2
organlarla ifadesi de{" gözüm- le gördüm, elimle yok- dilimle söyledim" gibi) bir tür mana tekidi ve bir türüdür: ayette bu- nun bir görülmektedir: (bu sözü- sizin dilinize dola- sözlerdir [ei-Ahzab 33/4 [). Yine Kur'an'da kalpler" (ei-Ahzab 33/4; el-Hac 22/46) ifadesi de böyledir. Durumun tasvir etmek ve için de bu tür rici gelebilir 0"' ....AA-ll .# (Tepelerindeki tavan üzerlerine çöktü [en-Nahi16/26J). Bu ayette, zaten üstte sebebiyle "min him ... " ilk gereksiz bir uzat- ma gibi görülebilir. Halbuki herhangi bir üstleri ndeki ta- ifadeyle durumun kor- tasvirde ve abar- vazifesi gören bir dir. Lafii tekit. Bir kendisinin veya tekran ile Kur- 'an'da birçok mevcuttur {mesela bk. ei-En'am 66/125: 94/5-6; et - Tekasür 102/3-4). Türkçe'deki "kalem ma- lem" kelimeler de bir nevi lafzi tekit olarak Arapça'da bu tür ifadelere "itba'" verilir. Genellikle görülen bu durum kelimenin ilk harfinin yerine "ba", "nun", "mim", "kaf' ve harflerin getirilmesiy- le suni bir kelimenin üretilmesi w-9 0-1 .:.r- (Cic i bi ci), wl..!..b.: (çok susuz) gibi. Arapça'da , J>" "lö.ll, w-, .:_r.:,...,...;.;, c-o> i , ke- limeleriyle manevi tekide, pe- mecazi anlam ihtimali- ni veya halini ortadan mak için ve genellikle hadise- lerde i ..=..s (Bütün meleklersecde etti [ei-Hicr 1 5/30[). 4;ISi ..::...;1 (Her iki cennet de meyve- lerini verdi [ ei-Ke hf 18/33 [). Amilini ilimsi) mef'ul-i mutlak da bir arnili olan mecaz ihtimalini ortadan kal- için zikredilir: rJJ, (A llah Musa'ya gerçekten [en-Ni- sa 4/164[) ayetinde gibi. Arniliy- le anlamda olarak onu hal de t;> (Diri olarak kabirden gün [Meryem 19/331) . 14. tamam bir söze çe- amaçlarla fazladan bir eklen- mesiyle üs- bir de özlü bir biçim- de bir fikri n bölüm, ve birimlerinin dökülmesiy- le bir daha Bu özellikle tasvir ve methiyelerde çok bir iki ayet bu tür örnek olarak gösteri- lebilir: göklerin ve yerin yara- gece ile gündüzün birbiri pe- gelmesinde, insanlara fayda ve- ren yüklü olarak denizde yüz üp giden gemilerde. gökten indirip de ölü haldeki suda, her yer yüzüne yer ile gök em re bekleyen bulutlarla yönlendirmesinde bir toplum için birçok delil var- { ei-Bakara 2/164 ). "Sizden biriniz arzu eder mi ki hurma ve üzüm do- lu, sular akan ve kendisi için ora- da her meyveden bulunan bir bah- çesi olsun da muhtaç çoluk çocu- varken kendisine gelip bahçeye de bir bora isabet ederek kül etsin. {Elbette bunu kimse arzu etmez). diye Al- lah size ayetleri {ei-Bakara 2/266). BiBLiYOGRAFYA : Yahya b. Ziyad ei-Ferra. Beyrut 1374/1955, lll, 287; Ma'mer b. Müsen- na. Fu at Sezgin), Kahire 1374/1954, 12; Cahiz. el-Beyan ve't- tebyin , 91, 104, 195; Müberred. el-Kamil ZekT Mü- barek - M. KTla nT). Kahire 1355/1936, 17; Sa'leb. Ramazan Ab- düttevvab). Kahire 1995, s. 72-76; Kudame b. Ca'fer, Kemal Mustafa). Kahi- re 1963, s. 192, 194; HatimT. ra Ca'fer ei-KettanT). d 1979, l, 153, 155; Ebü Hilal el-Asker!. KWibü MüfTd M. Kumeyha). Beyrut 1404/]984, s. 122-124, 209, 211, 413-415, 422-424, 434- 437, 441-442; i'cazü (Sakr) , s. 143-155; ibn Sinan el-Hafaci. Beyrut 1402/ 1982 , s. 205-208, 219-220; ibn ei-Bedi' {i Ahmed Ah- med ei-BedevT - Ham id Abdülmecld). Kahire 1386/1966, s. 125; ibnü'l-Esir, 's-sa'ir Ahmed ei- HO fT - Bedevi Tabane). Kahire 1939, ll, 341-383; Ebü Ya'küb es-Sekkaki, Mif- '1-'ulUm, Kahire 1356/1937, s. 133; et- M. ref). Kahire 1383, s. 232-248, 253-256, 316- 317' 357-362, 387-392, 540-549, 559-562; Hatib el-Kazvini, {i M. Abdülmün'im HafacT). Kahire 1400/1980, s. 301-321; et-Tibyan {i 'ilmi'l-me'ani ve'l- bedi' ve'l-beyan Hadi Atiyye). Beyrut 14071 1987, s. 373-386; Yahya b. Hamza el-Alevi, 'l-mütezammin li-esrari'l-belaga M. Abdüsse\am Beyrut 1415/1995, s. 314, 440 , 443, 449-455, 462-464, 54 7' 565-566; Teftazani. istanbul 1307, s. 264 -272; a.mlf .. el-Mutavvel 'ale't-Teli] is- tanbul 1309, s. 271-300; s. 360-361; Süyüti, el-itkan (Ebü'l -Faz l ). ll, 192-224; EbO Zehre, el-Mu'cize- ITNAB tü'l-kübr a: Kahire 1977, s. 305-327; Halid Abdurrahman el-Ak. ve ka- va'idüh, Beyrut 1986, s. 272-276; Cabir Karni- ha, Edebü 'r-resa' il {1 'i-isl am: 'ahdü 'n- nü- büvve, Kahire 1406/1986, s. 126-131; Mahmüd Kattan. el-ltnab: ve hü'l-belaga, Medine 1988. . IJ!l!lliJ D TÜRK Türk edebiya- bahsi, belagat benzeri teorik eserlerde Arap da gibi hem müsbet hem de men- fi olarak iki yönlü ele Genellikle "sözü gereksiz yere uzatmak, biçiminde menfi an- ve ilgisi çok defa "ha- yahut onun ol an "icaz" ile bera- ber görülmektedir. Ancak anla- bütün yönleri kapsayacak kuwetle belirtmek için ve gerekli görülen uzatmalarda konusuyla il- gili böylece ortaya makbul olan ve makbul olmayan M. Kaya Bilgegil bu terimi " söz katma" tabi- riyle Türkçe belagat kitap- üçe görülmektedir. 1. Makbul. ka- ve tas- vir yönelik bir fayda elde etmek üzere sözü uzatma ve Caiz görülen bu bir yahut birden fazla unsurla "Onu (gözüm- le) gördüm, cümlelerinde parantez içinde yer alan kelimeler tekit, Nedim'in, "Sen kim ge- lesin meclise bir yer mi bulunmaz 1 üzre yerin var) 1 Gül goncesisin des- tar senindir" paran- teze tafsil. yine onun, "Bir nim say bu 1 Bir tut beytinde- ki "bahar, lalezar" kelimeleri um um- hu- sus münasebetiyle tavzih için makbul örnektir. melih" denen ve söze ara söz, ara cümle veya dua kabilinden bir ilave ile mana- tesirini yahut uzatmalar da bu ma girmektedir. Muallim Naci'nin, "Al- lah ki mucid-i 1 Bin türlü nikab- dan beytinde melih kabul edilen "mucid-i sözü de örnek eder. Tevfik Fik- ret'in, bulur koynunda (her) gün (her) zaman 1 ka) kuwet ni' m et can" bey- tindeki gibi bir duyguyu veya zihnine iyice Ne- cip " Bu bu bu 219

cdn.islamansiklopedisi.org.trTevfik Fik ret'in, "Müşfik evladın bulur koynunda (her) gün (her) zaman 1 (Başka) şefkat (baş ka) kuwet (başka) ni' m et can" bey tindeki gibi

  • Upload
    others

  • View
    2

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: cdn.islamansiklopedisi.org.trTevfik Fik ret'in, "Müşfik evladın bulur koynunda (her) gün (her) zaman 1 (Başka) şefkat (baş ka) kuwet (başka) ni' m et can" bey tindeki gibi

çekleştiren organlarla ifadesi de{" gözüm­le gördüm, ayağımla çiğnedirİı , elimle yok­ladım, dilimle söyledim" gibi) bir tür mana tekidi ve bir ıtnab türüdür: Şu ayette bu­nun bir örneği görülmektedir: ~~ ~~ ~ ~~~ (bu -zıhar sözü- sizin dilinize dola­dığınız [boş] sözlerdir [ei-Ahzab 33/4 [). Yine Kur'an'da "göğüs boşluğundaki kalpler" ( ei-Ahzab 33/4; el-Hac 22/46) ifadesi de böyledir. Durumun korkunçluğunu tasvir etmek ve mübalağa için de bu tür pekişti­rici ıtnab öğesi gelebilir 0"' ....AA-ll ~ .# ~~ (Tepelerindeki tavan üzerlerine çöktü [en-Nahi16/26J). Bu ayette, tavanın zaten üstte bulunması sebebiyle "min fevkı­him ... " kaydı ilk bakışta gereksiz bir uzat­ma (tatvll-haş iv) gibi görülebilir. Halbuki herhangi bir tavanın değil üstleri n deki ta­vanın çöktüğünü ifadeyle durumun kor­kunçluğunu tasvirde pekiştirme ve abar­tı sağlama vazifesi gören bir ıtnab öğesi­dir.

Lafii tekit. Bir lafzın kendisinin veya eş anlamlısının tekran ile gerçekleşir. Kur­'an'da birçok örneği mevcuttur {mesela bk. ei-En'am 66/125: el-inşirah 94/5-6; et­Tekasür 102/3-4). Türkçe'deki "kalem ma­lem" tarzındaki kelimeler de bir nevi lafzi tekit olarak ıtnab çeşididir. Arapça'da bu tür ifadelere "itba'" adı verilir. Genellikle sıfatiarda görülen bu durum kelimenin ilk harfinin yerine "ba", "nun", "mim", "kaf' ve diğer bazı harflerin getirilmesiy­le suni bir kelimenin üretilmesi şeklinde gerçekleşir: w-9 0-1 .:.r- (Cic i bi ci), wl..!..b.: .:ıı.:.w (çok susuz) gibi. Arapça'da , J>" "lö.ll, w-, .:_r.:,...,...;.;, ..:..1~, c-o> i , ~ ke­limeleriyle yapılan manevi tekide, pe­kiştirilen öğede mecazi anlam ihtimali­ni veya kapsamazlık halini ortadan kaldır­mak için ve genellikle olağan dışı hadise­lerde başvurulur: ..:.ı~ i ~~)Wl ..=..s (Bütün meleklersecde etti [ei-Hicr 1 5/30[). 4;ISi ..::...;1 ~ll:i.l.S" (Her iki cennet de meyve­lerini verdi [ ei-Kehf 18/33 [). Amilini (fı il . fı ­ilimsi) pekiştiren mef'ul-i mutlak da bir ıtnab öğesidir. Çoğunlukla arnili olan fıilin anlamından mecaz ihtimalini ortadan kal­dırmak için zikredilir: ~<.S"'}" ..iıl rJJ, (Allah Musa'ya gerçekten konuştu [en-Ni ­sa 4/164[) ayetinde olduğu gibi. Arniliy­le aynı anlamda olarak onu pekiştiren hal de ıtnab öğesidir: t;> ~i ı"}<' (Diri olarak kabirden kaldırılacağım gün [Meryem 19/331) .

14. Anlamı tamam olmuş bir söze çe­şitli amaçlarla fazladan bir öğenin eklen­mesiyle gerçekleşen yukarıdaki ıtnab üs­luplarının yanı sıra bir de özlü bir biçim-

de anlatılabilecek bir fikri n ayrıntı. bölüm, kısım ve birimlerinin sayılıp dökülmesiy­le gerçekleşen bir ıtnab şekli daha vardır.

Bu şekil, özellikle tasvir ve methiyelerde çok başvurulan bir anlatım tarzıdır. Şu iki ayet bu tür ıtnaba örnek olarak gösteri­lebilir: "Şüphesiz göklerin ve yerin yara­tılmasında, gece ile gündüzün birbiri pe­şinden gelmesinde, insanlara fayda ve­ren şeylerle yüklü olarak denizde yüz üp giden gemilerde. Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, her çeşit caniıyı yer yüzüne yaymasında, yer ile gök arasında em re hazır bekleyen bulutlarla rüzgarları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için birçok delil var­dır" { ei-Bakara 2/164 ). "Sizden biriniz arzu eder mi ki hurma ve üzüm ağaçlarıyla do­lu, arasında sular akan ve kendisi için ora­da her çeşit meyveden bulunan bir bah­çesi olsun da bakıma muhtaç çoluk çocu­ğu varken kendisine ihtiyarlık gelip çatsın. bahçeye de ateşli bir bora isabet ederek yakıp kül etsin. {Elbette bunu kimse arzu etmez). işte düşünüp anlayasınız diye Al­lah size ayetleri açıklar" {ei-Bakara 2/266).

BiBLiYOGRAFYA :

Yahya b. Ziyad ei-Ferra. Me'ani'l-~ur'an, Beyrut 1374/1955, lll, 287; Ma'mer b. Müsen­na. Mecazü'l-~ur'an (nşr. Fuat Sezgin), Kahire 1374/1954, ı , 12; Cahiz. el-Beyan ve't- tebyin, ı ,

91, 104, 195; Müberred. el-Kamil (nşr. ZekT Mü­barek - M. Şaki rSeyyid KTla nT). Kahire 1355/1936, ı , 17; Sa'leb. ~ava'idü'ş-şi'r (nşr. Ramazan Ab­düttevvab). Kahire 1995, s. 72-76; Kudame b. Ca'fer, Nakdü'ş-şi'r(nş r. Kemal Mustafa). Kahi­re 1963, s. 192, 194; HatimT. ljily etü 'l-mu/:ıaçia­

ra (nşr. Ca'fer ei-KettanT). Bağda d 1979, l, 153, 155; Ebü Hilal el-Asker!. KWibü 'ş-Şına'ateyn ( nşr. MüfTd M. Kumeyha). Beyrut 1404/]984, s. 122-124, 209, 211, 413-415, 422-424, 434-437, 441-442; BakıllanT. i'cazü 'l-~ur'an (Sakr) , s. 143-155; ibn Sinan el-Hafaci. Sırrü '1-feşa/:ıa, Beyrut 1402/ 1982, s. 205-208, 219-220; ibn Münkız, ei-Bedi' {i nakdi'ş-şi'r (nşr. Ahmed Ah­med ei-BedevT - Ham id Abdülmecld). Kahire 1386/1966, s. 125; ibnü'l-Esir, el-Meşelü 's-sa'ir (nş r. Ahmed ei- HO fT - Bedevi Tabane). Kahire 1939, ll , 341-383; Ebü Ya'küb es-Sekkaki, Mif­tal:ıu '1-'ulUm, Kahire 1356/1937, s. 133; İbn Ebü'l-İsba', et- Ta/:ırirü 't-ta /:ıbir (nşr. Hıfni M. Şe­ref). Kahire 1383, s. 232-248, 253-256, 316-317' 357-362, 387-392, 540-549, 559-562; Hatib el-Kazvini, el-h:a/:ı {i 'ulCımi'l-belaga (nşr. M. Abdülmün'im HafacT). Kahire 1400/1980, s. 301-321; Tıbi , et-Tibyan {i 'ilmi'l-me'ani ve'l­bedi' ve'l-beyan (n şr. Hadi Atiyye). Beyrut 14071 1987, s. 373-386; Yahya b. Hamza el-Alevi, eı­

TırB.?ü 'l-mütezammin li-esrari'l-belaga (nşr. M. Abdüsse\am Şa hin ). Beyrut 1415/1995, s. 314, 440, 443, 449-455, 462-464, 54 7' 565-566; Teftazani. Mul]taşarü'l-Me'ani, istanbul 1307, s. 264-272; a.mlf .. el-Mutavvel 'ale't-Teli] iş, is­tanbul 1309, s. 271-300; Kalkaşendi, Şub/:ıu'l­

a'şa (Şemseddin ı. s. 360-361; Süyüti, el-itkan (Ebü 'l-Faz l). ll, 192-224; EbO Zehre, el-Mu'cize-

ITNAB

tü'l-kübra: el-~ur'an, Kahire 1977, s. 305-327; Halid Abdurrahman el-Ak. UşCılü't-te{sir ve ka­va'idüh, Beyrut 1986, s. 272-276; Cabir Karni­ha, Edebü 'r-resa' il {1 şadri 'i-islam: 'ahdü 'n-nü­büvve, Kahire 1406/1986, s. 126-131; Mahmüd Şakir Kattan. el-ltnab: enva'uhCı ve kıymetü­hü'l-belaga, Medine 1988. r:;ı;ı .

IJ!l!lliJ lSMAİL DURMUŞ

D TÜRK EDEBİYATL Türk edebiya­tında ıtnab bahsi, belagat kitaplarıyla benzeri teorik eserlerde Arap edebiyatın­da olduğu gibi hem müsbet hem de men­fi olarak iki yönlü ele alınmıştır. Genellikle "sözü gereksiz yere uzatmak, lafı dolaş­tırmak" biçiminde menfi manasıyla an­laşıldığı ve ilgisi dolayısıyla çok defa "ha­şiv" yahut onun zıddı olan "icaz" ile bera­ber işlendiği görülmektedir. Ancak anla­mı bütün yönleri kapsayacak genişlikte kuwetle belirtmek için yapılan ve gerekli görülen uzatmalarda ıtnab konusuyla il­gili bulunmuş, böylece ortaya makbul olan ve makbul olmayan ıtnab çıkmıştır. M. Kaya Bilgegil bu terimi "söz katma" tabi­riyle karşılamıştır. Türkçe belagat kitap­larında ıtnabın üçe ayrılarak incelendiği görülmektedir.

1. Itnab-ı Makbul. Manayı açıklığa ka­vuşturma, pekiştirme, mübalağa ve tas­vir amacına yönelik bir fayda elde etmek üzere sözü uzatma ve tekrarlamadır. Caiz görülen bu ıtnab bir yahut birden fazla unsurla gerçekleştirilebilir. "Onu (gözüm­le) gördüm, dediğini (kulağ ıml a) işittim "

cümlelerinde parantez içinde yer alan kelimeler tekit, Nedim'in, "Sen kim ge­lesin meclise bir yer mi bulunmaz 1 (Baş üzre yerin var) 1 Gül goncesisin kuşe-i des­tar senindir" mısraları arasında paran­teze alınmış olanı tafsil. yine onun, "Bir nim neş'e say bu cihanın baharını 1 Bir sagar-ı keşideye tut lalezarını" beytinde­ki "bahar, lalezar" kelimeleri um um- hu­sus münasebetiyle tavzih için yapılmış makbul ıtnaba örnektir. Ayrıca "haşv-i melih" denen ve söze ara söz, ara cümle veya dua kabilinden bir ilave ile mana­sını, tesirini yahut güzelliğini arttırmak maksadıyla yapılan uzatmalar da bu kıs­ma girmektedir. Muallim Naci'nin, "Al­lah ki mucid-i cihandır 1 Bin türlü nikab­dan ıyandır" beytinde haşv-i melih kabul edilen "mucid-i cihandır" sözü ıtnab-ı makbCıle de örnek teşkil eder. Tevfik Fik­ret'in, "Müşfik evladın bulur koynunda (her) gün (her) zaman 1 (Başka) şefkat (baş­ka) kuwet (başka) ni' m et (başka) can" bey­tindeki gibi bir duyguyu veya düşünceyi muhatabın zihnine iyice yerleştiren; Ne­cip Fazıl'ın, "Bu yağmur bu yağmur bu

219

Page 2: cdn.islamansiklopedisi.org.trTevfik Fik ret'in, "Müşfik evladın bulur koynunda (her) gün (her) zaman 1 (Başka) şefkat (baş ka) kuwet (başka) ni' m et can" bey tindeki gibi

ITNAB

kıldan ince 1 Nefesten yumuşak yağan bu yağmur" beytinde tekrarlanan "yağmur" kelimesinde olduğu gibi dikkati bir nok­taya toplayan. yahut Ziya Paşa'nın. "Ey varlığı va rı var eden var 1 Yok yok sana yok demek ne düşvar" beytindeki sakındırma (ihzar) ile ve Ali Haydar Bey'in, "Büyüksün ilahi büyüksün büyük/ Büyüklükyanında kalır pek küçük" mısralarındaki heyeca­na bağlı olan ifadeler bu kısma dahildir. Ayrıca tekdir ve teessürü belirttiği için "tekrlr" adıyla anılan tekrarlarla meyda­na gelen ıtnab da makbul sayılmıştır.

2. Itnab-ı MürniL "Bıktıran, usandıran

uzun söz" demek olan bu tabirle ya man­zumede vezin doldurma veya gereksiz ye­re sözü uzatma, söze lüzumsuz kelime veya cümle katma işi kastedilmiştir. Bazı kitaplarda "ıtnab-ı muhil" şeklinde de zik­redilen bu terim haşiv, haşv-i kablh ya­hut tekrar yoluyla meydana gelen bir üs­!Qp zaafına işarettir. Sünbülzade Vehbi·~ nin, "Harfglr olma zerafet satma 1 Sözü­ne kizb ü düruğu katma" beytinde "ya­lan" manasma gelen "kizb" ve "dürüğ" ke­limeleri haşv-i kablh olarak ıtnab-ı mü­mille örnek gösterilmiştir. "Tatvll" olarak da adlandırılan bu durumu ifade için ll. Meşrutiyet'ten sonra daha çok "iksar" ( 1W'!) kelimesinin kullanıldığı görülmek­tedir. Böyle konuşan ve yazanlara da "müksir" denilmiştir.

3. Itnab-ı Ma'nevl. Belagat kitapların­da "haşv-i ma'nevl" şeklinde de yer alan bu ıtnab türü "ifadede mananın farklı la­fızlarla tekrarı" şeklinde tarif edilmiştir. "(itaat kıl) sözüme (olma asi)" mısraı buna örnektir.

Bazan gerekli ve çok defa caiz görülse bile ıtnabın şair ve edipler arasında pek makbul sayılmadığı NefTnin, "Dua ile sözü hatm edelim zira hakikatte 1 Sözün gevher olursa yeğdir ıtnabından kazı" beytinden anlaşılmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA :

Muallim Niici, Jstılahat-ı Edebiyye, İstanbul 1307, s. 36-56; Ahmed Cevdet Paşa, Belagat-ı Osmaniyye, İstanbul 1299, s. 116-121; Meh­med Rif at. "ilm-i M ean!", Mecamiu '1-edeb, İs­tanbul 1308, s. 224-236; Reşid [Rey], Nazariy­yat-ı Edebiyye, İstanbul 1328, I, 27-34; Paka­lın, I, 765; ll, 106; Mustafa Nihat Özön, Edebi­yat ve Tenkid Sözlüğü, İstanbul 1954, s. 127; Tahirülmevlevi, Edebiyat Lügatı (nşr. Kemal Edib Kürkçüoğlu). İstanbul 1973, s. 50-51, 76; M. Kaya Bilgegil, Edebiyat Bilgi ve Teori/eri, İs­tanbul 1989, s. 118-123; İskender Pala, Ansik­lopedik Dfvan Şiiri Sözlüğü, Ankara 1989, I, 517; Nusrettin Bol elli, Belagat: Arap Edebiya­tı Bilgi ve Teori/eri, İstanbul 1993; s. 72-82; "İt­nab", TDEA, V, 36. Iii MUSTAFA UZUN

220

L

ITRi EFENDi, BuhUriziide (ö . 1123/1711)

Türk musikisi bestekarı. _j

İstanbul'da Mevlanakapı civarındaki Yayla (eski adıyla Yaylak) semtinde doğdu. Asıl adı Mustafa olup kaynaklarda doğum tarihi hakkında bilgi yoktur. Ancak Rauf Yekta Bey'in 1640 yılında, Suphi Ezgi'nin ise 1630'da doğduğuna dair tahminleri müellifler tarafından dikkate alınmış ve daha sonraki yayınlarda bu tarihler ara­sında doğmuş olabileceği kaydedilmiştir.

Şiirlerinde kullandığı ltrl mahlası ve Bu­hürlzade lakabıyla tanınmıştır. Bu lakabın kendisine mi ailesine mi ait olduğu bilin­memektedir. Kırım Hanı ı. Selim Giray'ın Çatalca'da bulunan çiftliğindeki mOsiki toplantılarında büyük itibar gören ltrl. IV. Mehmed döneminde (ı648-ı687) saray­da mOsiki hacası ve hanende olarak gö­rev yaptı. Kaynaklarda IV. Mehmed'in onu sık sık saraya davet ederek bestelediği eserleri bizzat kendisinden dinlediği kay­dedilmektedir. Hükümdarıo huzurunda i cra edilen küme fasıliarına hanende ola­rak katılan ltrl, bu dönemde kendi isteği

Buhürizade ıtri Efendi'ye atfedilen Edirnekapı sur dışında­

ki mezar ve mezar tası- Istanbul

üzerine esirciler kethüdalığı ile .görevlen­dirildi. Onun bu görevi, esirler arasındaki kabiliyetli ve güzel sesli gençleri bulup ye­tiştirmek ve geldikleri ülkelerin mOsikisi hakkında bilgi edinmek amacıyla istediği rivayet edilmektedir. Şeyhl. Salim, Safayi gibi tezkire müelliflerine göre bu görev­de iken, bazı kaynaklara göre ise ayrıldık­tan bir süre sonra vefat etmiştir. Vefat ta­rihi İsmail Bellğ, Şeyh! ve Salim gibi döne­mine daha yakın kaynaklarda 1123 (1711 ), Esad Efendi ve M üstakimzade gibi diğer bazı kaynaklarda 1124 (1712) olarak ve­rilmektedir. Ekrem Karadeniz, onun vefa­tma dair tarih kıtasındaki mısraın 1143 ( 1730-31) yılını vermesi gerektiğini, an­cak bir kelimenin yazım hatasından dolayı bu yanlışlığın daha ilk kaynaklarda mey­dana geldiğini ileri sürmüştür (TK, sy. 194 1 ı 978]. s. 45-46). ltrl Efendi'nin Yeni­kapı Mevlevlhanesi civarına veya Edirne­kapı dışındaki Mustafapaşa Dergahı kar­şısına defnedildiği rivayet edilmekteyse de bu konuda kesin bilgi bulunmamakta­dır.

Türk mOsiki tarihinin en önde gelen birkaç simasından biri olan ltrl Efendi ha­nendeliği. şairliği ve hattatlığın ın yanı sı­ra özellikle bestekarlığı ile tanınmıştır. MOsikideki hocaları kesin olarak bilinme­mekte. ancak Derviş Ömer, Kasımpaşalı Koca Osman, Küçük İmam Mehmed Efen­di ve Hafız Post gibi üstatlardan faydalan­mış olabileceği tahmin edilmektedir. İb­rahim Alaeddin Gövsa, mOsiki hocasının Vakıf Halhall diye tanınan Nasrullah Efen­di olduğunu söyler (Türk Meşhur/arı, s. ı 96). RaufYekta Bey. onun Cami Ahmed Dede'nin (ö. 1078/ı667) şeyhliği esna­sında Yenikapı Mevlevlhanesi'ne devam ettiğini. ayinlerden aldığı ruhani neşey­le M evievi olduğunu ve mevlevlhaneye gelen üstatlardan da faydalandığını, dervişlerden ney üflemeyi öğrendiğini ifade eder (Türk M us ikisi Klasiklerinden

Mevlevl Ayinleri, 1117, s. VII). Eski kay­naklarda yer almayan bu bilgiler daha sonra yazılan eserlerde de tekrarlanmış­tır.

MGsikişinaslara dair yazılmış tek tezki­re olan Atrabü'l-asar'ın müellifi Ebuis­hakzade Mehmed Esad Efendi ltrl'nin sesinin çirkin olduğunu söyler. Ancak hu­zur-ı hümayun fasıliarına hanende olarak katılması, Enderun'daki hocalığı yanında padişahın onu zaman zaman sadece ken­disini dinlemek amacıyla huzura çağırma­sı, Salim Tezkiresi'nde, sesinin bulundu­ğu mecliste diğer hanendelere ağız aç-