2
Piaget’in Zihinsel Gelişim Dönemleri Günümüzde en çok kabul gören zihinsel gelişim kuramlarından biri olan Piaget (Piyaje) Piaget’in kuramı temel olarak 4 dönemden* oluşur: 1.Duyusal-Edimsel Dönem (0-2 yaş arası) 2.İşlem Öncesi Dönem (2-7 yaş arası) 3.Somut İşlem Dönemi (7-11 yaş arası) 4.Soyut İşlem Dönemi (11 yaş ve sonrası) *Bu dönemlerin sırası değişmez fakat yaş aralıkları kültürel, ekonomik ve sosyal yapıya göre farklılık gösterebilir. Bu dönemlere daha erken veya daha geç yaşlarda giren çocuklar olabilir. 1.Duyusal-Edimsel Dönem (0-2 yaş arası) Bu dönem çocuğun yeryüzüyle tanıştığı dönemdir. Bu gezegeni beş duyusu ve fiziksel hareketleri ile tanır. Nesnelerin kokusu, dokunuşu, sesi onun için yepyenidir. Onun için, doğru-yanlış, tehikeli-faydalı ayrımı yapmadan, bulduğu her şeyi keşfetmek ister. Bunun için de bol bol kurcalaması gerekir. Bu kurcalamalar da bir kereyle sınırlı kalmaz. Bu dönemin önemli bir özelli- ği nesne devamlılığının olmamasıdır. Yani, çocuk için gördüğü nesneler vardır, görmedikleri yoktur. Önünde duran topu arkasına koyarsanız o topun yok olduğunu düşünür. Bu nedenle kendine bakan kişiden, özellikle anneden ayrılmak onun için çok zordur çünkü görmediği zaman yok olduğunu düşünür ve bir daha geri gelip gelmeyeceğini bilmez. Bu özellikler 2 yaşına doğru kaybolur, nesne sürekliliği gelir. Görmediği zaman da nesnelerin var olduğunu artık öğrenmiştir. 2.İşlem Öncesi Dönem (2-7 yaş arası) Bu dönem için çocuğun en “bencil” dönemi denebilir. Kendi düşüncesinin olabilecek tek düşünce olduğuna inanır. Bu dönemin sonlarına doğru başkalarının farklı düşünceleri olabileceğini anlar. Bu dönem kendi içinde ikiye ayrılır. a)Sembolik Dönem (Kavram Öncesi Dönem) (2-4 yaş arası) Sembolik sözüyle anlatılmak istenen çocuğun kendine özgü bir dil geliştirmesidir. Nesnelere ve durumlara kendi deneyimlerdinden yola çıkarak isimler takar. Bu dönemin belirgin özellik- lerinden biri çocuğun kendine göre bir mantığının olmasıdır. Örneğin cam bir bardağı yere atmıştır ve kırılmıştır. İkinci cam bardağın da kırılabileceğini düşünmez. Ona göre birinci bardak üzerindeki yeşil çiçek yüzünden kırılmıştır. Bu bardakta olmadığına göre bu kırılmaz. Başka bir örnek yemekle ilgili olabilir. Her yemekte ekmek yiyorsa, ekmek yemeden geçen bir öğün sonunda yemek yemediğini düşünebilir. Bu dönem, ailelerin zorlanabildiği bir dönemdir çünkü çocuğun dünyanın işleyişini anladığı düşünülür. Arada bir “çok bilmiş” konuşmalar yapsa da, kendine özgü bir mantığı olduğu unutulmamalıdır. Çocuğun benmerkezci düşünme biçimi çok baskındır. Kendi gördüğünü herkesin bildiğini düşünür. Örneğin; “hani bizim oradaki bakkal var ya, oradaki kediyi yine gördüm.” gibi ifadeler kullanır. Sizin hem bakkalı hem de oradaki kediyi zaten bildiğinizi varsayar. Bu dönemde çocuklar bir arada oynamazlar. Aynı odada oynarlar, bazen oyunları çakışır ama birlikte oyun kurma, işbirliği veya rekabet yoktur. Aynı durum konuşmalarına da yansır. Birbir- leriyle konuşuyormuş gibi görünseler de aslında çocuks sadece kendi anlattığına odaklanmıştır ve karşı tarafı dinlemez. Canlı ile cansızı ayırt edemez. Cansız nesnelerle ( bazen bebeğiyle, bazen yoldaki taşla) konuşurken ve onların da konuştuğunu düşünürken, kedinin veya köpeğin canının yanabileceğini düşünemez. b)Sezgisel Dönem (4-7 yaş arası) Bu döneme sezgisel dönem denmesinin nedeni, çocuğun problemleri mantık kurallarına göre değil sezgilere göre çözmeye çalışmasıdır. Bu dönemde nitelik ve niceliği karıştırırlar. Çocuğun önüne bütün bir pasta koysanız ve sonra bu pastayı dilimleseniz, dilimlenmiş halinin daha çok olduğunu düşünür. Ne de olsa önceki bir tanedir, şimdi bir sürü vardır. Bu dönemde bayram harçlığı olarak bütün bir 50 lira vermek yerine 10 tane 5 lira vermek çocuğu çok daha fazla mutlu edecektir. Hatta sayısı çok olduğu için 5 tane 5 liraya bile daha çok sevinebilir. 3.Somut İşlem Dönemi (7-11 yaş arası) Bu dönemde çocuğun muhakeme yeteneği gelişir. Problem çözerken mantığını kullanmaya başlamasına rağmen, bazı problemleri zihinden çözebilir fakat bazıları için somut nesnelere ihtiyaç duyar. Somut soruları (kaç elma?) yanıtlayabilirken soyut soruları (toplumdaki sınıf farkının nedenleri?) yanıtlamakta zorlanır. Bu dönemde çocuk nesne bölünse dahi aynı nesne olduğunu, miktarının artmadığını, sadece parça sayısının arttığını bilir. Olayların iki taraflı olduğunu anlar (buz su olabilir, su buz olabilir). Bu çok yönlü bakış açısı insan ilişkilerine de yansır ve benmerkezci yapılarından kurtulurlar. Başkalarının da düşüncelerinin farkına varırlar. 4.Soyut İşlem Dönemi (11 yaş ve sonrası) Bu dönem yetişkin gibi düşünmeye başlanan dönemdir. Daha önceden anlamakta zorlandığı soyut kavramlar hakkında fikir yürütmeye başlar. Olasılıklar ve kuramlar düşünmeye başlar. Bunları düşünmeye başlaması için onu bunu yapmaya teşvik eden bir çevrede olması gerekir. Yani burada çevrenin rolü de büyüktür. Bazı yetişkinlerin bu dönemi yeterince iyi geliştirme- diği ve soyut düşünme becerisini tam olarak oturtamadığı varsayılır. Piaget’e göre bu o kişinin çevresel olarak bu şekilde düşünmeye yönlendirilmemesindendir. Bu yaş çocuklarının eğiti- minde sorgulama, fikir yürütme, problemi tespit edip çözüm yolları önerme gibi zihinsel süreçler olmalıdır. 21 Nisan 2014 günü merkezimizde düzenlenecek “Aile Tu- tumları” konulu seminerimize bekleriz... Türkiye Disleksi Vakfı ve ÖZDER ortaklığında Florya Doğa Ko- lejin’nde 26 Nisan 2014’ de yapılacak olan “Disleksiyi Öğreni- yorum” seminerinde buluşalım. 2013’ün son aylarında kurulmuş olan Türkiye Disleksi Vakfı, disletik çocuklara des- tek vermeyi ve disletik çocukların ailelerini bir çatı altında birleştirip bilgilendirmeyi amaçlamıştır. Yeni bir vakıf olmasına rağmen şu ana kadar pek çok organizasyonda yer aldı ve organizasyonlar düzenledi. Türkiye Disleksi Vakfı ile ilgili bilgi için Face- book sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. https://www.facebook.com/turkiyedisleksivakfi Disleksi Dostu Okul Disleksi Dostu Öğretmen projemiz kapsamında yapmış olduğumuz se- minerler devam ediyor. Merkez uzmanlarımız- dan Mine GÜR tarafından Karşıyaka Öğretmen Kenan Gamsız İÖO’ nda verilen seminerimiz oldukça verimli geçmiş okulumuz ve öğret- menlerimiz, merkezimiz tarafından“DİSLEKSİ DOSTU” ilan edilmiştir:) Jean Piaget, (1896 - 1980) yılları arasında yaşamış olan İsviçreli psikolog. Genetik epistemoloji ve bilişsel gelişim alanında çığır açıcı çalışmalar yapmış olan Piaget, ço- cukta düşünce ve dil gelişiminin bir süreklilik içinde değil de, evrelerden geçerek oluştuğunu ve birey çevre ilişkilerinde etkin bir şekilde yapılandığını ortaya koymuştur. Disleksi Dostu Okul... Disleksi Dostu Öğretmen... Türkiye Disleksi Vakfı Duyurular

Duyurular - Akademi Disleksi · 2014-04-11 · Sembolik sözüyle anlatılmak istenen çocuğun kendine özgü bir dil geliştirmesidir. Nesnelere ve durumlara kendi deneyimlerdinden

  • Upload
    others

  • View
    7

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Duyurular - Akademi Disleksi · 2014-04-11 · Sembolik sözüyle anlatılmak istenen çocuğun kendine özgü bir dil geliştirmesidir. Nesnelere ve durumlara kendi deneyimlerdinden

Piaget’in Zihinsel Gelişim DönemleriGünümüzde en çok kabul gören zihinsel gelişim kuramlarından biri olan Piaget (Piyaje) Piaget’in kuramı temel olarak 4 dönemden* oluşur:1.Duyusal-Edimsel Dönem (0-2 yaş arası)2.İşlem Öncesi Dönem (2-7 yaş arası)3.Somut İşlem Dönemi (7-11 yaş arası)4.Soyut İşlem Dönemi (11 yaş ve sonrası)*Bu dönemlerin sırası değişmez fakat yaş aralıkları kültürel, ekonomik ve sosyal yapıya göre farklılık gösterebilir. Bu dönemlere daha erken veya daha geç yaşlarda giren çocuklar olabilir.

1.Duyusal-Edimsel Dönem (0-2 yaş arası)Bu dönem çocuğun yeryüzüyle tanıştığı dönemdir. Bu gezegeni beş duyusu ve fiziksel hareketleri ile tanır. Nesnelerin kokusu, dokunuşu, sesi onun için yepyenidir. Onun için, doğru-yanlış, tehikeli-faydalı ayrımı yapmadan, bulduğu her şeyi keşfetmek ister. Bunun için de bol bol kurcalaması gerekir. Bu kurcalamalar da bir kereyle sınırlı kalmaz. Bu dönemin önemli bir özelli-ği nesne devamlılığının olmamasıdır. Yani, çocuk için gördüğü nesneler vardır, görmedikleri yoktur. Önünde duran topu arkasına koyarsanız o topun yok olduğunu düşünür. Bu nedenle kendine bakan kişiden, özellikle anneden ayrılmak onun için çok zordur çünkü görmediği zaman yok olduğunu düşünür ve bir daha geri gelip gelmeyeceğini bilmez. Bu özellikler 2 yaşına doğru kaybolur, nesne sürekliliği gelir. Görmediği zaman da nesnelerin var olduğunu artık öğrenmiştir.

2.İşlem Öncesi Dönem (2-7 yaş arası)Bu dönem için çocuğun en “bencil” dönemi denebilir. Kendi düşüncesinin olabilecek tek düşünce olduğuna inanır. Bu dönemin sonlarına doğru başkalarının farklı düşünceleri olabileceğini anlar. Bu dönem kendi içinde ikiye ayrılır.

a)Sembolik Dönem (Kavram Öncesi Dönem) (2-4 yaş arası)Sembolik sözüyle anlatılmak istenen çocuğun kendine özgü bir dil geliştirmesidir. Nesnelere ve durumlara kendi deneyimlerdinden yola çıkarak isimler takar. Bu dönemin belirgin özellik-lerinden biri çocuğun kendine göre bir mantığının olmasıdır. Örneğin cam bir bardağı yere atmıştır ve kırılmıştır. İkinci cam bardağın da kırılabileceğini düşünmez. Ona göre birinci bardak üzerindeki yeşil çiçek yüzünden kırılmıştır. Bu bardakta olmadığına göre bu kırılmaz. Başka bir örnek yemekle ilgili olabilir. Her yemekte ekmek yiyorsa, ekmek yemeden geçen bir öğün sonunda yemek yemediğini düşünebilir. Bu dönem, ailelerin zorlanabildiği bir dönemdir çünkü çocuğun dünyanın işleyişini anladığı düşünülür. Arada bir “çok bilmiş” konuşmalar yapsa da, kendine özgü bir mantığı olduğu unutulmamalıdır. Çocuğun benmerkezci düşünme biçimi çok baskındır. Kendi gördüğünü herkesin bildiğini düşünür. Örneğin; “hani bizim oradaki bakkal var ya, oradaki kediyi yine gördüm.” gibi ifadeler kullanır. Sizin hem bakkalı hem de oradaki kediyi zaten bildiğinizi varsayar.Bu dönemde çocuklar bir arada oynamazlar. Aynı odada oynarlar, bazen oyunları çakışır ama birlikte oyun kurma, işbirliği veya rekabet yoktur. Aynı durum konuşmalarına da yansır. Birbir-leriyle konuşuyormuş gibi görünseler de aslında çocuks sadece kendi anlattığına odaklanmıştır ve karşı tarafı dinlemez.Canlı ile cansızı ayırt edemez. Cansız nesnelerle ( bazen bebeğiyle, bazen yoldaki taşla) konuşurken ve onların da konuştuğunu düşünürken, kedinin veya köpeğin canının yanabileceğini düşünemez.b)Sezgisel Dönem (4-7 yaş arası)Bu döneme sezgisel dönem denmesinin nedeni, çocuğun problemleri mantık kurallarına göre değil sezgilere göre çözmeye çalışmasıdır.Bu dönemde nitelik ve niceliği karıştırırlar. Çocuğun önüne bütün bir pasta koysanız ve sonra bu pastayı dilimleseniz, dilimlenmiş halinin daha çok olduğunu düşünür. Ne de olsa önceki bir tanedir, şimdi bir sürü vardır. Bu dönemde bayram harçlığı olarak bütün bir 50 lira vermek yerine 10 tane 5 lira vermek çocuğu çok daha fazla mutlu edecektir. Hatta sayısı çok olduğu için 5 tane 5 liraya bile daha çok sevinebilir.

3.Somut İşlem Dönemi (7-11 yaş arası)Bu dönemde çocuğun muhakeme yeteneği gelişir. Problem çözerken mantığını kullanmaya başlamasına rağmen, bazı problemleri zihinden çözebilir fakat bazıları için somut nesnelere ihtiyaç duyar. Somut soruları (kaç elma?) yanıtlayabilirken soyut soruları (toplumdaki sınıf farkının nedenleri?) yanıtlamakta zorlanır. Bu dönemde çocuk nesne bölünse dahi aynı nesne olduğunu, miktarının artmadığını, sadece parça sayısının arttığını bilir. Olayların iki taraflı olduğunu anlar (buz su olabilir, su buz olabilir). Bu çok yönlü bakış açısı insan ilişkilerine de yansır ve benmerkezci yapılarından kurtulurlar. Başkalarının da düşüncelerinin farkına varırlar.

4.Soyut İşlem Dönemi (11 yaş ve sonrası)Bu dönem yetişkin gibi düşünmeye başlanan dönemdir. Daha önceden anlamakta zorlandığı soyut kavramlar hakkında fikir yürütmeye başlar. Olasılıklar ve kuramlar düşünmeye başlar. Bunları düşünmeye başlaması için onu bunu yapmaya teşvik eden bir çevrede olması gerekir. Yani burada çevrenin rolü de büyüktür. Bazı yetişkinlerin bu dönemi yeterince iyi geliştirme-diği ve soyut düşünme becerisini tam olarak oturtamadığı varsayılır. Piaget’e göre bu o kişinin çevresel olarak bu şekilde düşünmeye yönlendirilmemesindendir. Bu yaş çocuklarının eğiti-minde sorgulama, fikir yürütme, problemi tespit edip çözüm yolları önerme gibi zihinsel süreçler olmalıdır.

21 Nisan 2014 günü merkezimizde düzenlenecek “Aile Tu-tumları” konulu seminerimize bekleriz...

Türkiye Disleksi Vakfı ve ÖZDER ortaklığında Florya Doğa Ko-lejin’nde 26 Nisan 2014’ de yapılacak olan “Disleksiyi Öğreni-

yorum” seminerinde buluşalım.

2013’ün son aylarında kurulmuş olan Türkiye Disleksi Vakfı, disletik çocuklara des-tek vermeyi ve disletik çocukların ailelerini bir çatı altında birleştirip bilgilendirmeyi amaçlamıştır. Yeni bir vakıf olmasına rağmen şu ana kadar pek çok organizasyonda yer aldı ve organizasyonlar düzenledi. Türkiye Disleksi Vakfı ile ilgili bilgi için Face-

book sayfalarını ziyaret edebilirsiniz.

https://www.facebook.com/turkiyedisleksivakfi

Disleksi Dostu Okul Disleksi Dostu Öğretmen projemiz kapsamında yapmış olduğumuz se-minerler devam ediyor. Merkez uzmanlarımız-dan Mine GÜR tarafından Karşıyaka Öğretmen

Kenan Gamsız İÖO’ nda verilen seminerimiz oldukça verimli geçmiş okulumuz ve öğret-

menlerimiz, merkezimiz tarafından“DİSLEKSİ DOSTU” ilan edilmiştir:)

Jean Piaget, (1896 - 1980) yılları arasında ya şamış olan İsviçreli psikolog.Genetik epistemoloji ve bilişsel gelişim alanında çığır açıcı çalışmalar yapmış olan Piaget, ço-cukta düşünce ve dil gelişiminin bir süreklilik içinde değil de, evrelerden ge çerek oluştuğunu ve birey çevre ilişkilerinde etkin bir şekilde yapılandığını ortaya koy muştur.

Disleksi Dostu Okul... Disleksi Dostu Öğretmen... Türkiye Disleksi Vakfı

Duyurular

Page 2: Duyurular - Akademi Disleksi · 2014-04-11 · Sembolik sözüyle anlatılmak istenen çocuğun kendine özgü bir dil geliştirmesidir. Nesnelere ve durumlara kendi deneyimlerdinden

akademidisleksi

akademidisleksi

-

-

Çocuk Deyip GeçmeyinÇocukların fiziksel gelişimlerini veya dil gelişimlerini doğdukları andan itibaren rahatlıkla takip ede-biliyoruz. Emeklemesi, yürümesi, ilk kelimeleri derken gelişim aşa-maları belirgin şekilde ilerliyor. Bu arada zihin de boş durmuyor tabii. O da her bilgiyi düzenli bir şekilde biriktiriyor ama bazen bu düzen bizim düşündüğümüzden biraz farklı olabiliyor. Çocukların hangi dönemlerde nasıl düşündüklerini ve öğrendiklerini bilmek, çocukla-rı anlamakta bize kolaylık sağlıyor. Kimi zaman gerçekten “mantıksız” bulduğumuz davranışların veya defalarca söylememize rağmen bir şeyi anlamamasının aslında yaşından kaynaklandığını bilmek ona kızmamıza engel oluyor.Bu ayki bültenimizde 23 Nisan’dan esinlenip çocukluk döneminin gelişim evrelerine kısaca değine-lim istedik. Tüm bu dönemleri her yönüyle ve detaylı şekilde burada ele almak mümkün olmadığın-dan sadece zihinsel gelişimi kısa-ca anlattık. Bunu yaparken de bu alanda öncü isimlerden biri olan Piaget’in (Piyaje) kuramını dikkate aldık. Çocuğun zihinsel gelişimine ek olarak yeni kurulan Türkiye Dis-leksi Vakfı’ndan kısaca bahsettik. Tüm çocuklarımızın 23 Nisan Ço-cuk Bayramı’nı kutlar, keyifli oku-malar dileriz.

Kapı Arayıcılar İşe müdahale etmeyerek ve yorum yapmayarak başladıktan sonra ikinci yapılması gereken “kapı aralayıcı” denilen bir tekniktir. Daha anlaşılırı ise çocukların bizimle daha çok konuşma-sını ve başlayan iletişimin sürdürülmesini sağlayan tepkiler, cümlelerdir. Bunlar iletişim sırasında ebeveynin düşünce ve duygularını olayın dışında bırakarak odağın çocukta ve anlattığı konuda kalmasını sağlar. Böyle çocuklar bir dahaki sefere size bir şey anlatmakta daha hevesli olacaktır. Bunların ne oldukları ise şu şekilde örneklendirilebilir; ‘devam et dinliyorum’ , ’evet’ , ‘ilginç’ , ‘bu senin için önemli bir şey sanırım’ , ‘öyle yaptın, ha?’ , ‘konuyu biraz daha açabilirsin merak ediyorum’ , ‘hmmm’ , ‘peki sonra’ vb. Bu şekilde onlara; hislerine, duygu ve düşünce-lerine saygı duyulduğu, onlarla ve anlattıkları konularla gerçekten ilgilenildiğini, onları gerçekten tanıma ve daha yakın olma isteğini iletmiş oluruz.

Etkin Dinleme Buraya kadar tavsiye edilenler tamamen pasif bir konum gibi görülebilir. Ebeveynlere genellikle çocukların anlattıklarına gerçekten tepki vermiyormuş, bu sefer de ilgisiz görünüyor-larmış gibi gelebilir. Aslında sadece bunların yapıldığını düşünürsek yanlış bir mantık da değildir. Çünkü buraya kadar anlatılanlar bir sohbet gibi değildir. Bu nokta da ise etkin dinleme devreye girmektedir. Etkin dinleme; çocuğun anlatılarına fazladan bir şey eklemeyerek, anlattıklarını ona geri söylemektir. Bu pek çok kişiye karmaşık bir işmiş gibi gelse de birkaç dene-mede bunun böyle olmadığını görebilirsiniz. Örneğin çocuğunuz size öğretmeninin ne kadar sinir bozucu olduğundan ve onu aslında sevmediğinden bahsediyor. İlk anda onun aslında sevmesi gerektiğinden bahsetmeden önce kendinizi durdurun. Bu olayda; “Öğretmenin sanırım seni baya sinirlendirmiş bu konuda sorunun varmış gibi görünüyor.” diyerek etkin dinleme yapabilirsiniz. Ya da arkadaşının mızmızlık yaparak istediği oyunu oynamadığını ve onunla oynamak istemediğini anlattığında arkadaşlık ve fedakarlık üzerine konuşma yapmak yerine; “Hmmm görüyorum ki senin seçtiğin oyunları oynamadığı için onunla bir daha görüşmemeyi düşünüyorsun.” diyebilirsiniz. Alacağınız sonuç; çocuğunuzun olayı size daha ayrıntılarıyla, fikirleri ve duygularıyla anlatmak olacaktır. Başka olumlu yanları ise yargılanmadığını hissedecek, gerçekten dinlenildiğini düşünerek başka bir zaman başka bir konuda sizinle konuşmak isteyecektir. Ayrıca etkin dinleme, çocuğun konuşarak olanları, kendi yaptıklarını, karşısındakinin yaptıklarını vs tekrar gözden geçirmesini sağlamaktadır. Durum değerlendirmesi yapıp bir sonuca varacak, kendi kararını verecek belki de en önemlisi kendi problemini sizin yorumlarını ya da yardımınız olmadan kendisi çözerek büyüyecek, bağımsız bir birey olacaktır. Fakat şunu belirtmekte fayda var; çocuğunuz size bir konu hakkında gerçekten yardım talebiyle geldiyse ihtiyacı karşılanmalı, etkin dinleme kullanılmadan tavsiyeler verilmelidir. Yani iletişimde farklı koşullar göz önünde bulundurulmalıdır. Her açıdan bu dinleme tekniğinin yararı çok büyüktür. Biraz düşünerek yukarıdaki örneklere benzer örnek kendiniz oluşturabilirsiniz. Bu şekilde daha akla yatkın ve uygulanabilir hale gelecektir. Zaman içinde pratik kazanarak iletişim tarzı haline getirilebilir. Çocuklarımızdan uzaklaşmamamız dileğiyle.. PSİKOLOG ELİF CAN ÖZTÜRK

NİSAN 2014

ONLARI DUYUYORUZ AMA GERÇEKTEN ‘DİNLİYOR MUYUZ?’ Bir toplumda yaşıyor olmamız ve içinde bulunduğumuz sosyal ortam nedeniyle daima diğer insanlarla bir ilişki ve iletişim halindeyiz. Bu kaçınıl-maz durum bizi kendi içinde pişirmekte, yaşımız ilerleyip deneyim kazandıkça sosyal ilişkileri başlatma, yürütme gibi becerilerimiz gelişmektedir. Bu durumda karşımızdakinin kim olduğuna bağlı olarak iletişim yönümüz, konuşma tarzımız, kullandığımız kelimeler ve dikkatimiz değişmektedir. Evimizde, bize ait olan rahat ortamımızdaki konuşmalarımız ile işimizdeki ya da çok yakın olmayan çevremizdeki insanlarla olan konuşmalarımız arasındaki farkı sanırım hiçbirimiz inkar edemeyiz. Peki durumsal olarak bu kadar değişen ve şekillenen iletişim tarzımız, söz konusu çocuklarımız olduğunda nasıl bir hal almakta?

Çocukları yetiştirmekle sorumlu olan yetişkinlerin belkide çoğunlukla iletişim konusunda takıldığı noktalar; onların bizimle açık iletişime geçmesi-nin nasıl sağlanacağı, kurulan iletişimin nasıl sürdürüleceği ya da bu davranışın devamlı hale gelmesinin nasıl sağlanacağıdır. İletişim konusu sürekli sorun olan fakat hiçbir ailenin çok da üzerinde durmayıp danışmanlık ihtiyacı duymadığı bir konudur. Çünkü muhtemelen o anda aşılması gereken akut bir sorun bulunmamakta, bu nedenle çok da üzerinde durulmamaktadır. Fakat uzun vadedeki sonuçlarına bakacak olursak özellikle ergenlik döneminde çocuklarımıza ulaşamamakta, onlarla sağlıklı bir ilişki kuramamakta, bu yüzden yaptıkları hataların farkında olamamaktayız. Belki de en önemlisi anne baba olarak çocuklarımızdan her konuda kopma noktasına gelmekteyiz, onlarda sürekli “Annem babam beni hiç anlamıyor.”, “On-larla konuşurken çoğu zaman kendimi suçlu hissediyorum.”, “Sözümü kesiyorlar, beni dinlemiyorlar.”, “Bir şey anlattığımda biliyorum ki bana öğüt verecek.” düşüncelerini uyandırmaktayız. Bizim için çocuklarımızla iletişimimiz konusu bu kadar anlaşılmazken ve bazen kendimizi ne yapacağımızı bilemez hissederken, nasıl bir çözüm getireceğimiz de zihnimizde bir türlü oturmamaktadır. O anda dikkat edeceğimiz birkaç noktayı bilmek bazen hayat kurtarıcı olabilmektedir.

Bu noktalara değinmeden önce edinmemiz gereken, uyguladığımız tekniklerin etkili olmasını sağlayan birkaç düşünce kalıbından söz etmekte fayda var. İlk olarak çocuğunuzu gerçekten dinlemeye ve ona yardımcı olmaya istekli olmalısınız. Onu sizden ayrı, bağımsız bir birey olarak kabul edip, hislerine sizinki gibi olmasa ya da çocukça olsa da saygı göstermelisiniz. Onlar her ne kadar bizden bir parça olsalar da problemlerinin sizin değil sadece onun olduğunu bilmelisiniz. Amacınız sorun durumunda onunla birlik olmak yerine sadece onun yanında olmak olmalıdır. Ancak bu koşulda çocuğunuz bağımsızlaşabilmekte, engellerin üstesinden tek başına gelebilmektedir. Onları zararlarda korumak isteseniz de yol göstermek yerine onun kendi doğru bildiği, kendince doğru olduğunu düşündüğü yolu bulmasını sağlamak istemelisiniz. Kendi doğrularınızı bir kenara ko-yabilmeyi, müdahale etmemeyi öğrenmelisiniz. Bütün bu düşünce kalıplarını oturtmak, çocuklarımızın bizimle iletişime geçmesini, yargılanmadan dinleneceğini hissetmesini sağlayacaktır. Bir aile olarak daha yakın ilişkiler kurma konusunda aşağıdaki tekniklerle beraber bize daha çok yarar sağ-layacaktır.

KABUL DİLİ Herkes gibi çocuklarımız da kabul görülmek ister; özellikle kendi anne babalarından. Onlara bunu göstermek sanıldığı kadar zor ya da karmaşık bir işlem değildir. İşe sadece onlara müdahale etmemekle başlanabilir. Bizler içgüdüsel olarak çocuğumuz bir işle uğraşırken, ödev/proje yaparken ya da sadece çamaşırlarını katlama gibi basit bir eylemde; onların daha iyisini yapmalarını sağlamak için herhangi bir müdahalede bulunuruz. As-lında onların potansiyellerinin ortaya çıkmasını istemek, daha başarılı olduklarını görmek bizim en doğal hakkımızdır. Fakat bunu yapmak için far-kında olmadan onların özgür düşünmelerini kısıtlayabiliyoruz. Müdahalede bulunarak hem kendilerini ortaya koymalarını, çözümler üretmelerini engelliyor hem de “annem babam gibi harika biri değilim” şeklinde düşünmelerine neden olarak onlara kabul edilmediklerini hissettiriyoruz. Bu durum, onlar bizimle diyaloğa girdiklerinde de bu şekilde olmaktadır. Örneğin bize arkadaşlarıyla yaşadıkları herhangi bir sorunu anlatırken mü-dahalede bulunarak yapmaları gereken başka davranışlar da olduğunu söylemek; sadece kendilerini anlaşılmaz hissetmelerine, bu yüzden de bir şey anlatmaktan kaçınmalarına neden olmaktadır. Alternatif davranışlar sunmanın dışında ahlak dersi ve öğütler vermek, uyarmak, mantıksal ka-nıtlar öne sürerek başka şeyler öğretmek, herhangi bir analizde bulunmak da aynı etkiyi gösterecektir. Ama şaşırtıcı olan ise çocuğu övmenin, ona güven vermenin, duygularını paylaşmanın, konuyu şakaya vurmanın da aslında sağlıksız yaklaşımlar olduğudur. Çünkü ebeveynlerin çocuklarıyla iletişiminde, anne babanın her sözü; çocuklara onların gözünde nasıl bir çizgiye sahip olduklarını yapılandırmaktadır. Öğüt vermek; yetersiz eksik olduğu kısımlarını, övmek ise o ne yaparsa anne babasının onu kabul edeceğiyle ilgili kısımlarını tamamlar. Sonuçta gene çocuk olduğu gibi kabul edilmediğini hissetmektedir.