48

Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki
Page 2: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

Başka bir dünya olduğuna yeminedebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden

çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehircaddelerinde, köy mezarlıklarının tarlalarlakesiştiği boşluklarda, çocuk parklarında ve

kurgusu boşalmış luna-parklarda, sandalyeleriters çevrilmiş meyhanelerde, okuyucuları

çoktan yokolmuş kütüphanelerin ıssızkoridorlarında gezindiğini mutlaka birilerifısıldamıştır kulağınıza. Hatta geceleyin

birdenbire havlayan köpeklerin nedenürktüklerini o zaman hissetmişsinizdir.

Ya da tüm bunlar uyku ile uyanıklık arasındayaşanan türden bir hayal...

Page 3: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

seyir defteri

Geçmişi ve geleceği birbirine bağlamak isteği ile kurduğumuz tüm ilişkiler enindesonunda birbirine düğümlendiğinde hayalgücünün sımsıcak ve ümit verici sahillerine

yelken açıyoruz. Ve, bir ip oyunu gibi sürüp gidiyor oyunlar. Sanki sonsuza dekçeşitlenecekmişcesine üreyen, çoğalan oyunlar, bir an geliyor kendini yinelemeye

başlıyor. Kendini yineleyen mevsimler gibi... Unutuldu, aşıldı zannedilentarikatların, felsefelerin, inançların , çözüldü diye bilinen muammaların tekrar tekrar

hiç yok olmamışçasına veya yeni yepyeni bir kılık içersinde hayata dönmesigibi...Parmaklarınızı açtığınızda çok önceki bir şekil çıkıyor karşınıza.

işte o zaman düşünüyorsunuz:Çocuklara ne bırakacağız?

Page 4: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

içindekiler

üstü çizilmiş kişiler

ACISIZ BİR KUŞAĞIN DAYANILMAZAĞIRLIĞI

ferhat aktan

Bak sen Medya Plaza'da iki sekreterinle çekilmiş VideoClib'inde Eğil salkım söğüt eğil diyorsun. Salkım söğüt

tabii ki eğilir başka ne yapsın ? Önada ne kızıl atlılar var, nede rüzgar kanatlılar.

atlas

BİZ, GÜZEL ÜLKE... BAHAR'A DAİR

halide velioğlu 7Tekerrür ibaresinin ağırlığından sıyrılmış pek de kişiselolmayan o büyük tarih bitti deniyor... Bir, tek bir

macera yok artık... (Saatlerinizi ayarladınız mı?)

yanlış pusula

Gelenekler olmayınca süreklilik de sağlanamıyor tabii.Bu nedenle yüzyı l ı aşkın süredir varlığını sürdüren

kurumlarımızın sayısı parmakla sayılacak kadar az.8GELENEK Mİ?

bedirhan muhip

AH, SEVGİLİ JAN PİYER*.

murat gülsoy

deligömleği

10 Siz. de şapkalı-üç-adam'a kızanlardanmısınız?

hayalperdesi

'ÖZEL DEDEKTİF OLACAĞIM'

pınar türen13

Dış dünya ile kızın arasındaki tek bağ televizyondu.Anketin sonlarına doğru sordum 'büyüdüğün zaman ne

olmak istiyorsun?' Kızın cevabı hemen geldi 'özeldedektif olacağım'.

BİR "FELSEFE MAKİNASINA"DESCARTES'I YÜKLESEK Mİ?

kaan yazıcıoğlu

denizin kızları

17 Daha sonra kalktılar. Felsefe öğrencisi diğerine kurduğusistemin sanata benzediğini, dolayısıyla yine de felsefealanında tartışılamayacağını söyledi. Öteki gülümsedi,

ayrıldılar.

kara göründü!

20Ancak Enstitu'de elle tutulamaz varlıklarla ilgilenen

araştırmacılar arasında sadece matematikçileryaşamıyor, fizikçiler, ve astronomlar da aynı

durumda.

PLATONİK CENNET

ed regis

TANRILARIN-KRALINDANKRALLARIN-TANRISINA

sadık türksavaş22

deja vıı

Ancak, ...trajik çağın günbatımı ağır ağıryaklaşmakta, ...ve Krallann-Tannsı,

Tannlann-Kralına gökyüzünün kızıllığında şöylekonuşmaktadır.

6

Page 5: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

kutupyıldızı

24Bu şehri Saran Sisin Sesini duyuyor musun

Bu Senin Sesin, bir Aksiseda SessizliğiDerinden iç geçirmelerin ıssızlığıdır zaman.

Erken uyandığın Sabahların yorgunluğunu Söylüyor Şarkılar.Şimdi herkes mahmur ve perişan.

YENİLMİŞ KAHRAMANLARINÖZGEÇMİŞİ

selçuk akman

KİŞİSEL BİR ANSİKLOPEDİDENSEÇİLMİŞ MADDELER

murat erkman

deligöınleği

26Benim burada anlatmak istediğim ise midenin

beyinden daha vefakar bir organ olduğudur. Mide herzaman itiraz etmeden içindekileri sindirmeye çalışır.Hazımsızlık, kusma ve benzeri belirtiler beynin ona

yüklediği görevin ağırlığından kaynaklanır.

atlı karınca

SALINCAK,KAYDIRAK,TAHTEREVALLİ VE KUM

sabri gürses

28 Çocuk, ailesi-belediye,devlet-araştırmacılar birliğitarafından belirlenmiş alan içinde bedenini hareketettirir; oyun alanı, bedenin harekete geçtiği yerdir.

- tehlikeli oyuncaklar

ANNE ORAYA KAÇ ADIM VAR?

çiğdem çalkılıç

30 Eme işlemi ille de özel bir mekan gerektirmez. Açık, kapalı, toplu,topsuz mekanlarda gerçekleştirilebilir. Ezilenler bu sırada kutu kutu pense

oynayıp çiklet çiğnerler.

med-cezir

343.DUNYA SAVAŞI

2.Bölüm

nejat aksoy

Bütün olarak bakıldığında çevreye en çok zarar verengelişmiş ülkeler. Bu ülkelerin üretim, ulaşım ve

tüketimlerini aynı hızda.sürdürmelerinin ekolojik birfelakete neden olacağı kesin.

başka bir dünya

37 Garip ve ne yaptığı belli olmayan derneklerin,bürokratik cahilliğin, tükenen çevrenin ve feryat eden

halkın arasında gün geçtikçe ezilip parçalanıyorDalyan.

TOSBAĞALAR ÜLKESİ

derya erkenci

RİVAYET MUHTELİF

sedef erkman

ezberimdekiler

39Peki, tarih bitti mi? Bu soru son yıllarda oldukça sık

soruldu aslında, bir cevap bulmak ise çok kolaygörünmüyor.

kayıp hazine

42HURUFİLİK

Ortodoks İslamî Gelenekten Kopuş

ergun kocabıyık

Bektaşilikteki, her insanın yüzünde elif, lam, haharflerinin yani Allah sözcüğünün yazılı olduğuinancı, Hurufilik'ten kaynaklanır. Tanrı insanın

yüzünde görünür; insan yüzü tanrının biryansıtmışıdır.

Page 6: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

üstü çizilmiş kişiler

ACISIZ BİR KUŞAĞIN DAYANILMAZAĞIRLIĞI

ferhat aktan

Bir kıyıdan baktım dünyaya ellerimde tuz avcumda sedef bir mavilik bir açıklık,özgürlük hasreti yüreğimevuruyor nerde nerde insanlar diyerek geçti bir kapıdan

gençliğimiz. Orda tembel öğrenciler, isyankâr tevekkül sınavlarına çalışıyordu. Biryanda yeniye özlem diğer yanda eskinin izleri. Evet bir kıyıdan bakmıştık dünyaya amakarşı kıyı görünüyor muydu, ya da çocuklardık, parlak yıldızlardık o zaman şarkısını en

dokunaklı çehremizle dinlerken o zaman hangi zamandı, yaşamış mıydık gerçekten,yoksa masal mıydı anlatılanlar, işte o zamanlardan ana kalan yıllarda seni dinledik

durmadan. Ve durmadan hüznü taşıdık sırtımızda. Ardımıza kazanç kapılarıtakılmamıştı henüz, işin raconunu da'öğrenmemiştik devlet dairelerindeki

hocalarımızdan. Ama ümitliydik, neye mi, işte orası biraz karışık. Bir hayli çakırkeyifayrıntılar gizlidir kuytularında. Ada 'yi dinlemek, ada'da dinlemek, herşeyden önemlisikendini dinlemekti sesin. Senden kimse şüphelenmiyordu. Oysa biz bilerek dinliyorduk

seni, yaklaşan tehlikeyi de bal gibi biliyorduk. Belki sırf bu yüzden dinliyordukkınksandığımız ezgilerini. Kendimize dönmek istiyorduk, evimize dönmek istiyorduk,kalbimize dönmek istiyorduk, şarkıya dönmek istiyorduk. Ama evinden dönmemek

üzere çıkarılmış bir kiracının, kalbini koyacak yeri olabilir miydi. Biliyorduk senuzaklardayken Bir çivi çakma duvara demiştin,iskemleye savur ceketi. Seni sılaya

çağıran haber ana dilinden diye hatırlatırdı şarkıların. Biz unutur Sus söyleme bir şeysöyleme derdik, çünkü bize kalan hüzün ve keder -mis öyle rivayet ederler, kimbilir

belki de doğrudur. Belki de ihtilal müjdecisi marşların yerini kederli aşk şarkıları aldı.Sözlerini Aragon da yazsa değişmiyor bu kural, ismini değiştirmiş bir kaçak kadar bile

soylu değil söylediğimiz şarkılar. Çünkü şarkıların yaşamla birlikteliği sona erdi.Barışık değil yaşamla, tasarlananlar. Bak sen Medya Plaza'da iki sekreterinle çekilmiş

Video Clib'inde Eğil salkım söğüt eğil diyorsun. Salkım söğüt tabii ki eğilir başka neyapsın? Önada ne kızıl atlılar var, ne de rüzgar kanatlılar.

Usulca yağan yağmurun altındaki sokak lambasına siperlenmiş, seyrediyoruz,, caddeninkarşısında uyuyan evin penceresine vuran gölgemizi. Ama bu gölge bizim değil, peki yakimin? Senin sesin, içe dönmenin destanını yapabiliriz şimdi. Saat 4 yoksun, Saat 5 yok,kimbilir belki ilerde geri döneceksin. Fakat döndüğünde biz olmayacağız bu ülkede. Ve

umudu kesme yurdundan diyen biri de çıkmayacak bir daha. Bir daha tekrarlanacak yalanve dolan. Kardeşler duymayacak, boğulmak istenen çığlıkları. Bu demektir ki sen bittin,sen yoksun. Bu yüzden seninle birlikte varoluyoruz şimdi. Bu yüzden, tükenişimiz sefil

ve ikiüzlü.

6

Page 7: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

atlas

BİZ, GÜZEL ÜLKE... BAHAR'A DAİR

halide velioğlu

Kocakarılardan bilinen soğuk Mart günlerinde burnuma sıkça bahar kokulangeliyor... "İşte" diyorum, "tekrar... tekrarın tekrarındaki başdöndürücülük." iler ne

kadar ben gönül mevsimlerimin kendinden menkul bir takım yörüngelerdegezindiğini düşünsem de, o adı konmuş, dışımdaki mevsimler, şaşmadan tekrar

ediyor... ve her defasında hayretlere düşüyorum, gönül indirip tarihlerimeisimlerini veriyorum; yeni aldığım kitapların ilk yapraklarına meselâ: bahar '93.Tekerrür ibaresinin ağırlığından sıyrılmış pek de kişisel olmayan o büyük tarih

bitti deniyor... Bir, tek bir macera yok artık... (Saatlerinizi ayarladınız mı?) Başkabahçelerde kaç mevsimin gidiş gelişi nasıl olur pek bilmem ama bizim maceramızdaeşkıyaların dünya isleriyle ilgilerinin rengi değişeli beri her dem şarabîyiz, artık. Ve

gönlümün de yıldızlar altındaki sarhoşluğu o günlerde başlarGüzel ülkelerin, yüksek dağlar ardında olan güzel ülkelerin bulunduğu atlasların

tedavülden kaldırıldığı zamanlarda... gizli bir elin, şüphelerimize el atıp, türlü çeşitgiysilere bürünmüş anlamı, artık görünür yapma vaadiyle kare kare görselleştirdiğizamanlarda bir de... Oysa kurmak, düşlemek ve istemek gerekiyordu... Geçmişte,gelecekte ya da geleceğe yerleştirilmiş bir geçmişte... ama mutlaka başka renk ve

biçimde, ulaşılması güç bir yerde.Gidecek yeni bir ülke olmadığını mı söylüyor şimdi, bitti denen tarih... yoksa

yazanların, gidecek, görecek ve yenecek bir yerleri mi kalmamış da biz çok gizliedasında tutulmuş umuma açık günlüklerden öğreniyoruz, uygarlığın, tek dişli

uygarlığın iç sıkıntılarını ?Ayda oturup efkârla yeryüzümüze bakan bir adamla aynı anda mı gözgöz.e geliriz?

Bilmem!Ama, dünya pek de küçük, uydular yapma, iletişim çok kanaldanmış... Ve ben bahar

gelmiş diye dağ bucak kaçıyorsam; kimliksiz bakkala gidemiyor, vizesiz -geçtimgotik kentleri- gurbete teyzeme gidemiyorsam; denizlerime tenekeler dolusu pislik,

rengini bilmediğim gemilerden düşüyorsa; saçımdan çekiliyorsa sokağa kadınımdeyip çıktım diye; üzerimizdeki gökyüzünün aynı renk, mevsimlerin aynı mevsim ve

tarihin de aynı tarih olduğuna kim inandırabilir beni!... Tarihimin kimlerle aynı,kimlerle ayrı olduğunu öğrenip kendi dilimde, kendi tarihimi yazarken ancak yol

olacak; güzel ülkeler göreceğim... Meğer ki, bir tashih hatasıymış duyduklarım; biz,bizim hikâyenin kahramanları yazacakmış, yazılacak olanı.

7

Page 8: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

yanlış pusula

GELENEK Mİ?

bedirhan muhip

Türkiye'de yaşayan insanlar olarak geleneğinizlerini ne kadar üstümüzde taşıyoruz? Hem tektek bireyler olarak hem de hangi anlamdaalınırsa alınsın Türkiye sınırları içinde yaşayaninsan topluluğu olarak varoluşumuza hangisüreklilik arzeden durum, kurum vealışkanlıklar etki ediyor'?

Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliğimeçhul şahısların vicdanım üzerinde derintesirler bırakan yazı hazırlamam yönündekitalepleri hayatımı zindan ettiği gibi benimlebirlikte yaşamaya çalışan herkesi de bezdirdi.Bu yüzden biraz keskin biçimde girip,söylemek istediklerimi bir çırpıda ifadeedivermek telaşına kapıldım.

Evet, Türkiyeli insanların bir takım geleneklerivar mı?

Elbette, partiküler toplum alanlarının kendilerinehas ve kendi aralarında kaldıkça sürdürmeyegayret sarfettikleri bir takım alışkanlıkları,rimelleri mevcut. Ancak bunların özelliklekentleşme ve toplumsal sınıflaşmanıngünümüzdeki gelişimi karşısında devamettirilebiliıiiği hayli tartışma konusu.

Ama asıl sorduğum bu tür parçalanmıştoplumsal alışkanlıklar değil. Türkiye

Sizce hiç mi garip değil, bütün biröğrenim hayatı boyunca saçını kısa

kestirmek hususunda bunca zora koşulanerkek talebelerin milyonları bulduğu bir

ülkede, annemden daha uzun saçlı veyaşlıca bir erkek televizyon

sunucusunun 7'den 77'ye herkesingönlünü fethetmesi.

toplumlarını bir çatı altında toplayabilecek birgelenek izleğinin zihinsel olarak kurgulanıpkavranabilmesi imkanı, araştırdığım asıl şey.

60 küsur milyon insanın üzerinde yaşadığı buülkede genel kabul görmüş bir dizi alışkanlık,uygulama ve kurumun yine ortaklaşa kabulgörmüş bir düzeyde sürekli bir yeniden üretimetabi tutulabilir olması, araştırma konusu oluncasonuç çok da umut verici gözükmüyor.

Bireysel anlamda oldukça zeki olan Türkinsanları toplumsal akıl sözkonusu olunca neyazık ki sınıfta kalıyor.

Siz üç kuşak boyunca parasal veya kişiselnedenlerle aile krizi yaşamamış sülale,Başbakanıyla altı aydan fazla anlaşabilmişCumhurbaşkanı, başka imkanları olmamakdurumu dışta tutulmak kaydıyla hayat boyu aynıişyerinde çalışan ücretli, üç sayıdan fazla aynıdergiyi çıkartmaya devam edebilmiş bir yazargrubu gördünüz mü hiç ülkenizde?

Bunlar niye mi olmuyor? Galiba geleneğinizlerinin üzerimizde çok belirgin olmayışından.İnsanları ortak kültür ve çıkar alanları üzerindeyaşamaya itecek yapt ı r ımlar , sosyalşekillenmeler çok zayıf olduğundan, toplumsalakıl bir belkemiği oluşturamıyor. Bu yüzdentoplumu ayakta tutan tek yapı hâlâ devlet olarakgözüküyor.

Devletin yaptırımcı ve düzene sokucu varlığı daaslında kendi içinde bir gelenek oluşturabildiğianlamını taşımıyor. Öyle olsaydı yetmiş yıllıkCumhuriyet tarihi üç müdahaleye maruzkalmazdı. Süreklilik ya politikacılar, ya askerlertarafından bir şekilde bozuluyor yani! '

Geleneklerin ve toplumsal ahlâkın kendini

8

Page 9: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

yanlış pusula

Ramazan aylarında televizyondaKaragöz Hacivat oyunu oynatmak ve

direklerarasım yadetmek gelenek diyeanlaşılınca,, geleneğe yaslanmak da

yaratıcılık eksikliğine mazeret halinegeliyor.

yenileyişinin akılcı' bir temelinin olmayışı birtakım gariplikleri de ortaya çıkarıyor.

Sizce hiç mi garip değil, bütün bir öğrenimhayatı boyunca saçını kısa kestirmekhususunda bunca zora koşulan erkek talebelerinmilyonları bulduğu bir ülkede, annemden dahauzun saçlı ve yaşlıca bir erkek televizyonsunucusunun 7'den 77'ye herkesin gönlünüfethetmesi.

Ya erkeklik edebiyatının bunca yoğun yapıldığıülkemizde en çok sevilen iki Türk müziğiicracısından birinin tescilli homoseksüeldiğerinin transseksüel olmasına ne dersiniz?

O zaman, söylemde herkesin namuslu veadalete düşkün olduğu ülkemizde, toplumsalörgütlenmenin en üstündeki şahıslardanbaşlayarak apartman kapıcılarına kadar pek çokkişinin yolsuzluk, üç kağıtçılık ve haksız kazançzannı altında bulunması, bu yönde bir çokiddianın da kanıtlanmış olmasına ne dersiniz?

Geleneklerin güçlü olduğu, toplumsal aklınbelkemiği oluşturabildiği toplumlarda bu türçelişkilerin yaşanmasını pek fazla mümküngörmüyorum.

Gelenekler o l m a y ı n c a sürek l i l ik desağlanamıyor tabii. Bu nedenle yüz yılı aşkınsüredir varlığını sürdüren kurumlarımızınsayısı parmakla sayılacak kadar az.

En önemlisi de, geleneğin olduğu toplumlardageleneği kabullenmek de, geleneği reddetmekde bir olgunluk geliştirir insanlarda.

betondan yapılan, üstüne tahtadanmış gibidesenler çizilen ve aşı boyası renginde boyalaryapılan binalar inşa edilmesi anlaşılıyor. Daha dakötüsü geleneklerimizin olmasından, saraylarınyıkılıp yerine saraya benzeyen biçimde inşaedilmiş oteller yapmayı da anlıyorlar. Ramazanaylarında televizyonda Karagöz Hacivat oyunuoynatmak ve direklerarasım yadetmek gelenekdiye anlaşılınca, geleneğe yaslanmak dayaratıcılık eksikliğine mazeret haline geliyor.

Mutfak geleneğimiz ise, yabancı mutfaklarınistilasından nasibini alarak yeniden icad ediliyor.Midesine pek düşkün olan halkımızın üstüne enfazla düştüğü geleneğin mutfakta olması ilginçdeğil tabii.

Diğer alanlarda bir geleneğin net olarakkurulamayışı bir ölçüde anlaşılabilir amaedebiyatta gözlemlediğimiz bir önceki kuşağınneredeyse yok sayılması olgusu anlaşılır gibideğil. Hangi büyük yazar veya şairimizlehesaplaşılıp, yerli yerine oturtulduğuna tanığız?Otuz yaşın altında olup da şiir geleneğimizlehesaplaşmış ve önemli şiir verimi ortaya koymuşkaç şairimizi tanıyorsunuz siz? Bu tabii, şairlerinyeteneksizliğinden kaynaklanıyor değil. Onlarıbesleyen damarların tıkanıklığı, kendilerine şiirsunulan dar okuyan-yazan kadroların tepkisizliğiana kaynağı oluşturuyor.

Elbette her çağda, modalar akımlar olacaktır.Ama bütün bir edebiyat alanına iyonize olmuşduygular, köksüzlük, üstelik bunu mühim birşeymiş gibi sunma anlayışı hakim olunca,içimizden bazıları üzülüyorlar.

Neticede demem o ki, halkımızın kültüründe,düşünce dünyamızın ürünlerinde ve devletimizinyapısında gelenek izlerini bulmak çok iyimser önkabulleri gerektiriyor. Mutlaka gelenek vesüreklilik gereklidir demek zorunda değilsekdurumu kabul edip bu yönde hayatıtemellendinneye bakmak belki de en iyisi.

Oysa gelenek diye şimdilerde, tahta perdelerinarkasında yıktıkları eski ahşap evlerin yerine,

Page 10: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

uçan hollandalı

AH, SEVGİLİ JAN PİYER*.

murat gülsoy

Siz de şapkalı-üç-adam'a kızanlardanmısınız?

Hızlı değişimlerin yaşandığı yerlerde bir ayağımazide kalanların aklında hep aynı fikr-i sabityankılanır: Yozlaşma. Zamanın her şeyibesleyip, büyütüp, geliştirip, yozlaştırıpyokettiği gerçeğinin hep son aşamasına takılıpduruyor insan aklı. Eskinin saf güzelliğinemethiyeler düzmek sanatçının asligörevlerinden sayılıyor böyle zamanlarda."Eski" yi hatırlayanlar "yeni"yi yaşayanlaradeğişik, gözalıcı soslarla nostaljik kokteyllerhalinde sunuyorlar aslında pek de bir mataholmayan geçmişlerini. Çoğu zaman. Geçmişlerimatah olanlar ınsa bugünler i daha iyio l d u ğ u n d a n i lerlemeden, tekamülden,gelişimden sözaçıyorlar. Nostalji denilen duygudurumunu ölüsevicilikle bir tutuyorlar. Oysa birölü dediğiniz nedir ki?

Epeyce bir zamandır "yozlaşma" batılılaşma ile

birlikte anılıyor. Belli bir noktaya gelmiş, sözükalabalıklarca duyulan ve dinlenilen yazarlar,bilimciler, bürokratlar hep bu soruna parmakbasıyorlar. Herşeyin batıyla kirlendiği, kültürüniçten içe yokolduğu, geçmiş ile gelecekarasındaki çizginin sürekliliğini yitirdiğindenbahsedip duruyorlar. "1923" sihirli rakamdır bukonuşmalarda, uğurlu sözcükler ise "tanzimat"ve "aydın". Bu faydalı tartışmalar malum birtarihten sonra iyice yoğunlaştı ve eskiden dokuz

köyden kovulanlar şimdi dokuz köye muhtaroldu ve sanırım iyi de oldu. 'Ne o Osmanlılık'diye celallenecekseniz hiç acele etmeyin çünküsorunumuz bu değil.

Yanıltıcı olan galiba sürekli telaffuz edilendüşüncelerin yeknesaklaşması, dinleye dinleyeeskitmemiz ve sonunda bir çok şeyin içininboşalması. Çünkü zaman denizinin şiddetlidalgaları geri çekilip de sahilde kalanlarıgörebildiğimiz o aydınlanma anlarındaelimizde kalanlar şaşırtıcı oluyor. Birbakıyorsunuz Ahmet Hamdi yenidenkeşfedi l iyor, te lev izyon dizi ler indeÇengelköy'de bir yalıya yerleştirilmiş münzevibir kadın Mesut Cemil Tel'in saz semaisieşliğinde yine yeniden gözlerimizi dolduruyor,ya da en eski halk meselleri Kara Kitap başlığıaltında satış rekorları kırıyor.

10

Page 11: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

uçan hollandalı

Peki biz şapkalı-üç-adam'a nedenkızmıştık?

Galiba onları biz çok sevmiştik. Bizgönül adamı, kıllanan adam ve

Bezgin Bekir olarak, Leyla'dan geçmefaslım beraber yaşadığımızı

zannetmiştik. Adımız miskindir bizimdemiştik, istanbul'a sabah sabah yağmur

yağdığında çoluk çocuk birlikteağlamıştık. Ne bileyim hazmedemedik

herhalde.

Yıllarca, ama yıllarca batı müziği ile terbiyeedilmeye çalışılan halk fırsat bulur bulmazoyunbozanlık yapıyor ve özel radyolar ortayaçıkar çıkmaz en çok dinlenileni yirmidört saatTürk müziği çalanı oluyor. Amerikan aksanlısunucular birer birer yokolurken, birbakıyorsunuz Abacı yayılıyor hoparlörlerden.Bir sonraki şarkı, Ajda'nın ama olsun nefarkeder birazdan mutlaka bir Se.zen bestesiolan sorma başlar, artık Ayşegül Aldinç miolur Zeki Müren mi eksiklenen ruhumuzutazeleriz. Şimdi yıllar önce Sezen'in ilk defatarzını oturttuğunda "Çok akademik, Sanatmüziğine yakın, halk anlamaz" diyen müzikeleştirmeni hâlâ aynı mesleği icra etmeye devamediyor müdür merak ediyorum.

Müzik, değişimi ve sürekliliği göz kamaştırıcı

bir şekilde izleyebildiğimiz bir alan. Fakat diğeralanlar da böyle değil mi?

Mizah dergilerinin tüm sorunlu toplumlardaolduğu gibi bizde de renklenmesi sonucundazengin tiplemeler de hayatımızın içine yerleşti.Sanırım Üsküdar Musiki Cemiyeti ile ilgilikarikatürlerin bir köşesinden fırladı gönüladamı. Hepimizin -nedendir bilinmez- içindesakladığı o eski duyarlılıkların kahramanı olarakçizginin ikiboyutlu dünyasından tasavvufi biryolculuğa çıkan gönül adamı. Vara yoğagözyaşı döken halkımızın papyonlu; sevimligözünde bir damla yaş olan gönül adamı.Hepimizin içinde mum ateşinin çekiciliğinekapılan pervane kadar aşık olmaya imrenen birruhun hâlâ yaşadığım hatırlattığı için seviyoruzgönül adamını. Biz gönül adamı'nda sanırımAhmet Hamdi'nin huzurunu, "batılı herşeyiinceler, özetler, dosyalar, biz ise sever şefkatlebağrımıza basarız" diyen Oğuz Atay'ıntutunamamışlığım, mezarları Anadolu'nun yedibilmem kaç yerine dağılmış bir şairin kayıpruhunu, kör kuyularda merdivensiz kalmayıbuluyoruz. Biraz da kendimizi galiba.Kendimizi, farkı sadece ve sadece fiyatı olandeterjanlardan, tele-işlemlerden, kamu ortaklığıhisselerinden kurtarabildiğimiz oranda tabii.

Bezgin Bekir'in de hakkım yememek lazım buarada. Alelade bir tembel olarak yaşamınabaşlayan Bekir nasıl oldu da münzevi birmiskin haline dönüştü, acaba sorgulamakgerekli mi? Yoksa bir takım geleneklerin

11

Page 12: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

uçan hollandalı

(gelenek denir mi bilemiyorum) hiç bir zamankaybolmadığını sadece değişik kılıklarda yineyeniden ortaya çıktığını hatırlamak yeterli miolacak karan size bırakıyorum. Kimdir BezginBekir, hepimiz birer Bezgin Bekir olabilirmiyiz ya da olmaya özenmeli miyiz ya da onugörmezden mi gelmeliyiz, onun komşumuz,babamız ya da ilkokul öğretmenimiz olduğunuunutarak.

İçimizde yaşamını sürdüren kişilikler her zamanbu kadar munis ve ermiş değil tabii bir de kızgınyanımız var. Tabir-i caizse kıllanan yanımız.Evet, pencerede atleti ve bir kadeh rakısıyla(ramazanda mutlaka "teravih" de) vara yoğakıllanan kamu vicdanı. Ağzı bozuk bir zabitgibi ortalığı kalaylayan ama hep içine, hep içineatan yanımız. O otobüslerde takındığımız asıkve nemrut suratımız. Kederli ve sorunluyanımız. Yoz gençliği, bayağı aydınları, tersgiden herşeyi izleyen. Ses etmeyen yanımız.

Peki biz şapkalı-üç-adam'a neden kızmıştık?Galiba onları biz çok sevmiştik. Biz gönüladamı, kıl lanan adam ve Bezgin Bekir

olarak, Leyla'dan geçme faslını beraberyaşadığımızı zannetmiştik. Adımız miskindirbizim demiştik, İstanbul'a sabah sabah yağmuryağdığında çoluk çocuk birlikte ağlamıştık. Nebileyim hazmedemedik herhalde. Parmaklanınıztelefonun en çok 9'unu tuşlarken, gözümüztv'de kırmızı noktaya takılırken biz yine de çoksevmiştik bu üç şapkalı adamı. Şimdi kızdık.Gerçi kızdık da ne oldu demeyin, toplu haldegösteriler düzenlemedik elbette ya da köşe köşedönmece oyununa katılmamazlık etmedik amabiz böyleyiz, stilimiz bu.

İşte biz ş a p k a l ı - ü ç - s e v i m l i - a d a m ' a buyüzden kızdık. Çok da önemli değil. Peki sizniye Emmioğlunu dinleyen bizlere bu kadarçok kızdınız Sayın Melih Kibar? Oho, bu böyledevam edecekse, yani toplu halde emmioğludinleyeceksek Örovizyon'a hiç katılmayalım,AT'ye de girmeyelim demiş kendileri. Biz birazda böyleyiz sayın Jan Pier, hem Emmioğludinleriz hem de Örövizyon'da sıfırı alıp sınıftakalınca sinirleniriz. Bilmem yeterince açık oldumu?

i

* Gönül Adamı ve Jan Piyer, Bezgin Bekir ve Kıllanan Adam tiplerini yaratanSayın Güneri Içoğlıi, Tuncay Akgün ve Kaan Ertem'e teşekkürü bir borç bilirim.

12

Page 13: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

hayalperdesi

'ÖZEL DEDEKTİF OLACAĞIM1

pınar türen

Tüm ilkokul çağındaki çocuklara sorulan tipikbir soru vardır: "Büyüdüğün zaman neolacaksın?" Aslında çoğu çocuğun cevabı datipiktir: ya öğretmen olmak isterler ya dadoktor. Ben bu iki seçeneğin yanı sıra bir deavukat olmak isterdim. Davalara bakmak,müvekkili aklayabilmek için hafiyelik yapmak,jürinin önünde etkileyici konuşmalar yapmakmüthiş heyecan verici gelirdi bana,Petroçelli'nin en büyük hayranlarındandım. Nevar ki Türkiye'de avukatlığın hafiyelikten çok,eski kelime hatipliği olduğunu ve jüri sistemininde olmadığını geç de olsa anladığımda,avukatlık isteğim de hayallerim de uçtu gittiaklımdan. İşin kötüsü televizyonun içindegeçirdiğim y ı l lar ın acısını da çok geçfarkedebi ldim. Bir araştırma sırasındaİstanbul'un fakir bir mahallesinde, son dereceyoksul bir eve girdiğimde henüz çocuklukhastalığım televizyona olan kinim şimdiki gibibüyük değildi. Evin 13 yaşındaki kızıylakapsamlı bir anket yapacaktım. Anne-babasürekli çalışıyorlardı. Küçük kız, kardeşinebaJayordu ve ilkokul üçten sonra okulubırakmıştı. Evden dışarı çıkması yasaktı hattadoğru dürüst arkadaşı dahi yoktu ziraanne-babası dışarıda korkunç bir hayatolduğuna inanıyorlar ve kızlarını kötülüktenkurtarmaya çalışıyorlardı. Sırf bu yüzden evegazete de girmiyordu. Dış dünya ile kızınarasındaki tek bağ televizyondu. Anketinsonlarına doğru sordum 'büyüdüğün zaman neolmak istiyorsun?' Kızın cevabı hemen geldi'özel dedektif olacağım'.

Sihirli kutunun büyüsü her geçen gün insanlarıbiraz daha fazla etkileyerek artmayabaşladığında herkes nasibini almaya başladı buetkili büyüden. Sinema salonları korkunç birhızla boşalıp, eş-dost ziyaretlerinde inanılmazdüşüşler başladığında çoğu kimse bunun bir

kara büyü olduğunu farketmedi. Artık evlerdekimse konuşmaz olmuştu zira tüm sohbetlerinyerini tutan sihirli kutuda birileri mütemadiyenkonuşuyor, güldürüyor, şarkı söylüyor, ordanhurdan haberler veriyordu.Bu 20. yüzyıl büyüsüinanılmaz bir ivmeyle tüm evlere giriyor, hernabza göre şerbet vererek, herkesi kendisine esirediyor ve en kötüsü de bir defa girdiği yerdenartık ölüm ayırana kadar çıkmıyordu. İnsanlarbu medeniyetin en büyük armağanı olarakgördükleri sihirli kutuyu evlerine sokabilmekiçin inanılmaz fiyatları ödemeye seve sevekatlanıyorlardı. Herhalde insanların canıgönülden etkisi altına girmek istedikleri tek büyübu kutu olsa gerek, ilkel Afrika kabilelerindebüyücülerin insanların hoşça vakit geçirmeleriiçin hazırladıkları ritüelleri son derece komikbulan 20. yüzyıl insanı kendi çağının büyücüsüteknolojiye ve onun en etkili büyüsü televizyonakulluk etmekten tarif edilmez zevkler alıyordu.Artık çekirdek aile tanımlaması değişmişti:anne-baba, evlenmemfş çocuklar ve sihirli kutu.Ailenin en mahrem tartışmaları dahi sihirlikutunun içinde bulunan spikerlerin huzurundayapılırken, kimse onları seyreden gözlerdenrahatsız olmuyordu. Önemli olan sihirli kutuyasahip olabilmekti, ondan sonra herkes eşitti.Kimse başkasının seyredemediğini seyredebilmeayrıcalığına sahip değildi. Müthiş bir sosyaladalet.

İşte böyle sihirli kutu tüm insanları büyülemeyedevam etti. Nereye kadar mı? Çok uzaklarakadar. Artık dışardaki hayat mı doğru veyagerçek yoksa kutuda seyredilen o mükemmelinsanlar ve maceralar mı, kimse anlayamamayabaşladı. Ulusal kahramanlar yerlerini dizilerdekikusursuz fiziğe ve bitip tükenmek bilmeyeninsan sevgisi, adalet duygusu, fedakarlık gibierdemlere sahip, doğruluk timsali yeni tip megakahramanlara bırakt ı lar . Bu kahramanlar

13

Page 14: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

hayalperdesi

J. Galtung'a göre şimdi neo neokolonizm devri; ve bu devirde

teknolojiyi elinde bulunduran devletlerhaber verme, reklam yapma tekelini

ellerine geçirdiler ve artık sömürü böyleyapılıyor. Öyleki Afrika'nın ücra biryerinde insanlar Coca-Cola içip Sonymarka televizyondan A.B.D.'nin yenibaşkanının and içme törenini naklenseyretme lüksüne(!) sahip oldular.Ancak A.B.D.'nin bir kasabasındaoturan sıradan vatandaş Namibia

diktatörünün yemin törenini seyretmeayrıcalığına sahip değil.

öylesine mükemmeldiler ki herkes onlarınkarşısında aşağılık duygusuna kapılmaya 'benne işe yaramaz adamım', 'ben ne eksikkadınım' demeye başladı. Gerçekle hayaliyiden iyiye birbirine girmeye başladığında,haberleri okuduktan sonra 'iyi geceler sevgiliseyirciler' diyen spikerlere en içten haliyle 'sanada iyi geceler kızım' diyen babaannelerin akılalmaz anekdotları kulaktan kulağa anlatılmayabaşlandı. Ancak, müthiş serüvenler yaşayıpekran karşısındakiler! maceradan macerayasürükleyen dizilerin kahramanlarını ağzı açık,kalp çarpıntılarıyla izleyen insanlar için gerçekile hayali ayırabilmek inanılmaz derecede zordu.Zavallı Dr.Kimble palas pandıras kaçarkenyarım saat boyunca hepimiz 'Allahım lütfenyakalanmasın' diye dua eder, bölüm sonundakurtulmayı başarınca rahat bir nefes alır'Allahım şükürler olsun' der ve gelecek bölümekadar rahat ederdik. Tapılası kahramanlarınhayatımıza sı/masına izin vermenin de ötesinegiderek tüm bu karmaşık yapıların içindenkendimize hayat dersleri dahi çıkarmayakalkıştık. Sihirli kutu gelmiş geçmiş tüm eğitimsistemlerini altüst ederek eğitimde yeni bir çığıraçtı. Artık anne babalar bak gördün mü şekerkız ne kadar akıllı sen de öyle ol evladımdiyerek çocuklarına örnek olarak seçtiklerikahramanları övüp durdular, zavallı çocuklar da

bu erdem abidesi kahramanların etkisi altında zorbir ego oluşumu evresi geçirdiler.

Gündüz yayınlan tele-novela istilasına uğrayanakadar ev halkı çok da korkunç bir bombardımanaltında değildi. Evet bu gerçek bir istilaydı vebir anda etrafımız Isaura, Huanito, Bettito,Sebastian gibi post-modern isimlerle çevrildi.Bitip tükenmek bilmeyen entrikalar ve çetrefilolaylarla dolu, kimin eli kimin cebinde belliolmayan tefrika dizilerin bîçare kızlarının acılarsilsilesi hayatları zengin ama ancak son andamutlu olabilmeleriyle sürüp gidiyor. Garbınafakini sarmışsa bu saçmalıklar bizim dedüzinelerce eski filmlerimiz var. Yıllarca üveyevlat muamelesi gören ve saçma sapanlıkla ithanedilen filmlerimiz saçmalığa yeni bir boyutkazandıran tele-novelaların sayesindesaçmalıktan beraat ettiler ve sihirli kutuyudoldurmaya başladılar.

Sihirli kutu tüm hızıyla insanları her konudabüyülemeye devam ediyor. Ama gelişenteknoloji sayesinde artık iş çığırından çıkmayabaşladı. Uydu yayıncılığı, özel kanallar, kabloluyayınlar derken sihirli kutu kendini bir andagelişmiş devletlerin yeni sömürü aracı olarakbuldu. J. Galtung'a göre şimdi neo neokolonizm devri; ve bu devirde teknolojiyi elindebulunduran devletler haber verme, reklamyapma tekelini ellerine geçirdiler ve artık sömürüböyle yapılıyor. Öyleki Afrika'nın ücra biryerinde insanlar Coca-Cola içip Sony markatelevizyondan A.B.D.'nin yeni başkanının andiçme törenini neklen seyretme lüksüne(!) sahipoldular. Ancak A.B.D.'nin bir kasabasındaoturan sıradan vatandaş Namibia diktatörününyemin törenini seyretme ayrıcalığına sahip değil.Bu tek yönlü bilgi akışmdaki adaletsizliğe sonvermek için M.Bride birleşmiş devletlere birrapor hazırlamış ve bilginin sadece zengindenfakire değil, fakirden de zegine olmasıgerektiğini belirtmiş-UNESCO kabul etmiş amaA.B.D. ve İngiltere vatandaşlarının cahil kalmasıpahasına raporu onaylamamış. Eski SovyetlerBirliği'nin halkını bu dış kaynaklı bilgibombardımanından kurtarmak için benimsediğikurnazlık ise halka çok ucuz radyolar satmak.Ama bu radyoların özelliği sadece tek bir

14

Page 15: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

hayalperdesi

frekansa ayarlı olabilmesi (bu frekans daSovyetler Birliği'nin resmi radyosu elbette).Sonuçta bu tür kurnazlıkların da pek işeyaramadığı anlaşıldı. François Mitterand birkonuşmasında 'Kültür endüstrisi geleceğinendüstris idir; kültüre yatır ım yapmak,ekonomiye yatırım yapmaktır' diyor. Bugünherkes ister istemez kültürün de bir endüstrialanı haline geldiğini kabul ediyor. Artık kültürürünleri endüstri ürünlerinden ayırdedilmiyorve bu alan son derece kazançlı ve verimli olarakortaya çıkıyor. İletişimin ve özellikletelevizyonun kültür emperyalizminde oynadığırol yadsınamayacak kadar büyük.

Artık medya devrini yaşıyoruz. Hayatstandartlarımızdan, politik seçimlerimize,dünyaya bakış açımızdan, hayallerimize kadarher konuda sihirli kutu içimize işliyor. Saniyesisaniyesine canlı yayınlanan bir savaşa şahitedildik. İnsan öldüren bombaların noel ağacınabenzetildiğini de gördük. Bol hediyeli

yarışmalarda seyirciler huşu içinde tabaktakımlarını veya mutfak robotlarını alkışlıyorlar.Ekranda insanların özel telefon konuşmalarıyayınlanıyor ve milyonlarca insan aslında iki kişiarasında kalması gereken konuşmalarıdinleyebiliyorlar. Ve daha nice saçmalıklar.

Artık 20. yüzyılı deviriyoruz. Artık akılçağından da çıkıyoruz. Şimdi herşey endüstri.Şimdi herşey saçma.

OSMANLI ve CUMHURİYETPULLARI

İLK GÜN ZARFLARIESKİ ZARFLAR

KARTPOSTALLARPUL ALBÜMLER!DİĞER GEREÇLER

EN İYİ FİYATLAA L I N I R - S A T I L I R

EUROPHILA PUL EVi

İstiklâl Cad. 152 (Hatemoğlu yaaı)80060 Beyoğlu-lST

Tel:2444594Fax:2520383

düzeye uygunbir eğitim için

DÜZEY DERSHANESİ

1993-1994 Öğretim yılıADAY KAYITLARI

BAŞLAMIŞTIR

Bahçelievler Neyyire NeyyirSok. No:2() BAKIRKÖY -İST

Tel: 555 59 77-575 69 44Fax:5758681

çarşamba-cııma-cumartesiTARKAN

11:00 - 02:00

İstiklâl cad. Orhan Adl i ApaydınSok. No: 11 TÜNEL-İST

Tel: 2931139(Eski Piremeci Sok. ist Barosu Karşısı)

ESKİ

KULİSCAFE-BA R R ES TA U RANT

İstiklâl Cad. No:209/7 A t l a s Sineması Pasaj ı Beyoğlu - İstanbul Tel: 249 48 00- 243 20 46

15

Page 16: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

K* A/ril l \AA\AII I/*II •*" Cagaloglu Yokuşu Evren Han,M YON YAYINCILIK. 29/30 Cağaloğlu/lSIANBUL

Tel: 511 7916-5224497DÜNYA ŞAİRLERİNDEN SEÇMELER DİZİSİ 20. Yüzyıl Şairlerinden Seçme

100 AŞK ŞiiRi/ Haz: Cemal Süreya.... 35.000SEÇME ŞİİRLER/ P. Eluard 30.000 SOVYET ŞAİRLERİ ANTOLOJİSİ

Çev: Asım Bezırcı-A. Kadir Haz: Atilla Tokatlı 50.000SEÇME ŞİİRLER/ P. Neruda ... ....35.000 Divan'dan Günümüze

TÜRK KADIN ŞAİRLER ANTOLOJİSİSEÇME ŞİİRLER/ N. Guillen.... ....35.000 Haz: Mustafe Sever 35 000

Çev: O ince Dünya Şairlerinden SeçmeSEÇME ŞİİRLER/ B Brecht 27.000 ASK Ş|İRLERİ ANTOLOJİSİ Cilt i

Çev: A. Kadir - Gülen Aktaş Haz. E söyümez ... 80.000SEÇME ŞİİRLER 30.000

N. Vaptsardy/ Çev: E. Alova DENEMELER DİZİSİSEÇME ŞİİRLER/ Ho Si Minh 30.000

Çev: A Cengızkan OBLOMOVLUK NEDİR?/ N.A. Dobrolyubov 30.000SEÇME ŞlIRLER/KKavafıs.... ...30.000 Edebiyat| Sanatı Kültürı Felsefe>

SEÇME ŞiiRLER Y. RitsT.. ....30.000 Tarih üzerine YAZILAR/V.G. Belinski.... ....30.000Çev C Çapan BİLİMDEN YANA/ Asım Bezirci 30.000

SEÇME ŞİİRLER/ Y Seferis 30 000 SOSYALİZME DOĞRU/Asım Bezirci 30.000Çev: C. Çapan SOSYALİST AÇIDAN TOPLUM, SANAT ve

SEÇME ŞİİRLER/O. Paz 35.000 ELEŞTİRİ/J. Freville G. Plehanov/Çev: Asım Bezirci 30.000Çev: A. Cengizkan HALK VE SOSYALiZM İÇİN KÜLTÜR VE EDEBİYAT

SEÇME ŞİİRLER/ Walt VVhitman 30.000 Asım Bezirci 35.000Çev: Memet Fuat ŞAPKAM DOLU ÇİÇEKLE

SEÇME ŞİİRLER/ Max Jacob 30.000 Q Süreya 40 000

Ç":*ÜT'™' A^O^DEISI UZ^R™I I35,00

HALK ŞİİRİNDE GERÇEKÇİLİKÇağdaş Türk Şairlerinden Seçme

AŞK VE SEVDA ŞİİRLERİ ANTOLOJİSİ RızaZelyut 30.000Cilt l/ Hazırlayan: Erdoğan Söyümez 45.000 SOSYALİZM VE EDEBİYAT (Yeni Çıktı)

Çağdaş Türk Şairlerinden Seçme A LunaçarskiAŞK VE SEVDA ŞAİRLERİ ANTOLOJİSİ SANAT VE SiYASET (Yeni Çıktı)Cilt H/ Haz: E. Söyümez 45.000 Ahmet Oktay

Cağaloğlu Yokuşu Evren Han,29/30 Cağaloğlu/lSTANBULTel:511 79 16-5224497

İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİFOTOĞRAFLARLA 4.HİZMET YILI SERGİSİ'ne

Tüm İstanbullularDavetlidir !

Prof.Dr.Nurettin Sözen

Büyükşehir Belediyesi Başkanlık Binası Kokteyl Salonu'nda veKadıköy (Caddebostan) Kültür ve Sanat Merkezi'nde.

Page 17: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

şeytanminaresi

BİR "FELSEFE MAKİNASINA"DESCARTES'I YÜKLESEK Mİ?

kaan yazıcıoğlu

Hintli ile ingiliz bir gün Hindistan'ın çayırlarında yürüyüşe çıktılar. "Sır", dediingiliz, "bizde sizin kırlarınız gibi kırlarımız olsun istiyoruz. Hani şöyle

alabildiğine uzanan, o düz ve yeşil field'lerinizden. "Kolay", dedi ingiliz, "sizetohum veririz". Hintli sordu: "peki nasılyetiştirceğiz o tohumu?", "uzayınca biçer

ve sularsınız", "peki sonra?", "sonra yine biçer ve sularsınız", "hepsi bu mu?".ingiliz "evet" dedi, ve durup Muson yağmurlarının suladığı bereketli Hindistantopraklarına baktı. "Birşey unuttum galiba" diye mırıldandı, Hintli heyecanını

yenemedi: "Nedir o? Başka ne yapılması gerekir?", ingiliz "Bu işlem yüz yıl kadartekrar edilmeli" dedi ve yürüdü.

Bu denemenin konusu gerçek bir hikayeden alınmıştır. Olay iki kişiarasında geçmektedir, f iri felsefe öğrencisidir, öteki de felsefeye ilgi

duymaktadır.

İtiraz

Analitik felsefe sağduyu ile kuşku arasındakigerilimden kaynaklanır. Başka bir şey yoktur.Sağduyu ile algıladığın dış dünyanın gerçek olupolmadığı üzerine kuşkularını kağıda döküp birmodel çıkarırsın. Bunun üzerine tartışılabilir.Çünkü sınırlar mantıksaldır ve önermeleri sabittir.Dolayısıyla matematiğin bir tür simyasınıyaparsın.

Ama her felsefeci ayrı bir model önerir. Ayrıcabunun dışında da konuşulacak pek bir şeygöremiyorum. Yoksa aklına eseni yazarsın. Vebu din veya sanat gibi, kanıt lanamaz,çürütülemez, üzerine tartışılamaz bir metinoluşturur.

Her felsefecinin farklı modeller oluşturduğunubiliyorum. Ama hepsi aynı gerilimin içindeçalışmış oluyor sonuç olarak. Acaba gerçekten deanalitikçilerin bahsettiği gibi yüzyıllarca süren birtartışma var mı ortada? Kierkegaard'ı okudun

mu? Ya Nietzche'yi? İnsanlar onlardan etkilendi.Tartışılamasa bile bir fikir öne sürdükleri malum.Hem her felsefeci bir öncekini okuyup yanlışşeyler, ne diyorum ben, farklı şeyler anlamışolamaz mı? Belki Descartes Kantla oturupkonuşsaydı duyduklarına hayret ederdi.

Olabilir. Ama bunu sen söylüyorsun. Mademböyle diyorsun, bunun tam tersi de olabilir,unutma. Belki oturup aralarında ortaçağ'mdedikodusunu yaparlardı. Analitik felsefemantıksal olasılıkları sistemlerin kendi içindedeğerlendirir, yine de kapalı değildir. Sen deDescartes'ı farklı biçimde okuyup getirebilirsin.Daha sonra da onun yanlış anlaşıldığını iddiaedebilirsin. Ama dikkatli ol.

Bu bana biraz karışık gözüktü. Farklı olasılıklarıböylesine açık tutan sen, yorum yapmak için biliniseçmek zorundaın. Bir yandan da bu seçim seni birfelsefe tarihi yazmaya zorunlu kılıyor. Oysasadece tartışılamaz ve her yoruma açık metinlerçıkardıkları için romantik felsefecileri bir kenara

17

Page 18: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

-şeytanminaresi

itiyorsun. Hiç de analitik değil hu düşünce.

Bak o zaman meseleyi şöyle bir sonucabağlayabiliriz: "Her çağın kendisine göre birokuması vardır. Bunu yazan sebepleri ne olursaolsun, kendi zamanına göre düşünce tarihini birkez daha yazar. Bu da o çağa damgasını vurur.

Bu dediğin de bir daha yazılacak mı? Godard'mdediği gibi: "Hitler Nietzche'yi ziyaret ediyor.

Nietzche faşistti.

Nereden biliyorsun?

Savunma

Çünkü... Bir dakika, toparlayalım: Dedik ki, herçağ kendi okumalarını kendi geliştirir. Bu o çağındüşünce yapısını belirleyen bir şeydir. Ayrıca buson dediğimin de değişeceğini sanmıyorum,değişse de üzerine konuşamayız. Problemindışında. Ama, analitik felsefenin içine aldığıfilozoflarda en azından bir metodoloji görüyoruz.Senin adamlann ise "Yumurta sandır ve sabahlanyenir" diyor, sabahları hiçbir şey yemeyen biriolarak bu durumla ilgili bir şey yapamam.Yiyenlerin de onaylamaktan başka ellerinden birşey gelmez. Oysa yumurta besleyicidir ve buyüzden sabahlan yenmelidir dersen, bir ilişkikurduğun için tartışabilirim. Anlatabiliyormuyum? Üstelik şu "nesnellik" arayışını birkenara bırak. Her şey o kadar kesin değil.

Gördün mü? Yine aynı noktaya döndük. Bennesnellik aramıyorum ki. Sonuç olarak bütünbunlar insan yapısı şeyler, ya ben "yumurta sandırve sabahları yenir" cümlesinde bir ilişkigörüyorsam? Mesela, yumurtanın sadece sarıolduğu için sabahlan yendiğini?

Bu ilişkileri görmekte serbestsin,kanıtlaman lazım.

Bunu

Kanıtlayamasam da tartışma alanına sokmuşolurum, ki bu da senin söylediklerini reddediyor.

Haklısın galiba. Ama unutma, o zaman analitikfelsefenin yaptığının bir müsveddesinden öteye

gitmeyecek bütün bu tartışma. Sen, 1993 yılında,şurada oturup Nietzche'yi okuma şeklini ondagördüğün sistem içinde tartışmış olacaksın.Üstelik bu tartışma çok yararsız olacak, çünkü bumet in le r kendil iklerinden bir sistemoluşturmadıkları için hemen bu an dediklerinintersi söylenebilir. Oysa, -bunu dediğimi hocalarduysa herhalde çok kızarlardı- diğerlerinde hiçolmazsa bir "iskelet" gibi bir şey vardır. Sonolarak, kimin hangi çağda yaşadığım biliyoruz, oçağa ilişkin bilgilerimiz bize bir felsefecinin neyetekabül eden kavramlar kullandığını gösterir. Buşekilde en azından onları anlamamız daha isabetlioluyor.

Israr

Bak işte bunu hiç söyleyemezsin. İlk dediklerinebirşey demiyorum, zaten pek bilgili de sayılmamfelsefe konusunda, ama şu o çağa ilişkin bilgilervar ya, beni hep çok şaşırtıyor, insan biraz tarihkarıştırınca herhangi bir çağın görünümü herzaman değişik çıkıyor. Pek açık olmadı galiba?Örneğin eline bir tarih kitabı al. Onbeşinciyüzyılda yazılmış olsun. Bende bir tane var,gelecek sefer getiririm sana. Adam Osmanlıimparatorluğunun kuruluşunu anlatıyor. Aklahayale sığmayacak detaylar var, ve hepsi çokilginç, çünkü günümüzde okunan kitaplarla pekuyuşmuyor. Yo, aynı şeyleri anlatıyor, ama yanlızanlatımı değil, bunlar da öne çıkardığı özelliklerçok ilginç.

Tarihe inanmıyorsun galiba'? Farketmez. Ama enazından gelişime inanıyorsundur?

İnansam da aynı şey. Bu durumda sen yalnız kendiyazdıklarının değil, aynı zamanda üzerine yazdığınkonular ın da ilerde değişik bir biçimdealgılanacağını kabul etmek zorundasın. Hem bak oilk mesele konusunda aklıma ne geldi, yani değişikokuma olasılıkları içinde sen bir tanesiniseçiyorsun, kendi çağına özgül olanını, ve bu daherhangi bir sebeplen olabilir. Kabul. Ayııca benbir örnek daha vereceğim; felsefecilerin hepsievrensel metinler yazmaya kalktılar, ya da şimdiliköyle düşünüyoruz. Ama Eflatun'un bir rönesanstabir de şimdiki ele alınma şeklini düşün.

18

Page 19: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

şeytanminaresi

Bence bir fark yok.

Halbuki var. En azından insanların yaşamında.Neyse, bunu uzatacak değilim. Ama en azındanbu çağa özgü bir değelendirmenin, madem ki varböyle bir değerlendirme, bizimle ilgili birsebepten kaynaklandığını düşünebiliriz. Çünkü,ne demiştik, olası birçokları arasında bir tanesi.Değil mi?

Bana birini hatırlatıyorsun ama devam et.

Yenil ik

Bazı projeler yapılıyormuş şu anda bilgisayaralanında. "Bilim makineleri" varmış. Kimyamaki naşı var mesela, bu kendi kendine öğrenmeve olasılıkları geliştirebilme yeteneğine sahip birbilgisayar. Bazı temel kavramlar verildiktensonra onları işlemeye başlıyor. Hiçbir önyargısı,şartlanması, sağduyusu kuşkusu falan yok. Onane öğrettiysen o var.

Sadece bunları geliştirip iç ilişkiler kuruyor.Diğerlerinden daha üstün bir model tabii ki.Neyse bu kimya makinasına kimya bilimininonbeşinci yüzyılda ulaşabildiği tüm bilgileriyüklemişler. Bugününkilere çok yakın sonuçlarçıkarmış, halen de öğrenmeye devam ediyor.

Çok ilginç.

Bir de fizik makinası yapmışlar. Buna Newtonfiziğine öğretmişler. Devarn etmiş, ve geliştirdiğiteorilerden biri de quantum fiziği.

Biri mi?

Tabii. Başka olasılıklar da çıkarmış. Yani nereyevarmak istediğimi görüyor musun? Bir sürüolasılık var, ve artık bunların tartışılması anlamınıyitirmiş durumda. Mesele quantum fiziğinibuluşumuzda önemi kavramak.

Bunu senin romantiklerle ilgisi ne?

İlgisi şu; analitik felsefe metodlanyla yazanları,yani ne bileyim, ilkönce düşünen bir varlık olarakvarolduğunu ispat eden Descartes'ı düşün, sonra

buradan çıkıyor, ve evreni ve Tanıı'yı ispat ediyor,hem de önermeleri ve sonuçlarıyla. Halbuki aynısistem içinde Tanrı'sız bir evren kurmak damümkün. Değil mi? Romantikler onların sankipeşinde koşmuyormuş gibi yaparak ve olaya bir"zorunluluk havası" katarak geliştirdikleri şeyleribaştan kabullenip yazmışlar. Mesleye böylebakarsan aralarında sonuç olarak pek de bir farkkalmıyor. Gerçi bu konuşmanın başındaanalitikçilerin de benimkilerle aynı şeyiyaptıklarını düşünmüyordum ama bu konuda benisen ikna ettin. Tek fark, benimkilerin bir sistemeihtiyaç duymaması. Neitzche de, Kant da felsefetarihi ile karşılaşmalarını bitirdikten sonra artıkmeselenin anadamarını yazmaya kararvermişlerdir. Bu durumda bir felsefecinin zatenbaşta söylemek istediği şey için oturup sayfalarcaispat yazması çok abartılı geliyor bana. Çünkünasıl olsa o da tek ve özel birşeyi yazacakmış.Zaten en büyüklerin bile sistemlerindeki çatlaklarbunu gösteriyor.

Yine de kuşku iyi şeydir derim ben.

Ben de işte Nietzche bu yüzden çıldırtmıştır derim.Bulduğu şey diğerlerininki gibi, yan-esin yoluylageliyor. Ve artık ulaşılan bilgi karşısında bir şeyyapamaz hale geliyor. Onu olduğu gibi, öylesineyazıyor. Hem bu öyle bir şey ki, kendi söyleminidayatıyor. Onunkisi yazdıktan sonra yapacakhiçbir şey bırakmayan, sadece çaresiz kalınan birdurum yaratıyor. Kuşkuyu aşan bir çaresizlik bu.Son bilginin karşısında duyulan çaresizlik.

Senin şu bilgisayarlar var ya, onlarla çalışmak iyiolurdu doğrusu.

Romantiklar konusunda ne diyorsun'?

Bilmem. Hiç bu şekilde düşünmemiştim.

Bir "felsefe makinasına" Descartes'ı yüklesek mi?

Gelenek

Daha sonra kalktılar. Felsefe öğrencisi diğerinekurduğu sistemin sanata benzediğini, dolayısıylayine de felsefe alanında tartışılamayacağınısöyledi. Öteki gülümsedi, ayrıldılar.

19

Page 20: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

kara göründü!

PLATONİK CENNET*

ed regis

Kuhn, bilimsel gelişmenin düz çizgiden çok dairesel olduğunu, kesintisizbirikimlerden değil, dönüşümlerden oluştuğunu; bu dönüşümlerin, kimi kez bilgidekopmalara yol açan, büyük devrimler biçiminde gerçekleştiğini; ancak her devriminiçeriği değişik ve ve yeni olduğundan gelişimin dairesel bir döngü, bir spiral ilerleme

olduğunu anlatmıştı.Niels Bohr, P.A.M. Dirac, Wolfgang Pauli, 1.1. Rabi, A. Einstein, (jödel... Çağımız

bilim/bilgi birikimine büyük katkılar yapan dev isimler. Hepsini -aynı zamandilimleri içinde olmasa da- aynı çatı altında toplayan yerin adı ise ileri DüzeydeÇalışmalar Enstitüsü. Princeton Üniversitesi sınırları içindeki bu enstitü yıllardır,

bilimin en ucundaki soruların cevaplarını aramaya gelen bilimcilere kucakaçmaktadır. Eğer y eni bir paradigmadan bahsedile çekse bunun ilk defa telaffuz

edileceği yer, şüphesiz ileri Düzeyde Çalışmalar Enstitüsü.ilginç olan burada 'yürütülen' çalışmaların Platon geleneği ile olan garip

devamlılığı. Belki de Princeton bilimcilerinin 200 yıl kadar Papaz Berkeley'in şusözlerini terennüm etmeleri bu ilgiyi anlamlı kılar: "Dünya, yani maddî evren,

sadece ve sadece zihnimizde var olur, başkaca bir yerde değil."

İleri Düzeyde Çalışmalar Enstitüsü 1930yılında, Louis Bamberger ve kız kardeşi CarolinaBarmerger Fuld -gerekli parayı vermişlerdir- veherşeyi planlayıp, organize eden AbrahamFlecner tarafınfan kurulmuştur. Ancakenstitünün gerçek babası, entellektüel atası veyol gösteren ruhu antik Yunan filozofuPlaton'dur. Zira uzun zaman önce Atina'nıntepelerine dünyanın ilk ileri düzeyde öğrenmeenstitüsü -Akademi'yi kuran Platon'dur. Buradaher türden bilim adamı, kuramcı ve araştırmacıbir araya gelerek, dünyanın iç yüzünükavramaya, şeylerin bütün şemalarını tek bir akılbinası altında anlamaya çalışırlarmış. Platon engeniş ölçüde, sistematik bir çabayla olayışiirleştirmeye, tüm görünebilir evreni ufak

* Who Got Einstein's Office adlı kitaptan alınan bubölüm Pınar Türen tarafından Türkçeleştirildi.

somut kavram ve prensiplere indirgemeyeçalışan ilk kişidir, ileri Düzeyde ÇalışmalarEnstitüsü'nün özünde Platonik olması bukonumun gerçek babasının neden Platoolduğunu açıklamak için sadece bir başlangıçtır.

Platon için bilginin gerçek nesnesi, görüpdokunabileceğimiz değişken ve geçici varlıklardeğil, öyle bir şeydir ki Platon bunun çok dahagerçek olduğunu düşünür ve bu şeylerebiçimler adını verir. İşte bunu anladığımızdaEnstitü ile Platon'un ilişkisine biraz dahayakınlaşıyoruz. Platon doğaya, güneşe ve aya veyıldızlara bakmış, çağlayanlara, bitkilere vehayvanlara bakmış ve sonunda bildirmiştir kitüm bu büyük fiziksel nesneler kesinlikle HakikiGerçeklik değildirler. Hakiki Gerçekliktamamiyle değişik bir boyutta yatar ki buna daBiçimlerin Dünyası adını verir. BiçimlerinDünyası duyularla görünemez ve bu yüzden

20

Page 21: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

kara göründü!

Jeologlar, biyologlar ve açık kalpcerrahlarının burada işleri yok: bukişilerin elleri kirlenmiştir ve onlarböylesine saf ve derin kuramcıların

arasına kabul edilemezler. Enstitü'nünbilimadamları doğanın çatısı altında

toplanılan ve yaradılışının en uçnoktasında elle tutulamaz nesneleri

hayranlıkla izlerler. Üretim yapmazlar,deney yapmazlar. Hayattaki tek

amaçları sadece anlamaktır.

başkaları buna gölgeli, olmayan bin ülke gibitahayyül ederler ancak Platon'un kendisi hiç birzaman böyle düşünmemiştir. Onun için öğlegüneşi kadar berrak ve aydınlıktır. Herşeydenönce, Biçimlerin Dünyası, bu dünyanın tümfiziksel nesnelerinin geldiği yerdir. O Esasdırve herşeyin Kaynağıdır.

Platon için Biçimler ile gündelik hayatın sıradannesneleri arasındaki fark, sıradan nesnelerindeğişken ve bozulabilir, Biçimlerin mükemmel,değişmez ve sonsuz olmalarıdır. Değişmezolduklarından, Biçimler gerçekten daha 'gerçek'şeylerdir, ancak kendi ayrı gerçekliklerindeo l d u k l a r ı n d a n d u y u l a r ı m ı z y o l u y l aalgılanamazlar. Herşeyden önce, bu çok dahabasi t olamalıdır . Biçimleri b i lmeyeuğraştığınızda, zor olan şeyi başarmışsınızdır:gözlerinizi kapayın, içinize çekilin ve düşünün.Bu içe dönüş ve düşünmeyi çok defalaryapabilmelisiniz, aslında bu da sokaktakiadamın neden Biçimler hakkında çok az şeybildiğini ya da hiç bir şey bilmediğiniaçıklamaktadır.

İleri Düzeyde Çalışmalar Enstitüsü'ndebilimadamları, Platon'nun Biçimlerinin hiç birgerçek çeşidine inanmazlar, ancak onlar daduyusal algılamaların ötesine geçen nesneleriincelerler ki bunlara sadece düşünme yoluylaulaşılabilir.

Örneğin Enstitü'deki matematikçiler, dünyanın

somut maddeleriyle çok nadiren ilgilenirler,çoğu zaman da hiç ilgilenmezler. Tersinedoğanın hiç bir yerinde rastlanmayan soyut vemükemmelleştirilmiş matematiksel nesneler vekavramlarla çalışırlar. Gerçek dünyada daireyerastlayamazsınız oysa etrafta bir sürü hemenhemen dairesel çişime rastlamak mümkün. Birmatematikçi için soyut geometrik bir dairehemen hemen dairesel tüm nesnelerden çok daha'gerçek'tir. Arabanızın tekerleği, her an şekildeğiştirir, yuvarlakl ığını kaybeder oysamatematiksel bir daire sonsuza kadar mükemmelbir yuvarlak olarak kalacaktır.

Ancak Enstitü'de elle tutulmaz, gözle görülmezvarlıklarla ilgilenen araştırmacılar arasında sadecematematikçiler yaşamıyor, fizikçiler, veastronomlar da aynı durumda. Yeryüzündeki hiçbir şey, hiç bir varlık uzun süreyaşayamamaktayken -sıra dağlar milyon yıldayokolabiliyor- galaksi ve yıldızların yaşıtrilyonlarla ölçülebiliyor. Doğanın temelunsurları protonlar ve elektronların yaşamsürelerinin sonsuz olması, görünemeyen buvarlıkları herşeyden çok Platon'un Biçimlerineyakın gösteriyor.

Tüm bunların bir başka söylenişi ise, İleriDüzeyde Çalışmalar Enstitüsü'ndeki bilimcilerçamura batmıyor ve doğanın kiri içindeeşelenmiyorlar. Jeologlar, biyologlar ve açıkkalp cerrahlarının burada işleri yok: bu kişilerinelleri kirlenmiştir ve onlar böylesine saf ve derinkuramcı lar ın arasına kabul edilemezler.Enstitü'nün bilimadamları doğanın çatısı altındatoplanılan ve yaradılışının en uç noktasında elletutulamaz nesneleri hayranlıkla izlerler. Üretimyapmazlar, deney yapmazlar. Hayattaki tekamaçlan sadece anlamaktır.

Enstitü'nün matematikçilerinden Marston Morse"Gökyüzü mekaniğiyle ilgileniyorum ama ayagitmek ilgimi çekmiyor" diyor.

21

Page 22: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

deja vu

TANRILARIN-KRALINDANKRALLARIN-TANRISINA

sadık türksavaş

Yitirilmiş bir masumiyetin cennet adacıklarına sığınan Ana Tanrıçanınasi nympheleri, yıldırımlı bulutlardan inen kahramanların, titan

yumurtalarına karşı kazandığı görkemli zaferlere acı içinde şahit olurken;Lykia Ülkesinin Tanrıça'sı Yüce Leto da titan soyuna bağlanmaktan

kurtulamayacak ve Tanrı-Kahraman'ın karşı konulmaz arzusuna teslimolarak;... belki de yepyeni bir çağı başlatacak olan gümüş yaylı

Işık-Oğlu'nu, Yıldırımlı-Dağ'ın hiddetli Tanrıçasından güçlüklekaçırarak, yine bir adacıkta doğuracaktır.

Tanrı-Kahraman'ın yüce soyu, eski dünyanın toprağında hızla köksalarken, ...her şeyi birbirinden farklı gibi gösteren, Doryen Güneşi;...trajik çağın bu öğle vaktinde, Tanrı-Kahraman'ın demirden başındaaltından bir taç gibi parlayacak ve dalgalı Thetis'teki bütün kralların

gözünü kamaştıracaktır.

Babası tarafından;... kuğuların çektiği bir arabaya bindirilecek, başınaaltın miğfer giydirilen ve eline de gümüş bir yay verilen Işık-Oğul,

fırtınaların üzerinde Parnassos Dağı'na inecek ve kahin Tanrıça Themis'insunağını koruyan yılan Python'u öldürerek Tanrıçanın sırrını ele

geçirecektir. Ancak, ... bir can almanın vahşi duygusundan arınmak isteğiiçinde kırlara çekilecek, daha sonra Python'u öldürdüğü yere dönrek

Delphoi Tapınağını kuracak, Themis'in gizemini kullanarak krallara yolgösterecek, ... ve kahramanın güzelliğini temsil edecektir. Işık-Oğul;

...artık Tanrıların-Kralı olan babasının ak yıldınmlı kara bulutluYüce-Dağ'ında, ...Kralların-Tanrısı olarak onurlu yerine alacak, ruh ile

evren arasındaki düş yolunu aydınlatarak, yaklaşmakta olan bilgelerçağına, içli-yüce aklın en görkemli duruşunu sunacaktır.

Ancak, ...trajik çağın günbatımı ağır ağır yaklaşmakta, ...veKrallann-Tannsı, Tannların-Krahna gökyüzünün kızıllığında söyle

konuşmaktadır.

22

Page 23: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

deja vu

-Ey Yüce Baba, ...Çökmekte olan karanlıkbütün farkları ortadan kaldıracak, her şeyibirbirine biraz daha yaklaştıracak, ışıklı göktoprağın kara rengine boyanacak, kökleriacılar evrenine inen şu Yüce-Dağ titanlarınhırsıyla sarsılacak... Düşlerin, mutluülkenin kapısına dayanan demirin utancı iledolacak,... Ruhun, aklının sert kabuğuiçinde boğularak hastalanacak... Aklınsa,ölümlülerin gülünç oyunlarına konuolacak... ve,... senin yüce-başını ayçarpacak... ve, sen kendi mermerlerinikendi yıldırımlarınla vuracaksın.

Gökyüzünün alaca karanlığını arkaarkaya bölen yıldırımların ardındanTanrılann-Kralı gürleyerek cevap

verir.

-Ey Işık-Oğul,... Kötülük her zaman veherkesçe yanlışlanmıştır.... gerçektedoğrulanmaya ihtiyacı olan iyiliktir... Eğeriyilik doğrulanabilecekse,... ben bir defadave ebediyyen yok olmaya hazırım.

Krallarm-Tanrısı, gümüş yayına bir oktakıp yeryüzüne doğru gerer ve içli bir

sesle cevap verir.

-Mekâna cevap veren şey, zaman değil,...zamana cevap veren şey, mekandır... iyiliksadece yeraltındaki acılar evrenindengeçenler için doğrulanabil ir Ey YüceBaba.

Tanrılann-Krah, bakışlarınıgökyüzündeki yarım aya çevirir ve

hiddetle konuşur.

-Elimde tutamadığım tek şey kendi kaderim,... ne yazık ki.

Karanlığın ağırlığı ile yorgun düşenAydınlık-Tanrıları'nm gözkapaklarıgiderek dolunay halini alır... Uzunsüren bir gecenin ağır ağır söken

şafağından, Krallarm-Tanrısı,Tanrıların-Kralını uyandırır ve tümkatı alımlılığını takınarak merakla

sorar.

-Ey Yüce Baba, ...ince bir ses geldikulağıma ufku delerek.-Hangi taraftan?-Nysa Ülkesi tarafından.

Tanrılann-Krah, gökyüzüne doğru ağırağır yükselen görkemli duruşu ile

uzaklaşırken, ....Kralların-Tanrısı'na şöyle seslenir.

-Ey Işık-Oğul,... benim gümbürtümün vegörüntümün içinden Keçilerin-Tanrısınacevap vereceksin,... O ise, seni hâlâ benzannederek aldanacak ve gülünç durumadüşecek.

Gümüş yayına tekrar bir ok takanKrallarm-Tanrısı, içli bir sesle yukarıya

doğru bağırır.

-Hayır Yüce Baba.... hayır Aslaaldanmayacak.

NotlarParnassos: Tanrıça Themis'in Yunanistan'daki kutsaldağı.Tlıemis: Doğa yasasını temsil eden ve t i tan soyunabağlanan Kahin Tanrıya.D e l p l ı n i T a p ı n a ğ ı : Tanrı Apol lon taral ındanYunanistan'da kurulan kehanet ve sunak merkezi.Nysa: SullunhisarPytlıon: Tanrıya Themis'i temsil eden koruyucu yılan.

23

Page 24: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

kutupyıldm

YENİLMİŞ KAHRAMANLARINÖZGEÇMİŞİ

selçuk akmanÖlümün kuytusunda Azınlık Eşkiyaları

Göz ucuyla bir pencerenin karanlığına saklandılarO zamanlar

Annem benim karnımda, beynim bir öncekidüşümde

Kalakalmıştı.Ne bir adım ilerideki serseri kurşun

Ne de sevdanın dikeniBana gel demişti

gel . . .Ölümün kuytusunda Azınlık Eskiyaları

Gönüllü ecel kararını vermiştine çare!

Ne çare ki sevimsiz yüzümyakışmazdı çehrelerine...

Gün erken ağardı Saçlarımla beraber ıssızlıkSiste batan gemiler nedense anlamadı

Gördüklerimi bir hesap sonrasına bıraktımAnlaşılan isimlen saklamak gibi bir alışkanlığınız vardı.

Ne akşam vapur iskelelerinde beklediğim hüzünNe gece trenlerine vakitsiz yetişmiş işportacılarFarketmedi yüzüme yapıştırdığım huysuzluğu.

Oysa uslu durmak isterdim köşeme çekilip uslu oturmakKeşke diyorum uzun ince sessizliklerde büyütebilseydim.

Uzun ince densizliklerle sevindirebilseydi Aynalar.Kısık bir Ses olarak Soluyorum Mobilyaların kuytusunda

Kedim bile Sayıklamıyor ismimi Artık,Çünkü uykularda çare buluyor zaman.

Uysal adımlar atmaya karar verdiğim bir Sabaha açılıyor kapılarVe gemilerin yanaşmadığı rıhtımlarda sorgulanıyorum

Bu gün, bu saatte geç kalkmış öğrencilerinDers notlarından edindiğim resimlerde varoluyor

Ezberimden kaçmış sıfatlar; Çürüttüğüm tembel dirseklerleKumar oynuyoruz masada dört köşe ve Eşsiz.

Ve gülümseyen kadınların hayalini kuruyor belleğimdeki yüz.İster mis iniz şöyle haddeden geçmiş bir sevgili edinmek.Kimbilir kimler aklınızı çeler de gitmezdiniz Peşinden.

24

Page 25: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

kutupyıldızı

Derken Siste batan gemiler geçer içinde siz olursunuz.Uyku bastırır derinden bir dost kalabalığı geçer

dualar parçalanırken herşey yeniden başlarÇünkü zaman döngüseldir Annem Altmışına girer

Ne zaman ölür diye kurarım saati Sabah bakarım hayattaHayatta bir başka gün olur zaman

Vazgeçmeye sevdalı yarıgecelerde;Yüzleri saklamak gibi bir alışkanlığınız vardı

Uysal bir hüzne isim vermek ne demekseHer bitişin sonunda Evinin önünden bir otobüs kalkardı.

Bir iş ya da mesken Seçmiştin kendine.Göz gözü görmezdi

O Sıralar Erken ağarırdı gün, koşardı Sabahlar.İflah olmaz yaralar da yoktu bedeninde

Sanırım gecikmemiştin; Çünkü Seni yücelttilerYükseltti Seni tornacılar, Sanayi Sitesindeki yetmişiki millet

Aklın takılırdı, gözün takılırdı tamirci çıraklarınaNe üstün bir makinaydı yüreğin

Neden bu kadar çabuk bozuldu büyüŞairlerden çaldığın dizeler mi oyun etti zihnine

Vicdanın mı ağlıyor haline Sen mi yaşlandınYaslandığın tabut ısrarla açılmıyorsa henüz vakit var

Hazırlıklı bir anlayışı taşıyorsun dudaklarındaYüzündeki keder Semirmiş geçtiğin yolları

Bu Adam Asmaca oyunudur ya da SaklambaçKime elini uzatsan öldürür kendini Sana inat olsun diyeVebalı Sevgililer edinirsin lepra dökülür Suratlarından

Islak otobanlarda Planlar kurulurAma neye yarar

Bu şehri Saran Sisin Sesini duyuyor musunBu Senin Sesin, bir Aksiseda Sessizliği

Derinden iç geçirmelerin ıssızlığıdır zaman.Erken uyandığın Sabahların yorgunluğunu Söylüyor Şarkılar.

Şimdi herkes mahmur ve perişan.Yenilmiş kahramanların özgeçmişini Sunuyoruz tanrıya.

Sonu gelmeyen bir Su boşalıyor Şehrin kanalizasyonlarındanBen ve diğerleri hep Susuyoruz.

Hep bir evvelin yankısıdır uykular.

25

Page 26: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

deligömleği

KİŞİSEL BİR ANSİKLOPEDİDENSEÇİLMİŞ MADDELER

murat erkman

SİNDİRİM SİSTEMİHazımsızlık sözü çok şeyler anlatır aslında...Mide ve beyin arasındaki benzerlik ve sık sıkkarşılaşılan hazımsızlık...Mide nasıl ağır bir yemekle karşılaşınca hazımsızlıkçekerse, beyinde düşünceler karşısında aynı durumdadır.Mide beynin d i r e k t i f l e r i doğrul tusunda yemeğisindirmeye çalışır. En fazlasından ağırlık ve hazımsızlıkyaratır. Görünüşle fiziksel etkilerle geçiştirilir budurum. Ancak hazımsızlığın beyin üzerindeki etkilerinigözardı etmek haksızlık olur. Nietzsche'nin milletlerinyeme alışkanlıkları ile düşünme sistemleri arasındakib a ğ l a n t ı y ı ortaya koyması oldukça i l g inç biryaklaşımdır.Benim burada anlatmak istediğim ise midenin beyindendaha vefakar bir organ olduğudur. Mide her zaman itirazetmeden içindekileri sindirmeye çalışır. Hazımsızlık,kusma ve benzeri belirtiler beynin ona yüklediği görevinağırlığından kaynaklanır. Mide çabalar ancak beynindirektifleriyle içine insafsız maddeler doldurulmuştur.Mide sindirmek için elinden geleni yapar. Hoşunagideni ayırmak gibi bir seçeneği yoktur.Beyin ise hoşuna gideni seçme özgürlüğüne sahiptir.İstemi dışında bir şeyle karşılaşınca itiraz eder, bağırır,çağırır, eylem yapar. Beyin seçer; ama yalnızca işinegeleni. Çoğu yeni düşünceler ağır yemek muamelesigörürler, ancak sindirmeye çalışmak yerine hementerkedilirler. Hemen bir takım komik zayıflıklarınarkasına saklanılır; yapamıyorum denir, şikayet edilir,acıklı durumlara girilir, ağlanır, bağrılır, kısacası kaçılıve saklanılır.Ancak düşünceleri bir mide sadakati ile sindirmeyeçalışan bir beyin takdir edilmeyi hakkeder. Bu beyinlerayakta durmayı bilen beyinlerdir. Ayakta durmak ancakmide gibi beyinlerin işidir. Kaçarak ayakta durmak, nekadar ayakta durmak olarak nitelendiri lebil ir? Kaçmaksadece avlanacak olana aittir. Av ise ne kadar kaçarsakaçsın, sonuçla bir av olarak kalmaya mahkumdur.Hazımsızlık çeken beyinlerin çok sıradan problemlernedeniyle çok b ü y ü k acılar çekeceği acıktır. Sindirmeeğilimi, çevrenin etkisi ile insanı akılı ile akıntı

yönünde hareket eden bir tahta parçasına dönüştürür.Sevgili beyin niçin işine geleni kabul ediyorsun, birazgayret et de bitir şu yemeğini. İyice çiğne ağzındakilokmayı, çiğne ki hem miden hem beynin rahat etsin.

ZAMAN ÜZERİNEPRESTIGIEUX, ŞANS DOUTE

The masked man was aseending tlıe stainvays. Hisfootfalls resounded in tlıe night: TICK, TACK, TICK,

TACK...*AGUIRRE ACEVEDO

FANTASMAGORIAS (1972)

Dengeyi, işleyişi, zamanı görebilmek için akrepleyelkovana gerek duymak...Zamanı küçük parçalara bölebilmek için eşanlı birdüzenek, bir makine ile denge kurmaya çalışmak...Zamanı görmek, ölçmek için baktığınız saatler...Zamana karşı çaresizliğin sembolü saatler...Akrep ve yelkovan benzeri bir sistem olmadığı hallerde,saatler anlamsız sizin için.Ziunanla eşhızla çalışan, onu küçük eşit parçalara bölenve zamanın akışını tanımlayan bir makine icat edilmeyeçalışıldı. Saat belki de evrendeki dengeyi ve işleyişisimgeleyen insan yapımı ilk makinadır. Zembereği,dişlilerin yerleşimi, kendi iç düzeniyle çalışması ve akıpgitmesi...Amaç zamanı eşit parçalara bölüp tanımlamaktı. Ancakfarkında olmadan evrenin küçük bir modeli ortaya çıktı.Akrep ve yelkovanla zincirlemeye çalıştığınız makine;kendi iç düzeneğinde özgürce çalışarak; sizi onuçalıştırmaya mahkum ederek ve evrenin bir alt düzeneğiolarak yaşamını sürdürüyor. Zenberek size yolgöstermek yerine zamana arkadaşlık ediyor. Zamanlaberaber sizin çaresizliğinizi haykırıyor. Sizin sandığınızgibi zamanı küçük eşit parçalara bölerek değil, zamanaarkadaşlık ederek akıyor. Akış zembereğin kendi akışı.

* Maskeli adam merdivenleri çıkıyordu. Adımlan geceiçinde yankılandı: TİK, TAK, TİK, TAK.

26

Page 27: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

deligömleği

diğer tüm varlıklarınki gibi...Bu akış sizin sandığını/ kadar hayata bağlayıcı değil,çünkü e.şanlılık diye bir kavram ancak insanın tutukmantığında sözkonusu olabilir,. Hükmettiğinizisandığınız saatlere ve zamana karşı çaresizsiniz. Zamansaatlerinizi de yanına alarak sizinle alay ediyor.Akrepsiz ve yelkovansız bir saat karsısındadüşünebileceğiniz tek şey, onu kendinize esir edebilmekiçin boşuna uğraşıp; bu eksiklikleri tamamlamaktır.

DÜŞLER ÜZERİNE...Chuang Tzu rüyasında bir kelebek olduğunu düşledi.Uyandığı zaman kelebek olduğunu düşleyen bir adanı

mı, yoksa bir adam olduğunu düşleyen bir kelebek miolduğunu bilmiyordu.

Chuang Tzu (1889)Herbert Ailen Gilles

Bir rüyanın içindeyim, uyandığını anlarda dahi içindeolduğumu, hâlâ sürdüğünü hissettiğim bir rüyanın.Bir düşünen varlık kendi dinlenme sürecinde, varoluşu,

tarihi, geleceği ve insanimi düşledi. Biz onun düşündevarolduk. Bu öyle bir düştü ki düşlenen düşleyenidüşleyebiliyordu. Belki de düşleyeni düşleyebildiğimizsürece varolacağız.Asturias "Gerçekle rüya arasında yalnızca mekanik birfark vardır." der, ancak bu bile olmayabilir. Rüya beyninalgılamaları sonucu imgesel olarak varolur. Bunakarşılık gerçek de beynin algılamaları sonucunda varolur.Rüya ile gerçek arasındaki tek fark algılama farklılığıolarak ortaya çıkar. Gerçekte imgeler gibi beyintaralından algılanır. Kısacası aralarında fazlaca bir eldeedilme farklılığı yoktur. Beyin iki algılamayı datanımlar ve sınıflar. Böylece iki farklı fakat çok yakınterim elde edilir. Sadece duyulardan yararlanılaraktanımlanan gerçeklik, gerçek midir'? Görmek, duymak,tatmak, koklamak ve hatta dokunmak bile sanal olabilir.Duyulanınızın sanal olması sözkonusuyken rüyalarımızagerçek değildir diyebilirmiyiz?

hayalet gemi ile oniki ayda devri alemHayalet Gemi dergisine .... sayısından itibaren abone olmak istiyorum. Biryıllık abone bedeli olan 100 000 TL'yı 4151-207 Babur Akyol T.C. Ziraat Ban-kası Çemenzar Şubesine yatırdım.

imza

Ad-Soyad:Adres:Tel:

abone olmak için bu formla birlikte banka makbuzunuHayalet Gemi Yerelması İletişim Evi Bahariye cad. Hacı Şükrü Sok.Sağlık ap. Kat 3, Daire 7 Kadıköy -İST.

adresine göndermeniz yeterli olacaktır.l, 2, 3 ve 4. sayılar tükenmiştir, 5. sayıdan itibaren gönderebiliyoruz.

Hayalet Gemi'yi kesmek istemiyorsanız, fotokopisini gönderebilirsiniz.

27

Page 28: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

atlı karınca

SALINCAK,KAYDIRAK,TAHTEREVALLİ VE KUM

sabri gürses

Çocuklar için hazırlanmış bir oyun parkınıntemel öğeleri salıncak, kaydırak, tahterevalli vekumdur. Oyun alanı, biri olamadan diğeriolamaz bir bütündür; kaydırağı tahterevallisürdürür, salıncaktan inen kumla oynamayabaşlar.

Çocuk, ailesi-belediye,devlet-araştırmacılarbir l iği tarafından bel ir lenmiş alan içindebedenini hareket ettirir; oyun alanı, bedeninharekete geçtiği yerdir.

Oysa oyuncakların yarattığı etki belirsizdir.Salıncak, yerle b a ğ l a n t ı n ı n kesilerek,sallanışlarla -ileri geri- daha yukarı, dahayükseğe çıkmayı (aynı zamanda daha hızlı aşağıinmeyi) ifade eder. Kaydırak, tırmanmak vesonra bir eğimden aşağı süzülmektir (salıncağınaşağı iniş hareketi). Tahterevalli, eğlencesi en azolan oyuncaktır; kendini yukan itmeyi ve aşağıçekmeyi gerektirir -iki kişilik oluşu ağırlıklarınkarşılıklı oluşunu sağlar, yani denge adınaoynanan oyun yukarda kalışın tedirginliğiniyaratabilir. Kum ise, deniz kenarındaki özgüroyunları çağrıştırır, ama en azından ıslaklığınyok oluşu oyunların azalışını sağlar ve kumu,ancak alanda güvenl i dolaşım aracınadönüştürür.

Oyun parkı, genel olarak, ailece gidilen biryerdir; sokaktaki, okuldaki, düşünülmedikbaşka yerlerdeki -görece- özgür ve yaratıcıoyunlara benzemez- saklambaç, körebe, misket,çivi, ebelemece, evcilik, top oyunları, tilki tilkisaatin kaç., birlikte oynanan oyunlardır, eğerzekâ oyunlarını dışarda tutarsak, bunlar dabedenle oynanan oyunlardır ve bunlarla oyunparkı arasındaki fark, birl ikteliğin tekilliğedönüşmesiyle ortaya çıkar.

Aile çocuğu gözler, benzerlerine göre onun nasılolduğunu (duruşu, davranışı, katılımı..) izler;bir yandan onu başkalarına iteler, diğer yandanonu onlardan koparır. Oyun alanında, oyuncularkadar oyuncak yoktur, sıraya girilir. Salıncağabinmek için sırada bekleyen, sallananı seyredenve salıncağa bindikten az sonra inmek zorundaolan çocuk ne düşünür? Kaydıraktan hızlakayılır, sırayla yukan tırmanılır. Tahterevallidesıra bekleyenler, bir çocuğun başka biriniyukarda tutmasını seyrederler, yukarda çaresizkalanı seyrederler. (Tipik bir durum olarak,aşağıdaki birden yerinden kalkar ve yukardakalan hızla yere düşer.) Aile de seyircidir; amagerektiğinde müdahale hakkı vardır. Sankiçocuğun oynaması için orada olunmuş gibidir,oysa tam tersi de gerçekleştirilir: Çocuk, aileningözetiminde oynayabilsin diye, oyun alanı tümbir park olarak, bir gezinti, seyirlik ve dinlencealanı olarak tasarlanmıştır.

Bir yanıyla bu temel hareketler toplamı ve park,kent yaşamının kıra açılan kapısı gibidir.Salıncak, ağaç dallarından gelen doğal birbuluş tur . Kaydırak, tepeden aşağı çimenlerüzerinden yuvarlanmayı karşılar. Gezinti yollarıve kum açık imgelerdir. Tahterevalli ise daha

Belki de bunlar insanın (beden eğitimihareketleri de düşünülmesi, sanırım)

gerçek hareketleridir; bir bedenin olasıtüm hareketleri. Böyle olunca, bir oyun

alam kavramsal bir beden sayılabilir.(Başka bir açıdan da kavramsal

sayılabilir. Oyun alam, özgür ve sınırsızbir kır alanının, kentte sınırlı bir alanda

ideal olarak kurulma çabasını ifadeeder.)

28

Page 29: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

atlı karınca

mekanik bir buluşu karşılar gibi karanlıkduruyor.

Hemen her türlü oyun alanının temel aksiyonlarısayılabilir bu oyuncaklar. Daha gelişmiş oyunalanları olarak görünen lunaparklar ve çeşitlieğlence merkezleri, bedinin bu temel hareketleriüzerinde yükselir. Eklenmiş olan oyunlarvardır; çarpışan arabalar, tüfek, top atışları,beceri oyunları, korku tünelleri, aynalar, dönmedolaplar, atlıkarıncalar... Fakat oyununtemelleri, hala aynı yerdedir ve oyun alanınındeğiş imi en temelde, sıra beklemeninkaybolmasından, teki l l ikten birl ikteliğegeçilmesinden başka bir şey değildir.

Bilgisayar oyunlan ise temsili oluşları nedeniylebunun tam tersini yapar: Şimdiye dek çoğulvarsayılmış şeyleri -hareketleri, heyecanları-ancak konu edinip tekilliğe dönüştürürler. Tümbilgisayar oyunları bedenin hareketlerininkopyalanmasına, satranç benzeri taklitedilmesine dayanır. Sürekli olarak varsayımlarvardır; kumanda kolu, örneğin bir doğuşu analizedip belirli yönlerde (8 yön kullanılır ve bunadüğmenin eklenişi sayıyı 16'ya çıkarabilir)tanımlanmıştır, kolun hareketlerinin doğuşhareketleriyle eş olduğunu varsayarım.Gerçekliğin bilgisi gerekmez, bildiğimivarsayabilirim. Öyleyse, bilgisayar oyunlarıoyun değildirler, ya da daha doğrusu, yepyeni

b i r oyun türüdürler: oyun olanınoyunu. (Başka bir yönden, sinemanınbir adım sonrası oldukları söylenebilir,k a h r a m a n ı v e o l a y ıkişiselleştirebilirler.)

t)

Aşağı kayışlar, yukarı tırmanışlar,boşlukta sallanışlar, dinlenceler bedeninasıl etkiler? Ya da bir oyun alanıkurulurken, bedenin bu türdenh a r e k e t l e r i n i n temel olarakdüşünülmesi nedendir? Belki de bunlarinsanın (beden eğitimi hareketleri ded ü ş ü n ü l m e s i , sanı r ım) gerçekhareketleridir; bir bedenin olası tümhareketleri. Böyle olunca, bir oyunalanı kavramsal bir beden sayılabilir.(Başka bir açıdan da kavramsalsayılabilir. Oyun alanı, özgür vesınırsız bir kır alanının, kentte sınırlıbir alanda ideal olarak kurulmaçabasını ifade eder.) Peki, öyleyseinsan bedeninin kendi keşiflerine göredeğil de, önceden yapılmış keşifleregöre kurulması mı gerçekleşir? Yabilgisayar oyunları; onlar bu anlamdada mı bir adım sonrası olurlar, bedeninbir adım sonrası?

29

Page 30: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

tehlikeli oyuncaklar-

ANNE ORAYA KAÇ ADIM VAR?

çiğdem çalkıhç

Çocuklar, mucizevi varlıklar. Ne o?Çevrenizde, mızıldayan, sizi ondan bundanalıkoyan, bitmek tükenmek bilmeyen sorularıylabayıltan, " iy iy i " , "kötüyü", "doğruyu","yanlışı" bilmeyen varlıklardan yok mu? İşteonlardan sözediyorum."Ah bu çocukla başedemiyorum, çok aksi, çokhırçın"."Şımarıklıklarından bezdim, bunaldım"."Beni ona buna rezil ediyor, neyapacağımı şaşırdım"."Bir türlü dediğimi yapmıyor, hiç sözdinlemiyor"."Artık zekasından şüphe etmeyebaşladım"Az mı yakındınız, üzüldünüz? Acabaniye çocuklar bizim istediğimiz gibideğiller, niye "olması gerektiği gibi"değiller. Ispanak yemez, süt içmezçekmeceleri karıştırır, "önemli" eşyalarıkırar, ortalığı dağıtırlar. Yapma deyinceanlamazlar, hep oyun oynamak isterler.

Çocuklar hepimizin bir zamanlarbaşından geçtiği gibi önce doğarlar.Bundan sonra daha önce hiç tecrübeetmedikleri bir sürü beceriyi kazanırlar;nefes almak, beslenmek, dışkılamak,uyumak, görmek, duymak, yürümek,hareketlerini kontrol etmek, konuşmakbüyüdükçe de giderek zorluğu artanşeyler ("istenilen gibi" olmak, "doğru"olmak, "cici bici" olmak, "ayıp"yapmamak, "korkutulduğu halde cesurolmak" vb.) gibi... Bütün bunlardoğal+doğa dışı gelişim süreçleri içindegerçekleşen eylemlerdir.

Bir çocuk eğer olması gerekli şeylerindışında bir şeyler yapıyorsa, mutlaka yazeka(!) yeteneğinden şüphe edilmeli ya

şimdilerde çok "moda" olan genetik bir illettenmuzdarip olup olmadığı araştırılmalıdır. Tez yolagetirecek bir yol bulunmalıdır.

Çocuklar, bizim olmasını istediğimiz gibiolmaları gereken varlıklar değillerdir. Bizimonlar olurken yanlarında olduğumuz ve onlardan

30

ıııı^ııı ."Şımarıklıklarından bezdim, bunaldım"."Beni ona buna rezil ediyor, neyapacağımı şaşırdım"."Bir türlü dediğimi yapmıyor, hiç sözdinlemiyor"."Artık zekasından şüphe etmeyebaşladım"Az mı yakındınız, üzüldünüz? Acabaniye çocuklar bizim istediğimiz gibideğiller, niye "olması gerektiği gibi"değiller. Ispanak yemez, süt içmezçekmeceleri karıştırır, "önemli" eşyalarıkırar, ortalığı dağıtırlar. Yapma deyinceanlamazlar, hep'oyun oynamak isterler.

Çocuklar hepimizin bir zamanlarbaşından geçtiği gibi önce doğarlar.Bundan sonra daha önce hiç tecrübeetmedikleri bir sürü beceriyi kazanırlar;nefes almak, beslenmek, dışkılamak,uyumak, görmek, duymak, yürümek,hareketlerini kontrol etmek, konuşmakbüyüdükçe de giderek zorluğu artanşeyler ("istenilen gibi" olmak, "doğru"olmak, "cici bici" olmak, "ayıp"yapmamak, "korkutulduğu halde cesurolmak" vb.) gibi... Bütün bunlardoğal+doğa dışı gelişim süreçleri içindegerçekleşen eylemlerdir.

Bir çocuk eğer olması gerekli şeylerindışında bir şeyler yapıyorsa, mutlaka yazeka(!) yeteneğinden şüphe edilmeli ya

Page 31: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

tehlikeli oyuncaklar -

E Z I M N A M E

Ezmek için, ezecek bir "şey" in veya "şeyler" in olmasıgerekir. Yoksa ezme işlemi gerçekleşmez, anlamınıyitirir.Ezicinin ve ezme işleminin gücü, ezilecek "şey" inniteliği ve niceliği ile alakalıdır. Mesela, patates, çocuk,teneke kutu, çimen, kedi ve patlıcan ayn ayrı ezilir.Sayılan ne kadar fazlaysa o kadar güçlü eziciler gerekir.Bazen hu sözünü ettiğimiz "şeyler" ardışık olarak dae z i l e b i l i r .Çocuk+put]ıcan;çimen+patates+kedi;tenekekutu+kedi+çimen+çocuk+patates+patlıcan gibi. Tabii ardışıkezmek için daha uzun zaman ve enerji gereklidir.Ezme işlemini kolaylaştırmak için eziciler bazı yardımcıaletler kullanabilirler. Mesela çatal, karıştırıcı makine,cetvel, harita metod defteri, pötikare matematik defteri,sayılar, el (kulak çekmek, kafayı tahtaya vurmak,çimdiklemek vb. için), dil (korkutmak, yasaklamak,başarısızlığı eleştirmek vb. için), ve ezicinin diğervücut parçalan gibi (ezme işleminin niteliğine uygunolanlar tercih sebebidir)...Ezilenler genelde ufak parçalarına ayrılırlar, bazılarımiyavlama, bazıları ağlama sesi çıkartırlar. Bir kısmılıiç ses çıkartamaz (Alıştırma: hangi ezme sesi dahaönce halisi geçen hangi ezilen "şey" e aittir, bulunuz).Ezme işlemi için ille de özel bir elbise giymeye gerekyoktur. Eziciler bu konuda oldukça renkli ve çeşidi birmodayı takip ederler. Kısa, uzun, topuklu, topuksuz,kırmızı, turuncu, mavi, gri, enine ve boyuna çizgilihatta puanüyeli giyinirler, gravat ve saç tokası takardanbile vardır. Özel elbise gerektiren ezme işlemleri içineziciler yine özel eğitimden geçerler. Bu eğitimi basanile bitiremeyenler otomatik olarak diğer grubun doğalüyesi sayılırlar.Ezen ve ezilenler zamanla konum değiştirebilirler.Genelde bu durum, ağlama sesi çıkaranlara, veya "hayır,ben uçurtma uçurucam" diyenlere mahsustur.Ezme işlemi ille de özel bir mekan gerektirmez. Açık,kapalı, toplu, topsuz mekanlarda gerçekleştirilebilir.Ezilenler bu sırada kutu kutu pense oynayıp çikletçiğnerler.Ezmenin çeşitleri için detaylı b i lg iy i yemekkitaplarından edinebilirsiniz.

ç.ç.

öğrendiğimiz varlıklardır. Bunun farkınavarmak, aynaya bakmadan burnumuzunucundaki sivilceyi farketmemiz kadar zordur.Her nedense yakınında(!) olduğumuz şeylerifarketmesi pek kolay olmuyor. Halbukiçocuklardan öğrenilecek ne çok şey var. Hemçok komikler hem doğuştan filozoflar;geçenlerde iki yaşlarında bir kız çocuğu ilekonuşuyordum. Kolundaki beni göstererek"buraya kahve dökülmüş" dedi. Ona kendikolumdaki beni göstererek "bak ben de de var,bunun adı ben" dedim. "Sen mi?" dedi. "Hayırbunun adı ben" dedim. "Sen mi, ben mi?, senmi ben mi? diye tekrarladı gülerek.

Onlardan öğrenmek diyorum, bu nasıl olur?Önce dinleyin(bu inanılmayacak kadarönemlidir-duymak istediklerinizi değil onunaslında ne dediğini dinleyin-), düşünün, anlayın(anlamadığınız da da tekrarlamasını rica edin) veöğrenin. Ne kadar basit görünüyor değil mi?Düşünmeyi yeniden keşfetmek keyifliolacaktır. En azından denemeye değer.

Bu ne kadar zaman alır ne kadar çaba gerektirir?Bir başka deyişle, -beş yaşlarındaki bir çocuğundediği gibi- "anne oraya kaç adım var?"

Bilemiyorum.

Sanırım bunun cevabını hepimiz teker tekerkendimiz bulacağız...

31

Page 32: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

İ L E T İ Ş İ M ' D E E D E B İ Y A T

ÇAĞDAŞ DÜNYA EDEBiYAT! Washington Meydanı Henry James •

Amerikan Hikâyeleri Antolojisi • Latin Amerika Hikâyeleri Antolojisi •

Dikenli Tel Manuel Scorza • Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği / Yaşam

Başka Yerde Milan Kundera • Dublinliler / Sanatçının Bir Genç Adam

Olarak Portresi James Joyce • G / Bir Zamanlar EUROPA'da / Domuz

Toprak John Berger • Lolita Vladimir Nabokov • Kum Kitabı / Brodie

Raporu / Gölgeye Övgü Jorge Luis Borges • Sessiz Bir Ölüm Simone de

Beauv<rr • Lol V. Stein'ın Kendinden Geçişi Marguerite Duras • Mrs.

Dalloway Virginia Woolf • Evlenmeyen Adamın Hikâyesi Doris Lessing

• Döşeğimde Ölürken / Ayı / Ağustos Işığı William Faulkner • Polonyalı

Olmak Tadeusz Konwicki • Yurtsuzların Ülkesi Dugmore Boetie • Aba-

noz Kule John Fowles • Küskün Kahvenin. Türküsü Garson McCullers

• Tatar Çölü Dino Buzzati • Kefenin Cebi Yok Horaee McCoy • Taşkın

Yevgeni Zamyatin • Ayrılmak Dan Franck • Kurbağa Güncesi Günter

Grass DÜNYA KLASİKLERİ Tom Jones Henry Fielding • Arefe îvan

S.Turgenyev • Bartleby Herman Melville • Adsız Sansız Bir Jude Thomas

Hardy ÇAĞDAŞ TÜRK YAZARLARI Tutunamayanlar / Tehlikeli Oyunlar

/ Oyunlarla Yaşayanlar / Korkuyu Beklerken /Bir Bilim Adamının Romanı

/ Günlük ve Eylembilim (Bütün Eserleri) Oğuz Atay • Gece Bilge Karasu

• Ten ve Gölge Hulki Aktunç • Aylak Adam / Anayurt Oteli Yusuf Atılgan

• Yusuf Atılgan'a Armağan Kitabı • Geceyi Tamdım-Erostratus Nazlı Eray

• Ruh Üşümesi / Sessizliğin ilk Sesi / Çok Uzak-Fazla Yakın / Hayır Adalet

Ağaoğlu • Aşkım Bana Resimaltı / 'Bekle' Dedim Gölgeye / Erkek Hikâyeleri

/ Macbeth. Muhitimize Uyarlama Denemesi / Gaib Romans Ümit Kıvanç

• Merdivenaltı Yeşim Dorman Müderrisoğlu • Tek Kişilik Ölüm Nuray

T^kin • Symphonia Kakophonica Kıiton Dinçmen • Yüzyetmişaltı Yıl

Mehmet Fehmi İmre • Jönler Bekir Fahri • Zaniyeler Salâhaddin Enis

İLETİŞİM YAYINLARI• İSTANBUL Klodfarer Caddesi iletişim Han No. 7 34400 Cağaloğlu Tel. 516 22 60-61-621 Fax: 516 12 58• ANKARA: Konur Sokak No.24/4 06640 Kızılay Tel. 425 36 00 - 425 20 71 / Fax: 425 18 15• iZMiR: 857 Sokak Izmiroğlu Işhanı No. 306 35250 Konak Tel. 84 90 421 rar 84 46 65

A y l ı k b ü l t e n i m i z i k i t a p ç ı l a r d a n i s t e y i n . ( B e d e l s i z d i r . )

Page 33: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki
Page 34: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

med-cezir

3.DÜNYA SAVAŞI2.Bölüm

nejat aksoy

Artan nüfusun, endüstrinin çevre üzerindekietkilerinin anlaşılması son yıllarda ilerliyenbilimin etkisiyle ortaya çıkmış gibi görünse deçevre korumacılığı 200 yıl öncesine uzanır.Columbus ve Magellan tarafından 15. ve 16.yüzyıllarda yapılan keşif ve seyahatler tropikadaların güzellik ve zenginliklerini Avrupa'yatanıttı ve koloniler kuruldu. Koloniler felsefiamaçların da yardımıyla tropik adalardanHindistan, Afrika ve Amerika'ya yayıldı.

17. yüzyılda tarım, kerestecilik ve madencilikçevresel yıkımlara neden olmaya başladı.Kolonileşmenin, kontrolsüz kapitalizmin çevreüzerindeki olumsuz etkileri bilim adamları veşirketler tarafından anlaşıldı. 18.yüzyılbaşlarında, ticari amaçlar için de olsa,bilinmeyen hayvan ve bitkilerin, jeolojikyapının tanımlanması için bilim adamlarışirketlerce işe alındı.

Bilim adamlarının koruma altına almayıbaşardıkları adaların ilki Hint okyanusundakiMauritus. Sırasıyla Portekiz, Hollanda ve 1721yılında Fransız'ların işgali altına giren adanınormanlarının büyük bir kısmı yok olmuştu.Jean-Jacques Rousseau ve Fransız aydınlanmadöneminin takipçileri olan insanlar ilk iş olarakadayı tekrar ağaçlandırdılar. Çevre korumanınestetik ve ahlaki bir zorunluluk olduğunu,doğayla uyum içinde olan bir ekonomik düzeningerekliliğine inanıyorlardı. Orman yitimininbölgesel iklimi inanılmaz boyutlardadeğiştirdiği araştırmalar sonucunda anlaşılıncaciddi önlemler alınmaya beşlandı. Arazilerindörtte biri orman olarak kalacak, sulak alanlar,bataklıklar korunacak, dağlardaki ağaçlarkesi lmeyecek ve çölleşen bölgelerağaçlandırılacaktı. Bunu indigo ve şekerfabrikalarının atık kontrolü ve balıkçılık ile ilgilikanunlar izledi.

İngilizler Mauritus adasındaki başarılıuygulamayı kendi kolonilerinde denemektegecikmediler. Batı Hint adaları, Karaipler,Hindistan ve Tobago'da İngiliz bilim adamlarıtarafından uygulamalar başlatıldı. Ağaçlar ileyağmurun ilişkisi ve ağaç kesiminin erozyonaneden olacağı belirlenince 1764'de Tobagoadasının yüzde yirmisini kaplayan ormanlık birbölge yağmur ormanı olarak koruma altınaalındı.

Alman coğrafyacı ve kaşif Alexander vonHümboldt'un Hint felsefesinden etkilenerekdoğa ve insanın bir bütün olarak yaşayabileceği,aşırı tüketimin ne tür tehlikeler yaratabileceğinibilimsel olarak anlatan raporunu 1852 yılındaİskoçyalı bir bilim adamı grubunun tüm dünyayıinceleyerek yazdıkları rapor izledi. Rapordabelirtilen orman yitimi yüzünden azalanyağmurlar, tükenen su kaynaklan ve takip edenkıtlık, sosyal yıkım senaryosuna benzer birdurum Malabar'da yaşanınca paniğe neden oldu.Ülke yönetimlerinin sıkı kanunlarla çevrelerinikoruması gerektiği iyice anlaşıldı. 1878 yılındaönceki uygulamalar Güneydoğu Asya,Avusturalya, Afrika ve Kuzey Amerika'dabaşarıyla uygulandı.

Günümüzde olduğu gibi geçmişte de çevrekoruma önlemleri ülkeler tarafından ancakekonomileri tehlike altına girdiği zaman alınıyor,felsefe, bilim, diğer canlılar, insanlar etkisizkalıyordu.

Yabani türler yani etrafta gördüğümüz otlar,börtü böcek ve benzeri şeyler genetik özellikleriile tarım, tıp ve endüstri için kaçınılmaz birkaynak oluştururlar. Nüfus artışı yüzündenüretilmesi gereken yiyecek miktarı önümüzdekiyıl larda birkaç kat artacaktır. Dünya et

34

Page 35: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

med-cezir

tüketiminin % 98'i yalnızca on tür yabanihayvan ve kuş türünden üretilmektedir. Bitkidünyasında yenilebilir 75000 tür var vebunun 20 tanesi dünyadaki yıllık tüketimin %90'ını karşılıyor. Genetik çarprazlamalar ilebitki ve hayvan, türlerinin özelliklerinideğiştirmek mümkün. Örneğin domatesEkvator ve Peru'da bulunan vahşi türlerininçarprazlaması ile bugünkü haline gelmiş.Galapolos adalarında bulunan başka bir türsayesinde de makina tarımına uygun birdomates ortaya çıkmış. Şeker bu denli yaygınolmasını Endonezyada bulunan birşekerkamışı türüne borçlu. Şimdilerde iseHawai'de bulunan başka bir türü kullanarakkemiricileri ve zararlıları uzaklaştırabilen birşekerkamışı üzerinde çalışılıyor.

Yabani türlerin tıptaki uygulamaları ise herkestarafından biliniyor. Herhangi bir ilacın bitkiveya hayvan kökenli olma olasılığı % 50.Yağmur ormanları ve diğer ekosistemlerde ilaçolarak kullanılabilecek binlerce tür olabilir.

Biyolojik çeşitliliği kullanmanın ekomikaçıdan büyük kazançlar sağlayacağı açık.Doğal ürünlerden elde edilen ilaçların yıllıktoplamı kırk milyar dolar. Türkiye'de yetişenyabani bir buğday türü ile çalışmalar yapılarakhastalıklara dayanıklı bir tür elde edilmiş.ABD bu sayede yılda elli milyon dolarkazanmış.

Dünya üzerinde kaç tür yaşadığını söylemekoldukça güç . Tahminler beş ile seksen milyonarasında ama genel kanı otuz milyon olduğu.Bunlardan 1,400,000 tanesi isimlendirilmiş vetanımlanmış. 750,000 böcek, 41,000 omurgalı,250,000 bitki bilinen türler arasında. Çokbüyük sayılarda omurgasız hayvan, yosun,mikroorganizma bulunmayı bekliyor. Türçeşitliliği tropik iklimlerde çok daha fazla.Mercan resifleri, bataklıklar, yağmur ormanlarıen üretken ekosistemler. Türkiye coğrafikonumu nedeniyle biyolojik çeşitlilik açısındanşanslı. 9500 üzerinde bitki türü var, bunlarınyaklaşık 3000 tanesi endemik yani yalnızcaburaya ait.

35

Nüfus artışı, kentleşme, endüstri, doğal kaynaktüketimi ve yanlış tarım yüzünden 20 yıliçerisinde türlerin dörtte birinin yok olaeağısanılıyor.

Denizlerin durumu daha da iç karartıcı. Kentler,fabrikalar, tarım alanları ve ormanlardan denizedoğru bir atık trafiği var. Çöp, bakteri, böeekilaçları, yağ ürünleri, PCB'ler, ağır metaller,toprak ve gübre inanılmaz miktarlarda denizeboşalıyor. Mercan resifleri kazınıyor, daha çokbalık yakalamak için dinamit ve zehirlerkullanılıyor. Tanker kazaları artıyor. Zenginbesinli atıklar yosun patlamalarına neden oluyor.Yalnızca Panama yılda 45 milyon ton lağımıdenize boşaltıyor. ABD, Fransa, Japonya ve

Page 36: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

med-cezir

insana özgü özelliklerini yitirmeküzereler. Kültürleri, gelenekleri, dilleri

medya bombardımanı altında. Falcıcadılar, müneccim bozmaları, çengiler,

gılmanlar, yosmalar, teşhirciler vebenzerleri tüm iletişim hatlarına

yayılmışlar.

Rusya nükleer deneme ve atıklarıyla denizlerikirletiyorlar.

Dünya nüfusunun % 65'i yani 3 milyar insankıyı kentlerinde ve yakınında yaşıyor. Büyükşehirlerin bir çoğu kıyılarda. 2000'li yıllardadünya nüfusunun 8 milyar olacağı ve 5.6 milyarinsanın kıyı kentlerinde yaşayacağı sanılıyor.

Ciddi bir çelişki yaşanıyor. Gitgide artan gıdagereksinimi ve onu elde etmek için yapılanlaryüzünden yok olan gıda kaynaklan. Buherkesin anlaması ve çözüm araması gereken birkonu. Çevre sorunlarını ekonomik, sosyolojikve politik sorunlardan soyutlarak çözmek birdereceye kadar olası ama insanlarının hayvanbenzeri yaşadığı temiz çevreli bir dünyadayaşamanın yalnızca mutlu bir azınlık ve diğertürler açısından yararlı olacağı kesin.

Bütün olarak bakıldığında çevreye en çok zararveren gelişmiş ülkeler. Bu ülkelerin üretim,ulaşım ve tüket imler in i aynı hızdasürdürmelerinin ekolojik bir felakete nedenolacağı kesin. Geçmişte sömürgeleri,günümüzde çokuluslu şirketleri ile yalnız kendiülkeleri değil tüm dünya kaynaklarınıkullanmaktalar. Karşılık olarak gelişmeninyolları, insan haklan, medeniyet konularındaöğüt, bazen kredi bazen sadaka şeklinde paravermekteler. Ancak suçlu sayılmazlar çünkü 3.Dünya ülkeleri insanları durumlarından hoşnutolmasalar da daha refah, ileri bir şekle gelmeyolunda akılcı hiçbir şey yapamıyorlar. Büyükbir çoğunluğu çiftlik hayvanlarına benzer birşekilde yaşam sürüyor. İnsana özgüözelliklerini yitirmek üzereler. Kültürleri,gelenekleri, dilleri medya bombardımanıaltında. Falcı cadılar, müneccim bozmaları,

çengiler, gılmanlar, yosmalar, teşhirciler vebenzerleri tüm iletişim hatlarına yayılmışlar.

En iyi durumdaki 3. Dünya ülkelerinden birisiTürkiye. İnsanlarının eşit haklara sahip olduğu,zengin, dünya ve hatta uzay yönetiminde sözsahibi duruma gelme ile yok olma arasında birsürü seçeneği olan bir ülke. Benim seçimim eniyi ülke haline gelmek. Birçok kişinin seçimininbu olduğuna eminim. Ama istemek yeterli değil,çalışmak gerek. Demokratik sistemlerdevatandaşların tek silahı hayır diyebilmeleridir.Beğenilmeyen herşeye karşı çıkmak, önerilersunmak, hataları korkusuzca bildirmek, ödenenvergilerin hesabını sormak, daha iyisini istemekdemokrasinin gereğidir.

Yöneticilik özel yetenekler ve bilgi gerektirengüç bir iştir. Bir ülke ise yönetimi en güçkuruluşlardandır. Her konu hakkında yeterikadar bilgi edinebilme yetisine sahip olmak,binlerce şey arasında ilişki kurabilmek, uzunvadeli planlar yapabilmek ve insan olmak gibiözellikleri olan eğitimi yeterli, çalışkan kişilerineşuyumlu çalışması ile bir ülke başarılı birşekilde yönetilebilir. Yetersiz kişilerinyönetiminde demokrasinin bile nasıl garip birşekle bürünebileceği ülkemiz insanları tarafındaniyi bilinmektedir.

Uygulaması çok zor bir çözüm dışında aklımabirşey gelmiyor. Yeni bir eğitim sistemi.S ü r ü n g e n d a v r a n ı ş l a r ı n ı n , m a y m u neğlencelerinin gelenekleşmeye başladığı birtoplumu insana özgü davranış ve yaratıcılığın,akılcı bir yaşam biçiminin uygulandığı çalışkanbir toplum haline getirebilecek bir eğitim. Yoksaülkemiz, doğal güzelliklerini görmeye ya dasevmeye gelen ziyaretçilerinin verdikleriparalarla geçinen bir hayvanat bahçesinedönüşebilir.

36

Page 37: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

-başka bir dünya

TOSBAĞALAR ÜLKESİ

derya erkenci

Karşı tepenin ardına kaçıp, çoktan kaybolmuşgün. Yaşanılan tarihi kuşkulandıracakKaunos'un kaya mezarları, artık çıplak gözleseçilemeyecek kadar karanlık. Özde Akdenizliatalarına sadık kalmış kaıpuz kıç, direkli kanaltekneleri gün boyu çalışan pancar motorlarınındinlenti uykusu içinde, rıhtım boyuncasalınıyorlar. Direklerin gölgesinde aşağı yukaııyavaşça ilerleyen seyyar kuruyemiş arabasında,seksenlerin ortalarına sıkışıp kalmış bir popmüzik bandı, iş sahibi esmer yüzlü adamtarafından bilmemkaçıncı kez ters-yüz ediliyor.Balık lokantalarındaki kent soylu piyanistşantör müziği, sıcağı yırtan akşam ezanıylabirlikte -tosbağalar ülkesini gecenin karanlığınahazırlyor.

Bundan on yıl kadar önce, Dalyan adlı buminik Akdeniz köyünden hemen hemen hiçkimsenin haberi yoktu. Caretta caretta cinsisevimli su kaplumbağaları, Dalyan'ı tümTürkiye'ye hatta dünyaya tanıttı. Köyceğizgölünden ayrılıp bir yılan gibi kavisler çizerekIztuzu plajına ve Akdeniz'e ulaşan kanalınkıyısında gayet mütevazi yaşayan Dalyanlılar,birdenbire alevlenen bir ilgi odağının ve iyi ya .da kötü bir pay kapma çatışmasının arasındakaldılar. Sık ormanlı dağlarda ve ovalardayörüklük eden dedelerinin miras bıraktığıalışkanlıklarla, yaz aylarında sanki yaylayaçıkarmışçasına gittikleri şimdinin İztuzuplajında yıllardır karşılaştıkları güleryüzlücarettaların, bir gün kendi varlıklarından dahaönemli kılınacağını nereden bilebilirlerdi?Dalyan halkının bu duruma ayak uydurmalarıuzun sürmedi. Yerli yabancı bütün çevredernek ve örgütlerine "Hoşgelmişsiniz"diyerek başladı işe Dalyanlılar, yenipansiyonlar açıldı, tekneler fazlalaştırılıpturistik hale getirildi, çeşit çeşit Akdenizbalığının yenebileceği lokantalar açıldı, köy

meydanına kocaman bir kaplumbağa heykelioturtuldu. Çeşitli çevre koruma örgütleri, turizmbüroları, kiralık otomobil mağazaları yavaşyavaş mevzilenip Dalyan'ı kasaba halinegetirmeye başladılar. Önce koruma altınaalındığı için Dalyanlılar'ın İztıızu'ndaki ağaçkulübeleri kaldırıldı. Halkın anlattıklarına göre,caretta carettalar İztuzu'nda yumurtlamayageldiklerinde, uzun yolculuklardan veyumurtlama işleminden yorgun düştükleri zamanbu evlerin altlarında gün batınımı bekler vegüçlerini toplayıp denize geri dönerlermiş. Daha

37

Page 38: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

başka bir dünya

Bu Avrupalı insanların çoğu kamera vemikrofon gördükleri anda, zebani

görmüşçesine kaçıyorlar. Bunlarınharicinde Dalyan'a gelip ev bark sahibi

olanların sayısı da az değil. Kanalüzerinde bir teknede yaşayan iskandinavbir adamın, Dalyanh birkaç genci ölübir carettanın başına toplayıp, ellerine

kesici aletleri verip fotoğraflarınıçekmesi, sonra da bu fotoğrafı

Avrupa 'da yayınlanan bir kaç dergiyeyollaması, düşündürücü ve tedirgin edici

bir gerçek.

sonra, kurda kuşa yem olan yeni yavruların,Dalyanh çocuklar tarafından toplanıp denizegötürüldükleri de bilinen bir gerçek.

Dalyan halkının yaşayışını gözle görünür birşekilde değiştiren bu gelişim, doksanlarageldiğimiz şu zamanlarda az çok rayına oturmuşdurumda. Peki bu bir kaç yıllık değişiminyarattığı sorunlar neler? Dalyan'ın Mülkiyelibelediye başkanının da ifade ettiği gibi, çevreörgütleri ve Dalyanlılar arasında yaşanan önemlibir soğuk savaş var bugün. Bölgenin en büyükproblemi olan sivrisinekler için yapılani laçlamalar engellenmeye çalışı l ıyor,sermayesini yaymaya çalışan bir firmanınyaptırdığı arıtıcının hiçbir işlevi yok, altıyüzüaşan teknelerin tüm sintine suyu kanalaakıtılıyor, hiçbir şekilde yarar sağlamayan günübirlik turizm sayesinde çevre kirlenmesi gündengüne artıyor. Bir takım zayıf kişilerin görevyaptığı dernekler Dalyan yaşayanlarını hiçesaymakta. İşin esas ilginç yanı, devletinmuhatap olarak yabancı örgütleri kabullenmesi.Bir Avrupalı derneğin üylerinin, günbatımındansonra girilmesi yasak olan İztuzu plajında ateşyakıp sazlı sözlü alem yapmaları rivayetlerarasında. Bu Avrupalı insanların çoğu kamerave mikrofon gördükleri anda, zebanigörmüşçesine kaçıyorlar. Bunların haricindeDalyan'a gelip ev bark sahibi olanların sayısı daaz değil. Kanal üzerinde bir teknede yaşayan

İskandinav bir adamın, Dalyanh bir kaç genciölü bir carettanın başına toplayıp, ellerine kesicialetleri verip fotoğraflarını çekmesi, sonra da bufotoğrafı Avrupa'da yayınlanan bir kaç dergiyeyollaması, düşündürücü ve tedirgin edici birgerçek.

Dalyan'da okuma yazma oranı çok yüksek.Gençlerin çoğu çevre illerdeki üniversitelerdeokumakta. Onların bu duruma bakışı biraz dahasağlıklı ama yine de yeterli değil. Turistler"Dalyan çok güzel" diyerek başlıyorlar bu şirinyeri övmeye. Halktan hiç kimse, en azındandöviz geldiği sürece turistlere karşı değil. Durumböyleyken, ister istemez, insanın aklına yıllardırbitirilen Akdenizin diğer kıyılan geliyor; İtalya,İspanya, Yunanistan, Fransa. Altyapısızlık bukadar gündemdeyken, bu berbat sonun gelişiherhalde Dalyan için çok kolay olacak.

N

Bölgede doğaya dair tek korunacak şey Carettacarettalar değil. Bundan yıllar önce bölgeyikaplayan Günlük ağacı ormanları, bugünyokolmak üzere. Günlük ağaçlarından tıpkıkauçuk çizme yöntemiyle akıtılan sıvı, dünyaparfüm piyasası için önemli bir hammadde. Buçok değerli sıvı, parfümlerin uzun süre kalıcıolmasını sağlayan, dünyadaki tek sıvı. Gerektarım ve orman bakanlığının gerek diğerkurumların bundan haberi bile yok. Çevrederneklerinin ise gözlerini abartılı birkaplumbağa sevgisi bürümüş, bu yüzden günlükormanları yokolmuş, halk bir takım şeylerdenrahatsız olmuş, umurlarında değil. Onlarcarettalarla ilgileniyorlar, işlerini ne kadar doğruyaptıkları da ortada, caretta carettasayımlanndaki oranlar günden güne düşüyor.

Garip ve ne yaptığı belli olmayan derneklerin,bürokratik cahilliğin, tükenen çevrenin ve feryateden halkın arasında gün geçtikçe ezilipparçalanıyor Dalyan. Görünüşe göre sermayeninbüyük müdahaleleriyle bu süreç hızlanmayolunda. Halk bir sabah uyandığında, köyünüyerinde bulamazsa, suç kesinlikle dağlardangelip tosbağalar ülkesine yerleşen bu sevimliinsanların kendilerinde olmayacak.

38

Page 39: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

ezberimdekiler

RİVAYET MUHTELİF

sedef erkman

ADI: Isa SOYADI: Mesih ANASININ ADI:Meryem BABASININ ADI: Tanrı DOĞUM YERi:Nazaret DOĞUM TARiHi: l Ocak 0000 MEDENÎHALI: Bekâr TABÎYETI: R.I. (Romaimparatorluğu) DiNi: Hıristiyan İŞ BU NÜFUSCÜZDANININ KAYITLI OLDUĞU NÜFUSİDARESİNİN ÎLÎ: israil iLÇESi: BetlehemMAHALLE veya KÖYÜ: Nazaret HANE NO: 34CiLT NO: 2 işbu nüfus cüzdanı, Betlehem NüfusDairesi tarafından DOĞUM suretiyle verilmiştir.SON YOKLAMA DURUMU: Halen askerkaçağıdır.

Oğuz Atay, Tutunamayanlar

Sıradan bir vatandaşın hayatı hakkında devletarşivlerinden elde edebileceğimiz bilgiler,başlangıçlar ve bitişlerle tanımlanan dönümnoktalarından ibarettir. İsa-Mesih'in sadecenüfus cüzdanını bile hayal etmek resmievraklarda belgelenmiş insan yaşamlarının nekadar anlamsız ve hatta absürd olduğunukavramamıza yetiyor. Resmi kayıtlar,doğumlardan, okunmuş okullardan, evlenilmişeşlerden, askerlik durumundan, çalışılanişlerden ve ölümlerden daha fazlasını söylemez.Söz konusu insan hakkında sorulabilecek, ençok hangi yemeği severdi, sinemaya gidermiydi, ne gibi hayaller kurardı, çocuklarıyla nekonuşurdu, dürüst müydü, arkadaşlarıtarafından sevilir miydi gibi sorularıncevaplarını bu bilgilerden elde etmek mümkündeğil.

Oysa ki bir kişinin gerçek hayatı, kendi tarihi,bu ayrıntıları, günlük hayatına ilişkin bilgileri deiçerir. Dolayısıyla, elimizdeki yanlış olmasa da(bazı durumlarda yanlışlık da yoğun bir biçimdesözkonusu olabiliyor) sadece belli bir bakışaçısını temsil ettiği için eksik bir tarihtirdiyebiliriz. Öte yandan, sözünü ettiğimizayrıntılara ulaştığımızı ve bunları "resmi"

kayıtlarla harmanlayıp tarihin gerçekgörüntülerine varmaya çalıştığımızı farzedelim.Elde ettiğimiz resmin gerçek resim olduğunubize ne söyleyecek? Daha da ileri gidersekgerçek resim diye bir şey var mı?

Bir kişinin hayatı hakkında bilgi toplamaçabalarımızı farklı bir düzleme taşırsak eğer,özelden genele, aynı durum örneğin bir devletlertarihi için de geçerli olabilir. Krallıklar veimparatorluklar döneminde saraya bağlıtarihçilere saray tarafından yazdırılan veböylelikle her zaman iktidarda olanın vekazananın gözünden yazılan tarih, büyükkralların ve komutanların, büyük zaferlerinanlatıldığı sınırlı ve belirli bir çerçevede kalıyor.Sadece savaşlardan, anlaşmalardan, sarayentrikalarından ibaret gibi görünen bu tarih,diğer taraftan sıradan insanların belki deyukarılarda olup bitenle pek de ilgilenmeksizinyaşadıkları hayatları, günlük alışkanlıkları vehayata ilişkin ayrıntıları içinde barındırmıyor.Gözümüzün önündeki tarih çoğu zaman yanlı,hatta yanlış, belli bir ideolojiyi beslemekamacıyla, dünya yüzünde yaşayan insanların çokküçük bir oranının hakkında yazılan bir tarih.

Çok uzun zamandan beri uygulanan tarihin butek türüne karşı geliştirilen ilk alternatif, bu keztüm olguları ekonomik açıdan incelemek oldu.Alman Historisizm'inden etkilenen Marksizm'intarihe bakışı belki de ilk defa, tarihe değişikaçılardan bakılabileceğini gösterdi. Ondanberidir ki, resmi tarihin karşısında bir muhaliftarih manzarası gözlendi, elbette bunun mümkünolduğu yerlerde. İktidarda olanın tarihi kendilehine çarpıttığını, o yüzden muhalif tarihinolguları daha dürüstçe sunma çabasındaolduğunu düşünebilir miyiz? Pek değil, tarihpolitik bazda ele alındığında mutlaka şu veya buideolojiyi besleme kaygısı güdüyor. O yüzden

39

Page 40: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

ezberimdekiler

Bize tbn Humeyd söyledi, ona vearkadaşlarına Muhammed bin îshak'tan

naklen Seleme bin El Fazl ile Ali binMücahid söylemiş, fbn Ishak bu haberi

Asım bin Ömer bin Katade 'den, o daAbdullah bin Ebi Bekr ile Muhammed

bin Yahya bin Habban'dan rivayeteder. îbn fshak: Bana bunlardanherbiri, bu hadisin bir parçasını

söylediler, der. Onlar şöyle diyorlar:

Milletler veTaberî

Hükümdarlar Tarihicilt H s. 543

hiç şüphe yok ki, muhal i f ler iktidardaolduklarında destekleyecekleri tarih tezi yineiktidarın gözünden yazılan oluyor.

Politika madem ki tarihi doğru biçimde eldeetmemizi engelliyor, hem belli ideolojilerehizmet ediyor, hem de sınırlı bir insangrubunun tarihi yönlendirdiği iddiasında, ozaman sosyal tarihe yönelebiliriz. Resmi ya dam u h a l i f , pol i t ikayı tümden dışlayan vedevletlerin kimi zaman çağları değiştiren büyüktar ih ler in i değil ama insanların günlükhayatlarını, o hayatı biçimlendiren faktörleri vedaha inceltilmiş alanları inceleyen bir tarihanlayışı daha doğru gibi görünebilir. Bu türeğilimler, hiç şüphesiz tek yanlı ve eksik olanresmi tarihin dışında yazılabilir tarihlerin gözönüne serilmesi açısından da gerekli. Eskidentarih kitaplarında, adları sadece "savaşa gidenkralın arkasındaki ordu" olarak geçen yığınlarartık tarihin ana konusu olmaya başladılar. Artıkkadınlarla i lgili bir tarih, Ortaçağ'da mutfakalışkanlıklarıyla veya evlerin kullanımıyla ilgilibir başka tarih yazı labi l iyor. Tarih artıksosyoloji, antropoloji veya psikoloji gibibilimlerle yardımlaşmasını arttırıyor.

Ancak bütün bu farklı bakış açılan, tarihingerçek görüntüsünü elde etmemize yardımcıoluyor mu? Büyük kitleleri yok sayan siyasitarih, tarihi ideolojisinin bir parçasına indirgeyenresmi tarih, Marksist tarih, politikanın kitleleriister istemez etkilediğini gözardı edebilen sosyaltarih, hepsi tarihe belirli bir açıdan bakıyorlar.Bu tıpkı, bir trafik kazasını gören birkaç kişininaynı kazayı farklı anlattığı o meşhur örneğebenziyor. Aynı olaya nereden ve nasıl baktığımızherşeyi birdenbire değiştiriveriyor. Bir bakıştavazoya, bir diğer bakışta yüzyüze oturmuş ikiinsana benzeyen resimler gibi. Tarih yazarkenkişisel eğilimler, özellikler dahi etkili olabiliyor.İçinde yaşadığı dünyadan kim soyutlayabilir kikendini? Durum böyle olunca, tarihte mutlak birgerçeklikten söz edilemiyor çünkü o gerçekliğineye göre belirleyeceğimizi; bilemiyoruz. Mutlakbir gerçeklik söz konusu olmayınca, onamümkün mertebe yaklaşmak da söz konusuolamıyor elbette. Dolayısıyla yapılan,birbirinden farklı senaryolar yaratmak. Vesonuçta hepsi de pekala kabul edilebilir.

Peki, tarih bitti mi? Bu soru son yıllarda oldukçasık soruldu aslında, bir cevap bulmak ise çokkolay görünmüyor. Tarih bitti diye kestiripatmak yerine düşünceyi biraz daha uzatıp nihain o k t a y a get i re l im. Tarih y a z ı m ı n ı nbaşlangıcından beri elimizde olanlar bu farklısenaryolarsa eğer, o zaman rahatlıkla "tarihbaşlamış mıydı?" sorusunu sorabiliriz. Öyle ya,madem gerçekte neler olduğunu bilmiyoruz,bilemiyoruz, bildiğimizi sandıklarımız da birerhayal, birer kurgu olabilir, o halde nasıl bir tarihbu elimizdeki? Gözümüzün önünden gitgidesilinerek uzaklaşan bir geçmiş ve onuyakalamak, bir anlam kazandırmak içinmutzsuzca çırpman bizler. Evet, tarih bitti mi?Peki hiç başlamış mıydı?

40

Page 41: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki
Page 42: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

kayıp hazine

HURUFÎLİKOrtodoks İslamî Gelenekten Kopuş

ergun kocabıyık

"Tuttum aynayı yüzümeAli göründü gözüme "

Hilmi Dede Baba

Huruf, harf sözcüğünün çoğuludur. Hurufilik;insanın yüzünde ve bedeninde tecelli eden Arabalfabesinin harflerinin (1) tanrısallığı (uluhiyeti)üzerine temellendirilmiş, içrekçi (batını) birinançtır (2).

Harflerden özel veya toplumca amaçlananınötesinde anlamlar çıkarma girişimi neredeyseyazının tarihiyle yaşıttır. Yazı da bizi şehire,getirir. Yazılı iletişimin şehir için çok önemli biranlamı vardır. Öncelikle köleliğikolaylaştırmaktadır (3). Ayrıca, hükümdarlar butür kayıtlarla birden fazla yaşam sürmüşler; birkez kendi hayatlarında daha sonra da anıtlar veyazıtlarda kaydedilmiş olaylar yoluyla insanlarınzihinlerinde taklit edilecek modeller olarakyaşamışlardır. Giderek kaydedilmiş yaşam,yaşanmakta olan yaşamdan daha önemli olmayabaşlamıştır (4).

Göçebeler ve köylüler, vergi tahsildarlarınınkullandığı bu garip, "esrarlı" şekillerin (harflerve sayıların) her seferinde kendi yararlarınaişlemediğini görüyorlardı. Yazı ve rakamlarşehirlilerin elinde adeta büyülü, şer güçleredönüşmüştü. Bu yüzden özellikle göçebehalkların, şehire, ve onu yaratan yazıyaduydukları nefrete sıkça rastlanır. ÖrneğinYunus Emre'nin, okuma yazma bildiği halde,kendini bilmez göstererek yazıyı, okumayıeleştirdiği bir çok şiiri vardır. Aynı şekilde RehaÇamuroğlu, Moğollar'ın kitapları yakmalarınınardında da aynı gerçeği görüyor.

Yazının kurucu unsurları olarak harflerdeyapılacak yorum ve te'viller (5) ile, yazı veonun ü r ü n ü olan kaydedi lmiş yaşam

değiştirilmeye, onun dayattığı değerlerden,ödevlerden ve yaşam tarzından kurtulmayaçalışılır. Böylece sadece yazı değil, kuruluyapıs ıy la dil de tehdit edil ir; dilinkısıtlayıcılığından kurtulmaya çalışılır (6).

"Harflerin bilimi, eski çağdan beri vardır.Kökleri hem Sârnî dünyaya, hem Grek eski çağadayanır. Daniel'in kitabında ve ona maledilenmetinlerde de görülmektedir. "(7). Harfçiliğe birbaşka örnek de Yahudiler'in Kabbala'sıdır (8).Kabbala, çeşitli zamanlarda yazılmış, yazanlarıbelirsiz kitap ya da kitaplardır. Bir bütün olarak12. veya 13. yüzyıllarda ortaya çıkmıştır, fakatkökenleri çok daha eskiye dayanır. Kabbala,Sefer Jezirah (Yaratmanın Kitabı) ve SeferHazzohar (Işığın Kitabı) adlı iki kitaptanoluşur. Amaç, harf ve sayıların esrarını çözerekTevrat'ı yorumlamaktır. Kabbala'ya görevarolan herşey sonsuz bir ışık olan Allah'tangelir. Allah ancak kendinden çıkanlarla yanigörünenlerle anlaşılabilir. Meydana çıkmamış,görülemeyen Allah, bilinemez.

Hurufî tasavvuf; Ali'nin, ayetlerin kapalıanlamlarım ve gizliliklerini açacak anahtarı elindebulundurduğuna inanılan Şii gelenekte ayrı birgelişme gösterdi. İslamiyet'te Hurufî'ler içinuygun ortam, Kur'an'ın bazı surelerinin başındabirbirinden ayrı ve anlamsızmışcasına duran veHuruf-u Mukatta denilen harfler oluşturur.Bu harflere yorum getirme çabası Sahabilerdevrinde başlar. Şii geleneğe göre harflerinbilimi altıncı imam Ca'fer el-Sâdık'a dayanır.O da bu bilgi'yi, kendisine Ali'den devredilen vegeleceği haber veren El-Cefr adlı sırlı birkitaptan almıştır. Ali 'nin şu sözü ünlüdür:Kur'an Fatiha'dan, Fatiha besmeleden,besmele Ba harfinden ibarettir. BenseBa harfinin altındaki noktayım.(9)

42

Page 43: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki
Page 44: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

kayıp hazine

Hallac-ı Mansur (ölümü 922) yazdığıkitaplarda harfler ve sayıların gizli anlamlarınadeğinen ilk İslam harfçisidir ve tanrıyı insandagörmenin bir sonucu olarak ilk kez Enel-hakkdiyen de o olmuştur ve hu sözü yüzünden idamedilmiştir.

Daha sonra Endülüs kökenli İslam düşünürüMuhyiddin ibn'ül Arabî (1165-1240)kabbalacıların etkisinde kalarak El-fütuhatE I - M e k k i y e ' d e (10) harfçiliğin bir çokörneğini sergiledi.

Hurufilik Fazlullah Astarâbâdî (1339-1340;1394) tarafından yaygınlaştırıldı. Öğretisininöncelikle Azerbeycan'da, Orta Asya'da ÇağatayTürkler'i ve Arap olmayan öbür uluslar arasındabir çok inananı oldu. Düşleri yorumlama ve düşsırasında açıklamalar alma gücü vardı.Mahpusluğu sırasında yazdığı Hâb-nâme(Uykuya Dair Risale)'de Fazlullah, yakındaöleceğini haber veren bir rüyadan bahsetmiştir.Gerçekten de Astar-âbâd'a gitmek üzere yolakoyulmuşken Azerbaycan'ı babası Timur'unadına yöneten Miranşah'm (11) buyruğu iletutuklanır. Bir yargılamadan sonra, küfr'debulunma suçuyla 1394'de (56 yaşında) idamedilir. Cesedi, ayaklarından sürüklenerek çarşıpazar dolaştın lir.

Fazlullah'ın katlinden sonra bazı müridleriA n a d o l u ' y a ve R u m e l i ' y e göçettiler.Fazlullah'ın önde gelen minicilerinden biri deaynı zamanda damadı olan (12) Nesimî idi. Oda daha sonra Halep'de diri diri derisi yüzülereköldürülmüştür (1418). Nesimî'nin görüşleriise Fazlullah'ın tersine harflerin yerine Aşküzerine kuruludur. Yaratışın merkezinde, insanakendi Nûr'unu vermiş bulunan Allah vardır.İnsan kendis inden verme ve kendinimiikemmelleştirme yoluyla Tann'ya yaklaşır veonunla bütünleşir. En büyük mutluluk Tanrı'dayokolma, "fenâfillah" halidir. Ruh durmadandolaşarak önce maden, sonra bitkiler, hayvanlarve sonunda insan olmak üzere değişen cisimleraleminde yaşama döner durur. Son konak,tanrıyla bir olmadır. İnsan kendini bularaktanrısallığını ve tanrısal doğasını bulacaktır.

Anadolu'ya gelen Hurufiler Bektaşiler'esığındılar. Bugün Hurufilik Bektaşilik'leöyleiçice geçmiştir ki ikisini birbirinden ayırmakmümkün değildir. Bektaşilikteki, her insanınyüzünde elif, lam, ha harflerinin yani Al lahsözcüğünün yazılı olduğu inancı, Hurufilik'tenkaynaklanır (13). Tanrı insanın yüzündegörünür; insan yüzü tamının bir yansımasıdır.

Hurufilikte insan, Kur'an-ı Natık (KonuşanKur'an)dır. Kağıda geçirilmiş Kur'an'a iseK u r ' a n - S a m i t (Sessiz Kur'an) denir.Hurufilikte, Kur'andaki sözcükler arasında,sayısal ve harfsel bağlantılar yoluyla 28 veya 32sayılarına ulaşılır (Arap alfabesinde 28, İranalfabesinde 32 harf vardır). Harfler; yazışın,sözün, usun karşılığıdır. Tanrısal kelam(logos), harflerdir ve insanın yüzünde,vücudunda, ruhunda tecelli ederler. Fazlullah'agöre 32 harf, gerçekte tek bir harf ve her harfdevarlığın Birliği (Vahdet-i Vücûd) görülür. Fakatbunu göstermek için hurufilerin başvurduğuteknik son derece keyfidir. Ama teknik keyfi deolsa bu sayılara ulaşmaktaki amaç insanınkonuşmasına ve insana ulaşmaktır. Çünkü insandil aracılığı ile Kenzi Mahfi (Gizli Hazine)olan Allah'ı ortaya çıkarmakta, var etmektedir;onu Hû (O) durumundan, A l lah durumunagetirmektedir. Burda önemli olan nokta konuşaninsana, kayıtlar ve kayıt edilmiş kutsal metinlerkarşısında üstünlük vermesidir (14). KonuşanKur'an her an yenilir, kalıplaşmadan yaşar (15).

İbn-i Arabi'ye göre Allah zatı itibariyle Hakk(Gerçek); tecelli eden, açılan haliyle de Halk'tır(Yaratılmış). Bu, vahdette hasret, hasrettevahdet (birlikte çokluk, çoklukta birlik) şeklindeifade edilir. Allah oldurduklarından kalkılarakbilinebilir, bunların başında da insan gelir. İnsanevrenin kaynağı ve varlığın özüdür. İnsan;özünde bütün alemleri toplamış küçük birkainattır . Mikrokozmoz olan insan ilemakrokozmoz olan Kainat, her biri kendindediğerini yansıtan karşılıklı iki ayna örneğibirbirlerine bakarlar ve her ikisi de kendiiçlerinde ortak prototiplerini yani Evrenselİnsan'ı (el-insan'ül-Kâmil) yansıtırlar. Herinsan Evrensel İnsan olma potansiyelinesahiptir.

44

Page 45: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

kayıp hazine

İnsanın tanrısallaştırılması (hulul), hurufîinancın temelini oluşturur. Yaratıcı, Kemâl'iniinsanı yaratışta bulmuştur. Fakat Tanrı insandaancak Kemâl'in en yüksek noktasına erişildiğizaman görünür (tecessümeder); bu da şehadetacıları ve kendini feda ediş ile elde edilir. Allahbir erektir. Kâmil insan, tanrıya ulaşmaktaköprüdür. Eğer ruh Kemâl'e ve tanrınınbilgisine ulaşılan bir kendini biliş düzeyineermeyi başaramazsa, bilgisiz gelmiş ve bilgisizgitmiş olacaktır. "Bu dünyada kör olan, ötedünyada da görmeyecektir" (Gece Yolculuğu /Isrâ Suresi 73. Ayet).

Hurufilik batınî düşünceler arasında, şehire enfazla hitap edenlerden birisidir. Bu yüzden deheterodoks (16) düşünce, şehre hurufiliklegirmişt ir . H u r u f i l i ğ i n etkisiyle Anadoluheterodoks İslamı aynı topraklarda yaşayandiğer kültürlerden halkları, uzlaştırıcı evrenialtında toplayabilme kapasitesini geliştirdi vedaha olgun bir biçim aldı (17).

Notlar:(1) Kur'an'ın kutsal d i l inin harfleri Kur'an'da ve kainattatezahür eden imkânları sembolize eder.(2) irene MelikolT, Uyur İdik Uyardılar, Cem Yayınevi,1993.(3) Levi-Strauss'dan aktaran Reha Çamuroğlu, SabahRüzgârı, Metis Yayınlan, 1992, s. 14.(4) Lewis Mumford'dan aktaran Reha Çamuroğlu, a.g.e.s. 14-15.(5) Te'vil, zahirden b a t ı n a yani dış gerçeklikten içgerçekliğe giderek söze ayrı bir anlam vermek; onu,başlangıcına, kaynağına götürmektir. Vahy'in bir zahiri birde batım anlamı vardır. Sufiler Kur'an'ın batınî anlamınıortaya çıkarmak iç in te'vile başvurur la r . Doğayauygulandığında te'vil, doğadaki fenomenlerin (olguların)derinine inerek bu fenomenlerin gizlediği numenleri bulmakdemektir. Çünkü kainatta her şey zahiri değerinin yanısıra

sembolik bir anlama da sahiptir. Arapça'da; doğadakiolgulara, Kur'an ayetlerine ve ruhun iç durumlarına -te'villevarılan iç anlamları birbirleriyle bağlantılı olduğundan dolayı-ayet, yani işaretler adı verilir. Sufî, doğadaki tezahürlerin içanlamına nüfuz eder, sonra dindeki inançlara ve ibadetlere, enson olarak da kendi ruhuna nüfuz eder ve tüm bunlarıniçindeki aynı manevi özü kavrar. Bkz. Üç Müslüman Bilge,S. Hüseyin Nasr, İnsan Yayınları, 1985, s 115-116.(6) R. Çamuroğlu, a.g.e. s. 17.(7) irene MelikolT, a.g.e. s. 183.(8) Kabbala: Gelenek, geleneksel bilgi, hikmet.(9) Nokta ilmi taraftarları da hurufiler gibi evreni ve insanvarlığını nokta ile açıklar ve yorumlarlar.Bütün varlıklarbesmelenin başındaki noktadan çıkmış, her şeyin aslınoktadır derler. Bkz. Bektaşilik ve Edebiyatı, Besim Atalay,Ant Yayınları, 1991, s. 58.(1(1) El-Fütuhat El-Mekkiye, Nihat Keklik, KültürBakanlığı Yayınları, 1990.(11) Maranşah, Şahmaran, Yılanların Şahı.(12) Bkz. irene MelikolT, a.g.e. s. 188.(13) Aleviler ve Bektaşiler tarafından bıyığa verilen önemHurufilerden gelir. Tanrısallığın yani Ali adının insanyüzünde belirebilmesi için, bıyıktan vaz geçilmez. Kaşlarınçizgisi ayn' ı , burun çizgisi lam' ı ve bıyık eğimi yâ 'yıoluşturur ve böylece insan yüzünde hem sağdan hem soldanAl i adı okunabilir. (Bkz. irene Melikoff, a.g.e. s. 195.)Ayrıca, burun: elif, iki tarafı: lam, gözler: h 'dır. KarşılıklıAllah olur. Gözler: m, yanak: hin, burun dibi: dal, yanaklaburun arası: m 'dir., Muhammed olur. Bkz. Besim Atalay,a.g.e. s. 59.(14) R. Çamuroğlu, a.g.e. s. 23.(15) Burada Bektaşilik'te son derece önemli olan ibn'lvakit kavramı karşımıza çıkar. Heterodoks derviş zamanınçocuğudur. Kendini geçmişle, kutsal metinlerle, belgelerlesınırlamaz. Hurufilik bu kalıplaşmayı aşmanın yollarındanbiridir. İbn'l vakit anlayışına göre geçmiş-şimdi-gelecek birüçlü oluşturur. Geçmiş ve gelecek şimdiki zamanın içindedir.Zaman sadece şimdiki zamandır yani andır. İşte Bektaşi buvaktin oğludur.(16) irene Melikoff un kitabında Turan Alptekin'in cemaatdışı olarak çevirdiği heterodoks sözcüğünü RehaÇamuroğlu, Tarih Heterodoksi ve Babaîler' isimli kitabında,Ortodoksluğun karşıtı olarak, 'kabul edilmiş dini esaslaraaykırı olan1 şeklinde tanımlıyor. Dersıâh Yayınları, 1990, s.135.

45

Page 46: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

HAYALET GEMİAylık Dergi Sayı 7 Nisan 1993

10000 TL KDV Dahil

Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleriMüdürü

Yerelması İletişim Eviadına

A.BaburAKYOL

Yazı Kurulu

Selçuk AKMAN Sedef ERKMANMurat GÜLSOY Nazlı ÖKTEN

Pınar TÜREN Halide VELİOĞLU

Katkıda Bulunanlar

Nejat AKSOY Ferhat AKTAN Coşan BORAÇiğdem ÇALKILIÇ Derya ERKENCİ

Murat ERKMAN Serpil GÜVENSahri GÜRSES Ergun KOCABIYIK

Adnan KURT Bedirhan MUHİPSadık TÜRKSAVAŞ Kaan YAZICIOĞLU

Kapak Tasarımı

Yalçın KARACA

Reklam ve Halkla İlişkilerSorumlusu

Nimet OLCAR

Dağıtım Sorumlusu

Bora USLUSOYHandan OLCAR

Reklam Koşul lar ı Arka Kapak 3()()()00() TLKapak içi 2400000 TL (Renkl i) ISOOOOO TL(Siyah-Beyaz) İç Sayfalar 1600000 TL (Renkli)1200000 TL (Siyah-Beyuz)Abone Koşulları 100 000 TL ( Y ı l l ı k ) KDVDahildir.Hesap no. 4151-207 Bahur Akyol T.C.Ziraat Bankası Çcmenzar Şubesi

Yazışma Adresi Hayalet GemiYerelması İletişim Evi Bahariye cad. Hacı ŞükrüSok. Sağlık ap. Kal 3, Daire 7 Kadıköy -İST.Tel 41 42 45 7 Faks 41 42 45 8

Eğer Hayalet Gemi ileilişki kurmakistiyorsanız...

Herhangi bir evin loşodalarından birindegözlerinizi kapatın.

Ve karanlıkta bir koltuğakendinizi bırakıp,

geçmişi ve geleceğive

en önemlisi bugünüdüşünüp sorular sorun.

Sonrayaklaşmakta olanHayalet Gemi ' yi

düşleyin.

Ya dabize yazın.

46

Page 47: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki
Page 48: Başka bir dünya olduğuna yemin · Soru biraz keskince, farkındayım. Ama kimliği meçhul şahısların vicdanım üzerinde derin tesirler bırakan yazı hazırlamam yönündeki

Bize küçük" geliyor. Ama önemli.

* S a n a t d i z i s i n d e 1 5 k i t a p ,

3 0 t a n e e d e b i y a t t a (15 d e ş i i r i ç i n ) ,

m o d e r n d ü ş ü n c e d e n 1 5 e s e r ,

12 t i y a t r o k i t a b ı , 8 k l a s i k , 6 s e ç m e ,

1 5 ç o c u k k i t a b ı , a y l ı k b i r ç o c u k d e r g i s i ,

b i r k ü l t ü r d e r g i s i , 2 a n s i k l o p e d i k k a y n a k ,

u s t a l a r a 3 k i t a p v e d i ğ e r l e r i . . .

K ı s a c a y ı l d a 130 k i t a p , b i z e k ü ç ü k g e l i y o r .

2-3 b i n o k u y u c u d a ( T ü r k i y e ' d e b i r

k i t a b ı n o r t a l a m a b a s k ı / s a t ı ş m i k t a r ı ) .

B u n e d e n l e s e ç i y o r u z .

V e b u s e ç i l m i ş k i t a p l a r ö n e m l i ,

h e m b i z i m h e m s i z i n i ç i n .

Y A P I K R E D i Y A Y I N L A R I

YKY KlTABEVLERl İSTANBUL, BEYOĞLU • ANKARA, KIZILAY • iZMiR, ALSANCAKDiĞER SATIŞ NOKTALARIMIZ İSTANBUL, AKADEMi • DÜNYA GENÇLiK MERKEZi • GENÇLiK • ILPA • KARUM • NET GALLERlA

• NEZiH • PANDORA .'YAPI ENDÜSTRi MERKEZi « YENi ŞAFAK « ANKARA, DOST • ILPA • İMGE • TURHAN• iZMiR, AKADEMi « ALTAY • İLPA • iLERi • NET • BURSA, DÜNYA AKTÜEL-HAŞET • ANTALYA, ADA • BANDIRMA, OZAN SANAT EVi