzmit iskelesine nakil şekliyle görevlendirilmiştir.32 Genellikle Bereketli, Bozkır ve Bulgardağı Maden-i Hümayunları’nın üretimi olan madenler, Boynuinceli33 ve Şerefli34 aşiretleri tarafından İzmit iske-lesine taşınmıştır.

Karayolu ile gerçekleşen madenlerin nakliyesinde, hem dayanıklı olmaları hem de fazla yük taşı-maları nedeniyle develer kullanılmıştır. Fakat bazen yüksek miktardaki madeni taşıyacak deveyi bulmak oldukça zor olabiliyordu. Bu noktada devlet, Çaparzade’ye yazdığı hükümlerde develerin35 tedarik edilerek işletmeye sevki ve buradan da İzmit iskelesine kadar taşınmasını istemiştir. Normalde bir maden eminin tek başına üstesinden gelemeyeceği bu işleri, Çaparzade Süleyman Bey, bölgedeki konumu ve devlet nezdindeki ağırlığını kullanarak tek başına yapmıştır. Zira maden işletmelerindeki cevherler, ordu için gerekli olan askeri malzemelerin yapımında her zaman önemli olmuştur. Bazı dönemlerde askeri kurumların elinde mühim-matın yetersizliği konuyu daha da hassaslaştırıyordu. Örneğin; Çaparzade Süleyman Bey’e hitaben yazılan fermanda levazım-ı harbiye ve mühimmat-ı cihadiyenin ehemm ve ikdamından olan kurşunun Der’aliye’de mevcud ve müheyya bulunması yönüyle umur-ı mühimmatın temini için Bereketli Maden-i Hümayunu’ndaki 160 bin kıyye kurşunun naklinde kullanılmak üzere iktiza eden şütüranın(develer) tedariki ve madene sevki istenmiştir. Bu görevin Çaparzadeye verilmesinde, nakliye işinde uzmanlaşmış olması önemli bir nedendi. Çünkü bu miktardaki madenin iskeleye taşınması için develerin en az iki ay öncesinden temin edilmesi ve taşıma yapılacak mevsimin iyi ayarlanması gerekmekteydi. Yine bu nakliye esnasında develerin fazla yük taşımaları nedeniyle telef olmaması için fazla sayıda olmaları gerekiyordu ve yaşanacak bir aksaklık made-nin nakliyesini geciktirebilirdi. Bütün bu hususlar nakliye işinin pek de kolay olmadığını göstermektedir.36

Bereketli madeninde üretilen kurşun, askeri kurumların yanı sıra Darphane-i Amire’ye de gönderil-miştir. 1798 senesinde, 41 bin kıyyeden fazla kurşunun İzmit iskelesine nakli için Çaparzade Süleyman Bey marifetiyle şütüran tedarik olunması ve bu nakliye masrafının irad-ı cedid-i hümayun hazinesinden verilmesi kararlaştırılmıştı. Kantarı 22,5 kuruştan kiralanan develerle nakledilen bu maden, İzmit iskelesine ulaştığında vezn ve kantar olunup sefineye tahmil edilmiştir. Yapılan bu işlemlerde Çaparzade Süleyman Bey’in yanı sıra İzmit’teki yerel yönetici olan Nuh Bey’e de hitaben bir hüküm gönderilmiştir.37

31BOA. C.DRB 36-1787.32BOA. C.DRB 2-87; BOA. C-DRB 8-361; BOA. C.AS 419-17365.33BOA. C.DRB 51-2517.34BOA. C.DRB 42-2071.35Çaparzade Süleyman Bey, madenlerin nakli için aşiretlerden kiralama yoluyla deve tedarik ettiği gibi, bazı zamanlarda devletin özel isteklerine de muhatap olabiliyordu. Örneğin 1808 senesinde Çaparzade Süleyman Bey’e gönderilen bir fermanda, ordunun hizmetinde kullanılmak üzere Istabl-ı Amire için Kayseri sancağından 90 adet devenin satın alınarak gönderilmesi istenmiştir. Süleyman Bey istenen develeri, Kayseri sancağında Kadirağazade Hacı Mustafa Ağa’ya aldırarak İstanbul’a göndermiştir. 90 adet olarak yola çıkan bu develer, 78 adet olarak Istabl-ı Amire’ye teslim edilmiştir. Zira 12 tanesi yollarda telef olmuştur. (BOA. C. AS 295-12236). Osmanlı Devleti’nde padişaha ve saray mensuplarına ait atların barındığı Has Ahurun resmi adı Istabl-ı Amire’dir. Burada atlardan başka deve, katır gibi yük hayvanları da bulunurdu. Burada saraç, nalbant, katırcı ve deveci adları altında hizmet bölüklerinin yanı sıra deveci bölükleri de vardı. Deveciler, genellikle Anadolu’nun değişik yerlerindeki kışlaklarda bulunmakla birlikte bizzat saraya ait 1000 kadar devenin bakımıyla meşgul olurlardı. (Abdulkadir Özcan, “Istabl”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.19, 1999, s.205).36BOA. C.AS 76-3546.37BOA. C.DRB 55-2715.

381

Devlet, hem savaş mühimmatı olarak hem de darp faaliyetlerinde kullanılmak üzere ihtiyaç duyulan kurşunun, devlet kurumlarında sürekli olarak bulundurulmasına büyük önem vermiştir.38 Bu nokta da, bazı dönemlerde maden-i hümayunların üretimi olan kurşun, nakliye araçlarının bulunmaması veya geç tedarikin-den dolayı İstanbul’daki Tophane-i Amire’ye veya Darphane-i Amire’ye zamanında gönderilememiştir. 1801 yılında Süleyman Bey’e hitaben yazılan hükümde, Bereketli madeninde mevcut olan 100 bin kıyye kurşu-nun, işletme noktası olan Bereketli madeninden alınıp, her hangi bir gecikmeye mahal vermeden, aşiretlerden temin edilecek develerle, İzmit iskelesine nakledilmesi istenmiştir.39

Madenlerdeki üretimin devamlılığını sağlamanın yanı sıra, maden bölgesinde bulunan ve halkın or-tak kullanımındaki yapıların tamirinde de etkin rol alan maden eminleri, görev sahalarına giren yerlerde bu tür işlerle de ilgilenmişlerdir.40 Süleyman Bey de idaresi altındaki bölgede kervansarayların ve diğer dini ya-pıların tamiri ile de ilgilenmiştir. Niğde sancağının idari yönden kendisine bağlı olduğu dönemde hac yolu41 güzergâhında bulunan ve hacıların konaklama noktası olan Çiftehan ve Ramazanoğlu yaylalarında bulunan hanların tamiri için devlet, Çaparzade Süleyman Bey’i görevlendirmiştir. Zira Çiftehan ve Ramazanoğlu mevkilerinin Bereketli Maden-i Hümayunu’na bağlı bulunmaları hasebiyle maden emini olan Süleyman Bey’in görev sahasına girmekteydi. Bu konaklama noktalarındaki hanların tamiri için gerekli olan kereste ile çalışacak usta ve ameleye yapılacak ödeme için 15 bin kuruş masraf çıkarılmıştır. İhtiyaç duyulan bu miktar, Süleyman Bey tarafından kendisine bağlı Niğde mütesillimliği ve bu sancağa bağlı Şücaeddin voyvodasın-dan tahsil edilmiştir.42

Mütesellimleri aracılığıyla eminlik görevini yürüten Çaparzade Süleyman Bey’in Bereketli Maden-i Hümayunu eminliği, 1811 yılında sona ermiştir. Bu tarihte maden eminliği ile beraber Niğde sancağının idaresi de kendisinden alınan Süleyman Bey’in bu görevden alınmasına sebep olarak, kendisine vekil olarak atadığı kişilerin uygunsuz davranışları gösterilmiştir. Niğde sancağına mütesellim olarak atadığı Hüseyin Ağa ile Bereketli madenine vekil olarak görevlendirdiği Müftizade Hüseyin Efendi’nin burada yaşayan ahali ve fukaraya vaki olan zulm ve te’diplerinden dolayı devlet, böyle bir uygulamaya gitmiştir. Arşiv belgele-rinden anlaşıldığına göre, Niğde sancağında ikamet etmemesi ve buraları vekilleri vasıtasıyla idare etmesi son dönemde ahalinin şikâyetine sebep olmuştur. Yine aynı belgelerde, Bereketli maden eminliği Süleyman Bey’in uhdesinden fekk ile bu hizmete devlet-i aliyeden biri intihap ve tayin olunmak iktiza eylediğinden ma-den eminliğine seçilecek kişinin mu’tedil ve karküzar biri olmasının uygun olacağı ifade edilmiştir. Neticede Darphane-i Amire’den de alınan görüş doğrultusunda Niğde sancağına ve bu sancağa tabi Bereketli madeni-ne El Hac Yusuf Ağa görevlendirilmiştir. Yusuf Ağa’nın göreve getirilmesinde daha önce bir müddet bölgede mütesellimlik yapmış olması ve ol havalinin keyfiyetine vukufiyeti derkar olduğundan başka ashab-ı dirayet ve sadakat sahibi olması etkili olmuştur.43

38Nitekim 1792 tarihli hükümde devlet, Çaparzade Süleyman Bey’den Ergani Maden-i Hümayunu’nda üretilen ham bakırın işlenmek üzere Tokat Kalhanesine nakli için, nakliye işiyle uğraşan aşiretlerin Ergani madenine sevk edilmesini istemiştir. Bu hükümde, Ergani, Gümüşhane ve Kastamonu’da üretilen bakır ile ilgili olarak şuna buna satılarak İstanbul’a top imaline muktezi bakır bulunamadığından gali fiyatlarla tüccardan mübayaa edilmekte ve bu hal hazinenin zararına mucip olduğu belirtilmektedir. Bu durum, devletin ekonomik olarak zarara uğramasına sebep oluyordu. Bundan dolayı devlet, ihtiyacı olan madenlerin, işletmelerdeki madencilerden satın alındıktan sonra kalan kısmının sivil hayatta tüketilmek üzere iç piyasaya satılabileceğini vurgulamıştır. BOA. C.DRB 5-239.39BOA. C-DRB 8-361.40Şafakçı, a.g.t., s. 166.41Osmanlı Devleti’ndeki ulaşım ağını oluşturan üç ana güzergâhtan biri olan ve Üsküdar-Gebze- Eskişehir- Akşehir- Konya- Adana- Antakya yolu ile Halep ve Şam güzergâhını takip eden sağ kol, “Hac Yolu” adını almıştır. Osmanlı Devleti, hac yolunun bulunduğu bu ana güzergâhlar üzerinde emniyeti sağlamanın yanı sıra konaklama noktalarının intizamına da büyük gayret göstermiştir. Yusuf Halaçoğlu, Osmanlılarda Ulaşım ve Haberleşme, İstanbul: İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, 2014, s. 4,14.42BOA. C. NF 2-93.43BOA. HAT-565-27722.

382

Özcan Mert’e göre, Bereketli madeninin Süleyman Bey’den alınmasındaki asıl sebep başkadır. 18. yüzyılın sonlarında, Rumeli’de ortaya çıkan eşkıyalık hareketleri ile uğraşması neticesinde Anadolu’da bir otorite boşluğu ortaya çıktığını ifade eden Mert, bu karışıklıktan yararlanan Süleyman Bey’in bu dönemde devletin kendisine yüklediği bazı sorumlulukları yapmamaya başladığını ve kendi başına buyruk hareket etti-ğini belirtmiştir. Devlet tarafından bir süre bu durumu görmezden gelinen Süleyman Bey’e bir ders verilmek amacıyla Bereketli madeni gibi oldukça yüksek gelir getiren bir yerin idaresi kendisinden alınmıştır.44

4.4. Gümüşhacıköy Maden-i Hümayunu

Süleyman Bey, Amasya sancağını belli bir süre mütesellim olarak idare etmiştir. Amasya sancağına bağlı Merzifon kazasında bulunan ve gümüş rezervi oldukça zengin olan Gümüşhacıköy madenlerinin emin-liğini de yapan Süleyman Bey, arşiv belgelerine göre sancağın idareciliğinden önce madenlerin işletmeciliği görevini üstlenmiştir. 1797 yılında Merzifon kazasında iki maden ustası tarafından yapılan araştırma netice-sinde burasının maden yönüyle zengin olduğu anlaşılmıştır. Yapılan tetkik neticesinde cevherdar olmasının yanı sıra, işletmenin oldukça az masraf gerektirdiği tespit edilmiştir. Kabil-i imal olduğu anlaşılan bu madene Çaparzade Süleyman Bey talip olmuştur. Buna göre henüz Amasya sancağının idaresi kendisine verilmeyen Süleyman Bey, Gümüşhacıköy madenlerini işletme hakkını 1797 tarihinden itibaren elde etmiştir.45

Devlet-i Âliye’ye kemal-i hulus ve sadakatinin olduğu vurgulanan Çaparzade Süleyman Bey, iler-leyen zamanlarda bu işletmede maden üretimini artırmak için arama ve inceleme faaliyetlerinde bulunmak üzere daha fazla maden ustasına ihtiyaç duymuştur. Madenin iyi bir şekilde işletilip, işletmeden yüksek verim almak amacıyla Gümüşhane tarafından usta ve amelenin bu bölgeye gönderilmesini isteyen Çaparzade’nin bu talebi kabul görmüştür. Zira Çaparzade Süleyman Bey’e gönderilen hükümde de üzerinde durulduğu üze-re Gümüşhane46, birçok madenci ustasının bulunduğu bir yerdir. Yine bu hükümden öğrendiğimize göre, o gün itibariyle Ergani ve Keban madenlerinde istihdam edilen usta ve ameleler de, Gümüşhane kasabasından getirtilmiştir. Hatta hükmün kaleme alındığı tarihte Gümüşhane ve Espiye tarafında atıl bir şekilde bekleyen 30-40’dan mütecaviz madende çalışan ustabaşılarının Gümüşhacıköy tarafına gönderilmesinin ve bunlardan istifade edilmesinin yerinde olacağı belirtilmiştir. İlk etapta Gümüşhacıköy maden işletmesinde izabe ve kal işlemlerinin yapılacağı fırınların inşası ve üretim yapılacak mağaraların açılması için, madencilik konusunda oldukça bilgili olan Kirkor ve Yakut adında iki ustabaşı ile bunların emrine verilmek üzere, onar neferden iki takım 20 nefer madencinin getirtilmesi kararlaştırılmıştır. Adı geçen ustabaşılarının yanına ikişer pirüstad ve kalcı başının daha ilave edileceği belirtilmiştir. Bu usta ve amelenin temini ile işletmenin hasılatı refte ref-te(git gide) masarifatını geçecektir. Bu personelin temini hususunda, ustaların getirtileceği, Gümüşhane’nin yerel yöneticileri ile madenin bağlı bulunduğu Darphane-i Amire’ye ve maden emini Çaparzade Süleyman Bey’e, ayrı ayrı haber verilmiştir.47

Amasya sancağının Çaparzadelerin idaresine geçmesinde, aynen Çaparzadeler gibi güçlü bir hane-dan olan Caniklilerin, Nizam-ı Cedid aleyhtarı Şehzade Mustafa’nın tahriklerine kapılması gösterilmektedir. Kaynaklara göre Şehzade Mustafa taraftarı olan ve Nizam-ı Cedid ordusunun mali kaynağı olan İrad-ı Ce-

44Mert, a.g.e., s.53-54.45BOA. C.DRB 13-641.46Osmanlı Devleti’nde klasik dönemden itibaren önemli bir maden merkezi olan Gümüşhane, bu madenlerde uzmanlaşan madencileri yönüyle de önemli bir yer olmuştur. Madenlerin aktif şekilde işletildiği dönemlerde önemli bir maden şehri olan Gümüşhane sancağı, maden işletmelerinin çeşitli nedenlerden dolayı ekonomik değerini yitirmeye başlamasıyla, bünyesinde uzmanlaşan bu kalifiye maden işçilerini dışarıya göndermeye başlamıştır. Bu madenciler başta sahil şeridindeki Trabzon, Samsun, Giresun, Ordu olmak üzere, içerisinde Gümüşhacıköy’ünde bulunduğu Koyulhisar, Diyarbakır, Keban, Ergani, Espiye, Akdağmadeni, Gümüşkan, Bulgardağı, Bereketli, Bilecik ve Balya (Balıkesir) gibi iç kesimlerdeki maden ocaklarında çalışmak üzere Anadolu’nun çeşitli bölgelerine dağılmışlardır. Özhan Öztürk, Antikçağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasî Tarihi Pontus, Ankara: Qenesis Kitap Yayınları, 2011, s. 698.47BOA. C.DRB 9-426.

383

did’i kaldıracağını ilan eden Canikli Tayyar Paşa, 1805’te Amasya’yı ve Çaparzadelere bağlanmış olan Tokat ile Zile’yi işgal etmiştir. Devleti uzun süre uğraştıran Canikli Tayyar Paşa böyle davranarak açıkça devlete başkaldırmıştır. Bu durumda devlet, orta Anadolu’nun iki âyanını birbirine karşı kullanma yoluna giderek, Caniklileri durdurmak için Çaparzadeleri kullanmıştır.48 Bu olayda devlet tarafından desteklenen Süleyman Bey, nüfuzu altındaki yerleri korumuş ve büyük oğlu Abdülfettah Bey, Tayyar Paşa’nın yeğeni Hasan Bey’i Zile yakınlarında mağlup etmiştir. Zaten 1790’lı yıllardan itibaren Çapanoğulları nüfuz kazandığı ölçüde amansız rakipleri Canikliler de itibar kaybetmiştir. Canikli sülalesinin giriştiği bu başkaldırı hareketinde de devlete sadıkane hizmet eden Süleyman Bey’e, bu hizmetinin karşılığı olarak 1805’te Amasya sancağı tevcih edilmiştir.49 Gümüşhacıköy maden işletmesinin eminliği görevi üzerinde bulunan Süleyman Bey, bu tarihten itibaren Amasya sancağının da idaresini ele geçirmiştir.

Amasya mütesellimi ve Gümüşhacıköy madeni emini Çaparzade Süleyman Bey, işletmeyi iyi bir şekilde idare etmesi ve üretimde gösterdiği hassasiyetin yanı sıra taife-i madenciyanı himaye ve siyanet etmiştir. Özellikle çalışan madencilerin mağaralarda üretim yapması ve yeni üretim sahalarının açılması ko-nusunda yaptığı teşvikler neticesinde Gümüşhacıköy madenindeki üretimde, herhangi bir aksama meydana gelmemiştir. Darphane-i Amire’ye gönderilen gümüş miktarındaki artış nedeniyle devlet, 1810 yılına kadar Gümüşhacıköy madeni eminliğini Süleyman Bey’e vermeye devam etmiştir.50 1806 yılında Darphane-i Ami-re’de işlem görmek üzere ifrazciyana51 teslim edilen ve sim-i mahlut olarak belirtilen gümüş içerikli altın/ kurşun miktarının 15965 dirhem iken52 1809 senesinde bu miktarın 41260 dirheme53 çıkması üretimdeki artışa küçük bir örnektir.

1810 yılından itibaren Çaparzade Süleyman Bey, geneli madenci olan Gümüşhacıköy ahalisi ile bazı problemler yaşamaya başlamıştır.54 1810 yılından itibaren madencilerle yaşanan ve içeriğine tam vakıf ola-madığımız bazı nedenlerden ötürü, maden işletmesi Süleyman Bey’in uhdesinden fekk edilerek, Darphane-i Amire tarafından metin bir kimesneye ihale olunması gündeme gelmiştir. Sonrasında Gümüşhacıköy maden emini olarak karar verilen kişi, daha önce Ankara vilayeti sınırlarında bulunan Gümüşkan Maden-i Hümayu-nu eminliğini de yapmış olan İsmail Ağa olmuştur. İşinin ehli bir kişi olduğu belirtilen ve işletmeyi hüsn-ü idare ile yönetecek bu kişinin fi’l asl Ergani madeni ahalisinden olmağla fenn-i madene kemal ve vukufu za-hir derece olduğu da vurgulanmıştır. Neticede 1810 senesi mart başından itibaren görevden alınan Çaparzade Süleyman Bey’in yerine atanan İsmail Ağa, yeni mağaralar açarak, külliyetli sim ve kurşun istihsal etmesi ve bunu Darphane-i Amire’ye göndermesinin yanı sıra, madenci taifesini mezalimden muhafaza etmesi şartıyla Gümüşhacıköy madeni eminliğine tayin olunmuştur.55

Amasya sancağı ve bu sancağa tabi Gümüşhacıköy maden işletmesinin Çaparzade Süleyman Bey’den alınmasında, Orta Anadolu’da Caniklizadelerle yaşadığı güç mücadelesinin etkisi büyük olmuştur. Devlet, 18. yüzyılın sonlarında Rusya ve Avusturya’ya karşı yürüttüğü savaşta Caniklileri Kafkasya cephesinde kul-landığı gibi Çaparzadelerden de Balkanlar’daki orduya asker ve zahire temini konusunda yararlanmıştır. Zaman zaman bu şekilde faydalandığı bu iki âyan ailesinin bulundukları bölgelerde daha fazla siyasi güç elde etmesine ise müsaade etmemiştir. Zira Canik ve Karahisar-ı Şarki sancaklarının da kendisine verilmesini isteyen Çaparzadelere müsaade edilmemekle birlikte, Bozok sancağının kuzey yönünde gelişmesine de fazla

48Özkaya, a.g.e., s.23.49Uzunçarşılı, a.g.m., s.239-240.50BOA. C.DRB.54-2659.51Darphanede para (kesen) basan görevlilere verilen isim. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik Sözlük, Ankara: Aydın Kitabevi Yayınları, 1997, s.412.52BOA. C.DRB 10-492. 53BOA. C.ML 3-135.54BOA. C.DRB 16-761.55BOA. C.DRB 25-1248.

384

müsaade etmeyen devlet, bir denge unsuru olması açısından bu alanı Caniklizadelere bırakmış ama Çaparza-delerin güneyi yönünde gelişmesinde bir mahzur görmemiştir. Bu bağlamda 18. yüzyılın sonlarından itibaren Süleyman Bey’in adamlarından Derviş Mustafa Ağa’ya Tarsus sancağı mütesellimliği ve yine Süleyman Bey’e yakın Ahmet Ağa’ya Adana mütesellimliği verilmesiyle Çaparzadeler, Bozok sancağının güneyine doğru hâkimiyet alanlarını genişletirken, Canikliler de kuzey Anadolu tarafında etkinliklerini arttırmıştır. Devlet böylece, orta ve kuzey Anadolu’da Çapanoğulları ile Canikliler arasında bir denge kurmuştur.56

Çaparzade Süleyman Bey’in Bozok sancağının güneyinde etkin olduğu bu dönemde kendisine Ada-na sancağında da bazı madenlerin işletme görevi verilmiştir. Adana sancağına bağlı Sarıçam kazasındaki demir madenlerinin işletmesi kendisinde bulunan Çaparzade Süleyman Bey’in ölümünden sonra burası atıl hale gelmiştir. Kendisinden sonra oğullarının bu işletmeyi idare edememesi nedeniyle bu maden işletmesi, 1818 yılından itibaren Adana valisi Hacı Mustafa Paşa’nın idaresine bırakılmıştır.57

4.5. Güherçile Temini ve Nakli

Daha önce de değinildiği üzere âyanlar, devlete zahire, kereste, savaş malzemesi, araba ve çeşitli ihtiyaçların temininde aracı olarak önemli rol oynamaktaydılar.58 Buna bağlı olarak dönemin harp sanayinde kullanılan bir madde olan güherçile59, önemli bir savaş malzemesiydi. Güherçile, Osmanlı Devleti’nin pek çok yerinde üretilen bir maden türü olup aynı zamana modern silahların vazgeçilmez unsuruydu. Bundan dolayı devlet, gümüş madeninde olduğu gibi güherçilenin de çıkarılmasına ve yeterli miktarda stoklarda tutulmasına özen göstermiştir. Özellikle Bozok sancağı(Akdağ60) ve Kayseri önemli güherçile üretim mer-kezlerindendi. Bunun yanı sıra Malatya, Maraş, İçel, Niğde gibi bölgelerde güherçile madeni oldukça bol miktarda bulunmaktaydı.61

Develerin temini ve güherçile üreticileri ile devlet arasında aracı özelliği ile gördüğümüz Süleyman Bey, diğer madenlerden farklı olarak, üretiminden ziyade daha çok güherçile madeninin temin ve nakliye işi ile görevlendirilmiştir. Bu bağlamda Süleyman Bey, kendi idaresi altındaki yerleşim yerlerinde üretilen madenin İstanbul’a ulaştırılmasında etkin rol almıştır. Çaparzade Süleyman Bey’in abisi Mustafa Bey döne-minde de devlet, bu hanedandan güherçile madeninin tedariki konusunda yardım almıştır. Zira 1779 yılında Kayseri’de üretilen güherçilenin temini ve nakli ile ilgili hususlarda Çaparzade Mustafa Bey’e hükümler yazılmıştır. 1796 ve sonraki tarihlerde, Mustafa Bey’den sonra sancağın yöneticisi olan Süleyman Bey dö-neminde de Baruthane-i Amire için gerekli güherçilenin Konya, Karaman, Eskiil, Aksaray, Niğde, Kayseri, Kilisehisar kazalarından satın alınması ve satın alınan bu güherçilenin nakli konusunda talepler artarak de-vam etmiştir.62

Nakliye işinde Türkmen aşiretlerin develerini kiralayan Süleyman Bey, bazı dönemlerde bu aşiret-lerin nakliye konusunda isteksizlikleri ile karşılaşabiliyordu. Nitekim Kayseri’de üretilen güherçile kantarı 15 kuruştan İstanbul’a taşınmak üzere Bektik (Bedikan) aşireti ile anlaşılmıştır. 1804 yılına ait 600 kantar

56Mert, a.g.e., s.51-54.57BOA. C.DRB 24-1169.58Özkaya, a.g.e., s.146. 59Güherçile, şeffaf, renksiz, kokusuz, tuzlu ve havada bozulmayan billurlar veya beyaz billûrsu bir tozdan oluşmaktadır. Potasyum (âdi güherçile), sodyum (Şile güherçilesi) ve Kalsiyum (toprak güherçilesi) nitrat olmak üzere üç çeşidi vardır. Genellikle, alkalilerle ve toprak alkalilerle karışmış halde bulunan azotlu maddelerin yükseltgenmesi sonucunda oluşur ve çiçeklenmeler biçiminde ortaya çıkar. Özellikle âdi güherçile türü olan potasyum nitrat, yer yüzeyinde duvarların ve kayaçların üzerinde ve mağaralarda kabuklar halinde rastlanılmakla birlikte bazı toprak türleri içinde de görülebilmektedir. M. Metin Hülagü, Osmanlı Devleti’nde Güherçile Üretimi Ve Kayseri Güherçile Fabrikası, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi S.11, 2001, s.73.60Güherçile üretiminin yapıldığı yerler arasında Akdağ ismi, Ahmet Refik’in eserinde sıkça geçmektedir. Refik, a.g.e., s. 7,9,11,15.61Özkaya, a.g.e., s.302-304.62Özkaya, a.g.e., s.146.

385

barut-u siyahî63 hammaddesi olan bu güherçile, adı geçen aşiretin taşıma konusunda isteksizliği nedeniyle 6 ay üretim yerinde bekletilmiştir. Devlet, Çaparzade Süleyman Bey’e hitaben yazmış olduğu hükümde bu konuyla ilgilenmesini istemiştir. Zira güherçileyi nakle memur olan aşiret halkı hizmetlerinde tekâsül gös-terdiklerinden Baruthane-i Amire’nin zarar göreceği ifade edilmiştir.64 Bazen de güherçile üreticisi olan ve yıllık belli bir taahhütte bulunan kişilerden kaynaklı sorunların çözümünde Çaparzade Süleyman Bey’den yardım istenilmiştir. Örneğin; Baruthane-i Amire için, Çaparzade Süleyman Bey tarafından 1808-1811 yıl-ları arası için Kilisehisar’dan yıllık 27 bin kıyye güherçile imalatı hususunda anlaşılan Niğde müftüsü Necip Efendi’ye bu iş için 11250 kuruş ödeme de yapılmıştır. Fakat 1811 yılına ait taahhüt edilen güherçilenin gönderilmediği anlaşılmıştır. Aksaklığın, Necip Efendi’nin vefatı nedeniyle yaşandığı anlaşılmış ve devlet, Çaparzade Süleyman Bey’e gönderdiği hükümde, güherçile üretimi için kendisine belli bir ödeme yapılan, ancak vefat eden Niğde müftüsünün zimmetindeki bu paranın mirasçılarından tamamen tahsilini istemiştir.65

Güherçile daha çok, Çaparzade Süleyman Bey tarafından kendi hâkimiyet alanı olan Kayseri, Aksa-ray ve Ankara’dan satın alınmaktaydı. Anılan yerlerden, 1808-1811 yılları için temin edilecek güherçile ma-deninin İstanbul’a nakli ile ilgili Süleyman Bey’e gönderilen hükümde, güherçilenin hassas bir maden olması sebebiyle nakliye işinde istihdam edilecek şütüranın mevsim-i sayfta (yaz mevsiminde) yüke elvermeyece-ğinden bahar mevsiminde yola çıkacak şekilde tertip edilmesi istenmiştir. Taşıma işinde yine Bektik aşiretin-den kiralanan hayvanların kullanıldığı bu güherçilenin nakliyesinde bir gecikme veya aksama durumunda, bunun Baruthane-i Amire’nin belli bir süre kapalı kalmasına neden olacağı da belirtilmiştir.66 Zaman zaman üreticilerin taahhüt ettikleri miktarı vaktinde İstanbul’a göndermemeleri bu hususun özellikle vurgulanması-na sebep olmuştur. Böyle durumlarda devletin, işin daha hızlanması ve gönderilmeyen güherçilenin tamamen gönderilmesi için Bozok mutasarrıfı Çaparzade Süleyman Bey’e mübaşirle emir yazdığı da oluyordu.67

5. Sonuç

Aralık 1813’te vefat edene kadar, Bozok sancağı dışında Orta Anadolu coğrafyasının büyük bir kıs-mını nüfusuna alan Çaparzade Süleyman Bey, idaresi altındaki halka karşı çok müsamahalı olmamakla bir-likte, devletin kendisine vermiş diğer bütün görevlerde olduğu gibi, madencilik alanındaki görevlerde de hizmet ve fedakârlığını esirgememiş önemli bir tarihi şahsiyettir.

18. yüzyılın sonlarında Bozok sancağında keşfedilen Akdağ simli kurşun madeninin faaliyete geçişi ve bundan sonraki süreçte işletmenin kurumsallaşmasında etkin rol alan Süleyman Bey, kendi sancağındaki bu madenin ilk faaliyete geçişinde bizzat görevlendirilmekle birlikte bazı maden işletmelerine de emin ola-rak atanmıştır. Bereketli madenini bağlı bulunduğu sancakla birlikte idare eden Süleyman Bey, bu madeni, kendi tayin etmiş olduğu vekilleri vasıtasıyla yönetmiştir. Bereketli madeni ile birlikte kısa bir süre idare ettiği Bozkır Maden-i Hümayunu’nun yanı sıra Amasya sancağını ve yine burada bulunan Gümüşhacıköy madeni de belli bir süre Süleyman Bey tarafından idare edilmiştir. Bu maden işletmeleri içerisinde bulunan Akdağ Maden-i Hümayunu’nu hem Süleyman Bey tarafından hem de kendisinden sonra bu aileye mensup bireyler tarafından yönetilmeye devam etmiştir. Akdağ dışındaki işletmelerde, yerine vekil olarak tayin ettiği kişilerin işletme bölgesindeki ahaliye iyi davranmaması nedeniyle Süleyman Bey’den alınan bu madenler, Çaparzadelerin Orta Anadolu’da hâkimiyet kurduğu yerlerde bulunmaktaydı. Devletin aynı bölgede bulunan başka âyanlarla gücünü dengelediği Çaparzade Süleyman Bey, madenlerle birlikte madenin bağlı bulunduğu

63Kayseri ve Bozok sancaklarında üretilen ve siyah barutun hammaddesi olan bu güherçile çeşidi dumansız barutlarda da kullanılan ve külçe halinde madenî bir maddeden oluşmakta olup, barut yapımında kullanılmıştır. Hülagu, a.g.m., s. 74.64BOA. C. AS 280-11625.65BOA. C.AS 172-7518.66BOA. C.AS 172-7518/1.67BOA. C.AS 172-7518/2.

386

sancağın yönetimini de ele almış, sancak yöneticiliğinin kendisinden alınmasıyla maden eminliği görevi de sona ermiştir.

Araştırmamızda Bozok sancağının köklü hanedanlarından Çaparzadelerin önemli bir yöneticisi olan Süleyman Bey dönemiyle sınırlı olmak üzere, bir âyan ailesinin madencilik alanında devlete yaptıkları hiz-metler üzerinde durulmuştur. Görüldüğü üzere Osmanlı Devleti’nin taşradaki idarî ve askerî görevlerinin yerine getirilmesinde etkin olan âyanlar, ekonomi ile ilgili bazı sorumluluklar da almışlardır. Bulundukları bölgenin durumuna göre madencilik faaliyetlerinde de bulunan bu yerel yöneticiler, madenlerin işletilmesi ve naklinde etkin rol almışlardır. 18. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin içerisinde bulunduğu sosyo-ekonomik gelişmelerin de etkisiyle Orta Anadolu’da hâkimiyet sahası genişleyen Çaparzadeler, devletin kendisine ver-diği askeri ve siyasi görevlerle birlikte, idaresi altındaki yerlerde maden-i hümayun işletmelerine emin olarak atanmışlardır. Devlet, özellikle Çaparzade Süleyman Bey’i, emin olarak atadığı bu madenlerdeki idari düze-nin sağlanmasının yanı sıra üretilen madenin başkente sevk işlerinden de sorumlu tutmuştur.

6. Müzakere

Katılımcı: Her dönemde Çapanoğlularının olduğu dönemde Osmanlı coğrafyasında başka böyle kaç tane aile vardı? Madencilikle uğraşan başka yerler var mıydı? Balkanlarda Kuzey Afrikada diğer alanlarda? Ayrıca bu beylikler ya da artık isimleri neyse o zamanki sistemi yürüten, icra eden bu insanlar zeametle tımar sistemine dâhil miydi bu konularda bilgi verebilir misiniz?

Yaşar ÖCAL: Öncelikle madenle ilgili soruya cevap vereyim. Madencilik yani başka yerlerde aile olarak maden işletenleri soruyorsanız o konuda çok fazla bilgim yok. O yönde bir araştırmam olmadı. Fakat Çaparzade Süleyman Bey veya çapanoğulları bizim bahsettiğimiz dönemde Osmanlı devleti birçok maden işletmesi var bu maden işletmelerinden birkaç tanesini sayarsak bozkır çok önemli bir maden bunun üzerine ayrı bir doktora tezi var, belgit madeni üzerine ayrı bir doktora tezi var, bildiğim kadarıyla. Yani o denemde çok maden işletmeleri var. Rumeli’de birçok maden işletmesi var. Devlet Halil İnancık’ın ifadesiyle özellikle Rumeli’deki fetihlerde diyor, maden bölgelerini özellikle seçmiş ve oraya yoğunlaşmış, çok iyi ilginçtir. Maden bölgelerinde özellikle. Çünkü askeri kurumlar çok ciddi maden ihtiyacı varmış, top üretiminde, barut üretiminde, o yüzden devlet planlı bir politikayla yürütmüştür. Son dönemde bozulmuştur ama çok ciddi ma-dencilik politikası vardı. Bu Çaparzade Süleyman beyin işletmiş olduğu madenlerde de kısa kısa geçtik ama devlet çok iyi kontrol yapıyor. Buraların işletilmesinde en ufak şikâyetlerde bunu göz önüne alıyor. Belki bürokratik işlemlerde hani şikayeti günümüzdeki gibi olmuyor ama bir yıl sonra devlet bunları göz önüne alıyor ve gerekirse Çaparzade’den almasının temel sebebi orada kendisinden veya vekil tayin ettiği kişinin halka kötü davranması. Madencilik faaliyetinin aksamaması için çok ciddi gayret göstermiştir. Osmanlının birçok ayan işletmesi vardır.

Doç. Dr. Metin Ziya KÖSE: Ben bir katkı yapabilir miyim? Şimdi çapanoğullarının dönemindeki özellikle 18 yy sonları ve 19 yüzyıl başlarında en çok rekabet ettiği ayan ailesi Caniklizadelilerr. Onlarda biraz daha üstte Karadeniz tarafında özellikle liman kentlerini kontrol etmiş olmaları bu madenlerin nakliyesi esnasındaki menfaatlerinin büyük olmasından sebebiyet vermiştir. Bunun dışında tımar ve zeamet dediniz, bu madenler emanet yoluyla veya mukataa yoluyla işletiliyor. Yani tımarın ve zeamet olmadığı farklı bir yönetim biçimiyle idare ediliyor. Zaten Bozok sancağı da malikâne olarak yani bir mukataa olarak Süleyman beye tevdi ediliyor. Yani oradaki bütün gelirler sana aittir diyor, yani böyle bir sistem kurmuş Osmanlı devle-ti. Dolayısıyla çok yönlü bir şey aslında, birçok yönü var. Çok zevkli aynı zamanda işleri çok iyi yürüyor. İle-tişimi çok kuvvetli. Ve sistemi de çok iyi biliyor. Yani Osmanlının ekonomik sistemini iyi öğrenmiş. Ondan sonra siyasi sistemini çok iyi öğrenmiş. Sonra yeni il voyvodaları denilen ya konargöçerlerine üzerine müthiş bir hâkimiyeti var Süleyman’ın. Hem onları idare ediyor, ama hem onları organize ediyor. Yani devletten bir

387

istek geldiği zaman bunları çok rahatlıkla karşılayabiliyor.

Yaşar ÖCAL: Yani burada çok kısa tuttuk da normalde bildiride var Osmanlı devletindeki maden işletme yöntemleri kısaca dip notta düştüm. Konumuz olmadığı için çok fazla da değinmedim. Üç tür mali sistemi vardır. İltizam, son dönemde ihale, asıl çok yaygın olarak kullanılan emaneten. Zaten emin diye belgelerde geçiyor. Çaparzade Süleyman beyin emaneti olarak atandığıyla ilgili. Yani o tımar ve zeamet uy-gulaması yok. Madende farklı bir şekilde iişletiliyor.

Prof. Dr. Kerim ŞÜKÜROV: Çok güzel soru karşılığı cevap oldu.

Doç. Dr. Metin Ziya KÖSE: Bir şey daha söyleyelim madenlerle ilgili. Özellikle balkanlarda gümüş madenler, o da darphanede para kestirilmesi için.

Katılımcı: Bu hanların tarihiyle ilgili söylediniz. Yani yollarla ilgili. Ben yani Süleyman beyin köp-rücübaşılık yaptığını biliyorum. Mesela en önemli yanlış hatırlamıyorsam iyi bir ulak teşkilatı kuruyor. Bu köprüleri tamir ediyor. Köprücübaşıcılığı yapıyor. Mesela en önemli köprülerden bir tanesi Ankara veya İstanbul’da Çeşmeci köprüsünde köprücübaşılığı yapıyor.

Doç. Dr. Metin Ziya KÖSE: Ne zaman yaptığına dair bilgi var mı? Kariyerinin başında mı yoksa zaman içerisinde mi?

Katılımcı: Zaman içerisinde. Evet.

Yaşar ÖCAL: Bahsettiğiniz ulak işleri, nakliyecilik işlerinden dolayı o da işinin bir gereği.

Katılımcı: Evet. Doğru.

Yaşar ÖCAL: Benim burada bahsettiğim o hanlık kendi bereketli madenlerinden emin olduğu için devlet görev veriyor.

Katılımcı: Doğru.

Doç. Dr. Metin Ziya KÖSE: Çok üstünde durmadım da zamanın geçtiği için. Develerden bahsedi-yor da sanki çok basit gibi gelmesin. Hakikaten çok ehemmiyetli, yani o develerin nakli işlemlerdeki vazi-felerinin görülmesi, onların bakımları, onların zamanında temin edilmesi başlı başına çok önemli bir iş. Ve devlet tamamen Süleyman’a güvenmiş durumda.

Yaşar ÖCAL: Çaparzade Süleyman Bey ne derse onu yapıyorlar.

Katılımcı: Şimdi yine bu Rus savaşları sırasında biliyorsunuz kayıtlara göre Süleyman bey bazı ka-yıtlar biraz arttır ama saraya elli bin kişiyle bazı kayıtlar yirmi bin kişi olduğunu söylüyor ama şimdiki ordu gibi çok güzel teşizatlı birlikleri var. Onun da beş binin üzerinde olduğu ve bu birliklerin efendim sarayda Eyüp’te otağı kuruyor orada efendim konuşlandırıyor. Ve bu birlikler askere manevi kuvvet versin diye padi-şahın önünde resmigeçit yaptırıyor. Bu evet siz daha iyi biliyorsunuz Serkan sağ olsun iyi çalışıyor, takip de ediyorum, uzakta da olsa, kim ne çalışıyor biliyorum. Bir de Fransız’ın çalıştığını biliyorum Çapanoğulları üzerine. Onu toprağı bol olsun bana söylemişti ama daha ulaşamadım ne oldu ne bitti bilmiyorum. Şimdi bu resmigeçit sırasında Süleyman beye ayanların ayanı Anadolu’daki en büyük güç Farih Sümer diyor ki Osmanlı yıkılsaydı diyor Anadolu’da Osmanlıyı devam ettirecek Osmanlı imparatorluğunu devam ettirecek

388

tek güç diyor çapanoğullarıydı diyor. Gerçekten öyle güçlüymüş. Ben bunları söyleyince ailenin reklamını yapıyor gibi olmasın.

Yaşar ÖCAL: Yok tarihi belgeler de var zaten.

Katılımcı: Sizler de biliyorsunuz. Tekrar ediyorum. Efendim yanına çağırıyor, Süleyman bey geçer-ken yanına çağırıyor. Bir kürk giydiriyor ve düğmelerinin elmas olduğu. Süleyman Bey onu giydikten sonra çıkartıyor ben ölünce bunu tabutumun üzerine koyun diyor. Benim büyük babaannem, annemin halası oluyor babaannemle akraba, babamın da anneannesi oluyor. O anlatmıştı. Bu elmaslardan bir tanesi bizim aileye ka-dar geliyor ismi kabak çiçeği. Benim kitabımda bunlar var. Çerkez Ethem olayı sırasında kabak çiçeği Yunan-lılara Yunanlılardan İngiltere’ye ve şimdi British Museumda olduğu orada sergilemedikleri bilgisi de vardır.

Doç. Dr. Metin Ziya KÖSE: Ben gezdim müzeyi göremedim.

Katılımcı: Oraya gittiği biliyorum. Kapalı çarşıda satıldığı biliyorum, Topkapı sarayına gittiği. Top-kapı sarayında o zaman Fehmen şah demiş ki benim onu alacak param yok. Çok büyük bir elmas. Bak bunlar düğmelerden bir tanesi, elmaslardan. Sen git bunu Kapalıçarşıda sat. Kapalı çarşıda birisine satıyorlar. Kü-çüklerinden bir tanesini de. Böyledir. Efendim ben tekrar teşekkür ediyorum.

Doç. Dr. Metin Ziya KÖSE: Ben bir şey sorabilir miyim?

Katılımcı: Tabi buyurun.

Doç. Dr. Metin Ziya KÖSE: Ben merak ettiğim için soruyorum. Kariyerinin başında bir ara İstan-bul’da yaşıyor Süleyman bey.

Katılımcı: Ben onu anlatayım. Eğer vaktimiz varsa. Bilmiyorum, tekrar bir bildiri sunuyormuş gibi olmasın ama. Şöyle söyleyeyim. Süleyman beyin çocukları sarayda çapanoğlu sülalesine ait yüze yakın gö-revli var. Rikabu hümayun üyesi var üç tane. Efendim beylerbeyi var üç tane. Efendim tasarıb epey var. Efendim kazasker var biliyorsunuz Abdul Fettah bey. Efendim İstanbul kadısı Abdulfettah bey. Ayrıca sadru esbab diyorlar yani sadırların sadrazamı vezirlik yapıyor. Ben bunu kitabımda mezar taşlarında beş altı tane cami haziresinde ve Karacaahmet mezarlığında gittim fotoğraflarını çektim yayınlanacak. Karacaahmette yirmibeş otuza yakın. Beyazıt camisinde haziresinde Beyazıt’ın türbesinin hemen yanında orada on sekiz tane. Efendim ebulvefada yedi sekiz tane, Selimiye camiinde yirmiye yakın böyle birkaç tane daha camii var. Yani önemli şahsiyetler oldukları için camilerin hazirelerinde gömülmüşler. Sarayla çok iyi geçindiklerini gösteriyor. Bu şöyle de düşünülebilir. Saray açısından ben bu kuvvetin çocuklarını yanıma alıyorum hizmet ettiriyorum ama bir noktada kontrol ediyorum.

Doç. Dr. Metin Ziya KÖSE: Süleyman Bey o yüzden gidiyor.

Katılımcı: Evet.

Doç. Dr. Metin Ziya KÖSE: Galiba babası ölünce bir müddet İstanbul’da. Bilmiyorum, yanlış mı hatırlıyorum. Abisi şeyin başına geçiyor.

Katılımcı: Yok.

Arş. Gör. Serkan POLAT: Abisi vefat etmeden önce İstanbul’a gidiyor.

389

Katılımcı: Orada evleniyor. Hanım falan İstanbul’dan.

Yaşar ÖCAL: Hatta abisinin kendisini öldüreceğinden korktuğu için diyor. Özcan Mert’in kitabında bu şekilde geçiyor.

Katılımcı: Yok.

Yaşar ÖCAL: Özcan Mert’in kitabında geçiyor. Mustafa öldürülünce abisine haber veriliyor o da onun ı satın alarak diyor, Bozok sancağına tasarruf olarak atanmıştır şeklinde bir anekdot okumuştum.

Katılımcı: Yok, Özcan abi benden biraz daha kıdemliydi. Yozgat’a ben getirmiştim Özcan abiyi. O yazdığı bazı şeyleri sonradan dedi ki yav bunları yanlış yazmışım dedi. Yanlış yazdığı bilgilerden bir tanesi de buydu. Canik ailesinden de korkusu şuydu. Canik ailesinin korkusu. Şimdi Kuzeyde rakkaya kadar çapa-noğullarının hükmü altındaydı. Şu anki Suriye’de biliyorsunuz. Çapanoğullarının bir boyu Türkmenlerinde akrabaları var. Sinop tersanesine kadar gidiyor. Limanlarda benim diyor. Amasya’yı aldığı zaman Canikliler panikliyor. O dönemde de tayyar paşa sadrazam oluyor sarayda. Tayyar paşayla çekişmeye giriyorlar. Neden çapanoğlu şöyle yapıyor. Efendim bu bilgi sanırım kaynaklarda yok. Biliyorsunuz kıyıya liman olmadan liman kent olan Anadolu’da şehirler var. Bunlardan bir tanesi Amasya’dır. Nasıl liman kenti, gemi taşımaya açık. Süleyman Bey gemi taşımacılığıyla birçok zahireyi Yeşil Irmaktan Karadeniz’e çıkarıyor. O yola da hâkim olmaya başlayınca Caniklilerle çekişme oradan başlıyor esasında.

Prof. Dr. Kerim ŞÜKÜROV: Bizim için çok hoş oldu siz de iştirek edersiniz fikir üretilmesi açı-sından. Bu meselelerle Türkiye-Rusya ilişkileri bunlarla biz de çok meşgul olduk. Onu siz çok doğru söy-lüyorsunuz. Biz gerek Rus harflerini aktaran onların harfleri çoktur. Bu meselelerde çok malik gösterdiğini öğreniriz. Hususiyle Rusya’da bir parti var Rusya’nın karşı siyasetinde orada burada faaliyet gösteren kon-solların malumatları var. Orada da en küçük meselelerde de konsollar Rusya’ya malumat veriyorlar. Benim de üzerinde çalıştığım Rus Osmanlı muharebesi önemlidir.

Doç. Dr. Cavid QASİMOV: Hocam bir şey sormak istiyorum. Merakımı mazur görün.

Katılımcı: Ben size soracağıma siz bana soruyorsunuz.

Doç. Dr. Cavid QASİMOV: Şehirde şehir müzesinde çapanoğluyla alakalalı herhangi bir malzeme var mıdır? Veya onlarla ilgili resimler var mıdır?

Katılımcı: Efendim çapanoğulları çok kadre uğramış, yani zulme uğramış. Ben çocukluğumda ilko-kuldaydım 1957ler benim dedem dedi ki bütün mal varlıklarımıza el konulduğu gibi bütün hayvanalatlarımız da istiklal savaşı sırasında Rauf Orbay anılarında yazar der ki çapanoğullarının sürüleri olmasaydı asker açlıktan kırılabilirdi. Bu şeyleri yapamazdık diyor. Rauf Orbay söylüyor ben söylemiyorum yani. Çok bü-yük destek veriyor. Hiçbir şey bırakılmıyor. Tabi bunların nedeni var niye bırakılmıyor. Çünkü ayanul ayan. Kurdun önde gideni öldürülürse etraf dağılır. Maalesef bu olaylar, devleti satanlar ihalesiz satmış. Sonuç bu.

Yaşar ÖCAL: Bazı seyyah gözlemlerinde Yozgat’ta çapanoğullarının yapmış olduğu saray İstan-bul’daki çok modern saraylara taş çıkartıyordu deniyor.

Katılımcı: Yirmi üç tane seyyah var ben tespit ettim. Şimdi seyyahların büyük bir çoğunluğu, affe-dersiniz sabahtan beridir ben konuşuyorum ama. Seyyahların büyük çoğunluğu diyor ki çoğu seyyah İstan-bul’dan yola çıktığında diyor birazcık Ankara’da en çok da Yozgat’ta çatılı ev gördüm diyor. Bazıları Parise

390

benzetiyor, Avrupa’nın Londra’sına benziyor. O kadar gelişmiş bir yer diyor. Şimdi Anadolu’da en gelişmiş şehriyken Yozgat’ta nüfus beş bin iken samsun üç bin ila beş bin arasında geziyordu. Neden bu hale geldi? Çapanoğlu olaylarından dolayı. Nüfusu olaylar başlamadan önce 1900lı yıllardaki nüfusu on beş bin. Olaylar başlıyor yirmi sene sonra 1920-21 de biliyorsunuz çapanoğulları olayları nüfus on bir bine düşüyor. Nedeni, nüfusun artması gerekiyor. Yirmi sene var, yirmi senede insanlar gelişir büyür değil mi? Ama nüfusu azalıyor.

Doç. Dr. Metin Ziya KÖSE: Hocam bu bilgilerden, Süleyman bey hayatımıza girdi ya o çıkacak kitabınızdan birer tane böyle.

Katılımcı: İnşallah.

Prof. Dr. Kerim ŞÜKÜROV: Ben toparlayayım isterseniz. Ben hem öz öğrencilerimize hem burada-kilere söylüyorum, İngiltere’de 16.yüzyılda İngiltere’deki en büyük ailesini öğretiyoruz. Çok derste söylüyo-rum ki biz de de benzer aileler vardır. Süleyman beyin timsalinde de hepimiz öz ailelerimizi takip etmeliyiz. Bu da bizim devletimizi bizi güçlendirip ve devlet için daha fazla fayda yaratır. Ben size sizin de evlatlarınıza onların da evlatlarına arzuluyorum ki bu nesli de şerefle devam ettirirsiniz. Bizim sunuculara da teşekkür ederim. Çok faydalı bir bölüm geçirdik. Aruz ediyorum Bozok Üniversitesinde yine böyle başarılı bir şekilde tekrar bir sempozyum düzenlenir. Bu arada yeni fikirler ortaya çıkar.

Katılımcı: Anlattığınız insanların mezarları büyük camilerde duruyor.

7. Kaynakça

7.1. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Belgeleri

Cevdet Askeri (C. AS): 172-7518/1,2; 280-11625; 295-12236; 419-17365; 76-3546.

Cevdet Darphane (C.DRB): 10-492; 13-641; 16-761; 24-1169; 25-1248; 2-87; 36-1787; 42-2071; 51-2517; 5-239; 55-2715; 8-361; 9-426; 1-3; 17-836; 34-1682/1,2; 54-2659.

Cevdet Maliye (C.ML): 3-135.

Cevdet Nüfus (C.NF): 2-93.

Hatt-ı Hümayûn Tasnifi (HAT): 1414-57740; 565-27722.

7.2. Kitap ve Makaleler

ÇADIRCI, Musa. Tanzimat Döneminin Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapıları. Ankara: TTK Yayınları, 1997.

DEVELLİOĞLU, Ferit. Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik Sözlü. Ankara: Aydın Kitabevi Yayınları, 1997.

DUYGU, Süleyman. Yozgat Tarihi ve Çapanoğulları. İstanbul: Sayar Basımevi, 1953.

HALAÇOĞLU, Yusuf. Osmanlılarda Ulaşım ve Haberleşme. İstanbul: İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, 2014.

HÜLAGÜ, M. Metin. “Osmanlı Devleti’nde Güherçile Üretimi Ve Kayseri Güherçile Fabrikası”. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. S.11, 2001, 73-93.

MERT, Özcan. 18. ve 19. Yüzyıllarda Çapanoğulları. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1980.

ÖZCAN, Abdulkadir. “Istabl”. TDV İslam Ansiklopedisi. C.19, 1999, 203-206.

ÖZKAYA, Yücel. Osmanlı İmparatorluğunda Ayanlar. Ankara: TTK Yayınları, 1994.

ÖZTÜRK, Özhan. Antikçağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasî Tarihi Pontus. Ankara: Qenesis Kitap Yayınları, 2011.

391

REFİK, Ahmet. Osmanlı Devrinde Türkiye Madenleri (967-1200). İstanbul: Devlet Matbaası,1931.

SAHİLLİOĞLU, Halil. “Emin”. TDV İslam Ansiklopedisi. C.11, 1995, 111-112.

ŞAFAKÇI, Hamit. “Bozkır’da Madencilik (1776-1839)” (Yayınlanmamış Doktora Tezi). Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı, 2013.

TAŞKIN, Ünal. “Osmanlı Devleti’nde Kullanılan Ölçü Ve Tartı Birimleri” (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, 2005.

UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı. “Çapanoğulları”. Belleten. C. 38, S. 150, 1974, 215-261.