106
DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ DERS NOTLARI DERSİN KONUSU Diş hekimliği tarihi dersi’nin konusu; diş hekimliği mesleğinin günümüzün modern uygulamalarına ulaşana kadar farklı coğrafyalarda ve farklı uygarlıklarda izlemiş olduğu gelişim sürecinin incelenmesi ve değerlendirilmesidir. DERSİN AMACI Diş hekimliği tarihi dersi’nin amacı; dişhekimliği mesleğinin insanoğlunun varoluş tarihi boyunca farklı zamanlarda, farklı mekanlarda ve farklı uygarlıklarda uygulanış şekillerinin incelenmesi yolu ile, modern Türk ve dünya dişhekimliği uygulamaları, sorunları ve geleceği hakkında kapsamlı ve geniş ufuklu bir değerlendirme olanağı sağlanmasıdır. DERSİN KAYNAKLARI Diş hekimliği tarihi dersi’nin akışı içerisinde ders notlarına ek olarak aşağıdaki kaynak kitaplardan yararlanılması salık verilir. 1. Yüksel Noras. Diş Hekimliği Tarihi. Hacettepe Üniv. Yayınları No: B10 Ankara, 1973 2. Ahmet Efeoğlu. Dişhekimliği Tarihi. İstanbul Üniv. Yayınları, İstanbul, 1992 3. Nuri Muğan. Türk Diş Hekimliği Tarihi. İstanbul Üniv. Yayınları No:3831, İstanbul, 1994 4. Ahmet Efeoğlu, Ayşegül Demirhan Erdemir, Öztan Öncel. Başlangıçtan Günümüze Diş Hekimliği. Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul, 2000 5. İlter Uzel. Anadolu Uygarlıklarında Diş Hekimliği. Yeni Adana Ofset Ltd. Şti, Adana, 2000 6. Curt Proskauer, Fritz Witt. Pictorial History of Dentistry. Verlag M. Du Mont Schauberg, Köln, 1962 7. Malvin E. Ring. Dentistry An Illustrated History. The CV Mosby Comp, St Louis, 1985 WX

DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ 

DERS NOTLARI 

 

DERSİN KONUSU 

Diş  hekimliği  tarihi  dersi’nin  konusu;  diş  hekimliği mesleğinin  günümüzün modern 

uygulamalarına  ulaşana  kadar  farklı  coğrafyalarda  ve  farklı  uygarlıklarda  izlemiş  olduğu 

gelişim sürecinin incelenmesi ve değerlendirilmesidir. 

 

DERSİN AMACI 

Diş  hekimliği  tarihi  dersi’nin  amacı;  dişhekimliği  mesleğinin  insanoğlunun  varoluş 

tarihi  boyunca  farklı  zamanlarda,  farklı  mekanlarda  ve  farklı  uygarlıklarda  uygulanış 

şekillerinin  incelenmesi yolu  ile, modern Türk ve dünya dişhekimliği uygulamaları, sorunları 

ve geleceği hakkında kapsamlı ve geniş ufuklu bir değerlendirme olanağı sağlanmasıdır. 

 

DERSİN KAYNAKLARI 

Diş hekimliği tarihi dersi’nin akışı içerisinde ders notlarına ek olarak aşağıdaki kaynak 

kitaplardan yararlanılması salık verilir. 

1. Yüksel Noras. Diş Hekimliği Tarihi. Hacettepe Üniv. Yayınları No: B10 Ankara, 1973 

2. Ahmet Efeoğlu. Dişhekimliği Tarihi. İstanbul Üniv. Yayınları, İstanbul, 1992 

3. Nuri Muğan. Türk Diş Hekimliği Tarihi.  İstanbul Üniv. Yayınları No:3831,  İstanbul, 

1994 

4. Ahmet Efeoğlu, Ayşegül Demirhan Erdemir, Öztan Öncel. Başlangıçtan Günümüze 

Diş Hekimliği. Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul, 2000 

5. İlter Uzel. Anadolu Uygarlıklarında Diş Hekimliği. Yeni Adana Ofset Ltd. Şti, Adana, 

2000 

6. Curt  Proskauer,  Fritz  Witt.  Pictorial  History  of  Dentistry.  Verlag  M.  Du  Mont 

Schauberg, Köln, 1962 

7. Malvin  E. Ring. Dentistry An  Illustrated History.  The CV Mosby Comp,  St  Louis, 

1985  

 

Page 2: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

2

 1   

PALEOSTOMATOLOJİ ve DENTAL ANTROPOLOJİ  

Diş  hekimliği’nin  özgün  bir  meslek  olarak  yapılanmaya  başlaması  18.yy  ikinci 

yarısından itibaren başlamış olmakla birlikte, çok daha eski çağlardan beri insanoğlu’nun ağız, 

diş ve  çevre dokularının hastalıkları bulunduğuna ve bunların  tedavisi  ile uğraşıldığına dair 

deliller  bulunmaktadır.  Eski  çağlardan  kalma  insan  ve  hayvan  kalıntılarındaki  hastalık 

belirtileri  ile  ilgilenen bilim dalı, “paleopatoloji” adı  ile bilinir. Bu bağlamda, kalıntıların ağız, 

diş  ve  çevre  dokuları  açılarından  incelenmesi,  insan  dişi  kalıntıları  üzerindeki  hastalık 

belirtilerinin  değerlendirilmesi  konularındaki  çalışmalar,  “paleostomatoloji”  biliminin 

kapsamı içindedir (1). Eski çağlardan kalma insan kalıntıları, paleontoloji bilim dalının olduğu 

kadar antropoloji biliminin de ilgi alanı içindedir. Özellikle dişler; insan topluluklarının genetik 

yakınlıkları  ya  da  farklılıkları,  aralarındaki  ilişkiler  ve  büyük  göçler  hakkında  değerli  bilgiler 

kazandırırlar (2,3). Dişlerin tarih bilimleri açısından böylesi değerli oluşunun sebebi, kemikten 

daha  dayanıklı  olması  ve  çağlar  boyu  bozulmadan  toprak  altında  kalabilmeleridir  (2). 

Antropolojinin dişleri inceleyen bu dalı, “dental antropoloji” olarak bilinir. Dental antropoloji 

diş buluntularının biçimi, ölçüsü, durumu, genetik özellikleri, farklılıkları, işlevi ve konumunu 

inceleyerek sonuç çıkarır (4‐6). Örneğin, Bilgin ve ark. (7) tarafından incelenmiş olan Erzurum 

yerleşkesi  diş  örneklerinin,  9000  yıl  daha  eskiye  tarihlenen  ve  Özbek  (8)  tarafından 

incelenmiş olan Çayönü yerleşkesi diş örneklerinden daha küçük oldukları saptanmıştır (7,8). 

Benzer şekilde, her ikisi de Geç Bizans dönemine tarihlenen Aslantepe ve İznik yerleşkelerine 

ait  diş  buluntularının  aynı  büyüklüğe  sahip  oldukları,  kafatası  ölçüm  kriterlerinin  de  aynı 

oldukları saptanmıştır (9‐11). 

Çürük:  Günümüz  bilgilerinin  ışığında,  en  eski  diş  hastalığının  çürük  olduğu  kabul 

edilmektedir.  Diş  çürüğü,  insandan  önceki  buluntularda  bile  saptanmıştır.  6  milyon  yıl 

öncesinde yaşamış sürüngenlerin, hatta 12 milyon yıl önce yaşamış balıkların dişlerinde bile 

Page 3: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

3çürüğe rastlandığı bilinmektedir (12,13). “Ferrier”, MÖ 8. bine tarihlenen 2000 insan dişinde 

çürük oranını %3 olarak bildirmiştir. “Mummery” ise, İngiltere’de bulunan aynı döneme ait 68 

kafatasının  inceleyerek  çürük  oranını %2,94  olarak  bildirmiştir  (12).  “Magitot”,  Fransa’da 

bulunan  benzerlerinin  %1‐1,2’sinde  çürük  saptadıklarını  bildirmişlerdir  (13).  Bas‐Moulin 

mağaralarında ve Rodezya’nın kuzeyindeki bir mağarada bulunan neolitik döneme ait  insan 

dişlerinde de az sayıda çürük saptandığı “Weinberger” tarafından aktarılmıştır (14). Sandallı 

ve  ark.  (15),  Hitit  çağı  insan  kalıntılarında  yalnız  bir  adet  çürük  dişe  rastlandığını 

bildirmişlerdir. Neolitik  döneme  ait  Çayönü  buluntularında  çalışan Özbek  (8),  inceledikleri 

874 dişin 49’unda  (% 5.6) çürük  saptamışlardır. Erzurumda keşfedilen yakın çağ’a ait  insan 

buluntularını  inceleyen Bilgin  ve  ark  (7);  62  erişkin  iskeletinin  16’sında  (%  25.8)  çürük  diş 

saptamışlardır. Toplam 297 sürekli dişin 44’ünün (%14,8) çürük olduğu görülmüştür. 

Paleolitik  çağda  çürük  diş  sayısının  düşük  olmasının  sebebi,  insanların  avcılık  ve 

toplayıcılıkla beslenmeleri  ile açıklanmaktadır. Mezolitik çağda az da olsa artış gösteren diş 

çürüğü,  neolitik  çağda  insanların  tarım  ve  yoğun  karbonhidrat  beslenmesine  geçmeleri  ile 

birlikte  artış  göstermiştir  (16‐18).  Bununla  birlikte,  onbinlerce  yıl  toprak  altında  kalmış 

dişlerde  çeşitli  hasarlar  oluşmuş  olabileceği  de  göz  ardı  edilmemelidir. Humus  asiditesinin 

yüksek olduğu yer altı ortamlarda kalan iskeletlerde dişin boyun bölgesindeki sement dokusu 

üzerinde post‐mortem “ölüm sonrası” yalancı çürükler gelişebilir. Bazı toprak altı canlılarının 

salgılarının  da  yalancı  çürüğe  neden  oldukları  bilinmektedir  (2,17).   Günümüzde  ise  insan 

dişlerinde çürük sıklığının %98 civarında olduğu bilinmektedir (19).  

Aşınma:  Tarih  öncesi  insan  buluntularının  incelenmesinde,  çürükten  sonraki  ikinci 

önemli  dental  problemin  aşınma  olduğu  görülmüştür. Aşınma;  “çiğneme  sırasında  dişlerin 

birbirine  sürtünmeleri  ve  bu  arada  çiğnenen  gıda  içindeki  sert  cisimlerin  yol  açtığı  tahrip 

sonucu diş minesinin giderek eksilmesi” şeklinde tanımlanmaktadır (15,19). İki bileşeni vardır. 

Atrisyon, dişlerin birbirine  sürtünmesi  ile oluşan  aşınmayı, Abrazyon  ise  yabancı  cisimlerin 

sürtünmesi  ile oluşan aşınmayı  ifade eder. Önceleri yalnızca, karşıt dişlerin birbirine değen 

çiğneyici  yüzlerinde oluşan  aşınma  zamanla  komşu dişlerin  ara  yüzlerinde de ortaya  çıkar. 

Genç bireylerdeki ara yüz değim noktaları, yaşlılarda ara yüz değim alanlarına dönüşür.    

Besinlerin  sertliği,  kum  ve  toprak  ile  karışmış  olması  ve  tahılların  taş  havanlarda 

öğütülmüş olması, aşınmanın sebepleri olarak gösterilebilir. 

Çayönü toplumuna ait ön dişlerin kesici kenar ve ön yüzündeki aşınmalar, bu dişlerin 

beslenme dışı amaçlar için de kullanılmış olabileceklerini düşündürmüştür (2,8).  

Page 4: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

4Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler 

“pulpa  iltihapları” ve apikal paradontitisler “kök ucu  iltihapları”’nın oluşturduğu diş abseleri 

de,  paleostomatolojinin  önemli  hastalıklarındandır.  Apseli  diş  oranı,  Bilgin  ve  ark.  (7) 

tarafından  yakınçağ  Erzurum  yerleşkesi  buluntularında %5.7, Özbek  (8)  tarafından Çayönü 

yerleşkesi  buluntularında  %  30.4  olarak  hesaplanmıştır.  Apsenin  en  çok  üst  6  numaralı 

dişlerde görüldüğü saptanmıştır.    

Dişeti  iltihabı: Yaşam boyunca dişler üzerinde birikmiş olan diş taşları, post‐mortem 

dönemde aynen kalır. Dental antropolojide diş  taşları, Brothwell  şemasına göre hafif, orta, 

belirgin ve çok belirgin olarak dört sınıfta değerlendirilir (16). Çoğunlukla diş taşları ile paralel 

gelişen  bir  başka  hastalık  ise  periodontitis  “dişeti  iltihabı”’dir.  Çok  eski  buluntularda  bile 

yaygındır.  Dişi  tutan  çevre  kemik  dokusunun  kaybı  ile  karakterizedir  (20).  Erzurum 

yerleşkesindeki büyük azıların yanak yüzünde hafif oranda diş taşına rastlanmış, dişeti iltihabı 

oranı %11.6  (%5.3 hafif, %6.3 orta) olarak hesaplanmıştır  (7). Çayönü  toplumundaki dişeti 

iltihabı oranı ise % 28.5 olarak bildirilmiştir (8).  

Hipoplazi:  İnsan  buluntularında  çürük  ile  karıştırılabilecek  bir  başka  diş  hastalığı, 

hipoplazidir.  Mine  dokusunun  kötü  kalitede  oluşması  şeklinde  tanımlanabilir.  Mine 

yüzeyinde  çukurlar  ya da oluklar  şeklinde  görünür  (21).  Sıklığı;  Erzurum  toplumunda %10, 

Çayönü  toplumunda  ise %  8.1  olarak  hesaplanmıştır  (7,8). MÖ  6.  Bine  tarihlenen  Tepecik 

(Elazığ) buluntularında  ise 478 süt ve sürekli diş  incelenmiş, hipoplazi sıklığı süreklü dişlerde 

%56.4, süt dişlerinde  ise %63.6 olarak hesap edilmiştir (22). Hipoplazinin farklı toplumlarda 

değişen sıklıkta ortaya çıkması, beslenme bozuklukları ve sistemik hastalıklarla ilişki olasılığını 

düşündürmektedir. 

Ante‐mortem  diş  kaybı:  Çürük,  kırık,  diş  özü  ve  dişeti  iltihapları  ve  apseler  gibi 

hastalıklar  yüzünden  dönemin  insanlarının  çok  fazla  ağrı  çekmiş  olduklarını  ve  bu 

zorlamaların insanları tedavi yöntemi keşfetmeye itmiş olduğunu tahmin etmek güç değildir. 

Bilinen en eski diş tedavisi ise diş çekimi’dir. İnsan buluntularında yaygın olarak gözlenebilen 

ante‐mortem diş kayıpları, eski  insanların kendi dişlerini ya da başkalarının dişlerini çekmiş 

olabileceklerini  göstermektedir. Antemortem  diş  kaybı  yüzdesi  Erzurum  toplumunda %32, 

Çayönü Toplumunda  ise %25 olarak hesaplanmıştır. En sık olarak kaybedilen dişlerin birinci 

büyük azılar, en seyrek kaybedilen dişlerin ise köpek dişleri olduğu görülmüştür (7,8). 

Muğan  (14),  neolitik  dönemde  diş  tedavisi  ile  ilgili  üç  tip  uygulama  yapılmış 

olabileceğini tahmin etmektedir. Bunlar; parmakla kavrayarak diş çekmek, ağrıyı kesebileceği 

Page 5: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

5umulan bazı bitkileri  çiğnemek  (ya da  çiğnetmek)  ve  çürük diş  kovuklarını  çakıl  taşı  ya da 

boynuz tozu ile doldurmak. Yazarın bu tahminleri oldukça akla yakın gibi görünmekle birlikte, 

bilimsel  kanıtlara  dayanmadığından  tahminden  öteye  geçememekte,  diş  tedavisi 

uygulamalarına  işaret  eden  en  eski  buluntular  ise  günümüzden  5000  yıl  öncesine 

tarihlenmektedir. 

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Page 6: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

6

 2                        SÜMER ‐ BABİL ‐ ASUR  

Günümüz  uygarlığının  ilk  tohumlarının  atıldığı,  küçük  insan  topluluklarının  avcılık‐

toplayıcılığa dayalı yaşam tarzını terk ederek tarıma dayalı yerleşik köy yaşantısına geçtikleri 

beş  ana merkezden  birinin Mezopotamya,  ve  özellikle  de  “Bereketli  Hilal”  olarak  bilinen 

bölge  olduğu  artık  genel  olarak  kabul  edilmektedir  (23).  Mezopotamya’da  “site‐devlet” 

biçiminde örgütlü ve iyi yapılanmış merkezi yönetimler oluşturmayı başaran ilk kültür Sumer 

kültürüdür. Bölge daha sonraları sırası  ile Babil ve Asur devletleri tarafından  işgal edilmiştir. 

Buluntulardan  birbirine  kaynaşmış  oldukları  anlaşılan  bu  üç  kültürün,  dişhekimliği 

uygulamalarının tarihi açısından da aynı başlık altında incelenmesi daha yararlı olacaktır. 

Ünlü  Asur  kralı  Asurbanipal’in  MÖ  700’de  başkent  Ninova’da  yaptırmış  olduğu 

kütüphane, Mezopotamya tarihinin erken dönemlerini de içeren, çivi yazısı ile yazılı 100 bine 

yakın kil tabletin bir bölümünün günümüze ulaşmasını sağlamıştır. MÖ 1000 yıllarına ait bazı 

tabletlerde diş çürüğünden ve bu çürüğe neden olduğu düşünülen kurtlardan bahsedilmekte 

ve bu kurtlardan korunmayı sağlayacak dualar öğretilmektedir (14,24):  

“Evren Anu tarafından 

Yeryüzü, evren tarafından 

Akarsular, yeryüzü tarafından 

Dereler, akarsular tarafından 

Bataklıklar, dereler tarafından 

Ve küçük kurt, bataklıklar tarafından 

Yaratıldıktan sonra, Küçük kurt ağlaya sızlaya 

Tanrı Şamaş’ın huzuruna vardı 

Yaşlı gözlerle dedi ki: 

“Bana vereceğin besin ne ola? 

Page 7: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

7İncirle kayısı senin ola. 

Bunlar ne ki benim için? 

İncirle kayısı ha! 

Bırak da hiç olmazsa  

Dişle dişeti arasına sokulayım 

Azı dişlerinin içine yerleşeyim.” 

“Mademki böyle dedin ey küçük kurt, 

Katretsin seni toprak ana 

O kudretli eliyle…” 

“Mayalanmış  arpa  suyu  ile  karıştırılmış  yağ,  bu  dizeler üç  kere  yinelenerek  ağrıyan 

dişin üzerine sürülecek.”  

 

Dualar ve sihirler dışında çeşitli hastalıklara iyi gelen 250 kadar bitkisel formül “drog” 

tarif  edilmekte;  bunların  yenerek,  çiğnenerek  ya  da  topikal  yol  (sürülerek)  ile  kullanılması 

tavsiye edilmektedir. Bununla birlikte, diş ağrısı ile ilgili herhangi bir cerrahi uygulamadan söz 

edilmemektedir. 

Babil’de astroloji  çok gelişmişti. Doğadaki her olayın gökyüzünde yazılı olduğuna ve 

değiştirilemeyeceğine  inanılırdı.  Bu  “Gökyüzü  Kitabı”’nda  yaşayan  tüm  varlıkların  günü, 

geleceği ve kaderi yazılı idi. Doğal olarak hastalık ve sağlık da bu bağlamda değerlendirilirdi. 

Babil  ve  Asur’da  tıp  ve  din  pratiğinin  iç  içe  olduğu  bilinmektedir  (14).  Bu  kültürlerde  tıp 

uygulayan  iki  kesim  bulunmakta  idi. Bunlardan  birincisi,  eğitimli  ve  yüksek  sınıfa  ait  saray 

büyücüleri  olup,  hekimlik  ve  din  adamlığı  özelliklerinin  ikisini  birden  taşırlardı.  Hastaları, 

günün  belli  saatlerinde  yaptıkları  ve  belli  sayıda  tekrarladıkları  büyülerle  iyileştirmeye 

çalışırlardı.  İkinci  grup  uygulayıcı  ise;  çıraklıktan  yetişen,  bitkisel  droglarla  semptomatik 

tedavi uygulayan, bazı cerrahi uygulamaları yapabilen kişilerdi. Bu hekimlerin uygulamalarını 

anlatan  26  kil  tablet  günümüze  ulaşmıştır.  Bu  tabletler,  “Büyücü  hastanın  evine  gittiği 

zaman…”  başlığını taşır. Hastalığın tanı ve tedavisini içermektedir. Örneğin, diş gıcırdatan bir 

hastanın tedavisi şöyledir: 

 

“Kırmızı toz ve ardıç meyvesi birlikte ezilir, dişler bu toz ile ovulur.” 

 

Aynı hastalığın büyü yolu ile tedavisi ise şöyledir: 

Page 8: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

“Bir  insan  kafatası,  renkli  yün  bir  örtü  ile  örtülmüş  bir  iskemle  üzerine 

konur. Üç gün boyunca sabah ve akşam birer kurban kesilir. Büyü yedi kez 

tekrarlanır. Hasta, kafatasını yedi ayrı zamanda yedişer kez öper.” 

 

İkinci  grubun  daha  başarılı  olması  nedeni  ile  zaman  içinde  yöntemleri  yaygınlık 

kazandı ve büyücüler arasında da yaygınlaştı. Bu tabletlerden birinde, dişler ile ilgili 16 reçete 

bulunmaktadır.  Üç  sütun  halinde  düzenlenmiş  olan  tabletin  birinci  sütunu  ilaç  olarak 

kullanılacak  maddeyi,  ikinci  sütun  endikasyonu,  üçüncü  sütun  ise  uygulama  şeklini  tarif 

etmektedir (12): 

 

Erkek pillu bitkisi 

 

Diş ağrısı  Dişe uygulayın 

Topraktan  çıkarıldıktan  sonra  güneşe 

gösterilmeyen keçi boynuzu ağacı kökü 

Diş kurdu  Dişe uygulayın 

Topraktan  çıkarıldıktan  sonra  güneşe 

gösterilmeyen deve dikeni kökü 

Hastalıklı diş  Kurutup  toz  haline  getirin,  yağ  ile 

karıştırıp dişe uygulayın 

Kasnı otu sakızı (Galbanum)  Sallanan diş 

 

Dişe uygulayın 

Şap, nane ve aromatik turu  Diş temizliği  Yemeklerden önce dişleri temizleyin 

 

Yine  Babil  dönemine  (MÖ  2250)  ait  bir  başka  tablette  ise,  diş  çürüğünün  neden 

olduğu ağrı için bir formül bulunmaktadır. Buna göre; 

 

“Banotu  (Hyosycamus  Niger)  tohumları  ezilerek  toz  haline  getirilir, 

mastika  ile  karıştırılarak  macun  haline  getirilir  ve  çürük  kavitesine 

yerleştirilir.” 

 

Tıp uygulayıcılarının din adamlarından ve  tıbbi pratiklerin dini pratiklerden ayrılması 

ise,  “Hammurabi  Kanunları”’nda  belgelenmiştir.  Hekimler  ile  hastaların  karşılıklı 

sorumlulukları Hammurabi Kanunlarında ayrıntılı olarak tarif edilmektedir. MÖ 2200 yılarına 

ait  olan  kanunların  yazılı  olduğu  tabletler  1901  yılında  Susa  harabelerinde  bulunmuştur. 

2,25m  yükseklikteki  bir  dikilitaş  üzerine  çivi  yazısı  ile  yazılı  olan  bu  yasalar  282  paragraf 

Page 9: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

9içermektedir  ve  hekimin  toplumsal  sorumluluklarını  tarif  eden  ilk  yasalardır. Örneğin  282. 

yasa, hastanın ölümüne neden olan ya da apse drenajı  sırasında hastayı kör eden hekimin 

ellerinin  kesilmesini  öngörür.  Buna  karşılık  olarak  cerrahi  uygulamanın  başarılı  olması  10 

şekel (1 şekel: 8,4gr) gümüş  ile ödüllendirilir. Dişlere verilen önem  ise bazı yasalarda açıkça 

görülmektedir. Örneğin: 

 

196. Eğer kişi kendisi ile aynı sınıftaki bir kişinin gözüne zarar verirse, aynı 

zarar onun gözüne de verilir. 

198.  Eğer  kişi  kendisinden  daha  aşağı  sınıftaki  bir  kişinin  gözüne  zarar 

verirse, 505gr gümüş öder. 

200. Eğer kişi kendisi ile aynı sınıftaki bir kişinin dişine zarar verirse, onun 

da dişi çekilir. 

201.  Eğer  kişi  kendisinden  daha  aşağı  sınıftaki  bir  kişinin  dişine  zarar 

verirse 166gr gümüş öder. 

 

Yukarıdaki maddelerden, bir dişe bir gözün üçte biri kadar tazminat bedeli saptanmış 

olması dikkat çekmektedir. 

Eski Mezopotamya’da tıp uygulayıcıları, ayın uğursuz sayılan 7.,14.,19., ve 21. günleri 

çalışmazlardı. Diş tedavisi uyguladığı bilinen en eski Mezopotamya hekimi, MÖ 2400’de, Kral 

Gudea döneminde yaşamış olan “Dio‐Edinmugi”’dir. Günümüzde Louvre müzesinde bulunan 

bir monogram, bu hekimin diş çekimi yaptığını belgelemektedir. Mühürü ele geçirilmiş olan 

bir diğer eski Mezopotamya hekimi ise, MÖ 2100 yıllarında yaşamış olan “Urlugaledinna”’dır. 

Bu dönemde ağız ve diş  temizliğine önem verildiği  iki ayrı kanıttan anlaşılmaktadır. 

Bunlardan birincisi, altın ve gümüş kürdanlardır. İkincisi ise bir diş macunu formülüdür: 

 

“Eğer  bir  kişinin  dişleri  sararmışsa  akad  tuzu,  çamsakızı, mısır  anasonu 

ezilerek karıştırılır  ve dişler ovulur. Bal,  şarap  ve yağ karıştırılarak dişler 

çalkalanır ve gargara yapılır.” 

 

 

Page 10: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

10

 3                                 ANTİK MISIR 

 

M.Ö. 3000 yılları civarında Nil nehri çevresindeki verimli düzlüklerde ortaya çıkan ve 

başkenti Memphis  olan Mısır  İmparatorluğu; merkezi  otoriteye  sahip,  iyi  örgütlenmiş  ve 

düzenli bir devlet olarak, en eski yazılı dökümanlara sahiptir. M.Ö. 2780’de yaşamış olduğu 

tahmin  edilen  “İmhotep”,  bilinen  en  eski  hekimdir.  Kendinden  sonrakiler  tarafından  tıp 

tanrısı olarak  Eski Mısır pantheon’una  yerleştirilmiştir.  Eski  krallık döneminde  (M.Ö. 2664‐

2155),  tıbbın  gelişmiş  ve  örgütlü  bir  meslek  kolu  olduğu  bilinmektedir.  Giza  piramitleri 

yakınlarındaki  kazılarda  ortaya  çıkarılan  hekim  mezarlarından,  hekimlerin  o  dönemdeki 

uygulamaları,  çalışma  şartları  ve  sosyal  durumları  hakkında  bilgi  sağlanmıştır.  “Hekim” 

sözcüğünün  hiyeroglif  yazısında  yatay  bir  ok  ve  bir  yağ  kavanozu  ile  gösterildiği  ve  “sinu” 

şeklinde  telaffuz  edildiği;  ayrıca  hekimler  arasında  “Baş  Hekim,  Bölge  Hekimi  ve  Yüksek 

Hekim” şeklinde bir hiyerarşi bulunduğu öğrenilmiştir (12). Pers’lere ait bazı belgeler ise Eski 

Mısır’da hekimlerin tıp okullarında yetiştirildiğini belirtmektedir (25). 

Heredotos, M.Ö. 5. yy Mısırındaki tıp uygulamasını şöyle anlatmaktadır: 

 

“Tıp onlar arasında ayrı bölümler halinde uygulanmaktadır. Her hekim bir 

tek hastalığın  tedavisi  ile uğraşır. Böylelikle ülke hekimlerle dolup  taşar. 

Göz, diş, baş, barsak ve iç hastalıkların tedavisi ile ayrı hekimler ilgilenir.” 

 

Tarif  edilen  bu  uzmanlaşmanın  yalnız  bu  yüzyıla  has  olduğunu  ve  daha  önceki 

dönemlerde  olmadığını  savunan  tarihçiler  bulunmakla  birlikte,  yalnız  diş  ile  ilgilenen 

hekimlerin her zaman mevcut olduğu genel olarak kabul görmektedir. Mısır kültüründe diş 

sağlığı ile uğraşan hekimler diğer hekimlerden farklı olarak göz ve yatay fildişi ile gösterilir ve 

sinu adını kullanmazlardı (12).  

Page 11: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

11 

Diş  tedavisinde  uzmanlaştığı  bilinen  ilk  hekim  “Hesi‐Re”’dir.  Bu  kişiye  ait  belgeler, 

“Kral Zoser” (M.Ö. 2600)’e ait olan “Basamaklı piramit”’te bulunmuştur. Belgeler beş ahşap 

levhadan  ibarettir. Hesi‐Re’nin kabartma resmini ve 13 ünvanını  içermektedir. Ünvanlardan 

bazıları, “Hekimlerin ve Diş Hekimlerinin  Şefi”, “Kraliyet Kayıtlarının Yöneticisi” ve “Krallığın 

Bekçisi”’dir. 

Eski Mısır uygarlığında ağız ve diş temizliğine özel bir önem verildiği, kahvaltı  ile ağız 

ve diş temizliğinin ayrılmaz bir bütün olarak algılandığı hatta yüksek sınıftan Mısırlıların yalnız 

saç ve diş bakımı  ile uğraşan özel hizmetçileri bulunduğu “Grapow” tarafından bildirilmiştir 

(12). Yalnız  soylu ailelere hizmet eden  ve  “dişçilik”  sanatı  ile uğraşan bir meslek  kolundan 

Heredotos’da  söz  eder.  Bu  kişilerin,  sycamore  (Frenk  çınarı)  ağacından  yonttukları  yapay 

dişleri keten iplik ya da altın ve gümüş tellerle boşluğa komşu dişlere bağladıklarını anlatır.  

Yazılı  ve  resimli  dokümanlarda  ağız  ve  dişler  ile  ilgili  herhangi  bir  tanımlamaya 

rastlanmamıştır.  Ağız,  vücudun  “giriş  deliği”  olarak  tanımlanmış,  dişler  uzun  ve  sivri 

resmedilmiş, mandibula ise “çiğneme kemiği” olarak adlandırılmıştır. Bu noktadan hareketle 

Mısırlıların anatomiye ilgi göstermedikleri düşünülebilir. Mumyalama sanatında bu denli ileri 

gitmiş olan bir uygarlığın anatomiye böylesine ilgisiz kalmış olması şaşırtıcıdır. Bazı tarihçiler, 

mumyalama  işlemini  eğitimsiz  cahil  zenaatkarların  yapması  nedeni  ile  Mısırlıların 

mumyalama  çalışmalarından  tıbbi  bir  bilgi  elde  edemediklerini  savunmaktadır  (12).  Eski 

Mısırda MÖ 3. yy’dan  sonraki Ptolome’ler döneminde  insan diseksiyosu yapılabilmiş ancak 

bu  dönem  çok  uzun  sürmemiştir.  Bununla  birlikte  Eski  Mısır  hekimleri  Mezopotamyalı 

meslektaşlarından  daha  ileri  düzeyde  idiler  ve  dolaşım  sisteminin merkezinin  “metu”  yani 

kalp olduğunu biliyorlardı. Hastalıkların tanısı için ise; bakma, elleme, dinleme, dışkı ve idrar 

kontrolü gibi usuller kullanırlardı. Gıda artıklarının kanda “vedihu” olarak adlandırdıkları bir 

kalıntıya  neden  olduğunu  ve  bunun  hastalık  yapma  potansiyeli  bulunduğuna  inanırlardı. 

Tedavi  yaklaşımı  genel  olarak  bu  riskli  vedihu’nun  vücuttan  atılması  esasına  dayalı 

olduğundan;  ishal oluşturma,  idrar söktürme,  lavman, hacamat, terletme, balgam çıkartma, 

dağlama,  friksiyon  ve banyo  yöntemlerinden  yararlanırlardı. Eski Mısır  tedavi uygulamaları 

dinsel, büyüsel ve drog tedavisi olarak üç türdü. Dinsel tedavilerde rüyalardan ve telkinden, 

büyü  tedavisinde büyücülerin özel  ritüeller  ile hazırladıkları muska  ve nazarlıklardan, drog 

tedavisinde  ise, çeşitli bitkisel, hayvansal ve madensel droglardan yararlanılırdı. Bu droglar 

hastaya  infüzyonlar,  kaşeler, macunlar,  fitil,  gargara,  tütsü  ve  pomatlar  olarak  uygulanırdı 

Page 12: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

12(25). Antik Mısır uygarlığındaki tıbbi uygulamalar hakkındaki bilgilerimiz, bazı papirus’lerden 

kaynaklanmaktadır. 

 

Ebers Papirusları: 1872’de George Ebers tarafından Thebes’te bulunmuş olup, Leipzig 

Üniversitesinde  korunmaktadır.  M.Ö.  3700  ile  1500  arası  dönemi  içeren  21m  boyunda 

anonim bir eserdir. Genellikle  iç hastalıklar  ile  ilgilidir. Organlara göre bölümlere ayrılmıştır. 

Hastalıklara ait 700 tedavi yöntemini, çeşitli ilaçların formülü ile kullanım şekillerini tarif eder. 

Dişeti  iltihapları, pulpa  iltihapları, diş  ağrıları  ve  aşınmalar  gibi diş hastalıkları hakkında da 

birçok  bilgi  içermektedir.  Tedaviler  genellikle  yakılar,  bitki  özleri  ve  çiğneme  tabletleri 

şeklindedir. Örneğin, dişleri güçlendirmek için aşağıdaki formül önerilmektedir: 

 

“Öğütülmüş kayatuzu, aşıboyası ve bal birer ölçü karıştırılır ve karışım dişe 

basınçla uygulanır.” 

 

Diş absesi için önerilen beş ayrı formülden biri ise şöyledir: 

 

“İnek  sütü,  taze  hurma  ve  baklagil  tohumu  birer  ölçü  karıştırılarak  açık 

havada  bir  gece  bekletilerek  çiğ  ile  nemlendirilir.  Karışım  yutulmadan 

çiğnenip tükürülerek kullanılır.” 

 

Hearst  Papirusları:  Phoebe  Hearst  tarafından  bulunan  ve  günümüzde  California 

Üniversitesinde  korunmakta  olan  bu  papiruslar  ilk  kez  1905’de  Reisner  tarafından 

incelenmiştir. Ebers Papiruslarına benzer şekilde yüzlerce tedavi  içermekle birlikte daha geç 

bir döneme aittir ve önerilen tedaviler Ebers papirusundakilerin benzeridir. 

 

Edwin Smith Papirusları: Luxor’da 1862’de Edwin Smith tarafından bulunmuş olan bu 

papiruslar  günümüzde  Brooklyn Müzesindedir.  4,68m  uzunluğunda  olup  her  iki  yüzü  de 

yazılıdır.  Kafatası  hasarlarından  omurga  hasarlarına  kadar  48  olgu  üzerinde  travmatik  ve 

cerrahi sorunlar irdelenmektedir. Kısa olgu sunumlarından oluşmaktadır. Her olguda kısa bir 

başlıktan  sonra  tanı  özetlenmiş,  sonuç  ise;  “tedavi  edilebilir  bir  hastalık”,  “tedavi  için 

uğraşılması  gereken  bir  hastalık”  ya  da  “tedavi  edilemez  bir  hastalık”  şeklinde  ifade 

edilmiştir. Tarif edilen olgular arasında ağız bölgesi ile ilgili olanlar şunlardır: 

Page 13: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

13 

Olgu 15. Maksilla (üst çene) ve zigoma (elmacık kemiği) bölgesinde kemik delinmesi. 

Olgu 16. Maksilla ve zigoma bölgesinde kemik çatlağı. 

Olgu 17. Maksilla ve zigoma bölgesinde karışık kemik kırığı. 

Olgu 24. Mandibula (alt çene) kırığı. 

Olgu 25. Mandibula çıkığı. 

Olgu 26. Üst dudakta yara. 

Olgu 27. Çenede yarık şeklinde yara. 

 

Anlatılan bilgiler arasında kas,  tendon ve  ligamentler  ile alt çene kasları ve bunların 

temporal kemiğe bağlanma şekilleri de bulunmaktadır. Olgu 25, yerinden çıkan mandibulanın 

yerleştirilmesi işlemini şöyle açıklamaktadır: 

 

“Başparmağını ağız  içine,  ramus’un bittiği yere, diğer dört parmağını da 

ağız dışına hastanın  çenesinin altına  yerleştir  ve  çeneyi aşağı  ve arkaya 

doğru it.” 

 

Bu uygulama modern tıp’ta hala uygulanmakta olan ve “Hipokrat manevrası” olarak 

bilinen  bir  uygulamadır.  Eski  Yunan  hekimlerinin  bilgilerinin  kaynağını  göstermektedir. 

Papirus’un kırığa yaklaşımı şöyledir: 

 

“Çenesi kırık kişiyi muayene ederken kırığı el  ile bulun ve parmaklarınızla 

yerine yerleştirin. Kırık üzerinde açık yara varsa kanama durmaz ve yüksek 

ateş görülür. Bu hastalık tedavi edilemez.” 

 

Edwin Smith papiruslarında dişler  ile  ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Bu üç 

papirus dışında, “Chester Beatty Koleksiyonu” (MÖ1200), “Berlin Tıbbi Papirusu” (MÖ 1300) 

ve “Londra Tıbbi Papirusu” (MÖ1350) adı ile bilinen belgeler, medikal bilgi içermekle birlikte 

dişlerle ilgili değildirler.  

Eski  Mısır  uygarlığından  kalan  tıbbi  buluntular  yalnız  yazılı  dokümanlardan  ibaret 

değildir. İnsan kalıntıları da aynı şekilde zengin bilgi kaynağıdır. Anılan dönemde uygulanmış 

diş tedavileri ile ilgili bilgi veren buluntulardan bazıları şunlardır: 

Page 14: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

14Örnek  1. Giza  piramidi  yakınlarında Hermann  Junker  tarafından  bulunmuş  olan  bu 

parça, M.Ö.  2500’e  tarihlenmekte  olup,  birbirine  altın  bir  tel  ile  bağlanmış  olan  47  ve  48 

no’lu dişlerden  ibarettir. Aşınma sonucu pulpası  (diş özü) açılmış olan 48 no’lu dişin, pulpa 

hasarı  sonucu  sekonder  gelişen  apikal  paradontitis  (kök  ucu  iltihabı)  nedeni  ile mobilite 

(sallanma)’sinin  arttığı  tahmin  edilebilir.  Buluntuyu Weinberger’den  aktaran  Efeoğlu  (12) 

dişin mobilitesini kök rezorbsiyonu  (erimesi)’na bağlamakla birlikte, köklerin rezorbe kökler 

mi,  yoksa  apeksifikasyonu  (kök  oluşumu)  tamamlanmamış  dişler  mi  olduğu 

anlaşılamamaktadır. Sebebi her ne olursa olsun, örnekten anlaşıldığı kadarı  ile  sallanan bir 

dişin  hareketliliği,  sağlıklı  olan  komşusuna  splintlenerek  tedavinin  gerçekleştirilmiş  olduğu 

kesindir. Dişler üzerinde diş taşı bulunmasına rağmen tel üzerinde taş bulunmaması yazarlar 

arasında  şüphe oluşturmuşsa da,  işlemin birey hayatta  iken ağız  içinde yapılmış olduğu ve 

tedavi gören dişlerin bir süre bu şekilde kullanılmış olduğu genel olarak kabul görmektedir. 

Örnek 2. El‐Qatta  (Kahirenin  kuzeybatısı)’da  Farid  tarafından bulunmuş olan örnek, 

birbirine  altın  tel  ile bağlı  11,12  ve  13 no’lu dişlerden oluşmaktadır.  13 no,  çift  kat  tel  ile 

bağlıdır. 11 no  arayüz  ve  labialinde  telin  sıkıca oturabileceği bir oluk hazırlanmıştır. 12 no 

üzerinde diş taşı bulunmaktadır. 11 no’daki ucu kopuk olan splint’in, şimdi eksik olan 21 no’lu 

dişe bağlandığı tahmin edilebilir. 

Tarif  edilen  bu  iki  örneğin  her  ikisi  de  IV.  ve  V.  Krallık  (MÖ  2614‐2181)  dönemine 

tarihlenmekle  birlikte,  bir  benzerleri  daha  bulunamamıştır.  Aristokrat  mumyalarındaki 

incelemelerde pek çok dental problem saptanmış olmakla birlikte herhangi bir tedavi girişimi 

belirtisine rastlanmamıştır. Anılan altın splintlerin tıbbi mi yoksa kozmetik gereksinimden mi 

doğduğu henüz bilinmemektedir.  

 Örnek  3. M.Ö.  2900‐2750’ye  tarihlenen  erkek mandibulası  aşırı  ve  yaygın  aşınma 

göstermektedir. Birinci büyükazı oklüzalinde pulpa açılmıştır. Mandibulanın bukkal yüzünde 

ise,  birinci  büyükazı  mezyal  kökü  hizasında,  yaklaşık  2,5mm  çaplı  ve  birbirinden  3mm 

uzaklıkta  iki delik bulunmaktadır. Alveol kemiği kenar kristasının yaklaşık 5mm apikalindeki 

bu delikler kemik  içindeki bir boşluğa ulaşmaktadır. Deliklerin tam yuvarlak ve keskin sınırlı 

olmaları,  patolojik  bir  süreç  sonucu  oluşmadıklarını,  bir  tür  delgi  ve  insan  eli  ile 

oluşturulduklarını  göstermektedir.  Eski  Mısırlıların  bu  tür  delgileri  çeşitli  amaçlar  için 

kullanmakta  oldukları  da  bilinmektedir.  Bu  abse  drenajı  uygulamasının  başka  benzerine 

rastlanmamıştır. Bu kültürde diş çürüğü çok seyrek olmakla birlikte, aşınma nedeni ile oluşan 

pulpa  açılmaları,  iltihabi  kök  ucu  değişiklikleri  ve  kist’ler  sıktır.  Diştaşı,  çürük  ve  abse 

Page 15: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

15sıklığının,  aristokrat  kesime  ait  insan buluntularında,  yoksul  kesimden daha  yüksek olduğu 

dikkat çekmiştir. (12) 

 

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Page 16: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

16

             4                                        FENİKE 

 

Mezopotamya ve Mısır kültürlerinin etkisi altındaki bu ara bölgede diş tedavisi ile ilgili 

ilk buluntu Fenike uygarlığına aittir. Gaillardot tarafından 1862’de Sidon (Sayda, Lübnan)’da 

bulunmuş olan ve MÖ 4.yy’a tarihlenen piyes, bir kadın üst çene parçasıdır. Çekilmiş olan 21 

ve  22  no’lu  dişler  yerine  başka  bir  bireye  ait  olan  dişler,  altın  bir  tel  ile  kaninler  arası 

bölgedeki  dişlere  bağlanmıştır.  Böylece  hastanın  protetik  tedavisinin  başarı  ile 

gerçekleştirilmiş olduğu anlaşılmaktadır  (12). Aynı mezarlıktan ele geçen  ikinci buluntu  ise, 

ön  altı dişin  altın  tel  ile birbirine bağlanmış olduğu bir mandibuladır.  Splint üzerindeki diş 

taşları,  uygulamanın  yaşayan  bireyde  ağız  içinde  uygulandığını  ve  bireyin  ölümüne  kadar 

geçen sürede kullanıldığını göstermektedir (12). 

Musevi kutsal kitabı Eski Ahit’te, sağlık ve sanitasyon (vücut temizliği)’la ilgili öneriler 

bulunmaktadır.  Talmud’da  bir  kamışın  ince  dilimlere  ayrılması  ve  her  bir  parçanın  ucu 

dövülüp  liflendirilerek  diş  temizliğinde  kullanılması  tavsiye  edilmiştir.  Ayrıca  diş  güzelliğini 

öven  cümlelere  de  rastlanabilir.  Bunda Mısır  ve  Babil  tıbbının  etkisi  söz  konusu  olabilir. 

Bununla birlikte, göç eden bir kavim olan Museviler, tıp pratiğinin yayılmasını sağlamışlardır 

(14). 

 

 

  

 

 

Page 17: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

17

 5                                         HİTİT 

 

Önceleri  tıp  tarihi Grek uygarlığı  ile başlatılıyordu. Ancak bugün  tıbbın  temellerinin, 

onlardan  daha  önce Mısır  ve Mezopotamya'da  atıldığı  bilinmektedir. Anadolu  topraklarını 

askeri  ve  siyasi  bir  güç  altında  toplayan  ilk  toplum  ise  Hititlerdir.  Hititlerin  Anadolu'da 

kurduğu büyük uygarlık  içinde,  farklı kültürlerin etkileri görülür. Hititler sağlık sahasında da 

diğer  uygarlıklardaki  tıbbi  gelişmelerden  etkilenmişlerdir.  Hititler  döneminde  Anadolu'da 

gelişen tıbbi faaliyetler ve hekimlik hakkında bilgi veren belgeler henüz yeterli değildir. Ancak 

eldeki  belgeler  ışığında,  Hititlerde  de  Mısır  ve  Mezopotamya'daki  gibi  gelişmiş  tıbbi 

faaliyetlerin  olduğu  anlaşılmaktadır.  Hitit  tıbbı  ve  ilaçları  hakkındaki  bilgilerimiz,  Hititlerin 

merkezi  Hattuşa'da  (Boğazköy)  bulunmuş  olan  arşivindeki  tabletlere  dayanmaktadır.  Bu 

arşivde ele geçen tıbbi metinlerin büyük kısmı Akkadcadır, bir kısmı ise Akkadcadan Hititçeye 

tercüme edilmiştir. Tıp  ile  ilgili bu  tabletlerin başında hastalığın  ismi verilir ya da özellikleri 

belirtilir  ve  hasta  organlar  sayılır.  Sonra  da  bunları  iyileştirmek  için  kullanılacak  ilaçlar  ve 

bunların  hazırlanış  şekilleri  verilir.  Bu  ilaçların  büyük  bir  kısmının  bitkisel  droglardan  elde 

edildiği  görülür. Hititlere  ait,  "anatomi  kitabı"  niteliğinde bir  tablet  ele  geçmemiş  olmakla 

birlikte,   rituellerde geçen ve vücut organlarıyla  ilgili olan bazı terimlerden,  insan anatomisi 

hakkındaki  bilgi  sahibi  oldukları  anlaşılmıştır.  Hititler  devrinde  Anadolu'da  görülen 

hastalıkların  en  kötüsü,  kitle  halinde  ölümlere  yol  açtığı  bilinen  ve  “henkan”  denilen 

hastalıktır. Bu hastalığın veba, kolera veya  tifo gibi bir salgın hastalık olduğu sanılmaktadır. 

Anadolu'da  zaman  zaman  uzun  süren  kıtlıkların  ve  salgınların  olduğu  bilinmektedir. 

Murşili'nin veba dualarından, vebanın o devirlerde Hatti ülkesini perişan ettiğini anlamak güç 

değildir. Vebanın ortadan  kaldırılabilmesi  için hemen her  yolun denendiği  anlaşılmaktadır. 

Veba duasından anlaşıldığı kadarıyla Murşili vebanın sebebini babasının döneminde yapılan 

haksızlık  ve  kötülüklere  bağlar  ve  babası  1.  Şuppiluliuma'nın  yaptığı  haksızlıklar  yüzünden 

Page 18: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

18tanrıların kızarak, tüm ülkeye böyle büyük bir ceza verdiklerini ifade eder. Hitit toplumunda, 

hastalıklara sebep olduğu düşünülen faktörlerin başında tanrıların ihmal edilmesi veya onlara 

karşı  işlenen  suç  ve  günahlar,  bedeni  ve  ruhi  kirlilik,  mağaralar,  düdenler  ve  yer 

çatlaklarından  çıkarak  insanları  kötü biçimde etkileyen birtakım  kötü  güçler, ölü  ruhlarının 

huzursuz  edilmesi  ve  kara büyü bulunmaktadır.  Tedavi usulleri  ise üç  grupta  incelenebilir. 

Bunlar, dini tedavi, büyü tedavisi ve droglar kullanılarak yapılan tedavidir. Hastalığın bir tanrı 

ya da başka bir güç tarafından verildiğine inanılıyorsa, hastalığı tedavi etmenin yolu, hastalık 

sebebi olduğu düşünülen güçlere  yalvarmak, dua etmek  ya da  kurban  sunmaktır. Anadolu 

yarımadasında  bu  inanış  ve  uygulama,  Hippocrates’a  kadar  sürmüştür.  Büyü  rituelleri, 

kötülüklerin keçi, koyun, fare, boğa, eşek gibi hayvanlara majik olarak geçirilmesine dayanır. 

İnsanın hasta olan kısımlarına, hayvanın kesilen uzuvları yerleştirilerek,  insandaki hastalığın 

hayvanın  bu  organlarına  geçeceği  düşünülür.  Hitit  tıbbında  büyünün  yanısıra  droglarla 

tedavinin  de  önemli  bir  yeri  vardır.  İlaç  yapımında  kullanılan  droglar  organik  (bitkisel  ve 

hayvansal)  ve  anorganik  (mineraller  v.b.) menşelidirler.  Bitkiler,  insanlar  tarafından  tedavi 

amacıyla kullanılan ilk ilaçlardır. İnsanoğlu, zamanla edindiği tecrübeler sonucunda, bitkilerin 

tedavi edici özellikleri olduğunu keşfetmiştir. Anadolu, iklim ve toprak özellikleri bakımından, 

üzerinde her  tür bitkinin yetiştirilebildiği verimli  topraklara  sahiptir. Florası  zengin olan bir 

yerde  ikamet  ettikleri  için,  Hititlerin  de  bu  bitkilerden  ilaç  olarak  faydalanmış  olmaları 

doğaldır. Hitit  tabletlerinde  geçen  bitkiler  arasında,  bugün  Anadolu'da  halen  tıbbi  amaçla 

kullanılan “adamotu, banotu, haşhaş, mazı, mersin, meyan kökü, safran” gibi bitkiler de yer 

alır.  Tabletlerde,  nebati  drogların  yanısıra,  birtakım  hayvansal  ve  madeni  droglar  da 

geçmektedir.  İlaç  reçetelerinde  geçen  ilaçların  bir  kısmını  ise  dışardan  (Mezopotamya  ve 

Mısır'dan) ithal etmişlerdir.  

Hititçede  "hekim"  sözcüğünü  karşılayan  sözcükler  yabancı  dillerden  Hititçeye 

girmiştir. Sümercede "hekim" anlamına gelen LÚA.ZU ve   "falcı, büyücü" anlamlarına gelen 

AZU  kelimesi  de  Hitit  tabletlerinde  geçmektedir.  Sümercede  LÚA.ZU  ile  LÚAZU  farklı  iki 

terimdir.  Akkadcadaki  karşılıkları  da  bunu  gösterir.  LÚA.ZU'nun  Akkadca  karşılığı  ASU, 

LÚAZU'nun ise BARU'dur. LÚA.ZU "hekim", LÚAZU ise "falcı, kurban bakıcısı, kahin" manasına 

gelir. Her iki kelimenin de Hititçede kullanılmış olması, Hitit hekimlerinin sadece büyü temelli 

tedavi  uygulamadığını  gösterir.  Kaynaklarda  SALA.ZU'ya  da  rastlanmıştır.  SAL  "kadın" 

anlamına geldiği  için, Hititler döneminde kadın hekimlerin de görev yaptığı anlaşılmaktadır. 

KUB  XXX  42  I  8  ve  devamındaki  satırlarda,  Hurrili  bir  “sala.zu”  yani  kadın  hekim    olan 

Page 19: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

19Azzari'nin, düşman saldırılarına karşı bir sıvı  ile ordu komutanını, atları ve savaş arabalarını, 

ordudaki  askerleri  ve  diğer  savaş  malzemelerini  yağlayarak  majik  bir  şekilde  koruduğu 

anlatılır. Eldeki az sayıda belge, Hitit toplumunda kadın hekimlere de başvurulduğunu, ancak 

bunların tıbbi müdaheleden çok, majik işlemler uyguladıklarını göstermektedir.  

Eski  yakın doğu'da, bir  saray  ve  tapınağa bağlı olarak  çalışan uzman  zanaatkarların 

arasında  hekimler  de  yer  almaktaydı.  Bu  hekimler  başka  tapınaklar  ya  da  saraylarda  da 

görevlendirilir  ve  orada  bir  süre  kaldıktan  sonra,  tekrar  eski  yerlerine  geri  dönerlerdi. 

Metinlerdeki  ifadelerde,  bu  hekimlerin  geri  dönüşleri  ve  kalış  süreleriyle  ilgili  sıkı  kaideler 

getirilmiş  olmasından,  bulundukları  ülkeler  için  çok  değerli  ve  önemli  oldukları 

anlaşılmaktadır. Bu hekimlerin daha ziyade Mısır ve Babil'den Hatti topraklarına gönderildiği 

bilinmektedir. Hititler  bu  yabancı  hekimlere  büyük  değer  vermişlerdir.  Yabancı  hekimlerin 

dışında  tabletlerde  isimleri  geçen Hititli hekimler de bulunmaktadır. Bunlardan  “Hutupi  ve 

Akiya”,  Hatti  ülkesinin  en meşhur  hekimlerinden  olup,  saray  halkını  iyileştirme  yetkisine 

sahiptiler. Hitit hekimlerini,  sadece  saraydaki hekimlerle  sınırlamamak  gerekir. Ayrıca Hitit 

ülkesinde,  halkın  tedavisiyle  meşgul  olan  pek  çok  hekim  de  vardır.  Ancak  Hitit  devlet 

arşivindeki  tabletlerde  geçmediği  için  bu  halk  hekimlerinin  isimleri  bilinmemektedir.  

Hititler hekimleri aralarında usta‐çırak ilişkisi ve iyi yapılandırılmış bir hiyerarşinin bulunduğu; 

tabletlerde  anılan UGULA  LÚA.ZU  (yönetici  hekim,  hekimlerin  idarecisi), GAL  LÚ.MESA.ZU 

(hekimlerin  en  büyüğü,  şef  hekim),  LÚA.ZU  SAG  (başhekim),  LÚA.ZU  TUR  KAB.ZU.ZU 

(yardımcı‐talebe‐küçük  hekim)  gibi  unvanlardan  anlaşılmaktadır.  Hititlerde  gelişmiş  tıbbi 

tedavi  metotları  yoktur;  ancak  tıbbi  faaliyetlerin  temelinde  bulunan  araştırıcı  zihniyet 

mevcuttur  (26). Boğazköy’de bulunan Hitit  tabletleri, diş  ile  ilgili  tedavilerin hukuki ve mali 

yönü, sözgelimi tedavi ücretleri ile ilgilidir.  

 

  

 

 

 

 

Page 20: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

20

 6                                  İON ve GREK 

 

Grek  kültürü,  bilim  ve  sanatın  birçok  alanında  olduğu  gibi  tıpta  da, Mezopotamya, 

Mısır  ve Anadolu’daki  öncellerinin mirası  üzerine  kuruludur.  Eski  Ege Uygarlığı M.Ö.  3000 

yıllarında, Ege adalarının Akdeniz'in doğu kıyılarında yaşayan ırklar tarafından fethedilmesiyle 

başladı. Grek’ler,  İndo‐Germen’lerin MÖ 2000 ve 700 yılları arasında Balkan yarımadasının 

güneyine doğru yaptıkları sürekli akınlar ve göçler sırasında ortaya çıkmışlardır. Yerli Giritlileri 

ve İonia’lıları iterek önce Ege adalarına, sonra da sırası ile Balkan yarımadasının güney ucuna 

ve Batı Anadolu’ya yayılarak yerleşmiş, Batı Akdeniz ve Doğu Karadeniz’de ticaret kolonileri 

kurmuşlardır.  

Helenistik kültürün, Ege denizinin her iki kıyısına egemen olmasından önceki dönemin 

tıp uygulaması, Homeros tarafından anlatılmaktadır: 

 

“Hekim, pek çok yaşama değer bir varlıktır. Yaralardan okları çıkarmada 

ve açılan bu yaraları bitkisel merhemlerle iyileştirmede eşi yoktur."  

 

İlyada’da  ise;  ok  ve  ciritlerin  çıkarılmasından,  bandajlamadan,  kompreslerden, 

kanamayı  durdurmadan,  yaraları  balmumuyla  iyileştirme  yöntemlerinden,  bitkisel  özlerle 

yapılan ilaçlar ve yaralıyı hayata döndürmede yararlanılan şarap ve diğer sıvılardan söz eder. 

Homeros'un  devrinde  tıbbın  büyüye  dayanmadığı,  uzmanlar  tarafından  uygulanan, 

karşılığında para kazanılan bağımsız bir disiplin olduğu görülmekle birlikte, zaman içinde Grek 

kültürü  üzerindeki  doğu  etkisi  arttı,  tıp  da  ruhanileşti. Homeros'dan  sonraki  edebi  eserler 

incelendiğinde; büyü, kötü ruhlar, kahinler ve kehanetle  ilgili konulara göndermelerle yüklü 

oldukları  görülür.  Bu  dönemde  Grek  tanrılarının  çoğu  şifa  verici  özellikleriyle  anılmaya 

başlandı. Apollo, Artemis, Athena ve Afrodit'in yanı sıra yer altı tanrıları da hastalıkları tedavi 

Page 21: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

21edebilmekte  veya  önleyebilmekteydiler.  Aesculapius  mezhebi  de  bu  tanrılardan  birine 

tapınmayla gelişmiş olabilir. Çünkü sembolü olan yılan yer altı güçlerinin eski bir simgesidir. 

Ayrıca yılan, Anadolu'daki Sami kabileleri arasında  şifa  tanrısının kutsal  işareti olarak kabul 

edilirdi. Yaklaşık MÖ 770 yıllarında,  ilk “Aesculapius mabetleri”  inşa edildi. Zamanla sayıları 

300'ü aştı. Genellikle ormanlara, su kaynaklarına, madensel özelliklere ve harika manzaralara 

sahip olan güzel topraklar üzerine yapılmış olan bu tapınakların en ünlüleri Epidarius, Knidos, 

Kos, Atina, Bergama ve Cyrene'dedir (26). 

Grek  kültürünün  hastaneleri  olan  ve  Apollon’un  oğlu  sağlık  tanrısı  “Aesculapius”’a 

adanmış  bulunan  Aesculapius  mabetlerinde  tedavi  yöntemi,  Hitit  ve  Mezopotamya 

kültürlerindeki  gibi  dua  ve  telkin  idi.  Banyo  ve  oruç  esaslarına  dayanırdı.  Yıkanıp 

temizlendikten sonra sunağa yaklaşan ve törenle tövbe eden hastalar en iç bölgeye “abaton” 

alınırlardı. Burada battaniyelere sarılı olarak koyun postları üzerine uzanır, oruç tutmaktan ve 

uyku  ilaçlarından  yorgun  düşmüş  olarak  uyurlardı.  Hastalar  uyur  uyumaz  rahipler  kutsal 

yılanlarla birlikte hastalar arasında dolaşırdı. Uyandıklarında her hastanın rüyasını anlatması 

istenir,  bir  rahip  rüyayı  yorumlar  ve  uygun  tedaviye  karar  verirdi.  Hastanın  iyileşmemesi 

durumunda rahipler, hastanın ya kendisine söylenenleri  tam olarak yerine getirmediğini ya 

da tedaviye inancı olmadığını söylerlerdi.  

Zaman  ilerledikçe  sorgulayıcı  bir  düşünce  sistemi  gelişmesi,  doğa  ve  insanın 

sorgulanması,  ilk filozofların aynı zamanda biyolog ve tabiat bilimci olmalarının etkisi  ile tıp 

uygulayıcıları da dinsel  tedavi  yöntemlerinden  gittikçe uzaklaşmaya başladılar.  Zaten  rahip 

olmayanların  uyguladıkları  tedavi  yöntemleri  en  eski  devirlerden  beri  tapınak  sistemiyle 

beraber uygulanıyordu. MÖ 6. yy’dan itibaren tıp profesyonel bir kimlik kazandı. Yeni eğitim 

görmüş  öğrenciler,  okullarının  saygınlığı  göz  önüne  alınarak  kendilerine  verilen  çalışma 

ehliyetini almak için konseye başvururlardı. Pratisyenler para karşılığında hasta kabul edebilir 

ve bir muayenehane açabilirlerdi. (26).  

Güney İtalya’daki Croton kasabasında bulunan “Greko‐İtalik Tıp Okulu”, “Pythagoras” 

(MÖ  580‐489)  tarafından  kurulmuştur  ve  bilimsel  tıbbın  temelini  oluştur.  Bu  okulun 

öğrencileri,  ustalarına  bağlı  kalacaklarına  ve  deneyimi  olmayanlara  özel  bilgilerini 

açıklamayacaklarına yemin ederlerdi. Pythagoras’tan önce tabiatüstü bir örtüyle perdelenmiş 

olan hastalık kavramı, Pythagoras’ın öğretileri sayesinde bilimin ışığı ile aydınlandı. 

Greko‐İtalik tıp okulu’nun öğrencilerinden “Alcmaeon”, "Doğa Üzerine” adlı kitabında, 

hastalıkları  doğaüstü  güçlere  başvurmadan  önleme  ve  iyileştirme  yolları  önermiştir.  Buna 

Page 22: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

22göre sağlık; sıcak ve soğuk, ıslak ve kuru, tatlı ve ekşi gibi temel karşıtlıklara dayanmaktaydı. 

Hastalığın sebebi bu dengelerdeki bozukluklardı. 

Aynı  okuldan  “Empedocles”  (M.Ö.  500‐430)  ise,  dünyayı  meydana  getiren  dört 

element bulunduğuna,  insan vücudu da dahil olmak üzere her  şeyin kökeninin;  toprak,  su, 

ateş  ve  hava  olduğuna,  bunlar  arasındaki  dengenin  bozulmasının  hastalıklara  neden 

olduğuna inanırdı.  

Greko‐İtalik okul bu şekilde gelişirken, Kuzey Afrika'da, Cyrene'de, Knidos'ta, Rodos ve 

Kos’da  başka  tıp  okulları  açılmaya  başladı.  Buralarda  öğretim,  tanı  ve  muayeneye 

dayanmaktadır.  Kos  okulu’nun  kurucusu,  İstanköy’lü  “Hippocrates”  (MÖ  460‐377)  tıbbın 

din’den  ayrılmasını  sağladı.  Hippocrates’in  prensipleri,  aradan  geçen  2500  yıla  rağmen 

günümüzde bile geçerliliğini korumaktadır: 

Önce, zarar verme. 

Ağrıyı dindir. 

Yaşam kısa, sanat uzun, fırsat kaçıcı, deneyim kararsız, karar zordur. 

Hekimin görevi nadiren  iyileştirmek, çok kere ağrıyı dindirmek,  fakat her  zaman 

teselli etmektir. 

Susan cahil, cahillerin filozofudur (14). 

Hippocrates’in  tıp eğitimi akıl  ve deneysel  yönteme dayalı  idi. Hippocrates ekolüne 

göre  bir  hastalık  incelendiğinde  yalnız  semptomların  (belirtilerin)  ortadan  kaldırılması 

yetmez.  Etiyolojisinin  (sebebinin)  de  anlaşılması  gerekir.  Tedavi  buna  göre  saptanır.  Bu 

ekolde  fizyopatoloji vücut sıvılarının “humor” dengesine bağlıdır. “Humoral patoloji” olarak 

bilinen  bu  yaklaşım,  bedenin  dört  temel  sıvısı  bulunduğunu,  bu  sıvıların  kan,  balgam  sarı 

safra ve siyah safra olduğunu öngörür. Kan, sıcak ve nemli’dir. Balgam, soğuk ve nemli, sarı 

safra sıcak ve kuru, kara safra ise soğuk ve kuru’dur. Aynı yy’ın filozof‐hekim’i “Empedocles”, 

evrenin  yapısını  oluşturan  dört  temel  element’ten  hava’nın  vücutta  kan  şeklinde,  su’yun 

balgam  şeklinde, ateş’in  sarı  safra  şeklinde,  toprağın  ise  siyah  safra  şeklinde bulunduğunu 

varsaymıştır. Humoral  patoloji  kavramı  tıp  dünyasındaki  egemenliğini,  Rudolf Wirchow’un 

hücresel patoloji kavramını tanıttığı 1858 yılına kadar sürdürmüştür. 

Hippocrates’in eserlerinde ağız hastalıkları ayrıca ele alınmayıp, hastalıkların ağızdaki 

belirtileri  olarak  düşünülmüştür.  Hippocrates’in  dişlere  en  ilginç  yaklaşımı,  onları 

günümüzdeki sisteme çok benzer bir şekilde numaralandırmış olmasıdır: 

 

Page 23: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

23“Ön  dişlerden  sayıldığında  5.  dişin  ikişer  çift  halinde  dört  kökü  vardır. 

Köklerin uçları sanki komşu dişin köküymüş gibi  içe eğiktir. Üçüncü dişte 

diğerlerine oranla daha sık apse oluşur. Uyku sırasında oraya çıkan koyu 

burun  akıntısı  ve  ağrının  nedeni  genellikle  bu  diştir.  Bu  dişte  çürük 

oluşabilir  ancak  5.  dişte  çürüme  olasılığı  daha  fazladır.  Beşinci  dişin 

ortasında bir, öne yakın kısmında iki çıkıntı bulunur. Yedinci dişin ise kalın 

sonlanan tek bir kökü vardır.” 

 

Hippocrates’in  numaralamaya  lateral  kesicilerden  başladığı  ve  “ön  diş”  olarak 

adlandırdığı santral kesicileri numaralamadığı görülmektedir. Yazıda 7 no’lu diş olarak geçen 

diş 3. büyük azıdır ve Hippocrates’in başka yazılarında “akıl veren diş” olarak anılmaktadır. 

İnsanın gelişimi ise şöyle anlatılmaktadır: 

 

“Gelişim  kafatası  ve  çenelerden  başlar.  Dişler  diğer  kemiklerden  daha 

serttir. Dişlerin gelişimi, çocuk daha ana karnında  iken başlar.  İlk gelişen 

dişler  7  yaşında  iken  dökülmeye  başlar.  Ancak  bazı  dişler  daha  erken 

dökülebilir. Tüm kemikler arasında yalnız çene kemiklerinde damar vardır. 

Buy nedenle çene kemiklerinde beslenme diğer kemiklerden daha iyidir.” 

 

Hippocrates  çürüğün  oluşumunda  iki  endojen  (huy  ve  mukus)  ve  bir  de  eksojen 

(beslenme) faktör olduğunu belirtmiş, “diş kurdu” kavramına yer vermemiştir. 

Hippocrates  ekolü  tedavi  işlemleri  kolay  ve  lokal  girişimlerdir.  Sallanan  dişlerin 

günümüzün modern  davyelerine  benzeyen  kerpetenler  olan  “odontagra”  ve  “rizagra”  ile 

çekilmesi  tarif  edilmiştir.  Sallanmayan  dişlerin  çekimi  uygun  görülmez.  Bunun  yerine 

mukus’un kurutulması için dağlama önerilir. Dil kenarında inatçı yaraları olan bireylerin kırık 

dişi olup olmadığının  iyice araştırılması önerilir. Bu yaklaşım günümüzde de geçerlidir. Çene 

kırıkları ve  çıkıkları,  “Articulatio”,  “Eklemler” kitabında anlatılmıştır. Total  (tam) ve parsiyel 

(kısmi)  alt  çene  kırıkları  ayrı  ayrı değerlendirilir. Kırık parçalar bir  araya  getirildikten  sonra 

dişlerin  birbirine  altın  tel  ile  bağlanması  tavsiye  edilmiştir.  Bu  uygulama  da  günümüz 

uygulamasına paraleldir. 

Hippocrates,  çene  ucu  kırıklarını  anlatırken,  burada  bir  symphis  (kaynaşma  yeri) 

olduğu yanılgısına düşmüştür. Bazı  tarihçiler bu yanılgıyı  insan diseksiyo’su  (kadavra açma) 

Page 24: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

24yapamamış olmasına ve yalnız hayvan kadavralarda çalışmış olmasına bağlamalarına rağmen 

Hippocrates’in sağlam bir insan mandibulası görmemiş olması olasılığı azdır.  

“Corpus  Hippocraticum”  adı  ile  bilinen  Hippocrates  külliyatı,  çoğu  öğrencileri, 

yardımcıları  ve  ardılları  tarafından  yazılmış  yüzden  fazla  kitaptan  oluşmaktadır.  Meslek 

ahlakına  önem  vermiş  olan  Hipocrates’in  andı,  küçük  değişikliklerle  hala  geçerlidir.  Andın 

orijinalinin çevirisi, Uzluk’a göre şöyledir: 

 

“ Hekim Apollon, Aesculapius, Hygia, Panacea ve bütün tanrı ve tanrıçalar 

adına and içerim, onları tanık tutarım ki; bu andımı, verdiğim sözü, gücüm 

kuvvetim yettiği kadar yerine getireceğim. 

Bu sanatta ustamı babam gibi tanıyacağım. Rızkımı onunla paylaşacağım. 

Paraya  ihtiyacı  olursa  kesemi  onunla  bölüşeceğim. Onun  ailesini  kardeş 

bileceğim. Öğrenmek  istedikleri  takdirde  onun  çocuklarına bu  sanatı bir 

ücret ya da senet almaksızın öğreteceğim. Reçetelerin örneklerini, ağızdan 

bilgileri,  başka  dersleri  evlatlarıma,  ustamın  çocuklarına,  hekim  andı 

içenlere öğreteceğim. Bunlardan başka kimseye öğretmeyeceğim. Gücüm 

yettiği  kadar  tedavimi  hiçbir  zaman  kötülük  için  değil,  yardım  için 

kullanacağım. Benden  zehir  isteyene onu  vermeyeceğim gibi bu hareket 

tarzını  tavsiye  bile  etmeyeceğim.  Bunun  gibi,  gebe  bir  kadına  çocuk 

düşürmesi  için  ilaç  vermeyeceğim.  Fakat  hayatımı,  sanatımı  tertemiz 

şekilde kullanacağım. 

Bıçağımı, mesanesinde taş bulunan muzdariplerde bile kullanmayacağım. 

Bunun  için  yerimi  ehline  terk  edeceğim.  Hangi  evce  girersem  gireyim 

hastaya  yardım  için  gireceğim.  Kasıtlı  olan  bütün  kötülüklerden 

kaçınacağım.  İster  hür  ister  köle  olsun  erkeklerin,    kadınların  vücudunu 

kötüye kullanmaktan sakınacağım. Gerek sanatımın icrası sırasında, gerek 

sanatımın dışında  insanlarla  ilişkide  iken etrafımda olup bitenleri, görüp 

işittiklerimi bir sır olarak saklayacağım, kimseye açmayacağım. 

Binaenaleyh  bu  andımı  yerine  getirirsem,  verdiğim  sözden  dönmezsem, 

bütün  hayatım  süresince,  sanatım  için  insanlar  arasında  iyi  ad 

kazanacağım. Yeminimden dönersem bunun zıddına uğrayayım.” (12). 

 

Page 25: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

25Platon’un öğrencisi olan filozof‐hekim “Aristoteles”’in tıbba önemli katkıları olmuştur. 

Bu  katkılar;  zooloji,  karşılaştırmalı  anatomi,  fizyoloji  ve  stomatoloji  alanlarındadır.  Fakat 

Aristo’nun dişler  konusundaki  gözlemleri  yanılgılarla doludur. Erkeklerde  kadınlardan daha 

fazla  diş  bulunduğu,  fazla  dişi  olanların  daha  uzun  yaşadığı,  akıl  dişlerinin  bazı  bireylerde 

(özellikle  kadınlarda)  20  yaşından  daha  geç  (80  yaşına  kadar)  sürebildiği  ve  dişlerin  ömür 

boyu  uzamaya  devam  ettiği,  bu  yanılgılar  arasındadır.  Bununla  birlikte  “Mechanica”  adlı 

eserinde,  demirden  yapılmış  odontagra  “diş  kerpeteni”  ve  rizagra  “kök  kerpeteni” 

kullanılarak dişlerin kolayca çekilişini tarif etmiştir: 

 

“Doktorlar  dişleri  neden  yalnızca  parmakları  ile  değil  de  buna 

odontagra’nın ağırlığını da ekleyerek kolayca çekerler? Bunun sebebinin, 

dişin  parmaklar  arasından  odontagra’ya  oranla  daha  kolay  kaçması 

olduğu söylenebilir mi? Demir, dişin üzerinden, uçları yumuşak ve yuvarlak 

olan parmaklara oranla daha kolay kaçmayıp dişi de daha  iyi kavramaz 

mı?  Odontagra  iki  kaldıraçtan  oluşur.  Bu  iki  kaldıraç  sayesinde  dişi 

oynatmak daha kolaydır. Fakat bir kere kımıldadıktan sonra parmaklarla 

çekmek, alet ile çekmekten daha kolaydır.” 

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Page 26: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

26

 7                             ETRÜSK ve ROMA 

 

İndo‐Germen akınları MÖ 1000 yıllarında orta ve güney  İtalya’yı hedef aldı. Çok kısa 

bir süre sonra MÖ 800’de Asyalı Etrüskler Toscana’ya, Grekler de Kuzey  İtalya ve Sicilya’ya 

girdiler.  Etrüsk’ler  daha  sonraları  kuzeyde  Po,  güneyde  ise  Roma’ya  kadar  yayıldılar. 

Romalıların özgürlüklerini kazanarak devlet oluşturmaları ise MS500’e rastlar (12). 

Günümüzde  Etrüsk’lere  ait  herhangi  bir  tıbbi  belge  bulunmamaktadır.  Bununla 

birlikte  tıpta  çok  ileri olduklarına dair bazı buluntular  söz  konusudur. Bir Etrüsk kenti olan 

Veji’deki sağlık tapınağında, hastalıklarından kurtulmak  isteyen kişilerin ya da  iyileşmiş olan 

kişilerin  adak  olarak  tapınağa  bıraktıkları  tahmin  edilen,  pişmiş  topraktan  yapılmış  çeşitli 

organ  heykelleri  bulunmuştur.  Bu  toprak  heykel‐adak’lar  arasında  bir  diş  dizisi  de 

bulunmaktadır.  Aeschilus  bir  şiirinde  Etrüsk’leri  “Tıp  üreten  bir  kavim”  olarak  niteler. 

Mezarlardan çıkarılan insan buluntuları  ise, Etrüsk’lerin yalnız genel tıp değil diş tıbbında da 

ileri olduklarını göstermektedir: 

Örnek  1.  Kaninden  birinci  büyük  azıya  uzanan  bir  sabit  protezdir.  Birbirine 

lehimlenmiş dört altın tüpten oluşmaktadır. Birinci ve dördüncü tüpler, dayanak dişler olan 3 

ve 6 no’lu dişleri kavramaktadır. 2 ve 3. tüpler ise, şu anda yerinde bulunmayan ara gövdeleri 

perçin ile tutmaktadır. 

Örnek  2.  MÖ  600’e  tarihlenen  bu  buluntu,  çok  ince  bir  işçilik  sergilemektedir. 

Birbirine lehimlenmiş yedi halkadan oluşmaktadır. Halkalar dişetini tahriş etmeyecek şekilde 

konumlandırılmıştır. Eksik olan 11 ve 21 no’lu dişlerin yerine tek parça dana kemiğinden bir 

ara gövde perçinlenmiş, iki ayrı diş görüntüsü oluşturabilmek için kemiğin üzerine vertikal bir 

oluk  hazırlanmıştır.  Bazı  tarihçiler,  bu  parçanın  üretimi  sırasında  ölçü  alındığına  ve model 

hazırlandığına kesin gözü ile bakmaktadırlar. 

Page 27: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

27 Örnek 3. 4‐5mm genişliğinde altın  şerit dişleri  labial ve  lingualden  sarmaktadır. Diş 

aralarındaki  kısımlar  lehim  ile birleştirilmiştir. Ara bölmelerle birbirinden  ayrılmış olan beş 

bölümden üçü dayanak dişleri sarmakta, aradaki  iki bölmeye  ise eksik dişlerin yerine geçen 

çekilmiş  iki  insan  dişi  perçinlenmiştir.  Bu  “ara  gövde”’lerden  biri  yerinde  olmakla  birlikte 

diğeri yoktur. 

Örnek 4. 31 no’lu dişin eksikliğini  tamamlamak üzere hazırlanmış olan  sabit protez; 

42,41,32  ve  33  no’lu  dayanak  dişler  üzerindeki,  birbirine  lehim  ile  birleştirilmiş  birer  altın 

halkadan oluşmaktadır. Ara gövde altından hazırlanmıştır. 

Örnek 5. Uzel  (14) tarafından Salihli’de bulunmuş olan bu örnek, dayanak alt  lateral 

kesicilere  4‐5mm  genişliğinde  altın  bantlarla  tutturulmuş,  insan  ya  da  koyun  dişinden  ara 

gövdelerden oluşan eksiksiz bir örnektir. Üzerindeki diş taşı, köprünün bir süre kullanıldığının 

işaretidir.   

Yukarıda sayılan örneklerden anlaşıldığı kadarı ile Etrüsk’ler altını döverek ve keserek 

şekillendirebilecek,  lehim  ile  birleştirebilecek  bir  kuyumculuk  becerisine  sahiplerdi. 

Günümüzde  çeşitli  müzelerde  sergilenmekte  olan  mücevherleri  de  hala  hayranlık 

uyandırmaktadır.  

Etrüsklerin  geliştirmiş  oldukları  kuyumculuk  becerisi  ve  bunun  diş  tedavisine 

uyarlanması, kültürel bir kalıt olarak Etrüsklerden Romalılara geçmiştir. Teano’daki bir Roma 

mezarından  çıkarılmış  olan  ve  MÖ  300’e  tarihlenen  altın  sabit  protez  tamamen  Etrüsk 

tekniğini yansıtır. Romalıların Tıbbi bilgi ve becerilerinin atılım yapmasını sağlayan olay MÖ 

146’da Korinthos’u  işgal ederek buradaki hekimleri köle olarak memleketlerinde çalıştırmış 

olmalarıdır. Bu “köle hekim”’ler daha sonra özgürlüklerine kavuşmuş olmalarına rağmen ün 

kazandıkları Roma topraklarında çalışmayı sürdürmüşlerdir. Bu hekimlere Caesar tarafından 

Roma geleneklerine aykırı olarak vatandaşlık statüsü de verilmiştir. Grek hekimlerin Roma’da 

kazandıkları bu ün ve servet, daha sonra pek çok Grek hekimin Roma’ya göçmesine neden 

olmuştur.  Bunlardan  en  çok  tanınan  isim,  MÖ  124’de  Bursa’da  doğmuş  olan 

“Asclepiades”’tir. MÖ 91 yılında Roma’ya göç eden bu hekim basit ve akılcı uygulamaları  ile 

ünlüdür. Trakeostomi operasyonunu ilk kez tarif eden hekimdir.  

Roma’da, hem kamu, hem askeri ve hem de özel hekimlerin çalıştığı, bazılarının  ise 

yalnızca  ilaç hazırladığı bilinmektedir. Hekimlerin çalışma yeri  ise “Taberna Medicae” olarak 

bilinirdi. 

Page 28: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

28Birinci yy’da yaşayan Kilikia’lı “Dioscorides”’in Grekçe yazdığı beş ciltlik “De Materia 

Medica”, daha sonraları Arapça “Kitab‐el Haşayiş” ve Latince’ye de çevrilmiştir. Bu kitapta, 

cerrahi uygulamalarda uyuşturucu olarak adam otu ve afyon önerilmektedir (25).   

Dönemin tüm tıbbi bilgileri MS 1. yy’ın ilk yarısında, hekim olup olmadığı kesin olarak 

saptanamamış  olan  “Aulus  Celsus”  tarafından  “De  Re  Medicina”  adı  altında  bir  araya 

getirilmiştir. Bu kitaplardan sekizi günümüze ulaşmayı başarmıştır. Modern tıpta tarif edilen 

“iltihabın beş kardinal belirtisi”’nden dördü bu kitaplarda yer almaktadır. Bunlar, dolor (ağrı), 

tumor  (şişlik),  rubor  (kızarıklık),  calor  (ateş)’dur. Altıncı  kitabın 9. bölümünde  ise diş  ağrısı 

tarif edilmektedir: 

 

“Diş  ağrısı  en  kötü  ağrılar  arasındadır.  Hastalar  kesinlikle  şarap 

içmemelidir.  Başlangıçta  yemek  bile  yememelidir.  Daha  sonra  yumuşak 

besinler  dikkatlice  yenilebilir.  Çiğneme  esnasında  ağrıyan  dişi  tahriş 

etmemeye  dikkat  edilmelidir.  Ağrıyan  bölgeye  sıcak  su  buharı 

uygulanmalıdır.  Ayrıca  selvi  ağacından  elde  edilen  bir  merhem  yanak 

üzerinden sürüldükten sonra hastanın başı yün ile sarılmalıdır (12).” 

 

Celsus’un  cerrahi  kitabının  (7.  Cilt)  12.  bölümü  ise  cerrahi  girişim  gerektiren  ağız 

hastalıkları  ile  ilgilidir. Bu bölümde dişeti hastalığı nedeni  ile  sallanan dişlerin  çevresindeki 

dişlerin dağlanması  (kızgın demir  ile  yakılması)  tarif edilir. Çürük dişlerin hemen  çekiminin 

zorunlu  olmadığı  belirtilir.  Şifalı  bitki  ve  ilaçlarla  ağrının  hafifletilmesi  tavsiye  edilir.  Diş 

ağrısının  şiddetli olduğu durumlarda  yanağa  sıcak  lapa uygulaması  ve  ağız  içinde  sıcak  sıvı 

tutulması tavsiye edilir. Çekim ise ayrıntılı olarak tarif edilmiştir: 

 

“Eğer bir diş ağrıyorsa ve hiçbir ilaç ağrıyı azaltmadığından çekimine karar 

verildiyse; etrafındaki dişeti kazınarak dişten ayrılması sağlanır. Sonra da 

diş  sallanır.  Bu  işlem  diş  tamamen  gevşeyene  dek  sürdürülür.  Zira  sıkı 

tutunan bir dişi  çekmek  çok  tehlikelidir.  Sonra diş,  eğer mümkünse elle, 

olmuyorsa  odontagra  yardımı  ile  çıkarılır.  Ama  eğer  diş  çürümüşse, 

çekmeden  önce  içindeki  oyuk  keten  tiftiği  yada  kurşunla  düzgünce 

doldurulmalıdır ki çekerken parçalanmasın. Odontagra düz olarak yukarı 

çekilir.  Aksi  halde  diş  kökü  eğilip  zorlanırsa  dişin  tutunduğu  ince  kemik 

Page 29: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

29kırılabilir.  Bu  işlem  de  tehlikesiz  değildir.  Özellikle  kısa  köklü  dişlerde. 

Odontagra,  kökü  kısa  olan  dişleri  kavrayamaz,  o  zaman  da  dişetinin 

altındaki  kemiği  yakalar  ve  kırar.  Kemiğin  kırıldığı,  kanamanın  çok 

miktarda  olmasından  anlaşılır.  Bu  durumda  ayrılan  kemik  parçasını  bir 

sonda ile aramak ve Tenaculum ile çıkarmak gerekir.”  

 

İyice gevşetilmeden çekilen alt dişlerde çene kırığı, üst dişlerde ise göz hasarı riskinin 

artacağı belirtilir. Celsus’un eserlerinde ağızın yumuşak doku enfeksiyonları da açıklanmıştır. 

Apsenin, olgunlaşması beklenmeden hemen açılması tavsiye edilmiştir. “Ubi pus evacuatem, 

apse  her  neredeyse  boşaltılmalıdır”  deyimi,  günümüzde  de  geçerlidir.    Diş  kırıklarında  dil 

travmasına engel olmak amacı ile keskin kenarların törpülenmesi ve sallanan dişlerin komşu 

dişlere tel ile bağlanması tavsiye edilmiştir (12).  

Celsus, Hippocrates’ten  farklı olarak  alt  çeneyi,  tek parça olarak  tarif eder. Kırık  ve 

çıkık  tedavisinde  Hippocrates  ekolünü  izler.  Kırık  parçaların  parmak  yardımı  ile 

birleştirilmesinden sonra kırık hattına komşu dişlerin at kuyruğu kılı  ile bağlanmasını önerir. 

Alt çene çıkığında  ise Hippocrates’ten daha  ileri olarak hekimin parmaklarını keten bezi  ile 

sarmasını  ve  operasyondan  sonra  hastanın  birkaç  gün  yumuşak  besinlerle  beslenip 

konuşmamasını tavsiye eder. Bununla birlikte bazı önemli yanılgıları da vardır. Örneğin, kalıcı 

dişlerin, süt dişlerinin kökleri üzerinde geliştiğini, kron boyu ve kök boyu arasında ters orantı 

bulunduğunu,  eğri  kronlu  dişlerin  eğri  köklü,  düz  kronlu  dişlerin  düz  köklü  olduğunu 

zannetmiştir ve pulpa’nın varlığından habersizdir (12). 

Roma’nın, tıbbi konularda eser vermiş bir başka yazarı ise tarihçi  “Plinius”  (MS  23‐

79)’dir.  “Historia  Naturis‐  Doğa  Tarihi”  adlı  eserinde  diş  ağrısının  sebepleri  ve  tedavisi 

konusunu doğaüstü güçlere dayanarak açıklar. Ağız kokusunu önlemek için tuzlu su gargarası 

tavsiye  eder,  kürdan  olarak  akbaba  tüyü  yerine  oklu  kirpi  tüyü  ya  da  ada  tavşanı  kemiği 

tavsiye eder (12). 

MS  100’de  Roma’da  cerrahlık  yapmış  olan  Suriyeli  “Archigenes”,  diş  ağrısının 

sebebinin  dişin  içinde  olduğunu  fark  etmiş  ve  kendi  tasarladığı  bir  delgi  ile  dişi  çürüğün 

ortasından delerek tedavi etmiştir.  

Bergamalı “Galen” (130‐201); felsefe, matematik ve tıp okumuştur. Bir süre Bergama 

gladyatör  okulu’nun  cerahlığını  ve  Marcus  Aurelius’un  özel  hekimliğini  de  yapmış  olan 

Galen’in tıbbi bilgi dağarına katkıları büyüktür. Hayvan diseksiyoları yolu ile dolaşım sistemini 

Page 30: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

30büyük  oranda  çözmüş,  sadece  kanın  akciğerden  sonra  kalbe  geri  döndüğünü  fark 

edememiştir. Bu bilginin kazanılması, 1628’de Harvey  tarafından gerçekleştirilmiştir. Galen, 

dişleri  bir  tür  kemik  olarak  tanımlamıştır.  Onları  biçim  ve  işlevlerine  göre  sınıflandırmış 

olmakla  birlikte,  küçük  ve  büyük  azılar  arasındaki  farkı  sezememiştir.  Pulpadaki  sinirleri 

görmüş,  dişin  hissedebilme  becerisini  fark  etmiş  ve  ağrıyan  dişin  Archigenes  delgisi  ile 

delinmesinden  sonra  açılan  deliğe  ağrı  dindirici  ilaçlar  konulmasını  tavsiye  etmiştir.  Diş 

çekiminde kerpeten kullanımına taraftar olmayan Galen, dişin kaldıraç  ile gevşetilmesinden 

sonra elle çekilmesini önermiştir (12). 

Birinci  yy’da  yaşayan  ve  Claudius’un  özel  doktoru  olan  “Scribonius  Largus”  ise,  diş 

hastalıklarına  ve  çürüğe  neden  olan  diş  kurdunu  uzaklaştırmak  için  bir  tütsü  formülü 

hazırlamıştı.  “Hyosycamus  Niger  –Banotu”  tohumlarının  maden  kömürü  ateşinde 

tütsülenmesi  ile  çıkan dumanın ağızda  tutulması ve ağzın  sıcak  su  ile  çalkalanması yolu  ile 

kurtların çıkarılmasını önermişti.  

Roma’da  temizliğe  çok  önem  verildiği  bilinmektedir.  Diş  temizliği  için  ise,  kemik, 

yumurta  kabuğu  ya  da midye  kabuğu  yakılır,  elde  edilen  kül  bal  ile  karıştırılarak  dişlerin 

ovulmasında  kullanılırdı.  Rengi  bozuk  olan  dişler  ise,  “nitrum”  (sodyum  ya  da  potasyum 

karbonat) külü ile ovulurdu. 

Bu dönemde, yani 1. yy Roma’sında protez yapımının da ilerlemiş olduğuna dair bazı 

metinler bulunmaktadır. Bunlar, tıbbi metinler olmayıp, Martillis’in şiirleridir: 

 

“Her akşam dişlerini elbiselerin gibi çıkarıyorsun!” 

 

“Niçin bunun dişleri siyah, ötekininki kar gibi beyaz? 

 Bununkiler satın alma, ötekininki kendi dişleridir.” 

 

“Satın alınmış dişleri ve saçları kullanmaktan çekinmiyorsun Loelio! 

 Fakat gözün için ne yapacaksın? Ondan satmıyorlar ki!” 

 

“Agle güzel dişlerle çehresini güzelleştirirdi. 

 Zira fildişinden ve altından yapılmış dişler satın alırdı.”  

 

Page 31: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

31Buna  benzer  edebi  delillerin  çoğaltılması mümkündür.  Tibulle,  Propercer,  Juvenal, 

Cicero,  Celse  ve  Ovidius’ta  pek  çok  benzerleri  bulunmaktadır.  Bununla  birlikte  Roma’ya 

protez  yapımının  Etrüsklerden  geçtiğini  ve  1.  yy’dan  çok  daha  önce  Roma’da  protez 

yapıldığını Muğan (14) Brown’dan aktarmaktadır. Buna göre MÖ 45‐60 yıllarında yürürlükte 

olan Legilus’un XII levha kanunlarının 11. kanununa göre: 

 

“Altın diş ile ölü gömülmesi yasaktır.” 

 

Horace; Cornetto müzesinde bulunan, MÖ 35 yılından kalma  iki örnekten  söz eder. 

Bunların, berberler, kakmacılar ve mücevherciler  tarafından,  teller,  ipek  iplikler ve at kılları 

kullanılarak  yapıldığını  anlatır.  1.  ve  3.  yy’lar  arasında  Roma  dişçilik  sanatının  zirvesinde 

olduğu,  Pompei  buluntularından  anlaşılmaktadır.  Kazılarda  diş  tedavilerinde  kullanılan  pek 

çok  alet  ele  geçmiştir. Çene  cerrahisinde  frez  ve  trepan  kullanımı bu dönemde  “Cornelius 

Celes” tarafından tarif edilmiştir (14).  

Roma  İmparatorluğunun  bölünmesinden  sonra,  Doğu  Roma  yani  Byzantion,  bazı 

kişisel çabalar dışında  tıbbi olarak hiçbir  ilerleme göstermedi. “Gregorius”  (330‐390)’a göre 

Bizans’taki  en  yaygın  hastalıklar  romatizma,  veba,  cüzam,  akıl  ve  göz  hastalıklarıydı. Veba 

tanrının cezası, epilepsi ise kutsaldı.  

Julien’in özel hekimi olan Bergamalı “Oribasius” (325‐403) ise İskenderiye mezunu idi 

ve tıbba mistisizm karıştırmazdı. Yetmiş ciltlik bir tıp kitabı “Collectio Medicae” yazdı. Tükrük 

bezlerini ilk kez tarif etti. Kitabında dişhekimliği ile ilgili bilgiler de bulunmaktadır. 

“Alexander Trallianus”  (525‐606),  çekilecek dişin  çevresindeki dişetinin gülyağı,  şap, 

biber  ve mum  karışımı  ile ovulmasını, dişin parmakla  iyice  sallandıktan  sonra  kerpeten  ile 

çıkarılmasını yazmıştır.  

“Aetius”  (6.yy)’un  “Tetra  Biblion‐  Dört  Kitap”  adlı  eseri  ise;  K.B.B.,  göz  ve  diş 

hastalıkları  ile  ilgilidir.  Çürük  dişlerin  “galbanum‐  kasnı  otu”  sakızı  ya  da  balmumu  ile 

doldurulmasını,  olmazsa  çekimini  yazmış,  artı  dişlerin  çekimini  önermiş,  diş  ve  dişeti 

sinirlerinin üçüncü kafa çiftinden geldiğini fark etmiştir.  

“Paul d’Egine” (625‐690)’in yedi kitabından cerrahi ile ilgili olanı İslam dünyasında çok 

ün  kazanmış  ve  Arapçaya  çevrilmiştir.  “Epitome”  adlı  kitap,  dişeti  iltihabı  ile  tümörü 

arasındaki farkı anlatır. Diş taşlarının kazıyarak temizlenmesi gerektiğini, son öğünden sonra 

Page 32: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

32dişlerin mutlaka temizlenmesi gerektiğini ve dişlerin sert cisimleri kırmak için kullanılmaması 

gerektiğini anlatır. 

 

  

 

 

 

 

   

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Page 33: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

33

                                            8                                         HİNT 

 

Hint yarımadasına ilk yerleşimlerin MÖ 4. ve 3. binde olduğu tahmin edilmektedir. Bu 

ilk yerleşimcilerin esmer  tenli oldukları ve MÖ 1500’de gelen beyaz  tenli Ari’ler  tarafından 

işgal ve tutsak edildikleri, zamanla bu iki etnisitenin birbiri içinde asimile olduğu genel olarak 

kabul  görmektedir  (23). Hint  tıbbı  kronolojik  olarak  üç  devreye  ayrılarak  incelenmektedir. 

Bunlardan  birincisi  “Vedik  dönem”dir.  Sanskritçe’nin  en  eski  yazılı  belgeleri  olan 

“Veda”’lardan  (veda: bilgi)  sağlık  ile  ilgili olan  “Ayur Veda”  (sağlık bilgisi) belgelerinin esas 

alındığı,  hastalık  tanımları  ve  tedavi  planlarının  bu  temel  bilgi  üzerine  kurulduğu  bir  tıp 

uygulamasını içerir. Hint tıbbında vedik dönem MÖ 600’de sona erer. Bu dönemden 10.yy’a 

kadar  süren  dönem  ise  “Brahmanik  dönem”  olarak  bilinir.  Hint  tıbbının  doruğa  ulaştığı 

dönemdir.  Bu  çağdan  sonra  Hint  tıbbı  İslam  etkisi  altına  girmiştir.  “İslami  dönem”, 

günümüzün modern tıbbına kadar sürer.  

Dördüncü yy’a yani vedik döneme ait bazı  ilaç  tarifleri, betula ağacı kabuğuna yazılı 

olarak bulunmuştur. Örneğin: 

 

Gargara:  “Barringtonia  ağacı  özü  (diyare  ve  katarktta  da  kullanılır), 

hardal, Bengal biberi, zencefil, tuz.” 

Ağız‐burun‐soluk yolu iltihabı: “Asya dikeni üzümü özü, chaba biberi, uzun 

biber kabuğu; su  içinde ezilerek macun haline getirilir, kurutularak pastil 

yapılır. Ağızda eriterek kullanılır.”  

 

Brahmanik  dönemde  ise  cerrahi’nin  çok  ilerlemiş  olduğu  bilinmektedir.  Katarakt, 

tonsillektomi,  tümör  cerrahisi,  arter  cerrahisi,  apse  drenajı,  kırık  ve  çıkık  cerrahisi 

yapılabiliyor,  cilt dikişleri  için karınca başı kullanılıyordu. Bu dönemin en ünlü hekimleri ve 

Page 34: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

34ekol  kurucuları,  “Susruta”  (MÖ  5.yy)  ve  “Şaraka”  (1.yy)’dır.  Susruta,  6  bölümlük  “Susruta 

Samhita”  adlı  yapıtında  cerrahi,  anatomi,  dahiliye,  zehir  ve  panzehirler,  kulak  ve  göz 

hastalıklarını anlatarak 760 şifalı bitki  ismi sayar ve 100 den fazla cerrahi alet tarif eder. Bu 

kitapta ağız ve dişlerle  ilgili 67 hastalık  tarif edilmiştir. Bu hastalıkların önemli bir bölümü, 

çeşitli mukozaların aftöz ülserleri  ile  ilgilidir. Bu hastalıkların hacamat,  şifalı bitkiler ve bitki 

özleri, yağ ve bal  içeren macunlarla tedavisi tarif edilmiştir. Şaraka  ise, Susruta Samhita’nın 

bir  özeti  özelliğindedir.  Aynı  bilgiler  Susruta’dan  sonra  onun  ekolünü  sürdüren  

“Vagbhata”’nın  650’de  yazmış  olduğu  “Astangahridaya  Samhita”  adlı  eserinde  de 

anlatılmıştır. Brahmanik dönem Hint  tıbbında hastalıklar; nefes,  safra  ve mukus arasındaki 

denge ile açıklanmakta ve tedaviler de bu eksende planlanmaktadır. Bu yaklaşımın Eski Grek 

humoral patoloji  konseptine benzerliği,  iki  kültür  arasında etkileşim  ve  tıbbi bilgi  alışverişi 

olabileceğini  işaret  etmektedir  (12).  Dişeti  iltihabının  tüm  şekilleri  Susruta  tarafından 

açıklanmış,  tedavisi  için  ise;  emetikler  (kusturucu),  diareikler  (müshil),  hacamat  (kan 

çıkarma),  sülük  (Hirudo Medicinalis)  uygulaması  ya  da  şifalı  bitki  özleri,  yağ  ve  bal  esaslı 

macunlar  tavsiye edilmiştir. Vagbhata, çürük dişin  içini mum ve karamela  ile doldurduktan 

sonra  bu  dolgunun  dişin  içinde  iken  kızgın  bir metal  alet  ile  yakılmasını  ve  kavitenin  diş 

kurdunu  öldürecek  bitki  özleri  ile  doldurulmasını;  bunun  faydalı  olmadığı  durumlarda 

fistüllerin dağlanmasını ve ilgili dişin çekilmesini önerirken, Susruta üst çenedeki çekimlerden 

çekinir. Tehlikeli kanamalar, körlük, yüz felci ya da başka zararlar çıkabileceğini belirtir. Yalnız 

sallanan  dişlerin  çekimini  önerir.  Bu  çekimlerin,  modern  davyelere  benzeyen  özel  metal 

aletlerle  yapıldığı  da  bilinmektedir.  Susruta  Samhita’da  cerrahi  için  iki  tip metal  alet  tarif 

edilmektedir. Künt olanları  “yantra”,  keskin olanları  ise  “sastra” olarak  adlandırılmaktadır. 

Yüzbir  tip  yantra  bulunmaktadır  ve  bunlardan  biri  olan  “dantasenka”,  diş  çekimi  için 

kullanılan özel bir kerpeten’dir. Bu dönemde  tedavi amaçlı diş yüzeyi  temizliği  rutin olarak 

uygulanmış, bu amaca uygun, eşkenar dörtgen biçimli özel kazıyıcılar kullanılmıştır. Vagbhata 

dişlerin  sürme  bozukluklarını  çocuk  hastalıkları  bölümünde  incelemiştir.  Dişlerdeki  sürme 

bozuklukları ve diş hastalıklarının; yüksek ateş, diyare, bulantı, kusma, öksürük, kramp, göz 

kapağı püstülü ve yılancık gibi  semptom ve hastalıkların  sebebi olarak göstermiştir. Tedavi 

için bal  ile karıştırılmış Bengal biberi  tozunun ağız  içine  sürülmesini önermiştir. Ağız ve diş 

temizliğine önem vermiş, dişlerin her sabah ucu ezilerek liflendirilmiş bir dal parçası ile dişeti 

incitilmeden  temizlenmesini  önermiş,  dalın  uzunluğu  ve  kalınlığını  çok  detaylı  olarak  tarif 

etmiş, mevsime ve kullanacak kişinin mizacına göre farklı cins ağaç dalları önermiş, bazı dişeti 

Page 35: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

35hastalıklarında  fırçalamanın  uygun  almadığını  belirtmiş,  dilin  metal  aletlerle  kazınmasını 

tavsiye etmiş ve bir de diş macunu  formülü vermiştir. Macun; bal, yağ, Bengal biberi  tozu, 

tarçın,  zencefil ve  tuz’dan oluşmaktadır. Dişlerin  fırçalanmasından  sonra  ise  fındık yaprağı, 

kafurun,  kakule  ve  başka  bitkilerden  elde  edilen  bir  karışım  ile  ya  da  anason,  dereotu  ve 

mirra’nın beyaz şaraptaki solüsyonu ile gargara yapılması tavsiye edilmiştir (12,25,27).  

İslami  dönem  Hint  tıbbı’nın  en  önemli  eseri  “Ebu  Reyhan  Biruni”  (973‐1048)’nin 

yazdığı “Kitab‐al Saydala” adlı kitaptır. Biruni, Sultan Mahmud Gaznevi’nin saray hekimidir. 

Eseri ise farmakolojik ağırlıklıdır. Hint tıbbı hakkında şu notu düşmüştür: 

 

“Hintlilerde Hipokrat’ın tıbbi doktrinleri gibi kesin kurallar vardır. Hekimler 

bunlra son derece sadık kalırlar. Kendilerinden yenilik katmazlar. Hintliler, 

doğuda  ilim heyecanını duymuş tek millettir. Fakat metodları bizimkilere 

uymadığı gibi, din, dil ve gelenek farklerı nedeni ile batıya etkileri azdır.” 

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

          

Page 36: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

36

                                             9                                           ÇİN  

 

 Yasaları,  bilgi  dağarı  ve  gelenekleri  ile  Çin  kültürü  yaklaşık  4000  yıllık  bir  geçmişe 

sahiptir. Cenazenin  saygıdeğer  ve  kutsal olduğu bu  kültürde diseksiyo  yapılmamış olmakla 

birlikte, gerek genel gerekse diş tıbbı açısından diğer kültürlerden geri kalmadığı bilinir.  

Antik Çin tıbbının bilinen ilk ismi “Shenn‐Nung”’dur. MÖ 3217’de yazmış olduğu “Pen 

Tsau‐Tsiu” adlı farmakopede; afyon, ravent, akonit, kroton, demir, arsenik ve kükürt’ün tıbbi 

kullanımı  tarif  edilmiş;  bitkisel  ilaçların  etkisi  ise,  bikrinin  rengine  ve  şekline  göre  tarif 

edilmiştir. Diş hastalıklarına iyi gelen droglar; nar, ravent ve arsenik olarak belirtilmiştir. Antik 

Çin tıbbı hakkında sahip olduğumuz bilgilerin  ikinci kaynağı  ise “Wang Shu Ho”’dur. Bu eser 

1313’de  İlhanlı  (İran Moğolları) Han’larından Gazan Mahmud Han’ın  aynı  zamanda  hekim 

olan veziri  “Reşidüddin Hamedani” tarafından Çince’den Farsça’ya “Tansıkname‐i İlhani” adı 

ile çevrilmiştir.   

Antik  Çin’de  hastalıklar,  diğer  antik  uygarlıklarda  olduğu  gibi  humoral  patoloji  ile 

açıklanmıştır. “Yin” ve “Yang” adlı eril ve dişil ilkeler, tüm evreni yönettikleri gibi insan bedeni 

üzerinde de etkindi ve aralarındaki dengenin bozulması hastalıklara sebep oluyordu. Tanıda 

dile  önem  verilmiş,  dil  üzerinde  37  ayrı  bölge  tanımlanmış  ve  çeşitli  hastalıklarda  bu 

bölgelerde gözlemlenebilecek değişiklikler kaydedilmiştir.  

Tarih ile efsanenin karıştığı zamanların ünlü hükümdarı “Huang‐Ti” “Sarı İmparator”’a 

atfedilen “Nei Ching” yani “Tıp Yasası”; nar kökü, bıldırcın otu, ginseng, moxa, ravent kökü, 

yer  fesleğeni, kükürt, bazı hayvan organları ve hayvan salgı ya da dışkılarının  tedavi amaçlı 

kullanılışını tarif eder. Bu eserde ayrıca biri diş, diğeri ise dişeti hastalıkları ile ilgili iki bölüm 

bulunmaktadır. Bu bölümlerde diş ağrısına beyaz diş kurdunun neden olduğu yazılmış, çürük 

için  yarasa organları, diş beyazlatma  için öğütülmüş  yarasa dışkısı önerilmiş, dokuz  tip diş 

ağrısı tarif edilmiş, tedavi için gargaralar, masaj ve sarımsak hapı önerilmiştir: 

Page 37: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

37 

“Kızartılmış  sarımsak  dişler  arasında  ezilir,  yaban  turpu  tohumu  ile 

karıştırılır, insan sütü ile macun haline getirilir, hap yapılır ve hap ağrıyan 

dişin ters tarafındaki burun ya da kulak deliğine sokulur.” 

 

Nei Ching ağız hastalıklarını yangısal, yumuşak doku ve çürük olarak üçe ayırır. Ağız 

hastalıklarının  vücudun  sıcak/soğuk  dengesinin  bozulmasından  ileri  geldiği,  yangısal 

hastalıkların ise dişlerin sallanmasına neden olduğu belirtilir. Dişler iskelet sisteminin devamı 

gibi  düşünüldüğünden,  kemiğe  iyi  gelen  her  şeyin  dişe  de  iyi  geleceği  varsayılarak,  diş 

hastalıklarının tedavisinde geyik boynuzu önerilmiştir. Çürüğe neden olan küçük beyaz kurt 

için önerilen formül ise şöyledir: 

 

“Eşit miktarda arsenik ve houongtan karıştırılır. Sulandırılarak hap haline 

getirilir. Hap, ağrıyan diş üzerine konur ve hasta uymaya bırakılır.” 

 

Apsenin tarifi ise şöyledir: 

 

“Dişetinin belli bir noktasında zaman zaman ortaya çıkan apse komşu dişe 

ağrı verir. İçinden boşalan iltihap beyazdır.” 

 

İkinci  ve  3.  yy’larda  Çin’in  iki  ünlü  hekimi  “Hua‐Tu”  ve  “Chang‐Chung‐King”  idi. 

Splenektomi  ve  laparotomi  operasyonlarını  esrar  uygulaması  altında  yapan  Hua‐Tu, 

anestezi’nin  öncüsü  kabul  edilir.  Chang‐Chung‐King  ise,  “Hummalar”  adlı  kitabında 

hummanın  soğuk  su  ile  tadavisini  tarif  etmiştir.  Yine  aynı  dönemde  çürük  tedavisi,  pulpa 

nekrozu ve ağrı giderici olarak arsenik kullanmışlardır. Çürük kavitelerinin doldurulması  için 

“Su‐Kung”’un “Materia Medica”’sında “Gümüş Hamuru” önerilmiş, Ming Sülalesi döneminde 

(12.yy)  “Liu  Went’ai”  ve  “Li  Shihchen”’in  materia  medica’larında  amalgam  tarif  edilmiş, 

amalgamın oranları Liu Went’ai tarafından “100 ölçü civa, 45 ölçü gümüş ve 900 ölçü kalay” 

olarak verilmiştir. Yazar, bu maddelerin demir bir kapta karıştırılmalarını ve dişlerdeki çürük 

boşluklarının elde edilen hamur ile doldurulmasını yazar. 

On  üçüncü  yy’da  Çin  tıbbı  13  dala  ayrılmıştır  ve  bu  dallardan  biri  diş  hekimliğidir.  

Tedavide,  yukarıda örnekleri  verilen  ilaçlar dışında  akupunktur  ve masaj da uygulanmıştır. 

Page 38: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

38Masaj uygulamalarını,  kör masajcıların  yaptığı bilinmektedir. Bedenin eril  ve dişil enerjileri 

olan  yin  ve  yang  sirkülasyonundaki  bozuklukları  düzenleyerek  iyileştirme  amacı  güden 

akupunktur  ise,  bedenin  çeşitli  noktalarına  bazı  iğnelerin  batırılması  yolu  ile 

uygulanmaktadır. Erken dönemlerde taş, kemik ve bambu iğneler kullanılmış olmakla birlikte 

daha  sonraları  altın,  gümüş,  bakır  ya  da  demir  iğneler  kullanılmıştır. Modern  akupunktur 

uygulamaları ise paslanmaz çelik iğneler ile yapılmaktadır. Bedende, diş ağrılarının geçirilmesi 

için 26, dişeti ağrıları için ise 6 nokta bulunmaktadır (25). 

Eski  Çin  tıbbında  eksik  dişlerin  yapay  gereçler  ile  tamamlanmasına  ilişkin  bir  bilgi 

bulunmamakla birlikte, dişlerin kozmetik amaçla altın kaplandığı, “Marco Polo” (1254‐1324) 

tarafından ünlü seyahatname’sinde bildirilmiştir: 

 

“Kadın ve erkekler, dişlerinin şekillerine büyük bir  incelikle uydurulan  ince 

altın  plaklarla  dişleri  kaplama  geleneğine  sahiptirler.  Bu  kaplamalar 

hareketsizdir.” 

 

Besin  kalıntıları  gibi  dış  eklentilerin  uzaklaştırılması  ve  dişlere  temiz  bir  görünüm 

kazandırılmasına  önem  verildiği,  kürdan  ve  diş  fırçası  gibi  buluntulardan  anlaşılmaktadır. 

Günümüzün  modern  diş  fırçalarına  benzeyen  ilk  fırçalar  15.  yy’da  Çin’de  kullanılmaya 

başlanmıştır. Altın, gümüş ve bronz gibi metallerden hazırlanmış ve kürdan da içeren; her biri 

bir sanat eseri değerinde pek çok tuvalet takımı ele geçmiştir. 

Ağız cerrahisinin Çin’deki geçmişinin çok eski olduğu, yarık dudakların Ch’in Sülalesi 

(MÖ 255‐206) döneminde cerrahi yol  ile onarılabildiği, Çinli cerrahların birçok ağız ve boğaz 

hastalığını  iyileştirebildikleri,  tonsiller  apse  ve  dudak  tümörü  ameliyatı  yapabildikleri 

bilinmektedir.  Ağız  ameliyatlarında  kullanılan  aletlerin  çizimleri,  “Chao  Wentsin”  (1784‐

1826)’in cerrahi kitabında bulunmaktadır. İmparator “Kien Lung” ise 1774’de, tıbbi ve cerrahi 

bilgileri ansiklopedik olarak bir araya  toplatarak “Tıbbın Altın Aynası” adlı 40 ciltlik bir eser 

oluşturdu. 

İngiliz  şirketi  “Doğu  Hint  Kumpanyası”’nın  hekimlerinden  “Thomas  R.  Colledge”’in 

1827’de  Macao’da  kurduğu  göz  hastanesi  ve  1835’de  Kanton’da  kurulmasına  yardımcı 

olduğu  hastane,  Çinli  gençlere  batı  tıbbını  öğreterek  modern  tıbbın  Çin’de  yerleşmesini 

sağladı. Çin’in  ilk modern diş hekimliği okulu  ise 1918’de tıp  fakültesinin bir bölümü olarak 

Page 39: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

39açıldı. Bölüm ertesi yıl  fakülte’ye dönüştü. Bununla birlikte Çin’in her yerinde diş çeken ve 

geleneksel diş tedavileri uygulayan kişilerin eskiden beri bulunduğu da bilinmektedir (25). 

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Page 40: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

40

           10                                       JAPON 

 

Japon ve Kore kültürlerinin uzun yüzyıllar boyu Çin kültürü etkisi altında kaldığı genel 

olarak  kabul  görmekle  birlikte,  Japon  Tıbbının  özgün  karakter  kazanması  8.  yy’da 

gerçekleşmiştir. 6.yy’da Budist rahiplerin Çin’den getirdiği tıp kitapları ile birlikte Japon tıbbı 

atılım yaptı. Ucu ezilerek liflendirilmiş ağaç dallarından oluşan ilk diş fırçaları da bu dönemde 

ve yine Budist rahipler tarafından Japonya’ya getirildi.  Japonların bu fırçalarla her gün sabah 

duası öncesinde dişlerini ve dillerini fırçaladıkları bilinmektedir.  

Japon tıbbı’nın kurucusu olarak, 10. yy’da   “Ishinho” adlı kitabı yazmış olan “Yasiyori 

Tambano”  kabul  edilir.  Ishinho,  ağız,  dudak  ve  diş  hastalıkları  ile  bunların  tedavisini 

anlatmaktadır.  Aynı  aileden  “Fuyuyori  Tambano”,  Kamakuro  sülalesinden  “İmparator 

Hanazono”’nun ağrıyan çürük dişini çekmesi ile ünlüdür. Oğlu “Kaneyasu” ise ilk atanmış diş 

hekimidir. Tambano ailesinin nesilleri aşan tıbbi deneyimi, 1531’de “Chikaya’nın Diş Sırları” 

adı  altında  kitaplaştırılmıştır.  Eski  Japon  saraylarında  çalışan  bu  gibi  dişhekimlerinin  tıp 

hekimleri ile eşit görüldükleri bilinmektedir. 

Toplum  kurallarının  derlendiği  17  ciltlik  bir  yasa  kitabı  olan  “Taiho  Ritsuryo”’nun 

“Ishitsuryo”  adlı  cildi  tıp uygulaması hakkındadır. Buna  göre eski  Japon  tıbbı  iç hastalıklar, 

cerrahi, cocuk  tıbbı ve kulak‐göz‐ağız  tıbbı gibi uzmanlık alanlarına ayrılmıştır. Diş hekimliği 

ile ilgili tedaviler, kulak‐göz‐ağız tıbbı uzmanlığı içinde değerlendirilmiştir. 

On yedinci ve 18.yy Japonya’sında diş ağrısı, akupunktur, dağlama ve bitki tütsüleri ile 

tedavi  edilir,  sonuç  alınamazsa  diş  çekilirdi.  Özel  eğitimli  Japon  dişçilerin  yalnız  parmak 

kullanarak diş çektikleri bilinmektedir. Bunlar, hastanın başını ağzı açık kalmaya  zorlayacak 

şekilde kavrar, baş ve işaret parmakları ile dişi çekerlerdi. Bu beceriyi kazanmak için aldıkları 

eğitimde ise, tahtaya çakılmış yine tahtadan tıkaçları tahtayı oynatmadan el ile çıkarırlar, her 

denemede tıkacın sıkılığını arttırırlardı. Bu çalışmalara katılan öğrencilerin, usta nezaretinde 

Page 41: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

41sınandıkları ve ancak başarılı olanların “diş çekme beratı” alarak çalışma  izni kazandıkları da 

bilinmektedir.  Bu  dişçilerden  bir  bölümünün  ise  protez  yapımında  ustalık  kazandıkları 

bilinmektedir. Bu dönmeden kalma, bazı ahşap protezler bulunmuştur. Altıncı yy’dan 19.yy’a 

kadar  kullanılmış  olan  bu  protezler  tek  parça  kiraz  ya  da  kayısı  tahtasından  oyulurdu. Azı 

dişleri bölgesine çiğneme işlevini etkinleştirmek için iri başlı çiviler, ön bölgeye ise estetik için 

çakmak  taşı ya da sedef parçaları çakılırdı. Altıncı yy’dan 19. yy’a kadar kullanılmış olan bu 

protezlerden 120 kadarı günümüze ulaşmıştır. 

Japonya’da  fırça  ve  kürdan  kullanımı,  Kugawa  Şogunluğu  (17.yy)  döneminde 

yaygınlaşmıştır. “Koyoji” adı  ile bilinen diş fırçaları, ucu ezilerek  liflendirilmiş söğüt dalından 

hazırlanırdı. Kadınların,  sadakatlerinin bir  sembolü olarak dişlerini  siyaha boyama  geleneği 

nedeni  ile,  kadınlar  için  daha  yumuşak  fırçalar  tercih  edilirdi.  Bu  fırçalar,  su  ile 

nemlendirilerek ve misk ve tuz karışımı eşliğinde kullanılırdı. Bu karışım ise pazarda satılırdı.  

Bu dönemde Şogun’un saray dişçisi ise “Gentai Kaneyasu” idi.  

Japon tıbbının modern dönemi 19.yy’dan itibaren başlar. Bu dönemde batı kökenli tıp 

ve  dişhekimliği  kitapları  büyük  bir  hızla,  ardı  ardına  Japonca’ya  çevrildi.  ABD’li  dişhekimi  

“W.C.  Eastlake”  1860’da  Yokohama’da  Japonya’nın  ilk  modern  muayenehanesini  açtı  ve 

Japon dişhekimliğine önemli katkıları oldu.  Japonya’da yetişen  ilk modern  Japon Dişhekimi 

“Shika” ise 1875’de mezun olan   “DT Einosuke Obata” oldu (25). 

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Page 42: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

42

                                                 11                    COLOMBUS ÖNCESİ AMERİKA  

 

Kral Philippe ve Kral Carlos adına yeni ülkeler keşfetmek, buraların zenginliklerine kral 

adına el koymak ve (vahşi yerlileri Hıristiyanlığın ışığı ile aydınlatmak!...)  üzere batıya yelken 

açan ve kendilerini  “Conquistador‐Fatih” olarak adlandıran  İspanyol yağmacılar Amerika’ya 

ulaştıklarında  onları  üç  köklü  kültür  karşıladı.  Bunlar;  kuzeyden  güneye  doğru Meksika’da 

Aztekler,  Yucatan’da Maya’lar  ve  Peru  dağlarında  İnka’lar  idi.  Bu  kültürler  hakkında  sahip 

olduğumuz  bilgiler  daha  çok  İspanyol  ve  Portekizli  yağmacıların  yazılı  kayıtlarına 

dayanmaktadır. Çünkü, renkli ipler üzerindeki renkli düğümlerden oluşan Maya düğüm yazısı 

ve  Maya  hiyeroglif’lerinin  önemli  bir  bölümü,  Piskopos  Diego  de  Landa’nın  emri  ile  ve 

şeytana ait oldukları gerekçesi  ile yok edilmiştir. Geriye  kalabilen az  sayıda eser  ise henüz 

tam  olarak  çözümlenememiştir  (24).  Yalnızca  Aztek  piktogram  (resimyazı)’ları  kısmen 

çözümlenebilmiştir.  Aztek  tıbbı  hakkındaki  bilgilerin  esas  kaynağı,  1547‐1577’de  bölgede 

bulunan  İspanyol din adamı  “Fray Bernardino de  Sahagun”’un  yazmış bulunduğu  “Historia 

General  de  las  Coses  de  Nueva  Espana”  adlı  kitabıdır.  Yazar  bu  kitapta  ağız  ve  diş 

hastalıklarının  tedavisinden de söz etmiş, dişlerin  isimlerini Nahuatl diline çevirmiş, kırık ve 

eksik dişlerden, diş taşı birikiminden ve çürükten sözetmiştir. 

 

AZTEK’LER: Aztek tıbbı, Eski Mısır ve Mezopotamya gibi dini özellik taşırdı. Hastalık ve 

sağlık tanrılarına inanılan bu uygarlıkta hastalığın kökeni olarak “günah”, tedavi yaklaşımı ise 

“itiraf”’tı.  İtirafın  yanı  sıra  tedavide  büyü  ve muska’ların  önemi  de  büyüktü.  Diğer  tedavi 

yöntemleri  ise  tütsüleme, banyo, kan çıkarma ve diet  idi. Tanı astrolojik verilere dayanırdı. 

Bununla birlikte, bitkisel drog uygulamalarının da gelişmiş olduğu, tıbbi bitkilerin yetiştirildiği 

geniş  bahçelerin  bulunduğu  bilinmektedir.  Ayrıca  Aztekler  cerrahide  de  ilerlemişlerdi. 

Page 43: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

43Yaraların dikilmesi  için saç kullanıyor, yara eski  ise kenarları kesildikten ya da dağlandıktan 

sonra saç ile dikiyor ve üzerini bitkisel bir toz ile örtüyorlardı (25). 

Azteklerde, uygulamacı hekimlerin yanı sıra falcılar, cerrahlar, eczacılar ve dişçiler gibi 

uzmanların  da  bulunduğu,  bunlar  arasında  kadın  hekimlerin  de  bulunduğu,  bilgilerimiz 

arasındadır (25). 

Azteklerin dişleri üzerindeki gıda kalıntılarını temizledikleri ve dişlerini temiz tutmaya 

gayret ettikleri, diş ağrısına diş kurdunun neden olduğunu düşündükleri, ağrının tedavisi için 

başta  acı  kırmızı  biber  ve  tütün  olmak  üzere  çeşitli  bitkiler  be  tohumlar  çiğnedikleri  de 

bilinmektedir.  Çürük  dişlerin  doldurulması  için  ise  salyangoz  kabuğu,  deniz  tuzu  ve 

“tlalcacaoatl” bitkisi  tozlarının karışımı kullanılmıştır  (24). Aztekler  ile  ilgili kayıtlar arasında 

çekim  ile  ilgili  tek  kayıt  Sahagun’a  aittir.  Bu  kayda  göre;  terebentin  içinde  ezilen  bir  kurt, 

ağrıyan  dişin  olduğu  yerde  yanağa  sürülür.  Aynı  anda,  çürük  dişin  içine  bir  parça  tuz 

yerleştirilir,  dişin  üzeri  ısıtılmış  acı  biber  ile  örtülür.  Dişeti  kesilerek  yaraya  tlalcacaoatl 

yerleştirilir. Enfeksiyon ve ağrı geçmezse diş çekilir (24).  

Aztekler dişlerini kozmetik amaçlarla kırmızı ya da mor’a boyar, bu iş için böceklerden 

elde ettikleri boyaları kullanırlardı. Ayrıca, bazı eski Afrika ve Güneydoğu Asya kültürlerinde 

de görülen “mutilasyon” geleneği, Azteklerde de vardı. Mutilasyon, organların  şeklini doğal 

anatomisinin dışına çıkacak şekilde değiştirmek olarak tanımlanabilir. Estetik, dini ve kültürel 

bir altyapıya sahip olabilir. Buluntular, Azteklerde diş mutilasyonu geleneğinin MÖ 2.yy’a dek 

uzandığını göstermektedir. “Javier Romero”, 51 ayrı tip diş mutilasyonu gözlemiş ve bunları 

üç gruba ayırmıştır: 

a. Kesici kenar aşındırmaları 

b. Labial yüz aşındırmaları ve inley’ler 

c. Kombine mutilasyonlar 

 

Bu  uygulamalar  sırasında  pulpa’ya  zarar  verilmemiş  olması,  uygulamacıların  diş 

anatomisi hakkında bilgi sahibi olduklarını göstermektedir. Altından ya da yeşim yada firuze 

gibi  doğal  taşlardan  hazırlanan  inleyler  ise,  bir  tür  simanla  yapıştırıldığından,  çevrelerinde 

çürük bulunmamaktadır. 

 

MAYA’LAR: Her bakımdan yetkin ve iyi örgütlenmiş bir toplum yapısı sergileyen Maya 

kültürü, MÖ 2500 civarında başlar ve 16.yy’da Avrupalı çapulcuların eli  ile sona erer. Maya 

Page 44: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

44tıbbı  folklorik  tıp  ve  cerrahiye  dayandırılmıştır.  Diş  tedavileri  ise  hem  hekimler  hem  din 

adamları  tarafından  uygulanmıştır.  Diş  ve  çevre  dokularının  apseleri  bitkisel  droglarla 

yapılmış, diş temizliği için ise bal/kül karışımı kullanılmıştır. 

Diş mutilasyonu Maya  kültüründe de  geçerlidir. Genellikle üçgen  form  (testere dişi 

gibi)  tercih  edilmiştir.  Uygulamayı  yaşlı  kadın  uzmanların  aşındırıcı  taşlar  kullanarak 

yaptıkları,  anestezik  olarak  koka  yaprağı  çiğnettikleri  bilinmektedir.  Firuze,  yeşim  ve 

hematit’ten  yapılan  inleylerin  yapıştırılmasında  ise  bir  tür  siman  kullandıkları  (%63.5  Ca, 

%30.4 P, %0.035 Al, %1,51 Si, %2.8 Fe, %1.5 Mg, %0.005 Mn, çok az Cu ve Sr) ve bu yöntemi 

Azteklere de öğretmiş oldukları bilinmektedir. 

Honduras’ın Ulua vadisindeki Playa de los Muertos bölgesindeki kazılarda 1931’de W. 

Popenoe ve eşi tarafından bulunan bir insan alt çenesi, MÖ 600’de Maya’ların implantoloji ile 

uğraştığını göstermektedir. Buluntunun eksik üç kesici dişi, deniz kabuklarından yontularak 

elde  edilmiş  üç  alloplastik  implant  ile  tamamlanmıştır.  Osseointegrasyonun  tamamlanmış 

olmasından, işlemin birey yaşarken yapılmış olduğu görülmektedir (24). 

 

İNKA’LAR:  Bugünün  Peru  topraklarında  ve  And  dağlarında  yaşamış  bulunan  İnka 

kültürü, “Francisco Pizarro” yönetimindeki “fatihler”  tarafından yok edilmiştir.  İnka kültürü 

hakkındaki bilgilerimizin önemli bir bölümü, kendisi de  İnka kökenli olan  tarihçi “Sebastian 

Garcilaso de  la Vega”’nın eserlerinden gelmektedir.  İnka kültürü Mezopotamya kültürü  ile 

benzeştir.  Hastalıkların  nedeni  tanrılar  ve  cinlerdir.  Tedavide  itiraf,  cin  çıkarma  ve  drog 

uygulaması  yapılır.  Drog  tedavisinde  en  çok  tercih  edilenler  koka  ve  peru  balsamı  idi. 

“Myroxylon  Pereirae”  ağacının  reçinesi  olan  Peru  balsamı,  diş  eti  hastalığının  tedavisinde 

kullanılırdı.  Bitkinin  kökü;  kabuğu  sıyrılana  dek  ısıtılır,  tamamen  değil  ama  ortasına  kadar 

ikiye  yarılır  ve  henüz  çok  sıcakken  dişin  üzerine  yerleştirilip  burada  soğumaya  bırakılırdı. 

Hastalıklı dişeti böylece yanar ve yeni epitelizasyon başlardı.  

İnka’lar  amputasyon,  trepanasyon,  tümör  eksizyonu  yapabiliyor  ve  dikiş  olarak 

karınca başı kullanıyorlardı. 

Diş kurdu kavramına sahip olmayan İnka’lar dişin çürümesinden gök kuşağını sorumlu 

tutarlar,  dişlerini  gökkuşağına  göstermez,  elleri  ile  kapatırlardı.  Çürük  tedavisini  ise, 

yanmakta olan bir çubuk kullanarak dağlama yolu ile yaparlardı. Dağlamaya yardımcı olarak, 

çeşitli  bitkisel  droglar  ile  sülfür  ve  arsenik,  ağrı  kesici  olarak  ise  koka  yaprakları 

Page 45: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

45kullanmışlardır. Diş çekimi  için İnka’ların hastaya koka yaprağı çiğnettikleri, bir tahta parçası 

ile dişin kolesine vurarak sallanır hale getirdikleri, sonra da dişi elle çıkardıkları bilinmektedir.  

Günümüz Venezuela’sının kimi bölgelerinde de halen görülmekte olduğu gibi İnka’lar 

puberte döneminde; yalnızca “nashumbi meyvesi” ve “piyu yaprakları” çiğneyerek dişlerini 

siyaha  boyarlardı.  4‐7  ay  kadar  dayanan  bu  boyanın  dişleri  çürük  ve  ağrıdan  koruduğuna 

inanılırdı. Boya kaybolduğunda işlem tekrarlanırdı. 

İnka’ların  diş  süsleme  yaptıklarına  dair  tek  bulgu  M.H.  Saville  tarafından  20.yy 

başlarında bulunmuştur. Bu altın inleylerin en önemli özelliği yuvarlak köşeli olmalarıdır (25). 

 

KUZEY AMERİKA KABİLELERİ: Amerika  kıtasının orta  ve  güneyinde,  yukarıda  anılan 

kültürler yaşarken, kıtanın kuzey yarısında tarımsal ekonomiye dayalı merkezi ve örgütlü bir 

uygarlık  aşamasına henüz  gelememiş olan  insan  toplulukları  yaşamaktaydı. Kolomb öncesi 

Kuzey Amerika’da egemen olan “şaman  inanışı”, hastalık ve sağlık konularında da etkilerini 

göstermekteydi.  Kabilesinin  hem  din  adamı  hem  de  hekimi  olan  şaman,  hastanın  yanında 

trans’a geçer, hastalık ruhları  ile bağlantı kurar, şarkı söyleyip dans ederek ve davul çalarak 

hastayı salmaları  için onlara yalvarırdı. Sonra da ellerini hastanın üzerinde dolaştırır, tükrük 

ile ıslatır, en çok ağrıyan yerde durur, burayı kuvvetle emerek hastalığı dışarı çeker alırdı. Bu 

dönme Kuzey Amerika yerlilerinin diş  sağlığının Avrupa kökenli göçmenlerden çok daha  iyi 

olduğu  bilinmektedir.  Fransız  gezgin  “Michel  de  Montaigne”  18.  yy’ın  sonlarında  şöyle 

yazmıştır: 

 

“Deneyimlerim  bana,  aralarında  hasta  beden  görmenin  çok  nadir 

olduğunu  söyler.  Daha  da  ötesi  beni,  dişsiz  birini  görmediklerine 

inandırmışlardır.” 

 

Kolonialist doktor “Benjamin Rush” ise şöyle yazmıştır: 

 

“Görünüşe göre, yabancıların dişlerinde ağrı ve hastalık vardır.” 

 

“Weston Price”, 1930’da Yukon yerlilerini muayene ettiğinde 2464 dişin 4’ünde çürük 

bulmuştur  (%0,16).  Bu  yerlilerle  komşuluk  eden  Kolonialistlerde  ise  bu  oran  %40  olarak 

ölçülmüştür.  Beslenme  alışkanlıkları  dişleri  çürükten  korumuş  olmakla  birlikte  aşırı 

Page 46: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

46aşındırarak  diş  ağrısına  sebep  olmuştur.  Ek  olarak  tütün  kullanımının  da  bu  yerlilerin  diş 

sağlığına olumsuz etki yaptığı bilinir. Aşındırıcı etki, çiğnenen tütün yaprağının konsistansını 

arttırmak  için  kullanılan  kabuklar  ve  kum’un  etkisi  ile  oluşur.  Quaker  Botanist  “William 

Bartram”, Kuzey Amerika yerlilerinin diş ağrısı için, diş temizleme yada nefesi ferahlatma için 

çeşitli  sakızlar,  reçineler  ve  kökler  kullandıklarını  yazmıştır. Bu  sakızlardan  “Sylphium”  yine 

Bartram  tarafından  tarif edilmiştir. Sylphium, damla  şeklinde kurutularak kullanılan, amber 

renginde, hoş kokulu ve hafifçe acı bir sakızdır. Cherokee yerlileri dişleri temizlemek ve nefesi 

ferahlatmak  için  kullanırlar.  Koruyucu  tedbirlerin  işe  yaramadığı  çürük  dişlerde  çekimden 

önce tüm yollar denenir. Çürüğün içine kızgın demir sokulur, iyi geleceği ümit edilen her türlü 

tohum,  yaprak,  kök  ya  da  ot  dişin  içine  bastırılır.  Bunlar  arasında  biri,  ağrı  azaltıcı  etkisi 

kanıtlanmış  olan  dikenli  dişbudak  ağacı  “Zantoxsylum  Americanum”,  Pennsylvania’ya 

yerleşen Alman kökenli göçmenler tarafından bölgenin yerlilerinden öğrenilmiş ve “Dişağrısı 

Ağacı” adı  ile uzun  süre kullanılmıştır. Ağacın kökünün kabuğu  ısıtılıp ağrıyan dişin üzerine 

konarak  kullanılır. Cherokee  yerlileri  arasında  yaygın olan majikal  reçetelerden birine  göre 

ise, yaşam boyu diş sorunu çekmek  istemeyen biri, bir yeşil yılan yakalamalı, boynundan ve 

kuyruğundan kavrayarak yatay  tutmalı ve alt‐üst diş dizileri arasından yedi kez geçirdikten 

sonra  yılanı  serbest bırakıp  kaçmasını  sağlamalıdır. Bu  işlemden  sonra dört gün  tuz  içeren 

hiçbir şey yememesi de gerekir (24).  

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Page 47: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

47

                                       12                             ORTA ÇAĞ (İSLAM) 

 

İslam dini 7. yy’da Arap yarımadasında ortaya çıktı. Erken dönem  İslam toplumunun 

genelde  sağlık, özelde  ise ağız ve diş  sağlığı konusundaki eğilimlerini  İslam Peygamberi Hz. 

Muhammed’in  görüş  ve  düşünceleri  şekillendirdi.  Hz.Muhammed’in  sağlık,  temizlik  ve 

bedenin korunması ile ilgili hadislerine bazı örnekler aşağıdaki gibidir: 

 

“Çok yeyip içenin kalbi yorulur.” 

“Yol yürüyünüz ki sağlık bulasınız.” 

“Yemek kabınızı köpek yalarsa onu yedi kez yıkayınız.” 

“Yemeğin bereketi yemekten önce ve sonra elleri yıkamaktır.” 

“Ellerinde  et  ve  yağ  kokusu  olduğu  halde  yatan  bir  adam,  hastalığa 

uğrarsa kendinden başkasını suçlamasın.” 

İslam’a göre, dişler sarardığında, ağız tadı değiştiğinde, yataktan kalkıldığında, duadan 

önce ve abdestten önce ağzın çalkalanması ve dişlerin misvak  ile temizlenmesi gerekir. Ağız 

temizliği ile ilgili Hadis‐i şerifler ise şunlardır: 

 

“Dişlerinizi  temizleyiniz. Bu  temizlik sizi  imana çağırır.  İman  ise sahibi  ile 

beraber cennettedir.” 

“Misvak  ile  ağız  ve  dişlerinizi  temizlemek  ölümden  başka  her  derde 

çaredir.” 

“Ümmetime zor gelmeyecek olsa  idi, her abdest vaktinde misvak  ile ağız 

ve dişlerini temizlemelerini emrederdim.” 

 

Page 48: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

48Misvak,  “Salvadora  Persica  Linne”  bitkisinin  kurutulmuş  gövde,  dal  ve  kök 

parçalarından  elde  edilir.  Dikensiz  küçük  bir  ağaç  olan  bu  bitkinin  çiçekleri  dört  parçalı, 

meyvesi ise küçük bir kiraz şeklindedir. Bitki Kuzey Afrika, İran ve Hindistan’da yetişmektedir. 

Parmak kalınlığında, 10‐12cm uzunluğunda, gümüşi esmer renkli çubuklar halinde kullanılır.  

Bu  diş  temizleme  çubukları  yalnızca  salvadora’dan  değil,  aralarında  zeytin,  sinameki  ve 

şeftali’nin  de  bulunduğu  17  ağaçtan  daha  yapılabilmektedir.  Arapçada  daha  çok  “sivak” 

şeklinde geçer. Çoğulu ise “suvuk”’tur. Kur’an‐ı Kerim’de adı geçmemekle birlikte, yukarıdaki 

örneklerden  de  görülebileceği  gibi  hadislerde  sıkça  anılır.  Hz. Muhammed’e  ait  olan  biri 

salvadora  diğeri  sinamekiden  iki  misvak,  Topkapı  Sarayı  Kutsal  Emanetler  Dairesinde 

korunmaktadır.  Çubuğun  bir  ucunun  kabuğu  1cm  kadar  soyulduktan  sonra  bu  uç  24  saat 

suda  bırakılarak  yumuşatılır.  Hafifçe  dövülerek  liflendirildikten  sonra  kullanıma  hazır  hale 

gelir. 

Hz. Muhammed’in Uhud savaşında iki dişini kaybetmesi üzerine tüm dişlerini çektiren 

“Üveis”, İslamda dişçilerin piri kabul edilir (25). 

“Ebu Nuaym Hafız  İsfahani”’nin    “Tıbb‐ı Nebevi”  adı  ile  de  bilinen  “Kitab  al‐Şifa  fi 

ahadis al‐Mustafa” adlı eseri, tıp uygulamasına dinsel bir yorum getirme ve Hz. Muhammed’i 

tıbbi bir başvuru kaynağı olarak görmesine rağmen, dönemin tıp uygulamalarını göstermesi 

açısınan  önemlidir.  Eserin  10.  Faslı  “hilal  eyleme”  ve  “misvak  tutma”’yı  tarif  eder.  Eser, 

misvak’a verilen önem hakkında Hz. Muhammed’in amcaoğlu “İbn‐i Abbas”’ın  şu cümlesini 

aktarır: 

“Peygamber  misvak  kullanmayı  daima  emir  buyurdu.  O  derece  ki,  bu 

hususta bir ayet inzal buyurulur da farz olur diye korkardım.” 

 

Bu  dönemdeki  protez  uygulandığı  da  eserin  “Abdulah  Eb‐i  Vefa”’dan  aktardığı  şu 

cümleden anlaşılmaktadır: 

“Bir dişim çıkmıştı. Peygamber, altından diş yaptır buyurdu.” 

 

Yine “Afrece Bin Esad”’dan aktarılan bir cümleye göre, yalnız diş değil yüz protezleri 

de yapılabilmekte idi: 

“Beni Küllap gazasında bir kılıç darbesi ile burnumu düşürdüler. Gümüşten 

burun yaptırdım. Cerahatlanma devam etti, koktu. Peygambere müracaat 

ettim; altından burun yaptır buyurdu.” (25) 

Page 49: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

49 

 Şam merkezli Emevi halifeleri döneminde tüm orta doğu, Kuzey Afrika ve İspanyanın 

güney kesimi Arap‐İslam kültürünün etkisi altına girmişti. Sekizinci yüzyılın  ikinci yarısından 

itibaren, Bağdat merkezli Abbasi halifeleri, eğitim, bilim ve tıbba çok büyük değer verdiler ve 

İslam  bilim  ortamının  atılım  yapmasını  sağladılar.  Halife  Harun  el‐Reşid,  tüm  valilerine, 

bilimsel eserlerin çevirisini yapan araştırmacılara destek sağlamaları emrini verdi. Kendisi de 

pek  çok  çevirmeni destekledi. Döneminde, Grekçe,  Latince, Asurca ve Hintçe pek  çok eser 

Arapçaya  çevrildi. Dönemin bilim dili Arapça  idi. Arap olmayan Pers,  İspanyol, Musevi gibi 

araştırmacılar  bile  eserlerini  Arapça  yazıyorlardı.  Aristo,  Galen  ve  Plinius’un  eserlerini 

Arapça’ya çevirdiler. Avrupanın  ilk  tıp  fakülteleri olan Salerno ve Montpellier, bu metinleri 

kullanarak eğitime başladı. Antik Grek başta olmak üzere, eski uygarlıklara ait tıbbi bilgilerin 

İslam tıbbına aktarılması, yoğun çeviri çalışmaları sayesinde oldu. Bilimsel çevirilerin önemli 

bir  bölümü  “Nasturiler  ve  Cond‐i  Şapur  ekolü”  tarafından  yapılmıştır.  “Rahip  Nastorius”, 

“İskenderiyeli  Arius”’un  gnostik  görüşlerini  savunduğu  için  aforoz  edilince  orta  doğuya 

yerleşti  ve  görüşlerini  yayarak  Nasturilik mezhebini  kurdu.  Öğrencileri  ise  6.yy’da  İran’da 

Cond‐i  Şapur  ekolünü  kurdular.  Bu  ekolün,  İslam  tıbbının  gelişiminde  önemli  hizmetleri 

olmuştur: 

1. Antik tıp kitaplarının Arapça ve Süryanice’ye çevrilmesi. 

2. Hastane kavramının oluşması.  

3. Antik Mısır  ve Grek  kültürleri  ile  İran, Hind  ve Çin  gibi doğu  kültürleri  arasında 

ilişki kurulması. 

 

Cond‐i  Şapur  çevirmenlerinin  başında  “Corci  bin  Buhtiyeşu”  ve  torunu  “Cebrail  bin 

Buhtiyeşu, Yuhanna İbn Masaveyh, El Kındi, Huneyn bin İshak ve Sabit bin Kura” sayılmalıdır. 

Çeviri çalışmalarına Müslüman Araplar, Hıristiyan Nasturiler, Harranlı Süryaniler ve Saabiler 

katkıda  bulundular.  Böylece,  çok‐kültürlü  etkileşime  dayalı  bir  sentez  oluştu  (25).  Tüm  bu 

gelişmelere  rağmen,  İslam’ın  ölü  insan  bedenine  verdiği  kutsallık  nedeni  ile  diseksiyo 

yapılamadı ve anatomi bilgisi hiç ilerlemedi. Müslüman hekimler enerjilerini bitkilerin tedavi 

edici etkilerine ve kimyaya yönettiler. Arap dünyasında eczacılık, tıptan ayrı bir meslek haline 

geldi. Haçlı seferleri boyunca, alkol, alkali,  imbik ve  iksir gibi pek çok Arapça sözcük, Avrupa 

dillerine geçti (24). 

 

Page 50: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

50“Ali  İbn‐i  Sahl  Rabban  at‐Tabari”  (9.yy  Taberistan),  yazdığı  “Firdevs  al  Hikme‐ 

Bilgeliğin Cenneti” adlı eserinin 5 sayfalık bölümünde ağız ve diş hastalıkları ile ağız kokusunu 

incelemiştir. Ağız kokusunun sebepleri; mide mayalanması, dişeti  iltihabı, diş  taşı, çürük ve 

gıda kalıntıları olarak açıklanmaktadır. Gargara ve diştozu formülleri önerilmekte, çürüklerin 

eğelenmesi ve ağrıyan dişin kızgın yağ ile dağlanması tavsiye edilmektedir (24,25). 

“Ebu Yusuf Ya’kub İbni İshak al‐Kındi” (800‐870)’nin “Materia Medica”’sında geçen diş 

ağrısı reçetesi şöyledir: 

31gr susam yağı 

0,5 dirhem tuz 

2 danig şeytantersi (Asafetida) 

2 danig Hind Kasnı. 

Toz haline getirilen karışım susam yağında eritilir, kurutulur ve dişe uygulanır. Dirhem, 

3,125 gr, danig ise 0,55gr’dır. Karışımdaki asafetida spazmolitik ve trankilizan olduğundan diş 

ağrısını azaltabilir. Aynı eserde ağız yaraları ve yumuşak dişeti için önerilen formül şöyledir: 

3 dirhem kırmızı gül 

1,5 dirhem nişasta 

1,5 dirhem tebeşir tozu 

1,5 dirhem safran 

1,5 dirhem gül tohumu 

4,5 dirhem Hint sümbülü 

4,5 danig mazı 

Toz haline getirilerek dişetine uygulanır. Mazı’nın kurutucu, nişastanın ise yumuşatıcı 

etkisi vardır. 

Al‐Kındi’nin diş parlatma tozu reçetesi ise şöyledir: 

1 kısım yakılmış dağ keçisi boynuzu tozu 

1 kısım mürekkep balığı kemiği tozu 

1 kısım mür ağacı tozu 

Dişler bu toz ile bir parça ipek kullanılarak ovulur (25). 

 

Dişhekimliği  alanında  çalışma  yapmış  bir  diğer  yazar  “Ebu  Bekir Muhammed  İbn‐i 

Zekeriya al‐Razi” (854‐932, Rey, Türkistan)’dir. Avrupa’da “Rhazes” adı ile tanınmıştır. Rey ve 

Adudi (Bağdat) “Bimarhane”’lerinde başhekimlik yapmıştır. Koyun barsağının dikiş malzemesi 

Page 51: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

51olarak  kullanılması,  yaraların  alkolle  temizlenmesi,  ateşin  soğutularak  düşürülmesi  (Brand 

yöntemi)  gibi  pek  çok  tıbbi  yeniliğin  öncüsü  olan  Razi’nin  184  kitabından  en  büyüğü  olan 

“Kitab al‐Havi‐ Kapsamlı Kitap”, eski ve yeni tüm tıbbi bilgiyi bir araya toplar. Bu kitabın dişler 

ile ilgili yaklaşımları aşağıdaki şekilde özetlenebilir: 

Diş  çekiminin  sadece  tedavi  işlemlerinin  başarısız  kaldığı  durumlarda 

uygulanması. 

Çürüklerin sakız, boraks ve şap’tan oluşan bir dolgu ile doldurulması. 

Diş temizliği için misvak yanında macun (Balla karıştırılmış geyik boynuzu külü, 

sakız, tuz, şap ve mürrüsafi) kullanılması. 

Rengi bozuk ya da çok kirli dişlerin temizlenmesi  için özel macun ( Zeravend, 

yengeç ve midye külü, balla birlikte yakılmış tuz, soda, boraks, ardıç tütsüsü, 

sünger taşı, cam ve zımpara tozu, pelin ve yabani keklik külü) kullanılması. 

Tatlı ve ekşi besinler ile kabuklu yemişlerden kaçınılması. 

Diş çıkarmasını kolaylaştırmak için bebeğin dişetine masaj yapılması. 

 

Razi, Hipokratın humoral patolojisinin  izleyicisidir ve diş ağrısının nedenini, mukusun 

kökte  birikmesi  ile  açıklar. Dişlerle  ilgili  olan  “al‐Fakhir”  adlı  eseri;  dişler,  diş  ağrısı,  çürük 

dişler, diş  zayıflığı, dişetinin cerahatlenmesi, dişeti kanaması ve ağız kokusu bölümlerinden 

oluşur: 

 

“Diş  ağrılarında,  dişetinde  şişlik  olabilir  veya  olmayabilir.  Şişlik  iltihap 

nedeniyledir.  Belirtileri;  kızarıklık,  şişlik  ve  soğuk  su  ile  rahatlamadır. 

Tedavisi kan alma ve bir gün sirkeli soğuk su, bir gün gül suyu ve kafuru’yu 

ağızda tutmaktır. İki‐üç gün sonra ağrı devam ediyorsa her 66 dirheminde 

2 dirhem sakız bulunan gül yağı ağızda tutulmalıdır. Dişetinde şiş olmayan 

diş  ağrılarının  sebebi  soğuk  ve  koyu  humorlardır.  Tedavisi,  dişin  dibine 

katran‐biber karışımı uygulamaktır.” 

 

Razi ayrıca, diş ağrısı  için gül  suyunda eritilmiş afyon önererek analjezik kullanımını 

başlatmıştır.  “Kitab  al‐Mansuri”  adlı  eseri  ise,  İslam  tıbbında  dişlerin  morfolojisi  ve 

işlevlerinin irdeleyen ilk yapıttır (24,25). 

Page 52: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

52Kısaca  “Ali Abbas” adı  ile bilinen  “Ali  ibn’l‐Abbas al‐Mecusi”  (930‐994,  İran)’ın, batı 

dünyasında  “Royal  Book”  adı  ile  bilinen  “Kamil  al‐Sınaat  al‐Tıbbiyye”  adlı  eserinde,  artı 

dişlerin çekilmesini, çürüklerin yapışkanotu, nişadır ve afyon ile doldurulup üzerinin mum ile 

kapatılmasını önermiştir. Ağrıyan dişin koruyucu tüplü koterizasyonunu ise şöyle açıklar: 

 

“Mercanköşk  ve  yabani  sedefotu  zeytinyağı  içinde  ezilerek  yumuşatılır. 

Ateşte  kaynatılır.  Hastanın  ağzı  açtırılır  ve  ağrıyan  diş  bulunur.  Çürük 

maddeler  temizlenir.  Demir  ya  da  pirinç  tüpün  ucu  çürüğün  içine 

yerleştirilir.  İki uzun demir  iğne ateşte kızdırılır.  İğnelerden biri kaynamış 

zeytinyağına  daldırılır  ve  çürük  dişe  ulaşana  kadar  tüpün  içine  sokulur. 

Soğuyana kadar orada bırakılır. Soğuduktan sonra çıkarılıp yeniden ateşe 

tutulur. Bu sırada aynı  işlem diğer  iğne  ile tekrarlanır. Üç‐dört tekrardan 

sonra ağrı geçer. Geçmezse diş çekilmelidir.” 

 

Ali Abbas’ın ağrı giderici dolgu maddesi formülü ise şöyledir (24,25): 

 

“Bir miktar arsenik toz hale gelene kadar ezilir, ayıfındığı ve kasnı otu  ile 

hamur hale getirildikten sonra çürük dişin içine yerleştirilir. 

 

Avrupa’da  “Albucasis” adı ile ünlenmiş olan “Ebül Kasım Kalaf ibn‐i Abbas al‐ Zehravi” 

(936‐1013, Kurtuba, İspanya), tıp eğitimini Kurtuba’da almıştır. Avrupa’da “The Method” adı 

ile bilinen “Al‐Tasrif fit Tıb” adlı eseri, bir tıp ve cerrahi ansiklopedisidir. Eser, koterizasyon, 

operasyon, kırıklar ve çıkıklar şeklinde bölümlere ayırmıştır. Yüzlerce cerrahi el aletinin tarif 

edildiği böümü, Latinceye “De Chirurgia” adı ile çevrilmiştir. Dişeti tümörlerinin çıkarılmasını 

ve  diş  taşlarının  temizlenmesini  tarif  etmiş,  bu  iş  için  geliştirdiği  14  el  aletinden  oluşan 

“micred”  adlı  takımın  çizimlerini  vermiştir.  “Dişlerin  kazınması  hakkında”  adlı  paragraf, 

aşağıdaki gibidir: 

 

“Hasta hekimin önüne oturur ve başını onun kucağına dayar. Hekim dişler 

üzerindeki  tüm kumsu‐kabuksu maddeleri kazıyıp  çıkarmalıdır. Eğer  tüm 

eklentiler  ilk  kazımada  çıkarsa  sorun  yoktur.  Ancak  tümü  kaybolmazsa 

aynı  işlem ertesi günlerde de, amaca ulaşıncaya  kadar  tekrarlanmalıdır. 

Page 53: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

53Azı  dişleri  farklı  şekillerde  birçok  kazıyıcıya  gerek  gösterir.  Dişlerin  iç 

yüzleri, dış yüzleri ve diş araları hep ayrı aletlere ihtiyaç gösterirler.” 

 

Zehravi’ye göre diş, “kaybedildiğinde mükemmelen yerine konması mümkün olmayan 

çok değerli bir organdır”. Al‐Tasrif’te diş çekimi şöyle tarif edilmiştir: 

 

“Ağrıyan  dişin  hangisi  olduğu  kesin  olarak  saptandıktan  sonra, 

çevresindeki  dişeti  bir  bıçak  yardımı  ile  dişten  ayrılır.  Daha  sonra, 

parmaklar  ya  da  küçük  bir  kerpeten  yardımı  ile  dikkatlice  sallanır.  Diş 

yerinden oynadıktan sonra daha güçlü bir kerpeten ile kavranır. Hastanın 

başı  hekimin  dizleri  arasına  sıkıştırılır.  Diş  doğrusal  yönde  çekilir.  Dişin 

içinde boşluk ya da çürük varsa bir bez parçası  ile doldurulması gerekir. 

Bez  boşluğa  ince  uçlu  bir  aletle  sıkıca  yerleştirilir.  Böylece,  kerpetenle 

tutunca  diş  kırılmaz.  Yazarın  sıklıkla  şahit  olduğu;  yukarıdaki  kuralları 

dikkate almayan, bu nedenle hastaların zarar görmesine neden olan, dişi 

kıran, diş yuvasının içinde kırık diş parçası bırakan, dişle beraber kemikten 

de  bir  parçayı  kırıp  çıkaran  düşüncesiz  ve  sersem  berberler  gibi 

davranmaktan kaçınmak gerekir. Çekimden  sonra hasta ağzını  şap veya 

tuzlu sirke ile çalkalamalıdır. Kanama varsa, ki genellikle vardır, bir miktar 

karaboya (demir sülfat) ezilir ve çekim yerine doldurulur. Faydası olmazsa 

dağlanır.” 

 

Epulis (iyi huylu dişeti tümörü) cerrahisini ise şu şekilde tarif eder: 

 

“Bir kanca ya da kerpetenle  tut ve kökünden kes. Apse ya da kanın akıp 

gitmesine izin ver.” 

 

Zehravi’nin  al‐Tasrif’indeki  ağız  ve  diş  sağlığı  hakkındaki  diğer  bazı  yaklaşımları 

şöyledir (24,25): 

Sallanan dişlerin sağlam komşularına altın tel ile bağlanması. 

Kaza sonucu yuvasından çıkan dişlerin yerine yerleştirilip komşu dişlere altın 

tel ile bağlanarak tedavisi “replantasyon”.  

Page 54: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

54 Sığır kemiğinden yontularak elde edilen yapay dişlerin komşu dişlere altın tel 

ile bağlanması yolu ile diş eksikliğinin giderilmesi. 

Dizi dışına çıkmış dişlerin çekilmesi. 

Uzamış dişlerin, çürük ya da kırık kenarlarının törpülenmesi. 

 

Büyük  İslam  doktorlarından  bir  diğeri  ise,  Türk  asıllı  “Ebu‐Ali  al‐Huseyn  ibn‐i  Sina” 

(980‐1037)’dır. Avrupa  tıbbında “Avicenna” adı  ile ve “doktorların prensi”  lakabı  ile  tanınır. 

Tıp konusundaki en ünlü eseri olan “Al‐Kanun””The Canon”, tüm zamanların en çok bilinen 

ve en büyük etki bırakan tıp kitabıdır. Beş cilt olan al‐kanun’un birinci cildi “külliyat”, genel 

tıp  konularından,  ikinci  cilt  “müfredat”  basit  droglardan,  üçüncü  cilt  “mualecat”  çeşitli 

hastalıklardan,  dördüncü  cilt  “hummiyat”,  ateşli  hastalıklardan  söz  ederken  beşinci  cilt 

“mürekkebat”, bir farmakope özelliğindedir. Bununla birlikte İbn‐i Sina’nın dişlerin özellikleri 

ve  diş  tedavisi  konusunda  yazdıklarının  çok  azı  yenidir. Dişlerin  sayı,  tür  ve morfolojilerini 

tarif  etmiş,  20  yaş  dişlerinin  sürmeme  olasılığından  söz  etmiştir.  Diş  temizliğinin  önemini 

vurgulayarak  öncellerinin  diş  temizleme  macunu  reçetelerini  tekrarlamıştır.  Diş 

hastalıklarının  nedenlerini  humoral  patoloji  ile,  çürüğü  ise  diş  kurdu  ile  açıklamıştır.  

Dişlerdeki  renk  değişikliği,  İbn‐i  Sina’ya  göre  tanı  koydurucudur.  Sarı  lekeler  sarı  safranın, 

beyaz  lekeler balgamın,  kırmızı  lekeler  kanın,  siyah  lekeler  ise  siyah  safranın  ağrıya neden 

olduğunu gösterir. Tedavide de yine Hippocrates gibi kan alma ve müshil ile barsak boşaltma 

uygulanır. Zararlı maddeleri atmak ve  ilaçların derinlere  işlemesini sağlamak  için dişin delgi 

ile delinmesi tavsiye edilir: 

 

“Hardal  tohumu  taneleri  zonklayıcı  ağrılara  iyi  gelir.  Sıcak  yağ  ile 

dağlanmalıdır. Bundan önce diş delgi  ile delinirse daha derinlere  işlemesi 

sağlanır. Bu tedaviler fayda vermezse narkotik ilaçlar kullanılabilir. Ancak 

bunlar  yutulmamalıdır.  Bu  narkotikler,  banotu,  şeytantersi,  kasnıotu  ve 

adamotu’ndan elde edilebilir ve yara lapası şeklinde dişin üzerine konur.” 

 

İbn‐i  Sina’nın  diş  dolgusu  olarak  denediği  ve  önerdiği  maddeler;  servi  otu,  sakız, 

mürrüsafi  ve  styrax,  diş  ağrısı  için  ise  kurt  sütü  ve  arsenik’tir.  Arseniğin  yağda  kaynatılıp 

çürüğün içine damlatılarak kullanılmasını önermiştir.  

Çekim ise İbn‐i Sina için son çaredir: 

Page 55: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

55 

“Öncelikle  ağrının  dişten  mi  dişetinden  mi  geldiği  anlaşılmalıdır.  Sıkı 

tutunan dişler bir seferde çekilmemelidir. Çünkü çene kırıkları, göz ağrıları 

ve  yüksek ateş oluşabilir. Önce dişeti  kazınmalı  ve  çürütücü  ilaçlarla diş 

gevşetilmelidir.  Bu  çürütücü  ilaç,  yapışkanotu  ile  öğütülmüş  dut  ağacı 

kökünün kabuğu keskin sirke  ile güneşte karıştırılıp bal kıvamına getirilir. 

Bu  karışım  günde  bir  kez  dişin  köküne  uygulanır.  Bundan  başka, 

yapışkanotu  güneşte  dört  gün  sirke  ile  ıslatılır.  Elde  edilen  sıvı  dişin 

çiğneyici yüzüne damlatılır. Birkaç saat burada kalması için üzeri mum ile 

örtülür. Daha sonra diş çekilir.” 

 

İbn‐i  Sina’nın  çene  kırıklarının  tedavisi  hakkında  yazdıkları,  en  ilerici  önermeleri 

sayılabilir. Buna göre, kırık parçaların tam yerine oturup oturmadığını kontrol etmenin yolu, 

dişlerin kapanışına bakmaktır. Kapanış tamam ise, kırığa komşu dişler altın tel ile bağlanarak 

kırık hattı  sabitleştirilmeli, baş ve çeneyi kuşatan bir kumaş bandaj  ile çene desteklenmeli, 

gerekiyorsa bandajın üzerinden altın  tel sıkıca sarılarak bandaj güçlendirilmelidir. Günümüz 

cerrahlarının uygulamakta oldukları yöntem de yaklaşık olarak budur (24,25). 

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Page 56: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

56

                                       13                            ORTA ÇAĞ (AVRUPA) 

 

Orta  çağ  Avrupa’sında  tıp  uygulamasının  manastır  keşişlerinin  dini  ve  dogmatik 

çalışmaları  ile  sınırlı  kaldığı  ye  yüzyıllar  boyunca  gerilediği  söylenebilir.  Orta  çağ 

manastırlarının  tamamında bir dispanser, bu dispanserde hastaların  yatabileceği odalar  ve 

bir de eczane bulunurdu. Manastır bahçelerinde şifalı bitkiler  için özel bölümler bulunurdu. 

Bununla birlikte iyileştirme yöntemleri dini idi. “Manastır tıbbı”’na göre hastalıklar insanların 

günahlarına karşı verilmiş  tanrısal cezalar olduğundan ya da bir  takım kötü büyüler sonucu 

ortaya  çıktığından,  tedavide  keşiş‐doktorlar  yardımı  ile  yapılan  dua  ve  tövbe  yöntemleri 

uygulanırdı.  Tanı  için en  sık  kullanılan  yöntem  “üroskopi”  idi. Pek  çok hekim  için hastanın 

kendisini muayene etmek yerine  idrarını muayene etmek yeterli  idi. Aynı dönemdeki  İslam 

bimarhaneleri’nin laik ve pozitivist tıp uygulamalarına karşın bu dispanserlerde eğitim dinsel 

dogmaların etkisi altında idi.  

Diş  kurdu,  koyun  yağı  ile  karıştırılan  banotu  ve  pırasa  tohumu  tütsüsü  ile 

uzaklaştırılırdı. Diş  ağrısı  için  ise  adamotu  “mandragora officinalis”  kullanılırdı. Bu  karanlık 

dönemde  diş  çekiminden  de  olabildiğince  kaçınıldığı,  yalnızca  çok  gevşemiş  olanların 

çekildiği, çekilemeyenlerin çürük kavitesine kuvvetli asitler “aqua fortis” “derişik nitrik asit ‐ 

kezzap”  damlatılarak  diş  kurdu’nun  öldürüldüğü  bilinmektedir.  “Hildegard”  (1098‐1179, 

Bingen), “Fizik” adlı kitabında bitkiler ve minerallerin  iyileştirici özelliklerine değinmişti. Diş 

ağrısı için önerdiği pek çok reçete arasında; aloe‐vera (sarısabır) ve myrrha (mür) tütsüsü ve 

pelinotu  lapası da vardı. Gevşek dişlerin tedavisi  için  ise kemik tozu ve yakılmış tuz karışımı 

önermiş,  apselerin dişeti delinerek boşaltılmasını  tavsiye etmişti. Bu  çağda  yaygın olan bir 

diğer  diş  ağrısı  reçetesi  ise;  banotu  ve  kuşkonmaz’ın  sirkede  kaynatılıp  dişe  damlatılması 

şeklinde idi (25).  

Page 57: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

57Onuncu ve 15. yy’lar arasındaki dönemde gerçekleşen haçlı seferleri sırasında Avrupa, 

doğu’nun kültürü  ile birlikte  tıbbını da  tanımak  şansı buldu. Çeviri çalışmalarının  tekrar hız 

kazanması  ile pek çok Arapça eser Latince ve batı dillerine çevrildi (25). Sekizinci yy’dan 13. 

yy’a kadarki dönemde Salerno, Montpellier, Milano, Padua, Paris, Siena ve Napoli’de kurulan 

tıp  fakültelerinde; müslüman hekimlerinin eserlerine, Grekçe’den ve Latince’den Arapça’ya 

çevrilmiş  olan  eserlere  dayalı  bir  tıp  eğitimi  verilmeye  başlandı  (24,25).  Bu  okullarda 

diseksiyo  yapılmıyordu. Yalnızca Bologna Üniversitesinin Hukuk  Fakültesinde, adli delillerin 

belirlenmesine yönelik diseksiyo yapıldığı bilinmektedir (24). 

On  ikinci  yy’da  papalığın  arka  arkaya  yayınladığı  “Clermont”  (1130)  ve  “Rheims” 

(1131)  deklerasyonları  ile,  keşişlerin  manastır  dışında  hekimlik  yapmaları  ve  son  olarak 

“Tours”  (1163)  deklerasyonu  ile  de,  cerrahlık  yapmaları  yasaklandı  (24,25).  Kilise 

mensuplarının  hekimlik  yapmalarının  yasaklanmasından  sonra  bunların  boşluğu;  cerrahi 

işlerde keşişlere yardımcılık etmiş olan berberler  tarafından dolduruldu. Berberler, özellikle 

1092’den beri manastırların müdavimi idiler. Rahip ve keşişlerin sakallarını düzeltir, saçlarını 

keser ve bunlara dini kurallara uygun bir görünüm verirlerdi. Mesleğin ismi bile bu etkinlikten 

geliyordu  “Barbi‐Tonsoribus”.  Zamanla  etkinlik  alanlarını  genişlettiler.  Apse  açma,  kan 

çıkarma, kupa çekme ve pomat yapma gibi görevler yanı sıra diş de çekerlerdi.  İçinde hem 

berberleri,  hem  de  cerrahları  barındıran  bu meslek  erbabının  ilk  örgütlenmesi  Fransa’da 

oldu.  1210  yılında  Paris’te  “Berberler  Loncası”  kuruldu.  Loncanın  iki  tür  üyesi  vardı. 

“Cerrahlar”  ya  da  diğer  adı  ile  “Uzun  giysili  cerrahlar”,  daha  eğitimli  ve  üstünlerdi. 

“Berberler”,  diğer  adı  ile  “Berber‐Cerrahlar”  ya  da    “Kısa  giysili  cerrahlar”  ise,  diğerleri 

tarafından sınanmadan ve berat almadan yalnız çalışma yapamıyorlardı (24).  

Dönemin  ünlü  cerrahları,  deneyimlerini  kayda  geçirmiş  ve  kitaplar  yazmışlardır. 

“Salerno’lu  Roger”  ve  “Parma’lı  Roland”,  Hippocrates’ten  beri  süregelen  görüşleri  tekrar 

etmişler; zorunluluk olmadıkça diş çekiminden kaçınılmasını tavsiye etmişler, kırık ve çıkık’ları 

dil altından kan çıkararak, diş ağrısını ise droglar ile tedavi etmişlerdi. Montpellier’de çalışan 

İngiliz hekim “Bernard de Gordon”’un 1285’de yazdığı, pek çok kopyası günümüze ulaşmayı 

başarmış  bulunan  “Lilium  Medicinae”  adlı  eserde  diş  hastalıklarının  iç  ve  dış  nedenleri 

anlatılmıştır. Dış nedenler olarak soğuk ve sıcak besinleri ard arda almak, sert besinler almak 

ve ağız bakımının  ihmal edilmesi;  iç nedenler olarak  ise baştan ağız  içine akan sıvılar, mide 

asidi  ve  kusma  gibi  faktörleri  gösterilmiştir.  “Gaddesden’lı  John”  ise  14.  yüzyılda  “Rosa 

Anglica” adlı kitabında, diş çekmek için kullandığı bir aleti tarif etti: 

Page 58: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

58 

“Bir demir parçası al, ucunu ez ve genişlet,  iyice keskinleştir. Dişin dibine 

bastır ve böylece diş yerinden çıkacaktır (24).” 

  

Orta  çağın  en  kalıcı  izler  bırakan  cerrahı  ise  “Guy  de  Chauliac”  (1300‐1368)’tır. 

Toulouse  ve  Bologna’da  tıp  eğitimi  almış  olmasına  rağmen  cerrahiyi  tercih  etmiş; 

Montpellier’deki “Kutsal Ruh Hastanesi”’nin anatomisti ve Güzel Philippe’in cerrahı “Henri de 

Mondeville”’in yanında yetişmiştir. Ünlü eseri “Inventorium Chirurgicalis Medicinae”, bilinen 

kısa adı ile “Grande Chirurgie”’de, çürükler, aşınmalar ve diş gevşemeleri üzerinde duruldu ve 

diş hastalıklarının cerrahisi  ile uğraşan kişiler  için, berberler ya da cerrahlardan farklı olarak 

“Dentatores” sözcüğü kullanıldı. Dentator’ların kullandığı aletlerin listesini ise; ustura, demir 

kazıyıcı, düz ve eğri spatula,  tek ve çift kollu kaldıraç,  forseps, sond, bisturi, kanül ve delici 

olarak  vererek  berberlerden  farklı  olduklarını  belirtti.  Çürüklerin  şarap,  nane  ve  biber 

gargarasından sonra mastik, mür ve kafuru ile doldurulmasını önerdi. Çekim için pelikan’ı ve 

nasıl kullanılacağını tarif etti. Operasyon öncesinde ağrı kesici olarak afyon, banotu, adamotu 

ve  sarmaşık  önerdi.  Bu  otların  özü  ile  ıslatılmış  süngerlerin  güneşte  kurutularak  hazırda 

tutulmasını;  gerektiğinde  ıslatılıp hasta uyuyana  kadar burun deliğinde  tutulmasını önerdi. 

Hastanın uyandırılması için ise sirkeli sünger koklatılabileceğini yada burun deliğine sedefotu 

sıvısı yada rezene damlatılabileceğini yazdı. Eksik dişlerin yerine dana kemiğinden yontulmuş 

yapay dişlerin ya da  insan dişlerinin tellerle komşu dişlere bağlanabileceğini belirtti (24,25). 

Bu örneklerden de görülebileceği gibi, Chauliac’ın  fikirleri özgün olmayıp,  İslam çevirilerine 

dayanmaktadır.  Onu  izleyen  cerrahlardan  “Pietro  d’Argelata”,  “Chirurgia”  adlı  eserinde 

genellikle hocasının  görüşlerini  tekrarladı. Bologna Üniversitesi profesörlerinden  “Giovanni 

Arcolani”  (?‐1458)  ise,  “Chirurgia  Practica”  adlı  kitabında,  diş  tedavilerine  daha  fazla  yer 

verdi.  Dolgu  maddesi  olarak  altın  kullanılmasını,  dolgunun  yapışması  için  ise  kavitenin 

asitlenmesini  tavsiye  etti.  Papa  Julius  II’nin  özel  hekimliğini  yapmış  olan  “Giovanni  da 

Vigo”’da aynı işlemi “Practica capiosa in arte chirurgia” adlı eserinde şöyle tarif etti: 

 

“Çürük, büyük dişlerde, onları kemiren keskin ve şeytani sıvıların kötülüğü 

yüzünden ortaya çıkar. Onu, uygun aletlerle kazıyıp uzaklaştırabilir, kalan 

boşluğu altın yapraklarla doldurabilirsin.” 

 

Page 59: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

59Vigo’nun çekim hakkındaki görüşleri de dikkat çekicidir: 

 

“Tüm  çabalar  başarısız  olduğunda,  dişi  çekmek  için  mahir  bir  işlem 

uygulamalıyız. Bu  işlem  için bir uzman gerekir. Bu nedenle  cerrahlar bu 

işlemi berberler ve yersiz yurtsuz diş‐çeker’lerin elinden almalıdır.” 

 

Floransa’lı  “Nicolo Nicoli  Falcucci”  (?‐1412),  “Sermones Medicinales”  adlı eserinin 7 

bölümünden  birini  ağız  ve  diş  sağlığına  ayırmıştır.  Bu  bölümde  dişlerin  anatomisi, 

embriyolojisi, tanı ve tedavi, çekim ve epulis ameliyatları, sallanan dişlerin ligatüre edilmesi, 

sığır  kemiğinden  yontulan  yapay  dişlerin  yada  kadavradan  alınan  doğal  dişlerin  protez 

yapımında kullanılışı ve kadavradan alınan dişlerin hastalara implante edilişi anlatılmıştır.  

 

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

             

 

Page 60: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

60

                                      14                                     YENİÇAĞ 

 

Yeniçağdaki Avrupa aydınlanması rönesans ve reform hareketleri ile başlar. Eski Grek 

ve  Latin  eserlerinin Araplar  kanalı  ile Avrupa’ya  yeniden  kazandırılması  ve buna  ek olarak 

Konstantinopolis’in  Türkler  tarafından  ele  geçirilmesi  ile  birlikte  batıya  kaçan  Bizans’lı 

araştırmacılar  ve  bunların  yanlarında  getirdikleri  antik  el  yazmaları  sayesinde  rönesans  ve 

reform  hareketi  tüm  Avrupa’ya  zincirleme  bir  etki  ile  yayıldı.  Rönesans  ve  reform 

hareketlerinin getirdiği aydınlanma, etkilerini tıp alanında da gösterdi. Platon, Hippocrates ve 

Galen ekolleri Avrupa çapında egemenlik kazandı.  

Sayılamayacak  kadar  çok  alanda  çalışmalarda bulunmuş  ve eserler  vermiş olan  sıra 

dışı  deha  “Leonardo  da  Vinci”  (1452‐1519),  insan  bedenini  incelemeye  önceleri  sadece 

sanatsal bir merak  ile  incelemeye başladı  ise de,  ilgisi zamanla tıbbi bir  içerik kazandı. Tıbbi 

gözlemleri hakkında 60’dan fazla not defteri tuttu ve bunları 700’den fazla resim ile süsledi. 

Maksiller  ve  frontal  sinüsleri  tarif  etti.  Dişleri,  kökleri  ve  boş  alveol’leri  resimledi.  Diş 

köklerinin farklarını tanımladı: 

 

“Her  biri  iki  köklü  dört  küçük  azı  vardır.  Bu  köklerden  bir  çenenin  iç 

tarafında,  diğeri  dış  tarafındadır.  Daha  sonra  tek  köklü  iki  köpek  dişi 

vardır. Ön bölgede ise kesme görevi gören dört diş bulunur. Alt çenede de 

üstteki  gibi  16  diş  bulunur.  Bunlardan  büyük  azılar  iki  köklüdür.  Diğer 

dişler üstteki gibidir.” 

 

Papa’nın kontrolü altında olmayan ve diseksiyo çalışılabilen nadir tıp fakültelerinden 

biri olan Padua’da, Galenist “Jacques de Bois‐  Jacobus Sylvius”  ‘un öğrencisi olarak yetişen 

“Andreas Vesalius”  (1514‐1564)  , Galenist’lerin  pek  çok  anatomik  bilgi  hatalarını  düzettiği 

Page 61: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

61“De Humani Corporis Fabrica”, “İnsan bedeninin işleyişi” adlı eserini yayımladı. Bu eserde, diş 

dizilerini  Vinci’ye  benzer  şekilde  detaylı  olarak  tarif  etti.  Ek  olarak,  üçüncü  büyük  azıların 

sıklıkla  gömük  kalabileceğini  belirtti.  Dişlerin  kapanış  ilişkilerini  ilk  kez  tanımladı.  Bununla 

birlikte yanılgıları da bulunmaktaydı. Sürekli dişlerin, süt dişlerinin kökleri üzerinde geliştiğini 

yazdı. Kitabının sağladığı ün onu İspanya kralı V. Charles ve oğlu II. Philipp’in özel hekimliğine 

getirdi (24,25).  

Vesalius’un üniversite’den ayrılmasından  sonra derslerini asistanı    “Matteo Realdus 

Columbo”  (1516‐1559)  üstlendi.  “De  re  Anatomica”,  “Anatomi  hakkında”  adlı  eserinde, 

dişlerin  tek sıra halinde dizilmekle birlikte bazen  ikili hatta üçlü sıralar oluşturabileceklerini 

belirtti.  İlk  kez  fetus  kadavraları  üzerinde  çalışarak  diş  germlerinin  doğum  öncesinde 

oluştuklarını saptadı (24,25). 

“Gabriello Fallopio”  (1523‐1562),  fetus ve çocuk kadavraları üzerindeki çalışmalarını 

anlattığı “Observationes anatomicae”, “Anatomi gözlemleri”   adlı kitabı  ile, alt çene kemiği 

konusundaki tartışmalara son verdi: 

 

“Üzerinde  diseksiyo  yaptığım  bir  yaşını  geçmemiş  tüm  kadavralarda  alt 

çene  kemiği  ortada  bir  kıkırdak  kitlesi  ile  birleşen  iki  ayrı  kemikten 

oluşmuştu.  Yedi  yaşından  sonra  ölen  bireylerde  ise  alt  çene  kemiği  tek 

parçadır.” 

 

Fallopius’un diğer bulguları ise, günümüzde kendi adı ile anılmakta olan fallop tüpleri 

ile iç kulağın yarım daire kanallarıdır. 

Tamamen  diş  anatomi,  embriyoloji  ve  histolojisini  inceleyen  ilk  kitap olan  “Libellus 

Dentibus”,  “Diş  kitapçığı”,  Vesalius’un  öğrencilerinden  “Bartolommeo  Eustachio”  (?‐1574) 

tarafından  yazılmıştır.  Diş  morfolojisi,  histolojisi,  fizyolojisi,  kanlanması,  innervasyonu, 

dişlerin görevleri ve görev‐biçim ilişkisi konularındaki dönemin tüm bilgisi otuz bölüm halinde 

anlatılmıştır. Yazarın kendi çizimleri ile süslediği “Tabulae anatomicae”, “Anatomi atlası” ise, 

162 yıl boyunca papalık kütüphanesinde gizlendikten sonra ancak 1714’de yayımlanabilmiştir 

(24,25). 

Padua  üniversitesinin  yetiştirdiği  bir  diğer  profesör  olan  “Girolamo  Fabrizi 

Acquapendente”  (1513‐1619)  “Opera  Chirurgia”,  “Cerrahi  işlem”  adlı  eserinde;  dişeti 

hipertrofilerinin  (büyümelerinin)  koterizasyonundan  sonra  bal  ile  örtülmesini,  abse 

Page 62: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

62deranajında  doğrusal  kesi  yerine  dairesel  kesi  yapılarak  dişetinden  parça  çıkarılmasını 

anlatmış; çene kilitlenmelerinin sebeplerini irdelemiş, Ağzını açamayan hastaların burun yolu 

ile  beslenmesini  yani,  nazo‐gastrik  sonda  yöntemini  tarif  etmiştir.  Kitabın  bir  bölümü  diş 

tedavisine aittir. Diş temizliği, diş taşlarının çıkarılması ve çürük tedavisi anlatılır. Çürüklerin 

sülfürik asit gibi güçlü asitlerle yada kızgın demir ile dağlanması, altın yaprak ile doldurulması 

anlatılır  ve  çekim  için  “pelikan” adlı alet  tarif edilir. Acquapendente,  kesicilerin  çekimi  için 

“rostrum”, kökler için ise “rostrum corvinum” adlı aletleri tavsiye etmiştir (24). 

“Philippus Aureolus  Theophrastus Bombastus  von Hohenheim”  (1493‐1541), Celsus, 

Galen ve  İbn‐i Sina’nın temsil ettiği tüm geleneksel tıp öğretisini bir kenara  iterek deney ve 

gözleme  dayalı  akılcı  bir  tıp  ekolü  oluşturdu.  Ağdalı  ve  felsefi  bir  anlatım  yerine  gündelik 

sokak  lisanını  tercih  ettiği  eserlerinde  “Paracelsus”  takma  adını  kullandı.  Babasının  hekim 

olarak  görev  yaptığı  Carinthia‐Willach  maden  bölgesinde  simya’ya  merak  sardı.  İnsan 

bedenini,  işlev  ve  bozukluklarını  hep  simya  ile  açıkladı.  Çeşitli  maden  ve  minerallerin 

organizma üzerindeki etkilerini inceledi (24,25). 

Diş tedavisi uygulayan meslek erbabının yeniçağ İngiltere’sindeki örgütlenmesi iki ayrı 

çatı  altında  idi.  “Usta  Cerrahlar  Loncası”  1368’de,  “Londra  Berberler  Birliği”  1462’de 

kurulmuştu. 1535’de VIII. Henry’nin manastırları kapatması  ile açıkta kalan cerrah‐keşişlerin 

katılımı  ile Usta cerrahlar  loncası üyeleri sayıca arttı ve tıbbi bilgi birikimi zenginleşti. Tudor 

döneminin  ünlü  cerrahı  “William  Clowes”,  diş  çekimi  işinin  berberlere  yasaklanmasının 

bayraktarlığını  yaptı.  Berberler  ve  cerrahların  savaşı,  VIII.  Henry  tarafından  kurulup  berat 

verilen “Kraliyet Berber‐Cerrahlar Birliği”’nin kuruluşu  ile sona erdi. Kuruluş beyannamesine 

göre  cerrahların  saç  kesmesi  ve  berberlerin  ise  cerrahi  uygulaması  yasaklandı. Diş  çekme, 

hacamat ve kupa çekme için ise, her iki tarafa da izin verildi (24). 

“Walter  Hermann  Ryff”  (1500‐1562),  “Gross  chirurgey  oder  vollkommene 

wundtartzney”,  “Travma  tıbbında  büyük  cerrahi”  adlı  eserinde  birçok  cerrahi  aletin  ve 

periodontal küretin çizimlerini verdi. Bir sonraki eserlerinin göz ve diş hastalıkları hakkında 

olacağı haberini de vermekle birlikte, planladığı bu eserleri yazamadı (24). 

“Ambroise  Pare”  (1509‐1590),  Paris’te  berber‐cerrah  çırağı  olarak  başladığı 

mesleğinde  hızla  yükseldi.  “Hotel Dieu”  hastanesinde  askeri  cerrah  olarak  çalıştığı  yıllarda 

deneyim  kazandı.  Dağlama  usullerini  bir  kenara  bırakarak  dikiş,  bandaj  ve  ağrı  kesici 

merhemler ile çalıştı. Merhemini yumurta akı, gül yağı ve terebentin ile hazırladı. Cerrahların 

kadavra  eğitimi  görmelerinin  zorunluluğunu  savundu.  Diş  çekiminde  aşırı  kuvvetten 

Page 63: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

63kaçınılması  gerektiğini  öngördü.  “Dix  livres  de  la  chirurgie”,  “Cerrahinin  on  kitabı”  adlı 

kitabında,  Etrüsklerden  o  çağa  kadar  hiçbir  gelişmenin  kaydedilememiş  olduğu  protez 

alanında ilk gelişmeyi, obturatör protezini tarif etti: 

 

“Damağın bir kısmı travma ya da sifilitik bir ülser ile harap olmuş olabilir. 

Bu durumda hasta  konuşmakta  ve derdini anlatmakta güçlük  çeker. Bu 

defekti onarmak  için bulduğumuz çözüm, damaktaki delikten biraz daha 

geniş  olan bir  aygıtın defekte  uygulanmasından  ibarettir. Bu  aygıt  altın 

veya  gümüşten  yapılır.  Yaklaşık  olarak  bir metal  para  kalınlığındadır  ve 

üzerine  bir  sünger  parçası  takılabilecek  şekildedir.  Aygıt  deliğe 

sokulduğunda  sünger  ortamdaki  nemi  emerek  şişecek  ve  yerinde  sıkıca 

duracaktır. Bu yolla sözcüklerin daha iyi telaffuzu sağlanabilir.” 

 

Pare  bu  kitapta  ayrıca,  diş  çekiminde  kullandığı  “lancet,  poussoire,  pelikan  ve 

daviet”’ler  ile sivri ve keskin diş kenar ve köşelerini eğelediği eğe’lerin ve fildişinden oyulup 

komşu dişlere altın tel ile bağlanan protezlerin çizimlerini verdi (24). 

Pare’nin öğrencilerinden  “Jacques Guillermeau”  (1550‐1613), diş  temizliği  için  asite 

batırılmış küçük çubukların kullanılmasını yazmış, protezlerin yapımında çabuk sararan fildişi 

yerine başka bir malzeme önermişti (25): 

 

“Yapay dişler; beyaz  taneli mum,  zeytin ağacı  reçinesi,  sakız ve çok  ince 

öğütülmüş mercan  ve  inci  karışımı  ile  kolay  ve  çabuk  hazırlanabilir.  Bu 

karışım çürük dişlerin doldurulmasında da kullanılabilir.”  

  

Yalnızca diş hekimliği uygulamalarını  içeren  ilk kitap; “Atzney buchlein under allerlei 

krankeyten und gebrechen der  tzeen”,  “Dişlerin bütün hastalıkları  ve  tedavisi hakkında  tıp 

kitapçığı”  adlı,  yazarı  bilinmeyen  44  sayfalık  Almanca  bir  kitaptır.  İlk  sayfası  çalışma 

pozisyonunu  gösterir. Antik  eserlerdeki  benzerlerinden  farklı  olarak  hasta  koltukta  oturur, 

hekim arkasında ve ayaktadır. İlk bölüm anatomiye, ikinci bölüm çürüğe ayrılmıştır. Çürükten 

korunma  için  yemekten  sonra  ağzın  çalkalanması,  sert  kabuklu,  sıcak,  koyu  kıvamlı  ve 

yapışkan  gıdalardan  kaçınılması  ve  sirkeli  suda  kaynatılmış  kurbağa  gargarası  önerilmiştir. 

Artzney Buchlein’da çürük tedavisinin üç yolu vardır. Müshil, büyü ve çürüğün kesici bir alet 

Page 64: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

64ile kazınması. Dolgu  için  ise altın yaprak önerilmektedir. Diş kurtlarının uzaklaştırılması  için 

öneri şöyledir: 

 

“Diş  kurtları  için  banotu,  soğan  ve  pırasa  tohumları  birlikte  sirkede 

kaynatılır. Bununla ağız çalkalanır. Ya da, bu üç tohum keçi böbreği yağı 

ile karıştırılarak fasulye tanesi şekline getirilir, sıcak kömürde tütsülenerek 

dumanı  bir  huni  yardımı  ile  çürüğün  içine  ulaştırılır.  Bu  duman  dişteki 

kurtları öldürür.” 

 

Çürük  ile  şekerin  ilişkisini  ilk  sezen  araştırmacı  ise  “Pieter  Foreest”’tir.  Yazar, 

“Observationes  et  curationes  medicinales”,  “Tıbbi  gözlemler  ve  tedaviler”  kitabının 

dişhekimliği ile ilgili 14. cildinde bu şüphesini anlatmaktadır.  

Alman  “Johannes  Stockerus”,  dolgu  maddesi  olarak  amalgam’ı  fark  eden  ilk 

Avrupalıdır: 

“Çürük diş, altın bir tüpün içinden geçirilen altın bir çubuk ile ağrısı geçene 

kadar dağlanır. Bir miktar vitriol güçlü bir asit içinde eritilir, içine yeterince 

cıva  eklenerek,  amalgama  dönüşene  kadar  kaynatılır.  Elde  edilen 

amalgam  dişteki  oyuğa  yerleştirilir.  Amalgam  bir  kaya  gibi  sertleşerek 

yuvasına sıkıca tutunacaktır.” 

 

Yeniçağ Avrupa’sında  eksik  dişlerin  tamamlanması  ile  ilgili  olarak  Pare  ve  öğrencisi 

Guillermeau’nun  eserleri  dışında  yazılı  kaynak  bulunmamakla  birlikte,  çok  sayıda  bireyin 

protez kullandığı bellidir. İspanyol hekim “Francisco Martinez” (1518‐1588), doğal dişlere tel 

ile bağlanan yapay dişlerin dayanak dişlere zarar verdiğini yazmıştır. 

“Jacob Horst”  (1537‐1600);  “De aureo dente maxillari puerisilesii”,  “Silezyalı’nın üst 

altın dişi” adlı kitabında, tanrısal bir mucize olarak panayırlarda halka para karşılığı gösterilen 

altın  dişli  bir  çocuğun  öyküsünü  anlatır.  Söz  konusu  dişin  altın  bir  “ful  kron”  olduğu  ve 

muhtemelen bir kuyumcu tarafından yapıldığı tahmin edilebilir (24,25). 

On  yedinci  yüzyıl Avrupa  tıp okullarında  eğitim hala Grek,  Latin  ve Arap  eserlerine 

dayanıyordu.  Tanıda  “üroskopi”  yöntemi  öneminin  zirvesindeydi.  Gerek  tanı,  gerekse 

tedavide astroloji ve simya’ya çok fazla değer veriliyordu. Bu nedenle, çeşitli “sihirli  iksirler” 

Page 65: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

65ve geviş getiren hayvanların  işkembesinden elde edilen bazı katı cisimler gibi “muska”’ların 

ardı arkası kesilmiyordu. “Fielding H. Garrison” bu çağın hekimlerini şöyle tarif eder (24): 

 

“On  yedinci  yüzyılda  hekimler;  kırmızı  topukları,  uzun  cüppeleri,  büyük 

perukları, kare  şapkaları ve  şatafatlı davranışları  ile çalışmak ve hastaya 

bakmak  yerine  Latincelerine  geçit  töreni  yaptırarak  attıkları  ve 

cahilliklerini  örtmekten  başka  işe  yaramayan  uzun  teknik  tiradları  ile 

toplumdan yalıtılmış, ukala, züppeler haline gelmişlerdi.” 

 

1618’de  yayımlanan  “London  Pharmacopeia”,  “Londra  Farmakopesi”;  çeşitli 

hayvansal droglarla dolu  idi. Her tür hayvanın kanı, yağı, safrası,  iliği, kemiği, dişi, boynuzu, 

cinsel organı, ibiği, kılı, tüyü, kabuğu, ağı, ipeği ve insan teri, tükrüğü, plasentası; hatta idam 

edilmiş suçluların kafatası bile, iyileştirici olarak kullanılıyordu (24).  

Böyle bir ortamda  ilerleme,  laboratuar tekniklerindeki gelişmelerle sağlandı. Bilimsel 

çalışmalarda  kullanılabilecek  ilk  mikroskop  “Anton  van  Leeuwenhoek”  (1632‐1723) 

tarafından geliştirildi. Leeuvenhoek, diş dokusunun çok  ince burucuklardan oluştuğunu  fark 

etti. 1696’da dentin dokusunun resmini yayımladı. Tükrükte ve diş üzerindeki birikintide çok 

küçük mikroskobik  canlılar  bulunduğunu  gördü  ve  bunları  “animalcula”  olarak  adlandırdı. 

“William  Harvey”  (1578‐1657),  “De  Motu  Cordis”,  “Kalbin  hareketi”  adlı  kitabında  kan 

dolaşımını  neredeyse  tamamen  açıkladı.  Harvey’in  anlayamadığı  tek  ayrıntı  olan  kanın 

arterlerden venlere geçişi, “Marcello Malpighi” (1628‐1694)’nin mikroanatomi çalışmaları ile 

aydınlandı. Malpighi ayrıca, adlandıramasa da mine ve dentinin yapılarının  farklı olduğunu 

fark etti. Onları ağaçların  kabuk  ve  iliklerine benzetti.  “Nathanael Highmore”  (1613‐1685), 

maksiller sinüslerin Da Vinci’den sonra en ayrıntılı  tarifini yaptı ve ondan sonra bu sinüsler 

“Highmore boşluğu” olarak bilindi. Parotis bezi “Nicolaus Stenonius” (1638‐1686) tarafından 

keşfedildi  ve  bu  salgılığın  ağız  içine  açıldığı  kanal  onun  adı  ile  “Stenon  kanalı”  olarak 

adlandırıldı.  “Giovanni  Alfoso  Borelli”  (1608‐1679),  kas  mekaniği’ni  konu  alan  “De  motu 

animalium”,  “Hayvanların  hareketi”  adlı  eserinde,  çiğneme  kaslarının  gücü  üzerine 

ölçümlerini yayımladı (24,25). 

Dönemin,  doktora  ve  uzmanlık  tezi  gibi  akademik  çalışmaları  dişhekimliği 

uygulamalarına yer vermiş olsa da, bunlar genellikle antik eserleri aşamadılar. Wittenberg ve 

Prag  profesörlerinden  “Johann  Jesenius”  (1566‐1621)’in  “Institutiones  Chirurgicae”, 

Page 66: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

66İmparatorun  özel  doktoru  “Johann  Stephan  Strobelberger”  (1593‐1630)’in  “De  dentium 

podagra”  ve  Alman  hekim  “Christian  Franz  Paulini”  (1643‐1712)’nin  “Heilzame  dreck 

apotheke”, “İyileştiren dışkı eczanesi” adlı eserleri bunlara örnek olarak verilebilir. Gündelik 

meslek  uygulamaları  ise  yüzyıllardır  olduğu  gibi;  berberler,  diş‐çeker’ler,  pazarcılar  ve 

cerrahlar tarafından yürütüldü. Bu dönemde akademisyenlerden çok cerrahların daha akılcı 

ve uygulamaya dönük eserler  verdikleri  görülür. Bern belediyesi hekimi  “Hilden’li Wilhelm 

Fabry”  (1560‐1634)’nin notları, “Observationes et curationes”, “Gözlemler ve  tedaviler” adı 

ile  yayımlanmıştır.  Bu  kitapta  çekim,  epulis  ameliyatları,  yarık  damaklar  ve  yarık  damak 

protezleri, trigeminal nevralji konuları  incelenmektedir. “Dupont” 1633’de “Remedes Contre 

le  mal  des  dents”,  “Diş  ağrısına  karşı  ilaçlar”  adlı  kitabında  çekilen  dişlerin 

reimplantasyonunun mümkün olduğunu  ve bu  alandaki başarılarını  anlattı. Ulm belediyesi 

hekimi “Johannes Scultetus”  (1595‐1645), “Armamentarium Chirurgicum”, “Cerrahi aletler” 

adlı  kitabında,  diş  tedavisinde  kullanılan  bazı  aletlerin  çizimlerini  vermiştir.  “Matthaus 

Gottfried  Purmann”  (1648‐1711),  “Grosser  und  gantz  neugewundener  lorbeer‐krantz  oder 

wund‐artzney”,  “Büyük  ve  yeni  yara  tıbbı  derlemesi”  adlı  kitabında,  protezler  için  önce 

balmumundan  bir  örnek  hazırladığını,  asıl  protezi  sığır  kemiği  yada  fildişinden  bu  örneğe 

bakarak  yonttuğunu  ve  bu  protezi  komşu  dişlere  gümüş  tellerle  bağladığını  anlatmıştır. 

“Antonius Nuck” (1650‐1692), “Operationes et experimenta Chirurgica”, “Cerrahi işlemler ve 

deneyimler” kitabında, gebelerde diş çekiminin tehlikelerine ve çocuklarda kanin çekiminden 

sonra  göz  bozuklukları  oluşabileceğine  dikkat  çekmiştir.  “Charles  Allen”’ın  1685’de 

yayımlanan “The operator for the teeth”, “Diş operatörü” kitabı yalnız dişlerle ilgili ilk İngilizce 

kitaptır. Yazar,  insandan  insana diş  transplantasyonuna karşıdır. Bunun yerine, koyun, keçi, 

köpek  yada  maymundan  transplantasyon  önermiştir.  Dentin  dokusunu  ise;  mineden 

yumuşak,  kemikten  sert  ve  daha  koyu  renkli  olarak  tarif  etmiştir.  Yazar,  diş  çekiminde 

kullandığı  “pelikan”  adlı  aleti  çizimi  ile  birlikte  ilk  kez  tarif  eden  kişidir. Muayene  aynasını 

kullanan  ilk hekim olan  “Kornelius  Solingen”  (1641‐1687);  altın,  gümüş  ve  kurşun dolgular 

kaviteye  tam oturmadığı  için dolgulu dişlerin  çürümeye devam ettiğini öne  sürerek, dolgu 

maddesi olarak sakız ve terebentin karışımını önermiştir (24,25). 

Onyedinci yüzyılda berberler müşterilerine çok çeşitli hizmetler vermekle birlikte en 

çok  diş  çekimi  ustalıkları  ile  ün  kazanıyorlardı.  Bunlara  Almanyada  “Zahnbrecher”,  “Diş‐

kıran”,  İtalyada  “Cavadenti”,  “Diş‐oyan”,  Fransada  “Arracheur  des  Dents”,  “Diş‐kapan”, 

İngilterede  ise “Operator  for  the  teeth”, “Diş operatörü” adı veriliyordu  (25). Bu dönemde, 

Page 67: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

67çürük  dişin  içinden  çıkardığı  kurtları  rapor  eden  pek  çok  hekim  olmuştur.  Kopenhag 

üniversitesinden  “Profesör  Jacobaen”  ve  “Philip  Salmuth”  bunlar  arasında  sayılabilir.  Bu 

dönemde  protez  uygulandığına  dair  bulgular  da  bulunmaktadır.  Avignon  Doğa  Tarihi 

Müzesinde bulunan ve 17.yy’a tarihlenen kemik bir köprü buna en güzel örnektir.  

 

  

   

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Page 68: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

68

                                       15                                     YAKINÇAĞ 

 

On sekizinci yüzyıl, bilimsel gelişmelere ek olarak, diş  tedavisi uygulayıcılarının yetki 

ve  ünvan’larının  yasal  tanımı  konusunda  da  önemli  gelişmelere  sahne  oldu.  Bu  çağda 

Avrupanın kültürel ve toplumsal liderliği Fransa’da idi. Uzun önlüklü cerrahlar 1533’den beri 

küçümsendikleri  Paris  tıp  fakültesine  kabul  edilmiyor  ve  “College  de  St  Come”’da 

eğitiliyorlardı.  Bununla  birlikte  cerrahlar,  doktorların  davranışlarını  taklit  ederek  ve  lonca 

bayrağındaki  üç  berber  tası  sembolünü  üç  merhem  kavanozu  ile  değiştirerek,  Paris  Tıp 

Fakültesi dekanlığı ve doktorların  tepkilerini çektiler. 1725’de  ise “College de St. Come”’un 

uzun  önlüklü  cerrahları,  doktorlardan  bağımsızlıklarını  ilan  ederek,  cerrahi  işlem 

yapabilmeleri  için  gerekli  yasal  düzenlemeleri  sağlamak  üzere  lobiciliğe  başladılar.  Daha 

1699’da Fransa Parlamentosu, gözlükçüler ve kırıkçılar gibi diş uzmanlarının “Experts pour les 

dents”’da,  cerrahlar  komitesinin  denetimi  altında  Paris  ve  çevresinde  sanat  icra  etmesine 

berat  vermişti.  Diğer  Avrupa  ülkelerinde  de  benzer  yasalar  hızla  çıkmış  olmasına  rağmen 

yeterli yaptırım sağlanamadığından tüm Avrupa’yı “şarlatanlar” kapladı. Gezici olarak sanat 

icra  eden  bu  kişiler,  kent  ya  da  köy meydanına masa  ve  iskemlelerini  bir  şemsiye  altına 

yerleştiriyor ve burada hasta kabul ediyorlardı. Her birinin kendi bayrağı vardı. Genellikle ilgi 

çekici, hatta komik giysiler giyiyorlardı. Uygulamalar bir gösteri havası  içinde ve meraklıların 

gözleri önünde sürüyordu. Çevrede dolaşan kiralanmış davulcular, müzisyenler, palyaçolar ve 

jonglörler,  halkın  ilgisini  çekerek meydana  topluyordu.  Çekim,  apse  açma,  hacamat,  kırık 

dişleri  törpüleme,  diş  taşı  temizleme  gibi  işlemler  uyguluyorlar,  bu  arada  her  derde  deva 

sihirli iksirler satmayı da ihmal etmiyorlardı. 

Diş hekimliği’nin bağımsız bir meslek haline gelmesi, “Pierre Fauchard”  (1678‐1761) 

sayesinde  gerçekleşti.  Ünlü  eseri  iki  ciltlik  “Le  chirurgien  dentiste,  ou,  traite  des  dents”, 

“Cerrah‐dişçi  ya  da  dişlerin  tedavisi”’in  ilk  cildi  38,  ikinci  cildi  26  bölüm  olup  toplam  919 

Page 69: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

69sayfadır ve yazarın kendinden önceki döneme ait derleyebildiği tüm bilgileri kapsar. Fauchard 

diş  kurdu  teorisine  karşı  çıktı. Çürüğü humoral patoloji  ile  açıklayarak Hippocrates’i  izledi. 

Dentinogenezis  imperfekta hastalığını tanımladı ancak etiolojisini raşitizme bağladı. Aynı tür 

bir  yanılgı  ile  periodontitis’i  tarif  etti,  tedavide  diş  taşı  temizliği  ve  genel  ağız  temizliğinin 

önemine  değindi  ancak  bu  hastalığın  etiolojisini  de  skorbüt’e  bağladı.  Diş  ağrıları  için 

dağlama uyguladı. Çürük kavitelerini metal alet  ile kazıdı ve kurşun yada kalay  ile doldurdu. 

Altın dolguyu gereksiz bir  lüks olarak değerlendirdi. Dişlerin  sıralanma bozukluklarının  ipek 

iplikler, altın ya da gümüşten delikli metal şeritler ile düzeltilebileceğini yazarak ortodontinin 

düşünsel  temellerini  attı.  Transplantasyon  ve  reimplantasyon  çalışmalarını  tarif  ederek  bu 

dişlerin  altın  ligatürler  ile  komşu  dişlere  splintlenmesinin  önemini  vurguladı.  Çekimlerde 

Pare’nin aletlerine ek olarak “punch” denilen kurşun çekiçler kullandı. Bu usul meslekdaşları 

tarafından fazla travmatik bulunarak eleştirildi. Protezlerin yapımında insan, fil ve denizaygırı 

dişleri ile suaygırı kemiği kullandı. Çok dişli protezlerde yapay dişlerin lingualine altın bir bant 

perçinleyerek dayanıklılığı arttırdı. Mil’li kronları tarif etti ve tutuculuk için kendir lifi kullandı. 

Protezlerin tutuculuğunu sağlamak için çelik yaylar kullandı. 

Fauchard’ın çalışmaları çağdaşı meslekdaşlarının ufkunu genişletti ve pek çok hekimin 

çeşitli kitaplar yazmasına sebep oldu. “Claude Mouton” (?‐1786), “Essay odontotechnie” adlı 

kitabında  diş  hekimini  “ağız  mimarı”  olarak  tanımladı.  İnsan  dişinden  hazırlanan  mil’li 

kronları  ısrarla  tavsiye etti. Bölümlü hareketli protezler  için altın kroşe’yi ve altın kron’u  ilk 

kez önerdi. Estetik sakıncalara karşı altın kronun  labial yüzünün emaye  ile kaplanabileceğini 

vurguladı. Etienne Bourdet” (1722‐1789); “Recherche et observations sur toutet les parties de 

l’art  du  dentiste”  adlı  kitabında,  dişeti  hastalığının  etiyolojisini  yine  humoral  patoloji  ile 

açıkladı. Tedavi için diş yüzeyinin kazınmasını, dişetinin kanatılmasını, diş ile dişeti arasındaki 

cep’in dağlanmasını, bunların yeterli olmadığı durumlarda dişetinden bir parçanın kesilerek 

çıkarılmasını  tavsiye  ederek  dişeti  cerrahisinin  temellerini  attı.  Çapraşık  dişlerin 

düzeltilmesinde önemli katkıları oldu. Çekim aletlerini geliştirdi. Üst 20 yaş dişleri için özel bir 

pelikan geliştirdi. Bourdet’nin protez bilimine katkıları da önemlidir. Fauchard ve Mouton gibi 

o  da  mil’li  kronların  mükemmelliğine  inanıyordu.  Aşırı  kemik  kaybı  olan  bölgelerde, 

Purmann’ın  tarif ettiği  şekilde  imal edilen altın kaide plakları üzerine kökü kısaltılmış  insan 

dişleri  yerleştirirdi.  “Botot”’un  1770’de  yayımlanan  “Observations  sur  la  supuration  des 

gengives”, “Dişeti apseleşmesi üzerine gözlemler” adlı makalesi, dişeti hastalıkları üzerine ilk 

yayın  olarak  kabul  edilmektedir.  Botot  bu  makalede  dişeti  hastalıklarını;  dişetinin 

Page 70: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

70apseleşmesi,  alveol  kenarının  apseleşmesi  ve  kemiğin  apseleşmesi  olarak  üçe  ayırır  ve 

hastalıktan  skorbütün  sorumlu olduğunu  savunur. Dönemin önemli  araştırmacılarından bir 

diğeri “John Hunter” (1728‐1793)’dır. “Natural history of the human teeth”, “İnsan dişlerinin 

doğal  tarihi”  adlı  eserinde  kanin  dişi  “cuspidati”  küçükazıları  ise  “bicuspidati”  olarak 

adlandırdı. Mine  prizmalarının  resmini  çizmeyi  başardı. Dişeti  hastalıklarını  ayrıntılı  olarak 

tarif etti. O  sıralarda  çok popüler olan  insandan  insana diş  transplantasyonunu destekledi. 

Üzerine devamlı basınç uygulanan bir dişin çenenin  istenilen yerine yavaş yavaş  itilebileceği 

kuralını ortaya attı. İnsandan insana diş transplantasyonunda hastalık bulaşma riskine ilk kez 

“Benjamin Bell” (1749‐1806) dikkat çekti. Hasta kişilerden diş alınmamasını, alınan dişin  ılık 

suda yıkanıp bezle silinmesini önerdi. Büyük Friedrich’in özel doktoru “Philipp Pfaff”  (1711‐

1766), dişhekimliğine pek çok katkılarda bulunmuş olmakla birlikte katkılarının en önemlisi 

ölçü almayı ve model elde etmeyi icat etmiş olmasıdır: 

 

“Sıcak  su  ile yumuşatılan balmumu, çenenin  izi çıkarıldıktan  sonra  sonra 

soğuk  su  ile  sertleştirilir.  Çok  ince  toz  halinde  öğütülmüş  alçı,  su  ile 

karıştırılır ve badem yağı ile yalıtılmış olan ölçünün içine bir kaşık yardımı 

ile dökülür ve sertleşmesi beklenir. Ölçünün ağızdan çıkarken bozulmasını 

önlemek  için  çenenin  sağ  ve  sol  tarafının ölçüleri ayrı ayrı alınıp ağızda 

birleştirilir” 

 

Pfaff,  “Abhandlung  von  den  zahnen  des  menschlichen  körpers  und  deren 

krankheiten”, “İnsan bedeninin dişleri, onların hastalıkları ve tedavileri” adlı kitabında ayrıca, 

dişli  bireylerin  ölçü  sırasında mumu  ısırması  gerektiğini,  bu  şekilde  diş  dizilerinin  karşılıklı 

ilişkilerinin de saptanabileceğini de belirtmiştir (24,25).  

 

  

 

 

 

Page 71: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

71

                                           16                        MODERN DİŞ HEKİMLİĞİ 

 

On  dokuzuncu  yüzyılda  endüstrileşme  ve  kentleşme,  gerek  insan  topluluklarının 

yaşam  tarzını,  gerekse  sağlık  da  dahil  olmak  üzere  tüm  bilimsel  çalışmaları  etkileyen  en 

önemli  faktörler  haline  geldi.  Endüstri  devrimi  nedeni  ile  fabrikalarda  çalışmak  üzere 

kentlerde  yoğunlaşan  insan  kitleleri, enfeksiyon hastalıklarının artmasına neden oldular  ve 

kitlesel  salgınların ortaya  çıkmasına neden oldular. Giderek daha büyük hastaneler gerekir 

hale geldi. Tıbbi çalışmalar ağırlıklı olarak enfeksiyon hastalıklarına yöneldi. “Louis Pasteur” 

(1822‐1895), fermantasyon üzerinde çalışarak önce “pastörizasyon”  işlemini, daha sonra da 

kuduz aşısını keşfetti.  “Fraenkel” difteri,  “Widal ve Wright”  tifo,  “Haffkine” kolera ve veba 

aşılarını  buldular.  “Robert  Koch”(1843‐1910)  tüberküloz  basili  ve  kolera  vibrionu’nu 

tanımladı. Viyana üniversitesi doğum  kliniği hekimlerinden  “Ignaz P.  Semmelweiss”  (1818‐

1865), çapraz enfeksiyonu tarif etti ve muayene öncesinde doktorların ellerini klor solüsyonu 

ile  yıkamalarını  sağlayarak  lohusa  ölümlerini  büyük  oranda  azalttı.  “Joseph  Lister”  (1827‐

1912),  yara  temizliği  yani  “asepsi”’ye  önem  verdi. Açık  kırık  yaralarını  korumak  için  “Jules 

Lemaire” tarafından tarif edilmiş bir “antiseptik” madde olan “karbolik asit”’i kullandı. Asepsi 

ve  antisepsi  kavramlarının  cerrahi’de  kabullenilmesi  ve  gerek  cerrahi  aletlere,  gerekse 

yaraya,  operasyon  alanına  ve  cerrahın  ellerine  karbolik  asit  püskültülmesi  şeklinde  günlük 

uygulama içine girmesi ise 1880’i buldu. 1890 yılında “William Steward Halsted” (1852‐1922) 

lastik  eldiveni  icat  etti.  1895’de  ise  “Wilhelm  Konrad  Roentgen”  (1845‐1922)  X  ışınlarını 

tanımladı. X ışınları kısa sürede önce tanı, ardından da tedavi amacı ile kullanılmaya başlandı. 

Tanısal  görüntüleme  olanağının  ortaya  çıkması,  mikrobiolojik  bilginin  artması,  asepsi  ve 

antisepsi’deki  gelişmeler  ve  eldiven  kullanımı  sayesinde  cerrahlar  giderek  daha  cesur 

operasyonlar için güç kazandılar (25). 

Page 72: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

72On dokuzuncu yüzyıl, diş hekimliği alanında da önemli gelişmelere sahne oldu. Bilgi 

birikiminin  artması  ve  teknolojik  gelişmelere  paralel  olarak;  geçen  yüzyılda  Fauchard 

sayesinde  tıptan  ayrı  ve bağımsız bir mesleğe dönüşmüş olan diş hekimliği mesleğinde de 

uzmanlık alanları ortaya çıkmaya başladı. 

 

Cerrahi:  Yüzyılın  hemen  başında,  1802’de  “Jacques Rene Duval”  (1758‐1854),  “Des 

accidents  de  l’extraction  des  dents”,  “Diş  çekimlerinde  kazalar”  adlı  kitabında,  çekimlerde 

ortaya  çıkabilecek  komplikasyonları  özetledikten  sonra,  iyi  yetişmiş  hekimin  çekimden 

korkmaması gerektiğini belirtmiştir. Bu kitap, diş çeken hekimin iki bin yıllık kabusunun sona 

erdiğinin işareti sayılabilir. 

Bu  yüzyılda  çekim  için  kullanılmış  olan  aletler;  “pelikan,  anahtar,  elevatör  ve 

davye”’dir. Bunlara  ek  olarak,  “Serre”  tarafından  tarif  edilmiş  olan  “vida”  ve  “de  la  Fons” 

tarafından  tarif edilmiş olan anahtar‐davye karışımı bir alet de  sayılabilir. Davyelerde Pare 

döneminden sonraki en önemli değişiklik, “John Tomes”’un 1841’de diş anatomisine uygun 

davyeleri, 1859’da ise köklerin çıkarılması için düz ve açılı elevatörleri geliştirmesi oldu. 

Çekim  ve  diğer  ağız  içi  operasyonların  başarılı  bir  şekilde  gerçekleştirilebilmesi  için 

araç‐gereç’lerin geliştirilmesinin yanında, anestezi de gerekli  idi. Operasyonlarda narkotizan 

olarak, “Valerius Cordus”  tarafından 1540’da bulunmuş olan “Eter” kullanılmaktaydı. Eterin 

diş çekiminde ilk kullanılışı ise, 1842’de olmuştur. New York’ta kimyager “William E. Clarke” 

eter  ile  ıslatılmış bir havluyu hastanın  yüzüne yerleştirmiş, Dişhekimi  “Elijah Pope”  ise dişi 

ağrısız bir şekilde çekmiştir. 

 Bilinçli  sedasyon  sağlayan  ve  “Gülme gazı” olarak da bilinen  “azot protoksit‐ N2O”  

kimyager “Joseph Priestley” tarafından 1776’da keşfedilmiştir. 1844’de, tıp fakültesi öğrencisi 

“Gardner Quincy Colton”’un düzenlediği bir gülme gazı partisine katılan Dişhekimi “Horace 

Wells”,  konuklardan birinin  yaralanmasına  rağmen  ağrı duymadığını  fark etmiş; ertesi  gün 

Dişhekimi  “John M.  Riggs”,  Colton  ve  bir  başka  kişiyi  de  tanık  olarak muayenesine  davet 

etmiştir.  Colton’un  getirdiği  gazı  soluyan  Wells,  üst  azı  dişini  Riggs’e  ağrısız  olarak 

çektirmiştir. Wells’in dramatik ölümünden  sonra Colton  ağrısız diş  çekimi  ile ün  kazanmış, 

ancak  hekim  olmadığı  için  eleştirilince  çalışmalarını  kurduğu  bir  enstitü  çatısı  altında 

sürdürmüştür.  Bu  enstitüde  azot  prooksit  anestezisi  yaptığı  hastaların  diş  çekimleri, 

Dişhekimi  olan  yardımcıları  tarafından  yapılmıştır.  Dişhekimi  “William  T.G.  Morton”  ise, 

kimyager arkadaşı “Charles T. Jackson” ile birlikte, içinde eter ile ıslatılmış süngerler bulunan 

Page 73: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

73bir cam balondan  ibaret bir anestezi cihazı geliştirmiştir. Bu cihazın tanıtımından sadece  iki 

gün  sonra,  aynı  tür  bir  cihazı  avrupada  ilk  kez  kullanarak  diş  çeken  kişi  ise  “James 

Robinson”’dur. 

Jinekolog  “James  Young  Simpson”’un  1847’de  kullanmaya  başladığı  “kloroform”, 

ölüm  olaylarının  artması  üzerine  dişhekimliği  pratiğinde  sakıncalı  bulunmuştur.  “Etil 

Klorid”’in  soğutucu  etkisinden  yararlanan  ilk  hekim  ise  1888’de  “Camile  Redard”’dır.  İlk 

olarak  17.  yy’da  kullanılmaya başlayan  “şırınga”’lar,  insandan  insana  kan  transfüzyonunda 

kullanılmakta  idi.  Enjeksiyon  miktarının  ayarlanabildiği  “vidalı  şırınga”  1853’de  cerrah 

“Charles Gabriel Pravaz” tarafından tarif edilmiş, bunların üretimini yapan Alman “Luer”  ise 

geliştirerek vidasız, pistonlu “Luer şırıngası”’nı icat etmiştir. Şırınga ile lokal anestezi 1845’de 

İrlandalı  “Francis  Rynd”  ve  1853’de  İskoçyalı  “Alexander  Wood”  tarafından  “morfin” 

kullanılarak  yapılmıştır.  Ancak,  santral  sinir  sistemi  üzerine  etkileri  ve  sakıncaları  fark 

edildikten sonra ve uzun tartışmalar sonucu dişhekimleri morfin’i terk etmişlerdir. “Geodic” 

tarafından  ekstre  edilmiş  olan  “koka  yaprağı  alkaloid”’i,  1860’da  Alman  kimyager  “Albert 

Niemann”  tarafından  saflaştırılmış  ve  “kokain”  olarak  adlandırılmıştır.  1884’de maddenin 

anestezik etkisini  ilk  fark eden ve kullanan hekim, oftalmolog  “Carl Koller”’dir. Aynı yıl Diş 

hekimi “J. Morgan Howe” çürük kavitelerine damlatarak, Dişhekimi “John Carmichael” abse 

drenajında  yüzeye  damlatarak,  Dişhekimi  “Charles  Nash”  ise,  dolgu  öncesi  infraorbital 

anestezi  için kullanmışlardır. Başlangıçta büyük heyecanla karşılanan kokain; “Hallsted” gibi 

kendi  üzerinde  deneyler  yapan  hekimlerin  bağımlılık  riskini  fark  etmelerinden  sonra  terk 

edilmiştir. Bağımlılık yapmayan ve daha az toksik olan “Prokain” 1905 yılında “Alfred Einhorn 

ve Richard Willstatter” tarafından sentezlenmiş ve “Novocain” adı ile piyasaya sürülmüştür. 

Sayılan  gelişmeler  sayesinde  ağız  cerrahisi  atılım  yapmış;  özellikle  “Garretson  ve 

Hullihen”’in  kitapları  ile  ayrı  bir  bilim  dalı  haline  gelmiştir.  19.  yy’ın  son  ve  20.  yy’ın  ilk 

çeyrekleri arasında; kök ucu  rezeksiyonu “John Nutting Farrar”  tarafından, kist ameliyatları 

“Carl  Partsch”  tarafından  tarif  edilmiş,  diş  organının  oluşumu  “Emile Magitot”  tarafından, 

kistlerin  oluşumu  “Louis  Charles  Malassez”  tarafından,  yüz  kemiklerinin  zayıf  ve  güçlü 

bölgeleri ile kırık hatları “René Le Fort” tarafından tarif edilmiştir (25).   

 

Diş hastalıkları ve  tedavisi: 19.yy’ın  ilk yarısında, dişlerin çürük ya da kırık kenarları 

törpüleniyor,  ağrı  için  dağlama  uygulanıyor  ve  çürükler  dolduruluyordu.  “Jean  Baptiste 

Gariot”, yalnız ağrısız dişlerin kurşun, gümüş ya da altın yapraklar ezilerek doldurulmasını, 

Page 74: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

74“Joseph  Fox”, ön dişler doldurulamayacağından  ara  yüzlerin  törpülenmesini,  “C.F. Maury”, 

kurşunun dişi  renklendirdiği  için dolgu maddesi olarak kullanılmamasını önermiş ve  “ayna, 

sond  ve  tirnerf”  gibi  bazı  aletleri  tarif  etmiştir.  “Ekskavatör”,  1841’de  “Joachim  Lefoulon” 

tarafından  kullanılmıştır.  Gümüş  tozu  ve  cıva  karışımından  oluşan  “gümüş  macunu”, 

“Auguste  Onesime  Taveau”  tarafından  tekrar  gündeme  getirilmiş,  Lefoulon  tarafından 

“amalgam” olarak adlandırılmış ancak dişhekimlerini “amalgam dolgu taraftarları” ve “altın 

dolgu  taraftarları” olarak  ikiye bölmüştür. Kavite hazırlama  şekilleri  ise, “Greene Verdiman 

Black” tarafından tarif edilmiştir.   Black ve “Adolph Witzel”’in çalışmaları amalgamın dünya 

çapında kabul edilmesini sağlamıştır. Bilinen  ilk siman, kimyager “Charles Sylvester Rosting” 

tarafından  tarif  edilen  “çinko‐oksifosfat  simanı”’dır.  “Silikat  siman”’lar,  20.  yy  başlarında 

ortaya çıkmıştır.  İlk örnekleri “Thomas Fletcher”’in “Şeffaf  siman”’ı  ile “Paul Steenbock”’un 

“yapay diş minesi” adlı simanıdır.  İlk porselen dolgu “Edward Maynard” tarafından 1857’de 

yapılmıştır.  

Pulpa ve kök kanallarının tevdisinde arsenik kullanılması, aynı dönemde “John Roach 

Spooner” tarafından tavsiye edilmiş,  ilk kanal dolgusu  ise “Edward Hudson” tarafından altın 

yaprak  kullanılarak  yapılmıştır. Açık pulpa  yüzeylerinin  kalsiyum hidroksitile örtülemesi  ise 

1930’a rastlar. Pulpa’nın akılcı bir yöntemle boşaltılması ve “antiseptik amputasyon tekniği”, 

“Adolph  Witzel”’e  aittir.  Yüzyılın  sonuna  doğru  “Miller”  tarafından  çeşitli  kanal  dolgu 

maddeleri önerilmiş, endodonti’nin modern çağı 1943’te başlamış, bir bilim dalı olarak kabul 

edilmesi ise 1963’de olmuştur. 

Çürük  profilaksisinde  flor  kullanımı  daha  1843’de  “Desirabode”  tarafından 

önerilmiştir. Bundan sonraki yüz yıl boyunca “Erhardt, Browne, Denniger” gibi araştırmacılar, 

flor kullanımının önemini vurgulamışlar, “Miller”  iyi bir ağız hijyenine ek olarak dezenfektan 

kullanımı önermiş, 20. yy başlarında  ise “Röse ve Dean”’in çalışmaları sonucu  içme suyunun 

florlanmasına ve flor tableti kullanılmasına başlanmıştır (25). 

 

Periodontoloji: Baltimore’da  çalışan  “Leonard Koecker” 1821’de dişeti hastalıklarını 

ve diş taşı’nı tarif etti. Diş taşlarının temizlenmesi gerektiğini ve dişlerin günde iki kez macun 

ile  fırçalanmasını tavsiye etti. “Robert Ficinus” 1847’de, dişeti hastalığının sorumlusu olarak 

Leeuwenhoek’un  “animalcula”’sını  gösterdi.  Bu  canlıların  diş  ile  dişeti  arasına  girerek  taş 

oluşturduklarını  ve  dişi  gevşettiklerini  öngördü.  1851’de  “Joseph  Linderer”  yangısal  olan 

“marginal periodontitis” ile olmayan “periodontozis”’i birbirinden ayırdı. Diş taşı temizliği ve 

Page 75: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

75kök  yüzeyi düzleştirmesinin  yeterli olduğunu düşünüyor, dişeti ameliyatına  karşı  çıkıyordu. 

“Emile  Magitot”  1880’de  dişeti  hastalığını  sistemik  hastalıklara  bağladı.  “Alfonse  Toirac” 

dişeti hastalığını “piorrhea‐piyore” olarak adlandırdı. 1896’da,  ilk oral mikrobiolog olarak da 

bilinen  “W.D. Miller”, piyorenin  sistemik  bozukluklar,  diş  taşı  ve  bakterilerin  ortak  etkileri 

sonucu oluştuğunu yazdı. 1905’de “William  J. Younger”, o  sıralarda “piyore” olarak bilinen 

dişeti  hastalığının  bakteriyel  enfeksiyon  sonucu  ortaya  çıktığını  tahmin  etti  ancak  özel  bir 

basil  izole  edemedi.  Younger,  dişeti  çekilmesini  “serbest  otojen  greft”  ile  tedavi  eden  ilk 

hekim olarak bilinir. Çalışmalarını 1902’de yayımlayan “N.N. Znamensky”, dişeti hastalığının 

patolojisini açıklayan yazardır. İltihaplı dişetinin hücrelerini, çok çekirdekli hücreleri ve kemik 

lakünalarını  tarif  etmiştir.  İlk  kez  1912’de  “Pickerill”  tarafından  kullanılan  “gingivektomi 

operasyonu”,  “Salomon  Robicsek”  tarafından  “Yarımay  biçimli  devam  eden  gingivektomi 

operasyonu”,  olarak  geliştirildi.  “Flap  operasyonu  ve  tersine  eğimli  kesi”  ise  “Leonard 

Widman” tarafından 1916’da tarif edildi. 

Periodontoloji,  1947  yılında  Amerikan  Dişhekimleri  Birliği  tarafından  bağımsız  bir 

uzmanlık alanı olarak tanındı (25). 

 

Protez:  St  Germain’de  çalışan  eczacı  “Alexis  Duchateau”  1774  yılında,  kullandığı 

protezin  bozulması  ve  kötü  kokması  üzerine,  Paris  yakınlarındaki  bir  porselen  fabrikasına 

başvurarak  kendisine  tamamen  porselenden  alt‐üst  tam  protezler  yaptırdı.  Bu  buluşunu 

1776’da cerrahi akademisinin  toplantısında bildirdi  ise de  ilgi görmedi. Tekniği kendisinden 

öğrenmeyi  başaran  Parisli  Dişhekimi  “Nicholas  Dubois  de  Chemant”  kendi  tanımı  ile 

“çürümez  ve  kokmaz”  protez  tekniğini,  “A  dissertion  on  artificial  teeth”  adı  ile  1788’de 

Paris’te, 1797’de  ise Londra’da yayımladı ve büyük ün kazandı. Porselen protezin patentini 

alarak zengin oldu. Yöntemde ilk geliştirmeyi “Joseph Dubois Foucou” yaptı. Fırınlama ısılarını 

değiştirdi  ve  karışıma  renklendirici metal  oksitler  ekledi.  “Guiseppangelo  Fonzi”  ise  1880 

yılında, arkasında kramponlar “fonzi kramponları” bulunan porselen dişleri tek tek üretti ve 

bu  dişleri  28’lik  takımlar  halinde  kullanıma  sundu.  Bu  protezler  yeterli  tutuculuğa  sahip 

olmadıklarından,  sağ  ve  sol  tarafta  birer  adet  yay  aracılığı  ile  kullanılıyordu.  1784’de 

Philadelphia’ya  yerleşen  Fransız  asıllı  “Jacques  Gardette”  ise,  yayları  olmadan  yerinde 

durabilen üst tam protezi ilk kez imal ederek, tam protezin tutuculuğuna etki eden faktörlere 

dikkat çekti. Porselen takım dişlerin A.B.D.’deki kitlesel üretimini “Samuel Wesley Stockton” 

başlattı. Kuzeni  “Samuel Stockton White”  ise “S.S. White Co.”  Şirketini kurdu. Aynı üretimi 

Page 76: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

76İngilterede  başlatan  “Claudius  Ash”  ise  “Ash &  Sons  Co.”  Şirketinin  kurucusu  oldu.  Kroşe 

tutuculu  protezler  1820’de  “Delabarre”  tarafından  tarif  edildi.  Porselen  takımların  seri 

üretimine  rağmen  kaide  plakları  hala  kemikten  oyularak  elde  ediliyordu.  Eduard  Blume 

(1836) bu işlemi şöyle tarif etmiştir: 

 

“Kemik  parçası  önce  törpü  ile  kabaca  şekillendirilir.  Çini  mürekkebi  ile 

boyanmış  model  üzerine  yerleştirilir.  Kemiğin  boyanan  kısımları  yine 

törpülenir.  Bu  işleme,  kemik  parçası modele  tam  oturana  kadar  devam 

edilir.” 

 

Bu  kemik  kaidelerin  çürümesi  ve  kokması,  alternatif  arayışlarını  gündeme  getirdi. 

Altın,  platin  ve  teneke  kaideler,  bağa  ve  suaygırı  dişi  sonuç  vermedi.  1851’de  “Charles 

Goodyear”  kauçuk  reçinesini  kükürt  ile  ısıtarak  sertleştirmeyi  başardı  “vulkanizasyon”.  Bu 

yolla elde edilen “ebonit”, kaide plağı olarak hızla yayıldı. “Mufla” ortaya çıktı. 

Ölçü konusunda Pfaff’tan sonraki  ilk önemli  ilerleme Delabarre’ın 1820’de teneke ya 

da gümüşten “ölçü kaşığı”’nı kullanmasıdır. 1857’de  ise “Charles Stent”  farklı balmumlarını 

karıştırarak  “stenç”’i  bulmuştur.  “Ölçü  alçısı”  1840’dan  itibaren  kullanılmaya  başlamış; 

“fonksiyonel  ölçü”  kavramı  ilk  kez  1864’de  “Johann  Joseph  Schrott”  tarafından  ortaya 

atılmıştır. 

Pfaff’ın  oklüzyonun  önemine  dikkat  çekmesinden  sonra  “Gariot”  1805’te  “alçı 

oklüdatör”’ü tarif etmiştir. 1840 yılında “oklüzör”’ü bulan ve patentini alan hekim ise “James 

Cameron”’dur.  Yalnız  açma‐kapama  hareketini  taklit  etmekle  yetinmeyip  çenenin 

hareketlerini  üç  boyutlu  olarak  tekrarlayabilen  “artikülatör”’ün  bulucusu  ise  1864  yılında 

“William Gibson Arlington Bonwill”’dir. “Graff Ferdinand von Spee” ise 1890’da kendi adı ile 

bilinen oklüzyon eğrisini tarif etmiştir. 

Protez bilim dalının temel  ilkeleri 20. yy başında tamamen belirlenmiş oldu. Sonraki 

tüm gelişmeler teknolojiye paralel olarak gerçekleşti. “Kayıp mum tekniği ile döküm”, 1904’te 

“Arthur Ollendorf” tarafından tarif edildi. “William Henry Taggart”’ın 1907’de patentini aldığı 

“döküm makinesı”  ise  tacari  fayasko  ile  sonuçlandı.  Günümüzde  hala  kullanılmakta  olan 

“santrifüj  döküm  sistemi”  ise,  Taggart’tan  hemen  sonra  “A.W.  Jameson”  tarafından 

tanımlandı. “Gustav Tammann” 1911’de “Cr‐Co‐Ni” alaşımını buldu. 1920’de “Walter Bauer” 

Page 77: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

77tarafından  bulunan  ama  ne  işe  yarayacağı  o  anda  kestirilemeyen  “polimetil  metakrilat”, 

1930’dan itibaren kaide plağı materyali olarak patentlendirildi ve ebonit’in yerine geçti (25). 

 

Ortodonti: 19. yy’ın başlarında “Joseph Fox” süt dişi çekim hatalarının kalıcı dişlerde 

çapraşıklığa neden olabildiğini  fark etti. Çapraz  kapanış’ı düzetmek  için  fildişi  ısırma bloğu 

içeren  altın  yada  gümüş  “vestibül  ark”  kullandı.  Dişleri  ipek  ipliklerle  yerine  doğru  çekti. 

“Bant  sistemi”’ni  ilk  kez  1815’te  “Delabarre”  kullandı.  “Maloklüzyonlar”  ilk  kez  “Marjolin” 

tarafından  sınıflandırıldı.  Dişleri  itmek  yada  çekmek  için  “yay”  kullanan  ilk  araştırmacı, 

1840’da “Christopher Star Brewster”’dır. Bir yıl sonra “J.M. Alexis Schange”, aynı amaç  için 

“vida”  kullanmıştır.  Dişlerin  kapanış  ilişkileri  1842’de  “Georg  Carabelli”  tarafından  daha 

ayrıntılı olarak sınıflandırılmıştır. Yazarın “tuberculus anomalous” olarak adlandırdığı tüberkül 

günümüzde  kendi  adı  ile  bilinmektedir. Diş  hareketi  için  “lastik  halka”  kullanımı,  1852’de 

“Elishe Gustavus Tucker” tarafından gerçekleştirilmiştir. Üst çene genişletmesi için kullanılan 

“coffin zembereği” 1871’de “Walter Haris Coffin” tarafından geliştirilmiştir. 

Ortodontik  tedavinin  fizyolojisi  ve  patolojisi,  1888  ve  1897’de  yayımlanan  iki  ciltlik 

kitap  ile  “John  Nutting  Farrar”  tarafından  ortaya  konmuştur.  1899  yılında  ortodontinin 

bilimsel  temellerini atan ve onu ayrı bir bilim adalı haline getiren kişi  ise  “Edward Hartley 

Angle”’dır (25). 

 

Teknik Donanımdaki Gelişmeler: 

Koltuk:  Yüzyıllar  boyunca  yerde  oturarak  yada  yatarak  yapılan  diş  tedavilerinden 

sonra 18. yy.’da ev tipi kolçaklı yada kolçaksız koltuklar ve iskemleler yaygınlaşmış, 19. yy’da 

ise  sallanır koltuklar  tercih edilmiştir. Diş  tedavisine özgü  ilk koltuk 1790’da “Josiah Flagg” 

tarafından yapılmıştır. Başlığı sabittir ve iki adet malzeme çekmecesi vardır. Ayarlanabilen ilk 

koltuk  1832’de  “James  Snell”  tarafından  yapılmıştır.  1860’da  seri  üretime  başlayan  S.S. 

White, 1871’de ilk metal koltuğu piyasaya sunmuştur (24,25). 

Döner aletler: “Johann Jacob Sere” 1803’deki kitabında, başparmak ve işaret parmağı 

arasında döndürülerek kullanılan bir alet ile, apseli dişin pulpasının delinebileceğini belirtmiş 

olmakla birlikte bu aletin Archigenes’in yayından daha ileri olmadığı açıktır. 1790’da “pedallı 

tur”’u  bulan  hekim  ise  “John Greenwood”’dur.  “James Beall Morrison”’un  1871’de  patent 

aldığı  pedallı  tur  ise  dakikada  2000  devir  yapabilmekte  idi.  Pedallı  tur’ların  bulunması  ile 

birlikte  “piec  a  main  ve  angle‐droit  yani,  piyasemen  ve  angıldruva”,  ortaya  çıktı.  Bu 

Page 78: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

78dönemde,  dönme  hareketinin  kanatlı  türbinlerden  elde  edilmesine  dayanan  ve  basınçlı 

havanın  yerdeki  körüğe  basarak  elde  edildiği  bazı  aletler  de  denenmiştir.  19.yy.’da  altın 

dolgular,  ince  altın  yaprakların  kavite  içinde  ezilmesi  ile  elde  edildiğinden,  pedallı  turlara 

takılarak  çalışan  “pnömatik  çekiç”’ler  de  yaygın  olarak  kullanılmış,  daha  sonra  elektrikle 

çalışan modelleri de ortaya çıkmıştır. Enerji kaynağı olarak elektrik motoru kullanan turlar ise 

ilk kez 1872’de “John Green” tarafından kullanılmıştır. Bu motor doğrudan piyasemene bağlı 

olduğundan  çok  da  kullanışlı  değildi.  Daha  sonraları,  1883’de  “Griscome”,  motor  ile 

piyasemen  arasına  esnek  bir  şaft  “spiral  kol”  yerleştirerek,  cihazı  daha  kullanışlı  hale 

getirmiştir.  İlk hava  türbini olan ve günümüzde hala kullanılmakta olan “airrotor”, 1946’da 

“John Victor Borden”  tarafından  icat edilmiştir. Buna  rakip olabilecek cihazlar olan ve “Ivar 

Norlen”’in 1948’de çıkan “dentalair”’i, “Robert Nelsen”’in 1949’da çıkan “su türbini”, aynı yıl 

S.S.  White’ın  piyasaya  sürdüğü  “aluminyum  oksit  püskürten  cihaz”’ı,  airrotor  karşısında 

tutunamamıştır. Diştaşı temizleyen “ultrasonik cavitron”, 1955 yılında S.S. White tarafından, 

“mikromotor” ise 1965’de “Kerr&Siemens” tarafından piyasaya çıkarılmıştır (24,25). 

 

Diş fırçası: Diş fırçası’nın tarihsel prototiplerinden sonra ilk modern diş fırçası 1789’da 

“William Addis” tarafından kemik bir çubuk ve domuz kıllarından yapıldı. 1796’da Boston’da, 

1840’dan  sonra  ise  Fransa, Almanya  ve  Japonya’da  seri  üretim  başladı.  1888’den  itibaren 

naylon kıllar domuz kılının yerini aldı. 1930’dan sonra ise önce selüloz asetat, daha sonra da 

plastik saplar kullanılmaya başlandı (24,25). 

 

  

 

 

 

 

 

 

Page 79: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

79

                                     17                          TÜRK DİŞ HEKİMLİĞİ 

 

Türk diş hekimliği  tarihi  ile  ilgili bilgiler,  İslam öncesi, ortaçağ,  yeniçağ,  yakınçağ  ve 

modern dönemlere ayrılarak incelenebilir. 

 

İSLAM ÖNCESİ DÖNEMDE TÜRK DİŞ HEKİMLİĞİ 

Diş tıbbı ile ilgili olarak Türkler ile ilişkilendirilebilecek en eski buluntu, M.Ö. 4. yy’dan 

kalma  som  altından  bir  İskit  vazosudur  (28).  Üzerinde  bir  İskit  savaşçısının  diş  tedavisi 

sergilenmektedir.  İskitler  birçok  tarihçi  tarafından  prototürk  uygarlıklar  arasında 

sayılmaktadır.  Ayrıca,  çeşitli  orta  asya  Türk  topluluklarında  ağız  sağlığına  önem  verilmiş 

olduğu,  diş  ovma,  bitkisel  fırçalarla  fırçalama,  ağız  yıkama,  kürdan  kullanma,  diş  taşı 

temizleme,  diş  ağrısı  için  çeşitli  droglar  kullanma  ve  bu  drogları metal  kutularda  saklama 

geleneğinin olduğu belirtilmektedir (25). 

 

ORTA ÇAĞDA TÜRK DİŞ HEKİMLİĞİ 

İçinde diş sağlığı ve tedavisi  ile  ilgili bölümler  içeren en eski Türkçe eser, 1902‐1914 

yılları  arasındaki  bir  kazıda  Doğu  Türkistanın  Turfan  bölgesinde  “Le  Coq”  tarafından 

bulunmuştur.  8.  ve  12.  yy.’lar  arasına  tarihlenen  ve Hakaniye  Türkçesi  (Uygur  lehçesi)  ile 

yazılmış  olan  eserden,  Uygurların  çeşitli  hayvansal  (safra,  idrar,  kuş  etleri,  yılan  derisi), 

bitkisel  (soğan,  sarımsak,  turp,  çeşitli  otlar)  ve  madensel  drogları  ustalıkla  hazırlayıp 

kullandıkları,  yaralara  nişadır  ve  küflü  peynir  sürdükleri  ve  diş  kurduna  inandıkları 

anlaşılmaktadır. Diş ağrısının tedavisi aşağıdaki gibidir (25): 

 

“Kurt bir kişinin dişini yediğinde dişin kovuğuna eğir otu  (acorus calamus) 

koymalıdır. Diş  iyileşecektir. Eğer dişte ağrı varsa;  şeker, amonyak ve misk 

Page 80: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

80karıştırılarak dişin üzerine  koymalıdır. Ya da qari ağacının kabuğu  yakılıp, 

külleri balla karıştırılıp dişin üzerine koymalıdır” 

 

Uygurlardan kalma  folklorik tıp uygulamalarının önemli bir bölümü günümüzde dahi 

Anadolu’da  yaşamaktadır.  Tolunoğulları,  Karahanlılar,  Samanoğulları,  Gazneliler  ve 

Harzemşahlar gibi erken dönem müslüman Türk devletlerinde hekimlerin yüksek bir sosyal 

statüye  sahip oldukları ve usta‐çırak  ilişkisi  ile yetiştikleri; diş  çekimlerinin  ise berberler ve 

cerrahlar tarafından yapıldığı bilinmektedir. Tolunoğulları’nın kurucusu “Ahmet İbn Tolun”’un 

Kahirede 876’da yaptırdığı cami, yanında darüşşifa, eczane ve hamam da içeriyordu. 13. yy’a 

kadar  kullanılmış  olan  bu  külliye  zengin  bir  vakıf  desteğine  sahipti.  Karahanlıların 

vezirlerinden  “Yusuf Has Hacib”  tarafından 1070’de  yazılmış olan  “Kutadgu Bilik  ‐Mutluluk 

Bilgisi” adlı eserde,  sosyal  sınıflar  arasında  iki  tür hekimden  söz edilmiş, otakçıların pozitif 

tedavilerden  yararlandıkları,  efsuncuların  ise  majikal  ve  dini  tedaviler  uyguladıkları 

belirtilmiştir.  Türk‐İslam  tıbbını,  dolayısı  ile  ortaçağ  tıbbını  zirveye  taşıyan  isim  ise  İbni 

Sina’dır. Daha  sonraki dönemlerde,  gerek  Selçuklu  gerekse erken Osmanlı darüşşifalarında 

diş tedavileri cerrahlar tarafından yapılmıştır. Bununla birlikte çalışmaları arasında diş tıbbına 

da yer ayırmış olan bazı hekimler bulunmaktadır: 

“Hacı  Paşa  ‐  Celadeddin  Hızır  Hoca”  (1335‐1424):  Mansuriye  Darüşşifası  (Mısır) 

Reisületibba  (başhekim)’sıdır.  Kitapları  arasında  “Müntehab‐al  Şifa” Anadoluda  yazılmış  ilk 

Türkçe  tıp  kitabıdır.  62  bab’dan  ikisi  ağız  kokusu  ve  diş  ağrısı  hakkındadır.  Diş  ağrısı  için 

önerilen formül, şarapta kaynatılmış haşhaş tohumudur.  

“İshak  bin Murad  Geredevi”:  1390’da  yazdığı  “Edviye‐i müfrede”  adlı  kitabının  bir 

bölümünde diş hastalıkları ve bazı drog formülleri bulumaktadır. 

“Ahmedi”  (1334‐1413): Kütahyada doğan  ve Mısırda  tıp eğitimi alan bu  şair‐hekim; 

Yıldırım Bayezid, Emir Süleyman ve Çelebi Mehmet’in özel hekimliklerini yapmıştır. 10.000 

beyitlik manzum eseri “Tarvih‐ül Ervah”’ta, dil hastalıkları, ağız kokusu, diş ağrısı ve  tükrük 

hakkında dört bab bulunmaktadır (25).   

Selçuklu  İmparatorluğu döneminde Anadolu  topraklarındaki  tıp uygulaması  çok  ileri 

bir düzeye ulaştı. Selçuklu hastanelerinin en önemlileri aşağıdaki gibidir (14): 

“Gevher Nesibe Darüşşifası”: Kayseri’de 1205’de kurulmuştur.  

“I.Keykavus Darüşşifası”: Sivas’ta 1217’de kurulmuştur. 

“Turan Melik Darüşşifası”: Divriği’de Mengüçler tarafından 1223’de kurulmuştur. 

Page 81: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

81“Alaaddin Keykubad Darüşşifası”: Konya’da 1236’da kurulmuştur. 

“Atabey Ferruh Darşşifası”: Çankırı’da 1235’de kurulmuştur. 

“Ali Pervane Darüşşifaları”: Kastamonu’da 1272’de, Tokat’ta 1275’de kurulmuştur. 

“Emiuddin Darüşşifaları”: Konya Aksaray, Akşehir ve Mardin’de kurulmuştur. 

“Amber Abdullah Darüşşifaları”: Erzurum, Erzincan, Sivas ve Amasya’da kurulmuştur. 

 

Tüm bu hastanelerden Selçuklu yöneticilerinin tıbba özel bir önem vermiş oldukları, 

bazılarının tek bir hastane ile bile yetinmedikleri görülmektedir. Bu hastanelerin çoğunda tıp 

eğitimi  de  verildiği  bilinmektedir. Gevher Nesibe  hastanesinin  tıp  öğrencileri  için  yatılı  bir 

bölümü dahi bulunmaktadır. Selçuklu ordusunun 40 deveden oluşan bir  sahra hastanesine 

sahip olduğu da bilgilerimiz  arasındadır. Bununla birlikte  Selçuklu  İmparatorluğunun  sağlık 

konusundaki  kazanımları  hastaneler  ile  sınırlı  değildir.  Bu  dönemde  kaplıcalara  önem 

verildiği,  kaplıca  tesisleri  ve  hamamlar  kurulduğu,  tuvalet  ve  kanalizasyon  mimarisi 

geliştirildiği de bilinmektedir (14). 

 

 

YENİ ÇAĞDA TÜRK DİŞ HEKİMLİĞİ 

 

İstanbul’u  fethedildiği  15.yy  ile  başlayan  dönemde,  Osmanlı  tıbbına  “darüşşifa”’lar 

damgasını vurmuştur. Sosyal devlet ve  toplumsal dayanışmanın en güzel örnekleri olan bu 

hastaneler,  çeşitli  vakıfların  himayesinde  çalışırlar  ve  kamu  sağlığı  hizmeti  sunarlardı. 

Bunların bazıları fetihten çok önce hizmete sunulmuştur: 

Bursa  Yıldırım  Darüşşifası:  Yıldırım  Bayezid  Külliyesinin  bir  parçasıdır.  Osmanlının 

Anadoludaki  ilk hastanesidir. 1399’da açılmıştır. Bir Reisületibba  (başhekim)  yönetimindeki 

bir tabib‐i sani, bir tabib, bir cerrah, bir kehhal (göz hekimi), bir şerbetçiyan yanı sıra katip, 

vekilharç, kileci, aşçı, ekmekçi, kayyum ve çamaşırcı gibi çalışanları bulunmaktadır. 

Edirne  Cüzzamhanesi:    Avrupanın  ilk  cüzzamhanesi  olan  bu  kurum,  15.yy’ın  ilk 

yarısında II. Murad tarafından kurulmuştur.  

İstanbul  Fatih  Darüşşifası:  Fetihten  hemen  sonra  yapımına  başlanan  Külliye,  16 

medrese,  dinlenme  yeri,  aşevi,  hamam,  ilkokul,  kütüphaneler  ve  bir  de  darüşşifadan 

oluşmaktaydı. 70 yataklı hastane Avrupanın en büyüğü idi.  

Page 82: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

82Edirne  II. Bayezid Darüşşifası: 1484’de yapımına başlanan bu kurum akıl hastalıkları 

konusunda uzmandı. 

Darüşşifalar ve kamu hizmeti dönemi olan 15.yy’da çeviri çalışmaları ile öne çıkan bir 

çok hekimden söz edilebilir: 

“Ahmed Dai  –  Ahmed  bin  İbrahim  bin Mehmed”: Germiyanlıdır.  II. Murad’ın  veziri 

Timurtaş  Paşazade  Umur  Bey’in  siparişi  üzerine  “Ebu  Nuaym  Hafız  İsfahani”’nin    “Tıbb‐ı 

Nebevi” adı ile de bilinen “Kitab al‐Şifa fi ahadis al‐Mustafa” adlı eserini Türkçeye çevirmiştir 

(25).  

“Tokatlı Mustafa”: Sultan III. Mustafa döneminde, Hekimbaşı Mehmed Refi Efendi’nin 

siparişi üzerine İbn‐i Sina’nın ünlü Kanun’unu “Tebhizül Mahtun” adı ile Türkçeye çevirmiştir. 

“İbn‐i Şerif”: XVyy’da Umur Bey’in siparişi üzerine yazdığı “Yadigar” adlı eserinde; diş 

aşınması  “yinirse”,  diş  sallanması  “deprenirse”  ve  dişeti  çekilmesi  konularını  irdelemekte; 

dişleri  ağartan  ya  da  ağız  kokusunu  gideren  diş  tozları  ile  diş  ağrısı  için  de  afyon 

önermektedir. 

“Akşemseddin”:  Şam’da doğmuş, eğitimini Amasyada almıştır.  II. Murad döneminde 

Osmanlı  sarayına  alınmış  ve  Fatih’in hocalığını  yapmıştır. En önemli  kitabı olan  “Maidet‐ül 

Hayat”’ta, mikrop ve bulaşma düşüncesinin öncülüğünü yapmıştır: “Cümle marazların sur’eti 

nevi’yesi  itibariyle,  nebat  ve  hayvanlarda  olduğu  gibi,  tohumları  ve  asılları  vardır.” 

Akşemseddin’in  diş  ve  dişeti  hastalıklarını  tedavi  ederken  “mai  kibrit‐i  şerif”  yani 

sulandırılmış sülfürik asit kullandığı da bilinmektedir. 

“Şerefeddin Sabuncuoğlu”: Amasyalı olan bu hekim‐cerrah, 1386‐1470 yılları arasında 

yaşamıştır. Tıp eğitimini Amasya Darüşşifasında hocası “Burhaneddin Ahmed”’den almış, aynı 

hastanede  14  yıl  çalışmış,  hekim  olmasına  rağmen  çalışmalarında  cerrahi  uygulamalarına 

ağırlık vermiştir. En önemli eseri “Kitab‐ı Cerrahiyet al‐Haniye”’dir. Ünver, kitabın adını “Kitab 

ül‐Cerrahiye‐i  İlhaniye”  şeklinde  okumakta  ve  eserin  Amasya  Darüşşifasını  yaptırmış  olan 

İlhanlılar’a  ithaf edilmiş olabileceğini düşünmektedir. Eser, Zehravi’nin Kitab al‐Tasrif  fit Tıb 

adlı  eserinin  cerrahiye  ait  olan  son  üç  bölümünün  çevirisi  üzerine  Sabuncuoğlunun  kendi 

yazdığı üç cerrahi bölümün  ilavesinden oluşmaktadır. Kitap, ameliyat minyatürleri ve  insan 

serimleri  içermesi  açısından  da  önemlidir.  İslam  dini  açısından  insan  resmedilmesi 

yasaklanmış  olmakla  birlikte,  gerek  kitap  gerekse  yazar  Fatih  Sultan  Mehmed  Han’ın 

himayesindedir. 

Page 83: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

83Üç bab’dan oluşmuş olan eserin 2. bab’ı 98 bahis içerir. Bu bahislerden ağız‐diş sağlığı 

ile ilgili olanlar şunlardır:  

Dağlamalar: Dudak yarığı, ağız nasırı, dişeti gevşemesi, diş ağrısı 

Eksizyonlar: Dudak tümörü, ranula, dişeti büyümesi, kemik yada kök kalıntıları  

Diş çekimi 

Diş taşı kazınması 

Çene kırık ve çıkıkları 

 

Sabuncuoğlunun  tıbbi  yaklaşımı,  dönemin  egemen  tıp  görüşü  olan  İslam  ekolüne 

paraleldir.  Zorunlu  olmadıkça  çekim  önerilmez.  Çekim  öncesinde  diş  ve  dişeti  birbirinden 

ayrılır.  Kök  çekimi  gerektiğinde,  yağa  batırılmış  bir  pamuk  birkaç  gün  kökün  üzerinde 

bekletilerek gevşetilir. Kök görünmüyorsa dişeti kesilerek üzeri açılır. Sallanan dişler altın tel 

ile  bağlanır. Diş  ağrısı  çeşitli  droglar  ile  geçirilir. Örneğin,  akırkarha  (anthemis  pyrethrum, 

koyungözü,  bir  tür  kasımpatı),  mevzec  (bit  otu)  ve  zencefil  karıştırılarak  dövülür  ve  toz 

ağrıyan  dişin  dibine  sürülür.  Bu  formülde  anthemis  pyrethrum’un  ağrı  kesici  etkisi 

bilinmektedir. 

“İbrahim bin Abdullah”: Eseri “Ala’im‐i Cerrahin”’de, kanamalı dişetleri için şu formülü 

önermektedir: 

“Şap,  sumak,  gülnar,  habbı  az  ya  da  varak‐ı  az  ve  zeruvert  birlikte 

kaynatılır, suyu ile gargara yapılır, dişlerin dibine gülyağı sürülür.” 

 

Formül  içeriğinin  önemli  bir  bölümü  astrinjan  (sıkılaştırıcı)  ve  hemostatik  (kan 

durdurucu)’tir.  

Osmanlı  İmparatorluğunun  her  konuda  olduğu  gibi  sağlık  konusunda  da  altın  çağı 

16.yy’dır. Bu yüzyılda da, yeni sağlık kuruluşları yapımı devam etmiştir: 

 

Karacaahmet Cüzzamhanesi: Miskinler Tekkesi olarak da bilinir. Yavuz Sultan Selim 

tarafından  1514’de  yaptırılmıştır.  Bulaşıcı  hastalık  taşıyan  tüm  hastaların  toplumdan  izole 

edildiği  bir  kurumdu.  1810’da  II  Mahmud,  1843’de  Abdülmecid  tarafından  yeniden 

yaptırılmış,  1935’de  hastaların  Bakırköy  Akıl  ve  Sinir  Hastalıkları  Hastanesi’nin  Cüzzam 

Pavyonuna taşınması ile devre dışı kalmıştır. 

Page 84: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

84Manisa  Hafsa  Sultan  Bimarhanesi:  1539’da  Kanuni  Sultan  Süleyman  tarafından 

yaptırılan külliyenin bir parçasıdır. İlk hekimi “Merkez Muslihiddin Efendi”’dir. 

Haseki Darüşşifası:  1550’de  Kanuni  Sultan  Süleyman  tarafından  eşi Hürrem  Sultan 

adına yaptırılan külliyenin bir parçasıdır. 1884’e kadar eksiksiz bir hastane hizmeti vermiştir. 

Bugünkü modern şeklini 1894 sonrası tadilatlar ile almıştır. 

Süleymaniye  Darüşşifası:  1555’de  Kanuni’nin  kendi  adına  yaptırdığı  külliyenin  bir 

bölümüdür.  1865’de  kolera  tecrithanesi  olarak,  cumhuriyet  sonrasında  ise  askeri matbaa 

olarak kullanılmıştır. 

Toptaşı (Atikvalide) Bimarhanesi: 1583’de  II. Selim’in eşi Nurbanu Sultan tarafından 

Üsküdarda  yaptırılmış  olan  külliyenin  bir  parçasıdır.  Zamanla  tamamen  akıl  hastalarına 

ayrılmış, 19.yy’da  “Dr Monceri”  tarafından modernize edilerek  çağdaş  tedavi yöntemlerine 

geçilmiştir. 

Bu yüzyılın iz bırakan hekimlerinden bazıları ise şunlardır: 

“Nidai”  (1520‐1566):  Ankaralı  ve  asıl  adı  Şaban  olup  Nidai,  şiirlerinde  kullandığı 

mahlasıdır. Kırım Hanı Sahip Giray’ın hocasıdır. Elçi olarak İstanbulda bulunduğu sırada Han’a 

şikayet  edilerek  hapse  attırılmış,  yedi  yıllık mahkumiyeti  sırasında  tıp  bilgisini  kazanmıştır. 

Hapis  yaşamı  sonrasında  Konya  Valisi  Şehzade  Selim’in  özel  hekimliğini  yapmıştı.  Şehade 

Selim  tahta  geçince,  onunla  birlikte  İstanbul’a  gerek  sarayın  hassa  hekimleri  arasında  yer 

almıştır. Gerek sağlık, gerekse sağlık dışı alanlarda çok sayıda eser vermiştir. Bunlar arasında 

ağız ve diş sağlığı ile ilgili bölümler içeren tek eseri “Menafi‐ün Nas”’tır. Ondördüncü bab’da, 

diş  ağrısı,  nevazil,  diş  kurdunun  çıkarılması,  çekim,  çene  kırık  ve  çıkıkları  incelenmiştir. 

Çekilecek dişin gevşetilmesi için kırk gün saf sirkede yumuşatılmış “Udülkahır”’ın diş üzerine 

konulması önerilmiştir. Temizlik için dişlerin şap külü ve bez ile ovulması önerilmiştir. Nevazil 

tedavisi  için  çok  yağlı  çıranın doğranıp ezilmesi  ve ağzı hamurlanmış bir  kapta  sirke  içinde 

kaynatılması, elde edilen sıvı  ile ağzın sabah akşam çalkalanması önerilmiştir. Diş ağrısı  için 

formül ise şöyledir: 

“Kişniş  tohumu döğüb  sirke  ile kaynadasun, dişi ağrıyan kişi ağzına alub 

mazmaza ede, derhal sakin ola. Diğer, ağzına ıssı su ile ağrısı ziyade olursa 

kişniş ve akırkarha ve biraz kafur cümle sahk edüb alilin dişleri dibine süre, 

şifa bula. Harbak ki ona karaca ot derler, eğer çürümüş kök üzere koyalar, 

yara çeküb ala. Ağzı kokan turunç kabı, sünbül, darçın, kakule, karanfil ve 

mastika birer dirhem hep beraber bir denk misk’i gülab’la eze, beş dirhem 

Page 85: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

85zamk’ı  Arabi  ile  ıslata  ve mezkür  eczayı  döğüp  karıştıra,  kurs  ide,  gece 

yatarken ağızda tuta.” 

 

“Ahmedi”:  Bir  diğer  şair‐hekim  olan  Ahmedi’nin  “Mecmautüttıp”  adlı  eserinde,  diş 

ağrısı hakkındaki bölüm şöyledir: 

“Kişinin dişleri sızlarsa cana 

Deve eyle bu resme eyliye ihya 

İlan kavını sirke içre ıslat 

Ağızda mazmaza kıl ki bula rahat.” 

 

“Risale‐i Kaysuni Zade” adlı eserdeki diş ağrısı ilacı ise şöyledir: 

“Deva‐yı Derdi Dendan (Diş derdinin ilacı): 

Dişin ağrısına mevzek (yaban üzümü) ey yar 

Tarçını ıslatıp penbe (pamuk)ye sar 

Dişin üstüne ko rahat ola 

Ya katrana ya bezire bula 

Sonra ko dişe sakin ola 

Şol dişe ki çürüye kökü kala 

Hazbeki (zehirli ve kusturucu bir ot) ko üste çeküp ala” 

 

“Ali bin Osman”:  Askeri cerrahtır. “Kitab‐ı Mualecat” adlı eserini halkı bilgilendirmek 

üzere yazmıştır. İçinde diş ve ağız ağrıları için çeşitli ilaç tarifleri bulunmaktadır. 

“Musa bin Hamun” (1490‐1554): Granada’da doğmuştur.  İspanya’nın ünlü bir hekim 

ailesine mensuptur. Musevilerin  İspanyadan göçü sırasında  İstanbula gelmiş, eğitimini hem 

babasından hem de Fatih Darüşşifasından almış, saray hekimliğine kadar yükselmiştir. Fatih 

Darüşşifasından hocası olan “Ahi Çelebi”’nin etkisi ile yazmış olduğu eserinde ağız sağlığı, diş 

anatomisi,  diş  ve  dişeti  ağrıları  hakkında  geniş  bilgi  bulunmaktadır.  Yazara  göre  diş  ağrısı, 

dişetinden sülük yardımı ile ya da dil altından, çene altından ve enseden kötü kan’ın alınması 

yolu  ile  geçirilir. Dişeti hastalığına,  gül  suyu, mersin  suyu, Gülnar  suyu,  semizotu  ve meşe 

palmutunun kaynamış suyu ile gargara tavsiye eder. Dişeti kanıyorsa, birer dirhem şap, tuz ve 

turunç  kökü  ile  iki  dirhem  gül  kurusu  sirke  ile  karıştırılıp  gargara  yapılmalıdır. Musa  bin 

Hamun, diş temizliği için nar, zeytin ve çam dalları ve gül suyu gargarası tavsiye eder. Dolgu 

Page 86: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

86maddesi olarak,  zaç yağı  (derişik  sülfürik asit, vitriol, karaboya)  ile karıştırılmış ham amber 

kullanmıştır. Yazarın kullandığı bir diğer dolgu maddesi ise, ikişer dirhem afyon, akırkarha ve 

kına’nın kakule  ile dövülüp bal  ile karıştırılması  ile elde edilir. Musa bin Hamun’un sallanan 

dişler hakkındaki görüşleri şöyledir: 

 

“Dişler  şu  beş  sebepten  oynar:  Bir  şey  dokunması  yada  düşme  sonucu  bir 

vuruşa  uğraması.  Bağlanmış  yada  perkişmiş  olan  sinirlerin  nevazil  yada 

yaşlılıktan  gevşemesi.  Diş  sağlam  olduğu  halde  bulunduğu  yerin  oyulup 

yenmesi ve bollaşması. Dişlerin kuruması ve küçülmesi. Mesela  ihtiyarlarda, 

çünkü  ihtiyarların  tüm  azası  kuruyup  eksilip  çekilmiştir.  Yaşlılarla  aç 

kimselerin  azasına  kuruluk  ve  eksiklik  gelir,  çünkü  azasının  beslenmesine 

lazım  olan  yemek  azalmıştır.  Dişlerin  arasında,  perkişmelerine  sebep  olan 

etler eski hali gibi bitip büyüyemez, dişlerin aralığı boş kalır çünkü, sıkışması 

ve perkişmesi kalmamıştır.” 

 

Sallanan dişlerin sabitleştirilmesi  için  iyi beslenme ve 2 dirhem  şap, 1 dirhem bakır, 

zambak  kökü  ve  selvi  kabuğunun  dövülüp  gül  yağı  ile  yoğurulması  ile  elde  edilen  bir  yakı 

tavsiye edilmiştir. Musa bin Hamun’un diş çekimi hakkındaki görüşleri ise şöyledir: 

 

“Şimdiye kadar zikredilen ilaçlar dişin ağrısına fayda vermezse çekilmesi caiz 

olur.  Ağrıya  sebep  olan  dişetleri  ya  da  dişin  sinirleri  ise,  onun  çekilmesi 

zararlıdır. Bu gibi dişlerin çekilmesi için bazı çekici koparıcı ilaçlar ile önceden 

dişin üzerine yakı yapmak gerekir. Bu yakı, dişetlerini neşterle çizip, üzerine 

çekici  ilacı  yapıştırmakla  olur.  Bunun  ilacı  şöyle  yapılır:  beşer  dirhem  dut 

ağacı  kabuğu  ve  akırkarha,  sirke  ile  dövülüp  bal  kıvamına  gelinceye  kadar 

güneşte kızdırılır ve sonradan ağrıyan dişin kökü üzerine bununla yakı yapılır. 

Bu  yakı günde üç  kez değiştirilir.  Ya da  akırkarha  sirke  içinde dövülüp  yağ 

içinde  kırk  gün  saklandıktan  sonra  sızılı  olan  yerlere  sürülür  ve  iki  üç  saat 

tutulur.” 

 

On  yedinci  yüzyılda,  Osmanlı  tıbbı  üzerinde  batı  etkileri  görülmeye  başlamıştır. 

Rönesans  ve  reform  sonrası  atılım  yapmış  olan  batı  tıbbının  önemli  eserleri,  Latince  bilen 

Page 87: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

87hekimler  tarafından  çevrilmeye  başlanmıştır.  Farmakoloji  ve  biyokimya’ya  ağırlık  verilmiş, 

yenidünya  kaynaklı  altın  otu  ve  kınakına  gibi  bazı  droglar  Osmanlı  ülkesinde  de  tanınır 

olmuştur. Bu yüzyılı en önemli  tıp kuruluşu, Sultan  I. Ahmed  tarafından 1617’de yaptırılan 

külliyenin bir parçası olan “Sultanahmed Darüşşifası”’dır. Günümüzde, yerinde başka yapılar 

bulunmaktadır.  Bu  çağda  da,  el  yazması  eserlerinde  diş  sağlığı  konusuna  değinen  ünlü 

hekimler olmuştur: 

“Salih  bin  Nasrullah”(?‐1699):  İbni  Sellum  olarak  da  tanınır.  Önceleri  Katolik  iken 

sonradan  islamı  seçmiştir.  Önce  din  eğitimi,  sonra  Halep  Darüşşifa’sında  tıp  eğitimi  aldı. 

Halep  Valisi  İbşir  Paşa’nın  ziyareti  sırasında  İstanbul’a  geldi  ve  hassa  hekimi  oldu.  Fatih 

Darüşşifası  hekimbaşılığı,  Meke  ve  İstanbul  Kadılığı,  Anadolu  Kazaskerliği  görevlerinde 

bulundu. En önemli tıbbi eserleri şunlardır: 

“Gayetü’l Beyan fi Tedbir‐i Bedeni’l İnsan”: IV Mehmed’in emri ile 1665’de yazılmıştır. 

Çeşitli hastalıklar ve tedavide kullanılan drogların ve çeşitli Galenik preparatların yanı sıra diş 

hastalıkları ve tedavileri ile ilgili bilgi içermektedir: 

“Turunç  safrayı  keser. Kabuğunu dişin üstüne  koysalar ağrısını  teskin  eder. 

Çörek  otu  bal  şerbetiyle  kaynadup  içmekle,  buhur  etmekle  ve  mazmaza 

etmekle diş sızısını teskin eder. Sumak su ile mazmaza etmekle ağrıyı giderir, 

sirke ile mazmaza etmekle dişeti kanamasını durdurur. Kuru gül ağız yarasına 

sürülse  iyidir. Mazu, sirkeyle pişirilip sahk edilip diş diplerine sürseler dipleri 

muhkem eyler, oynamış dişi pekiştirir. Diş ağrısına ikişer dirhem ban tohumu 

ve  haşhaş  tohumu  sirke  ve  suyla  kaynadup mazmaza  edeler.  Sekiz  dirhem 

udülkahir ve dörder dirhem kızılbehmen ve ban tohumu, ikişer dirhem şap ve 

kesira döğüb  sirke  ile yoğura, kurslar yapa,  sirke  içinde ezerek ağrıyan dişe 

koyalar. Ağız kokusu için, üçer dirhem karanfil, cevz‐i bevva, elli dirhem gül ve 

birer dirhem kakule, gül ve tarçın sahk edip (dövüp), gül suyu ile hal edib hap 

yapalar ve birini ağza alalar.” 

 

“Zeynelabidin  bin  Halil”  (?‐1646):  Fatih  Darüşşifası  hekimbaşılarındandır.  IV Murad 

için yazdığı “Şifa al‐Fu’ad li Hazret‐i Sultan Murad” adlı kitabı ile bilinir. Turunç kabuğunun diş 

ağrısına,  kerevizin  soğuktan  olan  diş  ağrısına  iyi  geldiği,  karanfil  ve  maydanozun  ağız 

kokusunu giderdiği gibi bilgiler içermektedir. 

 

Page 88: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

88TÜRKİYEDE MODERN DİŞ HEKİMLİĞİ 

 

On sekizinci yüzyıl, Osmanlı’nın her alanda olduğu gibi sağlık alanında durduğu hatta 

gerilediği bir dönemdir. Evliya Çelebi, bu  yüzyılın  İstanbulundaki  “Esnaf‐ı Cerrahan”’ı  şöyle 

tarif etmektedir (29): 

“Esnaf‐ı cerrahan; dekâkin 400, neferât 700, pir’leri Ebu Ubeyd Kassab’dır. 

Selmân‐ı Pak belin bağladı. Kabri Lahsa’da medfundur. Bu ta’ife pür‐silâh 

olup  taht‐ı  revanlar  üzre  dükkanlarının  dişin  çıkaracak  kelpedân  ve 

mengâne ve küsküler ve destaver ve minşar ve malga ve eğe ve dahi niçe 

bin elvan alât‐ı cerrahân ile karhanelerin zeyd idüp bazı ademlerin kolların 

ve başların ve ayakların timar eder şekilde ubur iderler.” 

 

Tarif  edilen bu  esnafın  lonca düzeninde örgütlendikleri,  kavuklarına özel bir nişane 

taktıkları, çıraklıktan yetiştikleri ve ustalarından berat aldıktan sonra bağımsız çalışabildikleri 

bilinmektedir. 

III. Selim’in ıslahat hareketi kapsamında kurulan askeri hastaneler, bu dönemde açılan 

az sayıdaki sağlık kuruluşuna örnektir. On dokuzuncu yüzyıl ise tüm tıp dallarının ve bu arada 

diş hekimliğinin de disiplin altına alındığı ve kurumsallaşmaya başladığı bir dönemdir. Türk 

tıbbının çağdaşlaşması ve batılılaşması bu dönemde de hızla sürmüştür. Çağdaş  tıp eğitimi, 

1827’de  II.  Mahmud’un  kurduğu  “Tıphane  ve  Cerrahhane‐i  Amire”  ile  başlamıştır. 

Haydarpaşa (1845), Gümüşsuyu (1846) ve Gülhane (1898) gibi Askeri Hastanelerin açılışı hızla 

devam  etmiştir. Dönemin  önemli  sivil  hastaneleri  ise;  Vakıf Gureba  (1845),  Zeynep  Kamil 

(1862) ve Şişli Çocuk (1899) Hastaneleridir. Bu hastanelerin hiçbirinin kadrosunda diş hekimi 

bulunmamaktadır. Bununla birlikte; Topkapı, Dolmabahçe ve Yıldız Saraylarının hastane ve 

eczanelerinde kadrolu bazı dişçilerin bulunduğu da gösterilmiştir. “Mabeyn Erkan‐ı Sıhhiyesi 

Defteri”’künyesinde  kayıtlı  bu  dişçilerden  “Dişçi  Hayık  Efendi”  1885’de,  “Serdişçi  Mösyö 

Heiden” ve “Dişçi Jean Bari Efendi” 1895’de,  “Dişçi David Hayon Efendi” 1900’de, “Dişçi Halit 

Şazi Bey” 1907’de, “Dişçi Mihran bin Haçatur Efendi” 1909’da ve “Sohtezade Hüseyin Talat 

Bey” ise 1912’de atanmışlardır. Bu hassa dişçileri hastalarını “eczahane‐i humayun”’da tedavi 

ederlerdi (14,25).  

Diş  hekimliği  mesleğinin  bu  dönemdeki  uygulayıcılarının  eğitimi  çok  çeşitli  idi 

(14,25,30,31): 

Page 89: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

891. Cerrahlar,  tıp  eğitimi  almazlardı.  Bir  bölümü  “Cerrahhane‐i  Amire”’de  üç  yıllık 

cerrahlık eğitimi almış, bir bölümü  ise “tımarcı” (hastabakıcı)’lıktan yetişmişlerdi. 

Küçük  cerrahi  müdahaleler  yanında  dişçilik  de  yaparlardı.  Bazılarının  yalnızca 

dişçilik yaptıkları da bilinmektedir. 

2. Diş hekimlerinin yanında çalışarak mesleği çıraklık yolu ile öğrenen kişiler, basit bir 

uygulama sınavından geçerek “permi” yani izin belgesi alırlardı. 

3. Tıp eğitimi almış hekimlerden bir bölümü yalnızca dişçilik yaparlardı. 

4. Yabancı ülkelerde diş hekimliği eğitimi almış olan diş hekimleri görece en küçük 

grubu oluşturuyordu ve çoğu da hassa hekimi olarak görev yapıyorlardı. 

Türkiye’deki ilk diş hekimliği okulu ise 1908’de kuruldu. Türk Diş Hekimliği eğitimi Uzel 

(30,31) tarafından dört evreye ayrılarak tarif edilmektedir: 

1. Okulun kurulduğu 1908 öncesi. 

2. Kuruluş’tan Dr. Kantorowicz’in gelişine kadarki dönem (1908‐1934). 

3. Dr. Kantorowicz dönemi (1934‐1948). 

4. Dr. Kantorowicz sonrası. 

  

Bütün batı ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de, diş hekimliği eğitiminin oluşumu ve 

gelişimi  tıp ve  cerrahi eğitiminden ayrı düşünülemez. Bu nedenle, aşağıdaki  satırlarda aynı 

yol izlenecek ve Türk Diş Hekimliği eğitimi, tıp ve cerrahi eğitimi paralelinde incelenecektir. 

Türk  Diş  Hekimliği  eğitimini  kurumsallaşmaya  götüren  gelişmeler  aşağıdaki  şekilde 

özetlenebilir: 

Fatih  Sultan  Mehmet  tarafından  1470’de  kurulan  külliye  bünyesindeki  darüşşifa, 

Osmanlı  İmparatorluğunun  ilk  tıp  okulu  sayılabilir.  Çünkü  vakfın  kuruluş  defteri  olan 

“vakfiye”’sinde,  darüşşifa’da  tıp  öğrencileri  için  odalar  bulunduğu  belirtilmektedir.  Ayrıca 

Evliya  Çelebi’de,  darüşşifa’da  bir  “dersiâm”  yani  idareci  öğretmen  bulunduğunu  yazmıştır. 

Ayrıca, Fatihin özel kütüphanesinden külliyeye bağışladığı yüzlerce kitap arasında çeşitli  tıp 

kitapları bulunduğu da kaydedilmiştir. Fatih Darüşşifası ile başlayan ve 1555’de Süleymaniye 

Darüşşifası  ile  güçlenen  bu  dönem,  Türk  tıp  eğitiminde  “Medrese  Dönemi”  olarak  bilinir 

(12,25). 

Tıp  eğitiminin modernizasyonunu  amaçlayan  III.  Selim  1805’de,  taassup  karşısında 

cesareti kırıldığından, yalnızca Rum öğrencileri kabul eden bir tıbbiyeyi Kuruçeşme’de açmayı 

başardı. II Mahmut ise 1827’de, “Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi”’nin tavsiyesi ile ve yeni 

Page 90: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

90kurulan  “Asakir‐i Mansure‐i Muhamediye”  ordusuna  tabip  yetiştirmek  üzere  “Tıphane  ve 

Cerrahhane‐i  Amire”’yi  kurdu.  Bu  okul  ile  başlayan  dönem,  Türk  tıp  eğitiminde  “Askeri 

Tıbbiye Dönemi” olarak bilinir. Şehzadebaşındaki Tulumbacıbaşı konağının üst katta tıphane, 

alt kata ise cerrahhane ders görüyordu. Tıphanenin eğitim süresi beş, cerrahhaneninki ise üç 

yıldı. Okullara giriş ve sınıf geçme sınavsızdı. Hocaların olumlu kanaatini kazanan öğrenciler 

üst  sınıfa  alınırdı.  Sonraları  bina  yetersiz  kaldığında  önce  cerrahhane  Değirmenkapı’daki 

“hastalar  odası”  denen  yere,  sonra  da  tıphane,  Gülhane’deki  “Kırmızı  Kışla”’da  denilen 

“Otlukçu  Kışlası”’na  taşındı.  1836’da  iki  okul  bu  binada  tekrar  birleştirildi.  Eğitim  dili 

tıphanede  İtalyanca,  cerrahhanede  ise  Türkçe  idi. Okul  iki  yıl  sonra,  bugünkü Galatasaray 

Lisesi’nin  binalarına  taşınarak  “Mekteb‐i  Fünun‐u  Tıbbiye‐i  Şahane”  adını  aldı.  Okul, 

Viyana’dan getirilen “Muallim‐i Evvel Dr. C.A. Bernard”’ın yönetimine teslim edildi. Eğitim dili 

Fransızca oldu. Yabancı dili yetersiz kalan tıbbiyeliler cerrahlar sınıfına ayrıldılar. 1839’da ise 

“eczacılar  sınıfı”  kuruldu.  Bu  sınıfların  oluşturulması,  müfredat  ve  programlarının 

belirlenmesi  ve  eğitimin modernizasyonundaki  katkıları  nedeni  ile  Dr.  Bernard  Türkiye’de 

modern  tıp  eğitiminin  kurucusu  olarak  görülmektedir.  Avrupa’nın  çeşitli  tıp  fakülteleri  ile 

ilişkiler ve Dışa açılma çabaları sonucunda  ise Tıbbiye‐i Şahane 1847 yılında Avrupa ülkeleri 

tarafından  “Tıp  Fakültesi”  olarak  tanındı.  1849’daki  büyük Galatasaray  yangını  sonrasında 

tıbbiye‐i şahane önce Halıcıoğlundaki I. Topçu Kışlası’na, 1865’deki kolera salgını sırasında bu 

binanın hastaneye dönüştürülmesi üzerine Hasköy’deki Gergeroğlu Konağı’na, ertesi yıl  ise 

Sirkeci’deki Demirkapı Kışlası’na taşınır. Sivil Tıbbiye, yani “Mekteb‐i Tıbbiye‐i Mülkiye”, 1867 

yılında  bu  binanın  bir  odasında  Türkçe  tedrisata  başlar.  Galatasaray’daki  eski  bina  artık 

onarılmış  olduğundan  Tıbbiye‐i  Şahane  1874’de  Demirkapı’dan  Galatasaray’a  taşınırlar. 

Ancak  1876’da  bu  binada  “Mekteb‐i  Sultani”  açılınca  Demirkapı  Kışlasına  geri  dönmek 

zorunda  kalırlar.  Bu  sırada  yenilik  hareketleri  devam  ediyordu.  “Darülkelp  Tedavihanesi  – 

Kuduz Müessesesi”  1887’de,  “Telkihhane  ‐  Çiçek Aşısı  Enstitüsü”  1888’de,  “Göz  ve Nisaiye 

Klinikleri”  1892’de  açılır.  Aynı  yıl,  hekim  ve  cerrah  sınıfları  birleştirilir.1893  kolera  salgını 

sırasında  bakteriyoloji  dersi  müfredata  ilave  edilir,  “Bakteriyolojihane”  kurulur  ve  Louis 

Pasteur’ün önerisi  ile öğrencilerinden  “Dr. Maurice Nicolle”’ün  yönetimine  verilir. 1870’de 

tıbbiye‐i  şahanede  dersler  Türkçe  verilmeye  başlanır.  1903‐1904  ders  yılında  ise  II. 

Abdülhamit tarafından Haydarpaşa’da yaptırılan binasına taşınır (12,25). 

Mekteb‐i Tıbbiye‐i Mülkiye’nin 1867’deki kuruluşu, Türk  tıp eğitiminde “Sivil Tıbbiye 

Dönemi”  olarak  bilinmektedir.  Okulun  en  önemli  özelliği,  eğitim  dilinin  Türkçe  oluşudur. 

Page 91: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

91Sirkeci’deki Demirkapı Kışlasında eğitim yapan Tıbbiye‐i Şahane’nin bir odasında açılan okul, 

daha  sonra Kadırga’daki Menemenli Mustafa Paşa Konağı’na  taşınmıştır. Bu okula 1908’de 

Maarif Nezareti tarafından fakülte statüsü kazandırılmıştır (12,25).   

Artık  her  ikisi  de  fakülte  statüsündeki  askeri  ve  mülki  tıbbiyeler  1909’da 

Haydarpaşa’daki  binada  birleştirilerek  Tıp  Fakültesi  adını  aldılar. Böylece  başlayan  dönem, 

Türk tıp eğitiminde “Fakülte Dönemi” olarak bilinir. Öğretim üyeleri Haydarpaşa binasını kent 

merkezinden uzak bulduklarından 1933 Üniversite Reformu sırasında Tıp Fakültesinin çeşitli 

bölüm  ve  klinikleri  kent  içine  (Beyazıt,  Gureba,  Haseki,  Cerrahpaşa,  Bakırköy,  Şişli  vb.) 

dağıtıldı (12,25). 

Türkiye’de modern  diş  hekimliği  eğitiminin  tam  anlamı  ile  başlaması  ise,  Tıbbiye‐i 

Mülkiye’nin  kuruluşu  ile  yaşıttır.  Sivil  Tıp  Fakültesinin  kuruluşundan  hemen  sonra,  22.11. 

1908’de, Maarif  Nazırı  “Emrullah  Efendi”’nin  isteği  üzerine  Eczacı  ve  Dişçi Mektepleri’nin 

bütçeleri Tıp Fakültesinden ayrı düzenlenmiş, bu yeni okulun adı “Darülfünun‐u Osmani Tıp 

Fakültesi  Eczacı  ve  Dişçi  ve  Kabile  ve  Hastabakıcı  Mektepleri”  olarak  belirlenmiş  ve  Tıp 

Fakültesinden boşalacak Kadırga’daki ahşap konak bu yeni okula tahsis edilmişti. Bu okulun 

kuruluşunu  sağlayan  kişiler;  Tıp  Fakültesi  ilk  dekanı  “Cemil  Paşa  (Topuzlu)”, Maarif Nazırı 

“Emrullah Efendi” ve Tıbbiye‐i Şahane “cerrahi‐i sagir”(küçük cerrahi) muallimlerinden “Halit 

Şazi Bey (Kösemihal)”’dir (12,14,25,30,31). Cemil Topuzlu Paşa okul müdürlüğüne “Mustafa 

Münif (Karaolçun) Paşa”’yı atamıştır.  

Okulun kuruluşu oldukça güç olmuştur. Bina ve kadro eksiklikleri yüzünden eğitime 

ancak  ertesi  yıl  başlanabilmiş,  tıp  fakültesi  hocalarının  şiddetli  direnişi  ile  karşılaşılmıştır. 

Hocalar, dişçi mektebine para harcamak yerine kendi maaşlarının 2000 kuruştan 3000 kuruşa 

yükseltilmesini  talep  ederek  tıp  fakültesi  bütçesinin  müzakeresini  geciktirmişlerdir.  Eylül 

1909’da tıbbiye‐i şahane ve tıbbiye‐i mülkiye’nin birleştirilmesi sonrasında, yeni Tıp Fakültesi 

ile  Eczacı Mektebinin  hocalarının  seçimi  her  iki  okulun  hocalarından  oluşan  bir  komisyon 

tarafından  yapılmış,  dişçi  mektebi  hocalarının  seçimi  için  ise  Tıp  Fakültesi  Muallimler 

Meclis’nin oluşması beklenmiştir. “Mazhar Paşa (Hüsnü Dural)”, “Orhan Abdi”, Tevfik Recep”, 

“Halit  Şazi”  ve  “Tevfik  Vacit”’ten  oluşan  meclis  Halit  Şazi  Bey’i  “Dişçi  Mektebi  Tedrisat 

Direktörlüğü”’ne ve “Emraz‐ı Mütenevviali Esnan Muallimliği”’ne atamış; muallimliklere  ise 

“Ananyan”,  “Terziyan”,  “David  Hanon”,  “Sami  Günzberg”,  “Sürenyan”  ve  “Hüseyin 

Softazade”’yi aday göstermiştir. Dişçi Mektebi Muallimler Meclisi  ilk toplantısını, “Halit Şazi 

Page 92: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

92Bey”  başkanlığında  ve  “Hüseyin  Talat  Bey”  ile  “Terziyan”  ve  “Manok  Leon  Efendi”’lerin 

katılımı ile 28.10.1909’da yapmıştır. Bu toplantıda yapılan ders dağılımı aşağıdaki gibidir: 

 

Halit Şazi  : Emraz ve Seririyat‐ı Mütenevviai Esnan (Diş Hastalıkları ve Kliniği) 

Terziyan  :  Ameliyat‐ı  Sinniye  Tatbikat  ve  Nazariyatı  (Diş  Tedavisi  Kuram  ve    

Uygulaması)        

Manok Leon  : Teşrih (Anatomi), Fizyoloji ve Ensac (Histoloji) 

Hüseyin Talat  :  Müfredat‐ı  Tıp,  Fenni  Tedavi‐i  Esnan  (Diş  Tedavisi  Farmakolojisi), 

İptal‐i His (Anestezi) ve Hıfzıssıhha (Halk Sağlığı) 

 

Fizik,  kimya,  nebatat  ve  hayvanat  dersleri,  Eczacı  Mektebi  hocaları  tarafından 

verilmekte  idi. Daha  sonra, Tasni‐i  Esnan  (Protez) derslerine  “Hristo Yuvanidis”  atanmıştır. 

Okul, birinci dünya savaşı sırasında bir buçuk yıl kapalı kalmış, 1916’da tekrar açılmıştır. Bu 

sırada yabancı uyruklu hocaların  İstanbul’dan ayrılmaları üzerine eğitim kadrosu  iki hocaya 

kadar düşmüş, bir  ara Halit  Şazi Bey  altı dersi birden  vermek  zorunda  kalmıştır. Halit  Şazi 

Bey’in  1921’deki  ölümü  sonrasında  ders  programında  bazı  değişiklikler  yapılmıştır  (30,31). 

Dönemin protez hocası “Halil Salih”’in 1922’de yazdığı “Ameli Tasni‐i Esnan” adlı 51 sayfalık 

eseri, Musa bin Hamun’un kitabından sonra, yalnız diş hekimliği ile ilgili ilk Türkçe kitaptır.  

Kadırga’daki binanın bakımsızlıktan kullanılamaz hale gelmesi üzerine Eczacı ve Dişçi 

Mektepleri 1916’da Beyazıt’a, bugünkü Beyazıt Devlet Kütüphanesi binasına taşınmış, zemin 

katın tamamı Dişçi Mektebine tahsis edilmiştir. Müdürlüğe, Prof. Dr. Server Hilmi Büyükaksoy 

atanmıştır. Mustafa Münif Paşa gibi, o da diş hekimi değildir. Okulun diş hekimliği eğitimi 

almış olan ilk müdürü; İsviçre’de tıp, Fransa’da diş hekimliği okumuş olan ve Lozan’da çalıştığı 

sırada  Profesörlük  verilerek  İstanbul’a  davet  edilmiş  olan  Prof.  Dr.  Kazım  Esat  Devrim  idi 

(30,31).  1925’de  okulun  adı  “Diş  Tababeti Mektebi”, mezunların  ünvanı  ise  “Diş  Tabibi” 

olarak  değiştirilmiş,  1926’da  giriş  sınavı  yerine  yalnız  lise  mezunları  kabul  edilmeye 

başlanmış, 1928’de bahçede bir rontgen servisi kurulmuş, aynı yıl çıkan “Tababet ve Şuabatı 

Sanatlarının Tarz‐ı  İcrasına Dair Kanun”’un 30. maddesi uyarınca mesleği uygulama yetkisi 

yalnızca bu okulun mezunlarına verilmişti (14,25). 

Cumhuriyetin  ilanı  ile  birlikte  tüm  kurumlarda  başlatılan  reform  çalışmalarından 

Darülfünun’da  payını  almış,  1931  yılında  Cenevre  Üniversitesi  Tıp  Fakültesi  Patoloji 

hocalarından “Dr Albert Malche”, Darülfünun’un modern bir üniversiteye dönüştürülebilmesi 

Page 93: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

93için  gereken  reform  hakkında  bir  rapor  hazırlamakla  görevlendirilmiştir.  Malche’nin 

hükümete sunduğu rapor uyarınca 31 Mayıs 1933’de Darülfünun kapatılmış, yerine İstanbul 

Üniversitesi kurulmuştur. Ancak, Batı Avrupa ülkelerinden öğretim üyesi getirilemediği  için 

üniversite reformu yarım kalmıştır. Aynı yıl Almanya’da Nasyonal Sosyalist Parti’nin  iktidara 

gelmesi  ile Musevi  asıllı  bilim  adamları  için  yaşam  güçleşmiş,  bunların  çoğu  korkutularak 

kaçırılmış ya da Almanya dışına sürülmüşlerdir. Bu bilim adamlarının sözcüsü durumundaki 

“Dr  Schwartz”,  Ankara’da Maarif  Vekili  “Reşit  Galip”  ile  görüşerek,  ülkelerinden  ayrılmak 

zorunda  kalan  bilim  adamlarının  İstanbul Üniversitesinde  görevlendirilmelerini  önermiştir. 

“Albert Einstein”’ın M. Kemal Atatürk’e yazdığı rica mektubunun da kararın alınmasında etkili 

olduğu  bilinmektedir.  6  Temmuz  1933’de  30  Alman  pofesörün  İstanbul  Üniversitesinde 

sözleşmeli olarak  çalıştırılmasına dair karar alınmıştır. Bu Alman profesörlerden biri,  “Prof. 

Dr. Alfred Kantorowicz  (1880‐1962)”’dir. Dr. Kantorowicz Berlin’de önce diş hekimliği sonra 

da  tıp  eğitimi  almış,  diş  hekimliği  doktora  derecesini  aldıktan  sonra  çeşitli  hastanelerde 

dahiliye ve enfeksiyon hastalıkları bölümlerinde asistanlık yapmış, cerrahi  ihtisasını aldıktan 

sonra diş hekimliği  fakültesinde önce  asistan  sonra doçent olmuş, birinci dünya  savaşında 

cerrah olarak hizmet etmiş, savaştan sonra Bonn Okul Çocukları Kliniği Yöneticiliğini yapmış, 

1918’de profesörlüğe, 1923’de ordinaryüs profesörlüğe yükseltilmiş, 1933’de Nazi Hükümeti 

tarafından  Bonn  Üniversitesindeki  görevinden  çıkarılmış,  aynı  yıl  İstanbul  Üniversitesi  Tıp 

Fakültesi Diş Hekimliği Yüksek Okulundaki görevine başlamıştır (14,25). Bu sırada, üniversite 

reformu kapsamında okulun eğitim süresi de iki yıldan dört yıla çıkarılmıştır (30,31) 

Dr.  Kantorowicz  ilk  yılında  yalnız  protez  derslerini  vermiş,  ikinci  yıl  tedrisat 

direktörlüğüne  atanmıştır.  Konservatif  diş  hekimliğini  cerrahiden  ayırmış,  çene‐yüz 

cerrahisini tıp fakültesinden ayırarak diş hekimliğine almıştır. 1950 yılına kadar görev yaptığı 

İ.Ü.  Diş  Hekimliği  Y.O.’nun  gelişimine  büyük  katkılarda  bulunmuş,  okulun  yönetim 

mekanizması  ve müfredatını ABD’deki  okullara  benzetmeye  çalışmıştır. Doktora  eğitiminin 

başlatılması, tekniker, hijyenist ve diş hekimliği hemşiresi okullarının kuruluşu  için girişimde 

bulunmuştur.  Kitapları:  “Repetitorium”,  “Diş  tababetinde  preklinik  laboratorium  bilgisi”  ve 

“Diş  tababeti  şirürjisi”’dir.    Dr.  Kantorowicz’in  yüksek  okuldaki  idari  görevi  1946’da  sona 

ermiş, bu yıl kendisinin yerine Tıp Fakültesinin Adli Tıp hocalarından  “Prof.Dr. Hikmet Yalgın” 

müdür olarak atanmıştır. 

1948 yılında İ.Ü. Tıp Fakültesi Diş Hekimliği Y.O.’nun müfredatı aşağıdaki gibidir: 

Diş Hekimliği Öncesi (1 yıl): Fizik, kimya, anatomi, manipülasyon. 

Page 94: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

94Klinik Öncesi (1 yıl): Histoloji, embriyoloji, fizyoloji, biokimya, mikrobioloji, maddeler 

bilgisi, fantomda protez, fantomda diş ameliyeleri, diş hastalıkları. 

Klinik  (2 yıl):  I. Grup: Hijyen ve epidemiyoloji, patolojik anatomi,  farmakoloji, genel 

şirürji,  ortodonsi,  protez,  genel  patoloji.  II. Grup: Diş  hastalıkları  ve  kliniği,  diş  hastalıkları 

cerrahisi, ortodonsi, protez, deontoloji, diş hekimliği tarihi, dahiliye, genel cerrahi, KBB 

Bu yıl Tıp Fakültesi meclisi,, yüksek okulun profesörler kurulu’nun önerisi üzerine dört 

yeni  bağımsız  kürsü  oluşturmuştur. Bu  kürsüler  ve  ilk  başkanları  şöyledir:  “Diş  hastalıkları 

tedavisi‐  Prof.Dr.  Suat  İsmail  Gürkan  (Prof.Dr.  Kazım  Esat  Devrim’e  vekaleten)”,  “Diş 

cerrahisi‐ Prof.Dr. Alfred Kantorowicz”, “Protez‐ Prof.Dr. Rüştü Önol” ve “Ortodonti‐ Prof.Dr. 

Alfred  Kantorowicz  (Vekaleten)”’.  Yüksek  Okulun  diş  hekimliği  doktora  diploması  vermesi 

kararı da aynı yıl alınmıştır. “Çocuk dişleri servisi” 1949’da, “Periodontoloji servisi” 1956’da 

kurulmuştur. 1953’de  ise “ortodonti” ve “Mektep Çocukları Diş Hekimliği”  ihtisas dalı olarak 

kabul  edilmiştir.  İ.Ü.  Tıp  Fakültesi  Diş  Hekimliği  Yüksek  Okulu’nun  Prof.  Dr.  Alfred 

Kantorowicz  ve  Prof. Dr.Hikmet  Yalgın’dan  sonraki müdürleri;  “Prof.Dr.  Pertev  Ata  (1955‐

57)”, “Prof.Dr. Suat İsmail Gürkan (1957‐59)”, “Prof. Dr. Şevket Tagay (1960‐62)” ve “Prof.Dr. 

Lem’i Belger (1962‐64)”’dir. 11 Temmuz 1964’de yüksek okul, tıp fakültesinden ayrılarak idari 

ve mali  özerkliğe  kavuşmuş,  “İ.Ü.  Diş  Hekimliği  Fakültesi”  adını  almış,  eğitim  süresi  5  yıl 

olarak  düzenlenmiş,  dekanlığa  Prof.  Dr  Suat  İsmail  Gürkan  atanmıştır.  Günümüzde 

kullanmakta olduğu binasına 1970’de taşınmış olan fakültenin “periodontoloji”, “pedodonti” 

ve  “diş  hekimliğinde maddeler  bilgisi  ve metalurji”  kürsüleri  1975  yılında  kurulmuş,  “diş 

hastalıkları”  ve  “konservatif diş  tedavisi”  kürsüleri  ise 1976’da birleştirilmiştir. Günümüzde 

geçerli  olan  “ana  bilim  dalları”  ise,  6  kasım  1981  tarih  ve  1547  sayılı  “Yüksek  Öğretim 

Kanunu” ile belirlenmiştir.  

Türkiye’nin diğer diş hekimliği fakülteleri, kurulduğu kentler, kuruluş yılları ve kurucu 

dekanları ise aşağıdaki gibidir: 

 

1. İstanbul 

Darülfünun‐u Osmani Tıp Fakültesi Eczacı ve Dişçi ve Kabile ve Hastabakıcı 

Mektepleri  (1908, Halit Şazi Kösemihal) 

İstanbul Üniv. Tıp Fak. Diş Hekimliği Yüksek Okulu  (1933, Prof. Dr. Alfred 

Kantorowicz) 

İstanbul Üniv. Diş Hekimliği Fakültesi (1964, Prof. Dr. Suat İsmail Gürkan) 

Page 95: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

95 

2. Ankara 

Ankara Üniv. Hacettepe Tıp Fak. Diş Hekimliği Yüksek Okulu  (1963, Prof. 

Dr. Erdem Yarkut) 

Hacettepe Üniv. Diş Hekimliği Fakültesi (1971, Prof. Dr. Erdem Yarkut) 

 

3. Ankara 

Ankara Üniv.  Tıp  Fak. Diş Hekimliği  Yüksek Okulu  (1963,  Prof. Dr.  Cihat 

Borçbakan) 

Ankara Üniv. Diş Hekimliği Fakültesi (1973, Prof. Dr. Cihat Borçbakan) 

 

4. İstanbul 

Özel  İstanbul  Diş  Hekimliği  Yüksek  Okulu  (1962,  Prof.  Dr.  Suat  İsmail 

Gürkan) 

İİTİA Diş Hekimliği Yüksek Okulu (1971, Prof. Dr. Suat İsmail Gürkan) 

İİTİA Diş Hekimliği Fakültesi (1979, Prof. Dr. İlhan Çuhadaroğlu) 

Marmara Üniv. Diş Hekimliği Fakültesi (1982, Prof. Dr. İlhan Çuhadaroğlu 

 

5. İzmir 

Efes Özel Diş Hekimliği Okulu (1968) 

Yakındoğu  Üniversitesi  Özel  Dişhekimliği  Okulu  (1968,  Prof.  Dr.  Fazıl 

Noyan) 

Özel İzmir Diş Hekimliği Yüksek Okulu (1969, Prof. Dr. Muhittin Erel)  

Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi (1969, Prof. Dr. İsmail Ulutaş) 

Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nin günümüze kadar görev yapmış 

olan dekanları ise aşağıdaki gibidir (33): 

 

Prof. Dr. İsmail Uutaş  1969‐73 

Prof. Dr. Saim Falakalı  1973‐75 

Prof. Dr. Nahide Altan  1975‐78 

Prof. Dr. Oğuz Manas  1978‐80 

Prof. Dr. Nazmi Ertürk  1980‐82 

Page 96: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

96Prof. Dr. Turan Cengiz  1982‐85 

Prof. Dr. Berran Öztürk  1985‐94 

Prof. Dr. Haluk Baylas  1994‐00 

Prof. Dr. Selda Ertürk  2000‐04 

Prof. Dr. Serhat Çınarcık  2004‐09 

 

6. Ankara 

Başkent Özel Diş Hekimliği Yüksek Okulu (1968, Süleyman Kara) 

Ankara Diş Hekimliği Özel Yüksek Okulu (1968, Ziver Berkman) 

AİTİA Diş Hekimliği Yüksek Okulu (1972, Mustafa Güley) 

Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi (1982, Prof. Dr. Köksal Baloş) 

 

7. Erzurum 

Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi (1971, Dr. Tali Uras) 

 

8. Diyarbakır 

Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi (1976) 

 

9. Konya 

Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi (1987) 

 

10. Samsun 

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi (1992, Prof. Dr. Arslan 

Akgünlü) 

 

11. Adana 

Çukurova Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi (1993) 

 

12. Sivas 

Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi (1995) 

 

13. Isparta 

Page 97: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

97 Süleyman  Demirel  Üniversitesi  Diş  Hekimliği  Fakültesi  (1995,Prof.  Dr. 

Şenol Tüzüm) 

 

14. İstanbul 

Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi (1996) 

 

15. Ankara 

Başkent Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi (1999) 

 

16. Kayseri 

Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi (2001, Prof. Dr. Bülent Kesim) 

 

17. Trabzon 

Karadeniz  Teknik  Üniversitesi  Diş  Hekimliği  Fakültesi  (2003,  Prof.  Dr. 

İftihar Köksal) 

 

18. Kırıkkale 

Kırıkkale Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi (2002, Prof. Dr. Sevim Orkun) 

 

19. Lefkoşa‐ KKTC 

Yakın  Doğu  Üniversitesi  Diş  Hekimliği  Fakültesi  (2007,  Prof.  Dr.  Ersan 

Ersoy) 

  

20. Zonguldak 

Karaelmas Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi (2008) 

 

21. Eskişehir 

Osmangazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi (2008) 

 

22. Kocaeli 

Kocaeli Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi (2008) 

 

Page 98: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

9823. Gaziantep 

Gaziantep Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi (2008) 

 

Türkiye’nin  ilk  Diş  Hekimliği  Fakültesi  1908’de  İstanbul  Üniversitesi  bünyesinde 

kurulmuş  olmakla  birlikte;  bu  tarihten  daha  önce  yabancılar  tarafından  kurulmuş  olan 

“Merkezi  Türkiye  Koleji  –  Central  Turkey  College  at  Aintab,  Vilayat  of  Aleppo,  Turkey  in 

Asia”’nde  diş  hekimliği  eğitimi  verildiği  bilinmektedir.    Bu  okul,  Robert  Kolej  ve  Beyrut 

Protestan Kolejinden  sonra Osmanlı  İmparatorluğu  topraklarında kurulmuş üçüncü yabancı 

yüksek okuldur. Kuruluşuna 1870 yılında Urfada yapılan Kilikya Ermeni Protestan Birliği’nin 

yıllık toplantısında karar verilmiş; Massachusetts Eyalet Meclisinin 1874’de çıkardığı kanunla 

resmen kurulmuştur. Babıali’nin resmi  izni  ise 1878’de alınmıştır. Okul arazisi “Kethüdazade 

Taha Göğüş Efendi” tarafından bağışlanmış, misyoner “Tillman C. Trowbridge”’in Avrupa ve 

Amerikadan topladığı 15.000 USD  ile yerli halktan topladığı 5.000 USD  ile finanse edilmiştir. 

Kolej,  hazırlık,  bilimler  ve  tıp  bölümlerinden  oluşmakta  idi.  Eczacılık  ve  diş  hekimliği 

eğitimleri, tıp bölümünde verilmekte  idi. Eğitim yoğun bir dinsel atmosfer  içinde, dualar ve 

ilahiler eşliğinde veriliyor, öğrenciler YMCA “Young Men’s Christian Association”’nın haftalık 

ve  aylık  toplantılarına  toplu  halde  katılıyordu.  1877’de  başlayan  tıp  eğitimi  1899’a  kadar 

sürdü.  Bu  yıl  okulun  tıp  bölümü  ekonomik  nedenlerle  önce Halep’e,  oaradan  da  Beyrut’a 

taşındı.  Bu  süre  içinde  okuldan  29  diş  hekimi mezun  olduğu  bilinmektedir.  Birinci  dünya 

savaşı  sırasında  Ermenilerin  devlet  karşıtı  etkinliklerine  katılıp  desteklediği  için  geri  kalan 

bölümler 1915’de resmen kapatıldı. Savaş sonunda Antep önce İngiliz, sonra da Fransız işgali 

yaşadı. Kolej binaları işgal sırasında Fransız karargahı olarak kullanıldı. Hastane Türk yaralıları 

kabul etmedi. Savaş sonrasında 1921’de tekrar canlanmaya çalışan okul 1924’de son olarak 

kapandı (1,14).  

 

 

TÜRK DİŞ HEKİMLİĞİNİN MESLEKİ ÖRGÜTLENMESİ 

 

Türk Diş Hekimliğinin  ilk mesleki örgütü, 1912’de Halit Şazi Bey tarafından kurulmuş 

ve  iki yıl  sonra hükümet  tarafından  tescil edilmiş olan  “Darülfünun‐u Osmani Tıp Fakültesi 

Dişçilik  Şubesi Mezunin ve Talebe Cemiyeti”’dir. Dernek, birinci dünya  savaşı  sırasında  tüm 

üyeleri silah altına alınana kadar çalışmalarını sürdürmüştür. 

Page 99: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

991922’de  Hüseyin  Talat  başkanlığında  kurulan  “Müslüman Diş  Tabipleri Mezunin  ve 

Talebe  Cemiyeti”,  Türk  Diş  Hekimliğinin  ilk  periyodik  yayını  olan  “Diş  Tabipleri  Cemiyeti 

Mecmuası”’nı çıkarmış, 1925’de adı “Türk Diş Tabipleri Cemiyeti” olarak değiştirilmiştir. Bu 

cemiyet tarafından  ilk olarak 1932’de toplanan “Ulusal Diş Hekimliği Kongresi”, günümüzde 

artık gelenekselleşmiş bulunmaktadır. 

Türk Diş Hekimleri 1953’den itibaren “Türk Tabipleri Birliği” çatısı altına alınmış, ancak 

bu  idari  değişiklik  diş  hekimliğinin  gelişimini  yavaşlatmıştır. Uzun  süren  çalışmalar  sonucu 

1984’de  “Türk  Diş  Hekimleri  Birliği”  ve  buna  bağlı  olarak  çalışan  “Diş  Hekimleri  Odaları” 

kurulmuştur. TDB’nin ilk başkanı, “Prof. Dr. Yılmaz Bilgin”’dir. 

 

   

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Page 100: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

100

                                        18              DİŞ HEKİMLİĞİ MESLEĞİNDE KADINLAR 

 

Diş  hekimliği mesleğinin  kurumsal  yapılanmasından  çok  daha  önceki  dönemlerden 

beri, bazı kadınların cerrahi uyguladıklarına dair bilgiler ve bulgular bulunmaktadır. Parma’lı 

Roland’ın  Chirurgia  adlı  eserindeki  iki  resimden  biri,  hastanın  başına  bandaj  uygulayan  ve 

yardımcı  ile  bir  kadın  cerrahı,  diğeri  ise,  elinde  kerpeten  tutan  bir  kadın  hekimi 

resmetmektedir (24). Ortaçağ Avrupasında cerrahlık mesleğinin koruyucu azizesi olarak kabul 

gören St. Apollonia’nın yaptığı diş çekimlerine ait pek çok sanat eseri bulunmaktadır. Yinede 

bu  örnekler  az  sayıdadır  ve  modern  diş  hekimliğinin  oluşmaya  başladığı  19.  YY’da  diş 

hekimliği hala erkek egemen bir meslektir. On dokuzuncu yüzyılda kurulan  ilk diş hekimliği 

okullarının  sayısının  çok  az  olması,  giriş  için  temel  eğitim  diplomasının  zorunlu  olması  ve 

dönemin kadınlarının temel eğitimden yoksun olmaları sebebi ile bu kullarda okumak isteyen 

kadın  adaylara  engel  oluşturmuştur.  Örnek  olarak  1873’de  Avrupa’da  sadece  Cenevre  ve 

Zürih Üniversiteleri diş hekimliği eğitimi  için kız öğrenci kabul ediyorlardı. Üstelik erkeklere 

temel eğitim veren 407 okula karşılık kızların yalnız bir okulu bulunmaktaydı (34).  

Elde  bulunan  belgelere  göre,  ilk  kadın  diş  hekimi  Connecticut’lı  Emeline  Jones 

(Roberts)’dır. 1854’de 17 yaşında  iken diş hekimi Daniel Albion Jones  ile evlenmiş, mesleğe 

ilgi duymuş, eşinin klinik çalışmalarına yardımcı olmuş ve onun kitaplarını okuyarak kuramsal 

bilgisini zenginleştirmiştir. 1864’de eşinin ölümü üzerine devir aldığı kliniği 60 yıl boyunca tek 

başına  yönetmiştir.  1893’de  ise  diplomalı  olmamasına  rağmen  Connecticut  State  Dental 

Association üyeliğine kabul edilmiştir (34). 

Diş  hekimliği  diploması  sahibi  ilk  kadın  ise  Lucie  Beaman Hobbs’dur.  1833’de New 

York’ta doğan Hobbs, onaltı yaşında öğretmen okulundan öğretmen okulundan mezun olmuş 

ve Michigan’ın  küçük  bir  kasabasında  işe  başlamıştır. O  sırada  yeni  kurulmakta  olan Ohio 

College  of Dental  Surgery’ye  başvurduğunda  ise,  dekanın  sempatisine  rağmen  “kadınların 

Page 101: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

101öğrenciliğe  kabul  edilmedikleri”  yanıtını  almıştır.  Bunun  üzerine  Cincinnati’deki  bütün  diş 

hekimlerinin kapısını çalıp kendisini çıraklığa kabul etmelerini rica etmiştir. Teklifi kabul eden 

yeni mezun genç diş hekimi Samuel Wardle, Hobbs’u yetiştirmiş, 1861’de Cincinnati’de kendi 

kliniğini kurmasına yardım etmiştir. Kısa süre sonra kliniğini  Iowa’ya  taşıyan Hobbs mesleki 

başarısını hızla yükseltmiş, halkın ve meslekdaşlarının da sevgi ve güvenini kazanmıştır. Öyle 

ki, American Dental Association (ADA)’ın Iowa delegasyonu, Hobbs bir diş hekimliği okuluna 

kabul  edilmezse  birlikten  çekileceklerini  bildirmişlerdir.  Baskılara  direnemeyen  dekan 

Hobbs’u  1865’de  erkeklerle  eşit  haklara  sahip  bir  öğrenci  olarak OCDS’ye  kabul  etmiş  ve 

Hobbs  1866’da  dünyanın  DDS  derecesine  sahip  ilk  kadını  olarak mezun  olmuştur.  Bir  yıl 

sonraki ADA  toplantısına  ise delege olarak  katıldı.  Erkek meslekdaşlarının bir bölümünden 

tepki  gördü.  George  T.  Baker,  kadınların mesleğe  girişinden  duyduğu  hoşnutsuzluğu  dile 

getirdiği makalesinde, ADA’da  kadınların  yetki  almalarına engel olacak bir  tüzük değişikliği 

önerdi. Öneri benimsenmedi (34). 

Henriette Hirschfield ise, Pennsylvania College of Dental Surgery’e kayıt olabilmek için 

çok uğraşmış ve sonunda başarmıştı. Anatomi profesörünün, kadın olduğu  için onu sınıfına 

kabul  etmemesine  rağmen  engelleri  sabırla  aştı.  İlk  mezun  grubu  arasında  yer  aldı. 

Almanya’ya giderek Berlin’in ilk kadın diş hekimi oldu. Berlinliler Dr Hischfield’ı kadın olduğu, 

erkek giysileri giymediği ve sigara  içmediği  için uzun süre yadırgadılar. Ama o, Avrupalı pek 

çok kadının diş hekimliği mesleğine katılmasına önayak oldu (34).   

Avrupa  fakültelerinden mezun olan bu kadın hekimlerin bazıları, 19. Yy’ın  sonlarına 

doğru, çalışmak için İstanbul’u seçtiler, aralarında İstanbul’lu olanlar da vardı. “Diş Tabibesi” 

ünvanını  kullanıyorlardı.  Beyoğlu’nda  DT  Matmazel  Hornik,  Pangaltı’da  DT  Matmazel 

Hekimyan,  bunlardandı.  Muayenehanesi  Meserret  Han’da  bulunan  DT  Matmazel  Flora 

Valency  ise,  İstanbul’da okumuştu. 1903 yılında, Mekteb‐i Fünun‐u Tıbbiye‐i Şahane Dişçilik 

Şubesi’nin  245  numaralı  “icazetname”’sini  alarak mezun  olmuştu.  Dişçi Mavro  Efendi  ile 

birlikte, darülaceze’nin fahri dişçiliğini yaptı. Beşiktaş’taki DT Madam Phérice, Vahdeddin ve 

Reşat Haremlerinin diş tedavileri için haftada iki gün saraya giderdi (34). 

Diş hekimliğini eşinden öğrenen Hacer Hanım  ise, eşinin ölümü üzerine Antalya’dan 

baba  yurdu  Isparta’ya  döner.  Ancak  diploması  olmadığından  muayenahane  açamaz.  Üç 

çocuğunu  babasına  emanet  edip  İstanbul’a  gider  ve  1930’da  Isparta’ya  dönerek 

muayenehanesini  açar.  Diploma  alıp  almadığı  bilinmemektedir.  Bir  olasılıkla,  1928  yılında 

Page 102: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

102yürürlüğe giren “Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarz‐ı İcraına Dair Kanun”’un 32. Maddesi 

uyarınca permi, yani çalışma ruhsatı almıştır (34). 

Birinci  Dünya  Savaşının  hemen  ardından  1918’de  Meclis‐i  Vükela,  Kadınların  da 

erkekler  gibi  tababet,  dişçilik  ve  eczacılık  yapmalarına  izin  vermiştir.  Fakat  Tıp  Fakültesi 

hocalarının karşı çıkması yüzünden hanımların bu okullara girişi çok da kolay olmamıştır. Tıp 

Fakültesine  ilk kayıt 1922’de, diş  şubesine  ise 1923’de gerçekleşebilmiştir. Diş  şubesinin  ilk 

kız öğrencileri, 1923‐24 ders  yılında Ayşe  Şadiye  (No:235), Grasila  (no:257)  ve Azra Hatice 

(No:264)  hanımlardır.  1929’a  kadar  bunlara;  Fatma Nurhayat  (No:297), Melahat  (No:301), 

Talat  (No:303), Mahmure  (No:321),  Aliye  Behire  (No:354),  Hatice  (No:356),  Hatice  Güzin 

(No:359), Sare Ulviye  (No:360), Ayşe Meliha  (No:394) ve Samiye Beyazıt  (No:416) hanımlar 

katılmışlardır.  Bu  yıllarda  Balkan  ülkelerinde  diş  hekimliği  okulu  bulunmadığından, 

buralardan, özellikle de Bulgaristan’dan gelen öğrencilerin katılımı  ile kız öğrencilerin sayısı 

giderek  arttı.  Yabancı  uyruklu  ilk  kız  öğrenci Grasila  (No.  257)  hanımın  ardından  gelenler 

Yaranohi (No:379), Hermete Takohi (No:405) ve Katerina Vasil (No:409) hanımlardı. 1932’de 

19  Türk,  56  yabancı  uyruklu  kız  öğrenci  kayıtlı  idi.  1939’a  kadar  toplam  111  kız  öğrenci 

diploma aldı (34,35). 

İlk  Türk  Diş  Tabibesi  Ayşe  Şadiye  Yusuf,  300/505  numaralı  diplomasını  5  Temmuz 

1927’de  aldı.  İstanbul  1902  doğumludur.  Kuleli Askeri  İdadisi Muallimlerinden Binb.  Yusuf 

Bey’in kızıdır. Kadıköy İttihad‐ı Terakki Mektebinde, Bezm‐i Alem Lisesinde, Çamlıca Leyli İnas 

Mektebi  Sultanisinde  ve  Kız  Muallim  mektebinde  okudu.  El  becerisinin  çok  iyi  olduğu, 

“bilhassa  diş  çekiminde  müstesna  bir  kabiliyeti  olduğu”  söylenir.  Kadıköy  Altıyolağzında 

Söğütlüçeşme Caddesinde yaşadı. Sınıf arkadaşı Muhittin Güvendiren  ile evlendi.  Şadiye ve 

Muhittin  Güvendiren  1935’de  mukaveleli  olarak  Kabil’e  giderek,  Afganistan’ın  ilk  diş 

hekimliği okulunu kurdular (32). 

İ.Ü.  Tıp  Fak.  Diş  Hekimliği  Y.O.  1957  mezunu  DT  Necla  Timuçin,  doktora  (PhD) 

derecesi  sahibi  ilk  Türk  diş  tabibesidir.  Bu  doktora  aynı  zamanda,  Türkiyenin  ilk  cerrahi 

doktorasıdır. Dr. Necla Timuçin 1968’de doçent olarak, Diş Hekimliği Fakültesinin  ilk hanım 

öğretim üyesi olmuştur  (1,34). Diş Hekimliği mesleğininin  ilk kadın dekanı  ise, 1975’de E.Ü. 

Diş Hekimliği Fakültesi Dekanlığını yapan Prof. Dr. Nahide Altan’dır. Bununla birlikte Altan’ın 

eğitiminde diş hekimliği bulunmamaktadır. Veterinerlik ve  tıp eğitimi almış, mikrobioloji ve 

halk sağlığı doktoraları yapmış, veterinerlik doçenti olmuş ve E.Ü. Tıp Fak.’nin Mikrobioloji ve 

İntan Hastalıkları Kürsüsü’nü kurmuştur  (33,34). Türk diş hekimliği  fakültelerinin meslekten 

Page 103: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

103yetişmiş  ilk  kadın  yöneticisi,  1985‐94  yılları  arasında  E.Ü.  Diş  Hekimliği  Fakültesi’nin 

dekanlığını  yapmış  olan  Prof.  Dr.  Berran Öztürk’tür.  Türk  Dişhekimleri  Birliği’nin  ilk  kadın 

başkanı ise Eser Cilasun’dur.     

 

            

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Page 104: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

104

KAYNAKLAR 

 

1. Uzel İ. Anadolu Uygarlıklarında Diş Hekimliği. Yeni Adana Ofset, Adana, 2000  

2. Özbek  M.  Orta  Doğu  tarih  öncesi  toplumlarında  dişlerin  antropolojij  yönden 

incelenmesi. Doçentlik Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara, 1980 

3. Harris  EF.  Oral  Tori  in  the  Ticuna  Indians,  Columbia.  Dental  Anthropology 

1993;7:12 

4. Scott GR, Turner II CG. Dental Anthropology. Ann Rev Anthropol 1988;17:99‐126 

5. Waweman G, Levy G. Crown variations in the human dentition. J Am Dent Assoc 

1974;89:139‐53 

6. Yaşar  ZF,  Erol  AS. Minnetpınarı  insanlarının  ağız  ve  diş  sağlığı.  24.  Arkeometri 

Sonuçları Toplantısı. 26‐30 Mayıs 2009, Ankara (193‐208)  

7. Bilgin  T,  Sülün  T,  Özbek  M,  Beyli  M.  Yakınçağ  Anadolu  insanlarında  dişlerin 

biyometrik ve patolojik açıdan analizi. İÜ Diş Hek Fak Derg 1994;28:169‐79 

8. Özbek M.  Çayönü  insanlarında  diş  ve  dişeti  hastalıkları. V. Araştırma  Sonuçları 

Toplantısı  II.  T.C.  Kültür  ve  Turizm  Bakanlığı  Eski  Eserler  Müzeler  Genel 

Müdürlüğü, Ankara, 1987 

9. Alpagut  B.  İnsan  Yüzünün  Evrimi Açısından Aslantepe  (Geç  Roma  dönemi)  Yüz 

İskeletlerinin Biyometrik İncelemesi. Doçentlik Tezi, Ankara, 1981 

10. Erdal  YS.  İznik  Geç  Bizans  Dönemi  İskeletlerinin  Paleo‐Antropolojik  Açıdan 

İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 

Ankara, 1991 

11. Bilgin  T,  Sülün  T,  Özbek  M,  Beyli  M.  Yakınçağ  Anadolu  insanlarında  yüz 

iskeletlerinin biyometrik incelemesi. İst Üniv Diş Hek Fak Derg 1995;29:57‐64 

12. Efeoğlu A. Dişhekimliği Tarihi. Yüce Reklam Yayım Dağıtım A.Ş., İstanbul, 1992 

13. Noras Y. Diş Hekimliği Tarihi. Hacettepe Üniversitesi Yayınları B10, Ankara, 1973 

14. Muğan  N.  Türk  Diş  Hekimliği  Tarihi.  İstanbul  Üniversitesi  Yayınları  No:3831, 

İstanbul, 1994  

15. Sandallı P,  Tuncer Ö,  Yılmaz  S, Onan U, Meriç H,  Tanatar  EG, Arsebük G. Hitit 

çağında  ve  zamanımızdan  beş  yz  yıl  önce  yaşamış  Anadolu  insanlarının  diş  ve 

periodontal sağlıklarının incelenmesi. Periodontoloji Derg 1980;5:91 

Page 105: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

10516. Brothwell  DR.  Digging  up  bones.  British  Museum  of  Natural  History.  Oxford 

University Press, London, 1981 

17. Hillson S. Teeth. Cambridge University Press, Cambridge, 1986 

18. Smith  P,  Bar‐Yosef  O’Sillen  A.  Archeological  and  skeletal  evidence  for  dietary 

change  during  the  late  pleistocene  early  holocene  in  the  levant.  (Cohen  M, 

Armeigos G, Eds. Paleopathology at  the origins of agriculture) Academic Press, 

Orlando, 1984 

19. Cengiz T. Endodonti. Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Yayınları No:1, 1980 

20. Clarke N. Periodontitis in dry skulls. Dent Antropol 1993;7:1‐4 

21. Hildebold CF, Molnor S. Measurements and description of periodontal disease in 

anthropological  studies.  (Kelley  MA,  Larsen  CS  Eds.  Advances  in  Dental 

Anthropology. Willey‐Liss Inc, NY, 1991) 

22. Bilgin B, Sevim A, Aktören O, Bilgin T, Sülün T, Güleç E, Beyli M. Elazığ‐Tepecik 

ortaçağ toplumunda mine hipoplazisi. İst Üniv Diş Hek Fak Derg 2000;34:98‐104 

23. Diamond J. Tüfek Mikrop ve Çelik 

24. Ring ME. Dentistry An Illustrated History. The CV Mosby Comp, St Louis, 1985  

25. Efeoğlu A, Erdemir A, Öncel Ö. Başlangıçtan Günümüze Diş Hekimliği. Nobel Tıp 

Kitabevleri, İstanbul, 2000 

26. http://open‐site.org/international 

27. Bilinen en eski diş macunu formülü. Dişhekimi Derg. 2006;2:68‐9 

28. Proskauer C, Witt FH. Pictorial history of dentistry. Verlag M.DuMont Schauberg, 

Köln, 1962 

29. Gökyay O.Ş. Evliya Çelebi Seyyahatnamesi. 1995, İstanbul 

30. Uzel  İ. Atatürk çağ ve Türk diş hekimliği. Atatürk Devri Sağlık Politikası Kongresi. 

6‐9 Kasım 2007, İzmir 

31. Uzel  İ.  Yüzüncü  Yılında  Türk  Diş  Hekimliği  Eğitimi’nin  Eleştirisi.  Çukurova 

Üniversitesi Basımevi, 2009, Adana 

32. Coşar ÖS. Dişçi mektebinden Afganistan’a. TDBD 2008;106:94 

33. Bilgehan  H,  Ertaş  E,  Akşit  B.  Kuruluşundan  Günümüze  Ege  Üniversitesi.  Ege 

Üniversitesi Basımevi, İzmir, 2005 

34. Yıldırım N. Dünyada ve Türkiye’de Diş Hekimliği mesleğinde kadınlar. Toplumsal 

Tarih 2008;171:58‐63 

Page 106: DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHİ°Ş... · 4 Apse: Çürük, aşınma ya da kırık sonucu oluşan pulpa “diş özü” açılmaları, pulpitis’ler “pulpa iltihapları” ve apikal

“Diş Hekimliği Tarihi” Prof. Dr. H. Serdar Çötert E.Ü. Diş Hekimliği Fak. Protetik Diş Ted. A.D. Bornova 2009

10635. İstanbul Darülfünunu Talebe Ucurat Kaydına Mahsus Defter. Dişçi Diploma Kayıt 

Defteri I, II, III