Upload
others
View
7
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
Başka bir dünya olduğuna yeminedebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden
çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehircaddelerinde, köy mezarlıklarının tarlalarlakesiştiği boşluklarda, çocuk parklarında ve
kurgusu boşalmış luna-parklarda, sandalyeleriters çevrilmiş meyhanelerde, okuyucuları
çoktan yokolmuş kütüphanelerin ıssızkoridorlarında gezindiğini mutlaka birilerifısıldamıştır kulağınıza. Hatta geceleyin
birdenbire havlayan köpeklerin nedenürktüklerini o zaman hissetmişsinizdir.
Ya da tüm bunlar uyku ile uyanıklık arasındayaşanan türden bir hayal...
seyir defteri
O'na lanetli kaderini bildiren kâhinler bizim sıradan hayatlarımıza hiç bir zamangirmeyecek. Biz sayıların, yıldızların, harflerin arasında arayacağız, geleceğin kara
kapısının anahtarını...
içindekiler
uçan hollandali
Sonra yine o düşünme saatlerinde "gelecek"kelimesini düşünüyorum. Harflerini, hecelerini,
taşıdığı veya taşıyabileceği anlamlan düşünüyorum.Aslında iyi bir hattat olabilmek çok isterdim.
6KORKUYORUM LALİ
murat gülsoy
HAYALİ TANRILAR YARATAN BİRBÜYÜ
sedef erkman
hayalperdesi
10Kendi geleceğine hakim olamamanın rahatsızlığı,sinema salonlarında, o filmler üstünde kurabildiği
tartışmasız iktidarında huzur bulur; o iktidar insanı,kendisininki olmasa bile hayali bir dünyanın
geleceğini görebilme üstünlüğüyle iki saat için bileolsa Tanrı mertebesine ulaştırır.
karşı tepeler
GELECEK KAYGISI
pınar türen12
Aynı şekilde geleceğini de bilememenin ve asla dabilemeyecek olmanın verdiği dayanılmaz ızdırabı
hafifletmeye çalışmanın yolunu kehanetlerde,astrolojide hatta pozitif bilimlerde arayan insanoğlu
bu saplantılarından kurtulabilmesi mümkün mü?
med—cezir
BİLİMİN GELECEĞİ
nejat aksoy15 Gelecekte bilimin ne gibi kuramlar geliştireceğini,
hangi kuramların geçerliliğini yitireceğini yani nelenbileceğimizi tahmin etmek olanaksız.
başka bir dünya
ŞİMDİKİ ZAMANI YAKALAYAN YOLCU
kaan yazıcıoğlu18
Bu yüzden sinema biraz gariptir diyebilirim, evreninsonsuzlukla ilgili şakalarını sinsice içinde bulundurur,günlük hayatın görüntülerini zamanın baskısı altınaiter, seyirci de bütün bunları toplumsal bir anlaşma
ve bireysel bir şartlanma ile kabul eder.
yanlış pusula
20YAŞAM TÜKETMEKTİR...
TÜKENMEKTİR.
murat erkman
Gelecek nesillere bırakacağımız miras ne olacak?Yıkık bir dünya, tükenen doğal kaynaklar, yüzyıllardır
gelişme göstermeyen bir sosyal yapı falan...Geçmişin mirasını koruma ve geleceğe aktarma
paniği...
şeytanminaresi
BİR ÖLÜM BİÇİMİ OLARAK AN'IATLAMAK
zarife biliz23
Geçmiş ve gelecek deforme edilmiş bilinçbiçimleridir. Bizden bağımsız olarak yasayan tek
şeyse 'an'dır. Yaşam 'an'in içinden doğar, biçimlenir.
kutupyıldızı
24Pusulamı yormuşlar
kuzeyi göstermiyor yelkovanoysa sokakları Urkütmezdi
uslanmaz bir kediydi bu şehir
HEP BİR BAŞKASININ ADIYLAÇAĞRILIYORUZ
selçuk akman
YILAN TANRIÇANIN YABANIL-GELİNİ
sadık türksavas
deja vu
27 - Peki,... Çarmıha gerilmiş aklım, Yüce-Dağ'ınsürgününden nasıl kurtulacak?... Ey Ana.
in vacua
MEDYA LABORATUVARI
adnan kurt29
"aslında pek de bir numaralan yok. Yedi yıldıryaptıklarına bak: henüz bir tek kullanılan ürünleri bile
olmamış""Sen olsan ne söylerdin Medya Lab. hakkında?"Bilgisayarın önünde geriye doğru kaykıldı, "Ne
bileyim, bir laboratuvar iste, güzel bir laboratuvar.Eğlenceli..." ve hülyalara daldı.
kayıp hazine
35GELECEĞİN MİMARLARI OLARAK
KOLONİZATÖR DERVİŞLER
ergun kocabıyık
Bu dervişler Türk ve islam dünyasının her tarafındaşubeleri olan örgütlü tarikatlara bağlıydılar ve
Osmanlılar büyük bir imparatorluk kurmada bugüçlerden yararlanmışlardı
ezberimdekiler
BİR FETİH PROBLEMİ
oya demir40 Profesör günaha aşina değildi ve günahın bir koşul ya da
ceza oluşu arasında gidip geldiği dalaş...
atlıkarınca
42RÜYALARDA BİR KUŞ GİBİ
UÇAMAMAK
derya erkenci
...arsa boşluklarında ve falanca amcanınbahçelerinde, top oyunlarının şeytani
çekiciliği, ilk cigaraların varoluşa sinen'kokusu ve bitişik ya da alt komşu kızlarını
sıkıştıran parmak ritimlerimle sürer...
uçan hollandalı
KORKUYORUM LALI
murat gülsoy
Durup düşünme veya gözden geçirmesaatlerinde geleceği düşünmemek mümkünmü? Geçmiş denilen kişinin o yaşantıkoleksiyonu veya dağarcığı ne kadarbelirleyici olsa da, özgür irade, o küçücükirade bu saatlerde gelecek denilen o karanlıkgecede olası yollar yaratmaya uğraşmaz mı?
Satranç oyuncusunun titizliği ile dedüşünsem ya da bir koordinat sistemindezarif bir parabol olarak çizmeye de çalışsamgelecek günler, kapıma geldiklerinde hepşaşırdım. Daha da şaşıracağım galiba.
Yapılan her yeni hamlenin yarattığıseçenekler ve her seçeneğin ardında üreyenyeni seçenekler. Düşünsene bir kapının değilbin kapının önündesin Lali, hangisini açsanardında bir o kadar daha çıkacak karşına.Ve bir o kadar daha. Ve belki de son siyahkapıya hiç varmamak için odandançıkmamak isteyeceksin. Kulaklarınıtıkayacaksın ya da ne bileyim soyut millerçekeceksin gözlerine. Söyle Lal i neyapacaksın?
Lali, benim hayatım dediğim o karanlıkdenizin kıyısında, kedi adımlarıyla gezinenkapkara panterin adı. Ben dediğim kişi isebu masal yaratığının peşinde, O'nun açtığıkapıların eşiğinde gezinen birisi. Sadece vesadece birisi. Sınırları kalemin ucuyla
Lali, neyazıkki bir zamanlarınLdi Bene. 'si (Bh, Demokrat) değilNeredeyse onun tam addı. O nekadar uçucu ve ne kadar yürekhafifletici bir düşse, benimkisi oderece ürkütücü. Fakat yine. deyüreğimizin bir köşesi hep LaliBerte'yeait
insan aklının çalışmailkelerini çözmeye çalışanlar
ve bilgisayarlar yardımıylatekrar yaratmaya uğraşanlar,
bir ara satranç oynayan vehatta insanı yenen bir
bilgisayar tasarlandığındainsan aklının tüm sırlarına
vakıf olunacağınısanmışlardı. Oysa ne büyük
yanılgı olduğunu ustalarıyenen bilgisayarlar
yapıldığında anladı herkes...Ben, 64 kare üstündegelecekte geçeceğim
kapıların hesabını yapmaalıştırmalarıyla oyalanmak
yerine, kuş kadar aklıylaşarkı söyleyip, hüzünleniyor
taklidi yapan robotumlagezintiye çıkmayı tercih
edeceğim galiba.
6
uçan hollandalı
Yapılan her yeni hamleninyarattığı seçenekler
veher seçeneğin ardında
üreyen yeni seçenekler.Düşünsene
bir kapının değilbin kapının önündesin Lali,
hangisini açsan ardındabir o kadar dahaçıkacak karşına.
Ve bir o kadar daha.
7
8
hemencecik çiziliverecek bir kişilik.
Ve içinde hiç durmayacakmış gibi tıkır tıkırçalışan, saydığı zamandan ürken bir saatvar. Tiktakları duyuyor musun Lali?
Korkuyorum.
Herkes gibi, herkes kadar, belki biraz dahafazla. Açılan kapılardan geriye dönmekmümkün değil. Üstelik bulmak ya daelegeçirmek de hayal. Sadece yolunu -kinedir yol, varılacak yer o kara kapıysa-kaybetmiş bir saf yolcu olarak, karanlıktaaçılan kapıların birinden diğerine geçerkenne hissedebilir kişi?
Düşünsene, her eşikte yaşanan oradakalmıyor mu? Sevinç, hüzün gibihayatımızın yapıtaşları o kapıların sırtınakazınmış kelimeler değil mi?
Neyi taşıyoruz yanımızda Lali?
Ya da içimizde? Veya ellerimizde? Ya dagözlerimizde? Soruyorum, araştırıyorumsaklayabileceğimiz nerelerimiz varsaoralarımızı. Yok, gözlerimiz sadece kapısırtlarına kazınmış o muğlak kelimelerde...sevinç, hüzün, acı, falan filan. Ellerimizkapıların soğukluğunu okşuyor yalnızca.İçimiz dediğimiz yer ise ne karanlık birgece Lali!
Sonra yine o düşünme saatlerinde "gelecek"kelimesini düşünüyorum. Harflerini,hecelerini, taşıdığı veya taşıyabileceğianlamlan düşünüyorum. Aslında iyi birhattat olabilmek çok isterdim. Kelimeyi eğip
Hani duymuşsunuzdur,insanın içinde bir saatolduğundan sözederler. Herne kadar cerrahlar hiçbirameliyat sırasında ne birzemberiğine ne akrebine neyelkovanına rastlamışolmasa da sabahları biziuyandıranan o saat olduğusöylenir. Belki de o saatintiktaklarıdır duyduğum.Belki de sadece geveze birkalp.
Yolculuk -kimbilir, hangibilemediğimiz etimolojik
bağlantı nedeniyle- herzaman mistik ve romantikbir şeyler taşıyor. Basit biryer değiştirmenin ötesinde,
yolun başında ve sonundaiki ayrı varlığı birleştiren
bir anlam taşıyor sankiÇünkü yolcu, yani yer
değiştiren, yol boyuncakendisi de değişiyor
olduğundan yolun sonundakendini başka biri olarak
buluyor. Bir tanrıyadönüşmek mümkün olduğu
gibi, istenmeyen bir şeyedönüşmek de ihtimal
dahilinde.
Yazı en korkunç büyü değilmi! iki boyutlu bir
dünyayı, korkunçboyutlarıyla tanımlı zihin
dünyalarına açan acayip birkapı...
O tarihlerde gecelenuyuyamazdım. Işık sönersönmez adını sanınıbilmediğim canavarlar
,çocuk gözlerimdecanlanırdı. Babam, benuyuyana dek otururdubaşucumda. Ve bir gün,dedem bir muska yazdırttıbana. Çocuk korkularını iyieden. Bugüne dek herşeydüzeldi sanmıştım.
bükerek harfleri hiç değiştirmeksizinkelimeyi değiştirebilmeyi... sonunubilmeme rağmen kapıları heyecanlaaçabilmeyi isterdim Lali. Açtığın yaralansarabilmeyi..Fakat ne zaman ufak birkıpırdanma -güzel bir heyecan!- olsaiçkaranlığımda, yanlış bir kapıyı açmışoluyorsun. Ve o zaman sorular yankılanıyorruhsuz gövdemin içkaranlığında:
Deccal mi gelecek?
Ya da beklenmedik bir kapıdangiriveriyoruz, sanki yanyana; ve sevinçlidenizkızları uğulduyor sarp gövde içimde:
Mesih mi gelecek?
Ya da en fena kapıları açıyorsun birbiriardına; beri daha birinden girmeden ikinci,üçüncü ve belki de sonuncuyu açıyorsun;işte o zaman o pis fısıltı içimde:
Korku mu gelecek?
Gerçekten korku mudur gelecek Lal i .Sadece, salt, çıplak, bedensiz, kelimesiz,bağlantısız bir korku.
Evet Lali, işte korkuyu yenmek için şimdi,büyüyle uğraşıyorum gizlice. Gizliceyazıyorum Lali. Gizlice.
*
Ne dersin, düzelecek mi herşey?
"Kelime için, işitenkimsenin nefs'inde bir iz(eser) vardır. Bu sebeble,
arap lisanında kelime'ismini almıştır ki bu,yaralamak demek olan
kalem mastarındantüremiştir." diyor İbn
Arabî. Yani yaralanmışolanın bedeninde bir iz. ' Deccal'i tanımak ne kadar
kolaydır. Tek gözü birüzüm tanesi gibi yüzününorta yerinde sallanır ve hattaalnında kâfir yazar. Oysaküçük ve zavallıhayatlarımızı felakettenfelakete iten sayısız'leccaller... O kadar çoklarki, gerçek kurtarıcınesihleri bile hep gözdenkaçırıyoruz.
9
hayalperdesi
HAYALİ TANRILAR YARATAN BİR• • « »
BUYUsedef erkman
Geniş kitlelere hitap eden ve onların büyükilgisini çekmeyi başarabilen tek sanat dalısinema olsa gerek. Elbette her sanat gibi,sinemanın da kendi içinde farklı alanları var,burada bizim kasdettiğimiz popüler sinema veyaAmerikan Sineması diye adlandırılan tür, kısacatipik Hollywood filmleri... Büyük halkkitlelerine seslenen, büyük halk kitleleriniçekmek amacıyla yapılan ve artık işin geldiğinoktanın sanat sayılıp sayılamayacağı bir soruişareti oluştururken, giderek sinema"endüstrisi" olarak tanımlanan sinema. Kendiiçinde örgütlenmiş, kırılan kolun yen içindekaldığı, Oscar ödülleri mekanizmasıyla kendireklamını yapma ve satışının bir o kadar dahaartırma akıllığı gösterdiği için takdire şayan birendüstri. Endüstri olmanın, şirket olmanın,kâr-zarar hesaplan yapmanın tüm özelliklerinitaşıyan, bir yandan sanat yapma bir yandanşirket olma gibi iki çelişkili durumu bünyesindeaynı anda barındıran, kendine özgü bir dünya.
Durum böyle olunca, sadece Amerikanseyircisiyle sınırlı kalmayıp dünyanın hemenhemen her yanındaki benzer düzeydekiseyirciye hitap etmesi gereken bu sinemanınbazı kuralları da kendiliğinden oluşuyor.Sıradan izleyiciyi sinemaya çekecek altınkurallardan beri elbette star sistemi. O bir yanafilmin belirli bir ritmi olacak, onun altına hiç birzaman düşmeyecek; meşhur 90 saniye kuralımutlaka işlemeli. Ama en önemlisi, hikâye.Sinema en saf anlamıyla hikâyedir denebilir vebu insanları sinemaya çekebilmenin sırrı,hikâyenin içinde saklıdır. Hollywood filmleriher hikâyeyi anlatamaz, olaylar her şekildegelişemez ve hikâye her şekilde bitemez. Çünküsöz konusu seyirci, sıradan insandır, belirliahlâk kuralları olan, belirli şekilde yaşayankişilerdir ve Amerikan sineması kendi beyazorta sınıf insanının değerlerini sanki evrensel
değeıiermiş gibi dünyaya sunma ve hatta kabulettirebilme becerisine sahiptir. Böylece, yanlışkadınlara kapılan kocalar mutlaka evlerinedönerler, aşıklar türlü engelleri atlatıp yıllarsonra da olsa kavuşurlar, dedektif avukat kadınamutlaka aşık olur ve onu elde eder, kötü adamen acımasız şekilde de olsa mutlaka cezasınıbulur ve bu onun film boyunca yaptığı kötülükmiktarıyla doğru orantılıdır. Kız güzelse mutlakaiyi kızdır ama aynı zamanda erotik bir görüntüsüvarsa erkeğin başına iş açacaktır. Karı-koca,bahçe içindeki güzel evleri, kutsal yuvalarını vesevimli çocuklarını kötülüklere karşı korumakiçin çırpınacaklardır. Aynı şekilde kahramanlarkimbilir kaç kez ölümün eşiğine gelirler, türlütehlikeler atlatırlar. Ama asla ölmezler.Hollywood bize güzel yıldızın veya yakışıklıjönün kanlar içindeki cesedini asla göstermez.Öte yandan beyazların bazen çok aleni hale gelenüstünlükleri söz konusudur; beyaz adamın aşıkolduğu kızılderili kız aslında kızılıderililertarafından büyütülmüş bir beyazdır. Aynı durumkabilenin en yakışıklı ve çekici erkeği için degeçerlidir; vs.
Dolayısıyla film boyunca anormal denebilecekhiçbirşey olmasına izin yoktur, sürprizler bilebelli bir şekilde şaşırtır insanı ama asla o sahtegerçekliğin bozmaz, dehşete düşürmez. Filmkişisi, daha başından sunulduğu biçimde kurargeleceğini, istisna olarak kötü bir karakterincezasız kalacağı dahi filmin başında bizehissettirilir, olumsuz karakter seyirciye belliaçılardan olumlu olarak gösterilir, dolayısıylazaten film boyunca seyirci onun ölümüne dairhisler geliştirmez.
Durum böyleyken, yani zaten her şey seyircininbeklentilerine göre programlanmış ve onunisteklerini karşılamaya yönelikken neden kitlelersinema salonlarını doldurur ve sonunu zaten
10
hayalperdesi
bildikleri hikâyeleri her defasında büyük birzevk ve hayranlıkla seyrederler? Belki de kendihayatını, kendi geleceğini tahinin edemeyen,önünde uzanan sonu belirsiz karanlığahükmedemeyen ve geleceğinin ağırlığı altındabugününü yaşayan insan, beyaz perdede şahitolduğu yaşantıları bilmenin, kahramanların türlügeleceklerini tahmin etmenin, onlara vakıfolmanın, o gelecekleri ellerinde tutmanınüstünlüğünü yaşamaktan haz alır. Kendigeleceğine hakim olamamanın rahatsızlığı,sinema salonlarında, o f i lmler üstündekurabildiği tartışmasız iktidarında huzur bulur; oiktidar insanı, kendisininki olmasa bile hayali
bir dünyanın geleceğini görebilme üstünlüğüyleiki saat için bile olsa Tanrı mertebesine ulaştırır.Belki de Hollywood filmlerinin büyüsününbütün gizi burada yatar. Milyonlarca insanı,temelde son derece sıradan hikâyeleriseyretmeye çeken büyü bundan ibarettir.Perdede yaratılan hayali kahramanlarla sınırlıkalmayan ve aynı anda karanlık koltuklarındaoturanlar arasından hayali Tanrılar yaratan birbüyü. Sinemadan çıkıp da gerçeğin acımtrak tadıağızlarına dönünceye kadar yaşayabilecekleri birgüzel düş...
Greta Garbo ve FredricMarc, 1935
karşı tepeler
GELECEK KAYGISIpınar türen
Bir takım kültür cahilleri yakın zamana kadarastrolojinin geçmişte kalan gülünç bir şey
olduğuna inanıyorlardı. Ancak bugün,toplumun derininden yükselerek geliyor ve üçyüzyıl önce kovulduğu üniversitenin kapısını
çalıyor...Bundan haberdar olmayan ve benim olayları
abarttığımı düşünen okurlarım için şunurahatlıkla söyleyebilirim: Astrolojinin altın çağı,
ortaçağın karanlıkları değil, en saygıngazetelerin bile tereddüt etmeksizin burç falıyayınladıkları günümüz dünyasıdır. Köksüz
akılcılar, 1723 yılında Bay Bilmemne'ninçocuğu için hazırladığı horoskopu gülerek
okusalar da şunu gözden kaçırıyorlar: Bugünhoroskop neredeyse insanların kartvizitlerinde
bir satır olmayı başardı.C.G. Jung, 1931
Watson "Bana bir çocuk verin her neistiyorsanız yapayım" diyor. İsterseniz hırsızisterseniz diplomat ya da sıradan biri. Watsoniçin geleceği belirleyebilmek işte bu kadar basit.İnsan doğanın sıradan bir parçasıdır tıpkı birsaat gibi mekanik kanunlarına göre işler ve enönemlisi de her sonucun bir sebebi vardır. İşteen uçlarda bir determinist olan Watson da "Eğersebebini bilirsem sonucunu da öncedengörebilirim" diyor. Watson'ın insanı makinedenfarksız kılarak, "ben geleceği bilebilirim, hattayön verebilirim" diyerek tanrılığa soyunması,zamanında pek hoş karşılanmamakla birlikteinsanların geleceği gözetim altında tutabilmesaplantıları sonuçta Watson gibi deterministlerinçoğalmasını sağlamış.
En ilkel çağlardan beri insanın beynini bir kurtgibi kemiren geleceğe ilişkin merak asırlar-boyutoplumları arka planda da olsa kahinlerinyönetmesine neden olmuştur. Her nereninhükümdarı olursa olsun her başarılı hükümdarın
ardında mutlaka müthiş bir kahin vardır. Elbettegünümüz toplumlarında artık büyücü kahinlerepek rağbet edilmiyor. Onların yerini özellikleson zamanlarda piyasa araştırma şirketleri aldı.Geleceğe yön vermek gibi istekleri olaninsanlara bugünün ayrıntılı raporunu hazırlayanbu şirketler modern birer kahin gibiçalışmaktalar. Bu arada sıradan vatandaşın"yarınını bugünden bilebilmesi için" hani harılçalışan cadı kılıklı astrologlar da ileri düzeydetelekomünikasyon sayesinde topluma hizmetveriyorlar.
Bir çok kurama göre insanın gelecek endişesiningeleceğini oluşturması da ayrıca bir garipliktir.Bu konuyla ilgili söylenebilecek herşeyin özetibelki de bir cümle olabilir: İnsanın yaşamınısürdürebilmesi, gelecekteki sonuçlarınıdüşünerek geçmiş deneyimlerinin ışığı altındabugün hareket edebilme yeteneğine dayanır.Nedir gelecek; bir dakika sonrası mı ya da birasır sonrası mı?
Aslında ne kadar basit; şu anda davranıyoruzama geçmişteki deneyimlerimizin etkisindeyiz vebunları şu anın üstünden geleceğe aktararakkendimize en fazla yaran sağlayabiliyoruz çünküakıllıyız. Bu kuram her ne kadar deterministleri,anti deterministleri, geçmişe önem verenlerlegelecek merkezli olanları bir potada eritmeyeçalışsa da eminim buna karşı çıkanlar çokolacaktır. Örneğin 40'lı yıllarda insanlaraözgürlük verin diye ortaya çıkan ve geçmişiyadsıyarak sadece burada ve şimdi ile ilgilenenve i n s a n l a r ı n fare ve köpeklerlekarşılaştırılmasını anlaşılmaz bulan Rogers çokalkışlanmakla birlikte asla güçlü bir destekbulamadı. Oysa insana en insan gibi yaklaşan veona "özgür geleceği" veren neredeyse yeganekuramcı olmasına rağmen, tahmin edilebilirolmayı özgür olmaya tercih eden insanlar
12
karşı tepeler
t a r a f ı n d a n asla yeterinceanlaşılamadı. Zira Rogers içingelecek bir gün burada ve şimdiolacaktı ve önemli olan sadece oandı.
Gelecek endişesinin insandavranışını belirlemekte oynadığırol Adler ya da Tallman gibideterminist kuramcılarda sık sıkkarşılaşılan bir yaklaşım. İnsanıngeleceğe duyduğu bu takıntı halinegelen merak belki de aslındainsanın bilemeyeceği herşeyeduyduğu merakın bir izdüşümü.Dünya kurulduğundan bu yanainsanlar ölüm korkularını gidermekiçin Tanrı'ya sarılırken belki de aslaöğrenemeyecekleri ölüm sonrasısırları da bu yolla yakalamayaçalışmışlar. Böylece esrarengiz birkaranlık içinde kalmak yerine hiçolmazsa kurgusal bir gerçekyaratmak insanların gönlünü birparça olsun rahatlatmış. Kurallarauy ve cennete git. İşte bu kadarbasit.
Aynı şekilde geleceğini debi lememenin ve asla dabilemeyecek olmanın verdiğidayanılmaz ızdırabı hafifletmeyeçalışmanın yolunu kehanetlerde,astrolojide hatta pozitif bilimlerdea r a y a n i n s a n o ğ l u b usaplantılarından kurtulabilmesimümkün mü? Keşke Rogers haklıolsa; insan herşeye içinde yaşadığıanda yön verebilecek kadar güçlüolabilse. Geçmişi etkileyebilirleşansı zaten yok, geleceği kontrolaltına almak ise imkânsız gibi."Gelecek de birgün gelecek"diyorlar peki o gün gelecek miacaba? Ya da o gün geldiğindegelecek nereye gidecek? Sahigelecek şimdi gelmedi mi?
13
med-cezir
BİLİMİN GELECEĞİnej at aksoy
Bilim ve teknoloji içiçedir. Mühendisler bilimadamları tarafından üretilen bilgileri, bilimadamları ise mühendislerin geliştirdikleriaraçları kullanırlar. Mühendisler ve bilimadamları doğa kurallarının matematikseltanımları ile çalışırlar ve deneyler yaparlar amatemelleri, yöntemler1 amaçları oldukçafarklıdır. Her iki daı da bilgi birikiminegereksinim duyar ama evrimleri farklıdır.
Bilim hiç şüphesiz en çok kabul gören fikirleriüretebilmiştir. Politika, din, sanat bu kesinliktençok uzaktır. Bilimin bu kesinliğe ulaşması kolayolmamıştır.
Tarih boyunca insanlar evrim hakkında çok azbilgi sahibi oldular. Eski filozoflar doğakurallarının insan beyninde bir şekilde yazılıo lduğunu ve gözlemlerle herşeyinbilinebileceğine inandılar. David Humegözlemlerin mantıksal olarak genel bir kuramıkanıtlayamayacağını, her gün doğan güneşinbir gün doğmayabileceğini söyleyerek usçulukakımını yok etti.
Günümüzde Karl Popper, Thomas Kuhn vediğer filozoflar bilimi evrimsel bir süreç olarakgörürler. Bilim gözlemlerden sonuca varılanmekanik bir süreç değil kuramların kabuledilmek için savaştığı bir alandır. Bilimkuramlarının mutasyonuna izin veren vemutantları çok kuvvetli bağışıklık sistemi ilekontrol edebilen, evrilebilen bir yapıya sahiptir.Kuramlar bu evrim sonucunda doğru gibigözükebilir ya da doğru olurlar. Doğru gibigözüken kuramların bilimin yöntemlerindenhabersiz kişilerce kullanılmasının ne gibisonuçlara yol açtığı tarihçilerce anlatılmıştır.
Galileo ve Newton gözlem ve deneylerlecisimler ve hareketleri ile ilgili kuramlar
geliştirerek bilimde yeni bir çağı başlattılar.Newton her denemede aynı sonuca ulaşan birkuram geliştirdi. Ardı kesilmeyen deneylerlegerçekle ilişkisi olmayan kuramlar birer bireryok oldular. Bu eğilim sürerek bilimselkuramların iyice gelişmesini sağladı. Değişkenzaman, eğik uzay gibi garip kavramları içerengörecelik kuramı, kuvantum mekaniği bu sayedeortaya çıktı. Biyoloji ruhtan vazgeçerek gözlegörülemeyen molekülleri yaşamın temeli olarakkabul etti.
Bilimde kuramlar bir kaç temel seçilim kuralınagöre evrilir. Öncelikle deneylerle kanıtlanmasıolanaksız olan kuramlardan kaçılınılır, deneysonuçlan olumsuz çıkan kuramlar değiştirilir, ençok şeyi en doğru açıklayabilen kuramlar kabuledilir. Örneğin yerçekimi kanunu taşlarındüşüşünü, gezegenlerin izlediği yollan,galaks i ler in k ıv r ımlar ın ı tam olarakh e s a p l a y a b i l i r . Şaşmazl ığ ı sayesindemühendisler uzun köprüler inşa edebilmekte,uzay yolculukları gerçekleşebilmektedir.
Bilim, kuramların rakipleri ile güçlü ve kesinolmak için yarıştıkları bir ortam oluşturmaktadır.Kesin olmayan, sınırlı bulgular bir kuramındoğruluğunu tam olarak kanıtlayamaz; amayanlış olduğunu kanıtlayabilir (Hume). İkiliolumsuzlukların olumluyu yarattığı diğer evrimsüreçleri gibi bilimde de yanlış kuramlarınyanlışlıkları kanıtlanarak doğru bulunmayaç a l ı ş ı l ı r . D o ğ r u l u ğ u d e n e y l e r l ekanıtlanamayacak bir kuram ile eskisi arasındaçok az farklar vardır. Örneğin Newton' unyerçekimi kuramı geçersiz olmasına rağmenuzay uçuşları için doğruluk ve kesinlik ilekullanılmaktadır. Einstein'ın kuramı bu tür işleriçin 'fazladır'. Kuram çok şey hakkında çokkesin sonuçlar vermekte ancak ölçülebilenşeylerin sınırı çok dar ve kesinlikten uzaktır.
15
med—cezir
Galileo ve Newton gözlem ve deneylerle cisimler ve hareketlenile ilgili kuramlar geliştirerek bilimde yeni bir çağı başlattılar.Newton her denemede aynı sonuca ulaşan bir kuram geliştirdi.Ardı kesilmeyen deneylerle gerçekle ilişkisi olmayan kuramlar
birer birer yok oldular.
16
med-cezir
Belki de bu yüzden kuramın doğruluğu tamolarak hiç kanıtlanamayacaktır. Deneylerinfarklı olduklarını ayırt edemeyeceği benzerkuramlar her zaman ortaya çıkabilir (Popper).
Teknoloji ve bilim genellikle karıştırılır.Mühendisler kesin, evrensel kuramlar yaratmakzorunda değildir. Belli şartlarda belli cisimlerin,yeteri kadar iyi bir şekilde bir işi yapmasıyeterlidir. Mühendislik, kendisini destekleyenbilimsel kuramlar yıkılsa bile ayakta kalacaktır.
Gelecekte bil imin ne gibi kuramlargeliştireceğini, hangi kuramların geçerliliğiniyitireceğini yani neleri bileceğimizi tahminetmek olanaksız. Teknoloji için ise güç de olsagelecekte ne gibi gelişmeler olacağını anlamakolası çünkü bugünkü bilimin, teknolojinink u l l a n ı m ı n a s u n d u ğ u ama teknikyetersizliklerden dolayı kullanılamayan birçokkonu var.
Robert Hazen ve James Trefil Science adlıdergide bilimin en temel ve önemli yirmikuramım sıralıyarak okurlarına bunlara katılıpkatılmadıklarını ve varsa eklerini faks ilebildirmelerini istediler. İki ay sonra ise sonuçlartekrar dergide yayımlandı. En çok eleştiri l ve16 no lu maddelere geldi ama buna rağmengenelde kabul edildi. Liste 1991 yılındayayımlandı. Kabul etmediğiniz, değiştiğine yada değişeceğine inandığınız bir madde belki sizde bulursunuz.
1.Evren düzenlidir ve kuramlarla açıklanabilir.2.Bir dizi kural bütün hareketleri açıklar.(Newton un 3 kuralı)3.Enerjinin korunumu kanunu geçerlidir.4.Enerji her zaman daha kullanışsız biçimleredönüşür.S.Elektrik ve manyetik kuvvetler aslında tekkuvvettir.6.Herşey atomlardan oluşur.7.Herşey, parçacıklar, enerji, elektron dönüşivmesi bir temel birimin tam katları olarakbulunur. Hiç bir şeyi, onu değiştirmedenölçemezsiniz.8.Atomlar birbirlerine elektronlar ile
yapıştırılmıştır.9.Bir maddenin davranışı atomlarınındüzenleniş biçimine bağlıdır.10.Çekirdek enerjisi kütlenin dönüşmüşbiçimidir.ll.Herşey aslında lepton ve quarklardanyapılmıştır.12.Yıldızlar da diğer canlılar gibi doğar veölürler.13. Evren geçmişte belidi bir zamanda doğduve o zamandan beri genişliyor.14.Doğa kan unlan her gözlemci için aynıdır.15.Dünya yüzeyi her zaman değişir vedünyanın hiçbir özelliği sürekli değildir.16. Dünya da herşey döngülerle çalışır.17.Bütün canlılar yaşamın fabrikaları olanhücrelerden oluşur.18.Bütün yaşamtüremiştir.19.Bütün yaşamsüreciyle gelişmiştir.20 .Bütün canlı lariçerisindedir.
aynı 1 genetik şifreden
biçimleri doğal seçilim
birbir leriyle i l işki
Biyologların ekleri.
..Canlıların yaşamı fizik ve kimya kanunları ileaçıklanabilir, gizemli kuvvetler yoktur...Hiçbir organizma diğeriyle aynı değildir...Hücrelerin çalışmasını enzimler kontrol eder...Yaşam karbon üzerine kuruludur...Su yaşam için gereklidir...Güneş hemen hemen tüm canlılar için gerekliolan enerjiyi sağlar.
Hugh Hixon'nun eki
..Başarılı sistemler parazit çekerler vebiriktirirler. (Bu ısıbilim kanunlarına uyan birgözlem. Bir şeyi üretmektense hazır olanı almakyada çalmak daha kolay. Avlanma, suç, savaş,vergi, avukatlık, hükümet programları,bağışıklık sistemleri, üretim yapmayan iş yerlerive ekolojinin birçok yerinde bu olayı görmekmümkün.)
17
başka bir dünya
ŞİMDİKİ ZAMANI YAKALAYANYOLCU
kaan yazıcıoğlu
Suda Pırıltılar'ın yönetmenineSinema kamerasından saniyede 24 kare geçer.Bu hız, saniyede 16 kareden sonra başlayaninsan gözü yanılmasını daha da mükemmel halegetirmek için, günümüzde televizyongörüntüsüne de uyum sağlaması amacıylasaniyede 25 kareye çıkarılmıştır. Bu hızınüstüne çıkıldığında hareket ağırlaşır. Yani aynıhareketin daha fazla fotoğrafı çekilerek, aynısüre içinde (bir saniye!) daha fazla detaylarınabölünür . Böylece "ağır çekim" diyeadlandırdığımız şey, aslında hızlı çekimleyapılır. Saniyede 50 kareden sonra fark iyicehissedilir hale gelir. Saniyede 100, 200, 500kare çekebilen araştırma amaçlı laboratuvarkameraları da olduğunu biliyoruz.
Bunun tersine, görüntü özellikle saniyede 16karenin al t ına düştüğünde hareketler"hızlamyormuş" izlenimi verir. Aynı süreiçinde, daha az parçaya bölünmüş hareket,kesik kesik, hatta bazen göz yanılmasını bozarbir görüntü verir. (Bkz. Kurtuluş Savaşıbelgeselleri) Bunun uç noktası bir fotoğrafolabilir. Saniyede l kare. Donuk görüntü. Yanihareketsizlik.
Öte yandan, hız sorunun diğer ucuna gidelim:Saniyede ne kadar çok kare geçerse hareket okadar "yavaşlar". Öyleyse bir an, bu hızın enson sınırına ulaştığımızı varsayalım: Saniyedesonsuz kare! Ne olacağı aşikâr; hareketsizlik,tek bir görüntü. Zamanın içinde varolan veyokolan bir nesneye, bir şeye karşı zamanıniçinde sonsuz bir kapı açan sinema kamerası.
Yani sonsuz hızla durmak, görüntüde aynı şeyiveriyor. Tek bir görüntü. Evrenin takıntılarınıiçinde taşıyan bir fotoğraf. Ama sonsuz hızıelde etmek yanızca teknik olarak değil fizikolarak da tabii ki imkânsız. Çünkü bilinen en
yüksek hız, ışık hızının yirmide birine bilegelindiğinde kuvantum mekaniğinin yasalarınabaşvurulur. Işık hızına 'gelindiğinde' ise tümnesneler ışık olurlar.
Sinemanın en yaygın ve eski tanımlarından biri"hareketli görüntülerle hikâye anlatma sanatı"olarak bilinir. Bu, çoğunlukla, bir filminiçindeki eşyalar, insanlar, ışıklar ve kameranınhareket etmesi gerektiği ile karıştırılır. Hareketetmesi kesin olan şey karelerdir. Durgun birgörüntü de sinemada kaçınılmaz olarak hareketeder. Çünkü kaderi bir zaman parçasındaşekillendirilmiştir.
Ve sinemadan bahsedilirken, olmayan birşeyden bahsedilemeyeceği için toplumsal biranlaşma gereği şeylerin görüntülerinden değil,kendilerinden bahsedilir. Oysa sinemada,tiyatronun aksine onların sadece görüntülerivardır, kendileri değil. Şeylerin kameratarafından yakalanmış ışıklan.
Bu yüzden sinema biraz gariptir diyebilirim,evrenin sonsuzlukla ilgili şakalarını sinsiceiçinde bulundurur, günlük hayatın görüntülerinizamanın baskısı altına iter, seyirci de bütünbunları toplumsal bir anlaşma ve bireysel birşartlanma ile kabul eder. Yalnızca sinemasanatının en üst örnekleri bizim bir filmi zamanıniçinde varoluşumuza anıştırmalar yapmadanseyretmemizi engellerler.
Ama eğer Zenon'un bilmeceleri veya Platonikfelsefe yönünde kafa yorup, sinema ile ilgilikestirme yollara sapmak bize yararsız ve hoş birfikir jimnastiği gibi görünürse, yine elimizde ikitemel kavram kalır: Hareket ve hareketsizlik.
Sinema hareketli görüntülerden oluşurdenilmişti; ama onu seyretmek için durmak
18
-başka bir dünya
Ölümün kendi başına herhangi birşeyidoğrulayıp, doğrulayamayacağını
bilmiyoruz. Bütün bilgilerimiz hayataait. Bir başka yerde başka biranlamlamadır bizi rahatlatan.
Şimdiki zamanı yakalayan yolcusadece bir erteleme içindedir.
Ölüm bunu vermez.
gerekir. Bir evde televizyonunun karşısında,karanlık bir salonda beyaz bir perdeye doğru.
Bakmak için, hiç olmazsa bakmak için durmakgerekir. Bu bir rutin olarak sinemanınyapısındaki yukarıda sözü geçen zamanınkoşulsuz hakimiyetiyle de uyuşur. Medyanınoluşturduğu yüzlerce bahaneden sonra, herfilme aynı şekilde girilir; sokaktan çıkılır, birbilet alınır ve bir koltuğa oturulur. Kapılarkapanır.
İşin daha garibi, burada da, uykuya benzer birbiçimde içine girilen süreç -belki sadece hayatadevam edebilmek için- yok sayılır. Sinemadaşeylerin görüntülerinden değil de, şeylerdenbahsedildiği gibi film seyretmek de hayatın birparçası haline getirilmeye çalışılınır. Hiçantraktta size saat soruldu mu? Nelerhissettiniz?
Ama sinemayı seyretmek için durmak gerekir.Sadece durmak bile, film seyretmenin zamanlailgili uydurduklarımızla nasıl çeliştiğini gösterir.Eğer sinemadan çıktıktan sonra, tıpkı sabahaynı evde uyanmak gibi, delirmeden aynı hayatadevam edebiliyorsak, bu belki de sadece filmbitince zamanın aklımızdaki akışına geridönebilmemizdendir.
Demek ki seyirci yönünden basit bir şemaçıkıyor: Film seyretmekte üçlü bir hareket sözkonusu: Gitmek-durmak-gitmek. Bu dadışarıdan bakı l ınca hayat ın akl ımızdakigörüntüsüyle mükemmel bir uyum içinde.
Peki, hiç uzun süre yaşadığınız bir şehri terk
19
ettiniz mi? Gitmeden önce hissedilen şey yarımbir arınma duygusudur. Çünkü kişilik "birönceki anın" giysilerinden sıyrılır. Geridebırakma, yeni gelene bakış. Terkedecek olan,eğer eminse gideceğinden, son hazırlıkları bircellat gibi yapar, bereketleri sonlu, ve sadece oana ilişkindir. Şimdiyi aksaksız ve tam yaşar.Zamanla ilgili sorunsalları bir başka mekânaertelenmişt ir . Sadece bundan ötürü,yeryüzündeki varoluşu, tam da hayvanların vebitkilerinki gibi, kusursuz bir uyuma kavuşur.Sonsuz bir şimdiki zaman yaşar. Bir sonrakiadım, yani gitmek, yani hareket, onun şimdikihareketsizliğini o an içinde sonsuz kez doğrular.Ya hayatın tümünü böyle alsaydık? Sonsuz birgidişin öncesinde yapılan sakin hazırlıklar.Anlamı ileride belirsiz bir yere bırakılmış. BirFransız atasözü "Gitmek, ölmektir biraz da" der.Ölümün kendi başına herhangi birşeyidoğrulayıp, doğrulayamayacağını bilmiyoruz.Bütün bilgilerimiz hayata ait. Bir başka yerdebaşka bir anlamlamadır bizi rahatlatan. Şimdikizamanı yakalayan yolcu sadece bir ertelemeiçindedir. Ölüm bunu vermez.
Askere giden bir arkadaşım tam vedalaşmadansonra eviyle ilgili bir ayrıntıyı söylemek içinismini kullanarak kapıcıdan bahsetti. Benim degittiğim bir evdi bu, kapıcıyı da tanıyordum,ama bir an ne dediğini anlayamadım. "Çiçeklerisula", "muslukları kapa" gibi bir sözdü bu oysa.Sonraları, düşündükçe, herşeyin ne kadar kolayertelenebileceğini anladım. Gitmeden önceyapıldığı gibi. Bir filme girerken yapıldığı gibi.Halbuki filmler ortalama 90-100 dakikadabitiyor, yollar bir başka yere varıyor ve insanhepsinde, kısaca, yalan söylemek zorunda,çünkü b ü t ü n hepsini erteleyemiyoruz. Ölümhayatın suçortağı.
Sadece şimdiki zamanı yakalayabilmek içingitmekten de, durmaktan da vazgeçmekgerekiyor.
Sinemada, ışıklar söndüğünde, sadece tek birışık, görüntünün ışığı, zamanın yüz ifadeleridoldurur beyazperdeyi, orada, durmak da,hareket de birdir, çünkü şeylerin kendilerioradadır, zamandan bağımsız, ışıklan.
yanlış pusula
YAŞAM TÜKETMEKTİR...TÜKENMEKTİR.
murat erkman
Kuşaklar birbirlerinden ne öğrenirlerseöğrensinler, o kadar akıllı olmasına rağmen
insanoğlu, halihazırda olup bitenlerden yine debir şey öğrenemez. Bu açıdan bakıldığında her
kuşak sıfırdan başlar... daha da ileri gidemez...Böylece hiç bir kuşak başlangıç noktasından
başka bir yerden başlamamış olur.Kierkegaard 1954
Gelecek nesillere bırakacağımız miras neolacak? Yıkık bir dünya, tükenen doğalkaynaklar, yüzyıllardır gelişme göstermeyen birsosyal yapı falan... Geçmişin mirasını korumave geleceğe aktarma paniği...
Acaba bize geçmişten kalan birikim nedir ki bizbu mirası geleceğe eksiksiz devretmeyiistiyoruz? Geçmişte neler yitirildiğini biliyormuyuz? Görülmeyen veya gözden kaçanfırsatlar var mıydı? Bunları hiçbir zaman tamolarak bilemeyiz. Elimizdekileri sağlıklı birşekilde gelecek nesillere devretmek amacındaolduğumuz söylenebilir. Ama bu amacın amacınedir? İnsan uygarlığının sonsuza dek devamımı veya evrene ve zamana hakim olma düşümü? Yoksa ölümsüzlük mü?
İnsanlar iz bırakmaya, gelecek nesillerekendilerini tanıtmaya çalışır. Üretmeye çalışır.Bu doğrultuda ortaya fikirler atılır, eserlersunulur, çalışmalar yapılır. Üretme tatmininintükenmeye başladığı noktada üreme fikri aklagelir ve üreme gerçekleşir. İnsanlarhatırlanmaya, hiç değilse öldükleri zaman gerideyaşayan birşey bırakmaya çalışırlar. Üretmek veüremek düşüncesinin altında ölüm korkusunubulmak hiç de şaşırtıcı olmaz. Yok olmak,hatırlanmamak nedense insanlara korkunç gelir.Çoğu zaman bellek hatırlanmak için hatırlar.Her hatırlayışta kendinden birşeyler katıphat ı r lanmak isteği vardır. Elindekilere
kendinden birşeyler katıp yeni birşeyyaratmak... Yaratıcılık... Benzer noktalarda bazıkişiler ellerindekileri değerlendirip başarılı olmuşve üst düzey eserlerin ortaya çıkmasınısağlamıştır. Bu eserler tarihe malolmuştur. Tarihbir çeşit ortak bellek olmuş ve onu herkeskendine göre yorumlamıştır. Bu eserler, artıkyaratanlarına ait değildir ve yaratıcılarınıkaçınılmaz sondan kurtaramamışlardır. Toplumise bu eserlere sahip olduğunu zanneder. Bueserlerin algılanması ve yargılanması, zaman vebakış açılarıyla farklılıklar gösterir. Toplumuntek bir belleği veya algılama şekli olamaz.
Belki de Borges haklıdır. Herşey evrensel birbelleğe ait olacaktır. Ancak bence bu bellektanrısal bir kusursuzluğa sahip değildir. Bubellek belki toplumun, belki de dilin olacaktır.Yaşamın değişken dengesi içinde oluşmaktadırve asla adaletli değildir ve de olmayacaktır.Amaca göre değişken olaylar ve eserler yeralacaktır bu bellekte. Kopuk kopuk ve anlamsız,sadece yüzeysel bir bellek kalacaktır ileriye...Unutuş ve unutuluş günden güne daha çokkemirecektir.
Üretmek veya ilerleyen bir insanlık fikri banaher zaman komik gelmiştir. Öyle ya da böylekendi egolarını tatmin etmeye çalışan insanlarınortadaki birtakım kombinezonları deneyerekbunlardan bazı mantık düzeneklerine göresonuçlar çıkarıp bu sonuçları, yaratıcılık ya daüretim olarak adlandırmaları ve bunlardan tatminolma! an acıklıdır.
Gelecek nesiller bizim ne kaybettiğimizleilgilenecek mi yoksa gene bizimkine benzer birdüzenek içinde elindekilerle mi yetinecek? Belkionlar da geçmişten kalanı düşünmek yerineileriye sağlıklı bir miras bırakmayı düşünürler.İnsanlar bu güne kadar birçok denge içinde
20
yanlış pusula
yaşamayı öğrendiler. Bundan sonra ağaçlar yokolsa da insanlık ağaçsız yaşamayı öğrenecektir.Öğrenemeyen yok olur. Biz doğayıegemenliğimiz altına alamadık. Doğanınd e ğ i ş i m i n e bakıp onu öldürdüğümüzüsanıyoruz ve doğa hizi de kapsayarak yolunadevam ediyor. Ağaçsız belki de insansız yenidengelere doğru...
Geleceği düşünmek ve ona sahip olmak, onuyönlendirebilmek... Varolmak, yaşamak,insanlık, uygarlık ve sahip olduğumuzu
s a n d ı ğ ı m ı z herşey... K a v r a m l a r ı m ı z ,tanımlarımız ve de geleceğimiz... İlerleme diyeadlandırdığımız değişim...
Biz eninde sonunda bir dinazor soyuyuz vesonumuz, amaçlarımızın, hayallerimizin,ümitlerimizin çok dışında komik ve trajikolacaktır. Bellek ise belki yeni dengelerin içindeyerini alacaktır.
21
İ L E T İ Ş İ M ' D E E D E B İ Y A T
ÇAĞDAŞ DÜNYA EDEBiYAT! Washington Meydanı Henry James •
Amerikan Hikâyeleri Antolojisi • Latin Amerika Hikâyeleri Antolojisi •
Dikenli Tel Manuel Scorza • Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği / Yaşam
Başka Yerde Milan Kundera • Dublinliler / Sanatçının Bir Genç Adam
Olarak Portresi James Joyce • G / Bir Zamanlar EUROPA'da / Domuz
Toprak John Berger • Lolita Vladimir Nabokov • Kum Kitabı / Brodie
Raporu / Gölgeye Övgü Jorge Luis Borges • Sessiz Bir Ölüm Simone de
Beauvoir • Lol V. Stein'ın Kendinden Geçişi Marguerite Duras • Mrs.
Dalloway Virginia Woolf • Evlenmeyen Adamın Hikâyesi Doris Lessing
• Döşeğimde Ölürken / Ayı / Ağustos Işığı William Faulkner • Polonyalı
Olmak Tadeusz Konwicki • Yurtsuzların Ülkesi Dugmore Boetie • Aba-
noz Kule John Fowles • Küskün Kahvenin Türküsü Garson McCullers
• Tatar Çölü Dino Buzzati • Kefenin Cebi Yok Horace McCoy • Taşkın
Yevgeni Zamyatin • Ayrılmak Dan Franck • Kurbağa Güncesi Günter
Grass DÜNYA KLASİKLERİ Tom Jones Henry Fielding • Arefe İvan
S.Turgenyev • Bartleby Herman Melville • Adsız Sansız Bir Jude Thomas
Hardy ÇAĞDAŞ TÜRK YAZARLARI Tutunamayanlar / Tehlikeli Oyunlar
/ Oyunlarla Yaşayanlar / Korkuyu Beklerken / Bir Bilim Adamının Romanı
/ Günlük ve Eylembilim (Bütün Eserleri) Oğuz Atay • Gece Bilge Karasu
• Ten ve Gölge Hulki Aktunç • Aylak Adam / Anayurt Oteli Yusuf Atılgan
• Yusuf Atılgan'a Armağan Kitabı • Geceyi Tanıdım-Erostratus Nazlı Eray
• Ruh Üşümesi / Sessizliğin ilk Sesi / Çok Uzak-Fazla Yakın / Hayır Adalet
Ağaoğlu • Aşkım Bana Resimaltı / 'Bekle' Dedim Gölgeye / Erkek Hikâyeleri
/ Macbeth. Muhitimize Uyarlama Denemesi / Gaib Romans Ümit Kıvanç
• Merdivenaltı Yeşim Dorman Müderrisoğlu • Tek Kişilik Ölüm Nuray
Tekin • Symphonia Kakophomca Kriton Dincmen • Yüzyetmişaltı Yıl
Mehmet Fehmi İmre • Jönler Bekir Fahri • Zaniyeler Salâhaddin Enis
İLETİŞİM YA.YINLARI• İSTANBUL: Klodfarer Caddesi iletişim Han No. 7 34400 Cağa/oğlu Tel. 516 22 60-61-621 Fax: 516 12 58• ANKARA: Konur Sokak No.24/4 06640 Kızılay Tel. 425 36 00 - 425 20 711 Fax: 425 18 15• İZMİR: 357 Sokak izmiroğlu işhanı No. 306 35250 Konak Tel. 849042! rax: 84 46 65
A y l ı k b ü l t e n i m i z i k i t a p ç ı l a r d a n i s t e y i n . ( B e d e l s i z d i r . )
şeytanminaresi
BİR ÖLÜM BİÇİMİ OLARAK AN'IATLAMAK
zarife biliz
Bugün diye birşey yok!Herşeyi, ya geçmişin ya da geleceğin omuzlarına yükleyerek yaşıyoruz.
Hayatımızda varolan en kalıcı duygu, hüzün... acı değil. Acı, yaşayan birşeydir, hüzünse ölümün yaşayan halidir. Sevinçler bile 'geçmiş' olduklarında,
hüzünle anılırlar, yaşanırlar.Geleceğe 'umutlu özlem', geçmişe 'hüzünlü özlem'... nostalji. Bugünse özlemin
işgali altında, yaşamıyor, çoktan intihar etti."Güzel olan hiçbir şey, hülasa edilemez" demiş Valery
İsmet ÖzelBelki bunu bugün 'Güzel olan hiçbirşey yaşanamaz' diye çevirmek dahaanlamlı. Çünkü yaşanmamışın mükemmelliği yanında, yaşananın pisliği,
sarsaklığı, kendini toparlayamazlığı, 'idealin' hep bir adım gerisinde kalması,bir leke gibi göze batar. Ve yine, yaşanıp bitmiş olan an'ın, zihnin süzgecinden
geçerek, güzel, hoş yönleriyle hatırlanması -kötü şeyleri unutmazsak,yaşayamayız-, gelecekteki 'ideal'e benzer bir 'nostalji ideali'ne dönüşmesi, tüm
bunların sonucunda daŞÎMDÎ YAŞAMANIN KİRLÎLÎĞI
Yaşam, kirletir, bozar, kırar, piç eder. O, hiç bir hayale, kalıba, ütopyayasığmaz. Yaşam, aslında çirkindir... anımsamalar güzel, umutlar güzel. İnsanöznel, iradî müdehaleleriyle onu, geçmiş ve gelecek biçiminde yaşanır kılar.
Geçmişte yaşadığımızın daha güzel ya da gelecekte yaşayacağımızın daha güzelolacağım düşündükçe, an, önemsizleşir, atlanası, öldürülesi bir şey olur.
Gelecekte beklenen her an, şimdiki an olduğunda kirlenecek ve sonra,bambaşka bir şey olarak zihnimizde tekrar doğacaksa, ben diyorum ki;
aslında geçmiş ve gelecek diye birşey yok. Geçmiş ve gelecek deforme edilmişbilinç biçimleridir. Bizden bağımsız olarak yaşayan tek şeyse 'an'dır. Yaşam
'an'ın içinden doğar, biçimlenir. Değişimin dinamiği bugünün içindedir.Bugün aslında 'en değerli'dir ve bu yüzden 'an'ı deforme etmenin hiçbir meşru
yanı yoktur. Bunu yapan yalnızca delilerdir. Toplum dışına itilirler,tehlikelidirler. Çünkü değişebilir olanla, yaşayanla uğraşırlar... ölülerdeğişmez ve değiştiremez. Çirkin de olsa önce yaşayanı farketmenin ve
yaşamanın yoludur güzele giden.'Yaşasın Şimdiki An'
23
kutupyıldızı
HEP BİR BAŞKASININ ADIYLAÇAĞRILIYORUZ
selçuk akman
Herşey aramızdan birinin ölümüyle son bulduusulca sona erdi verilen sözler
ses tellerindekitedirginliklerdi ismimizi ele veren
çünkü her serüvenin kapısında seferberlik,alçaktan uçan gülümsemelerle anlamlı.
Çok sonraları farkına vardık,ben;
Ayten Hanım;uzunca bir süreden beri tank.
Nezleli yüzlerde keskin bir alkol kokusudairedeki kızların ıslak serinliğidir Ayten Hanım.
Yeni bir pişmanlıkyani ben
evvelbahar.
Duvarımda asılıyor şimdi karşılıksız bir kadınaklımı alıyor,
alıp götürüyor Ayten Hanım.Halk kebapçısından giriyoruz içeri
yılışık bir bardak gibi elimizden tutuyorsundudaklarının üstünde ince bıyıklanıl
ıslak ve utanmadantenimi okşuyor Ayten Hanım
Pusulamı yormuşlarkuzeyi göstermiyor yelkovan
oysa sokakları ürkütmezdiuslanmaz bir kediydi bu şehir
ıssız yollarında kolkola gezdiğimiz apartmanlaryerine kuşkularla geliyor tankya da buna benzer yanılgılar
yanında esin perisiyani ben
evvelbahar.
Seyredilmiş filmlere gidiyoruz bıkıp usanmadandurmadan konuşuyorlar;
sıkılıyoruz koltuklardanbaşka bir film aranırken yanımızda yalnızbaşını kül tablasına dökmüş Ayten Hanım
niye gelmiş diye soruyor tanko sırada ısrarla
ıslak ve utanmadan bakıyorum duvaraasılmış bir resim kadar yalnızdır Ayten Hanım.
Uzunca bir kahkaha ardından üç kişi-evde yokuz-
henüz yatışmış kavgaya hevesleniyoruz durmadanadresimi kim verdi Ayten Hanım
yüzünüz neden bozuk.tankla yaktığınız kitaplar mı canınızı acıtan?
yoksa sımnızı ucuza kapatacak,unutturmaya çalışacak sürgünler mi
heveslendiriyorsizi
karakalem çizgilerle hatırlamak istemiyorumAyten Hanım bu gün her yer Erenköy oldu
biliyor musunuzisminiz bile yabancı değil eskiden beri sırça bir köşk
paspaslarınız, yeni yıkanmış ayaklarıyla tankmasrafsız adımlarıyla geliyor kapınıza
muhasebe hesaplarıylayanında eşik ötesi
yani benevvelbahar.
24
kutupyıldızı
Bir mezar arıyorum kendime toprağı bolçok bol geliyor üstüme giydiğim elbiseler
bu gece ıslatmayı ister miydin tank?bira şişelerine beklenmeyen bir misafir gelmiş olmalı
arsız kızlar dilinden kaçmıştıremin olarak girmek isterim
yol yorgunu dizlerimle alay ediyor erken zamanlarAyten Hanım'ı yoran dizelerimle
isterdim ki ezberini terketmiş bir evvelbaharorta yaşlı dul kadınların bayramı olsunelimizde bayraklar aralıyoruz kapılan
kutsal bir sayı aranıyor sokaklardahayalimi çalan salondaki çalar saat
yatağa uzanmış iskeletyani ben
evvelbahar.
"İlgisizce usandırıyorsun geceyiZühreyi biliyor ki sabahı uzatmış"
Ayten Hanım sırtımı kaşıyor sıkılmadanesrar çekiyorsun
sonu belirsiz bir filmden alıntılargeçiyorum önünden görmüyor beni
halbuki önü alınmış bir felaketi kim unutabilirderken duvardaki resimler ki hepsinde benim ismim
utanmasa derim renk değiştireceğiz hep birdenhep birden oluverirdik
hiçbir zaman durulmasın diye yağmurlarşimdilerde şiirim ipincecik utangaç
bir esin perisiydi zamanyani ben
evvelbahar.
sana sözüm yok güzelimbu gece çok erken
sinirlerinle dans eden bir diazem gibiyimbilirim
kim ne diyebilir; beni kim tanırAyten piyasaya çıkmadan önce çok yemekler yedi
çok isterdi ama kim dinlerdi kiıslak ve utanmadan;
tanrım ne güzel olurdudedim
sonraları çok utandım bundanoysa güzellikle altetmek vardı
esrik bir gülümsemeyledairedeki kızlara inatyatağıma serptiğim
ince sihirlerle affetmek vardıbu gece çok erken
yüzünü duvara dönZühreyi düşün.
isimsiz bülbülleriz artık yanlış açılmış kapılarhesap sormadan kapanıyor üstümüze
herkes tanıdıksahil yolunda utangaç adımlarla yürüyoruz
üçümüz bir hiçin esrarengiz renkleriyiz artıkkimse bize darılmasın evimize herkes ortak
yanıldıkça anlatılan şaşkınlıklar gibi yalnızıztitreyen güvercinlerin korkusu basıyor içimizi
çünkü yanılgı kandırdı zamanıparmaklan kınlmış bir çocuk uykumuzu kaçırdı
genç ölüler büyüttüğü içingider ayak
altınbaş rakılardan sakat aşklar çıkarıyoruzışıkları söndürüyoruz firuze mumlar yakarak
sonra ses veriyor müzik öğretmenimizmumu söndürüyor
bıkmadan heryeri siyaha boyuyor Ayten Hanımhep bir başkasının adıyla çağrılıyoruz
ıslak ve utanmadan.
25
kutupyıldızı
Evvelbahar;ezberini unutmuş bir telaş
kar havası bastırmış eziliyorsunhüznün bulaşmamış henüz Ayten Hanım uysal
yatak gıcırdadıkça-ergenliğinizi anımsayın lütfen-
korkuyorsungeçmişi yüzüyle anlamlı bir kadın var karşındaoysa ne ufak ne gösterişsizdiniz Ayten Hanım aslında hiç üşümezdi hiçbir akşam
karanlık odada kırmızı ışıklar evvelbahar;-tam da bu anda- aslında hiç konuşmazdınız.
Banyo edilen bir resim gibiydi gövdeniz o gece korku komasına girdi evvelbaharıslak ve utanmadan. Ayten Hanım sustu sonunda
belli belirsiz sustu müzikkıyılar derinlere dalıp gitti
ikimiz anladık, sonra beklemeyi denedikEvvelbahar; belki birileri duyar
uzayıp giden bir adam yardıma gelir diye pencere önündeoluverdi birden içi dolu bir boğaz vapurunun geçmesini bekledik,
sizden genç benden akıllı boş yere uslanmışız diye sustuk sonundaayrımına vardığımda çok geçti zamanlarzamanla anlaşıldı herşey çözüldü masal
uykum erken aralıklarla korkak ıslak ve utanmadan.hangi gece
kimin sabahında uyandımsaeğlendim ince bıyıklarındaki izi belirsiz çocuklarla
ıslak ve utanmadan.
istenmiyorsabedenime sapladığın çığlıklarla başedemiyorsan
eğersessizce çeker gider,
sıfatsız bir cehennem olurumyani ben
Evvelbahar.
26
deja vu
YILAN TANRIÇANINYABANIL-GELİNİ
sadık türksavaş
Gökyüzünün ve yeraltının hiddetli sarayları, Tannça'nın ikiye parçalanangövdesi üzerinde çılgınca arzular üreterek yükselirken,.... Ay'ın büyülü
ritmi ile gökküreye yazılan gelecek zamanın sırrı,... artık, alev alevyanan harflerle mermerlere yazılmakta,... her şeyin kaderinin berraklıkla
görüldüğü zamanlar,... zamanın üst üste bindirilmesi ile, ebedi ölümünbelirsiz karanlığına ulaşmakta,... ve öldürmek eylemi kahramanın yücebir duygusu olarak kut sanmaktadır.... Ne var ki,... Tannça'mn titanca
direnişi ve hızla yükselen ateşi karşısında, giderek yumuşamaya başlayandemirin küskün katılığı, belki de gökyüzünden yeryüzüne açılacak olan.yeni bir kapının umudu ile ışıldamakta,... zamanın, zamansızlığa karşı
yürüttüğü bu belirsiz savaş, bütün şiddeti ile uzayıp gitmektedir.Ancak bir gün,... Tannça'mn, göklerin arzusundan doğan Yabanıl-Kızı,Eleusis'in geniş kırlarında Okeanos çocukları ile neşe içinde gezinmekte
ve kendisini yeraltına yutacak olan tuzağa, yüz tomurcuklu CennetÇiçeği'ni kopararak yakalanmaktadır... Yeraltı-Tannsı'nın altın arabasınabindirilen Yabanıl-Kız, çığlıklar içinde karanlıklar ülkesine indirilirken,dipsiz de) MÜklerdeki soğuk ve onurlu makamı hazırlanmakta, çığlıkları
ise sadece Yüce-Anası'nın kulağına ulaşmaktadır.Ancak,... Yabanıl-Kızı'nın yeraltına yutulduğu Eleusis Kırı'ndaki bütünizlerin, Eubouleus adlı bir domuz çobanı tarafından silindiğini öğrenen
Tanrıça, hıçkırıklar içinde Yüce Dağ'ın tüm Tanrılarına lanetleryağdıracak,... toprağın bin bereketini gövdesindeki bin türbeye çekerek,
Tanrılar'a ve ölümlülere uzun süren bir kıtlık salacak,... "BakireKuyusu"nun başına giderek gözyaşlarını kuyuya akıtacak ve
Yabaml-Kızı 'na şöyle seslenecektir.
27
deja vıı
- Ey kırlarımın kızı,Yabanıl-Kız, soğuk yatağından başını
kaldırır. Yükseklerde parıldayandalgalı bir aynada Yüce-Anası'nm acılı
yüzünü görür ve ışık düşen yüzündesevinçli bir gülümseme belirir
Tanrıça ise konuşmasına devam eder.Yakın bir gelecekte Gümüş Ay kuyuya
düşecek,... işte o an, başını kaldırıp O'nuyukarıda göreceksin,... O, sana bin tomurcukluCennet ÇiçeğTnin sırrını verecek... Sen ise, buçiçeğin ağacın içinde sabırla yükselen oluşçatırtısını işiteceksin... ve, acılar aleminden birçiçek olarak gün ışığına kavuşmanın gizlibilgisini öğreneceksin ve, Şafak-Kızı senisevinçle karşılayarak elinden tutacak Aynısenin, bin tomurcuklu Cennet Çiçeği'ni tuttuğungibi.
Yabanıl Kız yukarıya doğru hüzünlekonuşur.
- Ey Yüce-Ana,.... ilk yağmur damlalarını içenkuru bir toprak gibi dinleyeceğim örüp-sökenG ü m ü ş T a n r ı ç a ' y ı Göreceğ im, . . . .Okeanos 'un derin u y k u s u n d a n nas ı lkaldırıldığını bedenimin .... Ey kendindengeçercesine çalan flüt.... Ey düşlerle birlikteboşalan şarkı,.... Ey dokunmaya davet edençiçek .... Anlayacağım,... ışıklı yeryüzününsevincinden nasıl indirildiğini ruhumun. ... Eyşanslı günah,.... Ey mutlu hata.... bileceğimAltın Güneş'in görünmeyen cinlerince nasılçarmıha gerildiğini aklımın.
Tanrıçanın kuyuya damlayan gözyaşları, görüntüsünü dalgalandırırken,
Gümüş Ay gökyüzündeyükselmektedir. Tanrıça başını
kaldırarak bir süre gökyüzüne bakar vetekrar kuyuya eğilerek konuşur.
- Ey kırlarımın kızı,.... durgun suyun üzerinde,
gökyüzü toprağın içindeymiş gibi görünür...Sevgi, özgür ruhun diplerindedir. O, ne yaparsayapsın zorla yapamaz. Çünkü, bir meyveyekoyulan yasak bin meyvenin tadını kaçırır...Arzu ise, Yüce-Dağ'ın köklerindedir... ve ancakyenilendikçe yaşayabilir... Aksi halde kendinizehirleyerek öldürür.
Durgun suyun çift taraflı aynasında,uzun süre kıpırdamadan birbirini
izleyen Ana-Tanrıça ve Yabanıl-Kız,Iki-Kraliçeler'in en içli duruşunu
yüzyıllar ötesine sunarken,... Gümüş Ayyavaş yavaş kuyuya düşmeye
başlamıştır.... Yüzünü aydınlatan ilkışıkla birlikte gözlerini kapayanYabanıl-Kız, hüzünlü bir saflıkla
Tanrıçaya şöyle sorar.- Peki,... Çarmıha gerilmiş aklım, Yüce-Dağ'ınsürgününden nasıl kurtulacak?... Ey Ana.- O Dağ'ın altındaki muhteşem labyrenthosu, biryumak iplikle çözerek.
Kulağına hoş bir ezgi gibi ulaşan bucevabı işittiği sırada, Ana-Tanrıçakaybolmuştu ve dolunay kuyunun
aynasında gümüş bir tepsi gibiparlamakta idi.
NotlarEleusis - Yunanistan'da bir kent, Hermes'in oğlu.Euhouleus- İyi eş veren.Okeanos- Yeryüzünü kuşatan büyük nehir. Gaia'dan
doğan oniki titandan ilki.
28
in vacua
MEDYA LABORATUVARI
adnan kurt
"aslında pek de bir numaralan yok. Yedi yıldır yaptıklarınabak: henüz bir tek kullanılan ürünleri bile olmamış""Sen olsan ne söylerdin Medya Lab. hakkında?"Bilgisayarın önünde geriye doğru kaykıldı, "Ne bileyim,bir laboratuvar işte, güzel bir laboratuvar. Eğlenceli..." vehülyalara daldı.Tuğrul Anıldı ile Medya Laboratuvarı Söyleşileri
Medya Lab. Sanki adı bu laboratuvann tanımı.Birçok açıdan orayı inceleyebilir, çok değişikfikirler çıkarabilirsiniz. Medya Lab'de birçok
gurup, değişik yönleriyle iletişim teknolojilerigeliştiriyorlar. MİT' deki tüm laboratuvarlar gibi,
zamanı paylaşımlı olarak herkesin çalışmasınaaçık olan bu laboratuvar, iletişim şekillerini,
insan-makina ara-iletişimini, elektronikgörüntülemeyi, elektronik duyum ve algılamadizgelerini, yapay zekâyı, eğitimi araştırıyor.
Sosyologlar, psikologlar, politika bilimcileri,ekonomistler, elektronikçiler, fizikçiler,
matematikçiler, biyologlar, yönetim bilimcilerçalışıyor laboratuvarda. Geliştirilen, hayal edilenteknolojiler, benzer yerlerdekinden farklı. İşte bu
fark, laboratuvan eğlenceli ve zaman ötesi kılıyor.Burada sorulanlar, zamandan, olabilirlikten
bağımsız. Ama laboratuvarda saygınlık, üretilenfikirlere bağlı değil. Eğer ürettiğiniz fikri
gerçekleştirip gösteri yapabiliyorsanız 'adam'dansayılıyorsunuz. Hatta çalışanlar arasında
Bruno'nun "Publish and perish" lafı ortamauymuş ve "Demo ör die!" ("Göster yada öl")
haline dönüşmüş.Zaman zaman aydınların pek sevdiği bir savdır:bilgisayarların, teknolojilerin insanı, duygulan
öldürdüğü, köleliği arttırdığı. Ve bunlarınkaynağında Huxley ve Orwell'in romanları,
karşı-ütopyalan vardır.Dikkatle bakıldığında bubir sarkacın salınım sürecidir. Tekelci, merkezi
bir teknoloji (özellikle iletişim teknolojilerimerkezli görüşlerle) yani kitle iletişimleri, yaygın
iletişim (broadcasting) bu korkulan desteklerkonumlar alabilir. Oysa kişisel iletişim ve dar
iletişim (narrow-casting) geliştikçe, insanlarınsahip olacakları şey daha özgür biçimler, dahaçok duyum noktası ve çok ama çok yaygıniletişim olacaktır.Dahası, sürekli olarak bir takımkanallardan size haberler aktarıyorlar, birşeylersöyleniyor. Sizin söyleyecek bir lafınız, edecekbir küfürünüz varsa kim duyacak. Ya da depremhaberlerini izlerken içeride süt taşarsa, bu haberikaçırmanız hakça olur mu? İşte bu sorunlar ya dailkellikler 'narrow-casting' denilen yeni iletişimteknolojilerini doğuruyor. Her izleyici için özelkanallar olduğunu düşleyin. Sevdiği filmler,ilgilendiği haberler, sevdiği sporlannizlenebildiği, bunları istediği saatlere, günlereprogramlayabildiği, tekrarlayabildiği,durdurabildiği, talk-show yapan bir lavuğa küfüredebildiği bir iletişim ortamı düşleyin. İşte buortamlar/teknolojilerdir geliştirmek istenen. Dahaaynntıh olarak "broadcasting", merkezikanallardan başlayıp teller, atmosfer, uydularlaevlere, kişilere ulaşan haberlerden oluşuyor. Buhaberlerin zamansal düzenlenmesi, sıralanmasıve seçimi -hatta denetimi yapılmakta. Çünküyöntem ve ortam buna uygun. Böylece kitleler vebireyleri, onlara sunulan ve bilgi içeriğinidenetleyemediği/seçemediği haberleretutulmakta. Yani TV izleme saati belirli insan,onun için bilgi değeri olmasa da iç giyim defilesiizlemek zorunda kalabiliyor ve başka bir saattekiçok paralı yanşma programını izleme şansınıkaçırabiliyor. İletişim kanallarının sayıca artmasıise hem çözüm değil, hem de fiziksel olarak olasıkanal sayısı sınırlı.Ve bu demokrasinin en temel ve en gerçekçiuygulamasından başka ne olabilir ki? Bu dasarkacın diğer ve erişmesi güç olan konumu; hempolitik hem teknolojik nedenlerle. Bu özgürlüklerortamı daha pratik neler getirebilir: Gauss'un vebenim belki de tek ortak yanımız, okullarınkapanması dileğimiz gerçekleşebilir.Papert Medya Lab.'da bunu planlıyor ve gösteri
29
in vacua
bile yapıyor. Hepimizin ortak isteği -işegitmemek- bile mümkün olabilir. Negroponte
zamanının çoğunu orda burda gezerek, eğlenerekgeçiriyor.
Medya Lab. için iyi tanımlardan birisi deeğlenceler ortamı olmasıdır herhalde. Bilimciler
orada en rahatı, en özgürü ve en eğlenceliyibulmak ve geliştirmek için çalışıyorlar /
eğleniyorlar. Ne sıkıcı, tekdüze bir akademikortam ne de kârlılığınıartırmaya koşan bir şirket
laboratuvarı var ortada. Kullanılması şüpheli deolsa, güç de olsa; dünyayı, insan yaşamınıdeğiştirmeyi hedefleyen şeyler peşinde ordakiler.Marvin Minsky (Yapay Zekâ öncülerinden)laboratuvardan şöyle sesleniyor: "Bencebugünün felsefecileri artık bilim-kurguyazarlarıdır. Geleceği yorumlayan, bize ışık tutanonlardır. Tarih yazılırken onlardan öncüler diyesözedecek, çağdaşları felsefecilerse çoktanunutulmuş olacak."
Aşağıda MİT Medya Laboratuvarı'ndan Nicholas Negroponte ile yapılmış birsöyleşiyi* sunuyoruz.
* 1960'larda bilgisayarların nasıl dahagüçlendirilebileceğinden ve kullanımınınkolaylaştırı labileceğinden bahsetmeyebaşladınız. Zaman öngörülerinizi neyönde haklı çıkardı, haklı çıkarmadığıhususlar var mı?* Son derece ileri kişiselleştirilmiş sistemlerhakkındaki birçok düşüncemin tohumlarınıoluşturan Mimari Makinası adlı kitabı 1968'deyazdım. Kişiselleştirilmiş sistemlerden kastım,insanların kim olduğunu "bilen" ve ona göredavranan sistemler. Bu öngörünün bir kısmıgerçekleşti. Günümüzde her yaştan insan, hayatınher alanında yeniden yaratımdan iş hayatına kadarbirçok amaç için bilgisayarları rutin bir şekildekullanmaktadırlar. Şu anda 1968'de hayal bileedilemeyecek çok yönlü bir bilgisayar ortamı var.Henüz gerçekleştirilmemiş kısmı ise sizigerçekten tanıyan kişiselleştirilmiş sistemlerkavramı. Bu kişiselleştirilmiş bilgisayarı iyieğitilmiş, uzun ö m ü r l ü bir İngiliz uşağı yani sizina l ı ş k a n l ı k l a r ı n ı z ı n , ü s l u b u n u z u n ,arkadaşlarınızın, amaçlarınızın farkında olan biruşak olarak düşünmüştüm. Önümüzdeki on ya dayirmi yıl içinde gerçekleşeceğini tahminediyorum.* Medya Laboratuvarı bilgisayarlarıkişiselleştirmek için neler yapıyor?* Şu anda tartışılan projelerden biri gazetelerinkişiselleştirilmesi konusunda*Bu, belirli konular hakkında duymakistediğiniz hikâyeleri söylediğiniz veonun da size sadece bu hikâyelerianlattığı bir sistem mi? Mesela ben kendihaberlerimi siz de Nicholas Negropontehaberlerini alabileceksiniz, öyle mi?
* Evet ama biraz daha ileri düzeyde bir şey.Duymak istediklerinizi önceden bilmek zorundadeğilsiniz. Bilgisayar, sizinle ilgili bir modelgeliştirmeli. İşte insanları ürküten de bu nokta.Korkunç derecede narsist bir dünyayadönüşeceğimizi, herkesin duymak istedikleribilgileri duyacaklarını ve ufku daralmış insanlarolacağımızı düşünüyorlar.* Siz de öyle düşünmüyor musunuz?* Kişiselleştirilmiş gazeteler hakkında fikiryürütenleri zaten geniş bir okuma tarzlarıyelpazesinin varlığından bihaberler. Bazenkendimizi başlıklarla sımrlıdığımız gibi bazen deçok daha değişik bir deneyimin peşinde oluruz. Birgazeteyi Pazartesi sabahı, Pazar öğledensonrasında olduğundan çok daha farklıokursunuz. Pazartesi sabahı, sizin için birincilönemi olan konulardan derlenmiş bir Herb Brodybaskısı görmek isteyeceksiniz muhtemelen.Fakat, akılalmaz derecede zeki bir sistem -sizigerçekten iyi tanıyan bir sistem- her zamanistediğinizin size verilmesinin doğru olmadığnıbilecektir. Daha da zeki olabilir. Bazı gariphikâyeleri ne zaman araya sokması gerektiğinibilebilir. Örneğin, Pazar sabahı eklerini dedikoduhaberlerinden derleyebilir.*Siz belirtmeden tercihlerinizi nasılbilecek?*Varsayın ki, bu elektronik gazeteyi onlineokuyorsunuz. Sistem, hangi haberlerde ne kadarzaman harcadığınızdan yola çıkarak hangikonulara ilgi duyduğunuzu saptayabilir. Belki,ileri televizyon araştırmaları hakkındaki hükümet
* Herb Brody, Technology Review, 1992. Murat Gülsoy ve Pınar TürenTürkçeleştirdi, Adnan Kurt yayına hazırladı.
30
m vacua
Kişiselleştirilmiş gazeteler hakkında fikir yürütenler zaten geniş birokuma tarzları yelpazesinin varlığından bihaberler. Bazen kendimizibaşlıklarla sınırlıdığımız gibi bazen de çok daha değişik bir deneyimin
peşinde oluruz. Bir gazeteyi Pazartesi sabahı, Pazar öğleden sonrasındaolduğundan çok daha farklı okursunuz.
31
m vacua
politikalarına ilişkin makaleleri okuyorsunuz. Birbakacaksınız sistem sizi Federal iletişimKomisyonu'nun kararnameleri ile ilgili haberlergöndermeye başlayacaktır, üstelik siz bukomisyonla ilgili açıkça hiçbirşey belirtmemenizerağmen. Medya Laboratuvarı'nda "haberlerianlamak" dediğimiz bir projemiz var. Amacı, hergece muazzam büyüklükte bir haber yığınınıokuyup sabahleyin sizin için bir gazete hazırlamakolan bir sistem.*Günümüz dünyasında hiç bilgisayarkullanmaksızın yaşamak da mümküngörünüyor, değil mi?*Doğru değil. Şu anda dünyada günde bir düzinebilgisayar kullanmayan hiç bir insan yoktur. Evuygulamalarını ve telefon/faks gibi bürodonanımlarını sayıyorum. Arabaların dabilgisayar içeren bir çok parçası var ve bu daha daçoğalıyor. 1993'de Nissan 50 mikroişlemcisiolan bir otomobil modeli piyasaya sürecek.Önümüzdeki 5 yılın sonunda insanlar günde 1000mikroişlemci kullanıyor olacaklar.*O halde, siz "bilgisayarlar" denilincebirçoklarının anladığı gibi, ekranı veklavyesi olan makinaları değil, aygıtlaragömülü işlemcileri de kastediyorsunuz.*Evet. İnsanlar tüm yaşanılan boyunca bilgisayarkulllanmaksızın yaşayabileceklerini söylediklerizaman muhtemelen elektronik posta, kelimeişlemcisi veya istatistik çözümleyici olmaksızınyaşayabileceklerini kastediyorlar. Fakat şunudüşünün üçyıl kadar öncesine kadar "faks"kelimesini duymamış olup da şimdi onsuzyaşayamayan ne kadar çok insan var. Faks heryere yayıldı. Ve o aletin içinde mikroişlemcilerleçok sayıda hesaplama yapılıyor.*O halde bu gömülü bilgisayarlar şumasalarımızda duranlardan çok dahayaygın.*Evet. Bunların aralarındaki iletişimiartırdığınızda yaşam epeyce değişecektir. Mesela,buzdolabınız tost makinesine ekmeğin bitmeküzere olduğunu söyleyebilir.*Ev otomasyonu ürünlerinin ticaribaşarısı hep sınırlı kaldı. İnsanlar nedenAkıllı Evler istesin?*Çünkü bilgisayarlar, insanın özel hayatınakarışmaksızın, insanların verdiği hizmetiverebilirler.
*Bazı uygulamalar neler olabilir?*Elim kolum dolu, alışverişten dönüyorum.Evimin kapısı neden bana kendiliğindenaçılmasın? Bu yapılması çok kolay bir şeydir. Birbaşka örnek: Buzdolabına bakıp da sütbulamadığınız olmuştur. Buzdolapları içindekiyiyecekleri izlemeli ve belli bir seviyenin altınadüşünce o yiyecekleri ısmarlamalıdırlar. Veyakında çıkacağınız yolculuktan haberdar olupgereksiz şeyleri ısmarlamamayı bilecek kadar daakıllı olmalıdırlar. O halde arabağlantılargereklidir: Planlarınızdan haberdar olanhesaplama birimi buzdolabınıza da bağlı olmalıdır.
*Bu Akıllı Ev başka neler yapabilir?*Bu düşündüğüm dünyada, bu makinalann sizigördüğünü, duyduğunu ve sizinle konuştuğunuunutmamalısınız. Evde bilgisayarlaşmanınboyutlarını yapıcı bir şekilde geliştirmenin engüzel yolu insan hizmetkârların bu dünyanınelitleri için neler yaptıklarını düşünmektir,zannediyorum.*Bir bilgisayar hizmetkâr, bana nasılinsanca bakabilir?*Eğer telefonunuz gerçekten sizi tanıyorsa nezaman çalıp ne zaman çalmayacağını bilmelidir.Sizi görebilmeli ve nelerin olup bittiğinianlayabilmelidir. Böylece, siz tam yemeğinortasındayken veya bir aile kavgası yaparkentelefonunuz arayanı bekletmen, amacını incelemelisizi rahatsız edip etmemeye karar vermelidir. Veçalmak yerine, "O şimdi kafası bozuk, çocuklartepesini attırdılar" demeli ve arayana yarınaramasını söylemelidir. İyi bir uşak bunu yapar.İyi bir telefon da yapmalı.*Bir de şu var: İnsanların bigisayarlarıkullanma yetileri teknolojik gelişmeninhızının gerisinde kalıyor bazen. Örneğin,büro verimliliği onyıl öncesinden çokdaha fazla değil.*Neyi ölçtüğünüze çok bağlı. Eğer günde kaçharfin daktilo edildiğini ya da onun gibi banal birtakım büro işlerini ölçüyorsanız fark küçükgörünecektir. Fakat, teknolojinin sonuçlarıaçısından işlerinizi nasıl yürüttüğünüzdeki büyükdeğişikliğe bakmalısınız.*Ne gibi büyük değişiklikler?*En çok insanları zaman ye mekânsınırlamalarından kurtarması önemli. Örneğin ben
32
in vacua
çok seyahat eden bir insanım. Dört beş günlükgeziler ve bazen de haftalarca sürer yolculuklarım.Ve büroma döndüğümde masamı tertemizbuluyorum. Çünkü herşey, telefon mesajlarıolarak kaydedilmiş ve yolculuğum sırasındakişisel olarak yanıtlamışım onları. Beni arayaninsanlar ben Hong-Kong'da bile olsam benburadaymışcasına yanıtlarımı alıyorlar.*Bilişim ve iletişim teknolojisinin yararsağladığını gösteren başka örneklersöyleyebilir misiniz?*Telsiz iletişimi, hücresel telefonlar gibi 1990'larbu konudaki inanılmaz gelişmeler ile anılacak.İnsanların evde biriken mesaj yığınından nasılşikayet ettiklerini hatırlıyorum, oysa şimdiarabalarından cevap verebiliyorlar. Bazıları iseceplerinde taşıdıkları bir alıcı sayesinde radyofrekanslarını kullanarak anında mesajalabiliyorlar.*Böyle bir teknoloji bizi bilgi selinesürüklüyor. "Fazla bilgi yüklenmesi"tehlikesi ile karşılaşabilir miyiz?*Hayır. Bir nedeni, bir çok elektronik ortamdadaha ve daha çok insan özetleyerek yazıyor, amaokuyucu "bana daha fazlasını söyle" diyebiliyor.Herşeyi başlangıcından itibaren bir bütün olarakmükemmel göremeyebiliriz. Önce kısa bir özetgörürsünüz. Sonra eğer isterseniz açarsınız veokursunuz, her tür aynntıya ulaşabilirsiniz. Benkişisel olarak fazla bir yükleme ilekarşılaşmıyorum çünkü yanımdaki bir çokyetenekli insan benim yerime okuyorlar. Böylecemasamın üstünde bir çeşit ön sindirimden geçmişmalzeme buluyorum.*Tabii bir çok kişi haberlerini süzgeçtengeçirebilecek yardımcılara sahip değil.*Doğru, ama önceden de konuştuğumuz gibi, buokuma ve önemli olanı ortaya çıkarma işi sizin içinneyin ilginç ve uygun olduğunu bilen birbilgisayar tarafından da yapılabilir. Biz, MedyaLaboratuvarı'nda, işte bunu yapabilecek birbilgisayar yapmaya çalışıyoruz.*Bu pek gelişmiş aygıtlarıyla, MedyaLaboratuvarı'nın bazen insanların videok a m e r a l a r ı n ı ç a l ı ş t ı r m a k t a b i lezorlandıkları dış dünya gerçeklerindenuzaklaştığı zannediliyor.*Bu benim için de doğru.*Çoğunun da bi lg isayarlardan gözü
korkmuş durumda. Yeni bir altsınıfınoluşumunu mu görüyoruz; yeni bilgiteknoloji lerini ellerinde tutamayan,"teknoloji cahilleri" mi olacak? Bu dahada büyük bir sosyal adaletsizliğe nedenolmaz mı?*Nintendo ve benzer bilgisayar oyunlarınınnerelerde olduklarına bir bakın. Sadece beyaz veorta sınıfta değiller.*Nintendo'larla oynamak gerçektençocuğu ileride "gerçek" bilgisayarlarıkullanmaya hazırlayabilir mi?*Elbette. Elektronik ortamlara alışıyorlar.*Peki ya yeni beceriler öğrenmeden işyapmanın her geçen gün zorlaştığıyetişkinler dünyasına ne demeli?* İnsanlar, hakkında hiçbir şey bilmedikleri bir şeyile ilgilenmekte çok tutuculardır. Yaşlandıkça yenişeyler öğrenmeye duyduğumuz istek azalır. Amabu kişiden kişiye değişir. Geçenlerde bir şeyanlattılar, birinin yaşlı annesi keyifle Macintoshbilgisayar kullanıyormuş. Bilgisayar hayatınayeni bir anlam kazandırmış. Buna benzer sayısızanektod duydum. Önemli olan konu tutum. Becerideğil.*Bugünkü masaüstü bilgisayarlarınınyetersizlikleri nelerdir?*Tabii ki en kötü problem bilgisayarların duysaleksiklikleri ki bu asimetrik bir çevreye yol açıyor.Yine de bilgisayarın video, renk, ses ve hoşgrafikler kullanması kendini ifade edebilmeyeteneğine zenginlik kazandırdı.*Bilgisayarınızla konuşmak istediğinizizannediyorum.*Konuşmak istiyorum. Onun benim nereyebaktığımı bilmesini istiyorum, dikkatsizdavranabilmek veya gülümsemek, her tür şeyiyapabilmek istiyorum. Yüz yüze bu makine ileilişki kurabilmek istiyorum.*Bir çok laboratuvar konuşma-tanımateknolojisi üstüne çalışıyor.*Evet, ancak bunu kötü şekilde yapıyorlar.Konuşma-tanıma araştırmaları, doğal dilinanlaşılması sorununa fazla odaklandı. Oysa doğaldile ait anlamalar gerektirmeyen, birçok güçlükonuşma-tanıma uygulamaları düşünülebilir.Genellikle geçici bir şeyle ilgilenirken konuşmayıistiyoruz, daktilo yazmayı ortadan-kaldırmak içindeğil. Örneğin, sandelyemde dönerken, odanın
33
mvacua
öbür tarafındaki makineme "önemli bir postamvar mı?" diye sorabilmek isterim. Hatta sadece"posta" demeye kalkabilirim. Ve bilgisayar cevapverir, "Üç mesaj aldınız, ancak biri önemli, gelipbaksanız iyi olur". Sanki orada benim sorularımlailgilenen birisi varmış gibi.*Bu, bugünkü çoğu konuşma-tanımaaraştırmalarının amaçlarından farklı mı?*Diğerlerinin şu anda üstünde çalıştıkları konu,tüm konuşmalarımızı bir bilgisayar çıktısınaçevirebilecek bir makine yapmak. Bunaulaşacaklar, ama çok uzun zaman alacak. Ayrıca,çoğu k o n u ş m a - t a n ı m l a m a ça l ı şmalar ıkonuşmanın birbirini etkileyebilme özelliğininavantajından yararlanmıyor. Örneğin, hiçbirdilbilimcinin konuşma diyemeyeceği birkonuşma ürettiniz, ama bu çok önemlidir. Bubizim "dil-ötesi" dediğimiz bir şey. Dilbilimsel birdeğeri yok, ama konuşmaya yardım ediyor. Eğertelefonda konuşuyor olsaydık ve siz bana arada"mm-hmm" demeseydiniz, sıkılırdım ve sonundasize orada olup olmadığınızı sorardım. Yüzyüze,bir çok şey yapabilirsiniz; başınızı sallar vegülümsersiniz ki bu da "mm-hmm"nın görselkarşılığıdır. Bütün işaretler çok önemlidir, amabunlara sözlükten bakamazsınız.* K u l a k l a r ı haricinde sizin idealbilgisayarınızın nesi olmalıdır?*Gözlerle de birçok şey yapabilirsiniz, örneğin elhareketlerinizi görebilen bir makine, ne demekistediğinizi çok çabuk anlayacaktır. Ve, tabii kigüzel bir konuşma üretmeliyiz ki makinelerimizbizimle insancıl bir sesle konuşsunlar.*Dokunma duyusuna ait girdiler için nediyebilirsiniz? Medya Laboratuvarı, sonzamanlarda el hareketini bilgisayar içinelektronik yörüngelere çeviren "VeriEldiveni" hakkında birçok yayındabulundu.*Veri eldiveni sadece işin kolayına kaçmaktır;elleri ve hareketleri kullanan deneyler için geçicibir yoldur. Kimse bilgisayarını kullanırkeneldiven giymek istemez. Bir insanın yaptığı gibi,bigisayarınızın da el hareketlerinizi görmesiniistiyorsunuz. Bilgisayarlar henüz bunubaşaramayacakları için veri eldivenini geliştirdik.Böylece başka durumda olması gerekecek deringörüntü sistemi olmaksızın bilgi toplamamızsağlandı. Ancak uzun vadede insanların
kullanmalarını düşündüklerimizi temsil etmiyor.*Eğer insanların eldiven gibi sıradanbirşeyi kullanmakta dahi isteksizolacaklarına inanıyorsanız, "sanalgerçeklik" de denen ihtimaller hakkındane düşünüyorsunuz? Bu sistemler sizitamamen yapay bir uzayda oynatırkenzırhlar hatta özel giysiler giymenizigerektiriyorlar.*Bilgisayarlaşmanın geleceği açısından sanalgerçekliğin önemi olur veya olmaz. Mutlakageleceğin eğlencesinin önemli bir parçasıolacaktır. Fikir otuz yıllıktır ama şimdiden engözde makine oldu.^Bütçeniz in ne kadarı sponsorşirketlerden geliyor?*Bu yıl %80'den %75'e düştü.*Endüstriye bu kadar yaslanmak sizi dahakısa dönemli projeler yapmaya itmiyormu?*Evet. Şirketler bize kendilerinin yapmaya cesaretedemedikleri şeyleri yapmamız için paraödüyorlar.*Medya Laboratuvarı'nın ürünleri ticarimal haline geliyor mu?*Bugünkü haliyle Laboratuvar yedi yıl öncekuruldu. Burada çalışan değişik MİT grupları,bugün sıkça kullanılan ürünler geliştirdiler..Örneğin, görsel "masaüstü" değişimi üzerinekurulan grafikli bilgisayar fikri -şu andaMacintosh'larda çok yaygın- bu öncekiçalışmalaradan gelir. Fakat şimdiden son dört veyabeş yılın başarılarının bir kısmı ürün halinedönüştü. Mutlaka en önemli katkımız tekst, grafik,video ve sesi biraraya getirerek multimedyahesaplamalarını geliştirmemiz oldu.* Medya Laboratuvarı'nın öngörüleriningerçekleştiri lmesinin karşısındaki enbüyük engel nedir?*Duyulu ve kavrayabilen bilgisayarlar yapmak.Ve bunu yapmak için, kavramanın kendisinikavrayabilmeliyiz. Bugün, bilgisayarlar minnacıkbilgi tutamlarını ne anlama geldiklerini bilmedenetrafta dolaştırıyorlar.. Fakat, işaretlerin bir benlikduyusu olduğunda ve iletişim kanallarıiçerdiklerini tanıyabildiklerinde, dinleyicisi içinbilgiyi süzebilen ve şekillendirebilen, gerçekanlamda kişileşmiş sistemler kurabiliriz.
34
kayıp hazine
GELECEĞİN MİMARLARI OLARAKKOLONİZATÖR DERVİŞLER
(Ve Osmanlı Devletinin Yayılma Dönemindeki Etkinlikleri)
ergun kocabıyık
Türkler Anadolu'ya gelirken beraberlerindeanimizmin, şamaniliğin, manişeizmin (1),Budizmin, Batınîlik'in yoğun izleriyle geldiler.Kafalarında sadece cihadın ve yağmanınsaldırgan evreni değil, aynı zamanda uzlaştırıcıevrenin de öğeleri vardı. Anadolu'daki kültürlerde bu yeni konuklarla birlikte Anadolu'yu vetaşıdıkları değerleri uzlaştırıcı bir tutumlapaylaşmışlardır. Selçuklu şehirlerinde binlerceyıllık Anadolu uygarlığının kalıntıları; Bizans'ındinsel ve politik gelenekleri; kilise karşıtı radikalmezheplerin bastırılmış kalıntıları; Selçuklusoylularının Orta Asya, Türkistan, İran veİslamiyet'ten getirdikleri özellikler iç içegeçmiştir. Fakat şehirlerdeki farklı cemaatlerdenoluşan bu toplum, devletin kendisi içinoluşturduğu bir toplumdu. Türkmenler (2) bukültürün dışındaydılar (3). Göçebe Türkmenaşiretleri genellikle Müslüman olmakla beraber,Müslümanlıkları görünüşteydi; aslında eskişamanı geleneklerini devam ettiren, heteredoksTürkmen Babaları'n manevi etkisi altındaydılar(4) dinî kültürü medreseden alan, İran'ınetkisinde bulunan ve Farsça konuşan bu kentlinüfus ise Türkmen'leri dinen zayıf görüyordu.
Selçuklu Anadolusu'nda bu her iki kesime de(Kır'a ve Şehir'e) ait olmayan, sayıları oldukçakabarık ama sayılarıyla değil, daha çokçağrılarıyla önemli olan bir karşı kültür unsurusayabileceğimiz başka bir kesim de HeteredoksDervişler'di (5). Zengin Selçuklu soyluları,devletlerini kurmakta göçebe Türk kitlelerinicihad yapma ve ganimet düşünceleri ilekendilerine eklemlemişlerdi. İşte heteredoksdervişler (6) bir lokma bir hırka deyişiyle bueklemlemeye öldürücü bir darbe vurdular (7).
Reha Çamuroğlu'na göre dervişlerin asıletkinlik alanı kırlardı. Yaşamlarını, kıryollarında, köyler ve göçebe topluluklar
arasında mekik dokumakla; halkın verdiğiyiyecekleri yiyerek, bahçıvanlık, çobanlık, ekinbiçme gibi işlerde onlara yardım ederek;çağrılarını yapmakla, sohbet etmekle, dansetmekle geçiliyorlardı (8).
Ömer L ü t f ü Barkan ise Osmanlıİmparator luğu 'nun kuruluş devrindekidervişlerle XVI.yy'ın sohbet edip dans eden,esrar çiğneyip coşup kendinden geçen dervişleriarasında kesin bir ayrım yapmaktadır (9).Barkan'a göre kuruluş döneminin bu dervişleriarasında özellikle Alpler veya Alp Erenler adıaltında anılan ve İslamiyet öncesi Türkdünyasında varolan Türk Şövalyeleri; AnadoluAhileri ile Horasan Erenleri de denilen abdal vebaba adını taşıyan, özellikle de Türkmenkabileleri arasında propaganda yapan, Osmanlıpadişahları ile savaşlara katılan dervişler vardı.Bu dervişler Türk ve İslam dünyasının hertarafında şubeleri olan örgütlü tarikatlarabağlıydılar ve Osmanlılar büyük bir imparatorlukkurmada bu güçlerden yararlanmışlardı (10).
Barkan'a göre, Osmanlı İmparatorluğu'nunoluşum devrinde Anadolu'ya yapılan dervişakınları ve faaliyetleri Anadolu'nun işgal veiskânı kadar eskidir. Anadolu'da rastlananzaviyelerin bir çoğu Osmanlılardan öncekibeyliklerin himaye ve nişanlarıyla kurulmuş Ahizaviyeleri 'dir. Bu Ahiler ve ŞeyhlerOsmanoğulları zamanında olduğu gibi budevirlerde de hak ve ayrıcalıklarını ayyende verevendeye. hizmetleri karşılığı kazanmışlardır. İlkOsmanlı padişahları aynı geleneğe uyarakmevcut zaviye şeyhlerini korudukları gibibirçoklarının da yeni zaviyeler açmasınıdesteklemişlerdir. Osman Gazi'nin kayınpederiŞeyh Edebalî ile silah arkadaşlarındanbirçoğunun hatta Orhan Gazi'nin kardeşiAlaaddin'in Ahi teşkilatına üye oluşu, ilk askeri
35
kayıp hazine
Ortaçağ Hıristiyan hukukuna karşı yenibir sosyal düzen ve adaleti savunan vedinî bir propaganda sürdüren misyonerTürk Dervişlerinin çağrılan ordularlabirlikte hatta ordulardan önce karşıtarafı manevi olarak fethetmiştir.
üniformanın Ahi üniforması oluşu veYeniçeriler için Ahi başlığının kabul edilmişolması bu açıdan çok önemlidir. Bu mistiktarikatın gücü Babai isyanından anlaşılabilir.
Başlangıçta Osman ve Orhan gerek yaşambiçimleri gerek dinî uygulamaları ile henüzgöçer Türkmenlere yakın, sade aşiret reislerigörünümündeydiler. İlerde Osmanlı yönetimiyerleştikçe bütün dinî yaşamı medreseleryönlendirecektir. Fakat ilk Osmanlı Sultanları,kendilerine Türkmen nüfusunun desteğinisağ lamış olan Baha' lara d a y a n m a y ısürdürüyorlardı (12). Fetihi başarmak içinOsmanlı ordularına sadece örgütlü ve inançlısavaşçılar sağlamakla kalmayıp, dinî ve sosyalfikirlerin propagandasını yaparak fetihi dekolaylaştırmışlardır. Ortaçağ Hıristiyanhukukuna karşı yeni bir sosyal düzen ve adaletisavunan ve dinî bir propaganda sürdürenmisyoner Türk Dervişleri'nin çağrılan ordularlabirlikte hatta ordulardan önce karşı tarafı maneviolarak fethetmiştir.
Şeyh Edebalî'nin siyasi ve mali nüfuzu genişbir kişi olduğunu Aşıkpaşazade tarihindenöğreniyoruz. Aynı zamanda bir derviş de olanŞeyh Edebalî Osman Gazi'nin kimi tarihçileregöre ise babası Ertuğrul Gazi'nin gördüğü birrüyayı yorumlamış ve ona Osmanlıİmparatorluğu'nu müjdelemişti. Osman, ŞeyhEdebalî'den kızını istemiş ama Şeyh iki yıl bunayanaşmamıştır. Osman bir gece Şeyh'in evindeuyurken şöyle bir rüya görür: Edebalî'ninkoynundan bir ay çıkarak Osman'ın göğsünegirer. Bunun üzerine Osman'ın göbeğinden birağaç çıkar, dallarının gölgesiyle bütün dünyayıörter. Edebalî rüyayı yorumlayarak Osmansülalesinin dünyaya hakim olacağını söyler vekızını ona verir (13).
Osman Gazi'ye verilen bu müjde, Şeyh'indesteğinin karşılığında Osman'ın padişaholması durumunda Şeyh'e ve müridlerine nevereceği söz konusu edilince siyasi bir anlaşmahalini almaktadır. Gerek Meşri Tarih'i gerekseAşıkpaşazade Tarihi'ne göre, Osman, butarikattan birçok dervişe köy ve kasabavaadetmiştir.
Şeyh Edebalî Osman Gazi'nin düşini tabireyledi ve Padişahlığı kendüye ve neseb venesline muştaladı. Yanında Şeyhin birmüridi vardı. Kumral Dede dirlerdi, Olderviş ayıdır: Ey Osman sana padişahlıkvirildi, bize dahi şükrâne, didi. Osman Gaziayıdır: Her ne vakit kim Padişah olam, sanabir şehir vireyin didi. Derviş ider, bize birkağıt vir imdi, dir. Osman Gazi ayıtdı benkağıt yazmak bilir miyim ki benden kağıtistersin, didi. Amma atamdan bir kılıçkalmıştır, sende dursun, nişan. Beni AllahüTealâ Padişahlığa irgörürse benim neslim olkılıcı göreler, köyünü almayalar, deyüvirdi.Şimdi dahi ol kılıç Kumral Dedeneslindedir. Al-i Osman'dan her kim kipadişah olsa ol kılıcı ziyaret iderler "(14)
Osmanoğulları'yla birlikte, bir çok şeyh dekendilerine yer yurt edinmek için Anadolu'nunbatısına yerleşmişlerdir. Bu yeni gelendervişlerin bir kısmı Gazilerle birlikte fetihlerekatıldıkları gibi bir kısmı da o civardaki köylereveya tamamen boş yerlere yerleşerekburadalarda müridleriyle beraber tarımla vehayvancılıkla uğraşmışlardır. Onların tercihanboş topraklar üzerinde kurdukları zaviyeler (15)kültür, iman ve din merkezleri haline geliyordu.Özellikle zaviyelerin dinî propaganda açısındanbüyük önemleri vardı. Cahil halk için azizlerinmezarlarının, kerametlerinin kutsallaştırılmasıdaha basit ve kolay anlaşılabilir bir dinoluşturmaktaydı. Bu nedenle zaviyelerdeki dinîhayat kolayca evliyaperestlik şekline girmiş vehalk arasında çok etkili olmuştur.
Öte yandan söz konusu zaviyeleri kuran veyayöneten dervişler çoğu kez yerli Hıristiyanlarınüyesi oldukları dinî tarikatları de temsil
36
kayıp hazine
Bu sebeple, dergâhları L Muradtarafından inşa ettirilen, H. Murad ve II.
Beyazid tarafından donatılan vezenginleştirilen Bektaşilerin Tarikatı çok
geçmeden henüz yüzeyde ve iyiözümsenmemiş bir islamlık yaşayan halk
kitlelerini ve özellikle Kızılbaşlarınpropagandaları ile bozulmuş bulunanları
yönetimin gözetimi altında,kurumlaştırma ve yönlendirme görevini
üzerine almak zorunda kalmıştır.
etmektedirler. Bu zaviyelerden yayılan dinîanlayış Bektaşilikte olduğu gibi, İslam dinîniyerli halka benimsetebilmek için uzlaşmacı biriçerik kazanmıştır. Bütün insanların kardeşliği,vicdan temizliği, dinî ayin ve ibadet alanındakişekilciliğin değersizliği gibi heteredoks fikirlerdinî kaynaşmayı kolaylaştırıyordu (16).Özellikle gayri sünnî tarikatlara mensup şeyh vedervişler, tekkelerini, terkedilmiş veya henüzfaal kilise veya manastırların yerine ya dacivarına kuruyorlardı. Böylece oradaki eskidinîn kullandığı araçları kullanarak etkisinizamanla zayıflatıyor ve bir süre sonra dasavundukları yeni din eskisinin yerini alıyordu(17). Kısa bir süre sonra da bir köy, ardındandeğirmenler, aşevleri, kervansaraylar gibisosyal vakıflar beliriyor, kısa zamanda bu ücrayer kurucusu olan Veli'nin türbesi çevresindebir kültür merkezi oluyordu. Bu şeyh vedervişler yerleştikleri bölgelerde karşılaştıklarıkökü Hıristiyanlık hatta Hıristiyanlık öncesidönemlere dayanan yerel aziz kültlerinimenkıbelerini (keramet hikayelerini)İslamileştirdiler. Bu konuda XII. ve XIV.yy'lara ait örnekler verilebilir. Örneğin HacıBektaş'ın XIII.yy.'da Sulucakaraöyük'tekurduğu tekke, bu yöre Hıristiyanlar'ının takdisett iği Saint Chara lambus k ü l t ü n ü nİslamileştirerek kendine mal etmiş, böyleceHacı Bektaş Hıristiyanlarca da benimsenmişi.Yine XIII. yy'in ikinci yarısında Balkanlar'dakiDobruca Bölgesinde bir Türkmen kolonisininyerleşimini sağlayan Türkmen babası San Saltıkda aynı şekilde orada eskiden varolan Saint
Nicolas kültüyle özdeşleştirilmiştir. (18)Mevlana öldüğü zaman sadece Koııya'dakiMüslümanlar değil Hıristiyanlar, Yahudiler decenaze törenine katılmışlardı. (19).
Kolonizatör dervişler gördükleri hizmetlersebebiyle çeşitli sultanlarca kendilerine verilmişbir ayrıcalığa, vergi ayrıcalıklarına sahiptiler.Örneğin, "Saruhan'da Nif nahiyesinde KapuKaya denilen yerde Hamza Baba namındakiderviş dest-i rencile açub ihya idüb, su getirubbir zaviye bina idüb, bağ diküb Allah rızasiyçünoradan gelip geçene hizmeti dokunduğu sebepleSultan Beyazid tara f ından öşürdenaffedilmiştir". (20)
Fakat bu dervişlerin geldikleri yerlerde hemenolağanüstü ayrıcalıklarla karşılaştıklarını sanmakdoğru değildir. Bir asker gibi savaşabildiği haldeyine bir köylü gibi çalışan bu dervişlerin çoğuhenüz öşürden muaf değildi.
Belli bir bölgeye gelip yerleşen ve çoğunluklagayri sünnî bir İslamiyet anlayışı telkin edendervişler çoğu kez bir aşiretin başı ya da birtopluluğun Beğ'iydi. Dolayısıyla yerleştikleribölgelere taraftarlarıyla geliyorlardı. Zaviyelerinordulardan önce hudut başlarına kurulmasıonların harekatını kolaylaştırıyordu. Şeyh AbdalMusa, Şeyh Geyikli Baba bu tür dervişlerdi.Bunlardan birincisi, Baba İlyas'ın bir mürididir;öbürüne gelince, Hacı Bektaş'm yoldaşı veBektaşiler tarikatinin asıl kurucusudur. Fakatkendiliğinden bir kolonizasyon hareketini temsileden bu zaviyeler ve şeyhlerin görev vesorumlulukları, devlet oluştukça bir memnuniyethalini almış ve giderek yozlaşmıştır.
Bektaşiler Tarikatı, Osmanlı İmparatorluğu'nunilk zamanlarında, tarikata mensup dervişlerle ilkOsmanlı Sultanları arasındaki sıkı bağlarsebebiyle yönetimin ayrıcalık tanıdığı bir tarikatoldu. Bektaşilerin İslam kültürünü halk arasındayayıcı rollerinin yanı sıra, yeni fethedilmiş veyerleşilmiş alanlardaki kırsal ekonominingelişmesinde de payları olmuştur. Bu sebeple,dergâhları I. Murad tarafından inşa ettirilen, II.Murad ve II. Beyazid tarafından donatılan vezenginleştirilen Bektaşilerin Tarikatı çok
37
kayıp hazine
Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasındansonra, onlarla yakın ilişkileri dolayısıylaBektaşi Tarikatı de kapatıldı, ve Bektaşitekkeleri Ortodoks olan Nakşibendi'lere
devredildi. Bundan sonraki evredeokumuş kentli Bektaşiler'le Alevilerinköy bektaşilerinin arasındaki uçurum
öyle derinleşmiştir ki Bir AleviBektaşidir fakat bir Bektaşi Alevideğildir iddiaları ortaya atılmaya
başlamıştır.
geçmeden henüz yüzeyde ve iyi özümsenmemişbir İslamlık yaşayan halk kitlelerini ve özellikleKızılbaşlann propagandaları ile bozulmuşbulunanları yönetimin gözetimi altında,kurumlaştırma ve yönlendirme görevini üzerinealmak zorunda kalmıştır. Bektaşilerbaşlangıçta, Kızılbaşlann islamlık dışı etkilerialtında kalmış halk kitlelerini liberal vehoşgörülü bir Sünnîlikten yana çekmek üzere,Sultan'dan gelen yetki ile donanmış biraracıydılar ve İslam örtüsü altında halkıninançları içinde sürüp giden İslam öncesiuzantıları dışında hiçbir heteredoksluklarıyoktu. Fakat eğitici dervişler yabancı ülkeleryerine atalarının inançlarını ve batıl inanışlarınıkorumakta olan halkın arasında etkinliklerinedevam edince kılıç tersine çevrildi; bukolonileştirici ve eğitici rolün kurbanları cemaatdışı, serbest görüşlü, dinler üstü, örf dışı vedevrimci bir tarikat oldular. İslam dışı Kızılbaşöğeler tarikatin öğretilerine, karmaşık, senkretikbir ruh vererek Bektaşiler arasına sızdılar.
Ayrıca Dervişler'in Ahi loncalarıyla da sıkıilişkileri vardı. Ahilerde Şii etki hakimdi vePirleri Selman-ı Farsî idi. Selçuklu yönetimiyıkılınca, XIV.yy'ın başında Ahiler, Ankara'dagüçlendiler ve kısa süreli bir Ahi devletikurdular Yönetimleri sona erince de sıkı ilişkileriçinde oldukları Bektaşilerin yanına sığındılar.Bu katılım Bektaşilik üzerindeki Şii etkiyi dahabelirginleştirmiştir (21). Kızılbaş BektaşilerTarikatı'nın bu değişimi I. Selim'i, dergahı
kapatmaya zorlayacak kadar ileri gitmiştir.
Nihayet 1826'da Yeniçeri Ocağı 'nınkaldırılmasından sonra, onlarla yakın ilişkileridolayısıyla Bektaşi Tarikatı de kapatıldı, veBektaşi tekkeleri Ortodoks olan Nakşibendi'leredevredildi. Bundan sonraki evrede okumuşkentli Bektaşiler'le Alevilerin -Fuat Köprülü'nünadlandırmasıyla- köy bektaşilerinin arasındakiuçurum öyle derinleşmiştir ki Bir AleviBektaşidir fakat bir Bektaşi Alevi değildiriddiaları ortaya atılmaya başlamıştır. Genellikleaşiret çevrelerinden gelen eski göçebeler olanAleviler, yabanlar olarak kalırken Bektaşiler kentmerkezleri yörelerinde toplanarak müridleriokumuş çevrelerden gelen bir tarikatolmuşlardır.
NOTLAR:
l.İran'lı Mani'nin kurduğu Zerdüştlük ve Hıristiyanlıkkarışımı bir din. Manicilik de denir. Bkz. OrhanHançerlioğlu, Felsefe Sözlüğü, Remzi Kitabevi,1982, S.241.
2.0rlaçağ kaynaklarında henüz Müslüman olmuş veyaMüslüman olmayan göçebe nüfusa Türkmen adıveriliyordu. Türkler Müslüman olduktan sonra ise"Türk" sözü küçültücü anlamda "yaban, köylü"anlamını aldı. Müslüman olmuş ve Selçuklu Hanedanıgibi kültürü İranlılaşmış kentli Türk ile, henüzIslamlaşmamış ya da yeterince İslamlaşmarmş göçerveya yarı göçer Türk arasındaki uyuşmazlık dolayısıylebirincisine "Müslüman", ikincisine "Türk" denmiştir.
3.Reha Çamuroğlu; Tarih, Heteredoksi ve Babailer;Der yay., 1990, S.113.
4.Fuat Köprülü, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, TTK,1988, s. 13.
5.Reha Çamuroğlu, A.g.e, s. 116.
6.Farsça bir sözcük olan dervişin sözlük anlamı fakirkimsedir. Fakat buradaki fakirlik bireysel bir seçimdirve bütünüyle maddi nimetlerin reddi değildir.7.Reha Çamuroğlu, A.g.e, s. 151.
38
kayıp hazine
Ortaçağ kaynaklarında henüz Müslümanolmuş veya Müslüman olmayan göçebe
nüfusa Türkmen adı veriliyordu. TürklerMüslüman olduktan sonra ise "Türk"
sözü küçültücü anlamda "yaban, köylü"anlamını aldı. Müslüman olmuş ve
Selçuklu Hanedanı gibi kültürüIranlılaşmış kentli Türk ile, henüz
îslamlaşmamış ya da yeterinceîslamlaşmamış göçer veya yan göçer
Türk arasındaki uyuşmazlık dolay isiylebirincisine "Müslüman", ikincisine
"Türk" denmiştir.
8.Reha Çamuroğlu, A.g.e, s.158
9.Ömer Lütfü Barkan, "İstila Devirlerinin KolonizatörTürk Dervişleri ve Zaviyeler", Vakıflar Dergisi II,Ankara, 1942, S.286.
l0.Ömer Lütfü Barkan, A.g.e. S, 282.Reha Çamuroğlu'nun ise bu görüşe şiddetle karşıçıktığını görüyoruz. Ona göre göçebeleri ve dervişleriOsmanlı Devleti ve daha sonra imparatorluğunkuruluşundan sorumlu tutmak, onlara ilişkin derin birkavrayışsızlığı getirmektedir. Çamuroğlu, onlarınancak kendi eylemlilikleri sürecinde Osmanlı Beyliğiile sonuçlanan dalgaya katılmış ve onu geliştirmişolduklarını savunuyor. Çünkü sözkonusu derviş vegöçebelerin devlet halindeki bir Osmanlı'nın en büyükdüşmanı olduklarını ekliyor onları kolonizatör olaraknitelemesini ise durumu daha da içinden çıkılmaz birduruma getirdiğini söylüyor. A.g.e s.72.
ll.Fuat Köprülü, A.g.e, s.13
12.0. Lütfü Barkan, A.g.e, s. 288-289
13.Fuat Köprülü menkıbenin bir benzerinin XIII.yy'da yaşamış Cuzcanî'nin Tabakat-ı Naşirî'sindeolduğunu gösterir. Aynı şekilde XIV.yy başındaİlhanlılar sarayında ilk dünya tarihini yazanRaşid-al-din, eserinin Oğuz törelerini içerenbölümünde sözkonusu menkıbenin bir benzerini daha
görürüz. Köprülü'ye göre Reşid-al-din'nin sözünüettiği Oğuz an'anesi ya Anadolu Türkleri arasında sözlüolarak aktarılıyordu ve Osmanlı kayıtlarına da(kroniklerine) burdan geçti veya XV.yy'da Osmanlısarayında çok değer verilen Raşid-al-Din'in eserindenalınarak Osmanlı sülalesine dayandırıldı. Bkz, FuatKöprülü, Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu, TTK, 1988,s.6-7
14.0.Lütfü Barkan, A.g.e, s. 288
l5.Eski belgelerde, zaviye kelimesi bazan bir tekke,bazan de bir konuk yeri, bir kervansaray anlamındakullanılıyor. Genel olarak zaviye, yolcuların güvenlekalabilecekleri, yiyecek bulabilecekleri ama aynızamanda ibadet amacıyla da kullanılan yerlerdir, zaviyeşeyhleri aynı zamanda gerek zaviyenin gerek çevresininemniyetinden sorumludurlar. Bkz. Ö.Lülfü Barkan,A.g.e, s.301.
16.F.W. Hasluck'tan aktaran Ö .Lütfü Barkan, A.g.e,s.304
17.Ahmet Yaşar Ocak, Kültür Tarihi Kaynağı OlarakMenakıbnameler, TTK, 1992, s.16
18.Benzeri örnekler için Bkz. A.Y. Ocak, A.g.e
19.Ahmet Eflaki'den aktaran F. Köprülü, Bkz. A.g.e,s.58
20.Ö.L. Barkan, A.g.e., s.297
21 İrene Melikoff, Uyur İdik Uyardılar, Cemyayınevi, s.222-224
39
ezberimdekiler
BİR FETİH PROBLEMİoya demir
Dingin ifadesini çevreleyen kırışıklıkların işinibi len parmaklar tarafından sanatkaygıs ıy la-çoğunlukla üzerine geçmişibelirginleştirme görevi yüklenerek-doğru yerlereserpiştirilmesinden mi çıkarmıştım. O'nunyaşama ince köklerle bağlı insanların yufka yürekmutluluk kaygılarını duymadığım? Taş zeminüzerinde yankılanan adımları arasından, vermişolduğu kararın hoşnutluğu ile önünden ilerlediğiBüyük Bilim Adamları portre dizisi gözünde pekde itibarı bulunmayan 'mutluluğun' yerinegerçeği t a n ı m l a m a s o r u m l u l u ğ u n uüstlenmişlerdi. Çok sonraları tutacak gurbetine*dergâh belleyeceği günah öncesinde de, YahudiBeş Vakit İsa Efendi, çoğu zaman yanılsamanınkapanlarından sakınamadığı apdallığına mazeret,itiraftan kaçırışları ile örtündüğü özleminde tekvakit gerçek idi. Budala ve masumuzdur hepkendimize rağmen. İsa Amca karşılaştığı yerdeiçeriğine aldırmaksızın tanrı inançlarınısahiplenir, Yahudi olmasına rağmen beş vakittetitizlenirdi. Muhalefet olmak da dahil, dinle pekilgili olmadığı bilinen profesörü tanrısal öfkeyandaşları karşısında savunmasız bırakmaz,O'nun kelime-i Şahadet getirmeyen ya daistavroz çıkarmayan inancının; koridorunkasvetli atmosferine egemen, merasim kıtası gibidizili oniki fani bilim adamının, bölünüp tanrısalgörüntüye bürünmüş akıl-bilim ruhaniliği ileilintili olduğunu yinelerdi. Profesör günaha aşinadeğildi ve günahın bir koşul ya da ceza oluşuarasında gidip geldiği dalaş, ideolojilerin sonkalıntılarının da süpürüldüğü bir meydanda, 70yılın kimliğinin Mc Donalds'a kiralanması ilesonuçlanırken; kendi haklarından emin birşekilde günahları serbest bırakacaktı. Butasfiyede, O'nun ip cambazının parmaklarınınucundaki dengenin sığını lmazlığına beşduyusunu tıkayan kendinden hoşnutluk haliyle
*Gurbet tutmak, bir yerde kalamamak ve hep uzak özlemiçekmek anlamına gelen bir deyiştir.
tanışık olanlar; artık başı dönen profesörle bu ikiadamın yargılarının iç içe geçmişliğini açıklamaçabalarını acele ile geçiştirmeyecekti:
Pencerelerimizi gösterdiğimiz oba töresininpusulasına bağımlı yön bulma alışkanlığındanarındırılmamış cüretkarlığımızın, hüzünlerdentasarruf etmeye tuş olabilecek kadar burnusürtmemişti henüz. Böylece Profesör, eskialışkanlıkla yüreğine kırkdokuz küsurkandırılmışlığı takıp dişiliğin beyaz omuzlarıüzerinde akan yelenin kışkırtıcılığına, daha fazladirenmedi. Hamlığının eksik darasınasevdalanışını bu kez de, rastgele ilişilen bir hurdagünahta bağışlatma düzenlemeleri ile anlaşaraktenin çağrısında inzivaya çekilecekti.
Hafızası kudretli bir günahta, acılarımızdeğmeden birbirine, arınmanın onca uzağınadüşmüştük: Günahın ortalarda dolaşmasıkavranmıyordu- sorulara yanıt vermediği içindeğil, çünkü yanıt verirdi- hep yanlış sorularsorulduğu için.
Tahta eşik üzerinden, açık bırakılmış kapıaralığında kestane dalının ucuna düşenkırmızıl ığa, biriktirme tutkusuna sebepyönelişimin ayrımına varmadan; öğrenilmişcehaletimizin rehin bırakıldığı estetik günahta,'bir kadın-bir erkek' yansımasına rastlamayıncakendi sıcaklığımda ısındığım bu kucaklaşmayakatılmış olan masal sevgimi kurtarmayayetecek,ödenmiş haraçlardan edinilmiş becerimyoktu. Her günahın içine kendi payına düşenelemin üleştirildiği bir geçmiş zaman tanımınıneşiğine asılı kalmıştım. O'nun, kendisini bir fatihsuretine büyüten, insanın içindekileri çözme veönemi olmadığını gösterme yeteneğine bu kadaryakın olması, başka herşeyden koparılmışolmasını daha belirginleştiriyordu. Eksik incidüğmelerinin çözülüşünde soyunukluğum,
40
ezberimdekiler
O'nun doğayla unutulmuş güdüsel ilintisindeaklını çelmeyecekti. Patiska şilte üzerinedüşürülen dantel yakalı lal gömleğinuyumsuzluğunda kendini hoş bir edilginliğe,çoktandır alıştığı bir şeye yeniden alışıyor gibibırakışlarmda; doğrudan deneyimin çok dahauzun bir kuramın parçası olduğu inancınısahiplenişini onca kan kurutmadı. Ardındankapanan çift kanatlı ağır ahşap kapınınhomurtusunda hep eksikli olmak kalıyordu bizimbile olmayan cüretkârlığımıza. Buna sebepbağışlamadın beni.
Masalın, cam ayakkabıların kül kedisinin deayağına küçük geldiği, artık benimsenenversiyonunun egemenliğini yaygınlaştırantamtamları bu kez de; kayıtlarımızda bir yereyerleşen günah için tövbeyi gereksizleştirecekpanzehiri yaşama misyon yüklemeninanlamsızlığından daraltacaktı; hep yanlış sorularsorulduğu için.
Kendini ağartılan aldanışlara ileten yüreğimizeyürüyen günahı, kendi adı ile çağırmaktan
utanarak, küçücük bir yorgunlukta sakladık.Kimsenin ellerinin funda toprağı ya da kusmukkoktuğu yoktu. Mantıksal yöntemle düzenlenenfethi katlanılabilir yapan ayrıntıları kurcalanmışiçtenliklerden artırırken, ılık kıvrımlarındabüzüleceğimiz üstü çizilmiş okşayışlarıngelişigüzel savrulmuşluğun asılı kalmışküçüklüğümüzü özentili tanımların ocağınadüşmekten alıkoymak ise dişlerini çok sonralarıetimize geçirecek sayıklama idi.
Nefsimizin mağruruyduk, hepsi bu!
Fatihlerin güzergâhından günümüze uyarlanan birfetih biçip, günaha tutunmamızın özde gizli birkutsama olduğunun bilincinde olmamız dahiyazgıyı kışkırtıp boyunduruk altına alarakbelirsizlikte asılı kalmışlığın tanımını yapmauğraşımızdı belki de.
Hep eksikli olmak kalıyordu bizim bile olmayancüretkârlığımıza.
hayalet gemi ile oniki ayda devri alemHayalet Gemi dergisine .... sayısından itibaren abone olmak istiyorum. Biryıllık abone bedeli olan 100 000 TL'yı 4151-207 Babur Akyol T.C. Ziraat Ban-kası Çemenzar Şubesine yatırdım.
imza
Ad-Soyad:Adres:Tel:
abone olmak için bu formla birlikte banka makbuzunuHayalet Gemi Yerelması İletişim Evi Bahariye cad. Hacı Şükrü Sok.Sağlık ap. Kat 3, Daire 7 Kadıköy -İST.
adresine göndermeniz yeterli olacaktır.l, 2, 3 ve 4. sayılar tükenmiştir, 5. sayıdan itibaren gönderebiliyoruz.
Hayalet Gemi'yi kesmek istemiyorsanız, fotokopisini gönderebilirsiniz.
41
atlıkarınca
RÜYALARDA BİR KUŞ GİBİUÇAMAMAK
derya erkenci
Keskin telaşlar yaşarsın, bu panik aşka düşmüşlükle ilintilidir... geneldeilk gençlikte. Ağız kurumaları, olur olmaz trabzanlardan kaymalar ve
inatlı gece mastürbasyonları bilinçaltına itilmeye çabalanan sıradışı birfelaketin bilinen habercileridirler. Ahmaklığın ve yalnızlığın ilk tortularıbaşlamıştır çökelmeye, acının o çok az yakalanabilen lezzeti kulaklarınıuğuldatır. Sakinlik artık faziletten çok intiharın seçimli adıdır, bir kadın
düşü ve birbıçakla birlikte
sıcak iklimlisular özlenmeyebaşlanmıştır...
...aslında,şiirlerle şairlersalık verir ağır
ve hoyrat kalçalıköykadınlarını.
Sevişe albenileritarlalar üzerineyayılmışlıklarıkadar habis bir
çekicilik değildir.Tandırlarda,
çamaşırlık kuru üzüm dalı yakarkenki elleri, patlamış pamuk öbeklerinitoplarken narin ve seridir... pamuk belki de bunun için yumuşaktır.Eskinin çocukları eski evlerde doğmayı ister, ahşabın karlıyken bile
kaybolmayan yamalığı, göbek bağı kesimlerine sürülen en iyimerhemdir. Kapı eşikleri gürgene saran kurtçukların seslerine yapılmış
minik akis duvarlarıdır. Kıkırdayan yaşlı ayak izli merdivenler, dönedöne çıkarlar cumba gölgeli sofalara...
42
...fakirtelevizyonları, kentsiluetlerine uyumluanten dizimleriyleyaşar eski ev, öğle
kuşağınıngençkızlıklarına ve
kadınbakkaldanalınan renksiz
gazeteninsütunlarına aşık olur
ilkgençlik. Artanmastürbasyonlarıniçeriği artık geniş,
tuvaletin bozukmusluğu ketenli ve
akıntılıdır...
...arsa boşluklarında ve falanca amcanın bahçelerinde, top oyunlarınınşeytani çekiciliği, ilkcigaraların varoluşa
sinen kokusu vebitişik ya da altkomşu kızlarını
sıkıştıran parmakritimleriyle sürer...
atlıkarınca
43
atlıkarınca
...tuzlu su kıyısıiteklemeleriyle,
herşeyleriylekarşılaşılır,kadınlıkla
analar çaptandüşmeye yüz
tutmuştur.Alkoller alınıp
tütünler sarılır,kıyıya ikide bir
inilip saçlarıslatılırken.Telaşlı ve
netliksorulamayacak
fotoğraflarçektirilir, bitirilir uzun dostluklar ve anlamaya çalışmalar, rıhtımda.
Diridir tuzlu suyu buharlaştıran rüzgar, akşamüstü piyasalarıraconlu ve
baba olabilmekacaba nasılbirşeydir?...
44
atlıkarınca
...kentten uzaklaşmaların geri dönmelerin izdüşümleri, kaçılan şeyleriarttırıcıdır. Yeni basılmış dergi kokuları, kötü şiirler, çok fazla içtenliğin
yapmacık ve itici hüznü, okul formalarının liseli tahrik ediciliği, geniş tabanlılastikler, binalar, L şeklindeki salonlar, bulvarlar ve kafeler, yalnızlığın köşenoktalarıdır. Yüzükoyun uyuyabilmektir belki de, çocukluğun en çekici yanı.Yalnız uyunur. Biçimsiz bir küspe halinde yürüyen, yaşayan etin, yaşlanan
etin, kadınlı ve bıçaklı rüyalarının tükenmesidir büyüklük......mastürbasyonun fizikselleri azalır ve artık hiçbir zaman, rüyalarda bir kuş
gibi uçulamayacaktır
45
HAYALET GEMİAyhk Dergi Sayı 8 Mayıs 1993
10000 TL KDV Dahil
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleriMüdürü
Yerelması İletişim Eviadına
A.BaburAKYOL
Yazı Kurulu
Selçuk AKMAN Sedef ERKMANMurat GÜLSOY Nazlı ÖKTEN
Pınar TÜREN Halide VELİOĞLU
Katkıda Bulunanlar
Nejat AKSOY Zarife BİLİZ Coşan BORAOya DEMİR Derya ERKENCİ
Murat ERKMAN Ergun KOCABIYIKAdnan KURT Sadık TÜRKSAVAŞ
Kaan YAZICIOĞLU
Kapak Tasarımı
Yalçın KARACA
Reklam ve Halkla İlişkilerSorumlusu
Kaan YAZICIOĞLU
Dağıtım
YERELMASI İletişimevi
Reklam Koşulları Arka Kapak 3000000 TLKapak içi 2400000 TL (Renkli) 1800000 TL(Siyah-Beyaz) İç Sayfalar 1600000 TL (Renkli)1200000 TL (Siyah-Beyaz)Abone Koşulları 100 000 TL (Yıllık) KDVDahildir.Hesap no. 4151-207 Babur Akyol T.C.Ziraat Bankası Çemenzar Şubesi
Yazışma Adresi Hayalet GemiYerelması İletişim Evi Bahariye cad. Hacı ŞükrüSok. Sağlık ap. Kat 3, Daire 7 Kadıköy -İST.Tel 41 4245 7 Faks 41 4245 8
Eğer Hayalet Gemi ileilişki kurmakistiyorsanız...
Herhangi bir evin loşodalarından birindegözlerinizi kapatın.
Ve karanlıkta bir koltuğakendinizi bırakıp,
geçmişi ve geleceğive
en önemlisi bugünüdüşünüp sorular sorun.
Sonrayaklaşmakta olanHayalet Gemi ' yi
düşleyin.
Ya dabize yazın.
46
Bize küçük* geliyor. Ama önemli.
* S a n a t d i z i s i n d e 1 5 k i t a p ,
3 0 t a n e e d e b i y a t t a (15 d e ş i i r i ç i n ) ,
m o d e r n d ü ş ü n c e d e n 1 5 e s e r ,
12 t i y a t r o k i t a b ı , 8 k l a s i k , 6 s e ç m e ,
1 5 ç o c u k k i t a b ı , a y l ı k b i r ç o c u k d e r g i s i ,
b i r k ü l t ü r d e r g i s i , 2 a n s i k l o p e d i k k a y n a k ,
u s t a l a r a 3 k i t a p v e d i ğ e r l e r i . . .
K ı s a c a y ı l d a 130 k i t a p , b i z e k ü ç ü k g e l i y o r .
2-3 b i n o k u y u c u d a ( T ü r k i y e ' d e b i r
k i t a b ı n o r t a l a m a b a s k ı / s a t ı ş m i k t a r ı ) .
B u n e d e n l e s e ç i y o r u z .
V e b u s e ç i l m i ş k i t a p l a r ö n e m l i ,
h e m b i z i m h e m s i z i n i ç i n .
Y A P I I K R E D İ Y A Y I N L A R I
YKY KlTABEVLER! İSTANBUL, BEYOĞLU « ANKARA, KIZILAY • iZMiR, ALSANCAKDiĞER SATIŞ NOKTALARIMIZ İSTANBUL, AKADEMi • DÜNYA GENÇLiK MERKEZİ • GENÇLiK • ILPA • KARUM • NET GALLERIA
• NEZiH • PANDORA • YAPI ENDÜSTRi MERKEZi • YENi ŞAFAK • ANKARA, DOST • ILPA • İMGE • TURHAN• iZMiR, AKADEMi • ALTAY • ILPA • iLERi • NET • BURSA, DÜNYA AKTÜEL-HAŞET • ANTALYA, ADA • BANDIRMA, OZAN SANAT EVi