8
güncel gastroenteroloji 234 16/4 Bilim de Demokrasi Gibi Kendini Savunmak Durumundadır! “Cahil olmak ayıp değildir, ayıp olan cahilin cahil olduğunu anlayamamasıdır”. Daha da ayıp olan, cahil olduğunu kabul etmeyip bilgilenmeye kucak açmamaktır. İnsanımız görmedi- ğine, duymadığına, anlamadığına kolayca kanmakta ve inan- maktadır. Bu, felaketin büyüklüğünü açıkça ortaya koymakta- dır. Mevcut eğitim sistemi insanlarımızı bilimden uzaklaştır- mıştır. İnsanımız okusa da anlamıyor, baksa da göremiyor ha- le getirilmiştir. İnsanımız bilgilenmek için değil, köprüyü geç- mek için anlamadan okumayı alışkanlık haline getirmiş. Şim- di de köprüyü geçmek için yeni yöntemler oluşturmuştur. İn- sanımız nedense kendini geliştirmeyi, yetkinleştirmeyi hiç mi hiç istemiyor. Bu; yüz yılların birikimi olan Kara Cehaletin ya- rattığı rahatsızlıktır. Türk toplumunun, bilimden yana destek vererek karanlıktan aydınlığa çıkmasının mümkün olduğunu artık anlaması gere- kir. Artık millet kendini cahil bırakan, karanlığa mahkûm eden sapkınları, insanlık adına yargılamalıdır. Artık herkes bil- melidir ki bilimden ve bilgiden kaçmak akıl hastalığıdır. Bu hastalığın sağıtılması da çağcıl eğitimle mümkündür. Aksi tak- dirde bugün olduğu gibi düşünme özürlü olarak kalmaya de- vam edeceğiz. Oysaki insan gibi sağlıklı düşünebilen, yetkin- leşebilen, yaratabilen, üretebilen, birlikte olabilen bir toplum olmamız kendi elimizdedir. Yeter ki kararlılığımızı ortaya ko- yabilelim. Tıp alanındaki bilimsel yayıncılık konusuna girmeden biraz- cıkta olsun dil konusuna değinmek istiyorum. Toplumların yarattığı en saygın şeyin dilleri olduğuna inanıyorum. Bu ne- denle de tüm dillerin yaşatılmasının bir insanlık görevi oldu- ğunu da düşünüyorum. Jean-Jacques Rousseau (1712- 1778)’nun “Dillerin Kökeni Üstüne” denemesini elime aldım (Çeviri; Ömer Albayrak). Rousseau yaşadığı dönemde ne Darwin’i (1809-1882) biliyor ne de onun Evrim Teorisi’nden haberi var ama O, o güne dek biriken bilgilerden yararlanarak ürettiği düşünceleri ile aydınlanmanın yolunu açabilmiştir. Rousseau kendini özgürleştirmiş bir düşün adamı olarak “dil”in kökenine inerken toplumun da kökenine ait düşünce- lerini de ortaya koymuştur. Toplum ve dil, aynı kaderi payla- şarak var olmayı en zor koşullarda bile sürdürebiliyorlarsa an- cak o zaman varlıklarını devam ettirebilirler. Dil de toplum ile birlikte ya gelişimini sürdürecek ya da toplum yok olur gider- se dili de aynı kaderi paylaşacaktır. Bazen gelişmiş baskın dil- ler gelişemeyen dillerin işlevini bitirerek toplumun yeni dille varlığını sürdürmesine yol açarlar. Unutmayın; Oğuzlar İran’da Farsça’yı Arap topraklarında Arapça’yı, Anadolu’da ise yaşamakta olan dilleri kullanmakla birlikte halk Türkçe’ye de sahip çıkmıştır. Osmanlılarda yaşa- yan dillerin tümünden bir dil oluşturarak Osmanlıcayı yarat- mışlarsa da işlevini zamanla Türkçe almıştır. Türkçe yüzlerce yıl Farsça, Arapça, Rumca’nın tehdidi altında kalmasına rağ- men varlığını devam ettirebilmiştir. İnsan eğitimle yetkinleşebilir. İnsan, eğitimle içgüdülerinin üzerine yeni kazanımlar koyabilir. İnsan doğayı ve kendine benzeyenleri anlamaya çalışır. Dil insanoğlunun kendisinin kendine kazandırdığı iletişim aracıdır. İnsan doğanın sesini algılayarak kendi sesine düzen vermiştir. Hayvanlar âleminin de sesle anlaşabildiğini insan fark etmekte gecikmez. Bu ile- tişim aracı ile insanlar; birbirini anlamaya çalışarak, düşünce- lerini paylaşarak, duygularını ifade etme imkânı bularak bir “İnsandır bilimi yaratan, Bilimdir insanlığı aydınlatan.” “Korkuyu yenen cesarettir, cesareti yaratan bilgidir.”

Bilim de Demokrasi Gibi Kendini Savunmak Durumundadır!guncel.tgv.org.tr/journal/43/pdf/100090.pdf · de sesle anlaşabildiğini insan fark etmekte gecikmez. Bu ile-tişim aracı

  • Upload
    others

  • View
    2

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Bilim de Demokrasi Gibi Kendini Savunmak Durumundadır!guncel.tgv.org.tr/journal/43/pdf/100090.pdf · de sesle anlaşabildiğini insan fark etmekte gecikmez. Bu ile-tişim aracı

güncel gastroenteroloji

234

16/4

Bilim de Demokrasi Gibi Kendini Savunmak Durumundadır!

“Cahil olmak ayıp değildir, ayıp olan cahilin cahil olduğunuanlayamamasıdır”. Daha da ayıp olan, cahil olduğunu kabuletmeyip bilgilenmeye kucak açmamaktır. İnsanımız görmedi-ğine, duymadığına, anlamadığına kolayca kanmakta ve inan-maktadır. Bu, felaketin büyüklüğünü açıkça ortaya koymakta-dır. Mevcut eğitim sistemi insanlarımızı bilimden uzaklaştır-mıştır. İnsanımız okusa da anlamıyor, baksa da göremiyor ha-le getirilmiştir. İnsanımız bilgilenmek için değil, köprüyü geç-mek için anlamadan okumayı alışkanlık haline getirmiş. Şim-di de köprüyü geçmek için yeni yöntemler oluşturmuştur. İn-sanımız nedense kendini geliştirmeyi, yetkinleştirmeyi hiç mihiç istemiyor. Bu; yüz yılların birikimi olan Kara Cehaletin ya-rattığı rahatsızlıktır.

Türk toplumunun, bilimden yana destek vererek karanlıktanaydınlığa çıkmasının mümkün olduğunu artık anlaması gere-kir. Artık millet kendini cahil bırakan, karanlığa mahkûmeden sapkınları, insanlık adına yargılamalıdır. Artık herkes bil-melidir ki bilimden ve bilgiden kaçmak akıl hastalığıdır. Buhastalığın sağıtılması da çağcıl eğitimle mümkündür. Aksi tak-dirde bugün olduğu gibi düşünme özürlü olarak kalmaya de-vam edeceğiz. Oysaki insan gibi sağlıklı düşünebilen, yetkin-leşebilen, yaratabilen, üretebilen, birlikte olabilen bir toplumolmamız kendi elimizdedir. Yeter ki kararlılığımızı ortaya ko-yabilelim.

Tıp alanındaki bilimsel yayıncılık konusuna girmeden biraz-cıkta olsun dil konusuna değinmek istiyorum. Toplumlarınyarattığı en saygın şeyin dilleri olduğuna inanıyorum. Bu ne-denle de tüm dillerin yaşatılmasının bir insanlık görevi oldu-ğunu da düşünüyorum. Jean-Jacques Rousseau (1712-

1778)’nun “Dillerin Kökeni Üstüne” denemesini elime aldım(Çeviri; Ömer Albayrak). Rousseau yaşadığı dönemde neDarwin’i (1809-1882) biliyor ne de onun Evrim Teorisi’ndenhaberi var ama O, o güne dek biriken bilgilerden yararlanarakürettiği düşünceleri ile aydınlanmanın yolunu açabilmiştir.Rousseau kendini özgürleştirmiş bir düşün adamı olarak“dil”in kökenine inerken toplumun da kökenine ait düşünce-lerini de ortaya koymuştur. Toplum ve dil, aynı kaderi payla-şarak var olmayı en zor koşullarda bile sürdürebiliyorlarsa an-cak o zaman varlıklarını devam ettirebilirler. Dil de toplum ilebirlikte ya gelişimini sürdürecek ya da toplum yok olur gider-se dili de aynı kaderi paylaşacaktır. Bazen gelişmiş baskın dil-ler gelişemeyen dillerin işlevini bitirerek toplumun yeni dillevarlığını sürdürmesine yol açarlar.

Unutmayın; Oğuzlar İran’da Farsça’yı Arap topraklarındaArapça’yı, Anadolu’da ise yaşamakta olan dilleri kullanmaklabirlikte halk Türkçe’ye de sahip çıkmıştır. Osmanlılarda yaşa-yan dillerin tümünden bir dil oluşturarak Osmanlıcayı yarat-mışlarsa da işlevini zamanla Türkçe almıştır. Türkçe yüzlerceyıl Farsça, Arapça, Rumca’nın tehdidi altında kalmasına rağ-men varlığını devam ettirebilmiştir.

İnsan eğitimle yetkinleşebilir. İnsan, eğitimle içgüdülerininüzerine yeni kazanımlar koyabilir. İnsan doğayı ve kendinebenzeyenleri anlamaya çalışır. Dil insanoğlunun kendisininkendine kazandırdığı iletişim aracıdır. İnsan doğanın sesinialgılayarak kendi sesine düzen vermiştir. Hayvanlar âlemininde sesle anlaşabildiğini insan fark etmekte gecikmez. Bu ile-tişim aracı ile insanlar; birbirini anlamaya çalışarak, düşünce-lerini paylaşarak, duygularını ifade etme imkânı bularak bir

“İnsandır bilimi yaratan, Bilimdir insanlığı aydınlatan.”

“Korkuyu yenen cesarettir, cesareti yaratan bilgidir.”

Page 2: Bilim de Demokrasi Gibi Kendini Savunmak Durumundadır!guncel.tgv.org.tr/journal/43/pdf/100090.pdf · de sesle anlaşabildiğini insan fark etmekte gecikmez. Bu ile-tişim aracı

GG 235

arada olmayı başarmışlardır. Doğada yaşam koşulla-rının zorlaşması, doğal felaketler, beslenme zorlukla-rı gibi problemler insanı avcı ve toplayıcı birey ol-maktan çıkararak topluluk halinde olmaya, problem-leri elbirliği ile çözmeye yöneltmiştir. Böylece insa-noğlu şartların zorlamasıyla yalnızlığını yenerek birlikte ol-manın zorunluluğunu kavrayarak birlikte yaşamayı kabullen-miştir. İnsanın benzerlerini anlamakta ve onlara kendini ifadeetmekte kullandığı yegâne araç dildir. Uçsuz bucaksız stepler-de dolaşan insanları bir araya getiren “Söz” insanları hayvan-lardan farklılaştırdığı gibi ulusları da birbirinden ayırmakta-dır.

İnsan benzerleriyle iletişim kurabilmek için iki araç kullan-maktadır. Birisi hareket diğeri ise sestir. Hareket eylemi do-kunma ile (dolaysız) ya da jest ile (dolaylı)’dir. Dokunma ko-lun uzunluğu ile sınırlı iken jest gözün görebildiği mesafe ilesınırlıdır. Jest dili ses dili kadar etkili değildir. Göze hitapeden görseller (Resim vs.) duyguların ifadesinde daha etkiliolabilmektedir.

Rousseau’ya göre Yaşam tarih öncesinden günümüze gelir-ken öncelikli üç aşama geçirmiştir.

1) Vahşilik; Bu dönemde insan yalnızdır, kendi varlığını de-vam ettirebilmek için içgüdüsel davranır. Tek başına oldu-ğu için kendini korumak için saldırgandır. Bu dönem dilijest dilidir.

2) Barbarlık; oluşan güçlü duygularını ifade etmek için uy-sallaşmıştır. Aile ve küçük topluluklar halinde “konar-gö-çer” bozkır yaşamı başlamıştır. Bu dönemde hayvanlarıehlileştirerek hayvancılığa başlamışlardır.

3) Uygarlık; akıl çağıdır. Yerleşik düzene geçilir, köyler ku-rulur. İnsanlar doğadaki zararsız bitkileri saptayıp onlarıekip biçmeye başlarlar. Birlikte karar verme, dayanışma,doğal felaketlerin yaptığı tahribatları birlikte gidermek gi-bi davranışları geliştirirler. Yerleşik düzene geçilen dö-nemde dilin gelişmesi yanında dildeki sözcükler işaretlerşeklinde yazılarak alfabe-yazma geliştirilmeye başlanır.Konuşarak anlatabildiğimiz duygularımızı, düşünceleri-mizi, olayları, yaşadıklarımızı yazı ile ifade edersek kalıcıolur. Yazı dile güç ve güvenlik kazandırır.

Toplumların duygu ve düşün dünyası zenginleştikçedil de, yazın da gelişir. Bir toplumda edebiyat, sanat,felsefe, bilim ne kadar gelişirse dil de, yazın da odenli gelişir. Günümüzde bilimde öncü olan ülkeninhem bilim dili gelişiyor, hem de tüm dünya bilim in-

sanları o dili öğrenme ihtiyacı duyuyorlar. Bu durum sanat,moda, edebiyat, tiyatro, sinema vs. için de geçerlidir.

Yaşayan kuşak atalarından öğrendiklerini yeni nesillere doğardoğmaz aktarmaya başlamaz ise zincirin halkaları birer bireryok olur. Doğumdan ölene dek eğitimi olmazsa olmaz kabuleden “MUSA”nın kavmidir. Eğititm-eğitim-eğitim olmazsa,okumazsak, yazmazsak düşünce sistemimiz gelişmez, sonuç-ta hayvandan farkımız kalmaz, çünkü onlar kadar kendimiziifade edebiliriz. Dil toplumun müşterek eseridir. Geçmiştengeleceğe akan bir nehirdir. Dilimizi ne kadar çok geliştirirsekdüşün dünyamız da yazın dünyamız da o kadar zengin olur.Aynı şekilde düşün dünyamız, yazın dünyamız ne kadar geli-şirse, dilimiz de o kadar gelişir. Bu karşılıklı etkileşimdir dil-de, düşünde, insanca konuşmada yaratıcılığı ortaya koyan.Dil yaşayan bir olgudur, süreğenliği devam ettirilemez ise ya-şatılamaz. Onu yaratan da yaşatan da İNSANdır. İnsanı da in-san yapan EĞİTİMdir. İnsanın ilk hocası da annesi ve ailesidir.

“Dil’in bizi ve beynimizi değiştiren, geliştiren en büyük iticigüçlerden biri olduğunu” öğrenmek istiyorsanız,

“İnsanların dili öğrenmesi için kritik olan yaşın 3 yaş civarın-da olduğunu, insan 3 yaşına kadar lisan öğrenebileceği birey-lerle hiçbir şekilde ilişkiye girmezse bir daha asla bir lisanıtam olarak gereken yetkinlikte konuşamayacağını” öğren-mek istiyorsanız,

“Bu çocukların zeka bakımından normal çocuklar gibi geli-şim gösteremediğini, beden ve el hareketlerinin çocuk gelişi-minde seslerden daha önemli olduğunu, işaret dilinden söz-lü dile doğru bir evrilmenin olduğunu” öğrenmek isterseniz,

“İnsan oğlunun yaklaşık 200.000 yıldır dil kullandığını” öğ-renmek isterseniz,

“Bir şeyi yapmak değil önemli olan doğru olanı yapmaktır. Bilimsel veriler ve değerlendirme ileuygunluğu gösterilebilir olmalıdır. Yanlış yapmak toplumu cezalandırmak demektir.”

Page 3: Bilim de Demokrasi Gibi Kendini Savunmak Durumundadır!guncel.tgv.org.tr/journal/43/pdf/100090.pdf · de sesle anlaşabildiğini insan fark etmekte gecikmez. Bu ile-tişim aracı

236 ARALIK 2012

“İnsan beyninin evriminin 7 milyon yıl önce dik yürümeyebaşlaması ile hızlandığını” öğrenmek isterseniz,

“Dilin kökeninin el hareketlerine, beden hareketlerine, doğalsesleri taklit etmeye, doğayı gözlemlemeye kadar indiğini”öğrenmek istiyorsanız,

“Hayvanlar birbiri ile sınırlı iletişim kurabilirken insanlar ara-sında bilgi alışverişi ve iletişimin çok ileri düzeydedir” olupolmadığını öğrenmek isterseniz,

“Merkezi sinir sistemindeki bazı odakların dış uyaranlar ileaktive edilmesi sonucu ortaya çıkan gelişim algılama ve yanıt-lamanın kurgulanmasına yol açar” yol açıp açmadığını öğren-mek isterseniz,

Prof. Dr. H. Tuğrul Atasoy’un Bilim ve Ütopya 2012; Sayı 218:Sayfa 4-7’de yayınlanan “İnsan Beyni ve Dilin Evrimi” makale-si ile yine aynı dergide sayfa 17-22’de yayınlanan Prof. Dr. Erk-sin Güleç’in “İnsanda Beynin Evrimi ve Konuşmanın OrtayaÇıkışı” makalesi ile sayfa 24-35’te yayınlanan Prof. Dr. İclal Er-genç – Doç. Dr. Özgür Aydın’ın kaleme aldığı “Biyolojik ve Zi-hinsel Bir organ; Dil” makalesini okumanızı tavsiye ederim.

Dil de insan gibi, toplum gibi canlı ve dinamiktir. Bu neden-le dilin günün gereksinimlerine yanıt verecek şekilde gelişti-rilmesi gerekir. Dilin geliştirilmesi süreci oldukça zordur. Buişler konunun uzmanı dilbilimcilerin işidir. Son yıllardaki bi-lim ve teknolojideki hızlı gelişim nedeniyle gelişmekte olanülkeler yeni sözcükler üretilmekte büyük sıkıntı çekmekte-dirler. Çünkü yeterince dil uzmanı yoktur. Özellikle tıp veteknoloji alanındaki yeni sözcüklerin Türkçe karşıtını üret-mek için çaba göstermeliyiz. Özellikle üniversitelerin bu ko-nuya eğilmesinde yarar vardır.

Son yarım yüz yılda ülkemiz bilimsel ve sosyal acıdan geriyegitmiştir. Ortaçağın karanlığında kalan konuları bu yüz yıla ta-şımak ne bilime ne de akılcılığa uymaktadır. İnsanımız da ge-rilediği için bu gerilemenin ayırdında değildir. İlerlemeningöstergesi insanımızın düşün sistemindeki yetkinleşmedir.60 yıl önce İnönü, “Üniversiteler özgürleşmez ise bilim ol-maz.” diyordu bu gün de aka-demisyenler aynı şeyi söylüyor.Mevcut üniversitelerde önceçağcıl bir yapılanma gerçekleş-

tirilmeli sonra da özgürleştirilmelidir. Üniversiteleri üniversi-te yapan en önemli unsur bilimi özümsemiş, çağcıl düşün sis-temi ile donanımlı hale gelmiş, akademik yaşamı yaşam tarzıolarak seçmiş bilim insanlarının varlığıdır.

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile TÜBİTAK’ın öncülü-ğünde, bazı üniversite, özel sektör, kamu kurumlarının da ka-tılımı ile 12-13 Temmuz 2012’de “Yurt dışında çalışan öncü bi-lim adamalarının yurda dönüşünü” sağlamak için bir bilimkurultayı yapılmış. Bilim adamları da davet edilmiş, Bu kurul-tayda bilim adamları ve devleti temsil eden kişiler “GeriyeDönüş” konusundaki düşüncelerini dile getirmişler. Devletitemsil edenler Türkiye’de son 10 yılda Bilim ve Teknoloji ala-nında önemli gelişmeler olduğunu ve 2023 yılı için hedefleri-nin dünyada ilk 10 ülke arasına girmek olduğunu bildirmiş-ler. Bilim ve teknolojiden ne anladıklarını anlamak mümkündeğil. Devletin görevi vatandaşlarının dünyevi sorunlarını çö-zerek onların huzur içinde güven içinde, insanca yaşamaları-nı temin etmektir. Bunun için de Bilim ve Akıl yolunda çalış-malarını sürdürmesi gerekir. Devlet vatandaşın uhrevi işleri-ne inançlarına burnunu sokmamalıdır. Vatandaş inançlarınıgönlünce kendi özelinde yaşamalıdır.

Bilimden, teknikten, araştırmadan sorumlu bir kurumun baş-kanı, bilmem kaç sene Amerika da yaşamış, ona göre Ameri-ka yerinde sayıyormuş, Türkiye ise ilerliyormuş. Bu yorumla-rı sağlıklı olarak kabul etmek mümkün değildir. AR-GE içinayrılan pay artış oranı değerlendirmesinde dünyada ikinci ol-muşuz. Bunlar sağlıksız konuşmalar. Amerika'daki basit biraraştırma kurumunun bütçesi nerede ise bizim ayırdığımızparanın yüzlerce katıdır. USA’nın araştırmaya ayırdığı paradünyanın ayırdığından fazladır. Ayrıca istersen miyarlarca do-lar ayır, onu kullanacak yeterli bilgi ile donanımlı bilim adamı-nız yoksa hepsi boşa gider. Ülkemizde olan; parayı ota çöpeverecek adamı bulup ona vermektir. Bir toplumda bilime say-gı yoksa ayrıca yeterli bilgi birikimi de sağlanamamış ise bi-limsel bilgi üretilemez. Başkan son 10 yılda araştırmacı sayı-sının 20,000’den 64,000’e çıktığını dile getirirken acaba araş-tırmacı nedir, araştırmanın sorumlusu hoca var mı yok mu,

nereden temin edilecek acabahaberi var mı? Mevcut eğitimsistemi içinde ilk-orta-lise veüniversitelerden bilimsel dü-

“Her yerde, her konuda, herkes için sürekli eğitim. Eğitim, eğitim adam gibi eğitim, çağcıl eğitim.”

“Eğiticilerin de adam gibi eğitimi”

Page 4: Bilim de Demokrasi Gibi Kendini Savunmak Durumundadır!guncel.tgv.org.tr/journal/43/pdf/100090.pdf · de sesle anlaşabildiğini insan fark etmekte gecikmez. Bu ile-tişim aracı

şünme yetisini kazanmış, özgür düşünebi-len ve ifade edebilen insan yetiştirmekmümkün değildir. Bu nedenle de mevcutmalzemeden bilimsel araştırma yapacak birşey ortaya koymak imkânsızdır. Ayrıca üni-versitelerimizin alt yapısı ve insan kaynağıda yetersizdir. Başta devlet ve üniversiteleri yüzlerini yaşadı-ğımız dünyaya çevirmelidirler. İnsanlarımızı yaşatmadan öte-ki âleme göndermek insani değildir. Devletin görevlileri, va-tandaşın parası ile karnını doyuranlar, önce ilk-orta-lise eğiti-mini çağcıl duruma getirmelidir. Amaç bu çocukları yaşamahazırlamaktır. Her şey yaşama dair olacak, yaşamayan hiçbirşey üretemez ve yaratamaz. Üniversiter eğitim için hazırlanançocukların öncelikle bilimde ileri gitmiş ülkelerin dillerini öğ-renmeleri ve bilgiye ulaşım teknolojilerinden yararlanabilirhale getirilmelerini hedeflemek gerekir. Doğmalar özgür dü-şünmeyi imkânsız kılacağından, sistem çocukları 18 yaşınakadar korumalıdır. Sen çocuklara adam gibi eğitim olanağıver, onlar hem düşünür hem de inanç sistemlerini kendileriyaratabilirler.

Bu kurultaydan devletin beklediği, yurt dışında çalışarak ba-şarıya ulaşmış uluslararası isim yapmış insanların Türkiye’yegelerek mucize yaratmalarıdır. Bu kutuplarda limon yetiştir-meye kalkmak kadar akıl dışıdır. Bu insanlar zaten bir zaman-lar bu ülkedeydi, neden bir yere gelemediler çünkü ülkeninhavası müsait değil. Senin, reform yapmadan, Rönesans’ı ya-şamadan, sanayi devrimini gerçekleştirmeden, aydınlanmasürecini tamamlamadan hiçbir şey yapamayacağını bilmengerekiyor. Yoksa birgün iş işten geçtikten sonra öğrenecek-sin. Ayrıca devlet bilimde ileri gitmiş 10 ülkeye Bilim- Tekno-loji vs. konularını izlemek üzere ateşe atayacakmış, Ne yapar-larsa yapsınlar gerçeği bu mevcut düşün sistemleri ile anla-maları mümkün değildir. Kafalarını değiştirmeleri gerekiyor.Batı dünyasındaki gizem üniversitelerdeki anlayıştır. Onlaryüzlerce yıl süren bir savaşım sonu özgürlüklerin kazandılar.Yani kiliseyi de siyaseti de bünyelerinden attılar. Bizde iseüniversiteler dincilerin de siyasetçilerin de işgalindedir.

Üniversitelerimizde zaman içinde doğal olarak yozlaşmalarortaya çıkmıştır. Üniversitelerimizin insan gücünün, dahadoğrusu beyin gücünün yeniden değerlendirilmesi gerekir.Beyin gücündeki açığın giderilmesi için iç ve dış kaynaklar

yeniden gündeme getirilmelidir. Üniversi-telerimizin fiziki alt yapısı da akademik eği-tim ve yaşam için yetersizdir. Üniversiterortamda araştırma yapanların ekonomikkoşulları da yeniden gözden geçirilerek ba-tı standartlarına çıkarılmalıdır. Özellikle,

üniversitelerin akademisyenlere sunduğu maddi ve maneviolanaklar en üst düzeye çıkarılmalı ki yurt dışından, vatanda-şımız olan da olmayan da tercihini üniversitelerimizden yanakullanabilsin. Bilime ve bilim adamına saygı gösterilmeyen ül-kelerde demokratikleşme süreci asla tamamlanamaz. Bir ül-keye ileri götüren bilimdir, bilim adamıdır. Cehalet yalnız fe-laketlerin yaratıcısıdır. Bilimin ve bilim insanının vatanı ol-maz, bilim de bilim insanı da evrenseldir. Koşullar bilim içinve bilim adamı için nerede uygunsa, bilim de bilim adamı daorada gelişim gösterir.

Bir gün biz de bilime bilim insanına saygı gösterirsek, yüzü-müzü yaşama çevirirsek, dünyanın en değerli bilim adamlarıbu ülkeye gelmekten korkamayacaklardır. Yeter ki futbolaverdiğimiz önem kadar bilime de önem verelim.

Bilime yatırım geleceğe yatırımdır. Bu yatırım akşamdan sa-baha meyvesini vermez, bazen yüzlerce yıl beklemek gerekir.Ama mutlaka meyvesini bir gün verir ve geleceği aydınlatır.Bilim karşıtı yatırımlar ise meyvesini çabuk verir ama o mey-veyi yiyen toplumlar da kaçınılmaz olarak felaketi yaşarlar.

Bilim adamının yerlisi yabancısı olmaz. Adam gibi olanı, adamgibi olmayanı olabilir. Bilim adamı da bilim gibi, bilgi gibi ev-renseldir. Üniversitelerimiz uluslararası kurum olma özelliği-ni zaman içinde yine yitirmiştir, yeniden reform yapmak ge-rekir. Üniversitelerimiz siyasi ve dini güçlerin yanı sıra cahiltoplum kesimlerinin de baskısı ve kıskacı altında kalarak kim-liğini kaybetmiştir. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde üniversite-ler insanlığın sorunlarına çözüm ararken gelişmekte olan ül-kelerde ise üniversiteler sorun yaratmaktadır.

Üniversitelerin gele-ceğin aydınlık ve ya-ratıcı neslini yetişti-rebilmesi için üni-versite öncesi eğiti-min çağcıl standart-

GG 237

“Sağlık Bakanı tam günün amacının ne olduğunu bilemediği için, Tam gün eğitim kurumlarında başlamadı.”

Page 5: Bilim de Demokrasi Gibi Kendini Savunmak Durumundadır!guncel.tgv.org.tr/journal/43/pdf/100090.pdf · de sesle anlaşabildiğini insan fark etmekte gecikmez. Bu ile-tişim aracı

238 ARALIK 2012

lara uygun olarak yeni-den düzenlenmesi ge-rekir. Mevcut eğitimsistemi ile okuryazar,

doğaya, yaşama saygılı bir nesil yetiştirmek mümkün değildir.İnsan bilmediği, anlamadığı konularda konuşmamalıdır. Bili-me uygun olmayan uygulamaların insanlık suçu olduğu unu-tulmamalıdır. İlk ve orta eğitimde beyin gelişimini ve beyin iş-levini olumsuz yönde etkileyecek doğmaların öğretilmesi sa-kıncalıdır. Çocukların inanç sistemleri konusunda tercihleri-ni üniversiter yaşamda, özgürce yapması daha akılcıdır. Ço-cukların bilgi ve becerisini arttırırken, onların ruhsal, beden-sel gelişimi için de uygun ortamın hazırlanması gerekir.

Bazıları yurt dışında ilkokullar açarak kendine uygun çocukyetiştirirken, yıllarca önce biz de dünyanın bilimde, sanattavs. ileri gitmiş ülkelerinde (ABD, İngiltere, Almanya, Fransa,İsviçre, İsveç, Hollanda, Kanada, İtalya, Rusya) üniversite aç-manın bilimde gelişmemize önemli katkısı olacağını günde-me getirmiş idik. Devlet isterse neden yapamasın. Bu ülke-lerde açacağımız üniversiteler hem bize hem de tüm insanlı-ğa hizmet eder, belki de dünyanın en saygın üniversiteleriarasında yer alırdı. Bu rüzgâr ülkemizdeki üniversiteleri deetkileyebilirdi. Zaten ülkemizdeki üniversitelerin de kadrola-rının %5’ini yabancı bilim adamlarına açması gerekmektedir.Üniversiter yaşamda kendin çalıp kendini oynayamazsın. Yurtdışından üniversitelerimize alınacak bilim adamlarının en üstdüzeyde olan bilim adamları arasından seçilmesi gerekir.

Yurt dışında başarıyı yakalamış, o ülkelerdeki üniversiter ya-şama uyum sağlayabilmiş, alnının teriyle bir yerlere ulaşmışinsanlara “gel, çölde susuz yaşa” demek yanlıştır. Onlar sizene kötülük yaptı ki siz onları da yok etmek istiyorsunuz?

Dogmalarla yeni nesillerin beyinlerini köreltip onların sağlık-lı düşünme yetilerini yok ediyorsunuz. Bu eğitim sistemiylebilgi toplumu yaratıp, bilimde ve teknolojide ileri gidemezsi-niz. Aynaya bakın bunu siz de anlayacaksınız. Unutmayın üni-versiter yaşamın olmazsa olmazı olan “tam gün” muhafazakârve dinci öğretim üyelerinin sinsi çalışmaları nedeniyle yasal-laşamadı. İkinci Dünya Savaşı sürecinde Almanya’dan ülkemi-ze sığınan bilim adamları üniversiter yaşamımızda inanılmaz

gelişime imza atmışlardı. Onların da kıymetini bilemedik vebu topraklarda çoğunu tutamadık. Önce yönetenler ve halkkarar vermelidir, bilimin düşmanı mı yoksa dostu mudurlar?

Kurultayda yurt dışında bilimsel yetkinliğini kanıtlamış vatan-daşlarımız haklı olarak sorunun çözümünün laf ile olmasınınmümkün olmadığını gündeme getirmişlerdir.

- Düşünme ve ifade özgürlüğü olmadan

- Akademik özgürlük güvencesi olmadan

- Temel bilimlere öncelik vermeden (Fizik, Kimya, Mate-matik, Biyoloji, Jeoloji vs.)

- Üniversitelerin yönetimsel ve ekonomik bağımsızlığı ol-madan

- Üniversiteler kendi rektörünü kendisi seçmeden

- Değerlendirmelerdeki sistem bilimsel esaslara dayanma-dan

- Lisansüstü programlar bilimsel esaslara göre düzenlen-meden

- Üniversiter yaşam tam gün olmadan

- Siyasetçilerin ve geçimini dinciliğe bağlamışların üniversi-telerden elini, ayağını, burnunu çekmeden

- Devletin tüm olanaklarını üniversiteden yana kullanma-dan;

Üniversite üniversite olamaz, üniversiter yaşam da kurula-maz.

İlk adımı Sayın Bakanımızdan bekliyoruz. Yazılı ve görselmedyada “neden geri kaldık” başlığı altında, bilim-üniversitekonularında bizzat toplantılar yapmasını bekliyoruz, tabi ko-nuşmacıların belirlenmesinde uluslararası kriterlere riayet et-mek şartıyla.

Toplum bilim ve bilgi konusunda özgürce bilgilendirilmelidir.Toplum bilgi sahibi olmadan karar verdiği için bu hallere düş-tük. Devlet artık hem kendini hem de insanımızı çağcıl şekil-de bilgilendirmenin yollarını bulmalıdır. Dinin değil önce in-sanımızın bilimle yüzleşmesi gerekiyor.

“Siyaset, inanç sistemleri, demokrasinin olmazsa olmaz kurumları bilime ve akla uygun olmayan hiçbir şeyi yaşama geçiremez, geçirmemelidir.”

Page 6: Bilim de Demokrasi Gibi Kendini Savunmak Durumundadır!guncel.tgv.org.tr/journal/43/pdf/100090.pdf · de sesle anlaşabildiğini insan fark etmekte gecikmez. Bu ile-tişim aracı

1990’larda bilimi inanç sistemleri ile barıştırmak isteyen bazıinsanlar akademik yaşamda ayrık otu gibi ortaya çıkmaya baş-lamıştı. Meğerse yıllardır yaptıkları yeraltı faaliyetleri ile epey-ce yol almışlardı. İnönü’nün ölümüyle birlikte önce onlarınsesleri çıkmaya, sonra da heykelleri, büstleri kıran baltaları-nın sesi çıkmaya başladı. Bilimin B’sinden haberleri olmasada, bilimsel toplantı yapmaya, bilimsel dergi çıkarmaya başla-dılar. Onlar artık geleceği kurgulayan Cumhuriyet karşıtı top-lum mühendisleriydi. Bunların kurtuluş ve kuruluş savaşınakarşı olmuş olabileceklerini, hatta cepheden silahı da alıp ka-çanların yakınları olmuş olabileceğini zaman zaman düşün-müşümdür. Ortalık bu ülkede her zaman toz dumandır. Çün-kü rüzgâr tanrısı onların emrindedir.

Yıllarca hiçbir şeyin farkında olmadığımız için, biz de, dur-mak yerine kendi yolumuzda yürümenin yararlı olacağınındüşünerek çalışmalara başladık. Türkçenin bilim dili olmasıiçin tıpta uzmanlık alanlarında yapılanaraştırmaların yayınlanabileceği bir dergiçıkarma çabasına girdik. Bu alanda adımattıkça gördüğümüz tablo şu idi; Farklıdüşünce sistemlerinin arkasına gizlenmişakademisyenler, siyasetçiler özellikle tıpalanındaki yayınları örgütlemek için yo-ğun bir çaba içinde idiler. Bizim amacı-mız ise toplumların varlığını devam etti-rebilmesi için dillerini her alanda geliştirmelerinin bir zorun-luluk olduğunu insanlarımızla paylaşmaktı. Biz, bilim dili ola-rak Türkçe gelişirse, Türkçe konuşan ülkeler ile iletişimin vebirlikteliğin devamının daha kolay olacağını inanmaktaydık.

Uzun çalışmalar sonunda Gastroenteroloji alanındaki ilk der-gimiz 1990’da yayın yaşamına girdi. En yakınımızdaki insan-lardan bile, “kâğıt parasına yazık, kim okuyacak, Türkçe der-ginin bilimsel değerimi var, kime yaranacağınızı zannediyor-sunuz” gibi reaksiyonlar aldık.

Bazıları dergiye tavır koyup hiç yazı göndermediler. Bazılarıise dergi “SCI”ye girdikten sonra yazı göndermeye başladılar.Bunlar ekmede dikmede olmayan, hasatta ortaya çıkan in-sanlardı.

TJG’ye gönül verenlerin emeği olarak 23 yıldır yayın hayatını

sürdüren dergimizi baş belası olarak bile gören insanlara rast-lanabilir. Bunları işi bitince gemiyi batıranlar olarak görmekgerekir. Dergimizin gün geçtikçe zorlanacağı ve yanlış işlerebulaştırılabileceği endişemiz de mevcuttur. Sorumluların budergiyi yaşatmak için her türlü tedbiri alması gerekmektedir.

Tıp alanında süreli yayın çıkarmak dünyanın en zor işlerin-den biridir. Ölmesin diye yıllarınızı verirsiniz herkese imkânsunar hizmet edersiniz, kimse olup biteni bilmez. Teşekküretme geleneği de olmadığından her şey kendi kendine olu-yor düşüncesi yerleşir. Zaman içinde sağlık bilimleri alanındasüreli yayın sayısı 500’lere ulaşmıştır. Bu konuda emeği ge-çen tüm insanlarımıza teşekkür etmek bizlerin görevidir. Buçıkan dergileri hiç kimse okumasa bile en azından insanlaryazmayı ve yazıldıklarını okumayı öğrenmişlerdir. Belki birgün başkalarının yazdığını da okumayı öğreneceklerdir. Bilimve akılın yaratıcı gücü ile tıp her çağda bilimin ve diğer alan-

larda da aydınlanmanın ateşini tutuştur-muştur. Bu nedenle tıp süreli yayınları di-ğer akademik ortamlarda da hareketlen-melere yol açmıştır.

Yavaş ta olsa az da olsa ülkemizde sorgula-yan bir kesimin oluştuğunu tüm dünyagörmektedir. Bizim öncülüğümüzde diğeruzmanlık ve yan dal uzmanlık dernekleri,

bizi örnek alarak, resmi yayın organı olarak, süreli bilimseldergi çıkarmaya başladılar. Böylece gönüllü kuruluşlar devle-tin yapamadığı, veremediği bir hizmeti gerçekleştirmiş oldu-lar.

Yirmi yılı aşkın bir süredir “SCI”ye girmiş dergi dâhil olmaküzere birçok tıp dergisini devletin eğitim hastanelerine, üni-versitelere, hekimlerimize ücretsiz gönderdiğimiz halde “ye-ni yıl için abone olmayı düşünüyor musunuz?” diye yöneltti-ğimiz soruya rektörler, dekanlar, kütüphane müdürleri vesağlık bakanlığı seviyesinden “düşünmüyoruz, ihtiyacımızyok” diye yanıt veriliyor. Onlar gerçekten düşünmüyorlar,çünkü onlar gerçekten yoklar. Devletin, en azından, “SCI”yegirmiş dergilere maddi destek vererek, bilime karşı insanlıksuçu işlemeye niyetli olmadığını ortaya koyması gerekir.

Tıp alanında yayınlanan süreli yayınların bu ülkenin bilimsel

GG 239

“On yılda üniversiteler orta eğitim kurumuna dönerken eğitim hastaneleri de performans merkezine dönüştü.”

Page 7: Bilim de Demokrasi Gibi Kendini Savunmak Durumundadır!guncel.tgv.org.tr/journal/43/pdf/100090.pdf · de sesle anlaşabildiğini insan fark etmekte gecikmez. Bu ile-tişim aracı

240 ARALIK 2012

gelişimine çok önemli katkıları olmuştur. En azından bilimselaktivitenin sıfırlanmasına mani olmuşlardır. Az da olsa bir kı-sım insanın okumasına düşünmesine, yazmasına fırsat ver-miş, zemin hazırlamıştır. Ayrıca bu insanların önemli bir kıs-mının da akademik ortama girmesine ya da akademik ortam-da varlığını sürdürebilmesine yardımcı olmuştur. Bazıları,kendilerine sunulan bu olanakları, bir yere varmak, bir unvanelde etmek için kullandıkları için yazın hayatından kaybolupgitmişlerdir. Bunlar bir gün ortamın yeniden düzenlenmesisürecinde bertaraf edileceklerini düşünemiyorlar.

Araştırma, düşünme, yazma akademik yaşamın olmazsa ol-mazıdır. Olması gereken zaman içinde işini bitirip yok olupgitmek değil, varlığını tüm güçlüklere rağmen daha güçlü birşekilde devam ettirmektir. Ben köprüyü geçtim, işim bitti di-yenler unutmasınlar ki köprünün geçtikleri tarafında, yakıngelecekte, akademik yaşamda sürekli eğitim, bilimsel değer-lendirme yapılacaktır.

Yakın gelecekte sorumluluk mevkiinde olan tüm yöneticile-rin, bakanların, genel müdürlerin, müsteşarların, genelkur-may başkanının, generallerin, hâkimlerin, savcıların, başba-kanın, reisi cumhurun, periyodik imtihanlarda başarılı olan-ların arasından seçilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Yakıngelecekte ayrıca periyodik tıbbi kontrollerden geçirilmeleride zorunlu hale getirilecektir. Devlet bu konuda ivedilikle ge-rekenleri yapmalıdır. Gerekenler yapılırsa geleceği daha hızlıyakalamamız mümkün olacaktır. Bekleyerek göreceğimizesüratle gidip hemen görelim.

Türkiye ne reformu ne de Rönesans’ı yaşamıştır. Sanayi dev-rimini ise gerçekleştirememiş, aydınlanma sürecini de ta-mamlayamamıştır. Bunlar gerçekleşmeden bilim kurgulana-maz. Bu nedenle gerçekleştirilemeyen olmazsa olmazlar gün-deme alınarak gerekenler yapılmalıdır. Yok olup gitmek, de-ğerlerimizi kaybetmek kaderimiz olamaz. Bir toplum günügelince kaderini kendi elleriyle yeniden yazabilmelidir. Toplu-mu uyandırıp göreve çağırma zamanı gelmiştir.

Türkçenin bilim dili olması için olan iddiamızdan kesinliklevazgeçmememleyiz. Çünkü düşünme sistemimizi yaratıcınoktasına ancak anadilimizle taşıyabiliriz. Bu nedenle kurgu-da ve yazımda Türkçemizi kullanmamız gerekir. Uluslararası

bilim dilinin İngilizce olduğunun farkındayız. Teknoloji o den-li gelişti ki siz anadilinizde yazarsanız anında tüm dillere çev-rilmesi an meselesidir. Önemli olan özgün araştırma yapabil-mek için yeterli bilgi ve beceri ile donanımlı hale gelebilmek-tir. Ana dilde düşünmek, yazmak kişinin zihinsel gelişimi içinde esastır. Ülkemizde yapılan yayınların bu günden yarına üstdüzeyde olması mümkün değildir. Zaman içinde devlet ister,millet te takipçisi olur ve gerekenler de yapılırsa neden ülke-mizde dünya çapında özgün araştırmalar yapılmasın?

YÖK’ün akademik yükseltmelerde ve atamalarda Türkçe ya-yınlara önem vermesi gerekir. Türkçe yayınların da yerli lite-ratürü eksiksiz kullanması zorunlu hale getirilmelidir. EğerTürkçe yazılmış yayınlara önem vermezseniz bu ülkeye çokbüyük kötülük etmiş olursunuz.

Araştırmanın gerçek değerini hangi dilde yayınlandığı göster-mez. İnsan en iyi kendi dilinde düşünür, kurgular ve yazar.Çağımızın en önemli gerçeklerinden biri de bilim insanları-nın en az bir yabancı dili anadili kadar bilmesidir.

Ülkemizde de özgün araştırmaların özgürce yapılabileceğimerkezlerin bir an önce kurulacağını umut etmek istiyoruz.Bilime karşı tavır, olumsuz yaklaşım insanlık suçudur. Bilim-dir insanı da, insanlığı da güvenli geleceğe taşıyacak olan. Bi-lim olmazsa yine karanlık çağa döneriz. Bilim evrenseldir bil-gi gibi o da insanlığın ortak malıdır. Bilimin nimetlerini hemkullanmak, hem tüketmek sonra da bilimi aşağılamak ahlakideğildir.

Ülkemizde üniversiteler araştırma ve eğitim ağırlıklı çalışankurumlar haline getirilmezse; köprüyü geçen de kalemi kıra-cağından, bilimsel yazı kabul eden dergilerin yazı bulmaktasıkıntı çekeceği açıktır. Zaten şimdiden bu sıkıntı yaşanmak-tadır. Kimse unutmasın ki bu dergilerin çıkarılmasında geçegündüz çalışan insanlar size ailelerinizin sunmadığı imkânla-rı sundular. Onların desteği ile belli yerlere geldiniz.

Şimdi sizin de o dergilere sahip çıkma zamanınızdır. Şayet;başarım yalnız bana ait diye dayatırsanız kısa zaman sonra öy-le olmadığını göreceksiniz. Sizler için, köprüler yaptılar gelipgeçersiniz diye, o köprüleri sakın yıkmaya kalkmayın, borcu-nuzu ödeyin ki başkalarının da geçmesi için yeni köprüler ya-pılsın.

“Üniversitelerimize ve hastanelerimize uluslararası bilim insanlarının ve doğa ve şehir isimlerinin verilmesi uygun olur.”

Page 8: Bilim de Demokrasi Gibi Kendini Savunmak Durumundadır!guncel.tgv.org.tr/journal/43/pdf/100090.pdf · de sesle anlaşabildiğini insan fark etmekte gecikmez. Bu ile-tişim aracı

Ülkemizde hem İngilizce hem de Türkçe makale kabul edendergilerin de bulunması gerekir. Açıkça ifade edeyim, yalnızTürkçe yazı kabul edenin yanı sıra yalınız İngilizce kabuleden de olmalıdır. Benim tercihim iki dilde de yazı kabuledendir. “SCI”ye kabul edilmiş dergileri hem devlet hem debiz gözümüz gibi korumalıyız. O dergilere zarar vermek yasalolarak insanlık suçu olarak algılanmalıdır. Onlar bilimin koru-yup kollayıcılarıdır. “SCI”e girmiş dergilerin yönetimi ve eko-nomik sorunlarını profesyonel bir yaklaşımla çözmek gere-kir. Dernek yönetim kurulları değiştikçe siyasette olduğu gi-bi editör ve yardımcıları da değişmektedir. Bu yanlış bir yak-laşımdır. Dernek Genel Kurulu derginin editörünü belirleye-cek bir kurul seçerek yeni bir yaklaşım ortaya koymalıdır.

Genel kurulca seçilen bu kurul, uluslararası editörlük kriter-lerine sahip bilim adamlarından birini editör olarak atamalı-

dır. Editörlük süresi en az 5 yıl olmalıdır. Editör yetkin ve oto-riter olmalıdır. Editör verilen maddi imkânlarla sekretaryasınıve yardımcılarını belirleyebilmelidir. Editör dernek, mahallebaskısı gibi baskılardan olduğu kadar yoz yobaz, kaba baskı-lardan da etkilenmemelidir. Bilimden ve dergiden yana tavır-lı olmalıdır. Editör ülkemizde de bilimin gelişmesi için hoşgörülü, yardımcı, yol gösterici olmalıdır. Derginin saygınlığınıarttıracak, derginin geleceğini güvenli kılacak olan editördür.Tıp alanındaki bilimsel yayıncılıkta 25 yılda önemli yol alındı-ğına inanıyorum, hatta ülkemizdeki son 25 yıldaki en önem-li olay gibi görüyorum. Zaman içinde ortaya çıkan etik dışı vebilim karşıtı yaklaşımlara rağmen.

Saygılarımla

Prof. Dr. Ali ÖZDEN

GG 241

“Son yıllarda bir ordu insanın ismini taşıyan makalelerin yanı sıra tek isimli araştıma makalelerine rastlıyoruz. Bu yazılar etik açıdan ele alınmalıdır.”

‹znik'in Elbeyli Kasabas›'na giden yolun 5.km. uza¤›nda yer alan bu ç›nar›n çevresinde su kaynaklar›n›n bu-lunmas›, onun geliflmesinde ve yaflamas›nda büyük etken olmufltur.

Geçmifl y›llarda y›ld›r›m isabet eden a¤ac›n bir ana kolu, gövdesinin bir k›sm› yanarak kavrulmufltur.

‹ri bir ahtapotu and›ran gövde yedi ana kola sahiptir. ‹ki ana parçaya ayr›lan gövdenin içi bofltur. Görülenyar›klardan do¤udaki 5,8, bat›daki 2,7, kuzeydeki 2,2 m. geniflli¤indedir. Çevresi 18 m.dir. 450 y›ll›k geç-miflinde tabiat ve tarih olaylar›na gö¤üs germesine ra¤men son derece genç ve iyi görünümlü dallar›, koyuyeflil iri yapraklar› ile ‹znik ç›narlar› içinde d›fl görünüflü bak›m›ndan en iyi durumda olup, iç k›sm› tama-men boflalm›flt›r.

Hespekli Ç›nar›