Upload
others
View
9
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
1
MALİYE
DERS
NOTLARI
2
3
MALİYE TEORİSİ Maliye, mali olayları ve mali araçları inceleyen sosyal bir bilim dalıdır.
Daha geniş tanımlama yapacak olursak; Kamu görevlerini gerçekleştirebilmek adına
kamu görevlilerinin giriştikleri faaliyetleri özellikle iktisadi ve sosyal açılardan inceleyen;
çağdaş devlet anlayışı içinde devlet faaliyetlerinin sınırlarının ne olacağını araştıran, bu
faaliyetlerin gerektirdiği harcamaların yapılması ile bunları karşılayacak gelirlerin elde
edilmesine ilişkin sorunların hukuki, ekonomik, sosyal ve teknik yönlerini araştıran sosyal
bilimlere dahil bir bilim dalıdır.
Kamu maliyesi, kamusal gelirler ve harcamaların ekonomik faaliyetler üzerindeki
etkilerini inceleyen bir alt disiplindir. Kamu maliyesinin öncelikli konusu toplumsal
ihtiyaçların karşılanması yani yapılan kamu harcamalarıdır. Ancak kamu maliyesi bu
harcamaların finansmanında kullanılan diğer mali araçlarla da ilgilenir.
5018 sayılı KMYKK’nun 4.md göre kamu maliyesi, gelirlerin toplanması,
harcamaların yapılması, açıkların finansmanı, kamunun varlık ve borçları ile diğer
yükümlülüklerinin kapsar.
Kamu maliyesine ilişkin en geniş tanımlama H.C. Adams tarafından yapılmıştır. Ona
göre, kamu maliyesinin mali mevzuat ve mali yönetim ilkeleri ile kamunun gelir kaynaklarını,
kamu harcamalarını, kamu bütçesini, devlete bağlı mali kuruluşları ve borçlanmayı inceleyen
bilim dalı olarak ifade etmiştir.
Bir ekonomide, maliye politikasının ekonomik faaliyet düzeyini etkilemede
kullanabileceği veya kullanılması gerektiği ile ilgili ilk sistematik çalışma İngiliz ekonomist
Keynes’in 1936 yılında yayınlanan ‘ Para, Faiz ve İstihdamın Genel Kuramı ‘ isimli kitabıdır.
Maliye kavramını ilk kullananlar; MERKANTALİST düşünceye sahip olanlardır.
Samuelson ilk defa mali iktisat deyimini ortaya atarak iktisattan ayrı bir bilimin
varlığını ileri sürmüştür.
Mali araçlar, devletin toplumsal faaliyetleri gerçekleştirmek için kullandığı vergi,
bütçe, kamu harcaması, devlet borçlanması ve emisyon gibi araçlardır.
Devletin bu mali araçları kullanması sonucu ortaya çıkan olaylara ise; mali olay adı
verilmektedir.
I. KAMU MALİYESİNİN AMAÇLARI
1. Kamu Maliyesinin Ekonomik Amaçları
A. Kaynak Dağılımında Etkinliğin Sağlanması Fonksiyonu
Ekonomik ortamı değişmez kabul edip belli bir amaca ulaşmak için üretim
faktörlerinin ne şekilde kullanılması gerektiğini gösteren mekanizmalara kaynak dağılımı
mekanizması adı verilir.
Toplumun kıt kaynaklarının, ihtiyaçları en üst düzeyde karşılayacak mal ve hizmet
üretiminde kullanılacak şekilde dağıtımına, dolayısıyla toplumsal refahın gerçekleştirilmesine
optimal dağılım denir. Optimal kaynak dağılımının gerçekleşmesinin koşulu, marjinal sosyal
faydanın, marjinal sosyal maliyete eşit olmasıdır. ( MSF = MSM )
Eğer tam ve mükemmel işleyen piyasalar varsa her kaynak dağılım noktası pareto
optimaldir ve birinci en iyi teoremi ifade eder. Ancak referans alınan koşulların pratik
yaşamla örtüşmemesi nedeniyle Pigou, Dalton ve Due gibi maliyeciler alternatif görüşler ileri
sürmüşlerdir.
Bu görüşler, kamu kesiminin, vatandaşlardan vergi adı altında topladığı gelirlerin
vatandaşa marjinal sosyal maliyeti ile bu kaynakların kullanımı sonucunda ortaya çıkan
marjinal sosyal faydaya eşit olana kadar, kamu kesiminin kaynak kullanması gerektiğini ifade
etmektedir.
Dışsal ekonomiler; herhangi bir ekonomik öznenin piyasa içindeki faaliyetlerinden
diğer ekonomik öznelerin olumlu ya da olumsuz yönde etkilenmesi olarak tanımlanır.
4
B. İktisadi İstikrarın Sağlanması Fonksiyonu
İktisadi istikrar için ekonomide iki durumun gerçekleşmesi gerekir. Bunlardan biri tam
istihdamın, diğeri ise fiyat istikrarının sağlanmasıdır.
Tam istihdam, geniş anlamda üretim faktörlerinin tümünün üretime koşulmasını ifade
etse de genelde işsizliğin olmamasını, çalışabilir nitelikteki emek gücünün tümünün üretime
katılmasını ifade eder. Dar anlamda tam istihdam ise emek faktörünün istihdam edilmesiyle
diğer üretim faktörlerinin istihdam edileceğinin varsayılmasından kaynaklanmaktadır.
Fiyat istikrarı, fiyatlar genel seviyesinde dalgalanmaların olmaması, enflasyon veya
deflasyon gibi fiyat hareketlerinin gerçekleşmemesini ifade eder.
Reflasyon: Para arzının ölçülü biçimde artırılarak enflasyona yol açmadan ekonominin
deflasyondan kurtarılma çabasıdır.
Taksflasyon: Vergi artışlarının maliyet enflasyonuna neden olması nedeniyle eş anlı olarak
hem yüksek enflasyon hem yüksek verginin ortaya çıkmasıdır.
Resesyon: Teknik anlamda birbirini izleyen iki çeyrek dönemde ekonominin küçülmesidir.
Slumpflasyon: Ekonomik küçülme ile birlikte yüksek enflasyonun varlığı halinde söz konusu
olmaktadır. Stagflasyonda büyüme oranı sıfır ya da sıfıra yakın iken burada küçülme söz
konusudur.
C. Bölüşümde Etkinliğin Sağlanması Fonksiyonu
Gelir dağılımı, bir ülkede belirli bir dönemde üretilen ulusal hasıla ya da ulusal gelirin
bireyler, sosyal tabakalar ya da üretim faktörleri arasındaki dağılımı olarak tanımlanabilir.
Üretim faktörlerinin üretim sürecine katılmaları karşılığı milli gelirden aldıkları pay,
birincil gelir dağılımı, fonksiyonel gelir dağılımını ifade etmektedir.
Devletin ücret ve fiyat kontrolleri, toprak reformu gibi ya da vergi, harcama,
borçlanma gibi politikalarla birincil geliri yeniden dağıtmasına ikincil gelir dağılımı denir.
D. İktisadi Büyümenin Sağlanması
Devletin yatırımları artırmak ve buna bağlı olarak milli gelirde artış sağlaması olarak
tanımlanabilmektedir. Bu amaçları gerçekleştirmek adına devlet parasal teşvik ve mali
yardımlarda bulunabilir.
Ekstansif Büyüme: Miktar artışına bağlı büyümedir. Daha çok gelişmekte olan ülkelerde
görülür.
İntansif Büyüme: Verimlilik artışına bağlı büyümedir. Gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan
büyümedir.
Sürdürülebilir Büyüme: Doğal kaynakları ve ekolojik dengeyi bozmadan büyümenin
sağlanabilmesidir.
E. Regülasyon ve Deregülasyon Yaklaşımı
Regülasyon, devletin piyasaya fiyat, miktar ve kalite konularında kurallar belirlemek
suretiyle yapmış olduğu yasal müdahalelerdir. Regülasyon uygulamaları genelde üst kurullar
tarafından yürütülmektedir. Regülasyonda amaç, özel sektörün kamusal çıkarlarla çatışan
eylemlerine izin vermemektir.
5
Jackson ve Brown’a göre, devletin temel fonksiyonu regülasyon fonksiyonudur.
Devletin bu fonksiyonu yerine getirmesi, optimal kaynak kullanımını da beraberinde
getirecektir. Piyasalar tam rekabetten saparsa devlet bu piyasaları düzenleyerek tekrar tam
rekabet piyasasına dönüştürmelidir.
Regülasyonun Gerekçeleri;
- Tekelci karın önlenmesi
- Piyasa başarısızlığının ortadan kaldırılarak toplumsal refah kaybının önlenmesi
- Mal ya da hizmet kalitesinin kötüleşmesinin engellenmesi
- Üretilen hizmete herkesin erişiminin sağlanması
- Enerji, su, doğalgaz gibi temel girdilerin üreminin kesintisiz sürdürülmesi
Regülasyonun bir maliyeti vardır. Bu kurum bütçelerine ya ödenek ayrılmakta ya da
bu sektörde faaliyet gösteren firmalardan katkı payı alınmaktadır.
Regülasyonlar bazı firmaların piyasadan ayıklanmasını engelleyebilmektedir.
Regülatör kurumlar ele geçirilebilir. Bu olgu Stigler tarafından geliştirilen Kuşatma
Teorisi çerçevesinde ele alınmaktadır. Genelde regülatör kurumlar üreticiler tarafından ele
geçirilmektedir.
Siyasi otoritenin, regülatör kurumlara çizdiği politika alanı, özerk ve siyasi
konjonktürden bağımsız olmayabilir. Bu durumda seçimden önce bastırılan fiyatların
seçimden sonra birikimli olarak artırılması söz konusu olabilir. Siyasilerde regülasyonlardan
rant elde edebilir.
Deregülasyon, devletin karar alanını daraltan düzenlemelerin azaltılması veya
kaldırılması, kamuya ait olduğu varsayılan iradenin özel sektöre ve sermayeye devredilmesi
yönünde yapılan yasal düzenlemelerdir. Uygulanışındaki temel amaç, ekonominin üzerindeki
siyaset baskısını azaltmak ve siyasi rant arayışını zorlaştırmaktır.
2. Kamu Maliyesinin Sosyal Amaçları
Kamu maliyesinin sosyal amaçları arasında en önemli alanı gelir dağılımında adalet
olgusu kaplar.
Gelir dağılımı sorunu bir ülkede belli bir dönemde üretilen mal ve hizmetlerin veya
milli gelirin toplum ve bireyler arasında nasıl dağıtılacağı sorunudur.
Maliyenin temel sosyal amacı gelir dağılımında adaletin sağlanmasıdır.
Gelir dağılımı tamamen piyasaya bırakıldığı zaman fonksiyonel ( birincil gelir
dağılımı ) gerçekleşir ve her bir üretim faktörü sahibi sahip olduğu faktörün üretime katkısı
dahilinde pay alır.
Üretim sürecine katılmayan işsizler, düşkünler, yaşlılar ve çocuklar gelir dağılımından
hiçbir pay alamazlar. Devletin gelir dağılımına müdahale etmesi ise ikincil gelir dağılımıdır.
Devlet gelir dağılımına vergi ve kamu harcamaları ile müdahale eder.
Devlet gelir dağılımında adaleti sağlamak adına tüm vatandaşlarının gelirden pay
alabilmesi için negatif vergi uygulaması yapar. Negatif gelir vergisini ilk öneren iktisatçı
Milton Friedman’dır. Negatif gelir vergisi ile fakirlik seviyesinin altında olan bireylerden
devlet vergi almak yerine hükümet para yardımı sağlayacaktır Bu yönüyle negatif gelir vergisi
sosyal transferlere benzemektedir.
Yapılan kamu harcamalarında yüksek gelir grupları yararlanıyorsa, gelir dağılımındaki
adaletsizlik artacaktır. Devlet tahvili faiz ödemeleri ve iktisadi gayeli mali transferler örnek
olarak gösterilebilir.
Milli savunma, adalet, asayiş gibi temel nitelikteki zorunlu giderler, gelir dağılımını
etkilemez. Bunların faydası herkes için aynıdır.
6
Dalton – Atkinson Ölçütü:
Toplumların daha eşitlikçi bir gelir dağılımı tercih ettikleri varsayımına dayanan bu
ölçüt, bir toplumun mevcut gelir dağılımından mutlak eşitlik durumuna geçerken vazgeçmeyi
kabul ettiği gelir olarak tanımlanmaktadır.
Atkinson’ un sosyal refah fonksiyonunda, toplumun eşitsizliğe verdiği değer sıfır ile
sonsuz arasında değişmektedir ve söz konusu ağırlığın sıfır olması durumu, gelir dağılımı
konusunda kayıtsız kalan bir toplumu yansıtırken, ağırlığın sonsuz olması durumunda ise,
toplumun sadece en düşük gelir grubuna sahip kişilere önem verdiğini göstermektedir.
II. KAMU MALİYESİNİN İNCELENEDİĞİ KONULARIN HAREKET NOKTASI
İnsanların ihtiyaçları sonsuzdur. Buna karşılık ihtiyaçları giderecek mal ve hizmetlerin
üretildiği kaynaklar kıttır. Burada insanlar seçim sorunuyla karşı karşıya kalmaktadır. Bu
seçim, mevcut kıt kaynakların mal ve hizmet üreten sektörler arasında dağılımını değiştirir.
Maliye biliminin kaynağında ihtiyaç kavramı yakmaktadır. İktisat bilimi ihtiyaç
kavramını, tatmin edildiğinde insanlara haz veren tatmin edilmediğinde ise elem veren bir
takım hisler şeklinde tanımlamaktadır. İhtiyaçlar bireysel ve toplumsal ihtiyaçlar olmak üzere
ikiye ayrılır. Bireysel ihtiyaçlar özel mal ve hizmetlerle giderilmektedir ve bu ihtiyaçlar büyük
ölçüde özel sektör üretimiyle karşılanmaktadır. Toplumsal ihtiyaçların üretilmesinde, çeşitli
nedenlerden dolayı bizzat devlet devreye girip kamusal malları üretmektedir.
Dolayısıyla devletin varlık nedeni kamu hizmetlerinin varlığı ve bu hizmetlerin
üretilmesinin gerekliliğidir.
III. KAMU KESİMİNİN EKONOMİDEKİ YERİ – ÖZEL SEKTÖR İLİŞKİSİ
Kamu Kesimi Özel Kesim
-Amaç kar elde etmek değildir. Toplumsal
ihtiyaçları karşılamaya yönelir.
-Üretilen mal ve hizmetlerin faydası bölünemez.
-Kamusal mal ve hizmet üretirler.
-Üretim bütçe ile gerçekleştirilir.
-Kamusal hizmetlerin üretim düzeylerinin
belirlenmesinde siyasal süreç devreye girer.
-Finansmanı zorunlu vergilerdir.
-Arz yanında politikacılar ve bürokratlar ile talep
yanında seçmenler ve baskı grupları vardır.
-Tercih bildirme aracı oylama mekanizmasıdır.
-Politikacıların amacı oy maksimizasyonu,
seçmenlerin amacı ise fayda maksimizasyonudur.
-Giderlerin önceliği vardır. Giderler gelirleri
belirler.
-Kamusal kararların temelinde kanunlar vardır.
-Kamusal mal ve hizmetlerden faydalanma
yapılan fedakarlık ile orantılı değildir.
-Bireyler ve özel işletmelerden oluşur.
-Üretim kararı piyasada alınır.
-Arz ve talebi fiyat mekanizmasında
şekillenir.
-Faydaları bölünebilir.
-Amaç kar maksimizasyonudur.
-Özel mal ve hizmet üretilir.
-Gelirler önceliklidir. Gelirler giderleri
belirler.
-Finansmanı satış gelirleridir.
-Arz yanında firmalar veya üreticiler yer
alır.
-Tercih bildirme aracı fiyat
mekanizmasıdır.
-Dayanağı serbest ve hür iradedir.
Kamu kesimi tarafından üretilen mal ve hizmetlerde siyasi sürecin devreye girmesinin
asıl nedeni bu mal ve hizmetlerin niteliği dolayısıyla bireylerin taleplerini açıklamak
istememeleridir. Bireylerin taleplerini açıklamak istememelerinin nedeni ise bireylerin
seçmen olarak daha güçlü olmalarıdır.
Mali Tevzin: Kamu ekonomisi içerisinde kamu giderlerinin ve kamu hizmetlerinin merkezi
ve yerel yönetimler arasında paylaştırılmasına denir.
7
Subsidiarite ( Yerellik ): Bir hizmetin o hizmetten yararlanan halka en yakın olan birim
tarafından sunulmasını ifade eder.
Beledileştirme: Daha önceden özel sektör tarafından yerine getirilen bir hizmetin sosyal ve
ekonomik nedenlerden dolayı yerel yönetimler tarafından yerine getirilmesidir. Halk ekmek,
belediye halk otobüsleri örnek olarak gösterilebilir.
Kamu kesiminin ekonomide ağırlığını belirleyen ölçüt, kamu harcamalarının GSMH’
ya oranıdır. Kamu kesiminin üst sınırı milli gelirdir.
Devletin ekonomi içindeki büyüklüğüne evrensel bir sınır konulamamaktadır. Bunun
nedenleri;
- Kamu ekonomisinin büyüklüğü
- Ülkelerin siyasi yapısı
- Ekonomik yapısı
- Kişilerin devlete olan bakış açısı gibi birçok faktöre bağlı olarak değişiklik
göstermektedir.
Devlet mal ve hizmet sunumu yaparken etkin bir sunum yapmak zorundadır. Başka bir
ifade ile ölçülebilen mal ve hizmetler için marjinal fayda = marjinal maliyet eşitliği ile hareket
etmelidir. Ölçülemeyen mal ve hizmetler içinse sosyal fayda = sosyal maliyet eşitliği söz
konusu olmalıdır.
Emek yerine daha fazla sermaye kullanımı ve teknolojinin daha yoğun kullanımı
maliyetleri azaltır. Kamusal hizmet biriminde çalışanlara tasarruf bilincinin yerleştirilmesi,
kamusal harcamalarda tasarruf bilincinin yerleşmesi ile kamusal harcamalarda israfın
önlenmesi ile açıklar kapatılabilir. Bürokrasi ve kırtasiyeciliğin azaltılması ile etkinlik ve
verimlilik artacaktır.
Dar anlamda kamu sektörü, merkezi yönetim ve yerel yönetimleri ifade ederken; geniş
anlamda kamu sektörü, merkezi yönetim ve yerel yönetimlerle birlikte KİT’leri, sosyal
güvenlik kuruluşlarını, fonları ve döner sermayeli kuruluşları kapsamaktadır.
IV. KAMU MALİYESİNE İLİŞKİN YAKLAŞIMLAR
A. Geleneksel Yaklaşımlar
1. Kurumsal Yaklaşım
Bu yaklaşım, devlet faaliyetlerini hukuki ve idari bakış açısından incelemektedir. Bu
yaklaşımda; vergi, harcama ve borçlanma gibi mali araçların iktisadi, sosyal, mali ya da
siyasal etkileri ihmal edilmektedir.
2. Yapısal Yaklaşım
Kamu maliyesi ile ilgili konuların ekonomik açıdan incelenmesine yöneliktir. Kaynak
dağılımı ve kaynak kullanımında etkinlik, devlet faaliyetlerinin etkinliği ve alternatif
maliyetleri bu yaklaşım kapsamındadır.
3. Değişim Yaklaşımı
Bu yaklaşımda vergiler kamu hizmetlerinin bedeli olarak görülmektedir. Bu yaklaşıma
göre devlet faaliyetleri; alınan vergilerle sunulan kamusal hizmetler sonucu ortaya çıkan
marjinal sosyal faydanın, vergi alınmamış olsaydı özel sektör faaliyetleri sonucunda ortaya
çıkacak marjinal sosyal faydaya eşit olana kadar genişleyebilmektedir. Lindalh bu yaklaşımın
öncüsüdür. ( P = MC )
8
4. Refah Yaklaşımı
Kamu maliyesi aracılığıyla toplum refahının maksimize edilmesini öngörmektedir.
Kimsenin durumundan fedakârlık yapılmaksızın toplum refahının arttırılması
amaçlanmaktadır.
Pareto optimumu, bir kimsenin durumunu iyileştirebilmek için en az bir kişinin
durumundan fedakârlık yapılması gerektiğini gösteren kaynak dağılım dengesidir.
Pareto iyileştirme ise, bir kişinin durumunu iyileştirebilmek için herhangi birinin
durumundan fedakârlık yapılmaması gerektiğini gösteren kaynak dağılım dengesidir.
5. Gelir Yaklaşımı
Devlet faaliyetlerinin milli geliri artırıcı ve azaltıcı yönlerini inceler. Gelir yaklaşımı
fonksiyonel maliyeyle ilgilidir. Abba Lerner öncüsüdür.
B. Modern Yaklaşımlar
1. Hukuki Yaklaşım
Bu yaklaşım, mali olayların hukuki temeline yoğunlaşmıştır. Öncüsü Fransız ekolüdür.
Maliyenin ekonomik ve sosyal yönünü göz ardı ederken, tarihi, hukuki ve kurumsal
düzenlemelerin önem taşıdığı bir yaklaşımdır.
Kamu fonlarının kamu hukuku kurallarına göre nasıl elde edileceği, kamu yükünün
adil bir şekilde nasıl dağıtılacağı ve harcamaların nasıl denetleneceği konusunda
incelemelerde bulunur. Jeze ve Duverger bu yaklaşımın öncüleridir.
Hukuki yaklaşım daha çok klasik maliye yaklaşımının görüşlerini yansıtmaktadır.
2. İktisadi Yaklaşım
Maliyenin ekonomik ve sosyal yönüyle ilgilenir. Kısaca, mali araçların iktisadi yapı
üzerindeki etkilerini inceleme konusu yapmaktadır. Kamu faaliyetlerinin ekonomik istikrar,
büyüme, kalkınma, gelir dağılımı ve kaynak kullanımında etkinliğin sağlanması üzerindeki
etkilerini ve kamu faaliyetleri ile bu amaçlara nasıl ulaşılabileceği incelenmektedir. Pigou,
Musgrave, Wicksell ve Lindalh öncülerindendir.
3. Siyasi Yaklaşım
Toplumsal ihtiyaçların kamu hizmetine dönüştürülmesi siyasal bir karar gerektirir.
Mübadele söz konusudur. Siyasilerle seçmenler arasındaki mübadeleyi konu almaktadır.
Yaklaşıma göre siyasiler yeniden seçilmeyi, seçmenler ise katlandıkları maliyetler
karşısında almış oldukları hizmetlerin çoğalmasını arzu etmektedir. Buchanan bu yaklaşımı
benimsemiş ve 1986’da Nobel İktisat Ödülünü kazanmıştır.
V. MALİYE TEORİSİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ
A. Merkantalizm
Merkantalist öğreti batı dünyasında sanayi devrimi öncesi ticarette ve tüccar sınıflara
özel önem veren ve ticari kapitalizm ideolojisini yansıtan politik iktisat sistemi olarak
doğmuştur. Bu nedenle Merkantalizm düşüncesi ticari kapitalizm ile özdeş kabul edilir.
Merkantalist düşünceye göre devletin zenginleşmesini sağlamak ekonomi
politikalarının temel hedefi olmalıdır. Devletin ekonomide korumacı ve müdahaleci bir rol
oynaması ihracatı destekleyip ithalatı sınırlandırması gerekir.
Merkantalizmin temel düşüncesi ulusal ekonomilerin zenginliğidir. Ülkelerin
zenginlik ölçütü ise sahip oldukları altın ve gümüş stokudur.
Ülkelerin zenginleşmesinde en önemli rol dış ticarete verilmiştir. Dünya serveti sabit
olduğundan dış ticaretten sadece bir ülke kazançlı çıkmaktadır.
9
Dış ticaret fazlası veren ülkede altın ve gümüş stoku artacak dolayısıyla ülke
zenginleşmiş olacaktır. Bu nedenle ithalat ucuz hammadde hariç yasaklanmış, ihracat ise yine
hammadde hariç teşvik edilmiştir.
İngiliz ve Hollanda Merkantalizmine Broşürcüler adı verilir. Fransız Merkantalizmine
Colbertizm denir. Alman Merkantalizmine ise Kameralizm adı verilir. İspanyol
Merkantalizmine ise Bulyonizm ( Külçecilik ) adı verilir.
Devlet ekonomiye müdahale etmesi merkantalistlerle başlar.
Endüstri devlet tarafından desteklenmelidir ve deniz ticari ve taşımacılığı
geliştirilmelidir. Deniz aşırı ülkelerde mülk edinilmelidir.
Borçlanmaya sıcak bakmazlar. Bu dönemde devlet müdahalesi sonucu ülkelerde kamu
harcamaları artmış, mülk gelirleri en önemli finansman kaynağı olmuştur. King Kanunu ilk
kez bu dönemde ortaya çıkmıştır.
En önemli temsilcileri Bodin, Colbert, Thomas Mun, Montaigne’dir.
B. Fizyokrasi
Bu görüş klasik liberal görüşe öncülük etmiştir. Turgot ve Quesnay öncülüğünde
ortaya çıkan fizyokratlar, devletin ekonomiye müdahalesine karşıdırlar.
18.yy ikinci yarısında Fransa’da ortaya çıkmıştır. İktisatçı sıfatı ilk kez Fizyokratlar
hakkında kullanılmıştır.
Quesnay, Ekonomik Tabloyu yazmıştır. Bu tablo gelir dolaşımını gösteren ilk
tablodur. Quesnay, iktisadi tabloda gelirlerin toplum bünyesindeki tedavülünü, kanın vücutta
dolaşmasına benzetmiştir. İktisadi tabloya göre gelir üç sınıf arasında paylaşmaktadır. Bu
sınıflar toprak sahipleri, çiftçiler ve esnaf sanatkârlardır.
En önemli sınıf çiftçilerdir. Zirai üretim, servetleri ve kıymetleri yaratan sınıftır.
Gerçek üretim, ancak ve yalnız tarım alanında yapılmaktadır. Çiftçi ektiği tohumdan kat kat
fazla mahsul alarak net hasıla yaratmaktadır. Diğer meslekler ise tarımın net hasılası
sayesinde geçinebilmektedir.
Okulun kurucularından olan Turgot ise sübjektif değer teorisine esas olabilecek
düşünceleri ileri sürmüştür ve Smith ile Ricardo’ya öncülük etmiştir.
Doğal düzene inanırlar ve bireycidirler.
Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler ilkesi bu görüş tarafından ortaya atılmıştır.
Vergiler sadece tarımdan ve dolaysız olarak alınmalıdır. Borçlanmaya sıcak
bakmazlar. Özgürlük ve özel mülkiyet anlayışı benimsenmiştir.
Fertlere ekonomik faaliyetlerde sonsuz bir serbesti tanımak ve tarımsal ürünlerin daha
büyük bir pazara açılmasını sağlamak için serbest dış ticareti savunmuşlardır.
Devlet ekonomiye müdahale etmemeli, devletin harcamaları sınırlı olmalıdır.
C. Klasik Maliye Yaklaşımı ( Klasik – Ortodoks Maliyeciler – Mali Gelenekçiler )
Kurucuları olan Smith ve Ricardo aynı zamanda ekonomi biliminin de kurucuları
sayılmaktadır. Adam Smith’in 1776’da yayınladığı Milletlerin Zenginliği adlı eseri ile
başlamıştır.
Ekonominin siyasetten ayrılabilirliği ve ekonomik olanın egemenliği görüşü ön plana
çıkmaktadır. Siyasin sivil hayattan ayrılmasını açıklamanın en kolay yolu olarak görünmez el
metaforu ön plana çıkmıştır.
Klasiklere göre devletin faaliyetleri sınırlı olmalıdır. Devlet sadece iç dış güvenlik,
diploması ve adalet hizmetleri ile ilgilenmelidir. Klasiklere göre devletin temel niteliği,
beceriksiz ve tüketici oluşudur. Devlet üretmez, tüketir.
İyi vergi, tarafsız, adil ve verimli olan vergidir. Kamu harcamalarının tarafsız olması
için, karşılıklı olması, küçük olması ve ekonomik sosyal faaliyetlere yönelmemesi
gerekmektedir.
10
Klasik maliyecilere göre, özel girişimler kamu girişimlerinden her zaman daha
verimlidir. Bu nedenle devlet vergi mükelleflerinden iktisadi kaynakları alıp tüketmek yerine,
kamu girişimlerinden daha çok verimli olan özel girişimlerde bıraksa özel sektör daha çok
üretim yapacaktır.
Ekonomik ve sosyal hayatta doğan düzenin var olduğu kabul edilince bu düzenin iyi
işlediğine genel olarak inanılıyorsa vergi ve kamu harcamaları ile bu düzeni bozmamak
gerekiyor. En önemli temsilciler; A.Smith, Ricardo, Malthus, Say, Mill, Bentham, Marx’dır.
Devlet harcamaları hacimce küçük olmalıdır, devlet bütçesi denk olmalıdır. Kamu
harcamaları ve gelirleri sınırlı düzeyde tutulmalıdır.
Borçlanmaya karşıdırlar. Borçlanmanın milli ekonomiye zarar vereceğini savunurlar.
Borçlanmaya sadece uzun dönemde yatırım harcamalarının finansmanda başvurulması
gerektiğine inanırlar. ( Altın Kural )
Bütçe açıkları kısa vadeli borçlanmalarla kapatılmalıdır. Borçlanma sermaye
piyasasından yapılmalıdır. Aksi halde bankacılık sektörü daha çok özel sektörün kısa vadeli
fon ihtiyacını karşıladığı piyasalar olduğu için kamu kesiminin özel kesimin fon kullanım
olanaklarını daraltmaması istenmektedir.
Tarafsız maliye kuramını savunurlar. Bu yaklaşımda mali araçlar, sadece mali (fiskal)
amaçlarla kullanılmalıdır.
Kamu giderleri dolaylı vergilerle finanse edilmelidir. Çünkü dolaylı vergiler
tarafsızdır. Her arz kendi talebini yaratır ( Say Yasası )
Bu dönemde devlette beklenen işlevler nitelik itibariyle tam kamusal mallardan
oluşmaktadır. Ekonomide tam rekabet koşulları geçerlidir. Ekonomi görünmez el vasıtasıyla
tam istihdamda dengededir.
Ücret, fiyat ve faizlerin esnekliği altında işleyen tam rekabet mekanizması ekonomiyi
her zaman tam istihdam dengesinde taşıyacak yegâne güçtür.
D. Müdahaleci Devlet Yaklaşımı ( Modern Maliye Anlayışı )
Devletin yüklendiği işlevleri yerine getirmek amacıyla artan fonksiyonlarını
gerçekleştirmek amacıyla, devletlerin üretici olarak piyasada bulunmaları gerektiğini,
toplumsal refahı arttırmak için müdahale etmeleri ve sosyal güvenlik gibi bazı hizmetleri de
üstlenmeleri gerektiğini ortaya koymaktadır.
Modern maliye anlayışının ortaya çıkışında 1929 Ekonomik Bunalımı etkili olmuştur.
Modern maliye anlayışıyla, tüketici devlet anlayışından süzgeç devlet anlayışına
geçilmiştir. Ekonomiden vergi ve diğer adlar altında aldığı kaynakları bütçede toplamakta ve
bu kaynakların tamamı tekrar ekonomiye katılmakta, yeniden dağıtılmaktadır.
Kamu girişimlerinin her zaman özel işletmelerden daha verimsiz olduğu görüşü
terkedilmiştir.
Bu anlayışla tarafsız vergiden söz edilemez. Çünkü kamu harcamaları ve vergilerin
günümüzde ulaştığı boyut nedeniyle kaçınılmaz olarak müdahaleci etkiler meydana
getirmektedir. Maliye politikası etkilidir. Ekonomi eksik istihdamda da dengededir
Ekonominin talep yanına önem vermişlerdir. Onlara göre, bir ekonomide milli gelir
düzeyi, üretim ve istihdam ‘ toplam talebe ‘ bağlıdır. Bir ekonomide toplam talep yetersizliği
durumunda işsizlik, toplam talep fazlalığı durumunda ise enflasyon baş gösterir.
Borçlanma olağan bir kamu geliridir. Vergilerde devlet anlayışı gibi tarafsız
olmamalıdır. Bütçe dengesi değil makroekonomik denge esastır.
Ekonomide çarpan etkisi vardır. Fonksiyonel maliyeyi savunur, yani kamu
harcamaları ve vergilerle ekonomiye müdahale edilmelidir.
Kamu harcamaları verimlidir. İktisadi denge için mali dengeden fedakarlık yapılabilir.
Bu yaklaşımda mali araçların hem mali ( fiskal ) hem de mali olmayan ( ekstra fiskal )
amaçlarla kullanılması gerektiği savunulmaktadır.
11
Keynes’e göre piyasada her zaman tam istihdam koşulları geçerli değildir. Tam
istihdam bir rastlantı sonucu oluşur, ekonomi genelde eksik istihdamla dengededir.
Ücret, faiz ve fiyatlar esnek değil rijittir. ( yapışkan )
Para sadece bir mübadele aracı değil aynı zamanda değer saklama aracıdır. Reel ve
parasal büyüklükler birbirini etkiler.
E. Monetarist İktisadi Yaklaşım
1970’lerde ortaya çıkan stagflasyon krizinin Keynesyen politikalarla
çözümlenememesi bu yaklaşımın yükselmesini sağlamıştır.
Ekonomik istikrarsızlığın sebebi yanlış uygulanan ekonomi politikalarıdır.
Enflasyon tamamen parasal bir olaydır ve enflasyonu yaratan tek şey para arzının
genişletilmesidir.
Özel sektör istikrarlıdır. Doğal işsizlik mevcuttur. Ekonomik istikrarsızlık maliye
politikasının yetersiz olduğunu gösterdiği iddia eder.
Dışlama etkisi ( Crowding out ), kamu harcamalarındaki artışın finanse edilmesi için
kişi ve firmalardan borçlanmaya gitmesi piyasada ödünç verilebilir fonlara olan tabi
artıracaktır. Bu durum ise faiz oranlarını yükselterek özel yatırımların azalmasına neden
olacağı görüşüdür. Harcamalar da ki artış için kaynak olarak vergiler kullanılırsa ek vergilerin
ekonomi de daralmaya yol açacağı görüşüdür.
Para arzı nominal milli gelir büyüklüğünün temel belirleyicisidir. Fiyatlar ve ücretler
esnektir.
Maliye politikası kısa dönemle geçerlidir ve kullanılması gerekirse para arzından
bağımsız uygulanmamalıdır.
Maliye politikası kısa dönemde fiyat düzeyini ve çıktı düzeyini artırırken uzun
dönemde sadece enflasyon oranını belirler.
Para arzı ekonomik büyüme oranında sabit miktarda artırılmalıdır.
Büyüme oranı üstünde parasal artış gerçekleşirse ülkede enflasyon ortaya çıkar.
Büyüme oranı altında parasal taban genişletilirse ülkede durgunluğa neden olur.
F. Arz Yönlü İktisadi Yaklaşım
1970’li yılların sonlarına doğru talep yönlü politikaların karşılaştığı sorunların
çözümüne yönelik vergi indirimlerini savunur.
Yüksek vergi oranları ve transfer harcamaları ekonomideki verimliliği azaltır. Yüksek
vergi ekonomik büyümeyi geciktirir, vergi oranlarının azaltılması yatırım düzeyini ve emek
arzını artırır görüşü üzerinde durmaktadır. Bu yolla üretim teşvik edilmiş olur ve vergi hasılatı
artmış olmaktadır.
Laffer’e göre kısa dönemli istikrar politikalarından kaçınılmalıdır. Çünkü bu
politikalar nispi fiyat yapısını ve kaynak dağılımını bozmaktadır.
Ekonominin istikrarsızlık içine girmesinin nedeni olarak üretim artışından daha fazla
para arzının artırılması olarak gösterilmektedir.
Arz yanlı politikaların büyük bir çoğunluğunu kamu harcamalarının azaltılması, kamu
sektörünün küçültülmesi, vergi indirimleriyle üretimin teşviki, kurumlar vergisi indirimiyle
yatırımların teşviki, sendikaların gücünün azaltılması, özelleştirme, serbestleştirme, serbest
ticaret ve sermaye hareketleri gibi piyasa yönlü politikalar oluşturmaktadır.
Arz yanlı ekonomi uygulamaları Reagen ve Thatcher tarafından ön plana çıkarılmıştır.
Laffer eğrisi, fertlerin vergi sonrası ücretleri artarsa daha çok çalışacakları ve vergi
sonrası karları artarsa daha çok yatırım yapacakları varsayımına dayanır.
Vergi hasılatını artırmak için vergi oranını düşürdüğümüzde, mevcut vergi oranının,
maksimum vergi hasılatını sağlayan vergi oranının üzerinde bulunması gerekir.
Laffer’e göre hiç vergi hasılatı sağlamayan vergi oranları sıfır ve yüzdür.
12
G. Rasyonel Beklentiler Teorisi ( Yeni Klasikler )
İlk olarak 1961 yılında Muth’un kaleme almış olduğu Rasyonel Beklentiler ve Fiyat
Hareketleri Teorisi makalesi ile ortaya çıkmıştır. Diğer önemli temsilcileri Sargent ve
Lucas’tır.
Bu teorinin dayanak noktası ekonomik değişkenlerin sistematik süreçlerle
oluşturulmasıdır. Buna göre makroekonomik modeller beklentilerle meydana gelmektedir.
Üretim düzeyi ile fiyatlar genel seviyesi arasındaki ilişki açıklanarak makro model olarak
geliştirilmiştir.
Yeni klasik iktisat düşüncesinde üreticiler ve tüketiciler piyasa ile ilgili tam bilgiye
sahiptir ve piyasa göstergelerini yakından takip eder.
Keynes için özelikle üreticilerin alacakları yatırım kararlarında ileriye dönük
beklentilerin önemi büyüktür. Monetaristler içinse bu kavram uyumlu beklentiler olarak
isimlendirilmiştir.
Yeni klasiklere göre ise, kişilerin bugünkü davranışlarını belirleyen temel öge gelecek
ile ilgili beklentilerdir. Kişiler bu beklentilerinde rasyoneldir.
İkinci varsayım ise piyasa temizlenmesi veya denge fiyatı uygulamasıdır. Ücret ve
fiyatlar esnek bir yapıda olması nedeniyle her zaman denge durumu söz konusu olacaktır.
Rekabet koşulları altındaki bir piyasada denge sağlandığı zaman ise piyasa
temizlenmiş olacaktır. Yeni klasiklerin klasiklerden farkı fiyat ve ücret esnekliğinin eş anlı
oluşudur. Bir diğer farklılık ise tam istihdam düzeyi yerine doğal işsizlik oranında dengeye
geleceğini savunmuşlardır.
Bu varsayımla birlikte devletin para ve maliye politikalarına başvurması gereksizdir.
Dışlama etkisinden dolayı maliye politikası uzun dönemde etkisizdir. Kamu harcamalarındaki
artışın vergilerle finanse edilmesi halinde ise toplam arz olumsuz yönde etkilenecek çünkü
vergi artışı işçilerin emek arzını işverenlerin ise emek talebini azaltacaktır.
Monetarist görüşten ayrılan yanları ise para ve maliye politikalarının kısa dönemde de
etkin olmayacağı görüşünü savunuyor olmalarıdır.
Statik Beklentiler: Ekonomik birimlerin kararlarında beklentileri hiç dikkate almamasıdır.
Adaptif ( Uyumcu ) Beklentiler: Geleceğe yönelik beklentilerin geçmişteki değişmelerin bir
ortalaması ele alınmaktadır.
Rasyonel Beklentiler: Bir değişkenin gelecekteki beklenen değeri o değişkenle ilgili mevcut
olan tüm bilgiler kullanılarak yapılan en iyi tahmine eşittir. Rasyonel beklentilerin önemi;
bireylerin sadece geçmişle ilgili vergileri değil gelecekle ilgili verileri de dikkate almasıdır.
H. Yapısal Yaklaşım
Azgelişmiş ülkelerde enflasyona karşı Monetarist önlemler alınmasına rağmen bazı
ülkelerde bu konuda başarısız olunması monetarizmin tartışılmasına neden olmuştur.
Bu görüşü savunanlara göre enflasyonun sebebinin sadece para arzındaki artışlarla
açıklamak mümkün değildir. Enflasyonun sebeplerini daha çok yapısal bozukluklara
bağlanmaktadırlar.
Yapısalcılara göre az gelişmiş ekonomilerin sahip olduğu yapısal bozukluklar;
tarımsal ürün arzının yeterince esnek olmaması, dış ticaret dengesinin sürekli açık vermesi,
ekonomik kurumların yetersizliğidir. Tüm bu nedenlerden dolayı yapısalcılar devletin
müdahalesinden taraftırlar.
13
J. Anayasal İktisat Yaklaşımı ( Buchanan – Tullock – Hayek )
Buchanan’a göre Anayasal iktisat; ekonomik ve politik birimlerin tercihlerini ve
faaliyetlerini sınırlayan alternatif yasal, kurumsal ve anayasal kurallar bütününün işleyiş
özelliklerini açıklamaya çalışır. Kısaca devlet faaliyetlerinin sınırının ya da devletin mali
yetkilerinin hukuki düzenlemelerle güvence altına alınması görüşüne dayanır. Devletler
gelişmekte olan ekonomilerde sürekli müdahale de bulunurken bütçe açıkları verir ve bu
durum politikacılar tarafından kötüye kullanılır yani mali yetkilerin keyfi kullanımı ortaya
çıkar. Kamu sektöründe çalışanlar maliyet minimizasyonu hedefiyle hizmet sunumu
gerçekleştirmezler.
Anayasal iktisat teorisyenlerine göre demokrasinin içine düştüğü yozlaşmadan
özellikle politikacıların ve bürokrasinin yetkilerini kötüye kullanmalarından kurtulmanın tek
yolu, ekonomik alanda Leviathan görünümü veren devletin anayasal olarak
sınırlandırılmasıdır.
Bireylerin, bir taraftan artan kamu hizmetlerinden büyük bir memnunluk duymalarına
karşılık diğer taraftan kamu finansman açıklarının para basma ve borçlanma suretiyle
karşılanmasının neden olduğu enflasyon gibi sorunlarla karşılaşmalarını Buchanan ‘ mali
aldanma ‘ olarak nitelendirilmektedir.
Metodojik Bireycilik: Toplumlarda alınan tüm kararların bireysel tercihlere bireysel
tercihlerin ön plana çıkacağı ve bu durumda özel piyasada olduğu gibi birey tercihleri
doğrultusunda ekonominin yönleneceği iddiasındadır.
Politik Mübadele: Piyasa ekonomisine benzer şekilde bir mübadelenin olduğunu ifade eder.
Örneğin piyasada mal karşılığı para verilirken bu yaklaşımda oy karşılığı seçmenlere fayda
sağlanacağı vurgulanmaktadır.
Rasyonalite ve Maximand Yaklaşımı: Bu yaklaşıma göre seçmenler fayda, siyasal partiler
oy, bürokratlar bütçe maksimizasyonu peşinde koşarlar. Çıkar ve baskı grupları ise rant
peşinde koşarlar.
K. İktisadi Rasyonalite Yaklaşımı
Samuelson
-Samuelson ilk kez kamusal mal tanımını yapan ve kamusal mal
yarı kamusal mal ayrımını yapan teorisyendir.
-Piyasada üretilmesi mümkün olmayan, faydası bölünemeyen
mal ve hizmetlerin kamu kesimi, üretilmesi mümkün olan ve
faydası bölünebilen malları ise özel sektör tarafından üretilmesi
gerektiğini ifade eder.
Tabatoni ve Brochier
-Bu yaklaşıma göre önemli olan üretilen mal ve hizmetin
topluma maliyetinin ne olacağıdır. Öyle ki devlet faaliyetinin
sınırı belirlenirken her bir faaliyetin özel veya kamu kesiminde
üretilmesi halinde toplumun yükleneceği maliyetin
hesaplanması gerekmektedir. Devletin kaynakları daha verimli
kullandığı alanlarda üretici olarak piyasaya girmesi gerektiğini
savunurlar.
Chamberlin ve Cournot
-Devlet tam rekabet koşullarında sapma olan monopol ve
oligopol piyasalarında faaliyette bulunmalı ya da bu
piyasalardaki faaliyetleri düzenlemelidir ki kaynak dağılımında
etkinlik sağlansın.
14
L. Diğer Mali Yaklaşımlar
Musgrave Yaklaşımı
Devletin piyasa aksaklıkları durumunda ekonomiye müdahale etmesini savunup
devlete üç önemli görev yüklemiştir. Bunlar;
- Kaynak dağılımında etkinlik
- Gelir dağılımında adalet
- Ekonomik istikrarın sağlanması
Musgrave özel mal ve kamusal malların belirlenmesinde; dışlamanın mümkün olup
olmadığı ve tüketimde rekabet olup olmadığı kriterlerine göre ayrım yapmış, bu kriterleri
maliye ilmine kazandırmıştır. Rakip değil ve dışlamada mümkün değilse tam kamusal mal,
rakip olunabilen hem de dışlamanın mümkün olduğu mallar ise özel maldır.
Musgrave’e göre ortak mallar, kamusal mallar, erdemli ve erdemsiz mallar, dışsallıklar
ve doğal tekel durumlarında kaynak dağılımında etkinlik sağlanamaz.
E.R.A Seligman Yaklaşımı
Gelir dağılımını düzenlemek adına vergilerin artan oranlı olması gerektiğini savunan
bilim adamı Wagner’dir. Seligman’ a göre artan oranlı vergilerin kullanılması durumunda
bazı sorunların ortaya çıkar ve aynı zamanda bazı adaletsizlikler ortadan kalkar.
Sosyal sınıflar arasında kendiliğinden var olan gelir ve servet farklılıklarını düzeltmek
devletin görevi değildir. Ancak devletin böyle bir farklılığa da neden olması beklenmemelidir.
Tinbergen Yaklaşımı
Türkiye’de ilk kalkınma planlarının 1963 yılında yapılışında danışman olarak
Türkiye’de bulunmuştur. Tinbergen’e göre kamu kesimi her ekonomide en azından temel
kamu hizmetlerini üretir. Ancak bu durum ekonominin kapitalist özelliğe sahip olmasına
engel oluşturmaz. Bir hükümet aynı anda çok sayıda amaca ulaşmak istiyorsa kullanacağı
araçların sayısı, amaçların sayısına eşit olmalıdır.
VI. EKONOMİK KARARLARIN ALINDIĞI SİSTEMLER
Serbest Piyasa Ekonomisi ( Piyasa – Liberal – Kapitalist Ekonomi )
Neyin ne miktarda ve kimler için üretileceğine üretim kaynaklarının sahipleri ve
müteşebbisler serbestçe karar verir. Fiyat mekanizmasına dayanır.
Kaynaklar özel şahıslara aittir. Malların arz ve talebini piyasa belirler.
Özel mülkiyet ve serbest girişimin yanı sıra bu hakları koruyan hukuk kuralları vardır.
Karma Ekonomi
Üretim faktörlerinin mülkiyetine devlet ve özel sektör birlikte sahiptirler. Piyasa
mekanizmasının esası korunmakla birlikte, devlet toplumun çıkarını korumak için ekonomiye
müdahale eder. Bu müdahale totaliter değil düzenleyicidir.
Tinbergen’e göre; her ekonomide en azından ulusal güvenlik, adalet gibi hizmetleri
üreten bir kamu kesimi vardır ve bu durum, o ekonominin esas yapısının kapitalist özelliğe
sahip olmasına engel değildir.
Sosyalist Sistem ( Kumanda – Merkezden Planlı Sistem – Totaliter Müdahaleci )
Üretim kaynaklarının mülkiyeti devletin elindedir. Neyin ne miktarda ve kimler için
üretileceğine devlet karar verir. Merkezi planlamaya dayanır.
Özel mülkiyet, özel girişim ve özel hukuk kuralları bulunmamaktadır.
15
VII. DİĞER DEVLET GÖRÜŞLERİ
Refah Devleti Görüşü
Karar alma mekanizması içerisinde hem devletin hem özel kesimin yer aldığı
sistemdir. Kapitalist ekonomilerin karma ekonomik modele dönmesini sağlayan sosyal refah
devleti anlayışı ile birlikte ortaya çıkan temel dönüşüm sosyal refah devleti anlayışıdır.
Devletin temel görevleri tam istihdamın sağlanması, yoksullukla mücadele, bireylere
fırsat eşitliği, herkese sosyal güvenlik, ekonomik büyümeyi sağlamak ve gelirin yeniden
bölüştürülmesidir. Bu bağlamda yeniden bölüştürücü devlet, özel mülkiyet hakkını savunur
ancak özel mülkiyete ve sözleşme hakkına kamu yararını gözeterek sınırlar koyar, onları
denetler.
Mekanik Devlet Görüşü
Koruyucu devlet olarak da bilenen mekanik devlet anlayışına göre devlet, özel
mülkiyet haklarını ve sözleşme hakkını koruyan, güvence altına alan bir mekanizmadır.
Birey devletin üzerindedir, devlet ortak amaçlar için kullanılan bir araçtır. Devlet birey
içindir anlayışı hâkimdir.
Organik Devlet Görüşü
Bu modele göre devletin ekonomik hayat ve toplumdaki değişimleri yansıtan ve
vatandaşların adına ve yararına kararlar veren bir organizma gibi büyüdüğü varsayılır.
Bu modelde, toplum bir organizmaya benzetilir ve devlet bu organizmanın kalbi
olarak görülür. Birey devlet içindir anlayışı hâkimdir.
Süzgeç Devlet
Devlet kaynaklarını israf etmez tam tersine kaynakları sosyal yönden verimli olan
eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi tüm topluma faydalı hizmetlere dönüştürür.
Kamu Hizmetleri Devleti
Bu devlet biçiminde, temelde kaynak tahsisi piyasa mekanizması tarafından
gerçekleştirilmektedir. Ancak, bu devlet biçiminde, kamu kesimi yalnızca tam kamusal mal
ve hizmet sunumu ile sınırlandırılmamıştır. Piyasanın işlemediği, kaynak tahsisinde
aksamaların varlığı halinde devlet, regülasyonlardan yeniden bölüştürücü maliye
politikalarına, dışsallıklara kamusal çözümlerden fiyat istikrarına yönelik önlemleri almaya
kadar geniş bir yelpazede iktisadi yapıya müdahale etmektedir. Musgrave ve Stiglitz önemli
temsilcileridir.
Leviathan Devlet
Kamusal tercihler teorisine dayanan modelde Thomas Hobbes Leviathan devletin
kamu kesiminin büyümesini politik nedenlere bağlıdır. Politikacı ve bürokratlar kendi
çıkarları doğrultusunda gerekli olandan daha fazla harcama yaparlar ve bu durum kamu
kesiminin büyümesine yol açar ancak artan kamu harcamaları karşısında vergiler
politikacıların yeniden seçilmesi için artırılmamakta ve bu durum kamu açıklarını
büyütmektedir.
Ayrıca aşırı büyümüş bir devlet kendinden beklenen görevleri yerine getiremeyecek
derece hantallaşmaya başlar. Aşırı büyüyen devlet Leviathan’a benzetilir. Tüm bu
nedenlerden dolayı devletin sınırları mali anayasa ile sınırlandırılarak politikacı ve
bürokratların yetkilerini kötüye kullanabilme olasılıklarının ortadan kaldırılabileceği
görüşüdür.
16
Kalkınmacı Devlet Modeli
İkinci dünya savaşını izleyen 20-25 yıl kalkınma ekonomisinin altın çağı olarak
nitelendirilmektedir. Bu dönemde özellikle gelişmekte olan ülkelerde, sermaye birikim
yetersizliğini gidermek için devletin planlama yoluyla ekonomiye müdahale ettiğini
görmekteyiz.
Kalkınmacı devlet, yalnızca gelişmekte olan ülkelerde değil, tarihsel süreçte gelişmiş
ülkelerce de önemli işlevler görmüştür.
Devlet, finansal kaynakları stratejik sanayi sektörlerine tahsis etmesiyle ekonomik
büyümenin hızlanacağını savunur.
Marksist Devlet Modeli
Marksist analiz devletin kapitalist sistemde nasıl davranması gerektiği yerine nasıl
davrandığına odaklıdır. Kamu harcamalarındaki artış ekonomi – politik sistemin bir mirasıdır.
Özel sektör aşırı üretim yapar bu nedenle de kapitalistlerin denetimindeki hükümetler bu
üretimi emmek için talep yaratmak anlamına kamu harcamalarını artırırlar. Ayrıca,
hükümetler emekçilerin şikâyetlerini ve huzursuzluklarını azaltmak için sosyal hizmetler
biçimindeki harcamalara yönelirler. Sonuçta harcamalar vergi kapasitesini aşar ve hükümet
çöker. Çözüm olarak, üretim araçları mülkiyetinin devlete ait olması gerektiğini
savunmaktadırlar.
Paternatlist Devlet Anlayışı ( Vasi Devlet – Baba Devlet )
Toplum ile devlet arasında bir vesayet ilişkisi söz konusudur. Paternalist devlet
anlayışında halkın kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek yeterliliğe sahip olmadığı düşüncesi
üzerine inşa edilmiştir.
Toplumun büyümeyen çocuk gibi varsayılarak zaman içinde toplumun korunması ve
neye ihtiyacı varsa onu sağlaması gerekmektedir.
Bu açıdan Paternalist devlet anlayışı dayatmacı devlet anlayışıdır ve devlet erdemli
malların kullanılmasını zorunlu kılmaktadır.
Teoriye göre bireylerin toplum ihtiyaçlarını hissetmesi mümkün değildir. Toplumu
oluşturan bireylerden ayrı ve üstün kişiliği olan devlet ihtiyaçları hissedebilir.
Klasik Anlayışın Minimal Devlet Anlayışı
A.Smith ve Locke tarafından ortaya atılan sınırlı devlet anlayışı ve buna bağlı olarak
liberal ekonomi politikası olarak kabul edilen devlet anlayışıdır.
Minimal devlet anlayışında sınırlı bir devlet anlayışı vardır. Liberalizmin hem siyasi
boyutu hem de ekonomik boyutu, devletin görev ve yetkilerinin kapsamının daraltılmasını
ifade eden sınırlı devlet ilkesine dayanmaktadır. Sınırlı devlet ilkesi, devletin görevlerini
adalet, savunma, güvenlik ve hukuk düzeninin sağlanması ile sınırlı tutulmasını, görev
alanının daraltılmasını, sınırlandırılmasını ifade etmektedir.
Liberalizmde bireyin özgürlüğünü tehlikeye sokacak en büyük ve en güçlü varlık
devlet olarak görülür. Dev bir ejderhaya benzetilen devletin, bireyin ekonomik, sivil ve siyasi
özgürlüklerini kısıtlamaması için yetki ve görevlerinin kısıtlanması gerektiği savunulur.
Klasik yaklaşımın ünlü isimlerinden J.B.Say devleti kötü zaruri bir fena olarak
isimlendirir ve devletin kötü girişimci kötü bir aile reisi ve kötü bir aşçı ifadesi ile devletin
kaynaklarını israf eden bir kuruluş olarak nitelendirir ve devletin en az düzeyde kaynak
kullanması gerektiğini ifade eder.
17
VIII. PİYASA BAŞARISIZLIKLARI ve DEVLETİN BAŞARISIZLIKLARI
Piyasada etkinliği sağlayan unsurların çalışmaması ya da tersine çalışması piyasa
başarısızlığıdır. Bu durumda piyasa optimal kaynak tahsisini sağlayamamıştır. Yani israf ve
refah kaybı ortaya çıkmıştır.
Devlet ise bu piyasa başarısızlıklarının çözümü için piyasaya müdahalede bulunur.
Devlet müdahale ederken sorunlara sebebiyet verir. Bu sorunlara devlet başarısızlığı denir.
Piyasa Başarısızlıkları Devletin Başarısızlıkları
-Tam rekabetin geçerli olmaması
-Dışsal ekonomiler
-Ölçek ekonomiler
-Kaynak dağılımında etkinsizlik
-Özel gelir ve servet dağılımındaki
adaletsizlik
-Tam kamusal malları
-Erdemli malları
-Asimetrik bilgi
-Ücret ve fiyatların yapışkanlığı
-Risk ve belirsizlik
-Ekonomik istikrarsızlık
-Negatif eğimli arz ve pozitif eğimli talep
eğrisi
-Arz ve talep arasındaki gecikme
-Politikada tam rekabetin geçerli olmaması
-Politikada negatif ölçek ekonomileri
-Politikada bütçe kaynaklarının coğrafi ve
sektörel dağılımındaki dengesizlik
-Hizmet kayırmacılığı
-Kamusal güç ve yetki dağılımında
adaletsizlik
-Bütçe açıkları
-Kayıt dışı ekonomi
-Mali aldanma
-Rant kollama
-Oy ticareti
-Politik miyopluk
-Rekabetin ortadan kaldırılması
IX. ASİMETRİK BİLGİ SORUNU
Ters seçim, ahlaki risk ve ya temsilcilik sorunu iktisadi problemlere neden olan
asimetrik enformasyon bir tür piyasa başarısızlığıdır.
Ekonomik ilişkilerde taraflardan birinin diğeri hakkında yeterli bilgiye sahip olmaması
anlamında kullanılmaktadır.
Akerlof tarafından literatüre kazandırılmıştır. Limon piyasası ile açıklanmıştır.
Modelde ikinci el piyasa iki ve kötü arabalar vardır. Alıcı otomobillerin kalitesi
hakkında bilgi sahibi olmadığı için ortalama kaliteye göre fiyat belirler. Bu durum kötü araba
satıcısının işine gelen bir durumdur. İyi araba satıcıları fiyatı ortalama fiyatın üstünde
tutacaktır ve belirlenmiş ortalama fiyatı beğenmeyerek piyasadan çekilecektir ve bu durumda
piyasada sadece kötü otomobiller kalacak ve piyasa fiyatı aşağı doğru düşecektir.
Kişilerin fiyatları düşük olan arabaları tercih etmeleri ters seçim, arabaları kötü olan
satıcıların davranışı ise ahlaki tehlike olarak adlandırılır.
Parkinson Kanunu
Özellikle kamusal organizasyonlarda ki personel sayısı iş hacmi ne kadar olursa olsun
bürokraside istihdam edilen memur sayısının sürekli arttığını ve bunun da aşırı istihdam ve
etkinsizlikle sonuçlandığını ortaya koyan kanundur. Kamu kesimi her işi kendine ayrılan
sürede tamamlamakta işin erken bitme olasılığı olsa bile erken bitirilememektedir.
X Etkinsizliği
Özel firmaların ya da kamu kurumlarının kötü yönetim ve işleyiş sorunları nedeniyle
kaynak israfına sebebiyet vermesine X Etkinsizliği denir. Temel nedeni, bürokrasinin tekel
olması ve buna bağlı olarak maliyetleri, marjinal maliyetlerin üzerinde tutmasıdır.
18
Peter İlkesi: Kamu sektöründe istihdam edilenler sürekli artar, çalışanlar liyakata
dayanmadan zamanla bir üst kademeye yükselir. Liyakatsız ve yeteneksiz yöneticiler çoğalır
ve bu yöneticiler başarısızlıklarını örtmek için daha fazla bina, araç, gereç, personel vs.
talebinde bulunur buna Peter İlkesi denir.
Görünmez Ayak Teorisi: Leibenstein aşırı merkeziyetçiliğin doğal sonucu olarak kaynak
kullanımında etkinliğin sağlanamayacağını ifade eder. Bürokrasinin genişlemesi ve
merkeziyetçi yapının devam etmesi, rant kollama faaliyetini artırır. Rant kollama aşırı devlet
müdahalesinin sonucu olarak görülür. Rant kollayan toplumların ortaya çıkması ile verimli
iktisadi faaliyetlerde bulunmak ve kar elde etmek yerine devletten karşılıksız olarak transfer
elde etme çabalarının yaygınlaşması sonucunu doğurmaktadır.
X. KAMU EKONOMİSİNDE ÜRETİLEN MAL ve HİZMETLER
A. Üretim Yönünden Kamu Ekonomisinde Üretilen Mal ve Hizmetler
1. Tam Kamusal ( Kolektif – Toplumsal – Pür ) Mal ve Hizmetler
Özel mallardan ayırarak kamusal mal tanımını yapan ilk isim Samuelson’dur.
Bazı mal ve hizmetler toplum açısından önem arz eder ve bunların devlet tarafından
üretimi söz konusu olmaz ise başka kesim tarafından üretilmesi mümkün değildir. Bu mallara
kamusal-kolektif-toplumsal-sosyal-pür kamusal mal denir.
İç ve dış güvenlik, milli savunma, adalet ve diploması gibi tam kamusal mal ve
hizmetlerin özellikleri şöyle sıralanabilir;
- Bölünemez, fiyatlandırılamaz, pazarlanamaz, kişisel talebe konu olamaz ve kimsenin
tüketiminden dışlanamadığı, tüketiminde rekabet olmayan mallardır.
- Musgrave’e göre rekabet ve dışlamanın olmadığı mallar tam kamusal mallardır.
- Üretim, dağıtım ve tüketimlerinde piyasa etkili değildir.
- Faydaları tahsis edilemez.
- Toplumu oluşturanlar faydasından mahrum edilemez.
- MSF > MÖF
- Talebi ve arzını siyasal süreç belirler.
- Tüketimde rekabet yoktur.
- Bunlarda bedavacılık sorununun nedeni, kişi başına fiyatlama yapılmaması yani
bireylerin taleplerini belli etmemesidir.
- Bu mal ve hizmetten yararlananların sayısındaki artış, bu hizmetler için yapılacak
parasal harcama tutarını etkilemez.
- Kısa dönemde bu mal ve hizmetlerin marjinal maliyetleri sıfırdır. Bu nedenle bu mal
ve hizmetlerde sıkışıklık maliyeti söz konusu olmamaktadır.
- Finansmanı vergilerle sağlanır.
- Üretim hacimleri piyasa tarafından karşılanamayacak kadar büyüktür.
- Gelir dağılımına etkiler nötrdür.
2. Yarı Kamusal Mal ve Hizmetler
Hem devlet hem de özel sektör tarafından üretilmekle beraber, bireysel talep, bireysel
tüketim, bireysel faydanın yanı sıra toplumsal faydası da söz konusu olan mal ve hizmetlerdir.
Yarı kamusal mallar bölünebilir, fiyatlandırılabilir olsa da toplum açısından
sağladıkları önem, üretildiklerinde bireye sağladığı fayda dışında topluma sağladığı faydaları
ya da yeterince üretilmediklerinde yaratacakları toplumsal maliyetler nedeniyle devlet
tarafından da üretilirler.
Faydaları önce bireye sonrasında ise topluma aittir. Eğitim ve sağlık hizmetler yarı
kamusal mallara örnek olarak verilebilir.
19
Yarı Kamusal Malların Özellikleri;
- Bireylere sağladığı faydalar bölünebilirken, topluma sağladığı fayda bölünemez.
- Fiyatlandırılmaları mümkündür yani faydasından dışlanılabilir.
- Piyasa tarafından üretilmeleri mümkündür.
- Hem içsel hem de dışsal fayda oluştururlar.
- Hem kamu kesimi hem de özel kesim tarafından üretilebilirler.
- Tüketiminden kısmen dışlanılabilen mal ve hizmetlerdir.
- Bireysel faydanın toplumsal faydaya dönüşmesi söz konusudur. ( Pigovyen Dışsallık )
- Üretimde ve tüketimde rekabet söz konusudur.
- Yarı kamusal mal ve hizmetlerin finansmanı genellikle harçlardan sağlanır.
Yarı Kamusal Mal ve Hizmetlerin Devlet Tarafından Üretilme Sebepleri;
MSF > MÖF ise piyasa eksik üretir.
MSM > MÖM ise piyasa aşırı üretir.
Tam rekabetten sapmalar sonucu kaynak dağılımında optimum etkinliğin
sağlanamaması
Azalan marjinal maliyetlerde çalışan sanayi dallarında sermaye yetersizliği ya da
teknolojik nedenlerle üretimin kısıtlanması
Pozitif dışsallığa neden olmaları
Sıkışıklık Maliyeti: Kamusal malların tüketiminde her ilave bireyin bu mallardan
yararlanması sonucu bireysel faydadaki azalmadır.
3. Özel Mal ve Hizmetler
Bu tür mal hizmetlerin kamu ekonomisi tarafından üretilmesinde, özel kesimin
yetersizliği, girişimci ve sermaye noksanlığını gidermesi, tekelleşmeyi önleme, fiyatların
kontrol edilmesi ve sosyal sebepler etkili olmaktadır. Asıl amaç sosyal fayda sağlamaktır.
Özellikleri şöyle sıralanabilir;
- Bölünebilir, fiyatlandırılabilir ve pazarlanabilir.
- Bireyler tarafından ayrı ayrı tüketilir.
- Tüketiminde rekabet vardır.
- Özel ihtiyaçları talep belirler.
- Yararlanma kişilerin gelirine göre değişir.
- İçsel faydaya sebep olur. Dışsal ekonomiye yol açmaz.
- Finansmanı fiyat mekanizması aracılığı ile sağlanır.
Özel Malların Devlet Tarafından Üretilme Nedenleri;
Malın üretiminin özel ekonomide tekelleşmeye yol açması
Tabii tekel durumu veya ekonomik etkinlik sağlama düşüncesi
Özel sektörün optimal düzeyde üretim yapmaması
Sosyalizasyon
Maliyetsiz yeni bir mal üretebilme durumu
Sosyalizasyon: Devlet pozitif dışsallıkları içselleştirme ve negatif dışsallıkları da gidermek
amacıyla özel malların üretimini bizzat kendisi yapabilir veya sübvansiyon, vergi, teşvik gibi
dolaylı yollarla beraber dışsallıklara müdahalede bulunabilir.
NOT: Devlet özel mal ve hizmetlerin üretimini KİT’ler aracılığıyla gerçekleştirebilir.
Devletin KİT’ler aracılığıyla piyasada ek talep yaratarak yaptıkları harcamalar kamu
harcamasına benzemekle birlikte kamu harcaması değildir.
20
4. Erdemli – Erdemsiz Mal ve Hizmetler ( Musgrave )
Bazı kişi ya da grupların ekonomik durumlarını iyileştirmek amacıyla ya bedelsiz
olarak topluma sunulmakta ve finansmanı vergilerle sağlanmakta ya da piyasa fiyatının çok
altında pazarlanmaktadır.
Belli kesimlere özel fayda sağlarken toplumsal fayda da sağlayan tüketiminden dışsal
fayda doğan özel mal ve hizmetlerdir.
Devletin genel itibariyle gelir yetersizliğine karşı sunmuş olduğu mal ve hizmetlerdir.
Piyasaya bırakıldığında talep yetersiz kalır yani eksik üretilir.
Paternalist devlet anlayışı hakimdir. Devlet bir vasi gibi davranır.
Huzur evleri, yetiştirme yurtları, okullardaki ücretsiz kitap dağıtımı vs. örnek olarak
gösterilebilir.
Erdemsiz mal ise bireysel tüketimi söz konusu olan ancak tüketimi toplumsal anlamda
zararlı olan mallardır.
Bu tür malların üretim ve tüketiminde devlet üretici ya da düzenleyici rol oynar. Aksi
halde bu mallara karşı aşırı talep oluşacaktır.
Erdemsiz mallar toplumdaki bilgi yetersizliği nedeniyle sunulmaktadır. Alkol, sigara,
uyuşturucu, fuhuş vs. örnek olarak gösterilebilir.
Devlet erdemli ve erdemsiz mallar karşı müdahale etmezse, bir kısım mala karşı tercih
çarpıklığı olabilir.
5. Kulüp Mallar ( Buchanan v Olson )
Pozitif dışsallıkları olan fakat ortaya çıkan bu dışsallıktan sadece belli bir grubun yani
kulüp üyelerinin yararlandığı mal ve hizmetlerdir.
Bu mallarda amaç kar elde etmek değil, bir ihtiyacı daha ucuza karşılamaktır.
Kulübün üye sayısının artmasıyla birlikte üretim maliyetleri azalır. Üyelik sistemi
hakimdir. Aidatını ödemeyen üyelerin ve üye olmayanların dışlanması söz konusudur.
Çok düşük bir aidat ödemek suretiyle üye olunan bir kulüp, hizmeti çok daha düşük
maliyetle üretir ve bu surette kulüp üyeleri kulüp hizmetlerinden yüksek bir fayda sağlar.
Kulübün üye sayısı üretim kapasitesini aşarsa, tüketimde rekabet başlayacağından yarı
kamusal mala benzer sıkışıklık maliyeti başlar.
Buchanan’a göre optimal kulüp büyüklüğünü belirleyen iki değişken vardır. Bunlar
kulübün üye sayısı ve kulüp malının üretim miktarıdır.
6. Ortak Mallar ( Serbest Mallar )
Bu malların mülkiyet hakkı hiç kimseye ait değildir. Kullanımından hiç kimse
mahrum bırakılamaz. Aşırı kullanım sonrası zarar görebilir.
Piyasa başarısızlığına neden olan bu mallar devlet tarafından korunmalıdır. Çünkü
piyasa mallara ilişkin sorunların çözümünde yetersizdir.
Avlanma alanları, meralar, su, kaynaklar yani doğada hazır bulunan mallar örnek
olarak gösterilebilir.
Mahkûm Açmazı: Ortak malın kullanımında ortakların birbirine olan güvensizlikleri sonucu
olarak malın zarar görmesidir.
Ortakların Trajedisi: Ortak malın kullanımında kişisel çıkarlarla toplumsal çıkarların
çatışmasıdır.
21
7. Yerel – Ulusal – Global Kamusal Mallar
Yerel kamusal malların faydası hizmetin sunulduğu bölgelere yakın yerleşimde
bulunanlara dokunur. Finansmanı yerel vergilerle olur. Bir yerel yönetimin, istediği hizmetleri
vermesini sağlayamayan vatandaşın en uygun yerel üretim birimine göçmesine ‘ Ayağı İle Oy
Vermek ‘ denir.
Ulusal kamusal mallar ise dışsal faydaları veya maliyetleri ülke sınırları içinde yayılan
mallardır. Bu tür mal ve hizmetlerde tüketimde dışlama özelliği sadece ülke sınırları dışında
geçerlidir.
Global kamusal mallar ise tüketimde bireyler arasında bir rekabetin olmadığı ve
faydasından kimsenin dışlanamadığı faydası ülkelere, dünyadaki pek çok insana ve gelecek
nesillere yayılan mallardır. Yani faydaları evrenseldir. Atmosfer, iklim, okyanus, barış,
güvenlik örnek olarak gösterilebilir.
B. Finansman Yönünden Kamuda Üretilen Mal ve Hizmetlere Uygulanan Fiyat
1. Politik Fiyat
Bireyler kamusal malların üretilmesinin finansmanını karşılamak için politik yolla
belirlenen bir bedel öderler. Bu bedel kamusal mal ve hizmetin bedeli veya ekonomik fiyatı
değil, politik yolla saptanan politik fiyattır. Politik fiyat ise kişilerin ödediği vergidir.
Vergilerle yapılan fiyatlamaya tam politik fiyatlama denir. Verginin siyasi bir fiyat
olduğunu ifade eden bilim adamı Enrico Barone’dir.
2. Yarı Politik Fiyat
Yarı kamusal mallarda faydanın bölünebilen kısmı resmi, harç, şerefiye gibi kamu
gelirleri ile finanse edilirken, faydası bölünemeyen kısmı vergilerle finanse edilir. Yapılan
fiyatlama yarı politik fiyatlamadır.
3. Piyasa Fiyatı
Devletin bölünebilir, pazarlanabilir nitelikte özel mal ve hizmetleri üretmesi sonucu bu
özel mal ve hizmetleri tüketenlerden aldığı bedel piyasa fiyatıdır. Bu fiyatlara kamu kurum
fiyatları da denilmektedir.
NOT: Kamusal fiyatlama yöntemleri iki çeşittir. Birincisi MC = MR olacak şekilde yapılan
fiyatlamadır. Buna birinci en iyi fiyatlama denir. İkincisi ise AC = AR olacak şekilde yapılan
fiyatlamadır. Buna da ikinci en iyi fiyatlama yöntemi denir.
XI. DOĞAL TEKELLER ve MALİ TEKELLER
A. Doğal Tekeller
Sabit maliyetleri çok yüksek olan ve piyasanın üretmesi mümkün olmayan
hizmetlerdir. Başlangıçta yüksek olan sabit maliyetler üretim arttıkça azalacaktır. Yani azalan
maliyetler ile üretim devam eder. Elektrik, su, yeraltı treni, doğalgaz örnek olarak
gösterilebilir.
Doğal tekel durumunda piyasa başarısız olacağı için devlet müdahale etmeli yani ya
üretimini kendisi yapmalı ya da üretim miktarında ve fiyatlarında düzenleme rolü
üstlenmelidir. Üretim piyasaya bırakılırsa azalan maliyetlerin varlığı nedeniyle tekelleşmeye
müsait monopollerdir.
Optimum üretimi sağlamak için üretimin belirli bir büyüklükte gerçekleşmesi gerekir
ki, bunun için yeterli sermaye birikimi yoksa devlet müdahale etmelidir.
Doğal tekel bir malın piyasa talebini, birden fazla firmanın karşılaması yerine bir
firmanın karşılamasının daha etkin olması durumudur.
22
B. Mali Tekeller
Devlet topluma zararlı mal ve hizmetlerin üretimlerini bizzat kendi eliyle tekel
oluşturarak üretmesi durumunda mali tekelden söz edilir.
Mali tekellerde devlet fiyatları çok yüksek belirler. Üzerinde konulan vergiler topluma
maliyetini artıracak güçtedir. Bunun nedeni devletin bu mal ve hizmetler üzerindeki
caydırıcılığını arttırmak istemesidir. Bir diğer amaç ise tekel rantını elde etmektir.
XII. DIŞSALLIKLAR
Bir üretici ya da tüketicinin üretim ya da tüketim faaliyetinin, diğer üretici ya da
tüketicilerin üretim ya da tüketim faaliyeti üzerinde dolaylı olarak meydana getirdiği olumlu
ya da olumsuz etkilere dışsallık adı verilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken önemli
husus dışsallığın oluşması için fiyat dışı bir yolla oluşması gerekmektedir.
Dolaylı olarak ilk defa A.Smith, sistemli olarak ilk defa K.Wicksell tarafından
incelenmiştir.
Marshall dışsallıklardan herkes aynı oranda yararlandığı için dışsallıkları piyasa
başarısızlıkları arasında saymamaktadır. Pigou’ya göre ise dışsallıklardan herkes farklı oranda
yararlanır bu nedenle dışsallıklar piyasa başarısızlığıdır.
Bir ekonomik birimin üretim veya tüketim faaliyetinden elde ettiği özel faydanın
yanında diğer ekonomik birimlere fayda sağlıyorsa dışsal fayda veya pozitif dışsallık, zarar
veya maliyet yüklüyorsa dışsal zarar veya negatif dışsallık söz konusudur.
Pozitif dışsallığa ayrıca dış ekonomi, negatif dışsallığa ise dış eksi ekonomi adı da
verilmektedir.
Dışsallıklar nedeniyle ortaya çıkan maliyet; özel maliyet ve üçüncü kişilerce katlanılan
maliyetlerin toplamıdır.
- Üretim ve tüketim sürecinde ortaya çıkarlar.
- Kaynak dağılımında etkinliği bozarlar, fiyatlandırılamazlar ve pazarlanamazlar.
- Dışsallıklar da eksik veya fazla üretim ortaya çıkabilir. Etkileri piyasa dışıdır.
- Olumsuz dışsallıklarda, devlet müdahale etmez ise negatif etkileri artıracak fazla
üretim ortaya çıkar. Olumlu dışsallıklarda ise eksik üretim ortaya çıkar.
- Olumlu dışsallıklarda MÖF < MSF
- Olumsuz dışsallıklarda MÖM < MSM
Marjinal Dışsallık: Bir üretim veya tüketim faaliyetinin ilave değişiklikten dolayı ekonomik
birimlerin fayda ve maliyetlerinde meydana gelen olumlu ya da olumsuz değişmelere denir.
İnfra – Marjinal Dışsallık: Bir üretim veya tüketim faaliyetinin ilave değişiklikten dolayı
ekonomik birimlerin fayda ve maliyet fonksiyonlarında herhangi bir değişiklik olmaması veya
etkinin ihmal edilebilir boyutlarda olmasına denir. Bir apartmanın kömürden doğalgaza
geçmesi sonucu çevre kirliliğinin azalması örnek gösterilebilir.
Parasal Dışsallık: Bir ekonomik faaliyet sonucu oluşsan dışsallık diğer ekonomik birimler
üzerindeki etkisini piyasa mekanizması üzerinden gösterip fiyatlara yansıtıyorsa söz konusu
olur.
Teknolojik Dışsallık: Fiyatlara yansımayan dışsallıktır. Reel etkiler meydana getirir. A
tüketicisinin otomobil kullanımı sonucu ortaya çıkan zehirli gazlar, B tüketicisinin faydasını
azaltacaktır.
NOT: Tamamlayıcı mallarda pozitif dışsallık söz konusu iken ikame mallar arasında negatif
dışsallık söz konusudur.
23
A. Dışsallıkların Çözümünde Kullanılan Yöntemler
1. Kamusal Çözümler
- Pigou Vergisi: Negatif dışsallıkların içselleştirilmesi amacıyla alınan fikri Pigou
tarafından önerilmiştir. Emisyon veya kirlilik vergisi de denilen bu vergi, dışsal zarar
yayan firmalara topluma verdikleri zararın maliyetini yüklemektedir. Plott bu vergiler
için düzenleyici vergiler ifadesini kullanmıştır. Emisyon ya da kirlilik yaratan ürün
üzerine uygulanan spesifik esaslı vergilerdir.
- Pigou Sübvansiyonu: Pozitif dışsallıklarda üretimi teşvik etmeye veya negatif
dışsallıklarda üretimi sınırlamaya yöneliktir.
- Miktar kısıtlamaları – Kota uygulamaları
- Harçlar
- Atık üzerinden vergi alınması
- Atık borsalarının kurulması
- Mülkiyet haklarının düzenlenmesi
- Pazarlanabilir kirlilik hakkı
- Negatif dışsallığın içselleştirilmesi
- Piyasa yaratılması
2. Özel Çözümler
Hicks – Kaldor Ölçütü ( Tazminat Ölçütü )
Hicks – Kaldor ölçütü, bireyler arası fayda karşılaştırmasını dolaylı olarak
gerçekleştirmektedir. Bu yöntemde, dışsallık tarafları karşılıklı anlaşmaktadır. Buna göre
dışsallığa neden olan tarafın, zarar görene denkleştirici miktar olarak, üretim faaliyetinden
elde ettiği dışsal faydayı karşılık olarak ödemesi gerekmektedir.
Çevreyi kirletenler kirlilik iznine sahipse kirliliğe maruz kalanlar kirletene ödemede
bulunarak kirlilikten kurtulur.
Coase Yaklaşımı ( Mülkiyeti Esası )
Coase, devletin dışsallıklara müdahale etmemesi gerektiğini, tarafların kendi
aralarında anlaşması ve dolayısıyla mülkiyet haklarının fiili duruma göre belirlenmesi
gerektiğini söyler.
Negatif dışsallığa sebebiyet veren birim, zarar gören tarafında zararını tazmin ederek
durumu denkleştirmeye yönelik fayda sağlamaktadır.
Scitovsky Yaklaşımı ( Pazarlık Yaklaşımı )
Bu yaklaşıma göre bir ekonomik birimin üretim ya da tüketim faaliyetleri sonucunda
başka bir ekonomik birim buna neden olan ekonomik birimin söz konusu faaliyetini
sınırlaması için pazarlığa girişmelidir. Bu pazarlık iki taraf arasında uzlaşma şeklinde olabilir.
XIII. KAMU KESİMİNDE SİYASAL KARAR ALMA MODELLERİ
Kamu ekonomisinde üretilecek malların arz ve talepleri siyasal süreçte oylama
kanalıyla belirlenir. Fiyat mekanizması piyasadaki gibi hakim değildir. Bu durum kamusal
malların temel özelliklerinden de kaynaklanmaktadır.
Bireyler kamusal mallara olan taleplerini açıklamak istemezler. Bu durum beraberinde
bedavacılık sorununu getirir. Siyasal süreçteki aktörler;
- Seçmenler
- Siyasiler
- Bürokratlar
- Baskı ve çıkar grupları
- Uluslararası kuruluşlar
24
Kamu ekonomisinde üretilecek malların neler olacağı ve ne miktarda üretileceği gibi
sorunlar oylama aracılığıyla belirlenir.
Kişiler farklı gelir seviyelerine sahip olsa da eşit oy hakkına sahiptir. Bu yüzden
kamusal mallardan yararlanmaları ile satın alma gücü arasında ilişki kurulamaz.
Kişiler tercihlerini açıklamasalar da kamusal mal ve hizmetlerden yararlanacaklarını
bilmektedirler, bu nedenle tercihlerini açıklamayı gerekli görmezler. Bütün bunların
sonucunda kamusal mal ve hizmetlerle ilgili tercihler siyasal karar alma mekanizması oylama
yoluyla yapılmaktadır.
Siyasal Tercihlerin Belirlenmesi Konusundaki Sorunlar;
Seçmenlerin bilgi yetersizliği
Baskı gruplarının varlığı
Toplum tercihlerindeki tutarsızlık ve tesadüfi çoğunluklar
Siyasi partilerden kaynaklanan sorunlar
Bürokrat davranışları
Siyasal kararları etkileyen güç odaklarının varlığı
Oy ticareti
Siyasal karar alma mekanizmasının iki temel problemi bulunmaktadır. Bunlar
tercihlerin açıklanması problemi ve tercihlerin toplulaştırılması problemidir.
Tüketiciler iki özel mal arasındaki tercihlerini o malları satın alarak veya almayarak
ortaya koymaktadır. Ancak iki siyasal karar arasındaki tercih o kadar net olmamaktadır.
Seçmenler bedavacılık olgusuyla tercihlerini açıklamayı tercih etmezler.
Kamu sektöründe kararlar kolektif şekilde alınır. Politikacılar seçmenlerin tercihine
göre hareket ettiği için seçmenlerin tercihlerini toplulaştırması da bir sorun teşkil eder.
Borda Kuralı: Seçmenlerin tercih sıralamasında n tane önerinin her birine 1 den n’ e kadar
puan verilir. Daha sonra seçmenlerden her bir öneri için puanlar alınır ve en çok puanı alan
öneri kazanır.
Puanlı Oylama Kuralı: Bu yöntemde seçmenlerin belirli bir puanı bulunmaktadır.
Seçmenler, tüm seçenekler arasında ellerindeki puanları dağıtmaktadır. Ve bu dağıtım
sonunda en fazla puanı alan alternatif seçilmiş olmaktadır. Burada önem taşıyan nokta,
seçmenlerin ellerindeki tüm puanları dağıtmaları ve her seçeneğe mutlaka puan verme
zorunlulukları bulunmaktadır.
Nokta Oylama Kuralı: Puanlı oylamaya benzer. Tek farkı seçmenlerin alternatif politikalara
puan vermeme imkânı vardır.
1. Wicksell’in Oybirliği Kuralı
Wicksell ve Buchanan gibi yazarlar ilke olarak oybirliğinden olmalarına rağmen
uygulamada mutlak oybirliğini sağlamanın mümkün olmayacağını görmüşlerdir.
Pareto optimalitesine mümkün olduğu kadar yaklaşmak için olumlu oyların 9/10, 5/6,
2/3 gibi çoğunlukla alınmasının daha tercih edilebilir bir durum olduğu üzerinde durmuştur.
Bu çoğunluklarla yapılan oylamaya nispi oybirliği adı verilmektedir. Aynı zamanda bu ikinci
en iyi karar alma yöntemi olarak ifade edilmiştir.
25
2. Concorcet Paradoksu
Bireysel tercihlerden toplumsal tercihlere ulaşılamamasına oylama paradoksu veya
Concorcet paradoksu denir.
Diğer taraftan çoğunluk ilkesi halinde de sonsuz bir devresel hareket yani her bir
tercihin diğerine tercih edildiği süreç başlamaktadır.
Bu paradoksun ortaya çıkmaması için bir seçeneğin kazanmasını, öteki tüm
seçeneklere karşı ayrı ayrı oylamaya sokularak kazanmış olmasına gerekir. Diğer taraftan
çoğunluk ilkesi halinde de söz konusu bir devresel hareket yani her bir tercihin diğerine tercih
edildiği süreç başlamaktadır. En az oyu alanın elenmesi ile ancak bu devresel hareketlerin
alanının daralacağı ve en etkin tercihe bu sayede ulaşılacağını ileri sürmüştür.
3. Black Ortanca Seçenek Teorisi
Black’e göre her bir seçmenin tercih sırası içinde bir doruk noktası vardır ve
çoğunluğun doruk noktalarının birbirine yaklaştığı tercih ile geçişgenliğin sağlanabileceğini,
bu tercihin ise ortanca seçenek olarak ifade edilebileceğini iddia etmiştir.
Bu teorinin gerçekleşebilmesi için seçmenin tercih sıralamasının tek doruklu olması
gerekmektedir. Ortanca seçenek demokrasilerin diktatörü olarak nitelendirilmektedir.
4. Arrow’un İmkânsızlık Teoremi
Arrow’a göre bireysel kararlar iktisadi kararlar iken oylamayla alınan kararlar siyasi
kararlardır. Kısacası her bireyin birincil tercihlerinin farklı olması nedeniyle, kamu
tercihlerinde hiçbir zaman bireysel tercihlerden toplumsal tercihlere etkin bir geçiş
sağlanamaz. Yani siyasi kararlarla iktisadi kararlar arasında tutarsızlık vardır. Oylama
sisteminin geçerli olabilmesi için;
- Diktatörlük olmayacak
- Bağımsız tercihler birbirinden bağımsızdır.
- Bireyler rasyoneldir.
- Hiçbir görüş baskı altında dikta edilmeyecek
- Geçişgenlik söz konusudur.
5. Downs Yaklaşımı ( Politik Mübadele – Demokrasinin Ekonomi Teorisi )
Hükümetler kamu harcamaları politikasının kendilerine sağladığı marjinal oy kazancı,
vergi veya finansman politikasının neden olduğu marjinal oy kaybına eşit oluncaya kadar
harcama politikalarını sürdürecektir.
Hükümetlerin ilgilendiği husus aldıkları oyları maksimize ederek tekrar seçilmektir.
Dolayısıyla toplumun kaynaklarını etkin dağıtmakla ilke olarak ilgilenmezler.
Bu modelde ortanca seçmenin tercihleri karar almada ana rolü oynar. Dolayısıyla
partilerin oylarını maksimize edebilmeleri için ortanca seçmenin tercihlerini saptamaları
gerekir.
6. McKean Yaklaşımı ( Hükümetin Görünmez Eli )
Hükümetler bireylerin farklı tercihlerinin uyumunu sağlayabilmek için pazarlık
sürecinden faydalanırlar. Hükümet mali politikaları sonucu zarar görenlerin zararını tazmin
ederken yarar sağlayanlardan tazminat talep eder. Bu tazminat miktarını da tarafların pazarlık
gücü belirler. Pazarlık süreci hükümetin görünmez eli olarak nitelendirilir.
Hükümet toplumsal marjinal maliyet ile bireysel marjinal maliyet arasındaki farkı
tazmin ederek azaltma eğilimindedir.
26
7. Buchanan ve Tullock Yaklaşımları ( Maliyetlerin Minimizasyonu )
Buchanan ve Tullock siyasal karar alma süreçlerinin etkinliklerini neden oldukları
maliyetlere göre açıklamışlardır. İki tür maliyet söz konusudur.
- Dışsal maliyetler
- Karar alma maliyeti
Amaç bu iki maliyeti minimize etmektir. Bu iki maliyetin toplamına ise Karşılıklı
Bağımlılık Maliyeti denir.
Oylamaya katılan bireylerin sayısı arttıkça karar verme maliyeti artacaktır. Buna
karşın dışsal maliyetler azalmaktadır.
8. Niskanen Yaklaşımı ( Bürokratik Üretim Modeli )
Kamu ekonomisinde kamusal üretimi yapan kamu kurumlarının yöneticileri yani
bürokratlar aynı piyasa ekonomisinde olduğu gibi hareket etmektedirler. Piyasa ekonomisinde
kar maksimizasyonuna ulaşmaya çalışan girişimci, kamu ekonomisinde bürokrat ile yer
değiştirmekte ve bürokrat özel bir işletme yönetir gibi hareket ederek kamu bütçesinden daha
fazla kaynak almaya yani bütçe maksimizasyonuna çabalamaktadır.
9. Romer – Rosenthal Modeli
Seçmenler ve bürokratların birbirlerini etkiledikleri temeli üzerine inşa edilmiş bir
modeldir. Bu modele göre bürokrasinin ortanca seçmeni tercih ettiği düzeyden daha yükseğini
tercih etmeye razı edecektir. Bu durumda bürokrasi medyan seçmeni kamusal mal üretim
düzeyini oylama yöntemi sonucu arttırmaya razı etmiştir.
10. Bowen Modeli
Bowen’e göre rasyonel bireyler kamu hizmeti alırlar ama karşılığında hükümetlere oy
verirler ve vergi öderler. Hükümetler de aldıkları oy ve vergi oranında kamu hizmeti verirler.
Bu noktada optimal denge kurulur.
11. Tinbergen
Türkiye’deki ilk kalkınma planını yapan 1963 komisyonunun başında görev almış
ünlü bir planlama uzmanıdır. Tinbergen’e göre, piyasa ekonomisinin etkin işleyebilmesi için
devletin savunma, adalet gibi temel mal ve hizmetleri sunması şarttır. Planlı bir kamu
ekonomisi ile temel mal ve hizmetleri sunacak ölçüde örgütlenmiş bir devletin piyasa
ekonomisinin kapitalist yapısına zararı olmayacağı gibi işleyişini daha etkin kılmasını sağlar.
12. Tiebout Modeli ( Ayakla Oylama Teorisi )
Modelin temel aktörü olan bireyler farklı idari birimler tarafından sunulan mal ve
hizmet sepetlerini karşılaştırmak suretiyle yerleşecekleri idari birimi seçme olanağına
sahiptirler. Modele göre bireyler, farklı idari birimler tarafından sunulan mal ve hizmet
sepetleri ve vergi paketleri hakkın tam bilgiye sahiptirler.
Tiebout, bireylerin birden çok idari birim arasından diledikleri herhangi birini
seçebileceklerini varsayar. Bu sürece ayakla oylama süreci denilir.
12. Mukayeseli Sosyal Fayda Yaklaşımı
Ekonomideki tüm faaliyetler toplum için en az pahalı olacak şekilde
gerçekleştirildiğinde ekonomik olarak kamu kesimi optimum sınırlarına gelmiş bulunacaktır.
Vergilerle finanse edilerek kamu kesimince üretilen mal ve hizmetlerden sağlayan
sosyal faydanın, vergi alınmamış olsaydı özel kesimce üretilen mal ve hizmetlerden sağlanan
faydaya eşit olması halinde iki kesim optimum üretim düzeyindedir.
27
13. Oy Alışverişi ( Log – Rolling )
Siyasal partiler arasında karşılıklı politika desteklenmesi esasına dayanır. Bu süreçte
bir parti tek başına karar alabilecek çoğunluğu sağlayamadığı için, diğer partilerden daha
sonra başka bir karar için destek vermek şartıyla destek ister. Yasama organında partilerin
karşılıklı olarak çıkarları doğrultusunda anlaşmalarını ifade eden oy ticareti kavramı
parlamento içinde partiler arasında olabileceği gibi seçmenler arasında da olabilir. Oy
ticaretinin sonuçları ise şunlardır;
Seçilmeyecek projeler seçilme olanağı bulur.
Oy ticaretinde taraf olanların faydası maksimize olur
Kamu harcamaları artar.
Seçmenler arasında da gerçekleşebilir.
Sosyal refah artabilir veya azalabilir.
14. Taraf Tutma Modeli
Koalisyon hükümetlerinin nasıl karar aldıklarını açıklamasına katkı sağlayan bir
yöntemdir. Günümüzde pek çok ülkede siyasi partiler parlamentolarda tek başlarına
çoğunluğu sağlayamadıklarından siyasal kararlar çoğu kez azınlık hükümetleri tarafından
alınmaktadır.
Bu durumda, kararlar alınırken, azınlık tercihleri çoğunluk tercihlerine üstün tutulur
gibi bir hal ortaya çıkmaktadır. Ancak bu durumda kararların alınması için, çoğunluğu
sağlayacak bir şekilde azınlık hükümetinin meclisin diğer üyelerinin desteğini alması
gerekmektedir.
NOT: Merkezi yönetimin yerel yönetimlere tanıdığı en geniş yetki vergileme yetkisidir.
Dotasyon: Devlet kişi ya da kurumlara para, mal veya hizmet şeklinde yaptığı koşulsuz veya
blok yardımlardır.
XIV. KAMU HİZMETLERİNİN OPTİMUM ÜRETİM MODELLERİ
1. Lindalh Modeli
Lindalh’e göre bireyler toplumsal mallardan sağladıkları faydaya göre toplumsal
maliyete katılırlar. Mübadele konusu olan kamusal mallara ilişkin arz ve talebin özel
mahiyette olduğunu kabul etmiştir.
Her bireyin kamu mallarından sağladığı marjinal faydaya göre kamu hizmetlerinin
maliyetine katılması gerektiğini ifade etmiştir. Bunun temel koşulu ise adaletli bir harcama ve
vergi sistemidir.
2. Genel Denge Analizi ( Samuelson )
Diğer şeyler sabitken varsayımı yoktur ve tek özel veya sosyal mal yerine n sayıda
malı içerir.
Teoriye göre bir birim kamu malı üretimi arttığında ne kadar özel maldan vazgeçildiği
araştırılır. Eğer kamu malı üretimi sonucu oluşan toplumsal fayda, bu malın üretimi için
vazgeçilen özel mal ve hizmetin sağlayacağı faydadan büyükse kaynaklar kamu sektörüne,
küçük ise kaynaklar özel sektöre dağıtılır.
Kısacası bireylerin kamusal mal ve hizmet ile özel mal ve hizmet arasındaki marjinal
ikame hadlerinin toplamı ile marjinal teknik ikame hadlerinin birbirine eşitlendiği nokta
optimum kamu hizmeti noktasıdır.
28
3. Kısmi Denge Analizi ( Bowen )
Bu modelde, hem özel mallar açısından hem de kamusal mallar açısından optimum
üretim ve fiyat düzeyi inceleme konusu yapılmaktadır.
Tek mallı bir analizdir. İki birey vardır. Gelir dağılımı dikkate alınmadan yapılan
analizdir. Kamusal malları ve özel malları ayrı ayrı değerlendirmiştir.
Özel mallarda fiyat sabittir. Üretilen mala olan piyasa talebini bulmak için bireysel tale
eğrilerinin yatay toplamı alınır. Özel mallarda piyasa dengesi, marjinal faydanın marjinal
maliyete eşit olduğu noktada gerçekleşmektedir. ( MR = MC )
Kamusal mallarda ise üretilen mal ve hizmet sabittir. Piyasa talebini bulmak için talep
eğrilerinin dikey toplamı alınır.
4. Sosyal Denge Analizi ( Galbraith )
Ekonomideki kıt kaynaklar özel sektör ve kamu sektörü arasında kamuoyundan doğan
eğilimlere göre dağıtılır. Kaynak tahsisindeki etkinlik ancak sosyal denge noktasında
gerçekleşir. Toplumun istek ve tercihleri bu noktanın değişkenlik göstermesine neden olur.
XV. TOPLUMSAL EKONOMİNİN EN ÇOKLAŞTIRILMASI – REFAH EKONOMİSİ
1. Pareto Optimum ( Etkinlik )
Pareto tarafından ortaya atılan kavram malların faydalarının ölçülmesinin mümkün
olmadığı ancak tüketicilerin sıralama yapabileceğini savunur. Dolayısıyla bireyler arası fayda
karşılaştırılması yapılabilmesine rağmen faydanın ölçülmesi mümkün değildir.
Bir ekonomide kaynakları yeniden dağıtmak suretiyle hiçbir bireyin refahını
azaltmadan en az bir bireyin refahını artırmak mümkün değil ise o ekonomide kaynak
dağılımı Pareto optimumdur. Pareto optimalitesinin sağlanabilmesi için tüketimde, üretimde
ve toplamda etkinlik sağlanması gerekir.
Üretimde etkinlik, üretim faktörleri arasındaki marjinal teknik ikame ortanı iki mal
için eşit olmalıdır. Bir üretim faktörü bir maldan diğer mala yönlendirildiğinde toplam ürün
değişmemelidir. ( MRTSa = MRTSb )
Tüketimde etkinlik, tüketiciler için iki mal arasındaki marjinal ikame oranı eşit
olmalıdır. Bir malın tüketimini kısma pahasına diğer malın tüketimini artırdığında toplam
fayda değişmemelidir. ( MRSa = MRSb )
2. Pareto İyileştirme
Bir ekonomide kaynaklar yeniden dağıtılmak suretiyle hiçbir bireyin refahını
azaltmadan diğer bireylerin refahı artıyorsa, yani pareto optimum noktasına kadar yapılan her
iyileştirme pareto iyileştirme olacaktır.
3. Refah Ekonomisinin Temel Teoremleri
Birinci En İyi Teori: Pareto etkinlik koşullarının tüm sektörlerde sağlandığı bir ekonomi
birinci en iyi ekonomidir. Diğer bir deyişle tam rekabet piyasasında gerçekleşen kaynak
dağılımı birinci en iyi teori olarak tanımlanır. ( P = MC )
İkinci En İyi Teori: Pareto optimumunun varsayımları ya da koşullarından birinin geçerli
olmaması nedeniyle ortaya çıkan etkinsizliklerin, kamusal müdahalelerle optimal duruma
ulaştırılmasını ifade eden yaklaşım ise ikinci en iyi teori olarak adlandırılır.
İkinci en iyi teori, Lipsey ve Lanchaster tarafından ileri sürülmüştür. Bu teoriye göre aynı
miktar vergi tahsili söz konusu iken dolaylı vergi, dolaysız vergiye göre genelde daha çok
yarar kaybına yol açmaktadır.
29
İkinci en iyi teori aksak rekabet koşullarında geçerlidir. Devletin harcamalar, sübvansiyonlar
ve vergi politikaları ile ekonomiye müdahale ederek optimal duruma ulaşmaya çalışmasıdır.
4. Refah Ekonomisinin Sosyal Refah Fonksiyonları
Neo Klasik iktisada göre piyasa; tam rekabet koşulları altında ve piyasa
başarısızlıklarının olmadığı bir ekonomide; etkin dağılımı sağlayan unsurdur. Pareto
optimumun sağlandığı bir piyasa ise bize kaynakların en verimli oldukları alanda
kullanılmalarını ifade eder.
Bireylerin tek tek refahlarından sosyal bir refaha nasıl ulaşılacağı ‘ sosyal refah
fonksiyonları ‘ ile ortaya konulur.
Bentham’cı ( Faydacı ) Sosyal Refah Fonksiyonu
Sosyal refah bireylerin refahları toplamına eşittir. Faydaları kardinal olarak ölçülebilir
ve karşılaştırılabilir. Politika değişikliği sonrası sosyal refahın artması önemlidir.
Politika değişikliklerinin değerlendirilmesi bireye sağladığı refah ile ölçülür. Politikası
değişikliği sonrası bazı bireylerin refahı azalmış olsa bile sonuçta toplam refah artmış olması
gerekir.
Rawls’cı Sosyal Refah Fonksiyonu
Sosyal refahın artması için toplumun düşük gelirli fakir kesiminin gelirinin, refahının
artması gerekir. Toplumun belli bir gelir düzenin üzerinde yer alan zengin kesiminin refahının
artması sosyal refahın arttığı anlamına gelmeyecektir. Bireylerin faydaları arasında ikame
yoktur.
Bergson – Samuelson Sosyal Refah Fonksiyonu
Toplumdaki bireylerin tercih sıralaması, sosyal refahı gösterir. Faydalar sıralanabilir
şekildedir. Toplumda iki birey olduğunu varsayarak, bireylerin faydaları arasında kayıtsız
olduğu noktaları gösterir.
XVI. SOSYAL FAYDA MALİYET ANALİZİ
Fayda maliyet analizi ile ilgili ilk çalışma Dupuit tarafından gerçekleştirilmiştir.
Kamusal harcama politikalarının seçiminde sosyal fayda maliyet analizi kullanılmaktadır.
Bunun iki nedeni vardır. İlk nedeni özel harcama projelerinde temel hedef karlılıktır oysa
kamusal projelerde hedef sosyal fayda maksimizasyonudur. Bir diğer nedeni ise özel
faaliyetlerde belirlenen fayda-maliyetlerin ölçülmesi ve fiyatlandırılması daha kolay iken
kamusal projelerde bu her zaman mümkün olmamaktadır.
A. Fayda Maliyet Analizinde Karar Yöntemleri
Net Bugünkü Değer Yöntemi: Net faydaların bugünkü değerleri pozitif ve en yüksek olan
proje kabul edilir, negatif olanlar ret edilir. Bu yöntem en yaygın yöntemdir.
Fayda-Maliyet Oranı Yöntemi: Faydanın bugünkü değeri maliyetlerin bugünkü değerine
oranlanır. En yükse fayda maliyet oranına sahip projeler kabul edilir. Oranın birden küçük
olması durumunda proje reddedilir.
İç Verim Oranı Yöntemi: Net bugünkü değeri sıfıra eşitleyen iskonto oranı bulunarak genel
iskonto oranıyla karşılaştırılır. İskonto oranı genel iskonto oranından küçükse proje reddedilir.
30
B. Fayda ve Maliyetlerin Ölçülmesi
Gölge Fiyat: Kamu kesiminde maliyetlerin ölçümlenmesinde piyasa fiyatı yerine kullanılan
fiyattır. Başka bir ifade ile herhangi bir malın marjinal maliyetinin parasal karşılığı olarak da
ifade edilir.
Sosyal Iskonto Oranı: Sosyal faiz oranı olarak da ifade edilen sosyal ıskonto oranı kamu
yatırımlarının gelecekteki fayda ve maliyetlerini bugünkü değere eşitleyen faiz oranıdır.
XVII. MALİYE TEORİSİNE İLİŞKİN BAZI KAVRAMLAR
1. Kaldor – Hicks Telafi İlkesi
Bir kişinin refahının artması, bir başka kişinin refahının azalması pahasına
gerçekleşiyorsa ekonomide kaynak dağılımı etkindir.
Bu ilkeye göre ise durum değişikliği sonrası, toplam faydalar toplam kayıpları aşıyorsa
veya fayda elde edenler zarara uğrayanların kayıplarını telafi ediyorsa, yeni durum istenilir bir
durumdur.
2. Mali Yanılsama
Seçmenler kamu harcamalarının faydalarını olduğundan fazla algılamakta ancak
bunun finansmanı için gerekli vergi yükünü tam ve doğru olarak algılayamamaktadır. Kamu
harcamaları bütçe açığı yöntemiyle karşılandığında vergi ödeyenler harcamaların yararlarını
aşırı iyimser olarak tahmin ederlerken bunun finansmanı için cari ve gelecekteki vergi yükünü
ise olduğundan düşük bir yük olarak algılarlar, işte bu duruma mali yanılsama denir.
3. Rant Kollama
Özel çıkar gruplarının kamu kaynaklarının kendilerine daha fazla aktarılacak şekilde
dağıtılmasına neden olan kamu politikası kararlarının alınmasına ve uygulanmasına yönelik
faaliyetleridir.
4. Maksimin İlkesi
Bu ilkeye göre bir birey gelecekte kendi faydasının ne olacağını bilmediği için en az
iyi durumda olan bireyin faydasını artıracak şekilde seçim yapması halinde toplumsal
faydanın artacağını bekler
5. Sinek Kâğıdı Etkisi
Merkezi hükümetin yaptığı bir harcamanın yerel yönetim harcamaları üzerinde
etkisinin vergi indirimlerinden daha fazla olmasına denir.
6. Desantralizasyon
Qates tarafından ortaya atılan bu kavram, refahın artırılması için merkezi yönetim
kuruluşlarının yetki ve sorumluluklarının yerel idare birimlerine dağıttığı durumdur. Bir diğer
adı da yerelleştirmektir.
31
KAMU HARCAMALARI I. KAMU HARCAMALARININ TANIMI ve ÖZELLİKLERİ
Kamusal hizmetleri karşılamak ve yüklendiği işlevleri gerçekleştirmek amacıyla,
devlet ve yetkilendirdiği kuruluşlar tarafından yapılan harcamalara kamu harcaması denir.
Klasik yaklaşıma göre, devlet ekonomik faaliyetlere müdahale etmemelidir. Devletin
ekonomideki görevi ulusal güvenlik, adalet ve diplomatik hizmetler gibi toplumsal ihtiyaçları
karşılamaktır. Bu nedenle kamu harcamaları sadece toplumsal ihtiyaçlara yönelmelidir.
Klasiklere göre kamu harcaması sadece mali amaçla yapılır.
1929 Buhranı ile birlikte yaşanan ekonomik ve sosyal sorunlar ve bu sorunların
çözümünde piyasanın yetersiz kalması, Keynes’in öncülüğünde devletin müdahale fikrini
ortaya çıkarmıştır. Böylece kamu harcamaları ekonomik ve sosyal sorunların çözümü içinde
kullanılmaya başlanmıştır. Keynes’e göre kamu harcamaları mali ve mali olmayan amaçlarla
yapılmalıdır. Kamu harcamalarının talep artırıcı özelliği bulunmaktadır ve fonksiyonel
sınıflandırma yapılmalıdır.
1. Kamu Harcamalarının Özellikleri
- Parasal ödemelerdir.
- Devlet veya kamu tüzel kişilerince yapılır.
- Özel fayda ve kar amacı olmayıp, amaç toplumsal faydadır.
- Kamu harcamaları kanuna dayalı olarak gerçekleştirilir.
- Kamu harcamalarının büyük bir kısmı vergilerle finanse edilir.
- Üst sınırı milli gelirdir.
- Sürekli artış eğilimindedir.
- Yetkili şahıslarca yapılır.
- Gelirlerden önce belirlenir.
2. Kamu Harcamalarının Sosyoekonomik Tanımı
Klasik anlayıştan esinlenen dar anlamdaki tanım, devletin hukuki kişiliği yani kamu
tüzel kişiliği oluşunu göz önünde tutar.
Modern anlayışı yansıtan ekonomik tanım ise devlet sosyal hayat ve ekonomik
faaliyetlerdeki rolünü ve devleti karakterize eden kamu yetkisini göz önünde
bulundurmaktadır.
Kamu harcamalarının sosyoekonomik tanımı, konsolide bütçe harcamalarını, yerel
yönetim harcamalarını, sosyal güvenlik kurumu harcamalarını, mesleki kuruluşların
harcamalarını ve vergi harcamalarını kamu harcamaları kapsamına almaktadır.
3. Kamu Harcamaları – Özel Harcamalar
Kamu Harcamaları Özel Harcamalar
-Kamu harcamaları kamu gelirlerinden önce
belirlenir.
-Kamusal harcamalarda amaç toplumsal faydadır.
-Üretim maliyeti ve karlılık üzerinde durulmaz.
(KİT’ler hariç)
-Ekonomik faktörlerin yanında sosyal faktörlerde
belirleyicidir.
-Bir kısmı karşılıksız olarak yapılır.
-Kamusal harcamalar ile toplumsal ihtiyaçlar
karşılanır.
-Finansmanı vergilerle sağlanır.
-Siyasi ve iktisadi niteliği olan harcamalardır.
-Özel harcamalarda gelire göre gider
belirlenir.
-Özel harcamalarda amaç kar elde
etmektir.
-Özel harcamalarda bireysel ihtiyaçlar
karşılanır.
-Ekonomik faktörler ön plandadır.
-Her durumda karşılıklıdır. Mal ve
hizmet alımı vardır.
-Özel harcamaların finansmanında
gönüllülük esastır.
-Satış gelirleriyle finanse edilir.
32
4. Kamu Harcamalarının Kapsamı
Dar anlamda kamu harcamaları sadece merkezi yönetim ve yerel yönetimler tarafından
yapılan harcamaları ifade eder. Bu çerçevede genel bütçeli idareler, özel bütçeli idareler,
düzenleyici ve denetleyici kurumların yaptığı harcamalar dar anlamda kamu harcamasına
girmektedir. Harcamanın niteliğine göre ise devlet tarafından para olarak yapılan
harcamaların toplamıdır.
Geniş anlamda kamu harcamaları ise merkezi yönetim ve yerel yönetim
harcamalarının yanında parafiskal kuruluşların harcamaları, KİT’lerin harcamaları ve vergi
harcamalarından oluşur. Devlet döner sermayeli işletmeler ve KİT’ler kurarken veya
devletleştirirken bütçeden verdiği sermaye kamu harcamasıdır. Ancak bu kuruluşların kendi
faaliyetlerinden elde ettiği gelirlerle yaptığı harcamalar ise kamu harcaması değildir.
Harcamanın niteliğine göre ise parasal, ayni veya vergisel indirim biçiminde gerçekleştirilen
harcamalar geniş anlamda kamu harcamasıdır.
5. Kamu Kesiminin Büyüklüğünün Ölçülmesi
Devlet ekonomik ve sosyal yaşan içerisindeki fonksiyonlarına bağlı olarak ülkeden
ülkeye önemli farklılıklar gösteren kamu harcamalarının ölçülmesinde, özellikle makro
boyutta yararlanılan en belirgin yol, toplam kamu harcamalarının, milli gelirin bir oranı olarak
ifade edilmesi ( Kamu Harcamaları / GSMH ) ve zaman içerisindeki oransal değişimin
incelenmesidir.
Bu oranın sıfır olması devletin üretilen maldan hiç pay istemediği, piyasa
mekanizmasının kaynak ve gelir dağılımına karışmadığı bir durumu göstermektedir. Bu
oranın ne kadar büyütülebileceğini belirleyen temel iktisadi unsur piyasa içinde üretime
katılan temel iş gücü arzıdır. Kamu harcamalarının üst sınırı milli gelirdir ancak alt sınır
çeşitli devlet modellerine göre farklılık gösterebilir.
Klasiklere göre kamu harcamalarına bir sınır konulması gerekir. Klasiklere göre kamu
harcamalarının sınırını belirleyen kamu yükümlülükleridir.
6. Kamu Harcamalarında Verimlilik
Kamu harcamaları I.Dünya Savaşına kadar düşük seviyelerdeydi. İlerleyen
dönemlerde iktisadi, savaş ya da siyasi nedenlerden dolayı kamu harcamaları da artarak daha
büyük devlete ihtiyaç olmuştur. Ancak bu kadar büyük devlet savurganlığı da beraberin
getirerek kamu harcamalarında verimli kullanım hedeflenmiştir. Devlet gerekli tedbirleri
almadığı ve kontrolleri sağlamadığı sürece ekonomik kayıp ve israflar devam edecektir.
Verimliliği Artırmak İçin;
Kamu çalışanlarına tasarruf zihniyeti aşılanmalı
Kırtasiyecilik azaltılmalı
Kamu harcamalarını gerçekleştiren görevliler denetlenmeli
Harcamayı yapacak idarenin tarafsız olması gerekir.
Kamu harcamaları için her ülke veya her dönem için evrensel bir sınır belirlemek
olanaksızdır. Evrensel bir sınır belirlemenin önündeki engeller ise şunlardır;
- Ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeyleri farklıdır.
- Ülkelerin devlete bakış açıları farklıdır.
- Ülkedeki bireylerin vergi konusundaki alışkanlıkları ve tepkileri farklıdır.
- Ülkelerin karşılaştıkları savaş ve afet gibi olağanüstü koşullar farklıdır.
- Ülkelerin jeopolitik konumlarına göre alacağı savunma tedbirleri farklıdır.
33
Modern maliyeciler kamu harcamalarına evrensel bir sınır konulamamakla birlikte
aşağıdaki nedenlerle kamu harcamalarına sınır koyulabileceğini savunmaktadır.
Özel sektöre bırakılan faaliyetlerden yapılan tasarruflar daha verimli alanlarda
kullanılarak ekonomik yarar sağlanabilir.
Transfer harcamaları ekonomik kaynakların kullanımını verimli sektörlerden verimsiz
sektörlere kaydırdığından bu harcamalar kısılmalıdır.
İdari nitelikteki harcamalar sonucunda devletin genel idaresinde ve hizmet akışında
verimlilik artışı meydana gelmiyorsa bu harcamalar kısılmalıdır.
Özel sektör tarafından daha verimli yürütülebilecek olan devlet faaliyetleri özel
sektöre bırakılmalıdır.
Klasik maliyecilere kamu harcamaları; kamu makamları tarafından yapılmalıdır,
harcamalar sosyal ihtiyaçları karşılamak adına yapılır. Harcamalar nakdi olarak yapılmalıdır.
Kamu makamlarının yapmış olduğu KİT harcamaları, ayni harcamalar ve vergi
harcamaları kamu harcaması olarak sayılmaz.
Kamu harcamalarının içeriği değil miktarı önemlidir. Modern maliyecilere göre
miktarı değil içeriği önemlidir.
Kamu harcamaları mali bir olay olmaktan çok siyasi tercihlere dayanan politik bir
olaydır.
7. Kamu Harcamalarının Yapılış Usulleri
Emanet Usulü: Kamusal harcamaların yasalarla verilmiş görevleri kendi araç, gereç,
personel ve mal varlığı görülmesidir.
Müşterek Emanet Usulü: Kamu hizmetlerinin olası zarar ve hasarları yönetime ait olmak
üzere hizmetin gelir üzerinden belirli bir pay verilerek özel hukuk kişilerine gördürülmesidir.
İltizam Usulü: Kamu hizmetinin önceden belirlenen bir bedel karşılığında özel hukuk
kişilerine gördürülmesidir.
İmtiyaz Usulü: Kamu hizmetinin kamu yönetimi ile özel hukuk kişisi arasında yapılan
sözleşmeyle gördürülmesidir.
Ruhsat Usulü: Kamu hizmetlerinin özel hukuk kişisine verilen izin belgesi yani ruhsatla
gördürülmesidir.
Yap – İşlet – Devret: Kamu hizmeti için gerekli yatırımın özel hukuk kişisi tarafından
yapılması belli bir süre işletilmesi ve süre sonunda kamu yönetimine devredilmesidir.
Yap – İşlet: Kamu hizmeti için gereken yatırımın özel hukuk kişisi tarafından yapılması ve
süresiz işletilmesidir.
Hususi Yasalarla Kurulan Dernekler: Kamu hizmetlerinin kamu tüzel kişiliğinden
bağımsız devlet tarafından kurulan derneklerle gördürülmesidir. Kızılay örnek olabilir.
Kamuya Yararlı Dernekler: Bakanlar Kurulu kararıyla kamuya yararlı dernek statüsüne
alınan dernekler eliyle kamu hizmetlerinin gördürülmesidir.
Kamu İhaleleri: Kamu İhale Kanunu çerçevesinde özel hukuk kişisine kamu hizmetini
yürütme görevinin devredilmesidir.
34
II. KAMU HARCAMALARININ SINIFLANDIRILMASI
Kamu Harcamalarının Sınıflandırılmasının Faydaları;
- Devletin dar kaynaklarının milli ihtiyaçların önemine göre dağıtılması sağlanır.
- Vergilerin hangi hizmetlere ne miktarda harcandığı açıkça görülür.
- Parlamento üyelerinin kamu hizmetleri arasında tercih yapabilmeleri sağlanır.
- Bütçe işlemleri kolay görülür ve mali istatistik bilgileri daha kolay temin edilir.
- Çeşitli hizmetlerin maliyet unsurları incelenebilir.
A. İdari ( Organik – Kurumsal – Hukuki ) Sınıflandırma
İdari sınıflandırmada kamu harcamaları, kamu hizmetlerini yürüten idari birimlere ve
harcamayı yapan kuruluşlara göre sınıflandırılır.
A Bakanlığı, B Bakanlığı, Sayıştay, TBMM gibi idari birimler arasında dağıtılması bu
sınıflandırmanın esasını teşkil eder.
İdari sınıflandırmanın en büyük eksikliği fayda – maliyet analizine, maliyet – etkinlik
analizine ve verimlilik analizine imkan vermemesidir. Çünkü idari sınıflandırmada
harcamaların hangi hizmetler için hangi amaçlar için yapıldığı belli değildir.
Birim maliyet ve toplam maliyet görülmez. Kaynak israfına neden olur. İdareye geniş
yetkiler tanır.
B. Fonksiyonel ( İşlevsel ) Sınıflandırma
Kamu harcamalarının yapılan hizmet esas alınarak sınıflandırılmasıdır. Eğitim, sağlık,
savunma gibi çeşitli kalemler altında harcamalar sınıflandırılır. Burada önemli olan yapılan
harcama ile ulaşılmak istenen amacın ne olduğudur. Fonksiyonel sınıflandırmanın faydaları
şunlardır;
- Kamu hizmetlerinin etkin ve başarılı bir şekilde yürütülmesi ve kaynakların etkin
olarak kullanılması sağlanır.
- Bazı hizmetler hiç yapılmazken bazılarının tekrarlanması önlenir.
- Harcama rakamlarının daha anlamlı olması ve bilimsel çalışmalara daha yardımcı
nitelik taşıması sağlanır.
- Bir bütün olarak maliyetleri görmeye, bu maliyetlerle ilgili karşılaştırma yapmaya ve
dolayısıyla hizmetlerin daha verimli olmasını sağlamaya fırsat verir.
- Genellikle yarı toplumsal ya da piyasa konusu olabilir nitelikteki hizmetlerin
etkinleştirilmesi, maliyet fayda analizlerinin yapılabilmesi bakımından daha fazla
yarar sağlar.
- Harcama tahminlerinin gerçekçi bir biçimde yapılmasını sağlar.
- Belirli bir hizmetin ya da fonksiyonun devlete maliyetinin ne olduğunu açıkça gösterir.
- Ödeneklerin fonksiyonlara bölüştürülmesinde sosyal faydanın azamiye çıkarılması
ilkesine işlerlik kazandırır. Hizmetin birim maliyetinin hesaplanmasına imkan verir.
- Harcanan para ile elde edilen fayda arasında karşılaştırma yapmayı kolaylaştırır.
Kamu harcamaları fonksiyonel sınıflandırılmasına göre on ayrı kategoride karşımıza
çıkar. Bunlar; genel kamu hizmetleri, savunma hizmetleri, kamu düzeni ve güvenlik
hizmetleri, ekonomik işler ve hizmetler, çevre koruma hizmetleri, iskan ve toplum refahı
hizmetleri, sağlık hizmetleri, dinlenme, kültür ve din hizmetleri, eğitim hizmetleri ve sosyal
hizmetlerdir.
Yasama, yürütme, yargı, TBMM, Yargıtay, ulusal savunma hizmetleri genel
hizmetlere örnek teşkil ederler. Sağlık, eğitim, kültür hizmetleri, din hizmetleri, turizm gibi
hizmetler sosyal hizmetlere örnektir. Ekonomik hizmetler ise üretim sürecinin ilk aşamasında
hammadde ve ara mallar ile alt yapıyı oluşturan, dolayısıyla firmalara yarar sağlama amacına
yönelik olan enerji, ulaşım, tarım, devlet su işleri gibi hizmetlerdir.
35
C. Ekonomik ( İktisadi ) Sınıflandırma
Belirli bir dönemdeki kamu harcamaları ile o dönemdeki üretim arasında ilişki kuran
kamu harcaması sınıflandırmasıdır.
Kamu harcamalarının ekonomik sınırlandırmasını ilk defa Pigou ve Dalton yapmıştır.
Ekonomik sınıflandırma ile devletin milli gelire olan katkısını ve bu katkısının azalıp
çoğaldığı konusunda gerekli olan bilgileri sağlayabiliriz.
Devlet kesimine yaratılan sermaye birikiminin, ulusal sermaye birikimi içindeki
oransal payı da sınıflandırma ile belirlenir.
Ekonomik sınıflandırma ile belirli dönemler arasında karşılaştırma yapılarak devlet
talep artırıcı faaliyetleri sonucu enflasyonist etkiler yarattığı gösterilebilir.
Kamu harcamalarının ekonomik yönden sınıflandırılmasının yararlı bir biçimde
kullanımı, bütçenin ekonomi üzerindeki etkisinin bilinmesine ve bu etkinin bütçe politikasının
belirlenmesinde gerekli etmenlerden birisi olduğunun kabul edilmesine bağlıdır.
Reel harcama, transfer harcaması ayrımını ilk defa Pigou ve Due yapmıştır.
1. Reel ( Gerçek ) Harcamalar
Devletin mal ve hizmet alımına yönelik tüketim harcamalarıdır. Devletin doğrudan ya
da dolaylı olarak üretim faktörlerinin mülkiyetine ya da kullanım hakkına sahip olmak için
yaptığı harcamalardır. En önemli özelliği milli gelirin artmasına doğrudan etki etmesidir.
Reel harcamaların yapıldığı anda ekonomide mallara, hizmetlere veya üretim
faktörlerine doğrudan talep artar. Reel harcamalar cari dönem talep düzeyini, gelir düzeyini,
üretim düzeyini ve fiyat düzeyini arttıran harcamalardır.
Cari dönem üretimi ya da fiyat düzeyini etkileyen, esas olarak cari üretimden devletin
bir pay alabilmek için ödediği fiyat niteliğini taşıyan harcamalardır.
Reel harcamaların ekonomideki genişletici, çoğaltan etkisi cari dönemde ortaya çıkar.
Reel harcamalar cari dönemde ekonomide yeni gelir akımları meydana getirir.
Reel harcamalar, devletin ve diğer kamu kuruluşlarının kamu hizmetlerini görmek,
üretim faktörlerini ya da mal ve hizmetleri satın almak için yaptığı harcamalardır.
KİT’lerin yaptığı harcamalar da devletin bu girişler aracılığıyla piyasada ek talep
yaratması halinde kamu harcamasına benzer.
Kısa dönemde toplam talebi artırabilirler ve bu yönleri ile enflasyonist etki
yaratabilmeleri söz konusudur. Gelir düzeyinde değişiklik yapması ile bölgeler arası gelir
dağılımını da etkilerler.
a. Cari Harcamalar
Devletin tüketim mallarına yönelik olan her yıl tekrar eden ve faydası kullanıldıkları
yıl tükenen harcamalardır. Faydası kısa süreli veya bir yıl ile sınırlı olan harcamalardır.
Niteliği itibariyle sık ve her yıl tekrarlanır. Tüketime ve tüketim mallarının alımına
yönelik harcamalardır.
Hizmet alımları için beşeri sermaye alımına yönelik yapılan harcamalardır. Mevcut
üretim kapasitesini kullanmak veya çalıştırmak üzere yapılan harcamalardır.
Cari harcamaların faydası da birden fazla yıla yayılabilir. Ayrıca cari harcamalar
yapılmadığı takdirde yatırım harcamaları da yapılamaz.
Devletin varlığını devam ettirebilmesi için rutin olarak tüketilmeleri gerekir; bu
durumda faydaları tükenmektedir. Faydadan yararlanabilmek adına tekrar edilmektedir. Kısa
dönemde doğrudan üretimi artıcı etkisi söz konusu olmayabilir.
Isınma ve aydınlatma giderleri, kırtasiye alımları, malzeme alımı, personel gideri,
yolluklar, küçük demirbaş alımı, küçük onarım ve bakım işleri örnek olarak gösterilebilir.
36
b. Yatırım Harcamaları
Devletin sermaye oluşumu için ya da mal stoklarını arttırmak için yapılan ve faydası
birden fazla yıla yayılan harcamalardır.
Faydası gelecek yıllara yayılan veya faydası bir yıldan uzun süreli olan harcamalardır.
Niteliği itibariyle her yıl tekrarlanmaz. Üretime ve üretim mallarının alımına yönelen
harcamalardır.
Maddi sermaye alımına yönelik yapılan harcamalardır.
Üretimi artıran, üretkenliği pozitif yönde etkileyen, kaynakların etkin kullanılmasını
sağlayan, üretim faktörlerinin verimliliğini artıran, genellikle dayanıklı nitelikte ve faydası
birden fazla yıla yayılan malların alımına yönelik harcamalardır.
Yeni bina inşa etmek ya da yeni bina satın almak, etüt-proje giderleri, taşıt alımı, yol,
köprü, baraj yapım giderleri, makine teçhizat alımları, büyük onarım işleri, yapı ve tesis
giderleri örnek olarak gösterilebilir.
c. Kalkınma Carisi
Genel olarak cari harcamalar içerisinde yer almakla beraber maddi sermaye malı
üretimine yönelik olmamalarına rağmen eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik harcamalarına
yöneliktir.
Etkisi ve faydası bir bütçe dönemini aşan beşeri sermaye stokuna yapılan ilaveler
olarak da ifade edilir. Genellikle beşeri sermayeye dönük olarak gerçekleştirirler.
İnsanların becerilerini, bilgilerini ve üretkenliklerini arttırmaları, faydalarının aynı
dönemde yok olmaması, gelecek dönemlere de sarkması nedeniyle kalkınma carileri de
denilmektedir.
2. Transfer Harcamaları
Transfer harcamaları, kamu kesiminden özel kesime gelir, kaynak ve ödeme gücü
transferine yol açan harcamalardır. Negatif gelir verisine benzer, gelir dağılımını doğrudan
etkiler.
Mal ve hizmet alımına yönelmeyen harcamalardır. Karşılıksızdır. Üretim faktörü
alımına yönelmeyen harcamalardır. Sadece vergi olarak topladığı kaynakları belli kişilere,
gruplara dağıtır. Böylece fonksiyonel gelir dağılımına müdahale ederek ekonomide geliri
yeniden dağıtır. Milli gelirde bir değişiklik yaratmazlar.
Cari dönem üretim ve fiyat düzeyini dolaylı etkileyen harcamalardır. Cari dönem
üretimine karşı devlet tarafından doğrundan bir talep yaratmayan, bazı kaynakların kişiler ve
kurumlar arasında karşılıksız el değiştirmesi niteliği taşıyan harcamalardır.
a . Ekonomik Transferler
Devletin iktisadi amaçla yaptığı transfer harcamalarıdır. İktisadi transferlerin amacı
ayni ve nakdi sübvansiyonlarla üretimi ve üreticiyi desteklemek, teşvik etmektir. Üreticiyi
desteklemek amacıyla uygulana taban fiyat politikası ekonomik bir transferdir.
Devletin KİT’ler ve özel işletmelere yaptığı sübvansiyonlar, uyguladığı destekleme
alımları iktisadi transferdir.
Spesifik sübvansiyon üretilen mal birimi başına verilen, advalorem sübvansiyon ise
üretilen malın maliyeti ya da satış fiyatı üzerinden verilen sübvansiyondur.
Tüketim ve Üretim Sübvansiyonları; Devlet, kişilere belli miktarlarda parayı herhangi bir
şarta bağlamadan vermek yerine bu transferi belli malların üretim ya da satışına bağlı olarak
vermeyi tercih etmektedir. Ayni transferlere benzemektedir. Fakat kişilerin durumlarını
dikkate almaması dolayısıyla ayni transferden farklıdır.
37
İthal ve İhraç Sübvansiyonları: İthal edilen bir mala sübvansiyon verilmesi, genellikle o
malın yurt içi fiyatını düşük tutarak tüketicileri korumak amacıyla başvurulan bir yoldur.
İhraç sübvansiyonları ise bir ülkenin ihraç ettiği bir mal dünya ihracatında çok ufak bir yer
tutuyorsa bu malın fiyatı, o ülke açısından veri kabul edilir.
Tarım Sübvansiyonları: Tarım kesiminde üretimin geniş ölçüde iklim koşullarına bağlı
olması üreticiyi hasat zamanında karşılaşacağı piyasa koşulları konusunda büyük bir
bilinmezlik içerisinde bırakmaktadır. Bu bilinmezliği ortadan kaldırmak ve çiftçileri aşırı fiyat
dalgalanmalarından koruyabilmek için birçok ülke tarım kesimine yönelik destekleme
politikasına başvurmaktadır.
b. Sosyal Transferler
Sosyal güvenlik kurumlarına yapılan yaşlılık, emeklilik, çocuklu ailelere verilen
yardımlar, işsizlik ödemeleri örnek gösterilebilir. Gelir dağılımında eşitsizliği azaltıcı etki
yapar. Ayni veya nakdi olabilir.
Fakir ailelerin çocuklarına süt dağıtılması, fakirlere belli sağlık hizmetlerinin parasız
sunulması gibi ayni transferlerde sosyal transferler içinde yer alır.
Kamuda çalışanların maaşları cari harcama iken emekli maaşları transfer harcamasıdır.
Devlet istihdam ettiği memurlara piyasada verilebilecek olan üretin üzerinde bir maaş
ödemesi yaptığında da piyasa ücretini aşan kısım transfer, piyasa ücretine kadarlık kısım ise
cari harcamadır.
Tüketicileri desteklemek amacıyla devletin uyguladığı tavan fiyat politikası bir
tüketim sübvansiyonudur ve sosyal transferdir.
c. Mali Transferler
Kamu kurum ve kuruluşlarının açıklarını kapatmak üzere verilen hazine yardımları
gibi harcamalardır. SGK’ya yapılan transfer de mali transferdir. Devlet borçlarının faiz
ödemeleri de mali transferler içine girer.
NOT: Türkiye’de devlet borçlarının anapara ödemeleri hazine hesaplarından, faiz ödemeleri
ise bütçeden yapılır.
d. Sermaye Teşkili İçin Transfer Harcaması
Beşeri Sermaye Teşkili Transferler: Yurt dışında eğitim amaçlı gönderilen öğrencilere
verilen hizmet karşılığı burslar, yurt dışında hizmet veya eğitim amaçlı gönderilen kamu
personeline yapılan ödemeler bu kapsamda yer alır. Bu tür harcamaların belli bir hizmet
karşılığı vardır.
Gayrimenkul Sermaye Teşkili Transferler: Özel kesime ait bina, arsa ve arazi alımı için
yapılan kamulaştırma giderleri, özel kesime ait üretim faktörleri alımı için yapılan
devletleştirme giderleri bu kapsamda yer alır. Bu tür harcamaların gayrimenkul karşılığı
vardır.
Menkul Sermaye Teşkili Transferler: Özel kesime ait bono, tahvil veya hisse senedi gibi
menkul varlık alımı için yapılan giderler, özel kesime borç verme veya kredi verme şekline
yapılan giderler bu kapsamda yer alır. Bu tür harcamaların menkul karşılığı vardır.
NOT: Devlet 2015 yılında iken yapımı 2014 yılında bitmiş binayı satın alırsa bu sermaye
teşkilidir. Ancak devlet 2015 yılında biten binayı 2015 yılında satın alırsa bu yatırım
harcamasıdır.
38
e. Brochier ve Tabatoni’nin Transfer Harcamaları Sınıflandırması
Brochier ve Tabatoni transfer harcamalarını milli gelirde bir değişikliğe neden
olmaksızın devletin satın alma gücünü bir kesimden diğer kesimlere aktarması şeklinde
tanımlamışlardır. Onlara göre transfer harcamaları üçe ayrılır.
Dolaylı – Dolaysız Transferler
Bazı bireylerin ya da grupların satın alma gücünü dolaylı yönden arttıranlar dolaylı
transfer, doğrudan arttıranlar dolaysız transferdir.
Üreticinin maliyetlerini azaltmak için yapılan vergi iadeleri, sübvansiyonlar ve ayni
yardımlar dolaylı, öğrenci bursları ve emekli aylıkları ise dolaysız transferlere örnek olarak
gösterilebilir.
Gelir – Sermaye Transferleri
Gerçek kişilere yapılan harcamalar gelir, kurumlara, şirketlere, devletlere yapılan
harcamalar ise sermaye transferi olarak kabul edilir. Gelir transferine örnek olarak emekli
maaşlarını verebiliriz. Sermaye transferine ise savaş tazminatları örnek olarak gösterilebilir.
Verimli – Verimsiz Transferler
İktisadi amaçlı transfer harcamaları verimli, sosyal amaçlı transfer harcamaları ise
verimsiz transferlere örnek olarak gösterilebilir. Yani milli gelirde artış yaratan transferler
verimli, milli gelirde artışa neden olmayan transferler ise verimsiz transferdir.
D. Harcamaların Sağladıkları Faydalar Açısından Sınıflandırılması
Cahn ve Plehn tarafından yapılan sınıflandırmaya göre kamu harcamaları sağladıkları
faydaya göre dörde ayrılmaktadır;
Toplumun tümüne fayda sağlayan harcamalar ( diploması, savunma, eğitim )
Belirli bir kesime fayda sağlamakla birlikte topluma faydalı olan harcamalar ( fakir ve
sakat kişilere yapılan harcamalar )
Toplumun bütününe faydalı olmaya uygun olduğu halde pratikte sadece belirli
kimselere daha fazla fayda sağlayan harcamalar ( adalet, trafik hizmetleri, belediye
hizmetleri )
Kişilere özel fayda sağlayan harcamalar ( KİT’lerin harcamaları )
E. Yerel – Genel Kamu Harcamalarının Sınıflandırılması
Merkezi idarenin merkezi yönetim bütçesi kapsamında yaptığı harcamalar genel kamu
harcamasıdır. Mahalli idarelerin yaptığı harcamalar yerel kamu harcamasıdır.
Yerel yönetim birimlerinin mahalli alana yönelik olarak yapmış oldukları harcamalar
halka yönelik olarak fayda sağlayacağından bu tür harcamalar yerel harcamalardır. Ancak,
devlet tüzel kişiliğinin bütün vatandaşların ortak kullanımına sunmuş olduğu mal ve
hizmetlere yönelik olarak yapılan kamu harcamasına genel harcamalar denmektedir.
Merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasında görev ve gelir kaynaklarının
paylaştırılmasına mali tevzin – alçal denkleştirme – mali uyuşma adı verilmektedir.
F. Olağan ( Adi ) – Olağanüstü Kamu Harcamaları
Her yıl tekrarlanan nitelikte olan, sık sık ortaya çıkan harcamalar olağan, bir yıldan
uzun sürede ortaya çıkan harcamalara ise olağanüstü harcamalar denir.
Önceden görülüp tahmin edilebilen olağan, diğerleri ise olağanüstü harcamalardır.
Fayda bir dönemde alınıyorsa olağan, bir yıldan fazla süreye yayılıyorsa olağanüstü
harcamalardır.
39
G. Zorunlu – İsteğe Bağlı ( İhtiyari ) Harcamalar
İlgili harcama kuruluşu harcamayı yapma konusunda serbest ise isteğe bağlı, yapması
lazım ise zorunlu harcamadır.
Harcama ertelenebiliyorsa isteğe bağlı, ertelenemiyorsa zorunludur.
Kanuni yorumlara ve sözleşmelere dayanıyorsa zorunlu, dayanmıyorsa ihtiyari yani
isteğe bağlıdır.
H. Verimli – Verimsiz Kamu Harcamaları
Özel sektörün üretim kapasitesini artıranlar verimli, diğerleri verimsiz harcamalardır.
Milli gelirde bir artış yaratan harcamalar verimli, aksi takdirde verimsiz harcama
olarak kabul edilir.
Ekonominin üretim kapasitesini arttıran veya kamu gelirlerinde artış sağlayan
harcamalar verimli, diğerleri ise verimsiz harcama olarak kabul edilmektedir.
III. KAMU HARCAMALARININ ETKİLERİ
1. Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkileri
Çoğaltan Etkisi: Kahn tarafından ortaya atılan ve Keynes tarafından geliştirilen çoğaltan
mekanizması, Keynesyen analizin, makroekoonmiye yaptığı en önemli katkılardan biridir. Bu
etki, otonom harcama kalemlerinde meydana gelen değişikliğin denge milli gelir düzeyinde
meydana getirdiği değişikliği ifade etmektedir. Değeri 1 den büyüktür.
Genel olarak reel harcamaların çarpan etkisi transfer harcamalarının çarpan etkisinden
büyüktür. Ancak marjinal tüketim eğilimi 1 e eşit olduğunda reel harcamalarla transfer
harcamalarının çarpanı birbirine eşit olur.
Hızlandıran Etkisi: Toplam talepte meydana gelen değişim, bir yandan gelir ve harcama
kanalıyla milli geliri etkilerken, diğer tarafından bu gelir ve harcamalara bağlı olarak yeni
yatırımları da arttırmaktadır. Bir başka ifadeyle, tüketim malları yatırımlarınki artışın,
sermaye malları yatırımlarında artışa neden olmasına denir.
Dışlama Etkisi: Yapılan kamu harcamalarının faizleri artırarak özel kesim yatırımlarının
azalması şeklinde ifade edilen etkidir.
2. Ekonomik İstikrar Üzerindeki Etkileri
Ekonomik istikrar hem fiyat istikrarını hem de tam istihdamı içermektedir. Bu
anlamda, kamu harcamaları hem fiyat istikrarı hem de istihdam düzeyi üzerinde etkilidir.
Devlet ekonomideki konjonktür evrelerine bağlı olarak, kamu harcamaları ile
ekonomideki istikrarsızlıklarla mücadele edebileceği gibi, mevcut istikrarsızlıkları daha da
derinleştirebilmektedir.
Aynı şekilde ekonominin eksik istihdam dengesinde, kamu harcamalarında artış
mevcut işsizlik düzeyinin düşmesine etkili olabilmekte ya da ekonominin tam istihdam
dengesinde kamu harcamalarında artış ekonomide enflasyonist süreçleri de beraberinde
getirmektedir.
3. Ekonomik Müşevvikler Üzerindeki Etkileri
Devlet gelişmesini istediği alanlarda ulaştırma, haberleşme, enerji gibi alt yapı
harcamalarını destekleyerek bu alanlarda iş yapmak isteyenlerin kararlarını olumlu yönde
etkiler. Aynı durumda gelişmesini istemediği alanlarda vergi gibi birtakım yükler getirerek
engel teşkil eder.
40
4. Gelir Dağılımı Üzerindeki Etkileri
Birincil gelir dağılımı, milli gelirin üretim faktörleri arasındaki dağılımını ifade eder.
Fakat devletin vergi ve sübvansiyonlarla gelir dağılımına müdahale eder ve bu müdahale
sonucu ortaya çıkan gelir dağılımına ikincil gelir dağılımı denir.
Bir ülkedeki milli gelirin toplumun değişik katmanları tarafından elde edilen paylarını
birikimli olarak göstermede Lorenz Eğrisinden yararlanılmaktadır. Bu eğri temel alınarak
rakamsal olarak hesaplanan eşitsizlik ölçüsü Gini Katsayısı olarak adlandırılır. Teorik olarak
mutlak eşitlik durumunda Gini Katsayısı 0, mutlak eşitsizlik durumunda ise 1 değerini
alacaktır.
Daha çok düşük gelirlilerin yararlandığı reel harcamalar gelir dağılımındaki
dengesizlikleri azaltıcı etki yaparken, yüksek gelirlilerin yararlandığı reel harcamalar gelir
dağılımındaki dengesizliği artırıcı etki yapar.
Düşük gelirlilere yapılan transfer harcamaları gelir dağılımındaki eşitsizliğin
giderilmesi bakımından önem taşır. Ancak borç faiz ödemeleri şeklindeki transfer harcamaları
gelir dağılımındaki eşitsizliği artırır.
5. Ekonomik Kalkınma Üzerindeki Etkileri
Gelişmekte olan ülkelerin genel özelliklerine baktığımızda, düşük tasarruf düzeyi,
yetersiz sermaye birikimi, nitelikli emek kısıtı, gelişmemiş finans piyasaları, olumsuz coğrafi
koşulları ve yetersiz doğal kaynakları görmek mümkündür. Bu nedenle özellikle gelişmekte
olan ülkelerde kalkınma süreçlerinin harekete geçirilmesinde kamu kesiminin aktif rol
oynadığını görmek mümkündür. Özellikle alt yapı yatırımları ve özel sektör için temel girdi
niteliğindeki ara mallarının kamu kesimince üretildiği görülmektedir.
IV. KAMU HARCAMALARI ARTIŞ NEDENLERİ
Topluma sunulan mal ve hizmetin miktarında ve kalitesinde bir artış meydana
gelmemesine karşın, kamu harcamalarında meydana gelen artışa ‘ görüşte artış ‘ veya nominal
artış denir. Topluma sunulan mal ve hizmet kalitesinde veya miktarındaki artışın yanında
kamu harcamaları da parasal olarak artıyorsa ‘ gerçek artış ‘ veya reel artış denir.
Kamu harcamaları artış nedenlerinden olan nüfus kamu harcamalarını hem görünüşte
hem de gerçekte artırabilir.
Görünüşte Artış Nedenleri Gerçekte Artış Nedenleri
- Para ekonomisinin yaygınlaşması
( Ayni ekonomiden nakdiye geçilmesi )
- Paranın değerinin düşmesi ( enflasyon )
- Bütçe usullerinin değiştirilmesi
( safiden gayri safiye geçiş )
- Ülke sınırlarının ve nüfusun artması
- Kamulaştırma, Devletleştirme
- Askeri ( savaş, savunma )
- Teknolojik ( hızlı tren )
- Siyasi ( liberal veya sosyalist bir
iktidarın gelmesi )
- Ekonomik ( krizler )
- Sosyal ( kimsesizlere yardım )
Kamu Harcamalarının Mutlak Artışı: Bir önceki döneme göre ortaya çıkan parasal artıştır.
Örneğin 2011 yılında 300 milyar TL kamu harcaması varken 2012 yılında 330 milyar TL
olması durumunda 30 milyar TL’ lik mutlak artış vardır.
Kamu Harcamalarının Nispi Artışı: Bir önceki döneme göre ortaya çıkan oransal artıştır.
Örneğin, 300 milyar TL’den 330 milyar TL’ye çıkması durumunda nispi artış %10’dur.
Kamu Harcamalarının Göreli Artışı: Belli bir dönemde kamu harcamalarının milli gelir,
nüfus gibi diğer değişkenlere göre artışıdır.
41
NOT: Geçmişte para karşılığı sunulan hizmetlerin ayni olarak sunulması, gayrisafi bütçeden
safi bütçe sistemine geçilmesi, ulusal paranın değerinin yükselmesi, revalüasyon yapılması,
ulusal paradan sıfır atılması gibi durumlarda kamu harcamaları görünüşte azalış gösterecektir.
V. KAMU HARCAMALARINDA ARTIŞI AÇIKLAYAN YAKLAŞIMLAR
1. Wagner Kanunu ( Sürekli Artış Hipotezi )
1883 yılında kamu harcamalarında sürekli artış olduğunu belirtmiş ve kamu
harcamaları artış kanunu olarak nitelendirdiği bilimsel sonuca varmıştır.
Wagner’e göre devletin ekonomik ve sosyal yapı içindeki rolünün artışıyla birlikte
devlet faaliyetleri de artar. Wagner’e göre kamu malına olan talebin gelir esnekliği 1’den
büyüktür. Kişi başına düşen gelirdeki1 birimlik artış, bireylerin kamu malına olan taleplerini 1
birimden daha fazla artışına neden olur.
Wagner’e göre kamu harcamaları artış hızı, milli gelir artış hızından daha yüksektir.
#G/G > #Y/Y (#G/G ) / ( #Y/Y ) > 1
İktisadi gelişmeyle beraber kamunun ekonomik faaliyetlerine ve dolayısıyla da kamu
harcamalarında bir artışa neden olacağını savunmuştur.
Wagner’e göre sanayileşme süreci içindeki ülkelerde kişi başına isabet eden gelir ve
üretim artar. Bu ülkelerde kamu harcamalarındaki artış ekonomideki gelişmeden daha hızlıdır.
Bu yaklaşım aynı zamanda gelişmiş ülkelerdeki artan devlet harcamalarının ikinci
nedeni olan transfer harcamalarındaki artışa da bir açıklama getirebilmektedir.
Eğitim, sağlık gibi bazı harcamaların artışı gelir artışından fazladır. Kalkınmada
devletin uygun bir ortam yaratması için iç ve dış güvenlik, adalet ve genel idare harcamalarını
artırması gerekir.
Büyüme ve kalkınma ile birlikte, ulaştırma, posta, bankacılık, altyapı hizmetleri gibi
büyük ölçekli ve tekel niteliğindeki hizmetlere ihtiyaç artar.
Kamulaştırma giderlerinin artması ve teknolojik gelişmede kamu harcamalarını artıran
diğer nedenlerdir.
Kamu Harcamalarının Genişliğine Artışı: Devletin daha önce sunmadığı hizmetleri
sunmasından, yani yeni hizmetler sunmasından kaynaklanan artışlardır.
Kamu Harcamalarının Yoğunluğuna Artışı: Devletin eskiden sunduğu hizmetleri daha
kaliteli, daha nitelikli sunmasından kaynaklanan artışlardır.
2. H.Carter Adams
Birçok ülkede kamu harcamalarının sürekli arttığını kabul ederek Wagner’in kanun
fikrini destekler ancak tüm kamu hizmetlerinde aynı oranda bir artış görülmediğini söyler,
hatta ABD’de emniyet harcamaları nispi olarak azalmaktadır. Kamu harcamaları artış
nedenleri ekonomik, sosyal ve askeri faktörlerin farklılığı nedeniyle ülkeden ülkeye
değişmektedir.
3. Francesco Nitti
Kamu harcamalarının artışı savaş ve savunma harcamalarından kaynaklanmaktadır.
Savaş ve savunma ile ilgili harcamalar çıkarıldığında Wagner’in kanunu geçersizdir, yani
kamu harcamaları hiç artmaz.
42
4. Musgrave Yaklaşımı
Musgrave’e göre kamu harcamaları sürekli artmaz. Belli aralıklarla meydana gelen
yükselişlerin ise savaş ve savaşla ilgili nedenlerden kaynaklandığını söylemiştir. Musgrave’e
göre savaş ve savaşla ilgili harcamalar hariç bırakıldığında kamu harcamaları gerçek anlamda
artış göstermez. Yani savaş harcamaları hariç tutulursa milli gelir ve kamu harcamaları
istikrarlı bir seyir izler.
Bir ülke ekonomisinin gelişim sürecini tamamlamasına bağlı olarak, kamu
harcamalarının bileşimi de değişmekte ve bu değişim eğitim ve sağlık harcamaları ile diğer
sosyal harcamalar lehine olmaktadır.
5. Solomon Fabricant
Kamu harcamalarında bir artış olduğunu kabul eder ancak bu artışın sosyal bir kanun
olarak nitelendirilmesini zamansız ve yersiz bulmuştur.
6. Pyle
Kamu harcamaları artış hızının her zaman değil, dönem dönem milli gelir artış
hızından daha yüksek olduğunu iddia etmiştir.
7. Poole
Kamu harcamalarının özel harcamalardan daha fazla oranda arttığı ispat edilmedikçe
sosyal bir artış kanunundan söz edilemez.
8. Peacock – Wiseman ( Sıçrama Tezi )
Olağanüstü dönemlerde vergi mükelleflerinin vergi yükü hakkındaki düşünceleri
değişir ve daha yüksek vergi oranları kabul edilebilir. Hükümetlerde bu dönemlerde kamu
harcamalarını artırır. Olağanüstü dönem bittikten sonra harcama ve vergi oranlarındaki
yüksek seviye devam eder.
Aynı zamanda bu yaklaşıma göre, toplumlar geliştikçe, kamu harcamalarının içinde
merkezi yönetim harcamalarının payı artış göstermektedir. Bu duruma merkezileşme hipotezi
adı verilir.
9. Maksimizasyon Yaklaşımı ( Downs, Buchanan, Tullock )
Hükümetler kendi oylarını, seçmenler ise kendi gelirlerini maksimize etmeye
çalışırlar. Bu düşünce etrafında seçmenleri memnun ederek hükümette kalmak isteyen
yöneticiler harcamaları artırır. Yani siyasal sürecin kendisi kamu harcamalarını artırır.
Oy ticaretinin de kamu harcamalarını artıracağını savunurlar. Oy ticareti kavramını ilk
defa Tullock ifade etmiştir.
10. Sosyal Refahın Artırılması Yaklaşımı ( Pigou ve Dalton )
Pigou ve Dalton’a göre sosyal refah arttığı sürece harcama yapılmaya devam
edilmelidir. Vergilemeden sağlanan marjinal liranın harcanmasının yaratacağı sosyal fayda ile
mükellefe olan maliyetinin eşitlenmesi suretiyle sosyal refahın kamu harcamaları yoluyla
maksimize edilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir. ( MSM = MSF )
11 Marksist Yaklaşım ( J.O’Connor )
Sermaye birikimini hızlandırmak için devlet önceden küçük tutulmuş, ancak daha
sonra sermaye sahiplerine karşı kamu siparişlerinin artması ve biriktirilmiş özel servetlerin
korunması amacıyla kamu harcamalarını artırmıştır. Küreselleşme devletin kaynaklarını
daraltırken harcamalarını artırmıştır.
43
12. Boumol Yaklaşımı ( Dengesiz Verimlilik Yaklaşımı – Nispi Fiyat Etkisi )
Kamunun ağırlıklı olarak daha verimsiz olan hizmetler sektöründe üretim yaptığını, bu
nedenle artan hizmet talebini daha fazla harcama yaparak karşıladığını, bu durum kamunun
özel sektöre göre daha hızlı ve dengesiz büyüdüğünü ifade etmiştir.
Kamu sektörü büyük ölçüde emek yoğun üretim yapması emeğin veriminin sanayide
olduğu kadar hızlı artmaması ve kamu hizmetlerinin birim maliyetinin yükselmesine neden
olduğundan kamu harcamaları reel olarak artmaktadır.
13. Niskanen ( Bürokrasi )
Bürokratların, kamu işletmesini özel bir işletme gibi gördüğünü ve işletme karını
maksimize çabası kamu bütçesini maksimize şeklinde uyguladığından harcamaların arttığını
ifade etmektedir.
Bürokratik üretim modelinde kamu harcamalarının artma sebebini bürokrasinin
sergilediği tavırla açıklar. İngilizce literatürde bu tespit 4P tezi ile anılır.
14. Colin Clark
Kamu harcamalarının seviyesinin milli gelirin %25’ine kadar olması gerektiğini
savunmuştur. Aşması durumunda aşan kısım vergilerle finanse edilince işçilerin ikame
etkisinden dolayı milli geliri düşürmektedir.
15. Odle ( Politik Aşamalar Hipotezi )
Bu yaklaşım devletin değişen rolünün kamu harcamalarının gelişimini belirleyen en
önemli etken olduğunu savunur. Odle’ye göre kamu harcamalarının artmasında üç büyük
dönem söz konusudur. Bunlar;
- Geleneksel dönem
- Geçiş dönemi
- Sömürgecilik sonrası dönem
16. Simon Kuznets
Özellikle sanayileşmiş batı ülkelerinde kamu tüketim harcamalarının milli gelirdeki
payı sürekli artmaktadır. Bu artışı toplumsal refah ve savunma harcamalarına bağlamaktadır.
17. Rostow Yaklaşımı
Rostow’a göre kalkınma süreci ile kamu harcamaları arasında ilişki vardır. Rostow’a
göre kalkınmanın beş aşaması;
- Geleneksel toplum
- Geçiş aşaması
- Kalkış aşaması ( en fazla artış bu dönemde olur )
- Olgunluk aşaması
- Yoğun kitlesel tüketim aşaması
Rostow’a göre kalkınmanın bütün aşamalarında kamu harcamaları artmaktadır. Ancak
kalkınmanın ilk aşamalarında altyapıya dönük kamu yatırım harcamaları önem taşırken
sonraki aşamalarda sosyal refah harcamaları önem taşımaktadır. Devlet ekonomik gelişmeyi
temin için yapması gereken altyapı yatırımlarını gerçekleştirmek için yapacağı kamu
harcamaları nedeniyle kamu harcamalarında bir artışın meydana geleceğini vurgulamaktadır.
Mali Sürüklenme: Ekonominin, tam istihdam dengesine yaklaştıkça esnek vergi sistemi
nedeniyle artan vergi gelirlerinin ekonomiyi aşırı istikrara sürükleyen tam istihdam dengesine
ulaşmasını engellemesine denir.
44
VI. KAMU HARCAMALARI HAKKINDAKİ GÖRÜŞLER
Klasik Yaklaşıma Göre Kamu
Harcamaları
Modern Yaklaşıma Göre Kamu
Harcamaları
-Mümkün olduğunca az harcama
yapılmalıdır.
-Devletin cimriliği klasik maliyenin
temelidir.
-Harcamalar ile vergilerin tarafsız yani
bireylerin tüketin, tasarruf ve yatırım
kararlarında sapmalara neden olmaması
gerekmektedir.
-Devleti toplum için bir zaruri görmüşler
fakat ekonomik düzen açısından fena olarak
nitelemişlerdir.
-Devletin gelirlerini, zorunlu giderlere göre
ayarlamalıdır ve kamu harcamalarını
arttırmaktan şiddetle kaçınmalıdır.
-Kamu harcamalarını sadece toplumsal
ihtiyaçları karşılamak için değil, devletin
sosyal ve ekonomik hayata müdahale
amacıyla yaptığı harcamalar olarak tanımlar.
-Kamu harcamaları ile vergiler toplam talebi
belirledikleri için ekonomik istikrarsızlığı
önlemede faydalı araçlardır.
-KİT gibi özel mal üreten kamu
kuruluşlarının harcamalarını da kamu
harcaması sayarlar.
-Tamamen idari nitelikteki harcamalar,
verimsiz transfer harcamaları ve kamu
sektörünce üstlenilmiş verimsiz faaliyetlerle
ilgili harcamalara sınır getirilmesini
savunurlar.
VII. KAMU HARCAMALARININ MALİYETİ ve FİYATLAMASI
1. Kamu Hizmetlerinin Maliyetini Belirleyen Unsurlar
Kamu harcamaları artış eğilimindedir. Bu eğilim maliyet ile yakından ilgilidir. Kamu
hizmetlerinin maliyeti artarsa kamu harcamaları da artar. Kamu hizmetinin maliyetini
belirleyen unsurlar şunlardır;
- Girdi fiyatlarının artması maliyetleri artırır.
- Üretimde kullanılan teknoloji geliştikçe maliyetler azalır.
- Hizmetten yararlananların sayısı ve miktarı ( Tam kamusal mallarda kişi sayısı
maliyeti etkilemez fakat yarı kamusal mallarda kişi sayısının artması maliyeti artırır. )
- Hizmet sunulan alanın genişliği
- Sunulan hizmetin kalitesi
Kamu hizmetlerinin artan maliyet koşullarında üretilmesi halinde artan nüfuslar
beraber kamu harcamalarının miktarı da artar.
Azalan maliyet koşullarının olduğu bir durumda nüfus artışı ile beraber kişi başı
harcama azalır.
Sabit maliyet koşulları altında nüfus artışı ile beraber kamu harcamalarının miktarı
değişmez.
2. Kamu Sektöründe Fiyatlama Çeşitleri
Politik fiyat, kamu hizmetlerinin finansmanı için vergilerin kullanılmasını ifade
etmektedir. Yarı politik fiyat ise, harç uygulamasında söz konusu olmaktadır ve devlet hizmet
maliyetinin altında bir bedeli harç tutarı olarak tespit edebilmektedir. Piyasa fiyatı ise,
devletin üretmiş olduğu ve piyasa konusu olan mal ve hizmetlerin fiyatlamasında
kullanılmaktadır.
Marjinal maliyet fiyatlaması, marjinal maliyetin marjinal hasılata eşit olduğu noktada
fiyatın tespit edilmesidir. Bu yöntem birinci en iyi fiyatlama yöntemi olarak kabul
edilmektedir.
Ortalama maliyet fiyatlaması ise, ortalama maliyetin ortalama hasılata eşit olduğu
noktada fiyatın tespit edilmesidir. Bu yöntem ikinci en iyi fiyatlama yöntemi olarak kabul
edilmektedir
45
KAMU GELİRLERİ I. KAMU GELİRLERİ
A. Kamu Gelirlerinin Tanımı
Devletin kamusal ihtiyaçları karşılamak amacıyla yapmış olduğu kamu harcamalarını
finanse etmek ya da yüklenmiş olduğu mali olmayan işlevleri yerine getirebilmek amacıyla
zorunlu ya da zorunlu olmayan biçimde tahsil edilen gelirlere kamu geliri denir.
Geniş anlamda kamu gelirleri sadece merkezi yönetimin değil, merkezi yönetimle
beraber diğer kamu kuruluşlarının ( mahalli idarelerin, parafiskal kuruluşların, sosyal
güvenlik kuruluşlarının, kamu iktisadi teşebbüslerinin ) kamu ihtiyacından doğan
harcamalarını karşılamak için çeşitli kaynaklardan elde ettikleri gelirlerdir. Cebir unsuruna
dayanan veya dayanmayan tüm gelirleri kapsar.
Dar anlamda kamu gelirleri ise sadece devlete ait olan ve zora dayanarak elde edilen
kamu gelirleridir. Devlet kavramından merkezi idarenin anlaşılması gerekir. Vergi, resim,
harç, şerefiyeler, katılma payları, zorunlu borçlanma, fonlar, para ve vergi cezaları dar
anlamda kamu gelirlerine örnektir.
Dar anlamda vergi geliri denildiğinde aklımıza karşılıksız ve zora dayalı vergiler
gelmelidir, gelir vergisi, kurumlar vergisi ve katma değer vergisi gibi. Geniş anlamda vergi
denildiği zaman aklımıza karşılığı olan ve zora dayalı olan gelirler gelmelidir. Harçlar, resim,
parafiskal gelir, şerefiye, çevre temizlik vergisi örnek olarak gösterilebilir.
B. Kamu Gelirlerinin Çeşitleri
1. Vergi
Devletin kamu harcamalarını finanse etmek, ekonomik ve sosyal hayata müdahale
etmek amacıyla mükelleflerden topladığı karşılıksız, kanuni, cebri, nihai, kesin ve nakdi
yükümlülüklerdir.
Vergi karşılıksızdır. Devlet vergi aldığı hiçbir mükellefe karşı özel olarak herhangi bir
hizmet taahhüdüne girmez. Vergi cebridir yani zorunludur.
Vergi kanunidir yani kanunla koyulur, değiştirilir ve kaldırılır. Ancak muafiyet,
istisna, indirim ve oranlarda Bakanlar Kurulu değişiklik yapabilir.
Vergi parasal bir yükümlülüktür ve bütçenin B cetvelinde gözükür.
Tarafsız vergi piyasanın işleyişini bozmayan vergidir. Etkin vergi ise mükellefin
kararlarını değiştirmeyen vergidir.
2. Harçlar
Harç, kişilerin yararlandıkları kamu hizmetleri karşılığında devlete ödedikleri bedeldir.
Kişinin yararlandıkları kamu hizmetinin maliyetine katılma payıdır. Devletin sunduğu belli
bir hizmet karşılığı, yalnızca o hizmetten yararlanan kişilerden almış olduğu parasal
yükümlülüklerdir.
Harçlar devlet veya yetkilerini devrettiği kuruluşlar tarafından alınır. Harçlar, kişi ve
kuruma özel sunulan kamu hizmetinin karşılığında alınır. Gerçek veya tüzel kişilerden alınır.
Harçlar kanunidir, karşılıklıdır, cebridir, nihaidir ve nakdidir. Merkezi yönetim
bütçesinde B cetvelinde gözükür.
Devlet harç miktarını belirlerken ekonomik, sosyal ve siyasal bütün faktörleri dikkate
alarak sosyal faydayı esas alır, sunulan hizmetin maliyetini ve kişinin elde ettiği özel faydayı
dikkate almaz. Harç miktarı kişinin yararlandığı hizmetten elde ettiği özel faydadan yüksekse,
özel faydayı aşan kısım bir nevi vergi sayılır. Kamu kurumu fiyatlarında ise tıpkı özel
fiyatlarda olduğu gibi sunulan hizmetin maliyeti esastır.
Harcı vergiden ayıran en temel özellik karşılığının olmasıdır. Vergi genel iken harç
hizmetten yararlanandan alınır.
Pul ve bandrol yapıştırma usulü ile de tahsil edilebilir.
46
3. Resimler
Kamu kuruluşlarının belirli bir iş ya da faaliyetin yapılmasına izin ve yetki verilmesi
karşılığında aldıkları parasal değerlere denir.
Resimler, karşılıklı, kanuni, cebri, nihai ve nakdidir. Merkezi yönetim bütçesinde B
cetvelinde gözükür. Genellikle yerel yönetimler tarafından alınır.
Resmi vergiden ayıran en temel özellik karşılığının olmasıdır. Diğer bütün özellikleri
vergiyle aynıdır. Resim koyma, kaldırma, değiştirme yetkisi TBMM’dedir.
4. Şerefiyeler
Devletin yaptığı bayındırlık, imar işleri dolayısıyla değeri artan gayrimenkul
sahiplerinden değer artışı gereği, zora dayanarak alınan paralara denir. Karşılığının olması
nedeniyle harç ve resim gibidir.
5. Harcamalara Katılma Payı
Belediyelerin yaptığı yok, kanalizasyon, su tesisleri gibi harcamaların finanse edilmesi
için kamunun belirlediği esaslar çerçevesinde bu hizmetten yararlananlardan alınan paraya
denir. Şerefiyeden farkı harcamaları finanse etmek için alınıyor olmasıdır.
6. Parafiskal Gelirler ( Vergi Benzeri Gelirler )
Parafiskal kuruluşlardan elde edilen gelirlerdir. Parafiskal kuruluşlar ise, devletin
anayasal bir zorunluluk olarak sunmak zorunda olduğu bazı hakların finansmanının merkezi
yönetim bütçesinden karşılanmasının ortaya çıkaracağı sorunlar nedeniyle kendi üyelerinden
aidat toplamak suretiyle ya da sunduğu hizmetler karşılığı aldığı değerlerle kendini finanse
eden ve kendi muhasebe sistemine sahip kuruluşlardır.
Vergi gibi cebri nitelik taşırken, karşılığı bulunduğu için vergiden ayrılır. Parafiskal
gelirler vergi benzeri gelirler olarak da adlandırılmaktadır. Bu gelirler merkezi yönetim
bütçesi içinde yer almamaktadır.
Mesleki Parafiskal Gelir: Özel kanunlarla kurulmuş ticaret odaları ve sanayi odaları, deniz
ticaret odaları gibi mesleki kuruluşların üyelerinin ödedikleri kayıt ücretlerini ve aidatlardan
ve diğer ödemelerden oluşmaktadır.
Sosyal Parafiskal Gelir: Sosyal güvenlik kurumunun üyelerinden yapmış olduğu sosyal
güvenlik prim tahsilatları bu kapsamda değerlendirilmektedir.
Ekonomik Parafiskal Gelir: Piyasayı özendirmek ve istikrara kavuşturma için kurulan
fonları finanse etmek amacıyla tahsil olunan paralar ekonomik parafiskal gelirler olarak
adlandırılır. Türkiye’de yürürlükte bir ekonomik parafiskal gelir bulunmamaktadır.
7. Mali Tekeller
Devlet ikame olanağı düşük olan malların hem üretimi hem tüketimini düzenlemek,
hem de maliyetin üzerinde gelir elde etmek amacıyla mali tekeller kurabilmektedir. Başka bir
anlatımla devlet, bazı malların üretimini tekeline alır ve bunların fiyatlarını yüksek tutarak
vergi gelirini sağlar. Devlet tarafından elde edilen bu tip gelirlere mali tekel gelirleri adı
verilmektedir.
47
8. Para ve Vergi Cezaları
Bu cezalar kural olarak gelir sağlama amacı taşımazlar. Amaç kişilerin kanuna uygun
davranmasını sağlamaktır. Vergi kanunlarına aykırı davrananlara kesilen parasal cezalar vergi
cezaları olarak bunun dışındaki parasal cezalar ise para cezaları olarak adlandırılır.
9. Mülk ve Teşebbüs Gelirleri ( Mamelek – Patrimuan Gelirleri )
Devletin arazi, bina, orman, maden gibi gayrimenkul ile ticari, sınai ve mali girişimleri
ve işletmeleri bulunmaktadır. İşte bu kaynaklardan elde edilen gelirler mülk ve teşebbüs
gelirlerini oluşturur. Bu gelirlerde herhangi bir cebrilik unsuru söz konusu değildir.
Devletin bazı taşınmazları satması, kiraya vermesi, üzerine ayni hak kurması sonucu
elde ettiği gelirler mülk gelirlerine, bankalar, madenler ve bizzat iktisadi işletme işletmesi
sonucu elde ettiği gelirler ise teşebbüs geliridir.
10. Borçlanma
Borçlanmaya olağanüstü giderleri karşılanması için gidilir. Ama bu günümüzde olağan
gözükmektedir. Asıl olan devletin borçlanmaya giderken kişilerin rızasına uymasıdır. Bir nevi
vergi ertelemesidir. Geçici bir gelir kaynağıdır. Devlet parayı nereye kullanacağını belirtir.
Borç zorunlu veya rızaya dayansın vade sonunda anapara ve faiz geri ödenecek yani
gerçek olmayan bir kamu geliridir ve karşılık söz konusudur.
11. Fonlar
Bir kanunla ya da kanunla verilmiş yetkiye dayanarak kurulmuş, belirli bir amacın
gerçekleştirilmesi için ayrılan ve gerektiğinde kullanılmak üzere hesaplar da hazır
bulundurulan parasal kaynaklardır.
Fonlar bütçe birliğine ters düşer, israfa neden olur ve denetimi ortadan kaldırır.
Tasarruf mevduatı sigorta fonu, özelleştirme fonu, tanıtma fonu örnek olarak gösterilebilir.
12. Para Basmaktan Doğan Gelirler ( Senyoraj Geliri )
Para basma yoluyla elde edilen gelirler, elde edilmesi pratik ve kolay olan ancak
ekonomik dengesizlik gibi problemlere yol açmasından dolayı sık sık başvurulmaması
gerektiği düşünülen kamu geliridir. Devlet, Merkez Bankasından kısa vadeli avans alarak
veya iç borçlanma senetlerini yine bu bankaya satarak emisyon hacminin artmasına neden
olmaktadır. Bu şekilde elde edilen gelire Senyoraj geliri denilmektedir.
Senyoraj geliri aslında tasarruf sahiplerinin ödediği enflasyon vergisidir. Bir ülkenin
parası dünyada ne kadar çok rezerv para olarak tutulursa, o ülkenin senyoraj geliri o kadar
artar.
Devletin egemenlik gücüne dayanarak, ülkede tedavül aracı olan madeni ve kağıt
parayı basması ve ihraç etmesine emisyon, sağlanan gelire senyoraj geliri adı verilmektedir.
Para arzı artarsa senyoraj geliri önce artar daha sonra azalmaya başlar.
13. Devalüasyon Gelirleri
Milli paranın değerinin yabancı paralar karşısında değerinin düşürülerek elde edilen
geliri ifade eder. Ancak özellikle döviz cinsinden borçlanan devletlerin bu yönteme
başvurmaları halinde, borç yüklerinin de artacağını unutmamak gerek.
14. Diğer Gelirler
Diğer kamu gelirleri arasında özelleştirme gelirleri, bağış ve yardımlar, savaş ve zarar
ödemeleri, ganimetler, devlete intikal eden mallar sayılabilir.
48
C. Kamu Gelirlerinin Sınıflandırılması
Cebrilik
Açısından
-Vergiler, resimler, harçlar, cezalar, şerefiyeler, katılma payları,
tazminatlar, parafiskal gelirler ve mali tekeller cebri gelirlerdir.
-Mülk ve teşebbüs gelirleri, bağış ve yardımlar, zora dayanmadan alınan
borçlar, özelleştirme gelirleri ise cebri olmayan gelirlerdir.
-Bu sınıflandırma Jeze-Pelin tarafından yapılmıştır.
Sağladıkları
Kaynağın
Niteliği
Açısından
-Devletin özel kişiler gibi piyasa kurallarına uyarak elde ettiği gelirlere
özel ekonomi gelirleri denir. Mülk ve teşebbüs gelirleri örnek olarak
gösterilebilir.
-Devletin kamu hukuku tüzel kişisi olarak ve egemenlik gücüne dayanarak
elde ettiği gelirler ise kamu ekonomisi gelirleri olarak adlandırılır.
Vergiler, harçlar, para ve vergi cezaları örnek olarak gösterilebilir.
Gelirin
Sürekliliği
Açısından
-Devletin sistematik olarak sürekli veya normal zamanlarda normal gelir
kaynaklarından elde ettiği gelirlere olağan gelirler denir. Vergi, resim,
harç, şerefiye, mülk ve teşebbüs gelirleri olağan gelirlere örnektir.
-Devletin sistematik olarak elde etmediği, ekonomik kriz, doğal afet ve
savaş gibi nedenlerden dolayı ortaya çıkan gelirlere olağanüstü gelirler
denir. Borçlanma, tazminatlar, bağış ve yardımlar, devalüasyon, senyoraj
gelirleri ve özelleştirme gelirleri örnek olarak gösterilebilir.
II. VERGİ TEORİSİ ve VERGİLEME TEKNİĞİ
A. Verginin Amaçları
Verginin asıl amacı mali ( fiskal ) amacıdır. Mali amaç, devletin sürekli bir artış
gösteren kamu giderlerini karşılaması, finanse etmesidir. Bu verginin en eski ve geleneksel
amacıdır. Klasik maliyecilere göre verginin sadece fiskal amacı vardır.
Vergilerde müdahaleci yaklaşım kapsamlı bir şekilde 1929 yılından sonra ortaya
çıkarmaya başlamıştır. Böylece vergiler mali amaçlarının yanında ekonomik ve sosyal
amaçlar için de kullanılmaya başlanmıştır.
Modern maliyecilere göre verginin hem fiskal hem de ekstra fiskal amaçları vardır.
Tam istihdamı sağlamak, fiyat istikrarını sağlamak, dış ekonomik dengeyi sağlamak,
ekonomik büyüme ve kalkınmayı sağlamak ekonomik amaçları iken, gelir dağılımında adalet
sağlamak, çevre sorunları ve nüfus politikası yürütmek ise sosyal amaçlarındandır.
B. Verginin Tanımı ve Nitelikleri
Vergi, devletin ve devletçe yetki verilmiş diğer kamu tüzel kişilerinin kamu hizmeti ve
faaliyetlerini yerine getirmek için yapacağı harcamaları karşılamak üzere egemenlik gücüne
dayanarak kişilerden cebren ve karşılıksız aldığı paralardır.
- Karşılıksızdır.
- Parasal değerlerdir.
- Devletin egemenlik gücüne dayanılarak alınır.
- Kamu hizmetlerinin finansmanı için toplanır.
- Cebren toplanır.
- Ödeme gücüne göre alınır.
- Gerçek veya tüzel kişilerden alınır.
- Servet, gelir veya harcama üzerinden alınır.
- Temel hususlar kanunla belirlenir.
- Mali, sosyal ve ekonomik amaçlarla alınır.
- Özel kesimden kamuya parasal aktarmalardır.
49
1215 Magna Carta tarihte ilk kez kralın vergileme yetkisini sınırlandırmıştır. Öşür,
Müslümanlardan alınan toprak ürünü vergisidir. Haraç, Müslüman olmayanlardan alınan
toprak vergisidir. Cizye ise Müslüman olmayanlardan askere gitmemeleri karşılığında alınan
vergidir.
C. Vergiyi Açıklayan Teoriler
Faydalanma Teorisi Otorite ( Egemenlik ) Teorisi
Değişim Teorisi: Vergi, devletin ürettiği mal
ve hizmetlin bedeli veya fiyatıdır.
Montesquieu, Locke, Hobbes gibi yazarlar
tarafından savunulur.
Sigorta Primi Teorisi: Devlet bireylerin can
ve mal güvenliğini koruduğu için vergi
bireylerin devlete ödediği sigorta primi gibi
görülmektedir. Montesquieu öncüsüdür.
Sosyal Üretim Giderlerine Katılma Payı
Teorisi: Devlet tarafından yapılan
hizmetlerin sosyal üretime katılması karşılığı
olarak alınan pay olarak kabul edilir.
İktidar Teorisi: Vergi, kamu hizmetlerini
yapmakla yükümlü devletin egemenlik
gücüne dayanılarak alınmaktadır. Alınan
vergi karşılığında vergiyi ödeyen
mükelleflere herhangi bir karşılık
verilmemektedir.
A.Smith, Mill, Dalton, Pigou bu teorinin
öncüleridir.
Günümüzde hakim olan görüş otorite
teorisidir.
Emile Sax’a göre, vergi ödemekle kişilerin katlandıkları fedakarlıkların toplamı ile
politik karar alma sonucu toplumun sağladığı toplam fayda birbirine eşit olmak zorundadır.
III. VERGİ SİSTEMİ
Bir ülkede, belli bir dönemde uygulanan vergilerin bütününe vergi sistemi denir. Vergi
yapıları, tarihsel kurum olarak ülkenin sosyal, politik ve ekonomik koşullarına bağlı olarak
oluşur ve toplumun mali fonksiyonunu yansıtırlar.
Vergi Sisteminin Temel Görevleri;
Kamu hizmetlerinin gerçekleştirilmesi için gerekli finansmanı sağlamak
Ekonomik büyümenin teşviki
Tasarrufların ve sermaye birikiminin artırılması
Gelir dağılımının düzeltilmesi gibi ekonomik ve sosyal amaçlar da vergi sisteminin
görevleri arasına girmiştir.
İyi Bir Vergi Sisteminin Özellikleri;
- Vergi yükü bireyler arasında adil dağıtılmalı, vergi ödeme gücü olanlardan alınmalıdır.
- Vergi etkin ve adil olmalıdır. Vergi mevzuatları mükelleflerin anlayabileceği şekilde
hazırlanmalıdır.
- Vergileme en az maliyetle yapılmalıdır.
- Vergi konuları ve oranları konjonktüre ayak uydurabilecek şekilde düzenlenmelidir.
- Vergi nötr olmalıdır.
50
IV. VERGİLEME İLKELERİ
A. Adam Smith’in Vergileme İlkeleri
Adalet İlkesi: Herkesin kendi gelirine orantılı olacak şekilde kamu harcamalarına katılmasını,
bireylerin ödeme güçleriyle orantılı olarak vergi ödemeleri gerektiğini belirten ilkedir.
Kesinlik ( Belirlilik ) İlkesi: Bireyler ödeyecekleri verginin ödeme zamanını, ödeme biçimini
ve miktarını açık ve kesin olarak önceden bilmelidir.
Uygunluk İlkesi: Vergi, mükellefe en az rahatsızlık verecek şekilde olmalı, her vergi
mükellef için en uygun zamanda ve biçimde tahsil edilmelidir.
İktisadilik ( Tasarruf ) İlkesi: Verginin tarh ve tahsil giderleri düşük olmalı yani mükellefin
cebinden çıkan parayla hazineye giren para arasındaki fark minimum olmalıdır.
B. Modern Vergileme İlkeleri
1. Genellik İlkesi
Herkes kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle
yükümlüdür. Bu ilke ile herkesin kamu giderlerinin finansmanına katılması gerektiği ifade
edilirken, herkesten kasıt, ödeme gücü olanlardır.
2. Adalet İlkesi
Vergilemede adalet ilkesi, herkesten ödeme gücüne göre vergi alınmasını ifade eder.
Vergilemede tarafsızlığı ve adil düzenlemeyi kapsar.
Gelirin en az geçimlik düzeninin vergilendirilmemesi, artan oranlılık, ayırma prensibi,
bölge usulü, çifte vergilemenin önlenmesi, vergi kaçakçılığının önlenmesi gibi teknikler
vergilemede adalet için başvurulacak düzenlemelerdir
Adam Smith ‘’ bir devletin tebaasının her biri, hükümetin devamı için ödeme gücü
oranında yani devletin himayesi altında elde ettiği gelirle orantılı olarak iştirak etmelidir. ‘’
demiştir.
3. Eşitlik İlkesi
Vergilemede eşitlik ilkesi vergi yükünün mükelleflerin kişisel durumuna göre eşit bir
şekilde dağıtılmasını öngörür. Vergilemede eşitlik, vergilemede adaletin gerçekleşmesi için
ön koşuldur.
Farklı gelir gruplarının farklı vergilendirilmesine dikey eşitlik, aynı gelir gruplarının
aynı vergiye tabi tutulması ise yatay eşitliktir.
Vergi yükümlülerinin vergilendirilmesinde ödeme güçlerine ilaveten kişisel ve ailevi
durumlarına bakılarak vergi alınmasını ifade eder.
Eşit Fedakarlık Görüşü: Ödenmesi söz konusu vergi dolayısıyla mükelleflerin sahip
oldukları toplam faydadaki azalışın aynı düzeyde olması, bu yolla katlanılan fedakarlığın eşit
kılınmasını öngörmektedir. Bu durumda matrahın büyüklüğüne bakılmaksızın, farklı gelir
veya varlığa sahip olan kişisel, aynı miktarda vergi ödeyebilecektir.
Eşit Oranlı Fedakarlık Görüşü: Mükelleflerden varlıkları veya gelirleri yüksek olanların az
olanlara kıyasla daha fazla fayda sağladıkları için bu gruba giren mükelleflerin diğerlerine
kıyasla daha fazla vergilendirilmesi gerektiği düşüncesine dayanmaktadır. Her mükellef
açısından ödenen verginin gelire oranı eşit olmalıdır. Sabit oranlı vergi uygulanır.
51
En Az ( Minimum ) Toplam Fedakarlık Görüşü: Bu görüşe göre, toplumu oluşturan kişiler
vergilendirilirken, bir bütün olarak toplumun katlandığı toplam fedakarlık mümkün olan en
düşük düzeyde olmalıdır. Bu yaklaşımda mükellefler arasında vergi dolayısıyla bir eşitlik söz
konusu olmamakta, verginin toplum açısından bir bütün olarak uygunluğu göz önüne
alınmaktadır.
Eşit Marjinal Fedakarlık Görüşü: Gelir arttıkça fazla vergi alınarak fayda kaybının
eşitlenmesi gerektiği ifade eden yaklaşımdır. Burada güdülen amaç, mali gücü yüksek olan
bireylerden daha fazla vergi alınması gerektiğidir. Artan oranlı vergi uygulanır.
4. Belirlilik ( Muayyenlik ) İlkesi
Her vatandaşın ödeyeceği verginin belirli, muayyen olmasını, keyfi olmamasını,
mükellefin verginin ödenme zamanını, ödenme şeklini, nispetini önceden bilmesi gerektiğini
ifade eder. Vergi ile ilgili kurum ve işlemlerin vergi toplanmadan önce belli olmasını ve
herkes tarafından anlaşılabilecek şekilde ortaya konulmuş bulunmasını gerektirir.
5. Uyguluk İlkesi
Verginin tahsiliyle ilgili bir ilke olup, verginin yükümlü için en uygun şekilde ve en az
rahatsızlık verecek biçimde en uygun zamanda tahsil edilmesi gerektiğini ifade eder.
6. Tasarruf ( İktisadilik ) İlkesi
Vergi uygulaması nedeniyle devlet tarafından katlanılan maliyetlerin olabildiğince
düşük tutulması, minimum vergi maliyeti ile maksimum vergi hasılatının toplanmasını,
verginin iktisadi faaliyetlere minimum zarar vermesini ifade eder.
Verginin Açık Maliyeti: Vergi idaresinin vergi toplamak için katlandığı personel, araç,
gereç, bina ve genel giderler gibi maliyetlerdir.
Verginin Örtük Maliyeti: Vergi nedeniyle mükellefin katlandığı zaman maliyeti,
muhasebeci, defter tutma gibi maliyetlerdir.
7. Açıklık İlkesi
Vergi yasalarının açık ve herkes tarafından anlaşılabilir bir şekilde düzenlenmiş
olmasını ifade eder.
8. Kesinlik İlkesi
Mükelleflerin ödeyecekleri verginin ödeme zamanını ödeme biçimini ve miktarını açık
ve kesin olarak bilmelerini ifade eder.
9. Randıman İlkesi
Verginin devlete mümkün olduğu kadar çok gelir getirmesini ifade eder.
10. Verimlilik İlkesi
Vergilerin devlete yetecek hasılatı temin etmede verimli olmasını, verginin tahsil
edilebilmesi için devlet tarafından yapılaması gereken masrafların en alt seviyede oluşmasının
sağlanması gerektiğini ifade eder.
Verginin mutedil olması, vergilendirilen vergi konusu ile vergi arasında aşırı bir
oransızlığın olmamasını, vergi oranlarının çok düşük ve çok yüksek tutulmasını ifade eder.
52
11. Esneklik İlkesi
Vergilerin gelirdeki ve talepteki değişmelere duyarlı olmasını ifade eder. Gelir
vergisinin gelir esnekliği yüksek iken dolaylı vergilerin esneklikleri düşüktür.
12. İstikrar İlkesi
Vergilendirme konusunda yapılan düzenlemelerin sık sık değiştirilmemesini ifade
etmektedir. Devletin vergi gelirlerinin istikrarlı bir seyir izlemesini bazı dönemlerde bütçe
açığı ve bazı dönemlerde de bütçe fazlasının oluşmamasının amaçlandığı bir ilkedir.
13. Basitlik İlkesi
Vergi mevzuatlarının ve vergiyle ilgili düzenlemelerin mükelleflerin gönüllü uyumunu
sağlayacak şekilde basit, sadece, anlaşılır olmasını ifade eder.
14. Kanunilik İlkesi
Vergilerin kanunlarla konulup kaldırılmasını, kanunlara aykırı olamayacağını ifade
eder. Kanunları çıkarma yetkisi yasama organına ait olduğunu göz önünde bulundurursak
günümüzde vergileme yetkisi TBMM’ne aittir.
NOT: Verginin ödeme gücüne göre alınmasını ilk kez A.Smith savunmuştur.
Kişilerin gelirlerinden ve servetlerinden zorunlu ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra arta
kalan kısma vergi ödeme gücü denir. Gelir, servet, harcama, lüks tüketim ve üretim
potansiyeli ödeme gücünün göstergeleridir.
V. VERGİLEMEDE ÖDEME GÜCÜNE ULAŞILMASI
A. En az Geçim İndirimi ( Asgari Geçim İndirimi )
Kişilerin geçinmesi için belirli bir tutara kadar olan gelirin vergi dışı bırakılmasına
asgari geçim indirimi veya en az geçim indirimi denir. Daha çok gelir üzerinden alınan
vergilerde uygulanır.
Fizyolojik asgari, kişinin fiziki varlığını sürdürebilmesi, temel insani ihtiyaçlarını
giderebilmesi için gerekli olan asgari miktardır.
Kültürel asgari, kişinin içinde bulunduğu toplumsal ve kültürel konumunu koruması
ve devam ettirebilmesi için gerekli olan asgari miktardır.
Medeni asgari, kişinin yaşadığı toplumda ulaşılan toplumsal uygarlık düzenin
gereklerine ve imkanlarına göre konumunu devam ettirebilmesi için gerekli miktardır.
En Az Geçim İndirimi Uygulama Şekilleri
Matrahtan İndirim Sistemi
Mükellefin vergiye tabi gelirlerinden an az geçim indirim tutarı düşülür ve geriye
kalan kısım vergilendirilir.
Vergiden İndirim Sistemi ( Dekot Sistemi )
Mükellefin öncelikle elde ettiği gelir üzerinden herhangi bir ayrıma gidilmeksizin
vergi hesaplanır. Daha sonra en az geçim indirimi üzerinden ayrıca vergi hesaplanır. Sonra
olarak da en az geçim indirimi üzerinden hesaplanan vergi, tüm gelir üzerinden hesaplanan
vergiden düşülür. Ülkemizde bu sistem uygulanır.
Bölme Sistemi
Ailenin toplam geliri aile bireylerinin sayısına bölündükten sonra her bir birey bu tutar
üzerinden ayrı ayrı vergilendirilir. Splitting sisteminde toplam gelir sadece ikiye bölünürken,
katsayı sisteminde toplam aile ferdine bölünür.
53
B. Ayırma İlkesi
Bu ilkeye göre emek gelirleri ile sermaye gelirleri arasında nitelik yönünden bir ayrım
yapılmakta, farklı ödeme gücünün temsil ettikleri düşüncesiyle sermaye gelirlerinin emek
gelirlerine göre daha yüksek oran ve miktarlarla vergilendirilmesi gerektiğini ileri
sürmektedir. Bu ilke;
- Emek gelirinin sermaye gelirine göre korunmasına ihtiyaç duyduğu
- Sermaye gelirlerinin emek gelirlerine göre daha yüksek gelir getirme imkanına sahip
olduğu ve sermaye gelirlerinin sürekli, sağlam ve istikrarlı olduğu
- Emek gelirlerinin kural olarak kaynaktan kesildiği için vergi kaçırmasının zor olduğu,
sermaye gelirlerinde ise vergi kaçakçılığının daha fazla olduğu varsayımına dayanır.
- Bu ilkenin tersine ‘ Dual Vergileme ‘ denir.
C. Artan Oranlılık
Artan oranlılık, vergi matrahının artmasına paralel olarak matrahın artan dilimlerine
uygulanan vergi oranlarının da artması demektir. Daha basit ifadeyle gelir arttıkça vergi
oranlarının da artmasıdır. Ülkemizde gelir vergisi ile veraset ve intikal vergisi artan oranlı
olarak vergilendirilmektedir.
NOT: Artan oranlı vergilerin gelir ve servet dağılımındaki adaletsizlikleri düzeltecek şekilde
devlet tarafından kullanılmasını bilimsel olarak savunan ilk iktisatçı A.Wagner’dir.
NOT: E.R.A Selligman ise artan oranlı vergilerin uygulanmasının bazı adaletsizlikler
yaratacağını, Wagner’in önerilerinin toplumu sosyalizm gibi liberal sistemler dışındaki
sistemlere götüreceğini iddia etmektedir. Sosyal sınıflar arasında kendiliğinden var olan gelir
ve servet dağılımındaki farklılıkları düzeltmek devletin görevi değildir. Ancak devlet farklı
davranışlarıyla farklılığa da neden olmamalıdır.
D. Muafiyet ve İstisnalardan Yararlanılması
Vergi İstisnası
Bir mal veya hizmet ya da işlem gibi verginin konusuna giren vergilendirilmesi
gereken bir unsurun vergi dışı bırakılması ‘ vergi istisnası ‘ adı alır. İstisnalar verginin
mükellefini değil verginin konusunu vergi dışı bırakır. Bu anlamda objektif vergi
yükümlülüğünü kaldıran bir uygulamadır.
Vergi Muafiyeti
Vergi mükellefi olan gerçek veya tüzel kişilerin vergi dışı bırakılmasına ‘ vergi
muafiyeti ‘ denir. Muafiyet konuyu değil mükellefiyeti sınırlar. Bu yönüyle sübjektif vergi
yükümlülüğünü kaldıran bir uygulamadır.
VI. VERGİ MATRAHI
Verginin üzerinden hesaplanacağı değer ya da miktar olarak tanılanabilir. Vergi
matrahının değer olarak ifade edilmesi halinde advalorem vergiler, matrahın fiziksel ölçütler
olarak ifade edilmesi halinde spesifik vergiler söz konusu olmaktadır.
Matrah Belirleme Usulleri
a. Beyan Usulü
Beyan usulü matrah belirleme yönteminin mantığı, vergilendirilecek unsurun en iyi
mükellefin kendisi tarafından bilinebileceği gerçeğine dayanmaktadır. Vergi mükellefi ya da
vergi sorumlusu tarafından vergi matrahının, kanunda belirtilen esaslara göre saptanarak vergi
idaresine bildirilmesidir. Ancak bu sistemin etkin bir vergi denetimi ile desteklenmesi gerekir.
54
b. Karineler ( Dış Göstergeler ) Usulü
Mükellefin gelir ya da servetinin ölçüsü olduğu kabul edilen kapı, pencere, kira, oda
sayısı gibi çeşitli göstergelerde yararlanarak matrah belirlenmektedir.
Karineler Usulünün Avantajları;
- Matrah kolay belirlenir.
- Vergi kaydı daha az olur.
- Vergi konusu kolay kavranır.
- Vergisel sırların korunmasına daha çok katkı sağlar.
Karineler Usulünün Dezavantajları;
- Vergi ödeme gücünü göstermekten uzaktır.
- Herkese uygulanabilir genel bir karine göstergesi tespit etmenin çok zor olması
- Verimlilik ilkesine uygun olmaması
- Vergi adaletine uygun olmaması
c. Götürü Usul
Verginin aynı veya benzer durumdaki tüm konu ve mükelleflere aynı miktarda
uygulanacak şekilde genel olarak belirlenmesidir. Yani mükellefler tek tek değil gruplara
ayrılarak matrahlar belirlenir.
Götürü Usulün Avantajları;
- Mükellef ve devlet açısından uygulanması kolay bir yöntemdir.
- Mükellefler arasında mali ve psikolojik baskısı düşüktür.
- Düşük gelir gruplarının sosyal açıdan korunmalarını sağlar.
Götürü Usulün Dezavantajları;
- Her ne kadar benzer durumda olsalar da bazıları yüksek gelire bazıları düşük gelire
sahip olabilir. Hatta bunlardan bir kısmı zarara uğramış da olabilir. Yani vergi
adaletini bozar.
- Mükelleflerin genelde belge düzenine uymaları zorunlu olmadığından ya da belge
düzenine ilişkin ödevleri az olduğundan belge düzenini yerleşmesi ve vergi
denetiminin etkinliği engellenir.
d. İdarece Takdir Usulü
Vergi dairesi tarafından matrahın her mükellef için ayrı ayrı belirlenmesidir. Tespite
yönelik güçlükler olması durumunda idarenin takdir yetkisini kullanmasıdır. Takdir yetkisi
birtakım kural ve kanıtlara göre kullanılır.
Bazı mükelleflerin kollanması, keyfi olabilmesi, kişinin ödeme gücünü yansıtmayan
veya gerçek matrahıyla bağdaşmayan takdirlerin yapılabilmesi gibi olumsuz sonuçlara da yol
açabilir.
VII. VERGİ MÜKELLEFİ - SORUMLUSU
Vergi mükellefi, VUK’a göre üzerine vergi borcu düşen gerçek ya da tüzel kişidir. Bu
kapsamda vergi mükellefi, kanuni mükellef ve aracı mükellef olmak üzere ikiyi ayrılır.
Kanuni mükellef, vergi kanunlarınca mükellef olarak tanımlanan gerçek veya tüzel
kişidir. Vergi mükellefi daha sonra bu ödediği vergiyi piyasa aracılığıyla başkasına
yansıtıyorsa aracı mükellef halini almaktadır. Nihai olarak verginin üzerinde kaldığı gerçek ya
da tüzel kişi ise vergi yüklenicisi ya da vergi taşıyıcısı olarak karşımıza çıkmaktadır.
55
Vergi sorumlusu, kendisi gerçek vergi mükellefi olmamakla birlikte gerçek mükellefle
ilişkisi dolayısıyla, vergi kanunlarının gösterdiği durumlarda, verginin hesaplanarak
kesilmesi, ilgili vergi idaresine yatırılması, defter tutulması, beyanname verilmesi gibi
zorunluluğu bulunan işleri gerçekleştire üçüncü kişilerdir. VUK’a göre vergi sorumlusu,
verginin ödenmesi bakımından alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişidir.
Verginin ödenmesi sonucunda vergi mükellefinin mal varlığında azalma meydana
gelirken vergi sorumlusunun mal varlığında herhangi bir değişme gerçekleşmemektedir.
VIII. VERGİLEME İLE İLGİLİ KAVRAMLAR
1. Çifte ( Mükerrer ) Vergileme
Aynı vergi konusu üzerinden birden fazla vergi alınmasına çifte vergi denir. Çifte
vergi, vergi adaletine ters bir kavramdır. Öte yandan kişilerin ekonomik kararlarının
değişmesine yol açabilir.
İki farklı ülkede vatandaşlığı bulunan bir kişinin gelirinin iki ülke tarafından da
vergilendirilmesi yatay çifte vergilendirmeye örnektir. Federal devletlerde kişinin gelirinin
federal ve federe devlet tarafından vergilendirilmesi ise dikey çifte vergilendirmeye örnektir.
Bir kazanç üzerinden önce gelir vergisi sonra kurumlar vergisi alınması iktisadi
anlamda çifte vergi, Ankara BŞB ile Kırıkkale Belediyesinin sınırı üzerinde olan bir arazi
üzerinden her iki belediyenin de emlak vergisi alması hukuki anlamda çifte vergilemedir.
2. Vergi Erozyonu( Matrah Aşınması )
Vergi matrahının, vergi harcamaları, vergiden kaçınma ve vergi kaçakçılığından ötürü
aşınması durumudur.
3. Vergi Harcamaları
Vergi harcaması, muafiyet, istisna ve indirimler gibi vergi ayrıcalıklarının yol açtığı
vergi kaybını ifade eder. Vergi harcamaları ekonomik faaliyetlerin belirli alanlarına avantaj
sağladığından yatay ve dikey eşitliğin bozulmasına neden olabilir.
4. Vergi Kapasitesi
Bir ülkedeki vergilendirilebilir ekonomik potansiyeldir. Kamu harcamalarının
karşılanması bakımından toplumun vergiye olan dayanma gücünün sınırlarını ifade eder.
Siyasi otoritenin vergi kapasitesi üzerinde doğrudan etkisi yoktur.
Vergi Kapasitesinin Belirleyen Unsurlar;
MG düzeyi arttıkça kapasite artar.
Artan oranlı tarifeler kapasiteyi artırır.
Kişi başına düşen gelir
Gelir dağılımı bozuldukça kapasite artar.
Vergi bilinci arttıkça kapasite artar
Sektörel yapı
Ekonominin dışa açıldıkça kapasite artar.
Ülkelerin gelişmişlik düzeyi
Trampa ekonomisinin gücü azaldıkça kapasite artar.
Vergiden kaçınma ve kaçakçılık
Vergi dairesinin işleyişi ve yapısı
56
5. Vergi Gayreti
Bir ülkede bulunduğu tahmin edilen vergi kapasitesi ile fiili vergi hasılatı arasındaki
oransal ilişkiyi ifade eder. Toplam vergi gelirlerinin, toplanabilecek vergi gelirlerine bölümü
ile bulunur.
Vergi gayreti 1’e eşitse vergi kapasitesi tam olarak kullanılmaktadır. Vergi gayreti
1’den küçükse vergi kapasitesi tam olarak kullanılmamakta, eğer 1’den büyükse vergi gayreti
vergi kapasitesinin üstündedir.
6. Vergi Yükü
Belirli bir dönemde ödenen vergiler ile bu ödemeleri yapan mükelleflerin aynı
dönemde elde ettikleri gelirleri ve servetleri arasındaki rakamsal ilişkiye vergi yükü denir.
Vergi yükündeki artış ikame etkisi, gelir etkisi, karar beyan etkisi ve vergiden kaçınma
ve kaçakçılığı gibi olumsuz etkilere yol açabilir;
A. Vergi Yükü Türleri
Objektif Vergi Yükü
Objektif Vergi Yükü = Mükellefin Ödediği Vergiler / Mükellefin Geliri
Sübjektif Vergi Yükü ( Vergi Baskısı, Vergi Tazyiki )
Verginin satın alma gücünü azaltması nedeniyle mükellefin hissettiği psikolojik baskı
veya tazyiktir. Sübjektif vergi yükü rakamsal olarak hesaplanamaz.
Toplam Vergi Yükü
Bir ülkedeki toplam vergi gelirlerinin, toplumun toplam gelirine oranı toplam vergi
yükü olarak adlandırılmaktadır. Bu oran, üretilen gelirin ne kadarlık kısmının vergiye
dönüştüğünü gösterir.
Toplam Vergi Yükü = Ödenen Toplam Vergiler / GSMH
Bireysel Vergi Yükü
Bireylerin vergi yükü nedeniyle hissettiği psikolojik baskı veya takındığı psikolojik
tavır sübjektif vergi yüküdür ve bunun ölçülmesi mümkün değildir.
Objektif bireysel vergi yükü ise bireylerin belirli bir dönemde ödedikleri tüm
vergilerin elde ettikleri gelire oranıdır.
Bireysel Vergi Yükü= Bireyin Ödediği Vergiler / Bireyin Geliri
Net Vergi Yükü
Belirli bir dönemde ödenen toplam vergilerden, o dönemdeki kamu hizmetlerinden
elde edilen faydaların düşülmesi sonucu elde edilen değerin toplam gelire oranıdır.
Net Vergi Yükü= ( Ödenen Toplam Vergiler – Kamu Hiz. Sağ. Fay ) / Gelir
Gerçek Vergi Yükü
Vergi yükü hesaplanırken vergi yükünün yansıtılmasını da dikkate alan vergi yükü
hesaplamasıdır.
Gerçek VY= ( Ödenen + Yansıtılan ) – ( Kamu Hiz. Sağ. Fay + Yansıtılan ) / Gelir
57
Sektörel Vergi Yükü
Ekonomik anlamda faaliyet gösteren çeşitli sektörler açısından, sektörün ödemiş
olduğu vergi ve sektörün geliri arasındaki ilişkiyi ortaya koyan oran, sektörel vergi yükü
kavramını ortaya çıkarır.
Bölgesel Vergi Yükü
Belirlenen bölgenin belli bir dönemde ödemiş olduğu vergi miktarı ile elde ettiği gelir
arasındaki oranlar bulunarak vergi yükü karşılaştırmasının yapılabilmesi ve vergi
dengesizliklerinin ortaya konulabilmesi sağlanmış olur.
Vergi Yükünün Fazla Olması Durumunda;
- Vergi kaçakçılığı ve vergiden kaçınma artar.
- Üretim faaliyetleri azalır.
- Yatırımlar azalır.
- İşsizlik artar.
- Çalışma istek ve arzusu düşer.
- Tasarruflar azalır.
- Ekonomide durgunluk ortaya çıkar.
7. Optimal Vergileme ( Vergi Yükünün Sınırları )
Vergi hasılatını maksimum kılan vergi oranıdır. Ülkedeki mevcut vergi yasalarına
göre vergi oranlarının artırılması usulü ile ulaşılabilecek maksimum vergi miktarıdır. Optimal
vergi oranı aşıldığında vergi oranı artırılırsa vergi hasılatı düşer.
Colin Clark’a göre vergi yükü %25’i aşmamalıdır. Verginin sınırı milli gelire göre
belirlenmelidir ve vergiler milli gelirin %25’ini geçmemelidir.
Pigou ve Dalton
Marjinalist yaklaşımı savunan Pigou ve Dalton mükelleflerin vergileme sonucu
katlandıkları marjinal maliyet ile devletçe yerine getirilen hizmetlerin marjinal faydasını
karşılaştırarak vergileme sınırının tespit edilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Vergilerin
marjinal maliyeti, harcamaların marjinal faydasını aştığı nokta vergilemede üst sınırdır.
Higgins
Higgins’e göre vergisini ödeyen mükelleflerin, ödedikleri vergi karşılığında
yararlandıkları kamu hizmetlerinden sağladıkları fayda ile bu verginin ödenmemiş olması
durumunda kişilerin paralarla piyasadan sağlayacakları faydanın eşitlendiği noktada,
vergileme sınırına ulaşılmış demektir.
Neumark’ın Mali Kanunu
Vergilendirmede sınırın aşıldığını gösteren mali göstergeler de vardır. Gerloff ve
Neumark, bu göstergeleri bir kanun halinde ortaya koymuşlardır. Bu kanuna göre optimal
nokta aşılınca vergi hasılatında artış yavaşlar ve hatta azalır, buna karşılık vergi toplama
masrafları ve tahsil edilmedik vergi bakayaları ve vergi kaçakçılığı artar, mükellefler vergiye
karşı ikame etkisi gösterir.
Arthur Betz Laffer
Laffer vergi oranları ve vergi hasılatı arasında kurduğu ilişkiyi Laffer Eğrisi ile
açıklamıştır. Bu eğriye göre vergilemede optimal nokta aşılınca vergi oranlarının düşürülmesi
gerekir. Fiili vergi oranı ile optimal vergi oranı eşit ise vergi hasılatı maksimumdur.
58
Corlett ve Hague Kuralı
Ekonomide etkinliği sağlamak için iki maldan boş zamanın tamamlayıcısı olan malı,
daha çok vergilendirilmesini esas alır. Örneğin bilgisayar oyunlarına yüksek oranda vergi
uygulanması boş zaman talebini azaltır.
8. Vergi Bilinci
Mükelleflerin vergi ile ilgili ödevlerini yerine getirmedeki arzularının düzeyi vergi
bilinci olarak adlandırılır. Yani verginin kamu harcamalarının finansmanı için toplandığının
farkında olunmasıdır. Toplumun yapısı, eğitim düzeyi, kültürel farklılıklar, gelişmişlik düzeyi
ve kamu harcamalarının etkinliği etkiler.
9. Vergi Ahlakı
Mükelleflerin yükümlülüklerini, kanuna ve gerçeğe uygun bir şekilde yerine getirme
düzeylerine vergi ahlakı denir.
10. Vergiye Uyum
Mükelleflerin vergi bilinci ve vergi ahlakına bağlı olarak vergiyle ilgili ödev ve
yükümlülüklerini yasalara uygun olarak ve gönüllü olarak, hiç aksatmadan yerine getirme
davranışıdır.
11. Verginin Mahsubu
Daha önce ödenmiş verginin daha sonra ödenmesi gereken aynı tür vergiden hesaben
düşülmesidir. Çifte vergilemeyi önleyen işlemdir.
12. Verginin Takası
Aynı nitelikte, karşılıklı ve kesinleşmiş olan iki borcun değiştirilmesine vergi takası
denir. Vergi mahsubu ile takası arasındaki temel farklılık, mahsup tarh aşamasında
gerçekleşirken, takas tahsil aşamasında gerçekleşmektedir.
13. Mali Anestezi ( Vergi Uyuşturması )
Mali yükümlülüklerin, muhatapları tarafından farkına varılmadan yerine getirilmesini
ifade etmektedir. Bu vergilerin başında KDV gelmektedir.
Kaynakta kesinti yoluyla alınan hallerde ve verginin fiyatla kaynaşmış olduğu
özellikle dolaylı vergilerden tüketim üzerinden alınan vergilerde mali anestezi etkisi çok
yüksektir.
14. Vergi Oranı
Vergi miktarının, matrahın bir yüzdesi ya da bindesi olarak ifade edilmesidir. Vergi
ünitesinden alınan miktarın yüzde ya da binde olarak ifade edilmesidir.
15. Vergi Tarifesi
Vergi tutarını hesaplayabilmek için matraha uygulanması gereken ölçülerdir.
16. Vergi Rekabeti
Ülkelerin vergi oranlarını düşürme yarışına girerek uluslararası sermaye ve işletmeleri
kendi ülkelerine çekme için uğraşmasıdır.
17. Vergi Cenneti
Diğer ülkelere nazaran oldukça düşük oranda vergi uygulayan ya da vergi almayan
ülkelere denir.
59
18. Vergi Dampingi
Bir ülkede normal koşullarda uygulanması gereken vergi oranlarının altında, vergi
oranlarına yer verilmesine denir.
19. Vergi Kalkanı
Vergi kalkanı mükelleflerin ödemeleri gerek dolaysız vergilere sınırlama koyan bir
müessesedir. Vergi kalkanı uygulamasıyla, mükelleflerin ödeyecekleri dolaysız vergilerin
tutarı, gelirlerinin belirli bir yüzdesini geçmemektedir.
20. Vergi Tatili
Devletin teşvik amacıyla ülkelerin belli bölgelerinde veya belli sektörlerde
mükelleflerden geçici bir süre veya süresiz olarak vergi almamasıdır.
21. Vergi Fiyatı
Bir kişinin kamu mal ve hizmetlerinden tüketeceği her ilave birim için yapması
gereken ilave ödeme vergi fiyatı olarak adlandırılır.
22. Asgari Vergi
Mükelleflerden ödemeleri gereken verginin belirli bir tutarın altına düşmesini
engelleyecek şekilde vergi alınmasını asgari vergi uygulaması denir.
23. Vergi Uyumlaştırılması
Uluslararası veya bölgesel entegrasyonlarla birlik veya gümrük birliği içinde
bütünleşme yolundaki ulusların vergi konusundaki işbirliğini ifade etmektedir. Vergi
uyumlaştırılması vergi oranlarının aynı seviyeye çekilmesi değildir.
24. Enflasyon Vergisi
Devletin para basması sonucu tedavüldeki para hacminin genişleyerek enflasyona
neden olması, bu durumun ise halkın satın alma gücünü azaltarak devlete dolaylı bir gelir
transferine yol açmasına denir.
25. Pigou Tipi Vergiler
Dışsallıkların denetimi amacıyla sosyal maliyetlerle özel maliyetler ve sosyal fayda ile
özel fayda arasında ortaya çıkan farkın giderilmesi için konulan vergilere denir. Bu vergiler
MÖM = MSM ve MÖF = MSF olması için konulur.
26. Tobin Vergisi
J.Tobin tarafından geliştirilmiştir. Tobin, uluslararası sermaye hareketleri üzerine
değer esasına dayanan düşük ve tek oranlı, bütün ülkeler için geçerli olacak bir döviz işlem
vergisi konulmasını öngörmektedir. Bu vergiyle birlikte ülkeler arası kısa vadeli spekülatif
döviz ve sermaye akımları engellenecek, böylece ekonomik yapıda ortaya çıkabilecek
dalgalanmaların önünün alınmasına olanak sağlayacaktır.
27. Olivera – Tanzi Etkisi
Enflasyon dönemlerinde vergi hasılatının gecikmesi ile uğranılan reel satın alma
gücündeki kayıptır. Bu kaybın nedeni verginin tarhı ile tahsili arasında geçen sürenin
uzamasıdır. Bu etkinin azaltılması için yeniden değerleme oranının uygulanması, geçici vergi
uygulaması ve verginin kaynakta kesinti yöntemiyle alınması yöntemlerine başvurulur.
60
28. Ters Tanzi Etkisi
Enflasyonla reel kamu harcamaları arasındaki ters ilişkidir. Enflasyonist ortamlarda
harcama gecikmesinin uzun olması kamu harcamalarının reel değerini azaltan bir etkiyi
beraberinde getirecektir. Böylece artan enflasyon mal ve hizmetler için yapılan ödemelerin
reel değerinin mal ve hizmetlerin reel değerinden daha düşük kalmasına neden olarak kamu
kesiminin mali durumunda göreceli bir iyileşme yaratmaktadır.
29. Vergide Destinizasyon
Varış ülkesinde vergileme prensini olarak da ifade edilir. İthalatın vergilendirildiği,
ihracattan vergi alınmayan sistemdir.
30. Vergilemede Orijin
Çıkış ülkesinde vergileme prensini olarak da ifade edilir. İthalatın vergilendirilmediği,
ihracattan vergi alınan sistemdir.
31. Ramsey’in Ters Esneklikler Kuramı
Ramsey’e göre kaynak dağılımında optimum dağılımın gerçekleşmesi için tüketim
mallarına konulan vergilerin o malların talep fiyat esneklikleriyle ters oranda olması
gerektiğini ifade eder.
Yani malın talep fiyat esnekliği yüksek ise düşük vergilemeyi, malın talep esnekliği
düşük ise yüksek vergilemeyi savunur. Bu sayede ekonomide etkinliğin tekrar sağlanacağı
görüşünü dile getirir.
32. Verginin Nakli
Herhangi bir üretim faktörünün veya ürünün fiyatı belirlenirken, ödenmiş olan
verginin fiyatın üzerine eklenerek başkasına nakledilmesidir.
33. Verginin Amortismanı
Herhangi bir menkul veya gayrimenkul malın üzerinde konulan vergilerin malın
sermaye değerini düşürmesine ‘ verginin amortismanı ‘ denir. Bu olay, vergi konusu malın
değerinin azalmasıyla sonuçlanır.
34. Verginin Kapitalizasyonu
Herhangi bir menkul veya gayrimenkul malın üzerinden alınan vergilerin kaldırılması
sonucu malın sermaye değerinin yükselmesine Verginin Kapitalizasyonu denir. Bu olay malın
değerinin artmasıyla sonuçlanır.
35. Vergi Teşviki
Verginin mali, ekonomik ve sosyal amaçlar doğrultusunda mükelleflerin belirli tutum
ve davranışlar göstermeleri için geliştirilmiş olan vergi kolaylıklarının tümüne birden vergi
teşviki denir.
Bilimsel ve kültürel faaliyetlerin vergi dışı bırakılması veya bu faaliyetlerde vergi
miktarının indirilmesi, özürlü işçi çalıştıranlardan daha az vergi alınması, sosyal ve ekonomik
olarak geri kalmış bölgelere yatırım yapanlara yatırım indirimi gibi vergisel avantajlar
sağlanması vergi teşvikine örnek oluşturur.
36. Verginin Peçelemesi
Özel hukuk kurallarından ve sözleşme şekillerinden ustaca yararlanarak vergi
borcunun azaltılması veya sıfırlanmaya çalışılmasıdır.
61
37. Vergi Çengeli ( Mali Fren )
Enflasyon, kişinin geliri, servet ve harcamaların daha yüksek oranda vergiye tabi
tutulmasına neden olur. Enflasyon nedeniyle kişilerin ve kurumların sahip oldukları servet
yaptıkları harcamalar, elde ettikleri kazançların nominal değeri yükselir. Bunun sonucunda
kişilerin elde ettiği gelirler daha üst dilimlere doğru sürüklenir ve vergi yükleri artar. Bu
duruma mali sürüklenme de denir.
38. Mali Zorlama
Mali zorlama savaş ve afet gibi olağanüstü dönemlerde gerekli kamu harcamalarının
finanse edilmesi için kaynaklara gereğinden fazla yüklenilmesidir.
39. Verginin Kilitlenme Etkisi
Yeni yatırımcıların ve sermaye piyasalarının gelişimini olumsuz yönde etkileyecek
biçimde sermaye kazançlarının vergilendirilmesidir.
40. Vergi Planlaması
Mikro vergi planlaması, bireysel nitelik taşımakta olup mükelleflerin kanuna uygun
davranarak ödemeleri gereken vergiyi en aza indirmeye yönelik çabalarıdır.
Makro vergi planlaması ise, devletin vergileri en uygun kaynaklardan, konulma
amaçlarına uygun şekilde ve toplumun tavır ve davranışlarını dikkate alarak maksimum
hizmeti sağlayacak şekilde alma çabalarıdır.
41. Vergi Kaması
Vergi sebebiyle üretici ve tüketici rantında meydana gelen azalmaya vergi kaması
denir. Burada vergi iki ucu keskin kamaya benzetilir.
42. Vergi Alerjisi
Dolaysız vergilerin mali anestezi etkilerinin düşük olması nedeniyle, bireyler bu
vergilerdeki değişime daha hızlı tepki verirler, hatta lehlerine olan değişimler dahi tepkiyle
karşılanır. Vergiye karşı olan aşırı duyarlılığa denir.
43. Tevzi ( Dağıtma ) – Nispi ( Nispet ) Vergiler
Elde edilmek istenen toplam vergi hasılatının toplam tutar olarak önceden saptandığı
sonra da bu tutarın mükellefler arasında paylaştırıldığı sisteme tevzi vergiler denir.
Önce vergi oranının saptandığı sonra buna göre toplanacak vergi hasılatının tahmin
edildiği vergilere nispi vergiler denir.
44. Vergi Tutamağı
Vergilendirilmesi kolay olan ve yüksek vergi hasılatı elde edilebilen kaynaklara vergi
tutamağı denir. Sigara, alkol, akaryakıt, devlet memuru maaşları örnek olarak gösterilebilir.
45. Vergi Takozu
Vergi ve parafiskal gelirlere ait yükümlülüklerin işveren üzerinde yarattığı mali
ağırlığa denir.
46. Mali Aldanma ( Mali Yanılgı ) ( Buchanan )
Buchanan’a göre açık finansman politikaları uygulandığında seçmenlerin kamu
harcamalarının faydalarını olduğundan fazla algılamakta ancak vergi yükünü tam ve doğru
algılayamamaktadır. Bu etkiye mali aldanma ya da mali yanılgı denilmektedir.
62
47. Verginin Dönüştürülmesi
Vergilerdeki artış nedeniyle girişimcinin maliyetlerinde ortaya çıkacak artışın
girişimci tarafından giderilerek vergi öncesi duruma dönülmesidir.
48. Verginin Gelir Esnekliği
Vergi gelirlerindeki artış yüzdesinin milli gelirin nominal artış yüzdesine oranlanması
ile elde edilen rakamdır. Eğer bir vergi hasılatındaki değişim gelirdeki değişimden
etkilenmiyorsa o vergi esnek olmayan vergidir.
Esnekliği en yüksek olan vergi artan oranlı gelir vergisidir. Esnekliği en düşük olan
vergi ise baş vergisidir.
49. Taksflasyon
Yüksek enflasyon ve yüksek vergi yükünün bir arada olmasıdır.
50. Vergi Çalılığı
Vergi kanunlarının sık sık değişmesi nedeniyle vergi mükelleflerinin zihninde oluşan
tereddüt ve karmaşayı ifade eder.
51. Sin Taxes
Sigara içmek, alkol kullanma, çevreye zarar vermek, fuhuş gibi insani düşkünlük ya da
günahkâr zevklere bedel yüklemek için uygulanan tüketim vergisinin ortak adıdır.
52. Vergi İadesi
Vergi kanunlarına göre alınmaması gerekirken alınmış olan veya kanunlara göre
alınması gerekenden daha fazla tahsil edilmiş olan vergilerin, mükelleflere geri verilmesidir.
53. Vergiden Kaçınma
Bireylerin vergi kanunlarına aykırı davranmadan vergi ödeme yükümlülüğünden
kurtulmak için yaptıkları fiillere vergiden kaçınma denir. Vergiden kaçınmada vergi borcu
doğmamıştır. Bu durumda da herhangi bir cezai yaptırımı yoktur.
Vergiden kaçınma, vergi avantajlarından yararlanma, gelir aktarımı, vergilerin
ertelenmesi ve vergi arbitrajı çeklinde gerçekleşebilir.
54. Vergi Kaçakçılığı
Kişinin vergi baskısından kurtulmak amacıyla vergi kanunlarına aykırı hareket etmesi
vergi kaçakçılığıdır. Vergi kaçakçılığı vergi borcu doğduktan sonra gerçekleşir ve vergi
ahlakına bağlı bir olaydır. Vergi matrahı ve marjinal vergi oranı arttıkça kaçakçılık artar.
55. Google Vergisi
İnternet sitelerinde verilen ilanların vergilendirilmesini öngörmektedir.
56. Vergi Göçü
Yüksek vergi yükleri nedeniyle insanların vatandaşı oldukları ülkelerden
vatandaşlıktan çıkıp, daha düşük vergi yüküne tabi olacakları ülkelerin tabiiyetine
geçmelerine vergi göçü adı verilmektedir.
57. Vergi Arbitrajı
Mükelleflerin, farklı vergilendirme alanları ve farklı vergi oranlarından yararlanarak
vergisel yükümlülüğünü azaltmasını ifade etmektedir.
63
58. Mali Rant – Mali Sömürü
Mükelleflerin ödemeye razı oldukları fiyattan daha düşük bedelle kamu
hizmetlerinden yararlanmaları halinde mali rant ortaya çıkmaktadır.
Mükelleflerin ödemeye istekli oldukları fiyattan daha yüksek bir bedel karşılığı
kamusal mal ve hizmetlerden yararlanmaları karşılığında mali sömürü söz konusu olmaktadır.
59. Vergi Grevi ve Vergi Reddi
Vergi grevi, vergi yükünün mükelleflerin çoğunluğunca çok yüksek algılanması
durumunda vergi oranlarının düşürülmesi yönünde vergiye karşı gösterilen toplu tepkidir.
Verginin reddi ise verginin toptan kaldırılması amacına yönelik toplu bir tepkidir.
Vergi reddi ve vergi grevi sosyal nitelikli bir tepkidir. En tipik örneği Fransa’daki Paujade
Hareketi’dir.
60. Verginin Giderilmesi ( Telafisi )
Kişilerin vergi yükünün kendilerine yarattığı baskıyı önlemek için vergi yükünden
kısmen veya tamamen kurtulmaya veya etkilerini gidermeye yönelik yaptıkları ekonomik ve
tepkisel davranışlardır. Kişiler vergi öncesi gelir düzeylerine ulaşmaya çalışır.
Karar Beyan Etkisi
Kişilerin ödedikleri verginin yarattığı baskından dolayı tüketim, tasarruf ve yatırım
kararlarını değiştirerek daha az vergi ödemeye çalışmalarına karar etkisi denir.
Gelir Etkisi
Bireylerin, vergilerin gelirlerinde yarattığı kaybı daha fazla çalışarak gidermek
yolunda çaba harcamalarına gelir etkisi denir.
İkame Etkisi
Verginin yarattığı baskı ve yükün, bireyin daha az çalışıp boş zaman talep etmesine
neden olmasına ikame etkisi denir.
61. Vergi Canlılığı
Vergide yapılan bir değişikliğin vergi gelir esnekliğinde yarattığı etkidir
IX. VERGİNİN YANSIMASI
Ödenmiş olan bir verginin ekonomik koşullardan ya da piyasa mekanizmasından
yararlanarak başkalarına aktarılmasını ifade etmektedir. Burada vergi mükellefi kanuni
mükellef durumundadır. Kanuni mükellef vergiyi bir başka kimseye aktarırsa aracı mükellef
durumuna geçmektedir. Vergi yansıması neticesinde vergiyi fiili olarak ödeyen kimseye fiili
mükellef, vergi yüklenicisi ya da vergi taşıyıcısı adı verilmektedir. Yansımanın dört aşaması
bulunmaktadır.
Ödeme: Verginin yansıması için her şeyden önce bu verginin ödenmesi gerekir.
Vurgu: Ödemeye karşı ilk olumsuz tepkidir. Kişi ödemiş olduğu vergiden kurtulmanın
yollarını arar.
Aktarma: Vurgudan sonra birey vergi yükünü başkasına aktarır. Tamamen ekonomiktir.
Yerleşme: Verginin artık aktarılmayacak nihai tüketicisinde kalmasıdır.
Eğer aynı vergiye ilişkin olarak yansıma sürecinde sürekli vurgu ve aktarma olayı
yinelenirse bu durumda verginin yayılması olayı meydana gelir.
64
1. Vergi Yansımasının Türleri
İleriye – Geri Yansıma
Bir hizmetin veya malın vergisinin üreticiden, tüketici üzerine yansıtılmasına ileri
doğru yansıma denir.
Girdi maliyetleri veya işçi ücretleri düşürülerek vergi yükünün aktarılmaya
çalışılmasına geriye doğru yansıma denir.
Kanuni – Ekonomik ( Fiili ) Yansıma
Verginin kanuni sınırlar içerisinde kanunun öngördüğü biçimde yansıtılmasına kanuni
yansıma denir.
Verginin piyasa koşullarında yansıtılmasına ise fiili yansıma denir.
Sınırlı – Sınırsız Yansıma
Yansımanın belli bir yönde olacağını, bununda belli kişiler üzerinde toplanacağı
yansımalara sınırlı yansıma denir.
Yansıma her yönde oluyor ve belli toplumda değil bütün ekonomik bireylere
yansıyorsa burada sınırsız yansımadan söz edilir.
Biçimsel – Efektif Yansıma
Biçimsel yansımada esas olan konu vergiyi kimin ödeyeceğidir.
Efektif yansımada esas olan konu ise mükellefin tepkisinin ne olacağıdır.
Mutlak – Diferansiyel Yansıma
Kamu harcamaları sabit varsayıldığında belirli bir vergideki artışın gelir dağılımı
üzerinde yarattığı etkiye mutlak yansıma denir.
Kamu harcamaları sabit varsayıldığında yürürlükteki bir verginin kaldırılarak yerine
başka bir verginin getirilmesiyle meydana gelen değişimlere diferansiyel yansıma denir.
Çapraz Yansıma
Esnekliği yüksek olan bir malın vergisinin, esnekliği düşük olan bir malın fiyatını
etkilemesi çapraz yansımadır. Daha çok ikame mallarda görülür.
Çift Yansıma ( Prof Lagaro )
Verginin fiyata yansıtılırken, üreticinin vergi artışının içerisine karıda ekleyerek
fiyatları vergi artışından fazla artırması durumuna denir. Bu durumda vergisiz duruma göre
daha çok kar elde edilir. Buna mark – up fiyatlama da denilmektedir.
2. Yansımayı Belirleyen Faktörler
Yansımayı Belirleyen Mikro Ekonomik Faktörler;
- Arz ve talebin fiyat esneklik ve yapısı
- Piyasa yapısı
- Verginin niteliği
- Malın türü ve yapısı
- Verginin türü ve yüksekliği
Yansımayı Belirleyen Makro Ekonomik Faktörler;
- Konjonktürel durum
- Mükellefin vergiyi finanse ediş biçimi
- Devletin topladığı vergiyi harcama zamanı
65
Arz ve Talebin Fiyat Esnekliği ve Yapısı
Kural olarak bir malın talep esnekliği ne kadar düşük, arz esnekliği ne kadar yüksek
olursa o mal üzerinde yansımanın gerçekleşmesi o kadar kolay olur.
Talep esnekliği ne kadar fazla ise verginin büyük kısmı üretici üzerinde kalır. Arz
esnekliği ne kadar az ise verginin büyük kısmı tüketici üzerinde kalır.
Piyasa Yapısı
Monopolün mal fiyatını daha serbest belirleyebilmesine, dolayısıyla vergiyi daha rahat
yansıtabilmesine karşın, tam rekabet piyasasında kısa dönemde verginin yansıtılması çok
zordur. Tam rekabet piyasasında vergiler uzun dönemde daha kolay yansıtılır. Oligopol
piyasalarında ise kartel ve tröst gibi oluşumlar oluşturularak fiyatlar artırılır ve vergi daha
kolay yansıtılabilir.
Verginin Niteliği
Dolaylı vergilerin dolaysız vergilere oranla yansıma kabiliyetleri çok daha kolaydır.
Çünkü dolaylı vergilerin üstünden alındığı mal ve hizmetlere konulan vergiler, mal ve
hizmetin fiyatına eklenerek tüketicilere daha kolay yansıtılabilir. Oysa dolaysız vergilerde
kişinin vergiyi bu şekilde yansıtma olanağı yoktur. Öte yandan kapsamı daha geniş olan
dolaylı vergiler nitekim daha dar olan dolaysız vergilere göre daha kolay yansıtılır.
Vergilendirilen Malın Türü
Eğer mal zorunlu mal ise bu malların esnekliği düşük olduğundan yansıma kolay ve
ileriye doğru olur.
Eğer mal lüks mal ise bu malların esnekliği yüksek olduğundan yansıma zor ve geriye
doğru olur.
Verginin Türü
Gelir vergisi yansıtılması zor olan bir vergidir. Ayrıca gelir vergisinin artan oranlı
olması ve kişilere göre değişmesi yansımayı güçleştiren bir unsurdur.
Kurumlar vergisi uzun dönemde yansıtılabilir. Uzun dönemde artan talep düzeyi
nedeniyle vergi daha kolay yansıtılır.
Emlak vergisi pek yansıtılmaz ve sahibinin üzerinde kalır. Ancak kiraya verilen
binalarda kira ücretini arttırarak vergi yansıtılabilir. Arsa ve arazilerde çok daha zordur.
Veraset ve intikal vergisinin yansıtılması ise olanaksız denecek kadar güçtür.
Harcama vergileri diğer vergilere nazaran yansıtılması en kolay vergilerdir.
Verginin Yüksekliği
Düşük oranlı bir vergi, yüksek oranlı bir vergiye göre daha kolay yansıtılabilir. Çünkü
tüketiciler düşük fiyat artışlarına daha az tepki gösterirler.
X. DALTON ve SÜBVANSİYON YANSIMASI
Dalton’a göre sübvanse edilen malın sonsuz talep esnekliğine sahip olması durumunda
yapılan sübvansiyonun tümü fiyat düşüşü biçiminde tüketiciye yansır.
Sübvanse edilen malın sıfır talep esnekliğine sahip olması durumunda ise yapılan
sübvansiyonun tamamı fiyat artışı biçiminde üreticiye yansır.
66
XI. VERGİLERİN SINIFLANDIRILMASI
1. Konularına Göre Vergiler
Konularına göre vergiler şahıs vergileri ve mal vergileri olmak üzere ikiye ayrılır.
Şahıs vergilerinde verginin konusu ve mükellefi aynı kişidir. Verimliliği çok düşük
saklanması gizlenmesi mümkün olmayan vergilerdir. Örnek olarak baş vergisi, cizye vergisi
gösterilebilir. Şahıs vergilerinin günümüzde uygulama alanı kalmamıştır. Şahıs vergilerinin
dışında kalan tüm vergiler mal vergisidir.
2. Kaynağına Göre Vergiler
Gelir Üzerinden Alınan
Vergiler
Harcamalar Üzerinden
Alınan Vergiler
Servet Üzerinden Alınan
Vergiler
-Gelir Vergisi
-Kurumlar Vergisi
-ÖTV
-KDV
-Damga Vergisi
-ÖİV
-Gümrük Vergisi
-Şans Oyunları Vergisi
-Değerli Kâğıtlar Vergisi
-MTV
-Emlak Vergisi
-VİV
A Gelir Üzerinden Alınan Vergiler
Gelir üzerinden alınan vergiler gerçek kişilerin geliri üzerinden alınan gelir vergisi ve
tüzel kişilerin geliri üzerinden alınan kurumlar vergisi olmak üzere ikiye ayrılır.
Gelir Vergisi
Gerçek kişilerin gelirini vergilendiren gelir vergisi kişisel ve ailevi durumu dikkate
alan artan oranlı dolaysız bir vergidir. Muafiyet, istisna ve indirimler yaygın olarak kullanılır.
Şahsi ve sübjektiftir. Gelir dağılımını düzenleyebilecek müesseselere sahiptir. Gelirin
tanımlanmasına ilişkin iki teori bulunmaktadır.
Gelirin daha adil dağılımına uygun olan vergilerdir. Artan oranlıdır. %15, %20, %27,
%35 olarak uygulanır.
Vergilendirmede ödeme gücü ilkesi ve verimlilik ilkesine uygun vergilerdir.Gelir
vergilendirilirken de gelirin safi tutarı esas alınmaktadır.
Kaynak Teorisi: İlk olarak Von Hernan tarafından ortaya atılmıştır. Bu teori gelirin iki esas
dayanağının olması gerektiğini vurgular. Gelir, üretim faktörlerinin üretime sürecine girmesi
sonucu elde edilmeli ve sürekli olmalıdır. Bu teori, miras, piyango, bağış, yardım gibi sürekli
olmayan gelirleri vergilendirilecek gelir kavramı içine kabul etmez.
Vergi adaletine aykırılık teşkil eder. Sürekli olmayan gelirlerin vergilendirilmesinin önüne
geçer. Bu durum ekonomik anlamda güçsüz veya bir zahmete katlanıp gelir elde eden kişiler
haksızlığa uğraması demektir.
Net ( Safi ) Artış Teorisi: Öncülüğünü Schanz yapmıştır. Bu teoriye göre gelir, bir kişinin
belli bir dönemin sonundaki servet değerinde, aynı dönemin başındaki servet değerine göre
meydana gelen net artıştır. Bu artışa tüketim harcamaları da dahildir. Bu teoriye göre
vergilendirme yapmak için kişilerin servetinde meydana gelen her türlü artışı, servetin dönem
başı ve sonundaki değerleri takip edebilmek ive yapılan harcamaları da hesaba katabilmek
gerekir.
NOT: Türk vergi sisteminde iki teoride uygulama alanı bulmaktadır.
67
Sedüler Gelir Vergisi: Vergiye tabi tutulacak gelirlerin kategoriler halinde belirlenip her bir
kategoride yer alan gelirin ayrı ayrı vergilendirilmesi esasına dayanır. Mükellefin kişisel ve
ailevi durumu göz önünde bulundurulmaz. Kişinin vergi ödeme gücüne ulaşmaya imkan
vermez. Genelde düz oranlı vergilendirme yapılır.
Üniter Gelir Vergisi: Mükellefin çeşitli kaynaklardan elde ettiği gelirler toplanır. Bu
tutardan, mükellefin şahsi ve ailevi durumu dikkate alınarak gerekli indirimler yapılır. Kalan
kısım artan oranlı tarifeyle vergilendirilir. Kişilerin ödeme gücüne ulaşmayı esas alır.
Birleşik Gelir Vergisi: Bu uygulamada, çeşitli kaynaklardan elde edilen gelirler ayrı ayrı ve
tek oranlı tarifeler üzerinden vergilendirilir. Bu vergilendirme yapıldıktan sonra bu kez
gelirlerin toplamının belli bir miktarı aşıp aşmadığına bakılır. Belirlenen tutarı aşarsa
gelirlerin toplamı bir bütün olarak artan oranlı tarifeye tabi tutularak ikinci kez vergilendirme
yapılır.
Kurumlar Vergisi
Kurum kazançları üzerinden alınan vergi türüdür. Genellikle tek oranlı tarife üzerinden
alınan kurumlar vergisi bazı ülkelerde kurumların büyüklüklerine göre ikili veya üçlü olmak
üzere farklı oranlarda da alınabilmektedir.
Kurumlar vergisi sermaye şirketlerinden, kooperatiflerden, KİT’lerden, dernek ve
vakıflara ait iktisadi işletmelerden ve iş ortaklıklarından alınır.
Kurumlar vergisi objektiftir. Çünkü kurumlarda kişisel ve ailevi durum göz önüne
alınması suretiyle gerçek kişilere özgü indirimlerin yapılması mümkün değildir.
Kurumların safi kazançları üstünden alınır. Kurumlar vergisinde hesap dönemi ilkesi
geçerlidir. Hesap dönemi 12 aylık süreyi kapsar.
B. Servet veya Servet Transferinden Alınan Vergiler
Servet vergisi özellikle vergilerde ve gelir dağılımında adaletin sağlanması
bakımından önem taşır. Yatay ve dikey adaletin sağlanması bu vergilerle etkin bir şekilde
yerine getirilebilir.
Türkiye’de servet üzerinden, emlak vergisi ve motorlu taşıtlar vergisi, servet transferi
üzerinden ise veraset ve intikal vergisi alınır.
Servet vergileri dolaysız vergilerdir ve sosyal adaletin sağlanmasında etkin vergilerdir.
Tasarrufların azalmasına ve yatırımların caydırılmasına yol açarlar.
Tereke vergisi, malların kime kaldığı dikkate alınmaksızın ve mallar kişilere intikal
etmeden terekenin tamamı üzerinden alınan vergilerdir.
Miras payı vergisi ise malların kime kaldığı ve akrabalık derecesi gibi hususlar da
dikkate alınmak suretiyle mirasçıların terekeden aldıkları paylar üzerinden hesaplanmaktadır.
Türkiye’de bu sistem uygulanmaktadır.
C. Harcamalar Üzerinden Alınan Vergiler
Harcama vergileri, üretilen, satılan ya da tüketilen mal ve hizmetler üzerine konulan
vergilerdir. Bireylerin psikolojisine daha uygun yapıya sahiptirler.
Kolay yansıtılmaları, pratik ve kolay yönetilmeleri, önemli hasılat kaynağı olmaları
nedeniyle büyük ölçüde başvurulan vergilerdir. Ancak vergi adaletine ters düşerler. Gelire
oranla tersine artan oranlı etki yaratırlar. Gayrişahsi ve objektiftirler, yatay ve dikey adalete
uygun değillerdir. Kişilerin şahsi ve ailevi durumları göz önüne alınmaz.
68
Genel – Özel Harcama Vergiler
Belirli mal ve hizmetleri değil, istisnalar dışında bütün mal ve hizmetleri kapsamına
alan vergilere genel harcama vergisi denir. KDV genel bir harcama vergisidir.
Belirli mal ve hizmetleri kapsamına alan vergilere ise özel harcama vergisi denir. Özel
tüketim vergisi özel bir harcama vergisidir.
Yayılı – Toplu Muamele Vergileri
Ekonomik sürecin üretimden tüketime kadar olan bütün aşamalarında aynı mal ve
hizmetin satışından vergi alınmasına yayılı muamele vergisi denir.
Vergi yükü ağır olmadığından ve satış fiyatı içinde kolayca yansıtılabildikleri için
vergi kaçırma yönündeki girişimler fazla değildir. Ancak vergi matrahının aşırı büyümesine
yol açar.
Yayılı muamele vergisi sonucunda ortaya çıkan ve malın vergilendirilmiş kısmının üst
üste birkaç kez vergilendirilmesiyle oluşan aşırı yüke vergi piramitleşmesi denir. Buna
kartopu etkisi de denir.
Yayılı muamele vergisi, küçük ve orta büyüklükteki kuruluşların rekabet gücünü
azaltabilmektedir. KDV yayılı muamele vergisine benzemesine rağmen yayılı muamele
vergisinde farkları vardır. Bunlar farklar;
KDV, malın geçirdiği her aşamadaki ek değer üzerinden alınırken yayılı muamele
vergisi malın geçirdiği her aşamada satış fiyatı üzerinden alınır.
KDV, yayılı muamele vergisinin tersine verginin piramitleşmesine yol açmaz.
KDV’nin hesaplanması ve takibi, yayılı muamele vergisine göre daha kolaydır.
Üretim ve tüketim sürecindeki aşamalardan yalnızca birinden alınan vergilere ise toplu
muamele vergisi denilmektedir. Vergi bir defa alındığından oranı yüksektir ve bu durum
kaçakçılığa, kaçınmaya sebep olur.
İstihsal vergisinde vergi yalnızca üretim aşamasında alınır. Toptan satış vergisinde mal
toptan satış aşamasında vergilendirilir. Perakende satış vergisinde ise malın tüketiciye intikali
sırasında vergi alınmasıdır.
Katma Değer Vergisi ( KDV )
1 Ocak 1985 tarihinde uygulamaya giren KDV gelir vergisinden sonra, sağladığı gelir
açısından ikinci en büyük vergidir. İlk uygulamaya konulduğu sırada tek oranlı olan KDV
daha sonra çok oranlı olarak uygulanmıştır.
Her üretim ve dağıtım aşamasında mal ve hizmetlerin tesliminde, oransal olarak
uygulanan yayılı bir muamele vergisidir. Diğer muamele vergilerinden farkı, ilave edilen
değerin vergilendirilmesidir.
KDV’nin çıkarma yöntemi ve vergi indirimi yöntemi olmak üzere iki tür uygulama
şekli vardır. Çıkarma yönteminde malın satış değerinden o malın maliyetini indirerek katma
değere ulaşılır ve vergi bu değer üzerinden hesaplanır. Vergi indirimi yönteminde ise malın
satışı ve alışı üzerinden vergi hesaplanarak satış üzerinden alınan vergiden alış nedeniyle
ödenen verginin düşülmesiyle ödenecek vergi bulunmaktadır.
Dolaylı nitelikte yansıtılabilen bir vergidir. Mükellef ve yüklenicisi farklı kişilerdir.
Yaratılmış olan katma değer üzerinden alınır. Tabanı geniş verimliliği yüksektir. Ödeme
gücünü dikkate almayan objektif karakterli bir vergidir.
Düz oranlı olarak uygulanır. Ülkemizde kanuni oranı %10’dur. Uygulanan oranlar ise
%1, %8 ve %18’dir. Genel bir vergidir. Genel olduğu için tarafsız kabul edilir.
69
Gayrisafi Hâsıla Tipi KDV: Dayanıklı mallara ilişkin amortismanların katma değerden
düşülmesine izin verilmeden dayanıklı malın sermaye değeri de matraha katılıp
hesaplanıyorsa söz konusu olur. ( Ücret + Faiz + Rant + Kar + Amortisman )
Gelir Tipi KDV: Vergi hesaplanırken mallara ilişkin amortismanların katma değerden
düşülmesine izin veriliyorsa söz konusu olur. ( Ücret + Faiz + Rant + Kar - Amortisman )
Ücret Tipi KDV: Vergi hesaplanırken sermayenin aşınma payı yerine sermayenin gelirinin
ya da değerinin indirilmesi halinde söz konusu olur. ( Gayrisafi hâsıla – Sermaye birikimi )
Tüketim Tipi KDV: Hesaplanırken, sermaye mallarının sadece satın alma yılında katma
değerden indirilmesine izin verilmesi halinde söz konusu olur. ( Ücret + Rant + Kar – Faiz )
Kaldor’ un Genel Harcama Vergisi
Gelirin elde edilmesi ve servete sahip olunması kadar, gelirin ve servetin elden
çıkarılması yani harcanması da vergi ödeme gücünün belirtisidir. Dolayısıyla kişilerin vergi
ödeme güçlerini tek başına gelir ve servete sahip olmaları belirlememektedir.
Vergi yükümlülerinin gerçek vergi ödeme gücünü harcama güçleri belirler. N.Kaldor,
gelir vergisi yerine harcama vergisinin artan oranlı tarifelere göre, beyan esasına dayanmak
suretiyle şahsileştirilerek uygulanabileceğini ileri sürmüştür.
3. Dolaylı – Dolaysız Vergi Ayrımı
Dolaylı Vergiler Dolaysız Vergiler
-Başta vergiyi kimin yükleneceği belli
değildir.
-Vergiden kaçınmak mümkündür.
-Verimliliği yüksektir.
-Uygulanmaya başlandığı anda fiyatı etkiler.
-Talep kısıcı etki yapabilir.
-Harcamalar üzerinden alınan vergilerdir.
-Toplama maliyeti daha düşüktür.
-Mükellefi ve yüklenicisi genellikle
farklıdır.
-Kolay yansıtılabilen vergilerdir.
-Objektif ve gayrişahsi niteliktedirler.
-Gelir dağılımını bozarlar.
-Geniş tabanlıdırlar.
-Mali anestezi etkisi yüksektir.
-Vergi idaresi açısından uygulanması daha
kolaydır.
-Önceden belirtilmeyen işlemler üzerinde
isme bağlı olmaksızın tarh ve tahakkuk
ederler.
-Kaçakçılığı önlemek adına etkin denetim
gerektirir.
-Tersine artan etki yaratırlar.
-Konusu ve mükellefi başlangıçta bellidir.
-Kaçınma dolaylı vergilere oranla daha azdır.
-Esnekliği daha yüksektir.
-Gelir ve servet üzerinden alınan vergilerdir.
-Mükellefi ve yüklenicisi genellikle aynıdır.
-Zor yansıtılabilen bazen hiç yansıtılamayan
vergilerdir.
-Sübjektif ve şahsi niteliktedirler.
-Gelir dağılımını düzenlerler.
-Dar tabanlıdırlar.
-Mali anestezi etkisi düşüktür.
-Vergi idaresi açısından uygulanması daha
zordur.
-Önceden belirlenebilen, isme bağlı olarak
tarh ve tahakkuk etmektedir.
-GV, Kurumlar Vergisi, MTV örnek olarak
gösterilebilir.
70
4. Diğer Vergi Ayrımları
Nakdi – Ayni – Bedeni Vergiler
Nakdi vergiler parasal olarak alınan vergilerdir. Ayni vergiler ise mal ve ürün şeklinde
ödenen vergilerdir. Bedeni vergiler ise verginin bedensel bir çalışmayla hizmet olarak
ödenmesidir.
Şahsi ( Sübjektif ) – Gayrişahsi ( Objektif ) Vergiler
Vergi, mükellefin kişisel ve ailevi durumu göz önüne alınarak ödeme gücüne ulaşmak
suretiyle alınıyorsa şahsi vergidir. Vergi, mükellefin kişisel ve alevi durumu göz önüne
alınmadan ve genelde herkesten eşit oran veya miktarda alınıyorsa gayrişahsidir. Dolaylı
vergiler esas olarak gayrişahsidir.
Gelir vergisi, VİV sübjektif vergilere örnek olarak gösterilebilirken KDV, ÖTV ise
objektif vergilere örnek olarak gösterilebilir.
Spesifik Vergiler – Advalorem Vergiler
Vergi düzenlenirken, mal ve hizmetlerin fiziki büyüklükleri, sayıları, ağırlıkları,
hacimleri, uzunlukları üzerinden düzenlemek mümkün olduğu gibi değeri üzerinden
düzenlemekte mümkündür.
Bu vergilerin tarifelerinin fiziki büyüklüklere göre tespit edilmesi halinde vergiler
spesifik, parasal ya da değere göre tespit edilmesi halinde advalorem olmaktadır.
Spesifik vergilerde miktar esas alınır. Vergileme tekniği bakımından basit vergilerdir.
Fiyat hareketlerini yakından takip etmez ve mallar arasındaki kalite farkını göz önünde
tutmazlar. Bu vergilerin enflasyon dönemlerinde reel olarak hasılatı düşer.
Advalorem vergiler ise uygulanması açısından zor vergilerdir. Fiyat ve değeri esas alır
bu yönüyle vergilemede adaleti sağlayabilir. Gelir ve fiyattaki değişimlere duyarlı olduğu için
esnekliği yüksektir. Fiyat değişimlerini esas alır. En büyük sakıncası ise değerin doğru
hesaplanıp hesaplanamamasıdır.
5. Tarifelerine Göre Vergiler
Vergi tarifesi, vergi miktarının hesaplanabilmesi için matraha uygulanması gereken
ölçütlerdir.
Ortalama Vergi Oranı ( OVO ): Ödenen vergi miktarının matraha oranıdır.
Marjinal Vergi Oranı ( MVO ): Artan vergi oranına bağlı olarak alınan vergi miktarındaki
artışın, matrahtaki artışa oranıdır.
NOT: Azalan oranlı vergilerde OVO > MVO
Artan oranlı vergilerde MVO > OVO
Sabit oranlı vergilerde ise MVO = OVO
Efektif Vergi Oranı: Ödenen vergilerin toplam gelire uyarlanması suretiyle bulunur. Yani
ödenen vergilerin toplam gelire oranıdır.
Yükseklik farkı tarifede yer alan en büyük oranla en küçük oran arasındaki farkı ifade
etmektedir. Uzunluk farkı ise tarifede yer alan en büyük matrah ile en küçük matrah dilimi
arasındaki farkı ifade eder.
Tarifelerde uzunluk farkı ne kadar fazlaysa yumuşak artan oranlılık vardır. Yükseklik
farkı ne kadar fazlaysa sert artan oranlılık söz konusu olacaktır.
Uzunluk sabitken yükseklik farkı artarsa sert artan oranlılık geçerlidir.
71
A. Sabit Miktarlı Vergi Tarifesi
Matrah ne olursa olsun vergi miktarının değişmediği ve dolayısıyla matrah arttıkça
ortalama vergi oranının azaldığı tarifelerdir. Bu nedenle bu tarifeler tersine artan oranlı
tarifeler olarak da geçer. Dolaylı vergiler tersine artan oranlı etki yaratır. Baş vergisi de örnek
gösterilebilir.
Sabit miktarlı tarifelerde eşit miktarda vergi ödenmesi durumunda geliri az olanın
geliri yüksek olana göre üzerindeki vergi yükü daha fazladır.
B. Düz ( Tek ) Oranlı Vergi Tarifesi
Matrah artsa da azalsa da vergi oranının sabit kaldığı tarifedir. Kurumlar vergisi,
katma değer vergisi, emlak vergisi tek oranlı tarife uygulanan vergilere örnek gösterilebilir.
Düz oranlı vergilerde vergi oranı, ortalama vergi oranı ve marjinal vergi oranları
aynıdır.
C. Artan Oranlı ( Müterakki ) Vergi Tarifesi
Gelir arttıkça vergi oranının da artmasıdır. Vergi matrahı yükseldiğinde, efektif
ortalama vergi oranı da yükseliyorsa, vergi artan oranlıdır. Artan oranlı tarifelerde marjinal
vergi oranı ortalama vergi oranından yüksektir.
Sınıf Usulü Artan Oranlılık: Düz artan oranlılık da denilen bu tarifeye göre vergi matrahları
belirli miktarlara göre sınıf ve kısımlara ayrılmakta, bir üst sınıfa geçildiğinde vergi tüm
matrah üzerinden geçilen sınıfın vergi oranına göre hesaplanmaktadır. Harcanabilir gelir
açısından gelir dağılımını tersine çevirebilir.
Dilim Usulü Artan Oranlılık: Vergi matrahının dilimlere ayrıldığı ve her dilime ayrı ayrı
kendine ait vergi oranlarının uygulandığı tekniktir. Her bir dilimin vergisi hesaplandıktan
sonra bulunan tutarlar toplanır.
Gizli Artan Oranlılık: Matraha uygulanan vergi oranı aynı olmakla birlikte her matrahtan
aynı miktarda indirim yapılması alınan vergi miktarında gizli artan oranlılık yaratır.
Tersine Artan Oranlılık: Bu tarifeler vergi yükü ile toplam gelir miktarı arasında kurulan
bağ sonucu ortaya çıkarlar. Vergi uygulamaları sonucunda fiilen oluşan durumdur. Dolaylı
vergiler tersine artan oranlı etki yaratır. Baş vergisi de örnek gösterilebilir.
Çifte Artan Oranlılık: Vergilemede yapılan artan oranlı uygulamanın bazı kriterlere göre
ikili bir seyir izlemesidir. Veraset ve intikal vergisinde sağlar arasında daha fazla vergi
oranlarının olması örnek olarak gösterilebilir.
Ortalama vergi oranındaki artış, matrahtaki artış ile aynı oranda ise sabit artan oranlılık
söz konusudur.
Ortalama vergi oranındaki artış, matrahtaki artıştan düşük ise azalan artan oranlılık söz
konusudur.
Tarife basamakları, artan oranlı tarifelerde her oranının uygulanacağı ayrı matrah
dilimlerini gösterir. Artma oranı ise, birbirini izleyen oranlar arasındaki farkı ifade eder.
D. Azalan Oranlı Tarife
Vergi matrahı arttıkça vergi oranlarının azaldığı tarifelere azalan oranlı vergi tarifeleri
denir. Türkiye’de uygulanmamaktadır.
72
6. Etkilerine Göre Vergiler
Telafi Edici Vergiler: Vergilemede kaçınma ve kaçakçılık gibi bazı nedenlerden dolayı
meydana gelen vergi kaybının başka bir vergi ile giderilmesidir.
Denetleyici Vergiler: Kaçırılan bir verginin başka bir vergi ile denetlenmesidir. Hayatta iken
ödenmemiş bir verginin ölüm meydana gelmesi halinde veraset ve intikal vergisi ile
düzenlenmesidir.
Düzeltici Vergiler: Vergilerin caydırıcı etkileri ile negatif dışsallıkların en aza indirilmesidir.
Alkol ve sigara üzerine konulan ilave vergiler örnek olarak gösterilebilir.
Tamamlayıcı Vergiler: Birbirinden mahsubu olmayan vergileri ifade eder. Gelir ve kurumlar
vergisinin ayrı ayrı uygulanması gibi.
7. Sayılarına Göre Vergi Sistemleri
Tek vergi sistemine göre devlet sadece tek bir şey üzerinden vergi almalıdır, diğer
başka konular vergi dışında tutulmalıdır.
Çoklu vergi sisteminde ise değişik unsurlar vergilendirilmeye tabi tutulmalıdır.
Tek Vergi Sistemleri Çoklu Vergi Sistemleri
-Adil değildir.
-Vergiden kaçınma veya kaçırmaya neden
olabilir.
-Kamu finansmanında yetersiz kalır.
-Verginin konusunun ve kaynaklarının
yetersiz kalmasına neden olur.
-İdarenin kontrolünü zayıflatır ve tahsili
zorlaştırır.
-Adildir
-Vergiye tepki daha azdır.
-Yeterli finansmanı sağlar.
-Vergi politika aracı olarak kullanılabilir.
-Kontrolü daha kolaydır.
Tek Vergi Sisteminin Savunucuları
- Tek vergi sisteminin öncüsü Vauban’dır. Vauban’a göre vergi sadece kazançlar
üzerinden %10 olarak alınmalıdır.
- Araziden vergi alınmasını Fizyokratlar ( Quesnay ) ileri sürmüştür.
- Hammaddeden vergi alınmasını Theirs ileri sürmüştür.
- Sosyalist iktisatçılar sadece gelirden vergi alınmasını savunmuşlardır.
- Enerji üzerinden vergi alınmasını Schuller savunmuştur.
- Sermaye üzerinden vergi alınmasını Giardin ve Menier savunmuştur.
- Henry George ve D.Ricardo ise sadece rantın vergilendirilmesini öngörmüşlerdir.
Müdahale İlkesi
Devletin vergiler yoluyla sosyo – ekonomik hayatı şekillendirmesi gerektiğini ifade
eder. Vergilerin politika aracı olmasına bağlı olarak devlet, vergileri kullanarak dört farkı
şekilde müdahalede bulunabilir.
Vergi artış ya da indirimi yoluyla müdahalede bulunabilir. Dolaylı ve dolaysız vergi
ayrıma gidilerek ayırma yoluyla müdahalede bulunabilir. Budama yoluyla müdahalede
bulunabilir. Budama yolunda vergi sistemi içindeki herhangi bir verginin matrah veya
oranının değiştirilir. Son olarak mali yardım ve sübvansiyonlarla düşük gelirlilere gelir
transfer edilerek yeniden dağıtım yoluyla müdahalede bulunabilir.
73
74
75
DEVLET BÜTÇESİ I. BÜTÇENİN TANIMI ve TARİHİ GELİŞİMİ
A. Bütçe Kavramı
5018 sayılı KMYKK göre bütçenin tanımı ‘ belirli bir dönemdeki gelir ve gider
tahminleri ile bunların uygulanmasına ilişkin hususları gösteren ve usulüne uygun olarak
yürürlüğe konulan belge ‘ şeklindedir.
Hukuki açıdan değerlendirildiğinde bütçe, devletin gelirlerini toplamasına yetki,
giderlerin yapılmasına izin veren bir kanundur.
Mali açıdan devletin gelir ve giderlerini gösteren ve bunların rasyonel ölçülerde
kullanıldığı mali bir belgedir.
B. Bütçenin Genel Özellikleri
- Ülkelerin anayasalarında bütçeye ilişkin hükümlere yer verilir.
- Kamunun gelir ve giderlerine ilişkin bir tahminler menzumesidir.
- Bütçeler her yıl yeniden yapılmak zorundadır.
- Bir kanun olarak nitelendirilir. TBMM’nin tasarrufundadır.
- Devlet mali yükünün görülmesine ve büyük adil bir şekilde topluma yayılmasına
olanak sağlar.
- Bütçe sayesinde devlet faaliyetleri daha yakından izlenebilir, denetim kolaylaşır.
- Bütçede gelir ve giderler gayri safi olarak gözükür.
- Bütçelerin uygulanma süresi belli olup sınırlıdır.
- Yasama organının yürütme oranına verdiği bir izin ve sorumluluk belgesidir.
- Bütçede yapılacak giderlerin kaynağının gösterilmesi gerekir. Gelir ve giderler denk
olmalıdır.
- Geleceğe dönüktür ve mali yıla girmeden onaylanır.
- Yürütme programı kullanabilmek için yasamadan ön izin alır.
- Bütçeler, yürütme oranının geleceğe yönelik yol haritasıdır.
- Bütçeleri uygulama sırasında ve sonrasında yasama, yürütme ve yargı denetimine
tabidir.
- Bütçe kanununa bütçeyle ilgili olmayan hiçbir şey eklenemez.
- Bütçe dayanağının anayasadan alır.
- Bütçe kanununu Cumhurbaşkanı veto edemez.
Bütçe, devletin geleceğe ilişkin gelir ve gider tahminlerini gösterir. Tüm bütçeler
geleceğe ilişkin mali plan ve program niteliğindedir.
Bütçeler ait oldukları mali yıldan önce tahmin edilerek hazırlanır. Gelirlerin
toplanması ve giderlerin yapılmasına izin veren özel bir yasadır. Mali ödeneklerin üst sınırını
göstermektedir.
Yürütme tarafından hazırlanır ve yasama tarafından onaylanır. Yürütme tarafından
uygulanır ve yasama ile yargı tarafından denetlenir.
C. Bütçenin Unsurları
Tahmin: Bütçe, mali yılın gelir ve gider tahminlerini içeren geleceğe yönelik bir belgedir.
Tahdit: Sınır anlamına gelmektedir. Bütçe zaman ve miktar sınırlaması içerir.
Tasdik: Bütçe ancak yasamanın onayı ile uygulamaya konulabilen bir kanundur.
Tevzin: Bütçede yapılan gelir ve gider tahminleri birbirine denk olmalıdır.
76
D. Bütçenin Tarihi Gelişimi
Bütçe ülkenin bağımsızlığı hakkında bir fikir vermektedir. Eğer bir ülke ve
parlamentosu kendi iradesiyle sınırları içinde devlet gelirlerini toplayabiliyor, harcamaları
yapabiliyor ve bu işlemler tek bir devlet hazinesi tarafından gerçekleştirilebiliyorsa o ülkenin
bağımsız olduğundan söz edilir.
Bütçe Hakkı: Kamu harcamalarının bileşimi, düzeyi ve kamu gelirlerinin toplanması
hakkında karar verme yetkisini ifade eder. Kaynakların sahibi halk olduğu için bütçe hakkı
halkın seçtiği temsilciler aracılığıyla kullanılmalıdır.
Bütçe hakkı kavramına ilişkin ilk yazılı belge İngiltere’de 1215’de Kral John’un
Magna Carta Libertatum adı verilen, bütçe hakkının temellerini oluşturan vergileme hakkının
yazılı bir güvenceye bağlanmasını ifade eden belgeyi imzalaması sonucu olmuştur.
Türkiye’de ise 1855 yılında Bütçe Nizamnamesi kabul edilmiş ve bu belge Osmanlı
Devleti’nin bütçeyle ilgili ilk sistemli belgesi olma özelliğini taşır. Osmanlıda ilk bütçe
çalışmasını Tarhunca Ahmet Paşa yapmıştır.
1876 Kanuni Esası’de bugünkü anlamda bütçe hakkı kabul edilmiştir. Modern
anlamda ilk bütçe ise 1909 yılında gelmiştir.
Türkiye Cumhuriyetinin ilk bütçesi 1924 yılı bütçesidir. Çağdaş bütçe hakkı 1927
yılında 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu ile gerçekleşmiştir.
AB’ye uyum süreci, bütçe uygulamalarının tek mali yılla sınırlı olması, bütçe ile
kalkınma planları arasında bağ kurulması ve mevcut mali yönetim anlayışımızda değişiklik
yapılmasının gerekliliği nedeniyle 2003 yılında 5018 sayılı KMYKK kabul edilmiştir.
D. Bütçenin Unsurları
Tahmin: Bütçe, mali yılın gelir ve gider tahminlerini içeren geleceğe yönelik bir belgedir.
Tahdit: Sınır anlamına gelmektedir. Bütçe zaman ve miktar sınırlaması içerir.
Tasdik: Bütçe ancak yasamanın onayı ile uygulamaya konulabilen bir kanundur.
Tevzin: Bütçede yapılan gelir ve gider tahminleri birbirine denk olmalıdır.
II. BÜTÇENİN İŞLEVLERİ
A. Bütçenin Klasik İşlevleri
Bütçenin Siyasal İşlevi
Bütçeler, siyasilere belli bir dönem boyunca gerçekleştirecekleri çalışmalarında yol
göstermektedir. Bütçeler seçim dönemlerinde uygulayıcılara siyasi rant sağlayabilmektedirler.
Bütçenin Hukuki İşlevi
Bütçe bir kanundur. Bu kanun, yürütme oranına yasama tarafından gelirlerin
toplanması ve giderlerin yapılması iznini veren bir kanundur. Yani bütçenin hukuki
fonksiyonu, tüm idari işlemlerin kanunlar çerçevesinde yapılması anlamına gelmektedir.
Bütçenin İktisadi ve Mali Fonksiyonu
Bütçe, devletin gelir ve giderleri arasında denge kurmaya çalışır. Buna bütçenin mali
fonksiyonu denir. Buna göre bütçenin denk olması bütçenin mali fonksiyonunu ifade eder.
Sınırlı kaynaklarla sınırsız insan ihtiyaçları arasında alternatif tercihlerde bulunulması,
bütçenin iktisadi niteliğini gösterir. Buna göre en az mali kaynak ayırarak en çok yararı temin
etme olanağının yaratılması iktisadi fonksiyonu ifade eder.
Bütçenin Denetim Fonksiyonu
Kamu maliyesinin ve mali işlemlerin, belirtilen esas ve hedeflere uyumlu şekilde
yürütülmesinin denetlenmesi şeklinde ortaya çıkar.
77
B. Bütçenin Çağdaş İşlevleri
Kaynakların Tahsisi İşlevi
Bütçe vasıtasıyla kamu sektörü ile özel sektörün kullanacakları kaynakların miktarı
değişmektedir. Buna ilaveten, kamu kesim, kaynaklarının kullanımı sırasında da
yönlendirildiği hedefin niteliğine bağlı olarak ayrıca bir kaynak dağılımı söz konusudur.
Burada, kaynak tahsisindeki etkinliğin derecesine bağlı olarak toplum refahı, gelir dağılımı
gibi konularda devletin bütçe yoluyla müdahalesi söz konusu olacaktır.
Adil Gelir Dağılımı İşlevi
Piyasa ekonomisine herhangi bir müdahalede bulunulmadığında gelir dağılımında
adaleti sağlamanın mümkün olmadığı kabul edilirse hükümetler vergi ve benzeri kamu
gelirlerini bütçe yoluyla toplayıp adil gelir dağılımı politikasını sağlamak amacıyla
kullanabilir.
İktisadi İstikrar İşlevi
Bütçenin istikrar işlevinden kasıt, ekonomide var olan işsizliği ve fiyatlar genel
seviyesindeki dalgalanmaları bertaraf etmek için ekonomiye, bütçenin gelir ve gider kalemleri
yoluyla müdahale etmektedir.
İktisadi Kalkınma İşlevi
Piyasa ekonomilerinin kendi halinde bırakılması durumunda iktisadi kalkınmayı
gerçekleştiremeyecekleri kabul edilmiştir. Bu nedenle iktisadi kalkınmayı gerçekleştirmek
için devletin ekonomiye bütçe yoluyla müdahale etmesi gerekmektedir.
Konjonktürel İşlevi
Bütçenin ekonomideki konjonktürel gelişmelere karşı esnekliğinin olmasını
amaçlayan fonksiyondur. Ekonomide daralma ya da genişleme dönemlerinde bütçe açık ya da
fazlaları bir maliye politikası aracı olarak kullanabilecektir.
Planlama ve Yönetim Aracı Olma İşlevi
Devlet, amaçladıklarını gerçekleştirmek için planlama yapar. Yaptığı planlamaların
uygulanması için de bütçeyi araç olarak kullanır.
Telafi Edici İşlevi
Piyasa ekonomisi koşullarında piyasa başarısızlıkları oluşacak ve bu ekonomiler
yapısal bir depresyona uğrayacaktır. Bu durumda piyasanın tıkanıkların üstesinden gelmede
başarısız kaldığında bütçelerin bu olumsuzluğu telafi edeceğini savunan bir fonksiyondur.
III. BÜTÇE İLKELERİ
A. Klasik Bütçe İlkeleri
1. Genellik İlkesi
Genellik ilkesine göre kamu maliyesi bir bütündür ve tüm gelirler bir havuzda toplanıp
giderler bu havuzdan yapılacaktır. Bütçenin, bütün gelir ve giderleri kapsamasını ifade eder.
Gayrisafilik İlkesi: Bütçede yer alan tüm gelir ve giderlerin gayrisafi olarak kaydedilmesini,
kurumların gelirleri ve giderlerini birbirinden mahsup etmeden kayıtlara geçirilmesini ifade
eder.
78
Adem-i Tahsis İlkesi: Belli bir kaynaktan elde edilen gelirlerin belli bir harcamaya tahsis
edilmemesini ifade eder.
Genellik İlkesinin Yararları;
- Bütçede yer alan rakamların lüzumsuz yere fazlalaşmasını engeller
- Her bir harcama kaleminin sağladığı getiri ve maliyetleri gözlemleme olanağı sağlar.
- Gelirin içinde gider ya da giderin içinde gelirin saklanması önlenmiş olur. Dolayısıyla
açıklık, samimilik sağlanmış olur ve sakıncaları ortadan kalkar.
- Denetim kolaylaşır, savurganlık azalır.
NOT: Özel bütçeli kurumlar, döner sermayeli kuruluşlar, şartlı bağış ve yardımlar, fonlar,
katma bütçeler genellik ilkesinin istisnalarıdır.
2. Birlik İlkesi
Devletin bütün gelir ve giderleri tek bir bütçe içerisinde gösterilmesini ifade
etmektedir. Birlik ilkesi sayesinde devletin tüm gelir ve giderleri konusunda ilgililer, tam
bilgiye sahip olurlar.
Birlik ilkesi gereği bütçe meclis onayından geçer, aksi halde meclisten çok sayıda
bütçe geçer ya da meclisten geçirilmemeye başlanır.
3. Doğruluk İlkesi
Objektif Doğruluk İlkesi: Bütçe gelir ve gider tahminlerinin gerçekçi bir biçimde yapılması,
ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşullara uygun olarak hazırlanmasıdır.
Sübjektif Doğruluk ( Samimiyet ) İlkesi: Gelir ve gider tahminlerinin doğru ve gerçeği
yansıtacak şekilde hazırlanması için tahmini yapan idare ve kişilerin doğru, dürüst ve samimi
olması gerektiğini ifade eder.
4. Açıklık İlkesi
Açıklık ilkesinde esas olan bütçeyle ilişkili olsun veya olmasın bütçenin herkes
tarafından anlaşılır olmasıdır. Böylece bütçe politikalarını merak edenlerin bütçe tahmin ve
uygulama sonuçlarını okuduklarında anlamaları söz konusu olacaktır.
5. Aleniyet( Şeffaflık ) İlkesi
Bütçe ile ilgili tüm işlem ve uygulamaların, herkesin gözü önünde, herhangi bir
gizleme yapılmadan gerçekleştirilmesini öngören ilkedir.
Bütçe muhasebesinde tekdüzen hesap planının uygulanması, bütçe kanunlarının
Cumhurbaşkanı tarafından onaylandıktan sonra resmi gazetede yayımlanması bu ilke
gereğidir. Örtülü ödenek ise aleniyet ilkesinin istisnasıdır.
6. Önceden İzin ve Bölümler İtibariyle Onaylanma İlkesi
Bütçenin mali yıla girilmeden önce onaylanmış ve kanunlaşmış olmasının
öngörülmesi ön izin ilkesidir. Ayrıca bütçe yasama organı tarafından bölümler itibariyle ayrı
ayrı görüşülür ve onaylanır.
7. Giderlerin Gelirlerden Önceliği İlkesi
Genellikle gelişmiş ülkeler için geçerli bir bütçe ilkesi olan giderlerin önceliği ilkesi,
bütçede önce giderlerin tahmin gerekli kılmaktadır. Buna göre, gider rakamları belirlendikten
sonra gelirler tahmin edilir. İstisnası yerel yönetim bütçelerdir.
79
8. Tahsis İlkesi
Her bir kamu hizmeti için ilgili yılın bütçesinde mutlaka ödeneğin olması yani o
hizmete ait bir ödenek tahsisisin yapılması gerekir. Ödeneği olmayan bir hizmete ilişkin
harcama yapılamaz.
9. Tasarruf ( İktisadilik ) İlkesi
Bütçede yapılacak harcamaların, belli miktardaki para ile mümkün olan ve en yüksek
sosyal faydayı sağlayacak biçimde, bütçe kaynaklarının verimli, ekonomik kullanılması
ilkesidir.
10. Denklik İlkesi
Bütçenin gelir ve giderlerinin birbirine denk olmasını ifade eder. Giderler gelirlerden
fazla çıkarsa aradaki fark iç borçlanmalarla kapatılır ve gelir gider toplamları eşitlenir.
11. Yıllık Olma ve Sınırlı Yetki İlkesi
Bütçenin meclis tarafından yıllık olarak yasalaştırılması demektir. Geçici bütçe, bütçe
emaneti, egzersiz yöntemi istisnalarıdır.
Sınırlı yetki ise bütçede yer almayan hiçbir gelirin toplanamayacağı bütçede yer
almayan hiçbir giderin yapılamayacağını ifade eder.
Anayasanın 161. Maddesinde bütçenin yıllık olma ve sınırlı yetki ilkelerine yer
verilmiştir. Bütçe hazırlanırken 3 yıllık hazırlanır ancak 1 yıllık onaylanır.
12. Yeknesaklık İlkesi
Bütçede benzer nitelikteki gelir ve giderlerin gruplandırılarak bir arada gösterilmesini
ifade eden ilkedir.
13. Toplama İlkesi
Kamu idarelerinin tüm gelir ve giderlerini bütçelerinde gösterilmesi ve benzer
nitelikteki bütçelerin bir araya toplanmasıdır.
14. Fiskalite Olma ( Mali Olma )
Bu ilke bütçede mali anlamda sınırları ifade etmektedir. Buna göre bütçede şu esaslara
uyulmak zorundadır;
- Yürütme organı bütçede yer alan ödenek miktarından fazla harcama yapamaz.
- Bütçede belirtilmeyen bir kaleme harcama yapılamaz.
- Bütçede sadece mali hükümlere yer verilmesinin sağlanarak ve mali hükümler dışında
hükümler konulamaz.
- Bütçede, ödenekler belirli amaçları gerçekleştirmek üzere tahsis edilir ve başka bir
amaca harcanamaz. ( giderlere tahsis )
15. Mali Saydamlık İlkesi
Her türlü kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasında görevli ve yetkili olanlar
kaynakların etkili ve verimli, hukuka uygun olarak elde edilmesinden, kullanılmasından
sorumludur ve yetkili mercilere hesap vermek zorundadır.
B. Çağdaş Bütçe İlkeleri
- Makroekonomik istikrar ilkesi
- Performans ve mali kontrol ilkesi
- Planlama ilkesi
- Uluslararası standartlara uygunluk ilkesi
80
IV. BÜTÇE TEORİLERİ
A. Klasik Bütçe Teorisi
Bütçe denkliği esastır.
Borçlanma yapılmayacak, sadece yatırımların finansmanı için uzun vadeli ve düşük
faizli borçlanmaya gidilebilir. ( Altın Kural )
Vergiler dolaylı ve düşük oranlı olacak.
Minimal devlet görüşünü savunurlar.
Denk bütçe programı gelir değişmelerine rağmen, devlet giderlerinin sabit kalması ile
veya vergi gelirlerinin attığı refah devresinde devlet harcamaları arttırılır, vergi gelirlerinin
azaldığı devrelerde ise harcamalar azaltılarak sağlanır.
Ancak harcamaların değişmemesi yöntemi kullanıldığı zaman, refah yıllarında vergi
oranlarını indirmek, depresyon yıllarında ise yükseltmek gerekir. Depresyon yıllarında vergi
oranlarının sabit tutulması vergi gelirlerinin azalmasına neden olur.
Klasikler kamu harcamalarının mutlaka devletin normal gelirleri ile karşılanmasını
savunur. Harcamaların karşılanması için borçlanma ve para basma gibi yollara
başvurulmamalıdır.
Bu anlayışa göre borçlanma gelecek nesiller üzerinde ilave yükler getirilmesi anlamına
gelir, mali ve ekonomik dengeleri bozar.
B. Devri ( Konjonktürel ) Bütçe Teorisi
Hansen tarafından ileri sürülmüştür.
Bütçe yıllık olarak değil uzun süreli dönemler dikkate alınarak uygulanmalıdır.
Bütçe bazı dönemlerde açık bazı dönemlerde fazla verebilir, önemli olan mali
denkliktir. Bu görüşe göre bütçe politikası ve tedbirleri konjonktüre paralel olarak değil, aksi
yönde olmalıdır.
Devri bütçe teorisine göre konjonktür dönemi içerisinde meydana gelen bütçe fazlaları
ileriki yıllarda oluşabilecek açıkları kapatmak üzere bütçe denkleştirme fonunda
toplanmalıdır.
Fonun farklı amaçlar için kullanılması, genişleme dönemlerinde fonun reel değerinin
aşınması, daralma ve genişleme dönemlerinde fonun sık sık açık vermesi sebebiyle fonun
denkleştirici etkisini yitirmesi gibi riskleri bulunmaktadır.
C. Telafi Edici Bütçe Teorisi
Beweridge tarafından ileri sürülmüştür.
Özel kesim harcamalarının azalması ile ortaya çıkan eksik istihdamın giderilerek
ekonominin tam istihdamda dengeye gelmesi için eksik olan özel kesim harcamalarının kamu
harcamaları ile telafi edilmesidir.
Bütçe denkliği değil önemli olan ekonominin dengesinin sağlanmasıdır.
Telafi edici bütçenin başarılı olabilmesi için ekonominin bütünü içerisinde kamu
sektörünün nispi ağırlığının düşük olmaması gerekmektedir.
V. BÜTÇE SİSTEMLERİ
A. Torba ( Lump – Sum ) Bütçe Sistemi
Bu bütçe sisteminde belli hizmet gruplarına ödenekler toplu olarak tahsis edilmekte ve
kuruluşlara tahsis edilen ödeneklerin nerelere harcanacağına kurum, kuruluş veya bakanlıklar
kendileri karar vermektedirler. Bu durumda sıkı bir denetim yapılması gerekmektedir.
Uygulanması en kolay bütçedir. Ödeneklerin kullanılması konusunda en fazla esnekliğin
verildiği sistemdir.
Ödenek bazlı bütçenin esnetilmiş halidir. Meclis denetimi eksik kalabilir ve keyfilik
yaratabilir. Plan ve program olmadan uygulanması israf yaratabilir.
81
Sistemin Üstünlükleri;
- Bütçenin hazırlanması, ödeneklerin üzerinde anlaşılması ve değerlendirilmesi
kolaydır.
- Bütçe basit olduğundan yasama ve yürütme arasındaki sorunların çözümü de kolaydır.
- Bakanlığın bütçesi yapıldıktan sonra bakanlığın harcama politikasına müdahale
edilmez.
- Dikkatler ayrıntıdan uzaklaştığı için daha geniş kapsamlı konula gündeme gelebilir.
Sistemin Aksaklıkları;
- Harcamaların nereye ve nasıl yapıldığını tespit etmek zordur.
- Yapılan harcamaların etkilerini tespit etmek zordur.
- Kaynak kullanımında israf riski artar.
- Bürokrasiye geniş takdir yetkisi verilmektedir.
- Sosyal öncelikleri tespit ederek harcamaları ona göre yönlendirmek zordur.
B. Klasik Bütçe Sistemi ( Örgüt Bütçesi )
Kamu giderlerinin öncelikle siyasi veya idari kuruluşlara dağıtıldığı daha sonra her
kuruluşun harcama kalemlerinin belirlendiği bir yıllık esasa göre hazırlanıp uygulanan bütçe
sistemi klasik bütçe sistemi olarak adlandırılır.
Klasik bütçe sisteminde temel amaç, kamu harcamalarının denetlenmesi, israf ve
suiistimallerin önlenmesidir. Bu sistemde kaynak tahsisinde etkinlik amacı aranmaz.
Harcamaların denetimi amaç olduğundan bütçe girdilerinin denetimine önem verilir. Bütçe
girdi esaslıdır.
Kuruluşun amacından ziyade ne kadar mal ve hizmet satın alacağına
odaklanılmaktadır. Kamusal amaçların gerçekleşme süresinden önce harcamaların kontrolü
önemlidir.
Bütçe teklifleri ve ödenekler, kuruluşların organizasyon yapıları dikkate alınarak
belirlendiğinden bu sisteme örgüt bütçesi adı da verilmektedir.
Her yılın ödenekleri bir önceki yılın ödeneklerinin belli bir yüzdesi alınarak artırılır.
Yani otomatik tahmin ve tahsis geçerlidir.
Sistemin Üstünlükleri;
- Tahmini ve hesaplanması kolaydır.
- Ödenek israfını önlemeye yöneliktir.
- İdarede istikrarı sağlayarak bürokrasinin uzmanlaşmasına yardım eder.
- Bütçelemeye ilişkin anlaşmazlıklar politik pazarlarda çözülebilir.
- Bürokrasiye takdir hakkı tanır.
Sistemin Aksaklıkları
- Bütçede amaç ve sonuçları açıkça belirtilmemiştir.
- Kısa sürelidir.
- Üretilen mal ve hizmetlerin tüm maliyeti hakkında yeterli bir bilgi sağlanamaz.
- Bütçenin sadece mali yönü ön plandadır.
- Gelecek yıllarda gelir ve gider kalemlerinde indirim yapmak zordur.
- Katı ilkelere sahip olduğu için esnek değildir.
- Etkinliği ölçecek kıstaslar yoktur.
- Bilgi edinmede ve idari birimler arasında koordinasyonu yoktur.
- Kamu hizmetlerinde öncelikleri belirlemek zordur.
- Fayda – maliyet analizi yapmak zordur.
- Yatırım planlaması yapmak güçleşmektedir.
82
Bütçede devlet borçları, harcamaları ve vergi oranları gibi mali araçlara ilişkin
uygulamalara sınır koyan kısıtlama ve düzenlemelere mali kural denir.
Altın kural ise, klasik bütçe sisteminin inandığı denk bütçede toplanan vergi gelirleri
ile tüketim harcamalarının eşit olması ve borçlanmaya yatırım harcamalarının finansmanı
dışında başvurulmaması gerektiği anlamına gelmektedir.
C. Performans Bütçe Sistemi
Devletin yüklendiği görevleri yerine getirebilmesi bakımından gerçekleştirdiği
hizmetler ile bunların birim maliyetlerinin önem kazandığı bütçeleme sistemidir.
Bu sistemde ödenek dağıtımında devletin üstlenmiş olduğu hizmetler ile bu
hizmetlerin programlar bazında birim maliyetleri esas alınır.
Performans ve sonuç odaklı bütçe sistemidir.
Bu sistemin temel felsefesi kaynak kullanımında etkinliğin sağlanmasıdır. Amaç,
hükümetin ne satın aldığından çok aldıklarıyla neleri başardığı ve ne kadar etkin olduğudur.
Bu bütçe sistemi verilen ödenekler sonucunda en yüksek hizmetin elde edilmesi için
uygulamaya konulmuştur.
Sistemin Üstünlükleri;
- Denetimde, klasik denetim anlayışından, çağdaş denetim anlayışına geçilmiştir.
- Gerçekleşmeyen hedeflerin nedenleri raporlanmakta böylelikle kamu kesiminde
tasarruf ve verimliliğin artışına katkıda bulunmaktadır.
- Her bir faaliyetin faydası ve maliyeti ‘ maliyet- fayda ‘, ‘ maliyet – etkinlik ‘ ve sistem
analizi gibi yöntemlerle ölçülmektedir.
- Performans bütçe sistemi ne satın aldığı ile değil, ne yapıldığı ve neyin başarıldığı
üzerinde durmaktadır.
Sistemin Sakıncaları;
- Bütçelerin siyasi boyutu ihmal edilmekte ve bütçeler sadece teknik birer metin olarak
değerlendirilmektedir.
- Kamusal hizmetlerin ölçümü için bitçe sürecinde teknik alt yapı ve yetişmiş insan
gücüne ihtiyaç göstermektedir.
- Performans bütçeler, yöneticilerin etkinlik ve verimlilik denetimine imkan tanıdığı için
pek fazla sevilmemiştir.
- Tüm kamusal hizmetlerde performans bütçeyi uygulayabilmek oldukça güç bazen de
olanaksızdır.
- Kamu yöneticileri performanslarını arttırmak için yasal olmayan işlere girişebilir ve
sahte performans ölçütleri oluşturabilir.
D. Sıfır Esaslı Bütçe Sistemi
Bu bütçeleme sisteminde, her yılın işlemleri kendi bünyesi içinde yargılanmakta olup,
geçmiş yılların politikalarına ya hiç önem verilmemekte veya çok az bağlantı kurulmaktadır.
Bir başka deyişle, tüm faaliyet ve harcamaların temel gerekçesinin yeniden ve baştan
belirlendiği, bütçedeki her harcama kaleminin değerlendirmesinin yapıldığı bir bütçe
sistemidir.
Hiçbir harcama kalemi bütçede otomatik olarak yer almamakta ve her bir harcama
kalemi diğer harcamalar ışığında yeniden gözden geçirilmektedir.
Bu sistemde yatırımların yarım kalması ve süreklilik arz eden kamu hizmetlerinin
aksaması gibi veya her yıl baştan yapılması ile kırtasiyeciliği artıracağı savunulur. Makro
yerine mikro ekonomik yaklaşım benimsenmekte ve plan-bütçe ilişkisi kurulamamaktadır.
83
E. Program Bütçe Sistemi
Planlanan hedeflere varılabilmesi için uygulanabilecek alternatif programlar arasından
en rasyonel seçimi yapma fırsatı veren, israfı önleyerek hizmet – maliyet ve maliyet – fayda
analizleri yoluyla en yüksek verimin sağlanmasına olanak veren bir bütçe tekniğidir.
Aynı amaca yönelik olarak çalışan kamu birimleri arasında koordinasyonu sağlayarak
programları düzenlemeyi amaçlar. Böylece kamu hizmetleri daha iyi yerine getirilerek toplam
refah artırılmaya çalışılır.
Bu bütçe sistemi çıktı amaçlı olup faaliyetlerin yürütülmesi ve sonuçların
değerlendirilmesinde çıktılar esas alınmaktadır. Bu sistemde dikkatler, harcamalardan çok
harcamaların yöneldiği hizmetlerin toplum refahına katkısına odaklanmaktadır.
Bütçenin yıllık değil daha uzun süreli hazırlanmasını gerektirir.
Programa uymak için bazı kamu idareleri örgüt yapılarını değiştirmek zorunda
kalabilir. Bir program birden çok amaca hizmet edebilir. Bu durumda girdilerin hangi amaca
yükleneceği sorunu ortaya çıkar.
Nesnel ölçütlere dayandırılır, bu nedenle uygulamada siyasi ve bürokratik esneklik
zayıflar, bütçe sistemi olarak uygulanmasını güçleştirir.
F. Analitik Bütçe
Analitik bütçe bir bütçe sistemi değil, bütçe kodlama sistemidir. Diğer bir ifadeyle,
harcama ve gelirlerin sınıflandırmasında kullanılan kodlama sistemine verilen isimdir.
Analitik bütçe sınıflandırmasında;
- Kurumsal sınıflandırma,
- Fonksiyonel sınıflandırma,
- Finansman tipi sınıflandırma ve
- Ekonomik sınıflandırma olmak üzere dört tip sınıflandırma söz konusudur.
G. Plan – Program – Bütçeleme Sistemi ( PPBS )
PPBS, program bütçeden sonra geliştirilmiş olup program bütçenin daha sistematik
hale getirilmiş şekli olarak değerlendirilebilir. PPBS’de planlama önemli bir rol oynar. Bu
sistemde devletin fonksiyonları uzun vadeli olarak belirlenir. Planlanan amaçlara ulaşmak için
kamu hizmetleri programlar şeklinde düzenlenir. Tespit edilen hedefler başarıldığında o
programların sonucu olan fonksiyonlar da amacına ulaşacaktır.
PPBS’nin uygulamada başarılı olabilmesi için planlanan hedeflerin gerçeğe uygun ve
uygulanabilir olması, etkili bir muhasebe raporlama sisteminin bulunması, verilerin doğru
bulunması ve uygun şekilde değerlendirilmesi ve etkin bir kontrol mekanizmasının bulunması
gerekir.
PPBS dört aşamalıdır. Bu aşamalar;
Planlama Aşaması:
Amaçlar saptanır.
Fiziksel analiz ve seçeneklerin analizi gerçekleştirilir. Karar verenlerin önüne
amaçlara ulaşmada çeşitli seçenekler konulur.
Seçeneklerin ortaya koyulup en uygunu belirlendikten sonra maliyetler tahmin edilir.
Uzun süreli planlardan en uygun model seçilir.
Programlama Aşaması
Bütçeleme Aşaması
Sistem Analizi Aşaması
84
PPBS’ nin Faydaları:
Tüm kamu faaliyetlerine uygulanabilecek bir yöntemdir,
Bütçe uygulamalarına açıklık getirir. Bu durum, bütçe üzerindeki denetimin etkinliğini
artırır,
Seçenekleri sağladıkları fayda ve neden oldukları maliyetlere göre tercih sırasına
koyarak en rasyonel tercihin seçilebilmesine imkân sağlar.
Kamu kaynaklarının kullanılmasında israfı önleyici, kaynak kullanımında etkinliği
sağlayıcı niteliklere sahiptir.
Programların gelecek dönemlere sarkan proje ve faaliyetlerine ilişkin maliyetleri ve
sağlayacakları faydaları da ortaya koyarak, geleceğe dönük olarak faaliyet ve
maliyetler arasında koordinasyonun sağlanmasına imkân verir.
Farklı seçeneklerin getirdiği hareket alanı, PPBS içerisinde yer alan fonlar, bütçeye
hazırlık ve uygulama safhalarında esneklik kazandırır,
Son olarak PPBS, klasik bütçe, performans bütçe ve program bütçe anlayışının eksik
ve zayıf yönlerinin giderilmesi üzerine geliştirilmiş bir bütçe tekniğidir. Bu anlamda
bütçe tekniği olarak birçok olumsuzluktan arındırılmıştır.
PPBS’ nin sakıncaları:
Sistemin temeli olan amaçların belirlenmesinin bazı durumlarda güçtür.
Geleceğe ilişkin plan yapılırken belirsizliklerin dikkate alınamaması nedeni ile
geleceğe dönük olarak yapılan programlarda sapmaların olabilmesi, yapılan planların
ve faaliyetlerin etkinliğini bozabilir,
PPBS'nin etkin bir biçimde uygulanabilmesi çok sayıda yetişmiş elemanı gerektirir.
Yetki dağılımı önemli bir sorundur. Yetkilerin bir elde toplanması, yöneticilere
yüklenen sorumluluğu azaltırken, dağıtılması da PPBS'de önemli bir unsur olan
koordinasyonun sağlanmasını olumsuz etkiler,
Sistem, hangi kamu hizmetlerinin ne miktarda ve hangi yöntem ile yapılacağına ilişkin
alınan kararlarda yardımcı olmakta, ancak bu hizmetlerin nasıl yapılacağı, hangi idari
birimce yapılması gerektiği hususlarında karar birimlerine yardımcı olamamaktadır,
Sistem genel olarak kamu giderleri üzerinde durmakta, ancak kamu gelirlerine
yönelmemektedir,
Sistem yürütme organına daha fazla inisiyatif vererek, yasama organının bütçe
üzerindeki etkisini azaltmaktadır,
Sistem bütçenin sosyal fonksiyonunu göz ardı ederek, bütçenin mali ve ekonomik
fonksiyonunu ön plana çıkarmaktadır,
Sistemi kusursuz olarak görüp, sistemin getirdiği çözümlere sıkı sıkıya bağlı
kalınması, karar birimlerini yanılgıya düşürebilecektir.
H. Yatırım Bütçe Sistemi
Sistem, yatırım harcamalarını ayrı bir bütçe içinde düzenlediği için bu isimle anılır.
Buna sebep, genel bütçe içinde gelir yetersizliği oluştuğunda budanan ilk kalemin yatırımlar
olmasıdır. Genelde borçlanma ile finanse edilen yatırım bütçe sistemi Türkiye’de
uygulanmamıştır.
NOT: Türkiye’de stratejik planlamaya dayalı performans esaslı bütçeleme sistemi
uygulanmaktadır.
85
PPBS Geleneksel Bütçeleme Sistemi
Esnektir, yetki devri esaslıdır,
Modern analiz teknikleri kullanır
(fayda- maliyet vb. gibi),
Hizmetlerin dağılımında fonksiyonel
sınıflandırma esastır,
Siyasi değildir, daha çok yöneticilere
sorumluluk yükler.
Çıktı esaslıdır, faydaya bakar,
Çok maliyetlidir,
Uygulaması için çok fazla kalifiye
eleman gerekir,
Plan - bütçe ilişkisi üzerine kuruludur,
uzun vadelidir,
Harcama artışı sunulan hizmetlere
göre yapılır,
Performans denetimi esaslıdır
Alternatif seçeneklerle bütçeleme
yapılır
Mevzuat odaklı, katı ve kuralcıdır,
merkeziyetçidir,
Modern teknikler kullanılmaz,
Hizmetlere ödeneklerin verilmesinde,
sadece bu hizmetleri yapacak idari
organların ihtiyacı dikkate
alınmaktadır,
Organik (kurumsal) sınıflandırma
esastır,
Siyasidir,
Girdi esaslıdır,
Hazırlanışı kolay maliyeti düşüktür,
Kalifiye elemana ihtiyaç yoktur,
Plan - bütçe ilişkisi kuramaz, kısa
vadelidir,
Harcama artışı kural haline gelmiştir
ve ödenekler her yıl belirli oranlarda
artırılarak bir sonraki yıl bütçesine
yazılır,
Hesap denetimi üzerine kuruludur,
performans denetimi yapılamaz,
Alternatif seçenek sunmaz
VI. BÜTÇE ÇEŞİTLERİ
Türk kamu mali yönetimi, 1927 yılında yürürlüğe giren 1050 sayılı Muhasebe-i
Umumiye Kanunu’yla yönetilmeye başlanmış; mali anayasa olarak ifade edilebilecek kanun
5018 sayılı kanunun yürürlüğe girmesine kadar çeşitli değişikliklere uğramasına rağmen uzun
süre yürürlükte kalmıştır.
Ancak Avrupa Birliği uyum sürecinde yetersiz kalması sonucunda 5018 sayılı Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu düzenlenerek uygulamaya konulmuştur. Bu kanun ile
birlikte katma bütçeler kaldırılmıştır.
Kanun merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri, sosyal güvenlik kurumlar ve
mahalli idarelerden oluşan genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin mali yönetim ve
kontrolünü kapsar.
5018’in Kapsamı
Merkezi Yönetim Bütçesi Mahalli İdareler Bütçesi Sosyal Güvenlik
Kuruluşları
-Genel Bütçe
-Özel Bütçe
-DDK Bütçesi
-İl Özel İdaresi Bütçesi
-Belediyeler
-Mahalli Birlikler
-SGK
-Türkiye İş Kurumu
NOT: KİT’ler ve Köyler 5018’e tabi değildir.
86
1. Merkezi Yönetim Bütçesi
Merkezi yönetim bütçesi, genel bütçeli, özel bütçeli kuruluşlar ile düzenleyici ve
denetleyici kuruluş bütçelerinin toplamını kapsamaktadır. Ancak merkezi yönetim bütçesinin
gerçek değerinin bulunabilmesi için toplamdan hazine yardımları çıkarılır.
Merkezi Yönetim Bütçesi= Genel Bütçe+Özel Bütçe+DDK Bütçesi–Hazine Yardımları
A. ( I ) Sayılı Cetvel: Genel Bütçeli Kuruluşlar
5018 sayılı KMYKK’na göre genel bütçe, devlet tüzel kişiliğine dahil olan ve bu
kanuna ekli 1. Sayılı cetvelde yer alan kamu idarelerinin bütçesidir.
- Tek bir nakit idaresine sahiptirler.
- Devlet tüzel kişiliğine sahiptirler. Kendi tüzel kişilikleri yoktur.
- Kendi mal varlığı ve gelirleri yoktur.
- Tam kamusal mal ve hizmet üretirler.
- Ödenekleri yetmezse yedek ödenek kaleminden ödenek alabilirler.
- Muhasebe hizmetlerini Maliye Bakanlığı yürütür.
- Denetimini Sayıştay yapar.
- Genellik ve birlik ilkelerine uygundurlar.
Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ( I Sayılı Cetvel )
TBMM Cumhurbaşkanlığı
Başbakanlık Anayasa Mahkemesi
Yargıtay HSYK
Danıştay Sayıştay
Adalet Bakanlığı Milli Savunma Bakanlığı
İçişleri Bakanlığı Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu
Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürl. Türkiye İstatistik Kurulu
Gelir İdaresi Başkanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü
AFAD Yönetim Başkanlığı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü
MİT Müsteşarlığı MGK Genel Sekreterliği
Sahil Güvenlik Komutanlığı Jandarma Genel Komutanlığı
Diyanet İşleri Başkanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü
Hazine Müsteşarlığı Devlet Personel Başkanlığı
NOT: Tüm müsteşarlıklar genel bütçeli olmakla birlikte sadece Savunma Sanayi
Müsteşarlığı özel bütçelidir. Ayrıca Orman Genel Müdürlüğü ve Karayolları Genel
Müdürlüğü eski düzenlemeye göre genel bütçeli iken özel bütçeye geçirilmiştir.
B. ( II ) Sayılı Cetvel: Özel Bütçeli Kuruluşlar
5018 sayılı KMYKK’na göre özel bütçe, bir bakanlığa veya ilgili olarak belirli bir
kamu hizmetini yürütmek üzere kurulan, gelir tahsis edilen, bu gelirlerden harcama yapma
yetkisi verilen, kuruluş ve çalışma esasları özel kanunla düzenlenen ve bu kanuna ekli 2
sayılı cetvelde yer alan her bir kamu idaresinin bütçesidir.
Bu tanıma göre özel bütçeli idareler, giderlerini kendi özel gelirleri ile karşılayan ve
kuruluş ve çalışma esasları özel kanunla belirlenmiş olan idarelerdir.
Fakat bu kurumlar gelirleri ile giderlerini karşılayamazsa hazine yardımı alırlar.
Gelirler giderlerinden fazla olduğunda ise bu fazlalığı genel bütçeye aktarırlar.
87
- Bir bakanlığa veya belirli bir kamu hizmetinin yürütülmesi için kurulurlar.
- Kendilerine ait kamu tüzel kişilikleri vardır.
- Kendilerine ait nakit idareleri vardır.
- Kendilerine ait mal varlığı ve gelirleri vardır.
- Yarı kamusal mal ve hizmet üretirler.
- Ödenekleri yetmezse genel bütçede hazine yardımı alırlar.
- Denetimi Sayıştay yapar.
- Muhasebe hizmetlerini mali hizmetler birimi yürütür.
- Genellik ve birlik ilkelerine aykırıdır.
Özel Bütçeli İdareler ( II Sayılı Cetvel )
YÖK, Üniversiteler ve İleri Teknoloji Ens. Türk Dil ve Tarih Kurumları
Savunma Sanayi Müsteşarlığı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Atatürk Araştırma Merkezi Türkiye Bilimler Akademisi
Karayolları Genel Müdürlüğü Orman Genel Müdürlüğü
Spor Genel Müdürlüğü Vakıflar Genel Müdürlüğü
DSİ Genel Müdürlüğü Kamu Denetçiliği Kurumu
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Özelleştirme İdaresi Başkanlığı
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü KYK Genel Müdürlüğü
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Türk Standartları Enstitüsü
C. ( III ) Sayılı Cetvel: Düzenleyici ve Denetleyici Kuruluşlar
5018 sayılı KMYKK’na ekli 3 sayılı cetvelde düzenleyici ve denetleyici kurumlar yer
alır.
- Özel kanunla kurulurlar.
- Kendi nakit idareleri vardır.
- Mal ve hizmet üretmez, kural ve norm koyar. Bunların uygulanmasını izler ve
denetler.
- Kendi kamu tüzel kişilikleri vardır.
- Ödenekleri yetmezse genel bütçeden hazine yardımı alırlar.
- Denetimlerini Sayıştay yapar.
- Genellik ve birlik ilkesine aykırıdırlar.
Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar ( III Sayılı Cetvel )
RTÜK Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu
SPK BDDK
EPDK KİK
Rekabet Kurumu Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu
Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim
Standartları
D. ( IV ) Sayılı Cetvel: Sosyal Güvenlik Kurumları
5018 sayılı KMYKK’na ekli 4 sayılı cetvelde yer alan Sosyal Güvenlik Kurumları
sosyal güvenlik hizmeti sunmak üzere oluşturulmuşlardır. Sosyal güvelik kurumları kanunla
kurulur.
Bunların bütçelerinin hazırlanması, uygulanması ve diğer mali işlemleri 5018 sayılı
KMYKK hükümleri saklı tutulmak kaydıyla, kendi özel kanunlarındaki hükümlere tabidir.
Sosyal Güvenlik Kurumları kendi gelirleri ile giderlerini karşılarlar. Ancak giderleri
gelirlerini aştığında, genel bütçeden yapılacak transfer harcamaları ile bu açık finanse edilir.
88
Sosyal Güvenlik Kurumu, kamu tüzel kişiliğe sahip olan, idari ve mali açıdan
özerkliğe sahip bir kurumdur. Sayıştay denetimine tabidir.
Kendi kanununda hüküm bulunmayan durumlarda özel hukuk hükümlerine tabidir.
Kurum, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ilgili kuruluşudur.
2. Mahalli İdareler Bütçesi
Mahalli idare bütçelerinin hazırlanması, uygulanması ve diğer mali işlemleri kendi
kanunlarındaki hükümlere tabidir.
A. İl Özel İdaresi Bütçesi
İl özel idaresi bütçesi ‘ İl Özel İdaresi Kanunu ‘ na göre hazırlanır.
İlin stratejik yapısına uygun olarak vali tarafından hazırlanan bütçe Eylül ayı başında
İl Encümenine sunulur. Encümen bütçeyi inceleyerek görüşüyle birlikte Kasım ayının birinci
gününden önce İl genel meclisine sunar. Daha sonra il genel meclisinde görüşülen bütçe,
onaylandıktan sonra vali tarafından İçişleri Bakanlığına gönderilir. Ancak meclis bütçe
denkliğini bozacak biçimde gider artırıcı ve gelir azaltıcı değişikliklerde bulunamaz.
Her yıl bütçesinin kesin hesabı, vali tarafından hesap döneminin bitiminden sonra
gelen Mart ayı içinde encümene sunulur. Kesin hesap il genel meclisinin mayıs ayı
toplantısında görüşülerek karara bağlanır.
B. Belediye Bütçesi
Belediye bütçesi ‘ Belediyeler Kanunu ‘ na göre hazırlanır.
Belediye başkanının hazırladığı bütçe Eylül ayının 1.gününden önce belediye
encümenine sunulur ve mülki idare amiri kanalıyla İçişleri Bakanlığı’na gönderilir. İçişleri
Bakanlığına gönderilen bütçe tahminleri burada eylül aynı sonuna kadar konsolide edilir ve
Maliye Bakanlığına sevk edilir.
Encümen bütçeyi inceleyip görüşüyle beraber Kasım ayının 1.gününden önce belediye
meclisine sunar. Meclis bütçe tasarısını yılbaşından önce aynen veya değiştirerek kabul eder.
Ancak meclis gelir azaltıcı veya gider artırıcı teklif yapma yetkisi yoktur.
Kabul edilen bütçenin iki örneği belediye başkanı tarafından mülki amire gönderilir.
Mülki amir kendisine gelen bütçeyi bir hafta içinde aynen veya değiştirerek onaylar. Bir hafta
içinde onaylanmayan bütçe kendiliğinden onaylanmış sayılır.
Her yılın bütçesinin kesin hesabı, belediye başkanı tarafından hesap döneminin
bitiminden sonra Nisan ayı içinden encümene sunulur.
Kesin hesap belediye meclisinin Mayıs ayı toplantısında görüşülerek karara bağlanır.
C. Köy Bütçesi
Köy bütçeleri ‘ Köy Kanunu ‘ na göre hazırlanır.
İçişleri Bakanlığının yayınladığı Köy İdareleri Hesap Talimatına göre muhtar ve
ihtiyar heyeti tarafından Kasım ayında bütçe hazırlanır. Vali veya kaymakam tarafından
onaylandıktan sonra kesinlik kazanır.
Kesin hesapları aynı zamanda muhasebe yetkilisi de olan muhtar hazırlar. Köy ihtiyar
meclisinin inceleyip onayladığı kesin hesaplar onay için Kaymakam ya da Valiye gönderilir.
D. Mahalli İdare Birlikleri
Birliğin yatırım planı ve çalışma programı ile bütçesi, yıllık faaliyet raporu ve kesin
hesabı birlik başkanı tarafından hazırlanır. Birliğin encümeni ve meclisi tarafından görüşülüp
onaylanır.
Birlik meclisi, bütçe ve kesin hesabı kabul eder. Birden çok ili kapsıyorsa İçişleri
Bakanlığının onayı ile kesinleşir.
89
E. Döner Sermaye İşletmeleri
Döner sermaye bütçesi, işletmelerin belirli bir dönemdeki gelir ve gider tahminleri ile
bunların uygulanmasına ilişkin hususları gösteren ve usulüne uygun olarak yürürlüğe konulan
belgelerdir.
Döner sermayeli işletmelerin gayrisafi hasılatının bir kısmı her ay kesilerek bütçeye
gelir yazılır.
Kuruluş sermayeleri bağlı olduğu kurum ve kuruluşun bütçesine konulan ödenekle
karşılanmaktadır.
Onaylanarak kesinleşen bütçeler, en geç Aralık ayının sonuna kadar uygulanmak üzere
işletmelere gönderilir.
Hazırlanan bilanço ve ekleri ile gelir ve gider belgeleri denetim için mali yılın bitimini
takip eden iki ay içinde Maliye Bakanlığı ve Sayıştay’a gönderilir. Kesin hesap cetvelleri,
muhasebe kayıtları dikkate alınarak hazırlanır.
F. KİT Bütçesi ( Özerk Bütçe )
Bakanlar Kurulu kararı ile kurulurlar. Kendi gelirleri ile giderlerini karşılarlar. 5018
sayılı KMYKK’ na tabi değildir.
Sayıştay denetimine tabidirler.
Bütçelerindeki gelir – gider açığı bütçeden yapılan transfer harcamaları ile
karşılanmaktadır.
Genellik ve birlik ilkesinden sapmalardır.
G. Fonlar
Fon, belli bir amacın gerçekleştirilmesi için ayrılmış bulunan ve gerektiği zaman
kullanılmak üzere belli bir hesapta toplanan ve harcanabilen paralar anlamına gelmektedir.
Özel kanunla kurulurlar. Kendi gelirleri ile giderlerini karşılarlar. 5018 sayılı
KMYKK’na tabi değillerdir.
Sayıştay denetimine tabidirler.
Belirli amaçlar için kurulular. Belirli gelirlerin belirli giderlere tahsisi esastır. Genel
bütçeden kaynak aktarılabilir.
VII. BÜTÇELEME SÜRECİ
A. Bütçeleme İlkeleri
- Makroekonomik istikrarla beraber sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak esastır.
- Bütçeyle verilen harcama yetkisi, kanunlarla düzenlenen görev ve hizmetlerin yerine
getirilmesi amacıyla kullanılır.
- Fayda – maliyet analizine göre hazırlanır, uygulanır ve kontrol edilir.
- Bütçeler, stratejik planlar dikkate alınarak izleyen iki yılın bütçe tahminleriyle birlikte
görüşülür ve değerlendirilir.
- Bütçe, kamu mali işlemlerinin kapsamlı ve saydam bir şekilde görülmesini sağlar.
- Gelir ve giderler gayrisafi olarak gösterilir.
- Belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilememesi esastır.
- Bütçe onaylanmadıkça uygulanmaz.
- Bütçe gelir ve gider tahminleri ile uygulama sonuçlarının raporlanmasında açıklık,
doğruluk ve mali saydamlık esas alınır.
- Bütçe yasası kamu yönetiminin faaliyetlerini hukuki normlara bağlayan bir yasadır.
- Ülkemizde devlet bütçesi yasal dayanağını Anayasa ve 5018 sayılı kanundan
almaktadır.
90
B. Gelir ve Giderleri Etkileyecek Kanun Tasarılarının Esasları
Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri, kamu gelirlerinin azalmasına veya
kamu giderlerinin artmasına neden olacak ve kamu idarelerini yükümlülük altına sokacak
kanun tasarılarının getireceği mali yükü, orta vadeli program ve mali plan çerçevesinde, en az
3 yıllık dönem için hesaplar ve tasarılarına eklerler.
Sosyal güvenliğe yönelik kanun tasarılarında ise en az 20 yıllık aktüeryal hesaplara yer
verilir. Ayrıca bu kanun tasarılarına Maliye Bakanlığı ile ilgisine göre Kalkınma Bakanlığı
veya Hazine Müsteşarlığının görüşleri eklenir.
C. Gider Bütçesinin Hazırlanması
Bütçe hazırlama çalışmalarında ilk önce giderler tespit edilmektedir. Gider bütçesinin
hazırlanması sürecine tüm kamu kurum ve kuruluşları katılmaktadır. Her kurum kendi
giderlerini tespit eder ve bir gider bütçesi hazırlar.
Gider teklifleri ülkenin ekonomik ve mali saydamlığı sağlayacak şekilde Maliye
Bakanlığı tarafından belirlenmiş olan analitik bütçe sınıflandırılmasına göre hazırlanır.
D. Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun Kapsamı ve Hazırlanma Süreci
1. Orta Vadeli Programın İçeriği
- Kamu ve özel kesim için öngörülebilirliği artıracak bir yol haritası niteliğindedir.
- Çeşitli alanlarda birbirleriyle tutarlı bir amaç, politika ve öncelikler seti sunmaktadır.
- Makro politikaların yanı sıra temel gelişme eksenlerini ve ana sektörleri kapsar.
- Uzun vadeli amaçlara katkıda bulunacak şekilde üç yıllık dönemler üzerinde
yoğunlaşılacak öncelikleri tespit eder.
- Uygulamaların sonuçları ve genel şartlardaki değişmeler dikkate alınarak her yıl
yenilenecek dinamik bir yapı arz eder.
- Üç yıllık perspektife sahiptir.
2. Orta Vadeli Mali Planın Kapsamı
- Gelecek 3 yıla ait gelir ve gider tahminleri
- Hedeflenen açık veya borçlanma durumu
- Kamu kuruluşlarının ödenek teklif tavanı
3. Bütçe Kanununa Ekli Belgeler
- Bütçe kanunu metni ( 1.madde gider toplamı, 2.madde gelir toplamı, 3.madde ise
bütçe dengesini gösterir. )
- Kamu borç yönetimi raporu
- Bütçe kanunu gerekçesi ( Maliye Bakanlığı hazırlar )
- Yıllık ekonomik rapor ( Maliye Bakanlığı hazırlar )
- Vergi muafiyet, istisna ve indirimleri ile benzeri bütçe tahminleri
- Mahalli idareler ve sosyal güvenlik kurumlarının bütçe tahminleri ( Maliye Bakanlığı
tarafından hazırlanır )
- Merkezi yönetim kapsamında olmayıp merkezi yönetim bütçesinden yardım alan
kamu idareleri ile diğer kurum ve kuruluşların listesi
- Ekli cetveller ( A cetveli harcama ödenekleri, B cetveli genel bütçe gelirler, C cetveli
ise devlet gelirlerinin dayandığı temel hükümleri ifade eder )
- Milli bütçe tahmin raporu ( Kalkınma Bakanlığı hazırlar )
91
Kalkınma Bakanlığı tarafından "Orta Vadeli Program"ın hazırlanması
(Makroekonomik tavanın belirlenmesi)
Eylül Ayının İlk
Haftasına Kadar Bakanlar Kurulu Orta Vadeli Programı kabul eder (bütçe hazırlık sürecinin
başlangıcıdır).
Maliye Bakanlığı tarafından Orta Vadeli Programa uyumlu olarak
hazırlanan "Orta Vadeli Mali Plan" hazırlanır ve YPK tarafından karara
bağlanır ve Resmi Gazete'de yayınlanır.
Eylül Ayının
15'ine Kadar
Maliye Bakanlığı tarafından bütçe çağrısı ve eki bütçe hazırlama rehberi
hazırlanır ve Resmi Gazete'de yayınlanır.
Eylül Ayının
15'ine Kadar
Kalkınma Bakanlığı tarafından yatırım genelgesi ve eki yatırım programı
hazırlama rehberi hazırlanır ve Resmi Gazete'de yayınlanır,
Kamu idareleri, stratejik planları ile Bütçe Hazırlama Rehberinde yer alan
esaslar çerçevesinde, bütçe gelir ve gider tekliflerini gerekçeli olarak
hazırlar ve Maliye Bakanlığına gönderir. Yatırım teklifleri ise,
değerlendirilmek üzere Kalkınma Bakanlığı'na gönderilir.
Eylül Ayı Sonuna
Kadar
Maliye Bakanlığınca kuruluşlara ait bütçe tekliflerinin kuruluşlarla karşılıklı
olarak görüşülmesi, incelenmesi ve birleştirilerek bütçe kanun tasarısının
hazırlanır. Düzenleyici ve Denetleyici Kurum Bütçeleri ile TBMM ve
Sayıştay'a ait bütçe teklifleri doğrudan TBMM'ye gönderilir (bir örneği de
Maliye Bakanlığı'na gönderilir).
Eylül Sonuna
Kadar
Makroekonomik göstergeler ve bütçe büyüklükleri en geç Ekim ayının ilk
haftasına içinde YPK'da görüşülür ve Maliye Bakanlığınca Merkezi
Yönetim Bütçe Kanun Tasarısı hazırlanır
01-17 Ekim
Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısını Bakanlar Kurulu'na sunulur.
Bakanlar Kumlu Bütçe Kanun Tasarısını mali yılın başlamasından en geç 75
gün önce TBMM'ne verir.
TBMM'ye gelen Bütçe Kanun Tasarısı Bütçe Komisyonuna verilir.
Bütçe Komisyonu 55 gün içerisinde Bütçe Kanun Tasarısı'nı görüşerek
Genel Kurula sevk eder.
Bütçe komisyonu 40 kişiden oluşur ve bunların en az 25i iktidar partisinden
olmak zorundadır.
Komisyonda her türlü öneri getirilebilir.
17 Ekim-10
Aralık
Genel Kurul 20 gün içinde Bütçe Kanun Tasarısını görüşerek onaylar ve
Cumhurbaşkanı'na gönderir. Genel kurulda gider artırıcı ve gelir azaltıcı
teklifte bulunamaz. Bütçe salt çoğunlukla kabul edilir.
10-31 Aralık
Bütçe Kanunu Cumhurbaşkanı tarafından onaylanır ve Resmi Gazete'de
yayınlanarak yürürlüğe girer.
Cumhurbaşkanı bütçeyi veto edemez fakat iptal davası açabilir.
31 Aralık
92
4. Geçici Bütçe ve Ek Bütçe
MYBK’nun zamanında yürürlüğe konulamaması halinde, geçici bütçe kanunu
çıkartılır. Geçici bütçe ödenekleri, bir önceki yıl bütçe başlangıç ödeneklerinin belirli bir oranı
esas alınarak belirlenir. Geçici bütçe uygulaması 6 AY’ı geçemez.
Cari yıl bütçesinin yürürlüğe girmesiyle geçici bütçe uygulaması sona erer ve o tarihe
kadar yapılan harcamalar ve girişilen yüklenmeler ile tahsil olunan gelirler cari yıl bütçesine
dahil edilir.
Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin bütçelerindeki ödenekleri yetersiz
kalması halinde veya öngörülemeyen hizmetlerin yerine getirilmesi için karşılığı gelir
gösterilmek kaydıyla kanunla ek bütçe yapılabilir.
Ek Bütçenin Yaratacağı Sakıncalar;
- Yeni hizmetlerin başlamasını engeller
- Yasamanın bütçe üzerindeki denetim ve kontrolünü zayıflatır.
- Yatırımların sonraki yıla sarkan kısımlarının yapılmasını engeller
- Mahsup işlemlerinde karışıklık ortaya çıkar.
E. Gelir Bütçesinin Hazırlanması
Gelir bütçesinin hazırlanmasında görev ve sorumluluk Maliye Bakanlığına aittir. Gelir
bütçesini hazırlamak ve gelirleri toplamak için yetkili kuruluş Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi
Başkanlığıdır.
Otomatik Yöntem: Bir önceki yıl usulü, ortalama artışa göre arttırma usulü ve ortalama usul
olarak belirtilebilir.
- Bir Önceki Yıl Usulü: Bu usulde sonucu alınmış olan bir önceki yılın gelirinin,
bütçesi hazırlanan yıl için aynen esas alınması yoluna gidilmektedir.
- Ortalama Artışa Göre Arttırma Usulü: Son birkaç yılın gelir rakamlarının artış
oranı belirlenerek ve sonucu bilinen önceki yılın rakamları aynı oranda artırılmaktadır.
- Ortalama Usul: Son birkaç yılın gelir rakamlarının ortalaması alınmak suretiyle,
bütçenin hazırlanan yılın geliri tahmin edilmiş olmaktadır.
Serbest Takdir Yöntemi: Herhangi bir yılla ilişkilendirilmeden bütçenin gelir rakamlarının
ülkenin ekonomik ve mali durumu dikkate alınarak serbestçe belirlenmesidir. Ülkemizde
doğrudan doğruya tahmin yöntemi kullanılır.
Ülkemizde kamu gelirleri tahmini, Maliye Bakanlığı bünyesinde yer alan Gelir
Politikaları Genel Müdürlüğü tarafından yapılmaktadır. Gider tahmini ise, yine Maliye
Bakanlığı bünyesinde bulunan Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından
yapılmaktadır.
VIII. BÜTÇENİN UYGULANMASI
Bütçenin uygulanması gelir ve gider bütçesinin uygulanması şeklinde ikiye ayrılarak
incelenebilir. Gelir bütçesinin uygulanmasında da en büyük görev yine Maliye Bakanlığına
düşmektedir.
Mali yılın başlangıcı ile birlikte bütçeye verilen ödenekler kullanılmaya başlanır.
Ancak ödeneklerin Maliye Bakanlığınca serbest bırakılması gereklidir. Daha sonra ödenekler
harcamaları yapacak birimlere dağıtılmaktadır.
Bütçeyi uygulama, yürütme görevi hükümet içinde Maliye Bakanlığına aittir.
BÜMKO gider bütçesini, Gelir Politikaları Genel Müdürlüğü ise gelir bütçesini hazırlar.
93
A. Gelirlerin Toplanması
Gelirlerin toplanması, yürürlükteki mali mevzuata göre, kamu gelirlerinin tarhı,
tahakkuku ve tahsili demek olup, her yıl bu gelirlerin toplanmasına bütçe kanunu izin
vermektedir. Gelirleri toplamaya Maliye Bakanlığı yetkilidir.
B. Giderlerin Yapılması
1. Ödeneklerin Serbest Bırakılması
Bütçede belirtilen ödeneklerin kullanımı ancak, Maliye Bakanlığı'nın ödenekleri
serbest bırakması (dağıtması) ile mümkün olur. Ödenekler yılın ilk 6 AY’lık dönemi ve ikinci
6 AY’lık dönemi için ayrı ayrı serbest bırakılır. Ödeneklerin niteliğine göre ikinci altı ay için
üçer aylık ayrı ayrı dönemler olarak da serbest bırakılması mümkündür.
Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, ayrıntılı harcama programlarını hazırlar
ve vize edilmek üzere Maliye Bakanlığına gönderir. Bütçe ödenekleri, Maliye Bakanlığınca
belirlenecek esaslar çerçevesinde, nakit planlaması da dikkate alınarak vize edilen ayrıntılı
harcama programları ve serbest bırakma oranlarına göre kullanılır.
Serbest bırakılan ödenek tutarından kalan kısım ise bloke edilmiş demektir. Genel
bütçeden yardım alan özel bütçeli kamu kurumları ile sosyal güvenlik kurumlarına ait
finansman programları vize edilmek üzere, merkezî yönetim bütçe kanununun yürürlüğe
girdiği ilk ay içinde Maliye Bakanlığına gönderilir. Bu programlar, Maliye Bakanlığınca vize
edilmeden bu idarelerin bütçelerine yardım yapılamaz. Bu idareler, aylık uygulama
sonuçlarını izleyen ay içinde Maliye Bakanlığına göndermek zorundadır.
2. Yüklenmeye Girişilmesi
Yüklenme, usulüne uygun olarak düzenlenmiş sözleşme esaslarına veya kanun
hükmüne dayanılarak iş yaptırılması, mal veya hizmet alınması karşılığında geleceğe yönelik
bir ödeme yükümlülüğüne girilmesidir.
Bütçede yeterli ödeneği bulunmayan işler için yüklenmeye girişilemez
Yüklenme süresi malî yılla sınırlıdır.
Harcama yetkilileri, tahsis edilen ödenekler dahilinde yüklenmeye girebilirler.
Yüklenmeye girişilen tutara ait ödenekler saklı tutulmuştur; başka iş yaptırılması, mal
veya hizmet alınması için kullanılamaz.
3. Harcama Yetkisi ve Yetkilisi
Bütçeyle, kuruluşlara ödenek tahsis edilir. Bu ödenekler kuruluşların kullanmaya hak
ettikleri ödeneklerdir. Kuruluşların bu ödeneklerini kullanma yetkisi ise her bir kuruluşun
kamu kurumlarında üst yöneticisi ‘ harcama yetkilisi ‘dir.
Bakanlıklarda müsteşar, ( Milli Savunma Bakanlığında Bakan ), il özel idarelerinde
vali, belediyelerde belediye başkanı üst yöneticidir.
Bakanlıklarda müsteşar bakana karşı, il özel idaresinde vali il genel meclisine karşı,
belediye başkanı ise belediye meclisine karşı harcamaların etkin ve verimli kullanılmasından
dolayı sorumludur.
Bütçeye ödenek tahsis edilen her bir harcama biriminin en üst yöneticisi harcama
yetkilisidir. Harcama yetkisinin devredilmesi, yetkiyi devredenin idari sorumluluğunu
ortadan kaldırmaz.
Harcama yetkilileri bütçede öngörülen ödenekleri kadar, ödenek gönderme belgesiyle
kendisine ödenek verilen harcama yetkilileri ise tahsis edilen ödenek tutarında harcama
yapabilir.
Harcama yetkilisi eski sistemde ‘ ita amiri ‘ tarafından yürütülmekte olan görev ve
sorumlulukları üstlenmiştir.
94
4. Giderin Yapılmasında Görevli Memurlar ve Gerçekleştirilmesi
Bir giderin gerçekleştirilebilmesi için aşağıdaki memurların çeşitli görev ve
sorumlulukları bulunmaktadır. Bunlar;
Harcama yetkilisi, harcamacı kuruluşların ödeneklerini kullanma yetkisine sahip olan
kişidir. Harcama yetkilisi üst yöneticiye karşı sorumludur.
Gerçekleştirme görevlileri, harcama talimatı üzerine; işin yaptırılması, mal veya hizmetin
alınması, teslim almaya ilişkin işlemlerin yapılması, belgelendirilmesi ve ödeme için gerekli
belgelerin hazırlanması görevlerini yürütürler,
Muhasebe yetkilisi, gelirlerin ve alacakların tahsili, giderlerin hak sahiplerine ödenmesi,
para ve parayla ifade edilebilen değerler ile emanetlerin alınması, saklanması, ilgililere
verilmesi, gönderilmesi, diğer tüm malî işlemlerin kayıtlarının yapılması ve raporlanması ve
muhasebe kayıtlarının usulüne uygun, saydam ve erişilebilir şekilde tutulmasından sorumlu
kişidir. Muhasebe yetkilileri ödeme aşamasında ödeme emri belgesindeki;
- Yetkililerin imzalarını
- Ödemeye ilişkin ilgili mevzuatında sayılan belgelerin tamam olmasını
- Maddi hata bulunup bulunmadığı
- Hak sahibinin kimliğine ilişkin bilgileri kontrol etmekle yükümlüdür.
Muhasebe yetkilisi mutemedi, muhasebe yetkilisi adına ve hesabına para ve parayla ifade
edilebilen değerleri geçici olarak almaya, vermeye ve göndermeye yetkili olanlar muhasebe
yetkilisi mutemedidir. Bunlar doğrudan muhasebe yetkilisine karşı sorumludur.
5. Ödenemeyen Giderler ve Bütçe Emaneti
Mali yıl içinde giderlerin yapılması ile ilgili olarak, ödemenin yapılması haricindeki
tüm aşamaların gerçekleşen, (ödeme emri belgesine bağlanmış) ancak ödenemeyen giderler,
bütçeye gider yazılarak emanet hesaplarına alınır ve buradan ödenir.
Mali yılsonundan başlayarak, 5 yıl içerisinde mazeret gösterilmeksizin alacaklıları
tarafından talep edilmeyen borçlar zamanaşımına uğrayarak kamu idareleri lehine gelir
yazılır.
6. Avans ve Kredi İşlemleri
Aşağıda belirtilen hususların gerçekleşmesi şartı ile bazı giderler için avans vermek
veya kredi açmak suretiyle ön ödeme yapılabilir;
- Harcama yetkilisinin uygun görmesi,
- Ödenek karşılığının saklı kalması,
- Giderin gerçekleştirilmesine ilişkin işlemleri bekleyemeyecek derecede acil olması,
- Merkezi yönetim bütçesinde belirtilen sınırların altında kalması
Ancak, aşağıda belirtilen şartların sağlanması halinde;
- İlgili kanunlardaki hükümler saklı kalmak şartıyla,
- Sözleşmesinde belirtilmek üzere,
- Yüklenme tutarının yüzde %30'unu geçmemek şartıyla, teminat karşılığında bütçe
dışı avans ödenebilir.
Mutemetler avans ve kredi işlemleri ile ilgili olarak yaptığı harcama tutarlarına ilişkin
kanıtlayıcı belgeleri, ilgili kanunlarında belirtilmemiş olması halinde avanslarda 1 AY,
kredilerde 3 AY içinde muhasebe yetkilisine vermek ve artan tutarı iade etmekle
yükümlüdür.
95
Bir harcamanın yapılabilmesi için sırasıyla şu aşamalardan geçmesi gerekir;
- Bir ödeneğin öncelikli olarak bütçede belirtilmesi
- Bu ödeneğe ilişkin yüklenmeye girişilmesi
- Görevlendirilmiş kişi veya komisyonlarca onaylanması
- Gerçekleştirme belgelerinin düzenlenmiş olması
- Harcama yetkilisinin ödeme emri belgesini imzalaması
- Tutarın hak sahibine ödenmesi
7. Ödeneklerle İlgili İşlemler
a. Ödeneklerin İptali
Bütçeden ilgili kamu kurum veya kuruluşuna tahsis edilen ödeneklerin cari yıl içinde
kısmen ya da tamamen kullanılmaması halinde, yılsonunda ödeneğin kullanılmayan kısmı
iptal edilir. Bunun sebebi yıllık olma ilkesidir.
b. Olağanüstü Ödenek İşlemleri
Genel veya kısmi seferberlik, savaş ilanı veya Bakanlar Kurulu kararıyla zorunlu
askeri hazırlıkların yapıldığı olağanüstü hallerde Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma
Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerindeki mevcut ödenekler, (bu
idarelerin ödenek toplamları aşılmamak şartıyla) birleştirilerek kullanılabilir.
Bu durumda da mevcut ödeneklerin yeterli olmaması halinde toplam ödenek tutarının
%15'ine kadar ek harcama yapılabilir.
c. Ödenek Aktarmaları
Bütçede ödenek aktarımı iki şekilde söz konusu olmaktadır.
Kurumlar Arası Ödenek Aktarımı: Merkezi yönetim kapsamındaki kamu
idarelerinin bütçeleri arasındaki ödenek aktarmaları sadece kanunla yapılabilir. Yani
TBMM’nin tasarrufundadır.
Kurum Bünyesindeki Tertipler Arası Ödenek Aktarımı: Merkezi yönetim
kapsamındaki kamu idareleri, aktarma yapılacak tertipteki ödeneğin %5 ine (cari yıl
bütçe kanununda farklı bir oran belirlenmedikçe) kadar kendi bütçeleri içinde
ödenek aktarımına yetkilidirler. Bu şekilde yapılan aktarmalar, 7 gün içinde Maliye
Bakanlığına bildirilir. Giderlere tahsis ilkesini zedeler.
NOT: Personel giderleri tertiplerinden, aktarma yapılmış tertiplerden ve yedek ödenekten
aktarma yapılmış tertiplerden diğer tertiplere aktarma yapılamaz.
d. Yedek Ödenek
Bütçe kanunu hazırlanırken öngörülen harcama tertiplerinin yeterli olmaması ya da
öngörülmeyen tertiplerin ortaya çıkması halinde cari yıl bütçe giderlerinin %2 sini aşmamak
kaydıyla Maliye Bakanlığı bütçesine yedek ödenek konulabilir.
Mali yıl içinde yedek ödenekten yapılan aktarmaları yılın bitimini takip eden 15 GÜN
içinde Maliye Bakanlığınca ilan edilir.
e. Örtülü Ödenek
Kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri, devletin milli güvenliği ve yüksek
menfaatleri ile devlet itibarının gerekleri, siyasi, sosyal ve kültürel amaçlar ve olağanüstü
hizmetlerle ilgili hükümet icapları için kullanılmak üzere Başbakanlık bütçesine konulan
ödenektir. İlgili yılda bu amaçla tahsis edilen ödenekler toplamı, genel bütçe başlangıç
ödenekleri toplamının %0,5’ini geçemez. Örtülü ödeneklere ilişkin giderler Başbakan, Maliye
Bakanlı ve ilgili bakan tarafından imzalanan kararname esaslarına göre gerçekleştirilir.
96
f. Ek Ödenek ( Ek Bütçe )
Yıl içerisinde ödeneği yetmeyen kuruluşa yedek ödenekten aktarım yapılır. Ancak
yedek ödeneğinde yetmediği, ödenek aktarımının da söz konusu olmadığı hallerde, ek ödenek
talebi ile ek bütçe hazırlanır. Ek bütçe için genel bütçenin hazırlanma, görüşülme ve
onaylanma esaslarına göre kanunlaşarak uygulamaya girer.
g. Kamu Yatırım Projeleri
Kamu yatırım projelerinin gerçekleşme ve uygulama sonuçları, ilgili kamu idaresi
tarafından izleyen yılın Mart ayı sonuna kadar bir rapor halinde Sayıştay Başkanlığına,
Maliye Bakanlığına ve Kalkınma Bakanlığına gönderilir.
h. Tamamlayıcı Ödenek
Mevzuatın öngördüğü haller dışında, ödenekten fazla yapılan harcamanın, yasama
organınca yerinde görülerek kesin hesap kanunu ile onaylanması şeklinde verilen ödeneğe
tamamlayıcı ödenek denilmektedir.
i. Hazine İşlemleri
Yer Bakımından Hazine İşlemleri: Devletin giderleri karşılayabilecek durumda olsa bile,
devlet gelirlerinin gider yapılacak bölgelerde de olması gerekmektedir. Gelirlerin toplandığı
yer ile harcamaların yapıldığı yer arasında farklılık olması yer bakımında gelir-gider
uyumsuzluğu yaratır. Bu uyumsuzluk gelir fazlasının bulunduğu bölgelerden harcama
fazlasının olduğu yerlere doğru bir para akımının gerçekleşmesiyle olur.
Zaman Bakımından Hazine İşlemleri: Devlet gelirleri ile harcamalarının yıl içinde çok
değişik kalıplar içinde oluşmaları nedeniyle yıllık toplamlar olarak birbirine eşit olsalar da,
aylık ya da haftalık dönemler itibariyle gelirler ile harcamalar arasında büyük farklılıklar
görünebilir. Hazine bu uyumsuzluğu genellikle süresi bütçe dönemini aşmayan
borçlanmalarla giderir. Bunun dışında bazı kaynaklarla da uyumsuzluğu gidermeye çalışır.
IX. DEVLET MUHASEBE SİSTEMİ
Devlet muhasebesi ile devletin çeşitli alanlardaki faaliyetleri, bunların neden ve
sonuçları parasal değerler olarak ortaya konulmaktadır.
Devlet muhasebesi, devlet faaliyetlerinin muhasebesidir. Geçmişte özel kesim
muhasebesi ile devlet muhasebesi farklı iken günümüzde devlet muhasebesi özel kesim
muhasebesine yaklaşmaktadır.
Kameral Muhasebe
Sistemi
Bütçe ile ilgili rakamları, gelir ve giderlerin tahakkukunu,
tahsilatını bütçe tertibine göre veren sistemdir.
Schnedier Muhasebe
Sistemi
Bu sistemde Kameral muhasebe sisteminde belirtilen işlemlerin
yanı sıra bütçe dışı alacak ve borç ilişkileri de hesaplarda yer
almaktadır.
Constante Muhasebe
Sistemi
Devlete ait mal varlığı hesaplarını da bütçe hesaplarına
katmaktadır.
Logismografı
Muhasebe Sistemi
Bir İtalyan sistemidir ve malvarlığı ile işletme hesaplarını birlikte
göstermektedir.
97
Nakit esasına dayanan muhasebe sistemi mali işlemler ve olaylar nakit alındığında
veya ödendiğinde muhasebe kayıtlarına alınmaktadır.
Tahakkuk esasına dayalı muhasebe sistemi ise devlet faaliyetlerinin etkinliğini ve
sonuçlarını, uygulanmaların maliyetlerini ve uzun dönemli yükümlülükleri ortaya koyan bir
muhasebe kayıt şeklidir. Bu sistemde işlemler ve olaylar ortaya çıktıklarında kaydedilirler.
Türkiye’de 5018’e göre kamu gelir ve giderleri tahakkuk ettirildikleri malî yılın
hesaplarında gösterilir. Bütçe gelirleri tahsil edildiği, bütçe giderleri ise ödendiği yılda
muhasebeleştirilir.
NOT: Türkiye’de uygulanan bütçede giderlerin yapılma süreci; Taahhüt – Tahakkuk –
Ödeme Emrine Bağlama – Ödeme biçiminde gerçekleşir.
X. BÜTÇE DÖNEMİNİN SONA ERMESİ ve HESAPLARIN KAPATILMASI
Hesap Dönemi Yöntemi ( Egzersiz Yöntemi )
Bu yöntemde, mali yılsonunda, bütçedeki ödeneklerden kullanılmayan bölümünün
gelirlerden tahsil edilemeyen kısmının yıl içinde kullanılan ve tahsil edilen bölümleri ile
birlikte bir bütün oluşturduğu ve ayrılmayacağı kabul edilir. Bu nedenle hesaplar ödeneklerin
tümü kullanılıncaya kadar, gelirlerin tümü toplanıncaya dek kapatılamaz. Hesabın kapatılması
bütçenin tamamıyla uygulanmasına bağlıdır.
Bu yöntemde hangi yıla ait olursa olsun gerçekleştirilen gelir ve gider hesabın içinde
bulunulan yıl bütçesine kaydedilmesi esastır.
Egzersiz yönteminin hesapları idari bakımdan izlemede karışıklığa yol açması,
denetim güçlüğü ve gecikme yaratması, savurganlığa neden olması, yıllık ilkesine ters
düşmesi gibi sakıncaları vardır.
Yönetim Dönemi Yöntemi ( Jestiyon Yöntemi )
Bu yöntemde saymanın yönetim zamanı en çok bir yıl en az mali yıl içinde görevde
kaldığı süre olarak kabul edilmiştir. Sayman bütçe yılı içinde daha az bir süre yönetim
yapmışsa hesaplar saymanın görevde olduğu süre sonunda kapatılır ve yeni saymana
devredilir. Türkiye’de uygulanan sistem bazı istisnalarıyla bu yöntemdir.
Bu yöntem bütçe yılından sonra yapılan giderler ve toplanana gelirlerin ilgili olduğu
yılın bütçe hesabına geçirilmesi şeklinde olur.
Bu usulün bütçenin yıllık olma ilkesi ile uyumlu olması, sadeliğe olanak vermesi,
süratle sonuç vermesi ve kesin hesapların çabuk çıkarılması, denetiminin kolay ve etkili
olması gibi yararları vardır.
Egzersiz ( Hesap Dönemi ) Jestiyon ( Yönetim Dönemi )
Bütçe hesaplarının kapatılmasında mali
yıla bağlı kalınmamakta, mali yıl bitmiş
olsa bile, henüz kullanılmamış olan
ödeneklerin kullanılmasına ve o mali
yılla gelirlerin toplanmasına devam
olunmaktadır.
- Yıllık olma ilkesine terstir.
- Hesaplar birbirine karışır.
- Denetimi zayıflatır.
- Hesapların takibi zorlaşır izi
sürülmez.
- İsraf ve savurganlığa neden olur.
- Harcamalara esneklik tanır.
Kamu gelir ve giderleri tahakkuk ettirildikleri mali
yıl hesaplarında gösterilirken, kamu gelirleri tahsil
edildiği, bütçe giderleri ise ödendiği yılda
muhasebeleştirilir. Türk bütçe sisteminde Jestiyon
usulünün istisnaları mahsup ve emanet
işlemleridir.
- Denetim daha güçlü ve etkindir.
- Esnek bir sistem değildir.
- Tasarrufu sağlar.
- Yıllık olma ilkesi ile uyuşur.
- Yılsonuna doğru harcamaların
yoğunlaşmasına ve bu nedenle kaynakların
etkinsiz kullanımına neden olabilir.
98
XI. FAALİYET RAPORLARI, KESİN HESAP ve UYGUNLUK BİLDİRİMİ
A. Faaliyet Raporları
Faaliyet raporları gerçekte yargı ve yasama denetiminin hazırlık aşamasında
oluşturulmaktadır. Faaliyet raporuna ilişkin süreç, üst yönetici ve harcama yetkililerinin
hazırladıkları faaliyet raporları ile başlar ve TBMM’de son bulur. Faaliyet raporları ile üst
yöneticiler ve ödenek tahsis edilen harcama yetkilileri, hesap verme sorumluluğu
çerçevesinde her yıl, kaynaklarının etkin kullanılıp kullanılmadığının, bütçe hedef ve
gerçekleşmelerinin, hedeften sapmaların ve nedenlerinin açıklandığı bir rapordur.
Birim Faaliyet Raporu
( Harcama Yetkilisi tarafından hazırlanır )
İdari Faaliyet Raporu
( Üst Yönetici tarafından hazırlanır )
Sayıştay
Üst yönetici tarafından hazırlanan idari faaliyet raporu, üst yönetici tarafından Sayıştay’a
gönderilir. Ayrıca üst yönetici tarafından kamuoyuna açıklanır.
Maliye Bakanlığı İçişleri Bakanlığı
Merkezi yönetim bütçe kapsamındaki kamu
idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarına ait
idari faaliyet raporlarının bir örneği Maliye
Bakanlığına gönderilir.
Mahalli idarelere ait idari faaliyet
raporlarının bir örneği İçişleri Bakanlığına
gönderilir.
Genel Faaliyet Raporu Mahalli İdareler Genel Faaliyet Raporu
Merkezi yönetim bütçe kapsamındaki kamu
idarelerinin idari faaliyet raporlarına göre
mali yıldaki faaliyet sonuçlarına dayanılarak,
Maliye Bakanlığı tarafından ‘ genel faaliyet
raporu ‘ hazırlanır.
İçişleri Bakanlığı mahalli idarelere ait idari
faaliyet raporları üzerine, mahalli idarelere
‘genel faaliyet raporu’ hazırlar.
Sayıştay
Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan genel faaliyet raporu Sayıştay’a gönderilir ve aynı
zamanda kamuoyuna açıklanır.
NOT: Mahalli idarelerin idari faaliyet raporlarını dikkate almaz.
TBMM
TBMM bu raporlar ve değerlendirmeler çerçevesinde, kamu kaynağının elde edilmesi ve
kullanılmasına ilişkin olarak kamu idarelerinin yönetim ve hesap verme sorumluluklarını
görüşür. Bu görüşmelere üst yönetici veya görevlendireceği yardımcısının ilgili bankla
birlikte katılması zorunludur.
B. Kesin Hesap ve Genel Uygunluk Bildirimi
Kesin hesap kanun tasarısının onaylanması ile bütçe uygulaması aklanmış olur. Kesin
hesap kanun tasarısı ile sonuçlara ilişkin değerlendirmeler de kapsayan gerekçesi Maliye
Bakanlığı tarafından hazırlanır. Hazırlanan kanun tasarısı izleyen yılın Haziran ayı sonuna
kadar Bakanlar Kurulunca TBMM’ye sunulur bir örneği de Sayıştay’a gönderilir.
99
Sayıştay tarafından, dış denetim raporları, idari faaliyet raporları ve genel faaliyet
raporu dikkate alınarak hazırlanan genel uygunluk bildirimi kesin hesap kanun tasarısının
verilmesinden başlayarak en geç 75 GÜN içinde TBMM’ye sunulur.
TBMM bir önceki yıla ilişkin olarak, idari faaliyet raporlarını, genel faaliyet raporunu,
dış denetim genel değerlendirme raporunu ve kesin hesap kanunu tasarısı ile bir sonraki yıla
ilişkin merkezi yönetim bütçe kanun tasarısını birlikte görüşür. Ancak bu raporlar ve genel
uygunluk bildirimi TBMM komisyonlarından öncelikle görüşülür.
Belediyelerde, her yıl bütçesinin kesin hesabı, belediye başkanı tarafından hesap
döneminin bitiminden sonra nisan ayı içinde encümene sunulur. Kesin hesap, belediye
meclisinin mayıs ayı toplantısında görüşülerek karara bağlanır.
İl Özel İdarelerinde, her yıl bütçesinin kesin hesabı, vali tarafından hesap
döneminin bitiminden sonra gelen mart ayı içinde encümene sunulur. Kesin hesap il genel
meclisinin mayıs ayı toplantısında görüşülerek karara bağlanır.
XII. BÜTÇENİN DENETİMİ
Türk bütçe sistemi içerisinde denetim Anayasa ve 5018 Sayılı KMYKK çerçevesinde
idari denetim, yargısal denetim ve yasama denetimi olmak üzere üç ayrı denetim şeklindedir.
İdari denetim, harcamaların yapılması aşamasında harcama yetkilileri (harcama
yetkilisi, gider gerçekleştirme görevlisi, muhasebe yetkilisi ve mutemedi), Mali Hizmetler
Birimi ve Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından
yapılmaktadır. İç Kontrol Sistemi bir idari denetimdir.
Yargısal denetim, sayman hesaplarını kontrolüne dayalı olarak, bütçenin uygulanması
bakımından, yasalara aykırı olan hatalı, usulsüz ve yolsuz işlemlerinin Sayıştay tarafından
tespitini amaçlamaktadır. Dış denetimdir.
Yasama denetimi, bütçenin onaylanması, uygulanması ve uygulandıktan sonra kesin
hesap ile aklanması, yasama organına bağlı bir tasarruftur. Bu aşamaların tümünde yasama
organı, uygun görmediği, yolsuzluk, hatalı işlem, israf vb. unsurlar için bütçe hakkını
kullanabilir. Bu durum bir tür denetimdir. Ayrıca, kesin hesap kanunun meclis tarafından
incelenerek onaylanması ve Sayıştay'ın yasama adına denetim yapması yasama denetiminin
etkinliğinin göstergesidir. Bu denetimi yasama adına Sayıştay yapar.
5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nda İç Kontrol Sistemi ve Dış
Denetim ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir. Buna göre bütçe denetimi, harcama öncesi kontrol
ve iç denetimden oluşan iç kontrol sistemi ve dış denetim olarak ayrılmıştır.
A. İç Kontrol Sistemi
İdarenin amaçlarına, belirlenmiş politikalara ve mevzuata uygun olarak faaliyetlerin
etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde yürütülmesini, varlık ve kaynakların korunmasını,
muhasebe kayıtlarının doğru ve tam olarak tutulmasını, malî bilgi ve yönetim bilgisinin
zamanında ve güvenilir olarak üretilmesini sağlamak üzere idare tarafından oluşturulan
organizasyon, yöntem ve süreçle iç denetimi kapsayan malî ve diğer kontroller bütünüdür.
Görev ve yetkileri çerçevesinde, mali yönetim ve iç kontrol süreçlerine ilişkin
standartlar ve yöntemler Maliye Bakanlığınca, iç denetime ilişkin standartlar ve yöntemler ise
İç Denetim Koordinasyon Kurulu tarafından belirlenir ve uyumlaştırılır. Bunlar ayrıca
sistemlerin koordinasyonunu sağlar.
100
1. İç Kontrol
İç Kontrolün Amacı;
- Kamu gelir, gider, varlık ve yükümlülüklerinin etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde
yönetilmesini,
- Kamu idarelerinin kanunlara ve diğer düzenlemelere uygun olarak faaliyet
göstermesini,
- Her türlü malî karar ve işlemlerde usulsüzlük ve yolsuzluğun önlenmesini,
- Karar oluşturmak ve izlemek için düzenli, zamanında ve güvenilir rapor ve bilgi
edinilmesini,
- Varlıkların kötüye kullanılması ve israfını önlemek ve kayıplara karşı korunmasını
sağlamaktır.
Yeterli ve etkili bir kontrol sisteminin oluşturulabilmesi için öncelikle mesleki
değerlere ve dürüst yönetim anlayışına sahip olunması gerekir. Ayrıca mali yetki ve
sorumlulukların bilgili ve yeterli yöneticiler ve personele verilmesi dikkat edilmesi gereken
hususların başına gelmektedir.
a. Ön Mali Kontrol
Ön malî kontrol, harcama birimlerinde işlemlerin gerçekleştirilmesi aşamasında
yapılan kontroller ile malî hizmetler birimi tarafından yapılan kontrolleri kapsar. Yapılacak
ya da yapılan harcamaların mevzuata uygunluğunun kontrolüdür.
Ön mali kontrol süreci, mali karar ve işlemlerin hazırlanması, yüklenmeye girişilmesi,
iş ve işlemlerin gerçekleştirilmesi ve belgelendirilmesinden oluşur. Kamu idarelerinde ön
mali kontrol görevi, yönetim sorumluluğu çerçevesinde yürütülür.
Ön mali kontrol görevi, yönetim sorumluluğu çerçevesinde yürütülür
b. Malî Hizmetler Birimi
Kamu idareleri içerisinde yer alan mali hizmetler biriminin de, iç kontrol sistemine
ilişkin görev ve sorumlulukları bulunmaktadır.
Mali hizmetler birimlerinin çalışma usul ve esasları, Maliye Bakanlığınca hazırlanarak
Bakanlar Kurulunca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir. Bu yönetmelik idarelerin teşkilat
yapısı dikkate alınarak iç kontrol fonksiyonlarının ayrı alt birimler tarafından
yürütülebilmesini sağlayacak şekilde oluşturulur.
Harcama yetkilisi ile muhasebe yetkilisi görevi aynı kişide birleşemez. Bu yüzden
mali hizmetler biriminde ön mali kontrol görevini yürütenler, mali işlem sürecinde görev
alamazlar.
c. Muhasebe Hizmetleri Muhasebe hizmetleri kamu faaliyetleri ile ilgili olarak ödeneklerin hak sahiplerine
aktarılması ve bunlara ilişkin kayıtların tutulması ile ilgili olmakla beraber daha geniş
anlamda;
Gelirlerin ve alacakların tahsili,
Giderlerin hak sahiplerine ödenmesi,
Para ve parayla ifade edilebilen değerler ile emanetlerin alınması, saklanması,
ilgililere verilmesi, gönderilmesi,
Diğer tüm malî işlemlerin kayıtlarının yapılması ve raporlanması işlemleridir.
Muhasebe yetkilileri genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine Maliye Bakanlığı
tarafından atanmaktadır. Bir diğer ifade ile muhasebe yetkilisi Maliye Bakanlığı'na bağlı bir
memurdur.
Diğer kamu idarelerinin muhasebe yetkilisi üst yönetici tarafından atanmaktadır.
101
Muhasebe yetkililerinin yaptıkları denetim harcamanın ödeme aşamasında veya
gelirlerin tahsili aşamasındadır.
Muhasebe yetkililerinin bu Kanuna göre yapacakları kontrollere ilişkin
sorumlulukları, görevleri gereği incelemeleri gereken belgelerle sınırlıdır.
Ayrıca, muhasebe yetkilisi mutemedi; muhasebe yetkilisi adına ve hesabına para ve
parayla ifade edilebilen değerleri geçici olarak almaya, vermeye ve göndermeye yetkilidir.
Muhasebe mutemetleri doğrudan muhasebe yetkilisine karşı sorumludur.
Harcama yetkilisi ile muhasebe yetkilisi görevi aynı kişide birleşemez.
Mali hizmetler biriminde ön mali kontrol görevini yürütenler malî işlem sürecinde
görev alamazlar.
2. İç Denetim
İç denetim, kamu idaresinin çalışmalarına değer katmak ve geliştirmek için
kaynakların ekonomiklik, etkililik ve verimlilik esaslarına göre yönetilip yönetilmediğini
değerlendirmek ve rehberlik yapmak amacıyla yapılan bağımsız, nesnel güvence sağlama ve
danışmanlık faaliyetidir.
İç denetim, iç denetçiler tarafından yapılır. Kamu idarelerinin yapısı ve personel sayısı
dikkate alınmak suretiyle, İç Denetim Koordinasyon Kurulunun uygun görüşü üzerine,
doğrudan üst yöneticiye bağlı iç denetim birimi başkanlıkları kurulabilir.
İç denetçi, görevinde bağımsızdır ve iç denetçiye asli görevi dışında hiçbir görev
verilemez ve yaptırılamaz.
İç denetçiler, bakanlıklar ve bağlı idarelerde, üst yöneticilerin teklifi üzerine Bakan,
diğer idarelerde üst yöneticiler tarafından sertifikalı adaylar arasından atanır ve aynı usulle
görevden alınır.
İç denetim raporları ile bunlar üzerinde yapılan işlemler, üst yönetici tarafında en geç
2 AY içinde İç Denetim Koordinasyon Kuruluna gönderilir.
İç denetim koordinasyon kurulu Maliye Bakanlığına bağlıdır. 7 üyeden oluşur. Görev
süreleri 5 YIL’dır ve Bakanlar Kurulu tarafından atanırlar. Seçilen tekrar seçilebilir.
Uluslararası kabul görmüş kontrol ve denetim standartlarına uygun hareket eder.
B. Dış Denetim
Dış denetim Sayıştay tarafından yapılmaktadır.
Sayıştay, kendi kanunu ve diğer kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve kesin
hükme bağlama islerini yaparken işlevsel ve kurumsal bağımsızlığı olan bir kurumdur.
Sayıştay, genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerini, yönetimin malî faaliyet, karar
ve işlemlerinin; kanunlara, kurumsal amaç, hedef ve planlara uygunluk yönünden
incelemesini yapar. İnceleme sonuçlarını TBMM'ye sunar.
Sayıştay, dış denetimi, genel kabul görmüş uluslararası denetim standartlarına göre
yapmak durumundadır.
Sayıştay denetçilerinin talep etmesi durumunda, kamu idarelerinin iç denetçileri
tarafından hazırlanan raporlar, dış denetim sırasında Sayıştay denetçilerinin bilgisine sunulur.
Denetimler sonucunda, dış denetimle ilgili hususlar dikkate alınarak düzenlenen
raporlar, idareler itibarıyla konsolide edilir ve bir örneği ilgili kamu idaresine verilerek, üst
yönetici tarafından cevaplandırılır. Sayıştay, denetim raporlarını ve kurumun üst yöneticisi
tarafından bunlara verilen cevapları dikkate alarak, dış denetim genel değerlendirme
raporu düzenler.
Dış denetim genel değerlendirme raporunu, TBMM'ye sunar. Sayıştay, dış denetimi
sonuçlandırmak suretiyle hesapları denetlemiş ve hükme bağlamış olur.
Sayıştay'ın denetlenmesi ise, TBMM Başkanlık Divanı'nca kurulan bir komisyon
tarafından gerçekleştirilmektedir.
102
103
DEVLET BORÇLANMASI I. DEVLET BORÇLANMASININ TANIMI
Borçlanma veya istikraz, devletin kamu harcamalarını finanse etmek veya ekonomik
ve sosyal alana müdahale etmek amacıyla başvurduğu bir kamu finansman aracıdır.
Borçlanma günümüzde vergilerden sonraki en önemli gelir kaynağıdır.
4749 sayılı KFBYDHK’ a göre devlet borcu, Türkiye Cumhuriyeti adına Hazine
Müsteşarlığının borçlu sıfatı ile taraf olduğu ya da üstlendiği her türlü mali yükümlülükleri
ifade eder.
Borçlanma faizleri transfer niteliğinde olup genellikle ekonomide gelir dağılımını
varlıklı kimseler lehine bozmaktadır.
Devlet borçlanması sistematik olarak ilk defa 1710 yılında Charles Davenmant, 1752
yılında David Hume tarafından ele alınmıştır.
Vergilendirmede olduğu gibi borçlanmada da tercih ve karar yetkisi parlamentoların
kararıyla olabilmektedir. Yani borçlanma kanun ile yapılmaktadır.
Günümüzde devlet borçlarının yönetimi Hazine Müsteşarlığına verilmiştir.
KİT’ler kendi kuruluş kanunlarına göre borçlanma yapabilirler. Borçlanmaları Hazine
Kefaleti ile olabilir, iç ve dış borçlanmaya başvurabilirler.
Yerel yönetimler iç borçlanmayı İller Bankası’ndan yapabilirler. Dış borçlanma ise
Hazine Kefaleti ile uluslararası kuruluşlardan söz konusu olabilir.
Fonlar da yine kendi kuruluş kanunlarına göre borçlanma yapabilirler.
Klasik iktisatçılar borçlanmayı zorunlu olmadıkça başvurulmaması gereken
olağanüstü hallerde ve asgari düzeyde yapılması gereken bir fena olarak görmüşlerdir. Kamu
kesimi özel kesime göre daha verimsiz olduğundan borçlanma verimli olan alanlardan çekilen
fonun verimsiz alanlara aktarılmasıdır.
Klasik maliyecilere göre borçlanma olağanüstü bir kamu geliridir. Devlet sadece
savaş, doğal afet gibi olağanüstü durumlarda borçlanmaya gidebilir. Devlet cari harcamalarını
finanse etmek için borçlanmaya gidemez. Cari harcamalar yalnızca vergilerle finanse edilir.
Borçlanma klasikler tarafından gerçek bir kamu geliri olarak görülmemektedir çünkü
borçlanma vergilerin öne alınmış, iskonto ettirilmiş halidir.
Klasiklere göre her borçlanma, vadesi gelince, eski vergilerin artırılması ya da yeni
vergiler dayatılması suretiyle, faizi ve anaparası ile birlikte devlete borç veren kişi ve
kuruluşlara ödenecektir. Klasiklere göre borçlanma gelecek nesillere yük yükletilmesidir.
Klasiklere göre borçlanma devletin ekonomiye müdahalesi anlamına gelmekte ve
piyasa dengesini bozmaktadır. Kamu borçlanması sonucunda bireylerin ve kurumların özel
yatırımlarda verimli olarak kullanabilecekleri fonların, kamu kesimine transferi anlamına
gelmektedir.
Klasik maliyecilere göre borçlanmanın sadece fiskal amacı olabilir. Ekonomik ve
sosyal alana müdahale amacı olamaz. Devlet borçlanmayı maliye politikası aracı olarak
kullanıp ekonomiye müdahale edemez.
Adam Smith’e göre kamu borçlanmasının ön şartı, borç verme isteğine sahip sermaye
maliklerinin olmasıdır. Borç üretken emeği çalıştıran sermayeden alınması durumunda
sermaye birikimine katkı sağlayacaktır. Eğer devletin borç senetleri yabancıları elindeyse bu
durum ülkedeki parasal kaynakların yurt dışına transferine neden olacaktır.
Modern maliyecilere göre borçlanma normal bir kamu geliridir. 1929 Ekonomik
Buhranından sonra başta Abba Lerner olmak üzere modern maliyeciler tarafından borçlanma
normal kamu geliri olarak görülmeye başlanmıştır. Ekonomideki talep yetersizliğini
gidermede, enflasyonla ve işsizlikle mücadelede kullanılan açık bütçe politikasının
sürdürülebilmesinin ana finansman kaynağı vergilerle beraber borçlanma olmuştur.
104
Devlet borçlanması sonucunda devlete borç verenler, mevcut olan tasarruflarını veya
tüketimlerini kısarak devlete borç vermektedirler. Tasarruf sahiplerinden borçlanan devlet,
elde ettiği bu fonları borçlanma faizinin üzerinde verimli bir şekilde kullandığı takdirde,
klasik görüşün öngördüğü gibi gelecek kuşaklara yük yüklememiş olacaktır.
Modern maliyecilere göre borçlanmanın hem fiskal hem de ekstra fiskal amacı vardır.
Devlet borçlanmayı maliye politikası aracı olarak kullanıp ekonomiye müdahale edebilir.
II. KAMU BORÇLARI - VERGİLER
- Vergi gelirlerinde zorlama (cebrilik) unsur varken, bazı borçlar dışında devlet
borçlarında gönüllülük esastır.
- Devlet borçları tasarrufa, vergi ise genel olarak ödeme gücüne dayanmaktadır.
- Devlet borçları geçici, vergi kesin bir kaynaktır.
- Devlet borcunun kullanılacağı amaç belirli iken, verginin âdem-i tahsis ilkesi gereği
kullanılacağı amaç belirsizdir.
- Vergi karşılıksız iken, devlet borçları faizi ile birlikte geri ödenir
- Vergi yurt içi kaynaklardan alınırken, devlet borçları yurt içi-dışı kaynaklardan elde
edilir.
- Vergiler prensip olarak cari harcamaları finanse etmek için alınır. Borçlar ise daha çok
büyük yatırım harcamalarında ve olağanüstü harcamalarda kullanılır.
- Borçlanmanın genel olarak vergilerle kapatıldığı düşünülürse borçlanmanın bir nevi
vergi ertelemesi olduğu da söylenebilir. Vergiler ise vergiyi ödeyen nesil üzerinde
kalır.
III. KAMU BORÇLARI – ÖZEL BORÇLAR
- Devlet borçlanması kamusal ihtiyaçlar için yapılırken, özel borçlar özel ihtiyaçlar için
yapılır.
- Devlet borçlarında kar amacı yoktur, özel borçlarda kar amacı vardır.
- Devlet borçlarının miktarı özel borçlara kıyasla daha geniştir.
- Devlet borçlarının vadesi özel borçlara kıyasla daha uzundur.
- Devlet borçlarında bazen zorlama vardır, özel borçlanma isteğe bağlıdır.
- Devlet borçlan yurt içi ve dışından yapılmakta iken özel borçlar (istisnalar hariç) yurt
içinden yapılır.
- Devlet borçlarında çoğu zaman borç verene faiz dışında avantajlar sağlanır (vergiden
muaf olmak gibi). Özel borçlarda ise sadece faiz getirisi vardır.
- Devlet borçlarını reddetme olanağına sahipken özel borçlarda böyle bir olanak söz
konusu değildir. Kamu borçlarında borçlanmanın şartları devlet tarafından tek taraflı
belirlenebilirken özel borçlarda taraflar şartları beraberce belirlemektedir.
- Kamu borçları hem iç hem de dış piyasadan karşılanabilirken, özel borçlar daha çok iç
piyasadan karşılanır.
- Devlet borçlarında faiz oranları piyasa faiz oranının üstünde gerçekleşir.
- Devlet borçlanma senetlerinde faiz kanunla belirlenirken, özel borçlanmalarda faiz
piyasa şartlarında ve sözleşme üzerinde belirlenir.
IV. DEVLETİN BORÇLANMA AMAÇLARI
Devlet borçlanmasının fiskal ve ekstra fiskal olmak üzere iki amacı vardır.
Borçlanmanın fiskal amacı kamu harcamalarını finanse edecek geliri sağlamaktır.
Borçlanmanın ekstra fiskal amacı ise devletin borçlanmayı maliye politikası aracı olarak
kullanıp ekonomik ve sosyal hayata müdahale etmesidir.
105
V. DEVLETİN BORÇLANMA NEDENLERİ
1. Borçlanmanın Mali Nedenleri
Bütçe dönemlerinde ortaya çıkan öngörülmemiş, olağanüstü hizmetlerin ve giderlerin
finansmanında gelir idaresinin teknik yetersizliğe düşmesi
Kamu ve bütçe açıklarının finansmanı
Vadesi gelmiş borçların finansmanı
Gelir ve gider arasında ortaya çıkan dengesizliklerin giderilmesi
Borcun borçla ödenmesi, borcun ertelenmesi
2. Borçlanmanın Ekonomik Nedenleri
Makroekonomik istikrarın sağlanması,
Büyümenin ve kalkınmanın finansmanı
Yatırım projelerinin finansmanı, Maliye politikası aracı olarak kullanma
İstikrar programlarının finansmanı,
Ekonomide likiditenin düzenlenmesi
Tasarruf fonlarının yatırımlara kanalize edilmesi
Kaynak tahsisinde etkinliğin sağlanması
Dış açıkların finansmanı, Enflasyonla mücadele
3. Borçlanmanın Sosyal Nedenleri
Gelir dağılımında adaletin sağlanması
Sosyal güvenlik açıklarının finansmanı, aktüeryal dengenin sağlanması
Sağlıklı kentleşme ve sanayileşmenin finansmanı, Nüfus yapısının değişmesi
4. Borçlanmanın Askeri Nedenleri
Savaş, doğal afetler gibi olağanüstü kamu harcamalarının finansmanı
Güvenlik ve savunma giderlerinin finansmanı
NOT: Dar anlamda borçlanma sadece merkezi yönetimin, geniş anlamda borçlanma ise yerel
yönetimlerin yaptığı borçlanmaları da kapsar.
VI. BORÇLANMA YETKİSİ
1. Borçlanmanın Temel Nitelikleri
- Rızaya dayanması ( zorunlu borçlar hariç )
- Sözleşmeye bağlı olması
- Karşılığının bulunması
- Nihai olması
- Borç alan tarafın Hazine Müsteşarlığı olması
2. Borçlanma Yetkisinin Yasal Kaynakları
Hazine Müsteşarlığı bütçe dönemi kapsamındaki borçlanma yetkisini Bütçe
Kanunundan alır. Bütçe kanununun 3.maddesi ‘ ödenekler toplamı ile tahmini gelir toplamı
arasındaki fark, net borçlanma ile kapatılır ‘ diyerek Hazineye bütçe açıklarının finansmanı
için borçlanma yetkisi vermektedir.
Hazine, bütçe dönemini aşan uzun vadeli borçlanma yetkisini borçlanma
kanunlarından, TCMB kanunundan, Bankalar Kanunundan vs. alır.
106
3. Borçlanma Kapasitesini ve Sınırını Etkileyen Faktörler
- Borçlanma faiz oranı
- Tasarruf oranı
- Borç servis oranı
- Kamu harcamalarındaki artış oranı
- Milli gelir düzeyi
- Hazinenin kredibilitesi
- Kamu açıklarının düzeyi
- Vergi kapasitesi
- Borç stokunun düzeyi
- Ulusal ve uluslararası likidite hacmi
- Ülke riski
- Makroekonomik durum
4. Borçlanma Limiti
Borçlanma limiti değiştirilemez. Ancak borç yönetiminin ihtiyaçları ve gelişimi
dikkate alınarak, bu limit yıl içinde en fazla %5 oranında artırılabilir. Bu miktarında yeterli
olmadığı durumlarda, ilave %5 lik bir tutar ancak Müsteşarlığın görüşü ve Bakanın teklifi
üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile artırılabilir.
VII. BORÇLARIN SINIFLANDIRILMASI
Borçlanma borçlanılan kaynağa göre, cebir (zorlama) unsurunun kullanılmasına göre
ve borcun vadesine göre üç ayrı sınıfa ayrılabilmektedir.
1. İsteğe Bağlı Olup Olmamasına Göre Borçlar
A. İhtiyari ( İsteğe Bağlı ) Borçlar
Borçlanma genel olarak gönüllülük esasına göre yapılmaktadır, yani isteğe bağlıdır.
Kişi veya kurumlar isterlerse devlet tahvil ve bonolarını alabilirler, eğer alırlarsa
borçlanmanın devlet tarafından belirlenen şartlarını kabul etmiş olurlar, bu ihtiyariliği
engellemez. Bu borçlanma türü karşılıklı sözleşme ile yapılır, kamu hukuku sözleşmesidir,
katılmalı sözleşme de denir.
B. Cebri ( Zorunlu ) Borçlar
Ancak bazı durumlarda şartlara göre devlet cebir unsurunu kullanarak borç
alabilmektedir, borçlanırken kişi ya da kurumlara sormamaktadır. Devlet tarafından
belirlenmiş şartlarda ihraç edilen devlet tahvillerinin belirlenmiş kişi ya da kurumlar
tarafından satın alındığı borçlanma türüdür. Memurlara zorunlu olarak uygulanmış olan
Tasarrufu Teşvik Fonu, sosyal güvenlik kuruluşlarının fonlarının belli bir oranıyla hazine
bonosu almak zorunda olmaları örnek verilebilir. Ancak devlet zorunlu borçlanmada anapara
ve faiz ödeme sorumluluğundan vazgeçmez.
Cebri borçlanma iç borçlanma biçiminde gerçekleşir. Zorlayıcı borçlanmaya genellikle
gönüllü borçlanma olasılığı azaldığı zaman veya vergileme sınırına ulaşıldığı zaman
başvurulur.
107
Zorunlu Borçların Sakıncaları
- Kişiler kendi mali güçlerine ve çıkarlarına göre değil, devlet zorlaması ile borç vermiş
olur.
- Devlete karşı güven azalır.
- Ekonomik hayatta genellikle negatif sonuçlara yol açar.
Zorunlu Borçlanmanın Çeşitleri
Tam Zorlama İle Alınan Borçlar: Devletin borcun yapısını tek taraflı olarak belirlediği borç
verenlerin kendi iradeleri olmadan borcu vermeye bir kanunla zorunlu tutuldukları borçlanma
şeklidir.
Zorlama Tehdidi İle Alınan Borçlar: Devlet çıkardığı borçlanma senetlerinin alınmaması
durumunda satılmayan kısmın zorla satılacağını ilan eder. Böylece zorlama tehdidi ile kişiler
ileride daha fazla tahvil almaya zorlanacaklarını düşünerek borç senetlerini alır.
Manevi Zorlama İle Alınan Borçlar: Devlete borç vermenin bir vatandaşlık görevi olduğu,
herkesin milli savunmaya, ekonomik kalkınmaya katkıda bulunması gerektiği anlayışıyla
kişilerden sosyal ve psikolojik baskı yoluyla devletin borç almasıdır.
Zorunlu Tasarruf Yaratılarak Alınan Borçlar: Devletin sermaye ve tasarruf birikimi
sağlamak ve buna bağlı amaçlarını gerçekleştirmek için başvurduğu bir yöntemdir. Ülkemizde
ilk kez 1961 yılında başlatılan tasarruf bonosu uygulaması bu tür borçlanmaya örnektir.
2. Vadelerine Göre Borçlar
A. Kısa Vadeli ( Dalgalı ) Borçlar
Vadesi bir yıla kadar olan borçlar kısa vadeli borçlardır. Genellikle kamu gelir ve
giderlerindeki zaman ve mekân uyumsuzluklarını gidermek için başvurulur. Devlet
bütçesinin kısa süreli nakit ihtiyacının karşılanması için başvurulur.
Hazine Bonosu: İhraç edildikleri tarih itibariyle vadeleri 1 yıldan kısa olan devlet iç
borçlanma senetlerini ifade eder. Bonolar daha çok kısa vadeli fonların işlem gördüğü para
piyasalarında işlem görürler. Para piyasasında vade kısa, faiz düşük ve risk azdır. Hazine
bonolarında faiz kuponu yoktur. Bono alanlar ihraç primi elde ederler.
Hazine bonoları nominal değer üzerinden değil, borçlanılan faiz haddi üzerinden iskonto
ettirilerek sayılır. Vade geldiğinde ödeme nominal değer üzerinden yapılır.
Devletin Kısa Vadeli Borçlanma Nedenleri;
- Bütçe gelir ve giderleri arasındaki dengesizliğin giderilmesi
- Uzun vadeli bir borçlanmaya zemin hazırlanması
- Ekonomik durgunluk dönemlerinde bir maliye politikası aracı olarak kullanılması
- Öngörülemeyen, olağanüstü giderlerin finansmanı için uzun vadeli borçlanmanın
gereksiz olduğu durumlarda
- Zaman itibariyle denkleştirme
- Ekonomide likiditenin aşırı genişlemesi
- Piyasa faiz oranlarının düşmesi
- Vergileme imkânının bulunmaması
- Para piyasasından kolaylıkla sağlanabilmesi
- Takibin daha kolay olması
108
Devletin hazine bonosu ihraç etmesi ekonomide likiditeyi azaltmak yerine ekonomiye
daha çok nakit sunulmasına neden olmaktadır. Daha önce değinildiği üzere, kısa vadeli
borçlanmalarda borçlanma şekil itibariyle piyasadan likiditenin çekilmesi gibi görünse de kısa
vadeli borçlanmada bu durum başka türlü işlemektedir. Kısa vadeden borç veren kişilerin
satın alma gücü artar ve enflasyon daha da artabilir.
Ülke ekonomisinde belirsizliklerin olduğu dönemlerde yatırımcılar uzun dönemli
yatırımlara sıcak bakmazlar, bu durumu avantaja çevirmek isteyen devlet, kısa vadeli
borçlanmak suretiyle hazine bonosu ihraç eder ve vadesi bittikten sonra tekrar kısa vadeli
borçlanır. Burada önemli olan husus devletin sık sık kısa vadeli borçlanarak hazine bonosu
ihraç etmesi, devletin uzun vadeli ihtiyaçlarının da karşılanabilir hale gelmesine yarar sağlar.
Kısa Vadeli Borçlanma Kaynakları
a. İç Dalgalı Borçların Kaynakları
İç borçlanmaya giden Hazinenin gerçek kişilerden kurumlardan borçlanması
ekonomide daraltıcı etki yaparken, Merkez Bankasından ve bankalardan borçlanması
genişletici, enflasyonist etki yapar.
i. Hazine Bonoları
Hazine kısa vadeli nakit ihtiyacını karşılayabilmek için kısa vadeli borçlanma senetleri
ihraç eder. Bunlara hazine bonosu denir. Hazine bonosu ihraç etme yetkisi ülkemizde Hazine
Müsteşarlığına aittir. Başlıca hazine bonosu çeşitleri şunlardır;
Müteahhit Bonoları
Müteahhitlere istihkaklarının bir kısmı karşılığında ilgili dairelerce verilen bonolar
olup, bunlar yasanın verdiği yetkiye dayanılarak hazinece ihraç olunur. Iskonto ve reeskont
mümkündür. Bu uygulama bugün terk edilmiştir.
Vadeleri 10 yıla yakın olmasından dolayı uzun vadeli gibi görünmesine rağmen
senetlerin Merkez Bankası’na verildiği takdirde anında paraya çevrilebilme özelliklerine sahip
olmasından dolayı kısa vadeli sayılmaktadır.
Kefalet Bonoları ( Hazine Kefaletine Haiz Bonoları )
Merkezi devlet teşkilatı dışındaki kamu kuruluşları ve KİT’lerin hammadde veya ürün
alımı gibi çeşitli ihtiyaçlarını zamanında karşılayabilmek için hazine güvencesi ile çıkartılan
bonolardır. Bu uygulama bugün terk edilmiştir.
Vadesinden önce Merkez Bankası tarafından iskonto edilebilir.
Garanti Bonoları
Hazinenin her milli piyango çekilişine ait ikramiye ve amortileri karşılayacak miktarda
hazine bonosu düzenleyerek Merkez Bankasına verdiği bonolardır. Bu bonoların vadesi
genellikle 9 AY’dır.
Olağanüstü Hallerde Çıkarılacak Bonolar
Olağanüstü hallerde ve savaş durumlarında yurt savunmasına tahsis edilecek mallar
için gerektiği zaman hazine bonosu verilebilir.
ii. Merkez Bankası Avansları
2001 yılında yapılan değişiklikle Hazinenin Merkez Bankasından avans kullanma
olanağı kaldırılmıştır. 2001 yılı öncesinde cari yıl genel bütçe ödenekleri toplamının %15’ini
geçmemek üzere Merkez Bankası Hazineye kısa vadeli avans hesabı açabilmekteydi.
109
iii. Emanet Paralar
Gerçek ve tüzel kişilerce geçici olarak hazineye yatırılan ya da hazineye bırakılmış
olan paralardır. Bu paraların zilyedi devlet olduğu halde sahibi gerçek veya tüzel kişilerdir.
Devlet emanet paraları sahipleri alana kadar herhangi bir faiz ödemeden kullanır.
Adi Emanetler: Kamu ihalelerine katılan kişilerden alınan en az %3 geçici teminatlardır. %6
kesin teminatlar, temyiz depozitoları, bilirkişi ücretleri vs. gibi hazineye geçici olarak
yatırılan paralardır.
Bütçe Emanetleri: Yıl içinde verile emrine bağlandığı halde 31 Aralık tarihine kadar hak
sahiplerine ödenmeyen paralar ve tutarlardır. Bütçe emanetleri hak sahibi parasını tahsil
edinceye kadar hazine tarafından faizsiz olarak kullanılmaktadır.
iv. Bankalar
Devlet bankalardan dalgalı borç temin edebilir. Bankaların portföyünün önemli bir
kısmını hazine bonoları ve tahviller oluşturur. Bankalardan yapılan borçlanma kaydi para
yoluyla ekonomide enflasyonist etki yapar.
v. Kurumsal Yatırımcılar
Mevduat toplama yetkisi olmayan aracı kurumlar, sigorta şirketleri, sosyal güvenlik
kurumları gibi büyük tasarruf birikimi ve plasman fonu olan kurumlardır. Fonlarında önemli
miktarda bono ve tahvil tutarlar.
b. Dış Dalgalı Borçların Kaynakları
Devletin yurt dışında bulunan mali piyasalardan veya uluslararası kuruluşlardan
yapmış olduğu kısa vadeli borçlanmalardır.
Günümüzde pek çok ülke uluslararası ekonomik ilişkilerin de gelişmesiyle beraber bir
kaynak sağlama tekniği olarak kısa vadeli dış borçlara büyük ilgi göstermektedir. Genellikle
IMF ve Ticaret Bankalarından yapılır.
B. Uzun Vadeli ( Konsolide ) Borçlar
Vadesi 1 yıl veya daha uzun olan borçlardır. Devletin uzun vadeli borç alabilmek için
ihraç ettikleri borç senetlerine tahvil denir. Tahviller sermaye piyasasında işlem görürler.
Sermaye piyasasında vade uzun, faiz yüksek ve risk fazladır.
Devlet Tahvili: İhraç edildikleri tarih itibariyle 1 yıl ve daha uzun vadeli devlet iç borçlanma
senetlerini ifade eder. Tahviller büyük deftere kaydedilir. Devlet tahvillerinin faiz kuponu
vardır. Vadesi beklenmek zorunda değildir. İkincil piyasalarda paraya çevrilme özellikleri
vardır.
Uzun vadeli borçlara tahkim edikmiş, dondurulmuş manasına da gelen konsolide
borçlar da denir. Uzun vadeli borçlar genellikle büyük yatırım projelerinin finansmanı için
kullanılır. Amaç yatırımın kendi getirisiyle finansman fonu oluşturup borcun anaparasını ve
faizini borçlanmaya gerek kalmadan ödemektir.
Ayrıca kamu kesimimi finansman açıkları için, ödemeler dengesini rahatlatmak için,
olağanüstü durumların finansmanı için, Röfinansman sağlamak için ve piyasalardaki fonları
yönetmek için kullanılabilir.
110
Uzun Vadeli Borç Türleri
a. Süresiz ( Devamlı – Ebedi ) Borçlar
Ebedi borçlar, borç sözleşmesinde itfa, geri ödeme tarihi belli olmayan, devletin
kendisi için en uygun koşullar gerçekleştiğinde geri ödediği borçlardır. Devlet borç aldığı
kişiye düzenli olarak ve piyasa faizinin üzerinde bir faiz öder, ancak borcun anaparasını
dilediği zaman itfa eder. Sadece iç borçlarda mümkündür.
Süresiz borçlarda devletin dilediği tarihte borcunu itfa etmesine ihtiyari amortisman
denir. Devamlı borçlarda devlet borcun itfa tarihini kendisi tespit etme yetkisini elinde tutar
ve alacaklı, alacağın faizinden başka bir şey talep edemez.
b. Süreli ( İtfaya Tabi ) Borçlar
Süreli borçlar, borç sözleşmesinde itfa, geri ödeme tarihi belli olan borçlardır. Devlet
borcun vade tarihi geldiğinde borcun anaparasını geri öder.
Kısa vadeli borçlar süreli borç olarak kabul edilmez ve büyük deftere kayıt edilmez,
uzun vadeli borçlar süreli borç olarak kabul edilir.
Süreli borçlarda borç sözleşmesinde yazılı olan tarih veya bono gibi devlet borçlanma
senetlerinin vade tarihi geldiğinde borcun itfasına zorunlu itfa ( ödeme, amortisman ) denir.
C. Kaynaklarına ( Piyasanın Uyruğuna ) Göre Borçlar
1. Piyasanın Uyruğu Kriteri
İç piyasalardan alınan borçlar iç borçlar, dış piyasalardan alınan borçlar dış borçtur.
Borcu verenin uyruğu ve paranın cinsi önemli değildir. İç borçlanmada borçlanmanın milli
piyasalardan, dış borçta ise borçlanmanın dış ülkelerin mali piyasalarından yapılmış olması
gerekli ve yeterli şarttır.
2. Alacaklının Uyruğu Kriteri
Borç verenler Türk vatandaşıysa iç borç, yabancı ülke vatandaşları ise dış borçtur. Bu
kriterde önemli olan borcu veren alacaklının uyruğudur.
3. Borç Olarak Alınan Paranın Cinsi Kriteri
TL cinsinden borçlar iç borç, döviz cinsinden borçlar ise dış borçtur. Borçlanılan
piyasanın uyruğu ve alacaklının uyruğu önemli değildir.
4. Borçlanmanın Yurtiçi Kaynak Miktarını Artırıp Artırmadığı Kriteri
Genellikle iç borçlar iç tasarruflara dayanır, iç borçlanma yurt içi kaynak miktarını
artırmaz, sadece kaynakların kamu kesimi tarafından daha fazla, özel kesim tarafından daha
az kullanılmasına yol açar. Dış borçlanma ise genellikle dış tasarruflara dayanır, ekonomide
kullanılacak toplam kaynak miktarını artırır.
5. Borçlanmanın Ekonomik Etkileri Kriteri
İç borçlanma ekonomide daraltıcı etki yaparken, dış borçlanma ekonomide genişletici
etki yapar. Enflasyonist ortamlarda iç borçlanmaya, deflasyonist ortamlarda dış borçlanmaya
gidilmesi gerekir.
Dış borçlanma, borcun alımı halinde satın alma gücünü artırdığı için GSMH’ya
olumlu etki yaptığı halde, geri ödenmesinde satın alma gücünü düşürdüğünden olumsuz etki
yapar. Diğer yandan dış borç girişi ödemeler dengesini olumlu etkilerken, dış borcun itfası
ödemeler dengesini olumsuz etkiler.
Milli ekonomideki genişleme ve daralmanın miktarını borcun kullanım şekli belirler.
Buna göre dış borç verimli kullanılırsa genişleme daralmadan daha fazla olur. Dış borç
verimsiz kullanılırsa genişleme daralmadan daha az olur.
111
VIII. İÇ BORÇLANMA
İç borçlanma daha çok gelişmiş ülkelerin tercih ettikleri bir borçlanma biçimidir. İç
borçlanma hazinenin ülke sınırları içerisinde yaşayan kendi vatandaşlarına borçlanmayı ifade
eder. İç borçlanmada alacaklı ve borçlu aynı ekonomi içerisinde yer almaktadır. İç borçlar
GSMH üzerinde bir değişme yaratman, satın alma gücünü bir kesimden diğer kesime aktaran
araç olmaktadır.
Kısa ya da uzun vadeli olabilir. Milli para cinsinden borçlanma gerçekleştirilir.
Yabancı para üzerinden borçlanılmış ise vade bitiminde o günkü kur üzerinden Türk Lirasına
çevrilerek ödeme yapılır.
Dış borçlanmaya göre daha kolay ve daha az prosedüre sahiptir. Kaynak kullanımı
esnektir. İç borçlanmaya gidilmesi ancak faiz oranlarının piyasa faiz oranından yüksek olması
ile mümkündür.
1. Devletin İç Borçlanmaya Gitmesinin Nedenleri
- Bütçe açıklarının kapatılması
- Devletin gelir ve giderleri arasında zaman yönünden ortaya çıkan geçici
uyumsuzluklarını gidermesi
- Mevcut vergi yükünün fazla olması
- Vergi miktarı veya oranlarının artırılmasının ekonomik veya siyasal açıdan risk
taşıması
- Ekonomide ortaya çıkan dengesizliklerle mücadele, ekonomik dengeyi sağlayıcı veya
koruyucu etkiler sağlanması
- Büyük yatırımların ve reformların finanse edilmesi
- Tasarrufların belli yatırımlara yönlendirilmesi
- Vadesi gelmiş borçların finansmanı
- Savaş, afet gibi olağanüstü harcamaların finansmanı
2. İç Borçlanma Kaynakları
- Tasarrufu olan gerçek ve tüzel kişilerden
- Sosyal güvenlik kurumları, tasarruf ve yardımlaşma sandıklarından
- Bankalar ve sigorta şirketleri, menkul kıymetler yatırım fonları
- Merkez bankalarından
- Vakıflardan
Özel Kişi ve Kurumlardan Borçlanma: Az gelişmiş ülkelerde kişisel tasarruf miktarları
düşük olduğu için daha çok gelişmiş ülkelerde borçlanma için kişi ve kurum tasarruflarına
başvurulmaktadır. Bireylerden borçlanmaya gidilmesinin en önemli neden enflasyon
dönemlerinde likiditenin kısılmaya çalışılmasıdır.
NOT: Borçlanmanın bankalar yerine halktan yapılması durumunda ekonomideki ilk etki
deflasyonist olacaktır. Devletin bankalara borçlanması kaydi paraya neden olabileceğinden
para arzını genişletebilir. Enflasyonla mücadelede, kişilerden, sosyal güvenlik kuruluşlarının
fonları önemli bir kaynak olarak kullanılmaktadır. Bunlar arasında devletin başvurduğu
borçlanma kaynaklarından en önemlisi KİT’lerdir.
Sosyal Güvenlik Kuruluşları ve Ekonomik Kuruluşlardan Borçlanma: Genellikle
sermaye piyasası gelişmemişi tasarruf kaynakları sınırlı olan ülkelerde, sosyal güvenlik
kuruluşlarının fonları önemli bir kaynak olarak kullanılmaktadır. Bunlar arasında devletin
başvurduğu borçlanma kaynaklarından en önemlisi KİT’lerdir.
112
NOT: Sosyal güvenlik kuruluşlarından yapılan borçlanmalar zorunlu borçlanma içerisinde
değerlendirilir.
Ticari Bankalardan ve Sigorta Şirketlerinden Borçlanma: Ekonomide durgunluğun ve
kredilere talebin yetersiz olduğu dönemlerde ellerinde fazla rezervleri değerlendirmek isteyen
bankalar için iç borçlanma kağıtları uygun bir yatırım aracıdır. Bununla birlikte devlet için de
bankalar önemli bir borçlanma kaynağıdır. Kaydi para yaratma özelliğinden enflasyona neden
olabilir.
Merkez Bankasından Borçlanma: Merkez Bankasından borçlanma, Merkez Bankasının
para basmak suretiyle borcu karşılaması anlamına gelir. Bu durum ekonomide para arzını
artırır. Enflasyonist dönemlerde enflasyonun etkisini artırırken, deflasyonist dönemlerde
genişletici etki yaratır. 2001 yılından itibaren kaldırılmıştır.
Hazinenin doğrudan doğruya nakit borçlanmasına doğrudan borçlanma, hazinenin borçlanma
kağıtlarını açık piyasa işlemleri ile merkez bankasına satmasına ise dolaylı borçlanma adı
verilir.
3. İç Devlet Borçlarının Sınırı
Sınırlı Borçlanmayı Savunanlar: Genelde devletin borçlanmasının sınırlandırılmasını
savunanlara göre sınırlandırılmayan borçlanma şu sorunlara yol açar;
- Belirli bir düzeyi aşan borç, milli ekonomiye ve ekonomik değerlere zarar verir.
- Milli geliri eritir, ödeme güçlükleri doğar.
- Yüksek faizli borçlar ağır sorumluluklara yol açar.
- Vergileme kapasitesinin aşılmasına yol açar.
Sınırlı Borçlanmaya Karşı Olanlar: Devlet borçlarında sınır tanımayan görüş ise esasen
telafi edici maliye görüşüdür. Esasen gelişmiş ekonomilerdeki devamlı durgunluğun
giderilmesi ekonomide tam istihdam denge noktasına gelinceye kadar kamu harcamalarının
artırılmasını ve bu harcamaların borçlanmayla finansmanını savunduklarından yine de bir
sınır söz konusudur.
IX. DIŞ BORÇLANMA
Gelişmekte olan ülkeler, üretim ve yatırım kapasitelerini artırıp, kalkınma ve büyüme
hızlarını arttırmak amacındadırlar ve bu gibi amaçların gerçekleşebilmesi için yeterli
finansman kaynaklarına ihtiyaç duymaktadırlar ve iç tasarrufların yetersizliği durumlarında,
dış kaynaklara da başvurabilmektedirler.
Dış borçlanma yabancı kaynaklardan alınan ve bu kaynakların ülkeye giriş yaptıkları
sırada milli gelirde artış yaratan veya vade bitiminde ödendiği zaman milli gelirde azalma
yaratan, uluslararası ilişkiler sonucu doğan akımlardır.
Dış borçlanma ekonomiye kullanılabilecek yeni bir kaynak sağlamaktadır.
1. Devletin Dış Borçlanmaya Gitmesinin Nedenleri
- Devletin kendi sermaye piyasasından borçlanma imkanının olmaması
- Devletin döviz ihtiyacı içinde olması
- Kalkınma için gerekli iç kaynakların yetersizliği
- İthalat için gerekli dış ödeme araçlarının yetersizliği
- Siyasi, askeri, tarihi ve kültürel, insancıl ve ahlaki nedenler
- Gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkeleri borçlanmaya zorlamaları
- Gelişmiş ülkelerde faiz yüklerinin daha düşük olabilmesi
- Devletin milli paranın değerini korumak için gerekli rezerv ihtiyacı içinde olması
113
Dış borçların bir takım olumlu etkileri vardır. Yatırımların artma şansını etkiler. Döviz
sıkıntısını ortadan kaldırır ve ödemeler dengesini rahatlatır. Kalkınma için finansman sağlar,
milli paranın değerini korumaya yardımcı olur ve ekonomide genişleme yaratır. Üretimi
çeşitlendirir.
Dış borçların bir takım olumsuz etkileri de vardır. Dışa bağımlılığı artırır. Verimli
alanlarda kullanılmaz ise israfa ve ekstra yüke neden olur. Enflasyona neden olabilir.
Ödenmesi sırasında ülke kaynaklarının dışa çıkmasına neden olur.
2. Dış Borç Türleri
i. İki Yanlı Yardımlar – Çok Yanlı Yardımlar
İki yanlı yardımlarda taraflar olarak yardım alan ve veren iki ülke bulunmaktadır. İki
ülke borcun miktarı, faizi, vadesi gibi koşulları da kapsayan bir anlaşma yaparlar. Ancak
genelde krediler borç veren ülkenin mallarının satın alınmasına bağlanmıştır. Faizi piyasa faiz
oranının altındadır.
Çok yanlı yardımlar ise taraflardan biri yardım alan ülke iken yardım veren taraf
birden fazla ülkenin oluşturduğu uluslararası bir kuruluştur. IMF ve Dünya Bankasından
alınan yardımlar çok yanlı yardımlardır.
ii. Parasal Yardımlar – Ayni Yardımlar
Parasal yardımlar para olarak yapılırken ayni yardımlar para olarak değil, mal ve
hizmet şeklinde yapılır.
iii. Bağışlar – Kredi ( Borç ) Şeklinde Yardımlar
Yardımların bir bölümü karşılıksızdır, hibe şeklinde gerçekleşmektedir. Oysa kredi
şeklinde olan yardımlar belirli bir vadesi olan ve vade gelene kadar karşılığında faiz ödenen
ve vade dolduğunda anaparası geri verilen yardımlardır.
iv. Kalkınma Kredileri
Ekonomik kalkınmanın finansmanı amacıyla alınan dış borçlardır. Yurt dışı
piyasalardan elde edilen bu borçlarla ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmek amaçlanmaktadır.
IMF üye ülkelere program kredisi kullandırırken, Dünya Bankası hem kamu hem de
özel sektöre proje kredisi kullandırmaktadır. Dünya Ticaret Örgütü ise hiç kredi
kullandırmamaktadır.
Proje Kredileri: Projelerin gerçekleşmesi için herhangi bir dış finansman kaynağından
sağlanan finansman imkanını ifade eder. Bu krediler kalkınma projelerinin finansmanı
amacıyla devletin kullandığı dış borçlardır. Ekonomik kalkınmaya ilişkin belli bir projenin
gerçekleştirilmesi gerekçe gösterilerek alınan ve yalnızca bu projenin gerçekleştirilmesinde
kullanılan bir kredi türüdür.
Program Kredileri: Hazine Müsteşarlığı tarafından ülkenin makroekonomik programları
çerçevesinde, doğrudan veya Hazine garantisi altında, kamunun finansman ihtiyacının
karşılanması amacıyla herhangi bir dış finansman kaynağından sağlanan finansman imkanını
ifade eder. Proje kredilerine göre daha yüksek faizli ve daha kısa vadelidir.
İstikrar programlarının finansmanı amacıyla devletin IMF’den aldığı dış borçlar da program
kredisidir.
Program kredileri, proje kredileri gibi, belli bir proje planı kapsamında kullanılmak zorunda
değildir. Bundan dolayı az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler tarafından kullanılmaktadır.
Türkiye IMF ile 19 Stand By anlaşması imzalamıştır ve sonuncusu 2008 yılında sona ermiştir.
114
Bağlı Krediler: Kullanımı belli koşullara bağlanmış olan dış borçlardır. Kredi veren ülkenin
paranın nereye harcandığı konusunda şart koştuğu kredilerdir.
a. Ülkeye ( Orjinde ) Bağlı Kredi
Alacaklı ülke tarafından kredinin harcanacağı ülkenin belirtildiği kredidir. Kredi
belirtilen ülke dışında kullanılamaz.
b. Mala Bağlı Kredi
Kullanımı belli mal türüyle kısıtlanmış kredi türüdür. Kredi talep eden ülkeye kredi
veren ülkenin bu kredi kanalıyla elde edilen finansman kaynağının kendi ülkesinden belli bir
mal veya hizmet alımına kayıtladığı kredi türüdür.
c. Mala ve Ülkeye Bağlı Kredi
Kredinin kullanılacağı ülkenin ve malların birlikte belirlendiği kredi türüdür.
Serbest Krediler: Kullanımı ne ülkeye ne de mal koşuluyla sınırlandırılmış dış kredidir.
Kredi veren ülkenin vermiş olduğu krediyi herhangi bir mal veya hizmete kayıtlamadığı kredi
türüdür.
İhracat – İthalat ( Exim ) Kredisi: İhracat ve ithalatın finansmanı için kullanılan dış
kredilerdir. İhracat kredisi, ihracat yapacak olan ülke firmalarının ihtiyacı olan finansman
kaynaklarının giderilmesinde kullanılacak olan kredilerdir. İthalat kredisi ise ekonomik
gelişme için gerekli olan ithalatın gerçekleşmesi için gerekli olan finansman ihtiyacının
giderilmesinde kullanılan kredi türüdür. Bu tür krediler genellikle ülke Eximbankları
aracılığıyla sağlanmaktadır.
Borç Erteleme Kredisi: Vadesi gelen bir borcun ödenmesinin ilk kredi faizine göre daha
düşük bir faizle ileri bir tarihe ertelenmesidir.
Röfinansman Kredisi: Süresi dolan borcun ödenmesi için kullanılan yeni bir dış borçtur.
Aynı miktarda açılan kredi eski borcu sona erdirir ve yeni borç başlar. Yeni bir borç için farklı
bir ödeme planı ve farklı koşullarda anlaşmaya varılmaktadır.
v. Teknik Yardımlar
Teknoloji ürünü ithalatının finansmanı amacıyla kullanılan dış borçtur. Gelişmiş
ülkelerden gelişmekte olan ülkelere yapılan teknolojik bilgi aktarımın sağlanması amacıyla
verilen kredilerdir.
vi. Dış Yardım Konsorsiyumu ve Bankalar Konsorsiyumu
Bazı az gelişmiş ülkelerin kalkınmasına yardımcı olmak özere, o ülkeye kredi vermek
isteyen gelişmiş ülkelerle, uluslararası ekonomik kuruluşların oluşturdukları konsorsiyumlara
dış yardım konsorsiyumu denir.
Herhangi bir bankanın yönetiminde uluslararası alanda faaliyet gösteren çeşitli banka
ve finansman kuruluşlarının bir araya gelerek oluşturdukları konsorsiyuma, bankalar
konsorsiyumu denir. Bu konsorsiyum, uluslararası piyasalarda kredi itibarı düşük olan ülkenin
piyasalara arz ettiği tahvillerine satış garantisi verebilmektedir.
vii. Sendikasyon Kredisi
Bir banka liderliğinde iki veya daha fazla banka tarafından kredi notu düşük devletlere
ortaklaşa verilen kredilerdir.
115
viii. Sekuritizasyon Kredileri
Teminat verilerek alınan dış kredilerdir. Banka portföyünde yer alan araçların
gelecekte sağlayacağı nakit akımlarının teminat gösterilerek yurt dışından sağlanan fonları
ifade etmektedir.
Başka bir ifadeyle Sekuritizasyon, krediyi menkul kıymetleştirerek fonlama anlamına
gelmektedir. Bu sistemde, bankalar verdikleri krediyi teminat olarak gösterip menkul kıymet
ihraç etmektedir. Kredinin finansmanı menkul kıymet ihraç edilerek sağlanan gelirle
sağlanmaktadır.
ix. Ariyere Borçlar
Özel sektörün yaptığı ithalatın döviz karşılığını Merkez bankasına yatırdığı halde,
bankanın döviz kıtlığı nedeniyle biriktirdiği, transfer edemediği ve dolayısıyla dış borca
dönüştüğü döviz borçlarıdır.
x. Devirli – Garantili Krediler
Kamu kurumlarına finansman için Hazinenin sağladığı ve borçlunun kamu kurumu
olduğu krediler devirli, kamu kurumunun sağladığı ama Hazine'nin garantör olduğu krediler
garantili kredilerdir. Her ikisinde de kamu kurumu borcunu ödemezse borcu Hazine sağlar.
xi. Mali Yardım, Gıda Yardımı, Teknik Yardım
Az gelişmiş ülkelere, ithalatlarını kolaylaştırmak amacıyla sağlanan yardımlar, mali
yardım olarak nitelendirilir. Birleşmiş Milletler, Gıda ve Tarım Teşkilatı (FAO), Sanayi
Kalkınma Teşkilatı (UNIDO), Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) ve benzeri kuruluşlar tarım,
sanayi sağlık vb. alanlarda yardımlarda bulunmaktadırlar. Bunlara gıda yardımı denir. Bir
kısım projelerin gerçekleştirilmesi için verilen danışmanlık hizmetleri ve sağlanan teknik
bilgiler ise, teknik yardım olarak nitelendirilmektedir.
xii. Leasing ( Finansal Kiralama )
Leasing, bir işletmenin ihtiyaç duyduğu yüksek maliyetli araçları, kiralama yöntemiyle
temin etmesidir.
X. BORÇLANMA TEKNİĞİ
Devlet değişik borçlanma teknikleri kullanarak borçlanmaktadır. Ancak borçlanma
tekniklerini iki ana gruba ayırabiliriz.
A. Doğrudan Borçlanma
Devletin herhangi bir borç senedi ihraç etmeden doğrudan borç, kredi almasıdır.
Devletin, bankaların Merkez Bankası nezdinde tuttuğu zorunlu karşılıkları borçlanması örnek
olarak gösterilebilir.
B. Borçlanma Senedi İhraç Ederek Borçlanma
Devlet bono, tahvil gibi borç senedi ihraç ederek borçlanmasıdır. Bono ve tahvilin
ortak özelliği devlet borçlanma senedi olmasıdır.
Bonolar kısa vadelidir, faiz kuponu yoktur, başa başın altında iskontolu olarak
satılırlar, bono alanlar ihraç primi elde ederler. Bonolar itfaya tabi olmayan borç olup büyük
deftere kaydedilmezler.
Tahviller uzun vadelidir, faiz kuponu vardır, itfaya tabidirler ve büyük deftere
kaydedilirler.
116
1. Hazine Bonoları ve Devlet Tahvillerinin İhracı
i . Doğrudan Halka Arz Yöntemi
Devletin hiçbir aracıya başvurmadan, kendi sermayesini, araçlarını ve insan
unsurlarını kullanarak devlet tahvillerini kendisinin halka arz etmesi, tasarruf sahiplerine
doğrudan satmasıdır.
ii. Bankalar Aracılığıyla Satış Yöntemi
Devletin doğrudan satış yapmadığı, bankaları aracı kurum olarak kullanarak devlet
tahvillerini arz ettiği yöntemdir. Bankalar bu işlem karşılığında belli bir komisyon alırlar.
iii. Borsada Satış Yöntemi
Devletin tahvilleri sermaye piyasasına, ülkemizde BİST’e kota ettirerek borsa
aracılığıyla tahvilleri satmasıdır. Tahvillerin ülkede kurulu bulunan menkul kıymetler
borsasına kaydedilerek satışlarının gerçekleşmesidir.
iv. İhale İle Satış Yöntemi
Hazinenin önceden açıkladığı ihale takvimine göre ihaleye çıkıp tasarruf sahiplerinden
teklif toplayarak tahvilleri satmasıdır. Devlet tarafından borçlanılmak istenen tahmini bedelin
belli bir süre önce halka duyurulmasından sonra, belli istekliler arasında yapılan ihale ile
borçlanmanın gerçekleştirilmesidir.
2. Borçlanmanın Şekilsel Özellikleri
i. Tahvilli – Tahvilsiz Borçlanma
Tahvilsiz borçlanma yalnızca kaynağı belli olan borçlarda tatbik edilmeyebilir. Ancak
halka arz edilecek borçlanmalarda mutlaka tahvil çıkarılması gerekmektedir. Tahvilli
borçlanmada üç tür tahvil bulunmaktadır.
Nama yazılı tahvil üzerinde tahvil sahibinin adı, soyadı ve unvanı yazılıdır.
Hamiline yazılı tahvillerde tahvil kimin elindeyse tahvilin sahibi o kişi kabul edilir.
Hem nama hem de hamiline yazılı tahvillerde tahvilin anaparası nama, faiz kuponları
ise hamiline yazılıdır.
ii. Küpür Büyüklüğü
Tahvillerin küpürü denilince çıkarılan tahvillerin üzerinde yazılı olan itibari (nominal)
değeri anlaşılmaktadır. Küpür büyüklüğü küçüldükçe küçük tasarruf sahiplerinin devlete borç
verme imkanı artar.
iii. Borçlanmada Taraflar
Devlet borcundan bahsedebilmek için borç alan tarafın mutlaka devlet olması gerekir.
Diğer taraf ise tasarruf ve sermaye sahibi kişi, kuruluş veya devlettir.
iv. Borçlanmanın Adı
Tahviller genellikle belli bir isimle piyasa çıkarılmaktadır. Bunun nedeni ise borç
verecek olan kişilerin bu borçla ne yapılacağına ilişkin bir fikir edinmeleridir.
v. Borçlanmanın Miktarı
Borç sözleşmesiyle devletin borçlanmak istediği borç miktarının borçlanma
sözleşmesinde belirtilmesidir.
117
3. Devlet Tahvili Satın Alanlara Tanınan Avantajlar
i. Borçlanmanın Ana Avantajı: Faiz
Tahvilin alacaklıya sağladığı ana çıkar faizdir. Devlet tahvillerini daha cazip hale
getirmek için faiz oranlarını yükseltebilir. Bu durumda kişiler salt devlet tahvili satın aldıkları
için ek bir faiz geliri elde ederler.
Borcun faizi ile vadesi arasında doğru orantı vardır. Uzun vadeli borçlanmada faiz
oranı daha kısa vadeli borçlanmaya göre daha yüksektir.
Borcun veya Tahvilin Faizini Etkileyen Temel Faktörler
- Borcun vadesi
- Hazinenin kredibilitesi
- Ülke riski, devlete duyulan güven
- Devletin paraya olan ihtiyacının şiddeti
- Piyasa faiz oranları
- Uluslararası konjonktür
- Devletin mali durumu
- Yatırımcıların bekleyişi
Borcun Karşılığının Kaybolduğu Durumlar
- Piyasa faizlerinden daha düşük oranlarda borç senedi ihracı
- Çok yüksek enflasyon ortamında para sisteminin çökmesi sonucunda reel değeri
sıfırlanmış yerli para ile borçların ödenmesi
- Devlet borçlanma senetlerinin daha düşük faizli ve daha uzun vadeli senetlerle
değiştirilerek tasarruf sahiplerinin kısmen kayba uğratılması
- Nominal faizlerin enflasyon oranından daha düşük olması halinde, borç anaparasının
bir miktar değer kaybetmesi sonucunda ortaya çıkan karşılığın kısmi azalması
Tahvil alanlar için önemli olan nominal faiz değil, enflasyondan arındırılmış reel
faizidir. Reel faiz, nominal faizden enflasyon oranının çıkarılmasıyla bulunur.
Reel Faiz = Nominal Faiz – Enflasyon Oranı
ii. Borçlanmanın İkinci Derecedeki ( Yan ) Avantajları
Başa Başın Altında İhraç ve İhraç Primi
Genellikle bonolar faiz kuponları olmadığı için iskontolu fiyatla başa başın altında
ihraç edilirler. Devlet tahvillerinin nominal değerinin altında bir değerle satılmasına başa
başın altında ihraç denir. Başa başın altında ihraçta faiz artacağı için tahvile olan talep artar.
Anaparanın geri ödenmesinde devlet kağıdın küpür büyüklüğünü, nominal değerini esas alır.
Nominal değerle iskontolu fiyat arasındaki fark ihraç primidir. Tahvil sahipleri faiz
kuponunda yazılı olan faize ek olarak ihraç primi elde ederler. Ancak bono sahipleri sadece
ihraç primi elde ederler.
Baş başın altında yapılan ihraca yönelik eleştiriler;
- Gelecekteki borç yükünü artırması
- Gelir dağılımında adaletsizliğe yol açması
- Gelecekteki konversiyona başvurma olanağını azaltması
- Açıklık ilkesini zedelemesi
- Tahvil koşullarının anlaşılabilirliğini kısıtlaması
118
İtfa Primi
Tahvillerin anaparalarının geri ödenmesinde devletin, başa baştan ihraç edilen tahvile
daha yüksek ödemede bulunmasıdır. İtfaya esas alınan fiyatla tahvilin nominal değeri arasında
fark itfa primidir. Tahvil sahipleri faiz kuponuna yazılı olan faize ek olarak itfa primi de elde
ederler.
İkramiyeli ( Piyangolu ) İhraç
Devlet tahvil sahipleri arasında düzenlediği piyango sonucu, kazanan tahvil
sahiplerine ihalede oluşan faizden daha yüksek faiz ödemesidir.
Vergi İmtiyazları
Devlet tahvilinin cazibesini artırmak için tahvil gelirini diğer menkul kıymet
getirilerine göre daha düşük oranda vergilendirebilir veya tahvil getirilerini vergiden muaf
tutabilir.
Teminat Olarak Kabul Edilmesi
Devlet tarafından ihraç edilen devlet tahvilleri veya bonoları ihalelerinde teminat
olarak kabul edilmektedir.
Hukuki İmtiyazlar
Devlet tahvilleri veya tahvil sahiplerine bir takım hukuki imtiyazlar sağlanmaktadır.
Bu senetler haczedilemez ve ihtiyati tedbir konulamaz.
iii. Tahvil Alıcılarına Sağlanan Garantiler
Sağladığı Çıkarlarla İlgili Garantiler
Devlet tahvil sahiplerine sağladığı çıkarları koruyacağına dair şu garantileri verebilir;
- Erken ödeme yapılmaması garantisi
- Tahvil değerinin düşmesini önlemesi garantisi
- Konversiyon yapılmaması garantisi
- En ziyade müsadeye mazhar alacaklı garantisi
Tahvilin Reel Getirisinin Korunmasına İlişkin Garantiler
Devlet paranın değerindeki değişmelere karşı tahvillerin anaparalarının ve faizlerinin
reel getirisini koruyacağın garanti etmektedir.
Döviz Garantili Tahvil İhracı: Kur riskinin yüksek olması nedeniyle tasarruf
sahiplerinin yerli para cinsinden tahvil almaktan kaçındığı durumlarda devlet dövize
endeksli tahvil ihraç ederek tahvil sahiplerini kur riskinden korumaktadır. Dövize
endeksli tahviller TL cinsinden hesaplanır ve TL cinsinden ödenir.
Altın Garantili Tahvil İhracı: İhraç edilen tahvillerin altın garantili olmasıdır. Bu
tahvillerin anaparaları ve faizleri altın ödeme gününde sahip olduğu değer üzerinden
TL cinsinden ödenir.
Fiyat Endeksli Tahvil İhracı: Enflasyon oranının yüksek olduğu durumlarda devlet
tahvilinin reel getirisini korumak amacıyla TÜFE veya ÜFE endeksli tahviller
çıkarabilir. Vade sonunda tahvil sahibine endeksteki artış kadar ayrıca fark ödenir. Bu
yöntem enflasyonu körükleyerek kontrol altına alınmasını zorlaştırır.
119
Endeksleme Yönteminin Sakıncaları;
- Paranın değer kaybına uğrayacağı devlet tarafından açıkça itiraf edilmiş olur.
- Hükümete duyulan güven azalır.
- Enflasyon nedeniyle borç stokunda meydana gelecek aşınma engellenmiş olur.
- Enflasyonun düşürülmesi konusunda hükümete yapılan baskılar azalır.
- Enflasyon döneminde tüketim harcamalarının artmasına neden olur.
XI. BORÇ YÖNETİMİ
Borç yönetimi, borcun sağlanması sırasında ve sağlanmasından sonraki anapara ve
faizlerinin ödenerek borcun kapatılmasına kadar yürütülen işlemlerin kavramsal karşılığıdır.
Borç yönetimi makroekonomik istikrarın sağlanması, ekonomideki likidite hacminin
ve toplam talebin kontrolü amacıyla kamu borçlarının miktarında bileşiminde değişiklikle
yapmaktır.
Reel faiz oranı, büyüme oranı, kamu harcamaları ve faiz dışı bütçe dengesi borcun
sürdürülebilirliğini etkileyen temel faktörlerdir.
Türkiye’de borç yönetimini Hazine Müsteşarlığı Kamu Finansmanı Genel Müdürlüğü
yapmaktadır.
Devlet borçlanmaya giderken bütçe ve özel bir borçlanma kanunuyla yetki almak
zorundadır. Bu kanunda devletin borçlanabileceği üst limit belirlenmektedir.
Devletin bütçe kanunu ile aldığı yetki vergide olduğu gibi bir zorunluluk değil bu
konuda alınmış bir izindir.
Borçlanma yetkisi çoğunlukla hükümet ve bağlı kurum ve kuruluşlara verilmektedir.
Bu yetki çerçevesinde hükümetlere verilen yetkinin en başında faiz oranlarını belirlemek
gelir.
Ülkemizde borçlanma yetkisi 1987 yılında Maliye Bakanlığından Hazine
Müsteşarlığına devredilmiştir. Borçların anapara ödemeleri bütçe dışına çıkartılmış ve
tamamen Hazine Müsteşarlığına devredilmiştir.
Borç Yönetiminin Amaçları;
- Hükümetlerin finansal piyasalara girişini temin edebilmek
- İstenilen miktarda borçlanma sağlama
- Borçlanma maliyetlerini düşürebilmek
- Borç servis oranını düşürebilmek
- Devlet borçlanmasının ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini minimize etmek
- Devlet borçlanma kağıtlarının ikincil piyasalarda satışını sağlamak
- Tasarrufları artırabilmek
- Ekonomik konjonktüre uygun borçlanma
- Borçlanma ile sağlanan kaynakların verimli kullanılması
- Borçlanmanın devlete en az maliyet yükleyecek biçimde sağlanması
A. Dar Anlamda Borç Yönetimi
Devletin sadece fiskal, mali, gelir sağlama amacıyla borçları yönetmesidir. Dar
anlamda devlet borçlarının yönetilmesinde devlet tahvillerinin faizleri ile anaparalarının
vadeleri sonunda herhangi bir gecikmeye uğramaksızın düzenli olarak ödemeleri sağlanır.
B. Geniş Anlamda Borç Yönetimi
Devlet ekonomik istikrarın oluşturulmasındaki ekonomik büyümenin ve ekonomik
kalkınmanın sağlanmasındaki gelir dağılımındaki adaletsizliğin giderilmesinde borçlanmayı
bir maliye politikası aracı olarak kullanmasıdır.
120
C. Normal ( Olağan ) Borç Yönetimi
Devletin borç sözleşmesi hükümlerine bağlı kalarak borçlarını yönetmesine devlet
borçlarının normal yönetimi denir.
Devlet borçlarının normal yönetiminde borç faizlerinin ödenmesi, tahvillerin hukuki
transferi, tahvil ve bonoların anaparalarının itfa edilmesi, tahvillerin veya bonoların borsaya
kotasyonu ve işleme konması gibi işlemleri yer almaktadır.
D. Olağanüstü ( İstisnai ) Borç Yönetimi
1. Konsolidasyon ( Tahkim )
Borçlar borç sözleşmesindeki vade hükümlerine aykırı olarak yönetilmesine
konsolidasyon denir. Borç sözleşmesine aykırı olarak kısa vadeli borcun uzun vadeli veya
süresiz borca çevrilmesi demektir.
Konsolidasyonda yeni bir borç söz konusu olmamakta, eski borç miktarı
değişmeksizin süresi uzamaktadır.
Konversiyonda eski borç kapanıp yeni borç başlarken konsolidasyonda eski borç
sözleşmesi devam eder, sadece borcun vadesi uzatılır. Konversiyonda faiz tutarı azaltılırken
konsolidasyonda faiz oranı artırılmaktadır.
Konsolidasyona Başvuru Nedenleri;
- Süresi gelen borçların ödenmesinde sıkıntı yaşanması
- Kısa vadeli borçların itfasının piyasada yaratacağı olumsuz etkiler
- Kısa vadeli borç artışının borcun çevrilebilirliğini zorlaması
- Uzun vadeli borçlanma koşullarının kısa vadeli borçlanmaya kıyasla daha uygun hale
gelmesi
Konsolidasyon ödeme planında rahatlama sağlar. Piyasada dolaşan para miktarını
azaltıp enflasyonu önlemede yardımcı olur. Röfinansman amacıyla borçlanma yerine
kullanılabilir.
Hukuki Bakımdan Konsolidasyon Türleri
Cebri ( Zorunlu ) Konsolidasyon: Cebri konsolidasyonda devlet tahvil sahibine herhangi bir
alternatif sunmaz. Tahvil sahibi vadenin uzatılmasını kabul etmek zorundadır.
İhtiyari ( İsteğe Bağlı ) Konsolidasyon: İhtiyari konsolidasyonda devlet tahvil sahiplerine üç
alternatif sunar.
- Tahvil sahipleri konsolidasyonu kabul etmeyerek elindeki tahvili tutabilir.
- Tahvil sahipleri erken ödemeyi talep edebilir.
- Tahvil sahipleri elindeki tahvillerin vadesi uzatılır, faizi artırılır.
Konsolidasyonun Sonuçları;
- Borcun vadesini uzatır.
- Borcun faizini artırır.
- Borç stokunu artırır.
- Devlete olan güveni zedeler.
- Deflasyonist süreçte ekonomik dengeler açısından olumsuz etkiler yaratabilir. Ancak
enflasyonist ortamda olumlu etkileri olabilir.
- İç borcun konsolidasyonu ekonomide daraltıcı etki yaparken, dış borcun
konsolidasyonu ekonomide genişletici etki yapar.
121
2. Konversiyon ( Borcun Değiştirilmesi )
Borç yükünü hafifletmek amacıyla yüksek faizli borçların düşük faizli borçlarla
değişimi, devletin sağlayacağı menfaatlerde (faiz) bir indirim yapılmasıdır. Konversiyon
durumunda devlete olan güven azalır ve gelecek dönem borçlanmayı zorlaştırır.
Konversiyon için en uygun ortam piyasa faizlerinin düştüğü ortamdır. Piyasa
faizlerinin düştüğü bir ortamda tahvil sahipleri konversiyona razı olabilirler.
Konversiyon da anapara değerleri aynı olan eski borç senetlerinin düşük faizli yenileri
ile değiştirilmesi söz konusudur. Konversiyon ile birlikte eski borç yerine yeni bir borç
getirilmiş olmaktadır.
Konversiyonda bazen borcun başka koşullarında da değişiklik yapılması mümkündür.
Çünkü konversiyonda yeni bir borçlanma söz konusu olmaktadır ve bu yeni borçlanma için
yeni bir kanun çıkarılmaktadır.
Konversiyona Gitmenin Nedenleri;
- Borçlanma sırasında kabul edilen şartların sonradan değiştirilmesi daha çok iç
borçlarda uygulanmaktadır.
- Konversiyon esas itibariyle uzun vadeli borçlanmalarda yapılabilmektedir.
- Temel amaç borç yükünün hafifletilmesidir.
- Konversiyon uygulaması ile devlet borç yükünde azalma meydana gelir ve bu duruma
gizli amortisman denir.
Konversiyonun Başarılı Olabilmesi İçin Gerekli Koşullar;
- Piyasa faizlerinin düşme eğiliminde olması
- Yeni çıkarılan tahvillere piyasa faiz oranından daha yüksek bir faiz uygulanması
- Konversiyonun basit, anlaşılabilir bir teknikle yapılması
- Mali göstergelerde düzeltme olması
- Hazinenin nakit sıkışıklığı içinde olmaması
Hukuki Anlamda Konversiyon Türleri
Cebri ( Zorunlu ) Konversiyon: Cebri konversiyonda devlet tahvil sahibine herhangi bir
alternatif sunmaz. Tahvil sahibi yüksek faizli tahvil karşılığında düşük faizli tahvili kabul
etmek zorundadır.
Yarı Cebri Konversiyon: Devlet tahvil sahiplerine zorlamada bulunmaz. Bunlar için sukutu
hak müddeti tayin eder. Bu süre içinde tahvillerini yenileri ile değiştirmeyenler, eski
tahvillerinin erken ödenmesini kabul etmiş sayılırlar.
İhtiyari ( İsteğe Bağlı ) Konversiyon: İhtiyari konversiyonda devlet tahvil sahiplerine üç
seçenek sunar.
- Tahvil sahipleri isterse eski tahvillerini muhafaza eder.
- Tahvil sahipleri isterse elindeki tahvili aynı para değerindeki yeni fakat düşül faizli
tahvillerle değiştirir.
- Tahvil sahibi isterse kendisine erken ödeme yapılır.
Tersine konversiyon, düşük faizli borç senedinin yüksek faizli borç senedi ile
değiştirilmesidir. İlk etapta borç yönetimi açısından rasyonel olmaktan uzak görünse de içinde
Hazine gelecek dönem borçlanmasını kolaylaştırmak için bu yola başvurabilir.
122
Teknik Bakımdan Konversiyon Türleri
Başa Baştan Yapılan Konversiyon: Bu konversiyon şekli en basit olanıdır. Borcun nominal
miktarı değişmez, sadece borcun faiz yükü azalır.
Başa Başın Altında Konversiyon: Bu tür konversiyon, nominal borç miktarını artırarak faiz
haddinde bir miktar indirim yapmak suretiyle gerçekleştirilir. Diğer bir ifade ile nominal
değerin altında ve daha düşük faizli ihraç yapılarak konversiyon gerçekleştirilir. Kısaca
nominal değer artarken faiz oranı düşmektedir.
Kademeli Konversiyon: Bu çeşit konversiyonda, daha önce çıkarılan tahvillerin faiz
oranları, piyasadaki faiz oranına aniden indirilmez. Kademeli bir yol izlenir. Bunun anlamı,
konversiyon nedeniyle tahvil sahiplerinin uğrayacakları kaybı aniden hissettirmemektedir.
Fark Ödemeyi Gerektiren Konversiyon: Bu tür konversiyonda, tahvil sahipleri hem faiz
düşüşünden korunmakta, hem de gelir düzeylerinde bir değişme olmaması için piyasa faiz
oranlarındaki düşmeye karşılık, belirli bir ölçüde anapara fazlası ödemeye çağrılmaktadır.
Konversiyonun Sonuçları;
- Borcun faiz yükünü azaltır.
- Borç stoku üzerindeki etkisi uygulanan konversiyon tekniğine bağlıdır. Başa baştan
konversiyon borç yükünü etkilemezken, başa başın altında ve fark ödemeyi gerektiren
konversiyon borç yükünü artırır.
- Devlete olan güveni sarsa, hazinenin kredibilitesini düşürür.
- Devletin gelecek dönemde borçlanmasını zorlaştırır.
3. Moratoryum
Dış borçların ödenmesinde sıkıntıya girilmesi halinde, borcu sona erdirmeden yeni şart
ve koşulların belirlenerek dış borçların düzenlenmesine moratoryum denir. Moratoryum esas
itibariyle dış borçlarla ilgilidir.
Moratoryum da güven sarsılması, yeniden borç alınamaması, ekonomik krize neden
olunması, devlet itibarının zedelenmesi gibi olumsuz sonuçları meydana geleceğinden tarih
içerisinde çok nadir görülen olaylardır. Türkiye 1958 yılında moratoryum ilan etmiştir.
XII. BORCUN SONA ERMESİ
1. Borcun Ödenmesi ( İtfası, Amortismanı )
Vadesi dolan borcun ödenmesi, borcu sona erdiren en doğal yoldur. Borcun
ödenmesiyle borçlarla ilgili işlemler kapanmış olmaktadır.
Devlet borçlanmasında borcun anaparasının hangi tarihlerde geri ödeneceğine ilişkin
hükümlerin bulunması halinde yapılan ödeme şekline cebri ödeme, devletin ebedi borçlarını
belli tarihte ödeme mecburiyeti olmayışı nedeniyle bu tür borçlar kendisine en uygun
zamanda ödemesine de ihtiyari ödeme denir.
Borçlar bir defada ödenerek sona erdirilir ya da kademeli olarak ödenerek azaltılıp
sona erdirilebilir.
Vadesi gelince yapılan ödemeye zorunlu itfa ya da zorunlu amortisman, borcun
vadesi gelmeden ödenmesi ya da süresiz olan borcun ödenmesine erken itfa (amortisman) ya
da ihtiyari (gönüllü) amortisman denilmektedir. Enflasyonun borç stokunu reel olarak
azaltmasına otomatik amortisman denilmektedir.
123
Dr. Price ( Bileşik Faiz ) Usulü Ödeme: Devletin bir menkul kıymet fonu oluşturarak, kendi
ihraç ettiği tahvillerden tahvil satın alarak bu tahvili faizleriyle her yıl yine kendi tahvillerini
satın almak suretiyle borcun itfasını finanse etmesidir.
Doğrudan Doğruya Borsadan Tahvil Alarak Ödeme: Özellikle başa başın altında ihraç
edilen tahviller, bütçe imkânları uygun olduğu dönemlerde devlet tarafından müşterisine
satılmadan borsadan satın alınır.
Amortisman Fonu Aracılığı İle Ödeme: Halkın kamu borçlanmasına karşı güvenin
sarsıldığı, borçlanmanın zamanında ödeneceğinden şüpheye düştüğü ülkelerde devlet,
amortisman sandıkları kurmak suretiyle borçlar için bir fon oluşturulmuştur. Amortisman
sandıkları devlet borçlarının yönetimini üzerine alarak, fakat bilhassa borçların düzenli bir
biçimde ödenmesini sağlayan özerk bir kurum olarak çalışmaktadır.
Bütçe Fazlası Sağlayarak Ödeme: Borçların nihai olarak ödeneceği kaynak vergilerdir.
Buna göre devlet borcunu ödeyebilmesi için faiz dışı fazla yaratarak borçların anaparasını
ödemesi ile devletin borç stoku azalmaktadır. Faiz dışı fazla toplam bütçe gelirlerinden faiz
dışı harcamaları çıkardığımızda elde ettiğimiz fazladır.
2. Borcun Reddi
İç borçların ödenememesi halinde devletin tek taraflı olarak egemenlik hakkını
kullanarak borcu ödememesi haline borcun reddi denir (konversiyon, borcun kısmen
reddidir).
3. Borcun Silinmesi
Borcun silinmesi de borcu sona erdiren hallerden birisidir. Ancak borcun silinmesi
borcun reddi ile aynı şey değildir.
Borcun reddinde borcun tek taraflı olarak silinmesi hususu vardır ancak bu olay
borcun silinmesi değil borcun reddidir. Borcun reddi devletin iç borçlarını silmesi iken
borcun silinmesi alacaklı olan ülkelerin veya uluslararası örgütlerin (IMF, WB, UN vb.) bir
ülkenin dış borçlarını silmesidir.
XIII. BORÇ YÜKÜ ve GELECEK NESİLLER
Klasik iktisatçılara göre devlet borçları özel borçlara benzemektedir. Bu nedenle
borçlanma geleceğe borç yükü transfer etmektedir. Klasiklere göre bütçe denk olacağından
borçlanmaya ihtiyaç duyulmayacaktır. Bu bakımdan klasiklere borçlanma ya da para
politikası yoluyla sağlanan gelirlere karşı çıkmaktadırlar. Borçlanmaya ancak olağanüstü
dönemlerde ve uzun vadeli yatırımların finansmanı için gidilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Klasik iktisatçılardan D. Ricardo borç yükünün borçlanılan dönemde yaşayanların
taşıması gerektiğini öne sürmüştür. Ancak klasik dönemin düşünürlerinin çoğu borçların
gelecek nesillere bir borç yükü kalacağı düşüncesindedirler.
Modern maliyecilere göre ise devlet ekonomide istikrarı sağlamak için para ve maliye
politikası araçlarını etkin bir şekilde kullanmalıdır. Mali denklik yerine ekonomik denklik
önemlidir. Ekonomide ortaya çıkan eksik istihdam denge durumundan tam istihdam denge
durumuna gelinceye kadar devlet atıl hale gelmiş fonları borçlanma yoluyla kamuya transfer
ederek yaratacağı satın alma gücü ile ekonomiye yeniden döndürerek, gelir harcama akımını
sağlamak isteyecektir.
Abba Lerner’e göre de borçlanma olağan bir kamu geliridir ve bunun maliye politikası
aracı olarak etkin bir şekilde kullanılmasını önerir.
124
Buchanan da borçların gelecek nesillere bir yük oluşturduğunu savunmaktadır.
Samuelson ise konuya sermaye stoku açısından bakmaktadır. Ona göre eğer bu nesile
belli ölçüde sermaye stoğu bırakılıyorsa borçlanma yoluyla sağlanan kaynakların bir borç
yükü oluşturmayacağını ileri sürmüştür.
Refah İktisadi Yaklaşımı
Pigou’ya göre iç borçlanmanın gelecek nesiller üzerinden bir etkisi yoktur. Çünkü faiz
gelirini gelecek kuşak elde eder. Dış borçlar ise gelecek kuşakları olumsuz etkiler. Çünkü faiz
geliri yabancılara gider.
Ricardo Denklik Teoremi
Ricardo denklik teoremine göre borçlanma, sadece bugünkü nesillere bir yüktür,
gelecek nesiller üzerinde herhangi bir yük oluşturmaz. Borçlanma bugünkü nesle bir yük
yüklediği için kötüdür.
Ricardo denklik teoremine göre rasyonel beklentiler varsayımı geçerli olduğundan
bugünkü nesil devletin borçlanma davranışına göre tüketim ve tasarruf davranışını
değiştirecek, gelecek nesillere her hangi bir borç yükü bırakmayacaktır.
Bu teoreme göre devlet daha çok borçlandıkça bugünkü nesil daha az tüketim yapıp,
daha fazla tasarruf edecek, artan tasarrufla borcun faizini finanse edecek, gelecek nesle
herhangi bir finansman yükü oluşturmayacaktır.
Bu yaklaşıma göre, vergi indirimleri nedeniyle ortaya çıkan kamu açığının tahvil
ihracıyla finanse edilmesi toplam talep üzerinde etkili değildir. Çünkü bireyler bu borçların
ödenebilmesi için gelecekte vergi yükünün artırılacağını düşünmektedir.
Sargent - Wallace’ın Hoş Olmayan Monetarist Aritmetik
Bir ülkede kamu açıklarının finansmanı parasal genişlemeyi engellemek ve
enflasyona sebep olunmaması adına borçlanma ile yapılacak olursa borçlanma miktarı artarak
sürdüğü müddetçe faiz yükselecek ve borçlanma sadece borçlanmanın faizinin ödenebilmesi
için yapılır hale gelecektir. Bu durumda hükümet borçlarını ödeyebilmek için para basmak
zorunda kalacak, bu da yüksek enflasyona neden olacaktır. Kısacası reel faiz nedeniyle artan
borç stoku, borcun sürdürebilirliğini engelleyecektir.
XIV. KAMU AÇIKLARININ TÜRLERİ
1. Geleneksel Açık
Kamu harcamalarından olağan kamu gelirlerinin çıkarılması ile geleneksel açık elde
edilmektedir.
Bütçe açığı veya geleneksel açık sadece merkezi idarenin yani merkezi yönetim
bütçesine dahil idarelerin finansman açığını gösterir. Sosyal güvenlik kurumlarının, mahalli
idarelerin, KİT’lerin, döner sermayeli kuruluşların ve bütçe dışı fonların finansman açığı
geleneksel açık veya bütçe açığı kapsamına girmez.
Geleneksel açık hesaplanırken bütçe harcamalarının içine faiz ödemeleri de dahil
edilmektedir.
2. Birincil Açık ( Faiz Dışı Açık ) veya Birincil Fazla
Geleneksel bütçe açığından faiz ödemeleri çıkarıldıktan sonra kalan açığa birincil açık
denir. Birincil açık hükümetin kontrol edemeyeceği ödemesi taahhüt edilmiş faiz giderlerini
kapsamadığı için bütçenin hükümetin kontrol edebileceği kısmını gösterir.
Birincil Açık = Bütçe Açığı ( Geleneksel Açık ) – Borç Faiz Ödemesi
125
Faiz dışı fazla arttıkça ekonominin borçlanma gereği ve ihtiyacı düşer. IMF Stand By
anlaşmalarından bütçe açıklarının azaltılması ve mali disiplin sağlanması açısından faiz dışı
fazla temel mali performans kriteri olarak belirlenmektedir.
Mali Uyumun Kalitesi: Kamu açığını azaltmaya yönelik politikaların ekonomik büyümeyi
ve refahı olumlu etkileyecek şekilde düzenlenmesine mali uyumun kalitesi adı verilir.
Mali Uyumda Optik Kırılma: Hükümetlerin faiz dışı fazla verilmesine odaklanmak
suretiyle, ülkenin varlık stokundaki aşınmanın ve ülkenin büyüme potansiyelindeki düşüşün
ihmal edilmesi, gözden kaçırılmasına, mali uyumda optik kırılma adı verilmektedir.
3. İşlemsel Açık ( Operasyonel Açık )
İşlemsel açık, bütçe açığından enflasyonun etkisi ile aşınmaya uğrayan kısmının
çıkarılması ile bulunur. İşlemsel açık, birincil açık ile reel faiz ödemelerinin toplamı olarak
ifade edilir.
İşlemsel açık = Birincil Açık + Reel Faiz Ödemeleri
Ters Tanzi Etkisi: Harcama gecikmesi etkisi olarak da ifade edilen bu etki de devletin
harcama taahhütleri ile harcamaya ilişkin ödemeleri arasındaki zaman gecikmesinin uzun
olması nedeniyle enflasyonist ortamda kamu harcamalarının reel değerinin düşmesidir.
Patinkin Etkisi: Ters Tanzi etkisinin, Tanzi etkisinden büyük olmasını ifade etmektedir. Bir
başka ifadeyle enflasyonun kamu harcamalarını aşındırıcı etkisi enflasyonun vergileri
aşındırıcı etkisinden daha yüksektir. Bu nedenle patinkin etkisinden yüksek enflasyon, kamu
açıklarını azaltıcı işlev görmektedir.
4. Kamu Kesimi Finansman Açığı
Kamu kesimi finansman açığı kamu kesiminin toplam açığını gösterir. Geleneksel
açık veya bütçe açığı sadece merkezi idarenin yani merkezi yönetim bütçesine dahil edilen
idarelerin finansman açığını gösterirken kamu açığı kamu kesimine dahil bütün idarelerin
toplam finansman açığını gösterir.
Kamu Kesimi Finansman Açığı = Kamu Kesimi Gelirleri – Kamu Kesimi Giderleri
KKFA = Bütçe Açığı + Mahalli İdareler + SG Açığı + KİT Açığı + Fon Açığı
5. Kamu Kesimi Borçlanma Gereği ( KKBG )
Kamu kesiminin borçlanma ihtiyacını ölçmek için kullanılan ölçüye denir. Kamu
kesimi borçlanma gereği sadece merkezi yönetim bütçesiyle ölçtüğümüz merkezi idarenin
değil bütün kamu kesiminin borçlanma gereğini ölçen bir kavramdır.
KKBG= Kamu Kesimi Finansman Açığı / GSMH
6. Toplam Borç Stoku
Bir devletin toplam borç stoku, ilgili dönemde devletin iç borç anapara miktarı ile dış
borç anapara miktarının toplamına eşittir.
Toplam Borç Stoku= İç Borç Toplamı + Dış Borç Toplamı
126
7. Toplam Borç Yükü
Bir devletin toplam borç yükü ilgili dönemde devletin toplam borç stokunun, yani iç
borç ve dış borç anapara miktarının o dönem GSMH’ya oranıdır.
Toplam Borç Yükü = Toplam Borç Stoku / GSYH
8. Toplam Borç Servisi
Devlet iç borcu ve dış borcundan doğan anapara ve faiz ödemeleri ile bu borçlara
ilişkin iskonto giderleri ile ücret ve diğer ödemelerin toplamıdır.
Toplam Borç Servisi = Toplam Borç Stoku + Toplam Faiz Ödemesi
9. Borç Çevirme Oranı
Borç Çevirme Oranı = Alınan Borçlar / Ödenen Borçlar
10. Dış Borç Servis Oranı
Bir ülkenin bir yılda sağladığı döviz gelirlerinin ne kadarının dış borç servisine
kullanıldığını gösterir.
Dış Borç Servis Oranı = Dış Borç Anapara ve Faiz Toplamı / İhracat Gelirler
XV. İÇ DEVLET BORÇLARININ ETKİLERİ
1. İç Devlet Borçlarının Üretime Etkisi
Eğer kaynaklar kamu kurumlarından borçlanarak sağlanıyorsa, kurum fonları da
kamusal alana aktarılarak devlet eliyle kullanılmaktadır. Bu yolla sağlanan fonlar sürekli
olarak devlet kasasında kalmaz. Harcamalar şeklinde tekrar piyasaya aktarılır. İşte burada
önemli olan fonların kullanım yerleridir.
Bir ülkenin belli bir dönemdeki üretimi o ekonomide mevcut toplam kaynakların yani
üretim faktörlerinin bir fonksiyonu olduğuna göre, iç borçların milli üretimi etkileme
mekanizması öncelikle söz konusu borçların; toplam tasarrufları hangi yönde etkilediğine
daha sonrada bu borçların milli geliri artıcı alanlarda kullanılıp kullanılmadığına bağlıdır.
Bir ekonomide toplam iç kaynakların düzeyi belli olduğundan iç borçların tasarrufları
artırması ancak tüketimin kısılması ile mümkündür. Tüketimin bu şekilde kısılması ise,
borçlanmanın büyük ölçüde zorlayışlı yollardan ve bireylerden yapılması ile enflasyonist
etkiler oluşturulması durumunda söz konusu olmaktadır.
İç borçların toplam mal ve hizmet arzı üzerindeki etkisi, verimli alanlarda kullanılıp
kullanılmadığına göre de değişmektedir. Verimli alanlarda kullanılması milli geliri artırır.
Aksine bu fonlar üretken olmayan harcamaların finansmanında kullanıldıkları zaman
verimsiz bir kaynak niteliğine olurlar. Hatta bu durumda iç borçlar ikame etkisi meydana
getirerek üretim düşüşüne neden olurlar.
İç devlet borçlarının bireylerden, çeşitli sosyal güvenlik kurumlarından ve bankalardan
sağlanması durumunda elde edilen fonların verimsiz alanlarda kullanılması toplam üretim
düzeyinin azalmasına neden olacaktır. Ancak bu daraltıcı etki bankalardan borçlanılması
halinde daha fazladır.
Sonuç olarak denilebilir ki, iç borçlar, hem iş kaynaklarının beslendikleri hem de
yatırım harcamalarından çok her türlü kaynaklanan bütçe açıklarının kapatılmasında
kullanıldıkları için milli üretimi olumsuz yönde etkilemektedir.
127
2. İç Devlet Borçlarının Tüketime Etkisi
Kamu borçları verginin bir alternatifi olduğundan kamu borçlarının ekonomideki
varlığı bireylerin ve özel kesimin kendilerinin daha zengin hissetmelerine ve bunun sonucu
olarak da daha yüksek bir talep düzeyine erişmelerine yol açar.
Bu şekilde devletin vergi yerine borçlanmaya başvurması, bireylerin harcama
olanaklarını artırmış olmakta ve bu durum genel ekonomide tüketim eğilimini artırıcı yönde
etkili olmaktadır.
Ancak tüketim eğilimindeki bir artış, ekonominin daha yavaş bir tempo ile büyümesi
sonucu verecektir. İç borçlanmanın tüketim üzerindeki etkisini belirleyen husus, her şeyden
önce borçlanmanın hangi kaynaklardan yapıldığıdır.
Şayet devlet borçlanması gerçek kişilerden yapılıyorsa böyle bir borçlanmanın, büyük
kısmı bireylerin tasarruflarından karşılanır. Bireylerin, gelirlerinin tüketimle tasarruf
arasındaki dağılımı ile ilgili kararı devletin tahvil çıkarıp çıkarmamasından fazla etkilenmez.
Kişilerin devlet tahvillerinin kendi arzularıyla aldıklarına göre tüketimlerini azaltarak
bu alana yatırım yapmaları ihtimali yüksek değildir.
Kişilerin devlet tahvillerinin mevcut tasarruflardan almaları, bu tasarrufların
yöneleceği özel kesim tahvilleri satışının, dolayısıyla özel yatırımların azalması sonucunu
oluşturabilir.
Özel kesim tahvilleri talebindeki bir azalma bu tahvillerin fiyatlarında düşüşe, faiz
oranlarında da yükselmeye neden olur.
Devlet bankalarından borçlanılması halinde, banka sisteminde fazla mevduat
karşılıkları bulunuyorsa banka bunlarda devlet tahvilleri satın alabilir. Bu durumda,
borçlanma mevcut nakit kaynaklarının devlete nakli yoluyla değil yeni kaynaklar bulunasıyla
gerçekleştirilmektedir.
Merkez Bankasından borçlanma durumunda da ek satın alma gücü bulunmuş
olunacaktır.
Görüldüğü gibi borçlanmanın tüketime etkisi kaynaklarına göre farklıdır. Ancak
borçlanma sonucunda toplam talep düzeyi üzerinde hiçbir daraltıcı etki söz konusu değildir.
Borçlanmanın genel tüketim düzeyi üzerinde olumsuz etkileri de olabilir.
3. İç Devlet Borçlarının Para Arzına Etkisi
Hangi yoldan olursa olsun hükümetlerin Merkez Bankasından borç para alarak
harcamalarını finanse etmeleri, toplam para arzında veya baz parada bir artışa neden olacaktır.
Böylece enflasyonist bir sürecin ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.
İç borçların ticari bankalar tarafından finansmanı durumunda, eğer devletin kısa süreli
fon ihtiyacının giderilmesi, bankanın portföy hacmindeki genişlemeler sonucunda mümkün
oluyorsa, o takdirde piyasadaki toplam para hacmi genişlemesi portföy hacmindeki toplam
büyüme kadar olacaktır.
İç borçlanmanın bireylerden, firmalardan ve diğer mali kurumlardan borçlanması para
hacmi üzerinde pek fazla genişletici etki oluşturmaz. Devlet tahvillerinin bankalarca satın
alınması, kişilerin almasına kıyasla para hacmini artırıcı etki oluşturur.
Belli bir devre sonunda çeşitli bireylerin eline gelir olarak geçen bu fonlar tekrar
bankalara mevduat olarak aktarılır ve böylece banka mevduatının artmasını sağlarlar.
Bunların tekrar devlet tahvillerine yatırılması para hacminde büyük artışlara yol açar.
4. İç Devlet Borçlarının Gelir Dağılımına Etkisi
Devlet borçlanma yapabilmek için faiz ve diğer bazı avantajlar sunmaktadır. Bu da
gelir dağılımındaki dengesizliğin büyümesine ve sosyal adaletin bozulmasına yol açar.
Ülkemizdeki uygulamada olduğu gibi tahvil faizleri için gelir vergisi muafiyeti
tanınmış ise, bunun gelir dağılımı yönünden etkilerinin daha da olumsuz olması beklenir.
128
XVI. DEVLETİN DIŞ BORÇLANMASININ ETKİ VE SONUÇLARI
1. Devlet Dış Borçlanması ve Ekonomik Kalkınmaya Etkisi
Devlet borçlarının, borç yönetimine, borçların bileşimine ve ödenmesine bağlı olarak
ekonomik yapı üzerinde çeşitli etkileri ortaya çıkar.
Borçlanma ekonomik kalkınma açısından önemlidir. Ancak bu önem, borçlanmadan
sağlanan finansmanın verimli yatırımlara dönüştürülebilmesiyle değer kazanır. Başka bir
deyişle borçlanmanın ekonomik kalkınmada etkili olabilmesi için, kalkınma amacına yönelik
borç uygulamasına başvurulması gereği vardır.
Alındığında ülke ekonomisine katkıda bulunan dış borçlar, süresi sonunda
ödenecekleri zaman güçlük oluştururlar. Dolayısıyla kullanılan dış borçların son derece
verimli bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir.
2. Devletin Dış Borçlanmasının Ekonomik Yapıya Etkisi
Devlet borçlanmasının ekonomide denge sağlayıcı ya da koruyucu yönde etkilerinin
sağlanabilmesi için, üretim ve tüketim düzeyi üzerinde çeşitli etkilerinin olması
gerekmektedir.
Devlet borçlanmasının satın alma gücü üzerinde vergi kadar olmasa da daraltıcı bir
etki yaratmaktadır. Özellikle zorlama yoluyla alınan borçlarda bu etki daha fazladır.
Ekonominin içinde bulunduğu koşullara göre, devlet tarafından borç adı altında
çekilen fonlar, ekonominin çeşitli kesim ve aşamalarında daraltıcı yönde etkili olabilmektedir.
Özellikle enflasyonist dönemlerde; ekonomideki satın alma gücünü daraltmak için
vergi politikası ve para politikası yanında uygulanabilen bir niteliğe sahip olan borç
yönetiminin başarısı, kuşkusuz sağlanan fonların kullanımı ile de yakından ilgilidir.
Devlete borç veren kişilerin ileride bu borcun faiziyle birlikte geri alınacağını
düşünüp, mevcut harcama düzeylerini artırmaları sonucu genişletici etkiyle karşılaşacağıyla
ilgilidir.
3. Devletin Dış Borçlanmasının Gelir Dağılımına Etkisi ve Borç Yükü
Borçlanma genel olarak; yapıldığı dönemde bir gelir teşkil etmesine karşılık, gelecek
yıllarda ekonomi için bir yük oluşturmaktadır.
Borçlanmayla finanse edilen harcamalardan borçlanmanın yapıldığı dönemde
yararlanıldığı halde, bu borçların servisi gelecek yıllara bırakılmakta, böylece gelecekte
vergilerle borçların faizi ve anaparasını ödeyebilmek için harcama olanaklarında kısıntı
yapmak zorunda kalmaktadırlar.
Borç uygulaması nedeniyle, bazı kimselere yapılan faiz ödemeleri ve bunun için
herkesten alınan vergiler sonucu yaratılan fayda ya da maliyet, toplumun gelir dengesi
üzerinde etkili olmaktadır.
Kamu borçları, geleceğe daha az sermaye malı bırakan, sınırlanmış bir sermaye
birikimi politikası güdüldüğünde, geleceğin üretim olanakları doğrudan etkilenir.
Devlet borçlanması; nesiller itibariyle de geliri yeniden dağıtıcı etki yaratabilmektedir.
Borçlanma sonucu yaratılan fonlarla gerçekleştirilen hizmetlerin katkıları, gelecek nesilleri de
ilgilendirmekle birlikte daha çok bugünkü nesile yöneliktir.
129
XVII. DEVLET BORÇLANMASI İLE İLGİLİ KAVRAMLAR
Tap ( Musluk ) Sistemi: Daha önceden ihraç edilmiş bulunan DİBS’ler, TCMB tarafından
hazine adına ikincil piyasada alınıp satılmasıdır. Ancak Tap yöntemiyle satış birincil piyasa
işlemi iken, konsinye satış ikincil piyasa işlemidir. Tap yönteminde DİBS faizleri önceden
belirlenmiş iken, konsinye satışta piyasada belirlenmektedir.
Rachat: Vadesi gelmemiş ve süresiz olan borçların ödenmesine denir.
Bütçe Nakit Dengesi = Bütçe Gelirleri – Bütçe Giderleri + ( Bütçe Emanetleri – Avanslar )
Cari Açık = Geleneksel Açık – ( Yatırım Harcamaları + Sermaye Gelirleri )
Nakit Açık = Bütçe Açığı + Avanslar – Bütçe Emanetleri
Borçlanmanın Kaldıraç Etkisi: Alınan borçların verimli yatırımlara aktarılmasıdır.
Borç Servisi: Devlet iç borcu ve devlet dış borcundan doğan anapara ve faiz ödemeleri ile bu
borçlara ilişkin iskonto giderleri ile ücret ve diğer ödemeleri kapsar.
Monetizasyon: İç borç stokunun kısmen ya da tamamen para basılarak ortadan kaldırılması
anlamına gelmektedir. Ekonomide enflasyonist etki yapar.
Tek Hazine Hesabı: Genel bütçeli kuruluşlarca yapılan ödeme ve tahsilat işlemleri sonucu
oluşacak nakit fazlası veya açıklarının, TCMB veya Ziraat Bankası kanalı ile Hazineye
bildirilerek hazineye dekont ettirilmesidir.
130
131
MALİYE POLİTİKASI I. MALİYE POLİTİKASININ TANIMI
Maliye politikası, devletin ekonomik ve sosyal amaçlarla maliye politikası araçlarını
kullanarak ekonomiye müdahale etmesidir.
Maliye politikası, devletin kamu harcamaları, vergi, borçlanma, bütçe gibi maliye
politikası araçlarını kullanarak ekonomiyi enflasyon, deflasyon, stagflasyon, işsizlik,
durgunluk gibi makroekonomik dengesizliklerden kurtarma, ekonomiyi yeniden tam istihdam
düzeyinde fiyat istikrarına kavuşturma, ekonominin büyüme ve kalkınma kapasitesini artırma
çabasıdır.
II. MALİYE POLİTİKASININ DOĞUŞU ve GELİŞİMİ
Klasik iktisatçılar, jandarma devlet, görünmez el ve tam dışlama etkisi varsayımı
nedeniyle tarafsız maliyeyi savunmuşlardır.
1929 Buhranı başta ABD olmak üzere bütün gelişmiş ekonomileri etkisine alınca,
klasik yaklaşım önemini kaybetmiştir.
Büyük buhrandan sonra, Keynes 1936 yılında Para, Faiz ve İstihdamın Genel Teorisini
ortaya atmıştır. Keynes bu teorisinde devlet müdahalesi olmadan tam istihdama
ulaşılamayacağını ulaşılsa bile bunun tesadüf olacağını fakat kalıcı olmayacağını devletin
aktif maliye politikaları uygulayarak ekonominin tam istihdama kavuşabileceğini
savunmuştur.
Keynesyen iktisatçıların geliştirdiği modern maliye yaklaşımı sosyal devlet,
müdahaleci devlet anlayışını benimsedikleri için devletin ekonomik ve sosyal amaçlarla
maliye politikası araçlarını kullanarak ekonomiye müdahale etmesini savunmuştur.
Maliye politikasının kuramsal çatısı Abba Lerner tarafından oluşturulmuştur.
III. MALİYE POLİTİKASININ AMAÇLARI
- Kaynak tahsisinde etkinlik
- Ekonomik büyüme ve kalkınma
- Ekonomik istikrar ( Tam İstihdam v Fiyat İstikrarı )
- Gelir dağılımında adalet
IV. MALİYE POLİTİKASININ ARAÇLARI
- Kamu harcamaları
- Vergi
- Borçlanma
- Bütçe
- Gelirler politikası
- Özelleştirme politikası
1. Kamu Harcamaları Politikası
Kamu harcamaları çarpan etkisiyle ekonomide genişletici etki yapar, toplam talep
düzeyini, gelir düzeyini ve istihdam düzeyini çarpan etkisiyle yükseltir. Ekonomide
durgunluk varsa kamu harcamaları artırılır, enflasyon varsa kamu harcamaları azaltılır.
2. Vergi Politikası
Vergiler çarpan etkisiyle ekonomide daraltıcı etki yapar, toplam talep düzeyini, gelir
düzeyini ve istihdam düzeyini çarpan etkisiyle düşürür. Ekonomide durgunluk varsa vergiler
düşürülür, enflasyon varsa vergiler artırılır.
Vergi politikası ekonomide gelir, ikame, karar-beyan ve mali sürüklenme etkisine yol
açar.
132
3. Borçlanma Politikası
İç borçlanma ekonomide daraltıcı etki yaparken dış borçlanma ekonomide genişletici
bir etki yapar. Ekonomide durgunluk, işsizlik vs. varsa devlet iç borçlanmayı azaltır ve dış
borçlanmayı artırır. Ekonomide enflasyon, aşırı istihdam vs. varsa devlet iç borçlanmayı
artırırken dış borçlanmayı azaltır.
Enflasyonist ortamda iç borçlanmada önceliği sırasıyla gerçek kişilere, şirketlere,
kurumsal yatırımcılara verir, MB’dan ve bankalardan borçlanılamaz. Enflasyonist ortamda en
tehlikeli borçlanma bankalardan borçlanmadır, bankalar kaydi para yarattığı için enflasyon
daha da artar.
Deflasyonist ortamda iç borçlanmada önceliği sırasıyla bankalara, Merkez Bankasına,
kurumsal yatırımcılara verir. Gerçek kişilerden ve şirketlerden borçlanılmaz.
Dışlama ( Crowding Out ) Etkisi
Kamu harcamalarındaki artış, gerçek kişilerden veya firmalardan borçlanma yoluyla
finanse edildiğinde piyasada ödünç verilebilir fonlara talep artacağından piyasa faiz oranları
da artar. Artan faiz oranlarının özel yatırım harcamalarını dışlayarak azaltması daha çok
monetaristlerde dışlama etkisiyle açıklanır.
4. Bütçe Politikası
Bütçe açığı ekonomide genişletici etki yapar. Devlet deflasyonist ortamda kamu
harcamalarını artırarak ekonominin tam istihdama dönmesini kolaylaştırır. Deflasyonla
mücadelede bütçe açığı politikası uygulanır.
Bütçe fazlası ekonomide daraltıcı etki yapar. Devlet enflasyonist ortamda kamu
harcamalarını azaltarak ekonominin tam istihdama dönmesini kolaylaştırır. Enflasyonla
mücadelede bütçe fazlası politikası uygulanır.
Denk bütçe ekonomide genişletici etki yapar. Denk bütçe çoğaltanı katsayısı birdir.
Vergi çarpanı harcama çarpanından küçük olduğundan, ekonomide net genişletici etki
yapmaktadır.
5. Gelirler Politikası
Devletin ücret, kar, kira, faiz gibi üretim faktörü sahiplerinin gelirlerini doğrudan
etkilemek için uyguladığı maliye politikası aracıdır. Devlet enflasyonist ortamda bu gelirleri
azaltıcı, deflasyonist ortamda ise artırıcı önlemler politikalar izler.
Bir başka deyişle devletin ücret ve fiyatların oluşum sürecine doğrudan müdahale
etmesidir. ( Post Keynesyenler )
V. MALİYE POLİTİKASI YÜRÜTME KOŞULLARI
İktisadi hayata doğru teşhisi koymak
Para ve maliye politikalarını birlikte uygulamak
Maliye politikasının etkin bir şekilde uygulanmasını sağlayacak maliyecilerin varlığı
Kararların alınmasında ve uygulanmasında zamanlamanın doğru yapılması
Maliye politikası tedbirlerinin halka benimsetilmesi
Maliye politikası önlemlerinin yürütme ve yasama organı tarafından kabulünü
sağlamak
133
VI. MALİYE POLİTİKASI AMAÇLAR ve ARAÇLARI ARASINDAKİ
ÇATIŞMALAR
Fiyat İstikrarı X Tam İstihdam
Ekonomi tam çalışma düzeyindeki dengesine kavuşunca ve hatta bu dengeden önce
fiyatlar genel düzeyi yükselmeye başlar. Bunun sebebi azalan verim kanununun ve
ekonomideki tıkanıkların kendini hissettirmesidir. Artan fiyatlar genel düzeyinin düşürülmesi
için talebin kısılması üretim düzeyinin düşerek işsizliğin artmasına neden olur. İşsizlik ile
fiyatlar genel düzeyi arasındaki bu ters yönlü ilişki nedeni ile maliye politikası amaçları
çatışmaktadır.
Tüketim Düzeyinin Artırılması X İktisadi Kalkınma
Bir ekonomide istikrarsızlığın önlenebilmesi için tüketimin belirli bir düzeyde olması
gerekir. Ayrıca düşük gelirli bireylerin tüketim düzeylerinin bir alt sınır bulunmaktadır. Diğer
taraftan ülkede ekonomik büyüme ve kalkınmanın sağlanabilmesi için yatırıma ve yatırımları
finanse edecek tasarrufa ihtiyaç vardır. Tasarruf ise gelirin tüketilmeyen kısmını ifade eder.
Buna göre maliye politikası kullanılarak, tüketimin kısılıp tasarrufu artırmaya çalışmak hem
ekonomik istikrar amacı ile çatışır hem de düşük gelirli bireylerin yaşam standardının daha
aşağı çekilmesine neden olur. Bu durumda her iki amacın gerçekleştirilmesinin imkânı
bulunmamaktadır.
Ekonomik Sosyal Haklar X Maliye Politikası Araçları
Maliye politikasının amaçlarına ulaşabilmek için mülkiyet hakkı toplum yararına
kısıtlanabilir. Özel teşebbüsler kamulaştırılabilir veya devletleştirilebilir.
Maliye Politikasının Amaçları X Mali Araçlar
Maliye politikasının bir amacını gerçekleştirmek için kullanılan bir maliye politikası
aracının, diğer bir maliye politikası amacına ters düşmesidir. Örneğin, enflasyonist bir
ekonomik yapı içinde kamu harcamalarını azaltmak gerekir. Bu durum iktisadi istikrarın
sağlanması için gerekmektedir. Ancak, gelir dağılımının düzenlenmesinde ise kamu
harcamalarını özelliklede transfer harcamalarını artırmak gerekmektedir. Dolayısıyla iktisadi
istikrarın gerçekleştirilmesi amacıyla kullanılan araçla, gelir dağılımının düzenlenmesinde
kullanılan araç çatışmaktadır.
VII. MALİYE POLİTİKASININ SINIRLARI
1. İşlemsel Sınırlar
Maliye politikasının uygulamada etkinliğini sınırlayan konulardan biri, maliye
politikası ile ilgili zamanlama ve büyüklük gibi sınırlamalardır.
Ekonominin hangi konjonktür evresinde bulunduğunun tahmini her zaman kolay
olmayabilmektedir. Aynı zamanda enflasyon boşluğu veya deflasyon boşluğunun tam olarak
tespit edilmesi gerekir.
Enflasyon boşluğu, tam istihdam denge düzeyindeki talep düzeyi ile enflasyonist
konjonktürde içinde bulunulan mevcut talep düzeyi arasındaki farktır.
Tanıma gecikmesi, problemin ortaya çıkmasıyla hareket geçme kararı arasındaki
gecikmeyi ifade eder.
Uygulama gecikmesi, harekete konma kararı ile uygulanmaya konma arasındaki
gecikmeyi ifade eder.
Tepki gecikmesi ise uygulamaya konması ile ekonomi üzerindeki etkisini göstermesi
arasındaki gecikmedir.
134
2. Politik Sınırlamalar
Maliye politikaları dönemsel nitelik taşıyan bütçelerle hayata geçirildiği için
kaçınılmaz olarak siyasi otoritenin müdahalesine açık ve doğal olarak da tercihlerini
yansıtmaktadır. Bu nedenle politikacıların geleneksel olarak yüksek harcama düşük vergi
politikalarına yönelik tercihleri ekonomiyi istikrarsızlığa sürükleyebilir ya da mevcut
istikrarsızlıktan çıkmasına engel olabilmektedir.
3. Yapısal Sınırlamalar
Maliye politikası her ne kadar tüm ekonomiyi etkilemekte ise de niteliği itibariyle
seçicidir. O nedenle politikaların mikro analizlerden yoksun olarak uygulanmaya sokulması,
mevcut istikrarsızlıkları derinleştirebilir ya da yeni istikrarsızlıklar doğurabilmektedir.
VIII. MALİYE POLİTİKASI ÇEŞİTLERİ
A. İradi Maliye Politikası
Politika belirleyicilerin ve uygulayıcıların ekonominin içinde bulunduğu konjonktürel
durumu tespit ederek önlem almaları ve uygulamalarını, bu politika ve uygulamaların hiçbir
yasal ve hukuki bir norma tabi olmaksızın belirlenmesidir.
B. Otomatik Stabilizatörler
Neoklasik yaklaşıma göre Keynes’in savunduğu gibi devletin ekonomiye aktif bir
biçimde müdahale etmesine gerek yoktur, çünkü ekonomide öyle mekanizmalar vardır ki
devlet müdahalesine hiç gerek kalmadan ekonomiyi tam istihdam denge düzeyinde tutar.
Otomatik stabilizatörler gelişmiş ülkelerde kendini gösterir, gelişmekte olan ekonomide pek
çalışmaz.
Otomatik istikrarlandırıcılar denen faktörlerin ekonomideki enflasyonist ve
deflasyonist eğilimleri hafifletmesi ve ekonomiyi tam istihdam denge düzeyinde tutması için
hiçbir yasama tasarrufuna, idari karara, iktisadi ve mali tedbirlere ve bu tedbirlerin
kendilerinden beklenen sonuçları meydana getirebilmeleri bakımından herhangi bir zamana
ihtiyaç göstermemelerine otomatik stabilizatör denir.
Başlıca Otomatik Stabilizatörler
1. Toprak Mahsullerine Ödenen Mali Yardımlar ( Tarın Destekleme Fonları )
Tarım ürünleri arzının fazla ve noksan olduğu zamanlarda, arzın gayri elastikliği ve
talebin sertliği dolayısıyla fiyat istikrarının aşırı derecede bozulacağı ve bundan geniş ölçüde
tarım ürünleri üreticilerinin zarar göreceğidir. Bu durumu önlemek üzere, devlet, bol mahsul
yıllarında üretim fazlasını adil sayılan ve çiftçilerin satın alma güçlerini koruyan bir fiyat
üzerinden satın alır ve kıt mahsul yılları için stoklar meydana getirir. Üretimin az olduğu
yıllarda tarım ürünlerinin fiyatları yükseleceğinden, devlet elindeki stoklan piyasaya sürer,
fiyatların yükselmesine, arz - talep dengesini sağlayarak, engel olur. Böylece, mahsul
durumuna göre üreticilerin veya tüketicilerin satın alma güçleri korunarak, efektif talep
düzeyinin alçalması veya yükselmesi önlenir ve iktisadi hayat kararlığa kavuşur.
2. Artan Oranlı Gelir Vergisi
Vergi zorunlu olarak, mükellefi gelirinden mahrum ettiğinden, özel tüketim ve yatırım
harcamaları, mükellefin geliriyle orantılı olarak artmamaktadır; ekonominin daralma
devrelerinde, vergi mükelleflerinin ödedikleri verginin ortalama oranı da düşmekte,
mükellefler adeta vergi indirimlerinden yararlanır hale gelmekte, gelirlerin azalmasına
rağmen harcamalarını geniş ölçüde devam ettirebilmektedirler.
135
Bu duruma göre, şahsi gelir vergisi, ekonominin refah devrelerinde özel harcamaları
kısıcı, ekonomiyi daraltıcı yönde etkilemekte, ekonominin daralma devrelerinde özel
harcamaların düşmesine engel olmakta, ekonomide genişletici etkiler meydana getirmektedir.
Artan oranlı gelir vergisinin otomatik stabilizatör olma işlevini görebilmesi için
taşıması gereken özellikler şunlardır;
Gelir vergisi genel bir vergi olmalıdır. Yani her kişi ve gelir üzerinden alınmalıdır.
Tarife dik artan oranlı olmalıdır. Dilim sayısı fazla olmalı ve dilim aralıkları dar
tutulmalıdır.
Gelir vergisinde kayıp ve kaçak fazla olmamalı ve etkin bir denetim sistemi olmalıdır.
Gelir vergisi önemli ölçüde kaynakta tevkif suretiyle tahsil edilmelidir. Tanzi etkisi
fazla olmamalıdır.
Gelir vergisi götürü usulde tarh edilmemelidir.
Mükelleflerin büyük kısmı alt gelir düzeylerinde bulunmamalıdır.
Gelir vergisinin esnekliği birden büyük olmalıdır.
3. Kurum ve Aile Tasarrufları
Ekonominin duraklama ve hatta gerileme devrelerinde, kurum kazançları azalmasına
rağmen dağıtılan kar eski seviyesini muhafaza eder. Şirketlerin takip ettikleri bu politika
sayesinde hisse senetleri sahiplerinin satın alma güçlerinin düşmesi önlenir; ekonominin
genişleme devrelerinde ise dağıtılan kar artırılmaz, oto finansmana gidilir; bu şekilde bir
yandan kurumlar daha çok yatırım yaparak toplam arzı artırırlar.
Aileler ise ekonominin refah dönemlerindeki tasarruf yaparak kendi taleplerini
daraltırken, depresyon dönemlerinde bu tasarrufları tüketerek, taleplerini canlı tutarlar.
4. Kendiliğinden Meydana Gelen Bütçe Açıkları ve Fazlaları Bütçe devletin gider ve gelir tahminlerini gösterir. İktisadi hayatın refah devrelerinde
vergi ile konjonktür arasındaki ilişkiler dolayısıyla üretim, istihdam ve milli gelir ve harcama
düzeyleri yüksektir.
Eğer vergi sistemi hassas ve esnek ise bazı devlet giderleri iktisadi hayatın refah
devrelerinde azaldığından bütçe kendiliğinden fazla gösterir, bütçe fazlası kadar parasal
gelirler ekonomiden çekilerek ekonomi üzerinde daraltıcı etkiler meydana getirir, İktisadi
hayatın daralma ve çöküntü devrelerinde ise vergi hasılatı düşer, bütçeye konan ödenekler
tamamen harcanır; böylece, ortaya çıkan bütçe açığı Hazine imkanlarından karşılanarak
ekonomiye parasal akımlar genişletici etki yaratır.
5. Ekonomideki Stoklardaki Artış Ve Azalmalar: Piyasa ekonomisinde üretim, çok sayıda belirsiz alıcılar için yapılır. İmalatçı ve
üreticiler imalat yapar, üretimde bulunurlarken mallarını kime satacaklarını bilmezler. Bu
sebeple, her ekonomide asgari de olsa, piyasaya arz olunacak mallar stok halinde muhafaza
edilir. Ekonomide mevsimlik hareketler sonucu mübadele hacminin genişlediği zamanlarda
artan talep stoklardan karşılanır, toplam talep toplam arzı geçmediği zaman, genel fiyat
seviyesinde bir yükselme meydana gelmez.
Ekonomide mübadele hacminin daraldığı zamanlarda iş adamları işlerini tatil etmezler,
imalat ve üretim devam eder, stoklarda bir yükselme meydana gelir. Stoklar korkulacak bir
seviyeye varmadıkça genel fiyat düzeyi değişmez.
Görülüyor ki, ekonomide genel stok seviyesindeki artışlar ve azalmalar fiyat istikrarını
koruyucu, ekonomide kendiliğinden kararlılık sağlayıcı niteliktedir.
136
6. İşsizlik Sigorta Primleri ve İşsizlik Yardımları
Ekonominin refah devrelerinde işsiz sayısı az olduğu için, işsizlik sigortası primleri
birikmekte, bu şekilde meydana gelen sosyal fonlar başka amaçlar için kullanılmadığı zaman,
toplam talep kısılmış bulunmaktadır. Buna karşın, ekonominin duraklama ve gerileme
devrelerinde işsiz sayısı arttığından, işsizlere sosyal sigortalar işsizlik yardımında bulunmakta,
işçilerin gelirlerinin kesintiye uğraması önlenmekte, efektif talep beklenenden daha az
gerilemektedir.
NOT: İşsizlik ödemeleri ve tarım destekleme alımları otomatik stabilizatör özelliği gösteren
kamu harcamaları içinde yer alır.
C. Formül Esnekliği Yöntemi
Ekonomiye müdahalenin bazı kanunlarda belirtilerek belirli şartların oluşması halinde
uygulamaya girişilmesidir. Bu yöntem iradi maliye politikalarının taşıdığı sakıncaları
önlemek ve otomatik stabilizatörlerin yetersizliğini gidermek amacıyla getirilmiştir. Örneğin
enflasyonun %..yı aşması halinde talebin kısılması amacıyla KDV’nin %.. artırılmasının
kanunda yer alması gibi.
IX. MALİYE POLİTİKASI UYGULAMASI ve MİLLİ GELİR ÜZERİNE ETKİSİ
A. Çoğaltan ( Çarpan ) Etkisi
Kahn tarafından ortaya atılan ve Keynes tarafından geliştirilen çoğaltan mekanizması,
Keynesyen analizin makroekonomiye yaptığı en önemli katkılardan biridir. Otonom harcama
kalemlerinde meydana gelen değişikliğin denge milli gelir düzeyinde değişiklik meydana
getirmesine denir.
Dışa Kapalı Ekonomi Dışa Açık Ekonomi
ÇARPAN Vergiler
Otonom
Vergiler Gelire
Bağlı
Vergiler
Otonom
Vergiler Gelire
Bağlı
Kamu ( Reel )
Harcama
Çarpanı
Otonom
Yatırım
Çarpanı
Transfer
Harcama
Çarpanı
Vergi Çarpanı
Çarpan Katsayısının Büyüklüğünü Etkileyen Faktörler;
Marjinal tüketim eğilimi (c) ne kadar yüksekse, çarpan değeri o kadar yüksel olur.
Marjinal tasarruf eğilimi (s) ne kadar yüksekse, çarpan değeri o kadar düşük olur.
Vergi oranı ne kadar yüksekse çarpanın değeri o kadar düşük olur.
Marjinal ithalat eğilimi (m) ne kadar yüksekse, çarpanın değeri o kadar düşük olur.
Tarımın ekonomideki payı ne kadar yüksekse, çarpanın değeri o kadar düşük olur.
Ekonomi ne kadar dışa açıksa çarpanın değeri o kadar düşük olur.
Basit tekniğe ve emek – yoğun endüstrilere dayalı ekonomilerde çarpan küçük olur.
137
NOT: Belirli bir tutardaki devlet harcamasının, aynı tutardaki verginin daraltıcı etkisinden
daha genişletici olduğuna dikkat edilmelidir. Bu kurala HAVELMOO KURALI adı
verilmektedir.
B. Hızlandıran Etkisi
İlk defa AFTALİON tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu teori, net yatırım düzeyinin
beklenen çıktıdaki değişimine bağlı olarak ortaya çıktığını öne sürmektedir. Toplam talepte
meydana gelen değişim, bir yandan gelir ve harcamalara bağlı olarak yeni yatırımları da
artırmaktadır. Bir başka ifadeyle, tüketim malları yatırımındaki artışın sermaye yatırımlarını
artırmasına hızlandıran etkisi denir.
Dikkat edilecek olursa; çarpan etkisinde milli gelir düzeyinde ki artış hızlandıranda ise
yatırımlarda ki artış söz konusudur.
Hızlandıran Etkisinin Varsayımları;
- Yatırımlar tüketim harcamalarının fonksiyonudur.
- Ekonomide sermaye stokunun tamamı kullanılmaktadır.
- İşletmeler tam kapasite ile çalışmaktadır.
- Sermaye hasıla katsayısı oranı sabittir.
- Hızlandıran geçerli iken çarpanın değeri büyür.
Hızlandıran prensibi, yatırım talebinin ekonomideki toplam üretim düzeyindeki
değişimlere bağımlı olduğu tezini içerir. Yani ekonomi faaliyetlerdeki dalgalanmaları tüketim
malları talebi ile yatırım malları talebi arasındaki ilişkiyle açıklayan kurama hızlandıran
prensibi denir.
X. MALİYE POLİTİKASININ ETKİLERİNİN ÖLÇÜLMESİ
Maliye politikasının etkilerinin ölçülebilmesi için geliştirilen ölçüler, bütçe fazlası
veya bütçe açığı ile tam istihdam bütçe fazlasıdır.
Bütçe açığı ekonomi üzerindeki genişletici, bütçe fazlası ise daraltıcı etkiye sahiptir.
Denk bütçe kuramında, harcama ve vergilerde yapılan eşit bir artış bütçe açığı veya fazlasını
değiştirmeyecek ancak, ekonomi üzerinde bir etki yapacaktır. Bu etki konusunda tam istihdam
bütçe fazlası kavramı ortaya atılmıştır.
Tam istihdam bütçe fazlası daraltıcı, açığı ise genişletici etki yaratmaktadır.
Mali Kaldıraç: Musgrave tarafından geliştirilmiştir. Tam istihdam dengesinin altındaki
ekonomiye tam istihdam dengesine ulaştırmak için verilmesi gereken bütçe açığı desteğini
göstermektedir.
Mali Sürüklenme ( Fiscal Drag ): Vergi esnekliğinin çok yüksek olması durumunda,
genişleme dönemlerinde aşırı düzeyde artan vergilerin, ekonomiyi yavaşlatarak tam istihdam
düzeyine ulaşmasını engellemesidir.
Prum – Priming: Deflasyon dönemlerinde ekonomiye yeterli para aktarılmasıyla artan
tüketim ve yatırım harcamalarının çarpan ve hızlandıran etkisiyle ekonomide daha da
canlanma sağlamasına denir.
Slumplasyon: Enflasyonun sürekli artması ile işsizliğin sürekli artması halidir.
138
XI. ENFLASYONLA MÜCADELEDE MALİYE POLİTİKASI
Enflasyon ekonomide toplam talebin toplam arzdan büyük olması nedeniyle ortaya
çıkan bir fiyat istikrarsızlığıdır. Bir ekonomide fiyatlar genel seviyesindeki sürekli artışı ifade
etmektedir.
Enflasyon mali politikasının kısa dönemli amaçlarından biri olan fiyat istikrarının
bozulması anlamına gelmektedir. Bu nedenle enflasyonu çözmek için önce enflasyonun
kaynaklarını tespit etmek gerekir.
Enflasyonla mücadelede öncelikle enflasyon boşluğunun hesaplanması ve enflasyonun
kaynaklarının ortaya konulması gerekir.
Enflasyonla mücadelede hedef kısa dönemde toplam talebi kısmak iken, uzun
dönemde toplam arzı artırmaktır. Bu nedenle genel olarak kamu harcamalarının azaltılması,
kamu gelirlerinin artırılması, bütçelerin küçük ve fazla vermesinin sağlanması gerekmektedir.
Bağımsız para ve bağımsız maliye politikası tek başına enflasyonu önleyemez. Sıkı
para politikası ve daraltıcı maliye politikası uygulanmalıdır. Bu politikaların toplum
tarafından desteklenmesi gerekmektedir.
Talep Enflasyonu: Ekonomide toplam talebin, tam istihdam gelir düzeyi için gerekli gelir
miktarını aşması ile ortaya çıkmaktadır. Toplam talep düzeyi, bu noktada toplam arz düzeyini
aşar.
Maliyet Enflasyonu: Piyasada talep ile desteklenen, ancak öncelikle maliyetlerin artması
sonucu ortaya çıkan enflasyondur.
Ücret Enflasyonu: Verimlilikte artış olmaksızın ücretlerde yapılan artışın fiyatlar genel
düzeyinde artışa neden olmasıdır.
Yapısal Enflasyon: Ekonomide talebin artışına bağlı olarak bazı darboğazlar nedeniyle arzın
artırılamaması durumunda ortaya çıkar. Enerji e hammadde kıtlığı örnek olarak gösterilebilir.
İthal Enflasyon: Üretimde kullanılan ve dış ülkelerden sağlanan hammaddelerin fiyatlarının
yükselmesi ile maliyetlerdeki artışa bağlı olarak ortaya çıkan enflasyondur.
Sentetik Enflasyon: Bu enflasyon çeşidinde, fiyatlar genel düzeyinde sürekli ve hissedilir bir
artıştan ziyade fiyatlar genel düzeyinin, yüksek kamu zamları ya da ithal girdi fiyatlarındaki
ani yükselişler nedeniyle bir defalık sıçramasına denir.
A. Enflasyonun Etkileri
Tasarrufların erimesine neden olur.
Girişimcilerin sanayi ve endüstriyel yatırımların yerine gayrimenkul, altın ve döviz
spekülatif alanlara yatırım yapmasına neden olur.
Yatırımcıların planlama ufkunu daraltır.
Vergi gelirlerinin reel değeri azalış gösterir. ( tanzi etkisi )
Şirketlerin alacak ve karlarının azalmasına neden olur.
Gelir dağılımında adaleti bozar.
İşsizlik azalır. Talep fazlalığı üretim ve istihdam artışına neden olur.
Kaynakların sektörler arasında rasyonel dağılımına engel olur.
Kamu harcamalarının yeterli boyutta yapılmamasına neden olur
Kamu harcamalarını görünüşte artırır.
Dış ödemeler dengesini sarsar. Kaynak dağılımını bozar.
139
B. Enflasyonla Mücadelede Uygulanacak Maliye Politikaları
Enflasyonla mücadelede hedef kısa dönemde toplam talebi kısmak iken uzun dönemde
toplam arzı artırmaktır.
Bu nedenle enflasyon dönemlerinde daraltıcı maliye politikası çerçevesinde
harcamalar azaltılmalı vergiler artırılmalı, bütçe küçük ve fazla veren şekilde bağlanmalıdır.
Bütçe denkliği genişletici etki meydana getirdiği için tercih edilmez.
1. Enflasyonla Mücadelede Kamu Harcama Politikası
Genel olarak harcamalar kısılır, ancak cari ve transfer harcamalarının kısılması zor
olacağı için yatırım harcamalarının kısılmasına gidilir.
Bu dönemde gelir dağılımı daha da bozulacağı için transfer harcamaları kısılamaz.
2. Enflasyonla Mücadelede Vergi Politikası
Vergiler açısından talebi kısıcı arzı artırıcı önlemler alınmalı.
Bireysel talebi kısmada gelir vergileri, toplumsal talebi kısmada ve kamu gelirlerini
artırarak bütçe fazlası yaratmada gider vergileri daha etkilidir. Çünkü gider vergilerinin tabanı
gelir vergilerine kıyasla daha geniştir.
Servet vergileri ise toplam talebi etkileme konusunda başarısızdır yani enflasyonla
mücadelede servet vergileri kullanılmaz.
3. Enflasyonla Mücadelede Borçlanma Politikası
Uzun vadeli borçlanma tercih edilir. Özellikle yurt içi kaynaklar tercih edilerek
ekonomideki fazla fon çekilmelidir. Yurt dışı borçlanma daha da fazla fon oluşturacağı için
enflasyonu daha da artırabilir.
Düşük faizli borçlanılmalıdır. Yüksek faiz likiditeyi daha da artırır. Borçlanma uzun
vadeli olmalıdır.
Devlet iç borçlanmada öncelikle gerçek kişilerden, şirketlerden ve kurumsal
yatırımcılardan borçlanmalıdır. Bankalardan ve MB’dan kesinlikle borçlanılmamalıdır.
4. Enflasyonla Mücadelede Bütçe Politikası
Enflasyonla mücadelede devlet sadece bütçe fazlası politikası uygulayabilir, denk
bütçe ve açık bütçe politikaları uygulanamaz.
C. Enflasyonla Mücadelede Uygulanacak Para Politikaları
Merkez Bankasının para arzını azaltması gerekir. Hazine bonosu ve tahvil satması
gerekir. Bu sayede piyasadan para çekilerek toplam talep azaltılır.
Enflasyonla mücadelede MB’nın zorunlu karşılık oranını ve disponibilite oranını
artırması gerekir.
XII. DEFLASYONLA MÜCADELEDE MALİYE POLİTİKASI
Deflasyon ekonomide toplam talebin toplam arzdan küçük olması nedeniyle ortaya
çıkan bir fiyat istikrarsızlığıdır. Deflasyon, ekonomide ortaya çıkan talep yetersizliği veya arz
fazlası nedeniyle fiyatlar genel düzeyinin sürekli gerilemesidir.
Önce deflasyonla mücadelenin amacı belirlenir. Amaç kısa dönem ve uzun dönemde
toplam talebi artırmaktır. Genişletici maliye ve gevşek para politikaları uygulanmalıdır.
Deflasyon dönemlerin işsizlik artar. Fiyatlar genel seviyesi geriler. Yatırımlar durur.
Milli gelirde negatif büyüme yaşanır. Firmaların kar marjları düşer.
Durgunluğun neden olduğu işsizlik, maliye politikası amaçlarından biri olan tam
istihdamdan uzaklaşma anlamına gelmektedir.
140
Reflasyon: Deflasyon ortamında bulunan veya deflasyona kaymakta olan ekonominin
yeniden tam istihdam denge noktasına getirilmesidir. Deflasyonist talep açığının giderilerek
ekonominin istikrarlı fiyat koşullarında tam istihdam hacmine doğru kaydettiği enflasyonsuz
gelişmedir.
A. Deflasyonla Mücadelede Uygulanacak Maliye Politikaları
1. Deflasyonla Mücadelede Kamu Harcama Politikası
Harcamalar arttırılır. Ekonomi de en çok girdi sağlayan ve ekonomiyi daha hızlı
canlandıran bayındırlık harcamalarına daha fazla önem verilmelidir.
Ekonomik durgunluğun giderilmesinde en önemli kamu harcama türü reel
harcamalardır. Cari harcamalar kısa vadede canlanmaya yol açarken yatırım harcamaları uzun
vadede canlanmaya yol açar.
Transfer harcamalarının çarpan etkisi diğer harcamalara göre daha azdır. Ancak borç
faiz ödemeleri gibi mali transferler özellikle de yurt dışına yapılıyorsa, kaynakların ulusal
ekonomi dışında transferi anlamına geldiğinden toplam talebi olumsuz yönde etkileyebilir.
2. Deflasyonla Mücadelede Vergi Politikası
Vergi oranları indirilip, vergi indirim, istisna ve muafiyetler daha da genişletilerek
kullanılabilir gelir, dolayısıyla talep arttırılamaya çalışılır.
Bireysel talep açısından gelir vergileri, toplam talep açısından gider vergileri daha
etkindir. Bu nedenle her ikisi de kullanılmadır. Gelir vergisi indirimi özellikle marjinal
tüketim eğilimi yüksek olan dar gelirli kişilere uygulanırsa daha iyi verim alınır.
Özel tüketim ve yatırım harcamalarını artıracak şekilde vergi yükü indirilmeli, tam
istihdama ulaşınca özel tüketim ve yatırım harcamalarını kısıcı vergi politikası
uygulanmalıdır.
3. Deflasyonla Mücadelede Borçlanma Politikası
Deflasyonla mücadelede devlet dış borçlanmaya gider, mümkün mertebe iç
borçlanmaya gitmez.
Devlet iç borçlanmada öncelikle bankalardan ve Merkez Bankasından borçlanmalıdır.
Bankaların yarattığı kaydi para ekonomide genişletici etki yapar. Deflasyonla mücadelede
devlet kişilerden ve şirketlerden asla borçlanmamalıdır.
Kısa vadeli, yüksek faizli borçlanmalıdır. Diğer bir ifade ile likiditeyi artırıcı
borçlanma seçilmelidir.
4. Deflasyonla Mücadelede Bütçe Politikası
Deflasyonla mücadelede devlet sadece bütçe açığı politikası uygulayabilir. Denk bütçe
ve bütçe fazlası politikası uygulayamaz. Denk bütçenin genişleyici etkisi ekonominin
deflasyondan çıkmasına yetmeyeceği için deflasyonla mücadelede kullanılmaz.
B. Deflasyonla Mücadelede Uygulanacak Para Politikaları
Merkez Bankasının para arzını artırması gerekir. Hazine bonosu ve tahvil satın alması
gerekir. Bu sayede piyasaya para sürerek toplam talep artırılır.
Enflasyonla mücadelede MB’nın zorunlu karşılık oranını ve disponibilite oranını
azaltması gerekir.
141
XIII. STAGFLASYONLA MÜCADELEDE MALİYE POLİTİKASI
Stagflasyon, kullanılmayan üretim kapasitelerinin, işsizliğin ve yetersiz bir iktisadi
büyüme ile yüksek bir fiyat artışının birlikte göründüğü iktisadi durumları ifade etmek için
kullanılan bir kavramdır. Kısaca durgunluk içinde enflasyon yaşanmasıdır.
Stagflasyonist konjonktürde ekonomide hem fiyat istikrarı bozularak fiyatlar genel
düzeyi yükselmektedir, hem de toplam talep daralarak veya toplam arz düşerek durgunluk
yaşanmaktadır.
Stagflasyon deneyimi ilk defa 1974 Birinci Petrol Şoku ve 1978 İkinci Petrol Şoku
sonrasında petrolün fiyatının kısa dönemde birkaç kat artmasının dünya genelinde negatif arz
şoku etkisi yaparak bir yandan petrole bağımlı yüzlerce endüstride maliyet enflasyonuna yol
açarak yüksek enflasyona, bir yandan da aşırı yükselen fiyatların talebi kısması nedeniyle
durgunluğa yol açması olgusunu açıklamak için kullanılmış ve iktisadi literatüre girmiştir.
Bu dönemde uygulanacak politikalar genel makro etkiler meydana getirmekten ziyade,
mikro etkiler meydana getirebilecek seçici ve politikaların karması biçiminde uygulanmalıdır.
Stagflasyonla mücadelede uygulanabilecek politikaları; gelirler politikası, vergi
temelli gelirler politikası, endeksleme ve üretim teşvikleri olarak sıralamak mümkündür.
Stagflasyon olgusuyla birlikte kısa dönemde geleneksel Phillips eğrisinin geçerli
olmadığı görülmüş, özellikle de monetaristlerin geliştirdiği doğal işsizlik oranında dikey
eksene paralel uzun dönemli bir Phillips eğrisi geliştirilmiştir. Buna göre uzun dönemde
enflasyonla işsizlik arasında bir değişim söz konusu değildir.
Yapısal işsizliğin olduğu bir ekonomide, güçlü sendika pazarlıklarının olduğu bir
ekonomide ve eksik rekabet koşullarının olduğu bir ekonomi stagflasyona neden olur.
A. Stagflasyonla Mücadelede Uygulanacak Maliye Politikaları
1. Gelirler Politikası
Gelirler politikası, ücret ve fiyatların oluşum sürecine devletin doğrudan müdahale
etmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu uygulamada amaç diğer mali politikalarda bir değişiklik
meydana getirmeksizin ve toplam talepte bir azalış meydana gelmeden enflasyonist baskıların
azaltılmasıdır.
Böyle bir politikanın başarılı olabilmesi için toplam talebi azaltabilecek para ve maliye
politikalarının bir karmasının da uygulanmasına ihtiyaç bulunmaktadır.
2. Vergi Temelli Gelirler Politikası
Bu politikanın uygulanmasının temel nedeni ücret-fiyat spiralini kırmaktır. Bu
uygulama ile vergilerin bir teşvik ve tehdit olarak kullanması suretiyle düşük ücret artışları
amaçlanmaktadır.
Böylece vergi temelli gelir politikalar, düşük parasal ücret ve fiyat artışlarını daha
cazip, aşırı parasal ücret ve fiyat artışlarını daha az cazip kılarak nispi fiyatları değiştirmeyi
planlamaktadır. Uygulama, işçilere veya firmalara yönelik olarak uygulanabilmektedir.
Toplu sözleşmelerde düşük ücret artışını kabul edenlerden daha düşük, yüksek ücret
talep edenlerden ise yüksek gelir vergisi alınması temeline dayanır.
Toplu sözleşmelerde düşük ücret artışı yapan firmalardan daha düşük, yüksek ücret
artışı yapan firmalardan ise yüksek kurumlar vergisi alınması temeline dayanır.
3. Üretim Teşvikleri ve Sübvansiyon
Arz yanlı iktisatçılara göre, vergi oranlarında yapılacak indirimler, çalışma arzusunu,
tasarrufları, yatırımları, üretkenliği ve toplam arzı ve dolayısıyla istihdamı olumlu
etkileyecektir. Bu bağlamda arz artışı fiyat düşüşünü de beraberinde getirecektir.
Vergi teşviklerinin yanında üretim ve istihdamı artırmaya yönelik sübvansiyonlar, bir
yandan istihdamı desteklerken diğer yanda fiyat artışlarını da engelleyecektir.
142
4. Endeksleme
Gelir vergisi tarifesindeki dilimlerin güncellenmesinin, özel sektördeki ücret
sözleşmelerinin, işsizlik sigortası maaş ödemelerinin ve sosyal yardımların cari enflasyon
oranına endekslenmesi işsizlik oranını düşürmektedir. Dezavantajı ise ücret fiyat spiralinin
resmileştirilmesidir.
5. Sektörel ve Bölgesel Ağırlıklı Önlemler
Stagflasyonist sürecin yaşandığı durumda işsizlik belli sektörlerde yaşanıyorsa bu
işsizliği önlemek için global önlemler almak yerine o sektöre yönelik önlemler almak daha
başarılı sonuçlar verecektir. Bu nedenle stagflasyonu engellemek için, desteklenecek sektörler
selektif olarak belirlenmeli ve sübvansiyona başvurulmalıdır
Bu istikrarsızlıklarla mücadelede genel olarak daraltıcı para politikası ile birlikte
genişleyici maliye politikasının birlikte uygulanması gerektiği savunulmaktadır. Genişleyici
maliye politikası açısından kamu harcamalarının artırılması yerine vergilerin indirilmesi
savunulur.
XIV. MALİYE POLİTİKASI ve EKONOMİK BÜYÜME
A. Ekonomik Büyümenin Tanımı ve Önemi
Ekonomik büyüme, hem toplam, hem de kişi başına gelir veya üretim miktarındaki bir
artış olarak tanımlanabilmektedir. Dolayısıyla, bir ülkede mal ve hizmet üretimi artıyorsa, bu
durum ekonomik büyümedir. Yaygın ve yoğun ekonomik büyüme olmak üzere iki tür
ekonomik büyümeden bahsetmek mümkündür.
Buna göre yaygın ekonomik büyüme, bir ülkenin üretimi gerçek GSMH olarak
artmasıdır. Yoğun ekonomik büyüme ise, kişi başına düşen mal ve hizmet miktarındaki
artıştır ve ölçüsü de kişi başına gerçek GSMH'dir. İktisadi büyüme;
Yüksek istihdam düzeyini sağlar. Yapısal değişimi kolaylaştırır.
Ulusal ve uluslararası gelir dağılımı farklılıklarından kaynaklanan çatışma ve
sorunları yumuşatır.
Çalışma ortamının iyileştirilmesi ve kaynak tasarrufuna yol açan yatırımlar için
uygun koşullar sağlar.
Sosyal güvenliğin yaygınlaşması ve devamlılığını sağlar.
B. Maliye Politikasının Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkisi
Teknolojik Gelişme Üzerindeki Etkisi Üretim faktörleri verimliliğinin ve bu bağlamda milli gelirin artması, yeni teknolojik
gelişmelerin izlenmesi ve kullanılmasıyla sağlanabilmektedir.
Devlet, teknolojik gelişmeyi etkilemek için kamu harcamalarına ve kamu gelirlerine
başvurur. Devlet, kamu harcamalarıyla teknolojinin gelişmesini ve yeni buluşların kullanımını
sağlayabilir
Kamu gelirleriyle de teknolojik gelişme etkilenebilir. Buna göre, özel araştırmalara ait
giderler vergiden muaf tutulmak veya matrahtan indirilme, hızlandırılmış amortismana tabi
tutulmak yoluyla teşvik edilerek, büyüme amacıyla yönlendirilmeye çalışılır.
Emek Arzı Üzerine Etkisi Emek arzı ile ilgili olarak en önemli maliye politikası aracı vergilerdir. Emeğin
karşılığı olan ücretleri hedef alan bir vergi politikası, işgücü arzını artırabilir veya azaltabilir.
Kamu harcaması yolu ile bir nüfus politikası izlemek, konut sektöründe yapılacak
düzenlemelerle, meslek okulları, kreşler, anaokulları ile işgücünün çalışma hayatına katılması
kolaylaştırır ve emek arzı artırılır.
143
XV. MALİYE POLİTİKASI ve EKONOMİK KALKINMA
A. Ekonomik Kalkınmanın Tanımı
Ekonomik büyüme, yukarıda da belirtildiği gibi, bir ülke üretiminin gerçek GSMH
olarak artmasıdır. Bir başka ifadeyle, GSMH'nin reel olarak artmasıdır.
Ekonomik kalkınma kavramı ise, kişi başına gerçek gelir miktarındaki artışın yanı sıra,
ilkel üretimden çağdaş üretime geçişi, milli gelir içinde tarım sektörünün payı düşerken sanayi
sektörünün payının yükselmesini ve ekonomide sosyal ve politik alandaki çağdaşlaşmayı
kapsayan bir kavram olarak düşünülmektedir. Hatta son zamanlarda, ekonomik kalkınma
kavramı, adil bir gelir dağılımını sağlama amacını da kapsaması gerektiği konusunda
eğilimler mevcuttur.
B. Ekonomik Kalkınmanın Koşulları
İktisadi kalkınmanın temelinde sermaye birikimi önemli rol oynamaktadır. Sermaye
birikiminin sağlanmasında da, yatırımların önemi büyüktür. Yatırımlar için de tasarrufların
artırılması gerekmektedir.
- İç tasarruf artırılmalı,
- Yatırımlar artırılmalı,
- İhracatı geliştirici politikalar izlenmeli,
- Dış kaynaklara yönelik politikalar izlenmeli,
- Kamu yönetiminde etkinliği artırıcı politikalar izlenmeli,
- Teknoloji ithaline yönelik politikalar izlenmelidir.
C. Ekonomik Kalkınma İçin Uygulanacak Maliye Politikaları
1. Harcama Politikası
Altyapı yatırımları artırılmalı, cari harcamalar kalkınmayı hızlandıracak talep desteği
için artırılmalıdır.
Özellikle üretime yönelik transfer harcamaları ( iktisadi amaçlı transfer harcamaları )
artırılmalıdır.
2. Vergi Politikası
Tasarrufu artırıcı yani lüks tüketime yönelik vergiler artırılabilir. Gelir üzerinden
alınan vergiler ortalama oran yüksek, marjinal oran düşük uygulanarak gelir etkisi yaratılabilir
ve üretim kapasitesinin artışı sağlanabilir.
Dolaylı vergilerin talep emici ve kaydırıcı özelliği, tüketim tasarruf – lüks tüketim
zorunlu tüketim – iç tüketim ihracat oranlarının değişmesi üzerinde etkili olabileceği için bu
amaçlar doğrultusunda kullanılabilir.
Servet vergileri kullanılarak lüks tüketim gidecek kaynakların kamu sermaye
birikimine aktarımı sağlanabilir. Yatırımları artıcı, bölgeler ve sektörler arası dengesizlikler
giderilmelidir.
Kamu tasarrufu finanse edilmelidir. Vergi sistemi, kaynakların özel sektörden kamu
sektörüne aktarılmasını sağlayan bir yapıya sahip olmalıdır.
3. Borçlanma Politikası
Ülke tasarrufu yetersiz olduğu için dış kaynaklara başvurulmalı, yatırım harcamalarını
finanse etmek amacıyla borçlanılmalı ve tasarrufları yatırımlara yönlendirmek, dış kaynak
çekmek için reel faiz kullanılmalıdır.
144
XVI. MALİYE POLİTİKASI ve GELİR DAĞILIMI
Bir toplumda milli gelirin çeşitli gruplar arasındaki dağılım şekline gelir dağılımı
denilmektedir. Bunun için genellikle alt, orta ve üst gelir grupları oluşturulur ve yıllık gelirleri
bu gruplara düşen ev halkı ya da ailelerin oranları hesaplanarak bir tablo düzenlenir. Buna
göre, bir toplumda alt gelir grubunda bulunan birimlerin derecesi ne kadar yüksekse, o
toplumda mili gelir dağılımı o derece eşitlikten uzaktır.
A. Gelir Dağılımı Türleri
Fonksiyonel Gelir Dağılımı: Üretim faktörlerinin üretime katılmaları sonucu milli gelirden
aldıkları payı gösterir.
Kişisel Gelir Dağılımı: Milli gelirin kişiler veya tüketici birimler arsındaki dağılımını
gösterir.
Sektörel Gelir Dağılımı: Tarım, hizmetler ve sanayi sektörlerinin milli gelire katkılarını ya
da üretim faktörlerinden aldıkları payı gösterir.
Bölgesel Gelir Dağılımı: Bir ülkenin çeşitli bölgeleri arasında kişi başına düşen gelir
farklılıklarını ortaya koymak için kullanılmaktadır.
Gelir dağılımının ölçümünde Lorenz Eğrisi kullanılmaktadır. Bu eşitsizliği ölçmek
Gini Katsayısı ile mümkündür. Bu eğri Max Lorenz tarafından geliştirilmiştir. Lorenz eğrisi,
bir ülkede elde edilen milli gelirin toplumun değişik kesimleri tarafından elde edilen paylarını
göstermektedir.
Şekilde görüldüğü gibi yatay eksen, gelir sahibi kişilerin miktarını, dikey eksen ise
gelirin düzeyini kümülatif yüzdeler halinde göstermektedir. Şekilde (OA)' köşegeni milli
gelirin bütün kişilere eşit dağıldığını gösterir. Bu doğruya mutlak eşitlik doğrusu ( Eş Bölüm
Doğrusu ) denir. Mutlak eşitlik doğrusunun dışında kalan eğri, gelirin dağılımı bakımından
söz konusu olabilecek eşitsizlik olasılıklarını gösterir.
Bu eğri mutlak eşitlik doğrusuna yaklaştıkça milli gelir dağılımdaki eşitsizlik
azalırken, mutlak eşitlik doğrusundan uzaklaştıkça eşitsizlik artar.
Corrado Gini tarafından geliştirilen Gini Katsayısı, Lorenz eğrisinden türetilmektedir
ve eşitsizlik düzeyini tek bir sayı ile ifade ederek çeşitli gelir dağılımlarının
karşılaştırılmasına olanak vermektedir.
Gini katsayısı, Lorenz eğrisi ile eşit dağılım doğrusu arasındaki alanın 45 derecelik
eğri altında kalan üçgen alana oranıdır.
Gini katsayısı değeri sıfır ile bir arasında değişmektedir. Gelir dağılımındaki
dengesizlik artarsa değer 1’e dengesizlik azalırsa değer 0’a yaklaşır.
145
B. Adil Gelir Dağılımı İçin Uygulanacak Maliye Politikaları
1. Harcama Politikası
Transfer harcamaları arttırılmalıdır (sosyal amaçlı transfer harcamaları).
Özellikle eğitim, sağlık gibi gelir dağılımını düzenleyici altyapı yatırım harcamaları
arttırılmalıdır.
Faiz harcamaları gelir dağılımını bozucu etkiye sahiptir, azaltılmalıdır
Cari harcamalar gelir dağılımını enflasyonist ortamda bozucu, deflasyonist ortamda
düzenleyici bir fonksiyona sahiptir.
2. Vergi Politikası
Gelir vergileri artan oranlı, geniş tabanlı, muafiyet ve istisnaları gelişi güzel
belirlenmemiş, kaçakçılık ve kaçınmanın mümkün olduğunca az olduğu ve mümkün
olduğunca sübjektif olan bir yapıya sahip olmaları gerekir.
Gider vergileri tersine artan oranlı özellikler nedeniyle gelir dağılımını bozar. Bu
vergilerde özellikle zorunlu tüketime yönelik harcamalar üzerinden düşük, lüks tüketime
yönelik harcamalar üzerinde daha yüksek vergi alınmalıdır.
Servet vergileri yansımaları zor, sübjektif ve gelir dağılımı açısından en önemli
vergilerden biridir. Ancak gelir ve gider vergilerine oranla tabanları daha dar olduğu için çok
fazla etkin değildirler.
3. Borçlanma Politikası
Borç veren kesim ile borç anapara ve faizlerini ödeyen kesimler arasında farklılık var
ise gelir dağılımı bozulmaktadır.
Özellikle borç tahvil ve bono faiz gelirlerinin vergi dışı bırakılması bu etkiyi daha da
artırır.
Uzun vadeli borçlanma nesiller arası borç yükü aktarımına neden olmakta ve borcu
ödeyen nesil üzerinde gelir dağılımını bozucu bir etki yaratmaktadır.
XVII. MALİ DİSİPLİN ve MALİ KURAL
Mali disiplin, borç stokunu belli düzeylerde tutmayı ya da belli düzeylere çekebilmek için,
kamu maliyesinde gelirler ve giderler arasında bir dengenin olması anlamına gelmektedir.
Mali kural, hükümetlerin orta vadede mali disiplinle ilgili olarak alacağı kararlarda hangi
sınırlar içinde davranabileceğini belirleyen düzenlemeler bütünüdür.
- Diğer bir ifadeyle, bütçe gelir, gider borçlanma gibi maliye politikası
göstergeleri üzerine sınır koyan kısıtlama ve düzenlemeler olarak
tanımlanabilir.
- Daha açık bir tanımla mali kural, makroekonomik anlamda genel mali
performans göstergelerine getirilen daimi sınırlardır.
XVIII. MALİYE POLİTİKALARI ve YAPISAL UYUM PROGRAMLARI
A. Ortodoks Politikalar
Fiyat istikrarının sağlanmasında sıkı para ve maliye politikaları ile sabit kur
politikaları kullanılır. Kamu harcamalarının azaltılması, reel ücretlerin düşürülmesi, para
arzının daraltılması Ortodoks politikalara örnektir.
Ortodoks politikalar uluslararası kuruluşlar tarafından kabuk gören istikrarı
sağlamanın olmazsa olmaz koşulu sayılan politikalardır. Sıkı maliye ve sıkı para politikası ve
ticaretin önündeki her türlü engelin kaldırılması yoluyla ekonomideki reel değişkenlerin ve
fiyatların dengelenmesini amaç edinir.
146
Ekonomide istikrarsızlık oluştuğunda Ortodoks Yaklaşım, bütçe ve dış ticaret
dengesinin sağlanması yani birlikte uygulanan sıkı para ve maliye politikaları ile dengenin
belirli bir süreç içerisinde sağlanmasını amaçlar. Genellikle toplam talebi kısan, ekonomik
istikrarı sağlamak için belli bir daralmayı göze alan politikaları savunurlar.
B. Heterodoks Politikalar
Ortodoks politikalara ek olarak ücret ve fiyat kontrolleri şeklinde uygulanan gelirler
politikasını da kapsar. Bu politikalarla hedeflenen üretim ve istihdam düzeyine zarar
vermeden enflasyonla mücadele edilmesidir.
Heterodoks politikalar ekonomideki istikrarsızlıklara radikal bir biçimde şok
uygulamalarla müdahale edilmesini savunan, örneğin enflasyon ile mücadeleyi gelir
kontrollerine ve fiyatların dondurulmasına bağlanabilecek derecede daha mücadeleci
politikalar içerir. Genel kabul gören Ortodoks istikrar politikalarının yanında bazen
Heterodoks iktisat politikaları da gerekebilir ancak Heterodoks politikaların mutlaka Ortodoks
politikalar ile desteklenmesi gerekir. Heterodoks programların temel önerileri şunlardır;
- Döviz kurunun sabitlenmesi
- Fiyat ve ücretlerin dondurulması
- Bütçe açıklarının kapatılması için mali disiplin ve parasal reformun sağlanması
147
VERGİ HUKUKU TANIM, KAPSAM, VERGİLENDİRME İLKELERİ I. VERGİ HUKUKUNUN HUKUK BÜTÜNÜ İÇİNDEKİ YERİ, KONUSU, DALLARI
1. Vergi Hukukunun Hukuk Bütünü İçindeki Yeri
Vergi hukuku, bir yanda devletin diğer yanda kişilerin yer aldığı vergi ilişkisini
incelemektedir. Bu ilişkinin temelinde devletin vergilendirme ilkesi yatmaktadır. Yani bu
ilişkide tarafların eşitliği söz konusu değildir. Dolayısıyla vergi hukuku bir kamu hukuku dalı
olarak karşımıza çıkar.
2. Vergi Hukukunun Konusu
Vergi hukukunun konusuna; Vergi, resim, harç, fon gibi isimlerle anılan çeşitli kamu
gelirlerinin tarh-tahakkuk-tahsili, Vergi suçları ve cezaları, Vergilendirme süresince çıkan
uyuşmazlıkların çözümü gibi konular girmektedir.
Bu konularla ilgili düzenlemeler başta VUK olmak üzere 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda düzenlenmiştir.
Anayasamızın 73.madesine ifade edilen benzeri yükümlülükler de vergi hukukunun
konusuna girmektedir. Benzeri yükümlülükler arasında sosyal sigorta primleri ( parafiskal
gelirler ) sayılabilir.
Gümrük vergilerinin tarhı, tahakkuku VUK’ta yazılı düzenlemelere tabi değildir. Bu
vergilerin özel yapısı gereği, Gümrük Kanunu’nda ayrı düzenlemeler yapılmıştır.
Konusu kamu gelirlerinin incelenmesi olarak sınırlanan vergi hukukunun mali hukuk
disiplini ile karıştırılmaması gerekir. Mali hukuk disiplini, kamu gelirleri yanında, kamu
harcamalarının incelenmesini de içine alan daha geniş bir bilim dalıdır.
3. Vergi Hukukunun Dalları
Vergi ceza hukuku, mükelleflerin yükümlülüklerine uymamaları durumunda
karşılaşacakları yaptırımları düzenlemektedir.
Vergi icra hukuku, devletin vergi alacağının güvence altına alınması ve ödenmemesi
durumunda uygulanacak önlemleri içermektedir. Bu konuyla ilgili düzenlemeler 6183 sayılı
Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun’da yapılmıştır.
Vergi yargılama hukuku, mükellef ile vergi idaresi arasında çıkabilecek
uyuşmazlıkların yargı organlarındaki çözüm yöntemlerini incelemektedir. Yargılama ile ilgili
düzenlemeler İYUK ve Danıştay Kanunu’nda yer alır.
Uluslararası vergi hukuku, vergi olayının uluslararası boyutunu, özellikle birden fazla
ülke arasında söz konusu olabilecek çifte vergilendirme sorununun çözüm yollarını
incelemektedir.
Vergi usul hukuku, vergi ilişkilerinden doğan hak, yetki ve görevlerin gerçekleştirilme
ve kullanılma şekillerini gösteren kuralları içermektedir. Bu anlamda vergilerin tarh ve
tahakkuku, süreler, tebliğ, zamanaşımı, mükellefin ödevleri, değerleme, amortisman, vergi
cezaları vb. vergi usul hukukunun konusuna girer.
4. Vergi Hukukunun Tanımı
Vergi hukuku, vergi ilişkisinden doğan hak ve ödevler ile bu ödevlere uygun hareket
edilmemesi durumunda ortaya çıkabilecek olan yaptırım ve uyuşmazlık konularını inceleyen
kamu hukuku dalıdır.
NOT: Vergi Usul Hukuku, Vergi Ceza Hukuku, Vergi Yargılama Hukuku, Uluslararası Vergi
Hukuku ve Vergi İcra Hukukunun bir kısmı şekli vergi hukukunun konusu iken Özel Vergi
Hukuku ile Vergi İcra Hukukunun bir kısmı maddi vergi hukukunun kapsamına girmektedir.
148
II. VERGİLENDİRME İLKELERİ
1. Hukuk Devleti İlkesi
Türkiye’nin milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde bir hukuk devleti olduğunun
altını çizen 2.madde devlete, vergi yükünü vatandaşlar arasında adaletli ve dengeli bir şekilde
dağıtma görevini yüklemiştir.
Evrensel ilkelerden biri olan hukuki güvenlik ilkesi de hukuk devleti ilkesinin bir
parçasıdır. Bu ilk mükelleflerin vergilendirme ile ilgili kuralların önceden görüp, bilip ona
göre hareket etmeleri imkânını sağlar.
2. Belirlilik İlkesi
Verginin miktarı, tarhı-tahsili ile ilgili düzenlemelerin önceden belli olmasını ifade
eder. Kıyas yasağı uygulaması belirlilik ilkesini tamamlar. Vergi kanunları ile açıkça
belirlenmeyen konular üzerinden, bu konulara benzediği ileri sürülerek vergi alınamaz veya
vergi istisnası tanınamaz.
3. Vergi Yasalarının Geçmişe Yürütülememesi
Vergi mevzuatı geçmişe etkili olmadan sadece yürürlüğe girmelerinden sonraki
olaylara uygulanmalıdır. Vergiyi doğuran olayın gerçekleştiği tarihte hangi mevzuat
yürürlükte ise bu olaya o mevzuat uygulanmalıdır.
Ancak Anayasa’mızda vergi düzenlemelerinin geriye yürümeyeceğine dair bir
düzenleme bulunmaması, zaman zaman ilkeye aykırı uygulamalar ortaya çıkmasına yol
açmaktadır.
4. Ölçülülük İlkesi
Hukuk devleti ilkesinin ölçülülük ilkesini de içerdiğini söyleyebiliriz. İlke, devletin
özellikle vergi oranları, gecikme faizi oranları gibi yük getiren konularda aşırılığa
kaçmamasına işaret eder.
5. Kanun Önünde Eşitlik
Kanun önünde eşitlik ilkesi, devletin hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz
tanımamasını ifade eder.
Yatay eşitlik benzer durumda olanlar arasında farklı muamele yapılmamasını ifade
ederken, dikey eşitlik ise farklı durumda olanlara vergilendirme açısından farklı muamele
yapılmasını ifade eder.
6. Anayasa Madde 73’te Yazılı İlkeler
Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle
yükümlüdür.
Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.
Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya
kaldırılır.
Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve
indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar için
de değişiklik yapma yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir.
İlk fıkra verginin fiskal amacıyla ilgilidir. İkinci fıkra ise sosyal amacıyla ilgilidir.
İkinci fıkrada vurgulanan bir başka amaç da verginin ekonomik amacıdır.
7. Verginin Kanuniliği İlkesi
Verginin sadece kanunla konulabileceğine ilişkin kanunilik ilkesi 73.maddenin
3.fıkrasında düzenlenmiştir. Ancak bu kurala bazı istisnalar getirilmiştir.
149
Kanunilik İlkesinin İstisnaları;
73.madde Bakanlar Kuruluna düzenleme yapma yetkisi verilerek kanunilik ilkesi
yumuşatılmıştır. Bakanlar Kuruluna, istisna, muafiyet, indirim ve oranları ayarlamada yetki
verilmiştir.
Dış ticaretin ülke ekonomisinin yararına olmak üzere düzenlenmesi amacıyla ithalat,
ihracat ve diğer dış ticaret işlemleri üzerine vergi ve benzeri yükümlülükler dışında ek mali
yükümlülükler koyma ve kaldırma yetkisi de Bakanlar Kurulundadır.
Bakanlar Kuruluna tanınan takdir yetkisinin bazı durumlar Maliye Bakanlığına da
tanındığı görülmektedir. Örneğin; mükellefin tecil talebini kabul edip etmeme, mükellefin
uzlaşma talebini kabul edip etmeme, mükellefe mühlet verme, kefalet talebini kabul etme gibi
konularda Maliye Bakanlığına takdir yetkisi verilmiştir.
III. VERGİ KANUNLARININ ZAMAN, YER VE ANLAM BAKIMINDAN
UYGULANMASI
1. Vergi Kanunlarının Zaman Bakımından Uygulanması
Vergi kanunlarının zaman bakımından uygulanması konusu; vergi yasalarının
yürürlüğe girmesi, yürürlükten kalkması nasıl olacaktır sorusuyla ilgilidir. Kabul edilen
mevzuatın hangi tarihten itibaren yürürlüğe gireceği, genel olarak aynı kaynaklara konulan
hükümlerle belirlenmektedir.
Kanun resmi gazetede yayımlandığı tarihte veya yayımlanan kanunun genellikle son
maddesine belirlenen farklı bir tarihten itibaren olabilmektedir. Kanun metninde böyle bir
tarih öngörülmediği takdirde, Resmi Gazete’de yayımını takip eden günün başlangıcından
hesap edilmek üzere 45.GÜN’ün bitiminden itibaren yürürlüğe gireceğini öngörmektedir.
Vergi kanunları yeni kanunla, AYM kararıyla ve süresi dolunca yürürlükten kalkar.
Vergi kanunları geçmişe ve ileriye yürümez. İleriye ve geriye yürümemesi Hukuki Güvenlik
İlkesi gereğidir.
2. Vergi Kanunlarının Yer Bakımından Uygulanması
Vergi kanunlarının yer bakımından uygulanması, bir ülkede mevcut vergi hukuku
kaynaklarının uygulanacağı coğrafi sınırlar ve kişiler ile ilgilidir. Bu konuda vergi
kanunlarının mülkiliği ve şahsiliği olmak üzere iki ilke esas alınmaktadır.
Kanunların mülkiliği ( yerselliği ) ilkesi, devletin coğrafi sınırları içinde yaşayan
herkesten kanunların şahsiliği ( kişiselliği ) ilkesi ise devletlerin tabiiyetinde olan herkesin
vergi almak istemesini ifade eder.
Bu iki ilkenin bir arada uygulanması çifte vergileme sorununu ortaya
çıkarabilmektedir. Bu sorun, ülkeler arasında imzalanan çifte vergilemeyi önleme anlaşmaları
ya da tek taraflı olarak iç hukuka konulan hükümlerle çözülmeye çalışılır.
Harcamalar üzerinden alınan vergiler, MTV, Emlak Vergisi, Dar mükellefin gelir
üzerinden alınan vergilerde yersellik hükümleri geçerlidir. Tam mükellefin geliri üzerinden
alınan vergide şahsilik hükümleri geçerlidir.
Veraset ve intikal vergisi hem yersellik hem de şahsilik ilkesi gereği alınan tek
vergidir.
3. Vergi Kanunlarının Anlam Bakımından Uygulanması
Yorum, tüm hukuk dallarında başvurulan bir yoldur. Yorum yoluyla, kanun
koyucunun gerçek iradesi anlaşılmaya çalışılır. Yasa metninin anlaşılmasına bir sorun yoksa
yoruma da ihtiyaç duyulmayacaktır.
150
A. Yorum Türleri
Yasama Yorumu: Kanun koyucunun yargı organını etkileyebileceği endişesiyle 1961
Anayasası ile kaldırılmıştır.
İdari Yorum: Vergi idaresi, yayımladığı genel tebliğler veya muktezalar ile yorum
yapabilmektedir.
Yargı Yorumu: Vergi uyuşmazlıklarına bakan mahkemeler, yine baktıkları konularla ilgili
mevzuatı yorumlayabilmektedirler.
Bilimsel Yorum: Bilim adamları ise vergiyle ilgili çeşitli konularda görüşlerini açıklayarak
yorum yapabilmektedirler.
B. Yorum Yöntemleri
Deyimsel ( lafzi ) Yorum: Anlaşılmasına sıkıntı duyulan kavramların neyi kastettiği
düşünülürken; ait oldukları hukuk dallarındaki anlamlarına bakılmasını gerekli kılar. Yani
sözcüklerin anlamlarından yola çıkılarak yapılan yorumdur.
Tarihi Yorum: Kanun koyucunun, kanunun yapıldığı tarihteki amacının araştırılmasıyla
ilgilidir. Bu araştırma söz konusu kanunla ilgili tasarıya, gerekçeye ve meclis görüşme
tutanaklarına bakılarak yapılmaktadır.
Amaçsal ( gai ) Yorum: Söz konusu kanunun ekonomik ve sosyal gelişmeler ışığında
günümüzde kazandığı anlamın araştırılması şeklinde yapılır.
Sistematik Yorum: Herhangi bir kanun hükmünün anlamı araştırılırken, ilgili diğer
kanunlarla olan ilişkisi göz önünde tutularak yapılan yorum yöntemidir.
Vergi kanunları lafzı ve ruhu ile hüküm ifade eder. Lafzın açık olmadığı hallerde vergi
kanunlarının hükümleri, konuluşundaki maksat, hükümlerin kanunun yapısındaki yeri ve
diğer maddelerle olan bağlantısı göz önünde tutularak uygulanır.
C. Yoruma İlişkin Özellikler
Ekonomik Yaklaşım: Vergiyi doğuran olayın ekonomik niteliklerinin esas alınmasıdır. Diğer
bir ifade ile ekonomik yaklaşım vergi kanunları yorumlanırken vergiyi doğuran olayda gerçek
amacın ortaya çıkarılmasının sağlanmasıdır. Bu sayede vergiyi doğuran olayın tespiti
sağlanarak vergiden kaçınma önlenmeye çalışılır.
Tipleştîrme ve Tipiklik: Vergi ile ilgili genel soyut kurallar konulması "tipleştirme" bu soyut
kuralların somut maddi olaylara uygun olması ise "tipiklik"dir. Bir verginin kanunda konusun
belirlenmesi tipleştirme, söz konusu vergi konusu kapsamına giren olayların gerçekleşmesi ile
vergiyi doğuran olayın meydana gelerek vergilendirmenin oluşması ise tipikliktir.
Peçeleme: Özel hukuk kurallarını ustaca kullanarak vergi yükünü düşürme (vergi kaçırma)
çabasıdır. Muvazaa ve peçeleme aynı şey değildir. Peçeleme özel hukukta geçerli bir işlem ile
olurken, muvazaa özel hukuk açısından geçersiz bir işlemdir.
Kıyas Yasağı İlkesi: Vergi hukukunda, ceza hukukunda olduğu gibi kıyas yapılamaz. Diğer
bir deyişle vergi kanunları yorumlanırken vergi kanunları genişletici ve daraltıcı yorumlar
yapılabilir ancak hiçbir zaman kıyasa varılacak yorum yapılamaz. Kıya yapılarak boşluk
doldurulamaz. Medeni hukuk da yer alan hakimin boşluk doldurma yetkisi vergi hukukunda
yoktur.
151
VERGİ HUKUKUNUN KAYNAKLARI I. ASLİ KAYNAK – TALİ KAYNAK AYRIMI
Asli kaynaklar, yeni norm koyan, verginin konusunu, mükellefini veya oranını
etkileyen, vergi idaresinin, vergi mükellefinin ve vergi mahkemelerinin uymak zorunda
olduğu kararlardır.
Anayasa, kanunlar, anlaşmalar, kanun hükmünde kararnameler, Bakanlar Kurulu
kararları, tüzükler, yönetmelikler, yeni hüküm içeren genel tebliğler, Anayasa Mahkemesi
kararları ve Danıştay İçtihadı Birleştirme Kararları asli kaynak özelliğini taşır.
Tali kaynaklar ise verginin aslını değiştirmeyen, yani verginin matrah ve oranını
etkilemeyen, yalnızca mevcut düzenlemelerin açıklanması niteliğinde olan kaynaklardır. Bu
kaynakların bağlayıcılığı yoktur. Vergi kanunlarını açıklayıcı nitelik taşıyan genel tebliğler,
sirkülerler, muktezalar, doktrinler, örf ve adetler tali kaynak özelliği taşır.
Genelgeler ve genel yazılar ise vergi idaresi açısından bağlayıcı olmasına rağmen,
mükellef ve hâkimler açısından bağlayıcı özellik taşımamaktadır.
II. VERGİ HUKUKUNUN YASAMA ORGANINDAN DOĞAN KAYNAKLARI
1. Anayasa
Anayasa 73.maddede ‘ Herkes kamu giderlerinin karşılamak üzere, mali gücüne göre
vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının
sosyal amacıdır. Vergi kanunla koyulur, değiştirilir veya kaldırılabilir. ‘ hükmü yer alır.
NOT: Vergi hukukunda yorum yapılabilir lakin kıyas yapılamaz.
2. Uluslararası Vergi Anlaşmaları
Kanunların mülkiliği ve şahsiliği prensibinin bir arada uygulanması çifte
vergilendirme problemlerini ortaya çıkarmaktadır. Uluslararası vergi anlaşmalarıyla bu çifte
vergilendirme sorunları giderilmeye çalışılır.
Uluslararası vergi anlaşmaları yürütme organı tarafından yapılır ve yasama organını
tasdikine sunulur. Bunların yürürlüğe girmesi için Cumhurbaşkanı onayı da gereklidir. Bu
vergi anlaşmaları kanun hükmündedir ve bunlar hakkında Anayasa’ya aykırılık iddiası ile
Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.
3. Kanun
Herhangi bir verginin alınabilmesi için, her şeyden önce o konuyla ilgili bir vergi
kanununun yürürlükte olması gereklidir. Buna ilaveten bu vergi kanununun uygulanmasına o
yılın bütçe kanunu ile izin verilmiş olması zorunluluğu da vardır. Bu zorunluluk gereğince her
yıl kamu gelirlerinin dayanağı olan kanunlar bütçe kanununun C Cetvelinde sayılmaktadır.
III. VERGİ HUKUKUNUN YÜRÜTME ORGANINDAN DOĞAN KAYNAKLARI
1. Kanun Hükmünde Kararnameler ( KHK )
Vergi konusunu ilgilendirecek KHK’ler ancak savaş hali gibi olağanüstü hallerde veya
sıkıyönetim idaresinde çıkarılabilecektir. Sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde Cumhurbaşkanı
başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu vergiyle ilgili kanun hükmünde kararname
çıkarabilecektir. Kanunilik ilkesinin istisnasıdır.
Bu kararnameler hakkında Anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesinde
dava açma yolu da kapatılmıştır.
152
2. Bakanlar Kurulu Kararları
Bakanlar Kurulu Anayasanın kendisine vermiş olduğu sınırlara dayanarak vergi,
resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muafiyet, istisna, indirim ve oranları üzerinde
değişiklik yapabilir. Kanunilik ilkesinin istisnasıdır.
3. Tüzükler
Kanunun uygulanmasını göstermek, emrettiği işleri belirtmek üzere, kanunlara aykırı
olmamak ve Danıştay incelemesinden geçirilmek üzere Bakanlar Kurulu tarafından çıkartılır.
Vergi alanında sadece Emlak Vergisi Tüzüğü çıkarılmıştır.
4. Yönetmelik
Tüzüklerin ve Bakanlar Kurulu kararlarının aksine vergi mevzuatı ile ilgili çıkarılmış
çok sayıda yönetmelik vardır. Bu yönetmelikler Maliye Bakanlığı tarafından bir kitap halinde
yayımlanmıştır.
Yönetmeliğe ve Bakanlar Kurulu kararlarına tüzüklerden daha fazla başvurulmasının
nedeni, bu düzenlemelerin çıkarılma yöntemlerinin daha basit ve çabuk olmasından
kaynaklanmaktadır.
Mali konularda çıkarılacak yönetmeliklerde Sayıştay’ın görüşünü almak
gerekmektedir.
5. Genel Tebliğler
Genel tebliğler, kural olarak vergi kanunlarını açıklayan, yorumlayan metinlerdir.
Vergi mevzuatının sık sık değişmesi karşısında Maliye Bakanlığı da yeni düzenlemelerle ilgili
genel tebliğler yayımlayarak vergi idaresini ve mükellefleri aydınlatmaktadır.
Genel tebliğler bazı durumlarda açıklama ile sınırlı kalmayıp, yeni kurallar
koymaktadır. Bu tip tebliğler asli kaynak sayılır.
Bakanlar Kurulu kararları, tüzükler ve yönetmeliklerde olduğu gibi genel tebliğler de
Danıştay’ın denetimine tabidir.
6. Muktezalar, Sirkülerler
Mükelleflerin, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığından vergi durumları ile ilgili
tereddüt ettikleri konularda açıklama isteme hakkı vardır. Vergi idaresinin bireysel sorulara
cevap verdiği cevaplar mukteza adını almaktadır.
Çok sayıda mükellef benzeri konuda açıklamaya ihtiyacı olması durumunda ise cevap,
sirküler yoluyla verilmektedir.
Alacakları cevaplara göre hareket eden mükellefler bu hareketleri cezayı gerektirse
bile, ceza kesilemez.
7. Genelgeler ve Genel Yazılar
Yürütme organından doğan kaynaklar arasında yer alan genelgeler ve genel yazılar
yoluyla, Maliye Bakanlığı bazı konularda kendi teşkilatına yönelik açıklamalar yapmaktadır.
IV. VERGİ HUKUKUNUN YARGI ORGANINDAN DOĞAN KAYNAKLARI
1. Anayasa Mahkemesi Kararları
Bazı vergi kanunlarının Anayasaya aykırı olduğu yönünde Anayasa Mahkemesi
tarafından verilen kararlar da vergi hukuku asli kaynakları arasında yer alır.
Örneğin 1994 bunalımı sonrasında çıkarılan ‘ Net Aktif Vergisi ‘ ile ilgili olarak
Anayasa Mahkemesi bu vergiye ilişkin bazı maddeleri iptal etmiştir.
153
2. Danıştay İçtihadı Birleştirme Kararları
Danıştay’ın farklı dairelerinin veya aynı dairesinin vergiye ilişkin olarak benzer
konularda değişik karar vermeleri durumunda, bir üst kurul olan İçtihadı Birleştirme Kurulu
toplanarak yeni bir karar alır, bu karar bağlayıcı nitelik taşır.
3. Diğer Yargı Kararları
Danıştay’ın Vergi Dava Daireleri Kurulu kararları veya Daire Kararları ile BİM ve
Vergi Mahkemesi kararları da bu grup kaynaklar arasında gösterilebilir.
V. DİĞER KAYNAKLAR
Doktrin, konuyla ilgili kişilerin, çeşitli vergi sorunları hakkında ortaya koydukları
yorum ve düşünceleri kapsamaktadır. Bu düşünceler sistematik eserler, tezler, raporlar gibi
çeşitli isimler altında açıklanabilmektedir.
Örf ve adetlerin vergi hukukunda kaynak olma özelliği son derece sınırlıdır. Örf ve
adet ancak vergi yasalarında açıkça izin verilmesi durumunda kaynak olabilmektedir.
VERGİNİN TARAFLARI I. VERGİ ALACAKLISI ( VERGİ DAİRESİ )
Vergilendirme yetkisine sahip olan idareye vergi alacaklısı denir. Buna göre vergi
idaresi veya yerel idare vergi alacaklısı olabilirken, geniş anlamda parafiskal gelirlerde
dikkate alınırsa bu gelirleri toplayan kurumlarda vergi alacaklısı olmaktadır.
II. VERGİ BORÇLUSU ( MÜKELLEF )
Vergi mükellefi, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu düşen gerçek veya tüzel
kişidir. Buna göre vergi mükellefi gerçek kişi, tüzel kişi veya tüzel kişiliği olmayan bazı
kuruluşlar olabilir. Vergi mükellefi olabilmek için fiil ehliyeti şart değildir, hak ehliyeti
yeterlidir.
III. VERGİ SORUMLUSU
Verginin ödenmesi bakımından, alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişiye
vergi sorumlusu denir. Vergi mükellefi ve sorumlusu üstlendikleri ödevleri sözleşme ile bir
başkasına bırakamaz. Ancak mükellef ve sorumlu vergi ödevlerini onlar adına yerine
getirmek üzere temsilci atayabilirler.
Vergi sorumlusunu mükelleften ayıran temel farklılık, vergiyi doğuran olay mükellefin
şahsında doğmamaktadır. Yani mükellef verginin asıl borçlusu, vergi de onun mal varlığından
ödenecektir. Vergi sorumlusunun fiil ehliyetine sahip olması gerekir.
Vergi sorumlusu ise asıl vergi mükellefi yerine; vergi kesme, ödeme, defter tutma, fiş-
fatura gibi belgeleri alma ve düzenleme, beyanname verme, vergi ödeme veya yasaların
öngördüğü bazı yükümlülükleri yerine getirmekle yükümlüdür. Kanunda mükellefle ilgili
yazılı ödevler sorumlular için de geçerlidir.
Vergi sorumluluğu feri borçtu ve vergi yükümlüsünden istenmeden vergi sorumlusuna
gidilemez. Sorumlunun malvarlığında azalma meydana gelirse mükellefe rücu edebilir.
Ortaklaşa Sorumluluk: Vergi kesenler ve kanuni temsilcilerin ödedikleri vergi için
mükellefe rücu haklarının bulunması halidir.
Zincirleme Sorumluluk: Vergi borcunun aslı ve cezası içinde birden kişinin sorumlu olması
halidir. Vergi idaresi, alacağın bir kısmını veya tamamını borçluların herhangi birinden ister.
154
1. Vergi Kesenlerin Sorumluluğu
Yaptıkları veya yapacakları ödemelerden vergi kesmeye mecbur olanlar, verginin tam
olarak kesilip ödenmesinden ve bununla ilgili diğer ödevleri yerine getirmekten
sorumludurlar.
Bu yöntem kaynakta kesinti veya stopaj yoluyla verginin alınması şeklinde de
isimlendirilmektedir. Kolay ve emin bir tahsil yöntemidir.
Ödevler zamanında yerine getirilmezse alacaklı vergi dairesi ilk olarak sorumluya
gider. Sorumludan tahsil edilirse sadece aslını mükellefe rücu edebilir. Sorumludan tahsil
edilemezse mükellef öder ve zammını ve faizini sorumluya rücu eder. Cezaların kişiselliği
gereğince suçu kim işlerse ceza ondan talep edilir.
Vergi Kesintisi Yapmak Zorunda Olanlar;
- Tüm kurumlar vergisi mükellefleri
- Tüm kamu kurumu ve kuruluşları
- İktisadi kamu müesseseleri
- Gerçek usule tabi ticari, zirai ve serbest meslek kazancı elde edenler
- Dernek ve vakıflar ile bunların iktisadi işletmeleri
- Yatırım fonu yönetenler
- Kolektif ve komandit şirketler
- İş ortaklıkları
- Kooperatifler
2. Temsilcinin Vergiyle İlgili Sorumluluğu
Gerçek kişilerde küçükler, akıl hastaları ve kısıtlılar da vergi mükellefi olabilmektedir.
Mükellefiyet ve vergi sorumluluğu için kanuni ehliyet şart değildir.
Fiil ehliyeti bulunmayan bu kişilerin, vergi mükellefiyeti ve vergi sorumluluğu ile
ilgili ödevlerini ise kanuni temsilcileri yerine getirecektir. Bu temsilcilik küçükler açısından
veli, akıl hastaları açısından vasi, kısıtlılar açısından ise kayyım tarafından yerine getirilir.
Sözünü ettiğimiz kanuni temsilciler sorumluluğunu yerine getirmeyerek vergiyi
ödemezse, ödenmeyen vergi önce temsil edilen gerçek kişiden istenir. Eğer ondan alınamazsa
bu vergi borçlarından temsilci sorumlu olacaktır. Ödenmeyen vergilerle ilgili cezalardan
sadece temsilci sorumlu tutulmuştur. Temsilci ödemiş olduğu verginin aslını mükellefe rücu
edebilir. Kısıtlı ise ödemiş olduğu verginin faizini ve zammını rücu edebilir.
Tüzel kişiler de önce mükellefe başvurulur. Tahsil edilemezse veya yetmezse
temsilciye gidilir. Temsilci aslını, faizini, zammını ve cezasını tamamıyla tüzel kişiye rücu
edebilir.
Sadece kaçakçılık fiilen kim sebebiyet vermişse ceza ona uygulanır.
3. Mirasçıların Sorumluluğu
Ölüm halinde, ölen kişinin vergi borçları mirasçılarına intikal eder. Bu durumda mirası
reddetmemiş olan mirasçılar, ölenin vergi borçlarından hisseleri nispetinde sorumlu olur.
Mirası reddetmeleri halinde ise ölenin vergi borçlarından sorumlu olmaları söz konusu olmaz.
Ölenin vergi cezası borçları ise cezaların kişiselliği ilkesinin bir gereği olarak
mirasçılara intikal etmemekte, ölümle birlikte ortadan kalkmaktadır. Gecikme faizi ve zammı
ise mirasçılara intikal etmektedir.
Mirasçıların mirası 3 AY içinde kabul etmesi veya reddetmesi gerekir. Mirasçılar
vergi borcu dolayısıyla oluşan borcun beyannamelerini normal beyanname süresine 3 AY
ekleyerek beyan eder ve öder. Sadece gelir vergisinde bu süre ölüm tarihine 4 AY eklenmekle
bulunur.
155
4. Tasfiye Memurlarının Sorumluluğu
Şirketlerin tasfiyesi durumunda, tasfiyeye tabi tutulan şirketin vergi borçlarından
tasfiye memuru sorumlu tutulmaktadır. Böyle bir durumda tasfiye işlemlerini yapmakla
görevlendirilen tasfiye memuru öncelikle şirketin vergi borçlarını ödemek zorundadır.
Tasfiye memuru, vergi borcunu ödemeden alacaklılara ve ortaklara şirketin parasını
dağıtırsa, alınamayan kamu alacağı tasfiye memurundan ve kendisine para ödenen kişilerden
istenecektir.
5. Noterlerin Sorumluluğu
Noterler MTV ödenmeden işlem yapmaları halinde mükellefle birlikte bu verginin
aslı, faizi, zammı ve cezasından müteselsilen sorumludur. Ancak noterlerin ödedikleri
verginin aslını, faizini, zammını ve cezasını mükellefe rücu etme hakkı vardır.
6. Emlak Vergisinde Sorumluluk
Emlak’ın devredilmesiyle birlikte geçmiş yıllardaki ve devredildiği yıldaki vergi
borçları için devreden ve devralan bu borçlardan dolayı müteselsil olarak sorumludur.
Devralan kişi ödemiş olduğu geçmiş yıl borçları için devredene rücu hakkına sahiptir.
VERGİLENDİRME SÜRECİ I. VERGİNİN KONUSU
Üzerine vergi konuları ve bu sebeple doğrudan ya da dolaylı bir şekilde verginin
kaynağı olan iktisadi unsurdur.
Kısaca verginin konusu, verginin üzerinden alındığı şeydir diyebiliriz. Örneğin gelir
vergisinin konusu gerçek kişilerin bir takvim yılı içinde elde ettikleri kazanç ve iratların safi
tutarıdır.
II. VERGİYİ DOĞURAN OLAY
Vergi alacağı, vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki
durumun tekemmülü ile doğar. Yani devletin vergi alacağının doğması için ‘verginin konusu’
ile vergi mükellefi arasında, kanunen aranan şartların ve ilişkinin doğmasını ifade eder.
Vergiyi doğuran olay vergilendirme işleminin sebep unsurudur.
Vergiyi doğuran olay, vergi yükümlüsünü vergi borçlusu haline getiren olaydır.
Tahakkuk zamanaşımı vergiyi doğuran olayın başlangıcına göre hesaplanır.
Vergi, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarihte yürürlükte olan kanun
hükümlerine göre tarh ve tahakkuk edilir. Zamanaşımı için ise vergiyi doğuran olayın
meydana geldiği tarih esas alınmaktadır.
Vergiyi doğuran olayın kanunlarla yasaklanmış bir faaliyet olması, mükellefiyeti ve
vergi sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Eğer bu olay, herhangi bir vergi kanununda o
verginin konusuna giriyorsa vergi ödenmesi söz konusu olacaktır.
Örneğin malın teslimi, hizmetin ifası ya da malın gümrük kapısından girmesi vergiyi
doğuran olaylara örnektir. Yine veraset ve intikal vergisinde vergiyi doğuran olay, karşılıksız
iktisaplardır.
III. VERGİNİN TARHI
Tarh, vergi borcunun vergi idaresi tarafından hesaplanması işlemidir. Tarh işlemi,
mükellefin bağlı olduğu vergi idaresi tarafından yapılmaktadır.
Vergi alacağının kanunlarında gösterilen matrah ve nispetler üzerinden vergi dairesi
tarafından hesaplanarak bu alacağı miktar itibariyle tespit eden idari muameledir.
156
1. Beyan Üzerine Tarh
Vergiler, kural olarak mükellefin veya vergi sorumlusunun beyanı üzerine tarh
edilmektedir. Gelir vergisi, kurumlar vergisi, KDV gibi vergiler beyan üzerine tarh edilir.
Stopaj yoluyla toplanan vergilerin tarhı da stopajı yapan vergi sorumlusunun muhtasar
beyanname vermesi suretiyle yapılmaktadır.
Verginin beyanı bizzat vergi idaresine gidilerek yapılabileceği gibi VUK genel tebliğ
ile yapılan düzenlemelerle elektronik ortamda da gerçekleştirilebilmektedir. Tahakkuk fişi
elektronik ortamda düzenlenerek mükellefe aynı ortamda ulaştırılmaktadır.
NOT: Emlak Vergisi, MTV ve Değerli Kâğıtlar Vergisi beyana dayalı olmayan vergilerdir.
2. Vergi İdaresi Tarafından Tek Taraflı Gerçekleştirilen Tarh
A. Resen Vergi Tarhı
Vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere
dayanılarak tespitinde imkan bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir
edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme
raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunmasıdır.
Vergi idaresi bu tarhı yaparken ya takdir komisyonunun kararını ya da vergi inceleme
elemanının raporunu esas almaktadır. Vergi matrahının tamamen veya kısmen defter ve
belgelerle veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitinde imkan bulunmayan hallerde
gidilmektedir.
Mükellefin belge ve defterleri yoktur veya vardır ama gerçeği yansıtmadığı yönünde
güçlü deliller, işaretler bulunmaktadır.
Resen Tarhı Ortaya Çıkaran Nedenler;
Kanuni süre geçtiği halde beyanname verilmemesi
Beyan verilmiş fakat matraha ilişkin bilgiler verilmemişse
Tutulması zorunlu defterler tutulmamış ya da eksik tutulmuşsa
Tutulması zorunlu defterler tasdik edilmemiş ise
Defterler tutulmuş fakat eksiklik varsa
Defterler tutulmuş fakat usulsüzlük veya eksiklik varsa
B. İkmalen Vergi Tarhı
Bir vergi tarh edildikten sonra bu vergiyle ilgili olarak ortaya çıkan ve defter, kayıt ve
belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak miktarı tespit olunan bir matrah veya matrah farkı
üzerinden vergi tarh olunmasıdır.
Resen Vergi Tarhı İkmalen Vergi Tarhı
-Defter, kayıt ve belgelere veya kanuni
ölçülere dayanılarak matrah tespit
edilemiyor.
-Matrah, takdir komisyonları tarafından veya
vergi inceleme elemanları raporlarına
dayanılarak tespit edilmektedir.
-Daha önce tarh yapılmamıştır.
-Defter ve belgelere veya kanuni ölçülere
dayanılarak tespitine imkân bulunmayan bir
durum söz konusudur.
-Defter, kayıt ve belgelere veya kanuni
ölçülere dayanılarak matrah tespit
edilebiliyor.
-Tüm işlemler ilgili vergi dairesi tarafından
yapılır.
-Daha önce eksik hesaplanmış bir tarh vardır.
-Defter ve belgeler usulüne uygun olarak
tutulmaktadır.
157
C. İdarece Tarh
Mükellefin kanunda belirtilen sürede vergi dairesine müracaat etmemesi veya üzerine
düşen ödevleri yapmaması nedeniyle vergi idaresinin kanunda belirtilen matrahlar üzerinden
tarhiyat yapmasıdır. İdarece tarh emlak vergisinde de söz konusu olabilmektedir.
D. Diğer Durumlar
Düzeltme yoluyla tarh durumunda da verginin tarhı idare tarafından tek taraflı olarak
gerçekleştirilmektedir. Vergiyle ilgili hesaplarda veya vergilendirmede yapılan çeşitli hatalar
yüzünden eksik veya fazla vergi istenmesi veya alınması söz konusu olabilmektedir. Bu hata
vergi dairesi müdürünün kararıyla düzeltilebilmektedir. Hata düzeltme işlemi, düzeltme fişine
dayanılarak yapılmaktadır.
Yargı kararları sonucunda da, kararın gereğinin yerine getirilmesi aşamasında,
düzeltme yoluyla tarh söz konusu olmaktadır.
IV. VERGİNİN TEBLİĞİ
Verginin tebliği, vergilendirmeyi ilgilendiren ve hüküm ifade eden hususların yetkili
makamlar tarafından mükellefe veya diğer bazı kişilere yazı ile bildirilmesi şeklinde
tanımlanabilir.
1. Tebliğ Yapılacak Kişiler
Tebliğ, mükelleflere ilaveten, bunların kanuni temsilcilerine ve umumi vekillerine
veya vergi cezası kesilenlere de yapılabilmektedir.
Tüzel kişilere yapılacak tebliğ, bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerine
yapılır.
Kara, deniz, hava ve jandarma eratlarına yapılacak tebliğler, kıta komutanı ve
müessese amiri gibi en yakın üst vasıtasıyla yapılır.
Yabancı memleketlerde bulunanlara yapılacak tebliğlerde Dışişleri Bakanlığı ve tebliğ
yapılacak kişinin bulunduğu ülkedeki Türk elçilik veya konsoloslukları yardımcı olmaktadır.
Kamu idare ve müesseselerine yapılacak tebliğ ise bu idare ve müesseselerin en büyük
amirlerine veya bunların yardımcılarına veya en büyük amirin yetkili kılacağı memurlara
yapılır.
Kendisine tebliğ yapılacak kişinin görünüşe göre 18 yaşından aşağı olmaması ve
mümeyyiz olması gerekir.
2. Posta Yoluyla Tebliğ
Vergilendirme ile ilgili tahakkuk fişi dışındaki tüm belgeler ve yazılar, adresleri
bilinen gerçek ve tüzel kişilere posta ile tebliğ edilir.
Posta ile yapılan tebliğlerin iadeli taahhütlü mektupla yapılma zorunluluğu vardır.
Eğer kişi adreste bulunmuyorsa posta memuru durumu zarfın üzerine yazar ve mektup, tebliği
yapan idareye geri gönderilir. Eğer kişi geçici olarak ayrıldıysa idare münasip bir süre sonra
yeniden tebliğ çıkarır. Bu defada aynı sebeple tebliğ edilemezse ilan yoluyla yapılır.
Muhatap imza edecek kadar yazı bilmez veya herhangi bir nedenle imza edemeyecek
durumda bulunursa tebligat sol elinin başparmağı bastırılmak suretiyle yapılır.
3. İlan Yoluyla Tebliğ
Mükellefin bilinen adresinde bulunmaması ya da adresinin hiç bilinmemesi hallerinde
tebligat ilan yoluyla yapılır.
İlan, ilgili vergi dairesinin bulunduğu yerin belediye sınırları içinde çıkan bir veya
daha fazla gazetede yayımlanmak suretiyle yapılmaktadır.
158
3. İnternet Ortamında Tebliğ
İnternet ortamında verilen beyannameler üzerinden tarh edilen vergi ile ilgili tahakkuk
fişinin mükellefine veya yetkiliye yine elektronik ortamda gönderilmesi ile tebliğ yapılmış
sayılır.
Anonim, limitet ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlere elektronik yolla
tebligat yapılması zorunludur.
Elektronik ortamda yapılmış tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi
izleyen 5. GÜNÜN sonunda yapılmış sayılır.
5. Tebliğin Hükümleri
Tebliğin yapıldığı tarih, özellikle itiraz sürelerinin tebliğ tarihinden itibaren
başlamasından dolayı büyük önem taşımaktadır.
Tebliğin yasanın belirlediği kurallara uygun yapılmaması durumunda, eğer söz konusu
hata bir şekil hatası ise tebliğ geçersiz olmamaktadır. Hatanın esasa ilişkin olması durumunda
ise tebliğ geçersiz olur.
6. Beyan Üzerine Tarh Edilen Vergilerin Tebliği
Mükellefin beyanı üzerine tarh edilen vergilerde ise tebliğ, idarenin düzenlediği
tahakkuk fişinin aynı anda mükellefe veya sorumluya verilmesi üzerine gerçekleşmektedir.
Tahakkuk fişinin mükellef veya sorumluya verilmesi tebliğ yerine geçmektedir.
Beyannamenin posta ile gönderilmesi durumunda tahakkuk fişi, mükellefe yine posta
ile iade edilmektedir. Makul bir süre sonra tebliğ yapılmış sayılır.
Beyannamenin elektronik ortamda gönderilmesi durumunda ise tahakkuk fişi,
elektronik ortamda düzenlenir ve mükellefe elektronik ortamda iletilir. Bu ileti tahakkuk
fişinin mükellefe tebliği yerine geçer.
7. Diğer Ücret Gelirlerinin Vergilendirilmesine Tebliğ
Diğer ücret elde eden hizmet erbabının vergileri, tarh zamanında bu mükelleflerin
bağlı oldukları vergi dairesine ibraz edecekleri vergi karnelerine yazılmak suretiyle tarh ve
tebliğ edilir. Vergi, karneye yazıldığı tarihte tebliğ edilmiş sayılır.
V. VERGİNİN TAHAKKUKU
Verginin ödenecek aşamaya gelmesine tahakkuk, tüm dava yollarının tüketilmesine ise
kesinleşmesi denir. Tahakkuk diğer vergileme işlemlerinden farklı olarak idari bir işlem
değildir. Kendiliğinden meydana gelmektedir.
Beyana dayalı vergilerde verginin tahakkuku, tahakkuk fişinin mükellefe verilmesiyle
gerçekleşir. Bu vergilerde tarh, tebliğ, tahakkuk aynı anda gerçekleşir. Bu aynı zamanda
verginin kesinleşmesi anlamına da gelmektedir.
Emlak Vergisi ve MTV kendiliğinden tahakkuk eder. Tahakkuk edilen vergi ayrıca
mükellefe tebliğ olunmaz ve vergi tahakkuk ettirilen günde tebliğ edilmiş sayılır.
Stopaj yoluyla gerçekleşen vergilerde muhtasar beyannamenin vergi idaresine
verilmesi sonucunda vergi tahakkuk eder.
Tahakkuku tahsile bağlı vergilerde verginin tahsil edilmesi tahakkukunu da kapsar.
Eğlence vergisi, damga vergisi bu vergilere örnek olarak gösterilebilir.
Resen, idarece ve ikmalen tarh edilen vergilerde tebliğden sonra mükellefin 30 GÜN
içinde vergi mahkemesine dava açma hakkı vardır. Mükellef dava açmazsa tahakkuk
30.günün bittiği gün gerçekleşir. Mahkemeye başvurulması durumunda ise tahakkuk
mahkeme kararına kadar ertelenmiş olmaktadır.
159
Mükellef davayı kazanırsa vergiden kurtulacak, kararın aleyhine çıkması durumunda
ise vergi tahakkuk edecektir. Bunun anlamı, verginin 1 AY içinde ödenmesi gerektiğidir.
Vergi mahkemesi kararı ile vergi tahakkuk etmekte ancak kesinleşmemektedir. Mükellefin
BİM ve Danıştay’a itiraz etme hakkı vardır. Verginin kesinleşmesi bu yargı organlarında
geçerli başvuru yollarının tüketilmesi sonunda söz konusu olmaktadır.
Uzlaşma yoluna gidilmesi halinde uzlaşma tutanağının tebliğ edilmesiyle vergi
tahakkuk edilmiş sayılır.
VI. VERGİNİN TAHSİLİ
Tarh, tebliğ ve tahakkuk aşamaları tamamlanmış olan vergilerin ödenmesi zorunluluğu
vardır. Bu vergiler mükellefin bağlı olduğu vergi dairesine ödenecektir. Gelir vergisinin
ödeneceği idare kural olarak mükellefin ikametgâhının bulunduğu yer vergi dairesidir. Emlak
vergisinin emlakın bulunduğu yer belediyesinin saymanlığına ödenmesi gerekmektedir.
Maliye Bakanlığı ödemeleri; çizgili çek kullanmak suretiyle, postaneler aracılığıyla
veya banka kartı, kredi kartı ve benzeri kartlar kullanılmak suretiyle yaptırabilir.
Çekle yapılan ödemelerde ödeme tarihi olarak, çekin tahsil dairesine veya bankaya
verildiği, çekin postayla gönderilmesi durumunda ise paranın tahsil dairesi hesabına geçtiği
gün kabul edilmektedir. ( 2015 KPSS )
Resen, ikmalen ve idarece tarh edilen vergiler tahakkuku takip eden 1 AY içinde
ödenir.
Beyana dayalı vergilerde kanunda yazılı sürelerde ödenir.
Uzlaşma veya dava yoluna gidilmesi halinde ise uzlaşma ya da dava sonucunu takip
eden 1 AY içinde ödenir.
Damga vergisi, eğlence vergisi, değerli kâğıtlar vergisi ve harçlar gibi tahakkuku
tahsile bağlı vergilerde tahsil tahakkukla birlikte gerçekleşir.
A. Vergi Tahsilinde Uygulanan Yöntemler
1. İltizam Usulü
Devletin peşin ve en yüksek bedeli ödeyen kişiye vergi toplama imtiyazını vermesidir.
Mültezim devlete toplu para öder daha sonra da o bölgenin vergisini devlet adına fakat kendi
hesabına toplar. Kar ve zarar mültezime aittir.
2. İhale Usulü
Devletin toplanacak vergi hasılatından en az komisyon isteyen kişiye vergi toplama
yetkisini verdiği, kişilerin toplanacak vergiden belli bir yüzde alma haklarının bulunduğu
temsil türüdür.
Devlet vergiyi toplatmak için görevlendireceği kişinin en az komisyon isteyen kişi
olması halinde vergi toplama yetkisini ona vermektedir.
3. Emanet Usulü
Vergilerin devlet tarafından görevlendiren ve devlet adına faaliyet gösteren kişiler
aracılığıyla tahsil edilmesidir.
4. Mükellefin Ödemesi Usulü
Bu yöntemde vergi borcu bizzat vergi dairesine yatırılarak ödenebileceği gibi vergi
dairesi hesaplarına geçmek üzere banka veya posta yoluyla da yatırılabilmektedir.
Günümüzde pratik ve maliyetsiz olan bu yöntem kullanılmaktadır.
160
5. Halk Temsilcileri İle Tahsil Usulü
Bu yöntem verginin toplum içinden seçilen bazı kişiler aracılığıyla tarh ve tahsili
yoluna gidilmesidir.
6. Verginin Kaynakta Kesilmesi ( Stopaj ) Usulü
Verginin vergi sorumluları tarafından mükelleflere yapılan ödeme sırasında kaynakta
kesilip hazineye yatırılması yöntemidir.
7. Pul ve Bandrol Yapıştırmak Suretiyle Verginin Ödenmesi
Pul yapıştırmak veya noterlerce kullanılan bazı evrakları kullanmak suretiyle vergi
ödenmesidir. Bu tahsil yöntemi günümüzde önemini yitirmiştir. Eskiden pul yapıştırılarak
alınan vergi damga vergisidir.
MÜKELLEFİN ÖDEVLERİ, VERGİ DENETİMİ, SÜRELER I. MÜKELLEFİN ÖDEVLERİ
Vergi ve cezaları ile gecikme zammı ile faizlerin ödenmesi mükellefin maddi ödevleri
iken beyanname vermek, defter tutmak, gerekli bildirimlerde bulunmak, vergi levhası asmak,
elektronik cihaz kullanmak ise mükellefin şekli ödevleridir.
1. Bildirme ve Kayıt Nizamı İle İlgili Yükümlülükler
İşe başlamayı, işe başlama tarihinden itibaren 10 GÜN içinde, iş değişikliğini ve iş
bırakmayı 1 AY içinde, bina ve arazi değişikliklerini ise 2 AY içinde bildirme zorunluluğu
getirilmiştir.
Kayıt ve belgelerde Türk para birimi kullanılır. Belgeler, Türk parası karşılığı
gösterilmek kaydıyla, yabancı para birimine göre de düzenlenebilir. Defterlerin yabancı para
birimi ile tutulmasına Bakanlar Kurulu izin verebilir.
2. Belge Düzenleme ve Verme Yükümlülüğü
Vergi yasaları mükelleflere; fiş, fatura, sevk irsaliyesi, gider pusulası, serbest meslek
makbuzu, müstahsil makbuzu, yolcu listesi gibi çeşitli belgeleri düzenleme zorunluluğunu
getirmektedir.
Bu belgelerin, mükellefin bağlı olduğu vergi dairesinin il sınırları içinde kalan ve
Maliye Bakanlığı ile anlaşması olan bir matbaada bastırılması zorunluluğu vardır.
VUK’ a göre belgeler 5 YIL saklanır.
Fatura, malın teslim edildiği veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren en geç 7 GÜN
içinde düzenlenir.
Serbest meslek erbabı olarak adlandırılan avukat, muhasebeci gibi meslek sahipleri
yaptıkları işin bedelini gösteren serbest meslek makbuzu düzenlemek zorundadırlar.
Gerçek usulde vergiye tabi olmayan çiftçilerden ürün alımı yapanlar ürün bedelini
gösteren bir müstahsil makbuzu düzenlemektedirler.
Muslukçu, kalaycı gibi vergiden muaf esnafa iş yaptıranlar, gider pusulası düzenlemek
zorundadır. Yük taşımacılığı yapanlar taşıma irsaliyesi düzenlemek zorundadır.
3. Maliye Bakanlığının Yeni Belge Yükümlülüğü Getirme Yetkisi
VUK, Maliye Bakanlığına mükelleflerden ilave belge düzenlemelerini isteme ve
belgelerin içeriğinin nasıl olacağını belirleme yetkisi de vermektedir.
161
4. Defter Tutma ve Tasdiki İle İlgili Yükümlülükler
Vergi idaresi, tutulacak bu defterler vasıtasıyla mükellef hakkında yapacağı denetimi
kolaylaştırmayı amaçlamaktadır. Söz konusu defterleri örnek olarak işletme defteri, defteri
kebir, serbest meslek kazancı defterini verebiliriz.
Diğer taraftan mükelleflere elektronik fatura kullanma ve elektronik ortamda defter
tutma zorunluluğu getirilmesi hakkında tebliğ çıkarılmıştır.
Tutulması zorunlu defterlerin geçerli olabilmesi için, bu maddeler arasında açıklanan
usule uygun olarak noterler tarafından tasdik edilmesi gereklidir.
Önceden beri işe devam etmekte olanlar defterlerini kullanılacağı yıldan önce gelen
son ayda defterleri tasdik ettirmek zorundadır.
Sınıf değiştirenler, yeni işe başlayanlar ve yeni bir mükellefiyete girenler işe başlama,
sınıf değiştirme ve yeni mükellefiyete girme tarihinden önce veri muafiyeti kalkanlar
muaflıktan çıkma tarihinden başlayarak 10 GÜN içinde defterlerini tasdik ettirmek
zorundadırlar.
Tasdike tabi defterlerin dolası dolayısıyla veya sair sebeplerle yıl içinde yeni defter
kullanmaya mecbur olanlar bunları kullanmaya başlamadan önce defterleri tasdik ettirmeye
mecburdurlar
5. Levha Asma Yükümlülüğü
Gelir vergisi mükellefleri ile sermaye şirketleri her yıl MAYIS ayının son gününe
kadar vergi tarhına esas olan kazanç tutarları ile bunlara isabet eden vergi miktarını gösteren
levhayı almak zorundadırlar.
6. Fatura ve Fatura Yerine Geçen Vesikaları Düzenleme Yükümlülüğü
Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı tutarı
göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari
vesikadır.
Fatura malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami 7 GÜN içinde
düzenlenir.
Düzenlenen faturanın içeriğine itiraz süresi 8 GÜN’dür.
7. Diğer Ödevler
Doktor, dişçi, veteriner gibi serbest meslek erbabına POST cihazı kullanma
zorunluluğu getirilmiştir. Bu uygulamada POST slipleri serbest meslek makbuzu olarak kabul
edilecektir. Bu yükümlülüklere ilave olarak;
- Ödeme kaydedici cihaz kullanma
- Vergi kimlik numarası alma ve kullanma
- Bilgi verme gibi yükümlülükler de bulunmaktadır.
Kayıt Düzenine İlişkin Ödevler;
Kayıtlar Türkçe düzenlenmelidir.
Uluslararası rakamlar kullanılmalıdır.
Türk parası cinsinden kayıt yapılmalıdır.
Defterler tasdik ettirilmiş olmalıdır.
Defterler mürekkepli kalemle yazılmalıdır.
Satır atlanamaz.
Sayfalar yok edilemez.
Kayıtlar yasal sürelerde yapılmalıdır.
162
II. VERGİ DENETİMİ
1. Yoklama
Mükelleflerin veya mükellefiyetle ilgili maddi olayları, mevzuatları araştırmak ve
tespit etmektir. Yoklama yoluyla mükelleflerin yükümlülüklerine uyup uymadıkları araştırılır.
Yoklama mükellefin faaliyet koluna göre gecede yapılabilir. Önceden haber verilmez.
Yoklama yapan görevli, istenmese bile yoklamaya başlamadan önce fotoğraflı resmi
kimliğini göstermek zorundadır.
Yoklama Yapmaya Yetkili Kişiler;
- Vergi dairesi müdürleri
- Yoklama memurları
- Yoklama yapmaya yetkili kılınanlar
- Gelir uzmanları
- Vergi incelemesi yapmaya yetkili kılınanlar
2. Arama
İhbar veya yapılan incelemeler sonucunda, vergi kaçırdığını gösteren izler bulunan bir
mükellefin; iş yerinde, üzerinde veya evinde arama yapılabilir.
Aramanın yapılabilmesi için, asliye ceza hâkiminden izin alma zorunluluğu
getirilmiştir. 3 AY’lığına belgelere el konulur. Süre yetmezse yargıç tarafından uzatılabilir.
Aramanın ihbar üzerine yapılması ve bu aramada ihbarın asılsız çıkması durumunda,
arama yapılan şahsın istemesi halinde vergi idaresinin bu şahsa muhbirin kim olduğunu
bildirmek zorundadır. İhbar doğru çıkarsa ihbar eden kişiye %10 ikramiye verilebilir.
3. Vergi İncelemesi
Vergi incelemesi yoluyla mükelleflerin defterleri, belgeleri incelenerek kurallara
uygun tutulup tutulmadıkları ve gerçek durumu yansıtıp yansıtmadıkları araştırılmaktadır.
Vergi incelemesi esas olarak mükellefin iş yerinde istisna olarak vergi dairesinde yapılır.
Vergi İncelemesi Yapmaya Yetkili Olanlar;
- Vergi müfettişi ve müfettiş yardımcısı
- Defterdar ( İlin en büyük mal memuru )
- Vergi dairesi müdürleri
- GİB merkez ve taşra teşkilatında müdür kadrolarında görev yapanlar
Vergi incelemesi boyunca mükellefin gelir-gider tablosu, işletme hesabı özeti gibi mal
tabloları, defterleri incelenebilir. Karşıt inceleme veya çapraz denetim yöntemleri
uygulanabilir.
Karşıt inceleme yoluyla, mükellefin iş ilişkisinde bulunduğu kişiler incelemeye
alınmaktadır. Çapraz denetim uygulamasında ise mükellefin faaliyet gösterdiği sektördeki
benzer durumdaki işletmelerin hasılatlarına bakılarak, düşük gelir beyan eden mükelleflerin
incelemeye alınmasını amaçlamaktadır.
4. Bilgi Toplama
Kamu idare ve müesseseleri, mükellefler veya mükelleflerle muamelede bulunan diğer
gerçek veya tüzel kişiler, Maliye Bakanlığının veya vergi incelemesi yapmaya yetkili
olanların isteyecekleri bilgileri vermeye mecburdurlar.
Ülkedeki meslek örgütlerinden veya uluslararası anlaşma yaptığı başka ülkelerden de
bilgi isteyebilir.
Toplanan bilgilerin istihbarat arşivinde saklanması gerekmektedir.
163
III. VERGİ HUKUKUNDA SÜRELER
1. Yargısal Süreler
Gerek 30 GÜN gerekse 7 GÜN olan süreler hak düşürücü sürelerdir.
Ödeme emrine karşı açılan davalar en geç 7 GÜN içinde vergi mahkemesine karara
bağlanır. Bu tim süre uyarıcı süre olarak isimlendirilmektedir. Bu arada mahkemeler,
bakmakta oldukları davalarla ilgili incelemeleri kendiliğinden yaparlar. Bir davayla ilgili
lüzum gördükleri evrakın belirleyecekleri süre içinde gönderilmesini taraflardan isteyebilirler.
2. İdari Süreler
Mükellef beyannamesinde vergi matrahına ilişkin bilgileri göstermemişse, kendisine
15 GÜN’den az olmamak üzere süre verilir, bu sürede eksiği tamamlaması istenir.
Vergi incelemesi yapılırken mükelleften defter ve belgelerini daireye getirmesi
istenebilir. Haklı bir mazeret beyan eden mükelleflere, defter ve belgelerini getirmeleri için
münasip bir süre verilir.
Sözle istenen bilgileri vermeyenlere keyfiyet yazı ile bildirilir ve kendilerine münasip
bir süre verilir. Münasip bir süre 15 GÜN’den az olmayacaktır.
3. Sürelerin Hesaplanması
Süreler gün olarak belli edilmişse, başladığı gün hesaba katılmaz ve son günün tatil
saatinde biter. Resmi tatiller süreye dahildir.
Sürelerin ay veya hafta olarak belirlenmesi durumunda da süre, izleyen aydaki veya
haftadaki sürenin başladığı güne tekabül eden günün çalışma saati sonunda bitmektedir.
Sürenin ay olarak belirlenmesi durumunda, izleyen ayda sürenin başladığı güne
tekabül eden bir gün yoksa süre o ayın son gününün tatil saatinde biter.
Sürenin son günün resmi tatile rastlaması durumunda, sürenin bitimi, tatili takip eden
ilk iş gününün sonuna uzar.
Sürenin son günü çalışmaya ara verme zamanına rastlarsa sürenin bitimi, ara vermenin
sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren 7 GÜN uzar. ( 20 Temmuz – 31 Ağustos )
Sürenin son günü mali tatile rastlarsa beyanname verme süreleri, vergi, resim, harç,
cezalara karşı uzlaşma, cezada indirim talebine ilişkin süreler tatilin bitiminden itibaren 7
GÜN uzamaktadır.
Yine vadesi mali tatile rastlayan vergi işlemlerine ilişkin dava açma süreleri ve
muhasebe kayıt ve bildirim süreleri açısından ise süre durmaktadır. Duran süre mali tatilin
bitiminden itibaren kaldığı yerden işlemeye devam etmektedir.
Mücbir sebep ve zor durum hallerinde süreler, söz konusu sebepler ortadan kalkana
kadar işlememektedir. Sebebin ortadan kalktığı tarihi izleyen günden itibaren ise duran süre
kaldığı yerden işlemeye devam eder.
Mücbir sebep durumunda dava açma süresi, uzlaşma yoluyla başvurma süresi,
tahakkuk eden verginin ödenmesi ile ilgili süreler uzamaz.
Böyle durumlarda mükellefin mücbir sebebin varlığını kanıtlaması gereklidir.
Zor durum hallerinde mükellefe Maliye Bakanlığı tarafından yerine getirilmeyen
görevi ifa etmesi için kanuni sürenin bir katını geçmemek üzere münasip bir süre
verilebilmektedir. Eğer süre 1 AY’dan az ise 1 AY süre verilir.
Mühlet isteyen sürenin bitmesinden önce yazılı başvuruda bulunmalıdır, bu başvuruda
gösterilecek mazeret mühlet verecek makam tarafından kabule layık görülecek ve mühletin
verilmesi halinde verginin alınması tehlikeye girmemelidir.
Mücbir sebep ve zor durum halinde sürenin uzaması, sadece vergi ödevleri açısından
mümkündür.
Ölüm halinde ise beyanname verme süresi normal süreye 3 AY eklenerek uzar. Sadece
gelir vergisi beyannamesini ölüm tarihinden itibaren 4 AY içinde vermek durumundadırlar.
164
VERGİ ALACAĞINI ORTADAN KALDIRAN HALLER I. ÖDEME
Vergilendirme sürecinin son aşaması olan tahsil aşamasında vergi borçlusu tarafından
verginin ödenerek vergi ilişkisinin sonlandırılmasıdır. Vergi borcu, mükellefin bağlı olduğu
vergi dairesine ödenir.
Nakden ödemenin yanında çizgili çek kullanmak suretiyle, hesaplar arası transfer ile,
postanelere para yatırmak biçiminde, kredi ve banka kartı kullanarak, kaynakta kesinti
yoluyla, devlet iç borçlanma kağıtlarını kullanarak da ödenebilir.
Verginin ödenecek safhaya gelmesi için tahakkuk etmesi gerekir. Tahakkuk ile ilgili
süreler ise mücbir sebep, zor durum, ölüm ve vergi kanunlarında belirtilen diğer nedenlerle
uzamaktadır. Zor durum halinde de mücbir sebepte olduğu gibi sadece tahakkukla ilgili
süreler uzar.
İkmalen, resen ve idarece tarh olan vergilerde taksit sürelerinden önce tahakkuk etmiş
ise taksit süreleri için, taksit süreleri kısmen veya tamamen geçtikten sonra tahakkuk etmişse
tahakkuk tarihinden itibaren 1 AY içinde ödenmesi gerekmektedir.
Ölüm ve memleketi terk halinde teminat gösterildiği takdirde ödeme süresinin vergi
kanunlarıyla belli edilen taksit zamanlarına kadar, taksit zamanları geçmişse üç ay uzayacağı
belirtilmiştir.
II. ZAMANAŞIMI
Vergi hukukunda zamanaşımı hak düşürücü süre niteliğindedir. Zamanaşımına
uğrayan vergi borcu ortadan kalkar. Tahsil veya dava yoluna gidilemez. Hak düşürücü sürede
hak ortadan kalkar, zamanaşımında talep ve dava hakkı düşer ve borç eksik borca dönüşür.
1. Tahakkuk Zamanaşımı
Vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılbaşından başlayarak 5 YIL
içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergiler tahakkuk zamanaşımına uğrar.
Sadece Damga vergisi, Emlak vergisi ve Veraset intikal vergisi vergiyi doğuran olayın
olduğu yıl değil, vergiyi doğuran olayın vergi dairesince öğrenildiği yılı takip eden yılbaşı
itibariyle zamanaşımı işlemeye başlar.
Tahakkuk Zamanaşımını Durduran Haller;
- Vergi dairesince matrahın belirlenmesi için takdir komisyonuna başvurulması
- Mücbir sebepler
2. Tahsil Zamanaşımı
Tahsil zamanaşımı ise verginin vadesinin dolduğu takvim yılını takip eden yılbaşından
başlayarak 5 YIL’dır. AATUHK’da düzenlenmiştir.
Tahsil Zamanaşımını Durduran Haller;
- Borçlunun yurt dışında bulunması
- Borçlunun hileli şekilde iflası
- Terekenin tasfiyesi nedeniyle alacak takibi yapılamaması
Tahsil Zamanaşımını Kesen Haller;
- Vergi borcunun ödenmesi, ödeme emri tebliği veya haciz tatbiki
- Cebren tahsil ve takip muameleleri sonucunda yapılan her çeşit tahsilat
- Mal edinme veya mal artmalarının bildirilmesi
- Bozma ya da icranın ertelenmesi kararı
- Kamu alacağının teminata bağlanması
165
Zamanaşımını durduran hal ortadan kalkınca zamanaşımı kaldığı yerden işlemeye
devam ederken, kesen halin ortadan kalktığı yılı takip eden yılbaşından itibaren zamanaşımı
önce işlenmiş süre dikkate alınmadan tekrar işlemeye başlar.
III. TERKİN
Kelime olarak silme anlamına gelen terkin, vergi hukukunda tahakkuk etmiş veya
tahsil edilmiş bir vergi alacağının ortadan kalkmasını ifade etmektedir. Terkin mümkün
olması durumunda, tahakkuk eden vergi alacağı silinir, tahsil edilen vergi ise mükellefe iade
edilir. Tahakkuk etmemiş bir vergi borcu için terkin yapılamaz.
Doğal afet nedeniyle malvarlığının en az 1/3ünü kaybeden mükelleflerin vergi borçları
ve cezaları Maliye Bakanlığı tarafından kısmen veya tamamen silinebilir.
Mükellefin kendisinden istenen vergilerle ve cezalarla ilgili yargı yoluna başvurması
ve haklı çıkması durumunda, vergi hatalarının düzeltilmesi durumunda da vergiler veya
cezaları terkin edilir.
Yapılacak takip sonucunda tahsili imkansız veya tahsil için yapılacak giderlerin
alacaktan fazla olduğu anlaşılan küçük miktarlı alacaklar terkin olunabilecektir.
Vergi idaresi resen, ikmalen veya idarece tarh edilen vergi ve bunlara ilişkin ceza
toplamının belli bir miktarı geçmemesi durumunda tahakkuktan vazgeçebilir.
IV. TAHAKKUKTAN VAZGEÇME
Kanun koyucu bazen vergi tahsilatı maliyetinin söz konusu alacağın değerinin üstünde
olabileceğini göz önüne alarak belli tutarın altında kalan vergi alacakları için idarenin
tahakkuktan vazgeçebilmesine imkan sağlamıştır. Tahakkuktan vazgeçme de vergi borcunu
sona erdiren hallerdendir.
V. HATA DÜZELTME
1. Hata Kavramı
Vergi hatası, vergiye ilişkin hesaplarda veya vergilendirmede yapılan hatalar
yüzünden haksız yere eksik veya fazla vergi istenmesi veya alınmasıdır. Yani hata verginin
tarh aşamasına yapılabileceği gibi tahsil aşamasında da söz konusu olabilmektedir.
Tartışmaya açık olan hukuki uyuşmazlıklar düzeltmeye konu olamaz, böylesi
durumlarda dava açılması gerekir.
2. Hesap Hataları
Hesap Hataları Matrahın eksik veya fazla hesaplanmasıdır.
Vergi Miktarında Hatalar Tarifelerin, oranların yanlış uygulanması sonucu matrahın
eksik veya fazla çıkmasıdır.
Çifte Vergileme Yanlışlıkla aynı vergi konusu üzerinden birden fazla vergi
alınmasıdır.
3. Vergilendirme Hataları
Mükellefin Şahsında Hata Vergi ile ilgili olmayan kişilerden vergi alınmasıdır.
Mükellefiyette Hata Vergiden muaf olan kişilerden vergi alınmasıdır.
Vergi Konusunda Hata Vergiden istisna olan konulardan vergi alınmasıdır.
Vergi Döneminde veya
Muafiyet Döneminde Hata
Vergi alındığı dönemin yanlış olması veya verginin alındığı
dönem itibariyle o kişinin vergiden muaf olmasıdır.
166
4. Hataların Ortaya Çıkarılması ve Düzeltme Talebi
Vergi hataları, mükellefin müracaatı üzerine ortaya çıkabileceği gibi idare tarafından
da fark edilebilir.
Hatayı fark eden mükellef, yazı ile başvurarak hatanın düzeltilmesini ister.
Düzeltme işlemi, tereddüt edilmeyen açık ve mutlak vergi hataları için, vergi idaresi
tarafından resen de yapılabilmektedir Bu durumda mükellefin düzeltmeye karşı dava açma
hakkı saklı tutulmuştur.
Mükellef hata düzeltmeyi, yapılan hatanın ilgili olduğu vergi alacağının doğduğu
takvim yılını izleyen tarihten itibaren zamanaşımı süresi 5 YIL içinde isteyebilmektedir.
Hata düzeltmeye karar verme yetkisi vergi dairesi müdüründedir. Vergi idaresi
mükellefin düzeltme talebine karşı 60 GÜN içinde cevap vermek durumundadır. 60 gün
içinde cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. Düzeltme işlemi düzeltme fişi üzerinde
yapılmaktadır.
Düzeltme isteğinin reddedilmesi durumunda ise mükellef kalan süreye göre vergi
mahkemesine veya şikâyet yoluyla Maliye Bakanlığına başvurabilmektedir.
VI. DİĞER NEDENLER
Bunlardan birisi ölüm halidir. Ölüm halinde vergi cezalarının düşeceği öngörülmüştür.
Verginin zamanında ödenmemesi durumunda ortaya çıkan gecikme faizi ve zamları ise ceza
niteliğinde kabul edilmemektedir. Yani bu zam ve faizler ölümle birlikte mirasçılara geçer.
Ölüm halinde mirasçıların mirası reddetmesi ve ölenin malvarlığının da vergi borcunu
kapatmaya yetmemesi durumunda ise vergi ortadan kalkmaktadır.
Takas işlemi sonucunda da vergi borcu ve cezalar, ortadan kalkmaktadır. Takas tahsil
aşamasında olur. Mahsup ise tahakkuk aşamasında olur.
Son olarak çıkarılan aflar ile vergi borcu veya cezaları tamamen veya kısmen
silinebilir. Af çıkarma yetkisi TBMM’dedir.
Pişmanlık, cezalarda indirim, yanılma, mücbir neden halleri de vergi borcunu sona
erdiren diğer haller arasında sayılabilir.
VERGİ KABAHAT, SUÇ ve CEZALARI I. KABAHAT ve SUÇLARA İLİŞKİN İLKELER
- Hangi fiillerin suç olacağı kanunla düzenlenmelidir. ( Kanunilik ilkesi )
- Suçlara verilecek cezanın ne olacağı kanunla düzenlenmelidir. ( Cezaların Kanuniliği )
- Hüküm verilene kadar kimse suçlu sayılamaz. ( Masumiyet Karinesi )
- Ceza sorumluluğu şahsidir. ( Cezaların Şahsiliği )
- Kanuna aykırı olarak elde edilen bulgular delil olarak kullanılamaz.
- İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuracak bir müeyyide uygulayamaz.
Kabahatler konusunda ise bu ilkelere aykırı düzenlemeler yapılabilmektedir. Örneğin,
kanunla kapsam ve koşulları belirlenen bir konuda idareye düzenleme yapma yetkisi
verilebilmektedir. Maliye Bakanlığı farklı fiilleri kabahat kapsamına dahil etme yetkisi ile
donatılmıştır.
2. Kabahat – Suç Ayrımı
Hangi fiillerin suç hangilerinin kabahat olarak nitelendirildiği konusunda net bir ölçüt
yoktur. Ancak suç olarak öngörülen eylemlerin kabahat olarak öngörülen eylemlere göre
kamu düzenini daha çok bozduklarını söyleyebilir.
Kural olarak suçlar için hapis cezası ve adli para cezası, kabahatler için ise idari para
cezası ve idari tedbirler uygulanır. Kabahatlere uygulanan idari yaptırımlar kişinin adli
siciline işlemez.
167
Suçta teşebbüs mümkünken kabahatte mümkün değildir. Suç olması için kural olarak
kast aranır, kabahat ise kasten veya taksirle işlenebilir.
TCK’ da yer alan hukuka uygunluk sebepleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran nedenler
kabahatler bakımından da uygulanır.
Suçların cezası mahkemeler tarafından verilirken, kabahatlerin cezası bizzat vergi
dairesi tarafından verilir.
II. VERGİ KABAHATLERİ ve CEZALARI
1. Vergi Ziyaı
Mükellefin veya sorumlunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine
getirmemesi veya eksik yerine getirmesi yüzünden verginin zamanında tahakkuk
ettirilmemesini veya eksik tahakkuk ettirilmesini ifade eder.
Kabahatin oluşması için vergi ziyaının varlığı yeterli görülmüştür, mükellefin kasıtlı
olup olmadığı önem taşımamaktadır.
Vergi ziyaının cezası para cezasıdır ve bu cezanın miktarı ziyaa uğratılan verginin bir
katı olarak öngörülmüştür.
Vergi ziyaına kaçakçılık suçlarını gerektiren fiillerle sebebiyet verilirse ziyaa cezası 3
KAT uygulanır. Mükellefin vergi beyannamesini kanuni süresi geçtikten sonra ancak vergi
incelemesine başlanılmasından önce vermesi durumunda, vergi ziyaı cezası %50 oranında
kesilir.
2. Usulsüzlük Eylemlerinin Vergi Ziyaı Eylemlerinden Farkı
Usulsüzlük kabahatlerinin konusunu, vergi kanunlarının şekle ve usule ilişkin
hükümlerine uyulmaması oluşturmaktadır.
Vergi ziyaının oluşabilmesi için, bu kabahate konu olan fiillerin tarh döneminden
sonra ortaya çıkarılması gereklidir. Usulsüzlüklerde ise tarh döneminden önce veya sonra
ortaya çıkmasının önemi yoktur.
Usulsüzlükte vergi kaybına yol açması muhtemel bir tehlike cezalandırılmakta, vergi
ziyaında ise mükellefin belirli bir eyleminden dolayı vergi idaresi kayba uğratılmış ve bu
durum cezalandırılmaktadır.
3. Genel Usulsüzlük
1.Derece Genel Usulsüzlükler;
- Vergi ve harç beyannamelerinin zamanında verilmemesi
- Tutulması zorunlu olan defterlerden herhangi birinin tutulmaması
- Defter kayıtlarının veya bunlarla ilgili belgelerin noksan, usulsüz veya karışık olması
- İş başlamanın zamanında bildirilmemesi
- Onayı zorunlu defterlerden herhangi birinin, kanuni sürenin sonundan itibaren 1 AY
geçmesine rağmen tasdik ettirilmemesi
2. Derece Genel Usulsüzlükler;
- Vergi kanunlarında yazılı bildirmelerin zamanında yapılmamış olması
- Vergi karnesinin süresinin sonundan itibaren 15 GÜN geçmesine rağmen alınmamış
olması
- Onaylanması zorunlu olan defterlerden herhangi birinin onay işleminin geç yaptırılmış
olması
- Vergi beyannameleri, bildirimler, evrak ve belgelerin yasanın istediği şekil ve içeriğe
uygun olmaması
- Bazı evrak ve belgelerin bulunmaması veya ibraz edilememesi
168
Genel usulsüzlüğün cezası kanunda belirtilen cetvele göre verilmektedir. Buna göre
usulsüzlüğün önce grubu belirlenmekte, daha sonra cezanın muhatabı olan mükellefin dahil
olduğu mükellef grubu tayin edilerek cetvelde belirtilen ceza kesilmektedir.
Genel usulsüzlük cezalarında resen tarhiyata sebebiyet verilecek bir eylem söz konusu
ise ceza ikiye katlanır.
4. Özel Usulsüzlük
Özel usulsüzlükler, genel olarak, vergileme sürecinin sağlıklı işlemesi için büyük
öneme sahip; fatura, fiş, serbest meslek makbuzu gibi belgelerin verilmemesi veya
alınmaması ile ilgilidir.
Buna ilave olarak; günü gününe defter kaydı, vergi levhası bulundurulması gibi başka
bazı şekli ödevlere uymama fiillerinin de özel usulsüzlük kapsamına alındığı görülmektedir.
Özel usulsüzlük cezaları, genel usulsüzlük cezalarına göre daha ağırdır. Bunun nedeni,
özel usulsüzlük fiilerinin vergi ziyaı doğurmaya daha yakın ve yatkın olmasıdır.
Fatura, gider pusulası, serbest meslek makbuzu ve müstahsil makbuzu verilmemesi
durumunda veya alınmaması durumunda veya eksik düzenlenmesi durumunda düzenlenmesi
gereken meblağın %10’u oranında ceza kesilir.
Perakende satış fişi, giriş ve yolcu taşıma bileti, yolcu listesi, sevk irsaliyesi, taşıma
irsaliyesi gibi belgeleri almayan nihai tüketicilere ise meblağın 1/5 i kadar ceza kesilir.
İdari para cezalarında cezalara ilişkin alt ve üst sınır sadece özel usulsüzlükte ifade
edilmiştir.
III. VERGİ SUÇLARI ve CEZALARI
Bu suçlarla ilgili yargılama ceza mahkemelerinde yapılmakta ve cezalar da aynı
mahkemeler tarafından verilmektedir.
1.Kaçakçılık
Vergi ile ilgili kurallara uymama ve genel olarak vergiye karşı gelme anlamına gelen
kaçakçılık, dar anlamıyla vergi kanunlarına aykırı davranmak ve kanınlar da belirtilen
kurallara uymamak olarak nitelendirilmektedir.
Kaçakçılık suçunun oluşması için kast ve vergi ziyaının varlığı gerekli değildir. Bir
başka ifadeyle fiillerin tarh döneminden önce ortaya çıkması hali de kaçakçılık cezasına konu
olabilecektir.
Kaçakçılıkla ilgili Cumhuriyet savcılığına bildirilen suçlara asliye ceza mahkemesinde
bakılır.
Kaçakçılık suçu ile vergi ziyaı suçu birlikte işlenirse vergi ziyaı 3 KAT olarak
cezalandırılır.
Mükellef ceza mahkemesinde yargılanırken, ayrıca kesilen vergi ziyaı cezasına karşı
itiraz edebilecektir.
Vergi kaçakçılığının işlendiğini vergi dairesine haber verenlere, tahakkuk edecek vergi
ve ceza toplamı üzerinden %10 oranında ikramiye ödenmesi öngörülmüştür. Muhbirin bu
ikramiyeden yararlanması için kimliğini gizlememesi, dilekçesinde ikramiye talebinde
bulunması ve ihbarın somut delillere dayanması gerekir.
İştirak hükümlerinin uygulandığı tek suç kaçakçılıktır.
2. Vergi Mahremiyetini İhlal
Vergi işleriyle uğraşan memurlar, vergi yargı kuruluşlarında görevli olanlar, vergi
yasalarına göre kurulan komisyonlara katılanlar ve vergi işlerinde görev alan bilirkişiler bu
mahremiyete uymak zorundadırlar.
169
Bu kişiler, görevleri münasebetiyle öğrendikleri; mükellefin ve mükellefle ilgili
kimselerin, şahıslarına, işlem ve hesap durumlarına, işlerine, işletmelerine, servetlerine ve
mesleklerine ilişkin sırları açıklayamazlar ve bu sırları kendilerinin veya üçüncü kişilerin
yararına kullanamazlar.
Vergi mahremiyetine uymayanlara 1 YIL ile 7 YIL arasında değişen cezalan
öngörülmüştür.
3. Mükellefin Özel İşlerini Yapma
Vergi mahremiyetini ihlal suçuna ilişkin olarak ifade edilen kimseler, aşağıda
belirtilen kişilere ait;
- Kendilerine, nişanlılarına ve boşanmış olsa bile eşlerine
- Kan veya sıhri usul veya füruna
- Evlatlığına veya kendisini evlat edinene
- Kan hısımlığından üçüncü, kayın hısımlığından ikinci dereceye kadar olan civar
hısımlarına
- Kanuni temsilcisi veya yetkili bulundukları kimselere
Vergi inceleme ve takdir işleriyle uğraşmaları veya vergi kanunlarının uygulanması ile
ilgili hesap, yazı ve sair özel işlerini yapmaları halinde bu kişiler hakkında 6 AY’dan 2 YIL’a
kadar hapis cezasına hükmolunur.
Bu hareketler kaçakçılık suçu cezasını gerektiren bir fiille iştirak mahiyetinde olduğu
takdirde haklarında ayrıca bu vergi cezasının bir katı ceza kesilir.
IV. CEZALARLA İLGİLİ ORTAK KURALLAR
1. Cezaların Kesilmediği veya Azaldığı Durumlar
A. Pişmanlık
Beyana dayalı vergilerde vergi ziyaı cezasını gerektiren yasaya aykırı hareketlerini,
kendiliğinden dilekçe işe ilgili makamlara haber veren mükelleflere, vergi ziyaı için
öngörülen ceza kesilmez. Pişmanlık hükümleri kaçakçılık suçu işleyenler açısından da
geçerlidir. Emlak vergisinde ve MTV’de uygulanmaz.
Hakkında daha önce ihbar yapılmamış ve vergi incelemesi yapılmaya başlanmamış
olması gerekir.
Bu haktan yararlanabilmek için, pişmanlık dilekçesinin, idarenin incelemeye
başlamasından veya suçu öğrenmesinden önce verilmesi 15 GÜN içinde eksik bildirilen
gelirlerin beyannamesinin verilerek vergi ve gecikme zammının ödenmesi gereklidir.
Pişmanlık hükümlerinden yararlanana bir mükellef, vergi ziyaı ile ilgili para cezasını
ödememekte; hapis cezası ile yargılanmaktan da kurtulmaktadır. Ancak bu kişinin eylemi
aynı zamanda usulsüzlük de oluşturuyorsa, usulsüzlük cezası verilir.
B. Yanılma, Mücbir Neden
Bazı durumlarda vergi cezaları kesilmez. Zira bu hallerde vergi suçu oluşmamaktadır.
Bu nedenler yanılma ve mücbir nedenlerdir.
Mükellefin yanılması, yetkili makamların kendisine yazı ile yanlış beyanat vermiş
olmasından kaynaklanır.
Mücbir neden ise ağır kaza, ağır hastalık, tutukluluk, yangın, sel gibi olaylara maruz
kalmasını verebilir.
170
C. Cezalarda İndirim
Mükellefin indirim imkânlarından yararlanabilmesi için, kendisine bildirilen cezası
dava konusu yapmaması gereklidir.
Mükellefin uzlaşma talebinde bulunması durumunda cezada indirim imkanlarından
yararlanma hakkı açık kalmaktadır. Mükellef, uzlaşma görüşmeleri sonucunda uzlaşma
tutanağını imzalamayarak cezada indirim hakkını kullanabilir.
İndirimin yapılabilmesi için, yükümlünün veya sorumlunun ihbarnamenin tebliği
tarihinden itibaren 30 GÜN içinde başvurması ve resen, ikmalen ve idarece tarh edilen vergi
ve farkını aşağıda gösterilen indirimlerden arta kalan vergi cezalarını vadesinde ödeyeceğini
bildirmesi gereklidir. Mükellefin tazminat göstermesi durumunda ödeme süresi vadeden
itibaren 3 AY daha uzatılabilir. Mükellef bu şartlara uyarsa;
- Vergi ziyaı cezası ilk kez kesilecek ise cezanın yarısı, daha sonraki cezalarda ise 1/3ü
indirilir.
- Genel ve özel usulsüzlük cezalarında ise her defasında 1/3ü indirilir.
D. Suçun ve Cezanın Zamanaşımına Uğraması
Tahakkuk zamanaşımı süresi vergi ziyaı ve özel usulsüzlük suçlarında 5 YIL, genel
usulsüzlük suçunda ise 2 YIL olarak öngörülmüştür. Zamanaşımı, vergi ziyaında kayba
uğratılan verginin doğduğu yılı izleyen yılbaşından itibaren, usulsüzlüklerde ise usulsüzlüğün
yapıldığı tarihi izleyen yılbaşından itibaren işlemeye başlar.
Bu tip suçlara kesilen cezaların tahsil zamanaşımı süresi de aynen vergi aslında olduğu
gibi 5 YIL olarak düzenlenmiştir.
Zamanaşımı süresi hapis cezasını gerektiren kaçakçılık suçunda 8 YIL olarak
öngörülmüştür.
E. Uzlaşma
Vergi idaresini resen, ikmalen veya idarece tarh edilmiş vergi veya cezaları üzerine
mükellef ve idarenin karşılıklı görüşerek pazarlık sonucu anlaşmaya varmaları halinde vergi
ve vergi cezası kısmen ya da tamamen ortadan kaldırılabilir.
Uzlaşmadaki amaç; vergi idaresi ile mükellef arasındaki barışı sağlamak aynı zamanda
yargının yükünü hafifletmektir.
Tarhiyat Öncesi Uzlaşma Tarhiyat Sonrası Uzlaşma
Ne Zamana Kadar
Başvurulabilir.
İnceleme tutanağının
düzenlendiği ana kadar
uzlaşma talebinde
bulunulabilir.
Tarhiyatın ve cezanın
tebliğini takip eden 30 GÜN
içinde yapılabilir.
Hangi Cezalar İçin
Başvurulabilir.
Vergi Ziyaı, Genel ve Özel
Usulsüzlük
Sadece Vergi Ziyaı
Hangi Cezalar İçin
Başvurulamaz.
Kaçakçılık ve kaçakçılığa
bağlı vergi ziyaı
Kaçakçılık ve kaçakçılığa
bağlı vergi ziyaı, genel ve
özel usulsüzlük
Uzlaşma Sağlanıncaya
Kadar Arada Geçen Süreye
Gecikme faizi yürütülür.
Uzlaşma Sağlanırsa 1 AY içinde gecikme faizi ile birlikte ödenir. Uzlaşılan tutar
yargıya taşınamaz.
Uzlaşma Sağlanamazsa Tarhiyatın tebliğini takip
eden 30 GÜN içinde
uyuşmazlığı Vergi
Mahkemesine taşıyabilir.
Dava süresi 15 GÜN’den
fazla ise kalan sürede, az
veya bitmiş ise 15 GÜN
içinde Vergi Mahkemesine
dava açabilir.
171
2. Cezaların Arttığı Durum ( Tekerrür )
Tekerrür, daha önce kabahat işleyip ceza alan bir kimsenin, belli bir süre içinde
yeniden kabahat işlemesi halinde daha ağır ceza almasını gerektiren bir uygulamadır.
Cezası kesilen ve kesinleşen bir mükellef, cezanın kesinleştiği tarihi takip eden takvim
yılından başlayarak;
- Vergi ziyaında 5 YIL içinde tekrar işlenirse %50 artırılır.
- Genel usulsüzlükte 2 YIL içinde tekrar işlenirse %25 artırılır.
- Özel usulsüzlükte artış olmaz.
3. Kaçakçılık Suçuna İştirak Edenlerin Cezalandırılması
İştirak sadece kaçakçılık suçlarında söz konusu olmaktadır.
Bu suç, birden fazla kişinin kaçakçılık suçunun düzenlendiği VUK’ta sayılan fiillerin
icrasına iştirak etmeleri durumunda ortaya çıkmaktadır. Bu şekilde iştirak eden aynen suçu
işleyen asli fail gibi cezalandırılır.
Bununla beraber iştirak edenin bu suçu menfaat gözetmeden işlemesi durumunda,
öngörülen normal hapis cezasının yarısı uygulanacaktır.
Kaçakçılık suçu vergi ziyaı ile birlikte işlenirse iştirak edenlere vergi ziyaı cezası 1 kat
olarak kesilir. Hapis cezası ise maddi menfaat gözetiyorsa aynısı, gözetmiyorsa yarısı olarak
verilir.
4. Birleşme
Bir eylem ile aynı anda hem genel usulsüzlük hem de vergi ziyaına neden olunmuşsa
ceza birleştirilir ve en ağır olanı uygulanır.
Özel usulsüzlük sonucu vergi ziyaına neden olunursa cezalar birleştirilmez, vergi ziyaı
cezası ayrıca kesilir.
Vergi ziyaında; tek bir fiilin birden fazla vergi kaybına sebep olması durumunda, her
vergi bakımından ayrı ayrı vergi ziyaı cezası kesilir.
Farklı fiiller sonucunda ortaya çıkan vergi ziyaı ve usulsüzlükten dolayı da ayrı ayrı
ceza kesilir.
Aynı türden olmak şartıyla bir eylemin aynı takvim yılı içinde birden fazla
tekrarlanırsa meydana gelen usulsüzlüklerden birinciden sonraki eylemlere birinciye kesilen
cezanın 1/4ü kesilir. Vergi ziyaı suçu ve usulsüzlük, kaçakçılıkla birleşmez.
VERGİ ALACAĞININ KORUNMASI I. VERGİ ALACAĞINI GÜVENCE ALTINA ALINMASI
1. Teminat ve Kefalet
Vergi alacağının güçleşeceğine kanaat getirilmesi hallerinde alacağın tarh ve
tahakkuku beklenmeksizin vergi denetim elemanlarınca yapılan hesaplamalara göre bulunan
değer veya miktar üzerinden teminat istenebilir veya teminat gösterilemiyorsa borçludan kefil
gösterilmesini de talep edebilir. Gösterilen kefili vergi idaresi kabul etmemekte serbesttir.
Para, banka tarafından verilen teminat mektupları, gayrimenkul ve devlet borçlanma
senetleri teminat olarak gösterilebilir.
2. İhtiyati Haciz
Tahakkuk etmiş bir kamu alacağının tahsilinin tehlikeye düşmesi halinde alacaklı
kamu idaresinin bulunduğu yerin en büyük memurunun kararıyla haciz kararı alınabilir.
İhtiyati hacze karşı 7 GÜN içinde Vergi Mahkemesine başvurulabilir. Borçlu teminat
gösterilirse ihtiyati haciz kalkar.
172
3. İhtiyati Tahakkuk
Tahakkuk etmemiş bir kamu alacağının bazı durumlarda güvence altına alınabilmesi
için vergi dairesi müdürünün talebi üzerinde defterdar veya vergi dairesi başkanı, Maliye
Bakanlığının tespit ve ilan ettiği vergi ve resimler ile bunlara ilişkin gecikme zammı ve
cezaları için ihtiyati tahakkuk kararı alabilir.
İhtiyati tahakkukun söz konusu olduğu bir alacak için ihtiyati hacze gidilebilir. İhtiyati
tahakkuka karşı 7 GÜN içinde Vergi Mahkemesine başvurulabilir.
İhtiyati tahakkuka, teminat istenmesi gereken hallerde, kamu borçlusunun belli bir
ikametgahının olmadığı durumlarda, borçlunun kaçması durumunda, malların kaçırılması
veya hileli işlemlere gidilmesi durumunda başvurulabilir.
4. Cebren Tahsil
Zamanında ödenmeyen kamu alacakları için; ilgili vergi dairesince alacaklıya ödeme
emri gönderilir ve 7 GÜN içinde borcunu ödemesi ya da mal beyanında bulunması istenir.
Vergi borçlusu teminat göstermiş fakat 7 GÜN içinde borcu ödememişse teminatlar
paraya çevrilir ya da kefil varsa ona başvurulur.
Mal bildiriminde bulunmamışsa 3 AYA kadar, yanlış mal bildiriminde bulunmuşsa
3AY – 1 YIL kadar hapis cezasına çarptırılır. Muvazaalı işlemlerde hapis cezası 6AY-
3YIL’dır.
5. Takas
Vergi idaresi mükellefe iade etmesi gereken bir borcu bulunması durumunda, bu
iadeyi yapmadan önce aynı kişiden vadesi gelmiş bir alacağı olup olmadığını araştırır.
Kişinin idareye borcu varsa bunu alacağına mahsup eder böylece iade isteğini
reddeder.
6. Rüçhan Hakkı
Kamu idaresi borçlu hakkında yapılan diğer haciz işlemlerine göre ayrıcalıklı olarak
öncelik hakkına sahiptir. Bu durum rehinli alacaklar için de geçerlidir.
7. İptal Davası
Borçlunun alacağın tahsilini engellemeye yönelik her türlü işlem ve tasarrufun iptali
için alacaklı kamu idaresi umumi mahkemelerde dava açabilir.
8. Yurt Dışına Çıkma Yasağı
Vergi borcu olanlar emniyet makamlarına bildirilerek pasaportu olsa bile yurt dışına
çıkmaları engellenebilir. 2010 referandumu ile birlikte bu yasak ancak hâkim kararıyla alınır.
II. VERGİ ALACAĞININ DEĞERİNİN KORUNMASI
1. Gecikme Faizi
Gecikme faizi tahakkuk aşamasıyla ilgili olup, tahakkuku geciktirilen vergiler için söz
konusu olmaktadır.
İkmalen, resen veya idarece tarh edilen vergilere karşı dava açılması ya da uzlaşmaya
gidilmesi halinde verginin kesinleştiği tarih ile verginin vade tarihi arasındaki süre için
uygulanan ek ödemedir.
2. Gecikme Zammı
Kamu alacağının zamanında ödenmemesi nedeniyle alacak üzerine yürütülen ek
ödemedir. Burada tahsilin geciktirilmesi söz konusudur.
173
Gecikme Faizi Gecikme Zammı
-Tahakkukun geciktirilmesi söz konusudur.
-VUK’ta düzenlenmiştir.
-Cezalara uygulanmaz.
-Aylık oranı %1,4’dur.
-Ay kesirleri dikkate alınmaz.
-Asgari tutar yoktur.
-Tebliğ yapılır.
-Tahsilin geciktirilmesi söz konusudur.
-6183 AATUHK’ta düzenlenmiştir.
-Vergi ziyaına uygulanır
-Aylık oranı %1,4’dur.
-Ay kesirleri dikkate alınır.
-Asgari tutar 1 TL’dir.
-Tebliğ yapılmaz.
3. Tecil
Kamu alacağının tahsili, borçluyu zor duruma sokacak ise borçlunun talebi ve Maliye
Bakanlığının uygun görmesi ile 36 AY’ı geçmemek kaydıyla, üzerine tecil faizi yürütülerek
(%1) ve borç karşılığı teminat gösterilerek alacağın ertelenmesine tecil denir.
VERGİ UYUŞMAZLIKLARI ve ÇÖZÜM YOLLARI I. ÖN BİLGİLER
1. Vergi Uyuşmazlıklarının Görüleceği Yargı Yeri Sorunu
Vergi uyuşmazlıklarının yargı yolu çözümü, Fransa, İsveç, Lüksemburg gibi bazı
ülkelerde idari yargı, ABD, İngiltere, Belçika gibi bazı ülkelerde adli yargı, Almanya gibi bazı
ülkelerde ise bağımsız bir vergi yargısı içinde yapılmaktadır.
Ülkemizde 1982 yılında yapılan düzenlemelerde, vergi uyuşmazlıklarının idari yargı
alanı içinde çözümlenmesi kararlaştırılmıştır. Ancak bu uyuşmazlıkların idare
mahkemelerinde değil, vergi mahkemelerinde görülmesi esası benimsenmiştir. Dolayısıyla
Almanya’daki gibi bağımsız bir vergi yargısı sistemi oluşturulmuştur.
2. Vergi Uyuşmazlıklarının İdari Aşamada Çözümlenmesi
Vergi uyuşmazlıklarının çözümü ya bizzat vergi dairesi ile sağlanmaya çalışılır ya da
yargı organları tarafından sağlanır.
Vergi idaresi ile uyuşmazlık çözüm yöntemleri olan uzlaşma, cezadan indirim ve hata
düzeltme konuları daha önce açıklanmıştır.
Uzlaşma ve hata düzeltme istenmesine rağmen, idare ile anlaşmanın sağlanamadığı
durumlarda da, uyuşmazlık açıklanacak süreler içinde yargı organlarına taşınabilir.
II. VERGİ MAHKEMELERİNİN İŞ YÜKÜNÜ AZALTMAYA YÖNELİK
UYGULAMALAR
1. Ombudsman
Vergi idaresi ile çözüm ve yargı organları önünde çözüm yöntemlerine ilave olarak
yeni bir uyuşmazlık çözüm yöntemi daha getirilmiş, kamuoyunda ombudsman olarak bilinen
Kamu Denetçiliği Kurumu oluşturulmuştur.
Vatandaşlar kamu ile ilgili dilek ve şikayetleri hakkında, yetkili makamlara ve
TBMM’ye yazı ile başvurma hakkına sahiptir. Herkes bilgi edinme kamu denetçisine
başvurma hakkına sahiptir.
TBMM Başkanlığına bağlı olarak kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin
işleyişiyle ilgili şikâyetleri inceler.
Kuruma gerçek veya tüzel kişiler başvurabilir. Başvuru illerde valilikler, ilçelerde
kaymakamlıklar aracılığıyla da yapılabilir. Herhangi bir ücret alınmaz. Dava açma süresi
içinde başvuru işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur. Kuruma başvuruda
bulunulabilmesi için idari başvuru yolları ile özel kanunlarda yer alan zorunlu idari başvuru
yollarının tüketilmesi gereklidir.
174
Baş denetçi veya denetçiler bilirkişi görevlendirebilir, şahit dinleyebilir. Kurum
inceleme ve araştırmasını en geç 6 AY içinde sonuçlandırır.
Başvurunun kurum tarafından yerinde görülerek kabul edilmesi halinde; ilgili merci
Kurumun önerisi üzerine 30 GÜN içinde herhangi bir işlem tesis etmez veya eylemde
bulunmazsa durmuş olan dava açma süresi kaldığı yerden işlemeye başlar. Kamu Denetçiliği
Kurumunun verdiği kararlar kesinlik taşımamaktadır. İlgili kamu kurumu bu tavsiyeye
uyabilir veya uymayabilir. Uymaması halinde mükellef kalan süre içinde yargı yoluna
başvurmalıdır.
2. Kamu idareleri Bünyesinde Oluşturulan Hukuki Uyuşmazlık Değerlendirme
Komisyonları
Bu kapsamda çıkarılan KHK ile kamu idareleri bünyesinde, üst yönetici tarafından
belirlenen ve içinde hukuk birim amiri ile uyuşmazlıkla ilgili birim amirinin de bulunduğu en
az 3 üyeden oluşan Hukuki Uyuşmazlık Değerlendirme Komisyonları oluşturulmuştur.
III. VERGİ YARGISINDA İSPAT, DELİL SERBESTLİĞİ VE RE’SEN ARAŞTIRMA
Vergi hukukunda vergilemeyle ilgili bir hususu ileri süren her kişi bunu ispat etmekle
yükümlüdür. Vergi hukukunda ispat, vergi ilişkisi ile ilgili olarak dava taraflarının kendi
iddialarını, yani kanıtlarını ortaya koymasıdır. İspat için gerekli olan şey delildir. Vergi
hukukunda delil serbestliği ilkesi geçerli olmasına rağmen bazı sınırlandırmalar vardır;
Tanık ifadesi delil kabul edilmekte, ancak tanığın vergiyi doğuran olay ile ilgili olarak
doğal ve açık bir ilişkisinin olması şart koşulmuştur. Yeminde delil olarak kabul edilmez.
Kanunen belge ile belirtilmesi gereken hususlar bu belgeler olmadan ileri sürülürlerse
delil olarak kabul edilmezler.
Vergi hukukunda hakimin kıyas yapma yasağı vardır. Nedeni hukuki güvenlik ilkesi
ve verginin yasallığı ilkesine aykırılıktır. Yorum yapılabilir ancak kıyasa yol açacak şekilde
geniş yorum yapılamaz.
Medeni hukukta sınırlı araştırma usulü geçerli iken, vergi yargısı ceza hukukunda
olduğu gibi re'sen araştırma ilkesi geçerlidir.
IV. VERGİ MAHKEMESİNE AÇILAN DAVALAR ve ÜST YARGI YOLLARI
1. Vergi Davalarına Bakmakla Görevli Mahkemeler
A. Vergi Mahkemesi
Vergi mahkemelerinde davanın, tebliğ tarihini takip eden günden itibaren 30 GÜN
içinde açılması gerekir. Ancak ödeme emri, ihtiyati haciz, ihtiyati tahakkuk ve haciz
varakasına karşı açılacak davalarda bu süre 7 GÜN olarak öngörülmüştür.
Vergi Mahkemelerinin Baktığı Davalar;
Genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergilere, resim, harç ve
benzeri yükümlülüklere ve bunlara bağlı ceza ve zamlara (Gümrük ve Tekel idarelerince
alman vergi ve diğer mali yükümler dâhil ), ve bu kuruluşlara ait olup, mali yüküm kavramı
dışındaki tarifelere,
Mükellefin müracaatı üzerine yapılan emsal bedel takdirinde mükelleflerin, takdir
komisyonu kararlarına,
İdarece tereddüt edilmeyen açık ve mutlak vergi hatalarının re'sen düzeltilmesi
durumunda, kendi aleyhlerine düzeltme yapılan kimseler, yapılan düzeltmelere,
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un uygulanmasına,
Vergi mahkemelerince verilen kararların yerine getirilmeme sebebine dayanan
tazminat ve zam işlemlerine, ilişkin davalara bakmaktadır.
175
B. Bölge İdare Mahkemesi ( BİM )
İlk derece mahkemelerince verilen ve istinaf yolu açık olan nihai kararlara karşı
yapılan istinaf başvurularını inceleyerek karara bağlar.
İlk derece mahkemelerince yürütmenin durdurulması istemleri hakkında verilen
kararlara karşı yapılan itirazları inceleyerek karara bağlar.
Yargı çevresindeki idare ve vergi mahkemeleri arasında çıkan göre ve yetki
uyuşmazlıklarını kesin karara bağlar.
Diğer kanunlarda verilen görevleri yapar.
C. Danıştay
Danıştay 15i dava dairesi 2 si idari daire olmak üzere 17 daireden oluşur. Her daire bir
başkan ve en az dört üyeden oluşur. Görüşme yeter sayısı beştir ve kararlar çoğunlukla verilir.
1868 yılında Fransız örneğine göre kurulan Danıştay, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
ile görevlendirilmiş Yüksek İdare Mahkemesi, danış ve inceleme merciidir.
Danıştay ilk derece mahkemesi olarak açılan davaları karara bağlar.
Danıştay’ın İlk Derece Mahkemesi Olarak Baktığı Davalar;
Bakanlar Kurulu kararlarına
Başbakanlık ve bakanlık müsteşarları, müsteşar yardımcıları, genel müdürleri ve kurul
başkanları, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının müsteşar, başkan ve genel müdürleriyle ilgili
kararnamelere
Maliye Bakanlığınca çıkarılan ve ülke çapında uygulanacak düzenleyici işlemlere
Danıştay idari dairelerince veya İdari İşler Kurulunca verilen kararlar üzerine
uygulanan eylem ve işlemlere
Birden çok idare veya vergi mahkemesinin yetki alanına giren işlere
Danıştay Yüksek Disiplin Kurulu kararları ile bu Kurulun görev alanı ile ilgili
Danıştay Başkanlığı işlemlerine karşı açılan davalarda Danıştay ilk derece mahkemesi olarak
görev yapmaktadır.
Vergi mahkemelerinin heyet halinde verdikleri kararlara karşı temyiz merciidir. Vergi
mahkemesi Danıştay'ın verdiği kararlara karşı kendi kararında ısrar edebilir. Böyle bir
durumda temyiz merci Danıştay Vergi Dava Daireleri Kuruludur. Kurul aynı zamanda
Danıştay'ın ilk derece mahkemesi olarak baktığı davalarında temyiz mercidir.
2. Vergi Yargısının İşleyişi
Vergi davaları vergi mahkemesinde özel kanunlar tarafından farklı bir süre
belirlenmediği sürece 30 GÜN içinde açılmaktadır. Vergi mahkemesi kararlarına karşı kanun
yolları devam etmektedir. Ancak prosedürün işleyişi dava konusu verginin miktarına bağlıdır.
5.000 TL’nin altındaki meblağlara karşı açılan davalarda ilk derece mahkemesinin
kararları kesindir. Dolayısıyla bu davalara karşı istinaf veya temyiz yoluna başvurulamaz.
5.000 TL ile 100.000 TL arasındaki meblağlara karşı açılan davalarda ilk derece
mahkemesinin verdiği kararlara karşı kararın tebliğinden itibaren 30 GÜN içinde istinaf
yoluyla BİM’e götürülebilmektedir. Bölge idare mahkemesinin vereceği karar kesindir.
Dolayısıyla bu davalara karşı temyiz yoluna başvurulamaz.
100.000 TL’nin üzerindeki meblağlara karşı açılan davalarda ilk derece mahkemesi
kararları istinaf yoluyla BİM’e götürülmektedir. BİM’in kararı ise 30 GÜN içinde temyiz
yoluyla Danıştay’a götürülebilmektedir.
176
3. Olağanüstü Kanun Yolları
A. Kanun Yararına Bozma
Bölge idare mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştayca ilk
derece mahkemesi olarak verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan
kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenler için
istenebilir.
İlgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından
kanun yararına temyiz istenebilir.
Süre şartı yoktur her zaman istenebilir.
Temyiz isteği yerinde görüldüğü takdirde karar, kanun yararına bozulur. Bu bozma
kararı, daha önce kesinleşmiş olan mahkeme veya Danıştay kararının hukuki sonuçlarını
kaldırmaz. Bozma kararının bir örneği ilgili bakanlığa gönderilir ve Resmi Gazete’de
yayımlanır.
B. Yargılamanın Yenilenmesi
Danıştay ile bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinden verilen kararlar hakkında şu
sebepler dolayısıyla yargılanmanın yenilenmesi istenebilir;
Zorlayıcı sebepler dolayısıyla veya lehine karar verilen tarafın eyleminden doğan bir
sebeple elde edilemeyen bir belgenin kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş
olması
Karara esas olarak alınan belgenin sahteliğine hükmedilmiş veya sahte olduğu
mahkeme veya resmi bir makam huzurunda ikrar olunmuş veya sahtelik hakkındaki
hüküm karardan evvel verilmiş olup da, yargılamanın yenilenmesini isteye kimsenin
karar zamanında bundan haberi bulunmamış olması
Karara esas olarak alınan bir ilam hükmünün, kesinleşen bir mahkeme kararıyla
bozularak ortadan kalkması
Bilirkişinin kasıtla gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun mahkeme kararıyla
belirlenmesi
Lehine karar verilen tarafın, karara etkisi olan bir hile kullanmış olması
Vekil veya kanuni temsilci olmayan kimseler ile davanın görülüp karara bağlanmış
bulunması
Çekinmeye mecbur olan başkan, üye veya hakimin katılmasıyla karar verilmiş olması
Tarafların, konusu ve sebebi aynı olan bir dava hakkında verilen karara aykırı yeni bir
kararın verilmesine neden olabilecek kanuni bir dayanak yokken, aynı mahkeme yahut
başka bir mahkeme tarafından önceki ilamın hükmüne aykırı bir karar verilmiş
bulunması
Hükmün İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin ihlali
suretiyle verildiğinin AİHM’nin kesinleşmiş kararı ile tespit edilmiş olması
Yargılanmanın yenilenmesi istekleri esas kararı vermiş olan mahkemece karara
bağlanır.
Genel başvuru süresi 60 GÜN’dür. Tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava
hakkında verilen karara aykırı yeni bir kararın verilmesine neden olabilecek kanuni bir
dayanak yokken, aynı mahkeme yahut başka bir mahkeme tarafından önceki ilamın hükmüne
aykırı bir karar verilmiş bulunması durumunda 10 YIL’dır.
Hükmün İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşmenin ihlali
suretiyle verildiğinin AİHM’nin kesinleşmiş kararı ile tespit edilmiş olması halinde ise 1
YIL’dır.
177
178
179
TÜRK VERGİ SİSTEMİ GELİR VERGİSİ I. ÖN BİLGİLER
1. Gelir Vergisinde Tam Mükellefiyet / Dar Mükellefiyet Ayrımı
Tam mükellef / dar mükellef ayrımı, esas olarak ülkelerin egemenlik haklarından
kaynaklanmaktadır. Tam mükelleflerin hem Türkiye’de hem de Türkiye dışında elde ettikleri
gelirler, dar mükelleflerin ise sadece Türkiye’de elde ettikleri gelirler vergileme kapsamına
alınmıştır.
A. Tam Mükellefiyet ( Şahsilik )
İkametgâh ölçüsüne göre, Türkiye’de yerleşmiş olanlar tam mükellef olarak kabul
edilirler. Bunlar;
- İkametgâhı Türkiye’de bulunanlar ve
- Bir takvim yılı içinde Türkiye’de devamlı olarak 6 AY’dan fazla oturanlar. Bu 6 aylık
süre içinde geçici ayrılmalar oturma süresini kesmemektedir.
Tabiiyeti dikkate alınarak tam mükellef kabul edilenler ise resmi daire ve müesseselere
veya merkezi Türkiye’de bulunan teşekkül ve teşebbüslere bağlı olup, bunların işleri
dolayısıyla yabancı memleketlerde oturan Türk vatandaşları tam mükellef olarak
vergilendirileceklerdir. Örneğin Akbank’ın Londra şubesinde çalışan elemanlar bu bende göre
tam mükellef olarak vergiye tabi olacaklardır.
NOT: Belli ve geçici görev veya iş için Türkiye’ye gelen iş adamları, ilim ve fen insanları,
uzmanlar, memurlar, basın ve yayın muhabirleri ve durumları bunlara benzeyen diğer kişilere
tahsil, tedavi, istihbarat veya seyahat için gelenler, tutuklu, hükümlü veya hastalık gibi elde
olmayan nedenlerle Türkiye2De alıkonulmuş veya kalmış olanlar 6 AY’dan fazla kalsa bile
tam mükellef olmazlar.
B. Dar Mükellefiyet ( Yersellik )
Türkiye’de yerleşmiş olmayan gerçek kişiler dar mükellef olarak gelir vergisine tabi
tutulmaktadır. Dar mükellef genellikle yabancı uyruklu kişilerdir.
Türkiye’de yerleşmiş olmayan gerçek kişiler sadece Türkiye’de elde ettikleri kazanç
ve iratlar üzerinden vergilendirilir.
Bu arada çalışma ve oturma izni alarak altı aydan fazla bir süredir yurt dışında yaşayan
Türk vatandaşlarının da Türkiye’de elde ettikleri kazanç ve iratlar bakımından dar
yükümlülük esaslarına göre vergilendirilmesi ilkesi benimsenmiştir.
Tam Mükellefiyet ( ŞAHSİLİK ) Dar Mükellefiyet ( YERSELLİK )
-Türkiye’de yerleşmiş olanlar
-Bir takvim yılı içinde 6 AY’dan fazla
Türkiye’de bulunanlar
-Resmi daire veya merkezi Türkiye’de
bulunan teşebbüslere bağlı çalışan ve yabancı
memleketlerde oturan Türk vatandaşları
-Gerek Türkiye’de gerekse yabancı ülkelerde
elde ettikleri kazançlar üzerinden
vergilendirilir.
-Sakatlık indirimden yararlanır.
-Diplomat ve ücret istisnasından
yararlanamaz.
-Türkiye’de yerleşmiş olmayanlar
-Bir takvim yılı içinde 6 AY ve daha az
Türkiye’de oturanlar
-Sadece Türkiye’de elde ettikleri kazançlar
üzerinden vergilendirilir.
-Sakatlık indiriminden yararlanmaz.
-Diplomat ve ücret istisnasından yararlanır.
180
2. Vergiye Tabi Gelirin Özellikleri
Gelir vergisi kanununa göre gerçek kişilerin gelirleri gelir vergisine tabidir. Gelir,
gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarıdır.
- Gelir gerçek kişi tarafından elde edilmelidir. İstisna olarak kolektif şirketin ve adi
komandit şirketin ortakları gelir vergisi mükellefi olarak kabul edilmiştir. Paylı
komandit şirketlerde ise komandite ortak gelir vergisi mükellefi sayılmıştır. Yine adi
şirket ortakları da gelir vergisi ödemektedir.
- Gelir bir takvim yılı içinde elde edilmiş olmalıdır. Bunun da bazı inşaat ve onarma
işleri gibi bazı istisnaları vardır.
- Gelir elde edilmiş olmalıdır.
- Gelir kazanç ve iratlardan oluşur. Kazanç, bedensel, zihinsel çalışma ile veya sermaye
konularak elde edilen gelir, irat ise sermayenin başkasına kullandırılması neticesinde
sağlanan paydır.
- Vergi safi tutar ve gerçek tutar üzerinden alınır.
NOT: Ticari kazançlar ve zirai kazançlar tahakkuk esasına göre, ücretler, serbest meslek
kazançları, gayrimenkul sermaye iradı, menkul sermaye iradı ve diğer kazanç ve iratlar ise
tahsil esasına göre vergilendirilir.
NOT: Herhangi bir şekilde bedensel ve zihinsel eylem olmadan elde edilen gelirlere kazanç,
herhangi bir bedensel ve zihinsel eylem olmadan elde edilen gelirlere irat denilir.
3. Tüzel Kişilerin Gelir Vergisi Karşısındaki Durumları
Ticari Faaliyet Zirai Faaliyet Serbest Meslek
Faaliyeti
Adi Ortaklık Ticari Kazanç Zirai Kazanç SMK
Kolektif Şirket Ticari Kazanç Ticari Kazanç SMK
Adi Komandit
Şirket
Komandite Ticari Kazanç Ticari Kazanç SMK
Komanditer MSİ MSİ MSİ
SPBKŞ Komandite Ticari Kazanç Ticari Kazanç Ticari Kazanç
Komanditer Gelir vergisi ödemez.
II. TİCARİ KAZANÇLAR
Her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançlar ticari kazançtır. Sınai faaliyet
kavramını hammaddeleri işlenmiş ya da yarı işlenmiş ürünlere dönüştürme olarak
tanımlayabiliriz.
Kanun yapmış olduğu tanımın yanı sıra bazı faaliyetleri ayırarak bunların her hal ve
şartta ticari kazanç unsuruna tabi olduğunu belirtmiştir. Buna göre şu faaliyetlerden doğan
kazançlar ticari kazançtır;
Madeni taş, kiremit ocakları, kum, çakıl, istihsal yerleri, tuğla ve kiremit
harmanlarının İŞLETİLMESİ’ nden elde edilen kazançlar
Borsada hisse senedi alım-satımı yapanlar ( coberler )
Okul ve hastane gibi yerlerin İŞLETİLMESİ’ nden elde edilen kazançlar
Diş protezciliği
Araziyi alım tarihinden itibaren 5 YIL içinde parselleyerek satmak
Kendi nam ve hesabına menkul kıymet alıp satanların bu işten elde ettikleri kazançlar
Gayrimenkul alım-satım ve inşa işleriyle sürekli olarak uğraşanların kazançları
Çiftçiye ait olmakla beraber zira işleyeme dahil edilmeyen biçerdöver ve traktörün
işletilmesinden elde edilen gelirler.
181
1. Ticari Kazancın Özellikleri
- Emek ve sermaye unsurları bir arada kullanılmalı
- Yapılan faaliyet devamlılık arz etmeli
- Bir işletme bünyesinde gerçekleşmeli
- Bağımsız bir faaliyet olmalı
- Temelinde gelir elde etme amacı taşımalıdır.
2. Ticari Kazancın Gerçek Usulde Tespiti
Basit usulün şartlarını taşımayan mükelleflerin kazançları gerçek usule göre tespit
edilmektedir. Gerçek usule tabi mükellefler, tutacakları defterler açısından iki sınıfa
ayrılmaktadır. Birinci sınıf tacirler bilanço esasına göre, ikinci sınıf tüccarlar ise işletme
hesabı esasına göre defter tutarlar.
A. Birinci Sınıf Taciler ( Bilanço Esası )
VUK bilanço esasına göre defter tutacak mükellefleri şöyle sıralamıştır;
- Her türlü ticaret şirketleri ( adi şirket sınırları aşarsa bilanço usulüne tabidir )
- Kurumlar vergisine tabi diğer tüzel kişiler
- Kendi istekleri ile bilanço esasına göre defter tutmayı tercih edenler
- Satın aldıkları malları olduğu gibi veya işlendikten sonra satan ve yıllık alımlarının
tutarı ve yıllık satışlarının tutarı kanunda belirtilen tutarları aşanlar
Bilanço esasına tabi mükellefler yevmiye defteri, defteri kebir, envanter defteri, imalat
defteri, ambar defteri gibi defterleri tutmak zorundadırlar.
Safi kazancı ‘ DSÖS – DBÖS – Eklenen + Çekilen ‘
NOT: Sermaye, işletmeye konulan para ve para ile ifade edilebilen iktisadi değerin toplamı
olan varlıklardır. Öze sermaye ise, belli bir hesap dönemi sonunda bu varlığın saf değerini
ifade eder.
B. İkinci Sınıf Taciler ( İşletme Hesabı Esası )
Birinci sınıf tacirlerle ilgili şartları taşıyanlar ve basit usule tabi olanlar dışında kalan
tacirler ikinci sınıf tacir sayılmaktadır. Bu tacirlerin tutmak zorunda oldukları tek defter
işletme hesabı defteridir. Bu defterin sağ tarafından gelirler, sol tarafında giderler yazar.
İşletme hesabı esasına göre ticari kazanç, bir hesap dönemi içinde elde edilen hasılat
ile giderler arasındaki olumlu farktır.
İşletme hesabı esasen bilanço esasında kazanç tespitine ilişkin indirilebilecek
indirilemeyecek giderleri kapsar. Ancak işletme hesabı esasına tabi mükellefler azalan
bakiyeler yöntemine göre amortisman ayıramazlar.
3. Sınıf Değişikliği
İş hacmi bakımından şu şartları taşıyanlar tahakkuku izleyen hesap döneminden
itibaren ikinci sınıfa geçebilirler. İsteğe bağlıdır.
- Hesap dönemi iş hadleri belirlenen hadlerden %20 yi aşan oranda düşük olursa
- Arka arkaya üç dönem iş hadlere nazaran %20 ye kadar bir düşüklük gösterirse
İş hacmi bakımından ikinci sınıfa dahil tüccarların durumları aşağıda yazılı şartlara
uyulduğu takdirde bunlar bu şartların tahakkukunu takip eden hesap döneminden başlayarak
birinci sınıfa geçerler. Zorunludur.
- Hesap dönemi iş hadleri belirlenen hadlerden %20 yi aşan oranda artış olursa
- Arka arkaya iki dönem iş hadlere nazaran %20 ye kadar bir artış gösterirse
182
Birinci sınıftan ikinci sınıfa geçiş isteğe bağlı iken, ikinci sınıftan birinci sınıfa geçiş
zorunludur.
Normal Hesap Dönemi: 1 Ocak – 31 Aralık
Özel Hesap Dönemi: 1 Nisan – 31 Mart
Kıst Hesap Dönemi: 1 Şubat – 31 Temmuz
4. Ticari Kazancın Tespitinde İndirilebilecek Giderler
- İşin idamesi için yapılan her türlü masraf
- İşle ilgili olmak kaydıyla tüm giderler (hammadde alımı, işçi ücretleri, işyeri kirası,
elektrik, su faturaları vb.)
- Sosyal giderler (Hizmetli veya işçilerin işyeri veya işyerinin eklentilerinde yiyecek,
giyecek, barınma ihtiyaçlarının karşılanması için yapılan giderler).
- Tedavi ve ilaç giderleri (Hizmetli veya işçiler için herhangi bir sınır ve şart olmaksızın
yapılan tedavi ve ilaç giderleri).
- İşle ilgili zarar, ziyan ve tazminatlar
- Seyahat ve ikamet giderleri
- Taşıt giderleri.
- Vergi, resim ve harçlar (İşletme ile ilgili olarak ödenmiş),
- Amortismanlar.
- İşverenlerce ödenen sendika aidatları
- Giyim eşyaları (Çalışanlara işin niteliği gereği verilen ve çalışanın görevden ayrılırken
bırakacağı giyim eşyaları için yapılan giderler).
- Gıda bankalarına ödenen bağışların maliyetleri
- Bireysel emeklilik sistemine ücretliler adına ödenen ücretler.
- İşsizlik Sigortası Primi
5. Ticari Kazancın Tespitinde İndirilemeyecek Giderler
- İşletme sahibi ile eşinin ve çocuklarının, işletmeden çektikleri paralar veya ayni olarak
aldıkları diğer değerler,
- Büyük çocukları hariç ödenen aylıklar, ücretler, ikramiyeler, komisyonlar ve
tazminatlar ile bunların işletmedeki cari hesap veya diğer şekillerdeki alacakları
üzerinden yürütülecek faizler.
- İşletme sahibinin koyduğu sermaye için yürütülecek faizler.
- Cezalar ve bazı tazminatlar (Tüm vergi ve para cezaları işe işletme ile ilgisi olmayan
tazminat, zarar ve ziyanlar).
- Alkollü içecekler ile tütün ve tütün mamullerine ait reklam giderlerinin %50'si (BKK
ile bu oran %0 olduğu için tamamı indirilebilir) ile her türlü yurtdışı reklam giderleri.
- Bazı taşıtların giderleri ve amortismanları (Kiralama yoluyla edinilen veya işletmede
kayıtlı olan; yat, kotra, tekne, sürat teknesi gibi motorlu deniz, uçak ve helikopter gibi
hava taşıtlarından işletmenin esas faaliyet konusu ile ilgili olmayanların giderleri ile
amortismanları ile bunlar için ödenen Motorlu taşıtlar vergisi gider yazılamaz).
Otomobillerin amortismanı gider kaydedilebilir
- İşle ilgili olmayan ve Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununun II sayılı cetvelinde (otobüs,
minibüs, kamyon, kamyonet vb.) yer almayan taşıtların vergileri
- Basın yoluyla işlenen fiillerden dolayı, yayınlardan doğacak maddi manevi tazminatlar
- Özel İletişim Vergisi ve Şans Oyunları Vergisi
183
6. Ticari Kazancın Basit Usulde Tespiti
Basit usul, geliri sınırlı bakkal, kasap gibi küçük ticaret erbabıyla, tamirci, terzi gibi
küçük sanat erbabı için getirilen uygulamadır. Bu meslek sahipleri küçük esnaf olarak da
anılmaktadır.
Basit usulde vergilendirilenler defter tutmazlar, vergi tevkifatı veya muhtasar
beyanname vermezler, geçici vergi ödemezler, amortisman ve karşılık ayırmazlar, beyanname
verirler ve bu kişilerin teslim ve hizmetleri KDV’den istisnadır.
Alınan ve verilen belgelerin kayıtları mükelleflerin bağlı oldukları meslek odalarındaki
bürolarda tutulmaktadır. Ancak isteyen mükellef kimseden izin almadan kayıtları kendi
tutabilir ya da tutturabilir.
Basit Usule Tabi Olmanın Şartları
Genel Şartlar Özel Şartlar
-Kendi işinde bilfiil çalışmak ( işinde
yardımcı ve çırak bulundurmak, geçici
ayrılmalar bu şartı bozmaz. Ölüm halinde
mirasçıların bilfiil işin başında bulunması
şartı aranmaz )
-İşyeri kendisinin ise emsal kira bedeli, kira
ise yıllık kira bedeli kanunda belirlenen
sınırların altında olacak
-Gerçek usulde TK, ZK ve SMK elde
etmeyecek.
-Mal alım, satım ve iş hasılatının tutarları
kanunda yazılı tutarın altında olacak
Basit Usulden Faydalanamayacak Olanlar
- Kolektif şirket ortakları ile komandit şirketlerin komandite ortakları
- Ödünç verme işleriyle uğraşanlar
- Sarraf ve kıymetli maden alım satımı ile uğraşanlar
- İnşaat ve onarma işini taahhüt edenler ile bu mükelleflere karşı derece derece taahhütte
bulunanlar, Tavassut işi yapanlar ( dayıbaşılar hariç )
- İlan ve reklam işleriyle uğraşanlar
- Sigorta prodüktörleri
- Gayrimenkul ve gemi alımı satımı ile uğraşanlar
- Maden işletmeler, taş ve kireç ocaklar, tuğla ve kiremit harmanları işletenler
- Şehirlerarası yük ve yolcu taşımacılığı yapanlar ( 14 koltuktan az olanlar hariç )
Basit usulde ticari kazanç bir hesap dönemi içinde elde edilen hasılat ile giderler ve
satılan malların alış bedelleri arasındaki olumlu farktan oluşmaktadır.
Basit usulün şartlarını taşıyanlardan, bu usulden yararlanmak istemediklerini yazı ile
bildirenler dilekçelerinde belirttikleri tarihten veya izleyen takvim yılı başından, yeni işe
başlayanlar ise başlama tarihinden itibaren gerçek usulde vergilendirilir.
Basit usule tabi olmanın şartlarını bir takvim yılı içinde kaybedenler ertesi takvim
yılından itibaren gerçek usulde vergilendirilir.
Basit usulde vergilendirilen ve arka arkaya son iki yıl alış, satış ve hasılat tutarlarının
her biri basit usul için belirlenen sınırların altında olan gerçek usule tabi mükellefler bu şartın
gerçekleşmesini izleyen Ocak ayında başından yazılı olarak bağlı bulundukları vergi dairesine
başvurmaları halinde basit usulde vergilendirmeye geçebilirler.
Ortaklıklardan herhangi biri gerçek usule tabiyse diğerleri basit usulden faydalanamaz.
Ve basit usulden faydalanan mükellef kaçakçılık fiiline sebebiyet vermişse hiçbir surette basit
usulden faydalanamaz.
184
NOT: Dar mükellef gerçek kişilerin ulaştırma işleriyle gelir elde edenlerin geliri ortalama
emsal bedeliyle çarpılarak Türkiye’de elde ettikleri gelir tespit edilir. Bu oranlar;
- Hava % 5
- Kara % 12
- Deniz % 15
7. Ticari Kazançta Muaflık ve İstisnalar
Ticari kazançta esnaf muaflığı, sergi ve panayır istisnası, eğitim ve öğretim işlerinde
kazanç istisnası, rehabilitasyon merkezleri istisnası, diplomat muaflığı ve ücret istisnası gibi
muaflıklar ve istisnalar vardır.
A. Esnaf Muaflığı
Esnaf Muaflığından Yararlananlar
- Motorlu nakil vasıtası kullanmamak şartıyla gezici olarak veya bir iş yeri açmaksızın
perakende ticaret ile uğraşanlar,
- İş yeri açmadan gezici olarak ve doğrudan doğruya tüketiciye iş yapan kalaycı,
lehimci, musluk tamircisi, çilingir gibi küçük sanat erbabı,
- Hayvan veya bir adet hayvan arabası ile nakliyecilik yapanlar
- Dışarıdan işçi almamak ve makine gücü kullanmamak şartıyla oturdukları evde mantı,
dantel gibi ürünleri dükkan açmadan satanlar esnaf muaflığından yararlanabilir.
- Nehir, göl ve denizlerde makinesiz ve motorsuz taşıt aracı işletenler
- Köylerde gezici olarak her türlü sanat işleri ile uğraşanlar ile aynı yerlerde aynı işleri
bir işyeri açmak suretiyle yapanlar
Ancak bu işleri, gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerine bağlılık arz edecek şekilde
yapanlar esnaf muaflığından yararlanamaz.
NOT: Vergiden muaf esnaf vergi sorumlusuna mal satar hizmet ifasında bulunursa vergi
sorumlusu bir örneği kendinde kalmak aslını verginden muaf esnafa vermek üzere GİDER
PUSULASI düzenler. Bu gider pusulasında verginden muaf esnaftan alınan hizmetin bedeli,
vergiden muaf esnafın GELİR VERGİSİ KESİNTİSİ yer alır ve böylelikle verginden muaf
esnafın elde etmiş olduğu gelir vergilendirilmiş olur.
III. ZİRAİ KAZANÇ
Arazide, gölde ve nehirde ekim, dikim, bakım, üretme, yetiştirme ve ıslah gibi
faaliyetler veya bitki, orman, hayvan, balık ve bunların mahsullerinin üretimi, avlanması, avcı
veya yetiştiricisi tarafından muhafazası, taşınması, satılması veya başka bir şekilde
faydalanılması zirai faaliyete girer.
Bir çiftçi ürünlerini işlemek için tamamlayıcı faaliyetlerde bulunursa (soyanın
yağını çıkarmak, sütten peynir yoğurt yapmak vb.) bu zirai faaliyettir. Bu işlemi başka
çiftçiler için açtığı bir işletmede yaparsa ticari faaliyettir.
Bir çiftçi açtığı mağaza veya dükkânda ürettiği ürünleri satarsa faaliyet ürünün
mağazaya gelişine kadar zirai, mağazada satılışı sırasında ticaridir.
Çiftçi kendisine ait biçerdöver, traktör gibi araçlarını kendisi için kullanmadığı
zamanlarda kiraya verirse zirai, kendi işinde kullanmayıp bu araçları sadece kiraya
veriyorsa ticari faaliyettir.
Hayvan alım satımı yapan bir kişinin faaliyeti ticarîdir, ancak bu hayvanı yetiştirip
satan kişinin faaliyeti ziraidir.
Arazi sahibi olan bir kişi bu arazinin ekimi - dikimi için bir başka kişi ile anlaşır ve
doğacak zarara da ortak olursa faaliyet zirai, ancak zarara ortak olmaz ve sadece araziyi
kiraya verirse faaliyet gayrimenkul sermaye iradı olarak değerlendirilir.
185
Zirai işletmenin boyutları, sınai bir müessese önem ve genişliğinde olursa zirai kazanç
değil ticari kazanç söz konusu olur.
Üzerinde veya içinde zirai faaliyet yapılan yer zirai işletmedir. Zirai işletmelerde
üretilen her türlü ürün mahsuldür, ürünün işlenmiş ya da ham olması önemli değildir. Zira
işletmeleri işleten gerçek kişilere çiftçi denir. Tüzel kişiler çiftçi olamaz.
Zirai Faaliyet Kapsamındaki İşler;
Seracılık
Avcılık
Aşım yaptırmak amacıyla erkek damızlık beslemek
Hara, voli ve dalyanların işletilmesi
Zira faaliyette kullanılan her türlü makine ve aletlerin, başka çiftçilerin zirai işlerinde
çalıştırılmasıdır. Ancak bu işlerin sürekli yapılması gerekmektedir.
Çeltikten pirinç üretilmesi; sütten, yağ, peynir yapılması ve zeytinden yağ çıkartılması
birer zirai faaliyettir.
Elde edilen ürünlerin satılması amacıyla mağaza açılması ve dükkan açılması
durumunda zirai faaliyet ürünlerin bu işyerlerine gelmesine kadar devam eder.
1. Zirai Kazancın Tespiti
A. Gerçek Usul ( Büyük Çiftçi )
Gerçek usulde bilanço esasına göre veya zirai işletme hesabına göre vergilendirme
yapılabilir. Bilanço esasında bütün defterler tutulmak zorundadır. Zirai işletme hesabı
esasında ise sadece zirai işletme defteri tutulur.
Büyük çiftçi ister bilanço ister zirai işletme hesabı usulüne göre kazancını tespit eder.
Lakin hangi usulü seçtiyse 2 YIL geçmedikçe usul değişikliği yapamaz.
B. Gerçek Olmayan Usul ( Tevkifat- Stopaj )
Küçük çiftçi vergi sorumlusuna ürün satarsa vergi sorumlusu bir örneği kendinde
kalkmak aslını küçük çiftçiye vermek üzere MÜSTAHSİL MAKBUZU düzenler. Bu
makbuzda küçük çiftçiden alınan ürünün bedeli, küçük çiftçinin GELİR VERGİSİ
KESİNTİSİ yer alır ve böylelikle küçük çiftçinin elde etmiş olduğu kazanç vergilendirilmiş
olur.
Hayvan ve Hayvan
Ürünleri
Orman ve Tarım Ürünleri
Borsaya Kayıtlı %1 %2
Borsaya Kayıtlı Değil %2 %4
İşletme büyüklüğü ölçütünde; arazinin büyüklüğü, hayvan sayısı, ağaç sayısı, tekne
boyu ve kovan sayısı gibi ölçütler kullanılır.
Büyük Çiftçi Olmanın Şartları
Kanunda yazılı zirai işletme büyüklüğünü aşmak
En az 1 biçerdöver veya 10 yaşından küçük ikiden fazla traktöre sahip olmak
Zirai kazançlarda muafiyet yoktur, ancak teşvik ödülü istisnası ( zirai ürünlere dayalı
olarak yarışmalarda kazanılan teşvik, ödül vb. edinimler vergiden istisnadır ), sergi ve panayır
istisnası bulunmaktadır.
186
Defter Tutma Belge Düzenleme Beyanname Verme
Gerçek Usulde TK + + +
Basit Usulde TK - + +
Gerçek Usulde ZK + + +
Stopajla
Vergilendirilen
Küçük Çiftçi
-
-
-
Vergiden Muaf Esnaf - - -
Gerçek Usulde SMK + + +
IV. ÜCRETLER
İşverene tabi ve belirli bir iş yerime bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen ve
ayın ile sağlanan ve para ile temsil edilen menfaatlerdir.
- İstisna dışında kalan emeklilik, maluliyet, dul ve yetim aylıkları
- Evvelce yapılmış veya gelecekte yapılacak hizmetler karşılığı verilen para, mal veya
sağlanan menfaatler
- Bilirkişilere, resmi arabuluculara, eksperlere, spor hakemlerine ve jüri üyelerine
yapılan ödemeler ile sporculara yapılan ödemeler
- Yönetim ve denetim kurulu başkan ve üyeleri ile tasfiye memurlarına yapılan
ödemeler
- Bazı meclis ve komisyon üyelerine yapılan ödemeler
- Sporculara transfer ücreti veya sair adlarla yapılan ödemeler ve sağlanan menfaatler
Ücretin Sahip Olması Gereken Nitelikler;
- Hizmet erbabına işverene tabi hizmet görmesi,
- Belirli bir işyerine bağlı olma,
- Hizmet karşılığı ödemenin para, ayın veya para ile temsil edilen bir menfaat ile
yapılması.
- Ticari faaliyet ile emeğin sınırı faaliyetlerin niteliğine göre çizilebilmektedir. Buna
göre; ticari kazançlarda sermaye, organizasyon, kar, risk ve bağımsız faaliyet unsurları
vardır, ancak ücretlerde emek ön plandadır, hizmet erbabı zarara ortak olamaz (risk
yoktur), ve hizmet erbabının faaliyetini mutlaka bir yere bağlı olarak yapılması şarttır.
1. Ücretlilerin Vergilendirilmesi
A. Ücretlilerin Stopaj Usulüyle Vergilendirilmesi
Safi Hasılat = Gayrisafi Hasılat – Kanunen Kabul Edilen Giderler
Kanunen kabul edilen giderler; emeklilik aidatları, sendika aidatları, şahsi sigorta
primleri, işsizlik sigorta primleri, sakatlık indirimi, asgari geçim indirimi ve özürlü kişi
indirimidir.
2015 yılı değişikliğine göre, kişinin kendisine %50, çalışmayan eş için %10 oranında
ilave, çocuklu mükelleflere ise ilk iki çocuk için %7.5’ar, izleyen üçüncü çocuk için %10
diğer izleyen çocuklar için %5 asgari geçim indirim uygulanır
Gayrisafi ücret üzerinden özürlü ücretliler için sakatlık indirimi yapılmaktadır.
Sakatlık dereceleri üç grupta toplanmıştır; çalışma gücünün asgari %80’ini kaybetmiş olanlar
1.derece, %60’ını kaybetmiş olanlar 2.derece, %40’ını kaybetmiş olanlar ise 3.derece sakattır.
Ücretin gerçek ve safi tutarlarının tespitinde gelir vergisi gibi kişisel vergiler ve ücret
dolayısıyla ödenen damga vergisi gibi ücretle ilgili vergiler, ücretin gayri safi tutarından
indirilemez.
187
Safi hasılat üzerinden sorumlu ertesi ayın 23 ünde beyanname verir ve 26sı akşamına
kadar öder.
Eğer çalıştırılan işçi sayısı 10 kişiden az ise muhtasar beyanname 3 er aylık dönemler
halinde verilir.
B. Götürü Usul ( Karne Usulü )
Yıllık Safi Ücret = ( Aylık Brüt Ücret * 12 ) / %25
İşveren çalıştırmış olduğu diğer ücretliler için VERGİ KARNESİ alacak. Bu
karnedeki yazan vergi borcunu her yıl iki eşit taksitte ( Şubat v Ağustos ) ödeyecek.
NOT: Birden fazla işverenden ücret geliri elde edilmesi alinde ilk işverenden alınan ücret
hariç tutulmak kaydıyla sonraki işverenlerden alınan ücret 2015 yılı için 29.000 TL’ yi
aşıyorsa ilk işverenden alınan ücrette dahil olmak üzere tevkifata tutulmuş olsa bile ayrıca
yıllık beyanname ile beyan edilir.
NOT: Bir işverenden alınan ücret ne olursa olsun stopajla vergilendirilir.
2. Ücretlerde Muafiyet ve İstisnalar
A. Diplomat Muaflığı
Yabancı devletlerin Türkiye’de bulunan elçi, müsteşar ve konsolosları ile elçilik ve
konsolosluklara mensup olan ve o memleketin tabiiyetinde bulunan memurlar ve Türkiye’de
resmi bir göreve memur edilenlerin, menkul sermaye iradı üzerinden yapılan tevkifatlar
dışındaki tüm gelirleri gelir vergisinden muaf tutulmuştur. Bu muafiyet karşılıklılık şartına
bağlanmıştır. Fahri konsoloslar hariçtir.
B. Elçilik ve Konsolosluk Çalışanlarının Ücret İstisnası
Kanun yabancı elçilik ve konsolosluklarda çalışan ancak 15.md kapsamına girmeyen
memur ve hizmetlilerin yalnızca bu işlerden aldıkları ücretleri yine karşılıklı olmak şartıyla
gelir vergisinden istisna etmiştir.
NOT: Ücret gelirinde asgari geçim indirimi, ücret istisnası, sakatlık indirimi gibi istisna ve
muafiyetler de vardır. Dar mükellef ücretli ve dar mükellef serbest meslek erbabı sakatlık
indiriminden yararlanamaz.
V. SERBEST MESLEK KAZANÇLARI
Her türlü serbest meslek faaliyetlerinden doğan kazançlara denir. Sermayeden daha
çok emeğe, mesleki bilgi ve uzmanlaşmaya dayanan ve ticari mahiyette olmayan işlerin bir
işveren hesabına değil de kendi nam ve hesabına yapılmasıdır.
- Tahkim işleri dolayısıyla hakemlerin aldığı ücretler
- Avukat, doktor, mali danışman, muhasebeci, mühendis, veteriner, çevirmenlerin
kazançları, müşavir, serbest muhasebeci, yeminli mali müşavir, ressam, yazar,
bestekar, kimyager, noter, senarist, yönetmen, artist
- Telif kazançları
- Gümrük komisyoncuları, noterler, borsa ajan ve acenteleri
- Birkaç serbest meslek erbabını bir araya getirerek faaliyette bulunmalarını sağlayarak
kazançtan pay alanlar
- Dava vekilleri, iş takipçileri, ebeler, sünnetçiler, sağlık memurları, arzuhalciler, konser
veren sanatçılar, müşavirler serbest meslek erbabıdır.
- Bu mükellefler için GEÇİCİ VERGİ ÖDEME YÜKÜMLÜLÜĞÜ getirilmiştir.
188
1. Serbest Meslek Kazançlarının Özellikleri
Bağımsız olacak ( işveren tabi olmayacak )
Sermayeye kıyasla bilgi ve şahsi mesaiye dayanacak
Ticari mahiyette olmayacak
Sürekli yapacak
Muayene açacak, levha asacak
Mesleki faaliyette bulunduğuna dair ilan verecek
Mesleki kuruluşlara kayıt olacak
Şu işlemleri yapanlar da serbest meslek erbabı sayılmaktadır;
Gümrük komisyoncuları, bilumum borsa ajan ve acenteleri, noterler, noterlik görevini
ifa ile mükellef olanlar
Bizzat serbest meslek erbabı tarifine girmemekle beraber serbest meslek erbabını bir
araya getirerek teşkilat kurmak veya bunlara sermaye temin etmek suretiyle veya sair sürekle
serbest meslek kazancından hisse alanlar
Serbest meslek faaliyetinde bulunan kolektif ve adi şirketlerde ortaklar, adi komandit
şirketlerde komandite ortaklar
2. Serbest Meslek Kazancının Tespiti
A. Gerçek Usul
Serbest meslek defteri, doktorlar protokol defteri, borsa ve acenteler ise resmi defter
tutmak zorundadır.
Safi hasılar = Gayrisafi Hasılat – Kanunen Kabul Edilen Giderler
Kanunen Kabul Edilen Giderler;
- Mesleki kazanç elde edilirken gayrisafi hasılattan düşülen giderler
- Mesleki faaliyetle ilgili seyahat ve ikamet giderleri
- Alınan mesleki yayınlar için ödenen bedeller
- İşte kullanılan taşıtların giderleri
- Mesleki faaliyetle ilgili olarak kanun, ilam ve mukavelenameye göre ödenen
tazminatlar
- Mesleki kuruluşlara ödenen aidatlar
- Meslek ifası için alınan yayınlara ödenen bedeller
- Seminer masrafları
- Özürlü kişi indirimi
- Home ofis durumunda evi kendisinin ise masraflarının ve amortismanının yarısı, kira
ise masrafların yarısını, kiranın tamamını gider olarak yazabilir.
B. Stopaj Usulü
- Noterlere yapılan ödemelerde stopaj yapılmaz.
- Telif kazançlarında %17
- Diğer SMK’da %20
Telif eserleri ile ihtira beratları, bunları yazanlar veya kanuni mirasçıları tarafından
kiralanırsa veya satılırsa serbest meslek kazancı olarak kabul edilir.
Telif eseri ve ihtira beratları üçüncü kişiler tarafından kiralanırsa gayrimenkul sermaye
iradı, satılırsa diğer kazanç ve irat kabul edilecektir.
189
3. Serbest Meslek Kazancında Muafiyet ve İstisnalar
A. Serbest Meslek Kazancı Muaflığı
Ebe, sünnetçi, sağlık memuru, arzuhalci, rehber gibi serbest meslek sahipleri bazı
şartlara uymaları durumunda gelir vergisinden muaf tutulmuştur. Bu şartlar;
Muayenehane, yazıhane, atölye gibi özel iş yerleri açmamak
Çalışılan yere tabela, levha asmamak
Devamlı şekilde çalıştığını gösteren ilanlar yapmamak
Mesleki teşekküllere kaydolmamak
Bu şartlardan birinin ihlal edilmiş olması muafiyetten yararlanmayı
engellememektedir. İkisinin ihlal edilmiş olması durumunda ise muafiyet hakkı ortadan
kalkmaktadır.
B. Telif Kazançları İstisnası
Müellif, mütercim, heykeltıraş, ressam, bilgisayar programcısı gibi bazı meslek
sahiplerinin ve mirasçılarının kitap, resim, heykel, roman, makale, bilimsel araştırma ve
incelemeleri satmak ve kiralamak suretiyle elde ettikleri hasılat gelir vergisinden istisna
tutulmuştur. Bu istisna bilim, sanat ve teknolojinin geliştirilmesi gayesiyle tesis edilmiştir.
VI. GAYRİMENKUL SERMAYE İRADI
Aşağıda yazılı mal ve hakların sahipleri, mutasarrıfları, zilyetleri, irtifak ve intifa
hakkı sahipleri veya kiracıları tarafından kiraya verilmesinden elde edilen iratlar
gayrimenkul sermaye iradıdır:
- Arazi, bina, maden suları, memba suları, madenler, taş ocakları, kum ve çakıl istihsal
yerleri, tuğla ve kiremit harmanları, tuzlalar ve bunların mütemmim (tamamlayıcı)
cüzileri (parçaları) ve teferruatı
- Voli mahalleri ve dalyanlar,
- Gayrimenkullerin, ayrı olarak kiraya verilen mütemmim cüzileri ve teferruatı ile
bilumum tesisatı, demirbaş eşyası ve döşemeleri
- Sınai ve ticari hakların kiraya verilmesi
- Gayrimenkul olarak tescil edilen haklar
- Telif hakları sahipleri veya mirasçılar dışındakiler tarafından kiraya verilmesi
- Zirai faaliyete bilfiil iştirak etmeksizin sadece üründen pay alan arazi sahiplerinin elde
ettiği gelirler.
- Motorlu nakil ve cer vasıtaları, her türlü motorlu araç ve makine tesisat ve bunların
eklentileriyle kiraya verilmesi
- Gemi ve gemi payları ile yükleme ve boşaltma araçlarının kiraya verilmesi
Yukarıda yazılı mallar ve haklar ticarî veya zirai bir işletmeye dâhil ise elde edilen
gelirler ticari veya zirai kazanç olarak değerlendirilir.
Tüccarlara ait olsa dahi, işletmeye dâhil bulunmayan gayrimenkullerle haklar
hakkında bu bölümdeki hükümler uygulanır.
NOT: 2015 yılı içinde 1500 TL’ yi aşan her türlü kira geliri beyana tabidir.
NOT: Konutunu kiraya verenler için 3500 TL istisna geri kalanı beyana tabidir. Gerçek
usulde ticari, zira ve mesleki kazanç elde edenler konut istisnasından faydalanamaz.
NOT: Gayrimenkulünü iş yeri olarak kiraya verenlerin elde etmiş olduğu kira geliri, iş
yerinin yıllık hasılatı 29.000 TL’yi aşıyorsa stopajla vergilendirilir.
190
1. Gayrimenkul Sermaye İradının Tespiti
Gerçek Usul Götürü Gider Usulü
-Hasılattan, kiraya verilen mal için katlanılan
giderler, sigorta giderleri, vergi, resim,
şerefiyeler, kira bedelleri indirilir.
-Vergi ve para cezaları indirilemez.
-Gayrisafi iradın %25 i gider olarak yazılır.
-Hakkını kiraya verenler faydalanamaz.
-Mükellefe kolaylık olsun diye getirilmiştir.
Hangi seçeneği seçeceği isteğe bırakılmıştır. Lakin 2 yıl geçmedikçe usul değişikliği
yapılamaz.
Gerçek gider usulüne göre indirilecek giderler şunlardır;
Kiraya verilen mal veya hak için bizzat kiraya veren tarafından yapılan genel
giderler ile idaresi için (yönetim giderleri) yapılan (ısınma, aydınlanma, şu, kapıcı,
aidat vb.)
Kiraya verilen mal ve hak için yapılan giderler nedeniyle alınan borçların faizleri
gider olarak yazılabilir.
Sadece bir ev için, mal veya hakkın iktisap tarihinden itibaren 5 yıl süreyle iktisap
bedelinin %5'i gider olarak indirilebilir (birden fazla ev varsa toplamdan değil, hangi
ev için gider yazılacaksa o kira gelirinden düşülür),
Sigorta giderleri ile vergi, resim, har ve şerefiyeler, amortismanlar,
Mal ve haklarla ilgili olarak, sözleşmeye, kanuna veya ilama dayanarak ödenen
zarar, ziyan ve tazminatlar (şahsi hataya dayanmayacak),
Kiraladığı mal ve hakkı tekrar kiraya verenlerin ödedikleri kira bedelleri (örneğin
yıllık 5.000 TL'ye kiraladığı işyerini 8.000 TL'ye başkasına kiraya veren kişi ödediği
5.000 TL'yi gider olarak yazabilir),
Sahibi bulundukları konutu kiraya verenlerin (konut olarak kiraya vermeleri şartı
ile), Türkiye'de kiraladıkları başka bir evde kira karşılığı oturmaları halinde ödedikleri
kira bedeli (tek bir konut için geçerlidir, zarar beyan edemezler)
2. Emsal Kira Bedeli
Bina ve arazilerde % 5
Haklarda % 10’ dur.
Emsal Kira Bedeli Uygulanmayan Haller;
- Boş kalan gayrimenkullerin korunması amacıyla bedelsiz olarak başkalarının
ikametine bırakılması
- Gayrimenkullerin mal sahiplerinin usul, füru veya kardeşlerinin ikametine bırakılması
- Mal sahipleri ile birlikte akrabalarında aynı evde ikamet etmesi halinde
- Genel bütçeye dahil daireler ve katma bütçeli daireler ile il özel idareleri ve
belediyeler ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan kiralamalar
191
VII. MENKUL SERMAYE İRADI
Sahibinin TK, ZK, SMK faaliyetleri dışında sermaye veya para ile ifade edilebilen
değerlerden oluşan sermaye dolayısıyla elde ettiği KAR PAYI, FAİZ gibi benzeri iratlardır.
- Devlet tahvili ve hazine bonosu faizleri ile diğer her türlü tahvil ve bono faizleri,
eurobond faizleri
- Repo gelirleri, mevduat faizleri, döviz tevdiat hesabı gaziler, her nevi alacak faizleri
menkul sermaye iradıdır.
İrat sağlayan menkul kıymetlerin ticari faaliyete dahil olması durumunda, bu iratlar
ticari kazancın tespitinde dikkate alınır.
Ödünç para verme işinin sürekli yapılması halinde elde edilen alacak faizleri ticari
kazanç olarak vergilendirilir.
Hazine bonosu, devlet tahvilleri vadesi gelmeden elden çıkarılırsa bu durumdaki gelir
diğer kazanç ve irattır.
1. Menkul Sermaye İradı Sayılmayan Haller;
Menkul kıymetlerin kuponlu veya kuponsuz satışından elde edilen gelirler
İştirak paylarının devir ve temliki karşılığında alınan bedeller
Menkul kıymetler ile iştirak paylarının tamamen veya kısmen itfa edilmesi
karşılığında elde edilen gelirler.
2. Menkul Sermaye İradının Vergilendirilmesi
Kar paylarının yarısı 2015 yılı itibariyle 29.000 TL’ yi aşıyorsa yarısı beyan edilir geri
kalan yarısı istisnadır. Eğer 29.000 TL’ yi aşmıyorsa yarısına %15 stopaj uygulanır geri kalan
istisnadır.
Alacak faizi, senet iskonto bedelleri, hisse senetlerinin vadesi gelmemiş kuponlarının
satışından elde edilen gelirler 1500 TL’ yi aşıyorsa beyan edilir.
VIII. DİĞER ARIZI KAZANÇ ve İRATLAR
Değer Artış Kazançları Arızı Kazançlar
-İvazsız olarak iktisap edilenler ile tam
mükellef kurumlara ait olan ve iki yıldan
fazla süreyle elde tutulan hisse senetleri
hariç, menkul kıymetlerin veya diğer
sermaye piyasası araçlarının elden
çıkarılmasından sağlanan kazançlar
-Kanunda yazılı mal ve hakların elden
çıkarılmasından doğan kazançlar
-Telif haklarının ve ihtira beratlarının elden
çıkarılmasından doğan kazançlar
-Ortaklık haklarının veya hisselerin elden
çıkarılmasından doğan kazançlar
-Faaliyeti sona erdirilmiş işletmenin kısmen
veya tamamen elden çıkarılmasından doğan
kazançlar
-Arızi olarak yapılan ticari faaliyetlerden
veya bu nitelikteki faaliyetlere aracılık
etmekten elde edilen kazançlar
-Mesleği terk halinde elde edilen kazançlar
-Gayrimenkullerin tahliyesi, kiracılık
haklarının devri karşılığında alınan
tazminatlar ve peştamallıklar
-Gerçek usulde vergilendirilen mükelleflerin
terk ettikleri işlerle ilgili sonradan elde
ettikleri kazançlar
-Dar mükelleflerin elde ettiği arızi kazançlar
-Hava paraları
192
IX. GELİR VERGİSİNDE BEYAN
1. Yıllık Beyanname Muhtelif kaynaklardan bir takvim yılı içinde elde edilen kazanç ve iratların bir araya
getirilip toplanmasına ve bu suretle hesaplanan gelirin vergi dairesine bildirilmesine
mahsustur.
Gelirin takvim yılı içinde belirli bir dönemde kazanılması ve diğer dönmede gelir elde
edilmemesi beyannamenin yıllık olma özelliğini değiştirmez, örneğin yılın sadece üç ayı gelir
elde eden bir ticaret erbabının diğer aylar gelir elde etmemesi bu işletmenin yıllık beyan
vermesine engel değildir.
Beyanname gelirin elde edildiği yılı takip eden yılın Mart ayının 25. günü akşamına
kadar, sadece basit usulde tespit edilen ticari kazançlar için Şubat ayının 25. günü akşamına
kadar ilgili vergi dairesine verilir.
2. Muhtasar Beyanname İşverenler veya vergi tevkifatı yapan diğer kimseler tarafından kesilen vergilerin
matrahları ile birlikte, toplu olarak vergi dairesine bildirmesine mahsustur.
Tevkifatın yapıldığı ayı takip eden ayın 23. günü akşamına kadar verilir ve 26. günü
akşamına kadarda vergi borcu ödenir.
Çalıştırdığı işçi veya hizmet erbabı sayısı 10 ve daha az olan işverenler (gerçek usule
tabi olmayan çiftçiler hariç olmak üzere) vergiyi ödediği vergi dairesine haber vermek
şartıyla 3 ayda birde muhtasar beyanname verebilirler (Ocak, Nisan Temmuz ve Ekim).
3. Münferit beyanname Dar mükellefiyete tabi olanların yıllık beyanname ile bildirmeye mecbur olmadıkları
kazanç ve iratlardan, vergisi tevkif suretiyle alınmamış olanların bildirilmesine mahsustur.
Serbest meslek faaliyetinde faaliyetin sona erdiği diğer tüm kazanç ve iratlarda gelirin
iktisat edildiği tarihi takip eden 15 gün içinde beyanname verilir ve vergi ödenir
4. Geçici Vergi
Ticari kazanç sahipleri ( basit usuldekiler hariç ) ve serbest meslek erbabı öder. Üç
aylık dönemi takip eden ikinci ayın 14.akşamına kadar beyan edilir ve 17.akşamına kadar
ödenir.
5. Özel Durumlar Halinde Beyanname Süreleri
Yurdu Terk Halinde: 15 GÜN içinde verilir ve ödenir.
Mücbir Sebepler: Beyanname verme süresi durur. Mücbir sebep ortadan kalkınca kalan süre
işlemeye devam eder.
Zor Durum: Mükellefin isteği ve Maliye Bakanlığının onayı ile normal vadenin 1 katını
aşmayacak şekilde beyanname verilme süresi uzatılır. Vadeye 1 AY’dan daha az bir zaman
kalmışsa süre en az 1 AY uzatılır.
Ölüm ve Gaiplik Halinde: Ölümün meydana gelmesinden ve gaipliğin kesinleşmesinden
itibaren 4 AY içinde beyan edilir. Bu durum sadece gelir vergisinde geçerlidir. Diğer
vergilerde 3 AY süre verilir.
193
6. Gelirden Yapılacak İndirimler
Geçmiş Yıl Zararları: Geçmiş 5 YIL zararları indirilebilir.
Asgari Geçim İndirimi: Sadece ücretliler yararlanır. Yıllık asgari brüt ücretin; kendisi için
%50, çalışmayan eşi için %10, ilk iki çocuk için ayrı ayrı % 7,5, sonraki çocuk için % 5 ve
ondan sonrakiler için yine %7.5’dur.
Sakatlık İndirimi: Çalışma gücünün %80’ini kaybedenler 1.derece, %60’ını kaybedenler
2.derece, %40’ını kaybedenler 3.derecedir.
Bağış ve Yardımlar: Gelirin %5 ine kadar indirilir. Kalkınmada öncelikli yörelere %10, okul
ve öğrenci yurdu bağışlarının tamamı indirilir.
Şahıs ve Sigorta Primleri: Kendisi, eşi ve çocukları için %5, bireysel emeklilik için %10 u
indirilebilir.
Sponsorluk Harcamaları: Amatör spor klüplerinde tamamı indirilir. Profesyonel klüplerde
%50’si indirilir.
AR-GE Harcamaları: %100’ü indirilir.
NOT: Gelir vergisi tarifesinde % 15-20-27 ve 35 oranları vardır.
KURUMLAR VERGİSİ Konusu kurumların elde etmiş olduğu kazançlardır. Ticari kazanç olarak nitelendirilir
ve kurum kazancı olarak adlandırılırlar. Mükellefleri;
- Sermaye şirketleri
- İktisadi kamu müesseseleri
- Dernek, vakıf ve sendikalara ait iktisadi işletmeler
- İş ortaklıkları
- Kooperatifler
Gelir vergisinde takvim yılı esası geçerli iken kurumlar vergisinde hesap dönemi esası
geçerlidir. Gelir vergisi sübjektif, kurumlar vergisi objektif niteliklidir.
1. Kurumlar Vergisinde Mükellefiyet Türleri
Tam Mükellefiyet ( ŞAHSİLİK ) Dar Mükellefiyet ( YERSELLİK )
- Kanuni merkezleri veya iş merkezleri
Türkiye’de bulunanlar tam
mükelleftir.
- Kanuni merkezleri veya iş
merkezlerinden her ikisi de yurt
dışında ise dar mükelleftir.
2. Kurumlar Vergisinde Matrah Tespiti
İndirilebilecek Giderler İndirilemeyecek Giderler
- Gelir vergisinde kanunen kabul edilen
giderler
- Kuruluş ve örgütlenme giderleri
- Genel kurul toplantı giderleri
- Birleşme, fesih ve tasfiye giderleri
- Sigorta şirketlerinin ayırdıkları
karşılıklar
- Eshamlı ve paylı komandit şirkette
komandite ortağın kar payı
- Ar – ge giderleri
- Sponsorluklar
- Bağış ve yardımlar
- Öz sermaye üzerinden hesaplanan
faizler
- Yedek akçeler
- Menkul kıymet ihraç zararları
- Her türlü para ve vergi cezaları
- İşle ilgili olmayan amortismanların,
giderleri ve MTV’si
- Örtülü sermaye üzerinden ödenen
veya hesaplanan faizler
- Transfer fiyatlaması yoluyla örtülü
kazanç dağıtımı
194
3. Kurumlar Vergisinde Muafiyet ve İstisnalar
İstisnalar Muafiyetler
İştirak Kazancı İstisnası: Tam
mükellefiyete tabi kuruma iştirak eden TAM
ve DAR mükellefin elde ettiği kar payı
kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.
Risturn İstisnası: Sadece üretim, tüketim ve
kredi kooperatiflerine tanınmıştır.
- Milli Piyango İdaresi
- Damga matbaası
- Askeri fabrika
- Darphane
- Dernek ve vakıflar
- Kamu müesseseleri
- Yerel idareler
- Vakıf üniversiteleri
4. Kurumlar Vergisinde Kazancın Bildirimi
Beyan Zamanı Ödeme
Yıllık Beyan Hesap dönemini izleyen yılın
4. ayının 25. Günü akşamına
kadar
4. ayın sonuna kadar
Muhtasar Beyanname İzleyen ay 23.günü akşamına
kadar
İzleyen ay 26.günü akşamına
kadar
Özel Beyanname Kazancın elde edilmesinden
15 GÜN içinde
Beyan verme süresi içinde
5. Kurumlar Vergisinde Tasfiye, Birleşme, Devir ve Bölünme
Tasfiye, bir işletmenin mevcutlarının ve borçlarının belirlenmesi, alacakların tahsil
edilmesi, mevcutların nakde çevrilmesi ve borçların ödenmesi sonucunda kalan nakdin
ortaklara hisseleri oranında dağıtılmasıdır.
Her ne sebeple olursa olsun, tasfiye haline giren kurumların vergilendirilmesinde
hesap dönemi yerine tasfiye dönemi geçerli olmaktadır. Tasfiye dönemi kurumun tasfiye
haline girdiği tarihten itibaren başlamaktadır.
Tasfiye beyannameleri, eğer aynı yıl içinde başlayıp biterse, tasfiye memurları
tarafından tasfiye dönemlerinin sonundan başlayarak 30 GÜN içinde kurumun bağlı olduğu
vergi dairesine verilmesi gerekmektedir.
Tasfiye halindeki kurumların vergi matrahı tasfiye karıdır. Tasfiye dönemi başlangıcı
ve bitişi farklı yıllarda ise tasfiye beyannameleri tasfiye dönemlerini takip eden 4.ayın birinci
gününden 25.günü akşamına kadar tasfiye memuru tarafından verilir.
Tasfiye halindeki kurumların vergi matrahı tasfiye karıdır. Tasfiye karı, tasfiye
döneminin sonundaki servet değeri ile tasfiye döneminin başındaki servet değeri arasında
müspet farktır.
Tasfiye memurları ana sözleşmede belirtilmiş olabilir. Eğer sözleşmede
belirtilmemişse, genel kurul kararı ile tasfiye memuru atanmamış ise tasfiye işlemlerini
yönetim kurulu yapar.
Tasfiye halinde ödenmeyen vergilerden ve cezalardan tasfiye memurları şahsen ve
zincirleme sorumludur.
Örtülü Sermaye: Kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan
veya dolaylı olarak temin ederek işletmeden kullandıkları borçların hesap dönemi içinde
herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmı ile ilgili hesap dönemi için
örtülü sermaye sayılır.
195
Örtülü Sermaye Dağıtımı: Kurumlar, ilişki kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı
olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında
bulunursa kazanç tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak
dağıtılmış sayılır.
Tasfiye Memurlarının Sorumluluğu: Tasfiye memurları kurumun tahakkuk etmiş tüm
vergileri (tasfiye karına göre hesaplanan karlar dâhil) ödemeden veya karşılık ayırmadan,
alacaklılara ödeme ve ortaklara paylaştırma yapamazlar. Aksi takdirde bu vergilerin asıl ve
zamlarından ve vergi cezalarından şahsen ve müteselsilen sorumlu olurlar. Vergi aslı ve
zamları, kendisine paylaştırma yapılan ortaklardan da aranılabilir. Ortaklardan tahsil edilmiş
olan vergi asılları için ayrıca tasfiye memurlarına müracaat olunmaz. Tasfiye memurlarının
ödedikleri verginin aslı için (ceza için olmaz) rücu edebilirler.
HARCAMALAR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLER I. KATMA DEĞER VERGİSİ ( KDV )
Katma değer vergisinin konusu, Türkiye sınırları içindeki her türlü ticari ve mesleki
amaçlı mal teslimi ve hizmet ifası ile mal ve hizmet ithali oluşturmaktadır. KDV’nin
mükellefleri, söz konusu bu malları teslim eden ya da hizmet gerçekleştirenler ile ithal
edenlerdir.
Her üretim ve satış aşamasında yaratılan katma değer üzerinden alınan vergidir.
Türkiye’de indirim yöntemi uygulanmaktadır. KDV 1 Ocak 1985’de yürürlüğe girmiştir.
KDV yersellik ilkesine göre toplanır.
Devamlı surette yapılmayan teslim ve hizmetler işleri gelir elde edilse dahi katma
değer vergisine tabi olmazlar.
Yukarıda belirtilen mal teslimini yapan ya da hizmet ifasını yapanlar kanuni olarak
mükellef olsalar da verginin taşıyıcısı nihai tüketicilerdir.
KDV'de belirtilen sorumluluk diğer sorumluluk hallerinden farklıdır. Burada belirtilen
sorumluluk verginin güvenliği için vergiye tabi işleme taraf olanları verginin ödenmesinden,
belge düzeninde sorumlu olmasıdır.
Katma Değer Vergisinin Mükellefi
- Mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde bu işleri yapanlar
- İthalatta mal ve hizmet ithal edenler
- Transit taşımalarda gümrük ve geçiş işlemine muhatap olanlar
- PTT İşletme Genel Müdürlüğü ve radyo ve televizyon kurumları
- Spor Toto, Piyango vb. teşkilatlar ile at yarışı ve talih oyunlarını tertipleyenler
- Gayrimenkulleri ve gayrimenkul niteliğindeki hakları kiralayanlar
- Kendi istekleri ile mükellef olanlar
Katma Değer Vergisinde Teslim
Teslim, bir mal üzerindeki tasarruf hakkının malik veya onun adına hareket
edenlerce, alıcıya veya adına hareket edenlere devredilmesidir.
Bir malın alıcıya veya onun adına hareket edenlerin gösterdiği yere veya kişilere
tevdii teslim hükmündedir.
Malın alıcıya veya onun adına hareket edenlere gönderilmesi halinde de, malın
nakliyesinin başlatılması veya nakliyeci veya sürücüye tevdii edilmesi de malın teslimidir.
Trampa iki ayrı teslim hükmündedir.
196
Teslim Sayılan Haller
Bir mal üzerindeki tasarruf hakkının malik veya onun adına hareket edenlerce,
alıcıya veya adına hareket edenlere devredilmesi,
Malın nakliyeye başlanması
Su, elektrik, gaz, ısıtma, soğutma vb. şekillerde yapılan dağıtım,
İşletme sahibinin, işletmede üretilen mal ve hizmetleri kendi adına alması,
kullanması
Vergiye tabi malların, üretilip teslimi, vergiden istisna olan malların imalinde
kullanılması
Mülkiyeti muhafaza kaydı ile yapılan satışlar teslim olarak kabul edilmiştir.
Kap ve ambalajlar ile döküntü ve tali maddelerin geri verilmesinin sürekli olduğu
hallerde teslim bunlar dışında kalan maddeler itibariyle yapılmış sayılır,
Mal tesliminde durumu belgeleyebilmek için sevk irsaliyesi, fatura vb. belgeler
düzenlenmek zorundadır. KDV'de vergiyi doğuran olay teslimin niteliği ve şekline göre
değişmektedir.
Ödünç verilen mallarda teslim gerçekleşmiş sayılır.
Malın teslimini belgeleyebilmek için 7 GÜN içinde SEVK İRSALİYESİ – FATURA
düzenlemek zorunludur. Fatura düzenlemenin alt sınır 2015 yılı itibariyle 880 TL’dir.
KDV’de Tam İstisnaya Tabi Konular
Mal ve hizmet ihracatı
Araçlar, kıymetli maden ve petrol aramaları ile ulusal güvenlik harcamaları ve
yatırımlarda istisna
Transit taşımacılık
Diplomatik istisnalar
İsteyen mükellef istisnalardan vazgeçerek yazılı talepte bulunarak KDV'ye tabi
olabilir. İstisnadan vazgeçen mükellef 3 YIL boyunca istisnadan faydalanamaz. 3 yılın
sonunda vergi dairesine herhangi bir bilgi vermeyen mükellefin istisnadan vazgeçme süresi 3
yıl daha uzatılır.
Yasal KDV oranı %10’dur. BK bunu %1e kadar indirmeye 4 katına kadar çıkarmaya
yetkilidir. Ülkemizde %1, %8 ve %18 olarak uygulanmaktadır.
Bir aya ait KDV diğer ayın 24.akşamına kadar beyan edilir ve 26.günü akşamına kadar
ödenir. Vergilendirme dönemi normalde 3 er aylıkken BK bunu aylık olarak belirlemiştir.
197
198
SERVET ve SERVET TRANSFERİ ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLER I. VERASET ve İNTİKAL VERGİSİ ( VİV )
Servet transferini vergilendirmeyi amaçlayan veraset ve intikal vergisi ivazlı veya
ivazsız menkul ve gayrimenkullerin el değiştirmesinden alınan bir vergidir.
Verginin konusunu, veraset yoluyla veya diğer şekillerde ivazsız olarak bir kişini mal
varlığından diğer bir kişinin mal varlığına geçen menkul veya gayrimenkul mallar teşkil
etmektedir. Hem şahsilik hem de yersellik esasına göre alınır.
Verginin mükellefi, veraset yoluyla veya karşılıksız olarak mal iktisap eden kişidir.
Buna göre şu hallerde veraset ve intikal vergisine mükellef olunur;
- Türkiye sınırları içerisinde bulunan mallan iktisap eden Türk
vatandaşları ve yabancılar,
- Türk vatandaşı olan veya yabancı olan kişilere ait yurt dışındaki malları
iktisap eden Türk vatandaşları (ikametgâhı Türkiye'de olan),
- Türk vatandaşı olan kişilere ait yurt dışındaki mallarını iktisap eden
yabancılar (ikametgâhı Türkiye'de olmayan yabancılar hariç).
İntikal eden malların VUK'a göre bulunan değerinden, Veraset ve İntikal Vergisi
Kanunu'na göre indirilecek borç ve masraflardan sonra kalan tutardır.
Buna göre indirilecek masraf ve borçlar şunlardır;
Cenaze masrafları,
Murisin belgeye dayalı borçları ve vergi borçları,
İntikal eden mala ait borçlar ile yabancı ülkelerde bulunana mallara ait
borçlar ile bu ülkelerde bu malların intikali nedeniyle alınan veraset ve
intikal vergileri.
Veraset ve intikal vergisi mükellefin beyanına dayanır. Beyanname verme süreleri
veraset yoluyla intikallerde ve ivazsız intikallerde farklılık göstermektedir.
2015 Yılı İçin Uygulanacak Tarife
Matrah Veraset Yoluyla
İntikallerde Vergi
Oran ı( Yüzde)
İvazsız İntikallerde
Vergi Oranı
(Yüzde)
İlk 200.000 TL için 1 10
Sonra gelen 480.000 TL için 3 15
Sonra gelen 1.060.000 TL için 5 20
Sonra gelen 1.900.000 TL İçin 7 25
Matrahın 3.640.000 TL'yi aşan kısmı
için
10 30
Veraset ve intikal vergisi tahakkuktan itibaren 3 yılda ve her yıl Mayıs ve Kasım
aylarında olmak üzere altı eşit taksitte ödenir.
Ancak, gerçek veya tüzel kişilerce düzenlenen yarışma veya çekilişler ile futbol
müsabakalarına ve at yarışlarına ait müşterek bahislerden dolayı dağıtılacak ikramiyelerden
kesilecek vergiler beyanname verme süreleri içinde ödenir.
VİV’’de VUK’a göre normal beyan zamanın bitiminden itibaren birinci ve ikinci ek
süre olarak 15’er günlük iki ek süre verilir ve bu süreler içinde beyanname verilmezse genel
usulsüzlük cezası kesilir. Ek süre verilen tek vergidir.
Mükellefin beyanı üzerinde ön tarhiyat, ön tarhiyatı müteakiben idare tarafından
değerleme oranlarına göre kesin tarhiyat yapılır. Eğer ön tarhiyat büyükse ön tarhiyat baz
alınır. Kesin tarhiyat büyükse kesin tarhiyat baz alınır ve aradaki farka ise vergi ziyaı
cezasının yarısı uygulanır.
199
ÖLEN MİRASÇI Beyanname Süreleri
TR TR 4 AY
ALM ALM 4 AY
TR ALM 6 AY
ALM TR 6 AY
ALM FRA 8 AY
Yarışma ve çekilişlerde 20 GÜN’e kadar diğer bütün hallerde malın iktisabını takip
eden 1 AY içinde beyan edilir.
Yarışma ve çekilişlerde ikramiyeyi ödeyen istisna hadlerini geçen kısım üzerinden
%10 VİV’i kaynakta keser ve yarışmanın düzenlendiği günü takip eden 20.günü akşamına
kadar beyan ve ödeme yapar.
II. MOTORLU TAŞITLAR VERGİSİ ( MTV )
Konusu kanunda yazılı belirtilen taşıtlardır. Mükellefi kanunda belirtilen taşıtları
üzerine kayıt ve tescil ettiren gerçek veya tüzel kişilerdir.
Spesifik tarife yapısına sahiptir. Her yıl idare tarafından tarh edilir. Ocak ve Temmuz
olmak üzere iki eşit taksitte ödenir.
Traktör, jet ski, golf arabası vb. araçlara MTV değil ÖTV ödenir.
Mükellefiyetin Başlangıcı
Sıfır Araçlarda 2.El Araçlarda
İlk 6 AY’lık Dilimde
Alınırsa
Mükellefiyet Ocak taksitinin
ödenmesi ile başlar.
Mükellefiyet Temmuz
taksitinin ödenmesi ile
başlar.
İkinci 6 AY’lık Dilimde
Alınırsa
Mükellefiyet Temmuz
taksitinin ödenmesi ile
başlar.
Mükellefiyet ertesi yıl Ocak
taksitinin ödenmesi ile
başlar.
III. EMLAK VERGİSİ
Bina Vergisi Arza – Arazi Vergisi
-Konusu TR sınırları içinde yapıldığı madde
ne olursa olsun sabit inşaatlardır.
-Konusu TR sınırları içindeki arsa ve
arazilerdir.
-Binalarda %0,2
-Meskenlerde %0,1
-BŞB sınırları içinde 2 kat uygulanır.
-Arsalarda %0,3
-Arazilerde %0,1
-BŞB sınırları içinde 2 kat uygulanır.
KDV’nin gelmesiyle yerel yönetimlere bırakılmıştır. Alındığı yıl tapuya bildirilir ve
ertesi yılbaşından itibaren mükellefiyet başlar. Emlak vergisi kanununda yer alır.
Beyana dayalı olmayan vergidir.
Tüzüğü çıkarılan tek vergidir.
Pişmanlık ve ıslah hükümlerinin uygulanmadığı tek vergidir.
Birinci taksiti Mart, Nisan, Mayıs sonuna kadar, ikinci taksiti Kasım sonuna kadar
ödenir.
THE END
Mevlüt Öztürk