Upload
others
View
10
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
1
GĠRĠġ
Bu tez, Ġcra Ġflas Kanunu‟nda-ĠĠK‟da yer verilen icra iflas
suçları kapsamında Ģirket yöneticilerinin cezai sorumluluğu konusunu;
Türk Ticaret Kanunu-TTK hükümleri çerçevesinde ticaret Ģirketlerinin
türleri, oluĢumları, organları ve sorumlu kiĢileri ile hukuki
sorumlulukları da ele alınmak suretiyle, söz konusu suçlar ile ilgili
görüĢler, madde gerekçeleri ve uygulama bağlamında irdelenip
değerlendirmek amacıyla hazırlanmıĢtır.
Bu çalıĢmada, temel olarak ĠĠK., TTK. ve Türk Ceza
Kanunu‟nun-TCK1 ilgili maddeleri ve bu maddelerle ilgili görüĢler ele
alınmıĢ ve konu, ilgili madde metinleri ve Yargıtay Ġçtihatları
çerçevesinde hukuki açıdan değerlendirilmeye çalıĢılmıĢtır.
ĠĠK.nun Onaltıncı Babı, Cezai Hükümler baĢlığını taĢımakta ve
331 ila 345/b maddeleri suç sayılan eylemleri ve cezalarını
göstermekte, ayrıca 310 ve 310 maddelerinde de taksirli iflas ile hileli
iflas suçlarını düzenlemektedir. ĠĠK.nda, kimi suçlara ve cezalara yer
verilmesinin nedeni, icra yoluyla takipte icrayı ve diğer iĢlemleri etkili
hale getirmek ve böylece alacaklıların haklarını güvence altına
almaktır. Zira ticari ve ekonomik hayatın geliĢmesi ve yatırımların
yapılması özellikle ticari yaĢamda kiĢilerin birbirlerine güvenmelerine
ve piyasadaki istikrara bağlıdır. Ticari ve ekonomik iliĢkilerin
boyutlarının geniĢlemesi, büyük sermaye ve yatırımlar gerektirmesi,
bu arada iliĢkilerin kompleks bir hale gelmesi ve ticaretin
küreselleĢmesi sonucu, Ģahıs yatırımları yerine, ticaret Ģirketleri ön
plana çıkmıĢ ve ticari yaĢamın en aktif öğesi olarak ticari yaĢamda
yerini almıĢlardır. Dolayısıyla, bu Ģirketlerin üçüncü kiĢiler yönünden
hukuki sorumlukları yanında, yönetici, müdür ve vekillerinin de cezai
yönden sorumluluklarının belirlenmesi zorunluluğu ortaya çıkmıĢtır.
1 TCK.nu, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu anlamında kullanılmaktadır. Yürürlükten
kaldırılan TCK.nu için ise, 765 Sayılı TCK.nu ibaresi kullanılacaktır.
2
Çünkü salt hukuki sorumluluk yüklemek suretiyle, ticari hayatı kaosa
sürüklemeden dengede tutmak ve ekonominin sağlıklı bir Ģekilde
büyümesini sağlamak mümkün görülmemektedir. Bu nedenlerle,
TTK.nda düzenlenmiĢ olan Ģirket yöneticilerinin hukuki
sorumlulukları yanında, ĠĠK.nda da hem tek tek kiĢilerin hem de Ģirket
yöneticilerinin cezai sorumluluklarının düzenlenmesi gereği ortaya
çıkmıĢtır. Bu doğrultuda, ĠĠK.nda Ģirket yöneticilerinin de cezai
sorumluluklarını içeren çok sayıda madde bulunmaktadır. Ancak, tez
konusunun alanı ĠĠK.nun 333/a, 334, 345 ve 345/a maddeleri ile sınırlı
tutulmuĢtur. ĠĠK.nunda ceza hükümlerini düzenleyen bölümde
anlatılan tüm suçlar hem gerçek hem de tüzel kiĢinin yetkilileri ve
temsilcileri tarafından iĢlenebilmektedir. Ancak, tez konusu olan söz
konusu maddelerde, sadece tüzel kiĢilerin yöneticileri tarafından
iĢlenebilen (özge suçlar) suçlar ele alınıp, bu bağlamda ĠĠK 333/a, 334,
345 maddeleri inceleme konusu yapılmıĢtır.
Diğer taraftan, hileli iflas ve taksirli iflas suçları, Ģirketler ve
yöneticileri ile ilgili olduğundan ve örneğin, tez konumuz olan
ĠĠK.nun 345/a maddesi ile de iliĢkili bulunduğundan, TCK.nun 161 nci
maddesindeki hileli iflâs ve 162 nci maddesindeki taksirli iflâs suçları
da inceleme alanı içine alınmıĢtır.
Konu ile ilgili olarak kaynak araĢtırması yapıldığında, Ģirket
yöneticilerinin cezai sorumluluğu ile ilgili olarak spesifik bir Ģekilde,
inceleme ve araĢtırma yapılmadığı, ancak icra ve iflas suçlarının
tümüyle ele alınıp incelendiği eserlerde, genel olarak söz konusu
suçlara da yüzeysel bir vaziyette yer verildiği ve eserlerin büyük bir
kısmında konunun Yargıtay Ġçtihatlarıyla açıklanmaya çalıĢıldığı
gözlemlenmektedir.
Tez; Birincisi “Suç ve Ceza Kavramları Ġle Diğer Ceza
Hukuku Kural ve Kurumları”, ikincisi “ġirketler, ġirket Türleri
3
ve Organları, Müdürler, Mümessil ve Vekiller”, üçüncüsü “Ticari
ĠĢletmede Yöneticinin Sorumluluğu ”, dördüncüsü “Konkordato
veya Sermaye ġirketleri ile Kooperatiflerin UzlaĢma Yoluyla
Yeniden Yapılandırmasında Yetkili Kimseleri Hataya DüĢürmek
veya UzlaĢma Yoluyla Yeniden Yapılandırma KoĢullarına
Uymamak Suçu”, beĢincisi “Yönetim ve Temsil Ġle
GörevlendirilmiĢ Olanlar ile Tasfiye Memurlarının ġirketin
Ġflâsını Ġstememeleri”, altıncısı “ Ġcra Ġflâs Kanunu ile Türk Ceza
Kanunu Açısından Hileli Ġflâs ve Taksirli Ġflâs Suçları”, ana
baĢlıkları altında olmak üzere, altı ana bölümden oluĢmaktadır.
Birinci Bölümde, icra iflâs suçlarına uygulanacak ceza
hükümlerinin veya tedbirlerin 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu ile
getirilen yeni hükümler çerçevesinde daha iyi anlaĢılabilmesi ve
uygulamaya ıĢık tutulabilmesi amacıyla, suç ve ceza kavramları ile
diğer ceza hukuku kuralları, suçta ve cezada kanunilik ilkesi, özellikle
TCK. ile ĠĠK. arasındaki genel kanun-özel kanun iliĢkisi, ayrıca TCK.
ile getirilen ve cezaların kiĢiselleĢtirilmesini öngören tedbirler, ön
ödeme, uzlaĢtırma, kamu davasının ertelenmesi, hükmün
açıklanmasının ertelenmesi, erteleme ve adli para cezasına çevirme
konuları üzerinde durulmaktadır.
Tez‟in temel konusunu Ģirket yöneticilerinin sorumlulukları
oluĢturduğundan, Ġkinci Bölümde, TTK. hükümleri çerçevesinde
Ģirketler ve oluĢumları ile temsilcileri genel olarak incelenmeye
çalıĢılmakta ve bu bağlamda, Ģirket tanımı yapılmakta, Ģirketlerin
türleri olarak kooperatif, kolektif Ģirket, komandit Ģirket, limited Ģirket
ve anonim Ģirketlerin oluĢumları, organları ve bu Ģirketlerde sorumlu
yönetici kiĢiler olarak müdürler, mümessiller ve vekillerin konumları
ile sorumluluklarını gerektiren suçların neler olduğu açıklanmaktadır.
4
ĠĠK.nun 333/a maddesinde, Ģirketlerde hukuken veya fiilen
yönetim yetkisine sahip olan kiĢilerin alacaklılarını zarara uğratmak
kastıyla veya taksirle ticari iĢletmenin borçlarını kısmen veya
tamamen ödememek suretiyle oluĢan “Ticari ĠĢletmede Yöneticilerin
Sorumluluğu” düzenlemektedir. Tez‟in Üçüncü Bölümde, bu suç tüm
ayrıntılarıyla ele alınmakta, yöneticilerin iĢledikleri bu suç; suçun
unsurları olan ticaret Ģirketi ve failin ticari Ģirkette yönetici olma
zorunluluğu, ticari iĢletmenin borçlarını kısmen veya tamamen
ödememesi, manevi unsur olarak fail yöneticinin alacaklıları zarara
uğratmak kastı veya taksirle suçu iĢlemesi gerektiği hususları, ancak
yöneticinin iĢlem ve eylemlerinin baĢka bir suçu oluĢturması halinde
ne Ģekilde hareket edileceği, bu suç ile ilgili hukuka uygunluk
nedenleri, suçun özel görünüĢ biçimleri, teĢebbüs, iĢtirak, içtima ve
cezai sorumluluğun yanında, Ģirket yöneticisinin hukuki sorumluluğu
ele alınarak incelenmektedir.
Sermaye Ģirketlerinde, konkordato mühleti elde etmek veya
konkordato veya sermaye Ģirketleri ile kooperatiflerin uzlaĢma yoluyla
yeniden yapılandırılması için, hazırlanan yapılandırma projelerini
tasdik ettirmeleri gerekmektedir. Ancak, Ģirket yöneticilerinin, bu
projeleri tasdik ettirmek için hileli tutum ve davranıĢlar sergileyerek
mali durumları hakkında baĢta alacaklıları olmak üzere, komiseri, ara
dönem denetçisini veya yetkili memuru hataya düĢürdükleri veya
projeyi onaylattıktan sonra, zaman zaman aynı davranıĢlarla projelere
uymamak suretiyle alacaklı kiĢileri kasten zarara soktukları
anlaĢılmaktadır. Ġcra Ġflas Kanunu‟nun 334 ncü maddesi, bu tür
eylemleri suç olarak belirlemektedir. Dördüncü Bölümde, bu suçun
unsurları sermaye Ģirketi olma zorunluluğu, konkordato mühleti elde
etmek veya uzlaĢma yoluyla yeniden yapılandırma projesini tasdik
ettirmek, hileli tutum ve davranıĢlarla mali durum hakkında
alacaklıları ve komiseri, denetçiyi veya yetkili memuru hataya
düĢürmek, onaylatılan projeye uymamak suretiyle alacaklılar kasten
5
zarara sokmak, manevi unsur olarak suçun kasten iĢlenmesi hususları
tek tek anlatılmakta ve hukuka uygunluk nedenleri, suçun özel
görünüĢ biçimleri olarak teĢebbüs, iĢtirak ve içtima ele alınarak
incelenmekte, daha sonra da Ģirket yöneticisinin hukuki sorumluluğu
açıklanmaktadır.
ĠĠK.nun 345/a maddesine göre, sermaye Ģirketlerinde idare ve
temsil ile görevlendirilmiĢ kiĢilerin 79 ncu maddeye göre Ģirketin
mevcudunun borçlarını karĢılamadığını bildirerek Ģirketin iflasını
istememesini, “Sermaye Ģirketlerinin iflâsını istemek
mecburiyetinde olanların cezası” baĢlığı altında düzenlemiĢtir.
BeĢinci Bölümde, mevcudunun borçlarını karĢılamamasına karĢın,
temsil ile görevlendirilmiĢ olanların Ģirketin iflâsını istememeleri suçu
ele alınmaktadır. Bu bağlamda, sermaye Ģirketlerinin iflasını
istememek suçunun failleri, idare ve temsil ile görevlendirilmiĢ kiĢiler,
suçun unsurları açısından suçun konusunun ticaret Ģirketi olma
zorunluluğu, manevi unsur yönünden ticaret Ģirketinin iflâsının kasten
istenmemesi, bunun yanında ticaret Ģirketinin ihmal ile iflasının
istenmemesi, üzerinde durulmakta ve bu suçla ilgili olarak hukuka
uygunluk nedenleri tartıĢılmakta ve suçun özel görünüĢ biçimleri
kapsamında teĢebbüs, iĢtirak, içtima ve Ģirket yöneticisinin hukuki
sorumluluğu açıklanmaya çalıĢılmaktadır.
Sermaye Ģirketlerinin iflaslarının istenmesi ve iflâslarına karar
verilmesi ĠĠK.nun ilgili maddelerinde düzenlenmiĢtir. Ayrıca, BeĢinci
Bölümde de yer verildiği üzere, sermaye Ģirketlerinin mevcutlarının
borçlarını karĢılamamasına karĢın, iflaslarının istenmemesi de suç
olarak düzenlenmiĢtir. ĠĠK.nun 345/a maddesi paralelinde, Altıncı
Bölümde, TCK.nda malvarlığına karĢı suçlar bölümünde yer alan icra
iflas suçları; suç ve ceza hukuku açısından genel olarak ele alınmakta,
daha sonra TC K.nun 161 nci maddesinde gösterilen “hileli iflâs
6
suçu” ile 162 nci maddesindeki “taksirli iflâs suçu” tüm unsurlarıyla
anlatılmaktadır.
Yukarıda açıklanan bölümlerde, ĠĠK.nunda düzenlenmiĢ olan
Ģirket yöneticilerinin iĢledikleri suçlar, tamamen maddi ceza hukuku
açısından ele alınarak incelemektedir. Oysa, ĠĠK.nda yer alan suçlarla
ilgili olmak üzere, soruĢturma ve kovuĢturma bakımından kimi istisnai
düzenlemeler bulunmaktadır. Bu suçlara özgü gerek ĠĠK.nda gerekse
Ceza Muhakemesi Kanunu‟nda-CMK yer alan muhakeme iĢlemleri ve
bunlarla ilgili TCK.nda bulunan hükümler üzerinde de, zaman zaman
durulmaya çalıĢılmaktadır. Bu bağlamda, söz konusu suçlarla ilgili
soruĢturma ve kovuĢturma iĢlemleri, soruĢturmanın kapsamı ve
yargılama usulüne iliĢkin genel ilkeler, Ģikâyet, Ģikâyet süresi, Ģikâyet
süresinin geçirilmesi, bu suçlara bakmakla görevli ve yetkili
mahkeme, hükmün açıklanmasının ertelenmesi ve cezaların tecil
edilmesi ile hürriyeti bağlayıcının cezanın adli para cezasına
çevrilmesi konuları incelenmektedir.
7
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
SUÇ VE CEZA KAVRAMLARI ĠLE BU KONUDAKĠ DĠĞER
CEZA HUKUKU KURAL VE KURUMLARI
1. GENEL OLARAK
Ġnsanlar toplum içinde yaĢama gereksinimi duyan varlıklardır.
Toplumsal yaĢam, insanlar için doğal bir sosyal olay olup, onların
iradesine bağlı olmaksızın kendiliğinden oluĢur2. Sosyolojik bulgular,
insanların var oldukları çağlardan itibaren en ilkel Ģekliyle dahi olsa,
toplum halinde yaĢadıklarını ortaya koymaktadır. Günümüze özgü bir
olgu olmayan toplumsal yaĢam, zamana, mekâna, coğrafi duruma ve
iklim koĢuları ile gelenek ve göreneklere göre, farklı yaĢam tarzları
içeren, farklı toplumların Ģekillenmesine neden olmuĢtur3.
Toplumsal yaĢam, aynı zamanda toplumsal düzeni ve
beraberinde de çatıĢmaları ve uyuĢmazlıkları getirir. Toplumu
oluĢturan dayanıĢma güdüsü, benzeĢme ve iĢ bölümü yoluyla yeni
sistemlerin ve mekanizmaların doğmasına neden olur. Özellikle bu
husus, ticari ve ekonomik iliĢkiler yönünden de, toplumsal yaĢamın
oluĢturduğu sistem içinde bir düzen ve disiplinin kendiliğinden
oluĢmasına neden olur. Zira her sosyal sistem kendi düzenini korumak
amacıyla, bireylerini sosyal normlara uygun biçimde eylemlerde
bulunmaya yöneltmek için sosyal mekanizmalarına sahip olmak
zorundadır4.
2 Bu görüĢ, ünlü Fransız Hukukçusu Leon Duguit ile Georges Scelle tarafından ileri
sürülmüĢtür. Bkz. Pazarcı Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri, 1. Kitap, Gözden
GeçirilmiĢ 9. Baskı, Ankara, 2001, s. 14. 3 Bozkurt Enver, Hukukun Temel Kavramları, 2001 Anayasa DeğiĢiklikleri ve
Yeni Medeni Kanuna Göre, 3. Baskı, Ankara, 2002, s. 3. 4 Dönmezer Sulhi-Erman Sahir, Nazarî ve Tatbikî Ceza Hukuku, Genel Kısım,
Cilt 1, Ondördüncü Bası, Ġstanbul, Kasım 1997, s. 1.
8
Birlikte, dayanıĢma ve barıĢ içinde yaĢama; bireylerin hak ve
özgürlüklerinin kimi durumlarda sınırlandırılmasını gerektirir.
Dolayısıyla, toplumsal yaĢamın barıĢ içinde sürdürülebilmesi
amacıyla, bir disiplin-yaptırımlar düzeni kurulması, baĢka bir
anlatımla hukuksal bir düzenin var olması doğal bir gerekliliktir.
GeçmiĢ dönemlerde, toplumsal düzen-disiplin ile bunu bozan
eylemleri belirleyen üstün bir güç-otorite her zaman var olmamıĢtır.
Bu bakımdan, insanlar kimi eylemlerin toplumsal yaĢamın barıĢ içinde
yürütülmesine engel oluĢturdukları düĢüncesi ve bilinciyle hareket
etmeye baĢlayarak, örf, adet ve yapıla geliĢ Ģeklindeki kuralların
oluĢmasını sağlamıĢlardır. Örneğin, tüm toplumlarda yaĢama, vücut
dokunulmazlığına ve mülkiyete karĢı gerçekleĢtirilen eylemler, sosyal
düzeni-disiplini bozucu eylemler olarak değerlendirilmiĢ ve bu
eylemlerin cezalandırılması kabul edilmiĢtir. Bu nedenle, tarihin belki
en eski ve bugün dahi en önemli yaptırımının ceza olduğu rahatlıkla
söylenebilir5. Önceleri, toplumun düĢünsel, dinsel ve sosyal yönden
ileri gelen kiĢileri tarafından belirlenmeye çalıĢılan bu kurallar, Devlet
dediğimiz en üst düzeyde teĢkilatlanmıĢ kurumların ortaya çıkması ile
birlikte, kanun koyucular tarafından resmi olarak saptanmaya
baĢlanmıĢtır.
Yaptırımlar düzeni, maddi içeriği açısından iki önemli kuralı
kapsamaktadır. Buna göre, gerçekleĢtirilen eylemlerin, Kanunsuz Suç
Olmaz ilkesi çerçevesinde, suç olduğunun unsurları ile kanunda yazılı
olması ile Kanunsuz Ceza Olmaz Ģeklinde ifade edilen kanunun suç
saydığı fiillere, ancak kanunda yazılı olan ve karĢılık olarak gösterilen
cezaların verilmesi kuralıdır.
GeçmiĢte olduğu gibi günümüzde de, sosyal düzeni-disiplini
bozucu eylemler ile bunlara karĢı uygulanacak yaptırımlar; zaman
5 Özbek Veli Özer, Yeni Ceza Kanununun Anlamı, (Açıklamalı-Gerekçeli-
Ġçtihatlı), Genel Hükümler, Cilt 1, 2. Baskı, Ankara, 2005, s. 37.
9
içinde toplumların dinsel, kültürel, ekonomik koĢullarına göre,
farklılıklar göstermektedir. Bu bakımdan, sosyal düzene aykırı
eylemleri belirleyen kuralların sosyal ve bilimsel yönden, nispi olduğu
kabul edilmektedir.
Sosyal düzeni-disiplini bozucu eylemler, kiĢilerin yaĢamlarına,
vücut dokunulmazlıklarına, cinsel dokunulmazlıklarına, hürriyetlerine,
Ģereflerine veya topluma Millete ve Devlete karĢı olabileceği gibi, mal
varlığına ve ticari ve ekonomik yaĢama karĢı da olabilirler. Bu
bakımdan, mal varlığına ve ticari ve ekonomik hayata karĢı kimi
suçlar, TCK.nda düzenlenmesine karĢın, kimi özel durumlarda da
örneğin, ĠĠK.nda yer verilen icra iflas suçlarında olduğu gibi, özel
kanunlarda da düzenlenebilir ve cezaları gösterilebilir. Bu bakımdan,
ĠĠK.nda özel olarak düzenlenmiĢ suçlara ve cezalara, bu Kanunda yer
verilen hükümler uygulanır.
1.1. SUÇ VE CEZA KAVRAMLARI
Hukuk kuralları da dâhil olmak üzere, tüm sosyal düzen-
disiplin kuralları temelde, insan iliĢkilerini düzenlemek amacıyla
ortaya çıkmıĢtır. Ancak, hukuk kurallarını, din, ahlak ve örf adet
kuralları gibi, diğer toplumsal düzen kurallarından ayıran en önemli
unsur, temelinde emir öğesinin bulunması ve emredici nitelik
taĢımasıdır. Bu özellikleri gereği, hukuk kuralları sadece muhatabı
oldukları değil, tüm bireyleri, yasama, yürütme ve yargı organları ile
diğer kurum ve kuruluĢları da bağlarlar. Hukuk kurallarından, Ceza
Hukuku kuralları ise, toplumsal düzeni devam ettirmek için, düzene
karĢı eylemlerden hangilerinin suç olduğunu belirler ve bu suçların
cezai yaptırımlarını gösterir. Suçların maddi konusu, genel olarak
üzerinde suç iĢlenilen insan veya eĢyadır6. Ancak, suçlardan
6 TCK.nun 142 nci maddesinin 2 nci fıkrasının (g) Bendi ile 151 nci maddesinin 2
nci fıkrasında da yer verildiği üzere, sahipli hayvanlar eĢya olarak kabul
edilmektedir.
10
bazılarının ĠĠK.nda düzenlenmiĢ suçlar gibi, hem insan hem de
malvarlığı ile ticari ve ekonomik yaĢama karĢı da iĢlenmeleri
mümkündür. Suçların hukuki konusu ise, bir ceza normu ile korunan,
diğer bir ifade ile suçla ihlal olunan hak ve menfaattir, Ģeklinde ifade
edilmektedir. Dönmezer-Erman, suçun hukuki konusunun, belirli bir
suçun yaratılmasındaki maksattan ibaret olduğunu, çünkü maksatsız
hukuk olmayacağı gibi, maksatsız suçun da olamayacağı görüĢünü
ileri sürmektedirler7.
Gerçekten de, konumuz ile ilgili olması nedeniyle, ĠĠK.nda
yazılı suçlarda olduğu gibi, bu suçların hukuki konusunu kiĢilerin
malvarlıklarının korunması yanında, ticari ve ekonomik iliĢkilerin
korunması ve böylece ticari iliĢki içinde bulunan tüm kiĢilerin zarara
uğramalarının önlemesi amaçlanmaktadır.
Diğer taraftan, Ceza Hukuku bakımından suç olarak kabul
edilmemekle birlikte, toplum düzenini bozmaları ve hukuka aykırılık
oluĢturmaları nedeniyle, farklı Ģekillerde yaptırımlara tabi tutulan
farklı fiiller de bulunmaktadır. Ancak, bu tür fiiller ile ilgili olarak
özellikle öngörülen yaptırımlar ve sonuçları farklılıklar
göstermektedir. Farklı Ģekillerdeki bu fiillere öngörülen yaptırımlar;
Ġdari (Zabıta) Yaptırımlar, Vergi ile Ġlgili Mali Nitelikte Yaptırımlar,
Disiplin Yaptırımları ve Haksız Fiil Yaptırımları Ģeklinde bir
sınıflandırmaya tabi tutulabilir. Örneğin, Y.16. HD.nin 01.03.2007
Tarihli ve 292/457 Sayılı, “5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‟nun 7.
maddesi göz önünde tutulduğunda, 5349 sayılı Yasa ile değiĢik
5252 sayılı Kanun‟un 7. maddesi sanığın lehine olduğundan, aynı
maddenin 1. fıkra 1. cümlesi ve 5326 sayılı Kabahatler Yasası‟nın
24. ve 5252 sayılı Yasa‟nın 9/3. maddelerine göre, müeyyidenin
Ġcra Mahkemesince idari para cezası olarak belirlenmesi
7 Dönmezer-Sahir, s. 333.
11
gerekir8.” Ģeklindeki Kararı, kimi icra ve iflas suçlarının
yaptırımlarının idari yaptırım olduğunu ortaya koyması bakımından
önem taĢımaktadır. Bu Karar, ĠĠK.nda, suç ve cezalar dıĢında, kabahat
türünden fiillere de yer verildiğini göstermektedir.
Bunların yanında, CMK.nun 2/1-l maddesinde belirtildiği
üzere, kısmi bir düzeni korumak amacıyla yaptırım altına alınmıĢ olan
bir fiil dolayısıyla verilen seçenek yaptırımlara çevrilmeyen, ön ödeme
uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan, koĢullu salıverme hükümleri
uygulanamayan, ertelenemeyen ve adli sicil kayıtlarına geçirilemeyen
disiplin hapsini gerektiren fiiller de bulunmaktadır. Bu fiiller özellikle,
ĠĠK.nunda kimi maddelerde disiplin hapsi, kimi maddelerde ise, tazyik
hapsi olarak geçmektedir. Y.C.G.K.nun 25.04.2006 Tarihli ve E.
2006/16HD-123, K. 2006/127 Sayılı Ġçtihadı‟nda, belirtildiği üzere,
5252 Sayılı Kanunun Geçici 1. maddesi uyarınca, 2004 Sayılı Ġcra ve
Ġflas Kanunu‟nda 5358 Sayılı Kanun ile yapılan ve 01.06.2005 Tarihli
Resmi Gazete‟de yayımlanarak yürürlüğe girmiĢ değiĢiklik ile
müeyyidesi hafif hapis ve hafif para cezası olan suçlar, disiplin hapsi-
tazyik hapsi olarak yeniden düzenlenmiĢtir9. Bunun sonucu, ĠĠK.nun
33710
, 338/2, 339, 341, 343 ve 344 ncü maddelerinde yazılı eylemler
suç nitelendirilmesi dıĢında tutularak, disiplin hapsi-tazyik hapsi
Ģeklinde, yaptırımlara bağlanmıĢtır. Böylece, ĠĠK.nun Onaltıncı
Bab‟ında da yer alan fiiller ikili bir ayrıma tabi tutularak, bir kısım
8 Oskay Mustafa-Koçak ÇoĢkun-Deynekli Adnan-Doğan Ayhan, ĠĠK ġerhi, Madde
277-370, 5. Cilt, Ankara, Kasım 2007, s. 6529-6531. 9 http://www.kocaelibarosu.org.tr/dergi/?iĢlem=goster&makale=48,
http://www.hukuki.net/hukuk/index.php?article=1697 10
Anayasa Mahkemesi 28.02.2008 Tarihli ve E.2006/71 ve 2008/69 Sayılı
Kararıyla; 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı Ġcra ve Ġflâs Kanunu‟nun; 31.05.2005 günlü
ve 5358 sayılı Ġcra ve Ġflâs Kanununda DeğiĢiklik Yapılmasına Dair Kanun‟un 7.
maddesiyle değiĢtirilen disiplin hapsine iliĢkin 337. maddesinin birinci fıkrasının
Anayasa‟ya aykırı olduğuna ve ĠPTALĠNE, Ġptal edilen fıkranın doğuracağı
hukuksal boĢluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa‟nın 153.
maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı Yasa‟nın 53. maddesinin dördüncü ve
beĢinci fıkraları gereğince iptal hükmünün, KARARIN RESMÎ GAZETEDE
YAYIMLANMASINDAN BAġLAYARAK BĠR YIL SONRA YÜRÜRLÜĞE
GĠRMESĠNE OYBĠRLĠĞĠYLE karar vermiĢtir. Bkz. Resmi Gazete 16.04.2008,
Sayı: 26849.
12
fiiller suç olarak düzenlenmiĢ ve TCK.nun 45 nci maddesi
çerçevesinde hapis ve adli para cezası yaptırımlarına bağlanmıĢ,
yukarıda açıkladığımız gibi bir kısmı ise, disiplin veya tazyik hapsi
yaptırımı düzenlemesi içine alınmıĢtır.
1.2. SUÇTA VE CEZADA KANUNĠLĠK ĠLKESĠ
TCK.nun 2 nci maddesi; “(1) Kanunun açıkça suç saymadığı
bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri
uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik
tedbirlerinden baĢka bir ceza ve güvenlik tedbirine
hükmolunamaz. (2) Ġdarenin düzenleyici iĢlemleriyle suç ve ceza
konulamaz. (3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin
uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler,
kıyasa yol açacak biçimde geniĢ yorumlanamaz. ” Ģeklindedir.
Söz konusu 2 nci maddenin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Adalet Alt Komisyonu Gerekçesinin bir bölümü, aĢağıdaki Ģekildedir.
“Kanunun amacına iliĢkin maddesinde ifade edilen kiĢi hak ve
özgürlüklerinin güvence altına alınabilmesi için, hangi fiillerin suç
teĢkil ettiğinin kanunda açık bir Ģekilde belirlenmesi gerekir. Aynı
Ģekilde, suç iĢlenmesi dolayısıyla verilecek ceza ve tedbirlerle,
cezaya mahkûmiyetin hukukî sonuçları ve bu yaptırımların süre
ve miktarlarının da kanunla düzenlenmesi zorunludur.
Anayasamızda da ifade edilen ve evrensel nitelikteki
“kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesinin gereği olarak suçların
tanımlanması ve ceza hukuku yaptırımları koyma yetkisine sadece
Türkiye Büyük Millet Meclisi sahiptir. Yine Anayasamıza göre
yasama görevi, devredilmesi mümkün olmayan bir yetkidir.
Bireyin maddî ve manevî varlığı üzerinde derin etkiler doğuran
suç ve cezaların, ancak ulusal iradeyi temsil eden organ
13
tarafından yapılacak kanunla düzenlenebilmesi, kiĢi hak ve
özgürlüklerine sağlanan en önemli anayasal garantilerden birini
oluĢturmaktadır…11
”
Suçta ve cezada kanunilik ilkesi, TC. Anayasası‟nın 38 nci
maddesinde de yer verildiği üzere, evrensel nitelikte bir ilke olup,
temelleri 1215 yılında Ġngiltere‟de kabul edilen Magna Carta
Libertatum‟a kadar dayanmaktadır. Bu ilke sayesinde, devlet
organlarının suç ve ceza yönünden keyfi tutum ve davranıĢları
önlenmekte ve özgürlükler garanti altına alınmıĢ olmaktadır. Suçta ve
cezada kanunilik ilkesi; sadece genel kanun olan TCK. ile sınırlı
olmayıp, özel ceza kanunları ile ceza hükümleri taĢıyan tüm kanunlar
yönünden de geçerlidir. Bu bakımdan, ĠĠK.nda yer alan tüm icra ve
iflas suç ve cezaları yönünden de kesin bir biçimde uyulması zorunlu
bir ilkedir.
Suçta ve cezada kanunilik ilkesi, kanun koyucuyu bağladığı ve
kendisine yükümlülükler getirdiği gibi, Hakimleri ve Mahkemeleri de
aynı Ģekilde bağlamaktadır. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi‟nin,
kanun hükmünde kararnameler nedeniyle vermiĢ olduğu çok sayıda
iptal kararı ile Yargıtay‟ın bu konuda çok sayıda bozma kararı
bulunmaktadır12
. Örneğin, Y.10.C.D.nin 12.10.2005 Tarihli ve
7435/12657 Sayılı Kararı‟nda13
, 01.06.2006 tarihinde yürürlüğe giren
5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin Ġnfazı Hakkında
Kanun‟un 122 nci maddesi ile 647 Sayılı Cezaların Ġnfazı Hakkında
Kanun yürürlükten kaldırıldığından ve yeni 5275 Sayılı Kanun‟un 106
11
Türk Ceza Kanunu, Adalet Bakanlığı, Yayın ĠĢleri Daire BaĢkanlığı, Ankara,
2004, s. 159-160. 12
Suç ve cezalara iliĢkin düzenlemelerin Kanun Hükmünde Kararname ile yapılması
olanaklı olmadığından, 556 sayılı Kanun hükmünde Kararnamenin ceza öngören
eylemleri düzenleyen 6 ncı maddesinin iptaline karar verilmiĢtir. Anayasa
Mahkemesi‟nin 02.03.2004 Tarihli ve E.2002/92, K. 2004/25 Sayılı Kararı. Bkz.
Resmi Gazete 14.05.2004, Sayı: 25462. Y.C.G.K.nun 19.04.1993 tarihli ve 16/100
Sayılı Kararı için bkz. Bakıcı Sedat, 5237 Sayılı Yasa Kapsamında Ceza Hukuku
Genel Hükümleri, GeniĢletilmiĢ ve GüncellenmiĢ 2. Baskı, Ankara, 2008, s. 24. 13
Bakıcı, s. 24.
14
ncı maddesinde süresinde ödenmeyen para cezalarına iliĢkin herhangi
bir gecikme zammının öngörülmemesi nedeniyle, Kanunsuz Suç ve
Ceza Olmaz Ġlkesi karĢısında, süresinde ödenmeyen para cezalarına
gecikme zammı uygulanmasını bozma sebebi kabul etmiĢtir. Bu karar,
ĠĠK.nunda yer verilen ve adli para cezasını gerektiren suçlar yönünden
de geçerli olduğundan, konumuz açısından önem taĢımaktadır.
Suçta ve cezada kanunilik ilkesinin salt, gerek suçların gerekse
cezaların kanunla düzenlenmesi gerektiği Ģeklindeki bir düĢünceyle
sınırlandırılması mümkün değildir. Çünkü, bu ilke aynı zamanda,
güvenlik tedbirlerinin de, kanun ile düzenlenmesini gerektirdiği gibi,
kanun metinlerinin açık ve anlaĢılabilir ve geniĢletici yorumlara kapalı
olması, suç ve cezada kıyas yapılmaması, örf ve adete göre suç
oluĢturulmaması ve ceza verilmemesi Ģeklinde, uygulayıcıları
bağlayıcı sonuçların ortaya çıkmasına da neden olmaktadır.
1.3. GENEL KANUN-ÖZEL KANUN ĠLĠġKĠSĠ BAĞLAMINDA
TÜRK CEZA KANUNU VE ĠCRA ĠFLAS KANUNU
Kanunlar; genel kanunlar, özel kanunlar olarak ikiye
ayrılabilir. Bu ayrıma göre, Ceza Hukuku alanında, TCK. genel ve
temel kanundur ve aynı zamanda ceza hukukunun baĢlıca kaynağını
oluĢturmaktadır. Buna karĢılık, 12.04.1991 Tarihli ve 3713 Sayılı
Terörle Mücadele Kanunu14
, 10.07.2003 Tarihli ve 4926 Sayılı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu15
ve 10.07.1953 Tarihli ve 6136 Sayılı
AteĢli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanun16
ile benzeri kanunlar ise,
özel kanundur. Ayrıca, bu ayrımın dıĢında, bazı kamu veya özel hukuk
alanını düzenleyen kanunlar da, ceza hükümleri içermektedir.
27.10.1999 Tarihli ve 4458 Sayılı Gümrük Kanunu17
, 24.05.1983
14
Resmi Gazete 12.04.1991, Sayı: 20843 (Mükerrer). 15
Resmi Gazete 18.07.2003, Sayı: 25173. 16
Resmi Gazete 15.07.1953, Sayı: 8458. 17
Resmi Gazete 04.11.1999, Sayı: 23866.
15
Tarihli ve 2827 Sayılı Nüfus Planlaması Kanunu18
, 31.08.1956 Tarihli
ve 6831 Sayılı Orman Kanunu19
ve 09.06.2004 Tarihli ve 5187 Sayılı
Basın Kanunu20
bu tür kanunlara örnek oluĢturmaktadır.
Bu tür kanunlardan biri de, tez konusu ĠĠK. olup, Onaltıncı
Babı, “Ceza Hükümleri” baĢlığını taĢımakta ve bu Bab‟taki 331 ila
345/b maddeleri suç sayılan eylemleri göstermekte ve ceza
hükümlerini içermekte, ayrıca Onüçüncü Bap‟ta da TCK.nun 161 ve
162 nci maddeleri nedeniyle, uygulanabilmesi tartıĢma konusu olan
310 ncu maddede Taksiratlı Ġflâs ve 311 nci Maddede Hileli Ġflâs
Suçları‟na yer verilmekte ve bu suçları iĢleyenlerin, Türk Ceza
Kanununa göre cezalandırılacakları belirtilmektedir. Dolayısıyla,
ĠĠK.nda faillerin cezalandırılmaları açısından iki tür düzenleme
bulunmaktadır. Birinci tür düzenleme, suç olan eylemi ĠĠK.nda
göstermekte, ancak cezası için TCK.na göndermede bulunmaktadır.
Ġkinci tür düzenlemede ise, hem suç teĢkil eden eylem hem de cezası
ĠĠK.nda gösterilmektedir. Tüm bu düzenlemeler karĢısında, acaba icra
ve iflas suçları yönünden ceza hükümleri hakkında, genel kanun olan
TCK.nun genel hükümleri mi, yoksa ĠĠK.nun kendi özel hükümleri mi
uygulanacaktır?
TCK.nun 5 nci maddesi, “(1) Bu Kanunun genel hükümleri,
özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında
da uygulanır.” Ģeklindedir21
. Bu hüküm, Ceza Hukuku yönünden bir
yeniliktir. Çünkü, TCK.nun 1-75 maddelerinde bulunan genel
18
Resmi Gazete 27.05.1983, Sayı: 18059. 19
Resmi Gazete 08.06.1956, Sayı: 9402. 20
Resmi Gazete 26.06.2004, Sayı: 25504. 21
TCK.nun 5 nci maddesinin uygulanması, 11.05.2005 Tarihli ve 5349 Sayılı Kanun
ile 5252 Sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama ġekli Hakkında
Kanuna eklenen Geçici 1 nci Maddesinde yer alan, “Diğer kanunların, 5237 Sayılı
Türk Ceza Kanununun Birinci Kitabında yer alan düzenlemelere aykırı
hükümleri, ilgili kanunlarda değiĢiklik yapılıncaya ve en geç 31 Aralık 2006
tarihine kadar uygulanır.” hükmü uyarınca, altı ay süreyle askıya alınmıĢ, ancak
daha sonra 06,12.2006 Tarihli ve 5560 Sayılı Kanun‟un 15 nci Maddesi ile bu süre,
31 Aralık 2008 tarihine kadar uzatılmıĢtır. Bkz. Resmi Gazete 19.12.2006, Sayı:
26381.
16
hükümlerin herhangi bir istisnaya yer vermeksizin tüm özel ceza
kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında uygulanması
gerektiğini belirtmektedir. Böylece, Ceza Hukuku alanında genel
hükümlerin uygulanmasında birlik ve beraberlik sağlanmıĢ
olmaktadır22
. Oysa, 765 Sayılı TCK.nun 10 ncu maddesi, “Bu
kanundaki hükümler, hususi ceza kanunlarının buna muhalif
olmayan mevaddı hakkında da tatbik edilir.” demek suretiyle, özel
ceza kanunlarında, genel hükümlere aykırı bir hüküm olması halinde,
doğrudan bu hükümlerin uygulanmasını öngörmekteydi. Bu nedenle,
suç ve cezalar arasında dengesizlik, duraksamalar ve uygulama
sorunları ortaya çıkmaktaydı. Yeni düzenlemeyle, bu tereddütler
ortadan kaldırılmıĢtır. Böylece, özel ceza kanunlarında veya ceza
hükmü içeren kanunlarda, TCK.nun genel hükümleri içinde yer alan
bir düzenleme mevcut ise, bu düzenleme yerine kesin bir biçimde,
TCK.nun genel hükümleri uygulanacaktır. Ancak, TCK.nun 5 nci
maddesi 31.12.2008 tarihinde uygulanmaya baĢlanacağından, baĢta
ĠĠK.nu olmak üzere, diğer kanunlarda yer verilen Ģikayet, erteleme,
teĢebbüs, tekerrür, zamanaĢımı ve benzeri kurumlarla ilgili
hükümlerin, bu tarihe kadar uygulanmasına devam edilecektir23
.
1.4. CEZA SĠSTEMĠNĠ TAMAMLAYAN KURUMLAR VE
SEÇENEK YAPTIRIMLAR, KAMU DAVASI VE HÜKÜM ĠLE
ĠLGĠLĠ ÖZEL KURUMLAR
Geleneksel Ceza Hukuku, cezaların ve güvenlik tedbirlerinin
uygulanmasında eĢitlik ilkesini benimsemekte ve aynı suçu iĢleyen
22
Söz konusu madenin gerekçesinde aynen, “Özel ceza kanunlarında ve ceza
içeren kanunlarda suç tanımlarına yer verilmesinin yanı sıra, çoğu zaman
örneğin teĢebbüs, iĢtirak ve içtima gibi konularda da bu kanunda benimsenen
ilkelerle çeliĢen hükümlere yer verilmektedir. Böylece, ceza kanununda
benimsenen genel kurallara aykırı uygulamaların yolu açılmakta ve temel
ilkeler dolanılmaktadır. Tüm bu sakıncaların önüne geçebilmek bakımından,
ayrıca hukuk uygulamasında birliği ve hukuk güvenliğini sağlamak için; diğer
kanunlarda sadece özel suç tanımlarına yer verilmesi ve bu suçlarla ilgili
yaptırımların belirlenmesi ile yetinilmelidir…” Bkz. Türk Ceza Kanunu, Adalet
Bakanlığı, s. 161-162. 23
Bu konu hakkında bkz. Özbek, s. 174-176.
17
tüm suçlulara eĢit uygulama yapılmasını istemektedir. Ancak,
Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren modern düĢünce ve
kurumların ortaya çıkması, ceza hukukunun insancıllaĢtırılmasına
neden olmuĢ ve suçluların yeniden topluma kazandırılması amacıyla,
ceza ve infaz hukukunda suçlunun lehine iyileĢtirmeler yapılmıĢtır.
Böylece, baĢta TCK. olmak üzere, ĠĠK. gibi ceza hükümleri taĢıyan
kanunlarda yer verilen ve ekonomik ve ticari yaĢama ait suçlar
nedeniyle öngörülen kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların, kötü ve
olumsuz etkilerinin ortadan kaldırılmasına çalıĢılmıĢtır. Diğer taraftan,
kriminolojik açıdan suçlunun kiĢiliğine daha çok nüfuz edilerek,
cezaların kiĢiselleĢtirilmesine önem verilmiĢ ve gerek soruĢturma
gerek kovuĢturma aĢamasında suç teĢkil eden fiillerin ve
uyuĢmazlıkların çeĢitli yöntemlerle sonuçlandırılması, taraflar
arasında uzlaĢma sağlanması amaçlanmıĢ ve bu düĢünceler yasalara
yansıtılmıĢ ve bu geliĢmeler sonunda, TCK. ile CMK.nda gerekli
düzenlemeler yapılmıĢtır. Böylece, soruĢturma aĢamasında gerekli
koĢulların yerine getirilmesi halinde, suçlular hakkında dava
açılmaması, kamu davasının açılmasının ertelenmesi, kovuĢturma
aĢamasında ise, mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri
bırakılması, hükümlü damgası yemeden suçluların serbest bırakılması
veya suçluların cezalarının hürriyeti bağlayıcı ceza yerine, baĢka ceza
ve tedbirlere çevrilmesi veya ertelenmesi suretiyle, infaz kurumlarına
sokulmadan serbest bırakılmaları sağlanmıĢtır.
Bu düzenlemeleri, ön ödeme, uzlaĢma, kamu davasının
açılmasının ertelenmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kısa
süreli hapis cezalarının seçenek yaptırımlara çevrilmesi ve cezaların
ertelenmesi Ģeklinde sıralayabiliriz.
Bu düzenlemelerin, ĠĠK.nda yer verilen suçlar ve ceza
hükümleri açısından büyük önemi bulunmaktadır. Çünkü, ĠĠK.nda yer
verilen tazyik-disiplin hapsi cezaları dıĢındaki cezaların, hemen hemen
18
tümü kısa süreli hürriyeti bağlayıcı ceza veya adli para cezası
niteliğinde olup, bu cezalarla ilgili olarak gerekli değiĢiklikler
yapılmadığı takdirde, 31.12.2008 tarihinden itibaren, ĠĠK.ndaki
hükümler yerine, TCK.nun genel hükümleri, doğrudan doğruya
uygulanma olanağı bulacaktır. Dolayısıyla, konumuz açısından
ĠĠK.nda yer alan „Ģirket yöneticilerinin cezai sorumlulukları‟nı
gerektiren 333/a, 334 ve 345/a maddelerindeki suçlara özgü cezalar
yönünden de, TCK.nun genel hükümleri uygulanacaktır.
1.4.1. ÖNÖDEME
Önödeme; bir taraftan kiĢilerin mahkum olmuĢ kiĢi gibi
muamele görmelerini önleyen, diğer taraftan ise yargının iĢ yükünü
hafifletmeyi amaçlayan, TCK. hükümleri uyarınca, uzlaĢma
kapsamındaki suçlar dıĢında kalan ve sadece adli para cezası veya üç
ayı aĢmayan hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren suçlarda, cezanın
karĢılığı olan paranın ödenmesi durumunda, kamu davasının
açılmasını, açılmıĢ olan davanın düĢürülmesini ve böylece
yargılamaya devam edilmesini önleyen bir kurumdur.
TCK.nun 75 nci maddesi, “UzlaĢma kapsamındaki suçlar
hariç olmak üzere, yalnız adli para cezasını gerektiren veya kanun
maddesinde öngörülen hapis cezasının yukarı sınırı üç ayı
aĢmayan suçların faili; adli para cezası maktu ise, bu miktarı,
değilse aĢağı sınırını; hapis cezasının aĢağı sınırının karĢılığı
olarak her gün için yirmi Türk Lirası üzerinden bulunacak
miktar ; hapis cezası ile birlikte adli para cezası da öngörülmüĢ
ise, hapis cezası için aĢağı sınırının karĢılığı olarak her gün için
yirmi Türk Lirası üzerinden bulunacak miktar ile adli para
cezasının aĢağı sınırını, soruĢturma giderleri ile birlikte
Cumhuriyet savcılığınca yapılacak tebliğ üzerine on içinde ödediği
takdirde kamu davası açılmaz.” hükmünü taĢımaktadır.
19
Diğer taraftan, iĢin özel kanun hükümleri uyarınca, iĢin
doğrudan doğruya mahkemeye intikal etmesi durumunda da failin,
yukarıda açıklanan hükümlere göre saptanacak miktardaki parayı
yargılama giderleriyle birlikte ödemesi halinde de, kamu davası
düĢmektedir. Bu özel kanunlar arasında, ĠĠK. da bulunmaktadır.
Çünkü, ĠĠK.nun 347 ve 348 inci maddelerine göre, icra
mahkemelerince bakılan suçlardan dolayı davalar Ģikayet üzerine
açılır ve Ģikayet dilekçesini veya beyanını alan icra mahkemesi, hemen
duruĢma için bir gün tayin edip, Ģikayetçinin imzasını alır ve Ģüpheliye
celpname gönderir. Dolayısıyla, önödeme ancak duruĢma sırasında,
sanığın eyleminin oluĢturduğu suçun yaptırımı olan cezaya göre
belirlenir.
Görüldüğü üzere, önödeme kurumu yukarıda açıklandığı
Ģekilde suçun karĢılığı olarak belirlenen paranın ödenmesi halinde,
kamu davasının açılmasını veya yargılama yapılmasını önleyen,
faillerin lehlerine düĢünülmüĢ bir kurumdur.
ĠĠK.nun 06.06.1985 tarihli ve 322 sayılı Kanunun 44 üncü
maddesi ile değiĢik 352/b maddesine göre, bu Kanun uyarınca
hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezalarla ilgili olarak failler hakkında,
765 Sayılı TCK.nun 19 uncu maddesi hükmünün, yani ön ödeme
hükmünün uygulanmayacağı belirtilmiĢtir. Ancak, bu hüküm
31.05.2005 tarihli ve 5358 sayılı Kanunun 23 ncü maddesiyle
yürürlükten kaldırılmıĢtır.
Bu durumda, önödeme kurumunun; TCK.nun 5 nci
maddesinde yer verilen özel kanunlarla iliĢki çerçevesinde, ĠĠK.nda
yazılı olan üç ayı aĢmayan hapis veya hapis ve adli para cezasını veya
sadece adli para cezasını gerektiren suçlar hakkında, uygulanması
gerektiği düĢünülmektedir. ĠĠK.nun Onaltıncı Babında bulunan suçlar
ve cezalar incelendiğinde, sadece müflisin mallarını iflas dairesine
20
vermemek veya müflisin alacağını, iflas dairesine bildirmemek suçu
ile ilgili 336 ncı madde yönünden iĢlerlik kazanacaktır. Çünkü bu suç
Ģikâyete tabi bir suç değildir. Bu bakımdan Ģikâyet ve uzlaĢma
prosedürünün iĢletilmesi yasal olarak bu madde yönünden
olanaksızdır. Bu madde dıĢında kalan takibi Ģikâyete bağlı suçlarda
ise, uzlaĢma prosedürü çalıĢtırılacaktır. Çetin, Ġcra Ġflas Hukukunun bu
suçlar açısından daha lehe hükümler sunması nedeniyle, önödemenin
uygulanmasına gerek olmadığı, görüĢünü ileri sürmektedir24
.
Gerçekten de, ĠĠK.nda, Ģikayet, feragat ve itfa gibi kurumların olması
nedeniyle, ön ödemenin uygulanmasına gerek olmadığı ileri
sürülebilir. Ancak, daha önce genel kanun-özel kanun iliĢkisi içersinde
ayrıntılı Ģekilde açıkladığımız üzere, TCK. ile özel kanunlar arasındaki
iliĢki çerçevesinde, TCK.nun 5 nci maddesi uyarınca, TCK.nun genel
hükümlerinin uygulanması gerekeceğinden, yasal olarak bu görüĢe
katılmanın mümkün olmadığı kanısındayız.
Tüm bunlara karĢın, konumuzla ilgili olması açısından, örneğin
ĠĠK.nun 345/a maddesinde yer verilen “Sermaye Ģirketlerinin iflasını
istemek mecburiyetinde olanların, iflası istememeleri suçu” takibi
Ģikayete tabi ve cezası on günden üç aya kadar olan ve ön ödeme
sınırları içinde kalan bir suç olmasına karĢın, öncelikle Ģikayet konusu
edilmedikçe, icra mahkemesi herhangi bir Ģekilde yargılama
yapmayacak ve ön ödeme de gündeme gelmeyecektir. Buna karĢılık,
bu suç nedeniyle Ģikâyet olması halinde, ön ödeme prosedürü
uygulanabilecektir. Ancak, burada bir sorun ortaya çıkmaktadır.
Acaba, ceza sınırları açısından hem ön ödeme hem de daha sonra
anlatılacağı üzere, uzlaĢma kapsamında olan suçlar yönünden, icra
mahkemesinin tutumunun ne olacağıdır? Önödeme maddi ceza
hukuku kuralı olup, TCK.nun genel hükümleri içinde yer aldığından, 5
nci madde uyarınca, icra mahkemesinin öncelikle önödeme
hükümlerini uygulaması gerektiğini düĢünmekteyiz. Diğer taraftan, bu
24
Çetin Emine Halman, Açıklamalı-Ġçtihatlı Ġcra ve Ġflas Suçları, Ġzmir, 2007, s.
37.
21
suçun uzlaĢma kapsamında da olması sorunu karmaĢık hale
getirmektedir. Bununla birlikte, uzlaĢma bir muhakeme kurumu
olduğu için, icra mahkemelerinin bu kurumu doğrudan
uygulayabilmeleri açısından, yasal bir zorunluluk yoktur. Kaldı ki,
ĠĠK.nun 354 ncü maddesi uyarınca, Ģikayete bağlı suçların cezalarının,
müĢtekinin feragat etmesi veya borcunu itfa etmesi durumunda, tüm
neticeleri ile düĢmesi öngörüldüğünden, uzlaĢma kurumunun
uygulanması da gerek kalmayabilecektir.
1.4.2. UZLAġMA
UzlaĢma kurumu, Türk hukuk sistemine ilk önce iĢ hukukunda
girmiĢtir. Kanunla düzenlenmiĢ tahkimin yerini, kanunla düzenlenmiĢ
arabuluculuk almıĢtır. Ceza Hukukumuza, 01.06.2005 Tarihinde
TCK.nun 73 ncü maddesinin 8 nci fıkrası ile getirilmiĢ ve CMK.nun
253 ila 255 nci maddeleri ile de, uzlaĢmanın prosedürü
düzenlenmiĢtir. Ancak, daha sonra 06.12.2006 Tarihli ve 5560 Sayılı
Kanun‟un25
45 nci maddesi ile TCK.nun 73 ncü maddesinin 8 nci
fıkrası yürürlükten kaldırılmıĢ ve 44 ncü maddesiyle de uzlaĢma ile
ilgili CMK.nunda daha ayrıntılı bir düzenlemeye gidilmiĢtir. Böylece,
daha önce var olan Ģahsi davalık suç ve Ģahsi dava tamamen terk
edilmiĢtir.
CMK.nun 253 üncü maddesinin 1 inci fıkrasına göre,
soruĢturulması ve kovuĢturulması Ģikâyete bağlı suçlar ile Ģikâyete
bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, TCK.nunda yazılı bazı suçlarda,
Ģüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk
tüzel kiĢisinin uzlaĢtırılması giriĢiminde bulunulur. Bu kanunun amir
hükmüdür. Diğer taraftan, 2 nci fıkraya göre, soruĢturulması ve
kovuĢturulması Ģikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer
kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaĢtırma yoluna
25
Söz konusu Kanun için bkz. Resmi Gazete 19.12.2006, Sayı: 26381.
22
gidilebilmesi için, mutlaka kanunda açık bir hüküm bulunması
gerekmektedir. 3 üncü fıkraya göre ise, soruĢturulması ve
kovuĢturulması Ģikâyete bağlı olsa bile, etkin piĢmanlık hükümlerine
yer verilen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karĢı suçlarda, uzlaĢtırma
yoluna gidilememektedir.
SoruĢturma konusu suçun uzlaĢmaya tâbi olması halinde,
Cumhuriyet Savcısı veya talimatı üzerine adlî kolluk görevlileri,
Ģüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene, uzlaĢma teklifinde
bulunurlar. ġüphelinin, mağdurun veya suçtan zarar görenin reĢit
olmaması halinde, uzlaĢma teklifi kanunî temsilcilerine yapılır.
Cumhuriyet Savcısı uzlaĢma teklifini açıklamalı tebligat veya istinabe
yoluyla da yapabilir. ġüpheli, mağdur veya suçtan zarar gören,
kendisine uzlaĢma teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün içinde
kararını bildirmediği takdirde, teklifi reddetmiĢ sayılmaktadır.
UzlaĢma önerisinde bulunulması durumunda, kiĢiye uzlaĢmanın
mahiyeti ve uzlaĢmayı kabul veya reddetmesinin hukukî sonuçları
anlatılmaktadır. Resmî mercilere beyan edilmiĢ olup da, soruĢturma
dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dıĢında olma veya
baĢka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, Ģüpheliye veya
bunların kanunî temsilcisine ulaĢılamaması halinde, uzlaĢtırma yoluna
gidilmeksizin soruĢturma sonuçlandırılmaktadır. ġüpheli ile mağdur
veya suçtan zarar görenin uzlaĢma teklifini kabul etmesi halinde,
Cumhuriyet Savcısı uzlaĢtırmayı kendisi gerçekleĢtirebileceği gibi,
uzlaĢtırmacı olarak avukat görevlendirilmesini barodan isteyebilir
veya hukuk öğrenimi görmüĢ kiĢiler arasından uzlaĢtırmacı
görevlendirebilmektedir. UzlaĢtırmacı, dosya içindeki belgelerin birer
örneği kendisine verildikten itibaren en geç otuz gün içinde uzlaĢtırma
iĢlemlerini sonuçlandırır. Cumhuriyet savcısı bu süreyi en çok yirmi
gün daha uzatabilir. UzlaĢtırma müzakereleri gizli olarak yürütülür.
UzlaĢtırma müzakerelerine Ģüpheli, mağdur, suçtan zarar gören,
kanunî temsilci, müdafi ve vekil katılabilir. ġüpheli, mağdur veya
23
suçtan zarar görenin kendisi veya kanunî temsilcisi ya da vekilinin
müzakerelere katılmaktan imtina etmesi halinde, uzlaĢmayı kabul
etmemiĢ sayılır. UzlaĢma müzakereleri sonunda uzlaĢtırmacı, bir rapor
hazırlayarak kendisine verilen belge örnekleriyle birlikte Cumhuriyet
Savcısına verir. UzlaĢmanın gerçekleĢmesi halinde, tarafların
imzalarını da içeren raporda, ne suretle uzlaĢıldığı ayrıntılı olarak
açıklanır.
UzlaĢma teklifinin reddedilmesine karĢın, Ģüpheli ile mağdur
veya suçtan zarar gören uzlaĢtıklarını gösteren belge ile en geç
iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar, Cumhuriyet Savcısına
baĢvurarak uzlaĢtıklarını beyan ettikleri takdirde, bu uzlaĢma geçerli
olur. Ancak, Cumhuriyet Savcısı, uzlaĢmanın, tarafların özgür
iradelerine dayandığını ve edimin hukuka uygun olduğunu belirler ise,
raporu veya belgeyi mühür ve imza altına alarak soruĢturma
dosyasında muhafaza eder. Buna karĢılık, uzlaĢtırmanın sonuçsuz
kalması halinde, tekrar uzlaĢtırma yoluna gidilmesi mümkün değildir.
UzlaĢma sonucunda Ģüphelinin edimini defaten yerine
getirmesi halinde, hakkında kovuĢturmaya yer olmadığı kararı verilir.
Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside
bağlanması veya süreklilik arz etmesi halinde, CMK.nun 171 inci
maddedeki Ģartlar aranmaksızın, Ģüpheli hakkında kamu davasının
açılmasının ertelenmesi kararı verilir. Erteleme süresince zamanaĢımı
iĢlemez. Kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararından sonra,
uzlaĢmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, 171 inci
maddenin 4 üncü fıkrasındaki Ģart aranmaksızın kamu davası açılır.
Diğer taraftan, Cumhuriyet Savcısı tarafından, iddianame
düzenlemeksizin doğrudan doğruya mahkeme önüne gelen uzlaĢmaya
tabî bir fiilin varlığı halinde ise, mahkeme uzlaĢtırma iĢlemlerine
iliĢkin tebligat ve yazıĢmaları duruĢma gününü beklemeksizin dosya
üzerinden yapabilir ve taraflar uzlaĢtıklarını gösteren belge ile en geç
24
duruĢmanın sona erdiği açıklanıp hüküm verilmeden önce mahkemeye
baĢvurarak uzlaĢtıklarını beyan edebilirler. UzlaĢma gerçekleĢtiği
takdirde, mahkeme uzlaĢma sonucunda sanığın edimini defaten yerine
getirmesi halinde, davanın düĢmesine karar verir. Buna karĢılık,
edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside
bağlanması veya süreklilik arz etmesi halinde; sanık hakkında
CMK.nun 231 inci maddesindeki koĢullar aranmaksızın, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Ancak, bu durumda
dahi uzlaĢma gerekleri yerine getirilmezse, mahkeme tarafından, 231
inci maddenin 11 inci fıkrasındaki Ģartlar aranmaksızın hüküm
açıklanır26
.
Görüldüğü üzere, uzlaĢma ancak soruĢturulması ve
kavuĢturulması Ģikâyete bağlı suçlar yönünden geçerlidir. UzlaĢmanın
söz konusu olabilmesi için suçtan zarar görenin sadece Ģikâyet hakkını
kullanmıĢ olması yeterlidir. Bu bakımdan, soruĢturulması ve
kovuĢturulması Ģikayete bağlı suçun, TCK.nda veya özel bir ceza
kanununda veya ĠĠK.nda olduğu gibi, ceza hükümleri içeren bir
kanunda yer almıĢ olmasının uzlaĢmaya herhangi bir etkisi
bulunmamaktadır.
Bu hüküm, tez konumuz açısından önemli bir yer tutmaktadır.
Çünkü, ĠĠK.nun 333/a maddesindeki ticari iĢletmede yöneticinin
sorumluluğu; 334 üncü maddesindeki uzlaĢma yoluyla yeniden
yapılandırmada yetkili kimseleri hataya düĢürmek veya uzlaĢma
yoluyla yeniden yapılandırma koĢullarına uymamak ve 345/a
maddesindeki sermaye Ģirketlerinin iflâsını istemek mecburiyetinde
olanların iflâsını istememeleri suçları; Ģirket yöneticilerinin zarar
doğurucu eylemlerinden kaynaklanan Ģikâyete tabi suçlar olup, bu
suçlar nedeniyle zarar görenlerin Ģikâyet haklarını kullanmaları
halinde, failler hakkında uzlaĢma hükümleri uygulanmaya
26
UzlaĢma ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Yenisey Feridun, Ceza Muhakemesi
Hukukunda UZLAġMA, (UzlaĢtırmacı Eğitimi, Rehber Kitapçık), t.y., y.y.
25
baĢlayabilecektir. Tez konumuz dıĢında kalan, alacaklısını zarara
uğratmak (Mad. 331/1-4), kendi eylemi ile aczine neden olma veya
durumunu bilerek ağırlaĢtırmak (Mad. 332), ticareti terk hükmüne
aykırı hareket etmek (Mad. 337/a) ve gerçeğe aykırı beyanda
bulunmak (Mad. 338/1) suçlarında da, uzlaĢma prosedürü
uygulanabilecektir27
.
Diğer taraftan, CMK.nun 253 üncu maddesinin 19 uncu
fıkrasına göre, uzlaĢmanın sağlanması halinde, soruĢturma konusu suç
nedeniyle tazminat davası açılamamakta ve açılmıĢ olan davadan
feragat edilmiĢ sayılmaktadır. ġüphelinin, edimini yerine getirmemesi
halinde ise, uzlaĢma raporu veya belgesi, ĠĠK.nun 38 inci maddesinde
yazılı ilam mahiyetini haiz belgelerden sayılmaktadır. ĠĠK.nun 38 inci
maddesinde, ilam niteliğine sahip belgeler yer almaktadır. Bu belgeler,
mahkeme huzurunda yapılan sulhlar, kabuller, para borcu ikrarını havi
re‟sen tanzim edilen noter senetleri ve istinaf ve temyiz
kefaletnameleri ile icra dairesindeki kefaletlerdir. Bu belgeler,
ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabi olduklarından, doğrudan
doğruya icraya konulabilmektedirler. CMK.nun 253 üncü maddesinin
19 uncu fıkrası ile uzlaĢma raporu veya belgesi de ilam niteliğine
sahip belge sayılmak suretiyle, bu durumda ĠĠK.nun 38 inci
maddesinde dolaylı olarak değiĢiklik yapılmıĢ olmaktadır.
Uysal, uzlaĢma kurumunu da içerecek Ģekilde, CMK.nunda,
icra iflas suçları bakımından daha genel hükümler bulunduğunu, oysa
icra mahkemelerinin diğer mahkemelere göre, bir ihtisas mahkemesi
olmaları nedeniyle, uygulamaları gereken usul kurallarının da
öncelikle, kendi kanununda yer verilen kurallar olduğunu, ancak bir
düzenleme eksikliği mevcut ise, bu durumda CMK. ve hatta
HUMK.na aykırı düĢmeyen usul kurallarının uygulanması gerektiğini
27
Yılmaztekin Hasan Kadir, “Ġcra ve iflas Suçlarına ve Bunlara ĠliĢkin Yargılama
Hukukundaki Yeni Boyut Üzerine Gözlemler I ”, Legal Hukuk Dergisi, Haziran
2006, Yıl 4, Sayı: 42, s. 1685-1686.
26
ileri sürmektedir28
. Aynı doğrultuda, Kaymaz ile Gökcan, 5560 Sayılı
Kanunla değiĢik CMK.nun 253 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasında,
etkin piĢmanlık hükümlerine yer verilen suçlarda, uzlaĢma
hükümlerinin uygulanamayacağının belirtilmesi karĢısında, ĠĠK.nda
yer alan 331, 332, 333/a ve 334 üncü maddelerin, bundan böyle
uzlaĢmaya tabi olmadığı düĢüncesinde olduklarını ifade
etmektedirler29
.
Bu görüĢler, genel anlamda kabul edilebilir nitelikte olsa dahi,
ĠĠK.nun 349 ve 350 nci maddeleri uyarınca, icra mahkemelerinde
Ģikayet dilekçesiyle birlikte mahkeme olaya el koyacağından,
mahkemenin yukarıda tez konusunu oluĢturan suçlar yönünden,
uzlaĢma kurumunu çalıĢtırmasını engelleyici yasal bir hüküm
bulunmadığı kanısına varılmaktadır. Çünkü, ĠĠK.nun 354 üncü
maddesinde yer verilen müĢtekinin feragatini ve borcun itfa
edilmesini, teknik anlamda, etkin piĢmanlık olarak değerlendirmek
mümkün değildir. Bu bakımdan, bundan böyle, ĠĠK.nu gibi, ceza
hükümleri taĢıyan kanunlarda yer verilen hükümlerle ilgili uygulama
yapıldığı sırada, uzlaĢma prosedürünün uygulanıp uygulanamayacağı
yönünden bir takım duraksamaların ortaya çıkabileceği
düĢünülmektedir. Bununla birlikte, gerek önödeme gerekse uzlaĢma
kurumunun uygulanmasına Yargıtay içtihatları ile bir çözüm
bulunacağı düĢünülmektedir30
.
28
Uysal Mehmet, “Yeni Yasaların IĢığında Ġcra Ġflas Suçları Ġle Yargılama
Yöntemine Farklı BakıĢ”, Ġstanbul Baro Dergisi, Cilt 80, Sayı: 2006/3, Mayıs-
Haziran, s. 1034, 1040. 29
Kaymaz Seydi-Gökcan Hasan Tahsin, UzlaĢma ve Önödeme, Ankara, 2007
Eylül, s. 335. 30
KarĢılıksız çek keĢide etmek suçu nedeniyle verilen mahkumiyet hükmüyle ilgili
olarak uzlaĢma hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağı konusunda ortaya çıkan
uyuĢmazlığın giderilmesi amacıyla, Y.C.G.K.nun vermiĢ olduğu 05.07.2005 Tarihli
ve E. 2005/10-84, K. 2005/90 Sayılı Ġçtihadında, aynen “11.5.2005 gün ve 5349
sayılı Yasanın 6. maddesi ile 5252 sayılı Yasaya eklenen Geçici 1. maddesi uyarınca,
diğer yasaların, 5237 sayılı Yasanın Birinci kitabında yer alan düzenlemelere aykırı
hükümleri ilgili yasalarda gerekli değiĢiklik yapılıncaya ve en geç 31 Aralık 2006
tarihine kadar uygulanacağından, Yargıtay C.BaĢsavcılığının, karĢılıksız çek keĢide
etmek suçundan sanığın mahkumiyetine iliĢkin hükmün, uzlaĢma hükümlerinin
27
1.4.3. KAMU DAVASININ AÇILMASININ ERTELENMESĠ
6/12/2006 Tarihli ve 5560 Sayılı ÇeĢitli Kanunlarda DeğiĢiklik
Yapılmasına ĠliĢkin Kanunun Çerçeve 22 nci maddesiyle CMK.nun
171 nci maddesinde değiĢiklik yapılarak, ceza hukukumuza ilk kez
Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi kurumu getirilmiĢtir. 171
nci maddenin 2 nci fıkrasına göre, “253 üncü maddenin 19 uncu
fıkrasında yazılı olan uzlaĢma sonucunda Ģüphelinin edimini
def‟aten yerine getirmesi halinde, hakkında kovuĢturmaya yer
olmadığı kararı verilir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe
bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arz etmesi halinde,
171 inci maddedeki Ģartlar aranmaksızın, Ģüpheli hakkında kamu
davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilir. Erteleme
süresince zamanaĢımı iĢlemez. Kamu davasının açılmasının
ertelenmesi kararından sonra, uzlaĢmanın gereklerinin yerine
getirilmemesi halinde, 171 inci maddenin dördüncü fıkrasındaki
Ģart aranmaksızın, kamu davası açılır. UzlaĢmanın sağlanması
halinde, soruĢturma konusu suç nedeniyle tazminat davası
açılamaz; açılmıĢ olan davadan feragat edilmiĢ sayılır. ġüphelinin,
edimini yerine getirmemesi halinde uzlaĢma raporu veya belgesi,
9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı Ġcra ve Ġflas Kanununun 38 inci
maddesinde yazılı ilam mahiyetini haiz belgelerden sayılır.”
Bu hükme karĢın, daha önce de belirttiğim üzere, ĠĠK.nun
Onaltıncı Babında yazılı olan tez konumuzu oluĢturan suçlarla ilgili
olarak, CMK.nda yer verilen soruĢturma aĢaması atlanarak doğrudan
ĠĠK.nun 349 ve 350 nci maddeleri uyarınca Ģikayet ile birlikte
duruĢmaya, yani kovuĢturma aĢamasına geçildiğinden, kamu
davasının açılmasının ertelenmesi kurumunun bu suçlar yönünden
uygulanması yasal yönden mümkün değildir.
uygulanması gerektiği görüĢüyle bozulması yönündeki görüĢünde isabet
bulunmamaktadır.”
28
1.4.4. HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERĠ BIRAKILMASI
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu,
mevzuatımıza ilk kez 03.07.2005 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma
Kanunu31
ile girmiĢtir. Daha sonra, 6.12.2006 Tarihli ve 5560 Sayılı
ÇeĢitli Kanunlarda DeğiĢiklik Yapılmasına ĠliĢkin Kanunun Çerçeve
23 nci Maddesiyle CMK.nun 231 inci maddesinin baĢlığı “Hükmün
açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” Ģeklinde
değiĢtirilmiĢ ve maddede hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile
ilgili hükümler düzenlenmiĢtir. Söz konusu maddenin 5 inci fıkrasına
göre, sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda
hükmolunan cezanın, bir yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para
cezasını gerektirmesi halinde, mahkemece, hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verilebilmektedir. Ancak, uzlaĢmaya iliĢkin
hükümler saklıdır. Bu Ģekilde, kurulan hükmün sanık hakkında, bir
hukukî sonuç doğurmamasını ifade etmektedir. 23.01.2008 Tarihli ve
5728 Sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla ÇeĢitli
Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda DeğiĢiklik Yapılmasına Dair
Kanun32
ile CMK.nun 231 inci maddesinde kısmi değiĢiklikler
yapılmıĢ ve hükmolunan cezanın iki yıl ve veya daha az süreli hapis
veya adli para cezasını gerektirmesi öngörülmüĢtür. Hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için 6 ncı fıkra
uyarınca; sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamıĢ
bulunması; mahkemece, sanığın kiĢilik özellikleri ile duruĢmadaki
tutum ve davranıĢları göz önünde bulundurularak yeniden suç
iĢlemeyeceği hususunda kanaate varılması; suçun iĢlenmesiyle
mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki
hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
gerekmektedir. Bu koĢullardan herhangi birinin gerçekleĢmemesi
halinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması mümkün değildir.
31
Resmi Gazete 15.07.2005, Sayı: 25876. 32
Resmi Gazete 08.02.2008, Sayı: 26781.
29
Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde,
mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde
seçenek yaptırımlara çevrilemez. Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beĢ yıl süreyle denetim
süresine tâbi tutulur. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere
mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri
olarak, bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya
sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam
etmesi, bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu
kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir
baĢkasının gözetimi altında ücret karĢılığında çalıĢtırılması, gibi bazı
yükümlükleri yerine getirmesine karar verilebilir.
Ancak, 6 ncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koĢulu derhal
yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya
verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde ödemek
suretiyle tamamen gidermesi koĢuluyla da, hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararı verilebilmektedir. Diğer taraftan, sanığın
denetim süresi içinde kasten yeni bir suç iĢlememesi ve denetimli
serbestlik tedbirine iliĢkin yükümlülüklere uygun davranması halinde,
açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın
düĢmesi kararı verilmektedir. Buna karĢılık, denetim süresi içinde
sanığın kasten yeni bir suç iĢlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine
iliĢkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü
açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine
getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına
kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koĢullarının
varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek
yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü
de kurabilir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı itiraza
tabi kararlardandır.
30
Tez konumuz açısından önemli olan konu, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasının, soruĢturulması ve kovuĢturulması
Ģikâyete bağlı suçlarla ilgili olarak da uygulanabilir olmasıdır.
Dolayısıyla, ĠĠK.nun 333/a maddesindeki Ticari ĠĢletmede Yöneticinin
Sorumluluğu; 334 üncü maddesindeki UzlaĢma Yoluyla Yeniden
Yapılandırmada Yetkili Kimseleri Hataya DüĢürmek Veya UzlaĢma
Yoluyla Yeniden Yapılandırma KoĢullarına Uymamak 345/a
maddesindeki Sermaye ġirketlerinin Ġflasını Ġstemek Mecburiyetinde
Olanların Ġflasını Ġstememeleri suçları Ģikayete tabi suçlar olmaları ve
hapis cezalarının üst sınırının iki yılı geçmemesi nedeniyle, bu suçlar
bakımından, sanıklar hakkında uygulanması gerekmektedir.
Yukarıda açıklanan, önödeme, uzlaĢma, kamu davasının
açılmasının ertelenmesi ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının
aĢamaları farklı olmasına karĢın, birbirine çok benzeyen ve iç içe
geçmiĢ kurumlar olduğu açıktır. Bu bakımdan, ĠĠK.nda yer verilmiĢ
olan sanıkların lehine olan hükümlerde, gerek TCK. gerekse CMK.
paralelinde gerekli değiĢiklikler yapılmadığı sürece, uygulamada
farklılıkların yaĢanabileceği kaçınılmazdır. ġu anda, bundan olsa
gerek, Ġcra Mahkemelerinde, bu kurumların uygulanmadığı
gözlemlenmektedir.
1.4.5. KISA SÜRELĠ HAPĠS CEZASININ SEÇENEK
YAPTIRIMLARA ÇEVRĠLMESĠ
Seçenek yaptırımlara çevirme; TCK.nun 50 nci maddesinde,
“Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar” baĢlığı altında
düzenlenmiĢtir. Söz konusu maddenin gerekçesinin birinci
paragrafında seçenek yaptırımlarla ilgili olarak aynen, “Belli bir
süreyle hapis cezasına mahkûm olmak, cezanın uyarı
fonksiyonunu ve kiĢinin etkin piĢmanlık duymasını sağlayabilir.
KiĢi, gördüğü eğitim, yaĢadığı sosyal çevre ve ahlaki eğilimleri
31
itibariyle tesadüfü suçlu özelliği taĢıyabilir. Bu kiĢilerin mahkûm
oldukları cezanın infaz kurumunda çektirilmesi toplum barıĢı
açısından bir zorunluluk göstermeyebilir. Ayrıca, kısa süreli hapis
cezalarının infaz kurumunda çektirilmesinin doğurduğu
sakıncalar nedeniyle, kısa süreli hapis cezasına mahkûm olan
kiĢinin infaz kurumuna girmesini önleyecek seçenek yaptırımlara
hükmedilmesi gerekebilir.” denilmektedir. Görüldüğü üzere, seçenek
yaptırımlara çevirme, tamamen bir suç ve ceza politikası ürünüdür.
Kısa süreli hapis cezası, TCK.nun 49 uncu maddesinin 2 nci
fıkrasında, “Hükmedilen bir yıl ve daha az hapis cezası, kısa süreli
hapis cezasıdır.” Ģeklinde tanımlanmıĢtır. Fıkradan da açıkça
anlaĢıldığı üzere, cezanın kısa süreli olup olmadığı, yargılama sonunda
hükmedilen somut cezaya göre belirlenmektedir. Bu ceza bir yıl ve
daha az hapis cezası ise kısa sürelidir.
Kısa süreli hapis cezaları; 50 nci maddenin birinci fıkrasına
göre, suçlunun kiĢiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama
sürecinde duyduğu piĢmanlığa ve suçun iĢlenmesindeki özelliklere
göre, baĢta adli para cezası olmak üzere, seçenek yaptırım olarak
adlandırılan, mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade,
suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen
giderilmesine; en az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi
sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir
eğitim kurumuna devam etmeye; mahkûm olunan cezanın yarısından
bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli
etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya; sağladığı hak ve yetkiler kötüye
kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne
aykırı davranılarak suç iĢlenmiĢ olması durumunda, mahkûm olunan
cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat
belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan
yasaklanmaya; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar
32
süreyle ve gönüllü olmak koĢuluyla kamuya yararlı bir iĢte
çalıĢtırılmaya, çevrilebilir.
Kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesinde,
hâkimin veya mahkemenin takdir yetkisi bulunmaktadır. Bu takdir
yetkisi, suçlunun kiĢiliği, sosyal ve ekonomik durumu, yargılama
sürecinde duyduğu piĢmanlık ve suçun iĢlenmesindeki özelliklerle
ilgilidir. Ancak, bu takdir yetkisi denetlenebilir bir yetkidir. Kısa süreli
hapis cezasının adli para cezasına veya seçenek yaptırımlara
çevrilmesi için, sanığın veya müdafiinin veya temsilcisinin talepte
bulunması zorunlu değildir. Kanımızca, hâkimin veya mahkemenin bu
durumu resen göz önüne alıp, olumlu veya olumsuz bir karar vermesi
ve hükümde belirtmesi gerekir. Kaldı ki, Yargıtay‟ın yerleĢmiĢ
içtihatlarında da, ceza yargıcının tüm yasaları res‟en uygulaması
gerektiği ve bu bağlamda cezaların kiĢiselleĢtirilmesinin sanığın
talebine bırakılmasının, yasaları bilmeyen sanıklar aleyhine sonuç
doğurması nedeniyle, sanığın ve müdafii ile mümessilinin bu yönde
bir istemleri olup olmamasının öneminin olmadığı belirtilmektedir33
.
ĠĠK.nun 06.06.1985 Tarihli ve 322 Sayılı Kanunun 44 üncü
maddesi ile değiĢik 352/b maddesine göre, bu Kanun uyarınca
hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezaların, 647 Sayılı Cezaların Ġnfazı
Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinde yazılı para cezasına
çevrilemeyeceği belirtilmektedir. Bu durumda, seçenek yaptırımlardan
söz edilmediğine göre, hürriyeti bağlayıcı cezalar seçenek yaptırımlara
çevrilebilecektir. Diğer taraftan, bu madde 31.05.2005 Tarihli ve 5358
Sayılı Kanunun 23 üncü maddesiyle yürürlükten kaldırılmıĢ
olduğundan, adli para cezasına çevirme yasağı ve engeli ile ilgili bir
hüküm de ĠĠK.nda kalmamıĢtır. Bu durum karĢısında, TCK.nun 4 üncü
maddesinde belirlenen TCK.nun özel kanunlarla iliĢkisi çerçevesinde,
ĠĠK.nda gerekli değiĢiklikler yapılıncaya kadar, doğrudan doğruya
33
Y.C.G.K.nun 22.02.1999 Tarihli ve 340/2 Sayılı ve 27.06.2000 Tarihli ve 136/146
Sayılı kararı için bkz. Bakıcı, s.1083-1085, 1087-1089.
33
TCK.nun 50 nci maddesinde yazılı olan kurallara göre, icra
mahkemelerinin vermiĢ oldukları hürriyeti bağlayıcı cezaların, adli
para cezasına ve seçenek yaptırımlara çevrilebilme olanağı doğmuĢ
bulunmaktadır.
Yukarıda açıklanan görüĢler çerçevesinde, bir kez daha
vurgulamak suretiyle, 31.12.2008 tarihinden itibaren, koĢulları
oluĢtuğu takdirde, disiplin ve tazyik hapsini gerektirenler dıĢında, tüm
icra ve iflas suçlarında hükmedilen bir yıl ve daha az süreli hapis
cezalarının seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar verilebilecektir34
.
Bu bağlamda, ĠĠK.nun 333/a maddesindeki Ticari ĠĢletmede
Yöneticinin Sorumluluğu Suçu; 334 üncü maddesindeki UzlaĢma
Yoluyla Yeniden Yapılandırmada Yetkili Kimseleri Hataya DüĢürmek
Veya UzlaĢma Yoluyla Yeniden Yapılandırma KoĢullarına Uymamak
Suçu ile ilgili olarak tayin ve tespit edilen hürriyeti bağlayıcı cezaların
bir yıla kadar olması halinde, ve 345/a maddesindeki Sermaye
ġirketlerinin Ġflasını Ġstemek Mecburiyetinde Olanların Ġflasını
Ġstememeleri suçunda cezasının üst sınırı üç ay olduğundan doğrudan
doğruya TCK.nun 50 nci maddesinin uygulanması yasal yönden
mümkündür. Ancak, bu suçlar tamamen ekonomik nitelikte suçlar
olmaları ve genellikle alacaklıların ve üçüncü kiĢilerin zarara
uğratılması Ģeklinde gerçekleĢtirilmeleri nedeniyle, hükmedilen hapis
cezasının, 50 nci maddenin 1 inci fıkrasında yer verilen
“suçlunun…ekonomik durumuna…göre” ifadesi karĢısında, adli
para cezasına çevrilme ihtimalin zayıf olduğunu da kabul etmek
gerekmektedir. Çünkü, ekonomik durumu iyi olan sanıkların, ceza
yaptırımı ile karĢı karĢıya kalmaları yerine, borçlarını ödeme
kabiliyetleri olduğundan, müĢteki ile anlaĢarak feragat etmesini
sağlamaları mümkündür.
34
Bu konuda aynı görüĢler için bkz. Yılmaztekin, I, s. 1679.
34
Diğer taraftan, TCK.nun 51 inci maddesine göre, sadece hapis
cezaları ertelenebildiğinden, örneğin ĠĠK.nun 333/a maddesinin ikinci
fıkrasında yazılı olan suçun cezası, ikibin güne kadar adli para cezası
olarak gösterildiğinden, adli para cezasının ertelenmesi mümkün
olmayacaktır.
1.4.6. ERTELEME
Suçluyu tekrar topluma kazandırma, cezaları bireyselleĢtirme
ve kısa süreli hapis cezalarının sakıncalarını ortadan kaldırma gibi
amaçlara hizmet eden erteleme; TCK.nun Hapis Cezasının
Ertelenmesi baĢlıklı 51 inci maddesinde yer almaktadır. Bu maddeye
göre, hapis cezasının ertelenmesi, yapılan yargılama sonucunda
sanığın maddede belirlenmiĢ koĢulları taĢıması halinde, hükmolunan
hapis cezasının, denetim süresi adı verilen belirli bir süre için geri
bırakılması, askıya alınmasıdır. Erteleme, söz konusu koĢulların yerine
getirilmesi halinde sanığı hükmolunan hapis cezasının infazından
kurtarır ve ona bu konuda bir güvence verir. Sanık hakkında verilen
hapis cezasının ertelenebilmesi için kiĢinin, iĢlediği suçtan dolayı iki
yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilmiĢ olması (on
sekiz yaĢını doldurmamıĢ veya altmıĢ beĢ yaĢını bitirmiĢ kiĢiler için bu
süre üç yıldır.), daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis
cezasına mahkûm edilmemiĢ olması ve suçu iĢledikten sonra,
yargılama sürecinde gösterdiği piĢmanlık dolayısıyla, tekrar suç
iĢlemeyeceği konusunda mahkeme tarafından kanaat oluĢması
gerekmektedir.
Bu koĢulların varlığı halinde, cezanın ertelenmesi mağdurun
veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme
veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi koĢuluna da bağlı
tutulabilir. Bu durumda, koĢul gerçekleĢinceye değin, cezanın infaz
kurumunda çektirilmesine devam edilir. KoĢulun yerine getirilmesi
35
halinde ise, hâkim kararıyla hükümlü infaz kurumundan derhal
salıverilir. Ancak, ertelemeye karar verilmesi için, tazmin zorunlu bir
koĢul değildir. Zararların giderilmesi yönündeki bu Ģartın
gerçekleĢtirilmesi konusunda, mahkemenin tam bir takdir yetkisi
vardır. Hakkında bu Ģekilde, erteleme kararı verilen hükümlü en az bir
ve en çok üç yıl süreyle denetime tabi tutulur. BaĢka bir anlatımla,
belirlenen denetim süresi içinde, hapis cezasının infazı geri bırakılır.
Denetim süresinin alt sınırı, mahkûm olunan ceza süresinden az
olamaz.
Mahkeme tarafından denetim süresi boyunca, bir meslek ve
sanat sahibi olmayan hükümlünün, bu amaçla bir eğitim programına
devam etmesi; bir meslek ve sanat sahibi hükümlünün, bir kamu
kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanat icra eden bir
baĢkasının gözetimi altında ücret karĢılığında çalıĢtırılmasına karar
verilebilir. Ayrıca, denetim süresi içinde hükümlüye rehberlik edecek
bir uzman kiĢiyi de görevlendirebilir. Bu kararların verilme konusunda
mahkemenin takdir yetkisi bulunmaktadır. Bu bakımdan, mahkeme
hükümlünün kiĢiliği ve sosyal durumunu da göz önünde bulundurarak,
denetim süresinin herhangi bir yükümlülük belirlemeden veya uzman
kiĢi görevlendirmeden geçirilmesine de karar verebilir
Hükümlünün denetim süresi içinde kasıtlı bir suç iĢlemesi veya
kendisine yüklenen yükümlülüklere, hâkimin uyarısına rağmen,
uymamakta ısrar etmesi halinde; ertelenen cezasının kısmen veya
tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verilir. Denetim süresi
yükümlülüklere uygun veya iyi halli olarak geçirildiği takdirde, ceza
infaz edilmiĢ sayılmaktadır. Bu Ģekilde cezanın infaz edilmiĢ
sayılması, hükmün hukuki sonuçlarının ortadan kalkmasına neden
olmaz.
36
Hapis cezasının ertelenmesi ile hükmün açıklanmasının geri
bırakılması birbirine benzeyen ve fakat tamamen farklı kurumlardır.
Çünkü, hapis cezasının ertelenmesi TCK.nun Birinci Kitabında genel
hükümlerde yer alan bir kurum olmasına ve tamamen infazla iliĢkili
olmasına karĢılık, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ise,
CMK.nun 231 nci maddesinde düzenlenmiĢ olan bir ceza muhakemesi
kurumudur. Diğer taraftan, hapis cezasının ertelenmesi ve hükümlü
tarafından erteleme koĢullarına uyulması halinde, cezanın infaz
kurumu dıĢında infaz edilmiĢ olduğu kabul edilir ve mahkûmiyet
bütün sonuçları ile varlığını korumaya devam eder. Oysa, hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı verildikten sonra, dava
zamanaĢımı durur ve koĢullar yerine getirildiğinde, sanık hakkındaki
davanın düĢmesine karar verilir ve sanık hiçbir yargılama geçirmemiĢ
gibi addedilir. Bu bakımdan, açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa
süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.
ĠĠK.nun 06.06.1985 tarihli ve 322 sayılı Kanunun 44 üncü
maddesi ile değiĢik 352/b maddesine göre, bu Kanun uyarınca
hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezaların, ertelenemeyeceği
belirtilmektedir. Ancak, bu madde 31.05.2005 tarihli ve 5358 sayılı
Kanunun 23 üncü maddesiyle yürürlükten kaldırılmıĢ olduğundan,
erteleme yasağı ve engeli ile ilgili bir hüküm ĠĠK.nda kalmamıĢtır.
Bu durum karĢısında, yukarıda açıklanan görüĢler
çerçevesinde, ĠĠK.nun 333/a maddesindeki Ticari ĠĢletmede
Yöneticinin Sorumluluğu; 334 üncü maddesindeki UzlaĢma Yoluyla
Yeniden Yapılandırmada Yetkili Kimseleri Hataya DüĢürmek Veya
UzlaĢma Yoluyla Yeniden Yapılandırma KoĢullarına Uymamak ve
345/a maddesindeki Sermaye ġirketlerinin Ġflasını Ġstemek
Mecburiyetinde Olanların Ġflasını Ġstememeleri suçları da dahil olmak
üzere, tüm icra ve iflas suçları ile ilgili olarak hükmedilen hapis
37
cezalarının TCK.nun 51 inci maddesinde yer verilen koĢulların
gerçekleĢmesi durumunda, ertelenebilmesi yasal yönden mümkündür.
Örneğin, söz konusu maddelerde yer verilen hapis cezalarının hiçbiri,
iki yıldan fazla hapis cezasını içermemektedir. Ancak, bu cezaların
somut süresini belirleme yetkisi mahkemeye ait olup, bu husus
yargılama sonunda tesis edilecek hükümle saptanır. Bu bakımdan,
mahkemenin tayin ve tespit ettiği sonuç cezaya, yani hükme göre,
ertelemeye karar verilip verilmeyeceği kanunda gösterilen koĢullara
göre mahkemenin takdirindedir.
38
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
ġĠRKETLER, ġĠRKET TÜRLERĠ VE ORGANLARI,
MÜDÜRLER, MÜMESSĠL VE VEKĠLLER
2. ġĠRKETLER VE OLUġUMLARI ĠLE TEMSĠLCĠLERĠNE
GENEL BAKIġ
Ġnsanlar toplum halinde yaĢamak zorunda olan varlıklardır. Bu
konuda insanların herhangi bir Ģekilde istençleri olmaksızın
kendiliğinden içgüdüsel bir olgu olarak bir araya gelerek değiĢik
toplumları oluĢturdukları bir gerçektir. Ancak, sosyolojik açıdan bu
birlikte yaĢama olgusunun, insanların iĢbölümü nedeniyle, dayanıĢma
yönünden farklı oluĢumların meydana gelmesine neden olması da,
kaçınılmaz bir sonuçtur. Dolayısıyla, bu durumda bireylerin belli bir
ekonomik ve ticari amaç etrafında birleĢmeleri ve faaliyet göstermeleri
sayesinde, ortaklıklar ve Ģirketler meydana gelmektedir. Bu
birleĢmeler, dernekler, vakıflar Ģeklinde olabileceği gibi, ticaret
ortaklıkları-ticaret Ģirketleri Ģeklinde de olabilmektedir.
Genel olarak ticaret ortaklıkları, ekonomik açıdan bir kazanç
sağlamak amacıyla, bireylerin oluĢturdukları ticari iĢletmeler olarak
tanımlanabilir. Bu tanımda yer verilen “ekonomi” sözcüğü geniĢ
anlamda olup, teĢebbüs-giriĢim, sermaye-yatırım-kapital ve emeği”
ifade etmektedir 35
.
Ticaret ortaklıklarından ticaret Ģirketleri Ģeklinde meydana
getirilen ortaklıkların; TTK.nun 136 ncı maddesine göre, sınırlı sayıda
tipleri ve oluĢumları gösterilmek suretiyle belirlendiği
gözlemlenmektedir36
. Bu bakımdan, ticaret Ģirketlerinin numerus
35
PulaĢlı Hasan, ġirketler Hukuku, GüncelleĢtirilmiĢ 4. Baskı, Adana, 2003, s. 2. 36
29.06.1956 Tarihli ve 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu için bkz. Resmi Gazete,
09.07.1956, Sayı: 9353.
39
clausus Ģeklinde belirlendiği kabul edilmektedir37
. Ticaret Ģirketlerinin
tipleri ve oluĢumlarının kanunla ve numerus clausus ilkesi
doğrultusunda belirlenmiĢ olması, söz konusu Ģirketlerin mutlaka
kanunda gösterilen Ģirket tiplerinden birine uyma zorunluluğu
kendiliğinden ortaya çıkarmaktadır. Dolayısıyla, TTK.nda yer verilen
ticaret Ģirketi türlerinden birine uymayan ortaklıklar hakkında, TTK.
hükümleri yerine, BK.nun 520 nci maddesindeki “Bir Ģirket Ticaret
Kanununda tarif edilen Ģirketlerin mümeyyiz vasıflarını haiz değil
ise, bu bab ahkamına tabi adi Ģirket sayılır.” hükmü
uygulanacaktır. Gerçekten de, Ģirketler ticari hayatın
vazgeçilmezlerindendir. Bu nedenle, Ģirketlerin, Ondokuzuncu
yüzyıldan itibaren önemi de, günden güne artmaktadır.
TTK.nun 136 ncı maddesine göre, “ticaret Ģirketleri
kollektif; komandit; anonim; limited ve kooperatif Ģirketlerden
meydana gelmektedir.” 24.4.1969 Tarihli ve 1163 Sayılı
Kooperatifler Kanunu‟nun 100 ncü maddesinin, TTK.nun kooperatif
Ģirketlerle ilgili hükümlerini yürürlükten kaldırmıĢ olması karĢısında,
kooperatif Ģirketlerin TTK. kapsamından çıkarıldığı Ģeklinde bir görüĢ
ileri sürülebilse dahi, TTK.nun 136 ncı maddesinin halen yürürlükte
olması nedeniyle, genel olarak böyle bir görüĢün kabul edilmesinin
mümkün olmadığı kabul edilmekte ve kooperatif Ģirketlerinin en
azından ticaret ortaklığı sayıldığı belirtilmektedir38
. Zira, halen
Koop.K.nun 98 inci maddesine göre, Ģekli yönden anonim ortaklıklara
yollama yapıldığı görülmektedir.
Yukarıda sözü edilen tüm bu Ģirketler, tüzel kiĢiliğe sahip olup,
TTK.nun 139 uncu maddesine göre sermayeleri, ortakların sermaye
koyma borcu çerçevesinde, para, alacak, kıymetli evrak ve menkul
37
Karayalçın YaĢar, Ticaret Hukuku ġirketler Hukuku, Cilt II, 2. Bası, Ankara,
1973, s. 87. 38
Poroy Reha-Ünal Tekinalp-Çamoğlu Ersin, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku,
GüncelleĢtirilmiĢ 9. Basıdan 10. Tıpkı Basım, Ġstanbul, Eylül 2005, s. 19.
40
Ģeyler; imtiyaz ve ihtira beratları ve alâmeti farika ruhsatnameleri gibi,
sınaî haklar; her tür taĢınmazların faydalanma ve kullanma hakları;
Ģahsi emek; ticari itibar; ticari iĢletmeler ve telif hakları, maden
ruhsatnameleri gibi, ekonomik değeri olan sair haklardan
oluĢmaktadır.
Genel olarak bu Ģirketlerden, kimilerinde genel kurul, yönetim
kurulu denetim organı, kimilerinde idare görevi veya temsil yetkisiyle
görevlendirilmiĢ üye veya üyeler, müdürler, temsilciler veya vekiller
bulunmaktadır.
ĠĠK.nunda yer verilen ticaret Ģirketi yöneticilerinin cezai
sorumluğu açısından bu organ veya kiĢilerin konumları ve
sorumlulukları farklı Ģekiller göstermektedir.
2.1. ġĠRKET TANIMI
Gerek TTK.nda gerekse diğer ilgili kanunlarda doğrudan genel
bir Ģirket tanımı yapılmamıĢtır. Bununla birlikte, aĢağıdaki
açıklanacağı üzere, TTK.nun 136 ncı maddesinde Ģirket türlerine göre,
değiĢik tanımlara yer verildiği ve pek çok maddede Ģirketlerle ilgili
düzenleme yapıldığı görülmektedir. Bu bakımdan, kendi bölümünde
her Ģirketle ilgili tanımlara ayrı ayrı yer verilecek ve açıklama
yapılacaktır.
2.2. ġĠRKETLERĠN TÜRLERĠ
TTK.nun 136 ncı maddesinde daha önce belirtildiği Ģekilde
Ģirketlerin türleri, sayma yoluyla belirtilmiĢtir. Dolayısıyla bu Ģirketler
dıĢında kalan oluĢumlar hakkında, TTK.nun Ģirketlere iliĢkin
hükümlerinin uygulanması yasal açıdan mümkün değildir.
41
2.2.1. KOLLEKTĠF ġĠRKET
TTK.nun 153 ve devamı maddelerde düzenlenmiĢ bir Ģirket
türüdür. Söz konusu 153 üncü maddeye göre kolektif Ģirket, “Ticari
bir iĢletmeyi bir ticaret unvanı altında iĢletmek maksadıyla hakiki
Ģahıslar arasında kurulan ve ortaklarından hiçbirisinin
mesuliyeti, Ģirket alacaklılarına karĢı tahdit edilmemiĢ olan Ģirket
kollektif Ģirkettir.” Ģeklinde tanımlanmıĢtır. Bu tanım çerçevesinde,
kollektif Ģirketler; ticari iĢletme iĢletmek amacıyla, bir ticaret unvanı
altında, ortakları alacaklılarına karĢı sınırsız olarak sorumlu olan, en
az iki kiĢi tarafından kurulan ve tüzel kiĢiliğe sahip Ģirket olarak
nitelendirilebilir. Görüldüğü üzere, kollektif Ģirketlerin oluĢum
unsurları; ticari iĢletme, ticaret unvanı, gerçek kiĢiler tarafından
kurulma, sermaye koyma, sınırsız sorumluluk ve tüzel kiĢilik Ģeklinde
ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, bu unsurları taĢımayan ortaklıklar,
kollektif Ģirket sayılmamaktadır. Ayrıca, kollektif Ģirketler, sermaye
Ģirketi olmayıp, Ģahıs Ģirketleridir.
Kolektif Ģirketlerde, TTK.nun 160 ıncı maddesine göre, aksi
kararlaĢtırılmamıĢ ise, her ortağın Ģirketi idare hakkı bulunmaktadır.
175 nci maddeye göre de, idare yetkisine haiz olan ortak, aynı
zamanda temsil yetkisine de sahiptir. Bu husus yedek hüküm
niteliğindedir. Ancak, TTK.nun 155 inci maddesinin 6 ncı fıkrasına
göre, Ģirketi temsile yetkili kiĢilerin ad ve soyadlarının ve bunların
yalnız baĢlarına mı yoksa, birlikte mi imza koymaya mezun
olduklarının yazılması yasal olarak zorunludur. Diğer taraftan,
kollektif Ģirketlerde temsil yetkisi ticari mümessillere de verilebilir.
Ticari mümessiller kural olarak üçüncü kiĢiler arasından seçilir ve
tayin edilir. Ayrıca, temsil yetkisine sahip olmayan ortakların da ticari
mümessil olarak seçilmeleri mümkündür. Özellikle, konumuzu Ģirket
yöneticilerinin cezai sorumluluğu açısından cezai sorumluluk
yönünden Ģirketi temsile yetkili kiĢililerin bilinmesi gerekmektedir.
42
2.2.2. KOMANDĠT ġĠRKET
Komandit Ģirketleri; adi komandit Ģirket ve paylı komandit
Ģirket Ģeklinde ikiye ayırarak tanımlamak gerekmektedir. Çünkü, adi
komandit Ģirketler, TTK.nun 243 ila 268 inci maddelerinde, paylı
komandit Ģirketler ise, 475 ila 484 ncü maddelerinde
düzenlenmiĢlerdir. Adi komandit Ģirketler, birçok bakımdan kollektif
Ģirkete benzeyen bir Ģahıs Ģirketi niteliğindedir. BaĢka bir anlatımla,
bu tür Ģirketler sermaye Ģirketi olarak kabul edilmemektedirler.
TTK.nun 243 üncü maddesine göre, Adi Komandit ġirket, bir
ticari iĢletmenin ticaret unvanı altında iĢletilmesi amacıyla kurulan ve
Ģirket alacaklılarına karĢı ortaklardan bir veya bir kaçının sorumluluğu
sınırlandırılmamıĢ ve diğer ortak veya ortakların sorumluluğu
muayyen bir sermaye ile sınırlandırılmıĢ Ģirkettir. Bu tanımdan
Ģirketin unsurları; ticari iĢletme, ticaret unvanı, gerçek kiĢiler
tarafından kurulma, sermaye koyma ve komandite ortağın
sorumluluğunun sınırsız olması, komanditer ortakların ise,
sorumluluklarının sınırlı olması Ģeklinde sayılabilir. Bu Ģirketin de,
tüzel kiĢiliğe sahip olduğu açıktır.
ġirketi yönetim hakkı komandite ortağa aittir. Komanditer
ortağın yönetim hakkı yoktur. ġirket sözleĢmesinde, Ģirketi temsile
yetkili komandite ortakların ad ve soyadlarının, bunların birlikte mi,
yalnız baĢına mı temsile ve Ģirketi ilzama yetkili olduklarının
açıklanmıĢ olması zorunludur. TTK.nun 257 nci maddesine göre
komanditer ortakların, Ģirkete ticari temsilci veya ticari vekil olarak
tayin edilebilmeleri mümkündür.
TTK.nun 475 inci maddesinde “Sermayesi paylara bölünmüĢ
komandit Ģirket, sermayesi paylara bölünen ve ortaklarından bir
veya birkaçı Ģirket alacaklarına karĢı bir kollektif Ģirket, diğerleri
43
bir anonim Ģirket ortağı gibi mesul olan Ģirkettir. Sermaye,
paylara bölünmeksizin sadece birden çok komanditerin iĢtirak
nispetlerini göstermek maksadıyla kısımlara ayrılmıĢ bulunuyorsa
adi komandit Ģirket hükümleri tatbik olunur.” hükmü yer
almaktadır. TTK. paylı komandit Ģirketlerde; Ģirketin yönetim ve
temsilini, komandite ortak veya ortaklara bırakmıĢtır.
2.2.3. ANONĠM ġĠRKET
Anonim Ģirketler; kanunen yasak olmayan her türlü iktisadi
amaç ve konuları esas mukavelede, Ģirket mevzuunun sınırları açıkça
gösterilmek Ģartıyla kurulabilirler. Bir ticari Ģirket olması sebebiyle,
anonim Ģirket tacirdir ve bu nedenle de, bir ticaret ünvanı almak
zorundadır. ġirket mukavelesinde, anonim Ģirket ünvanı ile iĢletme
konusunun gösterilmesi ve “anonim Ģirket” kelimelerinin bulunması
zorunludur.
Anonim Ģirketlerde sermayenin muayyen ve paylara bölünmüĢ
olması gerekmektedir. Borçlarından dolayı anonim Ģirket yalnız
malvarlığı ile sorumludur. Ortakların sorumluluğu taahhüt etmiĢ
oldukları sermaye ile sınırlıdır. Anonim ġirketin kuruluĢu için Ģirkette
en az beĢ kurucunun bulunması Ģarttır ve ortaklıkta pay sahiplerinin
beĢten aĢağı düĢmesi fesih sebebidir. Bu kiĢiler gerçek veya tüzel kiĢi
olabilirler. Tüzel kiĢi ortaklar bir temsilci vasıtasıyla temsil edilirler.
TTK. Tasarısının 338 inci maddesinde “Anonim ġirketin
kurulabilmesi için pay sahibi olan bir veya daha fazla kurucunun
varlığı Ģarttır” denilmek suretiyle ile tek kiĢilik anonim Ģirketin
kurulmasına olanak sağlandığı anlaĢılmaktadır. Anonim ġirket bir
ticari Ģirkettir ve bu nedenle tüzel kiĢiliğe sahip olup, Ģirket
mukavelesinde yazılı iĢletme konusunun kapsamı içinde kalmak
Ģartıyla, tüm hakları iktisap ve borçları iltizam edebilir. Anonim
44
ġirketler, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının izni ile kurulur ve iĢlemler
ilgili bakanlık tarafından denetlenir. TTK.nun 272 nci maddesine göre,
Özel kanunlarda aksine hüküm olmadıkça, esas sermaye miktarı 50
milyon Yeni Türk Lirasından aĢağı olamaz, ancak bu miktar Bakanlar
kurulu Kararı ile on katına kadar artırılabilir.
Anonim Ģirketlerin genel olarak üç türü vardır. Bunlar Ģirketler,
halka kapalı, halka açık ve kamu tüzel kiĢilerince kurulan Anonim
ġirketler olarak adlandırılabilirler39
. Anonim Ģirketler, Türkiye
ekonomisinde önemli bir yere sahip olmakla beraber, ekonomideki
yerini yeterli düzeyde almadığı kabul edilmektedir. Anonim Ģirketler,
TTK.nda sermaye Ģirketi olarak düzenlenmiĢ ve kurumsal bir yapı
olarak kabul edilmiĢtir.
Bu anlamda sermaye Ģirketleri düzenlenirken, kanun
koyucunun kurumsal yapının ön plana çıkması yönünde irade
gösterdiği anlaĢılmaktadır. Bu doğrultuda, limited Ģirketlerden faklı
olarak anonim Ģirket ortaklarına aktif bir rol verilmemiĢ ve
sermayenin etkinliği sağlanmıĢtır. Anonim Ģirketlere kazandırılan bu
kurumsal yapıda; muhatap bulabilmek bakımından kurumun, üçüncü
Ģahıslar karĢısında temsil edilmesi ve sorumluluk halleri önem arz
etmektedir. Bu bağlamda, anonim Ģirketlerin temsiline iliĢkin
hükümler, TTK.nda düzenlenmiĢtir. TTK.nun 317 nci maddesinde;
“Anonim Ģirket idare meclisi tarafından idare ve temsil olunur”
hükmü yer almaktadır. Bu hükme göre, anonim Ģirketin kanuni
temsilcisi; idare meclisi, bir diğer ifade ile yönetim kurulu‟dur.
Görüldüğü üzere, TTK.nun 317 nci maddesi hükmünde, genel
kural belirtilmiĢ, ancak vazifelerin üyeler arasında ne Ģekilde taksim
olunacağı hükme bağlanmamıĢtır. Bu husus, TTK.nun 319 uncu
maddesinde düzenlenmiĢtir. Anılan maddede, “Esas mukavelede
39
Ardıç Pınar, Ticaret Hukuku -1-, Ticari ĠĢletme Hukuku, ġirketler Hukuku,
Dördüncü Baskı, Ankara, 2007, s. 220.
45
idare ve temsil iĢlerinin idare meclisi azaları arasında taksim
edilip edilmeyeceği ve taksim edilecekse bunun nasıl yapılacağı
tespit olunur. Ġdare meclisinin en az bir azasına Ģirketi temsil
salâhiyeti verilir. Esas mukavele ile temsil salâhiyetinin ve idare
iĢlerinin hepsini veya bazılarını idare meclisi azası olan
murahhaslara veya pay sahibi olmaları zaruri bulunmayan
müdürlere bırakabilmek için umumi heyete veya idare meclisine
salâhiyet verilebilir. Bu gibi kayıtlar bulunmadığı takdirde 317
inci madde hükmü tatbik olunur.” hükmü yer almaktadır. TTK.nun
319 uncu madde hükmü, yönetim kuruluna ait olan Ģirketi temsil ve
idare yetkisinin; esas sözleĢme ile yönetim kurulu üyelerinden en az
biri veya birden fazlasına veya esas sözleĢmede genel kurula veya
yönetim kuruluna verilecek yetki ile yönetim kurulu üyesi olmaları
Ģartıyla, murahhas üyelere veya Ģirkette pay sahibi olmasalar bile,
sorumlu müdürlere devredilebileceğine iliĢkindir.
Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus da, idare ve
temsil yetkisi verilen kiĢi ya da kiĢilerden birinin mutlak surette
yönetim kurulu üyelerinden birisi olması gerektiğidir. Diğer taraftan,
TTK.nun 323 üncü maddesinde, idare meclisinin Ģirketi temsile yetkili
kimseleri tescil edilmek üzere, ticaret siciline bildirileceği, temsil
yetkisine ait kararın, noterlikçe tasdik edilmiĢ suretinin de sicil
memuruna verilmesinin Ģart olduğu hükme bağlanmıĢtır.
TTK.nun 38 inci maddesi uyarınca, bu tescilin ilan tarihinden
itibaren hüküm ifade edeceği Ģüphesizdir.Çünkü, 321 inci maddede;
“Temsile salâhiyetli olanlar Ģirketin maksat ve mevzuuna dahil
olan her nevi iĢleri ve hukuki muameleleri Ģirket adına yapmak ve
Ģirket unvanını kullanmak hakkını haizdirler.Temsil salâhiyetinin
tahdidi, hüsnüniyet sahibi üçüncü Ģahıslara karĢı hüküm ifade
etmez. Ancak temsil salâhiyetinin sadece merkezin veya bir
Ģubenin iĢlerine hasrolunduğuna veya müĢtereken kullanılmasına
46
dair tescil ve ilan edilen tahditler muteberdir.” denilmektedir. Bu
madde ile temsil yetkisinin kapsamına iĢaret edilerek, temsile yetkili
olanların; Ģirketin amaç ve konusuna dâhil olan tüm iĢleri ve tüm
hukuki iĢlemleri Ģirket adına yapmaları gerektiği ve bu yetkinin,
kapsam olarak sınırlandırılamayacağı ifade edilmektedir.
ĠĠK. hükümleri çerçevesinde, yöneticilerin sorumluluğundan
söz edilebilmek için anonim Ģirketlerde, temsilcilerin kim veya kimler
olduğunun aydınlatılması gerektiği kanısındayız. Bir anonim Ģirketin
kanuni temsilcilerinin, kim veya kimler olduğunun anlaĢılabilmesi
için;
-Öncelikle, Ģirket esas sözleĢmesinde yönetim kurulu üyelerinden
birinin veya birden fazlasının Ģirketi temsile yetkili kılınıp
kılınmadığı,
-ġirket esas sözleĢmesinde, Ģirketi temsile yetkili üye
belirlenmemiĢ ise, sözleĢmede yönetim kurulu veya genel kurula,
yönetim kurulu üyesi olması koĢuluyla murahhas üyeleri veya
Ģirkette pay sahibi olmayan sorumlu müdürleri temsilci olarak
belirleme konusunda yetki verilip verilmediği,
-ġirket esas sözleĢmesinde, temsilci belirleme konusunda yetkisi
bulunan organ tarafından, bu yetki çerçevesinde temsil yetkisinin;
yönetim kurulu üyelerinden biri veya birkaçına ya da yönetim
kurulu üyelerinden en az biri ile birlikte, Ģirketin sorumlu
müdürü veya müdürlerine devredilip devredilmediği,
hususlarının tescil ve ilanın yapıldığı Türkiye Ticaret Sicili
Gazetesi‟ne bakılarak, belirlenmesi gerekmektedir.
2.2.4. LĠMĠTED ġĠRKET
Büyük ticari iĢletmeler için zorunlu organizasyonlara lüzum
göstermeyen, küçük ve orta büyüklükteki teĢebbüslerde, Ģahıs
Ģirketlerinin ucuz ve kolay Ģekilde kurulmalarına karĢın, sınırsız
47
sorumlu olmalarının getirdiği tehlikeleri gidermek ve anonim
Ģirketlerin pahalı, zaman alıcı ve uzun formaliteleri gerektiren kuruluĢ
iĢlemlerini hafifletmek gereksinimi, Limited ġirket türünü
oluĢturmuĢtur.
Limited Ģirketin yasal tanımı, TTK.nun 503 üncü maddesinde
yer almaktadır. Bu madde hükmüne göre limited ortaklık, “Ġki veya
daha fazla hakiki veya hükmi Ģahıs tarafından bir ticaret ünvanı
altında kurulup, ortakların mesuliyeti koymayı taahhüt ettikleri
ile mahdut ve esas sermayesi muayyen olan Ģirkete limited Ģirket
denir.”demektedir40
.
Limited Ģirket, her türlü iktisadi ve ticari faaliyette bulunabilir.
Ancak anonim Ģirketlerden farklı olarak, sigortacılık ve bankacılık
konusunda limited Ģirket kurulamaz. Limited Ģirkette, esas sermaye
belirli olup, bu sermaye, ortakların esas sermaye paylarının toplamına
eĢittir. Ortakların sorumluluğu yalnızca ortaklığa karĢıdır ve esas
sermaye payı ile sınırlıdır41
.
Limited Ģirketi idare ve temsil eden kiĢiler, ortak olsun veya
olmasın müdür adlandırılmaktadır. Ortak veya üçüncü kiĢi olan
müdür, ortaklığın yönetim ve yürütme organıdır. Ortak olan veya
olmayan müdür arasında yetki ve sorumluluk açısından hiçbir fark
bulunmamaktadır. Müdür/müdürler ortaklığın, amaç ve iĢletme
konusu içine giren her çeĢit iĢlemleri, ortaklık adına yapmak ve
ortaklık ünvanı kullanmak hakkına sahiptirler. Müdürlerin yetkileri,
bazı istisnai haller haricinde sınırlandırılamaz ve konulan sınırlar, iyi
niyetli üçüncü kiĢilere karĢı da ileri sürülemez. Sınırlandırma, ancak
ya merkez veya Ģubeye özgü ya da birlikte temsil yolu ile mümkündür.
40 TTK.nu Tasarısı‟nın 573 üncü maddesinde, TTK.nun 503 üncü maddesinin
aksine, sayı verilmeyerek gerçek ve tüzel kiĢilerce kurulacağı belirtilmiĢ ve 574
üncü maddesinde ise, ortak sayısının bire düĢebileceği ve bu durumun ticaret siciline
tescil edileceği belirtilmiĢtir. 41
PulaĢlı , s. 997.
48
Bu sınırlamaların, üçüncü kiĢilere karĢı ileri sürülebilmesi için, tescil
ve ilan edilmiĢ olmaları gerekmektedir42
.
TTK.nun 540 ıncı maddesine göre, aksi kararlaĢtırılmıĢ
olmadıkça, ortaklar hep birlikte müdür sıfatıyla Ģirket iĢlerini idareye
ve Ģirketi temsile mezun ve mecburdurlar. ġirket sözleĢmesi veya
genel kurul kararı ile Ģirketin idare ve temsili, ortaklardan bir veya
birkaçına bırakılabilir. Limited Ģirketin temsilcileri arasında, bir hükmi
Ģahıs bulunduğu takdirde, ancak o hükmi Ģahıs adına limited Ģirketin
temsil ve idaresini üzerine almıĢ bulunan hakiki Ģahıs, limited Ģirketin
temsilcisi olarak tescil ve ilan edilir. ġirketi yönetmek, her ortak için
ana sözleĢmede aksi belirtilmediği sürece, hem bir hak hem de bir
ödevdir. Ortaklar isterlerse, bu haklarını idare ve temsil yetkilerini
bazı ortaklara veya üçüncü Ģahıslara bırakabilecekleri gibi, hak ve
temsil yetkilerini de ayırabilirler43
.
2.2.5. KOOPERATĠF
Kooperatifçiliğin dünyadaki geliĢimi l8l6 yılında Ġngiltere‟de
baĢlamıĢtır. Kooperatifçiliğin Türkiye‟deki geliĢimi ise, l863 yılında
Mithat PaĢa tarafından, Memleket Sandıkları‟nın kuruluĢu ile
baĢlamıĢtır. Bu bağlamda bazı aĢamalardan geçilerek günümüzde,
10.05.1969 Tarihli ve 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu44
çıkarılmıĢtır. Daha sonra, 21.04.2004 Tarihli ve 5146 Sayılı
Kanun‟un45
1 inci maddesi ile Koop.K.nun 1 inci maddesi
değiĢtirilmiĢ ve kooperatifin amacı belirtilerek ve bu amacı elde
etmeye yarayan araçlar da vurgulanarak kooperatif yeniden
tanımlamıĢtır. Bu maddede kooperatif, “Tüzel kiĢiliği haiz olmak
42
Poroy-Ünal-Çamoğlu, s. 927-931. 43
Aygün Fethi, Gelir Ġdaresi BaĢkanlığı, “Ödenmeyen Vergi Borcunun Limited
ġirket Müdür ve Ortağından Nasıl Aranacağı”, EskiĢehir Vergi Dairesi BaĢkanı,
http:/muhasebetr/com/ozelbolum/016/Ozel_Bol (10.10.2008) 44
Söz konusu Kanun için bkz. Resmi Gazete 10.05.1969, Sayı: 13195. 45
Söz konusu Kanun için bkz. Resmi Gazete 07.05.2004, Sayı: 25455.
49
üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle
meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını iĢgücü ve parasal
katkılarıyla karĢılıklı yardım, dayanıĢma ve kefalet suretiyle
sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kiĢiler tarafından
kurulan değiĢir ortaklı ve değiĢir sermayeli ortaklıklara
kooperatif denir.”Ģeklinde tanımlanmaktadır. Kooperatif tüzel
kiĢiliği olan, bir kiĢi birliğidir. Kooperatif bir özel hukuk tüzel
kiĢisidir. Kooperatif organlarından, Yönetim Kurulu, kanun ve ana
sözleĢme hükümleri içerisinde kooperatif faaliyetlerini yöneten ve
kooperatifi temsil eden icra organıdır. Gerçekten de, Yönetim Kurulu
kanun ve ana sözleĢme hükümleri çerçevesinde kooperatifi yöneten ve
temsil eden icra organıdır. En az üç üyeden oluĢur ve genel kurul
tarafından dört yıl için seçilir. Yönetim kurulu üyelerinin yedeklerinin,
kooperatif ortağı olmaları Ģarttır. Yönetim kurulu üyeliği için Türk
vatandaĢlığı aranmaktadır. Bunlar gerçek kiĢi olabilecekleri gibi, tüzel
kiĢi de olabilirler. Yönetim kurulu Koop.K. ile diğer mevzuat ve de
ana sözleĢmenin öngördüğü Ģekilde hareket etmek ve kooperatif
konusunun kooperatif ilkeleri çerçevesinde elde edilebilmesi için
gerekli olan bütün faaliyetleri yerine getirmekle görevlidir.
Koop.K.nun 58 inci maddesine göre, “Ana sözleĢme, Genel Kurula
veya Yönetim Kuruluna, kooperatifin yönetimini ve temsilini
kısmen veya tamamen kooperatif ortağı bulunmaları Ģart
olmayan bir veya birkaç müdüre veya Yönetim Kurulu üyesine
tevdi etmek yetkisini verebilir.” Kanun murahhas üye ile müdürleri
birbirine karıĢtırmıĢ ve ikisinin farklı kiĢiler olduğu izlenimini
uyandıran bir düzenlemeye yer vermiĢtir. Oysa, söz konusu maddede,
yetkilerin devri sureti ile tayin edilen müdürler, aslında murahhas
üyelerdir46
.
Koop.K.nun 59 uncu maddesi aynen, “Temsile yetkili
Ģahıslar kooperatif namına onun amacının gerektirdiği bütün
46
Poroy -Ünal-Çamoğlu, s. 1008.
50
hukuki iĢlemleri yapabilir. Bu temsil yetkisinin sınırlandırılması
iyi niyet sahibi üçüncü Ģahıslara karĢı hiçbir hüküm ifade etmez.
Temsil yetkisinin sadece esas müessesenin veya bir Ģubenin
iĢlerine hasrolunmasına veya kooperatif unvanının birlikte
kullanılmasına dair ticaret siciline tescil edilmiĢ olan kayıtlar
saklıdır. Yönetime veya temsile yetkili Ģahısların kooperatife ait
görevlerini yürütmeleri esnasında meydana getirdikleri haksız
fiillerden doğan zararlardan kooperatif sorumludur.”, Ģeklindedir.
Bu maddeye 06.10.1988 Tarihli ve 3476 Sayılı Kanun‟un47
15 inci
maddesiyle eklenen fıkra ile, “Yönetim kurulu üyeleri ve temsile
yetkili Ģahıslar, genel kurulun devredemeyeceği yetkilerini
kullanamaz.” hükmü getirilmiĢtir. Bu maddeye göre, kooperatifin iki
veya daha fazla temsilcinin imzası ile bağlanacağı tescil ve ilan
edilmiĢ ise, tek imza ile kooperatif bağlanamaz ve bu sınır üçüncü
kiĢilere karĢı da geçerlidir. Koop.K.nun 61 inci maddesi uyarınca,
Kooperatif Yönetim Kurulu, kooperatifi temsile yetkili kılınan
kimselerin isimlerini, imzalarını ve bu yetkiye dayanan kararların
noterlikçe tasdikli örneğini ticaret siciline vermek zorundadır.
2.3. ġĠRKET ORGANLARI VE SORUMLU KĠġĠLER
Bu Bölümde, TTK.nun 136 ncı maddesinde sözü edilen,
kollektif; komandit; anonim; limited ve kooperatif Ģirketlerin
organları, baĢta organ kavramı olmak üzere, türleri ve oluĢumları,
kanunen sorumlu kiĢiler ayrı ayrı incelenecektir. Çünkü, Ģirket
yöneticilerinin sorumluluğu ile ilgili ĠĠK.nunda yer verilen
hükümlerde, bu değiĢik türde organların ve kiĢilerin sorumlulukları
ortaya çıkmaktadır.
47
Söz konusu Kanun için bkz. Resmi Gazete 25.10.1988, Sayı: 19970.
51
2.3.1. ORGAN KAVRAMI
Hukukta organ kavramı; tüzel kiĢi örgütünün bir parçasını
oluĢturan ve tüzel kiĢinin hukuk hayatına etkin olarak katılımını
sağlayan kiĢi veya kiĢileri ifade etmektedir. Organı oluĢturacak kiĢi
veya kiĢiler, tüzel kiĢinin kurucu belgesinde açıkça belirtilmiĢ ise, bu
kiĢilerin organ sıfatıyla yapacağı eylemler ve iĢlemler, tüzel kiĢiler
için bağlayıcı niteliktedir. Diğer taraftan, söz konusu kurucu belgenin
açıkça öngörmediği kiĢilerin, organ sayılıp sayılamayacağı her olayın
özelliklerine göre saptanır. Organ ile tüzel kiĢi arasındaki iliĢkinin ne
olduğu, kanunlarda açıklanmamıĢtır. Ancak, öğretide bu iliĢkinin bir
tür vekâlet ya da hizmet sözleĢmesi olduğu kabul görmektedir48
.
Organ ile tüzel kiĢi arasındaki yukarıda açıklanan iliĢkiye
bakarak, organ tüzel kiĢinin bir temsilcisi olarak algılanmamalıdır.
Organın faaliyette bulunurken açıkladığı irade, tüzel kiĢinin iradesi
olarak kabul edilir. Diğer yandan, temsilci temsil ettiği kiĢinin
iradesini açıklama aracı olmamakla birlikte, kendi iradesiyle yaptığı
hukuki iĢlemin sonuçları, temsil ettiği kiĢinin hukuk çevresinde doğar
ve etkisini gösterir. Yardımcı kiĢiler ise, tüzel kiĢinin çeĢitli iĢlerini
gördürmek amacıyla, bir hizmet sözleĢmesi çerçevesinde çalıĢtırdığı
kiĢilerdir. Bu kiĢiler, organ sıfatına sahip değildirler. Örneğin, bir
Ģirketin taraf olduğu bir davada, Ģirket organı tarafından bir vekâlet
sözleĢmesi çerçevesinde vekil olarak belirlenen avukat, organ
olmayıp, bir yardımcı kiĢi konumundadır.
48
Kayar, Anonim ortaklıklarda murahhas müdürler ile Ģirket arasında vekâlet iliĢkisi;
müdürler ile de genellikle hizmet sözleĢmesi olduğunu ifade etmektedir. Bkz. Kayar
Ġsmail, ġirketler Hukuku, Ankara, 2004, s. 168-169.
52
2.3.1.1. ġĠRKET ORGANLARI
Bu bağlamda, Ģirket yöneticisinin sorumluluğu açısından,
yukarıda söz edilen Ģirketlerin, hangi organlara sahip olduğuna kısaca
değinmekte yarar görmekteyim.
Limited ġirketin Organları: Limited Ģirketlerde iki zorunlu organ
bulunmaktadır. Bunlar; Ortaklar Genel Kurulu ve Müdürler‟dir. Bu
organların yanında, ortak sayısına göre, Ģirkete denetçi atanabilmesi de
mümkündür. Ortak sayısı iki ila 20 arasında olan Ģirkete, denetçi
atanması zorunlu değildir. Ortaklar Genel Kurulu, yetkileri iç iliĢkide
kalan bir karar organıdır.
Müdürler; TTK., limited Ģirketi idare ve temsil eden kiĢileri, ortak
olsun veya olmasın “müdür” olarak adlandırmaktadır.
Müdür/müdürler, Ģirketin yönetim ve yürütme organı olup, limited
Ģirketi idare ve temsil ederler. Müdür/müdürler, limited Ģirketin amaç
ve iĢletme konusu içine giren her türlü iĢleri ve hukuki iĢlemleri,
ortaklık adına yapmak ve Ģirket unvanını kullanmak hakkına
sahiptirler49
.
Anonim ġirket Organları: Anonim Ģirkette bulunması kanunen
zorunlu olan üç organ vardır. Bu organlar Yönetim Kurulu, Denetleme
Kurulu, Genel Kuruldur. Biri var olmadığı ya da Genel Kurul
toplanamadığı takdirde, pay sahiplerinden ya da Ģirket alacaklılarından
birinin veya Ticaret Bakanlığının istemi üzerine mahkeme, Ģirketin
durumunun yasal hale getirilmesi için uygun bir süre verir. Buna
rağmen, durum düzeltilmezse Ģirketin feshine karar verir.
Ortaklığın yönetimi ve temsili yönetim kuruluna aittir. Genel
anlamı ile yönetim kavramı, kanunda diğer organlar için öngörülmüĢ
49
Y.TD.nin 26.10.1970 Tarihli ve E. 4504 K. 3946 Sayılı Kararı için bkz. PulaĢlı, s.
1093.
53
görevler dıĢındaki olağan ve olağanüstü bütün iĢlemleri kapsar.
Yönetim kurulu, esas sözleĢme ile veya genel kurulca en çok üç yıl
için seçilir ve üç kiĢiden oluĢur.
Kollektif ġirket: Kollektif Ģirketlerde, genel olarak bütün ortaklar
Ģirketi yönetme hakkına sahip bulunmaktadırlar. Uygulamada ise,
yönetim görevinin, Ģirket sözleĢmesinde belirtildiği Ģekilde veya ortak
çokluğunun isteklerine göre yapıldığı gözlemlenmektedir.
Komandit ġirket: Komandit Ģirket, komandite ortaklar tarafından,
kolektif Ģirkette olduğu gibi yönetilir. Komanditer ortaklar
yılsonlarında kâr veya zarardan paylarına düĢene katılmakla beraber,
Ģirketin defter ve dosyalarını inceleyebilirler.
Komanditer ortak, ortaklığı ortak sıfatı ile temsile yetkili
değildir. Fakat komanditere bir üçüncü kiĢi gibi, iradi temsil yetkisi
verilebilir. TTK.nun 257 nci maddesi, komanditer ortağın ticari
mümessil veya ticari vekil olarak tayin edilmesine izin vermektedir.
Bu hüküm uyarınca, kanunen temsil yetkisine sahip bulunmayan bir
komanditere, dolaylı yönden yönetim ve temsil yetkisi
tanınabilmektedir50
.
Kooperatifler: Kooperatiflerin zorunlu üç organı bulunmaktadır. Bu
organlar, ortaksal hakların kulunlanıldığı karar organı olan Genel
Kurul (Koop. K. 42-54), Kooperatifi yöneten ve temsil eden Yönetim
Kurulu (55-64) ve kooperatifin iĢlem ve hesaplarını denetleyen
denetçilerdir(65-69). Genel kurul, kooperatifin en yetkili organıdır.
Genel kurul tüm ortakların katılımı ile oluĢur ve yılda en az bir kez
toplanır.
50
Poroy-Ünal-Çamoğlu, s. 221.
54
Yönetim kurulu, kooperatifin iĢlerini yürütür ve kooperatif
kayıtlarını tutar. En az üç kiĢiden meydana gelir. Yönetim kurulu
üyelerinin mutlaka ortaklardan oluĢması gerekmektedir. Yönetim
Kurulu kooperatif çalıĢmalarını yönlendirir.
Denetleme kurulu, genel kurulca seçilen en az bir kiĢiden
oluĢur. Denetçi veya denetleme kurulu üyelerinin, ortak olması Ģart
değildir. Yönetim kurulu çalıĢmalarını denetler ve hazırladığı raporu
genel kurula sunar. Ancak, yönetim kurulunda oy kullanmazlar.
2.3.2. ġĠRKETLER YÖNÜNDEN KANUNEN SORUMLU OLAN
KĠġĠLER
ĠĠK.nun 345 nci maddesinde, bu Kanunda yazılı suçların tüzel
kiĢiliğe sahip Ģirketlerde, tüzel kiĢinin yönetim veya iĢlemlerinin
yerine getirildiği sırada iĢlenmiĢ olması halinde, cezai sorumluluğunun
o tüzel kiĢinin müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye
memurlarından, yönetim kurulu baĢkanı ve üyelerinden veya denetçi
ve müfettiĢlerinden fiili yapmıĢ olanlara ait olduğu belirtilmektedir.
ĠĠK.nun bu düzenlemesi TC. Anayasası‟nın “Ceza
Sorumluluğu Ģahsidir” ilkesini belirleyen 38 nci maddesinin altıncı
fıkrası ile, “Ceza sorumluluğu Ģahsidir. Kimse baĢkasının fiilinden
dolayı sorumlu tutulamaz” hükmünü taĢıyan TCK.nun 20 nci
maddesinin 1 inci fıkrası ve 2 nci fıkrasında yer verilen, “Tüzel
kiĢiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz. Ancak, suç
dolayısıyla kanunda öngörülen güvenlik tedbiri niteliğindeki
yaptırımlar uygulanır.” hükmüne uygun niteliktedir. Söz konusu
maddenin gerekçesinin bir bölümünde de, özel hukuk tüzel kiĢilerinin
suç faili sayılıp sayılamayacakları, “Özel hukuk tüzel kiĢilerinin suç
faili sayılıp sayılmaması ile iĢlenen bir suçtan dolayı bunlar
hakkında bir yaptırıma hükmedilmesi sorununu birbirinden
55
ayırmak gerekir. Suç ve ceza politikası gereği olarak ancak gerçek
kiĢiler suç faili olabilir ve sadece gerçek kiĢiler hakkında ceza
yaptırımına hükmedilebilir. Bu anlaĢılıĢ Anayasamızda da
güvence altına alınan ceza sorumluluğunun Ģahsiliği kuralının bir
gerçeğidir. Ancak, iĢlenen suç dolayısıyla özel hukuk kiĢileri
hakkında güvenlik tedbiri niteliğinde yaptırımlara
hükmedilebilecektir.” Ģeklinde açıklanmıĢtır. Y.C.G.K.nun
17.12.1990 Tarihli ve E. 1990/312 ve K. 1990/340 Sayılı kararında;
tüzel kiĢinin birden fazla temsilcisinin bulunması halinde cezai
sorumluluğun cezanın Ģahsiliği ilkesine bağlı olarak, temsil yetkisinin
bölüĢümündeki ağırlık ve sınırlar dikkate alınarak, suçun Ģekil
sorumlusuna değil, ayrıntısını bilen ve oluĢumunda rolü olan kanuni
temsilciye ait olduğu, açıklanmıĢtır51
.Bu karardan da anlaĢılacağı
üzere, ĠĠK.nda yazılı suçlar yönünden, tüzel kiĢinin yönetim veya
iĢlemlerinin yerine getirildiği sırada suçun iĢlenmiĢ olması halinde,
ceza sorumluluğunun Ģahsiliği ilkesi çerçevesinde, eylemi
gerçekleĢtirmiĢ olan o tüzel kiĢinin müdürleri, mümessil ve vekilleri,
tasfiye memurları, yönetim kurulu baĢkanı ve üyeleri veya denetçi ve
müfettiĢleri sorumlu olmaktadırlar.
Yukarıda açıklandığı üzere, özel hukuk tüzel kiĢilerinin suç
faili olarak cezalandırılmaları yasal yönden mümkün değildir, ancak
bu durumda, TCK.nun Tüzel KiĢiler Hakkında Güvenlik Tedbirleri
baĢlıklı, 60 ıncı maddesinde yer alan, “Bir kamu kurumunun
verdiği izne dayalı olarak faaliyette bulunan özel hukuk tüzel
kiĢisinin organ veya temsilcilerinin iĢtirakiyle ve bu iznin verdiği
51
Corpus Ġçtihat Bilgi Bankası (10.07.2008). Ayrıca, Y.11.C.D.nin 22.06.2004
Tarihli ve E. 2003/23, K. 2004/5633 Sayılı kararında da, “ġirketteki hissesini 28.12
1995 gün ve 37634 yevmiye nolu noter sözleĢmesi ile H‟ye devrettiğini
savunmasında belirten sanığın temyiz dilekçesi ekindeki, Ģirket ortaklar kurulunun
07.03.1996 gün ve 6 sayılı kararında Ģirket müdürlüğü görevinin sona erdiği ve
Ģirket müdürü olarak H‟nin atandığının belirtilmesi karĢısında, suça konu faturaların
tarihleri gözetilerek Ģirket idare ve temsil yetkisinin kime ait olduğunun saptanması
gerekmektedir.” denilerek, Ģirketler yönünden temsilcilerin Ģahsi sorumluluğunun
kabul edildiği açık bir Ģekilde anlaĢılmaktadır. Bkz. Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası
(08.07.2008).
56
yetkinin kötüye kullanılması suretiyle tüzel kiĢi yararına iĢlenen
kasıtlı suçlardan mahkumiyet halinde iznin iptali karar verilir.”
hükmü uyarınca, özel hukuk tüzel kiĢisinin izninin iptal edilmesi
suretiyle faaliyetine son verilebilecektir. Ayrıca, müsadere hükümleri
de özel hukuk tüzel kiĢisi hakkında uygulanabilecektir. Ancak, bu
hükümlerin uygulanmasının iĢlenen fiile nazaran daha ağır sonuçlar
ortaya çıkarabileceği ve faydadan ziyade zarar getireceği durumlarda,
hâkimin bu tedbirlere hükmetmemesi de mümkündür52
.
Tüzel kiĢiler hakkında güvenlik tedbirlerine baĢvurulabilmesi
için, mutlaka tüzel kiĢinin temsilcilerinin iĢlediği suç ile ilgili olmak
üzere bu konuda düzenleme bulunması gerekir. TCK.nun 60 ıncı
maddesinin 4 üncü fıkrasında bu gerekliliği, “Bu madde hükümleri
kanunun ayrıca belirttiği hallerde uygulanır.” Ģeklinde
düzenlemiĢtir.
2.3.2.1. MÜDÜRLER
Anonim Ģirketlerde, Ģirket iĢlerinin kurul halinde çalıĢan
yönetim kurulunca yürütülmesi zordur. Bu nedenle, Ģirketin tüm
iĢlerinin hızlı ve ekonomik yürütülmesi için, bu iĢleri yerine getirecek
müdüre gereksinim vardır. Uygulamada, genel müdür olarak anılan
müdür, anonim Ģirketin icra elamanıdır. TTK.nun 342 nci maddesinde
yer verilen müdürler, Ģirkete hizmet akdi ile bağlıdır. Müdürlerin
sorumlulukları, bu maddede düzenlenmiĢtir. Söz konusu madde,
“ġirket muamelelerinin icra safhasına taalluk eden kısmı, esas
mukavele veya umumi heyet veya idare meclisi kararıyla idare
meclisi azasından veya ortaklardan olmayan bir müdüre tevdi
edildiği takdirde; müdür, kanun veya esas mukavele yahut iĢ
görme Ģartlarını tespit eden diğer hükümlerle yükletilen
mükellefiyetleri, gereği gibi veya hiç yerine getirmemiĢ olması
52
Bakıcı, s. 1364.
57
halinde idare meclisi azasının mesuliyetlerine ait hükümler
gereğince Ģirkete, pay sahiplerine ve Ģirket alacaklarına karĢı
mesul olur. Bu esas, aykırı bir Ģartın esas mukaveleye konması
veya müdürün idare meclisinin emri ve nezareti altında
bulunması mesuliyetini bertaraf edemez.” Ģeklindedir.
TTK.nun 319 uncu maddesinin ikinci fıkrasında ve 342 nci
maddesinde ifade edilen, müdür kavramı bazı hallerde karıĢıklığa ve
yanlıĢ anlamalara neden olmaktadır. Genel olarak, TTK.nun 319 uncu
maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen müdüre, murahhas müdür,
342 nci maddesinde düzenlenen müdüre ise, sadece müdür
denilmektedir. Ġki kavram arasındaki fark ise, Ģu Ģekilde
açıklanabilmektedir. Murahhas müdürler, mutlaka yönetim kurulu
dıĢından seçilmek zorundadırlar. Bunlar yönetim kurulu üyeleri
arasından seçilmiĢlerse, murahhas müdürden değil, murahhas üyeden
söz edilir. TTK.nun 342 nci maddesine göre, seçilen müdürler ise,
gerek yönetim kurulu üyeleri arasından, gerekse yönetim kurulu ve
hatta ortak bile olmayan kiĢiler arasından seçilebilirler. Murahhas
müdürler, Ģirketin yöneticisi ve çoğu kez de temsilcileridirler. Bu
yetkileri ile yönetim kurulunun yerini alırlar. Müdürler ise, yöneticilik
ve temsilcilik sıfatlarını taĢımazlar. Bu kiĢiler, Ģirket yöneticilerinin
almıĢ oldukları kararları icra etmekle görevli çalıĢanlardır. ġirketteki
sıfatları itibarıyla, iĢveren vekili sayılmaktadırlar. Çünkü, Ģirketin
kendisi ve onun yasal temsilcisi yönetim kurulu, iĢveren
sayılmaktadır. Müdürler ise, yönetim kurulu veya murahhas
müdürlerin memuru durumundadırlar53
.
Limited ortaklıklarda “idare ve temsil” baĢlığını taĢıyan 540-
547 nci madde hükümlerinde, müdürlerin görevlendirme Ģekilleri,
yetkileri ve yükümlülükleri düzenlenmiĢtir. Ġdare ve temsil eden
kiĢiler, ister ortak olsunlar ister olmasınlar müdür olarak
53
EriĢ Gönen, Açıklamalı-Ġçtihatlı Türk Ticaret Kanunu, Ticari ĠĢletme ve
ġirketler, Birinci Cilt, GeniĢletilmiĢ Ġkinci Baskı, Ankara, 1992, s. 998.
58
adlandırılırlar. Ġdare-yönetim, Ģirketin amacı kapsamında her türlü
faaliyeti yürütmektir. Temsil ise, Ģirketin dıĢ iliĢkilerini içermektedir.
Kollektif ortaklıkta, idare hakkının bir tek ortağa verilmesi
mümkün olduğu gibi, bu hakkın bazı ortaklar tarafından birlikte
kullanılması da mümkündür. Ġdare hakkı, ortak olmayan Ģirket
müdürlerine de bırakabilir. Ortak olmayan müdür, hukuki açıdan ticari
mümessil durumundadır.
Kooperatiflerde ise, daha önce değinildiği gibi, ana sözleĢme,
genel kurula veya yönetim kuruluna, kooperatifin yönetimini ve
temsilini kısmen veya tamamen, kooperatif ortağı bulunmaları Ģart
olmayan bir veya birkaç müdüre veya yönetim kurulu üyesine tevdi
etmek yetkisini verebilir.
2.3.2.2. TĠCARĠ MÜMESSĠLER
BK.nun 32 ve devamı maddelerinde temsille ilgili hükümler
bulunmasına karĢılık, ticari mümessiller ve ticari vekiller yönünden
ayrı bir düzenlemeye daha gereksinim duyulmuĢ ve bu nedenle, aynı
Kanun‟un 449-456 ncı maddelerinde özel düzenleme yapılmıĢtır.
BK.nun 449 uncu maddesinde ticari mümessil, “Ticari
mümessil, bir ticarethane veya fabrika veya ticari Ģekilde iĢletilen
diğer bir müessese sahibi tarafından iĢlerini idare ve müessesenin
imzasını kullanarak bilvekale imza vazetmek üzere sarih veya
zımni kendisine mezuniyet verilen kiĢidir.” Ģeklinde tanımlanmıĢtır.
Ticari mümessiller, aslında Ticaret Hukuku kurumu olmasına karĢın,
TTK., yerine, B.K.nda düzenlenmiĢtir. Madde metninden anlaĢılacağı
üzere, ticari mümessiller, iĢletme konusuna giren tüm iĢlemleri,
iĢletme sahibi adına yapmaya mezun kılınmıĢ kimselerdir. Maddenin
ikinci fıkrasında yer verildiği üzere, mal sahibi, ticari mümessil ile
59
ilgili vekâletnameyi, ticaret siciline kaydetmek zorundadır. Ancak, bu
kayıt kurucu unsur niteliğinde değildir. Çünkü, aynı fıkrada, kayıttan
önce de mümessillerin iĢlemlerinin geçerli olduğu vurgulanmaktadır.
Ancak, Y.11.H.D.nin 31.03.1981 Tarihli ve E. 522, K. 1405 Sayılı
Kararında da vurgulandığı üzere, diğer tür müesseselerdeki örneğin
bunlar, anonim veya limited Ģirketler olabilir, ticari mümessillerin
tayinleri ticaret siciline kayıt ile geçerlilik kazanırlar54
. Temsil
yetkisinin verilmesi ilke olarak hiçbir Ģekle tabi değildir. Yetki, sözlü
olarak verilebileceği gibi, yazılı olarak da verilebilir. Bu bakımdan,
temsil yoluyla yapılması düĢünülen iĢlem özel, bir Ģekle bağlı olsa
dahi, bu iĢlemin yapılması için verilen temsil yetkisinin Ģekle bağlı
olması Ģart değildir55
.
Ticari temsilcinin yetkisi; teĢebbüsün yönetimine iliĢkindir. Bu
bakımdan, yönetim ve temsil iĢlemlerinin dıĢında bulunan iĢlemler,
temsil yetkisinin dıĢında kabul edilirler. Bu nedenledir ki, ticari
mümessiller, teĢebbüsü baĢkasına satamaz, devredemez ve teĢebbüsün
tasfiyesini ve iflasını isteyemedikleri gibi, iĢletemeye ortak da
olamazlar. Buna karĢılık, Ģirketteki sıfatları itibarıyla, iĢveren vekili
sayılan müdürler ise, yönetim kurulu veya murahhas müdürlerin
memuru durumunda olduklarından, ticari mümessillerin yetkilerine
tam olarak sahip değillerdir. Bununla birlikte, müdürlerin yaptığı iĢler
kural olarak Ģirketi bağlar56
.
2.3.2.3. TĠCARĠ VEKĠLLER
BK.nun 453 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca, ticari
vekil; ticari mümessil sıfatını haiz olmaksızın bir ticarethane veya
fabrika veya ticari Ģekilde iĢletilen bir müessese sahibi tarafından,
54
Bu konuda ayrıntılı bilgi ve karar için bkz. Uygur Turgut. Açıklamalı-Ġçtihatlı
Borçlar Kanunu Özel Borç ĠliĢkileri, Altıncı Cilt, Ankara, ġubat 1994, s. 877-879. 55
Eren Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Gözden GeçirilmiĢ 9. Bası,
Ġstanbul, Aralık 2006, s. 396. 56
Kayar, s. 169-170.
60
müessesenin tüm iĢleri veya muayyen bazı iĢlemleri için temsile
memur edilen kiĢidir. ĠĢletme sahibi, ticari temsil yetkisi vermeksizin
genel veya bazı iĢlemlerin yönetimi için temsilci tayin eder ise, bu
takdirde temsil yetkisi bu teĢebbüsün veya bu tür iĢin icrasının
mutadan birlikte getirdiği, tüm hukuki iĢlemleri kapsamı içine alır57
.
Genellikle, ticari vekillerin tayini Ģekle bağlı değildir. Bu bakımdan,
yazılı olabileceği gibi, sözlü olarak da atanmaları mümkündür.
Özellikle, sözlü ve üstü kapalı yetki verilmesi halinde, bu yetkinin
verilip verilmediği konusu, teĢebbüs sahibinin davranıĢ tarzından,
hâkim olan hal ve koĢullardan ve yapılan iĢlemlerin niteliğinden
çıkarılabilir. Bu nedenle, ticari vekillerin ticaret siciline kayıtları
gerekmez. Ticari vekiller, ancak bir ticari iĢletmede söz konusu
olabilirler58
. Örneğin, Y.T.D.nin 07.04.1971 Tarihli ve E. 1182, K.
2786 Sayılı Kararında da yer verildiği üzere, “…belgede, iĢletmenin
unvanını kullanarak temsilci sıfatıyla, imza yetkisi öngörülmediği
durumlarda, genellikle ticari vekilliğin varlığı kabul
edilmektedir…59
”.
Diğer taraftan, sözü edilen kiĢiler yanında, acente, yetkili
memurları da yetkili temsilciler kapsamındadır. Ġpekçi, bu bağlamda,
Ģirketin süreğen avukatları ve mali müĢaviri yanında, BK.nun 37 nci
maddesi hükmünce, kimi zaman yetkisiz temsilci-prokura‟nın,
mahkemece tayin edilmiĢ olmaları konumunda da, kayyum ve vasinin,
özel tüzel kiĢinin yetkili temsilcisi kavramına dahil olduğunu ifade
etmektedir60
.
57
Yavuz Cevdet, Türk Medeni Kanunu-Borçlar Kanunu, 4. Baskı, Ġstanbul,
Ekim 2001, s. 703. 58
Uygur, s. 894-895. 59
Uygur, s. 987. 60
Ġpekçi Nizam, Ġcra Mahkemesi Tatbikatı ve Ġcra Ġflas Suçları, 2. Bası, Ankara,
Kasım 2005, s. 579.
61
2.4. ġĠRKET YÖNETĠCĠSĠNĠN SORUMLULULUĞUNU
GEREKTĠREN SUÇLAR
TTK.nda sayma yoluyla gösterilen sermaye Ģirketlerinden olan
anonim Ģirketler yönetim kurulu, limited Ģirketler ise müdürler
tarafından idare ve temsil olunurlar. ġirketler icrai faaliyetlerini
yürütmek üzere müdür ya da baĢka unvanlarla personel de
çalıĢtırabilirler. Kanun koyucu takip hukukuna iliĢkin yasal
düzenlemeleri yaparken çatıĢan iki menfaat arasında bir denge kurmak
istemiĢtir. Çünkü takip hukukunun temelinde çatıĢan iki yarar vardır.
Bir tarafta, alacağını elde edemeyen veya bu nedenle zarara uğrayan
alacaklı ve onun malvarlığı ile ilgili korunan hukuki değer, diğer
tarafta ise borcunu ödemeyen veya ödememek suretiyle alacaklıyı
zarara uğratan borçlunun yararı. Bu bakımdan, takip hukukunda
getirilen yasal düzenlemelerin amacı, sadece borçlunun
cezalandırılması değil; menfaat çatıĢmasında, alacağın tahsilinin
sağlanması veya tahsil yanında zararın da ödettirilmesi ve böylece,
aynı zamanda bu yolla hukuk düzeninin ve toplumsal düzenin
sağlanmasıdır. Bununla birlikte, kanun koyucu bazı durumlarda, icra
takibi ile ilgili iĢlemlerin etkinliğinin sağlanması amacıyla, takip
içinde yapılabilecek kötü niyetli davranıĢlara engel olabilmek için,
bazen de kanunda öngörülen bir yükümlülüğün ihlal edilmesi
sonucunda kamu otoritesinin etkinliğine zarar verilmesini önlemek
için, cezaî yaptırımlar da öngörmüĢtür61
.
TTK., genel itibariyle liberal nitelikte bir yasa olup, cezai
hükümleri oldukça sınırlıdır. Bu durum, anılan Kanun‟un bir eksikliği
olarak düĢünülmemelidir. Çünkü, TTK., ticaret, endüstri ve hizmet
sektörünün kendisine özgü hukuki iliĢkilerini düzenlenmeyi
amaçlayan bir kanundur. TTK.ndaki cezai düzenlemeler, özellikle
61
AĢık Ġbrahim, “Ġcra ve Ġflâs Kanunu‟nda Yer Alan Cezaî Hükümler (M.331–
354)ve Anayasa‟nın 38. Maddesinin Sekizinci Fıkrası”, http://e-akademi.org
(13.07.2008)
62
Ģirket tüzel kiĢiliğini, pay sahiplerini ve üçüncü kiĢileri korumayı
amaçlamaktadır. Örneğin, ticari defterlerin hiç veya kanuna uygun
Ģekilde tutulmaması, ticaret siciline tescil ve kayıt için kötü niyetli
gerçeğe aykırı beyanda bulunulması, ticaret unvanıyla ilgili
düzenlemelere aykırı hareket edilmesi, pay sahibinin Ģirket sırlarını
ifĢa etmesi, kuruluĢta sermaye olarak konulan veya sonradan
devralınması kararlaĢtırılan ayınlara değer biçilmesinde hile yapılması
hallerinde TTK. ilgililer hakkında hapis ve/veya adli para cezaları
öngörmüĢtür.
TTK.ndaki hükümler dıĢında, anonim ve limited Ģirket
yöneticilerinin cezai sorumluluğu ile ilgili olarak değiĢik kanunlarda
düzenlemeler yer almaktadır. Vergi Usul Kanunu (VUK) ile ĠĠK.,
buna örnektir. Ceza sistemi açısından, genel düzenleme olan TCK.nda,
Ģirket yöneticileri tarafından iĢlenebilen ya da Ģirket yöneticiliği
sıfatının suçun ağırlaĢtırılmıĢ halini oluĢturan hükümler
bulunmaktadır. Bu düzenlemelerden biri de örneğin, TCK.nun 155
inci maddesinde düzenlenmiĢ olan “Güveni Kötüye Kullanma”
suçudur62
.
Diğer taraftan, modern cebri icra borçlunun malvarlığı
üzerinde gerçekleĢtirildiğinden, kural olarak borçlunun Ģahsı üzerinde,
herhangi bir cebir uygulanmaması tercih edilmektedir. Bununla
birlikte, özellikle takip prosedürünün sağlıklı iĢlemesini sağlamak,
kötü niyetli borçlular ile üçüncü kiĢilerin davranıĢlarına engel olmak
ve Ģirketler yönünden, Ģirket adına ve namına iĢlemlerde ve
tasarruflarda bulunan Ģirket yöneticilerinin kanuna aykırı eylemlerini
önlemek amacıyla, ĠĠK.nun Onaltıncı Babı‟nda icra ve iflas hukuku
özelliklerinden kaynaklanan bir takım suçlar düzenlenmiĢtir. Ġcra ve
iflas suçları, büyük bir çoğunlukla ĠĠK.nda düzenlenmiĢ olmakla
62
Yavuz Mustafa, “ġirket Yöneticileri Açısından Güveni Kötüye Kullanma Suçu”,
E-YaklaĢım / Haziran 2007 / Sayı: 47,
http://www.yaklasim.com/mevzuat/dergi/makaleler/2007069382.htm (13.07.2008)
63
birlikte, hileli iflas (Mad. 161), taksirli iflas (Mad. 162) ve muhafaza
görevini kötüye kullanmak (Mad. 289) suçu gibi, icra ve iflas
suçlarının TCK.nunda da düzenlendiği gözlemlenmektedir.
64
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TĠCARĠ ĠġLETMEDE YÖNETĠCĠNĠN SORUMLULUĞU
3. TĠCARĠ ĠġLETME YÖNETĠCĠLERĠ VE
SORUMLULUKLARI
Hukukumuzda ticaret Ģirketlerinin yöneticilerinin hukuki ve
cezai sorumluluğunu düzenleyen birçok hüküm mevcuttur. Bu
hükümlerin, TTK.nunda toplu bir biçimde düzenlenmeyip,
sorumluların sıfatları ve bunların yaptıkları iĢlerin türüne göre, dağılan
bir sistem uygulandığı görülmektedir. Bu düzenlemeleri aĢağıda
Ģekilde açıklamak mümkündür.
-Yöneticilerin Sorumluluğu ile Ġlgili BaĢlıca TTK. Hükümleri:
Genel sorumluluk halleri, TTK. madde 336-341‟de düzenlenmiĢtir.
Yine, TTK.nun 20 nci maddesinin 2 nci fıkrasına göre, Ģirket
yöneticilerinin basiretli bir tüccar gibi davranmaları gerekmektedir63
.
Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu açıkça düzenleyen ve bu
63
“Kanun hükmünde belirtilen „basiret‟ kelimesinin sözlük anlamı; sağgörü, biliĢ,
kavrayıĢ ve akıllılıktır. Buna göre, Tüm bu kavramlar esasen sübjektif olup neye
göre tespit edileceği bir yorum meselesidir ve kiĢiden kiĢiye değiĢebilir. Bu sebepten
dolayı yazarlar, basiretli iĢ adamı gibi hareket mükellefiyeti tayinde objektif ölçüler
kullanılması gereğini haklı olarak savunmuĢlardır. Burada; kendisiyle aynı sınıfa
dahil tedbirli ve muktedir bir tacirin aynı durumda göstereceği ihtimam objektif ölçü
olarak nazara alınmaktadır. Yargıtay‟a göre bir tacirin göstermeye mecbur olduğu
basireti, her tacirin adeten tahmin edebileceği hususlarla ölçmek lazımdır. Kimsenin
önceden tahmin edemeyeceği ve vukuun en uzak ihtimaller dahilinde bulunan
hususlar ve aynı Ģeylerin baĢkası tarafından yapılamayacağı haller basiretsizlik
olarak kabul edilemez. Bu ölçüler kesin olmayıp her muameleye ve olaya göre ayrı
ayrı tayin edilmelidir Yargıtay‟a göre, basiretli iĢ adamı gibi hareket etmek,
„bugünün ve istikbalin piyasa durumunu tacirin iĢlemi yaptığı sırada göz önünde
tutması‟ demektir. Buna benzer baĢka bir tarife göre de, basiretli hareket etmek,
„bugünün ve geleceğin koĢullarını gerçek ve ölçülü bir Ģekilde
değerlendirebilmektir.‟ Tüm yazarlar, basiret kavramı ile ilgili olarak hemen hemen
aynı Ģeyleri belirtmektedir. Bize göre de basiret; tacirin gerek hukuki gerekse fiili
muamelelerde göstermesi gereken dikkat, ihtimam ve tedbir demektir. Tacir tüm bu
hukuki ve fiili faaliyetlerini yaparken, ticari hayatın gerektirdiği tüm tedbirleri
alacak ve meydana gelebilecek değiĢmeleri önceden tahmin etmeye çalıĢarak,
taahhütler altına girmesi gerekecektir. Burada belirttiğimiz sübjektif kavramların
yani dikkat, ihtimam ve tedbirin tayininde ise objektif ölçülerin kullanılması gerekir.
Tacirden beklenen basiretli hareketler, aynı faaliyet sahasında çalıĢan vasat bir
tacirden beklenebilecek hareketlerdir.” Saday Okay, “Basiretli Tacir Gibi Davranma
Yükümlülüğü” http://www.turkhukuksitesi.com/makale_139.htm (10.10.2008)
65
sorumluluğa dolaylı olarak yol açan TTK.nda yer alan özel
hükümlerin baĢlıcaları; 53, 65, 67, 275, 308-310, 321, 332, 334, 335,
342, 346, 363, 399, 412, 433, 450, 473 ve 474 üncü maddelerde
düzenlenmiĢtir. Ancak, genel ve özel sorumluluk halleri, bu
sayılanlardan ibaret olmayıp; 336/5 ncı maddede yer alan “Gerek
Kanunun gerek esas mukavelenin kendilerine yüklediği sair
vazifelerin, kasten veya ihmali neticesi olarak yapılmaması”
hükmünden hareketle, TTK.nun 137, 271, 304, 320, 324, 327 nci
maddeleri ile diğer bazı maddelerin ihlal edilmesi Ģeklindeki eylemler,
yönetim kurulu üyelerinin uymakla yükümlü tutulduğu esas sözleĢme
hükümlerinin ihlali olarak, özel sorumluluk hali Ģeklinde kabul
edilmiĢtir.
-TMK. ve BK. Hükümleri: Sınırlı sorumluluk halleri olarak
düĢünülmemesi gereken, TTK. hükümlerine ilaveten, TMK. ve BK.
genel hükümleri de, üyelerin sorumluluğuna yol açabilmektedir.
TMK.nun 2 nci maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralı, haksız
fiillerle ilgili BK.nun 41-50 nci madde hükümleri, akde aykırı
hareketlerden doğan sorumlulukları düzenleyen 96 ncı madde hükmü,
çeĢitli durumlara göre üyelere uygulanabilmektedir.
-Diğer Kanunlar: Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu
düzenleyen hükümler sadece; TTK., MK. ve BK.nda yer alan
hükümlerden ibaret değildir. Bu kanunların yanında, daha birçok
kanunda yer alan hükümlerde yöneticilerin sorumluluğu
düzenlenmiĢtir. Örneğin, ödenmesi ihmal edilen vergi ve cezaların
mükelleflerden tahsil edilmemesi halinde yöneticileri sorumlu tutan
VUK.nun 10 uncu ve 333 üncü maddeleri, ĠĠK.nun 331-354 üncü
maddelerinde düzenlenen cezaların, yöneticilere verileceğini prensibe
bağlayan 345 inci maddesi, kusurlu ve hileli iflas hallerinde cezanın
yöneticilere verilmesini belirten 310, 311, 345 ile TCK.nun 161 ve
162 nci madde hükümleri gibi. Ayrıca, tüzel kiĢilerin yöneticilerinin
66
hukuki ve cezai sorumluluğunu düzenleyen konular da, yöneticiler
hakkında uygulama alanı bulmaktadır.
Görüldüğü üzere ticaret Ģirketlerinde yöneticilerin basiretli bir
tacir gibi davranmaları istenmiĢ ve çeĢitli hükümler ile sorumlulukları
düzenlenmiĢtir. Tüzel kiĢiliğin borcundan, ortakların sorumlu
olmaması ilkesinin, ekonomik sistemin geliĢmesine katkı sağladığı
düĢünülmektedir. Ancak, sınırlı sorumluluk ilkesi, her hukuk kuralı
gibi kötüye kullanılabilmektedir. Bu sebeplerle, tüzel kiĢiliğin bazı
amaçlar için perde olarak kullanılması halinde, bu perdenin
kaldırılacağı hususu çeĢitli yazarlar tarafından ortaya atılmıĢtır64
.
Yukarıda açıklanmaya çalıĢıldığı üzere, Ģirket yöneticilerinin
hukuka aykırı eylem veya eylemsizlikleri, değiĢik kanunlarda yer alan
çeĢitli maddelerle, gerek cezai yönden gerekse hukuki yönden Ģahsi
mal varlığına yönelmek suretiyle çizilmeye çalıĢılmıĢtır. Bu konu,
TTK.nun 336 ncı maddesinde, “Ġdare meclisi azaları Ģirket namına
yapmıĢ oldukları mukavele ve muamelelerden dolayı Ģahsen mesul
olamazlar. Ancak aĢağıda yazılı hallerde gerek Ģirkete gerek
münferit pay sahiplerine ve Ģirket alacaklılarına karĢı
müteselsilen mesuldürler.
1. Hisse senetleri bedellerine mahsuben pay sahipleri tarafından
vuku bulan ödemelerin doğru olmaması;
2. Dağıtılan ve ödenen kar paylarının hakiki olmaması;
3. Kanunen tutulması gereken defterlerin mevcut olmaması veya
bunların intizamsız bir surette tutulması;
4. Umumi heyetten çıkan kararların sebepsiz olarak yerine
getirilmemesi;
64
Topaloğlu Mustafa, “Anonim ve Limited ġirketlerde Tüzel KiĢilik Perdesinin
Kaldırılması”, Adana Barosu Dergisi, Yıl: 1/Sayı: 4, Ekim-Kasım-Aralık 2007, s.
7. Yanlı V., Anonim Ortaklıklarda Tüzel KiĢilik Perdesinin Kaldırılması ve Pay
Sahiplerinin Ortaklık Alacaklarına KarĢı Sorumlu Tutulması, Ġstanbul, 2000, s.
19-20.
67
5. Gerek kanunun gerek esas mukavelelerinin kendilerine
yüklediği sair vazifelerin kasten veya ihmal neticesi olarak
yapılmaması.
BeĢ numaralı bentte yazılı vazifelerden birisi 319 uncu madde
gereğince idare meclisi azalarından birine bırakılmıĢsa,
mesuliyetin ancak ilgili azaya yükletilmesi lazım gelip o
muameleden dolayı müteselsilen mesuliyet cari olmaz.”Ģeklinde
düzenlenmiĢtir.
Bu madde ile ilgili olarak Y.15.H.D.nin 16.01.2007 Tarihli ve
E. 2007/85, K. 2007/95 Sayılı, “Anonim Ģirketler birer sermaye
Ģirketi olup Ģirketin borçlarından dolayı ortakların haklarında
takip yapılamaz. Ancak anonim Ģirketin yönetim kurulu üyeleri
haklarında TTK.nun 336 ncı maddesine dayanılarak Ģirket
alacaklılarınca dava açılması mümkündür. Ancak bu davanın
açılabilmesi, 3 üncü kiĢilerin Ģirket hakkında takip yapıp sonuç
alamamaları halinde mümkün olabilir. Kusuru olmadığını ispat
eden yönetim kurulu baĢkan ve üyeleri mesul olmamaktadır.
Dolayısıyla yönetim kurulu üyelerinin sorumlu tutulabilmesi için
mahkeme kararına ihtiyaç vardır. Yönetim kurulu üyeleri
hakkında alınmıĢ bir mahkeme kararı bulunmadığından ve
ĠĠK.nun 257 nci maddesinde muaccel bir borç için ihtiyati haciz
Ģartları oluĢmadığından mahkemenin yönetim kurulu üyeleri
hakkında ihtiyati haciz kararı vermesinde, bir isabet
bulunmamaktadır.” Ģeklindeki kararı örnek gösterilebilir65
.
Günümüz ekonomik tablosunda, Ģirketlerin mantar gibi
açıldıkları ve temsilcileri vasıtasıyla piyasaya yüklü miktarlarda
borçlandıkları ve alacaklıların borçlarını ödemedikleri, genellikle
Ģeklen battıklarını gösterdikleri, iĢlerini terk etmek suretiyle,
alacaklılarını mağdur ettikleri ve Ģirket tüzel kiĢiliklerinin
65
Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası (12.06.2008)
68
korumasından yararlanarak serbestçe dolaĢtıkları, gözlemlenmektedir.
Bu hususlar göz önüne alınarak, Uyar‟ın da kısmen değindiği gibi,
kanımızca öncelikle bu tutum ve davranıĢ içinde olan Ģirket
yöneticilerinin iĢledikleri suçlar nedeniyle, Ġcra Mahkemelerinde seri
olarak yargılanmaları ve yönetici aleyhine verilecek mahkumiyet
kararından sonra da, bu Ģirket yöneticisi aleyhine açılabilecek hukuk
davası yoluyla, Ģahsi mal varlığına yönelinebilmesi ve özel hukuk
tüzel kiĢileri olmaları da göz önüne alınarak TCK.nda ve özel
kanunlarda yazılı olan güvenlik tedbirlerinin uygulanması imkanları
üzerinde durulmalıdır66
.
3.1. TĠCARĠ ĠġLETMEDE YÖNETĠCĠNĠN SORUMLULUĞU
SUÇU
ĠĠK.nun 333/a maddesinde, ticari iĢletmede yöneticilerin ceza
hukuku bakımından sorumluluğunu gerektiren suç tanımı yapılmıĢtır.
Bu madde “Ticari ĠĢletmede Yöneticinin Sorumluluğu” baĢlığını
taĢımakta olup, Ġcra ve Ġflas Kanununda DeğiĢiklik Yapılmasına Dair
17.07.2003 Tarihli ve 4949 Sayılı Kanun‟un67
90 ıncı maddesi ile
ĠĠK.na eklenmiĢtir. 4949 Sayılı Kanunu‟nun söz konusu madde
gerekçesinde maddenin getiriliĢ nedeni aynen, “Maddeyle, „Ticari
iĢletmede yöneticinin sorumluluğu‟, düzenlenmiĢtir. Burada, bir
ticari iĢletmede hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip
bulunan kiĢilerin alacaklıları kasten zarara sokmaları suç haline
getirilmektedir. Alacaklıları zarara sokmaktan maksat, ticari
iĢletmenin borçlarını kısmen veya tamamen ödememektir. Fiilin
cezalandırılabilmesi için failin kastının buna yönelik olması
Ģarttır. Hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip
bulunmayanların bu suçu iĢlemeleri olanaksızdır. Bir ticari
66
Uyar Talih. “Ġcra ve Ġflas Kanununda DeğiĢiklik Yapılmasına Dair Kanun‟ların
Getirdiği Yenilikler ve Ġçtihatlar”, Zonguldak Barosu Yayını, Zonguldak, t.y., y.y.,
s. 111. 67
Söz konusu Kanun için bkz. Resmi Gazete 30.07.2003, Sayı: 25184.
69
iĢletmede kimlerin hukuken yönetim yetkisine sahip olacağı
Ticaret Hukuku mevzuatında gösterilmiĢtir. Ancak, zaman zaman
bazı kiĢilerin bu yetkiyi fiilen kullanabildikleri durumlar vardır.
Bazen bu, hukuken yönetim yetkisine sahip bulunanların rızasıyla
olabilmesine karĢın, bazı durumlarda zor kullanarak da
olabilmektedir. ĠĢte bu kiĢilerin ticari iĢletme adına yaptıkları
iĢlem veya eylemlerle alacaklıları kasten zarara sokmaları suç
haline getirilerek alacaklıların haklarına önemli bir koruma
getirilmiĢtir.
Ticari Ceza Hukukun en temel prensiplerinden biri, ekonomik
suça ekonomik yaptırımların uygulanmasıdır. Hürriyeti bağlayıcı
ceza istisnai bir yaptırım olarak uygulanabilir. Burada bu
prensibe riayet edilmiĢ hürriyeti bağlayıcı ceza sınırlı tutulmuĢtur.
Suçun taksirle, yani tedbirsizlik, dikkatsizlik, meslek ve sanatta
acemilik, nizamat, evamir ve talimata aykırılık yapılarak
iĢlenmesi mümkündür. Bu durumda faile sadece para cezası
öngörülmüĢtür.
Burada düzenlenen suçların takibi suçtan zarar görenin
Ģikâyetine bağlanmıĢ, böylece mağdurun mağduriyetinin ortadan
kaldırılmasına olanak tanınmıĢtır. Bilindiği gibi, Ģikâyetten
vazgeçme veya Ģikayetin geri alınması, ahlaka aykırı olmamak
kaydıyla Ģarta bağlanabilir. Vazgeçme veya geri almanın,
mağduriyetin giderilmesi Ģartına bağlanması ahlaka aykırı
olmaz.68
” Ģeklinde açıklanmaktadır.
Daha sonra, Ġcra ve Ġflas Kanununda DeğiĢiklik Yapılmasına
Dair 31.05.2005 Tarihli ve 5358 Sayılı Kanun‟un69
4 üncü maddesi ile
bu maddede değiĢiklik yapılarak, madde bu günkü halini almıĢtır. Bu
68
Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan, s. 6495-6496. 69
Söz konusu Kanun için bkz. Resmi Gazete 01.06.2005, Sayı: 25832 (Mükerrer.)
70
değiĢikliğin temel nedeni madde gerekçesinde de açıkladığı üzere,
5237 Sayılı TCK. hükümlerine uyarlamanın yapılmasıdır. Bu husus
madde gerekçesinde, Ġcra ve Ġflas Kanununun söz konusu 333/a
maddesinde ticari iĢletmede yöneticilerin ceza hukuku
bakımından sorumluluğunu gerektiren suç tanımının yapıldığı ve
bu tanımdaki yaptırım sisteminin 5327 sayılı TCK‟na
uyarlanmasını sağlamak amacını taĢıdığı belirtilmektedir.
5358 Sayılı Kanun ile değiĢiklik yapılan bu maddede, “Ticaret
Ģirketlerinde hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip
olanların alacaklıları zarara uğratmak kastıyla ticari iĢletmenin
borçlarını kısmen veya tamamen ödemeyerek alacaklıları zarara
soktukları takdirde, bu iĢlem ve eylemlerin baĢka bir suç
oluĢturmaması halinde, alacaklının Ģikâyeti üzerine, altı aydan iki
yıla kadar hapis ve beĢ bin güne kadar adli para cezası ile
cezalandırılır. Birinci fıkradaki suç taksirle iĢlendiği takdirde,
alacaklının Ģikâyeti üzerine, fail hakkında zararın ağırlığına göre
iki bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur.” hükmü yer
almaktadır. Görüldüğü üzere, “bir ticari iĢletmede hukuken veya
fiilen yönetim yetkisine sahip bulunan kiĢilerin, alacaklıları kasten
zarara sokmaları” suç haline getirilmiĢtir. Alacaklıları zarara
sokmaktan amaç, ticari iĢletmenin borçlarını kısmen veya tamamen
ödememektir.
3.2. SUÇUN UNSURLARI
TTK.nda sayılan sermaye Ģirketleri, yönetim kurulu ve
temsilciler tarafından da idare ve temsil olunurlar. Ayrıca, Ģirketler,
icrai faaliyetlerini yürütmek üzere, müdür ya da baĢka unvanlarla da
personel çalıĢtırabilirler. Bunun yanında, 4949 Sayılı Kanun‟un
gerekçesinde de yer verildiği üzere, zaman zaman bazı kiĢilerin bu
71
yetkiyi fiilen kullanabildikleri durumlar vardır70
. Bazen bu, hukuken
yönetim yetkisine sahip bulunanların rızasıyla olabilmesine karĢın,
bazı durumlarda zor kullanarak da olabilmektedir71
. ĠĢte bu kiĢilerin
ticari iĢletme adına yaptıkları iĢlem veya eylemlerle de alacaklıları
zarara uğratmaları söz konusu olabilir. TTK. genel itibariyle liberal
nitelikte bir kanun olup, cezai hükümleri oldukça sınırlıdır. Bu durum,
anılan Kanun‟un bir eksikliği olarak düĢünülmemelidir. Zira, TTK.
ticaret, endüstri ve hizmet sektörünün kendisine özgü hukuki
iliĢkilerini düzenlenmeyi amaçlayan bir kanundur.
TTK.ndaki cezai düzenlemeler, özellikle Ģirket tüzel kiĢiliğini,
pay sahiplerini, üçüncü kiĢileri ve dolayısıyla ticari yaĢamı korumayı
amaçlamaktadır. Örneğin, ticari defterlerin hiç veya kanuna uygun
Ģekilde tutulmaması, ticaret siciline tescil ve kayıt için kötü niyetli
gerçeğe aykırı beyanda bulunulması, ticaret unvanıyla ilgili
düzenlemelere aykırı hareket edilmesi, pay sahibinin Ģirket sırlarını
ifĢa etmesi, kuruluĢta sermaye olarak konulan veya sonradan
devralınması kararlaĢtırılan ayınlara değer biçilmesinde hile yapılması
hallerinde, TTK. ilgililer hakkında hapis ve/veya adli para cezaları
öngörmüĢtür.
Yukarıda açıklandığı üzere, TTK. yanında, ĠĠK.nda da bu tür
suç ve ceza ile ilgili icra ve iflas suçları adı altında düzenlemeler yer
almaktadır. Bu düzenlemelerden biri de, ĠĠK.nun 333/a maddesidir.
Maddenin henüz kısa sayılabilecek bir zaman dilimi öncesinde yasaya
eklenmesi ve çok fazla karĢılaĢılan bir suç türü olmaması nedeniyle,
yargısal kararlar ile maddenin anlamı ve içeriği henüz ortaya
70
Y.17.H.D.nin 07.12.2006 Tarihli ve 5090/8899 Sayılı Kararında, “…Ģirketi
hukuken yönetim yetkisine sahip olmadıkları belirlenen sanıklar YaĢar ve
Erdinç‟in fiili yönetim yetkisine sahip olup olmadıklarının tespiti için usulünce
araĢtırma yapılıp sonucuna göre, sanıkların hukuki durumunun tayini
gerekir.” denilmiĢtir. Bkz.Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan, s. 6503-6504. 71
ĠĠK.nun 333/a maddesinde, 4949 Sayılı kanun ile yapılan değiĢikliğe ait Hükümet
Gerekçesinde bu ifadelere aynen yer verilmektedir. Bkz. Oskay-Koçak-Deynekli-
Doğan, s. 6495-6496.
72
konulmamıĢtır. Diğer taraftan, öğretide de bu suç hakkında görüĢlere
yer verilmediği görülmektedir. ĠĠK.nu açıklayan kitaplarda ise, söz
konusu maddenin altında açıklama bölümünde, icra yargılamasının
genel tekrarının yapılmasıyla yetinildiği, henüz maddenin özüne
iliĢkin tartıĢmalara yer verilmediği gözlemlenmektedir. Bu nedenlerle,
bu madde ile ilgili olarak korunan hukuki değer, suçun fail veya
failleri, manevi unsur gibi, tüm unsurlar ayrıntılı bir biçimde
incelenmeye çalıĢılacaktır.
4949 Sayılı Kanun‟un gerekçesinde de yer verildiği üzere,
ticari yaĢam ile ilgili ceza hukukunun en temel prensiplerinden biri,
ekonomik suça ekonomik yaptırımların uygulanmasıdır. Hürriyeti
bağlayıcı ceza, istisnai bir yaptırım olarak uygulanmaktadır. Bu
maddede de, bu prensibe riayet edildiği ve hürriyeti bağlayıcı cezanın
sınırlı tutulduğu görülmektedir. Ancak, 4949 Sayılı Kanun ile
öngörülmüĢ olan “altı aydan iki yıla kadar hapis cezası”, daha sonra,
5358 sayılı Kanun ile yapılan değiĢiklik sırasında, aynen korunmuĢ ve
daha önce 4949 sayılı Kanun ile öngörülmüĢ olan dört milyar liradan
dört yüz milyar liraya kadar ağır para cezası, “beĢ bin güne kadar adli
para cezası” olarak yeniden düzenlenmiĢtir.
3.2.1. KORUNAN HUKUKÎ DEĞER
Tüm suçlar bir veya birden fazla hukuki değeri korurlar. Suç,
toplumsal düzenin devamı açısından korunması gereken hukukî
değerlerin açık ve bilinçli bir ihlali veya en azından bu değerleri
korumaya matuf kurallara özensizlik niteliği taĢıyan insan
davranıĢlarıdır. Bu bakımdan, tüm hukuk kurallarının temelinde bir
hukuki değer yattığı kabul edilmektedir. Bunun sonucu, davranıĢ
normları, toplumda hukukî değer düĢüncelerinin oluĢumunu sağlarlar.
DavranıĢ normlarıyla koruma altına hukukî değer, kiĢi ile ilgili
olabildiği gibi, eĢyaya da iliĢkin olabilir. Bu değerlere saldırının
73
anlamı, kiĢinin gerçekleĢtirdiği eylemle, bu ideal değerleri
tanımadığını, onun geçerliliğine karĢı çıktığını ortaya koymaktır72
.
Yukarıda açıklanan görüĢ çerçevesinde, Ticari ĠĢletmede
Yöneticinin Sorumluluğu Suçu‟nu düzenleyen ĠĠK.nun 333/a
maddesinde, iki hukukî değerin korunduğu anlaĢılmaktadır. Bu hukukî
değerleri belirlemek için suçun unsurlarından yararlanılabilir. Suçun
oluĢumu için, ticari yaĢamın bir parçası olan ve sermaye birikimleri ile
ticari yaĢama katkıda bulunan ticari Ģirketlerin, borçlarını tamamen
veya kısmen ödememek suretiyle, alacaklıları zarara sokmaları
aranmaktadır. Dolayısıyla, Ģirketlerin organları tarafından mevzuata ve
Ģirketlerin iç düzenlemelerine uygun bir biçimde hareket etmeleri ve
borçlarını ödemeleri gerekmektedir. Dolayısıyla, ilk olarak Ģirketlerin
iĢleyiĢine ve organlarına güvenirliliğin korunmak istenildiği
anlaĢılmaktadır. Diğer taraftan, maddede öngörüldüğü üzere,
alacaklıları zarara sokmak kastı ve zararın gerçekleĢmesinden söz
edildiğinden, ikinci olarak korunmak istenen hukukî değerin,
malvarlığına-eĢyaya ait olduğu sonucuna varılmaktadır. Ancak, suçun
maddi konusunun alacaklıların mal varlığı olduğu hususunu, göz ardı
etmemek gerekmektedir.
3.2.2. TĠCARET ġĠRKETĠ OLMA ZORUNLULUĞU
Ġkinci Bölüm‟de ayrıntılı Ģekilde açıklandığı üzere, ticaret
ortaklıklarından ticaret Ģirketleri Ģeklinde meydana getirilen
ortaklıkların; TTK.nun 136 ncı maddesine göre, sınırlı sayıda tipleri
ve oluĢumları gösterilmek suretiyle belirlenmiĢtir. Bu bakımdan,
ticaret Ģirketlerinin numerus clausus Ģeklinde belirlendiği kabul
edilmektedir. Ticaret Ģirketlerinin tipleri ve oluĢumlarının kanunla ve
numerus clausus ilkesi doğrultusunda belirlenmiĢ olması karĢısında,
söz konusu Ģirketlerin mutlaka kanunda gösterilen Ģirket tiplerinden
72
Özgenç Ġzzet, Türk Ceza Kanunu Gazi Ģerhi, Genel Hükümler, Ankara, 2005,
s. 199-200.
74
birine uyma zorunluluğu kendiliğinden ortaya çıkarmaktadır.
Dolayısıyla, TTK.nda yer verilen ticaret Ģirketi türlerinden birine
uymayan ortaklıklar hakkında, TTK. hükümleri yerine, BK.nun 520
nci maddesindeki “Bir Ģirket Ticaret Kanununda tarif edilen Ģirketlerin
mümeyyiz vasıflarını haiz değil ise, bu bap ahkamına tabi adi Ģirket
sayılır.” hükmü uygulanacaktır. Dolayısıyla, ĠĠK.nun 333/a
maddesinde belirlenen ticari iĢletmede yöneticinin sorumluluğu
suçunun oluĢabilmesi için gerekli yasal unsurlarından biri olan,
TTK.nun 136 ncı maddesinde sayılan, “…kollektif; komandit;
anonim; limited ve kooperatif Ģirketlerden…” hükmü uyarınca, bu
Ģirket tiplerinden biri olması aranmaktadır.
Bu nedenle, ticari iĢletmede yöneticinin sorumluluğu suçundan
söz edilebilmesi için mutlaka, TTK.nu hükümlerine göre kurulmuĢ,
faaliyetleri resmi olarak sonlandırılmamıĢ ve suçun iĢlendiği sırada
halen faaliyette bulunan bir ticaret Ģirketinin mevcut olması
gerekmektedir. Örneğin, Ģirketin fesih edilmiĢ veya çalıĢma izninin
TCK. hükümlerine göre, güvenlik tedbiri sonucu kaldırılmıĢ olması
hallerinde, ticari Ģirketten söz edilmesi mümkün olamaz. Bu
bakımdan, hukuki iĢlem yapıldığı sırada bir Ģirket var ve bu Ģirketin
yetkili temsilcisi bu Ģirket adına iĢlem yapmıĢ, daha sonra takip
sırasında Ģirket tasfiye edilmiĢ ise, bu Ģirketin yetkili temsilcisi tasfiye
nedeniyle örneğin, mal beyanında bulunmamıĢsa ne olacaktır sorusu
akla gelebilir. Bu durumda mahkeme, bu Ģirketin tasfiye edilip
edilmediğini ve bu hususun ticaret sicilinde ilan edilip edilmediğini
araĢtıracak, eğer takip tarihinde tasfiye tamamlanmıĢ ve bu konu
Ticaret Sicili Gazetesi‟nde yayınlanmıĢ ise, artık sanığın mahkûmiyeti
yoluna gidilememesi gerekecektir.
75
3.2.3. FAĠLĠN TĠCARĠ ġĠRKETTE YÖNETĠCĠ OLMASI
Suç, Devlet tarafından konulan ve empoze edilen bir yasağın
ihlali olduğu için, her suçun bir aktif süjesi vardır. Suçu iĢleyen kiĢiye,
fail-suçun aktif süjesi denilmektedir. Fail, genellikle herhangi bir kiĢi
olabileceği gibi, belli görevlerde bulunan veya belli statüde olan veya
belirli nitelikleri taĢıyan kiĢiler de olabilir. Sadece belli görevlerde
veya statüde veya nitelikte olan kiĢiler tarafından iĢlenebilen, baĢka bir
anlatımla düzenlenen normda yer verilen özel ve objektif nitelikleri
taĢıyan kiĢiler tarafından iĢlenebilen suçlar, özgü suçlar-mahsus suçlar
olarak adlandırılmaktadır73
. ĠĠK.nun 333/a maddesinde yazılı olan
Ticari ĠĢletmede Yöneticinin Sorumluluğu Suçu, maddede açıklandığı
üzere, sadece ticari Ģirkette hukuken veya fiilen yönetim yetkisine
sahip kiĢiler tarafından iĢlenebildiğinden, bu suç özgü suç‟tur.
ĠĠK.nun 333/a maddesinin gerek madde baĢlığında gerekse
madde metninde belirtildiği üzere, Ticari ĠĢletmede Yöneticinin
Sorumluluğu Suçu‟nun failinin mutlaka, bir ticaret Ģirketinde hukuken
veya fiilen yönetici olması, baĢka bir anlatımla yönetim yetkisine
sahip kiĢi olması zorunludur. Ancak, Ģirket yöneticileri, ĠĠK.nun 345
inci maddesinde, tüzel kiĢinin müdürleri, mümessil ve vekilleri,
tasfiye memurları, yönetim kurulu baĢkan ve üyeleri ve murakıp ve
müfettiĢler olarak belirlenmiĢtir. Bu kiĢilerin, tüzel kiĢinin türüne
göre, yönetim kurulu baĢkan ve üyeleri, ticaret Ģirketlerinde murahhas
üyeler, müdür veya müdürler ile Ģirketin sürekli avukatı, mali müĢaviri
ve tüzel kiĢinin yetkili temsilcisi, murakıplar, kooperatiflerde yönetim
kurulu üyeleri ile birlikte denetçiler, oldukları kabul edilmektedir74
.
Dolayısıyla, 333/a maddesindeki suç failinin, bu sayılan kiĢilerden biri
olması kanunun aramıĢ olduğu ön koĢul‟dur75
. Bu koĢul olmadan,
73
Özgenç, s. 221-222. 74
Ġpekçi Nizam, Açıklamalı-Ġçtihatlı Uygulama Örnekli, Ġcra ve Ġflas Kanunu
Tatbikatı (ġerh), BeĢinci Basım, II. Cilt, Ankara, Ekim 2005, s. 1498. 75
Y.17.H.D.nin 26.05.2003 Tarihli ve E. 2003/3043, K. 2003/4981 Sayılı, ĠĠK.nun
337/a maddesinde yazılı olan ticareti terk etmek suçu ile ilgili olarak vermiĢ olduğu
76
suçun oluĢumundan da söz etmek olasılığı bulunmamaktadır. Bununla
birlikte, 333/a maddesinde, “Ticaret Ģirketlerinde hukuken veya fiilen
yönetim yetkisine sahip olanlar…” Ģeklinde bir ifadeye yer
verildiğinden, yukarıda sayılan hukuken yönetim yetkisine sahip olan
kiĢiler yanında, bu yetkiyi fiili olarak elinde bulunduran ve kullanan
kiĢilerin de olduğu anlaĢılmaktadır. Bu hususun, söz konusu maddenin
gerekçesinde de açıkça ifade edildiği görülmektedir. Fiili yönetim
yetkisi, bazen hukuken yönetim yetkisine sahip bulunanların rızasıyla
olabilmesine karĢın, bazı durumlarda da zor kullanılarak
olabilmektedir. Özellikle, bu duruma gecekondu ticaret Ģirketi-naylon
Ģirket-tabela Ģirketleri denilen ve patronlar tarafından emrinde çalıĢan
personel adına kurulan, fakat Ģirketin yönetimi fiili olarak dıĢarıdan
kendileri tarafından kullanılan Ģirketlerde rastlanılmaktadır.
Bir Ģirkette hukuken yönetim yetkisine sahip olanların kimler
olduğu, Ģirketler hukuku uyarınca Ticaret Sicil Memurluğu‟ndan
sorularak belirlenebilir. Bu konu da ikinci bölümde ayrıntılı olarak
incelenmiĢtir. Ancak, ticaretin sicilinde Ģirketin yönetimi ile ilgili
olarak farklı kiĢiler kayıtlı olsa dahi, fiilen yönetim yetkisi baĢka
kiĢilerin elinde olabilir. Bir Ģirkette hukuken yönetim yetkilisini
bulmak ve ispat etmek ne kadar kolay ise, fiilen yönetim yetkilisin
bulmak ve ispat etmek de o kadar zordur. Gerçekten de, ülkemizde
Ģirkette çaycı veya hizmetli olarak çalıĢan kiĢiler üzerine, Ģirketlerin
kurulduğuna veya kurulu bulunan Ģirketlerin aktif ve pasifi ile bu ve
benzeri kiĢiler üzerine devredildiğine, ancak fiili olarak Ģirketin
baĢkaları tarafından yönetildiğine iliĢkin birçok örnek bulmak
mümkündür. Bu durumda, Ģirketi fiilen yönetim yetkisine sahip
olduğu iddia edilen kiĢilerin kimler olduklarının, ticari sicil yerine,
tanıklar ve baĢkaca kanıtlarla ispat edilebileceği açıktır. Y.17. H.D.nin
07.12.2006 Tarihli ve E.2006/5090, K. 2006/8899 Sayılı Kararında, bu
konunun, “Hakkında Ģikayetçi olunun X. Tic.Ltd.ġti.ne ait defter
Kararında, sanığın borçlu Ģirketi temsile ve ilzama yetkili olup olmadığının
araĢtırılması gerektiğini belirtmiĢtir.
77
ve belgeler üzerinde usulüne uygun inceleme yaptırılarak
mevcudunun müĢtekiye olan borcu karĢılayabilecek nitelikte olup,
olmadığının belirlenmesi, Ģirketi hukuken yönetim yetkisine sahip
olmadıkları belirlenen sanıkların, fiili yönetim yetkisine sahip
olup olmadıklarının saptanması için usulünce araĢtırma yapılıp
sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun tayini gerektiği
gözetilmeden, eksik soruĢturma ile yazılı biçimde hüküm
kurulması, bozmayı gerektirmiĢ…” Ģeklinde gerekçelendirildiği
görülmektedir76
.
Bu durumda, bu kiĢiler hukuken yönetim yetkisine sahip
olmamalarına karĢın, söz konusu suçun faili olabileceklerdir.
3.2.4. TĠCARĠ ĠġLETMENĠN BORÇLARININ KISMEN VEYA
TAMAMEN ÖDENMEMESĠ
333/a maddesinde, “…ticari iĢletmenin borçlarını kısmen
veya tamamen ödemeyerek alacaklıları zarara soktukları
takdirde,…” ifadesine yer verildiği görülmektedir. Bu ifadeden
anlaĢılması gereken, yönetim yetkisine sahip kiĢilerin, Ģirket aktifini
artıran ve Ģirket alacaklılarının alacaklarını kısmen veya tamamen
ödememek suretiyle pasifini çoğalmak ve zarara uğratmaktır. Bu
düzenleme ile Ģirket yöneticilerinin, ticari iĢletme adına yaptıkları
iĢlem veya eylemlerle alacaklıları kasten zarara sokmaları suç haline
getirilerek, alacakların haklarına önemli ölçüde bir koruma
getirilmiĢtir
Yukarıda da açıklamaya çalıĢtığım gibi, bu madde ile korunan
hukuki değerlerden biri de, kiĢilerin mal varlığıdır. Hukuki himayenin
konusunu malvarlığı oluĢturmaktadır. Malvarlığına karĢı iĢlenen
suçlarda, maddede de açıklandığı üzere, bir zararın gerçekleĢmesi
76
Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan, s. 5503-6504.
78
zorunlu bir koĢuldur. ġayet, maddenin korumuĢ olduğu değerlerde,
hukuken önemi olan bir zarar meydana gelmemiĢ ise, bu suçun
oluĢtuğundan söz etmeye olanak bulunmamaktadır. Çünkü, hukuk
düzeni istisnai olarak tehlike suçları dıĢında, zararsız eylemleri
cezalandırmaz. Dolayısıyla, bu suç bir zarar suçu‟dur. Söz konusu
maddenin açıkça gerçekleĢmesini istediği zarar, malvarlığına iliĢkin
zarardır. Ancak, mağdurun zarara uğradığını iddia etmesiyle, zararın
meydana geldiği kabul edilemez. Objektif kriterlere göre, mağdurun
borçlarının kısmen veya tamamen ödenmediğinin saptanması
gerekmektedir. Kısmen ödememe, örneğin 5.000 TL.lık bir borcun,
2.500 TL.lık kısmının ödenmesini, tamamen ödememe de söz konusu
paranın hiçbir Ģekilde ödenmemesini ifade eder.
Bu nedenlerle, Y.16.H.D.nin 27.12.2006 Tarihli ve E.
2006/5612 ve K. 2006/8353 Sayılı kararında da yer verildiği üzere,
borcu kısmen veya tamamen ödememesinin saptanabilmesi açısından,
borçlu Ģirketin aktif ve pasiflerinin borçları karĢılamaya yeterli olup
olmadığının ve Ģirket adına açılmıĢ baĢkaca icra takiplerinin bulunup
bulunmadığının araĢtırılması gereklidir77
.
Fail, alacaklıya zarar verme kastını taĢısa ve bu amaçla
borcunu ödemeyerek pasif eylemini gerçekleĢtirse dahi, suçun
oluĢabilmesi için ayrıca alacaklının bu durumdan, zarar görmesi
gerekecektir. Zararın ekonomik olarak yıkıma kadar ulaĢması
gerekmez. Ancak, alacak miktarının düĢük olması nedeniyle,
alacaklının bundan etkilenmemesi, borcun daha sonra yüksek temerrüt
faizi ile birlikte tahsil edilerek, alacaklının temerrütten karlı çıkması
gibi durumlarda, alacaklının zarara uğramadığı kabul edilmelidir.
Alacaklı alacağını alamadığı için, iĢletmesini devam ettirebilmek
amacıyla, kredi çekmek zorunda kalmıĢ ise ve alınan kredinin faizi
tahsil edilen temerrüt faizinden yüksek ise, zararın oluĢtuğu kabul
77
Oskay-Koçak -Deynekli-Doğan, 6500-6501.
79
edilmelidir. Tüm bu Ģartların birlikte bulunması halinde anılan suç
oluĢacaktır.
3.2.5. FĠĠLĠN BAġKA BĠR SUÇU OLUġTURMAMASI
Bu maddede yer verilen düzenlenmenin en önemli özelliği,
Ģirket yöneticileri ile ilgili genel ve tamamlayıcı bir nitelik taĢımasıdır
Çünkü, ticaret Ģirketlerinde hukuken veya fiilen yönetim yetkisine
sahip olanların bu iĢlem ve eylemlerinin baĢka bir suç oluĢturmaması
halinde, ancak 333/a maddesi uygulanabilecektir. ġayet, bu kiĢilerin
eylem ve iĢlemleri bir baĢka suçu veya unsurunu veya nitelikli halini
oluĢturmakta ise, bu maddenin uygulanması mümkün olmayacaktır.
Y.16.H.D.nin 30.01.2007 Tarihli ve E. 2006/5420, K. 2007/95 Sayılı
kararında, bu konu, “Sanığa isnat edilen ĠĠK‟nun 333/a maddesinde
düzenlenen suçun oluĢabilmesi için, sanığın eyleminin baĢka bir
suçu oluĢturmaması gerekmektedir. Ancak, bu halde sanık
cezalandırılabilecektir. Sanık hakkındaki suça konu takip
iĢleminin karĢılıksız çekler olduğunun iddia edilmesi karĢısında,
bu çeklerden dolayı sanık hakkında kamu davası açılıp
açılmadığı, varsa bu davaların kesinleĢip kesinleĢmediği ile
borçlunun borcunu karĢılamaya yetecek baĢka mal varlığı
bulunup bulunmadığı konusunda yargılama aĢamasında da takip
dosyasından farklı araĢtırmalar yapılıp sonuca göre, sanığın
hukuki durumunun tayin edilmesi gerekirken…” Ģeklinde
açıklanmıĢtır78
.
ġirkete ait malların mevcudiyetinin azaltılması veya Ģirket
mallarının gizlenmesi, diğer suçların konusudur. Failin, özel bir
davranıĢı gerekmeyip, borcunu ödeme olanağına sahip olmasına
karĢın, yalnızca, açıklanan kasta uygun olarak borcun ödenmemesi
durumunda, zarar koĢulunun da varlığı halinde suç oluĢacaktır.
78
Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan, s. 6499-6500.
80
3.2.6. MANEVĠ UNSUR
TCK. sisteminde suçlar, manevi unsur yönünden sübjektif
sorumluluk hali olan, kast veya taksir ile iĢlenebilirler. Gerek
TCK.nda gerekse özel ceza kanunları ile ceza hükümleri taĢıyan
kanunlarda yer verilen suçlar, genel olarak kasten iĢlenebilen
suçlardır. Bu nedenle, bu suçların kasten iĢlenebildikleri hususuna
yasal düzenlemede yer verilmez. Ancak, bu suçların taksirle
iĢlenebilmesi de mümkün ise, o takdirde, bu suçun taksirle iĢlenebilen
bir suç olduğu da ayrıca gösterilir. Çünkü, taksirli suçlar istisnai
niteliktedir.
333/a maddesi irdelendiğinde, Ticari ĠĢletmede Yöneticinin
Sorumluluğu Suçu‟nun kasten veya taksirle iĢlenebilen bir suç olduğu
anlaĢılmaktadır. Çünkü, maddenin birinci fıkrasında, “…kastıyla…”
sözcüğüne yer verilmesine karĢın, ikinci fıkrasında “Birinci fıkradaki
suç taksirle iĢlendiği takdirde…” ifadesine yer verilmek suretiyle,
bu suçun hem kasten hem de taksirle iĢlenebileceği açıkça ortaya
konulmuĢtur. Bu bakımdan, bu suçun manevi unsur açısından
oluĢumunu, kast ve taksir yönünden incelemek gerekmektedir.
3.2.6.1. SUÇUN KAST ĠLE ĠġLENMESĠ
TCK.nun 21 inci maddesinin birinci fıkrasında, suçun
oluĢumunun kastın varlığına bağlı olduğu vurgulandıktan sonra kast;
“Suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek
gerçekleĢtirilmesidir.” Ģeklinde tanımlanmıĢtır. Böylece, tanımda
kastın bilme ve isteme olduğu belirtilmek suretiyle, ceza hukuku
açısından irade teorisinin benimsendiği anlaĢılmaktadır79
.
79
Centel-Zafer-Çakmut, s. 383.
81
21 inci madde yer verildiği üzere, kastın iki türü
bulunmaktadır. Birinci fıkrada, doğrudan kast tanımlanmasına karĢın,
ikinci fıkrada, “KiĢinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların
gerçekleĢebileceğini öngörmesine rağmen, fiili iĢlemesi halinde
olası kast vardır.” denilmek suretiyle, olası kasta da yer verildiği
görülmektedir. “Kasten iĢlenebilen suçlar ilke olarak, hem doğrudan
hem de olası kastla iĢlenebilirler. Ancak, kanunundaki tanımda,
„bilerek‟ ifadesine yer verilmiĢ olan suçlar sadece doğrudan kastla
iĢlenebilirler80
.” Bu bakımdan, kanuni tanımda, „bilerek‟, „bildiği
halde‟, „bilmesine rağmen‟ gibi, açıkça ifadelere yer verilen suçların,
doğrudan kastla iĢlenebileceği, buna karĢılık bu ifadelere yer
verilmeyen suçların ise, doğrudan kastın yanında, olası kast ile de
iĢlenebileceği kabul edilmektedir81
.
333/a maddesinin birinci fıkrasında, “…alacaklıları zarara
uğratmak kastıyla…” ifadelerine yer verildiği görülmektedir. Bu
ifadelerden hareketle, ticari iĢletmede yöneticinin sorumluluğu
suçu‟nun kast ile iĢlenebilen bir suç olduğu anlaĢılmaktadır82
. Ancak,
yukarıda açıklandığı üzere, maddede „bilerek‟, „bildiği halde‟,
„bilmesine rağmen‟ gibi, ifadelere yer verilmemesine karĢın, suçun
oluĢumu için temel unsur “zarara sokmak kastı” olduğundan ve
bunun da öngörme dıĢında, kesin bir biçimde neticeyi istemeyi
kapsadığı anlaĢıldığından, bu suçun olası kast ile de iĢlenemeyeceği
düĢüncesindeyiz.
80
TCK.nun 21 inci maddesinin gerekçesi için bkz. Türk Ceza Kanunu, Adalet
Bakanlığı, s. 172-173. 81
Özgenç Ġzzet, s. 305. 82
Y.16.H.D.27.12.2006 Tarihli ve E. 2006/4835, K. 2006/8341 Sayılı Kararında,
“Borçlu sanıkların yetkilisi oldukları Ģirket hakkında yapılan haciz iĢleminde ticaret
sicilinde kayıtlı olduğu adreste baĢka bir Ģirketin bulunduğu tespit edildiğinden bu
Ģirkete ne Ģeklide devir yapıldığı bu devrin alacaklıları zarara sokmak maksadıyla
yapılıp yapılmadığı araĢtırılıp sonucuna göre hüküm kurmak gerekirken…”
denilmek suretiyle, söz konusu suçun kasten iĢlenmesi gerektiği açıkça
vurgulanmıĢtır. Bkz. Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan, s. 6500.
82
4949 Sayılı Kanun Tasarısı‟nda83
madde, “Bir ticari
iĢletmede hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip bulunan
kiĢiler, ticari iĢletmenin borçlarını kısmen veya tamamen
ödememek maksadıyla, iĢletme adına yaptıkları iĢlem veya
eylemlerle alacaklıları zarara soktukları takdirde,…” Ģeklinde
düzenlenmiĢtir84
. Ancak, madde üzerinde genel kurul görüĢmelerinde
milletvekillerince söz alınmamıĢ, açıklamada bulunulmamıĢtır. Fakat
maddenin yasalaĢması esnasında bir önerge verilmiĢtir. Önerge ile
maddenin “Ticaret Ģirketlerinde hukuken veya fiilen yönetim
yetkisine sahip olanların alacaklıları zarara uğratmak kastıyla…”
Ģekline dönüĢtürülmesi istenmiĢ ve madde bu önerge doğrultusunda
yeniden düzenlenmiĢtir. Önergenin gerekçesi, “Maddede öngörülen
cezanın, alacaklıları zarara uğratmak kastıyla, ticarî iĢletmenin
borçlarını kısmen veya tamamen ödemeyerek ve alacaklıları
zarara sokarak iĢlenmesi gerektiği tasrih edilmiĢ ve böylece, hileli
iflas hallerinde verilecek cezayı düzenleyen 311 inci maddede yer
alan alacaklıları zarara sokmak unsuru maddede düzenlenerek
terim birliği sağlanmıĢ ve uygulamada ortaya çıkabilecek
sıkıntıları gidermek amacıyla bu önerge verilmiĢtir.” Ģeklinde ifade
edilmiĢtir.
Buna durumda, maddenin tasarıda yer alan Ģeklinde “ ticari
iĢletmenin borçlarını kısmen veya tamamen ödememek
maksadıyla, iĢletme adına yaptıkları iĢlem veya eylemlerle
alacaklıları zarara soktukları takdirde,…” cezalandırma öngörülür
iken, önerge ile “…alacaklıları zarara uğratmak kastıyla ticarî
iĢletmenin borçlarını kısmen veya tamamen ödemeyerek” Ģeklinde
suçun unsurlarının belirdiği görülmektedir.
83
Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan, s. 6495-6496 84 T.B.M.M. (S. Sayısı: 372) Ġcra ve Ġflâs Kanununda DeğiĢiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu 1/718) T.C.BaĢbakanlık 12.12.2003
Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü Sayı: B.02.0.KKG.0.10/101-772/5508. http://www.tbb.org.tr/turkce/mevzuat/di%C4%9Fer/5092/5092%20Gerek%C3
%A7e.doc (28.05.2008)
83
Buna göre, Tasarıda borçlu Ģirket yöneticilerinin kasıtlarının
borçlarını ödememek Ģeklinde belirdiği, bu kasta ulaĢabilmek için ise,
yöneticilerin iĢletme adına yaptıkları iĢlem veya eylemlerin, bu amaca
yöneldiklerinin saptanmasının gerektiği açıktır. Borcu kısmen veya
tamamen ödememek kastının gerçekleĢmesi amacıyla, yöneticilerin
aktif olarak iĢlem veya eylemlere giriĢmemesi durumunda, suçun
oluĢabileceğinden söz etmek mümkündür. Ancak, önergenin kabul
edilmesi ile yasalaĢan metin bundan oldukça farklıdır. Öncelikle,
Ģirketin yönetim yetkisine sahip olanların kastı, alacaklıları zarara
uğratmak olmalıdır. Bu kasıt ile borç ödenmemeli ve alacaklılar zarara
sokulmalıdır.
Görüldüğü üzere, yasalaĢan metinde kast açıkça
vurgulanmıĢtır. Kast, bundan böyle Ģirketin borcunu ödemeyerek
menfaat elde edilmesi yerine, alacaklıya zarar vermeyi kapsamaktadır.
Eylem de farklıdır. ġirket yöneticilerinin bir eylem veya iĢlem
yapması gerekmeyip, eylem, borcu ödememek Ģeklinde, eylemsizlik
olarak belirmektedir. Temel bir anlatımla, söz konusu suç, ihmali
davranıĢla iĢlenebilen bir suçtur.
Diğer taraftan, suçlar genel kastla veya özel kastla
iĢlenebilmektedirler. “Genel kast, hareketin ve neticenin fail
tarafından istenmesi ve bilinmesidir. Suçun oluĢması için failin bilerek
ve isteyerek neticeyi gerçekleĢtirmeye yönelik hareketi yapmasının
yeterli görüldüğü hallerde, genel kast aranıyor demektir85
.” Bazı
suçlar yönünden genel kastın varlığı suçun oluĢumu için yeterli
görülmez. Ayrıca, failin belirli bir saikle hareket etmesi aranır. Failin
belirli saikle hareket etmesinin söz konusu olduğu durumlara özel kast
denilmektedir86
.
85
Centel-Zafer-Çakmut, s. 394. 86
DemirbaĢ, Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, YenilenmiĢ-GeniĢletilmiĢ 2.
Baskı, Ankara, 2005, s. 324.
84
Bu çerçevede kast yönünden söz konusu maddeyi
incelediğimizde, suçun manevi unsurunun özel kast olduğu sonucuna
varmaktayız87
. Zira, suçun oluĢumu için alacaklıları zarara uğratmak
kastıyla hareket edilmesi istenilmektedir. Bu ise, özel kasta iĢaret
etmektedir. Yani, failin borcu ödememek istemesi yeterli olmayıp,
ayrıca alacaklıları zarara sokmak saikinin de kendisinde bulunması
zorunludur. Özellikle, kriz dönemlerinde ve yine özellikle büyük
meblağlı borçlarda, borcun ödenmemesi alacaklının ekonomik
durumunu bozacak ve giderek iktisaden mahvına sebebiyet
verebilecektir. Maddenin yazım tarzı itibariyle, borçlu Ģirket
yöneticilerinin kasıtlarının, serbest rekabet ortamında hangi nedenle
olursa olsun, alacaklının zarar görmesi saikiyle ve ödemelerini yerine
getirmeyip, sıkıntıya girmesi ve bu Ģekilde zarar görmeleri Ģeklinde
gerçekleĢmelidir. Bu bakımdan, kastın failin borcunu ödemeyerek
kendisinin çıkar sağlaması Ģeklinde değil, alacaklının zarar görmesi
amacına yönelik olması gerekmektedir. Bu Ģekilde kast, kendisine
yönelik değil, karĢıda yer alan alacaklıya yöneliktir. Yöneticilerin
borçlarını ödememesi, Ģirketin maddi imkânsızlığından değil,
yöneticinin tamamen alacaklılara zarar verme kastından
kaynaklanmalıdır.
Yargıtay‟ın da, suçun oluĢumu yönünden manevi unsur
üzerinde titizlikle durduğu gözlemlenmektedir. Konu ile ilgili
Y.16.H.D.nin 24.11.2006 Tarihli ve E. 2006/4374, K.2006/7537 Sayılı
Kararında aynen, “MüĢtekinin alacağını tahsil edememe nedeninin
sanıkların kasıtlı veya taksirli eyleminden kaynaklanıp
kaynaklanmadığının tespiti açısından, sanıkların yetkilisi olduğu
Ģirketler hakkın baĢkaca icra takibi yapılıp yapılmadığı belirlenip,
bulunduğu taktirde ilgili icra takip dosyalarının getirilip
87
Oskay, Koçak, Deynekli ve Doğan, “Anılan suçun oluĢabilmesi için, borçlu Ģirket
yöneticisinin alacaklısını zarara uğratma kastı bulunmalıdır. Yani suçun manevi
unsuru, alacaklısını zarara uğratma kastı olup, genel kast yeterli
değildir.”görüĢündedirler. Bkz. Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan, s. 6496.
85
incelenmesi, Ģirketlere ait defter ve belgeler üzerinde bilirkiĢi
incelemesi yaptırılması ve takip öncesi ve sonrası Ģirketlerine ait
taĢınır veya taĢınmaz mallara iliĢkin satıĢ iĢlemi yapıp
yapmadıklarının araĢtırılıp, sonucuna göre sanıkların hukuki
durumlarının tayin ve taktiri gerekirken eksik araĢtırma ile yazılı
Ģekilde karar verilmesi isabetsiz olduğundan…” denilmektedir88
.
3.2.6.2. SUÇUN TAKSĠRLE ĠġLENMESĠ
Yukarıda da vurgulandığı üzere, kusurun bir türü olan taksirli
hareketin cezalandırılabilmesi için, suçun taksirle iĢlenebileceğinin
mutlaka kanunda gösterilmesi zorunludur. 333/a maddesinin ikinci
fıkrası, “Birinci fıkradaki suç taksirle iĢlendiği takdirde,
alacaklının Ģikâyeti üzerine, fail hakkında zararın ağırlığına göre,
ikibin güne kadar adli para cezasına hükmolunur” Ģeklindedir.
Görüldüğü üzere, söz konusu maddenin ikinci fıkrasında,
Ticari ĠĢletmede Yöneticinin Sorumluluğu Suçu‟nun taksirle iĢlenmesi
söz konusu edilmektedir. TCK.nun 22 nci maddesinin 2 nci fıkrasında
taksir, “Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık
dolayısıyla, bir davranıĢın suçun kanuni tanımında belirtilen
neticesi öngörülmeyerek gerçekleĢtirilmesidir.” Ģeklinde
tanımlanmaktadır. Bu fıkrada sözü edilen basit taksir‟dir. Görüldüğü
üzere, taksirin unsurlarını, dikkat ve özen yükümlülüğüne uymama,
hareketin istenmiĢ olması, neticenin öngörülebilir olması, neticenin
fail tarafından öngörülmemiĢ olması ve hareketle netice arasında
nedensellik bağının bulunması oluĢturmaktadır.
Söz konusu maddenin 3 üncü fıkrasında ise, “KiĢinin
öngördüğü neticeyi istememesine karĢın, neticenin meydana
gelmesi halinde, bilinçli taksir vardır…” denilmek suretiyle, bilinçli
88
Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan, 6504.
86
taksirin tanımı yapılmıĢtır. Dolayısıyla, bu suç hem basit hem de
bilinçli taksir ile iĢlenebilmektedir.
ĠĠK.nun 333/a maddesi, 765 Sayılı TCK. döneminde ĠĠK.na
eklendiğinden, gerekçesinde, suçun taksirle, yani tedbirsizlik,
dikkatsizlik, meslek ve sanatta acemilik, nizamnamelere, emirlere ve
talimata aykırılık yapılarak iĢlenmesinin mümkün olduğu
belirtilmektedir. Ancak, TCK.nun 22 nci maddesinin 2 ve 3 üncü
fıkrasında basit taksir ile bilinçli taksir tanımı yapıldığından, bu suçun
oluĢabilmesi için maddenin tanımına ve unsurlarına uyan eylem suçu
oluĢturabilecektir. Bu durumda, faile sadece adli para cezası
öngörülmüĢtür.
ĠĠK.nun 333/a maddesinin ikinci fıkrasında sözü edilen taksir,
eyleme yönelik olup, zarara yönelik değildir. Failin eylemi, ödeme
olanağı olduğu halde, borcunu kısmen veya tamamen ödememek
Ģeklinde belirmelidir. Borçlunun ödeme olanağı yok ise, suç oluĢmaz.
Ancak, hukuki sorumluluğu devam eder. Alacaklının, bu eylemden
dolayı zarar görmesi de gereklidir. Ancak, failin alacaklıya zarar
verme kastı bulunmamalıdır. Çünkü, neticeyi istememiĢ, hatta
öngörmemiĢtir. Ġkinci fıkradaki suçu, birinci fıkradaki suçtan ayıran,
temel unsur manevi unsur yönünden, bu farklılıktan ortaya
çıkmaktadır. Ġkinci fıkradaki suçun oluĢması için yine, borçlunun
ödeme olanağı var iken, borcunu ödememesi gerekir. Borçlunun
ödeme olanağı yok ise suç oluĢmaz.
3.2.7. SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜġ BĠÇĠMLERĠ
Suç genel teorisinde öncelikle, suçların kurucu unsurlarının
neler olduğu açıklanır ve daha sonra ise, tek tek suçların anlatımında,
bu kurucu unsurların yanında, suçların teĢebbüse müsait olup
olmadıkları, birden fazla kiĢi tarafından iĢlenip iĢlenemeyecekleri ve
87
suçlarla ilgili olarak içtima hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı
üzerinde durulur. Tüm hususlara ceza hukukunda, suçun özel görünüĢ
biçimleri denilmektedir.
3.2.7.1. TEġEBBÜS
TeĢebbüs, TCK.nun 35 inci maddesinin 1 inci fıkrasında,
“KiĢi, iĢlemeyi kastettiği bir suçu elveriĢli hareketlerle doğrudan
doğruya icraya baĢlayıp da, elinde olmayan nedenlerle
tamamlayamaz ise teĢebbüsten dolayı sorumlu tutulur.” Ģeklinde
tanımlanmıĢtır. TeĢebbüsten söz edebilmek için, maddede öngörülen
koĢulların gerçekleĢmesi gereklidir. Bu koĢulları, suç iĢleme kastı;
icraya baĢlama; elveriĢli hareketlerde bulunma ve suçun
tamamlanamamıĢ olması Ģeklinde sıralayabiliriz.
Suça teĢebbüste, öncelikle kiĢi kasten hareket etmiĢ olmadır.
Bunun anlamı, kiĢinin suçun kanuni tanımındaki unsurları, bilerek ve
isteyerek eylemini gerçekleĢtirmeye baĢlamıĢ olmasıdır. Bu bakımdan,
sadece kasten iĢlenebilen suçlar teĢebbüse müsaittir. Öğretide, olası
kast durumunun teĢebbüse elveriĢli olup olmadığı konusu
tartıĢmalıdır. Kimi yazarlar, olası kastı neticenin belirlediğini ifade
ederek, neticenin gerçekleĢmemesi halinde teĢebbüsten de söz
edilemeyeceğini ifade etmektedirler89
. Yargıtay da, bu görüĢü
benimsemekte ve olası kastın ancak netice ile belirlenebileceğini kabul
etmektedir90
. Buna karĢılık bazı yazarlar ise, olası kastın da kast
kavramının kapsamında olduğunu ileri sürmektedir91
.
89
Dönmezer-Erman, s. 417. 90
Y.C.G.K.nun 03.06.1985 Tarihli ve 83/330 Sayılı Kararında aynen, “…failin
maksadını oluĢturan iradenin dıĢında kalan zorunlu neticeler ancak
gerçekleĢtikleri takdirde ve ölçüde faile yüklenir, bu nedenle fail asıl hedef
tuttuğu kimseye bir zarar bir vermemiĢse, kastının konusuna göre, onu
öldürmeye veya yaralamaya tam teĢebbüs etmiĢ sayılacağı…” kabul edilmiĢtir.
Bkz. Bakıcı, s. 361. 91
Centel-Zafer-Çakmut, s. 449.
88
Bu anlatımlar karĢısında, taksirle iĢlenebilen suçlarda failin
öngörülebilir neticeyi öngörmeyerek neticeyi gerçekleĢtirmesi veya
öngördüğü neticeyi istememesine karĢın, neticenin meydana
gelmesine neden olması gerektiğinden, taksirle iĢlenebilen suçlarda
teĢebbüsten söz edilemez.
Diğer taraftan, ihmali suçlarda kanunun yapılmasını emrettiği
hareketin yapılmaması ile netice gerçekleĢtiğinden ve suç
tamamlandığından, ihmali suçlara teĢebbüs imkânsız görülmektedir.
TeĢebbüs ile ilgili yapılan bu açıklamalar çerçevesinde,
ĠĠK.nun 333/a maddesinde yazılı olan Ticari ĠĢletmede Yöneticinin
Sorumluluğu Suçu‟nun teĢebbüse müsait olup olmadığı incelenebilir.
Daha önce de açıklandığı üzere, 333/a maddesinin birinci
fıkrasında yer verilen suç, kasten iĢlenebilen bir suçtur. Bu bakımdan
ilk anda bu suça teĢebbüs edilebileceği kabul edilebilir. Ancak, söz
konusu suç aynı zamanda ihmali hareketle iĢlenebildiğinden, bu suça
teĢebbüs edilmesine yasal yönden olanak bulunmamaktadır. 333/a
maddesinin ikinci fıkrasında yer verilen suçun ise, taksirle iĢlenmesi
kabul edilmiĢtir. Oysa, taksirle iĢlenebilen suçlarda teĢebbüsten söz
edilemeyeceğinden, bu suç da teĢebbüse müsait suç değildir.
3.2.7.2. ĠġTĠRAK
Hemen hemen suçların tümü bir kiĢi tarafından iĢlenebilirler.
Ancak, “Bir kiĢi tarafından iĢlenebilen bir suçun, birden fazla
kimsenin önceden iĢbirliği yapmaları sonucunda gerçekleĢtirilmesi
halinde, failler arasında iĢtirakin varlığından söz edilir ve bu suretle
iĢlenen suçlara da iĢtirak halinde iĢlenen suçlar adı verilir92
.”
92
Dönmezer Sulhi-Erman Sahir, Nazarî ve Tatbikî Ceza Hukuku, Genel Kısım,
Cilt, II, Yeniden Gözden GeçirilmiĢ Onikinci Bası, Ġstanbul, Ekim 1997, s. 446.
89
Suçun faili baĢlığı altında açıkladığım üzere, Ticari ĠĢletmede
Yöneticinin Sorumluluğu Suçu‟nun faili, ancak hukuken veya fiilen
Ģirket yöneticisi konumunda olan kiĢi olabilir. Bu nedenle, bu suç
özgü suçtur. TCK.nun 40 ıncı maddesinin 2 nci fıkrasında belirtildiği
üzere, özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taĢıyan kiĢi fail
olabilmektedir. Bu suçların iĢleniĢine iĢtirak eden diğer kiĢiler ise,
azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulurlar. Dolayısıyla,
özgü suçlarda suçu düzenleyen maddede belirtilen niteliği taĢımayan
kiĢilerin, bu suçu doğrudan doğruya iĢlemeleri mümkün olmadığı gibi,
azmettirme ve yardım etme dıĢında, bu suça iĢtirak etmeleri de
mümkün değildir. Ancak, birden fazla yönetici sıfatına sahip kiĢi
mevcut ise, bunların aralarında iĢbirliği yaparak, söz konusu suçu
iĢlemeleri halinde, TCK.nun 37 nci maddesinin 1 inci fıkrası uyarınca,
her biri fail olarak sorumlu olurlar.
Yapılan bu açıklamalar, sadece 333/a maddesinin birinci
fıkrasında yer verilen suçun kasten iĢlenmesi haliyle sınırlıdır. Zira,
TCK.nun 22 nci maddesinin 5 inci fıkrasına göre, birden fazla kiĢinin
taksirle iĢlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu
olmakta ve her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenmektedir.
Dolayısıyla, taksirle iĢlenen suçlarda, iĢtirak hükümlerinin
uygulanmasına yasal olarak olanak bulunmamaktadır.
3.2.7.3. ĠÇTĠMA
TCK.nunda yer alan genel kural, fiil sayısı kadar suçun
oluĢacağı ve suç sayısı kadar da, ayrı ayrı cezalandırmanın
yapılacağıdır. Ancak, kanun koyucu, bazı durumlarda gerçekleĢtirilen
tek fiille birden fazla hukuki değerin veya birden fazla fiille aynı
hukuki değerin, ihlal edilebileceğini göz önüne alarak istisna olarak
suçların içtimaına-birleĢmesine-toplanmasına iliĢkin hükümlere,
TCK.nun 42, 43 v3 44 üncü maddelerinde yer vermiĢtir.
90
TCK.nun 42 nci maddesinde bileĢik suçu “Biri diğerinin
unsurunu veya ağırlaĢtırıcı nedenini oluĢturması dolayısıyla tek
fiil sayılan suça bileĢik suç denir.” Ģeklinde tanımlamakta ve bu tür
suçlarda içtima hükümlerinin uygulanmayacağını belirtmektedir. Daha
önce açıkladığımız üzere, ticari iĢletmede yöneticinin sorumluluğu
suçu özge suç olduğundan, baĢka bir suçun unsurunu veya ağırlaĢtırıcı
nedenini oluĢturması mümkün değildir. Kaldı ki, söz konusu maddede
de yer verildiği üzere, bu suçun oluĢabilmesi için fiilin baĢkaca bir
suçu oluĢturmaması koĢulu da aranmaktadır.
TCK.nun 43 üncü maddesinde zincirleme suça yer verilmiĢtir.
Bu maddeye göre, “Bir suç iĢleme kararının icrası kapsamında,
değiĢik zamanlarda bir kiĢiye karĢı aynı suçun birden fazla
iĢlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir.” ġirket yöneticisinin,
aynı kiĢi veya firmaya ait değiĢik tarihli kambiyo senetlerini veya adi
senetlerini, Ticari ĠĢletmede Yöneticinin Sorumluluğu Suçu‟nu iĢleme
kararının icrası kapsamında, bu alacaklısını zarara sokmak kastıyla,
kısmen veya tamamen borçlarını ödemezse, ortada birden fazla fiil
bulunduğundan, hakkında zincirleme suç hükmünün uygulanması
gerekir. Bu durumda, her fiil için ayrı ayrı ceza vermek yerine, bir
cezaya hükmedilir ve bu ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar
artırılır.
TCK.nun 44 üncü maddesinde düzenlenmiĢ olan fikri içtima
halinde, iĢlediği bir fiille birden fazla farklı suçun oluĢumuna
sebebiyet veren kiĢi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı
cezalandırılmaktadır. Ticari ĠĢletmede Yöneticinin Sorumluluğu
Suçu‟nun oluĢabilmesi için fiilin baĢka bir eylemi oluĢturmaması
aranmaktadır. Dolayısıyla, bir fiille hem Ticari ĠĢletmede Yöneticinin
Sorumluluğu Suçu‟nun hem de baĢka bir suçun iĢlenmesi halinde, bu
suçtan herhangi bir Ģekilde soruĢturma ve kovuĢturma yapılmayacak,
diğer suçtan yapılacaktır.
91
3.3. CEZA
333/a maddesinin birinci fıkrasında yer verilen suçun cezası,
“altı aydan iki yıla kadar hapis” ve “…beĢbin güne kadar adli
para cezası”dır. Söz konusu suçun oluĢması halinde, icra mahkemesi
sanık hakkında, TCK.nun 61 nci maddesinde yazılı olan, suçun iĢleniĢ
biçimi, suçun iĢlenmesinde kullanılan araçlar, meydana gelen zarar
gibi, hususları göz önünde bulundurarak altı ay ila iki yıl arasında
hapis cezasını tayin ve tespit edecektir. Maddede, adli para cezasının
üst sınırı belirlenmesine karĢılık, alt sınırı belirlenmiĢtir. Dolayısıyla,
TCK.nun 52 nci maddesinin 1 nci fıkrasına göre, adli para cezasının
en az beĢ gün olduğu kabul edildiğinden, aynı Ģekilde, icra mahkemesi
sanık hakkında, önce beĢ gün ila beĢ bin gün arasında adli para
cezasını tespit edecektir. Daha sonra, belirlenen bu gün sayısını, en az
yirmi ve en fazla yüz Türk Lirası olan bir gün karĢılığı ile çarpacak ve
sonuç cezayı tayin edecektir93
.
Tüzel kiĢiler ile ilgili olarak, daha önce açıklandığı üzere,
ancak TCK.nun 60 ıncı maddesinde yazılı olan güvenlik tedbirlerini
uygulamak mümkündür. Bununla birlikte, söz konusu maddenin 4
üncü fıkrasında, güvenlik tedbirleri ile ilgili hükümlerin, ancak
kanunun ayrıca belirttiği hallerde uygulanabileceği belirtilmektedir.
Bu hüküm doğrultusunda, ĠĠK.nda sermaye Ģirket yöneticilerinin, bu
suçu iĢlemleri ile ilgili olarak sermaye Ģirketi hakkında, güvenlik
tedbiri uygulanacağına iliĢkin bir hüküm bulunmadığından, güvenlik
tedbiri uygulanması yasal yönden mümkün olamayacaktır.
333/a maddesinin ikinci fıkrasında ise, hapis cezası
öngörülmemiĢ, sadece zararın ağırlığına göre, iki bin güne kadar adli
para cezasına hükmolunacağı belirtilmiĢtir. Bu durumda, icra
93
Adli para cezalarının sınırları, gün birim sayısı ve gün biriminin parasal miktarı ile
ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. ĠĢoğlu Polat, Mukayeseli Hukukta ve Türk
Hukukunda Adli Para Cezası, Ankara, 2008, s. 209-211.
92
mahkemesi yukarıda anlatılanlar çerçevesinde sanık hakkında, önce
beĢ gün ila iki bin gün arasında adli para cezasını tespit edecek, daha
sonra da tespit ettiği bu gün sayısı ile takdir ettiği bir gün karĢılığı para
miktarını çarparak sonuç cezayı belirleyecektir. ġayet icra mahkemesi,
suçun bilinçli taksirle iĢlendiği kanısına varırsa, o takdirde, TCK.nun
22 nci maddesinin 3 üncü fıkrası uyarınca, tayin ve tespit edilen ceza
üçte birden yarıya kadar artırılacaktır.
TCK.nun 51 inci maddesine göre, adli para cezalarının
ertelenmesi mümkün olmadığından, her iki fıkra uyarınca da
belirlenen adli para cezası aynen kalacaktır.
3.4. ġĠKÂYET
ĠĠK.nun 333/a maddesinde yazılı olan suçun gerek kasten
gerekse taksirle iĢlenmesi haline bakılmaksızın, iki türü de ĢikÂyete
bağlı suç olarak düzenlenmiĢtir. Çünkü, gerek birinci gerekse ikinci
fıkrada, “…alacaklının Ģikayeti üzerine…cezalandırılır-
hükmolunur.” ibarelerine yer verildiği görülmektedir. Dolayısıyla, bu
suç res‟en kovuĢturulmayan bir suçtur.
Ġcra ve iflas suçlarında Ģikâyet hakkı kime aittir. ĠĠK.nun 331
ila 345/b maddelerinde düzenlenmiĢ olan suçlarda, genel olarak,
“alacaklının Ģikayeti üzerine”, “ilgilinin Ģikayeti üzerine”, “lehine
hüküm verilmiĢ kimsenin Ģikayeti üzerine” ve “alacaklılardan
birinin Ģikayeti üzerine” ifadelere yer verildiği görülmektedir. Bu
ifadelerden hareket edildiğinde, alacaklıların veya ilgililerin gerçek
veya tüzel kiĢi olarak karĢımıza çıkmaları muhtemeledir. Alacaklı
veya ilgililerin gerçek kiĢi olmaları halinde bir sorun ortaya
çıkmamaktadır. Ancak, anılan kiĢiler tüzel kiĢi ise, bu takdirde Ģikâyet
hakkının, tüzel kiĢilerin yetkili organları veya temsilcileri veya
vekilleri tarafından kullanılması gerekmektedir. Bu suçlarda Ģikâyet
93
hakkı, Ģahsa sıkıya bağlı haklardan olmadığından ve önemli olan
hukuki bağ olduğu için, alacağın baĢkasına devri halinde, bu alacağa
bağlı Ģikâyet hakkının da, alacağı devralana geçtiği kabul
edilmektedir94
.
31.05.2005 Tarihli ve 5358 Sayılı Kanun‟un 19 uncu
maddesiyle DeğiĢik 347 nci maddeye göre, Onaltıncı Bapta yer alan
fiillerden dolayı Ģikâyet hakkı, fiilin öğrenildiği tarihten itibaren üç ay
ve her halde fiilin iĢlendiği tarihten itibaren bir yıl geçmekle
düĢmektedir.
Ġcra ve iflas suçlarıyla ilgili Ģikâyetlerin, icra mahkemesine mi,
yoksa C. Savcılığına mı yapılması gerektiği ve bunlar hakkında
iddianame düzenlenip düzenlenmeyeceği hususu öğretide
tartıĢılmaktadır. Bir görüĢe göre, 4949 Sayılı Kanun ile, ĠĠK.nun
“Cezai Hükümler” baĢlığını taĢıyan Onaltıncı Bab‟ında yer verilen
“Muhakeme Usulü” baĢlıklı 349 uncu maddede herhangi bir
değiĢikliğe gidilmediği, bu nedenle, tüm icra ve iflas suçları ile ilgili
Ģikayet ve muhakemenin bu ve devamı olan 350-353 üncü maddelere
göre yapılması gerektiği ileri sürülmektedir95
. Y.C.Gnl.Krl.nun
06.03.2007 tarihli ve 17 HD-16/28 sayılı kararında da bu husus
ayrıntılı Ģekilde açıklanmıĢtır96
.
Diğer görüĢe göre ise, ĠĠK.nun.349 uncu maddesinin birinci
fıkrasında yer verilen „dilekçeyi veya dava beyanını alan tetkik
merci duruĢma için hemen bir gün tayin edip...‟ sözcükleri
karĢısında, gerek 5271 gerekse 5230 Sayılı Kanun hükümleri
çerçevesinde, yaptırımı „hapis cezası‟ olan icra suçlarında artık
94
Çolak Haluk, “Ġcra Suçları ve Uygulamadan Kaynaklanan Sorunlar”, Bankacılar,
Ġstanbul, Yıl: 16, Sayı: 53-Haziran 2005, s. 85. 95
Sunar Gülcan, “Hacizdeki Borç Ödemeden Aciz Vesikasının Ceza Hukuku
Bakımından Hüküm ve Sonuçları”, Maltepe Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl: 2005,
Say:1, s. 267. 96
Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan, s. 6726-6730.
94
ĠĠK.nda yer verilen doğrudan dilekçe ile icra mahkemesinde dava
açılmasına iliĢkin hükmün uygulanamayacağı ve bu konuda, C.
Savcılığına baĢvurularak C. Savcılığın tarafından iddianame
düzenlenip, icra mahkemesinde ceza davası açılması gerektiği
belirtilmektedir97
. Hatta, Y.16.H.D.nin 23.02.2006 Tarihli ve E.
2005/10009, K. 2006/1229 sayılı Kararında da, aynı doğrultuda ĠĠK.
kapsamındaki hapis cezasını gerektiren suçlarla ilgili olarak, Ģikayet
dilekçesi ile dava açılmasının mümkün olmadığı ve muhakemenin
iddianame ile icra mahkemesine açılacak dava üzerine yapılacağı
görüĢüne yer verilmiĢtir98
.
Kanımızca, Ģikâyete tabi olduğu belirtilen bu suç da dahil
olmak üzere, tüm icra ve iflas suçları ile ilgili olarak, Ģikâyetin
doğrudan Ġcra Mahkemesine yapılması gerekir. Kaldı ki, bu suçlarla
ilgili olarak iddianame düzenlenip düzenlenmeyeceği konusunda
oluĢan tereddütler, Y.C.G.K.nun 13.02.2007 Tarihli ve E. 2007/RD-
16, K. 2008/28 Sayılı Kararı ile giderilmiĢtir99
.
Söz konusu Kararda aynen, “…Bir kısım suçların res‟en
takibi öngörülmüĢ ise de, diğer bir kısım suçların takibi Ģikayet
koĢuluna bağlanmıĢ, bu husus suç tanımının yer aldığı
maddelerde, „Bu suçlar alacaklının Ģikayeti üzerine takip olunur‟,
„alacaklının Ģikayeti üzerine‟, „ilgilinin Ģikayeti üzerine‟,‟zarara
gören alacaklının Ģikayeti üzerine‟ ibareleriyle açıkça
belirtilmiĢtir. Bu açıklamalar ıĢığında varılan sonuçları Ģu Ģekilde
belirtmek mümkündür; 1-Ġcra ve Ġflas Yasasında yer alan
Ģikayete tabi kılınan suçlar dolayısıyla ve bu kapsamda anılan
97
Çolak Haluk, Açıklamalı-KarĢılaĢtırmalı-Gerekçeli-Ġçtihatlı Ġcra-Ġflas Suçları
ve Yargılama Usulü, 2. Bası, Ankara, Temmuz 2005, s. 196. Ayrıca bkz. Artunç
Mustafa-Bıkmaz Raif, Ġcra-Ġflas Suçları ve Yargılama Usulü, Ankara, 2005, s. 36
vd. 98
Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası. 99
Söz konusu karar için bkz. hhtp://www.adalet.org/oprint.php?id=2680
(07.05.2008). Aynı nitelikte, Y.C.G.K.nun 06.03.2007 Tarihli ve 17 HD-16/28 Esas
ve karar Sayılı Kararı için bkz. Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan, s. 6726-6730.
95
Yasa‟nın 331. maddesinde düzenlenmiĢ bulunup da,
kovuĢturmasının Ģikayete tabii olduğu yönünde kuĢku
bulunmayan alacaklısının zarara sokmak kastıyla mevcudunu
eksiltmek suçundan, yapılan Ģikayet ĠĠY‟nin 347. maddesinde
belirtilen süreler içinde aynı Yasa‟nın 348 ve 349. maddeleri
uyarınca yetkili Ġcra mahkemesine yapılmalıdır. 2-Bu suçlarla
ilgili dava açma yöntemi, ĠĠY‟nin 349. maddesinde açıkça
belirtilmiĢ bulunduğundan, Ģikayet Yasa‟nın 349. maddesi
uyarınca yetkili kılınan Ġcra Ceza Mahkemesine yapılmalı ve
suçlarla ilgili soruĢturmalarda 5271 sayılı Yasa hükümleri değil,
ĠĠY hükümleri uygulanmalıdır. 3- ġikâyete tabi olduğu belirtilen
bu suçlarla ilgili olarak Ģikâyetin doğrudan Ġcra Ceza
Mahkemesine yapılması gerektiğinden, 5271 Yasa‟nın 170.
maddesi uyarınca iddianame düzenlenmesine gerek bulunmadığı
gibi, anılan Yasa‟nın 170. ve devamı madde hükümlerinin de bu
suçlar yönünden uygulanmasına olanak bulunmamaktadır…”
Ģeklinde açıklandığı üzere, icra ve iflas suçlarıyla ilgili davalara
bakma görevi icra mahkemesine ait bulunmaktadır.
Diğer taraftan, daha önce de TCK.nun 1 ila 75 inci maddeleri
arasında düzenlenen genel hükümlerinin, 5 inci maddesi uyarınca, özel
kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanması öngörüldüğünden ve bu
hükümlerle ilgili olarak özel kanunlarda gerekli değiĢiklikler
yapılmadığı takdirde, 31.12.2008 tarihinden itibaren, ĠĠK.ndaki
hükümler yerine, TCK.nun genel hükümleri, doğrudan doğruya
uygulanma olanağı bulacaktır. Dolayısıyla, konumuz açısından
ĠĠK.nunda yer alan Ģikayet süresinin de, TCK.nun 73 üncü maddesinin
birinci fıkrasında belirlenen altı aylık Ģikayet süresine tabi olması
gerekecektir.
Bu konuda üzerinde önemle durulması gereken bir husus,
Ģikâyetin bölünmezliği ve sirayeti ilkesidir. ġayet, Ģirket yöneticileri
96
birden fazla ve suç iĢtirak halinde veya bu suça azmettiren veya
yardım eden Ģeklinde iĢtirak edenler var ise, faillerden sadece biri
hakkında Ģikâyette bulunulsa dahi, diğerleri hakkında dava açılacaktır.
Çünkü, Ģikayet failler hakkında yapılmayıp, suç hakkında
yapılmaktadır. ġayet faillerden herhangi biri ayrık tutulmak istenir ise,
bu takdirde diğer failler hakkında da soruĢturma ve kovuĢturma
yapılmayacaktır. Aynı Ģekilde, 73 üncü maddenin 5 inci fıkrası
uyarınca, sanıklardan biri hakkında Ģikâyetten vazgeçme, diğerlerini
de kapsayacak ve haklarındaki davanın düĢmesine karar verilecektir.
ġikâyetten vazgeçme veya Ģikâyeti geri almanın, mağduriyetin
giderilmesi Ģartına bağlanması ahlaka aykırı sayılmamaktadır100
.
ĠĠK.nun 349 uncu maddesinin beĢinci fıkrası, sanığın sorgusu
yapılmadan da, davanın yokluğunda görülüp bitirilmesine olanak
tanımaktadır. Ancak, incelemesi yapılan ĠĠK.nun 333/a maddesinde
öngörülen cezaların ağırlığı karĢısında, Avrupa Ġnsan Hakları
SözleĢmesi‟nin adil yargılamaya iliĢkin düzenlemeleri ve bu
doğrultuda AĠHM‟nin verdiği kararlar nedeniyle, bu kadar ağır cezalar
içeren yargılamada ĠĠK.nun 349 uncu maddesinin beĢinci fıkrasında
yer alan “…bizzat bulunmasına lüzum görülürse…” kavramının
iĢlerlik kazanması ve sanığın bizzat hazır bulundurularak
savunmasının alınmasının doğru olacağı kansını taĢımaktayız.
100
Koçak Nazif, Ġcra ve Ġflas Kanunu ġerhi, 2. Cilt, 3. Bası, Ankara, 2006, s. 2167.
97
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KONKORDATODA VEYA SERMAYE ġĠRKETLERĠ ĠLE
KOOPERATĠFLERĠN UZLAġMA YOLUYLA YENĠDEN
YAPILANDIRMASINDA YETKĠLĠ KĠMSELERĠ HATAYA
DÜġÜRMEK VEYA UZLAġMA YOLUYLA YENĠDEN
YAPILANDIRILMA KOġULLARINA UYMAMAK
4. GENEL OLARAK
ĠĠK.nun 334 ncü maddesinde yer verilen, Konkordatoda veya
Sermaye ġirketleri ile Kooperatiflerin UzlaĢma Yoluyla Yeniden
Yapılandırılmasında Yetkili Kimseleri Hataya DüĢürmek Veya
UzlaĢma Yoluyla Yeniden Yapılandırma KoĢullarına Uymamak Suçu,
maddenin ilk halinde, “Konkordato mühleti istihsal etmek veya
konkordatoyu tasdik ettirmek için hakikate muhalif hesap veya
bilanço göstererek mali vaziyeti hakkında alacaklıları, komiseri
veya yetkili memuru hataya düĢüren borçlu alakalının tetkik
merciine vaki müracaatı üzerine üç aydan bir seneye kadar hafif
hapis ile cezalandırılır.” Ģeklinde düzenlenmiĢti. Maddenin ilk
halinde, sadece konkordato mühleti elde etmek veya tasdik ettirmek
için ilgilleri hataya düĢüren borçlu ifadesine yer verilmiĢti. Oysa,
17.07.2003 Tarihli ve 4949 Sayılı Kanun‟un 91 inci maddesiyle
yapılan değiĢiklik sonucu, konkordato projesine uymamak da suç
haline getirilmiĢ ve “kasten zarara sebebiyet veren borçlu” ifadeleri
maddeye eklenmiĢtir101
. Daha sonra, 334 üncü maddede 12.02.2004
Tarihli ve 5092 Sayılı Kanun‟un 9 uncu maddesiyle yapılan
değiĢiklikle, maddenin kapsamı geniĢletilmiĢ ve maddeye, ĠĠK.nda
101
4949 Sayılı Kanunla değiĢik 334 üncü madde metni; “Konkordato mühleti elde
etmek veya konkordatoyu tasdik ettirmek için gerçeğe aykırı hesap ve bilanço
göstererek mali durumu hakkında alacaklıları, komiseri veya yetkili memuru
hataya düĢürmek veya konkordato projesine uymamak suretiyle KASTEN
ZARARA SEBEBĠYET VEREN BORÇLU, ilgilinin tetkik merciine yapacağı
Ģikayet üzerine altı aydan bir yıla kadar hafif hapis cezası ile cezalandırılır.”
98
iflasın ertelenmesi ve uzlaĢma kurumlarının düzenlenmesi karĢısında,
“sermaye Ģirketleri ile kooperatiflerin uzlaĢma yoluyla yeniden
yapılandırma projesini tasdik ettirmek” ve “konkordato projesine
ya da sermaye Ģirketleri ve kooperatiflerin uzlaĢma yoluyla
yeniden yapılandırılması projesine uymamak” ifadeleri ilave
edilmiĢtir102
.
Son olarak, 31.05.2005 Tarihli ve 5358 Sayılı Kanun ile
yapılan değiĢiklik sonucu 334 üncü madde, “Konkordato mühleti
elde etmek veya konkordato veya sermaye Ģirketleri ile
kooperatiflerin uzlaĢma yoluyla yeniden yapılandırma projesini
tasdik ettirmek için hileli tutum ve davranıĢlarıyla mali durumu
hakkında alacaklıları, komiseri, ara dönem denetçisini veya yetkili
memuru hataya düĢürmek veya konkordato projesine ya da
sermaye Ģirketleri ve kooperatiflerin uzlaĢma yoluyla yeniden
yapılandırılması projesine uymamak yoluyla kasten zarara
sebebiyet veren borçlu, ilgilinin Ģikayeti üzerine altı aydan bir yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” halini almıĢtır. DeğiĢiklik
gerekçesinde aynen, “Maddede yer alan „gerçeğe aykırı hesap ve
bilânço göstererek‟ ibaresi çıkarılarak yerine, „hileli tutum ve
davranıĢlarıyla‟ ibaresi konulmuĢtur. Bu değiĢiklikle belgede
sahtecilik söz konusu suçun unsuru olmaktan çıkarılmıĢtır. Aksi
takdirde daha ağır cezayı gerektiren belgede sahtecilik bu
maddede tanımlanan suçun bir unsuru olarak düĢünüleceği için
bu suçtan dolayı ayrıca kiĢiye ceza verme imkânı olmayacaktı.
5237 sayılı TCK‟nunda benimsenen sisteme göre, bir suçun
iĢlenmesi sırasında belgede sahtecilik suçunun iĢlenmesi sırasında
102
5092 Sayılı Kanunla değiĢik 334 üncü madde metni, “Konkordato mühleti elde
etmek veya konkordato veya sermaye Ģirketleri ile kooperatiflerin uzlaĢma
yoluyla yeniden yapılandırılma projesini tasdik ettirmek için gerçeğe aykırı
hesap veya bilanço göstererek mali durumu hakkında alacaklıları, komiseri, ara
dönem denetçisini veya yetkili memuru hataya düĢürmek veya konkordato
projesine ya da sermaye Ģirketleri ve kooperatiflerin uzlaĢma yoluyla yeniden
yapılandırılması projesine uymamak yoluyla kasten zarara sebebiyet veren
borçlu, ilgilinin icra mahkemesine yapacağı Ģikayet üzerine altı aydan bir yıla
kadar hafif cezası ile cezalandırılır.”
99
belgede sahtecilik suçunun iĢlenmesi halinde, ayrıca bu suçtan
dolayı da cezaya hükmolunacaktır. Madde metninde yapılan
değiĢiklik TCK‟nundaki sisteme uyumu sağlamak amacını
taĢımaktadır. Ayrıca, madde metnindeki „hafif hapis‟ ibaresi,
„hapis‟ olarak değiĢtirilerek fiil kabahat olmaktan çıkarılmıĢ ve
suç haline getirilmiĢtir.” ifadelerine yer verildiği görülmektedir103
.
Söz konusu 334 üncü maddede, iki ayrı seçimlik hareketli suç
yer almaktadır. Dolayısıyla, bu suçu oluĢturan değiĢik iki ayrı
hareketin, konunun daha iyi anlaĢılabilmesi amacıyla, iki ayrı baĢlık
altında ele alınarak incelemesinin uygun olacağını düĢünmekteyiz.
ĠĠK.nun 334 üncü maddesinde yer verilen bu hareketler;
-Konkordato mühleti elde etmek veya konkordato veya sermaye
Ģirketlerinin uzlaĢma yoluyla yeniden yapılandırma projesini
tasdik ettirmek için hileli tutum ve davranıĢlarıyla mali durumu
hakkında alacaklıları, komiseri, ara dönem denetçisini veya
yetkili memuru hataya düĢürmek,
-Konkordato projesine veya sermaye Ģirketlerinin uzlaĢma
yoluyla yeniden yapılandırma projesine uymamak, Ģeklinde
belirtilmiĢtir.
4.1. KORUNAN HUKUKĠ DEĞER
Ġcra ve iflas suçlarının tümünde faillerin cezalandırılmasının
nedeni, baĢka bir anlatımla korunmak istenilen hukuki değer,
alacaklıların alacağa dayalı malvarlığı hakları ile ticari ve ekonomik
güven ve iliĢkilerin korunmasıdır. Çünkü, doğal olarak ticari
Ģirketlerin mal varlıkları alacaklıların güvencesi olmakta ve ticari ve
ekonomik yaĢamdaki faaliyetler, bu güvenceye dayalı olarak istikrar
103
Gerekçe için bkz. Çetin, s. 372.
100
içinde sürdürülmeye çalıĢılmaktadır. Kanımızca, kanun koyucu,
ĠĠK.nun 334 üncü maddesiyle, ticari ve ekonomik iliĢkileri ve
alacaklıların alacak haklarını hileli davranıĢlara karĢı korumak,
ekonomik yaĢamı güvence altın almak ve böylece ticari iliĢki içinde
olan diğer kiĢilerin de zarara uğramalarını önlemek istemiĢtir. Ancak,
bu suçun oluĢumu için fail veya faillerin; hileli tutum ve davranıĢlarla
komiseri, ara dönem denetçisini ve yetkili memurları hataya
düĢürmeleri söz konusu olduğundan ve bu eylemler bir tür yalan
beyanı ve dolaylı olarak sahteciliği de içerdiğinden, bu suçun aynı
zamanda kamu güvenliğine karĢı iĢlenen bir suç niteliğini taĢıdığı da
düĢünülmektedir. Dolayısıyla, bu suçla aynı zamanda, korunan
hukuksal yararın, kamu güveni olduğu da söylenebilir.
4.2. SERMAYE ġĠRKETĠ VEYA KOOPERATĠF OLMA
ZORUNLULUĞU
TTK.nun 136 ncı maddesinde sayılan ticari Ģirketler; kollektif,
komandit, anonim, limited ve kooperatif Ģirketlerdir. Ancak, bu
Ģirketlerden sadece ĠĠK.nun 334 ncü maddesinin suç olarak
düzenlediği eylem, kooperatifler ile sermaye Ģirketleri yani anonim ve
limited Ģirketlerdir. Bu yasal düzenlemeler çerçevesinde, söz konusu
suçun iĢlenebilmesi için, Ģirketin, mutlaka sermaye Ģirketi yani,
anonim ve limited ile kooperatif olması yasal zorunluluğu
bulunmaktadır. Gerçek kiĢiler de, bu suçu iĢleyebilmektedir. Ancak,
bu maddede yer verilen suç ile ilgili olarak, sadece tez konumuz olan
Ģirket yöneticilerinin cezai sorumluluğu inceleme konusu yapılmıĢtır.
4.2.1 SUÇUN FAĠLĠ
Yukarıda açıklandığı üzere, ĠĠK.nun 334 maddesinde yazılı
olan, konkordatoda veya sermaye Ģirketleri ile kooperatiflerin uzlaĢma
yoluyla yeniden yapılandırmasında yetkili kimseleri hataya düĢürmek
101
veya uzlaĢma yoluyla yeniden yapılandırılma koĢullarına uymamak
suçu‟nun faillerinin, madde metninden anlaĢılacağı üzere, her tür tacir
ve özellikle sermaye Ģirketleri ile kooperatif yöneticileri olduğu
anlaĢılmaktadır. Ancak, inceleme konumuz açısından, sermaye
Ģirketinde yönetim ve temsil ile görevlendirilmiĢ kiĢiler, söz konusu
suçun faili olabilmektedirler. Bu kiĢiler ise, ticaret Ģirketi yönetim
kurulu baĢkan ve üyeleri, temsilcileri, yetkili müdür ve vekilleri olarak
kabul edilmektedir.
4.3. KONKORDATO MÜHLETĠ ELDE ETMEK VEYA
KONKORDATO VEYA SERMAYE ġĠRKETLERĠNĠN
UZLAġMA YOLUYLA YENĠDEN YAPILANMA PROJESĠNĠ
TASTĠK ETTĠRMEK ĠÇĠN HĠLELĠ TUTUM VE
DAVRANIġLARIYLA MALĠ DURUMU HAKKINDA
ALACAKLILARI, KOMĠSERĠ, ARA DÖNEM DENETÇĠSĠNĠ
VEYA YETKĠLĠ MEMURU HATAYA DÜġÜRMEK
Yukarıda belirtildiği üzere, 334 üncü maddede iki ayrı
seçimlik hareketli suç yer almaktadır. Bunlardan birincisi
“konkordato mühleti elde etmek veya konkordato veya sermaye
Ģirketlerinin uzlaĢma yoluyla yeniden yapılanma projesini tasdik
ettirmek için hileli tutum ve davranıĢlarıyla mali durumu
hakkında alacaklıları, komiseri, ara dönem denetçisini veya
yetkili memuru hataya düĢürmek”tir. Maddenin oldukça uzun
olması, konkordato ve uzlaĢma yolu ile yeniden yapılandırma
müesseselerini içermesi nedeniyle, bu konular ayrı ayrı ele alınmıĢ ve
ayrıca, maddede sözü edilen konkordato, konkordato mühleti,
komiser, ara dönem denetçisi, konkordato projesi, sermaye
Ģirketlerinin uzlaĢma yoluyla yeniden yapılandırma projesi gibi
kavramlar, tek tek irdelenmiĢ ve suçun maddi unsurundaki “hileli
tutum ve davranıĢlarla ilgilileri hataya düĢürme hareketi”
açıklanmıĢtır.
102
4.3.1. KONKORDATO TANIMI VE TALEBĠ
Gerek ĠĠK.nunda gerekse diğer kanunlarda konkordato‟nun
tanımı yapılmamıĢtır. Konkordato veya diğer bir adlandırmayla Ġflas
AnlaĢması-concordato kavramı, temelde “anlaĢma” anlamına
gelmektedir. Öğretide, bir tanıma göre, konkordato, ödeme güçlüğü
içine düĢmüĢ dürüst borçluyu104
, alacaklılarına zarar vermeden
korumayı amaçlayan ve iki taraf için de yararlı takip hukuku
tedbirinden ileri, hem borçlu ile alacaklıların hem de kamu yararının
korunmasına yönelik bir hukuki kurum ve sosyo-politik araçtır105
.
Diğer bir tanım ise, “Borçlunun veya onun iflasını isteyebilecek
alacaklılarının talebinin, kanunda öngörülen alacak ve alacaklı
çoğunluğu tarafından kabul edilmesi ve mahkemenin de tasdik
etmesi ile oluĢan ve borçlunun borcunda belirli bir indirim yapan
ve/veya vadeye bağlayan bir hukuki imkândır” Ģeklindedir106
.
Konkordato; adi konkordato (iflas içi konkordato), iflas dıĢı
konkordato ve malvarlığının terki sureti ile konkordato olmak üzere,
üçe ayrılmaktadır.
Konumuz açısından, adi konkordato, iflas içi konkordatodur.
Borçlu, iflasa tabi yani tacir ise, iflas etmemek için konkordato talep
etmektedir. Bu sebeple bu konkordato türüne, iflas önleyici
konkordato da denilmektedir. ĠĠK.nun 285 ilâ 308 maddeleri adi
konkordatoyu-iflas içi konkordatoyu düzenlemektedir. Konkordato iki
aĢamalı bir takip yoludur. Ġlk olarak icra mahkemesi konkordato
104
Y.19.H.D.nin 10.10.2002 Tarihli ve 5784/6560 Sayılı Kararında da yer verildiği
üzere, konkordato teklifinden önce, villa ve jeep satın alan ve borçlarını tasfiye edip
yeni kredi olanakları sağlamak yerine, hiçbir getirisi olmayan villa ve jeepe yatırım
yapan borçlunun bu davranıĢlarının iyiniyetli bir davranıĢ olarak kabul edilebilmesi
mümkün değildir. Bkz. Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan, s. 6081. 105
Tanrıver Süha-Deynekli Adnan, Konkordatonun Tasdiki, Ankara, 1996, s. 32.
Ayrıca bkz. Ulukapı Ömer, Konkordatonun Feshi, Ankara, 1998, s. 13. 106
Çınar Ömer, ĠĠK‟daki Son DeğiĢiklikler IĢığında Adi Konkordato ve Rehinli
Alacaklıların Durumu, Layiha, Ġstanbul 2003, s. 67. http://www.e-
akademi.org/makaleler/sdeliduman-4.htm (04.09.2008)
103
projesini kabul eder, ikinci aĢamada ise, bu proje ticaret
mahkemesinin onayı ile yürürlüğe girer. Konkordato hükümlerinden
yararlanmak isteyen herhangi tüzel veya gerçek kiĢi veya icra
mahkemesine gerekçeli bir dilekçe ve bir konkordato projesi ile
baĢvurmak zorundadır. Ayrıca, iflas talebinde bulunabilecek her
alacaklının da gerekçeli dilekçe ile konkordato iĢlemlerinin
baĢlatılmasını isteme hakkı vardır107
.
Borçlu konkordato projesinde, pasif ve aktifini tam olarak
gösteren ve ayrıca ayrıntılı bir bilânço vermeye mecburdur. Zira,
Y.12.H.D.nin 16.11.1989 Tarihli ve 4837/14035 Sayılı Kararında
belirtildiği üzere, borçlunun projeye göre, malvarlığının borçlarından
fazla olması halinde, konkordato teklifinde bulunulamaz108
. Defter
tutmaya mecbur kiĢilerden ise, ticari defterlerinin durumunu bildirir
bir cetvel ekleyip bu cetvelde TTK.nun 66 ncı maddesi uyarınca
tutmakla yükümlü olduğu defterlerin hepsini tutup tutmadığını
gösterir.
Konkordato istemi üzerine, yetkili mahkeme ĠĠK.nun 285 inci
maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, icra mahkemesi gerekli gördüğü
takdirde, borçlunun malvarlığının muhafazası için 290 ıncı maddenin
ikinci fıkrasında yer alan tedbirleri alabilir. 290 ıncı maddenin ikinci
fıkrasındaki tedbirler; borçlunun rehin tesis edememesi, kefil
olmaması, taĢınmaz ve iĢletmenin devamlı tesisatını kısmen dahi olsa
devredememesi ve takyit edememesi ve ivazsız tasarruflarda
bulunmamasıdır.
107
Borçlu vekilinin, konkordato isteminde bulunabilmesi için, asilin verdiği
vekaletnamede bu konuda özel yetki ile ilgili hüküm bulunması gerekir. Borçlu, 285
inci maddeye göre, gerekçeli dilekçe ekindeki bu projeye; ayrıntılı bir bilânço, gelir
tablosu ve defter tutmaya mecbur Ģahıslardan ise, defterlerinin durumunu bildiren
bir cetvel eklemek zorundadır. 108
Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan, s. 6085.
104
Konkordato istemi; ĠĠK.nun 166 ncı maddesinin ikinci
fıkrasında belirlendiği üzere, tirajı ellibinin üzerinde olan ve yurt
düzeyinde dağıtımı yapılan gazetelerden biri ile birlikte istemde
bulunanın muamele merkezinin bulunduğu yerdeki bir gazete ve
Ticaret Sicili Gazetesi‟nde ilan edilir. Alacaklıların haklarının
korunması amacıyla, ĠĠK.nun 285 inci maddesinin birinci fıkrasına
göre, alacaklılara konkordato isteminin ilanından itibaren on gün
içinde, itiraz etme hakkı tanınmıĢtır. Alacaklılar, itiraz haklarını
kullanarak konkordato mühleti verilmesini gerektiren bir hal
bulunmadığını ileri sürerek icra mahkemesinden konkordato isteminin
reddini isteyebilirler.
4.3.2. KONKORDATO MÜHLETĠ-ÖNELĠ ALMAK
Ġcra mahkemesi, ĠĠK.nun 286 ncı maddesine göre, borçluyu ve
talepte bulunmuĢ ise alacaklıyı dinledikten sonra, borçlunun
durumunu, malvarlığı ve gelirlerini, taahhütlerini yerine getirmesine
engel olan sebepleri ve konkordatonun baĢarı ihtimalini göz önünde
tutarak, projenin alacaklıları zarara sokmak kastından ari olup
olmadığına göre konkordato talebinin uygun olup olmadığına karar
verir.
Ġcra Mahkemesi, konkordato ve mühlet istemini inceler ve bu
istemin ĠĠK.nun 286 ncı maddesindeki koĢullara uygun olduğunu
saptar ise, 287 nci maddenin ikinci fıkrası uyarınca, borçluya en fazla
üç aylık bir mühlet-önel verir. 4949 Sayılı Kanun ile 286 ncı maddede
değiĢiklik yapılmadan önce, konkordato mühleti verilebilmesi için,
borçlunun dürüst olması, asgari %50 ödeme teklifinde bulunması ve
borçlunun mevcudu ile orantılı olması koĢulu aranıyordu. Ancak, söz
konusu Kanun ile yapılan değiĢiklik gerekçesinde, dürüstlük
koĢulunun kaldırıldığı vurgulanmıĢtır. Ancak, uygulamada ve öğretide
105
bu koĢulun kaldırılmadığı kabul edilmektedir109
. Konkordato
isteminde, konkordato mühleti-öneli verilebilmesi için bazı koĢulların
gerçekleĢmesi gereklidir. Bu Ģartlar;
-Konkordatonun BaĢarılı Olma Ġhtimalinin Bulunması: 286 ncı
maddenin birinci fıkrasında, “…konkordatonun baĢarı ihtimalini
göz önünde tutarak,…” ibarelerine yer verilmiĢtir. Bu ibareler, Ġcra
mahkemesinin borçluyu ve talepte bulunmuĢ ise, alacaklıyı dinleyip,
tüm belgeleri inceledikten sonra, konkordato isteminin baĢarılı olup
olamayacağına iliĢkin bir karara varması gerektiğini ortaya
koymaktadır. Dolayısıyla, istemin baĢarılı olma ihtimali var ise, baĢka
bir anlatımla mahkeme tarafından bu yönde bir kanı oluĢmuĢ ise, o
takdirde mühlet verilmesi gerekecektir.
-Borçluda Alacaklıları Zarara Sokma Kastının Bulunmaması: 286
ncı maddenin birinci fıkrasında bu konuyla ilgili olarak, “…projenin
alacaklıları zarara sokmak kastından ari olup olmadığına
göre,…” ibarelerine yer verildiği görülmektedir. Bu bakımdan, icra
mahkemesinin gerek konkordato projesi gerekse gerekçeli dilekçe ve
eklerinden borçlunun alacaklıları zarara sokma kastının olup
olmadığını saptaması gerekmektedir. Maddede her ne kadar kasttan
söz edilmiĢ ise de, bunun ceza hukuku anlamında kast olmayıp,
dürüstlükle bağdaĢmayan ve gerçekleri bertaraf etmeye yönelik niyet
olduğu düĢünülmektedir. Bu bakımdan, projede ödenmesi teklif edilen
meblağın, borçlunun kaynakları ile orantılı olması da bu koĢul
kapsamında aranmalıdır110
.
Görüldüğü üzere, icra mahkemesi, borçlunun konkordato teklifini,
konkordato mühleti verebilmesi için yukarıda açıklanan koĢulların
bulunup bulunmadığı yönünden res‟en araĢtırır ve inceler. Borçlunun
109
Bu görüĢ için bkz. Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan, s. 6079. 110
Kuru Baki-Arslan Ramazan-Yılmaz Ejder, Ġcra ve Ġflas Hukuku Ders Kitabı,
Gözden GeçirilmiĢ 21. Baskı, Ankara, 2007, s. 634.
106
mevcudunun asgari ödemeyi karĢılamaya yetip yetmeyeceğinin ve
borçlunun teklifinin mevcudu ile orantılı olup olmadığının tespiti için
gerekir ise, re‟sen bilirkiĢiye de baĢvurabilir. Ġcra mahkemesi, bu
Ģekilde yapacağı inceleme sonucunda, konkordato mühleti verilmesi
için gerekli Ģartların mevcut olmadığı kanısına varırsa, konkordato
teklifini reddeder veya gerekli Ģartların mevcut olduğu kanısına varır
ise, borçluya konkordato mühleti verir ve daha sonra açıklanacağı
üzere, bir komiser tayin eder.
Ġcra mahkemesi konkordato istemini uygun gördüğü takdirde,
ilk aĢamada üç aylık bir mühlet verir. Ancak, iĢin niteliği gerektiriyor
ise, komiserin teklifi üzerine mühlet alacaklılarda da dinlenildikten
sonra, en fazla iki ayı geçmemek üzere, uzatılabilir. Böylece, mühlet
toplam olarak beĢ aydan fazla olamaz. Bu konu, Y.Ġ.Ġ.D.nin
22.05.1968 Tarihli ve E. 54, K. 5634 Sayılı kararında, konkordato
için verilecek mehil kanunen tayin edilmiĢ olduğundan taraflar
bunu mukavele ile değiĢtiremeyecekleri gibi, hakimin de bunu
tenkis veya tezyit etme yetkisi bulunmamaktadır Ģeklinde
belirtilmiĢtir111
.
Konkordato mühletinin verilmesinin amacı; ĠĠK.nun 289 uncu
maddesine göre, mühlet içinde 6183 Sayılı Amme Alacaklıları
Hakkında Kanun‟a göre yapılan takipler de dahil olmak üzere, tüm
takiplerin yapılmasının ve daha önce baĢlamıĢ olan takiplerin
engellenmesinin ve durdurulmasının ve ihtiyati haciz kararlarının
uygulanmasının önlenmesinin sağlanmasıdır.
4.3.3. KONKORDATO KOMĠSERĠ
Konkordato istemi uygun görüldüğü takdirde, icra mahkemesi
borçluya en fazla üç aylık bir mühlet verir ve aynı zamanda gerekli
111
Ġpekçi, Açıklamalı-Ġçtihatlı Uygulama Örnekli, Ġcra ve Ġflas Kanunu
Tatbikatı (ġerh) s. 1428.
107
bilgi ve tecrübeye sahip Türk vatandaĢlarından bir veya birkaç komiser
tayin eder. Birden fazla komiser tayin edilmesi halinde, icra
mahkemesi bu kiĢilerin görev ve yetki alanlarını belirler. Konkordato
komiseri, kusurundan doğan zararlardan sorumludur112
. Komiser,
borçlunun faaliyetine nezaret eder ve 290 ve devamı maddelerde
verilen görevleri yapar. Ayrıca komiser, icra mahkemesinin talebi
halinde, ara raporlar verir ve alacaklıları konkordato süreci hakkında
bilgilendirir.
4.3.4. KONKORDATONUN TASDĠKĠ
Konkordato, yukarıda da değindiğim gibi iki aĢamadan
oluĢmaktadır. Birinci aĢamada, icra mahkemesinin kanunun aradığı
koĢulların gerçekleĢtiği kanısına varması sonucu, en fazla üç ay
konkordato mühleti verilmekte, gerekli olduğu takdirde de bu süre iki
ay uzatılabilmektedir. Ancak, konkordatonun yürürlüğe girebilmesi ve
uygulanabilmesi için, ikinci aĢamada ayrıca Ticaret Mahkemesinin
konkordatoyu tasdik etmesi gereklidir. Bunun için ise, Ticaret
Mahkemesinin konkordatoyu incelemesi ve konkordatonun
onaylanması için gerekli koĢulları değerlenmesi icap etmektedir.
4.3.4.1. TĠCARET MAHKEMESĠNĠN KONKORDATOYU
ĠNCELEMESĠ
Konkordato komiserinin; borçlunun tasarruflarını denetlemek
ve kontrol etmek ve bazı iĢlemlerine katılmak, iĢletmenin faaliyetini
112
5358 Sayılı Kanun ile Konkordato Komiserinin Sorumluluğu baĢlıklı madde
334/a maddesi yürürlükten kaldırılmıĢtır. Maddede konkordato komiserinin iĢlediği
suçlar bakımından 765 Saylı TCK.nun 279 uncu maddesi anlamında memur
sayılacağı öngörülmekteydi. Bu hükmün kaldırılmasıyla birlikte, konkordato
komiserinin iĢlediği suçlar yönünden 5237 Sayılı TCK.nun 6/1-c maddesine göre,
kamu görevlisi sayılıp sayılmayacağı sorusu gündeme gelmektedir. Bkz.
Yılmaztekin Hasan Kadir, “Ġcra ve iflas Suçlarına ve Bunlara ĠliĢkin Yargılama
Hukukundaki Yeni Boyut Üzerine Gözlemler II”, Legal Hukuk Dergisi, Temmuz
2006, Yıl 4, Sayı: 43, s. 2027-2028.
108
borçlu yerine geçerek sürdürmek, defter tutmak ve rehinli malların
kıymetini takdir etmek, ara raporlar düzenlemek, alacaklıları ilan ile
davet etmek ve kendisine bildirilen alacaklar hakkında inceleme
yapmak görevleri vardır. Bu görevlerine ilaveten en önemli görevi,
ĠĠK.nun 292 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre, alacaklıları
toplantıya çağırmak, 294 üncü maddesine göre, toplantı baĢkanlığını
yürütmek ve 296 ncı madde uyarınca da toplantı sonunda
düzenleyeceği konkordato tutanağını, mütalaasını konkordato dosyası
ile birlikte on gün içinde ticaret mahkemesine sunmak ve durumu da
icra ilgili mahkemesine bildirmektir113
.
4.3.4.2. KONKORDATONUN TASDĠKĠ ĠÇĠN ARANAN
KOġULLAR
Konkordatonun tasdiki-onayı için aranan koĢulları iki aĢamalı
olarak irdelemek gereklidir. Birinci aĢamada, ĠĠK.nun 297 nci
maddesinin birinci fıkrasına göre, konkordatonun kabul edilebilmesi
için, kaydedilmiĢ alacaklıların yarısını ve alacakların üçte ikisini aĢan
bir çoğunluk tarafından imza ve kabul edilmiĢ olması gereklidir.
KaydedilmiĢ alacaklılardan amaç; borçlunun konkordato isteminde
bulunduğu sırada, bilançosunda göstermiĢ olduğu alacaklılar/alacaklar
ile, komiserin mühlet ilanı için tanıdığı sürede bildirilen alacaklardır.
297 nci maddenin birinci fıkrasında belirtilen bu kesin sayılara
karĢın, çoğunluk hesabında dikkate alınmayacak alacaklar da
113
Komiserin raporunu-mütalaasını da içeren konkordato dosyası önüne gelen
Ticaret Mahkemesi, 296 ncı maddenin ikinci fıkrası uyarınca, komiseri dinledikten
sonra ve her halde mühlet içinde kısa bir zamanda kararını verir. Ticaret
mahkemesinin kararını vermesi süresinin, konkordato mühleti süresi içinde kısa
sürede olması gerektiğini madde vurgulamıĢtır. Bunun anlamı, mühlet dolmadan
ticaret mahkemesinin kararını vermiĢ olma gereğidir. Dolayısıyla, bu bir dava
olmayıp, çekiĢmesiz yargı faaliyeti niteliğindedir. Aynı maddeye göre, Ticaret
Mahkemesi dosyayı aldıktan sonra, kararını vermek için bir duruĢma günü tensip
eder. DuruĢma günü, konkordato mühletinin ilan edildiği gazetede ilan edilir. Bu
ilanda, itiraz edenlerin haklarını müdafaa etmeleri için duruĢmada bulunabilecekleri
de yazılır. DuruĢmada, gelen alacaklıların itirazlarını, komiseri ve borçluyu
dinledikten sonra, mahkeme kabul veya ret Ģeklinde kararını verir.
109
bulunmaktadır. Bunlar, maddenin ikinci fıkrasında, “Ġmtiyazlı
alacaklılarla borçlunun karısı, kocası ve ana baba ve evladı ne
alacak ve nede alacaklı ekseriyetini teĢkilde hesaba katılmaz.”
Ģeklinde dile getirilmiĢtir. Ġmtiyazlı alacaklardan amaç, 206 ncı
maddenin ilk üç sırasında yazılı olan alacakların sahipleridir. Diğer
taraftan, rehinle temin edilmiĢ alacaklar da çoğunluk hesabında
dikkate alınmazlar. Ancak, rehinle temin edilmiĢ alacakların komiser
tarafından takdir edilen kıymet neticesinde teminatsız kaldıklarının
anlaĢılması halinde, teminatsız kalan kısım çoğunluk hesabında
dikkate alınırlar114
. Bu bakımdan, Y.H.G.K.nun 18.04.2001 Tarihli ve
19-363/388 Sayılı Kararında, yer verildiği üzere, “…borçlunun,
bilançosunda bildirilmeyen önemli tutardaki alacakların,
konkordatoda kabul edilerek nisaba dahil edilmesinin çoğunluk
koĢulunun gerçeğe uygun bir biçimde oluĢmamasına neden
olduğu ve bu nedenle istemin reddine karar verilmesi
gerektiği,…” belirtilmektedir115
. Ayrıca, 297 nci maddenin dördüncü
fıkrasında, “Nizalı ve taliki Ģarta bağlı veyahut muayyen olmayan
bir vadeye tabi alacakların hesaba katılıp katılmamasına ve ne
nispette katılacağına mahkeme karar verir. ġu kadar ki, bu
iddialar hakkında ilerde mahkemece verilecek hükümler
mahfuzdur.” demek suretiyle, bir kısım alacakların hesaba katılıp
katılmaması mahkemenin takdirine bırakılmıĢtır.
Konkordatonun diğer tasdik koĢulları ĠĠK.nun 298 inci
maddesinde gösterilmiĢtir. Ġkinci aĢamadaki bu koĢullar, alacaklara
iliĢkin teklif edilen meblağın borçlunun kaynakları ile orantılı olması,
teminat gösterme koĢulunun yerine getirilmesi ve yargılama gider ve
harçların depo edilmesinden meydana gelmektedir.
114
Oskay -Koçak -Deynekli -Doğan, s. 6186. 115
Oskay -Koçak -Deynekli -Doğan, s. 6182-6183. Y.19.H.D.nin 05.05.2005 Tarihli
ve 2004-11852/5159 Sayılı Kararında da, çoğunluk koĢulunun hesaplanmasında
göz önünde tutulacak olan alacaklar konkordatoya kaydedilmiĢ alacaklardır denilmektedir. s. 6184-6185.
110
Alacaklara ĠliĢkin Teklif Edilen Paranın, Borçlunun Kaynakları
Ġle Orantılı Olması: 298 inci maddenin birinci fıkrasının 1 numaralı
bendinde, bu husus, “Teklif edilen meblağın borçlunun kaynakları
ile orantılı olması (Mahkeme borçluya intikal edecek malları da
dikkate alabilir.) Ģeklinde belirtilmiĢtir. Diğer taraftan, malvarlığının
terki suretiyle konkordatoda, paraya çevirme halinde edilen elde
edilen veya üçüncü kiĢi tarafından teklif edilen meblağın, iflas yoluyla
tasfiye halinde elde edilebilecek bedelden fazla olması da
aranmaktadır.
Teminat Gösterme KoĢulunun Yerine Getirilmesi: Söz konusu
maddenin 3 numaralı bendinde de, teminattan vazgeçmeyen
alacaklılara teminat gösterme koĢulu aranmaktadır. Bu bakımdan,
alacaklı teminat koĢulundan açıkça vazgeçtiğini bildirdiği takdirde,
teminat gösterilmesi gerekmez.
Yargılama Gider Ve Harçların Depo Edilmesi: 298 inci maddenin
birinci fıkrasının 4 numaralı bendi, “konkordatonun tasdikinin
gerektirdiği yapılan masrafları ve ilam harçlarının tasdik
kararından önce, borçlu tarafından mahkeme veznesine depo
edilmiĢ olması.” hükmünü taĢımaktadır. Konkordato talebinde de, bir
yargılama faaliyeti yapılmaktadır. Dolayısıyla, yargılama giderlerinin
ve ilam harçlarının konkordato isteyen borçlu tarafından yatırılması
gerekir.
4.3.4.3. KONKORDATONUN TASDĠK KARARI
Ticaret mahkemesi duruĢmada, alacaklıları, komiseri ve
borçluyu dinledikten sonra, tüm konkordato dosyasını inceler ve
özellikle yukarıda açıkladığım konkordato tasdik Ģartlarının
gerçekleĢip gerçekleĢmediğini kontrol eder ve değerlendirir. Bu
değerlendirme sonunda, konkordatonun baĢarılı olma olasılığını göz
111
önüne alarak konkordatoyu tasdik eder. Bu kararda, ĠĠK.nun 303 üncü
maddesinin üçüncü fıkrasına göre,alacaklıların hangi ölçülerde
alacaklarından vazgeçtikleri, borçlunun borçlarını ne Ģekilde
ödeyeceği ve gerektiği takdirde sağlanacak teminatlar da gösterilir.
Ticaret mahkemesi, konkordatonun tasdiki için gerekli
koĢulların gerçekleĢmediği kanısına varır ise, konkordato istemini ret
eder.
Ġtiraz eden her alacaklı tarafından konkordatonun tasdik veya
reddi hakkındaki mahkeme kararı ile konkordatonun reddi hakkındaki
karar, borçlu tarafından, ĠĠK.nun 299 uncu maddesi uyarınca, kararın
tefhiminden itibaren on gün içinde temyiz edilebilir.
4.4. SERMAYE ġĠRKETLERĠNĠN UZLAġMA YOLUYLA
YENĠDEN YAPILANDIRILMASINA GENEL BAKIġ
ĠyileĢtirme ve yeniden yapılandırma; asıl olarak bir iĢletme
ekonomisi terimi olmakla birlikte, gerek iĢletme ekonomisi gerekse
hukuk literatüründe normatif ve bağımsız bir iyileĢtirme tanımı
mevcut değildir. Öğretide yapılan tanımlara göre, geniĢ olarak
iyileĢtirme-yeniden yapılandırma; iĢletme ekonomisinde, iĢletmenin
sürekli bir verimliliğe ulaĢılabilmesi için, likiditenin yeniden tesis
ettirilmesi veya en azından mümkün olduğu kadar düzeltilmesi
amacıyla alınması gerekli tüm olağanüstü önlemleri ifade etmektedir.
Bu halde iyileĢtirme-yeniden yapılandırma, organizasyona iliĢkin tüm
teknik önlemler ile mali önlemleri kapsamaktadır. Buna karĢılık, dar
anlamda iyileĢtirmenin-yeniden yapılandırmanın konusunu ise; borca
batıklık veya zarar bilânçosu hallerinin giderilmesi için uygulanması
gereken mali önlemler oluĢturmaktadır. Bu tür bir iyileĢtirmenin
amacı; borçluyu tehdit eden ve iflasa yol açabilecek mevcut mali
krizden kurtararak borçlu öğenin iktisadi bir birlik olarak ticari hayata
112
devam etmesini ve borçların sermayeye dönüĢtürülmesini sağlamaktır.
Kredi verenlerin moratoryuma gitmesi, alacaklıların alacaklarından
sermayenin azaltılması veya sermayenin arttırılması gibi, mali
tedbirler dar anlamda iyileĢtirme kapsamında değerlendirilmektedir.
Yeniden yapılandırma anlamında bir iyileĢtirme, borçlu iĢletmenin
veya Ģirketin mali ve organizasyona yönelik ekonomik önlemler
yoluyla korunması ve devam ettirilmesi anlamına gelmektedir.
Yeniden yapılandırma ile aciz halinin veya borca batıklığın
giderilmesi ve alacaklıların yeniden yapılandırılmıĢ iĢletmenin
kârından tatmin edilmeleri sağlanmaktadır.
Kurumsal yeniden yapılandırma genellikle, mali yeniden
yapılandırma ve operasyonel yeniden yapılandırma olmak üzere ikiye
ayrılmaktadır: Mali yeniden yapılandırma firmanın sermaye
yapısındaki değiĢiklikleri ifade etmektedir. Mali yeniden yapılandırma
aktif ve pasiflerin yeniden yapılandırılmasını, firmanın sermaye
maliyetini düĢürmek için ek kredi alınmasını, firmanın büyümesinin
sağlanması ile hissedarların ve alacaklıların getirilerini azamileĢtirmek
için gerekli nakit akımının sağlanmasını, varlığını sürdürebilir ancak
mali açıdan güç durumda olan firmalar için borçların yeni bir ödeme
planına bağlanmasını veya zor durumda olan firmanın tasfiyeye
zorlanması yerine hisselerinin bir kısmının borçlarına karĢılık olarak
alacaklı kuruluĢ/kuruluĢlar tarafından alınarak, bu kuruluĢların
firmanın yönetiminde yer alması gibi uygulamaları içermektedir.
Operasyonel yeniden yapılandırmada ise, kurumsal yönetimin
iyileĢtirilmesi, birleĢme ve devralma, bir firmanın borçlanılarak satın
alınması, firmanın bir bölümünün satılması, firma bölünmesi, ana
firmaya bağlı firma arasında hisse senedi takası, sermaye artırılmadan
yeni hisse senedi çıkarılması, bazı birimlerinin satılması veya karlı
olmayan birimlerinin kapatılması, harcama ve iĢgücünde kısıtlamalara
gidilmesi gibi maliyet düĢürücü yöntemlerle firmanın mali durumu
iyileĢtirilmeye çalıĢılmaktadır. Sonuç olarak yeniden yapılandırma,
113
gerçekleĢtirilmesi borçlu ve alacaklılar arasında geniĢ bir uzlaĢmanın
tesisine bağlı, tüm mali, örgütsel ve hukuki önlemleri kapsayan geniĢ
anlamda bir iyileĢtirme yöntemidir116
.
4.4.1. UZLAġMA YOLUYLA YENĠDEN YAPILANDIRMA VE
BAġVURUSU
Temelde borçlunun kendi belirleyeceği alacaklılarla müzakere
ettiği ve bunlar tarafından onaylanan projenin mahkemede tasdik
edilmesine dayanan Türk uzlaĢma yoluyla yeniden yapılandırma
sistemi, 21.04.2004 Tarihli ve 5092 Sayılı Kanun ile ĠĠK.nun Onikinci
Babında Sermaye ġirketleri ve Kooperatiflerin UzlaĢma Yoluyla
Yeniden Yapılandırılması baĢlığı altında 309/m ila 309/ü
maddelerinde düzenlenmiĢtir. Ayrıca, 309/ü maddesi uyarınca da
yürürlüğe konulmuĢ olan Yönetmelikle de söz konusu maddelerin
ayrıntıları belirlenmiĢtir117
.
Bu sistemin ve usulün, hukukumuza getirilmesinin amacı;
büyük iĢletmelerin borçlarının yeniden yapılandırılarak ticari ve
ekonomik yaĢamın sürdürülebilmesini sağlamaktadır118
. UzlaĢma
yoluyla yeniden yapılandırılmayı içeren kurallar, ĠĠK.nun 309 uncu
maddesinin içinde yer aldığı IV. Bölüm baĢlığında yer verilen,
“Sermaye ġirketleri ve Kooperatiflerin UzlaĢma Yoluyla Yeniden
Yapılandırılması” Ģeklindeki ibareler ile madde metnindeki
ifadelerden açıkça anlaĢılacağı üzere, sadece sermaye Ģirketleri yani
limited Ģirketler ve anonim Ģirketler ile kooperatifler hakkında
116
http://www.turkhukuksitesi.com/makale_707.htm (12.08.2008) 117
Sermaye ġirketleri ve Kooperatiflerin UzlaĢma Yoluyla Yeniden
Yapılandırılması Yönetmeliği için bkz. Resmi Gazete 17.04.2004, Sayı: 25436. 118
Sermaye Ģirketleri ve kooperatiflerin uzlaĢma yoluyla yeniden yapılandırılması ile
ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Yarıcı Hülya, Sermaye ġirketleri ve Kooperatiflerin
UzlaĢma Yoluyla Yeniden Yapılandırılması, Ġstanbul, 2007. Ayrıca bkz. Erten Efe
Alper, Mali Durumu Bozulan Sermaye ġirketlerinin UzlaĢma Yoluyla Yeniden
Yapılandırılması, Ankara, 2006.
114
düzenlenmiĢtir119
. Bu nedenle, bu kuralların diğer borçlular hakkında
uygulanması mümkün olmadığı gibi, özel düzenlemeyi içeren kimi
sermaye Ģirketleri bankalar ve sigorta Ģirketleri gibi Ģirketler hakkında
da uygulanmaları mümkün değildir.
309/m maddesi, uzlaĢma yoluyla yeniden yapılandırma
usulüne hangi hallerde, baĢvurulacağını açık bir Ģekilde belirtmiĢtir.
Söz konusu maddenin birinci fıkrası aynen, “Muaccel para
borçlarını ödemeyecek durumda olan veya mevcut ve alacakları
borçlarını karĢılamaya yetmeyen ya da bu hallerden birine düĢme
tehlikesiyle karĢı karĢıya kalması kuvvetle muhtemel olan
sermaye Ģirketi veya kooperatif, önceden müzakere edilmiĢ ve
projeden etkilenen alacaklılar tarafından gerekli çoğunluk
sağlanarak kabul edilmiĢ olan yeniden yapılandırma projesi ile
birlikte, muamele merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret
mahkemesine, uzlaĢma yoluyla yeniden yapılandırma için
baĢvurabilir.”Ģeklindedir. Görüldüğü üzere, fıkrada baĢvuru halleri,
sermaye Ģirketinin aciz hali, sermaye Ģirketinin borca batık olma hali
ve bu iki halde de borca bataklığa düĢme tehlikesinin kuvvetle
muhtemel olması hali Ģeklinde belirtilmiĢtir.
119
Sermaye ġirketleri ve Kooperatiflerin UzlaĢma Yoluyla Yeniden Yapılandırılması
ile ilgili 21.04.2004 Tarihli ve 5092 Sayılı Kanun‟un 8 inci maddesinin genel
gerekçesi. “Maddeyle Ġcra ve Ġflas Kanununa,‟Sermaye ġirketleri ve
Kooperatiflerin UzlaĢma Yoluyla Yeniden Yapılandırılması‟ adı altında yeni bir
kurum getirilmektedir. Bu kurum Dünyada son yıllarda geliĢtirilen ve ödeme
güçlüğü içine düĢen Ģirketlerin iflasına karar vermek yoluna gidilip ekonomik
hayattan silinmeleri yerine, bu Ģirketlerin kurtarılmalarının mümkün olması
durumunda faaliyetlerine devam etmelerinin sağlanması düĢüncesine
dayanmaktadır. Getirilen düzenleme alacaklı ile borçluların karĢılıklı olarak
anlaĢmaları Ģartına bağlanmıĢtır. Buna göre, muaccel olan borçlarını
ödeyemeyecek durumda olan ya da mevcut ve alacakları borçlarını karĢılamaya
yetmeyen veya böyle bir tehlikeyle karĢı karĢıya kalması kuvvetle muhtemel
olan sermaye Ģirketleri veya kooperatiflerdir. Kanun tarafından öngörülen
oranlarda alacağa sahip alacaklıların çoğunluğuyla, borçlarının yeniden
yapılandırılması konusunda uzlaĢabilecektir. Sistem mahkeme denetiminde
iĢlemekte ve uzlaĢmanın tasdiki veya reddi yargı organının müdahalesini
gerektirmektedir. Böylece, özellikle uzlaĢmayı kabul etmemiĢ olan alacaklıların
hak ve menfaatlerinin ihlal edilmesinin önüne geçilmek istenmiĢtir.” Bkz.
Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan, s. 6386.
115
Sermaye ġirketinin ve Kooperatifin Aciz Hali: Sermaye Ģirketinin
veya kooperatifin muaccel, yani vadesi gelmiĢ borçlarını ödeyemez
hale gelmiĢ olması, onun aciz haline düĢtüğünün kabul edilmesine
neden olur. Aciz hali, Ģirketin para borçlarını ödeme konusunda bir
süre devam ede gelen ekonomik iktidarsızlığı olarak düĢünülebilir120
.
Dolayısıyla, borçlunun “muaccel para borçlarını ödeyemeyecek
durumda” olduğunun ve yeniden yapılandırmaya gidilmediği takdirde,
bu hallerin devamlılık gösterecek olduğunun anlaĢılması, aczi halinde
temel alınır121
. SYYY.nin 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında bu
husus, “Borçlunun “muaccel para borçlarını ödeyemeyecek
durumda” olmasının tespitinde, borçlunun borçlarını
ödeyememesi veya borçlarını muaccel olduğunda
ödeyemeyeceğinin anlaĢılması ve yeniden yapılandırmaya
gidilmediği takdirde bu hâllerin devamlılık arz edecek olması esas
alınır.” Ģeklinde açıklanmıĢtır.
Sermaye ġirketinin ve Kooperatifin Borca Batık Olma Hali:
Kooperatiflerin ve Sermaye Ģirketinin malvarlığını oluĢturan
ekonomik tüm değerlerden aktifinin, pasifinden az olması, Ģirketin
borca batıklık halinin göstergesi kabul edilmektedir. SYYY.nin 3
maddesinin dördüncü fıkrasında, “Mevcut ve alacakların borçları
karĢılamaya yetmemesi durumunun tespitinde, borçlunun
mevcutlarının muhtemel satıĢ değerleri üzerinden müeccel veya
Ģarta bağlı borçları da göz önünde bulundurularak yeminli mali
müĢavir tarafından hazırlanmıĢ ara bilanço, nakit akıĢ tablosu ve
diğer değerleme belgeleri esas alınır.” Ģeklindeki hükme yer
verilmiĢtir. Bu hükümden de açıkça anlaĢıldığı üzere, mutlaka bu
durumun tespiti amacıyla, yeminli mali müĢavir tarafından Ģirketin
tüm malvarlığının durumunu gösterir, ara bilânço nakit akıĢ tablosu ve
120
Ayvaz Sema TaĢpınar, Ġcra Ġflas Hukukunda Yeniden Yapılandırma, Ankara,
2005, s. 343. 121
Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan, s. 6389.
116
diğer değerleme belgelerinin mahkeme tarafından esas alınması
gerekmektedir.
Sermaye ġirketinin ve Kooperatifin Borca Bataklığa DüĢme
Tehlikesinin Kuvvetle Muhtemel Olması Hali: Sermaye Ģirketlerinin
uzlaĢma yoluyla yeniden yapılandırılması yoluna gidilmesinde, belki
de en önemli unsuru, sermaye Ģirketinin borca bataklığa düĢme
tehlikesinin kuvvetle muhtemel olması hali oluĢturmaktadır. Zira, bu
unsur, diğer hallerin ortaya çıkıp çıkmadığının belirlenmesinde, temel
alınmaktadır. Bu bakımdan, SYYY.nin 3 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendinde bu unsur, “(a) ve (b) bentlerinde yer alan
koĢullardan birine düĢme tehlikesiyle karĢı karĢıya kalmasının
kuvvetle muhtemel olması” Ģeklinde belirtildikten sonra, beĢinci
fıkrasında da, “Borçlunun birinci fıkranın (a) ve (b) bentlerinde yer
alan koĢullardan birine düĢme tehlikesi ile karĢı karĢıya
kalmasının kuvvetle muhtemel olması, bu maddenin ikinci ve
üçüncü fıkralarında yer alan durumlardan birinin yakın zamanda
ve kaçınılmaz suretle gerçekleĢmesi ihtimaline göre tespit edilir.”
biçiminde açıklanmaya çalıĢılmıĢtır.
Burada ödeme güçlüğü, borca batıklık ve ödemelerin tatili
kavramları arasındaki farka dikkat etmek gerekmektedir. Ödeme
güçlüğü halinde, borçlunun mevcut malvarlığını nakde dönüĢtürüp
muaccel borçlarını ödeyememe hali söz konusudur. BaĢka bir
anlatımla, bu durumda Ģirketin aktifleri pasiflerinden fazla olduğu
halde, likidite sorunundan dolayı borçlarını ödeyememesi sorun
oluĢturmaktadır. Buna karĢılık, ödemelerin tatilinde borçlu muaccel
borçlarını mali durumu iyi olmasına rağmen ödeyememektedir. Bu
husus genel iflas sebebidir. Ödemelerin tatili kural olarak, borç ödeme
güçlüğü durumunun belirtisi veya dıĢ görünüĢü olarak kabul
edilmektedir.122
Borca batıklıkta ise, Ģirketin tüm aktifi muaccel olsun
veya olmasın Ģirketin bütün borçlarını karĢılamaya yetmemektedir.
122
Atalay Oğuz, Anonim ġirketlerin Ġflası, Ġzmir, 1996, s. 24, vd.
117
Ödeme güçlüğü ile borca batıklık halinin en temel farkı ödeme
güçlüğü halinde ihtiyari, borca batıklık halinde ise zorunlu bir iflas
sebebinin söz konusu olmasıdır.123
4.4.1.1. UZLAġMA YOLUYLA YENĠDEN YAPILANDIRMA
PROJESĠ
Yukarıda belirtilen hallerin bulunması durumunda, ĠĠK.nun
309/m maddesinin birinci fıkrasına göre, Ģirket muamele merkezinin
bulunduğu asliye ticaret mahkemesine, uzlaĢma yoluyla yeniden
yapılandırılması için baĢvurabilir. Bu baĢvuru münhasır yetkiye
dayalıdır. Bu nedenle, borçlu kooperatif ve sermaye Ģirketi dıĢında
alacaklıların böyle bir baĢvuru yetkisi bulunmamaktadır. Bu
baĢvuruda, borçlu sermaye Ģirketinin önceden müzakere edilmiĢ ve
projeden etkilenen alacaklılar tarafından gerekli çoğunluk sağlanarak
kabul edilmiĢ bir yeniden yapılandırma projesi vermesi gereklidir. Bu
bakımdan, yeniden yapılandırma, borçlunun tüm alacaklıları ile
olmayıp, sadece projeden etkilenen alacaklılar ile yapıldığından,
borçlunun öncelikle projeden etkilenen alacaklıları saptaması
zorunludur. Çünkü, proje hazırlandığı sırada, kimi alacaklıların
alacaklarında herhangi bir değiĢiklik yapılmayabilir, aynı miktarda ve
daha önceki vadelerde ödeme yapılması konusunda anlaĢma sağlanmıĢ
olabilir. Bu durumda olan alacaklılar, projeden etkilenmeyen
alacaklılar olarak adlandırılmaktadırlar. Buna karĢılık, projeden
etkilenen alacaklılar ise, yeniden yapılandırma projesi ile hak ve
menfaatleri yeniden yapılandırılacak olan alacaklılardır. Borçlu,
projeyi müzakere edeceği ve projenin kabulü için oylarına baĢvuracağı
alacaklıları, ilgili kanun ve yönetmelikte yer alan hükümlere uymak
koĢulu ile serbestçe belirler. Müzakerelere davet edilen alacaklılar
projeden etkilenen alacaklılar kabul edilir. SYYY.nin 4 üncü
maddesinde bu husus, “Ġcra ve Ġflâs Kanununun 309/m maddesi
123
Atalay, s. 47 vd.
118
hükümlerince, borçlu önceden müzakere edilmiĢ ve alacaklılar
tarafından kabul edilmiĢ projenin tasdiki için asliye ticaret
mahkemesine baĢvurur. BaĢvuruya bu Yönetmeliğin 7, 8, 9, 10, 14
ve 17 nci maddelerinde yer alan belgeler de eklenir.” Ģeklinde ifade
edilmiĢtir.
Yeniden yapılandırılmadan yararlanmak isteyen bir sermaye
Ģirketi, borçlarını hangi Ģartlarda ödeyebileceğini, bu ödemeyi
sağlayacak finansal araçlara hangi yollardan sahip olacağını,
iĢletmesinde ve yönetiminde ne gibi değiĢiklikler yapacağını, mali
durumun güçlendirilmesi, verimlilik ve kârlılık için hangi tedbirleri
alacağını, hazırlayacağı bir yeniden yapılandırma projesi ile ortaya
koymalıdır.
ĠĠK.nun 309/o-5 bendi uyarınca projenin oylanması için
alacaklıları davete iliĢkin olarak, borçlu projeden etkilenen alacaklılara
proje hakkında karar vermelerini sağlayacak bilgi vermekle de
yükümlüdür. Borçlu, projeden etkilenen alacaklıların karar vermesini
sağlayacak yeterli bilgilendirmeyi yaptığını belgelendirmelidir. Borçlu,
projeden etkilenen alacaklıları, iadeli taahhütlü mektup veya noter
ihbarnamesi gibi uygun araçlarla bilgilendirecektir. Borçlunun usulüne
uygun araçlarla bilgilendirilmesi, projenin sağlıklı bir Ģekilde
oylanması açısından büyük önem arz eder. Zira proje içeriğinden
haberdar olamamıĢ bir alacaklı, oy vermediği takdirde, bu durum üstü
örtülü ret sayılacak ve alacaklı hakkında bilgi sahibi olamadığı proje
ile bağlı sayılmayacaktır. Sonuç olarak, usulüne uygun bir Ģekilde
proje içeriğinden haberdar edilmemiĢ alacaklının, projenin feshini
isteme hakkı doğacaktır. Bu nedenle, mutlaka yeniden yapılandırma
projesinin tasdik için mahkemeye sunulmasından önce, projeden
etkilenen alacaklılara sunulması ve onlar tarafından kabul edilmesi
gerekmektedir. ĠĠK.nun 309/m maddesinin üçüncü fıkrasında,
“Gerekli çoğunluk, terimi projeden etkilenip oylamaya katılan
119
alacaklıların sayı itibariyle en az yarısını aĢan ve oy kullanan
alacaklıların alacaklarının en az üçte ikisini oluĢturan ve projenin
kabulü için gerekli çoğunluğu ifade eder.” Ģeklinde de belirtildiği
üzere, yeniden yapılandırma projesinin gösterilen çoğunlukla kabul
edilmiĢ olması gereklidir. Projeden etkilenmeyen alacaklıların ise
projeden haberdar edilmelerine gerek yoktur.
4.4.1.2. ARA DÖNEM DENETÇĠSĠ
ĠĠK.nun 309/ö maddesinin ikinci fıkrasında yer verildiği üzere,
alacaklılar ve borçlu, yeniden yapılandırma projesinin mahkemeye
sunulmasından önce, borçlu kooperatif veya sermaye Ģirketinin
iĢlevlerini yürütecek, faaliyetlerini denetleyecek ve yönetimini
üstlenecek bir ara dönem denetçisi seçebilirler. ġayet, alacaklılar ve
borçlu tarafından ara dönem denetçisi seçilmemiĢ ise, yeniden
yapılandırma baĢvurusunu inceleyen mahkeme, atanmasından
projenin tasdikine veya reddine iliĢkin kararın verilmesine kadar
gerekli bilgi, tecrübe ve niteliklere sahip bir veya bir kaç ara dönem
denetçisi tayin edebilir. SYYY.nin 19 uncu maddesinde ara dönem
denetçisi ve proje denetçisi aĢağıdaki Ģekilde açıklanmaktadır. “Ġcra
ve Ġflâs Kanununun 309/ö maddesinin ikinci fıkrası uyarınca,
asliye ticaret mahkemesi borçlu ve alacaklıların talebi üzerine bir
ara dönem denetçisi atayabilir. Projede bir ara dönem
denetçisinin belirtilmemiĢ olması halinde, hâkim re‟sen bir
denetçi atar ve denetçinin görevlerini belirler.
Borçlu ve alacaklılar arasında kararlaĢtırılmadığı
takdirde, mahkeme ara dönem denetçisine ödenecek ücreti belirler
ve borçlu, bu tutarı peĢin olarak mahkeme veznesine depo eder.
Mahkeme tasdik talebine iliĢkin nihai kararında, ara dönem
denetçisinin ücretini kesin olarak belirler ve daha önce depo edilen
120
miktarın eksik kalması halinde tamamlanmasına, aksi takdirde
iadesine karar verir.
Ara dönem denetçisi ve proje denetçisi, iĢin niteliği ve
görevin ifası için lazım gelen vasıflara sahip yeminli mali
müĢavirler arasından seçilir. Projede denetçinin görevleri
belirlenebilir, sorumlulukları da verilen görevlere göre tespit
edilebilir. Denetçilerin bağımsız ve tarafsız olmaları, etkilenen
alacaklılar veya borçlu ile aralarında bir menfaat iliĢkisinin
bulunmaması gereklidir.
Aksi projede ön görülmediği takdirde, ara dönem
denetçisi, tasdik kararı ile birlikte proje denetçisi olarak da
atanabilir.
Proje denetçisinin kim olacağı ve ücreti tasdik edilen
projede belirlenmemiĢse, bu hususlar projenin tasdikinin
görüĢüldüğü mahkeme tarafından belirlenir. Proje denetçisinin
ücreti, göreve atanan kiĢinin piyasadaki o nitelikte uzman kiĢinin
alacağı ücret esas alınarak harcayacağı emek ve mesaiye göre
mahkemece belirlenir.”
4.4.1.3. PROJENĠN TASDĠKĠ, KARARIN ETKĠSĠ VE
SONUÇLARI
Proje baĢvurusunu alan asliye ticaret mahkemesi, baĢvuruyu
ĠĠK.nun 288 inci maddesine uygun Ģekilde ilan eder. Ayrıca,
baĢvurudan itibaren otuz gün içinde gerçekleĢecek olan duruĢma
gününü belirler.
Mahkeme, projeden etkilenen alacaklıların borçluya karĢı
baĢlattıkları takiplerin ve bu takiplerle ilgili davaların 6183 Sayılı
Kanun‟a göre açılan takipleri ve bu takiplerle ilgili davaları da
121
kapsayacak Ģekilde durdurulmasına, yeni icra takibi yapılmasının
yasaklanmasına, ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarının
uygulanmamasına, ara dönem için karar verebilir. Durma etkisi, kural
olarak sadece projeden etkilenen alacaklılar için geçerlidir. Ara
dönemde borçlu, iĢletmenin devamı için zorunluysa veya malvarlığının
kıymetinin korunması ya da arttırılması için gerekli görülmesi halinde,
kredi gibi finansman araçlarına baĢvurabilir.
ĠĠK.nun 309/p maddesinin birinci fıkrasına göre, tasdik
duruĢmasında, ara dönem denetçisini, borçlu sermaye Ģirketinin
yetkililerini ve duruĢmada hazır bulunan alacaklıları dinler. Mahkeme,
borçlunun yeniden yapılandırmaya iyi niyetle baĢvurduğunu ve 309/m
ila 309/o maddelerindeki koĢulların yerine getirilmiĢ olduğunu ve
projeyi reddetmiĢ olan her alacaklının projeyle eline geçecek miktarın
en az iflas tasfiyesi sonunda eline geçecek miktara eĢit olduğunu
saptadığı takdirde, en geç otuz gün içinde itirazları da değerlendirerek
baĢvurunun ve projenin tasdikine, aksi halde reddine karar verir.
SYYY.nin 18 inci maddesine göre, alacaklara veya sınıflandırmaya
yönelik itirazlar, projeye yönelik itirazlar olarak değerlendirilir. Asliye
Ticaret Mahkemesi, projenin tasdik duruĢmasından önce tüm dilekçe,
itiraz ve delillerinin ivedilikle toplanmasını sağlamak amacıyla bir ön
duruĢma yaparak; ilgili itirazların yapılacağı, borçlunun bu itirazlara
cevaplarını sunacağı ve tüm delillerin mahkemeye ibraz edileceği
süreleri de belirleyebilir. Asliye ticaret mahkemesi, uyuĢmazlıkların
halline iliĢkin kararını ivedilikle verir ve projeyi tasdik eder. Alacağın
akıbetinin diğer bir Mahkemede görülmekte olan bir davanın sonucuna
bağlı olması halinde, itirazların zamanında veya projenin tasdik
duruĢmasına yönelik olarak çözülememesi durumunda, asliye ticaret
mahkemesi alacağın miktarının tahminen belirlenebilmesi için bir usul
belirleyebilir veya alacak kesinleĢtiğinde ödenebilmesi için borçlunun
bir çözüm önermesine karar verebilir.
122
ĠĠK.nun 309/r maddesinin birinci fıkrasına göre, yeniden
yapılandırma projesi, tüm hüküm ve sonuçlarını, baĢvurunun tasdikine
iliĢkin kararın verildiği andan itibaren doğurmaya baĢlar. Projenin
koĢulları, projeden etkilenen alacaklılarla yapılmıĢ olan tüm sözleĢme
hükümlerinden önce gelir. Projenin tasdik edilmesinin, sermaye
Ģirketinin tasarruf yetkisine herhangi bir Ģekilde kısıtlayıcı etkisi
olmaz124
. Ancak, tasdik edilen projede herhangi bir Ģekilde Ģirketin
tasarruflarını kısıtlayıcı bir düzenleme mevcut ise, bu durumda bir
kısıtlamadan söz etmek mümkündür. Kararın temyiz incelemesi
sonunda Yargıtay tarafından bozulması üzerine, projenin tasdik
kararının icrası kendiliğinden durur. Bozma kararına kadar yapılan
iĢlemler geçerliliğini muhafaza eder. Projeden etkilenip
etkilenmediğine bakılmaksızın, borçlunun taraf olduğu sözleĢmelerde
projenin tadiline veya feshine yol açabilecek veyahut borçlunun
yeniden yapılandırma yoluna baĢvurmasının temerrüt hali
oluĢturacağına ya da akde aykırılık teĢkil edeceğine iliĢkin hükümler
bulunması halinde, bu hükümler borçlunun yeniden yapılandırma
yoluna baĢvurması durumunda uygulanmaz. BaĢvurunun tasdiki
talebinin reddine iliĢkin mahkeme kararının verilmesi halinde,
mahkemece verilmiĢ tedbirler kalkar, durmuĢ olan dava ve takiplere
devam edilir.
SYYY. nin 20 nci maddesinde de belirtildiği üzere, proje,
alacaklıların onayı olmadan, hiç bir alacaklıyı olumsuz yönde
etkilemeyecek Ģekilde tadil edilebilir. Projenin tadili sadece belirli bir
gruptaki alacaklıları etkiliyorsa, o gruptaki alacaklıların davet edilmesi
yeterli olacaktır. Tadil için tüm alacaklıların veya ilgili sınıftaki
alacaklıların oylarına gerek görüldüğü hallerde, bu Yönetmelikte yer
alan davet ve oylama usulü her iki halde de geçerlidir.
124
Pekcanıtez Hakan- Atalay Oğuz- Özkan Sungurtekin Meral-Özekes Muhammet,
Ġcra ve Ġflas Hukuku, Ankara, 2007, s. 574.
123
4.4.1.4. PROJE DENETÇĠSĠ
ĠĠK.nun 309/p maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, Asliye
Ticaret Mahkemesi, tasdik kararı ile birlikte borçlu ve alacaklıların bu
konudaki görüĢlerini de dikkate alarak, yetkileri sadece projenin yerine
getirilmesine iliĢkin esasları denetleyip , alacaklılara durumu düzenli
olarak rapor etmekten ibaret olan bir veya bir kaç proje denetçisi tayin
edebilir. Borçlu ve alacaklılar arasında kararlaĢtırılmadığı takdirde,
Mahkeme ara dönem denetçisine ödenecek ücreti belirler ve borçlu, bu
tutarı peĢin olarak mahkeme veznesine depo eder. Mahkeme tasdik
talebine iliĢkin nihai kararında, ara dönem denetçisinin ücretini kesin
olarak belirler ve daha önce depo edilen miktarın eksik kalması halinde
tamamlanmasına, aksi takdirde iadesine karar verir.
SYYY.nin 19 uncu maddesine göre, proje denetçisi, iĢin
niteliği ve görevin ifası için lazım gelen vasıflara sahip yeminli mali
müĢavirler arasından seçilir. Projede denetçinin görevleri belirlenebilir,
sorumlulukları da verilen görevlere göre tespit edilebilir. Denetçilerin,
bağımsız ve tarafsız olmaları, etkilenen alacaklılar veya borçlu ile
aralarında bir menfaat iliĢkisinin bulunmaması gereklidir. Aksi projede
ön görülmediği takdirde, ara dönem denetçisi, tasdik kararı ile birlikte
proje denetçisi olarak da atanabilir. Proje denetçisinin kim olacağı ve
ücreti tasdik edilen projede belirlenmemiĢse, bu hususlar projenin
tasdikinin görüĢüldüğü Mahkeme tarafından belirlenir. Proje
denetçisinin ücreti, göreve atanan kiĢinin piyasadaki o nitelikte uzman
kiĢinin alacağı ücret esas alınarak harcayacağı emek ve mesaiye göre
mahkemece belirlenir.
4.4.1.5. YETKĠLĠ MEMURLAR
ĠĠK.nun 334 üncü maddesinde, konkordato komiseri ve ara
dönem denetçisi yanında yetkili memurların da, hataya
124
düĢürülmesinden söz edildiğinden, bu memurların kimler olduğunun
açıklığa kavuĢturulması gerekmektedir.
ĠĠK.nun 309/o maddesinin 9 numaralı bendinde, borçlunun
ödeme kabiliyetine kavuĢabileceğini ve projede yer alan koĢullara
uymasının mümkün olabileceğini gösteren ve gerekli niteliklere sahip
bir bağımsız denetim kuruluĢu tarafından hazırlanmıĢ finans analiz
raporundan söz edilmektedir. Mahkemeye sunulmak üzere hazırlanan
ve baĢvuruya eklenen finans analiz raporu, bir tür resmi nitelik
taĢıdığından, bağımsız denetim kuruluĢu görevlilerini, yeniden
yapılandırmada yetkili memurlar arasında saymak gerekir125
. Ayrıca,
yeniden yapılandırmada mahkemeye tasdik için baĢvurudan önceki
uzlaĢma aĢamasında, görev alan oylama görevlisi ile noterlerin de
yetkili memurlar arasında kabul edilmesi gerektiği ifade
edilmektedir126
..
Diğer taraftan, 334 üncü maddede, yeniden yapılandırmada
Mahkeme tarafından tayin edilen proje denetçisine de yer verilmediği
görülmektedir. Dolayısıyla, ĠĠK.nun 309/p maddesinin ikinci fıkrası
uyarınca Mahkeme tarafından projenin yerine getirilmesine iliĢkin
esasları denetleyip, alacaklılara durumu düzenli olarak rapor etmek
üzere tayin edilen, proje denetçisinin de, yetkili memurlar arasında
düĢünülmesi gerekmektedir.
4.5. HĠLELĠ TUTUM VE DAVRANIġLAR
ĠĠK.nun 334 üncü maddesinde yazılı suçta, kooperatif veya
sermaye Ģirketi yöneticisi, temsilcisi, müdürü ve vekili konumundaki
fail veya failler, hileli tutum ve davranıĢlarla, konkordato komiseri, ara
125
Kuru -Arslan-Yılmaz, s. 665-666. 126
ġahan Havva Gül, “Sermaye ġirketleri ve Kooperatiflerin UzlaĢma Suretiyle
Yeniden Yapılandırılması”, Adana Barosu Dergisi, Yıl, 1, Sayı: 3, Temmuz-
Ağustos-Eylül, s. 84.
125
dönem denetçisi, proje denetçisi ve bağımsız denetim kuruluĢu
görevlilerini aldatmak suretiyle, alacaklıların zararına, kendisinin
yararına bir eylemde bulunmaktadır. Ancak, ĠĠK.nun gerek 334 üncü
maddesinde gerekse diğer maddelerinde, hileli tutum ve davranıĢların
herhangi bir tanımı yapılmadığı gibi, böyle bir tanıma TCK.nda da yer
verilmemiĢtir. Buna karĢılık, örneğin dolandırıcılık suçunda da hileli
davranıĢlar ifadelerine yer verilmiĢ olduğundan, gerek öğretide
gerekse yargı kararlarında bu konu üzerinde durulmuĢtur. Bu
bakımdan, hileli tutum ve davranıĢ kavramları bu çerçevede
tanımlanmaya çalıĢılacaktır.
Hilenin sözlük anlamı, birini aldatmak, yanıltmak için yapılan
düzen, dolap, oyun ve entrika‟dır127
. Tutum ve davranıĢ ise, hareket,
iĢlem ve muamele, anlamına gelmektedir. Aslında, tutum ve davranıĢ
aynı anlamda kelimeler olmasına karĢın, hareketin biçimini daha
kuvvetlice vurgulamak için 334 üncü madde metninde ikisine de
birlikte yer verildiği düĢünülmektedir. Ayrıca, günlük dilde bu iki
kavramın sıklıkla birlikte kullanılmasından da kaynaklandığı sonucu
çıkarılabilir.
Erem-Toroslu‟ya göre, hile; ikna etmeye yönelik sözlerle
gerçeği gizlemekten, doğru sanılmasına elveriĢli akıl yürütmeleri
içeren yalandan ibarettir128
. Soyaslan, hileli davranıĢı; sahte, suni
hareketler ile gerçeğin çarptırılması, gizlenmesi ve saklanmasıdır,
Ģeklinde tanımlamaktadır129
. Tezcan-Erdem-Önok ise, objektif olarak
hataya düĢürücü ve baĢkasının tasavvuru üzerinde etki meydana
getiren her türlü davranıĢı, hile olarak kabul eden hukukçuların
127
Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, (Haz. Parlatır Ġsmail-Gözaydın Nevzat-
Zülfikar Hamza) 1. Cilt, Sekizinci Baskı, Ankara, 1998. s. 995. 128
Erem Faruk-Toroslu Nevzat, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Gözden
GeçirilmiĢ 8. Baskı, Ankara, 2000, s. 529. 129
Soyaslan Doğan, Ceza Hukuku-Özel Hükümler, Gözden GeçirilmiĢ 5. Baskı,
Ankara, 2005, s. 343.
126
tanımlarına atıf yapmakla yetinmektedir130
. Dönmezer, yapılan yalan
açıklamaların doğruluğunu kabul ettirecek ve böylece karĢı tarafın
inceleme eğilimini etkisiz kılacak yoğunluktaki davranıĢlar ile
gerektiğinde bazı dıĢ hareketlerin de eklenmesi durumunu, hileli
davranıĢ olarak kabul etmektedir131
.
Y.C.G.K.nun 27.04.2004 Tarihli ve 6-85/104 Sayılı Kararında,
dolandırıcılık suçlarında, muhatabın incelemelerini etkisiz
bırakabilecek ve dıĢ hareketlerle de desteklenen yoğunluk ve güçteki
her türlü hareketlerin, hileli davranıĢ olarak kabul edildiği ve
Y.11.C.D.nin 07.10.2004 Tarihli ve 9324/7236 Sayılı Kararında ise,
davranıĢların mağdurun iradesini fesada uğratacak nitelikte olması
halinde, hileli davranıĢın varlığından söz edilebileceği ileri
sürülmektedir132
.
Bu görüĢ ve kararları, çoğaltmak mümkündür. Ancak,
bunlardan hiçbirinin hileli davranıĢın tam karĢılığı olduğunu kabul
etmek mümkün değildir. Zira, söz sahibi bilim adamları kendi hukuk
düĢüncesine uygun bir tanım vermeye çalıĢmakta, Yargıtay da, önüne
gelen somut olayın özelliğine bakarak, sanıkların eylemlerini
değerlendirerek bir sonuca varmaktadır. Ancak, tüm bunlara karĢın,
karĢı tarafı yanıltıcı, onun inceleme imkân ve kabiliyetini ortadan
kaldıran veya incelemesi halinde dahi, gerçeği öğrenmesi
mümkün olmayan, gerçeği saptıran, gizleyen veya saklayan ve
böylece objektif olarak hata yapmasına neden olabilen tutum ve
davranıĢlar Ģeklinde bir tanım yapmak mümkündür
130
Tezcan DurmuĢ-Erdem Mustafa Ruhan-Önok Murat, Teorik ve Pratik Ceza
Özel Hukuku, 5. Baskı, Ankara, ġubat 2007, s. 558. 131
Dönmezer Sulhi, KiĢilere ve Mala KarĢı Cürümler, Ġstanbul, 2001, s. 370. 132
Her iki karar için bkz. Tezcan-Erdem-Önok, s. 557.
127
4.5.1. MALĠ DURUM HAKKINDA ALACAKLILARI,
KOMĠSERĠ, ARA DÖNEM DENETÇĠSĠNĠ VE YETKĠLĠ
MEMURLARI HATAYA DÜġÜRMEK
Borçlu sermaye Ģirketinin mali durumu yönünden, gerek
konkordato gerekse yeniden yapılandırma sürecinde, alacaklıların,
konkordato komiseri, ara dönem denetçisi, proje denetçisi ve bağımsız
finans kuruluĢu görevlilerinin göz önüne alması, incelemesi ve
değerlendirmesi gerekli belgeler vardır. Bunlar, borçlunun mali
durumunu gösterir belgeler, ayrıntılı ara dönem bilançosu ve bilanço,
TTK.nun 66 maddesine göre, borçlunun tutmakla görevli olduğu
defterler, gelir tablosu, finans kaynakları, yatırımları, alacakları ve
hakları ile borçları, taahhütler, yeniden yapılandırma projesi gibi,
hususları kaydeden her türlü belge ve bilgilerdir. Dolayısıyla, bu belge
ve bilgilerin, sözü edilen kiĢileri yanıltan, onların inceleme imkân
ve kabiliyetlerini ortadan kaldıran veya incelemeleri halinde dahi,
gerçeği öğrenmelerine mani olan, gerçeği saptıran, gizleyen veya
saklayan tutum ve davranıĢlarda bulunmak suretiyle, borçlu
sermaye Ģirketinin mali durumu hakkında hataya düĢürmesi
gerekmektedir. Örneğin, ĠĠK.nun 293 üncü maddesine göre,
konkordato komiserinin alacaklılar hakkında beyana davet etmesinde,
borçlunun hileli tutum ve davranıĢlarda bulunması veya 291 inci
maddeye göre borçlunun baĢka yerlerde bulunan mallarını gizlemesi
gibi hareketler, hileli davranıĢlardır. Böylece, anılan kiĢilerin gerçeğe
uygun sağlıklı ve tahlilci bir karar vermelerine engel olunmaktadır.
Burada, anılan kiĢiler fiili bir hatanın içine düĢmektedirler.
Hata ekseriye, gerçek olmayan bilgiye dayalı hüküm Ģeklinde
tanımlanmaktadır. Gerçek ile elde edilen bilgi arasında zıtlık söz
konusu ise, bu zıtlık hatayı oluĢturur133
. Maddi veya fiili hata, olaylar
ve olgular hakkında noksan ve yanlıĢ bilgi ve düĢüncenin neden
133
Erem Faruk, Adalet Psikolojisi, Yedinci Baskı, Ankara, 1977, s. 79.
128
olduğu hata olarak kabul edilmektedir134
. ġayet, anılan kiĢiler yukarıda
sözü edilen belge ve bilgilerler ile fail veya failler tarafından
sergilenen hileli tutum ve davranıĢlar nedeniyle, hataya düĢmeseler,
konkordato mühleti ve konkordato kararı verilmesine, konkordato
projesine veya uzlaĢma yoluyla yeniden yapılandırma projesinin
tasdik edilmesine rıza göstermeyecekler ve itiraz edecekler hatta
denetim yollarına baĢvurabileceklerdir.
Madde metninin anlatımından, anılan kiĢilerde esasen var olan
bir hata nedeniyle, sözü edilen iĢlemlere rıza göstermeleri halinde,
faillerin kusurlu davranıĢlarının suç oluĢturmayacağı gibi, bir sonuca
ulaĢılmaktadır. Ancak, böyle bir yaklaĢımın, maddenin konuluĢ
amacıyla bağdaĢtığını söylemek kanımızca mümkün değildir.
4.6. KONKORDATO PROJESĠNE VEYA SERMAYE
ġĠRKETĠNĠN UZLAġMA YOLUYLA YENĠDEN
YAPILANDIRILMASI PROJESĠNE UYMAMAK
Bu seçimlik harekette, fail veya faillerin hileli tutum ve
davranıĢları söz konusu olmayıp, düzenlenen ve onaylanan konkordato
projesi veya uzlaĢma yoluyla yeniden yapılandırma projesi koĢullarına
uymamaları söz konusudur. Borçlu sermaye Ģirketi, gerek konkordato
projesinde gerekse yeniden yapılandırma projesinde Mahkeme kararı
ile belirlenen koĢulları kabul etmiĢ ve bu koĢullara uyacağı konusunda
taahhütte bulunmuĢtur. Örneğin, konkordatoda projesine, ĠĠK.nun 285
inci, maddesine göre, ayrıntılı bir bilanço, gelir tablosu ve defterlerinin
durumunu bir cetvel eklenmesi ve projede de, borçların hangi
oranlarda ve hangi koĢullarda alacaklılara ödenmesi gerektiği
belirtildiğinden, 307 nci maddeye göre, konkordato koĢulları ifa
edilmeyen her alacaklının konkordato uyarınca iktisap etmiĢ olduğu
yeni hakları saklı kalmak koĢuluyla, konkordatonun fesh edilmesini
134
Özkaya Eraslan, Açıklamalı-Ġçtihatlı, Hata-Hile-Ġkrah Davaları, Ankara, 2000,
s. 331.
129
isteme hakkı bulunmaktadır. Bu durum, borçlu Ģirket yetkililerinin
konkordato projesine uymadıklarının bir kanıtını oluĢturmaktadır.
Y.19.H.D.nin 23.10.2003 Tarihli ve 2665/10372 Sayılı kararında,
“…davalının konkordatoya tabi borçlarını faizsiz olarak
kesinleĢme tarihinden itibaren baĢlamak üzere, %50 sini 3 ay
sonra, %15 ini 8 ay sonra, %15 ini 12 ay sonra ödemek üzere
sunduğu projesinin tasdik edilerek 30.11.2000 tarihinde
kesinleĢtiği, oysa ödemelerin projeye uygun olarak yapılmadığı,
bu durumun mahkeme tarafından gözetilerek ĠĠK.nun 307 nci
maddesi uyarınca konkordatonun davacı yönünden feshine karar
verilmesi gerektiğini…” belirtilmiĢtir135
. UzlaĢma yoluyla yeniden
yapılandırmanın da, 309/s maddesine göre, feshedilmesinde de, aynı
durum söz konusu olup, fail veya faillerin konkordato projesine veya
sermaye Ģirketinin uzlaĢma yoluyla yeniden yapılandırılması projesine
uymama eylemleri gerçekleĢmiĢ olmaktadır.
4.7. ZARARA SEBEBĠYET VERMEK
334 üncü maddede, “…kasten zarara sebebiyet veren
borçlu…”ifadelerine yer verildiği görülmektedir. Burada üzerinde
durulması gereken önemli bir husus, kasten zarara sebebiyet verme
eyleminin, hem konkordato mühleti almak veya konkordato veya
yeniden yapılandırma projesini tasdik ettirmek için hileli tutum ve
davranıĢlarda bulunmak hem de konkordato projesi ile yeniden
yapılandırma projesine uymamak hareketlerini kapsayıp kapsamadığı
hususudur. Bu konuda, madde gerekçesinde her hangi bir açıklamaya
yer verilmemiĢtir. Bununla birlikte, maddenin yazım stilinden ve
maddede, “…hataya düĢürmek…uymamak yoluyla kasten zarara
sebebiyet veren borçlu…” Ģeklinde iki seçimlik hareketi, zarara
sebebiyet verme sonucuna bağlamıĢ olmasından dolayı, zarar
kavramının her iki hareket için de aranmasının gerektiği Ģeklinde bir
135
Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan, s. 6318.
130
sonuca varılması düĢünülebilir. Ancak, konkordato mühleti almak için
hileli tutum ve davranıĢlarda bulunmada, takipler devam ettiği için,
alacaklıların zarara uğramaları ve mağdur olmaları söz konusu
olmayacaktır. Bu bakımdan, madde metnindeki zarara sebebiyet
verme ifadesinin, sadece “borçlunun, konkordato projesine ya da
sermaye Ģirketleri ve kooperatiflerin uzlaĢma yoluyla yeniden
yapılandırılması projesine uymamak”, Ģeklindeki eylemi kapsadığı
sonuç ve kanısına varılmaktadır. Kaldı ki, bu ibarenin 5092 Sayılı
Kanun ile söz konusu maddeye ilave edilmiĢ olması da, bunu
doğrulamaktadır.
Söz konusu suçun maddi unsur açısından oluĢabilmesi için,
alacaklı veya alacaklıların mutlaka, fail veya faillerin maddede yer
verilen hareketleri sonunda, bir zarara uğramaları gerekmektedir. Bu
nedenle, fail veya failler, alacaklı veya alacaklılara zarar verme kastını
taĢısa ve bu amaçla eylemlerini gerçekleĢtirse dahi, suçun
oluĢabilmesi için ayrıca, alacaklı veya alacaklıların bu durumdan,
zarar görmeleri gerekecektir. Zararın, ekonomik olarak yıkıma kadar
ulaĢması gerekmez. Ancak, alacak miktarının düĢük olması nedeniyle,
alacaklının bundan etkilenmemesi, borcun daha sonra yüksek temerrüt
faizi ile birlikte tahsil edilerek, alacaklının temerrütten karlı çıkması
gibi durumlarda, alacaklının zarara uğramadığı kabul edilmelidir.
Alacaklı alacağını alamadığı için, iĢletmesini devam ettirebilmek
amacıyla, kredi çekmek zorunda kalmıĢ ise ve alınan kredinin faizi
tahsil edilen temerrüt faizinden yüksek ise, zararın oluĢtuğu kabul
edilmelidir. Tüm bu Ģartların birlikte bulunması halinde, anılan suç
oluĢacaktır. Dolayısıyla, bu suç bir zarar suçu‟dur. Söz konusu
maddenin açıkça gerçekleĢmesini istediği zarar, malvarlığına iliĢkin
zarardır. Ancak, mağdurun zarara uğradığını iddia etmesiyle, zararın
meydana geldiği kabul edilemez. Objektif kriterlere göre, mağdurun
zarara uğradığını ispatlaması ve bunun da saptanması zorunludur.
131
4.8. MANEVĠ UNSUR
Daha önceki bölümde ayrıntılı Ģekilde açıklandığı üzere,
TCK.nun 21 inci maddesinin birinci fıkrasında, suçun oluĢumunun
kastın varlığına bağlı olduğu vurgulandıktan sonra kast; “Suçun
kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek
gerçekleĢtirilmesidir.” Ģeklinde tanımlanmıĢtır.
TCK.nun 21 inci maddesinde yer verildiği üzere, kastın iki türü
bulunmaktadır. Birinci fıkrada, doğrudan kast tanımlanmasına karĢın,
ikinci fıkrada, “KiĢinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların
gerçekleĢebileceğini öngörmesine rağmen, fiili iĢlemesi halinde
olası kast vardır.” denilmek suretiyle, olası kasta da yer verildiği
görülmektedir. Kasten iĢlenebilen suçlar ilke olarak, hem doğrudan
hem de olası kastla iĢlenebilirler. Ancak, kanunundaki tanımda,
„bilerek‟ ifadesine yer verilmiĢ olan suçlar sadece doğrudan kastla
iĢlenebilmektedirler.
334 maddede, “…kasten zarara sebebiyet veren borçlu …”
ifadelerine yer verildiği görülmektedir. Bu ifadelerden hareketle, söz
konusu suçun, kast ile iĢlenebilen bir suç olduğu açık bir Ģekilde
anlaĢılmaktadır. Ancak, yukarıda açıklandığı üzere, maddede
„bilerek‟, „bildiği halde‟, „bilmesine rağmen‟ gibi, ifadelere yer
verilmemiĢtir. Buna nedenle, hileli davranıĢlarla ilgilileri hataya
düĢürme Ģeklindeki hareketi içeren suçun kasten iĢlenebileceği gibi
olası kastla da iĢenebileceği sonucuna varılmaktadır. Zira, gerek
konkordato projesine gerekse yeniden yapılanma projesine uymamak
Ģeklindeki hareketi içeren suçun, kiĢinin suç tanımındaki unsurların
gerçekleĢebileceğini öngörmesine rağmen, fiili iĢlemesi ve zarara
sebebiyet vermesi nedeniyle, olası kastla iĢlenebileceğini
düĢünmekteyiz. Çünkü, fail veya faillerin, olursa olsun Ģeklindeki
düĢünceyle projeye uymamaları mümkün olup, bu Ģekilde suçun
132
iĢlenmesi de mümkündür. Örneğin, borçlu Ģirket temsilcisinin gerek
konkordato projesini gerekse yeniden yapılanma projesini sunduktan
ve mahkemeden karar aldıktan sonra, nasıl olsa lehimize karar çıktı,
bundan sonraki süreçte, alacaklılara ne olursa olsun düĢüncesiyle
hareket ederek projelere uymamaları ve alacaklılara zarar vermeleri
halinde, bu suç oluĢur.
Diğer taraftan, suçlar genel kastla veya özel kastla
iĢlenebilmektedirler. Genel kast, hareketin ve neticenin fail tarafından
istenmesi ve bilinmesidir. Suçun oluĢması için, failin bilerek ve
isteyerek neticeyi gerçekleĢtirmeye yönelik hareketi yapmasının
yeterli görüldüğü hallerde, genel kast aranıyor demektir. Bu çerçevede
değerlendirildiğinde, 334 üncü maddedeki suçun, genel kastla
iĢlenebilen bir suç olduğu anlaĢılmaktadır.
4.9. SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜġ BĠÇĠMLERĠ
Konkordatoda veya sermaye Ģirketleri ile kooperatiflerin
uzlaĢma yoluyla yeniden yapılandırılmasında yetkili kimseleri hataya
düĢürmek veya konkordato veya uzlaĢma yoluyla yeniden
yapılandırma koĢullarına uymamak suretiyle kasten zarara sebebiyet
vermek suçu, suçun özel görünüĢ biçimleri yönünden kimi özellikler
taĢımaktadır. Bu nedenle, söz konusu suçun özel görünüĢ biçimleri
yönünden, TCK.nun suça teĢebbüs, iĢtirak ve içtima hükümleri ile
birlikte incelenmesi gerekmektedir.
4.9.1. TEġEBBÜS
Konkordatoda veya sermaye Ģirketleri ile kooperatiflerin
uzlaĢma yoluyla yeniden yapılandırılmasında yetkili kimseleri hataya
düĢürmek veya konkordato veya uzlaĢma yoluyla yeniden
yapılandırma koĢullarına uymamak suretiyle kasten zarara sebebiyet
133
vermek suçu, maddede sayılan hileli tutum ve davranıĢların veya
konkordato projesine veya yeniden yapılandırma projesine uymamak
suretiyle kasten zarara sebebiyet verme Ģeklinde gerçekleĢtirilen
eylemlerle birlikte tamamlanmaktadır. Ancak, hileli tasarrufları
yapmaya baĢlayan borçlu sermaye Ģirketi yöneticileri, temsilcileri
veya müdürleri, örneğin belge ve defterleri gizlemeye gerçek dıĢı
belgeler hazırlamaya veya borç alacak iliĢkisi olmadığı halde, böyle
bir borç iliĢkisi yaratacak Ģekilde belgeler düzenlemeye kalkıĢtıkları
sırada yakalanmıĢ iseler, bu suça teĢebbüsten söz edilebilecektir. Bu
bakımdan, söz konusu suç teĢebbüse müsait bir suçtur. Örneğin, ilgili
kiĢiler ve ticaret mahkemesi, borçlunun hesap ve bilançosunun
yanıltıcı olduğunu fark edip, borçluya konkordato mühleti verilmemiĢ
ise, borçlu Ģirket yöneticisinin eyleminin bu suç yönünden teĢebbüs
aĢamasında kaldığı söylenebilir136
.
4.9.2. ĠġTĠRAK
Tez konumuz itibariyle, Konkordatoda veya sermaye Ģirketleri
ile kooperatiflerin uzlaĢma yoluyla yeniden yapılandırılmasında yetkili
kimseleri hataya düĢürmek veya konkordato veya uzlaĢma yoluyla
yeniden yapılandırma koĢullarına uymamak suretiyle kasten zarara
sebebiyet vermek suçu, fail veya failleri sadece ticari Ģirket
yöneticileri, temsilcileri ve müdürleri olabildiğinden, bu suç özgü
suçtur. TCK.nun 40 ıncı maddesinin 2 nci fıkrasında belirtildiği üzere,
özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taĢıyan kiĢi fail
olabilmektedir. Bu suçların iĢleniĢine iĢtirak eden diğer kiĢiler ise,
azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulurlar. Diğer taraftan,
özel çıkar sağlayan kiĢilerin de suça iĢtirak etmiĢ olacaklarında kuĢku
bulunmamaktadır137
. Dolayısıyla, özgü suçlarda suçu düzenleyen
136
Uyar Talih, Ġcra Ġflas Hukukunda Suç Sayılan Fiiller (Ġcra-Ġflas Suçları),
Manisa, Ekim 1987, s. 46. 137
Altay Sümer, Konkordato ve Yeniden Yapılanma Hukuku, 2. Cilt, Ġstanbul,
2005, s. 1272.
134
maddede belirtilen niteliği taĢımayan kiĢilerin, bu suçu doğrudan
doğruya iĢlemeleri mümkün olmadığı gibi, azmettirme ve yardım etme
dıĢında, bu suça iĢtirak etmeleri de mümkün değildir. Örneğin,
konkordato mühleti alınmasında ve projesinin onaylanmasında, Ģirket
yöneticilerinin isteği üzerine, Ģirketin ticari defterlerini ve muhasebe
kayıtlarını tutan, gerçek kayıtları saklayan muhasebeci, yardım eden
sıfatıyla suça iĢtirak etmiĢ olacak, ancak TCK.nun 212 nci maddesinde
yer alan içtima hükmü uyarınca, sahtecilik suçunun asli maddi faili
olarak Ģirket yöneticisi ile birlikte yargılanacaktır. Buna karĢılık,
Ģirkette birden fazla yönetici sıfatına sahip kiĢi mevcut ise, bunların
aralarında iĢbirliği yaparak, söz konusu suçu iĢlemeleri halinde,
TCK.nun 37 nci maddesinin 1 inci fıkrası uyarınca, her biri fail olarak
sorumlu olacaklardır.
4.9.3. ĠÇTĠMA
Önceki bölümde ayrıntılı Ģekilde açıklandığı üzere, kanun
koyucu bazı durumlarda gerçekleĢtirilen tek fiille birden fazla hukuki
değerin veya birden fazla fiille aynı hukuki değerin, ihlal
edilebileceğini göz önüne alarak istisna olarak suçların içtimaına-
birleĢmesine-toplanmasına iliĢkin hükümlere, TCK.nun 42, 43 ve 44
üncü maddelerinde yer vermiĢtir.
TCK.nun 42 nci maddesinde bileĢik suçu “Biri diğerinin
unsurunu veya ağırlaĢtırıcı nedenini oluĢturması dolayısıyla tek
fiil sayılan suça bileĢik suç denir.” Ģeklinde tanımlamakta ve bu tür
suçlarda içtima hükümlerinin uygulanmayacağını belirtmektedir.
Konkordatoda veya sermaye Ģirketleri ile kooperatiflerin uzlaĢma
yoluyla yeniden yapılandırılmasında yetkili kimseleri hataya
düĢürmek veya konkordato veya uzlaĢma yoluyla yeniden
yapılandırma koĢullarına uymamak suretiyle kasten zarara sebebiyet
vermek suçu, genel olarak sahtecilik suçunu da içerebilmektedir.
135
Ancak, sahtecilik suçu, bazı durumlarda bu suçun unsurunu
oluĢturmasına karĢılık, TCK.nun 212 nci maddesinde, “sahte resmi
veya özel belgenin bir baĢka suçun iĢlenmesi sırasında
kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı
ayrı ayrı cezaya hükmolunur.” Ģeklindeki hüküm karĢısında, 42 nci
maddede sözü edilen bileĢik suçun oluĢması yasal yönden engellenmiĢ
olmaktadır.
TCK.nun 43 üncü maddesinde zincirleme suça yer verilmiĢtir.
Bu maddenin 1 nci fıkrasına göre, “Bir suç iĢleme kararının icrası
kapsamında, değiĢik zamanlarda bir kiĢiye karĢı aynı suçun
birden fazla iĢlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir.”
Konkordatoda veya sermaye Ģirketleri ile kooperatiflerin uzlaĢma
yoluyla yeniden yapılandırılmasında yetkili kimseleri hataya
düĢürmek veya konkordato veya uzlaĢma yoluyla yeniden
yapılandırma koĢullarına uymamak suretiyle kasten zarara sebebiyet
vermek suçu, suç iĢleme kararının icrası kapsamında, birden fazla
hileli tasarruflarda bulunulmasının veya konkordato projesi veya
yeniden yapılandırma projesine birden fazla uyulmamasının,
zincirleme suçu oluĢturabileceği düĢünülmemektedir. Çünkü, bu
hareketler seçimlik hareketlerdir ve bunlardan birinin veya birden
fazlasının gerçekleĢtirilmesinin suçun oluĢumuna etkisi
bulunmamaktadır. Bu hareketler sonucu birden fazla alacaklı kasten
zarara uğratılmıĢ iseler, bu durumda da, her bir alacaklı yönünden,
alacaklıların farklı kiĢiler olması nedeniyle, söz konusu suçun ayrı ayrı
oluĢtuğu akla gelebilir. Ancak, mağdurlar farklı kiĢiler olsa dahi, aynı
suçun tek bir fiille birden fazla kiĢiye karĢı iĢlenmesi halinde,
TCK.nun 43 üncü maddesinin 2 nci fıkrası uyarınca, zincirleme suçun
oluĢtuğu kabul edilmektedir. Diğer taraftan, belli alacaklıların zarara
uğraması amacıyla, farklı zamanlarda özel olarak söz konusu maddede
sayılan iĢlemler gerçekleĢtirilirse, bu takdirde, ayrı ayrı suçların
oluĢtuğu düĢünülebilir.
136
TCK.nun 44 üncü maddesinde düzenlenmiĢ olan fikri içtima
halinde, iĢlediği bir fiille birden fazla farklı suçun oluĢumuna
sebebiyet veren kiĢi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı
cezalandırılmaktadır. Dolayısıyla, bir fiille hem konkordatoda veya
sermaye Ģirketleri ile kooperatiflerin uzlaĢma yoluyla yeniden
yapılandırılmasında yetkili kimseleri hataya düĢürmek veya
konkordato veya uzlaĢma yoluyla yeniden yapılandırma koĢullarına
uymamak suretiyle kasten zarara sebebiyet vermek suçu hem de baĢka
bir suçun iĢlenmesi halinde, Ģirket yöneticisi, temsilcisi ve
müdürlerinin bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı
cezalandırılmaları gerekecektir. Ancak, bu suçla birlikte sahtecilik
suçunun oluĢması, fikri içtimaın istisnası olarak kabul edilmiĢtir.
4.10. CEZA
Konkordatoda veya sermaye Ģirketleri ile kooperatiflerin
uzlaĢma yoluyla yeniden yapılandırılmasında yetkili kimseleri hataya
düĢürmek veya konkordato veya uzlaĢma yoluyla yeniden
yapılandırma koĢullarına uymamak suretiyle kasten zarara sebebiyet
vermek suçu, soruĢturulması ve kovuĢturulması Ģikayete bağlı bir
suçtur. Cezası ise, altı aydan bir yıla kadar hapis cezasıdır. Suçun
teĢebbüs aĢamasında kalması halinde, TCK.nun 35 inci maddesinin 2
nci fıkrasına göre, meydana gelen zararın veya tehlikenin ağırlığına
göre, fail veya failler hakkında tayin ve tespit edilen ceza dörtte
birinden dörtte üçüne kadar indirilebilecektir.
Konkordatoda veya sermaye Ģirketleri ile kooperatiflerin
uzlaĢma yoluyla yeniden yapılandırılmasında yetkili kimseleri hataya
düĢürmek veya konkordato veya uzlaĢma yoluyla yeniden
yapılandırma koĢullarına uymamak suretiyle kasten zarara sebebiyet
vermek suçunun iĢlenmesi halinde, yöneticiler her ne kadar hapis
cezası ile cezalandırılmakta iseler de, tüzel kiĢilerin bu Ģekilde
137
cezalandırılmaları yasal yönden mümkün değildir. Tüzel kiĢiler ile
ilgili olarak, daha önce açıklandığı üzere, ancak TCK.nun 60 ıncı
maddesinde yazılı olan güvenlik tedbirlerini uygulamak mümkündür.
Bununla birlikte, söz konusu maddenin 4 üncü fıkrasında, güvenlik
tedbirleri ile ilgili hükümlerin, ancak kanunun ayrıca belirttiği hallerde
uygulanabileceği belirtilmektedir. Bu hüküm doğrultusunda, gerek
ĠĠK.nunda gerekse Koop.K.nunda yöneticilerin, bu suçu iĢlemeleri ile
ilgili olarak tüzel kiĢilerin haklarında, güvenlik tedbiri uygulanacağına
iliĢkin bir hüküm bulunmadığından, güvenlik tedbiri
uygulanamayacaktır.
Bu suçun cezasının üst sınırı bir yıl olduğu için, TCK.nun 50
nci maddesinde öngörülen seçenek yaptırımlara çevrilmesi mümkün
olduğu gibi, 51 inci maddesine göre de ertelenebilmesi mümkündür.
Diğer taraftan, CMK.nun 231 inci maddesine göre de hükmün
açıklanmasının ertelenmesine karar verilebilir.
138
BEġĠNCĠ BÖLÜM
YÖNETĠM VE TEMSĠL ĠLE GÖREVLENDĠRĠLMĠġ
OLANLAR ĠLE TASFĠYE MEMURLARININ ġĠRKETĠN
ĠFLÂSINI ĠSTEMEMELERĠ
5. SERMAYE ġĠRKETLERĠNĠN ĠFLÂSINI ĠSTEMEMEK
SUÇU
ĠĠK.nun Doğrudan Doğruya Ġflâs Halleri baĢlıklı IV.
Bölümünün, Anonim, Limitet ve Kooperatif ġirketlerin Ġflâsı
baĢlıklı 179 uncu maddesinin birinci cümlesinde, “Anonim, limitet ve
kooperatif Ģirketlerin borçlarını mevcut ve alacaklarından fazla
olduğu idare ve temsil ile vazifelendirilmiĢ kimseler ve Ģirket
tasfiye halinde ise, tasfiye memurları tarafından beyan veya
alacaklı tarafından ispat edilirse önceden takibe hacet
kalmaksızın bunların iflâsına karar verilir…” hükmü yer
almaktadır.
Görüldüğü üzere, bu maddede sermaye Ģirketlerinin, yani
limitet ve anonim Ģirketlerin veya kooperatiflerin borçlarının, yani
pasiflerinin alacaklarından fazla olduğu durumlarda, yöneten veya
temsil ile görevlendirilmiĢ kimselerin, Ģayet Ģirketin tasfiyesine karar
verilmiĢ ise, bu durumda tasfiye memurlarının beyanı veya
alacaklıların ispatı halinde, icra takibine gerek kalmaksızın Ģirketin
iflasına karar verilmesi öngörülmektedir. Ancak, bu maddede yer
verilen tüm koĢulların oluĢmasına karĢın, ĠĠK.nun 345/a maddesine
göre, sadece sermaye Ģirketlerini yönetme ve temsil ile
görevlendirilmiĢ kiĢilerin veya tasfiye aĢamasında tasfiye
memurlarının, mahkemeye baĢvurarak Ģirketin iflasını istememeleri
Ģeklinde gerçekleĢen eylemleri, Ģikayete tâbi bir suç olarak
düzenlenmiĢtir.
139
Her ne kadar, 179 uncu maddede, kooperatiflerden de söz
edilmiĢ olmakla birlikte, suç ve ceza hükmünü içeren 345/a
maddesinin baĢlığında, “Sermaye ġirketlerinin Ġflasını Ġstemek
Mecburiyetinde Olanlar” Ģeklinde ifadeye yer verildiğinden ve
madde metninde de sadece, sermaye Ģirketleriyle ilgili düzenlemede
bulunulduğundan, suçun konusu, sermaye Ģirketleriyle sınırlı
kalmaktadır.
Madde kapsamından da açıkça anlaĢılacağı üzere, ĠĠK.nun
345/a maddesi, aynı Kanunun 179 uncu maddesine yollamada
bulunarak, söz konusu suçun tanımını yapmakta ve böyle bir fiili
iĢleyenin, nasıl bir cezai yaptırımla karĢı karĢıya kalacağını
göstermektedir. Bu bakımdan, inceleme konumuz olan ĠĠK.nun 345/a
maddesinin iyice anlaĢılabilmesi için, öncelikle bu maddenin
göndermede bulunduğu suçun unsurlarını bünyesinde taĢıyan ĠĠK.nun
179 uncu maddesinin ayrıntılı olarak incelenmesi gerektiği
kanısındayız.
5.1. ĠFLÂS VE ĠFLÂS YOLLARI
Ġflas, borçlunun tüm malvarlığının, iflas organları tarafından
alacaklıların alacağını tahsili amacıyla gerçekleĢtirilen cebri bir tasfiye
usulüdür138
. Bu Ģekilde tanımlanan iflâs yolları; ĠĠK.nun 155-166 ıncı
maddelerine göre genel (adi iflâs), 167, 171-176 ıncı maddelerine
138 Pekcanıtez Hakan-Atalay Oğuz-Özkes Muhammet, Ġcra ve Ġflas Hukuku
Temel Bilgiler, Gözden GeçirilmiĢ 5. Baskı, Ankara, 2007, s. 227. Ġflâs yolları ile
ilgili olarak ayrıntılı bilgi için bkz. Kuru-Arslan-Yılmaz, s. 468 vd. ġirketin
borçlarını ödeyemez duruma düĢmesi nedeniyle faaliyetlerinin sona erdirilmesidir.
http://muhasebeturk.org/ecopedia/392-i/2869-iflas-nedir-ne-demek-anlami-
tanimi.html (05.08.2008)
Borçlarını ödeyemediği mahkeme kararı ile tespit ve ilan olunan iĢadamının durumu,
batkı, batkınlık: http://www.msxlabs.org/forum/x-sozluk/94536-iflas-iflas-nedir-
iflas-hakkinda.html (05.08.2008)
140
göre, kambiyo senetlerine özgü iflâs ve 177-181 inci maddelerine
göre de, doğrudan doğruya iflâs olmak üzere, üçe ayrılmaktadır.
Tüm bu iflâs yollarında görevli mahkeme, ticaret mahkemesidir.
ĠĠK.nun gerek 179 uncu gerekse 345/a maddesinde, bu iflâs
yollarından sadece, sermaye Ģirketlerinin doğrudan doğruya
iflâsından söz edildiğinden, bu iflâs yolu üzerinde durulacaktır.
5.2. SERMAYE ġĠRKETLERĠNDE DOĞRUDAN DOĞRUYA
ĠFLÂS YOLU
Gerek genel iflâs gerekse kambiyo senetlerine özgü iflâs
yollarında, öncelikle alacaklıların icra dairesine iflasla ilgili takip
talebinde bulunmaları ve bir iflâs ödeme emrini borçluya göndermeleri
zorunludur. Bu nedenle, bu tür iflâs yollarına, takipli iflâs yolları
denilmektedir. Buna karĢılık, ĠĠK.nun 177 nci maddesine göre, iflâs
takibi yapılmasına ve ödeme emri gönderilmesine gerek kalmadan,
kanunda sayılan istisnai koĢullarda, belirtilen kiĢilerin, doğrudan
yetkili ticaret mahkemesine baĢvurarak, iflâs davası açıp, borçlunun
iflasını talep etmeleri de mümkün olabilmektedir. Genel ve kambiyo
senetlerine özgü iflâs yolu dıĢında, alacaklılar tarafından söz konusu
takipte bulunulmadan doğrudan ticaret mahkemesine baĢvurularak
iflas davası açılmasına, doğrudan doğruya iflas yolu veya takipsiz iflas
yolu da denilmektedir. ĠĠK.nun 177 nci maddesi genel olarak,
doğrudan doğruya iflâs yolu‟nu, borçlunun ikametgahının olmaması,
taahhütlerinden kurtulmak amacıyla kaçması, alacaklıların haklarını
ihlal eden hileli muamelelerde bulunması veya bunlara teĢebbüs
etmesi veya haciz yoluyla yapılan takip sırasında mallarını saklaması;
borçlunun ödemelerini tatil etmesi; ĠĠK.nun 301 inci maddesinde yer
verilen konkordatonun reddinden sonra, iflâs ve ihtiyati haciz durumu
olması ve ilama bağlı alacağın icra emriyle istenilmesine karĢın,
ödenmemesi durumlarına bağlamıĢtır. Doğrudan doğruya iflâs yolu;
alacaklının iflâsı istemesi, borçlunun iflasını istemesi, sermaye
141
Ģirketlerinin kendi iflâsını istemesi ve terekenin iflâs hükümlerine
göre tasfiyesi olarak dörde ayrılmaktadır. Ancak, sermaye Ģirketleri
ticaret Ģirketleri olduklarından ve TTK.nun 18 inci maddesine göre
tacir sayıldıklarından iflasa tabidirler. Bu bakımdan, alacaklıların
genel iflas, kambiyo senetlerine özgü iflâs ve doğrudan doğruya iflâs
yollarıyla, sermaye Ģirketlerinin iflâsını istemeleri mümkündür.
Dolayısıyla, doğrudan doğruya iflâsın bir türü olan sermaye
Ģirketlerinin doğrudan doğruya iflâsı, tüzel kiĢilerin niteliğine aykırı
düĢmediği sürece, sermaye Ģirketleri olan anonim ve limitet Ģirketlerle
kooperatifler için de geçerlidir. Bunun yanında, kanun koyucu,
sermaye Ģirketleri ile ilgili olarak ayrı doğrudan doğruya bir iflâs yolu
daha kabul etmiĢtir. ĠĠK.nun 179 uncu maddesindeki bu düzenleme,
sermaye Ģirketlerinin borçlarının, aktifinden fazla olması durumunda,
idare ve temsil ile görevlendirilmiĢ kiĢiler ile Ģirket tasfiye halinde ise,
tasfiye memurları veya alacaklılar tarafından, takibe gerek
kalmaksızın mahkemeden iflâs talep edebilme düĢüncesine
dayanmaktadır. Görüldüğü üzere, ĠĠK. sermaye Ģirketleri ile ilgili
olarak, özel bir doğrudan doğruya iflâs nedeni daha kabul etmiĢ
bulunmaktadır139
.
5.3. SUÇUN UNSURLARI
ĠĠK.nun “Sermaye Ģirketlerinin iflâsını istemek
mecburiyetinde olanların cezası” baĢlığını taĢıyan 345/a maddesi
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5358 sayılı Kanunun 16 ncı
maddesi ile söz konusu maddenin metni ve baĢlığı dıĢında kalan
kısmı olduğu gibi, yeniden düzenlenmiĢtir. Bu maddede, “Ġdare ve
temsil ile görevlendirilmiĢ kimseler veya tasfiye memurları, 179
uncu maddeye göre Ģirketin mevcudunun borçlarını
karĢılamadığını bildirerek Ģirketin iflâsını istemezlerse,
139
Kuru-Arslan-Yılmaz, s. 502.
142
alacaklılardan birinin Ģikâyeti üzerine, on günden üç aya kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.” hükmü yer almaktadır.
Daha önce de açıklandığı üzere, TTK.nda sayılan sermaye
Ģirketleri, yönetim kurulu ve temsilciler tarafından idare ve temsil
olunurlar. Ayrıca, Ģirketler icrai faaliyetlerini yürütmek üzere, müdür
ya da baĢka unvanlarla da personel çalıĢtırabilirler. ĠĠK.nun 345/a
maddesinde de, aynı ilke göz önüne alınarak, sermaye Ģirketlerinin
iflâsını istememek suçunda, bu kiĢiler idare ve temsil görevi ile
görevlendirilmiĢ kiĢiler Ģeklinde, ifade edilmiĢ ve ayrıca tasfiye
memurlarına da bir yükümlülük yüklenilmiĢtir.
Görüldüğü gibi, bu maddedeki temel koĢul, sermaye
Ģirketlerinin borçlarının aktifinden fazla olmasıdır. Bu koĢulun varlığı
halinde, diğer zorunlu koĢul ise, bu Ģirketlerin yönetim ve temsilî
konularında görevlendirilmiĢ olan kimselerin veya Ģirket tasfiye
halinde ise, tasfiye memurlarının, Ģirketin iflâsını beyan etmesi ve
mahkemece bunun tespit edilmesi durumudur. Bu bakımdan, bu suçun
oluĢabilmesi için, öncelikle borçları aktifinden fazla olan bir sermaye
Ģirketinin olması gerekmektedir. Bunun yanında, fail veya faillerin bu
Ģirketlerin yönetim ve temsili ile görevlendirilmiĢ kiĢiler veya tasfiye
aĢamasında tasfiye memurları olmaları ve Ģirketin iflâsını istememiĢ
olmaları da aranan temel unsurdur.
5.3.1. KORUNAN HUKUKĠ DEĞER
Üçüncü Bölümde ayrıntılı Ģekilde açıklandığı üzere, tüm suçlar
bir veya birden fazla hukuki değeri korumaktadırlar. DavranıĢ
normlarıyla koruma altına alınan hukukî değer, bir Ģahıs veya eĢya ile
ilgili olabilmektedir. Bu değerlere tecavüz edilmesi, kiĢinin
gerçekleĢtirdiği eylemle, bu ideal değerleri tanımadığını, onun
geçerliliğine karĢı çıktığını ortaya koymaktadır.
143
Bu çerçevede, sermaye Ģirketlerinin iflâsını istememe suçunu
düzenleyen ĠĠK.nun 345/a maddesinde, iki hukukî değerin korunduğu
anlaĢılmaktadır. Suçun oluĢumu için, ticari yaĢamın bir parçası olan ve
sermaye birikimleri ile ticari yaĢama katkıda bulunan sermaye
Ģirketlerinin, borçlarını tamamen veya kısmen ödememek suretiyle,
alacaklıları zarara sokmaları aranmaktadır. Dolayısıyla, Ģirketlerin
yönetim ve temsili ile görevlendirilmiĢ kiĢiler tarafından mevzuata ve
Ģirketlerin iç düzenlemelerine uygun bir biçimde hareket etmeleri ve
alacaklılarını mağdur etmemeleri bakımından, borçlarını ödemeleri
veya borçlarının aktiflerinden fazla olması durumunda da, iflaslarını
istemeleri gerekmektedir. Dolayısıyla, TTK. hükümlerine uygun
biçimde kurulan, organları, denetim mekanizmaları, sermayesi olan bu
Ģirketlere ve iĢlemlerine kiĢilerin güvendikleri ilke olarak kabul edilir.
Bu bakımdan, ilk olarak ticari hayatın güvenirliliğinin korunmak
istenildiği anlaĢılmaktadır. Diğer taraftan, maddede öngörüldüğü
üzere, sonuç olarak alacaklıların zarara uğramaları söz konusu
olduğundan, diğer yönden korunmak istenen hukukî değerin,
alacaklıların malvarlığına ait alacak hakları olduğu sonucuna
varılmaktadır.
5.3.2. SERMAYE ġĠRKETĠ OLMA ZORUNLULUĞU
TTK.nun 136 ncı maddesinde sayılan ticari Ģirketler; kollektif,
komandit, anonim, limited ve kooperatif Ģirketlerdir. Ancak, bu
Ģirketlerden sadece ĠĠK.nun 345/a maddesinin suç olarak düzenlediği
eylem, sermaye Ģirketlerinin iflâsını isteme zorunluluğunda olanların,
iflâsı istememeleridir. Ancak, TTK.nun 136 ncı maddesinde sayılan
Ģirketlerden, sadece anonim ve limited Ģirketler; sermaye Ģirketi kabul
edilmektedirler. Bu yasal düzenlemeler çerçevesinde, söz konusu
suçun iĢlenebilmesi için, baĢka bir anlatımla Ģirketin iflâsının
144
istenebilmesi için Ģirketin, mutlaka sermaye Ģirketi yani, anonim veya
limited Ģirket olması yasal zorunluluğu bulunmaktadır140
.
5.3.3. ġĠRKETĠN BORÇLARININ AKTĠFĠNDEN FAZLA
OLMASI
Sermaye Ģirketlerinin iflâsını istememe suçunu düzenleyen
ĠĠK.nun 345/a maddesi, söz konusu suçun oluĢabilmesi için öncelikle,
Ģirketin mevcudunun borçlarını karĢılayamaması gerektiğini açıkça
vurgulamaktadır. Bu konu, anılan maddenin yollamada bulunduğu,
iflâs ile ilgili 179 uncu maddede de, “Sermaye Ģirketleri ile
kooperatiflerin borçlarının aktifinden fazla olduğu…” Ģeklinde
ifade edilmiĢtir.
ĠĠK.nun 179 uncu maddesinin gerekçesinde maddenin bu
bağlamda düzenleniĢi, “…bir nevi maddi anlamda borca batıklık
durumu içinde olan borçlunun, bu durumdayken normal
faaliyetine devam ederse, özellikle alacaklılarının vadesi daha
sonra gelecek olan veya diğerlerinden daha sonra icra takibinde
bulunan alacaklılar ile borçlunun borca batıklık durumunu
bilmeden, ona bu dönemde yeniden borç verecek olanların
haklarını, tamamen veya kısmen alamama tehlikesini ortadan
kaldırma amaçlanmıĢtır.” biçiminde açıklanmıĢtır.
Gerek 345/a gerekse 179 ncu madde ile ilgili bir çok Yargıtay
kararında sözü edilen, “borçlarının mevcudundan fazla olması”,
“borca batıklık”, “Ģirketin mevcudunun borçlarını
karĢılayamaması”, “borçlarının aktifinden fazla olması” ve “iflâs
140
Ġpekçi, Açıklamalı-Ġçtihatlı Uygulama Örnekli, Ġcra ve Ġflas Kanunu
Tatbikatı (ġerh), s. 1151. 345/a maddesine gönderme yaptığı 179 uncu madde ile
ilgili olarak açıklamasında, madde ile gerçek kiĢi borçluya, iflasa tabi ise, doğrudan
iflasını isteme yetkisi tanındığını belirtmekte ve sermaye Ģirketi olmaları nedeniyle,
ticaret Ģirketlerden üçüne anonim, limited ve kooperatiflere de aynı hakkın
tanındığını vurgulamaktadır.
145
koĢulunun oluĢması” kavramlarını incelemek ve bu kavramlar ile
“borç ödemeden aciz hali” arasındaki farkı irdelemek gerekmektedir.
“Borçlarının mevcudundan fazla olması”, “borca batıklık”,
“Ģirketin mevcudunun borçlarını karĢılayamaması”, “borçlarının
aktifinden fazla olması” ve “iflâs koĢulunun oluĢması” Ģeklinde
kullanılan ifadeler, Türk Hukuk literatüründe uzun süredir
kullanılmalarına karĢın, her hangi bir Ģekilde kanunda
tanımlanmamıĢlardır. Tümünü belirtmek üzere kullanacağımız borca
batıklık kavramı, genelde Ģirketin mevcut ve alacaklarının Ģirketin
borçlarını karĢılayamaması olarak tanımlanmaktadır. ġirketin pasifi,
Ģirketin gerçek yükümlülükleridir. Bunlar, Ģirketin borçları, kefaletten
ve garanti taahhütlerinden doğan yükümlülükler, üçüncü Ģahıs lehine
verilen rehinler ve benzerlerinden oluĢturmaktadır. ġirketin aktifi ise,
Ģirketin malvarlığını oluĢturan parçalardır141
. Bunlar kısaca Ģirketin
taĢınır ve taĢınmaz malları, hakları, Ģirketin sahip olduğu nakit, döviz,
çek ve benzeri ödeme araçları, alacakları ile lisans, marka, patent ve
gayrı maddi değerleri olarak tanımlandırılabilir. Ancak, bu tanım
sermaye Ģirketlerinde bazı tereddütlere yol açabilir. Zira, anonim
Ģirket bilânçosunun pasif tarafında, “alacaklıların alacağı” olarak
nitelendirilen bazı unsurlar da bulunmaktadır. Bunlar borca batık olma
halinin tespitinde pasifi oluĢturan unsurlar olarak nitelendirilmezler.
Örneğin, esas sermaye, yedek akçeler, yenileme, yardım ve hayır
iĢleri, ayrılmıĢ fonlar, yıllık bilânçonun içinde yer alırlar. Fakat Ģirket
borcu değildirler142
.
Aciz halinde ise, sermaye Ģirketinin malvarlığı durumuna
bakılmaksızın, Ģirketin muaccel borçlarının, ödeme araçlarındaki
141
Burada, malvarlığı terimi, sadece aktifleri ifade etmektedir. Ġcra-iflas hukukunda
malvarlığı geniĢ anlamda, aktif ve pasiflerden oluĢan bütün anlamında
kullanılmaktadır. Malvarlığı konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. TaĢkorkmaz Hülya,
Ġflâs Masası, Doktora Tezi, Ġzmir, 2004. 142
Atalay Oğuz, Borca Batıklık ve Ġflasın Ertelenmesi, Ġzmir, 2006, s. 6. Ayrıca
bkz. Karayalçın YaĢar, Bilanço Hukuku, Ankara 1979, s. 102-103.
146
yoksunluk sebebiyle karĢılanamaması durumu söz konusu olur. Borca
batıklıkta Ģirketin tüm aktifi, muaccel olsun veya olmasın Ģirketin tüm
borçlarını karĢılamaya yetmemektedir.
Türk hukukunda ve yargı kararlarında, borca batıklık kavramı
ile ödemeden aciz hali sıklıkla birbirine karıĢtırılan iki kavram olarak
önümüze çıkmaktadır. Bu karıĢıklığın nedeninin, yasa koyucunun aciz
hali kavramını tanımlayıp borca batıklıkla arasındaki sınırları
çizmemiĢ olmasından kaynaklandığı düĢünülmektedir. Ödemeden aciz
hali yukarıda da kısaca açıkladığımız gibi, bir kimsenin muaccel
borçlarının önemli bir bölümünü ödeyebilme iktidarını görünüĢe göre,
devamlı olarak yitirmesidir. Ödeme iktidarının kaybı, geçici nitelikte
ise veya likit varlıklardaki açık muaccel borçların önemli bir
bölümünü kapsamıyorsa, likidite yetersizliğine bağlı bir ödeme
güçlüğünden söz edilir. Ödemeden aciz halinin baĢlıca nedeni,
süreklilik gösteren ve muaccel borçların önemli bir bölümünün ifasına
engel olan likidite yetersizliğidir. BaĢka bir anlatımla, iĢletmede baĢ
gösteren nakit akıĢ sıkıntısıdır. Bir iĢletmenin ödemeden aciz hali
içinde olması, aynı zamanda iflas halinde olduğu anlamına gelmez.
Ancak, iflas halinde olma hali, aynı zamanda ödemeden aciz halini
kapsar143
.
Suçun oluĢumu açısından, borca batıklık durumunun tespiti
çok önemlidir. Y.16 HD.nin 27.12.2006 Tarihli ve E.5428 K.8351
Sayılı Kararında bu husus aynen, “Sanıkların kastının tayini
açısından, borçlu Ģirketin mal varlığının müĢtekinin alacağını
ödemeye yeterli olup olmadığının belirlenmesi, ĠĠK.nun 345/a
maddesine aykırılık yönünden ise, sanıkların yetkilisi
bulundukları borçlu Ģirkete ait defter ve kayıtlar üzerinde
bilirkiĢi incelemesi yaptırılarak, aktif ve pasifinin mevcudu ile
aktifinin borçlarını ödemeye yeterli olup olmadığının saptanması
143
Kuru-Aslan-Yılmaz, s. 456-457.
147
ve sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının
değerlendirilmesi...” Ģeklinde dile getirilmiĢtir144
.
Ticari defter ve kayıtların borçlu Ģirket tarafından mahkemeye
ibrazı halinde, mahkeme tarafından yaptırılacak bilirkiĢi
incelemesinde, bilirkiĢiler borçlu Ģirket kayıtları üzerinde, Ģikâyet
tarihi itibari ile borçlu Ģirketin iflas Ģartlarının oluĢup oluĢmadığını
inceleyecektir145
. Yukarıda kısaca açıklandığı üzere, borçlu Ģirket
hakkında açılmıĢ bulunan icra takiplerinin çok olması, borçlu Ģirketin
borca batık olduğu ve iflas Ģartlarını haiz olması anlamına gelmez. Bu
durum, Ģirkette sermaye yokluğu veya ödemeden aciz hali olarak
değerlendirilebilir. Bu durumda, Ģirketin malvarlığının piyasa Ģartları
ile değerlendirilmesi halinde, borçlu Ģirketin malvarlığının muaccel
olsun veya olmasın tüm borçlarını karĢılamaya yetebilecek olması
durumunda, borçlu Ģirketin iflasına gerek olmadığı ve dolayısı ile suç
oluĢmayacağı, Ģirketin sadece nakit yokluğunda olduğu kabul
edilecektir. BilirkiĢi, borçlu Ģirketin kayıtlarında inceleme yaptığı
aĢamada, aktifinde yer alacak malvarlığı unsurlarının
değerlendirilmesi sırasında, iĢletmeye ait bazı malların (bir fabrika
binası ve içindeki makineler) tek tek mi yoksa bir bütün olarak mı
satılacağı konusu önem kazanır. Belirtmek gerekir ki, birlikte bir
bütün oluĢturan ve ancak bu Ģekilde fonksiyon icra edebilecek olan
malvarlığı parçaları, birbirinden ayrıldıkları takdirde daha düĢük bir
fiyatla satılacaklardır. Bu itibarla, bunların birlikte satıĢa çıkarılması
144
Bkz. Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan, s. 6701-6702. 145
Y.8.C.D.nin 25.10.2000 Tarihli ve E. 2000/15060 K. 2000/17265 Sayılı Kararı.
“Borçlu-Ģirket aleyhine yapılan takip sırasında Ģirket temsilcisi mal beyanında
bulunmayıp Ģirketin vekili tarafından beyanda bulunulduğu ve alacaklı tarafça
Ģirketin iflas halinde olduğunun kanıtı olarak gösterilen ...icra müdürlüğünün
….sayılı dosyası ile Ģirketin iflas halinde olduğunu gösteren diğer kanıtların
nelerden ibaret olduğu alacaklı taraftan sorulup getirilip mahkemece celbedilen
dosyadaki …Ģirketine ait bilanço üzerinde bilirkiĢi incelemesi yaptırıldıktan
sonra deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre, sanığın hukuki
durumunun tayini gerekirken eksik soruĢturma ile vekilin beyanına
dayanılarak yazılı Ģekilde hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiĢtir.” Bkz.
Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası (05.06.2008).
148
daha uygun olacaktır. Bu bakımdan, bir bütünlük göstermeyen
malvarlığı konuları tek tek değerlendirmeye konu yapılmalı, tek
baĢına satılamayan, ancak diğer malvarlığı konularıyla kombine olarak
bir değer taĢıyan mallar ise, birlikte satıĢa çıkarılmalıdır. Dolayısıyla,
inceleme sırasında, bu malvarlığı unsurlarının cari fiyatlara göre
değerlendirilmesi yapılırken, bu esaslara uyulması daha gerçekçi bir
bilirkiĢi raporu hazırlanmasına neden olacaktır.
Ortaklığın borçları açısından ise, bilirkiĢi raporunda ortaklığın
bütün borçları yer almalıdır. Çünkü, burada ortaklığın ödemeden aciz
halinde olup olmadığı değil, Ģikâyet tarihindeki borçlu Ģirkete ait
bütün borçların ödenmesi gerekseydi, malvarlığının buna yetip
yetmediği inceleme konusunu oluĢturmaktadır. Esas sermaye ve yedek
akçeler Ģirket borcu olmadığından pasif olarak hesaplara katılamaz.
Bu esaslar çerçevesinde hazırlanacak bilirkiĢi raporunda, üç
çeĢit sonuç çıkabilir: -Borçlar malvarlığını aĢmaktadır. -Borçlar
malvarlığına eĢittir. -Borç miktarı malvarlığından küçüktür. Bu
durumlardan sadece borçların malvarlığını aĢması halinde,
mahkemeye bildirim yükümlülüğü söz konusu olacağından, diğer
Ģıklar için doğal olarak suç oluĢmayacaktır.
5.3.4. SUÇUN FAĠLLERĠ
ĠĠK.nun 345/a maddesinde yazılı olan, sermaye Ģirketlerinin
iflâsını istememek suçunun faillerinin, madde metninden anlaĢılacağı
üzere, sadece Ģirketi yönetim ve temsil ile görevlendirilmiĢ kiĢiler
veya Ģirketin tasfiyesi aĢamasında tasfiye memurları olabileceği
anlaĢılmaktadır. Bu bakımdan, söz konusu kiĢiler dıĢında kalan kiĢiler
tarafından, bu suçun iĢlenebilmesi yasal yönden mümkün değildir.
Daha önce de bu konuya yer verildiği üzere, sadece belli görevlerde
veya statüde veya nitelikte olan kiĢiler tarafından iĢlenebilen, baĢka bir
149
anlatımla düzenlenen normda yer verilen özel ve objektif nitelikleri
taĢıyan kiĢiler tarafından iĢlenebilen suçlar, özgü suçlar-mahsus
suçlar olarak adlandırılmaktadır146
. ĠĠK.nun 345/a maddesinde yazılı
olan sermaye Ģirketlerinin iflasını istememek suçu da, sadece sermaye
Ģirketinde yönetim ve temsil ile görevlendirilmiĢ kiĢiler veya tasfiye
memurları tarafından iĢlenebildiğinden, bir özgü suç‟tur. Bu
bakımdan, iflası istemekle yükümlü kiĢiler yönünden Yargıtay‟ ın bir
kararında bu husus, “Sermaye Ģirketinin iflasını isteme
zorunluluğunu yerine getirmemek suçu‟nda, borçlu tüzel kiĢiyi
temsile yetkili gerçek kiĢi veya kiĢiler aleyhine isim belirtilerek
ceza davasının açılması gerektiği, Ģirket yetkilileri denilmekle
yetinilemeyeceği…” Ģeklinde açıkça belirtilmektedir147
.
Söz konusu suçun bu niteliği göz önüne alınarak, fail olarak
gerek yönetim ve temsil yetkisi ile görevlendirilmiĢ kiĢiler gerekse
tasfiye memurları üzerinde ayrı ayrı durulacaktır.
5.3.4.1. FAĠLLERĠN ĠDARE VE TEMSĠL ĠLE
GÖREVLENDĠRĠLMĠġ KĠġĠLER OLMASI
ĠĠK.nun 345/a maddesi, ilk sıradaki fail veya faillerin, sermaye
Ģirketinde yönetim ve temsil ile görevlendirilmiĢ kiĢiler olabileceğini
vurgulamaktadır. Zira, tüzel kiĢiler, iradelerini yasal olarak yetkili
kurullar ve temsil yetkisi ile görevlendirilmiĢ uzuvları aracılığıyla
açığa vururlar148
.
146
Y.17.H.D.nin 10.05.2001 Tarihli ve E. 2001/3108, K. 2001/2805 Sayılı Kararı
için bkz. Özgenç, s. 221-222. 147
Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan, s. 6699-6670. 148
Y.H.G.K.nun 15.01.1964 Tarihli ve E. 600/D-T/K. 55 Sayılı Kararında, tüzel
kiĢilerin, iradelerini uzuvları vasıtasıyla açığa vurdukları ve bu uzuvların tüzel
kiĢileri bağlı oldukları hukuk esaslarına göre temsil ettikleri, banka müdürü, anonim
Ģirketin esas mukavelesine göre, uzuv durumunda olduğundan, avukat olmasa bile
mahkemede bankayı temsile yetkili olduğu, belirtilmiĢtir. EriĢ, s. 898-899.
150
Sermaye Ģirketlerden anonim Ģirketler, TTK.nun 317 nci
maddesine göre, yönetim kurulu tarafından yönetilir ve temsil
olunurlar. Bu hüküm çerçevesinde, yönetim kurulu, gerek iç iliĢkilerde
ortaklara karĢı gerekse dıĢ iliĢkilerde üçüncü kiĢilere karĢı, Ģirketi
temsil eder. Diğer taraftan, TTK.nun 381 inci maddesi doğrultusunda,
Ģayet yönetim kurulu, Ģirket genel kurul kararının iptali davası açmıĢ
ise, bu durumda Ģirketi denetçiler idare ederler. Aynı Ģekilde, yönetim
kurulu aleyhine sorumluluk davası açılmıĢ ise, bu durumda da Ģirketi
denetçiler temsil ederler.
Bununla birlikte, anonim Ģirketi sadece bu kurullar temsile ve
yönetmeye yetkili değillerdir. TTK.nun 279 uncu maddesinin 6 ncı
fıkrasına göre, Ģirketi yönetecek ve temsil edecek kiĢilerin, ne suretle
seçilecekleri, görevleri ve bunlardan imza atmaya yetkili olanların
kimlikleri, Ģirket esas sözleĢmesine yazılabilir. Ayrıca, TTK.nun 319
uncu maddesinin birinci fıkrasında yer verildiği üzere, esas
sözleĢmede yönetim ve temsil iĢlerinin yönetim kurulu üyeleri
arasında taksim edilip edilmeyeceği ve taksim edilecekse bunun nasıl
yapılacağı da saptanır. Diğer taraftan ikinci fıkraya göre de, yine esas
sözleĢme ile temsil ve yönetim iĢlerinin hepsini veya bazılarını
yönetim kurulu üyeleri olan murahhaslara veya pay sahibi olmaları
zaruri bulunmayan müdürlere bırakabilmek için genel kurul veya
yönetim kuruluna yetki verilebilir149
. ĠĢte esas sözleĢmede yönetim ve
temsil ile ilgili bu gibi hususlara yer verilmediği takdirde, 317 nci
madde esas alınır ve Ģirket yönetim kurulu tarafından yönetilir ve
temsil edilir. Açıklanan nedenlerle, anonim Ģirketin yönetim ve temsili
149
“1.TTK.nun 319/2 maddesine göre, ortak olmayan kimselere organ-müdür
sıfatı verilebilir ve müdürler ortaklığı temsil edebilirler. 2. TTK.nun 342 ve 343
üncü maddeleri uyarınca, hizmet sözleĢmesiyle de müdür atanabilir ve bunlara
da ortaklığı temsil yetkisi tanınabilir. 3. Ortaklığı temsil yetkisi, ancak Türk
Ticaret Kanununun öngördüğü hallerde sınırlandırılabilir. Bunun dıĢındaki
sınırlamalar tescil ve ilan edilmiĢ olsa bile, iyi niyetli üçüncü kiĢilerin
hukukunu etkilemez.” Y.11.H.D. 29.06.1982 Tarihli ve E. 2638, K. 3181 Sayılı
Kararı için bkz. EriĢ, s. 913.
151
ile ilgili kiĢiler farklı olabilirler150
. TTK.nun 324 üncü maddesine
göre, yönetim kurulu, Ģirketi temsile yetkili kiĢileri, tescil edilmek
üzere, ticaret siciline bildirmek zorundadır. Ayrıca, temsil yetkisine
iliĢkin kararın noter tarafından onaylanmıĢ örneğinin de, sicil
memuruna verilmesi gerekmektedir. 322 nci maddeye göre de, Ģirket
namına imza atmaya yetkili olan kiĢiler, Ģirket unvanını ilave etmeye
mecburdurlar. Bu husus, Y.8.C.D.nin 24.10.1996 Tarihli ve E. 11523,
K. 13167 Sayılı Kararında da vurgulandığı üzere, “…Suç tarihinde,
Ģirketi idare ve temsile yetkili kiĢilerin kim olduğunun ticaret
sicilinden sorulup saptanmadan eksik incelemeyle hüküm
kurulmasının…bozmayı gerektirdiği…” vurgulanmıĢtır151
.
Diğer sermaye Ģirketi olan limited Ģirkette, iki zorunlu organ
bulunmaktadır. Bunlar; Ortaklar Genel Kurulu ve Müdürler‟dir. Bu
organların yanında, ortak sayısına göre, Ģirkete denetçi atanabilmesi de
mümkündür. Ortak sayısı iki ila yirmi arasında olan Ģirkete, denetçi
atanması zorunlu değildir. Ortaklar Genel Kurulu, yetkileri iç iliĢkide
kalan bir karar organıdır.
TTK.nun 540 ıncı maddesi uyarınca, aksi kararlaĢtırılmadıkça,
ortaklar hep birlikte müdür sıfatıyla limited Ģirket iĢlerini yönetmeye
ve temsile yetkili kiĢilerdir152
. ġirket sözleĢmesi veya genel kurul
150
Y.11.H.D.nin 28.11.1985 Tarihli ve E. 5890, K. 7155 Sayılı Kararı,
“AnasözleĢmede yönetim kurulu baĢkan ve üyesine ortaklığı temsil yetkisi
tanınmıĢsa, yönetim kurulu bu yetkiyi kaldıramaz.”;Y.11.H.D.nin 08.10.1986
Tarihli ve E.4533/K.5106 Sayılı Kararı, “Anonim ortaklık anasözleĢmesinde
öngörülen, yönetim kurulu üyelerinin ortaklığı tek baĢına temsil edebilecekleri
hükmü, usulünce değiĢtirilmediği takdirde, yönetim kurulu bu yetkiyi
sınırlayamaz.” Bkz. EriĢ, s. 900-901. 151
Ünver M. Naci, Ġcra ve Ġflas Kanununda Suç Sayılan Eylemler, Ankara, 1997,
s. 400. 152
“TTK.nun 540 ıncı maddesine göre, aksi kararlaĢtırılmıĢ olmadıkça,
ortaklar hep birlikte müdür sıfatıyla, ortaklık iĢlerini yönetmeye yetkili ve
görevlidirler.” Y.T.D.nin 29.12.1966 Tarihli ve E. 2610, K. 5035 Sayılı Kararı;
“Ortaklık sözleĢmesi hükümlerine göre, limited ortaklığın yönetimi, yönetim
kurulu derecesinde bir kurula bırakılabilir.” Y.T.D.nin 12.03.1971 Tarihli ve
E.2366, K. 1932 Sayılı Kararı; “Ġster ortak olsun ve isterse ortak olmasın bir
limited ortaklığı temsil ve yönetim ile görevlendirilen müdür veya müdürler
hakkında TTK.nun 336 ve devamı maddelerine göre sorumluluk davası
152
kararı ile Ģirketin idare ve temsili ortaklardan biri veya birkaçına
bırakılabilir. Diğer taraftan, limited Ģirketin temsilcileri arasında, bir
hükmü Ģahıs bulunduğu takdirde, ancak o hükmü Ģahıs adına limited
Ģirketin temsil ve yönetimini üzerine almıĢ bulunan gerçek Ģahıs,
limited Ģirketin temsilcisi olarak tescil ve ilan edilir. 541 nci maddede
yer verildiği üzere, Ģirket sözleĢmesi veya genel kurul kararı ile
Ģirketin yönetim ve temsili, ortak olmayan kimselere de bırakılabilir.
Bu kiĢilerin temsil yetkilerinin kapsamı ortak olan müdürlerle aynıdır.
Kanun, limited Ģirketi idare ve temsil eden kiĢileri, ortak olsun
veya olmasın “müdür” olarak adlandırmaktadır. Müdür veya
müdürler, Ģirketin yönetim ve yürütme organı olup, limited Ģirketi
idare ve temsil ederler. Müdür veya müdürler, limited Ģirketin amaç ve
iĢletme konusu içine giren her türlü iĢleri ve hukuki iĢlemleri, ortaklık
adına yapmak ve Ģirket unvanını kullanmak hakkına sahiptirler. 153
Bunun dıĢında, TTK.nun 545 inci maddesine göre, Ģirket
sözleĢmesinde aksine hüküm olmadığı sürece, ticari mümessiller ile
tüm iĢletmeyi yönetim yetkisine sahip olan ticari vekiller de, genel
kurul karar ile tayin olunabilirler. Ticari mümessil ile ticari vekillerin
tanım ve yetkileri, BK.nun 449 ve devamı maddelerinde ayrıntılı bir
biçimde düzenlenmiĢtir. 449 uncu maddeye göre, ticari mümessil, bir
ticarethane veya fabrika veya ticari Ģekilde iĢletilen diğer bir müessese
sahibi tarafından iĢlerini idare ve müessesenin imzasını kullanarak
bilvekale imza atmak üzere, açık veya zımni olarak kendisine yetki
verilen kiĢidir. Vekâletnamenin ticaret siciline kaydettirilmesi
zorunludur. 453 üncü maddeye göre ise, ticari mümessil sıfatı
olmaksızın bir ticarethane veya fabrika veya ticari Ģekilde iĢletilen
diğer bir müessese sahibi tarafından müessesenin tüm iĢleri veya
açılabilir.” Y.11.H.D.nin 31.01.1979 Tarihli ve E.363, K. 364 Sayılı Kararı için
bkz. EriĢ, s.1566, 1567,1590-1591. 153
Y.T.D.nin 26.10.1970 Tarihli ve E. 4504/K. 3946 Sayılı Kararı için bkz. PulaĢlı,
s. 1093.
153
muayyen bazı iĢlemleri için temsil ile görevlendirilmiĢ kiĢi, ticaret
vekilidir.
Yukarıda ayrıntılı Ģekilde açıklandığı üzere, sermaye
Ģirketlerinde sözü edilen kiĢiler, ĠĠK.nun 345/a maddesi uyarınca,
gerekli koĢullar oluĢtuğunda Ģirketin iflâsını Ticaret Mahkemesinden
istemek zorundadırlar. Bu nedenle, aksi davranıĢları, onları fail
konumuna sokar.
5.3.4.2. FAĠLLERĠN TASFĠYE MEMURU OLMASI
TTK.nun 136 ncı maddesine göre, “ticaret Ģirketleri
kollektif; komandit; anonim; limited ve kooperatif Ģirketlerden
meydana gelmektedir.” Ancak, ĠĠK.nun 345/a maddesinde suç olarak
düzenlediği eylem, sermaye Ģirketlerinin iflasını isteme
zorunluluğunda olanların, iflası istememeleridir. TTK.nun 136 ncı
maddesinde sayılan Ģirketlerden, sadece anonim ve limited Ģirketler
sermaye Ģirketidirler. Dolayısıyla, söz konusu maddede yer verilen
suçun, bu Ģirketlerin tasfiyesi aĢamasında, tasfiye memurları
tarafından da iĢlenmesi mümkündür. Tasfiyenin sözlük anlamı; arıtma,
ayıklama, temizleme, bir ticaret kuruluĢunun batması, kapanması gibi
sebepler üzerine, hesapların kesilmesi, alacaklılara ortada kalan mal ve
paradan paylarına düĢen miktarın verilmesi, likiditasyondur154
. Hukuki
açıdan ise, tasfiye, herhangi bir nedenle faaliyetine son veren Ģirketin,
tüm hesaplarının kapatılmasıdır. Sermaye Ģirketleri, iflastan baĢka bir
nedenle infisah ettiklerinde, durum ortaklar kurulunca ticaret siciline
tescil ve ilan ettirilir. Ġnfisahın ticaret siciline tescil ettirildiği tarih,
tasfiyenin baĢladığı tarih sayılır. Tasfiye süreci, fesih veya infisah
edilme halinin meydana gelmesinden baĢlar, tasfiye iĢlemlerinin
tamamlanmasını müteakip Ģirket kaydının ticaret sicilinden
sildirilmesine kadar devam eder. Bu bakımdan, fail konumunda olan
154
Türkçe Sözlük, 2. Cilt, s. 2144.
154
tasfiye memurlarının, kimler oldukları ve nasıl atandıkları hususunda,
anonim ve limitet Ģirketlerin, tasfiyeleri ve tasfiye memurları üzerinde
de durulması gerekmektedir.
-Anonim ġirketin Tasfiyesi ve Tasfiye Memurları: Anonim
Ģirketlerin de, sona erme nedenleri arasında, değiĢik infisah ve fesih
sebepleri vardır. TTK.nun 439 uncu maddesinin birinci fıkrasına göre,
Ģirketin bir baĢka Ģirketle birleĢmesi, limitet Ģirket Ģekline
dönüĢtürülmesi veya kamu tüzel kiĢisi tarafından devralınması
durumları hariç olmak üzere, infisah eden Ģirket tasfiye haline girer.
Ancak, konumuz açısından üzerinde durulan konu, bu Ģirketlerde
tasfiye süreci ve tasfiye memurlarının atanması ve görevleridir.
“Tasfiye Anonim Ortaklıkta malvarlığının paraya çevrilmesi,
alacakların tahsil edilmesi, borçların ödenmesi ve olumlu bir artık
(bakiye) varsa bunun tasfiye payı hükümleri uyarınca pay
sahiplerine dağıtılması ve ortaklığın kaydının sicilden silinmesi
iĢlemlerinin tümüdür155
.” TTK.nun 441 inci maddesine göre, esas
sözleĢme veya genel kurul kararıyla, ayrıca tasfiye memuru tayin
edilmedikçe, tasfiye iĢleri, yönetim kurulu tarafından yapılır. ġayet
tasfiye memuru veya memurları atanmıĢ ise156
, yönetim kurulu, tasfiye
memurlarını ticaret siciline tescil ve ilan ettirir. Tasfiye iĢlerinin,
yönetim kurulu tarafından yapılması halinde de dahi, yönetim
kurulunun ticaret siciline tescil ve ilan ettirilmesi zorunludur. Tasfiye
halindeki anonim Ģirketin temsil ve yönetimi, TTK.nun 450 nci
maddesine göre, tasfiye memurluğuna aittir. Tasfiye memurları temsil
155
EriĢ, s. 822. 156
Y.11.H.D.nin 16.12.1986 Tarihli ve E. 6199, K. 6881 Sayılı Kararında aynen,
“Ortaklık ana sözleĢmesinde tasfiyenin yönetim kurulu tarafından yapılacağı
öngörülmüĢtür. Bu hükme göre, tasfiyeyi yönetim kurulu yapar. Ancak,
yönetim kurulu üyeleri bu tasfiye iĢini yapmayacaklarını açıklamıĢlardır. Böyle
bir durumda, yeniden tasfiye memuru tayini istenir. Mahkemenin bu istemi
kabul etmesi doğru olmakla mahkeme kararının onanması gerekmiĢtir.” denilmektedir. Bkz. EriĢ, s.1366.
155
organı sıfatıyla, ortaklığı mahkemelerde temsil, sulh, feragat kabul ve
tahkime de yetkilidirler157
.
TTK.nun 446 ncı maddesinin birinci fıkrasına göre, tasfiye
memurları; Ģirketin cari muamelelerini tamamlamak, pay bedellerinin
henüz ödenmemiĢ olan kısımlarını icabı halinde tahsil etmek, aktifleri
paraya çevirmek ve Ģirket borçlarının ilk tasfiye bilançosundan ve
alacaklarının daveti neticesinde anlaĢılan vaziyete göre Ģirket
mevcudundan fazla olmadığı taayyün etmiĢ ise bu borçları ödemekle
mükelleftirler. Ġkinci fıkrasında, “Ģirket borçlarının Ģirket
mevcudundan fazla olması halinde, tasfiye memurları keyfiyeti
derhal mahkemeye bildirirler; mahkeme iflasın açılmasına karar
verir.” hükmünü taĢımaktadır. Bu hüküm, ĠĠK.nun 345/a maddesine
paralel bir hüküm olup, Ģirket borçlarının, mevcudundan fazla olması
halinde, tasfiye memurlarına mahkemeye baĢvurarak iflası isteme
yükümlülüğü getirmektedir. Dolayısıyla, tasfiye memurları yönünden,
ĠĠK.nun 345/a maddesinin temeli, TTK.nun 446 ncı maddesine de
dayanmaktadır. Dolayısıyla, ĠĠK.nun 345/a maddesi yönünden, tasfiye
memurlarını; atanmıĢ tasfiye memurları ve kanunen tasfiye memuru
kabul edilen yönetim kurulu üyeleri olarak algılamak gerekmektedir.
Bu iki tür memuru da, tasfiye sırasında Ģirketin mevcudunun borçlarını
karĢılamadığını saptadıklarında, mahkemeye baĢvurarak iflasını
istemek zorundadırlar. Bu bakımdan, tasfiye aĢamasında kimlerin
tasfiye memuru olduklarının kesin bir biçimde saptanması
gerekmektedir.
Limitet ġirketin Tasfiyesi ve Tasfiye Memurları: Limitet Ģirketler
aynen diğer Ģirketlerde olduğu gibi, TTK.nda gösterilen fesih ve
infisah sebepleri ile sona ererler. Ancak, esas sözleĢme ile baĢkaca
sona erme sebepleri kabul edilebileceği gibi, örneğin Ģirketin iflasına
157
PulaĢlı, s. 973.
156
karar verilmesi veya ortaklardan birinin istemi üzerine ve haklı
sebepler yüzünden de, mahkeme karar ile de sona erebilir.
TTK.nun 552 nci maddesine göre, limitet Ģirketlerin
tasfiyesinde, tasfiye memurlarının tayin ve azilleri ile tasfiyenin
yürütülmesi ile ilgili olarak, anonim Ģirketler hakkındaki hükümler
aynen uygulanırlar158
. Görüldüğü üzere, TTK.nda limitet Ģirketlerin
tasfiyesi ile ilgili özel bir hükme yer verilmemiĢ, aksine anonim
Ģirketlerle ilgili hükümlere yollama yapılmıĢtır. Anonim Ģirketlerde,
TTK.nun 441 inci maddesine göre, esas sözleĢme veya genel kurul
kararıyla, ayrıca tasfiye memuru tayin edilmedikçe, tasfiye iĢleri,
yönetim kurulu tarafından yapıldığına göre, aynı kural limitet
Ģirketlerin tasfiyesinde de uygulanacaktır. Diğer taraftan, yönetim
kurulu, gerek kendisi tasfiye iĢlemini yürütsün gerekse tasfiye
memurları tarafından yürütülsün, her iki halde de tasfiye memurlarını
ticaret siciline tescil ve ilan ettirmesi gerekecektir. ġayet, esas
sözleĢmede veya genel kurul kararı ile tasfiye memuru veya
memurları tayin edilmiĢ ise, tasfiye halinde, bu memurlar tasfiyeden
doğrudan görevli ve sorumludurlar. Buna karĢılık, bu Ģekilde tasfiye
memur veya memurları tayin edilmemiĢ iseler, bu durumda tasfiye
yönetim kurulu tarafından gerçekleĢtirilecektir.
158
Y.11.H.D.nin 16.04.1984 Tarihli ve E. 1880, K. 2203 Sayılı Kararında, limited
Ģirketin tasfiyesinde tasfiye memurları ile ilgili olarak, “…Türk Ticaret
Kanununun limited Ģirketlere iliĢkin 552 nci maddesi, anonim Ģirketin
tasfiyesinin icrası, ticaret sicilindeki kaydın silinmesi ve ticari defterlerin
saklanması hakkındaki hükümlerin limited Ģirketlerde dahi tatbik edileceğini
hükme bağlamıĢ bulunmaktadır. O halde, anonim Ģirketlerin tasfiyesi ile ilgili
TTK.nun 441 ve devamı maddelerinin inceleme konusu olaya uygulanması
gerekmektedir. Anılan maddelerden 441 inci madde ise, esas mukavele veya
umumi heyet kararıyla tasfiye memuru tayin edilmedikçe tasfiye iĢlerinin idare
meclisi tarafından yapılacağı yazılıdır. Oysa davada fesih ve tasfiyesi istenen
limited Ģirket anasözleĢmesinin 17 nci maddesinde tasfiyeye karar verilmesi
halinde Ģirket müdürlerinin tasfiyeyi yapacakları belirtilmiĢtir. Buna göre,
mahkemece anılan yasa hükümleri ile anasözleĢmenin konuyla ilgili bu
maddesi dikkate alınarak tasfiyenin icrası iĢinin Ģirket müdürlerine tevdi
edilmesi ile yetinilmesi gerekirken, resen tasfiye memuru tayin edilerek yasanın
öngördüğü zorunlu iĢlemlerden hiç biri yerine getirilmeden yazılı olduğu
Ģekilde tasfiye iĢleminin yapılması doğru görülmemiĢ ve hükmün bozulması
gerekmiĢtir.” görüĢlerine yer verilmiĢtir. Bkz. EriĢ, s. 1615.
157
5.3.5. MANEVĠ UNSUR
TCK. sisteminde suçlar, manevi unsur yönünden sübjektif
sorumluluk hali olan, kast veya taksir ile iĢlenebilirler. Gerek
TCK.nda gerekse özel ceza kanunları ile ceza hükümleri taĢıyan
kanunlarda yer verilen suçlar, genel olarak kasten iĢlenebilen
suçlardır. Bu nedenle, bu suçların kasten iĢlenebildikleri hususuna
yasal düzenlemede yer verilmez. Ancak, bu suçların taksirle
iĢlenebilmesi de mümkün ise, o takdirde, bu suçun taksirle iĢlenebilen
bir suç olduğu da ayrıca gösterilir. Çünkü, taksirli suçlar istisnai
niteliktedir.
5.3.5.1. SUÇUN KASTEN ĠġLENMESĠ
TCK.nun 21 inci maddesinin birinci fıkrasında, suçun
oluĢumunun kastın varlığına bağlı olduğu vurgulandıktan sonra kastın;
“Suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek
gerçekleĢtirilmesidir.” Ģeklinde tanımlanmıĢtır. Bu tanım
çerçevesinde, sermaye Ģirketlerinin iflasını istememe suçu
değerlendirildiğinde, bu suçun ancak kasten iĢlenebileceği
anlaĢılmaktadır. Çünkü, madde metninde de görüldüğü üzere, bu
suçun taksir ile iĢlenebileceği belirtilmemiĢtir. Bir suçun taksirle
iĢlenebilmesi için suçu düzenleyen maddede, bunun açıkça belirtilmesi
gerekir. Bu husus, TCK.nun 22 nci maddesinin 1 inci fıkrasında,
“Taksirle iĢlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde
cezalandırılır.” Ģeklinde ifade edilmiĢtir. Oysa, 18.02.1965 Tarihli ve
538 Sayılı Kanun‟un 59 uncu maddesiyle değiĢtirilmeden önceki
halinde, madde metninde suçun, “kasten veya ihmal” ile
iĢlenebileceği belirtilmekteydi159
. Gerçi, buradaki “ihmal”
159
“Madde 345/a-Ġdare ve temsil ile görevlendirilmiĢ kimseler veya tasfiye
memurları, KASTEN veya ĠHMAL ile 179 uncu maddeye göre Ģirketin
mevcudunun borçlarını karĢılamadığını bildirerek Ģirketin iflasını istemezlerse,
alacaklılardan birinin Ģikayeti üzerine, tetkik merciince on günden üç aya
kadar hafif hapis veya 1.000 liradan 10.000 liraya kadar hafif para cezası ile
158
kavramının, taksir kavramına karĢılık olarak kullanılıp kullanılmadığı
tartıĢılabilir. Ancak, yukarıda açıklandığı üzere, söz konusu suçun
taksirle iĢlenmesi mümkün değildir.
21 inci maddede yer verildiği üzere, kastın iki türü
bulunmaktadır. Birinci fıkrada, doğrudan kast tanımlanmasına karĢın,
ikinci fıkrada, “KiĢinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların
gerçekleĢebileceğini öngörmesine rağmen, fiili iĢlemesi halinde
olası kast vardır.” denilmek suretiyle, olası kasta da yer verildiği
görülmektedir. “Kasten iĢlenebilen suçlar ilke olarak, hem
doğrudan hem de olası kastla iĢlenebilirler. Ancak, kanundaki
tanımda, „bilerek‟ ifadesine yer verilmiĢ olan suçlar sadece
doğrudan kastla iĢlenebilirler”. Madde metninde, “bilerek” Ģeklinde
bir ifadeye yer verilmediğinden, bu suçun olası kastla iĢlenebilmesi
olası görülmektedir.
Diğer taraftan, failin eyleme yönelik kastının, ihmali davranıĢı
içermesi gereklidir. Kast, Ģirketin mevcudunun borçlarını
karĢılamadığını bildirerek Ģirketin iflasını “istememe”yi içerdiğine
göre, faillerin istememe Ģeklinde kasta dayalı ihmali bir eylemlerinin
olması zorunludur. BaĢka bir anlatımla, bu suçun icrai bir hareketle
iĢlenmesi mümkün değildir. ġirket yönetici ve temsilcilerinin bir
eylem veya iĢlem yapması gerekmeyip, eylem, iflası istememek
Ģeklinde, eylemsizlik olarak belirmektedir. Temel bir anlatımla, söz
konusu suç, kasten ihmali davranıĢla iĢlenebilen bir suçtur.
5.4. SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜġ BĠÇĠMLERĠ
Bu bölümde, sermaye Ģirketlerinin iflasını istememe suçunun
özel görünüĢ biçimleri olan, teĢebbüs, iĢtirak ve içtima konuları
üzerinde durulacaktır.
cezalandırılırlar.” Uyar, Ġcra Ġflas Hukukunda Suç Sayılan Fiiller (Ġcra-Ġflas
Suçları), s. 466.
159
5.4.1. TEġEBBÜS
TeĢebbüs, TCK.nun 35 inci maddesinin 1 inci fıkrasında,
“KiĢi, iĢlemeyi kastettiği bir suçu elveriĢli hareketlerle doğrudan
doğruya icraya baĢlayıp da, elinde olmayan nedenlerle
tamamlayamaz ise teĢebbüsten dolayı sorumlu tutulur.” Ģeklinde
tanımlanmıĢtır. TeĢebbüsten söz edebilmek için, maddede öngörülen
koĢulların gerçekleĢmesi gereklidir. Bu koĢulları, suç iĢleme kastı;
icraya baĢlama; elveriĢli hareketlerde bulunma ve suçun
tamamlanamamıĢ olması Ģeklinde sıralayabiliriz.
TeĢebbüs ile ilgili yapılan bu açıklamalar çerçevesinde,
ĠĠK.nun 345/a maddesinde yazılı olan sermaye Ģirketlerinin iflasını
istememe suçunun teĢebbüse müsait olup olmadığı incelenebilir.
345/a maddesinde yer verilen suç, kasten iĢlenebilen bir suçtur.
Bu bakımdan, ilk anda bu suça teĢebbüs edilebileceği akla gelebilir.
Ancak, söz konusu suç aynı zamanda, ihmali hareketle iĢlenebilen bir
suçtur. Gerek öğretide gerekse yargı kararlarında, ihmali suçlara
teĢebbüsün mümkün olmadığı kabul edilmiĢtir. Ġhmali suçu oluĢturan
hareketin bir hareketsizlik olduğu ileri sürülmüĢ ve bölünemeyen
hareketsizliğin, yapıldığı an ihmali suçun oluĢtuğu ileri sürülmüĢtür.
Ayrıca, neticeye ulaĢamamıĢ ihmali hareketi anlamak ve
değerlendirmek de mümkün değildir160
. Bu bakımdan, bu suça
teĢebbüs edilmesine yasal yönden olanak bulunmamaktadır.
5.4.2. ĠġTĠRAK
Hemen hemen suçların tümü bir kiĢi tarafından iĢlenebilirler.
“Bir kiĢi tarafından iĢlenebilen bir suçun, birden fazla kimsenin
önceden iĢbirliği yapmaları sonucunda gerçekleĢtirilmesi halinde,
160
Bu konu ile ilgili olarak bkz. Soyaslan Doğan, Ceza Hukuku Genel Hükümler,
2. Baskı, Ankara, 2003, s. 337.
160
failler arasında iĢtirakin varlığından söz edilir ve bu suretle
iĢlenen suçlara da iĢtirak halinde iĢlenen suçlar adı verilir161
.”
Suçun faili baĢlığı altında açıkladığımız üzere, sermaye
Ģirketlerinin iflâsını istememe suçunun failleri, ancak yönetim ve
temsil ile görevlendirilmiĢ kiĢiler ile tasfiye memurları olan kiĢiler
olabilir. Bu nedenle, bu suç özgü suçtur. TCK.nun 40 ıncı maddesinin
2 nci fıkrasında belirtildiği üzere, özgü suçlarda, ancak özel faillik
niteliğini taĢıyan kiĢi fail olabilmektedir. Bu suçların iĢleniĢine iĢtirak
eden diğer kiĢiler ise, azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu
tutulurlar. Dolayısıyla, özgü suçlarda suçu düzenleyen maddede
belirtilen niteliği taĢımayan kiĢilerin, bu suçu doğrudan doğruya
iĢlemeleri mümkün olmadığı gibi, azmettirme ve yardım etme dıĢında,
bu suça iĢtirak etmeleri de mümkün değildir. Ancak, birden fazla
yönetici veya temsilci veya tasfiye memuru sıfatına sahip kiĢi mevcut
ise, bunların aralarında iĢbirliği yaparak, söz konusu suçu iĢlemeleri
halinde, TCK.nun 37 nci maddesinin 1 inci fıkrası uyarınca, her biri
fail olarak sorumlu olurlar.
Yapılan bu açıklamalar karĢısında, 345/a maddesinde yer
verilen suça belirtilen Ģekillerde ve istisnai durumlarda teĢebbüs
edilmesi mümkündür.
5.4.3. ĠÇTĠMA
TCK.nda yer alan genel kural, fiil sayısı kadar suçun oluĢacağı
ve suç sayısı kadar da, ayrı ayrı cezalandırmanın yapılacağıdır. Ancak,
kanun koyucu, bazı durumlarda gerçekleĢtirilen tek fiille birden fazla
hukuki değerin veya birden fazla fiille aynı hukuki değerin, ihlal
edilebileceğini göz önüne alarak istisna olarak suçların içtimaına-
161
Dönmezer-Erman, Nazarî ve Tatbikî Ceza Hukuku, Genel Kısım, Cilt, II,
Yeniden Gözden GeçirilmiĢ Onikinci Bası, Ġstanbul, Ekim 1997, s. 446.
161
(birleĢmesine-toplanmasına) iliĢkin hükümlere, TCK.nun 42, 43 v3
44 üncü maddelerinde yer vermiĢtir.
TCK.nun 42 nci maddesinde bileĢik suçu “Biri diğerinin
unsurunu veya ağırlaĢtırıcı nedenini oluĢturması dolayısıyla tek
fiil sayılan suça bileĢik suç denir.” Ģeklinde tanımlamakta ve bu tür
suçlarda içtima hükümlerinin uygulanmayacağını belirtmektedir.
Sermaye Ģirketlerinin iflasını istememe suçu özgü suç olduğundan,
baĢka bir suçun unsurunu veya ağırlaĢtırıcı nedenini oluĢturması
mümkün değildir.
TCK.nun 43 üncü maddesinde zincirleme suça yer verilmiĢtir.
Bu maddeye göre, “Bir suç iĢleme kararının icrası kapsamında,
değiĢik zamanlarda bir kiĢiye karĢı aynı suçun birden fazla
iĢlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir.” Sermaye
Ģirketlerinin iflasını istememe suçu, bir kez mahkemeye baĢvurup
iflası istememe ile tamamlandığından, bu suçun zincirleme suç olarak
iĢlenebilmesi yasal olarak mümkün değildir.
TCK.nun 44 üncü maddesinde düzenlenmiĢ olan fikri içtima
halinde, iĢlediği bir fiille birden fazla farklı suçun oluĢumuna
sebebiyet veren kiĢi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı
cezalandırılmaktadır. Sermaye ġirketlerinin Ġflasını Ġstememe
Suçu‟nun nitelik olarak aynı zamanda baĢka bir suçu oluĢturması pek
düĢünülmemekte ve örnek verilememektedir. Dolayısıyla, bir fiille
hem Sermaye ġirketlerinin Ġflasını Ġstememe Suçu‟ hem de baĢka bir
suçun iĢlenmesi çok istisnai olarak gerçekleĢir ise, bu suçlardan cezası
ağır olan suçtan soruĢturma ve kovuĢturma yapılacak, diğer suçtan
yapılmayacaktır.
162
5.5. CEZA
345/a maddesinde yer verilen suçun cezası, “on günden üç
aya kadar hapis cezası”dır. Söz konusu suçun oluĢması halinde, Ġcra
Mahkemesi sanık hakkında, TCK.nun 61 nci maddesinde yazılı olan,
suçun iĢleniĢ biçimi, suçun iĢlenmesinde kullanılan araçlar, meydana
gelen zarar gibi, hususları göz önünde bulundurarak on gün ila üç ay
arasında hapis cezasını tayin ve tespit edecektir.
Bu suçun cezasının üst sınırı bir yıl olduğu için, TCK.nun 50
nci maddesinde öngörülen seçenek yaptırımlara çevrilmesi mümkün
olduğu gibi, 51 inci maddesine göre de ertelenebilmesi mümkündür.
Diğer taraftan, CMK.nun 231 inci maddesine göre de hükmün
açıklanmasının ertelenmesine de karar verilebilir.
Tüzel kiĢiler ile ilgili olarak, ancak TCK.nun 60 ıncı
maddesinde yazılı olan güvenlik tedbirlerini uygulamak mümkündür.
Bununla birlikte, söz konusu maddenin 4 üncü fıkrasında, güvenlik
tedbirleri ile ilgili hükümlerin, ancak kanunun ayrıca belirttiği hallerde
uygulanabileceği belirtilmektedir. Bu hüküm doğrultusunda,
ĠĠK.nunda sermaye Ģirket yöneticilerinin, bu suçu iĢlemleri ile ilgili
olarak tüzel kiĢi sermaye Ģirketi hakkında, güvenlik tedbiri
uygulanacağına iliĢkin bir hüküm bulunmadığından, güvenlik tedbiri
uygulanamayacaktır.
5.6. ġĠKÂYET
ĠĠK.nun 345/a maddesinde yazılı olan suç Ģikayete bağlı suç
olarak düzenlenmiĢtir. Çünkü, madde metninde, “…alacaklılardan
birinin Ģikayeti üzerine…cezalandırılır…” ibarelerine yer verildiği
görülmektedir. Dolayısıyla, bu suç takibi Ģikâyete bağlı olup, res‟en
kovuĢturulmayan bir suçtur. Dava, ĠĠK.nun 349 ncu maddesi uyarınca
163
Ġcra Mahkemesine verilecek Ģikayet dilekçesi ya da tutanağa
geçirilecek sözlü beyan ile açılır. ĠĠK.nun 351 inci maddesine göre,
Ģikâyetçi dilekçe veya beyanında göstermiĢ olduğu delillerle bağlıdır.
Bu husus, teknik anlamdaki ceza muhakemesi hukuku ile çeliĢir
niteliktedir. Çünkü, ceza muhakemesi hukukunda maddi gerçeğin
ortaya çıkarılması esas olduğundan, herhangi bir Ģekilde delil
sınırlandırılması yoktur. Mahkeme res‟en her türlü delili
araĢtırabileceği gibi, taraflar da, muhakemenin her aĢamasında delil
sunabilirler veya delil araĢtırılmasını mahkemeden talep edebilirler.
ġikâyetçi-alacaklının açmıĢ olduğu davada delil olarak Ģüpheli-borçlu
Ģirketin defter ve kayıtlarına dayanması ve bu defter ve kayıtlar
üzerinde, Yargıtay kararlarında da öngörüldüğü üzere, uzman
kiĢilerce, bilirkiĢi incelemesi yapılması gerekmektedir. Zira, yukarıda
sözü edilen Y.8.C.D.nin 25.10.2000 Tarihli ve E. 2000/15060 K. 2000/17265
Sayılı Kararında görüldüğü üzere, borçlu Ģirketin iflas durumunun, yani
borçlu Ģirketin malvarlığının Ģirketin pasiflerine yetip yetmediğinin,
mutlak surette uzman bilirkiĢiler aracılığı ile tespiti gerekmektedir.
31.05.2005 Tarihli ve 5358 Sayılı Kanun‟un 19 uncu
maddesiyle DeğiĢik ĠĠK.nun 347 nci maddeye göre, Onaltıncı Bapta
yer alan fiillerden dolayı Ģikâyet hakkı, fiilin öğrenildiği tarihten
itibaren üç ay ve her halde fiilin iĢlendiği tarihten itibaren bir yıl
geçmekle düĢmektedir. Y.16. H.D.nin 01.03.2007 Tarihli ve E.
2007/289 ve K. 2007/463 Sayılı Kararında, Ģikayet süresi ve özellikle
Ģikayet hakkının doğduğu an üzerinde önemle durulmuĢ ve “Dosya
kapsamına göre, ödeme emri 31.05.2005 tarihinde tebliğ edilip
08.05.2005 gününde suçun oluĢtuğu, alacaklı vekilinin 31 Ağustos
2005 tarihinde haciz talebinde bulunmak suretiyle suçu
öğrenmesine rağmen, 27.02.2006 tarihinde Ģikayette bulunduğu
anlaĢılmıĢtır. 2004 sayalı Ġcra ve Ġflas Kanunu‟nun 5358 sayılı
Kanunla değiĢik 347. maddesinde Ģikayet hakkının fiilin
öğrenildiği tarihten itibaren üç ay ve her halde fiilin iĢlendiği
164
tarihten itibaren bir yıl geçmekle düĢeceğinin öngörülmüĢ olması
karĢısında müĢteki tarafın suçu öğrendiği tarih ile Ģikayet tarihi
arasında 3 aylık sürenin geçmiĢ olduğu gözetilmeden ĠĠK.nun 347.
maddesi uyarınca Ģikayet hakkının düĢürülmesi yerine sanık
hakkında mahkumiyet kararı verilmesi isabetsizdir162
.”
denilmiĢtir.
Bu karardan da anlaĢılacağı üzere, söz konusu suçun
tamamlanma anı, borçlu Ģirketin borçlarının, aktifini geçtiği an
olmaktadır. Bu bakımdan suç, borçlu Ģirket hakkında birçok kez
icra takibi yapılması, Ģirket tarafından keĢide edilen çeklerin
karĢılıksız çıkması ve borçlu Ģirket vekilinin Ģirketin borçlarının
mevcut ve alacaklarından fazla olduğunu mal beyanında
bildirmesi anında oluĢmaktadır. Dolayısıyla, uygulamada,
alacaklıların suçun tamamlanma anından itibaren üç aylık ve bir
yıllık dava zamanaĢımı sürelerini geçirmeleri Ģikâyet hakkının
düĢmesine ve hak kaybına neden olabilmektedir.
Daha önce Birinci Bölümde Genel Kanun-Özel Kanun ĠliĢkisi
bağlamında açıkladığımız üzere, TCK.nun 1 ila 75 inci maddeleri
arasında düzenlenen genel hükümlerinin, 5 inci maddesi uyarınca, özel
kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanması öngörülmektedir. Bu
hükümlerle ilgili olarak özel kanunlarda gerekli değiĢiklikler
yapılmadığı takdirde, 31.12.2008 tarihinden itibaren, ĠĠK.ndaki
hükümler yerine, TCK.nun genel hükümleri, doğrudan doğruya
uygulanma olanağı bulacaktır. Dolayısıyla, konumuz açısından
ĠĠK.nda yer alan Ģikayet süresinin de, TCK.nun 73 üncü maddesinin
162
Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan, s. 6718-6719. Y.17.H.D.nin Tarihli ve
27.12.2002 E. 2002/12170, K. 2002/12871 Sayılı Kararında da Ģikayet süresinin
baĢlangıcı üzerinde, “Borçlu Ģirket hakkında Ģikayet tarihinde iflas koĢullarının
oluĢup oluĢmadığı araĢtırılıp saptanarak sonucuna göre hüküm kurulması
gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile karar verilmesi…” Ģeklinde durulduğu
gözlemlenmektedir. Bkz. Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası (13.06.2008)
165
birinci fıkrasında belirlenen altı aylık Ģikayet süresine tabi olması
gerekecektir.
Bu konuda üzerinde önemle durulması gereken bir husus,
Ģikâyetin bölünmezliği ve sirayeti ilkesidir. ġayet, Ģirket yöneticileri
ve temsilcileri veya tasfiye memurları, birden fazla ve suç iĢtirak
halinde iĢlenmiĢ veya bu suça azmettiren veya yardım eden Ģeklinde
iĢtirak edenler var ise, faillerden sadece biri hakkında Ģikâyette
bulunulsa dahi, diğerleri hakkında dava açılacaktır. Çünkü, Ģikayet
failler hakkında yapılmayıp, suç hakkında yapılmaktadır. ġayet
faillerden herhangi biri ayrık tutulmak istenir ise, bu takdirde diğer
failler hakkında da soruĢturma ve kovuĢturma yapılmayacaktır. Aynı
Ģekilde, 73 üncü maddenin 5 inci fıkrası uyarınca, sanıklardan biri
hakkında Ģikâyetten vazgeçme, diğerlerini de kapsayacak ve
haklarındaki davanın düĢmesine karar verilecektir.
166
ALTINCI BÖLÜM
ĠCRA VE ĠFLÂS KANUNU ĠLE TÜRK CEZA KANUNU
AÇISINDAN HĠLELĠ ĠFLÂS VE TAKSĠRLĠ ĠFLÂS SUÇLARI
Gerek TTK.nun 20 gerekse ĠĠK.nun 154-256 ıncı maddelerine
göre, iflâs külli bir takip yolu olup, bu tür takipte borçlunun tüm
malvarlığı belirlenen yasal koĢullar yerine getirilerek satılmaktadır.
Her tacir veya ticaret Ģirketi, kimi ekonomik nedenlere bağlı olarak
ĠĠK.nun 178 ve 179 uncu maddelerine göre, ödeme güçlüğü içersinde
bulunduğunu, borçlarını ödeyemediğini bildirerek yetki asliye ticaret
mahkemesine baĢvurmak suretiyle, iflâsını isteyebilir. Bu süreç
sonunda, hakkında iflâs kararı verilmesi ve iflâs edilmesi suç değildir.
Bunun yaptırımı tamamen hukukidir. Ancak, bazı durumlarda tacirler
veya ticaret Ģirketleri gerçekten iflâs etmemelerine karĢın, tamamen
hileli davranıĢlarla kendilerini iflâs etmiĢ gibi gösterebildikleri gibi,
bazı durumlarda da taksirli davranıĢlarda bulunarak iflâslarına neden
olabilirler. Bu iki durumda, söz konusu kiĢilerin hukuki sorumlulukları
devam etmekle birlikte, esas olarak cezai sorumlulukları ortaya çıkar.
Bu tür davranıĢlar, ĠĠK. ile TCK.nda Hileli Ġflâs ve Taksirli Ġflâs
olarak ayrı ayrı düzenlenmiĢtir.
6. HĠLELĠ ĠFLAS VE TAKSĠRLĠ ĠFLAS SUÇLARINA GENEL
BAKIġ
Gerek taksiratlı iflâs gerekse hileli iflâs suçlarına; suçta
kanunilik ilkesinin belirlilik ilkesi çerçevesinde, ĠĠK.nun 310 ve 311
inci maddelerinde, suçun unsurlarına yer verilmiĢ, ancak herhangi bir
ceza öngörülmeyerek, ceza yönünden “Türk Ceza Kanununa göre
cezalandırılır.” Ģeklinde bir yollamada bulunulmuĢtur. Dolayısıyla,
gerek hileli iflâs gerekse taksirli iflâs suçları sırf icra ve iflâs suçu
değildir. Çünkü, bu suçlar kendine özgü olarak sadece ĠĠK.nda
düzenlenmemiĢtir. TCK.nun hileli ve taksirli iflâsı düzenleyen 161 ve
167
162 nci maddelerinde ise, hem bu suçların unsurlarına hem de
cezalarına ayrı ayrı yer verilmiĢtir. Bu durumda, söz konusu
düzenlemeler yönünden, acaba her iki kanunda yer verilen suçların
oluĢumu bakımından, hangi kanundaki unsurlar göz önüne alınacak
veya birlikte bir değerlendirme mi yapılacak sorusu akla gelmektedir.
Her iki suç da, ĠĠK.nun Onaltıncı Bab‟ında yer almadığından ve
doğrudan doğruya TCK.na yollamada bulunulduğundan, bu suçlarla
ilgili yargılamanın ceza mahkemelerinde yapılacağı açıktır.
Gerek ĠĠK.nun 310 ve 311 gerekse TCK.nun 161 ve 162 nci
maddelerinde yer verilen söz konusu suçların failleri; TTK.nun 14
üncü maddesinde tanımlanan tacirler, ticaret Ģirketleri, ticari iĢletme
iĢleten dernekler, donatma iĢtiraki ile ticareti terkten itibaren bir yıl
geçmemiĢ olan tacirler olabilmektedir. Bu nedenle, Tez konumuzu
oluĢturan suçlar yönünden Ģirket yöneticilerinin sorumluluğu göz
önüne alındığında, hileli iflas ve taksirli iflas suçlarının da inceleme
alanına alınmasının yararlı olacağı düĢünülmüĢtür. Bu bakımdan, her
iki Kanunda yer alan düzenlemeler üzerinde ayrı ayrı durulacaktır.
6.1. ĠCRA VE ĠFLÂS KANUNUNDA HĠLELĠ ĠFLÂS
ĠĠK.nun 311 inci maddesi Hileli Ġflâs Halleri baĢlığını
taĢımakta ve iflasından önce veya sonra alacaklılarını zarara sokmak
kastıyla ve hususiyle maddede gösterilen hileli iĢlemlerde bulunan
kiĢinin hileli müflis sayılacağı ve TCK.na göre cezalandırılacağı
belirtilmektedir. Söz konusu madde irdelendiğinde, hileli iflas
suçunun unsurlarına bu madde içeriğinde yer verildiği, buna karĢılık
suçun cezasının TCK.nun 161 inci maddesine yollamada bulunularak
gösterildiği anlaĢılmaktadır. Dolayısıyla, yukarıda açıklandığı üzere,
bu suç sırf icra ve iflas suçu değildir.
168
6.1.1. SUÇUN MADDĠ UNSURU HĠLELĠ TASARRUFLAR
311 inci maddede suçun maddi unsurunu oluĢturan hileli
muameleler; 8 bent halinde sıralanmıĢtır. Bu Ģekilde, hileli
muameleleri göstermek suretiyle, sınırlı sayıda eylemin bu suçu
oluĢturabileceği belirtilmiĢtir. ĠĠK. açısından baktığımızda, madde
metninde bu sayılan haller dıĢında, iĢlemlere yer verilmediği için,
benzer eylemler nedeniyle bu suçun oluĢması mümkün değildir.
Maddede sayılı bu hileli muameleler:
1. Alacaklıların müĢterek rehini makamında olan mallarını tamamen
veya kısmen kaçırma, gizleme veya tahrip etme;
2. Alacaklıların zararına olarak hakikate aykırı makbuzlar verme veya
yazı ile borç ikrar etme;
3. Muvazaalı satıĢlar, muameleler yahut bağıĢlamalar yapma;
4. Evlenme mukavelesinde hakikaten getirilmemiĢ bir çeyizi getirilmiĢ
gibi tanıma ve karı tarafından da, bu mukavelenin kocanın
alacaklılarına karĢı kullanmaya kalkıĢma;
5. Hakikate aykırı borç ikrar etmek yahut muvazaalı iĢlemler veya
mukaveleler yapmak suretiyle, alacaklıları zarara sokmak;
6. Borcu mevcudu ile alacağından ziyade olduğunu bildiği halde
ehemmiyetli kıymeti haiz ticari mallarını yahut fabrikasının
mahsullerini hem satıĢ gününün piyasasından, hem de mal olduğu
veya satın alındığı kıymetten pek aĢağı bir fiyatla satmak suretiyle
mevcudunu israf etme;
7. Konkordato mukavelesi haricinde alacaklıya hususi menfaatler
temin etme;
8. Hakikate aykırı muhasebe ve sahte bilançolarla aktifini hakikatte
olduğundan fazla göstermeden oluĢmaktadır.
Görüldüğü üzere, hileli iflâs suçu, hareket yönünden icrai
hareketlerle iĢlenebilen bir suçtur. Zira, tacir veya ticaret Ģirketi
169
yöneticisinin, yukarıda 8 bent halinde sayılan muameleleri icrai-
müspet-aktif, bir eylemle gerçekleĢtirmiĢ olması gerekmektedir.
Ayrıca, bu suçun seçimlik hareketli bir suç olduğu anlaĢılmaktadır.
Yani, fail tarafından söz konusu 8 bentte sayılan muamelelerden
sadece birinin gerçekleĢtirilmesi halinde, hileli iflas suçu oluĢacaktır.
Ancak, bu muamelelerden bir kaçının birlikte iĢlenmesi, durumu
değiĢtirmeyecek, yine tek hileli iflas suçundan söz edilecektir.
311 inci maddenin içeriğinden, bu hileli muamelelerin
gerçekleĢtirilmesi halinde, fail veya faillerin hemen TCK.na göre,
cezalandırılacakları, baĢkaca koĢul veya unsurlara bakılmasına gerek
olmadığı gibi, bir görüĢ ileri sürülebilir. Yürürlükten kaldırılan 765
Sayılı TCK.nun Onuncu Bap, Üçüncü Faslında Dolandırıcılık ve Ġflâs
baĢlığı altında ve 506 ncı maddesinde yer verilen, “Hileli müflisler
hakkında iki seneden beĢ seneye kadar ağır hapis cezası verilir.”
hükmü göz önüne alındığında, bu görüĢ kabul edilebilir163
. Gerçekten
de, tüm unsurlar 311 inci maddede gösterildiğinden, TCK. açısından
baĢkaca koĢul veya unsurların aranmasına gerek olmadığı kabul edilir.
Ancak, yeni TCK.nun 161 inci maddesinde düzenlenmiĢ olan Hileli
Ġflâs Suçunun unsurları irdelendiğinde, bu görüĢün yerinde olmadığı
anlaĢılmaktadır. Zira, 161 inci madde hileli iflas suçuna daha kapsamlı
bir bakıĢ açısı getirmiĢtir. Bu nedenle, 311 inci maddede sayılan hileli
muameleler üzerinde, durulmayacak, TCK.nun 161 inci maddesi
ayrıntılı Ģekilde irdelenecektir.
6.1.2. SORUMLULUK VE ĠġTĠRAK
311 inci maddenin üçüncü fıkrası ile özel bir sorumluluk hali
getirildiği gözlemlenmektedir. Maddeye göre, “Bir numaralı bentte
163
Örneğin, Y. 6.C.D.nin 12.03.1986 Tarihli ve 764/2626 Sayılı Kararında, sanığın
eylemlerinin Ġcra ve Ġflas Kanunun 311 inci maddesinin hangi bendine ya da
bentlerine uygun bulunduğunun saptanması ve buna göre hüküm kurulması
istenilmiĢtir. Bu Karar için bkz. Bakıcı Sedat, 5237 Sayılı Yasa Kapsamında Ceza
Hukuku Özel Hükümleri 1, Birinci Baskı, Ankara, Nisan 2008, s. 874.
170
yazılı suçları yapanlar müflisin evi halkından kimseler ise müflis
gibi cezalandırılır.” Hatırlanacağı üzere, 311 inci maddenin 1 inci
fıkrası, alacaklıların müĢterek rehni makamında-durumunda olan
malların tamamen veya kısmen kaçırılması, gizlenmesi veya tahrip
edilmesini öngörmektedir. Bu fiilleri gerçekleĢtirenler, Ģayet iflas eden
kiĢinin ev halkından, yani aynı çatı altında oturan veya yakın akrabalık
bağı ile akraba olan kiĢiler ise, bu kiĢilerin müflis gibi, baĢka bir
anlatımla asli maddi fail gibi, cezalandırılmaları öngörülmüĢtür164
.
311 inci maddenin üçüncü fıkrasındaki bu özel iĢtirak ve
sorumluluk hali ile de yetinmediği görülmektedir. Çünkü, dördüncü
fıkrası ile iĢtirak hükümleri dıĢında kalsa dahi, müflisin aktifini
azaltmak amacıyla, ona ait taĢınır ve taĢınmaz malları kısmen veya
tamamen saklayan, kaçıran ve muvazaa ile temellük eden veya bu
hususlarda yataklık eden veya tavassut eden veya iflas masasına
müracaat ile kısmen veya tamamen asılsız, alacaklarını kaydettiren
veya müflisin ödeme kabiliyetini azaltmak amacıyla, kendi adına veya
müstear adla ticari faaliyetlere giriĢen kiĢilerin de, müflis gibi asli fail
olarak cezalandırılmasını benimsemiĢtir. Görüldüğü üzere, fıkrada yer
verilen bazı hallerin iĢtirak hükümleri ile bağdaĢması mümkün
değildir. Örneğin, yataklık etme veya tavassut etme gibi. Ancak,
ĠĠK.nu kanun koyucunun ticari hayata ve piyasa istikrarına verdiği
önem nedeniyle, TCK.nundaki genel iĢtirak hükümlerinin
uygulanmasından bu yönde bir sapma yaptığı anlaĢılmaktadır.
6.1.3. MALLARIN DEĞERĠ VE CEZAYI ARTIRAN VE
AZALTAN NEDEN
311 inci maddenin ikinci fıkrası, “Bir numaralı bentte yazılı
malların kıymetine göre, Türk Ceza Kanunun 522 nci maddesi
164
Y.6.C.D.nin 09.11.1967 Tarihli ve 4959-5814 Sayılı Kararı, “Kocasının hileli
iflasına bilerek iĢtirak veya yardım ettiği anlaĢılamayan kadın cezalandırılmaz.” Bu Karar için bkz. Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan, s. 6427.
171
tatbik edilir.” hükmünü taĢımaktadır. Yani, alacaklıların müĢterek
rehni makamında olan ve tamamen veya kısmen kaçırılan, gizlenen
veya tahrip edilen malların kıymeti göz önüne alınarak 765 Sayılı
TCK.nun, 522 nci maddesinin uygulanması öngörülmüĢtür. 765 Sayılı
TCK.nun 522 nci maddesi, cürüme konu olan Ģeyin değerinin pek
yüksek olması halinde, Mahkeme tarafından o cürüme mahsus olan
cezayı yarısına kadar artıracağı, Ģayet hafif ise yarısına ve pek hafif
ise üçte birine kadar eksilteceğini belirtmektedir.
Görüldüğü üzere, ĠĠK.nun 311 inci maddesi, 765 Sayılı
TCK.nun Mal Aleyhine Cürümleri düzenleyen Onuncu Babının
Dokuzuncu Faslında yer verilen, bu suçlarla ilgili MüĢterek
Hükümlerden biri olan cezayı artıran ve azaltan hallerden cürümün
konusunun değerine cezanın tayin ve tespiti yönünde yollamada
bulunmuĢtur. Bu konuya, TCK.nunda yer verilen hileli iflâs suçu
anlatıldığı sırada, yeniden değinilecektir.
6.1.4. SUÇUN MANEVĠ UNSURU
Hileli iflâs suçu, ĠĠK.nun 311 inci maddesine göre, kasten
iĢlenebilen bir suçtur. Madde metninde yer verilen “alacaklılarını
zarara sokmak kastıyla ve hususiyle aĢağıdaki suretlerle hileli
muamelelerde bulunan kimse” ifadeleri, bu suçun özel kast ile
iĢlenebileceğini ortaya koymaktadır. Ancak, öğretide baskın görüĢ bu
suçun genel kast ile iĢlenebileceğidir165
. Kanımızca buna neden,
TCK.nda söz konusu suç ile ilgili, özel kastı akla getirebilecek bir
ifadenin kullanılmamıĢ olmasıdır. Bununla birlikte, ĠĠK.nun 311 inci
maddesinde sayılan hallerden birinin gerçekleĢmesi nedeniyle, failin
165
Uyar, Ġcra Ġflas Hukukunda Suç Sayılan Fiiller (Ġcra-Ġflas Suçları) s. 12.
Ayrıca bkz. Abdullah Pulat Gözübüyük, Türk Ceza Kanunu Açılaması;
GeniĢletilmiĢ Dördüncü Bası, Ġstanbul, t.y., s. 636. Soyaslan Doğan, Ceza Hukuku-
Özel Hükümler, Gözden GeçirilmiĢ 5. Baskı, Ankara, 2005, s. 355.
172
cezalandırılması gerekiyorsa, failde alacaklıları zarara sokma kastının
aranmasının yerinde olacağı düĢünülmektedir.
6.2. TÜRK CEZA KANUNUNDA HĠLELĠ ĠFLAS SUÇU
Hileli iflâs suçu, daha önce 765 Sayılı TCK.nun 506 ncı
maddesinde, “Hileli müflisler hakkında iki seneden beĢ seneye
kadar ağır hapis cezası verilir.” Ģeklinde düzenlenmiĢti. Bu
Ģekildeki düzenleme, ĠĠK.nun 311 inci maddesinin sadece ceza
yönünden TCK.na yollama yapması nedeniyle, birbirleriyle paralellik
yaratıyordu. Ancak, yeni TCK.nun 161 inci maddesiyle, hileli iflâs
suçu bazı unsurları ile birlikte bu kez tanımlandı. Dolayısıyla,
günümüzde hileli iflâs suçunu tanımlayan iki ayrı kanun ve madde
bulunmaktadır. Yukarıda belirttiğim gibi, ĠĠK.nun 311 inci
maddesinde, hileli iflâs suçunu oluĢturan hileli muameleler, 8 bent
halinde sayma yoluyla ve ayrıntılı bir Ģekilde belirlenmiĢtir. Bu
düzenleme Ģeklinin, aslında 765 Sayılı TCK.nun kaziustik metotla
yapılmıĢ olmasının, 311 inci maddenin düzenleniĢine etkisinden
kaynaklandığını düĢünmekteyiz. Zira, 765 Sayılı TCK.nu realitelerden
ve sentezci sistemden uzak, soyut nitelikteydi. Yeni TCK.nu ise,
aksine sentezci sistemi benimseyen bir niteliktedir. Dolayısıyla,
düzenlediği her bir suç, geniĢ ölçekte senteze dayalı olarak, ilgili tüm
fiilleri kapsamayı amaçlamaktadır. Bu nedenle, 161 inci maddeyi bu
perspektif açısından değerlendirdiğimizde, hileli iflâsı oluĢturan
fiillerin ĠĠK.nun 311 inci maddesinin aksine, dörde indirerek
düzenlediği, ancak içeriğinin tümünün hileli iflas hallerini kapsadığı
düĢünülmektedir.
Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan tarafından, TCK.nun 161 inci
maddesinin hileli iflas hallerini beĢ fıkra halinde düzenlediğini, ancak
ĠĠK.nun 311 inci maddesinin yürürlükte olup olmadığı ile ilgili bir
hüküm içermediğini, diğer taraftan, ĠĠK.nun 311 inci maddesinde de
yürürlüğüyle ilgili bir yasal düzenleme yapılmadığını belirterek, bu
173
halin uygulamada karıĢıklığa neden olabileceğini ileri
sürmektedirler166
.
Bakıcı ise, 01.06.2005 Tarihinden sonra iĢlenen suçlarda, 5237
Sayılı TCK.nun 161 maddesinin uygulanacağı, zira suçun unsurlarının
bu maddede gösterildiği, artık ĠĠK.nun 311 inci maddesinin tatbik
olunmayacağını ifade etmektedir. Aynı Ģekilde, Pekcanıtez, Atalay,
Özkan, Özekes de, 5237 Sayılı TCK.nun 161 ve 162 nci
maddelerindeki düzenlemeler karĢısında, Ġcra ve Ġflas Kanununun 310
ve 311 inci maddelerinin uygulanma kabiliyetinin kalmadığını ileri
sürmektedirler167
.
Kanımca, burada aynı zamanda yürürlükte olan hükümlerin
çatıĢması söz konusudur. ĠĠK. özel bir kanundur. Bu bakımdan
içerdiği düzenlemeler özel olup, tüm uygulamaların bu kanun
çerçevesinde yapılması ve genel kanunlara gidilmemesi gerekir. TCK.
ise, genel kanundur. Bu nedenle, içeriğinde düzenlenmiĢ suçlar ile
baĢka kanunlar tarafından kendisine yapılan yollamalar nedeniyle,
kimi suçlar hakkında da uygulanır. Bu açıdan baktığımız da özel
kanun-genel kanun iliĢkisi vardır ve ĠĠK.nun uygulanması gerekir.
Diğer taraftan, ĠĠK.nun 311 inci maddesi, daha önceki bir düzenlemeyi
içermektedir. Oysa, TCK. 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe konulmuĢ
olup, hileli iflas ile ilgili olarak yeni unsurlara yer veren, 161 inci
maddeyi içermektedir. Bu bakımdan göz önüne alındığında ise, eski
kanun-yeni kanun iliĢkisi ortaya çıkmaktadır. ĠĠK.nun 311 inci
maddesinin cezalandırma yönünden TCK.na yollamada bulunduğu
göz önüne alındığında, reform niteliğinde hazırlandığı ileri sürülen
TCK.nun 161 inci maddeyi düzenlediği sırada, tüm bu hususları göz
ardı etmediği ve sentez metodunu benimsemesi nedeniyle de, bundan
böyle ĠĠK.nun 311 inci maddesinin göz önüne alınmayacağını kabul
166
Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan, s. 6421. 167
Pekcanıtez-Atalay-Özkan-Özekes, Ġcra ve Ġflas Hukuku, s. 434.
174
etmenin uygun olacağı düĢünülmektedir. Bu nedenle, bundan böyle
uygulamada hileli iflas suçlarında salt TCK.nun 161 inci maddesi göz
önünde tutulması uygun olacaktır.
6.3. KORUNAN HUKUKĠ DEĞER
Hileli iflasta, müflisin cezalandırılmasının nedeni, baĢka bir
anlatımla korunmak istenilen hukuki değer, alacaklıların alacağa
dayalı malvarlığı hakları ile ticari ve ekonomik güven ve iliĢkilerin
korunmasıdır. Çünkü, doğal olarak ticari Ģirketlerin mal varlıkları
alacaklıların güvencesi olmakta ve ticari ve ekonomik yaĢamdaki
faaliyetler, bu güvenceye dayalı olarak istikrar içinde sürdürülmeye
çalıĢılmaktadır. Müflisin, bu güvenceyi ortadan kaldırması, azaltması
veya alacaklılar arasındaki eĢitliği bozması, hem mal varlıklarına hem
de ticari ve ekonomik yaĢama bir tecavüz oluĢturmaktadır. ġayet,
ticari ve ekonomik yaĢamda, sıklıkla bu tür iflâslar görülür ise, ticari
ve ekonomik yaĢam aksar, hatta durur, iĢsizlik doğar ve kamu düzeni
bozulabilir. Kanun koyucu, hileli iflâs suçuyla, ticari ve ekonomik
iliĢkileri ve alacaklıların alacak haklarını hileye karĢı korumak,
ekonomik yaĢamı güvence altın almak ve böylece ticari iliĢki içinde
olan diğer kiĢilerin de zarara uğramalarını önlemek istemiĢtir168
.
6.4. SUÇUN FAĠLĠ
Hileli iflâs suçunun fail veya failleri, sadece kendilerine
karĢıiflâs yolu ile takibe konu yapılabilen tacirlerdir. TTK.nun 20 ve
ĠĠK.nun 53 üncü maddesine göre gerçek kiĢi tacirler; TTK.nun 18 inci
maddesine göre, ticaretten men edilmiĢ olmalarına karĢın, ticari
iĢletme iĢletenler, ticaret Ģirketleri, kuruluĢ amaçlarına ulaĢmak
için ticari iĢletmesi olan dernekler; ĠĠK.nun 44 üncü maddesinin
ikinci fıkrası ile SPK.nun 46 ncı maddesinin IV bendine göre ticareti
168
Soyaslan, Ceza Hukuku-Özel Hükümler, s. 354.
175
terk edenler; TTK.nun 968 inci maddesinde olduğu gibi, donatma
iĢtirakleri ve özel kanunlar uyarınca iflâsa tabi olan kiĢilerdir. Bu suç
herkes tarafından iĢlenmediği için, özgü suçtur. Dolayısıyla, iflâs yolu
ile takibi mümkün olmayan gerçek veya tüzel kiĢilerin bu suçu
iĢlemleri mümkün değildir. Ancak, tez konumuz itibariyle, hileli iflas
suçunun faili, ĠĠK.nun 345 inci maddesi uyarınca ticaret Ģirketi
yöneticileri olabildiklerinden, söz konusu suçun fail veya failleri,
ticaret Ģirketi yönetim kurulu baĢkan ve üyeleri, temsilcileri, yetkili
müdür ve vekilleri olarak kabul edilmelidir.
6.5. OBJEKTĠF CEZALANDIRILABĠLME ġARTI
161 inci madde hileli iflas suçunun oluĢabilmesi için, hileli
tasarruflardan önce veya sonra iflâsa karar verilmiĢ olmasını
aramaktadır. Genel olarak öğretide, bu Ģekildeki koĢulların objektif
cezalandırılabilme Ģartı olarak kabul edildiği görülmektedir. Bu husus,
161 inci maddenin gerekçesinde de belirtilmiĢtir. Cezalandırılabilme
Ģartları, eylemle doğrudan doğruya bağlantılı olmakla birlikte, suçun
unsurları dıĢında kalan olgulardır. Cezalandırılabilme Ģartı aranan
suçlarda, bu Ģart gerçekleĢmediği takdirde failin cezalandırılması da
mümkün olamamaktadır169
. Bu bakımdan, hileli tasarruflardan önce
veya sonra iflâsa karar verilmiĢ olması, fail veya faillerin
cezalandırılabilmesi için aranan mutlak bir Ģarttır.
Bu anlatımlardan çıkan sonuç, müflis hakkında hileli iflas
suçundan yargılama yapılıp ceza tayin ve tespit edilebilmesi için,
gerçek veya tüzel kiĢi tacirin hileli tasarruflardan önce veya sonra
hakkında iflâs kararının verilmesi gerekmektedir. Sözü edilen karar,
her tür kanun yolundan geçmiĢ ve kesinleĢmiĢ karardır, yani kesin
hükümdür. Ancak, kararın kesinleĢmiĢ olması yeterli olup, ayrıca
iflasın mutlaka tasfiye edilmiĢ ve kapanmıĢ olması aranmaz.
169
Centel-Zafer-Çakmut s. 209-210.
176
Maddede sözü edilen hileli tasarrufların saptanması suçun
sübutu ve oluĢumu yönünden büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle,
ticari Ģirketin tüm kayıtları üzerinde, Mahkeme tarafından bilirkiĢi
incelemesi yaptırılması zorunlu görülmektedir. Örneğin, Y.
11.C.D.nin 27.06.2007 Tarihli ve 2005-8661/4512 Sayılı Kararında
da170
yer verildiği üzere, hileli iflas suçunu inceleyen ceza
mahkemesinin, Ģirketin iflasıyla ilgili dosyada bulunan bilirkiĢi
raporuyla karar vermesinin kanuna uygun olmadığı, suça konu
Ģirketin muhasebe kayıtları ve defterleri ile gerekli belgeler
üzerinde, ticaret, icra-iflas ve ceza hukuku alanında uzman üç
kiĢilik bilirkiĢi kurulu aracılığıyla inceleme yaptırılması
gerektiğini belirtmiĢtir. Aynı Ģekilde, Y.6.C.D.nin 22.04.2003 Tarihli
ve 2002-13818/2073 Sayılı Kararın da171
, “Suça konu edilen Ģirketin
muhasebe kayıt ve defterleri ile gerekli belgeler üzerinde; Ticaret,
Ġcra Ġflas ve Ceza Hukuku alanında uzman üç kiĢilik bilirkiĢi
kurulu aracılığıyla gerekli inceleme yaptırılarak; Ġcra ve Ġflas
Kanunu‟nun 310 ve 311. maddelerinde sayılan eylem ve iĢlemlerin
bulunup bulunmadığı duraksamaya yer bırakmayacak biçimde
saptanmadan ve buna göre, hukuksal durumları tartıĢılmadan
Ģirketin iflası ile ilgili Asliye Hukuk Mahkemesinin aldırmıĢ
olduğu bilirkiĢi raporuyla yetinilerek yazılı biçimde eksik
incelemeyle hüküm kurulması…” bozma nedeni olarak
gösterilmiĢtir.
6.6. SUÇUN MADDĠ UNSURU HĠLELĠ TASARRUFLAR
TCK.nun 161 inci maddesinin 1 inci fıkrasında, “Malvarlığını
eksiltmeye yönelik hileli tasarruflarda bulunan kiĢi…172
”
170
Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan, s. 6423-6424. 171
Oskay-Koçak-Deynekli-Doğan, s. 6426-6427. 172
161 inci maddenin gerekçesi; “Madde metninde, bir ticari faaliyet bağlamında
malvarlığını eksiltmeye yönelik hileli tasarruflarda bulunan kiĢinin
cezalandırılması öngörülmüĢtür. Ancak, kiĢinin bu tasarruflar nedeniyle
cezalandırılabilmesi için, iflasa karar verilmiĢ olması gerekir. Bu nedenle, iflas
olgusunun gerçekleĢmesi, bir objektif cezalandırılabilme Ģartı niteliği
taĢımaktadır. Hileli iflas suçu, seçimlik hareketli bir suçtur. Madde metninde bu
177
ifadelerine yer verilmiĢtir. Ancak, hileli tasarruftan söz edilmesine
karĢın, hilenin bir tanımı yapılmamıĢ, buna karĢılık hileli tasarruf
olarak kabul edilecek fiiller 4 bent halinde gösterilmiĢtir. Hileli
tasarrufları oluĢturan filler dört Ģekilde ayrı ayrı gösterildiğinden, bu
fillerden herhangi birinin veya birkaçının yapılması halinde suç
oluĢtuğundan, hileli iflâs suçu seçimlik hareketli suçtur. Bu nedenle,
söz konusu hareketlerden herhangi birinin veya birkaçının birlikte
gerçekleĢtirilmesi halinde, suç oluĢabilmektedir.
Diğer taraftan, TCK. incelendiğinde kimi suçlarda, örneğin 157
nci maddedeki dolandırıcılık suçunda da hileli davranıĢtan söz
edilmesine karĢılık, bu maddede de hilenin tanımının yapılmadığı
görülmektedir. Öğretide hilenin değiĢik Ģekillerde tanımlandığı
görülmektedir. Örneğin, Önder, “DıĢ bir hareketi gerektirmeyen ve
mağdurun doğru karar verebilme yeteneğini ve düĢünsel
faaliyetini bertaraf eden etkiyi”, hile olarak tanımlamaktadır173
.
6.6.1. ALACAKLILARIN ALACAKLARININ TEMĠNATI
MAHĠYETĠNDE OLAN MALLARIN KAÇIRILMASI,
GĠZLENMESĠ VEYA DEĞERĠNĠN AZALMASINA NEDEN
OLUNMASI
Gerçekte, ticaret Ģirketleri ile karĢılıklı biçimde iĢ iliĢkisine
giren gerçek veya tüzel kiĢiler, Ģirketin malvarlığını göz önüne alarak
mal veya borç para verirler. Ticari Ģirketin binaları, depoları, araçları,
ham madde veya iĢlenmiĢ maddeleri, gelirleri ve yaptığı ihracat gibi
seçimlik hareketler belirlenmiĢtir. Bu suçun faili, iflasa tabi borçlu, yani tacir
olabilir. Ancak, bir tüzel kiĢinin tacir olması durumunda, tüzel kiĢiliğin organ
veya temsilcisi olan, tüzel kiĢi adına tasarrufta bulunan gerçek kiĢiler de suç
faili olabileceklerdir.” Ģeklindedir. Bkz. Türk Ceza Kanunu, Adalet Bakanlığı, s.
267-268. 173
Önder Ayhan, ġahıslara ve Mala KarĢı Cürümler ve BiliĢim Alanında Suçlar,
Ġstanbul, 1994, s. 368. Ayrıca diğer tanımlar için bkz. Erem-Toroslu, s. 529. Soyaslan
Doğan, Ceza Hukuku-Özel Hükümler, s. 343. Tezcan-Erdem-Önok, Teorik ve
Pratik Ceza Özel Hukuku, Dönmezer, s. 370. 173
Her iki karar için bkz. Tezcan-Erdem-Önok, s. 557.
178
hususlar, mal veya borç verecek kiĢi veya kiĢiler yönünden bir
güvence oluĢturur. Bu mal varlıkları nedeniyle, belli meblağlarda mal
veya borç verilirken, mallar üzerinde ipotek tesis edilmemesi veya
rehin konulmaması, bunların yerine senet düzenlenmesi yaĢamın
olağan akıĢına uygun düĢmektedir. Hatta bazı durumlarda, senet dahi
alınmaksızın sadece fatura veya mal çıktı irsaliye belgeleriyle
yetinildiği dahi görülmektedir. Bunların tümü, ticari yaĢamdaki
karĢılıklı güven duygusundan kaynaklanmaktadır. Tüm mallar,
alacaklılar yönünden bir teminat oluĢturmaktadırlar.
161 inci maddenin (a) bendinde teminat niteliğinde olan
malların kaçırılması, gizlenmesi veya değerinin azalmasına neden
olunması eylemlerinden söz edilmiĢtir. Bu bent kendi içinde üç ayrı
seçimlik hareketi içermektedir.
Malların Kaçırılması: Malların kaçırılması, daha çok taĢınır mallar
yönünden mümkün olabilmekle birlikte, taĢınmaz mallar yönünden de
mümkün olabilmektedir. Bu mallar, güvenilir üçüncü kiĢilere
verilebileceği gibi, kaçırma amacıyla ucuz fiyatla da satılabilirler.
Ayrıca, malların failin diğer Ģirketlerine devredilmesi veya naylon
veya paravan Ģirket niteliğindeki Ģirketlere aktarılması da kaçırma
eylemi olarak değerlendirilmelidir. Ayrıca, alacaklıların mallara
ulaĢılmasını engelleyeceği hareketleri de kaçırma olarak kabul etmek
gerekmektedir.
Malların Gizlenmesi: Teminat teĢkil eden malların; bilinemeyecek ve
bu nedenle de ele geçirilemeyecek Ģekilde, belli yerlerde saklanması,
malların gizlenmesi olarak nitelendirilmektedir. Zaman zaman,
kaçırma ile gizleme eylemlerinin iç içe olduğu durumlara
rastlanılmaktadır. Özellikle, teminat teĢkil eden malların olmadığını
beyan etme, gerçeğe aykırı belge verme, alacaklılara yanlıĢ depo ve
alanlar gösterme gibi eylemler de, bir tür gizlemedir. Gizlenen
179
malların alacaklılar veya kamu görevlileri tarafından araĢtırılarak
bulunması, malları gizleme eylemini ortadan kaldırmamaktadır.
Malların Değerinin Azalmasına Neden Olma: Malların değerinin
azalmasına neden olma eylemini, failin kasten yaptığını saptamak
oldukça zordur. Çünkü, kiĢinin mallarını değerini bilinçli olarak
azaltmaya çalıĢması, olağan bir Ģey değildir. Ancak, failin,
alacaklılarını kasten zarara uğratmak Ģeklinde bir özel kastı var ise, o
takdirde mallarının değerini azaltmaya yönelik eylemlere giriĢtiği
kabul edilebilir. Değer azaltmaya neden olma eylemleri; malların
parçalara ayrılması, tahrip edilmesi, yeterince muhafaza ve bakım
görev yerine getirilmeyerek malların bozulmasına ve değer kaybına
neden olunması örnek olarak gösterilebilir.
6.6.2. MALVARLIĞINI KAÇIRMAYA YÖNELĠK
TASARRUFLARININ ORTAYA ÇIKMASINI ÖNLEMEK ĠÇĠN
TĠCARĠ DEFTER, KAYIT VEYA BELGELERĠN GĠZLENMESĠ
VEYA YOK EDĠLMESĠ
Tüzel kiĢi tacirler, TTK.nun 66 ncı maddesi hükümleri
uyarınca, yazılı olan yevmiye defteri, defteri kebir, envanter defteri ve
karar defterini Türkçe olarak tutmak zorundadırlar. ġayet, tacir gerçek
kiĢi ise, karar defteri hariç diğerlerini tutmakla mükelleftir. Ayrıca,
bunların defterlerin yanında, tacirlerin iĢletmeleriyle ilgili iĢler
dolayısıyla aldıkları mektup, yazı, telgraf, fatura, cetvel, senet gibi
vesika ve kâğıtlarla ödemelerini gösteren vesikaları ve yazdığı
mektup, yazı ve telgrafların kopyalarını ve sözleĢmeleri, taahhüt ve
kefalet ve sair teminat senetleri ve mahkeme ilamları gibi belgeleri
muntazam surette dosya halinde saklamaları ve iflâs idaresi tarafından
istenildiğinde ibraz edilmesi gerekmektedir174
. Bu defter, kayıt ve
174
Y.11.H.D.nin 23.11.1984 Tarihli ve E.5663/K.5770 Sayılı Kararına göre, “Ticari
defterler sadece TTK.nun 66 ve ardından gelen maddelerinde öngörülen
defterler değildir. Tacirler, TTK.nun 1465 inci maddesine göre, ticari iĢletmenin
180
belgelerin mal kaçırmaya yönelik olarak gizlenmesi veya yok edilmesi
hileli iflas suçunu oluĢturmaktadır. Diğer taraftan, 66 ncı maddede
diğer kanunların hükümleri saklı kalmak üzere denildiğinden, baĢta
VUK.nu ve defterlerle ilgili tüm kanunlar gözden uzak tutulmamalı ve
bunların tutulmasını istediği defterler ve kayıtlar da tutulmalıdır. Bu
bakımdan birden fazla seçimlik hareketi içeren (b) bendinde sayılan
hallerden sadece birinin gerçekleĢtirilmesi dahi, hileli iflas suçunun
oluĢumuna yeterlidir.
Ticari Defter, Kayıt veya Belgelerin Gizlenmesi: Yukarıda sözü
edilen ticari defter, kayıt veya belgelerin, bir yerlerde baĢkaları
tarafından ele geçirilemeyecek biçimde saklanması ve ilgililer
tarafından istenildiğinde ibraz edilmemesi, gizleme olarak
nitelendirilmektedir. Dikkat edileceği üzere, bu eylem, belgenin
anlamının değiĢtirilmesi olmayıp, gizlenmesidir. Bu eylemin amacı,
mal varlığının ortaya çıkarılmasının önlenmesi ve böylece
malvarlığının iflas masasından kaçırılmasıdır.
Ticari Defter, Kayıt veya Belgelerin Yok Edilmesi: Söz konusu
defterlerin sayfalarının yırtılması, ya da üzerine mürekkep veya renkli
bir madde dökülerek okunamayacak Ģekle getirilmesi, kayıtların ve
belgelerin ele geçirilmemesi amacıyla yakılması, parçalanması
suretiyle ortadan kaldırılması ve benzer eylemler yok etme olarak
kabul edilmektedir. Yok etmede amaç, istenilen belgenin kanıt olarak
kullanılmasını engellemektir.
nitelik ve öneminin gerektirdiği diğer defterleri de tutması gerektiğinden bu
kapsama giren defter dahi ticari defterdir.” Bkz. EriĢ Gönen, s. 445.
181
6.6.3. GERÇEKTE BĠR ALACAK VE BORÇ ĠLĠġKĠSĠ
OLMADIĞI HALDE, SANKĠ BÖYLE ĠLĠġKĠ MEVCUTMUġ
GĠBĠ, BORÇLARIN ARTMASINA NEDEN OLACAK ġEKĠLDE
BELGE DÜZENLENMESĠ
TCK.nun 161 inci maddesinin 1 nci fıkrasının (c) bendi,
hukuki bir temele dayalı olarak mal kaçırılmasını ve böylece borçların
artmasına neden olmayı düzenlemektedir. Genellikle, mal varlığını
kaçırmak ve borçlarını ödememek için failler, yakınlarına ve özellikle
de güvendikleri kiĢilere, yüksek meblağlı çek ve bono vermekte veya
borç altına sokan protokol veya sözleĢmeler düzenlemektedirler.
Zamanı geldiğinde, bu yakın veya güvenilir kiĢiler, gerçekte var
olmayan bu borç iliĢkisi doğuran çek, bono veya belgeleri icra
takibine koymak suretiyle, mallar üzerinde haciz koydurarak bu
malların satıĢını sağlamakta ve böylece gerçek alacaklıların
alacaklarını tahsil etmelerini önlemektedir. Sonunda, bu mallar her ne
kadar yakın ve güvenilir kiĢiler üzerinde olsa dahi, bu malların gerçek
sahibi yine fail olmaktadır.
6.6.4. GERÇEĞE AYKIRI MUHASEBE KAYITLARIYLA
VEYA SAHTE BĠLÂNÇO TANZĠMĠYLE AKTĠFĠN
OLDUĞUNDAN AZ GÖSTERĠLMESĠ
Tüm tacirler, tez konumuz açısından ticari Ģirketler, düzenli
muhasebe kayıtları tutmak ve bilânçolarını düzenlemek zorundadırlar.
Bu kayıtlar ve bilânçolar, ticari Ģirketin aktif ve pasiflerinin neler
olduğunu göstermekte, baĢka bir anlatımla mal varlığının ne olduğunu
ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, ticari Ģirketin iflasının istenmesi
durumunda, bu kayıtlar ve bilânço gerçeklerin ne olduğunun
belirlenmesi bakımından önem arz edecektir. Bu bakımdan, gerçeğe
aykırı muhasebe kayıtlarıyla veya sahte bilânço tanzimiyle aktifin
olduğundan az gösterilmesi, hileli tasarruflar olarak kabul
182
edilmektedir. Bu bentte de iki ayrı seçimlik hareket bulunmaktadır.
Bunlardan sadece birinin veya her ikisinin de gerçekleĢmesi suçun
oluĢumu için yeterlidir.
Gerçeğe Aykırı Muhasebe Kayıtlarıyla Aktifin Olduğundan Az
Gösterilmesi: Burada söz konusu olan, ticari Ģirketin muhasebe
kayıtlarında oynamalar yaparak, Ģirketin aktifinin olduğundan az
gösterilmesidir. Muhasebe kayıtlarında gerçeği gizlemek amacıyla,
yapılan oynamalar; Ģirketin zarar ettiğine, mal varlığının az olduğuna,
borçlarını karĢılamadığına ve böylece aktifinin olduğundan az
gösterilmesini sağlamaya yönelik olmalıdır.
Sahte Bilânço Tanzimiyle Aktifin Olduğundan Az Gösterilmesi:
Bilânço, Ģirketin belirli bir dönem sonundaki taĢınır ve taĢınmaz
varlıkları ile bunları sağlamak için kullanılan öz ve yabancı
kaynakların dökümünü dengeli bir biçimde gösteren çizelgedir. Bu
bentte ikinci seçimlik hareket, Ģirketin düzenlemekle yükümlü olduğu
bilânçoyu, salt aktifinin olduğundan az gösterilmesi amacıyla, sahte
olarak düzenlenmesidir175
.
175
Bilanço, (Ġtalyanca'dan bilancia, terazi; Latince bilanx) bir Ģirketin dönemsel
faaliyetleri sonucu, dönem sonunda hazırladıkları ve yayımladıkları tablolardır.
Bilanço EĢitliği Varlıklar=Sermaye+Borçlar 'dır. Bir kuruluĢun, varlıklarını ve o
varlıkların kaynağını teĢkil eden unsurların belirli bir tarih itibariyla gösterildiği
hesap özetidir. Varlıklar kolonu ile Kaynaklar kolonunun diptoplamları her zaman
birbirine eĢittir. Bu eĢitliğin nedeni varlığın elde edilme kaynağının özkaynak mı
yoksa borç mu sorusuna yanıt vermesinden kaynaklanır.Özkaynaklar=Varlıklar-
Borçlar Ģeklinde hesaplanır.
http://www.msxlabs.org/forum/x-sozluk/93808-bilanco-bilanco-nedir-bilanco-
hakkinda.html
Bilanço, bir iĢletmenin belirli bir tarihte sahip olduğu varlıkları ve bu varlıkların
sağlanmıĢ olduğu kaynakları gösteren bir mali tablodur. Bilançolar, Ģirketlerin belirli
tarihlerde (bu tarihler genellikle 31 Mart, 30 Haziran, 30 Eylül ve 31 Aralık olmakta;
ancak yabancı ülkelerle kurulan ortaklıklar gibi özel mevzuatların söz konusu olduğu
durumlarda bu tarihler değiĢebilmektedir) hazırlamakla ve yayınlamakla yükümlü
oldukları, hazırlandığı tarih itibarıyla ilgili iĢletmenin bir portresini çizerek mali
yapısı hakkında bilgi vermekte olan, muhasebe dilinde “t tablosu” olarak da
adlandırılan tablolardır. Bilançolar, Ģirketlerin belli bir dönemdeki
performanslarından ziyade, belli bir tarihteki durumları hakkında bilgi vermekte ve
iĢletmelerden topluma bilgi akıĢında önemli bir iĢleve sahip olmaktadır.
http://www.ebilge.com/103362/Bilanco_nedir.html (05.08.2008)
183
Bu bentteki seçimlik hareketler, aynı zamanda sahtecilik
suçunu da oluĢturmaktadır. Zira, TCK.nun 212 nci maddesine göre,
sahte resmi veya özel belgenin bir baĢka suçun iĢlenmesi sırasında
kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı
ayrı cezaya hükmolunmaktadır. Bu durumda, gerçek maddi içtima
kuralları uygulanmaktadır.
6.7. SUÇUN MANEVĠ UNSURU
TCK.nun 161 inci maddesinde yazılı hileli iflas suçu, kastla
iĢlenebilen bir suçtur. Çünki, bu suçun taksirle iĢlenmesi 162 nci
maddede düzenlenmiĢtir. TCK.nun 21 inci maddesinde yer verildiği
üzere, kastın iki türü bulunmaktadır. Birinci fıkrada, doğrudan kast
tanımlanmasına karĢın, ikinci fıkrada, “KiĢinin, suçun kanuni
tanımındaki unsurların gerçekleĢebileceğini öngörmesine rağmen,
fiili iĢlemesi halinde olası kast vardır.” denilmek suretiyle, olası
kasta da yer verilmiĢtir.
ĠĠK.nun 311 inci maddesinde, “…bir kimse iflasından önce
veya sonra alacaklılarını zarara sokmak kastıyla…” Ģeklinde bir
düzenlemeye yer verildiği ve hileli iflas suçunun özel kastla
iĢlenebileceğini kabul edildiği halde, TCK.nun 161 inci maddesinde,
“Malvarlığını eksiltmeye yönelik hileli tasarruflarda bulunan
kiĢi…” ifadelerine yer verildiği görülmektedir. Bu durumda, ĠĠK.nun
311 inci maddesinin aksine, 161 inci maddenin genel kastı yeterli
gördüğü anlaĢılmaktadır. Dolayısıyla, 161 inci maddeye göre,
alacaklıların zarara uğraması aranmamaktadır. Kanun koyucu, bu suçu
somut tehlike suçu olarak öngörmüĢtür.
Diğer taraftan, acaba bu suç olası kastla iĢlenebilir mi? Normal
olarak, kiĢinin suçun kanuni tanımındaki unsurların
184
gerçekleĢebileceğini öngörmesine karĢın, fiili iĢlemesi olası kast için
yeterlidir. Ancak, 161 inci maddenin malvarlığını eksiltmeye yönelik
hileli tasarruflarda bulunmayı, suçun oluĢumu için öngörmüĢ olması
ve bu tasarrufların, mutlaka bilme ve istemeyi de kesin bir biçimde
içermesi gerektiği düĢüncesinde olduğumuzdan, hileli iflâs suçunun
olası kastla iĢlenemeyeceği kanısını taĢımaktayız.
6.8. SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜġ BĠÇĠMLERĠ
Hileli iflâs suçu, suçun özel görünüĢ biçimleri yönünden kimi
özellikler taĢımaktadır. ĠĠK.nun 311 inci maddesinde öngörülen, özel
sorumluluk halleri ile iĢtirake iliĢkin hükümlerin, TCK.nun 161 inci
maddesinin yürürlüğe girmesi ile birlikte, uygulanmasının mümkün
olmadığı daha önce açıklanmıĢtır176
. Bu bakımdan, hileli iflâs suçunun
özel görünüĢ biçimleri yönünden TCK.nun suça teĢebbüs, iĢtirak ve
içtima hükümlerinin irdelenmesi gerekmektedir.
6.8.1. TEġEBBÜS
Hileli iflâs suçu maddede sayılan hileli tasarrufların
gerçekleĢtirilmesiyle birlikte tamamlanmaktadır. Ancak, hileli
tasarrufları yapmaya baĢlayan gerçek veya tüzel kiĢinin, örneğin
malları kaçırma amacıyla kamyonlara yüklediği veya borç alacak
iliĢkisi olmadığı halde, böyle bir borç iliĢkisi yaratacak Ģekilde
belgeler düzenlediği veya malları bir yakının üzerine geçirdiği sırada
yakalanmıĢ ise, hileli iflâs suçuna teĢebbüsten söz edilebilecektir. Bu
bakımdan, hileli iflâs suçu teĢebbüse müsait bir suçtur.
176
Bkz. 6.2. Türk Ceza Kanununda Hileli Ġflas Suçu.
185
6.8.2. ĠġTĠRAK
161 inci madde, ĠĠK.nun 311 inci maddesinin aksine, özel
sorumluluk ve iĢtirak halleri kabul etmemiĢtir. Bu nedenle, bu suça
iĢtirak TCK.nun 37-41 inci maddelerinde yazılı olan hükümlerin
uygulanması gerekecektir. Tez konumuz itibariyle, hileli iflas suçunun
fail veya failleri sadece ticari Ģirket yöneticileri olabildiğinden, bu suç
bir özgü suçtur. TCK.nun 40 ıncı maddesinin 2 nci fıkrasında
belirtildiği üzere, özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taĢıyan
kiĢi fail olabilmektedir. Bu suçların iĢleniĢine iĢtirak eden diğer kiĢiler
ise, azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulurlar.
Dolayısıyla, özgü suçlarda suçu düzenleyen maddede belirtilen niteliği
taĢımayan kiĢilerin, bu suçu doğrudan doğruya iĢlemeleri mümkün
olmadığı gibi, azmettirme ve yardım etme dıĢında, bu suça iĢtirak
etmeleri de mümkün değildir. Örneğin, Ģirketin ticari defterlerinde ve
muhasebe kayıtlarında sahtecilik yapan muhasebeci, yardım eden
sıfatıyla suça iĢtirak etmiĢ olacak, ancak sahtecilik suçunun asli maddi
faili olarak Ģirket yöneticisi ile birlikte yargılanacaktır. Buna karĢılık,
Ģirkette birden fazla yönetici sıfatına sahip kiĢi mevcut ise, bunların
aralarında iĢbirliği yaparak, söz konusu suçu iĢlemeleri halinde, TCK.
nun 37 nci maddesinin 1 inci fıkrası uyarınca, her biri fail olarak
sorumlu olacaklardır.
6.8.3. ĠÇTĠMA
TCK.nunda yer alan genel kural, fiil sayısı kadar suçun
oluĢacağı ve suç sayısı kadar da, ayrı ayrı cezalandırmanın
yapılacağıdır. Ancak, kanun koyucu, bazı durumlarda gerçekleĢtirilen
tek fiille birden fazla hukuki değerin veya birden fazla fiille aynı
hukuki değerin, ihlal edilebileceğini göz önüne alarak istisna olarak
suçların (içtimaına-birleĢmesine-toplanmasına) iliĢkin hükümlere,
TCK.nun 42, 43 ve 44 üncü maddelerinde yer vermiĢtir.
186
TCK.nun 42 nci maddesinde bileĢik suçu “Biri diğerinin
unsurunu veya ağırlaĢtırıcı nedenini oluĢturması dolayısıyla tek
fiil sayılan suça bileĢik suç denir.” Ģeklinde tanımlamakta ve bu tür
biri diğerinin unsurunu veya ağırlaĢtırıcı nedenini oluĢturan bileĢik
suçlarda içtima hükümlerinin uygulanmayacağını belirtmektedir.
Hileli iflâs suçu özgü suç olduğundan, baĢka bir suçun unsurunu veya
ağırlaĢtırıcı nedenini oluĢturması mümkün değildir.
TCK.nun 43 üncü maddesinde zincirleme suça yer verilmiĢtir.
Bu maddeye göre, “Bir suç iĢleme kararının icrası kapsamında,
değiĢik zamanlarda bir kiĢiye karĢı aynı suçun birden fazla
iĢlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir.” Hileli iflâs suçunu
iĢleme kararının icrası kapsamında, birden fazla hileli tasarruflarda
bulunulması zincirleme suçun olduğu anlamına gelmez. Çünkü, bu
tasarruflar seçimlik hareketlerdir ve bunlardan birinin veya birden
fazlasının gerçekleĢtirilmesinin suçun oluĢumuna etkisi
bulunmamaktadır. Bu bakımdan, seçimlik hareketlerden birden fazla
fiil gerçekleĢtirilmiĢ bulunsa dahi, bu durum zincirleme suçun
oluĢtuğu anlamına gelmez. Bu bakımdan, bu suç zincirleme suça
müsait bir suç değildir.
TCK.nun 44 üncü maddesinde düzenlenmiĢ olan fikri içtima
halinde, iĢlediği bir fiille birden fazla farklı suçun oluĢumuna
sebebiyet veren kiĢi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı
cezalandırılmaktadır. Dolayısıyla, bir fiille hem hileli iflâs suçu‟nun
hem de baĢka bir suçun iĢlenmesi halinde, Ģirket yöneticisi bunlardan
en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılacaktır.
Diğer taraftan, 161 inci maddede sayılan hileli tasarruflar, aynı
zamanda sahtecilik suçunu da oluĢturdukları takdirde, TCK.nun 212
nci maddesinde yer verilen özel düzenleme nedeniyle, maddi içtima
187
hükümleri uyarınca, Ģirket yöneticisinin her iki suçtan ayrı ayrı
yargılanması gerekecektir.
6.9. CEZA
Hileli iflâs suçu res‟en kovuĢturulan bir suçtur. Cezası ise, 161
inci maddeye göre, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasıdır. Suçun
teĢebbüs aĢamasında kalması halinde, TCK.nun 35 inci maddesinin 2
nci fıkrasına uyarınca, meydana gelen zararın veya tehlikenin
ağırlığına göre, fail veya failler hakkında tayin ve tespit edilen ceza
dörtte birinden dörtte üçüne kadar indirilebilecektir.
Tacir olan ticari Ģirketlerin hileli iflâs suçunu iĢlemeleri
halinde, yöneticileri her ne kadar hapis cezası ile cezalandırılmakta
iseler de, tüzel kiĢilerin bu Ģekilde cezalandırılmaları yasal yönden
mümkün değildir. Tüzel kiĢiler ile ilgili olarak, daha önce açıklandığı
üzere, ancak TCK.nun 60 ıncı maddesinde yazılı olan güvenlik
tedbirlerini uygulamak mümkündür. Bununla birlikte, söz konusu
maddenin 4 üncü fıkrasında, güvenlik tedbirleri ile ilgili hükümlerin,
ancak kanunun ayrıca belirttiği hallerde uygulanabileceği
belirtilmektedir. Bu hüküm doğrultusunda, TCK.nun Ġkinci Kitap,
Ġkinci Kısım ve Malvarlığına KarĢı Suçları düzenleyen Onuncu
Bölümün 169 uncu maddesinde, sadece hırsızlık, güveni kötüye
kullanma ve dolandırıcılık suçlarının iĢlenmesi suretiyle yararına
haksız menfaat sağlanan tüzel kiĢiler hakkında, bunlara özgü güvenlik
tedbirlerine hükmolunacağı belirtildiğinden hileli iflas suçu nedeniyle,
ticari Ģirketler hakkında, güvenlik tedbiri uygulanmayacaktır. Bunun
nedeninin, ticari Ģirketin iflasına karar verilmesiyle birlikte, Ģirketin
tasfiye edilip tüzel kiĢiliğine de son verilmesidir.
Bu ceza süresi göz önüne alındığında, hileli iflas suçuyla ilgili
yargılamanın doğal olarak asliye ceza mahkemesinde yapılması
188
gerektiği sonucuna varılır. Ancak, suçtan birden fazla korunan hukuki
değerin ihlal edilmesi ve ticari ve ekonomik yaĢamın önemi göz önüne
alınarak, 26.09.2004 Tarihli ve 5235 Sayılı Adli Yargı Ġlk Derece
Mahkemeleri Ġle Bölge Adliye Mahkemelerinin KuruluĢ, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanun‟un177
Ağır Ceza Mahkemesinin görevini
düzenleyen 12 nci maddesinde 31.03.2005 Tarihli ve 4328 Sayılı
Kanunun 10 uncu maddesiyle yapılan değiĢiklikle, maddeye hileli
iflas suçu da ilave edilmiĢtir. Böylece, hileli iflas suçuyla ilgili
yargılamayı yapma görevi, Ağır Ceza Mahkemelerine verilmiĢtir.
Kamu adına kovuĢturulan bu suçta, iflasa karar veren yetkili Ticaret
Mahkemesinin, Ģirketin iflasında hileli tasarrufların olduğunu
saptaması ve bu kanıya varması halinde, dosyadan çıkaracağı belge
örnekleri ile birlikte kararı, Cumhuriyet BaĢsavcılığına göndererek suç
duyurusunda bulunması gerekmektedir. Ayrıca, hileli iflası öğrenen
iflas müdürü veya iflas idaresi veya alacaklıların da bu olguyu
Cumhuriyet BaĢsavcılığına bildirmeleri ve ihbarda bulunmaları da
olanaklıdır.
Hileli iflâs suçunun, baĢkalarının zarar görmemeleri koĢuluyla,
salt bir kısım akrabalar zararına iĢlenmesi halinde, TCK.nun 167 nci
maddesinin 1 inci fıkrasına göre, cezaya hükmedilememektedir. Bu
akrabaların, hakkında ayrılık kararı verilmemiĢ eĢler, üstsoy veya
altsoyu veya bu derecede kayın hısımlarından biri veya evlat edinen
veya evlatlık veya aynı konutta beraber yaĢayan kardeĢlerden biri
olması gerekmektedir. Bu durumda, Cumhuriyet BaĢsavcılığı
kovuĢturmaya yer olmadığı kararı verdiğinde, CMK.nun 171 ve 173
üncü maddeleri uyarınca, bu karara karĢı itiraz edilemez. Zira, bu
Ģahsi cezasızlık sebebidir. Yine bu suçun, 167 nci maddenin 2 nci
fıkrasına göre, baĢkalarının zarar görmemeleri koĢuluyla, haklarında
ayrılık kararı verilmiĢ olan eĢlerden birinin, aynı konutta beraber
yaĢamayan kardeĢlerden birinin, aynı konutta beraber yaĢamakta olan
177
Söz konusu Kanun için bkz. Resmi Gazete 07.10.2004, Sayı: 25606.
189
amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının
zararına iĢlenmesi halinde ise, ilgili akrabanın Ģikâyeti üzerine
açılacak dava sonunda verilecek cezanın yarısı oranında indirilmesi
öngörülmektedir. Dolayısıyla, bu durumlarda, suç Ģikâyete bağlı suç
niteliğine dönüĢmektedir. Bu ise, cezada indirim yapılmasını
gerektiren Ģahsi sebep olarak değerlendirilmektedir.
6.9.1. ETKĠN PĠġMANLIK
TCK.nun 168 inci maddesinin 1 inci fıkrasında, mal varlığına
karĢı iĢlenen suçlardan hileli iflâs ile taksirli iflâs suçlarında, suç
tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuĢturma
baĢlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat
piĢmanlık göstererek, mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya
tazmin suretiyle, tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte
ikisine kadar indirileceği öngörülmektedir. Söz konusu fıkrada,
“kovuĢturma baĢlamadan önce” ifadesine yer verildiğinden, etkin
piĢmanlığın soruĢturma aĢamasında gerçekleĢmesinin arandığı
anlaĢılmaktadır. Buna karĢılık, 2 nci fıkrada ise, kovuĢturma
baĢladıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce etkin piĢmanlığın
gösterilmesi halinde ise, verilecek cezanın yarısına kadar
indirilebileceği belirtilmektedir. Bu tür etkin piĢmanlıktan
yararlanabilmek için, Cumhuriyet BaĢsavcılığı tarafından
iddianamenin düzenlenip, ağır ceza mahkemesine gönderilmesi ve ağır
ceza mahkemesi tarafından da, CMK.nun 174 üncü maddesinin 3 üncü
fıkrası uyarınca, iddianamenin on beĢ gün içinde iade edilmeyip kabul
edilmiĢ olması, yani kamu davasının açılmıĢ olması gerekmektedir.
4 üncü fıkraya göre, her iki fıkrayı da kapsayacak Ģekilde,
mağdurun uğradığı zararın kısmen geri verilmesi veya tazmini
halinde, etkin piĢmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, ayrıca
mağdurun rızası da aranmaktadır. Görüldüğü üzere, bu fıkradaki etkin
190
piĢmanlığın gerek kısmi ödeme gerekse tazmin bakımından
mağdurların rızasına dayandırılması nedeniyle, ĠĠK.nu yönünden bir
tür feragat niteliğini taĢıdığını düĢünmekteyiz.
6.10. ĠCRA VE ĠFLÂS KANUNUNDA TAKSĠRATLI ĠFLÂS
SUÇU
Daha önce değindiğim gibi, borçlunun iflâsına karar verilmiĢ
olması, kural olarak, onun aynı zamanda, hileli ve taksirli iflâs suçunu
iĢlediği anlamına gelmez. Ancak, hileli iflâs yanında, borçlunun
baĢkaca kusurlu hareketleriyle de iflâsına sebebiyet vermesi halinde,
taksiratlı iflâs suçunu iĢlediğinden söz edilebilir.
Bu suç, ĠĠK.nun 310 uncu maddesinde, “Taksiratlı Ġflâs
Halleri” baĢlığı altında 10 bent halinde gösterilmiĢtir. Maddeye göre;
1. Ziyanları için makul sebepler gösteremezse;
2. Evinin masrafları hadden fazla ise;
3. Kumar yahut mücerret baht oyunlarında ve borsa muamelelerinde
külliyetli para sarf etmiĢse;
4. Borcunun, mevcudu ile alacağından çok olduğunu bildiği halde bu
vaziyetinden haberleri olmayan kimselerden ehemmiyetli miktarda
veresiye mal satın yahut borç para almıĢ ise;
5. Ticaret Kanunun 66 ncı maddesinin birinci fıkrasının 1 ila 3 üncü
bentlerinde sayılan defterleri hiç veya Kanunun emrettiği Ģekilde
tutmamıĢsa;
6. Mevcudu alacağından çok fazla mebaliğ için senetler imza etmiĢ
ise;
7. Ġflas takibi sırasında mahkeme, iflas idaresi veya iflas dairesi
tarafından çağrıldığı halde makbul bir mazeret olmaksızın gelmemiĢ
ise;
8. ĠĢlerini terk ederek kaçmıĢ ise;
191
9. Evvelki bir konkordato Ģartlarını ifa etmeden yeniden iflasına
hükmolunmuĢ ise;
10. 178 inci maddenin son fıkrası hükmüne riayet etmeyip de bir sene
içinde iflası vuku bulmuĢsa, failin taksiratlı iflas suçunu iĢlediği kabul
edilecektir.
Ünver ve Uyar, bu hallerin dıĢında ĠĠK.nun 44 üncü maddesine
göre mal beyanında bulunmayan veya beyanda mevcudunu eksik
gösteren veya aktifinde yer almıĢ malı veya yerine kaim olan değerini
haciz ve iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu mallar
üzerinde tasarruf eden borçlunun iflasının da, 337/A maddesinin son
fıkrasına göre, taksiratlı iflas sayıldığını, dolayısıyla taksiratlı iflas
halinin 11 olduğunu ileri sürmektedir178
.
.
Maddede taksiratlı iflâs halleri olarak gösterilen haller, icrai
veya ihmali davranıĢlarla gerçekleĢtiren hareketlerdir. ĠĠK.nun 310
uncu maddesine göre, bu hallerden biri kendisinde bulunan kiĢi,
taksiratlı müflis kabul edilmektedir. Bu bakımdan, kiĢinin bir veya
birden fazla hareketi gerçekleĢtirmiĢ olması, suçun oluĢumu yönünden
etkili değildir. Ancak, ticari ve ekonomik yaĢamda, taksiratlı
müflislerin, bu hareketlerden birden fazlasını gerçekleĢtirdikleri
anlaĢılmaktadır.
Taksiratlı iflâsta da suçun unsurları, ĠĠK.nun 310 uncu
maddesinde gösterilmiĢ, yaptırım yönünden TCK.na yollamada
bulunulmuĢtur. ĠĠK.nun yürürlüğe konulduğu tarih itibariyle, 765
Sayılı TCK. yürürlükte bulunduğundan, yapılan yollama da, bu
Kanunun 507 nci maddesinde yer verilen basit iflas suçuna yapılmıĢ
oluyordu. Ancak, yeni TCK.nun 01.06.2005 Tarihinde yürürlüğe
girmesiyle birlikte, bu yollamanın TCK.nun 162 nci maddesine
yapılmıĢ olacağını kabul etmek gerekmektedir. Ancak, hileli iflas ile
178
Ünver, s. 3. Uyar, s. 14.
192
ilgili olarak belirttiğim üzere, TCK.nun söz konusu tarihte yürürlüğe
girmesinden itibaren, ĠĠK.nun 310 uncu maddesinin uygulanma
imkanının kalmaması nedeniyle, taksirli iflas yönünden doğrudan 162
nci maddenin uygulanması gerekmektedir. Bu nedenle, 310 uncu
madde üzerinde fazlaca durmaya gerek görülmemiĢtir.
6.11. TÜRK CEZA KANUNUNDA TAKSĠRLĠ ĠFLAS SUÇU
Yeni TCK. ile taksirli iflasla ilgili yeni düzenleme yapılmıĢ
hem suçun unsurları hem de cezası 162 nci maddede belirtilmiĢtir.
Madde, “Taksirli iflas” baĢlığını taĢımakta olup, aynen, “Tacir
olmanın gerekli kıldığı dikkat ve özenin gösterilmemesi dolayısıyla
iflasa sebebiyet veren kiĢi, iflasa karar verilmiĢ olması halinde, iki
aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Ģeklindedir179
.
Bu suç da, hileli iflas gibi, ticari ve ekonomik yaĢama yıkıcı
etkisi olan bir suçtur. Suçun koruduğu hukuki değer, ticari ve
ekonomik yaĢamdaki karĢılıklı güven ile alacaklıların alacak haklarına
dayalı mal varlıklarına iliĢkindir. Bu bakımdan, iki tür hukuki değeri
birden koruyan bir suçtur.
179
Yürürlükten kaldırılan 765 Sayılı TCK.nun 507 nci maddesinde, herhangi bir
tanıma yer verilmeksizin, taksiratlı müflislerin bir aydan iki seneye kadar
cezalandırılacakları belirtiliyordu. Bunun nedeni, taksiratlı iflasın yaptırımı dıĢında,
unsurlarının ĠĠK.nun 310 uncu maddesinde gösterilmiĢ olmasıydı. Yeni TCK.nun 162
nci Maddesinin gerekçesi, “Madde metninde, taksirli iflas suçu tanımlanmıĢtır.
Tacir olmanın gerekli kıldığı dikkat ve özenin (Türk Ticaret Kanunu madde 20,
fıkra 2) gösterilmemesi yani objektif özen yükümlülüğünün ihlali dolayısıyla
iflasa sebebiyet verilmesi halinde taksirli iflas söz konusudur. Hileli iflas
suçunda olduğu gibi, kiĢinin taksirli iflas dolayısıyla cezalandırılabilmesi için,
tacir olmanın gerekli kıldığı dikkat ve özenin gösterilmemesi dolayısıyla iflas
karar verilmiĢ olması gerekir. Bu nedenle, iflas olgusunun gerçekleĢmesi, bu suç
açısından da objektif cezalandırılabilme Ģartı niteliğindedir.” Bkz. Türk Ceza
Kanunu, Adalet Bakanlığı, s. 268.
193
6.11.1. SUÇUN FAĠLĠ
Suçun faili, hileli iflas suçunda ayrıntılı Ģekilde açıkladığım
üzere, TTK. na göre iflas tabi olan tacirlerdir. Ancak, tez konumuz
açısından, failler ticari Ģirket organları, temsilcileri, müdürleri ve
vekilleridir.
6.11.2. OBJEKTĠF CEZALANDIRILABĠLME ġARTI
162 nci madde, hileli iflas suçunda olduğu gibi, taksirli iflas
suçunun da oluĢabilmesi için, özen ve dikkat yükümlülüğüne aykırı
davranıĢlardan önce veya sonra iflasa karar verilmiĢ olmasını
aramaktadır. Yukarıda açıkladığım üzere, bu koĢul objektif
cezalandırılabilme Ģartı olarak kabul edilmektedir. Bu Ģart
gerçekleĢmediği takdirde failin cezalandırılması da mümkün
olamamaktadır. Bu bakımdan, her tacirden beklenen dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırı davranıĢlardan önce veya sonra iflasa
karar verilmiĢ olması, fail veya faillerin cezalandırılabilmesi için
aranan mutlak bir Ģarttır. Bu anlatımlardan çıkan sonuç, müflis
hakkında taksirli iflas suçundan yargılama yapılıp ceza tayin ve tespit
edilebilmesi için, gerçek veya tüzel kiĢi tacir hakkında iflas kararının
verilmesi gerekmektedir. Sözü edilen karar, her tür kanun yolundan
geçmiĢ ve kesinleĢmiĢ karardır, yani kesin hükümdür. Ancak, kararın
kesinleĢmiĢ olması yeterli olup, ayrıca iflasın mutlaka tasfiye edilmiĢ
ve kapanmıĢ olması aranmaz.
Maddede sözü edilen taksirli davranıĢların ve bunun sonucu
iflasın ortaya çıktığının saptanabilmesi için, ticari Ģirketin tüm
kayıtları üzerinde, mahkeme tarafından bilirkiĢi incelemesi
yaptırılması zorunlu görülmektedir. Ancak, bilirkiĢi raporuna göre,
taksirin var olup olmadığını değerlendirme yetkisi tamamen
mahkemeye aittir. Çünkü, CMK.nun 63 üncü maddesinde de yer
194
verildiği üzere, bilirkiĢiler ancak, çözümü uzmanlık gerektiren
konularda görüĢ bildirebilirler, hukuki değerlendirme ve niteleme
yapamazlar.
6.12. SUÇUN MADDĠ UNSURU
“Taksir, kısaca gereğini yapmama, eksik yapma,
kendisinden beklenen özeni göstermeme demektir. Ceza
hukukunda taksir, failin suç tanımına uyan hukuka aykırı fiile
iradi bir hareketle sebebiyet vermesi, ancak ortaya çıkan neticeyi
öngörmemiĢ (bilinçsiz taksir) ya da öngörse bile istememiĢ
olmasıdır (bilinçli taksir)180
.”
Bu tanım çerçevesinde, 162 nci maddedeki taksirli iflas
suçunun maddi unsurunu, tacir sayılan kiĢinin tacir olmanın
gerektirdiği her türlü özen ve dikkati göstermemek suretiyle iflasa
etmesi oluĢturmaktadır. Bu bakımdan, özensizlik ve dikkatsizliğe
rağmen tacirin iflas etmemesi halinde, suçun maddi yönden oluĢması
mümkün değildir. TCK.nun 162 nci maddesinde yer verilen özensizlik
ve dikkatsizlik, ĠĠK.nun 311 nci maddesinde sayılan tüm halleri
kapsadığı gibi, bunun dıĢında olan ve gerçekleĢebilecek tüm
dikkatsizlik ve özensizlik hallerini de kapsamaktadır. Ticari ve
ekonomik yaĢam, gerek mevzuat hükümleri gerekse kendiliğinden
oluĢan bir takım disipline edici kuralları içermektedir. Örneğin,
tacirlerin TTK.nun 66 ncı maddesine göre düzenli bir Ģekilde
defterlerini tutmaları kanun gereğidir. Buna karĢılık, borcunun,
mevcudu ile alacağından çok olduğunu bilmesine karĢın, bu
vaziyetinden haberdar olmayan kimselerden büyük miktarlarda borç
almaması gerektiği ise, ticari ve ekonomik yaĢamın kendiliğinden
oluĢan deneyimlerinden çıkarılan bir kuraldır. Tacir, ticari ve
ekonomik yaĢamın bu ve benzer Ģekillerdeki kuralların kendisine
180
Centel-Zafer-Çakmut s. 397.
195
yüklemiĢ olduğu özen gösterme ve neticeyi öngörme görevini yerine
getirmek zorundadır.
Özen ve dikkat yükümlülüğü, TTK.nun 20 nci maddesinin 2
nci fıkrasında, “Her tacir ticaretine ait bütün faaliyetlerinde
basiretli bir iĢ adamı gibi hareket etmek zorundadır.” Ģeklinde dile
getirilmiĢtir.
6.13. SUÇUN MANEVĠ UNSURU
TCK. suçların oluĢumu yönünden kusurun ağırlığına göre, kast
ve taksir Ģeklinde iki tür kusur kabul etmiĢtir. Hileli iflas, kast ile
iĢlenebilen bir suç olmasına karĢılık, taksirli iflas dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırı hareket etmekten kaynaklanan bir suçtur. Bu
husus, TCK.nun 22 nci maddesinin 2 nci fıkrasında, “Taksir, dikkat
ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranıĢın suçun
yasal tanımında gösterilen neticesi öngörülmeyerek
gerçekleĢtirilmesidir.” Ģeklinde açıklanmıĢtır. Bu tanımla, TCK., 765
Sayılı TCK.ndan ayrılmıĢtır. Çünkü, 765 Sayılı TCK.nda, taksir
tanımı yapılmayıp, tedbirsizlik, dikkatsizlik, meslek ve sanatta
acemilik, nizam, talimat ve emirlere riayetsizlik Ģeklinde taksir
kalıplarına yer verilmiĢti.
Bu bakımdan, ticari ve ekonomik yaĢam deneyimlerine göre,
öngörülmesi mümkün olmayan neticelerden, tacirleri sorumlu tutmak
yasal yönden mümkün değildir. Zira, netice öngörülebilir değil ise,
tacirden de özen ve dikkat göstermesi beklenemez.
6.14. CEZA
Taksirli iflas suçunun cezası, iki aydan bir yıla kadar hapis
cezasıdır. Dolayısıyla, bu suçun cezasının hem erteleme hem de
196
seçenek yaptırımlara çevrilme olanağı bulunmaktadır. Diğer taraftan,
26.09.2004 Tarihli ve 5235 Sayılı Adli Yargı Ġlk Derece Mahkemeleri
Ġle Bölge Adliye Mahkemelerinin KuruluĢ, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun‟un181
Ağır Ceza Mahkemesinin görevini düzenleyen
12 nci maddesinde 31.03.2005 Tarihli ve 4328 Sayılı Kanun‟un 10
uncu maddesiyle yapılan değiĢiklikle, maddeye hileli iflas suçu ilave
edilmesine karĢın, taksirli iflas suçu eklenmediğinden, bu suç ile ilgili
yargılamanın, aynı Kanun‟un 10 uncu maddesine göre, Sulh Ceza
Mahkemesinde yapılması gerekmektedir.
Taksirli iflas suçunun, baĢkalarının zarar görmemeleri
koĢuluyla salt bir kısım akrabalar zararına iĢlenmesi halinde, TCK.nun
167 nci maddesinin 1 inci fıkrasına göre, cezaya
hükmedilememektedir. Bu akrabaların, hakkında ayrılık kararı
verilmemiĢ eĢler, üstsoy veya altsoyu veya bu derecede kayın
hısımlarından biri veya evlat edinen veya evlatlık veya aynı konutta
beraber yaĢayan kardeĢlerden biri olması gerekmektedir. Bu durumda,
Cumhuriyet BaĢsavcılığı kovuĢturmaya yer olmadığı kararı
verdiğinde, CMK. 171 ve 173 üncü maddeleri uyarınca, bu karara
karĢı itiraz edilemez. Zira, bu Ģahsi cezasızlık sebebi‟dir. Yine bu
suçun, 167 nci maddenin 2 nci fıkrasına göre, baĢkalarının zarar
görmemeleri koĢuluyla, haklarında ayrılık kararı verilmiĢ olan
eĢlerden birinin, aynı konutta beraber yaĢamayan kardeĢlerden birinin,
aynı konutta beraber yaĢamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen
veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına iĢlenmesi halinde ise,
ilgili akrabanın Ģikâyeti üzerine açılacak dava sonunda verilecek
cezanın yarısı oranında indirilmesi öngörülmektedir. Dolayısıyla, bu
durumlarda, suç Ģikâyete bağlı suç niteliğine dönüĢmektedir. Bu ise,
cezada indirim yapılmasını gerektiren Ģahsi sebep olarak
değerlendirilmektedir.
181
Söz konusu Kanun için bkz. Resmi Gazete 07.10.2004, Sayı: 25606.
197
6.15. ETKĠN PĠġMANLIK
TCK.nun 168 inci maddesinin 1 inci fıkrasında, mal varlığına
karĢı iĢlenen suçlardan hileli iflas ile taksirli iflas suçlarında, suç
tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuĢturma
baĢlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat
piĢmanlık göstererek, mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya
tazmin suretiyle, tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte
ikisine kadar indirileceği öngörülmektedir. Söz konusu fıkrada,
“kovuĢturma baĢlamadan önce” ifadesine yer verildiğinden, etkin
piĢmanlığın soruĢturma aĢamasında gerçekleĢmesinin arandığı
anlaĢılmaktadır. Buna karĢılık, 2 nci fıkrada ise, kovuĢturma
baĢladıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce etkin piĢmanlığın
gösterilmesi halinde ise, verilecek cezanın yarısına kadar
indirilebileceği belirtilmektedir. Bu tür etkin piĢmanlıktan
yararlanabilmek için, C. BaĢsavcılığı tarafından iddianamenin
düzenlenip, ağır ceza mahkemesine gönderilmesi ve ağır ceza
mahkemesi tarafından da, CMK.nun 174 üncü maddesinin 3 üncü
fıkrası uyarınca, iddianamenin on beĢ gün içinde iade edilmeyip kabul
edilmiĢ olması, yani kamu davasının açılmıĢ olması gerekmektedir.
Hileli iflas ile ilgili olarak açıklandığı üzere 174 üncü
maddenin 4 üncü fıkrasına göre, her iki fıkrayı da kapsayacak Ģekilde,
mağdurun uğradığı zararın kısmen geri verilmesi veya tazmini
halinde, etkin piĢmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, ayrıca
mağdurun rızası da aranmaktadır. Görüldüğü üzere, bu fıkradaki etkin
piĢmanlığın gerek kısmi ödeme gerekse tazmin bakımından
mağdurların rızasına dayandırılması nedeniyle, ĠĠK.nu yönünden bir
tür feragat niteliğini taĢıdığını düĢünmekteyiz.
198
SONUÇ VE ÖNERĠLER
TCK.nun 5 nci maddesi, “(1) Bu Kanunun genel hükümleri,
özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında
da uygulanır.” Ģeklindedir. Bu hüküm, Ceza Hukuku yönünden bir
yeniliktir. Çünkü, TCK.nun 1-75 maddelerinde bulunan genel
hükümlerin herhangi bir istisnaya yer vermeksizin tüm özel ceza
kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında uygulanması
gerektiğini belirtmektedir. Bu Ģekilde, Ceza Hukuku alanında genel
hükümlerin uygulanmasında birlik ve beraberlik sağlanmıĢ
olmaktadır. Böylece, özel ceza kanunlarında veya ceza hükmü içeren
kanunlarda, TCK.nun genel hükümleri içinde yer alan bir düzenleme
mevcut ise, bu düzenleme yerine kesin bir biçimde, TCK.nun genel
hükümleri uygulanacaktır. Ancak, TCK.nun 5 nci maddesi, özel
düzenlemeyi içeren diğer kanunlar yönünden, 31.12.2008 tarihinde
uygulanmaya baĢlanacağından, baĢta ĠĠK. olmak üzere, diğer
kanunlarda yer verilen Ģikayet, erteleme, teĢebbüs, tekerrür,
zamanaĢımı ve benzeri kurumlarla ilgili hükümlerin, bu tarihe kadar
uygulanmasına devam edilecektir.
Bunların yanında, CMK.nun 2/1-l maddesinde belirtildiği
üzere, kısmi bir düzeni korumak amacıyla yaptırım altına alınmıĢ olan
bir fiil dolayısıyla verilen seçenek yaptırımlara çevrilmeyen, önödeme
uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan, koĢullu salıverme hükümleri
uygulanamayan, ertelenemeyen ve adli sicil kayıtlarına geçirilemeyen
disiplin hapsini gerektiren fiiller de bulunmaktadır. Bu fiiller
özellikle, ĠĠK.nunda kimi maddelerde disiplin hapsi, kimi maddelerde
ise, tazyik hapsi olarak geçmektedir. Y.C.G.K.nun 25.04.2006 Tarihli
ve E. 2006/16HD-123, K. 2006/127 Sayılı Ġçtihadı‟nda, belirtildiği
üzere, 5252 Sayılı Kanunun Geçici 1. maddesi uyarınca, 2004 Sayılı
Ġcra ve Ġflas Kanunu‟nda 5358 Sayılı Kanun ile yapılan ve 01.06.2005
Tarihli Resmi Gazete‟de yayımlanarak yürürlüğe girmiĢ değiĢiklik ile
199
müeyyidesi hafif hapis ve hafif para cezası olan suçlar, disiplin hapsi-
tazyik hapsi olarak yeniden düzenlenmiĢtir. Bunun sonucu, ĠĠK.nun
337, 338/2, 339, 341, 343 ve 344 ncü maddelerinde yazılı eylemler
suç nitelendirilmesi dıĢında tutularak, disiplin hapsi-tazyik hapsi
Ģeklinde, yaptırımlara bağlanmıĢtır. Böylece, ĠĠK.nun Onaltıncı
Bab‟ında da yer alan fiiller ikili bir ayrıma tabi tutularak, bir kısım
fiiller suç olarak düzenlenmiĢ ve TCK.nun 45 nci maddesi
çerçevesinde hapis ve adli para cezası yaptırımlarına bağlanmıĢ,
yukarıda açıkladığımız gibi bir kısmı ise, disiplin veya tazyik hapsi
yaptırımı düzenlemesi içine alınmıĢtır.
ĠĠK.nda yapılan açıklamalar ıĢığında, tez konumu oluĢturan
ĠĠK.nun 333/a, 334 ve 345/a maddeleri yönünden, söz konusu
değiĢiklikler nedeniyle, uzlaĢma, cezaların seçenek yaptırımlara
çevrilmesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi, kurumlar
yönünden, uygulamada çıkması olası uyuĢmazlıkların zaman içersinde
gündeme geleceği düĢünülmektedir. Zira, bu ve benzer konularda
henüz ĠĠK.nda gerekli düzenlemeler yapılmamıĢtır. Bu bakımdan,
genel kanun-özel kanun iliĢkisi yönünden gerekli düzenlemelerin
zaman geçirilmeden yapılması gerekmektedir.
Diğer taraftan, hileli iflas ile taksirli iflas suçlarının hem
ĠĠK.nda hem de TCK.nda düzenlenmiĢ olması ve ĠĠK.nun 310 ve 311
inci maddelerinin açık bir Ģekilde yürürlükten kaldırıldıklarının
belirtilmemiĢ olması karĢısında da, söz konusu suçların unsurları
yönünden duraksamalar olmaktadır. Her ne kadar kanımızca, ĠĠK.nun
310 ve 311 inci maddelerinin yürürlükten kalktığı yönünde ise de, bu
konunun açıklığa kavuĢturulmasının uygun olacağını düĢünmekteyiz.
Ticari ve ekonomik yaĢamın hızla geliĢmesi ve küreselleĢmesi
sonucu, özellikle sermaye Ģirket yöneticilerinin iĢledikleri suçlar
yönünden, geliĢen koĢullara uygun olarak örneğin, 309/o ve takip eden
200
maddelerde düzenlenme yapıldığı gibi, ĠĠK.nda daha ayrıntılı
düzenlemelere gidilmesi uygun olacaktır. Çünkü, Ģirket yöneticilerinin
cezai sorumluluklarını düzenleyen maddelerin yetersiz olduğu
düĢünülmektedir.
TC.Anayasası‟nın 38 inci maddesine 4709 Sayılı Kanun ile
sözleĢmeden kaynaklanan yükümlülükler nedeniyle, kiĢilerin
özgürlüklerinin kısıtlanmasını belirli koĢullarda yasaklayan bir
hüküm ilave edilmesi karĢısında182
, özellikle icra ve iflas suçları
arasında yer verilen sermaye Ģirketlerinin yöneticilerinin
sorumluluğunu gerektiren suçlar yönünden de, bu hükmün geçerli
olup olmadığı sorusu akla gelebilir. Ancak, söz konusu suçlar,
sözleĢmeden kaynaklanmayıp, doğrudan Ģirket yöneticilerinin,
hukuka aykırılık oluĢturan eylemleri sonucunda suç teĢkil eden
eylemlerinden kaynaklanması nedeniyle, bu suçlar hakkında tayin
tespit edilen özgürlüğü bağlayıcı cezaların da Anayasa‟nın 38 inci
maddesine aykırılığından söz edilemeyeceğini belirtmekte yarar
görülmektedir183
. Kaldı ki, Anayasa Mahkemesi de itiraz yoluyla
ĠĠK.nun 331, 337, 338, 340, ve 352/a maddelerinin Anayasaya
aykırılığı nedeniyle yapılan baĢvuruyu esastan incelemeye tabi
tutmuĢ ve ayrı ayrı değerlendirme yapmıĢtır. Buna göre, Anayasa
Mahkemesi, sonuç olarak kanunda gösterilen hürriyeti bağlayıcı
cezaların, borçlu ile alacaklı arasında önceden var olan sözleĢmeden
kaynaklanan yükümlülüğün yerine getirilememesinden dolayı
öngörülen ceza olmayıp, kanunda yer verilen koĢulların yerine
182
4709 Sayılı Kanun‟un Anayasanın 38 inci maddesini değiĢtiren 15 inci maddesi
aĢağıdaki Ģekildedir.
“Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 38 inci maddesine aĢağıdaki fıkra yedinci fıkra
olarak eklenmiĢ, mevcut beĢinci ve altıncı fıkralardan sonra gelmek üzere, aĢağıdaki
fıkralar eklenmiĢtir.
SavaĢ, çok yakın savaĢ tehdidi ve terör suçları dıĢında ölüm cezası verilemez.
Kanuna aykırı olarak elde edilmiĢ bulgulara, delil olarak kabul edilemez.
hiç kimse, yalnızca sözleĢmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden
dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.” 183
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Feyzioğlu Metin, “Anayasa ve Ceza Hukukları
Açısından Bir Ġnceleme”,
http://www.hukukcu.com/bilimsel/kitaplar/ceksucu.htm (09.10.2008)
201
getirilmemesi suretiyle, suç unsurlarının oluĢmasından doğan bir
yaptırım olduğunu belirterek, itirazların reddine karar vermiĢtir184
.
Sermaye Ģirketleri yöneticileri hakkında, söz konusu suçlar
nedeniyle, verilen mahkûmiyet hükümlerinin, bu kiĢilerin hukuki
sorumlulukları yönünden de bir temel teĢkil edeceğini kabul etmek
gerekmektedir. Çünkü, yöneticilerin hukuki sorumluluğu, TMK.nun 2
nci maddesinde yer alan dürüstlük ilkesi ile ve TTK.nun 20 nci
maddesinin ikinci fıkrasında yazılı olan basiretli tacir gibi davranma
ilkesine aykırı davranıĢ ve fiiller nedeniyle, her zaman gündeme
gelmektedir. Bu açıdan değerlendirildiğinde, bu ilkeleri ihlal etmiĢ ve
söz konusu suçlar nedeniyle de mahkûm olmuĢ yöneticilerin, açılacak
tazminat davalarında, mahkûmiyet hükümleri temel alınarak hukuki
sorumluluk yönünden yargılanmalarının önü açılmıĢ olmaktadır.
Diğer taraftan, gerek konkordato gerekse yeniden yapılandırma
kurumları, temelde Ģirketlerin ve kooperatiflerin iflas etmelerinin
önlenmesi düĢüncesine dayanmaktadır. Bu nedenle, konkordatoda
veya sermaye Ģirketleri ile kooperatiflerin uzlaĢma yoluyla yeniden
yapılandırılmasında yetkili kimseleri hataya düĢürmek veya uzlaĢma
yoluyla yeniden yapılandırma koĢullarına uymamak eylemleri suç
olarak düzenlenmiĢtir. Buna karĢılık, birbirlerine çok benzeyen ve
aynı amacı taĢıyan ĠĠK.nun 179 ve 179/a maddelerinde yer verilen
iflasın ertelenmesi kurumunda ise, benzer eylemleri gerçekleĢtirenlerle
ilgili olarak herhangi bir cezai düzenlemeye yer verilmemesi bir
eksiklik olarak değerlendirmektedir. Bu bakımdan, benzer eylemler
arasında, birlik ve beraberliğin sağlanması açısından, iflasın
ertelenmesinde de, aynı Ģekilde hileli davranıĢlar içinde bulunan veya
erteleme koĢullarına uymayan kiĢiler hakkında da cezai sorumluluk
içeren hükümlerin düzenlenmesinin uygun olacağı düĢünülmektedir.
184
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. AĢık Ġbrahim, Anayasa Mahkemesi‟nin
21.11.2002 gün, E:2001/415, K:2002/166 Sayılı Kararı için bkz. Resmi Gazete
28.02.2003, Sayı: 25034;
202
KAYNAKLAR
KĠTAPLAR
Atalay Oğuz, Borca Batıklık ve Ġflasın Ertelenmesi, Ġzmir, 2006.
Atalay Oğuz, Anonim ġirketlerin Ġflası, Ġzmir, 1996.
Altay Sümer, Konkordato ve Yeniden Yapılanma Hukuku, 2. Cilt,
Ġstanbul, 2005.
Ardıç Pınar, Ticaret Hukuku -1-, Ticari ĠĢletme Hukuku, ġirketler
Hukuku, Dördüncü Baskı, Ankara, 2007.
Artunç Mustafa-Bıkmaz Raif, Ġcra-Ġflas Suçları ve Yargılama
Usulü, Ankara, 2005
Ayvaz Sema TaĢpınar, Ġcra Ġflas Hukukunda Yeniden
Yapılandırma, Ankara, 2005.
Bakıcı Sedat, 5237 Sayılı Yasa Kapsamında Ceza Hukuku Genel
Hükümleri, GeniĢletilmiĢ ve GüncellenmiĢ 2. Baskı, Ankara, 2008.
Bakıcı Sedat, 5237 Sayılı Yasa Kapsamında Ceza Hukuku Özel
Hükümleri 1, Birinci Baskı, Ankara, Nisan 2008.
Bozkurt Enver, Hukukun Temel Kavramları, 2001 Anayasa
DeĢiklikleri ve Yeni Medeni Kanuna Göre, 3. Baskı, Ankara, 2002.
Çetin Emine Halman; Açıklamalı-Ġçtihatlı Ġcra ve Ġflas Suçları,
Ġzmir, 2007.
203
Çolak Haluk, Açıklamalı-KarĢılaĢtırmalı-Gerekçeli-Ġçtihatlı Ġcra-
Ġflas Suçları ve Yargılama Usulü, 2. Bası, Ankara, Temmuz 2005.
DemirbaĢ Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, YenilenmiĢ-
GeniĢletilmiĢ 2. Baskı, Ankara, 2005.
Dönmezer Sulhi-Erman Sahir, Nazarî ve Tatbikî Ceza Hukuku,
Genel Kısım, Cilt I, Yeniden Gözden GeçirilmiĢ Ondördüncü Bası,
Ġstanbul, Kasım 1997.
Dönmezer Sulhi-Erman Sahir, Nazarî ve Tatbikî Ceza Hukuku,
Genel Kısım, Cilt, II, Yeniden Gözden GeçirilmiĢ Onikinci Bası,
Ġstanbul, Ekim 1997.
Dönmezer Sulhi, KiĢilere ve Mala KarĢı Cürümler, Ġstanbul, 2001.
Erem Faruk, Adalet Psikolojisi, Yedinci Baskı, Ankara, 1977.
Erem Faruk-Toroslu Nevzat, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler,
Gözden GeçirilmiĢ 8. Baskı, Ankara, 2000.
Eren Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Gözden GeçirilmiĢ
9. Bası, Ġstanbul, Aralık 2006.
EriĢ Gönen, Açıklamalı-Ġçtihatlı Türk Ticaret Kanunu Ticari
ĠĢletme ve ġirketler, GeniĢletilmiĢ Ġkinci Baskı, Ankara, 1992.
Erten Efe Alper, Mali Durumu Bozulan Sermaye ġirketlerinin
UzlaĢma Yoluyla Yeniden Yapılandırılması, Ankara, 2006.
Gözübüyük Abdullah Pulat, Türk Ceza Kanunu Açılaması;
GeniĢletilmiĢ Dördüncü Bası, Ġstanbul, t.y.
204
Ġpekçi Nizam, Açıklamalı-Ġçtihatlı Uygulama Örnekli, Ġcra ve Ġflas
Kanunu Tatbikatı (ġerh), BeĢinci Basım, II. Cilt, Ankara, Ekim
2005.
Ġpekçi Nizam, Ġcra Mahkemesi Tatbikatı ve Ġcra Ġflas Suçları, 2.
Bası, Ankara, Kasım 2005.
ĠĢoğlu Polat, Mukayeseli Hukukta ve Türk Hukukunda Adli Para
Cezası, Ankara, 2008.
Karayalçın YaĢar, Ticaret Hukuku, ġirketler Hukuku, Cilt II, 2.
Bası, Ankara, 1973.
Karayalçın YaĢar, Bilanço Hukuku, Ankara 1979.
Kayar Ġsmail, ġirketler Hukuku, Ankara, 2004.
Kaymaz Seydi-Gökcan Hasan Tahsin, UzlaĢma ve Önödeme,
Ankara, 2007 Eylül.
Koçak Nazif, Ġcra ve Ġflas Kanunu ġerhi, 2. Cilt, 3. Bası, Ankara,
2006.
Kuru Baki-Arslan Ramazan-Yılmaz Ejder, Ġcra ve Ġflas Hukuku
Ders Kitabı, Gözden GeçirilmiĢ 21. Baskı, Ankara, 2007.
Oskay Mustafa-Koçak ÇoĢkun-Deynekli Adnan-Doğan Ayhan, ĠĠK
ġerhi, Madde 277-370, 5. Cilt, Ankara, Kasım 2007.
Önder Ayhan, ġahıslara ve Mala KarĢı Cürümler ve BiliĢim
Alanında Suçlar, Ġstanbul, 1994.
205
Özbek Veli Özer, Yeni Ceza Kanununun Anlamı, (Açıklamalı-
Gerekçeli-Ġçtihatlı), Genel Hükümler, Cilt 1, 2. Baskı, Ankara, 2005.
Özgenç Ġzzet, Türk Ceza Kanunu Gazi Ģerhi, Genel Hükümler,
Ankara, 2005.
Özkaya Eraslan, Açıklamalı-Ġçtihatlı, Hata-Hile-Ġkrah Davaları,
Ankara, 2000.
Pazarcı Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri, 1. Kitap, Gözden
GeçirilmiĢ 9. Baskı, Ankara, 2001.
Pekcanıtez Hakan- Atalay Oğuz-Özkan Sungurtekin Meral-Özekes
Muhammet, Ġcra ve Ġflas Hukuku, Ankara, 2007.
Pekcanıtez Hakan-Atalay Oğuz-Özekes Muhammet, Ġcra ve Ġflas
Hukuku, Temel Bilgiler, Gözden GeçirilmiĢ 5. Baskı, Ankara, 2007.
Poroy Reha-Ünal Tekinalp-Çamoğlu Ersin, Ortaklıklar ve
Kooperatif Hukuku, GüncelleĢtirilmiĢ 9. Basıdan 10. Tıpkı Basım,
Ġstanbul, Eylül 2005.
PulaĢlı Hasan, ġirketler Hukuku, GüncelleĢtirilmiĢ 4. Baskı, Adana,
2003.
Soyaslan Doğan, Ceza Hukuku-Genel Hükümler, GeniĢletilmiĢ 2.
Baskı, Ankara, 2003.
Soyaslan Doğan, Ceza Hukuku-Özel Hükümler, Gözden GeçirilmiĢ
5. Baskı, Ankara, 2005.
206
Tanrıver Süha-Deynekli Adnan, Konkordatonun Tasdiki, Ankara,
1996.
TaĢkorkmaz Hülya, Ġflâs Masası, Doktora Tezi, Ġzmir, 2004.
Tezcan DurmuĢ-Erdem Mustafa Ruhan-Önok Murat, Teorik ve
Pratik Ceza Özel Hukuku, 5. Baskı, Ankara, ġubat 2007.
Türk Ceza Kanunu, Adalet Bakanlığı, Yayın ĠĢleri Daire BaĢkanlığı,
Ankara, 2004.
Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, (Haz. Parlatır Ġsmail-Gözaydın
Nevzat- Zülfikar Hamza) 1. Cilt, Sekizinci Baskı, Ankara, 1998.
Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, (Haz. Parlatır Ġsmail-Gözaydın
Nevzat- Zülfikar Hamza) 2. Cilt, Sekizinci Baskı, Ankara, 1998.
Ulukapı Ömer, Konkordatonun Feshi, Ankara, 1998.
Uyar Talih, Ġcra Ġflas Hukukunda Suç Sayılan Fiiller (Ġcra-Ġflas
Suçları), Manisa, Ekim 1987.
Uyar Talih, “Ġcra ve Ġflas Kanununda DeğiĢiklik Yapılmasına Dair
Kanun‟ların Getirdiği Yenilikler ve Ġçtihatlar”, Zonguldak Barosu
Yayını, Zonguldak, t.y.
Uygur Turgut, Açıklamalı-Ġçtihatlı Borçlar Kanunu Özel Borç
ĠliĢkileri, Altıncı Cilt, Ankara, ġubat 1994.
Ünver M. Naci, Ġcra ve Ġflas Kanununda Suç Sayılan Eylemler,
Ankara, 1997.
207
Yanlı V., Anonim Ortaklıklarda Tüzel KiĢilik Perdesinin
Kaldırılması ve Pay Sahiplerinin Ortaklık Alacaklarına KarĢı
Sorumlu Tutulması, Ġstanbul, 2000.
Yarıcı Hülya, Sermaye ġirketleri ve Kooperatiflerin UzlaĢma
Yoluyla Yeniden Yapılandırılması, Ġstanbul, 2007.
Yavuz Cevdet, Türk Medeni Kanunu-Borçlar Kanunu, 4. Baskı,
Ġstanbul, Ekim 2001.
Yenisey Feridun, Ceza Muhakemesi Hukukunda UZLAġMA,
(UzlaĢtırmacı Eğitimi, Rehber Kitapçık), t.y., y.y.
208
MAKALELER
Çolak Haluk, “Ġcra Suçları ve Uygulamadan Kaynaklanan Sorunlar”,
Bankacılar, Ġstanbul, Yıl: 16, Sayı: 53-Haziran 2005.
Sunar Gülcan, “Hacizdeki Borç Ödemeden Aciz Vesikasının Ceza
Hukuku Bakımından Hüküm ve Sonuçları”, Maltepe Hukuk
Fakültesi Dergisi, Yıl: 2005, Say: 1.
ġahan Havva Gül, “Sermaye ġirketleri ve Kooperatiflerin UzlaĢma
Suretiyle Yeniden Yapılandırılması”, Adana Barosu Dergisi, Tıl, 1,
Sayı: 3, Temmuz-Ağustos-Eylül.
Topaloğlu Mustafa, “Anonim ve Limited ġirketlerde Tüzel KiĢilik
Perdesinin Kaldırılması”, Adana Barosu Dergisi, Yıl: 1/Sayı: 4,
Ekim-Kasım-Aralık 2007
Uysal Mehmet, “Yeni Yasaların IĢığında Ġcra Ġflas Suçları Ġle
Yargılama Yöntemine Farklı BakıĢ”, Ġstanbul Baro Dergisi, Cilt 8,
Sayı: 2006/3, Mayıs-Haziran.
Yılmaztekin Hasan Kadir, “Ġcra Ġflas Suçlarında ve Bunlara ĠliĢkin
Yargılama Hukukundaki Yeni Boyut Üzerine Gözlemler I”, Legal
Hukuk Dergisi, Ġstanbul, Haziran 2006, Yıl 4, Sayı: 42.
Yılmaztekin Hasan Kadir, “Ġcra ve iflas Suçlarına ve Bunlara ĠliĢkin
Yargılama Hukukundaki Yeni Boyut Üzerine Gözlemler II ”, Legal
Hukuk Dergisi, Temmuz 2006, Yıl 4, Sayı: 43.
209
RESMĠ GAZETELER
Adli Yargı Ġlk Derece Mahkemeleri Ġle Bölge Adliye Mahkemelerinin
KuruluĢ, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun (26.09.2004 Tarihli ve
5235 Sayılı). Resmi Gazete 07.10.2004, Sayı: 25606.
Anayasa Mahkemesi 28.02.2008 Tarihli ve E.2006/71 ve 2008/69
Sayılı Kararı. Resmi Gazete 16.04.2008, Sayı: 26849.
Anayasa Mahkemesi‟nin 02.03.2004 Tarihli ve E.2002/92, K. 2004/25
Sayılı Kararı. Resmi Gazete Sayı: 25462.
Anayasa Mahkemesi‟nin 21.11.2002 gün, E:2001/415, K:2002/166
Sayılı Kararı. Resmi Gazete 28.02.2003, Sayı: 25034;
AteĢli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanun (10.07.1953 Tarihli ve
6136 Sayılı). Resmi Gazete 15.07.1953, Sayı: 8458.
Basın Kanunu (09.06.2004 Tarihli ve 5187) Sayılı. Resmi Gazete
26.06.2004, Sayı: 25504.
ÇeĢitli Kanunlarda DeğiĢiklik Yapılmasına ĠliĢkin Kanun. Resmi
Gazete 19.12.2006, Sayı: 26381.
Çocuk Koruma Kanunu (03.07.2005 Tarihli ve 5395 Sayılı). Resmi
Gazete 15.07.2005, Sayı: 25876.
Gümrük Kanunu (27.10.1999 Tarihli ve 4458 Sayılı). Resmi Gazete
04.11.1999, Sayı: 23866.
Ġcra ve Ġflas Kanununda DeğiĢiklik Yapılmasına Dair Kanun
(17.07.2003 Tarihli ve 4949 Sayılı Kanun). Resmi Gazete
30.07.2003, Sayı: 25184.
210
Ġcra ve Ġflas Kanununda DeğiĢiklik Yapılmasına Dair Kanun
(01.06.2005 Tarihli ve 5358 Sayılı Kanun). Resmi Gazete
01.06.2005, Sayı: 25832 (Mükerrer.)
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu (10.07.2003 Tarihli ve 4926 Sayılı).
Resmi Gazete 18.07.2003, Sayı: 25173.
Kooperatifler Kanunu (10.05.1969 Tarihli ve 1163 Sayılı). Resmi
Gazete 10.05.1969, Sayı: 13195.
Kooperatifler Kanununda DeğiĢiklik Yapılması Hakkında Kanun
(06.10.1988 Tarihli ve 3476 Sayılı). Resmi Gazete 25.10.1988, Sayı:
19970.
Kooperatifler Kanununda DeğiĢiklik Yapılması Hakkında Kanun
(21.04.2004 Tarihli ve 5146 Sayılı Kanun). Resmi Gazete
07.05.2004, Sayı: 25455.
Nüfus Planlaması Kanunu (24.05.1983 Tarihli ve 2827 Sayılı). Resmi
Gazete 27.05.1983, Sayı: 18059.
Orman Kanunu (31.08.1956 Tarihli ve 6831 Sayılı). Resmi Gazete
08.06.1956, Sayı: 9402.
Sermaye ġirketleri ve Kooperatiflerin UzlaĢma Yoluyla Yeniden
Yapılandırılması Yönetmeliği. Resmi Gazete 17.04.2004, Sayı:
25436.
Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla ÇeĢitli Kanunlarda ve Diğer
Bazı Kanunlarda DeğiĢiklik Yapılmasına Dair Kanun (23.01.2008
Tarihli ve 5728 Sayılı). Resmi Gazete 08.02.2008, Sayı: 26781.
211
Terörle Mücadele Kanunu (12.04.1991 Tarihli ve 3713 Sayılı). Resmi
Gazete 12.04.1991, Sayı: 20843 (Mükerrer).
Türk Ticaret Kanunu (29.06.1956 Tarihli ve 6762 Sayılı). Resmi
Gazete, 09.07.1956, Sayı: 9353.
212
SĠTELER
AĢık Ġbrahim, “Ġcra Ve Ġflâs Kanunu‟nda Yer Alan Cezaî Hükümler
(M.331–354) ve Anayasa‟nın 38. Maddesinin Sekizinci Fıkrası”,
http://e-akademi.org (06.08.2008)
Aygün Fethi, Gelir Ġdaresi BaĢkanlığı, “Ödenmeyen Vergi Borcunun Limited ġirket
Müdür ve Ortağından Nasıl Aranacağı”, EskiĢehir Vergi Dairesi BaĢkanı,
Corpus Ġçtihat Bilgi Bankası (07.07.2008)
Çınar Ömer, ĠĠK‟daki Son DeğiĢiklikler IĢığında Adi Konkordato
ve Rehinli Alacaklıların Durumu, Layiha, Ġstanbul 2003.
Feyzioğlu Metin, “Anayasa ve Ceza Hukukları Açısından Bir
Ġnceleme”, http://www.hukukcu.com/bilimsel/kitaplar/ceksucu.htm
(09.10.2008)
http://www.e-akademi.org/makaleler/sdeliduman-4.htm
(04.09.2008)
http://www.birsozluk.com/%C4%B0E_%C4%B0H/iflas
(05.08.2008)
http://www.ebilge.com/103362/Bilanco_nedir.html (05.08.2008)
http:/muhasebetr/com/ozelbolum/016/Ozel_Bol (10.10.2008)
http://www.msxlabs.org/forum/x-sozluk/93808-bilanco-bilanco-
nedir-bilanco-hakkinda.html (05.08.2008)
http://muhasebeturk.org/ecopedia/392-i/2869-iflas-nedir-ne-
demek-anlami-tanimi.html
Kazancı Bilgi Bankası
T.B.M.M. (S. Sayısı: 372) Ġcra ve Ġflâs Kanununda DeğiĢiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu 1/718)
213
T.C.BaĢbakanlık 12.12.2003 Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü
Sayı : B.02.0.KKG.0.10/101-772/5508.
http://www.tbb.org.tr/turkce/mevzuat/di%C4%9Fer/5092/5092%
20Gerek%C3%A7e.doc (28.05.2008)
Saday Okay, “Basiretli Tacir Gibi Davranma Yükümlülüğü”
http://www.turkhukuksitesi.com/makale_139.htm (10.10.2008)
Yavuz Mustafa, “ġirket Yöneticileri Açısından Güveni Kötüye
Kullanma Suçu”, E-YaklaĢım / Haziran 2007 / Sayı: 47,
http://www.yaklasim.com/mevzuat/dergi/makaleler/2007069382.ht
m (13.07.2008)
Yeniden Yapılandırma.
http://www.turkhukuksitesi.com/makale_707.htm (15.08.2008)
Y.C.G.K.nun 25.04.2006 Tarihli ve E. 2006/16HD-123, K. 2006/127
Sayılı Ġçtihadı.
http://www.kocaelibarosu.org.tr/dergi/?iĢlem=goster&makale=48
(28.05.2008)
Y.C.G.K.nun 25.04.2006 Tarihli ve E. 2006/16HD-123, K. 2006/127
Sayılı Ġçtihadı.
http://www.hukuki.net/hukuk/index.php?article=1697
(28.05.2008)
Y.C.G.K.nun 13.02.2007 Tarihli ve E. 2007/17RD-16E, K.2007/28
Sayılı Ġçtihadı. hhtp://www.adalet.org/oprint.php?id=2680
(07.05.2008)
214
Ö Z G E Ç M Ġ ġ
ADI SOYADI : RAġĠT YILMAZ
TEL : 0322.4590124-25
ADRES : T.CEMAL BERĠKER BULVARI
GĠZERLER Ġġ MERKEZĠ KAT 8,
NO: 24, SEYHAN/ADANA
DOĞUM YERĠ : ADANA
DOĞUM TARĠHĠ : 20.05.1967
YAYINLARI : 1. “5237 SAYILI TÜRK CEZA KANUNUNUN ĠLK
ÜÇ MADDESĠNĠN AÇIKLAMASI”, MÜġTEREK, ADANA BAROSU DERGĠSĠ,
YIL: 1, SAYI: 3, TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL. “5237 SAYILI TÜRK CEZA
KANUNUNUN ĠLK ÜÇ MADDESĠNĠN AÇIKLAMASI”, MÜġTEREK, ADANA
BAROSU DERGĠSĠ, YIL: 1, SAYI: 3, TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2007.
2. “TAġINMAZ REHNĠNĠN SON BULMASI (ĠPOTEĞĠN SONA ERMESĠ)”,
ADANA BAROSU DERGĠSĠ, YIL: 2, SAYI: 5, OCAK-MART 2008.
SEMĠNER ÇALIġMALARI :
1. KAMBĠYO SENETLERĠNDE ĠMZAYA ĠTĠRAZ.
2. ANONĠM ġĠRKETLERDE PAY SAHĠPLĠĞĠ MEVKĠĠ VE HAKLARI
ÜYE OLDUĞU DERNEK
VE KURUMLAR :
1-ADANA BAROSU
2-ADANA GENÇ ĠġADAMLARI DERNEĞĠ
3-GÜNEY EĞĠTĠM VAKFI
EĞĠTĠM DURUMU :
1. 1967 ADANA KOLEJĠ
2. 1988 ĠSTANBUL ÜNĠVERSĠTESĠ HUKUK FAKÜLTESĠ
BĠLDĠĞĠ YABANCI DĠL : ĠNGĠLĠZCE (ORTA DERECEDE)
MESLEĞĠ : AVUKAT (ADANA BAROSU)
MEDENĠ HALĠ : EVLĠ