32
AYLIK HABER VE KÜLTÜR GAZETESİ 129 AĞUSTOS 2015 YIL: 17 WWW.BAHAR.DK AVRUPALI TÜRKLER IN ANAVATANLA IMTIHAN I Gurbetçiler için anavatana gelmek, hem tatil hem de imtihan demek. Ve bu zorlu sınav sınır kapılarından başlıyor. Türkiye’ye adım attıktan sonra onları başka problemler bek- liyor. Başta trafik… VEDAT DENİZLİ Yaz demek tatil demek. Diğer üç mevsimde tenha olan Anadolu yollarının farklı plakalı araçlarla dolma- sı demek. Ekonomik nedenlerle yurdun ve dünyanın dört bir yanına dağılan insanlarımızın memleket has- retini gidermesi demek. Avrupalı Türkler için anavatana gelmek, hem tatil hem de imtihan demek. Ve bu imtihan da sınır kapı- sından itibaren başlıyor. Başta Almanya olmak üzere Fransa, Belçika, Hollanda, Danimarka, İsveç ve Norveç gibi ülkelerden çıkıp Bulgaristan gümrüğüne neredey- se konvoy hâlinde gelen gurbetçiler, burada işlemler için bir saat bekledikten sonra Türk tarafına geçiyor. Peki ya sonra? Türkiye’de neler yaşıyorlar? Karşı karşı- ya kaldıkları zorluklar neler? Avrupalı Türklerin anava- tanla imtihanı nasıl oluyor? HABERİN DEVAMI S.12'DE

Bahar Ağustos 2015

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Bahar Ağustos 2015

AYLIK HABER VE KÜLTÜR GAZETESİ

129AĞUSTOS 2015

YIL: 17WWW.BAHAR.DK

AVRUPALI TÜRKLERINANAVATANLA IMTIHANI

Gurbetçiler için anavatana gelmek, hem tatil hem de imtihan demek. Ve bu zorlu sınav sınır kapılarından başlıyor. Türkiye’ye adım attıktan sonra onları başka problemler bek-liyor. Başta trafik…

VEDAT DENİZLİ

Yaz demek tatil demek. Diğer üç mevsimde tenha olan Anadolu yollarının farklı plakalı araçlarla dolma-sı demek. Ekonomik nedenlerle yurdun ve dünyanın dört bir yanına dağılan insanlarımızın memleket has-retini gidermesi demek.

Avrupalı Türkler için anavatana gelmek, hem tatil

hem de imtihan demek. Ve bu imtihan da sınır kapı-sından itibaren başlıyor. Başta Almanya olmak üzere Fransa, Belçika, Hollanda, Danimarka, İsveç ve Norveç gibi ülkelerden çıkıp Bulgaristan gümrüğüne neredey-se konvoy hâlinde gelen gurbetçiler, burada işlemler için bir saat bekledikten sonra Türk tarafına geçiyor. Peki ya sonra? Türkiye’de neler yaşıyorlar? Karşı karşı-ya kaldıkları zorluklar neler? Avrupalı Türklerin anava-tanla imtihanı nasıl oluyor? ▶ HABERİN DEVAMI S.12'DE

Page 2: Bahar Ağustos 2015

AĞUSTOS 20152

2 şişe su sattı diye sınırdışı edildi 5 saatte 1635 trafik cezası

Yolda bulduğu parayıpolise verdi ödülü kaptı

Danimarka merkez bankasından dövize müdahale

Sesli Kuran-ı Kerim Büyük ilgi gördü

Danimarka’da geçtiğimiz ay tu-rist olarak ülkede bulunduğunu belirten Mısır asıllı bir kişi 2 şişe pet su sattığı gerekçesiyle sınırdışı edildi. Söz konusu kişinin ayrıca 2 yıl boyunca Danimarka’ya gi-rişi yasaklandı. Kopenhag Şehir Mahkemesi’nde görülen davada söz konusu kişinin Danimarka’da çalışma müsaadesi olmadığı do-layısıyla 2 şişe bile olsa satış yapa-mayacağı ifade edildi. Öte yandan söz konusu kişinin Avrupa Birliği üyesi olan İtalya’da oturum hakkı

bulunması tartışmalara neden oldu. 36 yaşındaki Mısır-lı ise kendisine büyük bir haksızlık yapıldığını ifa-de etti. Büfe sahibi bir arkadaşı tuvalete gittiği esnada su almak isteyen bir kişiye yardımcı ol-duğunu belirten çaresiz adam Kopenhag Şehir Mahkemesi’nin hak-kında verdiği kararın ayrımcılık olduğunu savundu.

Danimarka’da 29 Temmuz Çarşamba günü Helsingör Otoyolunda yapılan de-netimde 5 saatte 1,635 trafik cezası kes-ildi. Polis bunun rekor olduğunu açıkladı. Danimarka’da eskiden 25 tane olan gezi-ci radar araçlarının Şubat ayından itiba-ren 100 taneye çıkarılmasının akabinde yazılan trafik cezası sayısı hızla arttı. 29 Temmuz Çarşamba günü Helsingör ve

Kopenhag’ı birbirine bağlayan otoyolda, 1.635 sürücüye ceza yazıldı. Söz konusu cezaların büyük bir bölümünün normalde 50 kilometre olan yasal hız sınırını ihlal et-tikleri gerekçesiyle yazıldığı açıklandı. Öte yandan söz konusu cezaların yolda yapım çalışmaları olduğu ve çalışanların hayatını tehlikeye attıkları için 500 kron ekstra zam ödeyecekleri belirtildi.

Kopenhag’ın Hellerup semtinde yaşayan bir kadın yolda bulduğu 24 bin 500 kro-nu polise teslim etti. Polis kadına bul-duğu paranın yüzde 10’una tekabül eden para bulma komisyonunu verdi. 2450

kron sahibi olan kadın büyük bir sevinç yaşadı. Öte yandan paranın sahibi olan kişi ise bir miktar eksik olsa da kaybettiği parayı bulmanın sevincini yaşadı.

Dünyada döviz hedgelerinde yaşanan değişim Danimarka’yı da etkiledi. Dani-marka Merkez Bankası yabancı döviz re-zervlerinin en büyük aylık satışlarından birini geçtiğimiz ay gerçekleştirdi. Ban-ka bu sayede döviz rezervlerini de ciddi oranda küçültmüş oldu. Bu gelişmeyle birlikte Danimarka’da ekonomi patron-larının ülke ekonomisini risklere karşı daha da sağlama aldığı ifade ediliyor. Konuyla ilgili konuşan Sydbank A/S ekonomistlerinden Peter Jakobsen, “Önceden kron karşısında spekülasyon yapan yatırımcılar bunu sonlandırdı. Veri fonların bu kontratları yenilenmediğini ve vadelerinin dolmasına izin verdiğini gösteriyor” dedi.Merkez bankası, para birimini güçlendir-mek için Temmuz ayında 40.2 milyarlık

kron (5.9 milyar dolar) satın alımı yaptı ve kronu euro karşısında hedeflediği 7.46037 seviyesine yakın tuttu.Nordea Bank AB’nin tahminine göre söz konusu müdahale ile kron alımları, spekülasyonların hafiflediği Nisan ayın-dan bu yana 143 milyar krona geldi. Söz işlemlerle birlikte Danimarka’nın rezer-vinde 583 milyar kronu bulunuyor. Mart ayında 737 milyar kron seviyesindeydi.

Danimarka’da geçtiğimiz ay sesli kitap (audiobook) haline getirilen Kuran-ı Ke-rim büyük ilgi gördü. Ünlü müzik grubu Outlandish’in solistlerinden Isam Bachiri tarafından seslendirilen Kuran-ı Kerim kısa sürede en çok satanlar listesinin zir-vesine tırmandı. “Temiz Kuran” (Den Klare Koran) adıyla yayımlanan Kuran-ı Kerim’in sesli halini çok sayıda Danimar-

kalı da satın aldı.Bütün halinde yaklaşık 17 saat süren Kuan-ı Kerim’in sesli hali Danimarka medyasının da ilgi odağı oldu. Çok sayı-da gazete ve televizyon görülen ilgiyi ha-berleştirdi. Bu arada İsam Bachiri daha önce Danimarkalı ünlü masalcı Hans Christian Andersen’in bazı eserlerini de seslendirmişti.

Reklamlarınız Bahar'ladeğer kazanır!

Tel. 71 51 43 [email protected]

Page 3: Bahar Ağustos 2015
Page 4: Bahar Ağustos 2015

AĞUSTOS 20154

Tepkilerden sonra sünnetlilerinfişlenmesi durduruldu

BAHAR

Danimarka’da geçtiğimiz ay Devlet Serum Enstitüsü’nün (Statens Serum Institut, SSI) 2014 yılının başından bu yana

sünnet edilen erkek çocukları kayıt altı-na aldığı ortaya çıktı. Danimarka Kişi-sel Verileri Koruma Kurulu’nun (Da-tatilsyn) izni olmadan yapılan bu işlem başta çocuklarını sünnet ettiren aileler olmak üzere toplumun değişik kesim-lerinin tepkisine neden oldu. Konunun

medyaya yansımasının akabinde uygu-lamaya son verildi. Haziran ayında yapılan genel seçimlerin akabinde sağlık bakanlığı koltuğuna oturan Sophie Løhde, Danimarka’da insanların dini inançlarına göre kayıt yapmanın yasal olmadığını belirtti.

Söz konusu uygulamanın ortaya çık-masının akabinde Danimarka Musevi Cemiyeti tepki göstermiş ve uygulama-nın derhal durdurulmasını istemişti.

Danimarka’da her yıl ortalama 2 bin Müslüman erkek çocuğunun sünnet edildiği tahmin ediliyor.

Danimarka’da sünnet edilen erkek çocuklarının yaklaşık 19 aydır fişlendiğinin ortaya çıktı.Kamuoyundan gelen tepkilerin üzerine yetkililer Sağlık Bakanı Sophie Löhde uygulamaya son verdi.

Page 5: Bahar Ağustos 2015

Du finder os:- Ishøj bycenter- tårnvej 3, røDovre- rådhusplaDsen 55- AmagerbrogADe 95- FIelD’s Shopping center

10 Kyllingestykker6 Crispys6 Hot Wings®4 Valgfri Tilbehør

CHICKEN LOVER

339kr

Page 6: Bahar Ağustos 2015

AĞUSTOS 20156

Entegrasyon Bakanı Støjberg:Yardımları yarıya indirdikbelki artık gelmezlerDanimarka’da Haziran ayında yapılan genel seçimlerin akabinde azınlık hükümeti kuran Liberal Parti, mültecilerin ülkeye gelmesini engellemek için çalışmalara başladı.

BAHAR

Danimarka’da Haziran ayında yapılan genel seçimlerin aka-binde azınlık hükümeti Kuran Liberal Parti, mültecilerin ül-

keye gelmesini engellemek için çalışma-

lara başladı. İlk olarak mültecilere verilen devlet yardımlarını yarıya indiren hükü-met şimdi de mültecilerin Avrupa’ya giriş yaptığı Türkiye gibi ülkelerde çeşitli medya kuruluşlarına reklam vererek Danimar-ka’ya göçün önüne gelmeye çalışıyor. Ko-nuyla ilgili bir açıklama yapan Danimarka Entegrasyon Bakanı Inger Stojberg, çeşitli

televizyon kanalları ve gazetelere vere-cekleri reklamlarla mültecilerin Danimar-ka’ya gelmesinin önüne geçebileceklerini söyledi.

Danimarka Devlet Televizyonu DR’ye konuşan Stojberg, “Türkiye gibi ülkeler-de insan kaçakçılığı yapan örgütler Dani-marka’da hükümet olarak bizim aldığımız

kararları takip ediyor olabilir. Muhtemelen bizim sosyal ve ekonomik yardımlarımız konusunda bilgi sahibidirler. Mülteciler de buna göre kendilerine cazip gelen ülkeleri seçiyorlar. Türkiye ve diğer geçiş ülkelerin-de vereceğimiz ilanlarla durumun Dani-marka’da eskisi gibi olmadığını anlatma-mız lazım. Böylece belki vazgeçerler’’ dedi.

Page 7: Bahar Ağustos 2015
Page 8: Bahar Ağustos 2015

AĞUSTOS 20158

Danimarka Dışişleri Bakanı:

PKK terör örgütlerilistesinden çıkarılmayacakDanimarka Dışişleri Bakanı Kristian Jensen, yaptığı açıklamada PKK’nın terör örgütleri listesinde olduğu vurguladı ve şu an için bu listeden çıkarılmasının söz konusu olmadığını söyledi.

BAHAR

Türkiye’nin terör örgütü IŞİD ile birikte PKK’ya da operasyon başlatması dünyanın birçok ülke-sinde olduğu gibi Danimarka’da

da geniş yankı uyandırdı. Danimarka medyası söz konusu operasyonları farklı boyutlarıyla takipçilerine duyurdu. Öte

yandan Dışişleri Bakanı Kristian Jen-sen, PKK’ya yönelik operasyonlar son-rasında gündeme gelen PKK’nın terör örgütleri listesinden çıkarılması sorusu-na açıklık getirdi. Bakan Jensen, yaptığı açıklamada PKK’nın terör örgütleri li-stesinde olduğu vurguladı ve şu an için bu listeden çıkarılmasının söz konusu olmadığını söyledi. Danimarka Devlet Televizyonu’na konuşan Bakan Jensen,

”PKK’nın daha yeni bir terör saldırısını üstlenmişken, kendisini terör örgüt-leri listesinden çıkarmanın doğru ol-madığını düşünüyorum. Çözüm PKK’yı listeden çıkartmak değil.” dedi.

Bakan Jensen, “Danimarka kimin ta-rafında? Türkiye’nin mi yoksa Kürtlerin mi?” sorusuna ise; ”İkisini de tutuyoruz. Terörle mücadele eden her ülkeyi tutuyo-ruz. Unutmamalıyız ki, Türkiye terör sal-

dırısına uğradı ama Kürtler DAEŞ’e karşı önemli bir müttefik” şeklinde cevap verdi.

Hükümettekli Liberal Parti’nin önde gelen isimlerinden biri olan Kristian Jen-sen ayrıca, Türkiye’ye PKK ve Kürtlerle yeniden müzakere masasına oturmaları tavsiyesinde bulundu. Jensen, Türkiye’nin Kürtlerle birlikte en acımasız terör örgütle-rinden biri olan IŞİD’e karşı savaşabilece-ğini söyledi.

Page 9: Bahar Ağustos 2015
Page 10: Bahar Ağustos 2015

AĞUSTOS 201510

Danimarka’dan tarihi rekor: Enerji ihtiyacının

%140’ı rüzgartürbinlerinden üretildi

Danimarka tüm elektrik ihtiyacı rüzgar enerjisinden karşılanmakla kalmadı, Almanya, Norveç ve İsveç’e de enerji sağlandı.

BAHAR

Yenilenebilir enerji konusunda dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olan Danimar-ka geçtiğimiz ay yeni bir rekora daha imza attı. Danimarka tüm elektrik ihtiyacı rüz-

gar enerjisinden karşılanmakla kalmadı, Almanya, Norveç ve İsveç’e de enerji sağlandı. Yapılan açıkla-malara göre, ülkenin enerji ihtiyacının yüzde 140’ı rüzgar enerjisinden karşılandı.

Geçtiğimiz ay, Danimarka’nın rüzgar çiftlikle-rinde o kadar çok rüzgar enerjisi üretildi ki, sadece ülkenin elektrik ihtiyacı karşılanmakla kalmadı. Artı olarak Norveç, Almanyave İsveç’e de enerji ihraç edildi.

Söz konusu gelişmeye olağandışı güçlü seyreden rüzgarların neden olduğu ifade edildi. Sadece bir Cuma günü rüzgar enerjisinden elde edilen elektrik ülke ihtiyacının %140’ına denk geldi.

Yeşil Gazete'den Ayşe Zeynep Pamuk'un habe-rine göre enerji fazlasının %80’i Almanya ve Norveç arasında eşit olarak bölüştürülüp, hidroelektrik sis-temlerinde daha sonra kullanılmak üzere saklanır-ken, kalan enerji İsveç’e verildi.

Bu durumla enerjisini %100 yenilenebilir kay-naklardan sağlayan bir dünyanın hayal olmadığını görüyoruz” diye konuşan Avrupa Rüzgar Enerjisi Birliği (EWEA) sözcüsü Oliver Joy, ”Rüzgar enerji-si ve yenilenebilir kaynaklar, hem dekarbonizyona çözüm hem de yüksek talep zamanlarında rezerv güvencesi olabilirler” diye ekledi.

Joy ayrıca Avrupa genelinde durumu değerlen-direrek, “Avrupa’nın tamamının gücünü rüzgardan karşılayabilmesi için kıtanın yaşlanan ağ altyapısı-nın yenilenmesi, ülkelerin sınırlarını açması, iletim hatları arasındaki bağlantı gücünün arttırılması ve elektrik alışverişinin tek bir pazar üzerinden yürü-mesi gereklidir” dedi.

Page 11: Bahar Ağustos 2015

11AĞUSTOS 2015

EMRE OĞ[email protected]

Sürekli kazık yemekorkusuyla tatil

Yıllar önce Türkiye’de üniversite öğ-rencisiyken gittiğim Alanya’daki bazı res-toranlarda fiyatların turistler için ‘‘5 Euro’’ yerliler için ise ‘‘5 TL’’ şeklinde yazıldığına bizzat şahit olmuştum. Sözümona uya-nık esnafların memleketin en önemli gelir kaynaklarından biri olan turistleri kazıkla-mak için kullandığı bir yöntem şimdilerde hala var mı bilmiyorum. Memleketin ah-laki seviyesinde genel olarak bir ilerleme olmadığı ortada ancak belki turistler artık bu tür sahtekarlıklara papuç bırakmı-yordur. Sizi bilmem ama ben ne zaman Türkiye’ye gitsem sürekli bir kazık yeme korkusu yaşıyorum. İstanbul’da havaala-nından taksiye biner binmez beni saran bu korku dönüş yolculuğu için uçağa bi-ninceye kadar yakamı bırakmıyor. Bu hafta Bahar Gazetesi olarak, Avrupalı Türklerin

anavatanda yaşadığı sıkıntıları manşete ta-şıdık. Birçoğunuzun tatilden döndüğü bu günlerde haberde yazılanları okuyup acı acı gülümseyeceğinize eminim. Neticede yazılanların tamamı tecrübeye dayanıyor. Elbette çok daha farklı sıkıntılar da mev-cut. Önümüzdeki dönemde bu sıkıntılara değinmeye devam edeceğiz.

Bahar Gazetesi olarak bugüne kadar Danimarka’da yaşayan Türkiye kökenli insanımızın sorunlarına çözüm olma he-defiyle yayın yaptık. Bundan sonra da bu anlayışımızda hiç bir değişiklik olmayacak. Karşılaştığınız her türlü sıkıntıda bize ulaşa-bilirsiniz. Telefonlarımız ve elektronik posta adreslerimiz sürekli hizmetinizde. Bu ko-nudaki sözümüzü sınamaktan çekinmeyin.

Tehlikenin farkında mısınınız?Danimarka’da 17 Haziranda’da seçim-

ler yapıldı.İktidar yeniden Liberal Parti öncülü-

ğündeki sağ bloğa geçti. Malumunuz sağ blok 2001 ile 2011 yıl-

ları arasında Danimarka’yı yönetmişti. 24 yaş kuralından, bağlılık şartına, göç-

menler için hayatı zorlaştıran birçok kanu-nun arkasında onların imzası var.

4 yıllık bir aranın ardından yeniden ik-

NATLINSER

NYT SYN Albertslund | Stationstorvet 26 | 2620 Albertslund | Tlf. 44 44 44 52 | nytsyn.dk/albertslund | NytSyn Albertslund

NYT SYN gece lensleri siz uyurken göz korneasını düzeltir. Uyandı-ğınızda artık gözünüzde miyop (yakın görme bozukluğu) yok olur. Operasyon geçirmeden, gözlük veya günlük lens kullanmadan çok net görebilirsiniz. Bu size inandırıcı gelmeyebilir veya sihir gibi geliyor olabilir, ama aslında son derece basit, sade ve etkili.

Daha geniş bilgi için mağazamıza uğrayabilir veyanytsyn.dk adresini ziyaret edebilirsiniz.

Gece lensleri ile gözlük, lens ve lazer tedavisinden kurtul.

tidardalar.Ancak bu sefer vaziyet eskisinden çok

daha ciddiHerşeyden önce göçmen karşıtı Dani-

marka Halk Partisi (DF) seçimden büyük bir zaferle çıkıp, ülkenin en büyük ikinci partisi haline geldi. İktidarda Liberal Par-ti’nin tek başına kurduğu azınlık hükümeti var ama asıl güç onların elinde. Bir kere ve-kil sayıları daha fazla.

Danimarka’da yaşayan bütün göçmen-lerin sandıktan gelen bu mesajı iyi anlama-sı gerekiyor.

Neticede her 5 kişiden 1 tanesinin Da-nimarka Halk Partisi’ne destek verdiği bir ülke burası.

Atılacak her yanlış adımın mutlaka bir karşılığı olacağını unutmamak gerek.

Nasıl şimdiki gençler yıllar önce çıka-rılan 24 yaş kuralının ceremesini çekiyorsa gelecek nesiller de şimdi çıkarılacak ka-nunların ceremesini çekebilir.

Sağduyuyu elden bırakmamak gerek.

Önümüzdeki dönemde zaman zaman özelde Müslümanları genelde ise bütün göçmenleri tahrik edecek bir takım açıkla-malar yaşanabilir.

Aklı selimi elden bırakmamak gerek. Bu elbette her türlü hakareti sineye

çekmek demek değil. Ancak verilecek tepkilerde demokrasi-

nin sınırlarını mutlaka gözetmek gerek. Hiç bir şekilde, şiddete karışmamalı ve

hakaret dili kullanılmamalı.

Teşekkür;Bundan böyle Bahar Gazetesi’nde bu

köşede birlikte olacağız. 17 yıldan bu yana yaşanan onca değişime rağmen bu gaze-tenin ayakta kalmasında ve Kuzey Avru-pa’nın tartışmasız en büyük Türkçe gaze-tesi haline gelmesinde büyük emeği olan Yayın Editörü Hasan Cücük’e teşekkür ediyorum. Kendisi bundan sonra editörlük yapmasa da köşe yazıları ve tavsiyeleriyle Bahar’da olmaya devam edecek.

Sizi bilmem ama ben ne zaman Türkiye’ye gitsem sürekli bir kazık yeme kor-kusu yaşıyorum. İstanbul’da

havaalanından taksiye biner binmez beni saran bu korku dönüş yolculuğu için uçağa bininceye kadar yakamı bırakmıyor.

Page 12: Bahar Ağustos 2015

AĞUSTOS 201512

Bu yıl insanlarımız sılaya vuslat için Ramazanın bitmesini bekledi. Büyük bir çoğunluk memleket yollarına düşmek için yıllık iznini bayram tatiliyle birleştir-di. Yurtiçindeki gurbetçilerle yurtdışındaki gurbetçiler aynı anda yollara düştü. Başlık-tan da anlaşılacağı üzere konumuz, Avru-pa’daki gurbetçilerle ilgili.

Avrupa’ya açılan sınır kapılarımızda-ki yoğunluk temmuz ayının girmesiyle birlikte artmaya başladı. Bayram haftası itibarıyla da had safhaya ulaştı. Özellikle Kapıkule Sınır Kapısı’ndaki gümrük sa-hası Türk işçilerinin araçlarıyla tamamen dolarken, uzun kuyruklar oluştu. Kapıdan günde ortalama 6 bin 500 araç ve 30 bin kişi Türkiye’ye giriyor.

Gurbetçiler için anavatana gelmek, hem tatil hem de imtihan demek. Ve bu imtihan da sınır kapısından itibaren baş-lıyor. Başta Almanya olmak üzere Fransa, Belçika, Hollanda, Danimarka, İsveç ve Norveç gibi ülkelerden çıkıp Bulgaristan gümrüğüne neredeyse konvoy hâlinde ge-len gurbetçiler, burada işlemler için bir saat bekledikten sonra Türk tarafına geçiyor. 12 peronu bulunan Kapıkule’de ise bu işlem-ler daha uzun sürüyor. Kuyrukta bekleyen sürücüler işlemlerin yavaş yapıldığını belir-terek zaman zaman araçların klaksonlarını çalarak protesto ediyor. Belçika’da yaşayan Enis Koçak, yıllık iznini bayram tatiliyle birleştirenlerden. Kapıkule’deki yavaşlık-tan şikâyetçi gurbetçilerden biri de o. Aile-siyle birlikte 33 saattir yollarda olduklarını belirterek “Genelde tüm gümrüklerde en az birer saat bekliyoruz. Burada ise yaklaşık 3 saattir kuyruktayız. Buradan geçebilirsek memleketim Bursa’ya gideceğim.” diyor.

Almanya’dan gelen Kadir Çetin de gümrükten geçmek için yaklaşık 2 saattir kuyrukta olduğunu söylüyor: “Hava şu anda 31 derece. Çocuklarımızla arabada saatlerdir ilerlemeyi bekliyoruz. Devletimiz bu zaman-larda biraz daha hızlı çalışırsa çok iyi olacak. Biz çok uzun yollardan gelip memlekette kuyrukta beklemek istemiyoruz.”

Gurbetçilerden Fuat Ertem de benzer şikâyetlerde bulunuyor. 30 saattir yollar-da olduklarını, 2 saattir işlem sırası bek-lediklerini belirtiyor: “Yoğunluğun nedeni hepsinin boş iş yapmasındandır. 50 tane sınır geçiyorsun, işlemlerin tak tak yapı-lıyor. Şuraya geldiğin zaman bu sorunlar çıkıyor.” 35 saattir yollarda olan Enis Ko-çak ile Kerim Tanır da memlekete girişteki imtihanın zorluğunu eleştiriyor: “Güneşin altında gümrükte bekliyoruz. Yazık, günah bize. Hasta insanız. Bu vatan bizleri de dü-şünsün. Türkiye’yi sevdiğimiz için vatanı-mıza geliyoruz. Bizleri de düşünsünler. 4 tane sınır kapısı geçtik. Hiçbirinde bizim Türk polisi kadar arabayı incelemiyorlar. Soruyorlar, insanın tipine bakıp tamam geç diyorlar. Burada çok fazla inceleme ya-pılıyor.” Trakya Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürü Müslüm Yalçın ise yoğunluğu, gurbetçilerin daha tenha olan İpsala, Ham-zabeyli, Pazarkule ve Dereköy kapıları ye-rine Kapıkule’yi tercih etmelerine bağlıyor. Yalçın, yoğun dönemlerde gümrük kapıla-rında çalışan personelin izinlerini iptal et-tiklerini, en hızlı şekilde işlemleri yapmaya çalıştıklarını söylüyor.

Ben de mi kırmızıda geçsem!Gurbetçilerin imtihanı sınır kapısından

içeri girmekle bitmiyor. Diğer imtihanlar-dan bahsetmeden önce Avrupa’daki in-sanlarımızın tatil (yıllık izin) psikolojisinden kısaca bahsetmekte fayda var. Gurbetçile-rin sohbetlerinde mevzu -konuşulacak spesifik bir konu yoksa- genellikle izindir. İzinden kasıt ise tatildir ve bu da kendi içinde ikiye ayrılır: İzinden önce ve izinden sonra… Gurbetçilerin yaz izinleri bir ile iki ay arasında değişirken; Avrupalılarınki

iki haftayı geçmez. İzinden dönenlere he-men tatilin nasıl geçtiği sorulur. Eskiden kendi köylerine, şimdilerde ise 5 yıldızlı tatil köylerine giden gurbetçiler, tatildeki maceralarını ballandıra ballandıra anlatır. Bu minvaldeki sohbetler yılbaşına kadar sürer. 1 Ocak’tan itibarense sohbet konusu geçmişten geleceğe taşınır. Artık yapılanlar değil, yapılacaklar konuşulur: “İzin var mı bu yıl?”, “Nerede denize gireceksiniz?”, “Hangi otelde kalacaksınız?”, “Memlekete (köye) uğrayacak mısınız?”, “Bak şurası çok güzel, muhakkak gitmelisin bu yaz.”

Anavatanı ziyaret ve tatil güzeldir ama bazı korkulan imtihanlar da yok değildir. Gurbetçiler arasında adı bilimsel literatü-re henüz geçmemiş imtihanların başında Türkiye’deki trafik gelir. Edirne-İstanbul arasındaki otoyol gayet Avrupa standart-larında olduğundan pek sıkıntı yaşanmaz. Fakat İstanbul’a girdikten sonra çile baş-lar. Gurbetçilerin ortak kanaati “Allah’ım bize kazasız belasız şu İstanbul’u çıkmayı nasip et!” minvalindedir. Hiçbir gurbetçi Belgrad, Viyana, Münih ya da Frankfurt’a girerken bu şekilde dua etmemiştir! Bu endişenin altında yatan unsurlardan biri, trafikte yaşanılan ikilemdir.

Dünyanın her yerinde trafikteki kırmı-zı ışık ‘dur’, yeşil ışık ‘geç’ anlamına gelir. Gurbetçilerin kafası kırmızı ışıkta geçen sürücüleri gördükçe karışmaya başlar. Sa-dece kırmızı ışıkta geçilmesi değildir kafa-ları karıştıran. Avrupa’da karşıdan gelen araçtan selektör yakılıyorsa, bu, “Geçiş hakkı benim ancak madem aracın burnu-nu çıkardın, buyur sen geç” anlamına gel-mektedir. Türkiye’de ise “Dur durduğun yerde, aracın burnunu daha fazla çıkartma, ben geliyorum, sen bekle!” anlamındadır. İşte bu ayrımı yapamayan gurbetçi sürücü-ler birkaç tehlikeden sonra “Adam selektör yaktı ama geçsem mi geçmesem mi, bile-medim ki şimdi!” diye düşünmeye başlar.

Bir diğer ikilem, yayaların araçlara göre geçiş üstünlüğü konusunda yaşanır. Artık Türkiye’dekilerin de duyduğu ve imren-diği açık bir kuraldır; Avrupa’da bir yaya, adımını kaldırımdan yola attığı andan itibaren geçiş üstünlüğüne sahiptir. Di-ğer bir deyişle trafik ışığı bulunmayan bir kavşakta sürücüler karşıdan karşıya geç-mek isteyen yayaya durarak yol vermek zorundadır. Denir ki “Avrupa’da yayaya çarpıp öldüreceğine, çek silahla vur, daha az ceza alırsın!” Hâl böyleyken, orada bu kurala alışan gurbetçilerimiz Türkiye’de çift yönlü ikilem yaşıyor. Yaya iken alışık oldukları hâliyle araçların yol vereceklerini hesaplayarak yola fırlıyor ve ezilme tehli-kesi atlatıyorlar. Şoför koltuğunda oturan gurbetçi vatandaşlar ise yayaya yol verip vermemekte tereddüt yaşıyor. Yayaya yol verme dürtüsüyle aniden dursa, böyle bir davranış beklemeyen diğer sürücülerin ar-kadan vurma ihtimali var. Haydi arkadan gelen herhangi bir otomobil yok diyelim, bu kez de gurbetçi şoför yaya için durur-ken, yaya da böyle bir yol verme beklentisi içinde olmadığından aracın geçmesi için kaldırımda bekler. Yani bir süre karşılıklı bekleşilir.

Trafikteki imtihanlardan biri de yorgun-luktur. Uzun bir yolculuktan sonra Türki-ye’ye gelen gurbetçiler, hem yorgunluktan hem yolların bozukluğundan hem trafik işa-retlerinin yetersizliğinden hem de ülkemiz-deki trafik canavarlarından dolayı çok sayıda kazaya karışırlar. Bunların çoğu ölümlü olur maalesef. Gurbetçilerin, aynı yolu yine aynı yorgunlukla dönmelerine rağmen Avru-pa’da pek kaza yapmamaları, genellikle bi-zim yollarımızla ve trafiğimizle ilgilidir.

Borç gurbetçinin korkusudur!Gurbetçilerin diğer bir imtihanı da

anavatandaki akrabalarının borç istemesi-

dir. Kişi başına düşen millî gelirin 10 bin dolara çıktı-ğı söylense de -bu rakam, Reza Zarrab’ın servetiyle köylü Mehmet amcanın üç kuruşluk gelirinin toplanıp bölünmesiyle ortaya çıktı-ğından- memlekette küçük bir azınlık dışında borcu olmayan yoktur. 2008’deki küresel kriz Avrupa’yı da etkilediğinden son dö-nemlerde borç isteme biraz azalsa da bir Türk gelenek ve göreneği olarak(!) hâlen devam etmektedir. Gurbet-çilerin bir kısmı Avrupa’da işlerin eskisi gibi olmadığı-nı belirtip borç vermekten kurtulmaya çalışır. Bir kısmı da acıyıp geriye zor alacağı-nı bile bile borç verir. Kısa-cası borç, Türkiye’de yaşa-yan yiğitler için kamçı, gurbetçiler içinse korku ve büyük bir imtihandır!

Gurbetçilerin bir başka imtihanı da altlarındaki son model Mercedes ve BMW gibi arabalarla ilgilidir. Böyle bir arabayla köye gelip zor durumda olan akrabalara borç vermemek olmaz. Bir de bu arabaların çoğu kiralıktır. Memlekete ucuz arabayla gitmeyelim diyen gurbetçiler, konu kom-şu, hısım akraba sorduğu zaman cevap vermekte zorlanırlar. Kiralık deseler ayrı bir dert, benim deseler ayrı bir dert!

Gurbetçilerin imtihanlarından biri de kuşak çatışmasıdır. Bu çatışmaların en yo-ğun olduğu zaman dilimi de Türkiye’ye gelinen izin dönemleridir. Emekli olup yılın 6 ayını Avrupa’da, 6 ayını da mem-lekette geçiren dedeler, çocuklarının ve torunlarının tatillerinin hiç olmazsa bir kısmını köylerinde geçirmesini ister. Orta yaştakiler bu dengeyi tutturmaya çalışsa da gençlerin önceliği köyden ziyade deniz ke-narında tatildir. Gençlerin köye uğraması ebeveyn zoruyla birkaç günlüğüne dostlar alışverişte görsün tadındadır. Bu imtihan en çok orta yaştakileri zorlar. Çünkü kendi anne-babaları ve çocukları arasında kalır-lar. Her iki tarafın da gönlünü etmek için kâh deniz kenarında kâh memleketteki evlerindedirler.

İmtihanların en ağırı ise kendilerine öz vatanlarında bile yabancı gibi bakılmasıdır. Türkçeyi iyi konuşamayan genç nesil için bu bakış açısı onları memleketlerine biraz daha yabancılaştırır.

Ve tatil biter. Avrupa’ya dönüldüğünde özellikle trafik imtihanı bir süre daha de-vam eder. Çünkü Türkiye’deki trafiğe alış-mışlardır ve yeniden Avrupa’daki kurallara uyum sağlamak biraz vakit alır. Normal hayata döndüklerinde sohbet konuları yine aynıdır: “Tatil nasıl geçti bakalım?”, “Yazın nerelere gitmeyi düşünüyorsunuz?”

Bu yıl insanlarımız sılaya vuslat için Ramazanın bitmesini bekledi. Büyük bir çoğunluk memleket yollarına düşmek için yıllık iznini bayram tatiliyle birleştir-di. Yurtiçindeki gurbetçilerle yurtdışındaki gurbetçiler aynı anda yollara düştü. Başlık-tan da anlaşılacağı üzere konumuz, Avru-pa’daki gurbetçilerle ilgili.

Avrupa’ya açılan sınır kapılarımızda-ki yoğunluk temmuz ayının girmesiyle birlikte artmaya başladı. Bayram haftası itibarıyla da had safhaya ulaştı. Özellikle Kapıkule Sınır Kapısı’ndaki gümrük sa-hası Türk işçilerinin araçlarıyla tamamen dolarken, uzun kuyruklar oluştu. Kapıdan günde ortalama 6 bin 500 araç ve 30 bin kişi Türkiye’ye giriyor.

Gurbetçiler için anavatana gelmek, hem tatil hem de imtihan demek. Ve bu imtihan da sınır kapısından itibaren baş-lıyor. Başta Almanya olmak üzere Fransa,

Belçika, Hollanda, Danimarka, İsveç ve Norveç gibi ülkelerden çıkıp Bulgaristan gümrüğüne neredeyse konvoy hâlinde ge-len gurbetçiler, burada işlemler için bir saat bekledikten sonra Türk tarafına geçiyor. 12 peronu bulunan Kapıkule’de ise bu işlem-ler daha uzun sürüyor. Kuyrukta bekleyen sürücüler işlemlerin yavaş yapıldığını belir-terek zaman zaman araçların klaksonlarını çalarak protesto ediyor. Belçika’da yaşayan Enis Koçak, yıllık iznini bayram tatiliyle birleştirenlerden. Kapıkule’deki yavaşlık-tan şikâyetçi gurbetçilerden biri de o. Aile-siyle birlikte 33 saattir yollarda olduklarını belirterek “Genelde tüm gümrüklerde en az birer saat bekliyoruz. Burada ise yaklaşık 3 saattir kuyruktayız. Buradan geçebilirsek memleketim Bursa’ya gideceğim.” diyor.

Almanya’dan gelen Kadir Çetin de gümrükten geçmek için yaklaşık 2 saattir kuyrukta olduğunu söylüyor: “Hava şu anda 31 derece. Çocuklarımızla arabada saatlerdir ilerlemeyi bekliyoruz. Devleti-miz bu zamanlarda biraz daha hızlı çalışır-sa çok iyi olacak. Biz çok uzun yollardan gelip memlekette kuyrukta beklemek iste-miyoruz.”

Gurbetçilerden Fuat Ertem de benzer şikâyetlerde bulunuyor. 30 saattir yollar-da olduklarını, 2 saattir işlem sırası bek-lediklerini belirtiyor: “Yoğunluğun nedeni hepsinin boş iş yapmasındandır. 50 tane sınır geçiyorsun, işlemlerin tak tak yapı-lıyor. Şuraya geldiğin zaman bu sorunlar çıkıyor.” 35 saattir yollarda olan Enis Ko-çak ile Kerim Tanır da memlekete girişteki imtihanın zorluğunu eleştiriyor: “Güneşin altında gümrükte bekliyoruz. Yazık, günah bize. Hasta insanız. Bu vatan bizleri de dü-şünsün. Türkiye’yi sevdiğimiz için vatanı-mıza geliyoruz. Bizleri de düşünsünler. 4 tane sınır kapısı geçtik. Hiçbirinde bizim Türk polisi kadar arabayı incelemiyorlar. Soruyorlar, insanın tipine bakıp tamam geç diyorlar. Burada çok fazla inceleme ya-pılıyor.” Trakya Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürü Müslüm Yalçın ise yoğunluğu, gurbetçilerin daha tenha olan İpsala, Ham-zabeyli, Pazarkule ve Dereköy kapıları ye-rine Kapıkule’yi tercih etmelerine bağlıyor. Yalçın, yoğun dönemlerde gümrük kapıla-rında çalışan personelin izinlerini iptal et-tiklerini, en hızlı şekilde işlemleri yapmaya çalıştıklarını söylüyor.

Ben de mi kırmızıda geçsem!Gurbetçilerin imtihanı sınır kapısından

içeri girmekle bitmiyor. Diğer imtihan-lardan bahsetmeden önce Avrupa’daki insanlarımızın tatil (yıllık izin) psikoloji-sinden kısaca bahsetmekte fayda var. Gur-betçilerin sohbetlerinde mevzu -konuşu-lacak spesifik bir konu yoksa- genellikle izindir. İzinden kasıt ise tatildir ve bu da kendi içinde ikiye ayrılır: İzinden önce ve

BİRİNCİ SAYFANIN DEVAMI

Avrupalı Türklerin anavatanla imtihanı

Page 13: Bahar Ağustos 2015

13AĞUSTOS 2015

Yatak almadan bize muhakkak uğrayın. Bu sizin menfaatinize.

© M

ovin

g M

edia

ApS

BABAS GULVCENTER

Duvardan duvara halı, muşamba ve türk halısıİş yerlerine muşamba ve halı döşenir. Camii halı siparişi alınır ve döşenir.

200 x 300 Türk halılarıÖnceki fiyatı 2.500,-

Şimdiki fiyatı 1.450,-

Şakki halılarıÖnceki fiyatı 2.200,-

Şimdiki fiyatı 999,-

160 x 230 halıÖnceki fiyatı 1.500,-

Şimdiki fiyatı 999,-

Duvardan duvara kesme halılarÖnceki fiyatlar 85,- 100,- 138,-

Şimdi belirli bölümü 50 kr. /m2

Ev muşambalarıÖnceki fiyatlar 125,- 145,-

Şimdi belirli bölümler 85,- /m2

400 x 400 Türk oymalı halıÖnceki fiyatlar 6.400,-

Şimdiki fiyatı 2999,-

Dükkan muşambaları

Fiyatı 200 kr. + vergi

Dükkan muşambalarıDükkanda kesip verme

Şimdi 99 kr. /m2

Babas Gulvcenter • Østre Alle 36, 4200 Slagelse • Tlf.: (+45) 58 50 64 50 • Email: [email protected] • www.babastaepper.dkAçılış saatleri: Pazartesi - Cuma 9:30 - 17:00 • Cumartesi 9:30 - 15:00

BABAS GULVCENTER’DENBİR YENİLİK!

Baza yatak, ranza,mutfak köşeleri(mutfak grubu)

izinden sonra… Gurbetçilerin yaz izinleri bir ile iki ay arasında değişirken; Avrupa-lılarınki iki haftayı geçmez. İzinden dö-nenlere hemen tatilin nasıl geçtiği sorulur. Eskiden kendi köylerine, şimdilerde ise 5 yıldızlı tatil köylerine giden gurbetçiler, ta-tildeki maceralarını ballandıra ballandıra anlatır. Bu minvaldeki sohbetler yılbaşına kadar sürer. 1 Ocak’tan itibarense sohbet konusu geçmişten geleceğe taşınır. Artık yapılanlar değil, yapılacaklar konuşulur: “İzin var mı bu yıl?”, “Nerede denize gire-ceksiniz?”, “Hangi otelde kalacaksınız?”, “Memlekete (köye) uğrayacak mısınız?”, “Bak şurası çok güzel, muhakkak gitmeli-sin bu yaz.”

Anavatanı ziyaret ve tatil güzeldir ama bazı korkulan imtihanlar da yok değildir. Gurbetçiler arasında adı bilimsel literatü-re henüz geçmemiş imtihanların başında Türkiye’deki trafik gelir. Edirne-İstanbul arasındaki otoyol gayet Avrupa standart-larında olduğundan pek sıkıntı yaşanmaz. Fakat İstanbul’a girdikten sonra çile baş-lar. Gurbetçilerin ortak kanaati “Allah’ım bize kazasız belasız şu İstanbul’u çıkmayı nasip et!” minvalindedir. Hiçbir gurbetçi Belgrad, Viyana, Münih ya da Frankfurt’a girerken bu şekilde dua etmemiştir! Bu endişenin altında yatan unsurlardan biri, trafikte yaşanılan ikilemdir.

Dünyanın her yerinde trafikteki kırmı-zı ışık ‘dur’, yeşil ışık ‘geç’ anlamına gelir. Gurbetçilerin kafası kırmızı ışıkta geçen sürücüleri gördükçe karışmaya başlar. Sa-dece kırmızı ışıkta geçilmesi değildir kafa-ları karıştıran. Avrupa’da karşıdan gelen araçtan selektör yakılıyorsa, bu, “Geçiş hakkı benim ancak madem aracın burnu-nu çıkardın, buyur sen geç” anlamına gel-mektedir. Türkiye’de ise “Dur durduğun yerde, aracın burnunu daha fazla çıkartma, ben geliyorum, sen bekle!” anlamındadır. İşte bu ayrımı yapamayan gurbetçi sürücü-ler birkaç tehlikeden sonra “Adam selektör yaktı ama geçsem mi geçmesem mi, bile-medim ki şimdi!” diye düşünmeye başlar.

Bir diğer ikilem, yayaların araçlara göre geçiş üstünlüğü konusunda yaşanır. Artık Türkiye’dekilerin de duyduğu ve imren-diği açık bir kuraldır; Avrupa’da bir yaya, adımını kaldırımdan yola attığı andan itibaren geçiş üstünlüğüne sahiptir. Di-ğer bir deyişle trafik ışığı bulunmayan bir kavşakta sürücüler karşıdan karşıya geç-mek isteyen yayaya durarak yol vermek zorundadır. Denir ki “Avrupa’da yayaya çarpıp öldüreceğine, çek silahla vur, daha az ceza alırsın!” Hâl böyleyken, orada bu kurala alışan gurbetçilerimiz Türkiye’de

çift yönlü ikilem yaşıyor. Yaya iken alışık oldukları hâliyle araçların yol vereceklerini hesaplayarak yola fırlıyor ve ezilme tehli-kesi atlatıyorlar. Şoför koltuğunda oturan gurbetçi vatandaşlar ise yayaya yol verip vermemekte tereddüt yaşıyor. Yayaya yol verme dürtüsüyle aniden dursa, böyle bir davranış beklemeyen diğer sürücülerin ar-kadan vurma ihtimali var. Haydi arkadan gelen herhangi bir otomobil yok diyelim, bu kez de gurbetçi şoför yaya için durur-ken, yaya da böyle bir yol verme beklentisi içinde olmadığından aracın geçmesi için kaldırımda bekler. Yani bir süre karşılıklı bekleşilir.

Trafikteki imtihanlardan biri de yor-gunluktur. Uzun bir yolculuktan sonra Türkiye’ye gelen gurbetçiler, hem yorgun-luktan hem yolların bozukluğundan hem trafik işaretlerinin yetersizliğinden hem de ülkemizdeki trafik canavarlarından dolayı çok sayıda kazaya karışırlar. Bunların çoğu ölümlü olur maalesef. Gurbetçilerin, aynı yolu yine aynı yorgunlukla dönmelerine rağmen Avrupa’da pek kaza yapmamaları, genellikle bizim yollarımızla ve trafiğimizle ilgilidir.

Borç gurbetçinin korkusudur!Gurbetçilerin diğer bir imtihanı da

anavatandaki akrabalarının borç istemesi-dir. Kişi başına düşen millî gelirin 10 bin dolara çıktığı söylense de -bu rakam, Reza Zarrab’ın servetiyle köylü Mehmet amca-nın üç kuruşluk gelirinin toplanıp bölün-mesiyle ortaya çıktığından- memlekette küçük bir azınlık dışında borcu olmayan yoktur. 2008’deki küresel kriz Avrupa’yı da etkilediğinden son dönemlerde borç isteme biraz azalsa da bir Türk gelenek ve göreneği olarak(!) hâlen devam etmek-tedir. Gurbetçilerin bir kısmı Avrupa’da işlerin eskisi gibi olmadığını belirtip borç vermekten kurtulmaya çalışır. Bir kısmı da acıyıp geriye zor alacağını bile bile borç

verir. Kısacası borç, Türkiye’de yaşayan yi-ğitler için kamçı, gurbetçiler içinse korku ve büyük bir imtihandır!

Gurbetçilerin bir başka imtihanı da altlarındaki son model Mercedes ve BMW gibi arabalarla ilgilidir. Böyle bir arabayla köye gelip zor durumda olan akrabalara borç vermemek olmaz. Bir de bu arabaların çoğu kiralıktır. Memlekete ucuz arabayla gitmeyelim diyen gurbetçiler, konu kom-şu, hısım akraba sorduğu zaman cevap vermekte zorlanırlar. Kiralık deseler ayrı bir dert, benim deseler ayrı bir dert!

Gurbetçilerin imtihanlarından biri de kuşak çatışmasıdır. Bu çatışmaların en yo-ğun olduğu zaman dilimi de Türkiye’ye gelinen izin dönemleridir. Emekli olup yılın 6 ayını Avrupa’da, 6 ayını da mem-lekette geçiren dedeler, çocuklarının ve torunlarının tatillerinin hiç olmazsa bir kısmını köylerinde geçirmesini ister. Orta yaştakiler bu dengeyi tutturmaya çalışsa da gençlerin önceliği köyden ziyade deniz ke-narında tatildir. Gençlerin köye uğraması ebeveyn zoruyla birkaç günlüğüne dostlar alışverişte görsün tadındadır. Bu imtihan en çok orta yaştakileri zorlar. Çünkü kendi anne-babaları ve çocukları arasında kalır-lar. Her iki tarafın da gönlünü etmek için kâh deniz kenarında kâh memleketteki evlerindedirler.

İmtihanların en ağırı ise kendilerine öz vatanlarında bile yabancı gibi bakılmasıdır. Türkçeyi iyi konuşamayan genç nesil için bu bakış açısı onları memleketlerine biraz daha yabancılaştırır.

Ve tatil biter. Avrupa’ya dönüldüğünde özellikle trafik imtihanı bir süre daha de-vam eder. Çünkü Türkiye’deki trafiğe alış-mışlardır ve yeniden Avrupa’daki kurallara uyum sağlamak biraz vakit alır. Normal hayata döndüklerinde sohbet konuları yine aynıdır: “Tatil nasıl geçti bakalım?”, “Yazın nerelere gitmeyi düşünüyorsunuz?”

Page 14: Bahar Ağustos 2015

AĞUSTOS 201514

HASAN CÜCÜ[email protected]

Biz bu filmi seyretmiştik!Danimarka 18 Haziran’da sandık başına

giderken kesin olan bir şey vardı; kaybeden gidecekti. Sosyal Demokrat Parti Başkanı Helle Thorning- Schmidt ve Liberal Parti Başkanı Lars Lökke Rasmussen’in kader seçimiydi. Bu iki isimden biri başbakan ola-cak, diğeri sadece başbakanlığı kaçırmakla kalmayıp parti başkanlığı koltuğuna da veda edecekti. Nitekim kazanan Lars Lök-ke, kaybeden Helle Thorning oldu. Seçim sonuçları siyasi ‘Deja-vu’ yaşatıyordu.

Eylül 2011’de yapılan genel seçimlerin sonuçları ile Haziran 2015 sonuçları birbi-rine çok benziyor. Başbakanlık koltuğunun sahibi Helle Thorning, 2011 seçimlerinde kaybederek kazanmıştı. Radikal Parti ve Birlik Listesi’nin desteğiyle Helle Thor-ning’i başbakan adayı gösteren sol blok, sağ bloktan yüzde 0,7 daha fazla oy alarak ülke-nin idaresini teslim almıştı. Helle Thorning yönetimindeki Sosyal Demokratlar oy kay-bına rağmen iktidarın büyük ortağı olmuş-

tu. Liberal Parti ise oy oranını arttırmasına karşılık özellikle Muhafazakar Parti’de ya-şanan oy kaybından dolayı iktidarı kıl payı kaybetmişti. Helle Thorning’in kaybederek kazandığı, Lars Lökke’nin ise kazanarak kaybettiği seçimin en bariz galibi oy oranı-nı iki katına çıkaran Radikal Parti olmuştu. Nitekim kurulan hükümette ekonomi ve içişleri bakanlığı koltuğuna oturan Radikal Parti Lideri Margrethe Vestager ‘ülkenin güçlü ismi’ olarak ön plana çıkmıştı.

Haziran 2015 seçimlerinde yine benzer durum vardı, bu kez roller değişmişti. Helle Thorning’le ilk kez bir seçimden oyunu art-tırarak çıkan Sosyal Demokratlar, yeniden ülkenin en büyük partisi olmasına karşılık Radikal Parti ve Sosyalist Halk Parti’nin yaşadığı büyük oy kayıplarından dolayı ‘kazanarak kaybediyordu’. Helle Thorning, sadece başbakanlığa veda etmiyor, 10 yıl-dır oturduğu parti başkanlığından da istifa ediyordu. Sağ blokun başbakan adayı ola-rak seçime giren Liberal Parti Başkanı Lars Lökke Rasmussen için partisinin aldığı so-nuç kabus oluyordu. Liberal Parti, sağın en büyük partisi olma özelliğini Danimarka Halk Partisi’ne (DF) kaptırıyordu. Liberal Parti’nin 47 olan milletvekili sayısında 34’e düşerken ‘kaybederek kazanıp’ ülkenin yönetimine geçiyordu. 2015 seçimlerinin tartışmasız tek galibi DF oluyordu. Hem sağın en büyük partisi oluyordu hem de koalisyon hükümetinin bir parçası olma-yıp ülke idaresini ‘perde gerisinden’ yö-netmeyi seçerek, yıpranmadan istediğini

yaptırma imkanını elde ediyordu. Azınlık hükümetini Liberal Parti kurarken, 34 mil-letvekilinden 16’sı bakanlık koltuğuna otu-ruyordu! Yani partinin sahip olduğu mil-letvekillerinin yüzde 50’si bakan oluyordu.

Yeni dönemde neler bekleyeceğiz? DF’in ‘perde gerisinden’ ülkeyi yönettiği bir iktidarın el atacağı ilk konular elbet-te yabancılar olacak. Yabancılar deyince göçmenler ve mülteciler diye tasnif etmek gerekecek. Yeni dönemin hedefi mülteci-ler olacak. Öncelikle mültecilere ödenen yüksek sosyal yardımda hemen kesintisiye gittiler. Göçmenler konusunda zaten Av-rupa’nın en sert yabancılar yasasının mi-marı bu partilerdi. Fazla bir değişiklik bek-lenmiyor. Ancak sol koalisyon zamanında yabancılar yasasında yapılan bazı küçük iyileştirmelerden geri adım atabilirler.

BAYRAK DEĞİŞİMİ Bu sayıyla birlikte 17 yıldır yaptığım

BAHAR yayın yönetmenliği görevimden ayrılıyorum. Artık Bahar’ın dümeninde Emre Oğuz kardeşim olacak. Yazar olarak Bahar’la ilişkim devam edecek. Moving Media’nın bir başka medya kuruluşunda göreve devam edeceğim. İlk sayıdan iti-baren insanımıza faydalı haberler içeren bir gazete yapmaya çalıştık. Gazeteciyiz, herkesi memnun etmemiz imkansız. An-cak bilinçli ve kasıtlı kimseyi hedef alan ha-berlerden uzak durduk. Bilmeden kalbini kırdığım okuyuclarımızdan haklarını helal etmesini istirham ederim.

Çocuğunuzu kreşe verirkenpsikolojik olarak hazırlayın

BAHAR

Çocukların normal koşullarda 3- 3,5 yaşında kreşe başlamasının uygun olduğunu kaydeden Hi-dayet Tok, "Annenin çalışıyor

olması ya da bakıcı sorunu gibi zorunlu hallerde bile 2,5 yaşına kadar evde bakım yapılması, 2,5 yaşından itibaren kreşe ver-ilmesi uygun" dedi.

Çocuğun ilk 3 yaş içerisinde kendisine birinci derecede bakım veren kişiye yoğun olarak bağlandığı ve kuvvetli bir ilişki ge-liştirdiği için bu yaş aralığından önce kreşe

ver i lmesinin uygun olmadı-ğını ifade eden Tok, bakım ve-renle çocuğun arasındaki ile-tişim biçiminin önemine dikkat çekti. Olumlu bakım koşul-larında yetişti-rilen bebekle-rin her zaman b a ğ l a n m a y ı geliştirdikleri-ni dile getiren Tok, "Bu bağ-lanma, berabe-rinde 6 aydan itibaren ayrılma kaygısını getiri-

yor. Sağlıklı bir çocuk, bu aydan itibaren bağlandığı kişiden ayrılmaya olan itirazını ifade edebiliyor" diye konuştu. Ayrılma kaygısını, 8 aylık bebeğe bir yabancının yaklaşması halinde bebeğin anneye sa-rılması, yüzünü gizlemesi ya da suratını asması gibi davranış örnekleriyle anlatan Uslu, bu dönemde çocukların yabancılar-dan hoşlanmadığını, korktuğunu ancak bunların sağlıklı bağlanma işareti olduğu-nu kaydetti.

Çocukların hissettikleri ayrılma kaygı-sının zaman içinde güçlendiğini aktaran Tok, 1,5-2 yaşlarında en üst düzeye çıktığı-

nı, sonrasında ise yavaş yavaş becerilerinin gelişimi ile birlikte azaldığını ancak hiçbir zaman sıfırlanmadığını kaydetti. İyi gelişen bebeklerin, 2,5-3 yaşlarında bakım verenin kısa sürelerle gözünün önünden uzaklaş-masına tahammül edebilecek hale geldiği-ni anlatan Tok, "bunun da koşulu vardır. Çocuğun annesinden bu şekilde uzaklaşa-bilmesi için, kreşte bağlanabileceği birisini bulması gerekir. Bu kişi de tercihan öğret-men olmalıdır. Bebek kreşte öğretmenine bağlanabildiği anda annesinden kısa süreli ayrılmaya tahammül edebilecektir, aksi taktirde bağlanacak birisi yoksa çok yoğun ayrılma kaygısı yaşar" diye konuştu.

"Beyin, en yoğun okul öncesi dönemde gelişiyor"

Tok, kreşe alışma sürecinin çocuğun yapısına göre değiştiğini ancak tüm çocuk-ların belli bir süreden sonra mutlaka birebir ilgilenen kişiden uzaklaşarak kreşe gitmesi gerektiğini söyledi. Çocukların duyguları-nın iyi gelişebilmesi için çevresel uyaranla-rı yeterince alması gerektiğini anlatan Tok, "Bunlar karşılıklı iletişim, kitaplar, oyunlar, şekil ve sayı ile ilgili oyunlar, konuşma, dil kabiliyetidir. Bunlar da çevresel uyaranlarla daha hızlı gelişir" ifadelerini kullandı.

Çocuğun beyin gelişiminin en yoğun okul öncesi dönemde geliştiğine dikkati çeken Tok, bu nedenle bu süreçte verilecek uyaranların çok önemli olduğunu kaydetti. Çocuğunu kreşe gönderemeyecek durum-da olan ailelere de uyarıda bulunan Uslu,

"bu durumda da evde çocukla zihin geli-şimini destekleyecek oyunlar oynanmalı, kitap okunmalı ve konuşarak iletişim ku-rulmalı" dedi.

Tok, çocuğun, kardeşi dünyaya gel-meden kreşe başlatılması gerektiğine de dikkati çekerek, "çünkü, çocuk ‚kardeşim geldi, beni evden attılar‘ gibi bir bağlantı kurabilir. Bu nedenle kardeş doğmadan bir süre önce çocuk kreşe başlatılmalıdır" dedi.

"Kreşin tadı damağında kalmalı"Çocuğun, kreşte öğretmenine bağlan-

masının da zaman alacağını vurgulayan Tok, şunları kaydetti: "ideal olan, kreşe verirken, yumuşak geçişlerle aşamalı ola-rak ayrılık süreleri ayarlanmalı. Çocuğun kreşte vakit geçirdiği zaman dilimi yavaş yavaş artırılmalı. Başlangıçta, her gün dü-zenli olarak kreşe gitmeli ve anne de kreş-te durmalı. Çocuk, ilk günlerde annenin yanından ayrılmayabilir, etrafı keşfetmeye çalışır ve dönüp dönüp anneye bakar ya da oynarken annenin yanına gelir ve tekrar oyuna döner. Bu şekilde adeta pilini şarj eder. Böylece yavaş yavaş ortama alışmaya başlar. Çocuk, ilk günler 1 saat olacak şe-kilde anne ile birlikte oyun saatlerinde kre-şe gitmeli. Kreşin tadı damağında kalmalı ki ertesi gün yine gitmek istesin. Kreş çıkı-şında çocuğa, beraber oynanacak bir oyun, birlikte parka gitme gibi ödüller verilmeli. Sonraki günlerde ise kreşte kalış süresini çocuğun tepkileri belirleyecektir."

Zirve Üniversitesi Eğitim Fakültesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü Başkanı Doç. Dr. Hidayet Tok, çocuğun kişilik ve gelişimi ile ona bakan ebeveyn ya da bakıcının kişilik yapılarının ve koşullarının da göz önüne alınması gerektiğini söyledi.

Page 15: Bahar Ağustos 2015

revi

sion

• sk

at •

rådg

ivni

ng

www.

rsm

plus

.dk

•J

an S

tend

er:

3338

99

16

(Sko

ler h

erun

der p

rivat

e gy

mna

sier

mv.)

Lise

Fos

s N

iels

en:

3338

9814

(F

onde

, for

enin

ger o

g tr

ossa

mfu

nd)

•O

tto

Som

mer

: 33

3898

56

(S

kat m

oms

og A

fgift

er)

•K

im L

arse

n: 3

338

993

1

(Inte

rnat

iona

l Con

tact

Par

tner

)

Med

ove

r20

0m

edar

bejd

ere

erv

ibla

ndt

Danm

arks

stø

rste

in

denf

orb

ranc

hen.

Vie

ren

la

ndsd

ækk

ende

vir

ksom

hed

m

ede

tgl

obal

tne

tvæ

rko

g

enlo

kali

ndsi

gt.

Vi h

ar e

gne

spec

iala

fdel

inge

r, he

rund

er

en s

katt

eafd

elin

g. D

erm

ed d

ækk

er v

i så

god

t som

hel

e sp

ektr

et in

den

for

bran

chen

, og

kan

serv

icer

e la

ngt d

e

flest

e vi

rkso

mhe

der i

nden

for r

evis

ion

og

øko

nom

isk

rådg

ivni

ng h

erun

der

•Ud

arbe

jdel

sea

fårs

rapp

orte

r•

Per

iode

regn

skab

er•

Bud

getl

ægn

ing

•Ø

vrig

ead

hoc

-opg

aver

Som

en

spec

iel y

dels

e til

byde

r vi t

eam

s, de

r med

udg

angs

punk

t i d

en e

nkel

te

virk

som

heds

beh

ov o

g si

tuat

ion

udfø

rer

en s

tor d

el a

f de

adm

inis

trat

ive,

øko

no-

mis

ke o

pgav

er –

ente

n ho

s ku

nden

elle

r ho

s RS

M p

lus.

Det k

alde

r vi A

dmin

istr

ativ

Se

rvic

e.

RSM

plu

s ha

r afd

elin

ger i

Ålb

org,

Hol

steb

ro, A

arhu

s, Ko

ldin

g, S

kærb

æk,

Ode

nse,

Køb

enha

vn o

g Vo

rdin

gbor

g og

med

ove

r 200

med

arbe

jder

e er

vi b

land

t Da

nmar

ks s

tørs

te. R

SM p

lus

er e

n de

l af R

SM In

tern

atio

nal m

ed m

ere

end

32.0

00 m

edar

bejd

ere

i mer

e en

d 10

0 la

nde.

s m

ere

på w

ww.

rsm

plus

.dk

Hvo

r fi

nder

du

svar

ene?

hjæ

lp h

os R

SM p

lus

Kont

akt:

Türk

çe k

onu

mak

iste

yen

teri

leri

miz

dile

rler

se m

üte

ri h

izm

etle

rim

izi a

raya

rak

türk

çe k

onu

an p

erso

nelim

izle

gör

üeb

ilirl

er.

Page 16: Bahar Ağustos 2015

AĞUSTOS 201516

ALİ PEKTAŞ

Time dergisinin ‘Dünya Müziğinde Yaşayan Efsane ve Tarihi Kadın Şarkıcılar' listesindeki tek Türk sanatçı olan Selda Bağcan, ‘40

Yılın 40 Şarkısı' isimli arşivlik bir albüm-le karşımızda. Kendisini ‘muhafazakâr solcu' olarak tanımlayan müzisyen, siyasî düşüncelerinin hiçbir şablona uymadığını söylüyor. Ülkemizde bugün yaşanan-ların ise 12 Eylül'den kötü olduğunu düşünüyor.

‘40 Yılın 40 Şarkısı' projesi nasıl oluştu?Bu proje belleğimde epeyden beri var-

dı. Kırk yılı devirmiş bir sanatçı olarak ka-lıcı bir şeyler yapmalıydım sevenlerim için. Bu işe kalkışmamız kırkıncı yılda oldu ama tamamlanması kırk dördüncü yılı buldu. Çünkü telif haklarıyla çok uğraştık. Yayın hakları bende olduğu halde eser sahipleri-nin birçoğu vefat ettiği için vârislerini bul-mak zor oldu.

Albümdeki şarkıları neye göre seçtiniz?İki CD'den oluşuyor. İlk bölümde hit

olan yirmi şarkıyı seçtik. İkinci bölümde ise performansımı beğendiğim şarkıları tercih ettik. Çoğu benim bestem zaten. Yani bir halkın seçtikleri, bir de benim seçtiklerim var.

Kırk şarkının içinden sizi etkileyen üç şarkı saymanızı istesek…

İlki ‘Ağlama Anne' kesinlikle. Sözleri Sezen Aksu'ya ait. Kırk dört yıllık sanat hayatımda en güzel söylediğim şarkı o. Gerçekten ağlar gibi söylemişim. Sabaha

karşı stüdyodaydım. O an hâlâ gözlerimin önünde. Hakikaten bir trans halindeydim. Sanki gökten bir ilham geldi. İkinci şarkı ‘İlkbahar Geldi', üçüncüsü ise ‘An Gelir' şarkısı.

Kırk dört yıl önce müziğe başlarken burala-ra geleceğinizi tahmin etmiş miydiniz?

Hayır, hiç tahmin etmezdim. Yirmi yaşında ünlü oldum ben. Kendi kendime ‘Herhalde kırk yaşında bırakırım' demiş-tim. Çünkü kırk yaş o zaman bana çok geli-yordu. Kırk yaşına geldim, o zaman ‘Ellide bırakırım' dedim. (Gülüyor) Elliye geldim, ‘Altmışta bırakırım' dedim. Şimdi altmışı geçtim ve zaman vermiyorum. Ne kadar giderse o kadar. Çünkü bu işin sonu yok. Bakın Tonny Bennet'a, adam kaç yaşında Lady Gaga ile turneye çıkıyor.

İlk günlerden bu yana duruşunuzu boz-madınız. Hep muhaliftiniz. Daha çok para kazanayım, biraz da sisteme ayak uydura-yım dediğiniz olmadı mı hiç?

Olmadı. Böyle bir sesiniz ve duruşunuz olursa sadece ülkeniz değil, bütün dünya size saygı duyar. Yabancı basında hakkım-da yazılanları görseniz. Mesela çok ünlü bir stiliste ‘Issız bir adaya düşseniz yanınıza ne alırsınız?' diye sormuşlar. Bir tanesi Selda Bağcan albümü olmuş. Öte yandan beni örnek alan birçok dünyaca ünlü şarkıcı var.

Dünyada bu kadar bilinirken ülkemizde daha az popüler olmak ironi değil mi?

Popüler değilim evet. Çünkü klasik olanlar popüler olmaz. Popüler olmak için bu işe girenler birkaç yıl sonra silinir gider. Bakın kırk dört yıl öncesinin şarkılarını ya-yınlıyorum, hâlâ satıyor ve liste başında.

Yurtdışından çok teklif geliyor mu?Evet. Sürekli festivallere çağırıyorlar.

Şarkılarımı izleyicilerle hep birlikte söylü-yoruz. Hepsi de yabancı. 2006'da yayınla-dığım albümdeki şarkılar hit oldu mesela. Bu çok ekstrem bir durum. Çünkü bizim sanatçılar yurtdışında genelde gurbetçilere şarkı söyler, bense hep yabancılarla söy-lüyorum kendi şarkılarımı. Bunların hepsi kendiliğinden oldu. Parmağımı bile kıpır-datmadan...

Başka bir ülkede yaşasaydım daha ünlü olurdum dediğiniz oldu mu?

Daha çok para kazanırdım ama para-sı batsın. Ben ülkemde yaşamaktan çok mutluyum. İnsanlarımızı çok seviyorum. Bu toprağın ve insanların bir çekiciliği var. Ben Türk asıllıyım ama benim kanım Kürt-lere de, Ermenilere de kaynıyor.

ÜLKENİN ALTINI ÜSTÜNE GETİRDİLER

Solcu olduğunuzu söylediğiniz halde her düşünceden dinleyici kitleniz var. Bunun sırrı nedir?

Dürüst olmak, yorumum, bir de ses... İnsanlar yanar döner olanları sevmiyor. Gırtlağımı kesseniz menfaat için bildiğim-den vazgeçmem.

Ama bu durumun bedelini ağır ödediniz. Hapis yattınız… Acı bir durum değil mi?

Evet, üç defa hem de. En ağırı da söy-lediğim şarkılardan ötürü hapis yatmaktı. Çok ağırdı. O dönem, yani 80'ler öyle bir dönemdi. Şöyle bir şey de var. Ben üç kez hapse girdim ama bana iftira atılmadı. 12 Eylül darbesi çok kötüydü fakat iftira yoktu.

Şarkılarımdan ötürü içeri alındım ve sonra beraat ettim.

‘Ama şimdi iftira var' diyorsunuz…Önce askerlere, sonra gazetecilere,

sonra polislere, en son da hâkim ve savcıla-ra iftira atıldı. Yazık ya! Böyle bir şey olabilir mi? Ülkenin altını üstüne getirdiler.

Şimdi 12 Eylül'den daha mı beter diyorsunuz yani…

Daha beter. Çünkü iftira var ortada. Şimdi insanların böyle iftiralarla suçsuz yere hapse atılmaları çok daha acı. Birçok subay hapse girdi, eşleri eylemler yaptı. Şimdi polisler içeride, eşleri dışarıda... Kötü günler yaşıyoruz ve CHP'den başka kimse buna destek vermiyor. MHP'nin de destek vermesini beklerdim. Bu konulara en du-yarlı parti yine CHP.

Siz aynı zamanda bir aktivistsiniz. Tabia-tınızda bu muhalif duruş her zaman var mıydı?

Tabii, her zaman vardı. Bu duygusallık-tan geliyor. İsyan duygusu, haksızlıklara is-yan etme duygusu. Kim olursa olsun, han-gi düşünceye, hangi ideolojiye sahip olursa olsun biri bir haksızlığa uğradığında isyan etmek geliyor içimden. Bir de ülkemizde çok fakir var. Ben param olduğu halde lüks bir araba alamadım mesela. Bu, insanlarla alay etmek gibi geliyor bana. Bizim sanatçı takımı hemen gider cip alır. Bu kadar aç, yoksul insan varken bunu yapmak içimden gelmiyor.

AKİL iNSAN OLMAZDIM

Son dönemde ülkemizde yaşananları nasıl

Selda Bağcan: 12 Eylül'de en azından iftira yoktu

Page 17: Bahar Ağustos 2015

17AĞUSTOS 2015

Aladdin TæpperSADELMAGERPORTEN 2-4, 2650 HVIDOVRE • TLF. 36 31 31 23 • HAFTA İÇİ 10:00 - 18:00 • CUMARTESİ 10:00 - 16:00

KALİTELİ BOYA ve BİNLERCE RENKBirinci sınıf kalitede renkli ve desenli duvar kağıtları

En yeni model halılar

© M

ovin

g M

edia

ApS

değerlendiriyorsunuz. Bir çözüm süreci vardı ve artık herkes bitti diyor…

Bu süreç eğer başından beri şeffaf ol-saydı patlamazdı. Yapacağız, edeceğiz dediler. Kim bilir ne vaatlerde bulundular. O vaatler yerine gelmeyince yapacaklarını yaptılar. Ülke eskiye döndü. Her gün şehit haberleri geliyor yine. İçim yanıyor.

Siz ülkede ilk Kürtçe türkü söyleyen isimsi-niz. Bu manada çözüm sürecini aslında ilk başlatanlardansınız.

Evet, doğru. Kimse Kürt lafını ağzına alamazken ben albümde Kürtçe türkü söy-ledim. 1991 yılında Turgut Özal, albümler-de Kürtçe söylemeyi serbest bırakmıştı. Herkes ayakta uyurken ben söyledim. Sa-natçılar hem gündemi takip etmiyor hem de korkuyordu. Yasağın kalktığını bilmi-yor, bilse de korkudan yapmıyorlardı. Son açılımda birden hepsi ortaya çıkıverdi. Peki 91'den beri neredeydiniz? Kürtçe türkü söylemiş bir sanatçı olarak benim bile razı olmayacağım tavizler verildi. Sonra onları göze alamadılar. Seçimler geliyor diye er-telediler. Eğer herkes ne konuşulduğunu bilseydi bunlar olmazdı. Senin verdiğin tavizlerini ben halk olarak bilmek zorun-dayım. Meclis'e bile bilgi verilmedi.

Çözüm sürecinde birçok sanatçı akil insan olarak görev aldı. Siz o toplantılara davet edildiniz mi?

Yok. Davet edilsem de gitmezdim. Şeffaf olmayan bir süreçte bir yanlışın altına imza atmak istemem. Keza ben hiçbir partinin üyesi değilim. Oyumu CHP'ye veririm ama üye değilim. Çünkü parti bir yanlışlık yaptı-ğında ben onun bir parçası olmak istemem.

Özellikle Gezi sürecinden sonra bazı sanat-çıların sessiz kalması eleştirildi. Bunu nasıl

değerlendiriyorsunuz?Yapanlar yaptı. Yürekten inananlar

yaptı. Bir kısmı da bir öyle bir böyle davran-dı. Yapanlar bedel ödedi ama. Oynadıkları dizilerden atıldılar. Belediyelerden konser alamadılar. Kimlerine salonlar bile kapan-dı. O yüzden birçok kişi de korktu doğal olarak.

DENİZ GEZMİŞ İLE İLİŞKİM OLMADI, KEŞKE OLSAYDI...

Aile kurma ya da çocuk yapma arzunuz olmadı mı hiç?

Çocuk arzum hep var. Çünkü çok iyi bir anne olurdum. Evimde yirmi tane kedim var. Ayrıca sokak kedileri de besliyorum. Kapıda da otuz kedim var. Her gün elli tane kediyi besliyorum. Onlara olan davra-nışıma bakıyorum da çok merhametliyim. Bu sebeple iyi bir anne olurdum diye dü-şünüyorum. İkiz çocuk olmasını isterdim.

Evlenmeyi düşünmediniz mi?Oldu ama benim rastladığım insanlar

hep evli çıktı. (Gülüyor) Şans orada gülme-di bana. Yüzüklerini saklamışlar hep.

Sizi birçok insan dışarıdan resmî ve soğuk olarak biliyor. Oysa çok neşeli ve hayat dolusunuz…

Evet, herkes öyle davranıyor. Katı, solcu, sivri… (Gülüyor) Sanırım bunda şarkıların etkisi de var. Bir de ben pek ma-gazine falan çıkmam. Bir kere göründüm, görünmez olaydım. Alışık değilim ben öyle şeylere.

Sizinle ilgili birçok şehir efsanesi var. En meşhuru da Deniz Gezmiş ile aşk yaşadığı-nıza dair…

Keşke olsaydı ama hiç tanışmadık. Beni

herkes nişanlısı olarak biliyor. Defalarca söyledim ‘Böyle bir şey yok' diye ama in-sanlar bir türlü vazgeçmiyor. Onun sebebi şu: Ben 1971'de ilk çıktığımda ‘Mapusha-nelere Güneş Doğmuyor' diye bir türkü söyledim. Sonrasında yine bir mapushane türküsü söyledim. O sırada Deniz Gezmiş ve arkadaşları içerideydi. İnsanlar da ‘Haa tamam demek ki bunların arasında bir şey var' diye bir yakıştırma yapmış. Ondan sonra da yapıştı kaldı. Hatta bir gün kulise bir kız geldi. Bana ‘Siz hiç Deniz Gezmiş ile çıktınız mı?' diye sordu. ‘Çıkmadık kızım' dedim. (Gülüyor)

MUHAFAZAKÂR SOLCUYUM, ÇÜNKÜ...

Kendinizi muhafazakâr solcu olarak tanımlı-yorsunuz...

Aynen öyle. Ben solcuyum. Muhafa-zakârlığım ise giyim kuşam ve kafa olarak. Hep kapalı giyinirim, açık saçık giyinmem. Bu muhafazakârlıktan ve aile yapısından geliyor. Mesela türban takıp makyaj ya-panlara çok şaşırıyorum. Eğer onu takıyor-san makyaj da yapma. Bir de dar giyiyorlar, ona da kızıyorum. Tesettür giyenlere saygı duyuyorum. Fakat hem tesettür giyeceksin hem dar ve makyajlı olacaksın, bu olmaz.

Sizin solculuk tanımınızla günümüzdeki solcuların durumu aynı paralelde mi?

Aynı paralelde olmayabilir. Zaten ben hiçbir fraksiyona dahil olmadım. Benim düşüncelerim hiçbir şablona uymaz. Ken-di sistemim, kendi aklım var. Özgürlükçü-yüm, her yanlışa muhalifim. Adaletsizliğe ve özgürlüklerin kısıtlanmasına karşı ras-yonel bir solculuk anlayışım var. Milliyet-çilik tanımım da öyle. Çin'de Uygurların başına çuval geçirilmesine üzüldüm ama çok milliyetçi geçinenler Uygurlara Çin

zulmediyor diye burada turistleri dövmeye çalıştı. Yazık değil mi? Bu insanlar bizim misafirimiz. Nasıl bir mantalite bu?

ÇÖZÜM SÜRECİ DEVAM ETSİN AMA ŞEFFAF OLSUN

Sanatçı değil de siyasetçi olsaydınız, ülkenin bulunduğu durumdan çıkması için ne yapardınız?

Kanın akmasının önüne geçilmesi için hemen çalışırdım. Siyasî zeminde taraflar masaya oturmalı ve çözüm süreci devam etmeli. Fakat şeffaf bir biçimde. Her aşa-masından Meclis'in ve halkın haberi olma-lı. Siz kimsiniz, kendi başınıza gizli gizli iş çeviremezsiniz. Hiçbir ordu böylesine kal-leşçe yapılan saldırıların önüne geçemez. Adam gelip uykuda katlediyor. Böyle bir şey olabilir mi? İki polisi uykusunda öl-dürdüler. Bu olaylar araştırılsın diye Mec-lis araştırma komisyonu kurulsun denildi. Ancak AKP ve MHP reddetti. Bunlar kul-lanmaya gelince var, iş ciddiye binince yok.

Toplum hiçbir dönemde bu kadar kutup-laşmamıştı. İnsanlara ne mesaj vermek istersiniz?

Gezi olayları, bu ülke için bir kırılma noktasıydı. Gençliğin bu yönetime isya-nıydı. Zaten hoşnutsuzluk büyük boyut-lardaydı. Erdoğan ‘yüzde elliyi evinde zor tutuyorum' dediğinde kutuplaşma son haddine geldi. Ortaya eli sopalı insanlar çıktı. Kadınları bile dövdüler. Bizim top-lumumuzda kadına el kaldırmak nerede görülmüş? Gelenekleri bile altüst ettiler. Sekiz genç hayatını kaybetti, 12 kişi kör oldu. İnsanlar her şeye rağmen itidalli ol-sun, gaza gelmesin. Hemen bir koalisyon hükümeti kurulmalı. Bu ülkenin ne yeni bir seçime gidecek parası ne de zamanı var.

Page 18: Bahar Ağustos 2015

AĞUSTOS 201518

SAHİBİ: MOVINGMEDIA APS

BASKIOTM AVISTRYK

ADRES: SLUSEHOLMEN 2, 1. SAL. 2450 KØBENHAVN SV • Tel: 70 20 69 70 • www.bahar.dk • [email protected]

HABER MERKEZİHasan Cücük, Hasan Akyüz, Mıyase BardakçıDANIŞMANBahattin KarataşGRAFİK TASARIMFadime Başoda

Gazetemizde yayınlanan yazı ve haberler referans gösterilerek kullanılabilir. Yayınlanan reklamların içeriğinden gazetemiz sorumlu değildir.

YÖNETİM KURULU BAŞKANI : VEDAT OĞUZ

YAYIN EDİTÖRÜ: EMRE OĞUZ

REKLAMHasan Yıldırım71 51 43 85 [email protected] [email protected]

AYLIK HABER VE KÜLTÜR GAZETESİ

128HAZİRAN 2015

YIL: 17WWW.BAHAR.DK

BAHAR

Danimarka, ülkeyi 4 yıl yönetecek iktidarı be-lirlemek için 18 Haziran’da sandık başına gidiyor. Başbakan Helle Thorning- Schmidt, uzun süredir gündemde olan seçimlerin ne zaman yapılacağına son noktaya koyarken, seçim tarihinin açıklan-ması öncesinde yapılan kamuoyu yoklamalarında sağ blok partileri iktidara daha yakın gözüküyor-du. Ancak son günlerde sol blok partileri bariz bir şekilde oy oranını arttırarak aradaki farkı kapattı. Eylül 2011’de yapılan seçimlerde sol blok paryileri seçimi 8 bin 400 oy farkıyla kazanmıştı. Bu seçimin en önemli özelliği, blokların başbakan adayları se-çimi kaybettiğinde koltuğuna da veda edecek. Bir anlamda bu seçim hem Helle Thorning- Schmidt hem de Lars Lökke Rasmussen için devam ya da tamam seçimi olacak. Danimarka’da yaşayan yaklaşık 22 bin Tür-kiye kökenli Danimarka vatandaşı seçimlerde oy kullanacak. 179 sandalyeli Danimarka parlamen-tosunda yer bulmak için 10 Türkiye kökenli yarışı-yor. Halihazırda milletvekili olan Sosyal Demokrat Partili Yıldız Akdoğan Kopenhag-Bronshoj böl-gesinden, Sosyalist Halk Partili Özlem Çekiç Ko-penhag merkezden, Liberal Parti (Venstre)i Fatma Yeliz Öktem Horsens bölgesinden aday gösteril-di. Seçimlerde ilk kez aday olan Sosyal Demokrat Partili Özkan Koçak Kopenhag ve Sunbyöster, Liberal Parti (Venstre) Ömer Çiftçi Kopenhag Vestegnen, Radikal Partili Emrah Tuncer Holbaek büyük bölgeden, Radikal Partili Özkan Ekiz, Kopenhag Vestegnen, Sos-yalist Halk Partili Bilal İnekçi Brondby-İshoj, Sosyalist Halk Partili Serdal Benli Ko-penhag-Gladsaxe ve babası Türkiye kökenli olan Sos-yal Demokrat Partili Lars Aslan Rasmussen Kopen-hag-Norrebro bölgelerin-den aday gösterildiler.

Kaybeden gidecek Ya Helle Thorning ya da Lars Lökke

Reklamlarınız Bahar’la değer kazanır!

Gazeteniz Bahar’a reklamvererek geniş bir kitleyeulaşabilirsiniz.

Ayrıca online olarak reklamınızıbahar.dk’da yayınlatabilirsiniz.

Bırak artık şu elindekini!Tableti çocuklarıyla paylaşamayan ebeveynler, oyun için tartışan eşler, oyuna dalıp ineceği durağı kaçıranlar... Hepsinin sebebi elinizdeki küçük ekranda parlayıp sönen şekiller. Yani yetişkinleri de esir alan cep telefonu oyunları.

ZEYNEP KILIÇ

Haberimize bir soruyla başlayalım: ‘Yeter çocuğum, bırak artık' diyerek küçükle-rin elinden almaya çalıştığımız

Tabletleri ve cep telefonlarını biz yetişkin-lerin elinden kim alacak peki? Çocuklar için endişelenirken çok geniş bir yetişkin

kitlesinin de kendini cepten ve tablet-ten oynanan oyunlara kaptırdığı çok net çünkü. Yüzündeki ciddi ifadeden önem-li bir iş bağlantısı kurduğunu sandığınız otobüsteki o takım elbiseli adamın cep te-lefonunun ekranında rengarenk şekerleri patlattığını görmek hiç de vaka-i adiyeden değil mesela. Ya da kendini oyuna kap-tırırken ineceği durağı kaçıran, balayında dahi oyun oynadığını itiraf eden kişilere

çok rahat rastlayabilirsiniz. Ciddi ciddi bir derdinizi anlattığınız arkadaşınızın oy-undan başını kaldırdığı anı yakalayıp göz göze gelmekte zorlanmanız ise işten bile değil. Çünkü büyüsek de oyun hep baki!

“Aşırı bıkmama, balonları patlatmak-tan ne zevk aldığımı bir türlü anlamamama rağmen oynuyorum işte. Uyuşukluk yara-tıyor galiba, ne bileyim.” diyen Deniz Erı-şık'ın bahsettiği oyun Candy Crush Saga.

Candy Crush tam da Erışık'ın tanımladığı türde bir oyun. Oynayan herkesin kurdu-ğu cümle aynı zaten: “Kafamı boşaltıyor.” Aynı renkteki en az üç şekeri yan yana ya da alt alta getirmek gibi basit bir mantığı olan Candy Crush, dijital âlemin en çok oynanan oyunlarından biri. En çok ba-ğımlılık yapan oyun olma noktasında ise rakipsiz. AppData'nın verileri de bunu doğruluyor. Verilere göre 45 milyon kişi

Page 19: Bahar Ağustos 2015

19AĞUSTOS 2015

Fruitandthecity.dk 45 88 00 70

Herlev Hovedgade 201 B, 2730 HerlevÅbningstider: Man-Lør. 8.00-17.30 Søn/Helligdage 9.00-14.00

Vi tilbyder også denne glæde for virksomhederder skal arrangere store møder, jubilæer og andet.

Vi laver frugt buketterfyldt med vitaminer til glæde for din nærmeste...

Postnumre 1000-4000 kun 45 kr.Postnumre over 4000 i Sjælland 85,-LEVERING

Leveringstider: Man-Lør 6.00-19.00 Søn/Helligdage 7.00-15.00

© M

ovin

g M

edia

ApS

her ay düzenli olarak bu oyunu oynuyor. 35 yaşındaki editör Erışık, önceleri Candy Crush oynayan her yaştan insanı komik bulduğunu itiraf edip ekliyor: “Şimdi ben de o insanlardanım.” Oyun oynamaya dalmışken birkaç kez saati belli işlerini yapmayı unutmak dışında çok bir zararını görmemiş. Neden kendini bu kadar kap-tırdığına gelince diğerlerinkine benzer bir sebep sunuyor: “Çok düşünmeye gerek olmayan bir oyun. Patlat gitsin. O yüzden kafamı uyuşturmak ve hiçbir şey düşün-mek istemediğim zamanlarda oynuyorum çünkü hayat çok yorucu.”

Bazı uzmanlar Candy Crush Saga'nın masum bir oyundan çok, geliştiricisi tarafın-dan özellikle bağımlılık yapacak şekilde dü-zenlendiğini belirtiyor. Çünkü onlara göre, Tetris ile başlayan ve daha sonra Bejeweled ile had safhaya ulaşan bu ‘model veya renk eşleştirme' oyunları, bazı insanların beyinle-rindeki en köklü arzuları tatmin ediyor.

Uzman Psikolog Ümit Akçakaya'nın genel olarak bilgisayar oyunu bağımlılı-ğının fiziksel sebeplerine dair yorumu da aynı paralelde. Beyinde salgılandığı zaman insanın haz duymasına neden olan bazı hormonlardan bahseden Akçakaya, dopa-minin de bu hormonlardan biri olduğunu ifade ediyor. Bu hormonun kişi keyif veren aktivitelerle uğraş halindeyken ya da ödül-lendirildiğinde salgılandığını söyleyen Ak-çakaya, “Oyunlar başta keyifli bir aktivite-dir ve insana bir haz verir. Bunun yanında oyunlar genelde ceza ödül sistemine dayalı olduğundan bu ödüllendirme sistemi baş-

langıçta çok cezbeder.“ Akçakaya'ya göre bunun sonucunda beyinde sürekli bir do-pamin salgılanıyor ve kişi farkında olma-dan oyuna bağımlılık geliştiriyor.

Çocuğuyla bilgisayarını paylaşmayan babalar...Yetişkinlerin oyun bağımlılığının ço-

cuklarınkinden farkını sorduğumuz Uz-man Psikolojik Danışman Mehmet Akif Aydın, geçirilen süre ve irtibatların kopma niteliğine göre benzerlik gösterebildiğini ifade ediyor. Ancak yetişkinleri zorlayan sorumlulukların onları oyunu zorunlu da olsa bırakma iradesini ortaya koymaya zorluyormuş.

Kendisine yansıyan uç vakaları soruyoruz Aydın'a. Çocuklarıyla kavga eden, bilgisayarı paylaşmayan ebeveynler ve TV'ye bağlanarak oynanan oyunlarda karı koca tartışmalarını başlıca örnekler olarak sıralıyor: “Kadın ak-şam dizi izlemek istiyor kocası oyun oynamak istiyor. Bundan ötürü tartışıyorlar. Bir başka uç örnek; 48 saat oyun başından kalkmayan danışanlarımız olabiliyor.”

Bağımlı olduğunu fark ettiğinde ne yapmalı?Oyunların gerçek hayatta çokça elde

edemediğimiz duyguların sanaldan hız-lı bir şekilde elde edilmesi nedeniyle çok cazip olduğunu söyleyen Mehmet Akif Aydın, kişinin öncelikle hangi duygunun kendisinde eksik olduğunu keşfetmesi gerektiğini söylüyor. Bunları güçlü olma duygusu, zengin olma isteği, başarma duy-gusu olarak sıralayan Aydın, “Bu duygu-ların yoksunluğu onu gerçek hayatta nasıl

etkiliyor bununla yüzleşmeli, yüzleşmeler ağır geliyorsa mutlaka bunu bir psikoterapi alarak çözümlemeli” diyor.

Azı karar çoğu zararAydın, oyunların içeriğinde zeka ge-

liştiren unsurlar varsa ve beyni zinde tu-tabilecek stratejiler içeriyorsa sınırlı olmak kaydıyla faydasından söz edilebileceğini anlatıyor. Ölüm- öldürme dürtüsünü can-landıran ve/veya cinsel içerikli oyunların zararlı olacağını ifade ediyor.

BAĞIMLILAR ANLATIYOR

Eşim bana kızıyordu, şimdi kendi oynuyorTekstlici Eren Yılmaz, Candy Crush

ve son zamanların popüler oyunlarından agar.io düşkünü. Agar.io da Candy Crush gibi basit ve sade bir oyun. Amaç, üzeri-ne kendi belirlediğiniz bir ismi yazdığınız balonunuzu kendinizden ufak balonları yiyerek büyütmek ve en büyük balon olup oyunda ilk sıraya çıkmak. Yılmaz, Agar.io'da esprili isimlerin dikkatini çektiğini söylerken bazen sırf onlara bakıp eğlen-mek için oynadığını ifade ediyor. Gerçek-ten de karşınıza çıktığında bir saniyeliğine de olsa duraklamanıza sebep olan ‘Domuz eti', ‘Kul hakkı' gibi nickler en yaratıcı isimlerden. ‘Haram lokma', yemek iste-meyeceğiniz bir başka balon ismi olabilir. Candy Crush'ın bağımlılığa sebep olabile-cek özelliklerinden birinin ise ses efektleri olabileceğine dair tahminleri var Yılmaz'ın. Oyunların olumlu yanlarını ise şöyle sıralı-yor: “Zahmetsiz bir kafa dağıtma, boş vakit geçirme aracı oluşu.”

Kötü yanlarına gelince eşi ile arada sı-rada problem olduğunu anlatıyor Yılmaz. Eşinin “Zaten akşamları görüşebiliyoruz, oturup muhabbet etmek yerine ekrana bakıyorsun.” tarzı serzenişleri oluyormuş.

Yılmaz, çözümü eşi yanında yokken oy-namaya çalışmakta bulmuş ancak işin bir de tuhaf yanı var ki Yılmaz söylesin: “Bana kızarken o da Candy Crush oynamaya baş-ladı. O yüzden bu ara pek konuşamıyor.” Fazla oynayınca baş ağrısı yaptığını ve göz-lerinin kızardığını itiraf eden Eren Yılmaz, işini gücünü, ailesini aksatacak şekilde oynamadığından kendisini bağımlı olarak tanımlamıyor ancak ekliyor: “İpin ucunu kaçırmamakta, etrafındakiler ‘bırak artık şu elindekini' deme noktasına geldiğinde dikkate almakta fayda var.”

Kazanma hırsı beni oyuna çekti30 yaşındaki mühendis Ali Kerim de

cep telefonunu elinden bırakmadığı bir dönem yaşamış. “Şimdi ise hafiften sıkıl-dım ve ara ara oynamaya başladım.” diye bahsettiği oyun Soctics League. Kerim, bu oyunun kendisinde bir dönem çok fazla alışkanlık yapmasını şuna bağlıyor: “Oyunda dünya kupası ve Avrupa şam-piyonası kazanma gibi hedefler var. Bun-ları kazanma hırsı beni oyuna çok çekti.” Şimdilerde sıkılmaya başlamasının sebebi ise şu: “Zamanla çok fazla kupa kazanınca cazibesini yitirdi.” Cep telefonundan oyun oynarken bir kez metroda ineceği durağı kaçırdığını anlatan Kerim, “Nasıl kaptır-dıysam iki durak birden kaçırdım..” diyor.

Uykuya dalmak için birebir35 yaşındaki Eylül Kara ise bağımlı ol-

mamak için kendisini sadece gece yatma-dan önce oynamak ile sınırlandırmış. O da bir Candy Crush oyuncusu. En güzel ya-nını ‘uykuya dalmak için birebir' sözleriyle anlatıyor. Yan etkilerine gelince kendisini bazen masada duran benzer şekilleri yan yana getirmeye çalışırken ya da otobüste oyun oynayan kişiye müdahale etmek is-terken buluyormuş.

Page 20: Bahar Ağustos 2015

AĞUSTOS 201520

Yabancı dili olmadan dünyayı geziyor

EMEL KARTAL

Aylık kazancı yetecek gibi dur-masa da her fırsatta gördüğü uçakların peşine düşmüş Sez-gin Kuru. Zamanla kredi bile

çektiği olmuş bunun için. Avrupalıların-kine benzer bir gezme kültürü henüz oturmadığından bu konu Türkiye'de hâlâ haber değeri taşıyor. Kuru, Avcılar'da doğmuş, orada liseyi okumuş ve evinin az ilerisinde bir kitapçıda çalışmış. “Şu karşı mezarlığa da gömerler...” diye düşünür-ken, aslında kısa bir memleket insanı portresi çiziyor. Bu döngüyü kırabilmek adına seyahatlere çıkmaya karar vermiş. “Kendime varabilmek için uzaklarda, başka ülkelerin sokaklarında yürümek gerekliymiş.” diyor.

Bütçesi dışında onu endişelendiren di-ğer konu herhangi bir yabancı dil bilme-mesi olmuş. Bunu nasıl aştığını şöyle anla-tıyor Kuru: “İnterneti çok iyi kullanıyorum.

Önce gideceğim ülkeye ya da şehre uçuş gerçekleştiren firmaları uzun süre araştı-rıyorum. En uygun olanları buluyorum. Zamanla deneyim kazanıp aktarmalı yap-maya bile başladım. İlk olarak indiğim şe-hirde tren, otobüs her türlü ulaşım aracını araştırıyorum. Google Street View'den so-kak görüntülerini bile hazırlıyorum. Aslına bakarsanız gideceğim ülkeye dair kocaman bir dosyam oluyor elimde. Sonra yeme, içme mekânlarına ve önerilere bakıyorum. Zaten sanal âlemde gezdiğim şehri, daha sonra güvenle ve huzurla geziyorum.”

Hedefinde Yeni Zelanda ve Uzakdoğu varYıllık izinlerini artık uygun uçak biletle-

rine göre ayarlıyor Kuru. Kendisine Akde-niz ya da Ege'de çok yıldızlı bir otele masraf etmek anlamsız geliyor. Onun hedefinde ülkeler, kıtalar var.

Gezdiği ülkeler arasında sadece Ame-rika için “Dil bilmezliğim başıma iş açtı.” diyor. Kiraladığı araçla gezerken yolunu kaybedip istediği yere varamayınca, dört

saat boyunca derdini anlatmak ve başla-dığı noktaya geri dönememek onu biraz endişelendirmiş. Amerika'da polisin mü-dahalesinden korkmuş. Trafik kuralları-nı bir şekilde çiğner ve polisler durdurup soru sorarsa diye ne çok telaş ettiği hâlâ hafızasında. “Tüm dünyanın dil bilmeden gezilebileceğinin ispatıyım ben.” diyor ve yeni hedefleri arasında Uzakdoğu ve Yeni Zelanda olduğunu söylüyor.

Kuru'nun kredi kartı borçları artık uçak bileti, otel ya da hostel ödemelerinden olu-şuyor. Birikimini ve zamanını gezginlik için harcayan Kuru, son birkaç yıldır tüm hafta sonlarını sabah altıda bir şehre inip geceye kadar gezerek geçiriyor.

Dersinize iyi çalışırsanız, tüm şehirler sizi bekler

Sezgin Kuru, gezi deneyimlerini ki-taplaştırmak istiyor. Mesajı ‘çok paranız ve diliniz olmadan da tüm dünyayı geze-bilirsiniz' olacak. Son yıllarda sadece gezi ve gezginlerin kitaplarını okuyor. Kuru,

tüm seyahatlerini tek başına yapıyor. Her ne kadar ‘Bir dahakine birlikte gidelim.' diyen arkadaşları olsa da, gün geldiğinde yolculuğuna yalnız devam ederken bulmuş kendini. İnsanları cesaretlendirip yaşadığı güzellikleri herkesle paylaşmak istiyor. “İşe giderken üzerinizde sessizce uçan o uçak-lara binin ve gidin.” diyor, sonra da şunları söylüyor: “Dersinize benim gibi iyi çalışır-sanız tüm şehirler sizi bekler. Benim gibi ömrünüz bir ilçede geçtiyse bunu kesinlik-le yapmalısınız.“ Maddî sıkıntılar zorlaya-bilir derken önceliğinin gezmek olduğunu anlatıyor Kuru: “Yeni bir telefon ya da te-levizyon almıyorum, geziyorum.” Bir gezi-den döndüğünde sürekli gülümsediğini ve huzurlu olduğunu ifade ediyor. Aradan iki ay geçince tekrar uçaklara gözü takılıyor ve yeni planlara başlıyor. Bir sabah bir otelde, hiç bilmediği bir şehirde uyanmanın huzu-runu herkesin tatması gerektiğini düşünü-yor. Vakit buldukça da İngilizce öğrenmeye çalıştığını eklemeden edemiyor. Daha çok gezecek kadar İngilizce...

Sezgin Kuru, Avcılar'da bir kitap-kırtasiye mağazasında çalışıyor. Evden işe giderken gözü uçaklara takılıp ‘ben de gitsem' demesiyle başlamış gezginlik hikâyesi. Yabancı dil bilmeden yollara düşen Kuru, bugüne kadar 20 ülke gezmiş.

Page 21: Bahar Ağustos 2015

21AĞUSTOS 2015

Danimarkalılar için en uygun yazlıklar Alanya’daBerlingske Gazetesi tarafından yayımlanan bir araştır-maya göre Danimarkalılar için en uygun yazlıklar Alan-ya’da bulunuyor.

BAHAR

Berlingske Gazetesi, geçtiğimiz ay yayımladığı bir sayısında Danimarkalılar için en uygun yazlık evlerin dünyanın nerelerinde yer aldığını masaya yatırdı. Buna göre Antalya’nın Alanya

ilçesi Danimarkalılar için en uygun yazlık bulabilecek-leri birinci yer .

Gazete tarafından yayımlanan araştırmaya göre; yazlık evler; metre kare fiyatı, ulaşım, iklim şartları ve benzeri değişik kriterlere göre değerlendirildi. Neticede Alanya Danimarka tatilseverler için yazlık alabilecekleri en ideal yer seçildi. Türkiye ise Avrupa ülkesini geride bırakarak en uygun tatil yapılabilecek ülke oldu. Uz-manlar söz konusu durumun arkasında ekonomik ne-denlerin yattığını vurguluyor. Özellikle Türk Lirası’nın Danimarka Kronu ve Euro karşısında değer kaybetmesi büyük bir faktör. Danimarkalılar bu yüzden uygun fi-yata yazlık bulabiliyor. Araştırmaya göre Türkiye’nin ardından Danimarkalılar en uygun yazlık evleri Tay-land’da bulabiliyor.

Page 22: Bahar Ağustos 2015

Danmarks eneste tværkulturelle magasin med kant!

Opinionen

opinionen.dk

opinionendk

Følg os på:

Følg Opinionen på alle platforme!

På Opinionen.dk finder du alle portræt-interview,analyser, debatter, temaer og opskrifter.

Page 23: Bahar Ağustos 2015

23AĞUSTOS 2015

HÜSEYİN ARAÇ[email protected]

GÜVENSözüm senettir, sözüm namustur Tür-

kiye’de çok alışık olduğumuz sözlerdir.Tabiiki bunduğumuz ülke, ortam ve

yaşam koşullarıda bir kişinin veya ailenin sözünü tutması gerektiğini, tutmazsa han-gi zorluk ve dışlanmalarla karşı karşıya ka-lacağını belirler.

Doğduğumuz ülkedeki yaşam tarzı-nı yurt dışına taşındığımızda da uygula-yanlarımız var, örneğin arkadaşına veya komşusuna senetsiz sepetsiz 100-150 bin kron borç verenler. Arkadaşınız sözünde durmazsa inkar ederse, veya Allah göster-mesin bir kazaya kurban giderse, alacaklı olduğunuzu neyle, nasıl ispat edeceksin?

Ben böyle bir olayla karşılaştım ve çö-züm için aracıda olmaya çalıştım. Olay şöyle; arkadaşın birisi Türkiye'ye izine gi-derken bankadaki parasının vadesi dolma-dığı için, çok samimi arkadaşından 150 bin

kron ödünç alıyor ve izinde gelince para-mın vadesi dolacak, o zaman parayı çeker borcumu veririm diyor.

Ama evdeki hesap veya anlaşma çarşı-ya uymuyor, parayı alan arkadaş izin vakti trafik kazası geçiriyor hayatını kaybediyor.

Parayı veren arkadaş önce arkadaşının ailesine başvuruyor ve benim ölen rahmet-liden 150 bin kron alacağım var diyor. Aile, böyle bir şeyden haberleri olmadığını ve bu parayı veremeyeceklerini söylüyorlar.

Adam arkadaşının bankasına gidiyor ve bu arkadaşa ben ödünç verdim, burada parası olduğunu söyledi mümkünse onun hesabından benim paramı verin diyor.

Banka, evet ölen kişinin bankamızda parası var, ama biz bu hesaptan kimseye ödeme yapamayız, ölen kişinin ölüm iş-lemlerini ve veraset davasına bakan asli hukuk mahkemesine göndereceğiz der.

Kişi mahkemeye gider ve ölen kişinin variyetinden 150 bin kronun kendisine verilmesini ister, mahkemede haklı olarak elinde belgen, senedin veya parayı verdiği-ne dair şahidin var mı diye sorar, varsa bu belgeleri getirmesini ister.

Borç veren, mahkemedeki görevliye bizde para alış verişlerinde senet istenmez, şahide gerek yoktur, bizde söz senettir, söz namustur diye savunmaya geçsede hiçbir şey elde edemez.

Mahkemedeki görevli, ülkenizde böy-le bir uygulama olabilir saygı duyuyorum, ama batılı bir ülkede yaşıyorsun, buradaki kaideler ,kurallar vede yasalar değişik bunu bilmiyorsan bil öğrenmediysen öğren der.

Bu, sözüm sözdür, söz namustur ku-lağa hoş gelen sözler söylemler, insanla-ra tanışlara güvenmek iyi bir şey, ama iş mahkemeye düşünce hiçbir dayanağı ve hukuki geçerliliği yok.

Bu sadece Danimarka için geçerli değil, Türkiye de böyle. Eskiden sözünde durma-yan toplumda dışlanır ve rezil edilirdi, ama şimdi Türkiye’de de bunun fazla bir hükmü kalmadı.

Yıllarca dişimizden, tırnağımızdan bi-riktirdiğimiz paraları bir eve, daireye veya

dükkana yatırıyoruz.Hemen ailemizden veya çevremizde

uyanıklar binbir yöntemle bizi ikna edip, evimizi veya dükkanımızı kiralıyorlar.

Bin bir türlü yemin ederek, ne demek ya sözüm söz, sözüm namustur kiranı da ödeyeceğim kiraladığım konuta kendimin-ki gibi bakacağım, iyi kullanacağım diyor-lar.

Sonrasını bir çoğunuz tahmin ediyor-sunuz veya yaşamışsınızdır; ya bu sene iş-lerim iyi gitmedi, beni biraz idare et, sonra hepsini birden öderim.

Umut gurbetçinin vede fakirin ekme-ği derler, bizde öyle yapar bırakır geliriz, seneye aynı hikaye devam eder. Yeni ma-zeretler bulunur, oğlanı asker ettim, kızı evlendirdim bir sene daha idare et hepsini birden öderim derler . Hatta bir adım ile-ri gidip, bizle görüşmek istemeyen, hatta tehdit edenler olur.

En sonunda anlarız ki yaptığımız yatı-rımda vede kiracımızda fayda yoktur, onu çıkarmaya çalışırız, ama elimizde bir kira kontratı vede anlaşma metni olmadığı için, mahkeme uzar sürer gider, bir aylık tatili-miz bunlarla uğraşmakla geçer.

En sonunda hem yatırımımız boşa gi-der, hemde akrabamızdan, arkadaşımız-dan veya dostumuzdan oluruz.

Onun için sevgili BAHAR okurları, siz siz olun, kağıdınız küreğinizi sağlam yapın, yoksa hem yatırımınızdan, hemde hatırı-nızdan olursunuz.

Avrupalıların çok güzel bir sözü vardır, derlerki ‘Güven ve insanlara güvenmek iyidirde, kontrol etmek vede kontrolü eli-nizde tutmak daha da iyidir ‘

Hoşça vede dostça kalın.

Bu, sözüm sözdür, söz namustur kula-ğa hoş gelen sözler

söylemler, insanlara tanışlara gü-venmek iyi bir şey, ama iş mahke-meye düşünce hiçbir dayanağı ve hukuki geçerliliği yok.

Page 24: Bahar Ağustos 2015

AĞUSTOS 201524

Evleniyoruz, borçluyuzDüğünlerde yıllarca yapılan ve gelenekselleşmiş uygulamalar artık herkesçe gerçekleştirilmiyor olsa da bunların birçoğu hâlâ canlılığını koruyor. Ve bu âdetler aileleri zor durumda bırakıyor. Özellikle parasal durumlar.

NİHAT POLAT

Evlilik törenleri bu topraklardaki geleneklerin belki de en vaz-geçilmezi. Söz, nişan, kına ge-cesinin ardından nihayet düğün

gününe ulaşıyoruz. Kimi aileler sade bir nikâh yapmayı tercih ediyor, kimisi ise bir kere evleniyorum düşüncesi ile şatafatlı, yemekli uzun bir tören ter-cih ediyor… Fotoğraf çekimleri, kıyafet seçimleri, düğün mekânı, pasta, bahşiş derken düğün sahibi için bu törenler ol-dukça yorucu ve masraflı geçiyor. Hele uzun saat uykusuz kalınan kına gece-lerinden sonra bir de düğün günü erken uyanıp koşuşturmalar yok mu? Gelin ve damat adayları tüm eforlarını düğün haftası sarf ediyor ve düğün sonrasında yaptıkları tatiller de genelde haftanın

yorgunluğunu

atmak üzere oluyor.

Gelenekler dayatmaya dönüşmedenDüğünlerde yıllarca yapılan ve gele-

nekselleşmiş uygulamalar artık herkes-çe gerçekleştirilmiyor olsa da bunların birçoğu hâlâ canlılığını koruyor. Ve bu âdetler aileleri zor durumda bırakıyor. Özellikle parasal durumlar.

Nişan töreninde ‘makas kesmiyor’la başlayan bu durum düğün bitene ka-dar devam ediyor. Gelin çeyizini alırken sandığa oturma, gelini evden çıkarırken kapıyı kapatma, damadın ayakkabılarını saklama, kuaförden çıkarken kuaförün bir de bahşiş alması, gelin arabasının önünü kesenlere, düğünde müzik çalını-yorsa orkestraya, pasta gelirken pastanın üzerine bahşiş… Bu gibi örneklerle kaba-rık bir geleneksel ‘düğün aktivitesi’ listesi çıkıyor karşımıza. Oysa ‘nikâhta keramet vardır’ sözü bu yapılanların hiçbirini kar-şılamıyor.

Evlilik aynı zamanda Müslüman-lar için sünnet değeri taşıyor.

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) evlenmiş ve

evliliği de ümmeti-ne teşvik etmiştir.

Nikâhtan kasıt bir kadın ve erke-

ğin helal olan birliktelik-

lerini baş-kalarına

duyur-m a -

l a r ı , o n -l a -rın

şahitlikleri huzurunda dünya evine gir-meleridir. Peygamber Efendimiz (sal-lallahu aleyhi ve sellem) döneminde de düğünler oldukça önemseniyordu. Fakat zamanla düğün törenleri bazı aşırılıklara kurban oldu. Sünnet olan düğün me-rasimlerinin eğlence, şatafat, lüks, israf gibi dinimizin hoş görmediği hasletlerin gölgesinde bırakmak birçok sıkıntıyı da beraberinde getiriyor.

Bu tarz düğünler en çok keselere za-rar veriyor. Evlilik döneminde borçlanma konusunda geçtiğimiz günlerde önemli bir haber yayımlandı. Özel bir bankanın düğün sezonu başlarken yaptırdığı ulus-lararası araştırmaya göre Türkiye, evlilik öncesi borçlanmada Avrupa’nın zirve-sinde yer alıyor. Buna rağmen çiftlerin hayal ettikleri düğünü yapamadığı belir-lenen haberde her 10 çiftten 7’si aile ve arkadaş baskısının düğün planlamasında etkili olduğunu belirtiyor. Araştırmaya göre son beş yıl içinde en büyük harcama evlilik törenleri için yapılmış. Fakat Av-rupa’da Türkiye’ye nazaran çiftler büyük törenleri tercih etmek yerine düğün için harcayacakları miktarla ev almayı tercih ediyor.

Avrupa’da bu ankete katılanlardan son beş yıl içinde evlenenlerin yüzde 33’ü, Türkiye’de son beş yıl içinde ev-lenenlerin ise yüzde 76’sı düğün için borçlanmış. Evlenenlerin yüzde 15‘i dü-ğün harcamaları için bankalardan kredi çekmiş.

Oranlar, düğünlerdeki aşırılığı ve gereksiz harcamayı gözler önüne seri-yor. Evli çiftlerin yıllar süren borç ödeme gayreti de şatafatlı düğünlerin faturası. Oysa mü’min her zaman sadeliğin insa-nı olmalı. Başkasının haset duygusunu kabartmamak için her zaman mütevazı olmak gerekiyor. Bu sadeliği düğün günü de devam ettirmeli. Gösteriş budalalığına düşmeden ve maksadı aşmadan yapılan düğünler bu açıdan daha eftal. Gelen da-vetlileri, henüz evlenmemiş çiftleri, du-rumu iyi olmayan evlilerin gıpta dama-rını tahrik etmeyecek bir merasim tercih edilmeli. Zira birçok insan iyi bir evlilik

töreni hazırlayamadığı için düğünü erteleyebiliyor ve bu durum bazen

kişileri psikolojik olarak da etki-liyor. Bu süreçte ailelere de

önemli görevler d ü -

şüyor. Ebeveynlerin isteklerde aşırıya gitmemesi, sağlıklı bir iletişimle sorunları halletmesi, birbirlerini maddî manevî zor durumda bırakmamaları gelin ve damadı da motive ediyor.

Maddiyat düğünün atmosferini bozuyorDüğünler de yaşanan önemli sorun-

lardan biri bahşiş konusunda oluyor. Şa-hit olduğumuz ya da haberlere yansıyan tarafı ile gördüğümüz düğün kavgaları ve hatta cinayetleri bu durumun önüne ge-çilmesinin sinyalini veriyor. Maalesef bu gibi basit meselelerden bir çiftin evlilikle-rine şahit olma güzelliği birden tatsız bir olayla noktalanabiliyor. Çoğu aile bu tat-sızlıkların çıkmaması için istenilen bah-şişi vererek meseleyi uzatmamayı tercih ediyor. Peki dinimizin getirdiği kriterlere baktığımız zaman İslam’da bahşişinin yeri ne?

Bir kazancın meşru olabilmesi için karşılığında mutlaka ya malın ya menfa-atin ya da emeğin olması gerekir. Bahşiş-te ise bu üç durumdan hiçbiri gözlenmez. İslam hukukunun getirdiği prensipler açısından bahşiş istemek meşru bir talep değil. Öte yandan, bu duruma dilenme olarak da algılanabilir. Bunun haram ol-duğu konusunda İslam uleması hemen hemen ittifak halinde.

Düğünlerde verilen bahşişler eğer verenin rızası varsa hediye olarak kabul edilir. Fakat zoraki alınan bahşişler caiz değil. Aynı zamanda toplum içinde âdet olmuş, kimse tarafından yadırganmıyor diye düşünülse de veren kişinin niyeti ve isteği tam olarak bilinemeyeceğinden şüpheli kazanç durumuna giriyor. Allah Resûlü’nün (aleyhi’s salâtü ve’s selâm) beyanına göre şüpheli şeylerden kaçınan kimse dinini ve namusunu koruyan in-sanlar arasındadır. Aileleri zor durumda bırakan, gereksiz tatsızlıklara sebep olan, düğünün gerçek amacı dışına çıkılan bahşişten kaçınılması Müslümanlar için en doğru davranış olacaktır.

Bu en mutlu günde dikkat çeken bir diğer konu ise takı törenleri. Birçok yöre-ye göre küçük değişiklikler arz eden bu tören, gelin ve damada düğün esnasın-da herkesin önünde hediyeler verilerek yapılıyor. Hatta bazı yerlerde kimin ne taktığı sesli olarak anons ediliyor. Nikâh videolarının kimlerin ne getirdiğini son-radan görmek için çekiliyor esprisinin gerçeklik payı yok değil. Oysa evli çiftin

yeni kurdukları yuvaları için yar-dımda bulunmanın küçü-

ğü büyüğü olmaz.

Page 25: Bahar Ağustos 2015

25AĞUSTOS 2015

AvukatKadir Erdoğmuş

Avukata gittiğinizde geç kalmış olmayın.Her türlü hukuki sorunlarınız

için arayabilirsiniz.

Vindingevej 7 C • DK 4000 RoskildeTlf.: + 45 29 72 39 98 • Fax: + 45 59 43 39 98

Mail: [email protected]

Durumu olmayan kişilerce törenlerin aleni yapılarak mahcup edilmesinin doğru bir davranış olmadığı da muhakkak.

Çiftler sorunları mutlaka konuşmalıİşin bir de pisikolojik tarafı var kuşkusuz. Bu zorlu süreçten

en çok yıpranan şüphesiz ki gelin ve damat oluyor. Bu noktada aile danışmanı Nesteren Gazioğlu, bazı örf ve âdetlerin evlilik ve düğün süreçlerinde gelin ile damat adaylarını zorladığı tespitinde bulunuyor. Aile büyüklerini iyi hissettiren bu süreçlerin zaman zaman genç çiftlere farklı gelebildiğini belirtiyor. Hayatlarının en özel gününde ‘bir an önce şu düğün süreci bitse’, ‘çok yoruldum, çok yıprandım’ cümlelerini kuran binlerce gelin ve damat adayı göre-bilmek mümkün. Gazioğlu, o mutlu anlarında çiftlerin kendilerine ve ilişkilerine odaklanmaları gerektiği ka-naatinde.

Düğünler hep eleştirilen ama çoğu kişinin de –is-temeden de olsa- bu geleneği sürdürmek zorunda kaldığı merasimlere dönüştü. Haliyle bir çok sorun da çiftler arasında baş gösteriyor. Meseleye bir de düğün stresi eklenince olumsuz durumlar da peşinden geli-yor. Nesteren Gazioğlu, düğün öncesi ortaya çıkan sorunları çözüm yolununun diyalogdan geçtiğini söylüyor: “Sorunları konuşmak ve ifade etmek çiftle-rin önceliği olmalı. Düşüncelerimizi paylaşmazsam neler hissettiğimizin anlaşılmasını beklemek gereki-yor. Eşlerin birbiri ile duygularını, düşüncelerini, kay-gılarını konuşması elzem. Çünkü çiftin birlikte olası fırtınalara karşı planlarını oluşturmaları onların evli-lik gemisini güçlendirecektir.” Düğün öncesi ailenin fikirleri ve görüşlerin farklı olması eşlerin birbirlerine sahip çıkmasını daha da önemli hale getiriyor. Çiftler ilk aşamada birbirlerini anlamakta sıkıntı yaşıyorsa evlilik sürecinde en küçük sorunların bile yuvalarına zarar vermesi mümkün hale geliyor. Gazioğlu’na göre bu süreçte çiftlerin en büyük ihtiyacı: Anlayış, iletişim ve sevgi.

Tüm bu organizasyonlar son bulduğu zaman gelin ve damat kendi yuvalarında baş başa kalıyor. Hazır-lanan mekânlar, seçilen pastalar, düğün mekânı… Hemen hepsi birkaç saat içinde son bulacak. Asıl önemli olan eşlerin bundan sonraki yaşantısı... Tüm bu organizasyonlar onların yuva kurmaları için yapı-lıyor. Düğün telaşesine kapılıp asıl meseleyi gözden kaçıran çiftler için ise evlilik süreci sıkıntılı oluyor. Bu sıkıntıları doğuran bir sebep de bitmemiş meseleler. Gazioğlu, “Bitmemiş meseleler içimizde patlamaya hazır birer düdüklü tenceredir.” tespitinde bulunuyor. Bu sebeple sorunların üzerini örtmek yerine karşılıklı anlayış çerçevesinde çözmek kurulan yeni yuvanın huzuru için önemli.

Düğün ve nikâh aşamasında yaşanan gerginliklere bir de çiftlerin frekansı tutturamaması eklenince evlilikte sorunlar kaçınılmaz oluyor. İşte tüm bu sebeplerden ötü-rü her şeyden önce gelin ve damat adayının birbirlerinden emin olmaları ve evlilik törenleri esnasında çıkacak gerginlik-lere mahal vermemeleri gerekiyor. Aileleri zor duruma sokan, maddî durumu olmayan insanları evlilikten uzaklaştıran törenlerden ve toplumun oluşturdu-ğu geleneksel algıdan uzaklaşmak da çare de-ğil. Belki de en doğrusu alışılmış olanı değil, olması gerekeni yaparak daha az hasarla bu süreci atlatmak.

PARA HAVALESİMuhasebe ve Tercüme

ile ilgili

DUYURUMuhasebe ve tercümanlık hizmetlerinin yanı sıra, 25 yıllık mesleki tecrübeleri ve sizlerin güvenine dayanan para havalesi hizmetleri sayesinde Danimarka´nın her köşesinden gönderebileceğiniz, dilediğiniz miktardaki havaleleriniz

SADECE 1 SAAT İÇİNDE *

50 kr.´dan başlayan fiyatlarla, tüm Türkiye´ye ulaştırılmaktadır.

İrtibat: Pamir Kalkan Serbest Muhasebeci / Yeminli Tercüman ve Mütercim

VEPA Revision & Rådgivning / T.A.C. - Transfer And ConsultingTrommesalen 1, 1. sal - 1614 København V (v. Hovedbanegården)

Tlf. 33 79 33 77 - Fax 33 79 33 37 - Mobil 20 66 20 99

www.muhasebe.dk - www.tercüme.dk - www.havale.dk

Page 26: Bahar Ağustos 2015

AĞUSTOS 201526

Evde dondurma tarifleriSıcak havalarda içimizi ısıtan değil, soğutan yiyeceklere ihtiyacımız var. İşte onlardan üçü...

MELEK ŞAHİNTÜRK

Dondurma, yediden yetmişe hepimizin yüzümüzü güldüren karşı konulamaz bir lezzet. Bir küllah dondurmanın o ferahlatan tatlı heyecanı

bizi hep çocukluğumuzun o güneşli günlerine getirip hangi yaşta olursak olalım mutlu olmamızı sağlaya-cak unutulmaz tat.

Dondurmanın keşfine ilişkin birçok hikâye var. Bunların bir tanesi ve kitaplara geçen de Romalılara ait. Roma İmparatoru Neron, savaşçılığıyla olduğu kadar yemeyi çok sevmesiyle de ünlüymüş. Gladyatör dövüşlerini seyrederken, kendisine lezzetli yiyecek-ler sunan aşçılarını ödüllendirirmiş. Aşçılardan biri, bir gün dağın zirvesinden topladığı karları bir kaba doldurmuş, üzerine bal ve çeşitli meyve parçacıkları ekleyerek imparatora sunmuş. Neron bu lezzeti çok sevmiş. Karın üzerine bal ve ezilmiş meyve döktürerek tarihin ilk dondurmasını hazırlatmış.

Hepimizin severek yediği dondurmayı bazen ço-cuklarımıza yedirirken tereddüt edebiliyoruz. Ne ka-dar sağlıklı içinde katkı maddesi var mı yedirsem mi acaba, soru işaretleri kafamızda dönerken miniklerin ısrarlarına dayanamayıp külahları ellerine vermiş olu-yoruz.

3 yaşındaki oğlum ve yeğenlerim bir araya gelip benden şiddetle dondurma isteyince neden evde sağ-lıklı dondurma yapmayım, diye düşünerek birbirin-den lezzetli olan tarifleri denemeye başladım. Sonuç “Anne anne bu çokk güzel... çok sevdim bi daha yap harikaaa” sözleri olunca sizinle paylaşmaktan hiç kuş-ku duymadım...

O halde bu sıcak yaz günlerinde dondurmacı geldii...

Çilekli dondurma ▶ 1 litre süt ▶ 1 tatlı kaşığı salep ▶ 1 tatlı kaşığı nişasta ▶ 1 su bardağı toz şeker ▶ 1 kase çilek ▶ yarım su bardağı çilek sosu için toz şeker

YapılışıSalep, nişasta ve 2 kaşık toz şekeri karıştırıyoruz. Daha sonra bir bardak süt ilavesi ile karışımı çözüp ve bir kenarda bekletiyoruz. Sütü derince bir tencerede kaynatıyoruz. Kaynamakta olan süte kalan toz şekeri ekliyoruz. Daha sonra hazır-ladığımız karışımı yavaş yavaş çırparak ilave ediyoruz. Sütü kısık ateşte yaklaşık 35-40 dakika büyük bir servis kaşığı ya da kepçe ile ara ara savurarak karıştırıp ve bu şekilde kaynatıyoruz. (Savurarak karıştırmak önemli bir püf noktasıdır.) Ocağın altını kapattıktan sonra yine 5 dakika ara ile ılıyana kadar karıştırıyoruz. Dondurmanın soğumasını beklerken, 1 kase çileği ve yarım bardak toz şekeri bir tavada 5 dakika kay-natıyoruz. Kaynadıktan sonra rondodan geçirip soğu-

maya başlamış olan dondu-rmaya ilave edip karıştırıyoruz.

Ağzını kapatıp ve buzdolabınızın dondurucu bölümüne kaldırıyoruz.

Dondurucudaki dondurmayı 1-2 saatlik aralarla çıkarıp mikserle çırpıyoruz. Dondurmayı

kıvama gelene kadar bu şekilde derin dondurucudan çıkarıp karıştırmaya devam ediyoruz. Artık kaşıkla karıştıramayacağınız zaman dondurma zaten olmuştur. Çikolatalı dondurma ▶ 200 gram sütlü çikolata ▶ 1 su bardağı krem şanti (krem şanti için süt) ▶ 3 yumurta ▶ 2 yemek kaşığı şeker

Yapılışı Yumurtaların sarılarıyla aklarını birbirinden ayırıyoruz. Yumurta aklarını cam bir kapta beyazlaşıp katılaşana kadar çırpıyoruz. Krem şantiyi de bir bar-dak sütle ayrı bir kapta çırpıp hazırlıyoruz. Sütlü çiko-latamızı benmari usulü eritip soğumaya bırakıyoruz.Daha sonra yumurta sarısını iki yemek kaşığı sıcak suyla çırpıp ve şekeri yavaş yavaş arasına karıştıra-rak çırpmaya devam ediyoruz. Yumurta ve şeker beyazlaşana kadar çırpıyoruz.İyice erimiş olan çikolatayı karışıma katıp he-men krem şantiyi ve yumurta aklarını katıp iyice karıştırıyoruz.Dondurmayı buzlukta donmaya bırakıp daha sonra serin serin afiyetle yiyoruz. Dilerseniz dondurucuya koymadan silikon küçük kek kalıplarının içine don-durmayı dökerek istediğiniz şekil dondurma yapa-bilirsiniz.

Şeker kullanmayanlar için ballı dondurma ▶ Yarım litre dondurma ▶ 150 gr bal

YapılışıKremayı mikser ile bir kapta çırpmaya başlıyoruz. Koyulaşmaya başlayınca ağır ağır balı ilave ediyoruz. Tam ola-rak koyulaşınca derin dondurucuya koyuyoruz. Her saat çıkarıp güzelce karıştırıyoruz. 4 saat sonra istediğiniz kıvama gelince dondurmamız hazır hale gelmiş oluyor.Bu dondurmayı dilediğiniz meyve ile de yapabilirsi-niz. Hazırladığınız meyve püresini balla beraber kre-maya eklediğinizde iste-diğiniz çeşitte dondurma hazır hale gelmiş olur.

Page 27: Bahar Ağustos 2015

27AĞUSTOS 2015

BULMACA KAFA OYUNLARISERKAN YÜREKLİ

[email protected]

6311 - 17 MAYIS / 2015

KAFA OYUNLARISERKAN YÜREKLİ

[email protected]

3 b

oyut

lu g

örm

e te

kniğ

i ile

ilgi

li bi

lgiy

e w

ww.

aksiy

on.c

om.tr

’den

ula

şabi

lirsin

iz.

6311 - 17 MAYIS / 2015

KAFA OYUNLARISERKAN YÜREKLİ

[email protected]

3 b

oyut

lu g

örm

e te

kniğ

i ile

ilgi

li bi

lgiy

e w

ww.

aksiy

on.c

om.tr

’den

ula

şabi

lirsin

iz.

6311 - 17 MAYIS / 2015

KAFA OYUNLARISERKAN YÜREKLİ

[email protected]

3 b

oyut

lu g

örm

e te

kniğ

i ile

ilgi

li bi

lgiy

e w

ww.

aksiy

on.c

om.tr

’den

ula

şabi

lirsin

iz.

Geçen ayın çözümleri

Page 28: Bahar Ağustos 2015

AĞUSTOS 201528

Fener'in yıldızı Kjaer:Güvenlik garantisi verildi, imza attımDanimarkalı ünlü futbolcu Simon Kjaer önümüzdeki sezonda Fenerbahçe’de forma giyecek.

BAHAR

F.Bahçe'nin yeni transferlerinden Danimarkalı Simon Kjaer, imza at-madan önce Sarı-Lacivertlilerden güvenlik garantisi aldığını söyledi.

Sürmene'deki silahlı saldırıdan dolayı bazı çekincelerinin olduğunu belirten Dani-markalı stoper, “Kulüp yetkilileri bana bu olayın bir daha yaşanmayacağına dair söz verince teklifi kabul ettim.” dedi.

Fenerbahçe'nin yeni transferlerinden Simon Kjaer, Sarı-Lacivertli kulübe gel-meden önce güvenlik kaygısı taşıdığını itiraf etti. Düzce Topuk Yaylası'nda basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Dani-markalı stoper, imza atmadan evvel İstan-bul'da geçirdiği iki günlük süreci anlattı. Rize maçı sonrası Fenerbahçe kafilesinin uğradığı silahlı saldırının kendisinde şüp-heler oluşturduğunu belirten Kjaer, “Bu olay Fenerbahçe ve Türkiye için hiç de olumlu değildi. Teklif geldiğinde ilk aklıma

bu olay geldi. Bu yüzden ailemle birlikte bazı gözlemlerde bulunduk. Kulüp yet-kilileri de son derece ikna edici davrandı. Bir daha böyle bir olayın yaşanmayacağına dair garanti verdiler. Eşim de onay verin-ce Fenerbahçe'ye evet dedim.” şeklinde konuştu. Kendisi için ödenen 7,65 milyon Euro'luk bonservis bedelinin üzerinde bir sorumluluk oluşturduğunu ancak bu du-rumun kendisini mutlu ettiğini belirten Kjaer, “Tabii ki baskı olacak. Ama böyle sorumluluklar sadece güven veriyor. Bu zor göreve atılmaya hazırım.” dedi.

G.Saray derbisini merak ediyorumTürkiye'ye gelmesinin en büyük ne-

denlerinden birinin Şampiyonlar Ligi'nde oynama ihtimali olduğunu söyleyen Dani-markalı savunmacı, Galatasaray derbisini de sabırsızlıkla beklediğini şu sözlerle dile getirdi: “Merak ediyorum, acaba İtalya'da oynadığım Roma-Lazio derbisinden bü-yük bir derbi mi? Bu soru kafamda var.

Ama o derbiden daha büyük bir derbi ola-bileceğine dair ipuçları da edindim. Ve o derbiden daha büyük bir derbi olabileceği-ni düşünüyorum.” Son olarak özel hayatı ve sahadaki karakteriyle ilgili de konuşan 26 yaşındaki futbolcu, “Sahada forvete karşı davranışlarımla özel hayatımdaki insanlara karşı davranışlarım son derece farklıdır. Özel hayatta sakin ve ağırbaşlı biriyim. Sahada ise hem sert hem de özel hayatımdaki gibi kibar olmaya gayret gös-teriyorum.” şeklinde sözlerini tamamladı.

Van Persie'nin menajeri İstanbul'daKadrosuna dünya çapında bir yıldız

katmak isteyen Fenerbahçe, Manchester United'lı Robin van Persie'nin transferi için ilk somut adımı attı. Hollandalı futbol-cunun menajeri Cornelis Vos'u İstanbul'a davet eden Sarı-Lacivertli kurmaylar, dün kulüp binasında pazarlığa oturdu. 10 mil-yon Euro talep eden İngiliz ekibini 6,5 mil-yon Euro bonservis bedeli için ikna eden

Fenerbahçe'nin 31 yaşındaki oyuncuya da yıllık 4 milyon Euro teklif ettiği öğrenildi. Van Persie'nin ise 6 milyon Euro'da ısrarcı olduğu bildirildi.

Nani: Beni ancak sert fauller durdurabilirF.Bahçe'nin imza attırmak için gün

saydığı M.United'ın Portekizli yıldız Luis Nani geleceği hakkında ipuçları verdi. Geçen sezon kiralık oynadığı Sporting Lizbon'da başarılı bir dönem geçirdiğini belirten Nani, “Şu anda United'a dönme zamanım geldi. Orada neler olacağını gö-receğiz ve beni ne bekliyorsa ona hazırım.” dedi. Kendisini iyi hissettiğini de anlatan yetenekli isim, “Beni ancak sert faullerle durdurabilirler. Formdayken dünyada re-kabet halinde olamayacağım bir futbolcu yok.” ifadelerini kullandı. Bu arada Sa-rı-Lacivertli yönetim, Nani'nin kulübüyle görüşmelere başladı. Yıldız futbolcunun pazar günü İstanbul'a geleceği ve görüş-melerin burada devam edeceği belirtildi.

Page 29: Bahar Ağustos 2015
Page 30: Bahar Ağustos 2015

AĞUSTOS 201530

Yıldız oyuncuların Türkiye'yi sondurak olarak görmemesi lazımGalatasaray forması ile futbolculuğa veda eden Ayhan Akman, Sarıyerspor ile anlaşarak yeşil sahalara geri döndü. Orta vadede Süper Lig'i hedeflediklerini söyleyen çiçeği burnundaki teknik adamla, futbol-dan iş hayatına kadar birçok konuda görüştük.

FEHMİ UR

Galatasaray forması ile futbolcu-luğa veda eden Ayhan Akman, Sarıyerspor ile anlaşarak yeşil sahalara geri döndü. Orta va-

dede Süper Lig'i hedeflediklerini söyleyen çiçeği burnundaki teknik adamla, fut-boldan iş hayatına kadar birçok konuda görüştük.

Teknik direktörlük kariyerinize PTT 1. Lig ekiplerinden Karşıyaka ile adım attınız. Kısa süreli bir birliktelik oldu. Neden?

Karşıyaka ile 7 maça çıktım. 2 ay gibi bir süre. Ayrılmamın temel nedenine gelecek olursak; tamamen söylenilen ile uygula-nanların farklı oluşu. Biz hedefimizi play-off zannederken, yöneticilerimizin aklında ise PTT 1. Lig'inde kalmak varmış. Bunun yanı sıra bazı sözler de almıştım yönetim-den; oyuncuları maddi açıdan mutlu etme gibi. Lakin olaylar tam tersi gelişti. Karşıya-ka takımındaki sıkıntılar dağ gibiydi. Ora-da daha çok kalmanın hem bana hem de takıma zarar vereceğine inandım.

Şimdi sıra Sarıyer'de…Tabii ki buralar daha öncesinde yaşa-

dığımız, bildiğimiz yer. Sarıyer, çok köklü bir camia, çoğu kez 1. Lig'de oynamış. Za-man zaman efsane futbolcuların formasını terlettiği tarihi bir kulüp burası. Şampiyon olarak başarılı olmamız gerekiyor. Buna göre de bir yapılanmamız mevcut. Kısa vadede şampiyonluk istiyoruz. Orta va-dede ise Süper Lig konuşulanlar arasında. Bu başarıyı elde etmek için, hem maddi anlamda hem idari anlamda hem de te-sisleşme anlamında değişim şart. Yöneti-min samimi bir şekilde burayı kalkındırma ve iyi yönetme anlamında uzun vadeli de planları olduğunu gördüm. Ben de bu yüz-den buradayım. Tabii ki bu eyleme geçer mi geçmez mi zaman gösterecek.

Peki hedefiniz nedir?Kısa vadedeki tek planım bütün hır-

sım ve tecrübemle, Sarıyerspor'u hak ettiği yere getirerek, şampiyon yapmak istiyo-rum. Camiaya, oyunculara nasıl katkı vere-bilirim diye düşünüyorum. Gelecek adına büyük planlarım var tabii ki. Bunlardan bir tanesi de Galatasaray'ı da çalıştırabilmek.

Galatasaray, Türkiye'yi yıllarca yurtdışında başarıyla temsil etmiş kulüplerin başında geliyor. Bu sene direkt olarak Şampiyonlar Ligi'ne katılacaklar. Sizce yapılan transferler yeterli mi Avrupa için?

Bence birkaç bölgeye ihtiyaçları var. Melo'nun ayrılıp ayrılmaması söz konusu. Forvet hattında eksikler. Podolski'yi kanat oyuncu olarak düşündüğümüzde elinizde iki oyuncu (Burak-Umut) kalıyor. Bu isim-ler çok kaliteli ayaklar ama yeterli olduğu-nu düşünmüyorum. Çünkü Şampiyonlar Ligi'ni de koyarsanız 50 maçtan fazla oy-nayacaklar. Mutlaka o bölgeye oyuncu şart.

Özellikle Fenerbahçe'nin transfer konusun-da ciddi yatırmaları var. Van Persie, Nani

gibi. Sizin döne-minizde de marka isimler Türkiye'ye gelerek beraber futbol oynadınız. Bu minvalde bakacak olursak bu transfer-lerin akıbeti nasıl olur?

S a y d ı ğ ı n ı z isimler çok büyük isimler. Dünya fut-bolunda kalitelerini ispat etmiş oyuncu grubu bunlar. Tabii ki onların gelmesi iyi bir şey. Gelecek-se de bu tip oyun-cuların gelmesini isterim. Hem Tür-kiye Ligi'nin marka değerini hem de kalitesini artırsınlar. Seyirciyi statlara çe-kebilsin. Ama takı-ma katkı sağlaması açısından bakacak olursak sadece isim de yeterli olmuyor. Bu oyuncuların da Türkiye'yi bir Katar veya son durak olarak görüp o kafa yapısı ile gelmemesi lazım. Ben onların sahada ne verebileceğine ba-karım.

Randıman alabilmek adına, en çok kime iş düşüyor?

Yönetime ve basına çok iş düşüyor. Onlara bakış açısı çok önemli. Kendini-ze benzetmemeniz lazım onları. Ciddi bir takım olduklarını, Avrupa'da da hedefleri olduğunu, transfer edilen yıldız oyunculara bir şekilde yöneticilerin, antrenörün, taraf-tarın ve medyanın yansıtması lazım. Onlar da bu bilinçle ve kafa yapısı ile hazırlanması lazım ki bir şeyler verebilsin. Yoksa gelirler giderler paralarını alırlar, hiçbir şey de ver-meden tatilini yapıp giderler. Bu isimlerin Türk futboluna bir şeyler vermeleri lazım, özellikle de gençlere.

ARDA'NIN, CAMP NOU'YA ÇIKACAĞI GÜNÜ HAYAL EDİYORUM

Transfer demişken eski takım arkadaşınızı Arda Turan'ı sormadan olmaz. Bu milli gururu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Arda'nın Barcelona'ya gidişi Türk fut-bolunun en önemli olayıdır. Şu an bir Türk oyuncunun gelebileceği en yüksek nokta-ya gelmiştir, Arda. Bu da onun ne kadar iyi bir oyuncu olduğunun kanıtıdır. Bir an önce onun o forma ile Camp Nou'ya çıka-cağı günü hayal ediyorum.

Arda Turan, Barcelona'nın transfer yasağı nedeni yüzünden 6 ay gibi bir süre formdan uzak kalacak. Bunun hem kendi takımına hem de Milli Takım'a dönüşü nasıl olur?

Bence çok üst düzey bir takım ile ant-renmanlara çıkacak, Arda. Futbola, çok fazla ara da vermedi. Uzun süreli tatil yap-ma fırsatı da olmadı. O yüzden Arda'nın

maç eksikliği olacağını düşünmüyorum. Ama bu dönemde kendine iyi bakmalı, iyi antrenman yapmalı. Oynayacağı ilk maça göre hazırlığını iyi yapmalı. Çok büyütüle-cek bir olay değil.

Peki, sizlere kariyerinizin zirvesinde iken bu tür teklifler hiç gelmedi mi?

Almanya'dan gelen teklifler vardı. Ama ben Galatasaray'da oynamayı tercih ettim. Belki de Avrupa'da hedefleri oynadığım kulübe göre daha büyük olan kulüplerden teklif gelseydi mutlaka değerlendirirdim.

TFF yeni düzenleme ile 14 yabancı kuralı getirdi. Bunun Türk futboluna yansıması nasıl olur sizce?

Hayırlısı olsun diyelim. Yansımasını za-manla göreceğiz. Ama alınan kararı tetik-leyen etkenlerden biri de; yerli futbolcular-dan istenen yüksek bonservis bedelleri. Bu da kulüpleri bir şekilde tedbir almaya itti.

Fatih hocanın başarısını yakalamak zor

Futbolculuk hayatınızda Lucescu'dan Fatih Terim'e, Eric Gerets'ten John Benjamin Tos-hack'a kadar birçok ünlü teknik direktörle çalıştınız. Bunların içinden hangisini teknik direktör olarak rol model alabilirsiniz?

Tabii ki Fatih Terim. Türkiye'nin yetiş-tirdiği en büyük teknik direktör. Başarıları ve karizması ile… Başka yerli bir hocanın bu başarıları yakalayabileceği konusunda tereddütlerim var. Fatih hoca çıtayı çok yukarılara çıkardığı için de bu başarıları yakalamak zor.

Hamza Hamzaoğlu içinse iyi bir alternatif diyenler az değil…

Umarım, Hamza hoca da o başarıla-rı yakalar. Son derece başarılı idi geçen sene. Takımı sonradan almasına rağmen

iyi bir şekilde yönetti ve takımın elde ettiği şampiyonluğun mimarlarından biri haline geldi.

Milli Takımımız Euro 2016 finalleri için kritik bir Hollanda, Çek Cumhuriyeti ve İzlanda sınavlarına çıkacak. 8 puanla 4. sıradayız. Gruptan çıkma şansımızı nasıl değerlendiri-yorsunuz?

Hepsi final niteliğinde maçlar. Puan kaybetme lüksümüz yok. Fatih hocanın ol-duğu yerde de mücadelenin sonuna kadar devam edeceğini düşünüyorum. Oyuncu-lara da büyük iş düşüyor.

Ya 2018 Dünya Kupası… Rakipler kâğıt üzerinde dişimize göre, ancak geçmiş dönemlerdeki zayıf rakiplere karşı olumsuz sonuçlar herkesin malumu. Nasıl bir plan program ile işe başlanmalı?

Artık dünya futbolunda kâğıt üzeri diye bir şey kalmadı. Hiç ummadığınız bir ta-kım, güçlü bir ülkeyi mağlup edebiliyor. İyi de bir gruba düştüğümüzü düşünüyorum. Basit hatalar olmazsa sonu güzel olur.

Dua etmeden maça çıkmazdım

Futbol dışında neler yapıyorsunuz?Ailemle vakit geçiriyorum. Çocukla-

rımla beraber top oynuyoruz, sinemaya gidiyoruz. Kısacası evcimen bir adamım…

Kitaplarla aranız nasıl?Kitap okumayı seviyorum. Tarihe me-

rakım olduğundan, tarih kitapları favorim.

Ya dua?..Benim için dua çok önemli. İnançlı

bir insan olarak duasız maça çıkmazdım. Dua edip de kötü oynadığımız maçlar da olmuştur. Dua edip de gol attım veya ata-madım dememek lazım.

Page 31: Bahar Ağustos 2015
Page 32: Bahar Ağustos 2015

A’dan Z’ye sınırsız organizasyon hizmeti ile Skovlunde/Ballerup’ta,park ve ulaşım sorunu olmayan muhteşem bir binada,

çok yakında hizmetinize giriyoruz!

İŞ TOPLANTILARIKONFERANS, KONSER

VE TÜM ÖZEL ORGANİZASYONLARINIZItamamen profesyonel ekipman ve kadromuzla seçkin bir işletme anlayışı içerisinde yapmaken büyük vazifemizdir.

İrtibat telefonlarımız:AZURAY 70 23 23 55Mustafa Sütçü 28 14 44 89Özcan Kızılkaya 27 33 17 68Taner Yılmaz 60 10 10 70

DÜĞÜN, NİŞAN, SÜNNET