134
T.C ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ (DİN SOSYOLOJİSİ) ANABİLİMDALI TÜRKİYE’DE SOSYOLOJİ ÇALIŞMALARINDA DİN OLGUSUNUN YERİ (HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ) Yüksek Lisans Tezi Mehmet Latif Çevik Ankara 2015

Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

  • Upload
    others

  • View
    8

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

T.C

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ (DİN SOSYOLOJİSİ)

ANABİLİMDALI

TÜRKİYE’DE SOSYOLOJİ ÇALIŞMALARINDA

DİN OLGUSUNUN YERİ

(HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ)

Yüksek Lisans Tezi

Mehmet Latif Çevik

Ankara 2015

Page 2: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

T.C

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ (DİN SOSYOLOJİSİ)

ANABİLİMDALI

TÜRKİYE’DE SOSYOLOJİ ÇALIŞMALARINDA

DİN OLGUSUNUN YERİ

(HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ)

Yüksek Lisans Tezi

Mehmet Latif Çevik

Tez Danışmanı

Doç. Dr. İhsan Çapcıoğlu

Ankara 2015

Page 3: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

T.C

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ (DİN SOSYOLOJİSİ)

ANABİLİMDALI

TÜRKİYE’DE SOSYOLOJİ ÇALIŞMALARINDA

DİN OLGUSUNUN YERİ

(HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ)

Yüksek Lisans Tezi

Tez Danışmanı: Doç. Dr. İhsan Çapcıoğlu

Tez Jüri Üyeleri:

Adı ve Soyadı İmzası

Doç. Dr. İhsan Çapcıoğlu (Danışman) ………………

…………….. ………………

……………. ………………

Tez Sınav Tarihi:………………

Page 4: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Bu belge ile, bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine uygun

olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana

ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan

ederim. (…./…./2015)

Tezi Hazırlayan Öğrencinin

Adı ve Soyadı

Mehmet Latif Çevik

İmzası

Page 5: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

I

ÖNSÖZ

Bu araştırma, Hacettepe Üniversitesi örneğinde Türkiye’deki sosyoloji

çalışmalarında din olgusunun yerini belirmeye yöneliktir. Araştırma giriş ve sonuç

dışında iki bölümden oluşmaktadır. Araştırmanın birinci kısmında din, kültür ve

modernleşme kavramları açıklanmıştır. Kavramlar açıklanırken din-kültür ve

modernleşme ilişkisi de belirtilmeye çalışılmıştır.

Araştırmanın ikinci kısmında Hacettepe Üniversitesi’nde 1990-2015 yılları

arasında yapılmış ve din olgusunu içeren yüksek lisans ve doktora tezleri

değerlendirmeye alınmıştır. Değerlendirme, birince bölümde tanımlamaları yapılan

din, kültür ve modernleşme kavram üçlüsü çerçevesinde yapılmıştır. Toplum ve din,

toplumsal bütünleşmede dinin rolü, kültür, modernleşme ile din ilişkisi analizlerin

temel karakterini oluşturmaktadır. Çalışmalar incelendiğinde, dinin toplumla olan

ilişkisi karşılıklı bir tarzda ele alınmış, özellikle dinin toplumsal dayanışmadaki rolü

önemle vurgulanmıştır. Kültür ve din ilişkisi çerçevesi daha çok Türkiye’nin

modernleşme sürecinde karşı karşıya kaldığı gerginlik ortamı belirtilerek bu beyan

edilmiş fikirlere yer verilmiştir. Dolayısıyla modernleşme ve din ilişkisi de yine aynı

temelden yola çıkılarak betimlenmeye çalışılmıştır.

Yüksek lisans dönemi ve çalışmam süresince yardımları ile yanımda olan

çok değerli hocalarıma teşekkür etmem gerekir. Tezi belirlememde bana yardım eden

ve sürekli güven veren hocam Prof. Dr. Niyazi Akyüz hocama teşekkürlerimi

sunuyorum. Yine tez çalışmam süresince fikirleriyle yardımını esirgemeyen

danışmanım sayın Doç. Dr. İhsan ÇAPCIOĞLU’na, aynı şekilde dostane yaklaşımı ve

çalışmam ile ilgili yardımlarından dolayı Doç. Dr. İhsan TOKER’e teşekkürlerimi

Page 6: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

II

sunuyorum. Son olarak her zaman yanımda olan ve destekleyen sevgili eşim Handan

ÇEVİK’e teşekkür ediyorum.

Page 7: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

III

KISALTMALAR

A.Ü. : Ankara Üniversitesi

B.Ü. : Boğaziçi Üniversitesi

C.Ü. : Cumhuriyet Üniversitesi

çev. : Çeviri

s. : Sayfa

ss. : Sayfalar

S.Ü. : Selçuk Üniversitesi

T.D.V. : Türkiye Diyanet Vakfı

yay. : Yayınevi

YÖK : Yükseköğretim Kurumu

YLT. : Yüksek Lisan Tezi

vb. : Ve benzeri

vd. : Ve diğerleri

vs. : Vesaire

Page 8: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

IV

İÇİNDEKİLER

Önsöz………………………………………………………………………………..I

Kısaltmalar………………………………………………………………………….III

İçindekiler…..……………………………………………………………………….IV

GİRİŞ

I- Araştırmanın Problemi.. ………………………………………………………….1

II – Araştırmanın Amacı ve Önemi…...…………………………………………….15

III – Araştırmanın Yöntemi…………………………………………………………16

IV – Araştırmanın Kapsam ve Sınırlılıkları………………………………………...16

I. BÖLÜM

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

1 – Din…..…………………………………………………………………………..18

2 – Kültür…..……………………………………………………………………….30

3 – Modernleşme…….…………………………………………………………….,41

Page 9: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

V

II. BÖLÜM

KURAMSAL ÇERÇEVE

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ’NDE YAPILMIŞ OLAN LİSANSÜSTÜ

ÇALIŞMALARDA DİN OLGUSU

I. LİSANS ÜSTÜ TEZLER VE ÖZETLERİ…………………………………..54

II. LİSANSÜSTÜ TEZLERDE DİN OLGUSU.……. ………………………...62

1-Sosyoloji ve Din………………………………………………………...............62

2-Toplum ve Din………………………………………………………………….67

3- Kültür ve Din…………………………………………………………………..75

4- Modernleşme ve Din…………………………………………………………..82

DEĞERLENDİRME, SONUÇ VE ÖNERİLER……………………………..107

KAYNAKÇA…..………………………………………………………………..117

ÖZET…..………………………………………………………………………..122

ABSTRACT..….………………………………………………………………...124

Page 10: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

GİRİŞ

1. Araştırmanın Problemi

İnsan toplumu söz konusu olunca, onun evrensel özelliklerinden biri olan

dini inanç ve uygulamaları akla gelmektedir. İnsanlar bu uygulamaları yerine

getirirken aynı zamanda bunlar üzerinde düşünme eylemini de gerçekleştirmişlerdir.

Böylece ilahiyat, felsefe ve karşılaştırmalı din gibi bilimler ortaya çıkmıştır. Sosyoloji

bilimi de ortaya çıktığı andan itibaren din ile ilgili olarak yeni bir inceleme alanı

olduğunu ifade etmiştir.1 Sosyoloji biliminin kurucusu kabul edilen Comte ve

ardılları, bu yeni bilimin inceleme tarzı ile din hakkında fikirlerini dile getirmişlerdir.

Bu anlamda Comte, Durkheim, Marx ve Weber’in sosyolojinin ilk öncüleri olmaları

hasebiyle, din hakkındaki fikirlerinin burada ele alınması araştırmanın problematiğini

açıklamak açısından faydalı olacaktır.

Comte, sosyoloji biliminin adını koyup, ona hız ve yön verirken onu

pozitivist felsefe anlayışıyla şekillendirmiştir. Pozitivist düşünceye sahip olanlar da

sosyal olguların eşya gibi ele alınabileceğine, bu olguları araştıranların ise bir

tarafsızlık tutumu içinde olabileceklerini ve bu şekilde oluşturulmuş araştırmalardan

genel toplumsal kanunların çıkarılabileceği bir deneysel genellemeler bütününü

aşamalı bir şekilde geliştirebileceklerine inanmışlardır. Elde edilen bu kanunlar iki

çeşitti: Biri sosyal statiğin kanunları, diğeri ise sosyal dinamiğin kanunları.2

1 Betty R. Sharf, “Dine Sosyolojik Yaklaşım: Öncüler”, Din Sosyolojisi Klasik ve Çağdaş Yaklaşımlar,

Çizgi Yayınevi, Ed. Bünyamin Solmaz; İhsan Çapcıoğlu, Konya 2006, s. 43. 2 Sharf, Dine Sosyolojik Yaklaşım: Öncüler, s. 48.

Page 11: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

2

Auguste Comte’a göre teolojik ve askeri nitelikleriyle belirginleşen bir

toplum ortadan kalkmaktadır. Bu toplum tipini belirleyen temel olgular, din ve askeri

etkinliğin üstünlüğü inancıdır. Ortadan kalkan teolojik toplumun yerine, bilim ve

sanayi toplumu doğmaktadır. Teolojik toplumun aksine bu toplum bilimseldir. Geçmiş

dönemdeki toplumların düşünme yapısı teologların ya da din adamlarının düşünme

biçimi iken yeni toplumun düşünce yapısını, bilim adamlarının düşünme biçimi

şekillendirmektedir. Bilim adamları toplumsal düzenin ahlaki ve entelektüel temelini

tesis eden toplumsal kategori olarak din adamlarının ya da teologların yerini

almaktadır. Yeni doğan toplumla birlikte bilimsel düşünme safhasının başlaması

toplumların ana etkinliğini, insanlar arası savaş olmaktan çıkarıp insanların doğa ile

savaşına ya da doğal kaynakların daha akılcı kullanmaları haline dönüştürür.3 Dolayısı

ile sosyoloji de doğa bilimleri gibi din ve metafizikle alakasını kestiğinde

ilerleyebilecektir.4

Görüldüğü üzere pozitivist yaklaşımda, din ve metafizikten kurtulmuş bir

düşünce tarzından bahsedilmektedir. Ancak bu şekilde bir tavır alma düşüncede bir

boşluk oluşturmaktadır. Dolayısıyla Comte, bu boşluğu gidermek için pozitivist din

anlayışını geliştirmiştir. Pozitivist düşüncenin hâkim olduğu toplumlarda, mutlaka

dinin de olması gerektiğini belirtmiştir. Çünkü tarih boyunca insanlığın evirilmesinde

ya da ilerlemesinde en önemli faktör dindir. Tarih boyunca her devirde din insanları

birleştiren bir argüman olmuştur. Dolayısıyla insanları içinde bulundukları krizden

kurtarmak istiyorsak onlara bir din bulmamız gerekir. Tabi bu din, geçerliliğini

yitirmiş olan, geçmişin dini olamaz. Çünkü bilimsel düşünceye sahip olan insanın

3 Raymond Aron, Sosyolojik Düşüncenin Evreleri, Çev. Korkmaz Alemdar, Kırmızı Yay., İstanbul

2007, s.76. 4 Sharf, Dine Sosyolojik Yaklaşım: Öncüler, s. 48.

Page 12: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

3

kilise dinine inanması beklenemez. Ayrıca yeni din, sadece kabul edilmekle geçerli

olacak bir din değildir. Bu dinin pozitivist gerçeklere de dayanması gerekmektedir. Bu

özellikleri taşıyan din; sevgiyi, düzeni ve ilerlemeyi kabul eden insanlık dinidir.

Tanrısı da geçmiş ve gelecekteki bütün insanlıktır.5

Yukarıda belirtilen pozitivist tutum ayrıca, Spencer, Tylor, Frazer ve

Durkheim gibi düşünürlerden oluşan bir pozitivist gelenek meydana getirmiştir. Bu

pozitivist düşünürler insanların, kendileri herhangi bir dışında bir gerçeği

kavrayamayacaklarını ve insani varoluşun belli esrarengiz yönleri sebebiyle, dinleri

içerisinde ruhlar, tanrılar ve tabiatüstü güçler tahayyül etmeye başladıkları

varsayımından hareket ederler. İnsanların düşünceleri olgunlaşmamış, kontrol

edilmemiş ve belki de güçlü heyecanların etkisi altında yanlış işlemiştir.6

Emile Durkheim ise biçimde meydana gelen sonraki değişikliklerin dinin

doğasını kökten değiştirmeyeceğine inanmıştır. Böylece o, en ilkel olduğu düşünülen

toplumun dinini analiz ederek dinin kökenlerini bulmaya çalışmıştır. Durkheim

evrimci ekol anlayışıyla, toplumların basitten karmaşığa doğru bir sıraya

konulmasının, sosyal evrimin yönünü ortaya koyacağına inanmıştır. Aynı şekilde o,

sosyologların dini, sosyal bir gerçeklik olarak, bir nesne gibi, inceleyebileceğine

inanır. Durkheim, bütün insan toplumlarını sürekli olarak etkilemesi ve evrensel bir

güce sahip olması nedeniyle dinin, duygusal gerginliklerin bir sonucu ve bir hayal

ürünü olarak ortaya çıktığı düşüncesini kabul etmemiştir. Ona göre bu şekilde bir

sosyal etkiye sahip olan din, gerçek olmak zorundadır.7

5 İzzet Er, Din Sosyolojisi Makaleler, Akçağ Yay., Ankara 1998, s. 26. 6 Sharf, Dine Sosyolojik Yaklaşım: Öncüler, s. 48. 7 Sharf, Dine Sosyolojik Yaklaşım: Öncüler, s. 58.

Page 13: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

4

“Durkheim, dini belli bir sosyal yapıyı güçlü bir şekilde takviye eden, grubun

mevcut kurallarına ve değerlerine mutlak ve kutsal bir hâkimiyet vermek suretiyle

sapmaları engelleyen ve değişmeyi engelleyen bir unsur olarak görür. Bu yüzden din,

hem sosyal dayanışmadan doğuyor, hem de gerektiğinde sosyal dayanışmayı

güçlendiriyor. Din grup bağlılıklarını hem ifade ediyor, hem de onları sürdürüyor.

Ancak dinin değişmeye engel olma ihtimaline rağmen, buna tamamen mani olamaz.

Bir grubun varlığının şartları değişince, buna bağlı olarak yapısı da değişir. Değişmeyi

destekleyen güçlere karşı sürekli bir mücadele içinde olmasına rağmen, ister açıkça ya

da üstü örtülü bir biçimde, isterse birdenbire ya da tedrici bir biçimde olsun, dini sistem

değişir. Dinlerin değişmelerine ve gelişmelerine rağmen, kendi üyelerinin gözünde

kutsal olan bazı gruplar her zaman mevcut olduğu için, hiçbir toplum bir din

doğurmada ve hiçbir din kendi özel toplumunu desteklemede başarısız olamaz.”8

Durkheim, toplumun gelişmesi için, düşünsel bir gelişme yapısı ortaya koyar.

Bu düşünsel gelişme, bilim ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte, klan totemlerinden,

ata ruhlarından ve kabile veya şehir tanrılarından bütün kâinatı yaratan tek tanrı

kavramına doğru olan gelişmedir.9 “Fakat dini düşünceyi besleyen tecrübe, yine de

kendi özel gelenekleri, kuralları ve değerleri ile belli bir grup içinde yaşama tecrübesi

olacaktır. Bu yüzden monoteist dinler, belli grupların savunulması ve takviye edilmesi

için, teorik bir evrenselciliği pratik bir taahhütle birleştirme eğilimine girecektir: bütün

insanlığın tanrısına, belli bir halkın özel durumunu haklı çıkarması için müracaat (dua)

edilecektir ya da monoteisttik tanrı, Arunta’nın yüce tanrısınınkine benzer bir durumda

olabilirdi: İnanılan fakat etkili “kutsal şey” milli bir bayrak ya da siyasi bir lider olduğu

8 Sharf, Dine Sosyolojik Yaklaşım: Öncüler, ss. 61-62. 9 Sharf, Dine Sosyolojik Yaklaşım: Öncüler, ss. 61-62.

Page 14: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

5

için, ibadet edilmeyen bir tanrı. Durkheim’in öne sürdüğü gibi, dinin hakikati ve

gerçekliği, belli bir grubun üyeleri arasında güven ve uygunluğu geliştirmedeki fayda

ve etkisine bağlıydı. Sosyolojik açıklama, belli sosyal yapıların belli dini sistemlerin

ortaya çıkmasına nasıl yol açtığı ve belli sosyal yapıların belli sistemler içinde nasıl

yansıtıldığına ilişkin ayrıntılı analizlerle sağlanır.”10

Sosyolojinin diğer bir öncüsü olan Karl Marx’ın düşüncelerinde din ile ilgili

sistematik bir yaklaşım görmesek te onun genel toplumsal yaklaşımı ve yabancılaşma

kavramına bakıldığında din ile ilgili görüşü anlaşılabilmektedir.11

Ekonomik ve Felsefi El Yazmalar’ındaki yabancılaşma analizinde Marx,

kapitalist toplumlarda işçiye bir mal ya da obje gibi davranıldığına işaret eder. Marx,

işgücü ve üretimi insanın bir parçası olarak görmektedir. Bu yüzden ikisi arasındaki

ilişkiyi bozan her şeyin yabancılaşmaya neden olacağını belirtir. İşçiler üretim

araçlarına sahip olmadıklarında ürünlerini kontrol edemezler. İşte bu yüzden ilişkileri

bir metaya dönüşür. Ayrıca modern toplumda işçiler makinelerin mekanikleştirici

etkisi fiziksel kontrolü altındadırlar. Bu şekilde yabancılaşma insan gelişimiyle ilgili

olan toplumsal şartlardaki kontrol eksikliği ile ilişkilendirilir. Böylece yabancılaşan

insan gerçek kimliğini kaybeder. Bu sebeple o, dünyayı anlamak için dine dönecektir

ve bu dünyada ya da öteki dünyada daha iyi bir varoluş ümidi bulacaktır. Yine

Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı adlı eserinde Marx, din ile ilgili bazı

düşünceler ortaya koymaktadır. Bu esrinde din ile ilgili olarak, onun gerçeğin yanlış

bir resmini yansıttığını ve böylece birey ya da grupların sahip oldukları koşulları

10Sharf, Dine Sosyolojik Yaklaşım: Öncüler, ss. 61-62. 11Inger Furseth- Pal Repstad, Din Sosyolojisine Giriş: Klasik ve Çağdaş Kuramlar, çev. İhsan

Çapcıoğlu-Halil Aydınalp, Birleşik Yay., Ankara 2006, s. 66.

Page 15: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

6

kontrol edemediğini söyler. Bu şekilde Marx, din ile birlikte bu koşulların yanlış

yorumlanan veya anlaşılamayan güçlere tabi kılınan birer yanılsama olduğunu iddia

eder.12

Marx hakkında yapılan incelemeler, onun bir üstyapı ve ideoloji olarak dine

ilişkin farklı iki kuram oluşturduğu şeklinde bir fikir ortaya koymaktadırlar. Marx,

dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve

üretim ilişkilerinin meydana getirdiğini ve böylece siyasi yapıların, yasaların, ahlakın,

metafiziğin ve dinin bu ana temel üzerine dayandığını belirtmektedir. Üstyapı,

bahsedilen bu kurumlara bağlıdır ve onlar tarafından etkilenir. Din ise üretim

biçimindeki değişimlere uyum sağlayan bu üstyapının sadece bir görünümüdür.

Kapital adlı eserinde de dinin, insan gelişiminin erken dönemlerindeki ilkel insanın,

doğanın güçleri karşısındaki çaresizliğinin bir sonucu olduğunu iddia etmektedir.13

Marx dini bir ideoloji olarak gördüğü kuramında ise insan bilincinin sosyal

praksise dayandığını savunmuştur. Bu fikre göre, tarihin herhangi bir dönemindeki

yönelimlerin yöneten sınıfın görüşleri doğrultusunda gerçekleşmektedir. Bu şekilde

bağımlı sınıfın baskı altına alınması ve yönetilmesi için bir araç olacak fikirler

sağlanmış olur. Din gibi herhangi bir dönemde yaygın olan fikirler, egemen sınıfın

meşrulaştırılmasını sağlamıştır. Burada, yönetici sınıfın da bu süreçten etkilendiği de

belirtilmektedir. Çünkü yönetici sınıf da işçi sınıfı gibi aynı yanılsamanın kurbanı olur.

Bu yanılsama ise yabancılaşma sonucu sosyal ve tarihi güçlerin, aşkın bir şeyin ifadesi

olduğu şeklinde yorumlanmasıdır.14

12 Furseth, Din Sosyolojisine Giriş: Klasik ve Çağdaş Kuramlar, s. 67. 13 Furseth, Din Sosyolojisine Giriş: Klasik ve Çağdaş Kuramlar, s. 67. 14 Furseth, Din Sosyolojisine Giriş: Klasik ve Çağdaş Kuramlar, s. 68.

Page 16: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

7

“Özetle Marx’a göre, “din, baskıya tabi yaratıkların iç çekmesi, kalpsiz bir

dünyanın kalbi, ruhsuz olayların ruhu ve halkın afyonu” dur. Din, insanların güç

yetiremediği, anlam veremediği ve açıklayamadığı olaylar karşısında kendilerini

kurtarmak için sarıldıkları bir araçtır. Marx’a göre bu din anlayışı, bir dünya anlayışını

da beraberinde getirir. İnsan dindeki aldatmacayı fark edince, kendini esir ettiği

şartların ortadan kaldırılması gerektiğini düşünür. Proleterya, yabancılaşmanın yani

gerçeklerden uzaklaşmanın sadece din alanında değil, sosyal, ekonomik ve siyasi

alanda da gerçekleştiği sınıftır. Ona göre ideoloji ile din arasında bu şekilde çok güçlü

bir bağ vardır. Ancak dinin baskın özelliği, bir hükmetme aracı olmaktan çok, insanın

sarıldığı bir kurtuluş aracı olmasıdır.”15

Max Weber de düşüncelerinde dine önemli bir biçimde yer veren, sosyoloji

biliminin öncülerindendir. Weber’in benimsediği ekol tarihselcilik ekolüdür. Ve bu

ekole göre, insan eylemleri, doğa bilimleri tarafından kullanılan yöntemlerle

incelenemez. Ayrıca sezginin nedensel inceleme ve nesenelliğin yerini alamayacağını

belirten Weber, daha ziyade rasyonel ve öngörülebilir insan eylemlerini anlamayı

amaçlamaktadır.16

“Weber özel bir sosyal eylem türü olarak dini eylemi ele almaktadır. Sosyal

eyleme ilişkin bir anlayış elde etmek için Weber, sosyal eyleme eylemin taşıdığı anlam

açısından bakar. Weber sıradan insanların dinden etkilenmesinin sebebinin bu

insanların dünyevi beklentileri, yani bu dünyada daha iyi bir hayat sürme umutları

olduğunu savunmaktadır. Dolayısıyla, dini eylem, anlamlı bir şekilde sıradan

15 Niyazi Akyüz ve Diğerleri, “Din Sosyolojisinin Tarihçesi ve Çağdaş Perspektifler”, Ana

Başlıklarıyla Din Sosyolojisi, Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, Ed. Niyazi Akyüz-İhsan Çapcığlu,

Ankara 2008, s. 92. 16 Fursth, Din Sosyolojisine Giriş: Klasik ve Çağdaş Kuramlar, s. 75.

Page 17: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

8

sonuçlara odaklanmaktadır. Ayrıca, dini olarak güdülenmiş olan eylem görece

rasyoneldir.”17

Din Sosyolojisi adlı eserinde Weber, inançlar ve bunların farklı toplumlarda

insanları nasıl etkilediği üzerine karşılaştırmalı bir inceleme yapmaktadır. O, dini

kararların tıpkı günlük davranışlar gibi insanların çevrelerine uyum sağlamaları ve

yaşam tarzlarının değişimiyle bu dini kararların sonuçlarının kümülatif bir şekilde

değiştiğini söyler. Ayrıca o, belirli bir inancın, bir ahlak anlayışının insan davranışını

nasıl etkilediğini de araştırır. Ona göre, farklı inanç anlayışları farklı getiriler ve

sonuçlar doğurur. Bu şekilde ahlak ile davranış arasında bir ilişki oluşur ve bu ilişki

toplumsal olarak düzenlenir. Weber’in düşüncelerinin temelinde bir takım inançlar ile

toplumda bunların taşıyıcısı olan tabakalar arasındaki karmaşık bir ilişki yer alır.

Sosyoloğun görevi, tarihin o anındaki toplumsal yapıyı belirlemektir. Bu da ancak

kültürlerarası bir çözümleme ile mümkün olabilir.”18

Protestan Ahlak adlı kitabında ise, Batı medeniyetinin özelliklerini

açıklamaya çalışmaktadır. Bu eserde o, dini davranış ile ekonomik davranış arasındaki

ilişkileri ortaya çıkarır. Ona göre, püriten düşünceler kapitalizmin gelişimini etkiler.

O, ekonomik davranışların kendilerine özgü bir ahlaki içeriği olduğunu savunur.

“Kapitalizmin ruhu” kavramını içsel bir ödül olan çok çalışma ideali olarak açıklar.

Reform döneminde bu kavramın kökenini araştıran Weber, reformcuların öğretilerinin

özellikle de Kalvinist kader anlayışının, bu yönde bir teşvik içerdiğini belirtir. Aslında

Tanrı’nın her şeye karar verdiği kader anlayışının bir kayıtsızlığa sebep olacağı

düşünülebilir. Ancak Kalvinist inancın bazı çeşitlerinde, birey için işaretler arasında

17 Fursth, Din Sosyolojisine Giriş: Klasik ve Çağdaş Kuramlar, s. 75. 18 Akyüz ve Diğerleri, Din Sosyolojisinin Tarihçesi ve Çağdaş Perspektifler, s. 93.

Page 18: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

9

olan seçilmiş işareti bulma çağrısı yer almaktadır. Buralardaki başarılar ise ekonomik

olmalıdır.19

“Dinin içeriği ile ilgili olarak Weber, dini sitemleri insani değerlerin ve

tarihsel süreçlerin sonuçları olarak belirtir. Weber, bir yandan fikirlerin maddi çıkarları

doğrudan ifade ettiği örnekleri gösterirken, diğer yandan ideolojinin sosyal değişimi

etkilediği veya başlattığı durumları tanımlar. Marx’ın meteryalizmini düzeltmeye

çalışsa da, Weber’in amacı tek taraflı manevi bir açıklama sunmak değildir. Din, dışsal

etmenlerin basit bir ürününe indirgenmemiştir; ancak o, belirli amaçları olan, amaçlı

şekilde güdülenmiş bireyler ve bu bireylerin içinde yaşamakta oldukları maddi ve ideal

koşullarla ilgilidir. Bu nedenle, dinin içeriği ve inananların kendi inançları ve

uygulamaları hakkındaki algılamaları önemlidir.”20

Dini çeşitlilikle ilgili olarak Weber, ortak dini düşünceler temelinde grup

oluşumunu incelemektedir. Weber dini, bütün toplumun bilincinin bir ifadesi olarak

değil; düşüncelerin bir grup için bütünleştirme işlevine sahip olabileceğine inanır.

Bununla birlikte Weber, bir ideolojinin içeriği ile o ideolojinin taşıyıcısı olarak işlev

gören grubun sosyal konumu arasında ilişki olduğunu ileri sürerek Marx’ın düşüncesine

benzer bir görüşü dile getirmektedir. Ancak bu ilişki deterministik değildir. Marx’ın

aksine Weber, genel olarak bir ideolojinin sadece toplumun belli bir katmanındaki

üyelerle sınırlı olmadığını düşünmektedir. Ayrıca bir toplumsal katmana üye kişilerin

tümü aynı dine bağlı olmayacaktır.21

19 Furseth, Din Sosyolojisine Giriş: Klasik ve Çağdaş Kuramlar, ss. 76-77. 20 Furseth, Din Sosyolojisine Giriş: Klasik ve Çağdaş Kuramlar, s. 78. 21 Furseth, Din Sosyolojisine Giriş: Klasik ve Çağdaş Kuramlar, s. 78.

Page 19: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

10

Dini değişimle ilgili olarak ise Weber’in kuramında mantıksal bir tarihsel

gelişme veya evrim yer almaz. Weber’in sosyolojisindeki ana konu, rasyonelleşme

sürecinin, Batı medeniyetindeki büyük bir değişim gücü olduğuna yönelik vurgu

olmakla birlikte, o, rasyonelleşmeyi, yeni bir sosyal düzene yönelik çizgisel olmayan

bir gelişme olarak görmez. Bunun yerine rasyonelleşme, “amaçlanmamış sonuçların

bir paradoksu” nu temsil eder. Weber’in kuramında dini yenilik ile ilgili bir anlayış da

yer almaktadır. Aslında onun Yahudilik konusundaki çalışması, örneğin, eski

peygamberlerin var olan gelenekleri nasıl ortadan kaldırdığını ve bir bütün olarak

toplumda egemen olan ideolojiyi nasıl kurduklarını göstermektedir.22

Din hem dünya ölçeğinde hem de Türkiye’de önemli bir yer tutmaktadır.

Sosyoloji bu anlamda dinden bağımsız değildir. Dinin hem tarihsel hem de spesifik

konumu bunda önemli rol oynamaktadır. Başka bir anlamda Osmanlı’dan günümüze

Türkiye’de sosyoloji ile ilgili konuşmak dinden bağımsız değildir.23

Sosyolojinin Avrupa’da ortaya çıkış dönemi ile ülkemize gelişi, toplumsal

sorunların yoğun olarak yaşandığı bir döneme denk gelmektedir. Bu yüzden, sosyal

bilimler o dönemde toplumsal sorunlara bir çare olarak görülmeye başlanmıştır. Hatta

19. yy.’ın sonunda Osmanlı Devleti’nde Batı düşüncesinin hâkimiyeti ile birlikte

sosyal bilimlere bir kurtarıcı gözüyle bakılmaya başlanmıştır.24

Prens Sabahattin’in bir söyleminde bunu açıkça görebiliriz. “… Cemiyet

hayatında yükselmenin hangi teşekkül tarzından doğduğunu ve hangi teşekküle doğru

22 Furseth, Din Sosyolojisine Giriş: Klasik ve Çağdaş Kuramlar, s. 79. 23 Mustafa Tekin, “Türkiye’de Sosyolojinin Dine Bakışı ve Yeni Bir Perspektifin İnşası”, Türk Din

Sosyolojisinin Temel Sorunları Sempozyumu, Çorum 2004, s. 43. 24 Niyazi Akyüz - Çapcıoğlu İhsan, “Din Sosyolojisinin Doğuşu ve Gelişimi”, Din Sosyolojisi El

Kitabı, Grafiker Yay., Ed. Niyazi Akyüz-İhsan Çapcıoğlu, Ankara 2012, s. 103.

Page 20: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

11

yürümek lazım geldiğini açıkça tayin edebilmeliyiz. Kudret ve istikbalimiz, ancak bu

hakikatlere vukufumuz ve ameli hayatta bu vukuftan istifademiz nisbetinde olacaktır!

Korkunç ve tehlikeli uçurumlarla dolu bir gece yolculuğunu kuvvetli bir projektörle

emniyet altına almak nasıl mümkünse ilm-i içtima sayesinde de ictimai hayatın en

karışık, en karanlık meselelerini izah ederek istikbal yolculuğumuzu öylece emniyet

altına almak mümkündür! Temenni ederim ki vatanımız bu kuvvetli yol gösterici

ışıktan müstefit olsun!”25

Burada şunu da ifade etmek gerekir ki; bu dönemde toplumbilimlerin

gelişiminde özellikle Kıta Avrupası’nın etkisi görülmektedir. Osmanlı Devleti’nin

Batılılaşma seçimiyle birlikte egemenlik ilişkilerinde ortaya çıkan değişimler

toplumbilimleri üzerinde etkisini göstermiştir. Tanzimat’tan Cumhuriyet ile başlayan

tek partili siyasete kadarki döneme büyük ölçüde Kıta Avrupası etkili olmuştur.26

Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet, Türk toplum tarihinde kısa sürede

gerçekleştirilen büyük toplumsal dönüşümün önemli aşamalarıdır. Bu dönüşümün

merkezinde ise din yer almaktadır. İslam’ın temsilcisi olan Osmanlı, Batı karşısında

düştüğü durumu, İslam’ın mağlubiyeti olarak görmeye başlamıştır. Bu yüzden

Osmanlı aydınları da bu mağlubiyet karşısında İslam ile ilgili neyin ters gittiğini

anlamaya çalışmışlardır. Dini düşünceyi toplumsal evrimin geri basamağı olarak kabul

eden evrimci sosyolojik düşünceyi kabul etmek zor olsa da, sorunların çözümü için

çaresiz ve zorunlu olarak kabul etmek zorunda kalmışlardır. 27

25 Mert, Türkiye’de Sosyal Bilimlerin Dine Bakışı, s. 199. 26 Ertan Eğribel-Özcan Ufuk, “Türkiye’de Toplumbilimlerinin Gelişimi Üzerine Bir Bilançonun

Gerekliliği”, Türkiye’de Toplum Bilimlerinin Gelişimi: Kıta Avrupası Etkisi, Kitapevi Yay., Ed, Ertan

Eğribel-Ufuk Özcan, İstanbul 2009, s. 8. (kaynakçaya ekle) 27 Akyüz, Din Sosyolojisinin Doğuşu ve Gelişimi, s. 103.

Page 21: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

12

“Sosyolojinin dini bilimsel biçimde tanımlama iddiası, Türkiye’de

Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki gelişmelerle de tam bir uyumluluk arz etmektedir.

Cumhuriyet döneminde, üniversite öğrencileri ve toplumsal meselelerle ilgilenen

okura yönelik olduğu ifadesiyle yayımlanan ve ilk sosyoloji kitaplarından biri olan

İctimaiyyat’ın yazarı Necmeddin Sadak, kitabında bu noktanın altını çiziyor ve şöyle

diyor: “İctimaiyat ilmine en ziyade muhtaç memleketler hiç şüphesiz bizim gibi

inkılaplar geçiren, eski müesseseleri yıkan genç demokrasilerdir.” 28

Laiklik ilkesi ile birlikte din, kamusal alandan uzaklaştırılarak toplum

üzerindeki etkisi sınırlandırılmıştır. Burada dinin tamamen yok edilmesi ya da reddi

düşünülmemiş, bunun yerine sıkı bir kontrol altına alınması planlanmıştır.29

Laiklik ve milliyetçilik ilkeleri aydınların düşünce biçimine etkide bulunmuş

ve dine yaklaşım da bu şekilde değerlendirilmiştir. Toplumlar kentleşip

modernleştikçe, eğitim düzeyi yükseldikçe dine ihtiyacın kalmayacağı, talep

görmeyeceği ve giderek sosyal hayatın her alanından çekileceği, etkisiz hale geleceği,

ortadan kalkacağı ve dindışı bir yaşamın egemen olacağı anlayışı bu dönemin

aydınlarının kabul ettiği bir anlayıştır.30

Türkiye’de yaşanan toplumsal dönüşümün bir ürünü olarak görebileceğimiz

yukarıdaki durum, yeni düzenin korunması ve bu düzenin toplum yaşamına

yerleştirilme çabası şeklinde yorumlanabilir. Dolayısıyla dönemin sosyologlarının

dine bakışı da bu çabanın sonucu olarak değişiklik göstermiştir. Dine karşı olanların

yanında, dinin toplumsal yapı içindeki yerini savunan ya da yaşanan toplumsal

28 Mert, Türkiye’de Sosyal Bilimlerin Dine Bakışı, s. 200. 29 H. Bayram Kaçmazoğlu, Türk Sosyoloji Tarihi, 3. Cilt, Kitabevi Yay., İstanbul 2011, s.195 30Kaçmazoğlu, Türk Sosyoloji Tarihi, s. 197.

Page 22: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

13

dönüşüm sürecinde dinin farklı şekillerde toplum üzerinde etkide bulunmaya devam

edeceğini savunan aydınlar da mevcuttur.

Yukarıda saydıklarımızın sosyal bilimler açısından önemi düşünüldüğünde

Nuray Mert’in çıkarımları daha dikkat çekici hale gelmektedir.

Mert’e göre, sosyal bilimin din karşısındaki sınırlı tutumunun sonuçları din

konusuyla sınırlı olmamıştır. Toplumsal sorunların nedenini din olarak gören bir

toplumda ve bu toplum yaşam savaşı verirken bir kurtarıcı payesi kazanmış olan sosyal

bilim, sosyal bilimlerin Batı’dan ithal edildiği o dönemin perspektifi olan pozitivizme

körü körüne bağlanmış, bu etkiden halen kurtulamamıştır. … Ayrıca bu atmosfer

içinde tüm düşünsel mirasımız dinsel düşünce çerçevesi içinde olduğu için

reddedilmiş, sosyal bilimler de, genel olarak düşünce dünyamız da bu fakirliğe

mahkûm edilmiştir.31

Türkiye’de 1980’lere gelindiğinde sosyal bilimlerde daha farklı

perspektiflerin oluştuğu görülür. Bu dönemde pozitivist-ilerlemeci anlayış eleştirilerle

karşılaşmış ve onun yerine kültürselci bir yaklaşım benimsenmiştir. Bu durumda bile

bazı olumsuz algılayışlar oluştuğu görülmektedir. Bu yaklaşım tarzı da tıpkı pozitivist

düşünce gibi benimsenmiştir. Kültürselci yaklaşım dini düşünceye sahip olanlar

tarafından dinsel düşünceyi önemseyen bir yaklaşım olarak görülmeye başlanmıştır.

Bunun yanında daha başka düşünceleri olanlar tarafından ise din, kültürün bir

kategorisi sayılmış ve kültürselci yaklaşım onlar için bir nimet olmuştur.32

31 Mert, Türkiye’de Sosyal Bilimlerin Dine Bakışı, ss. 202-203. 32 Mert, Türkiye’de Sosyal Bilimlerin Dine Bakışı, s. 203.

Page 23: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

14

Ayrıca sosyolojinin Türkiye’ye geldiği dönemde, sosyal bilimler ile din

arasında kurulan ilişkinin gerilimli bir biçimde ilerlediği ve bunun yanında bir

kavramsal karışıklığa da sebep olduğu görülmektedir.33

Yukarıda betimlenmeye çalışılan durumla bağlantılı olmak üzere, bu

çalışmanın temel problemi, Hacettepe Üniversitesi’nde yapılan çalışmaların analizi ile

Türkiye’deki sosyoloji çalışmalarında din olgusu için nasıl bir konum oluşturulmaya

çalışıldığını görmektir. Bu anlamda elimizdeki çalışma, ülkemizde sosyoloji ve din

ilişkisinin son tahlilde nasıl bir görünümde olduğuna dair örnek olma niteliğinde bir

çalışma olacaktır. Bu problemle birlikte şu sorulara cevap aranacaktır.

-Çalışmalarda din ve toplum ilişkisi nasıl açıklanmıştır?

-Toplumsal değişmede dinin rolü var mıdır, var ise nasıl betimlenmiştir.

-Kültür ve din ilişkisi için nasıl bir çerçeve oluşturulmuştur. Özellikle Türk kültür

yapısının ana dinamikleri belirtilmiş midir, belirtilmiş ise din bu dinamikler arasında

var mıdır?

-Modernleşme ile birlikte dinin varlık alanı nasıl şekillenmiştir? Yine Türk

toplumunun modernleşme ile tanıştığı andan itibaren dine yaklaşımlar nasıl olmuştur

ve bu yaklaşımları belirleyen düşünsel arka plan nelerdir?

-Özellikle 1990 ve sonrası dönemde meydana gelen küresel değişimler sonucu, dinin

gelinen noktada varlığı ne kadardır ve etkinliği ne derecededir?

33 Mert, Türkiye’de Sosyal Bilimlerin Dine Bakışı, s. 203.

Page 24: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

15

-Yine son dönemler göz önüne alınarak sosyoloji biliminin din olgusunu ele alış biçimi

nasıl olmalıdır? Türkiye’de bu ne kadar yapılabilmektedir? Hacettepe Üniversitesi bu

noktadaki çalışmalarıyla, sosyoloji ve din ilişkisi konusuna nasıl bir örnek teşkil

etmektedir?

2. Araştırmanın Amacı ve Önemi

“Bir araştırma, aranan bilginin türüne göre üç amaca yönelik olabilir.

Araştırma, bir durum saptama (betimleme), bir ilişkiyi arama (açıklama), ya da bir

varsayımı sınama (genelleme) amacıyla yapılabilir.”34

Din sosyolojisi araştırmalarında amaç ise, bir sosyal olay olarak dini ele almak

ve bu yönde toplumun dini hayatını karşılaştırmak ve açıklamaktır. Dinin toplum

hayatındaki önemini ortaya çıkarmak yani sosyolojik yönünü tespit etmeye

çalışmaktır.35

“Türkiye’de Sosyoloji çalışmalarında Din Olgusunun Yeri (Hacettepe

Üniversitesi Örneği)” çalışmamızda yukarıda belirtilen amaçlar doğrultusunda,

Hacettepe Üniversitesi’nde yapılmış yüksek lisans ve doktora tezlerinde, din olgusuna

yaklaşım biçimini açıklamak ve tasvir etmek amaçlanmıştır. Bu anlamda, yapılan

çalışmalarda, din-toplum ilişkisi, dinin toplumsal bütünleşme ve değişmedeki rolünü,

din, kültür ve modernleşme ile ilişkilerinin hangi düzeyde ele alınmış olduğunu

anlamak araştırmamızın amacıdır. Ayrıca, bu çalışma ile Türkiye’de genel

sosyolojinin din ile ilişkisi çerçevesinde, Hacettepe Üniversitesi sosyoloji bölümünde

34 Muzaffer Sencer-Irmak Yakup, Toplumbilimlerinde Yöntem, Say Yay., İstanbul 1984, s. 25. 35 Ünver Günay, Din Sosyolojisi, İnsan Yay., İstanbul 2005, s. 70-71.

Page 25: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

16

yapılan lisansüstü çalışmaları konu edinerek, Türkiye’de sosyoloji ve din konusunda

somut bir örnek olması düşüncesi ulaşılmak istenen diğer bir amaçtır.

3. Araştırmanın Yöntemi

Bu araştırmada yöntem olarak, ilgili belgelerin incelenmesi ve

çözümlenmesini ifade eden dökümantasyon tekniği kullanılmıştır.

Araştırma iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm din, kültür ve modernleşme

kavramlarının çözümlenmesi ile ilgilidir. Bu doğrultuda temel eserler ve makaleler

literatür taramasından sonra toplanmış ve birinci bölüm bu kaynaklara dayanılarak

oluşturulmuştur.

Araştırmanın ikinci bölümü ise Hacettepe Üniversitesi’nde yapılmış

lisansüstü çalışmalarının değerlendirilmesi ile ilgilidir. Bu bölümün oluşması için

Hacettepe Üniversitesi Kütüphanesi, kaynaklara ulaşmak ve onları elde etmek için

başvuru yeri olmuştur. Kütüphanenin tez kataloglarını okuma ve inceleme şartlarına

göre lisansüstü çalışmaları taranmış, araştırmamızın konusu ile alakalı olanlar elde

edildikten sonra değerlendirmeler yapılmıştır.

4. Araştırmanın Kapsam ve Sınırlılıkları

Din olgusu, birçok bilime konu olacak kadar kapsamlı bir olgudur. Bu

çalışma, dinin, sosyoloji bilimine konusu olan yönüyle alakalıdır. Çalışma, konusu

Page 26: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

17

gereği Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji bölümü çalışmalarını değerlendirmeye tabi

tutmuştur. Bu doğrultuda bazı kapsam ve sınırlılıkların oluşması kaçınılmaz olmuştur.

İlk olarak, Hacettepe Üniversitesi’nde yapılmış çalışmaları

değerlendirebilmek için, yıl sınırlamasına gidilmiştir. Çünkü belli bir geçmişe sahip

üniversitenin Sosyoloji Bölümü tez çalışmalarının tümünün incelenebilmesi olanaklı

değildir. Bu doğrultuda 1990-2015 yılları arasında yapılan çalışmalar incelemeye tabi

tutulmuştur. Bu dönem Türkiye’nin de içinde bulunduğu, küresel bir değişimin

yaşandığı dönemdir. Bu anlamda araştırmamızda belirlenen 1990-2015 yılları

önemlidir. Bu şekilde Hacettepe Üniversitesi’nde yapılmış olan lisansüstü çalışmaların

son dönemlerdeki değişim ve oluşumu ortaya koyma biçimleriyle de araştırmamıza

konu olduğunu belirtmek gerekir.

İkinci olarak, kavramsal bir sınırlılığın oluştuğu da belirtilmelidir. Çünkü

sosyoloji bilimi doğuşundan bu yana kavramlar üretmekte ve bunu da yapması

gerekmektedir. Din olgusu da değişik yönlerden bu kavramlar ile ilişki içindedir. Bu

doğrultuda çalışmada ele alınan kavramlar; din, kültür ve modernleşme kavramları ve

bunların birbirleri ile olan ilişkileridir. Hacettepe Üniversitesi’nde yapılan çalışmalar,

bu anahtar kavramlar çerçevesinde taranıp incelenmiştir. Bu şekilde bir sınırlamaya

rağmen, üniversitede yaklaşık olarak 80 tane çalışma incelenmiştir. Bu durum da

sınırlamanın gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Ayrıca din, kültür ve modernleşme konuları ile ilgili farklı dillerde kaleme

alınan çok sayıda eser olmasına karşın, Türkçe eserlerden yararlanılmıştır.

Araştırmacının bilmediği dillerde yazılan eserlerden yararlanması mümkün

olmamıştır.

Page 27: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

18

1. BÖLÜM

1.1. Din

Birçok kavram gibi din kelimesini de tanımlamak çok kolay bir iş değildir.

Zaten bu alanda çalışma yapanlarda bu konu üzerinde hemfikir olunmadığını

göreceklerdir. “Kelimenin anlamını araştırmak istediğimizde, onun kökenine bakmak

da çok yardımcı olmamaktadır. “Din (religion)” kelimesi Latince kökenden

gelmektedir ancak klasik Roma’da bile bu kelime çeşitli biçimlerde kullanılmıştır. O,

kimi zaman “yeniden okumak” kimi zaman ise “bir araya gelmek” anlamında

kullanılmıştır. Elbette dinin ritüeller biçiminde tekrar edilen veya tanrıları ve

insanoğlunu bir araya getiren bir şey olduğu düşünülebilir. Ancak bunlar kelimeyi

tanımlamamızda bize pek de katkı sağlamaz. Danimarkalı din sosyoloğu Ole Riis şöyle

söylediğinde haklıdır: “Latince öğretmenlerinin çabalarına rağmen, bu kelime

günümüz okuyucularında başka fikirler uyandırmaktadır.”36 Dolayısıyla bizim de

burada yazdığımız her tanım okuyucuda farklı fikirler oluşturabilirse de bu kavramı

tanımlamamız gerekmektedir. Tolstoy’a göre din, insanın kendini parçası hissettiği ve

davranışları için yol gösterici ilkeler çıkardığı o bütünle kurduğu ilişkidir. Din

günümüze kadar, akıl sahibi insanlığın temel bir şartı olmuştur ve olmaya devam

edecektir.37 Başka bir tanımda şöyledir, “din, insanlar ( ben-biz) için sınırsız değerde

olan ve uygun bir şekilde kendisine cevap verdikleri varlığın değişen sembolik

ifadesidir.”38

36 Furseth, Din Sosyolojisine Giriş: Klasik ve Çağdaş Kuramlar, s. 43. 37 Tolstoy, Din Nedir, çev. Yeşim Ilgın, Metropol Yay., İstanbul 2005, s.15. 38 James L. Cox, Kutsalı İfade Etmek, çev. Fuat Aydın, İz Yay., İstanbul 2004, s. 36.

Page 28: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

19

Din sosyolojisinde dinin tanımlanması daha çok özsel ve işlevsel din tanımları

arasındaki bir tartışma şeklinde gerçekleşmiştir. Özsel tanımlar dinin içeriği ile ilgili

tanımlardır. Bu içerikte genel olarak insanların duyuları ve zihinleri ile

kavrayamadıkları olağanüstü konulara yönelik inançlarla ilgilidir. İşlevsel tanımlar

ise, dinin, kişiler ya da toplum için sahip olduğu düşünülen faydası veya etkisini

betimleyen tanımlarıdır. Dini, hayata anlam veren tüm insani etkinlikler olarak

tanımlamak işlevsel tanımlamaların örneklerinden bir tanesidir. Başka bir ifadeyle

dinin ne olduğu ile ilgili tanımlar özsel; ne işe yaradığı ile ilgili tanımlar ise işlevsel

tanımlardır.39

Her iki tanım şekline de örnek vermek mümkündür. “R. Otto, dini kutsalın

tecrübesi olarak tanımlamıştır. Otto’ya göre din, insanın kutsalla ilişkisidir. Kutsal

olarak bilinen veya kabul edilen şey, öncelikle sadece dini alanda kendini gösteren bir

değerlendirmedir. Kutsallık noktası, dinin bütünüyle kendine özgülüğünü ifade eder

ve aynı zamanda bütün dinlerde ortaktır.40 Din kavramını işlevsel olarak ele alan ve

tanımlayan Emile Durkheim’a göre “ Bir din, kutsal şeyler yani ayrı tutulan ve

yasaklanan şeylerden oluşan birleşik bir sistemedir. Bu inanç ve pratikler, onları kabul

eden kimseleri kilise denen manevi bir topluluk halinde bir yere toplar. Tanımımızda

yer alan ikinci unsur, birincisinden daha az önemli değildir. Çünkü din fikri, kilise

fikrinden ayrı olduğunu hissettirir.”41 Örnek verilen tanımlarda görüldüğü gibi özsel

tanım daha çok dinin özünü keşfetmeyle alakalı iken, işlevsel tanıma örnek verdiğimiz

Durkheim’in tanımı ise kilise kurumunu ön plana çıkararak dinin, bireyler ya da

toplum için gördüğü işleve vurgu yapmaktadır.

39 Furseth, Din Sosyolojisine Giriş: Klasik ve Çağdaş Kuramlar, ss. 45-46. 40 Ejder Okumuş, Toplumsal Değişme ve Din, İnsanYay., İstanbul 2003, s. 57. 41 Okumuş, Toplumsal Değişme ve Din, s. 59.

Page 29: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

20

Aslında dinin tanımlanması için seçilen yol dinin boyutlarının ifade

edilmesidir. Bu, kişilere daha kapsamlı düşünme olanağı tanıyıp dinin ne olduğunu

anlamalarını sağlar. Din sosyoloji ve diğer ilgili bilim dallarındaki bilim insanları dinin

farklı boyutlarını birbirinden ayırmaktadır. Az önce dediğimiz gibi bu çaba, din

tanımlarını geliştirme ya da çeşitlendirme girişimleri olarak görülebilir. Ninian Smart,

Rodney Stark ve Charles Glock gibi araştırmacılar dinin çeşitli boyutlarından

bahsetmişlerdir. Fakat biz onları tekrar etmek yerine şu alıntıyı yaptığımızda bu

konudaki düşüncelerin ortak noktalarını vurgulamış oluruz. “Dinin en sıkı ve

kaynaştırıcı boyutları dini inanç, dini uygulama ve dini tecrübedir. Bu durumunda

açıklanması gerekir. İnanç boyutu özellikle insanın kendisiyle ilgili bir anlama

sahiptir. Öyle ki insan istediği varlığa istediği şekilde inanabilir. Bu boyut özellikle

kişi ile inandığı varlık arasındaki ilişkisinin en temel boyutudur. Diğer boyutlar

buradan ilham almaktadırlar. Bir başka ifadeyle din, insandan başlamakta oradan

açılmakta ve sosyal hayata yansımaktadır.”42 Mesela sadece Kuzey Avrupa’da değil

çeşitli yerlerdeki bireyler, düzenli olarak dini faaliyetlere katılmaksızın Hristiyan

geleneğinin unsurlarına inanmaktadır. Bu kişilere İngiliz din sosyoloğu Grace Davie

tarafından “ait olmadan inanma” olarak adlandırılan ilkeyi uygulayan “kişisel

Hristiyanlar” adı verilmektedir.43 Dini bireycilik durumunda dini yaşantının, kurumsal

inanç ve uygulamaların farklılaştığı doğrudur. Aynı zamanda bireyselleşme ölçüsü de

abartılmamalıdır. Nispeten seküler toplumlarda bireyler, kurumsallaşmış dini

geleneklerle iletişimde bulunarak dini anlam evrenlerini geliştirmektedir.44 Dinin

42Ali Akdoğan, “Kültür ve Din”, Din Sosyolojisi El Kitabı, Grafiker Yay., Ed. Niyazi Akyüz-İhsan

Çapcıoğlu Ankara 2012, s. 444. 43Malcolm Hamilton, “Sekülerleşme Var mı Yok mu?”, Sosyoloji Başlangıç Okumaları, çev. Günseli

Altaylar, Say Yay., Ed. Anthony Giddens, İstanbul 2009, s. 461. 44Akdoğan, Kültür ve Din, s. 444.

Page 30: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

21

uygulama boyutu ibadetlerle ilgili alandır ve her dinin kendine göre bir ibadet şekli

vardır. İbadet, bir anlamda, insanın inandığı dinin kurallarına bağlı olması ve onları

uygulama alanına geçirmesidir. Ancak bunların ne zaman, nasıl ve nerede

yapılacakları dinlerin öğretilerine göre değişmektedir. Kısacası ibadetler dinlerin

öğretileriyle hayat bulmuş ve kalıplaşmış hayat biçimleridir. Dinin tecrübi boyutu ise

toplumsal boyuttur. Dinin inanç ve ibadet boyutu daha çok insanın kendisiyle ilgili

iken, toplumsal boyutu diğer insanlarla alakalıdır. Öyle ki din insanlara bazı

tavsiyelerde bulunur ve bunlara göre tutum ve davranışlarda bulunulmasını öğütler.

İnsanlar da sosyal hayatta diğer insanlarla etkileşimde bulunurken bu öğretileri göz

önünde bulundurur. Böylece dini değerler sosyal hayata açılır ve görünür bir hal alır.

Belki bu görünürlük doğrudan doğruya olmayabilir. Bu tamamen insanın tutumuyla

veya dini öğretinin anlamıyla ilgili bir durumdur.45 Dolayısıyla bu üç boyut, bireysel

boyutta farklı şekillerde görünse bile, mesela dini tecrübeye katılmayıp ait olmadan

inanma özeliğinde olduğu gibi, genel olarak bütün dinlerde görülmektedir. Toplumsal

temelde baktığımızda da bu saydığımız üç boyutun tıpkı bireylerde olduğu gibi

farklılık gösterdiğini görürüz. Din, bu yönüyle dini toplulukların ayırt edici özelliğini

ortaya koyar. Mesela İslam, daha çok ritüellerin ve yaşam tarzının üzerinde duran bir

din olarak tanımlanır.

Din-toplum ilişkisi de üzerinde durulması gereken bir konudur. Zira dine iç

dinamizmini kazandıran toplumla olan ilişkisidir. Mesela Smart şöyle der: “Özel bir

mitin şekli, kısmen onun anlatıldığı toplumdaki akrabalık sisteminin icapları

tarafından belirlenebilir. Daha geniş bir şekilde dinin belli aşamalarında ana tanrıçanın

hâkim oluşu en azından kısmen ziraatın ortaya çıkışına yorulabilir. Öte yandan bir

45Akdoğan, Kültür ve Din, ss. 444-445.

Page 31: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

22

toplumun bazı özellikleri ağırlıklı olarak bizzat din tarafından ve bu durumda

açıklamanın başka bir tarafa kayar.”46 Bu gibi örnekler Smart’a göre, din ve toplumun

birbirlerine yardım ettiği ya da şekil verdiği bir diyalektiğin sürekli devamının bir

göstergesidir.47 Dinler hiçbir zaman sübjektif bir deneyim olarak kalamaz; tersine

somut bir şekil haline dönüşerek objektifleşir. İşte bu durumda toplum ve din arasında

karşılıklı bir etkileşim başlar. Dini açıdan toplumda bir etki oluşabilmesi için dini

düşüncenin, duygusunun ifade edilmesi gerekir. Çünkü bir ve aynı tecrübenin, iki kişi

arasında etkileşim oluşturabilmesi için, bu tecrübenin söz ve fiil şeklinde

nesnelleşmesi gerekmektedir.48

Din ile toplum arasındaki karşılıklı ilişkiye dinin topluma etkisi olarak

bakılabilir. Her dinde toplumsal yapıyla ilişkili olma özelliği mevcuttur. Bu özelliği

sayesinde din, toplumları etkiler. Toplumsal örgütlenme ve davranışların şekil ve

içeriği dinin etkisine açıktır.49

“Gordon W. Allport’un da ifade ettiği gibi her ne kadar insanlar çeşitli

sebeplerden ötürü hayatlarını tam olarak dine göre tanzim etmeseler de bütün dinler,

inananlarına yalın ve kapsayıcı bir dünya kavramı sunmaktadırlar. İşte bu, bireysel ve

sosyal kimlik tanımlamalarından tutun da dünyadaki her türlü hareket ve hedefleri

yönlendirebilecek güçlü bir tesir potansiyeline sahiptir.”50 Dinin toplum üzerindeki

etkisi ilkel toplumlardan başlayarak analiz edilebilir. İlkel dönemlerde din, aile, boy,

millet gibi doğal birliklerle yakın ilişkidedir. Bunun sebebi, yine bu dönemlerde dinin,

46 Walter H. Capps, “Toplum ve Din”, Din, Toplum ve Kültür, Çev. Ali Coşkun, İz Yay., İstanbul

2005, s. 40. 47Capps, Toplum ve Din, s. 41. 48Niyazi Akyüz- Çapcıoğlu İhsan, “Din ve Toplum İlişkileri”, Din Sosyolojisi El Kitabı, Grafiker

Yay., Ankara 2012, s. 43. 49 Akyüz, Din ve Toplum İlişkileri, s. 43. 50 Selim Eren, “İnanç ve Sosyo-Kültürel Çevre Etkileşimi”, C.Ü İlahiyat Fakültesi Dergisi, 11/1-2007,

s. 132

Page 32: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

23

tabii birliklerle kaynaşmış durumda olmasıdır. Din bu birlikleri hem zihniyet hem de

örgütlenme açısından etkiler. Din, zihniyette, aile hayatında, kadın-erkek ilişkisinde

vs. yönlendirici konumundadır. Örgütlenme açısından ise yine bu tür ilişkilerde din

bütünleştirici bir görev üstlenir.51

Yukarıda geçtiği gibi her din, kendisine inananlara yeni bir zihniyet de

kazandırır. Bu yönüyle din, kazandırdığı bu yeni zihniyet ile toplum hayatında din

dışında kalan bölümleri de etkiler. Bu nedenle dine ait olan bu zihniyet, sadece tabiata

karşı değil, aynı zamanda aile, eğitim, ekonomi ve devlet gibi toplumsal kurumlara ve

olgulara karşı da bir tavır almayı gerektirir. Weber’e göre dinler bu yönüyle toplumda

yeni bir ekonomik ve toplumsal ahlak yaratır ve onu geliştirirler. Bu ekonomik ve

toplumsal ahlakın temelleri, söz konusu din tarafından belirlenir. Bu durumda,

dinlerde bulunan ekonomik ve toplumsal ahlak ilkeleri, insanların davranışlarını

doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemektedir.52 “Ünlü Fransız tarihçi Füstel de

Goulanges de İlkçağ Devleti adlı eserindeki incelemelerinin sonucunda bu durumla

ilgili açıklamalar yapmıştır. Ona göre fikirler, toplumsal değişmenin nedenidir ve

toplumsal olayların hâkim faktörüdür… Grek ve Roma’nın tarihi buna bir örnektir…

Eskilerin kanunlarına onların inançlarını düşünmeksizin bakarsanız, siz onlarda

belirsizlikler, acayiplikler ve açıklanamazlıklar bulursunuz. Fakat bu kurum ve

kanunlara bakılınca, inançları koyunuz vakıalar derhal çok açık olacaktır. Böylece

onlar kendiliğinden anlaşılacaktır… İnançlarla kanunlar arasındaki karşılaştırma

gösterir ki; ilkel bir din Grek ve Roma ailesini kurdu, evlenmeyi ve ataerkil aileyi

kurdu, akrabalık sırasını tespit etti, mülkiyet hakkını ve veraset hakkını belirtti. Bu

51 Akyüz, Din ve Toplum İlişkileri, s. 44. 52 Akyüz, Din ve Toplum İlişkileri, s. 44.

Page 33: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

24

aynı din aileyi genişlettikten sonra ve yaydıktan sonra büyük bir cemiyete, keza kente

şekil verdi, onda ailedeki gibi hüküm sürdü. Bu kurumlar eskilerin bütün güzel hukuku

gibi… Ondan gelmişlerdir.”53

Din yukarıda belirtildiği gibi toplumu değişik açılardan etkiler. Buna karşın

din, farklı bazı durumlarda toplumsal faktörlerin etkisi altında kalır. İlkel toplumlarda

toplumsal yapı, hem tanrı düşüncesinde hem de dini bayramlar ve ayinler üzerinde

etkili olur. İlkel dinler tabii gruplar içinde varlık gösterdikleri için toplumsal yapı

onları doğrudan etkiler. Her dinin başlangıçta içinde doğduğu toplumsal çevrenin

etkisi altında olduğu bilinmektedir. Henüz değişimin söz konusu olmadığı toplumlarda

inançlar ve ibadetler açıkça toplumsal yapının etkisi altındadır. Başka bir ifade ile

dinler, belli toplumsal şartlarda ortaya çıkar ve belli toplumsal zümreler tarafından

yaşatılır. Bu yüzden belli zümre veya düşünceye ait dünya dinlerinde farklılaşma

olgusu, bazen din kimliği üzerinde değişiklikler yapabilir. Bu yüzden dindeki bazı

nitelikler, diğerleriyle yer değiştirebilir.54

Evrensel dinlerde ise durum farklıdır. İlk olarak bu dinlerin mensupları

başlangıçta belirli toplumsal tabakalardan gelmektedir. Fakat bir dinin vasıf ve içeriği,

onun temsilcisi olan tabakaların ekonomik ve toplumsal çıkarlarına göre şekillenmez.

Çünkü bu dinler ilkel dinlerin tersine yayılma eğiliminde olduklarından, bütün

insanlığa hitap ederler. Bu yüzden insanları mesleklerine ve toplumsal tabakalarına

göre sınıflandırmazlar. Ayrıca bu dinler belirli kavim ve ırklara da mahsus

değillerdir.55

53 Bünyamin Solmaz, “Dinin toplum ve Kültür Üzerinde Etkileri”, S. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi,

1996-6, s. 144. 54 Akyüz, Din ve Toplum İlişkileri, s. 46, 55 Akyüz, Din ve Toplum İlişkileri, s. 47.

Page 34: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

25

Din ile toplum etkileşimini, toplumsal bütünleşme, değişme gibi konularda

daha net görmekteyiz. H. Desroche, pratikte dinin, durum ve şartlara göre sosyal

bütünleşmeyi sağlayıcı rolünün yanında ihtilafa sebep olan ve hatta toplumda protesto

rolü oynayıcı fonksiyonlarının da olduğunu ifade etmektedir. Aynı şekilde J. Wach da

dinin toplum üzerindeki yapıcı ve birleştirici fonksiyonunun ihtilaf yaratıcı ve

parçalayıcı fonksiyonunu aşmakta olduğunu belirtmektedir. O, bununla birlikte dinin

asıl gayesinin toplumdaki birlik ve bütünleşmeyi temin etmek olmamasına rağmen,

sonuçta sosyal bütünleşmeyi gerçekleştirmeye yöneldiğini de belirtmektedir. Çünkü

bir din, bir toplumda yerleşip kökleştiği andan itibaren, orada çeşitli inançlar, değerler

vs. ile kaynaşır ve toplum fertleri için dini ve sosyo-kültürel bütünleştirici bir

fonksiyon üstlenir.56

Fakat dinin sosyal bütünleşme sürecindeki fonksiyonu sürekli olumlu ya da

yukarıya doğru bir ivmede olmayabilir. Bu, şartlara ve yorum durumuna göre, olumlu

ya da olumsuz olabilmektedir. Aslında sosyal bütünleşme söz konusu olduğunda

bizzat toplumun sosyal bütünleşme durumunun da çeşitli durum ve şartlar da farklılık

arz ettiğini görebiliyoruz. Çünkü toplumun yapısı ve kültürel seviyesi, sosyal

bütünleşmeyi sağlayıcı faktörlerin etkinlik dercesine katkıda bulunmaktadır ve bu

durum sosyal bütünleşmede katkısı olan dini faktörlerin etkinliğinin devamı açısından

da geçerli olmaktadır. Mesela Ortaçağ cemiyetleri ile günümüzün modern

toplumlarında sosyal bütünleşme durumu birbirinden farklıdır.57

Toplumsal bir olay olan sosyal değişmeye gelince, dinin burada da belirleyici

rol oynadığını belirtebiliriz. Din ile sosyal değişme arasındaki ilişki yukarıda

56 Ünver Günay, Din Sosyolojisi, s. 347. 57 Günay, Din Sosyolojisi, s. 354.

Page 35: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

26

belirttiğimiz sosyal bütünleşme ve din arasındaki ilişkiden farklı olarak ele

alınmaktadır. Buna göre, din ve sosyal değişme ilişkilerinde din, bir taraftan sosyal

değişmeye engel olan bir olgu diğer taraftan da sosyal değişmenin temel faktörü olarak

kendini gösterir. Bu nedenle sosyolojik bir yaklaşımla, dini değişme sosyal

değişmenin bir sonucu olarak ele alınabilir veya sosyal değişmenin din üzerindeki

etkilerinden söz edilebilir.58

Dinin sosyal değişmeye engel olduğu durum, onun müesseseleşmiş olmasının

sonucu olarak, sembollere, kutsal metinlere, geleneğe bağlılık şeklinde eşyanın

mevcut düzenini korumaya meyilli olmasıdır. Bu durum dinin, genelde yeni değerlere

karşı, eski değerleri koruyan bir yapı olarak görülmesini sağlamıştır. Din, bu durumda

mevcut sosyal düzen ve düzenlemeleri koruyan bir istikrar unsuru olur. İstikrarı

koruma rolüyle din, devlet ve toplum hayatında dengeli bir devamlılık sağlayabilir. Bu

konuda Durkheim de dinin sosyal yapı unsurlarının sabit kalması veya korunmasında

işlevsel olduğunu vurgulamıştır. Mesela atalara tapmanın, toplumun ihtiyarlarının

yerlerini korumak gayesini içerdiği ya da buna benzer olayların toplumun diğer

katmanlarında benzer sonuçlar ortaya çıkardığı açık bir şekilde gösterilmiştir.59

“Bu bakımdan da, hemen her dini sistemin, değişmeye karşı oldukça dayanıklı

temel bir takım inançlara, menseklere ve bunları ihtiva eden bir takım kutsal metinlere

dayanmakta olduğunu ve dinin ayırt edici niteliğinin kökü mukaddes âleme uzanan “

kutsal” kategorisine dayandığını belirmek gerekir. Bu durumda karşımıza dinin

muhafazakâr yapısı çıkmaktadır. Özellikle dinin gelenekleştiği ve istikrar kazandığı

her toplumda bu böyledir. Mesela Max Weber, Antik Yunan dünyasında yaşanan

58 Günay, Din Sosyolojisi, s. 368. 59 Okumuş, Toplumsal Değişme ve Din, s. 106-107.

Page 36: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

27

büyük kültürel yaratıcılığın, o dönemde orada buna engel olacak güçlü bir ruhban

sınıfının kaynaklandığını öne sürmektedir.”60

Din, sosyal değişme faktörü olarak da işlev görmektedir. Geçmişe

baktığımızda dinin etkili olduğu birçok değişimi görebilmekteyiz. Mesela dinin

geçmişte birçok savaş ve ihtilale yol açtığı bilinmektedir. İbn Haldun da toplumların

gelişmesinde dinin önemi üzerinde durmuştur. O, birleştirici bir unsur olarak gördüğü

dini asabiyeti de üzerine koyarak dine bağlanan hanedan ve toplumların dini zayıf

olanlara galip geleceğini ve dini bozulan toplumun çok kötü değişimlere sahne

olacağını belirtmiştir. Gustave Le Bon’a göre de inançlar, insanlık tarihinin en güçlü

faktörlerinden biridir. Bundan dolayı toplumun inançlarında meydana gelen her

değişmeyi büyük toplumsal değişimin izlediğini söylemektedir.61 “Bu konu üzerinde

geniş çalışmalar yapan sosyologlardan biri de Weber’dir. Ona göre, değerler ve

özellikle de dini ve ahlaki değerler, sosyal ve ekonomik değişme olgusu içerisinde rol

alabilirler hatta değişmenin ana faktörü olabilirler. Batıda modern Kapitalizmin

doğuşunda oynadığı rolde görüldüğü üzere din, sosyal ve ekonomik değişmenin ve

dolayısıyla da yeni değerlerin yaratılmasının hâkim faktörü olabilir. Çünkü toplumsal

bir olay olarak kapitalizm, basit bir şekilde kazanç, zenginlik veya konfor elde etme

gayretinden ibaret değildir. Kapitalizmin modern Batı’da gerçekleştiğini biliyoruz.

Çünkü orada, Kapitalizmin gelişmesini temin eden rasyonalizasyon tam olarak

devreye girmiştir. Ve bu da orada modern zamanlarda Kalvinist, Pietist, Baptist ve

Metodist Protestan çevrelerin yaşayışında beliren Püritanizm şeklindeki bir zahitlik

anlayışı sayesinde mümkün olmuştur. Böylece insanlar, rasyonel ekonomik davranışa

60 Günay, Din Sosyolojisi, s. 370. 61 Okumuş, Toplumsal Değişme ve Din, s. 125.

Page 37: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

28

uygun bir dünya görüşü ve bir zihniyetle canlandırılmış olduklarından, bu zihniyet

köklü sosyal ve ekonomik değişimlerin hâkim faktörünü oluşturmuştur”62

Biz Weber’de dinin sosyal değişmedeki olumlu ya da olumsuz rollerini, ortaya

koyduğu ‘peygamber’ ve ‘rahip’ tipolojisinde görebilmekteyiz. Rahip, yerleşik

sistemin parçası olarak onun üzerinde yaratıcı bir işlev göstermeksizin yalnızca

geleneksel düzenin korunmasını sağlamasına karşın, peygamber, bir değişim çabasını

ortaya koyar. Peygamber, bu anlamda yerleşik kalıplara meydan okur ve başarılı

olduğu zaman da yeni mesajının yaratıcılığı sayesinde taraftarlarının sosyal hayatında

köklü değişiklikler meydana getirir. Weber’in sosyolojik terminolojisinde tam bir

karizma yüklü fert demek olan peygamber, karizmatik liderliğin bir tezahürü olarak

varlık sahnesindeki yerini alır. Karizmatik lider olarak karşımıza çıkan peygamber, bu

yönüyle sıradan insanlar üzerinde icra ettiği cazibe gücünü ortaya koyar. Bu gücü

sayesinde dini lider, insanlar üzerinde etkili olup yaratıcı bir zihniyeti ortaya çıkarır.

Böylece geleneksel sosyal çevrede, dini liderin karizmatik etkisi devrimci bir değişimi

gerçekleştiren güç halini alır.63

Her ne kadar, din, geleneksel toplumda yaratıcı bir hamle olarak ortaya çıksa

da, Bergson’un da ifade ettiği gibi bu ancak, böyle bir değişmeye açık, dinamik

toplumda mümkün olmaktadır. Kapalı ve statik toplumlar böyle yaratıcı bir değişimi

kabule uygun değildirler. Bu ifade çerçevesinde bakıldığında tarihin yaratıcı dini

gelişme dönemlerinde dinlerin karışıklıklarla karakterize edildiğini görmekteyiz.

Ayrıca yine bu dönemlerde toplumla ilgili çok önemli fikirlerin ortaya çıktığını da

62 Okumuş, Toplumsal Değişme ve Din, s. 125. 63 Günay, Din Sosyolojisi, ss. 371-372.

Page 38: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

29

görürüz. Mesela Çin’de Konfüçyanizm ortaya çıktıp ve yerleştiğinde hızlı bir sosyal

değişme, düzensizlik ve prenslikler arasında çatışmalar meydana gelmiştir.64

Şunu söylemek gerekir ki; din, ne kadar muhafazakâr bir özellik taşırsa taşısın,

yine de zaman içerisinde toplumda ortaya çıkan ve gerçekleşen köklü değişikliklerden

etkilenmektedir. Bütün dinler, insan topluluklarını değişimin her aşamasında

etkilenmiştir. Toplulukların yaşam içerisinde geçirdiği bu aşamalar göçebelikten

yerleşikliğe, sitelerden imparatorluklara, kırsal kültürler ve medeniyetlerden sanayi

toplumlarına doğrudur ve dinler bu büyük ve köklü değişikliklerden etkilenmişlerdir.65

Din ve değişme arasındaki ilişkiler sadece dini yapılar, kurumlar veya kültür

üzerindeki uyum ve uyumsuzluk ya da bunlarla ilgili çelişkiler şeklinde olmamaktadır.

Bununla birlikte din, cemaat ve grupların ya da oluşumların kendi aralarında

çekişmeler de meydana getirebilmektedir. Değişim sürecinde tek biçimliliğini yitiren

toplumda, aynı dinin grupları veya cemaatleri arasında ya da farklı dinin grup ve

mezhepleri arasında çıkabilen çatışmaları dinler tarihi bize göstermektedir. Aynı

durumun günümüz toplumunda da oluştuğunu görebilmekteyiz.66

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, “dinler insana kendisi ve içinde yaşadığı

kâinat hakkında bir fikir verir. İnsan dinlerde kendi neliği/mahiyeti ve kâinattaki yeri

hususunda bilgiler bulur; en önemlisi de kendi başlangıç ve sonunu görür. Dolayısıyla

din, insanoğlunun temel problemlerini belli bir açıdan açıklayan bir sistemdir. Din

insanın maddi ve manevi bütün ihtiyaçlarına anlamlı cevaplar verir. Bu noktada o,

insan zihnini meşgul eden en soyut metafizik problemlerden tutunda yaşadığı hayata

64 Günay, Din Sosyolojisi, s. 374. 65 Günay, Din Sosyolojisi, s. 374. 66 Günay, Din Sosyolojisi, s. 377.

Page 39: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

30

dair pratik pratik davranış kurallarına kadar her konuda bireyi aydınlatmayı, ona yol

göstermeyi amaç edinmektedir.”67

1.2. Kültür

Kültür kavramının İngilizce’deki ilk kullanımlarında hayvanların ve ekinlerin

yetiştirilmesi ve dinsel tapınma ile ilişkili olarak kullanılmıştır. On altıncı yüzyıldan

sonra on dokuzuncu yüzyıla kadar kavram, çoğunlukla öğrenmeyle bireysel insan

aklının ve kişisel görgünün geliştirilmesi anlamlarında kullanıldı. Bu, toprak ve ziraat

pratiklerini geliştirme fikrinin bir açıklamasıydı. Bundan dolayı birilerinin kültürlü ya

da kültürsüz olduklarından bahsedebiliyoruz. Daha sonra kavram anlam genişlemesine

uğrayarak uygarlık sözcüğünün değer yüklü eşanlamlısı olarak kullanılmış ve bir

toplum gelişmesini de ifade etmeye başlamıştır.68 Bu şekilde kültür kavramının anlam

genişlemesi devam etmiştir. Sanayi Devrimi’nde Romantizmin yükselişiyle ruhani

gelişimi anlatmak ve bunu maddi değişim ile karşılaştırmak anlamında kullanılmıştır.

Yine 19. yüzyılda bu defa romantik milliyetçiliğin etkisiyle günlük yaşamı ve geleneği

ifade eden vurgular eklenmiştir. Mesela halk kültürü ya da ulusal kültür düşünceleri

bu dönemde oluşmuştur.69

“Williams’a göre yukarıda bahsettiğimiz tarihsel kaymalar kültür kuramının

bugünkü kullanımına belli belirsiz yansıtılır. Bu kullanımların ilki, bir birey, grup ya

da toplumun ruhsal ve estetik gelişimini ifade etmektir. İkincisi, bir dizi entelektüel ve

sanatsal faaliyeti ve bunların ürünlerini saptamak için kullanılır. Son olarak da, bir

67 Selim Özarslan, “ Küreselleşme Sürecinde Dinin (İslam) Sosyal Bütünlüğün Sağlanmasına Katkısı”,

Kelam Araştırmaları, 3:2-2005, s. 54. 68 Smith, Kültürel Kuram, s. 13. 69 Smith, Kültürel Kuram, s. 14.

Page 40: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

31

insanın, grubun ya da toplumun yaşam biçiminin tümünü, faaliyetlerini, inançlarını ve

göreneklerini belirtmek için kültür kuramı kullanılmaktadır.”70

Aynı şekilde kültür, antropoloji çalışmalarında, bazı temel kavramlar

karşılığında kullanılan soyut bir kavram olarak da karşımıza çıkar. Örneğin bir

toplumun ya da bütün toplumların birikimli uygarlığı ya da bir toplumun kendisi olarak

kullanılmıştır. Kültür bir dizi sosyal süreçlerin bileşkesidir. Ayrıca kültür, bir insan ve

toplum teorisidir.71

“Kültürü belli ayrıştırmalardan sonra birkaç tema etrafında yoğunlaştırabiliriz.

İlk olarak, kültür, maddi, teknolojik ve sosyal yapısal olana karşı olana eğilimlidir.

Bunların arasında karmaşık ampirik ilişkilerin olabileceği kabul edilirken, kültürü bir

bütün olarak yaşam tarzındaki farklı ve ondan daha soyut bir şey olarak da kavramaya

ihtiyacımız olduğu iddia edilir. İkinci olarak, kültür, ideal olanın, ruhani olanın ve

maddi olmayanın gerçekliği olarak görülür. İnanışların, değerlerin, sembollerin

biçimlenmiş bir alanı olarak kavranır. Üçüncü olarak kültürün özerkliğine önem

verilir. Bu, kültürün, altta yatan güçlerin, güç dağılımların ya da toplumsal yapısal

ihtiyaçların basit bir yansıması olarak açıklanamayacağı gerçeğidir. Son olarak çabalar

değer-tarafsızlığını sürdürmek içindir. Kültür incelemesi Güzel Sanatlar ile

sınırlanamaz, aksine toplumsal yaşamın tüm yönlerine ve düzeylerine yayılmış olarak

kavranır. Kültürel üstünlük ya da aşağılık fikirleri çağdaş akademik çalışmada hemen

hemen hiç yer almaz.”72

70 Smith, Kültürel Kuram, s. 14. 71 Bozkurt Güvenç, İnsan ve Kültür, Remzi Kitabevi, İstanbul 1979, s. 95. 72 Smith, Kültürel Kuram, s. 16-17.

Page 41: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

32

Yukarıda bahsedilen ifadelerden sonra bazı kültür tanımları verilebilir. Bu

doğrultuda ilk olarak daha genel ve kısa olduğu için Marx’ın tanımı yer vereceğiz. Ona

göre kültür, doğanın yarattıklarına karşılık, insanın yarattığı her şeydir.73

Yine Hilmi Ziya Ülken, Sosyoloji Sözlüğü’nde daha kapsamlı bir tanım

vermektedir. O’na göre kültür, belirli bir toplumun karakterini meydana getiren

fikirler, bilgiler, inançlar, teknik ürünleri, davranış ve tavır tipleri sistemidir. Buradan

kültürün saklanması ve kazanılmasının biyolojik olmadığını, tersine sosyal bir süreç

olduğunu anlamaktayız. Bazen kültüre toplumun mirası denmesinin sebebi de budur.74

Kluckhohn ise kültürün farklı unsurlardan meydana geldiğini dinamik ve

yapılandırılmış olduğunu söylemiştir. Ayrıca bireylerin toplumsal yaşama uyum

sağlamalarının ve kendilerini yaratıcı şekilde ifade etmeyi öğrenmelerinin aracı

olduğunu da belirtmiştir.75

“Kültür, bir canlı organizma gibidir ve üstelik onun saklanması ve korunması

toplumsal bir süreçtir. Bu anlamda kültür, yaşayan kuşakların kendi zekâ, yetenek

ihtisas ve eğilimlerine göre geçmiş nesillerden devraldıkları bir sosyal mirastır. Kültür

onu oluşturan unsurlar ve bunlar arasındaki denge, şartlara ve zamana göre gelişir ve

değişir.”76

Kültür, insan türüne özeldir. Diğer canlılar da iletişim kurmalarına rağmen

sadece insan iletişim için sembolleri kullanır. İnsanların kullandığı bu semboller içinde

dil en önemli sembol sistemini oluşturmaktadır. Bu tür düşünceler bazı tartışmalar

ortaya çıkarmaktadır. Bu doğrultuda sosyologlar ve antropologlar, insan eyleminin

73 Güvenç, İnsan ve Kültür, s. 97. 74 Ali Bulaç, Tarih,Toplum ve Gelenek, Yeni Akademi Yay., İstanbul 2007, s. 148. 75 Rosmund Billington ve Diğerleri, “Kültür’ü Tanımlamak”, Sosyoloji Başlangıç Okumaları, Say

Yay., Ed. Anthony Giddens, Çev. Günseli Altaylar, İstanbul 2009, s. 35. 76 Günay, Din Sosyolojisi, s. 414.

Page 42: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

33

belirleyicisi olarak toplumsal ve kültürel olguların rolü üzerinde hemfikirdirler.

İnsanlar, bu sembolleri kullanarak nesnelere, fikirlere ve ilişkilere değer ve anlam

yükler.77 “Semboller gerçeğin ifade edilmesi için araçtır. Semboller iki türlüdür. Biri

doğrudan işaret ettiği varlığın soyutlanmış bir kalıpla ( ses, yazı ) ifadesidir. Bunlara

kavram da diyoruz. Ağaç, tree, eş-şecere, I’arbre dendiği vakit dört farklı sembolle,

ama aynı gerçeği ifade ederiz. Burada sembol, doğrudan bir gerçeğin sembolüdür.

İkincisi mecaz şeklindeki semboldür ki yine bir gerçeği ifade eder, fakat mecazla

yapılmıştır. Diğer bir deyişle ifade etmek gerekirse aracı semboller kullanılmıştır.

Bayrak veya sancak dediğimiz vakit bir toplumu, o toplumun kimliğini, kültürünü,

vatanını kastetmiş oluruz.”78

Her kültürün, bir amacı vardır. Uygarlığın amacı doğayı keşfederek doğanın

zenginliklerini kullanmaktır. Toplumların amacı ise, doğadan yararlanarak, diğer

toplumlardan geri kalmamaktır. Buradan hareketle her kültürün bir ideolojisi, aynı

zamanda da her kültürün bir görevi olduğu da belirtilmektedir.79

Kültür kavramının çok farklı şekillerde tanımlanmış olduğu görülmektedir. Bu

açıdan kültür, “bir millete ait ortak özellikler” olarak belirmektedir. Bu anlamıyla

düşünüldüğünde kültür, bir millete ait olan hemen her şey olarak anlaşılabilir. Bu

boyutuyla kültür, bir milleti diğerlerinden ayıran ve farklılaştıran unsurdur. Yaşam

biçimi olarak ortaya çıkan kültür, insanların zaman, mekân ve şartlara göre hayatlarını

yaşamaları ve bu hayata göre dünya görüşlerini belirlemektedir. Yani ortaya çıkan

yaşam alanı, toplumun kültürel dokusu olarak tanımlanmaktadır.80

77 Billington ve Diğerleri, Kültür’ü Tanımlamak, s. 34. 78 Yumni Sezen, İslam’ın Sosyolojik Yorumu, İz Yay., İstanbul 2004, s. 151. 79 Güvenç, İnsan ve Kültür, s. 101. 80Akdoğan, Kültür ve Din, s. 438.

Page 43: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

34

Kültür, geçmişten alınan bilgi ve tecrübeler olarak yeni döneme aktarılmakta

ve uygulamalarla canlılık kazanmaktadır. Böylece de geçmişe ait olan bazı öğeleri

içinde barındırmaktadır. Yine kültür akıcı bir özelliğe sahiptir. Öyle ki çocuklar anne

ve babalarının dilini konuşmakta, onların davranışlarını taklit ederek yaşamlarına

uygulamaktadırlar. Bu şekilde kültür nesilden nesile geçer ve dinamik bir özellik

gösterir. Bu süreç içinde kültür, kendini yenileyebilir ve diğer kültürlerden bazı öğeler

alıp kendine mal edebilir.81

Kültürün üç özelliği vardır. İlki, kültür tek çeşit değildir. İkincisi kültür,

genişleme özelliğine sahiptir. Üçüncüsü de içinde değişen unsurlar ihtiva eder.

Sorokin’e göre iki çeşit kültür vardır birincisi, az değişen, kendisi olarak kalan hissi

kültür. İkincisi ise, medeniyete doğru ilerleyen fikri kültürdür.82

Kültür kavramı ile ilgili olarak kültürel süreçlerden bahsedilebilir. Bunun ilk

şekli kültürlemedir. Bu süreç doğumdan ölüme kadar bir bireyin, toplumun istek ve

beklentilerine uyacak şekilde etkilenmesi ve değiştirilmesidir. Kültürleşme, bu süreç

kültürel yayılma süreciyle meydana gelir. Yayılma ile gelen maddi ve manevi öğeler,

diğer kültürden birey ya da grupların, belli bir kültüre gitmesi ve bunların karşılıklı

etkileşimi sonucunda her ikisinin de değişmesidir. Kültürlenme; bu süreçte herhangi

bir toplumdan kopup gelen birey veya grupların buluşması ve önceki kültürlerinde

bulunmayan yepyeni bir bileşim oluşturmalarıdır. Kültür değişmesi süreci ise bazı

süreçler ve diğer kültürlerin etkisiyle, toplumun tamamen ya da bazı kurumlarıyla

değişmesidir.83

81 Akdoğan, Kültür ve Din, s. 438. 82 Sezen, İslam’ın Sosyolojik Yorumu, s. 157. 83 Güvenç, İnsan ve Kültür, s. 131.

Page 44: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

35

Toplumsal yapının bir modeli olan toplum kültürünün maddi ve manevi

unsurları bulunmaktadır. Maddi kültür toplumun üretim araçlarını ve aletlerini

oluştururken manevi kültürü, toplumun inançlarını, düşüncelerini, gelenek ve

göreneklerini, duygularını ve davranışlarını oluşturmaktadır. Bu anlamda toplum

kültürünün içinde yer alan bilim, sanat, hukuk, iktisat, ahlak vs. dinde de çok önemli

yer tutmaktadır.84

Din ile kültür, toplum ve insanla yakın ilişki içinde olduklarından, her ikisi

arasında yakın bir ilişki vardır. Dolayısıyla her toplumun kendine özgü bir dini ve

kültürü vardır. Daha önce denildiği gibi kültür toplumların yaşam biçimi olarak

düşünülmektedir. Buna karşılık din de toplumların inançlarına karşılık gelmektedir.85

Daha önce de bahsettiğimiz gibi, Durkheim, Dinsel Yaşamın Temel Biçimleri

adlı eserindeki din incelemesinde dinin sosyal bütünleşme sürecindeki işlevinden

bahsetmiştir. O, dini kendi kavramları ile açıklanması gereken bir olgu olarak görür.

Dolayısıyla, örgütlenmeye ve uyuma yönelik toplumsal gereksinimlere verilen basitçe

bir yanıttan çok, toplum içinde dinamik ve itici güç olan bir kültür resmi sunar.86

“Durkheim, bütün dinlerin kutsal olan ile kutsal olmayan arasındaki bir ayrım

etrafında döndüğünü iddia etmiştir. Kutsal olan, korkuyla karışık saygı ve korku

duygularını gerektirir ve günlük olandan ya da kutsal olmayandan ayrılır. Kutsal olan,

gücü özel dinsel törenler (örneğin, ayinle ilgili, dua, kurban etme) ile düzenlenirken,

faydalı olduğu kadar tehlikeli de olabilir ve çoğu kez özel tabular aracılığıyla kutsal

olmayandan ayrılır. Durkheim, “bir toplum, aynı zamanda bir ideal yaratmadan

kendini ne yaratabildiğini ne de yeniden yaratabilir” der. Burada söylenen, dinsel

84 Günay, Din Sosyolojisi, s. 414. 85 Günay, Din Sosyolojisi, s. 446. 86 Smith, Kültürel Kuram, s. 25.

Page 45: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

36

sistemler içindeki sembol ve inanç dizelerinin, toplumlara dağılmış ahlaki duygular ve

kimlik hisleri hakkında düşünme ve yoğunlaşma yolu sağladığıdır.”87

Aynı şekilde Weber de dini kültürün bir parçası olarak görür ve rasyonel

eylemin taşıyıcılarından birinin din olduğunu belirtir. O, bunu şöyle ifade eder; “değer

rasyonel eylem (wertrational), dinsel kurtuluş arayışı gibi kültürel inanışlar ve amaçlar

ile yürütülür.”88

Ali Bulaç, Tarih, Toplum ve Gelenek adlı eserinde, dini, kültürü anlamada ve

oluşturmada birinci derecede kaynak olarak belirtmektedir. “Kültür olayına, din

kültürü ( İslam veya Hristiyan kültürü) diyemeyiz.” demektedir. “Çünkü kültürü

meydana getiren insani çabalar ve eylemlerin arkasında seküler kaynaklar

yatmaktadır. Dini referansa dayanan irfan şekillerini de din ile özdeşleştirmek

mümkün değildir. Din, bu çaba ve eylemlerde birinci derecede kaynak durumundadır.

İnsan ilahi ve beşeri herhangi bir dinden yola çıkarak edindiği birtakım bilgileri, tabii

çevresinin gerekli kıldığı şartlara, geçmiş kuşaklardan devraldığı miraslara ve kendi

öznel eğilimlerine göre yeniden üretmiş, yani şu veya bu, doğru veya yanlış bir şekle,

bir yönteme sokmuştur.”89 Ona göre, kültür, din adını verdiğimiz genel bilgi

kaynaklarından hareketle insanın çaba ve eylemleriyle bilginin yeniden

adlandırılmasıdır. Yani beşeri etkinliğin temeli hak veya batıl nitelikte olan dindir.90

Biz yukarda kültür ve onu oluşturan unsurlar arasındaki dengenin zamana,

şartlara göre değişip geliştiğini belirtmiştik. Bu doğrultuda sosyal yapı içerisinde

kültürün bir unsuru olan dinin fonksiyonları değişebilmektedir. Bunun için toplumu,

geleneksel toplum ve modern toplum şeklinde bir ayırımla inceleyebiliriz. Geleneksel

87 Smith, Kültürel Kuram, s. 25. 88 Smith, Kültürel Kuram, s. 58. 89 Bulaç, Tarih, Toplum ve Gelenek, s. 157. 90 Bulaç, Tarih, Toplum ve Gelenek, s. 160.

Page 46: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

37

toplumda din, kültürün bütüncül yapısına hâkimdir. Bu bakımdan, bu tür toplumlarda

din kurumu, kültürel normların özünü teşkil eden ve toplumun psiko-sosyolojik

yönünü oluşturan inanç ve faaliyet biçimlerinden ibarettir. Buna karşılık modern

toplumlarda yükselen ayrımlaşma sonucu toplum, kültürünü oluşturan çeşitli alanları

birbirinden ve dinin etkilerinden uzaklaştırmıştır. Böylece dinin de kendi öz alanına

çekilip orada kurumsallaşıp derinleştiği ve inanların salt dini hayatını düzenler bir

durum aldığı görülmektedir. Bu nedenle, günümüz modern toplumlarının karmaşık

sosyo-kültürel organizasyonu içerisinde dinin yeri eskinin geleneksel toplumların

yapısına oranla esaslı bir değişikliğe uğramıştır.91

“Toplumların kültür seviyesi yükseldikçe, kültür sahalarının kendi aralarındaki

bağda gevşer, bu sahalar birbirlerinden ayrılamaya ve uzaklaşmaya başlar. Bu olaya

kültür unsurlarındaki uzmanlaşmayı da beraberinde getirir. Sonuçta bu unsurlar kültür

bütününden uzaklaştığı gibi, dinden de uzaklaşır. Bu olaya dünyevileşme denir. Yani

dinin kültür bütünü içindeki yeri önemli ölçüde değişmiştir. Fakat din fertlere nüfuz

etme ve onları hâkimiyeti altına alma gücünü kaybetmedikçe kültür bütününün

merkezi olmaya devam edecektir. Zira bütün kültür kolları, sonuçta insanlar tarafından

meydana getirilir ve devam ettirilir. Fert, diğer kültür sahalarına, şahsiyetinin belirli

bir kısmı ile katılırken, bir dine iman etmekle ona, şahsiyetinin tamamıyla

katılmaktadır. Bu yönüyle din, fertleri, şahsiyetlerinin parçalanmasına karşı korur.

Yani dinler, özellikle yüksek dinler, insan şahsiyetinin en derin tabakasına kadar nüfuz

eder. Böylece insan, din yoluyla farklı sahalarda şahsiyetini ortaya koyma ve dini

tutumunu ifade etme imkânına her zaman sahip olmuştur.”92

91 Günay, Din Sosyolojisi, s. 414. 92 Niyazi Akyüz, “Dinin Mesajının Sosyo-kültürel Muhtevası ve İslam”, A. Ü. İlahiyat Fakültesi

Dergisi, Cilt 38, s. 298.

Page 47: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

38

Burada din filozofu D.M. Edwars’ın “kutsal” ile ilgili düşüncesini aktarmak

yerinde olacaktır. O, kutsalın, iyi, gerçek ve güzel gibi değerlere eklenen bir dördüncü

değer olmak yerine, bu değerlerin kendisinden doğduğu “ana rahmi” ve dinin “kültür

ağacının bir dalı değil, gövdesi” olduğunu belirtir.93

Aslında din, kültürel bir evrenselliğe sahiptir. Kültürler ne kadar ayrımlaşmış

ve farklılaşmış olsalar da yine bazı şekiller altında dini özellikler gösterirler.94

Hangi insan ya da toplum olursa olsun, yeni dini öğretilerle karşılaştığında

etkileşim kaçınılmazdır. Yani din bir kültürle karşılaştığında ya da kültüre girdiğinde,

onu kendi temel değerleri doğrultusunda değiştirmek ve kendi öğretilerine göre

yeniden düzenlemek ister. Bu hemen hemen beşeri ya da ilahi her dinin temel

özelliğidir. Çünkü din, her şeyden önce mensuplarına bir takım şeylerin (inanç, ibadet

ve toplumsal boyuta yansıyan ahlaki öğretiler) uygulanmasını ister.95

“Din, öncelikle fertlere, fertler aracılığıyla da mevcut toplumsal olgu ve

kurumlara öylesine nüfuz eder ki, bu anlamda din, kültürün, kendisinden ayrılması

mümkün olmayan bir unsuru haline gelir. Belki o, insanlara sunduğu dünya görüşü ve

evrensel mesajlar yoluyla fertlere nüfuz edebilme kabiliyeti sayesinde bütün kültür

sahalarına hâkim durumdadır. Din fertlere, dolayısıyla insanın kendi içinde yaşadığı

mevcut toplumsal ve kültürel sistemlere öylesine nüfuz eder ki sırf dünyevi

davranışlarından bile bir kimsenin dindar olup olmadığını, hatta hangi dine bağlı

olduğunu anlamak mümkün olabilir.”96 Elbette her toplum ve kültürde bu şekillenme

farklı farklıdır. Aslında bu etkileşim sürecini biraz daha uzatabiliriz. “Dinin kültürle

buluşmasının toplumdan topluma farklılık göstermesi, aynı zamanda anlama, algılama

93 Günay, Din Sosyolojisi, s. 415. 94Günay, Din Sosyolojisi, s. 415. 95Akdoğan, Kültür ve Din, s. 448. 96 Akyüz, Dinin Mesajının Sosyo-kültürel Muhtevası ve İslam, s. 298.

Page 48: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

39

ve onunla bütünleşmeyle ilgili bir durumdur. Çünkü her insan veya toplum kendi

kültür düzeyi doğrultusunda dini anlamaya ve uygulamaya çalışır. Bu noktada dinin

anlam ve önemini kabul etme de ona bağlılığı etkilemektedir. Dolayısıyla burada bir

etkileşim yaşanmaktadır ki bu etkileşim, tek boyutlu olmaktan ziyade dinin öğretileri

ile kültürel yapının özellikleri çerçevesinde değişen bir etkileşimdir. O nedenle her

toplumun dini hayatı hem kendi içinde hem de diğer toplumlara göre farklılık

göstermektedir.”97

Bir kültür din ile karşılaştığında onu kendi yapısı doğrultusunda anlamaya

çalışır ve bu süreçte din, şekilsel bir değişikliğe uğramaktadır. Bir toplumun dini hayatı

ile başka toplumun dini hayatının farklılık göstermesinin sebebi budur. Burada şu da

belirtilmelidir ki; toplumsal olarak farklılık gösteren din, insan davranışlarına

yansıdığı biçimiyle farklıdır, yoksa öz itibariyle bir farklılık göstermez. Çünkü dinin

özünde meydana gelecek bir değişiklik, dini din olmaktan çıkarır.98

Burada dinin, yerleşik kültürle sıkı sıkıya bağlı olduğuna dair bir örnek vermek

yerinde olacaktır. Bertrand Russell’ın, sinelog Profesör Giles’in tespitlerinden

aktardığına göre, “Hristiyan misyonerleri, Çin’deki misyonerlik faaliyetlerinde

başarılı olamamışlardır. Bu başarısızlığın en önemli nedeni, Hristiyanlığın temel

öğretileri arasında yer alan, herkesin günahkâr olarak doğmuş olmasının, Çinlilerce

makul bulunmamasındandır. Çinlilere, kendi ana-babalarının ve atalarının söz konusu

inanca bağlı olarak günahkâr kabul edilmesi ve onların şu anda cehennemde

olduklarını kabul etmek mantıklı gelmemiştir. Çünkü onlar, Konfüçyüs’ün potansiyel

olarak insanların iyi doğduğu, onların sonradan günahkâr olmalarının, ancak

97 Akdoğan, Kültür ve Din, s. 448. 98 Akdoğan, Kültür ve Din, s. 449.

Page 49: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

40

çevrelerindeki kötü örnekler veya maruz kaldıkları eğitim sonucunda gerçekleştiği

geleneksel düşüncesiyle yetişmişlerdir.”99 Bu örnekten de anlaşılacağı üzere din ile

yerleşik kültür arasında sıkı bir bağ vardır ve bireyin sahip olduğu kültürün güçlü

olması, onun dininden vazgeçip değiştirmesini belirleyen bir özelliktir.

Yukarıda da belirtildiği üzere din ve kültür, insan ve toplum hayatıyla yakından

ilişkili iki kavramdır. Tarihsel süreçte de bu iki kavramın bir bütünlük içinde insan

toplumlarının hayatlarında yer aldığı görülmektedir. Kültür yaşam biçimine karşılık

gelirken, din insanın inanma ihtiyacı ile ilgilidir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, “Sosyal hayatta, insanların gündelik yaşamlarında

din ile kültür bir bütünlük oluşturarak hayata yansır. Bu yansıma insandan insana,

toplumdan topluma farklılık gösterir. Bu aynı zamanda dinlerin ve kültürlerin

yapılarıyla da yakından ilişkili bir durumdur. Bir dinin bir kültürü etkilemesi, bir

kültürün din üzerindeki etkisi karşılıklı bir husustur. Ancak tarih boyunca ortaya çıkan

sosyal gerçeklik, dini kendine özgü bir inanç ibadet ve ahlak boyutunun olması ve bu

insan ve toplumların hayatlarında görülmesini istemesi baskın bir öğreti olarak hayata

yansımış ve kültürel hayatın şekillenmesinde etkili olmuştur. Benzer şekilde kültür de

dinin gündelik hayata girişi üzerinde belli bir etki meydana getirmiştir. Böylece

kültürel yapılara bağlı farklı dindarlık tipolojileri ortaya çıkmıştır. Bu da zaman,

mekân ve şartlara bağlı olarak toplumların değişen ve farklılaşan bir dini hayatları

olduğunu göstermektedir.”100

99 Eren, İnanç ve Sosyo-Kültürel Çevre Etkileşimi, s. 151. 100 Akdoğan, Kültür ve Din, s. 450-451.

Page 50: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

41

1.3. Modernleşme

“Eski Türkçe ’de ‘asri’ ve ‘muasır’ gibi iki ayrı kelime halinde, bugün

Türkçede ‘çağdaş’ kelimesi karşılığı olarak kullanılan modern kelimesinin Batı

dillerindeki karşılıkları arasında ‘modern’, ‘contemporary’, Fransızcadaki ‘mondaine’

ve İngilizcedeki ‘mundane’ sayılabilir. Çeşitli anlamlar atfedilse de bu kavramın

yaygın olarak, şimdiki zamana ait ve uygun olan, yeni ve toplumlar arasında en fazla

gelişmiş olanların temsil ettiği bilgi, teknik ve zihniyet düzeyini ifade etmek üzere

kullanıldığı bilinmektedir. Bu kavram ile ilişkili ya da onun karşılığı olarak kullanılan

asri, muasır, çağdaş, çağcıl, çağdaşlaşma, muasırlaşma, modern, modernite,

modernleşme gibi kavramlar, birbirinin yerine kullanılmaktadır. Hocaoğlu’na göre

çağdaşlaşma, düşük gelişme düzeyindeki toplumların, yüksek gelişme düzeyine

erişmesi; modernleşme ise başkaları tarafından erişilmek veya ulaşılmak istenen

yüksek bir düzeye yükselebilme anlamına gelmektedir.”101

Çağdaşlaşma ve modernleşme birbirleri yerine kullanılsa da aralarında ufak

bazı farklılıklar gören düşünürler vardır. Aynı şekilde modernite/modernlik ile

modernizasyon/modernleşme arasında da farklılıklar görenler olmuştur. Çiğdem bu

farklılığın, sadece Batılı toplumların değil, Batılı olmayan toplumların da tarihsel

evriminde rol oynadığını belirtmektedir. Ona göre modernlik, bir projeye, bir

refleksiyona, modernleşme ise bu projeyi mümkün kılan kurumsal-yapısal evrime

işaret eder ve bu anlamda Batı dışı toplumlar modernleşirler, ancak modern olmazlar,

sadece modernliğin kurumsal altyapısıyla eklemlenebilirler.102Burada modernleşme

101 Niyazi Akyüz-Gürsoy Şahin, “Modernleşme, Sekülerleşme ve Din”, Ana Başlıklarıyla Din

Sosyolojisi, Ed. Niyazi Akyüz-İhsan Çapcıoğlu, Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, Ankara 2008, s. 393. 102 Akyüz, Modernleşme, Sekülerleşme ve Din, s. 393.

Page 51: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

42

Batı dışı toplumların, batılı toplumların gelişmişlik seviyesine gelmek için ortaya

koydukları çabayı betimlemek için kullanılmaktadır. Ancak modernleşme bu boyuta

değil, hem Batılı toplumların geldikleri düzey hem de Batılı olmayan toplumların

gelişme çabaları olarak ele alınacaktır.

“Basitçe dile getirilecek olursa modern toplumların ve modern projelerin beş

temel fikrin egemenliği altında olduğu söylenebilir.

- Hakikate ve yönteme inanılması

- Nihai örneklere inanılması

- Açıklamaya ilişkin stratejilere inanılması

- İlerlemeye inanılması

- Özgürlüğe inanılması”103

“Latince bir terim olan ‘modernus’ sözcüğünün geçmişi, eski putperest dönem

ile yeni Hristiyan dönem arasında bir ayırım yapmak için kullanıldığı M.S. 5. Yüzyıla

kadar uzanmaktadır. Bunun sonucu olarak dilbilimsel açıdan ‘modern’ terimi eski

dönemin zıddı olan yeni dönem anlamına gelmektedir. O halde modernite bir dönem

olarak ne zaman başlamıştır? Bazıları modernitenin doğuşunu 1800’lerin sonlarındaki

entelektüellerle tarihlendirmektedir. Bazı araştırmacılar ise daha geriye gitmekte ve

hatta Agustin’in bireyciliği ve ilerleme felsefesini modernitenin doğuşu olarak

görmektedirler. Birçok araştırmacı, bu konuda Arnol Toynbee’yi izliyor

görülmektedirler. O batı tarihinde modern çağın başlangıcını on beşinci yüzyılda

Atlantik okyanusunun Avrupa kıyılarında yaşayan toplumlar olarak görmektedir. On

103 Furseth, Din Sosyolojisine Giriş: Klasik ve Çağdaş Kuramlar, s. 144.

Page 52: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

43

beşinci yüzyılda bu toplumlar, yedi denizlerin teknolojik fethini başlatmıştır. Max

Weber, Protestanlık ve Protestanlığın disiplinli bir araçsal tavrın ortaya çıkışı

üzerindeki etkisi konularındaki araştırmaları yoluyla, modernitenin başlangıcını 16.

Yüzyıla dayandırmaktadır.”104 Görüldüğü üzere modernitenin ne zaman başladığına

ilişkin soruya kesin bir cevap vermek imkânsızdır. Zaten bu sorunun çok fazla önem

arz ettiği de söylenemez. Çünkü düşüncelerin dağılımı ve sosyal roller sosyolojinin

ilgi alanına girmektedir.

“Modern” olan, radikal bir değişim sonucu ortaya çıkıp ve insan ile onun

çevresine uygulanan bir olgunun adıdır. Modern dünya tarımsal dünyanın yerini almış

ve öncekilerle bağdaştırılamayan bir dünya görüşü belirmiştir. Modern olan önce

insanı sonra da onun dünyasını etkiler. Bu anlamda modernite sözcüğü için daha belirli

bir anlam mümkündür. Söz konusu olan geçmişin bilinmeyen semantik alanını

yapılaştıran yeni bir mantık, yeni bir dünya görüşüdür. Yani modern olmak demek,

düne ait olmayan ve başka yöntemlerle ele alınması gereken yeni bir dünyada yaşamak

demektir.105

“Modernleşme kavramı, R. Bendix’in işaret ettiği üzere aslında belirsizdir ama

işlevseldir. Çünkü genel olarak benzer çağrışımlar yapmaktadır. İnsanlar bununla

muhtemelen önce en çok en modern teknik kazanımları, jet uçakları, astronomluğu,

atom enerjisini düşünüyorlar. Fakat aslında modern kelimesi, toplumların

sanayileşmesinin ilk teknik temellerini oluşturan buhar makinesi ve dokuma makinesi

gibi buluşların olduğu 18. yüzyılda başlayan süreci ifade eder. İngiliz toplumunun

ekonomik değişimi, Amerika toplumunun bağımsızlık hareketi ve Fransız devrimiyle

104 Furseth, Din Sosyolojisine Giriş: Klasik ve Çağdaş Kuramlar, s. 145. 105 Mehmet Küçük, Modernite Versus Postmodernite, Vadi Yayınları, Ankara 1994, s. 16.

Page 53: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

44

ortaya çıkan ulus-devleti ile aynı zamana rastlamıştır. Bu anlamda modernleşme

kavramı, toplumların demokratikleşme sürecini de ifade eder: Bilhassa geleneksel

ayrıcalıkların parçalanması ve aynı yurttaşlık haklarının herkes için geçerli olduğunun

açıklanmasını. Dolayısıyla modernleşmenin vuku bulduğu her yerde modernleşme,

akrabalık bağlarına dayalı eşitsizlikler, bunların miras bıraktığı ayrıcalıklar ve

geleneksel egemenliğe dayalı farklı istikrar şekillerine dayanan sosyal yapılarda

değişime yol açar.”106

Temel bazı gerçeklerin var olduğuna dair düşünce moderniteden önce var

olmakla birlikte, modern dönemi karakterize eden yönüyle gerçeklere ulaşmak için

bilimsel yöntemin kullanılmasıdır. Bilimsel metodoloji ile nihai hakikate ulaşmak

istenmektedir ki bu şekilde hakikatin bazı unsurlarının varlığı belirtilmektedir. Modern

öncesi toplumlarda hakikat, aşkın unsurlara ilişkin nihai örneklere dayanmaktaydı ve

dini alana yerleştirilmekteydi. Modern dönem ile hakikatin temelinin insan aklının

deneyimi olduğu savunulmuştur. Bu anlamda hakikat insana daha yakın bir yere

yerleştirilmiştir.107

Giddens, modernitenin, yayılmacılık ve niyetlilik yani küreselleştirici etkiler

ile kişisel ihtiyaç-eğilim şeklindeki iki karşıt özellik arasındaki karşılıklı bağlantı

olduğunu belirtir.108

Lerner de kitle iletişim araçlarının kullanımı konusunda belirttiği düşünceler

ile modern toplumun farklı özelliklerini vurgulayan başka bir düşünürdür. O’na göre,

kitle iletişim araçlarıyla birlikte değişim süreci sözel olandan aracılı olan iletişim

106M. Emin Köktaş, “Türkiye’nin Çağdaşlaşma Problemi ve İslam”, TDV Yayınları, Ankara 2000, s.

142. 107 Furseth, Din Sosyolojisine Giriş: Klasik ve Çağdaş Kuramlar, s. 144. 108 Anthony Giddens, Modernite ve Bireysel Kimlik, Çev. Ümit Tatlıcan, Say Yay., İstanbul 2010, s.

11.

Page 54: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

45

sistemine geçmiştir. Ayrıca değişimin aracılı sistem yönünde olması sosyal sitemin

anahtar sektörlerdeki değişimi ile korelasyon gösterir.109

“Weber’den ilham alan sosyolog Brayn S. Turner modern toplumun bir

tanımını yapmıştır. Ona göre aşağıdaki özellikler modern toplumu karakterize eder:

- Asketik disiplin

- Sekülerleşme

- Araçsal ve odaklanmış aklın evrensel geçerliliğine inanılması

- Yaşam dünyasına ilişkin çeşitli alanların farklılaşması

- Ekonomik, siyasi ve askeri uygulamaların bürokratikleşmesi

- Değerlerin parasallaşmasının artması”110

Yine Giddens, moderniteyi ya da modern düzeni, gelenek-ötesi ancak gelenek

ve alışkanlığın sağladığı kesinliklerin yerini rasyonel bilginin kesinliğinin aldığı bir

düzen olarak tarif etmektedir. Ona göre, modern eleştirel aklın yaygın bir özelliği olan

kuşku felsefesi, bilinç kadar gündelik hayata nüfuz eder ve çağdaş toplumsal dünyanın

genel varoluşsal boyutunu oluşturur. Bu şekilde modernite radikal kuşku ilkesini

kurumsallaştırır ve tüm bilginin hipotezler biçimini alacağını vurgular: Yani iddialar

doğru olsa bile prensip olarak gözden geçirilmeye açıktır ve bazı noktalar terk

edilebilir.111

Modernleşme konusunda önemli sonuçlara ulaşan Eisenstadt’a göre ise

modernleşmenin iki genel niteliği vardır:

“1-Toplumların sosyo-ekonomik değişimleri: bu değişmeler üç alanda ortaya

çıkar. Ekonomik alanda değişme, sanayi ve ticaretin, tarım ve madenciliğin önüne

109Köktaş, Türkiye’nin Çağdaşlaşma Problemi ve İslam, s. 142. 110 Furseth, Din Sosyolojisine Giriş: Klasik ve Çağdaş Kuramlar, s. 146. 111 Anthony Giddens, Modernite ve Bireysel Kimlik: Geç Modern Çağda Benlik ve Toplum, Çev. Ümit

Tatlıcan, Say Yay., İstanbul 2010, s. 13.

Page 55: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

46

geçmesidir. Siyasal alanda değişme, siyasal gücün kapsamının genişlemesi ve merkezi

otoritenin elinde yoğunlaşması; gücün toplum içinde daha büyük gruplara doğru

yaygınlaşması ve bütün vatandaşları kapsamasına alması; siyasal rejimin

demokratikleşmesi ya da halka dayanmasıdır. Kültürel alanda değişme; kültürel

konular ve değerler arasında farklılaşma; din, felsefe ve bilimin birbirinden

bağımsızlaşması; okuryazarlığın artması ve eğitimin gelişmesidir.

2-Toplumsal örgütlenmenin yapısal değişmeleri: bu değişmeler de üç alanda

görülür. İlk olarak siyasal alanda örgütlenme; küçük ve parlamenter klikler geniş çıkar

gruplarına dönüşür ve bürokrasi genişler. Ekonomik alanda, küçük ölçekli aile

şirketleri, sınırlı üretim yapan atölyeler, yerel ticaret şirketleri ve bankalar,

merkezileşmiş bürokratikleşmiş ve büyük üretim ticaret örgütlenmeleri haline

dönüşür. Meslek sistemleri alanında, yeni meslekler çıkar, bilimsel ve teknik

araştırma, sosyal çalışma, iş idaresi böyle sonradan ortaya çıkan mesleklerdir.”112

Modernleşmenin bir başka göstergesi ilerlemedir. Geleneklerin hakim olduğu

modern öncesi toplumlarda farklılaşmaya şüpheyle bakılırdı. Modern toplumlarda ise

gelenekler şüphe ile karşılanmamakla birlikte farklılaşma teşvik edilmekte ve ilerleme

de bu düşüncenin temeline oturtulmaktadır. Tabii modern toplumlarda ilerleme

konusunun anlaşılabilmesi için değişim kavramına ihtiyaç duyulmaktadır. Modern

toplumda değişim, üretim araçlarından siyasal katılımın yaygınlaşmasına kadar

toplumsal ilişkilerin hepsinde görülen değişimdir. Modern öncesi toplumlarda görülen

birincil ilişkilerin yerini modern toplumlarda ikincil ilişkiler almıştır. Bu gelişmenin

iki faktörü vardır. Birincisi devlet kurumlarındaki bürokrasinin gelişmesi, diğeri ise

112 Akyüz, Modernleşme, Sekülerleşme ve Din, s. 395.

Page 56: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

47

kentleşmenin yaygınlaşmasıdır. Burada değişim ve değişim zorunluluğu bireylerin

birincil ilişkilerini karşılama noktasında sıkıntı yaşamalarına sebep olmaktadır.113

“Modernleşme sürecinde değişen bilgi ve bilme etkinliğiyle insanın akıl ve

deney aracılığıyla kendi çevresini bütün karmaşıklığıyla anlayıp denetleme gücünün

gelişmesi, metafizik inanç ve sır alanlarının daralması modernleşmenin ana mihverini

oluşturmaktadır. Geleneksel bilgi anlayışının aksine modern zamanlarda insanın

bilgisi ve kontrolü dışında çok az şeyin değiştiği söylenebilir. Çünkü geleneksel

kozmolojik anlayışta fizik ve toplumsal dünyada değişimin insanüstü güç ve

otoritenin, tanrının iradesi ve bilgisi dâhilinde gerçekleştiği düşünülür ve öyle

olduğuna inanılırdı. İnsanın etrafını saran fizik ve toplumsal çevrenin, insanın bilgi

etkinliğini kullanarak yeni bir bakışla ele alması, değiştirilmesi modern bir bakış açısı

ve tavrı yansıtmaktadır. Modern zihniyetle, insanın evreni ve yaşadığı fizik-sosyal

dünyayı bilgi aracılığı ile kontrol etmesi, değiştirmesi mümkün olmuştur. Ayrıca

bilimin teknolojiye dönüşerek insanın maddi hayatın çehresinin neredeyse tamamının

değişmesi ve yeniden kurulması insanlığı optimistik bir havaya sokmuştur.”114

Modernleşmenin diğer bir göstergesi ise rasyonalitenin toplum yaşamına

hâkim olmasıdır. Rasyonalitenin hâkim olması, toplumsal yaşamın eğitim, hukuk

siyaset, ekonomi, sağlık gibi temel kurumlarının birbirinden bağımsızlaşması ve

kendilerine has yasalara tabi olmalarıyla görünür hale gelir. Bu anlamda Morris,

modern toplumlarda, rasyonalitenin toplumsal yaşamın tamamına hâkim olduğunu ve

hesaplanabilen kural ve düzenlemelerin sistematize edilmesi anlamındaki

113 Akyüz, Modernleşme, Sekülerleşme ve Din, s. 396. 114Mehmet Akgül, “Modernlik-Modernleşme, Postmodernlik, Sekülerleşme ve Din”, Din Sosyolojisi

El Kitabı, Grafiker yay., Ed. N,yazi Akyüz-İhsan Çapcıoğlu, Ankara 2012, s. 186.

Page 57: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

48

rasyonalitenin, duygusallık ve gelenekselliğin yerine geçen bir süreç olduğunu

belirtmektedir.115

Modernleşen toplumlarda insana özgü doğa ve ilişkilerin temel boyutları

değişmemiştir. Buna karşın, insani değerler değişik bir çevrede yer aldığı için

geleneksel döneme ait durağanlık modernleşme süreciyle yok olmaktadır. Toplumsal

şartların değişmesinin sonucu olarak insanların davranış modelleri de sürekli

değişmektedir. Özellikle yetişkinlik dönemindeki bireylerin davranışlarında bu etki

görülmektedir. Aynı şekilde köylerden kentlere kitle halinde göç edilmesi, ayrıcalıklı

olanların önceki dönemde ayrıcalıklı olmayanlar ile yarışmak zorunda olması, modern

dönemde başarı için gerekli olan nitelikleri değiştirmiştir. Bu nitelikler, eğitim, empati,

girişim ve uygulanabilirliktir. Dikey hareketlilik fırsatları, yeni toplumda konut sahibi

olmayı dahi düşünemeyen bireylere açık hale gelmiştir. İnsanlar modern toplumla

birlikte geleneksel toplumda bireyciliğe engel olan kurallardan kurtulmuştur.116

Modernleşme ve din arasındaki ilişki konusuna geldiğimizde ilk olarak şunu

belirtmek gerekmektedir: Din ile modernlik arasındaki ilişki karışık bir mahiyettedir

ve daha çok sekülerleşme olayıyla bağlantılı bir şekilde yorumlanmaya

çalışılmaktadır. Modernleşme ve din arasındaki ilişkiyi anlatmak için sekülerleşme

kavramının tanımını vermek gerekmektedir. Seküler kelimesi Latince, çağ, devir,

nesil, asır dünya anlamına gelen “saeculum”dan türemiş, sonra dünyaya ait anlamında

“seacularis” kelimesi türetilmiş bu kelime Fransızcaya “seculaireé, İngilizceye ise

“secular” şeklinde geçmiştir.”117 “Sekülerleşme, insanın, aklı ve dili üzerinde önce

115 Akyüz, Modernleşme, Sekülerleşme ve Din, ss. 396-397. 116Akgül, Modernlik-Modernleşme, Postmodernlik, Sekülerleşme ve Din, s. 188. 117 Akyüz, Modernleşme, Sekülerleşme ve Din, s. 397.

Page 58: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

49

dini, sonra metafizik denetimden kurtarılması olarak tanımlanmaktadır. Dünya

görüşlerinin atılması, tüm doğaüstü mitlerin ve kutsal sembollerin parçalanmasıdır.”118

Diğer bir ifadeyle sekülerleşme ile dinin toplumsal dünyayı açıklama görevi sona

ermiştir. Artık bu görevi bilim üstlenmiştir. Mesela yaratılış konusunda doğaüstü

açıklamalardan uzaklaşılmıştır. Bunun yerine varlığın oluşması ve hayatın bilimsel

açıklanması bilimsel evrim ilkelerine göre yapılmıştır. Giddens’ın ifadesiyle din

toplumsal hayatın çeşitli alanlarından çekilmiştir. “Değişen toplumda geleneksel dinin

karşılamayı önerdiği temel insani ihtiyaç olan ontolojik güvenliği sağlamada yetersiz

kalması, geleneksel toplumsal hayatın kendisine bağlı olduğu klasik dini dünya

görüşünün yaşanmakta olan toplumsal durumları doğrulama ve onaylama imkânından

gittikçe uzaklaşması ve akıl ile bilginin gölgesinde kalması insanı yeni bilgi ve

doğrulama yolları arayışına sevk etmiştir.” Modernlikle birlikte geleneksel hayat tarzı

içinde yer alan din ve dünya kurma eylemi, yaşanan ontolojik güvensizlikler ya da

geleneksel dini dünya görüşü içinde şekillenen zihinsel, yaşantısal ve kuramsal değer

ve yapıları öncelikle tartışılır duruma getirmiş sonra da değişmeye zorlamıştır.119

Sekülerleşme kavramını sosyoloji literatürüne Weber kazandırmıştır. O’na

göre rasyonelleşme süreci içinde dindeki rasyonelleşme, hem gözün açılması hem de

büyüden ya da gizemden uzaklaşmadır. Gizem, içine girilip araştırılacak bir şey değil

aksine akıl, yaratıcılık ve teknoloji ile fethedilecek bir şeydir. Weber bu rasyonelleşme

sürecine sekülerleşme adını vermiştir. İşte bu süreçte dünyevi problemlerin çözümü

118 Ahmet Zeki Ünsal, “Dinselliğin Dönüşümü ve Sekülerlik Tartışmaları”, İslamiyat, Cilt 5, Sayı 4,

Ekim-Aralık 2002, s. 68. 119Akgül, Modernlik-Modernleşme, Postmodernlik, Sekülerleşme ve Din, s. 196.

Page 59: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

50

için insanlar papazlara ya da rahiplere değil, ekonomistlere, fizikçilere veya sosyal

danışmanlara müracaat edeceklerdir.120

“Sekülerleşme olgusuna ilişkin tanımlarda; 1. Bilincin gelişmesiyle doğaüstü

varlıklara inancın ortadan kalkması, 2. Toplumun değişmesiyle toplumsal kurumlara

nüfuz etmiş olan dinin nüfuzunun azalması, 3. Modernleşmeyle birlikte insanların

klişe ve din ile ilişkilerinin azalması, 4. İnsanlar arası ilişkilerdeki dinin hâkim rolünün

zayıflaması, 5. Dinin toplumsal hayatın çeşitli alanlarından uzaklaşması, 6. Dini

otoritenin yerinin kamusal alandan insan hayatının özel alanına sıkışması ve 7. Dinin

siyasal güç alanlarından elini çekmesi gibi hususları görüyoruz.”121

Bilindiği üzere, modernleşme süreciyle birlikte dinlerin, insanın hayatından

çekileceği düşüncesi klasik sosyolojide bir varsayım olarak yer alıyordu. Nitekim

hemen yukarıda verilmiş olan Weber’e ait düşüncelerde bunu görmekteyiz. Fakat bu

düşüncenin yerini, dinlerin yeniden canlandığı fikri almıştır. M. Eliade gibi

düşünürler, dinin insan için varoluşsal anlamdaki vazgeçilmezliğinin modern

toplumsal hayatta da devam ettiğini belirtmektedirler. Bunu, inanan insanların

davranışlarındaki izleri, kendilerini dinden soyutlamış olduklarını belirten insanların

davranışlarında taşımaları şeklinde görmekteyiz. Klasik sosyolojinin tersine dinin,

modern ve laik toplumlarda insanların kültürel hayatındaki yerini koruduğuna ve

varlığını hissettirdiğine dikkat çekilmiştir. Fakat şunu belirtmek gerekir ki, dinin

günümüzdeki varoluş biçimi ile geleneksel dönemdeki varoluş biçimi arasında farklar

120 Akyüz, Modernleşme, Sekülerleşme ve Din, s. 398. 121Akgül, Modernlik-Modernleşme, Postmodernlik, Sekülerleşme ve Din, s. 398.

Page 60: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

51

vardır. Sekülerleşme olgusu, dinin hem toplumsal hem de bireysel düzeydeki etkisini

kısıtlamış ve yeni dindarlık biçimlerini ortaya çıkarmıştır.122

Daha önce sekülerleşme tezini savunan, daha sonra bu olgunun etkisini

yitirdiğini belirten düşünürlerden biri olan P. Berger’e göre, zaman sekülerleşme

fikrinin yanlış olduğunu göstermiştir. O’na göre, modernleşme bazı noktalardan

sekülerleşmeye sebep olmaktadır ama modernleşme sekülerleşme karşıtı birçok güçlü

hareketi de doğurmuştur. Ayrıca Berger, modernliğin dini, bireylerin vicdanına

sıkıştırdığı düşüncesine de karşıdır. O’na göre, toplumsal düzeyde gerçekleşen

sekülerleşmenin mutlaka bireysel düzeyde de gerçekleşmesi gerekmez. Birçok

toplumda bazı dini kurumlar güçlerini kaybetmişlerdir ama eski ve yeni inanç şekilleri,

yeni kurumsal şekillere ya da aşırı dini ifadelere dönüşerek insan hayatında yerini

korumuştur. Ayrıca dini kurumlar sosyal ve politik olarak etkin olmaya devam

etmektedirler. Kısacası Berger, burada din ve modernite arasındaki ilişkinin karmaşık

bir durumda olduğunu belirtir.123

Berger’e göre “sekülerleşmenin çıkış yeri ekonomi alanında, özellikle de

ekonominin kapitalist ve sınai süreçler tarafından oluşturulmuş sektörlerindeydi.

Dolayısıyla, modern toplumun farklı katmanları, sekülerleşmeden, bu süreçlere olan

yakınlıklarına veya uzaklıklarına göre farklı düzeyde etkilenmiştir. Başka bir deyişle,

modern sanayi toplumu, din karşısında bir tür ‘kurtarılmış toprak’ olarak görülebilecek

merkezi ‘yerleşimli’ bir kesim üretti. Sekülerleşme bu merkezden dışarıya, toplumun

diğer alanlarına doğru hareket etti. Bunun ilginç sonuçlarından biri, dinin, kurumsal

düzenin en kamusal ve en özel alanları arasında, özellikle de aile ve devlet kurumları

122 Hüseyin Yılmaz, “Türk Müslümanlığı, Dindarlık ve Modernlik”, İslamiyat, Cilt 5, Sayı 4, Ekim-

Aralık 2002, s. 62. 123 Ünsal, Dinselliğin Dönüşümü ve Sekülerlik Tartışmaları, s. 77.

Page 61: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

52

arasında kutuplaşması olmuştur. Geniş kapsamlı sekülerleşmenin görüldüğü iş

hayatında ve iş hayatını çevreleyen ilişkilerin yaşandığı gündelik hayat noktasında

bile, devlet ve aile kurumlarına bağlı dini simgelerle karşılaşmak hala mümkündür.

Örneğin herkesin dini “fabrika kapısından giremeyeceğini” sorgulamadan kabul ettiği

bir noktada, ne savaşın ne de evliliğin geleneksel dini simgelere başvurmaksızın

başlamadığı da aynı şekilde sorgulamadan kabul edilir.”124

Yukarıdaki ifadelere bakıldığında modern dönemde dinin öneminin azaldığını

söylemek mümkün görünmüyor. Dinin modern dönemde öneminin azaldığı fikrine

karşı olanlar geleneksel kilise dininde zayıflama olabilse de daha geniş bir anlam ifade

eden dinin aynı kaderi paylaşmadığını belirtirler. Geleneksel kilise dini çerçevesinde

düşünüldüğünde dinde bir zayıflama fikri kabul edilebilir. Ancak, eğer din geleneksel

kilise dininden daha geniş bir şey ise, mesela kişinin ülkesine derinden bağlılığı,

kendini bir rock müzik ya da bir futbol takımına adaması gibi şeyleri de kapsıyorsa o

zaman bu haliyle çağdaş yaşamın çok canlı bir parçası olmayı devam ettiriyor

demektir.125

“Gerçekte, dini tecrübenin insan toplumlarında belli bir dinamiği mevcuttur.

Onun dâhili dinamiği onu dış şartlara karşı bir ölçüde bağımsız değişken kılmaktadır.

Ancak, toplumsal şartlar, farklılıklar ve değişmelerin de yaşanan dinde değişiklikler

doğurduğu muhakkaktır. Şu halde, modern toplumlarda dinin geçirmekte olduğu

sarsıntı bir “intibak problemi”dir. Sanayileşme öncesi bir kültür ve medeniyetin

şartlarında hayatiyet bulmuş, kurumlaşmış ve gelenekleşmiş din ve dindarlıklar yeni

ve değişik şartlara uymaya çalışmakta; sarsıntı, uyumsuzluk, geri dönüş ve arayışlar

124 Peter Berger, “Sekülerleşmenin Toplumsal Kaynakları”, Kültür ve Toplum: Güncel Tartışmalar,

Çev. Nuran Yavuz, B. Ü. Yayınları, Ed. Jeffrey C. Aşexander-Steven Seidman, İstanbul 2013, s. 277. 125 Hamilton, “Sekülerleşme Var mı Yok mu?” Sosyoloji Başlangıç Okumaları, Çev. Günseli Altaylar,

Say Yay., Ed. Anthony Giddens, İstanbul 2009, s. 455.

Page 62: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

53

bu intibak sürecine bağlı olarak kendilerini göstermektedirler. Bundandır ki, eskinin

geleneksel taklitçi, şekilci, korkuya dayalı ve bilimle çatışan din anlayışları sarsılırken,

yine modern toplumlarda şehirlerden başlayarak, daha şahsi, daha akılcı ve daha içten

yaşanan yeni dindarlık şekilleri kendilerini göstermektedir. Çünkü manevi boşluk,

yalnızlık, başarısızlık ve huzursuzluklar yeni maneviyat arayışlarını ve ihtiyaçlarını da

hemen her toplumda beraberinde sürüklemekte, toplum hayatının tabiatı boşluk kabul

etmemektedir. Öyle olduğu içindir ki, dinin toplumda tamamen marjinalleştiği veya

silindiği durumlarda dahi ikame dinler denilen bir takım ideolojik sistemlerin veya

yeni fanatik eğilimlerin yahut kendilerini boşlukta hisseden kişilerin kimlik

problemlerini ve toplumla yeniden bütünleşmelerini sağlamak üzere tamamen yeni ve

özel görülmez bir dinin devreye girdiği ve boşluğu doldurmaya çalıştığı

anlaşılmaktadır.”126

126 Günay, Din Sosyolojisi, s. 404.

Page 63: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

54

2. BÖLÜM

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ’NDE YAPILMIŞ LİSANSÜSTÜ

ÇALIŞMALARINDA DİN OLGUSU

2.1. Lisansüstü Tezler ve Özetleri

Tezlerin değerlendirilmesinde önce yapılacak olan onların tanıtılmasıdır. Bunu

yapmadaki amacımız, ilk olarak, din olgusunun lisansüstü çalışmaların hangi

aşamasında konu edinildiğini görmektir. İkinci olarak da özetleri verilen lisansüstü

çalışmaların ne derece din olgusuyla alakalı olduğunu görebilmektir. Nitekim bazı

çalışmalar doğrudan din olgusunu ele alırken, bazılarında ise din, dolaylı olarak konu

edinilmiş görünmektedir. Ayrıca lisansüstü çalışmalar ve özetlerini yıllara göre

sıralayarak verdik. Bunun sebebi de özellikle din olgusu ile ilgili bu çalışmaların son

yirmi beş yıllık sürecin belli bir döneminde yoğunlaştığını göstermektir. Bu şekilde

toplumsal süreç veya değişimlerin din olgusunu ele almak için bir neden olabileceği

fikri gösterilmiş olacaktır.

1. Zülfinaz AYDEMİR, Erol Güngör’de Modernleşme, Yüksek Lisans

Tezi, Ankara 1998, 73973

Erol Güngör, Türkiye'de sanayi toplumunun doğuşuna tanık olmuştur.

Sanayileşme ile birlikte ülkeye giren teknolojik yenilikler kültürel değişimi de

beraberinde getirmiştir. Bu nedenle Güngör, modernleşme ve/veya batılılaşmanın

Türkiye'deki sonuçlarını bütüncü yaklaşımı ve tarihi bakış açısı ile ortaya koymaya

çalışmıştır.

Modernleşme konusundaki çeşitli yaklaşımlara ve bu yaklaşımlara dayalı

oluşturulmuş kuramlara değinilmiştir. Bu kuramlara Güngör'ün modernleşmeye

Page 64: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

55

bakışını bir çerçeveye oturtmak amacıyla yer verilmiştir. Dünyada aydınlanma çağı ile

ortaya çıkan modernleşme anlayışı Batı ülkelerinde doğup, filizlenmiştir. Bu nedenle

gelişmekte olan ülkelerde -Türkiye dahil- modernleşme ve batılılaşma kavramları aynı

manada ele alınmıştır. Güngör, modernleşme ve batılılaşma kavramlarının

birbirlerinden farklı anlama geldiklerini ortaya koymaktadır. Konu içerisinde O'nun

bu kavramları tanımlaması da incelenmiştir. Güngör'e göre Türkiye'de teknolojik

değişmeye bağlı olarak ortaya çıkan kültürel değişme kısa zamanda gerçekleşmiştir.

Bu da toplumda bir intibaksızlık meydana getirmiştir. Türk aydını Türkiye' de

modernleşme ve/veya batılılaşmaya bağlı ortaya çıkan sosyal meselelerin çözümünde

gerekli öncülüğü yapamamıştır. Güngör'ün tanımlamasına uygun bir aydın kitlenin

ülkemizde henüz yetiştirilemediği anlaşılmaktadır. Ülkemizde henüz tam anlamıyla

tanımlanıp ortaya konulmamış olan modernleşme anlayışı ve çabaları sonucu kültürün

önemli unsurlarından olan dile, toplumsal düzeni sağlayan örf ve adetlere, dine şiddetli

tenkitlerde bulunulmuştur. Bunun nedenlerinden biri batılılaşma ve modernleşme

kavramlarının objektif bir bakış açısıyla irdelenmeden tanımlanmasıdır. Diğeri ise

sağlam bir milli kültürün yaratılmamış olmasıdır. Bu durum Türkiye' de

modernleşmenin hızını ve istikrarını olumsuz yönde etkilemiştir.

2. Gökhan KÖKTÜRK, Baykan Sezer’de Doğu-Batı Sorunu, Yüksek

Lisans Tezi, Ankara 1999, 81900

Baykan Sezer, Türk sosyolojisinin ve Türk toplumunun konuları ve sorunları

üzerine orijinal görüşleri olan ve bu sorunlara çözüm önerileri sunan bir Türk

sosyoloğudur. Sezer' e göre, Türk toplumu olarak sorunlar bizim sorunlarımızdır,

bunlara çözüm getirmekte yine bizim görevimizdir. Sorunlara Doğu-Batı çatışması

temelinde yaklaşan Sezer, Doğu'yu da Batı'yı da iyi tanımamız ve bilmemiz

Page 65: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

56

gerektiğinin altını önemle çizer. Doğu toplumları için önerilen modellerde amaç,

Doğu'yu Batı'ya benzetmektir. Bu öne sürülen modellerde çıkış noktası Doğu

toplumlarının sorunları değil, Batı'dır. Türkiye ile ilgili sorunlar birbirinden kopuk ve

bağımsız değildir. Bu nedenle bu sorunların birini ele alış biçimimiz diğer sorunları da

ilgilendirmektedir. Günümüzde toplumların karşılaştığı sorunlar tarihin bir ürünüdür.

Sorunların tarihi boyutu bulunmaktadır ve çözümleri de tarihi gelişmeye yol

açmaktadır. Sosyoloji ve tarih ilişkisine önemle vurgu yapan Sezer, konulan tarihi

boyutları içinde ele alarak özellikle yakın tarihimizi sadece bir akademik ilgi alam

olmaktan çıkarmıştır. Sezer, Türk sosyolojisi ve Türk toplumu için ayrı bir kişilik ve

ayrı bir kimlikten söz etmektedir. Bu yalnızca duygusal ya da biçimsel bir sorun

değildir, son derece zahmet ve çaba gerektiren önemli bir konudur. Ancak

unutulmaması gereken nokta, amaç Türk sosyolojisini ve Türk toplumunu bütünden

soyutlamak değildir.

3. Gül AKTAŞ, Sosyolojik Açıdan Din Kurumu, Doktora Tezi, Ankara

2000, 98555

Sosyolojik açıdan Din Kurumu üzerine yaptığımız bu doktora çalışmasında,

daha çok Sosyoloji'nin iki ana bilim dalı ön planda tutulmuştur. Bunlar, Kurumlar

Sosyolojisi ve Din Sosyolojisi'dir. Ancak yine de, her ikisinden önemli ölçüde

yararlanmakla birlikte, kurum, kurumlar ve din kurumu özelliği esas alınmıştır.

Bugüne kadar, konuyla ilgili yapılan çalışmalarda, Din Sosyolojisi açısından din

üzerinde durulmuş; fakat bu da kurumlar bazında olmamıştır. Tezimizde din kurumu,

sosyolojik açıdan ve genel olarak değerlendirilmiştir. Sosyolojinin temel konularından

toplumsal yapı ile kurum ve toplumsal kurumlardan sonra din kurumu üzerinde

durulmuştur. Din ve Sosyoloji bağlamında inançlar, değerler sosyolojik açıdan ifade

Page 66: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

57

edilmeye çalışılmıştır. Bakış açısı teoloji, dinler tarihi başta olmak üzere, ilk insandan

günümüze ve diğer ilgi alanlarını da kapsayan bir perspektifle, objektif olarak,

özellikle geniş tutulmaya çalışılmıştır. En ince detayına varıncaya kadar, çok farklı

kaynaklardan da yararlanılarak, din kurumu sosyolojik bir değerlendirmeye tâbi

tutulmuştur. Dinin ve zaman içinde oluşan din kurumunun, yüzyıllardır ortaya çıkan

dinî kurum ve kuruluşların, geçmişten günümüze insan ve toplum yaşamında büyük

bir önemi olduğu görülmüştür. Dinin bilgi toplumunda, sanayileşmiş ve teknolojik

zirveye ulaşmış bir dünya toplumunun 21. yüzyıla giriş basamağında toplumu hâlâ

nasıl etkileyip yönlendirdiği ve sonsuza kadar da bunu sürdürebileceği gerçeği ortaya

çıkmıştır. Din, toplumda aile, devlet, eğitim gibi temel ihtiyaçlardandır.

4. Gül AKTAŞ, Niyazi Berkes’te Çağdaşlaşma, Yüksek Lisans Tezi,

Ankara 2003, 132716

Niyazi Berkes, Türkiye'nin tarihsel ve toplumsal evrimiyle ilgili çalışmalarıyla

tanınan ve tüm çalışmalarını "Cumhuriyet devrimlerini koruma davası uğruna verilen

bir savaşım" olarak gören bir Türk sosyoloğudur. Berkes, çok yönlü bir fikir adamı ve

toplumbilimci kimliği ile toplumsal değişim dinamiklerini genel geçer kalıplar

içerisinde değerlendirmemiştir. Buna karşılık Türkiye'nin toplumsal yapısının

gelişmesine ilişkin özgün fikirler ve çözüm önerileri üzerinde yoğunlaşmıştır. Bunu

yaparken de ilmi zihniyet, tarihi bakış açısı ve bütüncül görüşü kullanmıştır. Niyazi

Berkes, Türk toplumunda iki yüzyılı aşkın bir süredir tartışılan çağdaşlaşma,

batılılaşma ve laiklik gibi kavramları yerleşik muhalif söylemlerin dışında kalarak

açıklamıştır. Bu tartışmaları özellikle tarihsel ve toplumsal zeminde ve bunların arka

planlan ile birlikte vermesi çalışmalarındaki özgünlüğü daha da belirginleştirmiştir.

Berkes'in Türk sosyolojisine en önemli katkısı, Türkiye'nin son iki yüzyıl boyunca

Page 67: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

58

geçirdiği değişimleri düşün düzeyinde değerlendirmesidir. Berkes, bu değerlendirmeyi

Osmanlı İmparatorluğu'ndan günümüze kadar süren tarihsel bir süreç içinde ele

almıştır. Bu nedenle Berkes'in çalışmaları bir nevi toplumsal yapı çözümlemeleri

olarak değerlendirilebilir. Türkiye'nin son iki yüzyıl boyunca geçirdiği değişimleri

çağdaşlaşma boyutunda ele alan Berkes, Türk toplumunun çağdaşlaşmasını

geleneksellikten kurtulma, ulusçuluk ve toplumsal yapı devrimciliğinde görür. Berkes,

yaptığı çalışmalarda bilim tarihine çok önemli katkılarda bulunmuştur. Onun

çağdaşlaşma hakkındaki görüşleri ile Türk toplumunun toplumsal, ekonomik ve

kültürel yapışma ilişkin çözümlemeleri bugün hala güncelliğini korumaktadır.

5. Vural Göral, Türkiye’de Muhafazakâr Modernleşme ve Ismayıl Hakkı

Baltacıoğlu, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2004, 144313

Bu çalışmanın amacı, Türk modernleşmesine ilişkin farklı okumalardan biri

olarak önem kazanan muhafazakâr modernleşme anlayışı/kavramsallaştırması

çerçevesinde Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu'nun fikirlerinin analiz edilmesidir. Çalışma

kapsamında Baltacıoğlu düşüncesi bir bütün olarak ele alınmakta, ancak bu

bütünlüğün kurulmasında temel ekseni düşünürün Türkiye'de modernleşme sürecine

yaklaşımı oluşturmaktadır. Diğer bir deyişle, Türkiye'de modernleşme süreci

kapsamında tanık olunan kimlik krizi ve toplumda eski ile yeni kurumların

biraradalığını ifade eden toplumsal ikiliklerin Baltacıoğlu düşüncesindeki iz düşümleri

çalışmanın kuramsal ve kavramsal sınırlarını belirlemektedir. Baltacıoğlu,

modernleşme karşısında yaşanılan kimlik krizi ve diğer sorunlara karşı alternatif

çözüm önerileri getirmeye çalışmış ve bir ölçüde de bu önerilerini pratiğe aktarmıştır.

Millet, din, dil, kültür, medeniyet, pozitivizm konularında oluşturmuş olduğu

fikirlerinin ışığında modernleşmeyi bütüncül bir yaklaşımla ele almaktadır.

Page 68: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

59

Baltacıoğlu'nun getirmiş olduğu önerilerin altyapısını oluşturan fikir dünyasında

Emile Durkheim ve Henri Bergson'un izlerini ve bunlar arasındaki sentez çabasını

görmek olanaklıdır. Bu sentez çabası, çalışma kapsamında Baltacıoğlu'nun Türkiye'de

siyasi düşünce hayatındaki özgüllüğünü yansıtan noktalardan biri olarak ele alınmıştır.

6. Tülay UZUN, Türk Modernleşmesi Sürecinde Aydınların Kadın

Sorunu Algılamalarının Sosyolojik Analizi, Yüksek lisans Tezi, Ankara 2006,

174899

Bu çalışma aydınların ve entelektüellerin Türkiye'de kadın sorununa dair

görüşlerinin sosyolojik bir analizini yapmaktadır. Böylece kadının değişen toplumsal

koşullara göre şekillenen yeni konumu ve özelliklerinin modernleşme sürecinde

dolaylı olarak incelenmesini yapmaktadır. Türkiye'de modernleşme Osmanlı

Döneminden başlayarak Cumhuriyet ve ardından 1980'li yıllara kadar uzanmaktadır.

Bu süreç tıpkı bir zincirin halkaları gibi bir bütünlük arz etmektedir. 1980'li yıllardaki

Sol kesim aydınların, İslamcı aydınların, Liberal aydınların kadına bakışı da bu

halkalardan olup modernlik anlayışını belirleme de etkili olmuşlardır. Osmanlı

aydınlan tarafından ezilen-sömürülen kesim olarak görülen kadın, Cumhuriyet

döneminde ülke kalkınmasında rol oynayan yurttaş kimliğini kazanmış, 1980'lerde ise

sivil toplumun inşasında bireysel kimliği ile ön plana çıkarılmıştır. Böylece aydınların

kadına bakışı dönemlerin zihniyet değişikliklerine göre şekillenmiştir.

7. Savaş AYGENER, Osmanlı Türk Modernleşmesi Ekseninde Türk

Muhafazakârlığı ve Samiha Ayverdi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2011, 308311

Bu çalışmanın konusunu, Osmanlı Türk modernleşmesi ekseninde gelişen

siyasal akım olarak Türk muhafazakârlığı perspektifinde Sâmiha Ayverdi’nin söylemi

oluşturmaktadır. Bu konu bağlamında çalışmada, Osmanlı ve Türk modernleşmesi ve

Page 69: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

60

bu sürecin eleştirel bir tavırla ele alınmasının sonucu olarak kendini gösteren Türk

muhafazakârlığı ve bir Türk muhafazakârı olan, edebiyatçı, mütefekkire Sâmiha

Ayverdi hakkında sistematik bilgiye ulaşmak amaçlanmıştır.

Modernite sürecinin gerek oluşturucu unsurlarının gerekse parametrelerinin

eleştirisiyle gelişen tutum, ideoloji, düşünce biçimi olarak muhafazakârlık, tarihten,

dinden, gelenekten bağımsız rasyonalist siyasetin aksine geleneksel ılımlı ve tedrici

değişimi öngören sınırlı bir siyaset yanlılığı olarak kendini göstermektedir.

Muhafazakâr zihniyetin el üstünde tuttuğu kavram ikilileri olarak gelenek ve tarih,

birey ve toplum, hiyerarşi ve otorite, özgürlük ve mülkiyet, anahtar kurumlar olarak

ise toplumun yapısal ve kurumsal unsurlarından olarak aile, din ve devlet sayılabilir.

Modernleşme ise moderniteyi kendi irade, süreç ve dinamikleriyle yaşamamış

toplumların modernitenin ürünlerini, kavram, değer, kural ve ilkelerini, kendi

toplumlarına aktarması, uyarlaması, sürecine karşılık gelmektedir.

Kökleri Osmanlı’da olan Türk modernleşmesinin eleştirisi üzerine Türk

muhafazakârlığı gelişmiştir. Türk muhafazakârlığı modernleşmeden yana fakat

baskın, pozitivist ve toplumsal mühendisçi, toplumu çok yönlü olarak dönüştürme

hareketi olarak modernleşme karşısında alternatif bir modernleşme arayışı içindedir

Çalışmamızda Türk muhafazakârlığının önemli figürleri arasında Sâmiha

Ayverdi’nin konumu belirtilerek hayatı, edebi şahsiyeti, dernek ve vakıf faaliyetleri

anlatılmıştır. Bir Türk muhafazakârı olarak Sâmiha Ayverdi’nin söylemi, yedi bileşen

ve bileşenlerin problematik ettiği konular analize tabi tutulmuştur. Söylem, sosyo-

kültürel bileşen ve sosyal yabancılaşma ve benlik yitimi problemi, ideolojik bileşen ve

misyonerlik ve komünizm problemi, düşünsel bileşen ve materyalizm ve pozitivizm

problemi, mitsel ve nostaljik bileşen ve sembol şehir, mekan ve ideal şahsiyet

Page 70: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

61

problemi, dinsel bileşen ve taassup problemi, tarihsel bileşen ve devamlılık ve kopuş

problemi, politik bileşen ve devletin bekası problemi başlıklarıyla incelenmiştir.

Sonuçta Türk muhafazakârlığının ve bir Türk muhafazakârı olarak Sâmiha

Ayverdi’nin söyleminin medeniyet kurucu zihniyetimizi, arkeolojik olmaktan

çıkararak, kurucu ve ihya edici niteliğine tekrar kavuşturmanın kaynaklarını verdiğine

ulaşılmıştır. Medeniyet anlayışımızın yeniden canlandırılmasında ve entelektüel

inşasında Türk sosyolojisine düşen görevin, insan, toplum ve evrene ilişkin bütüncü

bakış açısının açtığı ufuktan, geçmiş, bugün ve gelecek dengesini kuran, madde ve

manayı birleyerek kucaklayan, insani ve evrensel değerleri kurumsallaştıracak

entelektüel malzemeyi hazırlamak olduğu anlaşılmıştır.

8. Esra Aslan Toprak, Din, Gelenek ve Modernlik Arasında İktisadi Hayat

ve Başarı: Kayseri’de Küçük ve Orta Ölçekli İşletme Sahipleri Üzerine Bir

Çalışma, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2011, 9864

Bu çalışmanın temel amacı, iktisadi eylemi, eylemin yöneldiği anlam ve

değerler çerçevesi ve eylemin gerçekleştiği toplumsal ve iktisadi koşullar dâhilinde

incelemektir. Bu incelemenin ampirik verilerini 61 (altmış bir) işletme sahibiyle

yapılan mülâkatlardan derlenen veriler oluşturmaktadır. Araştırmanın sonunda iktisadi

başarısını salt bir güdülenme şeklinde açıklayan “İslami Kalvinistler” benzetmesine

karşıt olarak, bir kültürün ve değerler dünyasının insanı olarak Kayserili işadamının

sadece içerisinde bulunduğu seküler piyasa ve kredi mekanizmalarını dikkate alan ve

iktisadi eylemini sadece içerisinde bulunduğu seküler piyasa ve kredi mekanizmalarını

dikkate alan ve iktisadi eylemini yalnızca araçsal aklın çıkarcı talepleri doğrultusunda

şekillendiren bir aktör olmanın ötesinde içerisinde bulunduğu iktisadi düzenin talepleri

ve kendi değerleri arasında bir denge oluşturmaya çalıştığı gözlenmiştir. Modern

Page 71: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

62

yapısal şartlar üzerine kurulu bu iktisadi faaliyet düzeninde iktisadi hayatı, din ile

iktisadi düzen arasındaki gerilim türünden; değerler, gelenek ve kapitalist piyasa

ekonomisinin talepleri arasında mücadele etmek durumunda kaldığı bir dizi gerilimle

doludur. Dolayısıyla güdülenmesinin arka planında dini kurtuluşu aramayı salık veren

Kalvinizm benzeri bir dini güdülenmenin aksine kaynağını doğrudan seküler bir

ortamdan aldığı başarı güdüsünü gelenek ve dinle daha kendine özgü ve yerli bir hale

getirme çabası mevcuttur.

2.2. Lisansüstü Tezlerde Din olgusu

Lisansüstü çalışmaların değerlendirilmesinde, araştırmanın problematiği

belirtilirken oluşturulmuş olan sorular yönlendirici olmuştur. Ayrıca elde edilen

çalışmaların içerikleri bu bölümün şekillenmesinde ikinci etkendir. Bu bölüm dört

başlıktan oluşmaktadır. İlk başlıkta, sosyoloji ve din ilişkisi çerçevesinde belirtilen

düşünceler ele alınmıştır. İkinci olarak, toplum ve din ele alınmıştır. Bu başlıktan sonra

sırasıyla kültür ve din ile modernleşme ve din başlıkları gelmektedir.

2.2.1. Sosyoloji ve Din

Dini çeşitli boyutlarıyla incelemek birçok bilimin konusudur. Sahip olduğu bu

boyutlarıyla din yine sosyolojinin de konusu olmuştur. Üstelik sosyoloji bunu, yeni bir

inceleme tarzı geliştirdiğini iddia ederek yapmaktadır. Bu çerçevede çalışmalarda,

sosyoloji ile din arasında nasıl bir ilişki kurulduğu ya da bu ilişkinin nasıl olması

gerektiği ile ilgili düşünceler değerlendirilmeye çalışılmıştır. Lisansüstü tezlerde bu

konuda belirtilen düşünce, sosyoloji veya sosyologların takındığı tavırla ilgilidir. Yani

Page 72: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

63

sosyoloji ve sosyologlar, “dinin neliği veya niteliği ile değil, dinin yaşam içerisindeki

yerini belirlemeye çalışmalıdır” tavrı öncelikli olarak vurgulanmıştır. İkinci olarak bu

konu ile alakalı olduğunu düşünerek, çalışmalarda bilim ile din arasındaki ilişki de

analize tabi tutulmuştur. Bu başlıkla ilgili düşünceler, Sosyolojik Açıdan Din Kurumu,

Erol Güngör’de Modernleşme, Türkiye’de Muhafazakâr Modernleşme ve Ismayıl

Hakkı Baltacıoğlu, Osmanlı Türk Modernleşmesi Ekseninde Türk Muhafazakârlığı ve

Samiha Ayverdi lisansüstü çalışmalarında ele alınmıştır.

Sosyologların yapması gereken iş, dinin doğruluğu ya da yanlışlığını ortaya

çıkarma işi değildir. Bunun yerine onlar, insanların inanışları dolayısıyla bazı kurallara

uymaları ve bu yönde diğer insanlardan neden farklı davrandıklarıyla ilgilenirler.

Sosyologlar dinin toplum içerisindeki konumu, önemi ve sonuçlarını açıklamaya

çalışırlar.127

Benzer bir düşünce “Erol Güngör’de Modernleşme” çalışmasında da karşımıza

çıkmaktadır. Güngör burada özellikle dinin ortadan kalkması meselesine göndermede

bulunmaktadır. Güngör’e göre, dinin geçmişi insanlık tarihi kadar eskidir. Bu yüzden

dinin geleceği insanlık kadar uzun ömürlü olacaktır. Gelecekte insanların dinlerini terk

etmeleri için hiçbir gerekçe yoktur. Sosyoloğun buradaki görevi, dinin ortadan kalkıp

kalkmayacağı meselesi değil, toplumsal hayat üzerindeki etkilerinin neler olduğu ve

bu etkinin hangi durumlarda azalıp azalmayacağı konusudur.128

Ayrıca Türkiye’de sosyoloji ile din arasındaki ilişkiyi belirleyen faktör

aydınların takındıkları tavırdır. Aydınların tavırlarını belirleyen etken ise onların

rasyonel pozitivist zihniyet yapısının etkisi altında kalmalarıdır. Bu zihniyet yapısının

127 Hüseyin Tuğcu, Sosyolojik Açıdan Din Kurumu, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2000, s. 62. 128 Zülfinaz Aydemir, Erol Güngör’de Modernleşme, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara

1998, s. 47.

Page 73: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

64

başka bir etkisi de halk ile aydın arasında bir kopuşun oluşmasına zemin

hazırlamasıdır. Halk ile aydın ayrımına sebep olan bir faktör de Türk toplum

yapısındaki değişimin içerden ve dışardan zorlayıcı bir özellik kazanmasıdır.

Pozitivist zihniyet yapısında her türlü doğal olayın bilimsel olarak ele alınması

gerektiği ve bu yüzden ampirik gerçekliği olmayan unsurları reddetme düşüncesi

vardır. İşte bu sebeple Türkiye’de aydınlar dine karşı bir tavır almışlardır. Yani dine

karşı çıkmışlardır. Çünkü geleneksel kültür yapısında din önemli bir yere sahiptir. Bu

aydınlara göre Batı, dini düşünceden koparak gelişmiştir. Türkiye de aynı yolu

izleyerek gelişebilir.129

“Bireyin içinde yaşadığı kültürün norm ve değerlerine ilgisini yitirmesi ve

toplumla, toplumu temsil eden unsurlarla uyumunun bozulması demek olan “sosyo-

kültürel yabancılaşma” olgusunun belli başlı nedenleri olarak; kültürün işlevlerini

yitirmesinin beraberinde getirdiği yozlaşma, eğitimi geri plana atarak öğretimi

önceleyen eğitim sistemi, iletişim araçlarının denetimsiz ve bilinçsizce kullanımı,

başka toplumların bozucu etkileri, dinin bilime karşı yanlış konumlandırılışı, ortak

değerlerin zayıflaması sayılabilir.130

Yukarıda bahsedilen mesele çerçevesinde din ve bilim arasındaki ilişkiden de

söz edilebilir. Bu konuda çalışmalarda belirli bazı ifadelere yer verilmektedir.

Din ve bilim arasında bazı farklılıklar vardır. Din kutsal şeyleri konu

edinmektedir. Buna karşılık bilim, verileri akıl yoluyla elde eder. Bilim akıl yolu ile

verilere ulaştığı için bunların itikadî yönü eksiktir. Bu yönde bilim eleştiriye açık olur.

Dinde ise günah şüphedir ve bu şüphe bilimin temelidir. Bunun yanı sıra din, hakikati

129 Aydemir, Erol Güngör’de Modernleşme, ss. 54-55 130Savaş Aygener, Osmanlı Türk Modernleşmesi Ekseninde Türk Muhafazakârlığı ve Samiha Ayverdi,

Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2011, s. 151.

Page 74: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

65

içinde taşıdığına inanırken, bilim hakikate akıl yoluyla ulaşılacağına inanır. Bilim

insana teknik ve araç verirken iman vermez. Bu noktada ne din ilimsiz ne de bilim

dinsiz yaşayamaz. Ayrıca bilim ile din hayatın ayrılmaz iki parçasıdır. Bu ikisi

birbirlerinin yerine geçemez. İlim dine tecavüz edemez. Din de asıl amacı vicdan

yapmak olduğu için bilime cephe olamaz.131

Toplumsal zemini din olan Osmanlı Devleti’nin bir devamı olan Türkiye’de

dini pozitivist anlayışla ele almak Türk modernleşmesi için bir yanılgıdır. Türk

muhafazakâr düşüncesi, Batı’nın dini ile İslam dinini bir tutup, Batı toplumda dinin

gördüğü rolü Türk toplumundan ayırmama fikrine karşıdır. Aynı şekilde bu tutum

seküler bir toplum projesi ve geleneksel olandan uzaklaşma fikrine de karşıdır. Çünkü

dinin yerini bilimin aldığı düşüncesi muhafazakârlar açısından yanlış bir tarihi okuma

olarak görülmektedir. Bundan dolayı muhafazakârlar bu doğrultuda düşünen aydınları,

yarı aydın, yabancılaşmış aydın, sömürge valisi aydın vb. şekillerde adlandırmış ve bu

yöndeki Batılılaşma hareketlerini de yanlış bir değerlendirme, şekil ve taklitten ibaret

olan bir hareket olarak görmüşlerdir.132

Buraya kadar olan kısımda lisansüstü çalışmalarda, sosyoloji biliminin din

olgusunu nasıl ele alması gerektiği fikirleri ortaya konmaya çalışılmıştır. Ayrıca

tezlerde Türk düşüncesinde tarihi süreçte oluşmuş düşünsel yapıyla ilgili veriler de ele

alınmıştır. Bu verilere dayanarak bazı çıkarımlarda bulunulabilir. İlkin, sosyoloji ile

din ilişkisi konusunda ve ayrıca bundan sonra gelecek konularda görülebilecek bir

kuramsal bakış açısından bahsedilebilir. Burada kast edilmek istenen lisansüstü

131 Vural Göral, Türkiye’de Muhafazakâr Modernleşme ve Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu, Yayınlanmamış

Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2004, s. 51. 132 Aygener, Osmanlı Türk Modernleşmesi Ekseninde Türk Muhafazakârlığı ve Samiha Ayverdi, ss.

101-102.

Page 75: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

66

çalışmalarda sosyoloji ve din ile ilgili nasıl bir kuramsal açının oluşturulduğunu

anlamaya çalışmaktır.

Sosyolojide iki kuramsal açıdan bahsedilmektedir. Sosyolojide konuları

bakımından kuramsal bakış açıları iki kısımdır. İlki, toplumsal yapı ve rollerin geniş

ölçekli özellikleri ile ilgilenen ya da makrososyoloji denilen bakış açıdır. Diğeri ise,

kişiler arası teke tek karşılaşmalar, insan etkileşimi ve haberleşmelerinin ayrıntıları ile

ilgilenen ya da mikrososyoloji denen kuramsal bakış açısıdır.133 Buradan hareketle

çalışmalarda sosyoloji biliminin dini konu edinirken, onun toplumsal yapı içindeki

özelliklerinin göz önüne alması gerektiği fikri ön plana çıkmaktadır. Dolayısıyla

lisansüstü çalışmalarda makrososyolojik bir kuramsal bakış açısı çerçevesinde din ele

alınmakta veya ele alınması gerektiği anlayışının ortaya konduğu anlaşılabilir.

Aşağıda toplum ve din konusunda da görüleceği gibi, çalışmalarda sosyoloji

ile din arasında olması gereken ilişki biçimi vurgulanırken, dinin işlevsel boyutu öne

çıkarıldığı görülmektedir ya da bu boyutu çerçevesinde sosyoloğun inceleme alanı

içinde olması gerektiği düşünülmektedir. Dolayısıyla dinin fonksiyonel yönünün öne

çıkarılması, bu çalışmaların yapısal-işlevci bir düşünce çerçevesinde konuyu ele

aldıkları fikrini oluşturduğu söylenebilir.

Din ve bilim ile ilgili ifadelerde bir kutsal ve kutsal olmayan ayırımının

yapıldığı söylenebilir. Bilindiği üzere Durkheim, bütün dinlerin böyle bir ayrıma sahip

olduğunu belirtmektedir. Ona göre, dinler bu özelliğe sahip olduğu için toplum yapısı

içerisinde belli duyguların oluşmasında etkilidir.134 Çalışmalardaki düşüncelerde, din

133 Ruth Wallace-Wolf Alison, Çağdaş Sosyoloji Kuramları: Klasik Geleneğin Genişletilmesi, Çev.,

Leyla Elburuz-M. Rami Ayas, Doğubatı Yay., Ankara 2012, s. 27. 134 Philip Smith, Kültürel Kuram, s. 25.

Page 76: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

67

ve bilim bu noktada birbirlerini tamamlayıcı bir rol oynayarak bireylerin toplumsal

hayatında etkin olabilecekleri belirtilmektedir.

Burada belirtilen düşünceler doğrultusunda şunu da eklemek gerekir ki,

modernleşme ve din konusunda da görülebileceği gibi, çalışmalarda ele alınan

düşünürler daha çok dinin savunmasını yapan düşünürlerdir. Niyazi Berkes üzerinde

yapılan çalışma hariç diğer bütün çalışmalarda bunu görebilmekteyiz.

2.2.2. Toplum ve Din

Din, yapısı gereği objektifleşerek toplumla karşılıklı etkileşime geçen bir

olgudur. Toplumsal yönde bir etki oluşturabilmesi için nesnelleşme, din açısından

zaruridir. Dolayısıyla bu araştırmanın konusunu teşkil eden lisansüstü çalışmalarda din

ile toplum arasındaki ilişkinin nasıl açıklandığı analiz edilmesi gereken bir konu

olmuştur.

Toplum ve din konusu çalışmalarda belli derecede ele alınmıştır. Din özellikle

sahip olduğu fonksiyonlar çerçevesinde açıklanmaya çalışılmıştır. Bunun yanında

toplumsal bütünleşme ve değişme süreçlerinde de din olgusunun rollerini belirten

düşüncelere rastlanmaktadır. Toplum ile din ilişkisi ile ilgili veriler daha çok

Sosyolojik Açıdan Din Kurumu adlı doktora tez çalışmasından elde edilmiştir. Bu

çalışmanın yanı sıra, Erol Güngör’de Modernleşme, Din, Gelenek ve Modernlik

Arasında İktisadi Hayat Ve Başarı: Kayseri’de Küçük ve Orta Ölçekli İşletme

Sahipleri Üzerine Bir Çalışma, adlı yüksek lisans çalışmalarında da din toplum

ilişkisine yönelik düşünceler ifade edilmiştir.

Sosyal olgular açıklanmaya çalışılırken din de bu olgulardan biri sayılarak

açıklanmıştır. Baltacıoğlu’na göre din, kutsal şeylere ait tartışılması caiz olmayan

Page 77: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

68

inançları taşıyan ve bu inançlara bağlı olan ve değiştirilmesi caiz olmayan ayinleri

yapan insanların vücuda getirdiği manevi bir birliktir.135

Başka bir çalışmada da din ile ilgili şu tanımı görmekteyiz: “Din kelimesi,

Tanrı’ya doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı

sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet olarak tanımlanmıştır.”136

Bir dine inananların sayısının fazla olması, orada bir sosyal davranış olduğu

anlamına gelmez. Dine dayalı bir sosyal davranışın oluşabilmesi için din, bir grup

insanın karşılıklı ilişkilerinin temeli olması lazım. Bir grubun bir dine bağlılığı, o

grubu oluşturanların davranışı açısından anlamlıysa ve tesadüfi de değilse işte o zaman

sosyal bir gerçeliktir.137

Bir kurum olan din sosyal yapı içerisinde belli fonksiyonlar icra etmektedir.

Din sahip olduğu bu fonksiyonlar sayesinde toplum ile bir etkileşim

gerçekleştirebilmektedir. Dinin fonksiyonları arasında, insanın inanma ihtiyacının

giderilmesi, iç huzurun sağlanması, sosyal dayanışma ve ahlaki olgunlaşma gibi

fonksiyonlar sayılabilir. Bununla birlikte din kurumunda cemaatin, din adamının,

dindarların ve ümmettin değişik rolleri mevcuttur. Yani dinin rol belirleme fonksiyonu

da mevcuttur. Ayrıca cami kilise vb. yapılar da din kurumunun fiziki özelliklerini

oluşturmaktadır.138

Dinin toplumsal fonksiyonları arasında toplumsal dayanışmayı sağlama rolü

önemlidir. Dinin bu fonksiyonunu, kişilere bir dünya görüşü sağlamak ve onların grup

135 Göral, Türkiye’de Muhafazakâr Modernleşme ve Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu, s. 50. 136 Esra Aslan Toprak, Din, Gelenek ve Modernlik Arasında İktisadi Hayat Ve Başarı: Kayseri’de

Küçük ve Orta Ölçekli İşletme Sahipleri Üzerine Bir Çalışma, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,

Ankara 2011, s. 21 137Toprak, Din, Gelenek ve Modernlik Arasında İktisadi Hayat Ve Başarı: Kayseri’de Küçük ve Orta

Ölçekli İşletme Sahipleri Üzerine Bir Çalışma, s 138Tuğcu, Sosyolojik Açıdan Din Kurumu, s. 65.

Page 78: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

69

içerisindeki aidiyet duygularını canlı tutup kimliklerini belirlemede katkı sağlayarak

ortaya koymaktadır. Ayrıca dinsel törenler de toplum dayanışmasını güçlendiren

araçlardır. Sosyal norm ve değerler sisteminde ya da sosyal kontrol mekanizmasının

işleyişinde önemli rolü olan din, bu şekilde toplumsal bütünleşme ve süreci

tamamlama fonksiyonunu gösterir. Din, dünya düzenine anlam veren, toplumsal

düzene gerçeklik kazandıran bir model olarak kendini ortaya koyar. Bireylerin

sorunlar karşısında kendisine başvurduğu bir anlam sistemidir.139 Din, toplumu

birbirine bağlayan bir tutkal vazifesi görmekte ve gelenek ile düzeni korumaktadır.

Gelenek ve din ayrılmaz iki olgudur. Din geleneği oluşturan bir öğe olsa da

devamlılığını gelenek sayesinde icra etmektedir. Gelenek yatay bir süreklilik arz eder.

Bu sayede din, kendi devamlılığını mekân ve zamanda devam ettirebilme imkânına

sahip olur.140

Din kurumlaşmayı, dini fiilin biçimine göre oluşturur. Eğer dini fiil, kişi veya

toplulukların zaman zaman ortaya koydukları bir topluluk fiili ise din burada

kurumlaşma ihtiyacı hissetmez. Buna karşın bazı teşkilatlar tarafından

biçimlendiriliyorsa o zaman kurumlaşmaya ihtiyaç duyar. Yalnız ifade edilmesi

gereken nokta, dini fiilin organize edilmemesi, gelişigüzel ve kişiye göre değişen bir

olgu olarak düşünülmemesidir. Çünkü kişinin dini fiili başka toplumsal kalıplar içinde

ortaya çıkar. Örneğin aile veya milli kültür içinde görülebilir.141

Dinin toplum ile olan ilişkisi karşılıklı bir etkileşim biçimini gösterir. Din bir

taraftan toplum üzerinde bir etkide bulunurken diğer taraftan toplum da din üzerinde

bir etkiye sahiptir. Fakat bu karşılıklı etkileşim dinin toplum üzerindeki etkisi şeklinde

139Tuğcu, Sosyolojik Açıdan Din Kurumu, s. 112. 140Toprak, Din, Gelenek ve Modernlik Arasında İktisadi Hayat Ve Başarı: Kayseri’de Küçük ve Orta

Ölçekli İşletme Sahipleri Üzerine Bir Çalışma, s. 21 141Tuğcu, Sosyolojik Açıdan Din Kurumu, s. 67.

Page 79: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

70

belirmiş ve sosyal yapının ya da sosyal kurumların oluşmasında, değişmesinde ve

gelişmesinde din önemli bir rol oynamıştır.142

“Dinin toplum üzerindeki etkisini herhangi bir topluma ait üyelerin yaşam

tarzında görmek mümkündür. Yani bir dine ait inanç sisteminin, o dine ait insanlar

arasında paylaşılması ve yayılması sonucu üyeler, normal yaşamlarını sürdürürlerken

bu inanç sisteminin etkisi altındadırlar. Öyle ki, günlük işlerini yaparken, hatta tabiatı

izlerken bile bunu görmek mümkündür. Dünyaya ve dünyaya ait olaylara karşı

takınılan tavırların dinden ileri geldiğinin farkında olsunlar veya olmasınlar, dış âlemi,

daima din ışığı altında görürler. Zira inanç sistemleri, dinlerin, insan hayatında

vicdanlara kapatılma suretiyle etrafı surlarla çevrili kapalı bir bölge teşkil etmeyip

kültür ve toplum hayatının bütün kısımlarında devamlı olarak hissedilmesinin başlıca

sebeplerindendir. Aynı sebebe dayanarak, bir kimsenin dindar olup olmadığını, hangi

dine mensup olduğunu davranışlarından anlamak mümkündür.”143

Din kendine muhatap alanı olarak toplumu seçer. Her yönüyle topluma etkide

bulunmaya çalışır. Fakat bu durum din ile alakalı grupsal oluşumlarda bazı sınırlılıklar

gösterir. Dinler, toplumu doğrudan hedef alarak toplumsal yapıda, sosyal kurumlar ve

bunlar arasındaki ilişkilere etki etmek eğilimindedir. Yalnız daha alt ölçekte olan

tarikatlar, mezhepler gibi birlikler toplum ile ilişkilerini kısıtlamaktadırlar.144

Din-toplum ilişkisinde şu noktaları belirtmek gerekir. İlk olarak bazı yüksek

dinler bulunmaktadır ve bu dinler kaynak olarak topluca içkinliğe indirgenemez.

Ayrıca din-toplum ilişkisi pratik olarak karşılıklıdır. Buradan dini pratiklerin toplum

ile paralellik gösterdiği anlaşılmaktadır. Ancak belirtmek gerekir ki, her ikisi

142Tuğcu, Sosyolojik Açıdan Din Kurumu, s. 86. 143Tuğcu, Sosyolojik Açıdan Din Kurumu, s. 89. 144Tuğcu, Sosyolojik Açıdan Din Kurumu, s. 91.

Page 80: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

71

arasındaki ilişki, dinin tipi ve toplumun kültürel düzeyine göre şekillenebilmektedir.

Yüksek tipli dinler daha etkileyici görülürken, bir üst sistem bazına yükselmiş kültürler

ise daha fazla etkilenmeye yatkındırlar. Din-toplum ilişkisi, dinin ve toplumun

yapısına göre değişebilmektedir, yalnız önemli olan nokta toplumun dini kurumun

dışında olamayacağı hususudur.145

“Din-toplum etkileşiminde, dinin toplum üzerinde olumlu veya olumsuz etkileri

olabilmektedir. Ama dinin yapıcı etkisinin, yıkıcı etkisinden daha fazla olduğu kabul

edilmektedir. Toplumun tarihini, onun dine ve dinin ona etkisi ve ilişkileri bakımından

inceleyen kimselerin hepsi, dini motiflerin olumlu ya da olumsuz bir etkiye sahip

olabildikleri şeklindeki bariz olayı gözlerler. Onlar “yaparlar” ve “yıkarlar”. Bizim

tezimiz, dinin yapıcı gücünün yıkıcı etkisini aştığı şeklindedir. Temel ve sonuç olarak

her ne kadar dinin özellikle meydana getirdiği bir tutulmaması gerekmekle birlikte din,

toplumsal bütünleşmesi yaratmak eğilimindedir.”146

Buraya kadar olan kısımda genel olarak dinin toplum üzerindeki etkisi

belirtilmiştir. Ancak dinin toplum üzerinde etkisi olduğu gibi toplumun da din

üzerinde etkisi vardır. Bu durum daha çok toplumsal değişim sürecinde karşımıza

çıkmaktadır. Toplumsal değişim, dini değişimi de beraberinde getirmektedir. Yalnız

buradaki değişim, dinin iç dinamiğinde meydana gelen bir değişim değildir.147 “Dinler

günün şartlarına cevap verebilmeleri ölçüsünde değişime uğramaktadırlar. Örneğin din

toplumsal evrime paralel olarak gelişmiş ve önce feodal toplumların hiyerarşik

bölümüne ve sonrada Protestanlık çerçevesinde burjuva düzeninin gereksinimlerine

ayak uydurmuştur. Dinlerin değişik toplumsal koşullar altında değişik niteliklere

145Tuğcu, Sosyolojik Açıdan Din Kurumu, s. 92. 146Tuğcu, Sosyolojik Açıdan Din Kurumu, s. 101. 147Tuğcu, Sosyolojik Açıdan Din Kurumu, s. 108

Page 81: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

72

bürünmesi olayını, Batıdaki gelişmelere bakarak yargılayabiliriz. Batıda din bayrağı

altında yürütülen savaş ve mücadeleler, eskimeye ve gelişen üretim güçlerine köstek

olmaya yüz tutmuş bir ekonomik düzene karşıdır.”148

Dine sosyal değişme açısından bakıldığında, dinin bozulacağı gibi bir kanı

oluşabilmektedir. Ancak dinin sabit ve değişken iki boyutu vardır. Dini sabit boyutu

zaman, mekân ve şartlara göre sabit kalır. Bunun yanında dinin değişken yönü ise

faktörlere göre değişmektedir. Öyle ki aynı din kişiden kişiye ya da toplumdan

topluma farklılık gösterebilmektedir. Bu yönüyle din insanlara bir hareket alanı

bırakmakta ve kendi şartlarında dini yaşayabilme imkânı vermektedir.149

Bir toplumun dini ile sosyal değişim arasında yakın bir ilişki vardır. Sosyal yapı,

kültürü, dini, ekonomisi siyaseti ile bir bütünlük içerisindedir. Bu anlamda sosyal

yapıda meydan gelen herhangi bir değişiklik dini de etkilemektedir. Bu etki geleneksel

toplumlarda daha fazla hissedilirken modern toplumda daha az hissedilmektedir.

Sosyal değişim bir süreç olduğu için sosyal yapıyı oluşturan alanlar bu süreçte ya

etkileyen ya da etkilenen konumunda olurlar.150

Toplumsal değişim çerçevesinde bakıldığında modern ve endüstri toplumu olan

günümüz toplumunda, gelenek ve gelenekselleşmiş derin bir etki altındadır.

Geleneksel topluma nispetle modern toplumu ifade eden dinamiklerin etkisi altındaki

toplumsal değişim süreçleri, kültürü, yerleşik değerleri, normları toplumsal

organizasyonları derin bir şekilde etkilemektedir. Bu sonuçla ortaya çıkan farklı

dindarlık, farklı kültürler sebebiyle geleneksel din ve dindarlık sarsıntılar

148Tuğcu, Sosyolojik Açıdan Din Kurumu, s. 108. 149Toprak, Din, Gelenek ve Modernlik Arasında İktisadi Hayat Ve Başarı: Kayseri’de Küçük ve Orta

Ölçekli İşletme Sahipleri Üzerine Bir Çalışma, s. 30 150Toprak, Din, Gelenek ve Modernlik Arasında İktisadi Hayat Ve Başarı: Kayseri’de Küçük ve Orta

Ölçekli İşletme Sahipleri Üzerine Bir Çalışma, s. 26

Page 82: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

73

yaşamaktadır. Ancak değişimle birlikte bir bocalama devresine geçen toplumlar,

gelenek ve dine yeniden sarılma ya da dine yeniden bir dönüş yapmaktadırlar.151

“Toplumda ortaya çıkan değişikliklerin dine olan etkisi, din dışı hayat ile dini

hayat arasında sürekli bir çatışmanın varlığından da kaynaklanmaktadır. Çünkü dinin

etkilerine karşı toplum statik bir durumda değildir. Kültürün gelişmesi ve toplumun

değişerek büyümesi toplum ile din arasında problemleri arttırmaktadır. Din bu süreçte

giderek radikal bir tavır ortaya koymaktadır. Doğrusu şu ki, “dini alanın” karşısına

şöyle veya böyle konabilecek bir “din dışı alan” gerçekten yoktur, sadece, gerçekten

cahiliyye bakış açısından başka bir şeyi olmayan bir “dünyevi bakış açısı” vardır.”152

Din sosyal hareketlilikte sahip olduğu konumdan dolayı sosyal değişmeye etki

eden bir faktör olarak da kendini gösterir. Dinin bu özelliğini daha çok merkezi bir

konumda olduğu geleneksel toplumlarda görmekteyiz. Eğer din bir toplumda merkezi

bir konumda ise dini değerler sosyal değişmelerde baskın bir karakter gösterirler. Din

kendini kabul ettirir ve toplumsal yapıda bir yer edinebilirse, o zaman sosyal doku dine

göre değişmeye başlar. Hatta bireylere sunduğu dünya görüşü olumlu katkılar sağlayan

bir nitelikte ise dinin değişmedeki etkisi daha büyük olur. Aslında dinin sosyal

değişmeler üzerindeki etkisi, onun sosyal yapıdaki konumuyla doğru orantılıdır.153

“Berkes’e göre, geleneksel benliğini tehlikede gören her toplum ya da o toplum

içindeki tutucu güçler dine sımsıkı yapışırlar. Değişmeyen toplum yoktur ama bu tür

değişime yavaş yavaş oluştuğundan fark edilmez. Hatta böyle değişmeler zamanla

geleneğin parçaları haline gelirler. Fakat ansızın, sarsıcı, temelli ve özellikle kaynağı

151Toprak, Din, Gelenek ve Modernlik Arasında İktisadi Hayat Ve Başarı: Kayseri’de Küçük ve Orta

Ölçekli İşletme Sahipleri Üzerine Bir Çalışma, s. 24 152Tuğcu, Sosyolojik Açıdan Din Kurumu, s. 109. 153Toprak, Din, Gelenek ve Modernlik Arasında İktisadi Hayat Ve Başarı: Kayseri’de Küçük ve Orta

Ölçekli İşletme Sahipleri Üzerine Bir Çalışma, s. 25

Page 83: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

74

dışarda sanılan değişmeler olduğu zaman toplumun tutcuu kişileri bu çeşit değişmenin

getireceği korkuları ilk fark eden kişiler olurlar. Değişme yanlısı ya da değişme aracı

olan kişiler bunlara din giysisinden arınmış kişiler olarak görünmektedir. Bu yüzden,

tutucuların olumsuz davranışı gördüğünde gözlemciler bunun bir din gereği olduğunu

sanırlar.”154

“Din, sosyal, ilahi ve ruhi bir müessese olarak, hiçbir sosyal değişmenin,

burjuvanın bulunmadığı ilkel kabilelerde bile var olup insanlık tarihi kadar eski bir

geçmişe sahiptir. Ayrıca sosyal kontrol aracı olarak din, toplumun vazgeçilmez

unsurlarından biridir. Kolektif şuurun ve milli bütünlüğün sağlanmasında en önemli

rolü oynayan kurumlardan birisidir.”155

Dinin toplum içindeki rolü hakkında yukarıda anlatılan duruma paralel şekilde

Erol Güngör üzerine yapılan çalışmada da yer verilmektedir. Güngör’e göre din, insan

için bir ihtiyaçtır. Bu konuyu dinin ilahi yönünü inkâr edenler bile kabul etmektedir.

Din ile ilgili cevabı aranacak sorular oldukça din de var olacaktır. Din insana, kendisi

ve kâinat hakkında bilgi verir. Bunun için dinin içerisinde bir bilgi şeması vardır ve

insan burada başlangıcını ve sonunu görür. Böylece bazıları daha az bazıları ise daha

teferruatlı olarak dinler, zihinleri meşgul eden metafizik problemlerden hayata ait

pratiklere kadar her konuda insanları aydınlatmayı hedeflemektedir.156

Hem Türk aydınlarını konu edinen tezlerde hem de diğerlerinde genel olarak

dinin, “sosyal realitenin bir tezahürü olarak”157 ele alındığını fark edebiliriz.

Lisansüstü çalışmalarda dinin bu özelliği ile ele alınması, aşağıda, işlenecek kültür ve

154Toprak, Din, Gelenek ve Modernlik Arasında İktisadi Hayat Ve Başarı: Kayseri’de Küçük ve Orta

Ölçekli İşletme Sahipleri Üzerine Bir Çalışma, s. 27 155Tuğcu, Sosyolojik Açıdan Din Kurumu, s. 109. 156 Aydemir, Erol Güngör’de Modernleşme, s. 75. 157 İhsan Toker, 1940’lı Yıllar Sonrası Türk Sosyolojisinde Din Teması, Yayınlanmamış Yüksek

Lisans Tezi, Ankara 1999, s. 221

Page 84: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

75

modernleşme konularının, özellikle modernleşme ile birlikte oluşan gelenek ve

modernleşme çatışmasının çözümlenmesinde temel anlayış olduğu görülecektir. Yine

toplum ve din çerçevesinde çalışmalar göz önüne alındığında daha önce bahsedilen

kuramsal bakış açısının burada daha net ortaya çıktığı görülür. Makrososyoloji bakış

açısıyla dinin toplumsal yapı içerisindeki yeri ve rolü geniş ölçekli özellikleri ile

verilmektedir. Bu anlamda yapısal-işlevselci kuramın ağırlığını hissetmek mümkün

olabilmektedir. Dinin toplumsal dayanışmadaki ve toplumsal değişmedeki önemli

rollerinin, daha doğrusu toplumsal fonksiyonlarının vurgulanması bizi belirttiğimiz bu

anlayışa götürmektedir. Din, toplumsal bütünleşme ve değişmede önemli bir biçimde

toplum ile etkileşim içerisindedir. Bu noktada din hem toplumu etkileyebilen hem de

toplumdan etkilenebilen bir olgudur. Bu vurgulamalar yapılırken dinin statik ve

dinamik hallerde kendi yapısı ve toplum yapısı ile ilişkisi açık olarak verilmeye

çalışıldığı tezlerden anlaşılmaktadır.

2.2.3. Kültür ve Din

İnsan ve toplumla yakından alakalı olan kültür ile bir inanç meselesi olan din

arasında bütünlüklü bir ilişkinin olduğu kabul edilmektedir. Bu anlamda lisansüstü

çalışmalarda her iki olgu arasındaki ilişki için oluşturulan çerçeve analiz edilmiştir.

Özellik Türk toplumunun kültür yapısında din olgusunun kapladığı alan ve bunların

etkileşimi adına belirtilen düşünceler ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu konu ile ilgili

veriler Erol Güngör’de Modernleşme, Sosyolojik Açıdan Din Kurumu, Baykan

Sezer’de Doğu-Batı Sorunu ve Türkiye’de Muhafazakâr Modernleşme ve Ismayıl

Hakkı Baltacıoğlu adlı çalışmalardan elde edilmiştir.

Page 85: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

76

İfade edilmesi gereken ilk konu, din ve kültür arasında bir ilişkinin varlığıdır.

Din, toplumun maddi ve manevi değerlerinin bütününü oluşturan kültürün bir

parçasıdır. Bu anlamda bir kültürde, toplumun asli ihtiyaçlarını karşılamakta olan her

kurum gibi din müessesine de dokunulmamalıdır.158

Din, kültürü oluşturan etmenlerden bir tanesidir ve diğer kültürel oluşumlarla

dengeli bir etkileşim içindedir. “Din bir temel kurum sayıldığında da yani belli olgular

ağırlık nitelikleriyle “dini” kabul edildiğinde de, dikey düzlemde de çok kapsayıcı bir

kurumdur. Çünkü genel kültürel yapıyı oluşturan sosyal örüntüler dini değerlerle

yakından ilgilidirler. Din insana hazır bilgiler sunar; nerede ve hangi konumda

bulunduğunu işaretleyerek bir kimlik belirler. Bu bilgi, bilimsel bilgiden farklıdır.

Çünkü aşkın bir yönü vardır.”159

Kültürü oluşturan sistemler arasında karşılıklı bir etkileşim vardır. Bu

etkileşimde hiçbir sistem bağımsız olarak hareket etmez. Yani bir taraf bağımsız, diğer

taraflar bağımlı olamaz. Sistemler arasındaki karşılıklı etkileşimde din, hem etkileyen

hem de etkilenen bir konumdadır. Bu anlamda din zihniyet kazandırma, birleştirme ve

örgütleme, toplumu düzenleme, meşrulaştırma, sosyal yapıyı koruma, kültürü aktarma

şeklinde sosyo-kültürel işlevler görmektedir.160

İnsanlar dini kendi perspektiflerinden anlar ve onu yaşarlar. Benzer şekilde

toplumların sosyo-kültürel yapıları ile dini anlayışları arasında doğru orantılı bir ilişki

vardır. Bu şekilde toplumlar dini kendi anlayışlarına göre anlar ve uygular. Bu anlamda

meydana gelen değişimler, toplumun dini anlayışını etkilemektedir.161

158 Aydemir, Erol Güngör’de Modernleşme, s. 46. 159Tuğcu, Sosyolojik Açıdan Din Kurumu, s. 65. 160Tuğcu, Sosyolojik Açıdan Din Kurumu, s. 113. 161Toprak, Din, Gelenek ve Modernlik Arasında İktisadi Hayat Ve Başarı: Kayseri’de Küçük ve Orta

Ölçekli İşletme Sahipleri Üzerine Bir Çalışma, s. 27

Page 86: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

77

Çalışmalarda kültür ve din arasındaki ilişki daha çok Türk toplum yapısının

özellikleri belirtilirken verilmiştir. Çalışmaların bu yönde ilerlemesi normaldir. Hem

çalışmalara konu olan düşünürlerin fikirleri hem de her toplumun kendi sosyolojisinin

yapacağı bir iş olması itibariyle bu sonuç ortaya çıkmaktadır. Kendi araştırmamızda

bizim de bulmayı umduğumuz nokta burasıdır. Türk toplum yapısında kültür ve din

ilişkisi nasıldır? Son dönem değişimlerde kültürel yapı içindeki din nasıl bir seyir

içindedir şeklindeki sorular bu noktada cevabı aranan sorulardır. Çalışmalarda Türk

kültür yapısı ortaya konarken, Türkiye’nin modernleşme sürecine girmeye başladığı

dönemin mevcut tartışma havası çalışmalarda göze çarpmaktadır.

Çağdaşlaşma fikirlerinin Türk toplumunda ortaya çıktığı ilk andan itibaren din

olgusunun durumu tartışılmaya başlanmıştır. Erol Güngör’e göre, böyle bir tartışma

ortamını yaratanlar aydınlardır. Özellikle batı taraftarı olan aydınlar bu konuda önemli

rol oynamaktadır. Fakat bilinmesi gereken Doğuda kültür ve bilimin kaynağı dindir.

Dolayısıyla herhangi bir konuda bir sonuca varmak istiyorsak dini göz ardı etmememiz

gerekir.

“Batılı ve Batılı olma taraftarı olan münevverler dinin artık devrini tamamlamış

bir müessese olduğunu, modern cemiyetin esas vasfının klasik dinlerin tesirinden

çıkarak rasyonel düşüncenin hâkim kılınması ve modern cemiyetin ahlakının dine

değil ilme dayandığı fikrini taşımaktadır. Güngör’e göre bu bağlamda Gökalp, batıda

mükemmelliğin kaynağının bilim olduğunu vurgular. Fakat doğuda bilim kaynağı

dindir. Bununla birlikte bilim ve din kopamaz, ancak kaynakları ve dayanakları

açısından ayrı değerlendirilebilir. Geleneksel kültürde dinin büyük bir yeri olmasına

karşın aydınlar tarafından en çok hücuma edilen din olmuştur. Türkiye’de hala

dindarlık, bir kimsenin münevver tabakaya girmesine engel olmaktadır. Çünkü Türk

Page 87: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

78

münevverlerine göre din ancak geri kalmış halk kitlelerin kültürünü temsil etmektedir.

Münevverin vazifesi bu kültürün bir üyesi olmak değil, ama onu ortadan kaldırmasa

dahi ıslah etmek, modernleştirmektir. Güngör, bir kısım münevverlerin bu görüşlerini

onaylamamakta ve şiddetle tenkit etmektedir.”162

Pozitivizmin zihniyet yapısı Türk aydınlarını etkilemiştir. Bu yüzden Türk

aydınları kendi toplumlarının içindeki durumu bu mantık çerçevesinde

yorumlamışlardır. Toplum için tek kurtuluş yolunun bu olabileceğini bile

düşünmüşlerdir. Güngör’e göre pozitivist düşünceye sahip olanlar müspet bilim ve

rasyonel düşünce gibi ifadelerle geleneksel dinlerin geçersiz olduğunu belirtirler.163

Baykan Sezer Türkiye’deki modernleşme sürecinin ilk dönemlerinde oluşan bu

durumun sebebinin, kültürel farklılık olduğunu belirtmektedir. Gelişmek için örnek

alınan Batı ve kalkınmak isteyen Türk toplumu arasında bir kültür farkı vardır. Bu

farklılığı oluşturan da dindir. Şunu da ifade etmek gerekir ki her iki blok arasındaki

kültürel farklılığın belirginleşmesi Rönesans ve aydınlanmayla birlikte olmuştur. Zira

bu dönemlerde Batı’nın ortaya koyduğu tutumda din önemli bir yer tutmaktadır.164

İki blok arasında bir ayırımın yapılması sahip oldukları kültürel yapılarından

kaynaklanmaktadır. Öncelikle her iki kesimin mantıksal düşünme tarzlarına

baktığımızda farklı bir zihniyet yapısı karşımıza çıkmaktadır. Batı, tümelci bir zihin

yapısına sahipken, Doğu tikelci bir zihin yapısına sahiptir. Zihniyet biçimlerinin

kendine ait bir kültürel yapı oluşturdukları bilinmektedir. Bu yönden bakıldığında

Doğu ile Batı’nın farklı olduğu görülmektedir.165

162 Aydemir, Erol Güngör’de Modernleşme, s. 46. 163 Aydemir, Erol Güngör’de Modernleşme, s. 47. 164 Gökhan Köktürk, Baykan Sezer’de Doğu-Batı Sorunu, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,

Ankara 1999, s. 27. 165Köktürk, Baykan Sezer’de Doğu-Batı Sorunu, s. 28.

Page 88: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

79

Diğer taraftan Doğu kültürü ile Batı kültürünün farklı olmasında dinin etkisi de

vardır. Dini, toplumların kendilerini tanıma ve tanıtma aracı olarak tanımlayan Sezer,

dinin ideoloji ile ilişkisi üzerine yapılacak incelemenin dinin özü hakkında daha doğru

bilgiler vereceğini belirtir. Çünkü din toplumlar arası farklılıkları ortaya koyan önemli

bir olgudur. Günümüzde de toplumlar arasında bir Doğu-Batı ayırımı ve çatışması

mevcuttur. Bu çatışma, Batı örneğinin bütün dünyaya tek bir model olarak

gösterilmesine rağmen vardır. Dinler iki blok arasındaki bu çatışma ve ayrılığın

yanında kendi toplumlarının bu ayrılıktaki özelliklerini göstermektedirler. Genel

anlamda Hristiyanlık Batı’nın, İslamiyet ise Doğu’nun, kimlik ifadeleri şeklinde

karşımıza çıkmaktadır.166

Batı ve Doğu belirli özelliklerini ve kimliklerini birbirleriyle olan ilişkileri

neticesinde oluşturabilmişlerdir. Gelişme ve uygarlık tek başına Batı’nın ürünleri

değildir. Gelişme ve uygarlık her iki toplumun karşılıklı ilişkileri sonucunda oluşmuş

bir durumdur.167

Yukarıda Doğu-Batı toplumları arasındaki temel farklılığın din olduğu

belirtilmekte ve bu farklılığın hem çatışma hem de gelişme adına birbirlerine ihtiyaç

duymaları noktasında önemli olduğu vurgulanmaktadır. Bununla birlikte toplumların

sahip olduğu kültürel yapı, aynı dinin farklı biçimlerde yaşanmasında etkindir.

“Baltacıoğlu, dinin evrensel olması ve milletler arsındaki farklılığa ilişkin itirazlara,

her kavim, her ulus aynı dini ancak kendine göre anlar, kendine göre duyar, kendine

göre kavrar, kendine göre gerçekleştirir. Onun için din birliği milliyet birliğini ortadan

kaldırmaz, tersine kuvvetlendirir” cevabını vermektedir.168 Buradan Türk toplumunun

166Köktürk, Baykan Sezer’de Doğu-Batı Sorunu, ss. 28-29 167Köktürk, Baykan Sezer’de Doğu-Batı Sorunu, s. 30. 168 Aydemir, Erol Güngör’de Modernleşme, s. 52.

Page 89: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

80

dini algılayışı ve yaşayış biçimiyle kendine özgü olduğu ve bu şekilde

değerlendirilmesi gerektiği düşünülebilir.

Dinin kültürel yapıdaki etkisini, sanat eserlerini ve temalarını incelerken

görebiliriz. Batıdaki sanat eserlerine bakıldığında bu eserler ile kültürel kaynakları

arasında sıkı bir ilişki vardır. Güngör’e göre, Batı’daki romanların çoğunda insan ile

ilgili olarak Hristiyanlığın getirdiği mesajı görmek mümkündür. Bu duruma karşıt

olarak Hristiyanlığı olumsuzlayan eserlerde mevcuttur. Ancak her iki durumda da

eserlerin Hristiyan kültüründen ayrıştırılarak ele alınması, bu eserleri anlamdan

yoksun bırakır. Dolayısıyla Batı’da sanat eserleri ve Hristiyan kültürü iç içe geçmiş

durumdadır.169

Dinin kültürle içi içe olması sanatsal faaliyetlerde de karşımıza çıkar ve

belirleyici bir rol oynadığı gözden kaçmaz: “Burada söz konusu olan Hristiyanlık

dininin kültürle iç içe geçmiş olması ve her türlü biçimde muhataplarını etkilemesidir.

Bu etkilemenin mutlak olarak dini biçimde olması gerekmez. Din kültürle iç içe geçip

kaynaştığı için din dışı konularda da kullanılır ve dinsiz olan bir yazar bunları

kullandığından da pişman olmaz. Bir psikoloji ya da edebiyat yazısında yapılmış bir

benzetmenin din kaynaklı olduğu görülebilir. Kültürün ortak malı olduğu için bu

sayede yazar okuyucunun kafasında istediği imajı çok rahat bir şekilde ortaya

koyabilmektedir. Ayrıca şu belirtilebilir ki Batı toplumlarında inanan ve inanmayan

aydınlar arasında inanç olayından dolayı bir çatışma görülmemektedir. Dinin

toplumda olduğu gibi kabul edilmesi ve pekâlâ insanları yönlendirebilmesi özelliğinin

tarafsız olarak kabul edilmesinin bir sonucudur.”170

169 Göral, Türkiye’de Muhafazakâr Modernleşme ve Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu, s. 76. 170 Göral, Türkiye’de Muhafazakâr Modernleşme ve Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu, s. 76.

Page 90: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

81

Türkiye’de kültürel yapı ele alındığında Cumhuriyet öncesi dönemde sanat

eserlerinin din ile iç içeliği karşımıza çıkmaktadır. Yani Türk kültürüne ait eserlerin

çoğunun kaynağı dindir. Dolayısıyla bu eserleri İslam’a başvurmadan anlamamız

mümkün değildir. Çünkü bu eserlerde İslam’la ilgili olaylar ve İslam’ın temel değerleri

ele alınmıştır. İşte bunlar Türk-İslam kültürünün örnekleridir.171

Lisansüstü çalışmalarda fark edildiği üzere kültür ile ilgili düşünceler verilirken

doğrudan kültür ve din arasındaki ilişkiden bahsedilmiştir. Kültürün ne olduğu

toplumsal yapı içindeki konumu belirtilmemiştir. Bunun sebebinin Türkiye’de

modernleşme sürecine uyum çabaları içindeyken var olan kültürel yapı ve tabii ki dinin

kültür içindeki konumunu bir yerlere oturtma mecburiyeti içerisinde olma hissinden

kaynaklandığı düşünülebilir. Nitekim Doğu kültürü ile Batı kültürünün mevcut

durumları betimlemeye çalışılırken, her iki kültürün sahip olduğu farklı dini

anlayışların belirtildiğini görüyoruz.

Bu çerçeveden bakıldığında kültür ile din hakkında düşünceler verilirken yine

her iki olgunun toplumsal fonksiyonlarının ön plana çıkarıldığı anlaşılmaktadır.

Buradan kültür ve din konusunda işlevsel bir bakış açısının kabul edildiği

düşünülebilir.

Yine yukarıda vurgulandığı şekli ile kültürel farklılıkların oluşmasının temeli

olarak din görülmektedir. Bu şekilde her kültürün farklı bir algı açısına sahip olacağı

özellikle vurgulanır. Buradan Durkheim’ın din için sadece pratikler sistemi olmayıp

amacı dünyayı açıklayan bir düşünce sistemi olduğu fikri aklımıza gelebilir.172

171 Göral, Türkiye’de Muhafazakâr Modernleşme ve Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu, s. 76. 172 Philip Smith, Kültürel Kuram, s. 27

Page 91: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

82

2.2.4. Modernleşme ve Din

Modernleşme ve din başlığı altında, “modernleşme sürecinde dinin durumu”,

yapılan çalışmaları analiz ederken cevap aradığımız temel noktayı teşkil etmektedir.

Türkiye’de bu süreç işlerken “din için nasıl bir varlık alanı oluşturulmuştur” sorusu

yine cevabı aranan temel sorulardan bir tanesidir. Aynı şekilde son dönemdeki

toplumsal dönüşüm sonucu dinin etkinliğinin derecesi ya da varlığı çalışmalarda

aranan diğer bir noktadır. Bu çerçeveden bakıldığında, Modernleşme, laiklik ve

seküler yapıya vurgulamalar bulunmakla beraber, çalışmalarda daha çok Türk

toplumunun modernleşme sürecine ilk girdiği dönemler ele alınmış ve bu süreçte “dine

nasıl yaklaşmalı” sorusuna yanıt teşkil edebilecek fikirler verilmiştir. Araştırmaya

konu olan lisansüstü çalışmaların hepsinde modernleşme konusuyla ilgili fikirlere

rastlanmıştır. Doktora çalışması hariç, diğer çalışmaların hepsinde Türkiye’deki

modernleşme süreci, Tanzimat Dönemi’nden itibaren ele alınmış ve bu tarihsel

süreçteki tartışmalar ortaya konmuştur. Bu konudan önceki başlıklarda olduğu gibi

burada da öncelikle modern kavramı ve modern süreç ile ilgili veriler belirlenmeye

çalışılmıştır. Daha sonra Türk toplumunda bu süreçle birlikte oluşan değişimi ve dinin

etkinliğini ortaya koyan fikirler tespit edilmiştir.

Günümüz seküler dünyasında din-toplum ilişkisi ayrı bir önem kazanmıştır.

Temel tartışma noktalarından birisi dinin bireysel mi yoksa toplumsal mı olduğudur.

Bu konu hakkındaki düşünceler genellikle din anlayışları tarafından belirlenmektedir.

Sübjektif din anlayışında din, kişisel bir halden ibaretken, objektif din anlayışında

toplumun bağlı olduğu bir inanç sistemidir. Fakat bu tartışmaların ötesinde günlük

yaşantımızda dini, hem iç dünyamızı hem de dış dünyamızı kuşatan bir olgu olarak

Page 92: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

83

biliriz. Zaten din de insanın bu iki dünyasını birleştiren bir fonksiyonel rol ortaya

koyar.173

Toplum değiştikçe dinin ortadan kalkacağı öngörüsünün, sosyolojinin ilk

düşünürleri arasında revaçta olduğu bilinmektedir. Modernleşme sürecinde yaşanan

toplumsal değişimin insanları bu yöne doğru ittiği düşünülmekteydi. Özellikle modern

toplumda devlet kurumlarında bürokrasinin artması ve kentleşmenin yaygınlaşması

doğal grupların birincil ihtiyaçlarını karşılama noktasında sorunlar yaşamasına sebep

olmaktadır. Buradan dinin durumunun modern dönemde ne olacağı ile ilgili

çalışmalarda, dinin var olmaya devam edeceği vurgusu yapılmaktadır.

Günümüzde din, daha çok diğer kurumlarla olan ilişkileri çerçevesinde ele

alınmaktadır. Kültür ve din, aile ve din şeklinde ortaya konan bu sosyolojik

problemler bize dinle ilgili olarak bazı durumları görünür hale getirmektedir.

Öncelikle bu durum, dinin diğer kurumlarla karşılaştırılabilecek derecede belli

yapılarda yerleştiğini gösterir. İkinci olarak da bu durum dinin varlığını devam

ettirdiğini göstermektedir.174

Ayrıca dinin gelecekte de ortadan kalkacağına dair herhangi bir sebep

görünmemektedir. Tersine insanlar var oldukça dinin de var olacağı anlaşılmaktadır.

Dolayısıyla burada sosyoloğu ilgilendiren konu, dinin ortadan kalkıp kalkmayacağı

değil, hayat üzerindeki etkilerinin neler olduğudur. Tabi bu etkilerin ne şekilde

değişeceği de belli değildir. Dinin hayat üzerindeki etkileri ilerde azalabileceği gibi

artabilir de.175

173 Tuğcu, Sosyolojik Açıdan Din Kurumu, s. 90-91. 174 Tuğcu, Sosyolojik Açıdan Din Kurumu, s. 23. 175 Tuğcu, Sosyolojik Açıdan Din Kurumu, s. 109.

Page 93: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

84

Modernleşme süreciyle birlikte din ortadan kalkmamıştır, fakat hâkimiyet

alanında daralma olmuştur. Ekonomi, dinin hâkimiyetinin azaldığı alanlardan biridir.

Günümüzde modernleşmeyle beraber ekonomik hayat dinden kopmuş ve iktisadi bir

süreç şekline bürünmüştür. Din de bu süreçte darda olanın başvurduğu bir kurtuluş

kapısı hüviyetine bürünmüştür.176

Baltacıoğlu’na göre, dinin hâkimiyet alanını iman ve ibadet, şeklinde

sınırlandırınca, dinin bilim ile çelişmesi ihtimali ortadan kalkar. Bu sayede devlet işleri

de daha rahat yürütülebilir. O’na göre din siyaset alanında nüfuz kaybına uğramıştır.177

“Baltacıoğlu, dinin siyasetteki rolünün azaldığına ilişkin fikirlerini, dinin

toplumdaki konumu açasından öngörmemektedir. Din, “birçoklarının sandığı gibi

yalnız inançlardan, tapınaklardan mı, dinlilerin iç yaşayışlarını ilgilendiren, kapalı bir

kurumdan mı ibarettir” sorusunu sormakta ve gerçeğin bunun aksi olduğunu ifade

etmektedir. Dinin tüm sosyal olguları etkileyen ve en ilkel toplumlarda bile var olan

bir sosyal olgu olduğunu belirten Baltacıoğu, ilkel toplumlarda birçok sosyal olguyu

içeren dinin toplumlar ilerledikçe daha özgül bir alana girdiğini ifade etmektedir.”178

Modern toplumsal yapının önemli olaylarından olan laiklik, din ve toplum

etkileşimi ya da dinin varlık alanıyla alakalı olarak ele alınmıştır. Laiklik, din ve devlet

işlerinin birbirlerinden ayrılması sonucu din ve devlet ilişkisi açısından önemli bir

sonuç ortaya çıkarmaktadır. Laiklik ile birlikte ne din düşmanlığı ne de din

bezirgânlığının olmadığı bir ortam oluşturmak hedeflenmektedir.

Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması anlamında olan laiklik, din ve

vicdan hürriyetinin teminatı olması itibariyle önemli bir kavramdır. Laiklik sisteminde

176 Aydemir, Erol Güngör’de Modernleşme, ss. 47-48. 177 Göral, Türkiye’de Muhafazakâr Modernleşme ve Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu, s. 51. 178 Göral, Türkiye’de Muhafazakâr Modernleşme ve Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu, s. 52.

Page 94: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

85

devlet ve din birbirlerine bağlanmamaktadır. Dolayısıyla devlet bu sistemde ne din

bezirgânlığı ne de din düşmanlığı yapamaz. Bu sistemde devlet kendini tarafsız kabul

eder ve din işlerine karışmaz. Ancak sistemin bu şekilde olması, dinin toplum

hayatından uzak olduğu ya da devlet ve dinin birbirlerine düşman olduğu anlamına

gelmemektedir.179

Laiklik için özet olarak söylemek gerekirse, din hürriyetinin ortaya konması için

uygun bir sistemdir. Süreç içerisinde farklı şekillerde yorumlanıp, dine karşı bir güç

olarak kabul edilse bile bu sistemde din ve devlet birbirlerine rakip ve düşman

değillerdir.180

Niyazi Berkes’te Çağdaşlaşma adlı çalışmada, laik sistem ile ilgili olarak

Berkes’in farklı yöndeki açıklamaları belirtilmiştir. Laiklik sadece din ve devlet arası

bir ilişki sorunuyla alakalı değildir. Bunun ötesinde toplumsal değerlerden kutsal ile

kutsallık dışı değerler arasındaki ilişkiler sorunudur. Bu anlamda yukarıda laik

sistemle ilgili yapılan yorumların aksine bir fikir ortaya koymaktadır. Ya da tam tersi

bir ifade olduğu da söylenebilir.

“Berkes laiklik kavramını toplumbilim açsından değerlendirir. Toplumbilim

açısından laiklik, toplumsal yaşamın çeşitli alanlarının en üstün kural ve değer ölçüleri

sayılan din kavramından kurtulmasıdır. Berkes, laikliğin yalnızca din ve devlet arası

bir ilişki sorunu olmadığından bahseder. O’na göre laiklik, bunun da ötesinde

toplumsal değerlerin kutsal ile kutsallık dışı değerler arasındaki ilişkiler sorunudur. Bu

yüzden toplumbilimcilerin, laikliği bu bakış açısından incelemeleri gerekir.

Toplumbilim bunu yaparken başlangıç noktası olarak herhangi bir toplumda devlet ve

179 Tuğcu, Sosyolojik Açıdan Din Kurumu, ss. 335-336. 180Tuğcu, Sosyolojik Açıdan Din Kurumu, ss. 337-338.

Page 95: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

86

kilise gibi kurumların bulunup bulunmadığının ötesinde; toplumun değer sisteminde

dinsel değerler ve kuralların yerlerini saptamalıdır.”181

Türk toplumunun modernleşme serüvenini sorunlu bir süreç haline dönüştüren

önemli noktalar vardır. İlk olarak modernleşme kavramının Türkçe’ deki kullanımının

ortaya çıkardığı bir anlamsal muğlaklığın olması, ikinci olarak da Batılılaşma arzusu

önemli bir düşünsel karışıklık oluşturmuştur. Özellikle II. Meşrutiyet’ten itibaren

“gelişmekte olan toplumlar modernleşebilmek için batılı ülkeleri örnek almalıdır” fikri

bu sorunların oluşmasında etkilidir. Ayrıca bu fikir, sadece Türkiye’de değil, kominist

toplumlar da dahil birçok ülkelerde karışıklık oluşturan bir düşünce olmuştur. Batı

medeniyetinin nelerden ibaret olduğu konusuna açıklık getirilmemesi temel sorun

olmaktadır. Dolayısıyla Türkiye toplumu modernleşme arzusuyla Batı yoluna girmiş

ve Batılılaşma, modernleşme ve kalkınma kavramlarının birbirleri yerine kullanılması

sebebiyle muğlak bir durum oluşmuştur.182

Yukarıda anlatılan durum için Osmanlı’nın son dönemlerine tekabül eden ve

Batı karşısında bir geri kalmışlığın kabul edildiği zaman aralığı başlangıç noktası

olarak kabul edilmektedir. “Osmanlı İmparatorluğu Batı Avrupa karşısındaki geri

kalmışlığını 18. yy’dan beri askeri-teknik reformlarla kapatmaya çalışmıştır. Ancak

modernleşme ile idari, hukuki, mali reformların kaçınılmazlığı da anlaşılmıştır. Bir

başka deyişle, Osmanlı modernleşmesi kaçınılmaz olarak Batı dünyasının ideoloji

yapısını da almak durumunda kalmış, yani Ortadoğu ülkeleri arasında köklü değişimi

yaşamak zorunluluğunu ilk olarak Osmanlılar duymuş ve denemişlerdir. Böylece

Osmanlı modernleşmesinde ideolojik yönden yeni bir boyut ortaya çıktı, Doğu-Batı

181Gül Aktaş, Niyazi Berkes’te Çağdaşlaşma, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2003, s.

37. 182 Aydemir, Erol Güngör’de Modernleşme, s. 49.

Page 96: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

87

kültürü çatışması… Bu çatışma kaçınılmazdı. Çünkü Batılılaşmak şarttır ancak bunu

İslamcı ve Osmanlıcı kadrolar içinde yapılması zorunluluğu vardır. Bunun yanında,

bu programın gerçekleşmesinde bizzat Batı da bir güç olarak vardır. Batı, Osmanlı

İmparatorluğu’nu Batılılaşmaya mecbur edecektir.”183

Türk modernleşme süreci söz konusu olduğunda, lisansüstü çalışmaların

çoğunda, daha önceki konularda da ifade edilen pozitivist zihniyet yapısının

hâkimiyeti ve düşünceler üzerindeki etkisi yine sorunların kaynaklarından biri olarak

belirtilmektedir. Mesela Erol Güngör’de Modernleşme adlı çalışmada modernleşme

sürecine giren toplumların hala pozitivist fikirlerin etkisi altında olduğu

belirtilmektedir. Kuvvetli bir bütünleştirme aracı olan din, artık bu vazifeyi terine

getirememektedir. Bunun sebebi, modernleşmek için Batı’daki teknoloji ve bilime

gerek duyulduğunun belirtilmesidir. bu üstünlüğü ifade etmek için de Batı felsefesi ve

sosyolojisi benimsenmiştir. Bu dönemde Batı’da dinin karşısına bilim bir din olarak

konmuştur. Dolayısıyla Türkiye’de de bu düşünceleri benimseyen aydınlar dine karşı

bir tavır ortaya koymuşlardır.184

Bu düşünceyle paralellik arz edecek şekilde aynı fikirler başka bir çalışmada

şöyle belirtilmektedir: “Aydınlanma düşüncesinin temel tez ve söylemlerinden fazla

haberdar olmayan yönetici elit, modernleşme çabalarını temellendirmek ihtiyacı

gütmüştür. Modernleşmeyi meşrulaştıracak ve olası muhalefeti önleyecek,

temellendirici bir argümana ihtiyaç duyulmuştur. Bu argüman da siyasal bir tercih

olarak benimsenen ve kullanılan, ancak bilimselliğin olmazsa olmazı şeklinde servis

edilen “pozitivizm” olmuştur. Sözü edilen durum, modernleşme uygulamalarının

183 Köktürk, Baykan Sezer’de Doğu-Batı Sorunu, ss. 35-36. 184 Aydemir, Erol Güngör’de Modernleşme, s. 46.

Page 97: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

88

tümünde geçerli olmak üzere özellikle toplumsal hayatı dinden arındırıp, seküler bir

toplum yaratma çabasında işlevsellik göstermiştir. Nitekim Şen sekülerizmin

pozitivizm ve devlet aklının kıskacında otorite üzerinden tanımlandığını, dolayısıyla

ideolojik çerçeve kazandığını belirtmekte ve söz konusu kavramların felsefi

bütünlüğünden uzak bir çerçevede anlam kazanarak yönetimin amaçları

doğrultusunda, dinin geriletilmesinde kullanılan araca dönüştüğünü söylemektedir.”185

Türk aydını modernleşmeyi yanlış tanımakla halktan uzaklaşmış ve aydın ile

halk arasında bir kopukluk olmuştur. Aydınlar modernleşmek için halk kültüründen

kurtulmak gerektiğini belirtmişlerdir. Bu anlamda aydınlar bir yanılgı

içerisindedirler.186 Güngör’e göre, aydınlar modernleşme yolunda İslam’ı hesaba

katmamaktadırlar. Dini bir engel olarak gören zümrenin yanında, modernistler ve

muhafazakârlar şeklinde sınıflandırılacak bir aydın kesimi oluşmuştur.

Muhafazakârlar bugüne gelmiş olan bir geleneği değil, tersine bugüne geçmemiş bir

gelenek anlayışını savunmaktadırlar. Modernist aydınlar ise İslam’ı Batı’nın

prensiplerine göre yorumlayarak hataya düşmektedirler.187

Yukarıda belirtilen fikirler, Osmanlı Türk Modernleşmesi Ekseninde Türk

Muhafazakârlığı ve Samiha Ayverdi adlı çalışmada da vurgulanmaktadır. “Modern

aklın ülkemize aktarımı, Batılılaşma hareketlerinde içkindir. Batı ile ilişkilerin

artması, onun gibi olunması fikrini ve gizli ön kabullerini Osmanlı’ya aktarmıştır.

Osmanlı aydın ve bürokratları, Batı’dan esen, böyle olunması gerektiği rüzgârlarından

edilgenleşerek etkilenmişler, Türkiye’de modern aklın yerleşmesine katkıda

bulunmuşlardır. Böylece modern aklın taşıyıcısı olan ve Batı’dan beslenen,

185 Aygener, Osmanlı Türk Modernleşmesi Ekseninde Türk Muhafazakârlığı ve Samiha Ayverdi, s. 75. 186 Aydemir, Erol Güngör’de Modernleşme, s. 57-58. 187 Aydemir, Erol Güngör’de Modernleşme, s. 61-62.

Page 98: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

89

yabancılaşmış aydın, Batı eksenli yaklaşımıyla ulemadan ayrılmış, sekülarizmin etki

alanına girmiş, kutsalın referanslarından kopuk bir akıl anlayışının temsilcisi ve

olumlayıcısı olmuştur. Sonuçta dünyevi projenin içindeki kurumların oluşumunda

etkili olan “yeni Türkiye’nin ideologluğu görevini üstlenmiştir.”188

Aynı perspektifteki düşünceler Baykan Sezer’de Doğu-Batı Sorunu adlı

çalışmada da dile getirilmiş ve bu tavrın Doğu-Batı arasında bir kültür çatışmasına

sebep olduğu belirtilmiştir. İdeolojik bir boyutu olan bu durumun oluşması

kaçınılmazdır. Çünkü Batılılaşma ilk olarak İslamcı ve Osmanlıcı kadrolar arasında

yapılacaktır. Ayrıca Batı da bu programın gerçekleşmesinde bir güç olarak kendini

göstermektedir ve Osmanlı’yı Batılılaşmaya zorlayacaktır.189

Osmanlı’nın son dönemlerinde kabul edilen modernleşme fikirleri yukarıda

belirtildiği şekilde bir etkiye sahip olmuştur. Bununla beraber Osmanlı modernleşmesi

ile Türk modernleşmesi arasında farklılıklar bulunmaktadır. Zira Osmanlı

modernleşmesi, Osmanlı’nın kendi geleneksel yapısını koruyarak yapmaya çalıştığı

bir modernleşme hareketidir. Çok dinli bir yapıya sahip Osmanlı, dönüşüm hareketini

daha ılımlı bir tarzda gerçekleştirmeye çalışmıştır.190

Türk modernleşmesinin Osmanlı modernleşmesiyle farklı olan yönü,

çabalarının tarihsel ve toplumsal karşılığının olup olmadığına bakmadan, kendisinin

Osmanlı modernleşmesinden farklı olduğunu gösterme çabasıdır. Düşünce ve

uygulamalarla desteklenen bu durum, Osmanlı’dan kopuş ve yeni bir başlangıcın

inşası olarak kabul edilmiştir. Bu anlamda Türk modernleşmesi bir taraftan Osmanlı

188 Aygener, Osmanlı Türk Modernleşmesi Ekseninde Türk Muhafazakârlığı ve Samiha Ayverdi, s.102. 189 Köktürk, Baykan Sezer’de Doğu-Batı Sorunu, ss. 35-36. 190 Aygener, Osmanlı Türk Modernleşmesi Ekseninde Türk Muhafazakârlığı ve Samiha Ayverdi, s. 48.

Page 99: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

90

zihniyetinden kopuş, diğer taraftan cumhuriyet ve ulus-devlet zihniyetinin inşası

şeklinde ortaya çıkar.191

Bu modernleşme algısında, Batı’nın üretmiş olduğu değerlere aykırı her türlü

düşünden kurtulma fikri temel argüman olmuştur. Cumhuriyet döneminde, Osmanlı

ve sahip olduğu gelenek olumsuz tecrübelerin sorumlusu olarak kabul edilmiş ve

yapılan bütün inkılaplar ilerleme düşüncesi temelinde oluşturulmuştur. Osmanlı’nın

dinsel görünümünden arınmak için sosyal ve siyasal yasalar oluşturulmuş ve

Batılılaşma düşüncesi ana hedef olmuştur. Sonuçta Türk modernleşmesi bu hedefine

ulaşmak için devleti ve yeni ortak hafızayı kurgusal bir anlayışla icat etmiştir.192

Türkiye’de modernleşme süreciyle alakalı olarak yukarıda ifade edilen

düşüncelerden farklı bir çizgide ilerleyen Niyazi Berkes’in düşüncelerini, Niyazi

Berkes’te Çağdaşlaşma adlı lisansüstü çalışmada bulabilmekteyiz. Berkes’e göre,

Türkiye’deki toplumsal değişimi ifade edebilen terim “çağdaşlaşma”dır. Berkes,

çağdaşlaşma ile laiklik terimleri arasında bir bağlantı kurar ve Türkiye’de gerçekleşen

değişimi din-devlet ayırımının gerçekleşmesi olarak kabul eder. O özellikle bu süreci

din-devlet ayırımından çok, kutsallaşmış gelenekten kurtulma olarak ifade eder.193

Yine Berkes’e göre, çağdaşlaşmanın yolu, kutsallaşmış gelenek boyunduruğundan

kurtulmaya ek olarak, Batılılaşma, ulusçuluk ve toplumsal devrimciliktir.194

Berkes’e göre her toplum, zamanla kalıplaşan ve katılaşan değer ölçülerine

sahiptir. Bu durum bazıları için memnuniyet verici olabilir ancak değişme

zorunlulukları her toplumda gücünü gösterir.195 “Bir toplumda en yüksek sayılan

191 Aygener, Osmanlı Türk Modernleşmesi Ekseninde Türk Muhafazakârlığı ve Samiha Ayverdi, s. 49. 192 Aygener, Osmanlı Türk Modernleşmesi Ekseninde Türk Muhafazakârlığı ve Samiha Ayverdi, s. 49. 193 Aktaş, Niyazi Berkes’te Çağdaşlaşma, s. 32. 194 Aktaş, Niyazi Berkes’te Çağdaşlaşma, s. 33. 195Aktaş, Niyazi Berkes’te Çağdaşlaşma, s. 33.

Page 100: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

91

değerler, özellikle böyle zamanlarda, dinsel değerler kılığına girmeye de eğilimlidirler.

Din, geleneğin en son sığınağı, en son sığınma kalesidir. Aslında toplumun eski

yaşayışın kökeninden gelen birçok alışkanlıklar, kolaylıkla din gereği imiş gibi bir

nitelik kazanırlar. İşte bunun içindir ki çağdaşlaşma sözcüğünün özü, laikleşme

sözcüğünün söylemek istediği gibi toplumu bu dinselleşme hummasından kurtarma

işiymiş gibi duruyor. Berkes için çağdaşlaşma, özet olarak “kutsal kuralların”

sarsılması sorunudur. Bu ise, laiklik ile ifade edilen, din işleri ile devlet işlerinin

ayrılmasından çok daha kapsamlı bir süreçtir. Berkes bu süreci şöyle ifade eder:

Çağdaşlaşma konusunda asıl sorun, kutsal sayılan ekonomik, teknolojik, siyasal,

eğitsel, cinsel, bilgisel yaşam alanlarının daralması, etkisizleşmesi sorunudur. Bu

alanın (hiç değilse bazı kişilerin yaşamında) hemen hemen hiçe inmesi eğilimi olduğu

için, buna karşı olanlar “gerici” adını hak ederler… Bu savaş artık din-devlet savaşı

değil, ilerici-gerici savaşı olur.”196

Berkes laiklik kavramıyla ilgili düşüncelerini Türk toplum yapısına uygun bir

dönüştürme çabası içinde din sosyolojisi açısından incelemiştir. Berkes bu

incelemesini yaparken laiklik kavramını diğer toplumlardaki karşılığını, din olgusunun

bu toplumlardaki yerini ve özellikle Batı ve Hristiyanlık dışı toplumlardaki laiklik

süreçlerini anlamaya çalışarak yapmıştır. Berkes’e göre, laiklik kavramının

Türkiye’de dinde, devlet geleneğinde ya da dilde bir karşılığı bulunmamaktadır. Bu

kavram esas olarak Hristiyanlığın ilk mezhebi olan Katoliğin içinde gelişmiştir. Bu

sebeple laiklik kavramının anlamı Osmanlı-Türk toplumuna pek uygun

düşmemektedir. Berkes’e göre, bunun sebebi sadece din-devlet ayırımı değildir. O

yüzden Berkes, “laicism” teriminin yerine anlamca daha uygun olduğunu düşündüğü

196Aktaş, Niyazi Berkes’te Çağdaşlaşma, s. 33-34.

Page 101: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

92

“saecularism” sözcüğünü ve buna karşılık gelen “çağdaşlaşma”yı önermektedir.197

Ayrıca Niyazi Berkes, İslam geleneğinde Hristiyanlıkta olduğu gibi din-devlet

ayırımının olmamasından kaynaklı olarak laikliğin İslam toplumlarına uygun bir

sistem olmadığı fikrine karşı çıkmaktadır.198

Berkes gibi Baltacıoğlu da Türk modernleşmesi ve yaşanılan sorun için

çözümler getirmektedir. Berkes’in gelenekten kurtulma çözümü ve dildeki

muğlaklığın giderilmesi için sunduğu çağdaşlaşma kavramına karşılık, Baltacıoğlu,

gelenek birliğinden bahseder. Ona göre, Türk toplumunun kalkınması sorunu ancak

gelenek birliğinin sağlanmasıyla mümkündür. Bu, Türk toplumunun sancılı dönemi

atlatması içinde gereken bir çözümdür. Gelenek birliği için reformların yapılması

gerekir. Reformların yapılacağı alanlar din, dil ve sanat alanlarıdır. Din alanında nasıl

bir reform yapılması gerektiğini belirtmemiş olsa da Baltacıoğlu gelenek birliğini

sağlayan unsurların din, dil ve sanat olduğunu belirtmektedir. Bu, ulusların kalkınması

için yapılması gereken bir koşuldur. Her ulusun kendi bünyesine ve kültürüne uygun

bir din anlayışını olduğunu söyleyen Baltacıoğlu, Türkiye’de Kur’an’ın Türkçeye

çevrilmesini önermiştir. Din, dil ve sanatın modernleşmedeki yerine dikkat çeken

Baltacıoğlu, bu olguların gelenek birliğini sağlayabilmesi için eğitim ve siyasetin de

önemli rollere sahip olduğunu belirtmektedir.199

Modernleşme konusunda Türk toplumuyla alakalı değerlendirmelerde

bulunurken doğru bir bakış açısına sahip olmak gerekir bu bakış açısını doğru olarak

nitelendiren şey ise ülkemizin siyasi yelpazesinin doğru bir analizidir. “Parantezi

kapatarak bu anlamda ülkemizin siyasi yelpazesini değerlendirirken bakmamız

197Aktaş, Niyazi Berkes’te Çağdaşlaşma, s. 35-36. 198Aktaş, Niyazi Berkes’te Çağdaşlaşma, s. 36. 199 Göral, Türkiye’de Muhafazakâr Modernleşme ve Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu, ss. 65-66-67.

Page 102: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

93

gereken üç ana damardan önce, bakmamamız gereken değil fakat baktığımız zaman

doğru teşhiste bulunamayacağımızı bilmemiz gereken, iki yeri belirtmeliyiz. Bu

yerlerden biri “modernite” diğeri ise ilahi ve kitabi niteliğini kaybetmiş, kilisenin

varlık ve etkisinden ayrı düşünemeyeceğimiz, bu yüzden de “Kilise” olarak da

okuyabileceğimiz “Hristiyanlık ” dır. Zaten Batı’nın kendisi ve modern tarihi önce

Hristiyanlık sonrasında da modernite ile belirlenmiştir. Bu belirlenmede birinin

diğerini dışladığı şeklindeki anlama, ilk düzey çözümlemenin ürünüdür, zira

çözümleme derinleştikçe modernite ile Hristiyanlığın/kilisenin beraberlik ve birbirini

besleme noktaları daha çok göze gelecektir. Hristiyanlığın ve modernitenin belirlediği

toplumsal kavramların toplumumuzda tarihsel ve sosyolojik karşılıkları olmadığından

toplumumuza ilişkin değerlendirme yapılırken, bu kavramların aktarımı ve/veya

kullanımıyla yapılan yaklaşımların da geçerliliği olmamaktadır. Ülkemizin siyasi

yelpazesini değerlendirirken bakmamız gereken üç ana damardan birincisi, dönemleri

itibariyle gösterdiği değişikliklerle beraber “Osmanlı toplum yapısı ve bu yapıyı

karşılayan siyasal durum” dur. İkinci damar, Osmanlı ve Cumhuriyet aşamalarını içine

alacak şekilde modernleşme süreciyle beraber geleneksel yapımızda söz konusu olan

değişiklikler ve devamlılıkların ortaya konmasıdır. Üçüncü damarsa gerek toplumsal

yapımızda görece değişmeyen yapısal unsurları gerekse değişmeyi doğrudan

etkileyen, insana, topluma ve evrene ilişkin bakışımızı ve zihniyet yapımızı belirleyen,

bağlamına göre bağımsız ve bağımlı değişken özelliği gösteren “İslâm”dır.”200

Yukarıda belirtilen düşünceleri destekleyen ve bununla birlikte Türk toplum

yapısında modernleşme süreciyle beraber dindeki değişimleri “kadın” örneği ile veren

200 Aygener, Osmanlı Türk Modernleşmesi Ekseninde Türk Muhafazakârlığı ve Samiha Ayverdi, ss.

82-83.

Page 103: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

94

Türk Modernleşmesi Sürecinde Aydınların Kadın Algılamalarının Sosyolojik Analizi

adlı yüksek lisans çalışmasına burada ayrı bir yer vermek uygun olacaktır. Bu hem din

konusu hakkında özel bir alan seçilmesi hem de 1980’li yıllarda modernleşme

sürecinde din olgusunun durumu hakkında bilgi veren bir çalışma olması sebebiyledir.

Osmanlı’nın son dönemlerinde oluşan fikirsel farklılıklar dini savunanlar ile

savunmayanlar arasında olduğu gibi dini savunanların kendi arasında da oluşmuştur.

Bunu aydınların kadın hakkındaki fikirlerini ortaya koyarken görmekteyiz. Aydınların

düşüncelerinde, modernleşen toplumda kadının örtünmesi, cinsler arasındaki ilişki

gibi konular belirleyici noktaları oluşturmaktadır. Örneğin Namık Kemal

düşüncelerinde, kadının kapanmasını temel almış ve modernleşmenin sınırlarını

cinsler arasındaki ilişkilere göre belirleme yoluna gitmiştir. O, İslam ahlak kurallarının

terk edilmesini ve Batılılaşmayı, cinsellikle eşanlamlı olarak görüyordu. Bu yüzden

modernlikle geleneksellik arasında bir denge kurmak için kadınların kapanmaya

devam etmesi gerektiğini savunmuştur. İslam ve Batı arasında denge kurma çabası,

Ortadoğu’daki uluslaşma sürecinde ortaya çıkan aydınların özelliklerinden bir

tanesidir.201

Bu düşüncenin tersini Fatma Aliye’de görüyoruz. Onun dile getirdiği düşünce

İslam’ın yanlış yorumlandığı düşüncesidir. Bu yüzden İslam’daki çok eşlilik

düşüncesine karşı çıkmıştır. O’na göre İslam çokeşliliği tasvip etmemiştir. İslam,

kadının eğitim görmesine ve toplumda yer almasına karşı da değildir.202

Yukarıdaki örnekle birlikte, bu dönemde kadına ve toplumsal düzenlemelere

yönelik fikirler ortaya koyan aydınlar sadece İslamcılar değildir. Bunun yanında Batıcı

201Tülay Uzun, Türk Modernleşmesi sürecinde Aydınların Kadın Sorunu Algılamalarının Sosyolojik

Analizi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2006, s. 13. 202 Uzun, Türk Modernleşmesi sürecinde Aydınların Kadın Sorunu Algılamalarının Sosyolojik Analizi,

s. 14.

Page 104: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

95

ve Türkçü aydınlar da bu yönde fikirler beyan etmişlerdir. Çeşitli toplumsal

düzenlemeler yapılması gerektiği fikrine sahip aydınların kadına yönelik düşünceleri

sadece İslamcıların dile getirdiği düşünceler değildi. Batıcı ve Türkçü aydınlar da bu

yönde açıklamalar yapmışlardır. Bu akımlar 19 ve 20. Yüzyılda kadınla ilgili

reformlara ve toplumsal düzenlemelere eşlik etmişlerdir. Ancak bu akımların hepsi de

kadını geleneksellik ve modernlik arasında denge kurmak gibi bir bakış açısıyla ele

almışlardır. Bir yandan bir denge kurma çabasını ortaya koyarken bir yandan da belli

bir feminizm türünü İslam öncesi Türk kökenine kadar indirmişlerdir. Ayrıca kadını

toplumsal alana katmaya çalışanlar olsa da bu dönemdeki aydınların çoğu kadını

ailenin sınırları içinde tanımlamaya çalışmışlardır.203

1980’li yıllar süreç bakımından oldukça hareketli bir dönemdir. Bu hareketlilik

bütün dünyada olduğu gibi Türk toplumunda da meydana gelmektedir. Özellikle

modernizm ve globalleşme, her türlü ideolojik ve dini grupların kendilerini ifade

edebilmeleri için onlara alanlar vermekteydi. Çalışmada bu durum, - özellikle

dindarlar için- kamusal alan ve siyaset alanı grupların kendilerini ifade edebilmeleri

için kullandıkları birer alan olarak ifade edilmiştir. Türk toplumundaki bu hareketliliği

dindar kadınlar örneğinde görebiliriz. Bu dönemde oluşan böyle bir fırsat ayrıca dini

bir canlanmanın gerçekleşmesine de fırsat vermiştir.

“Türkiye’ de 1980’li yıllarda dinsel ve etnik kimliklerin kamusal alandaki yer

edinme mücadelelerini ve siyasete katılma çabalarını gösterdikleri bir dönüşüm

dönemine girmiştir. Bu yeni aktörler kamusal alanda yer edinmeye çalışırken, kamusal

203Uzun, Türk Modernleşmesi sürecinde Aydınların Kadın Sorunu Algılamalarının Sosyolojik Analizi,

s. 26.

Page 105: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

96

alanın bütünlüğü bozulmuş ve yeni alternatif alanlar oluşmaya başlamıştır. Kamusal

alan daha da genişlemeye başlamıştır.”204

Yukarıda belirtilen şekilde oluşan böylesi bir ortamda dinsel kimlik yeniden

önem kazanmıştır ve yeni kimliklerin oluşmasına da ortam hazırlamıştır. Bunda

modernizm, ulus-devlet ve globalleşmenin etkili olduğu söylenebilir. Böylece

1990’larda yeni bir İslami kimlik yaygınlaşmaya başlamış ve hem İslami değerlere

hem de geleneksel değerlere dayanarak yeni bir kutsal düzen yaratma çabasına

girmiştir.205

Modernizme karşı yeni bir İslami model kurmaya çalışan dinsel kimlik, bu

durumda yeni oluşumlar ve arayışlar içine girmiştir. Örneğin feminizme yönelimler bu

ortamda ortaya çıkmıştır. Bu arada Marksist-Sosyalist düşüncenin etkisini yitirmesi de

yeni arayışların ya da yeni yönelimlerin oluşmasına etki eden başka bir faktördür.

Sonuç itibariyle bu dönem yeni akımların ortaya çıktığı bir dönemdir. Dini kimlik de

bu dönemde gelenekselci ve radikal İslam şeklinde akımlar oluşturmuştur.206

“Hem gelenekselci İslamcılar hem de radikal İslamcılar benimsedikleri anlayış

itibariyle, kadına yönelik düşüncelerinde farklılık gösterirler. Burada önemli olan,

Türk toplumunda modernleşmenin etkisini çok daha belirgin bir şekilde ortaya

koyduğu 1980’li yıllarda dini duygunun canlanması, kendine bir alan bulmasıdır.

Ayrıca kadınlarda bu ortamda, kendilerini daha rahat ifade edebildikleri, yaşam

anlayışlarının yeni bir ortama ya da yeni bir kimliğe sahip olmuşlardır. Geleneksel

İslamcılar tarafından “Kur’an’ın özüne ve Asr-ı Saadet” dönüş miti, İslam’ın hâkim

204 Uzun, Türk Modernleşmesi sürecinde Aydınların Kadın Sorunu Algılamalarının Sosyolojik Analizi,

s. 68. 205 Uzun, Türk Modernleşmesi sürecinde Aydınların Kadın Sorunu Algılamalarının Sosyolojik Analizi,

s. 69. 206 Uzun, Türk Modernleşmesi sürecinde Aydınların Kadın Sorunu Algılamalarının Sosyolojik Analizi,

s. 69.

Page 106: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

97

kapitalist/laik sistem karşısında kurmayı hedeflediği alternatif dünya nizamına dair

söylemin temelini oluşturmaktadır. Bu söylemin İslamcı kadın yazarlarından

“Müslümanların anneleri olan Peygamberin kadınları ve Asr-ı Saadet kadınları” gibi

olma biçiminde algılanmaktadır. Özellikle Peygamberin eşlerinin hayatları, ahlaki

özellikleri, erdemleri sıkça ön plana çıkarılır. “Müslüman kadın kimliği” için

oluşturulan prototip Peygamber dönemindeki kadınlardır. Hem yaşam tarzı hem de

kişilik olarak bu kadınlar örnek olarak gösterilerek “Müslüman kadın kimliğinin”

somut bir içerik kazanması sağlanmıştır. Ayrıca bu prototip Batılı feministlerin çizdiği

kadın tiplerinden farklı ve İslami içeriğe uygun bir kadın kimliği olarak sunulmakta ve

yeni bir alternatif oluşturulmaktadır.”207

Yukarıda betimlenen durum dindar kadının toplumsal hayatta roller edinmesi

açısından önemlidir. Çünkü bu durum onlar için yeni bir kimlik ifadesi anlamına

gelmektedir. Kadının nesne durumundan özne durumuna geçtiği, onun bağımlı

yapıdan kurtuluşunu sağlayan bir dönemdir. Kadın, İslam’ın oluşturduğu kimliğini,

özne olarak hem geleneksel anlayıştan kurtularak hem de modern toplumsal düzene

karşı çıkarak elde etmiştir.208

Tesettür, bu dönemde simgesel olarak ortaya çıkan bir araç olmuştur. Daha önce

de var olan kadın-erkek arasındaki iktidar mücadelesi bu dönemde yön değiştirmiş ve

İslam ile modernizm arasındaki karşıtlık-uzlaşmazlık konumuna dönüşmüştür. Bu da

iki farklı kültürün ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Tesettür burada kadın için

müslüman kimliğinin İslami kabulü olarak bir simgesel anlam kazanmıştır. Bir başka

207 Uzun, Türk Modernleşmesi sürecinde Aydınların Kadın Sorunu Algılamalarının Sosyolojik Analizi,

s. 70. 208 Uzun, Türk Modernleşmesi sürecinde Aydınların Kadın Sorunu Algılamalarının Sosyolojik Analizi,

ss.75-76.

Page 107: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

98

ifade ile Doğu ve Batı karşı karşıya geldiğinde Müslüman kadın örtünmeyi kendisi

için bir çıkış yolu olarak görmüştür.209

Kadınların, modernliğin ölçüsü olan kent ve eğitim alanlarına girdikçe İslami

değerlerden uzaklaşmaları beklenirken aksine onlar İslami kimliklerine sahip çıkmış

ve onu bir hak arama ve dava hareketi olarak kabul etmişlerdir. Modern kurumlara

yönelirken siyasi-dini kimliklerini açığa vurarak bunu yapmaktadırlar.210

Bu dönem ile birlikte kadının kendi kaderini belirleme mücadelesi vb.

durumlar, geçmişten beri kadınlara yönelik belirlenmiş kalıplaşmış düşüncelerden

kurtulma fırsatı vermiştir. Bu dönem kadının yeniden tanımlanma ve bireyselleşme

süreci olarak kabul edilebilir. Kadın bu dönemde eğitimlidir ve meslek sahibidir.

Kısacası bu dönemde İslami düşünceye sahip kadınlar kendi durumlarını sorgulayarak

geleneksel kalıp rolleri olan annelik ve eşlik rollerinden sıyrılmışlardır.211

1980’li dönemlerde dindar kadın profilinin oluşmasına etki eden birkaç faktör

vardır. Birincisi İran Devrimi, diğeri ise İslamcı kadının diğer kesimler ve medya ile

iletişim/etkileşimi olmuştur. “Kamusal alanın 1980’li yıllarda önem kazanması

sonucunda kadınlarda kamusal alanda söz sahibi olmak istemişlerdir. Kamusal alanın

önem kazanmasında modernitenin konuya yüklediği olumlu anlamlar etkili olduğu

gibi İran Devrimi de önemli bir faktördür. Şeriatçı İslam’ı geri getirmek için halk

kitlelerinin seferber edilmesi, bu arada kadınları birer inanç sancağı gibi ön safhalara

çıkartan büyük çaptaki kitlesel eylemler İran’da olmuştur. Koyu bir Batı aleyhtarlığı

ve çağdaşlık eleştirisine dayanan Humeyni doktrini kadını kendi inancı doğrultusunda

209 Uzun, Türk Modernleşmesi sürecinde Aydınların Kadın Sorunu Algılamalarının Sosyolojik Analizi,

s. 76. 210 Uzun, Türk Modernleşmesi sürecinde Aydınların Kadın Sorunu Algılamalarının Sosyolojik Analizi,

s. 76. 211 Uzun, Türk Modernleşmesi sürecinde Aydınların Kadın Sorunu Algılamalarının Sosyolojik Analizi,

s. 76.

Page 108: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

99

kamusal alana sokmuştur. Türkiye’de de İslamcı hareketleri izleyip, onları örnek alan

kadınların kamusal alana katılmasında teşvik edici bir rol üstlenmişlerdir.”212 İslamcı

kesimler kültürel kimliğin oluşmasında rol oynayan laik-modernist bir yaklaşımı

benimsemek yerine kendilerine Kur’an ve Peygamberin yaşam biçimlerini referans

almaktadırlar. Kentsel ortamlarda yaşayan ve eğitim görenler yerli tüketim kalıpları

benimsemişlerdir. Ancak bu, sadece tüketim alanında görünürlük kazanmalarını

sağlamıştır. Bu durum İslami kimliğin değişen boyutu olarak görülmektedir. Bunda

İslami kesimin medya ve diğer kesimlerle ilişkileri etkili olmuştur.213

Hacettepe Üniversitesi’nde veri çalışmasına örnek olarak 2011 yılında yapılmış

olan Din, Gelenek ve Modernlik Arasında iktisadi hayat ve Başarı: Kayseri’de Küçük

ve Orta Ölçekli İşletme Sahipleri Üzerine Bir Çalışma isimli araştırmadır. Mülakatlara

dayanarak yapılmış olan bu çalışma, modern dünyada dindar işletme sahiplerinin zihin

dünyasını ortaya koymaya çalışmaktadır. “İslami Kalvinistler” söylemi çalışmanın ana

hattını oluşturmaktadır. “2015’te yayınlanmış olan Europen İnitiative Stability adlı

kuruluşun “İslami Kalvinistler” adlı raporu çıkarmış olması, dikkatleri modern

Türkiye’de dünyevi olarak, araçsal akıl üzerine inşa edilmiş ve kurgulanmasında

kategorik olarak herhangi bir dini referansın bulunmadığı laik bir iktisat anlayışıyla

düzenlenmiş piyasa, kredi mekanizmaları ve ticaret hukuku içerisinde faaliyet

gösteren, aynı zamanda dini değerlerine, toplumsal geleneklerine sahip olan Kayserili

işadamı profiline çekmiştir. İktisadî başarının ve toplumsal gelişmenin, İslam’ın ve

modernizmin sonsuz biçimde birlikte yaşandığı bir ortam oluşturduğu, iktisadî

gelenekçiliğin hâkim olduğu bir coğrafyada, iktisadî modernliğin nasıl inşa olduğu

212 Uzun, Türk Modernleşmesi sürecinde Aydınların Kadın Sorunu Algılamalarının Sosyolojik Analizi,

s. 79. 213 Uzun, Türk Modernleşmesi sürecinde Aydınların Kadın Sorunu Algılamalarının Sosyolojik Analizi,

s. 83.

Page 109: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

100

merak konusu olmuştur. Ancak Kayserili işadamlarının/işletme sahiplerinin iktisadî

başarısının salt dinsel güdülenme şeklinde açıklayan “İslami Kalvinizm” olgusuyla

açıklanmasına karşıt olarak, Kayserili işadamı ve Kalvinizm arasında yüzeysel

benzerliklerin ötesinde bir benzerliğin bulunmadığı, aksine bu işadamların gerek

sermaye oluşumu, gerekse iktisadî başarılarını sürdürmede dinî ve toplumsal gelenekle

olan ilişkilerini modernlik çerçevesi içerisinde daha farklı bir şekilde örgütledikleri

düşünülmektedir.”214

Kayserili işadamı örneğinde Weber’in Protestan Ahlakı ve Kapitalizm eserinde

ortaya koymuş olduğu Kalivinist ruh ile Kayserili işadamının dini anlayışı arasında bir

benzerlik olup olmadığı tartışılmıştır. İlk olarak belirtilen, Kayserili iş adamı için

gelenekçiliğin kırılıp yerine iktisadî modernliğin tesis edildiği bir ortam oluştuğu

düşüncesidir. Bu anlamda bakıldığında Weber’de Klavinist doktrinin insan üzerine

doğurmuş olduğu etki niyetlenmemiş bir süreçtir. Kalvinist için iktisadi hayat,

Tanrı’nın şanını yüceltmeye yöneliktir. Kapitalizmin ruhu ortadan kalkmış bunun

yerine rasyonellik, akılcılık planlama, muhasebe gibi unsurlar devam etmiştir.

Oortodoksluk ve Katolikte ise din il iktisat arasında ya da servet biriktirme arasında

ise bir çelişki görülmektedir. Bu son tavır yerine gör İslam’ın içerisinden de

çıkarılmaktadır. Eğer bu açıdan bir kıyaslama yapılacaksa Avrupa’ya göre

Kayseri’deki iktisadî hayat Katolik anlayışa daha yakındır. Kayserili işadamının

amacı Kalvinistinki gibi dünyevi zühd hali değildir. Yani onun tavrı kurtuluşunu

arayan bir işadamının aksine zenginliğini arayan ve buna ulaşabilmek için yapısal

olarak tasarruf ve sıkı çalışma kaynaklarına başvurmaktadır. Ayrıca Kayserili işadamı

214 Toprak, Din, Gelenek ve Modernlik Arasında İktisadi Hayat ve Başarı: Kayseri’de Küçük ve Orta Ölçekli İşletme Sahipleri Üzerine Bir Çalışma, s. 93

Page 110: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

101

laik iktisat sistemi içerisinde dünyasını ararken dinini tamamıyla mahvetmeme

tezadıyla karşılaşmaktadır. Bu yüzden o, diniyle dünyası arasında gerilimle dolu bir

denge oluşturmaya çalışmaktadır. Yine Kayserili işadamı İslami bir iktisat hayatını

rahatça sürdürebilecekleri bir yapı olmamasına rağmen böyle bir talep içerisinde de

değiller.215

Kalvinist ile Kayserili işadamı arasındaki önemli farklardan biri de Kalvinistin

mal edinme anlamında, malı biriktirme sıkıntısı yerine elindeki malını dünyevi hazlar

için harcamama sıkıntısı vardır. Bunun yerine Kayserilinin sıkıntısı, malını

sorgularken çokluğunu helal-haram yönden tartmış olsa da biriktirdiğini lükse girecek

şekilde harcadığında değil, bu malı hangi yollarla biriktirdiği, helal yolları kullanıp

kullanmadığı yönündeki sorgulamalarla ilgilidir. Kalvinistin aksine Kayserili bunların

peşine daha çok dünya için düşmektedir. Bu noktada onun yaşadığı gerilim dinini

mahvetmeden dünyanın peşinden koşmaktır.216

Yukarıda ifade edildiği biçimde birkaç noktada Kayserili ile Kalvinist

arasındaki farklar vurguladıktan sonra, Kayserili işadamının davranışlarını belirleyen

ya da yaşadığı dünyayı kapsayan etkenler açıklanmaya çalışılmıştır. Bu noktada din

onun dünyasını şekillendiren bir olgudur. Bu konudaki açıklama “seçici yakınlık”

ilkesi ile açıklanmıştır. Bu anlamda işadamı kendi durumunu hem kendi zihninde hem

de kendisiyle aynı anlayışa sahip olanlara anlatabilmek için seçici olarak mensubu

olduğu dinden ayetler, hadisler vb. unsurları seçerek kendine bir iktisadi davranış

modeli oluşturur. İşadamı yaşadığı ortamda, yaptığı işi sadece zenginleşmek, para

kazanmak amacıyla yaptığını saklama mecburiyeti yoktur. Yasalara uygun hareket

215 Toprak, Din, Gelenek ve Modernlik Arasında İktisadi Hayat ve Başarı: Kayseri’de Küçük ve Orta Ölçekli İşletme Sahipleri Üzerine Bir Çalışma, s. 94 216 Toprak, Din, Gelenek ve Modernlik Arasında İktisadi Hayat ve Başarı: Kayseri’de Küçük ve Orta Ölçekli İşletme Sahipleri Üzerine Bir Çalışma, s. 95

Page 111: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

102

ettiği sürece buna devam etmesinde de bir sakınca yoktur. Böyle bir ortamda insanlar

kendi davranışlarını, faaliyetlerini hala din ve gelenekle bağlantılı olarak

sürdürüyorlarsa, bu durum inanç çerçevesine olan bağlarının devam ettiğini

göstermektedir.217

“İktisadî faaliyetini yürütürken yapmış olduğu seçici yakınlığın nasıl işlediğine

bakıldığında, kendi durumunu kendine ve başkalarına anlatmak için sadece iktisadî

güdüyle hareket etmeyip iktisaden başarı elde etmiş olan güçlü bir müminin dinin

emirlerini yerine getiriyor olma noktasında lakayt davranmadığı, değer ve ilkelere

karşı faaliyetlerini, eylemini bu değerlerle şekillendirdiği ortaya çıkmaktadır. İslam

dininin talepleri olan zekâtını vermesi, hacca gitmesi, faiz konusunda dikkatli

davranması vb. buna örnektir. Bu durum bu işadamının iktisadî eylemlerini hem

güdüleyici hem kısıtlayıcı olarak İslam’ın içine yerleştirdiğini göstermektedir. Ancak

İslam dininin içine yerleştirilen bu eylemler bir dini kurtuluş arayışı değildir. Dini

kurtuluşunu ararken iktisadî faaliyette bulunuyor ve para kazanıyor değildir. Amacı

öncelikli olarak dinî kurtuluşunu aramaktan ziyade dünyevî refah elde etmektir.”218

Yukarıda ifade edildiği şekilde işadamının dinî kurtuluş öncelikli hedefi

olmamasına karşın din, iktisadi hayatında belirleyici olmaktadır. İslam çalışmaya karşı

bir din değildir. Aksine meşru olduğu müddetçe kişi çalışmaya sevk etmektedir.

İşadamı için içerisinde bulunduğu sistem bu bakımdan bir yönüyle meşru imkânlar

sunarken bir yönüyle böyle imkânlar vermemektedir. Böyle bir ortamda faaliyet

gösteren işadamının dinle bir bağlantısı varsa sistemin meşru olan kısımlarını

kullanacaktır. Sistemin diğer yönlerinden de kaçınmaya çalışmaktadır. Yalnız işadamı

217 Toprak, Din, Gelenek ve Modernlik Arasında İktisadi Hayat ve Başarı: Kayseri’de Küçük ve Orta Ölçekli İşletme Sahipleri Üzerine Bir Çalışma, ss. 95-96 218 Toprak, Din, Gelenek ve Modernlik Arasında İktisadi Hayat ve Başarı: Kayseri’de Küçük ve Orta Ölçekli İşletme Sahipleri Üzerine Bir Çalışma, s. 96

Page 112: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

103

kendi işini belli derecede büyütene kadar sistemin meşru araçlarını kullanmaktadır. İşi

daha fazla büyüttükten sonra sistemin meşru vasıtalarının tükendiği noktada üç

seçenekle karşı karşıya kalmaktadır. Bu durumda işadamı ya piyasadan çekilmekte ya

ileriye gitmeden aynı düzeyde kalmakta ya da kendi değerler dünyasını yeniden

yaratmaktadır.219

Modern yapısal şartlar üzerine kurulu iktisadî bir faaliyetin içinde olan işadamı,

din ve ekonomik düzen arasında bir gerilim içinde bulunmaktadır. Bu noktada

işadamının tavrı, bütünüyle kâr hırsına ve çıkarcı bir düşünce çerçevesinde şekillenmiş

davranış şeklinin yerine iktisadî düzenin dayatmalarını, manevi hayatlarının bir takım

talepleri ile uzlaştırabilme ve bütünüyle dinin taleplerinden uzak düşmeme çabasıdır.

Bu anlamda güdülenmelerinin arka planında Kalvinist benzeri bir güdülenmenin

olduğu düşüncesinin yerine, bu insanların güdülenmelerinin temelini doğrudan

doğruya seküler bir ortamdan aldıkları yalnız bu ortamdaki başarı güdüsünü gelenek

ve dinle kendilerine özgü, yerli bir hale getirdiklerini düşünmek daha doğrudur.220

Kayserili işadamının iktisadî faaliyetlerini kuşatan başka bir faktör daha vardır.

Bu kültürel faktör gelenektir. Gelenek aynı zamanda toplumsal ve siyasal iklimle bir

araya gelerek işadamı için önemli bir alan oluşturmaktadır. Böyle bir ortamda din ve

gelenek sabit kalmasalar da en istikrarlı duran alanlardır. Geleneksel anlamda güven,

itimat ve dinî olan haram ve helallik meselesi, faizle alım-satım gibi durumlar iktisadî

hayatlarında işadamları için önem arz etmektedir. Bu şekildeki bir ortamda iktisadi

hayatı sürdürmek için uygulanacak bir hukuksal ya da kuramsal bir temel

bulunmamaktadır. Dolayısıyla işadamı tamamen seküler, akılcı bir bakış açısı

219 Toprak, Din, Gelenek ve Modernlik Arasında İktisadi Hayat ve Başarı: Kayseri’de Küçük ve Orta Ölçekli İşletme Sahipleri Üzerine Bir Çalışma, s. 97 220 Toprak, Din, Gelenek ve Modernlik Arasında İktisadi Hayat ve Başarı: Kayseri’de Küçük ve Orta Ölçekli İşletme Sahipleri Üzerine Bir Çalışma, s. 97

Page 113: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

104

çerçevesinde oluşmuş olan kurallar içinde faaliyetini sürmekte, servet biriktirmektedir.

Bunları yaparken pazardaki rekabetin de dışında değildir. Bir kısım işadamı gelenek

ve din çağrısına kulak verirken, bir kısmı buna ihtiyaç duymamaktadır.221

Dinle ilişkili olması yönüyle Kalvinistle ile Kayserili işadamının güdülenmeleri

ortak olabilir. Ancak seküler sistemde iktisadî eylemde bulunan inanan Kayserili için

din, sürekli olarak kâr ve kazancını ve bunları kazanma yollarını denetleme aracıdır.

Dolayısıyla Kalvinistin dinî anlayışı sürekli önünü açıcı etkide bulunurken, Kayserili

işadamı kazancının miktarı konusunda olmasa da bu kazancın elde edilme biçiminde

gerilim içindedir.222

Lisansüstü çalışmaların ana teması modernleşme sürecinde yaşanılan sancılı

durumun betimlenmesidir. Bu çabayı, çalışmalara konu olan aydınların

düşüncelerinde de görebiliriz. Bu yönde çalışmalar ele alındığında din ve

modernleşme çerçevesinde din olgusu daha çok sosyal bir realitenin tezahürü olarak

ele alınmıştır. Zaten din, tüm toplumlarda toplumsal gerçekliğin bir yansımasıdır.

Türkiye’de modernleşme söz konusu olunca, çalışmalarda, gelenek ve

modernleşmenin arz ettikleri karmaşık yapı, özellikle de laikleşen bir yapıda sosyal bir

kurum olarak dine yer verildiği görülmektedir. Bu, konuyu ifade etmek için bir

dayanak noktası temin etme yönelimi olarak ifade edilebilir.223 Bu yönelimi en azından

lisansüstü çalışmalara konu olan aydınlar için söyleyebiliriz.

Lisansüstü çalışmalarda, modernleşme konusu ve Türk toplumunun bu

süreçteki durumu betimlenirken bu durumu oluşturan sorunlar ortaya konmuştur.

221 Toprak, Din, Gelenek ve Modernlik Arasında İktisadi Hayat ve Başarı: Kayseri’de Küçük ve Orta Ölçekli İşletme Sahipleri Üzerine Bir Çalışma, s. 98 222 Toprak, Din, Gelenek ve Modernlik Arasında İktisadi Hayat ve Başarı: Kayseri’de Küçük ve Orta Ölçekli İşletme Sahipleri Üzerine Bir Çalışma, s. 99 223 Toker, 1940’lı Yıllar Sonrası Türk Sosyolojisinde Din Teması, s. 221

Page 114: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

105

Bunun yanında bazı çözümlerde üretilmeye çalışılmıştır. Bu anlamda aydınlar, din-

bilim, dinin toplumsal gerçekliği gibi konuları dile getirmiş ve bu konulara ilişkin

sorunları açıklamaya çalışmışlardır. Ancak sorunlara getirilen çözümler yok denecek

kadar azdır. Bu anlamda gelenek birliğinin sağlanması ya da geleneğin kutsallıktan

kurtulması gibi çözümler ele alınabilir. Yalnız burada sorun teşkil eden durum

çözümler verilirken bunların nasıl yapılacağı noktasının kapalı kalmasıdır.

Modernleşme ve din arasındaki ilişki çerçevesinde ele alınan çalışmalardan son

ikisi, ele aldıkları konu ve yöntem bakımından bizlere daha açıklayıcı bilgiler

vermektedir. Buradan birkaç çıkarımda bulunmak mümkün görünmektedir. İlk olarak,

bu iki çalışmayla birlikte daha önce bahsettiğimiz dine makro açıdan bakma düşüncesi,

din olgusunu daha özel konulara indirgeyerek inceleme çabasıyla mikro bir durum

almıştır. Bir çalışma özel olarak kadın üzerine iken diğeri dindar işadamları üzerine

olmuştur. Buradan çalışmaların günümüz Türk toplumu analiz etmek için böyle bir

açıdan olayları ele almanın daha faydalı olabileceğini göstermektedir.

Özellikle son çalışma bizim için önemlidir. Çalışmayla günümüz işadamının

sahip olduğu zihinsel dünya bir yönüyle çizilmektedir. Bu zihin dünyasında din önemli

bir yer tutmaktadır. Din, iktisadî faaliyet alanının hem başında hem de devamında yer

almaktadır. İşadamı içinde bulunduğu çaba seküler ortam ile dinî arasında bir denge

kurma çabasıdır. Bu çalışmada vurgulanan başka bir nokta da işadamının zihin dünyası

oluşturan diğer bir kaynağın da gelenek olduğudur. Kısaca özetlediğimiz bu

çalışmadan şunu anlayabiliriz ki o da toplumumuzun kendine has olan bir özelliği

vardır. Din ve gelenek modern dönemde de vazgeçemediğimiz önemli

yapıtaşlarımızdır. Dolayısıyla sosyolojinin bu noktayı gözden kaçırmaması

gerekmektedir. İster bu durumu olumlama anlamında olsun isterse olumsuzlama olsun

Page 115: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

106

bu konuyu içeren çalışmaların bulunması gerekir. Ele aldığımız bu son çalışmanın bize

gösterdiği bir nokta da “İslami Kalvinistler” gibi kavramlar yine zihin dünyamızı

oluşturan olgulardan dolayı toplumuzu ifade etmeye yetmeyebilir. Bu noktada kendi

kavramlarımızı oluşturmak ve aynı zamanda insanların toplumsal yaşamda belirtilen

gerilimlerden kurtulması için sosyoloji yeni kavramlar üretmeli ve yeni yasalar

oluşturulmasına yardımcı olmalıdır. Dolayısıyla yukarıda tanıtılan son çalışmanın

örnekleri arttırılmalıdır.

Page 116: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

107

DEĞERLENDİRME, SONUÇ VE ÖNERİLER

Türkiye’de sosyoloji ve din ilişkisinin genelde ve başından beri gerilimli

biçimde kurulmuş olması ve bu durumun Türkiye koşullarında yapılan sosyolojik

çalışmalara etkisi, araştırmamızda merak edilen ana unsurdur. Özellikle son yıllarda

Türkiye’de belli ilerlemeler kaydetmiş sosyoloji, geçmişin bu gerginliğinin gölgesini

üzerinde hala hissediyor mu, sorusuna Hacettepe Üniversitesi’nde yapılan çalışmaları

inceleyerek cevap bulmaya çalıştık.

Bu doğrultuda yapılan tarama sonucunda din olgusunu doğrudan ya da dolaylı

olarak ele almış olan çalışmalar elde edilmiştir. Biri doktora çalışması olmak üzere

toplamda sekiz tane tez, çalışmamıza konu olmuştur. Bu çalışmalarda sırasıyla, din-

sosyoloji, din-toplum, din-kültür ve din ile modernleşme ilişkisi üzerine yapılan

analizlerle çalışmalarda din olgusunun yeri belirlenmeye çalışılmıştır.

Sosyoloji ve din ilişkisi çerçevesinde özellikle sosyoloji biliminin dine

yaklaşım biçimi eleştirilmektedir. Dolayısıyla sosyoloji, dinin toplumdaki yerini,

önemini ve sonuçlarını anlamalı ve açıklamalı, düşüncesi çalışmalarda öne çıkan

görüşlerdendir. Yine klasik sosyolojik düşünceye hâkim olan ve Türk sosyolojisinin

ilk tartışma alanını da oluşturan dinin ortadan kalkıp kalkmayacağı düşüncesinin,

çalışmalarda sosyolojinin asıl konusu olmadığı belirtilmektedir. Eğer sosyoloji din

olgusunu ele alacaksa bu, dinin toplum üzerindeki etkisinin ne olduğu ve bu etkinin

hangi durumlarda artıp azaldığı meselesi çerçevesinde olmalıdır.

Yine bu çerçevede aydınların takındığı tavır betimlenmeye çalışılmıştır. Dine

karşı tavır alan aydın kesimi sahip olduğu zihniyet yapısıyla hareket etmektedir.

Böylece halk ile aydın arasında bir kopukluk meydana gelmektedir. Bu aydınların ana

Page 117: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

108

tartışma konularından bir olan din ile ilim arasındaki ilişkiye de değinilmekte ve her

ikisinin de hayatın ayrılmaz parçaları olduğu noktası öne çıkarılmaktadır. Ayrıca bu

tartışmanın pozitivist düşünce yapısının bir uzantısı olduğu belirtilmektedir.

Din-toplum etkileşimi çerçevesinde çalışmalar analiz edildiğinde, bir kurum

olarak dinin temel rollerinin vurgulandığı görülmektedir. Sosyal yapı içerisinde din

bazı fonksiyonlar icra etmektedir. Bu sayede din, toplum ile etkileşim göstermektedir.

İnanma ihtiyacının giderilmesi, toplumsal dayanışmayı sağlaması dinin fonksiyonları

arasında sayılmaktadır. Dinin toplumsal dayanışmadaki rolü, onun kişilere bir dünya

görüşü sunmasında ve aidiyet duygusunu canlı tutarak toplumsal kimlikleri

belirlemede önemlidir.

Din-toplum ilişkisi karşılıklı etki esasına dayandığı meselesi üzerinde durulan

başka bir konudur. Bu karşılıklı etkileşimde dinin toplum üzerindeki etkisinin daha

fazla olduğu da belirtilmektedir. Dinin toplum üzerindeki etkisi olumlu veya olumsuz

da olabilir. Fakat dinin yapıcı etkisi, yıkıcı etkisinden daha fazla olduğu yine

çalışmalarda kabul edilen bir noktadır.

Toplumun din üzerinde etkisi genelde toplumsal değişim sürecinde

görülmektedir. Tabi bu etkileşim sürecinde din, iç dinamiğini korumakta, toplumsal

değişim bu noktada bir değişiklik meydana getirememektedir.

Din, sosyal değişmenin en az olduğu ilkel toplum döneminde bile sosyal bir

müessese olarak varlığını idame ettirmiştir ve bu yönüyle insanlık tarihi kadar eski bir

geçmişe sahiptir. Yine din, sosyal bir müessese olarak insanların ihtiyaçlarına cevap

verdiği müddetçe varlığını devam ettirecektir.

Page 118: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

109

Kültür bir toplumun manevi değerlerinin bütününden meydana gelen bir

olgudur. Din bir kültürün en önemli unsurlarındır. Kültürün oluşturucularından biri de

dindir. Bu düşünceler kültür–din ilişkisi çerçevesinde öne çıkan vurgulamalardır.

Din çok kapsayıcı bir kurumdur. Çünkü genel kültürel yapıyı oluşturan sosyal

örüntüler dini değerlerle yakından ilgilidirler. Din, kişiye hazır bilgiler sunarak, nerede

ve hangi konumda bulunduğunu işaretler. Bu şekilde din, kişiye bir kimlik belirler ve

bu, dinin aşkın yönüyle alakalıdır.

Türkiye’de din ve kültür tartışmaları, Türk toplumunun modernleşme sürecine

adım attığı andan itibaren başlamıştır. Çalışmaların ana temasını oluşturan da bu

noktadır. Bu tartışmalar çerçevesinde Türk toplumunun dini ve kültürü arasındaki

ilişki betimlenmeye çalışılmış ve çözümler sunulmuştur. İlk olarak, bu tür

tartışmaların ortaya çıkmasının sebebi olarak aydınlar ve takındıkları tavırları

gösterilmiştir. Batı taraftarı olmaları ve pozitivist mantık çerçevesinden hareket

etmeleri sebebiyle, ilerlemenin dinî olandan vazgeçilerek elde edileceğinden

bahsetmişlerdir. Oysaki Batı ile Doğu arasındaki en önemli fark, Doğu’da kültür ve

bilimin kaynağının din olmasıdır. Dolayısıyla Doğu’daki zihniyet yapısı tikelci bir

yapıya sahiptir ve bu farklılığı daha belirgin hale getirmektedir. Çünkü zihniyet tarzını

kendine özgü kültürel yapı oluşturmaktadır.

Kültürel farklılık dinlerin algılanış biçimlerini etkiler. Aynı dini farklı milletler

farklı anlar ve yaşar. Bu noktada din birliği millet birliğini ortadan kaldırmaz, tersine

kuvvetlendirir.

Öte yandan Batı’nın kültürü ve kaynakları incelendiğinde Hristiyanlık ile sıkı

bir bağlantı içinde oldukları görülür. Hristiyanlığı değerlendiren hatta olumsuzlayan

Page 119: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

110

kaynaklar dahi Hristiyanlık göz ardı edilerek değerlendirilemez. Çünkü Hristiyanlık,

Batı kültürü ile iç içe geçmiş ve dindışı alanlarda da yer almaktadır. Bu, dinin toplumda

olduğu gibi kabul edilmesi ve insanları yönlendirebilmesi özelliğinin tarafsız olarak

kabul edilmesinin bir sonucudur. Bu noktada Türk kültür yapısının Cumhuriyet öncesi

dönemine baktığımızda aynı resimle karşılaşmaktayız. Dolayısıyla bu dönemdeki

eserler ve kültürel yapı İslam’a müracaat edilmeden anlaşılamaz.

Modernleşme sürecine ilişkin olarak çalışmalarda genel anlamda –konuları

gereği- Türk toplumunun modernleşme ile ilk karşılaşma dönemini analiz eden ve

şekillendiren düşünceler belirtilmiştir. Bununla birlikte seküler ve laik toplum

yapısında dinin konumunu belirleyen az da olsa bazı düşüncelere rastlanmaktadır. Bu

noktada belirtilen düşüncelerden biri, günümüz toplum yapısında din-toplum ilişkisi

çerçevesinde yapılan, dinin toplumsal mı bireysel mi olduğu düşüncesidir. Bu

tartışmalar aslında bireylerin hayatlarında bir anlam ifade etmez. Çünkü eğer dindar

biri isek, dinin hem iç dünyamızı hem de toplumsal hayatımızı kuşatan bir olgu

olduğunu biliriz.

Modern dönemde dinin ortadan kalkacağı ya da kalkması gerektiği

düşüncelerine karşılık olarak çalışmalarda bunun aksine fikirler mevcuttur. İlk olarak

söylenmesi gereken, sosyolojik problemlerin ele alınış biçimi ( “ve” türünden) hem

dinin varlığını hem de diğer kurumlarla karşılaştırılabilecek kadar belirli yapılarda

yerleştiğini göstermektedir. Bu sebeple sosyoloğun görevi dinin genel hayat

üzerindeki etkilerinin hangi hal ve şartlarda artacağı ve azalacağı meselesidir. Buna

karşılık modern dönemde dinin hâkimiyet alanında bir daralma olmuştur. Bu durum

özellikle siyaset ve ekonomi alanlarında göze çarpmaktadır.

Page 120: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

111

Yine modern döneme ait olan laiklik sistemiyle alakalı olarak bazı düşünceler

çalışmalarda ortaya konmuştur. Laiklik sistemi genel olarak din-devlet ilişkisi

bakımından uygun bir sistemdir. Bu sistemde ne din devlete, ne devlet dine bağlanır.

Yani ne din düşmanlığı ne de din bezirgânlığı yapılamaz. Bununla birlikte laikliğin

sadece din ve devlet arası ilişki sorunuyla alakalı olmadığını, kutsal ile kutsallık dışı

değerler arasındaki ilişki sorunu olduğunu belirten ifadelerde bulunmaktadır.

1980’li yılların görünümüne dair, bir çalışmada dinin bu dönemdeki durumunu

ifade eden düşünceleri görebilmekteyiz. Buna göre 80’li yıllar dindar ve etnik

kimliklerin siyasal alanda kendilerini ortaya koyabildikleri, kendilerini ifade

edebildikleri bir dönemdir. Bu durumun dine yeniden canlanma fırsatı verdiği, dindar

kadınların toplumdaki etkinliğinin artması örneğiyle bahsedilen çalışmada

vurgulanmıştır.

Buraya kadar belirtildiği üzere çalışmalar, din olgusunu daha çok fonksiyonel

olarak ele alan düşünceler içermektedir. Genel olarak din, toplumda gördüğü işlevler

neticesinde ifade edilmeye çalışılmıştır. Belirtilen fikirler, dinin kültür ile ilişkisi ve

modernleşme sürecinde var olan çatışmanın giderilmesi noktasında da belirtilen

fikirlere görülebilmektedir. Bu çerçevede din olgusu çalışmalarda, ayrıntıya inilmeden

makrososyolojik kuramsal bakış açısıyla ele alınmıştır denebilir. Aslında lisansüstü

çalışmaların edindikleri konuların çerçevesi bu çizgiyi belirlemektedir. Aydınların

tavırları, din-bilim, kültürel çatışma, kalkınma problemleri gibi konulara dair

ifadelendirmelerde bir kutsal ve kutsal olmayan ayırımı yapma ihtiyacı olduğu

görülebilmektedir. Bunun hem bu tür konuları elden bırakmamak hem de sahip olunan

gelenekten kopmamak düşüncesinden kaynaklandığı düşünülebilir. Ayrıca yine

çalışmalarda ele alınan düşünürlerin, Türkiye’de yaşanılan modernleşme süreci için

Page 121: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

112

bazı çözümler üretmeye çalıştıkları görülmektedir. Kimisi gelenek birliği kimisi de

geleneğin kutsaldan arınması gerektiği ilgili çözümlerdir. Yalnız bu çözümler

getirilirken bunun nasıl yapılabileceğine dair bir fikir ne düşünürlerde vardır ne de

çalışmaların içeriğinde böyle bir çaba görülebilmektedir. Daha doğrusu lisansüstü

tezlerde Türkiye’de devam eden bu süreçle ilgili herhangi bir problem veya çözümü

de görülememektedir.

Ancak kadın ve Kayserili işadamları üzerine yapılan çalışmalar genel olarak

günümüz Türk toplumu hakkında bilgiler vermektedir. Her iki çalışmada da dindar

insanlar yaşayışlarını modern ortamla uyumlu hale getirmektedir. Bir taraftan modern

araçları kurumları kendilerini ifade etmek için kullanırken diğer taraftan dinlerini

yaşamaktadırlar. Bu yönüyle bir değerlendirmede bulunacaksak Hacettepe

Üniversitesi’nde din olgusunu içeren çalışmalardan yukarıda bahsettiğimiz ikisi daha

betimleyici ve yaralı görünmektedirler. Özellikle kendi araştırmamız çerçevesinde

baktığımızda merak konusu olan günümüz Türk toplumunda din nasıl bir işlev

içerisindedir sorusuna bir yönüyle bu iki çalışmada cevap bulabilmekteyiz. Bu yönüyle

olaya baktığımızda her sosyoloji kendi toplumunu ele almalıdır fikrine dayanarak şunu

söyleyebiliriz. Hacettepe Üniversitesi bu tür çalışmalara daha çok yer vermelidir.

Aslında buradan ulaştığımız en önemli nokta Din Sosyolojisinin Türk toplumu için

önemidir. Çünkü bahsettiğimiz son iki çalışmayla Türk toplumunun zihin dünyasını

oluşturan asıl malzeme tamamen Din Sosyolojisinin konusudur.

Çalışmalarda cevabı aranan sorulara belli derecede cevaplar bulunmakla

beraber yine de tatmin edici olduğu söylenemez. Bu yönde bazı eksikliklerin

belirtilmesi amacımıza ne kadar ulaştığımızı göstermesi açısından önemlidir. Bu

anlamda ilk olarak Hacettepe Üniversitesi’nde yapılmış çalışmaların sayısı üzerinde

Page 122: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

113

durmak gerekmektedir. Yaptığımız çalışma son 25 yıllık dönemi içermektedir.

Dolayısıyla son 25 sene içinde Hacettepe Üniversitesi’nde sadece sekiz tane

çalışmanın yapılması, din olgusunun sosyolojik olarak incelenmesi açısından oldukça

az olduğu kanaatini oluşturmaktadır. Bu çalışmalardan sadece bir tanesinin doktora

çalışması olması, nitelik olarak da din konusunun önemli çalışmalara konu

edilmediğini düşündürmektedir.

Araştırmamıza konu olan çalışmalar, 1998-2011 yılları arasında yapılmışlardır.

Görüntü olarak, çalışmaların bu döneme denk gelmesi, bu dönemde Türk toplumunda

muhafazakâr düşüncenin siyasal ve toplumsal alanda yükselişe geçmesinin bir etkisi

olduğu fikrini akla getirmektedir. Yalnız konu edinilen düşünürler ve fikirleri bu

durumun tersini göstermektedir. Çalışmaların çoğu, son yıllarda yapılmış olmasına

rağmen genel olarak Osmanlı’nın son dönemi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk

dönemlerine ait betimlemeler ve tartışmaları konu edinmişlerdir. Dolayısıyla din

olgusu konusunda güncel olmaktan uzak bir görüntünün ortaya çıktığını görmekteyiz.

Bu da bu üniversitedeki çalışmaların son yirmi beş yılda dinin toplumsal konumu ve

tezahürleri hakkında yeterince bilgi vermediğini göstermektedir. Yani din olgusu

konusunda güncelliğini ortaya koyamadığını görebilmekteyiz.

Burada şunu belirtmek de gerekmektedir. Hacettepe Üniversitesi’nde Sosyoloji

Bölümü 1965’te kurulmuştur. Bu dönemden itibaren sosyolojide, idea yönelimli

sosyoloji anlayışı ile veri yönelimli bir sosyoloji anlayışını benimsemiş ve bu iki

anlayış arasında bir denge oluşturulmaya çalışılmıştır. Ancak bu üniversitede

araştırmaya konu olabilen lisansüstü çalışmalar çoğunlukla teorik çalışmalardır.

Dolayısıyla şu denilebilir ki, Hacettepe Üniversitesi’nde din olgusu söz konusu olunca

Page 123: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

114

teori yönelimli anlayış ile veri yönelimli anlayış arasındaki denge kurma çabası terk

edilmiştir.

Dolayısıyla bu çıkarımlardan sonra şu sonuca varılabilir ki; o da Türkiye’de

sosyoloji ve din arasındaki ilişki, Hacettepe Üniversitesi örneğinde görüldüğü üzere

bu bilimin Türkiye topraklarına giriş yaptığı ve devamındaki dönemin düşünce

yapasından hala kurtulamadığını ve din olgusuna karşı hala belli bir mesafede

durulduğunu görebilmekteyiz. YÖK’ün ulusal tez merkezi veri tabanında yapılan

taramalarda bazı büyük üniversitelerde de çok fazla verilere rastlamamak bu

düşüncenin oluşmasına etkide bulunduğunu belirtmek gerekmektedir.

Türkiye’de sosyoloji çalışmalarında din olgusunun yerini konu edinen ve bu

amaçla Hacettepe Üniversitesi’ndeki sosyoloji çalışmalarını belli açılardan ele almaya

çalışan bu araştırmanın bazı eksikleri olduğu muhakkaktır. Bu anlamda bazı önerilerde

bulunmak, araştırmaya konu olan biçimiyle sosyoloji çalışmalarının incelenmesinde

bir katkı sağlayabilir. Hacettepe özelinde düşünüldüğünde, sosyoloji bölümü

hocalarıyla yapılacak derinlemesine görüşme şeklindeki bir çalışma, bu üniversitede

din olgusunun çalışmalara konu edinilmesi yanında, dinin ne kadarıyla ilgilenileceği

konusu da belli açılardan açıklığa kavuşturulabilir. Ayrıca bu yöntemle alanı daha da

genişletip önemli bazı üniversitelerde çalışan hocalar eklenebilir. Bu, resmi daha da

genişletip belirgin hale getirme imkânı verebilir. Sosyoloji çalışmalarında din

olgusunun yerini belirlemede özellikle bu yöntemin daha çok işe yarayacağı bu

çalışmayla görülebilecektir. Çünkü sadece lisansüstü çalışmaların ele alınması, daha

doğru bir sonuca ulaşmada yetersiz görülmektedir. Ayrıca yine bu yöntemle, dinin

çalışmalara konu edinmesi ya da edinilmemesinin ideolojik yönü de daha net bir

şekilde elde edilebilir.

Page 124: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

115

Yine karşılaştırmalı bir metot izlenerek, Türkiye’deki diğer büyük

üniversitelerde yapılmış olan çalışmalar da ele alınabilir. Biz bu konuda ulusal tez

merkezinde belli derecede fikir edinecek kadar taramada bulunduk. Özellikle

Türkiye’de sosyoloji biliminin gelişmesine katkı sağlayan Ankara Üniversitesi ve

İstanbul Üniversitesi araştırmayı yaparken çalışmalarına göz attığımız üniversitelerdir.

Yalnız zaman kısıtlaması ve diğer bazı zorluklardan dolayı karşılaştırma yapabilme

imkânını bulamadık. Aslında bu üniversitelerde de sayısal olarak çok da çalışma

olmadığını belirtmemiz gerekir. Yine de başka büyük üniversitelerde din olgusunu

içeren çalışmaların bulunabileceği fikri neticesinde böyle karşılaştırmalı bir yöntem

izlenerek sosyoloji çalışmalarında din olgusunun yeri hakkında daha kapsamlı bir fikir

elde edilebilir.

Ayrıca bu çalışmanın başında da vurguladığımız üzere, araştırmamızı

kavramsal bir sınırlama çerçevesinde ilerletebildik. Dolayısıyla böyle bir amaçla

hazırlanacak olan çalışmalar kavramsal olarak daha zengin bir çerçeve ile böyle bir

çalışmayı yürütmeleri mümkündür. Yalnız burada iki noktayı belirtmek

gerekmektedir. İlki, Hacettepe Üniversitesi ile ilgili taramalarda bulunmadan önce

“küreselleşme” kavramı da çalışmamızın konusu içindeydi. Ancak taramalar

yapıldıktan sonra bu üniversitede küreselleşmeyi konu edinen çalışmalarda din olgusu

ile ilgili olarak herhangi bir veriye rastlayamadık. Dolayısıyla böyle bir çalışma için

kavramsal çerçeve hazırlanmadan önce taramaların yapılması ve sonrasında bu

çerçevenin hazırlanması daha doğru olacağa benzemektedir. Burada diğer noktayı

belirtmekte böyle çalışmaların son saydığımız yöntemi göz önünde bulundurmaları

önemli olacağını gösterebilir. Konumuz çerçevesinde Ankara Üniversitesi sosyoloji

bölümünde yapılmış lisansüstü çalışmalarını da inceleme fırsatı bulduk. Bu

Page 125: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

116

üniversitenin sosyoloji bölümünde 1990-2010 yılları arasında yapılmış olan tezlerde

bizim çizdiğimiz kavramsal çerçeve doğrultusunda din olgusunu içeren herhangi bir

çalışmaya rastlamadık. Fakat bunun dışında etnisite ile ilgili yapılmış olan bir tezde

din olgusu ile ilgili olarak veriler olduğu görüldü. Dolayısıyla böyle bir çalışmada

kavramsal çerçeve, çalışmaya konu edinilen üniversitedeki literatür taramasında sonra

–ne kadar zor olsa da- belirlenmesi daha faydalı olacağa benzemektedir.

Page 126: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

117

KAYNAKÇA

Akdoğan, Ali. "Kültür ve Din". Din Sosyolojisi El Kitabı içinde, 437-453. Ankara:

Grafiker Yayınları, 2012.

Akgül, Mehmet. "Modernlik-Modernleşme, Postmodernlik, Sekülerleşme ve Din".

Din Sosyolojisi El Kitabı içinde, 181-281. Ankara: Grafiker Yayınları, 2012.

Aktaş, Gül. Niyazi Berkes'te Çağdaşlaşma. Ankara: Yayınlanmamış Yüksek Lisans

Tezi, 2003.

Akyüz, Niyazi. "Dinin Mesajının Sosyo-Kültürel Muhtevası ve İslam". A.Ü.İ.F.D,

tarih yok: 295-308.

Akyüz, Niyazi -İhsan Çapcıoğlu. "Din Sosyolojisinin Doğuşu ve Gelişimi". Din

Sosyolojisi El Kitabı içinde, 73-111. Ankara: Grafiker Yayınları, 2012.

Akyüz, Niyazi -İhsan Çapcıoğlu. "Din ve Toplum İlişkileri". Din Sosyolojisi El Kitabı

içinde, 49-57. Ankara: Grafiker Yayınları, 2012.

Akyüz, Niyazi ve Diğerleri. "Din Sosyolojisinin Tarihçesi ve Çağdaş Perspektifler".

Ana BAşlıklarıyla Din Soyolojisi içinde. Ankara: Gündüz Eğitim ve Yayıncılık,

2008.

Akyüz, Niyazi-Şahin Gürsoy. "Modernleşme, Sekülerlerşme ve Din". Ana

BAşlıklarıyla Din Sosyolojisi içinde, 393-417. Ankara: Gündüz Eğitim ve

Yayıncılık, 2008.

Page 127: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

118

Aldemir, Zülfinaz. Erol Güngör'de Modernleşme. Ankara: Yayınlanmamış Yüksek

Lisans Tezi, 1998.

Aron, Raymond. Sosyolojik Düşüncenin Evreleri. Çeviren Korkmaz Alemdar.

İstanbul: Kırmızı Yayınları, 2007.

Arslan, Mustafa. "Kültürel Bağlamda Din". Din Bilimleri akademik Araştırma

Dergisi, no. 1 (2004): 189-205.

Aygener, Savaş. Osmanlı Türk Modernleşmesi Ekseninde Türk Muhafazakârlığı ve

Semiha Ayverdi. Ankara: Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2011.

Berger, Peter. "Sekülerleşmenin Toplumsal Kaynakları". Kültür ve Toplum Güncel

Tartışmalar içinde, çeviren Nuran Yavuz, 277-287. İstanbul: B.Ü. Yayınları,

2013.

Bulaç, Ali. Tarih, Toplum ve Gelenek. İstanbul: Yeni Akademi Yayınları, 2007.

Capps, Walter H. "Toplum ve Din". Din, Toplum ve Kültür içinde, çeviren Ali Coşkun,

23-53. İstanbul: İz Yayıncılık, 2005.

Cox, James L. Kutsalı İfade Etmek. Çeviren Fuat Aydın. İstanbul: İz Yayıncılık, 2004.

Eğribel, Ertan-Ufuk Özcan. "Türkiye'de Toplum Bilimlerin Gelişimi Üzerine Bir

Blançonun Gerekliliği". Türkiye'de Toplum Bilimlerinin Gelişimi I: Kıta

Avrupası'nın Etkisi içinde, 3-18. İstanbul: Kitabevi, 2009.

Er, İzzet. Din Sosyolojisi Makaleler. Ankara: Akçağ Yayınları, 1998.

Eren, Selim. "İnanç ve Sosyo-Kültürel Çevre Etkileşimi". C.Ü İlahiyat Fakültesi

Dergisi, 2007: 129-152.

Page 128: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

119

Fursth, İnger-Pal Repstad. Din Sosyolojisine Giriş Klasik ve Çağdaş Kuramlar.

Çeviren İhsan Çapcıoğlu-Halil Aydınalp. Ankara: Birleşik Yayınları, 2006.

Giddens, Anthony. Modernite ve Bireysel Kimlik. Çeviren Ümit Talıcan. İstanbul: Say

Yayınları, 2010.

Giddens, Anthony. "Sosyolojinin Kapsamı". Sosyoloji Başlangıç Okumaları içinde,

çeviren Günseli Altaylar, 13-18. İstanbul: Say Yayınları, 2009.

Göral, Vural. Türkiye'de Muhafazakâr Modernleşme ve İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu.

Ankara: Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tei, 2004.

Günay, Ünver. Din Sosyolojisi. İstanbul: İnsan Yayınları, 2005.

Güvenç, Bozkurt. İnsan ve Kültür. İstanbul: Remzi Kitabevi, 1979.

Hamilton, Malcom. "Sekülerleşme Var mı Yok mu?". Sosyoloji Başlangıç Okumaları

içinde, çeviren Günseli Altaylar, 454-465. İstanbul: Say Yayınları, 2009.

Kaçmazoğlu, H. Bayram. Türk Sosyoloji Tarihi 3. Cilt. İstanbul: Kitabevi Yayınları,

2011.

Köktaş, Mehmet Emin. "Türkiye'nin Çağdaşlaşma Problemi ve İslam". TDV Yayınları,

2000: 141-152.

Köktürk, Gökhan. Baykan Sezer'de Doğu-Batı Sorunu. Ankara: Yayınlanmamış

Yüksek Lisans Tezi, 1999.

Küçük, Mehmet. Modernite versus Postmodernite. Ankara: Vadi Yayınları, 1994.

Page 129: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

120

Mert, Muray. "Türkiye'de Sosyal bilimlerin Dine Bakışı". Sosyal Bilimleri Yeniden

Düşünmek-Yani bir Perspektife Doğru içinde, 198-205. İstanbul: Metis

Yayınları, 1998.

Okumuş, Ejder. Toplumsal Değişme ve Din. İstanbul: İnsan Yayınları, 2003.

Özarslan, Selim. "Küreselleşme Sürecinde Dinin (İslam) Sosyal Bütünlüğü

Sağlamasına Katkısı". Kelam Araştırmaları, 2005: 51-64.

Rosamund, Billington ve Diğerleri. "Kültür'ü Tanımlamak". Sosyoloji Başlangıç

Okumaları içinde, çeviren Günseli Altaylar, 33-40. İstanbul: Say Yayınları,

2009.

Sencer, Muzaffer -Yakup Irmak. Toplumbilimlerinde Yöntem. İstanbul: Say Yayınları,

1984.

Sezen, Yumni. İslam'ın sosyolojik Yorumu. İstanbul: İz Yayıncılık, 2004.

Sharf, Betty R. "Dine Sosyolojik Yaklaşımlar: Öncüler". Din Sosyolojisi Klasik ve

Çağdaş Yaklaşımlar içinde. Konya: Çizgi Yayınevi, 2006.

Smith, Philip. Kültürel Kuram. Çeviren Selime Güzelsarı-İbrahim Gündoğdu.

İstanbul: Babil yayınları, 2007.

Solmaz, Bünyamin. "Dinin Toplum ve Kültür Üzerindeki Etkileri". S.Ü. İlahiyat

Fakültesi Dergisi, 1996: 125-145.

Tekin, Mustafa. "Türkiye'de Sosyolojinin Dine Bakışı ve Yeni Bir Perkspektifin

İnşası". Türk Din Sosyolojisinin Temel sorunları Sempozyumu. Çorum: İslami

Araştırmalar Dergisi, 2004. 43-61.

Page 130: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

121

Toker, İhsan. 1940'lı Yıllar Sonrası Türk Sosyolojisinde Din Teması. Ankara:

Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1999.

Tolstoy, Leo Nikolayeviç. Din Nedir. Çeviren Yeşim Ilgın. İstanbul: Metropol

Yayınları, 2005.

Toprak, Esra Arslan. Din, Gelenek ve ModernlikArasında İktisadi Hayat ve Başarı:

Kayseri'de Küçük ve Orta Ölçekli İşletme Sahipleri Üzerine Bir Çalışma.

Ankara: Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2011.

Tuğcu, Hüseyin. Sosyolojik Açıdan Din Kurumu. Ankara: Yayınlanmamış Doktora

Tezi, 2000.

Uzun, Tülay. Türk Modernleşme Sürecinde Aydınların Kadın Sorunu

algılamamlarının Sosyolojik Analizi. Ankara: Yayınlanmamış Yüksek Lisans

Tezi, 2006.

Ünsal, Ahmet Zeki. "Dinselliğin Dönüşümü ve Sekülerlik Tartışmaları". İslamiyat 17,

no. 4 (2002): 67-80.

Yılmaz, Hüseyin. "Türk Müslümanlığı, Dindarlık ve Modernlik". İslamiyat 17, no. 4

(2002): 57-66.

Page 131: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

122

ÖZET

Bu araştırmada, Hacettepe Üniversitesi örneğinde Türkiye’deki sosyoloji

çalışmalarında din olgusunun yerini belirmek amaçlanmaktadır. Araştırma giriş, sonuç

ve iki bölümden oluşmaktadır. Araştırmanın birinci kısmında din, kültür ve

modernleşme kavramları açıklanmıştır. Kavramlar açıklanırken din-kültür ve

modernleşme ilişkisi de belirtilmeye çalışılmıştır.

Araştırmanın ikinci kısmında Hacettepe Üniversitesi’nde 1990-2015 yılları

arasında yapılmış ve din olgusunu içeren yüksek lisans ve doktora tezleri

değerlendirmeye alınmıştır. Değerlendirme, birinci bölümde tanımlamaları yapılan

din, kültür ve modernleşme kavram üçlüsü çerçevesinde yapılmıştır. Toplum ve din,

toplumsal bütünleşmede dinin rolü, kültür, modernleşme ile din ilişkisi analizlerin

temel karakterini oluşturmaktadır.

Bu bilgiler ışığında Hacettepe Üniversitesi’nde din olgusunu içeren yüksek

lisans ve doktora çalışmalarının olduğu görülmektedir. Çalışmalarda din toplum

ilişkisinin karşılıklı etkileşimi ve dinin toplumsal dayanışma ve değişmedeki rollerine

ilişkin sonuçlar elde edilmiştir. Sosyoloji biliminin dini ele alma şeklinin yanlış

olduğu, dinin varlığı ve yokluğu değil niteliğinin göz önüne alınması gerektiği

belirtilmiştir. Kültür ve din ilişkisi çerçevesinde Türk toplum yapısının modernleşme

sürecinde yaşadığı gerginlik vurgulanmakta ve çözümler bu yönde üretilmektedir.

Modernleşme kavramı çerçevesinde bakıldığında çalışmaların daha çok Osmanlı’nın

son dönemi ve Türkiye’nin ilk dönemlerinde yaşanılan durumu tasvir ettiği

görülmektedir. Bunun yanında özellikle 1990-2015 yılları arasında üniversitede din

Page 132: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

123

olgusunu içeren sadece bir tane ampirik çalışmanın olması da dikkat çekicidir.

Anahtar Kelimeler: Din, Toplum, Sosyoloji, Kültür, Modernleşme vb.

Page 133: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

124

ABSTRACT

This research intends to determine the place of phenomenon of religion in

sociological studies in Turkey, especially in the studies of Hacettepe University. Our

research consists of two chapters beside the introduction and the conclusion sections.

In the first part of the research, religion, culture and modernisation concepts have been

explained. Apart from explaining these concepts, the relation between religion, culture

and modernisation have been explained.

In the second chapter, the master and doctoral theses about the concept of

religion which have been studied in Hacettepe University between 1990-2015 are

evaluated. Evaluation is realized in accordance with the religion, culture and

modernisation concepts which are described in the first chapter. Society and religion,

the religion’s role in the social integration, relation between culture, modernisation and

religion are the basic characters of analysis.

In the light of the master and doctoral studies which include concept of religion

at Hacettepe University are determined. In the studies, the results are acquired about

the mutual interaction of religion-society and the roles of religion for social solidarity

and change. It’s indicated that the way through which the science of sociology handles

with religion is wrong and what is needed to be taken into consideration is not the

existence or absence of religion, but its characteristics. In the accordace with the

relation between culture and religion, the tension which Turkish social structure

experienced during modernisation period is emphasised and solitions are offered in

this regard. From the viewpoint of modernisation concept, it’s determined that studies

mostly describe the circumstances in the last era of Ottoman Empire and the first days

Page 134: Tacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/29800/mehmet_latif_cevik.pdf · dine bir üstyapı olarak baktığı kuramında, toplumun temel yapısını, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin

125

of Turkish republic. Additionally it’s remarkable that there is just one ampiric study

which includes religion concept in the university specially between 1990-2015.

Key Words: Religion, Society, Sociology, Culture, Modernisation…