Upload
desertfire
View
242
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
7/24/2019 Aydınlanmanın Fiziği 1 M
http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanmanin-fizigi-1-m 1/8
Aydınlanmanın Fiziği
Kuantum fiziğinin muhteşem dünyasıyla ilgili size birkaç akıl çelici kavramdan bahsederek,bilincin buradaki rolünü tarif etmek, aydınlanma yolu yürüyüşümüzde mevcut halimizi
sorgulamayı ve mümkünse sorgulatmayı denemek istiyorum.
Yürüyor olduğumuz yolda, karşılaştığımız bazı noktaların neden “kaçınılmaz şekilde öyle
olması” ya da “yaşanması” gerektiğinin, kendimce, spekülasyonlarını da paylaşmak
niyetindeyim.
Kuantum fiziğinin liderlerinden Niels Bohr diyor ki, "Atom kuramı ile ilgili paralellikleri
aramak istiyorsak, ... insanı var oluşun büyük dramı sırasında hem seyirci ve hem de aktör
olarak ele alan Buda ve Lao Tzu gibi düşünürlerin karşılaştıkları sorunlara yönelmemiz gerekecektir.'
Yine aynı ekipten Werner Heısenberg: “Son 'büyük savaştan beri Japonya'nın kuramsal fizik
dalına sağladığı büyük bilimsel katkı, belki de Uzak Doğu geleneklerinde var olan felsef
fikirlerle kuantum kuramının felsef özü ̈arasındaki benzerliğe işaret etmektedir.”
Kuantum Kuramı neden bahseder? Özetle atomlar,
atomların ışınımları, enerjileri ve etkileşimleriyle ilgili bir
teoridir.
Kuantum Kuramı esasen kime aittir? 1918 yılında Nobelfizik ödülüne layık görülen Alman fizikçi Max Karl Ernst
Ludwig Planck, kuantum teorisini oluşturan kişi olarak
anılır.
Planck Işıma Yasası adıyla bilinen teorisini 1900 yılında
Berlin’de sunarak, atomların sürekli titreştiğini, titreşen
atomların sürekli ve gelişigüzel enerji yaydığını, bu enerji
parçacıklarına kuantum adını verdiğini açıkladı. Kuantum
terimi, titreşen atomların belirli düzeylerde enerji yaydığını
veya emdiğini göstermektedir. Bu durumu açıklamak içinyarattığı E=h.v formülü, Planck sabiti olarak anılır ve
Kuantum kuramın temel denklemi olarak kabul edilir.
Gelin şimdi kuantum fiziğinin gizemli, eğlenceli, uçuk kaçık kavramlarından bazıları tanırken,
bir yandan da içimizde ve dışımızdaki evrenin sınırlarında gezinip, mümkünse kaybolalım.
Kuantumun Gizemi: Gözlediğimiz, aslında var olanın sadece çok küçük bir
kısmı
7/24/2019 Aydınlanmanın Fiziği 1 M
http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanmanin-fizigi-1-m 2/8
Çift Yarık Deneyi
Kuantum fiziğinin, ya da daha doğrusu dünyada bugüne kadar yapılan tüm deneysel
çalışmaların, bence, en şaşırtıcı sonuçlarını üreten bu deney, evreni ve içindeki her şeyi
algılayışımızla ilgili ciddi sorgulamalara yol açmıştır.
Hatta bu olağanüstü basit deney, deneyi yapanlardan bağımsız olarak, haklı bir şöhrete sahip
olarak, pek çok deneysel fizikçinin ve disiplinler arası çalışan sayısız bilim insanının, pek çok
bilimsel kavramdan şüphe duymasına yol açmıştır.
Nasıl açmasın ki? İnsan aklıyla tasarlanan ve içinde bir bilinç olmadığı düşünülen deneysel
araçların ve atomik yapıların, aslında, bir bilince sahip olduğuna dair deliller ortaya koyan bir
fenomenden söz ediyoruz. Sonuçları itibarıyla, Einstein dâhil, teorik-deneysel-parçacık-atom
fiziği dünyasının tüm üyelerini hayrete düşürerek, “Bu nasıl olabilir?” sorusunu sordurmuş bir
atom altı parçacıktan bahsediyoruz.
“Bu nasıl olabilir?” sorusunun hala yankılandığı koridorlara sahip laboratuvarlarda, benzer
deneyler yapılmaya ve olası bir cevap üretilmeye çalışılıyor. Ancak nafile! Çabalar, gelişen
teknolojiyle birlikte çok daha kesin ve hassas ölçümleri ve deney düzeneklerini beraberinde
getirse de sonuç değişmiyor: Nasıl olduğu hala bilinmiyor!
Peki, şimdiye kadar bunca söz ürettiğimiz bu pek meşhur çift yarık deneyi nedir, nasıl
yapılmıştır, amatör fizik meraklıları bunu kendi evlerinde deneyebilirler mi?
Fritjof Capra bu konuda diyor ki: “Modern atom-altı
fiziği ile ilgili herhangi bir deney yapmak veya bir deneyi
tekrarlamak isteyen bir kişinin, yıllar süren yoğun bireğitimden geçmesi gerekmektedir. Ancak böyle yorucu
bir eğitimi aldıktan sonradır ki, bu kişi doğaya deney
aracılığı ile belirli bir soru yöneltebilme ve doğanın bu
soruya verdiği cevabı anlayabilme düzeyine
erişebilmektedir.”
Öncelikle temel bilgileri açıklayalım
Temel Newton Fiziği der ki: Işığın yayılma modeli olarak,
ışığın parçacık olma teorisi baz alınır. Yani ışığıntemelinin parçacıklardan oluştuğu ve hareketinin de bir
parçacığa uygun şekilde olması gerektiği vurgulanır. Bunun tıpkı gezegenlerin tabi olduğu
evrensel fizik kanunlarına uygun olduğu sonucuna varılır. Eğer bu doğru olsaydı, çift yarık
deneyinde ortaya çıkacak desenin şöyle olması gerekiyordu:
7/24/2019 Aydınlanmanın Fiziği 1 M
http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanmanin-fizigi-1-m 3/8
Arkadaki engelde/duvarda iki ayrı aydınlık
alanın olması gerekirdi.
1800’lerin başında, bir başka İngiliz fizikçi
Thomas Young, sonraları Young Deneyi de
denen çift yarık deneyini tasarlarken amacı,ışığın doğasına dair duyduğu karşı konulamaz
merakını gidermek ve kafasında kendisini
uykusuz bırakan “ışığın dalga şeklinde
olabileceği” teorisini sınamaktı.
Bu deneyi tasarlarken Young, sadece güneş ışığını kullanmış,
yarıklar yerine de iğne deliklerini koymuştur. İğne deliğinden
yayılan ışığı, üzerinde birbirine yakın iki iğne deliği bulunan ve
deliklerin ilk kaynağa uzaklıkları eşit olacak şekilde yerleştirilen
saydam olmayan bir engele düşürmüştür.
Birinci iğne deliğinden herhangi bir anda çıkan ışık arkasındaki
engelde/duvarda düz bir şerit halinde izler bırakır. Bu ışığın
parçacık özelliğinin, zaten o dönemde de bilinen, malum
sonucudur. Young bunu bir adım öteye taşıyarak
yarıkların/deliklerin sayısını ikiye çıkartır ve parçacıkların nasıl
yayılacaklarını ve arkalarındaki engelde/duvarda nasıl iz
bırakacaklarını gözlemlemek ister.
İşte bu bilim tarihinin en önemli ve gizemli deneylerindenbirinin dönüm noktasıdır.
Zira bir iğne deliğinden geçen parçacıklar arkalarındaki diğer iki iğne deliğinden de aynı anda
geçerek, eş zamanlı olarak duvarda izler bırakmaya başlarlar.
Young’ın tahmin ettiği gibi eş fazda ilerleyen ışık engelde/duvarda, dalgaların girişim
desenlerine benzer izler bırakmaya başlar.
7/24/2019 Aydınlanmanın Fiziği 1 M
http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanmanin-fizigi-1-m 4/8
Perdede bir parlak bir karanlık olarak sıralanan girişim çizgileri görülmektedir. Tıpkı ışığın dalga
modelinde ön görüldüğü gibi, en ortadaki desen parlaktır ve yanlarında oluşan çizgiler yarıklara
paraleldir.
Bu deneyin sonuçları bilim dünyasında hızla yayılmış, ve kendi teorilerini ispat etmek isteyen
diğer bilim insanlarına ilham kaynağı olmuştur.
Nihayetinde 1815 yılında İskoç fizikçi James Clerk Maxwell ,
yakın dostu Michael Faraday ’ın öngörülerine dayanarak
giriştiği araştırmalarının sonucunda ünlü Maxwell
denklemlerini yayınlamış ve ışığın bir elektromanyetik dalga
olduğunu ispatlamıştır.
Max Planck , 1900’de Planck Işıma Yasası adıyla bilinen
teorisini ortaya koyduktan sonra, atomların sürekli
titreştiğini, titreşen atomların sürekli ve gelişigüzel enerjiyaydığını öne sürer. Bu atomik düzeyde, bilinen tüm klasik
fizik kanunlarına zıt görüşler ve bilgiler veren bu teoriye
destek bir beş sene sonra, o zamanlar çılgın fikirlerle dolu
genç ve heyecan verici bir fizikçiden gelir.
Öyle ki, 1905 yılında, ışığın kuantadan oluştuğunu, yani
enerji paketçiklerinden (daha sonraları buna fotondenecektir) müteşekkil olduğu gibi ilginç bir teori öne sürer.
Buna ek olarak, bir kaynaktan yayılan ışık veya daha yüksek
enerjili elektromanyetik dalgaların (mesela morötesi ışın) bir
madde yüzeyine düşmesi sonucu maddeden elektron
yayınlandığını iddia eder ve ispatlar. Buna da Fotoelektrik
Etki adını verir. Ve bu keşfiyle Nobel Fizik Ödülüne layık
görülür.
Bu genç fizikçi Albert Einstein’dan başkası değildir. Ta 1915
yılında, bu ve takip eden savları, bir deneysel fizikçi olanMilikan tarafından ispat edilene kadar, Einstein teorik fizik
camiasının göz önünde tuttuğu ama hep şüpheyle baktığı
“aptalca savlara sahip” bir fenomendir.
7/24/2019 Aydınlanmanın Fiziği 1 M
http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanmanin-fizigi-1-m 5/8
Kuantum Alanına Giriş
Açıklanamayan bazı durumlar, ışığın dalga şeklinde yayılmasına rağmen nasıl bazı yerlerde
parçacık gibi davrandığı gibi, bir yüzyıl sonra 1905 yılında Einstein’ın Nobel ödülü aldığı
Fotoelektrik Etki makalesiyle çözümlenmiş oldu.
Takip eden yıllarda, çift yarık deneyi, gelişen teknoloji ve ölçüm aletleri sayesinde gelişmiş
laboratuvarlarda farklı varyasyonlarıyla tekrar edilmeye devam etti.
Deneylerde yapılan ufak değişiklikler ışığın doğasına dair çok garip sonuçlar üretmeye başlar:
Bu deneyi tek başına bir foton (Işık, E=hf enerjili paketçikler halinde yayılır ve soğurulur. Bu ışık
paketçiklerine foton denir; yani fotonlar, ışık parçacıklarıdır.) gönderecek şekilde düzenleyen
bilim insanları, fotonun deliklerin sadece birinden geçip karşı duvara ulaşacak ve herhangi bir
girişim deseni oluşmayacağını, deliklerin/yarıkların karşısında birer aydınlık hat oluşması
gerektiğini varsayarak deneylerine başlarlar.
Kaynaktan tek tek gönderilen fotonların bir hat oluşturması için belirli bir süre beklendiğinde,
beklenenin aksine, her iki deliğin karşısında iki hat oluşmayıp, aynı bir anda gönderilen
fotonlarda olduğu gibi dalga girişim etkisi görülmüştür.
Bunun anlamı, her nasılsa tek tek yollanan her bir foton, her iki yarıktan da aynı anda geçmiş
ve kendisi ile girişim yapmıştır.
Yukarıdaki gibi, arka taraftaki duvarda, dalga girişim desenleri oluşmuş ve karanlık-aydınlık
bölgeler belirmiştir.
Bu muazzam sonuç, ışığın-elektronların ve atomların doğaları hakkında çok ilginç sorular
sorulmasına sebep olmuştur. Nihayetinde fotonun oluşturduğu girişim deseninde, bir
noktada dalgaların birbirini yok etmesi görünüyorsa (karanlık alanlar), bu fotonun yok
olduğunu değil, sadece o noktada fotonun belirmesi olasılığının azaldığını ve başka birnoktada arttığını belirtmektedir.
7/24/2019 Aydınlanmanın Fiziği 1 M
http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanmanin-fizigi-1-m 6/8
Deneyi Biraz Daha İlginç Hale Getirelim
Bilim insanları, çift yarık deneyinde, fotonların, yarıklardan geçerken ki konumlarını bulmak
üzere, yarıkları izleyen ve teker teker fotonları sayan bir detektör koymayı akıl ederler. Amaç,
fotonun tek bir yarıktan mı yoksa her ikisinden birden mi geçtiğini tespit etmektir.
Detektör açılıp çalışmaya başladığında, parçacığın hangi yarıktan geçeceğini tespit etmeyen
yarayacak olan bu değişiklik, ekrandaki girişim deseninin görünürlüğünü azaltır.
Detektör kapandığında girişim deseni yine görünmeye başlar.
İşte tam da bu noktada, hem ışığın hem dalga hem de parçacık özelliğini aynı anda
gösterememesi olgusu ortaya çıkar ve hem de “seçilen bir anda fotonun ekranın her hangi
bir yerinde olabileceği” prensibi doğar.
7/24/2019 Aydınlanmanın Fiziği 1 M
http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanmanin-fizigi-1-m 7/8
Başka bir deyişle “Bir olay gerçekleşmeye başladığında, onu gözlemlemeye başlayan biri
olana kadar, olay sonsuz olasılıkta sonuç üretir .”
Kuantum mekaniğinin meşhur ölçüm problemi , bu deneylerin sonucunda düşünülmeye ve
gözlemlenmeye başlar. Ve 1926’da Erwin Schrödinger ’in Dalga Fonksiyonu formülü ile
tanımlanana kadar da bir muamma olarak fizik tarihindeki yerini alır.
Niels Bohr tüm bu gariplikleri toparlayan Kuantum Mekaniğine
dair yorumunda, “Gerçekliğin sadece bir kelime olduğunu, bizim
dışımızda (zihnimizin dışında) bir gerçekliğin olamayacağını,
gerçekliğe yaklaşmak için atacağımız her adımda (her ölçümde)
ne kullanırsak kullanalım, gerçeklik olgusunu değiştireceğimizi”
anlatmaya çalışmıştır.
Ancak ve ancak bir gözlemci bir atoma baktığında / ölçtüğünde
“gerçeklik” dediğimiz olguyla karşılaşılır; bu da ancak birolasılıktan ibarettir.
Kuantum fiziğinin en eğlenceli ve bilgilendirici dehalarından
biri olan Richard Feynman deneydeki “gözlem aygıtları” ile
ilgili şöyle bir yorum yapmış: “Doğa, işlerini öylesine
beceriyor ki bunları nasıl yaptığını anlamayı bir türlü
beceremiyoruz. Işığın nereden geçtiğini gösterecekaygıtlar koyarak bunu görmesine görüyoruz; ama
harikulade girişim olayları yok oluyor. Fakat ışığın
nereden geçtiğini söyleyecek aygıtlarımız yoksa girişim
etkileri geri geliyor. Gerçekten çok tuhaf!”
7/24/2019 Aydınlanmanın Fiziği 1 M
http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanmanin-fizigi-1-m 8/8
Ezoterik Yorumum
Klasik fiziğe göre, başlangıç koşulları bilinen bir sistemin işleyişiyle ilgili, neden-sonuç ilişkileri
gereğince, zaman içindeki değişimlerini bilebiliriz. Mesela çift-yarık deneyinin birinci
versiyonunda, ışınlanan bir fotonun, tek bir yarıktan geçerek arkasındaki bir ekranda nereye
düşeceğini bilebiliriz.
Ancak aynı deneyin adı gibi çift-yarıkla yapılan versiyonunda böyle bir belirlilik mümkün
değildir. Aynı kaynaktan çıkan bir fotonun ekranın neresine düşeceği belirli değildir.
Einsten’ın öğrencilerinden John Wheeler (karadelik veya solucan deliği terimlerinin de
yaratıcısıdır), önerdiği “geciktirilmiş gözleme dayalı çift yarık deneyi” sayesinde, nedenselliğin
aslında evrende bizim bildiğimiz anlamda var olmadığını ortaya koydu.
Bu belirsizlik aslında hayatın temel süreciyle ilgili hakikatlerden biridir: Belirsizlik, akıp giden
zaman içinde, sürekli değişimin olmazsa olmaz özelliğidir. Her an tüm atomlarımız,
moleküllerimiz, hücrelerimiz geri dönüşü olmayan bir değişimin ve geçicilik içindedir.
Olayların bize bir önceki başka bir olayın sonucu gibi gözükmesi, içinde yaşamaya mahkûm
olduğumuz uzay-zaman kafesinin bir yan etkisi olmalı. Bu kafesten kurtulmayı başaran nice
aydınlanmış zihin, olayları bir bütünsellik içinde görmeyi başarmış olmalı. Bunu dile getirmek,
dilimizin ve kelimelerin mevcut uzay-zamanın sınırlarına tabi olmasından dolayı, neredeyse
imkânsız.
Ustaların susması bu yüzden olsa gerek!
Buda’dan sonra bu olguyu şu meşhur sözleriyle Heraklitus ne güzel ifade etmiş“ Aynı nehirdeiki defa yıkanamazsınız! ”
Bu geçicilik yaşadığımız her şey için geçerlidir. Hazlarımız için de, acılarımız için de! Hazların
ve acıların bir müddet sonra geçeceği, sabit kalmayacağı, ne yaşarsak yaşayalım bunun
değişmeyeceği bilgisi içimizi öyle bir doldurmalıdır ki, yaşadığımız her an ne getirirse getirsin,
bunu keyifle ve olduğu gibi karşılayabilelim.
Gerçek içimizde, yani zihnimizdedir. Başka bir yere baktığınızda, gözleminizin bir parçacı
olarak hakikatin tamamını görmemiz imkânsızdır. Ne zaman ki içimize döner, iç gözümüzle ve
yoğunlaştırılmış zihnimizle farkındalığımızı yükseltiriz, o zaman sezgisel bilgi akmaya başlar ve
hakikatin damlalarıyla yıkanmak kaçınılmaz olur.
Bir sonraki durağımız bu deneylerin sonuçlarıyla kuantum mekaniğinin garip yasalarını
üretmeye başlayan bir kıvılcım olan “ölçüm problemi” olacaktır.
Çift yarık deneyini en iyi anlatan animasyonlardan biri için bu videoyu seyredebilirsiniz: