Upload
others
View
1
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
1
BİRİNCİ BÖLÜM
GİRİŞ
1.1. Çalışmanın Konusu
Anadolu dışında yaşayan, Dış Türklerle ilgili olarak yapılan bu çalışmanın
konusu; SSCB’nin yıkılmasından sonra, ortaya çıkan beş Türk Cumhuriyeti;
Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Akdeniz’de
bağımsız yaşayan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, çeşitli ülkelerin siyasi
sınırları içinde yaşayan Özerk Türk Cumhuriyetleri; Başkurdistan, Çuvaşistan,
Dağıstan, Gagauz, Hakasya, Balkar (Malkar), Kırım, Saha (Yakutistan), Tatar,
Karakalpak, Nahçivan, Karaçay, Kafkaslarda azınlık şeklinde yaşayan; Ahıska
(Mesket), Kumuk, Nogay, Derbent, Karapapak, Balkanlar’da yaşayan;
Makedonya, Bulgaristan, Rodos, Ortadoğu ve Yakın Asya’da yaşayan; Suriye,
Irak, İran, Afganistan Türklerinin halk inançlarını doğum, evlenme, ölüm ve
diğer konulardaki uygulamalara göre ele alıp, alt kimlikten (Özbek, Tatar,
Kırgız, Nogay vb.) yola çıkarak, Türklerin “Üst Türk kimliğinde1” bir olduğunu
ortaya koymaktır.
Türk dünyası, günümüzde 210 milyon nüfusu ile bir sayısal güce sahiptir.
Aynı zamanda, Dış Türklerin yaşadıkları Asya kıtası ve Anadolu Yarımadası,
dünya hakimiyet teorisyenlerine göre, dünyanın Heartland (Kalbgâh)’ı kabul
edilmektedir. Bununla birlikte, Türk coğrafyası, kritik güç olarak adlandırılan,
petrol ve doğal gaz yataklarının 3/2 sine sahiptir ki bu da Dış Türkleri ve
coğrafyalarını çok önemli hale getirmektedir. Ancak, Türkler ne yazık ki
günümüzde yeterince birbirleri ile iyi ilişkiler geliştirememişler, birlikte hareket
etme ve güç birliğine varmada tarih, ülkü ve kültür şuuruna erişememişlerdir.
Dış Türklerinin sahip oldukları özellikler, Dış Türklerni birbirlerine yaklaştırıp
potansiyel bir dünya Türk gücü olmaya zorlamaktadır. Aynı zamanda tarih, dil,
ülkü ve kültür birliği, Türklerin bir noktada birleşmesinde, olumlu bir etken
olarak kullanma zorunluluğu doğurmaktadır. Bu amaçla; tez, Dış Türklerin
kültürün bir alt dalı olan, halk inançları hususunda doğumda, evlenmede,
1 Tezde Üst Kimlik terimi, etnolojik anlamda kullanılmıştır. Kastedilen aynı köklere sahip alt gurupların ana kimlikte buluşmasıdır. Türk Üst kimliği: Anadolu Türkleri, Özbek, Kazak, Azeri, Kıbrıs Türkleri, Yakut, Gagauz, Çuvaş, Çerkez, Bayır-Bucak, Pomak, Rodos Türkleri…den oluşmaktadır.
2
ölümde ve hayatın diğer safhalarında, ortak bir paydaya sahip olduklarını,
ortaya koymak için hazırlanmıştır.
1.2. Çalışmanın Amacı
Bu çalışmayı hazırlamadaki amaç; dış Türkler dediğimiz Anadolu
dışındaki Türkleri; önce siyasi olarak; bağımsız, özerk, azınlık şekillerine göre
ayırıp, daha sonra da, bu Türk topluluklarının halk inançlarını, Yaşar Kalafat’ın
eserleriyle tespit ettiği nispette ele alıp:
• Türk Halk inançlarının, Türk dünyasının hemen her kesiminde, aynilik
gösterdiğini ama bu ayniliğin birliktelik adına kullanılmadığını ortaya
koymaktır.
• Anadolu Türklüğü ile Dış Türkler arasında, halk inançlarının Mustafa Kemal
Atatürk’ün de belirttiği gibi bir kültürel köprü oluşturabileceğini ortaya
koymaktır.
• Dış Türklerin; dil, din, siyasi otorite ve yaşadıkları coğrafyalarda farklılık arz
etmesine rağmen; doğum, evlenme, ölüm ve diğer alanlarla ilgili halk inançları
uygulamalarında, ortak özellikleri taşıdıklarını ortaya koymaktır.
• Alt Türk kültürel kimliğinden (Tatar, Özbek, Nogay, Saha Türkleri vb.) üst
Türk Halk Kültürünün oluşturulabileceğini göstermektir.
• Halk inançlarının, Türk Halkları arasında kaynaştırıcı ve birleştirici bir rol
oynayabileceği hususunu da ortaya koymaktır.
1.3.Çalışmanın Önemi
Türk Dünyası; özellikle SSCB’nin dağılmasından sonra şekillenmiş ve
önemli hale gelmiş, bu önem, dünyada Türk Dışı unsurlar tarafından idrak
edilmesine karşın, Türkler tarafından akıllı ve verimli bir şekilde
değerlendirilememiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün, Dış Türklernin öncelikli
çözülmesi gereken probleminin, “kültür meselesi” olduğunu belirtmesine
rağmen, Türk Dünyası halen ortak bir tarih, kültür, dil ve alfabe birliğinin ortaya
konulmasından yoksun yaşamaktadır2.
2M. Kemal Atatürk: “Türkiye Dışında kalmış olan Türkler, ilkin kültür meseleleri ile ilgilenmelidirler. Nitekim biz Türklük davasını böyle bir müsbet ölçüde ele almış bulunuyoruz. Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz.” Bkz. Suat İlhan, “Türk Devrimi ve Türk Dünyası” Türk Dünyası Özel Sayısı, Mayıs-Haziran 1997, S. 15., s. 58.
3
Bu çalışma Dış Türklerin halk inançları ile ilgili geniş kapsamlı yapılan ilk
çalışmadır. Çalışmada halk inançlarında Türklerin dilsel, alfabetik, dinsel,
coğrafi, siyasi farlılıklarına rağmen aynı özellikleri taşıdıkları ortaya
koyulmuştur. Bu ortak özellikle, halk inançlarının birleştirici, bütünleştirici ve
beraber çözüm üretmede oynayabileceği rol ortaya konulmuştur.
1.4. Çalışmanın Sınırlılıkları
Çalışma, Yaşar Kalafat’ın halk inançları içerikli, Türk Dünyasının
muhtelif kesimlerinde yaptığı alan çalışmalarının, tahlil ve değerlendirmeleri ile
sınırlı tutulmuştur.
Çalışmada, bağımsız Türk Cumhuriyetleri; Azerbaycan, Özbekistan,
Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Akdeniz’de bağımsız Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti; Özerk Türk Cumhuriyetleri, Başkurdistan, Çuvaşistan,
Dağıstan, Gagauz, Hakasya, Balkar, Kırım, Saha, Tatar, Karakalpak, Nahçivan,
Karaçay; Azınlık halde yaşayan Türkler, Kafkaslarda: Ahıska, Kumuk, Nogay,
Karapapak, Balkanlar’da: Makedonya, Bulgaristan, Rodos, Ortadoğu’da:
Suriye, Irak, İran, Afganistan Türklerinin halk inançları değerlendirilmiştir.
Bunların yanı sıra, Anadolu Türkleri, İdil Ural Bölgesinde yaşayan Tertep,
Kundur, Sibirya’da yaşayan; Kumandi, Batı Sibir, Telengit, Şor, Televüt,
Dolgan, Tofa, Tobol, Sibirya Buraralıları, Şato Türkleri, Çin Halk
Cumhuriyetinde yaşayan doğu Türkistan Türkleri, Batı Trakya’da,
Romanya’da yaşayan Türkler, Avrupa’da yaşayan Türkler, Macarlar ve
ABD’de yaşayan Türklerin halk inançlarına yer verilmemiştir.
1.5.Çalışmanın İçeriği
Çalışma, Giriş (Birinci Bölüm) ile Sonuç ve Öneriler (Beşinci Bölüm)
dahil olmak üzere beş bölümden oluşmaktadır.
İkinci Bölümde; Kültür Unsurları-Türk Dünyası başlığı altında, Kültür,
Medeniyet, Kültür ve Medeniyet arasındaki farklılıklar, Millet olgusu, Milli
Kültür, Kültür Milliyetçiliği, Folklor (Halk Bilim), İnanç Kavramı, Halk inancı,
Halk inançlarının çıkış noktaları ve özellikleri ile Türk Dünyasının Coğrafi ve
Demografik yapısı hakkında bilgi verilmiştir..
Üçüncü bölümde; Araştırmacı Yaşar Kalafat’ın kendisi ile yapılan
mülakat ve yazışmalar ile, kitap ve makalelerinden tespit edilen, Türk Dünyası
ile ilgili; Türk Kültür Kimliği Görüşü, Türk Dinine Dair Görüşü, Türk Yurdu
4
görüşü, Türklüğün Mistik Boyutu ile ilgili görüşü, Kültürü Strateji kabul
etmesine dair görüşlerine yer verilmiştir.
Dördüncü Bölümde ise; Yukarıda yer alan konu sınırlılıkları
çerçevesinde, Dış Türkler, bağımsız, özerk, azınlık durumları ve yaşadıkları
coğrafyalara göre ele alınıp halk inançları tespitlerine yer verilmiştir.
5
İKİNCİ BÖLÜM
KÜLTÜR KAVRAMLARI VE TÜRK DÜNYASI
2.1. Kültür ile İlişkili Kavramlar
Gelişen bilgi ve teknoloji çağında dünyanın yeniden şekillenmesi,
kültürler ve milli kimlikler üzerine inşa olunmaktadır. Dünya coğrafyası pay
edilirken, paylaşılacak pasta dilimi parçalarının, büyük, köklü ve kendini
koruyabilen kültürler, kültürlerini muhafaza edebilen milletler arasında pay
edileceği bir çağa girilmektedir. Bir başka deyişle bu yüzyılda, kendine ait
kültürel zenginliğinin farkına varamadan yaşayan topluluklar çok değil çeyrek
asır sonra ikinci sınıf toplum, yarı gelişmiş tip olmaya mahkum olacaklardır.
Değişim ve dönüşümün yeni istikameti kendi özüne dönüp kendi kökünden
beslenmek olacaktır. Bu yüzyılda milletler, tarihlerinde hiç olmadığı kadar
kendilerini sorgulayıp yaşamak için kültürel kimliklerini ortaya çıkarmak
zorundadırlar.
Toplumlar fertlerden meydana gelir. Fertleri birbirine kaynaştıran birbiri
ile yaşama arzusunda bırakan, gücünü tarihin derinliklerinden alan ortak yanları
vardır. Bunlar, toplumun var oluşundan bu tarafa, meydana getirip zaman
sürecinden geçirerek, büyütüp olgunlaştırdığı, zenginleştirdiği değerleridir. Bu
değerlerin de en önemli ayağı halk inançlarıdır. Halk inançları genelde birlik
özelde farklılıkları ile toplumsal zenginlik kaynağıdır.
Devletler,“Halk” unsurları ile vardır. Halksız bir devlet olamaz. Kültürel
açıdan halk biliminin ihmal ve inkar edilmesi kültürel yabancılaşmayı ve kimlik
kuyusuna düşmeyi beraberinde getirir.
Türk Kültürü birçok bilim adamı tarafından araştırılıp incelenmiştir. Bu
bilim adamlarının önde gelenleri; İbrahim Kafesoğlu, Ahmet Kabaklı, Ziya
Gökalp, Muharrem Ergin, Bahaeddin Ögel, Perlev Naili Baratov, Sedat Veyis
Örnek, Hikmet Tanyu, Orhan Türkdoğan, Mustafa Erkal, Abdurrahman Küçük,
Tuncer Baykara, Mehmet Kaplan, Zeki Velidi Togan, Fuat Köprülü,
Abdulkadir İnan, Mumtaz Turhan, Şükrü Elçin, Şaban Kuzgun, Dursun
Yıldırım, Ocal Oğuz’dur.
6
Günümüzde Türk Dünyası ve Türk kültürü, başta Kültür Bakanlığı Dış
Türkler Şube Müdürlüğü olmak üzere, Türk Tarih Kurumu3, TİKA4, Türk
Ocakları5, Türkiye ve Türk Dünyası İktisadi ve Sosyal Araştırmalar Vakfı6,
Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı, Türklük Bilimi Araştırmaları7, Türklük
Araştırmaları Enstitüsü8, Türk Kültürünü Araştırmaları Enstitüsü9, KÖK-
SAV10, Milli Folklor11, Türk 2000 Vakfı12, Kardeş Edebiyatlar13, Türk Dünyası
Araştırmaları Vakfı14 tarafından araştırılıp incelenmektedir15.
Halk inançlarını kavrayabilmek için Kültür (Hars), Medeniyet, Halk,
Millet, Milli Kültür, İnanç, Din terimlerini açıklamak gerekir.
2.1.1. Kültür Kavramı
İnsanların bir nüfus cüzdanına sahip oldukları gibi milletler de nüfus
cüzdanına sahiptirler. Milletlerin kimlikleri kültürleridir. Kültür, lügat anlamı
ile “Akıl, zevk, tavır ve hareketlerin eğitimi, geliştirilmesi rafine edilmesi”
anlamına gelir16. Larousse’de ise “Edinilmiş bilgiler toplamı, bir cemiyete has
içtimai ve dini müesseseler, zihni sanat faaliyetleri” olarak tanımlanır. Prof. Dr.
3 15 Nisan 1931 tarihinde, Türk Tarihi ve Kültürünü belgeler ışığında ilmi araştırmalarla ortaya çıkarmak için kurulmuştur. 4 Bakanlar kurulunun 1992 yılında aldığı kararla Dış İşleri Bakanlığına bağlı olarak kurulmuştur.TİKA’nın amacı; başta Türk dilinin konuşulduğu ülkeler ve Türkiye’ye komşu ülkeler olmak üzere, gelişme yolundaki ülkelerin kalkınmalarına yardımcı olmak, bu ülkelerle; ekonomik, ticari, teknik, sosyal, kültürel, eğitim alanlarında işbirliğini projeler ve programlar aracılığı ile geliştirmektir. 5 Türk Tarihi, coğrafyası ve kültürünü ortaya çıkarmak için kurulmuştur. 6 Kısa adı TİSAV olan vakıf, 1994 yılında kurulmuştur. Amacı Türkiye ve Türk Dünyasının iktisadi, sosyal, siyasi yapısını bilimsel ve akademik anlamda incelemek, araştırmak, değerlendirmek ve tespit edilen sorunlara çözüm yolları üretmek için kurulmuştur. 7 1995 yılında Sivas’ta yayın hayatına başlamıştır. Cumhuriyet Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü tarafından çıkartılmaktadır. 8 Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesine bağlı olarak kurulmuştur. Amacı Türk Dünyasına hizmet etmektir. 9 1961 yılında dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in emriyle Türk Dünyasının meselelerini ortaya çıkarmak, bu meselelere ilmi çözümler üretmek için Dış İşleri Bakanlığına bağlı olarak kurulmuştur. Daha sonra kamu yararına çalışan bir enstitü haline getirilmiştir. 10 1991’de Ankara’da kurulmuş olup Türk Dilini, tarihini, düşüncesini, hayat tarzını, kültürünü, Türk topluluklarının siyasi, sosyal iktisadi ve kültürel hayatını geliştirmeyi amaçlamaktadır. 11 Türk Dünyasının kültürel özelliklerini araştırıp ortaya koyan üç ayda bir yayımlanan süreli yayındır. 12 Ord. Prof. Dr. Oğuz Türkan tarafından Türk Dünyasının meselelerini dile getirmek, bu meselelere çözüm üretmek için kurulmuştur. 13 Üç ayda bir çıkan edebi bir dergi olup, Türk dünyası edebiyat çevreleri arasında bilgi sirkülasyonunu sağlamaktadır. 14 Prof. Dr. Turan Yazgan tarafından kurulmuştur. Vakıf, Türk Dünyasının iktisadi ve kültürel problemlerini ortaya koymayı bu tespit edilen problemlere çözüm üretim kültürel ve iktisadi entegrasyonu sağlamak için kurulmuştur. 15 Yaşar Kalafat, Abay’ın 150. yılında İpek Yolu Güzergâhları, Ecdat Yay., Ankara, 1997. 16 Büyük Türk Sözlüğü, Muharrem Ergin, İstanbul 1985.
7
Mümtaz Turhan’a göre kültür: “Bir cemiyetin sahip olduğu maddi ve manevi
kıymetlerden teşekkül eden bir bütündür. Bu bütünü insan içtimai irsiyet yolu ile
elde eder”. Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu’na göre kültür, Latince bir sözden
gelmiştir. Ona göre kültür; “Toprağı verimlendirmek için çalışma” anlamına
gelmiş, daha sonra Avrupa dillerinden dilimize “Yüksek umumi bilgi” olarak
geçmiştir. Kültür her topluluğun kendine has yaşayış ve davranış tarzıdır17. Ziya
Gökalp’a göre kültür: “Bir milletin dini, ahlaki, hukuki, muakalevi, bedii, lisani,
iktisadi, fenni hayatlarının ahenkli mecmuasıdır18. Gökalp cemiyeti birbirine
bağlayan unsurun kültür unsuru olduğunu söyler. Dolayısıyla Gökalp Kültürü
toplumun çimentosu kabul etmektedir. Prof. Dr. Mehmet Kaplan’a göre kültür:
Bir milletin tarihi boyunca meydana getirdiği birikim, servet, zenginliktir19.
Prof. Dr. Mustafa Erkal’a göre, Kültür bilgiyi, sanatı, ahlakı, hukuku örf ve
adetleri kapsayan bir bütündür. Kalafat’a göre ise kültür, bir toplumun ortak
kimliğini açıklayan, toplumun hayatının bütün sektörlerinde yarattığı
değerleridir. Buna göre hukuk sanat, inanç, adetler kültürün alanı içinde yer alır.
Bunların toplamından milletin kimliği oluşur20.
Tanımlamalardan da anlaşıldığı gibi kültür, bir milleti başka bir milletten
ayıran tarihi buyunca biriktirip geliştirdiği; ahlaki, hukuki, dini, lisani, iktisadi
ve fenni bütün özellikleridir. Bir milleti, topluluğu başkalarından ayıran en
önemli unsurdur. Kültür fonksiyon olarak geçmişten güç alarak milletin
geleceğini kuvvetlendirip yönlendirmesinde önemli rol oynamaktadır.
2.1.2. Medeniyet Kavramı
“Medeniyet” sosyal hayatta asırlardan beridir geçerliliğini koruyan bir
kelime olarak karşımıza çıkmaktadır. Bazı kişiler medeniyeti gardırop ile
sınırlandırıp giyim kuşamda aramışlar, bazıları da ilim ve teknik gelişmeler
deyip medeniyeti çok dar ve kuşatılmış bir ifade içerisine almışlardır. Oysa
medeniyet bu dar anlamların dışında lügat anlamı olarak bedevi kelimesinin
zıddı anlamında kullanılmaktadır. Dini esaslar ile milli kültürümüzü dile getiren
kitaplar dikkate alınırsa medeniyet: “Şehirde yaşayan ve bu hayatın ortaya
çıkardığı sosyal ve ahlaki kaidelere riayet eden ve belirli bir kültüre sahip
17 İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kimliği, Ötüken Yayını, İstanbul, 1984, s. 16. 18 Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, s. 30. 19Cemal Anadol ve Fazile Abbasova, Türk Kültürü ve Medeniyeti, İstanbul, 2002, s. 35. 20 Kalafat, a.g.e. s. 12.
8
olan” anlamında anlaşılmalıdır21. Prof. Dr. Muharrem Ergin’e göre medeniyet:
“Ferdi bilgiye tecessüse, ilim ve tekniğe dayanan, konforlu bir yaşama imkanını
arttırmayı hedef alan milli rengi olmayan faaliyet ve eserlerdir”22. Ziya Gökalp
ise medeniyeti “ölümsüz” olarak görür. Ona göre medeniyet çeşitli milletlerin
malıdır. Her medeniyeti sahipleri olan milletler ortak bir hayat yaşayarak
meydana getirmişlerdir23. İbrahim Kafesoğlu medeniyeti: “Milletlerarası ortak
değerler seviyesine yükselen anlayış, davranış ve yaşama vasıtaları bütünüdür.”
diye tanımlar24.
Tanımlardan da anlaşıldığı gibi medeniyet; bir coğrafyada büyüyen, çeşitli
milletlerin kültürlerinden beslenen, günden güne kendini yenileyen bir kültürler
birikimidir.
2.1.3. Kültür ve Medeniyet Arasındaki Farklar
Kültür ve medeniyet farklılıkları şunlardır:
• Kültür karakter bakımından “Hususi”, medeniyet ise “Umumi”dir.
• Medeniyet kültürlerden doğar. Dolayısıyla Medeniyet kültürün
kapsayanıdır.
• Kültür bir millete bir topluluğa aittir. Medeniyet ise milletlerin meydana
getirdiği kültürlerin toplamından oluşmaktadır25.
2.1.4. Millet Kavramı
Devletin oluşması için olmazsa olmaz unsurlardan birisi millettir. Millet;
sınırları tarihi şartlarla hazırlanmış ve mücadelelerle çizilmiş olan bir vatana
dayanan üzerinde aynı dili konuşan, aynı duygu ile kültür birliğine dayanan,
şuurlu halk kitlesine denir26. Amiran Kurtkan’a göre, aralarında dil, din, ülkü
birliği bulunan topluluklara millet denilir27. Kurktan ülkü ve din anlayışı ile;
tarih ahlak, töre, anâne, sanat anlayışının da beraberliğini ifade eder.
Bahaeddin Ögel ise millet için: “Belirli bir bölgede yaşayan, müşterek dil,
kültür ve tarih bağları ile birlikte uzun yaşantılara sahip olan bir insan
21 Anadol ve Abbasova, a.g.e., s. 59. 22 Muharrem Ergin, Türkiye’nin Bugünkü Meseleleri, İstanbul 1975, s. 26. 23 Ziya Gökalp, Türk Medeniyet Tarihi, İstanbul, 1926, s. 7. 24 Kafesoğlu, a.g.e., s.16. 25 Kafesoğlu, a.g.e., s. 16. v.d. 26 Anadol ve Abbasova, a.g.e., s. 43. 27 Amiran Kurktan, Türk Milletinin Manevi Değerleri, İstanbul 1984, s. 16.
9
topluluğudur.” der 28. Millet kavramında paylaşılan ortak nokta kültür unsurları
birliği ve tarihi derinlik yani ortak bir tarihe sahip olmaktır.
2.1.5. Milli Kültür
Bu kavramını Türk Tarihinde ilk defa kullanan Ziya Gökalp’tır. Gökalp’a
göre milli kültür: Yalnız milletin dini ahlaki hukuki, akli estetik, lisani, iktisadi
ve fenni hayatlarının uyumlu bir bütünüdür. Böylece milli kültür halkın
geleneklerinden, örflerinden, sözlü ve dilinden musikisinden, dininden ve ahlakı
değerlerinden müteşekkildir29.
Her milletin tarihi ve tarihinin derinliklerinden bugünkü yaşantısına
taşıdığı değerleri vardır. Bu değerler o milleti başka milletlerden kimlik ve
kimdik adına ayırır. Bu aynı zamanda o milletin kendine has fiziki ve ruhi
yapısıdır. Özde müşterek düşünce, tavır ve davranış olarak ortaya çıkan bu
duruma “Milli Kültür” denir30.
Milli diline, milli sanatına, milli tarihine, milli örf ve adetlerine sahip
çıkamayan milletler millilik vasıflarını kaybetmişlerdir. Bu fikre eski
cumhurbaşkanlarımızdan Kenan Evren de, dünyada, ülkemizin de büyük ölçüde
etkilenmekte olduğu bir ideolojik savaşın hüküm sürdüğüne ve bu taarruzun
karşısında en güçlü korunmanın milli kültürümüze sahip çıkmakla ve onu
geliştirmekle mümkün olabileceğine değinmiştir31.
2.1.6. Kültür Milliyetçiliği
Bir milletin bütün maddi manevi değerlerinin incelenip işlenmesi,
değerlendirilmesi ve yayılması, diğer kültürlerden olumlu şekilde yararlanılarak,
o kültürlerin tetkik edilip tabi bir şekilde onlardan yararlanılması, kendi kültürel
değerlerine onlardan yararlı bulduklarını katarak kendi kültürünü
zenginleştirmesidir32. Prof. Dr. Sadri Maksudi Arsal ve Zeki Velidi Togan’da
kültür milliyetçiliği hususunda; “Kültür milliyetçiliğinin temelinde soy bağı
olduğu, ancak bu soy bağının ırkçılıkla ilgisinin bulunmadığı bunun Türk
soyuna bağlılık ve tarihte millet şuuru olduğu üzerinde durmuşlardır33. Bayram
28 Bahaeddin Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları II, İstanbul, 2001, s. 22. 29 Orhan Türkdoğan, Milli Kimliğin Yükselişi, İstanbul, 1999, s. 118. 30 Anadol ve Abbasova, a.g.e.., s. 45. 31 Erol Güngör, “Cumhuriyet Devrinde Türkiye’nin Kültür Politikası”, Milli Eğitim ve Kültür Dergisi, C. 2, S. 8, Şubat 1981, s. 3-14. 32 Anadol ve Abbasova, a.g.e,. s. 45. 33 Yılmaz Gürbüz, “Milli Kültür Güldestesi (Türk Milliyetçiliğine Göre Kültür)”, Milli Eğitim Kültür Dergisi, Y. 7., S. 33,34,35., s. 16.
10
Kodaman ise kültür milliyetçiliğini; bir milleti diğer milletlerden ayıran
önemli unsurların dil, örf, folklor olduğunu belirttikten sonra bu özellikleri
tarih derinliğinden ilmi metotlarla keşfedip alınıp sahiplenilmesi olarak
görmektedir34.
Sonuçta kültür milliyetçiliği; halihazırdaki kültürümüzü muhafaza ederek
başka kültürlerle etkileşim içerisinde bulunup onlardan Türk tarih ve kültür
fıtratına uyan değerleri alarak medeni milletler seviyesine çıkmaktır.
2.1.7 Folklor (Halk Bilim)
Kelime olarak ilk defa 22 Ağustos 1846 yılında “Artheneoum” dergisinde
kullanılmıştır35. Folk: Halk, Lore: bilim kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur.
“Halk Bilim” anlamına gelir. Halk hayatı eskiden beri tarih araştırmacılarının,
coğrafyacıların, seyyahların, yazarların, antropologların ilgisini çekmiştir.
Halkın yaşattığı gelenekler, görenekler, masallar, efsaneler, kocakarı ilaçları,
halk müzikleri… kısaca insanın doğumundan ölümüne kadar olan her şey halk
bilimciler tarafından araştırılmaya çalışılmıştır. Folklor, halk hayatının ve
kültürünün ilmi olarak tarif edilmiştir36. Orhan Acıpayamlı ise folkloru; “Halk
kültürünü saptayan, bulduğu belgeleri tertip ve tanzim ettikten sonra bunları
kendi metotlarının yardımı ile değerlendiren ve nihayet bulduğu bilimsel
sonuçları uygulama alanına tatbik ederek halk kalkınması için gereken işlemlere
girişen bilim dalıdır”37.
2.1.8. İnanç
Kelimeyi çeşitli açılardan ele almak mümkündür. Psikolojik açıdan ele
alırsak; “Dış dünyayı idrak etme sonucunda zihnimizde oluşan anlayış biçimi,
bir kabullenme ve benimsemedir ki, âdet gelenek, görenek olarak görülen bir
takım tatbikat, folklorik uygulama ve pratiklerdir38. İnanç kelimesi Milli Eğitim
Bakanlığı Türkçe sözlüğünde; “Bir düşünceye bağlı bulunma, dine inanma,
iman, itikat, birisine duyulan güven inanma duygusu anlamlarına gelmektedir39.
34 Bayram Kodaman, Cumhuriyetin Tarihi-Fikri Temelleri ve Atatürk, SDÜ Atatürk ilkeleri ve İnklâp tarihi Araştırma Merkezi Yayını, Isparta 2002, s.70. 35 Şükrü Elçin, Halk Edebiyatı Araştırmaları, C.II., Ankara, 1997, s. 529. 36 Şükrü Elçin, a.g.e., s. 533. 37 Metin Karadağ ve Azat Kaya, Halk Bilimine Giriş, Balıkesir, 1995, s.6. ( Orhan Acıpayamlı,
II. Milletlerarası Türk Kongresi Bildirileri, C.I., Ankara, 1982, s. 35.). 38 Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Sözlüğü, İstanbul 1997, s. 151. 39 MEB Türkçe Sözlük, Ankara 1988.
11
Ayrıca inancı bir toplumun sahip olduğu yüksek değerlerin hayata yansıması
olarak da ele alıp değerlendirmek yerinde olur.
2.1.9. Halk İnançları Kavramı
Halk arasında yaygın olan toplumsal kabullenmeler, benimsemeler adet
gelenek ve göreneklerdir40. Toplumlar yaşadıkları süreç içerisinde tarihlerinin
başlangıçlarından itibaren belirli değerleri oluşturmuşlar, karşılaştıkları dinler ve
kültürlerden etkilenmişlerdir. Bu etkileşim neticesinde hayatın safhaları ve
çeşitli konularla ilgili inanışlar, adet ve gelenek şeklini almış o toplumun otantik
(kendiliğinden) değeri olmuştur.
Halk İnançları sosyolojik açıdan değerlendirilirse; Bir toplumsal
kabullenme ve benimseme olarak karşımıza çıkar. “inanç” bütün değerlere ait
olan görgü ve bilgi alanını aşan bir kabulleniştir. Bu bakımdan “Halk inançları”
inanç öğeleri (unsurları) hakkında kabulleniştir41. Halk inançlarının meydana
gelmesinde dinin önemli bir rolü vardır. Din, hayatın bütününü içine alan bir
olgu olarak karşımıza çıkar. Kalafat’a göre din insanların hayatını düzenleyen
bir olgu değildir. İnsanın kendi istek ve arzusuyla kişinin kendi hayatını tanzim
etmesidir42.
2.1.10. Halk inançlarının Çıkış Noktaları
Halk inançlarını iyi anlamak için ahlak inançlarının çıkış noktasına da
bakmak gerekir. Halk İnançları çıkış noktası itibari ile sosyolojik ve felsefi
inançlar silsilesine dayanır. “İslam’ın Kabul ve Reddettiği Halk İnançları” adlı
kitapta Ali Çelik halk inançlarının çıkış noktasını üç sebebe dayandırılır. Bunlar:
• Telkin yolu ile ortaya çıkanlar; Bu tür halk inançları felsefi düşünce ve
ideolojilerin telkin ettiği halkında telkin edildiği şekilde kabullendiği
inançlarıdır. Konfiçyüs’ün “Doğru Yol43” prensibi buna örnektir.
40 Ali Çelik, İslam’ın Kabul veya Reddettiği Halk İnançları, İstanbul, 1995, s. 17. 41 Hilmi Ziya Ülken, Sosyoloji Sözlüğü, İstanbul, 1969, s. 149. 42 Kalafat, “Türk Dünyası Tarih Çalışmalarında Halk İnançlarının Önemi”, Milli Folklor, Kış 1999, S. 44, s. 88. 43 Orta Yol prensibi de denir.Konfiçyüs’ün Ahlak anlayışının prensipleridir. Bu prensipler: Oğuldan istenen babaya, memurdan istenen hükümdara, kardeşten istenen ağabeye,arkadaştan istenen de kendisine verilmelidir.Temkinli olanlar pot kırmaz Kendimize yapılmasını istemediğimizi başkasına yapmamalıyız. İnsanlar prensiplerine hakim olabilir, prensipler insanlara hakim olamaz.Düşünmeden öğrenmek,boşuna zaman harcamaktır. Bilgi desteğinden yoksun bir fikir, tehlikelidir.Sizden üst durumda olan birinin beğenmediğiniz halleriyle sizden alt durumda olan birine davranmayın. Bakınız: http://www.yeniklasor.com.
12
• Tebliğ yolu ile ortaya çıkan inançlar; Bu yolla ortaya çıkan inançlar, ilahi
dinlerin peygamberleri tarafından halka tebliğ edilen ve onların inanmaları
istedikleri inanç normlarıdır.
• Anonim olarak ortaya çıkan inançlar; Bu insanlar zaman içinde toplumun
benimsediği kimin tarafından ne zaman nasıl neden ortaya atılmadığı
bilinmeyen ama uygulanan hatta üzerine zaman içerisinde yenileri eklenen
inançlardır44. İnsan hayatının çeşitli safhaları olan doğum, evlenme, ölüm;
öncesi, esnası, sonrası ile çeşitli doğa olayları ve varlıklarla ilgili inanışlar
bunun içinde mütalaa edilebilir.
2.1.11. Halk İnançlarının Özellikleri
Halk inançları geleneksel olarak ele alınıp incelendiği vakit bazı
özelliklere sahip oldukları görülür. Bu özellikleri şöyle sıralayabiliriz:
• Millilik; Halkı oluşturan her fert halkın bütünün ortak değerine, “Mensubiyet
şuuru ve birlik hissi” ile bağlıdır. Halkın benimsemiş olduğu inanç öğesi ister
dini konularda olsun ister din dışı konularda olsun bir noktadan sonra zaman
aşımına uğrar. O halk bütün düşünceleri kendi bünyesinde eriterek ona kendi
damgasını vurur. Onu kendi standartlarına uygun hale getirir. Böylece millilik
vasfı kendiliğinden gerçekleşir. Millilik bünyeye alıp benimseyip sahip olmadır.
• Bağlayıcılık; Halk inançları bir yönüyle ahlak kuralları diğer yönüyle de görgü
ve muaşeret kuralları ile benzerlik gösterir. Bu benzerlik toplumun tabiatında
oluşan esnek bir zorakiliktir. Ancak hukuk kuralları gibi yazılı değildir. Aynı
zaman da hukuk kuralları gibi yazılı bir yaptırımı da yoktur, yaptırımı manevi
baskıdır.
• Değişmezlik; Halk İnançları toplumların hayatlarının başlangıcı ile yaşıttır.
Dolayısıyla köklüdürler. Tecrübe ve ilahi değerlere dayandıkları için kısa
zamanda veya zorla kaldırılmaları mümkün değildir. Bu durum halk inançlarına
değişmezlik özelliği vermektedir.
• Ortaklık; Halk inançları yaşadığı toplum içinde görünmez bir bağlayıcılık rolü
üstlenmiştir. Örneğin, doğan çocuğun kırklanması Anadolu Türklerinde de
vardır, Suriye de yaşayan Bayır Bucak Türklerinde de vardır, Hıristiyan Gagauz
44 Çelik, a.g.e., s. 20.
13
Türklerinde de vardır, Azer Türklerinde de vardır, İran’da yaşayan Caferi
Türklerinde de vardır. Bu bir ortak halk inançları değeridir.
• Meçhuliyet; Çoğu zaman uygulanan halk inancı öğesinin kaynağı bilinmez.
Bu özellik halk inançlarının bel kemiğini oluşturmaktadır45.
Halk inançları son yıllarda, önemli bir araştırma sahası haline gelmiştir.
Bu konuda günümüzde birçok bilim adamı araştırmalar yapmaktadır. Bu bilim
adamları arasında: Prof. Dr. Mehlika Aktok Kaşgarlı46, Prof. Dr.Dursun
Yıldırım47, Prof. Dr. A. Haluk Çay48, Prof. Dr. Şaban Kuzgun49, Prof. Dr. Malik
Muratoğlu50, Doç Dr. Zeynel Abidin Makas51, Ahmet Doğan52, Abdurrahman
Güzel53, Abdulkadir İnan54, Bahaeddin Ögel, İbrahim Kafesoğlu55,
Abdurrahman Küçük, Oğuz Öcal56, ve Yaşar Kalafat sayılabilir.
45 Çelik, a.g.e., s. 22. v.d. 46 Sarbon 7 Üniversitesi’nde Ortaçağ Kültür Tarihçisi, Ermenice, İtalyanca ve Fransızca biliyor. Doğu Türkistanlı bir Türk diplomatın kızıdır. Türkiye’yi yakından bilen tarihçi, Yaşar Kalafat ile birlikte Türkiye’de onlarca sempozyuma katılmıştır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da alan çalışmaları yapmıştır. Kalafat ile birlikte “Türko-Kürtlerde Uygarlık ve Ağızlar Hakkında Düşünceler” (Kayseri 1991) adlı çalışmayı birlikte hazırlamıştır. 47 Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Halk Edebiyatı Bölümü başkanıdır. Halk Edebiyatı alanında ülkemiz otoritelerindendir. Ayrıca, Türk Kültürü Araştırmaları Enstitüsü’nün başkanı, ASAM Yönetim Kurulu Üyesidir. Yaşar Kalafat’ın halen 4. baskısı satılmakta olan “Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri” isimli yüksek lisans tezini yönetmiştir. Kalafat, halk inançları alanındaki metot tekniğini Dursun Yıldırım’dan almıştır. 48 Hacettepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Bölümü öğretim üyesi İken MHP’den milletvekili seçilip Devlet Bakanı olmuştur. Y. Kalafat’ın A.Haluk Çay ile birlikte “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Kuva-yı Milliye Hareketleri” isimli çalışması vardır. 49 Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı iken hayatını bir trafik kazasında kaybetmiştir. Dinler Tarihi profesörüdür. Hazar ve Karay Türkleri konularında uzmandır. Yaşar Kalafat’ın “Dinler Tarihi” alanındaki yüksek lisans çalışmasını Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi iken Şaban Kuzgun yapmıştır. Bu tezin sonuçları “Kuzey Azerbaycan Doğu Anadolu ve Kuzey Irak’ta Eski Türk Dini İzleri, Dini Folklorik Tabakalaşma” (Ankara 1998) olarak çıkmıştır. 50 Özbek halk bilimcidir. Ölümünden evvel Türkiye’de birçok sempozyuma katılmıştır. Yaşar Kalafat kendisi ile birlikte “Özbekistan Anadolu Karşılaştırmalı Halk İnançları” (İstanbul 1996) isimli çalışmayı yapmıştır. 51 Azerbaycan’ı çok iyi bilen bir Türkolog’dur. Türk Dili ve Türk Halk Edebiyatı’ndan iki doktora tezi vardır. Yaşar Kalafat’ın Dinler Tarihi yüksek lisans ders programında hocası olmuştur. Birlikte “Karşılaştırmalı Halk İnançları, Azerbaycan Doğu Anadolu” (Samsun 1993) isimli bir çalışmaları olmuştur.Zeynel Abidin Makas 2002 yılında akademik çalışmalarını bırakmıştır. 52 Kuzey Irak’a yoğun seyahatleri ile bilinen araştırmacı ve yazardır. Uzun süre kitapçılık yapmıştır. Halen Ahmet Yesevi Üniversitesi’nde aynı alanda çalışmaktadır. Yaşar Kalafat ile “Kuzey Irak’ta Karşılaştırmalı Türk Halk İnançları” (Ankara 1995) vardır. 53Abdurrahman Güzel, Antalya’da doğmuştur. İlkokul, Ortaokul ve Lise'yi Antalya ‘da bitirmiştir.Lisans öğrenimini, 1970 yılında, Orientalisches Institut an der Universitaet Wien 'de (Viyana Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Şarkiyat Enstitüsü, Türkoloji Bölümü) tamamlamıştır. Doktora öğrenimini de 1973 yılında aynı üniversitede, Prof. Dr. Herbert Wan Duda, Prof. Dr. Herbert Jansky, Prof. Dr. Andreas Tietze, ve Prof. Dr. Hans Ludwig Gottschalk'ın yanında tamamlamıştır. 8 Haziran 1973 tarihinde "Doktor" unvanını almıştır.14 Temmuz1974 tarihinde Hacettepe Üniversitesi, Sosyal ve İdari Bilimler Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne “Öğretim Görevlisi” olarak atanmıştır.30 Nisan 1980 tarihinde, "Kaygusuz Abdal'ın Hayatı ve
14
2.2.Türk Dünyası
2.2.1. Türk Dünyasının Coğrafyası ve Demografik Yapısı
Türk Dünyasından kastedilen Türklerin yaşadıkları coğrafyadır. Dünya
Türk Coğrafyası 1990 yılında SSCB’nin dağılması ile daha belirgin hale gelmiş,
Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan
bağımsızlıklarını kazanmışlardır57. Bugün Türkler ana hatları ile batıda
Eserleri" üzerine yaptığı çalışmayla “Doçent" unvanını almıştır.14 Temmuz 1974-1 Kasım 1985 tarihleri arasında Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde "Öğretim Üyesi" olarak görev yapmıştır. Aynı zamanda Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsünde Türk Dili ve Edebiyatı Yüksek Lisans ve Doktora dersleri vermiştir.10 Ekim 1985 tarihinde, 2547 Sayılı YÖK Kanununun ilgili hükümleri gereğince yapılan sınavlar sonucunda "Profesör" unvanını alıp ve Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü’ne "Bölüm Başkanı" olarak atanmıştır.1994-1998 yılları arasında Çanakkale 18 Mart Üniversitesinde rektörlük yapmıştır. 54 Kültür tarihimize devlet kuruculuğundan ve istiklâl mücâhidliğinden önce dilbilimci, tarihçi ve halkbilimci olarak geçmiştir. Başkurdistan’ın Çıgay köyünde 1889’da doğmuş ve 1980’de Ankara’da ölmüştür. Sağlığında yalnızca beş eseri yayınlanmıştır. Ölümüne yakın günlerde üç bine yakın makalesinden seçmeler yapılarak yayına hazırlanmış ve ilk cildi yayınlanmıştır. Ölümünden sonraki yıllarda da ikinci cildi yayınlanmıştır. Bunlar bin sahifeye yaklaşan hacmı yanında muhtevası ile de Türk milletinin esas ve temel kaynaklarını araştıran, tetkik eden, yorumlayan yazılmamış ve yazılamayacak kadar derin ve tarihî malzemenin yorumları idi. Başkurt Türklerinden olan Abdülkadir İnan bir Türk kültür tarihçisidir. 55 Türk milliyetçiliğinin, tarih ve kültürünün büyük adamı, emsalsiz yorumcusu, tarih ve kültür adamı Kafesoğlu, 1914 yılı Ocak ayında Burdur’da doğmuştur 1936’da Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ne girmiştir. Burada da çok değerli hocaların yanında 1940’da yüksek tahsilini tamamlamıştır. Doktorasını Macaristan’da yapmıştır. 1945’de yurda dönmüştür. Üniversitelerimizin çeşitli kademelerinde binlerce öğrenci yetiştirdikten sonra, 18 Ağustos 1984’de İstanbul’a vefat etmiştir. Türk Kültürü ile ilgili olarak: Türkler ve Medeniyet, Türk Milliyetçiliğinin Meseleleri, Eski Türk Dini,Selçuklu Tarihi, Türk tarih ve Kültürü, Türk Millî Kültürü Kutadgu Bilig ve Kültür Tarihimizdeki Yeri - Atatürk İlkeleri ve Dayandığı tarihî temelleri,Türk-İslâm Sentezi. Yayınlanacak pek çok eseri de henüz kitaplaşmamıştır. “Türk Millî Kültürü” eserinden dolayı Türkiye Millî Kültür Vakfı’nın büyük armağanını kazanmış ve yine aynı vakıf tarafından büyük kültür armağanını almıştır. Daha sonraları pek çok kültür armağanları almıştır. 56 Lisans eğitimini 1984 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamlayan Öcal Oğuz, daha sonra, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden 1987 yılında yüksek lisans, 1991 yılında da doktora derecesini aldı. 1992 yılında Hacettepe Üniversitesi Türk Halkbilimi Anabilim Dalı’na yardımcı doçent olarak atanan Dr. Oğuz, 1995 yılında doçent oldu. Türk halkbiliminin çeşitli alanlarında Ahmet Yesevi, Bilkent, Gazi, Hacettepe Üniveristesinde, Folklor Metodolojisi, Halk Hikâyeleri, Türk Destanları ve Türk Mitolojisi konularında dersler veren Dr. Oğuz, hâlen Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü Halkbilimi Anabilim Dalı başkanlığı ve Türk Halkbilimi Anabilim Dalı’nda öğretim üyeliğini sürdürmektedir. Bugüne kadar ulusal ve uluslararası kongrelerde sunulmuş elli civarında bildirisi, yüz civarında makalesi ile halkbiliminde yöntem, halk şiirinde türler ve âşık edebiyatı konularında hazırlanan yedisi yayımlanmış sekiz kitabı bulunmaktadır. Ayrıca Âşıkça, Bozok, Millî Folklor, Karadeniz Teknik ve Türklük Bilgisi’nin de içinde bulunduğu çeşitli dergilerde yayın danışmanı, yayın kurulu üyesi ve yayın yönetmeni olarak görev yapmıştır. Bunların dışında, TRT’de “İllerimiz ve Folklorümüz” (1987-1990), “Şehirlerimiz ve Efsanelerimiz” (1991) ve “Sözün Kısası” (1992) adlarıyla programlar hazırlamıştır. Dr. Öcal Oğuz’un aldığı ödüller arasında Âşıklık Geleneğine Katkı Ödülü ve İhsan Hınçer Türk Folklorüne Hizmet Ödülü yer almaktadır. 57 Kırgızistan 31 Ağustos 1991, Özbekistan 1 Eylül 1991, Türkmenistan 27 Ekim 1991, Kazakistan 16 Aralık 1991de bağımsızlıklarını ilan ettiler. Not: Azerbaycan ise 28 Mayıs 1918’de Azerbaycan demokratik Cumhuriyetini ilan etmiştir.
15
Balkanlardan, doğuda Büyük Okyanusa, kuzeyde Kuzey Buz Denizinden
güneyde Tibet’e kadar olan geniş bir sahada yaşamlarını sürdürmektedir58.
Buraların yanı sıra Türklerin toplu olarak yaşadıkları yerler; Tatar, Başkurt ve
Çuvaş Türklerinin bulunduğu İdil-Ural Bölgesi; Doğu Sibirya’da Kuzey Buz
Denizi ve Baykal Gölü arasında Yakutistan; Altay Dağları ile Baykal Gölü
arasındaki sahada Altay, Hakas ve Tuva Türkleri; Balkanlarda, Makedonya, Batı
Trakya, Romanya Türkleri, Irak’ta, İran’da, Suriye’de, Afganistan’da,
Avrupa’nın değişik ülkelerinde yaşayan Türkler, ABD’de yaşayan Türkler ile
Avusturalya’da yaşayan Türkler sayılabilir59.
Tezimize konu olan, Türk Devlet ve Topluluklarını demografik özellikleri
açısından değerlendirdiğimizde; Azerbaycan Türkleri 8.202.500(2002),
Türkmenistan Türkleri 6.070.000 (2003), Kazakistan Türkleri 18.227.878
(1989), Kırgızistan 5.092.000 (2004), Özbekistan 25.498.700(2004), KKTC.
200.587(1996), Nahcivan Türkleri 350.000, Başkurt Türkleri 3.444.000(1989),
Çuvaş Türkleri 1.839.228 (1989) Dağıstan Türkleri 1.802.000 (1992),Gagauz
Türkleri 213.112 (2000) Balkar Türkleri 122.309(2000) Kırım Türkleri
2.632.400, Yakutistan Türkleri 1.2 milyon, Tatar Türkleri 7.026.237 (2000)
Karakalpak Türkleri 423.436(1984), Karaçay Türkleri 415.000, Ahıska Türkleri
629.000, Nogay Türkleri 98.203 (2000), Karapapak Türkleri 500.000 civarı,
Bulgaristan Türkleri 3 milyon civarı, Makedonya Türkleri 56.547 (2000),
Rodos Türkleri 4000, Suriye Türkleri 1.8- milyon, Irak Türkmenleri 1.283.709
(2000), İran Türkleri 30 milyon civarı, Afganistan Türkleri 2.547.650 (2000)
olduğu görülmektedir6061.
58 Yusuf Dönmez, “Türk Dünyasının Coğrafyası”, Türk Dünyası Özel Sayısı Mayıs-Haziran 1997, S. 15, s.60. 59 Yusuf Dönmez, a.g.m., s. 60. 60 Kaynaklar: Türkiye ve Türk Dünyası, Harp Akademileri Komutanlığı, Mayıs 1997, Mehmet Saray, Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi, Ankara, 1999, Zakir Avşar, Ferruh Solak ve Selma Tosun, “Türk Dünyasının Demografik Yapısı” Türk Dünyası Özel Sayısı Mayıs-Haziran 1997, S. 15, s. 74-152. 61Not: Balkar Türkleri, Tatar Türkleri, Ahıska Türkleri, Nogay Türkleri, Karapapak Türkleri, Makedonya Türkleri ve Irak Türkmenleri nüfus sayıları; Zakir Avşar, Ferruh Solak ve Selma Tosun tarafından kaleme alınmış olan “Türk Dünyasının Demokrafik Yapısı” adlı makaleden alınmış olup, bu değerler tahmini değerlerdir.
16
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
YAŞAR KALAFAT’IN TÜRK DÜNYASINA YÖNELİK GÖRÜŞLERİ
3. 1. Türk Kültür Kimliği Görüşü
Yaşar Kalafat eserlerinde, milli kültür ve milli kültürün önemine vurgu
yapmıştır. Kalafat milli kültürü toplumu bir arada tutan birleştirici bir unsur
olarak görmektedir. Ona göre; kültürlerine sahip çıkamayan toplumlar,
varlıklarını devam ettiremezler62. Var olan toplumsal birlik ve bütünlüğü
koruyabilmek; özellikle milli, kültürel değerlere sahip çıkıp, onları yaşatmakla
mümkün olabilir.
Kalafat, Türk milli kültürünü ortaya çıkarmak amacıyla dünya
coğrafyasında dağınık halde, çeşitli siyasi otoriteler altında yaşayan Türklerin
halk inançlarını bilinçli bir metot anlayışı içerisinde kaleme almıştır. Dünyanın
çeşitli yerlerinde ister bağımsız, ister özerk, isterse azınlık şeklinde yaşıyor
olsun, Türklerin kültürel yaşantılarını ayırt etmeksizin araştırıp incelemiştir.
Kültür araştırmaları esnasında elde ettiği ortak ana değerleri, Dış Türklernin
ortak kültürel değerleri kabul etmiş, bölgesel farklılıkları da kültürel zenginlik
değerleri olarak görmüştür63.
Kalafat, bir milletin kimliğini ortaya çıkaran en önemli unsurun o milletin
kültürü olduğu görüşündedir. O, Türklüğü izah ederken, merkeze kültürü
koymaktadır. Ona göre; Türk kültürel kimlikli olmak Türk soylu olmak değil,
Türk kültürlü olmaktır64. Ona göre, Türk kimliği Türk kültürü ile izah edilebilir.
Ancak, Türk kültürü; Türk ırkı ile sınırlı değildir65. Türk kültürlü halkların hepsi
Türk kimliklidir66. Kalafat’a göre Türklük (Kimlik olarak), bir objeden
beslenmemektedir. Türklük bir din olgusu değildir. Türkler tarihleri boyunca
çeşitli dinlere girmişlerdir. Günümüzde de Türkler tek bir dine mensup
değillerdir. Türklük bir dil olgusu da değildir. Nitekim günümüzde Türkçeyi
konuşan Türkler olduğu gibi dili başkalaşmış ama halen Türk olarak yaşayan
Türklerde vardır. Türklük bir siyasi rejim olgusu da değildir. Türkler tarih
62 Bakınız: Yaşar Kalafat “Atatürk Halk Kültür Milli Kimlik”, Erciyes, Ağustos 2004, S. 320, s. 6-7. 63 Bakınız: Yaşar Kalafat “Kuzey Irak’ta Kültürel Kimlik” Erciyes, Şubat 1998, S. 242, s. 1-2. 64 Kalafat, “Bölgesel İstikrarda Türk Halk Kültürünün Yeri ve Önemi”, siyasetkulisi.com. 65 Kalafat, Güney Türkistan’dan Türkiye’ye Meseleler ve Türk Kültür Kimliği, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yay., İstanbul, 1995, s. 22. 66 Kalafat “Bölgesel İstikrarda Türk Halk Kültürünün Yeri ve Önemi” siyasetkulisi.com 19.01.2006, 6/ 1 . vd.
17
boyunca farklı siyasi rejimler olurmuşlar, farklı siyasi rejimlerde yaşamışlardır.
Kalafat’a göre Türklük bir yaşam biçimidir67. O, Türklüğü; Türk Kültürünün
yaşandığı coğrafya ile sınırlandırır. Dolayısıyla Türklük ona göre bir fiziki
antropoloji olgusu değil bir sosyal antropoloji olgusudur68. Bu görüşünde
Mustafa E. Erkal ile aynıdır. M. Erkal da Türk kültürel kimliğini bir ırkın adı
değil Orta Doğudan Orta Asya’ya, Balkanlara kadar belirli bir kültür birliğinin
adı olarak görür69.
Eserlerinin çoğunu, farklı coğrafyalarda yaşayan Türklerin halk inançları
karşılaştırması olarak vücuda getiren Kalafat, bu sayede zenginlik kabul ettiği
ince farklılıkları gün yüzüne çıkarmıştır. Bu tür çalışmalar sayesinde yaşatılan
ancak; tüm Türkler tarafından bilinmeyen farklı halk inanç değerlerinin de
yaşam sahası genişlemiş olmaktadır.
Kalafat, kültürü bir strateji70 olarak kabul etmektedir. Siyasi ve coğrafi
faktörlerin birleşmeye ve birlikte hareket etmeye engel olduğu durumlarda
kültür, birleşmede ve birlikte hareket etmede önemli etken olabilmektedir.
Örneğin, İran siyasi devlet yapılanması ve devletin siyasi anlamda işleyişi
bakımından, Türkiye Cumhuriyeti ile uyuşmamaktadır. Ancak kültürel anlamda
bakıldığı vakit İran Türklüğü71 ile Anadolu Türklüğü arasında bir benzerlik
vardır. Bu durumda kültür, halk inançları stratejik anlamda siyasi ve sosyal
ilişkilerde çimento vazifesi görebilmektedir. Kültür bu yönü ile strateji amaçlı
kullanılabilir, kullanılmalıdır.
Kimliği belirleyen temel öğe; kültür, kültürün merkezinde ise halk
kültürü vardır. Halk kültürü ise çoğunlukla inançtan beslenmiştir. Kimliklerin
oluşmasında dil, din, tarih, arkeoloji, müşterek vatan kadar halk kültürü de
önemli yer tutar.
67 Kalafat,“Halk Kültüründen Milli Kimliğe”, Orta Karadeniz Kültürü (Hazırlayanlar: Bahaeddin Yediyıldız, Hakan Kaynar ve Serhat Küçük), Ankara, 2005, s. 201. 68 Kalafat, “Hıristiyan Türkler ve Milli Kültür Paradigması”, Erciyes, Şubat, 2006, S. 69 Mustafa E. Erkal, “Kültürel Kimlik ve Türk Kimliği”, Türk Dünyası Özel Sayısı, Mayıs-Haziran 1997,S. 15, s. 396. 70 Yunanca bir kelimedir. Generalin sanatı anlamına gelir. Milli hedeflerin gerçekleştirilmesi maksadı ile bir milletin harpte ve sulhte Silahlı kuvvetleri ile birlikte siyasi, ekonomik ve psiko-sosyal kuvvetlerini geliştirmesi ve kullanması sanatıdır. Kültür Stratejisinden kastedilen ise; 1) Milli hedeflerin gerçekleştirilmesinde uluslararası politikada kültürün güç unsuru olabileceği 2) Bir millet çok devlet olarak yaşayan Dış Türklerin fikir ve ülkü birliğine varmasında kültürün birleştirici bir unsur olarak kullanılabileceği düşüncesidir. 71 Bakınız: Yaşar Kalafat, Jeokültürel Boyut İran Türklüğü, Yeditepe Yay., İstanbul, 2005
18
Türklük denilince muhakkak Türk soyluluğu, Türk dili, Türklerin belirli
siyasi sınırları anlaşılmamalıdır. Türklük, kültürel bir olgudur. Türk kültürü,
bilhassa halk kültürünü paylaşan herkes genel manada Türk kabul edilir. Bu
yönüyle Türklük bir bağlayıcılık bir birleştiricilik rolüne de sahiptir72.
3. 2. Türk Dinine Dair Görüşü Din, insanla beraber var olmuş, insanla beraber var olacak olan bir
kurumdur. İnsanlık tarihinde ne kadar geriye gidilirse gidilsin, dini inançtan
yoksun bir topluluğa rastlanmaz. Kaldı ki, tarih öncesi dönemlerde bile
insanoğlunun çeşitli inançlara sahip olduğu, yapılan ilmi çalışmalardan
anlaşılmaktadır.
Türklerin eski dini inanışları ve ilk Türk Dininin tespiti üzerinde birçok
bilim adamı araştırma yapmıştır73. Kalafat, Türklerin ilk dini inançlarının tek
tanrılı olduğunu, bu inancında Gök Tanrı inancı olduğunu kabul eder74. Bu
görüşünde Hikmet Tanyu75, İbrahim Kafesoğlu76, Bahaeddin Ögel77, Mehmet
Eröz78, İsmail Hakkı Danişment79 ile aynı görüştedir. Gök Tanrı inancının
nizamı ise ona göre töredir80. Bu inançtaki din adamının ismi Kam’dır. Din
adamından hareketle bu dine; Kamizm de denilmektedir. Y. Kalafat Türklerin
ilk dinlerinin Şamanizm olduğunu kabul etmez. Kamizm ve Şamanizm çağdaş
olup aynı coğrafyada yaşamışlardır. Dolayısıyla etkileşim sonucu zamanla
Şamanizm; Kamizm yerine kullanılmaya başlanılmış bir anlam kayması
olmuştur81. Tükler büyücülük kabul ettiği Şamanizm’e girmemişlerdir Kalafat
bu konuda Ziya Gökalp82 ve Harun Göngör ile aynı düşünmekte, Abdulkadir
inan83 ile ters düşmektedir.
72 Kalafat ile Mülakat, 18 Şubat 2005. 73 İbrahim Kafesoğlu, Bahaeddin Ögel, Emel Esin, Ziya Gökalp, Abdulkadir İnan, M. Fuat Köprülü, Hikmet Tanyu, Mehmet Eröz, Sencer Divitçioğlu, Şaban Kuzgun, Osman Turan, Faruk Sümer, Ruhi Fığlalı, Dursun Yıldırım, Nevzat Köseoğlu. 74 Kalafat, “Türk Halk İnançları Çalışmalarında Teori Metot ve Karapapağ Türk Halk Ozanı Şenlik”, Erciyes, Ağustos 1998, S. 248, s.16. 75 Hikmet Tanyu, İslamiyet’ten Önceki Türklerde Tek Tanrı İnancı, İstanbul 1986. 76 İbrahim Kafesoğlu, Eski Türk Dini, Ankara 1980. 77 Bahaeddin Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, İstanbul, 1998. 78 Mehmet Eröz, Eski Türk Dini ve Alevilik, Bektaşilik, İstanbul, 1992. 79 İ. Hakkı Danişment, Türk Irkı Niçin Müslüman oldu?, Konya, 1978. 8080 Kalafat, “Türk Halk İnanç Kültürü ve Taşıyıcı Özelliği”, siyesetkulisi.com. 81 Kalafat, “Alanya Yöresinde Kilit-Bağ-Kilitlenmek-Bağlanmak”, Alanya Kültür Semineri III., 2001, s. 492. 82 Ziya Gökalp, Türk Medeniyet Tarihi, İstanbul, 1976. 83 Abdulkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara, 2000.
19
Yaşar Kalafat, eserlerinde genellikle dünya Türk kültürünün halk inançları
boyutunu ele almıştır. Halk inançları yaşadığı toplumun geçirdiği tarih süreci
içerisinde uzak ve yakın komşuları ile etkileşimin, uzak ve yakın kültürlerle
alışverişin, toplumun girdiği dini inançların birikintisidir. Dolayısıyla toplumun
dini inanışı halk inançlarından ayrılamaz bir bütündür.
Kalafat’a göre, başlangıcından bu yana Türkler inanç hususunda; tarihi
kaynaklar ve günümüz etnolojik malzemesinin verdiği bilgiler çerçevesinde
incelendiğinde, tek Tanrılı bir dine inanmışlardır.84 Kalafat bu hususta Hikmet
Tanyu, Osman Turan ve Bahaeddin Ögel ile aynı görüştedir.85 Tanrıyı merkeze
alan bu inanç örgüsü “Tek Tanrılı” bir dini inançtır. Türkler Hıristiyanlık,
Musevilik, Lamaizm86, Kamizm, Gök tanrı ve İslamiyet’e inanmışlardır87.
Türk tarihinde Hunlar, Göktürkler, Gök Tanrıya inanmışlardır. Kalafat bu
görüşlerini Kaşgarlı Mahmut ve Göktürk Kitabelerinden beslemektedir88. Gök
Tanrı: Yüce, Ulu anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, “Gök Tanrı” denilince
Ulu Tanrı, Yüce Tanrı denilmiş olmaktadır. Kalafat, bu görüşünde ise Prof.
Dr. Harun Güngör ile aynı görüştedir89. Türkler tarihleri boyunca çok tanrılı
bir dinin mensubu olmamışlardır. Bu özellik Türklere girdikleri ve yeni tanış
oldukları dinlerle sürekli yeni sentezler yapabilme fırsatı vermiştir. Böylece
Türk kültürü zenginlik kazanmıştır90. Başlangıçtan beri Türkler ehli
Kitaptırlar91. Türklerin bu özelliği geçirilen süreç içerisinde dini kültürel
zenginliğin oluşmasına sebebiyet vermiştir. Yeni tanışılan tek tanrılı dinler
ile kendi tek tanrılı dinlerinin normatif kuralları arasında sentez yapan Türkler
dini değerlerini zenginleştirmişlerdir.
84 Kalafat, Giresun Yöresi ve Örnekleri ile Türk Halk Sufizmi, Erciyes, Aralık 2005, S. 336, s.10. 85 Bahaeddin Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları II., İstanbul, 2001, s.88. v.d.., Dünden Bugüne Türk Kültürünün Gelişme Çağları, İstanbul 1988, s.707 v.d. 86 Lamaizm: Günümüzde Tibet ve Moğolistan’da görülen bir inanç sistemidir. Tibet Budizmi de denilen bu inanç sisteminde tabiata tapılır. Dini lideri Lamadır. Lama inanç sistemi 13 yüzyılda önemsenmeye başlamıştır. Lamaizmde ahlaki öğütler, nefisle mücadele ve tefekkür çok önemlidir. 87 Kalafat, “Türk Halk inançları Atlasında Kıbrıs”, Türksoy, Temmuz 2001, S: 4, s. 35. 88 Kalafat, “Eski Türk Dininin İsimlendirilmesi Başlıklı Yazıya Dair”, Erciyes, Şubat 1997, S: 230, s. 14. 89 Harun Güngör, “Eski Türk Dininin İsimlendirilmesi Üzerine”, Ümran Günay Armağanı, Ankara, 1996, s. 34-38. 90Kalafat, “Türk Halk inanç Kültürü ve taşıyıcı Özelliği” www.siyasetkulisi.com. 91 Kalafat, “Giresun Yöresi Örnekleri İle Türk Halk Sufizmi”, Erciyes, Aralık 2005, S: 336, s.10.
20
Gök Tanrı dininde Ataların ruhları kutsal kabul edilir. Kalafat, ataların
ruhuna saygıyı Totem kabul etmeyip, ruhların kutsal kabul edilmesini, atalara
saygı olarak görmektedir.
Kalafat, Türklerin en eski dini olarak bilinen Tengricilik inancının din
görevlisi olan Kam’ların fonksiyonları ile Şamanların fonksiyonlarını kesin
bir çizgi ile ayırır. Kalafat’a göre, Kam, Tengricilik dininde din adamıdır.
Şaman ise Şamanizm’de büyücüdür. Kalafat, bu görüşünde “Şamanizm;
“Türklerden ziyade Moğollar, Tunguzlar vb. gibi kavimlerde görülen ilkel bir
büyü sistemidir ve asla bir din hüviyetinde değildir.” görüşüne sahiptir.
Şamanizm belki Putperestlikle bağdaştırılabilir ama Gök Tanrı inancı gibi
Tek Tanrılı bir inanç sistemi ile kesinlikle bağdaştırılamaz.”92 diyen Şaban
Kuzgun ve Mehmet Dikici93 ile ile Türklerin Şamanizm sistemine girmedikleri
hususunda hemfikirdir94. Ancak Ziya Gökalp95, Abdulkadir İnan96, İbrahim
Kafesoğlu97 Eski Türklerin İslamiyet’ten önce bir dönem şaman olduklarını
söylemektedirler. Kalafat bu bilim adamları ile de görüşlerinde ters
düşmektedir.
Kalafat, Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar devam eden ilahi nizam
tebligatının Hz. Nuh’tan sonra Hz. Yafes ondan Hz. Türk’e geçtiğini
düşünmektedir98. Türk inanç tarihinde Türkler Tanrı’nın “Türk Kağanları”
Türk töresini uygulayıp devam ettirmeleri için gönderildiğine inanırlardı. Bu
yönü ve özelliği ile, Türk kağanın ilahi bir kutsanmışlığı ve görev (Töre)
mesuliyeti vardı. Bu özellik ve ilahi tebliğ mesuliyetini Bilge Kağan’ın kitabe
yazısında görmek mümkündür.
Araştırmacıya göre, Türk inanç tarihinin hiçbir döneminde Türkler,
Yahudi Dini ve Hıristiyan mezheplerinde görüldüğü gibi, Üzeyir99 Tanrının
oğludur, Melekler “Tanrının kızlarıdır”, türünden Tanrıyı bireyselleştirici ve ona 92 Şaban Kuzgun,“İslam’dan Önceki Dönemlerde Türklerde Din…Atalarımız Şamanist Değildi” Tarih Düşünce, Mart 2000., S. 200, s. 22-35. 93 Mehmet Dikici, Türklerde inançlar Ve Din, Ankara,2005, 371. 94 Kalafat, “Geçmişten Günümüze Türklerde Din”s.. 7/ 4. 95 Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, İstanbul 1976, s. 116-125. 96 Abdulkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara, 1954, s.1 v.d. 97 İbrahim Kafesoğu, “Eski Türk Dini”, Tarih Enstitüsü Dergisi, S.3, Ayrı basım. İstanbul 1973, s. 20. 98 Bu konuda Hikmet Tanyu ile aynı düşünmektedir. Bakınız: Hikmet Tanyu, İslamlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı inancı, Ankara 1980. 99 Kur’an’da adı geçen fakat peygamber olup olmadığı kesin bilinmeyen zatın adı. İslam bilginleri onu veli sayarlar fakat, Hıristiyanlar onu İsa’nın oğlu kabul ederler.(İslami Terimler Sözlüğü, İslam Bilgi Merkezi yayını, İstanbul 1988.)
21
insani vasıflar yükleyici, inanç içinde olunmamıştır. Tanrıya kutsal bir varlık
olarak bakan Türkler, Tanrıyı; memnun etmek için yılın belirli zamanlarında
törenler düzenlemişler, ayinler yapmışlar ve kendilerinden onun memnun
olması için ona kurban kesmişlerdir.
Din bir milletin kültürünün temel unsurlarından birisidir. Aynı zamanda
din, bir milleti millet yapan duyguların çoğunluğuna da damgasını vurmaktadır.
Günümüzde İslamiyet’i sair (çeşitli) Türk kesimleri içerisinde en iyi yaşayan
Anadolu Türkleridir. Kültürel birliktelik ve zenginlik adına Anadolu Türkleri
diğer Türk kavimlere yardımcı olmalıdır. Bu sayede dini inanç bir köprü
vazifesi ile birliktelik yaratmak için bir stratejik güç olarak kullanılabilir.
Araştırmacı dini inanışları kültürel kimlik oluşumuna katkısı yönüyle
ele almıştır. Türkler Müslüman olmadan önceki inanç sistemlerinin özelliklerini
de sosyal hayatlarına taşımışlarıdır100. Şüphesiz ki; kültürlerin, özellikle de
halk inançlarının beslenme ve şekillenme damarlarından birisi de toplumun
var oluşundan bu yana girmiş olduğu çeşitli dinler ve dini inanışlardır. Bu
özellikten dolayı Yaşar Kalafat, Türklerin şu andaki çoğunluğunun inandığı
İslamiyet’le sınırlı bir din olgusu çizmemiş, Türklerin tarihleri boyunca girmiş
oldukları dini inanışları da irdeleyip, Türklerin bugünkü kültürel değerlerinde
önceki dönemlerde inandıkları dinlerin kültürel zenginliğe katkısına da vurgu
yapmıştır.
3. 3. Türk Yurdu Görüşü
Kalafat, Türklerin yaşadıkları yerlerde nüfus sayısı ve etnik çoğunluğuna
bakmadan bağımsız, özerk veya azınlık olduklarını ayırt etmeden, dünyanın
neresinde Türk varsa oralarda imkanları ölçüsünde araştırmalar yapmıştır.
Dolayısıyla Türklerin yaşadığı her yeri Türk yurdu kabul etmiştir.
Araştırmacıya göre, Türk kültür coğrafyası; Türklerin tarih sahnesine
çıktıkları zaman ile eşdeğer olup Türklerin eser bıraktıkları her yerdir. Türk
kültürü eserleri arasında Göktürk Kitabeleri, Kutadgu Bilig101, Divan-ı Lügat-it
Türk102, Atabetü’l Hakayık103 gibi eserler sayılabilir104.
100 Kalafat, “Kültürel Küreselleşme ve Mistik Folklor”, Milli Folklor, Bahar 2002, S. 53., s. 162. 101 Yusuf Has Hacib tarafından kaleme alınan eser, iyi insan olma yollarını, ahlâk kurallarını konu edinir. Yer yer toplumsal hayatı, kurumları, folkloru ve inançları dile getirir. 102 Divan-ı Lügat-it Türk "Türk Sözlüğünün Divanı" anlamına gelir ve Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmıştır. Yalnız bir sözlük değil; İslâm'dan öncesi Türk edebiyatını, tarihini, coğrafyasını, folklorunu, mitolojisini aydınlatan ansiklopedik nitelikte bir eserdir.
22
Türklerin ilk yurdunun, Ergenekon’un alınmasının yanı sıra, Türklerin
Ural Altay kavmi oldukları, Uluğ Türkistan’dan gelerek neşet ettikleri
görüşlerinin yanı sıra ilk yurdun Orta Avrupa, Kafkaslar ve Ortadoğu olduğu
görüşleri de vardır. Araştırmacının görüşlerinde bu izleri takip edebiliyoruz.
Türkler atlı göçebe bozkır medeniyetinin ve daha sonraki yıllarda
imparatorluklar kurmuş bir halk olmanın sonunda bugün itibari ile
çoğunlukta olmadıkları yerlerde azınlık olarak varlıklarını sürdürmektedirler.
Avrupa Türklüğünün bir kısmı ile Amerika Birleşik Devletleri Türklüğü son
yüzyılda oluşmuş iken Arap ülkelerindeki Türklük büyük ölçüde asimile
olmuştur. Bugün Atayurt denilince; G. Sibirya, Uluğ Türkistan, Anayurt
denilince; Anadolu ve yakın çevresi anlaşılmaktadır.
Türklerin yurt anlayışları büyük ölçüde onların din anlayışı ve buna
bağlı olarak Türklerin dil anlayışı ile izah edilebilir.
Bugün itibari ile Türk Dünyası; Tuva, Tuluet, Kızıl, Hakasya, Altay,
Yakutistan, Doğu Türkistan, Moğolistan’ın belirli bir bölümü, Tacikistan ve
Özbekistan’ın belirli bir bölümü, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan,
Azerbaycan, Nahçivan, Dağıstan, Kuzey Kafkasya’nın bir bölümü, İran’ın
Türk Coğrafyası, Irak ve Suriye’nin Türkmen bölgeleri, Anadolu, Kıbrıs,
Rodos’un bir kısmı, Batı Trakya, Bulgaristan ve Doğu Avrupa ile
Romanya’nın belirli bir kısmı, Tataristan, Çuvaşistan, Kırım, Makedonya’nın
bir kısmı, Rusya Federasyonu’nun Moskova gibi Türklerin yaşadığı
merkezler akla gelmektedir.
3. 4. Türklüğün Mistik Boyutu
Kalafat’a göre Türklük ismini Türk Ata’dan105 almıştır. Türk Ata, Hz.
Adem’in torunlarından olan Hazer’in oğlu Yafes’ten türemiştir. Türk Ata,
ilahi tebligat yapılan tebligatçılar hiyerarşisinde yer almaktadır106. Bu tebligatın
(Bildiri) akaidi Türk Töresi ve bu töreyi besleyenler tümüyle Türk’tür. Bu
tebligatın dili Türkçe idi. Bu itibarla Türk dili ilahi bir muhteva içermektedir.
Bu bildirilerin ulaştığı coğrafyalar ise Türk dünyası coğrafyasını oluşturmuştur.
103 Edip Ahmet Yükneki tarafından Türkçenin Arapça ve Farsçadan üstün olduğunu kanıtlamak için kaleme alınmış bir eserdir. “Hakikatlerin Eşiği” manasına gelir. 104Kalafat ile Mülakat, 18 Şubat 2005. 105 Tarih sahnesine çıkan ilk Türk’ün adıdır. 106 Kalafat, “Halk Bilimi İtibariyle Türkmen Milli Kültüründe Devamlılık”, Serhat Kültür, Mayıs 2005, S. 2005/5, s. 48.
23
Türk dili ulaştığı farklı coğrafyalarda, yeni sentezlere girdi. Bu sayede
yerli dil ile ilahi dil birleşti. Bu gelişme bir taraftan Türk dilinin yayılma
alanı bulmasına, bir taraftan ise zenginleşip gelişmesine sebep oldu. Türkçenin
lehçelerinin oluşması bununla izah edilebilir.
Türk töresinin yayıldığı Coğrafyalarda Türklük dairesi kapsamına
giren halklar doğal olarak fiziki antropoloji anlamında farklılıklar içermiştir.
Bunun içindir ki, Türk fiziki yapısında, farklı fiziki antropolojik özellikler
gözlemlenir.
Türkçenin, Rabca gibi (Kur’an-ı Kerim Arapçası) matematiksel bir dil
oluşu, onun eriyip gitmesini önlemiş, zenginliğini ve gücünü günümüze
kadar taşıyabilmesini sağlamıştır. XI. Yüzyılda İslamiyet ile tanışan Türkler,
Türk Ata ile birlikte tanış oldukları bu dinde, Hz. Muhammet (sav)’ın
yanında yer almışlardır.
Kalafat, Türk Ata’nın dinini, Tengricilik kabul eder. Bu din, tek tanrılı
bir dindir. İslamiyet’le büyük benzerlik göstermektedir.
3. 5. Kültürü Strateji Olarak Kabul Etmesi Kalafat, kültürü; toplumu bir arada tutan milli bir birikim, gelecek için
yaşama teminatı olarak görür. Bu yönüyle kültürün muhafaza edilmesi
hayatiyet arz eden bir öneme sahiptir. Ulus devletler kültürel varlık ve
değerlerini korudukları sürece, yaşamlarını devam ettirebileceklerdir. Gelişen
ve değişen dünya şartlarında, ulus devletlerin yaşam sürecini tehdit eden en
önemli unsur, ulus devletler içerisinde yer alan küçük etnik unsurların
ayrışmaya itilmesidir. Bu etnik ayrımcılığının önüne, ince farklılıkları
demokratik değerler çerçevesinde zenginlik kabul edip ana unsurlarda
birleşmek yoluyla geçilebilir.
Günümüzde, kültürel küreselleşme, âdeta uluslar üstü süper güç
konumundaki yönlendirici merkezlerin; bilgi, sermaye, teknolojilerini
kullanarak, yerel kültürlere destek sağlayarak, ulusal kültürleri küresel
kültürlerle mücadele edemez hale getirmektedir. Bu noktada kültürel kimliği
korumak kendiliğinden oluşmuş stratejik bir güç olmaktadır. Aksi halde;
24
halk kültürü elden çıkmış ise, “siyasi sınırlar göstermelik kalmıştır.”
demektir107.
Kalafat’a göre gelişen ve değişen dünya şartlarında, dünya devletleri
siyasi ve ekonomik bütünlük içerisine girmektedirler. Bu bütünlük sınırları
sembolik hale getirmektedir. Sınırların sembolik hale geldiği günümüzde,
ulus devletleri ayakta tutan yegane birleştirici ve yaşatıcı unsur; kültür,
özde ise, halk kültürü olmaktadır. Kültür bu yönü ile jeo-kültürel anlamda
stratejik bir güç haline gelmektedir108. Kalafat, Kültürel strateji görüşünü
Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Milliyet davası şuursuz ve onursuz bir dava
şeklinde mütalaa edilmemelidir. Milliyet davası siyasi bir mücadele konusu
olmadan önce şuurlu bir ülkü meselesidir.” sözüyle destekleyip Türkiye
dışındaki Türklerin öncelikle kültür meseleleri ile ilgilenilmesi gerektiğini
vurgulamaktadır109. Bu görüşünde Kültürü jeo-politik, jeo-ekonomi gibi bir güç
olarak görmektedir.
107 Kalafat, “Kültürel Küreselleşme ve Mistik Folklor”, Milli Folklor, Bahar 2002, S. 53, s. 167. 108 Kalafat, “Sınır Ötesi Bölgesel Kültür Dayanışmasından Bölgesel Siyasi Yapılanmaya”, Ermeni Araştırmaları, Sonbahar 2004, S. 14-15., s. 23. 109 Kalafat, “Günümüz Türk Dünyasına Genel Bir Bakış”, Erciyes, Haziran, 1992, S. 174, s. 4.
25
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TÜRK DÜNYASINA DAİR HALK İNANÇLARI TESPİTLERİ
4.1.Bağımsız Türk Cumhuriyetleri Halk İnançları Tespitleri
Bu bölümde; Yaşar Kalafat’ın, Dış Türklere yönelik halk inançları
çalışmaları ele alınarak, incelenecektir.
4.1.1. Azerbaycan Türkleri Halk İnançları
Kafkaslarda yer alan Azerbaycan Cumhuriyeti; batısında Ermenistan,
kuzeybatısında Gürcistan, güneyinde İran, doğusunda Hazar Denizi ile sınırdır.
Ülkenin yüzölçümü 86.660 km2dir. Başkenti Bakü olan Cumhuriyet, 30 Ağustos
1991’de SSCB’den bağımsızlığını ilan etmiştir. 2002 nüfus sayımına göre, ülke
nüfusu 8.202.500’dür110. Azerbaycan Cumhuriyeti’ni oluşturan asıl etnik unsur
Azeri Türkleridir111. Ülkenin toplam nüfusunun %90’ını Azeri Türkleri
oluşturmaktadır. Nüfusun geri kalan %10’luk dilimini; Rus, Lezgi, Avar,
Ukraynalı, Tatar, Gürcü, Yahudi, Ahıska Türkleri (18.000), Kürt, Tat’lar
oluşturmaktadır112. Yaşar Kalafat Azerbaycan Cumhuriyetine muhtelif defalar
gitme fırsatı bulmuştur113. Azeri Türkleri halk inançları ile ilgili tespitleri
şunlardır:
Azeri Türklerinde, çocuk ana rahmindeyken annenin istek ve arzularına
göre, çocuğun cinsiyetini tahmin etme yaygındır. Rüyasında balık ve elma
gören kadının çocuğunun kız olacağına inanılır. Hamile hanımın canı tatlı
yiyecekler isterse çocuğunun oğlan olacağına inanılır.
Azerbaycan’da yerikleme114 inancı vardır. Yerikleyen annenin canının
çektiği yiyecek mutlaka temin edilir. Bunu temin eden çok sevap kazanmış
110 Kaynak:www.tika.gov.tr. 111 Ali Güler, Suat Akgül ve Atilla Şimşek, a.g.e., s. 45. v.d. 112 Mehmet Saray, Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi, Ankara, 1999, s. 15. 113 20-22 Kasım 1997 tarihinde “Azerbaycan Folkloru (Toplama, Tetkik, Neşir) Problemleri Sempozyumu” , 29 Temmuz-6 Ağustos 1998 tarihleri arasında Bakü’de Azerbaycan Yazarlar Birliği ve Dede Korkut Ansiklopedisi hazırlama merkezinin birlikte hazırladıkları “Dedem Korkut Toplantısı”, 7-8 Nisan 2000 tarihinde Bakü’de; “Kitabı Dede Korkut Destanı’nın 1300 Yıllık Jübilesi Sempozyumu”, 7-8 Nisan 2000 tarihinde Bakü’de; “Kitabı Dede Korkut Destanı’nın 1300 Yıllık Jübilesi Sempozyumu” , 21-24 Mayıs 2001 tarihinde Kafkas Albanları Araştırma Merkezi tarafından “Etnomedeni-İrsi Beynelhalk İlmi Konferansı”, 6-7 Haziran 2002 tarihinde Bakü’de “Bakü-Tiflis-Ceyhan Neft Kemerinin Beynelhalg Konferansı”, 9-11 Ocak 2003 tarihinde Azerbaycan’da “Orta Asya Türk Geçmişinden Orta Asya Türk Geleceğine” sempozyumları düzenlenmiş, bu sempozyumlara katılmak için Yaşar Kalafat Azerbaycan’da bulunmuştur. 114Hamile olan kadının canının türlü yiyecekler istemesidir. Anadolu’da da “Aşermesi” denilmektedir
26
kabul edilir. Annenin bu arzusu yerine getirilmezse, çocuğun anne karnında
zayıflayıp öleceğine inanılır115.
Azeri Türklerinde “Nazara” inanılmaktadır. Bebeğin nazardan korunması
için, bebeğe nazar boncuğu takılır. Bu sayede bebeğin, kem (kötü) gözlerden
korunduğuna inanılır. Çocuk doğduktan sonraki onuncu gününde, “On
günlüğü”116 dökülür. Doğum yapmış annenin yanına yabancı birisi veya çiğ et
sokulmaz. Aksi halde anne ve çocuğun korkacağına inanılır. Azerbaycan’da
al karasından korunmak için gelinin başucuna sarımsak asılır117.
Azerbaycan Türklerinde, çocuğa ismini büyükler koyar. Çocuğa “Ad
koyma” merasimi yapılır. Buna merasime Ad günü veya Ad verme merasimi
denilir. Bu uygulama, çocuğun kırkı çıkmadan mutlaka yapılır. Çocuklara
genelde tek isim konulur. Azerbaycan Türklerinde, doğum günü yapılmaz, “Ad
günü” yapılır. Ad gününde, pilav pişirilip gelenlere ikram edilir118.
Azerbaycan Türklerinde anne hamile kaldıktan sonra, doğum yapıncaya
kadar, saçını kesmez. Saçını kestirirse, çocuğunun ömrünün kısalacağına
inanılır. Doğan çocuğun ise anne saçı119 çocuk bir yaşını dolduruncaya kadar
kesilmez. Bir yaşını dolduran çocuğun saçı kesilir. İlk saçı kesene, bahşiş
verilir. Ayrıca, ilk saçın kesildiği gün yemek verilir. Kestirilen ilk saç, el ayak
altına atılmaz. Temiz kabul edilen bir yere gömülür. Çocuk ilk emeklediğinde,
ilk yürüdüğünde, küçük toy120 yapılır. Çocuğun ilk defa dişi çıktığı vakit
buğday, ceviz ve soğanın karışımından yapılan, özel bir yiyecek hazırlanır. Yedi
eve pişirilen yemek dağıtılır. Bu sayede, dişin kolay çıkacağına inanılır.
Çocuğa dişi çıkınca, “diş hediği”121 yapılır.
Azerbaycan Türklerinde, “Kırklama”122 çok önemsenir. Canlı doğup da
sonradan yaşamayan çocukların yaşamayışı kırklı olmaya bağlanır.
Azerbaycan’da erkek çocuklar sünnet yaptırılır. Sünnet olma yaşı 4-6‘dır.
Sünnet yapılacak çocuk için, “sünnet toyu”123 düzenlenir.
115Yaşar Kalafat, “Lenkeran Folklor Müşaveresi ve Azerbaycan Halk Sufizmi”,Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1998, S. 3, s. 168. 116 Doğumun onuncu gününde yemek ikram edilmesidir. 117 Kalafat, “Türk Halk İnançlarında Sarımsak ve Soğan ile ilgili Hususlar”, Serhat Kültür, Ocak 2005, S. 2005/1, s. 34. 118Kalafat, “Lenkeran Folklor Müşaveresi ve Azerbaycan Halk Sufizmi”, s. 169. 119 Çocuğun anne karnındaki saçıdır. 120 Eğlence, yarenlik. 121 Diş yemeği. 122 Çocuğun doğumundan sonraki ilk kırk gündür. 123 Sünnet için yapılan yemekli ve müzikli eğlence.
27
Çocuğu olmayan kadınlar bellerini çektirirler. Hocaya giderler. Çocukları
olması için, adak adama yaygındır. Çocuğu olmayıp da sonradan çocuğa
kavuşanlar, adadıkları adağı ivedilikle yerine getirirler
Azerbaycan Türklerinde; kızlar genelde 18, erkekler ise 20-25 yaşlarında
evlenir. Kız kaçırma yoluyla evlilikler görülse de, genelde istemeye dayalı
evlenmeler yaygın olarak görülür. Kızın babası, kızının kanaatini mutlaka
sorar. Evlenmede, kızın rızasının alınması önemlidir. Tek eşli evlilik yapılır.
İki erkek kardeşten ölen erkek kardeşin eşinin diğer erkek kardeşle evlenmesi
uygulaması, Azerbaycan Azeri Türklerinde görülmez. Ancak Kudalık124
görülmektedir.
Azerbaycan’da evlenen kızlara, gelin geldikleri evin eşiğinden girmeden
önce, ayaklarının yeni evlerine hayır getirmesi için, kurban kesilir. Gelinin
ayağının altına basıp kırıp geçmesi için tabak konulur125. Tabağın kırılması
ile kötülüklerin uzaklaştıklarına inanılır126. Azerbaycan’da gelinin ses saklama
uygulaması vardır, gelin konuşmak için hediye alır.
Azerbaycan’da “At” önemlidir. Gelin alma, genelde, “at” ile olur. Gelin
yeni evine girmeden önce, atın karnının altından geçirilir. Bu uygulama
esnasında, Allah’tan (cc.) erkek çocuk dilenilir. Azerbaycan’da, büyük bir
kesim, atı “Murâd” olarak görmektedir. Atın, rüyada görülmesi iyiye işaret
sayılır127.
Azerbaycan’da genç delikanlılar sevdiklerine samimiyetlerini ifade etmek
için “Seni atam gibi istiyorum” derler. Atam gibi istemek, “Seni babamı
sevdiğim kadar seviyorum” demek anlamına gelmektedir. Azerbaycan’da
imam nikahı yapılan kadın, evliliğinin yedinci gününde mutlaka banyo yapar.
Bu şekilde kadının aklanıp paklanıldığına inanılır. Bu uygulamaya Yedisini
dökme denilir. Yedisini dökmeyen kadının elinin, bereketsiz olacağına
inanıldığından, kadının eli yemeğe dokundurulmaz.128 Böyle kadınlara pis
anlamında Murdar denilir.
124 Tarafların birbirlerinin kız kardeşleri ile evlenmeleridir. 125 Bu uygulama Kafkas Türklerinin hepsinde görülen bir uygulamadır. Bu uygulamadaki amaç gelin yeni evine girerken etrafındaki kötü iyeleri gürültü çıkartıp korkutmak, dolayısıyla kötülüklerden ziyade iyiliklerle yeni eve girme, yeni eve bereket getirmedir. 126Kalafat, a.g.m. s. 171. 127Kalafat, a.g.m. s. 153. 128Kalafat, a.g.m., s.159.
28
Birbirlerini çok seven çiftlerin, birbiri ardı sıra öldüklerine inanılır.
Anadolu’da ölen kişilerin ardından söylenen, “Ömrünü size bağışladı.” sözü
Azerbaycan’da da yaşatılmaktadır. Azerbaycan’da beddua yapılınca: “Vay’ına
oturayım” denilir. Vay, ölmüş kişi demektir.
Yaşayan biri, rüyasında ölmüş birisi tarafından çağrılırsa ya da onunla
bir yere beraber giderlerse o yaşayan kişinin öleceğine inanılır129.
Defin için cemaat gittiği yoldan geri dönmez, mutlaka yolunu değiştirir.
Cenazeye gidenler siyah giyilir. Azerbaycan’da ölen merhumun ardından “Yas
çadırı” kurulur. Yaslı aile, taziyeye gelenleri, evinin önüne kurulan çadırda
kabul eder. Yas çadırı ölümü müteakip 7 gün açık kalır. Ayrıca ölümün 40. ve
sene-i devriyesinde yas çadırları tekrar kurulur. Ölümün 52. günü, ölenin, etinin
kemiğinden ayrıldığına inanılır.
Işık ile ilgili özellikle dini folklor muhtevasında ortaya çıkan bu inanışa
göre, ölen bir kişinin mezarından ışık çıkıyor ise, o kimsenin dünya dan
vazgeçmediğine inanılır130.
Azeri Türlerinde, Nevruz/ Yenigün Bayramında Yasin-i Şerif okunur.
Geçmişte ölmüşlerin mezarları ziyaret edilir. Camiler ziyaret edilip pilavlar
pişirilip, beraberce yenilir131.
İşe başlanılması ile ilgili olarak, herhangi bir işe sağdan başlanılmasının
bereket ve uğuruna inanılır. Azerbaycan’da büyüklük ile ilgili yaşayan bir halk
inancı vardır. Kişi oğlu, bir şeyin büyüklüğünden bahsediyorsa başını göğe
kaldırır ve yukarılara bakar. Bunun anlamı senden büyük değilim demektir.
Bu hareket, tanrıyı yukarıda düşünmüş olmanın bir tezahürü olarak karşımıza
çıkmaktadır132. Azerbaycan’da selamlaşmak, insanlık görevi olarak kabul
edilir. Selam çok önemlidir. Bir kişi, aynı kişi ile, on defa da aynı yerde
karşılaşsa, mutlaka selam verir. Bu, selamlaşmanın birlik ve beraberliği
kuvvetlendirici ve bereketi arttırıcı önemi olduğuna inanılır.
Azerbaycan halk inançlarında, Ters motifi133 çok önemlidir. İnanca göre,
Al Karası134 kendisine söylenenin tersini yapar. Mesela, ona git denilince;
129Kalafat, a.g.m., s. 172.. 130Kalafat,“Geçmişten Günümüze Türk Halk inançlarında Işık”, Milli Folklor, Kış 1993, S. 20, s. 32. 131 Kalafat,“Lenkeran Folklor Müşaveresi ve Azerbaycan Halk Sufizmi” , s. 171. 132Kalafat, a.g.m., s. 159. 133Kalafat, “Türklerin Dini Tarihi, Türk Halk İnançlarında Ters Motifi”, Abdurrahman Çay’cı Armağanı, Ankara 1995, s. 297-307.
29
gelir, gel denilince; gider. Al, avradı; loğusa kadınları, cünüp gezen insanları
basar. Azerbaycan’da kapı eşiğinde durmak veya kapı eşiğinde oturmak iyiye
yorulmaz. “Kapı tabanında kerametlik alâmeti vardır” denilir.
Halkın benimsediği değerler, edebiyattan ve onun alt kolu olan nazımdan
ayrı düşünülemez. Azerbaycan Türkleri halk inançları, Azeri şairler elinde
ehilce dile getirilmiştir. Bu şairlerden birisi de Üstat Şehriyar’dır. Üstat şehriyar,
ölümden sonra ölenin ruhunun üç gün evini terk etmediği ile ilgili halk inancı
ile bağlantılı olarak;
“Ölümünden sonra da özü görür her şeyi
Anam! Biçare Anam! Evimizin Güneşi!” dizelerini,”
Sevilen kişilerin ölmelerine rağmen seven kişilerin arasında dolaştığı
ile ilgili olarak;
“ Hayır ölmeyübdir o! İşitirem sesini,
Üşüyende yine duyuram od sesini.
Görürem vermiş yine uşaklarla baş başa
Yine tuz döker aşa.”
Ölen bir kişinin öldükten sonra dünya da sevdiklerini yanına
çağırdığına inanılır. Bu üstad şehriyarın dizelerinde;
“Ben o gece atamı gördüm, yuhumda gördüm.
Anama seslen de anam hay verdi ona.” dile getirilmiştir.
Azerbaycan’da kişiler arası çıkan problemlerde bir Ermeni’nin başka
bir Ermeni ile dövüştüğünü görünce “Vur! Vur!” demesi yerine Azerbaycan
Türkleri böyle durumlarda “Vurma bağışla yazıktır, günahtır” der. Dolayısıyla
Azeri Türklerinin dövüşenlere yaklaşımında, bir yapıcılık vardır. Azerbaycan’da
insanlar, bir başkasının yanında parasını alenen çıkartmazlar. Bu uygulama
parayı nazardan korumak paranın bereketini kaçırmamak için yapılan bir
uygulamadır.
Azerbaycan’da, Nevruzda, Yasin-i Şerif okutulur. Camilere gidilir.
Kabirler ziyaret edilir. Camilere gidilince, evdeki insan sayısı kadar mum
yakılır. Bu sayede ömürlerin uzayacağı inancı vardır.
134 Al Karası: Türk dünyasının hemen her yerinde görülen ve günümüzde de etkinliği süren bir iyedir. Üreme ve Çoğalmanın düşmanıdır. Daha çok loğusa kadınlar ile yeni doğan çocuklara musallat olduğuna inanılır( Kalafat Doğu Anadolu’da Eski Türk inançlarının İzleri, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara1999, s. 24. v.d.).
30
Azerbaycan’da yayın organı olarak 100.000 tirajlı Azadlık , TV kanalı
olarak Azerbaycan 1, 2, ANS TV kanalları izlenilmektedir. Çanak antenlerden
ise Türkiye’den yayın yapan bütün kanallar seyredilebilmektedir.
4.1.2. Kazakistan Türkleri Halk İnançları
Kazakistan, Kazak Türklerinin yaşadığı ülke manasına gelmektedir.
Ülkenin yüzölçümü 2.717.300 kilometrekaredir. Ülke doğusunda Çin,
güneyinde Kırgızistan ve Özbekistan, batısında Hazar Denizi ve Türkmenistan,
kuzeyinde ise Rusya ile çevrilidir. 16 Aralık 1991’de bağımsız olmuştur.
Anayasa ile Kazakça ülkenin resmi lisanı, Rusça da etnik gruplar arası iletişim
lisanı olarak kabul edilmiştir. Kazakistan’ın nüfusu 1989 yılı yapılan sayımlara
göre 18.227.878’dir135. Bu nüfusun % 57.2 sini Kazak Türkleri, %27.2 sini
Ruslar, %3.1 ini Ukraynalılar, %10.9unu ise diğer milletler oluşturmaktadır136.
Yaşar Kalafat’ın Kazakistan’da yaşayan Türklerin halk inançları ile ilgili
tespitleri şunlardır:
Çocuk konusunda Kazaklar: “Verirse Allah verir” düşüncesindedirler137.
Hamile kadınların yeriklemesi önemsenmektedir. Hamile kadının isteği
karşılanmaz ise çocuğunun sağ ve sol yanağında bir çukurluk oluşacağına
inanılır. Kazaklarda erkek çocuk evin çatısı olarak görülürken, kız çocuk evin
bereketi kabul edilmektedir.
Hamile kadın çocuğu karnında kımıldamaya başladığında, hamile ilk
kimi görür ise çocuğun o kişiye benzeyeceğine inanılır. Bu inanıştan dolayı
kazak hamile kadınların huysuz, ayyaş, pis, sarhoş kişilere bakması iyi
karşılanmaz.
Kazaklarda uyumayan çocuğa Kur’an-ı Kerim’den ayetler okunur138. Bu
uygulama ile çocuğun rahatlayarak uyuyacağına inanılır.
Kazak Türklerinde çocuğu olmayan anne adayı Baksı’ya139 okunması için
götürülür. Baksı anne adayına okur. “Tu tu tu” deyip anne adayını efsunlar.
Bu sayede çocuğu olmayan anne adayının çocuğunun olacağına inanılır140.
135 Mehmet Saray, Kazakların Uyanışı, s. 9.v.d. 136 www.tika.gov.tr. Kazakistan. 137Kalafat, “Kazakistan’daki Türk Halk inançları”, Milli Folklor, Yaz 1999, S. 41, s. 67. 138Kalafat, “Uluslararası Türk Medeniyet Kongresi ve Kazakistan Gezi Notları ile Baksilik-Halk İnançları” s. 230. 139Ayrıntı için bakınız: Kalafat, “Baksicilik”, Erciyes, Mart 2000, S. 267., s. 2. 140Kalafat ,“Kazakistan’daki Türk Halk İnançları”, s. 66.
31
Kazak Türkleri sürekli düşük yapan anne adayının düşük yapmasını
önlemek için devenin yününden yapılmış iplik ile düşük yapacak anne
adayının eteğinin ön tarafını dikerler141. Bu işlem üç gün bazen gün
görmüş diye tabir edilen o yerin yaşlı kadınlarından birisi bazen de Baksi
tarafından yapılır. İşlem yapılırken Kelamı-ı Kadim okunur. Böylece düşük
yapmanın önleneceği inancı vardır142.
Kazakistan ve Anadolu’da zamanla edep kapsamına giren uygulamalardan
birinin de gelinin hamileliğini evin erkeklerden saklamasıdır. Anadolu ve
Kazakistan’da halkın dilek ve temennilerde bulunmak için ulu zatların
türbelerine gittiği, buralarda ulu zatların yüzü suyu hürmetine dilekte
bulunurken önce, örneğin; hastası için şifa diliyorsa bütün hastalar için
dileyip sonra kendisinin hastası için dilemesi uygulamasının halk sufistik
anlayışının bir neticesi olarak ortaya çıkmıştır.
Kazaklarda bebek dünyaya gelmeden erkek evi bebeğin giysilerini
hazırlar. Doğumdan sonra Görümlük yapılır. Çocuğun ailesi tarafından düğün
toyu benzeri bir toy düzenlenir. Bebeğe hediyeler getirilir. Bala (çocuk)
kırkından çıkınca çocuğa kına yakılır. Kına, çocuğun banyo suyuna katılarak
yapılır. Böylece çocuğun görünmeyen kötülerden korunacağına inanılır.
Kazaklarda, hamile kadına yüklü anlamına gelen Juktu denilir. Aşeren
kadına, Jerik143 denilir. Jerik olan kadınlarda kadının canı ekşi çekiyorsa
doğacak çocuğun kız olacağına inanılır. Oğlan doğuracak anne adayının ise
canının tatlı çekeceğine inanılır. Ayrıca ekşi gıdaları bir kadının yerikleme
döneminde canı çok çekiyorsa, doğacak çocuğun haşin, hırçın olacağına
inanılır. Anne karnındaki çocuk kımıldamaya başladığı zaman, anne ilk defa
kimi görürse doğacak çocuğun huyunun, karakterinin ilk görülen kişiye
benzeyeceği inancı vardır.
Kazak Türklerinde, doğan çocuğun göbeği temiz bir bıçakla kesilir. Bu
bıçak yıkanır. Uygun bir yer bulunarak toprağa gömülür. Toprağa gömme
esnasında, anne gömülen yere bakmamalıdır. Anne bakarsa başka çocuğunun
olmayacağına inanılır144. Kesilen göbek 7 gün sonra düşer. Düşen göbek bir
atın yelesine takılır. Böylece çocuğun at gibi hızlı ve cesur olacağına inanılır. 141 Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk inançları I. , s. 318. 142Kalafat,“Kazakistan’daki Türk Halk İnançları”, s. 66. 143 Yeriklemiş hamile kadın anlamındadır. 144Kalafat,“ Kazakistan’daki Türk Halk İnançları”, s. 67.
32
Çocuk doğumları kazaklarda müjdelenir. Çocuk doğumunu ilk müjdeleyen
çocuğu at ya da para verilir145.
Doğan çocuğun göbeği yedi gün içerisinde düşer. Düşen parça bir erkek
çocuğunun parçası ise bir atın yelesine takılır. Böylece çocuğun at gibi cesur ve
atak olacağına inanılır. Düşen parça bir kız çocuğunun ise kısrağın yelesine
takılır. Böylece kız çocuğunun ilerde uysal ve sakin olacağına inanılır.
Çocuk dünyaya gelince ilk müjdeyi doğumu ilk duyan çocuk verir. Bu
çocuğa hediye verilir. Bu hediye çoğu zaman At ya da Para olur.
Kazak Türklerinde, doğumdan sonra Görümlük146 yapılır. Bu amaçla
koyun soyulur. Düğün toyu gibi büyük toy yapılır. Toyda Kelam-ı Kadim
okunur. Doğan çocuğun vatana millete hayırlı olması için dualar edilir. Bu toya
Şıldehana denilir147. Bala148, kırkından çıkınca kına yakılır. Kına balanın banyo
suyuna katılarak yapılır. Bundaki amaç tiksinmeyi önlemektir.
Kazak Türklerinde balaların sünnet yaşının 3-5-7. yıllar olmasına büyük
özen gösterilir. Sünnet yaptırılacak çocuk heyecanı yatışması için çcuk ata
bindirilip dolaştırılır.
Kazaklar, evlilikte kız kaçırma yöntemini önceden seçmezlerdi. Ama
şimdi bu gelenek vardır. Kazaklar kesinlikle yakın akraba ile evlenmezler.
Amca dayı çocukları kardeş sayılır. Evlenme yaşı genel olarak 25’tir.
Evlenmeyen kızlara karı kız149 denir.
Evlenecek çiftlerde erkeğin yaşının kızın yaşından büyük olmasına dikkat
edilir. Evlenecek kıza mutlaka kanaati sorulur.Kızın rızası alınır. Sorma işini
kızın annesi ve arkadaşı üstlenir. Kızın gönlü varsa evlilik gerçekleştirilir150.
Kazaklarda ölümden sonra, ölü evine baş sağlığına gelinir. Kazaklarda
ölünün ruhunun 40 gün evinden gitmediğine inanılır. Ruh için 40 gün ölünün
öldüğü yerde mum yakılır. Kazakistan’da mezarlar birkaç kattır. Mezarların
üzerinde birkaç metre yükselen kuleler vardır151.
145 Kalafat, “Uluslararası Türk Medeniyet Kongresi ve Kazakistan Gezi Notları ile Baksilik-Halk İnançları” s. 228. 146 Doğan çocuğu akraba ve çevredekilerin görmeye gelmesidir. 147Kalafat, “Kazakistan’daki Türk Halk İnançları”, s. 67. 148 Çocuk. 149 Yaşlı kız anlamında kullanılır. 150 Kalafat, “Uluslararası Türk Medeniyet Kongresi ve Kazakistan Gezi Notları ile Baksilik-Halk İnançları” s. 232. 151 Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk inançları II, Babil Yayınları, Ankara 2005, s. 249.
33
Kazak Türklerinde it uluması iyiye yorulmaz. İt uluyunca, kötü bir
olayın vuku bulacağına inanılır152.
Kazakistan’ın Almatı Tolgar bölgesi, Baksi bölgesidir. Tolgar
bölgesinden alınan su, Baksi inancına göre kutsaldır. Kazakistan’da diplomalı
aynı zamanda psikolog olan birçok Baksi vardır153. Baksilik, anne babadan
evladına geçmektedir. Kazakistan’da yaşatılan Baksi inancına göre, Baksicilik;
İslamiyet’in belirli bir dönemi olarak kabul edilir. Müslüman olmadan
Allah’ın birliğine inandıklarına vurgu yapan Baksiler kendilerini Müslüman
olarak tanımlamaktadırlar154.
Ayna ile ilgili yaygın bir inanış vardır. Ayna kırılan evde o gün kavga
çıkacağına inanılır.
4.1.3. Kırgızistan Türkleri Halk İnançları
Kırgızistan, Kırgız Türklerinin yaşadığı ülke anlamına gelmektedir.
Ülkenin yüzölçümü 198.500 km2dir. Nüfusu 2004 sayımlarına göre
5.092.000’dir155. Nüfusun %50’sini Kırgız Türkleri, %23’ünü Ruslar, %12’sini
Özbekler, %3.1’ini Ukraynalılar, %2.9’unu Almanlar, %8’ini ise diğerleri
oluşturmaktadır156. Başkenti Bişkek’tir. Yaşar Kalafat’ın Kırgızistan Türkleri
halk inançları tespitleri şunlardır:
Kırgız Türklerinde bebek dünyaya geldiğinde, bebeğin karakterinin
bebeği ilk kucaklayankişiye benzeyeceğine inanıldığından orada bulunanlar ve
bebeği ilk kucaklayan çok önemlidir. Bu inanç atasözlerine “Bebek gönülde
olunca değil elinde olunca benzer, Bebek göbeğini kesen ebeye benzer.” gibi
atasözlerine girmiştir157. Kırgız Türkleri bebeğin göbeğini ayakkabının yanına
koyarak keserler. Bu uygulamadaki temel amaç, bebeğin yaşının ayakkabı gibi
uzun ömürlü olması inancındandır158. Böylece bebeğe uzun ömür dilenmiş
olur.
Kırgız Türklerinde yeni doğan bebeğin ağzına, özel hazırlanmış bir mama
sürülür. Bu mama kurutulmuş işkembe ile eritilmiş tereyağdan oluşmuş bir
152Kalafat,“Kazakistan’daki Türk Halk İnançları”, s. 68. 153Kalafat, Altaylardan Anadolu’ya Kamizm, Şamanizm, s. 63. 154Kalafat, a.g.e., s. 65. 155 Kaynak: www.tika.gov.tr. 156 Mehmet Saray, Modern Kırgızistan’ın Doğuşu, Ankara 2004, s.6. 157Kalafat, “Uluğ Türkistan’da Halk Sufizmi”, s. 163. 158 Bize göre ayakkabının uzun ömürlü kabul edilmesi ayakkabının altının çok yere dakonmasından kaynaklanmaktadır.
34
karışımdır. Bu mamanın çocuğun ağzına sürülmesiyle, bebeğin ömrü boyunca
yoksulluk görmeyeceğine inanılır. Ayrıca, bu mamayı sürdükleri için çocuğun
ileride hayvancı olacağı inancı da vardır.
Kırgız Türkleri yeni doğan çocuğun kafasını -kindik enesini- yuvarlak
olması için elleriyle şekillendirirler. İnanca göre dünya yuvarlaktır. İnsan da
dünyaya benzemelidir. Kafası yuvarlak olan çocuğun zeki olacağına ve yüksek
makamlara gelebileceğine inanılır. Kırgız Türkleri yeni doğan çocuğun
kundağını uzun ömür sürmüş yaşlı birisinin urbasından yaparlar. Böylece
kundağa sarılan çocuğun uzun ömürlü olacağına inanılır159.
Kırgız Türklerinde çocukları yaşamayan aileler çocuğu yaşayan çocuklu
annelerin elbiselerinden 9 veya 40 yama alırlar. Bu yamalardan çocuğu
yaşamayan annenin yeni doğan çocuğu için bir kundak hazırlanır. Bu
sayede çocuğun yaşayacağına inanılır.
Kırgız Türklerinde yeni doğan çocuğa ilk gömleğini yaşlı bir kadın
giydirir. Gömlek kırk gün boyunca çocuğun üzerinden çıkarılmaz. Kırk gün
sonra çıkarılır. Çocuk, doğumunun kırkıncı günü, kırk kaşık su ile yıkanır.
Çıkarılan gömlek ise yaşlı bir ölenin mezarına beraber gömülür. Bu
uygulamanın yapılmasındaki temel amaç ölen kadın dünyada yaptıklarından
hesaba çekilirken sorgu meleklerinin günahsız çocuğun gömleğini görüp
gömleğe istinaden yaşlının günahlarını bağışlaması inancındandır.160
Kırgız Türklerinde bebek doğumunun 40. günü yıkanır.( Önceleri de
yıkanır ama kırkıncı gün mutlaka yıkanır.) Bebek yıkandıktan sonra temiz
elbiseler giydirilip beşiğe yatırılır. Gelen akrabalar bebeğe hediye olarak
kumaşlar getirirler. Ayrıca bebek beşiğe konulmadan evvel beşiğe bir aşık
kemiği konulur. Aşık kemiğinin sayısı 3-5-7 gibi tekil sayılardan olmalıdır.
Kemik konulurken bebeğin beş tarafı yukarı kaldırılır. Bebeğin sağ tarafına
“en en en” denilir. Meleklerin sağ tarafta olduğun inanılmasından bu
uygulama yapılır. Böylece iyili meleklerinin çocuğun ömrü boyunca çocuğa
yardım edeceklerine inanılır.
Kırgız Türklerinde, çocuğun kırkı çıkıncaya kadar gelen misafirlere özel
bir yemek ikram edilir. Bu yemek Çeyintek (işgembe ile kavrulmuş yağ) ile
159Kalafat, a.g.m. s. 164. 160Kalafat, a.g.m., s. 164.
35
buğday unu karıştırılarak yapılır. Bu yemekten bebeği ilk defa bebeği beşiğine
koyan kişiye de ikram edilir. Bebek, beşiğe konulunca üzerine dokuz kat örtü
serilir. Sebebi, Kırgızlarda dokuzun kutsanmış sayı olmasıdır.
Kırgızlarda kırkı çıkan çocuğun saçı kesilir. Saç saklanır. Çocuğun saçını
kesecek kişi çok önemlidir. Bu kişi onurlu ve gururlu herkes tarafından
sevilen birisi olmalıdır. Saçı ilk kesen kişiye gömlek hediye edilir.
Kırgızlarda gömleğin özel bir anlamı vardır. İlk saça Karın saçı denilir.
Kırgızlarda “Süt kardeşliği” önemlidir. Süt kardeşi olanlar kesinlikle
evlenemezler. Bu yüzden anne çok dikkat etmelidir. Aksi halde annenin bunun
hesabını öbür dünyada vereceğine inanılır.
Kırgız Türklerinde, erkek çocuklar 3-5 veya 7 yaşında sünnet yaptırılır.
Sünnet yaşının tek bir sayıya tekabül etmesi önemlidir. Sünnet yapılırken,
çocuğa oyalanması için kemikli et verilir. Buna “Cilik” denilir. Sünnetten
sonra sünnet düğünü yapılır. Sünnet düğününe gelen davetliler at, inek gibi
büyük hediyeler getirirler.
Kırgız Türkleri, çocukları ilk yürümeye başlayınca Tuşo Toyu yaparlar.
Tuşo toyu yaptırılan çocuğun da uzun ömürlü olacağına inanılır.
Erkek çocukların saçları ilk olarak 3-5 yaşında tıraş edilir. Saçın
kuvvetli olması için ustura ile tıraş ettirilir. Yine Kırgız Türkleri çocuklarını
3-5 yaşlarında sünnet ettirirler. Sünnet yaptırma Kırgızlarda Müslümanlığa
giriş olarak kabul edilir. Kırgızlarda sünnete çok büyük önem verilir.
Süt kardeşliği uygulanması görülür. Süt kardeşler kesinlikle evlenemezler,
evlenmeleri günah kabul edilir.
Kırgız Türklerinde kız istenilmeden evvel kız evi oğlanı, oğlan evi de kız
beğenmiş olmalıdır. Bunun ardından kız istenir. Buna Kuda Olmak denilir.
Kırgızlarda evlilik iki türlü yapılır. Birincisi şeklinde ikincisi ise al agayıp diye
bilinen kız kaçırma şeklinde olur. Kaçırılan kız ağlar. Kırgızlara göre Kut
mutlu olacağı eve ağlayarak girer. Ancak Kırgızlarda kız kaçırma ile
evlenme pek olumlu karşılanmaz. Kırgızlarda birbirlerine akraba olmayı çok
isteyen aileler arasında Bel Kudalık161 vardır. Çocuklar dünyaya gelmeden
başlar. Her iki tarafta ters cinsiyetli (Kız-erkek ya da erkek-kız şeklinde) çocuğa
sahip olurlarsa birbirlerine adanmış kabul edilirler. Buna bel kudalık denilir.
161 Dilden değil belden (evlendirilerek) akrabalık bağı kurmaktır.
36
Oğlan tarafı kız tarafına küpe getirir. Buna nişan denilir. Kudalık sonucu
yapılan evliliklere Möçe denilir. Bel kudalığında iki taraf sözleşmiş sayıldığı
için ayrılmak ayıp sayılır. Özellikle kız tarafının dönmesi çok ayıplanır.
Yaptırımı vardır. Kız tarafı döner ise oğlan tarafına 9 inek 9 deve 9 tavuk
gönderir. Bel kudalığından mağdur olan tarafın yapacağı bedduanın tutacağına
inanılır. Bu tür olayları anlatan Kırgız halk destanı da vardır162. Bel kudalığını
oğlan tarafı bozabilir. Oğlan tarafı kız tarafı gibi yaptırıma tabi tutulmaz. Bir
Kırgız atasözünde Tebetey tiygen tendikke kön böyt (Başında şapkası olanın
beğenmeme hakkı vardır) denilmiştir. Dolayısıyla Kırgızlarda erkeklerin hakkı
kadınlardan daha ağır basmaktadır. Kırgızlarda gelin, ocağı ilk defa yakarken
ocağa yağ atılır. Böylece ocağın hiçbir zaman sönmeyeceğine inanılır.
Çocukları çok olan ailelerin ocaklarının sönmeyeceğine inanılır. Kırgızlar
ayrıca gelin yeni evine gelince cününot163 yaparlar. Bu selamlama manas
destanında da anlatılmaktadır164.
Kırgız Türklerinde nikah kıyılırken bir tasa temiz su konulur. Suya biraz
tuz ve şeker eklenir. Nikah sonrası davetlilere bu sudan ikram edilir. Bu sudan
içmenin iyiliğine inanılır. Kırgızlarda tuz çok önemlidir. Tuza tattırılan bir
kimsenin kötülük yapmayacağına inanılır. Ayrıca nikahtaki bekar devetlilerin
bu suyu içmeleri mutlaka sağlanır. Böylece bekarların kısmetlerinin açılacağına
inanılır.
Kırgızlarda gerdek yatağına büyük önem verilir. Gerdek gecesi kızın
yengeleri kızın yatağına bir buçuk metre uzunluğunda bir bez sererler. Ertesi
gün bu bezden kızın temiz çıkıp çıkmadığı anlaşılır. Kız temiz çıkmaz ise kıza
verilen bütün hediyeler geri alınır. Bu durum kız için kara leke kabul edilir.
Kırgız Türkleri İslamiyet’i din olarak kabul etmeden önce ateş ve ışığı
mübarek olarak kabul etmişlerdir. Bundan dolayı ölülerini yakıp kemiklerinin
küllerini savurmuşlardır. İslamiyet’e geçtikten sonra ise ölülerini kefenleyip
gömmeye başlamışlardır.
Kırgız Türklerinde ölünün çıktığı evin kapısı ev sahibi tarafından açılıp
kapatılmaz. Aksi halde o evden bir ölünün daha çıkacağına inanılır. Ölü evine
komşular tarafından üç gün yemek getirilir. Böylece ölü sahibinin acısı
162Kalafat, a.g.m. s. 168. 163 Selamlama merasimidir. 164Kalafat, a.g.m. , s. 170.
37
paylaşılarak hafifletilmeye çalışılır. Ölü evinde ocak yakılmaz. Ölü evinde üç
gün içerisine yapılacak yemeğin kanlı olabileceği inancı vardır. Bu yüzden
evdeki bütün sular dökülür.
Kırgız Türklerinde ölüm olan evde, 40 gün boyunca mum yakılır.
Böylece insan doğduğunda 40’ı yapıldığı gibi öldüğünde de 40’ı yapılmış olur.
Kırgızlarda ölenin ardından bir hayvan kesilir. Ölen itibarlı birisi ise hayvan
kara olur. Kara, Kırgızlarda büyüklüğün simgesidir165.
Kırgızlarda cenazede ağlayarak saç yolunur. Yas tutulur. Bu uygulama ile
ölene olan saygı gösterilmiş olur. Kırgız Türklerinde eskiden genç kadın kocası
ölünce bir yıl yas tutardı. Ancak günümüzde bu uygulama kırk gün kadar
sürmektedir.
Kırgız Türklerinde ölünün mezarının üzerine 3-5-7 veya 9 tane halı
konulur. Bunlar İmama, mevta kız ise kız kardeşine erkek ise erkek kardeşine,
bazen de satılarak fakirlere verilir.
Kırgız Türklerinde ölünün çıktığı evin hanımı bir yıl kara elbiseler giyer
ikinci yıl ak elbiseler giymeye başlar. Bu olaya Kara Cesir Ak Cesir adı
verilir. Ölen erkeğin eşi genç ve dürüst birisi ise eşinin akrabası ile tekrar
evlenebilir. Ya da sembolik olarak kadının bağımlı kalması için ve nikahsız
yaşamanın iyi olmadığına inanıldığı için dul kadın ibrik ile evlendirilir. Bu
bazen de küçük bir çocuk olur166.
Kırgızlarda nazara büyük önem verilir. Nazardan korunmak için üzerlik
otu ve tütsü tedavisine inanılır. Tütsünün insanları olduğu gibi hayvanları da
kem gözlerden koruduğuna inanılır.
Kırgız Türkleri akşam karanlığından sonra komşudan un, şeker, tuz gibi
malzemeler istemezler, komşuya vermezler. Eğer verilirse evin bereketinin
kaçırılacağına inanılır. Kırgız Türklerinde komşuculuk ve komşu hakkı çok
önemlidir. “Akrabanı üz ama komşunu asla” diye atasözü de bu durumu
desteklemektedir167.
Hemen bütün Türk kesimlerinde olduğu gibi Kırgızlarda da “at”
önemlidir. 7 yaşına gelen Kırgız erkek çocuklarına ağaç dalından bir sembolik at
165Kalafat, a.g.m. s. 173. 166Kalafat,a.g.m. , s. 173. 167Kalafat, a.g.m. s. 175.
38
yapılarak çocuk ata bindirilir168. Bu uygulama ile çocuk hem ata binmeyi ilk bu
şekilde öğenmiş olur hem de Kırgızlarda çubuk kesmek bir nevi and içmektir.
Çocuk and içmiş olur.
4.1.4. Özbekistan Türkleri Halk inançları
Özbek Türklerinin yaşadığı ülke manasına gelen Özbekistan 4.447.400 km2
yüzölçüme sahiptir. Nüfusu, 25.498.700’dur169(2003). Başkenti Taşkent olan
Özbekistan, Sovyet Rusya’nın yıkılmasıyla 20 Haziran 1991’de bağımsız
olmuştur. Coğrafi konum olarak Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin arasında yer
alan Özbekistan, kuzeyinde Aral Denizi ve Kazakistan, doğusunda Kırgızistan
ve Tacikistan, güneyinde Afganistan ve Türkmenistan ve batısında yine
Türkmenistan ile çevrilidir 170.
Ülke nüfusunun %88’ini Türkmenler oluşturmaktadır. Geri kalan %12’lik
dilimi ise Ruslar, Ukraynalılar, Yahudiler ve diğerleri oluşturmaktadır. Ülke
dini açıdan Müslüman %’90, Ortodoks % 6, diğer % 4 şeklindedir. Ülkenin
önemli yerleşim yerleri Taşkent, Buhara, Semerkant, Hokant, Namangan,
Andıcan, Ürgenç, Hive şehirleridir. Yaşar Kalafat’ın Özbekistan Türkleri halk
inançları tespitleri şunlardır:
Özbek Türklerinde gelinin hamile olduğu canının bir şeyler çektiğini
söylemesi ile anlaşılır. Örneğin, gelin canının; ayva, nar, erik, havuç, şeker
v.b. yiyecekler çektiğini söylüyorsa gelinin bu sözlerinden, hamile olduğu
anlaşılır. Aşerme Özbek Türklerinde de vardır. Aşeren kadının canının istediği
temin edilmeye çalışılır171. Hamile kadın çift canlı diye tabir edilir. Kadın
doğum yapıncaya kadar saçını kesmez. Resim çektirtmez. Düğün eti
yemez172.
Özbek Türkleri çok çocuklu ailenin güçlü bir aile olacağına inanır. Bu tür
ailelerde birbirine olan bağlılığın çok fazla olacağı inancı hakimdir. Halk
arasında “İt ol, kuş ol ama çok ol” denilir veya “Yalnız atın tozu çıkmaz tozu
168 Kalafat, “Orta Toroslar ve Türk halk inançlarında At”, Alanya Tarih Kültür Semineri, 1996, s. 78. 169 www.tika.gov..tr. 170 Mehmet Saray, Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi, s. 261. 171 Kalafat, Özbekistan Anadolu Karşılaştırmalı Türk Halk İnançları, , İstanbul, 1996, s. 12. 172 Kalafat, “Özbekistan-Anadolu Karşılaştırmalı Türk Halk inançlarında (Doğum)”, V. Milletlerarası Türk Halk Kültür Kongresi Bildirileri, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara, 1997, s. 250.
39
çıksa da sesi çıkmaz”, “Birleşen uzar birleşmeyen kısalır” denilir173. Özbek
Türkleri imece usulü ile iş yapmayı seven bir topluluktur. İmece; biçarelere,
evlenenlere, sünnet yaşı gelen öksüz çocuklara yapılır.
Özbek halk inançlarında hayırlı evlat sahibi olmak en büyük devlet
olmaktır. Ayrıca iyi niyetli olmak Özbek Türklerinde pek makbul kabul
edilir. İyi niyete sahip olmak yarım devlet olmak demektir.
Özbeklerde çocuğun adı çok önemsenir. Çocuğun adının ileride çocuğun
karakterinin oluşmasında çok önemli bir yere sahip olduğuna inanılır. Bazı
çocuklara Resul, Ekrem, Nebi gibi isimler konularak Allah’ın merhametinin bu
çocuklara yansıyacağına Allahın bu çocukları esirgeyeceğine inanılır174.
Özbeklerde düğün esnasında doğmuş çocuğa; Toyçi, seyahat esnasında doğmuş
çocuğa; Sefer adını verilir.
Özbek Türklerinin inancına göre, babanın erkek çocuğu üzerinde 3 borcu
vardır. Bunlar sünnet ettirmek, çocuğu meslek sahibi yapmak, çocuğun evlenip
ev kurmasını sağlamaktır. Sünnet önemlidir. Çocuk, yedi yaşına kadar mutlaka
sünnet yaptırılır. Çocuk bazen de sünnetli doğar. Sünnetli doğmuş çocuklara,
“sünnet” adı verilir. Sünnetle kesilen parça avlunun çiğnenmeyen bir kıyısına
gömülür. Özbek Türkleri, çocuklarının sünnet olmakla Müslüman olduklarına
ve erkek olduklarına inanırlar. Sünnetten sonra sünnet olan çocuğun
ziyaretine gidilir. Çocuğa sevindirici hediyeler verilir.
Özbek Türkleri çocuğu kötü ve yaman gözlerden korumak için hamile
kadın düğün ve cenazelere gitmez. Doğumdan önce biçki dikiş işlerine bakmaz.
Takı takmaz kimse ile dalaşmaz175.
Özbekler, yeni doğmuş çocuğun annesini; 3. babasını ise doğumunun; 5.
gününde tanımaya başladığına inanırlar. Doğumun beşinci gününde helva
yapılıp davet edilenlere ikram edilir. Doğum olurken, annenin başucuna;
ekmek, tuz, un konulur. Ayrıca anneye üzerlik koklatılır176.
Özbek Türklerinde evlenecek gençler, evlenmeden önce, “Gap gaştak”
merasimi yaparlar. Bu merasim evlenecek kişinin arkadaşlarını davet edip
onlara ikramlarda bulunması adetidir. Kız isteyen Özbek ailesine, kız evi: 173 Kalafat,“Özbekistan Halk Sufizmi”, s. 54. 174 Kalafat, a.g.m. s. 55. 175 Kalafat, “Özbekistan Anadolu karşılaştırmalı Halk inançlarında “Doğum”, V. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Gelenek Görenek İnançları Seksiyon Bildirileri, Ankara 1997, s. 251. 176 Kalafat, a.g.m. s.253.
40
“Oğlunuza gap gaştak yaptınız mı?” diye sorar177. Yapılmışsa erkek evi kız
istemeye kabul edilir.
Özbek Türklerinde Nikah düğünü178 yapılır. Bu dönemde damat adayı
odun yarma, çukur açma, binicilik, güreşçilik ile imtihan edilir. Özbeklerde kız
kaçırma ile evlenme de yapılmaktadır.
Özbek halk inançlarında evliliğin devam etmesi ve mutlu sürmesi için bazı
dini pratikler uygulanır. Hak peygamberimizin kızı gibi farz edilip insanların
problemlerinin çözümünü kolaylaştıran evliya kadınların şefaatine
başvurulur179.
Özbeklerde cuma ve pazartesi akşamları pilav yapılır. Ailelerin yaşlıları
abdest alıp geçmişte rahmetli olanları için dua ederler. Bilenler Kelam-ı Kadim
okurlar. Bilmeyenler Fatiha ve İhlas surelerini okurlar. Bu gecelerde kesinlikle
içki içilmez.
Özbeklerde dua çok önemlidir. Hayatın doğum, evlilik, ölüm her
döneminde duanın yeri çok önemlidir. Çocuk doğunca, “Mübarek olsun ömrü
uzun olsun, topluma yararlı olsun.” diye dua edilir.
Özbekler selamlaşmaya çok büyük önem verirler. “Edebin başı selam ile
başlar.” inancı Özbeklerde yaygındır. Edep çocuklara küçük yaşta kazandırılır.
Genç olan yaşlı olana Selamın aleyküm diyerek selam verir. Bu hareket edepli
olmanın göstergesi olarak algılanır. Selamlaşma hayatın tadını arttırır. Ruhu
tetikler denilir. Selam için “Allaha borçtur” denilir.
Özbek Türkleri, geç yatıp erken kalkmanın önem ve bereketine inanırlar.
Söz vermek ve sözünde durmak çok önemlidir. Özbek Türklerinde söylenmiş
söz, atılmış ok gibidir. Özbekler sadakanın maddi belaya def ettiğine inanırlar.
Bu inançtan dolayı Özbekler eskiden, ekin hasadına başlamadan hayır işler
yapıp, sadakalar verirlerdi.
Özbeklerde misafirin çok önemli bir yeri vardır. Yeni tanışılan bir kimse
çok kere eve yemeğe götürülür. Misafirin ağırlanmasında yalnız ev sahibinin
değil komşuların da sorumluluğu vardır. Özbek Türklerinde ev yapılırken
inşaatına, başlama esnasında temeline, bir canlı kurban edilir. Bu uygulama ile
177Kalafat, “Özbekistan Halk Sufizmi”, s. 58. 178 Damadın çeşitli hususlarda imtihan edildiği eğlenceli etkiliklerdir. 179 Kalafat, a.g.m. , s. 61.
41
evin yapımının, hayırlı olacağı inancı vardır. Ayrıca, yapılan evin uygun bir
yerine diken veya üzerlik gibi şeyler asılır.
Nazarın Özbek halk inançlarında, büyük bir yeri vardır. Nazarın
özellikle küçük çocukların ölümlerine yol açabileceğine inanılır. Özbekler aynı
gün hem el hem ayak tırnaklarını kesmezler. Özbek halk inançlarına göre,
Tırnak ve saç gece de kesilmez. Kesilirse uğursuzluk getireceğine inanılır.
4.1.5. Türkmenistan Türkleri Halk İnançları
27 Ekim 1991 yılında bağımsızlığını kazanan Türkmenistan Cumhuriyeti
488.000 km2 alana sahiptir. Başkenti Aşkabat olan ülke güneyinde İran,
güneydoğusunda Afganistan, kuzeydoğusunda Özbekistan, kuzeyinde
Kazakistan ve batısında Hazar Denizi ile sınırdır180. Ülke nüfusu 2003
sayımlarına göre 6.070.000’dir181. Bu nüfusun %73’ünü Türkmenler, %9’unu
Ruslar, %9’unu Özbekler, %2.5’ini Kazaklar, %1’ini Ukraynalılar, %1’ini
Ermeniler, %2’sini diğerleri oluşturmaktadır182. Yaşar Kalafat’ın Türkmenistan
Türkleri Halk İnançları tespitleri şunlardır:
Türkmenistan Türkleri hamile kadının doğacak çocuğunun cinsiyeti
hakkında çocuğun anne karnındaki hareketlerine göre fikir üretirler. Çocuk
anne karnının sağ tarafında kıpırdamaya başladı ise çocuğun erkek, ortadan
kıpırdamaya başladı ise; çocuğun kız olacağı inancı hakimdir. Aşkabat
çevresinde en çok rastlanılan isimler; Melis, Maksat, Mehri, Maya, Kızılgül,
Aygül, Akgül, Orazgül, Ramazan, Gül, Sülün, Tavus, Maya Gül, Oğul kurban,
Kıbçak,Oğul Nezir, Oğul Gerçek, Doyduk’dur183. Türkmenistan Türklerinde
çocuğa konulan bir isim herhangi bir sebeple değiştirilecek ise değişme anı için
ezan okunma anı seçilir. İsim değiştirme işlemi ezan okunurken ailenin en
yaşlısı tarafından yapılır.
Türkmenistan Türklerinde çocuğun saçı çocuk 12 aylık oluncaya kadar
kesilmez. Çocuk 12 ayı doldurunca çocuk için saç toyu tertiplenir. Saç
toyunda çocuğun saçı, sağdan başlanılarak dayısı tarafından kesilir. Kesilen
saç, dayıya bahşiş verilerek alınır184.
180 Mehmet Kaplan, Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi, s. 329. 181 www. tıka.gov.tr. 182 Türkiye ve Türk Dünyası, Harp Akademileri Komutanlığı Yayını, İstanbul, 1997, s.261. 183Kalafat,“Türkmenistan Halk Sufizmine Dair Notlar”, s. 24. 184 Kalafat, “Balkan Türklerinden Örneklemelerle Halk İnançlarımızda “Saç””, Erciyes, Ocak 2002, S. 301, s. 15.
42
Diş toyu, ilk çıkan diş için haftanın çarşamba ve cuma günü yapılır.
Ayrıca çocuğun yenilenerek çıkan dişi atın ayağını bastığı yere gömülür. Bu
uygulama ile çocuğun dişinin çok sağlam olacağına inanılır. Sünnet toyu;
Sünnet yaptırılan çocuğun parçası, 7 gün boyunca ailesi tarafından saklanır.
Daha sonra ya çiğnenmeyen temiz bir yere gömülür ya da akarsuya atılır.
Ak Toy; Peygamber Hazreti Muhammet’in yaşına ulaşmış olmanın
verdiği sevinçle yapılan toydur. Bu bir anlamda nasip olmuş olma için
şükür toyudur.
Türkmenistan’da eve giren geline “Ayağı düştü” denilir. Bu Anadolu’da
Gademli, uğurlu, ayağı iyi şeklinde söylenmektedir. Gelin eve ilk defa
gireceğinde sağ ayağının uğur getireceğine inanıldığından ilk defa sağ ayak
bastırılarak yeni eve girdirilir185. Gelin yeni evine girerken gerek
Türkmenistan’da gerekse Anadolu’da gelinin eli yağ ve bal batırılır. Bu ev
hanesine yeni katılan gelinin evdekilerle olan ilişkilerin yağ ve bal gibi olması
isteğinden kaynaklanır.
Türkmenistan’da gelin eve girmeden önce yüzüne un sürülür. Bu gelinin
ak olması içindir. Anadolu’da ise gelinin eli kaynanası tarafından un çuvalına
batırılır. Böylece kilerin bereketinin artacağına inanılır. Ayrıca, kız ve oğlanın
anneleri de karşılıklı birbirlerin yüzlerine un sürerler. Bundaki amaç iki
tarafında yüzünün ak çıkması isteğidir. Düğün evine götürülen hediyelerin çift
olması istenir. Tek hediye iyi karşılanmaz. Halk inançları, halk edebiyatı gibi
kültürümüzün bir parçasıdır.
Türkmen Türklerinde, gelin eve gelince sağ elini arı yağa sol elini
soğuk una batırma uygulaması yapılır. Bu uygulama ile gelinin yeni geldiği
evine bereket getireceğine inanılır.
Türkmenistan Türklerinde namus çok önemlidir. Gelin gelen kız, gerdek
gecesinde kız çıkmazsa ertesi gün saçları kesilip babasının evine geri
gönderilir. Bu uygulamaya “Tula” denilir186.
Türkmenistan’da yas evinden gelen cemaatin, doğrudan kendi evine
gelmesi iyi karşılanmaz. İnanca göre kötü ruhlar yas evinden evine geri
dönenlerin ardına takılırlar. Bu inançtan dolayı farklı yerlere uğranılır187.
185 Yaşar Kalafat ve Kurbancemal İlyasova, “Türkmenistan ve Türkiye Düğünü-Ölüm Gelenek ve İnançları”, Türksoy, Eylül 2002, S. 7, s. 40. 186Kalafat,“Türkmenistan Halk Sufizmine Dair Notlar II.”, s.17.
43
Türkmenistan Türklerinde ölünün ardından “Ağıt” geleneği vardır. Ağıta,
“Ses etmek denilir. Ölümün 3, 7, 40, 100. ve seneyi devriyesinde merasimler
düzenlenir. Cenaze evine giderken sade ve koyu renkli elbise tercih edilir.
Türkmenistan’da metfun kabul edilen, Türkmen uluları vardır. Bu ulu
kabul edilen zatların kabirleri şifa aramada Allah’a köprü vazifesi gördürmek
için ziyaret edilir188.
Gerek Türkmenistan’da gerekse Anadolu Türklerinde tabak içinde alınmış
yiyeceğin tabağı geriye verilirken boş iade edilmez. Bundaki amaç, bereket
için yapılıyor görünse de Kalafat’a göre bu uygulama bir tür sacı’dır. Bu
yöntemle gözün ve nefsin yiyeceklerde olmadığı vurgulanmış olmaktadır.
Türkmenistan’da yeni giysiler ilk defa, düğünlerde giyilir. Cenaze evine
ise asla yeni elbise giyilerek gidilmez. Anadolu’da da düğün, bayram ve
mutlu günlerde yeni elbiseler tercih edilir.
Türkmenistan Türklerinde, insan ömrü yedi döneme ayrılmıştır. Her
döneme ait merasimler yapılır. Bu merasimlere ait anlamlı inançlar vardır. Bu
inançlar;
12 yaşa kadar çocukluk yılları
12-25 yaş arası gençlik yılları
25-37 yiğitlik yılları
37-49 orta yaş yılları
49-61 yaş yılları aksakal yılları
61-73 yaşa kadar yaşlılık yılları
73-84 yaş arası yıllar kocalık yılları
83 üstü “haram yaş” olarak kabul edilmektedir.
Türkmenistan Türklerinde, Türkmenliğin kanıtlanabilmesi için kişinin 7
atasını sayması istenir. Bunlar; Adem Ata, Nuh Ata, Ezan Ata, Sünnet Ata,
İlim Ata, Öz Ata, Kayın Ata’dır.
Türkmen Türklerinde, toylarda ve ikramlarda tek tabak taşınmaz
taşınacaksa da çift elle tutulur. Bu uygulama bereketin kaçmaması için bereket
olması için yapılan bir uygulamadır.
187 Yaşar Kalafat, Kurbancemal İlyasova, a.g. m., s. 43. 188 Yaşar Kaya Kalafat, “Aşkabat ve Çevresinde Metfun Türkmen Uluları”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, Mart 1996, S. 111, s. 16-24.
44
Türkmenler, ramazanda oruç tutmaya; ağzı bağlama, iftara ise; ağız
açma derler. Türkmenistan Türkleri, abdest alırken kıbleye dönüp abdest
almanın önemine inandıklarından kıbleye dönerek abdest alırlar.
Türkmenistan Türkleri, birçok Türk bölgesinde olduğu gibi suya saygı
duyarlar. Suyu ayakta değil, oturarak içerler. Türkmenistan’da yağmurun, piri
olduğu kabul edilir. Bu pirin adı “Burkut Ata”dır. Yağmur dualarında Burkut
Ata’nın adı vasıta edilerek, Allah’tan yağmur dilenir189.
4.1.6. Kıbrıs Türkleri Halk İnançları
Kıbrıs, Akdeniz’de bir adadır. Adadaki Türk varlığı, Kıbrıs Adası’nın
Osmanlı Devleti zamanında 1571 yılında fethedilmesine dayanır. Adanın
fethiyle buralara Anadolu’nun değişik bölgelerinden Türk nüfus
yerleştirilmiştir. O günden bu güne, Adadaki Türk varlığı devam etmektedir.
Bugünkü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, 15 Kasım 1983 yılında kurulmuştur.
Adanın yüzölçümü toplam 9251 km2 dir. KKTC’nin yüzölçümü, 3.377 km2 olup
ada toplam yüzölçümünün %35’ine tekabül etmektedir. Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nin nüfusu 200.587’dir(1996). Başkenti Lefkoşa olan Türk
Cumhuriyetinin önemli şehirleri Gazimagusa, Girne, Güzelyurt’tur. Yaşar
Kalafat’ın Kıbrıs Türkleri halk inançları tespitleri şunlardır:
Kıbrıs Türklerinde, anneler çocuklarını sol göğüslerinden başlayarak
emzirirler. Zira kalp soldadır. Hamile kadının aşerdiği vakit, canının ceylan
eti çekmesi doğan çocuğun ileride iyi bir koşucu olacağı olarak yorumlanır.
Hamile kadın güle bakarsa kızı çok güzel olur inancı yaygındır. Yine hamile
iken güle bakan kadının çocuğunun gül gibi güzel olacağı inanışı vardır190.
Gelin hazırlanırken, üç kez aynaya baktırılır. Her defasında, “Gelin
kendin çirkin, talihin güzel olsun.” denilir.
Kıbrıs’ta çocuk sahibi olmak isteyen anneler, elma ile ilgili bir
uygulama yaparlar. Elma üremeyi temsil ettiği için, elma okutularak hamile
kalmak isteyen anne adayına yedirilir. Böylece, çocuğunun olacağına inanılır191.
Kıbrıs Türklerinde, ölen kişinin üzerine makas ya da demirden aletler
konur. Bundaki amaç, ölünün şişmemesi içindir. Cenaze gömülünceye kadar
189 Kalafat, “Nahçivan Halk İnançlarında Edebiyat”, Erciyes, Aralık, 2003, S. 312, s. 2. 190 Kalafat, “İkinci Uluslar arası Kıbrıs Araştırmaları Kongresi ve Görebildiğim Kıbrıs”, Rauf Denktaş Armağanı, Turan Kültür Vakfı Yayını, Ankara 2000, s. 251. 191 Kalafat, “Alaysa Türk Halk Kültüründe Elma İnanç tedavi ilişkisi”, Yayımlanmamış makale. s. 4.
45
yalnız bırakılmaz. Kedinin, cesedin üzerinden atlaması uygun bulunmaz. Ölen
kişilerin gömüleceği mezar çukuru tütsülenir. Ayrıca, ölü gömüldükten sonra,
baş hizasından göbeğine kadar okunmuş su mezarının üzerine dökülür192.
Ölen kişinin giysileri, ölümün üçüncü gününde yıkanmış olarak fakir
fukaraya verilir. Ölümün 15. gününde hem mevlüt okutulur hem Pilav / keşkek
yapılır193. Bu uygulama araştırmamızda, Türk toplulukları arasında yalnız
Kıbrıs Türklerinde rastladığımız bir uygulamadır
Su kültü ile ilgili olarak Kıbrıs Türkleri boy abdesti almak anlamında
“Başa su dökmek” deyimini kullanırlar. Kıbrıs Türkleri, salı günü başlanılan
işin, bereketli ve hayırlı olmayacağına inanırlar. Ayrıca, sağ gözün seyrimesi
iyiye, sol gözün seyrimesi ise kötüye işaret olarak yorumlanır. Bereket için
karınca duasına önem verilir. Ev ve işyerlerine karına duaları asılır.
Kıbrıs’ta inşaatın temeline, inşaatın sağlam ve hayırlı olması için kurban
kanı akıtılır. Bu çoğu zaman, bir horoz olur. Kesilen horozun eti, inşaat
ustalarına yedirilir.
Kıbrıs’ta ağaçlara adak çaputu bağlamak uygulaması görülür. Kıbrıs
Adasında, Türk Cumhuriyeti topraklarının karşısından geçen gemiler, Hala
Sultan’ı selamlamak için bayraklarını yarıya indirmektedirler.
Kıbrıs’ta nazar ile ilgili inanışlar vardır. Nazar olduğuna inanılan kişiyi
nazardan kurtarmak için, “zeytin ağacı yaprağı” yakılır. Nazar olmuş kişi
yakılan yapraklar ile tütsülenir. Bu uygulama ile nazarın geçeceğine inanılır194.
Misafire, “Buyurun yemek yiyelim” denilmez. “Buyurun ekmek yiyelim.”
denilir195. Böyle denilmesi, ekmeğin kutsal kabul edilmesinden
kaynaklanmaktadır.
Yemin, bir sözlü mukaveledir. Kıbrıs Türklerinde, yeri geldiğinde yemin
edilir. Ancak, yemine sık sık başvurulması iyi karşılanmaz. “Dürüst adam yemin
etmez” anlayışı hakimdir196. Ayrıca Kıbrıs’ta bir isteğin yerine getirilmesi
ricası için “Allah Aşkına”, “Allah rızası için” denilir.
192 Kalafat, “Karşılaştırmalı Kıbrıs Türk Halk İnançları”, Erciyes, Haziran 2004, S. 318, s. 19. 193 Kalafat, a.g.m. s. 20. 194 Kalafat, “Kayseri ve Çevresi Örnekleri İle Halk İnançlarımızda “Korunma” ve “Kurtulma” yöntemleri”, Erciyes, Aralık, 2001, S. 285, s. 12. 195 Kalafat, “Karşılaştırmalı Kıbrıs Türk Halk İnançları”, Erciyes, Haziran 2004, S. 318, s. 21. 196 Kalafat, “Kıbrıs Örneklemeleri İle Türk Halk İnançlarında Yemin/ And”, Avrasya Dosyası, Sonbahar 2004, S. 3, s. 315.
46
4.2.Özerk Türk Cumhuriyetleri Halk İnançları Tespitleri
4.2.1. Başkurdistan Türkleri Halk İnançları
Rusya Federasyonunun Avrupa kısmında Orta İdil bölgesinde yer alan
özerk bir cumhuriyettir. Başkurdistan, batısında Tataristan, kuzeyinde Perm,
doğusunda Çelyabinski ve Sverlovsk güneyinde Orenburg şehirleri ile
çevrilidir. Yüzölçümü 143.600 km2 olan ülkenin nüfusu 3.444.000 (1989)’dur.
Ülkenin başkenti Ufa’dır197. Rusya’nın ilk özerk cumhuriyetidir. 23 Mart 1919
tarihinde özerkliğini ilan etmiştir. Başkurdistan halkı; Başkurt, Rus, Tatar,
Ukrayna, Mari, Merdoa ve Beyaz Ruslardan oluşmuştur. Başkurdistan’ın
başkanı Anatoliy Kopsov’dur(1997)198. Başkurdistan’da 20 şehir, 41 ilçe, 54
mıntıka vardır. Başkurdistan’ın resmi dili Rusça’dır. Yaşar Kalafat, Başkurtistan
Türkleri halk inançları ile ilgili şu tespitleri yapmıştır:
Aşerme, Başkurt Türklerinde görülür. Aşeren kadının isteğinin mutlaka
yerine getirilmesi gerektiğine inanılır. Aşeren kadının canının çektiği temin
edilmezse çocuğunun, kusurlu doğacağına inanılır199.
Başkurtlarda üç aylık hamile kadının kalçaları genişlemiş ise çocuğun
kız olacağına, anne adayının göbeği sivri ise çocuğunun erkek olacağına
inanılır. Ayrıca, anne karnındaki bebeğin; sağdan vurur ise erkek, soldan
vurur ise kız, olacağı inancı vardır.
Doğum yapan kadının doğumunun ardından gelen, eş’i200 orta yere
atılmaz. Eş, temiz, el ayak değmeyen bir yere gömülür. Başkurt Türkleri halk
inançlarına göre, taharetsiz ya da boy abdesti almamış kadın, eşi ile yatarsa
eşinde, cinsel soğuma oluşur inancı vardır. Başkurtlarda 40’lı kadın, 40 gün
evinden dışarı çıkmaz. Evin eşiğine dokunamaz. Herhangi bir iş yapmaz.
Herhangi bir iş yapması haram sayılır.
Başkurtlarda, tarlaların ekim zamanı gelince Saban toyu düzenlenir. Saban
Toyu, coşku ile kutlanmaktadır201.
197 Ali Güler, Suat Akgül ve Atilla Şimşek, a.g.e. s. 479. 198Kalafat, “Çuvaşistasn-Başkurdistan-Tataristan”, Türk Dünyası Araştırmaları , Nisan 1998, S. 113, s. 72. 199 Kalafat, a.g.m., s. 87. 200 Çocuğun anne rahminde içinde yaşadığı kitleye denilir. 201 Habrav, Yirince, Kobagoz, Karas, Bayık, Gabit, Muhemmet, Tahir, Hamit, Elfire, Elmire, Igor, Deniz, Alek, Mecit, Velide, Ginyat, Ebilnagim, Nefize, Sultan, Elbine, Zekide, Feyiz, Gamil, Mithat, Veluze, Reşat, Ahat, Ehat, Feniza, Femire, Filuze, Sile, Nail, Seviye, Minnegalim, Osman, Gaynit, Elife, Fanize, Seriye, Güzel, Aygül, Ayşe, Fatma, Gülçiçek, Leyzen, Reise, Galiye, Minure, Diyana, Dilara, Dile, Feyruze, Haydar, Aslan, Gabbas, Gali,
47
Başkurtlarda evlenmede, din pek önemli değildir. Müslüman; Hıristiyan
ile, Hıristiyan; Müslüman ile evlenebilmektedir. Hıristiyan kızlarla Müslüman
erkeklerin evliliğinden doğan çocuklar genelde, Hıristiyan olmaktadırlar.
Başkurdistan’da evlenme ile ilgili olarak, evlenecek kızın mutlaka kanaati
sorulur. Tek eşli evlilik yapılmaktadır. Evlenen çiftler kendi evlerine girerler.
Evlenme yaşı; kızlarda 17-18, erkeklerde 20-25’tir. Evliliklerden genelde 2-3
çocuk olmaktadır.
Köylerde yaşayan Başkurtlar, 5-6 çocuk yaparlarken, şehirlerde ise 2
çocuk tercih edilmektedir. Son yıllarda doğurganlıkta sürekli bir düşüş söz
konusudur. Başkurtlarda yeni gelin genellikle kocasının evine gider. Köylerde
gelin ilkin kaynanasının evine indirilir. Daha sonra kendi ocağına götürülür.
Bazen de damat iç güvey olarak kız evine gider. Bu pek iyi karşılanmaz.
Başkurtlarda, kız kaçırma yöntemi ile evlenme şehirlerde görülmez. Eğer
kızın gönlü olduğu halde kızın atası kızı vermiyorsa, kız o zaman erkeği ile
kaçabilir.
Başkurtlarda, ölen erkeğin karısı ile ölenin erkek kardeşi
evlenebilmektedir. Başkurtlarda hala-dayı çocukları ile amca çocukları birbirleri
ile kesinlikle evlenmezler.
Ölenin 3, 7, 40. ve sene-i devriyesinde ölünün ruhu için yemek verilir. Kan
davası ve kız kaçırma görülmez. Akşamları pek konuşulmaz. Akşam ölmek
iyiye yorulmaz. Yiyecek ve yemeğe saygıyla davranılır.
Kabirler yılda bir defa ölünün 7 ve 40. gününde ziyaret edilmektedir.
Altay Türklerinde ölen kişinin ruhunun batıya gittiğine inanılır. Bundan
dolayı, cenaze merasimi esnasında, bir şey yenilip içilecekse, batıya dönüp
yenilip içilir. Mezarlıklar Hıristiyan ve Müslüman mezarlığı olmak üzere
köylerde ikiye ayrılmıştır202. Şehirler de etnik ve dini açıdan karışıktır.
Başkurtistan halkı, ahlak seviyesi olarak Ruslaşmış bir yapıya sahiptir.
Ruslarla Türk kesimi arasında bariz bir fark yoktur. Ahlak konusu, son
zamanlarda ileri gelen aydınlar tarafından ele alınıp savunulan konulardandır.
Buralarda Rus kültür anlayışı ve İslamiyet’ten uzak kalma, sosyal alanda çok
fazla hürlük ve serbestliği getirmiştir. Başkurdistan devlet başkanı;
Hüseyin, İlsur, Tusar, Ahmet, Timur, Azamet, Azat, Marat, Murat. (Bakınız. Türk Dünyası Araştırmaları, Ağustos 1998, S. 115, s. 45.). 202 Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk halk İnançları I., , Ankara 2002, s. 292.
48
“Başkurdistan’ı kurtarmak için aileyi kurtarmak, aileyi kurtarmak için de
toplumu alkol ve fuhuş bataklığından kurtarmak gerekir. Bu da yalnız Başkurt-
Türk Liselerinin açılması ile sağlanabilir” demiştir203.
Ufa, dini açıdan önemli bir şehirdir. Rusya Federasyonu Müslümanlarının
bütünün dini merkezi burasıdır. Ufa’da halk gelenekçi bir Müslüman
anlayışına sahiptir. Halk, camilere pek gitmez. Dininin gereklerini yerine
getirmez. Başkurdistan’da Ruslar, her köye asgari 3-4 Hıristiyan aile
yerleştirmişlerdir.
Başkurtlar ile Tatarların en büyük problemi içki problemidir. İçki
yüzünden sağlam aile kurulamamaktadır. Sağlam aile olmadığı için de, Milli
toplum olunamamaktadır. Başkurdistan’da halk genel olarak fakirdir
Başkurtlarda soy isimler vardır. Soy isimlerinin çoğunluğu -ov,-of ile
bitmektedir. Bunda Rusya’nın dil politikasının çok büyük rolü vardır.
Altay Türklerinde, inanç bütün tabiatı kapsamaktadır. Bu inanç
bütününün adına Altay Kutay ya da Gök Tanrı denilmektedir. Altay
Türklerinde, ateş evin ortasında bulunur. Misafire ilk ikram, kutsal kabul edilen
ayrandır. Altay Türklerinde akşam fazla konuşulmaz. Konuşulması uygun
değildir.
Altay Türklerinde ölen kişinin ardından ağlanılmaz. Ölen kişinin
ardından ağlamak yadırganır. Altay Türklerine göre, ölen kişiyi Kutay yanına
almaktadır. Altay Türklerinde el öpmek yoktur.
Başkurdistan’da alkol tüketimi çok yaygındır. Gecenin bir yarısında ilaç
için açık eczane bulunamazken, içki bulmak için açık market bulunabilir.
Başkurtlar, nazara çok önem verirler. Nazardan korunmak için çeşitli
uygulamalar yapılır. Nazarlığa, Püskül denilir. Başkurtlar yeni yaptırdıkları evi
için Kelam-ı kadim okuturlar. İnşaatın temeline kan akıtırlar204.
Başkurt Türklerinde, kurban ve adağın kesildiği yere çok büyük özen
gösterilir. Buranın temiz kalabilecek kirletilmekten uzak olan bir yer olmasına
çok dikkat edilir. Bu uygulama, Türkmenistan’da da vardır. Bebek bekleyen
anne, bebeği olmadığı için kendisine kurban kesilen anne; cumayı cumartesiye,
salıyı çarşambaya bağlayan gece banyo yaptırılır. Banyo yapan anne adayı
203Kalafat, “Çuvaşistan-Başkurdistan-Tataristan”, Türk Dünyası Araştırmaları , Nisan 1998, S. 113, s. 71. 204Kalafat, a.g.m., s. 87.
49
üzerini kurumadan yatağa girer. Anne adayının banyo suyuna bilenler
tarafından okunulup Euzu besmele çekilerek, su temiz bir yere dökülür.
Başkurtlarda, akar suya işenilmez. Bu davranış iyi karşılanmaz205.
Başkurtlarda, çocuğa ismini molla koyar. Okumuş kadın da çocuğa isim
koyabilir. İsmi çocuğun kulağına üç kez söylenir. Sağ kulağına gamet okunur.
Çocuklara konulan isimler arasında Şerifullah, Şerifcan, Abdullah, Hasibullah,
Sungatullah, Ahmet Can, Ahmetgerey, Minyeli, Mingerey, Hamidullah,
Ahmetullah sayılabilir206. Başkurtlarda çocuğun çıkan dişini ilk gören çocuğa
gömlek hediye eder.
4.2.2. Çuvaşistan Türkleri Halk İnançları
Çuvaşistan Rusya’ya bağlı özerk bir cumhuriyettir. Başkenti Çebokrasidir.
Çuvaşistan’ın yüzölçümü 18.300 km2, nüfusu 1.839.228(1992)dir. Nüfusunun
%67.8’ini Çuvaşlar, 26.7’sini Ruslar, %2.8’ini Tatarlar oluşturur. Çuvaşları
diğer Türk Kavimlerinden ayıran iki önemli özellik vardır. Birisi “R”
Türkçesi denilen Türkçeyi kullanmaktadırlar. İkincisi ise Türklerin
ekseriyetinden ayrı olarak Hıristiyan ve putperesttirler207. Yaşar Kalafat’ın
tespit ettiği Çuvaş Türkleri halk inançları şunlardır:
Çuvaş Türkleri adetlerine göre, gelen misafire Tuz, Ekmek ve Çuvaş Suyu
ikram edilir208.
Çuvaşistan’da, Hıristiyan Çuvaş Türkleri ile İslam Tatar Türkleri arasında
düşmanlığa varan bir ihtilaf vardır. Bunun temelinde Rusların çarlık döneminde
uyguladığı yayılma ve Ruslaştırma politikası yatar. Rus Çariçesi Katarına
döneminde hızlandırılan Ruslaştırma politikasında Moskova, kiliseyi de
kullanmıştır. Bu amaçla Tatarlara, Hıristiyanlığa girmelerini teklif etmişlerdir.
Tatarlar bu teklifi şiddetle reddetmişlerdir. Aynı teklif Çuvaşlara yapılınca,
Çuvaş nüfusu az olduğu için Çuvaşlar, Hıristiyanlığa geçmek zorunda
kalmışlardır. Daha sonra Hıristiyanlığa geçmeyi reddeden Tatarlara karşı
Ruslar, Çuvaşları öne sürerek Tatarları yenilgiye uğratmışlardır. Bundan dolayı
Tatarlar ile Çuvaşlar arasında bir ihtilaf söz konusudur209.
205 Kalafat, a.g. m., s. 89 . 206Kalafat, a.g. m., s. 88. 207Türkiye ve Türk Dünyası, Harp Akademileri Komutanlığı yayınları, İstanbul, 1997, s. 302. 208Kalafat, a. g. m. s. 74. 209 Kalafat, a. g. m. s. 78.
50
Çuvaş Türkleri arasında günümüzde Şamanizm’e210 doğru bir kayış söz
konusudur. Günümüzde Çuvaş gençleri Şamanizm’i kendilerinin milli dini
olarak görmektedirler211. Çuvaş gençleri, Rusların kendilerini zorla
Hıristiyanlığa kabule yönlendirdiklerini, daha sonra da din kardeşliği diyerek
kendilerini sömürdüklerini ve halende sömürmekte olduklarına inanmaktadırlar.
Bu amaçla Hıristiyanlık dininden çıktıklarını, kendilerine din aradıklarını, bu
arada İslamiyet’i incelediklerini, İslamiyet’in kendilerine çok ağır geldiğini
ve daha sonra da Şamanizm dinine geçtiklerini söylemektedirler. Çuvaş
Türklerinde canlı cansız her şeyden kurban yapılabilir212. Örneğin horozdan da
kurban olur, ermekten de kurban olur. Kurban kesme ve vermenin belirli bir
zamanı ve yeri yoktur213. Çuvaşlar, Şaman ayinlerinde dua ederler. Onlara
göre ibadet her yerde yapılabilir. Ayda bir yapılan toplu ayinin yanı sıra
evlerde de her gün ayin yapılabilir. Ayrıca, doğum günlerinde ve kederli
günlerde dua edilir. Gece başlayan dualar çoğu kere gün doğana kadar devam
eder. Dinlerinin kitabı yoktur. Doğu, Kıble kabul edilir. Eller göbeğin üzerinde
bağlanılarak kıyama durulur. İbadet esnasında bazı özel hareketler vardır.
4.2.3. Dağıstan Türkleri Halk İnançları
Başkenti Mohaçkale olan Dağıstan Özerk Cumhuriyeti 20 Ocak 1921
yılında kurulmuştur. Yüzölçümü 50.300 km2, nüfusu 1.802.000 (1992)’dir.
Özerk Cumhuriyet, 8 şehir 39 bölgeye ayrılarak yönetilmektedir214. Dağıstan’da
30’a yakın farklı etnik gurup yaşamaktadır. Bundan dolayı birçok farklı dil
konuşuluyor olup, bunlardan on ikisi resmi dil kabul edilmiştir. Dağıstan’da
yaşayan etnik unsurlar, %32 Avarlar, %15.6 Darginler, %12.9 Kumuklar, %11.3
Lezginyenler, %9.2 Ruslar, %8 Nogaylar, %4 Azeriler ve diğerleri
oluşturmaktadır215. Dağıstan’da Türkçe konuşan Türk Boyları; Kumuk, Nogay,
Tatar, Terekeme, Azeri Türkleridir. Dağıstan’ın Derbent Bölgesinde 80.000
civarında Terekeme (Karapapak) Türkü yaşamaktadır. Dağıstan’da yaşayan
Türklerin halk inançları ile ilgili Yaşar Kalafat’ın tespitleri şunlardır: 210 Şamanizm hakkında detaylı bilgi için bakınız: Yaşar Kalafat, Altaylar’dan Anadolu’ya Kamizm ve Şamanizm, Yeditepe Yay., İstanbul 2004. 211 Kalafat,“ Çuvaşistan-Başkurdistan-Tataristan”, Türk Dünyası Araştırmaları, Nisan 1998, S. 113, s. 79. 212 Kalafat, Altaylardan Anadolu’ya Kamizm Şamanizm, Yeditepe, Yay, İstanbul, 2004, s. 137. 213 Kalafat, a. g. m. s. 71. 214 Kalafat, Kırım Kuzey Kafkasya, ASAM Yay., Ankara 1999, s. 113.
51
Derbent’te çocuğu olmayan kadınlar, Derbent Kalesi yakınlarındaki
mezarlıkta bulunan, Kırklar’a giderler. Çocuğu hastalanan Derbentliler Delik
Taş diye bilinen bir taşa çocuklarını şifa bulsun diye götürürler. Götürdükleri
hasta çocuğu bu taşın deliğinden üç defa geçirirler. Böylece çocuğun şifa
bulacağına inanırlar. Çeşitli dileklerde bulunmak için Erenler ziyaretine de
gidilir. Yörede çocuğu olmayanlar çocuk istemek, çocuğu olup da yaşamayanlar
çocuklarının yaşamalarını dilemek için gittikleri yerlerden birisi de Yedi Kardeş
Bir Bacı Kalesi’dir. Buraya daha ziyade Şii inançlı Türkler giderler. Üzerlerinde
beş parmak taşırlar. Altından yapılmış bu beş parmağın Hz. Fâtma’nın elini
temsil ettiğine inanırlar216.
Kumuklarda, hamile kadına özel ilgi gösterilir. Hamile kadının canının
çektiği yiyecek temin edilir. Aksi halde damla217 düşeceğine inanılır.
Avarlarda çocuğa ismini baba tarafından dedesi koyar. İsim ailenin büyük
kahramanlarından konulur. Avarlarda sık rastlanan isimler; Muhammet, Ahmet,
Mertazali, Habib, Hafız, Şamil, Hasat, Keliat (Kelam)dır.218 Dağıstan’da zayıf
doğan çocuğun ilk ismini değiştirmesi inancı vardır. Dağıstan Avarları,
çocuklarına koydukları bazı isimlerle diğer aleme bazı duyurularda
bulunurlar. Örneğin Kıztamam ismi ile, “Kız tamam artık kız istemiyorum”
mesajı verilir. Avarlarda, çocuğu nazardan korumak için yaşlı kadınlar ellerini
ağızlarında ıslatıp çocuğun yüzüne sürerler.
Kumuk Türklerinde bir ailenin çocuğu olup da yaşamıyorsa bu aile
çocuğuna yaşaması için doğduğunda; Dursun, Yaşar, Ölmez, Kıztamam gibi
isimler koyar. Yaşamayan erkek çocuğa kız elbisesi giydirilir. Eskiden
erkek çocuklar yaşasın diye, doğunca yatıra satarlarken günümüzde bu
uygulamaya pek rastlanmamaktadır.
Aşerme inancı, Derbent yöresi Türkmenlerinde görülmektedir. Hamile
kadının göreceği rüya, onun doğacak çocuğunun cinsiyetini tahmin etmede
önemlidir. Rüyasında sarı gül gören kadının çocuğunun kız; kırmızı gül gören
kadının çocuğunun ise erkek olacağına inanılır. Dağıstan’da yeni doğan
216 Kalafat,“Dağıstan Halk İnançları”, Türk Dünyası Araştırmaları, Aralık 2000, S. 129. s. 210. 217 Çocukta “ben” olmasıdır. 218Kalafat, a. g. m. s. 218.
52
çocuğun Eş’i atılmaz. Köpeklerin bile eşip çıkaramayacağı kadar bir çukur
kazılıp yere gömülür219.
Kırk inancı, Dağıstan Türkleri arasında da yaşatılmaktadır. Kırkı
çıkmadan doğum yapan kadın, ev eşiği dışına çıkmaz. Yas evinden gelen
kadının kırkı çıkmamış kadının yanına gelmez. Dağıstan Türklerine göre kırk
düşen kadının sütü sürekli akar. Kadın sürekli terler. Ateşi sürekli çıkar.
Tedavisi için kırk kızlar piri su getirilir. Getirilen bu su ile kırk olmuş kadın
üç defa banyo yaptırılır. Bu sudan kadın, üç defa içer. Kadının iyileşmesi için
dua okunur. Böylece, kadının şifa bulacağına inanılır.
Dağıstan Türklerinden Kumuk ve Avarlarda, nazar değmiş çocuğu
nazardan kurtarmak için kurşun döktürülür. Hamur yapılarak duvara vurulur.
Kim nazar yaptıysa suratı hamura çıksın denilir. Doğum yapmış kadın, kırkı
çıkmadan evden dışarı çıkmaz220.
Dağıstan’da kadınları al karasından korumak için çeşitli uygulamalar
yapılmaktadır. Bu amaçla yeni doğum yapmış gelini al karasından korumak
için başucuna sarımsak asılır. Bazen de kırkı çıkıncaya kadar yastığının altına
sarımsak konulur. Bu sayede al karasının uzaklaştığına inanılır221.
Kumuk ve Avarlarda başlık parası uygulaması görülür. Dağıstan’da
yaşayan Tabasaranlar, Müslüman’dır, Türkçe konuşurlar. Ayrıca, Tarabasanca
adında kendilerine has bir dil konuşurlar.
Tabasaran erkekleri 18 yaşından sonra evlenirler. Tabasaranlar’da çok eşle
evlilik görülür. Evliliklerde hem imam hem de resmi nikah esastır. 5 ile 15
arasında çocuk yapılır. Ölen kardeşin dul kalan eşi erkek kardeş tarafından
alınabilmektedir. Tabasaranlarda oğlan çocuğu daha makbul olup, çok rastlanan
isimler; Tabettin, Ziynettin, İsamettin, Ramazan, Hacı Muharrem, Hacı Kurban,
Sıracettin, Güleybet, Soybet, İzamet, Zühre, Zehra hanım, Colul (Bekar), Naide,
Tahmına, Taşdemir, Demirkaya, Kahraman, Gülbela, Aydın, Pirbela, Gülgez,
Sonkıza, Oğlan gerek, Yaşar, Dursun’dur222. Tabasaranlarda erkek çocuk
sünnet yaptırıldıktan sonra sünnetin kırkıncı günü aş dökülür. Sünnet törenine
konu komşu davet edilir. Tabasaranlarda genç kızların kısmetinin açılması için 219 Kalafat, a. g. m., s. 211. 220 Kalafat, a. g. m., s. 211. 221 Kalafat,“Türk Halk İnançlarında Sarımsak ve Soğan ile İlgili İnançlar”, Erciyes, Haziran 2002, S. 294, s. 19. 222Kalafat, “Dağıstan Halk İnançları”, Türk Dünyası Araştırmaları, Aralık 2000, S. 129 s. 213.
53
falcıya gidilir. Falcıya gitmenin kısmeti açacağı inancı vardır. Tabasaranlarda
şimşek çaksa, yıldırım düşse, Allah’a dua yapılır.
Dağıstan Kumuk Türklerinde, erkeklerin evlenme yaşı 24-26 dır. Kızlar
ise 18 yaşından sonra evlenirler. Evlenecek olan kızın mutlaka babası
tarafından kanaati sorulmaktadır. Kumuk Türklerinde, ikinci eş için imam
nikahı yapılır.
Kumuklarda, gerdek sonrası kanlı mendil gösterilmektedir223. Dağıstan
Avarlarında evlenme yaşı erkeklerde; 18, kızlarda; 16 dır. Avarlarda çok eşli
evlilik sık olmasa da görülmektedir. Kızın kanaati çoğu kere babası tarafından
sorulur. Çocuğu olmayan gelinler çocuk dileği için Veli Kız Türbesi’ne giderler.
Dağıstan’da yaşayan Terekeme Türklerinde ise gelin yeni evine girerken
eve sağ ayağı ile girmesi sağlanır. Gelinin ilk sağ ayağı ile yeni evine
girmesinin uğur ve bereket getireceğine inanılır.
Kumuklar, Anadolu Türk kültürünü yakından izlemektedir. Anadolu Türk
kültürünü Aziz Nesin, Nazım Hikmet’in eserlerinden ve Reşat Nuri Güntekin’in
Çalıkuşu adlı romanından tanımışlardır. Kumuklarda günümüzde kız çocukları
arasında sıkça, Feride ismine rastlanır. Bu isme çok sık rastlanılmasının
sebebi Çalıkuşu romanının kahramanlarından birisinin Feride adında bir kız
oluşundandır.
Avarlarda ve Kumuklarda, köpeğin kurt gibi uluması ölümün
habercisi olarak algılanır. Baykuş konan damdan ölü çıkacağı inancı hakimdir.
Ölşüm çeşitli şekillerde yakınlarına haber verilir. Ölümü haber verecek
kişi, kapağını öne düşürür. Kişi yavaş yavaş yürür. Bu kişinin ölüm habercisi
olduğu bu hareketlerinden anlaşılır. Avarlarda, mezarlıklarda Kur’an-ı Kerim
okunması için özel çadırlar kurulur.
Kumuklarda ölüm sonrasında ölü evi, aş dökmez. Aşı komşular dökerler.
Cenazenin yıkandığı su, kanalizasyona dökülmez. Çiğnenmeyen bir yere
dökülür. 40-50 yıl önce, ölü mezara götürülürken, mevtanın atı da mezara kadar
götürülürken, günümüzde bu uygulama görülmez. Kumuklarda atlarında
ağladığı inancı vardır. Ancak, Kumuk Türkleri arasında günümüzde bu inanç
terkedilmiştir.
223Kalafat, a. g. m. s. 221.
54
Terekeme Türklerinde yağmur duası yapılır. Yağmur duası için gezdirilen
geline, “Gudil” denilir. Gudil ile yedi ev dolaşılır, pilav yapılır. Yapılan pilav
yedi eve dağıtılır. Böylece yağmurun yağacağına inanılır.
Kumuklarda ayna ile ilgili birçok inanç vardır. Aynaya gece bakılmaz,
Gelinin sandığına ayna konulmasının, ayna kırılmasının iyi olacağı inancı
vardır.
Dağıstan Türklerinde imama duyulan saygı, muhtara duyulan saygıdan
daha fazladır.
Kumuklarda köpeğin uluması iyiye yorulmaz. Uluyan köpek mutlaka
öldürülür. Köpek öldürülmez ise köpeğin sahibinin başına kötü bir olay
geleceğine inanılır.
Kurşun dökme geleneği, ağıstan’ın diğer Türk halklarında olduğu gibi
Kumuklarda da vardır. Dağıstan Kumuklarında kına yakma geleneğine de
rastlanır. Kumuklarda geline kına yakılır. Kumuk Türklerinde düğünün ardından
kız baba evinden çıkarken geri dönmesin diye gelin çıkardığı kızının ardından
sembolik taş atar. Bu uygulama ile kızın gittiği yerde mutlu olacağına inanılır.
Karapapaklarda gök ile ilgili inanışlar oldukça yaygındır. Gök kuvvet
olarak algılandığı için dua ve beddualara konu olmuştur224. Karapapaklarda
dünyanın yaratılışı ile ilgili söylentiler mitoloji yüklüdür. Karapapak halk
inançlarına göre, evvelce yer ve gök bitişik iken sonradan suların çalkalanması
neticesinde su yerin göbeğini yarmıştır. Karapapak (Terekeme) Türklerinde
yaşayan bir kişi, rüyasında ölmüş birisini görse ertesi gün yedi kapı dolaşıp
hayır işler.
Karapapaklarda gelin kocasının evine girerken ağzına bal sürülür. Bunda
amaç, geldiği yeni evinde geçimi iyi olsun diyedir. Yine geline bir ekmeği
ikiye böldürürler, bir parçasını eski evine (Baba evine) bir parçasını, yeni
geldiği eve koyarlar. Geldiği evde bereket kalsın yeni geldiği eve bereket
getiresin diye, bu uygulama yapılmaktadır225.
224 “Gökten başına taş düşsün”, “Bereketin göğe çıksın”, Gözün göğ yüzüne hasret kalsın…” 225Kalafat, “Karapapak Türklerinde Halk İnançları”, Türk Kültürü, Mart, 1999, S. 431., s. 163.
55
Dağıstan’ı inanç itibari ile en çok tehdit eden vehhabiliktir226. Vehhabiliğin
merkezi ise Kafkasya’da Çeçenistan’dır227. Dağıtanda bulunan Müslümanlar
daha ziyade Şafi mezhebindendir. Suni mezhebinden olanlar azınlıktadır.
4.2.4. Gagauz Türkleri Halk İnançları
Moldova’nın güneydoğusunda Moldova Cumhuriyetine bağlı bir özerk
cumhuriyettir. Gagauz228 Türkleri; Peçenek, Uz (Oğuz), Kıpçak, Selçuklu ve
Anadolu Türklerinin torunlarıdır229. 1989 nüfus sayımına göre Moldova’da
yaşayan Gagauzların230 nüfusları 153.483 kişidir231. Moldova’da Gagauzlar
Bucak adı verilen bölgede yaşamaktadırlar. Gagauz Türkleri halk inançları ile
ilgili olarak Yaşar Kalafat’ın tespitleri şunlardır:
Gagauzlarda çocuğu olmayan kadınlar, çocuklarının olması için, bazı
uygulamalar yaparlar. Sabahleyin erkenden çimenlerin çiği kalkmadan kadın
çiğ ile yıkanılırsa çocuğunun olacağına inanılır. Çocuk olması için kilisede
dua okutulur. Çocuğu olmayan çiftler çocukları olması için, 40 gün
stavroz232 çıkarırlar. Damat bu esnada yere çöker. Başını yere koyar bunu 3
veya 7 kere yapar. Damadın yaptığı bu secdeye Mitoni denir. Gelinin, “çocuğu
olsun” diye damadın kucağına kız çocuğu; gelinin kucağına oğlan çocuğu
oturtulur233. Gagauzlarda diğer Türk topluluklarının çoğunda görülen muska
yaptırma görülmez234.
226 Vehhabilik: Suudi Arabistan’da ortaya çıkmış olan birçok İslam ülkesinde etkinsi gösteren tasavvuf ve tarikat görüşüdür. Kurucusu Abdülvehhap’tır. ( 1703-1787). Türk Tarihinde vehhabiliğe Haricilik’te denilmektedir. Vehhabiler, Bid’at denilen mubah sayılan uygulamaları şiddetle reddederler. Örneğin Mevlüt okutmak gibi. Camilerin süslü olmasını, camilere minare yapılmasını, tek başına namaz kılınmasını, kahve ve sigara içilmesini kesinlikle yasak sayarlar. Bu uygulamaları Allaha şirk koşma sayıp yapanları kafir kabul ederler. (Tarikatlar Ansiklopedisi, Milliyet Yayınları) 227Kalafat, Kırım Kuzey Kafkasya, ASAM, Ankara 1999, s. 91. 228Gagauz adının anlamı hususunda çeşitli görüşler vardır. Z. V. Togan, Gagauz adının Kaka-uz veya gaga-uz kelimelerinin birleşmesinden gelebileceğini ileri sürerken, Ö. Lütfi Barkan, Yaşar Nayır, Stefan Melendenov ise Gök-oğuz kelimelerinin birleşmesinden meydana geldiğini savunmuşlardır. 229 Ali Güler Suat Akgül ve Atilla Şimşek, a.g.e., s. 482. 230Gagauzlar dünyada yaklaşık 200.000 kişilerdir. En yoğun yaşadıkları yer Moldovadır.(153.458), Ukrayna (32.017), Rusya (10057), Kazakistan(978), Beyaz Rusya(188), Özbekistan 240), Gürcistan (206), Azerbaycan (105), Türkmenistan (280), Litvanya (140), Estonya (69) kişi yaşamaktadır.(Kaynak için Bakınız: Harun Güngör, Mustafa Argunşah, Gagauz Türkleri). 231 Harun Güngör, Mustafa Argunşah, Gagauz Türkleri, Ankara 2002, s.2.v.d. 232 Hıristiyanlarda Hz. İsa’nın çarmığa gerildiğini sembolize eden işaret. 233Kalafat, Türk Dünyası Halk İnançları I, s. 244. 234 Kalafat,“Gagauz Türk halk inançları”, Gagauz Kültür Sanat Dergisi, 2003, S. 35, s. 22.
56
Gagauzlara hamile kalmış kadına hamile olduğu anlaşıldığında, “Kalın
kaldı” hamileliği fiziki olarak belli olan kadına da “Dolu” denilir. Gagauz
Türklerinde, Aşerme vardır. Aşeren kadının isteği yerine getirilir. Kadının isteği
yerine getirilmez ise kadının ömrü boyunca bu yiyeceğin özlemini duyacağına
inanılır.
Gagauzlarda, korkan hamile kadının korkusunu yenmesi için çeşitli
uygulamalar yapılır. Korkan hamile kadının görünmeyen herhangi bir yerine
vurulur. Bu uygulama ile kadının korkusunu yeneceğine inanılır. Gagauz
Türklerinde Allah’ın (cc.) çocuk vermesi için, Vakla235 adanır. Gagauzlarda
cansız kurban adaması da görülmektedir. Bulgur kurbanı yapılır. Gagauzlarda
adanan kurbanın kemikleri evin arka tarafında bir yer açılarak gömülür. Açık
bir yere atılmaz. Gagauzlarda kurban kanı kutsal kabul edilir. Evin, çocuğunun
alnına kurban kanı ile haç işareti yapılır236. Kurban eti önce kapı komşulara
ikram edilir. Daha sonra akrabalara en son ise ev halkına verilir. Kurban eti
ne kadar çok kişiye ikram edilirse, o kadar makbul olacağı inancı vardır.
Gagauz Türklerinde, kesilen adak eti, adayan tarafından yenilmez. Şayet
yenilecekse adayan kişi adağın etinden bir miktar satın alır. Satın aldığı etin
ederini fakir birisine verir.
Gagauz Türklerinde, kadın hamile olduğunu anlayınca Ay ve Güneş’e
bakar. Bu uygulama sonucu çocuğun, ay ve güneş gibi güzel olacağına
inanılır. Hamile kadınlar tavşan eti yemezler. Yerlerse doğacak çocuğun üst
dudağının tavşan dudaklı olacağına inanılır. Gagauzlarda, hamile kadının
doğacak çocuğunun cinsiyetinin tespit edilmesi ile ilgili inanışlar vardır. Hamile
kadının yüzünde lekeler oluşur ise, kızının olacağı inancı vardır. Ayrıca bir
iğneye siyah iplik takılır. İplikten tutularak iğne yere bırakılır. İğne yere doğru
dönerek süzülür ise kız, daire çizmeden iner ise oğlan çocuk doğuracağına
inanılır.237
Gagauz halk inançlarında, gebe kadının ateşe bakması iyi karşılanmaz.
Bakması halinde çocuğa bir hal olacağına inanılır. Gagauz Türklerinde önceleri
hamile kadın doğum yaparken kötü iyelerin odadan uzak durmaları için, 235 Siyah beyaz (alaca) kuzuya denilir. 236 Gagauzlar’da kurban kanı ile çocuğun alnına haç işareti yapılırken, Uluğ Türkistan, Kafkasya, Ortadoğu ve Balkanlarda kurban kanına bastırılmış parmak, kurban sahibinin alnına nokta şeklinde sürülmektedir.(Ayrıntı için bakınız. Yaşar Kalafat, Türk Halk İnançları I. s. 247.) 237Kalafat, Türk Halk İnançları I., s. 248.
57
hamile kadının kocası doğum yapılan odada bulunurmuş. Ayrıca doğum yapan
kadın kocasının kuşağından doğumu kolay olsun diye tutarmış. Günümüzde
Gagauz Türklerinde bu inanış terkedilmiştir. Gagauz Türklerinde, bebek
doğduktan sonra bebeğin göbeğinin düşen parçası, kapının üzerine asılarak
kurutulur. Bebeğin eşi için ayrı bir uygulama yoktur.
Albasması İnancı Dış Türklerin çoğunda görüldüğü gibi, Gagauz
Türklerinde de görülmektedir. Gagauz Türklerinde al karasına, “Rusali”
denilmektedir. Gagauzlarda sadece kadınların katıldığı Rusali toplantıları
yapılır. Bu günler dini kadın günleridir. Bu günlerde Rusalinin geleceğine
inanılır. Rusaliyi memnun etmek için bu toplantılar tertiplenir. Gagauz
Türklerinde, kırkı çıkmamış kadının su almaya gitmesi uygun bulunmaz.
Gece yanında kötü iyelerden korunması için yatak odasında bıçak ve fener
bulundurulur.
Gagauz Türklerinde, çocuk gün batmadan yıkanmalıdır. Şayet gün
battıktan sonra çocuk yıkandı ise, yıkama suyu dışarı dökülmemelidir.
Çamaşırları da dışarı asılmamalıdır. Bebeğin suyu banyo yapıldığının ertesi
günü ulu bir ağacın altına dökülür.
Gagauz Türkleri, doğum yapan anneyi ve çocuğunu kırk gün dışarı
çıkarmazlar. Şayet çıkarılmak zorunluluğu var ise kadın ve çocuğun yanında
yaşlı bir kişi bulunur. Bu uygulama çocuk ve annesini kara iyelere karşı koruma
amaçlıdır. Gagauz Türklerinde çocuğun adını, çocuğun babasının sağdıcı koyar.
Çocuğa çoğu zaman sağdıcın adı konulur. Sağdıcı adını koymaktan feragat
ederse, çocuğa babanın annesinin ya da babasının adı konulur.
Gagauzlar, mavi gözlü kimselerin nazarına inanırlar. Bu yüzden kırkı
çıkmamış çocuğu mavi gözlü kimselere göstermezler. Gagauzlar nazardan
çocuklarını korumak için çocuklarına muska yaptırırlar. Muska mavi ve üç
köşeli olur. İçerisine muskayı yapan papazın elbisesinden bir parça konulur.
İçine ayrıca buğday konulur. Üzerine haç işareti veya Hz. İsa’nın İkonosu
dikilir238. Yapılan muska küçük çocukların boyunlarına bir iple geçirilir.
Büyüklerin ise giydikleri çamaşırların içine dikilir.
Gagauz Türklerinde, çocuğun ilk dişi çıktığı zaman, Diş Toyu (Bayramı)
yapılır. Diş bayramı, aile fertleri arasında yapılır. İlk diş keskin olduğu için
238Kalafat, a.g.e. s. 255.
58
tavşan dişi olarak adlandırılmıştır. Gagauzlarda çocuğun ilk kesilen saçı, karın
saçı, çocuk büyüyünceye kadar saklanır. Bebeğin ilk saçı kesilmesi nedeniyle
saç toyu yapılır. Gagauzlarda ilk saçı genelde çocuğun dayısı keser.
Gagauzlarda evde kalmış kızların kısmetlerinin açılması için çeşitli
uygulamalar vardır. Evde kalmış kızın beline papaz tarafından siyah kuşak
üzerine sarı bir mürekkeple yazılmış kuşak bağlanır. Bu kuşak kızın kısmeti
açılıncaya kadar durur. Gagauzlarda kızlar için evlilik yaşı 17 den itibaren
başlar. Erkekler ise çoğunlukla askerlik sonrası evlenmektedirler. Evlenecek
kızın kanaati mutlaka sorulur. Zaman zaman kaçma yolu ile de evlilik yapıldığı
olur. Gagauzlarda kız kardeşlerden birisine mutlaka iç güvey alırlar. Baba iç
güvey olan kız kardeş ile birlikte kalır. Gagauzlarda, güveyin başında ekmek
kırma geleneği vardır. Gelin baba evinden çıkarken güveyin başında ekmek
kırılır. Bu ekmek parçalarını bahtlarının açılmasını isteyen gençler yerler.
Ekmek arasına bolluk ve sağlık getirsin diye bal da sürülür.
Gagauzlarda gerdeğe giren güveye yumruklama yapılır. Kızın gelin çarşafı
eskiden ilgili herkese gösterilirdi. Günümüzde bekaret bezi yastık altına
konulur. Ertesi gün damadın annesine gösterilir. Daha sonra kızın ailesine
gönderilir. Gerdek esnasında yaşlı kadınlar damadın kapısının önünde dururlar.
Kırk tabak kırıp kırk tabaktan un elerler. Kalafat, tabak kırma geleneğini
kötülükleri kovmak, un elemek geleneği ise bereket ve mutluluğu sağlamak için
uygulandığı kanaatindedir.
Gagauz Türklerinde gelin ve damat, damadın anne ve babasının ayağını
yıkarlar. Komşular bu esnada anne ve babanın ayağına çamur atarlar. Bu
esnada, gelin ve damat ise yıkamaya devam eder. Amaç, kurulan yeni aile ile
büyüklere saygılı olmayı aşılamaktır.
Gagauzlarda, Güvey traşı töreni vardır. Gelin için ise Belik örme
merasimi yapılır. Beliği (Örük) kızlar örerler. Bu uygulama esnasında Gelin
türküsü söylenir. Gelinin saçının örülmesi güveyin akrabaları tarafından yapılır.
Gelinin saçını örenlere hediyeler verilir239.
Gagauzlarda baykuş ölüm habercisi olarak bilinir. Baykuşun gece
ağlaması, baykuşun bulunduğu evden ölü çıkacağı olarak yorumlanır.
Gagauzlar’da köpek veya kurtun uluması durumu da ölüm habercisi kabul edilir.
239Kalafat, a. g. e. s. 267
59
Tavuk, horoz gibi öter ise ölüm haber verdiğine inanıldığı için tavuğun başı
kesilir. Ölüm ile ilgili olarak Gagauz Türlerinde, rüyada ölmüş birisinin
görülmesi ve bu ölmüş kişinin rüyayı gören kişiyi çağırması, rüyayı gören
kişinin öleceğine işaret olarak yorumlanır. Gagauz halk inançlarına göre
öleceğini anlayan bir kişi yakınlarını çağırır, onları görmek ister. O şahsın bu
isteği mutlaka yerine getirilir. Yoksa, ölen kişinin gözünün açık gideceğine
inanılır.
Gagauzlarda ölen kişinin yıkandığı su çiğnenmeyecek bir yere dökülür. Bu
suyun büyücülerin eline geçmesini ölü evi sahipleri istemezler. Gagauzlarda ölü
yıkama esnasında kullanılan tarak, sabun ölü ile beraber gömülür. Ölü üç gün
yıkanmaz. Ölü gün döndükten (Öğleden sonra) sonra defnedilir240. Ölen için
ağıtçı çağrılır. Gagauzlarda ölünün 9 ve 40. gününde Tabak Koliva ve Kaloç
(ekmek) verilir.
Gagauzlarda yas kırk gündür. Kırk gün boyunca, erkek tıraş olmaz. Siyah
elbiseler giyer241. Bu üzüntünün bir göstergesidir.
Türk halk İnançlarında Kurt çok önemlidir. Kurt, çoğu zaman Börü
olarak bilinir. Bazen kaşkır, kaşıkır veya canavar olarak geçer. Yalnız bu kurt
sıradan bir kurt değil Bozkurttur242. Kurt, Türklerde yol göstericidir. Ergenekon
destanında sıkıntı ve kıtlık içine düşün halka kurt rehberlik etmiştir. Türk
halk inançlarının destan boyutunda, kurt bazen karşımıza tanrısal boyutu ile
çıkar. Yine bu düşünceye paralel olarak, Göktürler, her yıl yedinci ayın
yedinci gününde dişi ve erkek kurt ataya kurban keserlerdi. Kurt’un neden
Türk halk inançlarında önemli olduğuna gelince, Kalafat’a göre Kurt’un
esaret altına girmeye dayanamadığı, hayatı boyunca eşinden başka kurtla
çiftleşmediği, Eşi ölünce hayatını dul olarak devam ettirdiği, karnı tok olduğu
zaman boş yere canlılara saldırmadığı için, Kurt’u Türkler, kendi karakterleri
ile birleştirmişlerdir. Bu yüzden Türkler Kurt’u önemli saymışlardır.
Gagauz Türkleri, Gagauz eli ve Gagauz yeri coğrafyaları Balkanların
güneyine doğru inmekte bir kısmı Yunanistan’da Ortodoks Türk Coğrafyasını
240Kalafat, “Gagauz Türk Halk İnançları”, Gagauz Kültür Sanat Dergisi, 2003, S. 35, s. 31. 241Kalafat, Karşılaştırmalı Bayır Bucak Türkmen Halk inançları, Ecdad yayınları, Ankara 1995, s. 30. 242Kalafat, “Başkurt Adının Türk Halk İnançlarındaki Yeri”, Türk Dünyası Tarih ve Kültür Dergisi, Eylül 2003, S. 201, s. 43-46.; Erciyes, Mart 2003, S. 315, s. 4-5.
60
oluştururken bir kısmı Bulgaristan’da, Hıristiyan Bulgar Türkleri ile
bütünleşmektedir243.
Gagauz Türklerinde her yıl mart ayının 9’unda “Kırk Kaşık” veya “Kırk
Kurbanlar” günü kutlanır244. Bu gün Gagauzlarda çok önemlidir. Büyük bir
coşku ile kutlanmaktadır.
4.2.5. Balkar (Malkar) Cumhuriyeti Halk İnançları
Kuzey Kafkasya’da Rusya Federasyonuna bağlı özerk bir cumhuriyettir.
Kuzeyinde, Rusya Federasyonu; doğusunda Kuzey Osetya; Güneyinde
Gürcistan; batısında Karaçay-Çerkez Cumhuriyeti ile çevrilidir. Malkar
Türklerini Hun Türkleri, Bulgar Türkleri, Hazar Türkleri ve Kıpçak Türkleri
oluşturur. Nüfusu 122.309 (2000) olan cumhuriyette, Balkarlı Türkler 88.000
kişilik gurubu oluştururlar. Cumhuriyetin başkenti Nalçık olup Türkler; Çerek,
Çeğem, Baksan, Malki ve Terek yerleşim yerlerinde yaşamaktadırlar245. Yaşar
Kalafat’ın Balkar Özerk Cumhuriyetinde yaşayan Türklerin halk inançları ile
ilgili tespitleri şunlardır:
Çocuğun ilk dişi çıktığı zaman, pirinç veya mısır pişirilir. Pirinçten veya
mısırdan yapılmış hediğe Jırna denilir. Yapılan Jırna komşulara dağıtılır.
Dağıtılan Jırna’nın tabağı boş gönderilmez. Çıkan ilk diş gelişi güzel yere
atılmaz. İlk saç saklanır. Sünnet olan çocuğun sünnet parçası, doğan çocuğun
düşen göbeği dama atılır246.
Balkar Türklerinde kızı evlenecek aile, kızının kanaatini sorar. Ama nihai
kararı kızın ana babası verir. Balkar Türkleri, Rus ailelere kızlarını kesinlikle
vermezler. Bu konu açılınca, “Allah korusun, öyle bir evlada anası babası
hakkını helal etmez.” denilir. Bunun yanı sıra, Balkar Türkleri ve diğer Balkar
Müslümanları kendi aralarında kız alıp verebilmektedirler247.
Balkar Türklerinde kızlar 18 yaşından sonra, erkekler ise 21 yaşından
sonra evlenirler. Çocuk sayısı eskiden her evde 5-10 iken günümüzde genelde
iki çocuklu aile yapısı yaygındır.
243Kalafat “Balkanlarda Türk Halk İnançları”, s. 16. 244 Kalafat, “Türk Halk inançlarında Hususiyle Doğu Anadolu’da ve Orta Toroslar’da “Kırk” Motifi”, Milli Folklor, Yaz, 1994, S. 22, s. 19. 245 Ali güler, Suat Akgül ve Atilla Şimşek, a.g.e. s. 486. 246 Kalafat, Kırım Kuzey Kafkasya, ASAM Yay., Ankara 1999, s. 197. 247 Kalafat, a.g.e. s. 196.
61
Balkar Türklerinde “Şaman” ismine çok rastlanılır. Balkar Türklerinde
yakın akraba ile evlenme yoktur. Akraba ile evlenilmez. Kan gütme vardır.
Yedi göbek öncesi bile olsa kan davaları devam eder.
Kız kaçırma yöntemi ile evlenme görülür. Genelde kızın rızası ile kaçıp
evlenmeler yaygındır.
Balkar Türklerinde, nazar değmesine inanılır. Nazar değmesini
önlemek için Yapışmak denilen ağaçtan bir parça, suyu olmayan bir yerden
getirilerek işlenip nazarlık yapılır. Bu yapılan nazarlık hayvanın boynuna
boynuzuna ya da çocuğun koluna asılır bu sayede nazardan korunduğuna
inanılır.
Balkar Türklerinde, Ay tutulması esnasında, tavuklara yem verilir.
Kazanların dibi dövülür. Allaha dua edilir. Bu uygulama ile felaketten
kurtulmuş olunduğuna inanılır. Balkar Türklerinin inancına göre, dünya öküzün
iki boynuzunun üstündedir248.
Balkar Türklerinde sağlam bir kader inancı vardır. Kaderin önüne
geçilemeyeceğine inanılır. Balkarların inançlarına göre Allah (c.c.) insanı
yaratırken kaderini tayin etmiştir.
Balkar Türkleri eşiğe Bagasan derler. Bagasana basan kişinin rızkının
kesileceğine inanılır. Bu yüzden bagasana basmamaya özen gösterilir.
4.2.6. Kırım Türkleri Halk İnançları
Kırım özerk bir cumhuriyet olup, Karadeniz’in kuzeyinde yer almaktadır.
Kırım, bir yarımadadır. 19 Şubat 1954 tarihinde Rusya tarafından Ukrayna’ya
bağışlanmıştır249. Günümüzde Ukrayna’ya bağlıdır. Yüzölçümü 26.945 km2
olup, nüfusu 2.632.400’dür. Başkenti Akmescit’tir. Diğer önemli şehirleri;
Bahçesaray, Akyar, Yatla, Gözleve, Kefe, Karasubasar, Kerç ve Aluşta’dır.
Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin nüfusunu; Kırım Türkleri, Ruslar, Ukraynalılar,
Karaim, Kırımçak Türkleri ve Karay Türkleri oluşturmaktadır250. Karay
Türkleri Kırım’da yaşamaktadır. Musevi inançlıdırlar. Kırım’da Karay
Türklerinin toplam nüfusu 1.100 kadardır. Karay Türklerinin geri kalan az
bir kısmı Rusya, Litvanya, Polonya ve Fransa’da yaşamaktadırlar. Dünya
248 Kalafat, a. g. e. s. 197. 249 Yeni Türk Ansiklopedisi, C. 5, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1995, s. 1835. 250 Türklük Bilgisi, s. 487.
62
Karaylarının toplam nüfusları 2.400 civarıdır251. Karay Türklerinin dilleri
Kırım, Tatar, Kumuk, Karaçay Türklerinin dilleri ile benzerlik gösterir. Türk
dillerinin Kıpçak kolundandırlar. Yaşar Kalafat’ın Kırım’da yaşayan Türklerin
halk inançları ile ilgili tespitleri şunlardır:
Kırım Türklerinde, imam yeni doğmuş çocuğun kulağına babasının ismi
ile ve çocuğa koyulan ismi üç kez söyler. Her söyleyişte çocuğun yüzü açılır
tekrar kapatılır. Bu merasim esnasında yaşlılar da bulunur. Daha sonra imam
çocuğun iki kulağına da ezan okur. Çocuğun doğumunun kırkıncı gününde
“Kırk Meclisi” yapılır252. Bu gün çocuğa kırk kaşık suda banyo yaptırılır.
Yine kırkıncı günde çocuğun saçı kesilir. Saç kesimi için komşularda davet
edilir. Komşulara “Kümeç”253 ikram edilir254.
Kırım Türklerinde, kız kaçırma suretiyle evlenme görülmez. Evlenmeler
genelde evleneceklerin tercihlerine bağlı olarak, ailelerin izni ile yapılır. Tatar
Türklerinde, Ruslarla evlenme çok yaygındır255.
Kırım Tatarlarında, kız nikah günü hamama götürülür256. Bu
uygulamadaki amaç, kızı sınamaktır. Kızın çevresini temiz bırakıp
bırakmadığına dikkat edilir. Gelini görmek için gelen davetliler gelin için
getirdikleri hediyeleri hamamda bırakırlar. Aynı uygulama damat içinde
vardır. Ancak, damat hamamı uygulaması gerdek gecesinden sonra yapılır. Bu
uygulamada kızın anne babası da davet edilir.
Geline kına yakılır. Kına, gelinin avucunun içine bir daire çizilerek
yakılır.
Düğünden sonra damat, akrabalarını çağırıp gelin ile tanıştırır. Tatar
Türklerinde yeni gelin kocası evindekilere ismi ile hitap etmez. Evliliklerden
genelde 2-3 çocuk olur. Evlenme yaşı; kızlarda 19-20, erkeklerde 21-22’dir.
Allah’tan ölüm istemek günahtır. Kulları günaha batırır inancı
vardır.Cenaze namazında bayanlarda bulunabilir. Cenaze namazınde bayanlar
mutlaka baş örtülü bulunur. Cenaze günü helva pişirilir. Ölümü takip eden 3,
7, 40, 52. ve 100. günleri yemek verilir. 251Kalafat, “Karay Türkleri”, Erciyes, Ağustos 2002, S. 296, s. 20. 252 Kalafat, Kırım Kuzey Kafkasya, ASAM Yay. , Ankara 1999, s. 55. 253 Hamurdan yapılmış yemek. 254 Kalafat, “Kırım Tatar Türklerinde Karşılaştırmalı Halk İnançları”, Avrasya Etütleri, Kış 2005, S. 27-28., s. 223. 255 Kalafat, Kırım Kuzey Kafkasya, ASAM Yay., Ankara 1999, s. 49. 256 Kalafat,“Kırım Tatar Türklerinde Karşılaştırmalı Halk İnançları”, Avrasya Etütleri, Kış 2005, S.27-28., s. 219.
63
Kırım Tatarları, Müslüman sünni’dir257. Tatarlar hac ibadetlerinde
doğrudan doğruya Türkiye’den yararlanmaktadırlar.
Kırımda alkol bolca türetilir. Aile fertleri kadın ve çocuklar dahil herkes
alkol alır. Misafirlikte Kırım’da en makbul içecek alkoldür. Alkol Kırım
Müslümanları arasında da bolca tüketilmektedir258.
Kırım Tatarları, 1991’de yaptıkları kurultayla Latin Alfabesini kabul
etmişlerdir. Ancak bir ilerleme kaydedememişlerdir.
Kırım Türklerinde, Kelam-ı Kadim’e büyük saygı gösterilir. Kırım
Tatarlarında, sofraya oturunca bereket için dua edilir. Bu dua esnasında
sofrada buluna acı yiyecekler ile bıçak varsa sofradan alınır. Bu uygulama
kanaatimizce sofraya acı tattan ziyade tatlı tat gelmesi dileğinden
kaynaklanmaktadır.
Kırım Türklerinde, kağıt para ile sadaka verilmez. Sadaka madeni para
ile verilir. Bu uygulama bize göre demirin Türk halk inançlarındaki yerinin
öneminden kaynaklanmaktadır.
Tatar Türklerinde sosyal bağı kuvvetlendirici birçok bayram vardır.
Bunlar: Ekin259, Bereket260, Kızıl Yumurta261, Yaprak Bayramları262 Yağmur,
Kurban Merasimleri, Kış Uğurlama, Gündönümü Şenlikleri, Kız Günü263,
Asker Uğurlama gibi bayram, şenlik ve etkinliklerdir.
Kapı eşiğinde tokalaşılmaz. Tokalaşma, eşiğin dışında ya da içinde
yapılır.
Karay Türkleri 800 kişi Kırımda 300 civarı Ukrayna’da olmak üzere
1100 kişi kadardırlar. Musevi inançlıdırlar.264
Karay Türklerinde; Hz. İsa ve Hz Muhammet’e karşı bir saygı vardır.
Karay kültürü yazılı hale getirilmiştir. Kültürün yazılı kaynakları; Karay
Ulusal Ansiklopedisi, Kırım Karayları, Kırım’ın küçük yerli halkıdır.
257 Kalafat, Kırım Kuzey Kafkasya, ASAM Yay., Ankara 1999, s. 14. 258 Kalafat, a. g. e. , s. 39. 259Ekim zamanının başlangıcını temsil eder. Koşum atları toprağı sürmek için hazırlanır. Şenliklerle toprağa saban salınır. 260 Ekim başlamadan önce yapılır. Yılın bereketli olması için yapılır. Beraberce yemekler yenilir. 261Nisan sonu Mayıs başında yapılan bir etkinliktir. Yumurtalar o gün boyanır, çocuklara verilir. 262 Bahar bayramıdır. 263Sonbaharda ürünler kaldırıldıktan sonra yapılır. Yetişkin kızlar ev ev dolaşıp şarkılar söylerler. 264Kalafat,“Karay Türkleri”, Erciyes, Ağustos 2002, S. 296, s. 21.
64
Karay Türklerinde, ölüm helvası vardır. Ölü öldüğü gün evde bulunan
saat durdurulur.
At nalının Karaylarda koruyuculuğuna inanılır. Bu yüzden evlerin
kapılarına asılır265. Aynanın kırılması iyiye yorulmaz. Havaların kurak gittiği
zamanlarda yağmur duasına çıkılır.
4.2.7. Yakutistan (Saha) Türkleri Halk İnançları
Yakutistan, Asya’nın Kuzeydoğusunda, Doğu Sibirya’da Rusya
Federasyonuna bağlı Özerk bir cumhuriyettir. Rusya Federasyonuna bağlı en
büyük alana sahip olan Özerk Cumhuriyet’in yüzölçümü 3.103.000 km2dir266.
Ülkenin başkenti Yakuttur. Nüfusu 1.2 milyon olan Özerk Cumhuriyetin
480.000 kişisini Saha (Saka) Türkleri oluşturur. Saha Türkleri, Şaman olup eski
Türk Kültürünü muhafaza etmektedirler. Latin Alfabesini kullanıyorken
Rusların baskısı ile 1939 yılında Kril alfabesini kullanmaya başlamışlardır. Aile
hayatları oldukça kuvvetli olan Saha Türkleri ölülerini çoğu zaman elbiseleri ile
bazen de atlarını kurban ederek gömerler267. Yaşar Kalafat’ın Saha Türkleri
İle ilgili olarak Halk inançları tespitleri şunlardır:
Saha Türklerinde yönlerin önemli bir yeri vardır. Ölü defnedilirken
ölünün başı güneye dönük olarak yatırılır.
Saha Türklerinde iki inanç sistemi vardır. Bunlar Aiy (Ai) Tengri Sistemi
ve Şamanizmdir. Her iki sistemde de “at” çıkışı kurtuluşu, yani doğuyu,
küçük kuş güneyi, “balık” kuzeyi ve “ayı” batıyı simgeler.
Saha Türklerinde evlerin kapısı güneye bakar. Saha Türklerinin inanç
sisteminden birini temsil eden Ai Tanrı inanç sisteminde ruhlar vardır.
Uhan ateşin ruhu demektir.
4.2.8. Tatar Türkleri Halk İnançları
Tataristan, Rusya Federasyonuna bağlı bir özerk cumhuriyettir. Batısında
Çuvaşistan, doğusunda Başkurdistan olmak üzere iki kardeş cumhuriyet ile
sınırdaştır. Kuzeyinde Mari Cumhuriyeti, güneyinde Samara, Simbir Bölgeleri
ile sınırdır. Yüzölçümü 67.836 km2dir. Nüfusu 7.026.237 (2000)268. Bu nüfusun
% 53ünü Türk Kökenli Tatar, Çuvaş, Başkurt Türkleri, % 42 sini Ruslar, 265 Kalafat, Kırım Kuzey Kafkasya, ASAM, Yay., Ankara 1999, s. 84. 266 Türkiye ve Türk Dünyası, Harp Akademileri Yayını, İstanbul, 1997, s. 317. 267 Ali Güler Suat Akgül ve Atilla Şimşek, a. g. e. s. 490. 268 Zakir Avşar, Ferruh Solak ve Selma tosun, “Türk Dünyasının Demografik Yapısı” Türk Dünyası Özel Sayısı, Mayıs-Haziran 1997, S. 15, s.145.
65
%5’ini Ukraynalılar oluşturmaktadır. Tatar Türkleri, Tataristan Özerk
Cumhuriyeti dışında Rusya Federasyonu, Başkurdistan, Çuvaşistan, Azerbaycan
ile Kırım Tatarları'nın dışında 100 bin kişi, Romanya'da Bucak (Dobruca)
Tatarları 23-25 bin kadar, Polonya'da 5.500, Bulgaristan'da 5 bin, Çin'de 4.200,
ABD'de 4.000, Finlandiya'da 950 kişi, Avustralya'da 500, Danimarka'da 150
kişi, İsveç'te 80 kişi, Japonya'da 30 aile kadar yaşamlarını sürdürmektedirler.
Bunlar Tataristan Tatarları, Kazan Tatarları, Özbekistan ve Tacikistan Tatarları
ve Kırım Tatarları olmak üzere ayrılırlar. Toplam nüfusları 7 milyon civarıdır.
Tataristan Özerk Cumhuriyetinin başkenti Kazan’dır. Diğer önemli şehirleri
Yar Çallı, Tübenikama, Emlet, Zelenodol, Bügülme’dir. Yaşar Kalafat’ın
Tataristan’da yaşayan Türkler ağırlıklı halk inançları tespitleri şunlardır:
Tatar Türklerinde çocuğa adını imam koyar. İmam yeni doğmuş çocuğun
kulağına konulan adı ile anne ve babasının adını üçer defa söyler. Her defasında
yüzünü açar ve tekrar kapatır. Yapılan bu merasim esnasında yaşlılar da orada
bulunurlar. Sonra imam çocuğu kucağına alır iki kulağına da ezan okur. Bu
merasimden sonra birlikte yemek yenilir. Ayet-el Kürsü okunur. Diğer Türk
dünyası topluluklarında olduğu gibi Tatar Türklerinde de çocuğa isim
koyarken, isim ile gayb aleminden haber verdiğine inanılır. Çocuğun yaşının
uzun olması için erkek ise Baki kız ise Bakiye adı konulur.
Çocuk doğumun 40. gününde kırk kaşık su ile banyo yaptırılarak
kırklanır. Bu uygulamaya, Kırk meclisi denir. Kırk meclisi yapılırken çocuğun
bütün uzuvlarının yıkanmasına dikkat edilir. Yıkama yapılarken çocuk için
Türkçe hayır dualar okunur269.
Kazan Tatarlarında nikah günü için, “Gelin hamamı” hazırlanır. Bu
hamama gelin adayının yandaşları ve arkadaşları da davet edilir. Bu
uygulamadaki amaç kızın temiz olup olmadığını öğrenmektir. Aynı uygulama
Anadolu ve Bulgaristan Türklerinde de gelinin kusuru olup olmadığını öğrenme
amaçlı yapılmaktadır. Tatar Türklerinde gelin hamamına gelen davetliler
getirdikleri hediyeleri hamamda bırakırlar. Damat hamamı ise zifaftan sonra
yapılır. Damat hamamına kızın anne ve babası da gelir. Daha sonra her iki
tarafın davetlileri hamama gelirler. Damada para takarlar270.
269Kalafat, “Tatar Türklerinde Karşılaştırmalı Halk İnançları”, s. 123. 270Kalafat, “Kırım Tatar Türklerinde Karşılaştırmalı Halk İnançları”, Avrasya Etüdleri,
TİKA Yay., Sonbahar-Kış 2005, s. 220.
66
Tatarlarda, evlilik toyundan sonra, damat kızı alıp akrabaları ile tanıştırır.
Gelin yeni gittiği evde saygılı olmanın göstergesi olarak damadın akrabalarına
ismi ile hitap etmez. Küçüklerine sevgi büyüklerine saygı ile hitap eder271.
Tatar Türk coğrafyasında evlerin avlularında tamamen ahşaptan yapılmış
o aileye ait hamamlar vardır.
Kazan Tatarlarında, birçok şölen ve toy yapılır. Bunlar Ekin Bayramı,
Bereket Merasimi, Yağmur Duası Merasimi, Kurban Merasimleri, Yumurta
Bayramı272, Ulu Gün Bayramı273, Yaprak Bayramı, Gündönümü Bayramı, Buz
Erimesi Şenlikleri274’dir.
Tatar Türklerinde askere gitme esnasında asker uğurlama merasimi
yapılır. Asker adayı bütün köyü dolaştırılarak köylüler ile vedalaşır. Asker
adaylarına mendil ve havlu gibi hediyeler verilir.
4.2.9. Karakalpak Türkleri Halk İnançları
Karakalpakistan, Özbekistan Cumhuriyeti’ne bağlı özerk bir cumhuriyettir.
Özerk Cumhuriyet, Özbekistan’ın kuzeydoğusunda yer alır. Özerk
Cumhuriyet’in nüfusu 423.436(1984)’dir. Rus Knezlerin kalabalık Peçenek
boylarını hudutlara yerleştirmesi ile zamanla Karakalpak adını almışlardır. 1925
yılında Kazakistan’a bağlı muhtar bölge olmuşlardır. 1932 yılında
Kazakistan’dan ayrılarak Muhtar devlet statüsü kazanan Karakalpakistan 1936
yılında Özbekistan’a bağlanmıştır. Karakalpak Türklerinin dilleril Kıpçak
grubunda yer almaktadır. Karakalpaklar, 1932'ye kadar Arap alfabesi, 1932-
1938 yılları arası Latin alfabesi, 1940-1957 yılları arasında ise Kril Alfabesi
kullanmışlardır. 1991'de bağımsızlıklarını kazandıktan sonra Rusça ikinci plana
itilmiş ve Rusça'nın etkisinden kurtulmak için Latin harflerine geçiş çalışmaları
hızlanmıştır. Karakalpaklar, Sünni Müslümandır275. Yaşar Kalafat’ın
Karakalpak Türkleri Halk inançları tespitleri şunlardır:
271Kalafat, “Tatar Türklerinde Karşılaştırmalı Halk İnançları”, s. 121. 272Her yıl Nisan ayı sonu mayıs ayı başında yapılır. Yumurtalar pişirilip boyanıp çocuklara
ikram edilir. Yumurta bayramı iyi dilekte bulunma anlamına gelir. 273Kirişin Tatarları arasında uygulanan Yumurta Bayramı benzeri bir şenliktir. Kirişin Tatarları Ural Dağı eteklerinde kurulmuş olan Perm şehrinde yaşarlar. IV. İvan zamanında baskı ve asimilasyona tabi kalan Kirişin Tatarları günümüzde Hıristiyan olmasına rağmen Tatar Türk kimliklerini korumaktadır. 274 Baharın geldiğine işaret olarak yapılan şenliktir. 275 Salih Yılmaz, "Karakalpak Türkleri ve Bugünkü Karakalpakistan", Yeni Türkiye (Türk Dünyası Özel Sayısı II), s. 1325-1326.
67
Karakalpaklarda çocuğu olmayan aileler evliya ya da öz atalarının
mezarlarına giderler276. Mezarları ziyaret esnasında yatanlardan Allah’ın (c.c.)
kendilerine çocuk bağışlaması için dua isterler. Mezar ziyaretine Karakalpak
halk inançlarına göre yedi defa gidilir. Her mezar ziyaretinde üst üste taş
konulur. Yedi taş üst üste birikip tamamlanınca ziyaret tamamlanmış olur.
Ziyaretin tamamlanmasının ardından, adanan adak yerine getirilir.
Hamile kadının göbeği sivri ise çocuğun oğlan; göbeği yuvarlak ise
çocuğun cinsiyetinin kız olacağına inanılır. Yine çocuğun cinsiyetinin
belirlenmesi ile ilgili olarak hamile annenin bulantısı az ise çocuğun erkek,
bulantısı çok ise çocuğun kız olacağı inancı vardır. Zira kız çocuklarının
saçlarının çok olmasından dolayı mide bulantısına sebep oldukları inancı vardır.
Hamile kadının odasında ocak söndürülmez, odasında sürekli ışık yakılar.
Hamile kadının odasında; Kelam-ı Kadim, tuz, ekmek, su, sarımsak, soğan
bulundurulur277.
Dış Türklernin çoğunda görülen, yerikleme inancı, Karakalpak Türk halk
inançlarında da görülür. Hamile olup da canı herhangi bir yiyecek çeken
kadının isteği yerine getirilmelidir. Aksi halde kadının hastalanacağına inanılır.
Karakalpak Türk halk inançlarında hamile kadının bazı işleri yapması iyi
sayılmamış hatta yasaklanmıştır.
Karakalpak Türklerinde hamile kadının gece eşikten dışarı su serpmesi,
cenaze evine gitmesi iyi karşılanmaz. Ancak hamile kadın mezarlık ziyaretine
gidebilir. Karakalpak Türklerinde, bebeğin göbeğini Kunduk Ana278 keser.
Kesilen parça toprağa gömülür. Göbek için basılıp geçilmekten uzak bir yerde
temiz toprak seçilir. Göbek, çoğu zaman meyve veren bir ağacın altına
gömülür. Bu sayede göbeği gömülen çocuğun ileride çok çocuğunun olacağına
inanılır. Bazen de akarsu kenarına çocuğun göbeği gömüldüğü olur. Bu sayede
çocuğun ak ve pak bir kişiliğe sahip olacağına inanılır. Karakalpak Türklerinde,
çocuğa ismi konulurken çocuğun ismi genelde Kelam-ı Kadim’den seçilir. Bu
şekilde çocuğun hayırlı bir evlat olacağına inanılır. İsim konulduktan sonra
çocuğun sağ kulağına ezan okunur. Bu merasime, Ezan adı denilir279.
276Kalafat, Türk Halk İnançları I., s. 59. 277Kalafat, a. g. e. s. 58. 278 Doğumu yaptıran kadın, ebe. 279Kalafat, a. g. e. ., s. 60.
68
Karakalpak Türklerinde doğan çocuğa adı konulurken, çocuğun doğduğu
mevsim, ay, gün göz önünde bulundurularak isim konulur. Bayramda dünyaya
gelen çocuğa ramazan, Cuma günü doğan çocuğa Cuma, kadir gecesi doğan
çocuğa kadir, kadirbek, ikiz doğan çocuklara Hasan, Hüseyin, Abil, Kabil
gibi isimler konulur280. Karakalpakistan’da en çok rastlanılan isimler;
Muhammed Ali, Sulusaş, Sulupan (Güzel Lale), Umay, Ospan (Osman),
Saltanat, Rahmetullah, Pirizat (Peri Kişi), Arslan, Abdulreşit, Din Muhammed,
Ziynet, Bahadır, Saadettin, Salavat, Kübeysin (Çoğalsın), Tazegül, Aydangali,
Macit, Marat, Bayram, Perihan Aydost, Niyetbay, Yirecep, Gülcemal, Aycemal,
Kurbangül, Zitat, Zülfiye, Rana, Gözzal, Bahtiyar, Bahran, Najim, Cumagül,
Gülistan, Lezzet, Aybanu, Nergiz, Gülayım, Gülnara, Gülhan, Ayşa, Gülperi,
Azamat, Azat, Abat, İslam, Nüküs, Sultan Mesket, İkram, Allabay, Almurat,
Allaberken’dir. Bu isimler aile büyüklerinin de onayı alındıktan sonra
konulur281.
Karakalpak Türklerinde, albastı inancı vardır. Hamile kadın albastı
günlerinde (Doğumun yaklaştığı günlerde) tek başına bırakılmaz, odada tek
başına uyutulmaz, yanında mutlaka birileri olur. Albastı’dan korunmak için
bıçak, demir, tuz ateş, Kelam-ı Kadim, sarımsak, soğan, çivi hamile kadının
odasında bulundurulur. Hamile kadının odasına su konulmaz. Suyun, albastıyı
hızlandırıcı etkisi olduğuna inanılır. Karakalpak Türklerinde er kişinin, evin
erkeğinin albastıyı korkutucu bir rol oynadığına inanılmasından dolayı doğumu
yaklaşmış kadını albasmasından kurumak için hamile kadının odasına er kişinin
bir pardüsüsü asılır282. Bu sayede, kötü iyelerin bu odaya korkup
giremeyeceğine inanılır.
Doğumdan sonraki kırk gün içinde Karakalpak Türklerinde bol bol sadaka
verilir. Doğumun kırkıncı gününde, çocuğa banyo yaptırılır. Anne de
doğumunun 40. günde banyo yapar. Araştırmacı, Karakalpak Türklerinde
hamile kadının karnındaki bebeğe hamileliğin 121. günü can verildiği inancı
olduğunu tespit etmiştir. Karakalpak inanışlarına göre, hamileliğin 121.
gününden sonraki zamanda hamile kadın ilk kimi görürse çocuğun görülen
kişiye benzeyeceği inancı vardır. 280Kalafat, a. g. e. s. 61. 281Kalafat, a. g. e. . s. 61. (Dr. Yaşar Kalafat bu bilgileri Nokus’lu Tacekeyev ve Ziynettin Kabeysinoğlu’dan almıştır.) 282Kalafat, a. g. e. s. 66.
69
Kırklı olan Karakalpak kadınları, kırkları çıkmadan ev dışına çıkmazlar.
Dul olan, çocuğu olmayan ya da çocuğu olup da yaşamayan kadınlar, kırklı
kadının yanına gelmezler. Aynı zamanda, kırkı çıkmamış çocuklar da aynı
ortamda bulundurulmazlar.
Kırkı çıkmamış çocuğun giysisi gece dışarıda bırakılmaz. Bırakılırsa
çocuğun hastalanacağına inanılır. Hasta olan Karakalpak çocukları için Aydar283
yapılır. Hastalanan çocuğa, Aydar yapılmazsa, o çocuğun öleceğine inanılır.
Aydar tepede bırakılmış yuvarlak saçtır. Aydar geceleyin ay doğunca yapılır.
Çocuk yedi yaşına gelinceye kadar her ayın doğuşunda mal ve para türünden
sadaka verilir. Çocuk yedi yaşına gelince çocuğa toy yapılır. Kelam-ı Kadim
okutulur.
Karakalpaklarda, çocuğun doğumundan sonra çocuk görme ziyaretine
gidilir. Çocuk görme ziyaretine gidenler akça aparır (Para getirirler), çocuğa
giyecek hediye ederler284. Çocuğun dişi çıktıktan sonra da çeşitli etkinlikler
tertiplenir. Çocuğun ilk dişi çıktığında çocuğa şölen yapmayana, çocuk için
sadaka vermeyene ziyan geleceğine inanılır. Karakalpaklarda, çocuğun ilk saç
kesiminde saçı kesene, bolca para verilir. Komşulara ve fukaralara sadaka
verilir.
Karakalpak Türklerinde erkek çocuk mutlaka sünnet yaptırılır. Sünnet,
törenle yapılır. Sünnet için; “Toy” tertiplenir, aş dökülür. Akrabalar, komşular
sünnete davet edilir. Sünnet toyuna gelen davetliler, sünnet edilen çocuğa takılar
takarlar. Sünnet olan çocuğun parçası uygun olan bir meyve ağacının altına
gömülür ya da saklanır. Bazen bu parçayı, çocuğu olmayan kadınların da yediği
olur285.
Karakalpaklarda, Öz Ata inancı da vardır. Karakalpaklarda çocuğu olup da
yaşamayanlar yeni doğan çocuklarının yaşaması için, genç kızlar kısmetleri
açılması ve dünyalık talepleri için öz ataya giderler. Bu gidilen yerler: Sultanis
Baba, Geçirmez Baba, Enver Baba, Sorça Baba, Kutlu İşan, Kushana Baba,
Semlin İşan, Şivili Ata, Kayıp Ata, Davut Ata, Tokmak Ata, Janemir İşan,
Peygamber Kızı, Üzeyir Ata, Necmettin Kübra, Üçyüz Alpız, Çınar Baba,
Perimisan Baba, Yusuf İhsan, Kabu İhsan, Mazlumhan Sulu’dur. Ziyaret için
283 Çocuğun tepesinde bırakılan bir tutam saçtır. 284Kalafat, a. g. e., s. 68. 285Kalafat, a. g. e., s. 68.
70
gidilen bu yatırlarda kurban kesilir. Niyet sahibi bu türbelerde sabahlar286. Bu
uygulama ile çocuk sahibi olunacağına inanılır.
Karakalpaklarda istenilerek, gönül rızası ile evlenmek makbul olanı
olmuş olmasına rağmen, evliliklerin %90’ı kaçırma ile olmaktadır.
Karakalpaklarda, kardeş değişimi evlilikler de sıkça görülmektedir.
Karakalpaklarda ölen kardeşin eşi(Karısı) alınabilir. Buna; yenge alma denilir.
Bakire çıkmayan gelin, babasının evine gönderilir. Evlendirilecek olan kızın
mutlaka rızası sorulur. Bu uygulama Karakalpaklarda örfler ve kanunlarla
güvence altına alınmıştır. Karakalpaklarda, beşik kertmesi uygulaması da
görülür287. Karakalpaklarda görücü usulü ile evlilik yapmada yaygındır. Kız
istenildikten sonra verilirse söz kesilir. Sonra vade288 yapılır. Taraflar uygun bir
zamanda anlaşırlar. Sonra düğün tarihinde düğün yapılır. Düğünde, oğlan tarafı
kıza (Geline) takı takar. Karakalpak Türklerinde, gelinin bereketli olması için
kız evi erkek evine erkek evi kız evine su serper. Damadın gerdek gecesinde
başarısız olmasını önlemek için çeşitli uygulamalar yapılır. Gerdek gecesi
öncesi damat ve gelin yakılan ateşin üstünden atlatılır. Böylece yeni evlenen
çiftlerin kötü iyelerden kurtulduklarına inanılır.
Karakalpak Türklerinde, mezarlığa mezar inşaatı için götürülen
malzemenin artanı geri getirilmez. O malzeme, artık mezarlığın olmuştur. Bu
uygulama sahiplilik duygusunun olduğunun göstergesidir289.
Karakalpak Türklerinde, ölümün geldiğine işaret olan bazı inanışlar
vardır. Ölmüş bir kişi, yaşayan birisinin rüyasına girip de evden herhangi bir
eşya götürürse o evden ölü çıkacağına inanılır. Karakalpaklarda ölümü
geciktirmek için sadaka verilir. Ölümden sonra ise ölen kişi yıkandıktan sonra
evin ön tarafına konulur. Ölü şişmesin diye üzerine; bıçak, tuz veya buz
konulur. Karakalpaklar ölen kişi için ölümün 1, 2 ve 3. günlerinde yemek
verirler. Ölenin kalan elbiseleri ise sadaka niyetine fakirlere verilir. Karakalpak
Türklerinde ölen kişinin ardından ağıt yakılır. Ölü evine Yırcı290 gelir. Ölümün
286Kalafat, a. g. e., s. 69. 287Kalafat, a. g. e., . s. 71. 288Vade: Nişan ile evlenme arasında geçen süredir. 289Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk inançları II., s. 248. 290Yırcı: Ölenin ardından yas yapmaya ve ağlayıp deşarj olmaya yardımcı olan kişidir.
71
ardından başsağlığına gelenler; “Başka acın olmasın ölünüz cennete gitsin.
Bundan sonra evinizde toy olsun” diye dua ederler291.
Karakalpak Türkleri ölü evinde, giyime dikkat edilir. Ölü evinde gök
ya da kara renkli elbise giyilir. Karakalpaklarda yas döneminde saçlar kesilmez.
Örüklü saçlar açılır. Kabristan ziyaretine giderken de örüklü saçlar açılır.
Rüyada, ölmüş bir kişi görülürse o gün erken kalkılıp yedi eve yiyecek
dağıtılır.Yeni ölmüş bir kişi sık sık rüyada görülür ise “onun gözü evdedir”
denilir292.
Karakalpak Türkleri, kötü gözden korunmak için sadaka verirler. Ayrıca
göze geldiğine inanılan kişi için, Üzerlik yakılır. Karakalpaklarda üzerliğe
Edraspan denilir. Edraspan; soğan, sarımsak, tuz, yemek yağı ve yedi evin
önünden toprak, kağıt parasından göz göz parçalar alınarak yanan ateşe
atılıp yapılır. Bu işlem esnasında, gözü değdiği düşünülen kişinin adı söylenir.
Daha sonra kağıdın geri kalan kısmı yakılır. Karakalpaklarda nazarı def
etmek için geyik boynuzundan da yararlanılır. Geyik boynuzunun belaları def
ettiğine inanıldığı için, evlerin girişine geyik boynuzu asılmaktadır.
Karakalpaklarda kurşun döktürme de vardır. Kurşun döktürme ile hastaların
şifa bulduklarına inanılır. Yine göz dokunmasını önlemek için Karakalpaklarda
nazar boncuğu takılır. Karakalpaklarda dağ kültü yaşamaktadır. Özellikle
çıplak dağlar, “Er kişi” olarak kabul edilir. Yaşlı kadınlar bu dağları gördükleri
vakit kendilerini yaşmaklanmak zorunda hissederler293.
4.2.10. Nahçivan Türkleri Halk İnançları
Nahçican, Azerbaycan Cumhuriyetine bağlı özerk bir cumhuriyettir. 2
Aralık 1920 tarihinde, Ermenilerle imzalanan Gümrü Antlaşması ile Türk
egemenliği altına bırakılmıştır. Ermenistan’a Nahcivan üzerinden geçiş hakkı
tanınmıştır. Özerk Nahçivan Cumhuriyeti, 16 Mart 1921 Moskova, 13 Ekim
1921 Kars Anlaşmalarının hükmü çerçevesinde294 Türkiye’nin garantörlüğü
altına alınmıştır. Nahcivan Özerk Cumhuriyeti 5.500 km2 yüz ölçüme sahip
olup yaklaşık 350.000 nüfusu vardır. Ülkenin başkenti Nahcivandır. Ülke
291Kalafat, Türk Halk İnançları I. s. 74. 292Kalafat, “Karakalpak Türklerinde Halk inançları”, Milli Folklor, Kış 1998, S. 40, s.13. 293 Kalafat, a. g. m., s. 12. 294 Moskova Antlaşmasının 3. Maddesi: “İki Taraf Nahçivan Arazisinin, Azerbaycan
Himayesinde muhtariyeti haiz bir arazi teşkil etmesine, Azerbaycan’ın bu himayeyi üçüncü bir devlete terk etmemesi şartı ile ittifak edeceklerdir.”
72
Nahçivan’a bağlı altı ilçe iki yüz köyden oluşmuştur295. Ülke nüfusun %95’ini
Azeri Türkleri oluşturmaktadır296. Ülke Müslümanlarının çoğunluğu Şii inançlı
Türklerdir297.
Nahçivan’da doğacak çocuğun cinsiyeti için önceden belirleme
uygulamaları vardır. Anne, sessiz ve sakin ise doğacak çocuğun erkek, anne
sinirli ve asabi ise çocuğun kız olacağı inancı vardır298. Aşerme inancı Nahcivan
Türklerinde görülür. Hamile kadının canı ne çekiyorsa temin edilir. Nahcivan
Türklerinde kırk inancı önemlidir. Kırklı kadın, kırk gün boyunca cin çarpmasın
diye yalnız bırakılmaz. Kırklı kadının yanına başka yabancı biri giremez.
Nahçivan’da doğan çocuğa ismini atası koyar. Çocuğun kırklanması önemlidir.
Kırklanan çocuğun suyu temiz bir yere dökülür. Bebeğin eşi, ayak basılmamış
sapa bir yere gömülür. Nahçivan Türkleri nazara inanırlar. Nazardan korunmak
için gök boncuk takarlar. Kurban keserler, nazarlanmış çocuğu hocaya götürüp
okuturlar. Muska yaptırırlar. Bazen de üzerlik yakarlar. İlk defa dişi çıkan
çocuğa diş hediği yapılır. Keleki’de çocuğu olmayan aileler kutsal yerlere gidip
dua ederler, çocuk için adak adarlar. Bu sayede çocuklarının olacağına
inanılrlar. Çocuğa ismini anne ve babası koyar. Keleki’de isimlerin hemen hepsi
Türk isimleri ile aynilik gösterir.
Nahçivan Türkleri , evlendirecekleri kızın kanaatini sorarlar. Kızın oluru
alındıktan sonra kız evlendirilir. Kızlarda evlilik yaşı çoğunlukla 20’dir.
Keleki’de kızlar 18 erkekler 20 yaşlarında evlenirler. Gelin, evden çıkarılırken
evden çıkardığı kızına babası: “Bahtın hoş olsun”, “Kademli keremli olasın”
şeklinde dua eder.
Nahçivan’da zifafta başarılı olamayan damada muska yaptırılır. Damada
takılır. Damat mezarlığa götürülür. Mezarlıkta dua eder. Soğuk su ile yıkanması
sağlanır. Üzerine su serpilip yumruklanarak tekrar içeri katılır299. Nahçivan
Türklerinde kız kaçırma ve berdel uygulaması görülür. Kızın, gelin olarak yeni
evine geldiğinde başına elma atılır. Bu uygulama ile gelinin hayırlı evlat
doğuracağına inanılır300. Gelinin ilk çocuğu erkek olsun diye gelinin
295 www.tika.gov.tr.( Azerbaycan maddesi) 296 Nihat Kaşıkçı ve Hasan Yılmaz, Aras’tan Volga’ya Kafkaslar, Ankara 2000, s.70. 297 Kalafat, “Nahçivan ve Halk İnançları Anket Sonuçları”, Erciyes, S. 24, s. 5. 298Kalafat, a. g. m., s. 7. 299 Kalafat, “Nahcivan Halk İnançları Anket Sonuçları”, Erciyes, Ağustos 1997, S. 224, s. 5. 300 Kalafat, “Alaysa Türk Halkı Kültüründe Elma İnanç Tedavi İlişkileri”, yayımlanmamış makale.
73
kucağına erkek çocuk oturtulur. Gelin evin eşiğine gelince eline tabak verilir.
Gelinin bu tabağı sındırması (kırması) istenir. Bu işlem gürültü çıkarıp
kötülüklerin def edilmesi ile ilgili bir uygulamadır. Gelin eve girdikten sonra
bir siniye lavaşlar (parça ekmek) sıralanır. Gelinin bu ekmekleri toplaması
istenir. Böylece eve bereket getireceğine inanılır301.
Nahcivan’da çocuğu olmayan yada olup da yaşamayan aileler pirlere
giderler. Adak adarlar. Ayrıca dilek ağaçlarına çaput bağlarlar302.
Nahçivan’da ölümün 3, 7 ve 40. günleri ile seneyi devriyesinde, “Ölü
hayratı” denilen uygulamalar yapılır. Ölü için gelenlere ikramda bulunulur.
Kur’an-ı Kerim okutulur. Nahcivan Türklerinde ölünün ardından, “bayatı”
denilen bir tür ağıt okunur. Yas evinde kara giyilir. Cenazenin ilk günü ölü
yakınları kadınlar yüzlerini yırtarlar.
Nahçivan’da İlan Bağı ve Karabağ kutsal kabul edilir. Buralara adak
kurbanı kesilir. Nahçivan’da uzun süre yağmur yağmaz da havalar kurak
giderse bir nevi yağmur duası yerine geçen, “taş basma” adeti uygulanır.
Temeli yeni atılan binanın hayırlı olması için binanın temeline para, şeker
atılır. Nahçivan’da tuz kutsal kabul edilir. Bereketin simgesi olarak görülür303.
Nahçivan’da kutsal kabul edilen yerler arasında Mümine Hatun Türbesi,
Babek Kalesi, Elince Kalesi sayılabilir. Başkent Nahcivan Camii’nde yer
alan İmamzade denilen alanda Hazire ve Pulhane denilen yerler vardır.
Buralara hayır niyetine para atılmaktadır. Nahçivan’da Karaağaç ocağı vardır.
Bu ocak, Serur adlı ilçeye 40km mesafededir. Bu ağacın dalları dilek
dilemek için kullanılmaktadır.
Nahçivan halk inançlarında ateşin önemi büyüktür. Ateşe and içilir. Ateş,
su ile söndürülmez. İllaki söndürülecekse Kış kış kış veya Bismillah denilip
ateşe su dökülür.
Nahçivan Türklerinde “Tuz” kutsal sayılmaktadır. Tuz bereketin simgesi
sayılır. Tuz bu kutsiyetinden dolayı halk inançlarında önemli bir yer işgal
etmiş,
301 Kalafat, “Keleki’de Dört Gün Üç Gece ve Nahcivan Halk İnançları”, Türk Dünyası
Araştırmaları, İstanbul 1996, s. 9. 302 Kalafat, a.g.m., s.11. 303 Kalafat, “Nahçivan Türk Halk İnançlarında Edebiyat”, Türk Dünyası Araştırmaları, Aralık 1997, S. 111, s. 196.
74
“Ak çuha allı kalsın,
Bohçada bağlı kalsın
Tuz-börek iterenin
Sinesi dağlı kalsın.”
şeklinde manilere konu olmuştur304.
Keleki’de aile hayatında; samimiyet, asalet ve sevecenlik vardır. Nahçivan
Türkleri, evlerde ev yılanı olduğuna inanır. Ev yılanı koruyucu bir iye olarak
bilinir. Bu yılana, ev halkının dokunması uygun bulunmaz. Nahçivan’da incir
ve ceviz ağaçlarının altında yatılması uygun bulunmaz. Muharrem ayında
caminin minaresinden siyah bayrak sarkıtılır. Bu bir yas alametidir.
Keleki’de oğlan çocuğun, nesli devam ettiren olduğuna inanıldığından
erkek çocuk daha makbuldür. Gelin, yeni evine gelince bir siniye; lavaş
ekmekler sıralanır. Gelinin bu ekmekleri toplaması istenir. Bu uygulama ile
gelinin elinin bereket getireceğine inanılır. Keleki’de havalar kurak giderse,
yağmur duasına çıkılır. Yağmur duası için yüksek yer olan Müselleye çıkılır.
Ne kadar yükseğe çıkılırsa, o kadar, Allah’a yaklaşıldığına inanılır.
Akşam vaktinden sonraki zaman, şer vakti olarak bilinir. Akşam
karanlığından sonra evin bereketinin kaçacağı inancından dışarı terazi verilmez.
Akşam vaktinden sonra, cenaze defnedilmez. Ağaç dikilmez305. Nahcivan’da
Nevruz büyük coşku ile kutlanır. Nevruzlarda “Bayram Pilavı” pişirilir. Nevruz
bayramı üç gün sürer.
Nahçivan Türkleri; ananın, atanın üzerine olduğu gibi evladın üzerine de
and içerler. Zaman zaman gökyüzüne de and içildiği olur. Kalafat,
Nahçivan’da; Ay, Yıldız ve Güneşin kutsal kabul edildiğine dair tespitler
yapmıştır. Örneğin, Ay tutulmasında, Ay’ın ejder tarafından tutulduğuna
inanılır. Ay’ı ejderin elinden kurtarmak için tüfek atılır.
4.2.11. Karaçay Cumhuriyeti Halk İnançları
Karaçay Çerkez Cumhuriyeti, Kuzey Kafkasya’da yer almaktadır.
Yüzölçümü 14.100 km2dir. Başkenti Çerkesky’dir. Diğer önemli şehirleri
Uçkalan, Karaçay, Teberde, Zelençuktur. Nüfusu 415.000’dir. Etnik yapısı
304Kalafat , a. g. m., s. 2-8. 305Kalafat, “Keleki’de Dört Gün Üç Gece ve Nahcivan Halk İnançları”, Türk Dünyası Araştırmaları, İstanbul 1996, s. 10.
75
Karaçaylar, Ruslar, Adigeler, Nogay Türklerinden oluşturmaktadır 306. Yaşar
Kalafat’ın tespit ettiği Karaçay-Çerkez Özerk Cumhuriyeti Türkleri halk
inançları şunlardır:
Çerkezlerde çocuğun ismini aile büyükleri koyar. Din adamları, Rus
isimleri koymayı yasaklamıştır. Çerkezlerde çocuğa isim, kulağına ezan
okuyarak konulur. Daha sonra, “Ad toyu” yapılır.
Çerkezlerde, çocuğun kesilen ilk saçı eski bir kumaşa sarılarak toprağa
gömülür. En sık rastlanılan Çerkez isimleri; Reit, Zuber, Aveys, Vahit, Hacet,
Osman, Asihan, Suhev, Musa, Masi, Nahruye, Hamit, Bebuh, Guame, Mahmut,
Ömer, Muhammet’tir307.
Çerkezlerde evlilik yaşı 18-20dir. Eskiden ailelerde çocuk sayısı 8-10 iken
günümüzde ailelerin çocuk sayısı dördü geçmemektedir. Yakın akraba ile evlilik
görülmez. Çerkezlerde kız kaçırmak çok yaygındır308.
Çerkezlerde cenazenin ardından, sesli bir şekilde ağlama işini ölünün
ablası yapar. Ölünün ardından yüz yırtmak, yüze toprak atmak yoktur. Ölü
evinden cenaze çıkıncaya kadar ölü evinde hiçbir şey yapılmaz. Üç gün ölü
evinde herhangi bir yiyecek pişmez. Yiyecekleri komşular getirir. Ölümün 8.
gününde, mevtanın giysileri ihtiyaç sahibi olanlara dağıtılır. Ayrıca, ölümün
7 ve 40. gününde yemek verilir.
Kan davası yoktur. İhtilaflarda ailelerin ileri gelenleri oturup problemi
çözerler. Çerkez kadınlar yoldan giden atlı kişinin önünden geçip onun yolunu
kesmez. Aksi halde uğursuzluk geleceğine inanılır. Ay tutulduğunda tüfek atılır.
Böylece ayın kurtulacağına inanılır.
Er kişilerin Ölümlerinin ardından, onu seven hayvanlarında öldüğüne
inanılır309.
4.3. Türk Toplulukları Halk İnançları Tespitleri
4.3.1. Kafkasya’da Yaşayan Türk Toplulukları
4.3.1.1. Ahıska (Mesket) Türkleri Halk İnançları
1578 yılından 1828 Rus işgaline kadar, Anadolu’dan bölgeye yerleştirilen
ve Anadolu Türklüğünün ayrılmaz bir parçası olan Ahıska Türklerinin asıl
306 Ali Güler, Suat Akgül ve Atilla Şimşek, a. g. e. s. 497. 307Kalafat, Kırım-Kuzey Kafkasya Sosyal Antropoloji Araştırmaları, s. 209. 308 Kalafat, a. g. e. s. 207. 309 Kalafat, “OrtaToroslar veTürk Halk İnançlarında At”, Alanya Tarih Kültür Semineri,
1996, s. 80.
76
vatanı bugünkü Gürcistan Cumhuriyeti’nin toprakları içinde kalan ve Ahıska,
Ahılkelek, Aspinza, Adıgen ve Bogdanovka vilayetleridir. Buralara yerleşen
Türklere, Ahıska Türkleri denilmesinin sebebi ise, bu vilayetleri içine alan
bölgenin coğrafi isminin Ahıska olmasından ileri gelmektedir310. Türk
toplulukları içerisinde kendi yönetimi olmayan tek Türk topluluğu olan Ahıska
Türkleri, yaklaşık olarak 629.000311 nüfusa sahip olup 13 Cumhuriyette 4.264
farklı yerleşim yerinde yaşamaktadır.
Milli mücadelemiz yıllarında Moskova Anlaşması ile Ahıska bölgesinin
içine aldığı Bedre, Azgur, Ahılkelek, Hırıt, Çecerek, Ahıska, Altunkale, Acara
bugünkü bağımsız Gürcistan sınırları içerisinde kalmıştır. Bu dönemden sonra
Ahıska Türklüğü kara günler yaşamış Kasım 1944’lerde Kazakistan,
Özbekistan, Kırgızistan, Azerbaycan, Rusya Federasyonu ve Ukrayna’ya
Ahıska Türkleri sürgün edilmişlerdir312. Günümüzde bu ülkelerde Ahıska
Türkleri yaşamlarını zor şartlar altında sürdürmektedirler. Ülkemizde ise Artvin,
Amaysa, Bursa civarında kimliklerini koruyup günümüze kadar gelmiş Ahıska
Türkleri vardır. Yaşar Kalafat’ın tespit ettiği Ahıska Türkleri halk inançları
çşunlardır:
Ahıska Türklerinde kadın doğum yaptıktan sonra, erkeği ile loğusalık
dönemi sona erinceye kadar , aynı yatakta yatmaz.
Ahıska Türklerinde sünnet toyu yapılır. Sünnet mümkün olan en erken
zamanda yapılmaya çalışılır. Ancak Yahudilere benzememek için üç yaşında
çocuk sünnet yaptırılmaktan çekinilir313.
Ahıska Türklerinde, aşerme inancı vardır. Hamile kadının isteği ne ise
temin edilir. Yoksa çocuk noksan doğar anlayışı hakimdir314. Erkek evlat daha
makbuldür. “Oğlu olanın özü vardır kızı olanın izi vardır” inancı hakimdir.
Ahıska Türklerinde aile içi sorumluluk itibariyle anne ve babaya bakma
görevi evin en küçük oğlunun görevi sayılır. Ölen ağabeyin dul kalan eşi
ölenin kardeşi tarafında alınmaz. Bu tür evlilik yapanlar iyi karşılanmazlar.
Bişkek yöresi Ahıska Türklerinde, bir ailede 10-12 çocuk olur. Hamile kadına 310 Ali Güler, Suat Akgül ve Atilla Şimşek, a. g. e. s. 500. 311Kazakistan’da 145.000, Azerbaycan’da 106.000, Kırgızistan’da 57.000, Özbekistan’da 30.000, Ukrayna’da 18.000, Türkiye’de 200.000, Rusya Federasyonunun 28 farklı yerinde 70.000, ve diğerler ülkelerde olmak üzere yaşamaktadırlar. 312Kalafat, “Ahıska Türkleri Halk İnançları”, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları, s. 176. 313Kalafat,“ Kazakistan’daki Türk Halk İnançları”, s. 71. 314Kalafat,“Nezire Teyzeden Dinlediklerimiz”, Yeni Düşünce, 10-16 Ağustos 2001, S. 32, s. 35.
77
pişirilen yumurtanın içi sert ise çocuğunun erkek yumuşak ise kız olacağına
inanılır. Ahıska halk inançlarında al önemli bir yer tutar. Al basmasından
kurtulmak için al giysiler giyilir.
Ahıska Türklerinde, doğum yapan bir kadının doğumunun kolay
geçmesi için, iki ceviz birbirine sürtülür, bu şekilde kötü iyelerin kovulduğuna
ve doğumun kolay yapılacağına inanılır. Ahıska Türklerinde, çocuğa ismini
ninesi ya da dedesi koyar. Çok rastlanılan çocuk isimleri; Gülşah, Şevket,
Hanali, Ellez, Şemsettin, Kadriye, Nurettin, Muhittin, Nevrettin, Zeynettin,
Murşettin, Zilimhan, Bedrettin, Emriye, Ganime, Gülnara, Medine, Vahdettin,
Karabek, İskender, Nuri, Sitret, Ballı, Sultan, Mülkiye, Veysel, Binnaz,
Hoşnaz, Hurinaz, Temel, Kemal’dir.
Ahıska Türklerinde, kırk inancı vardır. Kırklı kadın dışarı çıkmaz, kırklı
çocuğun suyu dışarı dökülmez. Kırklı olan eve et girmez. Kırkı çıkan kadın
yıkanır. Kötülüklerin demirin üzerinden atlayamadıklarına inanıldığından
dolayı, evin eşiğinin önüne bir demir koyulur. Eşikten geçenler bu demirin
üzerinden atlayarak geçerler.
Ahıska Türklerinde yürümesi geciken çocuk için bir uygulama yapılır.
Çocuğun ayakları bağlanır. Cuma günü ayakları bağlanan çocuğun bağı
cumadan çıkan ilk kişiye kestirilir. Böylece çocuğun ayağının bağının
çözüldüğüne inanılır. Çocuğu olmayan kadınların çocuğu olması için çeşitli
uygulamalar yapılır. Kadın yılan derisi konulmuş olan suda yıkanır. Böylece
çocuğu olmayan kadının, çocuğu olacağına inanılır315.
Geline ana evinden çıkarken, ana babası nasihatlerde bulunur. Bu
nasihatler: “Çok dinle az konuş, işittiklerini beyninde pişir, bundan sonra sen
burada misafirsin geri gelmek yok, Yeni evine dirin girdi ölün çıkacak” gibi
evliliği yapıcı ve devamını sağlayıcı nasihatlerde bulunulur316. Gelin yeni
evine girerken, geldiği eve bereket bolluk getirsin diye, başından aşağıya
çekirdek dökülür. Geline; “Allah ayağını hayırlı etsin, Allah bir yastıkta
kocatsın” gibi dualarda bulunulur. Evlenecek kişilerde erkeğin yaşı kızın
yaşından büyük olmalıdır. Ahıska Türklerinde, karşılıklı kız kardeşleri ile
evlilik vardır. Ahıska Türklerinde ölen ağabeyin karısını kardeşi alabilir. Eşi
315Kalafat, “Gürcistan’da Türk Halk İnançları/ Karaçöp Bölgesi”, Erciyes, Ocak 2005, S. 325, s. 9. 316 Kalafat,“Nezire Teyzeden Dinlediklerimiz”, s. 36.
78
ölen kadın genç kalmışsa kırk gün içerisinde evlendirme yoluna gidilir. Aksi
halde kadının evlenemeyeceğine inanılır. Ahıska Türklerinde kısmeti çıkmayan
kişiye “Kilitli” denilir.
Ahıska Türklerinde, gelin alındıktan sonra gelin yolu kesilir. Gelin yolu
kesenler boş çevrilmezler. Gelin, yeni evine girerken, ayağının altına kurban
kesilir. Bu uygulama ile gelinin yeni evine huzur getireceğine inanılır. Yine
gelin eve girerken önüne konulan tabağı kırar. Bu sayede kötü iyelerin
uzaklaştığına inanılır. Gelinin eli bal’a sürdürülür bunu yapmadaki amaç
mecazi olup, gelinin ağzından bal akması, gelinin bal tadında konuşası
arzulanışındandır.
Ahıska Türklerinde; aklın durması, insanın mahzunlaşması Yıldızı
düşmüş olarak tabir edilir ve böyle kişilerin kişinin öleceğine inanılır. Ahıska
Türklerinde, ölünün ardından 3, 7 ve 40. gününde anma törenleri yapılır.,
hatim okutulur. Ahıska Türklerinde çocuk isteme ve benzeri talepler Allah’a
yalvararak yapılır. Allah rızası için hayırlarda bulunulur. Kurban kesilir. Ahıska
Türklerinde hoca Kelem-ı Kadim okurken masasının üzerine su , tuz’un
yanısıra ayrıca toprak da konulur. Bu toprağın şehit ve evliya mezarlarından
alınmış olmasına dikkat edilir317.
Bereketle ilgili Ahıska inanışına göre, ekinin bereketi gitmesin diye
ekin bitinceye kadar tıraş olunmaz. Ahıska Türklerinde Ayıklama diye bilinen
bir inanış vardır. Yılbaşı gün eve sabah erkenden komdan bir koç mümkün ise
ak koç getirilip ev ak koça ayaklatılır. Bu uygulamanın uğruna inanılır. O gün
eve gelen kişinin eve uğur getirdiğine, o yıl evde sağlık sıhhat ve huzur
olacağına inanılır.
Ahıska Türkleri, diğer Türk kesimler gibi nazara inanmaktadırlar. Sütün
nazardan korunması için başkasına göstermemeye dikkat edilir. Sütü
nazardan korumak için sütün içine kömür atılır318. Ahıska Türkleri cuma
gününü çok önemserler. Önemi işlerini nişan, çift gibi bugün yaparlar. Ahıska
Türklerinde akşam ezanı okunduktan sonra eşikten dışarıya hamur, peynir,
sirke gibi şeyler verilmez. Aksi halde evin bereketinin kaçacağına inanılır.
Tahıl konulan ambardan tahılın dibi tamamen süpürülmeyip ambarın tabanında
bir miktar tahıl bırakılır. Buna ambar bereketi denilir. Ateş su ile söndürülmez,
317Kalafat,“Kazakistan’daki Türk Halk İnançları”, s. 69. 318Kalafat,“Nezire Teyzeden Dinlediklerimiz”, s. 37.
79
mecbur kalınır ise “Tu-tu-tu destur” denilerek ateşe su dökülerek ateş
söndürülür. Islık çalma ile ilgili olarak, kapalı mekanlarda ıslık çalınması iyi
bulunmaz. Yine yemek sofrasında ıslık çalınmaz. Çalınır ise bereketin
kaçacağına inanılır319.
Anne ve babaya evin küçük oğlu bakar. Evlilik yaşı kızlarda 18
erkeklerde ise 18’den sonraki yaşlardır.
4.3.1.2. Nogay Türkleri Halk İnançları Türklerin en tanınmış boylarındandırlar. Bir kavim adı olarak Nogay ismi
Cengiz Han’ın torunu Nogay Han’dan gelmektedir. Günümüzde yoğun olarak
Dağıstan, Volga Nehri Kıyıları, Stravropolsk vilayeti, Karaçay-Çerkez
Cumhuriyeti ile Kırım ve Romanya da yaşamaktadırlar. Toplam nüfusları
100.000 kadar olan Nogaylar, Müslüman’dır. Nogaylar, Türk boylarından
olup Kıpçaktırlar. Nogay Türkleri köklü bir halk inancı birikimine
sahiptirler. Yaşar Kalafat’ın tespit ettiği Nogay Türkleri halk İnançları şunlardır:
Nogaylarda çocuğun göbeği atılmaz, çocuk yedi yaşına gelinceye kadar
saklanır. Çocuk yedi yaşına gelince çocuğa verilir. Çocuğun göbeğin parçasını
dama atması sağlanır. Bu sayede çocuğun çok zeki olacağına inanılır320.
Aşeren kadına canının istediği ne ise temin edilir. Çocuk doğunca çocuğa
ismini babanın anası koyar. Çocuğa beşik toyu yapılır321. Nogay Türkleri
çocuklarını nazardan korumak için onlara molladan dua alırlar322. Geç konuşan
çocuğun dili kaşıkla burulur. Çocuklar mutlaka sünnet yaptırılır. Sünnet
genelde 5-7 yaşlarında yaptırılır. Sünnet için toy yapılır. Bu toya Baba toyu
denilir.323. Nogay Türklerinde çocuk askere gidince kurban kesilir. Hayır
dilek dilenir. Gece toyu yapılır. Nogay Türklerinde seyrek de olsa beşik kertme
uygulaması görülür. Beşik kertmesi yapılan gençlerin sözleri verilmiş sayılır. Bu
konuda verilmiş olan söz mutlaka yerine getirilir. Nogay Türklerinde çocuğa
ismini baba tarafı koyar. Nogay Türklerinde sık rastlanılan isimler; Esengildi,
Yumanyaz, Sevindik, Şanra, Savunduk, Gündoğan, Tanyarık, Geldimurat,
Kayırbek, Kazek, Orazniyaz, Üzlügen, Cennethan, Orazbike, Günsulu, Yensulu,
319Kalafat, “Gürcistan’da Türk Halk İnançları/ Karaçöp Bölgesi”, s. 9. 320Kalafat, Kırım-Kuzey Kafkasya Sosyal Antropoloji Araştırmaları, ASAM, Ankara 1999, s. 201. 321Kalafat, a. g. e., s. 202. 322Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları I., s. 134. 323Kalafat , a.g.e.,. s. 136.
80
Tansulu, Tanbike, Bazarhan, Vezirhan, Demirhan, Süyünbüke, Almira,
Elmira’dır. Çocuğu yaşamayan aileler çocuklarının yaşaması için çocuklarına
Kurupdursun, Dursun, Yaşar gibi isimler koyarlar324.
Nogay Türklerinde çocuk ilk doğduğu gün, çocuğa bir gömlek giydirilir.
Bu gömlek kırk gün boyunca çıkartılmaz. Kırk gün dolunca çocuk kırklanır.
Böylece çocuktan kötülüklerin gittiğine inanılır. Nogay Türklerinde çocuğun
kesilen ilk saçı saklanır. Çocuğun ilk dişi çıkınca çocuğa diş toyu yapılır.
Nogaylarda çocuğu olmayan kadına, “kısır” denilir. Kısır kadınlar
mollaya giderler. Mollanın yaptığı dua ve uygulamalarla kısırlıklarının
geçeceğine inanılır.
Nogay Türkleri evlendirecekleri kızının mutlaka kanaatini sorarlar.
Nogaylarda kızların ortalama evlendirme yaşı 18-20’dir. Kız ile erkek çocuklar
itibarları itibari ile erkek çocuk daha yahşidir. Nogaylarda erkek çocuk doğunca
onun için Çaranın tüpü berk olsun (Soyunuz devam etsin) denilir325.
Nogaylarda ölen ağabeyin dul kalan eşini küçük kardeş alabilir. Ancak
büyük erkek kardeş ölen küçük kardeşin karısı ile evlenemez. Ana ve baba
evlatlarından en küçük erkek evlat ile kalır. Romanya’da yaşayan Nogay
Türklerinde ise kız kaçırma yoluyla evlenme vardır. Evlilikler tek eşlidir. Başlık
parası alınır. Nogay Türkleri, Romenlere kız vermezler. Nogaylarda gelin yeni
evine gelince Kaynana ve kayınvalidensin elini öper. Bu uygulama ile gelinin
bereket getireceğine inanılır.
Nogay Türklerinde ölünün ardından 7. gün yağ kızartılıp çörek yapılır.
Bazen un helvası yapıldığı da olur. Ayrıca ölümün 40 ve 52. günleri de bu
uygulamalara rastlanıldığı olur. Nogay Türklerinde ciddi bir alın yazısı
inancı vardır. Ölümün ardından hatim indirilir. Bilinen sureler okunur. Mezarlık
yanından at üstünde geçilmez. Ölülere saygıdan dolayı attan inilip geçilir.
Nogay Türkleri, ölümün birinci günü mezarlıktan dönünce “Toprak mevlüdü”
okuturlar. Bu uygulama erkekler tarafından yapılır. Üçüncü günü kadınlar
yaparlar. 7. gün erkek kadın karışık, 52. kadınlar 100. gün erkek kadın karışık
yemekler yenilir. Nogay Türklerinde ölen ağabeyin erkek kardeşi yengesi ile
evlenebilir. Evliliklerde kesinlikle eşten ayrılma söz konusu olmaz.
324 Kalafat, “Nogay Türkleri Halk İnançları”, s. 35. 325 Kalafat, a.g.m., s. 34.
81
Nogaylarda gece aynaya bakılmaz. Özellikle çocuklar gece aynaya
baktırılmaz. Cin çarpar denilir. Ay tutulması halinde Nogay Türkleri tencere
dibi döverek gürültü çıkarırlar. Bu uygulama kötülüklerin gürültüden rahatsız
olup gidecekleri inancından dolayı yapılır. Nogay Türklerinde kan gütme
davasına rastlanılmaz. Kız kaçırma âdeti vardır ama bu hiçbir zaman husumete
dönüşmez.
Nogay Türkleri ölen kişi için “Öldü” demez “Toprak oldu” derler.
Nogaylarda her soyun bir mezarlığı vardır. Garip olanlarla varlıklı ve soylu
olanların mezarları farklıdır.
Nevruz Bayramında Aşure Çorbası Yapılır. Konu komşuya hayır niyetine
dağıtılır. Nazardan korunmak için nazar boncuğu ve muska yaptırılır.
Hıdırellez, Dobruca Türkleri arasında oldukça canlı kutlanmaktadır.
Hıdırellezde, kuzular kesilir, özel yemekler pişirilir. Halk Birlikte eğlenir. Bu
güne Tebreş denilir. Nogaylarda rüyada su görmek iyiye işaret sayılır.
Rüyada at görmek ise muradın gerçekleşeceğine işaret olarak kabul edilir.
Rüyada geçmişte ölmüş ölüler görülürse onların dua istiyor oldukları yorumu
yapılır. Tatar Nogay Türklerinde, evlerde kilerlerde bereket olası için Mevlüd-
ü Şerif ve Yasin bulundurulur. Tatarlarda Aşure Aşı yapılırken Kur’an-ı Kerim
okunur. Nogay Türklerinde nazar inanışı vardır. Nogaylar çocuklarını nazardan
korumak için molladan dua alırlar.
4.3.1.3. Karapapak Türkleri Halk İnançları
Ermenistan, Güney Azerbaycan (İran’ın Salduz bölgesi), Türkiye’nin
Kars, Iğdır, Ağrı illeri, Kuzey Kafkasya’da Derbent, Gürcistan’ın Borçalı,
Karaçöp bölgelerinde yaşamaktadırlar326. Karapapaklar’ın günümüzde nüfusu
50.000 civarındadır327. Gürcistan’da az da olsa Karapapak328 yaşamaktadır.
Karapapak Türkleri (Terekeme Türkleri); Azerbaycan, Gürcistan, Dağıstan ve
Türkiye’de yaşamaktadırlar. Kafkasya’da Gürcistan’ın Borçalı ve Karaçöp
Bölgelerinde 40-50 Türk köyü olup buralarda 500.000 civarı Karapapak Türkü
326 Kalafat, İran Türklüğü Jeokültürel Boyut, İstanbul, 2005. 327 Ali Güler, Suat Akgül, Atilla Şimşek .a.g.e., s. 505. 328 Karapapaklar ile daha ayrıntılı bilgi için bakınız: Yaşar KALAFAT, Balkanlardan Uluğ Türkkistan’a Türk Halk İnançları I. s. 84-99.
82
yaşamaktadır329. Yaşar Kalafat’ın Karapapak Türkleri Halk inançları tespitleri
şunlardır:
Yerikleme inancı Karapapak Türklerinde görülmektedir. Canı kadının ne
çekiyorsa bulunmaya çalışılır. Yeriklemek ve aşermek karşılığı olarak, “Ağzı
tatsız ağzı pis” tabirleri kullanılır330.
Karapapaklarda balaya (çocuk) ismini babası koyar. Çocuğa bazen
ismini dedesinin de koyduğu olur. Çocuğa ad konulduğu gün, kız olsun erkek
olsun fark etmez, kurban kesilir. Çocuğun kulağına üç defa ezan okunur331.
Oğlan çocuğu olup da yaşamayan aileler çocukları doğduğunda kız elbisesini
çocuğuna giydirir. Albastı inancı Karapapak Türklerinde de vardır. Al yeni
doğum yapmış kadını tenha yerlerde basar. Dolayısıyla yeni doğum yapmış
kadınlar yalnız bırakılmazlar. Çocuk doğumunun 40. gününde çimdirilir (Banyo
Yaptırılır). Bol sadaka verilir. Kırk çıkmadan çocuk dışarı çıkarılmaz, dul kadın,
çocuğu doğup da yaşamayan kadınlar içeri alınmazlar.
Karapapaklar’da dişi çıkan çocuğa hedik yapılır. Hedikten konu komşuya
ikram edilir. Hedik kabı içine hediye konularak iade edilir. Çocuğun ilk saçı bir
yaşına girince kestirilir. Tıraş yapmaya sağdan başlanılır. Sacın ağırlığınca
berbere para verilir. Çocuk sahibi olmayan Karapapak Türkleri türbe
ziyaretlerine giderler. Çocuklarının olması için türbelerde dua ederler. Türbe
ziyaretleri Anadoludaki ziyaretler ile aynıdır. Türbe ziyaretlerinden sonra, nar
ağacına adak bezi bağlanır. Ziyaret edilen Türbeler arasında Veysel Karani,
Seyit Nigari Hazretleri’ne gidilir.
Karapapak Türklerinde, çocuğu sürekli ölen anne meyve ağacı altına
gider. Anne “Ben hamı zatımı sana vereyim sen de bana varını ver.”der,
böylece çocuğunun ölmeyeceğine inanılır.
Borçalı’da görülen rüyalar yorumlanmaktadır. Rüyada elma görülmesi
Kız evladın olacağına işaret kabul edilir332. Ayrıca hamile kadının karnı sivri
ise çocuğun oğlan, yaspı ise çocuğun kız olacağına inanılır. Balaya adını
babası koyar. Bazen balaya dedesinin de ad koyduğu olur. Genelde dedenin
ismi toruna konularak neslin yaşaması sağlanır. Çocuğa ad verilirken kulağına 329Kalafat,“Bölgesel ve Siyasal Yapılanmada Kars Halk Kültürünün Önemi”, Kars Ardahan,
Iğdır İllerinde Tarih, Kültür ve Ekonomi Sempozyumu, KAI-BIR Yay. Ankara 2004, s. 174.
330 Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları II., s. 215. 331 Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları I., s. 61. 332Kalafat, a.g.e., , s. 85.
83
ezan okunur. Karapapak Türklerinde hamile kadının yastığının altına oğlu
olursa kurt dişi, bıçak, kurt ağzı koyarlar. Kızı olursa yastığının altına makas,
iğne, ayna koyarlar. Karapapaklarda doğum yapılan evin eşiğinin önünde
kötü iyelerin girişini engellemek için doğu Anadolu’da olduğu gibi ateş
yakılır.
Karapapaklarda gelin kocasının evine girerken ağzına bal sürülür. Bunda
amaç geldiği yeni yerde geçimi iyi olsun diyedir. Yine geline bir ekmeği ikiye
böldürürler bir parçasını eski evine (Baba evine) bir parçasını yeni geldiği eve
koyarlar. Geldiği evde bereket kalsın yeni geldiği eve bereket getiresin diye
bu uygulama yapılmaktadır333.
Karapapaklar’da kız istemeye aç gidilir. Ev sahibi aç mısınız diye sorunca
görücüler: “Size bir teklifimiz var, bize şirin bir söz söylemez iseniz ikramınızı
yemeyiz.” derler. Bu sayede kız istenir334. Borçalı yöresi Türklerinde düğün
merasiminin son gecesinde Kına bend yapılır. Erkekler ve kadınlar ayrı ayrı
yerlerde toplanarak kadınlar geline ve erkeklerde damada kına yakarlar335.
Borçalı yöresinde gelin yeni evine girmeden önce eşikten girerken kendisine
bir tabak verilip tabak kırdırılır. Böylece gelin eve girerken kötülüklerin
uzaklaşacağı ve gelinin yeni geldiği eve hayırlar getireceğine inanılır336. Gelin
eve girmeden ayağının altına kurban kesilir. Karapapak Türklerinde ölen
kardeşin eşi ile evlenilebilir. Bu uygulamaya yenge alma denir. Kız çıkmayanlar
babasının evine gönderilir. Beşik kertme yöntemi ile evlenme vardır. Evlenme
yaşı 18-20’dir. Karapapaklar koca evine gelini getirince evlilik tatlı olsun diye
gelinin ağzına bal sürerler. Gelin yeni evine girmeden önce yedi defa ateşin
etrafında dolandırılır. Ayağı uğurlu olsun diye kurban kesilir. Gelin yeni evine
gelince üç defa yolu değiştirilir. Bu gelinin kötü yola düşmesini engellemek
içindir.
Damat gerdeğe girerken başarısız olmasını önlemek için üç defa ateşin
üstünden atlatılır. Böylece damadın başarılı olacağına inanılır. Bizim
kanaatimize göre de bu uygulama bir cesaretlendirmedir. Karapapaklarda
333Kalafat, “Karapapak Türklerinde Halk İnançları”, s. 163. 334Kalafat, Bakü-Ceyhan Kültür Hattı Sosyal Antropoloji Çalışmaları, s. 120. 335Kalafat,“Karapapak Türklerinde Halk İinançları”, s. 163. 336Kalafat, “Güney Kafkasya’da Az Bilinen Bir Türkistan”, Türk Dünyası Tarih Kültür
Dergisi, Şubat 2003, S. 194. s. 52.
84
mutlaka nikah yapılır. Nikah yapılmayan kadının yaptığı ekmek yenilmez,
verdiği su içilmez, haram sayılır337.
Karapapaklarda gök ile ilgili inanışlar oldukça yaygındır. Gök kuvvet
olarak algılandığı için dua ve beddualara konu olmuştur338. Karapapaklarda
dünyanın yaratılışı ile ilgili söylentiler mitoloji yüklüdür
Sadakanın, ölümü ertelediği inancı yaygındır. Ölümü ertelemek için bol
bol sadaka verilir.
Karapapak halk inançlarına göre evvelce yer ve gök bitişik iken sonradan
suların çalkalanması neticesinde su, yerin göbeğini yarmıştır. Karapapak
(Terekeme) Türklerinde yaşayan birisi, rüyasında ölmüş birisini görse,
ertesi gün yedi kapı dolaşıp hayır işler.
Karapapak Türklerinde, ölünün ardından kırk gün yasin okunur. Kırk
birinci gün okunan yasinler ölünün ruhuna gönderilir. 52. günde ise ölünün
etinin kemiğinden ayrıldığı inanışı vardır. Mevta acı çekmesin diye dua
okutulur. Borçalı yöresi Karapak Türklerinde cenaze evinde özel ağıtçılar
olmaz. Cenaze evi sahipleri 40 gün boyunca tıraş olmazlar. Karapapak Türkleri
ölüm inancına göre ölen kişinin ruhuna hiçbir melek üç gün dokunmaz. Ölüyü 4.
gün şer kuvve kendine, iyi kuvve kendine çekmeye çalışır. Hayır kuvve ağır
basarsa, ana toprağın öleni kabul ettiği aksi halde reddettiğine inanılır.
Dünyanın yaratılışı ile ilgili inançlarda Karapapaklarda yaşamaktadır.
Buna göre evvelce yer ile gök bitişikti. Yer altındaki su çalkalanıp yerin
göbeğini yırmıştır. Eskilerde, Karapapak Türkleri yeri kaplumbağanın sırtında ,
öküzün boynuzunda tahayyül etmiştirler339.
Sarımsak ve soğan Türk dünyası halk inançlarında önemli bir yere
sahiptir340. Karapapaklar’da, “Hal apardı” inanışı vardır. Doğum vakti gelen
avradı hal basar. Hal’dan korunmak için avradın alnına sarımsak soğan çekerler.
Bu sayede avradın hal’den kurtulacağına inanılır.
Karapapaklar’da ateş; su ile söndürülmez. Ateşin su ile söndürülmesi iyi
karşılanmaz. Kendi ölüsünü rüyasında gören kimse Kur’an okutur. 337 Kalafat, Bakü-Ceyhan Kültür Hattı, s. 133. 338 “Gökten başına taş düşsün”, “Bereketin göğe çıksın”, Gözün göğ yüzüne hasret
kalsın…” 339Kalafat, Güney Kafkasya, s. 201. 340 Bakınız: Yaşar Kalafat, “Türk Halk inançlarında Sarımsak ve Soğan ile ilgili Hususlar”,
II. Lokman Hekim Tıp Tarihi ve Folklorik Tıp Günleri Sempozyumu,; Türk Halk Kültürü Üzerine Araştırmalar, Ankara 2001, s. 85-90; Erciyes, Haziran 2002, S. 294., s. 18-20.
85
Karapapaklar’da yağmur yağmayıp havalar kurak giderse kurban kesilir. Godi
Godi341 gezdirilir. Yağmur duası yapılır.
Nevruz ayında, nevruz pilavı dökülmektedir. Nevruz, Karapapak
Türklerinde çok coşkulu kutlanmaktadır. Nazara inanılır. Nazardan korunmak
için geyik boynuzu, nazar boncuğu, üzerlikten yararlanılır. Borçalı bölgesinde
halkın değer verip ziyaretine gittiği birçok ulu kabul edilen Müslüman Türk
büyüğü mezarı vardır. Bunlardan bazıları; Hacı Halil Ocağı342, Pir Sultan343,
Şeyh Senan Dağı’dır344.
Borçalı’da, halkı tamamen Türk olan köyler vardır345. Bu köyler Türk adet
ve göreneklerini muhafaza etmiş olup hala Türk Kültürünü yaşatmaktadırlar.
Karaçöp bölgesinde ise halkı tamamen Türk olan Sagarevçov, Keşeli, Tüller,
Kazılar, Karabağlar, Yarmuganlı, Düzeyram, Lebbeli köyleridir.
Karapapaklarda, gök ile ilgili inançlar oldukça çoktur. Gökten başına taş
elensin, Gözün göy yüzüne hasret kalsın gibi sözler meşhurdur. Ay ile ilgili
inanışlarda mevcuttur. İnanışa göre Ay ile Güneş’i evlendirmişler. Yıldızlar
ondan doğmuştur. Karapapaklara göre her insanın yıldızı vardır.
4.3.2.Balkanlarda Yaşayan Türk Toplulukları
4.3.2.1. Bulgaristan Türkleri Halk İnançları
Balkanlarda yaşayan Türkler gurubuna giren Bulgaristan Türklerinin
menşei çok eskilere dayanmaktadır. 6. ve 7. yüzyıllarda Tuna Bulgarları ve 10.
ve 12. yüzyıllar arasında Karadeniz’in kuzeyinden gelen Kuman, Peçenek ve
Uzlar bugünkü Bulgaristan topraklarına yerleşmişlerdir. Bulgaristan’a yerleşen
Türk Topluluklarından bir kısmı Slavlaşmış ise de çoğu günümüze kadar
Türklüğünü muhafaza etmiştir. Günümüzde Bulgaristan’da yaşayan Türkler
çoğunlukla; Rodop Dağları, Pirin, Vardar, Filibe, Kırcaali, Mestanlı, Darıd,
Eğridere ve Hasköy Bölgelerinde yaşamaktadırlar. Bulgaristan’da yaşayan
Türklerin nüfusu yaklaşık 3 milyon olup, Bulgaristan toplam nüfusunun % 341 Yağmur duasına çıkmadan önce bez parçalarından yapılarak bir sopanın üzerine geçirilen, ev ev dolaştırılan sembol. 342 Kazak’ta oy deresindedir. 343 Kazak’ta yaylıca kışlağının eteğindedir. 344Tiflis’te kutsal kabul edilen bir dağdır. 345 Candar, Kızılhaçlı, Sarman, Mamgeli, Mescitli, Görharlı, Tazekent, Hacılar, Yuvalalı, Alget, Amborofya, Karakeçeli, Akkeçeli, İlmezli, Kepenekçi, Birinci Kösalı, İkinci Kösalı, Boydor, Kürtler, Kaşmanganlı, Lejbeddin, Daştepe, Sülöyür, Araplı, Kuşcu, Ağmemedli, Kocagan, Tekeli, Hancagazlı, Kireçmeganlı, Kasımlı, Beytarafçı, Baytallı, Ulaşlı, Yukarı Gullar, Aşağı Kullar, Kırhılı, Aşağısarar, Ahılele, Ahıl Mahmutlu, Mamayı, Mollaoğlu, Sadaklı, İmir, Hallavar, İmizcala, Büyük Beyler, Küçük Beyler köyleridir.
86
30’unu teşkil etmektedirler. Yaşar Kalafat’ın Bulgaristan’da yaşayan Türklerin
halk inançları ile ilgili tespitleri şunlardır:
Bulgaristan’da yumurta yiyen annenin çocuğunun çok güzel olacağına
inanılır. Bulgaristan’da yaşayan Türkler ile Hıristiyan Bulgarlar arasında
evlilikler olmaktadır.
Bulgaristan Türklerinde, gerdeğe giren erkeğe bir müddet sonra anası
kapıya vurarak sormaktadır: “Kurt musun, koyun musun?” vuslat gerçekleşmiş
ise damat “Kurdum!” diye cevap verir. Gerçekleşmemiş ise “Koyunum” diye
cevap verir346.
Bulgaristan’ın Burgas Sancağı’nın bazı köylerinde ölen kişinin gözlerinin
açık kalması ile ilgili inanışlar vardır. Bulgar Burgas Sancağı Türk halk
inançlarına göre, ölen kişinin gözlerinin açık kalması ölenin dünyaya
özlemle gittiğini işaret eder. Açık kalan gözler kapatılır. Ölünün şişmemesi için
karnının üzerine demir veya Kur’an-ı Kerim konulur. Bulgaristan Türkleri halk
inançlarında (Kırcali Sancağı Sultan yerinde, İsmailler ilçesi Maşkılı köyü
civarında) ölünün içine şeytanın ve kötü cinlerin girmesini önlemek için de aynı
uygulama yapılmaktadır347.
Bulgaristan Kırcali Sancağı, Türk halk inançlarına göre ölünün
gömülmesinin ertesi güne kalması durumunda ölen kişi, ev dışında sabahlatılır.
Böyle durumlarda ölü, cami yada mescitte ayrılan bir yere konulmaktadır.
Ölünün kırkı çıkmadan, mirası ile ilgili hiçbir işlem yapılmaz. Yapılırsa
ruhunun rahatsız olacağına inanılır. Bulgaristan Türkleri halk inançlarında,
“Devir”348 uygulaması vardır. Devir Bulgaristan Türklerinde ölü gömülme
merasimi öncesinde yapılmaktadır. Bulgaristan Türklerinin inanışına göre
devir, ölünün ruhunu rahatlattığı gibi ölünün yakınlarının vicdanlarını da
rahatlatmaktadır.
Bulgaristan Türkleri halk inançlarına göre, ölü çıkmış evde ilk günlerde
ateş, yalnız ölünün ruhu için yakılır. Bununla ilgili yaygın olan bir deyime
göre bu ateşe yalnız yağ kokutulur. Bulgaristan Türkleri halk inançlarına
göre ölü ilk günlerde kendisini çok aç hissettiği için yağ kokutulur. Bu sayede
346 Kalafat, “Başkurt Adının Türk Halk inançlarındaki Yeri”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, Eylül 2003, S. 201, s. 44. 347Kalafat, Türk Halk İnançları I, s. 205-242. 348Devir: Ölünün yakınları tarafından ölünün rahatlaması için yapılan ilk merasimdir. Ölünün üzerindeki kul haklarından ölünün ruhunun arındırılmasıdır.
87
kendisine bağışlanan yiyeceklerin kokusu ile doyar. Bulgaristan Türkleri halk
inançlarında (Kırcali Sancağı, Tokatcık ilçesi, Geveli köyünde) karısı ölmüş dul
erkek, evlenmek isterse ölen karısının ruhunun evlenmeyi hazmedemeyeceği
inancı vardır. Dul kalan erkek, ölen karısının olurunu almak, onun rahat
içerisinde uyumasını sağlamak için, ölen karısının mezarına gider. Karısına
selam verir. Onun ruhuna dua eder. Durumu, ölen karısına izah eder. Sonra
mezarın taşında yumurta kırar. Ertesi gün evlenir.349 Bulgar Türkleri halk
inançlarına göre, insana can, bir süre için verilmiştir. Bulgaristan’ın Kırcali
Sancağı bölgesinde yaşayan Türklerin halk inançlarına göre, İnsanın çilesi
dolunca canı çıkacaktır. İnsanın yaşını, insanların ıslah edilmesi için geçen
süre, bazılarının da ıslah etmesi için geçen süre belirler. Bulgaristan Türkleri
inanışına göre insanlar nefislerine ve amellerine göre can verirler. Kötü amelli
insanlar ile dünyada insandan başka yaratılmışlara eziyet ederek yaşayan
insanların, ölümlerinin çok zor olduğuna inanılır. Bulgaristan Türkleri, Kırcali
Sancağı, Kuşolları ilçesi, Yaşlı Köyü’nde öldükten sonra ruhun cesedi takip
ettiğine inanırlar. İnanışa göre, ceset nerede kalırsa, ruh da orada kalır. Kişi
hangi mevsimde ne zaman ölürse ölsün, ölünün ruhu gökte sinek
görünümünde ölüyü takip eder.
Bulgaristan Türkleri, ölenin dünyada yaşayış biçimine göre mezarda
sorgulanacağına inanırlar. Bulgaristan Türkleri, ölen kişinin ruhunun kırk
gün evinin yakınlarında dolaştığına inanılırlar. Bulgaristan Türklerinde azgın
ruh inancı da vardır. Haksız yere öldürülen insanların, katilleri
cezalandırılmazsa öldürülen insanların ruhları azarlar. Azgın ruh, ölü olmakla
diri olmak arasında bir şeydir. Azmış ruhtan korunmak için kurban kesilir.
Ölen kişinin gözünün arkada kalmaması için ölenin yaşarken çok sevdiği
eşyaları yatağının üstüne, bir kısmı da yastığının altına konulur. Ölenin giysileri
ise Anadolu halk inançları uygulamasında olduğu gibi fakirlere verilir. Ölünün
ayakkabısı ile ilgili de bir inanış vardır. Ölen kişinin ayakkabısı evin dış
tarafına konulur. Ayakkabının kaybolması beklenir350. Ayakkabı kaybolunca
ölenin ruhunun evi terk ettiğine inanılır.
349Kalafat, a.g.e., s. 219. 350Kalafat, a.g.e., s. 228.
88
Bulgaristan’da Müslüman Türklerin çoğunluğu sünnidir. Heterodoks olan
kesim alevi ve Kızılbaş’tır351. Müslüman halk arasında dini açıdan bölünme
yoktur. Sünni kesim ile diğer kesim arasında da ihtilaf söz konusu değildir. Bu
üç kesim arasında rahatlıkla evlilikler yapılabilmektedir. Bulgaristan Türkleri
arasında mezhep ihtilafı da görülmemektedir.
Bulgar Türklerinde göz hakkı inanışı vardır. Bu inanış: İnsanların
başkalarının olan ama kendisinin bu başkalarının olana hiçbir zaman sahip
olamayacağı inancıdır352. Göz hakkı inanışı nazardan farklıdır. İhtiras içerir. Bu,
genelde yeme, içme, giyme ve cinsi arzulardır. Çocukluk döneminde giyecek,
yiyecek, içecek ile başlayan göz hakkı ihtirası olgunluk döneminde cinsi
arzulayışa dönüşür. Bu arzular herhangi bir şekilde giderilemediklerinde
kadınların göğüslerinin erkeklerin hayalarının şiştiğine inanılır353.
Bulgar Türklerinde, aynanın önemli bir yeri vardır. Ayna/ Gözünge/
Yüzünge doğum, düğün, ölüm, mevsimlik merasimde yer alan ve geleceği
haber veren aklı, zekayı simgeleyen bir eşyadır. Bulgar Türkleri halk
inançlarına göre, gerdek gecelerinde de ayna bulundurulur. Aynanın büyüleyici
gücünün olduğuna inanılır. Eski Türklerde ayna suyu kutsamak için de
kullanılmıştır. Şaman inancına göre aynadan gelecek görülebilmektedir.
Bulgaristan’da yaşayan Alevi Türklerin bazılarının köyünde cami vardır.
Buralarda camiye ibadet için gidilirken, bazı alevi köylerinde cami yoktur.
Namaz kılınmaz. İran bu bölgelerde propaganda faaliyeti sürdürmektedir. Fakat
başarılı olamamıştır. Hatta Söğütlü Alevi Türk köyüne camiyi İran din
misyonerleri yaptırmıştır. Bulgaristan’da Alevilik; Kızılbaşlık olarak
bilinmektedir354. Alevi köyleri; Dulova, Kubralı, (Balpınar), Bıselsi (Nasrettin),
Sevor (Caferler), Brodivarı (Yeni Baltacık), Çernik (Karalar)’dır.
Bulgaristan’ın Çepni bölgesinde 800 kadar Pomak Türk Köyü vardır.
Buraların tümünün cami imamı Arap ülkelerinden gelmektedir. Dolayısıyla
Arap imamlar; “Siz Arapsınız” deyip Pomak Türklerini Araplığa özendirip,
Türklük’ten soğutup uzaklaştırma politikası takip etmektedirler.
351Kalafat, “Bulgaristan’da Türk Folkloru Sempozyumu ve Bulgaristan Gezi Notları” Haluk Karamağaralı Armağanı, Ankara 2002, s. 158. 352 Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk halk İnançları I., s. 210. 353Kalafat, a.g.e., , s. 210. 354Kalafat, “Bulgaristan’da Türk Folkloru Sempozyumu ve Bulgaristan Gezi Notları” s. 160.
89
Bulgaristan Türkleri, örf ve âdetlerini yaşatma hususunda hiçbir engel
ile karşılaşmamaktadırlar. Dini günlerini istedikleri şekilde icra etmektedirler.
Nişan, düğün merasimleri, kandil geceleri, sünnet toyları, aile toplantıları
hususunda Bulgaristan Türklerine herhangi bir baskı yoktur. Bulgaristan’dan
kolaylıkla Türk televizyon yayınları takip edilebilmektedir. Dolayısıyla Bulgar
Türkleri, Anadolu kültürüne yayınlar sayesinde bağlı kalabilmektedir.
Bulgaristan’da yaşayan Türklerde , “Dua” önemlidir. Dualar cemi cümle için
yapılır. Dua yapmadan önce tövbekar olunur355. Dua ederken eller yukarı açılır.
Bu el açma Allah’ın yukarıda düşünülmesinden kaynaklanmaktadır356. Dua
,hayatın hemen her alanında yerini almıştır. Güneş ay tutulunca, kuraklık
olunca, yıldırım çakınca farklı farklı dualar okunur. Çocuk doğmadan evvel,
doğarken doğduktan sonra, kırkı çıkınca ilk dişi çıkınca, saçı kesilince, ata
binince, okula başlayınca, sünnet olunca dua okunur. Türkler askerlerini
Muhammet ocağına dua ile gönderir, hamt ile askerlerini karşılarlar357. Dua,
hayatın her safhasında vardır. Evden çıkarken, işyerini açarken, yola çıkarken
dua okunur. Sofra kurulurken, yemek yendikten sonra dua yapılır. Dualar hayır
temenniler iken beddualar ilenç içerikli kötülük muhteva ederler. Duada zaman
ve zemin aranmaz.
Bulgaristan’da 150.000 civarı Türkçe konuşan Bulgar Gagauz Türkü
vardır. Bunlar Bulgarların aksine Türkçe konuşan Türklüğünü koruyan halktır.
Gagauzlar Türkleri ülkede daha çok, Deliorman, Dodruca ve Varna
civarlarında yaşamaktadırlar.
Anadolu, Bulgaristan ve Azerbaycan Türklüğünde dua yapmadan önce
tövbekâr olunur. Günahlardan arınıldıktan sonra dua yapılır. Dünya nimetleri
için dua edilmez. Bütün herkes için dua yapılır.
Ateş kutsal olduğu inancından hareketle, tuvalette sigara içilmez.
İçilecekse büyük ağızlıklar yaptırılır. İçilen sigaranın ateşi bu sayede tuvaletin
dışında tutulmuş olur358.
Bulgaristan’da alevi (Yerel tabirle Kızılbaş) köylerinin bir kısmının
camisi vardır. Bu köylerde halk namaz kılmaktadır359.
355 Kalafat, “Batı ve Doğu Türk Halk inançlarında Dua”,Serhat Kültür, Aralık, 2004, S. 18, s. 17. 356 Kalafat, a.g. m. s. 17. 357 Kalafat, a.g. m, s. 17-19. 358 Kalafat, “Balkanlarda Türk Halk İnançları”, Erciyes, Şubat 2004, S. 314, s. 16.
90
4.3.2.2. Makedonya Türkleri Halk İnançları MS. IV. Yüzyılda Türk Boyları olan Hun, Avar, Bulgar, Oğuz, Peçenek
ve Kumanlar’ın bölgeye gelmesi ile Makedonya’da Türk varlığı başlamıştır.
Bölgede Türk Yerleşimi, Osmanlı Devleti’nin bölgeyi fethetmesi ile
başlamıştır(1389). Fethedilen topraklara Batı ve Kuzey Anadolu’dan Türkler
getirilerek yerleştirilmişlerdir. Günümüzde Makedonya’da yaşayan Türkler
Osmanlılar zamanında Anadolu’dan getirilerek buralara iskan edilen Türklerin
torunlarıdır. Makedonya nüfusunun Türk Bilinen kesimi; Türkmen, Torbeş ve
bir kısmı da Çingenelerden oluşmuştur. Makedonya Müslümanları; Türkler ve
Arnavutlardan oluşmaktadır. Türkler; Türkmen, Torbeş, Yörük, Cengeri,
(Türkçe konuşan Müslüman Çingeneler)den oluşmuş olup, Makedonya
Türkleri dini, tarikat itibari ile Melami360, Halveti361 ve Bektaşi tarikatlarına
mensupturlar362. Makedonya Yörükleri, Arnavutlar ve Çengeriler gibi tarım ve
hayvancılık ile uğraşmaktadırlar. Makedonya nüfusunun %2-2,5’nu
Türkmenler oluşturur. Türkmenlerin ülke genelindeki toplam nüfusları 50.000
kadardır363. Ayrıca Makedonya’da 10.000 civarı Yörük Türkü yaşamaktadır.
Makedonya’da yaklaşık 60.000 civarı Çingene vardır. Çingeneler kendilerini
Çingene milletinin mensubu sayarlar. Aralarında birliktelik ruhu gelişmemiştir.
Dağınık halde yaşamaktadırlar. Makedonya’da Türklerin hakları eğitim sosyal
faaliyetler ve iş olanakları açısından kısıtlanmaktadır. Bu durum ise
Makedonya’da yaşayan Türklerinin, Türkiye’ye göç etme temayülünü
doğurmaktadır364. Uydu antenleri sayesinde Makedonya Türkleri, Türk
kanallarını seyredebilmektedirler365. Makedonya Türklerinde tarikat olarak
mensubiyet sayısı itibari ile önce Melamilik, sonra Halvetilik, en son olarak
359 Kalafat, “Bulgaristan’da Türk Folkloru Sempozyumu ve Bulgaristan Gezi Notları”, Haluk Karamağaralı Armağanı, Ankara, 2002, s. 159. 360 Arapça “Levm” kökünden gelir. Kınamak küçümsemek, boş vermek manasındadır. Allaha ulaşmada zikirin değil fikirin önemli olduğunu savunan, İslamiyet’in hayata uygulanmasında değişik yorumlar getiren, kendini herkesten aşağı görme, yapılan iyilikleri gizleme, kötülükleri açığa çıkarma gibi prensipleri olan bir tarikattır. Miladi 9. asırda Nişabur’da Melami adında bir zattan dolayı bu ismi almıştır.( Ayrıntı için bakınız: Tarikatlar Ansiklopedisi, Milliyet yayınları, 1991, Memalilik maddesi) 361 En çok kolu olan eskilerin Tarikat kuluçkası dedikleri tarikattır. Kurucusu Mehammet Nurul Halvetidir. Sonradan dört kola ayrılmış bir tarikattır.Zikiri ve inzivaya çekilmeyi ön plana çıkarırlar.(Ayrıntı için bakınız: Tarikatlar Ansiklopedisi, Milliyet yayınları, 1991, Halvetilik maddesi) 362Kalafat, “Orta Toroslar ve Makedonya Yörükleri İnançları Karşılaştırması –I”, s. 34. 363Kalafat, “Uluslararası Rumeli Türk Kültürü Sempozyumu ve Üsküp Notları”, s. 495. 364Kalafat, a.g.m., s. 499. 365Kalafat, a.g.m. s. 504.
91
da Bektaşilik gelmektedir. Melami inançlı Türkler merkez Ustrumca, Valadova,
Dovcan, Rodoviç, Koçana, İstirip, Köprülü, Üsküp, Visina’da yaşamaktadırlar.
Bu Melami Türklerinin çoğunluğu Yörük Türklerindendir. Makedonya’da
Halvetiler ise; Ohri, Kırcova, İstip, Struga, Üsküp ve Depre civarlarında
yaşamaktadırlar. Bu Türkler; Türkmen ve Torbeş Türkmenlerindendirler.
Makedonya’da Bektaşi inançlı Türkler; Manastır, Perlepe, Resne’de
yaşamaktadırlar. Çoğunluğu Yörük Türkü’dür. Ohri’de Halveti tekkesi vardır.
Bu tekke Kalafat tarafından ziyaret edilmiştir. Bu tekkeye, Şeyh Abdülkadir
Efendi adında birisi bakmaktadır. Bu tekke birçok kişi tarafından şifa için
ziyaret edilmektedir366. Makedonya’nın doğu tarafının %99’u Yörük
Türküdür. Bu bölgede 70 civarı Türk köyü vardır. Batı Makedonya’da ise
Yörük Türkmenleri yalnızca Kocacık’ta yaşamaktadırlar. Makedonya’da
Yörük Türkleri genellikle tarım ile uğraşmaktadırlar. Türkbaşlar (Torbaş) ise
Küçük Ponranik, Depre, Jupa, Jitinanik, Gorensa, Ocafsa, Bayramofsa, Büyük
Popronik, Kocacık, Novak, Elefsa, Dolgaş, Kırcaova’da yaşamaktadırlar.
Yaşar Kalafat’ın Makedonya Türkleri halk inançları tespitleri şunlardır:
Makedonya’nın Dedeli köyünde ise çocuğu olmayan aileler Ömer Baba
türbesine ziyarete giderler. Bu türbede çocuk için Allah’tan şifa dilerler. Çakıllı
köyünde çocuk doğduktan sonra şükür kurbanı kesilir. Kurbanın etinden kesen
kişi yiyemez. Doğum esnasında doğum yapan kadını cinlerin çarpmasından
önlemek için kadına elbiseleri ters giydirilir. Bu uygulama ile kadının cin
çarpmasından kurtulacağına inanılır. Kırcaova köyünde, çocuğun nazardan
korunması için çocuk Halveti Şeyhine götürülür. Nazarın defi için şeyhe
kurşun döktürülür. Makedonya’nın Üsküp yöresinde doğumdan sonra annenin
ve bebeğin bakımını kaynanası yapar. Anne ve bebek yalnız bırakılmaz.
Kırkı çıkmamış kadın elini hamura sürmez. Makedonya Türklerinde gelinin
erkek çocuğu olması için gelinin yatağına erkek çocuk yatırılır. Çocuğun
yatakta yuvarlanması sağlanır. Anadolu’da ise bu maksatla çocuk kucağa
oturtulur. Üsküp ve çevresinde erkek çocukları evvelce yaşamayanlar doğan
çocuğuna kız elbisesi giydirirler. Kırcova’da erkek çocuğu yaşamayan aileler
ise çocuğa küpe takarlar. Dedeli köyünde ise erkek çocuğu olmayan kadın
Ömer Baba türbesine gider.
366Kalafat,“Makedonya Türkleri(Türkmenler, Torbeşler/ Türkbaş Çengeriler ve Yörükler) Arasında Yaşayan Halk İnançları”, Erciyes, Haziran 1998, S. 198., s. 12.
92
Makedonya’nın Çakıllı Köyü Türklerinde çocuk dünyaya gelince, Şükür
Kurbanı kesilir. Hayatın her safhasında adak vardır. Adağı adayan kişi
adağın etinden yiyemez367. Kesilen adağın sakatatı uygun bir kuyu açılarak
mutlaka gömülür. Çocuğun göbek parçası alınıp temiz bir beze sarılarak
sandıkta saklanır. Doğum esnasında ve loğusa kadının cin çarpmasından
korunması için elbisesi ters giydirilir. Elbisenin ters giyilmesi eski Türklerde
var iken günümüzde özellikle Anadolu’da yalnız yağmur duasına elbise ters
giyilir. Makedonya Türklerinde kırkı çıkmamış kadın elini hamura süremez.
Sürerse hamurun bereketinin kaçacağına inanılır368.
Nazar değmiş çocuk genelde türbelere götürülür. Böylece nazarın
giderileceğine inanılır. Bu dede baba diye bilinen ulu kişilerin öldükten
sonra da kendisinden keramet beklendiğine işaret eder. Çocuğun nazardan
saklanması için yüzüne is sürülür.
Sünnet olacak çocuğun eline kına sürülür. Çocuğun sünnet parçası
saklanır. Sünnet mevlüdü yapılır.
Dedeli yöresi Türklerinde çocuk 9 günlük iken Akika Kurbanı kesilir.
Çocuğu yaşamayan aileler çocuklarına Demir, Yaşar gibi isimler koyarlar.
Bilindiği gibi Akika Kurbanı Hz. Muhammet’ten kalmadır. Bazen ailelerde
kız çocuğu çok olunca kız çocuğuna Tamam, Yeter gibi isimler konulur.
Kırkı çıkmamış çocukların birbirlerini görmeleri istenmez. Çocuğun nazardan
korunması için popusu çimdiklenir.
Makedonya Türklerinde Başlık Parası uygulaması görülür. Kızın
verilmesi kesinleşince sözleşme veya nişan yapılır. Gelini süsleyen kadına
Tellak denilir. Damat gerdek öncesi baklava yer. Buna baklava bozumu denir.
Oğlan evi kız evinden haber vermeden sembolik bir eşya alır. Bu uğur sayılır.
Kına gecesinde Testi kırım uygulaması yapılır. Makedonya’da Valandova
Yörük Türklerinde damat bohçası hazırlama geleneği vardır. Bohçaya konulan
iç çamaşırlarına, “Yalık” denilir. Valandova yöresi Türklerinde gelin kaynanası
ve kaynatasının yardımı işle attan indirilir. Attan indirilen gelinin kucağına
1-3 yaşlarında bir erkek çocuğu verilir. Gelin çocuğun başını okşayıp ona
hediye verir. Daha sonra damat tıpkı Anadolu’nun birçok yerinde uygulandığı
367 Kalafat, Makedonya Türkleri Arasında Yaşayan Halk İnançları, s. 22. 368Kalafat, “Orta Toroslar ve Makedonya Yöreleri Halk İnanışları Karşılaştırması II.”, s. 34.
93
gibi gelinin başından aşağı çerez serper. Bu uygulama kansız kurban
niteliğinde bir sacıdır. Damat ile gelin gerdeğe kadar hiç görüşmezler.
Makedonya Türklerinde kına gecesi kız evinde, düğünden üç gün önce olur.
Ayrıca, büyük kına gecesi de yapıldığı olur. Bu gece cumartesi akşamı
yapılır. Gelinin yakınları gelinden helallik dilerler. Bu gecede kınayı geline
kızlar yakar. Kına369 gerdek gecesinden bir gün önce yakılır. Kına yakılırken
özellikle Toprinik ve Depre Köylerinde, “Urun (Vurun) gelinin kınasını,
ağlatmayın anasını” sözlü, türküler söylenir.
Depre yöresi Türkmenlerinde, gelin gerdeğe girmeden evvel gelinin kayın
validesi gelini ocağa götürür. Ocağa, sembolik olarak üç defa kafasını
vurur. Böylece “Bu ocağın mesulü sensin, bu ocağın kutsiyet ve bereketini
unutma” denmiş olunur. Makedonya’nın Çakıllı köyü Türklerinde damat
gerdeğe girmeden evvel damadın Yüreklenmesi için arkadaşları onun sırtına
vurur. Böylece damadın korkuyu yendiğine inanılır370. Makedonya Türklerinde
gelinin yüzü hemen açılmaz. Damat, gelinin yüzünü açarken, geline hediye
takar. Bu hediyeye, “Yüz görümlüğü” denir. Yüz görümlüğü takıldıktan
sonra gelinin yüzünü açılmasının uğuruna inanılır.
Makedonya Türklerinde, zifaftan evvel iki rekat namaz kılınır. Bu
gecede gelinin duvağı seccade olarak kullanılır. Anadolu’da olduğu gibi
Makedonya’da da bu gece yapılan duaların kabul olacağı inancı vardır.
Makedonya’nın bazı yörelerinde damadın gerdekten başarılı çıktığına işaret
olarak, damat çifte çeker.
Günümüzde Makedonya Türkleri, 1000-2000 Euro başlık parası ile
Arnavut kızlarla evlenmektedirler. Arnavut gelinler, Türk yerleşim yerlerine
gelmeyip damatları Arnavut yerleşim yerlerine çekmektedirler. Bu da zamanla
Türklerin Arnavut nüfus içerisinde asimile olmasına sebep olmaktadır.
Genç kızlar kısmetlerinin açılması için kilit açma uygulaması yaparlar.
Kapalı olan bir kilit anahtarı ile kız tarafından açılır. Böylece kızın kısmetinin
açılacağına inanılır371.
369 Kına, Türk halk inançlarında bir adanmışlığın simgesidir. Gelin olacak kıza, kurban edilecek koç’a, sünnet olacak çocuğa, askere gidecek delikanlıya, yaşlanmış ninelere kına yakılma uygulaması Türk halk inançlarında sıkça görülen uygulamalardandır. 370 Kalafat, Makedonya Türkleri Arasında Yaşayan Halk İnançları, s. 39. 371 Kalafat, “Türk Halk İnançlarında Hz. Ali Kültü”, Erciyes, Kasım 2004, S. 323., s. 13.
94
Makedonya Türklerinde, ölünün gecelediği durumlarda merhum kadın
ise başını kadın merhum erkek ise başını erkek bekler. Merhum ölünce gözü
açık kalmış ise ölünün hasretli gittiğine inanılır. Ölünün gecelediği yerde ışık
yakılır. Ölünün geride kalan şahsi eşyaları fakir fukaraya dağıtılır.
Makedonya’da bu uygulama bir Sacı geleneği olarak yapılmaktadır.
Anadolu’nun çoğu yerinde olduğu gibi Makedonya’da da akşam ezanından
sonra yerlerin kilitlendiğine inanıldığından, akşam ezanından sonra, ölü defni
yapılmaz. Defin işlemi bir sonraki güne bırakılır. Makedonya Türklerinde
özellikle Dedeli yöresinde, ölünün etinin yumuşak olması bir başka
kişinin daha öleceğine delalet olarak algılanır372. Ölümün 3. gününde
yemek verilir. 7. ve 40. gününde mevlit okutulur. Ölü evinin yası bir yıl
sürer. Yas boyunca evde çalgı çalınmaz. Kalafat, Makedonya’nın Prizren
tarafı Türklerinde ölüm ile ilgili olarak Türk cenazelerinde özel
Ağlatıcılar’ın yas evlerini dolaştıklarını tespit etmiştir. Yine bu bölgede
kabristandan gelenler ellerini yıkamadan evden içeri ayak basmazlar.
Cenazenin çıktığı yerde 40 gün boyunca ışık yakılır.
Makedonya Türklerinde, evlilik yapabilmek için evlilik yapacakların
yedi göbek akrabalıkları sayılır. Evlenebilmek için, yedi göbek beriden akraba
olmamak gerekir. Bu yüzden Makedonya’da, erkeklerin kız bulma olanağı
azdır.
Makedonya Türklerinde gelinin çeyizi sergilenir. Gelen misafirlere
gösterilir. Bu uygulama üç gün sürer. Bu uygulamaya, Çeyiz açmak denilir.
Gelinin sandığına mutlaka Kura’n-ı Kerim ve ayna konulur373. Makedonya
Türklerinde düğünlerde silah atılır. Bazı yörelerde gerdek gecesinde başarılı
olan damat tarafından havaya ateş edilir.
Makedonya’da yaşayan Nerbak yöresi Yörüklerinde, ölen ölünün
mezarının başında ateş yakılır. Bu uygulamadaki amaç ölüye Işık sağlamaktır.
Makedonya Yörüklerinde gün ve gök ile ilgili inanışlar da vardır. Bulgar dağı
Yörüklerinde gün doğuşu tarafına karşı büyük bir saygı vardır. Doğuya
Yalancı bucak denilir. Her iyiliğin batıdan felaketinde güneyden geleceğine
372Kalafat, “Makedonya Türkleri( Türkmenler, Torbeşler/ Türkbaş Çengeriler ve Yörükler) Arasında Yaşayan Halk İnançları”, s. 8. (Kaynak Kişi: Tayip Tahir) 373Kalafat,“Orta Toroslar ve Makedonya Yöreleri Halk İnanışları Karşılaştırması II.”, s. 33.
95
inanılır374. Ölen ölünün başı beklenir. Ölen erkekse erkek kadın ise kadın
ölenin başını bekler. Ölüye ait eşyalar yetimlere verilir. Akşam ezanından
sonra ölü defnedilmez. Makedonya’da ölenin vücudunun yumuşak olması
halinde başka birinin daha öleceğine inanılır. Ölen kişinin 3, 7 ve 40.
günlerinde mevlüd okunur. Bir evde cenaze olduğunu belirtmek için Kapı
eşiğine sandalye üzerine de havlu konulur. Makedonya’da helva kültürü
önemlidir. Makedonya’nın Koryak Köyünde iki gün süren düğünün ikinci
günü düğün helvası dağıtılır. Kandil geceleri helva dağıtılır. Ayrıca cenaze
merasimi sonrası helva dağıtılır. Bu uygulamaya Canlık denilir.
Halk inançlarının bereket motifleri içerisinde yer alan yağmur duası
yapma inanç ve uygulaması Anadolu Türklüğü ile aynilik çerçevesinde
Makedonya Türkleri arasında da uygulanmaktadır. Üsküp’te yağmur duası
için Gazi Baba, Kral Kızı gibi yerlere ziyarete gidilmektedir. Makedonya
Türklerinde geçmişte Godi Godi gezdirme geleneği var iken bu uygulama
günümüzde kaldırılmıştır.
Makedonya Türklerinde Anadolu’da olduğu gibi baykuşun çatıya
konup ötmesi, köpeklerin ulumaları, horozların zamansız ötmeleri ölüm
habercisi sayılmaktadır.
Makedonya Türklerinde başka Türklerde olmayan bir özellik vardır.
Makedonya Türkleri 12 ye beş kala ve 12’yi beş geçe dışarıya çıkmazlar.
Adak Makedonya’da önemli bir uygulamadır. Türbeler sıklıkla ziyaret edilir.
Ziyaret esnasında el örmesi havlu türü ev eşyaları türbelere bırakılır375.
4.3.2.3. Rodos Türkleri Halk inançları
Rodos, Yunanistan’a bağlı Akdeniz’de bir adadır. Uzun yıllar Osmanlı
Devleti egemenliğinde kalmıştır. Adanın yüzölçümü 1.100 kilometrekaredir.
Adada yaklaşık 4000 kişi yaşamaktadır376. Yaşar kalafat’ın Rodos Adasında
yaşayan Türklerle ilgili yaptığı halk inançları tespitleri şunlardır:
Rodos Türklerinde çocuğu olmayan ya da erkek çocuk istediği halde
erkek çocuğu olmayan anne adayları şehitlikteki türbelere giderler. Ancak
374Kalafat, a.g. m., s. 32. 375 Kalafat,“Orta Toroslarda ve Türk Halk inançlarında Adak”, Alanya Kültür Semineri II, 1997, s. 177. 376 www.kulturturizm.gov.tr
96
bu şehitlik Rodos’un ortasında kalması nedeniyle harab hale dönmeye
başlamıştır.
Rodos’ta; Hafız Ahmet Kütüphanesi, Fethi Paşa Rüştüyesi ile cami
olarak; Murat Reis Camii, Recep Paşa Camii, Sultan Mustafa Camii,
Hamidiye Camii, Borazani Baba Camii, Demirli Camii, Hurmalı Mescit, Kadı
Mescidi, Piyalettin Mescidi, Kavaklı Mescit, Sadri Çelebi Mescidi, Sıkıntı
Mescidi, İlk Mihrap mescidi, Handazade Mescidi, Takyeci Mescidi, Alemnak
Mescidi, Hüsai Mescidi, Gani Ahmet Mescidi, Okulu Muradiye Camii,
Kotaviya Camii, Arnita Camii, Sakakos Camii, Lindos Camii, Mercan Baba
Türbesi vardır377.
Rodos’ta bulunan Hafız Ahmet Paşa Kütüphanesi, Türk milli ve dini
kültürü için çok önemlidir. Burada 2500 eser vardır. Kütüphane 1793 yılında
kurulmuştur. Kitaplardan 900 eser el yazması kaynak eserdir. Burada Sakal-ı
Şerif vardır. Kadir gecesinde Sakal-ı şerif halka açılır. Ayrıca burada 999
taneli Hicaz tespihi vardır. Ayrıca kim tarafından yazıldığı bilinmeyen 900
yıllık el yazması bir Kur’an-ı Kerim vardır378.
Rodos Türkleri, Bayram Namazlarını, İbrahim Paşa Camii’nde kılarlar.
Hafız Ahmet Paşa Türbesi’nde toplanarak bayramlaşırlar. Türbenin bahçesinde
kurban da kesilir. Hicaz tespihini 20 kişi çeker. Rodos’ta türbe ziyaretlerine
dilek dilemek için gidilir. Türbe ziyareti esnasında başı açık durulmaz. Baş
mutlaka kapatılır.
Rodos Türklerinde kız istemeye erkek tarafının büyükleri giderler.
Büyükler kız tarafında: Allah’ın emri peygamberin kavli ile kızı isterler. Kız
tarafı hemen cevap vermez. Evlatlar bizim ama yürekler bizim değil deyip
kıza soralım derler. Rodos Türklerinde damadın yakışıklı ve zengin olmasından
ziyade karakterli olması özelliği aranır. Kız evi erkek evini beğenip kızı
verdikten sonra, nikahlar müftülükte kıyılır. Rodos Türklerinde eskiden
Rumlarla kesinlikle kız alışverişi yapılmazken günümüzde kız alışverişi
artmıştır. Evlenen Müslüman ve Hıristiyan çiftlerin çocuklarının %90’ı din
olarak Hıristiyan dinine mensup olmaktadır. Sünnet olmamak, domuz eti yemek
gibi davranışlar Rodos’ta son üç dört yılda çok artmıştır. Rodos Türklerinde
kız kaçırma ve kocaya kaçma ile evlilik vardır. Kan gütme ve kan davasına
377Kalafat, “Rodos’ta Türk Halk Kültürü”, s. 398. 378Kalafat , a.g.m., s. 399.
97
Rodos Türklerinde rastlanmaz. Kardeşler arası değiş tokuş yöntemi ile
evliliklere rastlanılır. Gelin çıkarma geleneği Anadolu Türkleri ile aynıdır.
Düğünlerde Ankara’nın misket oyunu yanı sıra Yunanca ve Türkçe şarkılar
söylenir.
Rodos Türklerinde sık rastlanılan isimler arasında Hasan, Hüseyin,
İbrahim, İsmail, Naciye, Makbule, Sagiye, Ayay, Halil, Süheyla, Azize, Şansev,
Bihter, Saadet, Özenç, Bilge, Bilse, Cemile, Şermin, Zehra, Hüsamettin,
Mehmet sayılabilir. Rodos Türklerinde çocuk kız ise adını annesi, çocuk
erkek ise çocuğa adını babası koyar. Çocuğa ismi verilince sağ kulağına
ezan, sol kulağına kamet getirilir379.
Rodos’ta yaşamayacağına inanılan çocuklar, Sümbüllüdeki Delikllitaş’a
iki kişi tarafından götürülürler. Kişilerden birisi delik taştan çocuğu verir
diğeri alır. Bu sayede çocuğun yaşayacağına inanılır. Ayrıca çocuğun elbisesi
de delikli taşta bırakılır. Rodos Türkleri çocuklarının ilk çıkan dişini camiye
gömerler. Böylece çocuğun akıllı ve irfan sahibi olacağına inanılır.
Rodos Türklerinde “Gelin hamamı” uygulaması vardır. Bu uygulama bir
gün sürer. Ceyiz sermeden sonra kız ve erkek evi hamama giderler.
Hamamda darbuka ve ud çalınır. Gelin oynatılır. Davetlilere lokum türünden
ikramlarda bulunulur.
Rodos Türkleri, hıdrellezde eşitli uygulamalar yaparlar. Karınca toprağı
alınarak cüzdana konulur. Böylece cüzdana bereket geleceğine inanılır. Kalın
gövdeli ağaçlara sarılma geleneği vardır. Gül ağacının dibine un ve tuz bırakılır.
Sonra bunlarla hamur yapılır. Hamur kabarır ise niyetin gerçekleşeceğine
inanılır.
Rodos Türklerinde, Türkiye’de yapılan yemeklerin hemen hepsi
yapılmaktadır. Köfte ve dolma çeşitleri, pilavlar, makarna sebze yemekleri,
aşure, salatalar Anadolu türleri tarzında yapılmaktadır.
Rodos Türklerinde adak kurbanı inancı vardır. Adak kurbanı kesilmeden
önce adak sahibinin adı zikredilir. Kuzunun ağzına üç defa su verilip adak işi
gerçekleştirilir. Rodos halk inançlarına göre büyü iki yüzü kesen kılıca benzer.
Yapılmış olana da yaptırana da zarar verir. Bu yüzden büyü ve fala itibar
edilmez. Bilgili olma önemlidir. “Görenle görmeyen bilenle bilmeyen bir
379Kalafat, a.g.m., s. 402.
98
olmaz” denilir380. Rodos Türkleri rüyayı tersine yorumlarlar. Rüyada görülenin
tersinin çıkacağına inanırlar. Rüyada; su, güneş görmek hayra delalet sayılır.
Köpek iyi yılan ise kötüye işaret olarak algılanır. Rüyada insanın kendisini
çıplak görmesi iyiye yorumlanmaz. Rüyada ninenin, babanın görülmesi iyiye
yorumlanır. Çörek dağıtılır.
Rodos’ta İslam, Musevi ve Hıristiyan mezarlıkları ayrı ayrıdır. Fakat bu
mezarlılar yan yana konumdadır. Rodos’ta camilerden birisi faaldir. Çok kere
öğle namazları bile tek cemaatle kılınmaktadır. Cuma namazlarında azami 10-
15 kişi bulunur.
4.3.3. Ortadoğu ve Yakın Asya’da Yaşayan Türk Toplulukları
4.3.3.1. Suriye Türkmenleri Halk İnançları Suriye, 186 bin km2 yüz ölçüme sahiptir. Ülkenin nüfusu 17-18 milyon
civarı, resmi dili Arapça’dır. Arapça’nın yanı sıra Türkçe, Kürtçe, Ermenice
ve Süryanice de konuşulmaktadır. Suriye’de hayat pahalı değildir. Özellikle
gıda maddeleri çok ucuzdur. Suriye’de günümüzde 1.8-2 milyon Türkmen
yaşamaktadır381. Bu Türkmenler Bozokların; Bayat, Avşar, Beğdili, Üçokların;
Yıva, Bayındır, Kınık, Salur ve Eymür Boylarına mensupturlar. Günümüzde
Suriye Türkleri İlbeklü, Akçakoyunlu, Baraklı, Karakeçili, Bayır Bucak Türkleri
olarak bilinmektedir. Suriye Türkmenlerinin yerleşim yerleri:
• Bayır-Bucak Türkmenleri Hatay’ın Güneyinde Laskiye bölgesinde
yaşamaktadırlar. Bölgede 54 Köy, 2 nahiye, ve Lazkiye’de iki mahalle
tamamen Türk’tür.
• Halep ve Çevresi: Halep ve çevresindeki yerleşim yerlerinde Türk
nüfusu yoğundur.
• Hama, Humus Bölgesi: Özellikle Kafkas Kökenli Türkler bu bölgede
yaşarlar.
• Şam ve Civarı: Şam Şehri içinde Havran Bölgesinde yoğun olarak
yaşamaktadırlar.
• Lübnan Dağları ve Bekaa Vadisi: Huzur Türkmenleri bu bölgede
yaşamaktadırlar.
380Kalafat, a.g. m., s. 411. 381 Kalafat, Karşılaştırmalı Bayır Bucak Türkmen Halk İnançları, Bayır Bucak Dayanışma Derneği, Ankara 1996, s. 14.
99
• Kuneytra ve Golan Tepeleri Bölgesi: Osmanlı Döneminde 93 harbi ile
Kafkaslardan göç eden Türkmenler bu bölgede yoğun olarak
yaşamaktadırlar. Yaşar Kalafat’ın Suriye Türkleri hakkında yaptığı halk
inançları tespitleri şunlardır
Çocuğu olmayan kadınlar kutsal kabul edilen, geceleri nur indiğine
inanılan yerlere giderler. Buralarda kurban kesip, niyet çaputu bağlarlar. Bu
şekilde çocuklarının olacağına inanırlar. Çocuğu olup da yaşamayan çiftler,
çocuklarının yaşaması için, mollaya giderler. Çocuklarının yaşaması için
mollaya Hicap (üçgen şeklinde muska) yaptırırlar382.
Bayır-Bucak Türklerinde kadında aşerme önemlidir. Canı bir şey çeken
kadına canının çektiği ne ise temin edilir. Aksi halde doğacak çocuğun bir
uzvunun eksik olacağına inanılır. Bebek doğunca bebeğin eşi, değirmene veya
sürekli akan bir su kenarına gömülür. Suriye’de sünnet artığı saklanmaz, atılır.
Sünnet tedavisi için çam çiçeğinin tozu kullanılır383. Doğumdan önce
fakirlere sabun ve zeytinyağı dağıtılır. Bu uygulama ile doğumun kolay
olacağına inanılır. Doğumdan sonra doğum yapan kadına tereyağı bal gibi
yiyecekler verilir.
Bayır Bucak Türklerinde çocuğa ismini babası koyar. Konulacak isim
için mollaya Kelam-ı Kadim açtırılır. İsim belirlendikten sonra çocuğun sağ
kulağına; Ezan, sol kulağına; Kâmet okunur. Daha sonra çocuğun ismi
kulağına söylenip hayır duası edilir384. Bebek, uzun süre emzirildikten sonra
bebeğin sütten kesilmesine karar verilince bebeğin memeden iğrenmesi için
çeşitli uygulamalar yapılır. Bu uygulamalarla bebek memeden ayrılır.
Düşen diş için; “Al eskisini ver yenisini” denir ve diş dama atılır. Diş
için diş hediği yapılır. Bebeğin ilk saçı kesildiği vakit tartılır. Ağırlığınca
sadakası verilir. İlk saç yakılır. Bazen saçın saklandığı da olur. Çocuk
damat olunca saklamış olan saç yatağının altına konulur.
Bayır-Bucak Türklerinde Berdel (Değiş-Tokuş) evlilik vardır. Gelinin
ayakkabısının içine bereket için buğday konulur. Bu uygulama ile gelinin
yeni geldiği eve bereket getireceğine inanılır. Gelinin kemerini kardeşi
bağlar. ( Bu uygulamaya Akdeniz bölgesinde de rastlanmaktadır.) Gelin yeni
382 Kalafat, a.g.e., s. 24. 383 Kalafat, a.g.e., s. 24. 384 Kalafat, a.g.e., s. 31. v.d.
100
evine atla götürülür. Gelin, attan inmeden kayın valide ona mülk bağışlar.
Düğün yemeği yahni ve bulgur pilavından ibarettir. Gelinden evvel koca
evine Kelam-ı Kadim girer. Bayır bucak Türklerinde gelinin yeni evine
gelince sergilediği ilk tavır çık önemlidir. Bunun için onlar: “Gelini geldiğinde,
ihtiyarı öldüğünde gör” derler. Gelinin erkek çocuk doğurması itibarını
arttırmaktadır. Erkek çocuğu olmayan aileye “Kör Ocak” denir Çocukla ilgili
olarak “Çocuklu ev pazar gibi çocuksuz ev mezar gibi” derler. Bayır Bucak
Türklerinde kocası ölen kadın ölen kocasından erkek çocuk doğurmuş ise
kesinlikle evlenemez. Bayır Bucak Türklerinde kız kaçırma yoktur. Kaçar ya
da kaçırılırsa mutlaka öldürülür385.
Tavuğun horoz gibi ötmesi, köpeğin uluması, evin çatısına baykuş
konması, ölüm alameti olarak algılanır. Şam Türklerinde, ölünün ardından 3, 7
ve 40’ı yapılır. Yas evine üç gün komşular yemek getirirler. Ölüm yemekleri
tek tabak verilir. Rüyasında bir kişinin öldüğü görülürse rüya tersine
yorumlanır. Rüyada ölen kişinin ömrünün uzadığına inanılır. Hasta ve
yaşlıların evvelce ölmüş birileri tarafından meçhul yerlere ötürülmesi ölüm
habercisi olarak yorumlanmaktadır.
Bayır-Bucak Türklerinde, niyet ağacı uygulaması görülmektedir. Kulcuk
Köyü yakınlarında bir Bozdoğan ağacı, niyet ağacı olarak kullanılmaktadır.
Buralara halk niyet etmek için gider. Gittiğinde bu ağaçlara çaput bağlar.
Böylece niyetinin olacağına inanır. Namaz kılınacak ibadet yapılacak yerde
fotoğraf bulundurulmaz. Gece aynaya bakılmaz. Aynaya çocuk ve hamile
kadınlar baktırılmaz. Aynanın bulunduğu yerde mevlüd okunacak ise aynanın
üzeri kapatılır. Elbise giyilirken mutlaka sağdan giyilir. Bu şekilde sünnete
uyulduğuna inanılır. Bayır Bucak Türkleri misafire çok büyük önem
veririler. Misafirin rızkı ile geldiğine inanılır. Bu yüzden misafir bereket
kabul edilir.
Suriye Bayır-Bucak Türkmenlerinde tespit edilen sık kullanılan isimler;
Nizar (Nazar), Mehmet, Ahmet, Hüseyin, Mustafa, Muhammet, Cafer, Sunay,
Fatma, Tarık, Battal , Murat, Ali, Necim, Enver, Nurcan, Yaşar’dır. Suriye
Türkleri çocuklarını nazardan korumak için şeyhlere götürürler. Hacep
385 Kalafat, a.g.e., s. 36. v.d.
101
yazdırırlar. Bu uygulama ile nazarın bertaraf edildiğine inanırlar. Çocuğu olan
aileye “Allah analı babalı büyütsün , inşallah muradını görürsünüz” denilir.
Suriye’de Türkmen aileler Türkmenlerle evlenmiş olup çocuklarına
Türkçe isim vermekle gurur duymaktadırlar. Bayır-Bucak Türklerinde bir
erkek dört kadınla evlenebilmektedir. Gelin bakire çıkmaz ise babasının evine
gönderilir. Özellikle Bayır-Bucak Türklerinde çocuk sayısı Arap ve Ermenilere
göre daha fazladır386.
Düğünlerde, Suriye’nin resmi bayrağı taşınır. Damada ve geline kına
yakılır. Gelin yeni evine girerken “Ayağı uğurlu olsun, bir yastıkta
kocasınlar.” denilir. Böylece gelinin yeni evine uğur getireceğine inanılır.
Suriye’de Yayladağı yöresi Türkmenlerinde, çocuğu yaşamayan Türkmenler,
sütü olmayan anneler, Yayladağ’da yer alan Türkmen Yazısı”na giderler.
Ölen kişinin ailesine ziyarete gelenler ölen kişinin geride kalanlarına sabır
mahiyetinde “Allah öbür tarafta peygamberimizin çatısı altında bizleri
birleştirir inşallah” derler. Ölen kişi için göçtü anlamında, “Geçindi” denilir.
Ölen kişi mezarlığa götürülürken, öleni taşıyan kişiler, yedi adımda bir Salı
taşıma işi görevini değiştirilirler. Ölünün ardından, Kazma yemeği, Ölü
yemeği, Helva, 40 Yemeği, 52. gün yemeği, yıl yemeği uygulamaları
yapılır. Baykuş ötmesi, yıldız kayması kişinin kalbine doğması ölüm
habercisi sayılır. Ceviz ve incir ağacının altında yatılmaz: Ağırlığı basar
denilir387.
Suriye’nin Halep şehrinin yaklaşık yarısı Türkçe bilmektedirler. Ancak,
Türkçe bilen her Suriyeli Türk değildir. Süleyman Şah’ın türbesinin bulunduğu
kale, Karakazan Türkmen Köyü Şam’a 135 km uzaklıktadır. Kalede Türk
Bayrağı dalgalanmaktadır. Kalede Türk askeri nöbet tutmaktadır. Suruç’tan
11 er bir astsubayın komutasında ayda bir nöbet değiştirerek görev
yapmaktadır.
Suriye’de sosyal hayat ve giyim kuşamla ilgili olarak Şam’da çarşaflı
kadın yoktur. Halep’te pek az çarşaflı ve peçeli kadın vardır. Laskiye’de ise
çok defa dekolte kıyafetli kadınlar vardır. Okullarda kız erkek karışık
okumaktadır. Liselerde kızların kıyafeti ayrı, erkeklerin kıyafeti ayrıdır.
387 Bu inanış Nahçivan Türkleri ile Anadolu’da Karadeniz Bölgesi Türlerinde de görülen bir inanıştır.
102
Üniversitelerde ise kıyafet tamamen serbesttir. Suriye’de kahvehane kültürü
hanımlara da yansımıştır. Laskiye’de sadece hanımların gittiği kahvehaneler
vardır. Buralarda hanımlar iskambil oynamaktadırlar. Suriye’de örtünme
mezheplere göre değişmektedir. Alevi Suriye vatandaşları genelde gençleri
başlarını örtmemektedirler. Pantolon giymeyi tercih etmektedirler. Suni inançlı
Arap ve Türkmenler ise genellikle de başlarını örtmektedirler. Suriye
Türkmenlerinde amca oğlu için, Emmioğlu denilir. Çocuklar için Döller
denilir. Suriye Türkmenlerinde Ramazan Bayramı, küçük bayram; Kurban
Bayramı büyük bayram olarak bilinmektedir. Nevruz ve aşure günü
Suriye’de pek bilinmez. Mezarlıklar Anadolu’da uygulanışın tersine bayram
günü güneş battıktan sonra ziyaret edilir.
Düğünlerde bayrak taşıma adetleri vardır. Suriye bayrağı taşınır. Ayrıca
damada da kına yakılır. Gelin ana evinden alındıktan sonra, Caminin
etrafında dolaştırılır. Böylece hayırlı olmuş olunduğuna inanılır.
Suriye’de Ramazan Bayramı küçük bayram olarak bilinir. Kurban
Bayramı ise Büyük Bayram kabul edilir. Nevruz Muharremlik ve Aşure
günleri pek önemsenmez388.
4.3.3.2. Irak Türkmenleri Halk İnançları
Irak Türkmenlerinin coğrafyasından kastedilen; Irak’ın kuzeyindeki
Talafer’den başlayıp Mendeli’ye kadar uzanan bölge ve Bağdat’ın kuzeyinde
Dayale Nehri’nin eteklerinden başlayarak Himran Dağı’ndan bugünkü
Habur Sınır Kapısı’nın altındaki Efkini Kasabası’na kadar olan yerlerdir. Irak
Türkmenleri; Araplar ve Kürtlerden sonra Irak’taki üçüncü etnik güçtür. Yaşar
Kalafat’ın Irak Türkmenleri ile ilgili halk inançları tespitleri şunlardır:
Kerkük yöresi Türkmenlerinde önceleri 10-12 çocuk yapılırken bu sayının
ekonomik nedenlerden dolayı günümüzde 3-4 e düşmüştür. Evlilikler önceleri
iki eşle olabilirken, günümüzde genelde tek eşli evlilik tercih edilmektedir389.
Erbil ve Kerkük’te, kırkı çıkmamış çocuk dışarı çıkarılmaz. Kuzey Irak’ta
loğusanın eş’i, suya atılır veya gömülür. Erkek çocuğu doğup da yaşamayan
388 Kalafat, a.g.e., s. 37. 389 Kalafat, “Kerkük Yöresi Türkmenleri ve Türkmen Halk İnançları” Türk Dünyası Araştırmaları, Şubat 2001, S. 130, s. 182.
103
aile, dünyaya gelen çocuğunun yaşaması için erkek çocuğa kız çocuğu elbisesi
giydirir. Bu uygulama ile çocuğun yaşayacağına inanılır390.
Irak Türkmenlerinde, yerikleme inancı vardır. Hamile kadının canı ne
çekmişse temin edilip hamile kadına yedirilmeye çalışılır. Hamile kadının
doğuracağı çocuğun cinsiyetinin bilinmesi ile ilgili de Irak Türkmenleri hamile
kadının karnı yumru ise çocuğunun oğlan, hamile kadının karnı yassı ise
çocuğunun kız olacağına inanırlar. Yine rüyasında Ay gören kadının çocuğunun
oğlan olacağı inancı, küpe görenin kız doğuracağı inancı, yine çocuğun fiziki
yapısı ile ilgili olarak hamile kadının hamile iken tavşan görmesinin çocuğun
dudağının yarık olacağı, balık görmesinin ağzının büyük olacağı, çirkin görmesi
halinde ise çirkin çocuk sahibi olacağına inanılmaktadır.
Kerkük Türkmenlerinde; doğumu zor geçen kadına, doğumunda kolaylık
sağlaması için, Meryem Ana Otu denilen bir ot kaynatılarak suyu içirilir.
Böylece doğumun kolaylaştıracağına inanılır. Hamile kadın, doğum sancısı
çekerken doğum sancısı azalsın diye, salâ okunur. Ayrıca taş taşa çakılır,
böylece doğumun kolay ve tez olacağına inanılır391. Doğum olduktan sonra
Irak Türkmenlerinde çocuğun düşen göbek parçası saklanmaktadır. Saklanan
göbek kurutulup ufalanır. Bebek sahibi olamayan kadınların üzerine serpilir.
Bu sayede, bebek sahibi olamayan kadınların, bebeği olacaklarına inanılır392.
Ayrıca Anadolu Türklerinde görülen kırk çıkarması kırk inancı Irak
Türkmenlerinde de görülmektedir. Kerkük civarı Şii Türklerde hamile
annenin midesi çok bulanıyor ise çocuğun kız olacağına inanılır. Zira mideyi
bulandıran saçtır. Kız çocuklarında da saç çok bulunur.
Doğup da yaşamayan çocuklarda ise, birçok Türk yöresinde olduğu gibi,
Irak Türkmenlerinde de doğup yaşamayan çocukların yaşamaları için, çirkin ya
da kutsanmış sayılan isimler koyulur. Irakta bu isimler arasında; Çelip, Çellap
(Köpek), Zabıla (Zibil, Çöp) gibi isimlere rastlanır393. Ayrıca çocukların
yaşamaları için erkek çocuklara kız; kız çocuklara erkek elbisesi giydirilir.
Böylece, çocuğun yaşayacağına inanılır. Doğan çocukların dişlerinin çıkması
ile ilgili Irak Türkmenleri arasında, ilk dişin çıkışının hayra alamet olduğuna
390 Yaşar Kalafat ve Ahmet Doğan, Kuzey Irak’ta Karşılaştırmalı Halk inançları, Ecdad Yayınları,Ankara 1995, s.18.v.d. 391Kalafat, “Kerkük Yöresi Türkmenleri ve Türkmen Halk İnançları” s. 183. 392 Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk inançları II, s. 258. 393Kalafat, “Kerkük Yöresi Türkmenleri ve Türkmen Halk İnançları” s. 185.
104
inanılır. Ancak, çocuğun ilk dişinin üst damaktan çıkması iyi karşılanmaz.
Bu durumda çocuğun anne yada babasının öleceğine inanılır. Çocuğun gece
uyuyamayıp ağlaması çocuğun gördüğü herhangi bir nesneden korkmuş
olduğu için ağladığı olarak yorumlanır. Korkunun ortadan kaldırılması için
kurşun döktürülür. Kurşun hangi hayvana benzer ise çocuğun bu hayvandan
korkmuş olduğuna inanılır. Kurşunun dökülmesi ile de çocuğun korkusundan
kurtulacağına inanılır. Kerkük Türkmenlerinde, çocuk sahibi olamayan eşler
mezarlık veya ulu kişi kabirlerini ziyaret ederler394. Ocaklara ve ulu kişilerin
mezarlarına yeşil bez bağlanır. Bu beze Irak Türkmenlerinde Beydak bezi
denir. Bu bezin diğer adı İmam Abbas Bayrağı’dır. Çocuk çok ağlarsa,
çocuğa nazar dokunduğu kanaatine varılır. Nazardan korunmak için kurşun
döktürülür. Dökülen kurşun hangi hayvana benziyor ise çocuğun o hayvandan
korktuğuna inanılır395.
Irak Türklerinde, amca-dayı çocukları gibi yakın akrabalarla evlilik
yapılabilmektedir. Irak Türkmenleri genelde ataerkil bir aile tipine sahiptirler.
Yeni evlenen çiftler imkanlar nispetinde kendi evlerinde gerdeğe girerler.
Damat gerdeğe girmeden önce elini bir bekara sürerse, bu uygulamanın
bereket olduğuna ve damadın elini sürdüğü bekarın kısmetinin açılacağına
inanılır. Damat zifaftan sonra ya havaya ateş eder ya da kanlı mendili
gösterir396. Gelin çeyiz sandığına mutlaka Kur’an koyar. Ayrıca ayna ve mum
da mutlaka bulunur. Irak Türkmenlerinde gelin alındıktan sonra oğlan evine
getirilirken damat tarafından gelinin başına kuru yemiş atılır. Bu bir anlamda
bereketlendirme olarak kabul edilebilir. Irak Türkmenlerinde Dil açımlığı diye
bir uygumla vardır. Bu uygulama gelinin kayınbabasının yeni gelinine
konuşması için hediye vermesidir. Hediyeyi alan gelin kayın babası ile
konuşmaya başlar397. Irak Türklerinde, “benim avradım, benim karım.”
denilmez. Bu sözler, edebe aykırı bulunur. Bu sözler yerine, “falanın kızı,
filanın kızı” diye hitap edilir.
Kerkük yöresindeki mezarlıklarda tahta ve madenden yapılmış açık el
şeklinde beş parmak tespit edilmiştir. Bu mezarlar imamlara ve şehitlere aittir.
394Kalafat, a.g. m., , s. 182. 395Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkişstan’a Türk Halk inançları II, s. 259. 396Kalafat, a.g.e., s. 276. 397 Yaşar Kalafat ve Ahmet Doğan, Kuzey Irak’ta Karşılaştırmalı Halk İnançları, Ecdad Yayınları,Ankara 1995, s.27. v.d.
105
Kerkük Türkmenlerinde, küçük çocuk hastalansa imamlara şehitlere ve
ocaklara götürülmektedir. Bu sayede çocuğun iyileşeceğine inanılır. Ömer
Menden’in kabri ulu bir kabir kabul edilmektedir. Irak Türkmenleri buraya
delilerini şifa bulması için getirirler398. Burada yapılan dualardan sonra adli
dengesi bozuk olan hastaların şifa bulacağına inanılır.
Irakta ölenlerin ardından ağlaması için ağıtçı kadınlar vardır. Bu kadınlara
“Sazlayıcı” da denilir399. Ölünün 3 ve 51. gününde helva yapılır. Erbil ve
Kırmançlarda “Ağıtçı kadınlar” bol görülür. Ölünün ardından yemek verilir.
Bu yemeğe ölü aşı, ölü sofrası, ölü arafası denilir. Ölü evinde üç gün boyunca
yemek yapılır. Bu yemeğe “Kefeni” denilir400. Irak Türkmenlerinde Sahibi
tarafından çok sevilen köpeklerin sahibi ölünce onların da yemeden ve içmeden
kesilip öldüklerine inanılır. Bu tür inanışlar atlar içinde geçerlidir401.
Türk müzikleri, Kuzey Irak’ta yakından takip edilmektedir. Kuzey Irak
Türklerinde, Anadolu Türklerine karşı bir sempati vardır. Irak Türkmenleri
Kardeşlik Ocağı’nın bayrağı mavi zemin üzerinde kartal sembolüdür. Mavi milli
renk, kartalın kanadındaki altı işaret ise Türklerin Irak’ta kurdukları altı
devleti temsil etmektedir. Irak’ta milli bir uyanış ve dayanışma olduğu yazar
tarafından hoyratlardan tespit edilmiştir402. Türkmen olup da bölgede hoyrat
okumayan yoktur. Bölgede gerek Irak Türkmenleri gerekse Kürtler tarafından
Türk televizyon kanalları yakından izlenmektedir. Irak’ın Akra Bölgesinde
1916-1918 yıllarında şehit olmuş Osmanlı Türk askerlerinin mezarları
vardır.
Türk dünyasın hemen her kesiminde tuzun bereket kabul edilmesi gibi
Irak Türklerinde de tuz, bereket kabul edilir. Tuzun dökülmemesine özen
gösterilir. Kuzey Irak Türkmenleri nazara inanılır. Nazardan korunmak için,
içinde göz bulunan el resminin etkili olduğuna inanılır. Ayrıca nazardan
korunmak için muska takılır403. Kerkük Türklerinde ıssız ve gayri meskun
yerlerin güvenli olmadığı, buralarda cin bulunabildiği inancı vardır. Kuzey
398Kalafat, “Kerkük Yöresi Türkmenleri ve Türkmen Halk İnançları” s. 183. 399 Yaşar Kalafat ve Ahmet Doğan, a.g.e., s.31. 400 Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları II, s. 283. 401 Kalafat, “Türk halkları Arasında yaşayan hayat Sonrası İle İlgili inanışlar”, 60. Yılında İlim ve Fikir Adamı Kazım Kopraman’a Armağan, Ankara, 2003, s. 416. 402Kalafat, “Kerkük Yöresi Türkmenleri Halk İnançları”, s. 176. ( Hoyratlar Kuzey Iraktaki Esat Erbil adlı kaynak kişiden derlenmiştir.) 403 Yaşar Kalafat ve Ahmet Doğan, Kuzey Irak’ta Karşılaştırmalı Halk inançları, Ecdad Yayınları,Ankara 1995, s.14.
106
Irak’ta eskiden çocuklara ismini genelde atası koyarken günümüzde doğan
çocuğun babası çocuğuna ismini koymaktadır. Zamanı geldiği halde
yürümeyen, yürümesi geciken çocuk Erbil ve Kırmanç Türkmenlerinde üç
cuma boyunca caminin önüne götürülür. Çocuğun ayak başparmakları birbirine
bağlanır. camiden ilk çıkan kişiye “Tu tu tu Bismillah” dedirtilerek bağ
açtırılır. Bu sayede çocuğun yürüyeceğine inanılır. Kuzey Irak’ta; Güneş’e,
Ay’a, Yıldızlara saygı vardır. Bunlara küfredilmez.
Irak Türkmenlerinde Hıdırellez coşku ile kutlanmaktadır. Hıdırellezde
kurban kesilmekte helva yapılmaktadır. Ambarlarda bereket getirdiğine
inanıldığı için at, öküz, koç, geyik boynuzlarından birisi asılır. Bu sayede
ürüne bereket geldiğine inanılır404.
4.3.3.3. İran Türkleri Halk İnançları
İran Türkiye’den sonra Türklerin en çok nüfusa sahip olduğu ülkedir.
İran’ın nüfusu 70 milyondur. Günümüzde İran’da yaklaşık 30 milyon Türk
nüfusu barınmaktadır. Türk nüfusu İran nüfusunun %40’ından fazlasını teşkil
etmektedir. Azerbaycan Türkleri: İran’ın Kuzeyinde yaşamaktadırlar. Nüfusları
20 milyon civarıdır. 107.000 kilometre karelik bir alanı kapsayan Güney
Azerbaycan’ın Tebriz, Erdebil Hoy, Urmiye, Selmas, Makü, Meraga, Astra,
Culfa, Merend, Halhal ve Hamedan şehirlerinde çoğunluklu olarak Türkler
yaşamaktadır. İran Türklerini; Azerbaycan Türkleri, Türkmenler, Halaçlar,
Kaşgaylar, Kazaklar, Afşarlar, Kaçarlar, Hamse Türkleri, Kengürlüler, Karailer,
Türkmenler, Horasani, Kengürlü, Bayat, Timurtaşlar, Kara Çorlu ve Sarulu
Türkleri oluşturmaktadır405. İran da yaşayan Türk toplulukları şunlardır:
• Kaşgaylar: 55 Aşiretten meydana gelmişlerdir. Güney İran’da Fars
Eyaletlerinde yerleşiktirler. Nüfusları iki milyon civarındadır. En önemli
boyları; Halaç, Bayat, Alibeklü, Seyl, And, Feyli, Kalbant, Falband,
Kaşguli Dereşuli, Muslu, Şeşbölüklü, Leşni, Caferbaylidir.
• Afşarlar: Nufüsları 1.8 milyon civarı olup daha çok Zencan, Ahvaz,
Horasan da yaşamaktadırlar.
404 Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk inançları II, Babil Yayınları, Ankara 2005, s. 279. 405 Kalafat, “İranlılık Paradikmasının Çöküş Süreci ve Güney Azerbaycan Milli hareketinin yükselişi”, 2023 Dergisi, Mart, 2005, s. 19.
107
• Şahsevenler: Nüfusları 740.000 civarı olup İran’ın güney bölgelerinde
yaşamaktadırlar.
• Kaçarlar: 180.000 civarı nüfusa sahip olup Sovar, Saku, Melenderen’de
yaşamaktadırlar.
• Karapapahlar: Sulduz Eyaleti ile Soğukbulak civarında yaşarlar.
Nüfusları 180.000 civarında olup gelenek ve göreneklerinden hiç taviz
vermemişlerdir.
• Hamse Türkleri: Hamse Vilayeti ve Erdebil, Fars, Şiraz civarlarında
yaşamaktadırlar. Nüfusları 320.000 civarıdır.
• Kengürlüler: Tahran’ın Veramin ve Kum bölgelerinde yaşıyor olup
nüfusları 380.000 civarıdır.
• Karailer: Horasan Eyaletine bağlı yerleşim yerlerinde yaşarlar. Nüfusları
600.000 civarıdır.
• Türkmenler: Nüfusları iki milyon civarı olup İran’ın Türkmenistan
Cumhuriyeti sınırı tarafında yerleşmişlerdir. Yamut, Gölken, Salur, Sarık
boylarındandırlar.
• Ayrıca İran’da Horasani, Kengürlü, Bayat, Timurtaşlar, Kara Çorlu ve
Sarulu Türkleri yaşamaktadır406. Yaşar Kalafat’ın İran Türkleri
hakkında yaptığı halk inançları tespitleri şunlardır:
Kaşgayi Türkleri İran’da; İsfahan, Fars, Köhlükiye, Boyurahmet, Buşehir,
Huzistan bölgelerinde yaşamaktadırlar. Bu topluluk İran’da göçebe hayat
süren oldukça kalabalık bir Türk boyu’dur407. Sayıları net bir şekilde
bilinmemekle beraber 3 milyon civarı oldukları sanılmaktadır. Kaşgayiler,
İran’da yaşayan Azeri Türklerinin bir alt koludur408. Kaşgayi halk inançları
Anadolu Türklüğü ve Azerbaycan Türklüğü’nün çelikleşmiş şeklidir. İran’da
yaşıyor olan ve 800 yıllık tarihi geçmişi olan Kaşgayiler bugün itibari ile üçte
ikisi zoraki iskana tabi tutulmuştur. Diğerleri halen konar göçer hayatlarını
devam ettirmektedirler. At yetiştiriciliği, halıcılık ve el dokumacılığında ileri
406 Ali Güler, Suat Akgül ve Atilla Şimşek, a.g.e., s. 518. v.d. 407Kalafat, “Kaşgayı Türklerinde Sosyal Yaşam”, Yeni Düşünce, 16-22 Kasım 2001, S. 46,
s. 46. 408Kalafat, “Azerbaycan İran Bağlamında Güney Kafkasya’da Etno-Sosyal Yapı”, Avrasya
Dosyası (Azerbaycan Özel Sayısı), İlkbahar 2001, S. 1., s. 228.
108
gitmişlerdir409. Kaşgayi adının nereden geldiği hususunda birkaç görüş
mevcuttur. Bunlar; Kaşgay adı iki kelimeden oluşmaktadır. Kaş ve Kayı Kaş;
akıncı birlik demektir. Kayı ise 24 Oğuz boyundan birisidir. İkinci görüş
Kaşgayiler’in atlarının alnı beyaz olduğu için Kaşgayi adını almışlardır.
Üçüncü görüşe göre Kaşgar şehri Kaşgayiler’in yaşadıkları ilk şehirdir
isimleri buradan gelmektedir410.
Kaşkayi Türkleri yemeklerini yer sofrasında yerler. Birkaç Kaşgayi
Türkü aynı tabaktan yemek yiyebilir. Yemekleri daha ziyade kurudur. Pilavı
elle yerler411. Kaşgayi Türklerinin konuştukları dil ise İstanbul ve Azerbaycan
Türkçesi ile benzerlikler göstermektedir. Ailenin en büyük çocuğu önce
evlenir. Büyük olan erkek çocuk evlenince baba ocağında baba ile beraber
kalır. Sonraki evlenen çocuklar ayrı evde kalırlar. Yeni evlenen çocuğa 3-5
davar verilir. İhtiyaçları için yağ, peynir türünden hayvansal gıdalar verilir.
Kaşgayi Türklerinin hayvancılıkla geçimlerini sağlıyor olmaları Kaşgayi
kadınlarını dokumacılığa yöneltmiştir. Kaşgayi Türklerinde töreler çok
önemlidir. Töreler yasa kabul edilir. Erkek çocuklar, mutlaka sünnet ettirilir.
Sünnet olmaya “Kişi olmak” denilir. Kaşgayilerde cami yoktur. İnançlıdırlar
fakat, ibadete pek fazla önem vermemektedirler. “Kurt” önemli olup,
özgürlüğün simgesi kabul edilir. Göçebe bir topluluk oldukları için hastane
kültürü de pek gelişmemiştir. Bu yüzden doğumlar genelde doğal olur. Kadınlar
doğum esnasında çoğu zaman çok acı çekmektedirler. Al basması inancına diğer
Türklerde olduğu gibi burada da rastlanır. Kadının bulunduğu çadıra iğne
çuvaldız gibi demirden nesneler batırılır412. Bu demirin al basmasından
koruduğuna inanıldığından dolayı yapılan bir uygulamadır. Yerikleme inancı
vardır. Yerikleyen annenin canının çektiği mutlaka temin edilir. Su çok
önemlidir. Gece su tulumunun ağzının açık kalmamasına azami özen gösterilir.
Su tulumun başına gece yaklaşılmaz yaklaşılması gerekiyor ise salavat
getirilerek yaklaşılır. Kan davası görülür. Özellikle kız istemediğ halde kızı
kaçıran oğlan mutlaka öldürülür. Yakın akraba ile (amca çocukları) evlenme
görülmektedir. Düğünlerde çeyiz sergilenmez. Sergilenmesi ayıp sayılır.
Bûluğa ermemiş çocuğun bir takım kuvvetleri olduğuna inanılır. Bu 409Kalafat, “Kaşgayı Türklerinde Sosyal Yaşam”, s. 47. 410 Kalafat, İran Türklüğü Jeokültürel Boyut, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2005, s. 33. 411 Kalafat, a.g.e., s. 41. 412 Kalafat, a.g.e., s. 47.
109
çocuklardan Güney Azerbaycan’da fala bakmak, hazine aramak, büyü bozmak
hususunda yararlanırlar413. Yağmur duasına Allah’ın duaları kabul etmesi
için genelde günahsız kabul edilen küçük çocuklar götürülür. Kuzular
koyunlardan ayrılarak bağrışmaları sağlanır. Bu sayede yağmurun
yağacağına inanılır.
Karapapah Türkleri: Kıpçak Türlerindendir. İran’da Salduz şehrinin; Ada,
Ar, Ağca Zeyve, Ağabeyli, Alagöz, Eminli, Oksar, Baranlı, Balıkçı,
Bayramboğa, Bayızara, Biçemli, Beyimgala, Peyecik, Tabiya, Demtezekenti,
Tezegala, Toppuzova, Çakal Mustafa, Çiyana, Hacıbağlı, Hacıpugruz,
Hacıhanlı, Halebi, Hınhına, Helefen, Helefli, Derbent, Demirci, Dilenciarlı,
Saksıtepe, Saral, Sungaer, Şirvanşahlı, Şirinbulak, Garna, Golat, Galacık,
Galalar, Garagasap, Kervansaray, Gamus, Köpekli, Közayran, Kerhiz,
Girdegayıt, Göl, Köhül, Gelevan, Memeli, Memiyent, Yadigar, Yunuslu
köylerinde yaşarlar. Sulduz şehri 190.000 nüfuslu olup nüfusun 100.000 ini
Karapapah Türkleri oluşturmaktadır. İran’a 1810-1825’li yıllarda gelip
yerleşmişlerdir. Karapapah Türklerinin sosyal anlamda yapılanması, Kaşgayi
Türkleri ile benzerlik göstermektedir. Kapapah Türklerinde yerikleme ve
aşerme inancı vardır. Balaya ismini babası koyar. Dişi çıkan çocuğa hedik
yapılır. Nevruz bayramı kutlanır. Nazara inanılır. Nazardan korunmak için
tuz yakılır. Nazar duası okunur. Gelin yeni evine gererken ayağının altına
kurban kesilir. Havaların kurak gitmesi üzerine kurban kesilir, yağmur duasına
çıkılır414.
Şahseven/ Elsevan Türkleri; İran’da Mugan bölgesinde yaşamaktadırlar.
Yaşadıkları bölgelerde; Parsabad, Bilsuar ve Germi şehirleri yer alır.
Şahsevenler Oğuz Türklerindendir. Onbirinci yüzyıldan beri bu bölgede
yaşamaktadırlar. Şah İsmail döneminde, Kızılbaş olarak bilinen Şahsevenlere;
Şahseven adını Şah Abbas vermiştir. Şahseven Türkleri inancına göre, gece ev
süpürülmez, dışarı çöp dökülmez. Misafirin ardından su dökülür. Sözlü
edebiyat çok gelişmiştir. Düğün merasimi ile ilgili olarak ayak açma, ayak bastı,
ağız açma uygulamaları görülür. Kına uygulaması vardır. Misafirin ardından su
dökülmesinin iyi olduğuna misafire hayır getireceğine inanıldığından misafirin
413Kalafat,“Birinci Uluslararası Azerbaycan Sempozyumu ve İkinci İran Seyahatı Notları” s. 16. 414 Kalafat, a.g.e., s. 90.
110
ardından su dökülür415. Şahseven Türklerinde çocuğun göbeği düştükten sonra
hayırlı olsuna gidilir.
Gelin geldikten bir yıl sonra gelinin ayağı açılır. Bu uygulamaya “Ayak
Bastı416” denir. Evliler arasında boşanma görülmez. Evlenmiş çiftler ahde vefa
ile ömürlerini doldururlar. Bu da gösteriyor ki Şahseven Türklerinde aile çok
önemlidir.
Karakoyunlu Türkleri; Karakoyunlu Türkmenleri hakkındaki tespitler,
Dr. Gulam Hüseyin’in “Ilhıcı417” adlı eseri esas alınarak kaleme alınmıştır.
Karakoyunlu Türkmenleri ağırlıklı olarak Ilhıcı’da yaşamaktadırlar. Ilhıcı’nın
kelime anlamı “At bakıcısı” demektir. Bu yerleşim yeri Tebriz’e bağlı bir
yerleşim yeridir. Karakoyunlu Türkmenlerinin otağlarında, Hz. Ali’nin
çerçevelenmiş resimleri bulunmaktadır. Ehl-i Hak Karakoyunlu Türkmenleri
kendilerine, “Göron” derler. Göronlar bıyıklarının alt taraflarını kesmezler.
Bıyıkları ağızlarının giriş kısmını kapatır. Karakoyunlularda, nebi bayramı
büyük bir coşku ile kutlanır, bu bayramda olağanüstü içki tüketilir. Büyük
küçük herkes bugün içki içer. Hz. Ali’nin camide darp edildiği Ramazan’ın 19-
21. gününde namaz kılmak oruç tutmak mutlaka gerçekleşir. Karakoyunlu
Türklerinde çocuklar 15-16 yaşlarına kadar cem evlerine gitmezler. Ölenler
evde yıkanırlar. Mezarlıklar kutsal kabul edilir. Adak önemlidir. Adak adama
vardır. Adak hayvandan olduğu gibi maldan ve paradan da olabilmektedir.
Kiresunlu Türkleri: Çepni Türklerinden olup, İran’a Giresun yöresinden
geldikleri kanaati hakimdir. Şafidirler. Konuştukları dil Karadeniz Türkçesine
benzemektedir. Bu Türkler Azerbaycan’ın Salmaz, Hoy ve Urmiye Bölgeleri ile
Urmiye Gölü’nün batı taraflarında yaşamaktadırlar. Kiresunlu Türklerinde
nazara inanılır. Nazar için tütsü ve üzerlik yakılır. Halk inançları genel
olarak değerlendirildiğinde diğer Türk kavimleri halk inançları ile benzerlik
göstermektedirler418.
Avşar Türkleri: Makalede, Avşar Türklerinin yaşadıkları bölge ve
adlarının muhtevasına ait bilgi verilmemekle birlikte tespit edilen Avşar Türkleri
halk inançları şunlardır. İkinci çarşambada çocukların saçları, atların yeleleri
415 Kalafat, a.g.e., s. 102. 416 Gelini öz babası damadı ve yakın akrabaları ile birlikte eve yemeğe davet eder. Bu uygulamaya “Ayak bastı” denir. 417 Yerleşim yeri adıdır. 418 Kalafat, a.g.e., s. 136..
111
ve kuyrukları kesilir. Bu uygulamanın hayrına inanılır. Avşar Türklerinde
nevruzda Şal sallama, şala hediye bağlama inanç ve uygulamaları vardır.
Nevruzda yumurta boyanıp yumurta dövüştürülür. Yılın ilk perşembe gecesi
Ber’at gecesi gibi kabul edilir. Bu gecede günahların bağışlanacağına inanılır.
Dualar edilir. Avşar Türklerinde, kına önemlidir. Bayram öncesi kızlar kına
yakınmaktadırlar419.
İsmaili Hazara Türkleri; Kuristan ve Karustan Bölgelerinde yaşarlar.
Hazar Türkleri, Hazar Devletini kuranlar olup, bugünkü Azerbaycan
Türklerinin atalarıdır420. İsmalili Türklerinde, İslamiyet öncesi Türk inanç
özellikleri belirgin bir şekilde gözlemlenebilmektedir. Hazara Türklerinde
çocuğa ismini pir koyar. Doğum esnasında kurban kesilir. Toplumsal problem
ve husumetleri pir çözer. Hac ibadeti önemlidir. Tek eşli evlilik yaygındır.
Toplum olarak konar göçer bir yapıya sahiplerdir. Et bol tüketilir, etli yemek
kültürleri gelişmiştir. Çocuğu doğup yaşamayan aileler, İmam-ı Rıza, İmam-ı
Hüseyin, İmam-ı Abbas’ı ziyarete giderler. Bu ziyaretgâhların dilekler kapısı
olduğuna inanılır .
Aşerme, hamile bir kadının hamileliğinin üçüncü ayından sonra canının
bir şeyler çekmesi anlamına gelmektedir. Aşeren kadının isteği yerine
getirilmelidir. Aksi halde çocuğun anne rahminde zarar görebileceğine inanılır.
İran’da ölen kişi için yaklaşık 40 cm. uzunluğunda bir çubuk alınır. Çubuk
boydan boya ikiye yarılır. Bu ağacın üzerine Kerbela’dan getirilmiş Hz.
Hüseyin toprağı dökülür. Üzerine “Lâ İlâhe İllallah Muhammedün Resulullah”
yazılır. Mevtanın koltuklarının altına konulur. Mahşer günü, bütün ağızlar
mühürleneceğinden ellerini kaldıran mevta ben buyum diyecektir421. Geçmişte
ölen yakınların durumları, görülen rüyanın durumuna göre yorumlanır. Ölen
kişiyi, sağ kalanlar iyi halde görmüşlerse kişinin öbür dünyada rahat olduğuna
inanılır. Aksi halde “Kişi öbür tarafta rahat değildir” inancı hakim olur.
Anadolu’da olduğu gibi nazara karşı gök boncuk takma ve nazar duası
okuma uygulaması vardır.
419 Kalafat, a.g.e., s. 148. 420 Kalafat, a.g.e., s. 159.v.d. 421Not: Bu uygulama araştırmamız esnasında yalnız İran Türklerinde rastladığımız bir uygulamadır.
112
4.3.3.4. Afganistan Hazara Türkleri Halk İnançları
Hazara Türkleri, Afganistan’da yaşamaktadırlar. 1991 yılında BM
yardımı ile Afganistan’da yapılan sayımda Hazara Türklerinin Nüfusunun 6.5
milyon olduğu tespit edilmiştir. Afganistan’da Hazara Türkleri yoğun olarak,
Bamyan, Parvan, Kabil, Meydan, Gazne, Hor, Kunduz, Belh (Mezar-ı şerif)’te
yaşamaktadırlar422. Yaşar Kalafat’ın Hazara Türkleri halk inançları tespitleri
şunlardır:
Hamile kadınların karnındaki çocukların cinsiyetini tespit için bazı
uygulamalar yapılmaktadır. Hamile kadının kafasına, hamile farkında olmadan
hafif bir nesne konur. Konulan ön tarafa düşerse çocuğun erkek, arka tarafa
düşerse kız olacağına, inanılır423. Çocuğu olmayan kadınlar mezar-ı şerife
giderler. Burada bir hayvan kesilir. Kesilen deriye, çocuğu olmayan kadın
sarılır. Böylece, o kadının çocuğu olacağına inanılır. Ayrıca çocuğu olmayan
kadınlar Ahmet Yesevi türbesine de giderler. Burada, çocukları olması için dua
ederler.
Afganistan’da, tıraş edilen çocuğun başında ergeç denilen bir tutam kıl
bırakılır. Bu kıl adanmışlığın göstergesidir. Dolayısıyla çocuk yedi yaşına
gelinceye kadar kesilmez. Yedi yaşına gelince Kurban kesilir. Hoca tarafından
saç dua ile kesilir424. Hazara Türklerinde, çocuğu olmayan ailelerde çocuk
sahibi olabilmek için değişik uygulamalar yapılır. Çocuğu olmayan ailenin
çocuğunun olması için koyun ya da keçi kesilir. Çocuğu olmayan kadın,
kesilen keçinin derisine sarılır. Ayrıca, keçinin akciğeri ve bazı iç organları
kadının sırtına sarılır. Bu sayede çocuğu olmayan kadının çocuğu olacağına
inanılır425. Yine Hazaralar’da çocuğu olmayan kadına muska yaptırılır. Kadın
muskayı boynuna pamuktan yaptırılmış bir ip ile asar. Bu işlemden sonra
kadının analığa hazır hale geldiğine inanılır426.
Hazaralar’da sürekli kız çocuğu olup erkek çocuğu olmayan aileler son
kız çocuklarına cuma adını verirler. Cuma adında kız çocuğa erkek ismi
422 Ali Güler, Suat Akgül ve Atilla Şimşek, a.g.e., s. 521. 423 Kalafat, Kuzey Afganistan Türkleri (Özbek, Türkmen, Hazara, Kazak, Afşar) Ve Karşılaştırmalı Halk İnançları, Türk Dünyası Aştırmaları Vakfı, İstanbul 1994, s. 27. 424 Kalafat, “Balkan Türklerinden Örneklemelerle Halk İnançlarımızda “Saç””,Erciyes, Ocak 2002, S. 301, s. 6. 425Kalafat, “Afganistan Hazara Türk Halk İnançları”, Yeni Düşünce, 12-18 Ekim 2001,S. 41, s. 42. 426Kalafat, “Hazara Türk Halk İnançları”, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları I. , s. 6.
113
verilmesinin nedeni erkek çocuk arzulandığını göstermek içindir. Hazaralar’da
erkek çocukları yaşamayan aileler erkek çocukları doğunca çocuğa entari
giydirirler, küpe takarlar. Bazen de çocuğa çirkin bir isim koyarlar. Bu
uygulama ile çocuklarının yaşayacağına inanırlar427. Kırkı çıkmayan kadınlar et
yemezler. Kırklı çocuğunu yıkamazlar, böylece cinlerden korunduğuna
inanılır428. Hiç çocuğu olmayan aileler, çocuk sahibi olabilmek için, haram
yememiş nefsine hakim olan birisi olarak bilinen kişilerin kabirlerine ziyarete
giderler. Bu şahıslar dileğin Allah’a ulaşmasında köprü vazifesi görürler.
Hazara Türklerinde, çocuğa ismini büyükanne ya da büyükbaba verir.
Her ikisi de mevta ise, evin en yaşlı olanı doğan çocuğa ismini verir. Bazen
Kur’an-ı Kerim’in tesadüfen herhangi bir sayfası açılarak o sayfada geçen
isim konulur. Ad verme, doğumdan 3 yada 7 gün sonra olur. Hazar Türklerinde
çocuğun vücudunda doğuştan ben, hal varsa bu çocuğa; Haldar, Halmuhammet
adları konulur. Cuma günü dünyaya gelen çocuğa Cuma ismi konulması
yaygındır. Hazara Türklerinde ilk evladın dünyaya gelişinden sonra kurban
kesilerek komşulara dağıtılır. Doğan çocuk erkek ise Toy yapılarak eğlenceler
düzenlenir. Erkek çocuk daha çok muteberdir. Çocuk kırk günü doldurunca
beşiğe konulup beşiğin direğine kurt kemiği, çocuğun elbisesine ise kurt dişi
takılır. Hazarlar kurt dişinin çocukları nazardan koruduğuna inanırlar. Hazara
Türklerinde saç toyu uygulaması yaygın olarak görülmektedir.
Hazara Türklerinde, kırk inancı vardır. Kadın kırkı çıkıncaya kadar, et
yemez. Onun bulunduğu eve et getirilmez429. Kırkı çıkmamış anne 7 gün evin
dışından gelen yemeği yemez. Kırk gün doğum yapan kadının odasına ebeden
başkası girmez. Evde kırklı kadın olduğuna işaret olarak kapıya bir ip
bağlanır430. İlk çocuğun dünyaya gelişi önemlidir. Cinsiyet ayırt edilmeksizin
ilk çocuk doğunca koyun kesilir. Kesilen koyun komşularla yenilir. Koyunun
eti ikram edilirken mutlaka kemiksiz komşularla yenilir. Koyunun eti ikram
edilirken mutlaka kemiksiz olmalıdır. Kemikler derin bir çukur açılarak
gömülür. Çocuğa ad 7 gün sonra verilir. Ad verme önemlidir. Ad vermek için,
ad toyu düzenlenir.
427 Kalafat, a.g.e., s. 7. 428 Kalafat, Kuzey Afganistan Türkleri (Özbek, Türkmen, Hazara, Kazak, Afşar) ve Karşılaştırmalı Halk İnançları, s. 29. 429 Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları I., s. 9. 430Kalafat, “Afganistan Hazara Türk Halk İnançları”, s. 43.
114
Hazara Türklerinde evlilik yaşı köylerde 18-20’dir. Başlık parası
uygulaması vardır. Şehirlerde evlenecek olan kızın kanaati sorulurken,
köylerde evlendirilecek kızın kanaati sorulmamaktadır. Yaşı geçmiş olup
talihlisi çıkmayan kızlar mollaya götürülür. Kısmetinin çıkması için hayır dua
alınır431.
Hazara Türklerinde kız isteme ile alınır. Erkek evinden damat adayının
babası yaşlıca sözüne itibar edilir kişilerle gidip kız evinden, “Allah’ın emri
peygamberin desturu” ile kızı ister. Kız evi, kızı vermeyi uygun bulur ise
düğün hazırlıklarına başlanır432.
Hazara Türklerinin şehirlerinde yaşayan kesiminde düğünler günümüzün
modern koşullarında adetleri eritmiş bir şekilde bir gecede yapılırken özellikle
köy kesiminde eski uygulama ve adetler devam etmektedir. Köylerde çeyiz
yapıp çeyiz sergileme adeti vardır. Düğünlerde uzaktan akrabalar davet edilir.
Son üç gün düğün çok kalabalık geçer. Düğüne davet edilip iştirak eden
davetliler hediyeler getirirler bu hediye getirmeye, “Şenek” denilir433. Kız
evinden kız at’a babası tarafından bindirilerek alınır. Damat kızı teslim aldıktan
sonra iki babası ile birlikte ki bunlardan birisi atı çeker diğeri def çalarak
damadın evine kadar damada eşlik ederler. Damat gelini yeni eve getirince
attan indirir. Gelinin babası geline bir mülk bağışlar. Geline şerbet ikram
edilir. Bundaki amaç evliliğin huzur dolu tatlı geçmesi içindir. Akşam damat
ve gelin için önceden hazırlanmış bir odada zifafa girilir. Kızın bekaret
perdesinin olması şarttır. Damat gerdek gecesi başarısız olmuş ise mollaya
muska yaptırılır. Çiftin ilk çocuklarının erkek olması için gelinin kucağına,
erkek çocuk oturtulur.
Ölüm ile ilgili olarak, Hazara Türklerinin inanışına göre insanın
ölümünden önce kemiklerin haberi olur. Her zaman iyilik yapan insanın kolay
kötülük yapan insanın zor öleceğine inanılır. Ağır hasta kişi ölmeden kısa bir
süre önce iyileşir. Bu iyileşmeye Ölüm iyiliği denilir434. Daha sonra hasta
ölür inancı vardır. Ölümün ardından cenaze yıkanıp cenaze namazı kılınarak
defnedilir. Ölümün 3, 7 ve 40. gününde hayratlar yapılır. Ölümün ardından ölü
431 Kalafat, “Hazara Türklerinde Oyunlar, Düğünler”, Yeni Düşünce, 19-25 Ekim 2001, S. 42, s. 40. 432 Kalafat, a.g.m., s. 41. 433Kalafat, “Afganistan Hazara Türklerinde Oyunlar, Düğünler” s. 41. 434Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk halk İnançları I., s. 37. v.d.
115
evinin kapısına siyah bir bez asılır. Ölü sahipleri siyah elbise giyerler.
Ölen kişinin ardından ağıtlar yakılır.
Hazara Türkleri, nazardan korunmak için evlerin girişine geyik veya
koç başları asarlar. Nazara karşı tütsü ve muska yapılır. Evlerde nazara karşı
üzerlik otu vardır. Evlerin girişine ise koç ve geyik başları asılır. Bu
uygulama ile nardan korunulduğuna inanılır435.
Hazara Türklerinde hayvancılık çok yaygındır. Hayvancılığın yaygın
olması hayvancılık ile ilgili inanışları da çoğaltmıştır. Hazaralar koyunun
cennetten çıktığına inanırlar. O yüzden koyunu döğmez, koyuna eziyet
etmez, koyunu aç bırakmazlar. Türbelere geyik boynuzu konulur. Yeni
doğan çocuğun beşiğine kurt dişi ve kurt kemiği takılır. Kurdun yol
göstericiliğine inanılır. Kumru kuşunun cennetten çıktığı kabul edilir. Onu
vuranın cezalandırılacağına inanılır.
Hazaralarda halk hekimliği yaygındır. Özellikle psikolojik rahatsızlığı
onlalar için çeşitli uygulamalar yapılmaktadır. Hasta olan kişiler için koyun
veya keçi kesilir. Kesilen hayvanın dalağı hasta kişinin karnının üstüne
konulur. Böylece hasta olanın iyileşeceğimne inanılır436. Hazaralar ev yılanını
kutsal sayarlar. Evden çıkan yılana dokunulmaz. Yarasa, tilki, baykuş gibi
hayvanlar uğursuz sayılırlar437.
Hazaralar, atalarının ruhlarını kutsal sayarlar. Onlar için cuma akşamları
Kura’n-ı Kerim okurlar. Hazaralar’da bayramlar önemlidir. Nevruz, Ramazan
ve Kurban Bayramları coşkuyla kutlanır.
Hazara Türklerinde birisi yolculuğa çıkarsa onun arkasından dua okunup,
arkasından su dökülür. Bu sayede gidilen yolun açık olacağına inanılır.
Hazaralarda iki kişi konuşuyor iken aralarından geçilmez. Geçilir ise aralarına
ihtilaf gireceğine inanılır. Hazara Türklerinde ocağa su dökerek ateş
söndürülmez. Bu şekilde uygulamalar ocağa saygısızlık olarak algılanır438.
Hazara Türklerinde evlerin girişinde kapının üstünde mutlaka bir raf vardır. Bu
rafta Kur’an-ı Kerim bulunur. Ayrıca, yeni doğum yapmış kadının kaldığı
odanın giriş kapısının üstünde de yine Kur’an-ı Kerim bulunur439.
435 Kalafat,”Hazara Türklerinde Oyunlar, Düğünler”, s. 42. 436 Kalafat, “Hazaralar’da Halk Kültürü” , Yeni Düşünce, 26 Ekim-1 Kasım 2001, S. 43, s. 44. 437 Kalafat, a. g. m., s. 44. 438 Kalafat, a.g.m., s. 47. 439 Kalafat, a.g.m. s. 43.
116
Hazaralar, rüyada nar görmeyi nesil bereketi olarak kabul ederler.
Hazaralar cumartesi gününün bereketsiz ve hayırsızlığına inanırlar. Bu
yüzden, o gün evden dışarı süt çıkarılmaz. Çıkarılırsa evin bereketinin
kaçacağına inanılır. Hazaralar’da zamansız aynaya bakılmaz. Gece aynaya
bakmak uygun bulunmaz. Afganistan Türklerinde ziyarete gidenler, dua
etmeden önce mutlaka toplu halde yemek yerler. Yemekten sonra Allahın
sevgili kulu kabul ettikleri yazan zat’a istinaden dilek ve temennide
bulunurlar440.
Gözün seyrimesi ile ilgili inanış da vardır. Sağ göz seyrirse iyiye, sol
göz seyrirse kötüye işaret olarak algılanır. Hazaralar’da her ayın başında Ay
hilal haline gelince durup herkes dua eder. Aynaya zamansız bakılmaz
özellikle geceleri aynaya bakmak iyi bulunmaz441. Nazara inanılır. Nazardan
korunmak için siyah ve bayaz ip bükülüp, çocuğun omzuna asılır. Böylece
çocuğun nazardan korunduğuna inanılır.
440 Kalafat, “Doğu ve Batı Halk İnançlarında Dua”, Serhat Kültür, Aralık 2004, S. 18, s. 17. 441 Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları I., s. 53.
117
BEŞİNCİ BÖLÜM SONUÇ VE ÖNERİLER
SONUÇ
Dünyada, Türkler 210 milyona yaklaşan nüfusları ile, büyük ve önemli
bir güç teşkil etmektedir. Ancak, bu gücü oluşturmada siyasi ve coğrafi engeller
söz konusudur. Siyasi ve coğrafi engellere rağmen, dünya Türklerini bir araya
getirebilecek ve bir arada tutabilecek ortak unsurlar mevcut olup, bunlar; dil,
din, soy birliği, tarih, kültür ve halk inançlarıdır. Gücünü tarihin derinliklerinden
alan, kökte bir olup dünyanın değişik yerlerine dağılmış, Dünya Türklerinin
kültürel özellikler alanında ayniliği söz konusudur.
Türk kültürü, halk inançları birikimi ile büyük ve köklü bir özellik taşır.
Türk Kültürünün alt kolu olan Türk halk inançları; Türk tarihinden, Türklerin
yaşam coğrafyasından, Türklerin diğer dünya milletleri ile olan ilişkilerinden
ortaya çıkmıştır. Bundan dolayıdır ki, Türk Halk inançları hayatın her alanı ile
zengin bir özellik taşımaktadır.
Yaşar Kalafat’ın eserlerinden yola çıkarak, halk inançları tespitlerini
yaptığımız, Dış Türkler; siyasi, coğrafi, dini, sayısal, iktisadi, fenni özellikleri
farklılık arz etmesine rağmen, bu çalışmanın sonucunda, halk inançlarına
yönelik değerlendirmede; Hıristiyan Gagauz Türklerinden Musevi Karay
Türklerine, Müslüman Azeri, Özbek, Türkmen, Kırgız Türklerine, Bağımsız
Azerbaycan Türklerinden Özerk Dağıstan Türklerine, azınlık halinde yaşayan
Ahıska Türklerine, Nogay Türklerine, Nüfus açısından kalabalık olan
Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan Türklerinden nüfus açısından az olan
Hazara, Pomak, Kiresunlu, Karapapak Türklerine kadar Kafkasya’da yaşayan
Türklerden Orta doğu Türklerine, Akdeniz’de yaşayan Türklerden
Karadeniz’in kuzeyindeki Türklere kadar hepsinin Halk İnançlarının ana
unsurlarında ortak paydaya sahip olduğu görülmektedir.
Dış Türklerin halk inançları, doğum hususunda; hayatın bir parçası olan
doğum ile ilgili olarak öncesi, esnası ve sonrasında hamile olan kadının
çocuğunun doğmadan önce cinsiyetinin belirlenmesi uygulamaları, hamileliğin
üçüncü ayından sonra aşerme inancı, aşerme sonucunda canı türlü yiyecekler
çeken kadının isteğinin temin edilmemesi sonucu, çocuğun kusurlu doğacağı
inancı, doğum esnasında doğumun kolay geçmesi için yapılan uygulamalar,
çocuğun kırklanması, çocuğun ilk saçının kesilmesi, ilk dişinin çıkması, sünnet
118
ettirilmesi ile ilgili uygulamalar, çocuğu olup da doğduktan sonra yaşamayan
ailelerin çocuklarının ölmemesi için yaptıkları uygulamalar aynıdır.
Türk Halk inançlarında, evlenme ile ilgili olarak; kız istemeye gidilmesi,
kız isteyenin köyün veya ailenin en yaşlısı olması, kız isteme esnasındaki
uygulamalar, kızın rızasının alınması, erkek evladın ailesine karşı evlenmek
istediğini söyleme yöntemleri, evlilik hazırlıkları, düğün esnası uygulamalar,
kızın annesinin evinden çıkarken yapılan uygulamalar, gelinin yeni evine
gelirken bereket getirmesi için gelinin ayağına kurban kesilmesi, geline testi
kırdırılması, gelinin başından aşağıya buğday dökülmesi, gelinin yeni evine
geldikten sonra büyüklerinin yanında saygısının göstergesi olarak konuşmaması,
eşine ismi ile hitap etmemesi aynıdır.
Türk halk inançlarında, ölüm ile ilgili olarak; ölünün gömülmesi,
gömülmesinden önce ölünün yıkanması, ölünün ardından ağıtlar yakılması.
Ölümün 3, 5, 7, 40, 52. ve seneyi devriyesinde yemek verilmesi, ölü gömmeye
gidildikten sonra eve dönerken aynı yoldan gelinmeyip başka bir yoldan
gelinmesi uygulamaları aynıdır.
Türk Halk inançlarında, diğer inanışlar ile ilgili olarak; nazara inanılması,
nazar değdiğine inanılan çocuğa üzerlik tütülmesi, muska yapılması, çocuğun
hocaya götürülüp okutulması, bereketle ilgili olarak ambarlara kilerlere nazar
boncuğu asılması, kedinin işe gidenin önünden geçmesi sonucu o gün işin iyiye
gitmeyeceğine inanılması, baykuşun ötmesinin iyiye yorulmaması, köpeğin
ulumasının kötü haberin müjdecisi olduğuna inanılması aynıdır.
Bununla birlikte, türbe ziyaretlerinde, ziyaret edilen yeri vesile ederek
çocuğu olmayanın çocuk dilemesi, nasibi olmayanın kısmetinin açılmasını
dilemesi, Yağmur yağmayıp mevsim kurak gidince yağmur duasına çıkılması
bu dua ile yağmurun yağacağına kuraklığın ortadan kalkacağına inanılması
bütün Türk kesimlerinde görülen ve yapılan bir uygulamadır.
Görüldüğü üzere; Türkler hangi coğrafyada ve siyasi otorite altında
yaşıyor ve nüfusları ne kadar olursa olsun, yaşattıkları kültürlerinin bir parçası
olan halk inançları ve buna bağlı olarak uygulamaları aynıdır.
Bu özellikler, “Üst Kimlik” olan “Türklük” oluşumu için birleştirici
unsurlardır. Halk kültürünün ortak paydaları sayesinde, Türk Kimliği ortaya
konulup, ayağa kaldırılabilir. Bu noktada, Türklüğü bir bütün kabul etmek
gerekmektedir. Bütünlükten kasıt coğrafi bütünlük değil, “kültür ve ülkü
119
birliği”dir. Dünya iletişim çağını yaşarken, iletişim araçları sayesinde kültürel
kimliği keşfetmeli, iletişim araçları ile yaymalı, olayların böldüğü tarih içinde
yer alan ortak Türk Kültürü etrafında birleşilmelidir.
ÖNERİLER
• Dünyada önümüzdeki yıllarda, Türk Dünyasının yerini belirlemede Türk
doğmuş, Türk olmuş olmak yetmeyecektir. Tarihini, dilini, kültürünü bilen,
kültürel dayanışma içerisinde Türk nesli yetiştirmeye ihtiyaç vardır. Bu
amaçla Türklerin dünyaya yeniden bir vizyon kazandırması, Türk
Kültürünü, Türk nesillerine aktaracak politikalar üretilmesi gerekmektedir.
• Türk Mitolojisi, Türk Kültürü ve Türk halk inançları için çok önemlidir.
Türk Dünyası Türk mitoloji sözlüğünden yoksundur. Dünyada yaşayan
Türklerle müşterek bir, “Türk Mitolojisi Sözlüğü” hazırlanmalıdır.
• Halk Kültürü, milli kültür hafızasının bayrağıdır. Aynı zamanda halk
kültürümüze sahip çıkmakla, emperyalist kültürlerin kültürümüzü dejenere
etmesi de önlenmiş olmaktadır. Halk kültürü çalışmalarına ağırlık verilip
yeni nesillere kimliğimiz ve kimdiğimiz özümsetilmelidir. Bu
sahiplendirmeye İlköğretim okulları başlanılmalı, İlköğretim okulları ders
müfredatına “Türk Kültürü” adlı ders, zorunlu ders olarak konulmalıdır.
• Halk Kültürü, fert sayısı kadar tirajı olan bir yazısız kaynaktır. Bu kaynağı
iyi kullanmalı, Dünya Türklerini halk kültürlerinin ortak paydaları etrafında
toplayıp birlik edip, dirlik edip, kuvvetli kılmak için görsel ve yazılı
medyadan etkin olarak faydalanılmalıdır.
• Dünya Türkleri; Türk Dünyasını, Türk Kültürünü araştırıp inceleyen
muhtelif Türk kesimler arasında bilgi sirkülasyonunu sağlayan Uluslararası
bir strateji merkezinden yoksundur. Merkez olmayınca, Türk dünyası,
strateji de üretememektedir. Bir “Türk Dünyası ve Kültürü Strateji Merkezi”
kurulmalı, bu merkezle Türklerin fikirde ve işte birliği sağlanmalıdır.
• Türklüğe ait; bilgiyi, birikimi ve kültürü en iyi şekilde yaymak bilgili ve
eğitimli Türk gençleri yetiştirmekten geçer. Bağımsız Türk Cumhuriyetleri,
Özerk ve azınlık halde yaşayan Türkleri eğitim alanında desteklemelidir.
Aynı zamanda Türk Dünyasında bilgi sirkülasyonunu sağlamak için,
“Alfabe Birliği” sağlanmalıdır.
120
• Türk dünyasının iyi bilinip, ortaya çıkarılmış kültürel kimliği, Türk
Dünyasının sorunlarının çözümünü kolaylaştıracaktır. Bu amaçla, Türk Milli
kültürel değerlerinin iyi bilinmesi yabancı emperyalist politikaların Türk
Dünyası coğrafyasında yayılmasını önleyici etken alacaktır. Bu amaçla Türk
kıültürünün öğrenilmesi ve öğretilmesi için başta üniversitelerimiz olmak
üzere tüm eğitim kurumlarımız, sivil toplum örgütlerimiz üzerlerine
düşenleri yapmalıdırlar.
• 21’inci Yüzyılın, Türklerin asrı olması için, bugün dünya dengesini elinde
tutan emperyalist güçlerin uykusunu kaçıran Türk Dünyası, bunun bilincine
varıp, fikir ve kültürel özelliklerinde birleşmelidir.
• Türk Üniversitelerinde, Halk İnançları ve Folklor bölümleri kurularak
buralarda diğer ülkelerde yaşayan Türk gençlerinin eğitilmesi sağlanmalıdır.
• Türk Kültürünün ve halk inançlarının karşılıklı tanıtımı için, sempozyum ve
paneller düzenlenerek, Dış Türklerle kaynaşma sağlanmalı ve bu konuda
akademik çalışmalar yaygınlaştırılmalıdır. Türk kültürünü tanıtıcı, Dünya
Türklerinin ortak katılımını sağlayan uluslararası Türkoloji sempozyumları
düzenlenmeli, bu sempozyumlarda Türk Kültürünü ileri götürücü kararlar
alınmalıdır.
• Günümüzde savaşlar ilkin, kültürler alanında başlamaktadır. Kültür savaşını
kaybeden toplumlar, önce kendi kimliklerini sonra siyasi ve ekonomik
özelliklerini kaybetmekte ve tarih sahnesinden çekilip yok olmaktadırlar.
Yok olmamak, bugünden daha iyi bir duruma gelmek için, “Türk Üst
kimliği” etrafında bütünleşme sağlanmalıdır.
• Kültür Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, TİKA, TRT; Anadolu ve Dış
Türklerin birbirini tanıması ve birbiri ile kaynaşmasında daha etkin rol
oynamalı, Atatürk ilke ve inkılâpları ile Atatürk’ün, Dış Türklere bakışı bir
model olarak ortaya konulmalıdır. Atatürk “Türkiye Cumhuriyetinin
temeli Kültürdür” demiştir. Dünya Türklerini de birleştiren unsur, “Dünya
Türk Kültür kimliği” olmalıdır. Bu noktada dili, tarihi, fikri ön plana
çıkarmalı, TRT genel müdürlüğü de bu konuda üzerine düşen misyonu
yayınları ile yerine getirmelidir.
• Türk kültürü, günümüzde istenilen düzeyde, “kültürü yaşatanlar” tarafından
bilinmemektedir. Türk Kültür Kimliği, bilimsel araştırmalarla tespit edilip,
121
tespit edilen Türk kültür değerleri yayımlanmak suretiyle, Türklerin
kimliklerine bilinçli bir şekilde sahip çıkmaları sağlanmalıdır.
• Dil, kültürün taşıyıcısıdır. Türk Dünyasının muhtelif kesimlerinde kullanılan
muhtelif lehçelerin gözden geçirilmesi ve ortak bir noktada buluşulması için,
Türk Dil Kurumu yapısında, bir “Türk Dünyası Dil ve Kültür Kurumu”
kurulmalıdır.
• Türk devletleri ve özerk cumhuriyet/ özerk bölgeler arasında, iletişim ve
etkileşimi arttırmak için TRT Genel Müdürlüğü, Dış Türkler ile Anadolu
Türkleri arasında kültürel bağı kuvvetlendirici, Dış Türkleri, Anadolu
Türklerine ve birbirlerine, Anadolu Türklerini de dış Türklere tanıtıcı
yöresel, bölgesel ve ulusal programlar hazırlanmalı ve bu programlar bütün
Türk kesimlerine ulaştırmalıdır. Ayrıca, Türk Cumhuriyetlerine giriş
çıkışlar karşılıklı anlaşmalarla kolaylaştırılmalı, üniversiteler karşılıklı
işbirliğine girip,öğrenci değişimi suretiyle istihdamı sağlamalı, özellikle
açılan Türkoloji enstitülerinde öğrenciler karşılıklı ihtisaslaştırmalıdır.
• “Türk Dil Bayramı” yada “Türk Günü” düzenlenmeli bu günler her yıl
farklı bir Türk kesiminde geniş katılımla kutlanmalıdır. Türk Dünyasının
hemen hepsinde büyük bir çoşku ile kutlanan Nevruz Bayramı, Dünya
Türklerinin ortak katılımları ile kutlanmalı her yıl farklı bir Türk
Cumhuriyetinde bu bayram ortaklaşa kutlanarak, Türk halklarının
birbirlerini tanıması sağlanmalıdır.
• Kültürel amaçlı geziler ve sportif faaliyetler düzenlenmeli, bu sayede Türk
kesimlerin birbirlerini daha yakından tanıması sağlanmalıdır.
122
KAYNAKÇA A) KİTAPLAR 1. ANADOL, Cemal ve ABBASOVA, Nazile, Türk Kültürü ve Medeniyeti,
İstanbul, 2002.
2. AVŞAR, Zakir ve SOLAK Ferruh, Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri, Vadi
Yayınları, Konya, 1998.
3. AYAZ, Aytaç, Dr. Yaşar Kalafat’ın Hayatı, Çalışmaları ve Eserlerinin
Bibliyografyası, Elazığ 2003, Yayımlanmamış Lisans Tezi.
4. BAYKARA, Tuncay, Türk Kültürü Araştırmaları, Akademi Kitapevi,
İzmir, 1997.
5. BİLGESEVEN, A. Kurktan, Türk Milletinin Manevi Değerleri, Orkun
Yayınevi, İstanbul, 1984.
6. BORATAV, Perlev Naili, Türk Halk Edebiyatı, Gerçek yayınları,
İstanbul, 1978.
7. Büyük Türk Sözlüğü, Muharrem Ergin, İstanbul 1985.
8. CAFEROĞLU; Ahmet, Türk Kavimleri, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1988.
9. ÇEÇEN, Anıl, Türk Devletleri, Yeni Avrasya Yayınları, Ankara, 2003.
10. ÇELİK, Ali, İslam’ın Kabul veya Reddettiği Halk İnançları, İstanbul,
1995
11. DİKİCİ; Mehmet, Türklerde İnançlar ve Din, Akçağ Yayınları, Ankara
2005.
12. EVLİYAOĞLU; Sait, Türk Halk Bilimi, Ankara, 1988.
13. FIĞLALI, Ethem Ruhi, Geçmişten Günümüze halk İnançları İtibariyle
Alevilik-Bektaşilik, Türk Halk kültürü Araştırmaları Vakfı, Ankara, 1994.
14. GÖKALP, Ziya, Türkçülüğün Esasları, İnkılâp yayınları, İstanbul, 2001.
15. GÖKSEL, Burhan, “Kültür”, Milli Kültür Dergisi, Mart 1987, S. 56, s.96-
106.
16. GÜLER, Ali, AKGÜL, Suat ve ŞİMŞEK, Atilla, Türklük Bilgisi, Türkar
Yayınları, Ankara 2001.
17. GÜNAY, Ünver ve GÜNGÖR, Harun, Türk Din Tarihi, Laçin Yayınları,
Kayseri, 1998.
18. GÜNGÖR, Harun ve ARGUNŞAH, Mustafa, Gagauz Türkleri (Tarih, Dil,
Folklor ve Halk Edebiyatı), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2002.
123
19. GÜRSOY,Emine, ŞAHİN, Naskali, Bağımsızlığının 10. yılında Türk
Cumhuriyetleri, SOTA Yayınları, Netherlands, 2003.
20. Hilmi Ziya Ülken, Sosyoloji Sözlüğü, İstanbul 1969
21. İLHAN, Suat, Türk Devrimi ve Türk Dünyası, Atatürk Araştırma
Merkezi yayını, Ankara, 2001.
22. İNAN, Abdülkadir, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara, 2000.
23. KAFESOĞLU, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken Yayınları, İstanbul,
2004.
24. Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını, Harp Akademileri
Komutanlığı,Harp Akademileri Komutanlığı Basımevi, İstanbul 1995.
25. KARADAĞ, Metin ve KAYA, Azat, Halk Bilimine Giriş, Akademi
Yayınları, Balıkesir, 1995.
26. KARAKOÇ, Ercan, Atatürk’ün Dış Türkler Politikası, IQ yayınları,
İstanbul, 2002.
27. KODAMAN, Bayram, Cumhuriyetin Tarihi-Fikri Temelleri ve Atatürk,
SDÜ Yayınları, Isparta 2002.
28. KÖSEOĞLU, Nevzat, Türk Kimliği ve Türk Dünyası, Ötüken yayınları,
İstanbul 1998.
29. ------- Türk Dünyası Tarihi ve Türk Medeniyeti Üzerine Düşünceler,
Ötüken Yayınları, İstanbul, 1991.
30. Muharrem Ergin, Türkiye’nin Bugünkü Meseleleri, İstanbul 1975
31. MURATOĞLU Malik, KALAFAT Yaşar ve TÜRKEROĞLU, Cevdet,
Özbekistan-Anadolu Karşılaştırmalı Türk Halk İnançları, Türk
Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul, 1996.
32. Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Sözlüğü, İstanbul 1997, s. 151.
33. ÖGEL, Bahaeddin, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Türk Dünyası
Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul 1988.
34. ÖZAKPINAR; Yılmaz, İslam Medeniyeti ve Türk Kültürü, Ötüken
Yayınları, İstanbul, 2003.
35. ÖZDAĞ, Muzaffer, Türkiye ve Türk Dünyası Jeopolitiği Üzerine, ASAM
Yayınları, Ankara, 2001.
36. SARAY, Mehmet, Kazakların Uyanışı, TİKA Yay., Ankara, 2004.
37. ------- , Modern Kırgızistan’ın Doğuşu, TİKA Yay., Ankara, 2004.
124
38. -------, Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi, Türk tarih Kurumu, Ankara,
1999.
39. TURAN, Şerafettin, Türk Kültür Tarihi, Bilge yayınevi, İstanbul 1994.
40. TANYU, Hikmet, İslamlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı İnancı, AÜ.
İlahiyat fakültesi Yayını, Ankara, 1980.
41. TURAN; Şerafettin, Türk Kültür Tarihi, Bilge yayınevi, İstanbul, 1994.
42. TÜRKDOĞAN, Orhan, Milli Kimliğin Yükselişi, Alfa Yayınları, İstanbul,
1999.
43. Türkiye ve Türk Dünyası, Harp Akademileri Komutanlığı, Harp
Akademileri Komutanlığı Basımevi,İstanbul 1997.
44. V. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Gelenek Görenek
İnançlar Seksiyon Bildirileri, Kültür bakanlığı Yayını, Ankara 1997.
45. Yeni Türk Ansiklopedisi, C. 5, Ötüken yayınları, İstanbul, 1995, s. 1835.
46. YILMAZ, Hasan ve KAŞIKÇI, Arastan Volga’ya Kafkaslar, TÜRKAR
Yay., Ankara, 2002.
47. --------, Karadeniz’in Öte yakası, TÜRKAR Yay., Ankara, 2002.
48. --------, Nihat, Sibirya’dan Baltık’a Öteki Türkler, TÜRKAR Yay.,
Ankara, 2004.
49. --------,Tanrı Dağlarından Malazgirt’e, TÜRKAR Yay. Ankara, 2002.
50. Yılmaz, Salih, "Karakalpak Türkleri ve Bugünkü Karakalpakistan",
Yeni Türkiye - Türk Dünyası Özel Sayısı II, a.g.e., s. 1325-1326.
51. ZEYBEK, Yunus, Acaristan ve Acaralar, Ankara, 2001.
52. KALAFAT, Yaşar, Kuzey Azerbaycan-Doğu Anadolu ve Kuzey Irak’ta
Eski Türk Dini İzleri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1998.
53. ------ Karşılaştırmalı Bayır Bucak Türkmen Halk İnançları, Bayır
Bucak Türkleri Dayanışma Derneği Yayını, Ankara 1996.
54. ------, Kırım Kuzey Kafkasya Sosyal Antropoloji Araştırmaları, ,
ASAM Yayınları, Ankara, 1999.
55. ------, Güney Kafkasya Sosyal Antropoloji Araştırmaları, ASAM
Yayınları, Ankara, 2000.
56. ------, Makedonya Türkleri (Türkmenler, Torbeşler, Türkbaş, Çengeriler ve
Yörükler) Arasında Yaşayan Halk İnançları, TDAV Yayınları (Türk
Dünyası Araştırmaları Vakfı), İstanbul, 1994.
125
57. ------, Balkanlar’dan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları I. ,
Kültür Bakanlığı Yayınları , Ankara 2002.
58. ------, Türk Dünyası Halk İnançları Teori ve Metot, Türk Ocakları
Trabzon Şubesi Yayını, Trabzon 2001.
59. ------, Kuzey Afganistan Türkleri (Özbekler-Türkmenler- Hazarlar-Afşarlar-
Kazaklar) ve Karşılaştırmalı Halk İnançları, Türk Dünyası Araştırmaları
Vakfı Yayını , İstanbul 1994.
60. ------, Güney Türkistandan Türkiye’ye Meseleler ve Türk Milli
Kimliği, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul 1995.
61. ------, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Atatürk Kültür
Merkezi Yayını, Ankara 1999.
62. ------, Bakü-Ceyhan Kültür Hattı, ASAM Yayınları, Ankara 2000.
63. ------, ABAY’ın 150. Yılında ipek Yolu Güzergâhları, Ecdat Yayınları.
Ankara 1997.
64. ------, İran Türklüğü Jeokültürel Boyut, Yeditepe Yayınları, İstanbul
2005.
65. ------, Altaylar’dan Anadolu’ya Kamizm Şamanizm, Yeditepe Yayınları,
İstanbul 2004.
66. ------, Balkanlar’dan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları II., Babil
Yayınları, Ankara 2005.
B) MAKALELER
1. DÖNMEZ, Yusuf , “Türk Dünyasının Coğrafyası”, Türk Dünyası Özel
Sayısı Mayıs-Haziran 1997, S. 15, s. 60-73.
2. ERKAL, Mustafa, “Kültürel Kimlik ve Türk Kimliği”, Türk Dünyası Özel
Sayısı, Mayıs-Haziran 1997, S. 15, s. 396-402.
3. GÜNGÖR, Harun, “Eski Türk Dininin İsimlendirilmesi Üzerine”, Ümran
Günay Armağanı, Ankara, 1996, s. 34-38.
4. GÜNGÖR, Erol, “Cumhuriyet Devrinde Türkiye’nin Kültür Politikası”,
Milli Eğitim ve Kültür Dergisi, C. 2, S. 8, Şubat 1981, s. 3-14.
5. GÜRBÜZ, Yılmaz,“Milli Kültür Güldestesi (Türk Milliyetçiliğine Göre
Kültür)”, Milli Eğitim Kültür Dergisi, Y. 7., S. 33, 34, 35. , s. 16-24.
6. KUZGUN, Şaban, “İslam’dan Önceki Dönemlerde Türklerde Din…
Atalarımız Şamanist Değildi” Tarih Düşünce, Mart 2000., S. 200, s. 22-35.
126
7. KAFESOĞLU, İbrahim, “Eski Türk Dini”, Tarih Enstitüsü Dergisi, S. 3,
(Ayrı basım) İstanbul 1973.
8. YILMAZ, Salih, "Karakalpak Türkleri ve Bugünkü Karakalpakistan",
Yeni Türkiye - Türk Dünyası Özel Sayısı II, Temmuz-Ağustos, 1997, s.
1325-1326.
9. KALAFAT, Yaşar, “Afganistan Türkleri Hazaralar’da Halk Kültürü”,
Yeni Düşünce, 26 Ekim-1 Kasım 2001, S. 43, s. 44-49.
10. -------,“Afganistan Hazara Türklerinde; Oyunlar Düğünler”, Yeni
Düşünce, 19-25 Ekim 2001, S. 42, s. 38-43.
11. -------,“Ahmet Yesevi’den Hacı Bektaşi Veli’ye Günümüz Temel Meseleler
ve Horasan Erleri II.”, Erciyes, Şubat 2000, S. 260, s. 4-5.
12. ------,“Bazı Kültür Kodları İtibari İle Rumeli Anadolu Türkleri;
Karşılaştırmalı Halk İnançlarında Haklaşmak-Helallaşmak”, Erciyes, Mart
1999, S. 255, s. 9-11.
13. ------,“Altay Dini Hayatını Anadolu Türk Kültürü İtibari İle Önemi”,
Erciyes, Mart 2000, S. 279, s. 10.
14. ------,“Altay Komünizminin Anadolu Türk Halk İnançlarındaki İzleri”,
Erciyes, Haziran 2000, S: 270, s. 22-24.
15. ------,“Anadolu ve İran’da Karşılaştırmalı Halk İnançları, Azerbaycan I.”
Uluslararası Sempozyumu Bildirileri, Atatürk Araştırmaları Merkezi Yay,
Ankara 1998, s. 115-122.
16. ------,“Halk Kültüründen Milli Kimliğe”,Orta Karadeniz Kültürü, Ankara
2005, s.199-201.
17. ------,“Azerbaycan Halk Sufizmi ve Lenkeran Folklor Müşaveresi”, Türk
Dünyası Araştırmaları, Şubat, 1998, S. 112, s. 61-86.
18. ------,“Azerbaycan-İran Bağlamında Güney Kafkasya’da Etno-Sosyal
Yapı”, Avrasya Dosyası (Azerbaycan Özel Sayısı), İlkbahar 2001, C.7, S. 1,
s. 221-249.
19. ------,“Dünya Türk Gençleri Kongresi ve Romanya Türk-Tatar Halk
İnançları”, Doğumunun 65. Yılında Prof. Dr. Tuncer Baykara’ya
Armağan, IQ Yay. İstanbul 2006, s. 304-323.
20. ------,“Baksicilik”, Erciyes, Mart 2000, S. 267., s. 2.
21. ------,“Saha Türkleri İnanç Sistemi”, Erciyes, Nisan 2000, S. 268, s. 13-
14.
127
22. ------,“Bölgesel ve Siyasal Yapılanmada Kars Halk Kültürünün Önemi”,
Kars Ardahan, Iğdır illerinde Tarih, Kültür ve Ekonomi Sempozyumu, KAI-
Bir Yay. Ankara 2004, s. 173-176.
23. ------,“Başkurt Adının Türk Hal İnançlarındaki Yeri”, Türk Dünyası
Tarih ve Kültür Dergisi, Eylül 2003, S. 201,s. 43-46.
24. ------,“Başkurt Adının Türk Halk İnançlarındaki Yeri”, Erciyes, Mart
2003, S. 315, s. 4-5.
25. ------,“Türkmen Dünyasında Karşılaştırmalı Halk İnançları Çerçevesinde
Karakeçili Türkmenleri”, Erciyes, Kasım 2000, S: 275, s. 19-23.
26. ------, “Çuvaşistan-Başkurdistan-Tataristan”, Türk Dünyası Araştırmaları,
Nisan 1998, S. 113. s. 69-88.
27. ------, “Dedem Korkut Yurdu Bayburt Yöresinde Ulucanlar”, IV. Türk
Dünyası Yazarları Kurultayı, İLESAM ve Kazakistan İlimler Odası
Başkanlığı Yayını, Ankara 1998, s. 211-216., Milli Folklor, Bahar 1999, S.
41, s. 57-60.
28. ------,“Doğu Batı Bağlamında Türk Halk İnançlarında Dua”, Erciyes,
Mart 2004, S. 315, s. 316-328.
29. ------ “Eski Türk Dininin İsimlendirilmesi Başlıklı Yazıya Dair”,
Erciyes, Şubat 1997, S. 230, s. 13-14.
30. ------,“Edige Destanında Olağanüstü Tipler”, Prof. Dr. Ahmet Bican
Ercilasun Armağanı, Selçuk Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü
Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Bahar, 2003, S: 13, s. 345-353.
31. ------,“Farklı Dini İnançları Mensubiyet İtibari İle Türk Halk İnançları
Çalışmalarında Teori ve Metot”, Milli Folklor, Güz 1999, S. 43, s. 51-54.
32. ------,“Giresun Yöresi Örnekleri İle Türk Halk Sufizmi”, Erciyes, Aralık
2005, S. 336, s.10.
33. ------, “Günümüz Türk Dünyasına Genel Bir Bakış”, Erciyes, Haziran
1992, S. 174., s. 1-4.
34. ------, “Gök-Tengri İnancının Anadolu Türklerindeki İzleri”, Erciyes, Şubat
1999, S. 254., s. 5-6.
35. ------,“Halk İnançları Destan İlişkileri”, Erciyes, Şubat 2002, S. 290, s. 8-
9.
36. ------,“Türkiye’de Halk İnançları ve Alevilik”, Erciyes, Kasım 2003, S.
311, s. 5-10.
128
37. ------,“Halk Kültür Ortaklıkları İtibari ile Ortadoğu”, Erciyes, Nisan
2001, S. 280,s. 10-11.
38. ------,“Halk İnançlarımızda Göğe Kaldırma Dini Pratiği”, Erciyes, Ocak
1996, S. 217, s. 4-7.
39. ------,“Halk İnançlarında Yeni Metot Arayışları”, Erciyes Kasım 1997,
S. 239.,s. 27-28.
40. ------,“Kuzey Irak’ta Kültürel Kimlik”, Erciyes, Şubat 1998, S. 242, s. 1-3.
41. ------,“Halkın Değer Ölçülerine/ Verilerine Göre Atatürk ve İnkılaplar,
Atatürk 4. Uluslararası Kongresi Bildirileri, Atatürk Araştırma Merkezi
Yay. ,C. I., s. 431-437.
42. ------,“İsveç Malmö’de “5. Azerbaycan Kongresinde; Birleşik Azerbaycan
Özlemi”, Yeni Düşünce, 28 Eylül- 4 Ekim 2001, 39, s. 40-43., Yeni
Düşünce, 28 Eylül- 4 Ekim 2001, S. 39, s. 40-43.
43. ------,“Türk Kafkasya’da; Birleşik Azerbaycan ve Düşündürdükleri”, Yeni
Düşünce, 31 Ağustos- 5 Eylül 2001, S. 36, s. 38-43.
44. ------,“Halk İnançları Ata Mirasıdır”, Yeni Düşünce, 6-12 Nisan 2001, S.
38, s. 42-45.
45. ------,”Kaşgayi Türklerinde Sosyal Yaşam”, Yeni Düşünce, 16-22 Kasım
2001, S. 46, s. 44-49.
46. ------,“Kırım Tatar Türklerinde Karşılaştırmalı Halk İnançları” Avrasya
Etüdleri, TİKA Yay. Sonbahar Kış 2005, S. 27-28. s.219-228.
47. ------, “Türk Kafkasya’da,“Tarihin Destanlaşması”, Yeni Düşünce, 14-20
Eylül 2001, S. 37, s. 42-45.
48. ------“Gürcistan’da Türk Havası Soluduk”, Yeni Düşünce, 24-30 Ağustos
2001, S. 34, s. 38-43.
49. ------, “Kafkasya Albanları ve Halk İnançları”, Yeni Düşünce, 13-19
Temmuz 2001, S. 28, s. 42-45.
50. ------,“Türk Kafkasya’dan Bizde Kalan; Kitaplar... Düşünceler”, Yeni
Düşünce, 7-13 Eylül 201, S. 36, s. 34-39.
51. ------,“Türk Halk İnanç Kültürü ve Taşıyıcı Özelliği”, siyesetkulisi.com
52. ------, “Kazakistan’daki Türk Halk İnançları”, Milli Folklor, Yaz 1999,
S. 42, s. 66-74.
53. ------,“Geçmişten Günümüze Türk Halk İnançlarında Işık”, Milli
Folklor, Kış 1993, S. 20, s. 32-34.
129
54. ------, “Kültürel Küreselleşme ve Mistik Folklor”, Milli Folklor, Bahar
2002, S. 53, s.161-167.
55. ------,“Farklı Dini İnançlara Mensubiyet İtibariyle Türk Halk İnançları
Çalışmalarında Metot ve Teori”, Milli Folklor, Güz 1999, S. 43, s. 51-55.
56. ------,“Orta Toroslar ve Makedonya Yörükleri Halk; İnançları
Karşılaştırması I.”, Milli Folklor, Güz 1994, S. 23, s. 34-37.; Milli
Folklor, Güz 1994, S. 23., s.34-36.
57. ------,“Orta Toroslar ve Makedonya Yöreleri Halk İnançları
Karşılaştırması II”., Milli Folklor, Kış 1994, S. 24, s. 34-38.
58. ------, “Orta Toroslar ve Makedonya Yöreleri Halk İnançları
Karşılaştırması III”. Milli Folklor, Kış 1998, S. 40., s. 28-32.
59. ------,“Türkmenistan halk Sufizmine Dair Notlar- II”., Milli Folklor,
Güz 1995, S. 27, s. 17-19.
60. ------,“Güney Kafkasya’da az bilinen bir Türkistan”, Türk Dünyası Tarih
Kültür Dergisi, Şubat 2003, S:194, s. 52-56.
61. ------,“Halk Edebiyatı Halk İnançları İlişkilerine Dair”, Türk Dünyası
Tarih ve Kültür Dergisi, Şubat 2004, S. 206, s. 13-16.
62. ------,“Sayano- Altay ve Anadolu Kültür Havzaları”, Türk Kültürü
Dergisi, Nisan 2002, S. 184, s. 24-26.
63. ------,“Başkurt Adının Türk Halk İnançlarındaki Yeri”, Türk Dünyası
Kültür Dergisi, Eylül 2003, S. 201, s. 43-46.
64. ------,“İnanç Önderlerinin Hal Bilim İtibari İle Önemi”, Türk Dünyası
Kültür Dergisi, Ocak 2004, S. 205, s. 34-37.
65. ------,“Halk İnançları( Haklaşmak, Helalleşmek)”, Türk Kültürü Dergisi,
Ocak 2001, S. 169, s. 34-36.
66. ------, “Karay Türkleri”, Türk Dünyası Tarih ve Kültür Dergisi,
Haziran 2000, S. 162, s. 34-38., Erciyes Dergisi, Ağustos 2002, S. 296, s.
20-22.
67. ------,“El-Oyun Kültür Etkinlikleri ve Dağlık Altay Gezi Notları”, Türk
Dünyası Tarih ve Kültür Dergisi, Aralık 2001, S. 180, s. 35-39.
68. ------,“Yerel Kültürü İnkar Etmeden Birleşmek”, Türk Dünyası Tarih
ve Kültür Dergisi, Haziran 1998, S: 138, s. 28-30.
69. ------,“Anadolu ve İran’da Karşılaştırmalı Türk Halk İnançları” , Türk
Dünyası Tarih ve Kültür Dergisi, Mayıs 2002, S. 185, s. 22-24.
130
70. ------,“Göktanrı İnancından Günümüze Kadar Efsunlama”, Türk Dünyası
Tarih ve Kültür Dergisi, Eylül 1992, S. 69, s. 50-56.
71. ------, “Aşkabat ve Çevresinde Medfun Türkmen Uluları”, Türk Dünyası
Tarih ve Kültür Dergisi, Mart 1996, S. 111, s. 16-23.
72. ------,”Uluslararası Türk Medeniyetleri Kongresi ve Kazakistan Gezi
Notları İle Baksilik- Halk İnançları”, Türk Dünyası Araştırmaları, Ekim
2000, S. 128, s. 199-234.
73. ------,“Anadolu Türk Halk İnançları Problemleri Üzerine”, Milli
Folklor, Yaz 1998, S. 38, s. 63-68.
74. ------, “Sözlü Kültür Geleneğinde Folklorik İslam”, Türksoy, Ocak 2001,
S. 2, s. 56-58.
75. ------,“Afganistan’da Hazara Türklerinde Halk İnançları”, Yeni Düşünce,
12-18 ekim 2001, S. 41, s. 40-45.
76. ------,“Nogay Türklerinde Halk İnançları” , Türksoy, Nisan 2001, S. 3. s.
33-35.
77. ------,“Gürcistan Azeri Türkleri…Nezire Teyze’den Dinlediklerimiz”, Yeni
Düşünce, 10-16 Ağustos 2001, S: 32, s. 34-39.
78. ------,“Gürcistan Kültüründen Manzaralar…”, Yeni Düşünce, 3-9
Ağustos 2001, S. 31, s. 26-31.
79. ------, “Gürcistan Gezisi ve Bir Coğrafyanın Kardeş Halkları”, Yeni
Düşünce, 27 Temmuz- 2 Ağustos 2001, S.30, s. 38-43.
80. ------,“Suriye Türkmenlerinden Yenigün Bayramı”, Serhat Kültür, Şubat
2003, S. 2, s. 35-37.
81. ------, “Nahçivan Halk İnançlarında Edebiyat”, Erciyes, Aralık 2003, S.
312, s. 2-8.; Türk Dünyası Araştırmaları, Aralık 1997, S. 111, s. 193-206.
82. ------,“Türkiye’de Yaşayan Kazak ve Kırgızlarda Halk İnançları”,
Anayuttan Atayurda Türk Dünyası, 2001, S. 21, s. 9-20.
83. ------, “Doğu ve Batı Halk İnançlarında Dua”, Türk Dünyası Tarih
Dergisi, Ocak 2005, S. 217, s. 17-20.
84. ------,“Nahçivan Seyahati ve Türk Halk İnançları Tespitleri”, Erciyes ,
Ocak 1997, S. 20, s. 15-17.; Azerbaycan Türk Kültürü Dergisi, Temmuz –
Ağustos 1995, S. 304, s. 14-21.
85. ------, “Tataristan Notları”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, Ağustos 2004, S.
212, s. 25-28.
131
86. ------, “Saha Türkleri İnanç Sistemi”, Erciyes, Nisan 2000, S. 268, s. 13-
16.
87. ------, “Güney Azerbaycan’da Din”, Türk Kültürü Dergisi, Mart 2000, S.
443, s. 159-166.
88. ------, “Türkmenistan Halk Sufizmine Dair Notlar-I”, Milli Folklor, S. 26,
s. 23-25.
89. ------,“Türk Dünyası Tarih Çalışmalarında Halk İnançlarının Önemi”,
Milli Folklor, Kış 1999, S. 44, s. 88-90.
90. ------,“Kültürel Küreselleşme ve Misti Folklor”, Milli Folklor, Bahar 2002,
S. 53, s. 161-168.
91. ------, “Batı ve Doğu Halk İnançlarında Dua”, Serhat Kültür Dergisi,
Aralık 2004, S. 18, s. 17-19.
92. ------, “Türk Halkları Asamblesi Başkanlar Toplantısı”, Türk Dünyası
Tarih ve Kültür Dergisi, Kasım 1998, S. 143., s. 60-62.
93. ------, “Birinci Uluslararası Azerbaycan Sempozyumu ve İkinci İran
Seyahati Notları”, Kardaş Edebiyatlar, Aralık 1998, S. 44, s. 14-18.
94. ------, “Türk Halk İnançlarına Ait Araştırmaların Problemleri”, Türk
Dünyası Tarih Dergisi, Şubat 1998, S. 134, s. 55-58.
95. ------,“Özbekistan Halk Sufizmi”, Türk Dünyası Araştırmaları, Haziran
1997, S. 102, s. 53-65.
96. ------, “Türk Halk İnançlarında Sarımsak ve Soğan ile İlgili İnanışlar”,
Serhat Kültür, Ocak 2005, S: 1, s. 33,34.
97. ------,“Tatar Türklerinde Karşılaştırmalı Halk İnançları”, Karadeniz
Araştırmaları , Güz 2004, S:, s. 119-127.
98. ------, “Atatürk Halk Kültürü Milli Kimlik”, I. Uluslararası Atatürk ve Türk
Halk Kültürü Sempozyumu, Ankara 2000, s. 155-161.
99. ------,“İnanç Önderlerinin Halk Bilim İtibari İle Önemi”, Ocak 2004,
S. 205, s. 34-37.
100. ------,“Gagauz Türk Halk İnançları”, Gagauz Kültür Sanat Dergisi,
2003, S: 35. s. 22-33.
101. ------,“Nahçivan Özelinde tarihi kaynak olarak Halk İnançları”,
Erciyes, Ocak 1997, S. 229, s. 15-16.
102. ------,“Sözlü Kültür Geleneğinde Folklorik İslam”, Türksoy, Ocak 2001,
S. 2, s. 56-58.
132
103. ------,“Gürcistan Kültüründen Manzaralar”, Yeni Düşünce, 3-9 Ağustos
200, s. 27-32.
104. ------,“Dağıstan Halk inançları”, Türk Dünyası Araştırmaları, Aralık
2000, S. 129., s. 209-224.,
105. ------,“Malmö İsveç’te 5. Azerbaycanlılar Kongresi”, Yeni Düşünce, 21-
27 Eylül 2001, S. 38, s. 40-43.
106. ------,“Acara Özerk Cumhuriyeti Gezi Notları”, 22-28 Haziran 2001, S.
25. s. 40-45.
107. ------,“Türk Halk İnançları Atlasında Kıbrıs”, Türksoy, Temmuz 2001,
S. 4, s. 34-37.
108. ------,“Baksilik”, Milli Folklor, Erciyes, Mart 2000 S.267. sh.65-67.,
Milli Folklor, Bahar 2000, S. 45, s. 65-67.
109. ------,“Kafkasya Albanları ve Halk İnançları”, Yeni Düşünce, 13-19
Temmuz 2001, s. 42-45
110. ------,“Karapapak Türklerinde Halk İnançları”, Türk Kültürü Dergisi,
Mart 1999, S. 431, s. 160-164.
111. ------,“Kazakistan Anadolu Karşılaştırmalı Türk Halk Sufizmi”, Milli
Folklor Uluslararası Halk Bilimi Dergisi, Bahar 2002, S. 53, s. 161-167.
112. ------,“Keleki’de Dört Gün Üç Gece ve Nahçivan Halk İnançları”, Türk
Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul 1996, s. 1-22.(Fasikül şeklinde ayrı
basım)
113. ------,“Kerkük Yöresi Türkmenleri ve Türkmen Halk inançları”, Türk
Dünyası Araştırmaları, Şubat 2001, S. 130 s. 171-185.
114. ------,“Lenkeran Folklor Müşaveresi ve Azerbaycan Halk Sufizmi”, Fırat
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayını (Ayrı Basım), Elazığ 1998, S. 3, s.
149-186.
115. ------,“Türk Ermeni İlişkilerinde Siyasi ve Kültürel Boyut”, Ermeni
Araştırmaları, Kış 2003-İlkbahar 2004, S. 12-13., s. 59-97.
116. ------,“Türk Kafkasya’dan Bize Kalan Kitaplar Düşünceler”, Yeni
Düşünce, 7-13 Eylül, 2001, s. 34-39.
117. ------,“Türkmen Dünyasında Karşılaştırmalı Halk İnançları
Çerçevesinde Karakeçili Türkmenleri”, Türk Kültüründe Karaçeçililer
Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri, Atatürk Kültür Merkezi Yayını,
Ankara 1999, s. 34-42.
133
118. ------,“Uluğ Türkistan’da Türk Halk Sufizmi (Kırgızistan), Müslüman
İmajı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, S. 6, s. 160-175., Milli Folklor,
Bahar 1996, S: 30, s. 52-55.
119. ------,“Uluslararası Türkiyat Kurultayı ve İdil Ural, Altay Türk
İnançları”, Türk Dünyası Araştırmaları, Ağustos 1998, S. 155, s. 21-56.
120. ------,“Vatan-İran Turan Hattı ve Caferi Türklerinde Halk İnançları”,
Türk Dünyası Araştırmaları, Haziran 1997, S. 108. s. 33-100.
121. ------,“Aybastı Yer Adı ve Türk Halk İnançları”, Erciyes Dergisi, Şubat
2003, S. 302, s. 9-10.
122. ------,“Kayseri ve Çevresi Örnekleri ile Halk İnançlarımızda Korunma
ve Kurtulma Yöntemleri”, Erciyes, Aralık 2001, S. 24, s. 11-12.
123. ------,“Karşılaştırmalı Kıbrıs Türk Halk İnançları”, Erciyes, Haziran
2004, S. 318, s. 19-20.
124. ------,“Makedonya Türkleri (Türkmenler, Torbeşler/ Türkbaşlar,
Çenkeriler ve Yörükler) Arasında Yaşayan Halk İnançları”, Erciyes Ocak
1994, S. 198, s. 160-170.
125. ------,“Nahçivan Halk İnançları Anket Sonuçları”, Erciyes, Ağustos
1996, S. 224, s. 5,6., Azerbaycan Kültür Araştırmaları, Haziran 1996, S.
102, s. 53-65.
126. ------,“Gürcistan Türk Halk Sufizmi, Orkun Dergisi, Ocak 2003, S. 30, s.
30-34.
127. ------,“Nahçivan Halk İnançlarında Edebiyat”, Erciyes, Aralık 2003, S.
312, s. 2-8.
128. ------,“Güney Kafkasya’da Az Bilinen Bir Türkistan”, Erciyes Nisan
2002, S. 292., s. 23-28.
129. ------,“Nahçivan Özelinde Tarihi Kaynak Olarak Halk İnançları”,
Erciyes Ocak 1997, S. 229, s. 15-16.
130. ------,“Nahçivan Seyahat ve Halk İnançları Tespitleri”, Erciyes Ocak
1997, S. 20, s. 15-16.
131. ------,“Trabzon ve Yöresi Örnekleri ile Türk Halk İnançlarında Zaman”,
Erciyes, Ekim 2002, S. 298, s. 18-23.
132. ------,“Türk Halk İnançlarında Giresun Yöresi Örnekleri ile
Kişioğlu”, Erciyes, Aralık 1994, S. 203, s. 24-26.
134
133. ------,“Türk Halk İnançları Çalışmalarında Teori ve Metot Karapapağ
Türk Halk Ozanı Aşık Şenlik”, Erciyes, Ağustos 1998, S. 248, s. 15-18.
134. ------,“Türk Halk İnançları Zemininde Halk Aşığı ve Hak Âşığı”,
Erciyes, Ocak 2004, S. 313, s. 2-4.
135. ------,“Türk Halk İnançlarında Giresun Yöresi Örneklemeleri ile
Kişioğlu”, Erciyes Kasım 1994, S. 203, s. 3-6.
136. ------,“Türk Halk İnançlarında Sarımsak ve Soğan İle İlgili Hususlar”,
Erciyes, Haziran 2002, S. 294, s. 18-20.
137. ------,“Urfa Yöresinde Türk Halk İnançları; Karakeçililer-Zazalar,
Arapça Konuşanlar”, Erciyes, Aralık 2000, S. 276, s. 6-10.
138. ------,“Türk Ermeni İlişkilerinde Kültürel Boyut”, Erciyes, Ocak 2002, s.
289, 7-9., Türk Dünyası Tarih Dergisi, Nisan 2003, S. 196, s. 7-9.
139. ------, “Kuzey Irak’da Eski Türk İnançları”, Doğumunun 50. ve
Hizmetinin 10. Yılında Prof. Dr. Bayram Kodaman’a Armağan, Samsun
1993, s. 119-136. ; İçel Kültürü, Ocak 1992, S. 19.20.21.22.; Kerkük Ocak
1993, S.11. s. 6-7. Temmuz 1993, S. 12. s 7-8. Eylül 1993, S. 13. s. 22-25.
Ocak 1994 S. 14. s. 17-20.
140. ------,“Nokuz (Kırk Kız Destanı) Sempozyumu ve Karakalpak Türk Halk
İnançları”, Türk Tarihçiliği ve Prof. Dr. Aydın Taneri Armağanı, (Haz. S.
Akgül, B. Ergezer, V. Erten, A. Güler) Ankara 1998, s. 315-337.
141. ------,“Gagauz Türklerinde Halk İnançları ve Bazı Kazı Çalışmaları”,
KAFALI Armağanı, Ankara 2002, s. 214-235.
142. ------,“Kuzeydoğu Anadolu’da Ulucanlar (Diyanet İşleri Başkanlığı
Kayıtlarına Göre)” Prof Dr. Şaban KUZGUN’a Armağan, Fırat
Üniversitesi Dergisi, Elazığ 2000, s. 395-409
143. ------,“Tengricilik”, Perlev Noili BOROTOVİA Armağan (Haz. M.
Huran) Ankara 1998, s. 299-305.
144. ------,“Hazırlığa Katkı”, Prof Dr. Fahrettin Kırzıoğlu Armağanı, Milli
Folklor Uluslar arası Halk Bilimi Dergisi, Yaz 2003, S. 58, s. 4-5.
145. ------,“Tacikistan Türk Halk Kültürü”, M. Fahrettin Kırzıoğlu
Armağanı, Türk Kültürü, Nisan 2003, S. 480, s. 179-192.
146. ------,“Türklerin Dini Tarihi Türk Halk İnançlarında Ters Motifi” ,
Abdurrahman Çaycı’ya Armağan, Ankara 1995, s. 297-307.
135
147. ------,“Bulgaristan’da Türk Folkloru Sempozyumu ve Bulgaristan Gezi
Notları”, Prof Dr. Haluk KARAMAĞARALI’ya Armağan, ( Haz. A.
Acan, H. Çal, G. Tuncal, M. İbrahimgil) Ankara 2002, s. 153-189.
148. ------,“Rodos’ta Türk Halk Kültürü”, Prof. Dr. Abdurrahman Güzel’e
Armağan, Ankara 2004, s. 395-415.
149. ------,“Orta Toroslar ve Makedonya’da Yörükleri Halk İnançları
Karşılaştırması”, Tuncer GÜLENSOY Armağanı, Kayseri 1995, s. 57-75.
150. ------,“Erzurum Türk Halk Sufizmi; Zazalar, Kırmançlar, Türkmenler”,
Kadri ERDOĞAN Armağan, Hacı Bektaş Veli Armağanı, Ankara 1977,
s. 49-77.
151. ------,“Horasan Eri Olarak Bilinen Anadolu Yatırları” , Prof. Dr.
Necati ÖNER Armağanı, İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara 1999, S. 11, s.
511-524.
152. ------,“Anadolu Türk Halk Sufizminde Zazalar”, Meslek Hayatının 25.
Yılında Prof. Dr. Abdulhaluk Çay’a Armağan, CI.II. Ankara 1998, s. 563-
581.
153. ------,“Türk Halkları Arasında Yaşayan Hayat Sonrası İle İlgili
İnançlar”, 60. Yılında İlim ve Sanat Adamı Prof. Dr. Kazım Yaşar
Kopraman’a Armağan (Haz. E. Semih Yalçın) Ankara 2003, s. 412-419.
154. ------,“Nevzat Ağabeyim”, Yeniden Diriliş Kültür Dergisi Nevzat
TÜRKTEN Özel Sayısı, Ağustos 2004, S. 4, s. 15.
155. ------,“Edige Destanında Olağanüstü Tipler”, Prof. Dr. Ahmet Bican
Ercilasun Armağanı, Türkiyat Araştırmaları Dergisi “Selçuk Üniversitesi
Türkiyat Araştırma Enstitüsü” Bahar 2003, S. 13, s. 345-353.
156. ------,“Halk Değirmen İnançlarımızda Folklorist”, Prof. Dr. Umay
Güney Armağanı, Ankara 1996, Türk Dünyası Tarih Dergisi, Şubat 1997
S. 122, s. 31-32.
157. ------,“Misyonerlik Azınlık Okulları Gergefinde Gragoryen Türkler”,
Prof. Dr. Mehmet SARAY Armağanı, Türk Dünyasına Bakışlar, İstanbul
2003, s. 377-387.
158. ------,“II. Uluslararası Kıbrıs Araştırmaları Kongresi”, Rauf Denktaş’a
Armağan (Haz. Y. Cumalıoğlu, E. Cihangir) Ankara 2000, s. 222-236.
159. ------,“Türk Adının İlahi Muhtevasına Dair”, Prof Dr. Faruk Sümer’e
Armağan, Türk Dünyası Araştırmaları, Şubat 1996,S. 100, s. 97-113.
136
160. ------,“Kültürel Küreselleşme ve Mistik Folklor”, Şükrü Elçin
Armağanı, Milli Folklor Dergisi, Bahar 2002, s. 53.
161. ------,“Geçmişten Günümüze Türklerde Din”, siyasetkulisi.com,
19.01.2006.
162. ------,“Bölgesel istikrarda Türk Halk Kültürünün Yeri ve Önemi”,
siyasetkulisi.com. 19.01.2006.
163. KODAMAN, Bayram ve KALAFAT, Yaşar, “Suriye Gezi Notları ve
Bölgede Halk İnançları”, Yayınlanmamış anı yazısı
164. KALAFAT, Yaşar ve İLYASOVA, Kurbancemal, “Türkistan ve Türkiye
Halk İnançlarında Doğum”, Prof. Dr. Dursun Yıldırım’a Armağan,
Ankara 1998, s. 323-333.
165. ------,“Türkmenistan ve Türkiye Düğünü- Ölüm gelenek ve inançları”,
Türksoy, Eylül 2002, S. 7, s. 40-44.
166. GÜZEL, Abdurrahman ve KALAFAT, Yaşar “Türk Milli Kültüründe
Babalar”, Erol Güngör’e Armağan, Ankara 1988, s. 51-71.
167. KUZGUN, Şaban, “İslam’dan Önceki Dönemlerde Türklerde
Din…Atalarımız Şamanist Değildi”, Tarih ve Düşünce, Mart 2000, S. 200,
s. 22-35.