12
OKULDAN HABERLER... -Fen-Edebiyat Fakültesinde Günübirlik OHAL -İstanbul Üniversitesi’nin Uzaktan Eğitimle İmtihanı -Tuvalet Arka Sayfada Üniversitelerden Haberler... -MSGSÜ Öğrencilerinin Asansör Çilesi -Balkanlar’dan Gelen Serin Selam Sayfa 11’de Homofobi Transfobi Neden Herkesi İlgilendirir? Sayfa 4’de YÖK Yasa Tasarısı’na Dair... sayfa 6’da Üniversitede Et Yemeyi Reddetmek! sayfa 8’de Seçimler 20 Aralık’ta Yapılacak Rektörlük Seçimleri Üzerine Rektör, hükümete değil direkt cumhurbaşkanlığına bağlı olarak çalışan üniversite kralıdır. Çok geniş yetki- leri vardır. Ama seçimle iktidara gelmez, YÖK ve Cum- hurbaşkanı atar. Seçimlerle en az 6 aday belirlenir ve YÖK ’e sunulur. YÖK bunlardan hoşuna giden 3 tane- sini Cumhurbaşkanına gönderir, o da en beğendiğini seçer. YÖK ve Cumhurbaşkanı, oy oranlarını dikkate almaz, 1 oy bile yeter. Peki biz öğrenciler nasıl bir rektör istiyoruz? İşte yanıtları: Yemekhane zamlarını geri çekecek, Daha ulaşılabilir, ilişki kurulabilir olacak, öğ- renci ile korumaları olmaksızın görüşülebilecek, Kampüs içerisinde öğrencilerin kamusal alan ta- lebine cevap verebilecek(kulüp odası fakülte içlerine banklar vs.), Var olan jenerasyona ayak uydurabilecek(genç) , dinozor olmayan, öğrenciyi anlayabilecek, Kantin şartlarında iyileştirmeye gidecek, kaliteli ve ucuz yiyecek sağlayabilecek, Okuldaki reklam panolarını kaldıracak, Üniversiteye hiçbir şekilde polis sokmayacak, Sınıf, cinsiyet, milliyet gibi eşitsizlik eksenle- rinde “iktidar”, “güçlü” tarafında durmayacak, Üniversiteyi bir şirket gibi “işletmeye”, bir kral gibi “yönetmeye” çalışmayacak; üniversitenin öğrenci, öğretim elemanı ve çalışanıyla bir “akademi” olduğu- nun farkında olacak, Öğrencilerin kendi kurdukları mekanizmalarla kendilerini ifade etmesini tanıyacak, Öğrenci Kulüpleri kurma konusunda baskıcı ol- mayacak, bu konuda tamamen öğrencilerin iradesini ta- nıyacak, Kapılardaki X-ray cihazlarını ve güvenliklerin kimlik sorma yetkilerini kaldıracak, kampüsün girişle- rindeki denetimi sona erdirecek ve böylece kampüsün bir kamusal alan olma özelliğini hakkıyla teslim edecek. facebook.com/beyazitgastesi Astroloji sayfa 10’da

beyazit gastesi

Embed Size (px)

DESCRIPTION

a paper work

Citation preview

Page 1: beyazit gastesi

OKULDAN HABERLER...

-Fen-Edebiyat Fakültesinde Günübirlik OHAL

-İstanbul Üniversitesi’nin Uzaktan Eğitimle İmtihanı

-TuvaletArka Sayfada

ÜÜnniivveerrssiitteelleerrddeenn HHaabbeerrlleerr......-MSGSÜ Öğrencilerinin Asansör Çilesi

-Balkanlar’dan Gelen Serin Selam SSaayyffaa 1111’’ddee

Homofobi Transfobi Neden Herkesi İlgilendirir?SSaayyffaa 44’’ddee

YÖK Yasa Tasarısı’na Dair...sayfa 6’da

Üniversitede Et Yemeyi Reddetmek!ssaayyffaa 88’’ddee

SSeeççiimmlleerr 2200 AArraallııkk’’ttaa YYaappııllaaccaakkRReekkttöörrllüükk SSeeççiimmlleerrii ÜÜzzeerriinnee

Rektör, hükümete değil direkt cumhurbaşkanlığınabağlı olarak çalışan üniversite kralıdır. Çok geniş yetki-leri vardır. Ama seçimle iktidara gelmez, YÖK ve Cum-

hurbaşkanı atar. Seçimlerle en az 6 aday belirlenir veYÖK ’e sunulur. YÖK bunlardan hoşuna giden 3 tane-sini Cumhurbaşkanına gönderir, o da en beğendiğiniseçer. YÖK ve Cumhurbaşkanı, oy oranlarını dikkate

almaz, 1 oy bile yeter. Peki biz öğrenciler nasıl bir rektöristiyoruz? İşte yanıtları:

• Yemekhane zamlarını geri çekecek,• Daha ulaşılabilir, ilişki kurulabilir olacak, öğ-renci ile korumaları olmaksızın görüşülebilecek,• Kampüs içerisinde öğrencilerin kamusal alan ta-lebine cevap verebilecek(kulüp odası fakülte içlerinebanklar vs.),• Var olan jenerasyona ayak uydurabilecek(genç), dinozor olmayan, öğrenciyi anlayabilecek,• Kantin şartlarında iyileştirmeye gidecek, kalitelive ucuz yiyecek sağlayabilecek,

• Okuldaki reklam panolarını kaldıracak,• Üniversiteye hiçbir şekilde polis sokmayacak,• Sınıf, cinsiyet, milliyet gibi eşitsizlik eksenle-rinde “iktidar”, “güçlü” tarafında durmayacak,• Üniversiteyi bir şirket gibi “işletmeye”, bir kralgibi “yönetmeye” çalışmayacak; üniversitenin öğrenci,öğretim elemanı ve çalışanıyla bir “akademi” olduğu-nun farkında olacak,• Öğrencilerin kendi kurdukları mekanizmalarlakendilerini ifade etmesini tanıyacak,• Öğrenci Kulüpleri kurma konusunda baskıcı ol-mayacak, bu konuda tamamen öğrencilerin iradesini ta-nıyacak,• Kapılardaki X-ray cihazlarını ve güvenliklerinkimlik sorma yetkilerini kaldıracak, kampüsün girişle-rindeki denetimi sona erdirecek ve böylece kampüsünbir kamusal alan olma özelliğini hakkıyla teslim edecek.

ffaacceebbooookk..ccoomm//bbeeyyaazziittggaasstteessii

AAssttrroolloojjiisayfa 10’da

Page 2: beyazit gastesi

İstanbul Üniversitesiİnternet Sınavcılığında da “1

İnci”Bundan 2 yıl önce, içerisinde bir çok

öğrenci kulübü bulunan ÖKM(Öğrenci KültürMerkezi) yerine açılan İSUZEM(Uzaktan Eği-tim Merkezi) öğrencilerinin çektikleri çilebitmiyor. Zaten okul ve kampus hayatından“uzak tutulan”, har(a)çları da hayli yüklüolan AUZEF(Açık ve Uzaktan Eğitim Fakül-tesi) öğrencilerine bu kez de sürpriz “gü-zide” okulumuz tarafından yapıldı. Dünyasıralamasında ilk 500 üniversite arasındaolmaktan hep söz edip, övünen okulumuzdaAUZEF vize sınavları esnasında internet ke-sildi! “Ne olmuş yani, örgün öğretimde oku-yan öğrencilerden har(a)çlar bu senealınamadığı için okul, internet faturala-rını ödeyememiş ve internet kesilmiştir, nealaka şimdi bu?” demeyin. Çünkü AUZEF’ninsınavları taa uzaktan, ne bileyim, öğrenciŞaşkınbakkal’da oturuyorsa Şaşkınbak-kal’dan; Bahçeköy’de oturuyorsa, Bahçe-köy’den yani öğrencinin kendi evindeninternet üzerinden yapılıyor. Ama duyumla-rımıza göre İÜ’nün online sınav sitesi busisteme yalnızca 5 dakika dayanmış. İÜ buperformansıyla başka bir ilk 500 üniversitekategorisinde birinciliği kimseye kaptır-mayacak görünüyor. Mağdur öğrenciler içinbir açıklama yapan İÜ Yönetimi sınavları 1hafta ertelediğini duyurdu. AUZEF’de yeniinternet skandallarına karşı takipte ola-cağız.

Bazen tuvalete gitmen gere-kir. Girdiğin tuvalette kağıt havlu,peçete yoktur. Ne elini, ne kıçını sile-bilirsin. Suratında mağdur bir ifa-deyle her kabine bakınırsın. Fakatyoktur, derdini kime anlatacağını bi-lemezsin. Sanma ki yalnızsın, aynıdurumu paylaşan binlerce öğrenci-den sadece birisin. Bir de kağıt hav-luyu bulsan bile sabunbulamayacağını hatırlatmam gerekli. Tüm bu olumsuz koşulları aklınagetir ve sonrasında gözüne bir demerkez kampüs içerisinde bulunan,'asaletiyle' bir kraliyet şatosunu an-dıran rektörlük binasındaki ya da de-kanlık katlarındaki tuvaletleri getir.Fark çok açık olsa gerek, sıçarkenbile eşit değiliz !?

Fen-Edebiyat FakültesindeGünübirlik OHAL

• 5 Aralık günü Rumeli-Balkan Fe-derasyonu'nun 'Balkanlar ve Göç Kon-gresi' adlı resmi tarih güzellemeetkinliği düzenlendi. • AB bakanı olarak bildiğimizEgemen Bağış etkinlik programında adıgeçmeksizin sessiz sedasız kampüsegeldi. • Vezneciler durağından itibarenher yer polis, güvenlik, sivillerledoluydu. Bu 'davetsiz misafirler'külhanbeyi tadında tavırları, susma-yan telsizleriyle öğrencilere kinlebakıyor, keyfi şekilde Hergele’yeçıkan kapılar 'yukarıdan gelen emir-lerle' kilitleniyordu. • Hergele'de buluşan öğrenciler,yeni - Yök süreciyle şirketleştiril-meye çalışılan üniversitelerini vealanlarındaki bu parazitlere karşıbir araya gelerek basın açıklamasıylabu durumun teşhirini yapmak üzereEdebiyat kapıdan çıkış yaparak FenFakültesi’nin girişine doğru yürüyüşegeçtiler.• Fen Fakültesi önüne yürüyen öğ-rencilerin önü, fakülte girişinin ya-nındaki kazı alanı civarında etrafıçevik kuvvetle çevirildi. • Öğrenciler basın açıklamalarıyapıp durumu kamuoyuna aktararak ey-lemlerine son verdi. Kampüse geri dö-nüldü

Bkz: Sivaslı esnafın isyanı

OKULDAN HABERLER...2

Page 3: beyazit gastesi

Geçen sene final sınavlarının olduğu dö-nemde agresif tavırlı birkaç adam SiyasalBilgiler Fakültesi girişinde beklemeye başla-mıştı. İçeri girmek isteyen herkese kimlikkontrolü yapmaya çalışıyorlardı. Ne oldu-ğuna anlayamamıştık ama sınav dönemisona erdiğinde bu gereksiz durumun da or-tadan kalkacağını düşünmüştük. Ta ki… Busene başında aynı uygulamanın devam etti-ğini görene kadar!Yine aynı şekilde SBF’ye girmek isteyen her-kese ÖGB (Özel Güvenlik Birimi Görevlisi)kimlik soruyor, ‘’SBF öğrencisi olmayanlarıiçeri almayacağız’’ diye diretiyorlardı. Zatenokula girebilmek için kapılarda çanta-kim-lik kontrolüne defalarca maruz kalıyoruz.Şimdi bir de SBF kapısında denetim yap-

maya niyetleniyor-lar. Her gün kimlikkartımı ÖGB’ninhuzuruna sunuyo-rum, sonra o yü-züme bakıp“tamam geç’’ diyor.Bu kontroller yü-zünden girişler ki-litleniyor ve uzayıpgiden bir kuyruğunarkasında bekle-

meye başlıyorum,sıram gelince başka bir ÖGB çantamı ve po-şetlerimi X-Ray cihazına koymamı söylüyor,hadi onu da yapıyorum, X-Ray ’den geçiyo-rum. Sonra “olmadı bir daha geç’’ diyor, te-lefonumu, anahtarlarımı kutuya bırakıp birdaha geçiyorum “tamam devam et’’ diyor,ediyorum. Sonra SBF nin önünden geçerken“içeri girip arkadaşlarla bir çay içeyim okulagirmek bugün de hayli yorucu oldu’’ diyo-rum. Fakat o da ne giremiyorum. Kapının ikiyanını tutmuş iki adam. Onlara temas et-meden geçmem imkânsız! Kimlik soruyorlar,bir anlam veremiyorum çünkü “rutin kont-roller’’ imi zaten yaptırmışım. “Sen giremez-sin SBF öğrencisi değilsin’’ diyorlar. “Amaarkadaşlarım içerdeler kem küm…” Şaş-kınca uzaklaşıyorum “kendi fakültem’’ e git-mek için. Yürürken volta atan ÖGB lereçarpıyorum bir ara. Kantine gidiyorum ÖGBkantin sırasında… Sınıf arkadaşlarımdançok onları görüyorum vallahi.

Neyse konumuza dönecek olursak: Fakülte-ler arası geçiş yasağı olmamasına rağmenbu engellemenin sebebini öğrenmek içinSBF dekanıyla görüşüyoruz. Çünkü dekan-lığın isteğiyle böyle keyfi bir uygulamaylakarşı karşıyayız. Dekan anlam veremediği-miz açıklamalarda bulunuyor: Bütün öğren-ciler SBF’ye geliyor, buranın koridorları heptıklım tıklım, kendi öğrencilerimiz rahat ede-miyorlar, dışarıdan herhangi bir öğrencininburaya gelmesini, buranın imkânlarını kul-lanmasını istemiyoruz. Çünkü öyle oldu-ğunda bizim imkânlarımız yetersiz kalıyor.Tuvaletlere sabun dayanmıyor, çabucak tü-keniveriyor, kütüphanemiz çok dolu oluyorkendi öğrencilerimiz ders çalışacak alan bu-lamıyor, koridorlardaki masa ve banklar hepdolu, çok gürültü oluyor, ders işlemekte zor-lanıyoruz. SBF öğrencisi olmayanlar bile bu-raya gelip panolarımıza afiş asıyorlar,bunları istemiyoruz vb. tarzda bir sürü ba-hane sıralıyor. Kaynak yetersizliği, kütüp-hane yetersizliği, gürültü… SBF yönetiminirahatsız eden artık her neyse SBF’yi izoleederek çözmeye çalışıyorlar. Böyle bir izo-lasyona karar verip uygulamaya koymuşlarSBF öğrencilerinin ne düşündüğü sorulma-dan. (Gerçi yabancı değil bu durum çünkükeyfi olarak bu geçiş yasağını uygulayanlarbir sabah SBF içindeki tüm masa, sandalye,bank, üzerine oturulabilecek ne varsa hep-sini ortadan kaldırmışlardı, “bu eşyalar öğ-rencilerin güvenliğini tehdit ediyor”diyerek.)

Dekanın sıraladığı bahanelere karşılıkproblemlerin çözümünde hepimizin yer al-ması, kütüphane vb. ders çalışılacak alan-ların genişletilmesi, fakülteye giriş yasağınıngerekli olup olmadığına fakülte bileşenleri-nin birlikte karar vermesi, keyfi uygulama-ların ortadan kalkması gibi konuşma anındaortaya çıkan fikirlerimiz yine çeşitli sebep-lerle geçiştirildi. En basitinden buranın kan-tininde başka fakülteden bir arkadaşımlaçay içemeyecek miyim dediğimizde dekan“siz arkadaşlarınızı alın gelin benim odamdaiçersiniz, hahaha’’ gibi ciddiyetsiz bir tavırtakındı. SBF öğrencisi olalım ya da olmaya-lım bu durumun aslında çok ciddi olduğunukabul etmemiz gerek. Girişinde ÖGB bekle-yen fakülte bugün SBF olur yarın başka biryer.

“Bİ ARKADAŞA BAKIP ÇIKICAM” 3

Page 4: beyazit gastesi

HOMOFOBİ TRANSFOBİ NEDEN HERKESİ İLGİLENDİRİR?Stonewallİsyanı’ndan başlayarak günümüze ulaşan LGBT hareketinin tarihçesini ya-

zabilirdim. Heteroseksizm, heteronormative, homofobi, transfobi gibi kavramların üzerindedurabilirdim. Kapitalizm ve kimlik siyasetleri arasında bir değerlendirme çabasına girişebilir-dim. Türkiye’deki LGBT hareketin, dünü bugünü üzerine bir şeyler yazabilir yahut LGBTderneklerini, politik konumlarını tanıtabilirdim. Ve bunlar gibi nice akademik çalışmalar,değerlendirmeler, denemeler içinden karşılaştırmalı bir yazı da yazabilirdim. Fakat ben dahatemelden, kavramsallaştırma, problematize etme, tarihselleştirme endişesine düşmeden; enalt perdeden neden eşcinsel ya da transseksüel olmayan insanların da bu mücadeleye des-tek vermesi gerektiğini ortaya koymaya çalışacağım.

LGBT hareket diye kısaltarak kullandığımız şey lezbiyen, gay, biseksüel, trans bireyle-rin toplumda kendilerini görünür kılma ve var etme savaşıdır. Birçok toplumun geleneksel,muhafazacı zihniyetinin; bedenlerden başlamak suretiyle biçim verdiği ‘makul vatandaş’ pro-filine aykırıdır, istenmeyendir. Tam bu sebeple de LGBT bireyler açıktan hiçbir politik tavrave davranışa sahip olmasalar da devrimcilerdir. Çünkü iktidar, yontma, şekil verme işinegirmezseniz, toplumsal yapının yeniden ve yeniden kurgulanıp üretildiği zincire katılmazsa-nız, ‘düzen’ güç kaybeder. Sadece fiziki varlığıyla bile, düzenini muhafaza ettirmeye çalışaniktidarı, bu kadar paniğe sürükleyen bir mücadele alanı, kıymet verilmesi gereken bir alan-

dır.İkincil olarak LGBT hareket kol

kola yürüdüğü feminist hareketle ortakbir düşmana sahiptir: ataerki, patri-yarka. Çünkü eril sistem, eşcinsel er-kekleri kadınsılaştığı için öldürürken,eşcinsel kadınları kendi tornasından ge-çirerek erkekleştirir ve yüceltir. Kadınmücadelesi ve LGBT mücadelesi; kadınıaşağı gören, ikincil konuma iten erkekarşı mücadelede ortaklaşır. Kadınlığıyüzünden ezilmiş, baskı görmüş, aşağı-lanmış, yoksayılmış her kadın LGBTmücadelesinin yanında durmalıdır. Apa-çık bir şekilde söyleyecek olursam,“ibne” diyerek aşağılama tesadüfi değil-

dir. Kelime Arapçada “kız çocuğu” mana-sına gelir. Aşağılanan aslında yine kadındır, kadınlaşma kategorisidir. Erkek Fatmalar,aslandır, yiğittir, maşallahlıktır. Fakat öte taraftaki karı gibi kırıtan, giyinen küfürlüktür:ibne.

LGBT hareketin mücadele alanı diğer yönelimlerdeki insanların da hayatını kolaylaştı-racaktır. Mevcut toplum yapısı sadece eşcinsellere, transseksüellere değil herkese zindan.Örneğin yalnız ve kedili bir kadın olmak istiyorsanız aşağılanırsınız: “Evde kalmış”. Kendi-nizden yaşça büyük bir kadına aşıksanız aşağılanırsınız: “Jigolo”. Kısırsanız, gençseniz, en-gelliyseniz, kiloluysanız, yaşlıysanız, yalnızsanız, güzel değilseniz… Yani mesele sadeceyönelim ve cinsel kimlik için mücadele değil, mesele azınlık olarak görülüp baskı ve ayrımcı-lığa maruz kalma meselesidir. Mevcut durumda en çabuk harcanan, gözden çıkarılan kesimLGBT’lerdir. Fakat uyanın, diğer yönelimden, cinsiyet kimliğinden, politik mücadeleden in-sanlar, eşcinsellerden sonra sıra size gelecek. Kimden hoşlanacağınız, kime aşık olacağınız,kimle evlenebileceğiniz, hangi pozisyonlarda sevişebileceğiniz, çocuk yapıp yapmayacağınızve kaç çocuk yapacağınız… Bunların hepsi müdahale edilebilir görülecek çünkü homofobi vetransfobi doğal değil toplumsal olarak üretilmiş fobilerdir ve bu fobiden en çok “düzeni mu-hafaza” etmeye çalışan ırkçı, militarist, eril iktidar nemalanır.

Kapanışı Kaos GL’nin dillerde türkü, gönüllerde sevgili olmuş sloganıyla yapalım:Eşcinsellerin kurtuluşu heteroseksüelleri de özgürleştirecektir!(Kampüste LGBT mücadelesi veren Radar HomofobiTransfobi Karşıtı Öğrenci Toplulu-ğuyla iletişime geçmek için: [email protected], iuradar.blogspot.com )

4

Page 5: beyazit gastesi

MİRABEL KARDEŞLERDEN KAMPÜSE KADIN MÜCADELESİ1960’ta Dominik Cumhuriyeti’nde Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden Clandestina Hare-

keti'nin öncülerinden olan Patria, Minerva ve Maria Mirabel kardeşler hükümet tarafından tehlike olarakgörüldüler ve bunun sonucunda bir uçurumun dibinde ölü olarak bulundular. Tarihe ‘Araba Kazası’ ola-rak geçse de aslında Mirabel Kardeşler, aynı diktatörlük tarafından tecavüze uğrayıp öldürülmüşlerdi.Bütün dünyadan kadınlar, bu katliamı unutmayıp 25 Kasım 1981’de Kolombiya’nın başkenti Bogota’datoplanan Birinci Latin Amerika ve Karayip Kadınlar Kurultayı’nda bu günü "Kadına Yönelik Şiddete KarşıMücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü" ilan etmişlerdir. Daha sonra 1999’da Birleşmiş Milletler tara-fından da ilan edilen bugün, yıllardır, meydanların kadınlara aidiyetinin belgesi olmuştur.Kadınların hala 25 Kasım’da sokaklarda oluşu, Mirabel Kardeşler’den bu yana aslında çok şeyin değişme-diğinin göstergesidir.

Bizler de hala okulda akademinin, güvenliğin, sevgilile-rimizin, erkek arkadaşlarımızın, gözaltında polisin tacizineuğrayan, evde baba tahakkümüne maruz kalan, sokaktaerkek egemenliği fazlasıyla hisseden kadınlarız. Tüm bunlaryetmezmiş gibi hayatlarımızın her alanında duymak zorundaolduğumuz cinsiyetçi dilden yeterince mustarip olan ve herşeye rağmen ‘kadın’ kimliğiyle var olmaya çalışan biz kadın-lar, Hergele Meydanı’nda kendi sözümüzü söylemek adınatoplandık. Müziğimizle, boyalarımızla; yasta değil isyanda ol-duğumuzu gösterdik. Dövizlerimizi hazırlamak için Hergele’yeoturduğumuzda birken beş, beşken on olduk. Böylelikle se-sini yükseltsin veya yükseltmesin bütün kadınların eril işle-yen düzenden rahatsız olduğunu bir kez daha gördük.Dövizlerimizi yazarken yanımıza gelen kadınlarla gündelikhayat sorunlarımızı paylaştık ve kadınlar olarak kampüste neler yapabileceğimizi konuştuk. Bu paylaşımve konuşmaların sonucunda 25 Kasım eylemine hep beraber katılma kararı aldık. Ve 25 Kasım’da daalanlardaydık.

Özel alanla sınırlı kalmayan eril şiddetin, gerek üniversite gerek ise diğer bütün kamusal alanlardabaş gösteren ataerkinin izlerini silme mücadelesindeyiz. Her geçen gün, yaşadığımız şiddet pratikleriylehaklı mücadelemizin evrensel ve tarihsel boyutu dayanışma zeminimizi güçlendiriyor.

Bizler ‘erkek doğuran’ kadınlar değiliz. Başlı başına özne, başlı başına bireyiz. Varlığımızın erkekleriçin değil kendimiz için olduğunu göstermekle birlikte sistemin bütün ‘erk’liğine ve her ‘erk’in bize dönüpsunduğu şiddet zincirlerine karşı zincirlerimizi kırıyoruz.

Zincirlerimizi kırabilme gücüne sahibiz çünkü zincirlerimiz anatomimiz tarafından değil, erkekler ta-rafından vuruldu bize.

İÜ’den Kadınlar

5

Page 6: beyazit gastesi

Yeni YÖK yasası nasıl bir şey?Bu yıl YÖK, yeni bir yasa tasarısı hazırlıyor. Bu tasarı YÖK'ün gücünü arttıracak, üniversi-

teleri ticari kuruluşlara dönüştürecek, üniversite yönetiminde şirketlere doğrudan belirleme hakkıtanıyacak, akademisyenleri ve öğrencileri 'performans' ölçütlerinin baskısıyla ve bütçe düzenle-meleriyle şirketlere bağımlı hale getirecek ve akademik üretimi sınırlayacak, tüm üniversiteleri“özel üniversite” gibi tarif edip eğitim hizmetine ulaşımı herkes için ancak fahiş oranda ücretlerödeyerek ya da borçlanarak mümkün kılacak bir çokdüzenleme öneriyor. Bu düzenlemelerin hiç-biri de akademik ya da bilimsel konularla ilgili değil. 'eğitim' ile değil, yönetimle ilgili düzenlemeleryapılıyor, ancak eğitim yönetsel ve ekonomik zorunluluklara tabi olacak şekilde ele alınıyor. 'Araş-tırma' ise sadece Ar-Ge faaliyetleri benzeri uygulamalarla gündeme geliyor. Bu tasarıya bakılırsaüniversitelerde “yönetim” ile “akademi” birbirinden ayrılarak, akademi, yönetimin emrine veriliyor.YÖK“Yeni Bir YÖK Yasasına Doğru” başlığıyla bu tasarının öngördüğü düzenlemeleri 'sözde' tar-tışmaya açtı. Ancak belirlediği temel ilkeleri değil, sadece bu ilkeler uyarınca alınacak önlemleri tar-tışmak istiyor. İlkelerin tartıştırılmaması, sorun tespitinin ve çözüm önerilerinin merkezdenyapılması, sorunun asıl muhataplarına ise önerilen çözümlerden birisini seçme şansından başkabir şans bırakılmaması anlamına geliyor. Oysa eğer yeni bir yüksek öğretim politikası oluşturula-caksa, gerçek muhataplar olarak akademik topluluğun (öğrenciler, öğretim görevlileri ve çalışan-ların) da bu konuda söz hakkının olması gerekir. Akademik topluluğu sadece bazı kozmetikdüzenlemelerle oyalamak oldukça adaletsiz. Bu sözde yasa önerisine ve demokratik olmayan tarzakarşı akademik topluluktan itiraz sesleri yükselmeye başladı.

6 Kasım’da bir araya gelen üniversitelerden öğrenciler İstanbul Üniversitesi Beyazıt kam-püsü ana kapı önünde Yök’ün yeniden yapılandırılan ilkelerine karşı öğrencilerin ilkelerini tartış-

mak ve belirlemek üzere bir forumdüzenlediler. Forumda ilke öneri-leri olarak şunlar belirlendi;

1. Özgürlük Üniversite, bilim-sel üretim, öğrenci, öğretim üyesive çalışan özgürdür. Akademik et-kinliğin kamusal niteliği akıldatutulmak kaydıyla, üniversite,kendisinden üstün yönetsel veekonomik bir güçle sınırlandırıla-maz.

2. Özyönetim Üniversiteyiakademik topluluğun (öğrencilerdahil) tümü birlikte yönetir. Aka-demik topluluğun tekil üniversite-lerde ve üniversiteler arası birzeminde örgütlenme hakları var-dır. Ülkenin yükseköğretim politi-kasının belirlenmesinde bu meşruörgütlenmelerin doğrudan sözhakkı vardır.

3. Kamusallık Üniversitede özgürlüğün temeli kamusallığa dayanır. Üniversite, toplumunbir parçasıdır. Üniversite ile toplumun bütünü arasında iki yönlü, açık ve sürekli bir kurumsalilişki vardır. Eğitim ve bilimsel üretim kamusal bir hizmet, kamusal bir hak ve üründür. Bu hiz-met kamusal tarzda bir sunuma ihtiyaç duyar. Üniversite bilimsel üretimin toplumun zararınaolacak şekilde kullanılmasına izin vermez, ayrıca toplumsal denetime tamamıyla açıktır.

4. Eşitlik Üniversite toplumsal eşitsizlikleri, cinsiyete, etnisiteye ve sınıfa dayalı adaletsiz-likleri görmezden gelmez. Üniversite içindeki hayat bu eşitsizliklerden azade olmadığı gibi, bilgiüretimi ve eğitim etkinliği de akademiye özgü eşitsizlik ilişkileri oluşturmaktadır. Üniversiteyegiriş koşulları ve müfredat da bu gerçekliklere uygun şekilde düzenlenir.

5. Dayanışma Üniversite toplumun "ileri gelmeyenleriyle", eşitsizliğin altında kalanlarla veeşitsizlik ve toplumsal adaletsizliklere karşı ortaya çıkan iradelerle dayanışma içine girme so-rumluluğu vardır.

6. Korunma Akademik topluluk bilimsel üretimin önüne geçecek şekilde ekonomik zor-luklarla ya da yönetsel baskıyla sınırlandırılamaz. Çalışanların özlük hakları ve öğrencilerin bes-lenme, barınma, ulaşım hakları toplumsal garanti altına alınır.

6

Page 7: beyazit gastesi

Bildiğiniz üzere 1 Ekim'de yemekhane fiyatları 1liradan,1.85 kuruşa yükseltilmiş, zamlarpeşinden yemekhane boykotunu getirmişti. Yemekhane boykotu %85 katılım oranıyla ses getir-miş, öğrenciler Merkez Kampüs ve Hergele Meydanı’nda kendi yemekleri, sandviçleriyle ortaksofralarda buluşmuşlardı. İlk boykot günü kurulan sofraya teşrif eden rektör yardımcısı öğrenci-lere kendi mağduriyetinden dem vurarak yemekhane zamları üzerine öğrencilerle görüşme yapı-lacağını belirtti.

Rektör yardımcısıyla görüşmeye giden öğrenciler, fiyatların boykotun yapıldığı süre içeri-sinde değil ancak aralık ayı ortalarında gelecek ödenekle düşürebileceği şeklinde oyalamalarlakarşılaştılar.

Bayram - Vize haftası derken duran yemekhane meselesi, kasımın son haftasında pazar-tesi ve salı ücretsiz yemek talebi - çarşamba ve perşembe ise 1 Liraya zamsız yemek yeme eylem-lerine dönüşmüştü. 1 lira talebine karşı çaresiz kalan rektörlük öğrencilere zamsız vermekzorunda kaldı. Aynı talep cuma günü geliştiğinde öğrencilerin gittikçe kalabalıklaştıklarını vezamsız yemek yeme taleplerinde kararlı olduklarını gördüğünden, cuma günü turnikeler öğrenci-lere kapatılarak taleplere kulak tıkanmıştı.

1 Aralık günü rektörlükle yapılan görüşmede, öğrenciler İÜ’nün 17 üniversiteye bedel olan750 milyar ( eski hali ile trilyon ) bütçesinin nereye, ne şekilde harcandığına dair şeffaflık tale-binde bulunurken rektör belgeleri sizinle paylaşamayız diyerek kısa süre önce basına yansıyanyolsuzluk iddialarını öğrenciler gözünde doğrulamış oldu.

Rektörlük 1 kuruş dahi indirmeyeceğini belirttiği zamlı yemek fiyatlarıyla, kampüsteki bin-lerce öğrencinin tepkisini görmezden geldiğini de tekrar bizlere gösterdi.

Karnımız aç mı aç Yemekhane önünde bir türkü tutturmuşuzDuyuyorsun değil mi?

İçecek bir çorba yokSıcak yemeğe hasretiz ama rektörlük bizim Anlıyorsun değil mi?

Ya çek zammı artık,Duyuyor musun bizi?

Ya çek git okulumuzdan Anlıyorsun değil mi?

(6 Aralık Rektörlük önü eyleminden)

Yapılan görüşmeler ardından aralık ayı ilkhaftası yemekhane önünde başlayan ses çı-kartma eylemleri, 6 Aralık günü rektörlükönünde zamlı yemeğe karşı nöbete dönüştü.Edebiyat ve Merkez kampüsten rektörlüğünönüne gitmeye çalışan öğrencilere Ögb( Özel Gü-venlik Birimi) çeşitli müdahaleler yaparak eyle-min önüne geçmeye çalıştı. Yere çadır sererekrektörlüğe sesini duyurmaya çalışan öğrenciler-den korkan rektör verdiği emirle öğrencilerin ça-dırına zorla el koydurttu. Rektörlüğe sesinişarkıları ve sloganlarla duyuran öğrenciler, cam-dan el sallayan rektör danışmanına sırça köş-künden çıkması için çağrıda bulundu. 20 Aralıkgünü yapılacak rektörlük seçimlerine kadar ta-leplerinde ısrarcı olacak olan öğrenciler, rektör-lük önünde şeffaflık talebi - yemekhane zamlarıve üniversite bütçe harcamalarını tartışacaklarıbir forum düzenleyecekler.

7

Page 8: beyazit gastesi

Tüketim toplumu ile birlikte daha damuazzam boyutlara ulaşan et üretimi,insan-hayvan ilişkisini tüketici piyasa üze-rinden şekillendirdi. Daha önce insan nes-linin şekillenmesinde büyük rol oynayanhayvanlar, kapitalizmin ilerlemesiyle sofra-larımıza et olarak konan bir "ürün", ticaribir "mal" halini aldı.

Tüm bu "ürün"leşme sürecinde, örneğinfabrikalardaki tavukların durumları, genelolarak hayvanların nasıl bir muameleyemaruz kaldıklarını özetliyor.

Her biri 40.000 kadar tavuğu barındıra-bilen tavuk eti fabrikalarında tavuklar, ha-yatları boyunca havasız, küçücük,kapalı alanlarda yaşamaya zor-lanıyor. Oldukça sıkışık biryerde yaşamanın getirdiğistresle birbirine saldır-maya başlayan tavukla-rın gagaları hiçbir ağrıkesici vermeden sıcakpenselerle kesilebiliyor.Daha fazla yumurta eldeetmek için yumurta fabri-kalarında ışık sürekli de-ğiştiriliyor. Periyodik olaraktavuklara iki haftada birdüşük kalorili yem veriliyor; buişlem ile tavuğun fazladan bir keredaha yumurta verebilmesi sağlanıyor.Erkek civcivler, yumurta endüstrisi için de-ğersiz olmaları nedeniyle, torbalarda boğu-larak ya da hala hayattayken yüksek hızlıöğütücülerde öğütülüyor. Kesime giden ta-vukların %29'unun bacakları ihmal vekötü muameleden kırılıyor.

Son zamanlarda sosyal medyada bazıfabrika çekimlerinin açığa çıkmasıyla bir-likte, Türkiye'deki koşulların da dünyadakiörneklerden farksız olduğunu görebiliriz.

Bu örneklere karşılık olaraksa, şirketlerpiyasaya "özgür dolaşan tavukların yumur-taları" gibi ürünler sunmaya başladı. Pa-zarlama teknikleriyle vicdanlı tüketicilerinaklını çelmeye çalışan şirketlerin "özgür"fabrikalarındaki tavuklar da aslında yinetamamen kapalı, doğal ışık görmeyen or-tamlarda sağlıksız koşullarda yaşamaya veölüme mahkûm kalıyor.

Tüm bunlar gerçekte olanların sadece

çok küçük bir parçası. Henüz ineklere ya-pılan işkencelerden ya da balık çiftlikle-rinde sıkışık halde yaşamak zorundabırakılan balıklardan hiç bahsetmedim.

İnsanlık sürekli kan döküyor, kanla bes-leniyor. Dünya üzerinde bu ve buna benzersebeplerden ötürü et ve et ürünü veyabunlara ek olarak hayvansal herhangi birbesini tüketmeyen insanlar var. Bu redde-dişin nedeni dini gerekçeler de olabiliyor.

Aslında dünya mutfaklarının, özellikleAnadolu mutfağının, et ya da hayvansal gıdaiçermeyen örnekleri oldukça bol olmasınarağmen, tamamen daha fazla kâr elde etme

ve tüketme üzerine kurulu kapitalistsistem, insanların önüne sürekli

et koyuyor.Bunlardan biri de okul-

daki yemekhaneler. İstan-bul Üniversitesi'ndekarnını doyurmak iste-yen öğrenci yemekha-nede verilen yemeğinyarısından daha azıylayetinmek zorunda. Kan-

tinde satılan fastfoodürünlerinin içinde sadece

patso (ekmek arasında pata-tes) ve pakette satılan içinde çok

az peynir ve maydanoz bulunansandviç, et yemeyen öğrencilerin yiyebile-ceği şeyler. Hayvan kökenli herhangi birgıda tüketmeyen bir öğrencinin okulda yi-yebileceği yiyecek yok denecek kadar az.Şu an Boğaziçi Üniversitesi hariç hiç birüniversitede et ve ya hayvansal gıda tüket-meyen öğrencilere uygun yemek çıkmıyor.Durum bu haldeyken Türkiye'deki muha-liflerin önemli bir bölümü bu sorunu gör-mezden gelip et tüketmeyen kişilerinisteklerine kulak vermiyor ya da isteklerinianlayamıyor.

Yemekhanelerdeki menülerin üzerindeakıllıca kararlar vererek bu sorun rahat-lıkla çözülebilir. Okulda yemek yiyebilmemiçin üniversiteden zamları geri çekmesininyanı sıra et veya hayvansal gıdaları yemeyireddeden öğrencilere uygun yemek çıkar-masını talep ediyorum.

EDEBİYATTAN GÖKHAN

ÜNİVERSİTEDE ET YEMEYİ REDDETMEK8

Page 9: beyazit gastesi

De te fabula narratur*Türkiye’de Arkeoloji, bir bilim olarak, geleneksel algılarla sürdürülmeye başlanma-

sından bu yana sürekli olarak gelişmiştir ve son süreçte durduğu yer bu anlamda ken-dini göstermektedir. Gelişim göstermiştir. Fakat bu gelişim eşitsiz bir gelişimdir. Ötetaraftan akademide birilerinin ilerlemede rol oynaması ve akademiyi tekeline alması biri-lerinin atıl kalmasına neden olmuş, akademik hiyerarşinin içerisinde yer almamayı ter-cih etmek, o kültüre dâhil olmamak öteki olmayı doğurmuştur.

Bizim de gelecek kaygımız, çeşitli nedenlerden dolayı arkeolojiyi seçmek ( eğitimsisteminde seçme şansını belirleyenin de sistemin kendisi olması) gibi sebeplerimiz bizimbu konuyla ilgili sorunlarımızı dillendirmemizde birinci etkendir. Öte taraftan kazılarda“diğer”i olma..

Herkes kazıda ötekileşen hiçleşen birileri olduğunu fark ediyor -hocalar da. Ancakbu hiç dile gelmiyor. Yokmuş gibi üzerinden geçiliyor. Ama hocalar da bu yollardan geçi-yor. Biz kazılarda neler olduğunu fark ediyoruz. Sizin de farkında olduğunuzu biliyoruz.İstiyoruz ki durum körler sağırlar birbirini ağırlar durumundan çıksın.Sonracığıma; arkeoloji Türkiye’de bir sürü sorunlarla kendini var etmeye çalışıyor.

-Ekonomik sıkıntılar( Ücret ödenip ödenmemesinin kazı başkanı inisiyatifinde ol-ması,

-Çalışma koşulları-Mesleki hastalıkların oluşması,-İş güvenliği-İletişim araçlarından yoksun bırakılmamız, wireless olmaması-Ahbap çavuş ilişkisinde görev dağılımı,-Cinsiyetçilik, homofobi ve ötekileştirme-Lisans öğrencisinin bilimsel üretime katılamaması.Bütün bu sorunlarımızın temelinde yatan sorun hiyerarşidir. Kültür Bakanlığı-

hoca-asistan-lisans öğrencisi hiyerarşisi...Öyle bir kazı hayal ediyoruz ki; -hayal ediyoruz dediğimize bakmayın, gerçekleşmemesiiçin bizden başka hiç bir neden yok- akademik ünvanın yaşamsal anlamda hiçbir tahak-küm oluşturmadığı, bilginin mülkiyet algısından çıkarılarak, bilimin kolektifleştiridiği,kimsenin ötekileştirilmediği, kimsenin insan üstü bir çaba sarf ederek çalışmak zorundaolmadığı,kimseye ödev yapmamayı kar sayan öğrenci muamelesinin yapılmadığı, besinihtiyaçlarının sağlıklı bir şekilde karşılanabildiği ve kişinin seçimlerinin gözetildiği ye-mekler yenilebilen, lisans öğrencilerinin hocayla bilimsel anlamda eşit düzlemde diyalogkurabildiği, kendi kişisel ihtiyaçlarımıza zaman ayırabildiğimiz bir kazı.

Neden hoca çalışma alanına geldiğinde herkes hızla çalışmaya başlar? Ya da hocagittiğinde herkes çil yavrusu gibi dağılır? Çünkü içinden geldiğimiz eğitim sistemi hemöğreniciyi hem de öğreticiyi güdülemiştir ve gerçeklik sadece gözetlendiğin zaman işyapma ya da “gözetlemezsem iş yapmazlar.” algısındadır. Bu tarihsel bir süreçtir. Gündeyaklaşık 16 saat ağır koşullar altında beden işi yapan, maddi anlamda bir beklentisi ol-mayan, üstüne üstlük bütün iletişim araçlarından yoksun bırakılan, alması gerekenmaaşın verilip verilmemesinin kazı başkanının inisiyatifinde olduğu, baret, iş elbisesi, işayakkabısı, maske, eldiven vb. gibi kişisel hiç bir teçhizatın sağlanmadığı, iş güvenliğin-den yoksun olan 20’li yaşlarındaki hevesli arazi çalışanlarının yaşadığı mutsuzluk so-nucu kişisel motivasyonunun düşmesi, buna bağlı olarak toplamda verimliliğin düşmesive kazı sezonlarının sonlarında arkeoloji küskünlerinin ortaya çıkması kaçınılmazdır.

Koşullar böyleyken en sıkıntılı olanı ise Kültür Bakanlığı, hoca, asistan, li-sans öğrencisi arasında gayrı resmi ancak yakıcılığı herkes tarafından hissedilen adıkonmamış hiyerarşi. Bu hiyerarşinin belirlediği “bilim” ancak bu hiyerarşinin çarklarıarasında kendini var ediyor. Eğer bu çarkın bi parçası olamıyorsak ne kazının gerçek an-lamda bir parçası olarak hissedebiliyoruz ne de bilimsel anlamda bir ürün ortaya koya-biliyoruz. Ötekileşiyoruz!

9

Page 10: beyazit gastesi

Kim bu ötekiler?“San Francisco’da bir eşcinsel, Güney Afrika’da bir karaderili, Avrupa’da bir As-

yalı, San Ysidro’da bir Chicano yerlisi, İspanya’da bir anarşist, İsrail’de bir Filistinli, SanCristobal sokaklarında bir Maya kızılderilisi, Ulusal Üniversite’de bir rockçı, Almanya’dabir Yahudi, Savunma Bakanlığı’nda bir halk temsilcisi, Soğuk savaş sonrası dönemdebir komünist, Galerisi veya mevkii olmayan bir sanatçı, Bosna’da bir barış taraftarı,Meksika’daki herhangi bir şehrin herhangi bir mahallesinde bir cumartesi gecesi evdeyapayalnız bir ev kadını, Arka sayfalara yer dolduracak haber yazmak zorunda bırakılanbir muhabir , Gece saat 10′da metroda yalnız başına bir kadın, Topraksız bir köylü,İşten atılmış bir işçi, mutsuz bir öğrenci, serbest piyasa ekonomisinin tam ortasında birmuhalif , ne kitabı ne de okuyucusu olan bir yazar ve tabii ki Meksika’nın güneydoğu-sundaki dağlarda bir Zapatista’dır.”

-MarcosBizler kazıdaki bir eşcinsel, kısa etek giyen kadın, uzun saçlı küpeli adam, anadi-

lini konuşamayan Kürt bir genç, kışın okula gidebilmek için yazın para kazanmak zo-runda olan yoksul bir öğrenci, lavabo tamir etmesi gereken restoratör, hiyerarşininaltında ezilen, esprilerine gülünmeyen, gece horlayan, internete erişebilmek için kilomet-relerce yürüyen, et yemeyen, sırf hoca istedi diye boş vaktini iş yaparak geçiren, kendinezaman ayıramıyan, ağda yapamayan, bütün bunlar yüzünden ağlamak istediğinde yalnızkalamadığı için ağlayamayan insanlarız.

Bizim söyleyeceklerimiz burada biterken, farkındayız ki:Her tespit, tespiti yapana sorumluluk yükler. Ancak bu çözümlerin sadece ötekile-

şenler değil ötekileştirenler (çünkü makro toplumdan mikro topluma geçiş) tarafından datartışılması gerekir. Çünkü biz biriz. Hepimiziz. Benzer kazılarda benzer şeyleri yaşa-yanlarız.

Biz konuşuyoruz, istiyoruz ki siz de konuşun. Herkes konuşsun, kaynasın ortalık.Konuşanlar illa ki bulur birbirini.

*Anlatılan senin hikayendir

Arkeoloji Şantiyesinden Birileri

BBeeyyaazzııtt AAssttrroolloojjiiHaftanın talihli 4 burcunun kampüs hayatını yorumladık. Bu hafta kampüste neler yaşayacaksınız acaba?

KOÇ Uranüsün karşıtlık etkisiyle beraber vizelerin uzaklaşmasıyla hayatının eski monotonluğunageri döndüğünün sen de farkındasındır umarım. Yemekhane zamları yüzünden sürekli nuggetyiyor oluşun sağlığını olumsuz yönde etkiliyor.

İKİZLER İktisattan arkadaşım, SBF’ye giriş yasağı olduğunu biliyorsun. Siyasalda okuyan sevdiceğinlearanızda ayrılık çanları çalıyor. Dekanlık kendi fakültenden bir sevgili bulmanı istiyor.

BAŞAK Hergele depresyonuna kendini kaptırmış durumdasın. Çay, sigara, çay, sigara nereye kadar?Havalar da tam müsaitken kırmızı bir uçurtmayla fakültenin etrafında koşmaya ne dersin?

YAY Bu hafta sebebini anlayamadığın bir şekilde Su Ürünleri Fakültesi’ni keşfe çıkacaksın. Okulunkullanılmayan izbe odalarından birine girip bu yolla Topkapı Sarayı’na çıkan ilk öğrenci olacak-sın.

10

Page 11: beyazit gastesi

MSGSÜ’DE BOMONTİ KAMPÜS BİNASI FACİASIBeyazıt’a selamlar!

Biz Msgsü'den öğrencilerin başı bir süredir Bomonti kampüsüyle yani Fen-Edebiyat fakültesi bina-sıyla dertte. Her üniversiteli öğrenci gibi biz de kampüste olduğumuzu hissetmek, bahçemizde çimlere sereserpe uzanmak isterdik. Fakat pek sevgili okulumuzun mezun mimarları bize Bomonti’deki fakülte bina-sını bahşederek bütün hayallerimizi suya düşürdüler. Kaşlarımız küçük Emrah misali dolanıyoruz betonyığını içinde ‘sanatlı manatlı’. Düşündürüyor bizi binanın tasarımcısı mimarlar.Acaba çok mu etkilenmiş-lerdi Dante’nin İlahi Komedyasından? Yoksa Dante yüzünden miydi yerin yedi kat altına inip,yedi kat üs-

tüne çıkabileceğimiz bir kampus binamızın varoluşu?Kampüse değil de avm’ye veya plazaya gelmiş gibihissetmemiz zaten başlı başına trajik bir komedya.Şimdi bir de bu on dört katlı binada çalışan dörtasansörden ikisinin bozulduğunu düşünelim. Hergün kullandığımız çalışan diğer iki asansörün frenle-rinin tutmadığını öğrendiğimizi de düşünelim. Pekibozuk asansörlere bindiğimizde korkunç sesler eşli-ğinde devasa sallantılarla üstüne bir de kapıya sı-kışma ve ani düşme-çakılma tehlikesi eşliğindeasansör seyahati ettiğimizi düşünelim. Hayır, sadecedüşünmeyelim. Biz bunları uzun bir zamandır yaşıyo-ruz.Msgsü öğrencileri için asansör = fobi

Bu yüzden biz öğrenciler de toplanıp ye-mekhanede kaşık çatal sesleriyle gürültü yaparak vesloganlar atarak sesimizi duyurmak için dekanlığınönüne gittik. Genel sekreterlik ve dekanlıktan açıktoplantı sözü aldık.Yapacağımız bu toplantılarda daöncelik olarak kış bahçesinin yapılamasını ve asan-sörlerin acil tamir edilmesini talep edip, okulun ve öğ-rencilerin diğer sorunlarını tartışacağız.Msgsü’de asansör faciasına son vermek istiyoruz.Msgsü’de sigara içerken donmayacağımız bir kış bah-çesi istiyoruz.Bir de biliyoruz ki bunların hiç biri Dante’nin suçudeğil.Bir de Bomonti binası proje mukellefi pek sevgili Cen-giz Eren’e selamlarımızı gönderiyoruz.

MSGSÜ’den Öğrenciler

Soğuk Bir SelamHava soğuk…Balkanlardan gelen soğuk hava akımı var ya hani, işte biz o akımın içinde yaşıyo-

ruz.Yerleşkemizin ismi de Balkan zaten…Donuyorum, çay içmek istiyorum. Karnım çok aç. Beş parasızım. Ama cafe uzakta. Hem de pa-

halı.Cebimde 3 tl var. 75 kuruşa çay içsem, ısınırım. Ama geriye kalan 2.25 kuruşa nasıl tost yiyeceğim.En ucuzu tost. Ama tostun en ucuzu 2.50 tl… Hem içindeki peynir de ne öyle, kâğıt gibi.Doyamam ki.Hem de en ucuzu bu…E,napcam şimdi? Aç kalırsam dersi nasıl anlarım? Yersem de 20 dk sonra tekraracıkırım. Hem ben bunları niye düşünüyorum. Cebimde 25 kuruşum eksik. Allah kahretsin, bir dostum,arkadaşım olsaydı, yalnız kalmasaydım koca okulda, belki o bana yardım ederdi.Aç kaldım açıkta kaldım.Okulda mıyım yani ben şimdi?

Sonra ne mi oldu? Ben fakülte binasında bir masanın üzerine ketıl getirdim evden.Sallama çay ge-tirdim. Yalnız kalmayayım, kalmayalım diye, konuşalım diye günlük gaste getirdim, dergi getirdim. Dersaralarında atıştıralım diye kraker falan getirdim. Dayanışma kutusunu koydum. İsteyen buna ortak olsun,isteyen olmasın diye. Devamı gelsin diye. Sonra çoğaldık. Bir iken iki, iki iken üç olduk… Yetmedi. Bizçünkü sadece yiyip içmeye, sosyalleşmeye ihtiyaç duymuyoruz. Biz üniversitede olduğumuzu hissetmekistiyoruz. Durup dinleyen, ezberleyen değil; düşünen, bilimi, sanatı üreten, üretimin bir parçası olanyani… Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma hocayla oturup konuşmak, diyalog kurmak istiyorum. Düşüncelerimipaylaşmak, düşüncelerini dinlemek hayata dair, bir kitaba dair…

Direniyoruz biz. Kamusal bir alan istiyoruz diyoruz okullarda. Özgür bir alan. Özgür bilimin ve sa-natın üretildiği ve bizim de akademinin bir parçası olduğumuzu unutmadıkları. Bu sefer semaverimiz var.Çay bardağımız var. İnce belli çay bardağımızda üşümemizi dindiriyor, her şeyden konuşup, akademinintüm olumsuz kar odaklı, iktidarlı, otoriter yanlarını eleştiriyoruz. Çoğalıyoruz.Okulda bize ait kamusal bir alan olana, kantinimiz olana dek bu böyle sürecek!

Trakya Üniversitesi’nden Öğrenciler

11

Page 12: beyazit gastesi

VOLVERYönetmen: Pedro Almodovar Oyuncular: Penelope Cruz, Carmen Maura, Lola Duenas,Blanca Portillo Senaryo: Pedro Almodovar Süre: 116 dk.

Bu yazı filmin sürpriz gelişmelerini ele verebilir. İzlemeden okumamanızı tavsiye ederiz.“Kirli Çamaşırlarımızı Kendi Aramızda Yıkamamız Gerekiyor.’’

Sahne açıldı: Adeta senkronize bir şekilde mezarları temizleyen dul kadınlar, arkaplanda retro bir İspanyol ezgisi, kadınların başlarındaki yeşil, sarı, turuncu örtülerle vesürekli konuşmalarıyla bütünleşen Akdeniz havası. Almodovar evrenine hoş geldiniz.Parça parça öğrendiğimiz bu yürek burkan hikâyedeki karakterlerin dertlerini öğreniyo-ruz yavaş yavaş. İki kız kardeş, Raimunda ve Sole’nin anne-babaları ölmüş deniyor amabirbirlerinin kollarında, ne mutlu, aman aman herkese öylesi denk gelsin. Augustina daannesini kaybetmiş, modern hippi 4 yıl önce ortalıklardan yok olmuş. Paula teyzeleri dene kadar yaşlanmış öyle, kendi yeğenini, torununu hatırlayamadı, zavallı kadın. GençPaula’nın kontörü mü ne bitmiş işte öyle bir şeyler…

Hikâyedeki katmanlar açıldıkça önce güçlü, ne yapacağını bilen kadının kla-sik ama zorlu hayatını izliyoruz. Çalışıyor,yemek hazırlıyor, kocası birasını içip maçabakarken o bulaşıkları da yıkayacak, akşamyattığı zaman da hemen huzurlu bir uykuvaadi yok üstelik. Gene de pek şikâyetçi gö-rünmüyor, sonuçta hayat ne ki?Bir gün evegeldiğinde ise filmdeki ilk büyük şokla karşı-laşıyor ve evet gene sonuçta hayat. Ve ne acı-dır ki kendisinin kurtulmaya çalıştığı ıstıraplıanıları gün geliyor, kendi kızı da yaşıyor. Or-talığı ‘temizlerken’ havlu kâğıt ve vileda enbüyük yardımcıları, ne de olsa o çalışan biranne. Hem hızlı hem pratik olmak zorunda...

Kentteki haller böyle sıradan(!) bir şekildeakıp giderken köy yaşamı daha farklı tezahürediyor.Tamam, güçlü insan ilişkileri var. Yada şunu söylemek daha mı doğru olur: İlgile-necek daha ilginç bir şey bulamadığından bir-birini inceleyen insanlar, bol bol dedikodu,birilerini süzmek… Ayrıca mistik olaylarda okadar garip gelmez kulağa buralarda. Almo-dovar evreninde bir kat daha derine indikçünkü. Öldü sanılan insanların tekrar gelipgörünmesi kan dondurucu bir olay olarak gö-

rülmez, tersine hafif bir ürpertiyle birlikte çok çok çekicidir. Defalarca konuşulup irdele-nir, hayaletler neredeyse sofralara buyur edilecektir.

İspanya coğrafyasından kadınların hikâyelerinde dokunaklı müzikler, bol bol gözyaşı,çok renkli planlar ve abartılı kıyafetler var. Anneler, kız kardeşler, teyzeler yaşadıklarıelim olayları; sevmeye, affetmeye, birbirlerine destek olmaya ve geri dönmeye devam ede-rek atlatmaya çalışıyorlar. Gözyaşlarını silip, her şeye rağmen sapasağlam ayakta duru-yorlar. Yine dünyanın yürek paralayan, mendil ıslatan olayları, usta yönetmenlik,senaryo ve kurguyla, ‘dünyanın en normal şeyleri’ gibi anlatılıyor. İzlediğimiz tüm acılar-dan sonra anne-kızın en son sarılmasını görüp de bir nefes alıp hayatımıza devam ede-bilmemiz bu yüzden belki de.

İLETİŞİMDEN MÜ[email protected] facebook.com/beyazitgastesi

bize ulaşabilirsiniz