183
Yarýna bir ‘deðer’ býrak TURÝZM SEKTÖRÜ BÝRÝNCÝLÝK ÖDÜLÜ

birincilik ödülü

  • Upload
    hoangtu

  • View
    279

  • Download
    8

Embed Size (px)

Citation preview

Yarýnabir ‘deðer’býrak

TURÝZM SEKTÖRÜBÝRÝNCÝLÝK ÖDÜLÜ

Mehmet Kemal DedemanAraþtýrma ve Geliþtirme

2008

HAZIRLAYAN

TUNÇ TAYANÇ

TÜRKÝYE’DEKÝ “KENT TURÝZMÝ”NÝÝSTANBUL ÜZERÝNDEN OKUMAK

1

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

ÖZET “Kent turizmi”, İstanbul’un sunduğu üç bileşen, müzeler ve sanat-kültür etkinlikleri, spor etkinlikleri, fuar ve kongre vb toplant ılar bağlamında çözümlenmektedir. Türkiye’deki “kent turizmi”ni İstanbul üzerinden çözümlemeye kalkışmanın nedeni İstanbul’un gelişmişlik düzeyi ve sahip olduğu potansiyel ile bu potansiyelden yararlanma düzeyinin irdelenmesinin, Türkiye’deki başka kentsel yerleşmeler için hem “örnek olay” olarak değerlendirilmesinin, hem de kıyaslama (benchmarking) olanağı sağlanmasının amaçlanmasındandır.

Çözümleme, 19. yüzyılın ortalarında İstanbul’a gelen iki ünlü yazarın, Andersen ile Mark Twain’in İstanbul’a ilişkin gözlemlerini/izlenimlerini kullanarak yap ılan SWOT Analizi ile başlamakta, söz konusu SWOT Analizi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2007-2011 dönemi için yapmış olduğu SWOT Analizi’nin verileriyle karşılaştırılmaktadır.

Her biri bir kente turizm çekmek için gerekli, ama tek başına yeterli olmayan üç bileşen ayrı ayrı ele alınmakta, İstanbul’daki müzelere, sanat ve kültür etkinliklerine, çeşitli spor dallarında yapılan karşılaşmalara, “olimpiyat serüveni”ne, kongre vb toplant ılara geniş bir perspektifte ele alınan “bugün”den bakılmakta, karşılaşılan olumlu ve olumsuz uygulama-lar ele alınarak “yarın”a bakılmaktadır.

Ana Metin ve Ekler’den oluşan araştırmanın dayandığı bütün bilgi/veri kaynakları, konuyla ilgilenebilecek başka araştırmacıların da yararlanabilmesi amacıyla oldukça geniş tutulan Ekler’de sunulmaktadır.

Anahtar Sözcükler

İstanbul, kent turizmi, müze, sanat ve kültür etkinlikleri, spor etkinlikleri, olimpiyat oyunlar ı, fuar ve kongre, Doğu-Batı, Asya-Avrupa, SWOT Analizi, Hans Christian Andersen, Mark Twain.

2

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ .................................................................................................................................... 4

BÖLÜM BİR

19. yüzyıl İstanbul’unda “kent turizmi”nin öğeleri: SWOT Analizi Denemesi ......................... 6

BÖLÜM İKİ

“Kent turizmi”nin önemli bileşenleri açısından İstanbul: Bugün............................................. 9

BÖLÜM ÜÇ

“Kent turizmi” açısından İstanbul’un “yarın”ına bakış ve öneriler ........................................ 32

KAYNAKÇA ........................................................................................................................ 45

EKLER

EK A ................................................................................................................................... 48

Mark Twain ve Hans Christian Andersen’in gözlemlerine dayanarak 19. yüzyılın ortasındaki İstanbul’a ilişkin “SWOT Analizi” denemesine temel oluşturan veriler

EK B ................................................................................................................................... 57

İstanbul ve A’dan Z’ye Müzeleri

EK C ................................................................................................................................ 128

Bir “spor kenti” olarak İstanbul

Ek C1 ............................................................................................................................... 132

UEFA Şampiyonlar Ligi ile UEFA Kupası’nda İstanbul 1987/1988 - 2007/2008

Ek C2................................................................................................................................ 135

EUROLEAGUE ile ULEB Cup’da İstanbul (2000/2001 - 2007/2008)

Ek C3 ............................................................................................................................... 136

Uluslararası bir etkinliğin alınması ve “son dakika”da üstesinden gelinmesine ilişkin bir örnek olay: İstanpool ‘99

3

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Ek C4 ............................................................................................................................... 138

Veliefendi Hipodromu: Uluslararası Nitelikteki Koşular

Ek C5 ............................................................................................................................... 144

Türkiye Jokey Kulübü: Veliefendi Hipodromu’na ve “Enternasyonal Yarış Festivali”ne Bakış

Ek C6 ............................................................................................................................... 145

Tanıtım için her fırsatın değerlendirilmesine yönelik bir örnek olay: 3600 İstanbul

Ek C7 ............................................................................................................................... 147

Doğrular ve Yanlışlar Üzerine Bir Örnek Olay: İstanbul Park, Formula 1, Moto GP ve WTCC

Ek C8 ............................................................................................................................... 157

İstanbul’un Yaz Olimpiyatları “Serüveni”

Ek C9 ............................................................................................................................... 162

Türkiye Olimpiyat Komitesi Başkanı Sinan Erdem’in 2004 Olimpiyatları’na ev sahibi olarak Atina’nın seçimine ilişkin düşünceleri

Ek C10 ............................................................................................................................. 163

Ataköy Sinan Erdem Çok Amaçlı Spor Salonu ya da İstanpool ‘99’dan ders alınmaması üzerine...

Ek C11 ............................................................................................................................ 164

Sport Business’tan “Ultimate Sports City 2008

EK D1 .............................................................................................................................. 167

Kongre turizmi için gerekli kapasiteler üzerine...

Ek D2 ............................................................................................................................... 169

İstanbul’daki başlıca fuar merkezleri ve 2008 fuar takvimleri

EK E1 ............................................................................................................................... 175

Bir Dönüştürme Öyküsü: Sütlüce Mezbahası’ndan Sütlüce Kongre ve Kültür Merkezi’ne...

4

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

GİRİŞ

Sunulan çalışma, genellikle bu tür araştırmalarda olduğu üzere bir dizi sınırlamaya ve varsayıma dayanmaktadır. Sınırlamaların başında, seyahat nedenleri/dürtüleri, “turist” tanımı, turizmin gelişmesi, geçirdiği aşamalar ve geldiği nokta, turist davranışları, ulaşım ve iletişim olanaklarının gösterdikleri gelişme, “kent”in tanımı, “kent turizmi”nin ne olduğu ya da olmadığı vb kent turizmi ile doğrudan ve/ya dolaylı ilişkili öğelerin –gerektiğinde yapılan değinmeler dışında- kapsanmamış olması gelmektedir. Bu gibi konulara ilgi duyan birinin başvurabileceği -neredeyse- sayısız kaynak bulunmaktadır.1

Bu bağlamda, bir kent için de turizmin neden önemli olduğuna ilişkin kısa bir alıntı vermek yeterli görülmektedir. Turizm sektörünün üretiminin ne kadar ının başka sektörler tarafından kullanıldığına (ileriye-doğru bağlantı) ve üretimde bulunabilmek için başka sektörlerden ne kadar girdi kulland ığına (geriye-doğru bağlantı) bakıldığında, “...turizm sektörünün üretimi 1,000 TL artarken, bunun kendisi dâhil di ğer yurtiçi üretim sektörlerinden alacağı inputların değeri 503 TL artacaktır... Sektörün üretiminin sadece yüzde 10,1’i diğer sektörler –ki bunlar genellikle hizmet sektörleridir- taraf ından ara-malı olarak kullanılmaktadır. Buna göre turizm sektörü üretimi 1,000 TL artarken di ğer sektörlerin bu sektörden alacağı ara-malı inputları...101 TL artacaktır...”2

Çalışmanın kapsamı açısından belirleyici olan bir başka sınırlama, Türkiye’deki kent turizminin İstanbul’a indirgenerek ele al ınmış olmasıdır. Bu sınırlama, aynı zamanda araştırmanın dayandığı temel varsayımı da içermektedir: Türkiye’nin “en gelişmiş anakenti” olan ve bir “dünya kenti” olduğu söylenen İstanbul’un kent turizmindeki yeri, diğer kentler açısından da hem belirleyici, hem de öğretici olmak durumundadır. Bir başka anlatımla, İstanbul, Türkiye’deki kent turizmine “en iyi örnek” olarak ele al ınmakta ve derinlemesine irdelenmekte, bir anlamda “kıyaslamalı çözümleme” (benchmarking analysis) için bir temel oluşturmaktadır. Söz konusu irdeleme yapılırken, “dün”den hareket edilerek “bugün”ün fotoğrafı çekilmekte ve “yarın”a ilişkin ipuçları/öneriler geliştirilmektedir.

Değinilmesi gereken bir başka nokta, ülke ölçeğinde yapılan bir çözümlemede “turist” dendiğinde söz konusu ülkeye başka ülkelerden gelenler anlaşıldığı halde, kent turizm-inden söz ederken, Türkiye’nin başka yerlerinden İstanbul’a gelenlerin de “turist” sayılmak durumunda olmasıdır. Nedeni, makro çözümlemelerde, bir ülkeye başka ülkelerden kaç kişinin geldiği, ne kadar kaldığı, ortalama ne kadar harcadığı, vb göstergelere dayandırılarak ülkeye yaptığı “ekonomik katkı” hesaplanmaya çalışılırken, bir kente, örneğimizde İstanbul’a, başka kentlerden gelenlerin de –ülke ölçeğinde olmasa da, kent ölçeğinde- şu ya da bu ölçüde “ekonomik katkı”da bulunuyor olmalarıdır.

1 Örneğin, derli toplu birkaç kaynak için bknz. Stephen Page, Urban tourism, Routledge, London, 1995; Christopher M. Law, Urban tourism. The Visitor Economy and the Growth of Large Cities, Continuum, London, 2002; Dennis R. Judd – Susan S. Fainstein (eds), The Tourist City, Yale University Press, 1999. 2 Turizm Yatırımcıları Derneği, Turizm Yatırımlarının Ekonomiye Katkıları, İstanbul, Nisan 1992, ss. 33-38. Söz konusu çalışma görece eski olmakla birlikte, turizmin ekonomiye katkısına yönelik eğilimi gösterme açısından yeterince fikir verdiğinden alıntılamakta bir sakınca görülmemiştir.

5

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Araştırma, sayfa sınırlamasından ötürü kısa tutulmak durumunda olan Ana Metin ile dayanağını oluşturan, “müze, “spor” vb konular ı ayrıntılı olarak ele alan -ve ayrı bir cilt olarak verilen- Ekler’den oluşturmaktadır. Yararlanılmış olan bilgi ve belgelerden önemli -ve hem İstanbul’a, hem de İstanbul örneğinde kent turizmine ışık tutucu nitelikte- olduğu düşünülenlere de Ekler’de yer verilmiştir. Kapsamlı sayılabilecek bir araştırma sırasında ulaşılabilen bu tür bilgi ve belgelerin, ilerideki araştırma(cı)ların da yararlanmasına olanak sağlama kaygısı da böyle bir düzenlemenin yeğlenmesinde etkili olmuştur.

Araştırmanın “içerik” olarak ele alınışında ise, önce İstanbul’daki kent turizminin “dün”üne bakmaya çalışan bir değerlendirmeye yer verilmiştir. İki ünlü yazarın, Andersen ile Mark Twain’in 19. yüzyılın ortalarında geldikleri İstanbul’a ilişkin gözlemlerinden/izlenimlerinden yola ç ıkılarak bir SWOT Analizi denemesine kalkışılmıştır. SWOT Analizi’nin bulgularından İstanbul’daki kent turizminin “bugün”üne geçilmiştir. “Bugün”ün bir ya da birkaç yıl olarak değil, ele alınan konunun niteliğine bağlı olarak, kimi zaman 1980’lerden, kimi zaman 1990’lardan başlayan bir “süreç” olarak verilmesine çalışılmıştır. “Bugün” ile ilgili değerlen-dirmede, İstanbul’a yönelik “talep” yerine, bir “anakent” olarak İstanbul’un sunduğu olanaklara bakılmıştır.

“Dün” ve “bugün”den elde edilen veriler, dünyada kent turizmine yönelik e ğilimler ışığında irdelenmişler, İstanbul’un görünen yarınına ilişkin bilgilerle birlikte değerlendirilmişler ve bu değerlendirmelere dayanılarak hem İstanbul’da, hem de Türkiye’de kent turizminin “yarın”ına yönelik öneriler geliştirilmiştir.

6

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

BÖLÜM BİR 19. yüzyıl İstanbul’unda “kent turizmi”nin öğeleri: SWOT Analizi denemesi

Burada, biri Amerika, öteki de Avrupa anakaras ından iki ünlü yazarın, yazılarında kullandığı adıyla Mark Twain ile Hans Christian Andersen’in, yaklaşık aynı zaman kesitinde, 19. yüzyılın ortalarında (Andersen 25 Nisan-5 Mayıs 1841; Mark Twain, Ağustos 1867 dolaylarında) geldikleri İstanbul’da gördüklerine ilişkin izlenimlerinden / gözlemlerinden yola çıkılarak, o tarihlerdeki İstanbul’un “kent turizmi” açısından Güçlü (Strengths), Zayıf (Weaknesses) yönleri ile önündeki F ırsatlar (Opportunities) ile Tehditler (Threats)’in neler olduğuna ilişkin bir “SWOT Analizi” denemesi yapılmakta, böylece İstanbul’daki “kent turizmi”nin “dün”üne ışık tutulmaya çalışılmaktadır. İstanbul’un “kent turizmi”nin “dün”ünün neden böyle bir yaklaşımla ve söz konusu iki yazarın yazdıklarına dayanılarak irdeleneceğinin açıklanması gerekmektedir.

Kuşkusuz “dün”den çok değişik zaman kesitlerini anlamak –ve ele almak- olas ıdır; 1950’li yıllar, hatta 1980’ler bile –görece “bugün”e yak ın olsalar da- “dün”dürler. “Dün”ün böyle görece “yakın” bir tarih olarak değil de, yaklaşık 140-150 yıl geriye gidilerek ele alınmasının nedeni, İstanbul’a ilişkin izlenimleri/gözlemleri burada verilen yazarlar ın değindikleri yerlerin (EK A) “bugün” de İstanbul’a ilişkin rehber kitaplarda en ön sıralarda yer almasının ve İstanbul’un önde gelen “çekim merkezleri” olmas ının yanı sıra, değindikleri sorunların da 2008’de bile –şu ya da bu ölçüde- süregelmekte oluşudur. “Sorun” olarak görülenlerin 20-30 y ıllık bir zaman diliminde değişiklik göstermemiş olmasını anlamak daha kolaydır; ama 140-150 yıl önce geçerli olan sorunların hala “sorun” olmasını anlamlandırmak o denli kolay olmamaktadır... Ayrıca böyle “geniş” bir zaman dilimi, yalnızca “sorunlar”ı değil, İstanbul’un sahip olduğu “tarihsel/doğal zenginlikler”i de daha geniş bir “perspektif”te ele almaya olanak sağlayacaktır.

Öte yandan, iki yazarın İstanbul’a geldikleri zaman kesitinde, Türkiye’nin, “batılılaşma” sürecinin başlarında olduğuna da değinmek gerekir; Andersen’in İstanbul’a gelişinin, Osmanlı-İngiliz Ticaret Sözleşmesi (1838, Baltalimanı) ile Tanzimat Fermanı’nın okunuşu-nun (1839) hemen sonras ına denk gelmiş olması, Twain’in de bu süreç başladıktan yakla-şık otuz yıl sonra İstanbul’a gelmesi, İstanbul’daki kent turizminin gösterdiği gelişmeyi “batılılaşma süreci”yle birlikte izleme ve değerlendirme olanağı sunmaktadır.

Andersen ile Twain’in seçilmiş olmalarına gelince, kuşkusuz söz konusu iki yazarın yerine birçok başka yazar konulabilir ya da değerlendirme yalnızca iki yazarla sınırlandırıl-mayabilirdi. Ancak başta Pierre Loti olmak üzere birçok yazar ın tersine, Andersen’in on gün, Twain’in de iki-üç gün İstanbul’da kalmış, İstanbul’da “yaşayan” değil “gezen” kişiler olmaları, bir başka anlatımla, “bugün” İstanbul’a gelenlerin kalış sürelerine yakın bir süre geçirmiş olmalarının yanı sıra, iki yazarın Türkiye ve Türkler konusunda belirgin bir “ön yargı”ya sahip olmamaları da seçimde belirleyici olmuştur. Andersen ile Twain, aynı yerlere/olaylara farklı gözle baktıkları ve farklı biçemle yazdıkları gibi, yalnızca “zaman” açısından değil, “bakış açısı”ndan da birbirlerini tamamlayıcı özellikler göstermektedirler: Andersen, İstanbul’da daha uzun kaldığı halde, “toplumsal yapı” ve “insan”dan çok “yapı(t)lar” üzerinde yoğunlaşırken, Twain, kısa bir sure içinde “toplumsal yapı” ve” insan”

7

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

üzerine de gözlemlerde bulunabilmiştir. Öte yandan, İstanbul’a gelen ve İstanbul üzerine yazan birçok yazarın –olumlu ya da olumsuz anlamda- sergiledikleri “oriyentalist bak ış açısı”na sahip olmamaları da, yazar seçimini etkileyen bir başka öğe olmuştur. A. İstanbul’a gelen turistlerin gezdikleri yerler üzerine…,

Andersen ile Twain’in yazdıklarına bakıldığında, bugün olduğu gibi “dün“ de, İstanbul’a gelen yabancı bir turistin belli yerlere “muhakkak“ gittiği görülmektedir: Ayasofya, Sultan Ahmet Meydanı ve camii, Kapalıçarşı, Galata Mevlevihanesi vb.3 Bölüm İki’de müzelere ilişkin değerlendirmede kullanılan veriler, Cumhuriyet sonrasında Topkapı Sarayı Müzesi’nin de muhakkak gidilen yerlere eklendiğini göstermektedir.

EK A’da, Andersen ile Twain’in gittikleri yerlere ilişkin gözlemleri/izlenimleri ayrıntılı olarak verildiğinden burada yinelenmemiştir. Ancak 19. yüzyılda genellikle deniz yoluyla İstanbul’a gelindiğinden, İstanbul’a ilişkin ilk izlenimin, İstanbul’un denizden görünen “silueti“nin ve Boğaziçi’nin görünüşünün “çarpıcı“ olduğu söylenebilir. Twain’e, “şimdiye kadar gördüğümüz en güzel şehir burası” dedirten, Andersen’e “her köşesi bir tablo, her yanı tarih olan iki kıta arasında bir nehir“ diye yazdıran bu görünümdür –ki, bugün ne ölçüde geçerli olduğunun sorgulanması gerekmektedir. B. İstanbul’a gelen yabancı turistlerin karşılaştıkları üzerine...

Yabancı turist karaya ayak bastığında ise, İstanbul farklı iki “görünüm” sunmaktadır: Tarihsel zenginlik ve gürültüyle başlayan çevresel sorunlar. Twain, çevresel sorunlar olarak toplulaştırılabilen gürültü, pislik, başıboş köpekler vb konulardan daha çok rahats ız olmuş olmalı ki, yazdıklarında Andersen’e göre daha çok yer vermiştir. Bu iki “görünüm”e –günümüz kavramlarıyla anlatılacak olursa- “insan malzemesi” ile “insan haklar ı” diye iki konu daha eklenebileceği görülmektedir. İki yazarın da değindiği “çok kültürlü-çok uluslu” yapı nedeniyle insan malzemesine ilişkin değişik değerlendirmeler söz konusu olmuştur. Örneğin Twain “ticaretle uğraşan herkes yalancı ve kazıkçı” derken, Andersen’in değerlendirmesi “Türklerin en fazla hüsnüniyet sahibi, en dürüst halk oldu ğuna dair kanıtlar buldum” olabilmiştir. “İnsan hakları” bağlamında iki yazar da “kadının durumu”na değinmişler, ilgisinden ötürü Twain “bas ın özgürlüğü”ne de değinmeden duramamıştır.

3 Bir örnek, Anthony Sattin imzalı yazı olabilir (“What’s new in İstanbul”, The Sunday Times, 9 Eylül 2007, bknz. http://www.timesonline.co.uk/tol/travel/destinations/turkey/article2407161.ece): “Bütün çağdaş görünümüne ve yeni çekiciliklerine karşın, eskiden kalanların en azından bir bölümünü görmeden İstanbul gezisi düşünülemez. Eski hipodromu, Bizans mozaiklerini ve sarnıçlarını, Orient Ekspres döneminin Pera Palas Oteli’ni, Kapalıçarşı’yı ve Mısır Çarşısını görmek için Haliç kıyılarında dolaşırken geçmişle bugün arasında gidip geldim. 19. yüzyıl Fransız ozanı Lamartine, İstanbul’un güzelliğinin ‘antik ile modern; mistik iie dünyevi olanlar arasındaki çelişkileri kucaklamakta yattığı’nı düşünürdü. Şimdi Çırağan Sarayı’nın Tuğra adlı lokantası olan Sultan Abdülaziz’in yazlık sarayının mermer balkonunda oturmuş, özel yatlar ve günlük teknelerle dolu Boğaz’a bakarak klasik Osmanlı mutfağından çağdaş yiyecekleri tadarken ona katılmamak mümkün değil...”

8

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

C. SWOT Analizi denemesi

Buradaki çözümleme kent turizmi odakl ı bir “deneme” niteliğinde olmakla birlikte, 19. yüzyılda İstanbul’a gelen ve kısa ya da uzun süre kalan yabancıların yazdıkları metinlerin çözümlenmesi sonucu genişletilebileceği düşünülmektedir. Bu “deneme”de, aşağıda görüleceği gibi, daha “yaşanmadıkları” için Andersen ile Twain’in yazılarında yer almayan, ancak “tarih”in bize öğrettiği “batılılaşma”, “İmparatorluğun çözülmesi”, “savaş” vb öğelere de “dış etkiler” olarak yer verilmiştir. Çizelge 1a- 19. yüzyıl ortasında “kent turizmi” açısından İstanbul’un güçlü ve zayıf yanları

İstanbul’un güçlü yanları İstanbul’un zayıf yanları

Konumu Kalabalık ve nüfusun yoğunlaşması

Denizden genel görünümü Gürültü

Boğaziçi Kötü sağlık koşulları (pislik vb)

Bizans’tan kalanlar (Ayasofya vb) Başıboş dolaşan köpekler

Camiler (Sultan Ahmet Camii vb) Ticaret ahlakı

Çarşılar (Kapalı Çarşı ve Mısır Çarşısı) Rüşvet

Doğu ile Batı’nın, Asya ile Avrupa’nın buluşması Tarihsel yapıların bakımsızlığı

Çok kültürlü/çok uluslu yapı Varsıllıkla yoksulluğun yan yana olması

Batılı için Doğu toplumunun çekiciliği Hala esir/köle alınıp satılması

Çok sayıda zanaat ve ürün olması Yabancıya/Hıristiyanlara gösterilen tepki

İnsanların dürüstlüğü Basına uygulanan yasaklar

Kaynak: EK A

Çizelge 1b- 19. yüzyıl ortasında “kent turizmi” açısından İstanbul’un önündeki f ırsatlar ve tehditler

İstanbul’un önündeki f ırsatlar İstanbul’un karşısındaki tehditler

Doğu ile Batı’nın birleştiği “köprü” konumunu en üst düzeyde kullanmak

İmparatorluğun çözülmesi

Doğu-Batı sentezini gerçekleştirmek Konumundan ötürü uluslararası ortamdaki çekişmelerin konusu olması

Bizans ve Osmanlı kültürel mirasına sahip olmanın getirisini gereğince değerlendirmek

Doğu-Batı arasında sentez sağlamak yerine, “ikili” bir yapının ve “kargaşa”nın ortaya çıkması

Çok kültürlü yapının sağladığı olanaklar, Kalabalıklaşmanın artması

Bazı zanaatların, el sanatlarının özgünlüğü Gürültünün artması

Çevre koşullarında iyileş(tir)melerin sağlan(a)maması

İnsan hakları ihlalleri

Doğanın bozulması

Tarihsel/kültürel mirasın korun(a)maması

Kaynak: EK A

9

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

BÖLÜM İKİ “Kent turizmi”nin önemli bileşenleri açısından İstanbul: Bugün

19. yüzyıl ortasındaki verilere dayanılarak yapılan SWOT Analizi denemesini, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2007-2011 dönemini kapsayan Stratejik Plan ı’nda4 yer alan SWOT Analizi ile karşılaştırabilmek amacıyla, söz konusu Stratejik Plan’da yer alan SWOT Analizlerinden “kent turizmi”ni ilgilendirdiği düşünülenler alınarak aşağıdaki çizelgeler oluşturulmuştur. Çizelge 2a- İstanbul’un “kent turizmi” açısından güçlü ve zayıf yanları

Tarihsel çevre ve kentsel tasarım alanında güçlü yanlar

Tarihsel çevre ve kentsel tasarım alanında zayıf yanlar

İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile tarihi eserlerle ilgili çalışma yapan diğer kuruluşlar arasında etkili bir koordinasyon ve işbirliğinin olması

Tarihi çevreyi koruma konusunda çalışan personel sayısının yetersizliği

5393 sayılı Belediye Kanunu, 5216 ve 2863 sayılı yasalar ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin tasarrufunda olmayan tarihi binalarla ilgili çalışmaların kolaylaştırılması

Tarihi eser restorasyonu hakkında bilgi sahibi olan uzmanların bulunmayışı

Tarihi eserlerin envanterini çıkarma konusunda çalışmaların yapılıyor olması

İlçe belediyelerinde tarihi çevre koruma konusunda görevli birimlerinin bulunmaması

İstanbul’un sahip olduğu doğal, tarihsel ve kültürel miras zenginliğinin bir potansiyel oluşturması

Tarihsel eserlerin çok mülkiyetli olması sebebi ile proje geliştirme ve uygulama aşamalarında sıkıntı yaşanması

Kültür ve turizm alanında güçlü yanlar Kültür ve turizm alanında zayıf yanlar

İstanbul’un bir marka oluşturacak stratejik, doğal, kültürel ve tarihsel birikime sahip olması

Karar verme merkezlerinin dağınıklığı ve çokluğu

Kültür ve turizm konusunda çalışmakta olan birimler ile diğer birimler arasında görev ve yetki çatışmalarının yaşanması

Kültür ve sanat merkezlerinin ilçeler bazında dengeli olarak dağılmış olmaması

Kaynak: T.C. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, age., ss.124-125, 132-133, 137. Çizelge hazırlanırken, metnin dil birliğini sağlamak amacıyla düzeltmeler yapılmıştır. Çizelge 2b- İstanbul’un “kent turizmi” açısından önündeki fırsatlar, karşısındaki tehditler

Çevre yönetimi alanında fırsatlar Çevre yönetimi alanında tehditler AB uyum sürecindeki çevre ile ilgili kriterlerin bağlayıcılığı

Yoğun nüfus artışı, çarpık kentleşme ve gelişen sanayi ile beraber sanayi ve evsel atıkların artması

Kentin belirli kesimlerinde yoğunlaşmış gürültü kirliliği (kentsel yaşam kalitesini azaltan gürültü kirliliği)

Kentte kaçak olarak dökülen hafriyat toprağı ve inşaat atıklarından ötürü özellikle dere yatakları, yeşil alanlar, su havzaları, boş araziler ve yol kenarlarının kirlenmesi

4 T.C. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi 2007-2011 Stratejik Planı, http://www.ibb.gov.tr/tr-TR/kurumsal/VizyonIlkeler/Pages/VizyonMisyonIlke.aspx

10

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Tarihsel çevre ve kentsel tasarım alanında fırsatlar

Tarihsel çevre ve kentsel tasarım alanında tehditler

Sanayinin kent dışına çıkarılması çalışmaları İstanbul’da binaların yüzde doksanının dış cephe rehabilitasyonuna ihtiyaç duyması

AB sürecinde, tarihi çevre ve kentsel tasarım alanında anlayışın değişmesine etkisi olacak normların varlığı

İstanbul’da yoksulluk ve nüfusun artması

İstanbul’un medeniyet turizmi açısından potansiyeli yüksek kentlerden birisi olması

İstanbul’da göç sorunlarının devam etmesi.

Çok kültürlülüğü kaynaştırma, entegre etme açısından büyük bir potansiyelin varlığı

İstanbul’un değişik kesimlerinde oturanların değişik ihtiyaçlarını karşılamak için kentin belirli merkezlerine gitmek zorunda kalmaları

Uluslararası işbirlikleri (UNESCO, Birleşmis Milletler gibi) ve bu işbirliklerinin getirdiği bağlayıcı durumların varlığı

Deprem riskinin kültürel mirasa vereceği zararlar

İstanbul’un Dünya Tarihi Kentler Birliği’ne üyeliği İstanbul’da bina inşaatları yapılırken mali kaygıların estetik kaygıların önüne geçmesi

İstanbul’un 2010 yılı Avrupa Kültür Başkentliliği Tarihi yarımadanın desantralizasyonu kapsamında işyeri merkezleri tamamlanan esnafın eski yerlerini terk etmemeleri nedeniyle tarihi yarımadada çöküntü bölgelerinin varlığı ve bu alanda tarihi çevrenin korunmasına yönelik projelerin uygulanmasını sağlayacak hukuki düzenlemenin eksikliği.

AB sürecinde, kişi basına düsen milli gelirde artma beklentisi ve bu durumun sosyokültürel gelişmişliği doğru oranlı olarak etkileme beklentisi

Turistik maksatlarla kullanılmak üzere tarihi eserlerde yapılan restorasyon ve koruma çalışmalarının, özgünlüğünün bozularak yapılması

Zorlaşan kentsel yasam nedeniyle çözüm arayışlarındaki ortaklıkların zenginleşmesi ve uluslararası deneyimlerden yararlanma olanaklarında artışın sağlanması

Reklam rekabeti sebebiyle görüntü kirliliği ve estetikten yoksun reklam anlayışı

Kültür ve turizm alanında fırsatlar Kültür ve turizm alanında tehditler Avrupa-Asya-Afrika kıtalarının ortasında, etkin ulaşım-iletişim kanallarına sahip İstanbul'un, çok kültürlü, farklı inançları ve uygarlıkları bir arada yaşatabilme üstünlüğüne sahip önemli dünya kültür merkezlerinden biri olma potansiyeli

İstanbul’da kültürel faaliyet düzenleyen birden çok kuruluş arasındaki eşgüdüm çalışmasının yeterli olmaması

Uluslararası deneyime sahip, büyük ölçekli projeleri yapabilme kabiliyeti ve cesareti olan girişimcilerin varlığı

AB’ye uyum süreciyle birlikte kırsal kesimden kente yönelecek göç

Önemli turizm pazarlarına yakınlığı Uluslararası iş merkezi olma özelliklerine sahip olması

Uluslararası mali kaynaklardan (AB, Dünya Bankası, UNESCO vb) yararlanma olanağı

AB Fonlarının etkin kullanılmasına yönelik, AB kentlerinin deneyimlerinden yararlanma olanakları

Tarihte üç büyük İmparatorluğun başkentliğini yapmış İstanbul'un tarihi ve kültürel birikimi ile bir açık hava müzesi olması

Kaynak: T.C. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, age., ss.124-125, 132-133, 137. Çizelge hazırlanırken, metnin dil birliğini sağlamak amacıyla düzeltmeler yapılmıştır.

11

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

19. yüzyılın yarısına ilişkin SWOT Analizi ile 21. yüzyılın ilk on yılına ilişkin olan arasında “çakışan noktalar” olması ilginçtir: İstanbul’un “güçlü yanı” ve “önündeki fırsat” olarak sahip olduğu “potansiyel” ve “karşısındaki tehditler”.

Öncelikle İstanbul’un karşısındaki “tehditler”e bakıldığında, göç, nüfus artışı, her türlü (görüntü, ses, çevre vb) kirlilik, gürültü ve bak ımsızlık olduğu görülmektedir; 19. yüzyılın ortasında da geçerli olan bu tehditlerin hala –ve gelişmeye koşut olarak boyutları daha da büyüyerek- sürmekte oluşuna bakarak, İstanbul’a yönelik tehditlerle başa çıkılabildiğini söylemek de olası gözükmemektedir. “İstanbul’un sahip olduğu doğal, tarihsel ve kültürel miras zenginliğinin bir potansiyel oluşturması”;

“İstanbul’un bir marka oluşturacak stratejik, doğal, kültürel ve tarihsel birikime sahip olması”;

“Avrupa-Asya-Afrika kıtalarının ortasında, etkin ulaşım-iletişim kanallarına sahip İstanbul'un, çok kültürlü, farklı inançları ve uygarlıkları bir arada yaşatabilme üstünlüğüne sahip önemli dünya kültür merkezlerinden biri olma potansiyeli”;

“İstanbul’un medeniyet turizmi açısından potansiyeli yüksek kentlerden birisi olması”.

19. yüzyılın yarısından yaklaşık 140-150 yıl sonra bile, İstanbul’un sahip olduğu “potansiyel”in İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin SWOT Analizi’nde birçok kez vurgulanmış olması, söz konusu “potansiyel”in geride kalan y ıllar boyunca yeterince kullanılamadığı anlamında yorumlanabilir.

Söz konusu “potansiyel”e, “tarihte üç büyük İmparatorluğun başkentliğini yapmış İstanbul'un tarihi ve kültürel birikimi ile bir aç ık hava müzesi olması” ve “çok kültürlülüğü kaynaştırma, entegre etme açısından büyük bir potansiyelin varl ığı” da eklendiğinde, geride kalan yılların değerlendirilmesi daha da kolay –ya da zor- olmaktad ır.5

Bu araştırmanın dayandığı temel varsayım da, “İstanbul’un sahip olduğu potansiyelin gereğince ve yeterince kullanıl(a)madığıdır. Araştırmanın sonraki sayfaları bu varsayımın sınanmasına ayrılmıştır. A.“Kent turizmi” açısından kuş bakışı İstanbul6

İstanbul’un 2008’deki nüfusu, (i) 6.291.763’ü erkek, 6.282.073’ü kad ın, (ii) 11.174.257’si kentte, 1.399.579’u köyde yaşayan 12.573.836 kişidir. Nüfus genç; yarıdan çoğu (yüzde 51) 29 yaşın altında bulunmaktadır. Yaş dilimlerine göre bakıldığında, en kalabalık yaş diliminin 25-29 yaş arası olduğu (1.351.568 kişi) görülmektedir.

5 İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ilgili bölümleri yukarıda verilen SWOT Analizi’nde, İstanbul’un “güçlü yanları” arasında “tarihi eserlerin envanterini çıkarma konusunda çalışmaların yapılıyor olması”nın da bulunması, başlangıç noktası olarak ister Cumhuriyet (1923), ister çok partili siyasal yaşama geçiş (1945-1950), ister Avrupa Birliği’ne başvuru (1959), hangi tarih alınırsa alınsın bir “şaka” gibidir; trajikomik bir şaka... 6 Kaynak: TC İstanbul Valiliği, İl Planlama ve Koordinasyon Müdürlüğü, Sayılarla İstanbul, www.istanbul.gov.tr.

12

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

“Kent turizmi” açısından - gelir, eğitim vb öğeler dikkate alınmadan- “hareketli” kesim olarak 15-29 yaş arası alındığında, 3,5 milyon dolayında genç söz konusu olmaktadır (15-19 yaş, 1.016.765; 20-24 yaş, 1.089.594; 25-29 yaş, 1.351.568 kişi).

İstanbul’da bulunan devlet ve vakıf üniversitelerindeki öğrenci sayısı 263.606’dır

(devlet üniversitelerinde 171.640, vak ıf üniversitelerinde 91.966 kişi). Bu kesim, söz gelimi, Yıldız Teknik Üniversitesi-Beşiktaş, Kadir Has Üniversitesi-Haliç, İstanbul Bilgi Üniversitesi-Dolapdere örneklerinde olduğu gibi, üniversitelerin bulunduğu yerlerdeki dokuyu doğrudan etkileyebilmektedir.

Türkiye’deki banka şubelerinin yüzde 27’si İstanbul’da bulunmaktadır. Türkiye’nin

yaptığı ihracatın yüzde 41’i, ithalatın da yüzde 40’ı İstanbul kaynaklıdır. Bir başka anlatımla, İstanbul, Türkiye’nin “finans ve dış ticaret merkezi”dir.

Öte yandan, Türkiye’deki sağlık tesislerinde bulunan yatak sayısının yüzde

17,52’sinin, hekimlerin de yüzde 18,72’sinin de İstanbul’da bulunuyor olmasının, Ankara, İzmir vb birkaç büyük kent dışında, özellikle de Trakya, Batı Karadeniz, Marmara’daki “hinterland” açısından İstanbul’a bir “sağlık merkezi” niteliği kazandırdığını söylemeyi olanaklı kılmaktadır.

Eldeki veriler, Türkiye’nin diğer yerlerinden İstanbul’a kaç kişinin “yerli turist” olarak

geldiğine ilişkin bilgi vermemektedir. Bilinen, İstanbul’un “göç alan” iller aras ında sürekli yer aldığıdır (ilk beş il: Kocaeli, İstanbul, İçel, Bursa/Antalya, İzmir).

Son üç yıl içinde Türkiye’ye “yabancı turist” girişlerine bakıldığında, 2005’de yüzde

23’ünün (4.849.712 kişi), 2006’da yüzde 27’sinin (5.346.681 kişi), 2007’de de yüzde 26’sının (6.453.582 kişi) İstanbul’dan “giriş” yaptığı görülür.7 Söz konusu kitlenin İstanbul’a “destinasyon” ve/ya “transit” olarak giri ş yaptığını, en azından günübirlik olarak İstanbul’da kaldığını varsaymak yanlış olmayacaktır.

İstanbul’dan “giriş” yapan “yabancı turistler”in bıraktıkları döviz girdisine

bakıldığında, 2005’den 2006’ya artış, 2007’ye düşüş gösterdiği görülmektedir:

2005 USD 4.167.972.765

2006 USD 4.549.641.612

2007 USD 3.820.386.391

İstanbul, gerek konaklama, gerek yeme-içme-eğlenme tesisleri açısından da

zenginlik göstermektedir: “Turizm İşletme Belgeli” 341 konaklama tesisinde 57.124, “Belediye Belgeli” 553 konaklama tesisinde 45.041, toplam 102.165 yatak kapasitesine sahiptir; “Turizm Yatırım Belgeli” 65 tesisteki 21.156 yatak da eklendiğinde, toplam yatak kapasitesi 123.318 olmaktadır.

7 Ocak-Haziran 2008’de İstanbul’a gelen turist sayısının yüzde 16 artarak 3.282.656 kişi olduğu (Ocak-Haziran 2007’de 2.831.724 kişi), bunların yüzde 95,6’sının (3.136.705 kişi) hava yoluyla geldiği, İstanbul’a gelenler arasında Almanların “açık ara” birinci sırayı aldığı (yüzde 14,9) görülmektedir (Milliyet, 5 Temmuz 2008)

13

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

“Turizm İşletme Belgeli” 341 konaklama tesisinin 49’u “özel belgeli”, 29’u “be ş yıldızlı”, 71’i de “dört yıldızlı”dır; bir başka anlatımla, “Turizm İşletme Belgeli” konaklama tesislerinin yarıya yakınının (yüzde 43,7) “üst” ve “orta-üst” gelir düzeyine yönelik oldu ğu söylenebilir. “Turizm Yatırım Belgeli” 65 konaklama tesisi de dikkate al ındığında, bu oran yüzde 48,4 olmaktadır.

Söz konusu konaklama tesislerine sahip olduklar ı “yatak kapasitesi” açısından

bakıldığında, “Turizm İşletme Belgeli” konaklama tesislerindeki yatak kapasitesinin yüzde 65,2’sinin, “Turizm İşletme Belgeli” ve “Turizm Yatırım Belgeli” konaklama tesisleri birlikte ele alındığında da, bu tesislerdeki yatak kapasitesinin yüzde 72’sinin “özel belgeli”, “be ş yıldızlı” ve “dört yıldızlı” konaklama tesislerinde olduğu görülür.

“Turizm İşletme Belgeli” 405 yeme-içme-eğlenme tesisinin kapasitesi 80.608’dir;

“Turizm Yatırım Belgeli” 10 tesis de eklendiğinde, kapasite 85.240’a çıkmaktadır. Sözü edilen tesislerin yüzde 31,1’i, kapasitenin de yüzde 28,1’i “özel belgeli” ve “lüks” olarak tanımlanan tesislerde bulunmaktadır.

İstanbul’un bir başka zenginliğinin de “tarihsel değeri olan” yapılar olduğuna kuşku

yoktur. Bu bağlamda, gerek İstanbul’da yaşayanların, gerek “turist” olarak gelenlerin gidebilecekleri yapılara bakıldığında, ,

saray 17

medrese 66

müze 63

cami 64

kilise 49

sinagog 16

olduğu görülmektedir. Bu yapılara, kent surları, Hipodrom, Balkapanı Hanı, Burmalı Han vb hanlar,

Kapalıçarşı ile Mısır Çarşısı, Sultan Ahmet Çeşmesi başta olmak üzere çeşmeler, Rumeli Hisarı ile Anadolu Hisarı, Sirkeci Garı ile Haydarpaşa Garı ve Mısır Obeliski, Yılanlı Sütun vb değişik yerlerdeki sütunlar eklendiğinde, ortaya Bizans ve Osmanlı damgasını taşıyan zengin bir birikim çıkmaktadır. “Tarihsel değeri olan” bu yapılara, özellikle de “ziyaretçi sayıları” izlenebilen “müzeler”e gidenlere bak ıldığında ortaya çıkan görünümün, İstanbul’un sunduğu “zenginlik”le orantılı olduğunu söylemek olası gözükmemektedir.

Ancak bu çözümlemeye geçmeden önce, yukar ıda verilen dağılıma “kent turizmi”nin

değişik boyutları açısından önemli olan başka olanakları da eklemek gerekmektedir:

Kültür Merkezi 73

Fuar ve Kongre Merkezi 48

Konser Salonu ve Gösteri Merkezi 36

14

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Sinema 98

Tiyatro 47

Sanat Galerisi 277

B. “Müze Kent” ya da “Müzeler Kenti” olarak İstanbul

Kent turizminin önemli çekim merkezlerinden birini oluşturan müzelere bakıldığında, üniversite müzeleri dâhil “resmi” müzelerle vak ıf, kurum ya da kişilere ait olan “özel” müzeler açısından İstanbul’un önemli bir birikimi ve çeşitliliği barındırdığı görülmektedir: Bu araştırma için yapılan taramanın -hala eksik olduğu düşünülen, sonuçlarına göre, İstanbul’da, büyüklü küçüklü, “genel”den “uzmanl ık konusu”na, saraylar dâhil; biri kuruluş aşamasında - 79 müze söz konusudur (ayr ıntılı döküm için bknz. EK B).

Söz konusu “birikim”in büyük bölümü Tarihsel Yar ımada’da bulunmaktadır; Beyoğlu-Taksim ve Dolmabahçe-Beşiktaş hattı da önemli sayıda (18) müze barındır-maktadır. Beyoğlu-Taksim hattı Levent’e kadar uzatıldığında üç müzeyi daha kapsamak-tadır. Boğaziçi’nin Avrupa ve Asya yakalarında eşit sayıda müze olmakla birlikte, Asya yakasına Kadıköy eklendiğinde müze sayısı Avrupa yakasını geçmektedir. Gerek sürekli, gerek süreli sergiledikleri yapıtlar çeşitlilik gösterdiğinden müzeleri konularına göre ayır-mak pek doğru bir yaklaşım olmasa da, bir fikir verebilmek için İslam/Osmanlı sanatının 16, Bizans sanatının da 8 müzede izlenebileceği, öteki uçta da demiryolu ve demir-yolculuktan fotoğraf makinelerine, oyuncaktan otomobile, mozaikten hat sanat ına uzanan müzelerin yer almakta olduğu söylenebilir.

Son sekiz yıl içinde, İstanbul bütününe yönelik bir plan çerçevesinde olmamakla

birlikte “çekim merkezi” niteliğinde birçok yeni müze, gerek İstanbul’da yaşayanların, gerek İstanbul’a gelen yerli ve yabancı turistlerin hizmetine sunulmuştur. Dikkati çeken, yeni müzelerin -Depo Müze, İstanbul PPT Müzesi ve İstanbul Demiryolu Müzesi dışında- neredeyse tamamının özel girişimler sonucu kurulmuş olmasıdır.

2000 Orhan Kemal Müzesi / İstanbul PTT Müzesi / Ural Ataman Klasik Otomobil Müzesi /

Hüseyin Gürpınar Evi

2001 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi / Proje 4L Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi / Rahmi M. Koç

Müzesi’nin ikinci kısmı

2002 Sakıp Sabancı Müzesi / Osmanlı Bankası Müzesi

2004 Doğançay Müzesi / İstanbul Modern Sanat Müzesi

2005 Fenerbahçe Spor Kulübü Müzesi / İstanbul Oyuncak Müzesi / İstanbul Demiryolu Müzesi /

Kazım Karabekir Paşa Müzesi / Rezan Has Müzesi / Sakıp Sabancı Müzesi’nin ikinci kısmı /

Pera Müzesi

2006 Depo Müze (2008’de yenileme için kapatıldı)

2007 Türkiye İş Bankası Müzesi / Santralistanbul Enerji Müzesi

2008 İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi

15

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Müzelerin büyük bölümünün (49) T.C. Kültür ve Turizm Bakanl ığı başta olmak üzere TBMM, İstanbul Büyükşehir Belediyesi vb “kamu kuruluşları”nın sahipliğinde olmakla birlikte, 30 müzede de -kişiye ya da vakıf, dernek, şirket vb kurumu ait- “özel mülkiyet” söz konusudur.

Ancak müzeleri gezen yerli ve yabancı turist sayılarının, müzelerin niceliği ve

barındırdıkları/sergiledikleri yapıtların niteliği açısından yeterli düzeyde olmadığı görülecektir. İstanbul’daki müzelerin -elde edilebilen- ziyaretçi say ılarına bakıldığında, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı müzeleri 2006’da 4.012.627, 2007’de ise 4.598.688 kişinin gezdiği görülmektedir. 2007 yılına kadar en çok ziyaretçi çeken müze olan Topkap ı Sarayı Müzesi, 2007’de yerini Ayasofya Müzesi’ne b ırakmıştır.

Ziyaretçi sayısı

2006 2007

Topkapı Sarayı Müzesi 1.858.867 1.757.317

Ayasofya Müzesi 1.647.570 2.226.159

Ayasofya Müzesi’nin 2007’de birinci sıraya çıkmasının nedeni, Kasım 2006

sonunda İstanbul’a gelen Papa 16. Benediktus’un Ayasofya Müzesi’ni ziyaret etmesinin “dünya kamuoyunda müzenin tanıtımına katkı yapması”, “...uluslararası medyanın Papa’nın ziyaretine geniş yer ayırması ve son derece olumlu yorumlarda bulunmas ı Ayasofya’nın bir marka olarak gündeme gelmesini...” sağlaması olmuştur.8

Söz konusu iki müze, İstanbul’da Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı müzeleri

gezenlerin yüzde 87’sini kendilerine çekmişlerdir. İstanbul’da, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olan diğer müzelerin 2007 yılındaki

ziyaretçi sayıları da şöyledir9

Ziyaretçi sayısı (kişi)

Kariye Müzesi 230.736

Arkeoloji Müzesi 176.636

Türk ve İslam Eserleri Müzesi 95.510

Rumelihisarı Müzesi 37.229

Büyük Saray Mozaik Müzesi 36.603

Yıldız Sarayı Müzesi 21.525

Galata Mevlevihanesi (Divan Edebiyatı Müzesi) 8.036

Adam Mickiewicz Müzesi 1.074

Bu müzelere, küçük, büyük, genel, özel ilgi alan ı vb değişik özellikler taşıyan

müzeler de eklendiğinde (bknz EK B), İstanbul’un sorununun müze olmaması değil, söz 8 Radikal, 17 Ocak 2008. 9 Aya İrini Müzesi “restorasyon” nedeniyle kapalı olduğundan listede yer almamıştır.

16

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

konusu müzelerin gereğince tanıtıl(a)maması ve zenginlikleri ölçüsünde ziyaretçi çekememeleri olduğu açıkça görülecektir,

Örneğin bir Askeri Müze’nin Paris’teki Invalides’den, Topkap ı Sarayı Müzesi’nin

Louvre’dan, Aşiyan Müzesi’nin Musée de la Vie Romantique’den bulunduklar ı binaların ve/ya barındırdıkları eserlerin önemleri açısından “karşılaştırılamayacak ölçüde” geri kaldığını söylemek mümkün olmasa da, bırakın “yabancı turist” çekmeyi, “yerli turist” çekmek açısından bile yeterli düzeye ulaşamadıklarını söylemek hiç de yanlış olmayacaktır. Kuşkusuz “müze”yi sadece “koruma mekân ı” olarak değil, bir “sergi ve eğitim mekânı” olarak da gören bir yaklaşımdan kaynaklanan farklılıktır söz konusu olan...Öte yandan, özellikle resim sanatı ve edebiyatla ilgili müzelere bakıldığında, Türkiye kökenli sanatçı ve yazarların “uluslararası tanınırlıkları”nın da yabancı turistleri ilgili müzelere çekecek bir düzeyde olmadığı açıktır.

Müzelerin “bugün”ünü -aynen kat ıldığımız ve “yarın”a ışık tutacağını düşündüğümüz

bir alıntıyla bitirmek uygun olacaktır: “Müze konusu ciddi bir konudur. Yalnız majör alanları, geleneksel yapıları göz önünde tutarak ele alınırsa sevimsiz, ıssız, fukara birer depoya dönüşür her müze...Envanterlerini çıkartamayan toplumlar, kültürel birikimlerini kucaklayamaz, değerlendiremezler. Türkiye, ‘müzelik’ olanın tanımını bile doğru dürüst yapamamış bir ülkedir: Dükkânlar, evler, bazen de sokaklar şaşkın müze parçalarıyla dolup taşarken, pek çok parça bakımsızlıktan bulunduğu yerde çürümeye terk edilmiştir. Bununla bitse iyi; tarih bilinci yerine kahramanlık, üstünlük ve yenilmezlik bilinciyle donatılan Türk insanı için gerçek müze, ürkütücü, düş kırıklığından başka bir duygu uyandıramayacak bir mekandır: Gerçek bir müze, çünkü insanımızın işine gelmeyecek özellikler barındırır: Ötekinin gücü, estetiği, birikimi de buradadır ve ulusal müzeler bile sahiciliklerini korumak için nesnel ölçütlerle kurulmak zorundadır. Öte yandan, hiçbir ülke yalnızca ulusal değerlere ve ürünlere dayanarak müzecilik alanında ağırlık kazanamaz. Karşılaştırma olanağı sunmadan, kültürün oluştuğu çoğulluğu ve zincirleme ilişkileri içermeden bir müzenin uluslararası standarda ulaşmasına gelince, bunu düşlemek boş bir çaba olur. Büyük dünya müzeleri bütün uygarlıkların kültürlerine kucak açmış, kültürlerarası etkileşimleri sergileme özellikleri öne çıkmış kuruluşlardır. Bizde müzecilik atalet içinde kalmışsa, bunun nedenlerini bu sıraladığımız faktörlerde aramak gerekir. Topkapı ve Anadolu Medeniyetleri Müzesi gibi birkaç müzeyi saymazsak, müzelerimiz uluslararası ölçütlere vurulabilecek bir birikim ve sunumdan yoksundurlar. Önemli bir handikap da, yan donanımların zayıflığıdır: Dinamik işletmeciliğin hiçbir yasasına uymayan kendi haline bırakılmışlık, destekleyici yayınların eksikliği, bilgi iletişiminin yeterince önemsenmemesi bu düzlemde ele alınabilecek konulardan yalnızca birkaçıdır...”10

C. Bir “kültür ve sanat merkezi” olarak İstanbul

Müzelerinden yararlanmayı “ençok” kılamayan İstanbul’un öteki kültür ve sanat mekânları ve buralarda yapılan etkinlikler açısından ne durumda olduğunu da, birisinin 35 yıllık, ötekilerinin ise üç dört yıllık geçmişleri olan ve çeşitliliği yansıtan birkaç örneğe bakarak görmek gerekmektedir.

10 Enis Batur, “Küçük büyük müzeler için küçük deneme”, Kediler Krallara Bakabilir, İyi Şeyler Yayıncılık, İstanbul, Haziran 1996 (2. basım), ss. 125-126.

17

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

1. Bir sanatsever: Dr. Nejat F. Eczacıbaşı / Bir kurum: İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (İKSV) / Sanat ve kültür etkinliklerinde birçok “ilk”

“Bir kent çeşitli özelliklere sahip olabilir: Büyük olur, küçük olur, güzel olur, alımsız olur; önemli ya da sıradan olur. İstanbul, kalabalık sokakları, göklere yükselen iri yapıları, hareketli yaşantısıyla tipik bir büyük kenttir. Çağdaş dünyanın ölçülerine giren özelliklerinin yanı sıra bir başka âlemi de vardır İstanbul’un... Bu başka âlemi, tarihten aldığı yapıları, köklü bir geçmişten gelen gelenekler, doğanın ona bağışladığı eşsiz güzellikler oluşturur. Özellikleri ne olursa olsun, bütün kentlerin bir ortak yanı vardır: Kentler, insanların bir arada yaşamaları için kurulur. Kalabalık ve hızlı yaşantı ise, çağdaş insana yetmiyor artık... Uluslararası İstanbul Festivali, hiç olmazsa bir süre, insanoğlunu maddeci dünyanın günlük bunalımlarından ayırmak, onu sanatın duyarlı âlemine çekmek istiyor: Kalabalık ve gürültülü sokaklardan sonra Rumelihisarı’nın, Topkapı’nın insanı dinlendiren büyüleyici güzelliğinde; Aya İrini’nin, Yedikule’nin huzur veren sessizliğinde yapılacak bir sanat gösterisine çağırıyor.”11

1973 yılında, Dr. Nejat F. Eczacıbaşı’nın öncülüğünde 14 işadamı tarafından

kurulan İKSV, geride bıraktığı 35 yıl içinde İstanbul’un sanat yaşamına damgasını vuran başlıca kuruluşlardan biri olmuştur. Birincil hedefini, kültür ve sanat çal ışmalarının en seçkin örneklerini sunmak, aynı zamanda sanat yoluyla uluslararası bir platform oluşturarak Türkiye’nin ulusal, kültürel ve sanatsal değerlerini tanıtmak” olarak belirleyen İKSV12, 1973’te, Cumhuriyet’in 50. yılında, “İstanbul Festivali” adını verdiği etkinliliği düzenleyerek sanat ve kültür dünyas ına katılmıştır. Klasik müzik ağırlıklı olan ve bir buçuk aya yayılan Birinci İstanbul Festivali’ni izleyen yıllarda bale, caz, tiyatro, film gösterimi gibi başka sanat dalları da kapsanmıştır. İKSV’nin başlı başına bir araştırma konusu olan gelişme sürecini fotoğraf kareleri olarak izlemek mümkündür:

*İstanbul Festivali’nden bağımsızlığını ilk ilan eden Film Günleri olmuş, 1989’dan başlayarak İstanbul Film Festivali adı altında düzenlenmeye başlanmıştır.

*Aynı yıl, Uluslararası Tiyatro Festivali’nin doğuşuna da tanık olunmuştur;

*Uluslararası Caz Festivali 1994’de bağımsızlığını kazanmıştır.

*Bu arada, 1987’de Uluslararası İstanbul Bienali dünyaya gelmiştir.

*Bünyesinden sinema, tiyatro ve caz festivalleri ç ıkan İstanbul Festivali’nin adı İstanbul Müzik Festivali’ne dönüştürülmüştür.

*İKSV, kuruluşunun 30. yılından başlayarak “sonbahar film haftası” olan Filmekimi, alternatif rock ve elektronik müziği içeren Phonem by Miller ve çocuklara yönelik Minifest düzenlemeye başlamıştır.

*2004’ten bu yana etkinlikleri yurt d ışına taşınmıştır: 2004’de Berlin’de “Şimdi Now”,

2005’de Stuttgart’ta “Şimdi Stuttgart”, 2007’de Amsterdam ve Rotterdam’da “Turkey Now” ile hem Türkiye’deki sanat(çı)ların yurt dışında tanıtılmasına, hem de İstanbul’un tanıtımına katkıda bulunulmaya başlanmıştır. 11 Dr. Nejat F. Eczacıbaşı, II. Uluslararası İstanbul Festivali, İstanbul, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı, 1974, s. 11’den aktaran Dr. Nejat F. Eczacıbaşı, Yeni Bir Türkiye, Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı, İstanbul, Ekim 1998, s. 402. 12 Bknz. www.iksv.org

18

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

* 2007 yılından bu yana da Venedik Bienali’ndeki Türkiye pavyonu İKSV tarafından düzenlenmektedir.

İKSV’nın düzenlediği etkinliklerin 2008’deki görünümüne bak ıldığında, Nisan’da başlayan ve Kasım sonuna kadar süren bir “takvim” ile karşılaşılmaktadır: 27. İstanbul Film Festivali (5-20 Nisan 2008)

16. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali (15 Mayıs-4 Haziran 2008)

Minifest (5-8 Haziran 2008)

36. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali (6-30 Haziran 2008)

15. Uluslararası İstanbul Caz Festivali (2-16 Temmuz 2008)

11. Uluslararası İstanbul Bienali (12 Eylül-8 Kasım 2008)

Filmekimi (10-16 Ekim 2008)

6. Phonem by Miller (31 Ekim-8 Kasım 2008)

İKSV’nin İstanbul’un sanat yaşamına katkısı sadece düzenlediği etkinliklerle sınırlı

kalmamıştır. Başka kuruluşlar tarafından düzenlenen birçok etkinliğe çeşitli biçimlerde destek vermesinin, özellikle iş dünyasının sanat ve kültür etkinliklerine destek vermesinin yolunu açmasının, kamu kurumlarıyla yakın işbirliği olanaklarını yaratmasının yanı sıra -ve daha da önemlisi- İstanbul’da gereğince yararlanılamadan duran birçok mekânın sanat ve kültür etkinliklerinde kullanımına da öncülük etmiştir. Örneğin, Rumelihisarı, Aya İrini, Sepetçiler Kasrı, Esma Sultan Yalısı, İMÇ İstanbul Manifaturacılar Çarşısı gibi mekânlar İKSV sayesinde birçok etkinliğin mekânı olmaya başlamışlardır; böylece, sanat ve kültür etkinlikleri düzenlemeye girişen başka kuruluşlar da, alışılmış mekânlar dışında yerler aramaya, oluşturmaya uyarılmışlardır. Örneğin, İstanbul Modern’in Antrepo No 4’ü, Eski Silahtarağa Elektrik Santrali’nin Tamirane’ye, Santral İstanbul’a dönüşümü, Rahmi M. Koç Müzesi’nin Lengerhane’ye yerleşmesi vb bu tür örneklerden sadece birkaç ını oluşturmaktadır.

Bu yaklaşımı daha 1972 yılında Abdi İpekçi ile yaptığı bir söyleşide Dr. Nejat F.

Eczacıbaşı şöyle anlatmaktadır: “İstanbul’da, kentin konumunun pek belirli bir özelliği var. İkinci bir örneği olmayan bir özellik bu... Önce tarihsel yerleri, sonra da coğrafyadaki durumuyla, iki âlemi birleştiren bir kent... İki ayrı kültürü bağlayan bir kent... Doğu’yu ve Batı’yı bir araya getiren bir kültür merkezi. İstanbul Festivali bu olanaklardan ve tarihsel birikimden elden geldiği ölçüde yararlanılarak düzenlenecek...”13

2. Yeni iki mekân a. Santralİstanbul

İstanbul’da açılan en yeni sanat ve kültür mekânlarından biri, Eski Silahtarağa Elektrik Santrali’nin, yeni bir işlev kazandırılarak dönüştürülmesi sonucu oluşturulan

13 Abdi İpekçi, “Her Hafta Bir Sohbet: Dr. Nejat F. Eczacıbaşı – Uluslararası İstanbul Sanat Festivali”, Milliyet, 24 Temmuz 1972’den aktaran Dr. Nejat F. Eczacıbaşı, age., ss. 447-448.

19

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Santralİstanbul olmuştur. İçinde Enerji Müzesi de bulunan bu yeni mekân 8 Eylül 2007’de açılmış ve bir yıl içinde, “çağdaş sanat”la ilgili birçok sergiye, konferans ve panele ev sahipliği yapmıştır. b. Garaj İstanbul

“Türkiye’de tiyatroda, dansta, müzikte ve bu sanatlar ın ilişki kurduğu diğer sanatlarda ‘bugün’ üretileni, ‘şimdi’ye ait olanı görünür kılacak bir ‘boş alan’ yaratmak...” amacı çevresinde toplananların oluşturduğu bu yeni mekân, Galatasaray Otopark ı’nın 600 m2 büyüklüğündeki alt katının Kasım 2005’de kiralanmasıyla ve Ocak 2007’de açılmasıyla oluşturulmuş, bir yıl içinde 15.617 izleyiciyi kendine çekmiştir.14 3. Yeni üç etkinlik a. Uluslararası Çağdaş Sanat Fuarı (Contemporary İstanbul Art Fair)

Son üç yıldır, İstanbul bir başka sanat etkinliğine daha ev sahipliği yapmaktadır: Uluslararası Çağdaş Sanat Fuarı - kısaca anıldığı üzere Contemporary İstanbul.15 İlk kez 21-24 Aralık 2006’da Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda, 10’u yabancı olmak üzere 49 galerinin katılımıyla düzenlenmiştir. 29 Kasım-2 Aralık 2007’de aynı mekânda düzenlenen etkinliği dört gün içinde 42.000 kişi gezmiştir. 16-19 Ekim 2008’de düzenlenen Contemporary İstanbul’da 70’i aşkın galeri, 90’ı yabancı, 148’i yerli sanatçı yer almış, dört günde 48.000 kişi tarafından gezilmiştir.

Resim, heykel, fotoğraf, video art, dijital sanat, seramik, yerleştirme gibi “çağdaş sanat”ın bütün öğelerine yer verilen Contemporary İstanbul’un birçok sanat eleştirmeninin, kuratörün, sanat kuramcısının, sanatçının ve basın mensubunun İstanbul’a gelmesini sağladığı, çok sayıda sanat dergisinde yer alan tan ıtım, haber ve eleştiri yazılarının da “İstanbul imgesi”ne katkıda bulunduğuna kuşku yoktur.16 b. İstanbul Design Week

2003’de “Tasarım İktidara” diyerek Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda başlayan, 2004’de “From Turkish Delight to Turkish Design” diyerek Hilton Convention Center, Beyoğlu ve Sultanahmet’te düzenlenen ADesign Fair’in “fuar”dan kenti kucaklayan bir “tasarım etkinliği”ne dönüşmesiyle oluşan İstanbul Design Week’in misyona bakıldığında

14 Bknz. www.garajistanbul.com 15 Ayrıntılı bilgi için bknz. www.contemporaryistanbul.com 16 Tanıtım bilgilerinde, uluslararası platformda 13 ülkede 28 dergide fuar ile ilgili ilan ve haber yayınlanacağının düşünüldüğü, sanat dergileri sayesinde yaklaşık 3,5 milyon okuyucuya ulaşmanın planlandığı, ana hedef kitlesinin de sanat platformu profesyonelleri (galericiler, müzayedeciler ve sanat eleştirmenleri), sanatçılar ve koleksiyonerlerden oluştuğu belirtilmektedir.

20

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

İstanbul'u dünyanın önemli tasarım merkezleri arasında yer almasını sağlamak;

kenti bizzat tasarım nesnesi olarak ele alıp, İstanbul'un kültürel katmanlarını tasarımla buluşturmak, yorumlamak ve dünyaya sunmak;

İstanbul'u Avrupa kentleri arasında, yaratıcılığın ateşlendiği bir "cazibe üssü" haline getirmek; "yaratıcı marka" olmak isteyen "sanayi" ile "özgün-yenilikçi" olmak isteyen "tasarımcı"yı buluşturmak;

sanat-zanaat-tasarım üçgeninde şekillenen başarılı çalışmaları sergilemek; tasarımın katma değer yaratan rolünü, çok yönlü medya iletişimiyle kamuoyu gündemine taşımak

olarak belirlendiği görülmektedir.

Belirlenen bu misyon doğrultusunda çizilen amaçlar ise,

Tasarım-kent-birey üçgenini güçlendirmek;

Kültürler arası bağlantı konumundaki İstanbul'u, tasarımın kurumsal ve deneysel merkezi haline getirmek;

İstanbul'u uluslararası bir tasarım kenti olarak konumlandırmaktır.

İzlenecek strateji de şöyle tanımlanmıştır: Kıtaların ve kültürlerin buluşma noktası olan bir kentte, gelecek yılların trendlerinin belirlenmesinde rol oynamak ve dünyaca ünlü tasarımcıları bir araya getirmek;

sadece tasarımı sergileyen bir platform olmanın dışında, eski Galata Köprüsü gibi bir mekanda bizzat kendisi tasarım olan bir süreçle farklılaşma yaratmak;

Türk tasarımcı ve üreticileri için rotalarını çizmede faydalı olacak, referans noktaları yaratmak; genç tasarımcıların kendilerini ifade edebilecekleri yaratıcı bir platform sunmak.17

Bu çerçevede, eski Galata Köprüsü “odak” olmak üzere 13-20 Eylül 2005, 12-17 Eylül 2006 ve 4-10 Eylül 2007’de düzenlenen “buluşma”ya, Türkiye ve Türkiye dışından ünlü tasarımcılar katılmışlar, örneğin idw2007’de, yurt dışından APCI (Agency for the Promotion of Industrial Creation), British Council, Finlandiya Büyükelçili ği, Fransız Kültür Enstitüsü, Fransız Moda Federasyonu, Goethe Institute, Hollanda Büyükelçiliği; yurt içinden de İstanbul Kültür Sanat Vakfı, İstanbul Maden ve Metal İhracatçı Birlikleri, İstanbul Sanat, Tanıtım ve Araştırma Vakfı, İstanbul Turizm Atölyesi, İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği, İstanbul Ticaret Odası, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı, Moda Tasarımcıları Derneği, Rahmi M. Koç Müzesi, Santral İstanbul, Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu, Garanti Platform “proje ortağı” olmuşlardır.

16-20 Ekim 2008’de yapılması öngörülen İstanbul Design Week 2008. 16-21 Haziran 2009’a ertelenmiş bulunmaktadır.18 c. İstanbul Mutfak Günleri19

2003’den bu yana İstanbul’da düzenlenen bir başka etkinlik de İstanbul Uluslararası Mutfak Günleri (İstanbul International Gastronomy Festival)’dir. Başlangıçta Doğu Akdeniz 17 Bknz. http://www.dexigner.com/forum/index.php?showtopic=2704 18 Bilgiler için bknz. www.arkitera.com 19 Ayrıntılı bilgi için bknz. www.mutfakgunleri.com

21

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Uluslararası Turizm ve Seyahat Fuarı (EMITT East Mediterranean International Tourism and Travel Fair) ile HOTEQ Otel, Lokanta Ekipmanlar ı Fuarı ile eş zamanlı düzenlenen, 2007’de EMITT’ten ayrı olarak düzenlenmeye başlanan söz konusu etkinliğin 13-17 Aralık 2007’de yapılan sonuncusuna Türkiye’den ve Türkiye d ışından bin dolayında profesyonel şef katılmıştır.

Dünya Şefler Birliği (WACS World Association of Chefs Societies) web sitesinde yer alan bir yazıda20, İstanbul Mutfak Günleri’nin, Lyon’daki Bocuse d’Or ya da Erfurt’daki Mutfak Olimpiyatları gibi göz kamaştırıcı ve ünlü olmadığı, ama nasıl İstanbul bir günde inşa edilmediyse, iyi bir yarışma düzenlemenin de zaman gerektirdiği, İstanbul Mutfak Günleri’ni de iyi bir festival yapanın da şimdiki durumu değil, ne olmak istediği olduğu belirtilmiştir. 3. Diğer mekânlar ve etkinlikler

Bu alt başlıktaki “diğer” sözcüğü birçok önemli mekânı ve etkinliği de kapsamak-tadır; ancak amaç, sanat ve kültür etkinliklerinin ve bu etkinliklere ayr ılan mekânların dökümünü yapmak olmadığından sadece değinilmekle yetinilecektir.

Konser, özellikle de yaz aylarının popüler müzik ve caz konserlerinin mekânlar ı olarak akla ilk gelenler “emektar” Harbiye Aç ıkhava (ya da Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu) ile Rumeli Hisarı’nın yanı sıra, Maslak’daki Parkorman (kapasite: 10.000 kişi)21 20 “News from Istanbul - You will be Judge”, www.wacs2000.org 21 “Park Orman, İstanbul'un içinde kalan mezarlık ve askeri tesisler dışında belki de tek ormanlık alan. Sarıyer'deki Fatih Çocuk Ormanı, 'yap - işlet - devret' modeliyle 1996 yılında Turkuaz Turizm İnşaat Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi'ne 2.5 yıllığına kiraya verilmişti. Sözleşmeye göre işletmeci, mevcut tesislere herhangi bir ilave yapmayacak, şeklini değiştirmeyecek ve tesisler dışında yer işgal etmeyecekti. Ancak Fatih Çocuk Ormanı'nın adını Park Orman olarak değiştiren şirket, sözleşmede belirtilen eksiklikleri gidermediği gibi, sözleşmede bulunmayan tesisler inşa etti. Kiralanan araziye yüzme havuzu, otopark ve dev bir sahne ile beton yapılar konduruldu. Bunların yanında tesislerde kullanılan elektrik de Orman Bölge Müdürlüğü'nden çekilerek elektrik giderleri devlete yüklendi. İddialar ve suç duyuruları üzerine müfettişler inceleme başlattı. Müfettiş raporunda şirketin yaptığı tüm projelerin Fatih Ormanı'nın da bağlı bulunduğu Marmara Bölge Müdürlüğü'nün bilgisi dahilinde yapıldığı belirtilerek, "23 Nisan Ulusal Çocuk Bayramı şenliğiyle bütünleşecek çocuklar için uluslararası boyutta bir katkı sağlamak için tesis edilen bu alan, bugün için beş yıldızlı bir turizm merkezine dönüştürülmüştür" denildi. Gizli Anlaşma Kuşkusu Devlet Park Orman'ın işletmesini 3'er yıllık süreyle özel şirketlere kiralıyor. 2000 yılının başında açılan ihaleyi Çatalkaya Ltd. Şirketi kazandı. Tesisleri kurmak için inşaatlara başlayan şirket, Nisan 2001'de bütün işletmeyi reklamcı Atilla Aksoy, organizatör Ahmet San gibi isimlerin ortak olduğu Park Orman Turizm Yatırım ve Ticaret AŞ'ye devretti. Şirket üç ay içinde 4 milyon dolar yatırım yaparak Park Orman'ı işletmeye açtı. O dönemde Orman Fakültesi öğretim üyesi Prof.Dr. Kadir Erdin, 4 milyon dolar gibi bir yatırımın 1.5 yıl içinde geri dönüşü olamayacağını belirterek ilgili şirket ile yetkililer arasında sürenin uzatılacağı yönünde gizli bir anlaşma olabileceğine dikkat çekti. Faaliyete geçeli iki hafta olmayan şirketle ilgili öğretim üyelerinin hazırladığı rapor üzerine bakanlık, konuyu incelemesi için müfettiş görevlendirdi. Müfettişlerin hazırladığı rapor da inceleme raporunu destekledi ve sözleşmenin feshedilmesi gündeme geldi. Bakanlık, ilgili raporu Marmara Bölge Müdürlüğü'ne gönderdi ve fesih işleminin başlatılmasını istedi. Bu işi yapacak kişi şirketle sürenin uzatılmasını öneren bölge müdürü İsmet Sungur 'du. 2002'nin Aralık ayı ortalarında işletmecilere tesisleri terk etmesi için tebligat yapıldı. Verilen süre içinde gerekenin yapılmaması halinde sözleşmenin feshedileceği bildirildi. Şirket geri adım atmayınca ocak ayı

22

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

ve Kuruçeşme’deki eski Kömür Tevzi Deposu’nun dönüştürülmesiyle oluşturulan ve Temmuz 2005’de Pink Martin konseriyle açılan, o günden bu yana Björk, Kylie Minoque, Mario Frangoulis gibi ünlü adları ağırlayan Turkcell Kuruçeşme Arena (kapasitesi 14.000 kişi) olmaktadır. Kuşkusuz, ikisi de 2008’de yapılmayan, ama 2003’den bu yana her yıl Coca Cola’nın düzenlediği Rock’n Coke ve ona karşı düzenlenen Barışa Rock’ın yapıldığı Büyükçekmece yakınındaki Hezarfen Havaalanı ile Boğaz’ın Karadeniz çıkışındaki Bahçeköy yakınlarındaki Mehmet Akif Ersoy Piknik Alanı (İstanbul Festival Vadisi) da, katılımı yoğun etkinliklerde kullanılan mekânlar olmuştur.

İstanbul “sanat galerisi” bakımından da zengin bir görünüm sergilemektedir. “http://www.istanbul.net.tr/istanbul_kent_rehberi_altgrup.asp?whichpage=28&pagesize=10&Key=&ustgrupid=12&altgrupid=59” adresine girildiğinde, bir bölümü düzenli bir bölümü ise arada sırada sergi düzenleyen 300’e yak ın “sergi mekânı” ile karşılaşılmaktadır.22

Ayrıca, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı’na bağlı Cemal Reşit Rey Konser Salonu, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi, Atatürk Kitaplığı, Yerebatan Sarnıcı, Taksim Sanat Galerisi, Tuzla İdris Güllüce Kültür Merkezi, Mecidiyeköy Kültür Merkezi, Kartal Bülent Ecevit Kültür Merkezi, Ümraniye Atakent Kültür Merkezi, Altunizade Kültür ve Sanat Merkezi vb mekanlar da hemen her gün gerçekle şen toplantı, konser, sempozyum, söyleşi, anma günü, sergi, konser, film gösterisi, seminer, atölye çalışmaları gibi ulusal ve uluslararası etkinlikler ev sahipliği yapmaktadır. D. “Uluslararası spor karşılaşmaları”nın “ev sahibi” olarak İstanbul “Kent turizmi”nin önemli öğelerinden birini oluşturan “spor etkinlikleri” açısından İstanbul’un yerinin ne olduğuna ilişkin olarak burada yer alan değerlendirmenin gerisindeki

itibarıyla sözleşmenin feshedildiği bildirildi ancak şirket alanı terk etmedi. Bunun üzerine Şişli Sulh Ceza Mahkemesi'ne dava açıldı. Açılan davaya karşın şirket Park Orman'da faaliyetlerini sürdürdü, konserler, eğlenceler düzenledi. Siyasi arenada güçlü lobisi bulunan kiracı şirket, Park Orman'ı devretmeye yanaşmadı. O dönemde bir basın toplantısı düzenleyen Orman Mühendisleri Odası Marmara Şubesi Başkanı Prof. Dr. Uçkun Geray, alınan duyumlara göre, Park Orman Şirketi'ni işgalci olmakla suçladı ve şirketin burayı turizm alanı ya da merkezi ilan ettirmek suretiyle mevcut alanı Bahçeköy yoluna kadar genişleterek ormanın kendilerine tahsisini sağlama düşüncesinde olduğunu açıkladı. Park Orman AŞ'nin geçici süreyle ihaleye girme hakkı kaldırıldı. Ancak aradan yıllar geçmesine karşın verilen mücadeleler sonuç vermedi. 'İnsan Var, Doğa Yok' Güya halka daha iyi hizmet vermesi için daha önce piknik alanı olarak kullanılan orman arazisi adeta bir KİT gibi özelleştirildi. Özelleştirilen bu alan, ancak yüksek bedeller ödenmesi halinde yararlanılabilen bir eğlence merkezi oldu. Doğadan yararlanmak isteyenlerin burada görebileceği fazla bir şey yok. Aynı Kemer Country örneğinde olduğu gibi turizm amaçlı bu tahsis, amacına aykırı bir şekilde kullanılarak hem kamuya kapatıldı hem de dev sahnesinde eğlencelerin düzenlendiği, lüks otomobillerle motosikletlerin sergilendiği bir gösteri merkezi haline dönüştü. Prof. Erdin'in dediği gibi Park Orman'da insan var ama artık doğa yok. Borusan'ın da ortak olduğu şirket, Park Orman'ı şikâyete neden olan koşulları ortadan kaldırmadan işletmeyi sürdürüyor.” Miyase İlknur, “Park Orman'da devlet yenildi”, Cumhuriyet, 20 Aralık 2006 22 İstanbul Büyükşehir Belediyesi Stratejik Planı’nda, İstanbul Valiliği, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün 2004 verilerine göre sanat galerisi 68’dir (s. 54, tablo 34); İBB’nin web sitesinde ise 90 sanat galerisinin adres bilgilerine yer verilmiştir. İki rakamın da gerçeği yansıtmaktan uzak olduğu, TC İstanbul Valiliği, İl Planlama ve Koordinasyon Müdürlüğü, Sayılarla İstanbul, www.istanbul.gov.tr. de verilen 277 rakamının gerçeğe yakın olduğu düşünülmektedir.

23

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

bilgiler/veriler Ek C’de verilmektedir. Burada amaç, İstanbul’da düzenlenen uluslararas ı nitelikteki spor etkinliklerinin eksiksiz bir dökümünü vermek değil, “kent turizmi” açısından İstanbul’da “spor”un yerinin “bugün” ne olduğunu ortaya çıkarmaya yönelik bilgileri/verileri oluşturmaya çalışmaktır. Burada ele alındığı biçimiyle “bugün”, belirli bir yılı ya da dönemi değil, “bugün”ün biçimlenmesine yol açan “geçmiş süreci” de içeren geniş bir zaman dilimini içermektedir. Öte yandan, “kent” söz konusu olduğunda, başka kentlerden herhangi bir spor etkinliğini izlemek üzere gelenler, “taraftarlar” da kent aç ısından “turist” tanımına girebildildikleri halde, buradaki çözümleme “uluslararas ı karşılaşmalar”la sınırlandırılmıştır.

“Öneriler”de de belirtileceği üzere, İstanbul’da -ve Türkiye’nin başka kentlerinde- “spor” ile “kent turizmi” aras ındaki ilişkiyi daha ayrıntılı olarak ele alacak -izleyecek ve planlayacak- yaklaşımlara, stratejilere gerek olduğu görülmektedir. Özellikle uluslararas ı nitelik taşıyan karşılaşmalara Türkiye ve/ya İstanbul dışından gelenleri ayrıştıracak istatistik bilgi ve araştırma yetersizliği bu “deneme”de de görülmüştür. Örnek vermek gerekirse, özellikle Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ın İstanbul’da, kendi statlarında yapacakları maçlar için sattıkları “kombine biletler”in “İstanbul” ve “İstanbul dışı” olarak dağılımı; Avrupa Kupası maçlarında rakip takımlara ayrılan -ve satılan- bilet sayıları vb bilgilerin olması, “spor” ile “kent turizmi” aras ındaki ilişki konusunda daha sağlıklı değerlendirmeler yapmaya olanak sağlayacaktır. Öte yandan, özellikle Yaz Olimpiyatları, Dünya Kupası vb birçok kentin “yarışmacı yöntem”le seçildiği süreçlerde -en azından- İstanbul’un “aday” olduklarıyla ilgili rapor vb belgelerin kamuoyuna aç ılmasında da sonsuz yarar olduğu düşünülmektedir.

Türkiye’de “spor” denildiğinde akla ilk gelenin “futbol” olduğu dikkate alınarak İstanbul’un bu alandaki durumuna bak ıldığında, 1987-1988’den 2007-2008’e, geride kalan 21 yıl içinde, İstanbul takımlarından Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve İstanbulspor’un UEFA Şampiyonlar Ligi’ne ve/ya UEFA Kupası’na katılma olanağı buldukları görülmektedir (bknz. Ek C1). Her maça, Avrupa’nın değişik ülkelerini temsil eden futbol takımlarının oyuncularının yanı sıra teknik ve idari kadronun, taraftarlar ın, ilgili ülke basınının geldiği, UEFA’nın maç kazanma ve tur atlama karşılığı takımlara önemli boyutlarda ödeme yapt ığı, televizyon yayın haklarının verildiği, böylece söz konusu turnuvalarda yer alman ın hem “İstanbul ekonomisi”ne girdi sağladığı, hem de İstanbul’un tanıtımına önemli katkıda bulunduğu düşünülecek olursa, bu olanağın “kent turizmi” bağlamında ne anlama geldiği daha iyi anlaşılacaktır. Kuşkusuz, “üç büyükler”in İstanbul’da bulunmasının ve her sezon en az ikisinin UEFA Şampiyonlar Ligi ve/ya UEFA Kupası’nda boy göstermesinin bir sonucu olan bu durumun Türkiye’deki öteki kentlere yayg ınlaştırılması olası değildir. Örneğin, Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir’den hiçbir takım uzun zamandır Türkiye Ligi’nde yer alamamaktadır.

Çözümlemeyi sadece “futbol”la sınırlamamak, bir adım ileri götürerek basketbola da göz atmak yararlı olacaktır. 2000’li yıllardan geride kalan yedi yıl içinde, Euroleague ile ULEB Cup’da yer alan İstanbul takımlarının, grup maçları, “Top 16”, “Play-Off” ve “Final Four”a kapsamında İstanbul’da yaptıkları basketbol maçlarına bakıldığında, 2001/2002-2007/2008 arasındaki yedi yıl içinde, İstanbul takımlarından Efes Pilsen, önce Ülker, sonra Fenerbahçe Ülker Euroleague; Beşiktaş Cola Turca, Galatasaray Cafe Crown ve

24

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Darüşşafaka da ULEB Cup kapsamında İstanbul’da 196 maç yaptıkları görülmektedir (bknz. Ek C2).

Buraya kadar verilmeye çalışılan verilere bayanlar, gençler vb basketbol; erkek ve bayan voleybol takımlarının İstanbul’da yaptıkları maçlar ve bu maçların katkıları da eklendiğinde, sadece bu üç dalda bile önemli bir toplam ın ortaya çıkacağı açıktır.

“Spor”un İstanbul’a kazandırdıkları yalnızca ulusal takımın ve/ya İstanbul takımlarının yaptıkları karşılaşmalarla da sınırlı değildir: Mayıs 2005’de, Atatürk Olimpiyat Stadı’nda UEFA Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde Milan-Liverpool maçına ev sahipliğini İstanbul yapmıştır; basketbolda yaptığı ev sahiplikleri ise daha da gerilere gitmektedir: Daha Nisan 1992’de, Partizan’ın şampiyon olduğu Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda “Final Four”un, 1995’de, Benetton’un şampiyon olduğu European Cup Avrupa Kulüpler Kupası finalinin, 2001’de “12 Dev Adam”ın Yugoslavya ile finali oynadığı 32. Avrupa Basketbol Şampiyonası’nın, 2007’deki Bayanlar Avrupa Basketbol Ligi “Final Four” karşılaşmalarının da ev sahibi İstanbul olmuştur.

Çözümleme başka spor dallarına da yayıldığında, ortaya çıkan tablo özellikle “çeşitlilik” açısından daha da açıklık kazanmaktadır. Örneğin, 2008 Dünya Gençler Güreş Şampiyonası’nın ev sahibi olan İstanbul Avrupa ile Asya arasındaki “biricik” maraton yarışına otuz yıldan bu yana ev sahipliği yaptığı gibi, 15 Mayıs 2005’de de, Boğaziçi Köprüsü üzerinde, Avrupa tarafında duran Venus Williams’ın Asya tarafına servis attığına, İpek Şenoğlu’nun Asya tarafından attığı servisleri karşıladığına tanıklık etmiştir. Maçtan sonra gazetecilerle söyleşen Venüs Williams, iki kıtada aynı anda tenis oynamasını “inanılmaz” bulduğunu söylemiş, “Rüyamda görsem inanmazdım. Çok heyecanlandım. Benim için tarihi bir olay oldu. Çok sevdim, inan ılmaz ve ilginçti” demiştir.23

“Misyonu”nu “Türkiye'yi dünyada tenisle ilgili say ılı ülkeler arasına sokmak ve dünyanın en çok ilgi gören tenis organizasyonlar ından biri olmak” olarak tanımlayan İstanbul Cup’ın, “kent turizmi” boyutunu da yak ından ilgilendiren “vizyon”unda, • Dünyanın en iyi tenisçilerinin katılmak istediği bir turnuva haline getirmek;

• İstanbul Cup’ı uluslararası nitelikteki tesislerde düzenlemek;

• İstanbul Cup’un turnuva sınıfını yükseltmek;

• turnuvaya oyuncu katılımını arttırmak;

• turnuvayı izleyenlerin sayısını arttırmak;

• turnuvanın tüm dünyada izlenirliğini sağlamak

yer almaktadır24; “vizyon” doğrultusunda alınan yol “yarın”la ilgili sonraki bölümde ayrıntılandırılacaktır).

İstanbul yüzmede de önemli sayılabilecek turnuvalara ev sahipliği yapmıştır. Bunlardan birinin, 24. Avrupa Yüzme, Atlama ve Senkronize Yüzme Şampiyonası

23 Akşam, 16 Mayıs 2005 24 Bknz. http://www.istanbulcup.com

25

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

(İstanpool’99)’nın “perde arkası”nı “ders çıkarmak” açısından bir “örnek olay” olarak bilmekte yarar olduğu düşünülmektedir (bknz. Ek C3).

Dünyanın ilk ve tek kıtalararası yüzme yarışı da İstanbul’da yapılmaktadır Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin himayesinde ve “Herkes İçin Spor” sloganına uygun olarak Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi tarafından ilki 1989 yılında dört kadın, 64 erkek sporcunun katılımıyla gerçekleştirilen Asya’dan Avrupa’ya Boğaziçi yüzme yarışları 20. yılına gelmiştir. 20. Asya’dan Avrupa’ya Uluslararası Boğaziçi Yüzme Yarışları (20 Temmuz 2008)’na, 100 kadın, 476 erkek yüzücü katılmıştır; katılanların 96’sı yabancıdır.25

İstanbul’a yerli ve yabancı turist çeken spor etkinliklerinden biri de Veliefendi Hipodromu’nda gerçekleştirilmektedir: Türkiye Jokey Kulübü (TJK)’nün 1991 y ılından bu yana düzenlediği, Avrupa’nın en büyük yarışlarından kabul edilen Enternasyonal Yarışlar ya da “Enternasyonal Yarış Festivali”. Dünyada ve Avrupa’da gerçekleştirilen en önemli at yarışlarına katılan değerli İngiliz ve Arap atları, ünlü antrenörleri ve jokeyleri –ve izleyicileri- Veliefendi Hipodromu’nu doldurmaktad ırlar (bknz. Ek C4 ve C5).

TJK, 2010’da İstanbul’un “Avrupa Kültür Başkenti” unvanını desteklemek amacıyla, tanıtımına katkı sağlamaya yönelik bir de fotoğraf sergisi düzenlemiştir: İstanbul’a gelerek özel bir teknikle İstanbul’un ve Veliefendi Hipodromu’nun 360 derece fotoğraflarını çeken Brezilyalı fotoğraf sanatçısı Dudu Tresca’nın “İstanbul 360” adlı sergisi26. Bu tür etkinliklerin “kişisel ilişki”ye ve “rastlantılar”a ne ölçüde bağlı olarak yürütülmekte olduğuna bir örnek olarak Dudu Tresca ile yap ılan bir konuşmaya bakılabilir (Ek C6).

İstanbul, 2005’de açılan İstanbul Park ile Formula 1 (2005, 2006, 2007, 2008), Moto GP (2005, 2006, 2007), WTCC Dünya Binek Otomobilleri Şampiyonası (2005, 2006) gibi önemli yarışlara ev sahipliği yapabilme olanağına kavuşmuşsa da, yatırımı yapan İstanbul Ticaret Odası’nın zarar ettiği bilinmekle birlikte, İstanbul’a toplam getirisinin ne olduğu ayrı -ve derinlemesine- bir araştırma konusudur (bknz. Ek C7).

Bir “spor kenti” olarak İstanbul’un bulunduğu noktayı değerlendirmeden önce, uluslararası ölçekte önemli başarılar kazanılan, ama kitle iletişim araçlarında o ölçüde yer alamayan “satranç”a ve İstanbul’un, son on yıl içinde önemli “satranç” turnuvalar ına ev sahipliği yaptığına da değinmek gerekir.

Burada Cap İstanbul’da değinmek de yerinde olacaktır. 2006’da, iki kişiden oluşan

20 ekibin -yelkenlinin- Cannes-İstanbul arasında yarışmasıyla başlayan, 2007’de de hem güzergâh, hem ekip olarak ayn ı formatta süren yelken yarışı, 2008’de tek kişilik ekiplerden oluşan 35 ekibin –yelkenlinin- katılımıyla yapılmıştır. http://capistanbul.geovoile.com/2008 tıklandığında, açılan web sayfasının üstünde “Avrupa Kültür Başkenti Cap İstanbul 2008” ibaresi ve Nice-Cagliari-Marzamemi-Aghios Nikolaos-Bozcaada-Gelibolu- İstanbul güzer-gâhı ile karşılaşılmaktadır. Gerek genel olarak İstanbul’un, gerek 2010’daki “Avrupa Kültür Başkenti”nin tanıtımı açısından önemli bir katkı sağladığına kuşku yoktur.

25 Bknz. www.turkishnoc.org/tr/faaliyet/bgz/2007/elkitabi.pdf 26 Fotoğraflar için bknz. http://www.coolview.com.br/istanbul/index.html

26

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Burada yapılan değerlendirmede sona bırakılmış olmakla birlikte, “uluslararası spor”dan söz edildiğinde akla gelen organizasyonların başında Olimpiyat Oyunları olduğuna kuşku yoktur.

Olimpiyat Oyunları, televizyon yayın hakları ile “sponsor” gelirlerinden ötürü, 1980’li

yıllardan, özellikle de 1984 Los Angeles Olimpiyat ı’ndan bu yana, sadece “prestij” sağlayan, ülke ve kentin tanıtımına katkıda bulunan bir “spor olayı” olmanın ötesine geçmiş, “kar” sağlayan, yapıldığı kentin fiziksel alt yapısını geliştiren/iyileştiren bir “mega proje”ye dönüşmüştür.

İstanbul’da yaz olimpiyatı yapılması düşüncesinin ne zaman gündeme geldiği belli

olmasa da, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin 9-12 Mayıs 1987’de İstanbul’da yapılan 92. Sesyonu27 nedeniyle İstanbul’a gelen yabancı basına, zamanın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedreddin Dalan tarafından İstanbul’un adaylığı konusunda açıklama yapıldığı bilinmektedir.28

İlk başvurunun 2000 Olimpiyatı için yapıldığı ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin

seçimini 1993’te yaptığı düşünülecek olursa, 1990’lı yılların ilk yarısında adaylık başvurusunda bulunulduğu anlaşılır; kabaca on beş yılı bulan bir “olimpiyat adaylık süreci”nin geride bırakılmış olduğu söylenebilir.

Bu on beş yıl içinde, 2000 Olimpiyatı için dört kentle yarışan İstanbul ilk turda

elenmiş, 2004 Olimpiyatı’nda on kentle yarışmış ve ilk aşamayı geçememiş, 2008 Olimpiyatı’nda “aday adayı” olmaktan “aday” olmaya geçmiş, ancak 2008 Olimpiyatı Beijing’e verilmiş, 2012 için ise gene “aday aday ı” olmaktan öteye geçememiştir.

İstanbul’un “resmen” yaklaşık 20 yıldır süren “Yaz Olimpiyatları’na ev sahibi olma

serüveni”nin “dün”üne ve -ilgili karar da 2005’de verildi ğinden 2012’yi de kapsayan- “bugün”üne ilişkin bilgiler Ek C8’de verilmiştir; “bugünden görünen yar ın” ise izleyen bölümde ele alınacaktır.

“Spor” ve “İstanbul” konusunu kapamadan, Birleşik Krallık’ta bulunan ArkSport adlı

kuruluşun yaptığı değerlendirme sonucu belirlenen “Spor Kentleri” s ıralamasına da değinmek yararlı olacaktır. 2002-2010 arasında yapılan ya da yapılması kesinleşen spor etkinliklerine bakılarak 2006 için yapılan sıralamada “ilk beş” Melbourne, Paris, Sidney, Berlin ve Londra olmuştur; İstanbul “ilk 20” içinde, sırasıyla, Roma, Chicago, Helsinki, Rio de Janeiro, Amsterdam, Kuala Lumpur, Moskova ve Zagreb’in önünde 12. s ırada yer almıştır. “İlk beş” dışında, sırasıyla, Madrid, New York, Beijing, Tokyo, Cape Town ve Vancouver ise önünde yer alan kentler olmuştur. 2004-2012’de yapılan ve yapılacak etkinliklere bakılarak 2008 için yapılan sıralamada ise, “ilk beş” Melbourne, Berlin, Sidney, 27 Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin söz konusu toplantılarına “sesyon” (session) dendiğinden burada da bu sözcük kullanılmıştır. 28 “...Bedreddin Dalan, Sesyon dolayısıyla kentimize gelen yabancı basına İstanbul’un 2000 yılı Olimpiyat Oyunları’na aday olacağını açıkladı. Milli Reasürans Şirketi’nin toplantı salonunda düzenlediği bu basın toplantısında konuyla ilgili olarak hazırlattığı broşürleri dağıttı. Stad maketini gösterdi. Hepimiz buna çok sevindik. Ancak hazırlıklar sırasında bizim fikrimizin alınmamasını, üstelik de Uluslararası Olimpiyat Komitesi kurallarına göre bazı uyumsuzluklar olmasını yadırgadık...” Sinan Erdem, Adanmış bir hayat. Spor ve Olimpizm’li yıllar, Dünya, İstanbul, Temmuz 2004, s. 174.

27

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Londra ve Vancouver olmuştur; aday seçildiği belirtilen 25 kent içinde olan İstanbul’un sıralamadaki yerinin ne olduğu öğrenilememiştir.29 E. “Fuar ve kongre merkezi” olarak İstanbul

“Kent turizmi” açısından önem taşıyan etkinliklerden biri -belki de en ön s ırada geleni- de düzenlenen fuar ve kongreler olmaktad ır. Kuşkusuz, “kent” söz konusu olduğunda, “ulusal” nitelikteki fuar ve kongreler, hatta “bayi toplant ısı” vb toplantılar da önem taşımaktadır. Ancak burada sadece “uluslararas ı kongreler”e değinilmekle yetinilecektir. Bu tür kongreler bir yandan “tan ıtım” işlevi görürken, öbür yandan da önemli bir “gelir kaynağı” oluşturmaktadır; kongrelere katılanlar, -niteliklerinden ötürü- diğer turistlerle karşılaştırıldıklarında üç dört kat daha çok harcama yapmaktad ırlar.

1960’dan bu yana uluslararası hükümet ve/ya hükümet dışı örgütler tarafından düzenlenen ya da uluslararası nitelik taşıyan kongreler konusunda bilgi derlemekte olan Uluslararası Dernekler Birliği (Union of International Associations) verilerine göre, her y ıl ortalama 215 ülkede 9.000 dolayında kongre düzenlenmekte30 ve yaklaşık 75 milyon kişi kongrelere katılmak amacıyla seyahat etmektedir.31

Gene UIA’nın verilerine göre, son beş yıl içinde kongre düzenlenen kentler aras ında “ilk on kent” arasına on beş kent girebilmiştir. Aşağıdaki çizelgeye bakıldığında, altı kentin (Singapur, Paris, Viyana, Brüksel, Cenevre ve Barselona) beş yıldır “ilk on” içinde olduğu, 2007’de ilk sırayı alan Singapur’un her yıl bir üst sıraya çıktığı, sonraki beş kentin ise –neredeyse- konumlarını pekiştirmiş oldukları söylenebilir. 2003’de beşinci sırada olan Londra’nın 2007’de sıralamada yer alamadığı, benzer biçimde Roma, Berlin, Kopenhag’ın da yerlerini New York, Tokyo ve Amsterdam’a b ıraktıkları görülmektedir. 32

29 Bknz. www.sportbusiness.com 30 Örneğin son yıllara ilişkin bilgiler şöyledir: 2004’de 223 ülkede 9.160 kongre düzenlenmişken, izleyen iki yılda hem veri derlenen ülke (2005’de 218, 2006’da 212), hem de kongre sayısı (2005’de 8.953, 2006’da 88.871) düşmüş, 2007’de ise iilgili Basın Bülteni’nde bilgi derlenen ülke sayısı belirtilmemiş olmakla birlikte- kongre sayısı 10.318’i bulmuştur. Bknz. www.uia.be 31 Bknz. Capital eki Kongre, Kasım 2007, sayı 6, s. 5. 32 UIA veri tabanı sadece abonelere açık olduğundan, ilgili yılların Basın Bülteni’nde yer alan bilgilerle sınırlı kalınmış, bu nedenle de UIA verilerine göre İstanbul’un konumunun ne olduğu belirlenememiştir.

28

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Çizelge 3: UIA kent sıralaması, 2003-2007

Kentler 2007* 2006 2005 2004 2003

Singapur 1 (465) 3 4 5 6

Paris 2 (315) 1 1 1 1

Viyana 3 (298) 2 2 2 2

Brüksel 4 (229) 4 3 3 4

Cenevre 5 (170) 5 6 4 3

Barselona 6 (161) 7 5 7 7

New York 7 (128) 10 7 - -

Tokyo 8 (126) - - - -

Seul 9 (121) - 9 10 -

Amsterdam 10 (120) 9 - - -

Helsinki - 6 - - -

Londra - 8 8 8 5

Kopenhag - - 10 6 8

Berlin - - - 9 9

Roma - - - - 10

* Bir sonraki çizelgedeki ICCA verileri ile karşılaştırılabilmesi için sadece 2007 yılında yapılan kongre sayıları da verilmiştir. Kaynak: UIA

Uluslararası kongrelerle ilgili bilgi derleyen bir başka kuruluşun, 1997’de kurulan İstanbul Kongre ve Ziyaretçi Bürosu (İstanbul Convention&Visitors Bureau)’nun da üyesi olduğu, hatta Genel Müdür Handan Boyce’nin 15 kişiden oluşan Yönetim Kurulu’nda yer aldığı Uluslararası Toplantı ve Kongreler Birliği (ICCA International Congress&Convention Association)’nin verilerine bakıldığında33, 2007 yılına ilişkin ülke sıralamasında “ilk 20”nin içinde Türkiye’nin olmadığı, 2005’de 24. sırada olan, 2006’da 17. sıraya yükselen İstanbul’un ise, Kuala Lumpur ve Brüksel ile eşit toplantı sayısıyla ilk 20’nin son sıralarını paylaştığı görülmektedir.

ICCA’nın web sitesinde yer alan açıklamaya bakıldığında, aşağıdaki çizelgede son birkaç yıl içinde ne tür bir hareketlilik olduğu da görülebilmektedir.

“2005 ve 2006’da olduğu gibi Viyana en popüler kent olarak listenin başında bulunmaktadır; önceki yıllara göre birinciliğini daha da pekiştirmiştir. Dört sıra birden atlayan Berlin ikinci sıraya yerleşmiş, Singapur üçüncü sıradaki yerini korumuştur. Paris, Barselona ve Budapeşte yerlerini korumuşlarsa da, Budapeşte altıncılığı Lizbon ile paylaşmıştır. 2006’da 13. sırada olan Beijing ilk ona girerek sekizinci sırayı almıştır; üç sıra ilerleyerek dokuzuncu olan Amsterdam izlemektedir. 2006’da 40. olan Taipeh ilk 20’nin en çarpıcı kenti olmuştur.”

33 Bknz. http://www.iccaworld.com. ICCA’nın sıralamasına, (i) düzenli aralıklarla ve (ii) en az üç ülkede dönüşümlü olarak toplantı düzenleyen uluslararası dernekler/vakıflar tarafından düzenlenen uluslararası toplantılar temel oluşturmaktadır. 2007 yılı sıralaması, 2007’de düzenlenen bu nitelikte 6,500’ün üzerindeki uluslararası toplantıya dayanmaktadır.

29

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Çizelge 4: ICCA ülke ve kent sıralaması, 2007

Sıra Ülke Toplantı sayısı Sıra Kent

Toplantı sayısı

1 ABD 467 1 Viyana 154 2 Almanya 429 2 Berlin 123 3 İspanya 303 3 Singapur 120 4 Birleşik Krallık 281 4 Paris 115 5 Fransa 255 5 Barselona 106 6 İtalya 250 6 Budapeşte 90 7 Japonya 215 Lizbon 90 8 Brezilya 209 8 Beijing 87 9 Avusturya 204 9 Amsterdam 82 10 Kanada 197 10 Madrid 77 11 Hollanda 195 11 Kopenhag 76

Çin Halk Cumhuriyeti 195 12 Prag 72

13 Avustralya 194 Hong Kong 72 14 İsviçre 175 14 Seul 70 15 Portekiz 153 Stockholm 70 16 İsveç 137 Bangkok 70 17 Belçika 124 17 Londra 69 18 Finlandiya 122 18 Taipei 67 19 Singapur 120 19 Kuala Lumpur 66 Kore Cumhuriyeti 120 İstanbul 66 Brüksel 66

Kaynak: ICCA

UIA ve ICCA verileri arasındaki önemli bir farklılık söz konusudur: ICCA verileri,

sistematik olarak UIA verilerinin gerisindedir. Daha çarp ıcı olan, UIA verilerine göre 2007’de “ilk on” içinde olan Cenevre, New York, Tokyo ve Seul’ün, ICCA’n ın “ilk 20”sinde bile yer alamamış olması, ICCA’nın “ilk on”unda bulunan Berlin, Budapeşte, Lizbon ve Beijing’in de UIA’nın “ilk on”unda yer bulamamış olmalarıdır. Bu farklılığın, UIA’nın Birleşmiş Milletler vb uluslararası örgütlerin toplantılarına ağırlık vermesi, ayrıca katılımcı sayısının en az 300, yabancı sayısının en az yüzde 40, farklı uyrukluk sayısının en az 5, toplantı süresinin de en az üç gün olması koşullarını ararken, ICCA’nın uluslararası derneklerle vakıfların düzenli aralıklarla ve en az üç ülkede dönüşümlü olarak yaptıkları toplantıları izlemekte oluşundan kaynaklandığı düşünülmektedir. Bu nedenle de, “kongre turizmi” açısından İstanbul’un yerinin ne olduğunun daha sağlıklı belirlenebilmesi için UIA ile ICCA’nın verilerinin kongre vb toplantı temelinde karşılaştırmalı ve birbirini tamamlayıcı nitelikte izlenmesi, değerlendirilmesi gerekli olmaktadır.

Dünyada uluslararası kongre turizmi pastası 150 milyar doları bulmaktadır. Bu, dünya turizm ve seyahat cirosunun yaklaşık üçte birinin kongre turizminden elde edildiği anlamına gelmektedir. Devlet İstatistik Enstitüsü’nün 2005 yılında yaptığı “Yabancı Ziyaretçiler Çıkış Anketi “verileri temel alındığında, Türkiye’ye gelen yabancıların yüzde 2,76’sı kongre, seminer vb toplantılar için gelmiştir; bu durumda 2005 yılında toplantı amacıyla Türkiye’ye 410.327 kişi gelmiş olmaktadır. Türkiye’ye gelen yabancıların ortalama harcamalarının 700 dolar olmasından hareketle, toplantı için gelenlerin 1000

30

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

dolar harcadıkları varsayıldığında, Türkiye’nin “kongre turizmi”nden elde etti ği gelirin 410 milyon dolar olduğu görülmektedir ki, dünya kongre turizmi gelirinin binde 2,7’si dolayındadır.34

Türkiye’de düzenlenen toplantıların yüzde 67’sine İstanbul’un ev sahipliği yaptığı dikkate alındığında,35 “kongre turizmi” konusunda İstanbul’un konumunun ne durumda olduğu görülecektir.

“Kongre turizmi”nin sağladığı gelir yüksek olduğundan, çok yarışmacı bir pazar söz konusu olmaktadır. Yer seçiminde “ön koşul”un, katılımcı sayısına uygun konaklama kapasitesinin olması, İstanbul’un -ve elbette Türkiye’nin- önündeki başlıca engel olarak görülmektedir. Özellikle 10 -15.000 kat ılımcının söz konusu olduğu büyük toplantılar İstanbul’a çekilmesi neredeyse olanaksız olmaktadır.

İstanbul, son yıllarda, NATO Zirvesi (28-29 Haziran 2004), Uluslararas ı Gazeteler Birliği 57. Kongresi (WAN, 30 Mayıs-2 Haziran 2004), XXX. Dünya Hematoloji Kongresi (28 Eylül-2 Ekim 2005), XXII. Dünya Mimarl ık Kongresi (30 Haziran-10 Temmuz 2005) gibi önemli toplantılara ev sahipliği yapmıştır. Ancak bu toplantıların hepsinde katılımcı sayısının 10.000’in altında olduğu görülmektedir: NATO Zirvesi ile XXII. Dünya Mimarl ık Kongresi’ne yaklaşık 7.000, diğer ikisine de yaklaşık 1.500 kişi katılmıştır. “Kapasite” yetersizliğinden ötürü 24-27 Eylül 2008’de yap ılan ve 124 ülkeden 15.000’i aşkın kişinin katıldığı36 Dünya Diş Hekimleri Kongresi Stockholm’e kaptırılmıştır.

“... İstanbul`da şehir merkezi dışındaki bir fuar alanını gezen organizatörler, ‘Biz kongre katılımcı-larına şehri yaşatmak istiyoruz. Burada kongre yapacaksak dünyanın her yerinde yaparız. Bizim her yerde kongre yapmak gibi bir niyetimiz yok’ deyince Lütfi Kırdar Kongre Merkezi`nin bulunduğu kongre vadisinde karar kılındı. 10 bin metrekare alan üzerinde yapılan fuar için 5 ayrı otelin kongre salonları da devreye sokuldu. Ancak kapasite yine yetmeyince organizatörler kongrenin 2008 yılında İsveç`in başkenti Stockholm`de yapılmasını kararlaştırdı...” (bknz. Ek D1).

Dünya Diş Hekimleri Kongresi’nin 2007’de Dubai (Birleşik Arap Emirliği)’de

yapıldığını, 2009’da Singapur’da, 2010’da ise Salvador da Bahia (Brezilya)’da yap ılacağını da belirtmek gerekir...

Fuarlara gelince, İstanbul’daki başlıca fuar merkezleri etkinliklerini bir süredir kent dışına taşımışlardır: CNR Expo Fuar Merkezi, TÜYAP Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi ile İstanbul Fuar Merkezi. Kent içinde de Lütfi K ırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı birçok fuar ve sergiye ev sahipliği yapmaktadır (Bknz. Ek D2). Ayrıca, düzenlenen fuarın niteliğine göre Askeri Müze Kültür Sitesi (örneğin, 1-3 Kasım 2008, Safety İstanbul 2008; 8-9 Kasım 2008, Akare Yurtdışı Eğitim), Sheraton Oteli (örneğin, 12-19 Ekim 2008, IEFT Yurtdışı eğitim) ve Hilton Oteli (örneğin, 14 Ekim 2008, IEFT Yurtdışı eğitim)’nde de fuar düzenlenebilmektedir.

34 Bknz. Setur, Kongre ve Toplantı Müdürü Oya Banu Sayman ile yapılan söyleşi, Capital eki, Kongre, Kasım 2007, sayı 6, s. 17. 35 Kongre, adı geçen söyleşi. 36 Bknz. http://www.fdiworldental.org/congress/4_0past.html

31

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Ek D2’den açıkça görülebileceği üzere, yukarıda değinilen üç fuar merkezinin de 2008 takvimlerinin neredeyse tamamı doludur. Söz konusu fuarlara, değişik ölçeklerde olsa da, gerek katılımcı, gerek ziyaretçi olarak hem İstanbul dışından, hem de Türkiye dışından katılım olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak -bilindiği kadarıyla- bu konuda yapılmış ayrıntılı ve güvenilir bir çalışma bulunmamaktadır; böyle bir çalışma ise bu “deneme”nin boyutlarının ötesindedir.

Gene de, bir fikir vermesi için, CNR Expo’da düzenlenen AutoShow Uluslararas ı

Otomobil Fuarı’na 200 firmanın katılmasının ve giriş ücreti hafta içi 12 YTL, hafta sonu da 15 YTL olan Fuar’a 700.000 dolayında ziyaretçi geleceğinin beklendiğini belirtmek yerinde olacaktır; 2006’daki AutoShow’u 622.000 kişi ziyaret etmiştir.37 Bu verilerin, söz gelimi, 1989’dan bu yana yapılmakta olan Paris Motor Show ile karşılaştırılması ilginç olacaktır: 2004’te 1,4 milyon kişi, 2006’da 1,5 milyon, 2008 hedefi 1,7 milyon kişi. 2007’de sadece 100 farklı ülkeden 11 bin gazeteci katılmıştır.38

Gelişme gösteren bir başka fuar Doğu Akdeniz Uluslararası Turizm ve Seyahat

Fuarı (EMITT East Mediterranean International Tourism and Travel Fair)’d ır: 15-18 Şubat 2007 tarihlerinde TÜYAB Beylikdüzü Uluslararası Fuar ve Sergi Salonu'nda gerçekleştirilen EMITT 2007’yi, 34.476'sı turizm profesyoneli, 12.250 turizm sektörü dışındaki sektör temsilcisi, 62.300'ü de tüketici olmak üzere toplam 109.026 ki şinin ziyaret ettiği belirlenmiştir. 1999’dan bu yana gelişme sürecine bakıldığında, 2006’da tepe noktaya gelindiği, 2007’deki ziyaretçi sayısının ise 2004’deki düzeyde olduğu görülmektedir: EMITT’in uluslararası düzeyde gerçekleştirildiği 1999 yılında toplam ziyaretçi sayısı 40.900 iken, bu sayı yıllar itibariyle 2000'de 52.685, 2001'de 39.342, 2002'de 79.600, 2003'de 96.400, 2004'de 100.087, 2005'de 138.500 ve 2006 y ılında ise 143.300 olarak gerçekleşmişti.39

37 Bknz. Cumhuriyet Otoshow, 10 Ekim 2008 38 Bknz. Hürriyet Oto Yaşam, 24 Eylül 2008 39 http://www.anatoliajournal.com/turizmbulteni/nisan2007.htm

32

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

BÖLÜM ÜÇ “Kent turizmi” açısından İstanbul’un “yarın”ına bakış ve öneriler

“Kent turizmi” açısından gerekli olan bileşenlerden bir bölümüne Bölüm İki’de ve Ekler’de yeterince yer verilmekle birlikte, bu bileşenlerden hiçbirinin “tek başına” turist çekmeye yeterli olmadığının kabul edilmesi gerekmektedir. Söz gelimi, “neden Paris’e gidiyorsun?” sorusuna, “Eyfel Kulesi’ni görmeye...”, “Louvre’u dola şmaya...”, “Güzel bir opera izlemeye...” vb yanıtların hem azınlıkta kalması, hem de daha çok “sınırdaş” kentlerden/ülkelerden kaynaklan ıyor olması hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. Bir kente gitme dürtüsü, değinilen -ve değinilmeyen- bileşenlerin bütünleşmesi sonucu oluşmaktadır.40

Öte yandan, belli bir kente spor etkinliklerini izlemeye ya da bir kongreye, fuara katılmaya gitmek, sadece etkinliğin söz konusu kentte yapılıyor olmasından ötürüdür. Ancak, özellikle kongre vb toplantıların yapılacağı kentlerin seçiminde de, aday kentlerin sundukları -ve sağlayacakları- olanakların büyük ölçüde etkili oldukları bilinmektedir. Düzenlenecek etkinliğe en çok katılımcıyı çekebilmek amacıyla bu tür olanakların sunuluyor olması da gerekmektedir.

Öte yandan, “büyük etkinlikler”in neden olduğu “kentsel dönüşümler”le ilgili olarak da birçok örnek söz konusudur: Bastille’e sald ırılışının ve Fransız Devrimi’nin başlayışının 100. yılı onuruna 1889 yılında Paris’te düzenlenen Exposition ile 1900’deki Exposition Universelle’in, sergiyi gezen 50 milyon kişinin katkısının ötesinde, -belki de dünyanın en önemli- “kent ikonu” olan Eyfel Kulesi başta olmak üzere Paris’e kazandırdıkları arasında Gare de Lyon, bugün Orsay Müzesi’ne dönüşmüş olan Gare d’Orsay, III. Alexander Köprüsü, Grand Palais, Petit Palais vb birçok yapı(t) bulunmaktadır. Daha yakın tarihlere gelindiğinde, Amerika’nın keşfinin 100. yılı onuruna 1992’de Seville’da düzenlenen Expo ’92 ile aynı yıl Barcelona’da yapılan Yaz Olimpiyatı, Glasgow’un 1990’ın Avrupa Kültür Başkenti olması başka “örnek olaylar” olmuştur. Bu -ve başka- “örnek olaylar”ın, 2010 Avrupa Kültür Başkenti olan, bir gün de Yaz Olimpiyatları düzenleyeceğine inanılan İstanbul için, sadece sonuçları açısından değil, “planlama ve yönetim” açısından da ayrıntılı olarak incelenerek değerlendirilmesinin yararl ı olacağı düşünülmektedir.

Ancak geliştirilecek bütün politika ve alınacak önlemlerin, “İstanbul’a daha çok turist çekebilmek” değil, “İstanbul’da yaşayanların yaşam kalitesini yükseltmek” amacına öncelik vermesi gerekliliği de göz ardı edilmemek durumundadır. Avrupa Konseyi Avrupa Yerel ve Bölgesel Yetkililer Sürekli Toplantısı’nın Mart 1992’deki 27. oturumunda kabul ve ilan

40 Kuşkusuz, bunun istisnaları yok değildir. Örneğin, Guggenheim Müzesi’nin Bilbao’ya giden turist sayısını artırması bir “örnek olay” olarak “kentsel dönüşüm”le ilgili yazında yerini almış bulunmaktadır. Bu konudaki tartışma için bknz. Maria V. Gomez, “Reflective Images: The Case of Urban Regeneration in Glasgow and Bilbao”, International Journal of Urban and Regional Research, 1998, Vol. 22, No. 1, ss. 106-121; Beatriz Plaza, “The Guggenheim-Bilbao Museum Effect: A Reply to Maria V. Gomez ‘Reflective Images: The Case of Urban Regeneration in Glasgow and Bilbao’ “, International Journal of Urban and Regional Research, 1999, Vol. 23, No. 3, ss. 589-592; Beatriz Plaza, “Evaluating the Influence of a Large Cultural Artifact in the Attraction of Tourism. The Guggenheim Museum Bilbao Case”, Urban Affairs Review, November 2000, Vol. 36, No. 2, ss. 264-274; Maria V. Gomez – Sara Gonzalez, “A Reply to Beatriz Plaza’s ‘The Guggenheim-Bilbao Museum Effect’ “, International Journal of Urban and Regional Research, December 2001, Vol. 25, 4, ss. 898-900.

33

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

edilen, 20 maddelik bir bildirge ve 13 maddelik ilkelerden olu şan Avrupa Kentsel Şartı, “Avrupa yerleşimlerinde yaşayan kent sakinleri şu haklara sahiptir” diye başlamaktadır41; “Avrupa yerleşimlerine gidecek turistler şu haklara sahiptir” diye değil...

Bu “temel yaklaşım” çerçevesinde “kent turizmi”nin gerektirdiği - bu çalışmada ele alınmaya çalışılan- bileşenlerinin “yarın”ın İstanbul’undaki durumuna bakıldığında neler söylenebilecektir? A. Müzeler, sanat ve kültür etkinlikleri

Önceki bölümde -ve Ekler’de- değinildiği üzere, İstanbul’da 80 dolayında müze bulunmakta, ancak birkaçı dışında ne yerli, ne de yabancı turist çekebilmede başarılı olmaktadırlar. 2000’den bu yana 20 yeni müze yap ılmış -ya da genişlemiş- olduğu dikkate alınacak olursa, sorunun “pazar ı genişletmek”ten çok “pazarı paylaşmak”ta yoğunlaşmakta olduğu söylenebilir. T.C. yurttaşlarının geçirdikleri eğitim sürecinde “müze”nin ve “araştırma”nın yerinin “yok” mertebesinde olduğu düşünüldüğünde, “pazarı genişletmek” konusunda yapılması gereken çok şey olduğu görülmektedir. Bu konuda “özel” konumdaki müzelerin, “kamu”ya bağlı müzelerden çok daha yaratıcı ve etkin olduklarına kuşku yoktur; “tanıtım”dan “eğitime kadar uzanan bir süreçte “sosyal sorumluluk” üstlendikleri aç ıktır. Kamu kurumlarının, önlerindeki “özel örnekler”den yararlanarak, yar ıda kalanları bitirmenin (örnek, Müzik Müzesi) ve açıkta kalanlara mekan sağlamanın (örnek Tekel Müzesi) ötesinde yeni yatırımlara kalkışmak yerine, gerekirse “birleşmeler” yoluyla kendilerine çeki düzen vermeleri kaçınılmaz gözükmektedir.

Müzelerde dikkati çeken konulardan biri de (i) birçok müzeye hiçbir ücret ödemeden girilebilmesi ve (ii) ücretle girilen müzelerde yabanc ı turistlerden daha yüksek giriş ücreti alınıyor olmasıdır. Herhalde iki uygulamanın da ne ABD’de, ne de AB’de benzeri bulunmaktadır; müzelere giriş için genellikle bir “bilet/giriş ücreti” ödenmekte ve bu ücret “yerli-yabancı” ayrımına göre değil, “yaş”a ve “birey/grup” oluşuna göre farklılaşmaktadır. Kuşkusuz, başta Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı müzeler olmak üzere bütün müzelerin yönetimlerine bu iki uygulamanın nedeni sorulduğunda alınacak yanıt (i) “vatandaşlarımızın müzeye gitmelerini özendirmek için...” ve (ii) “yabanc ıların Türkiye’ye bırakacakları dövizi az da olsa artırmak için...” vb birçok gerekçeye dayand ırılacaktır. İleri sürülecek gerekçeler ne kadar hakl ı olurlarsa olsunlar, iki uygulamanın da yanlış olduğu düşünülmektedir. Önerilen çözüm, Kültür ve Turizm Bakanl ığı’nın başlatmış olduğu Müzekart uygulamasının yaygınlaştırılmasıdır. Şimdiki uygulamada, Müzekart başvurusunda “TC Kimlik No” istendiğinden hareket edilerek, (i) uygulamay ı Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı müzelerle sınırlamaktan vazgeçilmesi42, Bakanlık dışındaki 41 Türkçe metin için bknz. Avrupa Kentsel Şartı, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara 1996, çev. Zerrin Yener - Kumru Arapkirlioğlu; İngilizce metnin erişim adresi: http://www.coe.fr/cplre/eng/etxt/echarteurbaine.php 42 İstanbul’da Müzekart’ın geçerli olduğu yerler şunlardır: Arkeoloji Müzesi (Eski Şark Eserleri, Çinili Köşk); Ayasofya Müzesi ; Aya İrini Müzesi; Fethiye Müzesi; Kariye Müzesi; Büyük Saray Mozaikleri Müzesi; İmrahor Sarayı ; Galata Mevlevihanesi Müzesi; Rumeli Hisarı; Anadolu Hisarı (ziyarete kapalıdır); Yedikule Zindanları; Topkapı Sarayı Müzesi; Türk ve İslam Eserleri Müzesi; Adam Mickiewickz Müzesi; Yıldız Sarayı Müzesi; İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi.

34

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

müzelerin de kapsanmasının sağlanması, (ii) 20 YTL/yıl olan kart ücretinin 10 YTL/yıl olarak belirlenmesi, (iii) ancak herhangi bir müzeye ilk kez giden herkese Müzekart verilmesi, (iv) özellikle ilk ve orta öğrenimdeki öğrencilerin tümüne okullar aracılığıyla herhangi bir ücret almadan Müzekart dağıtılması, (v) böylece “vatandaş” olanların müzelere gitmelerinin özendirilmesinin sürdürülmesi, (vi) yabanc ı uyruklu kişilere Müzekart verilmemesi, (vii) hiçbir müzeye ücretsiz girilememesi, (viii) Müzekart sahibi olmayanlardan alınacak giriş ücretlerinin de, müzeler arasında farklılaşma olmakla birlikte, bugünkü düzeylerinin üstüne çıkartılması önerilmektedir43.

Müzelerle ilgili bir başka konu, (i) müzelerin çoğunda müzeyi ve içindeki yapıtları ayrıntılı olarak tanıtacak basılı malzemenin (broşür, kitap, kroki vb) hiç olmaması ya da birkaç istisna dışında yetersiz olması, (ii) “hediyelik eşya”nın ise, birkaç özel müze dışında hiç olmamasıdır. Oysa gene ABD ve AB’de gidilen neredeyse bütün müzelerin, büyüklüklerine ve olanaklarına göre, hem basılı malzeme, hem de hediyelik eşya konusunda “yaratıcı” ürünler geliştirdikleri görülmektedir. İstanbul’da gözlemlenen, son yıllarda açılan birkaç müzenin bu konuda ABD ve AB ile “boy ölçüşebilir” düzeyde oldukları, ancak başta Kültür ve Turizm Bakanlığı’na –ve diğer kamu kuruluşlarına- bağlı müzeler olmak üzere birçoğunda bu konuya gereğince ve yeterince eğilinmediğidir.44 Oysa müzelerin gelir kalemleri içinde “hediyelik eşya, kitap vb” malzeme satışlarından elde edilen gelirin “giriş ücreti”nden elde edilen gelirden yüksek olduğu bilinmektedir.45

Müzelerin yetersiz olduğu konulardan biri de “mekânlar ın yan etkinlikler için kullanımı”dır. Son yıllarda açılan özel müzeler bu konuya da ağırlık vermekte, mekânın elverdiği ölçüde46 özenli yeme-içme mekânları, film gösterimi, konferans, saydam gösterisi vb çeşitli yan etkinliklerle hem “yeni müze ziyaretçileri” kazanmakta, hem “ek gelir” sağlamakta, hem de müzelerin “eğitim” işlevlerine katkıda bulunmaktadırlar.47

Müzeler söz konusu olduğunda değinilmeden geçilemeyecek konulardan birinin de, bir müzeye girebilmek için neden birkaç gün önceden faks ile kimlik bilgilerini göndermenin (örnek Florence Nightingale Müzesi48) ya da izin almanın (örmek Aya İrini, İmrahor Sarayı 43 Buradaki öneri müzelerin “sürekli sergileri”ne girişle ilgilidir; “süreli sergiler” -yurt dışında da olduğu gibi- hem Müzekart kapsamı dışında tutulmalı, hem de farklı bir uygulamaya konu edilmelidirler. 44 Bu konuya değinen bir yazı için bknz. Nilay Örnek, “Müzelerde hediyelik eşya işini devlet yapamıyorsa bıraksın! Ben yaparım...”, Milliyet Cafe, 15 Eylül 2008. Bu yazının yayınlanması üzerine Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürü Tolga Tuyluğlu’dan gelen yanıta da değinmek gerekmektedir: “...Kamu idarelerinin işletmecilikte başarılı olduğunu savunmak olanaklı değil. Ancak müze mağazalarımızı özel işletmelere bırakmak üzere ihale hazırlığımız sürüyor. Ayasofya Müzesi mağazamızı yeniledik. Ciromuz 3 kat, karlılığımız ise 5 kat arttı. Yakında Ayasofya, Topkapı Sarayı, Türk İslam Eserleri, Arkeoloji ve daha pek çok yerdeki müze mağaza ve kafelerimizi özel sektöre devredeceğiz...” bknz. Milliyet Cafe, 22 Eylül 2008. 45 “Süreli sergiler”in “sponsor gelirleri” bu çerçevenin dışında kalmaktadır. 46 Bu tür etkinliklerin müze tasarımında düşünüldüğü ve mekânın biçimlendirilmesinde dikkate alındığı anlaşılmaktadır. 47 Örneğin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültürel ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Kültür Müdürlüğü ile Atlas dergisinin desteğiyle açılan "Balyan Ailesi'nin Mimarideki Rolü" Fotoğraf Sergisi (23-30 Aralık 2007)’nin mekânının Cemal Reşit Rey Fuayesi değil de, Balyan ailesinden birinin imzasını taşıyan bir bina olması daha uygun olmaz mıydı? 48 Yanıt -büyük olasılıkla- Florence Nightingale Müzesi Selimiye Kışlası’nda bulunduğundan “güvenlik” olacaktır; ancak yurt dışında da “güvenlik” kaygısı olan müze vb mekanlar vardır ve oralara girişte yapılan “insanı bıktıracak” ölçüdeki aramalarla bu sorun çözülmüştür (örnek, Paris’te, Palais de Justice’in yanındaki Saint Chapelle ya da Hotel de Ville’de açılan sergilere girişteki güvenlik).

35

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

ya da Tekfur Sarayı’na girebilmek için Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’nden alınması gereken izin) ya da fotoğraf çekebilmek için “belli bir prosedürün tamamlanmas ı”nın (örnek, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Cumhuriyet Eğitim Müzesi) gerekli olduğunu anlamanın da, anlatmanın da zor olduğudur.49

Müzeler konusunda bir başka öneri de, sergilenen yapıtlara ilişkin -Türkçe dahil- birkaç dilde açıklamalarının vitrin, duvar vb yerlerde bulunmas ının sağlanması ya da işitsel düzeneklerin kurulmasıdır.

Son olarak vurgulanması gereken, “tanıtım”ın öneminin hiç de küçümsenmemesi, her olanağın “en çok” yararı sağlayacak ölçüde kullanılmasıdır. Üniversitelerin iletişimle ilgili birimlerinde “örnek olay” olarak okutulmas ı ve ayrıntılı olarak çözümlenmesi gereken bir örnek, aralarında 42 yıl olsa ve bu süre içinde ulaşım ve iletişim teknolojisi dünyayı çok küçültmüş bulunsa da, “kent turizmi”ne etkisi aç ısından iki kitabın ve filmin karşılaştırılmasıdır. Filmlerden birincisi, senaryosu Eric Ambler’in The Light of Day (1962; Türkçe çevirisi Günışığı, çev. Adnan Semih Yazıcıoğlu, 1963) adlı romanına dayanan, yönetmenliğini Jules Dassin’in yaptığı, başrollerini Peter Ustinov, Melina Mercouri, Maximilian Schell, Akim Tamiroff gibi ünlü oyuncuların paylaştıkları, filmdeki oyunu Peter Ustinov’a “en iyi erkek oyuncu” dal ında ikinci kez Oscar kazandıran Topkapı (1964) filmidir. Olaylar, Topkapı Sarayı’ndaki paha biçilmez bir hançerin çal ınmaya çalışması çevresinde gelişmektedir. İkinci film ise, Dan Brown’un aynı adı taşıyan romanından Ron Howard’ın yönetmenliğinde çekilen, başrollerini Tom Hanks, Audret Tautou, Ian Mc Kellen

49 Burada değinilen konunun İlber Ortaylı’nın önerdiği “randevu alma”dan farklı olduğunun belirtilmesi gerekir. İlber Ortaylı, “Yabancı turistler Topkapı’yı randevusuz gezmemeli”, Milliyet Pazar, 12 Ekim 2008 “Sefa Kaplan ile Hürriyet’te yaptığım ve geçen hafta çıkan röportajda müzemizin ziyaretçi sayısındaki sınırlama gereğinden söz ettim ve Floransa’nın ünlü Uffizi Galerisi’ndeki gibi randevu sisteminden bahsettim. ...Bu bina bir sergi sarayı olarak düzenlenmediği için dar bir mekândır. Bizim gençliğimizde, henüz kitle turizmi bu kadar dehşetle ortalığı sarmadığı için rahatça girer, pek rahat olmasa da saatlerce kalabilirdik...Bugün bu imkan yok. Aşırı izdihamdan dolayı Uffizi bilhassa grupları randevu vererek, belirli saatlerde alıyor; bazı günlerin dolu olduğu çok açık. Şahıslar ise uzun müddet sıra beklemek zorunda. Şu kadarını söyleyeyim, bizim Topkapı Sarayı da daha iyi bir durumda değil. Elan yıllık ziyaretçi sayımız 2 milyon civarında. İstanbul’un Karaköy rıhtımına yanaşan heyula gemiler, daha doğrusu çok katlı yüzen apartmanların her biri binlerce yolcuyu boşaltıyor ve bunlar da Topkapı’ya geliyor. Kremlin müzeleri örnek olsun Gelenlerin içinde Topkapı Sarayı’nın ismini hayatı boyu duymayanlar çoğunlukta. Duymak zorunda da değiller. Giriş ücretlerinin ucuzluğu dolayısıyla organize gruplar günün bir saatini -ama zinhar iki değil- Topkapı’da geçiriyor. Şu anda müzenin avluları ve salonları feci vaziyette; bir tahaccüm ve izdiham hâkim. Ön planda kendi yurttaşlarımızın ve okullularımızın burayı gezmek zorunda olduğunu düşünürsek -ki bu da hemen hemen Müzekart’la temin edilmiş vaziyette olup- yabancı gruplar için yüksek ücret ve randevu sistemimizi uygulamamız şart. Örnekleri var; Uffizi’nin dışında Kremlin müzeleri, özellikle hazine dairesi bunu tatbik ediyor. Benim bildiğim 40 yıldır da Kremlin’deki kiliseler haftanın belirli günlerinde sırayla kapatılıyor. Aynı şeyi Kapadokya kaya kiliseleri için de düşünmek lazım. Devirler değişti, turizm şirketleri iyi müşteri topluyor, bunu kimse engelleyecek değil. Ama müze ziyaretleri için koruyucu önlemler almak lazım. Randevu sistemi kişilere yönelik değil; müzeyi gezecekleri burayı biliyor diye kabul imtihanına alacak da değiliz ama birkaç yılda 3 milyon ve altı-yedi sene içinde de 5 milyona çıkacak ziyaretçi sayısının ne sorunlar yaratacağını tasavvur bile edemiyorum.

36

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

ve Jean Reno’nun paylaştıkları Da Vinci Code (2006)’dur. Louvre Müzesi’ndeki bir cinayet çevresinde gelişmekte, bir sırrın açığa çıkmasını önlemeye çalışan gizli bir dinsel örgüt üzerine kurgulanmış bulunmaktadır.

Topkapı filmi, hala film olarak sinema eleştirmenlerinden olumlu değerlendirmeler almakta olmasına ve 2000 yılında “Palace of Gold & Light: Treasures from the Topkapi, İstanbul” adı altında sergilerin (1 Mart-15 Haziran 2000, The Corcoran Art Gallery, Washington D.C.; 14 Temmuz – 24 Eylül 2000, San Diego Museum of Art, San Diego; 15 Ekim 2000 – 28 Şubat 2001, Museum of Art, Fort Lauderdale) 50 tanıtımlarında bile yollama yapılmasına, ABD’de toplam 150.000 kişi tarafından gezilmiş ve ABD’deki Türkiye Büyükelçiliği’ne göre, Türkiye’ye gelen turist sayısını yüzde 27 artırmış olmasına51 karşın, İstanbul’a yönelik bir “patlama”ya yol açamamıştır.

Oysa Da Vinci Code örneğinde tam tersi olmuş, sadece Paris’e ve olayların odağını oluşturan Louvre Müzesi ile Saint Sulpice Kilisesi’ne değil, olayın kurgusunda yerleri olan Londra ve Roma’ya “turist akını” başlamıştır. 2006’da, sadece Saint Sulpice Kilisesi’ne kitabı okuyanlardan en az 20.000’inin geldiği tahmin edilmektedir. Birleşik Krallık-Fransa-Belçika arasındaki hızlı tren Eurostar bu konuda bugüne kadar görülen en büyük “uluslararası kampanya”yı başlatmış, Paris’te -birçok turun yanı sıra-Leonardo da Vinci’nin yaşamını ve sanatını, Mary Magdalena’yı vb konu alan 2,5 saatlik bir “sanat tarihi” turu düzenlenmiştir.

Büyük bir olasılıkla, Orhan Pamuk “Masumiyet Müzesi”ni Türkiye d ışında kurmaya kalkışıp da bunu açıklamış olsaydı, romanda geçen yerleri, Müze kurmaya çal ıştığı binayı vb içeren turlar başlamış olurdu. Oysa Türkiye, Orhan Pamuk Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldıktan sonra, birçok yabancı dile de çevrilmiş olan “İstanbul: Hatıralar ve Şehir”den yararlanmaya bile düşün(e)memiştir.52

İstanbul’un “2010 Avrupa Kültür Başkenti” olması “görünebilir yarın” için bir başka olanak sunmaktadır. Planlanan birçok etkinliğin yanısıra “kalıcı” nitelikte görülen dört restorasyon/ rehabilitasyon projesi proje söz konusudur: Topkapı Sarayı Çini ve Japon Porselenleri Depo Rehabilitasyonu ile Topkapı Sarayı Müzesi Matbah-i Amire Bölümü, Nazperver Kalfa Sıbyan Mektebi ve Murat Molla Kütüphanesi restorasyonları.

Öte yandan, Ekim 2008’e kadar toplam 9.822.384 YTL parasal destek verilen 54

projeden biri olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş.’nin hazırladığı “Uluslararası Boğaziçi Festivali (22-27 Eylül 2008)”ne 3.500.000 YTL aktar ıldığı ve Festival kapsamında, bugüne kadar birçok konser veren -bundan sonra da verecek olan- Zülfü 50 http://www.corcoran.org/exhibitions/press_results.asp?Exhib_ID=33 51 http://www.lutzker.com/practice/index.html 52 Önce bir haber; sonra da “uçuk” olsa da bir uyarı: “Dünyanın en çok satan masa oyunlarından Monopoly’nin Ağustos 2008 sonunda piyasaya sürdüğü Dünya Şehirleri oyununda yer alacak 22 kenti belirlemek üzere 22 Ocak-28 Şubat 2008 arasında Internet üzerinden 50’yi aşkın ülkede yapılan oylama sonucu... oylamaya sunulan 68 kent içinde İstanbul’un 17. sırayı alarak oyunda yer aldığı açıklanmıştır” http://www.cnnturk.com/HaberDetay/Yasam/7/Diger/595/Istanbul_Monopoly_oyununa_girdi/ Bu tür oylamaların “bilimsel” ve “etik” hiçbir güvenilirliği olmamakla birlikte, 37 dilde 50 ülkede satışa sunulacak olan bir oyunda -nasıl olursa olsun- İstanbul’un Berlin, Budapeşte, Moskova, Madrid, Viyana vb birçok ülkeyi geride bırakarak oyunda yer almış olmasının, ülkelerin ve kentlerin “tanıtım” için hiçbir olanağı kaçırmadıkları bir ortamda, “tanıtım” açısından önemli olduğunu belirtmek gerekir.

37

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Livaneli, Yavuz Bingöl, Funda Arar, Ahmet Özhan’ın da katıldığı bir dizi konser düzenlendiği53 dikkate alınırsa, İstanbul’da, Glasgow’daki düzeyde olmasa da, “kentsel dönüşüm” konusunda önemli bir gelişme olmayacağı görülmektedir. Oysa, “Amme Alacakları Yasa Tasarısı”nın TBMM Plan Bütçe Komisyonu'nda görüşülmesi sırasında yapılan değişiklikle, üç yıl boyunca, 2010 yılında Kültür Başkenti projesi sona erene kadar her türlü benzinin litre başı fiyatına 1.5 YKr, motorinin ise 1 YKr zam uygulanmasının öngörülmesi karşısında54, İstanbul için daha “kalıcı” projelerin ortaya çıkmasını ve desteklenmesini beklemenin “hemşehrilik” ve “yurttaşlık” hakkı olduğu düşünülmektedir.

Bölüm İki’de sanat ve kültür alanında verilen etkinliklerden hareketle, UNESCO

tarafından Ekim 2004’de oluşturulan “Yaratıcı kentler ağı” (The Creative Cities Network)’na değinmek gerekmektedir. Dünya nüfusunun yar ıdan çoğunun kentlerde yaşamakta olduğu gerçeği ile “yaratıcı kentler” kavramı da “kentsel dönüşüm”de kültürün önemli bir işlev üstleneceğine duyulan inaçtan yola çıkılmıştır. Oluşturulan “ağ”ın kapsayacağı “yaratıcı ekonomi” ve “yaratıcı sanayiler” kavramları, Birleşik Krallık Hükümeti’nin Kültür, Kitle İletişim Araçları ve Spor Dairesi’nin “kökleri bireysel yarat ıcılık beceri ve yeteneğine dayanan, kuşaklar boyunca refah ve istihdam yaratma potansiyeli bulunan ve ‘s ınai mülkiyet’ konusu olan sanayiler” biçimindeki tan ımına dayalı olarak geliştirilmiştir.

Söz konusu “ağ”ın amacı “gelişmiş ve gelişmekte olan dünyadaki kentlerin toplumsal, ekonomik ve kültürel kalkınmasını özendirmek” olarak tanımlanmış bulunmaktadır. UNESCO’nun bu girişiminde “kent”i temel olarak almış olmasının nedenlerine bakıldığında, (i) ekonomik ve toplumsal kalkınma doğrultusunda yaratıcılıktan yararlanmada kentlerin giderek artan yaşamsal önemlerina, (ii) yaratıcılıktan üretim ve dağıtım aşamalarına kadar uzanan bütün kültürel aktörleri kentlerin bar ındırmakta oluşuna, (iii) yaratıcı kümeleri besleyen kentlerin yaratıcılıktan yararlanabilmek için sahip olduklar ı büyük potansiyele ve kentlerin birbiriyle ilişki kurmaları durumunda bu potansiyellerinin küresel etki yaratabileceğine, (iv) kentlerin, yerel kültürel sanayileri etkileyecek denli küçük, uluslararası pazarlara girmeyi sağlayacak denli de büyük olduklarına vurgu yapılmaktadır.

Şimdiye kadar belirlenen yedi “dal” ve her daldaki “yarat ıcı kentler” şöyledir: Sinema kenti: Bu dalda seçilen bir kent daha olmamıştır. El sanatları ve halk sanatları kenti: Asuan, Mısır; Santa Fe, New Mexico, ABD Tasarım kenti: Berlin, Buenos Aires, Montreal Kitle iletişim aracı sanatları kenti: Lyon (2008) Müzik kenti: Glasgow, Bologna, Seville Edebiyat kenti: Edinburgh, Birleşik Krallık (2004) Gastronomi kenti: Popayan, Kolumbiya (2005)55 İstanbul’un bu listede yerini alması mümkün görülmektedir. 53 Bknz. Cengiz Semercioğlu, “2010 için 64 Etkinlik Yapıldı”, Hürriyet Kelebek, 27 Ekim 2008; bilgileri verenin Yürütme Kurulu Başkanı Nuri Çolakoğlu olduğunu belirtmek gerekir... 54 Sabah, 11 Nisan 2008 55 http://portal.unesco.org/culture/en/ev.php

38

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

B.“Spor”da “Yarın”a Bakış

İstanbul, önündeki dört, beş yıl için önemli bağlantılar yapmış bulunmaktadır. Bölüm İki’deki sıra izlenecek olursa, 20 Mayıs 2009’da UEFA Kupası Finali’nin, Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda oynanacak olmasıyla başlanabilir. 2008/2009 UEFA Şampiyonlar Ligi’nde Fenerbahçe, UEFA Kupası’nda da Galatasaray ile Beşiktaş yer almışlardır. UEFA Şampiyonlar Ligi’nde, İstanbul’da Dinamo Kiev ile karşılaşan, Porto ve Arsenal ile de karşılaşacak olan Fenerbahçe’nin yanı sıra, Galatasaray da UEFA Kupası’nda Bellinzona’yı yenerek ikinci tura geçmiştir; B Grubu’nda Olympiakos ve Metalist Kharkiv (Ukrayna) ile İstanbul’da karşılaşacaktır. UEFA Kupası’ndaki diğer İstanbul takımı Beşiktaş ise, Metalist Kharkiv’e yenilerek elenmiştir. Bu verilere dayanarak, 2008/2009’da, İstanbul’da yapılmış olan üç maça, en kötü olasılıkla Fenerbahçe’nin yapacağı iki maç ile Galatasaray’ın İstanbul’da yapacağı iki maç eklendiğinde, İstanbul’da yapılan maç sayısı 7’ye çıkacaktır ki, 11,6 maç olan son sekiz yılın ortalamasının epey gerisinde kalınacaktır. İstanbul’un, maç sayıları değişmekle birlikte 2009/2010 ve sonraki sezon(lar) için de ev sahipliğini sürdüreceğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Basketbolda İstanbul’un önünde önemli bir ev sahipliği durmaktadır: 16. Dünya Basketbol Şampiyonası (23 Ağustos-12 Eylül 2010). Türkiye’nin yanı sıra Fransa ile Sırbistan-Karadağ-Slovenya-Hırvatistan ve Bosna Hersek’in birlikte aday olduklar ı Şampiyona’nın yer seçimi Kuala Lumpur (Malezya)’da yap ılmış ve 1. turda Fransa 8, Türkiye 7, Sırbistan ve ortakları 4 oy almışlardır. Bu sonuçla 2. tura Fransa ile Türkiye kalmış ve Fransa’nın aldığı 9 oya karşı 10 oy alan Türkiye ev sahibi olmuştur. Grup maçları İstanbul’un yanı sıra Ankara, İzmir ve Antalya’da yapılacak, final ve klasman maçları ise İstanbul’da, o tarihe kadar yapımının bitirilmesi öngörülen, 22.500 kişi kapasiteli “Ataköy Sinan Erdem Çok Amaçlı Spor Salonu”nda yapılacaktır. Bu arada bir ayraç açarak, 16. Dünya Basketbol Şampiyonası için Türkiye’nin kullanmış olduğu, ileride ayrıntılı olarak irdelenecek olan sloganı not etmek yerinde olacaktır: “Kıtaların buluştuğu yerde buluşalım (Let’s meet where the continents meet)”.

16. Dünya Basketbol Şampiyonası öncesinde, 2008/2009’da, İstanbul’dan Efes Pilsen ile Fenerbahçe Ülker’in, Fenerbahçe ile Beşiktaş’ın bayan basketbol takımlarının Euroleague’de, Galatasaray ile Beşiktaş’ın ve Galatasaray bayan basketbol takımının da Avrupa Kupası’nda yer alacağı ve İstanbul’un bu çerçevede gene çok sayıda basketbol maçına ev sahipliği yapacağı eklenebilir. Kuşkusuz, aynı durum, maç sayıları değişmekle birlikte 2009/2010 ve sonraki sezon(lar) için de geçerli olacakt ır.

İstanbul yüzme dalında da önemli sınavlarla karşı karşıyadır: 2009’da ev sahipliği

yapacağı Avrupa Kısa Kulvar Yüzme Şampiyonası’nı, 2012’deki 11. Dünya Kısa Kulvar Yüzme Şampiyonası’nın ev sahipliği izleyecektir. İstanbul, her ne kadar 2010’daki Kısa Kulvar Yüzme Şampiyonası’na aday olmuş ve aday olan diğer altı kentten dördünün, Berlin, Durban (Güney Afrika), Seville ve Doha (Katar)’n ın yeterli oyu alarak finale kalamadıkları seçme sürecinde, Dubai ve Singapur ile birlikte finale kalmışsa da, 11 oy alan Dubai (Birleşik Arap Emirlikleri) seçilmiştir. 2012’ye ev sahipliği yapmak içinse Mar

39

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

del Plata (Arjantin), Hong Kong ve Viyana ile yarışmış, son oylamada Viyana’yı geride bırakmıştır.56

İstanbul’u bekleyen bir başka spor etkinliği de 2012’de yapılacak olan IAAF (International Association of Atletics Federations) Dünya Kapal ı Salon Atletizm Şampiyonası’dır. Yukarıda değinilen Dünya Kısa Kulvar Yarışması’nda olduğu gibi, İstanbul 2010’daki Şampiyona’ya aday olmuş, ancak 2010 Doha’ya, 2012 ise İstanbul’a verilmiştir.

Kısa kulvar yüzme ve kapalı salon atletizm yarışmalarının aynı yerde yapılmaları

öngörülmüştür: Ataköy Sinan Erdem Çok Amaçlı Spor Salonu. Söz konusu salon, 22.500 kişilik kapasitesiyle Avrupa’nın en büyük salonu olacaktır; dünya sıralamasında da, ABD’deki Charlotte Coliseum (Charlotte, Kuzey Karolina, 24.042 kişi) ile United Center (Şikago, 22.879 kişi)’dan sonra üçüncü sırada yer alacaktır.

Burada, yeri gelmişken iki noktaya kısaca değinmek gerekmektedir. Birincisi, kullanılan sözcüklerin “...caktır”la bitmekte olmasıyla ilgilidir; yapımına başlanalı on üç yıl olan Sinan Erdem Salonu daha inşaat aşamasındadır... Ancak benzer birçok etkinliğin yapılacağı tesislerin de “son dakikada bitirildiği” göz önüne alınacak olursa, kötümser olmak için bir neden yok gibi görünmektedir! (bknz. Ek C10). İkincisi, IAAF’nin Kasım 2007’de Monako’da yaptığı toplantı sonrasında Doha’nın 2010, İstanbul’un da 2012 için seçildiğine ilişkin açıklamada, IAAF Başkanı Lamine Diack’ın söyledikleridir: “Sadece çok güzel tesisler ve örgütleme kapasitesine değil, kamu yetkililerinin de olağanüstü desteğine sahip olan üst düzey iki aday söz konusuydu...” Ayr ıca, IAAF’nin İstanbul’u tanıtırken söylediklerine de değinmek yerinde olacaktır: “Dünyada ayakları farklı iki anakarada (Avrupa ve Asya) olan tek kent olan tarihsel kent İstanbul, 15 milyona yaklaşan nüfusuyla dünyanın en büyük metropollerinden biridir. Efsanevi Osmanl ı İmparatorluğu’nun eski başkent, artık Avrupa’nın en genç ve en çarpıcı kentlerinden biridir”57

İstanbul, Avustralya Açık ile başlayan, Asya, Pan Pasifik, Fransa Açık, Wimbledon ile süren ve Amerika Açık ile noktalanan bir süreç sonunda ilk sekize giren kad ın tenisçilerin kozlarını paylaştıkları WTA Sony Ericsson Championship’e de 2011-2013 arasında ev sahipliği yapacaktır. 1972’den bu yana New York, Münih, Los Angeles ve Madrid’in ev sahipliği yaptığı Şampiyona’da, İstanbul 2008-2010 yılları için aday olmuşsa da, finale kalan dört kent, Bangalore (Hindistan), Doha (Katar), İstanbul ve Monterrey (Meksika) arasından Doha seçilmiş, İstanbul’a da 2011-2013 döneminin ev sahipliği verilmiştir.58,59 İstanbul’daki karşılaşmalar için Yeşilköy’de 23 kort ve 10.000 kişilik arena yapılacaktır.60

56 Bknz. http://www.fina.org 57 Bknz. http://www.iaaf.org 58 Bknz. Press Release, 14 June 2007 ve 29 June 2007, www.sonyericssonwtatour.com 59 “Dünyanın en büyük bayan tenis organizasyonu Sony Ericsson WTA Championships (Sezon Sonu Şampiyonası) 2011-2013 yılları arasında üst üste üç kez İstanbul’da yapılacak, bu muhteşem haberi anlatmaya ve yazmaya ne kelimeler ne de kalemler yetiyor. Türkiye’nin dış dünya’daki tanıtımına çok önemli katkıda bulunacak bu dev organizasyonla ilgili açıklamalar Londra’da yapılmıştı. Sony Ericsson WTA Ceo’su Scott, turnuvanın İstanbul’da yapılması kararının önemini tüm dünya basınına anlattığında duygulanmamak imkansızdı. Bu turnuvanın İstanbul gibi kıtalararasında köprü niteliği taşıyan bir kentte yapılması kararından gurur duyduklarını, İstanbul’un kendisini kanıtlamış bir

40

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Burada iki noktaya –şimdilik- sadece dikkat çekmekle yetinilecektir: (i) Yeşilköy’deki tesisler yapılacaktır61 ve (ii) Doha, İstanbul karşısında bir kez daha -“üstünlük” değilse de- “öncelik” almıştır.

spor kenti olduğunu, tenisin yanı sıra pek çok önemli spor şampiyonasına ev sahipliği yaptığını hatırlatıp, İstanbul’un gerçek bir spor kenti olarak ortaya çıkması gurur verici, diye belirtmişti. ... Türkiye’nin gurur abidesi haline gelen İstanbul Cup’ın Sony Ericsson WTA Championships organizasyonuna ev sahipliği yapmasının sebebi, şüphesiz ki İstanbul Cup yöneticilerinin kararlılığı ve İstanbul’un muhteşem tarihi ve coğrafi güzelliğinin vazgeçilmezliğidir. İstanbul Cup yöneticilerinin Türkiye’yi dünyada tenisle ilgili sayılı ülkeler arasına sokmak ve dünyanın en çok ilgi gören tenis organizasyonlarından biri olmak, Dünya tenis şampiyonlarının Türk tenisçilerle maç yapmasını sağlamak gibi amaçları var. ... Türk ve dünya tenisine katkıları, turizm alanında dünya medyasına milyonlarca dolarla yapılacak reklamın spor gücüyle yapılması ve bu yüzden ülke ekonomisine katkıları. Ülkemizi ve insanımızın modern yüzünü dış dünyaya tanıtacak akıllıca düşünülmüş dev bir proje...” (Erkan Bayazıtlı, “Yüz Yılın Başarısı İstanbul Cup”, http://www.tenisx.com/?p=1048, 3 Mart 2008). 60 “Garanti Koza, ürettiği yeni konut projelerinin hepsinde, kapalı ve açık yüzme havuzları, tenis kortları, aerobik salonlarının bulunduğu sağlıklı yaşam ortamları içeren birer Club İstanbul oluşturuyor. Konut satın alan herkesin doğal üyesi olduğu Club İstanbul’lar aynı zamanda şirketin kurmakta olduğu tenis köyleri projesinin de birer halkası. Konut projelerindeki bireylerin tenisi seven, aynı havayı teneffüs etmekten hoşlanan komşular olacağını anlatan Coşkun Erginer, Club İstanbul’ların merkezinin bulunacağı Yeşilköy’de 42 bin metrekare alan üzerinde bir köy yaratacaklarını söyledi. Erginer, “Yeşilköy’de 23 kort ve 10 bin kişilik bir arenamız olacak. (Dünya Tenis Federasyonu'nun (WT) 63 turnuvasından biri olan İstanbul Cup’u burada gerçekleştireceğiz. Aralarında Nike gibi uluslararası yarışmaların da olduğu 9 turnuva düzenleme hakkımız var. Bu, İstanbul’a da büyük bir açılım sağlayacak” dedi.” (“Yeşilköy'de Uluslararası Tenis Köyü Projesi”, Referans, 17 Ocak 2007) 61 Nitekim Anadolu Ajansı, 19 Nisan 2008’de şu haberi geçmiştir: “İstanbul Cup” uluslararası bayanlar tenis turnuvasının direktörü ve Garanti Koza Satış Genel Müdürü Coşkun Erginer, Yeşilköy'de yapacakları tenis kulübünün inşaatına bürokrasi nedeniyle başlayamadıklarını belirterek, “İnşaata başlayabilmemiz için bir an önce belediye tarafından arazinin planı ve imarı yapılması lazım” dedi. Erginer, yaptığı açıklamada, Yeşilköy'deki arsanın 7 ay önce Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından Türkiye Tenis Federasyonu'na verildiğini vurgulayarak, “İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin oradaki 1 milyon metrekarelik kocaman alanda, 40 bin metrekarelik alanı kopartıp bize vermesi lazım. Yani bu bürokrasinin bir an önce çözülmesi lazım” diye konuştu. Turnuvanın 4'üncüsünü de Mayıs ayında Tekstilkent'te yapacaklarını hatırlatan Coşkun Erginer, şunları söyledi: “Turnuvanın ilkini Ataköy'de, son 3 senedir de Tekstilkent'te yapıyoruz. Her sene 'Bir sonraki yıl Yeşilköy'deki yerimize gideceğiz' diye hazırlıklarımızı yapıyoruz ve her turnuvanın sonunda Tekstilkent'teki yeri bozuyoruz, sonra tekrar yapıyoruz. Olay yapboza döndü. Yaklaşık 500-600 bin dolarlık bir maliyet getiriyor. Oysa kendi yerimizde bunu yapıyor olsaydık, Wimbledon kadar kaliteli bir kulüp yaratmıştık.” Coşkun Erginer, 2005 yılında devlet tarafından kendilerine arazi verileceğinin söylendiğini dile getirerek, “2006, 2007'de olmadı. WTA bize hala neden yerimize geçmediğimizi soruyor. 2009'a yetişmesi için bir an önce bu işin çözülmesi lazım” dedi. “Araziyi villalar yapmak için değil tenis kulübü yapmak için istiyoruz” diyen Erginer, şöyle devam etti: “21 kort olacak. 10 bin kişilik arena yapacağız. Çok büyük düşünüyoruz. Devlet de bizim yanımızda, fakat olay bir yerlerde takılıyor. Çözülmesi gereken bir yumak halini aldı. Belediyeden imar izninin çok hızlı bir anlayışla çıkması lazım ki, 2009'a yetişsin. 2009'da da yerimizde yapamazsak çok büyük bir tehlike var. Çünkü Tekstilkent buraya otel yapıyor. Artık benim yerim yok. Mayıs'ta bu turnuva esnasında oranın temelinin atılması lazım. GSGM elinden geleni yapıyor ama bir bürokrasi var. Onun çok hızlı ilerlemesi lazım. İş belediyede bitiyor.”

41

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Son olarak, Motorsiklet Federasyonu’nun “pist sorunu”ndan ötürü elinden kaç ırdığı MotoGP yerine Dünya Motokros Şampiyonası’nı Hezarfen Havaalanı’ndaki pistte yapmak üzere Uluslararası Motosiklet Federasyonu ile sözleşme imzalama aşamasına gelmiştir.62

2016 Olimpiyatı için Tokyo, Chicago, Madrid, Rio de Janeiro, Prag, Doha ve Bakü başvuruda bulunmuşlar, 5 Haziran 2008’de Bakü, Doha ve Prag elenmişlerdir. İstanbul Olimpiyat Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu -kanımızca, “gerçekçi” bir karar alarak- 2016 yılında düzenlenecek Olimpiyata, mevcut eksikliklerin “tamamen ortadan kaldırılması” amacıyla aday olunmadığını, 2020′ye ise bu eksikliklerin giderilerek, çok güçlü bir şekilde aday olunacağını açıklamıştır. Yapılan açıklamada, Kurul’un son toplantısında, 2016 Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği için bu dönem aday olmama kararı aldığı hatırlatılarak, ”İstanbul Olimpiyat Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu olarak olimpiyatların İstanbul’da düzenlenmesi hedefinden asla vazgeçmediğimizi belirtir, 2020 için tüm ülkeyi heyecanlandıracak, her açıdan dört dörtlük bir adayl ık başvurusuna hazırlanılacağı hususunun bir kez daha altını çizmek isteriz” denilmiştir.63

Önceki bölümlerde değinilen bir noktaya burada biraz daha ayr ıntılı bakmanın yararlı olacağı düşünülmektedir: Doha... Katar’ın başkenti Doha’nın, ev sahipliği için İstanbul’la yarıştığı üç şampiyonanın üçünde de “öncülük” almış olmasının irdelenmesi gerekmektedir. Anımsanacağı üzere, (i) İstanbul, 2008-2010’da WTA SonyEricsson Bayanlar Tenis Şampiyonası’na ev sahibi olmak istemiş, ancak seçim Doha’dan yana olmuş, İstanbul’a da 2011-2013 döneminin ev sahipliği verilmiştir; (ii) İstanbul, 2010’da yapılacak Dünya Kapalı Salon Atletizm Şampiyonası’na aday olmuş, ancak seçim Doha’dan yana olmuş, İstanbul’a 2012’deki Şampiyona’nın ev sahipliği verilmiştir; (iii) İstanbul, 2010’da yapılacak Dünya Kısa Kulvar Yüzme Şampiyonası’na aday olmuş, ancak seçim gene Doha’dan yana olmuş, İstanbul’a 2012’deki Şampiyona’nın ev sahipliği verilmiştir. Çok farklı üç alanda yapılan üç ayrı seçimde de, değişik seçici kurulların Doha’ya “öncelik” vermelerinin gerisinde ne yatmaktad ır? Hemen akla gelen -ve oldukça “sıradan” olan yanıt- “onlarda para çok, kim bilir ne olanaklar sağlamışlardır” olacaktır. Kuşkusuz, Türkiye Yüzme Federasyonu’nun 24. Avrupa Yüzme Şampiyonası’nın İstanbul’da yapılmasına sağlayabilmek için Avrupa Yüzme Federasyonu’ndan “para istemeyeceği”ni belirtmiş olduğu (bknz. Ek C3); 2013 Akdeniz Oyunları’na aday olan üç kentten (Yunanistan, Volos ve Larissa, Hırvatistan, Rijeka, Türkiye, Mersin) finale kalan Volos’un, “Oyunlara katılacak bütün delegasyonların ulaşım giderlerinin karşılanacağı”, “sponsor gelirlerinin yüzde 10’unu Uluslararas ı Akdeniz Oyunları Komitesi’ne (IMGO

62 Milliyet, 13 Ekim 2008 63 ''Mevcut koşulların tüm hatlarıyla masaya yatırıldığı ve değerlendirildiği toplantıda, spor tesisleri, çevre, ulaşım ve kentsel altyapı çalışmalarının yoğunlaşacağı bu dönemde mevcut eksikliklerin tamamen ortadan kaldırılması ve 2020'ye çok güçlü bir şekilde aday olunması düşüncesi oybirliği ile kabul görmüştür. Her ne kadar yazılı bir kuralı bulunmasa da bugüne dek yapılan seçimlerde kıtalar arasında hep bir denge gözetilmiş olup, üst üste dört olimpiyattan üçünün aynı kıtada gerçekleşmesi olasılığı son derece düşük olarak değerlendirilmiştir. Bu kapsamda, 2020 adaylığına kadar geçecek önümüzdeki dört yıllık süreçte, halen inşası süren spor tesislerinin tamamlanması, yenilerinin projelendirilmesi, ulaşım ağının genişletilmesi, çevre düzenlemelerinin tamamlanması, eksiksiz bir altyapı oluşturulması hedef alınacak ve uygulamalara derhal başlanacaktır. Devlet, yerel yönetim ve TMOK işbirliği yanında, sivil toplum örgütleri, iş âlemi dâhil tüm ortak paydaşların da katılımını sağlayacak bir yeni yapılanmaya gidilecektir.'' (Kaynak: Anadolu Ajansı, 14 Eylül 2007).

42

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

International Mediterranean Games Committee) verileceği” -ki, toplamının beş milyon dolardan çok olacağı tahmin edilen bu gelir 23 Akdeniz ülkesinin Ulusal Oyunlar Komitesi’ne dağıtılacaktır-, “Oyunlar’ın televizyon yayını için de hiçbir ücret istemeyeceği”ni “adaylık sunumları” sırasında açıkladığı –sonuçta, Volos-Larissa 37, Rijeka 34 oy almışlar, 2013 Akdeniz Oyunları’nın ev sahibi Volos-Larissa olmuştur.64 dikkate alınacak olursa, bu yanıtta gerçek payı olmadığını düşünmek olası değildir.

Ancak Uluslararası Atletizm Federasyonu’nun Kasım 2007’de Monako’da yaptığı

toplantıdan sonra yayınladığı 24 Kasım 2007 tarihli Basın Bülteni’nde, 2010 Dünya Kapalı Salon Atletizm Şampiyonası’nın Doha’ya verildiğine ilişkin açıklamasında yer alan tanımlamalar da göz ardı edilmemelidir: “Doha, birçoğu 15. Asya Oyunları hazırlıkları çerçevesinde yenilenen çok sayıda spor tesisine sahiptir ve IAAF’nin her yıl düzenlediği Super Grand Prix atletizm buluşmasının da ev sahibi olacaktır. 2004’de açılan, dünya ölçeğinde sporcu yetiştirmeyi amaçlayan Doha Aspire Akademisi bir spor akademisidir. [Katar Emiri Şeyh Hamad Bin Khalifa’nın adını taşıyan] Khalifa Uluslararası Stadyumu’nun, Hamad Su Oyunları Merkezi’nin ve Aspire Kulesi’nin de bulunduğu spor kompleksinde yer almaktadır. Doha, uluslararası tenis ve futbol karşılaşmalarının yanı sıra MotoGP’ye de ev sahipliği yapmıştır. Doha, 2016 Olimpiyat Oyunları için de öneride bulunmuştur.”65, 66

İstanbul’un 2012’deki ev sahipliğine ilişkin tanıtımı yinelemek gerekmektedir: “Dünyada ayakları farklı iki anakarada (Avrupa ve Asya) olan tek kent olan tarihsel kent İstanbul, 15 milyona yaklaşan nüfusuyla dünyanın en büyük metropollerinden biridir. Efsanevi Osmanlı İmparatorluğu’nun eski başkent, artık Avrupa’nın en genç ve en çarpıcı kentlerinden biridir.”67

Bu çözümlemeye, önceki bölümlerde değinilen, İstanbul’daki Ataköy Sinan Erdem

Çok Amaçlı Spor Salonu, Yeşilköy’deki Uluslararası Tenis Köyü, Ataköy’deki olimpik yüzme havuzu daha ortada yokken İstanbul’un aldığı uluslararası şampiyonalar, 2011’de Palandöken (Erzurum)’de yapılacak Universiade Dünya Üniversite Kış Olimpiyatı için üç buz pateni pisti, üç buz hokeyi pisti, atlama tramplenleri gibi birçok spor tesisinin yan ı sıra Olimpiyat köyü, 3.000 kişilik yurt ve başka sosyal tesisler yapılması, özel sektörün otel, restoran, turistik tesisler vb inşa etmesi, tarihi yapıların restore edilmesi, kaplıcaların iyileştirilerek turizme kazandırılması öngörüldüğü ancak hala “master plan” aşamasında olunduğu dikkate alınacak olursa68, Doha’nın neden “öncelik” kazandığının değil, söz konusu şampiyonaların, ortada sadece projeleri olan birtak ım tesislerin bulunduğu İstanbul’a neden verildiğinin sorulması daha doğru olacaktır.

64 Bknz. www.medgames.org 65 Bknz. http://www.iaaf.org 66 “Mükemmeliyet” sıfatını taşıyan ASPIRE Spor Akademisi, spor potansiyeli olan 12 yaş üstü çocuklara eğitim olanağı sağlamaktadır. Dünyadaki en iyi çok-amaçlı spor merkezidir. Kasım 2005’de, Pelé, Maradona, Nadia Comăneci, Mark Spitz gibi ünlü sporcuların katılımıyla resmen açılmıştır. Aynı çatının altında, çok amaçlı dört alan, 200 metrelik atletizm pisti, futbol sahası, yüzme ve atlama havuzları, jimnastik salonu vb toplam 16.000 koltuk kapasitesi barındırmaktadır. Ayrıntılar için bknz. www.aspire.qa. 67 Bknz. http://www.iaaf.org 68 “Erzurum kış olimpiyatlarına hazırlanıyor”, Yeni Şafak, 6 Ocak 2008; “Erzurum'da olimpiyat tesisi inşaatlarına Ruslar talip”, Referans, 30 Ocak 2007.

43

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

C. İstanbul’un önündeki iki büyük toplantı Yarına fuar ve kongreler açısından bakıldığında, fuar düzenleyen kuruluşlar ile fuar

merkezlerinin 2009, hatta 2010 y ılı takvimlerinin büyük ölçüde belli olduğu görülmektedir. Anvak “küresel kriz”in etkilerinin ne olacağı konusundaki belirsizliğin sürmekte olduğu da göz ardı edilmemelidir.

Öte yandan, İstanbul 2009’da iki büyük ve önemli toplant ıya ev sahipliği yapmaya

hazırlanmaktadır: 5. Dünya Su Forumu (16-22 Mart 2009) ve IMF-Dünya Bankas ı Governörleri Yıllık Toplantısı (6-7 Ekim 2009).

Toplam 30.000’e yakın katılımcının İstanbul’a gelmesinin beklendiği söz konusu iki

toplantı, “kent turizmi” açısından hiç de olumlu sayılamayacak iki sorunun -kim bilir kaçıncı kez- yeniden gün gelmesine yol açmıştır.

Sorunlardan birincisi, 5. Dünya Su Forumu’nun yap ılması öngörülen, Sütlüce

Mezbahası’nın dönüştürülmesi sonucu oluşturulacak Sütlüce Kongre ve Kültür Merkezi’nin “hala tamamlanmamış” olmasıdır (bknz Ek E)69 4 Ekim 1998’de başlanan inşaatın Ağustos 1999’da tamamlanması öngörüldüğü halde, aradan on yıl geçtikten sonra bile “Dünya Su Forumu’na yetişecek mi?” endişesinin taşınıyor olması, bu çalışmada sık sık vurgulanmaya çalışılan “işlerin son dakikaya bırakılması” örneklerinden bir başkasını oluşturmaktadır.

İkinci sorun, yaklaşık 184 devlet ya da hükümet başkanının yanı sıra 10.000

dolayında da katılımcının İstanbul’a gelmesinin beklendiği IMF-Dünya Bankası Governörler Yıllık Toplantısı’nın “fırsat” bilinip İstanbul’daki konaklama tesislerinin fiyatlarını artırmış olmaları ve bu durumun toplantının İstanbul’da yapılmasını engelleyebilecek noktaya gelmiş olmasıdır.70 Ancak Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın

69 “Mezbahadan su forumuna Sütlüce 20-22 Mart 2009’da Dünya Su Forumu’na ev sahipliği yapacak. Forumun düzenleneceği Sütlüce Kongre ve Kültür Merkezi’nin yıl sonuna kadar tamamlanması hedefleniyor İstanbul’da Mart 2009`da gerçekleştirilecek olan ve ‘2015`te dünya nüfusunun yüzde 40 ı̀ susuz kalacak’ savının tartışılacağı 5. Dünya Su Forumu`yla ilgili çalışmalar hızlandı. Foruma ev sahipliği yapacak Sütlüce Kongre ve Kültür Merkezi’ndeki çalışmalar, toplamda 250 milyon YTL’lik harcamayla yıl sonuna kadar tamamlanacak. Sütlüce Kongre ve Kültür Merkezi eski Sütlüce Mezbahası’ndan dönüştürüldü. 250 Milyon YTL Ayrıldı İlk kez Devlet Başkanları Zirvesi’nin düzenleneceği forumda, içinde devlet başkanları ve parlamenterlerin de bulunduğu 20 bine yakın katılım öngörülüyor. Merkezin foruma yetişmesi için 250 milyon YTL ayrıldı. Toplam 65 bin metrekarelik arazi üzerine 5 blok olarak inşa edilen kongre merkezi, tamamlandığında 26 bin metrekare olacak. 17 bin metrekarelik yeşil alan ayrılan merkezde 700 araçlık otopark ve 650 kişilik üç restoran yer alacak. Fuaye ve sergi alanları için 8 bin 250 metrekare alan ayrıldı. Tesiste 3 bin 200 kişilik konser salonu,bin 200 kişilik tiyatro salonu ve 900 kişilik 3 sinema salonu olmak üzere toplam 14 salon hazır olacak. Hazırlıklar için İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), Devlet Su İşleri (DSİ) ve İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) yaklaşık 50 kişilik ekip kurdu. Ana teması, ‘Farklılıkların Suda Yakınlaşması’ olan forum boyunca yaklaşık 100 oturum gerçekleştirilecek. Çok sayıda devlet başkanı, parlamenter, yerel yönetici, akademisyen, sivil toplum örgütü temsilcisi ve gazetecinin katılacağı forumda 160 ülkeden tahmini 20 bin kişi hazır bulunacak.” Kaynak: Sabah, 14 Eylül 2008 70 “IMF 2009 dünya toplantısı için İstanbul'da otel pazarlığı yaptı 2009'da IMF-Dünya Bankası toplantılarına ev sahipliği için hazırlanan İstanbul'da otellerin fiyatını 2-3 kat artırması 'mini kriz' yaratttı. Turizm Bakanlığı devreye girince fiyatlar eski seviyeye çekildi.

44

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

müdahalesi sonucu çözülebildiği belirtilen bu “fırsatçılık yaklaşımı”nın yansımaları, yabancı basında çıkan “Türkiye’de turizm” ile ilgili birçok makalede, haberde de yer almakta, Türkiye’ye de yapılacak bir alışverişte “muhakkak” pazarlık edilmesi önerilmektedir.

Sonuçta, çok “yarışmacı” bir ortamda -SWOT Analizi terminolojisiyle- İstanbul’un en

güçlü yanı, “coğrafi ve tarihsel konumu”nun yansıdığı Avrupa ile Asya arasındaki “biricik konumu” ve Doğu ile Batı’dan etkilenerek aldığı “tarihsel sanat, kültür, mimarl ık birikimi” olurken en zayıf yanı da “insan malzemesinin yetiş(tiril)me düzeni”ni yansıtan “sistematik ve plan-program yoksunluğu” olarak ortaya çıkmaktadır. Zayıf yanını ortadan kaldırabildiği ölçüde güçlü yanının önüne koyduğu “yaşanabilir kent” olma fırsatını “kent turizmi”nin olanaklarından da yararlanarak “sürdürülebilir bir geli şme”ye dönüştürebilecek, -deyim yerindeyse- “birinci dünya”daki yerini alabilecektir. Tersi oldu ğunda, karşısında bulunan “nüfus yoğunluğu, “pislik”, “gürültü”, “fırsatçılık”, “yetersiz altyapı”, “ulaşım sorunları” vb tehditlere yenik düşerek, 19. yüzyıldan bu yana sahip olduğu “potansiyel”i harekete geçirememiş olmasının sonucunda giderek Paris, Londra, Viyana, Berlin vb kentlerle yarışmaktan uzaklaşarak bir “üçüncü dünya” kenti olarak varl ığını sürdürecektir. Unutulmaması gereken, “üçüncü dünya”daki kentlerin de durmad ıkları, kendilerini “yarışmacı” duruma getirmeye çalışmakta olduklarıdır.

Türkiye'nin ve İstanbul'un tanıtımına büyük katkılar sağlayacak dev kongrelerden biri olan IMF ve Dünya Bankası 2009 yıllık toplantıları konusunda 'mini kriz' yaşandığı ortaya çıktı. İstanbul'da 6-7 Ekim 2009'da yapılacağı açıklanan 184 devlet başkanı, yaklaşık 10 bin kişinin katılacağı toplantılar için İstanbul'daki oteller oda fiyatını 2'ye hatta 3'e katlayınca kongrenin başka bir yere alınmasının bile gündeme geldiği öğrenildi. Alınan bilgiye göre Turizm Bakanlığı'nın devreye girmesiyle konu şimdilik tatlıya bağlandı. Türkiye'nin tanıtımına büyük katkısı yapması beklenen IMF-Dünya Bankası yıllık toplantılarını 6-7 Ekim 2009 tarihinde İstanbul'da yapılacağı açıklanmıştı. 184 üye ülkenin devlet başkanları, başbakanları ve merkez bankalarının başkanlarının resmi düzeyde katılacağı ve toplam 10 bini aşması beklenen katılımcı sayısı nedeniyle İstanbul'daki oteller hazırlıklarını sürdürüyor. Başka Ülke Gündeme Geldi 2006'da Singapur'da yapılan toplantılarda katılımcılar ortalama 250-300 dolar konaklama ücreti öderken İstanbul'da bu rakam 700-800 Euro olarak bildirilince IMF harekete geçti. Katılımcıların devlet memuru seviyesinde olduğu ve kendilerine verilen harcırahlarla yüksek konaklama fiyatlarını ödeyemeyeceklerini belirten IMF yetkilileri, kongrenin başka bir yerde yapılmasını gündeme getirdi. Bu fiyatların bildirilmesinin ardından devreye Turizm Bakanlığı girerken ve bakanlık yetkililerinin geçtiğimiz aylarda otelcilerle görüşerek konaklama ücretlerinin 250-300 dolar seviyelerine çekilmesini sağladığı belirtildi...” Sabah, 4 Ağustos 2008

45

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

KAYNAKÇA Kitaplar Avrupa Kentsel Şartı, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara 1996, çev. Zerrin Yener - Kumru Arapkirlioğlu Batur, Enis, Kediler Krallara Bakabilir, İyi Şeyler Yayıncılık, İstanbul, Haziran 1996 (2. basım) Eczacıbaşı, Dr. Nejat F., Yeni Bir Türkiye, Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı, İstanbul, Ekim 1998 Erdem, Sinan, Adanmış bir hayat. Spor ve Olimpizm’li yıllar, Dünya, İstanbul, Temmuz 2004 Hamsun, Knut – Andersen, Hans, İstanbul’da İki İskandinav Seyyah, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Mayıs 1998, 3. baskı, çev. Banu Gürsaler-Syvertsen.

Judd, Dennis R. – Fainstein, Susan S. (eds), The Tourist City, Yale University Press, 1999. Law, Christopher M., Urban Tourism. The Visitor Economy and the Growth of Large Cities, Continuum, London, 2002 Page, Stephen, Urban Tourism, Routledge, London, 1995 Short, John Rennie, Global Metropolitan. Globalizing Cities in a Capitalist World , Routledge, London, 2004 Turizm Yatırımcıları Derneği, Turizm Yatırımlarının Ekonomiye Katkıları, İstanbul, Nisan 1992 Twain, Mark, Türkiye Seyahati, Yirmidört Yayınları, İstanbul, Mart 2007, çev. Damla Aslı Altan Makaleler Gomez, Maria V., “Reflective Images: The Case of Urban Regeneration in Glasgow and Bilbao”, International Journal of Urban and Regional Research, 1998, Vol. 22, No. 1, ss. 106-121 Gomez, Maria V. –Gonzalez, Sara, “A Reply to Beatriz Plaza’s ‘The Guggenheim-Bilbao Museum Effect’ “, International Journal of Urban and Regional Research, December 2001, Vol. 25, 4, ss. 898-900.

46

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Plaza, Beatriz, “The Guggenheim-Bilbao Museum Effect: A Reply to Maria V. Gomez ‘Reflective Images: The Case of Urban Regeneration in Glasgow and Bilbao’ “, International Journal of Urban and Regional Research, 1999, Vol. 23, No. 3, ss. 589-592 Plaza, Beatriz, “Evaluating the Influence of a Large Cultural Artifact in the Attraction of Tourism. The Guggenheim Museum Bilbao Case”, Urban Affairs Review, November 2000, Vol. 36, No. 2, ss. 264-274 Internet üzerinden taranan gazeteler / ajanslar Akşam Cumhuriyet Hürriyet Milliyet Radikal Referans Sabah Yeni Şafak Zaman Anadolu Ajansı Internet üzerinden taranan süreli yayınlar Aksiyon Capital Web siteleri www.anatoliajournal.com www.araconline.com www.arkiparc.com.tr www.arkitera.com www.aspire.qa. www.bilgider.net www.cnnturk.com www.cnrexpo.com www.coe.fr www.contemporaryistanbul.com www.coolview.com.br www.corcoran.org www.derki.com www.dexigner.com www.eaddb.meb.gov.tr www.eurobasket.com www.eyup.bel.tr www.fdiworldental.org www.fina.org www.galatasaray.org www.garajistanbul.com

47

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

www.iaaf.org www.ibb.gov.tr/tr www.iccaworld.com www.icec.org www.iksv.org www.istanbul.edu.tr www.istanbul.gov.tr. www.İstanbul.net.tr www.istanbulcup.com www.kazimkarabekirvakfi.org.tr www.kvmgm.kultur.gov.tr www.lutzker.com www.medgames.org www.millisaraylar.gov.tr www.motordelisi.com www.mutfakgunleri.com www.muze500.com www.ntvmsnbc.com www.rhm.org.tr www.sonyericssonwtatour.com www.sportbusiness.com www.tenisx.com/?p=1048 www.timesonline.co.uk www.turkishnoc.org www.turkiye.net www.turkiyejokeykulubu.net www.tuyap.com.tr www.UEFA.com www.uia.be www.wacs2000.org www.yapi.com.tr http://portal.unesco.org/culture/en/ev.php

48

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

EK A

Mark Twain ve Hans Christian Andersen’in gözlemlerine dayanarak 19. yüzyılın ortasındaki İstanbul’a ilişkin

“SWOT Analizi” denemesine temel oluşturan veriler

Andersen, önce Atina’ya uğramış, oradan gittiği İzmir’de iki gün geçirdikten sonra 25 Nisan 1841’de İstanbul’a gelmiş ve yaklaşık on gün kalmıştır. Bu nedenle. gerek Atina’da, gerek gemi yolculuklarında, gerek İzmir’de, hem Türkiye, hem de Türkler konusunda gözlemlerde bulunabilmiştir. Ayrıca yolculuğa çıkmadan Lamartine’in Voyage en l’Orient adlı kitabını okuduğu da bilinmektedir. Twain ise, önce İstanbul’a gelmiş, oradan İzmir’e ve diğer ülkelere gitmiştir; İstanbul’da kalış süresi de, Andersen’e göre daha kısadır: Yaklaşık iki buçuk gün...

Andersen, İstanbul dâhil yaklaşık bir yıl süren yolculuğunun izlenimlerini En Digters Bazar adıyla 1842’de yayımlamıştır; İngilizce çevirisi de 1846 tarihini taşımaktadır. Türkçe çevirisi de, Knut Hamsun’un İstanbul izlenimlerini de içeren İstanbul’da İki İskandinav Seyyah adıyla yayınlanmıştır (Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Mayıs 1998, 3. baskı, çev. Banu Gürsaler-Syvertsen). Samuel Langhorne Clemens, yazarl ık adıyla Mark Twain ise, 15 Aralık 1866’da San Francisco’dan bindiği Quaker City adlı buharlı gemiyle Ağustos 1867’de İstanbul’a gelmiştir. Daily Alta California’da 23 Ekim 1867’de yayınlanan mektubunun üstünde “23 Ağustos 1867, Constantinopel” yazdığı dikkate alınırsa, o tarihlerde İstanbul’da iki-iki buçuk gün kaldığı anlaşılmaktadır. Twain, Andersen’in tersine, önce İstanbul’a gelmiş, oradan Karadeniz’e geçmiş, dönüşte gene İstanbul’a uğradıktan sonra İzmir’e ve diğer ülkelere/kentlere gitmiştir.

Twain, yolculuk izlenimlerini/gözlemlerini, 1869’da ilk bask ımı yapılan The Innocents Abroad or The New Pilgrim’s Progress adıyla kitaplaştırmıştır. Anılan kitapta Bölüm XXXIII ve XXXIV İstanbul’da geçirdiği günlere ayrılmıştır (söz konusu bölümler, Türkiye Seyahati adıyla yayınlanmıştır; Yirmidört Yayınları, İstanbul, Mart 2007, çev. Damla Aslı Altan). Kitabın iç kapağında da yer alan “...yazara göründüğü gibi...” (...as they appeared to the author...”) nitelemesi, ister istemez, yazar ın “öznel” değerlendirmelerinin yansıtıldığını göstermektedir; başka türlü olması da düşünülemezdi...71

A. SWOT Analizine temel oluşturan veriler/bilgiler

Andersen ile Twain’in izlenimlerine/gözlemlerine, bir başka anlatımla –ve Dünya Bankası terminolojisiyle- iki yazarın yaptıkları “hızlı değerlendirme”ye (rapid appraisal) dayan ılarak yapılan SWOT Analizi’ne temel oluşturan veriler/bilgiler şöyle toplulaştırılabilir:

71 İki yazardan da yapılan alıntılar, Türkçe çevirilerden alınmış olmakla birlikte İngilizce metinlerle karşılaştırılmış ve önemli görülen düzeltmeler köşeli ayraç içinde verilmiştir.

49

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

1. İstanbul’un güçlü yanları a. Doğa İstanbul’un konumu, denizden genel görünümü ve Boğaziçi Andersen: “…karşımıza tıpkı Venedik gibi, bir hayal kenti, dev Constantinopel, yani Türklerin Stambul’u çıktı. Herbiri Nuh’un gemisinin bir benzeri olan, kubbeleri alt ın alemli camileri, gri bulutlu gökyüzüne karşı pırıl pırıl parlayan zarif sütunlara benzer yüzlerce minaresi ve koyu kırmızı binalarıyla karşımızdaki bu taş denizinin arasından kara serviler ve yemyeşil çınarlar, başlarını arabeskvari uzatmışlardı.

Boğaziçi görünmez olmuş, Asya’nın dağlık kıyıları ile Avrupa eriyip birleşmiş, güneş ışınları bir ışık seli gibi o servi ormanının –Türklerin Asya yakasındaki büyük kabristanı- bir bölümünün üzerine düşmüştü.” (s. 92)

“Boğaziçi, suları deniz kadar saydam ve tuzlu bir nehirdir, iki denizi birbirine ba ğlayan, her köşesi bir tablo, her yanı tarih olan iki kıta arasında bir nehir; Doğu, Avrupa’ya burada kur yapar…” (s. 129)

Twain: “…Demir attığımız noktadan ya da Boğaziçi’nden iki kilometreye yakın bir uzaklıktan baktığımızda ise şimdiye kadar gördüğümüz en güzel şehir burası. Sık dizilmiş evler, kıyıdan yukarılara çıkıldıkça artarken pek çok tepenin üstlerinde evler olduğunu da görüyoruz. Oraya buraya casus gibi saklanmış bahçeler, camilerden yayılan o büyülü hava, nereye baksanız gözünüze çarpan minareler ise doğudaki seyahatleri anlatan kitaplara ilgi duyan okurların düşlerindeki Doğu’nun görkemli yüzüyle bu büyük şehri çevreliyor ve İstanbul’dan eşsiz bir tablo çıkıyor karşımıza.” (ss. 29-30) b. Tarih ve tarihsel yapıtlar b.1. Topkapı Sarayı Andersen: “İlk gördüğümüz yapı olan kale ile tamamen iç içe girmiş bulunan kent surlarının önünden geçiyorduk. Bu yapı, de syv taarne, ya da Türklerin dediği gibi Yedi Kuleler, pek çok depreme dayanmış, pes etmemişti; sarmaşıklar ve yabani otlar duvarlarından aşağı sarkıyordu... Yol, kent surlarının dibinde, “Yedi Kuleler“den başlayıp, Altın Boynuz’un ucundaki çıkıntıyı meydana getiren saray bahçesini izleyerek, denize paralel olarak uzan ıyordu; surlar üzerine küçük evler ve bahçeler kondurulmuştu, bu tepelerde oğlan çocukları bağrışıyor, koşup, oynuyorlardı. Saray bahçesinin eteklerinde yol daral ıyor, surlar yükseliyor ve beyazlaşıyordu; sanki havada uçarmış gibi görünen surların üst kısmındaki evlerin pencere kafesleri alt ın ve gümüş parıltılar saçmaktaydı; saray bahçesi ve evler bir rüya diyar ı, bir masal gibiydi. Eski saray koyu kırmızı renkte, çevresine nazaran çok hantal görünen dümdüz bir

50

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

binaydı...Paha biçilmez mermer sütunlarla desteklenen süslü çat ılı, zarif köşklerle çevrelenmiş yeni saray ise çok daha davetkar ve sevimliydi...“ (ss. 92-93)

b.2. Ayasofya Andersen: “…Şimdi Ayasofya Kilisesinde, bu hantal, bu çok da düzenli olmayan yap ının önündeyiz; İmparator Constantin bu kiliseyi yaptırıp, kutsal bilgi’ye Aya Sophia’ya adamış; pek çok kutsal emanet burada saklanıyormuş. Bunlar arasında şimdi kaybolmuş bulunan Samaria’nın kuyusu, Nuh’un gemisinden kapı kalıntıları, Yeriko’nun kuşatılması sırasında üflenen trompetleri taşıyan melek heykelcikleri sayılabilir. Ayasofya iki yangın ve bir deprem felaketi geçirmişse de her seferinde tüm görkemiyle yeniden canlanm ıştır…” (ss. 100-101) Twain: “İstanbul’un kralı Aya Sofya Camii’dir. İlk iş olarak bir ferman alıp oraya gitmek için elinizi çabuk tutmalısınız. Biz böyle hareket ettik. Fermanımız yoktu; ama adam başına dört veya beş frank götürdük, bu da ona eşti hemen hemen.

Aya Sofya Camii’ni çok hatırlamıyorum. Galiba onu değersiz görüyorum ve öyle olduğunu siz de göreceksiniz. Burası paganlar âleminin en paslı, eski ve sevimsiz binası. Bu bina öncelikle bir Hıristiyan kilisesi olarak yapılmış; ancak ondan sonra bu topraklar ı ele geçiren Muhammed’in fatihleri, ilk halini büyük ölçüde koruyarak camiye çevirmi ş. [Bu nedenle ilgi çektiğine inanıyorum]

Aya Sofya, on üç veya on dört yüzyıllık koskocaman bir kilise, aslında çok çok daha eski görünecek kadar da berbat. Geniş kubbesinin St. Peter Kilisesi’nden daha muhteşem olduğu söyleniyor; ama kirli görüntüsü kubbesinden daha çok dikkat çekse de bunun laf ını eden yok. Kilisenin içinde her biri tek parça yüz yetmiş sütun ve çeşit çeşit pahalı mermerler var. Ancak bunlar Baalbec, Heliopolis, Atina ve Efes’teki tarihi tap ınaklardan getirilmiş, üstelik hepsi de eski püskü, çirkin ve itici görünüyor. Bu kilise yeni yap ıldığında onlar bin yıllıktı; sonra da aralarındaki fark dehşet boyutlara çıkmış olmalı. (Tabii Jüstinyen’in mimarları bu eserlere hiçbir çekidüzen vermediyse) Kubbenin iç k ısmı ise Türk alfabesiyle yazılmış, altın mozaikle işlenmiş ve bir sirk afişi gibi parlak, büyük yazılarla kaplı. Kaldırımlar ve mermer tırabzanların hepsi de eski püskü, kirlenmiş. Yerden altı ya da yedi fit yukarıda, baş döndüren bir yükseklikteki kubbeye bağlanmış ve üzerlerinde paslı, hantal sayısız gaz lambası ile deve kuşu yumurtalarının asılı durduğu halatlardan oluşan bir ağ ise bütün görüntüyü bozuyor. ..” (ss. 34-36)

b.3. Sultan Ahmet Meydanı

Andersen: “… Ayasofya’dan ayrılıyoruz, kısa bir sokak bizi İstanbulul’un en büyük ve en güzel alanı olan Atmeydanı’na çıkarıyor. Burası bir zamanlar çok daha görkemliymiş. Constantin, Hippodrom’u mermer sütunlar ve heykellerle süsletmi ş, şimdi Venedik’te San Marco Kilisesi’nin girişinin üzerinde bulunan bronzdan yap ılmış vakur atlar heykeli de bu alandaymış,... her bir parmağı bir insan çapında olan dev Herkül heykeli de burada dururmuş; şu anda üç eski eser var meydanda: Bunlardan en yak ınımızda olan küçük sütun, birbirine sarılmış üç bakır yılandan meydana geliyormuş; bir zamanlar Delphi’deki

51

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Apollo mabedinde kahinlerin oturduğu üç ayaklı iskemleyi taşıdığı sanılan bu sütunu Türkler Yunan devletinin uğuru olarak gördüklerinden, İkinci Muhammed [Mehmed] savaş baltasıyla bu yılanlardan birinin kafasını uçurmuş, diğer ikisini de İngilizler çalmışlar, şimdi meydanda bulunan oksitlenmiş bakır kalıntılara ise oğlan çocukları taşla nişan alıyorlar. Birkaç adım ötede, üzerine hiyeroglifler kazınmış somakiden bir dikili taş yükseliyor. Atina yoluyla Mısır’dan getirtilen bu dikili taş, sanki görünmez Mısır tanrıları tarafından korunuyormuşçasına hiçbir değişikliğe uğramaksızın zamana karşı direniyor.

Üçüncü eski eser kaba taşlardan örülmüş dikdörtgen biçimli büyükçe bir kaidenin üzerinde duruyor ve yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya. Bir zamanlar bakır üzerine altın levhalarla kaplanmış bulunan bu Constantin sütununu şimdi demir çemberler ayakta tutuyor. Bunlar hipodromun eski görkeminden arta kalanlar! Ancak, bu gün bile buras ı kentin en güzel alanı sayılır...” (s. 102)

b.4. Sultan Ahmet Camii Andersen: “...Alanın manzarası ve Sultan Ahmed Camii gözlerimizi kamaştırıyor! Pencere parmaklıkları yaldızlı, bembeyaz duvarın gerisinde çınar ve serviler boy vermiş, içeride altın yaldızlı sütunların arasından sular fışkırıyor. Küçük avluda Müslüman erkek ve kadınlar sessiz sessiz dolaşıyorlar, geniş merdivenlerle Ahmed Camiine çıkılıyor, harikulade güzel oymalı şerefeleri olan altı yüksek minaresi de dâhil olmak üzere cami tamamen mermerden inşa edilmiş, kubbelerinde, minarelerinde hilal biçimli alemler parlıyor. Seyretmesi büyük bir zevk!” (s. 102) b. 5. Sultan Mahmud Türbesi Andersen: “...dolambaçlı küçük bir sokak bizi her tarafı mermer ve altından yapılmış, saydam mavi fonun önünde ışıldayan harikulade bir binanın karşısına çıkarıyor. Zarif pencerelerin ve maharetli bir el işçiliğiyle oyulmuş taş duvarın ardında çınarlı, servili bir gül bahçesi var. Burası serap perisi Fata Morgana’nın yatak odası olmalı, mermerden yapılmış olmasına, sütunlarının, çatısının, silmelerinin oymalarına, süslemelerine karşın nasıl da aydınlık ve içi boşmuş gibi görünüyor. Merdivenleri ç ıkıp, binanın etrafını dolaşıyoruz; altın yaldızlı kafeslerin örttüğü geniş pencereden içeriye baktığımızda Doğunun görkemi gözlerimizi kamaştırıyor! Burası ülkenin en seçkin paşasının zifaf odası olmasın? Hayır, burası bir mezar! Sultan Mahmud’un türbesi. Odan ın ortasında Sultan’ın üzerine parlak renkli, değerli kumsalar örtülmüş kabri yer alıyor; üzerinde mücevherler parlayan ve tek bir tüy bulunan zengin türbanı, sandukanın başucuna yerleştirilmiş; Sultan’ın kabrini her biri sevgili çocuklarından birine ait olan ve değerli örtülerle kaplı küçük sandukalar çevrelemekte...” (ss. 102-103) Twain: “...ayakkabılarımızı çıkarıp Sultan Mahmud’un mermer mezarına girdik, içeride son zamanlarda gördüğüm en zarif mimari eser duruyordu. Süslü, gümüş bir tırabzanın [parmaklığın] içinde duran Mahmud’un mezarı, büyük özen gösterilerek gümüşle işlenmiş siyah kadifeden bir örtüyle kapl ıydı. Yan taraflarında ve köşelerde 100 libreden [45 kilodan] daha fazla çeken gümüş şamdanlar vardı, bir insan bacağı kadar geniş [kalın] mumları

52

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

tutuyorlardı. Taş mezarın üzerine ise güzel elmaslarla süslenmiş bir fes konulmuştu...” (s. 39) b.6. Kapalı Çarşı Andersen: “...Büyük Çarşı’nın önündeyiz... üstü yarı örtülü dar sokaklar Çarşı’dan çevreye doğru açılıyor; dükkandan dükkana gerilmiş tenteler ya da eski kilimler sokağın üzerini çatı gibi örtüyor, parke taşları aşınmış yolun ortasından su oluğu geçiyor. Lüleler, çubuk boruları ve kehribardan yapılmış imamelerin satıldığı uzun bir dehliz, duvarları ateşe dayanıklı kalın tuğlalardan örülmüş çarşı binasına açılıyor. Burası, Yahudilerin, Mısırlıların, kısaca her milletin ayrı bir mahallede toplandığı, esnafın ticaretini yaptıkları mallara göre ayrı caddeleri tuttuğu, ayakkabıcı, eyerci ve diğer pek çok zanaatkârın ayrı mekânlarda bir arada bulunduklar ı üzeri örtülü büyük bir kente benziyor... İstanbul’un çarşıları yanında Palais Royal’in görkemli dükkânları, saçları gül yağı ve mürrüsafi kokan, pahalı kumaşlardan giysiler içindeki Doğu’lu bir kız karşısında Parisli süslü bir yosmacık gibi kalır.” (ss. 96-98) Twain: “...Kapalıçarşı’yı da gezdik elbette. Hepsi tek bir çatı altında toplanmış ve üstü kemerli dar yollarla sayısız parçaya bölünmüş küçük dükkânların –binlerce... olduklarını da belirtmeliyim- oluşturduğu kocaman bir arı kovanı olduğunu söylemem burayı anlatmak için yeterli. Burada farklı mallar, farklı sokaklarda satılıyor... Burası her zaman tıklım tıklım insan kaynıyor ve her dükkânın önünde Doğu’dan gelen canlı renklerdeki kumaşlar açılıp saçılırken İstanbul’un Kapalıçarşı’sı görülmeye değer yerlerden biri. Bu çarşı hayat dolu; burası hareketlilik, yoğunluk, pislik dolu bir yer... Kapalıçarşı’da kötü kokulardan korunmak için burnunuzu t ıkamadan edemiyorsunuz...” (s. 39) b.7. Mısır Çarşısı Andersen: “...Mısır Çarşısı, iki cadde arasına yerleşmiş koskocaman bir eczaneyi andırıyor. Hindistan’ın ve Arabistan’ın bütün baharatları, şifalı otlar ve pahalı boyalar ortalığa karmakarışık bir koku yayıyor...” (s. 97) b.8. Galata Mevlevihanesi Andersen: “...Bir grup derviş içeri girdi, yalınayaktılar ve kocaman yeşil cübbelere bürünmüşlerdi; bir arşın yüksekliğinde, siperliksiz, beyaz keçe külahlar başlarını örtüyordu. En yaşlılarından biri, uzun beyaz sakallı bir derviş salonun ortasında durup, kollarını birbirine kavuşturduktan sonra bir dua okudu. Duaya ağır ve tekdüze bir müzik eşlik ediyordu... Diğer dervişler yaşlı dervişin etrafında yavaş yavaş dönüyorlardı. Cübbelerini çıkarmışlar, üzerlerinde kolları dar ve uzun, önü açık, koyu yeşil renkte birer mintan ile aynı renk ve kumaştan yapılmış, ayak bileklerine kadar uzanan, geniş kırmalı bir etekle...kalmışlardı. Kollarını açarak kendi etraflarında hep aynı yönde dönmeye başladılar; etekleri birer huni şeklinde havalanıyordu...

53

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

...dans giderek şiddetleniyor ve hızlanıyordu, artık dayanılacak gibi değildi! Bu dans tam bir saat sürdüyse de, hiç korkunç bir taraf ı yoktu! Neredeyse zarif bile denebilirdi... Bütün olay, her ne kadar manen yükseltici, ıslah ve terbiye edici olarak nitelendirilemezse de, bana bir çeşit bale izlenimi vermişti. Buna karşın Üsküdar’daki dervişlerin dansı belleğimde bir tımarhane tablosu gibi kaldı.” (ss. 109-110) Twain: “Dans eden Semazenleri de gezdik. 21 kişiydiler. Topuklarına kadar uzanan, açık renkli, bol ve uzun elbiseleri vardı. Hepsi geniş bir daire etrafında toplanmıştı. Her biri sırayla şeyhe yaklaşıyor, önünde yere kadar eğiliyor, sonra da kendinden geçmiş bir halde dönerek dairedeki yerine geçiyor ve dönmeyi sürdürüyordu. Hepsi bulunduklar ı yere kendi kendilerine dönerek geldiklerinde...bu şekilde dönen paganların çizdiği daire, odanın çevresinde üç kez döndü... Bazılarının hızı inanılmazdı. Çoğu dakikada kırk kez dönüyordu, bir semazen ise dakikada ortalama altm ış bir kez döndü ve yirmi beş dakika boyunca bunu sürdürdü. Havayla şişen elbisesi de onu çevreleyen bir balon gibi görünüyordu...” (ss. 37-38). b.9 Binbirdirek Sarnıcı Twain: “Ziyaret sırası Binbir Direk Sarnıcı’ndaydı. Gerçekten yapılış nedenini bilmiyorum; ama İstanbul’un ortasındaki bu sarnıcın su deposu olarak kullanılmak üzere yapıldığı söylendi. Çorak bir alanın ortasından birkaç taş basamağı inerek sarnıca giriyorsunuz. Yerin kırk fit altında ve Bizans mimarisi, uzun ince, granitten yap ılmış sütunların oluşturduğu muhteşem bir sessizliğin ortasında kalıyorsunuz. Hep aynı yerde dursanız da, sık sık yerinizi dilediğiniz gibi değiştirseniz de sarnıcın uzağında ve alacakaranlığa benzer loş ışığı altında kaybolmuş çok sayıda uzun suyolu ve sütun dizisine ışık yayan bir merkez oluyorsunuz...” (s. 38) c. Toplumsal yapı c.1. Çok ulusluluk, çok kültürlülük Andersen: “Bakır tenli, güçlü kuvvetli bir Arap...” (s. 94)

“...dolambaçlı bir sokağa gelmiştik; dünyanın bütün milletleri sanki burada toplanmıştı...” (s. 94)

“...bu kargaşanın ortasında, başında kırmızı kalpak, ayaklarında partal sandallar, üzerinde koyun postu bulunan bir Bulgar köylüsü arka ayaklar ının üzerinde sıçrayan bir ayı gibi dans ediyor, bir başka Bulgar da tulum çalıyordu...” (s. 94)

“...karşımıza şapkalarından yas tülleri sarkan Ermeni rahipler ç ıktı...” (ss. 94-95)

“...üzerindeki günlük elbiseleriyle ve yüzü örtüsüz olarak yatan bir Rum k ızının cenaze töreniydi bu, üç Ortodoks rahip ve mumlar ı taşıyan iki erkek çocuk ...” (s. 95)

“Sonunda Bay Blondel’in işlettiği Hôtel de la France’a gelebilmiştik; kapıdan girer girmez Avrupai bir dekorasyon ve konfor karşıladı bizi. Fransız ve İtalyan görevliler merdivenlerden inip çıkıyorlardı...” (s. 95)

“Yabancıların İstanbul’da öncelikle ziyaret etmesi gereken yer Çarşılar’dır; insan kendini bir anda dev bir kentte bulur...içindeki her bir ar ının Acem, Ermeni, Mısırlı, Rum olduğu bir

54

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

arı kovanıdır burası. Doğu ile Batı burada büyük bir pazar kurmuştur. Böylesine kalabalık, böylesine giysi zenginliği, böylesine mal bolluğu başka hiçbir kentte görülemez...” (s. 96) “...Burası, Yahudilerin, Mısırlıların, kısaca her milletin ayrı bir mahallede toplandığı... büyük bir kente benziyor.” (ss. 96-97)

“Burada en ilginç olan şey, her milletten insanın en karakteristik yönlerini görmek. Türk, ağzındaki uzun tütün çubuğuyla ciddi ve ağırbaşlı oturuyor. Yahudi ve Rum el kol işaretleri yaparak bağırıp çağırıyor...tüylü sivri külahlarıyla Acemler, başa tersten oturtulmuş seramik çanağa benzer siyah şapkalarıyla Ermeniler, kuzu postu içindeki Bulgarlar, siyah türbanlarının üzerine eski bir şal sarmış Yahudiler, süslü Rumlar ve yaşmaklı kadınlar...” (s. 97)

Twain: “Kıyıya baktığımızda, burası hiçbir zaman kapanmayan bir sirke benziyordu. O dar yollar üzerinde insanlar arılardan da kalabalık görünüyordu. Üzerlerinde ise biçimsiz, tuhaf, paganları çağrıştıran, abartılı, gök gürültüsü ve şimşek habercisi gibi görünen kıyafetler vardı... Aynı şeyleri giyen iki kişi bile yoktu. Akla gelebilecek her türlü kostümün bulunduğu bir maskeli balo görüntüsü vard ı şehirde...” (ss. 30-31)

“Bu çarşı hayat dolu... Burada, dilenciler, ahmaklar, bağırıp çağıran çerçiler, hamallar, dervişler, alışveriş yapan soylu Türk kadınları, Yunanlar, dağlık bölgelerden ve uzak illerden gelen acayip giysiler içindeki Müslümanlar var...” (s. 39) c.2. Adetler Andersen: “Türkler, ölünün kabrini evi olarak kabul edip koruduklar ından, bir ölünün üzerine bir başkasını gömmezler, bu nedenle kabristanlar gittikçe genişler… Türkler dünyaya gelen her çocuk için bir çınar, her ölü için ise bir servi dikerler. Bu nedenle Üsküdar’daki kabristan…koskoca bir orman gibidir. (s. 113) c.3. Dürüstlük Andersen: “…kayıkçıya değerinden pek emin olmadığım bir gümüş sikke uzattım; başını iki yana sallayarak küçücük bir para çıkardı ve daha yüksek bir ücret almasının söz konusu olmadığına dair hiçbir kuşku bırakmayacak biçimde bana gösterdi. Türkler böylesine dürüst insanlardır; burada kaldığım sure içinde her gün, Türklerin en fazla hüsnüniyet sahibi, en dürüst halk olduğuna dair kanıtlar buldum. “ (s. 94) 2. İstanbul’un zayıf yanları a. Gürültü Andersen: “…Buradaki çığlıklar, bağırtılar, uğultularla karşılaştırıldığında Napoli körfezinin gürültüsü cenaze töreni kadar sessiz kal ırdı…yaşlı, esmer Türkler bir ağızdan bağrışıyor, ellerini kollarını sallayarak bizleri kayıklarına binmeye çağırıyorlardı…” (s. 93)

55

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

b. Pislik Andersen: “Pera’daki kulenin... dibinde yüzülmüş kanlı at leşleri gördük...” (s. 94) “...açıkta pişirilen ekmek ve yemekler, ocaklardan, bacalardan yay ılan koku ve duman insanda bir fırın ya da bir mutfağın içinden geçmekte olduğu duygusunu uyandırır.” (s. 96) “...En küçüklerinin üzerinde türbandan başka bir şey bulunmayan, yarı çıplak beş, altı oğlan çocuğu sokağın köşesinde ayakları havada yatan, derisi yüzülmüş, kanlı bir at leşinin etrafında çığlık çığlığa zıplıyorlar...” (s. 111) Twain: “Buradaki ayakaltı dükkânların bir kümesten, kulübeden, tuvalet veya hücreden... hiç farkı yok...” (s. 31)

“Kapalıçarşı’da kötü kokulardan korunmak için, burnunuzu t ıkamadan edemiyorsunuz.” (39)

“Bir daha asla Türklerin öğle yemeklerinden yemem. Yemek pişirme kapları çarşının yanında küçük bir yemek odasındaydı ve tamamen yola açıktı. Aşçı, pislik içindeydi, masa da öyle görünüyordu, üstünde örtü bile yoktu. Aşçı, bir yığın sucuğu alıp bir şişe geçirdi ve pişmesi için kömür ateşinin üstüne koydu. Onları pişirdikten sonra bir kenara bıraktı, o sırada... gelen bir köpek ise sucuklardan bir ısırık aldı... Sonra aşçı, sucukları köpekten uzaklaştırıp bizim önümüze getirdi...Ardından...bir ekmek pişirdi fırında...ekmekle birlikte bize doğru yürürken yere düşen ekmeği alıp pantolonuna sildi ve onu önümüze koydu...” (ss. 48-49) c. Kalabalık ve nüfus yoğunlaşması Andersen: “Ne kalabalık! Ne hengâme! ...parlak renkli arabalar, eğri büğrü parke taşların üzerinde tökezleyerek yol alıyor, kütük ve tahta kalasları çeken atlar, eşekler kalabalığın arasında kendilerine yol açmaya çal ışıyorlardı...” (s. 95) “...bu birbirini kesen sokaklardan karmakar ışık bir insan seli akıp gitmekte...” (s. 97) Twain: “Bu büyük şehirde bir milyon kişi yaşıyor; ama yollar öylesine dar ve evlerle birlikte öylesine kalabalık olmuş ki, New York City’nin ancak yarısı kadar bir alanı kaplıyordur.” (s. 29) d. Rüşvet Andersen: “...yalnız izinleri düzenleyen çeşitli devlet memurlarına verilecek armağanların değeri hiç de azımsanmayacak meblağlar olabiliyor...” (s. 99) Twain: “... Fermanımız yoktu; ama adam başına dört veya beş frank götürdük, bu da ona eşti hemen hemen...” (s. 34) e. Esir pazarı (insan ticareti) Andersen: “...Hıristiyanların “yasak sokak” diye isimlendirdikleri “Esire Pazar ı”...yla başladık... revakların altındaki sıra sıra dükkanlarda satıcıların malları bulunuyor, bu mallar ise insanlar, yani zenci ve beyaz kadın köleler...” (s. 99) Twain: “İstanbul’da Çerkez ve Gürcü kızlar aileleri tarafından hala satılıyor; ama açıkça değil...” (s. 40)

56

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

f. Yabancıya (Hıristiyan olana) tepki Andersen: “İbadet edenlerin bizi sanki lanetli ruhlarmışız gibi hiddetle süzdüğü bu mekanda...Hiddetle bakma bize ihtiyar hoca, senin tanr ın, bizim de tanrımızdır!..” (s. 101) “...o sırada iki din adamı bize bakıyor ve tehdit edercesine ellerini havaya kald ırıyorlar: ‘Hıristiyanlar bir müminin kabrini seyredemez’...” (s. 103) g. Başıboş köpekler Andersen: “Sokak ortasında bir köpek sürüsü kavgaya tutuşmuş, bir başka sürü yerde yatan hayvan leşini didikliyor...” (s. 111) Twain: “...İstanbul’un meşhur köpeklerinin yanlış tanıtıldığına, onlara iftira atıldığına inanıyorum... Böylesine aç susuz, sersefil, perişan, üzüntüye kapılmış sokak köpeklerine hayatımda hiç rastlamamıştım... Hepsi pislik içinde, etleri çürümüş, ortalıkta sakat dolaşıyor ve adım başı yolunuza çıkıyorlardı... (s. 43) h. Ticaret ahlakı Twain: “Özellikle ticaret ahlakı bozuk... Öyle veya böyle ticaretle uğraşan herkes yalancı ve kazıkçı... Yunanlılar bu çevrede yaşayan en büyük sahtekârlar. İstanbul’da uzun süredir oturan bazı Amerikalılar, Türklerin aslında oldukça güvenilir olduğunu savunuyor...” (ss. 42-43) ı. Basın özgürlüğü Twain: “...Padişah’ın hükümeti gazeteleri sevmiyor... Saray ın gözünde gazete, gizem dolu ve işe yaramaz bir kurum...Bir gazete uygunsuz yaz ılar çıkarmaya başladığında ise toplatılıyor, hiç uyarıda bulunmadan o gazeteye karşı saldırıya geçiliyor ve yayımlanması yasaklanıyor...” (s. 47) 3. İstanbul’un önündeki fırsatlar Andersen ile Twain’in yukarıda ana çizgileri verilen gözlemlerine/izlenimlerine dayanarak, İstanbul’un özellikle “doğa”, “tarihsel yapılar” ve “çok kültürlülük” açısından zengin bir birikimi barındırdığı, Doğu ile Batı arasında bir “köprü” oluşturduğu, bu nedenle de İstanbul’a gelecek yabancılara “ilginç” olanaklar sunduğu, bu olanakların geliştirilmesi, “insan” eliyle bozulmasının önlenmesi durumunda “kent turizmi” aç ısından önemli bir katkı sağlayabileceği görülmektedir. 4. İstanbul’un karşısındaki tehditler Yukarıda değinilen olanakların karşısında, “doğa”nın ve “tarihsel yapı(t)lar”ın tahrip olması, “çok kültürlülük”ten kaynaklanan zenginliğin yok olması, kısmen “kalabalık” bir kent olmasının sonucu olarak insanlardan kaynaklanan gürültü, kötü hijyen ko şulları, rüşvet, ticaret ahlakı vb günümüzde “yönetişim” başlığı altında toplanan tehditler, gene günümüzdeki “insan ticareti”ne denk düşen “esir pazarı”, basın özgürlüğü vb “insan hakları sorunları”nın olumsuz etkilerinin giderilememesi durumunda ise, “kent turizmi”nin olumsuz etkileneceği söylenebilir.

57

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

EK B

İstanbul ve A’dan Z’ye Müzeleri Türkiye’deki “kent turizmi”nin “yar ın”ına yönelik değerlendirme ve önerilerde “müzeler” önemli bir yer aldığından, İstanbul’daki –belirlenebilen- müzelere ilişkin ayrıntılı bir döküm verilmesi gerekli görülmüştür.72 Dökümde, kimi müzelerin düzenledikleri etkinliklere değinilmesi ve/ya müzenin ilgilileriyle yapılan söyleşilere, gazete/Internet haberlerine yer verilmesi, (i) müzelerin bulunduklar ı binalar ile barındırdıkları yapıtların zenginliğini sergilemeyi; (ii) bir müze oluşturmak; -müzeyi ve etkinliklerini- İstanbul’da, İstanbul dışında ve yurt dışında tanıtabilmek; sadece kentte yaşayanları değil, kente gelen yerli ve yabancı turistleri de “ziyaretçi” olarak müzeye çekebilmek; giri ş ücreti dışında kaynak yaratabilmek müzenin varlığını sürdürebilmesini sağlamak için ne tür çabalar harcanması gerektiğinin örneklenmesini, “iyi örnekler”in yan ı sıra “kötü örnekler”in, zaman zaman karşılaşılan “bürokrasi”nin de sergilenmesini amaçlamaktad ır. 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi [500. Yıl Vakfı, Türkiye’deki Yahudiler, Karaköy]73

Telefon: 0212 292 63 33-34

Faks: 0212 244 44 74

E-posta: [email protected]

Web: www.muze500.com

Adres: Karaköy Meydanı, Perçemli Sokak No:1, Karaköy

1492'de ülkeden ayrılmak zorunda bırakılan İspanyol Yahudileri, Sefaradlar’ın Osmanlı İmparatorluğu’na kabul edilmelerinin 500. yıldönümü kutlamaları çerçevesinde, 1989 yılında, Müslüman ve Yahudi 113 T.C. yurttaşı tarafından 500.Yıl Vakfı kurulmuş, Türkiye’nin bu alanda ilk ve tek müzesi olma özelliğini taşıyan 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi ise, 1985 yılından bu yana fiili hizmette bulunmayan Zülfaris Sinagogu binasında 25 Kasım 2001’de açılmıştır. İstanbul’un eski haritalarında Zülfaris olarak okunan sokağın adı, “gelin perçemi” anlamına gelen Osmanlıca “zülf-ü arus”un halk dilinde kısaltmasından gelmektedir; asıl adı “Kal Kadoş Galata” olan Sinagog da halk aras ında bu adla anılmıştır.

1671’de varlığı bilinen, muhtemelen Cenevizlilerden kalan temelleri üzerine, 19. yüzy ıl başında yeniden inşa edilen ve 1980’lere kadar sinagog olarak hizmet veren bina, “500. Y ıl Kutlama Etkinlikleri” çerçevesinde 500. Yıl Vakfı tarafından restore edilerek müzeye dönüştürülmüştür. İstanbul’daki müzeler arasında, özellikle düzenlediği etkinlikler açısından “iyi örnek” olduğu düşünülen Müze’nin, açılışından bu yana geçen yedi yıl içinde gerçekleştirilen etkinlikleri birkaç başlık altında toplamak olasıdır. Birinci başlık, müzenin tanıtılmasına yönelik etkinliklerdir. Ancak Müze tanıtılırken, ister istemez İstanbul’un tanıtımına da önemli katkıda bulunulacağının göz ardı edilmemesi 72 Tersi belirtilmedikçe, kaynak: http://www.İstanbul.net.tr. Ayrıca bknz. http://kvmgm.kultur.gov.tr 73 Her müzenin yanında (i) sahiplik durumu, (ii) başlıca konusu, (iii) bulunduğu semt köşeli ayraç içinde verilmektedir. İletişim bilgilerinin de toplu bir dökümde yer alması yararlı görülmüştür.

58

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

gerekmektedir. Bu bağlamda “albüm” ya da “katalog” ad ı altında yayın hazırlanması74 neredeyse bütün müzelerin olağan etkinliklerinden olmakla birlikte, 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi daha “etkin” yöntemlere de başvurmuştur. Önce İstanbul Rehberler Odası (IRO) üyesi 45 profesyonel rehberin (7 Nisan 2005), sonra da Ankara Rehberler Derneği (ARED) üyesi profesyonel rehberlerin ağırlanarak Müze’nin amacı ve içeriği hakkında bilgilendirilmeleri (30 Ekim 2005), İstanbul Rehberler Odası rehberlerine Müze’yi ve işlevini tanıtmak, turistlerin genellikle merak ettikleri hususlarda bilgilendirmek amacıyla düzenlenen ve 50’yi aşkın rehberin katıldığı 2007 yılı çalıştayı (14 Şubat 2007) bu bağlamda değerlendirilmesi gereken etkinlikler olmuştur. Öte yandan, Avrupa Musevi Müzeleri Birliği (Association of European Jewish Museums)‘nin 2004 yılındaki Genel Kurul toplantısına ev sahipliği (22-24 Kasım 2004) yapmış olması da, hem Müze’nin tanıtımı, hem de karşılıklı bilgi ve sergi alıp verme açısından değerlendirilebilinecek bir etkinliktir. 17 ülkeden 50 delegenin kat ıldığı toplantı öncesinde düzenlenen “İstanbul Jewish Heritage” gezisinde, delegelere Kuledibi ve Galata’yı, Neve Şalom ve Aşkenaz Sinagoglarını, Hasköy’ü ve Karaim Sinagogu’nu, Balat’ı ve Ahrida Sinagogu’nu, Ortaköy’ü, Kuzguncuk Sinagogu, ayr ıca Mezarlığı’nı görmek ve bilgilenmek olanağının sunulmuş olması da İstanbul’un tanıtımı açısından önem taşımaktadır. Benzer bir değerlendirme, The University of Washington/Getty Summer Institute Yaz Programı çerçevesinde Türkiye’ye gelen 17 ülkeden 25 kat ılımcıya “500 Yılllık Beraberlik” konusunun sunulması ve Müze ile Ahrida Sinagogu’nun ayrıntılı tanıtımının yerinde yapılmış (6 Temmuz 2006) olması için de geçerli olacaktır. Müze’nin –özellikle konusu belirli bir alanla çerçevelenmişse- “hedef kitle” olarak gördüğü kesimlere yönelik etkinlikler düzenlemesi gerekmekte ve bu tür etkinlikler ikinci ba şlığı oluşturmaktadır. Gerek Müze’nin bulunduğu yerin “fiziksel” anlamda “yakın çevresi”ne, gerek adını taşıdığı “Türk Musevileri”ne yönelik etkinliklerine bak ıldığında,

"Galata Haftası" çerçevesinde, Müze’nin bulunduğu Perçemli Sokak basamaklarında Nuri Kaya’nın düzenlediği yerleştirmeyle her gece saat 21.00-06.00 aras ı dia projeksiyonu ile eski düğün fotoğraflarının sergilenmesi ve Sefarad ezgileri dinletilmesi (26 Haziran - 9 Temmuz 2003);

“İkinci Bahar Şenliği”nde, şimdi yerinde Müze’nin bulunduğu Zülfaris-Kal Kadoş Galata Sinagogu’nda evlenen kişilere yönelik, konuşmaların yanı sıra saydam ve multivizyon gösterisini, salonda bulunan en eski ve en yeni evli çiftlerin birlikte pasta kesmelerini içeren, 95 kişinin katıldığı etkinlik (2 Mayıs 2004);

Avrupa’nın 23 ülkesinde aynı gün düzenlenen “Yahudi Kültürü Avrupa Günü” çerçevesinde açık tutulan Müze’nin 1700'e yakın ziyaretçiyi ağırlaması, Müze’nin bulunduğu Perçemli Sokak’ta düzenlenen Los Paşaros Sefarad Ezgileri açık hava konserini Karaköy Meydanı'na kadar taşan 1000'e yakın kişinin izlemesi (7 Eylül 2003);

74 Naim Güleryüz (haz), 500.Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi Albümü, Aralık 2004, Türkçe-İngilizce

59

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

17-22 Nisan tarihleri arasında düzenlenen “Ahde Vefa Haftası Kamondoları Anma Etkinlikleri” çerçevesinde Bankalar Caddesi”nde Kamondo Merdivenleri”ne Kamondo Ailesi anısına bir Türkçe-İngilizce plaket çakılması (18 Nisan 2005) ve Müze’de Kamondolar Fotoğraf Sergisi açılması (18-25 Nisan 2005); Edirne kökenli Behmuaras-Behmoiras ailelerinin halen ABD’den, Brezilya’dan Avustralya’ya değişik ülkelerde yaşayan bireylerinin ilk kez bir araya gelip buluştuğu “Dünya Toplantısı”nın İstanbul’da yapılması (15-19 Eylül 2005) ve hazırlanan 18,5 m uzunluğunda fotoğraflı soyağacının Müze’ye bağışlanması;

İsrail’de yaşamakta olan Edirne kökenli 30 kişilik bir grubun İstanbul ve Edirne’yi ziyaret etmesi (21 Nisan 2006), bu bağlamda değerlendirilebilecek etkinlikler olmaktad ır. Müze, doğal olarak, yurt dışında da kendini -ve gene kaçınılmaz olarak, bulunduğu kenti, İstanbul’u ve elbette Türkiye’yi- tanıtmayı amaçlayan bir dizi etkinlik de düzenlemiştir:

Strasbourg’da, Avrupa Konseyi’nin fuayesinde "Musevilerin Türkiye’deki 700 Y ıllık Yaşamından Kesitler" adlı fotoğraf sergisinin açılması (Haziran-Temmuz 2006); “Sefaradlar ve Türk Yahudileri’nin Yaşam Öyküsü (Sefarderna och det jüdisk-turkiska avret)” adlı fotoğraf sergisinin Stockholm’de, Etnografya Müzesi (Etnografiska Museet) salonlarında açılması (Kasım 2006);

Vilnius’da “Osmanlı Türk Toplumunda Yahudi Yaşamı” fotoğraf sergisinin, Vilna Gaon Yahudi Müzesi ile oluşturulan program çerçevesinde Tolerance Center salonlar ında gerçekleşmesi (Aralık 2006-Ocak 2007) ve açılışta verilen konferanstan sonra konuklara pırasa köftesi, kabak mücveri, irmik helvası gibi Türk Sefarad Mutfağı’ndan örneklerin sunulmuş olması bu çerçevede değerlendirilebilecek etkinlikleri oluşturmaktadır.75 Adam Mickiewicz Müzesi [Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türk ve İslam Eserleri Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı, Polonya tarih ve edebiyatı, Beyoğlu]

Telefon: 0212 253 66 98 Adres: Dolapdere, Tatlı Badem Sokak, Beyoğlu

1855 yılında İstanbul’a gelen Polonya’nın ünlü ozanı Mickiewicz’in oturduğu ve koleraya yakalanarak öldüğü ev, ölümünün 100. yılında, 1955’de müze olarak açılmıştır. Aradan geçen zaman içinde bir süre kapal ı kalmış, yeniden düzenlenerek, ölümünün 150. y ılında, 2005’te kapılarını açmıştır.76 Adam Mickiewicz, 1848 yılında Osmanlı Devleti’ne sığınan Polonyalılarla ilişki kurmak, 1853’de başlayan Kırım Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun yanında yer almalarına destek vermek amacıyla 1855 yılında İstanbul’a gelmiştir. İstanbul’da, Beyoğlu’nda Tatlı Badem Sokağı’nın köşe başındaki 29 nolu binaya yerleşmiş, burası Polonyalıların

75 Kaynak: www.muze500.com). 76 “Mickiewicz Müzesi açıldı”, Türkiye, 28 Kasım 2005

60

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

toplandıkları, tartıştıkları bir merkez olmuştur. Polonyalı göçmenler arasında, 1830 yılındaki ayaklanma sonunda İstanbul’a gelen ve Polonezköy’ü kuran Adam Czartoryski, yazar T.T. Jez, “Hanri” takma adıyla tanınan Sobozowski, sonradan Müslüman olan Adam Michalowski de vardır. Binanın mahzenindeki bir oda, ozanın sembolik kabrine ayrılmış, içine haç ve üzerine “26 Kasım-30 Aralık 1855 - Adam Mickiewicz’in geçici kabri” yazısı bulunan bir hatıra levhası yerleştirilmiştir. Gerçi binaya ilk kez 1870’te bir plaket çakılmış, 1902’de de evin müzeye dönüştürülmesi için kampanya başlatılmışsa da, bu kampanya ancak ozanın ölümünün 100. yıldönümünde, 1955’te hedefine ulaşabilmiştir.77 Müze’yi 2007’de gezenlerin sayısı sadece 1.074 olmuşsa da, İstanbul’a gelen Polonya Cumhurbaşkanı Lech Kaczynski’nin Ayasofya ve Sultanahmet Camisi'nin yanı sıra Adam Mickiewicz Müzesi’ne de zaman ayırmış olmasından78 da kolayca anlaşılabileceği üzere, Mickiewicz, Polonyalılar açısından “sıradan” bir ozan değildir; çok ötesindedir. Müze ise, gerek ziyaretçi sayısı, gerek etkinlikler açısından çok “sıradan” bir müze görünümündedir; bu niteliğiyle de değerlendirilen müzeler arasında “kötü örnek” oluşturmaktadır. Oysa başka ülkelerde birçok örneği olduğu üzere, Türkiye-Polonya arasındaki siyasal, ekonomik, kültürel ilişkilerin sergilenebileceği, hatta 1800’lerin ikinci yarısındaki Beyoğlu ve Tarlabaşı’nın canlandırılabileceği bir “Polonya Kültür Merkezi”ne dönüştürülebilecek “potansiyel”e sahip bulunduğu düşünülmektedir. Anadolu Hisarı Müzesi [Kültür ve Turizm Bakanlığı, Hisarlar Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı, taşınır kültür varlığı bulunmuyor, Anadoluhisarı]

Telefon: 0212 263 53 05-265 04 10 Adres: Anadoluhisarı Boğaz’ın Anadolu yakasında, Göksu Deresi’nin denize döküldüğü yerde, adını Hisar’dan alan semtte bulunmaktadır. 1928 yılında Kandilli Belediyesi, 1991-1993 aras ında da Kültür Bakanlığı tarafından bazı onarımlar yapılmıştır. Osmanlılar tarafından Boğaz’da yapılan ve geçişleri kontrol altına almayı hedefleyen ilk hisar olmakla birlikte ziyarete aç ılmamıştır; ancak Hisarlar Müzesi Müdürlüğü’nün izni ile gezilebilmektedir.

77 Ersin Kalkan, “İstanbul’un arka sokakları”, Hürriyet, 3 Aralık 2004. Bu yazıda, Adam Mickiewicz Müzesi, bulunduğu yer ve cenaze töreni şöyle tanımlanmaktadır: “Sakızağacı Caddesi’nin sonunda bulunan ve pek fazla gidilmeyen bir müze yer alıyor. Mahalle son iki-üç yıldır kapkaççıların üslendiği bir merkeze dönüşmüş. Bu nedenle giderken dikkatli olmak, grup halinde gezmek gerekiyor. Serdar Ömer Paşa Sokağı ile Tatlı Badem Sokağı’nın kesiştiği köşede ünlü Polonyalı şair Adam Mickiewicz anısına düzenlenmiş bir müze var...Arkadaşı tarihçi T.T. Jez’in cenaze törenini anlatan yazısından, o zamanların Tarlabaşı’nı anlamak mümkün: ‘Beyoğlu’nun çamurlu yolları arasında, bir çift öküzün çektiği, sade bir tabut vardı. Polonyalılardan başka kimse yok sanıyordum. Yanılmış olduğumuzu biraz sonra anladık. Arkamızda, sokağı kaplamış, başlarına siyahlar sarmış, sel gibi bir kalabalık akıyordu. Cenaze alayında, her ulusu temsil eden kişiler vardı. Sırplar, Dalmaçyalılar, Karadağlılar, Arnavutlar, İtalyanlar, özellikle Bulgarlar çoğunluktaydı.’ 78 “Kaczynski'ler cami ve müze gezdi”, Sabah, 25 Ocak 2007

61

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Her ne kadar Hisar’da taşınır kültür varlığı bulunmamaktaysa da, İstanbul’da depolarda duran birikim kullanılarak “işlevsellik” kazandırılması olası gözükmektedir. Ancak bugünkü durumuyla “kötü örnek” olmaktan öteye geçememekte ve neden “müze” olarak tanımlandığı da anlaşılamamaktadır. Askeri Müze [Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı’na bağlı, askerlikle ilgili silahlar, araç ve gereçler, Harbiye]

Telefon: 0212 233 27 20 ( 4 Hat ) Faks: 0212 296 86 18 Web: http://www.tsk.mil.tr/muze_internet/askeri_muze.htm Adres: Valikonağı Caddesi, Harbiye

Koleksiyonların zenginliği ve çeşidi açısından, askerlik konusunda dünyanın önde gelen müzelerindendir. 1940’a kadar Aya İrini’deki Askeri Müze’de bulunan eserler 1959’dan itibaren Harbiye Mektebi Jimnastikhanesi binas ında yeniden sergilenmeye başlamıştır. Binanın zamanla Askeri Müze koleksiyonları için yetersiz kalması ve gelişmeye olanak vermemesi üzerine, 1966 yılında başlayan yenileme çalışmaları sürdürülen eski Harbiye binasının Askeri Müze olarak kullanılmasına karar verilmiş ve 10 Şubat 1993 günü yeni bir düzenleme ile ziyarete açılmıştır. 500 kişilik Atatürk Salonu’nda, Müze’nin açık olduğu günlerde her gün 15.00-16.00 arasında Mehterin tarihçesini anlatan İngilizce ve Türkçe mültivizyon gösterisi ile 20’şer dakikalık iki seans halinde konser düzenlenmektedir. Aşiyan Müzesi [İstanbul Büyükşehir Belediyesi, edebiyat, Bebek]

Telefon: 0212 263 69 86 Adres: Aşiyan Yokuşu, Bebek Tevfik Fikret’in 1906-1915 yılları arasında yaşadığı ev olan -ve Farsça “yuva” anlamına gelen- Aşiyan, 1940 yılında İstanbul Belediyesi tarafından satın alınmış, 1945 yılında da Edebiyat-ı Cedide Müzesi olarak açılmıştır. Tevfik Fikret’in Eyüp mezarlığında bulunan naaşı, 1961 yılında çok beğendiği bu bahçeye nakledilmiş, bu tarihten sonra da müze "Aşiyan Müzesi" adını almıştır.

Edebiyat-ı Cedide yazarlarının fotoğraf, kitap ve özel eşyalarının sergilendiği Edebiyat-ı Cedide Odası, Abdülhak Hamit’e ait kişisel eşyaların, tablolar, fotoğraflar, çalışma masası ve koltukların bulunduğu Abdülhak Hamit Salonu, şair Nigar Hanım’a ait kitaplar, fotoğraf, resimler, kişisel arşiv ve eşyalarının sergilendiği Şair Nigar Hanım Odası birinci katta bulunmaktadır. Tevfik Fikret’e ayrılmış olan ikinci katta, şairin yatak odası ve çalışma odası yer almaktadır. Şairin yaşadığı yıllarda yatak odası olarak kullandığı odada, kişisel eşyaları, vefat ettiği yatak ve Mihri Hanım tarafından şairin yüzünden alınan maskın kopyası gibi nesneler sergilenmektedir. Çalışma odası olarak kullandığı odada ise; çalışma masası ve koltuğu, kendisi tarafından yapılan resim çalışmaları, tablolar bulunmaktadır.

62

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Şehzade Abdülmecid Efendi’nin, Tevfik Fikret’in "Sis" şiirinden esinlenerek yaptığı ünlü "Sis" tablosu da buradadır. Tabloya yakından bakıldığında, sadece sisli bir havada Boğaz’da giden bir sandal görünür, ancak iki-üç metre uzakla şıldığında, sis dağılır, arka plandaki Süleymaniye'nin kubbesi, Galata Köprüsü görülmektedir. Atatürk Müzesi (İnkılâp Müzesi) [İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Atatürk, Şişli]

Telefon: 0212 240 63 19 Web: http://www.ataturk.net Adres: Halaskargazi Caddesi No: 250, Şişli Mustafa Kemal Atatürk`ün Milli Mücadele Çal ışmaları sırasında (Aralık 1918-16 Mayıs 1919) kiracı olarak kaldığı ev 28 Mayıs 1928’de İstanbul Belediyesi (Şehremaneti) tarafından satın alınarak, 15 Haziran 1942’de Atatürk İnkılâbı Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.

9 Ocak 1962’de geçirdiği yangın tehlikesinden sonra onarılarak 4 Mart 1962’de açılan müze, 1977’de Belediye tarafından Turing Otomobil Kurumu ve İş Bankası’na restore ettirilmiş, 19 Mayıs 1981’de yeniden ziyarete açılmıştır. Müze, 1989 yılında onarım amacıyla kapatılmış, 1991 yılında yeniden hizmete girmiştir. Atatürk Müzesi koleksiyonunun önemli bölümünü Atatürk’ün kişisel eşyaları, giysileri, üniformaları, askeri ve sivil yaşamına ait fotoğrafları, el yazısı ile yazdığı çeşitli belgeleri, madalyaları, hatıra eşyaları oluşturmaktadır.

Ressam İbrahim Çallı ve Zeki Kocamemi tarafından yapılmış yağlı boya tablolar da koleksiyonun önemli parçalarındandır. Müzedeki özgün eserler arasında V. Pisani tarafından yapılmış olan ve Kurtuluş Savaşı’nı simgeleyen suluboya tablolar da bulunmaktadır. Aya İrini Kilisesi Müzesi (St. İrene) [Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı, Bizans, Sultanahmet]

Telefon: 0212 528 45 00 Faks: 0212 512 54 74 E-posta: [email protected] Adres: Topkapı Sarayı Avlusu, Sultanahmet İmparator Konstantin, kenti yeniden kurarken kendi ad ına bir forum, saray ve hipodromun yanı sıra, 330’larda Roma tapınaklarının üzerine Aya İrini Kilisesi’ni de inşa ettirmiştir. Aya İrini ya da Hagia Eirene’nin sözlükteki anlamı ‘Kutsal Barış’ olmakla birlikte, aynı yüzyılda yaşamış, gerçek adı Penelope olan bir azizedir de... Hıristiyanlığı yaymaya çalışmış, putperestler tarafından yılanlarla dolu bir kuyuya atılmış, ama ölmemiştir. Taşlanmış, atlara bağlanıp sürüklenmiş; yine de ölmemiş. Mucizelerin sonunda putperestler H ıristiyan olmuş; İrini de bir azize... İmparator Konstantin, bu olağanüstü olay üzerine yaptırdığı tek tanrılı dinin ilk tapınağına Aya İrini adını vermiştir.

Aya İrini, Bizans’tan günümüze kalan atriumlu [eski Roma tap ınaklarının ortasındaki çevresi revaklı bir avlu] tek kilisedir. Aya İrini, yerini aldığı tapınağın özelliklerini bugüne

63

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

kadar getirmişse de, bugünkü Aya İrini, aynı Aya İrini değildir. Ahşap olan ilk Aya İrini, 532’de yanmış. İmparator Iustinianos, çoktanrılı inancı kesinlikle yasaklayınca ayaklanan halk, Zeus`a sığınarak hem Ayasofya’yı, hem de Aya İrini Kilisesi’ni yakmıştır. Iustinianos, Ayasofya ve Aya İrini’yi yeniden yaptırmıştır. Ancak Aya İrini 564’te bir kez daha yanmış ve yeniden onarılmıştır. İki yangından sonra, bu kez yer sarsıntılarıyla sallanmıştır. Yani kilise üç kez onarımdan geçmiştir. İstanbul`un fethinden sonra kilise camiye çevrilmediği için yapıda önemli bir değişiklik yapılmamıştır. Uzun süre ganimet ve silah deposu olarak kullan ılmıştır. Tophane müşirlerinden Damat Ahmet Fethi Paşa 1846 yılında Türk müzesinin ilk çekirdeğini oluşturan eserleri burada sergilenmiştir. Aya İrini, Osmanlı’nın ilk müzesidir. 1869 yılında Aya İrini, Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) adını almıştır. Zamanla, sergi mekânlarının yetersiz kalması nedeniyle, buradaki eserler 1875 y ılında Çinili Köşk’e taşınmıştır. 1908’den itibaren de Aya İrini Askeri Müze olarak kullanılmıştır. Daha sonra bir süre boş kalan yapı onarılmış ve Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı bir birim haline getirilmiştir. Ziyarete kapalıdır. Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’nün izni ile gezilebilmektedir. Ayasofya Müzesi [Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı, Bizans, Sultanahmet]

Telefon: 0212 528 45 00 Faks: 0212 512 54 74 E-posta: [email protected] Adres: Sultanahmet Meydanı Doğu-batı sentezinin bir ürünüdür. Dünya mimarl ık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli anıtları arasında yer almaktadır. Ayasofya, 916 yıl kilise, 481 yıl cami olmuştur; 1935’ten bu yana da müze olarak işlevini sürdürmektedir. Bizans tarihçileri (Theophanes, Nikephoros, Gramerci Leon) ilk Ayasofya’nın İmparator I. Konstantinos (324-337) zaman ında yapıldığını ileri sürmüşlerdir. Bazilika planlı, ahşap çatılı bu yapı, bir ayaklanma sonunda yanmıştır. Bu yapıdan hiçbir kalıntı günümüze gelmemiştir. İmparator II. Theodosius, Ayasofya’yı ikinci defa yaptırmış ve 415’te ibadete açmıştır. Yine bazilika planlı bu yapı 532’de Nika ayaklanması sırasında yanmıştır. 1936 yılında yapılan kazılarda bununla ilgili bazı kalıntılar ortaya çıkmıştır. Bunlar mabede girişi gösteren basamaklar, sütunlar, başlıklar, çeşitli mimari parçalardır. İmparator Iustinianus (527-565) ilk iki Ayasofya’dan daha büyük bir kilise yapt ırmak istemiş, çağın ünlü mimarlarından Miletos’lu İsidoros ve Tralles’li Anthemios’a günümüze ulaşan Ayasofya’yı yaptırmıştır. Ayasofya’nın yapımına 23 Aralık 532’de başlanmış, 27 Aralık 537’de tamamlanmıştır. Ayasofya, İstanbul’un fethi ile birlikte başlayan Türk döneminde çeşitli onarımlar görmüştür. İstanbul’a gelen yabancı turistlerin gezmeden edemedikleri yerlerin başında gelmektedir.

64

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Ayasofya’nın güneyindeki iki payanda arasında, Türk yapı ve süsleme sanatının ilgi çekici bir eseri olan, 1739’da yaptırılmış olan I. Mahmud Kütüphanesi bulunmaktad ır (Telefon:0212 522 17 50 - 522 09 89; faks: 0212 512 54 74). Kütüphane’de 16.-18. yüzyıllara ait İznik, Kütahya, Tekfur Sarayı çinileri bir arada kullanılmıştır. Kütüphane tamamlandıktan sonra Sultan I. Mahmud Galata Saray- ı Hümayun’daki kitapları buraya göndermiş, ayrıca Topkapı Sarayı Hazine-i Hümayun’undaki değerli kitapları da, kendi mührü ile mühürletip buraya vakfetmiştir. Kütüphanede bulunan yaklaşık 5000 el yazma kitap 1969 yılında Süleymaniye Kütüphanesi’ne taşınmıştır. Aynalı Kavak Kasrı [TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Osmanlı, Haliç]

Telefon: 0212 227 34 41 Faks: 0212 250 40 94 Adres: Aynalı Kavak Caddesi, Hasköy, Eyüp

Üç yüz yıl boyunca Haliç kıyılarını süsleyen ve Aynalıkavak Kasrı olarak bilinen bu yapı, Osmanlı İmparatorluğu döneminde "Aynalıkavak Kasrı" ya da "Tersane Sarayı" adıyla anılan yapılar grubundan günümüze ulaşabilen tek örnektir. Deniz cephesinde iki, kara cephesinde tek katlı kütlesiyle geleneksel Osmanlı mimarlığının son ve en güzel örneklerinden biri olan Aynal ıkavak Kasrı bezeme açısından da çağının zevkini en iyi biçimde yansıtmaktadır. Evliya Çelebi, Kasr’ın bulunduğu alanın Bizans döneminde imparatorlara ait bir bağ olduğunu söyler. Haliç kıyılarından Okmeydanı ve Kasımpaşa sırtlarına doğru gelişen bu büyük bağ ve koru İstanbul’un fethinden sonra, sultanlar ın beğenisini kazanmış, Osmanlı İmparatorluk Tersanesi’nin Kasımpaşa’da kurulup gelişmeye başlamasıyla birlikte de "Tersane Hasbahçesi" adını almıştır. Tersane Hasbahçesi, çeşitli dönemlerin yapılaşmaları sonucunda köşklerle, kasırlarla ve bu yapıların eklentileriyle bezenmiş, Haliç kıyısında oluşan bu yapılar grubu giderek "Tersane Sarayı" adıyla anılır olmuştur. Saray bütünü içinde yer alan ve Sultan III. Ahmet döneminde (1703-1730) yapt ırıldığı sanılan Aynalıkavak Kasrı, Sultan III. Selim döneminde (1789-1807) yeniden düzenlenmi ş, Sultan II. Mahmud döneminde de (1808-1839) değişikliklere uğrayarak bugünkü görünümünü almıştır. Basın Müzesi [Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Basın, Çemberlitaş]

Telefon: 0212 513 84 58-511 08 75 Faks: 0212 513 84 57 E-postal: [email protected] Web: www.tgc.org.tr Adres: Divanyolu Cad. No:84 Çemberlitaş

Maarif Nazırı Saffet Paşa tarafından 1865 yılında neo-klasik tarzda inşa edilmiş olup, Maarif-i Umumiye Nezareti ve İstanbul Darülfünun hizmetlerinde kullan ılmıştır. Darülfünun olarak hizmet verdiği sıralarda (1875) Uluslararas ı Resim Sergisi burada açılmıştır. II. Abdülhamid döneminde “sansür binası” olarak kullanılmıştır. 1908 yılında Şehremaneti’ne

65

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

(İstanbul Belediyesi) devredilmiştir. 1908 yılından 1983 yılına kadar Belediye’nin çeşitli bölümleri bu binada hizmet vermiştir.

1983’de Basın Müzesi olarak hizmet vermesi kararlaştırılmış ve 1984-1988 arasında restore edilip 9 Mayıs 1988’de hizmete açılmıştır. İstanbul’un önde gelen kültür ve sanat merkezlerinden biridir.

Beşiktaş Jimnastik Kulübü (BJK) Müzesi [Beşiktaş Jimnastik Kulübü, Spor, Dolmabahçe]

Adres: İnönü Stadı altı, Dolmabahçe

1903’te, "Osmanlı Beşiktaş Bereket Jimnastik Kulübü" adıyla kurulan Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün müzesidir. Kulüple ilgili kupalar, fotoğraflar, belgeler, formalar vb nesneler bulunmaktadır.

Beylerbeyi Sarayı Müzesi [TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Osmanlı, Beylerbeyi]

Telefon: 0216 321 93 20-21 Faks: 0216 321 93 22 Adres: Abdullah Ağa Caddesi, Beylerbeyi

18. yüzyılda yaşamış olan gezgin İnciciyan’a göre, Büyük Kontstantinus’un diktirdiği bir haçtan ötürü Bizans döneminde “İstavroz Bahçeleri” adıyla anılan yöre, Osmanlılar döneminde Padişahların Has Bahçeleri’nden biri olarak kullanılmıştır. Yine İnciciyan’a göre, buraya “Beylerbeyi” adının verilmesi, 16. yüzyılda Beylerbeyi Mehmed Paşa’nın burada bulunan köşkünden kaynaklanmaktadır. Çeşitli dönemlerde padişahların ilgisini çeken Beylerbeyi, yaptırılan kimi köşk ve kasırlarla yazlık olarak kullanılan bir niteliğe kavuşmuş, 1829 yılında Sultan II. Mahmud’un yaptırdığı ahşap Sahil Sarayı ile yeni bir hareket kazanmıştır.

Bugünkü Beylerbeyi Sarayı, Sultan Abdülaziz tarafından II. Mahmud’un ahşap Sahil Sarayı yıktırılarak 1861-1865 yılları arasında, dönemin tanınmış mimarı Serkis Balyan’a yaptırılmıştır. Saray genellikle yaz aylarında, özellikle de yabancı devlet başkalarının ağırlanmasında kullanılmıştır. Sırp Prensi, Karadağ Kralı, İran Şahı, Fransız İmparatoriçesi Eugenie bunlardan bazılarıdır. Sultan II. Abdülhamid de 1918 yılında, ömrünün son altı yılını geçirdiği bu sarayda ölmüştür.

Boğaziçi’nin Anadolu kıyısında konumuyla dikkati çeken Beylerbeyi Sarayı’nı son dönem Osmanlı Sarayları’ndan ayıran yönlerinden birini de, yamaçlara doğru setler biçiminde yükselen ve bu yüzden “Set Bahçeleri” adıyla anılan bahçeleri, bu bahçelerde bulunan köşkler ve eski saraylardan kalan büyük havuz oluşturmaktadır.

Batı ile ilişkilerin güçlendiği bir dönemde yapılan Beylerbeyi Sarayı’nın en ilginç yanı, Set Bahçeleri’nin altından geçen tarihsel tüneldir. Üst set bahçesindeki büyük havuz ve Mermer Köşk gibi II. Mahmud döneminden (1808-1839) kalan bu tünel, k ıyı yolunun işlevini sürdürmesini sağlarken, aynı zamanda yüksek duvarların ötesi ile bahçelerin bağlantısını da kurmaktadır.

66

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

1984 yılında müze olarak ziyaretlere açılmıştır.

Bahçelerinde ve Tünel içinde oluşturulan kafeterya ve satış reyonlarıyla müze-saray olarak konuklara hizmetler sunulmakta, tanıtıcı nitelikte kitap, kartpostal ve poster gibi yay ınların yanı sıra çeşitli türde hediyelik eşya satışı yapılmaktadır. Öte yandan önceden belirlenen ve alınan izinlere bağlı olarak sarayda ulusal ve uluslararas ı nitelikte resepsiyonlar düzenlenebilmekte, böylelikle geleneksel saray atmosferinin günümüz insan ının tanıtabildiği bir ortam oluşmaktadır.

Büyük Saray Mozaikleri Müzesi [Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı, Bizans, Sultanahmet]

Telefon: 0212 528 45 00 Faks: 0212 512 54 74 E-posta: [email protected] Adres: Arasta Çarşısı, Sultanahmet Sultanahmet Camii’nin güneyinde, caminin külliyesi olan arasta içerisinde yer almaktad ır. Müze, Bizans İmparatorluğu Büyük Sarayı’nın revaklı avlusunun kuzeydoğu bölümünde kısmen sağlam kalmış mozaik döşemeyi içine alacak şekilde yapılmıştır.

İ.S. 450-550 yılları arasına tarihlenen Büyük Saray Mozaikleri eşsiz bir ustalıkla işlenmiştir. Mozaiklerde dini konulara rastlanmaz. Konular günlük yaşamdan ve doğadan alınmıştır. Bunlar arasında kertenkele yiyen grifon, fil ve aslan mücadelesi, bir k ısrağın tayını emzirmesi, kaz güden çocuklar, keçi sağan adam, eşeğine yem veren çocuk, testi taşıyan genç kız, elma yiyen ayılar ve avcı kaplan mücadelesini betimleyen sahneler yer almaktadır.

Büyük Saray Mozaikleri Müzesi, 1953 yılında İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne bağlı olarak açılmış, 1979 yılında Ayasofya Müzesi’ne bağlanmıştır.

Cumhuriyet Eğitim Müzesi (İstanbul Milli Eğitim Müzesi de denilmektedir) [Milli Eğitim Bakanlığı, eğitim, Sultanahmet]

Adres: Sultanahmet Endüstri Meslek Lisesi, tarihsel K ılıçhane Binası, Sultanahmet

Sultanahmet Endüstri Meslek Lisesi bahçesinde bulunan tarihsel K ılıçhane binasında, 1998 yılında hizmete açılmıştır. Müze’nin bulunduğu Kılıçhane binasının asıl adı “dımışkıhane” olup, Osmanlı İmparatorluğu’nun kılıç imalatının yapıldığı ve kılıç yapımının öğretildiği okuldur.

İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet’in vezirlerinden Gedik Ahmet Pa şa’nın girişimi ile 1454’te bir kılıç imalathanesi kurulmuştur. I. Mahmud döneminde (1730-1754) Sadrazam Yeğen Mehmet Paşa buradaki kılıç imalatını durdurmuş, binayı Yeniçeri askerlerinin elbiselerinin dikiminin yap ıldığı “dikimhane”ye dönüştürmüştür. Kılıçhane, III. Selim döneminde (1789-1807) yeniden canland ırılarak 1868 yılına kadar varlığını sürdürmüştür. Mithat Paşa’nın girişimiyle 1868 yılında Kılıçhane binası ve çevresinde bulunan ek binalarda Sanayi Mektebi aç ılmasıyla Kılıçhane kapanmıştır.

67

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Müze’de, Atatürk’ün Türk harflerini ilk kez yazd ığı karatahta, Cumhuriyet öncesiyle ilgili resimler, okul künye defterleri, çeşitli dönemlere ait diplomalar, karne ve sicil defterleri, öğretmen okulu diplomaları, okullarla ilgili belgeler, gazete kesikleri, madalyalar ve eğitim araçları sergilenmektedir.

Kamuya açık olan Müze’de “fotoğraf çekebilmek” için, “Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul ve Kurumlarda Yapılacak Araştırma ve Araştırma Desteğine Yönelik İzin ve Uygulama Yönergesi”, “Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Eserlerden Faydalanma Usul ve Esasları Hakkında Tüzük” ile “Müzeler İç Hizmetler Yönetmeliği” hükümleri doğrultusunda gerekli prosedürlerin tamamlanması gerekmektedir.79

Çinili Köşk Müzesi [Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü’ne bağlı, Osmanlı sanatı, Sultanahmet]

Telefon: 0212 520 77 40 Adres: Osman Hamdi Bey Yokuşu, Gülhane

Fatih Sultan Mehmet tarafından 1472 tarihinde yaptırılan köşk İstanbul’daki en eski Osmanlı sivil mimarlık örneklerinden birisidir. l875-1891 y ılları arasında Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) olarak kullanılmıştır. l953 yılında Türk ve İslam eserlerinin sergilendiği Fatih Müzesi adı altında ziyarete açılmış, 1981 yılında konumu nedeniyle İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne devredilmiştir. Altı oda ve bir orta salondan oluşan köşkte Selçuklu ve Osmanlı Dönemine ait çeşitli çini ve seramikler sergilenmektedir. Müze ve depolarında yaklaşık 2000 eser bulunmaktadır.

Deniz Müzesi [Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, denizcilik, Beşiktaş]

Telefon: 0212 327 43 45-327 43 46 Faks: 0212 236 68 93 E-posta: [email protected] Web: www.dzkk.tsk.mil.tr Adres: Barbaros Hayrettin İskelesi Sok., Beşiktaş

1897`de Bahriye Nazırı Bozcaadalı Hüseyin Hüsnü Paşa’nın emri ile Amiral Arif Hikmet Paşa ve Yüzbaşı Süleyman Nutkî Bey tarafından Taşkızak Tersanesi’nde (eski mayın deposunun üst katı) Deniz Müzesi ve Kütüphanesi adıyla kurulmuştur. İlk nesneler denizcilikle ilgili kişi ve kurumlardan hibe ya da satın alma yoluyla elde edilmiştir. 1914’te, Bahriye Nazırı Cemal Paşa zamanında ressam Ali Sami Boyar’ın çabasıyla genişletilip modernleştirilmiştir. Birinci Dünya Savaşı sırasında (1914-1918) ve sonras ında Bahriye Müzesi Müdürlüğü adıyla Tersane içinde iki kez yeri değiştirilmiş, 1939’da İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Müze’deki eserler Konya’ya taşınmış ve ziyarete kapalı tutulmuştur. Nesneler, Savaş sonrasında, İstanbul Kasımpaşa’daki Divanhane (bugünkü Kuzey Deniz Saha Komutanlığı) binasının bir bölümüne taşınarak depolanmıştır.

27 Eylül 1948’de Dolmabahçe Camii, sarayın garaj ve kayıkhanesi ile havuzunda Deniz Müzesi adıyla teşhire açılmış, ancak 1956’da Dolmabahçe Caddesi’nin genişletilmesi 79 Bknz. www.eaddb.meb.gov.tr

68

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

sırasında kayıkhane ve garaj yıkılınca buradaki eserler eski Dolmabahçe Sahil Saray ı’nın Arabacılar Dairesi’ne taşınmıştır. Dört yıl boyunca bir kısım malzemeleri Dolmabahçe Camii’nde halkın ziyaretine açık bulundurulan müze, 1960’ta şimdi bulunduğu Beşiktaş Vergi Dairesi’ne (eski Maliye binası) taşınmış ve kütüphane ile birlikte hizmete aç ılmıştır.

Müze bünyesinde halen bir kütüphane ile Deniz Arşivi bulunmaktadır. Kayıklar Galerisi, denizcilikle ilgili çeşitli nesneleri içermesi bakımından Müze’nin en ilginç bölümünü oluşturmaktadır. Dünyada bir benzeri olmayan Osmanl ı saltanat kayıkları, bu galeride tamamen özgün şekilleriyle korunup sergilenmektedir. Müze’nin bahçesi de aç ık teşhir alanı olarak düzenlenmiştir.

Deniz Müzesi’nde 3.742 eser bulunmaktad ır. Kütüphanede, bazıları yazma olmak üzere 20.000’i aşkın kitap vardır. Deniz Arşivi’nde, Bahriye Nezareti dönemine ait 25.000.000 dolayında tarihsel, eski yazılı belge yer almaktadır.

Denizcilik ve Su Ürünleri Müzesi [Milli Eğitim Bakanlığı, Denizcilik ve Su Ürünleri Meslek Lisesi, su ürünleri, Beykoz]

1988 yılında ziyarete açılmıştır. Müzede sergilenen eserlerin büyük çoğunluğu Türkiye çevresindeki denizlerin yanı sıra Kızıldeniz, Hint Okyanusu ve Pasifik Okyanusu’ndan derlenmiştir. Müzede 59 adet mercan, 869 adet mollüsk, 585 adet dondurulmu ş balık teşhir edilmektedir. Bunların yanı sıra denizcilik ile ilgili çeşitli araştırma araçları da burada bulunmaktadır.80

Depo Müze [TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Osmanlı, Beşiktaş]

Telefon: 0212 236 90 00 / 1339 Faks: 0212 236 90 00 / 1804 Adres: Dolmabahçe Caddesi, Beşiktaş (Eski Dolmabahçe Kültür Merkezi Binası)

80 “Müze hayat bulacak Dünya literatüründe beşinci sırada sayılan Beykoz Denizcilik ve Su Ürünleri Müzesi’ne, yokluklar içinde kıvranan Bulgaristan’dan destek geldi. Bulgaristan Denizcilik ve Okyanus Balıkçılığı Meslek Lisesi yetkilileri, toplumu bilinçlendirmek ve deniz altında ortak araştırmalar yapmak amacıyla işbirliği teklif ettiler... Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye’de deniz ve su ürünleriyle ilgili tek müze olan Beykoz Denizcilik ve Su Ürünleri Müzesi, İstanbul Anadolu Denizcilik ve Su Ürünleri Meslek Lisesi bünyesinde güçlükle ayakta duruyor. Müzede istiridyeden deniz minerallerine, kurutulmuş balık çeşidinden akvaryum balığına kadar yaklaşık 700 materyal bulunuyor. Tümüyle vatandaşların, katkılarıyla bir araya getirilen koleksiyonların bakım sorunu da var. Materyallerin korunması maliyet gerektirdiği için bazı malzemeler küflenmeye başlamış. Müzenin, 25 yıldır gerçekleştirilemeyen bir inşaat projesi de bulunuyor. Müze bu haliyle Turizm Bakanlığı’nın envanterine girer ve turizm şirketleri de gezi programlarına alırlarsa, kendini zenginleştirmeyi sürdürecek. ‘Doğal ortamlarında sergiliyoruz’ İstanbul Anadolu Denizcilik ve Su Ürünleri Meslek Lisesi Müdürü Musa Sungur, ‘Meslek Lisesi’nde öğrencilerimize materyalleri nasıl işleyeceklerini öğretiyoruz. Ölü materyallere can veriyor ve onları doğal ortamlarında sergiliyoruz’ diyor...” Milliyet, 25 Mart 25 Mart 2000

69

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Osmanlı İmparatorluğu’nun önemli mimari eserleri arasında yer alan saraylar, köşkler ve kasırlar, Cumhuriyetin ilanından sonra, içlerindeki her türlü eşyayla birlikte, TBMM’nin korumasına devredilerek “Millî Saraylar” ad ıyla kurumsallaşmıştır.

Millî Saraylar bünyesindeki yapılar birer müze halinde tasarlanmış, müze içeriğine göre dekore edilmiş ve sürekli olarak ziyarete açık duruma getirilmişlerdir. Ancak bu yapıların müzelere dönüştürülmeleri sürecinde önemli sorunlar ortaya ç ıkmış, kullanıldıkları dönemlerde, gerek günlük yaşam içinde, gerek özel günlerde işlevlerini yerine getiren kimi eşyalar, yeni tasarımlarında ve dekorasyonlarda kendilerine yer bulamam ış ve farklı mekânlardaki depolara yerleştirilmişlerdir. Örneğin, çok sayıda porselen, cam, kristal ve gümüş sofra takımı, gözden uzak depolarda beklemek zorunda kalmıştır. Benzer biçimde, farklı zaman dilimlerinde yenilenme gereksinimi olan ipekli perdeler, tüller, havlu ve peçete takımları, izleyiciye kapalı mekânlarda koruma altında tutulmuşlardır. Ayrıca, sarayların teknolojik gelişmelere paralel olarak, havagazı, elektrik ve merkezi ısıtma sistemlerini kullanmaya başlamasıyla birlikte işlevini yitiren gümüş şamdanlar, gaz lambaları, kandiller; ısıtma araçlarından mangallar, muhtelif döküm ve çini sobalar, odunluk ve maşa takımları, depolarda saklanarak görülebilme olanaklar ından yoksun kalmışlardır.

TBMM Başkanlık Divanı’nın 15 Aralık 2004 tarihli kararıyla, daha önce kültürel etkinliklere ev sahipliği yapan Dolmabahçe Kültür Merkezi’nin (Dolmabahçe Saray ı Matbah-ı Amire) Tahsis Yönetmeliği değiştirilerek, TBMM Başkanlığı’nın onayıyla Depo Müze olarak düzenlenebilmesine olanak sağlanmıştır.

7 Temmuz 2006’da ziyarete açılan -ancak çevre birimlerin restorasyonu nedeniyle geçici bir süre ziyarete kapatılan81 Depo Müze’nin en önemli özelliği, sergileme bölümünün yanında depolama koşullarının da ziyaretçiye açık olmasıdır. Türkiye’de ilk kez uygulanan bu yöntemin, dünyada çok az örneği bulunmaktadır.

Divan Edebiyatı Müzesi(Galata Mevlevihanesi) [Kültür ve Turizm Bakanlığı, Galata Mevlevihanesi Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı, Mevlevilik Beyoğlu]

Telefon: 0212 245 41 41 Faks: 0212 243 50 45 Adres: Galip Dede Caddesi No:15, Tünel, Beyoğlu

1975 yılında müze olarak hizmete açılmış olan Galata Mevlevihanesi, diğer adıyla Kulekapı Mevlevihanesi devrinin kültürünü ve sanat ını yansıtan kurumlardan biridir. Yüzyıllar boyunca musiki ile bilimi bir arada kaynaştıran Mevlevihanelerin Türk kültürüne etkileri büyük olmuştur. Mevlevihanelerin çevresinde toplanan pek çok ki şi güzel sanatların pek çok dalında öğrenim görmüş ve bilimsel alanda kendilerinden uzun uzun söz ettirmişlerdir. Beyoğlu’nda, Yüksekkaldırım’a inen yokuşun başında yer alan Mevlevihane, İstanbul`un en eski Mevlevihanesidir.

II. Sultan Beyazıd`ın beylerbeyi olan İskender Paşa’nın av çiftliği üzerine 1491 yılında inşa edilmiştir. Mevlevihane, Sultan III. Mustafa zamanında (1766) yangın geçirmiş, aynı sultan zamanında bugün ayakta olan Mevlevihane yapt ırılmıştır. 81 11.08.2008, bknz. millisaraylar.gov.tr

70

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Külliye halinde inşa edilmiş olan Mevlevihane, semahane, derviş hücreleri, şeyh dairesi ve hünkâr mahfeli, bacılar kısmı, kütüphane, sebil, muvakkithane, mutfak, türbeler ve hazineden oluşmaktadır. Özellikle “semah” gösterileri “dönen” ya da “dans eden dervi şler” olarak İstanbul’a -ve Mevlevihane olan diğer yerlere- gelen yabancıların yoğun ilgisini çekmektedir. Doğançay Müzesi [Burhan Doğançay, modern sanat, Beyoğlu]

Telefon: 0212 244 77 70-71 E-posta: [email protected] Web: www.dogancaymuseum.org Adres: İstiklal Cad., Balo Sokak No:42, Beyoğlu Türkiye’nin ilk “Kişisel Modern Sanat Müzesi” olan Doğançay Müzesi, Ekim 2004’de açılmıştır. Müze, Beyoğlu’nda, 150 yıllık beş katlı bir tarihsel bina içinde yer almaktad ır. 1999’da Burhan Doğançay tarafından satın alınan bina, dört yıl süren yenileme çalışmalarından sonra eski görkemine kavuşmuştur. İç mekânı müze standartlarına uygun şekilde tasarlanan Müze’de, sanatçının babası Adil Doğançay’a ayrılmış katın dışında Müze’nin kurucusu, Türkiye’nin önde gelen sanatç ılarından Burhan Doğançay’a ait eserler sergilenmektedir.

Burhan Doğançay, özellikle büyülendiği kent duvarlarının etkisini yansıttığı eserleriyle tanınmaktadır. Kent duvarlarının Doğançay için özel bir anlamı vardır; toplumsal, siyasal ve ekonomik değişimde yansıyan zamanın geçtiğini gösterirler. Ayrıca, hava koşullarının saldırılarına ve insanların bıraktığı izlere de tanıklık ederler. Doğançay`a göre kent duvarlarını insan deneyimi için anıt yapan budur.

Burhan Doğançay’ın eserleri dünyanın farklı yerlerindeki 56 müzede sergilenmektedir. Bunlar arasında, Brüksel’deki yeni Avrupa Birliği binasına koyulan resmi de bulunmaktadır. Bunun önemini ve “neden müze?” sorusunun yan ıtını kendisi şöyle vurgulamaktadır:

“Eserlerim 56 müzeye girdi. Buradan giderken bütün emelim, d ışarıda bir Türk’ün resmiyle yaşayabileceğini göstermekti. Hatta bir gün rahmetli babama ‘Benim resimlerim bir gün dünyanın en önemli müzelerine girecek’ dediğim zaman haklı olarak bana güldü. Bugün hala tahmin ediyorum dünyan ın 4’te 3’ü, Türk’ün ressam olacağına inanmıyordur çünkü geçmişi yok. Metroya binmek için 15 sente ihtiyacım olduğu günler oldu. Kirayı 6 ay vermediğim günler oldu belki ama benim şimdi Japonya’da iki üç müzede resmim var, Almanya’ya yahut Danimarka’ya gidin, belli müzelerde Doğançay resimleri var. Benden sonra geleceklerin birçoğu benim çektiklerimi çekmeyecekler. En eksik tarafımız bu. Dışarısını korkunç şekilde ihmal etmişiz, etmekteyiz, hala da ediyoruz... Her yapıtçının bir şeyden sonra bazı düşünceleri var ileriye doğru. Benim eserlerim benden sonra da olacak ama diyelim siz 100 tane resim yapt ınız, bu 100 tane satılır, 100 eve girer. Bir daha bunları ilerideki jenerasyonun görmesine imkân yok, ancak müzayedeye çıktığı zaman görürler. Hiç olmazsa eserlerimin bir k ısmının beraber kalması ve ilk yaptığım eserlerle birlikte görülmesi düşüncesinden doğdu. Batı’da bu

71

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

mesele halledilmiş, bugün Amerika’da artık müzesi olmayan, şehir demiyorum, kasaba yok. İkincisi müzesi olmayan üniversite yok, hatta müzesi olmayan kolej yok. Avrupa da bunu halletmiş. Bana bir tek ülke söyleyemezsiniz ki, gelişmiş olsun ve müzesi olmasın. Ama bana geri kalmış bir memleket söyleyemezsiniz ki müzesi olsun. Maalesef bunun içine biz de dâhiliz. Müze yaln ız resmin gösterildiği bir yer değil. Müze tamamen bir okul ve dünyan ın en iyi okullarından bir tanesidir. Onun için yurtdışına gittiğiniz zaman, bakıyorsunuz sanat müzelerinin önünde 4, 5, 6 yaşındaki çocuklar saatlerce bekleyip müzeye girmeye çal ışıyorlar. Amerika’daki eserlerimin benden sonra ne olacağını hallettik. Orada Ohio Üniversitesi’nin bir Kennedy Müzesi var, oradan hep kıymetli ressam ve heykeltıraşlar yetişmiş. Oraya bazı koleksiyonerler benden aldıkları 50-60 resmi bağışlamış durumda. Böyle olunca da müze diğer eserleri de barındırmak istedi. Ama Türkiye’de ne olacak? Resimlerim satılıyor, güzel ama ilerideki jenerasyonlar ın bunu görmesine imkân olmayacak. Ben yıllarca bazı resimlerimi o yüzden satmadım, mesela Paris’te 60’lardaki resimlerimi. İstanbul’daki Doğançay Müzesi kendi fikrimle ve çok az yardımla kuruldu. İki tane inşaat şirketi olan genç arkadaşın yardımları dışında hiçbir yardım görmeden, kendi imkânlarımızla 21’inci asrın müzesini yaptık. Son zamanda Bülent Eczacıbaşı hiç olmazsa banyolar için sıhhi malzemeleri verdi. Son günlerde de gene bir computer firmas ı bilgisayar verdi. Ancak daha eksikler var. Kimse bugüne kadar ‘Böyle bir şey yaptın acaba yardım edebilir miyiz yahut neye ihtiyacın var’ diye sormuyor. Beni en çok üzen bu. Benim hayattaki prensibim, ya en iyisi olacak, ya hiç olmayacak. Şu ana kadar en iyisini yapma gayreti ile geldik. Tabii bu işletme meselesi. İşte onun için bazı büyük vakıflara giderek ‘Her şey sizin, tek kuruş istemiyorum, içindeki bütün babamın ve benim resimlerim de dâhil her şeyi veriyoruz’ dedim. Doğançay Müzesi’nin başına onların ismi de gelecek. Doğançay ismi yaşadığı müddetçe, Türkiye yaşadığı müddetçe, o resimler de yaşayacak ve bununla beraber genç eleman yetiştireceğiz. Türkiye’nin bugün en büyük sıkıntılarından bir tanesi müzeci yok Türkiye’de, müzeciler de yetiştireceğiz. Bu devamı olan bir şey. Bu 10 sene için yapılmadı. Buranın yapılmasının tek sebebi 500 yıl sonra da bu eserlerin görülebilmesi ‘Eserlerim Doğançay müzesi ile yaşayacak’ “82

Dolmabahçe Sarayı Müzesi [TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Dolmabahçe ]

Telefon: 0212 236 90 00 (20 hat) Faks: 0212 259 32 92 Adres: Dolmabahçe Sarayın bulunduğu yöre, 17. yüzyıla kadar Boğaziçi’nin koylarından biriydi. Bu bölgenin, Altın Post’u aramaya çıkan Argonotların efsanevi gemisi Argos’un demirlediği, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethi sırasında Haliç’e indirmek üzere gemilerini karaya ç ıkardığı yer olduğu ileri sürülür.

82 Defne Sarısoy’la söyleşi, bknz. NTV-MSNBC, 6 Ekim 2003.

72

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Osmanlı İmparatorluğu zamanında kaptan paşaların donanmayı demirledikleri, geleneksel denizcilik törenlerinin yapıldığı doğal bir liman görünümünde olan bu koy, 17. yüzy ıldan başlayarak dönem dönem doldurulmuş ve Dolmabahçe adıyla padişahların Boğaziçi’ndeki has bahçelerinden biri konumuna getirilmiştir.

Tarihsel süreç içinde çeşitli padişahlar tarafından yaptırılan köşk ve kasırlarla donatılan Dolmabahçe, zamanla "Beşiktaş Sahil Sarayı" adıyla anılan bir saray görünümü kazanmıştır. Beşiktaş Sahil Sarayı, Sultan Abdülmecid zamanında (1839-1861) ahşap ve kullanışsız olduğu gerekçesiyle, 1843 yılından başlayarak yıktırılmış, aynı yerde günümüze dek gelen Dolmabahçe Sarayı’nın temelleri atılmıştır. Yapımı 1856 yılında bitirilmiştir. Dönemin önde gelen Osmanl ı mimarları Karabet ve Nikogos Balyan tarafından yapılan sarayın ana yapısı, Mabeyn-i Hümayun (Selâmlık), Muayede Salonu (Tören Salonu) ve Harem-i Hümayun adlarını taşıyan üç bölümden oluşmaktadır.

Günümüzde, Dolmabahçe Sarayı’nın bütün birimleri restore edilmiş ve ziyarete açılmış bulunmaktadır. Saray’ın değerli eşyalarının sergilendiği iki “Değerli Eşyalar Sergi Salonu”, Milli Saraylar Yıldız Porselenleri Koleksiyonu’ndan örneklerin yer ald ığı “İç Hazine Sergi Binası”, genellikle Milli Saraylar Tablo Koleksiyonu’nun bölüm bölüm ve uzun süreli sergiler biçiminde izleyicilere sunulduğu “Sanat Galerisi”, bu galerinin alt kat ında sarayın çeşitli nesneleri ve mimari süslemelerinden al ınmış kuş motiflerinin fotoğraflarından oluşan sürekli serginin bulunduğu tarihsel koridor, Mabeyn Bölümü’ndeki Abdülmecid Efendi Kütüphanesi başlıca sergileme birimlerini oluşturmaktadır. Ayşe ve Ercümend Kalmık Müzesi [Ayşe ve Ercüment Kalmık Vakfı, resim, Taksim]

Faks: 0212 244 46 61 Adres: Sarayarkası Sokak No: 35 - 37 Gümüşsuyu, Taksim Türk resim tarihinin önemli isimlerinden olan Ercüment Kalmık’ın geç dönem 19. yüzyıl evinin aslına uygun restorasyonu sonucu oluşturulmuştur. Restore edilen ev, Ercümend Kalmık’ın eserlerinin sergilenmesine ayr ılmış, tonozlu ek binanın alt katında sanat atölyesi, üst katında ise geçici sergiler için bir mekân yarat ılmıştır. Eski Şark Eserleri Müzesi [Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü’ne bağlı, Doğu sanatı, Sultanahmet] Telefon: 0212 520 77 40 Adres: Osman Hamdi Bey Yokuşu, Gülhane Halil Eldem Bey tarafından 1917 yılında düzenlenerek hizmete açılmıştır. Eski Mezopotamya, Yunan öncesi Anadolu, Eski Mısır ve İslamiyet öncesi Arabistan Kültürüne ait 15.000 kadar arkeolojik eser sergilenmektedir. Binan ın giriş merdiveninin iki yanında M.Ö. IX. yüzyıla ait Zincirli’de bulunmuş iki aslan heykeli yer almaktadır. Ayrıca 75.000 çivi yazılı belgenin korunduğu "Tablet Arşivi" de burada bulunmaktadır.

73

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Eyüp Belediyesi Nezih Eldem Şehir Müzesi [Eyüp Belediyesi, kent müzesi, Eyüp]83

Tel: 0212-440 05 00/1607 Faks: 0212-440 05 00/599 e-posta: mail:[email protected] Adres: Nişancı Mah. Feshane cad. No:41 (Belediye Binası Yanı) Belediye binasının yanında bulunan eski Askeri Dikimevi binası yeniden yapılarak müze binası haline getirilmiştir. Bina, yapımı itibarı ile Müze olarak kurulmuştur. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile yapılan görüşmeler sonunda, 2006 yılı içinde Eyüp’teki kültürel, sanatsal ve bilimsel bulgu ve nesnelere yönelik bir müze olarak hizmete sunulmas ı için çalışmalar sürdürülmektedir. 2005 yılında kaybettiğimiz ülkenin seçkin mimar, müzeci ve bilim adamlarından Prof. Dr. Nezih Eldem anısına onun adını taşıması, Eyüp Belediyesi Nezih Eldem Müzesi olarak açılması öngörülmektedir.

Bakanlıktan özel müze kurulması izni alınmıştır (Kasım 2007); Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın himayelerinde ve danışmanlığında müze kurma çalışmaları sürmektedir.

Eyüp Belediyesi’nin konuyla ilgili “basın bülteni” aşağıda verilmektedir:

“Eyüp Müzesine Kavuşuyor Dünyanın birçok ülkesinde başlatılan büyük çaplı kültürel yatırımları öngören kentsel kalkınma projeleri, ülkemizde de yaygınlaşan bir şekilde uygulanmaya başlanmıştır. Bunun en güzel uygulama örnekleri de kent müzelerinin kurulmas ıdır. Eyüp Belediyesi de bu kapsamda kuracağı şehir müzesiyle, İstanbul’a yeni bir kültür turizmi kurumu kazandırma çalışmasını başlatmıştır. Eyüp, kurulduğu tarihten günümüze kadar ulaşan izleri hala yaşatan, acık hava müzesi özelliğini taşıyan bir tarih ve kültür merkezidir. İlçe’nin tarihsel, kültürel ve doğal varlıklarının hayata geçirilmesinde, korunmasında yerel yönetimlere önemli görevler düştüğünün bilincindeyiz. Eyüp Belediye Başkanlığı olarak; Eyüp’ün tarihten günümüze ulaşan büyük kültür mirasını bugüne kadar hep yaşatma çabaları içerisinde olduk. Bu amaçla kurulması düşünülen Nezih Eldem Şehir Müze’sinin de, bu yönde yol gösterici özellik taşımasını ve Müze’nin vizyon ve hedeflerinin de buna göre belirlenmesi ve uygulanmasını arzu etmekteyiz. Eyüp Belediye Başkanlığı kültür faaliyetleri kapsamında; 2005 yılından itibaren...Eyüp Belediyesi Nezih Eldem Şehir Müzesi kuruluş çalışmaları başlatılmıştır. Müze binası; 1985 yılına kadar çeşitli askeri amaçlı olarak kullanıldıktan sonra boşaltılmış ve 1988 yılında İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nce yıktırılmıştır. Bina, daha sonra Eyüp Belediyesince onaylı rölövesine uygun olarak hazırlanan restitüsyon ve restorasyon projeleri doğrultusunda, Müze kullanım amaçlı tadilat projesine uygun

83 http://www.eyup.bel.tr/bpi.asp?caid=449&cid=1515

74

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

olarak restorasyonu yaptırılarak, korunması gerekli kültür varlığı olarak tescillendirilmiştir. Eyüp Belediyesi Nezih Eldem Şehir Müzesini hızlı bir şekilde hayata geçirmek üzere, Askeri Müze eski müdürlerinden Sadık Tekeli, müze kurucu müdürlüğü ve koordinatörlüğüne getirilmiştir. Çalışmaların daha verimli bir şekilde yürütülebilmesi için öncelikle, kent müzeciliği alanında birikimli müzecilik uzmanları, değerli kültür, bilim ve sivil toplum insanlarından oluşan bir Danışma Kurulu oluşturulmasının uygun olacağı değerlendirilmiştir. Oluşturulan Danışma Kurulu’nun müze konseptini belirlemesi ve başından itibaren sergileme ve uygulama projelerinde yol gösterici, içerikle, kavramsal çal ışmalarla ve yöntemle ilgili yönlendirici çalışmalar yapması ve öneriler getirmesi beklentilerimiz arasında yer almaktadır. Ayrıca Danışma Kurulunca alınacak kararları uygulama sürecine koyacak ve hızlanan süreci takip etmek üzere Belediye bünyesinde... bir Yürütme Kurulu oluşturulmuştur...

Fenerbahçe Spor Kulübü Müzesi [Fenerbahçe Spor Kulübü, spor, Kad ıköy]

Telefon: 0216 449 56 67 / 2028 Web: www.fenerbahce.org/fbmuze/index.asp Adres: Şükrü Saraçoğlu Stadyumu, Kadıköy

5 Haziran 1910’da İstanbul’un ünlü Rum kulübü Sturugglers’i 3 – 1 yenerek kazan ılan ilk kupa ile Fenerbahçe Müzesi’nin de temelleri at ılmıştır. Küçük bir vitrinle başlanmış, küçük bir odaya geçilmiş, oradan büyük bir salona geçilmişse de, kulübün ilk 25 yıllık faaliyetlerinin kanıtı olan kupa, şilt vb ödüller, çeşitli tarihsel belgeler 5/6 Haziran 1932 gecesi çıkan yangında kulüp binası ile birlikte yanmışlardır.

1932`den sonra, etkinlik gösterilen spor dallar ının çeşitlenmesi sonucu kazanılan kupa, şilt, plaketler, Fenerbahçe Burnu’ndaki sosyal tesislerin aç ılmasından sonra oradaki vitrinlerde sergilenmişlerdir. Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın yeniden yapılması sırasında, modern bir müzenin stadın içinde kurulması kararı alınmış ve müzenin resmi açılışı 19 Ekim 2005’de yapılmıştır.

Fethiye Müzesi (Pammakaristos Manastırı) [Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı, Bizans, Fatih]

Telefon: 0212 528 45 00 Faks: 0212 512 54 74 E-posta: [email protected] Adres: Fethiye Caddesi, Draman, Fatih

Bizans döneminde yaptırılan Pammakaristos Manastır kilisesidir. Latin istilasının son bulmasıyla XIII. yüzyılda bir mezar şapeli eklenmiştir.

İstanbul’un fethinden sonra, Hıristiyanların elinde kalıp kadın manastırı olarak kullanılmış, 1455 yılında patrikhane buraya taşınmış ve 1586 yılına kadar kalmıştır. III. Murat (1574-1595) camiye dönüştürmüş ve Fethiye adı verilmiştir.

75

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Kuzey kilise halen cami olarak kullanılmaktadır, ek kilise ise duvarları XIV. yüzyılın mozaikleri ile süslü olup 1938-1940 yıllarında onarıldıktan sonra müze olarak Ayasofya Müzesi’ne bağlı bir birim haline getirilmiştir. Restorasyon çalışmaları nedeniyle ziyarete kapalıdır.

Florence Nightingale Müzesi [Milli Savunma Bakanlığı, I. Ordu Komutanlığı’na, sağlık, Üsküdar]

Telefon: 0216 343 73 10 Faks: 0216 333 10 09 Adres: Selimiye Kışlası, Üsküdar Kırım Savaşı sırasında Askeri Hastane haline getirilen ve İngiliz hemşire Florence Nightingale’in de görev aldığı Selimiye Kışlası’nın kuzeybatı köşesindeki kulenin bir bölümü 1954’te müze olarak düzenlenmiş ve I.Ordu Komutanlığı’nın izni ve desteği ile Türk Hemşireler Derneği tarafından 1954 yılında açılmıştır.

Florence Nightingale’in eşyaları, fotoğrafları, elinden hiç eksik etmediği lambası, madalyaları ve Sultan Abdülmecid’in hediye ettiği bilezik sergilenmektedir. Müze’yi gezmek isteyenlerin, ziyaret tarihinden üç dört gün önce kimlik bilgilerini fakslay ıp onay/izin almaları gerekmektedir. Florya Atatürk Deniz Köşkü [TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Atatürk ve Cumhuriyet tarihi, Florya]

Telefon: 0212 426 51 51 Faks: 0212 580 75 34 Adres: İstanbul Caddesi, Florya

Yeşilköy ile Küçükçekmece arasında yer alan Florya’nın 19. yüzyılda sönük bir avcı uğrağı konumunda olduğu bilinmektedir. Atatürk’ün buraya olan ilgisiyle önem kazanan Florya giderek yazlık bir dinlenme merkezine dönüşmüştür. Atatürk için İstanbul Belediyesi’nce 1935’te mimar Seyfi Arkan’a projelendirilen köşk, yazlık bir konut olarak yapılmış ve 14 Ağustos 1935’te kullanıma açılmıştır. Atatürk, 1936 yılının Haziran ve Temmuz aylarında uzunca bir süre burada yaşamış, siyasal ve bilimsel toplantılar için köşkü özellikle kullanmış, aralarında İngiliz Kralı VIII. Edward ve Madam Simpson’un da bulunduğu kimi önemli konukları burada ağırlamıştır. Köşk, Atatürk tarafından son olarak 28 Mayıs 1938 günü kullanılmış, ölümünden sonra bu yapılar sonraki cumhurbaşkanları tarafından kullanılmıştır.

16 Eylül 1988’de Cumhurbaşkanlığı tarafından TBMM’ne bağlı Milli Saraylar Daire Başkanlığı’na devredilen bu yapılar topluluğu, restorasyona alınarak Atatürk Müzesi haline getirilmiş ve içinde “Atatürk İstanbul’da” konulu sürekli bir fotoğraf sergisi oluşturulmuştur. Köşkün bir bölümünde de Atatürk ile ilgili çeşitli yayınlar tanıtılıp satılmaktadır. Yaverlik ve Genel Sekreterlik binaları onarılıp TBMM sosyal tesisleri haline getirilmiş, bu binaların arasında kalan boşluğa kafeterya ve restoran hizmeti veren bir yap ı eklenmiş, yine bahçe; kafeterya hizmetleri verilecek bir konuma getirilmi ştir.

76

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Galatasaray Müzesi [Galatasaray Spor Kulübü, spor, Beyoğlu]

Tel: 0212 249 11 00 Adres: Galatasaray Lisesi, Beyoğlu

Galatasaray Spor Kulübü'nün 50. yılı dolayısıyla 1955 yılında yayımlanan kitabın müze ile ilgili bölümünde müzenin kuruluşu bizzat Ali Sami Yen’in anılarından şöyle aktarılmaktadır:

“Vaktiyle donanma cemiyetinin yaptığı teftişlerde birinciliği kazanmak için bütün kudretimizle çalışır, bütün şahsi vasıtalarımızı da bu uğurda kullanırdık. O sırada kotra eksiklerinin tamamlanması için kalafat yerinde sık sık dolaştığımdan bir gün ihtiyar bir gemicinin sattığı bir derin su iskandilini 15 kuruşa almaya muvaffak olmuştum. Çok eski modası geçmiş bir alet idi. Fakat temizleyip parlattıkça gemicilik odamızın masasının üzerinde kendisini gösterdi. Yanına ikinci bir alet getirme hevesi yavaş yavaş denizcilik müzemizin ortaya çıkmasına yol açtı. Kendi vasıtalarımızla almaya muvaffak olamadığımız aletleri de, bizi teşvik etmek isteyen o zamanki Bahriye Nazırı Cemal Paşa’dan almıştık. O tarihte kulüp merkezini Beyoğlu’ndan Kalamış koyuna taşımıştık. Evde kendim için toplamış olduğum spor resimlerini de kulübe getirdim. Mevcut kupalar ımıza üç camekan temin etmiştik. Deniz ve kara sporlarına ait hatıralar bir araya gelince cazibesi büyüdü ve bu suretle yavaş yavaş Galatasaray Müzesi ortaya çıktı”84

1942’de Recep Peker başbakanlığındaki hükümet Galatasaray Lisesi’nde ayr ı bir müze binası yaptırılmasına izin verdi. 1970 yılında, bugünkü okul girişine eklemlenmiş bina tamamlanmış ve Galatasaray Müzesi buraya taşınmıştır.

Müze etkinlikleri ve örgütlenmesi üç temele dayand ırılmıştır: (i) Müze eşyasının korunması, (ii) Müze’ye sürekli yeni eşya sağlanması -ki, her yıl Ekim ayındaki kuruluş yıldönümünde kulüp, o yıl kazanılan kupa ve ödülleri Müze’ye teslim etmektedir; ayr ıca, Galatasaraylılar da ellerindeki belge ve eşyaları da Müze’ye vermektedirler-; (iii) kültür değeri olarak müze konu ve kapsamını kamunun bilincine aktaracak sergilemenin yapılması....

Galatasaray Lisesi ve Spor Kulübü’nün ortak müzesi kimliğindeki Müze yakında Lise’nin karşısındaki eski Galatasaray Postanesi Binası'na taşınacaktır. Halı Müzesi [Vakıflar Genel Müdürlüğü, halı, Sultanahmet]

Telefon: 0212 518 13 30 Adres: Sultanahmet Camisi Avlusu Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi ile Türk Yazı Sanatları Müzesi’ni kurma çalışmaları yapılırken, Yavuz Selim Medresesi (Halıcılar Köşkü Medresesi) ve Yeni Cami Hünkâr Kasrı altındaki depolarda ve Şehzade Camisi imaretinde, çeşitli türbe, dergâh ve camilerden toplanmış değerli halı, kilim, sumak, cicim gibi yaygıların olduğu dikkati çekince, ilkel koşullarda korunan bu eserlerin bir müzede sergilenmesi uygun görülmü ştür. 84 http://www.galatasaray.org/tarih/pages/tarih_muze.php

77

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Halı Müzesi’nin kurulduğu Hünkâr Kasrı Sultan Ahmet Cami ile birlikte Sultan I.Ahmet tarafından 1609–1617 yıllarında Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa’ya yaptırılmıştır. Çeşitli onarımlar gören kasır birçok özgün ayrıntısını yitirmiş, son büyük onarımını 1949’daki yangından sonra geçirmiştir.

İlk kez Yapı ve Kredi Bankası’nın Galatasaray’daki galerisinde 1972’de sergilenen bu eserler ilgi ile karşılanmıştır. Bunun ardından onarımı tamamlanan Sultanahmet Camisi Hünkâr Kasrı’nda bu halılar ve onları tamamlayan depolardan getirilen diğer örnekler 1979`da Halı Müzesi adıyla ziyarete açılmıştır. Restorasyon çalışmaları nedeniyle ziyaretçi alınmamaktadır. Hat Sanatları Müzesi [Vakıflar Genel Müdürlüğü, hat/yazı sanatı, Beyazıt]

Telefon: 0212 527 58 51 Adres: Beyazıt Meydanı

Beyazıt Meydanı’ndaki Beyazıt Medresesi’ndedir. 1968 yılında, Sultan Selim Medresesi’nde “Türk Yazı Sanatları Müzesi” adıyla açılmış, 1984’te de bugünkü binasına taşınmıştır. Birçok ünlü hattata ve hattat padişahlara ait hatlar, levhalar, tuğralar ve Kur’anlar medresenin küçük odalar ında sergilenmektedir.

Havacılık Müzesi [Hava Kuvvetleri Komutanlığı, havacılık, Yeşilyurt]

Telefon: 0212 663 24 90 / 2215 Faks: 0212 663 15 60 Adres: Hava Harp Okulu Komutanlığı, Yeşilyurt

İlk havacılık müzesi, 1971’de İzmir’de, Cumaovası sivil hava alanında ziyarete açılmış ve 1978 yılına kadar burada kalmıştır. 1974’te müzenin İstanbul`a taşınması gündeme gelmiş ve gerekli girişimler başlatılmış, sonunda Müze, 1985 yılında Yeşilköy’de ziyarete açılmıştır.

12.000 metrekare açık ve 3000 metrekare kapalı alan üzerinde sergilenen uçaklar arasında uçabilenler olduğu gibi, dünyada eşi kalmadığı için antika değerine sahip 1930’lu yıllara ait uçaklar da bulunmaktadır. Ayrıca Türk havacılık tarihi ile ilgili değerli eşya, maket, fotoğraf ve tarihsel belgelerin de bulunduğu kapalı mekânların dışında açık mekânda da jet savaş uçakları, kargo ve savaş uçakları, helikopterler, uçaksavar, füze ve radar sergilenmektedir.

Müze’de ayrıca 50 kişilik sinema ve konferans salonu, uçak maketleri ve hat ıra eşya satışının yapıldığı bir reyon, yazlık ve kışlık kafeterya bulunmaktadır.

Hilmi Nakipoğlu Fotoğraf Makineleri Müzesi [özel, fotoğraf ve fotoğraf makineleri, Bakırköy]

Telefon: 0212 543 09 20 Adres: Nefus Nakipoğlu Zihinsel Engelliler Okulu 4. kat, Osmaniye Caddesi, No: 18/B, Bakırköy

78

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Müze’de, Hilmi Nakipoğlu’nun topladığı fotoğraflar ve fotoğrafçılıkla ilgili malzemeler sergilenmektedir. 1896’da yapılmış fotoğraf makinesinden başlayarak günümüze kadar gelen çeşitli marka ve ölçüde 900 adet fotoğraf makinesi vardır. Ayrıca taşınabilen ve taşınamayan stüdyo tipi fotoğraf makineleri, çift objektifli makineler, casus veya mini makineler, Leica filmle kullanılan makineler, poloraid filmle kullanılan makineler de onları tamamlamaktadır. Başta Roll filmi olmak üzere çeşitli filmler ve aksesuarlar da burada bulunmaktadır.

"İnsan nasıl âşık olduğunu anlatabilir mi, yüzyıllardır kimse aşkın net bir tanımını koyabilmiş mi ortaya. İşte ben de anlatamıyorum fotoğrafa, fotoğraf makinelerine nasıl tutulduğumu. O sizin hafızanız, gördüğünüzü kaydediyor. Ölümsüzleştiriyor. Bundan daha büyük bir sihir var mı?" Nakipoğlu'nun ilk 'karanlık oda'sı evde bulduğu bir çeyiz sandığıymış. "Fotoğrafa 1960 yılında başladım. İşin ilginci o zaman bırakın karanlık odayı bir fotoğraf makinem bile yoktu. Bir gün evde eski bir çeyiz sand ığı buldum. İçini boşalttım ve içine fotoğraf baskısı ile ilgili birtakım malzemeler koydum. Sağdan soldan, eşten dosttan negatifler buldum sonra. Önceleri bunlarla kontak bask ılar yaptım. Sonra baktım bu iş iyice hararetleniyor akabinde İtalyan malı bir '6 X 6 Feryani' aldım. Bu kez okulda bayağı ciddi bir karanlık oda ve fotoğraf kulübü kurdum. Makinemle hem okulda fotoğraf çekiyordum, hem de kendi bask ımı kendim yapıyordum...” Hilmi Nakipoğlu 'farkında olmadan' makine toplamaya ise 1970 y ılında başlamış. Sur diplerinden, sahaflardan ve muhtelif antikac ılardan yaklaşık 30 yılda 900 makine toplamış Nakipoğlu. "Bir süre sonra ben artık aramasam da makineler beni buluyordu. Bu işte sabıkalı olduğum herkes tarafından bilinir olmuştu! Elinde eski makinesi olan beni arıyordu. Hepsini İstanbul'dan topladım ben bunların. Şimdi müzeyi gezenler 'Burada bu kadar makine var mıymış ya' diyorlar. Ama arayan buluyor! Dostları sürekli 'Bu kadar makineyi ne yapacaksın' diye soruyormuş Nakipoğlu'na. O da 'Belki ileride müze kurarım' diyormuş yarı şaka yara ciddi. Sonunda bu dileği 1996'da gerçekleşmiş. Bakırköy'de özürlü çocuklar için kurduğu ve Milli Eğitim Bakanlığına bağışladığı okulun bünyesinde açmış 'Hilmi Nakipoğlu Fotoğraf Makineleri Müzesi'ni." "Geriye dönüp baktığımda yaklaşık 30 yıl içinde toplanan bu 900 parça fotoğraf makinesinin sadece bana özel, kendi arşivimde durması, kapalı kapılar ardında durmasına gönlüm razı olmadı. Beni aşıp bize mal olmasını istedim. Sonuçta bunlar tarihin ele gelen, dokunabileceğiniz belgeleri. Bunları birisinin toplaması, saklaması, muhafaza etmesi gerekiyor. Ben kendimde bu sorumluluğu istedim. Çok kişisel başlayan bu merak çok ciddi bir yere doğru gitti hayatımda. Son nokta da bu müze oldu."85

85 “Hatıraların hatıraları burada”, Radikal, 14 Ağustos 2001

79

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

“...İşadamı Nakipoğlu, müzeye İstanbul'daki üniversitelerin fotoğraf bölümleri ve iletişim fakültelerinden öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiğini söylüyor: ‘Müzede yer alan fotoğraf makinelerinin hepsi, çalışır durumda mekanik makineler. Öğrenciler, fotoğraf makinesinin günümüze kadar geçirdiği değişimi görüyor, makineleri ellerine alıp inceleyebiliyor.’ “86

Hüseyin Rahmi Gürpınar Müze Evi [..., edebiyat, Heybeliada]

Telefon: 0216 351 09 25 Adres: Heybeliada

Cumhuriyet dönemi yazarlarından Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Heybeliada’da, 1912–1944 yılları arasında yaşadığı evin, Kültür Bakanlığı’nın yaptığı restorasyonla müzeye çevrilmesiyle oluşturulmuştur. Heybeliada’da denize hâkim bir tepede bulunan Müze’de aralarında Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın kendi yaptığı el işlerinin de bulunduğu eşyalar ve kitaplar sergilenmektedir.

Aslında hiçbir şey bu kadar “basit” değildir. Gürpınar’ın evinin Müze’ye dönüşebilmesi tam 56 yıl almış ve ancak 2000 yılında müze olarak açılabilmiştir. Süreci anlatan bir yazı, Türkiye’de “değerlere nasıl sahip çıkıl(ma)dığı”nın “ibret belgesi” olarak sunulmaktad ır:

“Büyük yazarın evini öğretmenler kurtardı Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Heybeliada'daki evi nihayet onarıldı ve halkın ziyaretine açıldı. Yazar 1944'te öldükten sonra viraneye dönüşen ev uzun bir mücadele sonunda müze oldu. Mücadele, Adalar Kaymakamı Mustafa Farsakoğlu'nun öğretmen eşinin de aralarında bulunduğu Hüseyin Rahmi Gürpınar Lisesi öğretmenlerinin çabalarıyla başarıyla sonuçlandı. Gürpınar Müzesi açıldı Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın 36 yıldır müze yapılması beklenen ancak bu arada yağmalanan evi geçen cumartesi kapılarını ziyaretçilere açtı. Heybeliada'daki ev, bir grup öğretmenin çabasıyla müze oldu. Müze haline getirilmesi yılan hikâyesine dönen Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Heybeliada'daki evi nihayet onarılarak halkın ziyaretine açıldı. Hüseyin Rahmi'nin 1944 yılında ölümünün ardından bir süre mirasçılar tarafından kullanılan ve daha sonra uzun yıllar başı boş kalıp, viran hale gelen, hatta defalarca soyulan ev, 56 y ıl sonra müze oldu. Kendisi de bir öğretmen olan Hüseyin Rahmi'nin evinin müze haline getirilmesinde, basının yanı sıra, bir grup öğretmen, Ada Dostları Derneği, Çelik Gülersoy ve Adalar Kaymakamı Mustafa Farsakoğlu'nun çabaları etkili oldu. Aralarında Kaymakam Farsakoğlu'nun eşi Hatice Farsakoğlu'nun da bulunduğu Hüseyin Rahmi Gürpınar Lisesi öğretmenleri, uzun çabalar sonucu Kültür Bakanlığı'ndan Heybeliada'ya Hüseyin Rahmi'nin evinin restorasyonu için ödenek

86 “Koleksiyonu için özel müze kurdu”, Sabah, 25 Haziran 2005

80

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

ayrılmasını sağladı. Yıllar boyu harap halde bekleyen yap ı, ödeneğin ayrılmasının ardından bir buçuk yıl gibi kısa sürede, Adalar Vakfı'nın yardımıyla, bugünkü şekline kavuşturuldu. Yılan hikâyesi Hüseyin Rahmi'nin 1944'te ölümünün ard ından, mirasçılara kalan köşk 1964'te satılığa çıkarıldı. İl Özel İdaresi müze yapmak için 153 bin liraya sat ın aldı. Kurum girişiminde başarılı olamadı. 19 yıl binayı bir bekçiyle korudu. 1983'te müze ve içinde Hüseyin Rahmi'nin kitaplığının bulunacağı bir kitaplık yapılmak üzere binayı Kültür Bakanlığı'na devretti. Bakanlık, binayı Türk ve İslam Eserleri Müze Müdürlüğü'nün kontrolüne verdi. Dört yıl bekçi atamanın dışında bir işlem yapılmadı. Sıra Adalar Belediyesi'ne gelmiştir. Belediye, bakanlıktan binanın tahsisini istedi. 1987'de, yasallığı daha sonra tartışılacak olan bir protokolle, bina belediyeye geçti. Üç ayda bitirilmesi taahhüt edilen çal ışmalarda üç yılda ilerleme sağlanamaz. Belediyenin ‘‘Onarımı bitirdik’’ açıklaması üzerine yapılan incelemede restorasyon yapılmadığı görülür.

Soygun dönemi 1991'de Kültür Bakanlığı, binanın Adalar Belediyesi'ne tahsisinin iptalini ister, ancak bu sefer Türk İslam Eserleri Müzesi, ‘‘Bırakın onlarda kalsın, biz binanın su bağlantılarını bile tamamlayamadık’’ diye bir cevap yollayarak, tahsisin iptaline karşı çıkar. Ancak bu arada ev soyulmakta, eşyaları kaçırılmaktadır. Bakanlık müfettişleri, düzenli olarak evi denetlemeye devam etmektedir. 1996'da Topkap ı Sarayı Müze Müdürlüğü ekipleri soygunu rapor eder. 1997'de devreye Adalar Kaymakam ı Mustafa Farsakoğlu ve Adalı öğretmenler girer. Öğretmenler devralınca Ada Dostları Derneği ve Turing Başkanı Çelik Gülersoy'un da çabaları sonucu 22 Eylül 1998'de Kültür Bakanlığı, belediye tahsisini iptal eder. Restorasyonu üstlenir. Gürpınar Lisesi öğretmenlerinden oluşan komisyon bir buçuk yıl, Adalar Vakfı’nın yardımıyla, her yerden yazarın eşyasını toplar. Sandıklar içinde böceklere terk edilen nadide kitaplar, Hüseyin Rahmi imzal ı nakışlı, oyalı yastıklar, danteller, koltuk takımları teker teker elden geçirilip temizlenir ve şimdiki haline kavuşturulur. Öğretmen Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın evinin müze haline getirilmesinde en büyük emek, Heybeliadalı öğretmenlerin oluşturduğu komisyona ait. İşte Hüseyin Rahmi Gürpınar Evi Komisyonu: ... Can Sayıner ve Mahmud Yerlikaya (Hüseyin Rahmi Gürpınar Lisesi felsefe öğretmeni), Hatice Farsakoğlu (Halk Eğitim Merkezi Müdür Yardımcısı), Yaser Kayışoğlu (Heybeliada Özel Rum Lisesi Müdür Başyardımcısı), Funda Kurnaz (Hüseyin Rahmi Gürpınar Lisesi Felsefe öğretmeni), Fevzi Günay (Adalar Halk Kütüphanesi Müdürü) Soyguna soruşturma Hüseyin Rahmi'nin evi, müze yapılacağı gerekçesiyle belediyeye tahsis edildiği dönemde büyük bir soyguna kurban gitti. Evin içindeki eşyaların çoğu çalındı. Bugün açılan müzede sergilenenlerin çoğu, bu soygun yüzünden imitasyon. Müzenin açılışını gerçekleştiren Kültür Bakanı İstemihan Talay'a, soygun ile ilgili

81

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

herhangi bir soruşturma açılıp açılmayacağını sorduk. Talay önce kendilerine gelen herhangi bir ihbar olmadığını söylediyse de, daha sonra Adalar Kaymakamı Mustafa Farsakoğlu'na olayın soruşturulması gerektiğini söyledi. Kaymakam Farsakoğlu, gerekli soruşturmanın mümkün olduğunca erken bir zamanda açılacağını bildirdi.”87

Ihlamur Kasırları [TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Osmanlı, Beşiktaş]

Telefon: 0212 259 50 86 Faks: 0212 258 89 03 Adres: Ihlamur Yolu, Beşiktaş Bugün, çevresinin gürültü ve karmaşasından kendini yüksek duvarlarla koruyan Ihlamur Kasrı çok eskilerden bu yana Ihlamur Mesiresi ad ıyla anılan bir dinlenme alanının içinde kurulmuş iki yapıdan oluşmaktadır. Havuzlu Ihlamur Mahalli, Muhabbet Bahçesi ve Hac ı Hüseyin Bağı adlı üç bölümden meydana gelen bu dinlenme alan ının, Sultan III. Ahmet döneminde (1703-1730) bir "hasbahçe"ye dönü ştürüldüğü, I. Abdülhamid (1774-1789) ve III. Selim (1789-1807) dönemlerindeki düzenlemelerden sonra XIX. yüzy ılın ilk yarısında Sultan Abdülmecid’in de ilgisini çektiği bilinmektedir. Sultan burada bulunan sade bir bağ evine sık sık gelerek dinlenir, bazı konuklarını, bu arada ünlü Fransız ozanı Lamartine’i burada kabul ederek görüşürmüş. Daha sonra da bu sade ve küçük kasrın yerine 1849-1855 yılları arasında, bugün bulunanları yaptırmış. Yapılardan biri Merasim Köşkü (törenler için düşünülmüş ve kullanılmıştır), öteki de Maiyet Köşkü (Sultanın maiyeti, kimi zaman da haremi için kullanılmıştır) adlarıyla anılmış, ikisine birden de Ihlamur Kasrı (ya da kasırları) adı verilmiştir. Sultan Abdülmecid`in genç yaşta ölümünden sonra, Sultan Abdülaziz, ağabeyinin sevdiği bu yapılara ve çevreye fazla olmamakla birlikte ilgi gösterir, merakl ı olduğu horoz ve koç dövüşleriyle, güreşlerin bazılarını bu bahçede yaptırırdı. Sonraları V. Mehmet Reşat, sık sık buraya gelip dinlenmiş, onun zamanında İstanbul’u ziyaret eden konuklardan Bulgar ve Sırp Kralları 1910’da burada ağırlanmıştır.

Günümüzde Merasim Köşkü müze-saray olarak düzenlenmiş, Maiyet Köşkü ise eksikleri tamamlanarak oturma-dinlenme, bahçeyi seyretme yeri olarak tasarlanm ıştır. İmrahor Sarayı [Kültür ve Turizm Bakanlığı Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı, Bizans, Yedikule] İmrahor Anıtı (İlyas Bey Camii) - St. Studios Manastırı Hagios Ionnes Prodromos Bazilikası

Telefon: 0212 522 17 50 Faks: 0212 512 54 74 E-posta: [email protected] Adres: İmam Aşir Sokak, Yedikule

87 Tolga Tanış, http://www.bilgider.net/istanbul-huseyin-rahmi-gurpinar-muzesi

82

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Yedikule semtinde yer alan yapı, İstanbul’daki Bizans dönemine ait en eski yapılardan biridir; 5. yüzyılda inşa edilmiştir. Manastır ve kilise, kurucusundan dolayı Studios olarak tanınmıştır. Manastır, Bizans döneminde önemli bir dinsel merkez olarak önemini korumuştur. Latin istilası sırasında kilise-manastır büyük ölçüde yıkıma uğrayıp harap olmuş, 13.. yüzyılda ise gerekli onarımlar yapılıp etrafı kalın duvarlarla çevrilmiştir. 13. ve 15. yüzyıllarda İstanbul’a gelen gezginler kilisenin süslemelerinden ve görkemli görüntüsünden söz etmi şlerdir. Yapı 1486’da İlyas Bey tarafından camiye çevrilmiştir. Daha sonra çeşitli zamanlarda meydana gelen yer sarsıntısı ve yangın nedeniyle büyük ölçüde zarar gören yap ının 1908’de çatısının çökmesiyle birlikte yapı onarılmayarak günümüze bu hali ile gelmiştir. Bazilikanın özgün sütun, başlık ve mimari öğelerinden bir bölümüyle zengin döşeme süslemeleri korunabilmiştir.

Restorasyon çalışmaları nedeniyle ziyarete kapalıdır. Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’nün izni ile ziyaret edilebilmektedir.

İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi [Kültür ve Turizm Bakanlığı, İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı, İslam bilim ve teknolojisi, Gülhane Parkı]

Adres: Has Ahırlar Binası, Gülhane Parkı, Sirkeci Türkiye’nin ilk İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi, Kültür Bakanlığı, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA), TÜBİTAK, Frankfurt Goethe Üniversitesi Arap İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi arasında imzalanan bir protokol çerçevesinde 24 Mayıs 2008’de açılmıştır. Gülhane Parkı’ndaki üç bina içinde 3. 550 metrekareyi kapsayan müzenin temellerini, bilim tarihi araştırmalarında çok büyük bir yere ve çalışmalara sahip olan Prof. Dr. Fuat Sezgin’in yarım yüzyılı aşkın bir süredir yürüttüğü çalışmalar ve onun 1982 yılında J. W. Goethe Üniversitesi’ne bağlı olarak kurduğu Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü’nün çatısı altında, İslam kültür çevresinin bilimler tarihine katk ılarını somut olarak göstermek amacıyla 1983 yılında kurduğu müze oluşturmaktadır.88 Müze’de, Müslümanların 8. ve 16. yüzyıllar arasındaki yaratıcılık devrelerinde gerçekleştirdikleri alet ve cihazların örnekleri sergilenmektedir. Bu örneklerin büyük bir bölümü Frankfurt Üniversitesi Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü tarafından, 88 Prof. Dr. Fuat Sezgin, TBMM Üstün Hizmet Ödülü’nü neden reddettiğini şöyle anlatmaktadır: “Bu müze benim ömrümü verdiğim bir proje. Yılların birikimini Türk halkının da hizmetine sunmak istedim. Türkiye’de büyük hayal kırıklığına uğradım... Sayın Köksal’a mektup yazarak oluşan şartlar altında bu madalyayı kabul etmeyeceğimi bildirdim.” (bknz. “Gül’den sürpriz gönül alma ziyareti”, Hürriyet, 17 Ekim 2008). Fuat Sezgin’in belirttiği “oluşan şartlar” konusunda da, adı verilmeyen bir Bakanlık yetkilisinin söylediklerine dayanılarak aynı haberin içinde şu satırlar yer almıştır: “Sayın Sezgin, müze kurulurken eser seçiminden bunların sergilenmesine, binadaki restorasyon çalışmalarına kadar her konuda karar verici olmak istedi. Projeyi hayata geçiren Kültür Bakanlığı ile zaman zaman görüş ayrılıkları yaşadı. Sonuçta bazı düzenlemeler hocanın isteği dışında yapılınca bu durumdan yaşadığı memnuniyetsizliği Sayın Ertuğrul Günay’a da iletmişti...”

83

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

kaynaklardaki tarif ve resimlere, küçük bir k ısmı da günümüze ulaşan orijinallere dayanarak yapılmıştır. Kendi türünde dünyada bir ilk olan İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’nde Müslüman bilginlerin kurduklar ı rasathaneler, hastaneler, kimyasal düzenekler ve üniversiteler gibi kurumsal eserler görsel olarak yer almaktad ır. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın işlettiği müzede ilk aşamada 140 eser sergilenmektedir; zaman içerisinde bu eserler 800’ü bulacakt ır. Müzenin içerisinde ayrıca Bilimler Tarihi Kütüphanesi de yer almaktadır. İstanbul Arkeoloji Müzesi [Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü’ne bağlı, Arkeoloji, Gülhane

Telefon: 0212 520 77 42 Faks: 0212 527 43 00 Adres: Osman Hamdi Bey Yokuşu, Gülhane

İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü, Sultanahmet’teki Gülhane Parkı girişinin sağından Topkapı Sarayı Müzesi’ne çıkan Osman Hamdi Bey Yokuşu üzerinde bulunmakta ve Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi olmak üzere üç müzeden oluşmaktadır. 19. yüzyıl sonlarında Osman Hamdi Bey tarafından Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) olarak kurulan İstanbul Arkeoloji Müzeleri 13 Haziran 1891’de ziyarete aç ılmıştır. "İlk Türk Müzesi" olarak taşıdığı önemin yanı sıra dünyada “müze olarak inşa edilmiş” az sayıdaki müze binası arasında yer almasıyla da büyük önem ve ayrıcalığa sahiptir. Çeşitli kültürlere ait bir milyonu aşkın eseriyle bugün de dünyanın en büyük müzeleri arasındaki yerini korumaktadır; Balkanlar’dan Afrika’ya, Anadolu ve Mezopotamya’dan Arap Yarımadası’na ve Afganistan`a kadar Osmanl ı İmparatorluğu sınırları içinde yer alan bölgelerden değişik uygarlıklara ait zengin ve çok önemli eserleri bar ındırmaktadır. İstanbul Demiryolu Müzesi [Ulaştırma Bakanlığı,TCDD, tren, Sirkeci]

Telefon: 0212 520 65 75 / 7885 Faks: 0212 512 64 44 Web: www.tcdd.gov.tr/muze/İstanbulmuze.htm Adres: Sirkeci Tren Garı, Sirkeci İstanbul’un Avrupa’ya açılan kapısı olan Sirkeci Garı’nın temeli 11 Şubat 1888 günü atılmıştır. 3 Kasım 1890’da hizmete açılan gar binasının mimarı Alman mimar ve mühendis August Carl Friedrich Jasmund'dur. Berlin Üniversitesi mezunu olan Jasmund, “ şark mimarisi” konusunda incelemeler yapmak üzere İstanbul’a gelmiş, Sultan II. Abdülhamid’in güvenini kazanarak sarayın danışman mimarı olmuştur.

Jasmund, gar binasının projesini hazırlarken özellikle bir nokta üzerinde durmuştur: İstanbul, Batı’nın bittiği, Doğu’nun başladığı yer, bir başka deyişle, Doğu ile Batı’nın birleştiği noktaydı. Bu nedenle bina oryantalist bir üslupla hayata geçirilmeli, bölgesel ve ulusal biçim kalıplarına yer verilmeliydi. Bu üslubu yansıtmak için cephelerde tuğla bantlar kullanmıştır. Sivri kemerli pencereler, ortaya ise Selçuklu dönemi taş kapılarını anımsatan geniş bir giriş kapısı yapmış, vitraylar da bu üslubu tamamlamıştır.

84

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Binanın kaidesi granit, cephesi mermer ve Marsilya Arden’den getirilmi ş taşlarla yapılmıştır. Bekleme salonlarına Avusturya’dan getirilmiş büyük çini sobalar konulmuştur. Binanın aydınlatılması ise çeşitli yerlere konulan 300 havagaz ı feneriyle sağlanmıştır.

Sirkeci Garı’nın yapıldığı dönemdeki hali çok görkemliymiş; deniz binanın eteklerine kadar geliyor ve denize taraçalar halinde iniliyormuş.

Orta girişin iki yanında saat kulesi, üç büyük lokanta, ayrıca binanın arkasında geniş bir bira bahçesi ve açık hava lokantası bulunmaktaymış. Gar’daki büyük lokanta ise binanın saat kulesi cephesindeymiş; uzun mermer merdivenlerle çıkılıyormuş.

Yedikule’de yapımına başlanan demiryolu Yenikapı’ya geldiği zaman hattın Sarayburnu’na kadar uzanan Topkapı Sarayı bahçesinden geçirilmesi konusu uzun tart ışmalara yol açmış, Abdülaziz’in izniyle hat Sirkeci’ye ulaşmıştır. Ancak Sirkeci’ye ulaşan demiryollarının yapımında, istimlâk amacıyla tarihsel değerine paha biçilemeyen Bizans ve Osmanlı saray ve köşkleri yıkılmış, sahil özeliğini yitirmiş.

1869 yılında yapım imtiyazı verilen Şark demiryollarının (2000 km) milli sınırlar içinde kalan 337 km uzunluğundaki İstanbul-Edirne ve Kırklareli-Alpullu kesiminin 1888’de bitirilerek işletmeye açılmasıyla İstanbul, Avrupa demiryollarına bağlanmıştır.

İstanbul'un ilk Demiryolları Müzesi de 25 Eylül 2005 Sirkeci Garı'nda açılmıştır.89 Müze’de, 1890 yılında hizmete açılan Sirkeci Garı'ndan çeşitli parçalar, Şark Demiryolları'na ait planlar, Orient Ekspresi'ne ait yemek tak ımları, demiryollarına ait araçlar ve fotoğrafların aralarında bulunduğu yaklaşık 300 nesne yer almaktadır. Müze’nin bir özelliği de, içinden tren geçen tek müze olmas ıdır.

İstanbul Denizcilik İşletmeleri A.Ş. Tarih ve Sanat Merkezi Müzesi [İstanbul Denizcilik İşletmeleri A.Ş. deniz taşımacılığı, Karaköy]

Telefon: 0212 251.22.81 Faks: 0212 293.00.99 Adres: Rıhtım cad., Merkez Han, No 4, Karaköy

Şirketin kuruluşundan beri gün ışığına çıkarılmayı bekleyen eserlerle, Türk deniz taşımacılığının geçmişten günümüze taşıdığı misyonu, geniş kitlelere duyurmak, tanıtmak, sevdirmek amacıyla 6 Kasım 1995’de açılmıştır.

89 TCDD'nin kuruluş yıldönümü etkilikleri içinde 23 Eylül 2005'te İstanbul Sirkeci Garında açılan "İstanbul Demiryolu Müzesi"ni geçen yıl 52 bin 774 kişi ziyaret etti. Ziyaretçilerin çoğunu (31 bin 153 kişi) yabancı turistler oluşturdu. Çeşitli demiryolu objeleri ve fotoğraflarından oluşan müze ülkemizde demiryolu ulaşımının 1,5 asırlık süre içinde geçirdiği aşamaları ortaya koyuyor. Sirkeci Garı'nın girişindeki müzede en büyük ilgiyi Sirkeci-Halkalı arasında çalışan ilk banliyö trenlerinden birinin makinist bölümü topluyor. Ünlü Şark Ekspresi'nin anıları da vagon restoranda konukların kullandığı çatal, bıçak ve yemek takımlarıyla yaşıyor. Masalar üzerine kurulu iki minyatür tren de ziyaretçileri çocukluklarına götürüyor (Sabah, 21 Şubat 2007).

85

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Müze, İşletmenin Genel Müdürlüğü ile aynı binada bulunmaktadır. Bina 1912–1914 yıllarında yapılmıştır. Sergilenmekte olan eserler, İşletme’nin kuruluşundan günümüze aktarılan, Mustafa Kemal Atatürk’ün gemi hatıra defterine yazdığı el yazmaları, resimler, (Diyarbakırlı Tahsin, İbrahim Çallı, Fikret Otyam vb), maketler, gemi nesneleri (pusula, telgraf, fener vb) şeklindedir. İstanbul Modern Sanat Müzesi [özel, modern ve çağdaş sanat, Karaköy]

Telefon: 0212 334 73 00 Faks: 0212 243 43 19 E-posta: info@İstanbulmodern.org Web: www.İstanbulmodern.org Adres: Meclis-i Mebusan Cad. Liman İşletmeleri Sahası Antrepo No:4, Karaköy

Eczacıbaşı ailesinin öncülüğünde, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından kurulan müze, 11 Aralık 2004'te ziyarete açılmıştır. Karaköy limanında, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ile Tophane-i Amire arasında yer almaktadır. İstanbul Modern, T.C. Denizcilik İşletmeleri için kuru yük deposu olarak inşa edilen 4 no'lu antrepo binasının müzeye dönüştürülmesi ile hayata geçmiştir. 2003 yılında gerçekleştirilen 8. Uluslararası İstanbul Bienali'ne de ev sahipliği yapan bina, Başbakanlık tarafından müze olarak tahsis edilmiş ve Türkiye'ye AB üyeliği için müzakere tarihinin verileceği 17 Aralık 2004’ten önce yapımının tamamlanması isteği üzerine 11 Aralık 2004'te hizmete açılmıştır. Bir yıl içinde 500.00090, ikinci yılını doldurduğunda ise 2 milyon ziyaretçi91 tarafından gezilmiş olması, İstanbul’a nasıl bir “soluk” getirdiğinin kanıtını oluşturmaktadır. Bu çerçevede, “Fikret Mualla Retrospektifi” de en çok ziyaretçi çeken sergi olmuştur: 150.000 kişi.92

İstanbul’a yeni bir “soluk” getiren İstanbul Modern’in oluşum ve açılış süreçlerini ilk ağızdan, Oya Eczacıbaşı’dan dinlemenin ilginç olacağı düşünülmektedir:93

“Oya Eczacıbaşı anlattı/ İstanbul Modern'in ilginç hikâyesi İstanbul, yıllarca Türkiye'nin göz bebeği, şımartılan çocuğu, Avrupa ülkelerindeki kardeşleriyle her fırsatta yarıştırılan bir şehir oldu. Öte yandan, güzelliği 'yedi cihan'da nam salmış bu büyük şehir, Avrupa'daki benzerlerinde görüp de, y ıllardır sahip olamadığı bir eksiklikten sıkıntılıydı. İstanbul'un; ülkesinin sanatçılarının çağdaş eserlerini kucaklayacağı, gururla sergileyeceği bir modern sanat müzesi yoktu. İstanbul, işte haftalardır gündemden düşmeyen, yıllardır özlemini çektiği modern sanat müzesine, şehre ve ülkeye sanatını bırakan sayısız sanatçının emeğini, herkese gururla sunacağı mekânına kavuştu.

90 Radikal, 4 Ocak 2006 91 Sabah, 14 Aralık 2006 92 www.yapi.com.tr 93 http://arkitera.com/v1//haberler/2005/01/15/istanbulmodern.htm

86

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Peki, turizme ciddi anlamda bel bağlanan ülkemizde, dünyanın her yerinden insanlar sırf müze ve sanat eserlerini görmek için Avrupa'daki Louvre'lar ın, Tate Modern'lerin kapılarında kuyruklar oluştururken, bir modern sanat müzesi açmak için neden bu kadar beklendi? Sanatın bir ülke için süsten öte bir şey olduğu, hatta kimi zaman uluslararası politik ilişkilerde belirleyici bir etken olabileceği son günlerde herkesin hemfikir olduğu bir konu haline geldi. İstanbul Modern'in açılışının da, Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye müzakere için tarih vereceği zirveden birkaç gün önce gerçekleşmesi, konuyu ilginç kılan noktalardan biri Yıllarca sanatçıların, ressamların, akademisyenlerin Türkiye'de modern sanata neden gerekli ilginin gösterilmediğini ve bu ülkede bir tane bile modern sanat müzesi bulunmuyor olmasının sebebini sorguladıkları ülkemizde, işin sırrı yoksa Avrupa Birliği'nde miydi sorusu zihinlerde yer etmeye başladı. İstanbul Modern'in kökleri 17 yıl geriye gidiyor... Eczacıbaşı Holding öncülüğünde, arkasına aldığı güçlü sponsorlarla, Denizcilik İşletmeleri'ne ait olan 4 no'lu Antrepo'nun yenilenmesiyle oluşturulan İstanbul Modern'in Yönetim Kurulu Başkanı, bu işe hevesle sarılmış olan Oya Eczacıbaşı'yı mekânında, evi gibi benimsediği İstanbul Modern'de ziyaret ediyoruz. Oya Eczacıbaşı, açılışından itibaren ciddi bir ilgi toplayan İstanbul Modern'in her ne kadar arkasındaki özel sponsorlar ve devlet desteğiyle, bir ekip işi olduğunu vurgulasa da İstanbul Modern'in kökleri 1987 y ılına kadar gidiyor. "Ne modern sanatı, biz ne problemlerle uğraşıyoruz" 80'lerden beri Türkiye'de özellikle kültür sanat festivallerinin öncülü ğünü üstlenen Eczacıbaşı ailesinin kurmuş olduğu İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı, 1987 yılında düzenlediği Birinci Bienal'de, aslında bir modern sanat müzesi kurmak için aray ışlara başlıyor. İlk olarak Feshane binası modern sanat müzesi için uygun bulunsa da, sonrasındaki hikaye tanıdık: Bürokratik engeller, yerel yönetimle uyuşmazlıklar, daha sonra bulunan yerlerin de modern sanat yap ıtları için uygun olmaması... Oya Eczacıbaşı'nın modern sanata yıllardır duyduğu inanca karşılık, bundan önceki süreçlerde hükümetlerden aldığı tepki; 'Oya Hanım, ne modern sanatı, biz ne problemlerle uğraşıyoruz!' şeklinde oluyor. İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın (İKSV) geçtiğimiz yıl gerçekleştirdiği 8. Bienal'in mekanı olan 4 no'lu Antrepo, Eczacıbaşı ailesi tarafından müze için en uygun yer olarak fark ediliyor. Özelleştirme kapsamında olan antrepo, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın olumlu yanıtı sonucu, geçici bir süre için kiralanıyor. Kalıcı mekân için ise, Başbakan'ın projeye ikna olması gerekiyor... Başbakan'dan destek için 17 Aral ık şartı

87

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Oya Eczacıbaşı, İstanbul Modern'in inşaat aşamasındayken Başbakan Erdoğan tarafından ziyaret edildiğini anlatıyor: "Başbakan çok destek oldu. Burası inşaat altındayken geldi, ona bir prezantasyon yapt ık. Bir modern sanat müzesinin eksikliği kendisinin de hissettiğini söyledi. Kendisi modern sanatla ne kadar ilgili onu bilmiyorum ama müthiş bir ilgiyle kucakladı projemizi." Başbakan, geç de olsa hükümetin bu konuya bir el atmas ı gerektiğine inanmış olacak ki, hevesle destekliyor projeyi ve müze için ayr ı bir yol yapılması talebini de hemen kabul ediyor. Ancak bir şartla: İstanbul Modern'in açılışı 17 Aralık tarihli Avrupa Birliği zirvesine yetişecek. İstanbul'un Avrupalılığı Müzenin ilk başta hedeflenen açılış tarihi 2005 Nisan ayı. Ancak Başbakan'ın İstanbul Modern'e tahmin edilenin üzerinde bir ilgiyle yaklaşması ve konuyu AB'ye bağlaması, işleri hızlandırıyor. "Öyle bir şey sundu ki bize, eğer AB için bir pirinç tanesi kadar katkısı olabilecekse, açarız tabii dedik ve üç vardiya çalışarak müzeyi yetiştirdik" diyor, Eczacıbaşı. Böylece, İstanbul'un ilk modern sanat müzesi, 17 Aral ık zirvesinin gündeme oturduğu hafta, toplantıdan 4 gün önce açılıyor. İstanbul Modern'in açılışında, Avrupalı liderlerin gönderdikleri mesajlardan, Başbakan Erdoğan'ın konuşmasına kadar, hep aynı nokta vurgulanıyordu: "İstanbul Modern, Türkiye'nin kültürel, sanatsal birikimini evrensele açması ve İstanbul'un Avrupalılığını göstermesi açısından çok önemli bir proje." Tam da herkesin soluklarını tutmuş, AB liderlerinin her sözüne altın kıymeti verildiği günlerde, Fransa'dan, Almanya'dan ve İngiltere'den İstanbul Modern'e gelen övgü dolu mesajlar, birçok kişiye, bu iş için geç kalınmış olduğu duygusunu uyandırdı. Başbakan Erdoğan bile itiraf ediyordu: "Biz kültür ve sanata yeterince e ğilmedik." "Müzecilik konusunda çok geriyiz" Müzecilik konusunda eğitim almış ve Boğaziçi Üniversitesi'nde bu alanda ders veren Oya Eczacıbaşı da bu konuda, Başbakan'ın görüşüne katılıyor. Şimdiye kadar sayısız bürokratik engelle karşılaşan Eczacıbaşı, söz konusu olan AB üyeliği olunca konunun hassasiyet kazandığının farkında. Başka ülkelerle kıyasladığımızda, Türkiye'nin müzecilik konusunda çok geri kald ığını söyleyen Eczacıbaşı, "Çok geç kalmış bir proje ama neyse ki yapabildik!" diyor ve devam ediyor: "Avrupa'da yoku çıkartıyorlar piyasaya... Biz ise olanı çıkartamıyoruz. Ülkemizin çok zengin bir kültürü var, çok şanslıyız ama bundan faydalanamıyoruz." "Modern sanat bizim yarınımızdır" İstanbul Modern için son aylarda geceli gündüzlü çal ışan Eczacıbaşı, Türkiye'nin güzel sanatlar alanındaki geleceği konusunda iyimser: "Aynı hafta içinde çok önemli bir müzayede gerçekleştirildi. Hemen ardından Raffi Portakal'ın çabalarıyla dünyaca ünlü ressamların eserleri ilk defa ülkemize geldi. Ben bu yoğunluğun devam edeceğine inanıyorum. İstanbul zaten bir kültür başkentidir.

88

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Ama artık Türkiye'nin tarihi eserleri dışında da sanat birikimine sahip olduğunu göstermemiz gerekiyor. Evet eskiden Türk insan ı çok zengin bir kültür birikimine sahipmiş, işte Topkapı Sarayı, İslam eserleri. Peki şimdi ne yapıyoruz? Bizim bugünümüz de var. Modern sanat bugündür, yar ındır." İstanbul'un modern sanat kentine dönüşmemesi için sebep yok Türkiye'nin AB'den çıkacak karara kilitlendiği günlerde, bir ilk de Raffi Portakal'dan geldi. Mesleğini aile geleneği olarak sürdüren ve müzayedecilik alan ında Türkiye'nin önde gelenlerinden olan Raffi Portakal, iki senelik bir çal ışmanın sonucu olarak, 19. ve 20. yy.ın ünlü ressamlarının eserlerini ilk defa İstanbul'a getirtti. Picasso, Renoir, Dali ve Monet gibi ressamların da aralarında olduğu 19. yüzyılın büyük ustalarının şehri ilk ziyaret tarihinin, 17 Aral ık haftasına denk gelmesi pek çok insan tarafından AB'ye olumlu bir sinyal olarak algılandı. Rafi Portakal, İstanbul'un da bir modern sanat kentine dönüşmemesi için hiçbir sebep göremediğini belirterek, şunları söylüyor: "Sanat ve kültüre yatkın olan insanlar, bir serginin, bir müzenin açılışını bekleyip, vakitlerini ona denk getirirler. İnşallah İstanbul kenti de, Türkiye'nin başka kentlerinde de böyle olur. Yani bizim müzelerimizde, sergi salonlarımızda açılacak önemli sergiler, dünyada ayr ı turist getirir ülkeye. Hollanda'da bir Van Gogh sergisi yapıldı, günlerce uzun kuyruklar vardı. İnsanlar bakanlıklardan özel izinler alıp içeri girmek istediler. Bunlar yalnız Hollandalılar değildi, Hollandalılar da tekrar anavatan topraklar ına kavuşan Van Gogh'ları görmek için gelip gezdiler ama dünyanın bir çok yerinden, Japonya'dan tutun Amerika'dan, Amerika'dan tutun Türkiye'den bir sürü insan gitti oraya." Raffi Portakal, her ne kadar İstanbul'daki sanat yoğunluğundan ve karşılaştığı ilgiden umutlu olsa da, resmin daha çok teşvik edilebilmesinin şartlarından birinin para olduğunu söylüyor: "Futbol, çok para getirmediği için, eskiden bazı aileler hiç istemezdi çocuklarının futbolla uğraşmasını. Şimdi ise tam tersi, çok isteniyor. İşte resim de bir gün para getirecek olursa, belki teşvik edilir."

Bu konuşmadan bir yıl sonra, “bir yılda 500 bin ziyaretçi”nin İstanbul Modern’i gezdiği haberi gazetelerde yer almıştır:

“İstanbul Modern: Bir Yılda 500 Bin Ziyaretçi Kısa sürede gündelik yaşamla kültürün buluştuğu dinamik bir mekân haline gelen İstanbul Modern'i bir yılda 500 bin kişi gezdi. Müze, haziranda Venedik Bienali'ni İstanbul'a taşıyacak. Birinci yılını kutlayan İstanbul Modern, süreli ve sürekli sergileri, kütüphanesi, video bölümü, restoran ı, sineması ve hediyelik eşya dükkanıyla kısa sürede gündelik yaşamla kültürün buluştuğu, dinamik bir kültür merkezi olmayı başardı. Yıllardır özlemi duyulan bir modern sanat mekân ı olarak 14 Aralık 2004'te

89

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

açılan İstanbul Modern'i bir yılda 500 bin kişi gezdi. 'Fikret Mualla: Retrospektif', 150 bin ziyaretçiyle en çok ilgi gören sergi oldu. Müzeye gösterilen ilgi, İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı'nı da şaşırtmış. Durağan müze anlayışını kırarak yaşayan, dinamik müzecilik anlayışını oluşturmaya çalıştıklarını belirten Eczacıbaşı, "Halkımızın böyle bir iletişim platformuna gerçekten ihtiyacı varmış, bunu pusetteki bebeğiyle ya da ailenin büyüğüyle birlikte gelenlerle gördük. Türkiye'de böyle bir gündem olu şturmasını bekliyorduk ama dünya basınında umduğumuzun çok üzerinde yer aldık" diyor. Türkiye'de yazılı basında 2 bin 200, televizyonlarda 600 habere konu olan müzeye yabancı medya da çok geniş yer verdi. New York Times, Herald Tribune, Financial Times, L'Express, The Independent, The Guardian, The Times, Le Monde, Die Welt, The Art Newspaper, USA Today, Newsweek gibi prestijli gazete ve dergiler ile ABD ve Avrupa'nın belli başlı televizyonlarında haber olan İstanbul Modern, Avrupa Birliği sürecinde Türkiye'nin Batı'ya dönük yüzünün simgesi olarak yansıtıldı, New York'un MoMA, Bilbao'nun Guggenheim, Paris'in Centre Pompidou'suyla aşık atabileceği vurgulandı. Yakında İKSV bünyesinden ayrılarak bağımsızlığını ilan edecek müzenin, 2006 yılı programı da hayli zengin... Modern'i gezenlerin yüzde 69'u kad ın Araştırma Şirketi Plus Remark'ın yaptığı değerlendirmeye göre İstanbul Modern ziyaretçilerinin yüzde 69'unu kadın. İstanbul Modern'in ziyaretçi profilinde meslek gruplarının dağılımı ise şöyle: Profesyonel meslek sahipleri (mühendis, mimar, avukat, doktor vb.) yüzde 30, öğretmen/akademisyenler yüzde 13, sanatla uğraşanlar yüzde 10, öğrenciler yüzde 10, diğer (ev hanımı, serbest meslek sahibi, reklamcı, emekli, turizm rehberi vb.) yüzde 26. İstanbul Modern'i bir kez ziyaret edenler yüzde 66 iken, ikinci kez ziyaret edenler yüzde 17. Ziyaretçilerin yüzde 80'inin İstanbul Modern'i beğendiği, yüzde 53'ünün iyi vakit geçirdiği, yüzde 53'ünü de müzeyi öğretici bulduğu ortaya çıktı. “94

İstanbul Oyuncak Müzesi [özel, oyuncak, Göztepe]

Telefon: 0216 359 45 50 - 51 Web: http://www.İstanbuloyuncakmuzesi.com Adres: Ömerpaşa Caddesi Dr. Zeki Zeren Sokağı No:17, Göztepe Sunay Akın, kitaplarından, sahne gösterilerinden, haz ırladığı radyo ve televizyon programlarından kazandıklarıyla açmıştır.

Sunay Akın, bir oyuncak müzesini ilk kez, on beş yıl önce bir etkinliğe davetli olarak gittiği Almanya’da görmüş, Türkiye’de de böyle bir müze kurmaya karar vermi ş.

94 Radikal, 4 Ocak 2006

90

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

İstanbul Oyuncak Müzesi, şairin İstanbul Göztepe semtinde ailesine ait tarihsel bir köşkte kurulmuştur. 500 m2 büyüklüğünde bir alanda, yaklaşık iki bin oyuncak sergilenmektedir. Oyuncakların sergilendiği her oda bir tiyatro sahnesi görünümünde tasarlanm ıştır. Örneğin, uzay oyuncaklarının olduğu bölüme girildiğinde yukarıda yıldızlar yanıp sönmekte, oyuncak trenler ise gerçek bir tren kompart ımanının içinde sergilenmektedir. Ziyaretçiler, müzenin kafeteryasında ise kız çocuklarının evcilik oyuncakları arasında dinlenebilmektedirler. Müzede ayr ıca yetmiş kişilik bir toplantı ve gösteri salonu da bulunmaktadır.

En eski oyuncak, 1817 yılına ait, Fransa’da yapılan bir oyuncak keman… 1820 yılında Amerika’da yapılan bir bebek, yine aynı ülkeden 1860 yılına ait misketler, Almanya’da yapılan yüz yaşında teneke oyuncaklar ve porselen bebekler müzenin en eski eserleri arasında bulunmaktadır.

Bir ozanın İstanbul’a ve müzeye bakışı açısından “ders” niteliği taşıdığı düşünülen bir söyleşiye aşağıda yer verilmektedir:

“Sunay Akın ve Oyuncak Müzesi Göztepe’de dört katlı, tarihi bir beyaz köşk. Bir şairin aileden kalma milyarlarca değerindeki mülkü. Ve o mülk şair tarafından bir müzeye dönüştürülüyor. Oyuncak müzesine! Kendi çocukluğundan kalma oyuncakların yanında, yıllardır dünyanın dört bir yanından topladığı antika oyuncaklarla açtığı bu müze Türkiye’de bir ilk ve açıldığı günden bu yana ziyaretçi akınına uğruyor. Şair Sunay Akın’la müzenin hikâyesini, eski İstanbul’u, eski aşkları ve oyuncakların hayatındaki yerini konuştuk. ... Köşkten içeriye daha adımınızı atar atmaz bir huzur kaplamaya başlıyor içinizi. Fondaki klasik müzik parçaları kulaklarınızı okşuyor. Köşkün içinden gelen, bir an önce görmek için heveslendiğiniz oyuncakların tılsımlı melodisinin de sizi geçmişe yapılacak tatlı bir yolculuğa çağırdığını hissediyorsunuz bir yandan. Sabırsızlanıyorsunuz. Köşkün bahçesinde oturup çayınızı içmeye başlıyorsunuz. Her anın tadını çıkarmak lazım burada. Tarihi bir köşkün bahçesindesiniz her şeyden önce. Ziyaretçiler girip çıkıyor içeriye. Girenlerin yüzünde merak, ç ıkanların yüzünde huzurlu bir gülümseme ve dinginlik ifadesi var. Bir zaman tünelinden ç ıkmış, masallardaki büyülü ülkelere gidip gelmiş gibiler. Yüzlerindeki dinginliğin nedenini, artık daha fazla sabredemeyip o nostalji kap ısından içeri girdikten sonra anlamaya başlıyorsunuz. Dört katlı müzenin ahşap merdivenlerini bir bir tırmandıkça karşınıza çıkan bu rengârenk dünyada neler yok ki? K ızılderililerden itfaiyecilere, bebeklerden arabalara ve camlarının ardındaki akvaryumda gezinen bal ıkları sanki gerçeğinin içindeymiş gibi seyredebildiğiniz denizaltıya kadar her tür orjinal ve antika oyuncak sizi çocukluğunuza ve hayallerinizin dünyasına götürüyor. Gezinirken, bir anda hoparlörlerden gelen ses sizi, alt kattaki sinema salonuna davet ediyor. Nebil Özgentürk’ün hazırladığı “Yeşilçam’da Çocuk ve Oyuncak” konulu bir kısa filmi izlemeye. Burası kesinlikle sürprizli bir yer. İçindeki çocuğun büyümesine izin vermeyen ve çocuk ellerinin izlerini camekanlar ından keyifle silen Sunay Akın’la İstanbul nostaljisini işte bu güzel ortamda yaşadık...

91

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Bugünlerde Türkiye'de bir karabasan var. Mutsuzluk karabasan ı. İnsanlar az para kazanmaktan, iş hayatından şikayetçiler, geleceğe dair umutsuzluk hakim çoğunluğun üzerinde. Nasıl kurtulacak insanlar bu mutsuzluk duygusundan? Bu bir rastlantı değil. Satranç oyununda, bilinerek Türkiye’nin getirildiği konum burası. Bir toplumun en önemli zenginliği insanıdır. Elbette ki tarihi, doğası, doğal kaynakları, kültürel değerleri de önemlidir, ama en önemli zenginliği insanıdır. Biz 1980 yılında, darbeden sonra giderek güçlenen politikalarla hayat ın gerçek zenginliklerini hisse senetlerinde arar olduk. Oysa hayat ın zenginlikleri hisse senetlerinde değil, hissi senetlerdedir. Benim çocukluğumda kahramanım, alt katımızda oturan Mahmud Amca’ydı. O'nun gibi olmak istiyordum ve Mahmud Amca bir itfaiyeciydi. Ancak bugün itfaiyeci denildiğinde maaşı az olan, geçinemeyen, dar gelirli, kentin varoşlarına yakın yerlerde oturan bir adam gözümüzün önüne gelir ve hiçbir çocuk, kahraman olarak onu seçmez. Bu şu demek: Benim gençlik yıllarımda insanlara, insan olduğu için değer verirdik. İnsanları maddi, sosyal ya da toplumdaki duruşuyla değil, kişiliğine göre değerlendirirdik. İnsanların perspektifleri, bakış açıları değişti yani? Mutluluğu nerede aradığınızla ilgilidir. Artık, “Altta kalanın canı çıksın” anlayışı söz konusu. Böyle bir sistemde insanlar mutlu olabilir mi? Herkes biliyor ki, ekonomik gücü olmazsa geleceği de yoktur. Herkes biliyor ki, parası çoksa çocuğuna iyi eğitim alabilir ve parası varsa hastalandığında iyi bir sağlık hizmeti alabilir. Böyle bir toplumda mutluluk mu olur? Biz eğitimi özelleştirdik, sağlığı da özelleştirdik. Ve mutluluğu ortadan kaldırdık. Eğer bireyleri gelecekten kaygı duymuyorsa, bir toplumda mutluluk vardır; ama devletin temel hizmetlerinin bile paras ı olan vatandaşa sunulup, parası olmayan vatandaşın bundan yararlandırılmadığı bir ortamda mutluluktan söz edilemez. İşte o zaman senin sorun gündeme gelir. İstanbul neden özel bir şehir? Küçükçekmece Gölü’nün arkasında bir mağara vardır. Bu mağaradan içeri girdiğinizde yaklaşık 300 metre sonra duvara kırmızı boyayla yapılmış üç tane tekne resmi görürsünüz. Üç tane sal, deniz arac ı. Arkeometrik ölçümlerde o resimlerin M.Ö. 6000 yılına ait olduğu ortaya çıktı. Yani Çatalhöyük’le aynı yaşta. Yani insanlığın ilk yerleşimi. Bugün Çatalhöyük sit alanı. Orada bir kültür, bir hayat devam etmiyor ama İstanbul’da hayat hâlen devam ediyor. Bana, en eski insan yerleşim merkezlerinden olup, hâlâ hayatın devam ettiği başka bir yer göstersenize. İstanbul’dur buranın adı. İstanbul’u özel yapan da budur işte. İstanbul’u özel yapan başka şeyler de var. Mesela Kız Kulesi, tarihi dokusu. Ama şimdi Kız Kulesi lokanta oldu, siz de bunun için çok mücadele ettiniz. Ofer’in Galataport’u Karaköy’e kast ediyor derken, şimdi sırada Haydarpaşa var. İstanbul’u İstanbul yapan ne varsa bir anlamda yok ediliyor... Şimdi ben şunu soruyorum: Bizi yönetenler; politikac ılar olsun, yerel yönetimciler olsun, bunlar defalarca Avrupa’ya gittiler ve Avrupa’ya hayranl ıklarını her seferde dile getirdiler ve Türkiye önüne hedef olarak Avrupa Birliği’ni koydu. Şimdi bu Avrupa’ya giden insanlar, bizi AB’ye sokmak isteyen insanlar o kentleri görüyor. Peki şu soruyu

92

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

sordular mı: Bir Paris'te, bir Berlin'de, bir Londra'da ya da Zürih’de ya da Avrupa’n ın başka bir kentinde bir belediye başkanı, bir parka kilise yapmayı düşündü mü hiç? Böyle bir şey gündeme gelir mi orada? Hayır. Park, parktır. Bizden ne istiyorlar? İstanbul’dan ne istiyorlar? Ve oraya giden insanlar, Paris’e gidenler acaba D'Orsay Müzesi’ni bir kez gezdiler mi? Gezerken D'Orsay Müzesi’nin, o büyük ressamlar ın, heykeltıraşların eserlerinin sergilendiği o müzenin eski bir gar olduğunu fark ettiler mi? O milletlerin, örnek aldığımız, onlar gibi olmak istediğimiz, birliklerine üye olmak için çırpındığımız toplumların tarihi eserlerini müze yaptıklarını fark ettiler mi? Bunu gördüler mi? Eğer görüp de bizde hâlâ bu yanl ışlıkları yapıyorlarsa, bu ihanet neden? Bu sevgisizlik neden? Eğer Avrupalının tarihi eserlerini müze, sanat merkezi ya da kütüphane yaptığını görüyorlarsa -ki öyledir, neden kendi ülkelerine bu hizmeti sunmuyorlar? Ve bu hizmeti sunmamakla kalmayıp, neden bizi “AB’ye üye olacağız” diye kandırıyorlar? Toplumlar müzelerden, kütüphanelerden, sanat merkezlerinden geçerek aydınlanır. O zaman vatandaş anlayışı olur. Onun dışındaki mekânlarda da kul yetiştirirsin, köle yetiştirirsin. Ve vatandaş olamayan, kendi hukuksal duruşunu kavrayamayan, o kul ve köle olan bireylerin oluşturduğu ülke de bir başka ülkeye kulluk, kölelik yapar. Çözüm: Tarihi eserlerinizi müze yapacaks ınız! Çünkü müze, sözcük anlamı olarak “ilham perisi” demektir. Bir toplumun ne kadar çok müzesi varsa gelecekten o kadar güven duyuyor demektir. Kız Kulesi’ne hâlâ gitmiyor musunuz? Gitmiyorum. Ben 1992 yılında, Kız Kulesi bir müze olsun dedim. Bu anlayışla “Şiir Cumhuriyeti” düşünü ortaya attım. İstedim ki, yazılı ilk aşk şiiri Kız Kulesi’ne konsun. Yazılı ilk aşk şiiri bir Sümer tabletidir ve bizim elimizdedir. MÖ 3000 y ılında yazılmıştır ve İstanbul’da! İlk aşk şiirini yazan da bir kadın. Biz bunu Kız Kulesi’ne koyarsak, işte o zaman İstanbul, İstanbul olur. Öncelikle kendi insanımız için bunu yapmalıyız. Turizm için değil! Kendi insanımızın kültür çıtasını yükseltmeliyiz. Ama bizde, tarihle, sanat eseriyle, müzeyle ilgilenmek sanki turizm için yap ılıyor. Hayır! Kendi insanın için bunu yapacaksın. Turist zaten gelir. Amaç kendi toplumumuzu eğitmek olmalı. Kız Kulesi bugün lokanta oldu ve ben şu soruyu soruyorum: Bergama’dan çal ınıp Berlin’e getirilen Zeus Tapınağı var. O'nu geri getirmek istiyoruz. Neden? Gidip ölçtük mü, o tarihi eser kaç metrekare inşaat alanı? Bu soruyu sormamın nedeni, Kız Kulesi ihalede “900 metrekare inşaat alanı” diye tanımlandı. Tarihi eserine “İnşaat alanı” diye bakan bir milletin geleceği olabilir mi? Kız Kulesi’nin şanssızlığı, yurt dışına kaçırılmamış olmasıdır. Bunların müzeydi, kültürdü, toplumu eğitmekti, umurlarında değil. Eğer Atatürk Dolmabahçe Sarayı’nda ölmeseydi orayı da ihaleye açıp otel yapmıştı bunlar! Yalan mı? Bugün Dolmabahçe Sarayı müze ise Atatürk orada öldüğü içindir. Atatürk'ün ölüsü bile bu millete bir hizmet! Yani İstanbul’un tarihle iç içe yaşama duygusu birer birer silindi diyebiliriz? Tamamıyla elimizden alınıyor, yok ediliyor. Ama iyi niyetli çalışmalar da var. Bunları görmezlikten gelemeyiz, fakat yeterli değil. Çünkü bu ülkenin kültür politikası yok. Kültür politikası olmadığı için de müze diye bir kuruluş yok. Bugün İstanbul Oyuncak Müzesi bir limited şirketi. Bu köşk aileme ait ve ben kira stopaj vergisi veriyorum devlete. Böyle komik bir şey olabilir mi? Bu müzeyi açtığınız için adeta cezalandırılıyorsunuz...

93

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Tamamıyla cezalandırıldım. Her şeyi devletten beklemeyin diyorlar. Tamam beklemiyoruz ama devlet de kambur olmas ın, yük olmasın sırtımızda. Bugün Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kapısından girelim; diyelim ki, “Biz Akdeniz’de bir koya otel yapacağız”. “Yap” derler ve paran yoksa turizmi teşvik fonundan para da alırsın. Trilyonlarca lira! Oteli açınca devlet senden beş yıl vergi almıyor. Peki aynı bakanlığın kapısından içeri girelim, diyelim ki, “Biz bir müze kuracağız”. Bakalım ne olacak?” 95

İstanbul Tekel Müzesi [Tekel Genel Müdürlüğü, Unkapanı]

Telefon: 0212 532 33 13 Adres: Tekel Genel Müdürlüğü Basın ve Halkla İlişkiler Dairesi, Unkapanı 1941’de İnhisarlar Umum Müdürlüğü adıyla kurulan Tekel’in 1985 yılına kadar bir müzesi bulunmamaktaydı. Tekel’in geçirdiği değişiklikleri yansıtmak amacıyla 22 Mart 1985 tarihinde Cibali Sigara Fabrikası’nda bir "Tekel Müzesi" kurulmasına karar verilmiştir. Cibali Sigara Fabrikası’nın Has Vakfı’na tahsisi ile Tekel Müzesi için yeni bir mekân oluşturulmaktadır. Bu nedenle de ziyarete açık değildir. Demirbaş kayıtlarında yer alan 306 nesnenin nerede -ve ne durumda- oldu ğu sorulacak olursa, yanıtı aşağıda bulunmaktadır:96

“Tekel'in paha biçilmez müzesi sandıklarda çivili Özelleştirilecek olan Tekel'in elinde, bin parça olduğu tahmin edilen büyük bir sanat ve antika hazinesi var. Tütün ve Sigara Müzesi'ndeki eserler, binas ı satılınca sandıklara tıkılıp çivilendi, öylece bekliyor. Genel Müdür Sezai Ensari, kurumun elindeki bütün eserleri toplayabileceği bir bina bulmak için çırpınıyor Türkiye hazinelerine sahip çıkamayan bir ülke. Bunun onlarca ibretlik örneği sayılabilir. Anadolu'nun binlerce yıllık tarihinin en muhteşem, en paha biçilmez örnekleri yağmalanır, kimsenin kılı kıpırdamaz... Tarumar olur, çürümeye terk edilir, çare bulunmaz. Törene, şatafata bulunur, kazıya, müzeye para bulunmaz. Neresinden baksanız sıkıntılı bir durum. Belki biliniyor, belki bilinmiyor. Tekel'in hazinelerine getirmek istiyoruz sözü. Şu sıralar özelleştirilmesi gündemde olan bu kurumun elinde, gerçekten de 'paha biçilmez' sanat eserleri, resim koleksiyonları, hat sanatının nadide örnekleri, Türkiye sanayileşmesinin bütün önemli duraklarını yansıtan eski, müzelik makineler var. Ama nerede biliyor musunuz? Sandıklarda. Çünkü sergilenecek bir müze yok! Aslında Tekel'in bir 'Tütün ve Sigara Müzesi' var. Tekel, kapanan fabrikalar ından asırlık makineleri toplayarak bir müze açmış. Tekel ve tütünle ilgili eski belgeler ve

95 Metin Under, http://www.derki.com/dergi/index.php/sunay-akin-ve-oyuncak-muzesi.html 96 Bülent Yardımcı, http://www.milliyet.com.tr/2003/11/22/business/bus18.html

94

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

mamul örnekleri de bu müzede. Fakat bu müze bugün sand ıkların içinde. Yanlış anlamadınız, sandıkların içinde. Bu nedenle de gezilemiyor. Osmanlı'dan kalma Cibali Sigara Fabrikası'nda yer alan bu müze, bina Haliç Üniversitesi'ne devredilince, sandıklara konarak Maltepe Sigara Fabrikas ı'na taşınmış. Belki de dünyada benzeri olmayan bu müzeyi oluşturan tarihi eşya ve belgeler, sandıkların içinde gün ışığına çıkacakları zamanı bekliyorlar. Genel müdür bina arıyor Tekel Genel Müdürü Sezai Ensari, müze için Ortaköy Paşa Limanı'ndaki tarihi taş tütün deposunu gözüne kestirmiş. Sultan 2'nci Mahmud döneminde tavla (at ah ırı) olarak inşa edilen bu muhteşem yapı, daha sonraki yıllarda tütün deposu olarak kullanılmış. Özelleştirme İdaresi tarihi yapıyı 5.5 trilyona satışa çıkarmış, fakat alıcı bulamamış. Eğer özelleştirmeden kurtarılabilirse, sandıklar içinde uyuyan Tekel Müzesi yeniden sergilenecek. Ayrıca Tekele ait yüzlerce bina, fabrika ve atölyeden toplanmakta olan antika eşya ile sanat eserleri de bu yapıda muhafaza altına alınacak. Böylece ülkemiz, dünyada benzeri olmayan bir Tütün ve Sanat Müzesi'ne kavuşacak. Ensari'nin verdiği bilgiye göre Tekel'in elindeki 'antika' değerindeki eserlerin sayısı bini buluyor. Yağlı boya resimlerin büyük bir kısmı genel müdürlük binasında. Kalanı da toplanıyor. Daha sonra hepsi bir müzeye yerleştirilecek. Tabi bina sorunu çözülebilirse. Çalışmaları sürdüren Genel Müdür Ensari, "Tekel'in kökü 1862 y ılına dayanıyor. Çeşitli illerdeki fabrikaları ile idare binalarında, geçmiş yıllardan, hatta Osmanlı döneminden kalma, antika değerinde makineler, büro eşyaları, mobilyalar ve hatta yağlı boya resim gibi sanat eserleri var. Yeni mamulleri halka tan ıtmak amacıyla reklamlar yapılmış. Yeni mamullerin etiketlerini, basında yayınlanan reklamları devrin ünlü sanatçıları hazırlamış. Bunların hepsi birer eser" diyor. İhap Hulusi'nin eserleri de Tekel'de Tekel'e hizmet veren sanatçıların başında ünlü grafik sanatçımız İhap Hulusi geliyor. Cumhuriyet döneminin ilk grafik sanatçısı olan İhap Hulusi'nin, 1930’lu yıllarda başlayıp hayatının son yıllarına kadar Tekel için yaptığı çalışmaların en ünlüsü Kulüp Rakısı'nın etiketi. İhap Hulusi, bu çalışmasında kendi resmi ile devrin ünlü şairi Fazıl Ahmet Aykaç'ın resmini kullanmış. Tekel, Kulüp Rakısı'nın etiketi olarak bugün hala İhap Hulusi'nin bu eserini kullanıyor. Eserin orijinali ise Tekel Müzesi'nin öteki eserleri ile birlikte yeniden sergileneceği günleri bekliyor. 1930 yılların ressamları Cumhuriyet yönetimi 1930'lu yıllarda devrin ünlü ressamlarını görevlendirerek resim yapmaları için Anadolu'ya göndermiş. Anadolu'ya her yıl yapılan bu resim gezilerini de o devrin Tekel, Ziraat Bankası, İş Bankası gibi önde gelen kuruluşları finanse etmiş. Bu gezilerde yapılan resimlerde o kuruluşların malı olmuş. Devlet, bu şekilde sanatı ve sanatçıyı desteklemek istemiş. Tekel'in elinde o dönemde yapılan pek çok yağlı boya tablo var. Cemal Tollu, Şeref Akdik, Kadri Atamal, Hikmet Onat, Kemal Zeren, Ayetullah Sümer, Hamit Görele,

95

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Turgut Zaim, Halil Sözel, Saip Tuna, Şevket Dağ gibi ünlü sanatçılarımızın pek çok tablosu Tekel'in sanat hazinesini oluşturuyor. Bu hazine içinde Bülent Ecevit'in annesi Fatma Nazlı Ecevit'in de eserleri var. Türk resim sanatının Cumhuriyet'in ilk yıllarından bu yana süregelen gelişim çizgisini Tekel koleksiyonunda izlemek mümkün. 1928 yılında Ankara Etnoğrafya Müzesi'nde sergi açan 'Müstakil Ressam ve Heykeltraşlar Grubu', bu grubu izleyen 'D Grubu', 1940'larda kurulan 'Yeniler Grubu', Yeniler'den sonra ortaya ç ıkan 'Onlar', 1959'da kurulup 1963'de dağılan 'Yeni Dal Grubu', 60'lı yılların ilk yarısında ortaya çıkan 'Siyah Kalem Grubu', günümüzün sanatçıları... Hepsi Tekel koleksiyonunda yer alıyor. Sezai Ensari, yeni müze projesini gerçekleştirmeyi başarırsa, bunların hepsi Tekel binalarındaki odalardan, koridorlardan ç ıkarak sanatseverlerle buluşma şansını yakalayacak. Reji idaresi zamanından kalma makina bile var 19 yüzyılda Osmanlı'nın, dış borçlarının faizini bile ödeyemez duruma düşmesi sonucu, devlet gelirlerine el koymak için alacakl ı devletlerin kurduğu Düyun - u Umumiye İdaresi'nin kurduğu Reji İdaresi zamanından kalma makinalar daha sonraki yıllarda yenileri ile değiştirildikçe, bunlardan bazıları muhafaza altına alınır. Reji İdaresi'nden kalan mamul örnekleri ve arşivde saklanan evraklar ile bu eski makinalar, Tekel Müzesi'nin temelini oluşturuyor. Tekel'in koruma altına aldığı eski makinalarla, tütün ve sigara teknolojisinin zaman içindeki geli şmesini izlemek mümkün oluyor. Yeni Tekel Müzesi açıldığında, Reji İdaresi döneminden kalma teneke sigara kutular ı, 1989 yılında kurulan Milli Bira ve Mechroubat Fabrikas ı'nın hisse senetlerini, 1930' yıllarında 150 kuruşa satılan Yaluva Rakısı'nı, sıhhat ve vitamin deposu Tekel Malt Hülasası'nı görmek mümkün olacak. 400 milyarlık Cemal Tollu Tekel Genel Müdürlüğü'nde Cemal Tollu'nun 170 X 200 ebadında dev bir eseri var. Tollu'nun, Anadolu'da düzenlenen resim gezilerinden birinde yapt ığı 'Bağbozumu' isimli bu eserinin önünde Genel Müdür Sezai Ensari'nin resmini çekerken, de ğerini öğrenmek istedik. Tekel Basın Müşaviri, Ressam Ekber Yeşilyurt, tam bir değer biçmenin mümkün olmadığını belirterek eserin değerini 400-500 milyar lira olarak tahmin edildiğini belirtti. Bu eser gibi büyük ölçüleri ile (206 X 300) dikkat çeken bir başka eser de Fatma Nazlı Ecevit'in 1954 yılında yaptığı resim de Tekel'in elinde.”

İş Bankası Müzesi [Türkiye İş Bankası, bankacılık/sanat, Bahçekapı]

Telefon: 0212 511 13 31 Faks: 0212 526 77 29 Web: www.muze.isbank.com.tr Adres: Hobyar Mahallesi Bankacılar Caddesi No:2, Bahçekapı

96

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Türkiye İş Bankası, kuruluşundan bugüne kurumsal tarihinin tüm aşamalarını içeren on binlerce belge, nesne, film ve fotoğraftan oluşan koleksiyonuyla müzesi, İş Bankası’nın Eminönü’ndeki Yenicami Şubesi’nin tarihsel binasında oluşturulmuştur. Müze, Türk bankacılık tarihinin tüm evrelerini yansıtan ve Cumhuriyet dönemi sosyal hayatından izler sunan zengin koleksiyonuyla 14 Kas ım 2007’de ziyaretçilere açılmıştır. İstanbul Eminönü’nde bulunan ve 1928’den 2004 y ılına kadar İş Bankası Yenicami Şubesi olarak hizmet veren tarihsel binada kurulan İş Bankası Müzesi’nde, yapının tarihi ve mimari özellikleri korunarak çağdaş müzecilik anlayışının ve ileri teknolojinin sunduğu imkânlardan geniş ölçüde yararlanılmıştır. Kuruluş hazırlıkları iki yıl süren İş Bankası Müzesi’nde, binanın özgün yapısına ait sabit mobilyalar ve detaylar olduğu gibi korunmuş, müze işlevine ve uluslararası normlara uygun biçimde iklimlendirme, güvenlik ve aydınlatma sistemleri binaya eklenmiş, bodrum katta bulunan Ana Kasa Dairesi ve Kiralık Kasalar da sergilemeye açılmak üzere düzenlenmiştir; arşiv olarak kullanılan mekânlardan biri de çeşitli etkinlikler, müze toplantıları ve film gösterimlerinin gerçekleştirilmesi için 50 kişilik bir salona dönüştürülmüştür. Türkiye İş Bankası Müzesi için Türkiye’nin dört bir köşesinden toplanan, onarımdan geçirilen tarihsel arşivin dijital ortama aktarımı da gerçekleştirilmiştir. Müze’de sergilenecek eserlerin belirlenmesi için Türkiye’nin her noktas ından, 83 yıldan bu yana biriken, muhafaza edilen belgeler, fotoğraflar, filmler, nesneler özenle toplanmış ve gereken onarımlardan geçirilmiştir. Müze sergilerinin, arşiv ve koleksiyonlarının hazırlanması sırasında dijital ortama aktarılan 500.000’i aşkın belgenin yanı sıra, 114 kutu, 106.000 metre film de restore edilerek koruma alt ına alınmış ve dijital ortama aktarılmıştır. Türkiye İş Bankası Müzesi'nin açılışından bir yıl kadar önce düzenlenen "Cumhuriyet'e Doğru 1919-1923: Özgürlük ve Bağımsızlık Yolu" Sergisi (31 Ekim-30 Aralık 2006), "Çağdaş Türkiye'nin doğuşu, bağımsızlığın kazanımı, ulus egemenliğinin pekişmesi ve birey olarak yurttaş ya da vatandaş kimliğinin oluşum süreçlerini kapsar. Bir başka deyişle 1919-1923 evresi yeni bir ulus devletin Cumhuriyet örüntüsüyle gündeme geli ş öyküsüdür. 'Cumhuriyet'e Doğru' sergisi işte bu dört yılın görsel anlatımıdır." Sergi’de, Türkiye İş Bankası koleksiyonunun yanı sıra, İnönü Vakfı, MSGSÜ İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Nedret İşli, Cengiz Kahraman, Prof. Dr. Haluk Oral, Necmettin Özçelik ve Uğur Yeğin'in koleksiyonlarından da yararlanılmıştır. İş Bankası Müzesi’nin açılışından sonraki ilk süreli sergi ise “Bir Kumbara Öyküsü” olmuştur. İş Bankası ile özdeşleşen çelik kumbaraların yanı sıra, kumbaranın Türkiye’deki serüvenine ilişkin tarihsel belge, nesne ve fotoğraflara da yer verilen. Sergi’de, kumbaraya ilişkin afişler, ilanlar ve reklam filmleri de yer almıştır.

97

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Karikatür ve Mizah Müzesi (Gazanfer Ağa Külliyesi) [İstanbul Büyükşehir Belediyesi, karikatür, Fatih]

Telefon: 0212 521 12 64 Adres: Atatürk Bulvarı Kovacılar Sokak No:12, Fatih Müze ilk olarak 1975 yılında, Karikatürcüler Derneği’nin girişimi ile İstanbul Belediyesi tarafından Tepebaşı’nda açılmış, ancak 12 Eylül 1980 tarihinde kapatılmıştır. Daha sonra bu binanın yıkılması ile müze de tamamen kapanmıştır. 27 Şubat 1989 tarihinde Saraçhanebaşı’nda, Atatürk Bulvarı üzerinde, Bozdoğan Kemeri bitişiğinde yer alan Gazanferağa Külliyesi’nde yeni müze hizmete girmiştir. Karikatür ve Mizah Müzesi, sosyal tarihimizin en aç ık belgeleri niteliğinde olan bir kültür birikimini yok olmaktan kurtarmış ve çeşitli etkinliklerle günümüze aktarılmasını sağlamıştır. Ayrıca, diğer ülkelerdeki benzer kuruluşlarla iletişim kurularak, dünya karikatür sanatının ünlü adları da kişisel ya da karma sergilerle İstanbullulara tanıtılmaktadır. Mizah Kitaplığı’nda da, Türkiye’de ve dünyada yayınlanmış ya da yayınlanmakta olan karikatür, mizah ve bu konulara ilişkin kültürel yayınların bir araya getirilip izleyiciye sunul-maktadır. Ayrıca, yerli, yabancı bütün eski ve çağdaş karikatürcülerin özgün ya da çoğaltılmış yapıtları da toplanarak, kişilere, ülkelere, konulara göre s ınıflandırılarak, Arşiv’de korun-maktadır. Kâzım Karabekir Paşa Müzesi [Kazım Karabekir Paşa Vakfı, tarih, Erenköy]97

Web sitesi: www.kazimkarabekirvakfi.org.tr Adres: Hatboyu Caddesi, Kâzım Karabekir Sokak No:1/2, Erenköy

Kâzım Karabekir Paşa, emekliye sevk edilip, 45 yaşında askerlikten ve siyasetten uzak yaşayacağı uzun dönemin başında önce kirada oturmuş. Zamanla kendi evlerini almak istemişler. Erenköy’de, Abdülhamid’in Maarif Nazırı Antepli Münif Paşa’nın selâmlığının satılık olduğunu öğrenmiş. Ev daha sonra önce karargâh, sonra okul ve hastane olarak kullanılmış, zaman içinde terk edilmiş, serserilerin girip yattığı harap bir yer haline gelmiş. Evin bahçesinin tren yoluna açılan kapısının önünde taş zürafa heykeli Maarif Nazırı zamanında İtalyan heykeltıraş Rozette tarafından yapılmış. Köşk bu dev boyuttaki heykelinin varlığından dolayı “Zürafalı Köşk” diye bilinmekteymiş. Ancak bakımsızlıktan köşk ile birlikte bu Zürafa heykeli de yıpranmış, rüzgârın etkisi ile çevreyi tedirgin eden bir uğultuya neden olunca köşke “Perili Köşk” denmeye başlanmış.

Kâzım Karabekir Paşa bu köşkü satın almak isteyince, mahalleli köşkün perili olduğunu söyleyip, paşayı uyarmış. Mahalleliyi rahatlatmak için, heykel olmayınca, perilerin artık orada yaşayamayacağını söylemiş ve zürafayı yıktırıp, 15 Kasım 1930’da eve taşınmış.

97 www.kazimkarabekirvakfi.org.tr

98

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

. 2003 yılında Paşa’nın ikiz kızlarından Hayat Karabekir Feyzioğlu, 1984 yılında vefat eden ikizi Emel Karabekir Özerengin’in kızı Gülden Gazioğlu ve Paşa’nın küçük kızı Timsal Karabekir Yıldıran tarafından Kâzım Karabekir Paşa Vakfı kurulmuş ve Vakfın amaçlarına uygun olarak da Erenköy’deki köşk 2005 yılında müze haline getirilmiştir.

Kilim ve Düz Dokuma Yaygılar Müzesi [Vakıflar Genel Müdürlüğü, kilim vb, Sultanahmet] Telefon: 0212 518 13 30 Faks: 0212 527 58 51 Adres: Sultanahmet Camisi Avlusu Kilim ve Düz Dokuma Yaygılar Müzesi’nde toplam 857 adet müzelik ve etütlük eser bulunmaktadır. Müze’de sergilenen kilimlerde ortak desen ve dokuma özelliklerini yans ıtan örnekler bir araya getirilmiştir. Türkmen ve Yörükler tarafından dokunmuş kilimler, Osmanlı saray kilimleri halk sanatının ortaya koyduğu eserleri yansıtmaktadır. Geometrik desenli kilimlerin yanı sıra çiçekli, bezemeli Osmanlı saray ve çadır kilimleri de yine burada sergilenmiştir.

Müze’nin açılışından bir süre sonra buradaki eserlerin aşırı rutubetten zarar gördüğü anlaşılmış, Müze kapatılarak içerisindeki eserler toplanmış ve Halı Müzesi’nde koruma altına alınmıştır. Burada rutubeti önleyici tedbirler ve gerekli onar ımlar yapıldıktan sonra müze yeniden açılacaktır. Restorasyon çalışmaları nedeniyle ziyarete kapalıdır. Kariye Müzesi (Khora Kilisesi) [Kültür ve Turizm Bakanlığı Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı, Bizans, Edirnekapı]

Telefon: 0212 631 92 41 Faks: 0212 512 54 74 E-posta: [email protected] Adres: Edirnekapı Kariye (Khora) sözcüğü, eski Yunancada kent dışı, kırsal anlamına gelirmiş. Kaynaklarda çok eski bir tarihe ait sur dışında bir şapelden söz edilmektedir. Bu şapelin yerine ilk Khora Kilisesi Iustinianos tarafından yeniden yaptırılmış. Çeşitli ek ve onarımlarla Kommenoslar dönemine kadar ulaşan yapı, surlara yakın Blakhernai imparatorluk sarayının genişlemesiyle önem kazanmış. 11. yüzyılın sonlarında İmparator I. Aleksios’un kayınvalidesi Maria Doukaina kiliseyi yeni baştan inşa ettirmiş. Kilise kubbesi dört kemerle taşınan kiborion şeklinde bir mekâna sahiptir. 1204-1261 yılları arasındaki Latin işgali sırasında manastır ve kilise çok harap duruma gelmiştir. II. Andronikos (1282-1328) döneminde devrin ileri gelenlerinden, edebiyatçı, şair ve hazine nazırı Theodoros Metokhites 1313’e doğru bu manastır ve kiliseyi onartmıştır.

99

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

İstanbul`un fethinden sonra bir süre daha kilise olarak kullan ılan binayı 1511’de Vezir Hadım Ali Paşa camiye dönüştürmüştür. Daha sonra da yanına bir okul ve aşevi eklenmiştir. Mozaik ve freskolar, cami olduktan sonra bazen tahta kepenklerle, bazen de badana ile örtülmüştür. 1948’den 1958’e kadar Amerikan Bizans Enstitüsü’nün yapt ığı çalışmalar sonunda tüm mozaik ve freskolar ortaya ç ıkarılmıştır. Kariye mozaik ve freskoları Bizans resim sanatının son dönemine ait (14. yy.) en güzel örnekleridir. Bu mozaik ve freskolar şaşırtıcı bir benzerlik gösterir. Önceki dönemin yeknesak fonu burada görülmez. Derinlik fikri, figürlerin hareket ve plastik de ğerlerinin verilişi, figürlerdeki uzama bu üslubun özellikleridir. D ış nartekste İsa’nın hayatı, iç nartekste ise Meryem`in hayatı ile ilgili sahneler yer alır. Dış narteksten iç nartekse geçilen kapının üzerinde bir Pantokrator İsa vardır. Sol tarafta İsa’nın doğumu, Vali Quirinus’un önünde nüfus sayımı, meleğin Yusuf’a görünüp Meryem’i alıp gitmesini öğütlemesi, ekmeğin çoğaltılması, suyun şaraba dönüştürülmesi; sağ tarafta ise haberci kralların İsa’nın doğumunu haber vermesi, felçlilerin iyileştirilmesi ve çocukların katli gibi sahneler vardır. İç nartekse geçildiğinde en güzel mozaik Deisis’tir. Ortada İsa, solunda Meryem, Meryem`in altında İsaakios, Kommenos ve İsa’nın sağında bir rahibe görülür. Bu kadın VIII. Mikhael Palaiologos’un kızıdır. Moğol Prensi Abaka Han ile evlendirilmiş ve kocasının ölümünün ardından İstanbul’a dönerek rahibe olmuştur. Bu bölümde kubbede İsa ve dilimler içinde İsa’nın ecdadı gösterilmiştir. Ana kiliseye giriş kapısı üzerinde ortada İsa, sol tarafta kiliseyi onaran ve mozaiklerle süsleyen Theodoros Metokhites kilisenin maketini sunar şekilde gösterilmiştir. Meryem`in İncil’de yer almayan hayat hikayesi ise apokriflere dayal ı konulardan alınmıştır. İç nartekste Meryem’in doğumu, ilk adımları, Cebrail’in Meryem’e bir çocuğu olacağını haber vermesi, tapınağa örtülecek örtü için yün alınması gibi sahneler yer almaktadır. Esas kilisenin iç kısmında Meryem’in ölümü, çocuk İsa’yı taşıyan Meryem ve bir aziz mozaiği yer alır. Parekklesion’un tümü freskolarla süslüdür. Apsiste görülen Dirili ş (Anastasis) sahnesi bir şaheserdir. Onun üst kısmında yer alan Son Duruşma sahnesi burada tüm olarak gösterilmiştir. Parekklesion`un sağ ve solunda görülen nişlerin mezar olduğu bilinir. Parekklesion kubbesinin ortas ında Meryem ve Çocuk İsa, dilimlerinde ise 12 melek tasviri görünmektedir. Kont Szchenyı İtfaiye Müzesi [İstanbul Büyükşehir Belediyesi, itfaiye, Fatih]

Telefon: 0212 635 71 74 Faks: 0212 635 01 00 Adres: İtfaiye Caddesi No: 9 Fatih 300 yıllık bir geçmişe sahip olan itfaiye teşkilatında kullanılan malzemelerin bir araya getirilmesi ilk kez 1928’de İtfaiye Müdürlüğü bünyesinde gündeme gelmiş ve müze 1932 yılında açılmıştır. Çeşitli tarihlerde yapılan onarım ve düzenlemeler nedeni ile belli süreler kapalı kalan müze binası restore edilerek 1992 yılında yeniden açılmıştır. Müze’nin adı, 1998 yılında "Kont Szechenyı İtfaiye Müzesi" olarak değiştirilmiştir. Kont Odön Szechenyı, 1871 yılında İstanbul’da meydana gelen büyük bir yang ından sonra,

100

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

yangın güvenlik önlemlerinin gözden geçirilmesi ve İtfaiye Teşkilatının örgütlenmesi için Sultan Abdülaziz’in emri ile Macaristan’dan davet edilmiştir. İtfaiyenin askeri disiplinle çalışma esaslarını hazırlamış ve dört kara, bir deniz taburu kurmuş, üstün başarılar elde etmiş ve kendisine Paşa unvanı verilmiştir. Müze’de, günümüzden yaklaşık 200 yıl öncesine kadar İstanbul’da kullanılan yangın söndürme aletleri, 1700’lü yıllara ait çardaklı tulumbalar, tulumbacı ve itfaiyeci kıyafetleri sergilenmektedir. İtfaiye Müzesi’nin -ve “su” ile “taşıt” müzelerinin- durumuna ilişkin bir yazı bir başka “ibret belgesi” oluşturmaktadır.98

“Üç müze kayboldu” Fatih'deki İtfaiye Müzesi, gelişeceğine gerileyip müze vasfını yitirdi. İstanbul, kentin birkaç yüzyıllık tarihini bugüne aktaran 'Su', 'İtfaiye' ve 'Taşıt' müzelerine sahip çıkmayı beceremedi. Müzeler kayıp ya da perişan durumda "İstanbul'un neden hak ettiği gibi bir şehir müzesi yok" diye iç geçirenlerin ilk önce şu önemli soruyu sormakla işe başlamasını öneriyorum: İstanbul Şehir Müzesi'ne şehrin yakın tarihi ile ilgili önemli katkı sağlayabilecek ve çok önemli bir birikim oluşturan üç müzeye ne oldu? Kısıtlı imkânlarla, ancak ilgili kuruluşlarda çalışan kişilerin kendi gayretleri ile oluşturulan bu müzelerin başına gelenlerin acaba farkında mıyız? Ulaşım hafızası silindi İETT'nin Hasanpaşa'daki eski tramvay deposu, 'Taşıt Müzesi' haline getirilmişti ve eşine az rastlanır zenginlikte, ayrıntıda malzeme ile doluydu. Karda kaymaya karşı, kum öğüterek döken özel tramvaydan ray bükme araçlar ına, genel müdürün antika otomobilinden tramvayların teknik yapısını anlatan parçalara ve elektrik motorlar ına, bilet örneklerinden vatmanların fes kalıbına kadar müzede o kadar çeşitli malzeme vardı ki burası belki de bugün yeni bir anlayışla düzenlendiğinde başka ülkelerdekilerden çok daha gelişmiş bir müze olabilirdi. Hatta, müze çevresinde tramvayla küçük bir tur atmak dahi mümkündü. Atl ı tramvaylardan elektrikli tramvaylara, Tünel'in eski vagonlar ından buhar makinelerine kadar burada başka şehirlerdeki müze yöneticilerini kıskandıracak öyle örnekler bulunuyordu ki "Kim bunları toplamayı akıl etmiş?" diye sormamak elde değildi. Müzenin bu kadar ayrıntılı bir malzeme birikimine sahip olmasının büyük olasılıkla önemli bir nedeni aynı aletlerin, makinelerin, araçların yakın zamanlara kadar kullanılmış ve İETT'nin kurum olarak, tamir atölyeleri, imalathaneleri ile büyük bir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiş olmasıydı. Bu müzenin son birkaç kalıntısını işporta gibi yere serilmiş ve kırık dökük vaziyette İETT'nin Karaköy'deki o korkunç binasının altında gördüm. Oradaki görevliye bir

98 Korhan Gümüş, Radikal, 17 Şubat 2004

101

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

şeyler sormaya kalktığımda kendisinin "bu döküntülerle" bir ilgisinin olmad ığını, Mavikart kuponu sattığını söyledi. Bir gün İETT Genel Müdürü'ne rast geldiğimde kendisine müzenin akıbetini sordum. Böyle bir müzenin varlığından bile haberi yoktu! İkinci önemli müze 'İstanbul Sular İdaresi Müzesi' idi. Bu müzede elle yazılmış abone faturalarından, su kanallarının projelerine, döküm sokak çeşmelerinden, su sayaçlarının örneklerine kadar birçok malzeme sistemli bir şekilde İSKİ Genel Müdürlüğü binasının içinde sergileniyordu. Son olarak birkaç gün önce İSKİ'ye gittiğimde müzeyi yerinde bulamadım. Üstelik kime sorduysam, hiçbir kimsenin müzeden haberi yoktu. Sanki müze yer yar ılmış, içine girmiş, bundan da hiçbir yetkilinin haberi olmamıştı! Saatlerce yetkili kişilerle yaptığımız görüşmelerden hiçbir sonuç alamadık. Bütçe büyük ama... İtfaiye Müzesi'ni ilk gezdiğimde iki katlı, Fatih'deki İtfaiye Daire Başkanlığı binalarına bitişik bir yapıydı. İçinde İETT Müzesi gibi sistemli bir sınıflandırma ile çok sayıda malzeme sergileniyordu. Burada eski itfaiyeci k ıyafetlerinden su tulumbalarına, Beyazıt Kulesi'nden sarkıtılan balonlardan önemli olaylardaki hasar tiplerini gösteren kalıntı örneklerine çok sayıda malzeme toplanmış ve yanlarına da açıklamalar konmuştu. Müzeye ikinci gittiğimde içeride son derece niteliksiz bir dekorasyon projesinin gerçekleşmekte olduğunu gördüm. Değerli eserler moloz, harç, tuğla ile birlikte darmadağın olmuştu. Son olarak müzeye gittiğimde artık üst katı yoktu. Bu defa ortada eskiden var olan malzemelerin küçük bir bölümü kalm ıştı ve hiçbir sınıflandırma, açıklama plaketi olmadan oraya buraya konmuştu. Kapıdaki görevliye müzedeki eserlere ne olduğunu sordum. Gene aynı cevabı aldım. Kendisinin bu işle bir ilgisi yoktu ve müze ile ilgili bir kimse de bulunmamaktayd ı. Sonuçta bırakın eldeki malzemeleri çoğaltıp müzeleri geliştirmek, varolanı dahi koruyamadık. İstanbul'un metrosu gibi işlev gören, döneminin en gelişmiş metropoliten ulaşım sisteminin unsurları olan vapurlardan birkaç tanesi saklanamad ı. Bu müzeler İstanbul'un modernleşme tarihini ve şehirsel gelişimini anlayabilmemiz için önemli. 19. yüzyıl sonunda, 20. yüzyıl başında Londra, Paris, Berlin gibi büyük bir dönüşüm yaşayan ve bu nedenle önemli bir birikime sahip olan İstanbul'un gelişiminin bir izdüşümünü müzelerde bulmak mümkündü. Müzeler, tam da belediyenin elinde büyük bütçeler olduğu, zaman yok oldular! Belki de bu müzeleri korumak, geliştirmek bir yana, yok etmemiz, üstelik de bunun fark ına bile varmamamız, bize kentin neden bu hale geldiği hakkında bir bilgi verebilir.

Küçüksu Kasrı [TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Osmanlı, Anadoluhisarı]

Telefon: 0216 332 33 03 Faks: 0216 332 33 03 Adres: Anadoluhisarı Küçüksu Kasrı’nın bulunduğu yörenin yerleşim tarihi Bizans dönemine dek inmektedir. Osmanlılar döneminde de ilgi çeken ve “Kandil Bahçesi” ad ıyla padişahın has

102

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

bahçelerinden biri olarak kullan ılan Küçüksu ve çevresini IV. Murad’ın (1623-1640) çok sevdiği ve buraya “Gümüş Selvi” adını verdiği bilinmektedir. 17. yüzyıldan başlayarak çeşitli kaynaklarda “Bağçe-i Göksu” adıyla geçen yörede, özellikle 18. yüzyıldan başlayarak yoğun bir yapılaşma izlenmektedir. Sultan I. Mahmud Döneminde (1730-1754) Divittar Mehmed Paşa, padişah için bu Hasbahçe’nin deniz kıyısına iki katlı ahşap bir saray yaptırmış, bu yapı III. Selim (1789-1807) ve II. Mahmud (1808-1839) dönemlerinde de onar ılarak kullanılmıştır. Sultan Abdülmecid dönemi (1839-1861), özellikle saray ve kas ır mimarlığında batılı biçimlerin tercih edildiği yıllardır. Abdülmecid, Dolmabahçe ve Ihlamur yapılarında uygulattığı yenilikleri, Küçüksu Kasrı’nda da uygulatmış, eski ve ahşap yapıyı yıktırarak yerine bugünkü kasrı yaptırmıştır. 1857’de hizmete giren yeni Küçüksu Kasrı’nın mimarı Nikogos Balyan’dır. Bodrumuyla birlikte üç katlı olan kasır, 15x27 m.lik bir alan üzerine yığma tekniğiyle ve kâgir olarak yapılmıştır. Devlete ait diğer saray yapılarının tersine yüksek duvarlarla değil, dört yönde kapısı olan ve döküm tekniğiyle yapılmış zarif demir parmaklıklarla çevrilidir. Abdülaziz döneminde (1861-1876) cephe süslemeleri elden geçirilen yap ı, zaman zaman çeşitli onarımlar görerek günümüze ulaşmış, ancak bu arada eski saraydan kalan ve çeşitli işlevlerdeki ek yapılarını yitirmiştir. Kabartmalarla süslü ve hareketli deniz cephesinde, bu cepheye yaslanm ış şadırvanlı küçük havuzunda, merdivenlerinde çeşitli batılı süsleme motifleri kullanılmıştır. Oda ve salonlar değerli sanat eserleriyle döşenmiş, bu iş için Viyana Operası dekoratörü Sechan görevlendirilmiştir. Küçüksu Kasrı, Cumhuriyet Döneminde de bir süre devlet konukevi olarak kullan ılmış ve günümüzde bir müze-saray işlevi kazanmıştır. 1994 yılında kapsamlı ve çağdaş bir restorasyon gören Küçüksu Kasrı, ziyarete açık tutulmaktadır. Hemen yanı başındaki iskele, çeşme meydanı ve özgün bahçe tarihsel ve eskiden olduğu gibi halkın eğlenip dinlenebildiği bir mesire kimliğine kavuşmuştur.

Maslak Kasırları [TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Osmanlı, Maslak]

Telefon: 0212 276 10 22 Faks: 0212 285 28 02 Adres: Maslak Levent ile Ayazağa’yı birbirine bağlayan ana yolun sağında bulunan Maslak Kasırları’nın yer aldığı çevrede ilk yapılaşmaların, Sultan II. Mahmud döneminde (1808-1839) başladığı ve bu bölgenin Sultan II. Abdülhamid’in veliahtl ığı sırasında sultanlara ait bir av ve dinlenme yeri olarak kullanıldığı bilinmektedir. Bu yıllarda tarih sahnesine çıkan ve bölgeye özel bir konum kazandıran Maslak Kasırları’nın ne zaman ve kim tarafından yaptırıldıkları tam olarak saptanamamakla birlikte, büyük bir bölümü Sultan Abdülaziz Dönemi’ne (1861-1876) tarihlenmektedir.

103

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Maslak Kasırları’ndan günümüze; Kasr-ı Hümayun, Mabeyn-i Hümayun ve Limonluğu, Çadır ve Köşk Paşalar Dairesi gelebilmiştir. Boğaziçi’nin Karadeniz’e açıldığı noktayı görebilen bir konumda, çevrelerindeki yeşil örtüyle bütünleşen bu yapılar, 19. yy. sonları Osmanlı mimari ve süslemeciliğinin seçkin örneklerini oluşturmaktadır. Günümüzde Kasr-ı Hümayun, eldeki belge, anı ve eski fotoğrafların ışığında onarılarak bir müze-saray olarak geziye açılmış durumdadır. Mabeyn-i Hümayun ve ona bağlantılı Limonluk ile Çadır Köşk ve bahçesi de aynı biçimde ele alınarak onarılmış ve ziyaretçilerin oturup dinlenebilecekleri birer kafeterya kimliğine kavuşturulmuşlardır. Çevredeki geniş yeşil alansa bir rekreasyon alanı olarak düzenlenmiştir. Müzik Müzesi [Kültür ve Turizm Bakanlığı, müzik, ???] Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın web sitesinde “kamu ve özel müzeler” başlığı altında, Bakanlık bünyesinde, Müzik Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı bir Müzik Müzesi yer almaktaysa da99, söz konusu müzenin “encamı” belli değildir. Gene de, bir başka “ibret belgesi”ni sunabilmek için hiçbir yorum yapmadan burada yer verilmi ştir.

“Müzik Müzesi hayali gelecek yıla kaldı Geçtiğimiz haziran ayında Üsküdar'daki eski Tekel Deposu'nda açılması planlanan Türkiye'nin ilk ve tek Müzik Müzesi, ziyaretçilerini gelecek y ıldan itibaren Gülhane'deki İslam Teknolojileri Müzesi içinde ağırlayacak. Türkiye'nin Müzik Müzesi hayali bu yıl da gerçekleşemiyor. Geçtiğimiz Haziran ayında Üsküdar'daki eski Tekel Deposu'nda açılması planlanan müze, yapılan yer değişikliği nedeniyle ziyaretçilerine kapılarını 2008 yılında açabilecek. Ağustos 2006'da Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü bünyesinde kâğıt üzerinde kurulan Müzik Müzesi, birkaç ay önce Tabiat Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne devredilmişti. Ardından müzenin Gülhane'de kurulmasına karar verildi ve Topkapı Sarayı Sur-ı Sultanî içinde yer alan İslam Teknolojileri Müzesi'nde 300 metrekarelik bir bölüm ayrıldı. Tabiat Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün, daha çok ziyaretçi çekmek için müzeyi Sultanahmet'teki müzeler bölgesine almaya karar verdiklerini belirtiyor. Müzeye konulacak enstrümanlar ı toplama işlemi ise halen devam ediyor. Müzik Müzesi çalışmalarını yürüten etnomüzikolog Oğuz Elbaş, müzenin yer değişikliği konusunun kendi bilgisi dahilinde olmad ığını söylüyor. Topkapı Sarayı, Mevlevihaneler ve yurdun çeşitli müzelerinden çalgı aleti toplama işleminin devam ettiğini belirten Elbaş, özel koleksiyonlardan da çalgı alacaklarını ifade ediyor. Müzenin İslam Teknolojileri Müzesi bünyesinde açılmasını da değerlendiren Elbaş, "Ben olaya olumlu bakılmasını istiyorum. Bu bir başlangıç. Elimizde ne var ne yok, insanlara ne anlatıyor, insanlar bundan nasıl faydalanıyor bir görelim. Önce bir başlayalım." diyor. Yaşayan müze olacak Müzik Müzesi'nin hikâyesi eskilere dayan ıyor. Açılması yıllardır dillendirilen müzeyle ilgili en somut adımlar ise geçtiğimiz yıl atıldı. Kültür Bakanlığı ve

99 http://kvmgm.kultur.gov.tr

104

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Bilkent Üniversitesi işbirliği ile 29-31 Mayıs 2006 tarihleri arasında düzenlenen "Uluslararası Tarihsel Süreç İçinde Türkiye'de Müzik Kültürü ve Müzik Müzesi Kongresi"nde bu konu enine boyuna tart ışıldı ve böyle bir müzenin açılmasına karar verildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü bünyesinde Bakanlar Kurulu kararıyla kurulan Türkiye'nin ilk ulusal müzik müzesi için Üsküdar'daki eski Tekel Deposu tahsis edildi. Bina yeniden düzenlenip 2007 y ılı başında hizmete girecekti. Fakat bunlar gerçekleşmedi. Gülhane'de açılacak Müzik Müzesi'nin yaşayan bir müze olması hedefleniyor. Türk müzik sanatı ve kültürü üzerine araştırma ve inceleme yapan yerli ve yabancı müzikolog, etnomüzikolog ve akademisyenlere bu alanda bilgi, belge ve dokümanlara ulaşma imkânı sağlayacak olan müzede, çalgılar, notalar, arşiv kayıtları ile müzikle ilgili tüm etnografik materyaller yer alacak. Bakanl ığa ait çeşitli müzelerdeki materyallerin yanı sıra yurtiçindeki ve dışındaki özel çalgı koleksiyonları, plaklar ve dokümanlar da satın alma ya da hibe yoluyla müze envanterine kazand ırılacak. Teşhir edilen her tür tarihî enstrüman ın onarımlarının yapılacağı ve ses kayıtlarının satışa sunulacağı müzede alanında uzmanlaşmış 15 sanatçıdan oluşan özel bir araştırma ve uygulama topluluğu da görev yapacak. Tekel binasının akıbeti meçhul Müzik Müzesi için belirlenen ilk mekân olan Üsküdar'daki eski Tekel binasının durumunun ne olacağı da şu an için belli değil. Genel Müdür Orhan Düzgün, bakanlığa devredilen binanın hangi amaçla kullanılacağı konusunda Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile önümüzdeki günlerde detaylı bir toplantı yapacaklarını söylüyor. Bina, Kültür Bakanlığı'na devredileli yaklaşık bir yıl geçmesine rağmen halen resmî devri Tekel'den alınmış değil. Devir işleminin gerçekleşmemesinin nedeni ise bakanlığın binayı koruyacak yeterli güvenlik kadrosunun bulunmaması. Binanın güvenliği halen Tekel görevlileri tarafından sağlanıyor.”100

Orhan Kemal Müzesi [özel, edebiyat, Cihangir]

Telefon: 0212 292 92 45 - 292 12 13 Faks: 0212 243 67 82 E-posta: [email protected] Web: www.orhankemal.org Adres: Akarsu Caddesi No:32 Cihangir, Taksim Orhan Kemal Müzesi, Orhan Kemal Kültür ve Sanat Merkezi’nin katk ılarıyla açılmıştır. Müze’de, Orhan Kemal’in çoğu Ara Güler tarafından çekilmiş 70 fotoğrafı, ailesiyle ilgili fotoğrafları, kitaplarının özgün ilk baskıları, özel mektupları, hakkındaki yazılar, makaleler ve doktora tezleri, çalışma odası, yazarın kullandığı daktilo, yatak, diş fırçası, kalem gibi özel eşyaları ve öldüğünde yüzünden alınan yüz kalıbı gibi çeşitli malzeme bulunmaktadır. Üç katlı binada ayrıca kitaplık ve İkbal Kahvesi adlı café de vardır.. 100 http://www.arkitera.com/h20909-muzik-muzesi-hayali-gelecek-yila-kaldi.html Kaynak: Zaman, 8

Ekim 2007.

105

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Osmanlı Bankası Müzesi [Garanti Bankası, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi, Bankacılık/Ekonomi/Tarih, Karaköy]

Telefon: 0212 334 22 70 E-posta: [email protected] Web: www.obmuze.com Adres: Voyvoda Caddesi (Bankalar Caddesi) No: 35-37, Karaköy Osmanlı Bankası’nın Bankalar Caddesi’ndeki eski genel müdürlük binas ında kurulmuştur. Bankanın zengin arşivinden yararlanılarak, binada bulunan kasa dairelerinin içinde ve etrafında düzenlenen müze, Osmanl ı İmparatorluğu’nun merkez bankası, emisyon bankası ve hazinedarı olarak görev yapan Osmanlı Bankası’nın tarihine ışık tutmaktadır. Her öğesinin, ait olduğu dönemin siyaseti, ekonomisi, toplumu, hatta gündelik yaşamı ve kültürüyle ilişkilendirilebilecek birer ipucu olarak değerlendirildiği Osmanlı Bankası Müzesi, yalnızca bir kurumun öyküsünü aktarmakla kalmıyor, kendi başına bir anlatım mekânı oluşturuyor. Ana eksenini Osmanlı Bankası tarihinin oluşturduğu müze, içeriği ve tasarımıyla, toplumsal tarih bilincinin yaratılmasına olanak sağlamaktadır. Kronolojik olduğu kadar tematik bir mantığı da içeren müzede, bir yandan Osmanl ı Bankası’nın 80 yıllık süreçte geçirdiği önemli değişiklikler, yaşanan krizler ve gelişmeler ele alınırken, öte yandan aynı dönemin şube binaları, müşterileri, faaliyet alanları ve çalışan profili vurgulanmaktadır. Müzenin ana sergileme alanının ortasında bulunan dört kasa dairesi, belirli tipteki belgeleri ayrıntılı şekilde sergilemek için kullanılmaktadır. İç içe geçmiş yapılarıyla bizzat bir müze nesnesi olan dört kasada, bankanın muhasebe defterleri, müşteriler tarafından emanet edilen hisse senetleri ve tahvillerin yan ı sıra, müşteri dosyaları, personel dosyaları ve banknotlar sergilenmektedir. Kasalar ın dışındaki mekânda ise ziyaretçilerin bizzat inceleyebilecekleri dosyalar, müşteri kartı, hisse senetleri ve fotoğraflar yer almaktadır.

Adını dönemin 20 kuruşluk sikkelerinden alan Mecidiye Kasası’nda, Osmanlı Bankası’nın en önemli işlevleri arasında yer alan kâğıt para ihracı ve Osmanlı para sistemi hakkında bilgi veren belgeler tanıtılmaktadır. 1863-1914 yılları arasında banka tarafından basılan her bir banknotun hikâyesinin, tasar ımı, provaları, kayıtları ve örnekleriyle birlikte anlatıldığı iki katlı kasada, Osmanlı Bankası arşivinin yanı sıra, Tahsin İsbiroğlu’nun koleksiyonundan seçilen banknotlar da sergilenmektedir.

Düzenlenen süreli sergiler, Müze’nin “çok çeşitlilik” taşıyan yaklaşımını daha iyi göstermektedir:

• Doğuyu Tüketmek (15 Kasım 2007 - 2 Mart 2008 • Turgut Cansever: Düşünce Adamı ve Mimar (Garanti Galeri ve Osmanl ı Bankası

Müzesi, 4 Nisan - 26 Ağustos 2007) • Bir Belgesel: Karadeniz Seyr-i Türkiye / Bir Sergi: Ulusu Tasarlamak ( 20 Aral ık

2006 - 20 Mart 2007) • Aradığınız Kişiye Şu An Ulaşılamıyor: Türkiye’de Hayat Tarzı Temsilleri, 1980-2005

(10 Mayıs – 17 Eylül 2006) • İstanbul’da Ölüm: Osmanlı-İslam Kültüründe Ölüm ve Ritüelleri” (16 Kas ım 2005-31

Mart 2006)

106

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

• Dünden Bugüne Galata (26 Nisan – 26 Ağustos 2005) • İmparatorluğun Nişan ve Madalyaları (28 Eylül 2004 - 26 Aralık 2004) • Lonca'dan KOBİ'ye: Esnaf ve Sanatkârın Dünü (14 Mayıs-14 Ağustos 2004) • Fantazya Çok Para Yok – Karikatürlerle Bir Borç Ekonomisinin Tarihi (1874 - 1954)

(15 Eylül 2003 – 15 Mart 2004) Özel TÜRVAK Sinema ve Televizyon Müzesi [Türker İnanoğlu Vakfı, sinema/TV, Kavacık]

Telefon: 0216 425 19 00 Faks: 0216 425 19 18 E-posta: [email protected] Web: www.turvak.com Adres: Şehit Teğmen Mehmet Ali Yılmaz Sokak No: 4, Kavacık, Beykoz

Özel TÜRVAK Tiyatro Müzesi [Türker İnanoğlu Vakfı, sinema/TV, Kavacık]

Telefon: 0216 425 19 00 Faks: 0216 425 19 18 E-posta: [email protected] Web: www.turvak.com Adres: Şehit Teğmen Mehmet Ali Yılmaz Sokak No: 4, Kavacık, Beykoz Müzelerde, tiyatro, sinema ve televizyonun Türkiye’deki serüveni, kullan ılan makine ve malzeme, oyuncular, belgeler, kostümler, filmler, afişler vb malzeme eşliğinde izlenebilmektedir.

Pera Müzesi [Suna ve İnan Kıraç Vakfı, sanat, Beyoğlu]

Telefon: 0212 334 99 00 Faks: 0212 245 95 11 E-posta: [email protected] Web: www.peramuzesi.org.tr Adres: Meşrutiyet Caddesi No:141 34443 Tepebaşı 2005 Haziran ayı başlarında kapılarını açan Pera Müzesi için, 1893 yılında mimar Achille Manoussos tarafından İstanbul’un gözde semti Tepebaşı’nda inşa edilen, yakın zamanlara kadar da "Bristol Oteli" adıyla tanınan tarihsel yapı tümüyle elden geçirilerek çağdaş donanımlı bir müzeye dönüştürülmüş ve İstanbul’un hizmetine sokulmuştur.

Pera Müzesi’nin başlıca bölümleri, Suna ve İnan Kıraç Vakfi’nın üç özel koleksiyonunun (Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri Koleksiyonu, Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu, -sanat tarihçilerinin tek ‘yerli oryantalist’ sayd ığı Osman Hamdi Bey’in yapıtları ve ünlü Kaplumbağa Terbiyecisi dahil- Oryantalist Resim Koleksiyonu) sergilendiği 1. ve 2. müze katları (2. kat: Sevgi ve Erdoğan Gönül Galerisi); çok amaçlı sergi salonları (3. 4. 5. katlar), oditoryum/fuaye (bodrum kat) ve giriş katında yer alan Resepsiyon, Perakende-Art shop, Peracafé gibi mekânlardır.

107

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Proje 4L Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi [Sevda-Can Elgiz, çağdaş sanat, Levent]

Telefon: 0212 281 51 50 Faks: 0212 283 17 99 Web: www.proje4l.org Adres: Harman Sok. Harmancı-Giz Plaza 34394 Levent Proje4L, 2001 yılında "İstanbul Güncel Sanat Müzesi" adıyla Türkiye’deki güncel sanatı ve sanatçıları desteklemek amacıyla kurulmuştur. 2005 yılının başından bu yana da Elgiz Koleksiyonu’na ev sahipliği yapmaktadır. PTT İstanbul Müzesi [Ulaştırma Bakanlığı, posta, Eminönü]

Telefon: 0212 520 90 37 Faks: 0212 520 90 37 Adres: Yeni Postane Sokak, Hobyar Mah. Zaptiye Cad. No: 25, Eminönü Yeni Postane’nin arkasında ve alt katında bulunmaktadır. Ulaştırma Bakanlığı İstanbul PTT Başmüdürlüğü yönetimindeki müze, Posta, Telgraf ve Telefon, Pul olmak üzere üç ayrı bölümden meydana gelmiştir. Müze’de 23 Ekim 1840’ta başlayan, posta hizmetlerinde kullanılan araç ve gereçler sergilenmektedir. Telgraf ve Telefon bölümünde, 9 Eylül 1855’te Edirne- Şumnu arasında çekilen ilk telgraf hattı, 1881`de Soğukçeşme ile Yeni Cami postane binası arasındaki ilk telefon tesisatından bu yana kullanılan çeşitli aygıtlar bulunmaktadır. Müze’nin pul bölümünde ise Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze kadar gelen çeşitli pullardan meydana gelmiş koleksiyonlara yer verilmiştir.

Rahmi M. Koç Müzesi [özel, sanayi, Haliç]

Telefon: 0212 369 66 00 -01-02 Faks: 0212 369 66 06 E-posta: [email protected] Web: www.rmk-museum.org.tr Adres: Hasköy Caddesi No:5 Hasköy Rahmi M. Koç Müzesi, eski İstanbul’un merkezinde, Haliç kıyısında, endüstriyel arkeolojinin örneği olan iki binada bulunmaktadır. 1991 yılında alınan Lengerhane restore edilerek Aralık 1994’de açılmıştır. Müzenin ilk bölümünün büyümesi sonucu, 1996’da, Lengerhane’nin tam karşısında, bir harabe olarak duran Hasköy Tersanesi al ınmış, restore edilmiş ve Müze’nin ikinci bölümü olarak Temmuz 2001’de aç ılmıştır.

Müze’de karayolu ulaşımından raylı ulaşıma, denizcilikten havacılığa, iletişimden mühendisliğe, bilimsel aletlere yayılan bir çeşitlilikte “sanayi ürünleri” sergilenmektedir. Müze’nin en ilginç yerlerinden birini, çekici bir cadde üzerinde yer alan dükkânlar oluşturmaktadır. Bu cadde, özellikle küçük nesneleri bar ındırmasına karşın, en etkileyici koleksiyona sahip dükkânları, örneğin bilimsel aletler dükkânı, ayakkabıcı, demirci, gemi donanımı, eczane ve oyuncakçıyı barındırmaktadır.

108

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Müze mağazasında, Müze ve çevresi ile ilgili birçok hediyelik eşya satışa sunulmuştur.

Resim ve Heykel Müzesi [Mimar Sinan Üniversitesi, sanat, Beşiktaş]

Telefon: 0212 261 42 98 -0212 261 42 99 Adres: Dolmabahçe Caddesi, Beşiktaş Dolmabahçe Sarayı’nın Veliaht Dairesi’nde 10 Eylül 1937‘de İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne (bugün Mimar Sinan Üniversitesi) bağlı olarak açılan müze, Atatürk’ün emriyle kurulmuştur. Dolmabahçe Sarayı’ndan, bakanlıklardan, çeşitli resim kuruluşlarından alınan resimlerle, Halil Edhem Eldem’in Elvah-ı Naşiye Kolleksiyonu adlı yapıtında ve 1936’da akademide düzenlenen 50 yıllık Türk Resim ve Heykel Sergisi’nde yer alan yapıtlarla oluşturulan müzede heykel, seramik ve özgün baskılar da yer almasına karşılık ağırlık resimdedir; Türk Resim Sanatı’yla ilgili en kapsamlı koleksiyonu barındırmaktadır. Ayrıca Bonnard, Pablo Picasso, Raoul Dufy, Maurice Utrillo, Henri Matisse vb baz ı yabancı sanatçıların resim ve özgün baskıları da bulunmaktadır. Rezan Has Müzesi [Kadir Has Üniversitesi, Haliç kültürleri, Cibali] 101 Telefon: 0212 533 65 32 Faks: 0212 534 10 34 Web sitesi: www.rhm.org.tr Adres: Kadir Has Üniversitesi, Cibali Açılışı 28 Mart 2005 olmakla birlikte, kültür ve sanat dünyas ına girişi, 11. Uluslararası Doğu Halı Konferansı’nın açılış sergisi olan “Zamansız Sadelik” ile Mayıs 2006’da gerçekleşmiştir. Müze, bulunduğu konumdan ötürü Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinin izlerini barından Haliç’i kendine konu alarak, sergilerini bu yönde hazırlamaktadır. Rezan Has Müzesi var olan bir koleksiyon çevresinde oluşmamaktadır; en önemli koleksiyon Müze’nin yapısı olmaktadır: Kadir Has Üniversitesi binasının dört katmandan oluştuğu bilinmektedir. En altta, başlangıcı 11. yüzyıla tarihlenen Bizans sarnıcı, onun üzerinde 17. yüzyıla tarihlenen bir Osmanlı hamamının kalıntısı bulunmaktadır. Bu temelin üzerinde ise 1880’lerde yap ılmış olan Cibali Tütün Fabrikası yer almaktadır. Bizans döneminde Karanlık Çeşme olarak bilinen sarnıç Haliç kıyısı boyunca sur yapıları dışında var olan ender Bizans yapılarından birisidir. Yine Müze içinde yer alan Osmanl ı Dönemi’ne tarihlenen “hamam” kal ıntısı da, Rezan Has Müzesi’nin bir başka önemli mekânını oluşturmaktadır. Kadir Has Üniversitesi’nin 1400 yıllık bir tarihi kucaklayan binası, 2003 yılında Avrupa Birliği’nin Nostra Avrupa Kültür Mirası çerçevesi içinde “en iyi korunmuş tarihsel bina” ödülünü almıştır.

101 Bilgiler www.rhm.org.tr adresinden alınmıştır.

109

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Rumeli Hisarı Müzesi [Kültür ve Turizm Bakanlığı Hisarlar Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı, Osmanlı, Rumelihisarı]

Telefon: 0212 263 53 05 Faks: 0212 265 04 10 Adres: Yahya Kemal Caddesi No:42, Rumelihisarı Bulunduğu mevkie adını veren Hisar, otuz dönümlük bir alanı kapsamaktadır. Anadolhisarı’nın karşısında İstanbul Boğazı’nın en dar (850 m.) ve akıntılı kısmında inşa edilmiş bir anıt-eserdir. Bölgenin ve civarın antik devirde "Hermaion" adıyla anıldığı bilinmekte ise de, tarihçi Dukas bundan söz etmemekte ve hisar yeri olarak "Sostenion"un (İstinye) aşağısında, Fonea adıyla bilinen bir dağın yamacını göstermektedir. Rumelihisari’nın adı: Fatih vakfiyelerinde Kulle-i Cedide; Neşri tarihinde Yenice-Hisar; Kemalpaşazade, Aşıkpaşazade ve Nişancı tarihlerinde Boğazkesen Hisarı olarak geçmektedir. Bu adı Dukas karıştırarak Kefalokoptis biçiminde kullanmışsa da, ondan başka hiç kimse bu adı kullanmamıştır. Büyük Zağanos Kulesi ile Küçük Zağanos Paşa Kulesi’nde yer alan iki kitabeye göre hisar, takriben dört ay gibi kısa bir sürede yapılmıştır. Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki "Şerh-i Tecriyd-i Ataik" adlı eserde ise eserin 139 günde bitirildiği kaydı vardır. Yapımda kullanılan keresteler İzmit ve Karadeniz Ereğlisi’nden; taşlar Anadolu’nun değişik yerlerinden ve spoliler (devşirme parça taş) çevredeki harap Bizans yapılarından elde edilmiştir. Saruca Paşa, Halil Paşa ve Zağanos Paşa adlarında üç büyük ve küçük Zağanos Paşa adında bir ufak toplam dört kulesi, 13 adet irili ufakl ı burcu bulunmaktadır. Biri tıkalı iki su mecrası, ikisi kaybolmuş üç çeşmesi vardır. Camiden günümüze yalnızca yıkık minaresi kalmıştır. Yapı, 1509 depreminde büyük zarar görmüş ancak hemen onarılmıştır. III. Selim (1789-1807) döneminde de bir onar ım gördüğü bilinmektedir. Ancak esaslı onarım, 1953 yılında, devrin cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın talimatları ile üç Türk mimar Cahide Tamer, Selma Emler ve Mualla Anhegger-Eyüboğlu’nun yaptığı restorasyonla gerçekleşmiştir.

Müzede açık teşhir yapılmaktadır, ancak sergi salonu ve depo bulunmamaktad ır. Toplar, gülleler ve Haliç’i kapattığı söylenen zincirin bir parçasından oluşan eserler, bahçede teşhir edilmektedir.

Sadberk Hanım Müzesi [Vehbi Koç Vakfı, arkeoloji/sanat tarihi, Sarıyer]

Telefon: 0212 242 38 13-14 Faks: 0212 242 03 65 E-posta: [email protected] Web: www.sadberkhanimmuzesi.org.tr Adres: Piyasa Caddesi No: 27-29 Büyükdere, Sar ıyer Sadberk Hanım Müzesi, iki ayrı yapı içinde yer almaktadır. Birincisi, 19. yüzyıl sonlarında inşa edildiği kabul edilen, üç tam bir çatı katından oluşan ve üslup olarak Avrupa halk

110

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

geleneksel mimarisinden örnek al ınarak yapılmış bir yapıdır. Kâgir zemin üzerine ahşap/bağdadi tarzda inşa edilmiş olup, "Azaryan Yalısı" olarak bilinmektedir. Yalı, 1950 yılında Koç ailesince satın alınmış ve müzeye dönüştürülmesine karar verildiği 1978 yılına kadar da yazlık olarak kullanılmıştır. 1978-1980 yılları arasında, Sedat Hakkı Eldem’in hazırladığı bir restorasyon projesinin uygulanmas ıyla bina müzeye dönüştürülmüş ve Sadberk Koç Koleksiyonu sergilenmek üzere 14 Ekim 1980’de ziyarete açılmıştır. Vehbi Koç Vakfi’nın, 1983 yılında satın alarak Sadberk Hanım Müzesi koleksiyonlarına kattığı Kocabaş eserlerinin sergilenebilmesi için, mevcut binan ın hemen yanında bulunan ve 20. yüzyıl başlarında inşa edildiği sanılan, yarı yıkık durumdaki başka bir yalı, ön cephesi aslına uygun olarak, yeniden inşa edilmiştir.. 24 Ekim 1988 yılında "Sevgi Gönül Binası" adıyla açılan bu müzede İslam öncesi arkeolojik eserler sergilenmektedir. Bu müze çağdaş bir müze uygulaması nedeniyle 1988`de "Europa Nostra" ödülüne lay ık görülmüştür. Sait Faik (Abasıyanık) Müzesi [Darüşşafaka Cemiyeti, edebiyat, Burgazada]

Telefon: 0216 381 21 32 Adres: Çayır Sokak No:15, Burgazada 1939 yılında babasının ölümü üzerine, kışları Şişli’de, yazları Burgazada’da yaşamaya başlayan Sait Faik Abasıyanık, yaşamının özellikle son 10 yılını adada geçirmiştir. Darüşşafaka Cemiyeti’nce yazarın Burgazada’daki evi müzeye dönüştürülmüş, içindeki eşya ve belgeler korunmuştur.102 Sait Faik Müzesi’nde, yazarın bugüne kadar tam olarak

102 Doğan Hızlan, “Sait Faik Abasıyanık Müzesi onarımı başlıyor”, Hürriyet, 2 Eylül 2005

“Oğuz Tolga adlı okurumdan bir e-posta aldım. Cumartesi günü (27 Ağustos 2005) Burgazada’da Sait Faik Abasıyanık Müzesi’ni ziyaret etmiş ve hepimizi üzecek bir durum saptamasında bulunmuş: ‘Sayın Hızlan, Bu cumartesi görüldü ki; 1. Müze kapalı. 2. Bitik durumda. 3. Sanırız bina işgal olmuş ve içerde yaşayanlar meçhul. 4. Açık görünüyor, gidenleri kilitli kapı karşılıyor. 5. Belediyenin çok umurunda değil. Oğuz Tolga’nın duyarlılığı bir uyarı niteliği taşıyor. Bütün okurlarım adına, önemli bir ihmali gündeme getirdiği için teşekkür yetmez. Bu üzücü durum konusunda bilgi almak için Darüşşafaka Cemiyeti Genel Sekreteri Kayhan Özel’i aradım. İyi hikâyeci Sait Faik Abasıyanık’ın annesi Makbule Abasıyanık mirasını Darüşşafaka Cemiyeti’ne bağışladı; hem oğlunun kitaplarını yayınlamaları, hem de adına bir ödül düzenlemeleri şartıyla. Cemiyet, bu iki işlevi de düzenli ve başarılı bir biçimde sürdürüyor. Kayhan Özel, Müze’nin onarımının yapılabilmesi için 2003 yılında Adalar Belediyesi’ne başvurduklarını söyledi. Belediye, dilekçeyi Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’na havale etmiş. Müracaata cevap 2004 yılında gelmiş. Olağan bir bürokrasi. Mayıs ayı başında inşaata başlamak üzereyken, karşılarına bu kez de Adalar’daki inşaat yasağı engeli çıkmış. Ancak eylül ayında yapabilecekleri belirtilmiş, o zaman da yağmurlar başladığı için ertelenmiş. Çatı kötü durumda olduğu, içeri su sızdığı için, çatı kapatılmış.

111

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

elden geçirilmeyen ve büyük bir kısmı eski yazı olan çok sayıda el yazması, mektubu, notu, defteri, kişisel eşyaları sergilenmektedir.

Sakıp Sabancı Müzesi [Sabancı Üniversitesi, sanat, Emirgan]

Telefon: 0212 277 22 00 Faks: 0212 229 49 14 E-posta: [email protected] Web: http://muze.sabanciuniv.edu Adres: Sakıp Sabancı Cad. No:22, Emirgan Emirgân Korusu’nu İstanbul Boğazı’na bağlayan tepede bulunan ve "Atlı Köşk" adıyla tanınan yapının bulunduğu topraklar ve onun deniz kıyısındaki uzantısı olan Sahilhane 1848-84 yılları arasında sırasıyla Süleyman Re’fet Paşa ile eşi Fatımatüzehra Hanım, Musevi Hoca Misak, Mustafa Reşid Paşa’nın hanımı Adile Hanımefendi, Mısırlı "Küçük" Mehmed Ali Paşa, Mustafa Nâilî Paşa, Maksudzade Simon Bey, Hıdiv İsmail Paşa, Mısır Hükümeti ve son olarak da Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa’nın mülkiyetinde olmuştur. 1884 yılında Sultan II. Abdülhamid’in fermanıyla Maliye Hazinesi’nce satın alınarak Karadağ Kralı I. Nikola’ya ihsan edilen Sahilhane, Kral’ın ikametgahı ve Karadağ Sefarethanesi olarak kullanılmıştır. 1913 yılında çıkan bir kararla geri alınan yapı, bu defa da Sultan Mehmet Reşad`ın torunu Behiye Sultan’ın mülkiyetine geçmiştir. 1925 yılında yıkılmış ve harap bir halde bulunan bu Sahilhaneyi sat ın alan Hıdiv İsmail Paşa’nın torunu Prens Mehmed Ali Hasan ise mimar Eduard de Nari’ye köşkün projesini çizdirmiş ve inşaat ettirmiştir. Günümüzde "Atlı Köşk" olarak anılan yapı, 1944 yılında Prens Mehmed Ali Hasan’ın ablası Prenses İffet’in kullanımına geçene kadar uzun yıllar boş kalmıştır.

1949 yılında İstanbul`da geniş ailesi için bir yazlık ev aramaya başlayan Hacı Ömer Sabancı, çok beğendiği bu köşkü Prens Mehmed Ali Hasan’ın oğullarından 1951 yılında satın almıştır. Hacı Ömer Sabanci’nın Mahmud Muhtar Paşa’nın Moda’daki Mermer Konaği’nda yapılan müzayededen satın aldığı bronz at heykelini köşkün önüne koymasıyla bina, "Atlı Köşk" olarak anılmaya başlar.

Hacı Ömer Sabancı`nın 1966 yılında vefatından sonra, Köşk Sakıp Sabancı ve ailesi tarafından 1969-99 yılları arasında konut olarak kullanılmıştır.

Kayhan Özel, kurulun, Sait Faik Abasıyanık ve annesinin sağlığında bahçeye yaptırılmış olan müştemilatın yıkılmasını istediklerini, oysa planın içinde bunun da olduğunu söylüyor. Dış cephe yapıldıktan sonra, müzenin içinde de bir onarım gerçekleştirilecek. Düzenlemede raflar yenilenecek, orada bulunmayan birçok malzeme, belge getirilip müzeye konulacak. Havalar iyi giderse, eylülün sonunda Sait Faik Abasıyanık Müzesi, ziyaretçilere açılacak, biz de utançtan kurtulacağız. Yazar müzelerine, evlerine özen göstermeliyiz. Oğuz Tolga’nın uyarılarına katılan, üzüntülerini belirten okurlara da teşekkür ediyorum. Arslan Kahraman, ‘Müze’nin kapalı ve gezilemeyecek durumda olması biz Burgazlılar için çok üzücü bir durumdur’ diyor. Dilşad Saylısoy, ‘Müzenin kapalı olmasında biz gençler hatalıyız. Çünkü Sait Faik’in eserlerini merak etmiyoruz, onun yerine iki günlük şarkıcıların peşinden koşuyoruz’ diyor.”

112

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

1998`de Sabancı Üniversitesi’nin kırk dokuz yıl süreyle kullanımına verilen bu tarihsel yapı, içindeki değerli eserler ve bahçesiyle birlikte ve modern bir galeri eklenerek kap ılarını Haziran 2002’de Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi olarak ziyarete açmıştır; Müze'nin sergileme alanları 2005 yılındaki düzenleme ile genişletilerek, teknik düzeyde uluslararası standartlara kavuşmuştur.

Bugün Sabancı Müzesi’ndeki son derece değerli yazma eserler, 19 ve 20. yüzyıla ait zengin tablo koleksiyonu bu geniş sergi alanında sergilenmekte, Müze aynı zamanda yurt içi ve dışından gelen sergilere de ev sahipliği yapmaktadır.

Ziyaretçilerinin yüzde 59’unu kadınların oluşturduğu müzeyi, yaş gruplarına göre bakıldığında, en çok 18 yaşın altındaki gençlerin gezdiği görülmektedir (yüzde 42).

"Cengiz Han ve Mirasçıları: Büyük Moğol İmparatorluğu" sergisini yaklaşık 110 bin kişinin gezdiği Müze’de, ayrıca "Tanrı`ya Adanmış Halılar: Transilvanya Kiliseleri’nden Anadolu Halıları", "Dağıstan Dokuma Sanatı, Kaytag İşlemeleri", "Habersiz Buluşma" ve "Abidin Dino-Bir Dünya" açılan sergilerden bazıları olmuştur. Ancak Sabancı Müzesi’nde “ziyaretçi rekoru”nu, sadece İstanbul’da değil, başka kentlerde de olay olan ve turlar düzenlenen “Picasso İstanbul’da” sergisinindir: 24 Kasım 2005-26 Mart 2006 arasında açık olan sergiyi, 103 günde 254.000 kişi gezmiştir. Günde ortalama 2.470 kişinin ziyaret ettiği sergiyi, 2.367 anaokulu, 32. 850 ilköğretim, 12.833 de lise olmak üzere 48.050 öğrenci dolaşmıştır. Ayrıca sergi, 40 üniversiteden öğrenciler tarafından da ziyaret edilmiştir.103

“İstanbul böyle sergi görmedi Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi ve Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, ”Yapılan ve verilen iyi şeylerin kıymetini bilen Türk halkı, bu serginin kıymetini bildi, değerini verdi. Türk halkına teşekkür ederim” dedi. Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi'nde 4 ay süreyle ziyarete açık kalan ve 26 Mart'ta sona eren “Picasso İstanbul'da” sergisinin ardından düzenlenen basın toplantısında, serginin değerlendirilmesi yapıldı. Toplantıda konuşan Güler Sabancı, 4 ay önce de serginin tanıtımı için yaptıkları toplantıya atıfta bulunarak, “Yeni bir başlangıçtı ve heyecanlıydık. Bugün daha da heyecanlıyım. Çünkü başarıyla hedeflediğimizi gerçekleştirdik” dedi. Bunun için tüm müze ekibine teşekkür eden Sabancı, “Biz bu sergi için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştık” diye konuştu. Sergiyi hazırlayan ekibin, içerik, eğitim programları, konferansları, düzen ve sergileme anlayışıyla Türkiye'de, dünyanın en iyisi standardında çok gayretle sergiyi gerçekleştirdiklerini belirten Sabancı, “Her zaman inandığımız, yapılan ve verilen iyi

103 Hürriyet, 29 Mart 2006

113

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

şeylerin kıymetini bilen Türk halkı, bu serginin kıymetini bildi, değerini verdi. Türk halkına teşekkür ederim” dedi. Bir sergiyi, bir sanat olayını başarılı kılanın sadece ziyaretçi sayısı olmadığını vurgulayan Sabancı, “Bu sergiyle, bu sanat olayıyla yeni bir dönem başlıyor Türkiye'de. Artık bundan sonra standartlar değişti. Biz Sakıp Sabancı Müzesi olarak, bu standardı devam ettirmek sorumluluğuna sahibiz. Bunu bu şekilde yürüteceğiz” diye konuştu. Sabancı, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bütün halkla bütünleşen bir sanat olayı gerçekleştirme şansına sahip olduklarını dile getirerek, bu sergiye ilgi gösterenlere teşekkür etti. Serginin gördüğü ilgi Güler Sabancı, “Serginin gördüğü ilgiyi nasıl değerlendirdiklerinin” sorulması üzerine de “İlgi olağanüstüydü. Beklediğimizin üstünde bir ilgiydi. Bunu itiraf etmemiz lazım. Bu tip sergi yapıldığında tahminler olur. Tahminlerimizin üstünde bir ilgiyle karşılaştık” dedi. Ziyaretçiler beklerken üşümesinler diye çadır kurduklarını da hatırlatan Sabancı, “Beklediğimizden çok daha büyük kuyruklar oldu. Sergi çok ağır kış şartlarında geçti. 4 ay kar, kış, soğuk, yağmur bizimle beraberdi. Hava şartları gelenlerin şevkini kırmadı. Bu ilgiyi çok sevinçle, mutlulukla karşılarken, her boyutuyla bu sergide elimizden gelenin en iyisi yaptık ve karşılığını da gördük” diye konuştu. “Panayır yeri gibiydi” şeklindeki değerlendirmelerin sorulmasına karşılık da Sabancı, “Keşke öyle olsaydı. Öyle olmasını arzu ederiz. 7'den 70'e Türk halkı ile Sakıp Sabancı Müzesi'nin buluşmasını arzu ediyorduk. Bu gerçekleşti. Bundan sonra da bunu arzu ediyoruz. Sakıp Sabancı Müzesi'nin, 7'den 70'e tüm Türk halkının sahiplendiği bir yer olmasını arzu ediyoruz. İnşallah böyle de devam edecek” dedi. Güler Sabancı, serginin yeni bir dönemi işaret ettiğini de belirterek, şunları kaydetti: “Bu sergiye gösterilen ilgiyi aslında sosyologların incelemesi gerekir. Çocuklarıyla... 7'den 70'e bu büyük ilginin arkas ında bir sürü şey var. Biz elimizden gelenin en iyisini yaptık. Sakıp Sabancı'nın ismi var, müze var, buranın eski ev oluşundan dolayı bir misafir kabul etme duygusu var. Birçok şey bir araya geldi ve bu başarı yakalandı. İncelenmesi gereken bir konu.” Serginin bütçesi Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü ve serginin mimarı Nazan Ölçer de sergiyi, açık kaldığı 103 gün boyunca 253 bin 999 kişinin ziyaret ettiğini anlatarak, Türkiye'nin her yerinden her yaşta rekor sayıda ziyaretçi kabul ettiklerini söyledi. Ölçer, ziyaretçi sayısının başlı başına başarı ölçüsü olmadığına işaret ederek, serginin düzen ve müze gezme açısından bazı standartları da getirdiğini bildirdi.

114

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Ziyaretçilerin yüzde 43'ünün 24 yaş altı olduğuna dikkat çeken Ölçer, Avrupa'da ve Amerika'da genelde bu tür sergileri çoğunlukla 50 yaş üstünün gezdiğini belirtti. Görme engelliler için hazırlanan katalogla da bir ilk yaşandığını vurgulayan Ölçer, “Bu serginin, Türkiye'nin sanat anlayışı ve eğitiminde büyük bir kırılma noktası olduğuna inanıyoruz” dedi. Ölçer, serginin Türkiye'yi temsil etiğini ve ülkenin aydınlık yüzünü tanıtmakta aracı olduğunu söyledi. Günümüzde müzelerin her kesimin ziyaret edeceği, tüm gününü geçireceği yerler olduğuna değinen Ölçer, müzelerin elitist bir tavırda olmalarının zamanının geçtiğini de ifade etti. Ölçer, serginin başarılı yönetildiğini belirterek, 4 ayda 250 binin üzerinde ziyaretçinin gezdiğini ve hırsızlık, yankesicilik gibi bir tek adli olay yaşanmadığını anlattı. Serginin bütçesine ilişkin soru üzerine de Ölçer, açıklanmasında sakınca bulunduğunu ifade ederek, “Türkiye'nin görüp göreceği en bütçeli sergi oldu” dedi.104

Santralistanbul Enerji Müzesi [İstanbul Bilgi Üniversitesi, enerji, Eyüp]

Tel: 0212 311 78 09 e-posta: [email protected] Web-sitesi: www.santralisatanbul.org Adres: Eski Silahtarağa Elektrik Santrali Kazım Karabekir cad. No. 1, Eyüp 1996’da kurulan Bilgi Üniversitesi bünyesinde; Haliç k ıyısında, 1911’de yapılan Silahtarağa Elektrik Santrali’nin dönüştürülmesiyle 8 Eylül 2007’de açılmıştır. 1913 ve 1921’de inşa edilen 1 ve 2 numaralı makine dairelerinde bulunan ve Santral’deki üretimin en önemli öğeleri olan, AEG, Brown Boveri, Siemens ve Thomson Houdson marka türbin-jenaratör gruplar ı sergilenmektedir.

Enerji Müzesi’nin yanı sıra Ana Galeri ve Galeri 1 bulunmaktad ır.105

Tanzimat Müzesi [İstanbul Büyükşehir Belediyesi, tarih, Gülhane Parkı]

Telefon: 0212 512 63 84 E-posta: [email protected] Adres: Gülhane Parkı, Sirkeci 1952 yılında Ihlamur Kasrı’nda açılmış olan müze, 1969 yılında Yıldız Parkı içinde bulunan Çadır Köşkü’ne, 1983 yılında ise Tanzimat Fermanı’nın okunduğu Gülhane Parkı içindeki binasına taşınmıştır. Müzede 1839 - 1876 yılları arasındaki Batılılaşma hareketlerine ait belge ve eşyalar sergilenmektedir.

104 Hürriyet, 29 Mart 2006 105 www.santralistanbul.org

115

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Tekfur Sarayı [Kültür ve Turizm Bakanlığı Ayasofya Müzesi Müdürlüğü, Bizans, Edirnekapı]

Telefon: 0212 522 17 50 Faks: 0212 512 54 74 Adres: Şişhane Caddesi, Edirnekapı İstanbul’un Edirnekapı ile Haliç arasındaki kara surlarına bitişik olarak inşa edilmiştir. Araştırmalara göre, 13. yüzyıla ait olduğu belirtilmektedir. Bizans’tan günümüze ulaşabilen yegâne saray olması ve Bizans’ın sivil mimari tarzını yansıtması nedeniyle, sadece İstanbul için değil, dünya sanat tarihi açısından da önemli bir yere sahiptir. Saray’ ın kaç yılında ve kim tarafından yaptırıldığı henüz tam olarak bilinmemektedir. Günümüzde Tekfur Sarayı üç katlı ve çatısız bir haldedir. 16. yüzyılda üzeri çatıyla kaplı olan bu sarayın, 17. yüzyılın sonlarına gelindiğinde çatısı yok olmuştur. 1453 tarihinde, İstanbul`un fethinden sonra çeşitli amaçlar için kullanılmıştır. 1955-1970 yılları arasında onarım görmüştür. Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’nün izni ile gezilebilmektedir. Topkapı Sarayı Müzesi [Kültür ve Turizm Bakanlığı Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü, Osmanlı, Sultanahmet]

Telefon: 0212 512 04 80 Faks: 0212 528 59 91 Adres: Sultanahmet Meydanı, Sultanahmet Topkapı Sarayı’nın yapımına hangi yılda başlandığı tam olarak bilinmemekle birlikte, 1460’lı yılların içerisinde olduğuna dair birçok kaynak vardır. Topkapı Sarayı belirli bir plana göre bir kerede inşa edilmiş ve bitirilmiş bir yapı değildir. Canlı bir organizma gibi sürekli büyümüş ve değişmiştir. Bu değişim, ihtiyaçtan ötürü yeni binaların eklenmesi ya da yangın ve başka nedenlerle tahrip olan eskilerin yerine yeni binalar ın yapılması biçiminde olmuştur. Sarayda padişahların ikameti için yapılmış köşklerle Harem dairesi dışında, sarayı muhafaza eden askerler için koğuşlar, saray sakinleri çok büyük bir mutfak, saray çalışanlarının barınacağı yatakhaneler, Divan toplantılarının yapıldığı Kubbealtı, Hz. Peygamber ve Halifelere ait eşyaların saklandığı Hırka-i Saadet Dairesi, Gülhane Hastanesi, Sultan III. Ahmed Kütüphanesi, Enderun Mektebi, Hazine Dairesi, padi şahın atları için bir ahır, bir dönem silah deposu olarak da kullan ılan Aya İrini Kilisesi gibi birçok yapı yer almaktadır.

Topkapı Sarayı 19. yüzyılın ortalarına doğru terke edilmiş ve devletin merkezi olma işlevini yitirmiştir. Bundan sonra bakımsızlıktan ötürü tahrip olmaya başlamış, hatta 1870 yılında dış bahçesinden demiryolu bile geçirilmiştir. Saray 1924 yılında müzeye dönüştürülmüştür.

Günümüzde Hazine Dairesi binasında saray koleksiyonuna ait silahlar sergilenmektedir. Bu silahlar 7.-20. yüzyıllar arasına aittir. Sarayın Hasahırı’nda ise saraya ait at koşum takımları ve saltanat arabaları sergilenmektedir. Sarayda kullanılan seramik, porselen,

116

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

cam ve metal mutfak eşyaları sarayın mutfaklarında ziyaretçilere açıktır. Hırka-i Saadet dairesinde Kutsal Emanetler olarak bilinen Peygamber ile baz ı Halifelere ait eşyalar bulunmaktadır. Fatih Köşkü’nde ise Osmanlı hazinesi teşhir edilmektedir. Sergilenen parçalar arasında Kaşıkçı Elması, Topkapı Hançeri ve 4 taht en önemlileridir.

Türk ve İslam Eserleri Müzesi (İbrahim Paşa Sarayı) [Kültür ve Turizm BakanlığıTürk ve İslam Eserleri Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı, Osmanlı/İslam, Sultanahmet]

Telefon: 0212 518 18 05 Faks: 0212 518 18 07 Web: www.tiem.org Adres: İbrahim Paşa Sarayı, At Meydanı, Sultanahmet Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, Türk ve İslâm sanatı eserlerini topluca kapsayan ilk Türk müzesidir. 19. yüzyılın sonunda başlayan kuruluş çalışmaları, 1913 yılında tamamlanmış ve müze, Mimar Sinan`ın en önemli yapılarından biri olan Süleymaniye Camii külliyesi içinde yer alan imaret binasında 1914’de "Evkaf-ı İslâmiye Müzesi" (İslâm Vakıfları Müzesi) adı ile ziyarete açılmıştır. Cumhuriyet’in ilanından sonra ise "Türk ve İslâm Eserleri Müzesi" adını almıştır.

Müze, Süleymaniye imaret binasından 1983 yılında, bugün içinde bulunduğu İbrahim Paşa Sarayı’na taşınmıştır. 16. yüzyıl Osmanlı sivil mimarî örneklerinin en önemlilerinden olan İbrahim Paşa Sarayı, Roma dönemine uzanan tarihî hipodromun kademeleri üzerinde yükselir. Kesin yapılış tarihi ve nedeni bilinmeyen bu bina, 1520’de Kanuni Sultan Süleyman tarafından kendisine 13 yıl sadrazamlık yapan İbrahim Paşa’ya hediye edilmiştir. Tarihlerin, Topkapı Sarayı’ndan daha büyük ve görkemli olduğunu yazdığı İbrahim Paşa Sarayı, pek çok düğün, şenlik ve kutlamanın yanı sıra, karışık dönemler ve isyanlara da sahne olmuş, İbrahim Paşa’nın 1536’da öldürülmesinden sonra da ayn ı adla anılmış, başka sadrazamlarca da kullanılmış, kışla, elçilik sarayı, defterhane, mehterhane, dikimevi ve cezaevi gibi işlevler yüklenmiştir. Dört büyük iç avlu çevresinde yer alan saray, çoğu ahşap olan Osmanlı sivil yapılarının aksine, taştan yapılmış olması nedeniyle, yüzyılımıza tümüyle ulaşabilmiş ve 1966-1983 yılları arasında onarılarak, Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nin yeni binası olarak bir anlamda yeniden doğmuştur. Bugün müze olarak kullanılan bölüm, sarayın tüm Osmanlı minyatürlerinde ve Batılı sanatçıların gravür ve tablolarında karşımıza çıkan büyük merasim salonu ve onu çevreleyen bölüm ile 2. avlusudur.

Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, 1984 yılında Avrupa Konseyi Yılın Müzesi Yarışması Jüri Özel Ödülü’nü, 1985 yılında da Avrupa Konseyi-UNESCO tarafından çocuklara kültür mirasını sevdirme konusundaki çalışmalarından ötürü verilen ödülü almıştır.

Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi [Vakıflar Genel Müdürlüğü, sanayi, Fatih]

Telefon: 0212 525 12 94 Faks: 0212 527 58 51 Adres: Saraçhane Sokak No: 1, Fatih

117

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Şehzadebaşı’nda, farklı fonksiyonlu yapılardan oluşan ve Sultan II. Mustafa’nın sadrazamlarından Amcazâde Hüseyin Paşa tarafından 1644–1702 yılları arasında yaptırılmış olan bir külliye içindedir. Bugün müze olan Külliyede; taş kitabeler, mezar taşları, çiniler, ahşap eserler, ölçü aletleri, aydınlatma araçları, dekoratif inşaat malzemeleri, mimari elemanlar, tuğralar, tavan süslemeleri, (ahşap ve alçı) rahleler, sedef ve bağa kullanılan, kündekârî ahşap işçiliğinin ince üslubunu yansıtan eserler, madeni eserlerden (gülabdan, buhurdan, şamdan, sancak ve alemler, ibrikler, mangallar) oluşan 1500’ü aşkın eser bulunmaktadır; camilerden müzeye gelen eserler nedeniyle müzedeki eser say ısı sürekli değişim göstermektedir. Müze yenileme çalışmaları nedeniyle ziyarete kapalıdır. Türkiye Yazarlar Sendikası Edebiyat Müzesi ve Yazın Belgeliği [Türkiye Yazarlar Sendikası, edebiyat, Beşiktaş]

Telefon: 0212 259 74 74 Adres: Yıldız Sarayı Arabacılar Dairesi Kültür Bakanlığı’nın desteğiyle Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) tarafından kurulan Edebiyat Müzesi ve Belgeliği, belgelik ve kitaplık olarak iki bölümden oluşmaktadır. Belgelik bölümünde, sanatçıların belge değeri taşıyan yapıtları, mektup ve çalışmaları, bilgisayara yüklenmiş fotoğrafları ve yapıtları; kitaplık bölümünde de, araştırma kitapları, ansiklopedi, sözlük, antoloji ve derlemeler, yazarlar üzerine tezler, ele ştiri ve deneme kitapları vardır. Ayrıca özel imzalı bazı kitaplar ve dergiler de bulunmaktad ır.

Ural Ataman Klasik Otomobil Müzesi [özel, otomobil, Tarabya]

Telefon: 0212 299 45 39 Faks: 0212 299 45 48 E-posta: [email protected] Web: www.atamanmuseum.com Adres: Nuripaşa Caddesi No:81 Ferahevler, Tarabya 1920-1970 arasına ait 60’ın üzerinde otomobil sergilenmektedir. Müze’de hediyelik eşya mağazası da bulunmaktadır.

“Yollar eskiden onlardan sorulurdu Ural Ataman Klasik Otomobil Müzesi’nde 1920-1970 aras ı döneme ait 50 otomobil sergileniyor. Ayrıca o yıllardaki gündelik yaşamın parçası olan kola makineleri, benzin pompaları, yazar kasalar da var Klasikseverlerin, isimlerini zihinlerinde sakl ı tuttuğu, birbirinden değerli otomobillerden 50 tanesi İstanbul Tarabya’da Ural Ataman Klasik Otomobil Müzesi’nde merakl ılarını bekliyor. 1920-1970 arası döneme ait otomobillerin bulunduğu müze, mimarisi ve dizaynıyla benzerlerinden ayrılıyor. Yaklaşık 2 bin metrekare alan üzerinde, 130 kişilik restoranı, 400 metrekare kapalı sergi salonu, oto tamirhanesi, modern ve klasik iki barıyla bir hayli gösterişli. Müzeden içeriye adımınızı attığınızda, otomobil, kamyon, harp araçları, itfaiye, motosiklet, 60’ların gündelik yaşamının simgeleri müzik aletleri,

118

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

yazar kasalar, langırt makineleri, Coca Cola makineleri, benzin pompalar ı, mekânın aydınlatmasında önemli rol oynayan eski neon reklam panolar ı, jant kapağı koleksiyonu ve dev reklam panoları arasında, zamanda geri vitese takmak işten bile değil. 1946 model Ford’la başladı Klasik otomobil sergisinin sahibi Ural Ataman’ın klasik otomobilleri toplamasında, bir şovda gördüğü 1946 model Ford tetikleyici etken oluyor. Zira Ataman gördüğü bu otomobille çocukluğunu Bodrum’da doktor ve belediye başkanı olan babası Mümtaz Ataman ile yaşanan günleri anımsıyor; nostaljisine karşı koyamadığı bu otomobili satın alıyor. Daha sonra eşi Belma Ataman’la gençlik yıllarının "nadide" otomobillerini satın almaya, bunları tamir ettirip bir garajda toplamaya başlıyorlar, kızları Ayşe’nin de katkısıyla koleksiyon genişliyor, bugünkü müze, otomobillerin son durağı oluyor. Müzenin yöneticisi Elif Geveli’nin de dört klasik otomobili var: Geveli "Bu müzede artık sokakta göremeyeceğimiz özel otomobiller var. Her biri kendi döneminin bir temsilcisi. Onları yeni jenerasyona tanıtmak, göstermek çok keyifli ve gurur verici. Geçmiş, gelecek ufkunu da açıyor" diyor. Otomobiller periyodik olarak bakımdan geçiriliyor. Özellikle yaz aylarında havalandırılmak maksadıyla dışarı çıkarılıyor. Bazıları klasik otomobil yarışlarına katılıyor. Otomobiller ve hikayeleri 1926 Ford Model T "Tin Lizzie" 1908’de Henry Ford’un harikası olarak imalata giren Model T halk aras ında "Tin Lizzie", "Teneke Liz" olarak anılırdı. Son imalat yılı 1927’ye kadar 15 milyon adet yapılıp satılmıştı. Basit dizaynı ve kolay kullanımı bu arabayı dünyanın en çok yapılan oto niteliği getirmiş. Bir rivayete göre Henry Ford: "Benim arabamdan başkasını almayın, ülkenin bütün yollarını yaptırayım" teklifini yapmıştı. İstanbul’da kurduğu montaj fabrikasına gelen parçalardan ikinci defa vergi almaya çal ışan gümrük memurlarına kızmış, fabrikayı söktüğü gibi Mısır’a götürmüştü. 1939 Ford Convertible w/Rumble Seat "Rumble Seat"ın Türkiye’deki adı "Kaynana Koltuğu". Bir rivayete göre, bu model Amerika’da gelin arabası olarak kullanılırdı. Evli çiftler arabanın ön koltuğuna, kaynanalarsa arkadaki küçük koltuğa oturtulurmuş... 1967 Lincoln Continental Convertible Başkan Kennedy bu otonun 1961’de yapılan bir eşinde vurulmuştu. Lincoln’un en üst modeli Continental diğer otoların aksine, üstü açılabilen kocaman lüks tekneleri ile Amerikan sanayiinin "rüya otosu" idi. 1952 Willys Jeep M 38 A Kore Savaşı’nda ABD’li bir orgeneralin arazi aracı olarak kullanılmıştı. Far koruganları, karartma ve aydınlatması iki motorla telsiz vardı. Willys Jeep yıllarca

119

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

ülkemizde de imal edilmiş ve hem silahlı kuvvetler hem de halk tarafından kullanılmıştı. Klasik oto doktoru Misak Usta Her an harekete hazır "klasikler"in bakımını 53 yıllık otomobil tamircisi 66 yaşındaki Misak Demirci yapıyor. 13 yaşından beri otomobil tamircisi olan Misak Usta eski otomobillerin yenilere göre çok daha pratik ve sağlam olduğunu söylüyor ve gururlanarak ekliyor: ‘Buradaki klasik otomobilleri insanlar gönül rahatl ığıyla trafiğe çıkarabilir.’ “106 “Kore Savaşı'ndan müzeye Ural Ataman ailesine ait bir müze var Tarabya'da. Klasik otomobillerden ho şlananlar için adeta bir cennet. Gerek tasar ımı, gerek içinde barındırdığı ilginç nostaljik materyallerle son derece ilgi topluyor. İlk önce garaj olarak tasarlanan ard ından müzeye çevrilen mekan, sekiz yıllık bir çalışma sonrasında bugünkü halini almış. Ural Ataman, dünyanın farklı yerlerinden topladığı eski araçları tamir ettirdikten sonra müzeye yerleştirmiş. Burada yaklaşık 60'a yakın özel otomobil bulunuyor. Yıllara, modellerine ve tasarımlarına göre ayrılan araçların yanı sıra Kore Savaşı'nda Amerikalı bir orgeneralin arazi taşıtı olarak kullandığı bir savaş aracı müzenin en kıymetlileri arasında yer alıyor. İki bin metrekarelik bir alanda sergilenen klasik otomobiller, müzenin alt katında bulunan atölyede belli aral ıklarla ustalar tarafından onarılıyor. Müzedeki tüm araçlar çal ışır durumda. Klasik otomobillerden yalnızca dört tanesi ise özel günler, düğünler, reklam ya da film çekimleri gibi farkl ı organizasyonlar için kiralanıyor. Ancak şoför olarak müzenin bir elemanı da eşlik ediyor. Araç kiralamanın saatlik ücreti 175 dolar olarak belirlenmiş. Klasik otomobiller üretim yılına göre 1905'ten 1995'e kadar uzan ıyor. Amerikan ve Avrupa otomobilleri, arazi araçlar ı, askeri Amerikan jeep'leri, çok eski bir itfaiye arac ı da müzede sergileniyor. Piyano, koleksiyon değeri olan eşyalar, eski fotoğraf makineleri, benzin pompaları, otomatik pikap, tilt makinesi, kola ve çikolata makineleri, kollu oyun makineleri ise ziyaretçileri adeta 50'li yıllara götürüyor. Müzenin Satış ve Pazarlama Müdürü Yasin Kurşuntel müzede yaz aylarında 60'lı yılların nostaljik filmlerinin gösterilmesini planlad ıklarını anlatıyor: 'Yeni yılla birlikte burayı daha fazla yaşanır bir müze haline getirmek istiyoruz. Film galalar ı yapılabilir burada. Barda özel geceler yapmak istiyoruz. Bütün bunlar yak ında hayata geçecek. ' Ural Ataman Klasik Otomobil Müzesi'nin aydınlatması, neon reklam panoları ve bunları destekleyen aydınlatma sistemiyle sağlanıyor. Müzenin ortasında 60'lı yılların Amerika'sında fast food restoranlarının bir kopyası olarak dizayn edilmiş bir de bar bölümü bulunuyor. Alt katta ise bir konferans salonu yer al ıyor. Müze ve konferans salonu da kiralanabiliyor. Burayı gezdikten sonra bir anı olarak bir şeyler saklamak ya da sevdiklerine hediye almak isteyenler için de hediyelik eşya bölümü bulunuyor. T-

106 Gülay Fırat, Milliyet, 25 Nisan 2001

120

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

shirt, anahtarlık, anahtarlık rozet, safari şapkası, beysbol şapkası, takvim, saat ve tin palet gibi ürünler de burada sat ışa sunuluyor.”107 “Otomobiller arası ‘klâsik’ bir yolculuk 80 yaşındaki Ford’dan 1975 model BMW’ye kadar, zamana karşı direnen 60’tan fazla klâsik otomobilin sergilendiği Ural Ataman Klâsik Otomobil Müzesi ‘klâsik’ müzik eşliğinde ‘klâsik’ bir Çoğu insan için klâsik kelimesi çok şey ifade eder… Bir de bu kelimenin önüne otomobil sözcüğü eklenince; Ural Ataman Klâsik Otomobil Müzesi Müdürü Selim Terzibali’nin de söylediği gibi insanları mesafe tanımaksızın peşinden sürükleyen bir tutku hâlini alır… İşte, klâsik otomobil tutkunları için 2000 yılında açılan Ural Ataman Klâsik Otomobil Müzesi’nde; otomobiller, motosikletler, kamyonlar, itfaiye araçlar ı, savaş araçları, türbinler gibi pek çok ‘klâsik’ sergileniyor. 25 yılın birikimi Ural Ataman Klâsik Otomobil Müzesi, 2000 yılından bu yana halka açık. Müzenin Müdürü Selim Terzibali, kuruluş öykülerini şöyle anlatıyor: “Müzemiz 6 yıl önce halka açıldı, ancak 25 yıllık köklü bir birikimin sonucunda oluştu. Kuruluş öyküsü, müzenin kurucusu Ural Ataman’ın klâsik otomobil sevgisiyle, 25 sene önce satın aldığı 1946 Ford Super de Luxe Tudor ile başladı. İlk yıllarda 5-6 araç alımıyla başlayan koleksiyon büyüyerek günümüzdeki müzeye kadar ulaştı.” Sergilenen en eski araç olan 1926 model Ford marka araban ın dışındaki, müzede yer alan tüm araçlar hâlen kullanılabiliyor. Terzibali, tüm araçların belirli aralıklarla bakımlarının gerçekleştirildiğini ve bu araçların zaman zaman kullanıldığını ifade ediyor. Terzibali, şöyle konuşuyor: “Tek bir araç hariç tüm arabalar ımız kullanılabilir durumda. Ancak bu araçları müzenin yetkilileri dışında kimsenin kullanmasına izin vermiyoruz. Yani araçlar halkın kullanımına açık değil. Ancak çok özel durumlarda belirli bir ücret karşılığında kiralanabiliyorlar. Bu durumlarda da arac ı, kiralayan kişi değil, sadece bizim görevlendirdiğimiz bir şoför kullanabiliyor. Bu araçlar klâsik olduklarından kaza gibi durumlarda yedek parçalar ı bulunamadığından, yeniden onarılamıyor. Böyle bir riski göze alamayacağımızdan araçları halkın kullanımına açmadık.” Müzede sergilenen araçların çoğu Avrupa ve Amerika’dan hurda veya yarı restore hâlde olarak getirilip, ülkemizde yenileme işlemlerinin ardından ziyarete sunulan araçlardan oluşuyor. Müzede bir aracın sergilenebilmesi için sadece eski olması yetmiyor. Herhangi bir eski aracın müzede kendine bir yer bulabilmesi için; az üretilmiş ve türünün örneği bir klâsik araç olması gerekiyor. Müzenin tasarımı da özel

107 Akşam, 19 Ocak 2005

121

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Müze binasının modernliğinin yanı sıra tasarımıyla da dikkati çekiyor. Mekânda, Amerikan otomobillerinin bulunduğu bölüm, tamamen dönemin Amerikan tarzına, Avrupa otomobillerinin görülebileceği alan ise tamamen dönemin Avrupa mimari tarzına göre düzenlenmiş. Selim Terzibali, “Müzede, Amerikan otomobillerinin olduğu kısım 1950’li yılların tüm Amerikan mimari özelliklerini taşımaktadır. Bu bölümümüzde döneme has bir ‘diner club’ yer almaktad ır. Avrupa araçlarının yer aldığı kısım da dönemin Avrupa, özellikle İngiliz mimari tarzına göre yapılmıştır” diye konuşuyor. Müzede yer alan tüm klâsik otomobillerde, o arabayla ilgili bilgilerin yan ı sıra arabanın ön ve arka kısımlarının tam olarak görünebilmesini sağlayan özel olarak hazırlanmış dışbükey aynalar bulunuyor. Araçların arkalarına ve yanlarına yerleştirilen, her biri ayrı birer klâsik, benzin pompaları, otomatik pikaplar, tilt makineleri, kola ve çikolata makineleri, kollu oyun makineleri, jant kapağı koleksiyonu mekana apayrı bir hava veriyor. Yurt dışından bile ziyaretçileri var Müzeye gerçek otomobil tutkunlarının ilgisinin yoğun olduğunu ifade eden Selim Terzibali, yurt dışından bile zaman zaman ziyaretçilerin müzeyi ziyaret ettiğini belirterek şunları anlatıyor: “Toplum olarak müze kültürümüzün yeterli düzeyde olduğunu düşünmüyorum. Bu nedenle otomobillerle ilgili olmayan pek fazla ziyaretçimiz yok. Müzenin bulunduğu yerin çok işlek, kolay ulaşılabilir bir semtte olmaması da bunun nedenlerinden biri. Ancak gerçek klâsik otomobil tutkunlar ı; bırakın İstanbul’un, Türkiye’nin her yerini, yurtd ışından dahi burayı ziyarete geliyorlar. Müzeye özellikle araba meraklısı üniversite öğrencilerinin, yaş itibariyle bu arabaları birebir görme şansını yakalamış 50–60 yaş civarı insanların ilgisi yoğun. Ancak bizim asıl amacımız, sadece otomobil tutkunlarının değil, diğer insanların da müzemizi gezmelerini; teknolojinin günümüzün çok gerisinde olduğu zamanlarda ne kadar mükemmel otomobil tasarımlarının yapıldığını, hangi araçlardan günümüz araçlar ına ulaşıldığını görmelerini sağlamak...”108

Yapı Kredi Bankası Vedat Nedim Tör Müzesi [Yapı ve Kredi Bankası, sanat, Beyoğlu]

Telefon: 0212 252 47 00 Faks: 0212 252 26 81 - 252 38 28 Web: www.ykykultur.com.tr Adres: Yapı Kredi Kültür Merkezi, İstiklal Caddesi No: 285 Kat:1, Beyoğlu 1977 yılına kadar Yapı Kredi Bankası’nın tüm kültür ve sanat etkinliklerini yönlendiren Vedat Nedim Tör’ün adını taşıyan müze 1992’de kurulmuştur. Müze 1950’li yıllardan itibaren Yapı Kredi Bankası bünyesinde oluşturulan sikke, madalya, işleme, kumaş, yazma, tombak, tespih, Karagöz oyunu gibi koleksiyonlara sahiptir. Müzenin 55.000 parçadan oluşan sikke koleksiyonu, kendi alanında dünyanın üçüncü büyük koleksiyonudur. Kendi koleksiyonlarının yanı sıra özel koleksiyonerlerin yapıtlarının da tematik bir bütünlük içinde dönüşümlü olarak sergilendiği Müze’de her yıl dört büyük sergi açılmakta, bu sergilere bilimsel kataloglar eşlik etmektedir.

108 Yaman Kaya, http://www.istanbul.edu.tr/iletim/?page=template-news/detail&int_Id=700

122

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Yedikule Surları (Yedikule Zindanları) [Kültür ve Turizm Bakanlığı Hisarlar Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı, Bizans, Yedikule]

Telefon: 0212 585 89 33 Adres: Kale Meydanı Caddesi No: 4, Yedikule İstanbul’un önemli mimari eserlerinden biri olan Yedikulehisar ı, İmparator II. Theodosios (408-450) devrinde yapılan kara tarafı Bizans şehir surlarının en önemli girişidir; ayrıca, Bizans tarihinde önemli bir yeri olan Altın Kapı (=Porta Aurea) arkasına bir ek yapılmasıyla Sultan II. Mehmed tarafından bir iç-kale olarak yaptırılmıştır. Böylece Bizans ve Osmanlı Çağı yapıları bir araya gelmiştir. Yedikulehisarı’nın surları beş köşeli bir yıldız biçimindedir. Şehir tarafında tek bir kapı bulunmaktadır. Surların bitişiğine hiçbir yapı eklenmemiştir. Hisardaki garnizonda bir dizdar (kale muhafızı), dizdar yardımcısı, 6 subay ve 50 asker bulunuyordu. Kale içinde bir dizdar evi ile 12 nefer evi de mevcuttu. Hisar içindeki bar ınak ve depoların izi bile kalmamıştır. Yalnız avlu ortasında yer alan ve 1905 yılına kadar ayakta kalabilen mescidin minaresinden bir bölüm ile önündeki çeşme görülebilir. Bu mescidin bir de mahallesi vard ı ki, XVII. yüzyıla ait bir resimde görülebilen bu mahallenin de ne zaman ortadan kalkt ığı bilinmemektedir. Yedikule’nin bahçesinde taş top güllesi, mermer sütun başlığı, sütun parçası ve pişmiş toprak küp gibi toplam 17 parça eser aç ık-teşhirde yer almaktadır.

“Tarihten pist yaptılar Yedikule Zindanları'nı 30 yıllığına kiralayan firma, tarihi yapıyı gelişigüzel inşaatla helikopter pistine çevirdi. Arkeolog ve tarihçiler ateş püskürüyor Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye tarihinde eşi benzeri olmayan bir uygulamaya imza attı ve Yedikule Hisarı'nı özel bir şirkete 30 yıllığına kiraladı. Hisar, daha önceleri kısa süreler için konser ve tiyatro gösterilerine ev sahipli ği yapmıştı. Ancak, ilk kez bu denli uzun süreliğine kiralandı. Peki bu nasıl oldu? Yedikule Hisarı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Hisarlar Müze Müdürlüğü'ne ait. Swees Turkish International (STI) İç ve Dış Ticaret Şirketi'nin hisarı kiralamak için hazırladı-ğı proje Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na (1 No'lu Koruma Kurulu) sunuldu. Kurul, 21 Nisan 2004 tarihli karar ında 'özgün dokusuna zarar vermemesi koşuluyla' ve 'kısa süreliğine' hisarın kiralanmasına izin verdi. Eurovision partisi Ama sonuçta hisar 30 yıllığına kiralandı ve ilk organizasyon da Eurovision Yarışması'nın ardından yapılan 'After Show Party' oldu. Yedikule Meydanı'na dozer ve greyderlerle girildi. Zemindeki orijinal taşlar yerlerinden söküldü ve üzerlerine mıcır döküldü. Alanı genişletmek amacıyla 80-90 yıllık olduğu belirtilen 60'a yakın sedir ve akasya kesildi. Niyet ne, akıbet ne?

123

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Arkeolog Nezih Başgelen, Yedikule Hisarı'nın nasıl olup da özelleştirildiğinin bilinmediğini belirterek, "Şu an hisar helikopter pisti görünümünde. Altyap ı için kazılan alanlarda çok sayıda arkeolojik kalıntı gün ışığına çıkmıştır. Kurula sunulan projenin uygulanmasında ciddi problem görülmekte" dedi. Arkeologlar Derneği yönetim kurulu üyesi Aksel Tibet ise büyük bir yanl ış yapıldığını, hisarın Sur İçi Koruma İmar Planı'na dahil olduğunu, planda Yedikule'nin değiştirilmesinin yer almadığını söyledi. Öte yandan konuya dair sorular ımıza Kültür ve Turizm Bakanlığı' ndan yanıt gelmedi. 'Bu aslında bir prototip' Şehristanbul Derneği Başkanı, sanat tarihçisi Atilla Tuna, Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'yu suçladı. Mumcu'nun kısa bir süre önce sarf ettiği, "Müzelerin birçoğu atıl vaziyette ve işe yaramıyor. Hasan almazsa basan alır" sözlerini hatırlatan Tuna, "Sayın Bakan parayı veren düdüğü çalar demek istiyordu ki, ilk örneğini Yedikule'de görüyoruz. Bu, aslında uygulanmak istenen prototipin ilk halkası. Başarılı olunursa diğer tarihi yapılara da aynı muamele yapılacaktır. Kültürel ve turistik faaliyet adı altında hisarın engebeli yapısı düzleştirilmiş, mezarlıklar tahrip edilmiş ve ev kalıntılarının üzeri örtülmüştür. Fatih bunları görse sorumluları falakaya dizerdi" diye konuştu. 1 No'lu Kurul kararı "Yedikule Hisarı'nın STI Uluslararası İç ve Dış Ticaret Limited Şirketi'nden 25 Mart ve 19 Nisan 2004 tarihli başvuruları incelenerek şu karara varıldı: Koruma amaçlı öneri imar planlarının hayata geçirilmesine ve yapılacak bilimsel çalışmalara ('Altın Kapı', 'Kral Yolu' ve 'Fatih Camii) imkân sağlamak için uzun süreli olarak kiralama ve irtifak hakkı tesis edilmesinin uygun olmadığı, önerinin 660 sayılı ilke kararında belirtilen anlatım tekniklerine uygun olmadığı, bunun yanı sıra sadece plan düzleminde anlatım getirilmesi, mevcut yapının rölövesi ve yapılmak istenen müdahaleler hakkında teknik bir anlatım taşımaması nedeniyle uygun bulunmadığına, ancak ülkemizin kültürel mirasının tanıtımına katkıda bulunarak 25 Mart tarihli başvuruda talep edilen Eurovision etkinliklerine dönük, sökülebilir, hafif malzemeyle, sınırlı bir alanda ve sınırlı bir sürede, mevcut özgün zemin dokusuna kalıcı hiçbir müdahalede bulunulmadan Arkeoloji Müzesi'nin denetiminde kullanılmasına karar verilmiştir." Türkiye'nin Bastille'i Arkeolog Nezih Başgelen, İngiltere için Londra Kulesi, Fransa için Bastille neyse Yedikule Hisarı'nın da Türkiye için o olduğunu söyledi. Hisar, 1457-58 kışında ana sur bedeni üzerine eklemelerle Fatih Sultan Mehmet taraf ından yaptırıldı. Ana surda Bizans'ın ünlü 'Altın Kapı'sı yer alır. Hisar'da bir dönem devlet hazinesi ve silahlar saklandı, daha sonraları tutsak alınan yabancı elçiler burada tutuldu.”109 “Yüzyıllık ağaçları da tarihi de katlettiler

109 Hatice Yaşar, Radikal, 22 Mayıs 2004

124

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Yedikule Hisarı'nı kiralayan şirket ağaçları kesti, zemini mıcırla kapladı. Mahkeme, "tarihi doku bozuldu" karar ı vererek kira tahsisini iptal etti. Kültür ve Turizm Bakanlığı Hisarlar Müze Müdürlüğü'ne ait olan Yedikule Hisarı'nı kiralamak için Swiss&Turkish International (STI) İç ve Dış Ticaret Şirketi talip oldu. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu 'özgün dokusuna zarar vermemesi koşuluyla' ve 'kısa süreliğine' hisarın kiralanmasına izin verildi. Hisar 30 yıllığına kiralandı ve ilk organizasyon da Eurovision Yarışması'nın ardından düzenlenen 'After Show Party' oldu. Ancak organizasyon şirketi, hisara dozer ve greyderlerle girdi, 60 adet yaklaşık 100 yıllık sedir ile akasya ağacını kesti. Bununla da yetinmedi zemindeki orijinal taşları söküp, yerine mıcır döktürdü. Bunun üzerine Şehristanbul Derneği, iki yıl önce İstanbul 1. İdare Mahkemesi'nde Maliye Bakanlığı aleyhine 'idarenin tahsisat kararının iptali' davası açtı. CHP milletvekili Bihlun Tamaylıgil de Meclis'te konuyla ilgili soru önergesi vermişti.

Fetih Müzesi Olsun Mahkeme geçtiğimiz günlerde aldığı kararla 'tarihi dokuya zarar verildiği, tarihi ağaçları kestiği ve özgün niteliği bozulduğu' gerekçesiyle tahsisi iptal etti. Şehristanbul Derneği Yönetim Kurulu Başkanı sanat tarihçisi Atilla Tuna, hisarın tarihi bir anıt olduğunu ve bir çok yer varken konserlerin burada yap ılmasının anlamlı olmadığını belirterek şunları söyledi: "Mıcır dökülen yerin altında bir Osmanlı mahallesi var. 60 ağacı tarihi değil, 'ABD'den ithal' diyerek, kestiler. En az 100'er yıllık ağaçlardı. Fatih Sultan Mehmet, Hisarı, Osmanlı Hazinesi'nin korunması için inşa ettirdi. İnsanlar tepinsin, kokteyl düzenlensin diye değil. Biz dernek olarak buranın yeniden düzenlenerek Fetih Müzesi yap ılmasını istiyoruz."110

Yerebatan Sarnıcı Müzesi [İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Bizans, Sultanahmet]

Telefon: 0212 522 12 59 Web: www.yerebatan.com Adres: Yerebatan Caddesi No: 13, Sultanahmet Sultanahmet’te bulunan Yerebatan Sarnıcı, 542 yılında Bizans İmparatoru Justinyen tarafından At Meydanı’nın diğer tarafında bulunan Büyük Saray’ın su ihtiyacını karşılamak üzere yaptırılmıştır.

Fetihten sonra yaklaşık yüzyıl süreyle sarnıcın varlığı fark edilmemiş; ancak bodrumlarında su biriktiren ve deliklerden sepet sark ıtarak balık tutan insanların varlığının anlaşılmasıyla keşfedilmiştir. Osmanlı döneminde onarılarak kullanılan sarnıcın giriş kısmındaki evler 1940’larda belediye tarafından istimlâk edilerek, giriş için düzenli bir bina yapılmıştır.

1985-1988’de Büyükşehir Belediyesi geniş ölçüde bir temizlik ve onarımdan geçirilen sarnıçtaki su ve dipteki çamur birikintisi boşaltılmış, temizlenmiş, batıdaki ucuna kadar uzanan bir iskele yapılmış, ayrıca kuzeydoğu köşeye de bir platform inşa edilmiştir.

110 Hasan Erşan, Sabah, 9 Ekim 2006

125

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Halen İstanbul Kültür ve Sanat Ürünleri Ticaret A.Ş. tarafından işletilen Yerebatan Sarnıcı’nda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin çeşitli kültür etkinlikleri gerçekleştirilmektedir. İstanbul`un görkemli tarihsel yapılarından biri’de Ayasofya’nın güneybatısında ve biraz ilerisinde bulunan Basilika Sarnıcı’dır. Bizans imparatoru I. Justinianus (527-565) tarafından yaptırılan bu büyük yer altı sarnıcı, suyun içinden yükselen ve sayısız gibi görülen mermer sütunlara bak ılarak halk arasında "Yerebatan Sarayı" olarak adlandırılmıştır. Yıldız Sarayı – Şale Köşkü [TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Osmanlı, Beşiktaş]

Telefon: 0212 259 89 77 Faks: 0212 259 88 26 Adres: Yıldız, Beşiktaş Yıldız Çini ve Porselen İşletmesi’nde üretilen porselenlerin süslemelerinde ağırlıklı olarak el dekor ve ayrıca teknik dekor uygulanmaktadır. El dekorlu ürünler için yurt içi ve yurt dışından yapılan siparişlere göre üretim yapılmaktadır. 500.000 m2’lik bir alanı kaplayan Yıldız, yerleşim tarihi Bizans dönemine dek inen bir koruluktur. İstanbul’un Türklerin eline geçmesinden sonra “Kazanc ıoğlu Bahçesi” adıyla anılan bu koruluk, büyük bir olasılıkla Sultan I. Ahmed döneminde (1603-1617) padişahın “Has Bahçe”leri arasına katılmıştır. Sultan IV. Murad ve III. Selim dönemlerinde de ilgi gören bu çevre; III. Selim’in, annesi Mihrişah Valide Sultan için “Yıldız” adıyla yaptırdığı bir köşkten dolayı bu ad ile anılmaya başlanmıştır. Sultan III. Mahmud (1808-1839), Sultan Abdülmecid (1839-1861) ve Sultan Abdülaziz (1861-1876) dönemlerinde eklenen köşk ve kasırlarla gelişen buradaki yapılar topluluğu; Sultan Abdülhamid döneminde (1876-1909) yap ılan binalarla Yıldız Sarayı adını alarak, İmparatorluğun bugün yerinde İstanbul Üniversitesi’nin bulunduğu Eski Saray, Topkapı Sarayı ve Dolmabahçe Sarayı’ndan sonra dördüncü yönetim merkezi haline gelmi ştir. Yıldız Sarayı’nın bir parçası olan ve adını Fransızca “dağ evi” anlamına gelen “chalet” sözcüğünden alan Şale Köşkü, 19. yüzyıl Osmanlı mimarlığının en ilgi çekici yapılarından biridir. Yüksek duvarlarla çevrili bir bahçe içinde ve farkl ı tarihlerde yapılan birbirine bitişik üç ana yapıdan oluşan köşkün birinci bölümünün 1880’de, Sarkis Balyan’ın yaptığı ikinci bölümünün 1889’da Merasim Köşkü adıyla tanınan ve D’Aranco’nun yaptığı üçüncü bölümünse 1898 yıllarında tamamlandığı bilinmektedir. Son iki bölüm, Alman İmparatoru II. Wilhelm’in İstanbul’a gelişlerinde konaklaması için yapılmıştır ve bu özelliğiyle Şale, Yıldız Sarayı yapılar grubu içinde bir “devlet konukevi” niteli ği taşımaktadır. Şale Köşkü, Cumhuriyet döneminde, kısa bir süre için lüks bir kumarhane olarak işletilmiş, daha sonraysa konukevi olarak aralar ında İran Şahı Rıza Pehlevi, Suudi Arabistan Kralı Faysal, Ürdün Kralı Hüseyin, Endonezya Cumhurbaşkanı Sukarno, Etyopya Kralı Haile Selasiye, Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle gibi konuklara kapılarını açmıştır.

126

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Yıldız Sarayı Müzeleri [Kültür ve Turizm Bakanlığı Yıldız Sarayı Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı, Osmanlı, Beşiktaş]

Telefon: 0212 258 30 80 Faks: 0212 258 30 85 Adres: Barbaros Bulvarı, Yıldız Parkı, Beşiktaş Yıldız Sarayı, Osmanlı-Türk saray mimarisinin en son örneğini oluşturan yapı gruplarındandır. Sarayın bulunduğu "Hazine-i Hassa"ya kayıtlı bu arazi Kanuni Sultan Süleyman döneminden beri padişahlar tarafından av sahası olarak kullanılmıştır. Bu araziye ilk kasrı yaptıran Sultan I. Ahmet’tir. (1603-1617) Sultan IV. Murat da (1617-1640) avlanmaya geldiği zaman bu kasırda dinleniyordu. 18. yüzyıl sonunda, Sultan III. Selim (1789-1087) validesi Mihrişah Sultan için buraya başka bir kasır yaptırmış ve bu kasra "Yıldız" ismi verilmiştir. Sultan Selim sarayın iç bahçesinde Rokoko stilinde bir de çeşme yaptırmıştır. Sultan III. Selim’den sonra tahta çıkan Sultan II. Mahmud da (1808-1839) Y ıldız bahçesinde düzenlenen ok atışlarını ve güreş oyunlarını seyretmek için buraya gelirmiş. 1826’da Yeniçeri Ocaği’nı ortadan kaldıran Sultan II. Mahmud "Asakir-i Mansure-i Muhammediye" adıyla yeni kurulan ordunun Yıldız bahçesinde yaptığı talimleri bizzat buradan denetlerdi. Oğlu Sultan Abdülmecid (1839-1861) bu köşkleri yıktırarak, 1842 yılında daha güzel bir üslupta olan "Kasr- ı Dilküşa" isimli köşkü annesi Bezm-i Alem Sultan için yaptırmıştır. Genellikle yaz aylarında Yıldız Köşkü`ne oturmaya gelen Sultan Abdülaziz (1861-1876) ise, Balyan ailesi mimarlar ına Büyük Mabeyn Köşkü’nü inşa ettirmiştir. Daha sonra da, dış bahçe denilen kısma Malta ve Çadır köşklerini, asıl saray kısmına ise Çit Kasrı’nı ekletmiştir. Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesinden sonra Sultan V. Murat (1876), 92 gün süren saltanat günlerinde Y ıldız Sarayı’nda oturmuştur. Sultan Murat’ın akli rahatsızlığı nedeniyle tahtan indirilmesinden sonra, kardeşi Sultan II. Abdülhamid’in (1876-1909) 33 yıllık saltanat devri başlar. Sultan II. Abdülhamid, amcası Sultan Abdülaziz’in ve ağabeyi Sultan V. Murat’ın birbirini takip eden ikametlerine sahne olan Dolmabahçe Sarayı’nın deniz kıyısında bulunması ve bu sarayın denizden kuşatılması ihtimalini göz önünde bulundurarak, 7 Nisan 1877’de Y ıldız’a taşınmıştır. Saray asıl yapılaşmasına bu padişah döneminde başlamış ve buraya Yıldız Sarayı Hümayunu ismi verilmiştir. Sultan Abdülhamid zamanında, civardaki arazi de alınmış, şimdi Yıldız Parkı denilen, dış bahçe genişletilmiş ve büyük ölçüde imar çalışmalarına da girişilmiştir. Bu durumuyla saray, bahçeleriyle beraber 80 dönümlük bir araziye yay ılmıştır. Saray, sultanlar ve şehzadeler tarafından ikametgâh olarak kullanılan ve resmi görevlilere tahsis olunan köşklerden başka, tiyatro, müze, kitaplık, eczane, hayvanat bahçesi, mescit, hamam, tamirhane, marangozhane, demirhane, kilithane gibi çe şitli binaları da kapsıyordu. Sarayın hemen dışında Birinci Ordu’ya bağlı hassa tümeninin askerleri bulunmaktayd ı. Sultan II. Abdülhamid’den sonra yerine geçen, Sultan Mehmet Reşat (1909-1918), Hususi Daire denilen köşkün "Dört Mevsim Salonunda" ameliyat edilmiştir. 3 Temmuz 1918’de ölümünden sonra, Sultan VI. Mehmet Vahidettin (1918-1922) padi şah olmuştur. Daha çok Dolmabahçe Sarayi’nda ikamet eden, Sultan Vahidettin zaman zaman Y ıldız Sarayı’nı da kullanmıştır.

127

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Uzun süre Harp Akademileri binası olarak kullanılan saray, 1978 yılında, Kültür Bakanlığı’na devredilmiş ve daha sonra Yıldız Sarayı Müdürlüğü’ne tahsis edilmiştir. Saray’da ilk müzeleştirme çalışmaları 1994 yılında gerçekleştirilebilmiştir. 6 Ocak 1994 tarihinde Saray Tiyatrosu ve yeniden düzenlenen Sahne Sanatlar ı Müzesi, 8 Nisan 1994’de ise Yıldız Sarayı Müzesi ziyarete açılmıştır. Müze’de sergilenen eserler genellikle saraya aittir. Sergilemede Sultan II. Abdülhamid`in kişisel eşyaları, kendisine armağan edilen eser niteliğindeki nesnelerden başka müzenin eski marangozhanede olmasından dolayı ahşap eserlere ve Yıldız Porselen Fabrikası ürünlerine de yer verilmiştir. Müzeleştirilen ikinci bina, günümüze ulaşabilen tek Saray Tiyatrosu’dur. Sultan II. Abdülhamid tarafından 1889 yılında yaptırılmıştır. Restorasyon çalışmaları tamamlanan bu yapı, bitişiğinde bulunan Gedikli Cariyeler binasıyla birlikte Tiyatro ve Sahne Sanatları Müzesi olarak düzenlenerek ziyarete aç ılmıştır. Tiyatro Müzesi’nin bir bölümünde de kullanıldığı devre ait orijinal kostümlerin sergilendiği bir seksiyon oluşturulmuştur. Sahne Sanatları Müzesi’nde ise, halen geleneksel ve batı etkisinde gelişen tiyatro tarihine ait ve arşiv değeri taşıyan belgeler ile ünlü sanatçılara ait bazı kişisel eşyalar sergilenmektedir. Yıldız Şehir Müzesi [İstanbul Büyükşehir Belediyesi, kent, Beşiktaş]

Telefon: 0212 258 53 44 Faks: 0212 249 09 45 Adres: Barbaros Bulvarı, Yıldız, Beşiktaş Osmanlı İmparatorluğunun dördüncü büyük sarayı olan Yıldız Sarayı’nın Güzel Sanatlar binasında 1988 yılından beri hizmet vermektedir. Müzenin kuruluş tarihi 1939 yılına kadar inmektedir. Beyazıt’taki Belediye Kütüphanesi’nde açılan müze, 1945 yılından sonra Saraçhane’de bulunan Gazanfer ağa medresesinde Belediye Müzesi adı ile hizmet vermeyi sürdürmüştür. 1988’de Yıldız Sarayı’na taşınan ve Şehir Müzesi adıyla yeniden hizmete açılan müze, sergileme alanı olarak düzenlenen, iki katl ı uzun salondan oluşmaktadır. İstanbul kenti için önemli bir müze niteliğini taşıyan Şehir müzesinin koleksiyonunda genellikle 18. ve 19. yüzyıla tarihlendirilen etnografik ve tarihsel nitelikteki eserler bulunmaktad ır. Osmanlı dönemi İstanbul’unun sosyal hayatını yansıtan bu eserler, tablolar, yazı-resimler ve hat levhaları, kumaşlar, Yıldız ve eser-i İstanbul damgalı porselenler, çeşitli cam eserler, yazı (hat) malzemeleri, tarikat eşya ve alemleri, mutfak eşyaları, kahve takımları, buhurdanlar, sahanlar, takılar, mahfazalar, ölçek, terazi ve ağırlıklar, mühürler, cilt kalıpları, keramik ve çiniler, Tophane lüleciliği ürünleri vb nesnelerden oluşmaktadır.

128

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

EK C

Bir “spor kenti” olarak İstanbul “Kent turizmi”nin önemli öğelerinden birini oluşturan “spor etkinlikleri” açısından İstanbul’un yerinin ne olduğuna ilişkin bilgileri/verileri içeren bu Ek’in amacı İstanbul’da düzenlenen uluslararası nitelikteki spor etkinliklerinin eksiksiz bir dökümünü vermek değil, “kent turizmi” açısından İstanbul’da “spor”un yerinin “bugün” ne olduğunu ortaya çıkarmaya yönelik bilgileri/verileri oluşturmaya çalışmaktır. Burada ele alındığı biçimiyle “bugün”, belirli bir yılı ya da dönemi değil, “bugün”ün biçimlenmesine yol açan “geçmiş süreci” de içeren geniş bir zaman dilimini içermektedir.

1. Önce “futbol, “sonra “öteki sporlar”...

Türkiye’de “spor” denildiğinde akla ilk gelenin “futbol” olduğunu dikkate alarak İstanbul’un bu alandaki durumuna bakıldığında, 1987-1988’den 2007-2008’e, geride kalan 21 y ıl içinde, İstanbul takımlarından Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve İstanbulspor’un UEFA Şampiyonlar Ligi’ne ve/ya UEFA Kupası’na katılma olanağı buldukları görülmektedir (Ek C1). Söz konusu takımların her iki turnuvada İstanbul’da yaptıkları maç sayıları şöyledir: Çizelge 1a- İstanbul’da yapılan UEFA Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası maçlarının yıllara göre dağılımı, 1987/1988-2007/2008

UEFA Şampiyonlar Ligi UEFA Kupası Toplam 2007/2008 11 7 18 2006/2007 6 11 17 2005/2006 3 7 10 2004/2005 3 5 8 2003/2004 4 - 4 2002/2003 4 7 11 2001/2002 12 - 12 2000/2001 13 - 13 1999/2000 5 5 10 1998/1999 4 3 7 1997/1998 8 1 9 1996/1997 4 4 8 1995/1996 1 3 4 1994/1995 4 2 6 1993/1994 5 - 5 1992/1993 1 5 6 1991/1992 1 - 1 1990/1991 1 2 3 1989/1990 1 1 2 1988/1989 4 1 5 1987/1988 1 1 2 Toplam 96 65 161 Kaynak: Ek C1

129

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Çizelge 1b-İstanbul’da yapılan UEFA Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası maçlarının takımlara göre dağılımı, 1987/1988-2007/2008 UEFA Şampiyonlar Ligi UEFA Kupası Toplam Fenerbahçe 24 20 44 Beşiktaş 19 27 46 Galatasaray 53 17 70 İstanbulspor - 1 1 Toplam 96 65 161 Kaynak: Ek C1 Yukarıdaki çizelgedeki veriler 1987/1988–1999/2000 ve 2000/2001-2007/2008 dönemlerine ayrıştırıldığında, 13 yılı içeren ilk dönemde 68 maç yapıldığı, bu rakamın 21 yılda yapılan maçların yüzde 42,2’sini oluşturduğu görülür; sekiz yılı içeren ikinci dönemde ise 93 maç yapılmıştır ki, 21 yılda yapılan maçların yüzde 57,8’idir.

Çözümlemeyi sadece “futbol”la sınırlamamak, bir adım ileri götürerek basketbola da göz atmak yararlı olacaktır. 2000’li yıllardan geride kalan yedi yıl içinde, Euroleague ile ULEB Cup’da yer alan İstanbul takımlarının, grup maçları, “Top 16”, “Play-Off” ve “Final Four” kapsamında İstanbul’da yaptıkları basketbol maçlarının dökümü şöyledir: 2001/2002-2007/2008 arasındaki yedi yıl içinde, İstanbul takımlarından Efes Pilsen, önce Ülker, sonra Fenerbahçe Ülker Euroleague; Beşiktaş Cola Turca, Galatasaray Cafe Crown ve Darüşşafaka da ULEB Cup kapsamında İstanbul’da 196 maç yapmışlardır (bknz. Ek C2).

Buraya kadar verilmeye çalışılan verilere bayanlar, gençler vb basketbol; erkek ve bayan voleybol takımlarının İstanbul’da yaptıkları maçlar ve bu maçların katkıları da eklendiğinde, sadece bu üç dalda bile önemli bir toplamın ortaya çıkacağı açıktır; örneğin, Bayanlar Euroleague’de FB, 2006-2007 ve 2007-2008 sezonlar ında İstanbul’da yedişer karşılaşma yaparken, Indesit Avrupa Şampiyonlar Ligi kapsamında da, 2007-2008 sezonunda, İstanbul’da, FB Acıbadem üç, Eczacıbaşı Zentiva dört voleybol karşılaşması yapmışlardır. İstanbul, 2005 Dünya Genç Bayanlar Voleybol Şampiyonası’nda da Rusya, İtalya, Mısır, Çin, Dominik Cumhuriyeti ve Porto Riko’yu ağırlamıştır. “Spor”un İstanbul’a kazandırdıkları yalnızca ulusal takımın ve/ya İstanbul takımlarının yaptıkları karşılaşmalarla da sınırlı değildir: Mayıs 2005’de, Atatürk Olimpiyat Stadı’nda UEFA Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde Milan-Liverpool maçına ev sahipliğini İstanbul yapmıştır; basketbolda yaptığı ev sahiplikleri ise daha da gerilere gitmektedir: Daha Nisan 1992’de, Partizan’ın şampiyon olduğu Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda “Final Four”un, 1995’de, Benetton’un şampiyon olduğu European Cup Avrupa Kulüpler Kupası finalinin, 2001’de “12 Dev Adam”ın Yugoslavya ile finali oynadığı 32. Avrupa Basketbol Şampiyonası’nın, 2007’deki Bayanlar Avrupa Basketbol Ligi “Final Four” karşılaşmalarının da ev sahibi İstanbul olmuştur.

Çözümleme başka spor dallarına da yayıldığında, ortaya çıkan tablo özellikle “çeşitlilik” açısından daha da açıklık kazanmaktadır.

130

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Örneğin, 2008 Dünya Gençler Güreş Şampiyonası’nın ev sahibi olan İstanbul 1978’de alınan bir bilgiye dayanarak111 Avrupa ile Asya arasındaki “biricik” maraton yarışına otuz yıldan bu yana ev sahipliği yaptığı gibi, 15 Mayıs 2005’de de, Boğaziçi Köprüsü üzerinde, Avrupa tarafında duran Venus Williams’ın Asya tarafına servis attığına, İpek Şenoğlu’nun Asya tarafından attığı servisleri karşıladığına tanıklık etmiştir.112 Bu başlangıçla İstanbul’u yeniden tenisle, tenis dünyas ını da İstanbul’la tanıştıran İstanbul Cup, son üç yıl içinde Venus Williams’ın yanı sıra Elena Dementiava (2007, 2008), Maria Sharapova (2007), Patty Schnyder (2007), Agnieszka Radwanska (2008) gibi dünya sıralamasının ön sıralarında yer alan tenisçilere ev sahipliği yapmıştır. İstanbul yüzmede de önemli sayılabilecek turnuvalara ev sahipliği yapmıştır: Avrupa Genç Erkekler Yüzme Şampiyonası (1983, 1989, 2003), Avrupa Yıldızlar Yüzme ve Atlama Şampiyonası (1993, 2000), Avrupa Yıldızlar ve Gençler Yüzme Şampiyonası (1996, 2008), Avrupa Gençler Sutopu Şampiyonası (2008), Avrupa Yıldızlar ve Gençler Sutopu Şampiyonası (1998, 2004), 4. Avrupa Masterler Sutopu Şampiyonası (2007), Avrupa Senkronize Yüzme Şampiyonası (2003), 24. Avrupa Yüzme, Atlama, Senkronize Yüzme Şampiyonası (1999) vb. 111 Alınan bilgi, 1979’da, özellikleri gittikleri ülkelerde maraton koşuyor olmak olan bir grup Alman turistin İstanbul'a geleceğiydi. Son olarak Mısır'da Nil Maratonu'nu koşan bu turistlerin ziyareti, 1973 yılında Tercüman’ın ortaya attığı İstanbul Boğaz Köprüsü’nde maraton koşulması düşüncesinin “Asya-Avrupa Koşusu” adıyla yaşama geçirilmesine yol açtı. Dönemin önde gelen Türk atletleri de davet edilerek, organizasyona resmiyet kazandırıldı. 1 Nisan 1979’da, aralarında 74 kişilik turist kafilesinde bulunan 34 kişinin de yer aldığı maratoncular, tarihte ilk kez iki anakara arasında yapılan bir yarışın tanıkları oldular. Zamanla İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin desteklediği maratonun adı 1982’de “Kıtalararası Avrasya Maratonu”na dönüştürüldü. Otuz yıldır, yüz bini aşkın yerli yabancı bir anakaradan ötekine koşarak geçer oldu. 112 “...Yıl 2005. Tek Kişilik Ordu Cahit Yavuz, ‘Boğaziçi Köprüsü üzerinde Dünya Şampiyonu Venüs Williams’la, Türkiye Şampiyonu İpek Şenoğlu’na gösteri maçı yaptıracağım’ dediğinde, bir avuç insan ve sanatçı eşi Filiz Taçbaş dışında herkes onun uçtuğunu düşünüyordu. İnanılmaz bir olayı büyük bir beceri ile başararak köprü üzerinde bu maçı yaptırmıştı. Dünya tenis otoritelerinin ve tenis severlerin bütün ilgisini İstanbul’a çekti... Venüs Williams’ın...İpek Şenoğlu ile Boğaziçi Köprüsü’nde gerçekleştirdiği kıtalararası maç, iki kıta arasında oynanan ilk tenis maçı olarak dünya spor tarihinde yerini aldı. Dünya Medyası bu haberi tüm insanlığa duyurdu. Hiç unutmam tepemizde sürekli olarak üç helikopter alçaktan uçuş yaparak çekim yapıyordu. Helikopter sayısı yirmiyi buluyordu ama uçuş güvenliği yüksek derecede tehlikeye girdiği için sadece Anadolu Ajansı, Reuters ve turnuva resmi yayın kanalı izin alabilmişti. Köprü üzerinde çokta ilginç trajikomik bir olay sizlerle paylaşmak isterim. Başbakanı, Spor Bakanı, Garanti Koza Yönetim Kurulu Başkanı, Valiliği, Emniyet Müdürlüğünü bin bir güçlükle aşıp onları ikna eden Cahit Yavuz hiç ummadığı bir engele takılmıştı. Depocu ona tenis filesi göndermiyordu, ‘hocam sokağa file mi takılır’ diyordu. Son anda güçlükle file takıldı ama Cahit Hoca gözlerine inanamıyordu, file yeni değildi. Depocuyu aradı ve aldığı yanıt, ‘hocam sokağa yeni file mi takılır’ oldu.... 2006 yılında turnuvaya katılan ünlü tenisçiler Kız Kulesi’nde tenis oynamıştı. Dönemin Spor Bakanı Mehmet Ali Şahin... sanatçı Filiz Taçbaş ile deniz üzerinde yüzer tenis kortunda gösteri maçı yapmışlardı. İsrailli Shahar Peer İstanbul’dan şampiyon olarak ayrılmıştı. İstanbul Cup diğer yıllara göre seyirci doluluk oranı çok fazla arttı. Kuşkusuz bunda Maria Sharapova etkisi var ama diğer oyuncularında hiç te küçümsenemeyecek hayran kitleleri var. Topkapı Sarayı’ndaki muhteşem gece tüm oyuncuların hayallerini süsledi. Normal şartlarda etkinlikler için asla izin verilmeyen bu güzel sarayda dünya kızları istedikleri gibi eğlendiler. Sanırım Venüs’ün rüyaları hepsinin ortak rüyaları haline gelecek. Bu ülkemiz için kaçırılmaması gereken bir turizm olayıydı...” (Erkan Bayazıtlı, “Yüz Yılın Başarısı İstanbul Cup”, http://www.tenisx.com/?p=1048, 3 Mart 2008).

131

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

24. Avrupa Yüzme, Atlama ve Senkronize Yüzme Şampiyonası (İstanpool’99)’nın “perde arkası”nı “ders çıkarmak” açısından bir “örnek olay” olarak bilmekte yarar olduğu düşünülmektedir (bknz. Ek C3): İstanbul’a yerli ve yabancı turist çeken spor etkinliklerinden biri de Veliefendi Hipodromu’nda gerçekleştirilmektedir: Türkiye Jokey Kulübü (TJK)’nün 1991 y ılından bu yana düzenlediği, Avrupa’nın en büyük yarışlarından kabul edilen Enternasyonal Yarışlar ya da “Enternasyonal Yarış Festivali”. Dünyada ve Avrupa’da gerçekleştirilen en önemli at yarışlarına katılan değerli İngiliz ve Arap atları, ünlü antrenörleri ve jokeyleri –ve izleyicileri- Veliefendi Hipodromu’nu doldurmaktad ırlar (bknz. Ek C4 ve C5).

2008 yılında, yaklaşık 3 milyon dolarlık toplam para ödülüyle yarışlara katılan at sayısını ikiye katlayan Enternasyonal Yarışlar arasında Avrupa’nın en yüksek ikramiyeli koşusu olan Enternasyonal Topkapı Koşusu da yer almaktadır. “Yarış Festivali” deyimi, Veliefendi’de at yarışlarının yanı sıra başka etkinliklerin yapılmakta olduğunu da imlemektedir. Bu bağlamda, 2008’de, İngiltere’den gelen dünyaca ünlü Aeralist’in, 12 m yüksekliğinde ve 7 m çapında bir balona bağlı olarak yapacağı “Heliosphere” trapez şovu, “Shaman” dans grubunun dans gösterisi ve tüm gün sürecek müzik yayını söz konusudur. TJK, 2010’da İstanbul’un “Avrupa Kültür Başkenti” unvanını desteklemek amacıyla, tanıtımına katkı sağlamaya yönelik bir de fotoğraf sergisi düzenlemiştir: İstanbul’a gelerek özel bir teknikle İstanbul’un ve Veliefendi Hipodromu’nun 360 derece fotoğraflarını çeken Brezilyalı fotoğraf sanatçısı Dudu Tresca’nın “İstanbul 360” adlı sergisi. Bu tür etkinliklerin “kişisel ilişki”ye ve “rastlantılar”a ne ölçüde bağlı olarak yürütülmekte olduğuna bir örnek olarak Dudu Tresca ile yapılan bir konuşmaya bakılabilir (Ek C6). İstanbul, 2005’de açılan İstanbul Park ile Formula 1 (2005, 2006, 2007, 2008), Moto GP (2005, 2006, 2007), WTCC Dünya Binek Otomobilleri Şampiyonası (2005, 2006) gibi önemli yarışlara ev sahipliği yapabilme olanağına kavuşmuşsa da, yatırımı yapan İstanbul Ticaret Odası’nın zarar ettiği bilinmekle birlikte, İstanbul’a toplam getirisinin ne olduğu ayrı -ve derinlemesine- bir araştırma konusudur (bknz. Ek C7). Bir “spor kenti” olarak İstanbul’un bulunduğu noktayı değerlendirmeden önce, uluslararas ı ölçekte önemli başarılar kazanılan, ama kitle iletişim araçlarında o ölçüde yer alamayan “satranç”a ve İstanbul’un, son on yıl içinde önemli “satranç” turnuvalar ına ev sahipliği yaptığına da değinmek gerekir: 26 ülkenin katıldığı 16 Yaş Altı Çocuk Olimpiyatı (1998), 24. Satranç Olimpiyatları (2000), 2002’den bu yana düzenlenen Uluslararas ı İstanbul Satranç Festivali, Avrupa Bireysel Şampiyonası (2003), 8. Dünya Üniversiteler Satranç Şampiyonası (2004), Dünya Gençler Şampiyonası (2005). 2. İstanbul’da Yaz Olimpiyatı İstanbul’da yaz olimpiyatları düzenlemeye yönelik ilk başvurunun 2000 Olimpiyatları için yapıldığı ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin de seçimini 1993’te yaptığı düşünülecek olursa, 1990’lı yılların ilk yarısında adaylık başvurusunda bulunulduğu anlaşılır; kabaca on beş yılı bulan bir “olimpiyat adayl ık süreci”nin söz konusu olduğu söylenebilir (Ek C8).

132

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Ek C1

UEFA Şampiyonlar Ligi ile UEFA Kupası’nda İstanbul 1987/1988-2007/2008

UEFA Şampiyonlar Ligi (1955-56’da Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası olarak başlamış, 1992’de UEFA Şampiyonlar Ligi adını almıştır). 2007/2008 BJK 5 Sheriff, Zürich, Porto, Liverpool, Marseille FB 6 Anderlecht, Inter, CSKA Moskova, PSV, Sevilla, Chelsea = 11 2006/2007 FB 2 B36, Dinamo Kiev GS 4 Mlaola Boleslav, Bordeaux, Liverpool, PSV = 6 2005/2006 FB 3 Milan, Schalke, PSV = 3 2004/2005 FB 3 Lyon, Sparta, Manchester United = 3 2003/2004 GS 4 CSKA Sofya, Juventus, Real Sociedad, Olympiakos = 4 2002/2003 FB 1 Feyenoord GS 3 Barcelona, Lokomotiv Moskova, Brugge = 4 2001/2002

GS 8 Vllaznia, Levski, FC Nantes, PSV, Lazio, Barcelona, Roma, Liverpool FB 4 Rangers, Barcelona, Leverkusen, Lyon = 12 2000/2001 BJK 5 Levski, Lokomotiv Moskova, Milan, Leeds, Barcelona

GS 8 St Gallen, Sturm, Rangers, Monaco, Deportivo, Milan, PSG, Real Madrid = 13

1999/2000 BJK 1 H. Haifa GS 4 Rapid Wien, Chelsea, Hertha, Milan = 5 1998/1999 GS 4 Grasshoppers, Juventus, Rosenborg, Athletic = 4 1997/1998 GS 4 Sion, Dortmund, Parma, Sparta BJK 4 Maribor, PSG, Bayern, Göteborg = 8 1996/1997 FB 4 Maccabi Tel Aviv, Juventus, Manchester United, Rapid Wien = 4

133

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

1995/1996 BJK 1 Rosenborg = 1 1994/1995 GS 4 Avenir, Göteborg, Barcelona, Manchester United = 4 1993/1994 GS 5 Cork, Manchester United, Barcelona, Monaco, Spartak Moskova = 5 1992/1993 BJK 1 Göteborg = 1 1991/1992 BJK 1 PSV = 1 1990/1991 BJK 1 Malmö = 1 1989/1990 FB 1 Sparta = 1 1988/1989 GS 4 Rapid Wien, Xamax, Monaco, Steau = 4 1987/1988 GS 1 PSV = 1 UEFA Kupası 2007/2008

GS 7 Slaven, Sion, Bordeaux, Helsingborg, Panionios, Austria Wien, Leverkusen = 7 2006/2007

FB 6 Randers, Newcastle, Celta, Palermo, Eintracht Frankfurt, AZ Alkmaar BJK 5 CSKA Sofya, Leverkusen, Tottenham, Dinamo Bükreş, Brugge = 11 2005/2006 BJK 6 Vadoz, Malmö, Sevilla, Zenit, Bolton, Guimaraes GS 1 Tromso = 7 2004/2005 BJK 5 Bodo-Glimt, Athletic, Steaua, Parma, Standard = 5 2003/2004 - 2002/2003 BJK 5 Sarajevo, Alaves, Dinamo Kiev, Slavia, Lazio FB 2 AİK, Panathinaikos = 7

134

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

2001/2002 - 2000/2001 - 1999/2000 GS 4 Bologna, Dortmund, Mallorca, Leeds FB 1 MTK = 5 1998/1999 İstanbulspor 1 Pitesti FB 2 Göteborg, Parma = 3 1997/1998 FB 1 Steaua Bükreş = 1 1996/1997 BJK 4 Dinamo Minsk, Brussels, Legia, Valencia = 4 1995/1996 FB 2 Partizan, Betis GS 1 Sparta = 3 1994/1995 FB 2 Turan, Cannes = 2 1993/1994 - 1992/1993 FB 2 Botev, Sigma GS 3 Katowice, Eintracht Frankfurt, Roma = 5 1991/1992 - 1990/1991 FB 2 Guimaraes, Atalanta = 2 1989/1990 GS 1 Crvena Zvezda = 1 1988/1989 BJK 1 Dinamo Zagreb = 1 1987/1988 BJK 1 Inter Kaynak: www.UEFA.com

135

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

EK C2

EUROLEAGUE ile ULEB Cup’da İstanbul (2000/2001-2007/2008) Euroleague 2007/2008 Efes Pilsen 10 FB Ülker 11 = 21 2006/2007 Efes Pilsen 10 FB Ülker 7 = 17 2005/2006 Efes Pilsen 10 Ülker 9 = 19 2004/2005 Efes Pilsen 13 Ülker 12 = 25 2003/2004 Efes Pilsen 10 Ülker 10 = 20 2002/2003 Efes Pilsen 10 Ülker 10 = 20 2001/2002 Efes Pilsen 10 Ülker 10 = 20 ULEB Cup 2007/2008 Beşiktaş 7 Galatasaray 7 = 14 2006/2007 Beşiktaş 5 = 5 2005/2006 Beşiktaş 5 = 5 2004/2005 Darüşşafaka 5 = 5 2002/2003 Darüşşafaka 5 = 5 Not: Cola Turca, Cafe Crown vb “sponsor” adları dikkate alınmamıştır. Kaynak: http://www.eurobasket.com

136

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Ek C3

Uluslararası bir etkinliğin alınması ve “son dakika”da üstesinden gelinmesine ilişkin bir örnek olay: İstanpool ‘99

“Geçtiğimiz günlerde 43 ülkeden bine yakın sporcunun katılımıyla gerçekleştirilen 24. Avrupa Yüzme Şampiyonası’nın (İstanpool’99) iki özelliği vardı: Birincisi, yirminci yüzyılın son yüzme şampiyonası olması, ikincisi de yüzme tesisi ve sporcusu çok yetersiz olduğu halde bir ülkeye verilen ilk organizasyon özelliğini taşıması. Peki, Türkiye, tesis ve sporcu açısından çok yetersiz olmasına rağmen, yirminci yüzyılın son Avrupa Yüzme Şampiyonası’nı organize etme hakkını nasıl elde etti? Beklenilenden çok daha iyi bir şekilde organize edilen şampiyona öncesinde ne gibi problemler yaşandı, bu problemler nasıl aşıldı? Bundan altı ay evvel, Aksiyon’un 218. sayısındaki ‘Havuzda Boğulma Riski’ başlıklı haberimizde, şampiyonanın Türkiye’ye nasıl verildiğini ve sonrasında yaşanan problemleri şu şekilde gündeme getirmiştik: ‘Yüzme Federasyonu eski Başkanı Haluk Toygarlı; Yunanistan, İspanya ve Finlandiya’nın da talip olduğu 1999 Avrupa Yüzme Şampiyonası’nı Türkiye’nin de organize etmek istediğini belirtti ve aday oldu. Tesis ve sporcu aç ısından diğer ülkeler daha ağır basıyordu basmasına ama Türkiye’nin kazanması için bir şeyler yapılabilirdi. Avrupa Yüzme Federasyonu, şampiyonayı düzenleyecek olan ülkeye organizasyon yardımı için yüklü bir para veriyordu. Haluk Toygarl ı düşündü, taşındı... Avrupa Yüzme Federasyonu’nun vereceği bu yardımı istemediği takdirde şampiyona Türkiye’ye verilebilirdi. Toygarl ı ‘Biz sizden para yardımı istemiyoruz’ deyince, bu fikir gayet olumlu karşılandı ve 1999 Avrupa Yüzme Şampiyonası Türkiye’ye verildi. Şampiyona Türkiye’ye verildikten sonra Gençlik ve Spor Genel Müdürü Tevfik Sarpkaya ile anlaşamayan Haluk Toygarlı görevden alındı ve yerine Akın Önbayrak atandı. Milletvekili olmak isteyen Önbayrak da yaklaşan seçimler nedeniyle istifa edince Yüzme Federasyonu başkansız kaldı, yerine de kimse atanmadı’. Tribün bitti, şampiyona başladı Şampiyona yaklaşmasına rağmen, Yüzme Federasyonu başkansız olduğu için hiçbir ciddi çalışma yapılmıyordu. Ataköy’deki tek tribünlü yüzme kompleksinin tamamlanmas ı için paraya ihtiyaç vardı. Organizasyona üç ay gibi kısa bir süre kala Haluk Toygarlı yeniden federasyon başkanlığı görevine getirildi. Yüzme Kompleksi’nin tamamlanmas ı için de Gençlik Spor İl Müdürlüğü’ne acilen 300 milyarlık ödenek ayrıldı. Bu arada, protokole göre Türkiye’ye para vermeye mecbur olmayan Avrupa Yüzme Federasyonu’ndan da ‘isteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü kara’ mantığıyla para talebinde bulunuldu. Bir ara kompleksin şampiyonaya yetişmeyeceği ve güvenliğin sağlanamayacağı gerekçesiyle organizasyonun elimizden alınması bile söz konusu oldu. Organizasyona iki ay kala tribün inşaatına ve ışıklandırma çalışmalarına başlandı. Kompleks, şampiyonadan iki gün evvel hazır hale getirildi ve Avrupa Yüzme, Atlama ve Senkronize Şampiyonası 22 Temmuz’da başladı. Şampiyona güven verdi Bazı ülkeler güvenlik problemi nedeniyle İstanbul’a gelip gelmemekte tereddüt etseler de bütün ülkeler organizasyona tam tak ım halinde iştirak ettiler. Türkiye’ye 43 ülkeden 993

137

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

sporcunun yanı sıra bine yakın yönetici ve 300 kadar da yabancı medya mensubu geldi. Yoğun güvenlik önlemlerinin alındığı ve 1500 personelin görev yapt ığı şampiyonayı, başta Eurosport olmak üzere, ZDF, BBC ve RAI gibi tanınmış televizyon kanalları naklen yayınladı. TRT, 24 kamera ile şampiyonayı izleyiciye ulaştırdı. LEN, TRT’nin kullandığı kameraların özelliklerini ve sayılarını standart kabul ederek bundan sonraki şampiyonalarda bu standardın altına düşülmemesine karar verdi. Bu yüzden 2000 Avrupa Yüzme Şampiyonası’nı organize edecek olan Finlandiyal ı yetkililer İstanbul’a gelerek organizasyonu yakından incelediler. 2005 ümidi Türk yüzücüler başarısız olsa da organizasyonun başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesi herkes tarafından takdir edildi. Avrupa Yüzme Birliği (LEN) Başkanı Bartolo Consolo, ‘Buradaki sıcak ilgi ve havuzdaki muhteşem atmosfer, hepimizi mutlu etti. Özellikle seyircilerin sporcuların başarılı hareketlerine verdikleri coşkulu reaksiyondan çok memnun oldum. Ayrıca, bu şampiyona Türkiye ve İstanbul’un tanıtımına da büyük katkıda bulundu’ diyerek memnuniyetini dile getirdi. Uluslararas ı Yüzme Federasyonları Birliği (FINA) Başkanı Cezayirli Mustafa Laffoi de organizasyonu çok beğendiğini belirterek 2005 Dünya Yüzme Şampiyonası’nın İstanbul’da düzenlenmesine sıcak baktığını söyledi. Evet, başarısız olmaktan korktuğumuz, ancak beklenmedik bir şekilde neredeyse eksiksiz organize ettiğimiz Avrupa Yüzme Şampiyonası geride kaldı. Peki, bu şampiyonadan ne gibi sonuçlar çıkarılabilir? Bir: Türkiye, çok kısa bir sürede büyük bir organizasyonun nas ıl düzenleneceğini bütün dünyaya gösterdi(!) İki: Sporcularımızın aldığı başarısız sonuçlar (5 yüzücümüz olimpiyat barajını aşmayı başardı), ülkemizin üç tarafının denizlerle çevrili olduğunu bir kez daha gündeme getirdi. Üç: Başarılı olmak için illa da deniz olması şart değil. Olimpik ölçülerde bir havuz olması da yeterli. Dört: Sonunda dört dörtlük bir havuzumuz oldu. Beş: 2005 Dünya Şampiyonası Türkiye’ye verilebilir. Altı: Türkiye organizasyondan çok büyük puan ald ı.” Kaynak: “Yüzme, atlama, idare et!”, Aksiyon, 7 Ağustos 1999

138

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Ek C4

Veliefendi Hipodromu: Uluslararası Nitelikteki Koşular

1/ Enternasyonal Malazgirt Koşusu

Yıl Kazanan Safkan Orijin Jokey Sahip İkramiye İkinci Üçüncü

2008 AYABAKAN Özgün / Zafire.15 H.Karataş Şihis

Şimşek 186.330 $

BRIGHT LIGHT (NL)

QUAOLINA (FR)

2007 AL DAHMA (GB)

Amer / Al Hanoof

D. Bouland

Sheikh Abdullah Bin K. Al Thanı

646.700 $

DAHESS (GB) ÇETİN

2006 ROBBIE (NL)

Makzan / Naıra

A.D. Vrıes

G. K. Cornet - Lucky Stables

100.000 $ AL DAHMA DAHESS

2005 DAHESS (GB)

Amer - Danie Du Cassou

David Bouland

Sheikh Ab.Al Thani

100.000 $

DORMAH DE BRUGERE (FR)

UDJIDOR DE BOZOULS (FR)

2004 DAHESS (GB)

Amer - Danie Du Cassou

O. Peslier

Sheikh Ab.Al Thani

150.000 $ ANASTASYA NİZAM

2003 ERSANHAN (TUR)

Monarch Ah - Odessaa

S. Akdı Ersan Özbelge

120.000 $

KAOE DE GHAZAL

DJAVİUS DES LANDES

2002 AL ANOOD (GB)

Amer (SDA) - Dandoura (FR)

B. Bouland

Sheikh Ab.Al Thani

120.000 $ ALTAHA BENGALANT

2001 AL ANOOD (GB)

Amer (SDA) - Dandoura (FR)

A. Clark Sheikh Al-Thani

120.000 $ DAFFAQ ODİNHAN

2000 MUTABAHI (GB)

Amer - Geran M. Henry Sheikh

Al-Thani 120.000 $ ODİN IDOLE

D'AUVERGNE

1999 CAŞ (TUR) Albatur - 42. Mahsuse

S. Akdı N. Gülerce

100.000 $

AĞA KARACA ALTAHA

1998 YELHAN (TUR)

Özgün - 29. Zahide

A. Atçı M. Çay 100.000 $ BENKAR YAVUZHAN

139

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

2/ Enternasyonal Ali Rıza Bey Koşusu

2008 KAFKASLI Caş / Malike.18

S.Kaya Remazan Kaya

120.000 YTL

ÇETİN KIRIMHAN

2007 KAFKASLI Caş / Malike.18

S.Kaya Remazan Kaya

101.000 YTL

ÖZGÜNKAN ALPAK

2006 KIRIMHAN Haberbatur - Odessaa

S.Boyraz Ersan Özbelge

89.600 YTL

TEKKAYA DRAGON

2005 KOŞANEFE Albatur - 52.K.Irak

H.Karataş Nurbiye Gülerce

86.100 YTL

ANADOLU ATEŞİ

BOZOK

2004 KOŞANEFE Albatur - 52.K.Irak

A.Özdeniz Yavuz Gülerce

98.000 TL

DEMİRKAZIK HERKÜL

3/ Enternasyonal Anadolu Koşusu

2008 HARPUTLU GAGGOŞ

Royal Abjar / Beneklikız S.Kaya F.Serpil

Ataman 310.550 YTL FAIRSON

FAMILIAR TERRITORY (GB)

4/ Enternasyonal Kraliçe II. Elizabeth Koşusu

2008 BEKMEZBEY Perfect Storm / Power Cat H.Karataş Ümit

Bekmezci 120.000 YTL KAYA BUSESİ DROP OF RAIN

2007 BERRAKSU Srı Pekan / Özlemcan A.Sözen Nasri Artar 101.000 YTL

ANOTOLIAN FIRE MAE WEST

2006 ATEŞİN KIZI Marlın / Anakraliçe R.Taşdelen Faruk

Ateş 89.600 YTL SİGAR FİYAN

2005 KURTINIADIS (IRE)*

Mujahıd - Fiddler's Moll F.Çakar Kemal

Kurt 86.100 YTL ANABELLE LOVELY DOYOUN

2004 CHAMPS TO CHAMPS

MOUNTAIN CAT-TANAMANDA

F.ÇAKAR MURAT CAVCAV

98.000.000.000 TL RED CAT SINATRA

2003 NAZLUŞ Eagle Eyed - Rince Abhann F. Çakar M. Niyazi

Polatyar 98.000.000.000 TL MY BOLT ÇAKARÇELİ

K

2002 CASSATO

Judge T C (USA) - Champagne Barb (USA)

F. Çakar K. Kurt 96.600.000.000 TL

SWEET MİSTRESS

GREEN FLAG

2001 PAWNEE RHYTHM

Marju (IRE) - Mermaid Beach (GB)

F. Çakar E. Işıdan 78.000.000.000 TL SUN MÜGE SWEET

LİGHT

2000 SOUND OF SILENCE

Mukaddamah - Sagrada S. Kaya M. Gediz 60.000.000.000

TL GREEN GÖNEN

CHURCH PİCTURES

1999 ERDEMBEY Prince Sabo - Early Call H. Karataş H. Erdem 33.500.000.000

TL SAİCHANİA GALE

1998 LYNA Castle Rising - Lady Connaught

H. Karataş Ö. Atman 24.000.000.000 TL

GURUP VAKTİ ŞAHİNAZ

1997 KEREMHAN Sharpo - Absolute Service

A. Özdeniz C. Alkan 6.500.000.000 TL

RÜZGARIN KIZI SAMPANO

1996 ISLAMBOL Gold Guard - Again M. Çılgın Y. İ.

Sağanak 2.000.000.000 TL ASLİKO FASTEST

IRİSH

1995 BOLD PILOT Persian Bold - Rose Palumba H. Karataş Ö. Atman 800.000.000 TL NARİNO BLAMİNA

1994 BANKO II Yemken - Nurtanem A. Özdeniz H. Ataman 315.000.000 TL

SHİNİNG STAR ASOS

140

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

1993 LYRA Castle Rising - Lady Connaught

H. Karataş Ö. Atman 210.000.000 TL OLD BOND MAGİC BOY

1992 BİNBA STAR Eastern Star - La Bimba A. Atçı A. E.

Ataman 120.000.000 TL ARMADA MR. BLACK

1991 TARVİL Chief Singer - Deborah Williams

A. Atçı M. Kura 100.000.000 TL ÇAĞLAYAN I GENE KELLY

1990 ABBAS Castle Rising - Square Note M. Çılgın Ö. Atman 45.000.000 TL DİNÇSOY MYRA

1989 SOUTHERN DANCER

Gerald Martin - Petona S. Akdı S.

Tokdemir 25.000.000 TL GÖNÜL I KARANFİL

1988 SWEAT HEART

Gap Of Dunloe - Riberta S. Okumuş H. Ataman 18.000.000 TL DEVİR GÜLHANIM I

1987 ARISTOCRAT

Mummy's Game - Tomanaha

K. Yıldız A. Tokdemir 14.500.000 TL

TENDER PRİNCE LADY SERA

1986 GOLD GUARD

Home Guard - Smaranda K. Altınöz E. Talay 11.000.000 TL

GOLDEN APPLE

DİSNEYLAND

1985 HAFIZ Royal Shiraz - Linda E. Kurt S. Eliyeşil 8.000.000 TL NUR I JUAREZ

1984 UĞURTAY Tünkut - Nosana E. Kurt Ya.

Sarıkaya 5.000.000 TL GÖKHAN PAYİDAR

1983 GÜLBAHAR Royal Ride - Bahar I A. Atçı G. Ekenler 2.000.000 TL ŞIMARIK ALŞAHİN

1982 ESMERİM Strange Love - Ayça K. Altınöz

H. Çadırcıoğlu

1.100.000 TL SEREN I KARTAL

1981 TORAMAN Akkor - Noces M. Çılgın S. Eliyeşil 400.000 TL KEŞBÜKÜN GİLŞAH

1980 AYIŞIĞI Kamalpour - Tuvana A. Atçı O. Çıkıllı 350.000 TL YAVÇA SEDKO

1979 TOPKAPI Longonot - Sun Princess E. Kurt F. Kozba 350.000 TL AYSIN ÇAKABEY I

1978 DYNAMIC HAR.

Close Harmony - Sevin

S. Akdı H. Celaloğlu 200.000 TL DOZER BEYDAĞ

1977 KİLİKYA Royal Shiraz - Zakkum E. Kurt S. Eliyeşil 150.000 TL

ROYAL DANCER KEMAL I

1976 VİDAR Calaboose - My Valantine S. Okumuş H. Birol 100.000 TL LOSLUHAN HALEP

MEKTUBU

1975 KARAALİ Karoo - Şirin K. Yıldız F. Tanaçan 100.000 TL MURAT KONSERAN

1974 DORUKHAN Our Guille - Sevin M. Çılgın C. Kura 100.000 TL ŞÜKRİYE EUCLİD

1973 AYTUDOR Prince Tudor - Ayizi K. Yıldız A.

Barokas 75.000 TL GÜLSEN ÖZLEM

1972 KARAYEL Prince Tudor - Linda E.Kurt S.Eliyeşil 75.000 TL TOYOTA EGEMEN

1971 AKKOR Cihangir - Grey Rhythm E. Kurt G. Eliyeşil 70.000 TL MÜCAHİT NEYZEN

141

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

5/ Enternasyonal IFAHR [Uluslararası Arap Atı Yarışçılığı Federasyonu] Koşusu

2008 BOZDOĞAN Sergen / Matra.57 M.Kaya Lami Katı 124.220 YTL BELAMER

(FR) İZBATUR

2007 KAFKASLI Caş / Malike.18 S.Kaya Remazan Kaya 101.000 YTL UÇANBEY ÖZLENENTAY

6/ Enternasyonal İstanbul Koşusu

2008 BERRAKSU Srı Pekan / Özlemcan K. Yıldız F. Tanaçan 100.000 TL MURAT KONSERAN

2007 ISTANBUL Royal Abjar / Evanna`s Prıde M. Çılgın C. Kura 100.000 TL ŞÜKRİYE EUCLİD

2006 KANEKO Pivotal / Kalimat K. Yıldız A. Barokas 75.000 TL GÜLSEN ÖZLEM

2005 KARTALIM Manila - Moon Light E.Kurt S.Eliyeşil 75.000 TL TOYOTA EGEMEN

2004 KANEKO Pivotal - Kalimat E. Kurt G. Eliyeşil 70.000 TL MÜCAHİT NEYZEN

7/ Enternasyonal Boğaziçi Koşusu

2008 INSPECTOR

Bin Ajwaad / Pandora H.Karataş Hayrullah

Doğan 496.880 $ OUT OF CONTROL

DICKENS (GER)

2007 BUSSONI (GER)

Goofalik / Blumme A.Suborıcs

Stall Kaıserberg

517.360 $ PRESSING (IRE)

LAVEROCK (IRE)

2006 CHAMPS TO CHAMPS

Mountaın Cat / Tanamanda

S.Kaya Murat Cavcav 150.000 $ WIN RIVER

WIN SCARFACE

2005 SENEX (GER)

Pelder - Septima

Andreas Suborıcs

Stall Meerbusch

150.000 $ GRAND EKİNOKS

RHODESIAN WINNER

2004 SENEX (GER)

Pelder - Septima W. Mongil

Stall Meerbusch

150.000 $ MAKTUB TOUCH OF LAND

2003 GRAND EKİNOKS (TUR)

Barnato - Violent Girl S. Akdı R. Volkan

Ekinci 120.000 $ EPALO DİNYEPER

2002 GRAND EKİNOKS (TUR)

Barnato - Violent Girl H. Karataş R. Volkan

Ekinci 120.000 $ FOUNDATİON SPİRİT

SUN MÜGE

2001 KING'S BOY (GER)

Platini - King's Blade N. Richter

Albert Steigenberger

120.000 $ BELANUS CLYABROOK

2000 CAITANO (GB)

Niniski - Eversince A. Starke Gary A.

Tanaka 120.000 $ KİNG'S BOY TRAPPER

1999 TRAPPER (GB)

Knight Line Dancer - Elemis

S. Akdı T. Aydın 100.000 $ KAVRANHAN DOĞU

1998 TRAPPER (TUR)

Knight Line Dancer - Elemis

S. Akdı T. Aydın 100.000 $ KARABEYHAN

VİLLA REAL

1997 STRATEGIC CHOICE

Alleged - Danlu R. Quinn M. Arbib 80.000 $ ARİSTİD BOLD

PİLOT

1996 BOLD PILOT (TUR)

Persian Bold - Rosa Palumba

H. Karataş Ö. Atman 80.000 $ GALTEE I. THUNDER BOLT

142

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

1995 BINBA STAR (TUR)

Eastern Star - La Bimba M. Çılgın F. Atan $ LALA ALTINÖZÜ

1994 ABBAS (TUR)

Castle Rising - Square Note

M. Çılgın M. Yücetürk $ CARTEKİTT

I. THUNDER BOLT

1993 SHREWD IDEA

Allaged - Domludge M. Roberts S. Manana 60.000 $ COLON GOLDEN

HAWK

1992 CAPTAIN HORATIUS

Taufan - One Last Glimpse

J. Reid D. R. Hunnisett 75.000 $ OLANTHE PRESTİGE

1991 MARAAKIZ Roberto - River of Stars

J. Reid H. Al-Maktoum $ WACİO SHETLAN

D

8 / Enternasyonal Topkapı Koşusu

2008 PRESSING (IRE)

Sovıet Star / Rafıf N. F.Callan Hayrullah

Doğan Gary A. Tanaka 745.320 $ LINNGARI

(IRE)

2007 SABIRLI Strıke The Gold / Free Trade

H.Karataş Stall Kaıserberg

Aydoğan San 776.040 $ RIBELLA (IRE)*

2006 RIBELLA (IRE)*

Revoque / Tajarib S.Kaya Murat

Cavcav S.Selman Taşbek 150.000 $ KANEKO

2005 BRUNEL (IRE)

Marju (IRE)-Castlerahan (IRE)

Andreas Suborics

Stall Meerbusch

Highclere T.Racing X 150.000 $ RYONO

(USA)

2004 LUXOR

Distant Relative - Keep Shining

E. Yavuz Stall Meerbusch

K. Levent Kitapçı 150.000 $ SABIRLI

2003 MARY ELLEN (IRE)

SRI PEKAN-PRİCKLE A. Birdal R. Volkan

Ekinci Niko Atanasyadis 120.000 $ ZAPTİYE

2002 AKINDAYIM (IRE)

Hamas - Snoozy Time

F. Çakar R. Volkan Ekinci Yaşar Gölbaş 120.000 $ MARY

ELLEN

2001 MARY ELLEN

Sri Pekan - Prickle A. Birdal

Albert Steigenberger

Niko Atanasyadis 120.000 $ KARELİN

2000 HUAMBO

Green Dancer - Hard Knocker

A. Starke Gary A. Tanaka H. Von Finck 120.000 $ BOSPORU

S

1999 ISLAMBOL Gold Guard - Again H. Karataş T. Aydın Y. İ. Sağanak 100.000 $ BOSPORU

S

1998 RÜZGARINKIZI

Tender Prince - Windmill

H. Karataş T. Aydın C. Alkan 100.000 $ GATTERİA

1997 SANDSTONE

Green Desert - Rose de Thai

T. Sparke M. Arbib P. S. Winfield 80.000 $ RAMOOZ

1996 CADEAUX TRYST

Cadeaus Genereaux - Trystero

T. Sparke Ö. Atman M. A. Maktoum 60.000 $ ARİMNA

1995 JOHNY Gold Guard S. Kaya F. Atan V. Çakım $ UĞURKAN

143

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

GUITAR - Melody Girl

1994 LYRA

Castle Rising - Lady Connaught

H. Karataş M. Yücetürk Ö. Atman $ JOHNY

GUİTAR

1993 SOUTHERN DANCER

Gerald Martin - Petona

M. Çılgın S. Manana M. Oğuz 60.000 $ LUCKY GUEST

1992 PAST MASTER

Chief's Crown - Passing Look

S. Guillot D. R. Hunnisett

Sheikh Mohammed 75.000 $ DEVİR

1991 LUCKY GUEST

Be My Guest - Gay Fantasy

L. Piggott H. Al-Maktoum

W. O. Holding $ PAST

MASTER

144

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Ek C5

Türkiye Jokey Kulübü: Veliefendi Hipodromu’na ve “Enternasyonal Yarış Festivali”ne Bakış

“Beş yıldızlı otel gibi Padokta Birleşik Arap Emirlikleri Başbakanı Dubai Emiri El-Maktum’un 5’er milyon dolarlık atları yarışa hazırlanırken, sosyetenin tanınmış simaları tribündeki localarına yerleşiyor. Bahisler oynanıyor, atlar fotofinish’i hedefliyor... Her şey tam bir festival havasında. Görüntü İngiltere’nin ünlü hipodromu Ascot’u and ırıyor ama o kadar uzaklara gitmeye gerek yok; mekân, bizim Veliefendi Hipodromu. Veliefendi’de imaj yenilenince, adı bahisle kumarla anılan hipodromun izleyici kitlesi de değişti. Aslında değişim öyle bir anda olmadı. Sinyallerini Gazi Koşusu’nda vermeye başlamıştı. Veliefendi’de hafta sonu düzenlenen Enternasyonal Yar ış Festivali, değişimin tescili oldu. Geçen hafta sonu düzenlenen yar ışlar, milyon dolarlık Arap ve İngiliz atlarını seyretmeye gelenlerle doluydu. Yarışlara katılımı ne ramazan ayı, ne okulların açılacak olması etkileyebildi. Sosyeteyi içine çeken değişimi Türkiye Jokey Kulübü Başkanı Yasin Ekinci’yle konuştuk. Ekinci, Veliefendi’de yaşanan değişimin, dünyadaki değişimin bir yansıması olduğunu vurguluyor: “Her sene caz festivali, sinema festivali, müzik festivali yapılıyor. At yarışı da bunun gibi bir faaliyet. Belli günlerde insanlar ın buraya gelmek için özen göstermeleri gerekir. Bunu sağlamak için de iyi hizmet vermek gerekir.” Altı kişilik loca Altı kişilik locanın 1500 YTL’den satıldığı, 3 milyon dolar ödülün dağıtıldığı yarışlardan sonra hipodromun tanıtımı gayet iyi yapıldı. İyi hizmet vermek için hipodromun imajını yenilediklerini anlatan Ekinci, görünümle birlikte izleyici profilinin de de ğiştiğini söylüyor: “Türkiye’de geçmişte daha üst düzeyde bir katılım varken, zaman içinde bu oyun kumar boyutuyla ortaya çıkarılmış, haksız bir damga yemiş ve insanlar buradan kaçar hale gelmişler. Kadınların dünyadaki örneklerine özendikleri, şapkalarını takıp şık bir şekilde gidebilecekleri başka bir mekân yok. Dolayısıyla dünyadaki seyirciye baktığımız zaman, özel günlerde kadınlar çok daha fazla. Aslında malzeme aynı malzeme, dünya ile ilişkiyi daha üst seviyeye getirdik. Beş yıldızlı bir otelde bulabileceğiniz bir ortamı burada gerek hizmet, gerek yemek, gerekse servis açısından sağlıyoruz. Bunlara dikkat edince üst düzey insanlar da buraya geliyor.” Ekinci, “Milli Piyango’yu, iddaa’y ı kaldırsanız dünyada hiçbir şey değişmez ama at yarışlarını kaldırırsanız önemli bir sektör çöker,” diyecek kadar da iddialı: “Yüz binlerce kişinin istihdam edildiği bir sektör bu. Çok ciddi bir ihracat boyutu da var. Her yıl 6 milyar doların üzerinde yapılan satış dolayısıyla bir ticari hareket var. Dolayısıyla burada da katılımın kalitesini yükseltmek ve Türk atçılığını hak ettiği yere taşımak istiyoruz.” Fransa, Singapur, İngiltere, İrlanda, İtalya, Dubai, Japonya, Hong Kong, Almanya, İsveç ve İsviçre’den 200 yabancı konuğun katıldığı festivalin seyirci kitlesinin artık hep bu düzeyde olmasını istediğini belirten Ekinci, “Bunun için elimizden geleni yapacağız,” diyor: “Festival düzenlemek, bir yandan dünyan ın, diğer yandan Türkiye’de at yarışıyla aslında ilgili olmayan kesimin de dikkatini çekmek içindi. Bizim için en önemli yarış Gazi Yarışları’dır, Gazi’den sonra da Enternasyonal Yar ışlar gelir. Amaç o günlerde insanlarda “Veliefendi’ye gideyim,” arzusunu uyand ırmaktı, sanırım başarılı olduk. Hipodrom 16 stadyum büyüklüğünde bir alan, biz o kadar bir alan ı ışıklandırıyoruz. Localarımız var, açık büfe hizmetimiz var. Yani üst düzey insanların gelmemesi için bir gerekçe yok. Zaten toplum olarak at ı seviyoruz.” Kaynak: “Veliefendi’ye artık şapkayla gidilecek”, Sabah, 11 Eylül 2008

145

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Ek C6 Tanıtım için her fırsatın değerlendirilmesine yönelik bir örnek olay: 3600 İstanbul

“... Türkiye Jokey Kulübü, 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesine destek olmak amacıyla dünyanın en önemli panoramik fotoğraf sanatçılarından Brezilyalı Dudu Tresca’yı İstanbul’a davet etti. Kenti 10 gün boyunca köşe bucak gezen Tresca’nın eserleri dün itibarıyla Veli Efendi Hipodromu’nda sergilenmeye başlandı. Şu sıralar ‘derinlik’ ve ‘gerçeklik’ üzerine yoğunlaşan ve kendisi Sao Paulo’ya dönse de aklı buralarda kalan Tresca’yla online bir sohbet gerçekleştirdik. Sanatçının niyeti, daha geniş zamanlarda İstanbul’un tadını çıkarmak.

Fotoğrafla ilişkiniz nasıl başladı? 40 yıldır fotoğraf çekiyorum. Tiyatro oyunlarını fotoğraflamakla başladım işe ve sonra da hiç durmadım. Sanırım kendimi bildim bileli fotoğraf çekiyorum. Sao Paulo’da felsefe eğitimi aldıktan sonra Güney Amerika’nın en büyük dergilerinden Editora Abril’de fotoğrafçı olarak çalışmaya başladım. 80’lerin başında Via Cinturato adlı dergi için ‘Hidden Brazil’ adlı 18 projelik bir iş yaptım. 90’lardan itibaren daha büyük dergiler için fotoğraflar çektim. Zamanla fotoğraflarımı kitaplaştırdım.

Neler çekiyorsunuz daha çok? Çalışmalarımın çoğu gittiğim, gezdiğim yerlerin bilinmeyen yönlerine ışık tutar. Macera, yollar, yeni hikâyeler fotoğrafımın ana teması oldu. Şimdilerde daha çok, gerçeklik ve derinlik üzerine yoğunlaştım. Fotoğrafta gerçeklik duygusunu seviyorum. Uzun zamand ır çektiğim panoramik fotoğraflar var. Festivaller, sokaklar, tarihi kentler ilgimi çekiyor.

Nedir bu ‘360 projesi’? Fotoğraflarımı internet aracılığıyla paylaşıyorum insanlarla ve panoromik fotoğrafın yansıtmak istediğim mekândaki gerçeklik duygusunu iyi verdiğini düşünüyorum. Dünyanın her yerinde panoramik fotoğraflar çekiyorum. Mekânı 360 derece görmek, hem bütün ayrıntıların yansıtılmasını sağlıyor hem de mekâna derinlik katıyor, iki boyutlu fotoğraftan daha derin bir görüntü veriyor. ‘İstanbul 360’ projesine nasıl başladınız? Dört yıl önce Works’ten reklamcı Atilla Aksoy, İstanbul fotoğrafları çekmemi ve bunları kitaplaştırmamı istemişti. Ne yazık ki araya işler girdi ve bu proje tamamlanamad ı. Bu sene ona bir fotoğraf gönderdim. Yaşadığım şehir Sao Paulo’nun panoramik bir fotoğrafı... Birkaç gün sonra oğlu Sinan Aksoy’dan bir telefon aldım, “Dudu, kalk gel İstanbul’u fotoğrafla” diyordu. İstanbul’un panoramik fotoğraflarını hayal edince çok büyülü bir şey olacağını düşünmüş. Bir hafta sonra İstanbul’a geldim ve 24 Haziran’da bu güzel şehre 360 dereceden bakmaya başladım.

Nasıldı İstanbul’a 360 dereceden bakmak? Ben bu şehri gerçekten çok büyüleyici buluyorum. Bu projenin de fotoğrafçılık kariyerim boyunca yaptığım en iyi işlerden biri olduğunu düşünüyorum. Çok önemli bir adım oldu benim için. Hiç bilmediğim bir kentin bilmediğim manzarasına bakmak çok güzel bir duygu.

146

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

10 gün sürdü çekimler. Bir takımım vardı tabii, Works’ten Sena Alpsan ve onun ekibinden Burçak ve Mehmet’le gezdik İstanbul’u. Mehmet, Fransızca biliyordu ve bana şehri anlattı. O olmasa eksik kalırdı bir şeyler. Atilla Aksoy, İstanbul’a ilk kez gelen birisi nasıl görüyor bu şehri, onu anlamak istedi.

Nasıl görünüyor peki bu şehir? Çok güzel. İstanbul çok eski bir şehir ve tarihi beni çok heyecanland ırdı. Görmüş geçirmiş bir kent, tarihin izlerini taşıyor. Beyoğlu, Boğaz ve sıcacık insanlar... Bu şehirle ilgili her şeyi sevdim. Trafik dışında her şey çok güzel görünüyor asl ında.

Bundan sonraki projeleriniz neler olacak? Sao Paulo’da devam ediyorum fotoğraf çekmeye. ‘360 projesi’ bitmedi tabii, daha birçok şehrin panoramik fotoğraflarını çekeceğim. İstanbul’da başka çekimler de yapmak istiyorum aslında. Sergide bulunamayacağım için üzülüyorum. İnsanların fotoğraflarıma nasıl tepkiler vereceğini bilmek isterdim. İstanbul’a en yakın zamanda tekrar gelmek ve şehrin tadını çıkarmak istiyorum. Boğaz’ı doya doya seyretmek, Beyoğlu’nda gezmek büyük keyif. Bence kıymetini bilin, çok güzel bir şehirde yaşıyorsunuz.” Kaynak: “360 derece sereserpe İstanbul”, Radikal, 6 Eylül 2008

147

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Ek C7

Doğrular ve Yanlışlar Üzerine Bir Örnek Olay: İstanbul Park, Formula 1, Moto GP ve WTCC

İstanbul Ticaret Odası ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından yaptırılan İstanbul Park Yarış Pisti ve Tesisleri, Tuzla’da, Akfırat mevkiinde bulunmakta ve toplam 2.215.000 m 2‘lik bir alanı kaplamaktadır. İstanbul Park’ın tanıtımında “...izleyiciler için de diğer pistlerden farklı bir yere sahiptir. Yeni nesil pistlerden olması ve günümüz ihtiyaçlarına göre dizayn edilmesinin bir sonucu olarak tesisleriyle diğer pistlerden açık ara önde yer almaktadır. Pist toplam 130 binden fazla kişiyi ağırlayabilecek oturma kapasitesine sahip olup, ana tribünün seyirci kapasitesi ise 25 bin kişidir. 12 bin’in üzerinde kapasiteyle otoparklar, piste araçla gelmeyi mümkün kılmaktadır. Pistin VIP misafirleri, Padok Alanı’nın başlangıç ve bitişinde tüm alana hâkim olacak şekilde yerleştirilmiş yedişer katlı iki VIP kulesinde ağırlanmaktadırlar. Her bir kule 5 bin kişi kapasiteli olup, piste tamamen hâkim ve kusursuz bir görüş açısına sahiptir” denerek İstanbul için önemi vurgulanmaktadır (bknz. http://www.istanbulparkcircuit.com/tr-tr/Istanbul-Park).

10 Eylül 2003’te temeli atılmış ve 300 milyon YTL yatırım yapılarak 21 Ağustos 2005’de yapılan, McLaren Mercedes'in Fin pilotu Kimi Raikkonen’in birinci olduğu ilk İstanbul Park Grand Prix'sine yetiştirilmiştir. 2006, 2007 ve 2008’de yapılan yarışları ise Ferrari'den Felipe Massa kazanmıştır.

İstanbul Park ve ev sahipliği yapması öngörülen yarışlar ile ilgili gelişmelerin yazılı basında ve Internet’te yer alan haberlere/bilgilere dayan ılarak topluca izlenmesinin yararl ı olacağı düşünülmektedir. “... 21 Ağustos’taki Formula 1 yarışına yetiştirilen İstanbul Park Pisti, bugüne kadar düzenlenen organizasyonlarda tam 235 bin biletli davetliyi a ğırladı. Önümüzdeki hafta sonu dünyanın en çok izlenen motorsporları organizasyonlarından bir diğeri olan MotoGP ile beraber bu seyirci sayısının rahatlıkla 300 binin üzerine çıkması bekleniyor. Yetkililer, futbol ile yatıp kalkan ülkemizde birkaç yarışta ulaşılan bu rakamın son derece iyi bir sonuç olduğunu, gelecek yıl yapılacak farklı tanıtımlarla bu rakamların daha da yukarıya çıkacağını kaydediyorlar.

... İstanbul Park Pisti, bugüne kadar Formula 1 d ışında, WTCC, FIA GT ve DTM yarışlarına da ev sahipliği yaptı. Bu ana yarışların yanında birçok farklı yarış da İstanbul Park’ta düzenlendi. Porsche Cup, GP2, Formula 3, Seat Cup Türkiye ve VW Polo Ladies Cup gibi yarışlara ev sahipliği yapan İstanbul Park Pisti’ne bugüne kadar tam 235 bin biletli ziyaretçi geldi.

MotoGP ile sayı artacak Hafta sonunda düzenlenecek olan ve dünyan ın en çok ilgi gören motorsporlar ı organizasyonlarından biri olan MotoGP ile 21 Ağustos’tan itibaren pisti ziyaret edenlerin sayısının rahatlıkla 300 bini aşması bekleniyor. Bugüne kadar düzenlenen yar ışlarda

148

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Formula 1’e toplam 182 bin seyirci gelirken, WTCC ve FIA GT’de bu rakam 21 bin, DTM’de ise kötü hava şartlarına rağmen 32 bin oldu. Toplamda 235 bin seyirciyi ağırlayan İstanbul Park Pisti’nde yarışların dışında birçok otomobil firması da çeşitli organizasyonlar düzenlendi.

Şimdiye kadar ilk söylendiği gibi pistte bir düğün yapılmamış olsa bile önümüzdeki yılın planlarında birçok yeni organizasyonun yer alacağına dikkat çekiliyor. 300 trilyon lira harcanarak 2 yılda tamamlanan İstanbul Park Pisti, böylelikle iki aylık kısa süreçte 235 bin kişiyi ağırlayarak yapılan masrafların boşa gitmediğini açıkça ortaya koydu. Ayrıca bu rakamlara piste görevli olarak gelenlerin dâhil olmad ığını da hatırlatmakta yarar var.

Daha çok yabancı gelecek Pistin işletmesini yapan Motorsporları Organizasyon AŞ’nin (MSO) Pazarlama ve Satış Müdürü Bülent Özerdim, kendilerini öncelikli olarak ulusal anlamda seyirci kat ılımının fazlasıyla memnun ettiğini belirtiyor. İstanbul Park Pisti’nde düzenlenen yarışlara olan ilginin her yarışta artarak büyüdüğünü söyleyen Özerdim, gelecek yıl pist hakkında spekülasyonların da bitmesiyle beraber yurtdışından daha fazla izleyici beklediklerini de dile getiriyor.

Gelecek yılın takviminin henüz belirlenmediğine de dikkat çeken Özerdim, 2006 yılının ilkbahar aylarından itibaren uluslararası organizasyonlara ev sahipliği yapacaklarının da müjdesini veriyor. Özerdim ayrıca, gelecek yılın takviminin daha geniş olacağını ve bu sayede tanıtım sürelerinin de uzayacağını belirtiyor. Gelecek yılın takvimine birkaç yeni yarış eklenme ihtimalinin de olduğuna değinen Özerdim, bu konu hakkındaki görüşmelerinin büyük bir hızla devam ettiğini de sözlerine ekliyor. Bazı yarışlara istediğimiz gibi tanıtım yapamadık 2005 sezonunda yapılan yarışlar hakkında da bir açıklama yapan Bülent Özerdim, konu hakkında şunları söylüyor: ‘2005’in açılış yarışı olan Formula 1 çok başarılı geçti. Mükemmel bir organizasyona ev sahipliği yaptık ve tüm katılımcılardan olumlu geri dönüş aldık. Yarış, organizasyon ve pist uluslararası medyada çok olumlu haberlerle anlat ıldı. Türkiye tanıtımına çok ciddi katkılar olduğunu düşünüyorum. Bütün bunlar yeni doğan bir tesis için çok önemli. İlk izlenim son izlenimdir sözünü dikkate al ırsak F1 bizim prestij organizasyonumuzdu. WTCC ve GT için hafta sonu 21 bin izleyici İstanbul Park’a geldi. Tabii ki F1 ile arası çok yakın olduğundan istediğimiz tanıtımı yapamadık, ancak seneye daha çok izleyici için yeterli vaktimiz olacak. DTM ise zaten Avrupa’da kendini fazlas ıyla kanıtlamış bir yarış. Efsane pilotları ağırlamaktan büyük keyif aldık. Yarışı 32 bin izleyici kötü hava şartlarına rağmen seyretti. Gelecek yıl da bu yarışların sayılarının artmasını ve motor sporları kültürüne katkıda bulunmalarını arzuluyoruz.’ “ Kaynak: Motorsporları ‘İstanbul Park' pisti ile futbolu zorluyor, 21 Ekim 2005, www.araconline.com/h/haber.asp?id=3969 Yukarıdaki haberde adı geçen ve ilk kez 1949’da yapılan MotoGP, motor sporları dünyasının en eski ve en köklü yarışı olarak bilinmektedir. Nisan'da başlayan, Kasım’da sona eren, dört anakarada yap ılan 17 yarış sonucu yılın şampiyonu belirlenmektedir. Dünyanın en önemli motosiklet üreticileri, 4 zamanl ı 990 cc'ye ulaşan kapasiteli prototipleri bu yarışta test etmekte, MotoGP'de yarışan 17 ülkenin pilotları da hem çok popüler

149

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

olmakta, hem de çok büyük paralar kazanmaktad ırlar. Son teknoloji, dinamizm, heyecan, yenilik, tutku ve hız sözcükleriyle tanımlanan MotoGP, Formula 1'in “iki tekerlekli rakibi” olarak görülmektedir. Her MotoGP yar ışı 50'nin üzerinde televizyon kanal ında canlı yayınlanmakta, yarışları 30'un üzerinde ülkeden 600'e yak ın basın mensubu izlemektedir. 2003 yılında kurulan Türkiye Motosiklet Federasyonu'nun (TMF) giri şimleri sonucu İstanbul 2005 yılının “yarış takvimi”ne alınmıştır. TMF Asbaşkanı Süleyman Memnun, MotoGP'nin İstanbul'da yapılaması için 6 yıllık anlaşma yaptıklarını, her yıl için 5 milyon 250 bin dolar ödeyeceklerini söylemiş, 20 bini yurtdışından toplam 100 bin kişinin İstanbul Park'ta yarışları izlemesini beklediklerini de vurgulamıştır. Memnun, İstanbul Park'ın, 5 milyon dolarlık düzenlemeyle MotoGP'nin de yapılabileceği piste dönüştürüldüğünü de eklemiştir. Yarışların biletleri 20 ile 400 YTL arasında değişmiştir. Kaynak: “F1'in rakibi İstanbul'da”, Sabah, 23 Ekim 2005 MotoGP ile ilgili sözleşmenin imzalandığına ilişkin haberler -veriler farkl ı olsa da- basında yer almıştır: “Türkiye’de yapılması kesinleşen Dünya Motosiklet Şampiyonası’nın (Moto GP) nihai anlaşması, Ankara’da imzalandı. 17 yarışlık Moto GP’nin 16. ayağı olan İstanbul Park Pisti’ndeki yarış, 23 Ekim Pazar günü yapılacak. Türkiye etabının, 6 yıl süreyle devam etmesi öngörülüyor. Düzenlendiği ülkelerde her etabı ortalama 80 bini aşkın kişi tarafından canlı izlenen Moto GP, 102’si canlı olmak üzere 185 ülkede televizyonlardan yay ınlanıyor. Dünyanın en çok izlenen ilk 4 spor dalından biri olan organizasyona, 3 bini aşkın medya kuruluşu programlarında yer verirken, düzenlendiği ülkeye yaklaşık 50 bin yarış sever turist olarak geliyor. Moto GP aracılığıyla yapılan ülke tanıtımı, standart tanıtım faaliyetleriyle kıyaslandığında yaklaşık 1 milyar dolarlık reklam, tanıtım ve bilgilendirme hizmetiyle eşdeğerde bulunuyor. İstanbul Park Pisti’nde 23 Ekim’de gerçekleştirilecek şampiyonanın 16. ayağıyla ilgili olarak Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Moto GP Organizasyonu’nun tüm haklarına sahip olan Dorna firmasının sahibi Carmelo Espeleta, Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay ve Motosiklet Federasyonu Başkanı Bekir Yunus Uçar’ın katılımlarıyla bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda konuşan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Şahin, “ Sporda başarılı organizasyonların önemi ortada. Turizm gelirlerinin artmas ındaki etken başarılı spor organizasyonlarıdır. İhracatın artışındaki önemli unsur, spor yoluyla tan ıtımın yapılmasıdır. Türkiye, Formula 1 organizasyonunu başarıyla gerçekleştirdi. Bu pistin yıllık yarış takviminin doldurulmasıyla gerçek amacına ulaşabileceğini düşündük. Bunlardan birisi de Moto GP. Son ayakları büyük önem taşıyan bu organizasyonda, sondan bir önceki yar ış olan 16. etap İstanbul Park’ta yapılacak” şeklinde konuştu.”

Kaynak: ntvmsnbc.com, 1 Eylül 2005

150

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Gerçekten de 23 Ekim 2005’de yapılan MotoGP’nin 16. etabını, 2006 (30 Nisan, 3. etap) ve 2007 (22 Nisan, 3. etap) izlemiştir. Öte yandan, WTCC Dünya Binek Otomobil Şampiyonası da 16-18 Eylül 2005 ve 23-24 Eylül 2006’da İstanbul Park’ta yapılmıştır. Ancak Nisan 2007’de bir başka gelişme olmuş, İstanbul Park Pisti’nin işletme hakkı, 2021 yılına kadar Formula 1 Yönetimi (FOA) Başkanı Bernie Ecclestone'a verilmiştir. “... İstanbul Park basın merkezinde konuyla ilgili gerçekleştirilen basın toplantısına Bernie Ecclestone, İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Murat Yalçıntaş, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Yönetim Kurulu Üyesi İlhan Parseker, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Muammer Erol katıldı. İTO Başkanı Murat Yalçıntaş, FOA ile 2021 yılına dek anlaşma yaptıklarını belirterek, ‘Türkiye'yi Formula 1'den mahrum etmeden, yar ışların devamını sağlayacak bir formül ürettik. İstanbul Park Pisti'ni işletecek olan FOA ile 2021 yılına kadar anlaştığımız için, bu yıla kadar F1'in İstanbul'da kalmasını istedik. Anlaşmamız yıllık kira ve kardan pay şeklindedir. Pistin bakım ve onarımı kiralayan şirkete aittir’ diye konuştu. Yalçıntaş, Formula 1'in İstanbul'un, Türkiye'nin tanıtım projesi olduğunu belirterek, şöyle konuştu: ‘Bu yatırım, hedefi bulan bir yatırım oldu. 2 sene içinde yapılan F1 ve diğer yarışlar son derece iyi yarışlardı. Türkiye ekonomisine bu yarışlardan büyük katkı sağlandı. Pistin sahibi olan TOBB, İTO, Valilik ve Büyükşehir Belediyesinin, bu tip organizasyonlar ın sadece ilk başlangıcında yer almalarını istedik. Çünkü ticareti en iyi iş adamları, şirketler yapar. İTO, TOBB gibi kurumlar ticaretin içinde yer almamal ıdır. İlk yarıştan sonra bu konuda çalışmalar yaptık. Bugün de bu noktaya geldik. Son derece başarılı olduğumuzu düşünüyorum.’ İstanbul Park'tan ne kadar zarar ettiklerinin sorulmas ı üzerine Yalçıntaş, ‘Evet, çok zarar ettik. Çift rakamlı milyon dolar zarar ettik. Bu anlaşmayla FOA ile temiz bir sayfa açıyoruz’ dedi. Yalçıntaş, pistin kesin maliyetinin sonuçlanmadığını, kesinleşmiş harcamanın 221 milyon YTL olduğunu ifade ederken, 2005 ve 2006 y ılında tüm yarışlar için piste 579 bin kişi geldiğini söyledi. Ecclestone: "İstanbul Park, dünyanın en iyi pisti" Bernie Ecclestone ise İstanbul Park'ın dünyanın en iyi pisti olduğunu, burada bulunmaktan mutluluk ve gurur duyduğunu ifade etti. Yapılan anlaşmanın detayları ve maliyeti konusunda açıklama yapmaktan kaçınan Ecclestone, ‘Kontrat 80 sayfa. Şimdi anlatmaya kalksam uzun sürer. Pisti devrald ık. Buradaki yatırımımız karlı değil. Ama 'Niye geldin?' derseniz, İstanbul Park, dünyanın en iyi pisti. Burada bulunmaktan gurur duyuyorum’ diye konu ştu. İstanbul'un, Formula 1'den önceki ve sonraki imajının farklı olduğunu kaydeden Ecclestone, anlaşmanın maliyeti ile ilgili bir soruya, ‘Küçük yaşlarda bir ders öğrendim. Bir centilmen ulu orta paradan bahsetmez. Yapt ığımız anlaşma İTO için son derece karlıdır. Bizim için ilk anlarda karlı gözükmeyebilir ama Türkiye'deki pist en iyi pist. Karl ı bir yatırıma döneceğine inanıyorum’ diye yanıt verdi.

151

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Yaptığım en kötü anlaşma" Kendisine ‘iyi iş adamı’ dendiğini hatırlatan Ecclestone, ‘Aslında yönetim kurulum sözleşmeye baktığında, benim aptal bir iş adamı olduğumu düşündü. Bu benim dünyada yaptığım en kötü anlaşma. Ama 'Niye?' derseniz, Türkiye'ye çok ama çok inanıyorum. Zannedildiği gibi 1-2 yıllık finansal getiri için yapılan bir anlaşma değil. Uzun yıllarda getirisi olacak bir anlaşma’ şeklinde konuştu. MotoGP konusu MotoGP yarışlarının gelecek yıl İstanbul'da yapılamayabileceğinin hatırlatılması üzerine de Ecclestone, ‘Bu yıl sözleşmeleri bitiyor. Gelecek yıl da devam etmesi sponsorluk anlaşmalarına bağlı. Biz kalması için üzerimize düşen görevi yapacağız. Zira ben iyi bir motosiklet yarışı hayranıyım’ dedi. Ecclestone, motor sporlarına Türkiye'de ilginin azaldığının belirtilmesi üzerine de, ‘Bence bu konuda endişelenmeye gerek yok. Tüm dünyada bu böyle. O kadar çok spor kategorisi var ki insanlar seçici davranıyor. Futbolda da aynı sorun var. Ancak çok büyük maçlar ilgi çekiyor. Burada görev bence medyaya düşüyor’ diye konuştu. Pistte gelecek yıl test sürüşlerinin de yapılıp yapılmayacağı sorusuna Ecclestone, ‘Bu konuda fikrim yok. Takımların vereceği bir karar. Takımlar isterse biz de İstanbul Park'ı açarız’ diye yanıt verdi. Parseker: ‘Bu işi en iyi bilen Ecclestone’ TOBB Yönetim Kurulu Üyesi İlhan Parseker ise, bu pisti kendilerinin çal ıştırmasının uygun olmadığını düşündüklerini ifade ederek, ‘Bu pistin iş adamı mantığıyla daha iyi çalıştırılabileceğini düşündük. Bu işi dünyada en iyi bilenlerden biri de Ecclestone. Ondan gelen teklifi çok ciddi bir şekilde değerlendirdik. Diğer ihalede de herhangi bir sonuca gitmediğimiz için Ecclestone'la anlaştık’ diye konuştu. Parseker, bu işi en iyi bilen kişilerin pisti en iyi şekilde çalıştıracağına inandıklarını belirterek, ‘Bundan sonra Türkiye'nin tüm yar ışlara ev sahibi olacağına inanıyoruz’ dedi.”

”Kaynak: Hürriyet, 21 Nisan 2007

Önce, İstanbul’da ilk kez 22-24 Eylül 2006’da yapılan, Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu’nun 2007 takviminde yer alan ve 28-29 Temmuz 2007’de İstanbul Park’ta gerçekleştirilmesi planlanan Dünya Binek Otomobiller Şampiyonası (WTCC) İstanbul ayağı iptal edilmiş, aynı tarihlerde İsveç’te yapılmasına karar verilmiştir. Yukarıda değinilen basın toplantısının üzerinden çok değil, dört ay geçtikten sonra, Türkiye Motosiklet Federasyonu (TMF) Başkanı Bekir Yunus Uçar’ın söyledikleri ise çok farklı olmuştur. “Türkiye Motosiklet Federasyonu (TMF) Başkanı Bekir Yunus Uçar, dünya basınında övgüyle bahsedilen İstanbul Park Pisti’nin Formula 1’in patronu Bernie Ecclestone’a devredilmesinin ardından yaşanan gelişmeleri motohaber.com’a anlattı. Türk sporcuların unutulmaması gerektiğini kaydeden Uçar, ‘İstanbul Park’ta sporcularımızın antrenman

152

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

yapılmasına izin verilmeli. Dünya Supersport Şampiyonası’nda liderliğe kurulan Kenan Sofuoğlu’nun kendi ülkesinin pistinde antrenman dahi yapamam ış olması büyük ayıp’ dedi. TMF Başkanı Uçar, son gelişmeleri şöyle değerlendirdi: Pistin devredilmesiyle ilgili sözleşmenin içeriğini tam olarak bilmiyoruz. Umut ediyorum ki sporcular ımızın unutulmadığı bir sözleşme imzalamış olsunlar. Örneğin Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, devrettiği statlar için ‘23 Nisan ve 19 Mayıs'ta tahsis edilmesinin yanı sıra milli sporcular bu tesislerden ücretsiz faydalanacak. Lisansl ı sporcular için ücretsiz antrenman saatleri belirlenecek’ gibi belli başlı şartlar koyar. Pistte antrenman ve yarış izni verilmeli İTO da İstanbul Park'ı yabancı bir işletmeciye devrederken şöyle demiş olsun: ‘Türkiye Motosiklet Federasyonu’na senede 10 gün antrenman yapma izninin yan ı sıra 4 ulusal, 2 uluslararası yarış düzenleme izni verilecek. Türkiye Otomobil Sporlar ı Federasyonu'na 3 ulusal, 4 uluslararası yarış yapma izni verilecek ve milli sporcular için de antrenman günü ayrılacak. Bu toplam 40 gün tutar. Geri kalan 320 günde de buray ı işletip kira ödeyeceksiniz.’ Ama sözleşmede böyle bir madde olmadığını tahmin ediyorum. Çünkü biz ısrarla İstanbul Park’ın işletmesini alan kişiye soruyoruz. ‘Gelecek sezon yarış düzenlediğimizde bize nasıl bir kira ödemesi öngöreceksin? Hangi şartlarla burada yarış yapabileceğiz? Kenan Sofuoğlu gibi dünyaca ünlü yarışçımız burada antrenman yapabilecek mi? Dünya Supersport Şampiyonası’nın bir ayağını Türkiye’de düzenlesek hala ödemeye devam ettiğimiz dünyanın en pahalı pist kirasını isteyecek misin? Hangi şartlarda burayı bize vereceksin?’ Bu konularla ilgili bize hiçbir şey söylenmiyor. Bizim amacımız İstanbul Park’ın işletmesini Türkiye Motosiklet Federasyonu ve Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu olarak bir şirket kurup hiçbir şekilde kar gözetmeden burayı işletmekti. Ama her gündeme getirdiğimizde bunun mümkün olmadığı söylendi. Kenan kendi ülkesinde antrenman yapamad ı Eğer pistin sözleşmesi Bernie Ecclestone'un onayı dışında bir başka kişiyle yapılırsa, F1’in geri çekileceği şeklinde bir kontrat maddesiyle karşı karşıya kaldık. Ne oraya talip olabildik, ne de orada bugüne kadar herhangi bir milli sporcumuz b ırakın yarış yapmayı antrenman yapabildi. Kenan Sofuoğlu, şu an yarıştığı Dünya Supersport Şampiyonası’nda liderliğe kurulan bir isim. Kendi ülkesinde ve kendi pistinde antrenman dahi yapamam ış olması büyük ayıp. Tabii ki bu ayıp hepimizin. 3 yıl daha sözleşmemiz var ama karar veremedik MotoGP organizasyonu için 3 yıl daha sözleşmemiz mevcut. Fakat biz TMF olarak sözleşme yaptığımız uluslararası federasyon temsilcisi ve MotoGP’nin işletmeci firması Dorna’ya şöyle dedik: ‘Türkiye'deki pist el değiştiriyor. Biz bu pistin hangi şartlarda el değiştirdiğini, karşımıza hangi şartların konulacağını bilmiyoruz. Bu yüzden bu sene dondurmak veya şartlar istediğimiz gibi gelişmezse MotoGP organizasyonunun Türkiye ayağını iptal etmek istiyoruz.’ Onlar da önerimizi makul karşılayıp karar almamız için süre verdi. MotoGP eğer Türkiye'de yapılmayacaksa yarışın bu etabını satışa çıkaracaklar.

153

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

3 senede 3 milyon dolar kira ödedik Biz 3 senedir sadece pist kirası olarak İstanbul Park’a 3 milyon dolar ödedik. 2005-2006-2007'de verdiğimiz miktarla dünyanın en pahalı pistini kiraladık. Bu şartlar hafifleyecek mi yoksa ağırlaşacak mı bilmiyorum. Böyle uluslararası bir yarışı herkes ülkesine götürebilmek için mücadele eder. Normalde pist sahibi der ki, ‘Sat ış alanlarını benim işletmem karşılığında gelin bu yarışı düzenleyin.’ Oysa pistin yeni sahibinin yüz binlerce dolar istediğini öğreniyoruz. Bu şartlarda TMF olarak önümüzü görmeden MotoGP organizasyonuna girmek istemiyoruz. Kontrata milli sporcularımızı ve federasyonumuzu düşünerek birkaç madde eklemesini istiyoruz. Sporcularımızın antrenman yapabilmeleri ve uluslararas ı yarışlarda piste çıkabilmeleri konusunda destek istiyoruz. Ayr ıca burası bir vakıf arazisidir ve 17 Nisan'da Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne devredilmek zorundadır. Kamu parasıyla oluşturulmuş bir tesisle ilgili verilecek kararda, kamu yarar ına hareket eden federasyonların gözetilmesi şart. Eğer cevap verme süresinde istediğimiz desteği alamazsak Türkiye'de MotoGP organizasyonu yapmak bizim için meçhule yürümek olacak. MotoGP, dünyan ın en büyük organizasyonlarından birisi ve milyon dolarlar bulmamız gerekiyor. Çok ağır şartlarla mücadele ediyoruz. Üstelik 3 senedir gereken 6-7 milyon dolar ı sponsorumuz İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden sağladık ve organizasyonu bu imkanlarla gerçekleştirebildik. Türkiye'de motosiklet üreten ya da distribütörlük yapan sektör temsilcilerinin de bu spor organizasyonunu çok fazla sahiplenmediğini görüyoruz. Federasyon olarak çok yaln ız kaldık ve artık zorlanıyoruz. En büyük destekçilerimiz Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Spordan Sorumlu Devlet Bakan ımız oldu. 3 yılda 15 milyon dolar giderimiz oldu MotoGP organizasyonunu gerçekleştirmenin yıllık bedeli 5 milyon dolar. 3 yılda toplam 15 milyon dolar giderimiz oldu. Bunların içinde gümrük, sağlık ve hakem giderleri de var. Sadece ulusal yayın hakkı bizde olan TV yayınından 100 bin dolar gelir elde edebiliyoruz. Kenan MotoGP’de yarışmalı Ecclestone'da beklentilerimizi şöyle sıraladım: ’TMF, dünyanın en büyük motorsporları organizasyonunu 3 sene üst üste hiçbir aksilik olmadan, hiçbir gümrük problemi yaşanmadan gerçekleştirmiştir. Bunu hem dünyaya hem kendi ülkemize gösterdik. Bundan sonra bu organizasyona Türkiye’de tek bir anlam yükleyebiliriz. Kenan Sofuo ğlu'nu eğer bu organizasyonda yarıştırabilirsen, eğer bu gücünü bizim lehimize kullanabilirsen biz de bu yarışı İstanbul'da yaparız.’ Ecclestone Kenan için söz verdi O da bu konuda çalışacağını ve bunu gerçekleştirebileceğini belirterek bize söz verdi. Kendisinden ayrıca bu konuda bir cevap bekliyoruz. Ecclestone’dan Kenan' ı şu anda yarıştığı kategoriden dünyanın en büyük yarışçılarının olduğu MotoGP kategorisine transfer etmesini, Kenan'a referans olmas ını bekliyoruz. Eğer Kenan MotoGP'de yarışırsa, bizim de MotoGP'yi Türkiye'de yapmak için önemli bir gerekçemiz olacak.

154

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Takvimden çıkarsak 7-8 yıl bekleriz Artık ülkeler MotoGP kontratını en az 7-8 yıllık yapıyor. Takvimden çıktığınız zaman bir daha girmek için diğer ülkelerin kontratının bitmesini bekleyeceksiniz. Bu da artık çok zor. Ayrıca sırada 7-8 ülke var ve birilerinin ç ıkmasını bekliyorlar. Bu organizasyonu bırakmamalı ve MotoGP’ye milli bir anlam yükleyebilmeyiz. İtalyanlar İstanbul Park’a övgüler yağdırdı. Pisti ve organizasyonu övmeyen hiçbir takım yok. Hem Avrupa'nın en uzak ülkesinden 2-2,5 saatte İstanbul’a gelebildikleri için çok memnunlar. MotoGP'nin İstanbul'da yapılması Bernie Ecclestone'un da işine gelecektir. Çünkü F1'den sonra bu pistte yapılan en önemli ikinci yarış MotoGP…” Kaynak: “TMF Başkanı Sporculara pisti açın”, 11 Ağustos 2007, http://www.motohaber.com/motosiklet/spor/tmf-baskani-sporculara-pisti-acin.html

Oysa motor severler Türkiye Motor Federasyonu Başkanı’ndan daha önce –ve belki de daha gerçekçi- olarak bu konuyu kendi aralar ında tartışmaya açmışlardır bile... Değindikleri konuların can alıcı ve üzerlerinde uzun uzun düşünmeye değer olduğu düşünülerek, aşağıda, http://www.motordelisi.com/ftopicp-848708-.html adresinde yer alan görüşlerin birkaçına -ufak tefek Türkçe yazım yanlışları düzeltilerek- yer verilmektedir. “O pist sırf Formula-1 için yapıldı zaten. Moto GP’ye üvey evlat muamelesi yapıldı.” “Türkiye’nin acı gerçekleri. Sponsor bulamamışmış? Durun bakalım altından ne çapanoğlu çıkar. Motor gibi bir ulaşım aracının yarışlarına sponsor olmayacak kadar aptal firma yoktur gibime geliyor. Kesinlikle rant amaçl ı bir şeyler yahut birilerinin birilerine kızması sonucu böyle bir karara varılmıştır. Buna emin olun. Yarın bir gün Formula’nın da son yarışı derlerse şaşırmayın. Burası Türkiye her an her şey olabilir. Her şeye hazırlıklı olmalıyız.” “MotoGP gibi, Formula 1 gibi yarışlara bir pist aç. İstanbul turiste boğulsun sonra da sponsor bulamadık de yarışı iptal et. Saçmalığa bakar mısınız.” “O kadar vergi topluyorsunuz. O kadar masraf yapt ınız. O pist yılın bir günü sadece Formula ya mı açılacak? Ödenek çıkarın kardeşim o gün için piste. Zaten o gün sonu esnaftan bu ödeneği ziyadesiyle geri alırsınız. Bari kan ağlayan esnafın biraz olsun yüzü güler. Ben halıcıyım arkadaşlar. Turistik halıcı. Turist gelmezse ben halıyı kime satacam. İstanbul’a turist gelmezse bu insanlar hal ıları nereye satacaklar. Halı sadece küçücük bir örnek. Turistikin çeşidi yok...” “Böyle olacağı belliydi. Önce DTM kaçtı, sonra Le Mans, ardından WTCC, şimdi de MotoGP'ye hoşçakal diyoruz.” “Zaten Istanbul Park'ın inşa edilmesi de bir hataydı, iktidar yandaşı müteahhitler için ne güzel villa arazisi olurdu orası. Uluslararası organizasyonlar bizim neyimize!” “Bu sene canlı olarak seyrettik seyrettik, bir daha yok.”

155

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

“Acaba bizim gibi yarış takviminden çıkarılmayı kendi isteyen başka bir ülke daha var mı tarihte. millet yarışı ülkesine getirebilmek için kıçını yırtar, biz de yarışı iptal ettirmeye çalışırız.” “Beklendiği gibi, bu gibi organizasyonlar bize 10 numara büyük.” “Eğri oturup doğru konuşun: 1- Davetiye olmadan kaçınız bilet aldınız para verip? 2- Ana tribün harici her yer bomboştu. Eurosport 1 kere bile tribün çekimi yapmad ı neden? Boş çünkü... İlgi yok... Dünya çapında organizasyon yapmışsın, boş tribünlere oynuyorsun ...” “Neyin tartışması yapılıyor anlamıyorum, İstanbul’da mahali enduro ve mx yarışları bile düzenlenmezken, yarış organizatörleri ulusal yarışlarda bile izleyici toplayamazken, Ormanlı’daki Şile’deki ücretsiz yarışlara talep olmazken nasıl insanların Moto GP bileti almalarını, orda t-şirt, şapka vs almalarını, sponsorın reklamasyonuna yardımcı olacağını düşünürsünüz ? Moto GP bize 3-5 gömlek büyük değil mi? Bu organizasyon sosyal bir aktivite değil, kar bazlı bir oluşum. izleyici olmazsa yarış da olmaz ...” “Ps2 alıyoruz bir ton para vererek , Rossi’yi geçmek için ç ırpınıyoruz oyunda, ama ne o çakma dvd oyun, 30.000 üyesi var MD’nin [motordelisi üyeleri kastediliyor -TT] nerde? 1000 tane davetiye varsa 1000 tane MD orda... Bunun organizasyonunu siz yapacaks ınız Moto GP olsun istiyorsanız, seyirci demek sponsor demek ...” “İ.E.T.T otobüslerini tahsis edin 1 günlüğüne, ücretsiz İstanbul’un her yerinden getirsin götürsün, bilet parası almayın, herkes çoluğunu çocuğunu toplayıp gelsin. Bilet 25-50 YTL olursa 4 kişi 200 YTL verip gelir mi? Yap 3-5 ytl herkes gelsin. Hiç yoktan iyidir. En azından boş tribün olmaz. ÖTV ye geçir, benzine bindir, her şeyden para al, sonra kimse gelmiyor, gelmez tabi. Kiralayalım deyince de yok size kiralamayız diyenler bakalım kilidi asınca ne yapacak. Bunun altında kesin bir dümen vardır. Birileri oraya villa falan yaptırmak istiyordur. 3-5 sene atık kalır sonra da yıkarlar orayı ya da zenginler muhiti diye etrafına villa kondurup, özel pisti olan süper lüks evler diye satarlar.” “Her şeyin bedeli var arkadaşım, maliyet kurtarmıyorsa olmaz, ne kadar köfte o kadar ekmek denir buna, hatta daha da açmak gerekirse paras ı olan düdüğü çalar para yoksa yarış da yok.” “Ya ben ülkem insanını anlamıyorum; 3535’e Aylin yaz gönder 8 kontör, 3464’e mesaj at Fener’e 50 ytl gönder, ona ver buna ver, i şe yarayan bir şeye verme, vermezsen no kebab no lahmacun emmi.” “Her yerde üvey evladız zaten. Otomobil hegemonyasının sonuçları bunlar. Koca ülkede bir sürü dev şirket var, bir tane sponsor yok. Adamlar motorsiklet yar ışı sponsorluğuna yatıracakları paranın geri dönüşü olacağına inanmıyorlar sanırım. Haklı da olabilirler. Ne motosiklet sanayi var, ne de bununla ilgili yan sanayiimiz var. Bir tane adam gibi motosiklet üreten dünya çapında firmamız yok. Çin'den getirip satmayı biliyoruz sadece.” “Böyle bir gelir kapısını kapatmak ne kadar doğru acaba? Türkiye için en önemli reklam alanlarından birisi. Devlet sponsor olsun reklama da para vermezler hiç olmazsa.”

156

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

“Valla bu ülkede her şey normal artık, İstanbul park meyve, sebze hali olur art ık pazar yeri olsun.” “Çok normaldir, ne derler buras ı Türkiye CANIM TÜRKİYEM BENIM yani kendi kendine harakiri yapan ülke.” Kaynak: http://www.motordelisi.com/ftopicp-848708-.html

“...Bildiğiniz üzere, İstanbul Park artık kendi ülkemizde, yabancılardan kiralamak durumunda kaldığımız bir yer haline geldi. Tüm işletme hakları Bernie Ecclestone devredilen güzelim pistimiz için ne yazık ki çok umutlu konuşamıyorum. Aslına bakarsanız bunları söylemek için biraz sabredip olup bitenleri görmek istedim ama yapacak bir şey yok, göreceğimizi görüyoruz. Kendi elimizle yaptığımız bu harika pistin yönetimini beceremeyen ya da bir takım çıkar durumlarından dolayı becerilmesine izin vermeyen güçler, çözümü pisti komik sayılabilecek bir rakama F1'in patronuna devretmekte buldu. O da ne yaptı? Daha dakika bir gol bir, gelir gelmez ileriye dönük olarak yap ılacak pek çok tarihi belli, anlaşması yapılmış işi fesh etti. Bunlardan biri de geçen ay sevinçle sizlere bahsettiğim, dünyaca ünlü motosiklet yarış okulu Corner Speed. Ne oldu? Corner Speed, istenen astronomik pist kiraları sebebi ile Türkiye'de yapmayı planladıkları eğitimden vazgeçti. Sadece bu da değil! Daha bir sürü organizasyon, tarihleri aç ıklanmış, kayıtlar alınmış olmasına rağmen askıda kaldı. İşin gıcık edici yanı hadi tamam bir şekil şükül oldu bu pist Bernie amcaya gitti. Be adam bir an önce şu pistin kime ne şartlarda, ne şekilde hizmet vereceği ya da vermeyeceği ile ilgili ayrıntıları belirlesene. Tamam çok işin var anlıyoruz da, böyle cevapsız kalan sorularla birileri kapıda beklediği sürece hakkınızda çok dedikodu çıkacaktır, hatta çıktı bile haberiniz olsun. Mesela eğer pistin yönetimi başkasına verilseymiş, Formula 1'in Türkiye ayağını iptal ederiz demişsiniz? Vallaha ben söyleyenlerin yalancısıyım ama dediğim gibi eğer cevapsız çok soru bırakırsanız daha da çok konuşan çıkacaktır. Moto GP iptal mi? Sonra Moto GP olayı var. Bu seneden sonra Moto GP'nin tekrar Türkiye'ye gelip gelmeyeceği şu anda belli değil. Eğer takvimden bir kere çıkarsak tekrar girebilmek için 7 yıl beklemek gerekiyor. Çünkü Moto GP artık sözleşmeleri 6-7 yıllık yapıyor. Şimdi Bernie amca diyor ki, Moto GP'nin Türkiye'ye tekrar gelmesi için daha çok ilgi görmesi gerekiyor. Bernie amca olayı daha çok Formula 1 odaklı düşündüğü için Moto GP yi öyle aman aman da önemsiyor gibi görünmüyor. Hatta bunu İtalyan medyası da fark etmiş olacak ki geçenlerde, La Gazetta Dolla Sport'ta Ecclestone'ye 'Dünya'n ın en güzel pistini kapatma!' başlığı ile 'Ecclestone, harika bir MotoGP sonrası motosiklet sporu bu piste veda etmemeli yoksa Moto GP öksüz kalır' şeklinde yorumlar yayınladı. Peki Moto GP nasıl daha fazla ilgi görür? Daha çok ilgi görmesi için olabilecek en güzel şey, elbette orada bir Türk pilotun yarışması. Eeee bu da kim olabilir? Elbette Kenan! Kenan'a bu konuyu açt ığımda bana şahane bir laf etti. 'Sadece Moto GP Türkiye'de ilgi görsün diye Moto GP'de basit bir takımda bu sene yarışmaktansa, beni iyi bir takımın alması için gereken başarıları elde edip, 1-2 yıl sonra Moto Gp'de yarışmayı tercih ederim!' Dünyanın en iyi pistine sahip olan bir ülkenin vatandaşı olmasına rağmen, henüz o pistte bir kere bile antrenman yapamayan Kenan sözlerinde çok haklı. Bu gidişle Moto GP'de, İstanbul Park'ta motosiklet görmek de hayal olacak gibi.” Kaynak: Ayşe Şule Bilgiç, “Bu trafik beni FITIK etti”, Hürriyet Oto Yaşam, 1 Ekim 2008

157

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Ek C8

İstanbul’un Yaz Olimpiyatları “Serüveni”

İstanbul, 2000 Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği etmek üzere Beijing (Pekin), Berlin, Sydney ve Manchester kentleriyle yarışmıştır (Brazil, IOC’un ziyaretinden, Milano da başvurudan kısa süre sonra yarıştan çekilmiştir). Bu beş kentin adaylığı Eylül 1993’te Monaco’da Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) üyelerince oylanmışsa da. İstanbul ilk turda yeterli oy alamayarak elenmiştir. Dört tur devam eden oylama sonucunda Sydney iki oy farkla 2000 Yaz Olimpiyatları’nın ev sahipliğine seçilmiştir.

Kent 1.Tur 2.Tur 3.Tur 4.Tur Sydney 30 30 37 45 Beijing 32 37 40 43 Manchester 11 13 11 - Berlin 9 9 - - İstanbul 7 - - -

İstanbul, 2004 Olimpiyatları'na aday olduğunu daha 1993’te, Monaco oylamasının hemen ardından açıklamış, resmi adaylık başvurusunu da, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin takvimi uyarınca Ocak 1996’da yapmıştır. Uluslararası Olimpiyat Komitesi, 2004 Olimpiyat Oyunları’nda ev sahibi kentin seçilme yöntemini değiştirmiş ve aday kentlerin bir bölümünün ilk aşamada elenmesi, elemeyi geçenlerin ise finalist kentler olarak adayl ığa devam etmesini benimsemiştir. 2004 Olimpiyat Oyunları adaylık yarışında İstanbul'un rakipleri, St. Petersburg, Buenos Aires, Stockholm, Cape Town, Roma, Seville, Lille, Rio de Janeiro, San Juan ve Atina olmuştur. İlk aşamada, Mart 1997’de, Lozan'da, İstanbul’la birlikte altı kent elenmiştir. Finalist olan Atina, Buenos Aires, Cape Town, Roma ve Stockholm, Eylül 1997’de, gene Lozan’da yarışmışlar ve oylamayı, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin 107 üyesinden 66’sının oyunu alan Atina kazanmıştır.

Kent 1.Tur Ara Tur 2.Tur 3.Tur 4.Tur Atina 32 ... 38 52 66 Roma 23 ... 28 35 41 Cape Town 16 62 22 20 - Stockholm 20 ... 19 - - Buenos Aires 16 44 - - -

Kurallara göre, her turda, üyeler sadece bir kent için oy kullanabilmektedirler. Birinci turda hiçbir kent mutlak çoğunluğu sağlayamazsa, en az oy alan kent elenmektedir. Bir kent mutlak çoğunluğu sağlayıncaya kadar turlara devam edilmekte; ancak sadece iki kent kalırsa, çok oy alan seçilmektedir. Birinci turda en az oyu alan Cape Town ile Buenos

158

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Aires arasında yapılan ara tur sonucu Buenos Aires elenmiş, Cape Town ise 3. tura kadar çıkabilmiştir (ayrıntılar için bknz. Ek C9)

Eylül 1997’de, Atina’nın 2004 Yaz Olimpiyatları’nın ev sahibi olarak seçilmesinden sonra, Türkiye Olimpiyat Komitesi Başkanı Sinan Erdem’in yaptığı –ve İstanbul Olimpiyat Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu’na sunulduğu anlaşılan- değerlendirmede (bknz. Ek C8), İstanbul’un izleyen yıllardaki adaylığına dönük görüşler de yer almıştır:

“... Politik kararların alınmasını mümkün kılan ve eleştirilen mevcut adaylık sistem ve prosedürünün IOC tarafından 2008 için değiştirilmesi beklenirken; İstanbul’un gelecekteki adaylığı ile ilgili olarak aşağıdaki mülahazaların HDK’na değerlendirmek üzere sunulmasına: * 2004 Oyunları Avrupa’da (hatta hemen komşumuz bir ülkede) yapılacaktır. 2008 için Osaka (Japonya) yanında, Kasım ayında yapılacak bir Şura sonucuna göre Beijing’in (Çin) Asya’dan ve deneyim kazanan, hatta teşvik edilen Cape Town’ın Afrika’dan aday olmaları beklenmektedir. 2008 Oyunlarının tekrar Avrupa’da olması, göreceli olarak düşük bir ihtimal olarak görülse de, böyle bir kriterin resmen mevcut olmaması ve muhtemelen Avrupa’dan başka bir aday olmayacağı durumunda iki kıta arasında bulunan İstanbul’a şans verebilir. Bütün bunlara rağmen adaylık başvurusu için önümüzde 3 yıla yakın bir süre bulunmaktadır. Muhtemel yeni adaylık ve seçim sistemi ve diğer gelişmelerin beklenip değerlendirilmesi gerekir. İsveç’in 7 defa, Buenos Aires’in 5 defa aday oldukları unutulmamalıdır. * Kazanan ülkeye büyük prestij ve 10 milyar $ civar ında rant sağlayan Oyunların elde edilebilmesi için devlet yöneticilerinin konuyu sahiplenerek d ış temaslarda daima gündemde tutmaları yanında, iş alemimizin önde gelen simalarının da doğrudan katılımlarının vazgeçilemez bir ihtiyaç olduğu gerçeğinden hareketle böyle bir ortam ve yapılanmanın sağlanması; büyük çapta ve başarılı sportif organizasyonların üstlenilmesi planlanmalıdır. * Uygun standart ve sayıda hazır spor ve antrenman tesislerinin mevcudiyetine büyük önem verilen bir ortamda; adayl ık başvurusunun yapılacağı 1999 yılı sonuna kadar İstanbul Olimpik Stadyumu ve Olimpik Park Projesinin (Euro-Asian Sports and Training Center) hayata geçirilmesi yönünde somut ilerlemelerin kaydedilmemi ş olması halinde 2008 oyunları adaylığının düşünülmemesi daha doğru olacaktır. Ancak şurası da muhakkaktır ki, anılan spor altyapısının gerçekleştirilmesi, Olimpiyat adaylığından önce ilk planda, kendi gençliğimiz ve toplumumuzun ihtiyaçlarını karşılamak için gereklidir.”

Koşullar elverişli görülmüş olmalı ki, İstanbul 2008 Yaz Olimpiyatları’na da aday olmuştur. Uluslararası Olimpiyat Komitesi, 2008 Olimpiyatları’na talip olan kentler için bir “aday adaylığı” aşaması öngörmüş ve ancak olimpiyat düzenleyebilecek durumdaki kentlerin aday olabileceğini karara bağlamış olduğundan, on kent önce “aday adayl ığı” için başvuruda bulunmuştur. Uluslararası Olimpiyat Komitesi Yürütme Kurulu’nun Ağustos 2000’de yaptığı değerlendirme sonucunda “aday aday ı” beş kent (Bangkok, Havana, Sevilla, Kuala Lumpur, Kahire) yeterli bulunmayarak elenmiş, İstanbul’la birlikte Osaka, Toronto, Paris ve

159

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Beijing finale kalan beş kent olmuştur. Böylece İstanbul’un “Olimpiyat oyunlarını düzenleme kapasitesine sahip bir kent olarak kabul ve tescil edilmi ş” olduğu ileri sürülmüştür113 -ki, İstanbul’un 2012 Yaz Olimpiyatları için “aday” olamadan elenmesi karşısında “Olimpiyat oyunları düzenleme kapasitesi”ni yitirdiğinin anlaşılması gibi bir yorumu da birlikte getirmektedir.

2008 Yaz Olimpiyatları'na “aday” olarak kabul edilen kentler Ocak 2001’de resmi adayl ık dosyalarını Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ne teslim etmişlerdir. Sonuçta 2008 Yaz Olimpiyatları’nın “ev sahibi” Beijing olmuştur.

Kent 1.Tur 2.Tur Beijing 44 56 Toronto 20 22 Paris 15 18 İstanbul 17 9 Osaka 6 -

2008 Yaz Olimpiyatları için yarışan beş kent tarafından kullanılan sloganlar, işlenen konular, başlıca avantaj ve dezavantajlar, hem İstanbul ile diğer kentleri karşılaştırabilmek, hem de “seçim”de öne çıkan öğeleri gösterebilmek açısından yararlı olacağı düşünülerek aşağıda verilmiştir.

Kent Slogan İşlenen konular Başlıca avantajlar Başlıca dezavantajlar

Beijing Yeni Beijing, Yeni Oyunlar

Yeşil, Yüksek Teknoloji, Halkların Olimpiyatı

Çok büyük ticaret olanakları sağlaması; hükümetin mali güvencesi

Hava kirliliği ve kalabalık, insan hakları sorunları

İstanbul Kıtaların Buluşması

Asya ile Avrupa’nın kesişme noktası

Konumu Siyasal ve sismik istikrarsızlık, güvenlik sorunları

113 [Spordan sorumlu] Devlet Bakanı Fikret Ünlü, 28 Mart 2001’de, TBMM’de şunları söylemiştir: “...İstanbul 28 Ağustos 2000 tarihinde, Paris, Toronto, Osaka ve Pekin'le birlikte finalist kent seçilmiştir. Üçü G-7 ülkesi ve birisi de dünya devi Çin'in yanında Türkiyemizin de finalist kent seçilmiş olması, takdir edersiniz ki, ülkemiz adına çok gurur verici büyük bir başarıdır. Bu kararla, İstanbul Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından, olimpiyat oyunlarını düzenleme kapasitesine sahip bir kent olarak kabul ve tescil edilmiş olunmaktadır...” TBMM Tutanak Dergisi, 75 inci Birleşim, 28.3.2001. Bu görüş çeşitli kanallarda da yinelenmiştir. Örneğin bknz. ntvmsnbc, “7 soruda İstanbul’un adaylığı”; Kürşat Kızbaz, “Kıtalar Olimpiyat’ta buluşacak mı?” http://www.istanbul.edu.tr/iletim/69/haberler/sp1.htm

160

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Osaka Spor Cenneti Osaka

Yeşil, toplum desteği

Japonya’nın dünyanın 2. büyük ekonomisi olması; tesislerin hazır olması

Japon ekonomisinin sorunları

Paris Evet! Merkezi hükümetin mali güvence vermesi

Altyapı; 1988 Dünya Kupası’na başarılı ev sahipliği yapmış olması

Beijing’den daha az ticari olması

Toronto Dünyayı Bekle Gerekli kaynakların büyük ölçüde sağlanmış olması

Altyapı Beijing’den daha az ticari olması

Kaynak: Alderson and Beckfield (2004, Table 3); John Rennie Short, Global Metropolitan. Globalizing Cities in a Capitalist World, Routledge, London, 2004, s. 104. 2008’de ev sahipliğini kaçıran İstanbul, 2012 Yaz Olimpiyatları’na aday adayı olmuştur. İstanbul dışında sekiz ülkenin daha aday adayı olduğu 2012 Yaz Olimpiyatları’nın “aday” kent seçimi 18 Mayıs 2004’de yapılmış ve İstanbul ile birlikte Havana, Leipzig, Rio de Janeiro “aday” konumuna geçemeden elenmişler, Londra, Madrid, Moskova, New York ve Paris ise “aday” olarak yollarına devam etmişlerdir.114 114 İstanbul’un “aday” bile olamadan elenmesi üzerine –genellikle bu tür olaylarda olduğu üzere- “çuvaldız” Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ne batırılmış, “iğne”den hiç söz edilmemiştir Örneğin, Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin bu kararını “çifte standart” ve “olimpizmin ruhuna aykırı” olarak değerlendirmiştir: “5 aday kent arasında yer alan Londra, Paris ve Moskova’da olimpiyatlar yapıldı. Diğer kentler İspanya ve ABD [Madrid ve New York anlamında –TT]. Bunlarda da daha önce olimpiyatlar yapıldı. Olimpizmin ruhunda bu organizasyonların değişik ülkelere verilerek, orada da sporun ve maddi kalkınmanın sağlanması var. Bu nedenle olimpizmin ruhu ile hiç bağdaşmayan bir karar oldu.” Atalay, seçim sürecinde uygulanan kriterlerde, “devlet güvencesi” dışında İstanbul’un “en kötü kent” olarak gösterildiğini belirtmiştir: “Devlet garantisi dışındaki tüm raporlarda İstanbul, Havana’nın arkasından en kötü kent olarak gösterilmiş. Güvenlik, ulaşım, tesisleşme gibi raporlarda. Bu İstanbul’a yapılmış çok büyük bir hakarettir. Bundan önceki tüm seçimlerde geride bıraktığımız Paris bile bizi geçti, buna üzülüyoruz.” Oysa, “spor”dan sorumlu genel müdüre göre, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin kararını açıklamasından önce, 12-15 Mayıs 2004’de İstanbul’da yapılan “Eurovision şarkı yarışmasının organizasyonu tüm ülkeler tarafından büyük beğeni...” toplamıştır: “Biz ülke olarak bir organizasyonu nasıl yaptığımızı gösterdik. Tüm dünya ülkelerini kendimize hayran bıraktık. Bu olimpiyatlarda da böyle olacaktı ama olmadı.” Atalay, “lobi” konusuna da değinmiştir: “Özellikle Avrupa ve Dünya federasyonlarına üye olan spor adamlarımızın sayısını artırmamız gerekiyor... Sayın Erdem’in vefatı nedeniyle IOC’de adamımız kalmadı. Kesinlikle IOC’ya kendi başkanımızın girmesini sağlamalıyız. Federasyon başkanlarımızın da Avrupa ve Dünya federasyonlarında görev almasını sağlayarak, yolumuza hiç yılmadan devam edeceğiz.” http://www.ntvmsnbc.com/news/270519.asp, 18 Mayıs 2004. Burada, yorumsuz olarak, Uluslararası Olimpiyat Komitesi Yürütme Kurulu’na, “adaylığa kabul” ile ilgili olarak 12 Mart 2004’de verilen rapordan üretilen bir çizelgeyi “aynen” vermenin açıklayıcı olacağı düşünülmektedir. Verilen çizelgede, -çizelgenin alındığı kaynak [bknz. “NYC2012”, New York University Leonard N. Stern School of Business, Case Number MKT04-02, December 2004, pages.stern.nyu.edu/~rwiner/NYC2012%20Case.doc] sadece onları kapsadığından- “adaylığa kabul edilen” beş kent ile ilgili değerlendirme sonuçları yer almaktadır; kuşkusuz, “adaylığa kabul edilmeyen”

161

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

2012 Yaz Olimpiyatları’na aday beş kent arasından ilk Moskova elenmiş, finale kalan Londra ile Paris arasında yapılan seçimi kazanan da Londra olmuştur.

kent 1.tur

2.tur

3.tur

4.tur

Londra 22 27 39 54

Paris 21 25 33 50

Madrid 20 32 31

New York 19 16

Moskova 15

İstanbul’un “resmen” yaklaşık 20 yıldır süren “Yaz Olimpiyatları’na ev sahibi olma serüveni”nin “dün”üne ve -ilgili karar da 2005’de verildi ğinden 2012’yi de kapsayan- “bugün”üne ilişkin bilgiler ana çizgileriyle burada verilmiştir; “bugünden görünen yar ın” ise ileride ele alınacaktır.

kentlerin -bu arada elbette İstanbul’un- değerlendirmesi de anılan raporda bulunmaktadır. Aslında İstanbul Olimpiyat Oyunları Hazırlama ve Düzenleme Kurulu’nun, kamuoyunu hem bilgilendirmek, hem de oluşturmak için bu tür bilgileri/raporları açıklamasını istemenin “saydamlık” gereği olduğu düşünülmektedir. Nitekim söz konusu çizelge de, “aday” konumuna yükselen New York ile ilgili bir “örnek olay” çalışmasında yer almıştır. Dikkatlerden kaçmaması için gerekli son bir açıklama: “aday aylığı” aşamasını geçip “aday” konumuna yükselirken, sonunda 2012 Yaz Olimpiyatları’nın “ev sahibi” seçilecek olan Londra hiçbir ölçütte ne “finale kalamayan” Madrid’e, ne de “finalde yarıştığı” Paris’e üstünlük sağlayabilmiştir.

New York Madrid Moscow Paris LondonPublic Opinion 5.7 8.3 7.1 6.5 5.4General Infrastructures 7.0 8.5 6.8 7.8 7.0Sports Venues 7.7 8.7 7.1 8.0 7.1Olympic Village 7.7 8.7 8.0 8.3 8.0Environmental Conditions 7.6 8.6 7.6 8.6 8.6Accommodation 10.0 8.4 7.4 10.0 10.0Transport 6.7 9.0 6.2 8.0 6.7Safety & Security 7.2 7.4 6.4 8.3 7.7Past Experience 8.0 7.4 7.0 9.0 6.8Finance 7.5 8.0 7.2 8.0 8.0Overall Project & Legacy 8.0 9.0 7.0 9.0 8.0

162

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Ek C9

Türkiye Olimpiyat Komitesi Başkanı Sinan Erdem’in 2004 Olimpiyatları’na ev sahibi olarak Atina’nın seçimine ilişkin düşünceleri

“2004 Olimpiyatları ev sahibi kent seçimini Atina kazanmıştır. ...Seçim öncesinde, kentlerin tüm güçlerini kullanarak üyeleri etkilemeye çal ıştıkları; Cape Town sunum ekibinde Güney Afrika Cumhurbaşkanı Nelson Mandela ve yardımcısı ile Cape Town Belediye Başkanı, Buenos Aires sunum ekibinde Arjantin Devlet Başkanı Carlos Menem, Turizm Bakanı, Stockholm sunum ekibinde İsveç Başbakanı ve Stockholm Belediye Başkanı, Roma sunum ekibinde İtalya Meclis Başkanı, Spor Bakanı ve Roma Belediye Başkanı yer alırken, tüm kentlerin ayrıca en meşhur sporcu ve Olimpiyat şampiyonları ile dünyaca tanınan Pavarotti gibi şahsiyetleri de getirdiklerinin dikkati çektiği,

İlk Turda Avrupa oyları 3 Avrupalı aday arasında bölünürken, Güney Amerikal ı üyelerin kıtalarının adayı Buenos Aires’i, Afrikalı üyelerin ise Cape Town’ı destekledikleri; 2004 için aday olmayan ancak 2008’de aday çıkarması beklenen Asya gurubunun ise Oyunlar ın Avrupa’da kalması gayretinde oldukları ve Avrupalı adaylar arasında ise Atina’yı tercih ettikleri,

İlk turda ortaklaşa en az oyu alabilen Cape Town ile Buenos Aires aras ında yapılan Ara Tur’da Buenos Aires’in elenmesinden sonra proje ve tesis bak ımından en zayıf durumdaki Cape Town’ın 3. tura kadar çıkmasında Mandela faktörünün önemli olduğu,

2. Turda; Buenos Aires’in 16 oyu ile Stockholm’ün 1 oyundan 6’s ı Atina’ya, 6’sı Cape Town’a ve 5’i Roma’ya dönerken Stockholm’ün elendiği ve bu kararda Oyunların şehirlerinde düzenlenmesine karşı olan gurupların mevcudiyeti [burada söz konusu edilen, Lozan’daki oylamadan dört ay önce başlayan ve “refah devleti”ne ayr ılacak kaynakların olimpiyatlara kaydırılmasına karşı çıkan grupların İsveç’teki spor tesislerine yönelttikleri bombalı saldırılardır –TT] ve hatta bunların bombalı saldırılarının etken olduğu,

3. Turda Stockholm’ün 19 ve Cape Town’ın 2 oyundan 14’ü Atina’ya, 7’si Roma’ya dönerken Cape Town’un elendiği ve bu (muhtemelen Avrupalı) oyların Atina’yı tercihinde, 1996 Yüzüncü Yıl Oyunları’nda Atina yerine Atlanta’yı seçmiş olmanın IOC üyelerinde yarattığı üzüntü ve pişmanlığın etkisinin olabileceği, Son turda Cape Town’ın 20 oyundan 14’ü Atina’ya dönerken Roma 6’sini alabildiği ve Atina’nın 25 oy gibi büyük bir farkla seçimi kazand ığı,

Atina Adaylık Komitesi Başkanı Bn. G. Angelopulos’un seçimlerden sonra yapt ığı bir basın toplantısında; Cape Town’ın elenmesi halinde (2008’de Cape Town’ ı desteklemek koşuluyla) Cape Town’a oy veren üyelerin Atina’y ı desteklemeleri konusunda Mandela ile son gece bir anlaşma yapmış olduklarını açıkladığı ve sonuçların bunu doğruladığı,

Atina’nın seçimi kazanmasındaki en önemli faktörler arasında; Oyunların icra edileceği spor ve antrenman tesisleri bakımından en fazla sayıda mevcut tesise finalistler arasında Atina’nın sahip olması ve son derece etkili lobicilik uygulayabilen Yunanl ı Çelik Kralı ve karısı Angelopulos ailesinin adaylık faaliyetlerinin yönetiminde bulunmasının sayılabileceği...” Kaynak: www.turkiye.net

163

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Ek C10

Ataköy Sinan Erdem Çok Amaçlı Spor Salonu ya da İstanpool ‘99’dan ders alınmaması üzerine...

“Ataköy’de yapımı 13 yıldır bitmeyen Avrupa’nın en büyük spor salonu Sinan Erdem Dome, şimdiden üç dev organizasyonun ev sahipliğini üstlendi. 2010 Dünya Basketbol, 2012 Dünya Salon Atletizm ve 2012 Dünya Yüzme şampiyonalarının yapılacağı salonun tamamlanması için bir türlü çalışma başlatılamadı

Avrupa’nın en büyük, dünyanın da sayılı spor tesisleri arasında yer alacak Sinan Erdem Dome henüz tamamlanmadan dev organizasyonlar ın ev sahibi oldu.

2010 Dünya Basketbol Şampiyonası için daha önce finalin oynanacağı tesis olarak gösterilen salon, bu yıl iki dev şampiyona daha aldı. Dünya’nın en önemli spor organizasyonlar arasında sayılan Dünya Salon Atletizm Şampiyonası ve Dünya Kısa Kulvar Yüzme Şampiyonası 2012 yılında, hem de birkaç ay arayla Sinan Erdem Dome’da yapılacak. Tabii tamamlanabilirse!

Yapımına 13 yıl önce plansız ve projesiz başlanan ardından uzun süre çatısı kapatılamayan tesis, adeta ‘utanç abidesi’ haline gelmiş, İstanbul’un olimpiyat adaylığı sırasında ‘alay konusu’ bile olmuştu. Dönemin spor bakanı Mehmet Ali Yılmaz’ın girişimleriyle inşaatı başlatılan ve Atina’daki Barış ve Dostluk Salonu’ndan büyük olması istenen tesis, üstünü kapatacak çatı yapılamayınca yaklaşık beş yıl durdu. Ardından uzay çatı uygulamasıyla çürümekten son anda kurtarılan salonun bu kez iç donanımı bir türlü gerçekleştirilemedi.

44 trilyon harcandı Bugüne kadar 44 trilyona yakın para harcanan tesisin tamamlanmas ı için 25 milyon dolarlık yatırama daha ihtiyaç duyulduğu hesap edildi. Yüklenici firma Murat İnşaat ile sözleşmenin feshedilmesi ve salonun İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından tamamlanmasına karar verildi. Büyükşehir Belediyesi, yapacağı yatırım bedelini, İstanbul Olimpiyat Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu’na olan 117 trilyonluk borcuna mahsup edecekti. Ancak halen devir işlemler tamamlanamadığından salonda inşaat başlatılamadı.

Zaman su gibi akıp geçerken, 2010 Basketbol Şampiyonası’na 1,5 yıl kaldı. Salonun tamamlanmış halini gösteren müthiş görsel malzemeler ve profesyonel lobi faaliyetleriyle Türkiye’ye kazandırılan 2012’deki atletizm ve yüzme şampiyonaları için de geri sayım başladı.

2009 Avrupa Salon Şampiyonası’na da aday olan salona, o tarihte bitirilme riski göz önüne alınarak bu organizasyon verilmemişti.

Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay’ın ‘namus meselesi’ dediği salon için uluslararası yüzme ve atletizm federasyonlarına sunulan 2012 adaylık dosyalarında, tesisin 2009 sonuna kadar tamamlanacağı taahhüdü veriliyor. Yılan hikayesine dönen inşaatın akıbeti yurt içinde olduğu kadar artık yurt dışında da merakla bekleniyor.”

Kaynak: Murat Ağca, “Hayal mi satıyoruz!”, Milliyet, 17 Nisan 2008

164

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

EK C11

Sport Business’tan “Ultimate Sports City 2008

Atina (yeni) Beijing (8) Berlin (4) Bridgetown (yeni) Budapest (yeni) Cape Town (10) Doha (yeni) Hong Kong (yeni) İstanbul (12) Kuala Lumpur (18) London (5) Los Angeles (yeni) Madrid (6) Melbourne (1) Montreal (yeni) Moscova (19) Mumbai (yeni) Yeni Delhi (yeni) Paris (2) Sao Paulo (yeni) Shanghai (yeni) Sidney (3) Tokyo (9) Valencia (yeni) Vancouver (11) Valencia (yeni) Vancouver (11) İkinci aşamada, seçilen kentlerin her biri ile ilgili ayr ıntılı çözümlemeler yapılmış, sonra da “spor sanayi” ile ilgili 50 kişiyle yüz yüze ya da çevrim üzerinden görüşülerek, başlıca spor etkinliklerine ev sahipliği yapma açısından kentlere ilişkin görüşleri alınmıştır. Değerlendirmenin son aşamasında, önceki aşmalarda elde edilen bilgiler/veriler ArkSports’un puanlama ve ağırlıklandırma sistemi kullanılarak alınan puanlara göre sıralama yapılmıştır. Özetlenen sürecin eleştiriye açık olduğuna kuşku yoktur: (i) “aday” olarak seçilen kentler hangi ölçüt(ler)e göre seçilmektedirler? (ii) “spor sanayi”nden seçilen 50 ki şi kimdir, nasıl seçilmektedir? (iii) ArkSports’un ayrıntılı çözümlemesini neler içermektedir? (iv) uygulanan ölçütler, puanlama ve ağırlıkları nedir? Gene de spor dünyasının önemsediği bir değerlendirme olduğundan, 2008’deki “ilk on”dan hareket edilerek yazılan bir yazıya yer vermek anlamlı olacaktır.

165

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

”Olimpiyat oyunlarını İstanbul'a neden vermezler? Sportif başarının sporcu adına önemini tartışamayız. Konunun tartışmamız gereken yanı, başarılı sporcuların ülkesine kattığı değer olmalı. Ancak saygın ve büyük bir spor organizasyonuna talip olup almak hiç kolay de ğil. Peki, yıllardan beri özlemle almak istediğimiz olimpiyatlar neden İstanbul'a verilmez? Organizasyonun düzenlenmesi için harcanacak bütçeyle sağlanacak yarar arasındaki denge, belediye başkanlarının iştahını kabartacak kadar büyük. Ayrıca bu organizasyonların oluşturduğu pozitif algı ve gelir beklentisi için şehir yönetimleri baştan para harcamaya razı oluyor. Sport Business Group'un yaptığı bir araştırma, dünya spor organizasyonlarının hangi 10 şehri en çok beğendiğini gösteriyor. Baştan söyleyeyim; bunların içinde ne İstanbul ne de başka bir şehrimiz var! Neden mi? Aşağıda şehirler, yapılacak spor organizasyonları ve seçilme gerekçeleri yazıyor. Umarım ilgililer bu araştırmayı okur. 1. Melbourne (Avustralya): 25 şehrin finale kaldığı ve en iyi 10 şehrin belirlendiği raporda birinci sırada. Evsizler Dünya Kupası-2008, FIH Şampiyonlar Kupası-2009, UCI Road Dünya Şampiyonaları-2010, Başkanlar Kupası-2011'e ev sahipliği yapacak. Neden? Analizin yapıldığı altı kategorinin beşinde birinci. Sadece konaklama ve ulaşım kategorilerinde ikinci olmuş da ondan. 2. Berlin (Almanya): ISU All-Round Hızlı Kayma Dünya Şampiyonaları-2008, Hayat Kurtarma Dünya Şampiyonası-2008, IAAF Atletizm Dünya Şampiyonası-2009, FIFA Bayanlar Futbol Dünya Kupası-2011 yapılacak. Mükemmel ulaşım sistemi, hükümet desteği ve şehre miras kalan spor geçmişine gösterilen dikkat Berlin'i ikinciliğe taşımış. 3. Sydney (Avustralya): Dünya Masters Oyunlar ı-2009, Dünya Bayanlar Kriket Kupası-2009, Bayanlar Hokey Şampiyonlar Kupası-2010'u düzenleyecek. Avustralya'nın ilk 3'te 2 şehrinin yer alması, bu ülke halkının spora duyduğu hırs ve tutkuyu gösteriyor. Spora yoğun ilgi göstermesi, şehri bu kategoride birinci, genel s ıralamada 3. yapmış. 4. Londra (İngiltere): Dünya Artistik Jimnastik Şampiyonası-2009, Modern Pentatlon Dünya Şampiyonası-2009, ICC Dünya Twenty20-2009, Dünya Badminton Şampiyonası-2011, Yaz Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları-2012 yapılacak. İngiltere'nin başkenti Londra, 2012 Olimpiyat Oyunları'na hazırlanma safhasında ciddi bir ivme kazandı. Dördüncü sırada kendine yer bulan şehir; tesisler, ulaşım, konaklama, hükümet desteği ve pazarlama kategorilerinde en yüksek puanı elde etti. 'Londra'yı ziyaret et' isimli girişim doğrultusunda 2016 yılına kadar her yıl için 15,5 milyon sterlin bütçe ayrılmış. Ayrıca özel sektörden her yıl 6 milyon sterlinlik destek öngörülmüş. 5. Vancouver (Kanada): FIS Snowboard Dünya Kupas ı-2009, Dünya Gençler Curling Şampiyonası-2009, Kış Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları-2010, Tekerlekli Sandalye Rugby Dünya Şampiyonası-2010 burada. Beşinci sırada yer almasına karşın Vancouver, spor organizasyonlarına ev sahipliği yapma konusunda rakipleri kadar geniş bir deneyime sahip değil. Ancak hayat kalitesi ve spor mirası kategorilerinde ikinci olması, Kanada şehrine

166

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

beşincilik getirmiş. Vancouver, 'Bir spor organizasyonu için en aktif şehir' olarak nitelendiriliyor. 6. Paris (Fransa): ATP Masters-2008, IBF Dünya Badminton Şampiyonası-2010 Paris'te düzenlenecek. Stade de Paris'te düzenlenen 2003 IAAF Dünya Atletizm Şampiyonası'na ve 2007 IRB Rugby Dünya Kupası finali organizasyonlarına başarıyla ev sahipliği yapan şehir, Fransızların spor organizasyonlarına gelmeyi çok sevdiğinin göstergesi oldu. Ayrıca 2007 Rugby Dünya Kupası organizasyonunu takiben ülkede rugby oynamak isteyen gençlerin sayısı yüzde 40 arttı. 7. Tokyo (Japonya): Eskrim Dünya Kupası-2008, Dünya Karate Şampiyonası-2008, FIFA Kulüpler Dünya Kupası-2008, ITTF Dünya Şampiyonası-2009, Dünya Artistik Jimnastik Şampiyonası-2011 yapılacak. Tokyo 2016 Olimpiyat Oyunları'na ev sahipliği yapmak için adaylık başvurusunda bulunuyor. Şehir, en son 1964 oyunlarına ev sahipliği yapmış ve tüm dünyaya, ülkenin 2. Dünya Savaşı'nın yıkıcı sonuçlarından kurtulmaya başladığını göstermişti. Bu sefer ise Tokyo'nun ne kadar modern bir şehir olduğunun tüm dünyaya gösterilmesi amaçlanıyor. 8. Los Angeles (ABD): Figür Kayak ISU Dünya Şampiyonası-2009 burada gerçekleştirilecek. İki Olimpiyat, iki FIFA Dünya Kupası finali, 5 NHL Super Bowl ve 200'den fazla lig ile Los Angeles spor organizasyonlar ının merkezi olarak değerlendiriliyor. Ancak Los Angeles, 2016 Olimpiyat Oyunları'na adaylık şansını Chicago'ya kaptırdı. Los Angeles'ın ilgi çekici bir diğer yönü ise iki kere olimpiyatlara ev sahipliği yapmasına rağmen hem ulusal hem de uluslararası seçmelerde ev sahipliği şansını kaçırması olarak dikkat çekiyor. 9. Madrid (İspanya): Gelecek organizasyonlar: Euroleague Madrid Final Four (Basketbol)-2008, UEFA Şampiyonlar Ligi Finali-2010. Madrid, hükümetin de tam deste ğini alarak 2016 Olimpiyat Oyunları'na ev sahipliği yapmak için adaylık başvurusunda bulunuyor. Anayasal deklarasyonun şartları altında tüm Madrid halkı İspanya'daki ulusal spor federasyonlarıyla işbirliği içinde olimpik altyapının inşaatına ve adaylık sürecinin duyurulmasına katkıda bulunacak. Bu anlaşma ile 2016'ya ev sahipliği yapması planlanan tüm tesisler, organizasyon komitesine herhangi bir maddi yük getirmeden tamamlanm ış olacak. 10. Hong Kong (Çin): Gelecek organizasyonlar: Olimpiyat Oyunlar ı (Binicilik)-2008, Doğu Asya Oyunları-2009. Hong Kong'un gelişen bir ticari pazara sahip olması, spor organizasyonlarını sponsorlar arasında popüler hale getiriyor. Ancak Hong Kong, 12-15 bin kişi kapasiteli orta ölçekli tesislerin azl ığı, büyük kapasiteli bir ulusal stadyumun bulunmaması ve şehir reklamının yeterince yapılmaması sorunlarıyla mücadele ediyor. Şimdi bütün bu açıklamalardan sonra sorarım; İstanbul'un 2016'da olimpiyatları alma olasılığı var

mı? ...”

Kaynak: Günseli Özen Ocakoğlu,”Olimpiyat oyunlarını İstanbul'a neden vermezler?”, Zaman, 25 Ağustos 2008

167

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

EK D1

Kongre turizmi için gerekli kapasiteler üzerine...

“Salon yokluğu, kongreleri başka ülkelere kaçırıyor Tabii, tarihi ve kültürel güzellikleriyle turistler için cazibe merkezi haline gelen Türkiye, Avrupa Birliği ile müzakerelerin başlamasıyla tanıtım açısından önemli bir avantaj yakaladı. Türkiye, bu avantajı kullanarak dünyada 7 milyar dolarl ık büyüklüğe ulaşan kongre turizminden aldığı payı büyütmek istiyor. Ancak tesis altyapısının yetersizliği geniş katılımlı kongrelerin rakip ülkelere gitmesine sebep oluyor. 2008’de yap ılacak Dünya Diş Hekimleri Kongresi’nin İsviçre’ye [İsveç’e olacak –TT] kaptırılması sebebiyle 50 milyon Euro’luk gelir potansiyeli kaybedildi. İstanbul Kongre ve Ziyaretçi Bürosu Müdürü Handan Boyce, uzak mesafelerdeki Çin`’in bile kongre turizmi pastas ından pay alabilmek için 80 kongre sarayı inşa ettiğini belirtiyor. Boyce, ‘Türkiye büyük katma değer oluşturan kongre turizminde diğer ülkelerle rekabet etmek istiyorsa tesis sorununu bir an önce çözmelidir.’ diyor. Dünyada 7 milyar dolarl ık büyüklüğe ulaşan kongre turizmi pastasından pay almak için kıyasıya mücadele yaşanıyor. Türkiye de 2013’te kongrelere ev sahipliği yapabilmek için şimdiden mücadele yürütüyor. Ancak tesis altyap ısının geniş katılımlı toplantılar için yetersiz kalması, 10-15 bin katılımcı kapasiteli kongrelerin rakip ülkelere gitmesine sebep oluyor. Türkiye son iki yılda NATO Zirvesi, Uluslararası Gazeteler Birliği (WAN), Dünya Mimarlar Kongresi, Hematoloji Kongresi gibi önemli toplant ılara ev sahipliği yaptı. Ülkenin tanıtımına katkı yapan bu organizasyonlar, Amerika ve Avrupa`da y ıllardır devam eden kongre yarışına Türkiye’nin de katılmasını sağladı. İstanbul ile Antalya`da faaliyet gösteren kongre ve ziyaretçi büroları, diğer ülkelerdeki rakipleriyle yoğun bir rekabete girmiş durumda. Uluslararası kongrelerin düzenleneceği yerin tespiti 2-3 yıl öncesinden yapılıyor. Organizatörler, talip olan ülkelere giderek incelemelerde bulunuyor. 1997`de Turizm Geliştirme ve Eğitim Vakfı’nın bünyesinde kurulan İstanbul Kongre ve Ziyaretçi Bürosu (ICVB), uluslararası kongrelerin İstanbul’a getirilebilmesi için lobi ve tanıtım faaliyeti yürütüyor. Sivil toplum örgütü olarak görev yapan büro, ICCA’n ın uluslararası network ağından etkinliklerle ilgili elde ettiği bilgileri sektör kuruluşlarına iletiyor. İnceleme için Türkiye’ye gelen organizatörlere mevcut tesisleri de gezdiren büro, yurtd ışındaki fuarlarda Türkiye’nin kongre turizmi potansiyelini tan ıtıyor. Büronun müdürü Boyce, son yıllarda İstanbul’un uluslararası toplantı sektöründeki dernek ve birlikler taraf ından bilinirliğinin sürekli arttığını belirtiyor. Uluslararası toplantılara ev sahipliği yapabilecek destinasyonların çeşitliliğinin rekabeti yoğunlaştırdığına dikkat çeken Boyce, aday şehirlerde aranılan en önemli özelliğin toplantı altyapısının yeterliliği olduğunu vurguluyor. Boyce, Avrupa ülkeleri ile Amerika’nın geniş katılımlı toplantılar için altyapısını yıllar önceden kurduğuna dikkat çekiyor. Türkiye’nin ise tesis açısından önemli eksiklikleri bulunuyor. İstanbul`da otellerin 23 bin, Lütfi Kırdar Kongre Merkezi`nin ise 10 bin kapasitesi var. Otellerin birço ğunun kongre kapasitesi 500 ile bin 500 aras ında değişiyor. Türkiye’nin bir diğer dezavantajı da kongre salonlarının bulunduğu otellerin dağınık olması. Handan Boyce, önümüzdeki yıllarda İstanbul`da 8-9 bin katılımlı kongrelerin düzenleneceğine dikkat çekerek, ‘Ancak şu anda şehirdeki toplantı altyapısı, katılımcı sayısı yüksek olan iki kongrenin aynı anda yapılmasına izin vermiyor. Organizatörlere seçenek sunmam ız lazım. Bunun için halen inşaat halindeki Sütlüce Kongre Merkezi’nin bir an önce tamamlanmas ı gerekiyor. Sadece bu yetmez. 4-5 bin katılımcıyı ağırlayabilecek başka kongre merkezlerinin de bir an önce devreye girmesi gerekiyor.’ şeklinde konuşuyor. Türkiye, her yıl düzenlenen ve 30 bin

168

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

kişinin katıldığı Kardiyoloji Kongresi’ni üç yıldır kaybediyor. Çünkü İstanbul’da 30 bin katılımcıyı ağırlayacak bir kongre merkezi bulunmuyor. Türkiye’nin kaybetti ği kongreye 2004 yılında Viyana ve 2005 yılında Stockholm ev sahipliği yaptı. 2006’nın ev sahibi ise İspanya’nın Barcelona kenti. 2006`da yapılacak Daimi Temsilciler Kongresi’nin Türkiye’nin elinden kaçması ise son anda engellendi. Kongrenin yap ılacağı tarihte Lütfi Kırdar Kongre Merkezi dolu olduğu için İstanbul Kongre ve Ziyaretçi Bürosu yetkilileri aray ışa girdi. 8 yıldır yapımı devam eden Sütlüce Kongre Merkezi düşünüldü. Ancak merkezin inşaatının tamamlanamayacağı kaygısı sebebiyle bu fikirden vazgeçildi. 3 bin kat ılımlı kongre, Türkiye’nin elinden kaçmak üzereyken son anda Antalya’daki kongre merkezleri devreye sokuldu. İstanbul’u kongre ve toplantı açısından rahatlatacak Sütlüce Kültür ve Sanat Merkezi’nin inşaatı 7 yıldır devam ediyor. Büyükşehir Belediyesi, Sütlüce Mezbahası’nın kültür merkezine dönüştürülmesi işini 1989’da projelendirdi. 46 bin metrekare arsa alan ı üzerinde bulunan ve Avrupa’nın en büyük kültür merkezi olması hedeflenen kültür merkezinin inşaatı 1998 yılında başladı. 5 bin kapasiteli kongre salonuna sahip merkezin 2000’li yılların başında bitirilmesi hedefleniyordu. Ancak ödenek yetersizliğinden dolayı inşaat bitirilemedi. Kongre merkezinin eksikliklerin de tamamlanmas ının ardından 2006 yılında faaliyete girmesi bekleniyor. İstanbul’daki otellerin kongre kapasitesi: 23 bin, Antalya’daki otellerin kongre kapasitesi: 28 bin 600. Diş Hekimleri Kongresi’ni İsveç kaptı. Türkiye, 147 ülkede 900 bin üyesi bulunan Dünya Diş Hekimleri Birliği’nin (FDI) 2008’de düzenleyeceği kongre için aday oldu. Organizatörler, 10 bin katılımlı toplantının yer seçimi için aday ülkeleri gezdi. İstanbul’da şehir merkezi dışındaki bir fuar alanını gezen organizatörler, ‘Biz kongre kat ılımcılarına şehri yaşatmak istiyoruz. Burada kongre yapacaksak dünyan ın her yerinde yaparız. Bizim her yerde kongre yapmak gibi bir niyetimiz yok.’ deyince Lütfi K ırdar Kongre Merkezi’nin bulunduğu kongre vadisinde karar kılındı. 10 bin metrekare alan üzerinde yap ılan fuar için 5 ayrı otelin kongre salonları da devreye sokuldu. Ancak kapasite yine yetmeyince organizatörler kongrenin 2008 y ılında İsveç’in başkenti Stockholm’de yapılmasını kararlaştırdı. Türkiye, Diş Hekimleri Kongresi’ni kaptırmakla neler kaybetti? 900 bin diş hekimine, diş hekimi klinik yardımcılarına ve diş teknisyenlerine Türkiye ve İstanbul’u hatırlatma imkanı kaybedildi. Türkiye kongreyi alsaydı 3 yıl boyunca FDI ve 147 ülkenin diş hekimleri birliklerinin iletişim araçlarında reklamı yapılacaktı. 10.000 kongre katılımcısı diş hekiminin eş ve çocukları, diş hekimi yardımcıları ve firma çalışanları Türkiye’yi yakından tanıyacaktı. Yaklaşık 50 milyon Euro gibi bir hizmet satın almanın gerçekleşeceği bir organizasyon kaybedilmiş oldu. 7 milyar dolarlık pastada Türkiye’nin payı yüzde 1 80. 700’den fazla kuruluşun üye olduğu Uluslararası Kongreler ve Toplantılar Birliği’nin verilerine göre dünyada kongre turizmi pazar ı 7 milyar dolarlık büyüklüğe ulaşmış durumda. 2004’te 4 bin 124 uluslararas ı kongre düzenlendi. Ülkeler bazında değerlendirildiğinde ABD 288 toplantıyla birinci sırada. Türkiye ise 50 toplantıyla 33’üncü sırada yer aldı. Şehirler bazında ise Barcelona 105 toplantıyla liderken, İstanbul 35 toplantı ile 26’ncı sırada. 2004 yılında tüm dünyada 3 milyon 184 bin kişi bu toplantılara katıldı. Bir toplantının katılım ortalaması 687. Tıp kongreleri yüzde 29’la en çok toplant ı yapılan konu. Bilim, teknoloji, endüstri ve sosyal bilimler konular ı da ilk 5 içinde yer alıyor. Türkiye’nin 7 milyar dolarlık kongre turizmi pastadan aldığı pay 71 milyon dolar. Bu rakam, tüm dünyadaki kongre turizmi gelirlerinin yüzde 1,28`ine denk dü şüyor. Türkiye`de kongre turizminin toplam turizm gelirleri içindeki pay ı 0,56.” Zaman, 20 Kasım 2005

169

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Ek D2

İstanbul’daki başlıca fuar merkezleri ve 2008 fuar takvimleri

CNR Expo Fuar Merkezi

Tel: 0212 465 74 74 Faks: 0212 465 74 76 Web: www.cnrexpo.com Adres: Yeşilköy Fuar organizasyonu yapmak üzere 1985’de kurulan şirket, 1993’de, İstanbul Dünta Ticaret Merkezi tarafından ihaleye çıkartılan alanı kiralamış ve CNR Expo tek bir salonda çalışmaya başlamıştır. 2006’dan bu yana hizmet vermekte olduğu alan ise, 150 bin m² kapalı, 120 bin m² açık alanı ve 8 fuar salonuyla uluslararas ı standartlara sahiptir. Bu süre içinde 600’den fazla organizasyonda 100.000’i aşkın katılımcıya hizmet verdiği, üç milyondan çok ziyaretçinin geldiği belirtilmektedir. 2008 Fuar Takvimi, İstanbul Uluslararası Tüm Optik ve Oftamolojik Ürünleri Fuarı 17.01.2008 - 20.01.2008 IMOB 2008 Istanbul Mobilya Fuarı 30.01.2008 - 03.02.2008 IIF İstanbul Moda Fuarı 07.02.2008 - 09.02.2008 AVRASYA BOAT SHOW Deniz Araçları Ekipmanları ve Aksesuarları Fuarı 15.02.2008 - 24.02.2008 KONUT İŞYERİ 2008 Gayrimenkul, Yatırım, İşletme, Emlak ve Finans Hizmetleri Fuarı 21.02.2008 - 24.02.2008 ANNE & ÇOCUK 2008 28.02.2008 - 02.03.2008 FOTEG ISTANBUL 2008 Uluslararası Gıda İşleme Teknolojileri ve Ekipmanları, Gıda Katkı Maddeleri ve Lojistiği Fuarı 06.03.2008 - 09.03.2008 I-DECO İstanbul Dekorasyon ve Tasarım Fuarı 06.03.2008 - 09.03.2008 WOODWORKING SHOW 2008 06.03.2008 - 09.03.2008 IMOYA 06.03.2008 - 09.03.2008 FMCG / PRIVATE LABEL İSTANBUL 2008 Uluslararası Özel Markalı Ürünler ve Market Markaları Fuarı 13.03.2008 - 15.03.2008 LIGHTTECH 2008 13.03.2008 - 16.03.2008 TEXGATE 13.03.2008 - 15.03.2008 GASTRO BULUŞMASI 13.03.2008 - 15.03.2008 ÇATI & CEPHE 13.03.2008 - 16.03.2008 MOTOSHOW 20.03.2008 - 23.03.2008 ISTANBUL JEWELLERY SHOW Uluslararası Mücevher, Takı, Saat, Gümüş ve Malzemeleri Fuarı 26.03.2008 - 30.03.2008 KIRTASİYE Uluslararası Kırtasiye ve Ofis Ürünleri Fuarı 02.04.2008 - 06.04.2008 LASTİK Avrasya Lastik & Jant Show 2008 03.04.2008 - 06.04.2008 LPG-CNG İstanbul 2008 03.04.2008 - 06.04.2008 TUNING 2008 03.04.2008 - 06.04.2008 SOUND 2008 03.04.2008 - 06.04.2008 SUBCONIST 2008 Uluslararası Yan Sanayi Ürünleri Fuarı 10.04.2008 - 13.04.2008 ITC 2008 10.04.2008 - 13.04.2008

170

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

FARMAVİZYON 2008 11.04.2008 - 13.04.2008 AYMOD Uluslararası Ayakkabı Moda Fuarı 17.04.2008 - 20.04.2008 IBATECH 17.04.2008 - 20.04.2008 PASLANMAZ ÇELİK 17.04.2008 - 20.04.2008 BUSWORLD 2008 24.04.2008 - 26.04.2008 ANKOMAK 2008 Uluslararası İş Makinaları ve İnşaat Teknolojisi Fuarı 25.04.2008 - 29.04.2008 ISK-SODEX ISTANBUL Uluslararası Isıtma, Soğutma, Klima, Havalandırma, Yalıtım, Pompa, Sıhhı Tesisat ve Su Arıtma Teknolojileri Fuarı 08.05.2008 - 11.05.2008 EVTEKS 2008 21.05.2008 - 25.05.2008 ANIMALIA 2008 05.06.2008 - 08.06.2008 TEKNİK HIRDAVAT 12.06.2008 - 15.06.2008 BALIKÇILIK 07.08.2008 - 10.08.2008 IIF İstanbul Moda Fuarı 28.08.2008 - 30.08.2008 ISTANBUL JEWELLERY SHOW Uluslararası Mücevher, Takı, Saat, Gümüş ve Malzemeleri Fuarı 28.08.2008 - 31.08.2008 KABLO 2008 18.09.2008 - 21.09.2008 AIRSHOW 09.10.2008 - 12.10.2008 AUTOSHOW 2008 Uluslararası Otomobil Fuarı 10.10.2008 - 19.10.2008 AYSAF 2008 Uluslararası Ayakkabı Yan Sanayi Fuarı 23.10.2008 - 26.10.2008 PROMOTURK Uluslararası Promosyon Ürünleri Fuarı 23.10.2008 - 26.10.2008 MEDIST 2008 Uluslararası Medikal Ürünler, Labaratuvar Ekipmanları ve Hastane Donanımları Fuarı 23.10.2008 - 26.10.2008 Müsiad Uluslararası Fuarı 23.10.2008 - 26.10.2008 OTOMOTİV 2008 Uluslararası Otomotiv Yan Sanayi, Yedek Parça Servis Ekipman ve Aksesuarları Fuarı 30.10.2008 - 02.11.2008 MILLIONARE Milyoner Fuarı 30.10.2008 - 02.11.2008 OUTDOOR & INDOOR 30.10.2008 - 02.11.2008 MARİFET İŞ GELİŞTIRME PLATFORM 31.10.2008 - 02.11.2008 IPACK Uluslararası Ambalaj, Paketleme ve Gıda İşleme Sistemleri Fuarı 05.11.2008 - 08.11.2008 Uluslararası Gıda Ürünleri ve Teknolojileri Fuarı 05.11.2008 - 08.11.2008 BRANDEAL Lisans ve Lisans Ürünleri Fuarı 06.11.2008 - 09.11.2008 TOYZERIA Oyuncak ve Oyun Ekipmanları Fuarı 06.11.2008 - 09.11.2008 NATURAL STONE - TURKEY Uluslararası Mermer, Doğaltaş Ürünleri ve Teknolojileri Fuarı 13.11.2008 - 16.11.2008 Züccaciye Fuarı 13.11.2008 - 16.11.2008 AYMOD 2008 Uluslararası Ayakkabı Moda Fuarı 20.11.2008 - 23.11.2008 TEXGATE 2 Tekstil ve Aksesuarları Fuarı 20.11.2008 - 22.11.2008 EF 2008 Endüstri Fuarı (Makine & Otomasyon) 27.11.2008 - 30.11.2008 BAYİM OLUR MUSUN ? 2008 18.12.2008 - 21.12.2008 EURO EMLAK 2008 Avrupa Emlak Yatırım ve Geliştirme Fuarı 18.12.2008 - 21.12.2008 VENDING EXPO 18.12.2008 - 21.12.2008 AYMOD Uluslararası Ayakkabı Moda Fuarı 20.12.2008 - 23.12.2008 HOBBY ART 25.12.2008 - 28.12.2008 Kaynak: http://www.cnrexpo.com/tr/default.asp

171

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Tüyap Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi

Tel: 0212 886 68 43 Web: www.tuyap.com Adres: Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi, E-5 Karayolu , Gürp ınar Kavşağı

1979’da kurulan, 1996’da bugünkü yerine gelinceye kadar İstanbul Spor ve Sergi Sarayı, Etap Marmara Oteli vb mekânlarda faaliyet gösteren Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi, 10.000 m2 genel sosyal yaşam alanı, toplam 10 salonda 42.000 m2 sergileme kapasitesine sahiptir. Her yıl yaklaşık 60 ülkeden 14.000 katılımcı ve 70 ülkeden 2 milyona yakın ziyaretçiye ev sahipliği yapmaktadır. Kongre merkezi olarak da önemli olanaklara sahip bulunmaktad ır:

Toplantı, seminer, panel, v.b etkinlikler için ihtiyaca özel haz ırlanmış toplam 8.000 m2 de

11 adet 50 kişiden 750 kişiye kadar farklı boyutlarda toplantı salonu;

çok amaçlı kullanıma uygun 10 ayrı sergi salonu;

10.000’er kişilik toplantı, konferans ya da konser salonuna dönüştürülebilecek 3 salon;

4000’er kişilik toplantı salonuna dönüştürülebilecek 2 ayrı salon;

2000’er kişilik toplantı salonuna dönüştürülebilecek 3 ayrı salon;

10.000 kişilik Türkiye’nin en büyük lokantasına dönüştürülebilecek salonlar;

Aynı anda 10.000 kişiye servis yapabilecek kapasitede 2 adet tam donan ımlı endüstriyel mutfak. 2008 Fuar Takvimi, İstanbul

İSTANBUL GIDA – TEK 2008 24 - 27 Ocak 2008 İSUGA 2008 24 - 27 Ocak 2008 İSTANBUL ÖZEL MARKALI ÜRÜNLER FUARI 24 - 27 Ocak 2008 KENT 2008 12. BELEDİYE İHTİYAÇLARI, KENT MOBİLYALARI, PARK BAHÇE DÜZENLEMELERİ EKİPMANLARI FUARI

6 - 9 Mart 2008

SPOR 2008 13. SPOR TESİSLERİ YAPIM, BAKIM, ONARIM, SPOR MALZEMELERİ, SPOR GİYİMİ VE MODASI, YÜZME HAVUZLARI, SPOR SAĞLIĞI VE ÜRÜNLERİ FUARI

6 - 9 Mart 2008

WATECO 2008 3. SU, ATIK SU, ÇEVRE TEKNOLOJ İLERİ, ALTYAPI VE TESİSAT FUARI

6 - 9 Mart 2008

İSTANBUL PENCERE 2008 9. ULUSLARARASI PENCERE, CAM TEKNOLOJİSİ, AKSESUAR, YAN SANAYİİ VE TAMAMLAYICI ÜRÜNLER FUARI

13 - 16 Mart 2008

EKSPOMED 2008 15. ULUSLARARASI İSTANBUL TIBBİ ANALİZ, TEŞHİS, TEDAVİ, KORUMA VE REHABİLİTASYON ÜRÜN, CİHAZ, TEKNİK VE EKİPMANLARI FUARI

20 - 23 Mart 2008

LABTEK 2008 11. ULUSLARARASI İSTANBUL LABORATUAR TEKNOLOJİSİ VE EKİPMANLARI FUARI

20 - 23 Mart 2008

BAHÇE DÜNYASI 2008 3. İSTANBUL BAHÇE MOBİLYALARI, PEYZAJ TASARIMI, BAHÇE MİMARİSİ, BAHÇE EKİPMAN, HAVUZ VE BİTKİLER FUARI

20 - 23 Mart 2008

172

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

UNICERA 20. ULUSLARARASI SERAMİK VE BANYO FUARI 9 - 13 Nisan 2008 2. İSTANBUL KAPI TEKNOLOJİLERİ, YAN SANAYİLERİ VE AKSESUARLARI FUARI

9 - 13 Nisan 2008

CERAMICTECH SERAMİK VE CAM TEKNOLOJİLERİ FUARI 9 - 13 Nisan 2008 İSTANBUL 2. DERİ MODA FUARI 17 - 19 Nisan 2008 KALIP AVRASYA 2008 İSTANBUL KALIP, KALIP TEKNOLOJ İLERİ, YAN SANAYİ VE SAC LEVHA İŞLEME FUARI

19 - 22 Nisan 2008

MADEN TÜRKİYE 2008 19 - 22 Nisan 2008 31. IRU DÜNYA KONGRESİ FUARI LOGIST 14 - 16 Mayıs 2008 6. ULUSLARARASI İSTANBUL İPLİK FUARI 14 - 18 Mayıs 2008 25. ULUSLARARASI ÖRGÜ, NAKIŞ, ÇORAP MAKİNELERİ, YAN SANAYİLERİ AKSESUARLARI FUARI

14 - 18 Mayıs 2008

TEKSTİL MAKİNESİ 2008 14 - 18 Mayıs 2008 AVRASYA TARIM FUARI 2008 5 - 9 Ağustos 2008 İSTANBUL AMBALAJ FUARI 23 - 26 Ekim 2008 27. İSTANBUL KİTAP FUARI 1 - 9 Kasım 2008 ARTİST 2008 18. İstanbul Sanat Fuarı 1 - 9 Kasım 2008 21. ULUSLARARASI AĞAÇ İŞLEME MAKİNELERİ, KESİCİ TAKIMLAR, EL ALETLERİ FUARI

15 - 19 Kasım 2008

INTERMOB 2008 11. ULUSLARARASI MOBİLYA YAN SANAYİİ VE AKSESUARLARI, ORMAN ÜRÜNLERİ VE AHŞAP TEKNOLOJİSİ FUARI

15 - 19 Kasım 2008

PLAST EURASIA ISTANBUL 2008 18. ULUSLARARASI İSTANBUL PLASTİK ENDÜSTRİSİ FUARI

27-30 Kasım 2008

KAUÇUK 2008 27-30 Kasım 2008 İSTANBUL 3. DERİ FUARI 4 - 6 Aralık 2008

Kaynak: http://www.tuyap.com.tr/tr/index.php?main=m_fuar&fid=1&left=l_fuarlar&fbid=1

Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı

Web: http://www.icec.org/tr/ Adres: Darülbedai Cad., No: 1, Harbiye 1948-1952 yılında inşa edilmiş ve yıllarca süren yoğun kullanım sonucunda oldukça yıpranmış durumda olan ‘Spor ve Sergi Sarayı’nın bir uluslararası kongre merkezine duyulan ihtiyaç öngörülerek, mimari anlamda tümüyle yenilenmesi sonucu Litfi K ırdar Uluslararası Kongre ve Sergi sarayı adı altında 1996’da İstanbul’da yapılan Habitat II’ye yetiştirilmiştir. 23.850 m²’lik kapalı alana sahiptir ve farklı amaçlar için mekan kullanımına olanak vermektedir. 3000m²’lik sergi alan ına sahip olan yapı, ana toplanma mekanları 2000 kişilik büyük salon ve 600-800 kişilik 4 salondan oluşmaktadır. 17 toplantı odası vardır. Büyük salonun hidrolik bir düzeneğe sahip sahne her türlü ihtiyacı karşılayabilecek teknik ekipmanla donatılmıştır. Tiyatro, sinema, müzikal vb gösteriler bu salonda gerçekleşebilmektedir.

173

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

3.500 kişinin aynı anda bir arada oturabileceği, beş yıldızlı bir gala yemeğinin gerçekleşebildiği İstanbul'daki tek mekandır.

2008 Etkinlik Takvimi

Tarih Etkinliğin adı Etkinlik Katılımcı 5 Ocak Yeni Yıl Gala Konseri Konser 1700 10 Ocak Borusan Filarmoni Orkestrası Konser 1700 Ocak 2008 İstanbul Resitalleri "Daniel Gortler" Konser 1700 31 Ocak-3 Şubat EVLİLİK DÜNYASI '08 Fuar 5 Şubat Altın Proje Türkiye Konut Ödülleri Ödül Töreni 1000 14-17 Şubat EDUCATURK EĞİTİM FUARI '08 Fuar 28 Şubat "Borusan Filarmoni Orkestrası" Konser 1700 28 Şubat-2 Mart PEYZAJ 2008 Fuar 6-9 Mart HAVUZ 2008 Fuar 13-16 Mart GÜZELLİK ve BAKIM 2008 Fuar 9000 13 Mart "Borusan Filarmoni Orkestrası" Konser 1700 15 Mart Türkiye Sanayici ve İşadamları Konfederasyonu

(TUSKON) 2. Olağan Genel Kurulu Toplantı 1250 18-19 Mart Bankacılık Finans ve Denetimde Kariyer Günleri Toplantı 350 20-23 Mart OTEL, BAR & CAFE 2008 Fuar 9000 30 Mart Bediüzzaman'ı Anma Paneli "100. Yılda

Meşrutiyetten Cumhuriyete Demokrasi Süreci " Toplantı 1000

3Nisan "Borusan Filarmoni Orkestrası" Konser 1700 3-6 Nisan Bahçe Fuar 10-12 Nisan Boya Kongresi & Fuarı Fuar 10-12 Nisan 17. Uluslararası Boya Kongresi ve Fuarı

BOYA 2008 Fuar 9000 16-17 Nisan 13. İnsan Kaynakları Zirvesi Toplantı 1000 16 Nisan 2008 "Genç Orkestra - Şef İslam Manafov" Konser 1700 21 Nisan Afife Tiyatro Ödülleri Töreni Ödül Töreni 1500 26-29 Nisan 77. Avrupa Ateroskleroz Cemiyeti Kongresi

EAS 2008 Kongre 1500 30 Nisan-3 Mayıs 18. Uluslararası Çocuk Ergen Psikiyatrisi

Derneği Kongresi - IACAPAP 2008 Kongre 1500 1-3 Mayıs Eczacılık Fuarı Fuar 16000 15-16 Mayıs 31. IRU Dünya Kongresi Kongre 1200 29 Mayıs Konser "Borusan Filarmoni Orkestrası" Konser 1700 1-5 Haziran 28. Dünya Hemofili Kongresi - WFH 2008 Kongre 2000 10-13 Haziran 19. Avrupa Gastrointestinal ve

Abdominal Derneği Kongresi - ESGAR 2008 Kongre 1500 10-12 Haziran 2. CARDİST Kart Teknolojileri Fuarı ve Zirvesi Fuar 4000 19-25 Haziran Uluslararası Periton Diyalizi Derneği Kongresi –

ISPD 2008 Kongre 2000 25-29 Haziran 15. Dünya Ekonomi Kongresi Kongre 1250 26-27 Haziran Moda, Tekstil ve Hazır Giyim

Konferansı ve Sergisi Konferans 1000 8-13 Temmuz NATO Müttefikler Arası

İhtiyat Subayları Kongresi - CIOR 2008 Kongre 1200 22-24 Temmuz SONY Global Pazarlama Ortakları Toplantısı Toplantı 1400

174

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

26Temmuz Bilkent Üniversitesi Türk - Yunan Gençlik Konseri Konser 1500 1-2 Ağustos Uluslararası Dermologica Kongresi Kongre 1800 4-7 Eylül 4. Dünya Aile Hekimliği Birliği

Avrupa Bölgesel Konferansı - WONCA 2008 Kongre 2000 9 Eylül İstanbul Büyükşehir Belediyesi

Muhtarlar İftar Yemeği Sosyal olay 1000 10-13 Eylül 21. Avrupa Perinatal Tıp Kongresi ECPM 2008 Kongre 2500 11Eylül OTİAD - DOĞUŞ İftar Yemeği Sosyal olay 400 12Eylül İstanbul Büyükşehir Belediyesi

Protokol İftar Yemeği Sosyal olay 2000 16-17 Eylül 4. İstanbul Çağrı Merkezi Konferansı Toplantı 400 17-19 Eylül Alvin Ailey Amerikan Dans Tiyatrosu Konser 2000 20-23 Eylül 47. Avrupa Pediyatrik Endokrinoloji

Kongresi - ESPE 2008 Kongre 2500 24 Eylül Novec 1230 Yangın Söndürme Toplantısı Toplantı 100 8-11 Ekim 18. Dünya Gastroenterologlar ve

Genel Cerrahlar Kongresi 2008 Kongre 1000 14-18 Ekim 9. Türk Spor Yaralanmaları, Artroskopi ve

Diz Cerrahisi Kongresi Kongre 1500 16-19 Ekim CONTEMPORARY İstanbul Etkinlikleri Sosyal olay 9000 22-23 Ekim Perakende Günleri 2008 Toplantı 2500 26-30 Ekim 53. Uluslararası Basın Yayın ve Dağıtım Kongresi

DISTRIPRESS 2008 Kongre 1000 5-7 Kasım 16. Ulusal Personel Yönetimi Kongresi Kongre 1500 6-9 Kasım İÇ MİMARİ VE DEKORASYON FUARI 2008 Fuar 9000 20 Kasım "Borusan Filarmoni Orkestrası" Konser 1700 20-23 Kasım COMPEX Fuarı Fuar 24-26 Kasım 17. Kalite Kongresi Kongre 2000 2-3 Aralık 9. Pazarlama Zirvesi Toplantı 1000 18-21 Aralık TRENDSHOW Fuar 25 Aralık "Borusan Filarmoni Orkestrası" Konser 1700

Kaynak: http://www.icec.org/tr/calender.asp

Fuar merkezlerinin yanı sıra, düzenlenen fuarın niteliğine göre Askeri Müze Kültür Sitesi (1-3 Kasım 2008, Safety İstanbul 2008; 8-9 Kasım 2008, Akare Yurtdışı eğitim), Sheraton Oteli (12-19 Ekim 2008, IEFT Yurtdışı eğitim) ve Hilton Oteli (14 Ekim 2008, IEFT Yurtdışı eğitim)’nde de fuar düzenlenebilmektedir. Ayrıntılı bilgiler elde olmasa da, söz konusu fuarlara, gerek kat ılımcı, gerek ziyaretçi olarak hem İstanbul dışından, hem de Türkiye dışından katılım olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

175

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Ek E1

Bir Dönüştürme Öyküsü: Sütlüce Mezbahası’ndan Sütlüce Kongre ve Kültür Merkezi’ne...

“Sütlüce unutuldu mu?

KORHAN GÜMÜŞ Haliç'teki Sütlüce Mezbahası yaklaşık on sene önce koruma kurulu karar ına aykırı olarak yıktırıldı. Kent yönetimi burada kaçak bir inşaata girişti. Aradan yıllar geçmesine rağmen, ortalama bir senede tamamlanabilecek kültür ve kongre merkezi in şaatı hala sürmekte. İnşaatın başlangıcından bugüne çok uzun bir süre geçmesine rağmen kimseden ses çıkmadığına göre, projeye karar verenler aç ısından amaçlananın gerçekleştiği söylenebilir. Hizmet kullanıcıları yani İstanbullular açısından bakıldığında ise ortada bir sorun var: Kent yönetimi bu işe girişmeden önce neden bir program haz ırlamadı? Programını ve projeyi neden profesyonel katılıma açmadı? Kentte bu tür yapılara ihtiyaç duyan kültür kuruluşları ile neden işbirliği yapmadı? Bu kurumların katılımı ve işbirliği bina bitirildikten sonra mı başlayacak? Dikkat ederseniz İstanbullular adına bu soruları soran yok. Mezbahanın önemi Sütlüce Mezbahası, İstanbul'un modernleşme atılımlarının önemli bir örneğiydi. 1990 yılına kadar yaklaşık 70 yıl mezbaha, bir süre de depo olarak işlev gören bu yapı, kentte geleneksel yöntemlerle yapılan kesim işlerinin sağlık koşullarına uygun bir biçimde yapılmasını sağlamak ve denetlemek amacıyla yapılmıştı. Aynı zamanda dünyanın ilk kentsel biyolojik atıksu arıtma tesislerinden birine sahip olan bina, soğuk hava deposu, laboratuvar, üretim işletim sistemi ile İstanbul'un önemli altyapı tesislerinden biriydi. Bu yapının teknolojik unsurları yanında bir mezbaha binası için ilginç sayılabilecek mimari özellikleri de vardı. İstanbul'a binlerce yıldır hayat veren doğal bir liman olan Haliç, bir taraftan binlerce yıldan beri yiyecek ambarları, üretim ve nakliye tesisleri ile donatılmış iken, kentin modernleşme atılımları içinde fabrikalar, antrepolar gibi yap ılarla yeni bir görünüme kavuşmuştu. Burada kurulan bu modern mezbahan ın da bu nedenle yalnızca bir endüstriyel tesis olduğu söylenemez. Deniz tarafından bakıldığında mezbaha binası dönemin diğer kamu yapıları, adalet sarayları, eğitim yapıları gibi azametli bir yapıydı. Gerçekleştiği tarih (biraz gecikerek, 1920'ler) Avrupa başkentlerinde de yeni kamu yapılarının inşa edildiği, kentsel hizmetlerde devrimlerin yaşandığı bir dönemdi. Dünyanın önde gelen ticaret kentlerinden biri olan İstanbul'un birçok Avrupa kentiyle eşzamanlı olarak birçok yeniliğe sahne olduğu biliniyor. Sütlüce Mezbahası'nı da, kentteki dönüşümü simgeleyen kamu yapıları serisi içinde değerlendirmek gerekir. 20. yüzyıl başlarında Osmanlı İmparatorluğu hâlâ bünyesindeki kimlikleşme akımlarına karşı kendisine özgü bir yol çizmeye çabalıyordu. Savaşlardan mağlup çıkan İmparatorluk, bir taraftan bu gelişmeler karşısında bocalarken, büyük bir dinamizm gösteren kentte piyasalardan fonlanan şirketler aracılığıyla kendisine bir yol açmaya çalışıyordu. Devletin açtığı bu alanda yerli ve yabancı sermaye ortaklığına dayanan bazı kuruluşlar ulusalcı olmaktan çok oryantalist bir mimari tarzda binalar yap ıyordu. Bu nedenle başta Galata ve Eminönü olmak üzere birçok özel yapıda eklektik (neoklasik, neogrek, neobarok...) mimarl ık tarzları görülürken, kamu binalarının sonradan 'Birinci Milli' diye adlandırılan bir yeni tarzda inşa edildiği söylenebilir. Galata Köprüsü gibi tamamen yurtd ışında yapılıp getirilen bir çelik

176

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

yapıdan vapur iskelelerine, Duyunu Umumiye'den elektrik trafolar ına kadar çeşitli kamusal mimarlık yapısı bu tarzdaydı. Türkiye'de kamu mimarlığı Cumhuriyet döneminde şirketlerin millileştirilmesi ile birlikte, 'İkinci Milli' diye adlandırılan tarz bu mimarlıklara karşı bir tepki olarak ortaya çıktı. Devlet-kültür eliti birlikteliğine dayanan bu girişim, 'Osmanlıcı' tarza bir tepki olduğu kadar, siyasal alanda zayıf kalan kimlikleşme girişimini tasfiye hareketiydi. 'İkinci Milli' olarak adlandırılan bu mimarlık tarzı, tıpkı dildeki arınma çabaları gibi, 'halk mimarisi'ne doğru yöneldi. Böylece 'İkinci Milli'ciler Batı'da hakim olan işlevselcilik ile gönderme yaptıkları 'saf'' ve 'ağdalı olmayan' halk mimarisi arasında bir köprü kurmaya çalıştılar. 1970'lere gelindiğinde akademik çevrelere hâlâ bu millici akımın etkileri hakimdi. Bugün Türkiye'deki resmi mimarl ık anlayışının hâlâ bu 'İkinci Milli' çerçevesini aştığı pek söylenemez. Türkiye'de kamu mimarl ığı paternalist ilişkileri muhafaza eden kapalı bir profesyonellik ortamında kaldı. Sütlüce Mezbahası'nın yıkımına yol açan ve onun dört katı büyüklüğünde olan bu devasa inşaatın en önemli özelliği bu kapalı 'İkinci Milli'ci zihniyetin bir kalıntısı olması. Bu tarzı 'Üçüncü Milli' olarak adlandırmayı öneriyorum. Neden derseniz: Mezbahan ın yapıldığı tarihlerde kamu ulusalcı dinamiklere nasıl biçimsel bir cevap vermeye çalıştıysa, bugün de bu proje zihniyet düzeyinde bir sürekliliğe işaret ediyor. 'Üçüncü Milli', kamu işlevlerinin hesap verebilirlik, şeffaflık ve iletişim içinde tanımlandığı yeni siyasal değerlerin içinde hâlâ tepeden inme ve tek boyutlu bir kamu yararı kavramının kentte ne ölçekte bir soruna yol açt ığını gösteren tipik bir örnek. Bir düşünün: Avrupa'nın en büyük kültür merkezini inşa ediyoruz. Ama değil Avrupalıların, İstanbulluların bile bundan haberi yok. Bırakın İstanbulluları, kültürle ilgili insanların dahi haberleri yok! (Paris'in göbeğinde 20 küsur yıl önce bir kültür merkezi -Beaubourg- yapılmıştı da yer yerinden oynamıştı...) Belki bir gün inşaatı biter. Havai fişekli, lazer gösterili falan türden görkemli bir aç ılış töreni yapılır. Batılılar ise ne kadar konuşmaya meraklılar: Daha ortaya bir icraat koymadan, hatta inşaata değil, projeye bile başlamadan konuşmaya başlıyorlar. Proje yönetimini (yöneticiler kültür işlerinden hiç anlamadıkları için) bağımsız kültür insanlarına havale ediyorlar. Kamu yönetimleri programlar geli ştiriyorlar, projelere destek veriyorlar. Kültür merkezleri yarat ıcılığı desteklemek için sokaklara, mahallelere, hayata yayılıyor. Sonra ne oluyor? Endüstriyel sanatlar, mimarl ık, müzik, tiyatro, görsel sanatlar, sinema gibi bölümlerde sanatç ılar, düşünürler, organizatörler kendi alanları ile ilgili projeler hazırlıyor. Yani tam bir kakafoni. İşin sahibi yok! Gelsinler, bizden öğrensinler. 'Avrupa'nın en büyük kültür merkezi' nasıl tasarlanır, yapılır, işletilir bir görsünler...”

Kaynak: Korhan Gümüş, Radikal, 26 Mart 2006

“Sütlüce'yi başka şirket bitirecek Haliç'i kültür, sanat ve kongre vadisi yapma projesi kapsamında Sütlüce Mezbahası'nı Avrupa'nın en büyük kültür merkezi yapmak amacıyla 1998 yılında başlatılan ve bir yılda tamamlanması planlanan proje 10 yılda bitirilemedi. İhaleyi kazanan Kayalar inşaat şirketi, bir yılda bitirilmesi planlanan çalışmaya 4 Ekim 1998'de başladı. İhaleye göre 1999 yılı ağustos ayında bitirilerek hizmete açılması gereken merkezde henüz kaba inşaatlar ile elektrik ve mekanik altyapı imalatları tamamlandı. Tesisin tavan, döşeme ve duvar kaplama ile pencere doğrama imalatları devam ederken, çevre düzenlemesine henüz

177

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

başlanmadı. Kayalar inşaat şirketine 1998'de 7 milyon YTL'ye ihale edilen onar ım işi için 2007 fiyatlarıyla birinci ihalede 120 milyon, ikinci ihalede 60 milyon YTL olmak üzere 180 milyon YTL harcandı. "Kültür merkezini 2009'daki Dünya Su Forumu'na yetiştirmemiz gerekiyor" diyen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, kalan bölüm için ya yeni ihale açılacağını ya da Uluslararası Kongre Sarayı Tesisleri İşletmeciliği Ticaret A.Ş'ye vereceklerini söyledi. Topbaş, kültür merkezinin kalan bölümünü için tahmini 40 milyon YTL daha gerekti ğini söyledi. Projede sergi, konser, tiyatro ve kongre binalar ı, sinema, açık hava etkinlikleri alanı, yeşil alan ve restoranlar var.”

Kaynak: Radikal, 8 Ocak 2008

“Belediye, Sütlüce'yi bitmeden kiraya çıkardı” Avrupa'nın en büyük kültür merkezlerinden biri olma iddias ıyla 1998'de yapımına başlanan ve 10 yıldır inşaat çalışmaları devam eden Sütlüce Kongre ve Kültür Merkezi kiraya verilecek. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Sütlüce Kültür Merkezi'ni kiraya vermek için ihale açt ı. İnşaatı tamamlanamayan ve 1998'den bu yana yap ımına 220 milyon YTL harcanan kültür merkezi yıllık 6 milyon YTL muhammen bedel üzerinden kiraya verilecek. Büyükşehir Belediyesi, "Sütlüce Kongre ve Kültür Merkezi'nin İntifa (Kullanım) Hakkının Verilmesi İşi" ihalesini 24 Haziran'da yapacak. Büyükşehir Belediyesi Emlak Müdürlüğü'nün duyurusuna göre kültür merkezi yıllık 6 milyon YTL muhammen bedel üzerinden ihale edilecek. 30 y ıl süreyle kiralanacak merkezin ihalesi, kapal ı teklif usulüne göre yapılacak. Sütlüce'nin 2009'da İstanbul'da yapılacak 5. Dünya Su Forumu'na yetiştirilmesi planlanıyor.

Kaynak: Zaman, 12 Haziran 2008”

“Yorumlar Korhan Gümüş Sütlüce Mimarlık Mezbahası Sütlüce'deki törene bence pek "açılış" denemez çünkü neredeyse 12 yıldır süren inşaatın daha çok işi var. Örneğin 3500 kişi alacağı söylenen büyük salon henüz kaba inşaat aşamasında. Binanın her tarafı tasarım hataları ile dolu. Zaten tasarım da bir mimarlık birinci sınıf öğrencisinin bile yapmayacağı bir düzeyde. Ama daha önemlisi yapılan bir kültür merkezi değil, bir otopark inşaatı da olsaydı proje yönetiminin olması, yani amaçlanan belli bir programı, öznel bir faaliyet olan mimari tasarımın mekansal olarak ifadesini bulması, donanım ve ince yapı tasarımlarının da aynı şekilde ihmal edilmiş olmaması gerekirdi. Yani dünyanın parası harcanan ( yönetim giderleri hariç 500 milyon USD deniyor, ki daha çok harcanacağı belli, ama şimdilik Santral İstanbul'un on misli!) bu berbat inşaatın nasıl kullanılacağı, nasıl işletileceği belli değil. Belediye bu kadar para harcandıktan sonra inşaatı özel bir kuruluşa devredip, kurtulmaya çalışıyor. 20. yüzyılın başında inşa edilmiş olan ve İstanbul'un en önemli endüstri mirası yapılarından biri olan mezbaha bir gece ans ızın kurul kararına rağmen yıkılıverdi. Çünkü mevcut tarihi binanın iç mekan düzeni müteahhitin öngördüğü inşaat programına uygun değilmiş! Sonra artık hiç bir belge değeri olmayan taklidi yapıldı. Bu arada bütün bilim insanlarının ilgisini çeken, sırf görmek için yurt dışından gezmeye geldikleri dünyanın ilk biyolojik atıksu arıtma tesisleri de yok edildi. Ben o zaman defalarca Cumhuriyet'te sonra

178

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

Radikal'de yazdım. kimse olayın üstüne gitmedi. Bu yapı şu anda bir kaçak yapı statüsünde. O dönem Tayyip Erdoğan'ın danışmanı konu ile ilgili aynen şunları söylüyor: "Bilindiği gibi proje bizden önceden kalmad ır. Ben danışmanı olarak Tayyip Bey'e bu işi bu mimar yapamaz dedim. Ama o başımız Mimarlar Odası ile belada, bu işi elinden alırsak kıyameti koparırlar. Daha fazla iş verin, dedi. Biz de dediği gibi yaptık, iptal davası açılmasın diye Tarihi Yarımada Planları için danışmanlık bile verdik." Yani projenin müellifi hem üniversite, kurul, oda gibi kurumlar ı kendi çıkarı için kullanıyor, hem de bir taraftan karar verici ve proje müellifi olarak "binalar y ıkılarak da korunur, beni eleştirenler bilmiyorlar" diyerek kendi yaptığını dayatıyordu. Üstelik bir de utanmadan yapt ığı işi eleştirenleri suçlayarak. Şimdi söylendiğine göre karşımızda metrekare veya dökülen beton miktarı olarak Avrupa'nın en büyük kültür merkezi var. Bu önemli uygulaman ın neden bu halde olduğunu anlamak da önemli. Hep birlikte düşünelim: Surların restorasyonundaki gibi inşaatçı mantığı hakim olmuş, mimarlığın öznelliği, sorgulayıcılığı, kişiliği, yaratıcılığı arka planda kalmış. Bundan çıkarılacak çok ders var. Ama bu soruna bir yetersizlik olarak bakmak yerine "3. Milli Tarz ı", güya anonim, mimar olmayan herhangi bir kişinin de yapabileceği basmakalıp bir işin nasıl ortaya konduğunu, yaratıcılığın nasıl ve hangi nedenlerle, koşullarla ihmal edildiğini de anlamak gerekli. Bu bina bende Sovyetler Birliği çökmeden önce Doğu Bloku'nda gerçekleştirilmeye çalışılan ve bugün kimi sanatçılar tarafından yeniden çoklu bir anlamlandırmayla konu alınan devlet inşaatlarını çağrıştırdı. Bu nedenle bu yöntemle binanın bitirilmesinin de bir anlamı yok, çünkü harcanacak her kuruş boşa gidecek. Demek ki bundan sonraki kritik süreçte önemli olan aynı yöntemle uygulamaları sürdürmek değil, eksikliği her halinden belli olan işin öznesini ve bir proje yönetimini tesis etmek. Programın da benzer bir biçimde gerçekleştiğini söylemek bile fazla. Davetedilenler bir parti toplant ısına mı, İstanbul'un önemli bir kültür yapısını tanımaya mı, yoksa Sinan Çetin gibi çok meşhur bir sahsiyetin ufuk açıcı fikirlerini mi dinlemeye çağrılmıştı, bu da belli değildi. Görüldüğü gibi İstanbul'da neden kamu binalarının bu kadar niteliksiz olduğu üzerine biraz daha ciddi bir şekilde düşünülmesi gerekli. Zeynep Güney Tamamlanması bir yılan hikayesine dönen Sütlüce Kültür Merkezi 19 Ocak 2008 Cumartesi günü kapılarını ziyaretçilerine açtı. Yalnız bu normal bir açılış değildi. Elimize ulaşan bir davetiyeden yola çıkarak Sütlüce Kültür Merkezi’nin açılacağını düşünerek Cumartesi günü büyük bir heyecanla yola düştük... 8 Ocak 2008 tarihinde Radikal gazetesinde ç ıkan bir habere göre -10 seneden beri bitirilemeyen inşaat belli ki birilerinin canına tak etmiş- Türkiye’yi ziyaret eden Dünya Su Konseyi Başkanı Dr. Luic Fouchan’in isteğiyle 16-22 Mart 2009’da İstanbul’da Dünya Su Forumu’na yetiştirilmek üzere bitirilmesine karar verilmişti. Açılışa giderken 10 gün içinde inşaatın tamamlanmamış olma ihtimalini de düşünmüyor değildik. Ana arterlere yerleştirilmiş reklam panolarında Sütlüce Kültür Merkezi’nin resmi üzerinde “Gidelim Görelim Hizmet Yerinde Görülür” slogan ı yer alıyordu. Açılış için sadece bu kadar tantana kopardıklarını düşünerek kültür merkezine vard ık. “Şantiye Girişi” tabelasından içeri girildiğinde aslında kültür merkezinin açılışı için davet edilmediğimiz belliydi. Geçen 10 sene içinde %60’ı ancak tamamlanmış binanın inşaatı

179

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

hala sürüyordu. Bir açılışa değil bir şantiyeye davet edilmiştik ama neden olduğunu henüz anlaşılmamıştı. Her taraf AK Parti bayrakları ile süslenmiş, pek çok otomobilin yanında AK Parti ilçe başkanlıklarına ait otobüsler parketmişti. Kalabalığı takip ederek bir şekilde binanın içine, sandalyelerin dizilmiş olduğu bir salona doğru ilerledik. Salona girmeden önce ald ığımız basın bülteni neden orada toplanıldığını şu şekilde açıklıyordu. “AK Parti İstanbul İl Başkanlığı’nın düzenlediği tanıtım programlarının ikincisi bu hafta sonu yapılacak. Gidelim Görelim Hizmet Yerinde Görülür.” Belli ki daha önce birincisi yapılmış olan bu toplantı serisinin ikincisiydi. Sonrasında konuşmacılardan olan AK Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu’ndan bu serinin ilkinin ulaşım üzerine yapıldığını bir sonrakinin da sosyal belediyecilik üzerine olacağını öğrendik. Babuşçu’nun ardından sırayla Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı Prof.Dr. İlber Ortaylı, Sinan Çetin ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş birer konuşma yaptılar. Topbaş konuşmasında kültür merkezinin bitirileceğini herhangi bir tarih vermeden söyledi. Bu konuşmaların özetinde, Sütlüce Kültür Merkezi ile ilgili söylenen tek cümle bundan ibaretti. Böyle bir toplant ının neden tamamlanmış bir kültür merkezi yerine 400 günde yapılacağı söylenirken yapımı 10 senede bitirilemeyen, artık eskimiş bir binada yapılmış olduğunu kimse açıklamadı. Toplantının sonunda ise beklenenin aksine merkezin inşaatına bir gezi de yapılmadı. “Gidelim Görelim Hizmet Yerinde Görülür” slogan ının açıklaması “Gidelim Görelim Salonda Konuşma Dinleyelim”di. Bizim için ise bu toplantı bir süredir “İnşaatına nasıl girsek? Girmek için izinleri nasıl alsak?” diye düşündüğümüz kültür merkezini gezmek için büyük bir şans doğurmuştu. Bu sayede elimizi kolumuzu sallayarak, “buras ı inşaat alanı tehlikeli giremezsiniz” uyarısı ile karşılaşmadan rahatça gezme ve fotoğraf çekme imkanımız oldu. Sütlüce Kültür Merkezi Hakkında 19 Şubat 2007 tarihinde Zaman gazetesinde yay ınlanan Yasin Kılıç tarafından yazılan haberde kültür merkezinin özellikleri şu şekilde sıralanıyor: "Sütlüce Kültür Merkezi Projesi, eski Sütlüce Mezbahası'nın yerine yapılıyor. Kültür merkezi projesinde konser ve kongre, sinema, sergi ve toplant ı, açık hava salonu, tiyatro salonu, katlı otopark, gezi alanları, altgeçit ve rıhtım blokları yer alıyor. Toplam inşaat alanı ise 157 bin metrekare olan tesisin toplam salon kapasitesi 8 bin 945 ki şi. Tesisin restoran kapasitesi 950 kişi; banket kapasitesi 6 bin 500 kişi ve otopark kapasitesi de 700 araç. Sütlüce Kültür Merkezi daha çok kongre ve fuarlar için kullan ılacak. Tesisin bütün salonları çok amaçlı olarak dizayn edildi. Merkez, 1996 yılındaki HABİTAT II, NATO Zirvesi, Uluslararası Mimarlar Kongresi gibi kongreler ve daha büyük kongrelere ev sahipli ği yapacak kapasite ve nitelikte. Merkezin sergi, tiyatro, geçi ş blokları, konser, sinema, otopark binalarının kaba inşaatları ile binaların dış cephe imalatlarının yüzde 95'i tamamlanmış durumda." Emine Merdim ...Haliç'i kültür, sanat ve kongre vadisi yapma projesi kapsam ında Sütlüce Mezbahası'nı Avrupa'nın en büyük kültür merkezi yapmak amacıyla 1998 yılında başlatılan ve bir yılda

180

M E H M E T K E M A L D E D E M A N A R A Ş T I R M A V E G E L İ Ş T İ R M E P R O J E Y A R I Ş M A S I - 2 0 0 8

T Ü R K İ Y E ’ D E K İ “ K E N T T U R İ Z M İ ” N İ İ S T A N B U L Ü Z E R İ N D E N O K U M A K

tamamlanması planlanan proje 10 yılda bitirilemedi. İhaleyi kazanan Kayalar inşaat şirketi, bir yılda bitirilmesi planlanan çalışmaya 4 Ekim 1998'de başladı. İhaleye göre 1999 yılı ağustos ayında bitirilerek hizmete açılması gereken merkezde henüz kaba inşaatlar ile elektrik ve mekanik altyapı imalatları tamamlandı. Tesisin tavan, döşeme ve duvar kaplama ile pencere doğrama imalatları devam ederken, çevre düzenlemesine henüz başlanmadı. Kayalar inşaat şirketine 1998'de 7 milyon YTL'ye ihale edilen onar ım işi için 2007 fiyatlarıyla birinci ihalede 120 milyon, ikinci ihalede 60 milyon YTL olmak üzere 180 milyon YTL harcandı. "Kültür merkezini 2009'daki Dünya Su Forumu'na yetiştirmemiz gerekiyor" diyen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, kalan bölüm için ya yeni ihale açılacağını ya da Uluslararası Kongre Sarayı Tesisleri İşletmeciliği Ticaret A.Ş'ye vereceklerini söyledi. Topbaş, kültür merkezinin kalan bölümünü için tahmini 40 milyon YTL daha gerektiğini söyledi. Projede sergi, konser, tiyatro ve kongre binalar ı, sinema, açık hava etkinlikleri alanı, yeşil alan ve restoranlar var.” Kaynak:http://www.arkiparc.com.tr/h30131-belediye-sutluceyi-bitmeden-kiraya-cikardi.html

TURÝZM SEKTÖRÜBÝRÝNCÝLÝK ÖDÜLÜ