70
GÖZALTINDA KAYIPLAR VE FAĠLĠ MEÇHUL CĠNAYETLER GERÇEĞĠNĠN ORTAYA ÇIKARILMASI ĠÇĠN TALEP DOSYASI 5 ġubat 2011 Ġnsan Hakları Derneği Ġstanbul ġubesi Gözaltında Kayıplara KarĢı Komisyon

Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

Citation preview

Page 1: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

GÖZALTINDA KAYIPLAR VE FAĠLĠ MEÇHUL

CĠNAYETLER GERÇEĞĠNĠN ORTAYA

ÇIKARILMASI ĠÇĠN

TALEP DOSYASI

5 ġubat 2011

Ġnsan Hakları Derneği

Ġstanbul ġubesi

Gözaltında Kayıplara KarĢı Komisyon

Page 2: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

İÇİNDEKİLER - Sunuş, - Talepler, - Dosya içeriğindeki gözaltında kaybedilenlerin listesi, - İnsan Hakları Derneği’ne yapılan başvurulardan derlenmiş kısa kayıp öyküleri, - Gazete kupürleri…

Page 3: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

Sayın Başbakan,

Bizler, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara karşı Komisyonu kapsamında mücadele eden, yakınları devletin güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınarak kaybedilenlerin, katledilenlerin anneleriyiz, bacılarıyız, eşleriyiz, kardeşleriyiz.

Kaybedilen, katledilen yakınlarımızın akıbetinin açıklanması için yıllardır mücadele ediyoruz. 15 yıldır İstanbul'da Galatasaray'dan, Diyarbakır'da Koşuyolu'ndan, Batman'dan, Muğla'dan, Mersin'den, Ankara'dan, İzmir'den, Van'dan, Urfa'dan, Siirt'ten ... haykırıyoruz. Kaybedilenlerimizi geri istiyoruz.

Başta "sağ aldınız sağ istiyoruz" dedik. Cevap olarak kardeşlerimizin, eşlerimizin, çocuklarımızın işkence edilmiş bedenlerini ya isimsiz mezarlarda bulduk Hasan Ocak, Rıdvan Karakoç, Ferhat Tepe, Selim-Hasan-Cezayir Örhan, Ayşenur Şimşek’ te olduğu gibi ya da Kenan Bilgin, Ayhan Efeoğlu, Cemil Kırbayır, Nurettin Yedigöl,Tolga Baykal Ceylan, Nazım Babaoğlu, İbrahim Gündem, Fikri Özgen, Üzeyir Kurt, Hüsamettin Yaman, Mehmet Özdemir ...gibi sır oldular, hiç bir iz bulamadık.

Sonraları, polisin, jandarmanın, jitem'in , kontrgerillanın, mit'in, Hizbul-Kontra’nın işledikleri suçlar kamuoyuna yansımaya başladı. İtirafcı polisler, emniyetin kullandığı örgüt itirafcıları, davaların sanıklarından bazıları işlenen insanlık suçlarından söz ettiler, olayları anlattılar, failleri , maktulleri açıkladılar.

Bitlis’in Mutki ilçesi kırsalında en son yapılan ayrı ayrı kazılarda 20 tane insana ait kemiklere ulaşıldı. Yüzlerce toplu mezar başvurusu Bölgedeki İHD Şubelerimize yapılıyor. O zaman "failler belli, katiller nerede ?" diye sorduk.

Gerçekler kimi zaman emniyet dosyalarında saklandı, kimi zaman savcılık dosyalarında. AİHM bir çok başvuruda Türkiye Devletini mahkum etti. Buna rağmen savcılıklar hala bu suçlara ilişkin etkin soruşturma başlatmıyor ve failler yargılanmıyor. Bu itiraflardan sonra, Susurluk'ta, Şemdinli'de, Gazi'de, Jitem'de, Ergenekon'da yakınlarımızın izlerini gördük. Yüzlerce gözaltında kayıp bu dava dosyalarında gizlenmeye çalışılıyor. Halen Mehmet Ağar, Tansu Çiller, Levent Ersöz, Süleyman Demirel, Hayri Kozakçıoğlu, Doğan Güreş, yargılanmıyor.

Emekli Koramiral Atilla Kıyat Haber Türk Tv’de Ağustos 2010 tarihinde yaptığı Konuşmada, 1993-1997 yılları arasında gerçekleşen gözlatında Kayıp ve faili meçhullerin devlet politikası olduğunu söylemişti. Bu sözler nedeniyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığımız suç duyurusu ile ilgili hiçbir ilerleme sağlanmamıştır.

JİTEM kurucusu olduğunu iddia eden ve halen Ergenekon dava dosyası kapsamında İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde Ocak 2011’de ifade veren Emekli Albay Arif DOĞAN, Hizbullah ve JİTEM’i kendisinin kurduğunu, 78 insanı bizzat kendisinin öldürdüğünü ifade etmiş ve Türkiyenin karanlık ve hukuk dışı uygulamalarına ilişkin bir çok beyanda bulunmuştur. Bu soruşturmanın derinleştirilmesi gerektiği tarafınızca da takdir edilecektir.

Yakınlarımız gözaltına alınırken tanıkları vardı. Yakınlarımız gözaltında sorgulanırken tanıkları vardı. Onları gözaltına alanların da sorgulayanların da kimlikleri biliniyordu.

AİHM de görülen ve tamamının Türkiye Devleti aleyhine sonuçlandığı davalardan bazıları şunlardır ; -Kenan Bilgin dosyasında; Ankara Cumhuriyet Savcısı Selahattin Kemaloğlu, etkili soruşturma yapmasının engellendiğini, -Fikri Özgen dosyasında; Jitem elemanı itirafçı Abdülkadir Aygan, Fikri Özgen'i Diyarbakır Jandarma İstahbarat Tim Komutanı Yüzbaşı Zahit Engin'in öldürdüğünü,

Page 4: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

-Şemsettin Yurtseven-Mikdat Özeken-Münür Sarıtaş dosyasında; olayın yaşandığı taburda askerlik yapan er Erhan, Şemsettin'in tabura getirildiğinde ölmüş olduğunu, diğerlerinin de tanıklık etmemeleri için Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul'un talimatı ile öldürüldüğünü, -Hasan Ergul dosyasında; Jitem itirafçısı Abdülkadir Aygan, Hasan'ın Jitemde Koçero lakabı ile bilinen kişi tarafından kaçırıldığını , öldürüldüğünü ve Hazar Gölü'ne atıldığını ,Elazığ mollakendi köylüleri ise o tarihte gölden çıkarılan bir cesedin kimsesizler mezarlığına gömüldüğünü -Talat Türkoğlu dosyasında; itirafçı Kasım Açık Talat'ın askerler ve itirafçılar tarafından sorgulandığını, Murat Demir ve Murat İpek tarafından öldürülerek Meriç nehrine atıldığını, -Hasan Kaya- Metin Can dosyasında; Jitem Kurucularından Ahmet Cem Ersever Aydınlık gazetesine yaptığı itiraflarında; Metin Can ve Hasan Kaya'yı öldüren iki jitem elemanının ismini ve adreslerini söyledi. Abdülkadir Aygan’ın itiraflarında bu kişilerin Mahmut Yıldırım( Yeşil) ve Mesut Mehmetoğlu (Hazrolu) isimli iki jitem mensubu olduğunu, -Mehmet Gurri Özer ve İbrahim Adak ile ilgili olarak; Cemal Temizöz davasında tükenmez kod adlı itirafçı tanık her ikisini de Cemal Temizöz'ün talimatı ile gözaltına aldıklarını ve ekipte bulunan Hıdır Altuğ tarafından öldürüldüklerini, -1993 yılında gözaltına alınan ve sonrasında toplu mezarda kemikleri bulunan 11 köylünün General Yavuz Ertürk komutasındaki birlik tarafından gerçekleştirilen operasyonda öldürüldüğünü,

Ancak bu güne kadar yaptığımız tüm yargısal ve idari başvurularımız sonuçsuz kaldı tehdit edildik, akıbetlerimizin kayıplarımızın akıbetine benzetileceği söylendi, evlerimize kolluk baskınları düzenlendi, coplandık, gözaltına alındık, oğul babanın akıbetini araştırırken oğul da kaybedildi…

Hukukun koruma şemsiyesi bizleri ve kaybedilen yakınlarımızı değil, failleri korudu. Uzun yıllara yayılan bir süreçte sistemli bir şekilde kaybedilen çocuklarımızın, eşlerimizin, kardeşlerimizin, anne ve babalarımızın akıbetleri bugüne kadar ısrarla karanlıkta bırakıldı. Katledilen yakınlarımızın katilleri bulunmadı, yargılanmadı. Bizler şimdi " kayıplar bulunsun, failler yargılansın", diyoruz. Katledilen ve kaybedilen yakınlarımız için adalet beklentimiz var. Yas tutmadık kayıplarımızın akıbeti belli oluncaya kadar da yas tutamayacağız. Biliyoruz ki siz de herkes gibi duydunuz ama tepki vermediniz bu güne kadar Bu gün, yüreğinizi açacak, vicdanınızı serbest bırakacak, bizleri dinleyeceksiniz. Bu komisyonun idarenin ve yargının elindeki tüm verileri hiçbir sınırlama olmaksızın inceleyerek değerlendirmesini talep ediyoruz

Page 5: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

TALEPLERİMİZ :

Devletin, işlenen insanlık suçları ile ilgili olarak sorumluluğunu kabul etmesi ile gerçek bir yüzleşme ve adalet sağlanması ihtiyacı ertelenemez bir aşamadadır.

Gözaltında kaybedilme (zorla kaybedilme), insanlık suçları arasında hiyerarşi olmamakla beraber ülkemizdeki önemli insanlık suçlarından biridir. Gözaltında kaybedilmelerin devam etmesini önlemek, bugüne kadar kaybedilenlerin akıbetini belirlemek ve faillerinin herhangi bir yasal kalkanla korunmadan adil yargılanması için; oluşum ve yürütülmesinde hiçbir üst müdahaleye müsaade etmeyecek otonom bir yapıda, resmi ve sivil aktörlerden müteşekkil özel bir komisyon kurulması ve BM İnsanların Zorla Kaybedilmesinden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme’nin imzalanması elzemdir.

Üst talebimizin gerçekleşebilmesi isteği ile aşağıda sıraladığımız taleplerimizi dikkatinize sunuyor, bu doğrultuda çalışmalar yapmanız beklentimizi iletiyoruz. 1-) TBMM bünyesinde, gözaltında kayıpları araştırmak ve incelemek üzere özel bir yasa ile kalıcı ve

bağımsız bir komisyon kurulması, Bu komisyonun;

-faaliyetine zaman geçirmeden başlaması, -faaliyetinin tüm gözaltında kayıp ve faili meçhul cinayetler için adalet sağlanıncaya kadar devam etmesi, -inceleme ve araştırmaları sırasında devlet gizli arşivlerinden de serbestçe yararlanabilmesi, çalışmalarının kolaylaştırılması, -bilgi ve belgelere ulaşma ve açıklamada Meclis İç Tüzüğünde yer alan devlet sırrı engellemesinin kaldırılması, -araştırma ve incelemesi sırasında hazırladığı raporların tamamını kamuoyuna açıklaması ve bu raporların yargısal süreçlere dayanak oluşturması, -Ortaya çıkan raporların yetkili ve görevli Cumhuriyet Savcılıklarına ivedilikle suç duyurusu yapılarak ulaştırılması,

-Kurulacak komisyona insan hakları örgütleri, üniversiteler ve aydınlar dahil edilmelidir. 2-) İnsanlığa karşı işlenen suçlara dair devlet sırrı olarak saklanan belge ve bilgilerin kamuoyuna açıklanması, 3-) Bütün kişileri “zorla kaybedilmelerden korumak” için; zorla kaybedilmeleri yasaklayan, kaybedilen kişilerin ailelerine ‘gerçeği öğrenme hakkını tanıyan Birleşmiş Milletler’in, "Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme"'nin derhal imzalanması ve yürürlüğe konulması, 4- Gözaltında kayıp ve faili meçhul bırakılmış cinayetlerin, Türk Ceza Kanunu’nda insanlığa karşı suçlar başlığı altında düzenlenmesi ve bu suçların yargılamasında devlet sırrı ve zamanaşımı savunmasına yer verilmemesini sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılması, 5- Gözaltında kayıplara dair soruşturma dosyaları yeniden açılmalı ve etkili soruşturma yapılması önündeki engeller kaldırılmalı. Gerçeğin ortaya çıkması ve adaletin sağlanması için mağdur ailelerinin davalara katılmasının sağlanmasına dönük Ceza Usul Yasası’nda değişiklik yapılması, 6- Gözaltında kayıp ailelerinin kimlik tespitine yarar genetik bilgilerinin depolandığı, ücretsiz hizmet veren bağımsız bir merkez oluşturulması ve bu merkezin verilerinin resmi olarak kabul edilmesi,

Page 6: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

7- Adli Tıp ve Mezarlıklar Müdürlükleri kayıtlarında, kimliği belirsiz olarak gösterilen cesetlere ilişkin bilgiler gözaltında kayıplara dair veriler sunabileceği, ilgili kurumlara, savcılıklara, başvuran ailelere ve kamuoyuna açıklanması, 8-Toplu mezarlar ve ölüm kuyularının açılması ve incelenmesi sırasında, bu güne kadar uygulanan ve delillerin karartılmasına yol açan ilkel yöntemler terk edilerek, bilimsel esaslara uygun inceleme ve delil toplanması için uygun eğitim ve ekipman sağlanması, bu kapsamda ''Yasadışı Yargısız İnfazlarla İlgili BM Otopsi Protokolü'' (Minnesota Otopsi Protokolü) kurallarına uygun şekilde mezarların açılması ve otopsilerin yapılması, Cumhuriyet savcılarının bu protokol kapsamında eğitilmesi, -Toplu mezarların, bağımsız Antropologlar, Arkeologlar ve Adli Tıp uzmanları denetiminde açılması, -Gözaltında kayıp ve faili meçhul bırakılan cinayetlerde katledilenlerin yakınları ve insan hakları savunucuları olarak talep ediyor, ve bu talebin bir vatandaşlık hakkı olduğunu düşünüyoruz.

İnsan Hakları Derneği

İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon

Page 7: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

Katılımcılar ;

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şube Başkanı Av. Abdulbaki BOĞA

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Kayıplara Karşı Komisyon Üyesi Sebla ARCAN

Katılımcı-Kayıp Yakını Kaybedilen Aile Ferdi

Tarih Yer

1. Berfo Kırbayır (103 yaĢ)

Cemil Kırbayır 13.09.1980 Göle-Kars

2. Elmas Eren Hayrettin Eren 21.11.1980 Ġstanbul

3. Erdoğan Alpsoy Kasım Alpsoy 18.05.1994 Adana

4. Hanım Tosun Fehmi Tosun 19.10.1995 Ġstanbul

5. Hediye ÇoĢkun Abdurrahman CoĢkun

29.10.1995 Dargeçit-Mardin

6. Hasan Karakoç Rıdvan Karakoç 20.02.1995 Ġstanbul

7. Hüseyin Ocak Hasan Ocak 21.03.1995 Ġstanbul

8. Serpil TaĢkaya Hüseyin TaĢkaya 06.12.1993 Siverek

9. Kiraz ġahin Ġsmail ġahin 18.01.1996 Ġstanbul

10. Zeycan Yedigöl Nurettin Yedigöl 12.04.1981 Ġstanbul

11. Kadriye Ceylan Tolga Baykal Ceylan 10.08.2004 Ġğneada

12. Hanife Yıldız Murat Yıldız 23.02.1992 Ġzmir

KAYIP ÖYKÜLERĠ LĠSTESĠ 1-CEMİL KIRBAYIR 2-HAYRETTİN EREN 3-KASIM ALPSOY 4-FEHMİ TOSUN 5-ABDURRAHMAN ÇOŞKUN

Page 8: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

6-RIDVAN KARAKOÇ 7-HASAN OCAK 8-HÜSEYİN TAŞKAYA 9-İSMAİL ŞAHİN 10-NURETTİN YEDİGÖL 11-TOLGA BAYKAL CEYLAN 12-MURAT YILDIZ 13- KENAN BİLGİN 14-SELİM ÖRHAN- HASAN ÖRHAN -CEZAİR ÖRHAN 15-HALİL ALPSOY 16-ALİ TEKDAĞ 17-SEYHAN DOĞAN 18-ÜZEYİR KURT 19-FAHRİ BULUT –MUSTAFA BULUT-ALİ BULUT-RAMAZAN BULUT-EKREM BULUT 20-FİKRİ ÖZGEN 21-EDİP AKSOY ORHAN CİNGÖZ 22-ALİ İHSAN DAĞLI 23-SELİM ÖRHAN- HASAN ÖRHAN -CEZAİR ÖRHAN 24-HÜSAMETTİN YAMAN-MEHMET SONER GÜL 25-HASAN GÜLÜNAY 26-MEHMET ÖZDEMİR 27-NAZIM BABAOĞLU 28-İBRAHİM GÜNDEM 29-SALİH BOZIŞIK 30-MAKSUT TEPELİ 31-HÜSEYİN TORAMAN 32-FERHAT TEPE 33-KEMAL BİRLİK, ABDULBAKİ BİRLİK, ZÜBEYİR BİRLİK, ZEKİ ABALIK 34-AYDIN AY 35-M. ŞİRİN MATLU 36-AYDIN TEKAY 37-M.SALİH AKDENİZ-BEHÇET TUTUŞ-ÜMİT TAŞ-TURAN DEMİR-NURETTİN YERLİKAYA-ABDO YAMUK-M.ŞERİF AVAR-HASAN AVAR-M.ŞAH ATALA-CELİL AYDOĞDU-BAHRİ ŞİMŞEK 38- HÜSEYİN AYDEMİR 39-AHMET ŞAHİN 40-MEHMET GÜRKAN 41-HALİL BİRLİK –MEHMET BİLGEÇ 42-ŞEYHMUS EROĞLU 43–MEHMET FINDIK, EMİN FINDIK-ÖMER KARTAL 44-AHMET ÇAKICI 45-CEMİL ÇELİK 46- İKRAM İPEK-SERVET İPEK-SEYİTHAN YOLUR 47-SÜLEYMAN SEYHAN 48-M. EMİN ASLAN 49-NEDİM AKYOL 50-ABDULLAH OLCAY 51-DAVUT ALTUNKAYNAK 52-AHMET ELÇİÇEK 53-OSMAN BULUTTEKİN 54-İBRAHİM KARTAY 55-ZEKİ ALTUNBAŞ 56-BEDRİ ALAĞAN

Page 9: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

57-ÖMER ÖNER 58-HATUN IŞIK-YETER IŞIK-ELİF IŞIK-GÜLÜZAR SERİN-DİLEK SERİN-HIDIR IŞIK-DÜZALİ SERİN 59-SABAHATTİN ALİ 60- ÖMER SÖĞÜT 61-İHSAN ARSLAN, İBRAHİM ADAK, M.GURRİ ÖZER, HASAN BAYKARA, KEMAL MÜBERİZ, HALİL GÜREL 62-ALİ KARAGÖZ 63-SERDAR TANIŞ-EBUBEKİR DENİZ 64-ORHAN YAKAR 65-SADIK ULUMASKAN, SEYİTHAN ULUMASKAN 66-NECAT TÜRK, RIDDA YAVUZ, İSA BİLEN 67-RAMAZAN TEKİN 68-ŞİRİN BAYRAM 69-TEYFİK KUSUN 70-SELAHATTİN GÜMÜRCÜ 71-RAMAZAN YAZICI 72-AYDIN ESMER 73-ALİ UYGUR 74-HASAN KAYA-METİN CAN 75-ADNAN BAĞCA 76-AYŞENUR ŞİMŞEK 77-RECAİ AYDIN 78-TALAT TÜRKOĞLU 79- MUSA KOLUMAN 80-MENDUH ÖKMEN 81-İLYAS DİRİL- ZEKİ DİRİL 82-METİN ANDAÇ- NESLİHAN USLU- HASAN AYDOĞAN- MEHMET ALİ MANDAL 83-NAMIK ERKEK 84-MEHMET MEŞE 85-İBRAHİM ÇELİK, EDİP ÇELİK 86-FAHRİ KUSUN 87-HAYRETTİN ÖZTÜRK -SIDDIK SENGÜL -CEMAL SELVİ- CASİM ÇELİK- YUSUF ÇELİK -MİHRAÇ ÇELİK -ABDULAZİZ İNAN- SALİH ŞENGUL- NACİ ŞENGUL- REŞİT SELVİ- KEMAL İZCİ-HURŞİT TAŞKIN 88- HASAN ERGUL 89-MAKBULE ÖKTEM 90-NURETTİN ÖZTÜRK 91-AYHAN EFEOĞLU 92-ALİ EFEOĞLU 93-SEMDİN CÜLAZ-M.SALİH DEMİRHAN-HALİT ÖZDEMİR-HAMDİN ŞİMŞEK-HİKMET ŞİMŞEK-İBRAHİM AKIL- 94-LÜTFİYE KAÇAR 95-ŞEMSETTİN YURTSEVEN-MİKDAT ÖZEKEN-MÜNÜR SARITAŞ 96- AHMET KAYA-HALİT KAYA-ABDULLAH İLHAN-ALİ NAS-NEYTULLAH İLHAN-RAMAZAN ORUÇ RAMAZAN NAS--HAMİT YILMAZ-ABDULHALİM YILMAZ-MEHMET ÖNER-LOKMAN ÖZDEMİR 97-HÜSEYİN MORSÜMBÜL 98-MUSTAFA SAYGI 99-ABDURRAHİM DEMİR 100-ZOZAN EREN-ORHAN EREN 101-MAHMUT KAYA 102-CELİL AYDOĞDU-MEHMET ŞAH ATALA-NUSRETTİN YERLİKAYA-TURAN DEMİR-BEHÇET TUTUŞ-BAHRİ ŞİMŞEK-ŞERİF AVAR-ÜMİT TAŞ-ABDU YAMUK 103-NAZIM GÜLMEZ

Page 10: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

104-NEZİR TEKÇİ 105-HASAN ÇİÇEK 106-ABDÜLSELAM ÇELİK 107-BAHRİ BUDAK-METİN BUDA 108-AHMET YETİŞEN 109 -MUHSİN TAŞ 110-SÜLEYMAN SOYSAL 111-ABUBEKİR ARAS 112-HAMİDE ŞARLI-RAMAZAN ŞARLI 113-TAHSİN ÇİÇEK-ALİ İHSAN ÇİÇEK-ÇAYAN ÇİÇEK 114-DEHAM GÜNAY 115-MUHARREM TANRIVERDİ- MEHMET TANRIVERDİ-MAHFUZ TANRIVERDİ 116- FAHRİ BALYECİ 117-HASAN ÇİÇEK 118- İLYAS EREN 119-DÜZGÜN TEKİN 120-M.SELİM SANSARKAN 121-MEHMET GÜLER 122-YUSUF NERGİZ 123-MEHDİ AKDENİZ 124-BEDİRXAN TUYSÜZ 125-İHSAN HARAN 126-İSMAİL BAHÇECİ 127-M.ZEKİ DOĞAN 128-MEHMET MORDENİZ-FAHRİYE MORDENİZ 129-MİRZA ATEŞ-KUDDİSİ ADIGÜZEL 130–FAİK KEVCİ 131–FETHİ YILDIRIM 132-ŞEFİK GEÇGEL 133-AHMET KALPAR 134-NİHAT AYDOĞAN 135-ADNAN YILDIRIM 136- GORAN DEMİR, TAHİR DEMİR, ABDURRAHMAN DEMİR

Page 11: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

GÖZALTINDA KAYBEDĠLENLERĠN

ÖYKÜLERĠNDEN ÖRNEKLER

ONLARIN BİR MEZAR TAŞI BİLE YOK, SEVENLERİ KEMİKLERİNE HASRET…

5 ġUBAT 2011 Gözaltında Kayıp Yakınları Ġnsan Hakları Derneği Ġstanbul ġubesi Gözaltında Kayıplara KarĢı Komisyon

1- CEMĠL KIRBAYIR

Page 12: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

Eğitim Enstitüsü öğrencisi Cemil Kırbayır, 24 yaĢındaydı. Kars‟ın Göle ilçesindeki evinden 12 Eylül darbesinin ertesi günü, 13 Eylül 1980‟de askerler tarafından gözaltına alınarak Kars-Göle 247. Piyade Alay Komutanlığı‟na götürüldü. Burada bir hafta bekletildikten sonra Erzurum, Ağrı, Kars ve Artvin 9. Kolordu Sıkıyönetim Komutanlığı‟na bağlı merkeze gönderildi. Cemil Kırbayır bu merkezdeyken ailesi defalarca kendisine para ve giysi götürdü. Cemil Kırbayır da el yazısıyla getirdikleri giysi ve parayı aldığını belirten pusulayı ağabeyi Mikail Kırbayır‟a gönderdi.7 Ekim‟i 8 Ekim‟e bağlayan gece yarsı Cemil Kırbayır‟ın babası Ġsmail Kırbayır‟ın evine asker ve polisler tarafından operasyon düzenlendi, ev arandı ve Cemil‟in “firar ettiği” söylendi. Cemil Kırbayır‟la birlikte gözaltında olan Cengiz Kaya, Çetin AĢule, Metin AktaĢ ve Abdurrahman Alaca mahkemeye çıkarıldıklarında Cemil Kırbayır‟ın iĢkence ile öldürüldüğüne tanıklık ederek suç duyurusunda bulundular. Çemil Kırbayır ve diğer gözaltındaki kiĢilerin sorgulamalarını yapanlar Kemal Kartal, Semih Güney, Mehmet Hayta, KureyĢin Tepeer ve Köse lakaplı Ahmet isimli kiĢilerdi. Ailenin tüm baĢvuruları sonuçsuz kaldı.30 yıldır Cemil‟in akıbeti karanlıkta bırakıldı. 103 yaĢındaki anne Berfo Kırbayır, “Ölüme direneceğim; Cemil‟i görmeden, mezarını bulmadan ölmeyeceğim” diyor. Berfo Kırbayır 30 yıldır evine tadilat yaptırmıyor; Cemil gelir de evi tanıyamaz diye... 30 yıldır kapısı açık uyuyor; Cemil kapıyı çalar da duymam diye... Berfo Kırbayır, 30 yıldır oğlu Cemil‟i bekliyor. 2- HAYRETTĠN EREN 1954 Ġstanbul doğumlu Hayrettin Eren, (arkadaĢları ona Hayri Hoca diye seslenirdi) Yabancı Diller Yüksek Okulu mezunuydu.. 1970‟lerin baĢında Pertevniyal Lisesi‟nde okuduğu dönemde sosyalist fikirlerle tanıĢtı. Dev-Genç‟liydi. 1978‟de ilan edilen sıkıyönetimle birlikte aranmaya baĢlandı. Bu dönem, Hasköy‟de oturan ailesi polis ve asker tarafından defalarca taciz edildi. 12 Eylül darbesinin hemen ardından 21 Kasım 1980‟de Saraçhane‟deki HaĢim ĠĢcan Geçidi‟nde bir arkadaĢıyla buluĢurken gözaltına alındı. Gözaltına alındığında babasına ait otomobili kullanıyordu. Gözaltına alındıktan sonra ilk önce Karagümrük Karakolu‟na oradan da Gayrettepe‟deki siyasi polis karargahına götürüldü. Annesi ve kızkardeĢi Hayri‟nin izini ararken ilk önce Karagümrük Karakolu‟na gitti ve oradaki gözaltı defterinde Hayri‟nin adını gördü. Oradaki polisler, diğer gözaltına alınanlarla birlikte Gayrettepe‟ye gönderildiğini söyledi. Aile Gayrettepe‟ye gittiğinde “Böyle birini gözaltına almadık. Burada böyle biri yok” yanıtını aldı. Tekrar Karagümrük Karakolu‟na dönen anne Elmas Eren gözaltı defterindeki o sayfanın yırtılmıĢ olduğunu gördü. Elmas Eren, ertesi gün Gayrettepe‟deki polis merkezinin bahçesinde oğlunun kullandığı otomobili gördü. Ancak polisler tarafından tartaklanarak uzaklaĢtırıldı. Elmas ve Kemal Eren oğullarını bulmak için çalmadık kapı bırakmadı. Siyasi Ģubedeki tanıklar Hayrettin Eren‟e günlerce ağır iĢkence yapıldığını mahkemelerde söyledi. Ancak bu da dikkate alınmadı. Hayrettin Eren‟le aynı operasyonda yakalanan 8 kiĢinin Devrimci Sol ana davasında yargılanması gerekirken davaları ayrıldı ve alelacele yargılamaları yapıldı. Bu kiĢilerin verdikleri Hayrettin Eren‟le ilgili dilekçeler de görmezlikten gelindi. Hayrettin Eren‟den bir daha haber alınamadı 3-KASIM ALPSOY

Page 13: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

Alpsoy ailesi, koruculuk sistemi içerisinde yer almak istemedikleri için 1990 yılında Mardin‟den Ġstanbul'a göçetmek zorunda kaldı. Baba Kasım Alpsoy, bir deri fabrikasında ustabaĢı olarak çalıĢmaya baĢladı. Bir gün polisler atölyede arama yaptı. ÇalıĢanlardan birinin çekmesinde bir silah bulundu. ÇalıĢanla birlikte sorumlu ustabaĢı olarak Kasım Alpsoy‟da gözaltına alındı. Gayrettepe Emniyetine götürüldü. 15 gün ağır iĢkence gördü. Sabah gazetesinde birçok silah ve bombaların bulunduğu masanın arkasında "iĢte PKK'nin vurucu timi yakalandı" Ģeklinde yalan haberler ve düzmece görüntüler yer aldı. Ailesi bu görüntü ve haberlerden Kasım Alpsoy'dan umudunu kesti ve bir daha eve dönemeyeceğini düĢündü. Aynı gün Kasım Alpsoy bırakıldı. Ġki ay boyunca iĢkencenin ağır etkisi nedeniyle ayağa kalkamadı ve vücudunun hiçbir kasını kullanamadı. Ġki ay sonra savcılık tekrar yakalama emri çıkardı ve bu kez ailece Adana'ya göçetti. 1994 Mayıs'ının 18' inde sabah saat 06.00‟da Kasım Alpsoy'un Adana‟da oturduğu mahallenin ve evinin etrafı polisler tarafından sarıldı. Evde arama yapıldıktan sonra, Kasım Alpsoy Adana Ġstihbarat Dairesine (MĠT) ifadesi alınmak üzere götürüldü. EĢi Erdoğan Alpsoy 3 aylık hamileydi. Bütün gün sorguda kaldı. Gözleri bağlandı, Filistin askısına alındı. O gece Kasım Alpsoy'un sorgusunu yapanlar daha önce Ġstanbul‟da sorgusunu yapan polis timleriydi. Kasım Alpsoy sorguculardan birinin "oo Kasım bey Adana yaramıĢ sana kilo almıĢsın" dediklerini duydu. Sorgudan sonra Kasım Alpsoy‟u askıda bırakıp gittiler. Bir iki saat sonra Rütbeli bir asker, „bunu buradan indirin” dedi. Gözaltına alındığının gecesi saat 01.00 sıralarında serbest bırakıp, kimliğini ve parasını alıkoydular. Bir miktar yol parası verip, “kimliğin diğer görevlilerde, yarın gel al” dediler. Ertesi gün kimliğini almak üzere bacanağı ile birlikte Adana Ġstihbarat Dairesi‟ne gitti. Bacanağı dört saat dıĢarıda bekledi. Sonra bacanağa „sen git o gelir‟ dediler. Ama o bir daha hiç çıkmadı... Hastanelere, morglara baktılar. Kasım‟ın izine rastlamadılar. Kasım‟ın 3 aylık hamile karısı Erdoğan, 12 yaĢındaki oğlu Mehmet ile kocasını aramaya baĢladı. Mehmet bu iĢ için çok küçüktü, annesi ise Türkçe bilmiyordu. MĠT dairesine gittiler. ”Kesinlikle böyle bir kayıt yok” dediler. Mehmet‟le annesi Savcıya dilekçe vermek için odasına girdiler. Üzüntüden günlerdir yemek yemeyen Erdoğan baĢı dönüp fenalaĢınca koltuğa yığıldı. “Benim karĢımda nasıl oturursun” diye sinirlenen savcı bağırıp çağırmakla kalmadı, verdikleri dilekçeyi yırtarak yüzlerine fırlattı. Tüm yasal baĢvuruları sonuçsuz kaldı. Kasım Alpsoy‟dan bir daha haber alınamadı. 4- FEHMĠ TOSUN 1960 doğumlu Fehmi Tosun, Diyarbakır‟ın Lice ilçesinin Licök köyünde doğdu. Aynı köyden Hanım Tosun ile evlendi. 5 çocukları oldu. Korucu ve askerler 1990 yıllarda sürekli köylerine baskın düzenliyordu. Bir itirafçının ifadesi üzerine Fehmi tutuklanarak cezaevine konuldu. 1993 yılıydı. EĢi Hanım Tosun, Fehmi‟yi ziyaretlerinin birinden köye döndüğünde birçok evin yakılıp yıkıldığını, babasının kurĢuna dizilerek öldürüldüğünü, iki küçük çocuğunun ise köy sakinleriyle birlikte baĢka bir köye kaçtıklarını öğrendi. Hanım 5 çocuğunu yanına alarak Diyarbakır‟a yerleĢti. Hanım‟ın abisinin ve kayınpederinin evi sürekli asker ve korucular tarafından basılıyor, Hanım‟ın nereye gittiği soruluyordu. Tosun ailesi Diyarbakır‟da sadece 1 yıl kalabildi, Fehmi‟nin cezaevinde çıkmasını beklemeden Ġstanbul‟a göçetti. Avcılar semtine yerleĢti. Sonra Fehmi tahliye olup geldi. Baskılar Ġstanbul‟da da son bulmadı. Fehmi sürekli takip edildiğini söylüyordu. Hatta, bir gün 14 yaĢındaki oğlu babasını çağırmak için dıĢarı çıktı, o akĢam geri dönmedi. Sonradan oğlunun gözaltına aldığını öğrendiler. Birkaç gün sonra bırakıldığında çocuk, polisin sürekli babası Fehmi‟yi sorduklarını söyledi 19 Ekim 1995‟de konfeksiyonda çalıĢan kızı eve döndüğünde korkuyla, kapının önünde içinde iki kiĢinin olduğu bir arabanın beklediğini haber verdi. Hanım balkona çıktığında, Fehmi‟nin iki adamla boğuĢtuğunu gördü. Fehmi Hanım‟a dönerek “imdat, beni kaçırıyorlar, beni öldürecekler” diye bağırıyordu. Hanım ve çocukları merdivenlerden koĢarak aracın yanına geldiler.14 yaĢındaki oğlu babasının aracın dıĢına sarkan ayaklarından tutarak,

Page 14: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

götürmelerine engel olmaya çalıĢtı. Ama gücü yetmedi. “Çekil, yoksa seni de sonun baban gibi olur‟ dediler. Aracın plakası 34 UD 597‟ydi.. Hanım Tosun hemen kocası Fehmi‟nin kaçırıldığını Avcılar Emniyet Müdürlüğüne bildirdi. 2 Kasım 1995 günü tarihinde Bakırköy Cumhuriyet Savcılığına baĢvurdu. Cumhuriyet Savcısı sadece bir soruĢturma baĢlatmakla yetindi. Bir arpa yol alınamadı. Fehmi Tosun‟u bir daha gören olmadı. Ailelerin tüm resmi giriĢimlerine rağmen gözaltına alındığı inkâr edildi. 1999 yılında gözaltına alınan Fehmi‟nin kardeĢine, gözaltındayken “ seni de ağabeyin gibi öldürülelim mi?” dediler. Tüm kayıp vakalarında olduğu gibi hiçbir yasal giriĢimden sonuç alınamadı. Ġç hukuk yolları tükenince AĠHM‟e taĢınan davada soruĢturmanın eksik yapılması ve Avrupa Ġnsan Hakları SözleĢmesinin 2. maddesinin ihlali nedeniyle Türkiye mahkum oldu. (AĠHM Karar tarihi 6 Kasım 2003. BaĢvuru no:31731/96) 5-ABDURRAHMAN ÇOġKUN ÇoĢkun ailesi Mardin ili Dargeçit ilçesinde ikamet ediyordu. Devlet güçleri tarafından kendileri ve köy sakinleri sürekli korucu olmaları yönünde baskı görüyorlardı. CoĢkun ailesi de koruculuk sistemine karĢı çıkıyordu. Bu nedenle baba ÇoĢkun, oğlu Abdurrahman gözaltında kaybedilmeden 2 yıl önce askerler tarafından gözaltına alındı, köy meydanında iĢkence yapılarak ailesinin ve köylülerin gözü önünde öldürüldü. 01.04.1974‟de Mardin-Dargeçit‟in UlaĢ köyü doğumlu Abdurrahman ÇoĢkun bir yandan çobanlık yapıyor, bir yandan da okuyordu. Ortaokul öğrencisiydi. 1993 yılıydı. Bir grup asker Abdurrahman ve iki arkadaĢını bir mağaraya götürerek, “gidin içine bir bakın, ne var orda” dediler. Önceden döĢenmiĢ mayından habersiz içeri giren üç çocuktan ikisi mayının patlaması sonucu yaĢamını yitirdi, Abdurrahman ise bir gözünü kaybetti. Vücudunun birçok yeri parçalanan Abdurrahman, 4 ay hastanede tedavi gördü. Abdurrahman okuluna devam etti. Lise 1. sınıftaydı. 29.10.1995 tarihinde gece saat 03.00 sıralarında askerler evlerine baskın düzenledi. Abdurrahman‟ı gözaltına aldılar.Anne Hediye ÇoĢkun “oğlumu götürmeyin” diye yalvardı. Karnına tekmeler yedi. Yediği tekmeler nedeniyle uzun bir süre yataktan kalkamadı. Bu arada aynı köyden 6 kiĢi daha gözaltına alınmıĢtı. Ertesi günü aile, Dargeçit savcılığına ve askeri tabura Abdurrahman‟ı sordu. “Abdurrahman bizde” dediler. Ġkinci gün ailesi hem savcıya, hem de taburdakilere Abdurrahman‟ı tekrar sordu. “5 kiĢiyi bıraktık, iki öğrenciyi de Mardin‟e gönderdik” dediler. 9 gün boyunca hep aynı cevabı alan aile, Abdurrahman‟ın hayatından iyice endiĢe etmeye baĢladı. Mardin‟e gidip savcılığa tekrar Abdurrahman‟ı sordular. Savcı, “sizin Dargeçit‟te savcınız var, niye buraya geliyorsunuz” diye tersledi. Tekrar Dargeçit savcısına gelen aile, savcıya Abdurrahman‟ı sordu. Bu kez Dargeçit savcısı “bana kâğıt geldi, sizinkileri serbest bırakmıĢlar” dedi. BaĢvurular hep sonuçsuz kaldı. Abdurrahman CoĢkun‟dan bir daha haber alınamadı 6-RIDVAN KARAKOÇ Ağrı‟nın Tutak ilçesine bağlı Atabindi köyü nüfusuna kayıtlı Rıdvan Karakoç 34 yaĢındaydı. Polis tarafından arandığı için evine gelemiyor, ailesi ile telefonla haberleĢiyordu. Ailenin evi defalarca polis tarafından basılmıĢ, “Rıdvan‟ı bize getirin, eğer getirmezseniz gördüğümüz yerde öldürürüz” diye tehdit edilmiĢlerdi. Rıdvan Karakoç, ailesini en son 20 ġubat 1995‟te aradı. O tarihten sonra bir daha kendisinden haber alınamadı. Gayrettepe Siyasi ġube‟ye baĢvurmak için giden kardeĢi Abdurrahman, polis Ģefleri tarafından dövülerek dıĢarı atıldı. Ailesi Savcılık ve Adli Tıp Kurumu baĢta olmak üzere tüm mercilere baĢvurdu. Her yerde Rıdvan‟ın gözaltına alındığı inkâr edildi. 1995 yılının Mart ayı baĢında Küçükköy polis karakolundan aradığını söyleyen bir kiĢi telefonda “Bizde emanetiz var, gelin alın” dedi. Ocak ailesi, Hasan‟ı ararken Adli Tıp Morgu‟nda Rıdvan‟ın da fotoğrafını görmüĢ ve 1994 yılında kaybedilen Kenan Bilgin‟e benzetmiĢti. Olayın basına yansıması üzerine Rıdvan‟ın

Page 15: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

kimliği ve akıbeti açıklanmak zorunda kalındı. Rıdvan Karakoç da, Hasan Ocak gibi AltınĢehir Kimsesizler Mezarlığı‟na defnedilmiĢti. Tıpkı onun gibi 26 Mart 1995 tarihinde Beykoz‟da bulundu. Rıdvan‟ın ailesi Ġstanbul‟da yaĢıyordu ve tüm resmi kurumlara yaptıkları baĢvurularda evlerinin adresini yetkililere vermiĢ olmalarına rağmen Savcılık, adeta haber aileye ulaĢmasın diye defin bilgisini nüfusa kayıtlı oldukları Ağrı‟ya bildirmiĢti. 3 Mart 1995 tarihinde CerrahpaĢa Tıp Fakültesi Hastanesi‟nden dört adli tabip, ceset üzerinde otopsi yapmıĢ, Rıdvan‟ın ölü bedeninde ve ayak tabanlarında çizik, ekimoz ve sıyrıkların yanısıra bileklerinden bağlanmıĢ olduğuna dair izler ile her iki bileğinde ekimoz ve lezyonlar saptamıĢtı. 29 Mart 1995 tarihinde düzenlenen rapora göre R.K.‟nın ölümü iple boğulmaya bağlı mekanik asfiksi sonucu meydana gelmiĢti. Ailesine ise 26 Mayıs‟ta haber verildi. Rıdvan‟ında aynen Hasan gibi bulunduğunda ayakkabı bağcıkları, kemeri yoktu, parmak uçları mürekkepliydi. Elektrik iĢkencesinden tırnakları morarmıĢ, Filistin askısından koltuk altları yırtılmıĢtı. Vücudu sigara yanıkları ile doluydu. Rıdvan‟ın ölümü resmi tutanaklara “teröristler kendi aralarında çatıĢtı, çıkan çatıĢmada öldü” Ģeklinde geçti. 7- HASAN OCAK Hasan Ocak 28 yaĢındaydı.21 Mart 1995 tarihinde terörle mücadele ekiplerince gözaltına alındı. Gözaltına alındığı kabul edilmedi. Ocak ailesi tüm resmi makamlara baĢvuru yaptı. Ancak yaptığı baĢvurular sonuçsuz kaldı. Oysa kendisini ġube‟de gördüğüne, gözaltı listesinde adına rastladığına dair tanıkları vardı .Ġstanbul Terörle Mücadele Ģubesinde gözaltında bulunan iki kiĢi 23 ve 28 Mart 1995 tarihleri arasında Hasan‟ı gördüklerini söylediler. Diğer iki kiĢi ise Hasan‟ın adının parmak izi alınan kiĢilerin listesinde bulunduğunun bilgisini verdiler. Tanıklara, ailesinin, arkadaĢlarının, insan hakları savunucularının yoğun çabalarına rağmen devletin tüm birimleri “bizde yok” dedi. Hasan‟ı bulmak için her yolu, her mücadele yöntemini deneyen Ocak ailesi 58 gün sonra yani 15 Mayıs 1995 tarihinde onu Devletin Adli Tıp morgunda bir klasörde kayıtlı buldu. Fotoğrafını teĢhis ettiler. Hasan Ocak AltınĢehir Kimsesizler Mezarlığı‟nda numarasız bir mezara gömülmüĢtü. 26 Mart 1995 de Beykoz‟da ormanlık alanda bulunan Hasan‟ın yoğun iĢkence görmüĢ bedeni Adli Tıp‟ta 28 gün bekletilmiĢ ve oradan da kimsesizler mezarlığına gönderilmiĢti. Tespit tutanağında jandarma tarafından yapılan araĢtırmalarda kanıt unsuruna rastlanılmadığı yer almıĢtı. Aynı gün Beykoz Cumhuriyet BaĢsavcısı adli tabiple beraber olay mahalline gelmiĢ ve cesette morlukların bulunduğu ancak kimliğinin tespit edilmesinin mümkün olmadığı belirtilmiĢti. Ayrıca dört adli tabip ceset üzerinde otopsi yapmıĢ ve yüzde morlukların bulunduğunu onaylayarak Hasan‟ın boğulduğu sonucuna varmıĢlardı. Doktorlar raporlarını 20 Nisan 1995 tarihinde düzenlemiĢlerdi. Halbuki Adli Tıp‟a hem baĢvurusu yapılmıĢ, hem de fotoğrafı verilmiĢti. Hasan‟ın parmağında parmak izi alınırken kullanılan mürekkep vardı. Ayakkabısının bağcıkları, pantolonunun kemeri yoktu; bunların alınması, gözaltına alınanlara uygulanan rutin bir iĢlemdi. Ocak ailesi avukatları aracılığı ile olayı AĠHM‟e taĢıdı. AĠHM Türkiye‟yi mahkum etti. (AĠHM Karar Tarihi ve BaĢvuru no: 28497/95) 8-HÜSEYĠN TAġKAYA 1951 Siverek doğumlu Hüseyin TaĢkaya evli ve dört çocuk babasıydı. 6 Aralık 1993 günü, Bucak aĢiretine mensup 20 korucuyla birlikte üsteğmen Ahmet ġentürk komutasındaki askerler ve 2 polis tarafından „ihbar var denilerek‟ Urfa‟nın Siverek ilçesi Bağlar Mahallesi‟ndeki amcası Mehmet TaĢkaya‟nın evinden gündüz saat 12.00 sularında gözaltına alındı. Operasyonu üsteğmen Ahmet ġentürk yönetiyordu. Emniyetten Kemal isimli biri de

Page 16: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

vardı. TaĢkaya‟yı almak için 30 araçlık bir konvoy gelmiĢti. Korucuların evdekilere saldırısı sonucu Hüseyin‟in yengesi Zeliha Çınar‟ın kolu kırıldı. Hüseyin‟le birlikte amcasının kızı Hatun TaĢkaya ve Ahmet Kalpar olmak üzere onlarca kiĢi gözaltına alındı. Hatun TaĢkaya‟yı götüren araç bir TIR‟a çarptı. Hatun TaĢkaya ile 3 korucu yaĢamını yitirdi. Bu olayın hemen ardından TaĢkaya ailesi Siverek‟i terk etmek zorunda kaldı. Hüseyin‟in kardeĢi Aziz TaĢkaya 15 gün sonra Siverek‟e geldi, Cumhuriyet Savcılığı‟na müracaat etti. Urfa Valisi Ziyaeddin Akbulut‟a dilekçe verdi. Urfa emniyetine birkaç kez gitti, Her gittiğinde „git evine otur‟ denildi. Birgün Hüseyin‟in 65 yaĢındaki annesi Fatma TaĢkaya Siverek Emniyetine gidip oğlunun akıbetini sordu. Emniyet Amiri „burayı terk edin, diğer oğullarını da al git, yoksa onlar da kayıp olur‟ ve „bir daha gelmeyin‟ dedi. Bunun üzerine anne TaĢkaya, „peki kimlere gidelim‟ diye sordu. „Sedat Bucak‟ın evine gidin, Ahmet Kırvar‟ın evine gidin‟ diye cevapladı. „Peki siz necisiniz?‟ dediğinde ise, sesini yükselten emniyet görevlisi‟ fazla konuĢmayın. Burayı terk edin‟ diye cevapladı. KardeĢi Aziz TaĢkaya, Muhsin Melik ile birlikte dönemin Valisi Ziyaeddin Akbulut‟un yanına gitti; „Sayın Valim, amcam kızı Hatun TaĢkaya ile birlikte abim Hüseyin TaĢkaya da gözaltına alındı. Dün trafik kazasında Hatun ile birlikte 3 korucu hayatı kaybetti. Cesetler ortada. Ancak abim Hüseyin yok‟ dedi. Vali Akbulut ‟yok böyle bir kaza maza, orada öyle bir kaza olmamıĢ‟ dedi. Aziz TaĢkaya, olaydan iki ay sonra Milletvekilleri olan aĢiret reisleri Ahmet Kırvar ve Sedat Bucak‟ın evine gitti, “bari cenazemizi verin” dedi. Bucak; ”biz kimseyi öldürmemiĢiz, bizim ekip almıĢ, fakat devlete teslim etmiĢ, bundan sonra haberimiz yoktur, devlet biliyor”, “hangi devlet” diye sorunca “bizimle çalıĢanlar var, Hüseyin‟i Urfa‟dan sorun” dedi. TaĢkaya ailesi daha sonra birkaç kez daha Bucak‟lara gitti. Sonuç yine değiĢmedi, aynı cevabı aldı. TaĢkaya ailesinin ve Ġnsan Hakları Derneği‟nin tüm giriĢimleri sonuçsuz kaldı. BaĢvurmadık makam kalmadı. Kendisinden bir daha haber alınamadı. Tüm makamlar 42 yaĢındaki iĢ adamı Hüseyin TaĢkaya‟nın gözaltına alındığını inkar etti. Dönemin BaĢbakanı Tansu Çiller‟in “terör örgüt‟üne yardım ettikleri iddiasıyla hedef gösterip kamuoyuna açıkladığı Kürt iĢadamlarının listesinde „Kaya ĠnĢaat A.ġ‟ sahibi olarak Hüseyin TaĢkaya da bulunuyordu. 9-ĠSMAĠL ġAHĠN Evli ve iki çocuk babası olan Ġsmail ġahin Beyoğlu Belediyesi‟nde temizlik iĢçisi olarak çalıĢıyordu. 18 Ocak 1996‟da iĢe gitmek üzere sabah saat 06.00‟da evden çıktı ve bir daha geri dönmedi. Aynı gün saat 11‟de eĢi Kiraz ġahin‟i arayan bir kiĢi “Ġsmail eve geldi mi?” diye sordu. “Bir Ģey mi oldu, siz kimsiniz” diye soran Kiraz‟a “hayır, bir Ģey yok” diyerek telefonu kapattı. Telefon eden kiĢi Ġsmail‟in eniĢtesi Ġlyas Karaçayır‟dı. Aynı gün, Ġsmail‟in evini arayan bir polis memuru Ġsmail‟in babasına Karaköy karakoluna gelmesini söyledi. Babası karakola gittiğinde Ġsmail‟in birlikte çalıĢtığı eniĢtesi Ġlyas Karaçayır ile Çöp kamyonunun Ģoförü olan Muktelip Kalemköy‟ün de orada olduğunu gördü. Olaydan iki gün sonra Karaköy karakoluna çağırılan Ġsmail‟in eĢi Kiraz ġahin de orada Ġlyas Karaçayır ve Muktelip Kalemköy‟ü gördü. Ġlyas Karaçayır‟a: “EniĢte, Ġsmail‟in ölüsünü veya dirisini istiyorum” dedi. Ġlyas ve Muktelip‟in birbirlerine bakıp ses çıkarmadıklarına tanık oldu. Karakol komiseri ise “Bunlar senin kocanın çobanı mı” diye Kiraz‟ı azarladı. Kaybolduktan birkaç gün sonra eĢi Kiraz ġahin evde, mutfaktayken, küçük kızları Sibel koĢarak geldi ve ağlayarak “Anne, babamı televizyonda gördüm, polisler dövüyordu” dedi. Kiraz ġahin habere yetiĢememiĢti. Aynı akĢam baĢkaları da görmüĢtü Ġsmail‟i televizyon haberlerinde. Ġsmail ġahin‟den alınan son haber bu olmuĢtu. Ailenin yaptığı tüm baĢvurular sonuçsuz kaldı. Ġsmail‟den bir daha haber alınamadı. 10-NURETTĠN YEDĠGÖL 1954 Erzincan Doğumlu Nurettin Yedigöl, sosyalist kimliğiyle bilinen ve devlet tarafından çok iyi tanınan biriydi. 12 Nisan 1981‟de Ġdealtepe‟de bir evde yapılan operasyonda gözaltına alındı. 1. ġube‟de derilerinin yüzülmesi, kafasına çivi çakılması dahil en ağır iĢkencelere maruz bırakıldı. Nurettin en son 17 Nisan 1981 günü sorgudayken kendisiyle aynı kaderi paylaĢan ve birlikte sorgulanan diğer arkadaĢları tarafından görüldü. Çırılçıplaktı, kolları

Page 17: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

tutmuyordu, konuĢamıyordu, kanlar içindeydi. Bir daha onu hiç gören olmadı. O günden bugüne dek polis, bu isimde birinin “hiç gözaltına alınmadığını” söyledi. Gözaltında onu gören arkadaĢlarının tanıklıları da hiçbirĢey ifade etmedi. Açılan tüm davalardan bir sonuç alınamadı. Ailesi yıllarca bütün devlet kapılarını çaldı, Nurettin‟i aradı. DuruĢmalarında defalarca soruldu. SoruĢturmayı yürüten dava savcısı Faik Tarımcıoğlu, Nurettin‟i soran yakınlarına “Bizim elimizde de oğlunuz hakkında bir tutuklama kararı var ama bulamıyoruz...” dedi. 11-TOLGA BAYKAL CEYLAN 24 yaĢındaki ĠTÜ Fen ve Edebiyat Fakültesi Matematik öğrencisi Tolga Baykal Ceylan, 07 Ağustos 2004 tarihinde 2 günlüğüne tatil için Ġğneada'ya gitmiĢti. Tolga 09.08.2004 tarihinde annesini arayarak Salı (10.08.2004) günü döneceğini söyledi. 10 Ağustos 2004 tarihinde annesini telefonla aradı. Sesi çok kötü geliyordu. Panik içinde annesine “yaz anne” dedi ve bir telefon numarası okumaya baĢladı. “0543. 779 01 69” numaralarını söyleyebildi. O sırada yanında bulunan bir kiĢinin tepki dolu sesini annesi duydu, ardından oğlu telefonu aniden kapattı. Annesi bir daha oğlu Tolga‟dan haber alamadı. Ertesi gün annesine gelen bir telefonda, yüksek sesli biri bağırıyor, kısık sesli biri korkak cevaplar veriyordu. 15 dakika kadar bu konuĢmaları dinlettiler. Annesi Kadriye, hemen oğlunun verdiği numarayı araĢtırmaya baĢladı. Ve 0 542 779 01 69 numaralı cep telefonunun Ġğneada‟da yaĢayan Orhan Uyanık isimli kiĢiye ait olduğunu öğrendi. Ġğneada'ya giderek oğlunu Jandarma'ya sordu. Jandarma, "oğlun macera peĢinde, biz kendisini tanıyoruz, artık onu arama" dedi ve gözaltına aldıklarını kabul etmedi. Ancak anne Kadriye‟nin ısrarlı takipleri sonucunda Ġğneada Jandarma Komutanlığı 16.08.2004 tarihinde kendisine bilgi veremeyeceklerini, ancak sadece kaybolan oğlunun elbiselerini teslim edeceklerini söyledi. Ve bir tutanakla annesine oğlunun elbiselerini teslim ettiler. Ve annesine durumu savcılığa kendilerinin bildireceğini söyleyerek, Tolga‟nın Bulgaristan‟a kaçtığına inandırmaya çalıĢtılar. Ve derhal Ġğneada‟yı terk etmesini istediler. Anne Kadriye Bulgaristan konusunu araĢtırmak üzere 18.8.2004 tarihinde DıĢiĢleri Bakanlığı‟na bir baĢvuru yaptı. 10 Ağustos 2004 tarihinde ise Türkiye Cumhuriyeti Bulgaristan Konsolosluğundan anne Kadriyeyi aradılar ve oğlu Tolga‟nın Bulgaristan‟da bulunmadığını bildirdiler. Tolga Baykal Çeylan‟ın kayboluĢuyla ilgili SoruĢturma Demirköy Cumhuriyet BaĢsavcılığının 2004/232 Hazırlık numaralı dosyası ile devam etmekdedir. Savcılık soruĢturmasında, 07.09.2004 tarihindeki tutanakta Jandarma‟nın Tolga'yı gözaltına aldıklarını , ancak telsizle soruĢturmasını tamamladıktan sonra bıraktıklarını bildirdiği kayıtlıdır. Annesi Kadriye, Jandarma Alay Komutanını aradı ve "oğlumu siz gözaltına aldınız, oğlum nerede" diye sordu. Alay Komutanı "Türk askerine dil uzatamazsınız, dilinizi koparırım" diye tehdit etti. Bir hafta sonra Tolga'nın bir poĢet içerisindeki çamaĢırları annesine jandarma tarafından verildi. Annesi devletin bütün kademelerine baĢvurdu, bir sonuç alamadı. Ġç hukuk yollarının tükenmesi üzerine AĠHM‟ye baĢvuru için 2010 tarihinde Bartın/KurucaĢile nüfus Müdürlüğünden, Tolga‟nın nüfus kaydını aldı. Nüfus kütüğünde 19.09.2007 tarihli “Sofya‟da ikamet ediyor” yazılıydı. Kadriye Ceylan durumu avukatına bildirdi. Avukatı Eren Keskin, KurucaĢile nüfus Müdürlüğü ve Nüfus Genel Müdürlüğü‟nden Tolga hakkında bilgi istedi. Nüfus Müdürlüğü, “bilginin Konsolosluk aracılığı ile DıĢiĢleri Bakanlığı‟ndan geldiğini” bildirdi. Bu kez DıĢiĢleri Bakanlığı‟na baĢvurdu. DıĢiĢleri Bakanlığı‟nın cevabi yazısında ise; “Tolga Baykal Ceylan‟ın Bulgaristan‟da ikamet etmediği ve hiç bir Ģekilde o topraklara ayak basmadığı” yazılıydı. Anne Kadriye iç hukuktan sonuç alamayınca davayı avukatı aracılığı ile AĠHM‟e taĢıdı. Henüz soruĢturma aĢamasında olan dava devam ediyor.

Page 18: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

12-MURAT YILDIZ 1975 doğumlu Murat Yıldız, Ġzmir‟de bir kızı sevmekte, ancak kızın ailesi bu iliĢkiyi istememektedir. Bu nedenle kızın yakınlarından bir polis, Murat Yıldız‟ı birkaç kez tokatlamıĢ, eğer Ġstanbul‟a gitmezsen seni öldürürüm” Ģeklinde tehdit etmiĢti. Murat, Ġzmir Bornova‟da bir düğünde havaya bir el ateĢ ettiği iddiasıyla aranıyordu. Polisler sürekli annesini iĢyerinde rahatsız ediyordu. 23 ġubat 1995‟te annesi Hanife Yıldız yanına avukat Fatma Yercan‟ı alarak oğluyla birlikte Bornova Özkanlar AsayiĢ ġubeye gitti. Oğlunu, Karakol‟da görevli Komiser Ramazan Kaya, polis memurları Tahir ġerbetçi ve ġahismail Öztürk‟e kendi elleriyle teslim etti. Hanife Yıldız ertesi gün oğlunu sormaya gitti. Görevli polisler “Murat silahı Ġstanbul‟da bir arkadaĢına vermiĢ, oğlunu Ġstanbul‟a götüreceğiz” dediler Anne ertesi gün oğlunu tekrar sormaya gitti. Polisler bu kez “ Murat‟la otobüsle yolla çıktık. Feribot seyir halindeyken tuvalete inmek istedi. Tuvalettin önünde kelepçeleri çözdük ve Murat denize atladı. Denizde gülerek bize el salladı” Ģeklinde bilgi verdiler. Bunun üzerine Annesi Hanife Yıldız olayın meydana geldiği söylenen feribotun bulunduğu Eskihisar‟a en yakın yer olan Gebze savcılığına baĢvuru yaptı. Savcıya her Ģeyi anlattı. Savcı da “oğlun yüzmüĢ kurtulmuĢtur, birgün çıkar gelir” dedi. Murat‟tan hiçbir haber çıkmayınca anne dava açtı ve ĠHD Ġstanbul Ģubesine gelerek baĢvurdu. ĠHD‟den bir avukat alarak tekrar Gebze Savcılığı‟na gitti. 5 yıl süren davada 5 savcı değiĢmiĢti. Yeni savcılardan Eren Ġnce ve Hakim Temel Doğangün iki ay önce gecikmeli olan keĢif kararını uyguladı. Gebze-Eskihisar iskelesinde benzer feribotta keĢif yapıldı. Mahkemeye iletilen keĢif raporunda, polislerin gözaltındaki Murat Yıldız‟ın kelepçelerini tuvalet boĢluğunda değil de küpeĢte (gemi korkuluğunda) açtıkları için Murat‟ın denize atlamasında kusurlu bulduklarını belirttiler. Savcının görüĢünden sonra mahkeme polislere 1 TL ceza verdi. Murat Yıldız‟dan bir daha haber alınamadı.

Page 19: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

13- KENAN BĠLGĠN Kenan Bilgin 12 Eylül 1994 tarihinde Ankara otobüs durağında Ankara Terörle Mücadele ġubesi ekiplerince gözaltına alındı. 3 Ekim 1994 tarihine kadar gözaltında tutuldu. 10 kiĢi Bilgin'i Terörle Mücadele ġubesi‟nde çok kötü Ģekilde gördüklerine dair tanıklık yapmalarına rağmen, yetkililer bir soruĢturma yapmadılar.Akıbetinin ne olduğu konusunda makul bir açıklama getiremediler. Bilgin ailesinin evini telefonla arayan ve kendisini polis olarak tanıtan biri, kardeĢi Ġrfan‟a, Kenan Bilgin'in ağır iĢkenceler sırasında rahatsızlandığını, tedavi edilmek üzere Ankara GölbaĢı Polis Tesisleri'nde bulunan hastaneye getirildiğini, fakat ölmesi üzerine GölbaĢı'nda araziye gömüldüğünü söyledi. Gözaltına alındığına iliĢkin tanıklara rağmen Bilgin ailesinin ve Ġnsan Hakları Derneği‟nin tüm kurumlara yaptığı baĢvurular sonuçsuz kaldı. Bilgin ailesi iç hukuktan sonuç alamayınca davayı AĠHM‟e taĢıdı. AĠHM Türkiye‟yi Kenan Bilgin‟i kaybetmekten mahkum etti. Ankara Cumhuriyet BaĢsavcısı Selahattin Kemaloğlu, AĠHM yargıçlarına verdiği ifadede, "Kenan Bilgin'in gözaltına alınıp kaybedildiğine inandığını, olayın faillerini bulmak için çok uğraĢtığını, fakat karĢısına bir duvar dikildiğini" söyledi. (AĠHM Karar Tarihi: 2001 BaĢvuru no: 25659/94) . 14– SELĠM ÖRHAN- HASAN ÖRHAN -CEZAĠR ÖRHAN 6 Mayıs 1994‟de Diyarbakır‟ın Kulp ilçesinde Çağlayan‟a bağlı Deveboyu köyüne Bolu Dağ Komando Tugayına bağlı bir askeri konvoy baskın düzenledi. Köy halkına, köylerini bir saat içinde boĢaltmaları için süre verdiler ve ardından da köyü yaktılar. Yakılan evler arasında Selim ve Hasan Örhan‟ın evleri de bulunmaktaydı. Evleri yakılan köylüler köyün çevresine çadır kurdular ve orada kalmaya baĢladılar. Selim Orhan ve diğer köylüler 7 Mayıs 1994‟de Kulp Ġlçe Jandarma Komutanlığına gidip hasat için köyde kalma izni aldılar. Bu kez çadırlarını yakılan evlerinin yakınlarına kurdular. 24 Mayıs 1994‟de köyün yukarısındaki Ziyaret tepesinden köye doğru askerler tekrar gelmeye baĢladı. O dönem, askerlerin götürdüğü insanlardan bir daha haber alınamadığını herkes biliyordu. Bunun üzerine evde bulunan Örhan ailesinin kadınları, erkek fertlerine „siz saklanın, sizi de götürürler‟ diye uyardılar. M.Selim Örhan “askerler bizi niye götürsünler ki, bizim bir suçumuz yok” dedi. Bir süre sonra, askerler çadırların yanına gelip, erkekleri köy meydanına topladı. Orada bulunan M.Selim Örhan, Hasan Örhan ve oğlu 17 yaĢındaki Cezair Örhan‟ın kimliklerini aldı ve yukarıda tepede kalan komutana anons ederek “Ģahıslar burada ancak Salih yok, oğlu Cezair'i getirelim mi” dediğinde karĢıdan “getirin” emri verildi.. Askerlerin götürdüğü insanların bir daha geri gelemeyeceğini bilen Örhan ailesi çoluk çocuk askerlere direnip ağlayıp feryat etmeye baĢladılar. KarĢı koyulduğunu yukarıdaki komutana bildiren askere, komutanın „biz Bolu‟dan geldik yabancıyız, bize yol gösterin, sizi bırakıcağız‟ demelerini istediğini herkes duydu. Bu üç kiĢi sağ olarak askerlerin gözetiminde GümüĢsuyu mezrasında Zeyrek karakoluna götürülürken görüldü. Zeyrek köyünde oturan teyze oğlu onlara su vermek istedi. Ancak izin vermediler. Zeyrek Karakolundan sonra Lice yatılı okulunda da Örhan ailesini tanıyan ve gözaltında olan Ramazan Ayçiçek “Lavaboya giderken Cezair‟i gördüm. Bbana 'bize iĢkence yapıyorlar. Babam Hasan Örhan Allahtan korkmuyor musunuz, benim de oğlum asker neden bunu bize yapıyorsunuz dedikten sonra bizi iĢkenceden çıkardılar. Sonra bize elbise giydirip dağa çıkardılar kameraya çekip serbest bırakacaklarını söylediler" dediğini Örhan ailesine anlattı. Ardından da, "daha sonra beni Urfa cezaevine gönderdiler. Bir daha göremedim onları" dedi. Daha sonra Kulp‟ta 8 kiĢinin öldürüldüğü haberini alan köylüler cenazelere bakmaya gittiler. Ancak öldürülenlerin cesetleri yakıldığı için teĢhis edilmedi. Ailenin yapmıĢ olduğu bütün baĢvurulardan bir sonuç alınamadı. 09 MAyıs 2003 tarihinde Kulp‟un Bağcılar Kevrekok mevkiinde yani daha önce köylülerin gidip teĢhis edemedikleri yerde bulunan toplu mezar için gözaltında kaybedilen Kudusi ADIGÜZEL için eĢi Muhlise ADIGÜZEL, DNA için savcılığa

Page 20: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

baĢvurdu. Ardından Kulp Savcılığı mezarı açıp 8 kiĢiye ait kemikleri Ġstanbul Adli Tıp‟a gönderdi. Ancak çesetlerden hiçbirinin Kudusi ADIGÜZEL‟e ait olmadığı yönünde rapor geldi. Gazetede olayı okuyan M.Selim Örhan‟ın oğlu Adnan Örhan 14/07/2006 tarihinde Diyarbakır C.savcılığına baĢvurdu. 30 Nisan 2007'de sonuç geldi. Cesetlerden biri babası M. Selim'e diğeri ise amcası Hasan‟a aitti. Amcaoğlu Cezair‟e ait bir iz bulunmadığı rapor edilmiĢti, Kemiklerini alıp bir mezar taĢı dikmek isteyen Örhan ailesi bu kez kemiklerin kayıp olduğunu öğrendi. Kaybolan kemikleri Kulp Savcılığına yazılı olarak sordular. Ancak Savcılık kemiklerin kendilerinde olmadığı söyledi. Bu kez 26 ġubat 2009 tarihinde kaybolan kemikleri Ġstanbul Adli Tıp‟a sordular. Gelen cevabi yazıda kemiklerin Kulp savcılığına gönderildiği bildirildi. Ancak Örhan ailesi bir türlü yakınlarının kemiklerine ulaĢamadı. Örhan ailesi Kulp Savcılığına kendileri hakkında suç duyurusunda bulunacağını sözlü olarak söylediğinde, Kulp Savcılığı 09 Mart 2010 tarihinde Örhan ailesine kemiklerin kimsesizler mezarlığına birçok kemikle birlikte tek mezara gömüldüğünü söyledi. Bu nedenle Örhan ailesi sevdiklerinin ne kemiklerini alabildi, ne de onlara bir mezar taĢı yaptırabildi. Dava AĠHM‟e taĢındı. AĠHM Türkiye‟yi mahkum etti. (Karar tarihi: 18.06.2002 BaĢvuru no: 256567/94) 15-HALĠL ALPSOY 1957 doğumlu Halil Alpsoy, 12 Mayıs 1994 tarihinde Ġstanbul‟da eĢi Fikriye ile birlikte misafirlikteydiler. Sivil giyimli telsizli ve silahlı kiĢiler evlerine gelerek Halil Alpsoy‟u sordular. Evde bulunan çocukları korkudan kapıyı açmadılar. Bu kiĢiler saat 10‟.00 dan 01.00‟e kadar kapıda beklediler. Alpsoy çifti 40 günlük bebek olan Akid ile birlikte misafirlikten dönerlerken binanın önünde beyaz bir araç bekliyordu. 3 kiĢi aracın yanından Alpsoy ailesine doğru geldi, “Halil Alpsoy sen misin?‟ diye sordular. “Evet” yanıtını alınca kimliklerini gösterip “polissiz” dediler. Ve Halil‟e “çocukları yukarı gönder, sen bizimle karakola geleceksin, Ģayet gelmezsen çocuklarını ve hanımını da alırız” diye tehdit ettiler. EĢi Fikriye Alpsoy “nereye götürüyorsunuz” diye sordu. “Arabaya yaklaĢma, karakola kadar götürüp ifadesine baĢvuracağız, sen ve çocuğun yukarı çıkın, 1 saat sonra eve gelecek” dediler. EĢi çocuklarını alarak yukarı çıktı. Halil Alpsoy bir daha eve dönemedi. O gece eĢi ve çocukları uyumadı. Ertesi gün yakın karakollara sordular. “Vatan caddesinde Terörle Mücadele‟de olabilir” dediler. EĢi Fikriye oraya gitti. Kendisine, “EĢinin elbiselerini tanıyabilir misiniz?” diye sordular, bir dolaptan bir takım elbiseler çıkarıp gösterdiler. “Neden elbise gösteriyorsunuz?” diye sordu. “ĠĢkence yaptığımız insanların elbiselerini burada saklıyoruz, iĢleri bitene kadar” diye yanıt verdiler. Halil Alpsoy kaçırıldıktan 17 gün sonra eve bir telefon geldi. Kırıkkale‟den aradığını, kendisinin komutan olduğunu, bir ceset bulunduğunu pantalonunda da bu evin telefonunun yazılı olduğu bir kağıt bulduklarını bildirdi. Önce Halil Alpsoy‟la görüĢmek istediğini söyledi. Fikriye Alpsoy‟dan “Halil evde yok” cevabını alınca, “EĢinin üzerindeki elbiseleri tarif eder misin?‟ dedi. EĢi tarif etti. Telefondaki Ģahıs elbiselerin birbirini tuttuğunu söyledi. Fikriye Alpsoy, ertesi günü en yakın karakola gidip durumu anlattı ve cenazeyi görebilmek için yardımcı olmalarını istedi. Karakol yetkilisi “biz sana yardım edemeyiz, orası bizim bölge değil” diyerek geri çevirdi. Bunun üzerine Kırıkkale‟ye gitti. Savcılık, cesedin 8 gün beklediğini söyledi. Halil Alpsoy‟un elleri iple bağlanmıĢ, cüzdanı, kimliği bütün eĢyaları alınmıĢ, sadece ceketi üzerinde kalmıĢtı. Tek kurĢunla ensesinden vurularak ormanlık bir alana atılmıĢtı. EĢi Halil Alpsoy‟u öldürenler, kendisini de öldürür diye korkudan Kırıkkale Savcısına ifade veremedi. ġimdi Halil Alpsoy‟un torunları her Cumartesi Galatasaray‟da “Dedemizin katilleri yargılansın" talebiyle oturuyorlar. 16-ALĠ TEKDAĞ

Page 21: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

1953 Diyarbakır- Kadıköy doğumlu ve Diyarbakır‟da pastacılık yapan evli ve yedi çocuk babası Ali Tekdağ, 13 Kasım 1994 tarihinde karısı Hatice ile birlikte alıĢveriĢ yapmak üzere Dağkapı Semtindeki ġekerbank önünde bulanan durakta minibüsten indikten sonra karısı Hatice‟ye “5 dakika bekle, biraz iĢim var, hemen geliyorum” diyerek ayrıldı. 10 dakika sonra kocasının karĢıdan geldiğini gördü. Ancak Ali Tekdağ karısı Hatice‟yi görmezlikten gelerek önünden geçip gitti. Karısı Hatice kocasının bu hareketine anlam veremediğinden arkasından yürüdü ve “Ali” diye seslendi. Fakat Ali Tekdağ eĢini gitmesi için uyardı. Hatice bir Ģeyler olduğunun farkına vararak arkasına dönüp baktı. Arkadan kocası Ali‟ye doğru gelen telsizli, sivil giyimli uzun namlulu silahları bulunan 3-4 kiĢiyi gördü. Ali Tekdağ köĢeyi dönünce koĢmaya baĢladı, bunun üzerine sivil giyimli kiĢilerden bir tanesi Tekdağ‟ın üzerine ateĢ açtı. Silah sesi geldikten sonra Ali Tekdağ kendini yere attı. AteĢ eden sivil giyimli Tekdağ‟a yetiĢerek ceketini baĢına geçirdi, bir binanın içine götürdü. 10 dakika kadar sonra beyaz bir minibüs gelip binanın önünde durdu ve Ali Tekdağ ile kendisini yakalayan sivil giyimliler bu minibüse binerek oradan uzaklaĢtı. Ali götürülürken o sırada ġekerbank‟ın önünde bulunan askerler ve trafik polisleri olaya müdahale etmedi. Olup bitenleri tanık olan Hatice Tekdağ, hemen ertesi günü Diyarbakır DGM BaĢsavcılığına dilekçe ile baĢvuruda bulundu. Savcılıkta dilekçeyi okuyan kiĢi olayın henüz yeni olduğunu ve bu nedenle bir hafta sonra gelmesi gerektiğini söyledi. Hatice Tekdağ bir hafta bekleyemeyerek 3 gün sorda tekrar DGM‟ye baĢvuruda bulundu. Hiçbir yanıt alamayınca 2 ay boyunca hergün dilekçe ile baĢvuruda bulundu. 2 ay sonra polislerden biri Hatice Tekdağ‟ın gelmesine sinirlenerek kendisini Savcılığa çıkarıp görüĢtürdü. Savcı olayla ilgili bir Ģahit getirmesini söyledi. Hatice Tekdağ olayın Ģahidinin kendisi olduğunu söyledi. Bunun üzerine Savcı odadan çıkıp, Hatice‟nin biraz dıĢarıda beklemesini söyledi. Bir süre sonra Savcı dıĢarıya çıkıp Hatice Tekdağ‟a gerekli yerlere telefon açtığını ve böyle bir Ģahsın kendileri tarafından gözaltına alınmadığını söyledi ve adresini alarak bir daha gelmesine gerek kalmadığı açıklamasında bulundu.. Ali Tekdağ daha önce yani 1982 yılında gözaltına alınıp tutuklanmıĢ, 1985 yılında tahliye edilmiĢti. Bırakıldıktan sonra evi basılan ve takip edilen Tekdağ, ailesini alarak Ġzmir‟e yerleĢti. Bir süre sonra tekrar Diyarbakır‟a döndü. Diyarbakır‟a döndükten sonra tekrar rahatsız edilmeye baĢlandı. 1985-1994 yılları arasında 19 kez gözaltına alındı ve her defasında iĢkencelere maruz bırakıldı. KardeĢi Mehmet‟in faili meçhul cinayete kurban gitmesinden sonra baskılar daha da yoğunlaĢtı. Cezaevinde iken HEP yöneticisi olan kardeĢi Mehmet Tekdağ da sık sık tehdit ediliyordu. Mehmet 13 ġubat 1993 tarihinde silahlı bir saldırı sonucu ağır yaralandı, arkadaĢları tarafından hastaneye götürüldü. Ancak polislerin doktorları tehdit etmesi nedeniyle tedavisi engellendi. Ailesi onu Ankara‟ya götürmek isterken yine polislerin engelliyle karĢılaĢtı. Ve 24 saat sonra yaĢamını yitirdi. Hatice Tekdağ, DGM‟ ye baĢvurduğu süre içerisinde Valilik, Ġnsan Hakları Derneği, Uluslararası Af Örgütü‟nü de konuyla ilgili haberdar etti ve yardım talebinde bulundu. Karısı Hatice Tekdağ‟ın ve Ġnsan Hakları Derneği‟nin tüm giriĢimlerine rağmen Ali Tekdağ'ın gözaltına alındığı kabul edilmedi. Ali Tekdağ‟ın gözaltına alınıĢından 45 gün sonra tutuklanarak cezaevine konulan Seyfettin Demir isimli bir kiĢi Ali Tekdağ‟la Çevik Kuvvette aynı hücrede tutulduğunu, Ali Tekdağ‟ın kendisine "Aileme haber verin, bunlar kesin beni öldürecek" dediğine dair tanıklık etti. O tarihten bu yana tüm çaba ve giriĢimlere rağmen Tekdağ hakkında hiçbir bilgi elde edilemedi. 20.01.1996 tarihli Evrensel Gazetesi'nde yayınlanan itiraflarında bir JĠTEM subayı, “Öldüğü gün adının Ali Tekdağ olduğunu öğrendiğim kiĢi, önce Diyarbakır Terörle Mücadele ġubesi, sonra Çevik Kuvvet ġube Müdürlüğü Polis Koleji‟nde sorgulandı. Silvan‟a getirilmeden önce Diyarbakır Pirinçlik Jandarma Karakolu‟na götürülüp sorgulandıktan sonra oradan Ergani‟ye,

Page 22: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

Ergani‟den de zırhlı personel taĢıyıcısıyla Silvan‟a getirildi. Zırhlı tugaya getirildiğinde çok zayıftı, saç ve sakalları oldukça uzamıĢtı. 5-6 metreden hissedilecek Ģekilde kokuyordu. Ben o zaman sorgu timinde değildim. Operasyon timindeydim. Sorgu timinde olan bir üsteğmen hemĢerim vardı. Sanırım 80 ya da 90. günde yapılan sorgulamalarında polise hiçbir bilgi vermemiĢti. Üsteğmenin anlattığına göre, bir gün cinsel organını köpeğe yalatıp uyardıktan sonra üzerine plastik naylon döküp yakmıĢlar. Hayalarından birini tahta Ģeklinde metal bir cisimle ezmiĢler. Her seferinde „beni öldürün‟ deyip durmuĢ. Kasap çengeline asılı bir vaziyete kendisine copla tecavüz edilmiĢ. Sorgu odasında Tekdağ‟ın daha ne kadar dayanabileceği doktora soruluyordu. Askeri Doktor Tekdağ‟ın daha fazla dayanamayacağını söylemesi üzerine 120. gününde buradan alınıp benim de içerisinde bulunduğum operasyon timi eĢliğinde askeri bölge dıĢında bulunan bir çöplüğe getirdik. Burada özel harekat timinde bulunan komiser yardımcısı Timuçin ve Boğa lakaplı komutan tarafından silahla taranarak öldürüldü. Öldürüldükten sonra timde bulunan baĢka bir eleman Tekdağ‟ın yakılması gerektiğini söyleyince cesedin üzerine benzin döküp kömür haline gelinceye kadar yakıldı. Daha sonra kemikleri ve diğer parçalar Silvan Diyarbakır arasında bulunan bir dere kenarındaki nadasa bırakılmıĢ bir tarlaya götürdükten sonra arabada bulanan kazma ve kürekle gömdük. Bu olayda „Boğa‟ lakaplı komutan ödüllendirilerek Mardin Zırhlı Tugay‟ına atandı. Tekdağ‟ın öldürülmesi olayı, OHAL Valisi, Diyarbakır Emniyet Müdürü ve AsayiĢ Kolordu Komutan‟ın bilgisi dahilindedir.” Bu açıklamalardan sonra Tekdağ ailesi, cesedi almak için tekrar gerekli tüm yerlere baĢvuruda bulundu. Ancak açıklamalar dikkate alınmadı. Ve Ali Tekdağ‟ın kendileri tarafından gözaltına alınmadığı konusundaki ısrarlarına devam ettiler. Ġç hukuk yolları tükenince dava AĠHM‟e taĢındı. AĠHM, Türkiye‟yi mahkum etti. (BaĢvuru No: 27669/95 ) 17-SEYHAN DOĞAN 29 Ekim 1995‟te, Geçici Köy Korucusu olmayı kabul etmeyen Doğan ailesinin Mardin-Dargeçit‟teki evine gece saat 03.00 sıralarında askerler tarafından baskın düzenlendi. Seyhan henüz 13 yaĢındaydı. Askerleri görünce korktu ve babasının kucağına sığındı. Askerler onu 9 yaĢındaki kardeĢi Hazni ile birlikte alıp götürdü. Seyhan‟la birlikte 6 kiĢi daha gözaltına alınmıĢtı. Olayın hemen ardından Annesi Asiye Doğan, tabura giderek “çocuklarım nerde?” diye sordu. “Merak etme, gelir” dediler. Ertesi gün tekrar Tabur‟a giden annesine “ senin çocuklarını bıraktık, eve gittiler, bir daha gelme” dediler. Birkaç gün sonra 9 yaĢındaki Hazni‟yi serbest bıraktılar. Seyhan ve Hazni iĢkencelerden geçirilmiĢ ve Filistin askısına alınmıĢlardı. Hazni, abisi Seyhan‟ın askıya ters asıldığını ve onun çok ağır iĢkence gördüğünü anlattı. Annesi Asiye Doğan her gün oğlunu soruyor, dilekçeler veriyordu. Sonuç alamıyordu. Çareyi televizyona çıkmakta buluyor, belki seslenirse oğlu gelir diye düĢünüyordu. Bir gün Med TV‟ ye çıktı ve “ ben devletten davacıyım, çocuğumu istiyorum” dedi. Ertesi günü anne Asiye Doğan ortadan kayboldu. Kızı Zekiye, Dargeçit savcılığına gitti. Savcıya “anneme ne yaptınız?” diye sordu. “Biz görmedik” yanıtını alan Zekiye, acıdan üstünü baĢını yırtmaya baĢladı. Birileri “ kardeĢi kayboldu, annesinden haber alamıyor, aklı gitti, kusura bakmayın” dedi. 1 saat sonra annesi Asiye serbest bırakıldı. 11 gün kendisinden hiç haber alınamayan anne Asiye, çok ağır iĢkencelerden geçirilmiĢ, oğlu gibi kaybedilmek istenmiĢti. KonuĢmuyordu. Durumu ağırlaĢınca doktora götürdüler. Çocuğunun ve yakınlarının kaybedilmesine yüreği dayanamayan anne Asiye, gördüğü iĢkence sonucu yatırıldığı CerrahpaĢa Tıp Fakültesi hastanesinde yaĢamını yitirdi. Seyhan‟dan bir daha haber alınamadı. 2010 yılında bir iĢlem için nüfus müdürlüğünde nüfus kaydını alan abisi Kadri Doğan, kardeĢi Seyhan Doğan‟ın nüfus kütüğüne “1992‟de öldü” Ģeklinde not düĢüldüğünü gördü. Durumu avukatına haber verdi. Avukatının Nüfus Genel Müdürlüğüne yaptığı baĢvurularda ise yanıtların çok çeliĢki içerdiği görüldü. Oğlunu devletin tüm kademelerine soran anne Asiye

Page 23: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

ve baba Ramazan Doğan, yaĢamları boyunca Seyhan‟ın ölü mü, sağ mı olduğu konusunda tek bir bilgi elde edemediler. Ramazan Doğan 15 yıl, 13 yaĢındayken kucağından koparılarak gözaltına alındıktan sonra kaybedilen oğlu Seyhan Doğan‟ı aradı durdu. „Oğlumu kucağımdan aldılar. Onun bir kemiği de olsa istiyorum‟ diye baĢlayan hikayesini tüm mercilere anlattı. Oğlunun akıbetini açıklamakla yükümlü olan devletin cevabı ise; ona ve eĢi Asiye Doğan‟a iĢkence yapmak oldu. Ramazan Doğan Ağustos 2010‟da, oğlunun “kemiklerine” bile kavuĢamadan geçirdiği kalp krizi sonucunda hayatını kaybetti. Suçları büyüktü. Korucu olmayı reddetmenin bedelini, onlara çocuk yaĢtaki oğullarını gözaltında kaybederek ödettiler… 18- ÜZEYĠR KURT 23 ve 25 Kasım 1993 tarihleri arasında jandarma ve köy korucularından oluĢan güvenlik kuvvetleri Ağıllı köyüne bir operasyon düzenledi. 23 Kasım 1993 tarihinde, üç PKK gerillasının köyü ziyaret edeceğine yönelik istihbarat raporlarını takiben, güvenlik kuvvetleri köyün etrafına konuĢlandılar. Ardından iki çatıĢma meydana geldi. Köyde geçirdikleri iki gün boyunca bütün evler arandı. Anne Koçeri Kurt‟un, hala Mevlüde ile kocası Ali Kurt'un evi de dahil olmak üzere on ile on iki arasında ev operasyon sırasında yakıldı. Evlerin sadece üç tanesi çatıĢmanın yakındaydı. Diğer evler askeri operasyon sırasında ikinci bir vesileyle yakıldı. Köylülere, köyü boĢaltmaları için bir hafta süreleri olduğu söylendi. Çoğu evsiz kaldığından ve evi olanlar da köyde kalmaya korktuklarından köylüler Bismil'e kaçtılar. 24 Kasım 1993 tarihinde öğlene doğru, köylüler askerler tarafından okul bahçesinde toplandı. Askerler okul bahçesinde bulunmayan Üzeyir Kurt‟u arıyorlardı. Üzeyir, halası Mevlüde'nin evinde saklanmıĢtı. Askerler kızı Aynur Kurt'a babasının nerede olduğunu sorduklarında, Aynur onlara babasının halasının evinde olduğunu söyledi. Askerler Üzeyir Kurt‟un diğer oğlu olan Davut Kurt ile birlikte Mevlüde'nin evine giderek Üzeyir'i evden aldı. Üzeyir 24-25 Kasım 1993 gecesini Hasan Kılıç'ın evinde askerlerle birlikte geçirdi. 25.22.1993 sabahında anne Koçeri bir çocuktan Üzeyir'in sigara istediği haberini aldı. Sigaraları götürdüğünde Üzeyir'i Hasan Kılıç'ın evinin önünde on asker ve beĢ-altı köy korucusu ile çevrili halde buldu. Üzeyir'in yüzünde dövüldüğünü gösteren çürükler ve ĢiĢlikler gördü. ÜĢüdüğünü söyleyen Üzeyir‟e ceketini ve çoraplarını alıp getirdi. Askerler kalmasına izin vermediğinden, Koçeri oradan ayrıldı. Bu annesinin Üzeyir'i son görüĢü oldu 30 Kasım 1993 tarihinde oğlunun nerede olduğuna dair bilgi edinmek için Bismil Cumhuriyet Savcısı Rıdvan Yıldırım'a baĢvurdu. Aynı gün, Ġl jandarma karargahından yüzbaĢı Ġzzet Cural anne Koçeri‟ye Üzeyir'in PKK tarafından kaçırıldığının düĢünüldüğünü belirtti. Köydeki operasyon planını öneren YüzbaĢı Cural 4 Aralık 1993 tarihinde de benzer Ģekilde cevap vermiĢti. Bölge Jandarma Komutanlığı 30 Kasım tarihli dilekçesinin altına Üzeyir'in gözaltına alınmadığına ve PKK tarafından kaçırıldığına dair not düĢmüĢtü. Halbuki Üzeyir‟in gözaltına alındığına Anne Koçeri baĢta olmak üzere bütün köylüler tanıktı. Anne Koçeri Kurt ĠHD Diyarbakır ġubesine baĢvurdu. ĠHD avukatlarının tüm resmi makamlara yaptığı baĢvurulara “biz almadık, biz de yok” cevabı verildi.

Page 24: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

Ġç hukuk yollarının tükenmesi üzerine dava AĠHM‟e taĢındı. AĠHM Türkiye‟yi Kurt/Türkiye davasında mahkum etti. (AĠHM Karar tarihi 25.05.1998. BaĢvuru no: 15/1997/799/1002) Anne Koçer‟i Kurt‟un dramı son bulmadı: Oğlu Abdulkadir Kurt, Bismil ilçesine bağlı Ağıllı köyünde 19 Nisan 1992 tarihinde askerler tarafından gözaltına alındı. Önce Tepe Jandarma karakoluna, oradan da Bismil Bölük komutanlığına götürüldü.Yoğun iĢkencelere tabi tutuldu, “Makatına cop sokulması sonucu meydana gelen kanamadan” hayatını kaybetti. Bismil Cumhuriyet Savcılığı, 17 ġubat 1994 tarihinde 15 asker hakkında, “ĠĢkence yapmak suretiyle adam öldürmek, iĢtirak etmek”ten TCK‟nin 450/3 maddesi uyarınca ömür boyu hapis isteğiyle dava açtı. Jandarma karakolunda iĢkence ile adam öldürmekten açılan davada, ilk kez bir askere ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezası verildi. 15 askerin sanık olarak yargılandığı ve 14‟ünün beraat ettiği 16 yıllık davada mahkeme, “Mambo” lakaplı Asteğmen Salih Üner‟i, “eziyet çektirerek kasten öldürme” suçundan ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme sanığın “dosyaya yansıyan geçmiĢteki hali, fiilden sonraki davranıĢları, olayı örtbas etme konusundaki çabaları, olay nedeniyle piĢman olduğuna iliĢkin bir halinin görülmemesi” nedeniyle indirim uygulanmasına yer olmadığına hükmetti. Olay sırasında Asteğmen olan Üner tezkere bırakıp TSK‟da kalmıĢ ve teğmen rütbesiyle muvazzaf subay olarak emekli olmuĢtu. Avukat Ģimdi davayı AĠHM‟e taĢıyor. 19-FAHRĠ BULUT –MUSTAFA BULUT-ALĠ BULUT-RAMAZAN BULUT-EKREM BULUT Tümü evli olan Bulut ailesinin 5 ferdi de Diyarbakır ili Lice ilçesi Kabakaya (Entağ) köyü Esenli (Cumere) mezrasında ikamet ediyordu. 12 Mayıs 1994 günü akĢam saat 23.00 sularında köy yakınlarda silah sesi geldi. Ertesi gün çevre köylere askeri operasyon düzenlendi. Sabah saat 08-08.30 dolaylarında Esenli mezrasında bulunan 50 hanelik köyü önce top ateĢine tuttular, ardından da baskın düzenlediler. Gelenler Tümgeneral Yavuz Ertürk komutasındaki Bolu Dağ Komando Tugayı ve Lice Jandarma Komutanlığı'na bağlı askerlerle, koruculardı. Operasyon birliğinin komutanı Lice ilçesi Yolçatı (Sise) köyünde kalıyordu. Askerler erkekleri mezarlık bölgesinde bir araya getirdi. Kimlikleri topladılar. Mustafa Bulut ise eve gelmiĢ, bekliyordu. Bu sırada bir köylü gelip, kimlikleri topladıklarını söyledi. Mustafa, kimliğini götürüp geri geldi. Kimlikler toplandıktan sonra baĢlarındaki rütbeli “evlerinizi 30 dakika içinde yakacağız, kim ne eĢya kurtarırsa kurtarsın” dedi. Toparlanmalarına dahi izin vermeden 50 haneli köyü ateĢe verdiler. Yüzlerce küçük-büyük baĢ hayvan yanarak can verdi. Mustafa‟nın eĢi Dilber, çocukları alıp, köyün biraz dıĢında, bir ağacın altında oturdu. Bir süre sonra Mustafa, Dilber‟in amcası ve 10 yaĢındaki oğlu da yanlarına geldi. Köyden dumanlar yükseliyordu. Askerler kimlikleri dağıtırken 7 kiĢinin kimliğini vermedi. Ve kimliklerle birlikte dönüĢ yoluna geçtiler. Dilber‟in amcası "Kimliklerimizi almaya gidelim" diye ısrar ediyor, Dilber ise engel olmaya çalıĢıyordu. Amcasının oğlu "Gitmeyelim, bizi öldürecekler" diyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Sonunda amcası, oğlunu zorla alıp gitti. Çocuğun gözyaĢları Mustafa‟yı etkilemiĢti. O da peĢlerinden gitti. Mustafa bir daha geri dönmedi. Baba Latif Bulut, 14 Mayıs 1994 sabahı oğlunun akıbetini öğrenmek için Lice‟ye gitti. Daha önce gözaltına alınan kiĢilerin Lice YĠBO‟da konuĢlanan askeri birliğe götürüldüğünü duyduğu için doğruca oraya gitti. Nizamiye‟de nöbet tutan asker, kendisine “Çabuk buradan defol, sakalından tutup seni elektrik aletine vermemi istemiyorsan çabuk git” dedi. Baba köye dönüp durumu Fahri, Ekrem, Ramazan ve Ali ile paylaĢtı.

Page 25: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

Yolçatı köyünden birkaç kiĢi 15 Mayıs 1994 günü Esenli mezrasına geldiler. Bu kiĢiler “Yolçatı‟da da operasyon yaptılar, birkaç kiĢi kurĢuna dizildi. Mustafa‟da Yolçatı - Sise‟ye getirilmiĢti, askerler onu Lice‟ye götürdü” dediler. Çevresinin vaz geçirmek çalıĢmasına rağmen Mustafa‟nın kuzeni Fahri onun akıbetini öğrenmek için yola çıktı. Fahri‟den de bir daha haber alınamadı. 13 Mayıs 1994 günü askerlerce Yolçatı köyüne yapılan operasyonda öldürülen Kamil MenteĢe ve Hasan Bayram‟ın cesetleri 17 Mayıs günü bulundu. Bu haber üzerine Fahri Bulut‟un kardeĢleri Ekrem, Ramazan ve Ali Bulut yakınlarının akıbetini öğrenmek için Yolçatı köyüne gittiler. Ancak, Lice ilçe merkezi yakınında Salih Bayram ve Zeynel Harman isimli iki köylüyle birlikte gözaltına alındılar. Salih Bayram ve Zeynel Harman‟ın ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldılar. Fakat Bulut‟lardan bir daha haber alınamadı. Oysa bu insanların Lice Tabur Komutanlığı‟na götürüldüğü biliniyordu. Ailesi bu beĢ kiĢiyi, çevre iller dahil her yerde aradılar. Ġnsan haklarından sorumlu bakan dahil olmak üzere tüm askeri ve idari makamlara baĢvurdular. Bir sonuç alamadılar. 12 Haziran 1994 tarihinde Kulp Ġlçesi Bağcılar köyü Düzpelit mezrası Malase Kevirikok mevkiinde yakılmıĢ 8 ceset bulundu. Kulp Cumhuriyet BaĢsavcılığı 1994/ 70 Hz. nolu dosyaya ait tutanakta “8 erkek cesedin kafalarında ve vücutlarında çok sayıda kurĢun giriĢ ve çıkıĢ deliğinin bulunduğunu, kollarda ve ayaklarda yoğun kırılma ve deformenin olduğunu, ölümün ateĢli silahlar ve yanmaya bağlı gerçekleĢtiğini, yanan cesetlerin yanında bulunan tütün tabakasında kurĢun delindiği bulunduğunu tepit etti. “Cesetler üzerinde Ģalvar, gri renkli kazak, ince kemer, yanmıĢ siyah lastik ayakkabılarla, etrafta çok sayıda boĢ kovan olduğu” yazıldı. Savcılık 09.08.1994 tarihli görevsizlik kararıyla dosyayı Diyarbakır DGM‟ye gönderdi, gerekçe olarak da “cesetlerin güvenlik güçleriyle çatıĢmaya girmiĢ örgüt üyelerine ait olduğu ya da örgüt içi hesaplaĢmadan dolayı öldürülerek gömüldüğü, örgütün bu tür eylemlere sık sık baĢvurduğu” belirtildi. 12 mayıs 2002 tarihinde Diyarbakır DGM‟ye baĢvuran Muhlise ADIGÜZEL, Savcılığa mübaĢir aracılığıyla Kürtçe olarak verdiği beyanda; “1994‟de asker ve korucular kocam Kuddusi ADIGÜZEL‟i gece gelip ellerini arkadan bağlayarak sabaha kadar iĢkence yaptılar sonra götürdüler. Savcılığa gittim, savcılık kocamı jandarma ve emniyetin gözaltına almadığını, örgüt tarafından kaçırıldığını söyledi. Kocam kaybolduktan 3 ay sonra 8 cesedin bulunduğu yere gittik. Kocamın giysilerini tanıdım, korktuğumdan o zaman söyleyemedim” dedi. Tanık Kasım ALTUN da 14.03.2003 tarihli ifadesinde “1994‟de köyde oturduğunu, 8 cesedi gördüğünde Kuddusi‟yi yüzünden tanıdığını korkudan söyleyemediğini” ifade etti. Tüm bu beyanlara göre mezar fekki yapılmıĢ, kemikler Adli Tıpa gönderilmiĢ ve yapılan DNA testi sonucu olumsuz çıkmıĢtır. Bu arada ÖRHAN ailesi de kendi yakınlarının da o tarihlerde kayıp olduğunu, yakılmıĢ 8 ceset arasında kendi yakınlarının olabileceğini ileri sürerek ĠHD‟ye baĢvurdu. 1994 yılında Bolu Komando Tugayı tarafından gözaltına alınan Hasan, Cezayir ve M. Selim ÖRHAN‟nın yakınları DNA testi için kan örneklerini Adli Tıpa gönderdiler. Sonuç olarak gömülü 8 ceset üzerinde yapılan DNA incelemesinde, cesetlerden ikisinin kayıp Hasan Örhan ile Mehmet Selim Örhan‟ ait olduğu açığa çıktı. Bulut Ailesi de 25 Haziran 2008 tarihinde ĠHD aracılığıyla Diyarbakır Cumhuriyet BaĢsavcılığına baĢvurdu. Aile, 12.06.1994 tarihinde Kulp ilçesi Bağcılar köyü Düzpelit mezrası Kevrokok mevkiinde bulunan kurĢunlanmıĢ ve yanmıĢ 8 cesedin 19 Mayıs 1994 tarihinde askerler tarafından gözaltına alınan Ekrem BULUT, Ramazan BULUT, Ali BULUT, Mustafa BULUT ve Fahri BULUT‟a ait olabileceklerinden bahisle DNA testi için savcılığa kan örneği verdi. Adli Tıp‟tan gelen sonuçlara göre kemiklerin Ali BULUT, Ekrem BULUT ve Ramazan BULUT‟a ait olduğu ortaya çıktı.

Page 26: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

20- FĠKRĠ ÖZGEN 73 yaĢındaki Fikri Özgen, Diyarbakır ili Kulp ilçesi YeĢilköy Köyü doğumlu evli ve 6 çocuk babasıydı. Ġkamet ettiği Diyarbakır ili Kulp ilçesindeki evinin 1992 yılındaki olaylarda taranmasından sonra ailesi ile birlikte Diyarbakır il merkezine göç etti. Astım hastası olduğu için düzenli doktor kontrolünde olması ve ilaç kullanması gerekiyordu. 27 ġubat 1997 günü Diyarbakır'ın KoĢuyolu semti Hatboyu Caddesi üzerindeki kızının evinden saat 9.30 sıralarında ayrıldı. Kızı, babasının ardından balkondan baktığı sırada 34 BHV 60 plakalı, siyah camlı beyaz renkli Toros marka bir araçtan inen sivil, ancak silahlı kiĢilerin babasını durdurarak kimlik kontrolü yaptığını gördü. Özgen‟i insanların gözü önünde araca bindirerek götürdüler. Astım hastası olmasından dolayı endiĢeye kapılan ailesi, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi, Uluslararası Af Örgütü, TBMM Ġnsan Hakları AraĢtırma Komisyonu, Ġnsan Hakları Derneği Genel Merkezi, Ġnsan Hakları Derneği Diyarbakır ġubesi' ne baĢvuruda bulundu. Ancak, tüm çabalarına rağmen Fikri Özgen‟den bir daha haber alınamadı. Dava AĠHM‟e taĢındı. AĠHM Fikri Özgen davasında Türkiye‟yi mahkum etti. (Karar Tarihi: 20 Eylül 2005-BaĢvuru tarihi: 38607/97) JĠTEM'de kadrolu çalıĢanı Abdulkadir Aygan itiraflarında Fikri Özgen‟i, Diyarbakır Jandarma Ġstihbarat Tim Komutanı YüzbaĢı Zahit Engin'in öldürdüğünü söyledi. 21-EDĠP AKSOY ORHAN CĠNGÖZ 1964 doğumlu 31 yaĢındaki ĠHD üyesi Edip Aksoy ile ailesi Lice‟ye bağlı Zenge köyünde oturuyorlardı. Köydeyken Edip birkaç kez askerler tarafından gözaltına alınmıĢ ve yoğun iĢkence görmüĢtü. Bir keresinde kırık camların üzerinde yürütülmüĢ, penseyle kılları yolunmuĢtu. Baskılar nedeniyle Diyarbakır‟a yerleĢtiler. Daha sonra bir kız çocukları oldu. Beritan bebek henüz 40 günlüktü. Edip, 7 Haziran 1995 tarihinde ektikleri tütünü satmak için evden Melikahmet'teki dükkanına gitti ve bir daha geri dönemedi. O gün Edip, 1972 doğumlu 23 yaĢındaki Orhan Cingöz ile birlikte Diyarbakır‟ın Dağkapı semtindeki YeĢilçınar çay bahçesinde giysi satan Bilal Ulusoy ile konuĢurlarken yanlarına gelen Renault marka bir otomobilden inen ve kendilerini polis olarak tanıtan üç silahlı ve telsizli kiĢi tarafından önce kimlikleri alındı, daha sonra araca bindirilerek götürüldüler. Araç hareket halinde iken, Aksoy ve Cingöz‟ün köylüsü Cemal BektaĢ ikisini aracın içinde gördü. Ġkisinden de bir daha haber alınmadı. Edip Aksoy‟un eĢi Rukiye Savcı ile görüĢmek istedi, ancak bu isteği geri çevrildi. Orhan Cingöz‟ün korucu olan bir akrabası, dönemin MHP il BaĢkanı Heybet Pektaç‟ın kaybolanların, kaçırılanların nerede olduğunu bildiğini, isterse Edip ve Orhan‟ı kimin kaçırdığını, nerede olduğunu bulabileceğini söyledi. Bunun üzerine Edip Aksoy‟un eĢi Rukiye ile Orhan‟ın babası Abdulbari Cingöz söylenen kiĢinin makamına gittiler, durumu anlattılar. Parti baĢkanı onlardan 20 milyon para istedi. EĢinin ve evladının bulunmasını isteyen aileler bu teklifi kabul ettiler. Daha sonra “bir daha benimle görüĢmeye gelirseniz akıbetiniz Edip gibi olur” diye tehdit edildiler. Jitem itirafçısı Abdulkadir Aygan, Cingöz ve Aksoy‟un iĢkence ile sorgulandıktan sonra öldürülüp Cizre-Silopi karayolunda Habur Sınır Kapısı'na giderken, TPAO Tesisleri'nin karĢısında, Cudi Dağı tarafındaki dere kenarına uzman çavuĢ ġeymus tarafından gömüldüklerini söyledi.

ĠHD heyeti 06 Temmuz 2005 tarihinde Silopi ilçesi Kortik köyünde Edip Aksoy ve Ahmet Cingöz‟ün gömüldüğü belirtilen yere ulaĢtı. Olay yerinde incelemelerde bulundu, çevrede yaĢayanların bilgisine baĢvurdu, topladığı bilgiler ıĢığında Silopi Cumhuriyet savcısı ile görüĢme yaptı. Silopi Cumhuriyet Savcılığının aynı tarihlerde (28.6.1995), belirtilen köyün

Page 27: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

Bozemir deresi kenarında kimliği tespit edilemeyen iki ceset için dosya tanzim edildiğini (Hz.95/491), görevsizlik kararı ile birlikte dosyanın 31.6.1995 gün ve 95/45 sayılı yazı ekinde Silopi Kaymakamlığına gönderildiğini söyledi. Kaymakamlık YaziĢleri ile yapılan görüĢmede, Müdür Abdurrahman Tanadır; “belirttiğiniz dosya Ģu anda arĢivdedir. Yüklü bir arĢivimiz var, bunu aramamız gerekir, hafta sonu dosyayı çıkarırız, durumu telefon ile bildiririm” dedi. Silopi Belediye BaĢkanlığının mezarlıklardan sorumlu birimi ile yapılan görüĢmede, 28.06.1995 tarihinde Silopi Savcılığınca defnetmek üzere 2 kimliği belirsiz cesedin teslim edildiğini, bu cesetlerin aynı gün mezarlığındaki 38-39 nolu kabirlere defnedildiğini söyledi. Edip Aksoy‟un ve Orhan Cingöz‟ün cenazeleri hâlâ ailelerine teslim edilemedi. 22-ALĠ ĠHSAN DAĞLI 1964 Silvan doğumlu Ali Ġhsan Dağlı, Diyarbakır Ġli Silvan Ġlçesi, EĢme (Salıkan) köyünde ikamet etmekte ve geçimini çiftçilikle sağlamaktaydı. Evli ve 3 çocuk babasıydı. Ali Ġhsan 1994 yılının Ekim ayında PKK‟ ye yardım ve yataklık ettiği iddiasıyla gözaltına alındı, 5 gün gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakıldı. 14.04.1995 tarihinde Silvan ilçesine bağlı EĢme köyü kırsalında tank ve yaklaĢık 40 panzerler operasyona çıkan korucu ve özel timden oluĢan güvenlik güçleri köye baskın düzenledi. Baskın esnasında pusu kuran askerler ile PKK grupları arasında çatıĢma çıktı. 1 saat süren çatıĢma sırasında 7 PKK militanı esir alındı. Baskın sırasında bahçede bulunan Ali Ġhsan DAĞLI‟nın üzerine ateĢ açıldı. Açılan ateĢle Ali Ġhsan elinden ve yan tarafından yara alarak yere yığıldı. Ali Ġhsan güvenlik güçlerince köye getirildi, gözleri bağlandı ve köy muhtarı M.ġirin Kılıç ile birlikte tanka bindirilerek götürüldü. Birgün sonra muhtar serbest bırakıldı. Köy Muhtarı M.ġirin Kılıç; “Ben ve Ali Ġhsan alındıktan sonra yine Silvan‟a bağlı olan HıĢkamerg (Kuruçayır) köyüne baskın yapıldı. YaklaĢık 2 saat boyunca bu köyde aracın içinde bekletildik. Ali Ġhsan ve ben gelen helikoptere bindirilerek Silvan ilçe merkezine götürüldük. Oradan bizleri karakola aldılar ve vakit kaybedilmeden sorguya alındık. Sorgu sırasında bana kaba dayak atarlarken, Ali Ġhsan‟a yaralı olduğu halde yoğun iĢkence yaptılar.Ġkinci gün beni serbest bıraktıklarında Ali Ġhsan orada yoktu,” dedi. Ali Ġhsan Dağlı‟nın gözaltı süresince aynı yerde tutulan bir baĢka tanık: “14.04.1995 tarihinde askerler tarafından Silvan‟a bağlı EĢme (Salıkan) köyüne baskın yapıldığını ve Ali Ġhsan Dağlı‟yla birlikte 7 kiĢinin gözaltına alındığını duydum. Bizim bulunduğumuz HıĢkamerg (Kurucayır) köyüne sabah 07.30 sularında baskın yapıldı. Köydeki evler askerler tarafından beĢ kez arandı. BeĢinci aramada bulunduğum evden 7-10 tane asker tarafından gözaltına alındım. Ġki asker öldürülmem gerektiğini söyledi, ancak onların dıĢındakiler buna karĢı çıktılar. Ve orada bana 1 saat boyunca fiziki iĢkence yaptılar. Beni köy meydanına getirdiler. Köy halkının önünde dayaktan geçirdiler. BayılmıĢım. Tekrar kendime geldiğimde beraberimde gözaltına alınan 5 kiĢinin ağzına bez tıkadılar. Göz ve ellerimizi bağladıktan sonra bir traktörü bindirdiler. Bu sırada Ali Ġhsan dağlı ve beraberinde alınan 7 kiĢi yere yatırılmıĢ Ģekilde bekletiliyordu. Sonra onları da traktöre bindirdikten sonra önünde ve arkasında birer traktörle birlikte Silvan Jandarma komutanlığına getirdiler. Benimle alınan beĢ kiĢiyi bir hücreye, Ali Ġhsan Dağlı‟yı yanımızdaki hücreye, EĢme köyünden alınan 7 kiĢi de ayrı bir hücreye yerleĢtirdiler. 5-10 dakika sonra beni çağırdılar. Üzerimdekileri soyduktan sonra soğuk su döktüler ve askıya aldılar. Askıdan aldıktan sonra kaba dayak ve cinsel organımdan iĢkence yaptılar. Kendimizden geçene kadar bu iĢkence sürüyordu. 7-8 saat sürdü. Bize iĢkence yaptıklarında „Ali Ġhsan‟ı yaraladık, sizi de onun gibi yapacağız‟ diye bağırıyorlardı. Ġkinci gün bize yapılan iĢkence azalmaya baĢlandı. Tabii ilk zamanlar biz bunu sezemedik. Gözaltına alınıĢımın 10. günü bize iĢkence yapılmadı. Çok tuhafımıza gitmiĢti. O

Page 28: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

gün nöbetimizi tutan asker nereli olduğumuzu sordu. Biz Kuruçayır köyünde olduğumuz söyleyince Alman heyetinin köyümüze gittiğini ve bizler için yürüyüĢ yaptıklarını ve Ali Ġhsan Dağlı‟nın öldürüleceğini söyledi. 17 gün Pazar günüydü. Çünkü Pazartesi günü bizi mahkemeye çıkaracaklardı. Nöbetimizi tutan bir askere Ali Ġhsan Dağlı‟nın durumunu sorduk. Asker de bize Ali Ġhsan Dağlı‟nın nöbetinin tutulmadığın ve büyük bir ihtimalle öldürülmek üzere buradan götürüldüğünü söyledi. Ali Ġhsan Dağlı‟ya iĢkene yapıldığında bağırma sesleri bize geliyordu.” Olay günü akĢam saatlerinde biri Ahmet adındaki baĢçavuĢ olmak üzere 6 asker tarafından Ali Ġhsan Dağlı‟nın evine baskın düzenlendi. Evde bulanan karısı Besiya Uçak (Dağlı) ve üç çocuğu kaba dayaktan geçirildiler. „PKK‟li olduklarını, PKK‟lilere yardım ettiklerini ve bu nedenle „evlerini yakacakları‟ tehdidinde bulunarak birçok eĢyasını kırdıktan sonra evi terk ettiler. Aradan10 gün geçtikten sonra asker, korucu ve özel timlerden oluĢan 11 kiĢilik bir grup köye baskın yaptı. Ali Ġhsan Dağlı‟ nın evinin kapısını kırıp içeri girdi. Evde sadece Besiya Dağlı ve 3 çocuğu bulunmaktaydı. Besiya‟yı kaba dayaktan geçirdikten sonra, çocuklarına para ve Ģeker vererek „evinize teröristler geliyor mu?‟ gibi sorular sordular. Çocuklar ellerine verilen para ve Ģekeri reddedip ağlamaya baĢlayınca evi terk ettiler. Baskınların birinde Besiya Dağlı onlara ne istediklerini sordu ve tepkisini dile getirdi. Komutan düzeyindeki Ģahıs “sen gençsin, PKK‟ye yardım ediyorsun” dedi. Ali Ġhsan‟ın gözaltına alınıĢının 45 gününde 8 panzer ve ciple yine köylerine baskın düzenlendi. Bu baskında 60 köylü bir traktörün arkasına bindirilerek gözaltına alındı. Aralarında Ali Ġhsan‟ın kardeĢi de vardı. Silvan komutanlığına götürüldüler. Ali Ġhsan‟ın kardeĢine “Sen Ali Ġhsan‟ın görevini yapıyorsun, O zaten bizim elimizde, sizleri de onun gibi mahvederiz” tehdidinde bulundu. B.G isimli bir askerin gönderdiği, Ali Ġhsan Dağlı‟ nın iĢkence görmüĢ bir fotoğrafı 11 Eylül 1995‟te Evrensel gazetesinde “ĠĢte kayıp” baĢlığı altında yayınlandı. Fotoğraf Dağlı‟ nın amcasının oğlu Faysal Dağlı tarafından teĢhis edildi. Diyarbakır Savcılığı‟na baĢvuru yapan Faysal Dağlı hiçbir sonuç alamadı. Durumu Ġnsan Hakları Derneği ve Uluslararası Af örgütüne bildirdi. Gözaltındayken çekilen fotoğraflarının gazetelerde yayınlanmıĢ olmasına rağmen Dağlı‟nın gözaltına alındığı kabul edilmedi ve Ġnsan Hakları Derneği ile ailesinin tüm giriĢimleri sonuçsuz kaldı. Ġç hukuk yollarından bir sonuç elde edemeyen Dağlı‟nın ailesi olayı AĠHM‟e taĢıdı. AĠHM Mayıs 2007‟de oybirliği ile Türkiye‟yi mahkum ettiği kararında, yaralı ele geçen Dağlı‟nın askeri araca bildirildikten sonra gözlerinin bağlandığı, kendisine askeri doktor tarafından tıbbi müdahale yapılarak Ġlçe Jandarma Komutanlığı‟na götürüldüğü, operasyonda görev yapan Piyade er B.G.‟nin, Dağlı‟nın gizlice fotoğraflarını çektiği ve bu fotoğrafların merkezi New York‟ta bulunan Ġnsan Hakları Ġzleme Merkezi‟ne gönderildiği belirtildi. Ayrıca kararda Dağlı'nın gözaltında kaybolduğu operasyonu dönemin Jandarma AsayiĢ Kolordu Komutanı Korgeneral Hasan Kundakçı‟nın yönettiği de belirtildi. Ali Ġhsan Dağlı‟nın ölü bedenine hâlâ ulaĢılamadı. 23– SELĠM ÖRHAN- HASAN ÖRHAN -CEZAĠR ÖRHAN 6 Mayıs 1994‟de Diyarbakır‟ın Kulp ilçesinde Çağlayan‟a bağlı Deveboyu köyüne Bolu Dağ Komando Tugayına bağlı bir askeri konvoy baskın düzenledi. Köy halkına, köylerini bir saat içinde boĢaltmaları için süre verdiler ve ardından da köyü yaktılar. Yakılan evler arasında Selim ve Hasan Örhan‟ın evleri de bulunmaktaydı. Evleri yakılan köylüler köyün çevresine

Page 29: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

çadır kurdular ve orada kalmaya baĢladılar. Selim Orhan ve diğer köylüler 7 Mayıs 1994‟de Kulp Ġlçe Jandarma Komutanlığına gidip hasat için köyde kalma izni aldılar. Bu kez çadırlarını yakılan evlerinin yakınlarına kurdular. 24 Mayıs 1994‟de köyün yukarısındaki Ziyaret tepesinden köye doğru askerler tekrar gelmeye baĢladı. O dönem, askerlerin götürdüğü insanlardan bir daha haber alınamadığını herkes biliyordu. Bunun üzerine evde bulunan Örhan ailesinin kadınları, erkek fertlerine „siz saklanın, sizi de götürürler‟ diye uyardılar. M.Selim Örhan “askerler bizi niye götürsünler ki, bizim bir suçumuz yok” dedi. Bir süre sonra, askerler çadırların yanına gelip, erkekleri köy meydanına topladı. Orada bulunan M.Selim Örhan, Hasan Örhan ve oğlu 17 yaĢındaki Cezair Örhan‟ın kimliklerini aldı ve yukarıda tepede kalan komutana anons ederek “Ģahıslar burada ancak Salih yok, oğlu Cezair'i getirelim mi” dediğinde karĢıdan “getirin” emri verildi.. Askerlerin götürdüğü insanların bir daha geri gelemeyeceğini bilen Örhan ailesi çoluk çocuk askerlere direnip ağlayıp feryat etmeye baĢladılar. KarĢı koyulduğunu yukarıdaki komutana bildiren askere, komutanın „biz Bolu‟dan geldik yabancıyız, bize yol gösterin, sizi bırakıcağız‟ demelerini istediğini herkes duydu. Bu üç kiĢi sağ olarak askerlerin gözetiminde GümüĢsuyu mezrasında Zeyrek karakoluna götürülürken görüldü. Zeyrek köyünde oturan teyze oğlu onlara su vermek istedi. Ancak izin vermediler. Zeyrek Karakolundan sonra Lice yatılı okulunda da Örhan ailesini tanıyan ve gözaltında olan Ramazan Ayçiçek “Lavaboya giderken Cezair‟i gördüm. Bbana 'bize iĢkence yapıyorlar. Babam Hasan Örhan Allahtan korkmuyor musunuz, benim de oğlum asker neden bunu bize yapıyorsunuz dedikten sonra bizi iĢkenceden çıkardılar. Sonra bize elbise giydirip dağa çıkardılar kameraya çekip serbest bırakacaklarını söylediler" dediğini Örhan ailesine anlattı. Ardından da, "daha sonra beni Urfa cezaevine gönderdiler. Bir daha göremedim onları" dedi. Daha sonra Kulp‟ta 8 kiĢinin öldürüldüğü haberini alan köylüler cenazelere bakmaya gittiler. Ancak öldürülenlerin cesetleri yakıldığı için teĢhis edilmedi. Ailenin yapmıĢ olduğu bütün baĢvurulardan bir sonuç alınamadı. 09 MAyıs 2003 tarihinde Kulp‟un Bağcılar Kevrekok mevkiinde yani daha önce köylülerin gidip teĢhis edemedikleri yerde bulunan toplu mezar için gözaltında kaybedilen Kudusi ADIGÜZEL için eĢi Muhlise ADIGÜZEL, DNA için savcılığa baĢvurdu. Ardından Kulp Savcılığı mezarı açıp 8 kiĢiye ait kemikleri Ġstanbul Adli Tıp‟a gönderdi. Ancak çesetlerden hiçbirinin Kudusi ADIGÜZEL‟e ait olmadığı yönünde rapor geldi. Gazetede olayı okuyan M.Selim Örhan‟ın oğlu Adnan Örhan 14/07/2006 tarihinde Diyarbakır C.savcılığına baĢvurdu. 30 Nisan 2007'de sonuç geldi. Cesetlerden biri babası M. Selim'e diğeri ise amcası Hasan‟a aitti. Amcaoğlu Cezair‟e ait bir iz bulunmadığı rapor edilmiĢti, Kemiklerini alıp bir mezar taĢı dikmek isteyen Örhan ailesi bu kez kemiklerin kayıp olduğunu öğrendi. Kaybolan kemikleri Kulp Savcılığına yazılı olarak sordular. Ancak Savcılık kemiklerin kendilerinde olmadığı söyledi. Bu kez 26 ġubat 2009 tarihinde kaybolan kemikleri Ġstanbul Adli Tıp‟a sordular. Gelen cevabi yazıda kemiklerin Kulp savcılığına gönderildiği bildirildi. Ancak Örhan ailesi bir türlü yakınlarının kemiklerine ulaĢamadı. Örhan ailesi Kulp Savcılığına kendileri hakkında suç duyurusunda bulunacağını sözlü olarak söylediğinde, Kulp Savcılığı 09 Mart 2010 tarihinde Örhan ailesine kemiklerin kimsesizler mezarlığına birçok kemikle birlikte tek mezara gömüldüğünü söyledi. Bu nedenle Örhan ailesi sevdiklerinin ne kemiklerini alabildi, ne de onlara bir mezar taĢı yaptırabildi. Dava AĠHM‟e taĢındı. AĠHM Türkiye‟yi mahkum etti. (Karar tarihi: 18.06.2002 BaĢvuru no: 256567/94)

Page 30: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

. 24– HÜSAMETTĠN YAMAN-MEHMET SONER GÜL 1970 Sakarya doğumlu 22 yaĢındaki Hüsamettin Yaman Ġstanbul Üniversitesi Çam Meslek Okulu‟nda, 1970 Mersin-Değirmendere köyü doğumlu Mehmet Soner Gül ise, CerrahpaĢa Tıp Fakültesi‟nde öğrenci idi. Soner ve Hüsamettin 80‟li yılların sonunda gençlik mücadelesi içinde yer almıĢtı. Polis tarafından birçok kez gözaltına alınmıĢ iĢkence görmüĢ ve ölümle tehdit edilmiĢlerdi. Hüsamettin ve Soner 05 Mayıs 1992 tarihinde kayboldu. Avukatları onları Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığına, siyasi Ģubeye ve cezaevlerine sordu.Olumlu bir sonuç elde edemediler. Ağabey Feyyaz Yaman, Hüsamettin‟i kiĢisel iliĢkileri ile araĢtırarak onun ve arkadaĢı Soner‟in Siyasi Ģubede olduğunu öğrendi. Bu bilgi üzerine avukatları BayrampaĢa‟da gözaltına alınma olasılığını değerlendirerek BayrampaĢa karakoluna sordular. Karakol yetkilisi “gözaltına almıĢ olsalar bile Ģubeye gönderdiklerini” söylediler. Her iki bilgi ıĢığında ısrarla DGM kayıtlarını araĢtırdılar. Ancak sonuç yine olumsuz oldu. Avukatları Cumhuriyet Savcılığı‟na baĢvurarak suç duyurusunda bulundu. Ardından abisi Feyyaz, devlet kapılarında, konsolosluklarda kardeĢi Hüsamettin‟i aradı durdu. Hüsamettin ve Soner‟in bir daha izine rastlanılmadı. ArkadaĢları Hüsamettin ve Soner‟i en son 4 Mayıs 1992 tarihinde Fındıkzade‟ de görmüĢlerdi. Avukatlarının ve arkadaĢlarının bulunduğu suç duyurusu numarası 1992/22873. Ġlgili soruĢturma savcısı ise Ayhan Karapınar‟dı. 25– HASAN GÜLÜNAY 4 çocuk babası olan Hasan Gülünay, 1992 yılı Temmuz ayının 20‟sinde evinden çıktı ve bir daha geri dönmedi. Hasan‟dan önce gözaltına alınan Erdal Çam gözetim altından salıverildikten sonra kendisine Hasan Gülünay‟ın fotoğrafı gösterildi, Ģubede tuvalete gittiğinde Hasan Gülünay‟la yüzyüze geldiğini Karısı Birsen Gülünay‟a söyledi..SHP Milletvekili Mehmet Moğultay tarafından Ankara‟dan Terörle Mücadele Dairesi ile yapılan telefon görüĢmesinde, Hasan Gülünay‟ın dairelerinde gözetim altında olduğu ve avukatı DGM savcılığından izin aldığı takdirde kendisiyle görüĢtürülebileceği ailesine bildirildi.. O dönem AsayiĢ ġube‟de BaĢkomiser olan ve Susurluk kazasıyla gündeme gelen Ġstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ‟ın, dönemin ÇalıĢma Bakanı Mehmet Moğultay‟a “yaraları iyileĢiyor, sonra savcıya çıkaracağız” dediğini Mehmet Moğultay, Hasan‟ın karısı Birsen‟e söyledi. Hasan Gülünay‟dan bir daha haber alınamadı 26– MEHMET ÖZDEMĠR

Canlı hayvan ticareti yapan 44 yaĢındaki (1954 Lice doğumlu) Mehmet Özdemir, Diyarbakır‟ın Bağıvar köyünde yaĢıyordu. Birisi henüz doğmamıĢ sekiz çocuk babasıydı. Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) üyesi olan Mehmet Özdemir, defalarca gözaltına alınmıĢ, iĢkenceye maruz kalmıĢtı. PKK‟ye yardım ve yataklık etme gerekçesiyle birçok kez yargılanmıĢ ve beraat etmiĢti. Birçok kez de ölümle tehdit edilmiĢti. 26 Aralık 1997 günü

Page 31: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

Diyarbakır Urfa kapı civarında bir kahvede otururken, insanların gözü önünde çevrenin sivil polis olarak bildiği telsizli kiĢiler tarafından gözaltına alındı. EĢi Enzile Özdemir 29 Aralık 1997 günü, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığı‟na bir dilekçe ile baĢvurarak; “kahveden sivil polisler tarafından zorla götürülen eĢinin nerede olduğuna” dair bilgi istedi. Aynı gün savcılık tarafından dilekçesine “Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alınmıĢtır” ibaresi taĢıyan bir damga vuruldu. 9 günlük gözaltı süresi tamamlanmasına rağmen Mehmet Özdemir mahkemeye çıkarılmayınca Enzile Özdemir Ġnsan Hakları Derneği Diyarbakır ġube BaĢkanı Avukat Osman Baydemir ile birlikte savcılığa gitti. Savcılık, Bu kez; "böyle bir gözaltı yok" dedi. Kocasının gözaltında olduğuna dair, elindeki resmi belge bir iĢe yaramadı. Mehmet Özdemir‟den bir daha haber alınamadı. Ezile Özdemir‟in ve ĠHD‟nin tüm baĢvuruları sonuçsuz kalınca dava Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesi (AĠHM)‟ne taĢındı. 08 Ocak 2008 tarihinde AĠHM oybirliği ile “Türk Hükümeti‟nin, Mehmet Özdemir‟in kaybolması ve ihtimal dahilinde olan ölümünden sorumlu olduğu” kararına vardı ve Türkiye mahkum oldu. ( Karar Tarihi: 8 Ocak 2008 -BaĢvuru No: 54169/00) 27- NAZIM BABAOĞLU 12.03.1994 günü saat 10.00 dan itibaren Anadolu Ajansı Siverek muhabiri Murat Yoğunlu, Özgür Gündem Gazetesi Urfa Bürosu‟na birkaç kez telefon ederek “mutlaka biriniz Siverek'e gelin, çok önemli bir haber var” demesi üzerine gazete temsilcisinin görevlendirdiği 1975 doğumlu Nazım Babaoğlu saat 11:00‟de Siverek‟e gitmek üzere yola çıktı. AkĢam saatlerine kadar kendisinden haber alınamayınca gazete yetkilisi Bayram Balcı, Urfa Valiliği‟ne baĢvurdu. Gazetenin imtiyaz sahibi, Babaoğlu'nun durumu konusunda ĠçiĢleri Bakanlığı MüsteĢar Yardımcısı Metin Yasaksoy'la görüĢtü. Balcı ile Nazım‟ın babası Urfa ve Siverek Emniyet Müdürlüğü‟ne baĢvurdu. Bölgeye hakim olan Bucak aĢiretiyle de görüĢtü. Her yerde cevap aynıydı: “Biz almadık, bizde yok!..”Ailenin ve gazete çalıĢanlarının araĢtırması sonucunda, korucu baĢı Sedat BUCAK‟a bağlı korucuların Nazım'ı gözaltına aldığı bilgisine ulaĢıldı. Nazım'ı Siverek'te gördüklerini söyleyen tanıklar çıktı. Ama Savcı Müjdat Saraç tanıkların ifadesine baĢvurmayı reddetti.19 yaĢındaki gazeteci Nazım Babaoğlu‟ndan bir daha haber alınamadı. Babaoğlu ailesi, dönemin Özgür Gündem gazetesi çalıĢanları ve bölge halkı, Nazım‟ın devletin gücü ve desteğiyle hareket eden Bucak aĢiretine mensup korucular ve sonradan açığa çıkan Susurluk çetesi tarafından kaçırılıp, kaybedildiğine inanmakta. 28– ĠBRAHĠM GÜNDEM Ġbrahim Gündem ailesi ile birlikte Diyarbakır-Hazro‟ya bağlı Sarıerik köyünde ikamet ediyordu. 9 çocuk babasıydı. Sık sık askerler köye gelip korucu olmaları yönünde baskı yapıyorlardı. Hatta yakın köylüsü Veysi‟yi gözaltına alan ve daha sonra serbest bırakan askerler „Sen paçayı kurtardın, Ġbrahim Gündem‟i yakalarsak, onu asla göremezsiniz, cesedini bile bulamazsınız” demiĢlerdi. 25 Eylül 1991 tarihinde gece saat 24.00 civarında Üsteğmen Kenan ġahin komutasındaki bir cemse asker Sarıerik köyündeki evlerine baskın düzenledi Herkes uyuyordu. Birden silah sesleriyle uyandılar. Bir ses “çıkın, evlerinizden çıkın” diye bağırıyordu. Bağıran komutandı “Ġbrahim‟i mermer karakoluna götüreceğim” diyordu. Ġbrahim Gündem giyinip askerlerle birlikte ayrıldı köyden. Anne Meryem Gündem, sabah karakola oğlunu sormaya gitti. Karakol Ġbrahim‟i aldığını inkar etti. Hazro Cumhuriyet Savcılığına baĢvuran anne Meryem‟e tekrar

Page 32: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

Hazro Karakoluna gitmesi söylendi. Anne Meryem tekrar Karakola dilekçeyle baĢvuruda bulundu. Karakol Komutanı hiçbir dilekçeye cevap vermedi. Anne Meryem hergün karakola gidip oğlu Ġbrahim‟i sordu. Bir kez Üsteğmen hakaretler yağdırarak “akıbetiniz Ġbrahim gibi olacak, siz gidin insan haklarına” diye bağırdı. BeĢinci ayın sonunda yakın köylerden bir cami hocası “Ġbrahim kontrgerillanın elindedir, çok iĢkence görmüĢ, vücudundaki izler çok büyük olduğu için Ģimdi bırakmayacaklar” dedi. Ġbrahim‟i bir daha haber alınamadı. 29- SALĠH BOZIġIK Salih BozıĢık Türkiye'nin ilk kayıplarından biriydi. Bir tütün iĢçisi olan Salih BozıĢık 1937'de kaybedilmiĢti. 1924 yılında ailesiyle birlikte 'mübadil' olarak Türkiye'ye geldi. Salih BozıĢık o yıllarda Türkiye'de Yaprak Tütün ĠĢçileri Cemiyeti'nin kurucusu oldu.Tütün iĢçilerinin üye olduğu cemiyetin 30 bin üyesi vardı. Aynı zamanda TKP üyesi de olan Salih BozıĢık 1937 yılında gözaltına alındı ve kaybedildi. KardeĢi Mehmet BozıĢık 90‟lı yıllarda yüz yaĢına merdiven dayamıĢken Salih BozıĢık‟ın fotoğrafıyla Galatasaray‟da kayıp yakınlarıyla birlikte kardeĢinin akıbetini sordu. 30- MAKSUT TEPELĠ 1959 MuĢ-Varto‟ya bağlı Omcalı köyü doğumlu Maksut Tepeli öğretmendi. Gözaltında kaybedilmeden önce 980 yılının 4 ġubatında Erzincan‟da gözaltına alındı. ĠĢkenceli sorgulardan geçirildi. Tutuklandı. Erzurum ve Erzincan cezaevlerinde 4 ay yattı. Delil yetersizliğinden tahliye oldu. 2 ġubat 1984‟te birilerinin ifadesi sonucu kaldığı eve baskın yapan polisin ateĢ açması sonucu yaralandı. Ağır yaralı olduğu halde hastane yerine gözaltı merkezine götürüldü. Sürekli kan kaybetmesine karĢın yoğun iĢkenceler yapıldı. Onu hücrede, iĢkencede görenler tanıklık etti. Ama Maksut‟tan bir daha haber alınamadı. Annesi, eĢi Gülay Tepeli, babası gözaltına alındığında 2,5 yaĢında olan kızı Solmaz Diren 25 yıldır Maksudu arıyor. 31-HÜSEYĠN TORAMAN Hüseyin Toraman 27 Ekim 1991 tarihinde Ġstanbul KocamustafapaĢa'daki evinden bakkala gitmek üzere çıktığında 3 sivil polis tarafından herkesin ve eĢinin gözleri önünde bir araca bindirilerek götürülmesinden sonra, kendisinden hiç bir haber alınamadı. Hüseyin‟i gözaltına alan polislerin,sorgulayan polislerin kimlikleri belli olmasına rağmen gözaltına alındığı inkar edildi. Annesi Hatice Toraman Süleyman Demirel ile görüĢtü Demirel “oğlun cebimde mi çıkarıp vereyim “ demekle yetindi. Hüseyin Toraman'ın tutuklanan eĢi. cezaevinden yaptığı basın açıklamasında.polislerin kendisini Hüseyin Toraman'ın yurtdıĢında olduğuna dair ifade vermeye zorladıklarını söyledi. TBMM insan Haklarını Ġnceleme Komisyonu bünyesinde oluĢturulan bir kurulun Hüseyin Toraman'ın zorla kaybedilmesine iliĢkin araĢtırması, bu konuda açıklanan tek araĢtırma olarak kaldı. 992/1 esas ve 1992/1 karar no. Bu raporda, "kayıp oldu iddia edilen Hüseyin Toraman'ın bulunamadığı sonucuna varılmaktadır. “ denilmekte ve oturduğu evdeki son kiracının Ermeni olmasına dayanılarak “Toraman'ın Ermeni örgütleriyle bağlantısının olabileceğine dikkat çekilerek Toraman'ın yurtdıĢına çıkmıĢ olabileceği kanısı “ belirtilmiĢti. Akıl ve izan dıĢı bu tespitler kaybedenleri cesaretlendirmiĢ ve Toraman‟dan sonra Ġstanbul‟da

Page 33: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

çok sayıda genç peĢ peĢe gözaltına alınarak kaybedilmiĢti. 32-FERHAT TEPE Ġsak Tepe, 1993 yılında DEP Bitlis ġube BaĢkanlığı yaparken Tatvan 6. Zırhlı Tugay Komutanı General Korkmaz Tagma‟nın daveti üzerine katıldığı bir toplantıda Kürtlerin kültürel ve demokratik haklara sahip olmaları gerektiğini belirtmesi üzerine Generalle tartıĢmıĢlar; general, Tepe‟nin çocukları hakkında bilgi almıĢ ve ülkenin sadık vatandaĢları olarak yaĢamlarını sürdürmedikleri takdirde yokedileceklerini belirtmiĢti. Ġshak Tepe‟nin oğlu Ferhat Tepe Özgür Gündem Gazetesi Bitlis muhabiriydi. 28.07.1993 tarihinde yolda içinde 3 kiĢinin bulunduğu bir araca zorla bindirilerek kaçırıldı Ġshak Tepe‟yi telefonla arayarak oğlunun hayatına karĢılık DEP il örgütünü kapatmasını ve fidye vermesini istediler. Baba Tepe günlerce bu tarz telefonlar aldı ama yetkililer telefonun nereden edildiğini tesbit edemediklerini iddia ettiler. Ġshak Tepe telefondaki sesin Tatvan 6. Zırhlı Tugay Komutanı General Korkmaz Tagma‟ya ait olduğunu kamuoyuna açıkladı. Ferhat‟ın iĢkence görmüĢ bedeni 9 Ağustos 1993 tarihinde Hazar gölün‟de köylüler tarafından bulundu. Ailesine haber verilmeksizin Elazığ Kimsesizler mezarlığına defnedildi. Ailenin ısrarlı araması sonucunda Ferhat‟ın bedenine ulaĢıldı. Resmi makamlar Ferhat‟ın 400 km uzaklıktaki Hazar Göl‟ne yüzmeye gittiğini ve orada boğulduğunu söylediler. Ferhat Tepe‟yi sorguda gören 2 kiĢi tanıklık etti. Ağır iĢkenceye maruz kaldığını anlattılar. Bu kiĢiler aynı tanıklığı AĠHM‟de de yapacaklardı ama 13 yıl sonra yaptıkları açıklama ile tehdit ve rüĢvetle AĠHM yargıçlarına Ferhat Tepe‟yi görmediklerine dair yalan beyanda bulunduklarını söylediler. AĠHM mahkemesi Tepe davasında, davacının oğlunun Ģüpheli ölümüne iliĢkin etkin soruĢturma yapılmaması nedeniyle, Türkiye‟nin Avrupa Ġnsan Hakları SözleĢmesinin 2. ve 13. maddelerini ihlal ettiğine karar verirken, diğer maddelerin ihlal edildiğine iliĢkin iddiaları yerinde görmedi. 33- KEMAL BĠRLĠK, ABDULBAKĠ BĠRLĠK, ZÜBEYĠR BĠRLĠK, ZEKĠ ABALIK Kemal Birlik, örgüte yardım ve yataklık iddiasıyla tutuklanarak 3 yıl 9 ay ceza aldı. Mardin`in Kızıltepe Ġlçesi Yarı Açık Cezaevi`nden 29 Mayıs 1995 tarihinde tahliye edildi. Onu almak üzere Mutki`den Kızıltepe`ye giden Mutki Nüfus Müdürü babası Abdulbaki Birlik, Tapu Müdürü olan ağabeyi Zübeyir Birlik, dayısı Zeki Abalık ve Kemal Birlik‟ten bir daha haber alınamadı. Birlik ailesi Kızıltepe C.Savcılığına baĢvurdu. Ancak kendilerine Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi‟ne baĢvurmaları gerektiğini söylendi. Ailesinin yaptığı tüm giriĢimler sonuçsuz kaldı. Birlik ailesi fertleri onları ararken sürekli güvenlik güçleri tarafından tehdit edildiler. 34-AYDIN AY BATMAN HEP üyesi Aydın Ay, 14.07.1993 tarihinde akĢam yemek sonrası evin yakınındaki bakkaldan sigara almak için çıktı ve bir daha geri dönmedi. KomĢuları Aydın‟ın sivil kiĢilerce zorla bir arabaya bindirildiğini ailesine söylediler. Ailesi oğulları Aydın Ay‟ın Batman Ġl Emniyet Müdürlüğü‟nde olduğunu öğrendi. Anne Raziye Ay gözaltına alınan oğluna 14 gün boyunca her gün yemek ve sık sık temiz giysi götürdü. Polisler her defasında yemek ve giysileri kendisinden alarak bir not yazıp içeri götürdüler. 15. gün yemek götüren Annesi‟ne yemeği alamayacaklarını, Aydın‟ın kendilerinde olmadığını söylediler. Aydın Ay‟ın bir daha izine rastlanmadı.

Page 34: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

35–M. ġĠRĠN MATLU M.ġirin Matlu, 29.11.1994 tarihinde, Batman‟ın Kozluk ilçesine bağlı Zediye mezrasında ikamet ediyordu. 2 askeri Pomerle, asker, korucu ve Özel Hareket Timleri tarafından düzenlenen baskında gözaltına alındı. Bir gün sonra kendisine uygulanan yoğun iĢkencenin acıları içinde ve çok bitkin bir halde köye geri getirilip PKK sığınaklarını göstermesi istendi. Kendisi PKK ile ilgisinin olmadığını, sığınaklarının yerini bilmediğini söyledi. Askerlerin baĢında Bekirhan adlı Karakol Komutanı ve Kozluk jandarma Karakol komutanı bulunuyordu. M. ġirin tekrar askeri araca bindirilerek götürüldü ve bir daha onu gören olmadı. 36–AYDIN TEKAY Aydın Tekay evli ve biri dört, diğeri de iki yaĢında olmak üzere iki çocuğu vardı. EĢi hamileydi. Kendisi, ailesine bakacak kimse olmadığı için askere gidemiyordu. Sebze satarak geçimini sağlıyordu. 11.04.1994 tarihinde Diyarbakır‟ın Lice ilçesine bağlı Diber köyüne otobüsü ile giderken, Kocaköy Jandarma Komutanlığı tarafından aracı durdurularak tüm yolcuları ile birlikte bekletildi. Aydın Tekay, asker kaçağı olduğu gerekçesiyle gözaltına alındı. Haber ailesine ulaĢtı. Anne Tekay bir dilekçe ile DGM BaĢsavcısı‟na oğlunun akıbetini sordu. Savcılık dilekçesi kayıt altına alarak geri verdi. Anne Tekay bu belgeyi sakladı. Aydın Tekay‟ın gözaltında kaybedilmesinden bir ay sonra “çatıĢmada öldü ve Jandarma tarafından dönemin Lice belediye baĢkanına teslim edildiği” Ģeklinde çıkan söylentiler dıĢında bir Ģey elde edemeyen Tekay ailesi ondan bir daha haber alamadı. Abdulkadir Aygan‟ın itiraflarından sonra, 2009 yılında ĠHD Diyarbakır Ģubesine baĢvuran Hatice Tekay; oğlunun 1994‟den beri kayıp olduğunu söyledi. "BaĢvuru yapıp yapmadığı" soruldu. Okuma yazması olmayan Anne Tekay, baĢvuru yaptığını söyledi ve bir belge getirdi. Belgede, Aydın Tekay‟ın 24 Nisan 1994 tarihinde Kocaköy Jandarma Komutanlığı‟nca gözaltına alındığına dair 18788 sicil nolu DGM savcısı tarafından dilekçesine kaĢeli, imzalı not düĢülmüĢtü. Resmi ağızlardan gözaltına alındığı ailesine söylenmesine rağmen, Aydın Tekay‟ı bir daha gören olmadı 37–M.SALĠH AKDENĠZ-BEHÇET TUTUġ-ÜMĠT TAġ-TURAN DEMĠR-NURETTĠN YERLĠKAYA-ABDO YAMUK-M.ġERĠF AVAR-HASAN AVAR-M.ġAH ATALA-CELĠL AYDOĞDU-BAHRĠ ġĠMġEK 09.10.1993 tarihinde Bolu Tugayı tarafından bölgede yapılan operasyonda ellinin üzerinde insan gözaltına alındı. 11 kiĢi hariç diğerleri çeĢitli tarihlerde serbest bırakıldı, M.Salih Akdeniz, Behçet TutuĢ, Ümit TaĢ, Turan Demir, Nurettin Yerlikaya, Abdo Yamuk, M.ġerif Avar, Hasan Avar, M.ġah Atala, Çelil Aydoğdu, Bahri ġimĢek‟den bir daha haber alınamadı. Daha sonra bulunan 9 insan kemiklerinin Adli Tıp Kurumun da yapılan DNA testleri kayıpların DNA‟larıyla uyumlu çıktı, ancak Celil Aydoğdu‟nun kemikleri fazla aĢınma nedeniyle DNA testine cevap vermedi. M.ġah Atala ve Bahri ġimĢek‟e ait testler sonuçlanmadığından kayıp Ģahıslara ait kemikler ailelere verilemedi. Dosya AĠHM‟e taĢındı. AĠHM Türkiye‟yi bu davadan AĠHS‟in insan yaĢamını güvenceye alan maddelerini ihlalden iki milyon mark tazminat ödemeye mahkûm etti. TBMM alt komisyon raporunda ise, 1993 yılında gözaltına alınan ve kendilerinden bir daha haber alınamayan Mehmet Salih Akdeniz, Celil Aydoğdu, Mehmet ġah Atala, Nusreddin Yerlikaya, Turan Demir, Behçet TutuĢ, Bahri ġimĢek, ġerif Avar, Hasan Avar, Ümit TaĢ ve Abdi Yumuk'un PKK terör örgütü ile ilgilerinin tespit edilemediğine yer verildi. Bulunan toplu mezarın, 11 kiĢinin gözaltında alındığı yerde ortaya çıkmasının ''mezarların bu kiĢilere ait olduğu'' iddiaların doğruladığına iĢaret edilen raporda, ''Delilerin toplanması sırasında Kulp Cumhuriyet Savcılığı'nın yeterli özeni göstermediği, olay yerine gitmediği, maktullere ait kemik ve diğer eĢyaların köylüler tarafından toplanarak getirilmesini istediği,

Page 35: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

köylülerin bu delilleri çuvallara koyarak getirmesinden sonra ulusal basın eĢliğinde olay mahalline gittiği anlaĢılmıĢtır'' denildi. 11 köylünün gözaltına alınması olayının Bolu'dan bölgeye sevk edilen General Yavuz Ertürk komutasındaki Bolu Komando Dağ Taburu'nun operasyonu sırasında gerçekleĢtiğinin anlaĢıldığına dikkat çekilen raporda, bu kiĢilerin yakınlarının çektiği acılar nedeniyle olayla ilgili cezai soruĢturma açılması gerektiği kaydedildi. 38- HÜSEYĠN AYDEMĠR Ġstanbul-Esenyurt‟ta ikamet eden Hüseyin Aydemir, 19 Ekim 1995 tarihinde eĢiyle birlikte Aksaray‟da yürürken 2 araç yanlarına yaklaĢtı. Hüseyin zorla bir araca bindirildi. EĢi aracın plakasını alıp Avcılar Emniyetine gitti. Emniyet‟te görevliler, plakanın kendilerine ait olduğunu, ancak böyle bir Ģahsı almadıklarını belirttiler. Bu kez C.Savcılığına baĢvurdu. Savcı dilekçeyi geri çevirdi. Hüseyin Aydemir‟den bir daha haber alınamadı. 39-AHMET ġAHĠN 18.03.1993 tarihinde Diyarbakır Lice'ye bağlı Sine köyünden sağlık sorunları için Diyarbakır'a gitmek isterken Hazro giriĢinde askerler tarafından gözaltına alındı. Lice Jandarma Karakol Komutanı Nevzat Arık, Ahmet'in "aranan bir Ģahıs olduğunu" söyleyerek, Lice jandarma birliğine teslim etti. Aynı yerde gözaltında olan ve daha sonra serbest bırakılan Ģahıslar, Ahmet'in de orada gözaltında olduğunu ailesine söyledi. Aile, Halil Kaplan adındaki akrabalarını Ahmet‟in akıbeti için Lice Jandarmaya gönderdi. Halil de 3 gün gözaltında tutuldu. Ahmet‟in Lice Yatılı Bölge Okulunda okumakta olan akrabası Ġsmail Demir, okulu karargâh olarak kullanan askerlerin arasında Ahmet‟i gözleri bağlı, elleri arkasından bağlı ve yüzü kanlı Ģekilde bir minibüse bindirilirken gördü ve ailesine haber verdi. Aile Diyarbakır DGM‟ye yazılı baĢvuruda bulundu. DGM 20.04.1993 tarihli bir yazıyla "Ahmet ġahin 22.03.1993 tarihinde gözaltına alındı, 27.03.1993 tarihinde mevcut durumuna sabit ikametgaha rapten serbest bırakıldı" Ģeklinde yanıt verdi. Ancak Ahmet ġahin‟den bir daha haber alınamadı. 40- MEHMET GÜRKAN 1994 yılında Diyarbakır‟ın Hani ilçesi Akçayurt köy muhtarı iken, askeri birliğe çağrıldı. Birçok insanın gözü önünde helikoptere zorla bindirildi. Çok sayıda görgü tanığının ifadelerine rağmen gözaltına alındığı inkar edildi. Mehmet Gürkan‟dan bir daha haber alınamadı. 41- HALĠL BĠRLĠK –MEHMET BĠLGEÇ Halil Birlik ve kayınbiraderi Mehmet Bilgeç, 07.11.1996 tarihinde, Silopi ilçesindeki Habur sınır kapısından Irak‟a gitmek üzere yola çıktı. Araç, yolda Özel Askeri Birlik tarafından durduruldu. Askerler, aracın anahtarını Ģoförden alarak, Halil ve Mehmet‟i meçhul bir yolculuğa çıkardılar. Araç daha sonra geri getirilip Ģoföre teslim edildi ve "Mehmet ve Halil‟in ifadeleri var, sen git onları daha sonra serbest bırakacağız" denildi.. Aynı zamanda Silopi Belediye BaĢkan‟ının makam Ģoförü de olan araç sürücüsü, durumu ailesine haber verdi. Aileler, C.Savcılığına bilgi verdi. Savcılık Ģoför ile birlikte keĢif yaptı. KeĢif sonrası Ģoför Gümrük Kapısındaki Emniyet'te alıkonuldu. Ailelerin tekrar Savcılığa haber vermesi üzerine Ģoför gece saat 23.00'te evinin önüne bırakıldı. Olaydan bir hafta sonra ĠçiĢleri Bakanı Meral AkĢener‟in Silopi Ġlçesine gelmesi üzerine aile Bakana ulaĢtı. Bakan "olayın aydınlatılacağını" söyledi. Ancak tüm giriĢimlere rağmen bir sonuç elde edilemedi.

Page 36: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

42- ġEYHMUS EROĞLU Batman‟ın bir köyünde ikamet ediyordu. 21.09.1995 tarihinde köy korucuları ve polislerin gece saat 24.00‟de evine yaptıkları baskın sonucunda ġeyhmus Eroğlu gözaltına alındı. Olayın ardından ailesinin tüm giriĢimleri sonuçsuz kaldı, yetkililer ne ev baskınını, ne de gözaltına alındığını kabul ettiler. ġeyhmus Eroğlu‟ndan bir daha haber alınamadı. 43–MEHMET FINDIK, EMĠN FINDIK-ÖMER KARTAL ġırnak‟ın Silopi ilçesinde resmi bayramlarda veya diğer özel günlerde bütün köylerin muhtarlarının Jandarma Karakolu‟na ve Emniyet Müdürlüğü‟ne hindi, tavuk, benzeri yiyecekler Ģeyler götürme zorunluluğu vardı. Doruklu (Xezayi) köy muhtarı Mehmet Fındık‟ı 31.12.1995 tarihinde saat 13.30‟da Silopi Jandarma Karakolu‟ndan arayan bir yetkili yılbaĢı gecesi için 3 hindi istedi. Muhtar Mehmet, kardeĢi Emin Fındık ve akrabaları Ömer Kartal‟ı yanına alarak saat 14.00 sıralarında 2 hindiyi jandarmaya, 2 hindiyi de Emniyet Müdürlüğü‟ne götürmek üzere Broadway marka özel aracı ile yola çıktılar. Mehmet yanındakilere “siz burada bekleyin” diyerek Emniyet‟e girdi, ancak geri dönmedi. Onu sormaya giden Ömer de geri dönmedi. Bu arada nizamiyede nöbetçi asker, Emin Fındık‟ı çay içmeye çağırdı. O da geri dönmedi. Köylüler akrabaları geri dönmeyince kadın-erkek hepsi Silopi Emniyet Müdürlüğü‟ne yürüyüĢ düzenledi. Panzerlerle köylülerin önü kesildi. Birgün sonra tüm köylüler tekrar karakola yürüyüĢ düzenlediler. Bir sonuç alamadılar. Köylüler kayıp olan yakınlarını emniyete sordu. Anne Meryem Fındık, oğullarının götürdüğü hindileri Emniyette gördü. Emniyet Müdürlüğü “bize hindi verdikten sonra geri döndüler” açıklamasında bulundu. Bu arada KorucubaĢı Çetin Uçar ve kardeĢi Tahir Uçar ile yanlarında ki iki kiĢi daha telaĢla Emniyet‟ten çıktılar Tüm resmi giriĢimlerine rağmen kayıp kiĢilerden bir daha haber alınamadı. Aracı Silopi‟de Cudi mahallesinde plakası ve teybi sökülmüĢ halde bulundu. Anne Meryem Fındık çocuklarının ve akrabaları Ömer Kartal‟ın kaybedilmesinden o gün görev yapan “Koçero” lakaplı kiĢi ile BinbaĢı Cemal‟i sorumlu tutmaktadır. 44-AHMET ÇAKICI Gözaltına alınmadan 1 hafta önce evini Hazro Çitlibahçe (Halhal) köyünden, Diyarbakır merkezine taĢıdı. 8 Kasım 1993 tarihinde kalan eĢyalarını almak üzere köye gitti. Köyden ayrılmadan önce asker ve Hazro‟ya bağlı KırmataĢı, Sarıerik, MeĢebağları ve Kavaklıboğaz köy korucular tarafından köye baskın düzenlendi. 400 civarında korucu ve asker köye dağılıp köyü ateĢe verdiler. Operasyon sabah erken saatlerde baĢladığı sırada köylüler açık bir alanda toplanırken, Ahmet Çakıcı evinin çatısına saklamıĢ olduğu 4.700.000 TL„yi alarak evden çıkmaya çalıĢırken gözaltına alındı. Bu olaya bütün köylüler tanıklık etti. Karısı Remziye Çakıcı bir üsteğmenin Ahmet Çakıcı‟nın üzerindeki parayı alırken gördü. Ahmet Çakıcı, önce Hazro Jandarma karargâhına, burada 1 gece tutulduktan sonra da Diyarbakır Ġl Jandarma Komutanlığı‟na götürüldü. YaklaĢık 6–7 gün sonra yine aynı tarihte güvenlik güçleri tarafından Bağlan‟da yapılan operasyonda gözaltına alınan Mustafa Engin, Abdurrahman Al ve Tahsin DemirbaĢ adlı Ģahıslar Diyarbakır Jandarma Komutanlığı‟nda 16–17 gün gözaltında birlikte kaldıklarını, Ahmet‟in gördüğü iĢkenceden kaburga kemiğinin kırık olduğunu, kafatasının yarıldığını, birçok kez sorgulandığını ve elektrik Ģoku verildiğini ailesine anlattılar. Daha sonra bu Ģahıslardan ikisi serbest bırakıldı. Abdurrahman Al ise tekrar gözaltına geri alındı Bu kez Ahmet Çakıcı‟yı gözaltında görmedi. Yine Ocak 1994 tarihinde Hazro‟ya bağlı Dolunay (Zenge) köyüne askerlerce düzenlenen baskında Hikmet Aksoy isimli köylü gözaltına alınarak Hazro‟ya bağlı Kavaklıboğaz köy karakoluna götürülerek hücreye konuldu. Ahmet Çakıcı‟yı orada gördü ve tanıĢtı. Ancak görgü tanıklarına rağmen, Ahmet Çakıcı‟nın gözaltına alındığı kabul edilmedi. . Tüm resmi giriĢimlerden sonuç alamayan ailesi davayı avukatları aracılığı AĠHM‟e taĢıdı. AĠHM Türkiye‟yi Çakıcı/Türkiye davasında mahkum etti (AĠHM Karar tarihi 8 Temmuz 1999. BaĢvuru no:23657/94)

Page 37: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

45–CEMĠL ÇELĠK 1994 Yılında Mardin ilinin Midyat ilçesine bağlı Çamyurt köyünde ikamet ederken, asker ve köy korucularının evlerini yakması üzerine ve baskı nedeniyle Kızıltepe ilçesine yerleĢti. 26.09.1995 tarihinde oğlu Suat Çelik ve Hıdır Fidan ile birlikte Hinde Çamyurt‟taki bağlarına gittiler. Ömerli‟de bir kahvede otururken yanına yaklaĢan iki sivil polisin “sen Necim Çelik‟misin”? sorusuna “Hayır ben Cemil Çelik‟im” Ģeklinde cevap verdi. Bunun üzerine iki sivil polis yanından ayrıldı. Cemil Çelik daha sonra oğlu Suat Çelik‟in dükkânına gitti. Hemen ardından iki sivil polis “bizimle geleceksin” diyerek ve zor kullanarak Emniyet‟e götürüldü. Ailesinin tanıdığı bir Ģahıs Emniyet‟te görevli bir komiserden Cemil Çelik‟in baĢka bir birim tarafından Emniyet‟e alındığını öğrendiğinin bilgisini verdi. Sonra ailesi Emniyet‟e sorduğunda da “bizdeydi götürdüler” bilgisine ulaĢıldı. Ailesi 10.10.1995 tarihinde Cumhuriyet Savcılığı‟na baĢvuruda bulundu. Bir sonuç alamadı. Cemil Çelik‟ten bir daha haber alınamadı. 46- ĠKRAM ĠPEK-SERVET ĠPEK-SEYĠTHAN YOLUR

18 Mayıs 1994 tarihinde sabah saat 10.00 civarında, yüzlerce üniformalı asker Türeli Köyü Dahlezeri Mezrası‟na operasyon düzenledi. Askerler araçlarından inip mezraya yaya olarak girdi. Aynı sırada askeri bir helikopter de mezranın üzerine geldi. Erkekleri, kadınlarla çocuklardan ayırdılar. Askerler kimlikleri topladılar. Evler ve içinde hayvanlar bulunan ahırlar sarı bir toz dökülerek ateĢe verildi. Askerler, isimleriyle çağırmaksızın, rastgele (“Sen, sen ve sen” denerek) köylülerden Ġkram ve Servet Ġpek, Seyithan, Abdülkerim, Nuri ve Sait Yolur‟u seçerek ekipmanlarını taĢıtmak üzere yanlarında götürdü. Ertesi gün, gözaltına alınan Abdülkerim, Nuri ve Sait Yolur serbest bırakıldı. Serbest bırakılanlar ilk gece Ġkram Ġpek, Servet Ġpek ve Seyithan Yolur‟la aynı yerde tutulduklarını sonra onlardan ayrı bir yere alındıklarını ve serbest bırakıldıklarını söylediler. Ġkram Ġpek ve Servet Ġpek ile Seyithan Yolur‟dan bir daha haber alınamadı Ailenin tüm giriĢimlerine ve tüm köylülerin tanıklığına rağmen gözaltına alındıkları inkâr edildi. Ġpek ve Yolur aileleri Genel Kurmay‟a, OHAL Bölge Valisi‟ne, Diyarbakır DGM BaĢsavcılığı‟na, Lice Savcılığı‟na ve Lice Jandarma Komutanlığı‟na baĢvuruda bulundular. Tüm makamlar baĢvuruları, “18 Mayıs 1994 tarihinde Türeli Köyü‟nde veya Dahlezeri mezrasında askeri bir operasyon düzenlenmemiĢtir. Ne oğullarınız, ne de baĢka bir kimse gözaltına alınmamıĢtır” Ģeklinde cevapladı. Ġç hukuk yolları tükenince Ġpek ailesi AĠHM‟e baĢvurdu. AĠHM, oybirliği ile Ġkram Ġpek ve Servet Ġpek‟in gözaltında kaybedildiği ve diğer köylülerle birlikte Ġpek Ailesi‟nin de evlerinin yakıldığına karar verdi. (Karar Tarihi:17.02.2004. ĠPEK – TÜRKĠYE DAVASI. BaĢvuru no. 25760 /94) 47-SÜLEYMAN SEYHAN 58 yaĢındaki Süleyman Seyhan‟a koruculuk dayatılmıĢtı. Bu dayatmayı kabul etmeyen Süleyman Seyhan Mardin-Dargeçit Taburu tarafından 1995 Kasım ayının 29‟unda 6 kiĢiyle birlikte gözaltına alındı. Gözaltına alındığına iliĢkin tanıkları vardı. Ailesi Savcılığa baĢvurdu, tanıkların isimlerini verdi. Savcılık tanıkların ifadesini bile almadı. 5 ay sonra Süleyman Seyhan‟a ait olduğu düĢünülen yakılmıĢ bir insan bedeni bir korucu köyünde bulundu. Hiçbir DNA testi yapılmadan Seyhan ailesi cenazenin kendilerine ait olduğunu kabul etti. Seyhan ailesi dava açtı. Ġç hukuk yolarının tükenmesi üzerine AĠHM‟e baĢvurdu. AĠHM davada yaĢam

Page 38: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

hakkı ihlali ve etkili soruĢturma yürütülmediği gerekçesiyle 2004 yılında Türkiye‟yi AĠHS‟in 2. ve 13. maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle mahkûm etti. 48-M. EMĠN ASLAN 20 yaĢındaki M.Emin Aslan 1995‟in Kasım ayında Dargeçit‟te gece saat 03.00 sıralarında askerler tarafından düzenlenen operasyonda gözaltına alındı. Ailesi günlerce askeri tabura gidip geldi. Yanıt hep “serbest bıraktık” oldu. M.Emin Aslan da diğerleri gibi aynı kaderi paylaĢtı, kendisinden bir daha haber alınamadı. 49-NEDĠM AKYOL Nedim Akyol 13 yaĢındaydı. 29 Ekim 1995 günü Mardin Dargeçit‟teki evleri sabaha karĢı ağır silahlı askerlerce basıldı. Yatağından kaldırdıkları Nedim‟i gözaltına alarak Dargeçit Jandarma Tugayı‟na götürdüler. Aile savcıya baĢvurdu. Telefonda askeriyeyle görüĢen savcı “gözaltında, yakında bırakacaklar” “dedi. Nedim gelmeyince aile tekrar savcıya gitti. Yine askeriyeyi arayan savcı Nedim‟in ve onunla birlikte gözaltına alınan 7 kiĢinin serbest bırakıldığını söyledi. Nedim‟den ve diğerlerinden bir daha haber alınamadı. Kaybedilen çocukların ortak bir yanı vardı; aileleri tüm baskılara karĢı korucu olmayı reddetmiĢlerdi. Korucu olmayı reddeden aileler, ilkokul çağındaki çocukları gözaltında kaybedilerek cezalandırılmıĢlardı... 50-ABDULLAH OLCAY Lise öğrencisi Abdullah Olcay 18 yaĢındaydı. 29 Ekim 1995 günü Mardin Dargeçit‟teki evleri sabaha karĢı ağır silahlı askerlerce basıldı. Yatağından kaldırdıkları Abdullah‟ı gözaltına alarak Dargeçit Jandarma Tugayı‟na götürdüler. Aynı operasyonda Abdullah‟la birlikte 9 kiĢi daha gözaltına alınmıĢtı. Aileler savcıya baĢvurdu. Telefonda Tugay‟la görüĢen savcı, Abdurrahman CoĢkun ile Abdullah Olcay‟ın Mardin Jandarma Tugayı‟na gönderildiklerini söyledi. Ġki aile Mardin Savcısı‟na gittiler. Mardin Savcısı telefonla Dargeçit Savcısı‟nı arayarak “bunları neden bana gönderdin” diye azarladı. Ailelerin sonraki baĢvurularında ise “hepsini serbest bıraktık” dediler. Abdullah‟tan ve diğerlerinden bir daha haber alınamadı. Tüm baskılara karĢı korucu olmayı reddeden Olcay ailesi çocukları gözaltında kaybedilerek cezalandırılmıĢtı. 51-DAVUT ALTUNKAYNAK Çobanlık yapan Davut Altunkaynak 12 yaĢındaydı. 02.11.1995‟de Dargeçit deki evlerine gelen askerler Davut‟u annesine sordular. Annesi Davut‟un amcasının evinde olabileceğini söyledi. Annesini de yanına alan askerler, amcasının evine giderek Davut‟u annesi Hayat‟la birlikte gözaltına aldılar. Dargeçit Tabur Komutanlığı'na götürdüler. Hayat, oğlunu Filistin askısında baygın “anne su, anne su” diye inlerken gördü. Anneyi serbest bıraktılar. Davut‟tan haber çıkmayınca ailesi bütün mercilere baĢvurdu. Aile savcılığa baĢvurarak Ģikayetçi olmasına rağmen, 2 yıl sonra Dargeçit savcısı Davut‟un babasını çağırarak Ģikâyetçi olup olmadığını tekrar sordu. Babası “sonuna kadar Ģikâyetçiyim” dedi. Ardından “oğlun dağ kadrosuna katılmıĢ” dediler. Davut‟tan bir daha haber alınamadı. 52-AHMET ELÇĠÇEK 1977 doğumlu AHMET ELÇĠÇEK, Diyarbakır il merkezinde ikamet etmekteydi. Diyarbakır Dicle üniversitesi Fen Fakültesi Fizik bölümü 4. sınıf öğrencisiydi. 1977‟de okula gitmek üzere evden ayrıldı. Ahmet daha sonra eve dönmeyince ailesi merak etti. Akılarına

Page 39: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

gelebilecek her yeri aradılar. Ahmet‟le ilgili hiçbir bilgi elde edemediler. Ailesi Emniyet Müdürlüğü‟ne yazılı baĢvuruda bulundu. Yanıtı “ bizde yok” oldu. O günden sonra Ahmet‟den bir daha haber alınmadı. 53– OSMAN BULUTTEKĠN 1995 yılında Diyarbakır‟ın Kulp ilçesinde evine düzenlenen baskın esnasında gözaltına alındı. Kendisinden bir daha haber alınamadı. 54- ĠBRAHĠM KARTAY Diyarbakır‟ın Hani ilçesinde düzenlenen operasyonda askerler tarafından gözaltına alındı. Babası, olayın hemen ardından jandarma karakoluna giderek oğlu Ġbrahim‟i sordu. Askerler, “biz Ġbrahim‟i bıraktık” diye yanıt verdi. Eve bir türlü dönmeyen Ġbrahim‟i birkaç kez karakola soran babasını askerler tehdit etti. Ġbrahim Kartay‟dan bir daha haber alınamadı.. 55-ZEKĠ ALTUNBAġ 1954 Yozgat-Sorgun doğumlu 25 yaĢındaki ZEKĠ ALTUNBAġ Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik bölümünde okurken, okuldaki faĢist grupların baskıları nedeniyle okuluna devam edemedi. Daha sonraki yıllarda yaĢamını Yalova‟da sürdürdü, 12 Eylül darbesinin ardından gözaltına alındı. Daha sonra Yalova‟da zorunlu ikametgaha tabi tutuldu. Bu sürgün cezası sırasında askere çağrıldı. Askerliğini yapmak üzere Çanakkale Er Eğitim Alayı‟na gitti. Zeki, askerdeyken Yalova'da süren bir operasyonda yakalanan bazı kiĢilerin onun adını vermesi üzerine 1981 Nisan‟ında Çanakkale'de gözaltına alınıp Yalova'ya getirildi. Yalova Emniyet Müdürlüğü'nde uzun süre iĢkenceli sorgulardan geçirildikten sonra, eski bir davası olduğu gerekçesiyle Selimiye kıĢlasına götürüldü. DönüĢte de, Kartal-Yalova vapurundan atlayıp kaçtığı söylenerek kaybedildi. Baba Tahsin AltunbaĢ Çanakkale-Ġstanbul Sıkıyönetim komutanlıklarına dilekçeyle baĢvurdu. Ailenin yaptığı diğer tüm baĢvurular gibi o da sonuçsuz kaldı. Zeki‟den bir daha haber alınamadı. 56- BEDRĠ ALAĞAN 1969, Diyarbakır Hazro, Goman köyü doğumlu Bedri Alağan, evli ve 4 çocuk babasıydı. 1990 yılında köylerine yapılan her baskında kendisine dayatılan koruculuğu reddettiği için, baskılara dayanamayıp Diyarbakır il merkezine göç etti. Alağan kahvehane iĢletiyordu. 25.01.1995 günü iĢyerinin bulunduğu Yoğurtçu sokağına geldiğinde birkaç el silah sesi duydu ve sokakta bir kiĢinin silahlı saldırı sonucu yaralandığını öğrendi. Olay yerine gelen polisler Ali Günbey ve soyadı öğrenilmeyen Mesut ile Seyfettin Günbey‟i gözaltına aldı. Ve aynı günün gecesi iki kez Bedri‟yi sorgulayıp giden polisler üçüncü kez gelerek onu da gözaltına aldılar. Akrabaları Abdürrezzak GüngörmüĢ, Bedri‟nin gözaltına alındığını ailesine haber verdi. Aynı günün akĢamı olayla ilgili Hazro ilçesi Ormankaya (ġimĢın) köyüne güvenlik güçlerince düzenlenen baskında köy korucusu Ferit Akçe ile Garip Eker isimli köylü de gözaltına alındı. Korucu Ferit Akçe aynı günün akĢamı serbest bırakıldı. Olayın üzerinden 5 gün geçti. Bedri ve diğerlerinden haber alınamadı. Alağan ailesi defalarca Devlet Güvenlik Mahkemesine ve Emniyet Müdürlüğü‟ne baĢvurdu. Ancak Emniyet görevlileri Alağan ailesini emniyetin 6. katına çıkardı. Yetkili biri “Bedri‟yi saldık” yanıtını verdi ve dilekçeyi iĢleme koymadan Alağan ailesini geri çevirdi. Olayın 6. gününde iki kiĢi ise tutuklandı, iki kiĢi serbest bırakıldı, Alağan ailesi serbest bırakılan Ali Günbey ve Garip Eker‟e Bedri‟yi gözaltında görüp görmediğini sordu. Günbey, Bedri ile aynı yerde tutulduklarını, ancak gözleri bağlı olduğu için birbirlerini görmediklerini

Page 40: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

serbest bırakıldıkları zamansa, Bedri‟nin de kendilerinin yanında olduğunu, ancak gördüğü iĢkencelerden dolayı durumunun çok ciddi olduğunu ve ayrı tutulduğunu ailesine söyledi. Alağan ailesi, ĠHD Diyarbakır Ģubesine baĢvurarak yardım talebinde bulundu. Alağan ailesinin talebi üzerine ĠHD avukatları Bedri ile birlikte gözaltına alınıp, tutuklanarak cezaevine konan Ģahısların dosyalarını inceledi. Dosyada, Bedri‟nin gözaltına alındığına dair tutanak bulunurken, serbest bırakıldığına dair hiçbir belge yoktu. Diğerlerinin salıverildiğine dair tutanak ise vardı. Avukatlar DGM hazırlık kaleminden soruĢturma fihristini inceledi. Bedri‟nin adının yazıldığını ve üzerinin karalandığını gördüler. Bedri‟nin gözaltında kaybedildiğini, bütün bu kanıtlar açıkça ortaya koyuyordu. Bedri‟yi bir daha gören olmadı. 57-ÖMER ÖNER 14.01.1993 tarihinde Çınar ilçesi Aktepe köyünde traktörü ile birlikte gözaltına alındı. Bir süre sonra Traktör bulundu, Ailesi durumu ilgili savcılığa ve askeri birliğe bildirdi. Ancak, traktörün askerler (devlet) tarafından satıldığını öğrendi. Ömer Öner‟den bir daha haber alınamadı. 58-HATUN IġIK-YETER IġIK-ELĠF IġIK-GÜLÜZAR SERĠN-DĠLEK SERĠN-HIDIR IġIK-DÜZALĠ SERĠN 31 yaĢındaki Hatun IĢık , 22 yaĢındaki Yeter IĢık, 29 yaĢındaki Elif IĢık, 34 yaĢındaki Gülüzar Serin ve 3 yaĢında bir bebek olan Dilek Serin, Tunceli‟nin Gökçek Köyü Mirik mezrasında yaĢıyorlardı. 23–24 Eylül 1994 tarihinde Mirik mezrası civarında gerçekleĢen askeri operasyon ve çatıĢma sırasında, 63 yaĢındaki Hıdır IĢık ve 37 yaĢındaki Düzali Serin ile birlikte kaybedildiler. Operasyonu Bolu'dan gelen General Yavuz Ertürk komutasındaki Bolu Komando Dağ Taburu gerçekleĢtirdi. Ailesinin akıbetini öğrenmek için Mirik‟e giden Ali IĢık‟ın cesedi 8 Ekim 1994 günü çıplak ve baĢı ezilmiĢ Ģekilde köy civarında bulundu. Ali'nin cesedinin bulunduğu yer, Gökçek Karakolu'nun hemen altında ve karakolun görüĢ mesafesi içindeydi. IĢık ve Serin aileleri her türlü yasal giriĢimde bulundu. Genelkurmay BaĢkanı Hilmi Özkök‟e mektup yazdı, TBMM Ġnsan Hakları Komisyonu‟na baĢvurdu. Gökçek Jandarma Karakolu, "onları biz de görmedik" cevabını verdi. Cumhuriyet savcısı, dilekçelerini iĢleme koydu. Ama Savcı olay yeri olan Mirik'e gitme gereği bile duymadı. Genelkurmay BaĢkanı Hilmi Özkök ailelerin mektubunu cevap vermeye değer bulmadı. TBMM Ġnsan Haklarını Ġnceleme Komisyonu "ağır kayıplar veren örgütün bu iki hane efradını rehin aldıkları ya da ihbar ettikleri düĢüncesiyle yanlarında götürdüklerinin değerlendirildiği"ni söyledi. Onlardan bir daha haber alınamadı. 59-SABAHATTĠN ALĠ Sosyalist bir yazar Sabahattin Ali, muhalif kimliği nedeniyle polis tarafından sürekli izleniyor, anti-komünist histerinin propagandacısı sağ basın tarafından sürekli hedef gösteriliyordu. Hakkında soruĢturmalar açılıyor, mahkumiyetler veriliyordu. ÇalıĢamaz, üretemez duruma getirilmiĢti. Yurt dıĢına çıkmak istiyor ama pasaport alamıyordu. Sonunda bir kaçakçıyla anlaĢarak yurtdıĢına çıkmak üzere 31 Mart 1948 günü Ġstanbul‟dan ayrıldı. AnlaĢtığı Kaçakçı Ali Ertekin‟in MAH ajanı olduğundan habersizdi. Ertekin, onu, “sınırı geçeceğiz” diye götürdüğü Kırklareli‟nde devletin ajanlarına teslim etti. Kırklareli Emniyet Müdürlüğü‟nde sorguya alınan Sabahattin Ali‟nin, bu tarihten 2,5 ay sonra, 16 Haziran 1948‟de Sazara Köyü ormanlık alanında, ağır iĢkence görmüĢ bedeni bir çoban tarafından bulundu. Olayın

Page 41: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

kamuoyuna açıklanması ise 9,5 ay sonra, 12 Ocak 1949 tarihli gazeteler aracılığıyla “Sabahattin Ali sınırdan Bulgaristan‟a kaçarken komünist bir komplo sonucu öldürüldü” haberiyle oldu. Sabahattin Ali‟nin cenazesi ailesine teslim edilmedi. Kendisi gibi mezarı da kaybedildi. Demokrat Parti iktidarının BaĢbakan Yardımcısı olan milletvekili Samed Ağaoğlu, ölümünden on yıl sonra, 1992‟de yayınlanan günlüğünün 14 Ocak 1949 tarihli notunda: “Dün Menderes Sabahattin Ali‟nin hükümet tarafından öldürtüldüğünü söyledi” diye yazmıĢtı. Albay Talat Turhan, bir üst düzey emniyet görevlisinin kendisine, “Sabahattin Ali sınırdan Kırklareli‟ne getirildiğinde sorguya çekildi. Fakat konuĢmadığı için sıkıĢtırıldı ve bu sıkıĢtırma sırasında öldü. Hem de inleyerek kollarımda can verdi” dediğini anlattı. 60- ÖMER SÖĞÜT 1994 yılında Lice‟nin bahçe ve bağlarında çalıĢmaya giden Ömer Sögüt, operasyona çıkan askerler tarafından gözaltına alındı. Üç gün sokağa çıkma yasağının ardından bağa giden karısı Miyase Söğüt, sadece eĢinin eĢyalarını buldu. Operasyonda ölenlere tek tek baktı, ama aralarında eĢi yoktu. Birkaç ay çevreyi aradı. Bulamadı. Altı ay sonra hem savcılığa hem de askeri karakola dilekçe verdi. Dilekçesi reddedildi. Bir yüzbaĢı karakola çağırdı ve “Kocanı niye arıyorsun, bir de devlete suç atıyorsun” diyerek dövdü ve küfürler etti. Ömer Söğüt‟den bir daha haber alınamadı. 61- ĠHSAN ARSLAN, ĠBRAHĠM ADAK, M.GURRĠ ÖZER, HASAN BAYKARA, KEMAL MÜBERĠZ, HALĠL GÜREL 1993 yılının Aralık ayında Cizre‟nin Cudi mahallesine askerler ve korucular tarafından baskın düzenlendi. Sabah 08.00‟de Ġhsan Aslan‟ın evine giden köy korucusu Kamil Atağ‟ın kardeĢi Kukel Atağ ve berberindeki askerler onu gözaltına aldılar. Ellerini kemerle bağlayıp, karısına dipçikle vurdular. Ġhsan‟ı Kukel Atağ‟ın evine götürdüler. Karısı ġevkiye Aslan, Kukel Atağ‟ın evine gitti. Kukel Atak “ bir daha buraya gelme, elimizi kana bulama” diyerek onu ölümle tehdit etti. Ardından Kamil Atağ‟ın evine gidip kocasının bırakılmasını istedi. “Bir suçu varsa devlet hesabını sorsun” dedi. Kamil Atağ “ devlet de kim oluyor” dedi. Ve Ġhsan‟ın geleceğini söylediler. Ġhsan bir daha geri gelmedi. Cizre‟de muhasebecilik yapan 1952 doğumlu Mehmet Gurri Özer ile inĢaat iĢi yapan Ġbrahim Adak‟ın ardından Hasan Baykara, Kemal Mübariz, ve Halil Gürel de asker ve korucular tarafından gözaltına alınarak ilçe jandarmaya götürüldüler. Ve kendilerinden bir daha haber alınamadı. Cemal Temizöz davasında Tükenmez Kalem kod adlı tanık, itirafında Ģöyle konuĢtu: “Cemal Temizöz‟ün talimatıyla Yavuz Uzman, Tuna Uzman, Hıdır Altuğ ile Adem Yakın; Ġbrahim Adak‟ı, Cizre suyu kenarında çalıĢtığı inĢaat alanında, muhasebecilik yapan yapan M.Gurri

Page 42: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

Özer‟i de ilçe merkezinden aldık. Geldiğimiz araçlara bindirerek Silopi yolundan Ġnci köyüne yakın yol kenarında bulunan bir dere yatağına geldik. Ġbrahim Adak ve Mehmet Gurri Özer‟i araçtan indirdik. Hıdır Altuğ elindeki kalaĢnikof marka silahıyla 2–3 adımlık mesafeden ateĢ edip öldürdü. Her iki cesedi orada bıraktık. Sonra hep birlikte araca binerek Ġlçe Jandarma komutanlığına geldik. Bu tip hadiselerde zaten götürülen kiĢinin infaz edileceğini herkes bilirdi, o sırada kimin infaz ettiği önemli değil”. 62-ALĠ KARAGÖZ 1993 yılında Albay Cemal Temizöz‟ün emriyle köy korucusu olan Kamil Atağ ve kardeĢleri tarafından yatağından kaldırılıp götürüldü. EĢi AyĢe Karagöz, kocasını bulmak için her yola baĢvurdu. Bir sonuç alamadı. Onu ölümle tehdit ettiler. Dilekçesini ortadan kaldırdılar. “EĢini savunursan sen de ölürsün” dediler. Ali Karagöz‟den o günden bu yana haber alınamadı.

63-SERDAR TANIġ-EBUBEKĠR DENĠZ Serdar TanıĢ ve Ebubekir Deniz, Silopi‟de HADEP‟in ilçe örgütünü açmak için çalıĢıyorlardı. Dönemin ġırnak Ġl Jandarma Komutanı Levent Ersöz, TanıĢ`ın babasını yanına çağırarak “HADEP`in açılmasına asla izin vermem, Serdar`a söyle bu iĢten vazgeçsin. Bu iĢten vazgeçmezse sizi yaĢatmam.” diyerek tehdit etmiĢ, Serdar için tam üç kez “vallahi öldüreceğim, vallahi öldüreceğim, vallahi öldüreceğim” demiĢti. Albay Levent Ersöz tarafından defalarca ölümle tehdit edilen TanıĢ ve Deniz, 25 Ocak 2001 günü jandarma istihbarat birimi tarafından sivil bir araca binmeye zorlanmıĢlardı. Resmi bir çağrı olmadıkça araca binmeyi reddeden TanıĢ ve Deniz, aynı gün Ersöz'ün talimatıyla resmi olarak Silopi Ġlçe Jandarma komutanlığına çağrılmıĢlardı. Ömer Sansür'ün minibüsüyle Silopi Ġlçe Jandarma Komutanlığı'na giden TanıĢ ve Deniz‟i Jandarma karakoluna girerken yolun karĢı kıyısında yürümekte olan Hamit Belge ve Ġsa Kanat görmüĢlerdi. Onların çıkıĢını ise gören olmadı ve kendilerinden bir daha haber alınamadı. 6 gün boyunca gözaltına alındıkları reddedildikten sonra 1 ġubat'ta ġırnak Valiliği “adı geçen kiĢiler 25 Ocak günü saat 14.00'te ziyaret amacıyla Silopi Ġlçe Jandarma Komutanlığı'na gelmiĢ, saat 14.30'da ayrılmıĢlardır” açıklamasını yaptı. Ailelerin, avukatların, ĠHD ve TĠHĠV‟in tüm giriĢimleri sonuçsuz kaldı. AĠHM ise iç hukuk yollarının tükenmesini beklemeden davayı kabul etti ve Türkiye Serdar TanıĢ ve Ebubekir Deniz‟i gözaltında kaybetmekten mahkum oldu. (AĠHM karar tarihi: 2 Ağustos 2005. BaĢvuru no:65899/01) 64-ORHAN YAKAR 1981 Ağrı-Doğubayazıt-Yalınsaz nüfusuna kayıtlı Orhan Yakar 15 yaĢındaydı. 1996 yılının Haziran ayında çalıĢmak üzere Ġstanbul‟a geldi. Ġlk 4 ay düzenli olarak babasıyla haberleĢen Orhan Yakar daha sonra kayboldu. 2 ay boyunca kendisinden haber alamayan baba Yakar, ĠHD Ġstanbul Ģubesine baĢvuruda bulundu. Durumu ĠHD aracılığı ile Ġstanbul Cumhuriyet savcılığına, Ġstanbul Emniyet Müdürlüğü‟ne ileterek yardım istedi. Gazetelere ilanlar verdi. Sonucu beklemek üzere köyüne döndü. Baba Yakar, köyünde iken Doğubeyazıt Jandarma Karakolu komutanlığınca çağrılarak “Bingöl jandarmadan haber geldi, oğlun orada git al” dediler. Bingöl Jandarma komutanlığına giden baba Yakar‟a yetkili kiĢiler “oğlun dağa çıkmıĢtı, geldi bize teslim oldu, operasyonda, arazide bize yer gösterirken, mayına bastı parçalandı, öldü” yanıtını verdiler. Yakalama tutanağında ise Orhan‟ın imzası yoktu. Baba Yakar, avukatı aracılığı ile oğlunun cesedinin parçalarını Bingöl savcılığı, ĠçiĢleri Bakanlığı ve Jandarma il komutanlığından istedi. Fakat Orhan‟ın parçalarının verilmesi talebi reddedildi. Ġç hukuk yolları tükenince Baba Yakar‟ın avukatı AĠHM‟e baĢvuruda bulundu. AĠHM Türkiye‟yi oybirliği ile mahkum etti. (AĠHM karar tarihi: 26 Kasım 2002. BaĢvuru tarihi: 36189/97)

Page 43: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

65-SADIK ULUMASKAN, SEYĠTHAN ULUMASKAN Olaydan 2 yıl önce Sadık ve Seyithan Ulumaskan köyleri olan ViranĢehir ilçesine bağlı Gökviran‟ dan kendilerine dayatılan koruculuğu reddettikleri için güvenlik güçleri tarafından köyleri yakılıp yıkılmıĢtı. Bu nedenle ViranĢehir‟e göç ettiler. 4 Aralık 1997 sabahı, 70 yaĢındaki Sadık Ulumaskan ve oğlu 28 yaĢındaki Seyithan, akrabaları olan PKK itirafçısı Aziz Büyükmaskan‟dan Diyarbakır‟daki bir çay bahçesinde buluĢmaya çağıran bir telefon aldılar. Baba ve oğul ViranĢehir ilçesinden 63 HF 363 plakalı Doğan marka özel araç ile Diyarbakır il merkezine gitmek üzere ayrıldılar. AkĢam saat 7.00 sıralarında randevulaĢtıkları yere geldiklerinde, sivil giyimli güvenlik güçleri tarafından arabayla alınıp gözaltına götürülürken görüldüler. O tarihten itibaren baba ve oğul‟dan bir daha haber alınamadı. Ulumaksan ailesinin iddiasına göre, Aziz Büyükmaskan isimli itirafçı Sadık ve Seyithan Ulumaskan‟ı defalarca ölümle tehdit etmiĢti. Aziz Büyükmaskan olay sırasında 2 yıldan beridir cezaevindeydi. Ve kendisine polis ile iĢbirliği yaptığı sürece cezasından indirim öngören piĢmanlık yasasından yararlandırılıp itirafçı olması söylenmiĢti. Ġtirafçı olduğu ĠHD raporlarında da belgeliydi. Ailesi, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü, OHAL Valiliği. DGM Savcısı ve karakollara yaptığı baĢvurulardan hiçbir sonuç elde edemedi. Suç duyurusu takipsizlikle sonuçlandı. Seyithan ve Sadık Ulumaskan‟dan bir daha haber alınamadı. Dava AĠHM‟de soruĢturma aĢamasındadır. 66- NECAT TÜRK, RIDDA YAVUZ, ĠSA BĠLEN 1992 yılında 19 yaĢındaki Necat Türk, 20 yaĢındaki Rıdda Yavuz ve Ġsa Bilen Mardin‟in Derik ilçesi Üçyol mevkiinde bulunan Çeliksel dinlenme tesislerinde yapılan gösteriden sonra güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındılar. Necat‟ın ailesi onların gözaltına alındığını gördü. Necat, Rıdda ve Ġsa için yapılan bütün giriĢimler sonuçsuz kaldı. Bir daha izlerine rastlanmadı. 67- RAMAZAN TEKĠN Diyarbakır ili Kulp ilçesi Demirli (Temıran) köyünde ikamet eden 1934 doğumlu, Lice-Turhallı nüfusuna kayıtlı Ramazan Tekin ve ailesi, burada kendi tarla ve bahçelerini ekip biçerek geçimlerini sağlamaktaydı. Tekin, 8 çocuk babasıydı.. Çocuklarından en küçüğü ise Tekin kaybedildikten sonra dünyaya geldi. 01 Kasım 1996 tarihinde gece saat 24.00 sularında, Ramazan Tekin‟in kapısı çalındı.. Evde ablası Havva Tekin, Ramazan‟ın karısı Hazal (40) çocukları HanımĢah, (15), Bayram (8), Amine (5), Kudret (3), Nezrife (2), Abdullah (1) ve misafir olarak komĢu köyden ġirin Bayram bulunuyorlardı. Ev halkı kapıyı açıp açmama konusunda tereddüt ederken, kapıyı çalanlardan biri dıĢarıdan bağırarak “ Ramazan! Kapıyı aç yoksa evini tararız” uyarısında bulundu. Ramazan Tekin, kapıyı açar açmaz 3 korucu elinde uzun namlulu silahlara eve girdi ve Tekin‟in koluna girerek onu zorla dıĢarıya çıkartılar. KardeĢi Havva ve Ramazan‟ın kızı içerde kalan koruculardan birine yalvararak “Lütfen onu öldürmeyin, serbest bırakın” diye yalvardılar. Korucular onu öldürmeyeceklerini sadece götürüp ifadesini alacaklarını söylediler Ancak, bu sırada evde misafir olarak bulunan ġirin Bayram‟ a gözü takılan bu korucu ġirin‟nin koluna girdi ve onu dadıĢarıya çıkardı. Ancak yaklaĢık 50 metre kadar ileride kalabalık bir asker grubu beklemekteydi. Ramazan ve ġirin götürüldükten sonra Ramazan‟ın eĢi Gezal ve büyük kızı Hanım korucuları arkadan takip ettiler ve ileride bekletilen panzere bindirildiklerini gördüler. Ramazan Tekin‟in kardeĢi Havva Tekin olayın 3. günü Kulp Jandarma Komutanlığı‟na ve Cumhuriyet Savcılığı‟na baĢvuruda bulundu; ancak yapılan baĢvurulara, bu kiĢilerin kendileri tarafından alınmadığı yanıtı verildi. Herhangi bir geliĢme olmayınca bu kez Diyarbakır Cumhuriyet BaĢsavcılığı‟na, Emniyet Müdürlüğü‟ne, Diyarbakır Valiliği‟ne baĢvuruda bulundu, ancak yine herhangi bir sonuç alamadı. Ramazan Tekin ve ġirin Bayram‟ı bir daha gören olmadı..

Page 44: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

68- ġĠRĠN BAYRAM 1 Kasım 1996 günü, Diyarbakır ili Kulp ilçesine bağlı Demirli köyünde ikamet eden amcasını ziyarete gitti. Köyde Ramazan Tekin (60) adlı köylünün evine misafirliğe giden 1979 Kulp-Demirliköyü doğumlu ġirin Bayram, evde oturuyorlarken saat 24.00 sıralarında bir grup korucu baskın yaptı, ġirin ve ev sahibi Ramazan Tekin gözaltına alındı. Ertesi günü ġirin‟in yeğeni Kulp Jandarma Karakoluna giderek ġirin‟i sordu. Jandarma yetkilisi her ikisinin de gözaltında olduğunu yeğenine söyledi, Babası Mustafa Bayram Diyarbakır‟da kısa aralıklarla Diyarbakır DGM‟ye 4 kez baĢvuru yaptı. Fakat gözaltında olduğu bu kez kabul edilmedi. ĠHD Diyarbakır Ģubesi avukatları 2 Kasım 1996 tarihinde Kulp Cumhuriyet Savcılığı‟nı telefonla arayarak ġirin ve Ramazan Tekin‟in gözaltında olup olmadığını sordu. Savcı, “kendisine sorulan kiĢiler hakkında herhangi bir bilgi ulaĢmadığını” söyledi. 69-TEYFĠK KUSUN 1960 Lice-Örtülü köyü doğumlu Teyfik Kusun Diyarbakır‟ın Seyrantepe semti ġ.Urfa yolu üzerinde bulunan 500 evler inĢaatında bekçilik yapıyordu. 29 Kasım 1996 saat 14.00 sıralarında 72 AN 958 Toros steyĢın plakalı araçla gelen 4 sivil polis tarafından gözaltına alındı. Çevre sakinleri aracı Diyarbakır Emniyet sarayına kadar takip etti. Abisi Ali Kusun kardeĢi Teyfik‟i Emniyet Müdürlüğü‟ne gidip sordu, “Biz de yok” yanıtını aldı. Teyfik Kusun‟dan 29 Kasım 1996 tarihinden bu yana haber alınamadı. Ailesinin yapmıĢ olduğu bütün giriĢimler sonuçsuz kaldı. 70-SELAHATTĠN GÜMÜRCÜ Hazro doğumlu 55 yaĢındaki Selahattin Gümürcü 8 çocuk babasıydı. Bismil ilçesi Dallı mahallesinde ikamet etmekteydi. Pamuk alım-satım iĢiyle uğraĢıyordu. 25.11.1996 tarihinde sabah saat 08.00‟de, Diyarbakır‟ın Bağlar semtinde bulunan ġeytan pazarında pamuk sattığı Ģahıslardan 300 milyon alacağını söyleyerek evden çıktı ve bir daha kendisinden haber alınamadı. Ailesinin soruĢturmaları sonucunda parasını aldıktan sonra alacaklısının yanından ayrılmıĢtı. Kendisi kaybolduktan sonra üzerinde bulunan telefon numaraları tek tek arandı. Kendisine telefon açtırıldığında ise, “Ben konuĢamıyorum, siz konuĢun” dedi. Selahattin Gümürcü‟den bir daha haber alınamadı. ĠHD Diyarbakır Ģubesine baĢvuru yapan Kuruçayır köylüleri “Köyümüz Silvan ilçesine bağlı Kuruçayır‟a 28 Mayıs 1996 günü Sulubağ korucubaĢı ve bir baĢka korucu gece saat 23.00 sıralarında baskın yaparak bir köylümüzü gözaltına almak istediler. Almak istedikleri Ģahıs direnince aralarında kavga çıktı. O esnada iki korucu silahla vurularak öldüler. O günkü olaydan sonra köyümüz yakılıp yıkıldı. Selahattin Gümürcü olaydan bir hafta sonra kızının ev eĢyalarını almaya gitti. Korucular kendisini yakalayıp iĢkence yaptılar ve tehdit ettiler. Duyduğumuza göre korucular Selahattin Gümürcü”yü olaydan sorumlu tutuyorlardı” diye beyanda bulundular. 71-RAMAZAN YAZICI 1960 Silvan-Dağcılar köyü doğumlu Ramazan Yazıcı, Silvan-Diyarbakır arasında 21 SV 477 plakalı minibüs ile yolcu taĢımacılığı yapıyordu. Kaybedilmeden 2 yıl önce Diyarbakır-ġanlıurfa yolu üzerinde bulunan Pirinçlik karakolu tarafından gözaltına alınmıĢ, sorgulanmıĢtı. 22 Kasım 1996 günü 08.30 saatlerinde Diyarbakır ili Melikahmet semtinde bulunan Silvan garajına gelen 3 sivil polis, Ramazan‟ın minibüs plakasını sorduktan hemen sonra Ramazan‟ı 21 DZ 490 ġahin marka kırmızı bir araca bindirerek alıp götürdüler. Durumu merak eden ailesi Diyarbakır DGM‟ye 3 kez yazılı baĢvuru yaptı. BaĢvuruları sonuçsuz kaldı. Ramazandan bir daha haber alınamadı. Dava AĠHM‟e taĢındı. ((AĠHM Karar tarihi 8 Aralık 2005. BaĢvuru no:48884/99)

Page 45: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

72-AYDIN ESMER 1956 Kulp doğumlu Aydın Esmer evli ve 7 çocuk babasıydı. Esmer ailesi, daha önce Diyarbakır ili Kulp ilçesi Ağaçkuru (Beyrok) köyünde ikamet etmekteydi. Köyün 1993 yılında güvenlik güçlerince ateĢe verilerek yakılmasıyla birçok aile gibi, Esmer ailesi de ilçe merkezine göç etti. Katırı kaybolmuĢtu. MuĢ‟un Kızılağaç köyünde ikamet eden korucubaĢı olan Sıracettin Zengin boĢ bir katırın civarlarda gezindiğini söylemesi üzerine, 11 Eylül günü Kulp Ġlçe Jandarma Komutanlığı'ndan yazılı izin alarak Bingöl üzerinden MuĢ ili Kızılağaç köyüne doğru yola çıktı. KorucubaĢı Zengin'in evine giden Esmer, geceyi Zengin‟in evinde geçirdi. Ġkinci günü Ali Aslan isimli köylünün evinde kalan Esmer, üçüncü günü Zengin‟in evine döndü. Esmer, akĢam saat 18.30‟da Kulp ilçe merkezindeki evini aradı ve eĢi Fatma Esmer‟e katırı bulamadığını, sabah saat 06.00”da bu köyden ayrılacağını ve ilçe merkezine döneceğini söyledi. Ancak Aydın Esmer geri dönemedi. Bu durum üzerine Aydın‟ın abisi Necat Esmer, amcasının oğlu ve Ağaçkuru köyü muhtarı Nusret Esmer ile birlikte Kızılağaç köyüne giderek Sıracettin Zengin‟e, Aydın‟a ne olduğunu sordular. Zengin “sizi telefonla aradıktan sonraki gün (14.09.1999) sabah saat 06.30 da evine gitmek üzere bizden ayrıldı.. Ancak aynı gün saat 16.00 sıralarında biz korucular ġen yaylası bölgesine operasyon düzenledik. Bu operasyon sırasında o bölgede ayak izlerine rastladık. Ancak ben ayak izlerine baktığımda, izlerin Aydın‟a ait olduğunu anladım. Çünkü Aydın evden çıkınca benim ayakkabılarımı giymiĢti. Bunu belirtmeme rağmen bağlı bulunduğumuz Kızılağaç karakolundan takviye kuvvet istendi ve orada 2 gün süren bir operasyon gerçekleĢtirildi” dedi. Bu açıklamalardan sonra kardeĢi Necat Esmer , Kulp ilçe Savcılığı‟na, MuĢ Savcılığına, Kızılağaç Jandarma karakoluna, OHAL Valiliği‟ne. MuĢ Valiliği‟ne dilekçe ile baĢvurdu. Karakol komutanının yanıtı “o teröristti bu yoldan gitti, eğer sen de teröristsen aynı yoldan gidersin” oldu. Ġç hukuk yollarından hiçbir Ģey elde edemeyen ailesi avukatı aracılığı ile davayı AĠHM‟e taĢıdı. AĠHM'ye götürülen dosya kabul edildi. Karar henüz açıklanmadı. 73- ALĠ UYGUR 1955 Antep/Nizip doğumlu Ali Uygur, Gazi Eğitim Enstitüsü Ġngilizce Bölümü Mezunuydu. 1 Temmuz 1980‟de Adana‟nın Pozantı ilçesinde trenle yolculuk yaparken Ali Uygur, Mithat Nisan, Mahir Keçeci ve Özcan Fedakar gözaltına alındı ve Adana Emniyet Müdürlüğü‟ne teslim edildi. Ali Uygur Mersin Emniyet Müdürlüğü‟nün talebi üzerine Mersin‟e getirildi.. Uygur‟dan dokuz gün boyunca haber alınamadı. 10 Temmuz günü diğer oğlunu kansere kurban veren anne Hatice Uygur, iki kızı ve Demokrat Gazetesi Muhabiri Vahap ġehitoğlu, 1. ġube Müdürü Ömer GüneĢ ve Yardımcısı Hanefi Avcı ile görüĢtü. Anne, oğlunun hayatından endiĢe ettiğini belirtti. Yanıt çok sertti: “Ali Uygur, DemirtaĢ mahallesinde bir operasyon sırasında 9 Temmuz‟da kaçtı. Bak dosya ve tutanaklar burada mevcut. Ama inĢallah ölmüĢtür. Oğlunu bana değil yanındaki gazeteciye sor." Bunun üzerine ailesi, ilgili devlet makamlarını dilekçe bombardımanına tuttu. Aynı tarihlerde Mersin Birinci ġube'de baĢka bir suç iddiasıyla gözaltında bulunan HaĢim Aslan sorgu hakimliğinde Ali Uygur adında bir devrimcinin baĢına sopa ile vurularak yanıbaĢında öldürüldüğünü ve bu konuda tanıklık yapmak istediğini beyan etti. Bu beyan üzerine onu Sinop Cezaevi'ne naklettiler. Ali Uygur‟dan bir daha haber alınamadı. 74- HASAN KAYA-METĠN CAN 21 ġubat 1993 günü akĢam saat 19.00 sıralarında Doktor Hasan Kaya “acil bir hasta var” denilerek çağrıldı. Hasan Kaya güvenliğinden endiĢe ettiğinden Avukat Metin Can ile birlikte

Page 46: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

gitmeye karar verdi. Sabah olup eve dönmemeleri üzerine ailesi savcılığa ve Emniyet Müdürlüğü‟ne baĢvurdu. BaĢta Ġnsan Hakları Derneği olmak üzere birçok sivil toplum örgütü Hasan ve Metin‟i sağ istedi ve kaçırılmasını çeĢitli etkinliklerle protesto etti. Bir gün sonra Metin Can‟ın ayakkabıları bürosunun yakınlarına atılmıĢ olarak bulundu. Aileleri telefonla aranarak iĢkence sesleri dinletildi. Sivil toplum kuruluĢları hemen Ankara‟ya bir heyet gönderdi. Zamanın ĠçiĢleri bakanı Ġsmet Sezgin heyete “ endiĢe etmeyin bırakılacaklar” dedi. Ancak ne yazık ki; 26 ġubat 1993 günü elleri arkadan bağlı ve iĢkence edilmiĢ bedenleri Tunceli ili Dinar köprüsünün altında ölü olarak bulundu. Metin‟in o zaman anne karnında olan bebeği babasını hiç göremedi. Jitemin eski sorumlusu Ahmet Cem Ersever olaydan birkaç ay sonra Aydınlık gazetesine yaptığı itirafta, Metin Can ve Hasan Kaya‟nın öldürülmesine karıĢan iki kiĢinin ismini ve adresini vermesine rağmen failler hakkında hiçbir soruĢturma yapılmadı. Jitem mensubu Abdülkadir Aygan itiraflarında, Mahmut Yıldırım (YeĢil) ve Mesut Mehmetoğlu‟ (Hazrolu) adlı jitem elemanının Metin Can ve Hasan Kaya‟yı iĢkence ederek öldürdüğünü anlattı. Aileler iç hukuk yollarını tükettikten sonra AHĠM e baĢvurdular. Mart 2000‟de AHĠM Türkiye‟yi mahkûm etti. Diğer dosyalarda olduğu gibi Metin Can ve Hasan Kaya‟nın ölümünden devlet yetkililerini sorumlu tuttu. 75- ADNAN BAĞCA Ordu Taksi durağında taksicilik yapan 1958 Siverek doğumlu Adnan Bağca‟nın aracına, 11.06.1990 tarihinde iyi giyimli bir Ģahıs müĢteri olarak bindi ve Diyarbakır istikametine gideceğini söyledi. Bağca‟nın aracı 6 ay sonra bulundu ve devlet tarafından el konularak satıldı. Ailesi, Siverek Emniyet Müdürlüğü‟ne,Diyarbakır mahkemelerine, ĠçiĢleri Bakanlığı‟na, CumhurbaĢkanlığı‟na baĢvurdu. Cevap verme gereği bile duyulmadı. Dönemin Devlet Bakanı Cenap Gürpınar, Bağca‟yı soran ailesine “beni bu iĢlere karıĢtırmayın” dedi. Adnan Bağca‟dan bir daha haber alınamadı. 21 yıldır ailesi Adnan Bağca‟yı arıyor. 76-AYġENUR ġĠMġEK 25 yaĢındaki AyĢenur ġimĢek eczacıydı. Ankara Sağlık-Sen‟in kurucusu ve yöneticisiydi. Sendikal faaliyetleri nedeniyle sürekli tehdit ediliyordu. 24 Ocak 1995'te gözaltına alındı. Kendisinden bir süre haber alınamadı. Karakollara, emniyet müdürlüklerine, Savcılığa, ĠçiĢleri Bakanlığı‟na yapılan baĢvurular sonuçsuz kaldı. Hepsi "Bizde yok" dediler. Yoğun bir arama kampanyası sonucu 78 gün sonra 12 Nisan 1995 de iĢkence edilmiĢ cansız bedeni GölbaĢı‟nda bir mezarda gömülü bulundu. 77-RECAĠ AYDIN 28 yaĢındaki Doktor Recai Aydın, Çınar Sağlık Ocağı‟nda çalıĢıyordu. Her gün Diyarbakır‟daki eviyle iĢi arasında arabasıyla 40 dakika süren bir yolculuk yapıyordu. 02.07.1994 tarihinde yine iĢe gitmek için yola çıktı, bir daha kendisinden haber alınamadı. Arabası Silvan yolunda kapıları açık halde bulundu. Ailesi Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı‟na ve diğer tüm resmi kurumlara baĢvurdu. 17 Ağustos 1994 de Uluslararası Af Örgütü‟nün çağrısıyla dünyanın pek çok yerinden dönemin BaĢbakanı Tansu Çiller‟e ve Adalet Bakanı Mehmet Moğoltay‟a “Dr. Recai Aydın‟a ne oldu ” sorusunu soran mektuplar gönderildi. Tüm çabalar sonuçsuz kaldı. 78- TALAT TÜRKOĞLU Türkiye Sosyalist ĠĢçi Partisi'nin Edirne eski Ġl BaĢkanı Talat Türkoğlu, annesini görmek üzere gittiği Edirne'den 1 Nisan 1996 günü Ġstanbul'a dönmek üzere yola çıktı ve bir daha geri dönemedi. Talat, ailesine Edirne'ye gelirken takip edildiğini söylemiĢti. Talat'ın kaybolduğu günden sonra evlerinin önünde beyaz bir minibüs beklemeye baĢladı. Bir akĢam eve gelen eĢi Hasena Türkoğlu televizyonun açık olduğunu ve hiçbir zorlama olmaksızın eve girildiğini fark etti. Ġnsan Hakları Derneği, Talat Türkoğlu'nun ailesi ve arkadaĢları ısrarla Talat'ı aradı.

Page 47: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

CumhurbaĢkanı'na, BaĢbakan'a, Adalet Bakanı'na ve TBMM Ġnsan Hakları Komisyonu'na, Emniyet Genel Müdürlüğü'ne baĢvurular yaptı. Dönemin Ġstanbul milletvekili Ercan KarakaĢ, Talat Türkoğlu'nun akıbeti ile ilgili TBBM 'ye soru önergesi verdi. Sonuç alamadı. Sonrasında, itirafçı Kasım Açık kendi el yazısıyla yazdığı itirafında Talat Türkoğlu'nun polis memurları, askerler ve itirafçılardan oluĢan bir ekip tarafından sorgulanıp, daha sonra Murat Demir ve Murat Ġpek tarafından öldürülerek Meriç Nehri'ne atıldığını söyledi. Ancak tüm baĢvurular sonuçsuz kaldı ve Talat Türkoğlu'ndan bir daha haber alınamadı. Dava AĠHM‟e taĢındı. (AĠHM Karar tarihi 17 Mart 2005. BaĢvuru no:34506/97) 79- MUSA KOLUMAN Musa Koluman, 23.07.1997 tarihinde Bismil ilçesinde, çarĢı içinde polisler tarafından zorla bir araca bindirildi. EĢi hamileydi. Musa Koluman‟dan bir daha haber alınamadı. 80- MENDUH ÖKMEN Menduh Ökmen 4 çocuk babasıydı. 1994 yılında Mardin‟in Sürgücü beldesinde Jandarma Karakolu tarafından "ifaden var" denilerek karakola çağrıldı ve burada gözaltına alınarak Savur Jandarma Komutanlığı'na götürüldü. Menduh Ökmen, daha sonra Mardin Ġl Jandarma komutanlığına götürülerek 16 gün sorguda kaldıkten sonra Mardin savcılığınca serbest bırakıldı. Ancak savcılık çıkıĢında ailesinin direnmesine rağmen bu kez sivil giyimli 3 kiĢi tarafından, Mardin Ġl Jandarma komutanlığına götürüleceği söylenerek beyaz Renault marka bir otomobile bindirildi. Ve o günden sonra kendisinden hiçbir haber alınamadı. Abisi Fikri Ökmen, Mardin Savcılığı'na, Mardin Valiği'ne ve OHAL Bölge Valiliği'ne baĢvuruda bulundu, ancak hiçbirinden cevap alamadı. 81- ĠLYAS DĠRĠL- ZEKĠ DĠRĠL Ġlyas Diril 14 yaĢındaydı. Kuzeni Zeki Diril ile birlikte Ġstanbul‟da kuyumcunun yanında çalıĢarak biriktirdikleri 12.000 TL ve 800 Alman Markını da yanlarına alarak ġırnak‟ın Kovankaya Köyünde yaĢayan ailelerinin yanına dönmek için yola çıktılar. 6 Mayıs 1994 tarihinde kontrol noktasında Uzungeçit Jandarması tarafından gözaltına alınarak, Uludere Ġlçe Jandarma Karakolu‟na götürüldüler. Yetkililer, Ġlyas ve Zeki‟nin gözaltına alındığını kabul ediyor, ancak paraları ile birlikte serbest bırakıldıklarını söylüyordu. Ġlyas ve Zeki‟den bir daha haber alınamadı. Hem onlar hem de paraları kayboldu. Köylüler Diril ailesine Zeki ve Ġlyas‟ın helikopterden atıldığını söylediler. Ġç hukuktan sonuç alamayan Zeki Diril‟in ailesinin AĠHM‟e yaptığı baĢvuruda ise Türkiye oy birliği ile mahkûm oldu. (AĠHM karar tarihi:19 Ekim 2006-BaĢvuru No:68188/01) 82-METĠN ANDAÇ- NESLĠHAN USLU- HASAN AYDOĞAN- MEHMET ALĠ MANDAL 1952 doğumlu, Ġzmir Bergama nüfusuna kayıtlı Metin Andaç, 1968 Düzce doğumlu Neslihan Uslu, Tokat doğumlu Hasan Aydoğan, Menemen doğumlu Mehmet Ali Mandal, Jitem‟in “03 Timleri” diye adlandırılan ölüm timi tarafından 31 Mart 1998 günü Ġzmir/ÇeĢme/Alaçatı‟da kaçırıldılar. Bu Tim‟de görevli olan Turan Ünal‟ın itiraflarına göre; Foça‟da askeri alan içerisinde olan kontrgerillaya ait binalarda iĢkence altında sorgulandılar. Sonra Ġzmir‟in Hatay Üçkuyular semtindeki kontrgerillaya ait binada tutuldular. Nisan sonunda ağır iĢkenceden çıkmıĢ, kolları kırık, uyuĢturulmuĢ bir halde Ġzmir Seferihisar kıyısında küçük kamarası olan bir balıkçı teknesine bindirildiler. Bindirildikleri tekne bomba ile infilak ettirilerek batırıldı. Jitem Ġtirafçısı Turan Ünal, dağların doğrudan denize inmesi, ıssız, denizin derin olması nedeniyle Seferihisar'ı seçtiklerini söyledi. 4 kiĢiden bir daha haber alınamadı. 83- NAMIK ERKEK

Page 48: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

Namık Erkek, 19.12.1992 tarihinde Mersin Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele ġubesi ekipleri tarafından gözaltına alındı. Ailesi Mersin Emniyet‟ine baĢvurarak kendisinden haber olmak istedi. Emniyet, “1992 yılının Aralık ayının 19‟nu 20‟sine bağlayan gece saat 03.00 sıralarında Namık‟ın firar ettiğini ve firardan sorumlu olan polisler hakkında idari soruĢturma yürüttüğünü” iddia ederek, bu doğrultuda aileye yazılı belge verdi. Namık Erkek‟den bir daha haber alınmadı. Ġç hukuk yolları tükenince avukatı AĠHM‟e baĢvurdu. (AĠHM karar tarihi: 13 Temmuz 2004. BaĢvuru no:286337/95 84- MEHMET MEġE Mehmet MeĢe, 21.02.1994 tarihinde Kulp‟un ġeyhmalan bucağının Yolaçtı köyüne askerler tarafından yapılan baskın sırasında 5 kiĢi ile birlikte gözaltına alındı. Bir gün sonra 3 kiĢi serbest bırakıldı. Gözaltına alınanlardan Abdulkadir Kurt‟un vücudunda naylon yakıldı ve iĢkence edildikten sonra kayalıklardan atıldı. Mehmet MEġE‟den ise bir daha haber alınamadı. 85- ĠBRAHĠM ÇELĠK, EDĠP ÇELĠK 1944 Batman-OymataĢ doğumlu Ġbrahim Çelik evli ve 10 çocuk babasıydı. 1975 doğumlu oğlu Edip Çelik‟le birlikte inĢaat iĢçiliği yapmaktaydı. 10 Temmuz 1994‟de akĢam saat 20.00 sularında, Batman-Soğuksu mezrasındaki evine gelen maskeli 4 kiĢi, Ġbrahim Çelik‟e tütün ticareti yapan Abdullah ġeker‟in arandığını ve nerede olduğunu sordular. Ġbrahim Çelik, Abdullah ġeker‟in tütün nakliyatı yapmaya gittiğini ve evde olmadığını söyledi. Bunun üzerine maskeli kiĢiler “gel o zaman, evini göster” dediler ve Ġbrahim Çelik‟i de yanlarında götürdüler. Durumdan Ģüphelenen oğlu Edip Çelik babasının peĢinden gitti. Baba ve oğul bir daha geri dönemedi. Çelik ailesi kayıplarını bir süre cezaevlerine, karakollara sordu, suç duyurusu yaptı. Bir sonuç alamadı. Amcası karakola sorduğu bir gün, “gidin Apo sizi kurtarsın” dediler. Hizbullah‟ın iĢlediği cinayetlerle ilgili açılan kuyulara, yakınlarının olabileceğini düĢünerek baktılar. Herhangi bir bulguya rastlamadılar. 86- FAHRĠ KUSUN Fahri Kusun ile kardeĢi Tevfik Kusun, 30.07.1995 tarihinde Diyarbakır‟da kahvehaneden gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınamadı. 06.08.1995 tarihinde parçalanmıĢ cesedi çuvalın içinde Dicle nehri Ongözlü köprüsünde balıkçılar tarafından bulundu. 87- HAYRETTĠN ÖZTÜRK -SIDDIK SENGÜL -CEMAL SELVĠ- CASĠM ÇELĠK- YUSUF ÇELĠK -MĠHRAÇ ÇELĠK -ABDULAZĠZ ĠNAN- SALĠH ġENGUL- NACĠ ġENGUL- REġĠT SELVĠ- KEMAL ĠZCĠ-HURġĠT TAġKIN Hakkâri ili, ġemdinli ilçesi, Ormancık mezrası'na bağlı Ortaklar köyü, 24 Temmuz 1994‟de Derecik taburuna bağlı askerler tarafından yapılan operasyonda tamamen yakıldı. Kerem Ġnan adlı köylü köy içinde, AĢur Seçkin isimli kiĢi yolda öldürüldü. Yine köylülerden geçici köy korucusu olan Hayrettin Öztürk, Sıddık ġengül, Cemal Selvi, Casim Çelik, Yusuf Çelik, Mirhaç Çelik, Abdulaziz Ġnan, Salih ġengül, Naci ġengül, ReĢit Selvi, Kemal Ġzci, HurĢit TaĢkın gözaltına alındı. Devlete bağlı çalıĢan 12 geçici köy korucusunun aileleri, devlet güvencesinde olduklarını sandıkları yakınlarının bir gün geri dönmelerini umutla beklediler. Ama nafile! Kendilerinden bir daha haber alınamadı.

Page 49: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

88- HASAN ERGUL 5 Haziran 1995‟de, 3 yaĢındaki oğlu Ġslam‟ı Silopi Devlet hastanesine götürdü. Köye dönerlerken, Silopi‟den Cizre çıkıĢında OVA petrol istasyonunda durdu. Bu sırada biri beyaz, diğeri siyah Renault-Toros marka otomobillerinden inen telsizli siviller Hasan Ergul‟u uzun bir boğuĢmadan sonra kaçırdı. Üstelik bunlar 3 yaĢındaki oğlu Ġslam‟ın gözleri önünde oldu. Hasan Ergul‟dan bir daha haber alınamadı. Ailesi savcılığa baĢvurdu. Savcılık yeterli bir soruĢturma yürütmeden, dosyayı bütün kayıp olaylarında olduğu gibi iĢlemden kaldırdı. Jitem Ġtirafçısı Abdulkadir Aygan, Hasan Ergul‟un Jitem‟de çalıĢan “Koçero” lakaplı kiĢinin kaçırdığını, önce Silopi timine sonra da Elazığ timine götürdüğünü, orada öldürüldüğünü ve bir çuvala konularak Hazar gölüne atıldığını anlattı. Elazığ‟a bağlı Mollakendi Cevizdere köylüleri o dönemde bir cesedin Hazar Gölü kıyısından alınarak Elazığ kimsesizler mezarlığına gömüldüğüne tanıklık ettiklerini Ergul‟un abisine söylediler. 8 Nisan 2009‟da, abisiyle birlikte ve ĠHD avukatlarının savcılığa giderek tekrar savcılıktaki dosyaları incelemesiyle olay açıklığa kavuĢtu.. Hasan Ergul‟un ölü bedeni Elazığ kimsesizler mezarlığında bulundu. 89-MAKBULE ÖKTEM Makbule Öktem‟in evi eĢi dağda olduğu gerekçesiyle sık sık basılıyordu.. Makbule defalarca gözaltına alınarak iĢkencelerden geçirildi. Son olarak evleri 1994 yılında özel harekat timleri ve korucular tarafından basıldı ve Makbule yine gözaltına alındı. Bu Makbule‟nin son gidiĢi oldu. Kendisinden bir daha haber alınamadı. Arkasında 3 tane çocuk bıraktı. Ailesinin savcılığa ve karakollara baĢvuru yaptı. Hiç bir sonuç alamadı. 90- NURETTĠN ÖZTÜRK 1952 Trabzon-Of doğumlu Nurettin Öztürk sosyalist kimliği ile bilinen biriydi. Çok kez gözaltına alınmıĢ ve siyasi Ģubede sorgulanmıĢtı. Nurettin en son 05 Nisan 1984‟de Ankara‟da uğradığı bir arkadaĢının evine kurulan karakolda gözaltına alındı. En son sorgudayken yan hücrede bulunan bir tutuklu, Nurettin‟in gördüğü iĢkencelere tanıklık ettiğini Ģöyle ifade ediyordu: “Yanımdaki hücreye koydular. Ġlk iki gün sürekli inlemesini duydum. Üçüncü gün inlemeler kesildi. Askerler gelip baktılar. Sonra iĢkence edilmiĢ ölü bedenini bir battaniyeye koyup götürdüler…” Bir daha Nurettin‟den haber alınamadı. 91- AYHAN EFEOĞLU 1967 Bursa ili Ġngegöl ilçesi nüfusuna kayıtlı 25 yaĢındaki Ayhan Efeoğlu, Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencisiydi. Bir süre önce iĢ bulmak üzere Ġstanbul‟a gelmiĢti. Ayhan Efeoğlu daha önceleri Demokratik Üniversite mücadelesi nedeniyle dokuz kez gözaltına alınmıĢ ve siyasi polis tarafından tanınan biriydi. 6.Ekim.1992 tarihinde okulun önünde ellerinde telsiz olan sivil polislerce gözaltına alınarak kaybedildi. Bütün resmi baĢvurulara rağmen „gözaltında öyle biri yok” diye geri çeviren polisi tanıklar yalanlıyordu. Ayhan‟dan 6 gün önce gözaltına alınan Halil Önder Ģubede sorgu Ģefinin “Ayhan‟ı neden almadınız? Onun iĢini daha önce bitirmeliydik” dediğine tanıklık etti. Ayhan‟la aynı zamanda siyasi Ģubede sorguda olan Hacer Arıkan, polislerin kendisine üç kez Ayhan‟ın fotoğrafını göstererek “ Aslan bu mu? dediğini söylüyordu. Hacer Arıkan, tanıklığını Ģöyle anlatıyordu; „Ben 29 Eylül ile Ekim 1992 tarihleri arasında Siyasi ġubede gözaltında

Page 50: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

tutuldum. 6 Ekim 1992 günü saat 18.00-19.00 sıralarında yeni bir gözaltı olmuĢ, sevinç çığlıkları atan polisin „Ayhan‟ı nasıl elimizden kaçırdık‟ üzüntüsü sevince dönüĢmüĢtü. 8 Ekim‟de bana Ayhan Efeoğlu‟nun fotoğrafını gösteren polis „aslan bu mu?‟ diye sordu. Birgün sonra tekrar geldiler. Yine Ayhan‟ın fotoğrafını göstererek „Ayhan elimizde, çözüldü‟ dediler. Aynı Ģeyleri iki gün boyunca tam 3 kez sordular. Üçünde de Ayhan‟ın fotoğrafını göstererek „Ayhan elimizde‟ dediğini aktardı. Feriha ve Osman Efeoğlu tüm resmi kurumlara oğulları Ayhan‟ı sordu. BaĢvurular sonuçsuz kaldı; “biz almadık, bizde yok” cevabı hiç değiĢmedi. 1992 yılında Ġstanbul'da 6 genç gözaltında kaybedildi .Ailelerin,Ġnsan Hakları Derneği‟nin baĢvurularına cevaben dönemin ĠçiĢleri Bakanı Ġsmet Sezgin bu kiĢilerin "kayıp değil, firari" olduklarını açıkladı. Kaybedilen gençlerle ilgili ĠçiĢleri Bakanlığı'nca yapılan açıklamada ise Yusuf EriĢti , Hüseyin Yaman ve Ayhan Efeoğlu'nun gözaltına alınmadığı, Soner Gül, Hasan Gülünay ve Hüseyin Toraman'ın ise polis kayıtlarına göre "aranan kiĢiler" olduğu belirtildi. 92- ALĠ EFEOĞLU 1965 doğumlu, Bursa ili Ġneğöl ilçesi nüfusuna kayıtlı Ali Efeoğlu, 5 Ocak 1994 tarihinde Ġznik- Ġstanbul yolunda gözaltına alındıktan sonra kaybedildi. Avukatları, Ali Efeoğlu hakkındaki suç isnatları nedeniyle Ġstanbul Emniyet Müdürlüğü, Terörle Mücadele ġube Müdürlüğünü tarafından arandığını öğrenmiĢlerdi. Ayrıca Ali Efeoğlu‟nun daha önce tutukluyken tahliye olduğu Ġst. DGM‟nin E: 1993/310 sayılı dosyasındaki suç isnatları ile aranmakta olduğu, Ġst. 2 DGM‟nin 1990/40 sayılı dosyasının görevsizlikle gittiği ġiĢli 1. Sulh Ceza Mahkemesinin E: 1990/479, K: 1992/359 ve 2.4.1992 günlü kararıyla gıyabında ġiĢli 1. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından verilmiĢ bir yıl hafif hapis cezası mevcuttu. Ali Efeoğlu daha önce siyasi polis tarafından gözaltına alınmıĢ ve yoğun iĢkencelere maruz kalmıĢtı. Ali Efeoğlu‟nun „mahkumiyet aldığı‟ davanın hazırlık soruĢturması sırasında kendisine yapılan yoğun iĢkenceler nedeniyle 4.1.1980 tarihinde ġiĢli Adli zTıp ġufbe Müdürlüğünce verilen „7 günlük iĢ göremez raporu” verilmiĢti. Bilindiği gibi, Ali Efeoğlu‟nun kardeĢi Ayhan Efeoğlu 6 Ekim 1992 tarihinde aynı Ģekilde kaybolmuĢtu. Osman ve Feriha Efeoğlu bu kez oğulları Ali için devletin tüm yetkili kurumlarına baĢvurdu. Yine tüm baĢvurular sonuçsuz kaldı. TBMM Ġnsan Hakları Ġnceleme Komisyonu BaĢkanı Sabri Yavuz: "kayıpları bulmak kolay değil” demekle yetindi. Avukatlarının 27 Ocak 1994 tarihinde DGM nöbetçi Cumhuriyet Savcısı‟na yaptığı baĢvuruya verilen cevapsa : "Belki KardeĢinin Yanına GitmiĢtir" oldu… Ali Efeoğlu‟ndan bir daha haber alınamadı. 93-SEMDĠN CÜLAZ-M.SALĠH DEMĠRHAN-HALĠT ÖZDEMĠR-HAMDĠN ġĠMġEK-HĠKMET ġĠMġEK-ĠBRAHĠM AKIL- Bir sabah saat 06.30 sıralarında Silopi‟nin Görümlü köyüne ve çevre mezralarına Jitem elemanları ve askerler tarafından baskın düzenlendi. Köylülerden ġemdin Cülaz, M.Salih Demirhan, Halit Özdemir, Hamdin ġimĢek, Hikmet ġimĢek, Ġbrahim Akıl ve Abdurahman Kayek gözaltına alındı. Ardından evlerini yaktılar. Köylüleri evlerinden alan Teğmen Ali Kıraç‟tı. Sonra köylüleri köy meydanına topladılar. Gözaltına aldıkları köy imamı Ġbrahim Akıl‟ı getirdiler. Keldani aileden Hikmet ve Hamdin ġimĢek‟in evinden getirdikleri Ġncil‟i cebine, haç‟ı boynuna astılar. “Bakın sizin imam Hristiyan olmuĢ, siz nasıl bir Hristiyanın arkasından namaz kılıyorsunuz?” dediler. Sonra 7 kiĢiyi alıp Tabur‟a götürdüler. YaklaĢık bir saat sonra Tabur‟un içinden silah sesleri gelmeye baĢladı. AkĢama doğru Abdurrahman Kayek serbest bırakıldı. Derisi yüzülmüĢ, tırnakları çekilmiĢti. Hiç konuĢmadı. Aynı gece köyünü terk etti. Aileler iyice endiĢelenmeye baĢladılar. Hemen Tabur‟a gidip, Tümen Komutanı olan Mete Sayar‟a yakınlarını sordular. Tümen Komutanı Mete Sayar, “gidin, köyünüz Ermeni, imamınız ErmeniymiĢ, Bir daha sormayın yoksa aynı akıbeti paylaĢırsınız”

Page 51: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

diyerek yanından kovdu. Savcıya dilekçe verdiler. Savcı, “Evet aynı gün gözaltına alınmıĢlar, sorgulandılar, bunlar dağ kadrosuna katılmıĢlar” dedi. 6 kiĢiden bir daha haber alınamadı. 94-LÜTFĠYE KAÇAR 1959 Manisa doğumlu Lütfiye Kaçar, devlet tarafından sosyalist kimliği ile tanınan biriydi. Bu nedenle önceden gözaltına alınmıĢ, iĢkence görmüĢ ve tutuklanmıĢtı. Cezaevinden çıktıktan 2 yıl sonra 5 Ekim 1994 tarihinde gözaltına alınarak kaybedildi. “Mücadele” gazetesini arayan ve kendisini “Yılmaz” olarak tanıtan bir kiĢi, “Lütfiye Kaçar elimizde, Ģu anda askıya alındı, kendisine iĢkence yapılıyor, yarın parçalarını toplarsınız” dedi. Ailesinin, avukatlarının ve Ġnsan Hakları Derneği‟nin resmi mercilere yaptığı tüm baĢvurularda yanıt aynıydı ”biz almadık, biz de yok”. Lütfiye Kaçar‟dan bir daha haber alınamadı. 95-ġEMSETTĠN YURTSEVEN-MĠKDAT ÖZEKEN-MÜNÜR SARITAġ 27 Ekim 1995'te, BinbaĢı Mehmet Emin Yurdakul komutasındaki Yüksekova Komando Taburu ile Bolu Komando Tugay Komutanlığı‟na bağlı askerler, Hakkâri‟nin Yüksekova ilçesine bağlı Ağaçlı köyüne askeri bir operasyon düzenlediler. Bu operasyonda 73 yaĢındaki ġemsettin Yurtseven, 18 yaĢındaki Mikdat Özeken ve 13 yaĢındaki Münür SarıtaĢ askerler tarafından gözaltına alınarak askeri bir araçla götürüldüler. Onlardan bir daha haber alınamadı. Ailelerin yaptığı tüm baĢvurular sonuçsuz kaldı. Yüzlerce köylünün gözleri önünde askeri araçla götürülen 3 köylü için tüm resmi kurumlar “gözaltına alınmamıĢlardır” dedi. Devlet adına çalıĢan itirafçı Kahraman Bilgiç, “Münür SarıtaĢ ve Mikdat Özeken taburun içinde kazılan bir çukura bırakılarak tarandı. Daha sonra ölmüĢ olan ġemsettin Yurtsever de getirilip o çukura atıldı. Çukurda cenazeler yakılmak istenmiĢti, ama cenazeler yanmayınca çukurun üstü kapatıldı. Bir hafta sonra cenazeler toprağın altından, çıkmıĢtı. Bunun üzerine cenazeler bidonların içine bırakılarak Ģehir dıĢına çıkarıldı” dedi. Olayın yaĢandığı dönemde taburda askerlik yapan Erhan isimli er “bunlar tabura getirildiğinde ġemsettin Yurtsever yaĢamını yitirmiĢti, diğer 2 kiĢinin ise bir ay sonra bırakılması yönünde toplantı düzenlendi. Ancak Emin Yurdakul, 'bunları serbest bırakırsak Yurtsever'in öldürüldüğü ispatlanır' diyerek „bu kiĢilerin sağ bırakılmaması yönünde itiraz etti‟ dedi. Ġtiraflar üzerine ailelerin yaptığı baĢvuru sonucunda, 13 Haziran 1997 tarihinde, Hakkari Cumhuriyet BaĢsavcılığı, olayda adı geçenler hakkında dava açtı. Her zamanki gibi bu davada suçlular korundu ve delil yetersizliğinden beraat ettiler. Dava 26 Nisan 1996 „da AĠHM‟e taĢındı.( Karar Tarihi: 18.11.2003 -BaĢvuru no:31730/96) 96- AHMET KAYA-HALĠT KAYA-ABDULLAH ĠLHAN-ALĠ NAS-NEYTULLAH ĠLHAN-RAMAZAN ORUÇ RAMAZAN NAS--HAMĠT YILMAZ-ABDULHALĠM YILMAZ-MEHMET ÖNER-LOKMAN ÖZDEMĠR 12 Ocak 1996 günü ġırnak‟ın Güçlükonak ilçesine bağlı Gêrê (Çevrimli) ve Yatağan köylerine baskın yapan askerler, Abdullah Ġlhan, (40) Ahmet Kaya (22), Ali Nas (48), Neytullah Ġlhan (63), Halit Kaya (60) ve Ramazan Oruç‟u (63) gözaltına alarak TaĢkonak Jandarma Taburu‟na götürdü. 15 Ocak 1996 günü 56 AH 320 plakalı köy minibüsünün sahibi Ramazan Nas‟a telefon eden askerler, “gelin, cenazelerinizi alın” dedi. Ramazan Nas, yanına Hamit Yılmaz, Abdulhalim Yılmaz, Mehmet Öner ve Lokman Özdemir adlı 4 köylüyü alarak TaĢkonak Taburu‟na gitti. Askerler, TaĢkonak taburunda iĢkenceden öldürülen 6 köylüyle birlikte, yeni gelen 4 köylünün ellerini koltuğa bağladı, baĢlarına çuval geçirdi. YaĢıyormuĢ süsü verildi. Sürücü Ramazan Nas'tan Dicle nehrinin kenarına münübüsü götürmesini söylediler. Minibüs, Tabur ile

Page 52: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

Koçyurdu köyü arasında pusu kuran askerler ve Jitem mensupları tarafından durduruldu. Minübüsün sahibi Ramazan Nas‟a “aracı yokuĢtan aĢağı yuvarla, intihar edin” talimatı verdiler. Ramazan Nas bu arada belki “kendimi kurtarırım” diyerek gaza bastı ve kendini araçtan attı. Araç yokuĢtan aĢağı sürüklendi. Ramazan Nas nehire yetiĢemeden askerler tarafından taranarak öldürüldü. Minibüs kurĢun yağmuruna tutuldu ve ardından içindekilerle birlikte yakıldı. Yakılan köylülerin kimlikleri “sapasağlam” olarak Jandarma karakolunda yakınlarına verildi. Katledilenlerin yakınları, Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesi‟ne baĢvurdu. Mahkeme Türkiye devletini suçlu bularak, katledilenlerin yakınlarına maddi ve manevi tazminat ödemeye mahkûm etti 97-HÜSEYĠN MORSÜMBÜL Hüseyin Morsümbül lise öğrencisiydi. 18 yaĢındaydı. 12 Eylül darbesinin ardından 18 Eylül 1980 de saat 18.00 civarında Bingöl‟ de ki evinden Albay sıfatlı DurmuĢ Kıvrak komutasındaki askerler tarafından gözaltına alındı. Olay bütün aile fertlerinin gözü önünde oldu. Annesine “ifadesini alıp bırakacağız” dediler. Oğlunu sormaya giden babası Hanifi Morsümbül‟e iĢkence yaptılar. Elektrik verdiler, askıya aldılar. Hergün karakola gidip gelen anne Fatma Morsümbül oğlu hakkında bir bilgi elde edemedi. Daha sonra bir asker “Hüseyin‟in öldürüldükten sonra bir battaniyeye sarılarak Murat nehrine atıldığını” gördüğünü söyledi. Hüseyin‟den bir daha haber alınamadı. 98-MUSTAFA SAYGI 4 ġubat 1964 Suruç-Ezgil doğumlu Mustafa Saygı hayvan ticareti yapıyordu. Evli ve 2 çocuk babasıydı. 3 Haziran 1994‟da motosikletiyle, Suruç ilçe merkezinden AĢağı Çirik köyündeki evine giderken, Suruç ilçesi Yoğurtçu (ġixiz) köyünde Devlet Su ĠĢlerine ait geçici karakolda görev yapan 5. Bölük Komando taburunda görevli askerlerce durdurularak gözaltına alındı. Olaydan 2 gün sonra annesi AyĢe Saygı‟ya Recep Yıldız adlı köylü; oğlu Mustafa‟nın gözaltına alındığını haber verdi. Recep Yıldız olayı Ģöyle anlatıyordu; “Ben ve Ġsmet ġahin Yurtçiçeği köyünde yüksek gerilim hattını tamir etmeye gitmiĢtik. ġehir merkezinden dönerken Yoğurtçu köyünde bulunan Jandarma karakolunda görevli jandarmalar tarafından durdurulduk. Aynı anda Mustafa Saygı‟da durdurulmuĢtu. Bizim kimliklerimize bakıp bıraktılar. Mustafa‟yı ise alıp götürdüler.” Annesi ve kardeĢi Mehmet, hemen Mustafa‟yı Yoğurtçu köyündeki geçici Karakola sordular. Karakol, Mustafa Saygı‟nın ilçe Merkez karakolunda olduğunu, soruĢturmasının devam ettiğini ve 3 gün sonra soruĢturmasının biteceğini ve kullanmıĢ olduğu motoru iade edeceklerini söyledi. Mustafa geri dönmedi. Ailesi Suruç Cumhuriyet BaĢsavcılığına Ģikâyet dilekçesi verdi. Savcılık dilekçeyi iĢleme koyarak, Ġl Merkez komutanlığına Mustafa‟yı sordu. Merkez komutanlığı, savcıya Mustafa‟yı gözaltına almadığını söyledi. Oysa, Mustafa‟yı hem gözaltına alma esnasında, hem de Jandarma karakolunun bodrumunda görenler vardı. Karısı, Dursun Saygı, devletin tüm kurum ve kuruluĢlarına yazılı baĢvuruda bulunarak eĢinin bulunmasını istedi. Bir sonuç alamadı. Suruç Cumhuriyet savcılığı 13 Temmuz 2006 tarihli 2005/208 SoruĢturma, 2006/298 nolu dosya ile “kovuĢturmaya yer olmadığı” kararını verdi. Kararda, o dönem karakolda görev yapanların sorgulandığı ve haksız gözaltı olduğuna, ancak zaman aĢımından dolayı ölümünün değerlendirilemeyeceği belirtildi. 99-ABDURRAHĠM DEMĠR 1995 Ağustosunda 22 yaĢındaki Abdurrahim Demir Ömerli-Mardin‟deki evinden çıktı. Görgü tanıklarının ailesine verdiği bilgilere göre; Abdurrahim, Mardin-Kızıltepe ġavalet noktasında yapılan aramada otobüsten indirilerek gözaltına alındı ve ġavalet, Jandarma Karakolu‟na götürüldü. Olaydan 3 gün sonra yetkili olduğunu söyleyen bir Ģahıs, Abdurrahim‟in evini arayarak "oğlunuz ġavalet-Mardin jandarma karakolu‟nda, gidip alabilirsiniz" dedi. Çok yaĢlı olan annesi aynı gün karakola gidemedi. Üç gün sonra kardeĢi gitti. Karakolda kendisine; “Abdulrrahim‟in serbest bırakıldığı ve pasaport verilip yurtdıĢına gönderildiği, artık kendilerine onunla ilgili bir Ģey sormamaları” gerektiği söylendi. Bir buçuk yıl sonra ailesi 24 ġubat 1997 tarihinde ĠHD'ye baĢvuruda bulundu. ĠHD, Abdurrahim Demir'in akıbetini öğrenmek için tüm yasal yolları kullandı. Aynı zamanda bütün konsolosluklara gönderdiği yazıyla Abdurrahim Demir‟i sordu. Konsolosluklardan gelen cevabi yazılarda "böyle bir

Page 53: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

Ģahısla ilgili herhangi bir kayda rastlanmamıĢtır" denildi. Ve Abdurrahim Demir'den bir daha haber alınamadı. 100- ZOZAN EREN-ORHAN EREN Diyarbakır ili Kulp ilçesi doğumlu Zozan Eren hemĢirelik, eĢi Orhan Eren ise Lice ilçe merkezinde gardiyan olarak görev yapıyordu. Bu evlilikten müĢterek iki çocukları vardı. Zozan Eren “PKK‟ye yardım ve yataklık ettiği iddiasıyla Diyarbakır il merkezine sürgün edildi. Zozan ve Orhan Diyarbakır‟a yerleĢtiler. Zozan Eren‟in, Kulp ilçe merkezinde ikamet eden annesi Pembe Toprak' ın yanında bulunan çocuklarını almak üzere 26 Eylül 1999- Cuma günü kendilerine ait özel otomobil ile Kulp ilçe merkezine doğru hareket ettiler. Diyarbakır‟dan yola çıkamadan önce annesini arayan Zozan, çocukları almak üzere yola çıkacakları haberini verdi.Kızı ve damadı gelmeyince Anne Pembe Toprak iyice telaĢlanmaya baĢladı. Aynı gece saat 24.00 sıralarında Orhan'ın çalıĢtığı cezaevinin savcısı, Orhan'ın arkadaĢı sıfatı ile Zozan' ın annesini telefon ile arayarak Orhan'dan haber olup olmadığını sordu. Bu telefondan yaklaĢık 2 saat sonra Orhan'ın baĢka bir arkadaĢı telefon açarak, Orhan'ın arabasının Kulp'a bağlı Engul Jandarma Karakolu'nun 50 km yakınında terkedilmiĢ vaziyette bulunduğunu haber verdi. Ve anne Pembe' ye gerekli tüm mercilere baĢvuruda bulunmasını söyledi. Olaydan sonraki gün, yani Cumartesi günü Pembe Toprak Engul Jandarma Karakolu'na, Kulp Cumhuriyet Savcılığı‟na Diyarbakır Valililiğine baĢvuruda bulunarak kızı ve damadının akıbetini öğrenmek istedi. Engul Jandarma Karakol komutanı “Orhan ve Zozan Eren' in PKK militanları tarafından kaçırıldığını, yapacakları hiçbir Ģeyin olmadığını” söyledi. Ancak gözaltında kaybedilen Sadık-Seyithan Ulumaskan kardeĢlerin yakınları, kendi kayıplarını araĢtırırken JĠTEM elemanları para karĢılığında Sadık ve Seyithan‟ın kendilerine teslim edileceğini ve onların eĢkallerini tarif etmelerini istediler. Tarif üzerine Jitem elemanları, Sadık ve Seyithan‟ın dıĢında bir hemĢire ve eĢinin de gözaltında olduğunu söylediler. Ulumaksan ailesinden para ve bir de araba aldılar. Ancak Zozan ve EĢi Orhan Eren‟den haber alınamadı. Dava AiHM‟e taĢındı. (AĠHM Karar tarihi 21 ġubat 2005. BaĢvuru no:57778/00) 101-MAHMUT KAYA 23 Aralık 1980'de üzerinde "KahramanmaraĢ Katliamının Hesabı Sorulacaktır - Devrimci Yol" yazılı bir pankartı asarken yakalandı ve gözaltına alındı. Gözaltına alındığına dair tüm resmi kayıtlar yok edildi. Oysa onu gözaltında görenler vardı. Gözaltında bulunan diğer sanıklar Davut Aksu, Ali Turan, Hüseyin Makal, Metin Cengiz, ġükrü P., Zekiye ve Necati A., Mahmut Kaya'ya iĢkence yapanlar arasında Mehmet Hayta, Mehmet Güden ve Selçuk Ayyıldız adlı polislerle birlikte ayrıca "Japon" lakaplı bir MĠT görevlisinin olduğunu mahkemede söylediler. Hücre arkadaĢı Davut Aksu çıkarıldığı mahkemede Mahmut Kaya'nın iĢkenceyle katledildiğini söyleyerek suç duyurusunda bulundu. Ancak iĢkenceciler hakkında hiçbir iĢlem yapılmadı. Gene Zekiye adlı arkadaĢı tahliye edildikten sonra "Mahmut'un kanlı, parçalanmıĢ elbiselerini bana yaktırdılar" dedi. Mahmut Kaya‟dan bir daha haber alınamadı. Mahmut Kaya'nın babası kendisine telefon eden ve adını vermeyen birisinden oğlunun Ģubede olduğunu öğrenip Ģubeye gitti. Kendisine oğlunun orada olmadığı söylendi. Baba valiye gitti. Vali ona oğlunu bir kaç güne kadar teslim etme sözü verdi. Bu söz hala tutulmadı. PKK davasında yargılanan Hüseyin Makal tanıklığı bütün gerçekleri göz önüne seriyordu. "1980 Aralığında Ağrı Dağı eteklerinde çıkan bir çatıĢmada yaralı olarak yakalandım. Gözaltında Mahmut'la karĢılaĢtım. Yerde yatıyor ve bir Ģeyler mırıldanıyordu. Ancak polisler her kımıldadığında yanına yaklaĢıp onu tekmelediler. Ayaklarının altı paramparçaydı. Yüzü ise tanınmayacak halde... Ġdrarını hiç tutamıyordu. 2 Ocak'ta beni salondaki masaya zincirle bağladılar. Mahmut'u da yanıma yatırdılar. ġubede görevli polis memuru Mehmet Hayta'nın bir horozu vardı. Horoz vaktiyle etle beslendiği için parçalanmıĢ yerlerimizi horoza gagalatıyorlardı. Gece yarısı 1.30-2.00 arası Mahmut'un nefes alıĢı ağırlaĢtı. Polisler bizi onun yanından uzaklaĢtırdılar. Mahmut biraz sonra öldü. Polisler dıĢarıda nöbet tutan bekçiyi

Page 54: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

çağırdılar. Bekçi biraz sonra elinde bir beyaz çuvalla dıĢarı çıktı." Mahmut Kaya‟dan bir daha haber alınamadı. 102-CELĠL AYDOĞDU-MEHMET ġAH ATALA-NUSRETTĠN YERLĠKAYA-TURAN DEMĠR-BEHÇET TUTUġ-BAHRĠ ġĠMġEK-ġERĠF AVAR-ÜMĠT TAġ-ABDU YAMUK Diyarbakır ili Kulp ilçesine bağlı Alaca köyünde, 09 Ekim 1993 tarihinde 11 köylü (Celil Aydoğdu, Mehmet ġah Atala, Nusrettin Yerlikaya, Turan Demir, Behçet TutuĢ, Bahri ġimĢek, ġerif Avar, Hasan Avar, Ümit TaĢ ve Abdi Yamuk) bölgede görev yapan Bolu Dağ Komutanı Tümgeneral Yavuz Ertürk komutasındaki askeri birlik tarafından gözaltına alındı.. Bazılarının aileleri köyün üst tarafındaki tepede elleri bağlı olarak tutulan bu kiĢilere 10 gün boyunca yemek götürdü.. 10. günden itibaren ailelerine bir daha gelmemeleri söylendi. Aileleri bu kiĢilerden bir daha haber alamadı. Aynı gün köyleri de boĢaltıldı.. Aileler çevredeki kent merkezlerine göçetti.. Olay AĠHM‟ne taĢındı.. Türkiye bu davadan da iki milyon Mark tazminata mahkûm oldu. Aradan 10 yıl geçti. Köylüler yaz dönemini ile sınırlı olmak üzere tarımsal faaliyet için köye döndüler. 2 Kasım 2003 tarihinde bir çoban köye 500–600 m mesafedeki bir derecik yatağında toprak yüzeyine çıkan bazı kemik ve bez parçaları buldu. ĠHD Diyarbakır Ģubesine baĢvurdular. Bu baĢvuru üzerine 04. Kasım 2003 tarihinde ĠHD Bölge Temsilcisi Mehdi Perinçek, ġube baĢkanı Selahattin DemirtaĢ, aile fertleri ve durumu kayıt altına almak için kamera kullanan kiĢi ile birlikte olay ahaline gitti. Bir dere yatağına atılmıĢ, üzeri az toprak ile örtülmüĢ kemikleri kayıt altına aldılar. Yaptıkları tespitleri aynı gün Kulp Cumhuriyet Savcısı ile paylaĢtılar. Bulunan kemiklerin kime ait olduğunun belirlenmesi için bazı aileler doku örneği verdi. 30 Aralık 2005 tarihindeki rapor ile DNA sonuçları pozitif çıktı. Failleri daha yargı önüne çıkmadı. Çünkü dava dosyası askeri mahkemeye gönderildi. Dava AĠHM‟e taĢındı. AĠHM Türkiye‟yi mahkum etti. 103- NAZIM GÜLMEZ 61 yaĢındaki Nazım Gülmez Hozat ilçesi TaĢıtlı Köyü'nde yaĢıyordu. Sakin bir yaĢamı vardı. Ailesiyle beraber tarım ve hayvancılıkla uğraĢıyor, geçinip gidiyordu. Bolu Komando Tugayı operasyondaydı. Aliboğazı bölgesinde operasyon yapılacaktı. Komandolar TaĢıtlı Köyü'ne geldi. Nazım Gülmez'i evinden aldılar. 'Kılavuz olacaksın' dediler. Çaresiz Nazım Gülmez düĢtü önlerine. Evden alındığını onlarca köylü gördü. Tanıklardan birisi de köy muhtarıydı. Kendisinden o günden beri hiçbir haber alınamadı. Karısı Garip Gülmez bir ay sonra Hozat'taki binbaĢıya kocasının akıbetini sordu. Verilen yanıt düĢündürücüydü: 'Biz onları elimizde bir süre tuttuktan sonra bıraktık, Ģimdi biz de arıyoruz.' Karısı Garip Gülmez bu kez Hozat Savcılığına baĢvurdu. Hozat Savcılığı da görevsizlik kararı verdi, ama Tunceli BaĢsavcılığı gibi dosyayı DGM' ye değil, Elazığ'daki 8. Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığı'na gönderdi. Ġç hukuk yollarından sonuç alamayan Gülmez ailesi davayı avukatları aracılığı ile AĠHM‟e taĢıdı. 104-NEZĠR TEKÇĠ Yüksekova'nın AĢağı Ölçek (Yekmal) Köyü'nde çobanlık yapan Nezir Tekçe adındaki köylü, Bolu Dağ Komando Taburu 5. Bölüğe bağlı askerler tarafından 26 Nisan 1995 tarihinde bir grup köylü ile birlikte gözaltına alındı. Oğlunun akıbetini öğrenmek için çeĢitli giriĢimlerde bulunan baba Hamit Tekçe 2004 yılının Haziran ayında askerler hakkında suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunun ardından Yüksekova Cumhuriyet BaĢsavcılığı'na ifade veren Tekçe, oğlunun askerler tarafından öldürüldüğünü belirtti. Olaya iliĢkin soruĢturma baĢlatan Yüksekova Cumhuriyet BaĢsavcılığı ise, Cemil KırmızıtaĢ ile Nazım Dara adlı köylülerin tanık olarak ifadesini aldı. Tanıklar da, Tekçe'nin askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra öldürüldüğü yönünde ifade verdi. Ancak, olayla ilgili baĢlatılan soruĢturmadan hala bir sonuç çıkmadı. 14 yıl sonra o dönem Bolu Tugayında görev aldığını ve operasyon için bölgeye getirildiğini söyleyen bir asker, vicdan azabı çektiğini belirterek açıklamalarda bulundu. Aynı asker 2009 yılında Yüksekova Cumhuriyet Savcılığı'na baĢvurarak, Tekçe'nin Bolu Dağ Komando Tugay‟ından Kemal adındaki üsteğmen tarafından öldürüldüğünü belirtti. Sonrada Nezir Tekçe‟nin kafasını eline alarak poz verdiğini de ifadesine ekledi. Nezir Çoban‟dan yıllar sonra alınan haber bu oldu. Nezir Tekçe‟nin bir daha izine rastlanmadı. 105- HASAN ÇĠÇEK

Page 55: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

1976 doğumlu Diyarbakır ili Kulp ilçesi nüfusuna kayıtlı olan Hasan Çiçek, Diyarbakır il merkezinin YeniĢehir Semtinde ikamet ediyordu.1999 yılında Dicle Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü‟nü kazandı. Ancak, ön kaydını yapmadan önce kayboldu. Hasan Çiçek, daha önce Hizbullah örgütü üyesi olmak suçlamasıyla üç defa gözaltına alınmıĢtı 19 Eylül 1999 günü saat 19.30 sıralarında Hasan Çiçek eve geldi, arkadaĢları ile futbol maçı yapacaklarını söyleyerek evden ayrıldı. Ancak, Hasan o gece eve dönmedi. Ailesi, arkadaĢlarına ulaĢarak, akıbetini öğrenmeye çalıĢtı. Ancak Hasan maça gitmemiĢti. Baba Hüseyin Çiçek bu durum üzerine, Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı‟na, Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele ġubesi‟ne yazılı bir dilekçe ile baĢvuruda bulundu. TEM Ģubesi oğlunun gözaltında tutulduğuna dair sözlü bilgi verildi. Hüseyin Çiçek, aynı bilgiyi görevliye dilekçenin altına yazdırtıp imzalattırdı. Baba Hüseyin Çiçek, Dicle Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi öğrenci iĢlerine giderek, oğlunun kayıt yapmadığını öğrendi. Görevli memur, günün son gün olduğunu, kaydını yapmadığı takdirde hakkını kaybedeceğini belirtti. Hüseyin Çiçek bu durumdan yola çıkarak, oğlunun kayıt durumunu netleĢtirmek için tekrar TEM Ģubesine gitti. Oğlunun okul kaydını yapması gerektiğini ve bu günün son gün olduğunu belirterek kendisine imzalı bir kağıt vermeleri talebinde bulundu.. ġubedeki görevli, gözaltı kayıt defterini inceleyerek adı geçen Hasan Çiçek‟in baĢka biri olduğunu belirtti. Bu defa da bir yanlıĢlık olduğu, adı geçen Hasan Çiçek‟ in aslında Salih- Metiye „den olma 1973 Diyarbakır merkez nüfusuna kayıtlı olan baĢka bir Hasan Çiçek ile isim benzerliğinden dolayı karıĢıklık yaĢandığı Ģeklinde not düĢüldü. 20 Ekim 1999 günü Diyarbakır‟da yayın yapan Kanal 21 adlı yerel televizyon Hizbullah Örgütü ile ilgili bir haber yayınlandı. Haberde, “Hasan Çiçek‟in, Emniyet tarafından gözaltına alındıktan sonra polis ile iĢbirliği yaptığını düĢünüyoruz. Bu kiĢiyi ne yapalım?” Ģeklinde bir bilgi yer aldı. Söz konusu haberden sonra Hüseyin Çiçek, Savcılığa tekrar baĢvuruda bulundu. Savcı, Hüseyin Çiçek‟ e dönerek biraz beklemesi gerektiğini söyledi. DıĢarıda bekleyen Hüseyin Çiçek bir süre sonra Savcı tarafından çağrıldı ve Hasan Çiçek „in Diyarbakır E tipi cezaevinde tutuklu olduğunu belirtti. Baba Çiçek, Savcılıktan çıkar çıkmaz cezaevine gitti. Daha önceki karıĢıklık üzerinde ısrarla durdu. Gardiyan, Çiçek‟ in kimliğini alarak kayıtlara bakacağını söyledi. Bir süre sonra geri dönerek kendisini birazdan Hasan Çiçek‟le görüĢtüreceklerini beyan ederek içeriye aldı. Ġçerde bir süre bekleyen baba Hüseyin Çiçek görüĢ kabinine alındı, “ancak yine bir karıĢıklık olmuĢtur ve içerdeki kiĢi diğer Hasan Çiçek‟ tir” denilerek geri gönderildi. Hüseyin Çiçek, yaptığı tüm baĢvurulara rağmen oğlu ile ilgili Ģimdiye kadar hiçbir bilgi elde edemedi. Dava AĠHM‟e taĢındı. AĠHM Türkiye‟yi mahkum etti. (AĠHM Karar tarihi 30 Mart 2006. BaĢvuru no:76933/01) 106-ABDÜLSELAM ÇELĠK 1948 yılı, Diyarbakır ili Lice ilçesi Dingilhava köyü doğumlu Abdülselam Çelik, Diyarbakır Ġl merkezinde ikamet etmekteydi. 5 Nisan 1997 günü misafir olarak gittiği, Lice ilçesi Tepe köyüne PKK militanlarınca düzenlenen baskın sırasında kendisi ile birlikte 9 kiĢi köyden alınarak götürüldü. Baskından 3 gün sonra götürülen kiĢilerden korucu olan biri militanlar tarafından öldürüldü. Abdülselam Çelik dıĢında 7 kiĢi bir süre sonra serbest bırakıldı. Abdülselam ise; 1997 yılının Ekim ayında serbest bırakıldı. Serbest bırakılan Abdülselam eve uğramadan doğrudan Lice Jandarma Komutanlığı'na giderek burada ifade verdi. Ġfadesinden sonra YüzbaĢı tarafından Diyarbakır'a getirilerek Jandarma Alay Komutanlığı'nda 3 gün tutuldu ve sonra Savcılığa çıkarılarak serbest bırakıldı. Savcılıktan serbest bırakılan Abdülselam, yaklaĢık 15 gün sonra babasının hastalandığını ve durumunun ağır olduğunu duydu ve Lice ilçesi Dingilhava köyündeki babasını görmeye gitmek üzere yola çıktı. Köye ulaĢıp babasını gören Çelik, 6 Kasım 1997 tarihinde tekrar Diyarbakır' a döndü. Diyarbakır' a ulaĢtıktan sonra hal semtinde arabadan indi ve bir daha kendisinden haber alınamadı. Kaybolduğu günden itibaren ailesi Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi ve Emniyet Müdürlüğü'ne dilekçe ile baĢvuruda bulundu ve ancak olumlu hiçbir yanıt elde edemediler. 107-BAHRĠ BUDAK-METĠN BUDAK

Page 56: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

Lice‟nin Yalımlı köyü, 1994 yılında güvenlik gerekçesiyle, zorla boĢaltıldı. Köy boĢaltıldıktan kısa bir süre sonra 28 Mayıs 1994 tarihinde 61 yaĢındaki Bahri Budak 14 yaĢındaki torunu Metin Budak ile köylerindeki bahçelerinin bakımını yapmak için köye gitti. Daha sonra kendilerinden bir daha haber alınamadı. Aile, BaĢbakanlığa, OHAL Valiliği'ne, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü'ne, TBMM'ye, Lice Cumhuriyet BaĢsavcılığına, ĠçiĢleri Bakanlığı'na, Diyarbakır Valiliği'ne ve Lice Kaymakamlığı'na dilekçe ile baĢvurdu. Hiçbir baĢvurudan sonuç alamayınca 2001 yılında dosyayı Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesi‟ne taĢıdılar. 1 Mayıs 2005 tarihinde köyün etrafında koyunlarını otlatan Abdulbaki Budak, eski bir dere yatağında toprağın hemen altında bazı kemik parçalarına, eĢya ve giysilere rastladı. Kalıntıları gören aile, bunların babaları Bahri Budak ve oğulları metin Budak'a ait olduğunu teĢhis etti. Aile, 9 Mayıs 2005'te Lice BaĢsavcılığı'na baĢvurdu. Lice Cumhuriyet Savcısı Tamer Can'ın 28 Mayıs 2005'te tuttuğu olay yeri tutanağında bulunan 10 adet boĢ mermi kovanı ile bir adet patlamamıĢ merminin MKE yapımı olduğunu belirtti. 2006 Nisan‟ında Adli Tıp Kurumu Morg Ġhtisas Dairesi'nce hazırlanan raporda, bulunan kemiklerin Bahri ile Metin Budak'a ait olduğu belirtildi. Raporda, boĢ kovanlarda yapılan incelemede dede ve torunun G-1 ve G-3 piyade tüfeğinden açılan ateĢ sonucu öldükleri ifade edildi. Olayı takip eden Ġnsan Hakları Derneği, dede ve torunu öldüren mermi kovanlarının MKE yapımı olmasının faillerin adreslerini ortaya çıkardığını söyledi. Kadri Budak, babasının ve oğlunun kaybedilmesinden sorumlu tuttuğu Bolu Komando Tugayı hakkında Lice Savcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Ġç hukuktan umudunu kesen Budak ailesi, davalarının AĠHM‟ de sonuçlanmasını bekliyor 108 -AHMET YETĠġEN 13 Kasım 1994 tarihinde gece saat 22.00 sıralarında üç araç dolusu güvenlik gücü Huzur mahallesindeki YetiĢ ailesinin evine baskın yaptı. Evi didik didik aramalarına rağmen herhangi bir suç unsuruna rastlanmadı. Aynı gece saat 01.00 sıralarında, tekrar eve baskın düzenledi. Ahmet YetiĢen evde olmadığı için, oğlu Hanifi‟yi gözaltına alarak beraberlerinde götürdüler. Arkasından akrabaları olan Nurettin Güney‟in evine yapılan baskında orada misafir olan Ahmet YetiĢen de gözaltına alındı. Ahmet YetiĢen oğlu Hanifi YetiĢen‟le aynı yerde tutuldu. Ahmet YetiĢen kolundaki saati oğlunun koluna taktı ve “Oğlum bu saati sana hatıra olarak veriyorum” dedi. Ertesi gün saat 02.00 sıralarında, Hanifi YetiĢen babasının yanından alınarak Batman‟a yakın bir yerde gözleri kapalı bir Ģekilde serbest bırakıldı. O günden sonra Ahmet YetiĢen‟den bir daha haber alınamadı. Ailesinin tüm baĢvuruları sonuçsuz kaldı. 109 - MUHSĠN TAġ Cizre'nin Cudi bölgesinde 14 Ekim 1993 sabahında polis ve jandarmalar tarafından yürütülen bir operasyon sırasında, Muhsin TaĢ dizinden vuruldu ve saat 05.00 sıralarında Jandarma BinbaĢı Cemal Temizöz'ün emrindeki jandarmalar tarafından gözaltına alındı. Muhsin TaĢ saat 05.50 sıralarında Cizre Devlet Hastanesi'ne götürüldü. Dr. Palpas tarafından muayene edildi. Dr. Palpas, tıbbi teçhizat bulunmadığı ve ortopedi uzmanı olmadığı için TaĢ‟ın Mardin'e gönderilmesini söyledi. Aynı gün, Muhsin TaĢ, ġırnak Ġl Jandarma Komutanlığı'ndan BinbaĢı Erol Tuna'ya teslim edildi. Ardından ġırnak'a getirildi. ġırnak Askeri Hastanesi poliklinik kayıtlarına göre Dr.Can tarafından muayene edildi. 9 Kasım 1993 tarihinde saat 16.30'da el yazısı ile yazılıp jandarma grup komutanı ġeyhmus Kara ve her ikisi de grup komutanı olan jandarma üsteğmen Burak Buğra ve Tarık Göktürk tarafından imzalanan olay tespit tutanağına göre, Muhsin TaĢ Gabar dağlarında PKK sığınaklarını bulmak için yürütülen bir operasyonda yardım ederken kaçtı. Yetkililer, TaĢ Ailesi‟nin koltuk değneksiz yürüyemeyen oğullarının engebelerle dolu dağlık bir alanda kaçtığına inanmalarını istediler. Ailenin tüm yasal baĢvuruları sonuçsuz kaldı. AHĠM „de Türk yargıç Gölcüklü dıĢındaki 6 yargıcın oyuyla Türkiye Muhsin TaĢ‟ı kaybetmekten mahkum oldu.(Karar tarihi: 14.11.2000-BaĢvuru No: 24396/94 )

Page 57: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

110 - SÜLEYMAN SOYSAL Süleyman Soysal, Özgen köyünün ileri geleni, varlıklı bir ailenin reisiydi. 29.12.1995 tarihinde alıĢveriĢ için köyünden Silopi'ye gitmiĢ, öğleden sonra dönmüĢtü. Döndükten hemen sonra bir telefon geldi. EĢine 'Benim acil bir iĢim çıktı. Silopi'ye geri gidiyorum' dedi ve evden çıktı. Görgü tanıklarına göre Çimen tesisleri civarında durduruldu. Durduranların beyaz Toros ile mavi renkli iki otomobili vardı. Bir kiĢi Soysal‟ın yanına bindi. Soysal'ın arabası diğer iki otomobilin arasında un fabrikası yolu üzerinden güneye doğru ilerledi. Ertesi gün BaĢköy'den arabanın bulunduğu haberi geldi. Süleyman Soysal‟dan ise bir daha haber alınamadı. Süleyman Soysal‟ın kardeĢi Dr.Sabri Soysal "Sanırım haziran ayıydı. Cem Ersever, abimle görüĢmek iiçin iki sivil ile birlikte geldi. Birlikte oturduk, sohbet ettiler. Abime 'sen sevilen birisin, devlete yardımcı olman lazım' dedi. Abim de 'biz zaten karĢıt bir Ģey yapmamıĢız' diye cevap verdi. Ersever, 'bize yardımcı olursan, her tür sorununu çözeriz' gibi sözler etti. Sonra da abimle yalnız konuĢmak istedi. Onlar gidince abime ne istediğini sordum. 'Benim resmen muhbirlik yapmamı istiyor. Yapmazsam sıkıntı çekeceğimi söylüyor' dedi. Abim kabul etmediğini söyledi" diyerek Süleyman Soysal'ın kaybedilme nedenini açıkladı. 111 - ABUBEKĠR ARAS Abubekir Aras, 17.07.1994 tarihinde sabaha karĢı Terörle Mücadele polislerinin evlerine yaptığı baskında gözaltına alındı. Babası Abdurrahman Aras ve avukatı Aydın Satıcı, ilgili tüm resmi kurumlara baĢvurdu ama gözaltına alındığı hep inkar edildi. Babanın ısrarlı baĢvuruları üzerine Cizre Savcılığı emniyetten bilgi istedi. Savcılığa 3. Sınıf Emniyet Müdürü H. Hayri Aslandağ imzasıyla Ģu yazı gönderildi: “Abubekir Aras 17.07.1994 günü saat 05.30‟da nezaret altına alınmıĢ, aynı gün saat 20.30 sıralarında salıverilmiĢtir.” Halbuki emniyetin “salıverdik” dedikleri tarihten sonra Abubekir Aras'ı iĢkencede gören bir tanık vardı. Ġsmini vermek istemeyen bu tanık Abubekir Aras ile birlikte iki gün aynı hücrede kalmıĢtı. Abubekir Aras‟a TEM‟de görevli polis memuru Mehmet tarafından iĢkence yapıldığını açıkladı. Ailenin tüm baĢvuruları sonuçsuz kaldı, Abubekir Aras‟tan bir daha haber alınamadı. 112 - HAMĠDE ġARLI-RAMAZAN ġARLI Tatvan ilçesine bağlı Ulusoy (Wanik) köyünde 1993 yılında askerler ve yüzleri kapalı Özel Harekat Timleri tarafından yapılan operasyonda Hamide ġarlı‟yı götürmek isteyen askerlere kardeĢi Ramazan ġarlı 'Ben de onunla birlikte geleceğim' demesinin ardından askerler ikisini birden alıp ailesinin ve tüm köylünün gözleri önünde panzere bindirerek götürdü. Ġki kardeĢten o günden sonra haber alınamadı. ġarlı Ailesi o tarihten itibaren çocuklarının akıbetini öğrenmek için bölgede bulunan bütün karakollara baĢvurdu, ancak hiçbir sonuç alınamadı. Bunun üzerine aile 1993 yılı Aralık ayında Tatvan Cumhuriyet Savcılığı'na, Ulusoy Karakolu'nda görevli askerler hakkında suç duyurusunda bulundu. Tüm köyün gözü önünde götürülen iki kardeĢin akıbeti hakkında yaptığı soruĢturmayı 2 yıl sonunda tamamlayan savcılık, 'Ģahitler yok' gerekçesiyle kovuĢturmaya gerek olmadığına karar verdi. 113 - TAHSĠN ÇĠÇEK-ALĠ ĠHSAN ÇĠÇEK-ÇAYAN ÇĠÇEK Lice'nin Dernek (Tilê) Köyü 10 Mayıs 1994 tarihinde askerler tarafından basıldı. Baskında kadın ve çocuklar bir tarafta bekletilirken, erkekler ayrı bir yere alındı. Kimlik kontrollerinde Tahsin Çiçek, Ali Ġhsan Çiçek, Cihan Yılmaz, Mehmet Fidantek, Mehmet Özdekçi ve Fevzi Fidantek gözaltına alındı. Lice Jandarma Komutanlığı'na yaya götürülen 6 kiĢi günlerce Bolu Tugay Komutanlığı'na bağlı askerlerin kaldığı YĠBO‟da gözaltında tutuldu. Daha sonra

Page 58: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

Yılmaz, Fidantek, Mehmet Özdekçi ve Fevzi Fidantek serbest bırakılmasına rağmen Çiçek ailesinden gözaltına alınanlardan bir daha haber alınamadı. Ardından 27 Mayıs 1994 tarihinde Tahsin Çiçek‟in oğlu 15 yaĢındaki ileri derecede görme kaybı olan Çayan Çiçek de yapılan bir operasyon sonucunda gözaltına alındı ve babası ile amcası gibi onu da bir daha gören olmadı. Tüm baĢvuruları sonuçsuz kalan Çiçek ailesi AĠHM‟e baĢvurdu. Türkiye Çiçek ailesinin dört ferdini kaybetmekten mahkum oldu.(Karar tarihi: 27.02.2001-BaĢvuru No: 25704/94) 114 - DEHAM GÜNAY Nehyet Günay ve kardeĢi Deham Günay 11 Temmuz 1997 tarihinde, Silopi‟de sınıra yakın bulunan tarlalarında çalıĢırken yirmiye yakın jandarma grubu tarafından gözaltına alındılar..Ġki kardeĢi , tarlalarının yakınında geniĢ bir alana götürerek yerde bulunan ve içleri silah dolu iki sarı torbayı gösterip, bunların kendilerine ait olup olmadıklarını sordular. Jandarmalar, iki kardeĢin olumsuz cevap vermesinin ardından kendilerine « G3 » tüfeklerinin dipçikleri ile vurdular. Kafasından yaralanan Deham bilincini kaybetti. Kafasından ve yüzünden yaralanan Nehyet ise, jandarmalar tarafından cipe bindirilerek götürüldü. Nehyet geceyi Habur jandarma karakolunda geçirdi. Nöbetçi askerlere kardeĢinin durumunu sordu. Ġlk asker hastanede olduğunu, nöbet değiĢiminde sorduğu 2.asker ise öldüğünü söyledi. Resmi makamlar aileye 17 yaĢındaki Deham‟ın kaçtığını söyledi.Tüm giriĢimleri sonuçsuz kalan aile AĠHM‟e baĢvurdu.AĠHM Türkiye‟yi henüz reĢit olmayan Deham Günay‟ı kaybetmekten mahkum etti. (AĠHM Karar tarihi:21.10.2008-BaĢvuru No: 51210/99) 115- MUHARREM TANRIVERDĠ- MEHMET TANRIVERDĠ-MAHFUZ TANRIVERDĠ 8 Mayıs 1994 tarihinde Lice ilçesine bağlı Dibek köyüne asker ve polisler tarafından baskın düzenlendi. Baskında 19 yaĢındaki Muharrem Tanrıverdi, 25 yaĢındaki Mehmet Tanrıverdi, 13 yaĢındaki Ali Tanrıverdi ve 20 yaĢındaki Mahfuz Tanrıverdi adlı 4 kardeĢ ile birlikte yakın akrabaları Tarık gözaltına alındı. Ali ve Tarık 5 gün sonra serbest bırakıldı. 3 kiĢiden bir daha haber alınamadı. Ailesinin Emniyet Müdürlüğü‟ne yaptığı baĢvuruya yanıt “biz de yok” oldu.. Lice askeri karakoluna anne Kadriye Tanrıverdi aynı gün 6 kez gitti. Ve kendisine oğlunun "Alay‟a götürüldüğü" söylendi. Anne Kadriye bu kez Alay Komutanlığı‟na oğullarını sordu. Yanıt yine “bizde yok” oldu. Anneleri yeniden karakola gitti. Bu kez karakol yetkilisi, “Bolu Tugayı‟nın bölgede operasyon yaptığını ve Muharrem, Mehmet ve Mahfuz‟un Bolu Tugayı‟na bağlı askerler tarafından götürüldüğünü” söyledi. Ardından anne Kadriye‟nin yaptığı tüm giriĢimler sonuçsuz kaldı. Muharrem, Mahfuz ve Mehmet kardeĢlerden bir daha haber alınamadı. 116- FAHRĠ BALYECĠ 1956 Hazro doğumlu Fahri Balyeci, Diyarbakır ili Hazro ilçesinde ikamet ediyordu. Tarım vs. gibi iĢlerle uğraĢarak geçimini sağlamaktaydı. 5 çocuk babasıydı. Fahri, PKK kadrosuna katılan bir kardeĢinden dolayı sürekli Hazro Jandarma Komutanlığı tarafından rahatsız edilmekteydi. KardeĢini bulup getirmesi ve ajanlık yapması yönünde devamlı tehdit edilmekte ve zorlanmaktaydı. Bu çerçevede 1994 yılında Jandarma tarafından gözaltına alındı ve 45 gün boyunca gözaltında tutuldu. Sonra tutuklanarak Diyarbakır E Tipi Cezaevine gönderildi. 19 aylık bu cezaevi sürecinden sonra tahliye edildi ve tekrar Hazro ilçesindeki ailesinin yanına yerleĢerek burada yaĢamını sürdürdü. Fahri, serbest bırakıldıktan sonra da Hazro ilçe Jandarması tarafından sürekli takip altında tutulmaktan kurtulamadı. 26 Eylül 1996 günü Diyarbakır‟ da ikamet eden birkaç kiĢiden tahsil edilmesi gereken 84 milyon miktarındaki parayı almak üzere il merkezine geldi. Ġl merkezinde bu kiĢilerle görüĢerek, parayı aldıktan sonra ortadan kayboldu. Fahri, Diyarbakır‟dan dönmeyince hemen ertesi gün, aile fertlerinden birileri Diyarbakır‟a gelerek Fahri‟nin izini sürmeye ve kendisinden bir haber alma çabası içerisine girdi. Bu çaba sonucunda Balyeci‟nin sebze hali civarında gözaltına alındığını öğrendi. Zaten o dönemde ismini açıklamaktan çekinen bir kiĢi, Fahri‟yi, Diyarbakır‟ da JĠTEM‟ de gördüğünü, sürekli iĢkence edildiğini, bazen gözleri bağlı bazen de açık bir Ģekilde ayakta bekletildiğini anlattı. Fahri Balyeci, en son bu kiĢi tarafından görülmüĢtü. Bu kiĢinin de Fahri‟ yi gözaltında gördüğünü teyit etmesi üzerine anne Remziye Balyeci hemen Hazro Jandarma Komutanlığı‟na, Savcılığa, Kaymakamlığa, Emniyete,

Page 59: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi‟ne dilekçe ile baĢvuruda bulundu. BaĢvuruya herhangi bir yanıt alamadı. Aile, bunca baĢvurudan sonra, gayrı resmi yollardan oğullarının Diyarbakır JĠTEM‟ de tutulduğu ve serbest bırakılacağı duyumunu aldı. Bu nedenle de dava açmak gibi bir yola baĢvurmadılar. Fahri Balyeci‟nin bir daha izine rastlanmadı. 117-HASAN ÇĠÇEK Tunceli‟nin Hozat ilçesine bağlı BoydaĢ köyü Dereköy mezrasında ikamet eden Hasan Çiçek, köylerini boĢaltmaları yönünde birçok kez tehdit edildi. Köyü boĢaltmayan Çiçek, yol göstermesi için` askerlerce 10 Ekim 1994 tarihinde evinden alındı.. Çiçek`in eĢi Zeynep Çiçek, eĢinin götürüldüğü istikametten silah sesi duydu. Bir ay sonra yakılmıĢ bir ceset bulundu.. Zeynep Çiçek, eĢini kol düğmelerinden tanıdı, ama ispatlanamadığı için Hasan Çiçek resmi kayıtlara `kayıp` olarak geçti. Dava dosyası mahkemeler arasında uzun yıllar gidip geldi. Zeynep Çiçek`in 1999 yılında baĢvurduğu Hozat Asliye Hukuk Mahkemesi de Hasan Çiçek`in `kayıp` olduğu kararını verdi. Dava 2005 yılında Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesi`ne (AĠHM) taĢındı. AĠHM dosyayı kabul edilebilir gördü. 118- ĠLYAS EREN 1954 doğumlu Diyarbakır ili Kulp ilçesi doğumlu Ġlyas Eren, evli ve 8 çocuk babasıydı. Daha önce Diyarbakır ili Kulp ilçesi Mezré Rındık (Tepecik) köyünde ikamet etmekteydi. 1994 yılının Mart ayında köyün güvenlik kuvvetleri tarafından yakılmasının sonrasında ilçe merkezine göç etti ve burada ikametini sürdürerek çiftçilikle geçimini sağlamaya çalıĢtı. Ġlyas Eren 1990 yılında PKK üyesi olmak suçundan ilçe merkezinde birkaç kez gözaltına alındı. Bir süre sonra serbest bırakıldı. Bu gözaltılar sonucu yapılan soruĢturma neticesinde takipsizlik kararı verildi. 11 Mart 1997 günü Diyarbakır'ın Dağkapı semtinde bulunan Kulp terminalinde minibüs beklediği sırada yanına gelen sivil giyimli silahlı 4 Ģahıs tarafından kimliği soruldu.. Kimlik kontrolünden sonra terminalden çıkarılarak özel bir araca bindirilip gözaltına alındı. Ġlyas Eren' in dayısının oğlu Yahya Eren olay sırasında terminaldeydi ve olayı gözleriyle gördü. Eren‟in kardeĢleri Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesine dilekçe ile defalarca baĢvurdu. Bir sonuç alamadı. Ġnsan Hakları Derneği ve Af örgütünün yaptığı baĢvurular da sonuçsuz kaldı. Ġlyas Eren‟den bir daha haber alınamadı 119- DÜZGÜN TEKĠN Düzgün Tekin; 21 Ekim 1995 günü GüneĢli Evren Mahallesi‟ndeki bir akrabasının evinden iĢine gitmek üzere çıktı. Bir daha kendisinden haber alınamadı. Kaybolmadan bir hafta önce polis tarafından takip ediliyordu. Takip eden araçları biliyordu, birisinin plakasını bir kağıda yazıp eve bırakmıĢtı. Yazıp bıraktığı 34 F 6676 plakalı araç, onu kaçıran araçlar arasındaydı. Düzgün Tekin'in ailesi, avukatları ile birlikte tüm resmi kurumlara baĢvurularda bulundular ama sonuç çıkmadı. Gebze cezaevinde Kasım Açık isimli itirafçı Düzgün Tekin‟in öldürülüp Kırklareli yakınlarındaki Çadırkent‟de gömüldüğünü krokilerle açıkladı. Fakat kaybedildiği günden bugüne devlet yetkilileri ne Düzgün Tekin hakkında ne de kendisini takip eden sivil araç hakkında hiçbir bilgi vermedi. Düzgün Tekin‟den bir daha haber alınamadı. 120-M.SELĠM SANSARKAN 1962 Silvan doğumlu M. Selim Sansarkan, Diyarbakır il merkezinde ikamet etmekteydi. BalıkçılarbaĢı semtinde bulunan Japon Pasajı‟nda kiraladığı bir dükkânda kırtasiye malzemesi ve dini içerikli kitaplar satarak geçimini sağlamaktaydı. Bekar olan M.Selim, evli olan kardeĢlerinden ayrı olarak yine BalıkçılarbaĢı semtinde satın aldığı evde yaĢıyordu. Sansarkan, Japon Pasajında bulunan dükkânını değiĢtirdikten sonra 23 Mayıs 1999 günü eski dükkanına giderek pasaj bekçisine, kalan eĢyalarını yeni dükkana taĢıması için bir miktar para verdi. Ve yeni tuttuğu dükkanına dönerken kayboldu. M.Selim‟i son gören kiĢi pasaj bekçisi oldu.

Page 60: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

Esnafların, aradan 10 gün geçmesine rağmen M.Selim‟in dükkanına uğramaması ilgilerini çekti. Bu nedenle kardeĢine telefonla haber verdiler. KardeĢ Sansarkan, abisi hakkında bilgi edinmek için çaba gösterdi ancak abisinin kimler tarafından kaçırıldığına dair elinde hiçbir bilgi yoktu. Bir dükkandan diğer dükkana giderken sırra kadem basmıĢtı abisi. M.Selim olayla ilgili olarak Emniyet Müdürlüğü, Cumhuriyet Savcılığı, Devlet Güvenlik Mahkemesi, Valilik, ÇarĢı Karakolu gibi her yere baĢvuruda bulunan Hidayet Sansarkan, olayın aydınlatılması konusunda hiçbir ilerleme sağlayamadı. M. Selim Sansarkan‟dan o tarihten bugüne kadar bir daha haber alınamadı. 121-MEHMET GÜLER 1973 Lice doğumlu Mehmet Güler, Diyarbakır ili Silvan ilçesi merkezinde ikamet etmekteydi. Evli ve 3 çocuk babasıydı. Güler, ikamet ettiği Silvan ilçesi Ġhlas Kargo Ģubesinde çalıĢmaktaydı. 1 Aralık 1997 günü iĢe gitmek üzere evden ayrıldı. Bir daha onu gören olmadı. Mehmet'ten bir haber alamayan annesi Silvan Ġhlas Kargo bürosuna giderek oğlunun gece eve gelmediğini, nerede olduğunu sordu. ÇalıĢanlar, Mehmet' in Kargo arabasıyla yine çalıĢanlardan Murat GüneĢ ile birlikte Batman' a gittiğini, orada bir tanıdığına rastladığını ve geri dönmediğini aktardılar. Bu açıklama üzerine anne Güler, nasılsa oğlunun orada misafir olarak kalmıĢ olabileceğini düĢündü ve biraz rahatlayarak eve döndü. Aradan birkaç gün geçmesine rağmen Mehmet eve dönmeyince annesi iyice meraklanarak tekrar kargo bürosuna gitti. Büro sahibi Murat SütĢurup ile ve oğlunu en son gören Murat GüneĢ ile görüĢtü. Ġkisi de „merak etme birgün eve döner” dediler. Anne GüIer, hiçbir çıkar yol bulamayınca Diyarbakır' a gelerek birkaç avukat ile görüĢtükten sonra Batman Ġnsan Hakları Derneği'ne, Batman Cumhuriyet BaĢsavcılığı‟na çeĢitli gazetelere baĢvuruda bulundu. Oğlunun gözaltına alındığına dair olumlu bir yanıt alamayınca yine savcılığa bu kiĢiler hakkında suç duyurusunda bulundu. 1999 yılı Nisan- Mayıs ayları içerisinde Hizbullah Örgütü‟ne yönelik güvenlik kuvvetlerince sürdürülen operasyonlarda Hizbullah örgütü üyesi olmak iddiası ile tutuklananlar arasında Murat SütĢurup ile Murat GüneĢ‟ in de isimleri geçmekteydi. Mehmet Güler‟den bir daha haber alınamadı. 122- YUSUF NERGĠZ 70 yaĢındaki Yusuf Nergiz, Diyarbakır ili Kulp ilçesi Narlıca (Tiyaks) köyü doğumlu olup evli ve 6 çocuk babasıydı. Diyarbakır il merkezi Ofis semtinde ikamet eden Nergiz; köyde bulunan arazilerini ekip, biçmek için sürekli köye gidiĢ- geliĢ yapmaktaydı. 29 Eylül 1997 tarihinde yine köye gitti. Köyde bir gün kaldıktan sonra, 1 Ekim 1999 günü akĢam saat 22.00 sularında 15 kiĢiden oluĢan asker giyimli, silahlı kiĢilerce baskın düzenlendi. Yusuf Nergiz gözaltına alınarak Kulp Merkez Jandarma Komutanlığı'na götürüldü. Karakolda 24 saat boyunca sorgulandıktan sonra; köye dönmeyerek Kulp merkezinde kalması ve sabah tekrar karakola gelmesi koĢuluyla serbest bırakıldı. Bunun üzerine o gece Kulp merkezinde ikamet eden komĢu köyden Mehmet Cabbar' ın evinde kaldı ve ertesi gün sabah tekrar karakola gitti. Karakolda bulunan Alaaddin ġahin adlı korucu kendisine: "Buradan defol! Hemen biletini kes ve Diyarbakır'a git" Ģeklinde bağırarak onu karakolun önünden kovdu. Karakoldan ayrılan Yusuf Nergiz, terminale giderek Diyarbakır' a gitmek üzere bilet aldı. Bu arada yine Narlıca (Tiyaks) köyünde ikamet eden kardeĢi Adil Nergiz ile karĢılaĢtı. Olup biteni kardeĢine anlattıktan sonra ġevket adlı Ģoförün kullandığı 21 AR 474 plakalı kırmızı renkli minibüse binerek Diyarbakır' a gitmek üzere yola çıktı. Nergiz, minibüse bindikten hemen sonra kendisini karakolun önünden kovan Alaaddin ġahin adlı korucu da minibüse bindi, ancak Nergiz‟den daha sonra hiçbir haber alınamadı. Olaydan sonraki gün Yusuf Nergiz‟in eĢi Saibe Nergiz, kızını da yanına alarak eĢinin akıbetini öğrenmek için Kulp Cumhuriyet BaĢsavcılığı' na baĢvuruda bulundu. BaĢsavcı ile görüĢen Saibe Nergiz, olan biten her Ģeyi anlattıktan sonra savcının kendisine "Niye daha

Page 61: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

önce gelmedin, geç kaldın " yanıtını verdikten sonra telefon numarasını alarak, kendisinin eve gitmesini eğer bir bilgi edinirse telefon açarak kendisine haber vereceğini söyledi. Aynı gün Alaaddin ġahin adlı korucu ile görüĢen Saibe Nergiz, eĢinin akıbetini sordu. Alaaddin adlı korucu kendisine 3 Ekim 1999 günü aynı minibüs ile Diyarbakır istikametine doğru birlikte geldiklerini, eĢi Yusuf Nergiz'i yol üzerinde bulunan Seyrek Jandarma Karakolu'na teslim ettiğini, ondan sonra da kendisini görmediğini aktardı. Zaten Yusuf Nergiz'i en son gören kiĢi de korucu Alaaddin ġahin oldu. 123-MEHDĠ AKDENĠZ 20 ġubat 1994‟de Kulp Jandarma Karakolundan yaklaĢık 200 asker Diyarbakır‟ın Kulp ilçesinin Sesveren köyüne geldi ve köylüleri evden çıkmaya zorladı. Tüm köylüleri köy meydanına topladı. Bazı askerler evleri yakmaya baĢladı. Bir süre sonra yanlarındaki maskeli bir kiĢi, elindeki kağıttan isimleri okumaya baĢladı. Mehdi Akdeniz‟i bir panzerin arkasına bağladı ve yerlerde sürükleyerek 5 kiĢiyle birlikte döve döve götürdüler. 18 gün sonra Mehdi dıĢındakiler serbest bırakıldı. Bırakılanlar, ilk önce Sivrice karakoluna, sabah ise Kulp Komando Tugayı‟na götürüldüklerini, söz konusu dört günün sonunda Kulp jandarma karakoluna getirildiklerinde, “Mehdi‟yi kendilerinden ayırdıklarını ve bir daha onu görmediklerini” söylediler. Gözaltı süresince sürekli iĢkence gördüklerini, Mehdi‟nin ise daha ağır iĢkencelere maruz bırakıldığını söylediler. Anne Mevlüde Akdeniz, her gün oğlunu jandarmaya sordu. Bir yanıt alamadı. 11 Mayıs 1994 tarihinde, Diyarbakır DGM BaĢsavcılığına bir dilekçe ile baĢvurdu. Oğlunun akıbetini sordu. Savcılık dilekçenin altına „Gözetim kayıtlarımızın tetkikinde bu isme rastlanmamıĢtır.‟ notunu yazarak cevap verdi. Bu dosya 18788 No‟lu dosya olarak devlet kayıtlarına geçti. Ardından dava AĠHM‟e taĢındı. Dava 11 yıl sonra bitti. AĠHM Türkiye‟yi Mehdi Akdeniz‟i kaybetmekten mahkum etti. AĠHM, jandarmanın; “köylülerin Sesveren köyüne düzenlenen operasyonda gözaltına alındığına yönelik kaydını” buldu. Türkiye, AĠHM'nin saptamasından sonra gözaltı kayıtlarını 5 yıl sonra, 1999'da doğrulamak zorunda kaldı. (Karar tarihi: Mayıs 2005-BaĢvuru no:25165/94) 124 - BEDĠRXAN TUYSÜZ 1979 yılının Kasım ya da Aralık ayında Bedirxan Tüysüz‟ün13 yaĢındaki oğlu M.Ali Tüysüz tarladan dönerken Bucak aĢiretine mensup bir grup silahlı kiĢiler yolunu kesti.M.Ali‟yi yanlarına alarak Kılıca köyüne baskın yaptılar. O gece 4 veya 5 saat boyunca çatıĢma sürmüĢtü. O sırada M.Ali‟nin annesini gördüler. “Sen git Bedirxan‟a söyle oğlun elimizde, gelmezse oğlunu öldüreceğiz, gelirse birĢey yapmayacağız. Sadece konuĢacağız” dediler. Anne söyleneni aynen kocası Bedirxan‟a iletti. Bedirxan Tüysüz oğlunun baĢına bir Ģey gelmesin diye köye geldi. Bedirxan gitmemek için epeyce direnmesine rağmen onu zorla alıp götürdüler. Olayı Karakol‟a Silvan Kaymaklığı‟na bildiren ailesi, Bedirxan hakkında hiç bir bilgi elde edemedi. Bedirxan‟dan bir daha haber alınamadı 125 - ĠHSAN HARAN 12 Mayıs 1994 tarihinde, köylerinin güvenlik güçleri tarafından yıkılmasından sonra, Ġhsan Haran ailesi çocuklarıyla beraber köylerinden Diyarbakır‟a taĢındılar. Ġhsan Haran Diyarbakır yeraltı çarĢısı inĢaat alanında çalıĢalı 8 gün olmuĢtu. O gün iĢe gitti ve bir daha geri dönmedi. Ailesi ek iĢ olduğunda mesaiye kalmasına bağlayarak önce onu merak etmedi. 27 Aralık 1994 tarihinde, aynı köyden olan Fahri Hazar, Ġhsan Haran‟ın evine geldi. Ve eĢi Nesibe Haran‟a “24 Aralık 1994 sabahında, Ġhsan Haran‟ın çalıĢmakta olduğu inĢaat alanında üniformalı polis memurları tarafından kimlik kontrolü yapıldığını ve onların Ġhsan Haran‟ın kimlik belgelerini kontrol ederken kendi aralarında tartıĢmaya baĢladıklarını, bu tartıĢma sonunda Ġhsan Haran‟ı da beraberinde götürdüklerini” söyledi. Olaydan birkaç gün sonra 30 Aralık 1994 tarihinde, Fahri Hazar‟da gözaltına alınarak tutuklandı. EĢinin polis memurları tarafından tutuklandığını öğrenen eĢi Nesibe Haran, onun yerini öğrenmek için Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığı‟na bir dilekçe ile gitti. Ancak, dilekçesini sunması, Devlet Güvenlik Mahkemesi önünde duran polis memurları

Page 62: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

tarafından engellendi. EĢi Nesibe ve diğer aile üyeleri, yaklaĢık bir ay boyunca Cumhuriyet Savcısı‟yla görüĢmeye çalıĢtılar ancak baĢarılı olamadılar. Bu kez de herhangi birinin eĢini görüp görmediğini öğrenmek için birkaç hapishaneyi ziyaret etmeye baĢladılar. Ġsminin verilmemesini isteyen, Diyarbakır E Tipi Cezaevi‟nde 31. KoğuĢ‟ta kalan bir tutuklu “Ġhsan Haran‟ı nezarette gördüğünü” söyledi. Ġhsan Haran‟dan bir daha haber alınamadı. Ġç hukuk yollarından birĢey elde edemeyen ailesi olayı AĠHM‟e taĢıdı. AĠHM Türkiye‟yi mahkum etti. (Karar Tarihi:6 Ekim 2005-BaĢvuru no: 28299/95) 126- ĠSMAĠL BAHÇECĠ 1968 doğumlu Ġsmail Bahçeci Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu öğrencisiydi. Polis tarafından arandığı için ailesinden ayrı yaĢıyordu. Birçok kez eve polisler gelmiĢ nerede olduğunu sormuĢlardı. KardeĢi Metin‟le Unkapanı‟nda görüĢtüklerinde Metin ona haberleĢmek için yakın arkadaĢı Veysel‟in telefonunu verdi. Veysel, politikayla hiç ilgilenmeyen biriydi. 24 Aralık 1994 günü Ġsmail‟in Aksaray‟da Ġstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele ġubesi Müdürlüğünce Olağanüstü Hal Bölgesi‟nde iĢlendiği iddia edilen bir suç‟un soruĢturması için gözaltına alındığı haberi geldi. Ġsmini vermeyen ve Ġsmail‟in arkadaĢı olduğunu söyleyen biri, Ġsmail‟in evini arayarak telefona çıkan babasına “oğlunuz gözaltında, ona sahip çıkın, işkence görmesin” dedi. Ġsmail‟in gözaltına alınıĢından hemen sonra terörle mücadele ekipleri Veysel Düz‟ün iĢyerine baskın düzenledi. O anda Veysel Düz iĢyerinde olmadığı için ağabeyi Gürsel Düz, Ġstanbul Terörle Mücadele ġubesi‟ne götürüldü. Orada kendisine “kardeĢi Veysel‟in iĢyeri ve ev telefonlarının yakalanan bir „örgüt mensubunun” üzerinde çıktığı ve kardeĢi Veysel‟i polise getirmesi söylendi. Veysel‟in telefonu sadece Ġsmail‟in üzerinde vardı. Bütün bunlar Ġsmail‟in gözaltına alındığının bildirildiği bir iki gün içinde gerçekleĢmiĢti. Daha sonra, bu geliĢmelerin Ġsmail‟in gözaltında olduğunun kanıtı olarak açıklanınca, Terörle Mücadele ġubesi telefon numaralarını, Veysel‟in iĢyerine geldiklerini ve Ağabeyi Gürsel‟in ifadesine baĢvurduklarını inkar etti. Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet BaĢsavcılığı da konu hakkında bilgilerinin olmadığını söyledi. Baba ġehmuz Bahçeci ile kardeĢi Metin, birkaç parça eĢya ve biraz para alarak Gayrettepe‟ye gitti ve Ġsmail‟i sordu. Yanıt “Biz o isimde birini gözaltına almadık, bizde yok”Ģeklinde oldu. Savcılıktan da aynı yanıtı alan ailesi Ankara‟ya gidip Azimet Köylüoğlu ile görüĢtü. Köylüoğlu, anne Fatma Bahçeci‟ye “evet gözaltına alındı, cereyan verildi, iĢkence yapıldı, sonra bir çukura atıldı” bilgisini verdi. GörüĢtüğü ĠçiĢleri Bakanı ise “sen dua et, oğlun polislerin elinde olsun. Ben araştırma yapar sana haber veririm” dedi. Anne Fatma Bahçeci telefonunu ve adresini bıraktı. Bir daha ne arayan oldu, ne de Ġsmail‟in izine rastlanıldı. Bahçeci Ailesi Ġsmail‟i aramaya devam etti. BaĢvurmadık merci bırakmadı. Bir sonuç alamadı. Ondan geriye; yazdığı Ģiirler, çizdiği karikatürler kaldı. Bir de 16 yıldır Ġsmail‟i Bekleyen annesi… Baba ġehmuz Bahçeci‟nin ömrü Ġsmail‟in akıbetini öğrenmeye yetmedi. 2004 Ağustos‟unda vefat etti. 127-M.ZEKĠ DOĞAN M.Zeki Doğan, Hakkâri‟nin Çukurca ilçesindeki lisede müstahdem olarak çalıĢıyor, aynı zamanda gece bekçiliği yapıyordu. 07.06.1994 tarihinde Özel Harekat Timleri gece saat 23.00 sıralarında liseye operasyon düzenledi. Önce lisenin duvarı panzerle yıkıldı. Ardından M.Zeki Doğan, Ģiddet uygulanarak zorla okuldan çıkarıldı. Zırhlı bir araca bindirildi. Büya Mende tarafına götürüldüğü, okul yakınlarındaki insanlar tarafından görüldü. Ertesi günü M. Zeki‟den haber alamayan Çukurca halkı, onu aramaya koyuldu. Büya Mende‟de ayakkabısı ve ceketi bulundu. Narlı Köyü‟nde Zap Suyu‟na yakın mesafede ikamet edenler, “gece Zap suyu kıyısına zırhlı bir aracın geldiğini ve durduğunu, arkasından silah seslerinin geldikten yaklaĢık yarım saat sonra aracın oradan ayrıldığını” bilgisini verdiler. Bu bilgi üzerine aramaya çıkan insanlar olay yerine gittiler. Zap kıyısında kan birikintisi gördüler. M.Zeki

Page 63: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

Doğan öldürüldükten sonra zap suyuna atılmıĢtı. Fakat ölüsüne ulaĢılamadı. Tüm resmi giriĢimler ise sonuçsuz kaldı. M. Zeki Doğan‟dan bir daha haber alınamadı 128-MEHMET MORDENĠZ-FAHRĠYE MORDENĠZ Mehmet Mordeniz, 28 Kasım1996 tarihinde Diyarbakır hayvan pazarında saat 10.00 sıralarında sivil polislerce göz altına alındı. Emniyet Müdürlüğüne götürüldükten 1 saat sonra evine yine sivil polisler tarafından baskın düzenlenerek, Mehmet‟in eĢi Fahriye Mordeniz de gözaltına alındı. Mordeniz çiftinden bir daha haber alınamadı. Olaydan bir yıl sonra dönemin Ġdil Cumhuriyet Savcısı Ġlhan Cihaner‟in ĠHD‟ye bilgi vermesi sonucu Fahriye ve Mehmet Mordeniz‟in bir çöplükte giysileriyle birlikte kurĢunlanmıĢ ölü bedenleri ulaĢıldı. Dava çocukları tarafından AĠHM‟e taĢındı. AĠHM bu davada Türkiye‟yi mahkum etti. (AĠHM karar tarihi 10.01.2006, BaĢvuru no. 49160) 129- MĠRZA ATEġ-KUDDĠSĠ ADIGÜZEL Mart 1993 tarihinde Diyarbakır-Kulp ilçesi Ġnkaya köyünde ikamet etmekte olan Mirza AteĢ‟in evine Kulp ilçesine bağlı köy korucuları ve askerler tarafından baskın düzenlendi. Mirza AteĢ gözaltına alınırken evi de ateĢe verildi. Mirza 3 ay Diyarbakır‟da gözaltında kaldı. Onunla birlikte gözaltına alınanların yakınları, Mirza AteĢ‟in çok ağır iĢkencelere maruz kaldığını öğrendiklerini Mirza‟nın ailesine söylediler. Mirza AteĢ‟le birlikte gözaltındaki 8 kiĢi Kulp kırsalına götürülmüĢ, çatıĢma süsü verilerek öldürüldükten sonra yakılmıĢlardı Aynı gün akrabası Kuddusi Adıgüzel de korucu ve askerilerin baskınında gözaltında alındı. EĢi ve çocuklarının gözü önünde giysileri çıkarıldı. Kilerdeki içinde makarna bulunan naylon torba yere boĢaltıldıktan sonra yakılıp sırtına damlatıldı. Darp edilerek evden çıkarıldı ve götürüldü. Diyarbakır‟da 90 gün gözaltında kaldı. Onunla beraber gözaltında alınanlar, Kuddisi‟nin gözaltında olduğunu ailesine söyledi. Gözaltındayken sorgulanmak üzere götürüldüğü yerden bir daha dönmedi. Mirza AteĢ‟den ve Kuddisi Adıgüzel‟den bir daha haber alınamadı. 12 Haziran 1994 tarihinde Kulp Ġlçesi Bağcılar köyü Düzpelit mezrası Malase Kevirikok mevkiinde yakılmıĢ 8 ceset bulundu. Kulp Cumhuriyet BaĢsavcılığı 1994/ 70 Hz. nolu dosyaya ait tutanakta “8 erkek cesedin kafalarında ve vücutlarında çok sayıda kurĢun giriĢ ve çıkıĢ deliğinin bulunduğunu, kollarda ve ayaklarda yoğun kırılma ve deformenin olduğunu, ölümün ateĢli silahlar ve yanmaya bağlı gerçekleĢtiğini,yanan cesetlerin yanında bulunan tütün tabasında kurĢun deliği bulunduğunu” tespit etti. Cesetler üzerinde Ģalvar, gri renkli kazak, ince kemer, yanmıĢ siyah lastik ayakkabılarla, etrafta çok sayıda boĢ kovan olduğu” yazıldı. Savcılık 09.08.1994 tarihli görevsizlik kararıyla dosyayı Diyarbakır DGM‟ye gönderdi, gerekçesinde ise “cesetlerin güvenlik güçleriyle çatıĢmaya girmiĢ örgüt üyelerine ait olduğu yada örgüt içi hesaplaĢmadan dolayı öldürülerek gömüldüğü, örgütün bu tür eylemlere sık sık baĢvurduğu” belirtildi. 12 mayıs 2002 tarihinde Diyarbakır DGM‟ye baĢvuran Muhlise ADIGÜZEL, Savcılığa mübaĢir aracılığıyla Kürtçe olarak verdiği beyanda; “1994‟de asker ve korucular kocam Kuddusi ADIGÜZEL‟i gece gelip ellerini arkadan bağlayarak sabaha kadar iĢkence yaptılar sonra götürdüler. Savcılığa gittim, savcılık kocamı jandarma ve emniyetin gözaltına almadığını, örgüt tarafından kaçırıldığını söyledi. Kocam kaybolduktan 3 ay sonra 8 cesedin bulunduğu yere gittik. Kocamın giysilerini tanıdım, korktuğumdan o zaman söyleyemedim” dedi. Tanık Kasım ALTUN‟da 14.03.2003 tarihli ifadesinde “1994‟de köyde oturduğunu 8 cesedi gördüğünde Kuddusi‟yi yüzünden tanıdığını, korkudan söyleyemediğini” ifade etti. Tüm bu beyanlara göre mezar fekki yapıldı, kemikler Adli Tıpa gönderildi. Yapılan DNA testi sonucu olumsuz çıktı. .

Page 64: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

130– FAĠK KEVCĠ 1966 Hilvan doğumlu Faik Kevci‟nin 8.12.1993 tarihinde ViranĢehir merkezde ait bakkal dükkanına sigara almak üzere sivil giyimli iki kiĢi girdi. O sırada dükkanda bulunan annesi „Faik‟ diye seslendi. Gelen kiĢiler “Faik sen misin” diye sordu. Faik‟i dıĢarı davet ettiler. O sırada bu sivil giyimli kiĢilerin Faik‟in Ģakağına silah dayayarak arabaya zorla bindirildiğini görenler oldu. Sonra Faik‟in kayınbabasının evine özel tim ve korucular tarafından baskın düzenlendi. Baskın sırasında Faik Kevci‟yi aramaya gelenler, kendi aralarında Zazaca konuĢurlarken Faik‟in dıĢarıda bekleyen arabada olduğunu kayınpederi duydu. Ġki gün sonra Siverek‟e bağlı Mızar karakolunda gözaltında iken serbest bırakılan bir kiĢi, Faik Kevci‟nin Bucak aĢiretine bağlı korucular tarafından kaçırıldığını söyledi. Ailesi ertesi günü Faik‟in Uzuncak köyüne götürüldüğünü öğrendi. Ailesi, Sedat Bucak‟la görüĢmeye gitti ve Faik Kevci‟nin kendilerinde olup olmadığını sordu. Sedat Bucak ise “kaçırma olayında haberi olmadığını” söyledi. Aile ise buna hiç inanmadı. Kevci ailesi, dönemin Urfa Valisi Ziyaeddin Akbulut‟a dilekçe verdi. Vali onları TEM Ģubesine yönlendirdi. ġubedeki görevliler „Faik‟in kendilerinde olmadığını, bu tür resmi olmayan alımlardan haberlerinin olamayacağını, olsa dahi yetkilerini aĢacağını” söyledi. O anda kapıda duran komiser onlara “ortalığı karıĢtırıyorsunuz, gidin evinizde oturun” dedi. Tehdit edilen Kevci ailesinin resmi baĢvuruları kayda değer bulunmadı, iĢleme konulmadı. Ailesi hâlâ Faik Kevci‟yi arıyor. . 131– FETHĠ YILDIRIM 1962 ViranĢehir doğumlu Fethi Yıldırım siyasi faaliyetlerinden dolayı 1979 yılında tutuklanarak Diyarbakır cezaevine konuldu. 5 yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1984 yılında tahliye edildi. Kendisi devlet güçleri tarafından çok kez tehdit edilmiĢti. 1 Mayıs 1994 tarihinde ġ. Urfa‟nın ViranĢehir ilçesinde ikamet eden Abdullah Mutlu‟nun evine iki polis ve askerler tarafından baskın düzenlendi. Polislerden Selçuk Uygur, Osman Harman, Alptekin Kartal ve K. Uğur AvĢa, Abdullah Mutlu ile evde bulunan Ali Kuran, Lami Kapancılar ve Fethi Yıldırım‟ın gözlerini bağladı, araçlara bindirdi ve ViranĢehir Emniyet Müdürlüğü‟ne götürdü. Bir süre sonra göz bağları çözülerek, bazı evraklar imzalattılar. Gözaltına alınan diğer kiĢiler aralarında Fethi Yıldırım‟ın olmadığını gördüler. Ali Kuran ve Lami Kapancılar “Fethi bizimle beraberdi, Fethi‟nin nerede” diye sordular, polisler ise Fethi‟nin “emin ellerde” olduğunu söyledi. Aynı gece serbest bırakılan Ali Kuran, Fethi‟nin kardeĢi Süleyman‟ı arayarak görüĢme talep etti. Bu görüĢmeye giden Süleyman‟a Ali Kuran “biz Lami, Abdullah ile birlikte alındık, bizi bıraktılar ama Fethi yoktu” dedi. Bunun üzerine Fethi‟nin kardeĢi Süleyman iki gün sonra ViranĢehir Cumhuriyet BaĢsavcısı Vedat Damara‟ya dilekçeyle baĢvurdu. BaĢsavcı öyle birinin gözaltına alınmadığını, fakat „KUM‟ üyesi olduğu gerekçesiyle arandığını söyledi. Abi Süleyman savcıya dönerek „KUM‟ nedir diye sordu. Savcı Kürdistan Ulusal Meclisi diye cevap verdi. Tüm belge ve tanıklara rağmen yetkili makamlar Yıldırım ailesinin sorularını cevapsız bıraktı. Fethi Yıldırım‟dan bir daha haber alınamadı. 132-ġEFĠK GEÇGEL

Page 65: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

ġefik Geçgel Siverek‟te çiftçilik yaparak geçimini sağlıyordu. Amcası Mehmet Geçgel‟le arazi anlaĢmazlığı vardı. Siverek‟te bulunan Sedat Bucak aĢiretine bağlı korucular ġefik Geçgel‟in PKK üyesi olduğuna dair ihbarda bulundu. 11.11.1993 günü, saat 11.00-12.00 arası Bucak aĢiretinin korucuları, Siverek Jandarma komutanlığına bağlı uzman çavuĢ Mehmet Kırac ve Astsubay Mehmet Demirci ve ihbarda bulanan Mehmet Geçgel‟in oğulları Sinan ve Ġbrahim Geçgel ile birlikte köye baskın düzenledi. O esnada ġefik Geçgel hayvanları otlatıyordu. Hiçbir Ģey demeden ġefik‟i gözaltına aldılar. Nedenini sorduğunda “bir soruĢturma için götüreceklerini” söylediler. ġefik ile birlikte diğer amcasının oğlu Hemo Geçgel de gözaltına alındı. 2 gün sonra Hemo serbest bırakıldı. Bırakıldığında hem kendisinin hem de ġefik‟in iĢkence gördüğünü ailesine söyledi. Olaydan 2-3 gün sonra ġefik bırakılmayınca aile, dönemin Urfa valisi Ziyaeddin Akbulut‟a baĢvurdu. Vali bu baĢvuruya cevap olarak ġefik‟in DYP Urfa milletvekili Sedat 'ın evinde sorgulandığını ve böyle birinin gözaltında olmadığını söyledi. Sedat Bucak ile yapılan görüĢmede ise Bucak, ġefik‟i özel timlere teslim ettiğini söyledi. Orada bulunan bazı korucular da bu olayı doğruladı. Aile bu kez Siverek Cumhuriyet Savcılığına ve Susurluk komisyonuna baĢvuruda bulundu. Komisyon bu talebi kabul etmekle yetindi. Yapılan resmi baĢvurulardan Ģu ana kadar bir sonuç alınamadı. Ailesi, 9 çocuk babası ġefik Geçgel‟i hâlâ arıyor.

Page 66: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

133-AHMET KALPAR 1965 Siverek doğumlu Ahmet Kalpar, kendisine ait fırında çalıĢırken, Hüseyin TaĢkaya‟nın gözaltına alındığı operasyon kapsamında, Bucak aĢiretine bağlı korucular tarafından 7.12. 1993‟de alınıp götürüldü. Fırında çalıĢanlardan biri Ahmet Kalpar‟ın kardeĢi Mustafa‟ya „Reno marka araba da 3 kiĢi geldi. Biri ġığ Osman Kocak‟tı (Osman‟ı gorıj), diğer iki kiĢi de yüzleri çefye ile sarılı idi. Onları tanıyamadık. “Sedat Ağa seni çağırıyor‟ deyip Ahmet‟i araca bindirdiler, Sedat Bucak‟ın evine götürdüler” dedi. Kalpar ailesi 8.12.1993 tarihinde Siverek savcılığına baĢvuruda bulundu. Savcılık dilekçesini almadı. Savcılık herhangi bir iĢlem yapmadan aileyi Siverek Emniyet Müdürlüğüne gönderdi. Emniyet de dilekçesini geri çevirdi. Ertesi günü, yani 9.12.1993 tarihinde ġanlıurfa Valiliğine baĢvuruda bulundu.Valilik de Emniyet Müdürlüğü‟ne gönderdi. Emniyet Müdürlüğü, „3 kata götür‟ dedi. 3 katta polis yoktu. Özel yetkili harekat timleri vardı. Onlarda „dağa gitmiĢtir‟ dedi. KardeĢi Mustafa „abim dağa gitmemiĢ hem gitse niye gelip sana söyleyeyim, onu alıp götürmüĢler, size müracaat ediyorum‟ dedi ve nezarete atıldı. 24 saat sonra bırakıldı. Dilekçe de onlarda kaldı. Hiçbir iĢlem yapmadılar. KardeĢi Mustafa, dönemin baĢbakanına, CumhurbaĢkanına, ĠçiĢleri bakanına, TBMM‟ye dilekçe yazdı. Hüsamettin Cindoruk cevabi yazısında „Ġddianı araĢtırmak üzere dilekçe ilgili birimlere gönderilmiĢtir‟ demekle yetindi 10 gün sonra polisler „sen bizi Ģikayet etmiĢsin‟, „tamam görüĢürüz „ dedikten sonra ayrıldılar. Bu görüĢmeden bir hafta sonra bir köprünün altında bulunan cesedi gösterdiler. Ceset yanmıĢ ve etleri çürümüĢtü. O ceset Ahmet‟e ait değildi.. Ahmet‟in izine bir türlü rastlanılmadı. 134- NĠHAT AYDOĞAN 1955 doğumlu Nihat Aydoğan, 20 Kasım 1994 günü Mardin ili Midyat ilçesine bağlı Mizizah köyüne sabah saat 05.00 sıralarında asker ve korucular tarafından yapılan baskında gözaltına alındı. Kendisinden bir daha haber alınamadı.

FAILI MEÇHUL BIRAKILAN CĠNAYETLERE

ĠLĠġKĠN BĠR ĠKĠ ÖRNEK 135-ADNAN YILDIRIM 04.01.1957 Diyarbakır Ġli Lice ilçesi nüfusuna kayıtlı olan Adnan Yıldırım arkadaĢları SavaĢ Buldan ve Hacı Karay ile birlikte 3 Haziran 1994 YeĢilköy Çınar otelinde iken, ortadan kayboldular. SavaĢ Buldan‟ın eĢi Pervin Buldan gece eĢi SavaĢ Buldan‟ın evinin çok yakınında olan Çınar otelinden gelmediğini görünce, oteli aradı ve Adnan, SavaĢ ve Hacı‟nın 20 dakika önce otelden ayrıldığını öğrendi. Pervin, eĢi SavaĢ Buldan‟ın dönmediğini kayınbiraderi Nihat Buldan‟a bildirdi. Nihat Buldan, hemen Çınar otele gidip kardeĢini sordu. Görgü tanıklarından otelin kapıcısı ve otopark görevlisi, Sebahattin isimli kiĢi , kendilerini “polissiz” diye tanıtan ellerinde telsiz ve silah bulunan çelik yelekli 7-8 Ģahsın, Adnan Yıldırım, SavaĢ Buldan ve Hacı Karay‟ı zorla araçlara bindirdiklerine, “sizi karakola götürüp, ifadeleriniz alıp bırakacağız” diyerek hızla oradan uzaklaĢtıklarına tanıklık etti. Nihat Buldan ve diğer gözaltına alınanların aileleri, aynı gün onları Ġstanbul Emniyet Müdürlüğünün tüm Ģubelerinde ve karakollarında aradılar. Ancak hiçbir yerde bulamadılar. Sonra Bakırköy Cumhuriyet savcılığına kaybolan 3 kiĢi için dilekçe verdiler ve haklarında bilgi

Page 67: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

istediler. Tahkikat devam etmekteyken, 4.6.1994 günü, saat 12.00 sularında Düzce Jandarma Alay komutanlığı aracığıyla aradığını söyleyen bir kiĢi, Nihat Buldan‟a 3 cesedin bulunduğunu ve bu cesetlerin Düzce Devlet hastanesi morgunda bulunduğunu bildirdi ve teĢhis için gelmelerini istedi. Aileleri Morgda gösterilen cesetlerden Adnan Yıldırım, SavaĢ Buldan ve Hacı Karay‟ı teĢhis ettiler. 3 kiĢi de Bolu ili Yığılca ilçesi Melen deresi kenarında iĢkence edilerek ve kafalarına kurĢun sıkılarak öldürülmüĢlerdi. Dönemin BaĢbakanı Tansu Çiller, “tetör örgütü”ne yardımcı olduklarını iddia ettiği ve bunlardan hesap sorulacağını bildirdiği, Kürt iĢadamlarına iliĢkin bir liste yayınlamıĢtı. Bu listede Adnan Yıldırım, SavaĢ Buldan ve Hacı Karay‟ın da adları geçmekteydi. Tanık ifadeleri: Sebahattin Uz: “Çınar otelinin kapısında 2 Haziran 1994 günü saat 23.00‟ten 3 Haziran 1994 günü saat 07.00‟ye kadar Dormen olarak görev yaptım. Otelin müĢterisi olan ve ismen bildiğim Adnan, SavaĢ ve Hacı isimli Ģahısların saat 24.00 sıralarında otelden çıkarak Casino kısmına geçtiklerini gördüm. Saat 04.30 ile 05.00 sırasında Casino‟dan çıktılar. Otelin kapısına geldikleri sırada birkaç kiĢi birden onların yanına geldi. Ġçlerinden bir Ģahsın “biz polisiz” dediğini duydum. Hemen akabinde Adnan ve SavaĢ hızlı bir Ģekilde, hatırlayabildiğim kadarıyla 34 CK 420 plakalı koyu renkli Mercedes‟e zorla bindirildiler. Üçüncü Ģahsın otoya bindirildiğini görmedim. Bu arada Mercedes‟in kapısını kapatan Ģahsın, “ifadelerini alıp bırakacağız” dediğini duydum. Mercedes hızla yerinden uzaklaĢtı. Mercedes‟in kapısını kapatan Ģahıs, spor bir arabaya binip Mercedes‟i takip etti. Araçların arka arkaya gitmesinden Ģüphelendim ancak plakasını alamadım. Ben, köylerin birinde cenaze vardır, ona gidiyorlardır diye kendi kendime söylendim.” Serdar Özdemir: “Çınar Oteli‟nde taksi durağında çalıĢıyorum. Ticari Taksimle müĢteri beklediğim sırada üç kiĢi otelden çıktığı sırada, yine otelin park yerinde bulanan iki araçtan çıkan tahminen yedi-sekiz kiĢi, bu Ģahısların üzerine yürüdü. Bu Ģahısları duvara dayayıp üzerlerini aradılar. Ardından araçlara bindirip hareket ettiler. Aramızda mesafe 10 metre kadardı. Ancak sırtları bana dönük olduğu için yüzlerini göremedim. Bu otolar siyah renkli 300 SEL Mercedes ile viĢne çürüğü Hyundai markaydı. Plakalarını göremedim. Ayrıca bu iki otonun dıĢında bir spor araba daha vardı. O da iki otoyu takip etti. Ben bu Ģahısları ilk önce polis sandım; üzerlerinde hepsinin yelek vardı” AyĢe Araç: “Bolu Ġli Yığılca Ġlçesi Hacılar köyünde oturmaktayım. Evimden saat 08.30-09.00 sırasında köyümüzün doğu tarafına düĢen Hatip Değirmeni mevkiinde bulunan bahçemdeki biberleri sulamak üzere tek baĢıma bahçeye gittim. Köyümüzün TaĢlıkmelen mevkiinden 2 el silah sesi duydum. Yanımda kimse yoktu, silah sesini duyunca korktum, köye döndüm. ġevki Öztürk: “ Bolu ili Yığılca Ġlçesi Yaylatepe Köyü‟nde oturuyorum. Saat tahminen 09.30 sıralarında Yığılca istikametine iki adet otomobil köye girdi. Benim bulunduğum yere gelince yavaĢladı. Sonra Yedigöller istikametine hızla uzaklaĢtılar. Araçlardan önde olanı koyu kırmızı bordoya benziyordu. Ġçinde iki Ģahıs vardı. ġahıslardan biri Ģoför mahallinde oturuyordu. ġahısların yüzünü tam olarak hatırlamıyorum. Aracın tüm camları kapalı ve renkliydi. Bu aracın hemen arkasında bulunan araç krem, toprak rengindeydi. Bu aracın da camları kapalı ve renkliydi. Ancak araçta kaç kiĢi oldukları görülebiliyordu. Ġkinci aracın içinde üç kiĢi vardı. ġahıslardan biri arkaya ikisi öne oturmuĢtu. Her iki aracın da plakası 34 ile baĢlıyordu. Bu iki araç bizim köyü geçtikten sonra üçüncü bir otomobil köye girdi. Bu aracın rengi açık mavi, gök mavisiydi. Aracın içinde üç kiĢi vardı. Ġkisi önde biri arkada oturuyordu. Bu araç bizi görünce hafif yavaĢladı, aracı kullanan camı yarım Ģeklinde açarak “Yedigöller bu tarafta mı” diye sordu. Ben de “evet” dedim. Bu araç da Yedigöller istikametine gitti. Üçüncü Ģahsın kullandığı aracın plakası 06 ile baĢlıyordu. Bana Yedigöller‟i soran Ģahıs kısa saçlı, alnı hafif açıktı. Sakalsız, ince bıyıklıydı, yüzü hafi uzundu. KonuĢması efendi, moderndi.”

Page 68: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

Bunca bilgi ve tanıklara rağmen öldürülen bu üç kiĢinin de 17 yıldır failleri açıklanmadı, yargı önüne çıkarılmadı.

Page 69: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

136- GORAN DEMĠR, TAHĠR DEMĠR, ABDURRAHMAN DEMĠR

GORAN DEMĠR - 1967 Mardin- Nusaybin doğumlu Goran Demir, kendisine ait demir doğrama atölyesinde çalıĢıyordu. Goran Demir Kürt siyasi kimliği nedeniyle birçok kez gözaltına alınmıĢ, yoğun iĢkencelere maruz kalmıĢtı. Sürekli tehdit mektupları alıyordu. Evlerine birçok kez askerler tarafından baskın düzenlenmiĢ ve ev halkı da bu baskınlarda Ģiddete uğramıĢlardı. Askerliğini piyade er olarak Kars‟ta yaptıktan sonra Nusaybin‟de evlendi. Bu evlilikten bir oğulları oldu. Goran öldürüldüğünde oğlu 5 yaĢındaydı, eĢi de ikinci çocuklarına hamileydi. EĢini doğum yaptırmak için Mardin Devlet Hastanesine götürdü. Hastane ve ilaç parasını temin etmek için tekrar Nusaybin‟e döndü. 1980‟li yılların sonlarında AbdulkadirpaĢa Mah. Dilek sok. No. 40 adresinde bulunan Mele Osman camii, baĢını Hizbulkontra kurucularından Hüseyin Velioğlu‟nun korumalığını yapan Mele Yusuf Zengin, oğlu Ata Zengin ve aynı örgütten Mele Hasan AktaĢ ile Osman Demir‟in çektiği Hizbulkontra örgütünün merkezi durumundaydı. Bu kiĢiler Goran Demir‟e haber göndererek kendilerine katılmasını istiyorlardı. Goran ise bu talepleri geri çeviriyordu. Bu yüzden Hizbulkontra çevreleri Goran ailesi için “dinsiz, Ermeni aile” söylentisini yayıyorlardı. 17.8.1994 tarihinde Lozan caddesi üzerinde bulunan iĢyerinde çalıĢırken, üç hizbulkontra tetikçisi Azad DUMAN, Adnan AKTAġ ve Hayrettin ġAYIK tarafından silahlı saldırıya uğradı. Saldırıdan sonra tesadüfen orada geçen Duruca belediyesine ait araçla Nusaybin devlet hastanesine kaldırıldı. Ama acil müdahale edilemediğinden kan kaybından hayatını kaybetti. TAHĠR DEMĠR - Goran Demir‟in amcası, 1933 doğumlu Mardin ili Nusaybin ilçesi nüfusuna kayıtlı Tahir Demir, 3 Mart 1993 günü alıĢveriĢ yapmak üzere evinden çıktı. Lozan caddesinden ġirin sokağa yürürken, Mele Osman camisinden çıkan ve ellerinde silah bulunan iki kiĢi arkadan yaklaĢıp, „Allahüekber‟ diye tekbir getirerek ateĢ ettiler. Tahir Demir, baĢına ve vücudunun çeĢitli yerlerine isabet eden kurĢunlarla olay yerinde hayatını kaybetti.

Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2004/159 esas sayılı dava dosyasında Hizbulkontra örgütüne mensup Mehmet BeĢir Demir, kolluk beyanında Tahir Demir‟in öldürülmesi talimatını Zeki ġineko‟ya kendisinin verdiğini, Zeki ġineko‟nun da eylemi gerçekleĢtirdiğini belirtti.

Zeki ġineko ise bu beyanı doğrulayarak 3 Mart 1993 tarihinde Mehmet BeĢir DEMĠR'in kendisine ve Mustafa isimli Ģahsa Tahir DEMĠR isimli kiĢinin PKK'lı olduğu gerekçesiyle öldürülmesi talimatını verdiğini, eylemde kullanılacak silahları verdiğini, Ģahsı gösterdiğini, Ģahsı takip etmeye baĢladıklarını, Mustafa'nın Ģahsa 4-5 kez ateĢ ettiğini, eylemde kullanılan silahları ve eylem raporunu BeĢir DEMĠR'e verdiklerini beyan etti. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 1994'ten beri görülen Hizbullah/ Nusaybin dosyasında yargılanan 33 kiĢiden 23'üne verilen müebbet kararını onayladı. Sanıklardan Kaan AktaĢ, Mehmet Salih Aslan, Abdurrahim HaĢimi GüneĢ, Hayrettin Demir, Abdurrahman Orhan, ġeyhmus Uğur, Sait Özbey, Adnan AktaĢ, Mehmet Kadri Can, Ġbrahim Güler, Mehmet ġerif Bayındır, Zeki ġineko, Selami Sevim, Mehmet Ziya GümüĢ, Necmettin Dağ, Hayrettin ġayık, Selman Dil, Ömer Saruhan, Mehmet Mansur Demir, Mehmet BeĢir Demir, Mahmut Avcı, Aziz Keskin, Mehmet Asım ġinek yine "Anayasal düzeni değiĢtirmek" suçu sabit görüldüğünden haklarında daha önce verilen müebbet hapis cezası onaylandı. Goran Demir‟in kardeĢi Vedat Demir‟in tanıklığı: "Eskiden Mardin Nusaybin'de yaĢarken JĠTEM ve Özel Harp'çilerin dönemiydi. O dönem kayıpların akıbetini soranlar da ortadan kayboluyordu.1993'te Tahir amcam öldürüldü. 1994'te ağabeyim ve amcamın oğlu

Page 70: Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Cinayetler Gerçeğinin Ortaya Çıkarılması İçin Talep Dosyası

Abdurrahman Demir öldürüldü. 1996 yılında diğer amcamın oğlu Kadri Demir öldürüldü. 1995'te sivil polisler babamı kaçırdı. ĠĢkence ettiler, öldü sanıp Habur yoluna attılar. Köylüler bulmuĢ. Eve geldiğinde annem tedavi etmeye çalıĢtı ama onu kurtaramadı, o da öldü. Ağabeyimi sık sık gözaltına alıyorlardı. Bir kere gözaltına alındı, 15 gün gözaltında olduğu kabul edilmedi. Döndüğünde tanınmayacak haldeydi. Bu olaydan iki yıl sonra iĢyerini açmaya gittiğimde bir not buldum. “Sana da bir mermi sakladım. Sen de gideceksin” yazıyordu. Bize “'Buraları terk edin” dediler." Goran Demir ve Tahir Demir‟in öldürülmeleri olayında açılan dava Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2004/159 esas sayılı dosyasında görüldü. Yine Hizbullah örgütü tarafından öldürülen A. Rahman Demir‟in ailesi, korktukları için herhangi bir hukuki yola baĢvurmadı.