313
DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE ÜZERİNE BİR İNCELEME (Yüksek Lisans Tezi) Kerim YAŞAR Kütahya-2007

DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

  • Upload
    others

  • View
    11

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE

ÜZERİNE BİR İNCELEME (Yüksek Lisans Tezi)

Kerim YAŞAR

Kütahya-2007

Page 2: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

T. C. DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE ÜZERİNE BİR İNCELEME

Danışman

YAR. DOÇ. DR. KADİR GÜLER

Hazırlayan

Kerim YAŞAR

200492040127

Kütahya – 2007

Page 3: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

Kabul ve Onay

Kerim YAŞAR’ın hazırladığı “Divan Edebiyatında Câize Üzerine Bir

İnceleme” başlıklı Yüksek Lisans tez çalışması, jüri tarafından lisansüstü

yönetmeliğinin ilgili maddelerine göre değerlendirilip kabul edilmiştir.

/07/2007

Tez Jürisi

Yrd. Doç. Dr. Kadir GÜLER (Danışman)

Yrd. Doç. Dr. Mustafa GÜNEŞ

Yrd. Doç. Dr. Muvaffak EFLATUN Prof. Dr. Ahmet KARAASLAN

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü

Page 4: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

Yemin Metni

Yüksek lisans tezi olarak sunduğum “Divan Edebiyatında Câize Üzerine Bir

İnceleme” adlı çalışmamın, tarafımdan bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı düşecek bir

yardıma başvurmaksızın yazıldığını ve yararlandığım kaynakların kaynakçada

gösterilenlerden oluştuğunu, bunlara atıf yapılarak yararlanılmış olduğunu belirtir ve

bunu onurumla doğrularım.

/07/2007 Kerim YAŞAR

Page 5: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

ÖZGEÇMİŞ

16 Kasım 1982’de Balıkesir’de dünyaya geldi. İlk, orta ve lise öğrenimini

Fethiye’de tamamladı. 2000 yılında başladığı Süleyman Demirel Üniversitesi Burdur

Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü’nden 2004 yılında mezun oldu. 2004-2006

yılları arasında iki yıl süreyle Kütahya/Aslanapa Ören İlköğretim Okulu’nda Türkçe

öğretmeni olarak görev yaptı. 2006 yılında Sivas Gazipaşa İlköğretim Okulu’na atandı.

Halen aynı okulda Türkçe öğretmeni olarak çalışmaktadır.

Page 6: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

v

ÖZET

“Dîvân Edebiyatında Câize Üzerine Bir İnceleme” konulu bu çalışmamızda

Dîvân şâirlerinin sanatı ve sanatçıyı koruyan kişilerden elde ettikleri aynî ve nakdî

yardımlar ele alınmıştır.

Osmanlı Devleti’nde başta padişâh olmak üzere devletin ileri gelenleri,

kişiliklerine bağlı olarak değişen oranlarda sanatı ve sanatçıyı korumuşlar ve bu

uygulamayı bir gelenek halinde İmparatorluğun son dönemlerine kadar sürdürmüşlerdir.

Şâirler de belli zamanlarda sundukları eserlerinde memdûhlarının övgüsünü

yapmışlardır. Bu övgülerde, bazı tarihi ve dini şahıslar karşılaştırma unsuru olarak

kullanılmış, memdûhların sadece olan değil olması gereken özellikleri de dile

getirilmiştir. Adaleti, iyi yönetimi, cömertliği vs. özellikleri dile getirilen bir kişi belli

bir süreden sonra ister istemez o yönde hareket etmeye başlayacaktır. Bu bakımdan

sanatın saltanat üzerinde olumlu ve yönlendirici bir etkisi olmuştur. Şâirler, daha sonra

kendi sanatlarını övmenin yanı sıra maddi ve manevi sıkıntılarını da dile getirerek

memdûhlarından yardım istemişlerdir. Eser sunulan kişi, kendi zevk ve anlayışına bağlı

olarak aldığı eğitimin de etkisiyle sunulan eserleri değerlendirerek başarısı oranında

ödüllendirmiştir. Bu ödüllendirme şâire maddi imkânlar sağladığı gibi itibar da

kazandırmıştır. Şâirlerin elde ettikleri maddi ve manevi tüm yardımlara câize adı

verilmiştir. Şunu da unutmamak gerekir ki şâirlerin tek geçim kaynağı câizeler olmayıp

her birinin yeteneği ölçüsünde bir mesleği vardır. Bir nevi te’lif ücreti olarak

değerlendirebileceğimiz câize uygulaması günümüzde de müesseseleşerek varlığını

sürdürmektedir.

Anahtar Sözcükler: Câize, Fahriye, Medhiye, Dîvân Edebiyatı

Page 7: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

vi

ABSTRACT

In this study with the subject “A Study on the câize in Dîvân literature”

monetary aids and aids in kind received by divan poets from the people protecting art

and artist has been discussed.

In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

protected the art and the artist to the extend varying according to their personalities and

sustained this practice till the last periods of the empire. Poets in certain times in their

works made the eulogy of those who supported and protected them. In these praises

some historic and religious personalities was used as elements of comparison. Poets in

their works expressed not only the existing good values of the supporters but also

attributes that should have existed in those people. One whose justice, generosity and

good management and similar good qualities expressed will take a route to that

direction inevitably. In this sense the art had a positeve and canalizing effect on

sovereignty. As well as praising their own work, poets asked for help from their

supporters expressing their material and immaterial problems. The person to whom the

work dedicated evaluated the work depending on his own taste and understanding and

awarded according to its success. This awarding not only provided the poet with

material opportunities but also gave him honor. All the aids the poets received were

called câize. After all the only means by which poets earned their living was not caizes,

each of them had their own profession to extend of their ability. The practice of caize

which can be considered a kind of copyright got institutionalized today and still

survises.

Key words: Câize, Fahriye, Medhiye, Dîvân Literature

Page 8: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

vii

İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET………………………………………………………………………………......v ABSTRACT………………………………………………………………………..….vı İÇİNDEKİLER..............................................................................................................vıı TABLOLAR………………………………………………………………………......xıı KISALTMALAR………………………………………………………………….…..xııı TEZ HAKKINDA……………………………………………………………….....….xıv

BİRİNCİ BÖLÜM

OSMANLI DEVLETİ’NDE DEVLET-SANAT İLİŞKİSİ 1

İKİNCİ BÖLÜM CÂİZE KAVRAMI 7

2.1. Edebiyat Terimi Olarak Câize……………………………………………………...8 2.2. Devlet Yönetiminde Câize………………………………………………………...10

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ŞAİRLERİN GEÇİM DURUMLARI ve MESLEKLERİ 11 3.1. Özel Hizmet, Yakınlık ve Destekler………………………………………………12

3.1.1. Saray Çevresi……………………………………………………………12 3.1.2. Diğer Çevreler…………………………………………………………..19

3.2. Devlet Hizmetleri ve Diğer Meslekler……………………………………………26

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ANADOLU’DAKİ CÂİZE ORTAMLARI.........................................34 4.1. Osmanlı Taht Merkezi……………........................................................................35 4.1.1. Osmanlı Padişâhları…………………………………………………….35

4.1.1.1. İlk Dönem Osmanlı Padişâhları………………………………35 4.1.1.2. Çelebi Sultan Mehmed……………………………………….36 4.1.1.3. Sultan II. Murad………………………………………………37 4.1.1.4. Fatih Sultan Mehmed…………………………………………39 4.1.1.5. Sultan II. Bayezid……………………………………………..43 4.1.1.6. Yavuz Sultan Selim…………………………………………...64 4.1.1.7. Kanuni Sultan Süleyman……………………………………...71 4.1.1.8. Sultan II. Selim..........................................................................94 4.1.1.9. Sultan III. Murad……………………………………………...97 4.1.1.10. Sultan III. Mehmed…………………………………………..99 4.1.1.11. Sultan I. Ahmed…………………………………………….100 4.1.1.12. Sultan I. Mustafa……………………………………………102 4.1.1.13. Sultan II. Osman……………………………………………102 4.1.1.14. Sultan IV. Murad……………………………………………103

Page 9: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

viii

4.1.1.15. Sultan İbrahim………………………………………………106 4.1.1.16. Sultan IV. Mehmed…………………………………………107 4.1.1.17. Sultan II. Süleyman……………………………………....…110 4.1.1.18. Sultan II. Ahmed………………………………………...….111 4.1.1.19. Sultan II. Mustafa…………………………………………...111 4.1.1.20. Sultan III. Ahmed…………………………………………...112 4.1.1.21. Sultan I. Mahmud…………………………………………...118 4.1.1.22. Sultan III. Osman…………………………………………...119 4.1.1.23. Sultan III. Mustafa………………………………………….119 4.1.1.24. Sultan I. Abdülhamid……………………………………….120 4.1.1.25. Sultan III. Selim…………………………………………….120 4.1.1.26. Son Dönem Osmanlı Padişâhları…………………………...123

4.2. Osmanlı Sancak Merkezleri……………………………………………………..132 4.2.1. Edirne’de Bulunan Şehzadeler………………………………………...135 4.2.2. Konya’da Bulunan Şehzadeler………………………………………...136

4.2.2.1. Şehzade Cem………………………………………………...136 4.2.2.2. Şehzade Abdullah……………………………………………137 4.2.2.3. Şehzade II. Selim…………………………………………….138

4.2.3. Amasya’da Bulanan Şehzadeler……………………………………….138 4.2.3.1. Şehzade II. Bayezid………………………………………….138 4.2.3.2. Şehzade Ahmed……………………………………………...140 4.2.3.3. Şehzade Mustafa……………………………………………..141

4.2.4. Manisa’da Bulunan Şehzadeler………………………………………..141 4.2.4.1. Şehzade Korkud……………………………………………...141 4.2.4.2. Şehzade Mahmud…………………………………………….142 4.2.4.3. Şehzade Süleyman…………………………………………...143 4.2.4.4. Şehzade Mustafa……………………………………………..144 4.2.4.5. Şehzade Mehmed…………………………………………….144 4.2.4.6. Şehzade Selim………………………………………………..145 4.2.4.7. Şehzade III. Murad…………………………………………...147

4.2.5. Trabzon’da Bulunan Şehzadeler……………………………………….148 4.2.6. Kütahya’da Bulunan Şehzadeler……………………………………….149

4.2.6.1. Şehzade Bayezid......................................................................149 4.2.6.2. Şehzade II. Selim.....................................................................150

BEŞİNCİ BÖLÜM

MEMDÛHA/HÂMÎYE YAZILAN/SUNULAN ESERLER 152 5.1. Eserlerin Yazılma Sebepleri ve Zamanı…………………………………………154 5.2. Eserlerin Sunuluşu/Takdim…………………………………………………….. 159 5.3. Eserlerin Değerlendirilişi/Takdir………………………………………………..160 5.4. Eserlerde Sanat Kullanımı………………………………………………………161 5.5. Memdûhun/Hâmînin Dile Getirilen Özellikleri…………………………………165

5.5.1. Adalet………………………………………………………………….166 5.5.2. Âlim ve Şairleri Koruma………………………………………………167 5.5.3. Askeri Güç ve Kahramanlık…………………………………………...168

Page 10: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

ix

5.5.4. Cömertlik ve Yardımseverlik………………………………………….169 5.5.5. Dindarlık ve Dini Koruma/Yayma………………………………….....170 5.5.6. Dünyaya Hükmetmesi/Yönetim Gücü…………………………………171 5.5.7. Fazilet, Ahlak, Namus ve Şeref………………………………………..172 5.5.8. Fermanının Gücü………………………………………………………173 5.5.9. Fetvası………………………………………………………………….174 5.5.10. Hışmı/Gazabı ve Kahrı………………………………………….........174 5.5.11. Kararının Sağlamlığı/Düşünce ve Söz Gücü…………………………175 5.5.12. Kılıç ve At……………………………………………………….........176 5.5.13. Lûtfu…………………………………………………………..............177 5.5.14. Mertebesinin Yüksekliği……………………………………………...177 5.5.15. Şairlik ve Şiir Gücü…………………………………………………...178 5.5.16. Yaratılış ve Fiziki Güzellik…………………………………………...179 5.5.17. Zekası………………………………………………………………....180

5.6. Memdûhla/Hâmiyle Karşılaştırılan Şahıslar…………………………………….181 5.6.1. Aristo…………………………………………………………………..181 5.6.2. Âsaf………………………………………………………………….....182

5.6.3. Behmen……………………………………………………………...…182 5.6.4. Behrâm…………………………………………………………………183

5.6.5. Bijen…………………………………………………………………....183 5.6.6. Cemşid………………………………………………………………....184 5.6.7. Dârâ…………………………………………………………………….185

5.6.8. Dört Halife……………………………………………………………..186 5.6.9. Eflatun………………………………………………………………….187

5.6.10. Efrâsiyâb…………………………………………………………...…187 5.6.11. Fağfur…………………………………………………………………188 5.6.12. Feridun………………………………………………………………..188

5.6.13. Giv……………………………………………………………………189 5.6.14. Hâtem-i Tâyyî………………………………………………………...189

5.6.15. Huşeng……………………………………………………………..…190 5.6.16. Hüsrev………………………………………………………………...190

5.6.17. İsa…………………………………………………………………..…191 5.6.18. İskender……………………………………………………………….192

5.6.19. Kahraman……………………………………………………………..192 5.6.20. Keshüsrev……………………………………………………………..193 5.6.21. Kisra…………………………………………………………………..193 5.6.22. Nerîmân……………………………………………………………....194 5.6.23. Nizâmü’l-mülk………………………………………………………..194 5.6.24. Peşeng………………………………………………………………...195 5.6.25. Rüstem……………………………………………………………..…195 5.6.26. Sâm…………………………………………………………………...196 5.6.27. Süleyman…………………………………………………………..…197 5.6.28. Diğer Şahıslar………………………………………………………...197

5.7. Memdûha/Hâmîye Karşı Dile Getirilen Düşünceler…………………………….198 5.7.1. Şair İstekleri…………………………………………………………....201

5.7.1.1. Genel İstekler………………………………………………...201

Page 11: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

x

5.7.1.1.1. Hâmî/ Koruyucu……………………………………201 5.7.1.1.2. Söz Erbâbını Koruyup Kollama/İltifat…………......203 5.7.1.1.3. Memdûha/Hâmîye Hâlini Arz Etme/Aracılık……...205 5.7.1.1.4. Memdûh/Hâmî Kapısında Kul Olma……………....208 5.7.1.1.5. Yardım/Lûtuf/İhsân/İyilik/Himmet……………..….208 5.7.1.1.6. Memdûh/Hâmî Tarafından Affedilme/Bağışlanma..220

5.7.1.2. Özel İstekler………………………………………………….221 5.7.1.2.1. Devlet Görevi ve Pâye……………………………..221

5.7.1.2.1.1. Beylik (Sancak/Livâ)……………………..222 5.7.1.2.1.2. Kadılık……………………………………224 5.7.1.2.1.3. Kâtiplik………………………………..….225 5.7.1.2.1.4. Kethüdalık………………………………..225 5.7.1.2.1.5. Maaş/Para………………………………...226 5.7.1.2.1.6. Mansıb/Hizmet ………………………..…228 5.7.1.2.1.7. Müderrislik……………………………….232 5.7.1.2.1.8. Pâye (Rütbe, Derece)…………………..…233 5.7.1.2.1.9. Salyâne…………………………………...234 5.7.1.2.1.10. Tevliyet………………………………….234 5.7.1.2.1.11. Tımar……………………………………236 5.7.1.2.1.12. Ulûfe…………………………………….236 5.7.1.2.1.13. Yazıcılık………………………………...237 5.7.1.2.1.14. Zeâmet…………………………………..238

5.7.1.2.2. Hizmet Dışı İstekler………………………………..238 5.7.1.2.2.1. Altın………………………………………238 5.7.1.2.2.2. Arpa………………………………………239 5.7.1.2.2.3. At…………………………………………240 5.7.1.2.2.4. Iydîyye (Bayramlık)……………………...241 5.7.1.2.2.5. Köle………………………………………242 5.7.1.2.2.6. Köy……………………………………….242 5.7.1.2.2.7. Kürk………………………………………242 5.7.1.2.2.8. Saat……………………………………….243 5.7.1.2.2.9. Yer/Ev……………………………………244

5.7.2. Şair Şikayetleri…………………………………………………………246 5.7.2.1. Memdûhtan/Hâmîden İlgi ve Yardım Görememe…………...246 5.7.2.2. Ulûfenin Kesilmesi..................................................................250 5.7.2.3. Dirliğin Elinden Alınması........................................................250 5.7.2.4. Câizenin Kesilmesi/Câize Alamama........................................251 5.7.2.5. Yöneticiler ve Sultan Çevresindekiler……………………….252 5.7.2.6. Fakirlik……………………………………………………….253 5.7.2.7. Verilen Görev ve Mevkiyi Beğenmeme……………………..255 5.7.2.8. Değerinin Bilinmemesi………………………………………257 5.7.2.9. Borçlarını Ödeyememe………………………………………259 5.7.2.10. Malına Zarar Verilmesi…………………………………..…260 5.7.2.11. Görev (Mansıb) Alamama …………………………………261 5.7.2.12. Felekten/Talihten Şikayet………………………………..…261

Page 12: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

xi

ALTINCI BÖLÜM

YENİ DÖNEMDE CÂİZE ANLAYIŞI 262 SONUÇ……………………………………………………………………………….270 KAYNAKÇA…………………………………………………………………………275 DİZİN…………………………………………………………………………………284

Page 13: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

xii

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 3.1: Tespit Edilen Diğer Meslekler ve Yüzdelik Oranları………………………28

Tablo 4.1: II. Bayezid Devrinde Nakdiyye ve Hil’ât Alan Şâirler……………………..50

Tablo 4.2: II. Bayezid Devri Şâirlerinin Toplamda Elde Ettiği Nakdiyye Miktarları….60

Tablo 4.3: II. Bayezid Devrinde Hil’ât Alan Şâirlerin Yıllara Göre Dağılımı…………62

Tablo 4.4: Kanuni Döneminde Nakdiyye ve Hil’ât Alan Şâirler………………………86

Tablo 4.5: Kanuni Devri Şâirlerinin Toplamda Elde Ettiği Nakdiyye Miktarları……...91

Tablo 4.6: Kanuni Devrinde Hil’ât Alan Şâirlerin Yıllara Göre Dağılımı……………..93

Tablo 4.7: Dîvân Şâirlerinin Coğrafi Dağılımları…………………………………….134

Tablo 5.1: Yüzyıllar İçerisinde Kasîdenin Beyit Sayısındaki Değişimi………………154

Tablo 5.2: Fahriyelerin Yüzyıllara Göre Beyit Sayıları………………………………199

Tablo 5.3: Fahriyenin Yüzyıllar Açısından Türlere Göre Dağılımı…………………..200

Page 14: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

xiii

KISALTMALAR

AKM: Atatürk Kültür Merkezi

Bkz.: Bakınız

C.: Cilt

Haz.: Hazırlayan(lar)

Hz.: Hazreti

MEB: Milli Eğitim Bakanlığı

M.Ö.: Milattan Önce

Ö.: Ölümü

s.: Sayfa

S.: Sayı

Sal.: Saltanatı

TDK: Türk Dil Kurumu

TDV: Türk Diyanet Vakfı

TTK: Türk Tarih Kurumu

Vb.: Ve benzeri

Vd.: Ve diğerleri

Vs.: Ve saire

Yay.: Yayınları

%: Yüzde

Page 15: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

TEZ HAKKINDA

Page 16: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

xv

TEZ HAKKINDA

1. Araştırmanın Problemi

Osmanlı Devleti’nde başta padişâh ve şehzâdeler olmak üzere devlet

ricâlinin, kişiliklerine bağlı olarak değişen oranlarda âlim ve şâirlere hâmîlik yaptıkları

bilinmektedir. Buradan hareketle devlet ricâlinin üstlendiği bu hâmîlik, hangi

koşullarda, ne şekilde gerçekleşmiş ve şâire neler kazandırmıştır? Sorusunun cevabını

“Dîvân Edebiyatında Câize Üzerine Bir İnceleme” adlı tez çalışmamızda bulmaya

çalışacağız.

2. Araştırmanın Amacı

Bu çalışmamızdaki amaç, Dîvân şâirlerinin;

a. Eserlerini ne zaman ve hangi amaçlarla yazdıklarını,

b. Eserlerini kime ne şekilde sunduklarını,

c. Eserlerinde neleri dile getirdiklerini,

d. Eserleri aracılığı ile hangi kazanımları (câize) elde ettiklerini ortaya

koymaktır.

3. Araştırmanın Önemi

Dîvân şâirleri, belirli zamanlarda yazdıkları/sundukları eserler (kasîde, gazel,

kıt’a, mersiye vs.) ile memdûhlarından/hâmîlerinden çeşitli câizeler elde etmişlerdir.

Her şâirin eserini sunmak istediği ilk kişi padişâh veya şehzâde olmuştur. Çünkü

padişâhın ve şehzâdenin ihsânı diğerlerine göre daha fazladır. Şâirler,

padişâha/şehzâdeye ulaşamadıkları durumlarda ise diğer devlet ricâline yönelmişler ve

bu kişilerden -padişâha ulaşmak için- aracılık yapmalarını istemişlerdir. Burada dikkat

edilmesi gereken noktalardan biri câizenin çift taraflı oluşudur. İlk adımı şâirler atarak

hâmîlerine birer hediye/eser takdim etmişler ve karşılığında câize almışlardır. Bu

sebeple câizeyi kısa ve uzun zamanlı olmak üzere iki boyutlu düşünebiliriz. Kısa süreli

olanı, şâirin sunduğu eser karşılığı başarısı oranında aldığı nakdî ve aynî yardımdır.

Bunun içerisine hâmînin meclisinde ve yakın çevresinde bulunmayı da ilave edebiliriz.

Page 17: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

xvi

Böylelikle şâir, döneminde elde edebileceği en büyük câizeyi almıştır. Bir şâir için

padişâhın meclisinde bulunmak, şâire maddiyatla ölçülemeyecek derecede itibar

kazandıracağı anlamına da gelmektedir. Uzun süreli câize de ise şâir, eseri sayesinde

kendisini geleceğe bırakmış ve ölümsüzleştirmiştir. Dîvân şiirinin önde gelen

temsilcileri, bugün bile varlıklarını sürdürüyorsa bu ortaya koydukları eserleri

sayesindedir. Kısa süreli câizede zaman, en fazla şâirin hayatı ile sınırlandırılırken uzun

süreli câize de ise zaman sınırı olmayıp, yüzyıllarca devam etmektedir.

Bir diğer önemli nokta da câize uygulamasının günümüzde de

müesseseleşerek varlığını sürdürüyor olmasıdır. Osmanlı dönemindeki hâmîlerin yerini

günümüzde çeşitli kurum, kuruluş, siyasî parti, vakıf, dernek vs. almıştır. Bu

müesseselerin düzenlediği yarışmalar sonucunda günümüz şâirleri başarıları oranında

ödüllendirilmektedir. Artık günümüz şâiri, şiirinin alıcısı olarak memdûhu/hâmîyi değil,

sokaktaki insanı hedeflemiş; câize yerine te’lif hakkını yeğlemiştir. Bu bağlamda, her

iki dönemde de câizedeki amaç aynı olup, tek değişen taraf câizenin uygulama

biçimidir.

4. Araştırmanın Hipotezi

Gerek Dîvân şâirlerinin hâmîlerinden gördüğü himâye ve aldığı câizeler;

gerekse günümüz şâirlerinin aldığı ödüller, şâirlerin sanatlarını ve ortaya koydukları

ürünleri olumlu yönde etkilemiştir. Verilen câize ve ödüller, şâirler için hayatlarında

yeni kapılar açmış ve önemli değişimler sağlamıştır. Böylece şâirler, daha kaliteli

eserler ortaya koymak amacıyla kendileri ile yarış içerisine girmişlerdir. Çünkü aldıkları

ödüller, ister istemez bunu gerektirmektedir. Câize ve ödüllerin şâirlerin sanatı

üzerindeki olumlu etkisini, şâirlerin sanatlarını ödül öncesi ve sonrası olmak üzere iki

dönemde inceleyerek tespit edebiliriz.

5. Araştırmanın Sınırlılıkları

“Dîvân Edebiyatında Câize Üzerine Bir İnceleme” adlı çalışmamızda ilk

olarak Osmanlı Devleti’nde devlet-sanat ilişkisi üzerinde durulmuş ve Osmanlı

Devleti’ndeki sanat anlayışının ne şekilde olduğu ortaya konulmaya çalışılmıştır. Daha

sonra “câize” kavramının hangi anlamlara geldiği ifade edilmiştir. Bunun sonucunda

câizenin hem bir edebiyat terimi olduğunu, hem de Osmanlı idarî ve malî yapısında

Page 18: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

xvii

kullanıldığını tespit ettik. Buradan hareketle çalışmamızı “edebiyat terimi olan câize”

üzerinde yoğunlaştırdık. Yapılan sınırlamalardan biri de câize ortamları belirlenirken

Anadolu’daki câize ortamları yani Osmanlı taht merkezi ile şehzâde sancakları ele

alınmıştır. Şâirler, çeşitli vesilelerle memdûhlarından/hâmîlerinden câize almışlardır. En

fazla da kasîde sunarak câize elde etmişlerdir. Bu sebeple çalışmamızda ağırlıklı olarak

kasîde nazım şekli üzerinde durulmuştur.

6. Araştırmanın Yöntemi

Araştırmamızın ilk adımı “Câize” kavramının hangi anlamlara geldiğini

tespit etmek olmuştur. Kavram tespitinden sonra Osmanlı Devleti’nde devlet-sanat

ilişkisi üzerinde durulmuş, benzer toplumlardaki devlet-sanat ilişkisi ile karşılaştırılması

yapılmıştır. Daha sonra şâirlerin hâmîleri ile ne şekilde bir yakınlıklarının olduğu ortaya

konulmuştur. Câize ortamları belirlenirken Anadolu merkezli Osmanlı taht merkezleri

ile şehzâde sancakları etrafında toplanan şâirler dikkate alınmıştır. Şâir ile devlet

adamları arasındaki ilişkiyi tam anlamı ile ortaya koyabilmek için şâirlerin hayat

hikâyeleri büyük önem arz etmektedir. Bu sebeple şâir tezkireleri taranmış ve elde

edilen bilgiler padişâhların saltanat süreleri ile eşleştirilmiştir. Ayrıca padişâhlar ile

şâirler arasındaki ilişkiyi ve şâirlere verilen önemi belirtmek amacı ile II. Bayezid ile

Kanuni dönemlerine ait İn’âmât Defterleri tablolaştırılarak şâirlerin aldığı ihsânlar

ortaya konulmuştur. İn’âmât Defteri’ndeki bilgiler, şâirlerin en fazla kasîde sunarak

memdûhlarından/hâmîlerinden câize elde ettikleri sonucunu vermiştir. Buradan

hareketle kasîde nazım şekline ağırlık verilmiş ve kasîdenin tarihsel süreç içerisindeki

değişimi incelenmiştir. Daha sonra farklı dönemlere ait şâir Dîvânları tespit edilmiştir.

Şâirlerin memdûhlarına/hâmîlerine bakış açıları kasîdelerin medhiye bölümlerindeki

bilgiler ışığında ortaya konulmuştur. Daha sonra fahriye bölümlerindeki şâir istekleri

tespit edilmiş ve bu istekler “Şâir İstekleri” adı altında genel istekler ve özel istekler

olmak üzere ikiye ayrılarak incelenmiştir. Ayrıca şâirlerin hâmîye yönelik birtakım

şikayetleri de dikkate alınmıştır. Son olarak da günümüzdeki câize uygulaması üzerinde

durulmuştur.

Page 19: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

TEZ METNİ

Page 20: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

BİRİNCİ BÖLÜM

OSMANLI DEVLETİ’NDE DEVLET-SANAT İLİŞKİSİ

Page 21: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

2

1. OSMANLI DEVLETİ’NDE DEVLET-SANAT İLİŞKİSİ

XIII. yüzyılın son çeyreğinde küçük bir uç beyliği olan Osmanlılar, XIV.

yüzyıl başlarında yaptığı fetihlerle –özellikle 1301 yılında Koyunhisar Savaşı ile

Bizans’ı mağlup ederek- dikkatleri üzerine çekmeye başlamıştır. Osmanlı Devleti bir

taraftan Rumeli’de ilerlerken diğer taraftan da Anadolu’da Anadolu beylikleri ile siyasî

ve askerî mücadele içine girmiştir. Osmanlı Devleti’nin Anadolu’daki ilerlemesi

batıdaki ilerlemeye nazaran daha zor olmuştur. Çünkü dini inanışlar Müslümanların

kendi aralarında savaşmalarını kesinlikle yasaklamıştır (ALTUNTAŞ-ŞAHİN

2005:564).

Osmanlılar, bazı beylikleri savaş yapmadan (çeyiz, satın alma vs.)

bünyesine katarken bazıları ile çetin mücadeleye girişmiştir. Bu konuda Osmanlı

Devleti’ni en fazla zorlayan şüphesiz Karamanoğulları Beyliği olmuştur. Çünkü hem

Osmanlılar hem de Karamanoğulları kendilerini Selçukluların varisi olarak görmüş ve

Anadolu tahtı için mücadele etmişlerdir. Osmanlı Devleti, Anadolu beyliklerinin

birbirlerine saldırmaları, kendisine karşı kafirle işbirliği yapmaları ve batıdaki gaza

faaliyetlerinde doğu bloğunu güvence altına alma gibi başlıca sebeplerden ötürü XV.

yüzyılın ikinci yarısında beylikleri tamamen ortadan kaldırmıştır.

Askerî ve siyasî faaliyetlerin yanı sıra bir devletin temel taşlarından biri olan

sanat da kendisini göstermeye başlamıştır. Sanat, insanın birtakım fizyolojik ihtiyaçları

karşılandıktan sonra yakından ilgilenebileceği bir alandır. Sanatçıların ortaya koydukları

eser karşılığında günümüzde te’lif ücreti diye tabir ettiğimiz hak edişler gündeme

gelinceye kadar sanat ve sanatçılar toplumda ancak varlıklı kişilerin etrafında teşekkül

edebilmiştir (İSEN 1997:286). Osmanlılarda devlet-sanat ilişkileri büyük ölçüde, Harun

Reşid döneminden itibaren farklı bir çizgi izlemeye başlayan ve saraydan topluma

doğru yayılan Ortaçağ Müslüman devlet-sanat anlayışının bazı tadilatlarla devamı

niteliğinde olmuştur (İSEN-BİLKAN 1997:32). Herat’ta ortaya çıkan ve Batılıların

Türk Rönesansı diye niteledikleri Hüseyin Baykara ile Molla Câmî ve Ali Şir Nevâ’î

arasındaki ilişki ve ortaya konulan sanat anlayışı Anadolu’daki devlet-sanat ilişkilerine

büyük ölçüde modellik etmiştir. Osmanlı padişâhları, Herat gibi kültür merkezlerinde

yetişen veya bu merkezlere intisâb eden bilgin ve sanatkârları kendi saraylarına

çekebilmek için her türlü fedakârlığı göze almışlardır (İNALCIK 2003a:12).

Page 22: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

3

Osmanlı Sarayları’nda bilime ve sanata büyük önem verilmiştir.

Şehzâdeler, daha küçük yaşlardan itibaren dini ilimlerin yanı sıra Tarih, Coğrafya, Harp

Sanatı, Astroloji, Matematik, Mantık, Kimya gibi pozitif ilimleri de okumuşlardır.

Türkçe’den başka Arapça, Farsça, Latince, Yunanca, Rumca vs. dilleri öğrenen

şehzâdeler tasavvuf, müzik, avcılık, atıcılık, güreş vb. sportif faaliyetleri de başarı ile

icra etmişlerdir. Bu tarzda bir eğitim alan insan, ister istemez bilim ve sanatla iç içe

olmak durumundadır. Osmanlı devlet yönetiminde bulunan kişilerin hadsiz ve hesapsız

servetleri, asırlara uzanan kuvvetli mevkileri olmasına rağmen mutlaka birer zanaat

(veya sanat) öğrenme âdetlerinin olagelmesini iki önemli sebebe bağlayabiliriz. İlki,

sanatla ilgilenen bir şehzâdenin saray dedikodularından ve taht etrafında çevrilen

entrikalardan kısmen uzak duracağı varsayımı; ikincisi de eğer günün birinde ihtiyaç

içinde kalması mukadder olursa kendi geçimini sağlayıp hanedan onurunu

koruyabilecek bir altın bileziğe sahip bulunma gayretidir. Nitekim Kanuni devrinden

itibaren şehzâdelerin bir zanaat/sanat öğrenmeleri gelenek halini almış ve on üç, on dört

yaşına gelen şehzâdeler için ilim öğreten bir lala yanında, kişisel eğilimlerine göre

kendilerini eğitecek bir de usta-sanatkâr tayin olunmaya başlanmıştır (PALA 1999b:20).

Bunun sonucunda kendileri de birer sanatkâr olan padişâh ve şehzâdeler, kişiliklerine

bağlı olarak değişen oranlarda şiir ve edebiyatın hâmîsi ve destekçisi olmuşlardır. Üst

kademenin şiire ve şâire gösterdiği maddi ve manevi ilgi dalga dalga diğer yönetim

merkezlerine aksetmiş ve oralarda şiirin revaç bulmasını sağlamıştır. Devlet yapısının

bilim ve sanat adamlarıyla manevi yönden kuvvetlenmesinin tabii sonucu olarak

yönetim birimlerindeki sanat tutkusu ve sanatkârı koruma isteği de artmıştır (PALA

1999a:10-11). Devlet adamı ve sanatçı arasındaki bu ilişki, Osmanlı patrimonyal

toplumunda sadece sanat alanında değil seçkin sınıfın her bölümünde, statü gruplarında,

bürokraside, orduda, hatta ilmiyyede sosyal ilişkilerin ve hiyerarşinin temeli olmuş ve

patron-kul ilişkisi şeklinde ortaya çıkmıştır (İNALCIK 2003a:16).

Sanatkârlar bazı dönemlerde bazı çevrelerde kümelenmişlerdir. Sanatkâr

zümresinin kümelendiği çevrelerin başlıcaları; merkezde saray ve devlet erkânının

konakları, taşra da ise sancak merkezleri, paşaların ve beylerin konaklarıdır. Onları bu

şekilde kümelenmeye teşvik eden; edebiyata önem veren, sanatçıyı koruyup kollayan ve

değerli eserleri ödüllendiren kişilerdir. Devlet adamı ve sanatçı arasındaki bu ilişki câize

uygulamasını da gündeme getirmiştir. Ünlü şâir Ka’b b. Züheyr, Medine’de Hz.

Page 23: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

4

Muhammed’in önüne gelerek Müslüman olmuş ve “Bânet Suâd” veya diğer adıyla

“Kasîde-i Bürde”yi okumuştur. Ka’b b. Züheyr, bu kasîdesinde Suâd adını verdiği

sevgilisinin hasretinden duyduğu elemleri ifade etmiş, onun güzelliğini ve peşinden

nasıl koştuğunu dile getirmiştir. Daha sonra sözü Hz. Peygamber’e getirerek onun

yüksek meziyetlerini anlatmış, ondan özür dilemiş ve bağışlanmasını istemiştir. Hz.

Muhammed de Ka’b b. Züheyr’e hırkasını hediye etmiştir (SARIÇAM 2005:330). Bu

tutum daha sonra adeta bir sünnet gibi telakki edilmiş ve övülen kişiler, şâire câize

vermeyi adet haline getirmişlerdir. Doğu toplumları bu geleneği “marifet iltifata

tabi’dir” şeklinde ifade etmiştir (PALA 2003:91).

Hediyeleşme her toplumda olan bir olgudur. Anadolu Selçuklu Devleti’nde

de hediyeleşme büyük önem arz etmiştir. Anadolu Selçuklu sultanları, hanedan

üyelerine, devlet adamlarına, çeşitli meslek ve topluluk mensuplarına hediyeler verip,

kendileri de sunulan hediyeleri kabul etmişlerdir. Saltanat mücadelesinde mücadeleyi

kaybeden tarafın üzüntülerini azaltmak için dahi hediyeler verilmiştir. Bunun yanı sıra

nikah kıyan kadıya, çeşitli hastalığı iyileştiren tabibe, müneccimlere, devletler arası

diplomatik ilişkilerin kurulmasını sağlayan elçilere, âlim ve şâirlere de çeşitli hediyeler

verilmiştir. Hanedan mensuplarının birbirlerine verdikleri hediyeler arasında bilhassa

mücevher, at, kumaş, köle, cariye ve çeşitli hayvanlar dikkati çekerken, emirlere verilen

hediyeler arasında hil’ât ve at ön plâna çıkmıştır. Âlim, şâir, tabib, din adamı ve elçilere

verilen hediyelerde ise paranın yanında kumaş, at, katır, deve, köle, cariye ağırlık

kazanmıştır.

Anadolu Selçuklu Devleti’nde vezirlik de yapan Muhammed b. Gazi bir

takım hikâyeleri toplayarak yazdığı “Ravzat ul-ukûl” adlı terbiyevî eserini Rükneddin

Süleyman Şah adına te’lif edip ondan ihsânlar görürken, Zahireddin Faryabi’ye de

yazmış olduğu kasîdeye karşılık iki bin sultanî1 dinar2, on baş at, on baş katır, on iki

1 Mısır, Trablus, Tunus ve Cezayir darphanelerinde basılan Osmanlı altınları hakkında kullanılan bir tabirdir. Yabancı müverrihlerin Osmanlı altınlarına ilk zamanlarda “Sultanî” denildiği gibi Yavuz Sultan Selim döneminden başlayarak Mısır’da ve tahsisen Cezayir, Tunus ve Trablus darhanelerinde basılan Osmanlı altınlarına oralarda umumiyetle “Dinar-ı Sultanî” veyahut “Sultanî” adının verildiğini yazmışlardır. Ancak gerek İstanbul’da, gerek Rumeli ve Anadolu’da basılan altın paralara Sultanî denilmemiş, bu tabir yalnız Arabistan ve Mağrip taraflarında kullanılmıştır. Sultana nisbeti ifade eden bu tabir Arap şivesine uygun olduğu gibi Osmanlı altınlarını tedavül eden ecnebi altınlarından ayırmak amacıyla oralarda bu tabirin kullanılmış olması ihtimali de vardır. Ayrıca Sultan IV. Mehmed zamanında Trablus Garp’ta “Sultanî” altınlarının yarımı demek olan “Nısfiyye”si basılmıştır (PAKALIN 1983:276). 2 Altın paralara Araplar tarafından verilen isimdir. İslâm devletlerinde ilk altın sikke Emevilerde Abdülmelik zamanında bastırılmıştır. Dinar kelimesi Latince’den Arapça’ya geçmiştir. Araplar bunu

Page 24: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

5

hörgüçlü deve, beş köle ve beş güzel yüzlü Rum cariye, altın işlemeli, atlas, pamuklu

vb. kumaşlardan oluşan elli takım elbiseyi hediye olarak gönderdiğini; I. İzzeddin

Keykavus’a, Hüsameddin Salar’ın kızının Musul’dan yazıp gönderdiği kasîdenin her

beyti için 100, toplamı 72 beyit olduğu için 72.000 dinarın, kasîdeyi getiren postacı

vasıtasıyla Hüsameddin Salar’ın kızına gönderilmesini emrederken, kasîdeyi getiren

postacıya da hil’ât, binek hayvanı ile iki bin dinarın hediye olarak verildiğini İbn Bibi

nakletmiştir (ERSAN 2000:95-104).

Anadolu Selçuklu Devleti’nde olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de aynı

durum söz konusudur. Osmanlı Sarayları’nda sanat denildiği zaman akla ilk şiir ve

musikî gelmiştir. Sultanlar, sanatçıları meclislerinde bulundurdukları gibi kendileri de

sanat faaliyetleri ile yakından ilgilenmişlerdir. Sultan II. Mahmud’un ender rastlanan

hanendelerden biri ve Sultan III. Selim’in büyük bir bestekâr olması, Sultan

Abdülaziz’in pürüzsüz ney üflemesi, Sultan V. Murad ile Sultan II. Abdülhâmîd’in

piyanoya olan ilgisi musikîşinas padişâhların sadece birkaçına örnek teşkil etmektedir.

Sultanlar, musikînin yanı sıra bizzat şiirle de ilgilenmişlerdir. Osmanlı hanedanı –ki

tahta oturamayan şâir şehzâdeler ile hanım sultanlar dışında 33 padişâhtan 21’i şâirdir-

şiiri salt estetik ve sanat zevki için söyledikleri kadar siyasî üstünlüklerini teşhir için de

kullanmışlardır. Osmanlı İmparatorluğu’nun yükseliş devrinde hemen hemen bütün şark

devletlerinin diplomasisinde şiirin ayrıcalıklı bir yeri olmuştur. Devlet adamlarının en

seçkinleri, şiiri en iyi bilenleri idi. O dönemde kılıçla yapılan savaşlar kadar kalemle

yapılan savaşlar da son derece önemli olup birer fetih ve zafer edası taşımıştır. Bu

sebepledir ki istisnasız bütün şark hükümdarlarının çevresinde şâirler ve münşiler yer

almıştır (PALA 1999b:25). Şâirlerin konumu da önceki benzer toplumlardaki konuma

denktir. Şâir söz ülkelerini fethedendir; iki âlemin hazinesini söz ile açandır; arşın

bülbülüdür; şiirlerini ilham olarak söylediği için değer bakımından peygamberlerin

hemen ardından gelir; onlar, fesahat bahçesinin güzel sesli bülbülleri, belagat şeker

kamışlığının mergûb-makâl tûtîleridir.

Sanatçının asıl görevi, başta sultan olmak üzere devletin ileri gelenlerinin

yaptıklarını gelecek nesillere aktarmaktır. Bu bakımdan kendilerine kasîde sunulan

“denanir” suretinde cemilendirmişlerdir. Araplar İslâmiyetten önce Roma altın sikkesini tanımış ve kullanmışlardır. Dinar Latince’de “denairus” kelimesinden, o da öşür manasına olan decem istilâhından müştaktır (PAKALIN 1983:451).

Page 25: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

6

kişileri övgü düşkünü ve şâirleri de onların dalkavukları diye nitelemek insafsızlıktan

başka bir şey değildir. Padişâh ve devletin ileri gelenleri bu kasîdeleri, içerisinde

abartmalar, gerçek dışı yakıştırmalar olduğunu bile bile sırf bir emek ürünü, bir eser

olarak değerlendirmiştir. Bunun sonucunda şâir, yazdığı eserin başarısı oranında câize

almıştır. Bu noktada “Devlet sanatı mı yoksa sanatçıyı mı korumalı?” şeklinde bir soru

karşımıza çıkar. Devlet, kaliteli sanatı/eseri korumalı ve teşvik etmelidir. Böyle olduğu

zaman zaten sanatı da sanatçıyı da korumuş olacaktır. Osmanlı Devleti de kaliteyi

koruyup kollamış ve desteklemiştir. Elimizde bulunan II. Bayezid ve Kanuni Sultan

Süleyman dönemine ait İn’âmât Defteri’nden bu söylemimizi rahatlıkla tespit

edebiliriz. Eğer Osmanlı Devleti, sanatçıyı korumuş olsa idi her şâire aynı miktarda

nakdiyye (akçe) vermesi gerekirdi. Oysa her şâire farklı miktarlarda nakdiyye verildiği

gibi aynı şâire aynı yıl içerisinde bile farklı nakdiyye verilmiştir. Bu bize gösteriyor ki

Osmanlı Devleti sanatta kaliteyi korumuş ve her zaman sanatın daha iyi olmasına

çalışmıştır. Verilen câizeler ile sanatçılar geçimlerine bir nebze olsun katkıda

bulunmuşlardır. Câizelerin şâirin geçimindeki rolünü inkâr edemeyiz; ancak şâirlerin

tek geçim kaynağının bunlar olduğunu söylemek son derece yanlıştır. Çünkü şâirlerin

tek geçim kapısı bu olmayıp her birinin bir mesleği vardır.

Page 26: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

İKİNCİ BÖLÜM

CÂİZE KAVRAMI

Page 27: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

8

2. CÂİZE KAVRAMI

2.1. Edebiyat Terimi Olarak Câize

Edebiyat terimi olarak câizenin çeşitli kaynaklardaki tanımı şu şekildedir:

“Arapça ‘geçip gitmek’ anlamındaki cevâz masdarından türemiş bir kelime

olan câize (çoğulu cevâiz), genel olarak beğenilen bir işi yapan kimseye, âlim ve

sanatkârlara yazdırılan veya bunlar tarafından devlet adamlarına takdim edilen eserlere

verilen mükâfat, hediye ve ihsân manalarına gelir.” (UZUN 1993:28).

“Eskiden şâirlerin yüksek mevkilerde bulunan kişilere sundukları

medhiyeler karşılığında aldıkları hediyeye câize denilirdi. Câizeye ‘sıla, bahşiş, ihsân’

adları da verilebilir” (PALA 2003:91).

“… Takdim olunan bir şiire veya diğer bir takdimeye mukabil verilen

atiyye..” (ŞEMSEDDİN SÂMİ 2004:469).

“Eski şâirlerin yazdıkları medhiyeler mukabilinde aldıkları para ve ihsâna

denilirdi.” (PAKALIN 1983:254).

“Bir büyüğün kendisine sunulan bir armağana, en çok da şâirlerin

sundukları eserler ve manzumeler için verdikleri bahşiş.” (ÖZÖN 1979:111).

“Büyüklerden birine takdim olunan bir şeye mukabili aldıkları atiyye ve

hediyeye denilir.” (ONAY 1992:86).

“Eskiden devlet ileri gelenlerinin kendilerine kasîde sunan şâirlere

verdikleri bahşiş veya hediye.” (YELTEN-ÖZKAN 2002:119).

“Armağan, bahşiş, hediye. Eskiden bir büyüğün bir sanat eserine, özellikle

kendisi için yazılmış olan bir medhiyeye karşılık sanatkâra verdiği eşya veya para.”

(AYVERDİ 2005:445).

“Dîvân edebiyatı şâirlerinin yazdıkları kasîdelere övülen kimse tarafından

ödenen bahşiş, verilen armağan.” (KARAALİOĞLU 1962:30).

“Büyük ve varlıklı bir kimseye sunulan manzumeler veya eserler için o

kimse tarafından verilen para.” (ÖZÖN 1954:43).

“Orta-Doğu İslam ülkelerinde ve bu arada Osmanlı İmparatorluğu’nda

şâirlerin yazdıkları övgüler için aldıkları para ya da armağan.” (AKALIN 1984:54).

“Eskiden şâirlerin hükümdarlara veya devlet erkânına sundukları medhedici

şiirlerine karşılık onlar tarafından verilen ihsân ve hediye.” (SERTOĞLU 1986:60).

Page 28: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

9

“Eskiden şâirlerin yazdıkları medhiyeler karşılığında aldıkları para ve ihsân

ki ‘sıla’ da denir.” (TÂHİRÜ’L MEVLEVİ 1994:28).

“Hediye, bahşiş, armağan. Eski şâirlere yazdıkları medhiyeler dolayısıyla

verilen para ve bahşiş. Atiyye, ihsân, sıla, kelimeleri de hediye anlamında kullanılır.”

(DEVELLİOĞLU 2000:122).

“Eskiden, özellikle de Dîvân edebiyatı döneminde büyüklere, varlıklı

kimselere sunulan manzumeler, yapıtlar için verilen para.” (ÖZDEMİR 1993:52).

“Eski edebiyatımızda devlet adamlarının itibarlı kişilerin şâir ve yazarların

kendilerine sundukları eserlere karşılık verdikleri nakdî aynî karşılık.” (KARATAŞ

2004:79).

Padişâhların verdikleri hediyeler hakkında kullanılan tabirlerden biri de

atiyyedir. Arapça bir kelime olan atiyye, hediye, bahşiş demektir. Padişâhlar, muhtelif

vesilelerle saray ve hükümet hizmetinde bulunanlara atiyye vermiştir. Atiyye olarak

para verildiği gibi kılıç, saat, enfiye kutusu da verilmiştir (PAKALIN 1983:110).

Yukarıdaki tanımlardan da anlaşılacağı üzere câizenin hemen hemen aynı

anlama gelen birçok tanımı vardır. Bu tanımlardan hareketle şöyle bir ortak sonuca

ulaşabiliriz: Şâirlerin sundukları eserler karşılığında devlet adamlarından aldıkları aynî

ve nakdî yardımlara câize adı verilir. Yapılan tanımlarda üzerinde durulan nokta

şâirlerin aldığı “hediye”dir. Oysa şâirler, hediyeyi almadan önce kendileri

memdûhlarına/hâmîlerine birer hediye sunmuşlar ve böylece kendilerini

ölümsüzleştirmişlerdir. Bu sebepledir ki câize çift taraflı düşünülmesi gereken bir

konudur. Her şeyden önemlisi ilk adımı atan sanatkârdır. Yani ilk hediyeyi veren

sanatkârın kendisi olup karşılığında câize almıştır. O halde, genel ifadesi ile şâirin

sunduğu hediye/eser karşılığında hâmîsinden elde ettiği her şeyi (para, mal, mülk vs.)

câize olarak kabul edebiliriz. Ayrıca ayniyyâtın içerisinde câize olarak düşünülmesi

gereken konulardan biri de şâirlerin devlet adamları katında gördüğü itibardır.

Kazanılan bu itibarın göstergesi hâmînin meclisinde ve yakın çevresinde bulunma

olarak karşımıza çıkmaktadır. Böylelikle şâir -hâmîsinin meclisinde bulunarak- bir

şâirin alabileceği en büyük câizeyi çoktan almıştır.

Page 29: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

10

2.2. Devlet Yönetiminde Câize

Bir edebiyat terimi olarak kullanılan câize aynı zamanda Osmanlı idarî ve

mâlî teşkilatında, özellikle yüksek makamlara tayin edilen kişiler tarafından verilmesi

mutat olan aynî ve nakdî çeşitli hediyeler için de kullanılmıştır.

Osmanlı Devleti’nde her çeşit kamu hizmetine girebilmek çoğu zaman tayin

yetkisi bulunan kişileri memnun etmekle mümkün olmuştur. Ancak yetkili kamu

hizmetlisinin, ücret düzeni sebebiyle belli miktarda para ve mal almaya hakkı vardı.

Vezir-i âzamların ve çevrelerindeki bazı kişilerin aldıkları bu meblağa câize denilmiştir

(UZUNÇARŞILI 1988c:164). Câize sadece sadrazamlara ve büyük memurlara değil,

padişâhlara bile verilmiştir. Padişâhların aldıklarına “tuğ-u hümâyun câizesi”

denilmiştir (PAKALIN 1983:255). Memuriyetlerin ehil ve liyakat sahiplerinden ziyade

fazla câize verenlere verilmeye başlandığı gibi tekrar câize almak amacıyla memurların

azil ve yeniden tayini usulü de ortaya çıkmıştır. Bu tanımdan yola çıkan bazı kaynaklar

câizeyi devlet düzeni içerisinde rüşvet olarak değerlendirmiştir. Devlet düzeni içerisinde

böyle bir usulün ne zaman başladığını kesin olarak bilemiyoruz. Ancak XVI. yüzyıl

ortalarında kanun haline gelmiştir (MUMCU 2005:86). Bu durum III. Selim döneminde

düzene sokulmuştur. Buna göre mansıb verilecek ve mansıbları değiştirilecek vezirlerle

mirimiranlardan Nizam-ı Cedit gereğince alınması gereken câizeden başka câize

alınmayacak ve bu câize senede bir defa alınıp aynı yıl içinde başka bir göreve geçse

bile ayrıca câize alınmayacaktır. Câize alınıp verilmesine Tanzimat-ı Hayriye ile son

verilmiştir (PAKALIN 1983:255).

Lehçe-i Osmani’de câize kelimesi şu şekilde açıklanmıştır: “ Atiyye, bahşiş,

sah, ve mezuniyet alâmeti, cem’i cevaiz.” Vefik Paşa’nın bu tanımından hareket eden

Pakalın, şâirlere verilen şeylere atiyye ve bahşiş, memurların amirlerine verdiklerine ise

sah ve mezuniyet alâmeti denmesi gerektiğini ifade etmiştir (PAKALIN 1983:255).

Câize kavramı gerek edebiyat terimi olarak gerekse de idarî ve malî

yapılanmada kullanılmıştır. Devlet kademesindeki hizmete dayalı câize alış verişinden

ziyade şâirlerin hâmîlerinden elde ettikleri câizeler tez konumuzu oluşturmaktadır. Bu

sebeple bu çalışmada sadece edebiyat terimi olarak câize ele alınmıştır.

Page 30: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ŞÂİRLERİN GEÇİM DURUMLARI ve MESLEKLERİ

Page 31: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

12

3. ŞÂİRLERİN GEÇİM DURUMLARI ve MESLEKLERİ

3.1. Özel Hizmet, Yakınlık ve Destekler

3.1.1. Saray Çevresi

Padişâhla kurulan temas ve münasebetlerin en ileri derecede olanı nedîmlik,

musâhiblik, mahremlik vb. tabirler ile karşılanan samimi ve özel nitelikte olanıdır. Bu

türden bir yakınlığın derecesi şâirin yetenek ve meziyetlerine bağlı olduğu kadar

musâhib olunan kişinin bizzat padişâh veya padişâh ailesinden biri (şehzâde, valide

sultan vs. ) olmasına da bağlıdır. Bu türden bir yakınlık şâire doğrudan doğruya maddi

bir gelir sağlamayıp şâire sağladığı gelir dolaylıdır. Padişâh, şâiri bir göreve atar; ya da

şâir zaten böyle bir görevde ise derecesini yükseltir. Kısacası bu tür bir yakınlık şâir için

geçim kaynağı olmaktan ziyade yüksek bir mevki ve itibar kaynağıdır.

Gerek padişâha gerekse şehzâdeye özel hizmet ve yakınlığın pek çok çeşidi

ve şekli vardır. Bunlardan en çok akla geleni padişâh ya da şehzâdenin “vâsıl” veya

“mâdihi” olmaktır. Tezkirelerde bu türden tanıtmalar, anlamı ve kapsamı çok geniş,

genel ifadelerle yapıldığı için şâirin padişâh veya şehzâdeye ne tür bir hizmetle yakınlık

içerisinde bulunduğu tam olarak anlaşılamamaktadır. Genel ifadeler içerisinde padişâhın

mâdihliği sözü ile mâdihliğin yanı sıra yukarıda değindiğimiz musâhiblik, nedîmlik ve

mahremlik de kastedilmiş olabilir. Yakın hizmetlerden biri olan musâhiblik son döneme

kadar varlığını sürdürmüş, 1834’te de kaldırılmıştır (UZUNÇARŞILI 1988:75).

Safâyî’nin Tıflî için “....Devlet-i Sultân-ı Murâd Hân-ı râbi’de dâhîl-i

meclis-i pâdişahî ve nedîm-i hâs-ı şehriyârî olmagla...” (ALTUNER 1989:486). ‘Abdî

için “... o asırda Kırım Hânı olan Bahâdır Girây Hânun yanında karar idüp nedîmi ve

musâhîbi olup...” (ALTUNER 1989:503). Âşık Çelebi Yakînî için “...Edirnede kırk

akçe ile mütevellî ve yılda dört bin akçe sâlyâne ile nevâziş olınup Sultân Süleymân-ı

merhûm ile şehzâdelükleri zemânında şeref-i sohbetleri ile ve bir def’a yaylakdan

inerken mahmûm oldukda hâssa arabalarına binmekle mer‘i olmış ölince tecerrüd ile

geçüp ekâbir musâhîbi ve ilm ü zerâfet sâhîbi imiş” (KILIÇ 1994:343). Kınalızâde

Hasan Çelebi Ahmedî için “ Tîmûr dahı mezbûra ragbet-i mevfûr göstermekle meclis-i

hâssına dahil olup devlet-i takarrüb ü münâdemetine vâsıl olmış idi.” Bâkî için

“Ba’dehû pâdşah-ı sühandân şehenşah-ı sâhîb-kırân merhûm Sultân Süleymân… iltifât-

Page 32: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

13

ı tâmm ve ragbet-i mâ-lâ-kelâm idüp le’âlî-i hâl ve ‘ıkd-ı ahvâlleri ictimâ’u intizâm

bulup menâsıb-ı ‘âliyye ve merâtib-i samiyyeye irtifâ vü i’tilâ itmişdür. El-hakk merhûm

Hudâvendigârun mezbûra küllî iltifâtı var idi. Şeref-i sohbetine vâsıl ve musâhîb

zümresine dâhîl olmak ihtimâlinden mürebbî vü senedi olanlar reşk ü hased itmege

başlamış idi.” Bâsîrî için “Ol zemânda Sultân Bâyezîdün dâmâdı Ugurlı Sultân

Ahmedün musâhîbi olup anun sohbetiyle eglenüp kalmışdur. Ba’dehû mürebbî-i ashâb-ı

hüner merhûm İskender Çelebinün lutfına mazhar olmış idi.” Hubbî için “ …Sultân

Selîm Han bin Süleymân Hanûn şehzâde iken hâcesi olan Şems Çelebinün halilesi idi.

Ol takrîble Sultân Selîm Han ile musâhîb ü münâdim ve sa’âdetvâr sarây-ı calâlet-

medârlarına mülâzim idi.” Hâlîmî Çelebi için “...mezbûrun ta’dâd-ı fazl-ı hüneri ve

ta’rîf-i kemâl-i evferinde büyütür ki Sultân Selîm-i hünerver gibi pâdşahun enîs ve ol

makûle şehenşahun ki felek-i ma’ârifün bercîsidür musâhîb ü celîsi idi. Şu’arâ-yı

zemânından biri bu beyti hûb dimişdür.”

Beyt : Şol pâdşeh ki nâm-ı şerîfi Selîm ola

Lâyık budur musâhîbi anun Hâlîm ola

şeklindeki bilgiler özel hizmet ve yakınlık ifade eden tanımlardır. Ayrıca,

Kınalızâde Hasan Çelebi tezkiresinde Celâl Çelebi, Haydar Çelebi, Hâtemî, Hayâlî-i

Diger, Sa’dî, Şevkî, Nigarî, Hâşimî maddelerinde de benzer ifadeler kullanılmıştır

(EYDURAN 1999:431-433). Kınalızâde Hasan Çelebi tezkiresinde olduğu gibi padişâh

veya şehzâdeye özel yakınlık bildiren benzer ifadeler Sehî’de Vefâyî, Ali Çelebî el-

Fenârî, Aşkî, Lütfî, Mehdî, Şeyhî, Sâfî, Melîhî, Leâlî, Nihâlî, Müeyyedzâde

Abdurrahman Çelebi, Necâtî, Yakînî, Şehîdî; Latîfî’de Cenâbî, Hâlîmî, Şemsî-i

Defterdâr, Melîhî, Leâlî, Nihâlî, Hayâtî Çelebi, Hâşimî, Sa’dî-i Sirozî, Halimî Çelebi;

Âşık Çelebi’de Ca’fer Çelebi, Celâl Çelebi, Vusûlî, İşretî, Aynî, Hayâlî Çelebi, Necâtî,

Âfitâbî, Hayâtî Çelebi, Hâlîmî Çelebi, Sa’dî-i Sirozî adlı şâirlerin hayat hikâyelerinde

kullanılmıştır (TOLASA 2002:83). Yine aynı şekilde benzer ifadeler Riyâzî’de Sa‘yî,

Azmî Efendi, Ayânî, Sa’dî, Hayâlî, Nev‘î; Rızâ’da Sa‘düddîn Efendi, Nev‘î için de

kullanılmıştır (KILIÇ 1998:180-183).

Ayrıca tezkirelerde benzer durumları ifade etmek için “şu’aradan olmak,

mâdihi olmak” şeklinde tek ve kısa cümleler de yer almıştır. Kınalızâde Hasan Çelebi

Ahmed-i Dâ‘i için “Sultân Murâd-ı mâzinün birâderi Emir Süleymân şu‘arasından…”

Zemânî-i Sânî için “Ârzû-yı câh u celâl ve hevâ-yı menâsıb u me‘âl mezbûrı

Page 33: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

14

dânişmendliginden ferâgata dâ‘i olmagla (Hazret)-i Şehzâde-i Sultân Mustafâya sâ‘i

olmış idi.” Melîhî için “Cenâb-ı Sultân Bâyezid han evlâd-ı emcâdından Sultân

Ahmedün şâ‘ir-i medh-hânıdur.” Figânî-i Kadîm için “Sultân Bâyezid Han evlâdından

Sultân ‘Abdu’llâh sancakda iken ol şehenşah-ı pür-i‘zânun huzûrında ‘alem-misâl

ihtizâzda ve şehbâzvâr hevâyı medh ü senâsında pervâzda idi.” Lâlî için “Egerçi

şu‘arâdan Sultan Cemün câm-ı eltâf u in‘âmıyla humeyyâ-yı mekârim-i bî- intihâsın nûş

iden bülegâdandur.” Niyâzî (2) için “Misâl-i hükm-i fermânı cümle-i cihâna berk-ı

hâtıf misâli revân tîg-i bî-dirîg kahrı rûy-ı düşmen-i gaddâra sâ‘ika-i âteş-nişân olan

merhûm Yıldırım Bâyezîd Hanun şu‘arâsındandur.” (EYDURAN 1999:437-438). Âşık

Çelebi ‘Işkî için “ Sultân Mehemmed mâdihlerindendür.” (KILIÇ 1994:593).

Padişâh ve şehzâde ile kurulan münasebetlerde “nedîm, musâhib, mâdih”

olma haricinde “padişâhın veya şehzâdenin mülâzemetinde” türünde yakınlık ifadesi

belirten tanımlamalar da vardır. Sehî’de Hassân için “ Sultân Murad Han…

mülâzemetinde müddet-i ömrü nihayet bulup …” Bihiştî için “Sâhîb-Cemâl nevcivân

iken merhum S. Bayezid huzûr-ı şerîfinde hıdmet-i kihteri ve mülâzemet-i mihterî

iderdi” tanımlamalarının yanı sıra benzer ifadeleri Revânî, Sıdkî, Farisî, Aşkî, Emânî,

Şehîdî ve Tâli’î’nin hayat hikâyelerinde de görmekteyiz (TOLASA 2002:85).

Şâirlerin padişâh ve şehzâde hizmetinde olduğunu gösteren ifadelerin biri de

“hıdmetde, hıdmet itmek, hıdmetine tayin idilmek, hıdemât-ı şehrîyârîde olma”

şeklindedir. Bu yakınlık türü tezkirelerde şu şekilde yer almıştır: Safâyî’nin Tıflî için “

… devlet-i Sultân Murâd Hân-ı Râbî’de dâhîl-i meclis-i pâdişahî ve nedîm-i hâs-ı

şehriyârî olmağla makrûn-ı şeref-i münâdemeti meşhûr-ı cihân olmuşdur …”

(ALTUNER 1989:486). Sâlim’in Ahmed Dede için “ … on sekiz sene musâhîb-i

şehriyâri olup huzûr-ı humâyûnda mâfi’z-zamîrin ifâde vü edâ ve nice letâyif ile gûyâ

olurlar idi …”; Râmiz’in Salâhî için “… devr-i Sultân Mahmûd Hâni’de sır kâtibi olmuş

ve ol evânda irtihâl-i harem-serây-ı cinân eden bir ehl-i salâh bir şa‘ir-i nüktedân

olmağla …” (ÇAPAN 1993:211-212). Kınalızâde Hasan Çelebi Senâyî için “ …yine ol

âstâneden dûr ve hidmet-i şehenşah-ı sa‘âdet-destgâhdan mehcûr olmayup şehzâde ile

Amasiyyaya bile gelmiş idi.” (EYDURAN 1999:246). Hâlisî için “Âhîr tîr-i me’mûli

hedef-i kalûlün şahısı olup ‘ulûfesi tîmâr müteferrikalıgı ile pâdşah-ı gerdûn-penâhun

‘abd-i hâlisi olmışdı.” (EYDURAN 1999:342). Sa‘yî için “Sultan Bâyezîd Han bir

gazel-i dil-sitânın görüp âstân-ı ‘izzet ü celâletlerine da‘vet itdükden sonra ol hâce

Page 34: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

15

mekteb-i kemâl ü ma‘rifeti mu‘allim-i hâdımân-ı harem-sarây-ı saltanatları eylemişler

idi.” (EYDURAN 1999:493). Benzer ifadeler Sehî’de Âfitâbî; Latîfî’de Revânî; Âşık

Çelebi’de Derviş Çelebi, Zeyneb Hatun, Tâli‘î, Sadî-i Cem, Nişânî-i Evvel ve Senâyî

için kullanılmıştır (TOLASA 2002:85). Yine aynı şekilde benzer ifadeler, Kınalızâde

Hasan Çelebi tezkiresinde Senâyî, Câmî Beg, Hâlisî, Zihnî, Sırrî, Sa‘yî, Seyfî, Şemsî

Paşa, Şevkî, Şehîdî, Ulvî, Fedayî, Fazlî-i Diger, Fehmî (2), Necâtî, Nutkî (2), Nihâlî ve

Nizâmî için de kullanılmıştır (EYDURAN 1999:433-437).

Padişâh ve şehzâdenin yakın çevresinde bir hizmette bulunan şâirler için

kullanılan ifadelerden bir diğeri de kulluk ya da bendeliktir. Sâlim’in Kühnî için “… kul

cinsinden bu ma’rifetde bir şâ’ir bulunmak çeşm-i insâf ile nigerân olunsa nâdirdir …”

Vâsıf için “…anlarda da dîvân-ı hümâyun küttâb-ı vâlâ-cenâbı zümresinden olup ol

tarîkin kuloğullarından olmağla fenn-i kitâbetde azîm mumâreset tahsîl etmiş idi …”

(ÇAPAN 1993:206). Benzer ifadeler, Sehî’de Fehmî, Kâtip Davud, Sezâyî; Latîfî’de

Cenâbî, Hayâtî Çelebi, Hüdayî, Şems Aga, Ferdî, Kâtibî; Âşık Çelebi’de Câmî, Zemânî

için kullanılmıştır (TOLASA 2002:85-86).

Padişâh ve şehzâdenin yakın çevresindeki şâirler için kullanılan ifadelerden

biri de “intisâb itmek, kapuya cem olmak” şeklindedir. Kınalızâde Hasan Çelebi’de

Câmî Beg için “Merhûm Sultân Selîm bin Süleymân Han şehzâde iken âstânelerine

intisâb idüp meclis-i üns-i pür-safâlarında câm-ı sahbâ gibi müdâm dâ‘ir ve ekseriyyâ

sohbet-i hâss-ı şehenşahîye hâzır olurdı.” (EYDURAN 1999:250). Zihnî için “Evâ’il-i

hâl ve mebâdî-i sinn ü sâlinde şehzâde-i melek-hısâl Sultân Selîm-i Sânî Hazretlerinün

âstân-ı felek ıttısâllerine istinâd u intisâb idüp…” (EYDURAN 1999:410). Seyfî için “

Merhûm Sultân Bâyezid Amasiyyada şehzâde iken âstân-ı felek-kıbâblarına intisâb

idüp…” (EYDURAN 1999:517). Şehîdî için “Sultân Selîm-i mâzî Trabzonda şehzâde

iken âstânesine intisâb idüp…” (EYDURAN 1999:550). Fazlî-i Diger için “…Şehzâde

Sultân Mustafâ âstânesine intisâb u intimâ idüp niçe zemân ol gülistân-ı pür-safâda

bülbül-i gûyâ olmuş idi…”(EYDURAN 1999:796). Edayî Beg için “Evâ’il-i hâlinde

hâkân-ı sâhîb-kıran merhûm Sultân Süleymânun oglı Sultân Mustafânun âstânesine

intisâb ile hayli celâlet ü şân iktisâb idüp…” (EYDURAN 1999:147). Safâyî’nin Tâlib

için “... Evâ’il-i hâlinde İstanbula gelüp âb-ı rûy-ı vüzerâ Köprilî-zâde Vezîr-i a‘zam

Fâzıl Ahmed Pâşâya intisâb idüp...” (ALTUNER 1989:491-492). Mâhîr için “... Sultân

Mustafa Hân sânî hazretleri şehzâde iken ba’z-ı kasîde ve gazel göndermekle intisâb

Page 35: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

16

hâsıl idüp...” (ALTUNER 1989:790). Benzer ifadeler Âşık Çelebi’de Âfitâbî, Ulvî,

Fazlî-i Kâtip, Sun’î, Revânî, Şehidî için kullanılmıştır (TOLASA 2002:86). Yine aynı

şekilde Safâyî’de Emîn, Bahrî, Remzî, Abdî, Nâzım; Sâlim’de Ahmed Dede, Bahrî,

Şeyh Sadrî, Abdurrahman Efendi, İlmî-i Diger; Belîğ’de Nâzım; Râmiz’de Âgâh-ı

Diger, Hâkim, Dâniş, Râmiz-i Diger, Ressâm, Tab’î-i Diger ve Mahtûmî için de

kullanılmıştır (ÇAPAN 1993:212-214).

Saray çevresi ve padişâhla kurulan temas ve münasebetlerin bir diğeri de

şâirin yazdığı (kasîde, gazel, kıt’a, mersiye vb.) bir eserle takdir edilmesi ve padişâhın

iltifatına mazhar olmasıdır. Şâir, eserini padişâh veya şehzâdeye bizzat sunduğu gibi

arada hatırı sayılı kişiler tarafından da memdûha/hâmîye eser sunulduğu olmuştur. Âşık

Çelebi’nin Emîrî için “… Her kasîde ve kıt’a verdikçe ulûfesine terâkki ve envâ-i teşrîf

ve ihsânla telakkî bulur …” (KILIÇ 1994:168). Kâmî Efendi için “ …Bu gazeli dahi

Sultan Süleyman merhum Sigetvar seferine müteveccih Edirne’ye geldiklerinde virüp

ikiyüz filori câize almışlardur…”(KILIÇ 1994:362). ‘İşretî için “ ...Kazâ-yı İlâhî Sultân

Bâyezid Edirneye geldükde gazeller ü kâsideler sundı şi‘r ü inşâ ve nagme vü nevâ

takrîbi ile dâhîl-i sohbet olup bezm-i hassa girdi” (KILIÇ 1994:591). Safâyî’nin Şâkir

için “… pâdişah-ı cihân Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis hazretlerine ve dahî vezîr-i a‘zâm

dâmâd-ı pâdişahî İbrahim Paşa hazretlerine ve Şeyhü’l-islâm-ı asr olan Abdullah

Efendi hazretlerine pâkinze kasîdeler verip makbûl-i fuhûl olup ehliyeti zâhîr olmağla

ibtidâ hâric medresesi ihsân olunmuşdur …” (ALTUNER 1989:442). Es’ad için “...

Koca Âlî Pâşâ nâm vezire bir kasîde virüp...” (ALTUNER 1989:68). Nisârî için “Şa‘ir-

i mezbûrûn cümle-i âsârındandur ki Tevârîh-i ‘Al-i ‘Osmânî nazm ile ‘ayân idüp

pâdişah-ı cihân Sultân Mehmed Hân-ı râbi Hazretlerine virüp ‘azîm ihsâna mazhar

olmışdur” (ALTUNER 1989:826). Mâdih için “ …pâdişahımız Sultân-ı cihân Ahmed

Hân-ı Sâlis hazretlerine bir kasîde-i garra vermekle medrese ihsân olunup nice zaman

Mahmudpaşa mahkemesinde kitâbet edip …” (ALTUNER 1989:797). Sâlim’in Feyzî-i

Diger için “ … bin yüz otuz iki târihinde medîne-i Kostantiniyye’de sarây-ı hümâyunda

müceddeden binâ buyurulan dershâne-i hümâyuna ve esamî-i kütübi müştemil bir

kasîde ve bir târih demekle mukâbelesinde atâyâ-yı hüsrevâniden Şeyhü’l-islâm ve

müfti‘l-enâm fazîletlü Yenişehirli Abdullah Efendi hazretlerinden müstakilen mülâzım

ve kırk akça medreseden münfasıl oldukdan sonra âsaf-ı âlî-şân dâmâd-ı şehinşah-ı

cihân vezîr-i ekrem sadr-ı muhterem devletlü sa‘âdetlü İbrahim Paşa hazretlerine

Page 36: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

17

medîne-i Kostantıniyye’de Şehzâde kurbünde binâ buyurdukları medrese-i celîleye

tarihi mütezammin bir kasîde verip makbûl-i âsafâneleri olmağla Hısn-ı Mansûr

kazasına nâ’il olmuşlar idi …” Vehbî için “… bin yüz yirmi üç senesi vâkı ‘olan Moskov

fethine zîb târihler ve bî-nazîr kasîdeler eyleyip mahzar-ı kabûl-i şehinşahû olmağla ol

asrda Şeyhü’l-islâm ve müftî’l-enâm olan Paşmakçı-zâde es-Seyyid Abdullah merhûma

müterceme-i mezkûrun bir medrese ile çirâğ buyurulması için fermân-ı cihân-metâ’

sâdır olup …” Belîğ’in Şânî için “… Sultân Mehmed merhûmun mevlîd-i hümâyununa

“Nûrdur geldi Muhammed sulb-i İbrahim’den” deyü târih etmekle Van defterdârı olup

…” Râmiz’in Rıf‘at için “… hâlîfetü’l-eyyâm pâdişah-ı adâlet-encâm şevketlü azimetlü

Sultân Mustafa Hân-ı Sâlis hazretlerinin evreng-i taht-ı Osmânî’ye cülûsları esnâsında

pâkize kasâyîd ü târihler arz etmeleriyle makbûl-i tab‘-ı hümâyun-ı mekârim-nümûn

oldukda …” (ÇAPAN 1993:207-208). Kınalızâde Hasan Çelebi’nin Şemsî için “Kitâb-ı

Deh-murgun nâzımıdur. Nazm-ı mezbûrı Sultân Selîm-i mâzîye virdükde manzûr-ı

nâzâr-ı mekârimi olmışdur” (EYDURAN 1999:541). Tâli’î için “Sultân Selîm Han-ı

kûh-temkîn sene ‘işrîn ve tis‘ami’ede âhenk-i kal‘u kam-‘ı Kızılbaş-ı la‘in itdükdebu

târîh bî-‘adîl ü karîni diyüp mazhar-ı ihsân u tahsin olmışdur.” (EYDURAN 1999:604).

Ubeydî için “ Dânişmend iken bu gazel-i bî-mânendi merhûm Sultân Süleymâna

virdükde ‘ulûfe-i hâkâniyye ile behremend olup hâssa-i du‘â-gûy-ı cenâb-ı reşîd ü sa‘idi

dâhîl-i silk-i huddâm u u‘beydî olmış idi.”

Gazel: Bu tâk-ı lâciverdi zer-beft otagun olsun

Mihr ile meh yanunca iki solagun olsun

A‘dâ-yı bed-nihâda ‘azm-i sefer kılıcak

(…)

Lutf it ‘Ubeydînün gel uyar murâdı şem‘in

Bu tekye-i cihânda yanar çerâgun olsun

(EYDURAN 1999:635)

Necâtî için; “Fâtih-i şehr-i mezbûr Sultân Mehemmed Hana bu kasîde-i

şitâ’iyyeyi virüp mazhar-ı eltâf u in‘âm ‘âmî olmışdur…” (EYDURAN 1999:1024).

Nihâlî için “Niçe zemân belâ-yı ‘azl ile mahzûl ve mihnet-i fakr u fâka ile mahzûn u

melûl olup âhîr-i kâr câna ve kârd üstühâna yetişüp cenâb-ı sâhîb-kırâna ya‘nî Hazret-i

Sultân Süleymân Hana ihsâna cüz’î bahâne olsun diyü bu kıt‘a ile ‘arz-ı hâl itmiş idi.

Page 37: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

18

Murâd u merâmından su‘âl olındukda ayda bin akça sâlyâne ile kanâ‘at eylemişdür. Ol

kıt‘a budur.”

Kıt‘a: Kime kimden şikâyet eyleyeyin

Ser-güzeştüm hikâyet eyleyeyin

Ehl-i ‘ilmün fakîrine şimdi

Kimse dimez ri‘âyet eyleyeyin

Gâh tedrîs ü geh kazâ diyüben

Nice zillet denâ et eyleyeyin

Bana bir tevliyet ‘inâyet iden

Vakfa sa‘y ü kifâyet eyleyeyin

(EYDURAN 1999:1066-67).

ifadeleri eser sunan şâirlere örnek teşkil etmektedir. Ayrıca Âşık Çelebi’de

Emîrî, Hâtemî, Hâfız-ı Acem, Kâmî Efendi, Mesîhî, Fazlî, Fuzûlî, Fikrî, Şükrî, Rahmî,

Şemsî ve Garîbî için de benzer ifadeler kullanılmıştır (TOLASA 2002:88).

Eserin şâir ya da aracı bir kişi ile takdim edilmesinden başka padişâh ya da

şehzâde eseri bir tesadüf sonucu okuyup duyabilir. Sehî’nin Sa‘yî için, “…Ol esnâda

merhum Sultan Bayezid Molla Sa‘yî’nin bir gazelini görüp tab‘-ı şerîflerine gayet güzel

gelüp bu gazeli diyeni bulun deyü emr eyleyüp cüst ü cû itdiklerinde Üsküp’de bulunup

padişâha arz oldukda dergâh-ı âlem penâhlarında olan dividdârlık hıdmetin ana ihsân

idüptür. Devletten kul gönderüp gelsün hıdmetde olsun deyü emr oldukda…” ifadesi bu

duruma bir örnek teşkil etmektedir. Benzer ifadeler Latîfî’de Nizâmî; Âşık Çelebi’de

Sa‘yî, Nizâmî, Melîhî, Âhî, Dâ‘î, Yetîmî, Lâyihî, Nihâlî ve Zâtî adlı şâirlerin hayat

hikâyelerinde de kullanılmıştır (TOLASA 2002:88).

Padişâh veya şehzâdenin bir şiirini “tazmîn” veya “tanzir” etmek de şâir için

saray çevresi ile münasebet kurmayı sağlar. Padişâh veya şehzâdenin şiirinin tazmîn

veya tanzir edilmesine ait örnekleri Âşık Çelebi’de İşretî, Sâgarî; Latîfî’de Ahmed Paşa

adlı şâirlerin hayat hikâyelerinde görmekteyiz (TOLASA 2002:89).

Şâir ortaya koyduğu eser aracılığı ile padişâh ve şehzâdeyle bir münasebet

kurduysa bu münasebette şâirin şâirlik gücü ve ortaya koyduğu eserdeki başarısı son

derece önemlidir. Bu münasebet, şâirin anında ödüllendirilmesine dayanır. Böyle bir

ödülü almak sadece yukarıda sözünü ettiğimiz padişâh ve şehzâdeye özel hizmette

Page 38: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

19

bulunan şâirler için geçerli değildir. Devletin herhangi bir memuriyetinde bulunan şâir

için geçerli olduğu gibi serbest bir meslek sahibi ya da belli bir işi ve geliri olmayan

şâirler için de geçerlidir. Kısa süreli, tekrar edilebilir nitelikteki bu ödüllendirme şâire

hiçbir statü kazandırmaz. Para (câize, sıla, saliyâne) olsun, mal (çeşitli eşya veya mülk)

olsun veya memuriyet (mansıb) olsun, anında yapılan bağış ile ortaya çıkar. Maddi

ödüllendirmenin yanı sıra güzel, takdir dolu sözler gibi manevi davranışlar da şâiri

ödüllendirmenin diğer bir yoludur. Bir eser aracılığı ile saray çevresiyle kurulan

münasebet, eserin dikkat çekmesini, önem kazanmasını ve değerinin artmasını sağladığı

kadar şâirin de şiir açısından gelişmesini ve olgunlaşmasını sağlamıştır.

Şâirlerin eser sunmaları haricinde çeşitli vesilelerle aldıkları bir takım

yardımlar da vardır. Bu yardımlar genellikle “in‘âmât”, “inâyât” ve “ihsânlar” adları ile

ifade edilmiştir. Safâyî’nin Şahî için “…evâ’il-i hâlinde tahsîl-i ma‘ârif-i bî-şumâr ile

meşhûr-ı cihân olup Nûriddîn rütbesiyle ser-efrâz oldukdan sonra devlet-i aliyye-i

Osmâniyye tarafından sâliyâne ihsânıyla tekâ‘üd ihtiyâr edip Yanbolu-nam mahalde

sâkin ve mütemekkin iken ” (ALTUNER 1989:424-425). Benzer ifadeler Sâlim’de Râmî

Paşa, Selîm Efendi, Itrî, Feyzî-i Diger; Râmiz’de Bâkî, Abdî, İzzet Efendi; Esrar

Dede’de Adem Dede Efendi, Hüsrev Çelebi, Hudâyî Dede, Derviş Azmî adlı şâirlerin

hayat hikâyelerinde kullanılmıştır (ÇAPAN 1993:216-217).

3.1.2. Diğer Çevreler

Diğer çevreler ifadesi ile padişâh ve şehzâde dışında şâirin sosyal durumu

ve geçimi ile ilgisi olan kişiler kastedilmiştir. Bu çevrenin içerisinde devletin en üst ve

en alt kademelerindeki memur ve görevliler yer aldığı gibi devlet mekanizması

dışındaki mal mülk sahibi kişiler de yer almıştır.

Tezkirelerin bu kişilerle ilgili tanımlarında başta sadrazam ve vezirler,

beylerbeyleri, şeyhülislâmlar, kazaskerler, kadılar, valiler, uç beyleri vb. meslek

grupları bulunur. Bu kişiler ismen anıldığı gibi bazen de “e’âli, ekâbir, vüzerâ, ümerâ,

kuzât, a’yân, agayân, müfettişîn, ulemâ, fudelâ” gibi genel ifadelerle de belirtilmiştir.

Bu grubu oluşturan kişilerle şâirin girdiği sosyal ve ekonomik çevre saray

çevresine göre daha düşük seviyededir. Padişâh ve şehzâde dışındaki kişiler, şâir için

bir basamak teşkil etmiştir. Şâirler için asıl hedef saray çevresidir. Çünkü padişâh ve

şehzâdenin lûtuf ve ihsânı diğer çevrelerle ölçülemeyecek kadar fazladır. Bundan

Page 39: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

20

dolayıdır ki şâirler, saray çevresine ulaşamadıkları durumlarda diğer çevrelere

yönelmişlerdir.

Dikkatimizi çeken bir husus da şu olmuştur: Saray çevresine ulaşmak,

mevkisine ve mesleğine bakılmaksızın her şâirin amacı iken, diğer çevrelere ulaşmak

her şâirin amacı olmamıştır. Çünkü belli bir mevkiye gelen şâir, kendisinden alt

derecede bulunan bir kişiye eser sunma gayreti içine girmemiştir. Sonuç itibariyle

padişâha ulaşma arzusundaki şâirin mevkisi arttıkça desteğini görebileceği kişilerin

sayısı azalmış ve kendisi müracaat eden değil müracaat edilen konumuna gelmiştir.

Sayı ve değer bakımından “a‘yân ve erkân”ın şâirlerle olan ilişkisi saraya

göre düşük olsa da aradaki ilişki zinciri benzerlik arz eder. Saray çevresinde olduğu gibi

burada da özel yakınlık bildiren “müsâhib, hemdem, nedîm vb.” olma durumları söz

konusudur. Safâyî’nin Fevzî için “...Sultân Mehmed Hân-ı râbi vüzerâsından musâhîb

Mustafa Pâşânun nüdemâsından olup hayli sâhîb-i nâm u nişân olmışdur.” (ALTUNER

1989:631). Nâbî için “...Devlet-i ‘Aliyyeye gelüp ol ‘asırda Vezîr-i sânî nedîm-i Sultân-ı

dâmâd-ı pâdişahî musâhîb Mustafâ Pâşâ nâm Vezîr-i Âsâf nazîrün mazhar-ı girişme-i

iltifâtı ve kâtib ve musâhîbi olup ol...” (ALTUNER 1989:912). Âşık Çelebi’nin Nevâli

için “… Mısır Beglerbegisi olup mütekâid olan Ali Paşa’ya ba’dehû vezir olan Ferhad

Paşa’ya hâce ve müsâhib ve müterassıd-ı menâsıb rif’ati rûz-efsûn ve Tâli’î hümâyun

olmakta iken…” (KILIÇ 1994:477). Basîrî için “ … Erbâb-ı devletin yâr-ı kadîmi

husûsâ yegâne-i erbâb-ı devlet olan İskender Çelebinin hemdem ü nedîmi idi…” (KILIÇ

1994:195). Hasan Çelebi’nin Usûlî için “ Rûma ‘avdet eyleyüp gâh Yenicede ve gâh

Evrenos Begün oglı ‘Abdî Begün yanında iken vefât idüp gûyende-i bezm-i fenânun

usûline uymagla terk-i sohbet-i bekâ ve meclis-i hayât eyledi.”(EYDURAN 1999:163).

Emânî-i Kadîm için “ Mürebbî-i ashâb-ı hüner olan merhûm İskender Çelebinün

musâhîblerinden ma‘ârif ü kemâlât tâliblerinden bir zemân hâzine-i sultân

kâtiblerinden idi. Gâhî ihtiyâr-ı ‘uzlet ve gâhî Selanikde tasarruf-ı hidmet-i tevliyet

itdükde…” (EYDURAN 1999:169). Celâl Çelebi için “… diyâr-ı ‘Arab u Şâm u Haleb

seyâhatin iderek Hamâ begi olan Ca’fer Paşa ile musâhabet itdükde…” (EYDURAN

1999:260). Hâtemî-i Diger için “… merhûm Sultân Selîm-i Sânî şehzâde-i kâmkâr iken

Turak Çelebinün gülistân-ı âstânına dâhîl ve devlet-i takarrüb ü münâdemetine nâ’il ü

vâsıl olup mahzar-ı lutf-ı kâmîl ve in‘âm-ı şâmili olmış idi.” (EYDURAN 1999:338).

Riyâzî için “ … mürebbâsı ve İskender Çelebinün perverde-i lutf-u ‘atâsı idi…”

Page 40: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

21

(EYDURAN 1999:443). Sa‘yî için “Merhûm Merhabâ Efendinün dânişmendi ve

musâhîbi ve hüsn-i hattdan hattı olmagın mansıb-ı kazâlarında nâ’ib ü kâtibi olur idi.”

(EYDURAN 1999:495). Kınalızâde Hasan Çelebi tezkiresinde benzer ifadeler Dervîş

(2), Rızâyî, Ârifî, Ulvî, Iyânî, Mu‘ammâyî ve Nihâlî için de kullanılmıştır (EYDURAN

1999:447-449).

Bu derece yakınlık bildiren ifadelerde müsâhib olunan kişinin adının bazen

belirtilmediğini daha önce ifade etmiştik. Bunları şu şekilde örneklendirebiliriz:

Sehî’nin Nihâlî için “ … Her zamanda müsahebet-i vüzerâ ve ümerâ ve her gâh ülfet ü

müvâneset-i ulemâ ve fudelâ ile olup…” Muhyî için “ … Ekser müsâhebeti

devletlülerledür…” Latîfî’nin Refîkî için “ … ve ol zamanda ayâna eşrâfa müsâhîp ve

mukârin olup iştihâr ve itibâr buldu…” Âşık Çelebi’nin Emîr için “ … ulemâ ve eşrâfla

celîs…” (TOLASA 2002:92). Hasan Çelebi Râyî için “Bâ-în cümle-i ehl-i ma‘ârif ü

kemâlât ile enîs ü musâhîb gâyetle hoş-kalem-i serî‘-dest latîf kâtib idi.” (EYDURAN

1999:415). Sülûkî için “Ba‘zı ümenâ vü ümerâ ile musâhîb ve Rûmilinde begler yanında

kâtib idi.” (EYDURAN 1999:500). Sünnî için “… ba‘zı ümerâ ile münâdim ü musâhîb

idi.” (EYDURAN 1999:505). Sadrî için “Ekser-i vüzerânun meclis-i hâssına mahrem ve

her biriyle enîs ü hemdem geçinüp ekâbir-i ‘ulemâ ve e‘âzım-ı ümerâ vü vüzerâyla

sohbet ü ülfet idüp…”(EYDURAN 1999:585). Benzer ifadeler Kınalızâde Hasan Çelebi

tezkiresinde Sâ‘atî, Sun‘i, Ârifî, Iyânî, Gazâlî, Fazlî, Gülâbî, Necâhî ve Hemdemî için

de kullanılmıştır (EYDURAN 1999:449-450).

Tezkirelerdeki bazı tanımlarda şâirlerin zamanın şu‘arâ ve zurefası ile

sohbet halinde olduğunu görmekteyiz. Kınalızâde Hasan Çelebi Şeydâ için “… zürefâ

ile karîn ve erbâb-ı safâ ile hem-nişîn idi.” (EYDURAN 1999:560). Zarîfî için

“Zemânında olan şu‘arâ vü zürefânun hem-dem ü hârîfi muhassal ol zemânun merd-i

zarîfi idi.” (EYDURAN 1999:609). Benzer ifadeler Kınalızâde Hasan Çelebi

tezkiresinde Kâtibî, Mihrî, Misâlî ve Meylî için de kullanılmıştır (EYDURAN

1999:450-451).

Bazı durumlarda bu hizmet ve himâye halinin daha derin ve daha sıkı bir

şekli vardır. Bu durumda şâir bir bakıma o kimsenin elinde yetişmiştir. Âşık Çelebi’nin

Şânî için “...Nice zemân dahı merhum Remzi Çelebiden iktibâs-ı eşi’ât-ı terbiyet ya’ni

anun hidmetinde kesb-i safâ himmet itdi” (KILIÇ 1994:789). Âşık Çelebi tezkiresinde

Page 41: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

22

benzer ifadeler Celâl Çelebi, Vahdî, Riyâzî ve Hazânî için de kullanılmıştır (TOLASA

2002:94).

Şâiri destekleyen devletin ileri gelenlerinden biri olabileceği gibi belli bir

konuma gelmiş şâir de olabilir. Böyle bir ifadeye Kınalızâde Hasan Çelebi tezkiresinde

Sehî maddesinde rastlıyoruz. Sehî’nin Necâtî’nin hizmetinde olduğunu görmekteyiz.

“Şu‘arâ-yı Rûmun kıdve-i Kâmîlü’s-sıfâtı şâ‘ir-i sâhîr merhûm Necâtî Begün gülistân-ı

âstânında serv-i sehî gibi keşîde-bâlâ olmagın mahlas-ı mezbûr ile şöhre-i dünyâ olmış

idi.” (EYDURAN 1999:513).

Saray çevresinde olduğu gibi şâirin diğer çevrelerle girdiği münasebetin bir

diğer şekli de “hidmetine girmek, hidmet itmek, intisâb, irtibât, ittisâl itmek ” tabirleri

ile karşılanan bir durumdur. Bu tanımlamalarda hizmet edilen kişinin adı anıldığı gibi

isim belirtmeden genel ifadeler kullanıldığı da olmuştur. Safâyî’nin Fehîm için “Ol

aşrda Kâhîre-i Mısr vâlisi olan Eyyûb Pâşâ nâm vezîre intisâb idüp Mısra ‘azîmet ve

pâşâ-yı mezbûrûn girişme-i iltifâtıyle ziyâde mültefet olmagla...” (ALTUNER

1989:616). Fasîh için “...Vezîr-i a‘zam Köprili-zâde Fâzıl Ahmed Pâşâya intisâb ile...”

(ALTUNER 1989:652). Na’tî için “... Nişâncı ‘Abdî Pâşâya intisâb ile çâr tâkı nâ’ibî

olup ba’dehu Malgara kazâsına me’zûn-ı bil’l-iftâ oldukda...” (ALTUNER 1989:866).

Na’imâ için “...Kalaylı Ahmed Pâşâya intisâb idüp nice zemân dîvân efendiliği

hidemetinde olmagla Pâşâ-yı mezbûr Vezîr-i a‘zam oldukda dîvân hâceleri silkine sâlik

Anatolı muhâsebeciliği mansıbına mâlik olmuştur” (ALTUNER 1989:906). Kınalızâde

Hasan Çelebi Emânî-i Sânî için “Merhûm vâlid-i firdevs-mekân hıdmetinde iken semt-i

kitâbet ve tarîk-i ze‘âmete sülûk itmişdür.” (EYDURAN 1999:170). Cefâyî için

“Merhûm Sa‘dî Çelebi Efendi İstanbul kâdîsı oldukda niyâbet ü kitâbetin ve kâzî‘asker

merhûm Muhyi’d-dîn Çelebinün çok hidmetin iderdi.” (EYDURAN 1999:259). Cenâbî-i

Diger için “Malkoçoglı Bâlî Begün yanında devlet-i şehâdete vâsıl… sa‘âdetine nâ’il

olmış idi” (EYDURAN 1999:272). Benzer ifadeler Kınalızâde Hasan Çelebi’de

Cevherî, Hasbî, Hayretî, Hâtemî, Derviş Hasan, Sâ’ilî, Sûzî, Safâyî, Tulû‘î, Âlî, Gınâyî,

Mehemmed Emîn, Mesîhî, Monlâ Çelebi, Nûrî, Niyâzî, Vasfî, Yetîm, Cenâbî Efendi,

Cevânî-i Diger, Subhî, Keyfî, Nâmî, Hazânî, Sâfî ve Gulâmî için kullanılmıştır

(EYDURAN 1999:451-455). Yine aynı şekilde benzer ifadeler Sehî’de Hayâtî, Refîkî,

Mesîhî, Nihânî; Latîfî’de Andelîbî; Âşık Çelebi’de Hemdemî, Nûhî, Hayretî, Tulû’î,

Page 42: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

23

Kemâl-i Zerd, Mesîhî, Necâtî, Nişânî Beg, Naîmî-i Sânî, Nûrî, Sûzî, Azmî, Safâyî ve

Râzî için kullanılmıştır (TOLASA 2002:92).

Bazı şâirlerin devletin ileri gelenleri yanında çeşitli görevlerde çalıştıklarını

görmekteyiz. Bir kısmının açıkça kimin yanında çalıştığı belirtilirken, bir kısmında ise

‘amâ’ir, kuzât gibi genel ifadeler kullanılmıştır. Kınalızâde Hasan Çelebi Sihrî için

“Kemâl Paşazâde merhûmun Edirne kâdîsı iken mahkemesi kâtibî olup ba‘dehû olan

kuzât zemânında kâtib kabâlicât-ı şer‘iyye ve muharrir-i sukûk u vakfiyye olmagla kâsib

olurdı.” (EYDURAN 1999:470). Şerîf için “Ba‘dehû Mevlânâ-yı mezbûrun hûrşîd-i

enâreti müşerref-i eyvân-ı sadâret oldukda tezkirecisi olmagla…” (EYDURAN

1999:436). Işkî için “Ba‘dehû Ebu’l-fazl Efendinün fazl u himmeti ile ba‘z-ı ‘amâ’ire

kitâbet üzre idi.” (EYDURAN 1999:664). Kınalızâde Hasan Çelebi tezkiresinde benzer

ifadeler Mesîhî, Meylî, Mü’min, Emrî, Sunî, Ömer Beg, Kâtibî ve Latîfî için de

kullanılmıştır (EYDURAN 1999:454-455).

Devletin ileri gelenlerinin lûtfuna mazhar olup durumunu düzelten şâirler de

vardır. Kınalızâde Hasan Çelebi Edayî Beg için “Âsaf-ı Berhiyâ-safâ Hazret-i Piyâle

Paşanun meclis-i dil-güşâsında câm-ı mürüvvet ü ‘atâsından mest-i mütemâyil ü

zerrevâr ol âftâb-ı pür-envârdan istifâde itmekle menâsıb-ı ‘aliyyeye vâsıl olmış idi.”

(EYDURAN 1999:148). Hâlîmî için “…Mahmûd Paşanun lutf-ı nâ-mahsûrıyla iden

ashâb-kemâlâtdandur.” (EYDURAN 1999:314). Hakî-i Diger için “Merhûm Muhyi’d-

dîn Efendi kâzî‘asker iken dânişmendi ve iltifât-ı bî-gâyetinün mahfûz u behremendi

idi.” (EYDURAN 1999:341). Mehemmed Emîn için “…şehr-i Bagdâda ugradukda

İskender Paşanun mahzar-ı eltâf-ı fasîhü’l-eknâfı olmış idi.” (EYDURAN 1999:914).

Kınalızâde Hasan Çelebi tezkiresinde benzer ifadeler Sücudî, Sehâbî, Azmî, Nâmî ve

Nişânî-i Sânî için de kullanılmıştır (EYDURAN 1999:456-458).

Saray çevresinde olduğu gibi yüksek mevki ve imkân sahibi kişiler de

şâirlere “in’âm, ihsân, atâ, lûtuf, bahşiş, câize vb.” terimlerle ifade edilen birtakım

yardımlarda bulunmuşlardır. Âşık Çelebi Şem’î için “...vech-i ma’âşı ve sebeb-i inti’âşı

ehli hüner ve hüner-perver olan vezirlerden Pîrî Paşa-yı merhûmun in’âmâtına

munhasır olup...” (KILIÇ 1994:812). Rahmî için “...İskender çelebi meclisinde akrân-ı

‘asrı ile münâzaralar idüp nazâ‘ir ü cevâbları dil-pesend oldı ve büzürgâne câ’izelerle

behremend oldı...” (KILIÇ 1994:750). Âşık Çelebi tezkiresinde benzer ifadeler Müftî

Page 43: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

24

Ahmed Çelebi, Basîrî, Hicrî, Hayretî, Yetîm, Lâyihî, Gazâlî, Nihâlî, Niyâzî, Sehâbî,

Fazlî, Hayâlî Beg, Hâlîl-i Zerd ve Vasfî için de kullanılmıştır (TOLASA 2002:94).

Bazı durumlarda devletin üst kademelerinde bulunan kişilerin, şâirlerle daha

yüksek makamda bulunan kişiler arasında bir vasıta olduğunu görmekteyiz. Kınalızâde

Hasan Çelebi Hakîmî için “Magnisada iken hâcesi İbrâhîm Çelebi ile hem-dem ü hâlîl

olmagla a‘yân-ı şehzâde miyânında sâhîb-i nâm-ı cemîl ve zikr-i celîl olmış idi.”

(EYDURAN 1999:309). Hayâlî Beg için “…merhûm İskender Çelebi merkûmı ma‘lûm

idinüp nice eyyâm dırâht-ı bâhtın reşehât-ı sehâb-ı lutf bî-encâmı ile terbiye itdükden

sonra Âsaf-ı Süleymân-ı zemân destgîr-i hünerverân-ı cihân Âsaf-ı Süleymân-ı ‘âlem

hâlîl-hân-ı eltâf u in‘am bânî-i mebânî-i mihmân-hâne-i lutf u kerem vezîr-i a‘zam

müşîr-i efhâm İbrâhîm Paşaya medh ü ıtrâ idüp vezîr-i merkûmun lutf u ihsânı mir’ât-ı

bâl-i belâgat-‘unvânında zâhîr ü ‘ıyân olup…” (EYDURAN 1999:369-70). Âşık Çelebi

Fuzûlî için “...Kâdri Efendiye dahı kasîde virüp ol dahı pâdişaha ve paşaya terbiyeler

idüp idrârât-ı pâdişahîden irtifâ‘-ı vilâyet-i Bagdaddan sedd-i ramak belki za‘t-ı

ma‘işet olacak râtibe-i mertebe ta‘yin olınmışdur” (KILIÇ 1994:657). Haletî için

“...Merhûm Anatolı kazî-‘askeri Kâdrî Efendiye irtibât kılmışdur. Merhûm-ı merkûma

ferzend-i sulbı gibi muhabbet itdi ve mülâzemete müstakıl pâdişaha ‘arz idüp kendi

kavli üzre çak defterdârluga dek terbiyyet itdi.” (KILIÇ 1994:300).

Devletin ileri gelenlerine ulaşmanın bir yolu da saray çevresinde olduğu gibi

şâirin yazdığı/sunduğu bir eserle takdir edilmesidir. Kınalızâde Hasan Çelebi’de Rahmî

için “Hattâ himmet ü ‘inâyet-i vezîr-i mezkûr ile sâhîb-kırân-ı cihân merhûm Sultân

Süleymân Hana oglı Sultân Mustafânun sünneti sûrında kasîde diyüp ol padşah-ı hûbân

ve sultân-ı meh-rûyân meclis-i şah-ı cihânda kasîde-i belâgat-‘unvânın okımagla emsâl

ü akrânı miyânında hayli nâm u nişân buldıgında gayrı dürc-i dendânı gibi niçe dürr-i

bî-kerân ve ‘uşşâka itdügi cefâdan efzûn cevâiz ü ihsân-ı bî-pâyâna mazhar olup ‘arûs-ı

me’mûl mınassa-i husûlde cilveger olmış idi ve ol dil-ber-i ra‘nâ matlûb u mahbûbına

der-âgûş idüp dest-i sâkî-i in‘âmından niçe dostkâm nûş itmiş idi.” (EYDURAN

1999:416-417). Ârifî için “Kapukullarından iken merhûm İbrâhîm Paşaya Mısrdan

geldükde Lâmiyye bir kasîde virdükde Anatolıda ahkâm tezkireciligin virmiş idi.”

(EYDURAN 1999:622). Gazâlî için “Kadrî Efendiden kâzî‘asker iken Agros fetvâsın

taleb idüp kâzî‘asker dahı nev‘an şîve idüp pâyen degüldür didükde bu kıt‘ayı diyüp

mansıbı almışdur.”

Page 44: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

25

Kıt‘a: Deminde yagmasa bârân-ı ihsân

Letâfet sebzezârı tâze olmaz

Cihânda küçük ü büzürg katında

Keremden râst hîç âvâze olmaz

Efendi lutf it ölçüp dökmegi ko

Metâ‘-ı himmete endâze olmaz

(EYDURAN 1999:756)

Yahyâ için “Merhûm İbrâhîm Paşa ve İskender Çelebiye kasîdeler virüp…

Ol kasîde budur:

Şi‘r: Çekelüm gün gibi ak sancakla şarka çeri

Kara topraga karalum kıralum surh-seri

Bana olaydı Hayâlîye olan ragbetler

Hakk bilür sihr-i halâl eyler idüm şi‘r-i teri

Ben erenler nacagıyam ol ışıklar teberi

Ben savâş güni çeriyüm o hemân cerde çeri

Bu kasîde Rüstem Paşanun sem‘ine vâsıl oldukda mahzen Hayâlîye cefâ’en

Yahyâ Bege Hazret-i Ebî Eyyub-ı Ensârî… tevliyetin virüp Van seferinden

geldüklerinde Kapluca tevliyetin ba‘dehû Sultân Orhan tevliyetin virüp sehl zemânda

İstanbulda Sultân Bâyezîd Han tevliyetin in‘âm u ihsân itmiş idi. Eltâf u ihsânı zâtî

olmamagla bir cüz’î kaziyeyi bahâne idüp teftîş ü ‘azl itmekle ‘ırzın pâ-mâl ve nizâm-ı

amânî vü âmâlin dil-i pür-melâl gibi perîşân-ı hâl itmiş idi. Âhîr yigirmi bin akçe

ze‘âmet ile ihtiyâr-ı gûşe-i ‘uzlet itmiş idi.” (EYDURAN 1999:1137-38). Hasan

Çelebi’de benzer ifadelere Hace Efendi ve Kemâl-i Zerd adlı şâirlerin hayat

hikâyelerinde de rastlıyoruz. Safâyî Fennî için “...Vezîr-i a‘zam Köprili-zâde Fâzıl

Ahmed Pâşâya bir kasîde-i garrâ nazm idüp pesen-dide-i âsâfı olmagla mukâbelesinde

ol ‘asra mahsûs olan cizye kitâbetini ...” (ALTUNER 1989:658). Fâ’iz için “...ol asun

Vezîr-i a‘zamı Âlî Pâşâya bir kasîde-i garrâ virüp pesend-dîde-i âsâfı olmagla Dîvân-ı

hümâyun zümresine ilhâk ve ze‘âmet ihsânıyla mümtâz-ı akrân olmışdur” (ALTUNER

1989:695).

Page 45: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

26

3.2. Devlet Hizmetleri ve Diğer Meslekler

Tezkireler şâirlerin hayat hikâyelerini verirken onların mesleklerine de

değinmiştir. Bu konuyla ile ilgili istatistikî bir çalışma yapılmıştır (İSEN 1997:221).

Devletin üst kademesindeki mesleklerden (sadrazam, şeyhülislâm, kazasker vs.) alt

kademedeki (müderris, kadı, kâtip vs.) mesleklere kadar birçok şâirin mensup olduğu

meslek grubu tezkirelerde yer almıştır. Ayrıca tezkirelerde, serbest meslek diye

nitelendirdiğimiz meslekler (tüccar, attar, çakşırcı vs.) de yer almıştır. İnsanoğlu tabiatı

gereği daima bulunduğu mevkinin daha yükseğini arzulamıştır. Bu sebepledir ki şâirler,

farklı zamanlarda yetenekleri ölçüsünde birkaç mevkide kendilerine yer edinmişlerdir.

Bu durum, aynı şâirin tezkirelerde faklı görevlerde tanıtılmasına neden olmuştur.

Şâirler, devlet mekanizmasındaki görevlerinde öncelikle birer devlet, ilim,

din ve idare adamı olmuşlardır. Daha sonra ise şâirlik özellikleri gelmiştir. Bu

sebepledir ki şâirlerin bulundukları görevlere ulaşmalarında onların her türlü kabiliyeti,

başarısı ve yeterliliği büyük rol oynamıştır (TOLASA 2002:97). Ancak bazı şâirler,

birtakım meslekleri şiirdeki kudretleri sayesinde elde etmişlerdir. Bunun en güzel

örneğini Âşık Çelebi’de Necâtî Bey’in hayat hikâyesinde görmekteyiz. Necâtî Bey (ö.

1509), Fatih Sultan Mehmed devri sonlarında Kastamonu’dan İstanbul’a gelmiş ve

padişâha sunduğu şiirleri ile ihsânlar elde etmiştir. Fatih Sultan Mehmed’e sunduğu

şiirleri karşılığında çeşitli hediyeler almış olmasına rağmen bunları yeterli bulmayan

Necâtî Bey, aldığı ihsânları sürekli hale getirmek amacı ile şiir yazmaya devam etmiştir.

Bunun için:

Eser etmez n’idelim ah-ı seher-gâh sana

Meğer insâf vere sevdiğim Allah sana

matlalı gazelini yazmıştır. Necâtî Bey, bu gazelini padişâhın nedîmi ve

musâhibi Amirutzes’in sarığı arasına sokarak padişâha göndermiştir. Fatih Sultan

Mehmed, bu şahısla satranç oynarken kağıdı görüp gazeli okumuş, beğenmiş ve Necâtî

Bey’i yedi akçe ulûfe ile Divan kâtipliğine tayin etmiştir (KILIÇ 1994:449).

Hangi şâirin hangi mesleği yaptığını tek tek ifade etmek yerine şâirlerin

hangi mesleklerde görev aldıklarının tespitine gidilmesi konumuzu bütünler nitelikte

olacaktır. Bunun için şâir mesleklerinden birbiriyle alakalı olanları bir fikir vermesi

açısından şu şekilde gruplandırabiliriz:

Page 46: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

27

a. Devlet Hizmetleri

İlmiye Mensupları: Kadı, Nâib, Kazasker, Şeyhülislâm, Dânişmend,

Müderris, Hoca, vd.

Bürokratlar: Elçi, Emîn, Kâtip, Hâcegân, Defterdâr, Vezîr, Kethüdâ,

Mektupçu, Tezkireci, Muhâsebeci, Memur, Kaymakam, Reisü’l-küttâb, Vak’anüvis,

Ruznâmçeci, Mühürdâr, Mütevellî, Kapıcıbaşı, Vâli, vd.

Saray Mensupları: Padişâh ve Şehzâdeler, Beylikçi, Çavuş, Çuhadar,

Kapıcıbaşı, Mâbeynci, Miftahağası, Nişancı, Odabaşı, Tavukçubaşı, Teşrifatçı,

Tüfekçibaşı, Vekilharç, Mukâbeleci, Şehnâmeci, Nüdemâ, Musâhib, vd.

Ordu Mensupları-Askerler: Alaybeyi, Beğ, Kapdân-ı Deryâ, Kolağası,

Sancakbeği, Silâhdar, Silahşör, Sipâhî, Subaşı, Yeniçeri, Müteferrika, vd.

Din Görevlileri: Mu’arrif, Müezzin, Vâ’iz, Müftü, Na‘at-hân, Sekbanbaşı,

İmam, vd.

Devlet hizmetleri yukarıda görüldüğü üzere ilmiye mensupları, bürokratlar,

saray mensupları, ordu mensupları ve din görevlileri olmak üzere beş kategoride

toplanmıştır (ÇAPAN 1993:231-232).

b. Diğer Meslekler

Serbest Meslek: Attar, Bâzirgân, Berber, Etibbâ, Kuyumcubaşı, Remmâl,

Rişte-fürûş, Sahhaf, Sarraf, Tüccar vd.

Şeyh ve Dervişler: Aşçıbaşı, Çelebi, Derviş, Hizmet-i küçegân,

Kudümzenbaşı, Neyzen, Şeyh, Türbedâr, Zâkirân, Zâviyedâr vd.

Devlet hizmetleri dışında kalan meslekler ise yukarıda görüldüğü üzere

“Diğer Meslekler” başlığı adı altında serbest meslek ile şeyh ve dervişler olmak üzere

iki kategoride toplanmıştır (ÇAPAN 1993:246-250).

Tüm bu meslekler içinde şâirlerin en fazla rağbet ettiği ilk üç meslek

kadılık, müderrislik ve kâtiplik olmuştur.

Kadılar, ilmiye sınıfına dahil olup cahil halk nazarında “bir bilen”

konumundadır. Bu üç meslekten müderrisler öğretimle, müftüler fetva göreviyle,

kadılarda kaza (yargı) göreviyle donatılmış olarak imparatorluğun dört bir yanında

görev almışlardır. Birbiriyle ilintili bu üç görev tanımı içinde taşranın yegâne hakimi

kadılar olup ilmiye rütbesi diğer ikisinden üstte olmuştur. Kadılar, muamelât (bölge içi

Page 47: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

28

atamalar, noterlik hizmetleri vakfiye yahut nafaka tanzim ve tescil işleri, alacak-verecek

hüccetleri, tapu sicilleri vs.), münakehât (miras ve evlilik akdi tanzimi) ile ukubât (infaz

hakimliği mülki görev kontrolü vs. türünden ceza hukuku işlemleri) gibi görevlerle

donatılmışlardır (PALA 2006:5-6). Şâirlerin bulunduğu meslekler arasında kadılık %

16’lık bir dilimle ilk sırada yer almıştır (İSEN 1997:224).

Müderrislik ise kadılıktan sonra %14’lük bir oranla en fazla tercih edilen

meslek olmuştur (İSEN 1997:224). Müderrislik medrese ve camide ders okutan hoca

anlamında kullanılmıştır. Tanzimattan sonra açılan Darülfünun hocalarına da müderris

unvanı verilmiş ve bu unvan Darülfünun’un Cumhuriyet devrinde üniversite, hocalar da

profesör adını alıncaya kadar devam etmiştir (PAKALIN 1983:598).

Şâirlerin rağbet ettiği mesleklerden kâtiplik %12’lik bir oranla üçüncü

sırada yer almıştır (İSEN 1997:224). Sarayın harem dairesi yazı işlerini gören kalfa

hakkında kullanılmış bir tabirdir. Aynı zamanda harem dairesinin masraf hesabını

tutmakla ve kalfaların maaşları ile masraflarını idare etmekle görevlendirilmiştir

(PAKALIN 1983:214). Arpa kâtibi, Dîvân kâtibi, Hazine kâtibi, Haremeyn kâtibi, Sır

kâtibi, Silahdâr kâtibi vs. adlarla anılan kâtiplik çeşitleri de vardır.

Bu üç meslek dışında kalanlar aşağıdaki tabloda açıkça görüldüğü üzere

daima küçük sayılarla ifade edilmiştir.

Tablo 1. Tespit Edilen Diğer Meslekler ve Yüzdelik Oranları

SIR

A

MESLEK ADI

SAYI

%

SIR

A

MESLEK ADI

SAYI

%

1. Dânişment 63 %2 15. Kaymakam 19 %0.6

2. Hattât 63 %2 16. Emîn 18 %0.6

3. Kazasker 50 %1.6 17. Sancakbeyi 18 %0.6

4. Sipâhî 46 %1.4 18. Reîsü’l-Küttâb 17 %0.5 5. İmam-Hatip 45 %1.4 19. Vak’anüvis 17 %0.5

6. Vezir 41 %1.3 20. Nişancı 16 %0.5 7. Kethüdâ 38 %1.2 21. Rûznâmeci 15 %0.5

8. Mektupçu 38 %1.2 22. Beylerbeyi 14 %0.4 9. Tezkireci 38 %1.2 23. Mühürdâr 11 %0.3

Page 48: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

29

10. Şeyhülislâm 31 %1 24. Mütevellî 11 %0.3 11. Muhasebeci 28 %0.9 25. Hoca 10 %0.3 12. Memur 24 %0.8 26. Kapıcıbaşı 10 %0.3

13. Yeniçeri 22 %0.7 27. Musâhib 10 %0.3 14. Hekim 21 %0.7 28. Vâlî 10 %0.3

(İSEN 1997:225)

Yukarıdaki tabloda meslekler tek tek yüzdelik olarak ifade edilmiştir.

Bunun yanı sıra birbiriyle alakalı meslek gruplarının toplamdaki yüzdelik oranları da

tespit edilmiştir. Buna göre genel toplamda ilmiye sınıfı 1147 şâir ve %36’lık bir oranla

ilk sırada; bürokratlar sınıfı 892 şâir ve %28’lik bir oranla ikinci sırada; asker şâirler,

esnaf ve serbest meslek erbâbı 117’şer şâir ve %3.7’lik bir oranla üçüncü sırada yer

almıştır. Bunlardan sonra sırasıyla şeyh ve derviş şâirler, saray mensupları ve din

görevlileri gelmiştir (İSEN 1997:229).

Yukarıda yer alan şâir mesleklerinin karşılıklarını da şu şekilde ifade

edebiliriz:

Nâib: Şer’î mahkemelerin hakimlerine verilen unvan olup kadı yerine

kullanılmıştır. Nâibin lugat manası vekildir. Nâibler İstanbul’da oturan kazaskerlerin

taşraya gönderdikleri vekillerdir (PAKALIN 1983:644).

Kazasker: İlmiye mesleğinin en yüksek mertebelerinden biri olan

kazaskerlik, kelime manası itibarıyla asker kadısı, ordu kadısı demek olup makam

olarak vezirlerden sonra gelir (PAKALIN 1983:229).

Şeyhülislâm: İlmiye sınıfının başında bulunan zatın unvanıdır. Bu unvan

daha Hicri dördüncü (Miladi onuncu) asırda tâzim lafzı olarak kullanılmaya

başlanmıştır (PAKALIN 1983:347).

Dânişmend: Medrese tahsili görmüş olanlar için kullanılan bir tabir olup

sınavda başarı gösterenler mülâzım namını almıştır (PAKALIN 1983:393).

Emîn: Muhtelif hizmetlerde kullanılmış olan memurlara verilen unvandır.

Saray hizmetlerinde dört emîn vardır: Matbah-i Âmire emîni, Şehremîni, Arpa emîni,

Darphane emîni (PAKALIN 1983:525).

Hâcegân: Devlet dairelerindeki yazı işlerinin başında ve defterdârlık,

nişancılık gibi vazifelerde bulunanlar hakkında kullanılmıştır (PAKALIN 1983:693).

Page 49: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

30

Defterdâr: Osmanlı devleti malî işlerinin başındaki memura verilen bir addır

(PAKALIN 1983:411).

Vezîr: Vezaret (Vezirlik) rütbesini ihraz edenler hakkında kullanılmış bir

tabirdir. Osmanlı saltanatının sonuna kadar kullanılan “vezir”in lugat manası yardımcı

demektir. Yük manasına da geldiği için devlet yükünü taşıyan anlamında da

kullanılmıştır (PAKALIN 1983:590).

Kethüdâ: Büyük devlet adamlarıyla zenginlerin işlerini gören kişi hakkında

kullanılmış bir tabir olup halk arasında “kâhya” denilmiştir (PAKALIN 1983: 251).

Tezkireci: Dîvân-ı Hümâyun’un yazı işleriyle meşgul bulunan memurun

unvanı olup ilk zamanlarda bir tek tezkireci varken sonraları “Tezkire-i evvel” ve

“Tezkire-i sani” unvanıyla iki tezkireci kullanılmıştır (PAKALIN 1983:491).

Kaymakam: Eski idare teşkilatında kazanın idare amirine verilen addır.

Osmanlıların son devirlerinde idarî teşkilat vilayet, sancak, kaza, nahiye olmak üzere

dört derece olup kazanın bugünkü karşılığı ilçedir (PAKALIN 1983:219).

Reisü’l-küttâb: Kâtiplerin reisi anlamına gelen reisü’l-küttâb Sultan II.

Mahmud’un saltanatının hemen hemen sonlarına kadar (1251/1835-36) Dîvân-ı

Hümâyun kâtiplerinin amiri olup hariciye nazırlığı yerine kullanılmıştır (PAKALIN

1983:25).

Vak’anüvis: Tarihi hadiselerin kayd ve zaptı için tayin olunan resmi

memurun unvanıdır (PAKALIN 1983:574).

Ruznâmçeci: Günlük varidat ve masrafların yahut ayniyyâtın kaydına

mahsus defteri tutan memurlara denilmiştir (PAKALIN 1983:60).

Mühürdâr: Sadrazamlarla nazır ve valilerin maiyyetlerinde resmi kağıtları

mühürlemeyi memur olanlar hakkında kullanılmış bir tabirdir (PAKALIN 1983:609).

Mütevellî: Vakıf işlerini vakfın şartlarına ve şeriata uygun biçimde idare

için görevlendirilenlere verilen addır (PAKALIN 1983:640).

Kapıcıbaşı: Saray kapıcılarının amiri ve büyük zabiti hakkında

kullanılmıştır (PAKALIN 1983:167).

Beylikçi: Dîvân-ı Hümâyun zabitinin unvanıdır (PAKALIN 1983:221).

Çavuş: Muhtelif işlerde kullanılmış olan memurlardan birinin adı olup

bunlara “çavuşan-ı erkân-ı âlî” de denilmiştir (PAKALIN 1983:332).

Page 50: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

31

Çuhadar: Eskiden sarayın büyük memurlarından ve padişâhların

hizmetlerinde bulunanlardan birine verilen addır. Sonraları resmi dairelerin ayak

hizmetlerini yapanlara da bu ad verilmiştir (PAKALIN 1983:384).

Mâbeynci: Padişâhların hariçle münasebet ve irtibatını temin vazifesiyle

mükellef olan saray memurları için kullanılmış bir tabirdir (PAKALIN 1983:375).

Miftahağası: Anahtarcı anlamında kullanılmıştır (PAKALIN 1983:533).

Nişancı: Osmanlılar zamanındaki yüksek vazifelilerden birinin adı olup

hükümdarın işaretlerini taşıyan ferman ve beratlara nişan, bu işi çekmekle görevli

kişilere de nişancı deniilmiştir (PAKALIN 1983:697).

Odabaşı: Yeniçeri ocağı zabitlerinden birinin adı olup “Ortabaşı” da

denilmiştir. Yayabaşı ile bölükbaşıdan sonra gelen odabaşı bölüğünün inzibatı ile en

çok alakalıdır (PAKALIN 1983:716).

Teşrifatçı: Merasimlerde teşrifat işlerini idare eden memur hakkında

kullanılmıştır (PAKALIN 1983:477).

Tüfekçibaşı: Hazine, Kiler ve Seferli ağalarının seçkinlerinden alınarak

tüfekçi yamağı adı verilen teşekkülün başıdır. Bu yamaklar, tüfekçibaşının nezaretinde

saray tüfeklerinin temizliği ve bakımıyla sorumludur (PAKALIN 1983:537).

Vekilharç: Büyük dairelerde ve konaklarda masraflara bakan kişi için

kullanılmış bir tabirdir (PAKALIN 1983:586).

Mukâbeleci: Maliyede varidat ve masrafların hesaplarını karşılaştıran,

askerlik işlerinde yoklama muamelelerini yapan memurun adıdır (PAKALIN

1983:574).

Şehnâmeci: Devlet tarafından tarihi hadiselerin zaptına memur olanlar

hakkında kullanılmış bir tabir olup bu vazife sahiplerinin asıl unvanı “Şehnâmehan”dır.

Daha sonra bu unvan “Vak’anüvis”e çevrilmiştir (PAKALIN 1983:318).

Nedîm: Padişâhların yakınları hakkında kullanılan bir tabirdir. Arapça bir

kelime olan nedîm; hemdem, hemsohbet, birlikte îş ü işret ve sohbet eden demektir.

Cem’i nüdemadır (PAKALIN 1983:667).

Musâhib: Padişâhların hizmetinde bulunan kişilerdir. Daha ziyade onları

eğlendirmekle görevlidirler (PAKALIN 1983:583).

Alaybeyi: Vaktiyle miralay rütbesinde olan vilayet merkezlerindeki

jandarma kumandanlarına verilen addır (PAKALIN 1983:45).

Page 51: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

32

Bey: Osmanlı saltanatının sonuna kadar belli bir mevki elde etmiş kişiler

için kullanılan bir unvan olduğu gibi şehzâdelerin hususi hizmetlerinde bulunan kişilere

de bu unvan verilmiştir (PAKALIN 1983:213).

Kapdân-ı Deryâ: Osmanlılarda deniz kuvvetleri genel kumandanı hakkında

kullanılmış bir tabirdir (PAKALIN 1983:182).

Kolağası: Yüzbaşılık ile binbaşılık arasındaki rütbeye verilen isimdir

(PAKALIN 1983:288).

Sancakbeği: Eyalet teşkilatı ile Timar usulünün cari olduğu zamanlarda beş

on kazalık yerin mutasarrıfı ile sipahisinin kumandanına verilen isimdir (PAKALIN

1983:119).

Silâhdar: Sarayın ileri gelen erkânından birinin unvanıdır. Silahdarlık

Yıldırım Bayezid döneminde kurulmuştur (PAKALIN 1983:221).

Silahşör: Yeniçeri ocağı zabitlerinin birtakımı hakkında kullanılmış bir

tabirdir (PAKALIN 1983:226).

Sipâhî: Osmanlı askerlik teşkilatında “Tımar” namıyla öşür ve rüsumunu

aldıkları araziye mukabil harp zamanlarında kendi hayvanları ve kanunen götürmeye

mecbur oldukları cebelûleri ile birlikte sefere iştirak eden bir sınıf süvari askerine

verilen isimdir (PAKALIN 1983:230).

Subaşı: Şimdiki zabıta ve daha ziyade belediye memurlarının gördükleri

işleri gören ve kaza itibar olunan kasabaların idaresi başında bulunan memurun adıdır

(PAKALIN 1983:259).

Yeniçeri: 1241/1826 senesinden önce Osmanlıların muvazzaf askerlerine

verilen isimdir (PAKALIN 1983:617).

Müteferrika: Hükümdarlarla vezirlerin ve diğer hizmet sahiplerinin

maiyetinde hademe nevinden olan bir kısım hizmet erbabı hakkında kullanılan bir

tabirdir (PAKALIN 1983:637).

Mu’arrif: Cami ve tekkelerde hayır sahiplerinin adlarını hayır ile anan

müezzin ve derviş hakkında kullanılan bir tabirdir (PAKALIN 1983:552).

Müftü: Şeyhülislâm tabirinin taammümünden önce ilmiyede mevcut üç

tabirden biri olup diğer ikisi kadı ve müderristir. Fetva veren, vilayet ve kazalarda din

işlerine bakan kimsedir (PAKALIN 1983:599).

Page 52: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

33

Na‘at-hân: Cami ve tekkelerde na’t okuyan kişiler hakkında kullanılan bir

tabirdir (PAKALIN 1983: 664).

Sekbanbaşı: Yeniçeri ocağının büyük zabitlerinden birine verilen isimdir

(PAKALIN 1983:147).

Bâzirgân: Hicri on ikinci ve on üçüncü asırlarda Hristiyan tüccarlar

hakkında avam beyninde kullanılan bir tabirdir (PAKALIN 1983:183).

Kuyumcubaşı: Sarayın elmas ve emsali hulliyata müteallik levazımını imal

ve tedarik edenlere verilen isimdir (PAKALIN 1983:334).

Remmâl: Remil denilen garip ilim yoluyla hükümler çıkaranlar, murad ve

niyetleri haber verenler, falcılar hakkında kullanılmış bir tabirdir (PAKALIN 1983:28).

Sahhaf: Eskiden kitap satan, kitapçı yerine kullanılan bir tabirdir

(PAKALIN 1983:92).

Derviş: Tarikat mensuplarına verilen isimdir (PAKALIN 1983:428).

Kudümzenbaşı: Mevlevi tekkelerinde sema esnasında ve mutriphanenin

terennümlerini idare eden dedenin unvanıdır (PAKALIN 1983:310).

Neyzen: Ney çalan musikî sanatkârları hakkında kullanılan bir tabirdir

(PAKALIN 1983:690).

Şeyh: Bir tarikatın pîri ve muktedası (imamı gibi kendisine uyulmuş olan)

hakkında kullanılmış bir tabirdir (PAKALIN 1983:346).

Türbedâr: Türbe bekçisine verilen isimdir (PAKALIN 1983:539).

Zâkirân: Tekkelerde ayin sırasında dervişlerin zikirlerini kızıştırmak için

musikî usulüyle ilahi okuyanlar için kullanılan bir tabirdir (PAKALIN 1983:646).

Zâviyedâr: Zaviye denilen küçük tekke şeyhlerine verilen isimdir

(PAKALIN 1983:648).

Page 53: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

ANADOLU’DAKİ CÂİZE ORTAMLARI

Page 54: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

35

4. ANADOLU’DAKİ CÂİZE ORTAMLARI

4.1. Osmanlı Taht Merkezi

4.1.1. Osmanlı Padişâhları

4.1.1.1. İlk Dönem Osmanlı Padişâhları

İmparatorluğun kuruluş yıllarında siyasî otoritenin tam anlamı ile

sağlanamaması ve daha çok fetihlere ağırlık verilmesi padişâhların saraydan uzak

kalmalarına neden olmuştur. Fetret devrinden sonra imparatorluk, güçlü bir hükümdarın

çevresinde kendini toparlamaya başlamış; böylelikle şiir ve edebiyatla ilgilenilmeye

başlanmıştır. Bunun sonucunda başta padişâh ve şehzâdeler olmak üzere devlet

kademesinde görevli kişiler güçleri oranında âlim ve şâirleri koruyup kollamış ve onları

teşvik etmişlerdir. Padişâh ve şehzâdelerin yükselebilecekleri daha üst makam olmadığı

için şâirlerle aralarındaki ilişkiyi kesin çizgilerle ifade edebiliriz. Ancak devlet

mekanizmasındaki diğer kişiler yetenekleri oranında farklı dönemlerde farklı

mesleklerde bulunmuşlardır. Bu durum devlet adamları ile şâirler arasındaki ilişkiyi

açıklarken mesleklere göre (vezir, kazasker, şeyhülislâm, defterdâr vs.) sınıflandırma

yapmamıza olanak vermemiştir. Bu sebeple devlet adamları, görevde bulundukları

dönemin padişâhı ile birlikte ele alınmıştır.

XIII-XV. yüzyıllar arasında yazılan 188 medhiye kasîdesinin 184’ünde

medhiye bölümü vardır. Kimlere yazıldığı belirlenen 140 medhiye kasîdesinin 71’i

padişâhlara, 8’i Anadolu Beylikleri’nin beylerine, 22’si şehzâdelere, 27’si devlet

adamlarına, 5’i ilim ve din adamlarına yazılmıştır (KESKİN 1994:47-48).

Yıldırım Bayezid devrinde Şeyhoğlu Mustafa, Ahmedî ve Bursalı Niyâzi

padişâha eserlerini sunmuş ve padişâhın takdir ve iltifatını görmüşlerdir. Bu dönemde

Yıldırım Bayezid’e iki kasîde sunulmuştur (KESKİN 1994:48).

Adı geçen şâirlerden Şeyhoğlu (ö. 1413), Germiyan Beyi Süleyman Şah’a

nedîmlik yapmıştır. Süleyman Şah için yazmaya başladığı “Hurşid ve Ferahşah” adlı

eserini Süleyman Şah’ın ölümünden sonra tamamlamış ve Yıldırım Bayezid’e sunarak

çeşitli hediyeler almıştır (BANARLI 2001:384).

Page 55: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

36

Ahmedî (ö. 1412), İskender-nâme adlı eserini Yıldırım Bayezid Germiyan

valisi iken yazmaya başlamıştır. Yıldırım Bayezid’in gösterdiği yakın ilgi ile eserini

Süleyman Şah’a sunmaktan vazgeçerek Yıldırım Bayezid’e takdim etmek amacıyla

eserinin sonuna Osmanlı tarihine ait “Tevarih-i Mülûk-ı Âl-i Osman” kısmını ilave

etmiştir. Yıldırım Bayezid’in Timur’a mağlup olup ölmesi üzerine eserini Yıldırım

Bayezid’in oğlu Emir Süleymân Çelebi’ye sunmuştur (MENGİ 2000a:85).

Yıldırım Bayezid’in himâyesini kazanan şâirlerden bir diğeri de Bursalı

Niyâzi İlyas’tır. Devletin karışık bir devresine denk geldiği ve Dîvân’ının az olması

sebebiyle gereği kadar tanınmamıştır. Türk edebiyatında pek çok nazire yazılan meşhur

La’l, Güneş, Âb, Kasr, Şikâr redifli kasîdelerin asıl sahibi Niyâzi’dir. Ahmed Paşa’nın

kasîdeleri ona naziredir (İSEN 1999:349).

Yukarıda adı geçen şâirler dışında Yıldırım Bayezid’e devrin âlimleri de

eserlerini takdim etmişlerdir. Bu dönemde Yıldırım Bayezid’e Ali İbn Hibetullah

tarafından yazılmış olan Arapça Hulâsatü’l-Minhac fî Ehli’l-Hisâb ve Şeyh Hasan’ın

Arapça ve Farsça eserlerden tercüme ederek yazdığı Fütuvvetnâme adlı kitap ve İbn

Melekoğlu Mehmed’in Arapça ahlâk kitabı Bedrü’l-Vâızin ve Zahrü’l-âbîdîn adlı

eserler sunulmuştur (GÖKDOĞAN 2002:177).

4.1.1.2. Çelebi Sultan Mehmed (1413-1421)

Yıldırım Bayezid’in esir düşmesi ve ölmesi sonrasında ülke bunalıma

girmiştir. Çelebi Sultan Mehmed, kardeşleri ile yaptığı çetin mücadelenin sonunda

devlet otoritesini ele geçirmiştir. Osmanlı memleketlerini bir idare altında topladıktan

sonra kısa süren hükümdarlığı zamanında (1413-1421) bütün işlerinde muvaffak olmuş

ve devletin ikinci kurucusu unvanını haklı olarak almıştır (UZUNÇARŞILI 1988a:81-

82). Sekiz yıl kadar süren hükümdarlığı sırasında devlet güçlenmiş, sınırlar yeni

topraklar alınarak genişlemiştir. Padişâhlığı sırasında Germiyan Sarayı’ndan Osmanlı

Sarayı’na intisâb eden Ahmedî, Ahmed-i Dâ’î ve Şeyhî gibi şâirleri himâye ettiği gibi

ilim ve fikir hareketlerine de büyük önem vermiş, bazı te’lif ve tercüme eserlerin

yazılmasında etkili olmuştur. Bu dönemde Çelebi Sultan Mehmed’e iki kasîde

sunulmuştur (KESKİN 1994:48).

Page 56: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

37

Padişâhın iltifatını gören şâirler arasında ilk sırayı Ahmedî almıştır.

Süleyman Şah’ın nedîmi iken Timur’un Anadolu fethi sırasında Amasya’ya giderek ona

bir kasîde sunmuş, hükümdarın iltifatını kazanarak meclisine girmiştir (EYDURAN

1999:144). Daha sonra Emir Süleyman Çelebi’nin hükümdarlığında ona intisâb ederek

İskender-nâme’si ile 1403’te tamamladığı Cemşid ü Hurşid mesnevisini sunmuştur.

Emir Süleyman’ın ölümü üzerine Ahmedî, 1413’te tahta geçen Çelebi Sultan Mehmed’e

bir kasîde sunarak onun da iltifatını kazanmıştır. Ahmedî, daha önce Emir Sultan

Çelebi’ye sunduğu Cemşid ü Hurşid mesnevisini bazı ilaveler yaparak Çelebi

Mehmed’e de sunmuştur (BANARLI 2001:393).

Ahmedî gibi önce Germiyan Sarayı’nda iken daha sonra Osmanlı Sarayı’na

intisâb eden Ahmed’i Dâ’î (ö. 1417), Dîvân’ını ve Çeng-nâme, Ferah-nâme adlı

mesnevilerini Emir Süleyman Çelebi’ye sunmuştur. Emir Süleyman Çelebi’nin

ölümünden sonra Çelebi Sultan Mehmed’e intisâb ederek onun da yardımlarını

görmüştür. Daha sonra Ahmed-i Dâ’î, Şehzâde II. Murad’a hoca tayin edilmiştir

(MENGİ 2000a:106).

Çelebi Sultan Mehmed’in himâyesinde olan şâirlerden bir diğeri de Şeyhî

(ö. 1431)’dir. Germiyan Sarayı’nda Süleyman Şah’ın musâhibliğini yapmıştır. Onun

ölümünden sonra oğlu Yakup Bey zamanında sarayda bulunarak Yakup Bey’in nedîmi

ve özel doktoru olmuştur (İSEN-KURNAZ 1990:13). Çelebi Sultan Mehmed, 1415’te

Ankara’da hastalanınca tedavisi için Şeyhî çağrılmıştır. Sultanı iyileştiren Şeyhî,

kendisine bahşedilen tımara giderken oranın eski sahipleri tarafından soyulmuş, canını

zor kurtararak kaçmıştır. Bu olay neticesinde Harnâme mesnevisini yazıp padişâha

sunmuştur (EYDURAN 1999:551). Ancak son dönemde yapılan araştırmalar sonucunda

Harnâme’nin Çelebi Sultan Mehmed’e değil de Sultan II. Murad’a sunulduğu bilgisine

ulaşılmıştır (MENGİ 2000b:173).

4.1.1.3. Sultan II. Murad (1421-1451)

Osmanlı sultanları içinde ilk şiiri Sultan II. Murad söylemiş; şiire ve şâirlere

değer vermiştir. Haftada iki gün şâir ve bilginleri huzurunda toplamış, münazara

ettirmiş ve yeteneklerine göre onlara ihsânlarda bulunmuştur (İSEN 1999:68).

Döneminde bilim adamlarını ve sanatçıları himâye etmiş, adeta bir Osmanlı

Rönesansı’nın müjdecisi olmuştur. İyi bir eğitim almış, İbn-i Arap Şah hocası olmuştur

Page 57: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

38

(GÖKDOĞAN 2002:179). Şâirlere bağladığı saliyâneler, kendisinden sonra da Kanuni

Sultan Süleyman devrinde İbrahim Paşa’nın ölümüne kadar devam etmiştir (KILIÇ

1994:53). Döneminde yaşayan şâirlerden Şeyhî, Şeyhoğlu Cemâlî, Şemsî, Nakkaş Sâfî,

Gelibolulu Za’ifî, İvazpaşa-zâde Atâyî, Hüsami, Hassan, Bursalı Ulvî ve Aşkî onun

iltifatlarına nail olmuştur. Bu dönemde Sultan II. Murad’a iki kasîde sunulmuştur

(KESKİN 1994:48).

Çelebi Sultan Mehmed’in ölümü üzerine Sultan Murad’a intisâb eden Şeyhî,

bu hükümdar zamanında da hayli izzet ve ikram görmüştür. Sultanın meclislerine girip,

musâhibi olmuştur. Padişâh, kendisini vezir yapmak istediyse de Şeyhî’nin düşmanları

Sultan Murad’ı bu fikrinden vazgeçirmişlerdir. Şeyhî, Husrev ü Şirin mesnevisini

tercümeye başlayıp biten kısımlarını padişâha sunarak hediyeler elde etmiştir (KILIÇ

1994:819). Ancak eserini bitiremeden 1431’de Kütahya’da ölmüştür.

Dönem şâirlerinden Şeyhî’nin yeğeni Şeyhoğlu Cemâlî, Husrev ü Şirin’e

zeyl olarak yazdığı mesnevisini padişâha takdim etmiş ve padişâhın ihsânlarına nail

olmuştur (BANARLI 2001:470).

Sultan Murad dönemi şâirlerinden Şemsî de padişâhın takdirine nail

olmuştur. Sultan II. Murad’ın önce musâhibi sonra da nedîmi olmuştur (İSEN

1980:117).

Bursalı Sâfî de padişâhın musâhibi olmuş, meclislerine girmiş ve sürekli

yanında bulunmuştur. Bu yakın ilgiyi kıskanan düşmanları bir müddet sonra Sâfî’yi

hapsettirmiştir. Fatih Sultan Mehmed döneminde Kazasker Molla Yeliyüddin’e kasîde

sunup affolunmuştur (İSEN 1980:118).

Dönem şâirlerinden Mehmed Za’ifi, Gazavat-ı Sultan Murad Han adıyla

padişâhın seferlerini nazmetmiştir. Eserin başında sultanın meclislerinden bahseden

Za’ifi, eserin Gazavat kısmında seferlerin hikâyesini anlatmıştır. Eseri Sultan Murad’a

takdim etmiştir (İPEKTEN 1996:23).

Düzmece Mustafa olayında hayli emeği geçen Hacı İvaz Paşa’nın oğlu

Edirneli Atâyî de devrin tanınmış şâirlerindendir. Babasının ölümü üzerine Sultan II.

Murad Atâyî’yi yanına almak istediyse de Sultan Murad’a sunduğu:

Page 58: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

39

Adline sığınır idi zulm-i zamâneden

Şimdi Atâyî’ye gücü sultan eder dirîğ

matlalı ve “dirîğ” redifli kasîdesiyle saraya girmeye razı olmadığını ifade

etmiştir (İSEN 1999:124-125).

Bu dönemde şâir Seyfî, II. Murad’ın fetihlerini manzum olarak kaleme

almıştır. Hatipoğlu, Ferahnâme adındaki 100 hadis ve 100 hikâyeden oluşan Arapça

tercüme bir mesneviyi 1426’da bitirerek padişâha takdim etmiştir. Ayrıca Manyas

kadısı Mehmed, padişâh adına Gülistan tercümesini yapmıştır (GÖKDOĞAN

2002:179).

4.1.1.4. Fatih Sultan Mehmed (1451-1481)

II. Murad’ın dördüncü oğlu olan II. Mehmed, 1432’de Edirne’de dünyaya

gelmiştir. 1443 baharında iki lalası Kassabzâde Mahmud ve Nişancı İbrahim b.

Abdullah Bey ile Edirne’den Manisa’ya vali gönderilmiştir. Hocazâde Muslihuddin,

Molla Gürânî, Molla İlyas, Siraceddin Halebî, Molla Hayreddin gibi devrin önde gelen

hocalarından ders almıştır.

Fatih Sultan Mehmed, Türkçe, Rumca ve Slavca olmak üzere üç dil bildiği

gibi, devleti her bakımdan dünyanın en üstün ve kudretli imparatorluğu haline getirmek

için ilmi ve sanatı da korumuştur. Kendisi de şiirle yakından ilgilenmiş ve Avnî mahlası

ile şiirler yazmıştır (İNALCIK 2003b:395-407).

Fatih Sultan Mehmed, geniş düşünceli bir padişâh olarak her âlime aynı

muameleyi yapmış, onları huzuruna davet ederek ilmî münazaralar yaptırmıştır. Başarılı

olanlara, kitap yazarak ilmini gösterenlere hediyeler verip ihsânlarda bulunmuştur.

Devrinde ilim sahiplerine gösterdiği rağbet sayesinde İstanbul’a birçok âlim akın

etmiştir. Dönemindeki otuz şâir de onun maaş ve ulûfesi ile geçinmiştir (İSEN

1999:71). Devrinde İstanbul’da 185 şâir bulunmuştur. Cezeri-zade Mahmud Vefayî,

Molla Lütfi, ilk İstanbul kadılığı yapan Hızır Bey Fatih Sultan Mehmed’in yakın

çevresinde yer almışlardır. Melîhî, Aşkî, Mehdî, Kazasker Fenari-zade Ali Çelebi,

Defterdâr Şemsî Fatih tarafından beğenilip makbul tutulmuş şâirlerdir. Bu devir şâirleri

arasında Ulvî, Kâtibî, Zeyneb Hanım, Cemâlî Bayezid, Kıvami, Amasyalı Şehdi,

Hâmidî, Kabuli, Kâşifi, Sâhîli, Vâhîdi, Le’ali’yi sayabiliriz. Tüm bu şâirler başta

padişâh olmak üzere devrin ileri gelen devlet adamları tarafından korunup kollanmış,

Page 59: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

40

çeşitli câizeler almışlardır (İPEKTEN 1996:28). Bu dönemde Fatih Sultan Mehmed’e

yirmi iki kasîde sunulmuştur (KESKİN 1994:48).

Devrin önde gelen şâirlerinden Ahmed Paşa (ö. 1497), Edirne’de kadı iken

babasının ölümü üzerine önce kazasker, sonra Fatih’in hocası ve musâhibi olmuştur. En

sonunda Fatih, Ahmed Paşa’yı kendisine vezir yapmıştır (KARABEY 1999:3-4).

Ahmed Paşa, sarayda yapılan şiir meclislerinde hazır bulunmuş, her vesile ile padişâha

kasîde ve gazeller sunmuştur. Ayrıca Cem Sultan için de biri “benefşe” redifli bir kasîde

olmak üzere iki kasîde söylemiştir. Fatih Sultan Mehmed’e toplam on iki kasîde sunan

Ahmed Paşa, gördüğü bu yakınlık ve iltifata rağmen Fatih’in gözdelerinden birine aşık

olunca Fatih Sultan Mehmed tarafından Yedikule’de hapsettirilmiş, burada yazdığı

“kerem” redifli kasîde ile affedilmiştir (İSEN 1999:108-109). Ancak Ahmed Paşa bu

olay üzerine Bursa’da 30 akçelik Sultan Orhan mütevelliği ile saraydan

uzaklaştırılmıştır. Bursa’da bulunduğu dönemde Çağşırcı Şeyhî, Harîrî, Mîrî ve Resmî

gibi şâirlerden oluşan bir edebî çevre meydana getirmiştir. Ancak Ahmed Paşa,

Bursa’daki bu görevinden pek de memnun kalmamıştır. Bu memnuniyetsizliğini yazdığı

şiirleri ile dile getirmiş ve bunun sonucunda Fatih, kendisini önce Eskişehir’de

Sultanönü, daha sonra da Tire ve Ankara sancak beyliğine atamıştır. Ankara sancak

beyliği görevinden de hoşnut olmayan Ahmed Paşa, şikayetini şiirlerinde dile getirmeye

devam etmiştir. Ahmed Paşa, Fatih Sultan Mehmed’in 1481’de ölümü üzerine yerine

geçen oğlu II. Bayezid’e intisâb etmiştir (KARABEY 1999:8).

XV. yüzyılın Ahmed Paşa’dan sonra gelen diğer büyük şâiri Necâtî Bey (ö.

1509), Fatih Sultan Mehmed devri sonlarında Kastamonu’dan İstanbul’a gelmiş ve

padişâha sunduğu şiirleri ile ihsânlar elde etmiştir. Fatih Sultan Mehmed’e sunduğu

şiirleri karşılığında çeşitli hediyeler almış olmasına rağmen bunları yeterli bulmayan

Necâtî Bey, aldığı ihsânları sürekli hale getirmek amacı ile şiir yazmaya devam etmiştir.

Bu sebeple:

Eser etmez n’idelim ah-ı seher-gâh sana

Meğer insâf vere sevdiğim Allah sana

matlalı gazelini yazmıştır. Necâtî Bey, bu gazelini padişâhın nedîmi ve

musâhibi Amirutzes’in sarığı arasına sokarak padişâha göndermiştir. Fatih Sultan

Mehmed, bu şahısla satranç oynarken kağıdı görüp gazeli okumuş, beğenmiş ve Necâtî

Bey’i yedi akçe ulûfe ile dîvân kâtipliğine tayin etmiştir (KILIÇ 1994:449). Necâtî Bey,

Page 60: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

41

Fatih’e sunduğu bahariyye ve şitaiyyesinden başka “feth ü zafer” adlı bir de kasîde

sunmuştur. Ancak Necâtî Bey, Fatih Sultan Mehmed’in ani ölümüyle Dîvân

kâtipliğinden daha fazlasını elde edememiştir.

Fatih’in yakın çevresinde bulunan şâirlerden biri de Mahmud Paşa (ö.

1474)’dır. Mahmud Paşa, küçükten Edirne sarayına alınıp yetiştirilmiş, kabiliyeti

sayesinde derece derece yükselerek beylerbeyi ve vezir olmuştur. Nihayetinde Vezir-i

âzam olan Mahmud Paşa 1454-1468 ve 1473-1474 yılları arasında biri on dört yıl,

ikincisi beş ay olmak üzere iki defa sadaret makamında bulunmuştur. Mahmud Paşa da

Fatih gibi âlim ve şâirleri korumuştur. Ayrıca adına yazılıp sunulan eserler için çeşitli

ihsânlarda bulunmuştur (TEKİNDAĞ 2003:376-378). Medresesindeki danişmendlerine

iki dülbend, bir sof, beş yüz akçe verdiği de ifade edilmiştir (EYDURAN 1999:639).

Adnî mahlası ile şiirler yazan Mahmud Paşa, Alaaddin Ali, Enverî, Halimî, Hayâtî,

Hâmidî, Hudâyî, Karamanî Mehmed Paşa, Sâfî mahlaslı Kasım Paşa, Sarıca Kemâl,

Şükrullah ve Tursun Bey gibi şâir ve âlimleri korumuş, onları teşvik etmiştir.

Kemâl-i Zerd adıyla anılan Sarıca Kemâl (ö. 1475), has-oğlanlarına hoca

iken Mahmud Paşa’nın takdirini kazanıp musâhibi olmuştur. Sarıca Kemâl, Mahmud

Paşa’nın ölümünden sonra hâmî aramamış ve Mahmud Paşa’nın hası olan Mahmud

Paşa Has-köyü’ne çekilmiş ve burada ölmüştür (EYDURAN 1999:863).

İsfahan’dan İstanbul’a gelen Mevlânâ Hâmidî, önce Mahmud Paşa’nın

himâyesini görmüştür. Mahmud Paşa tarafından Fatih Sultan Mehmed’e tanıtılan

Hâmidî, hayatının en rahat dönemlerini yaşamaya başlamıştır. Uzun süre Fatih’e

musâhiblik ve nedîmlik yapmış, sayısız ihsânlara nail olmuştur (İPEKTEN 1996:42).

Fatih’in vezirleri arasında şiir ve edebiyatla uğraşan diğer bir şahıs da

Nişânî mahlaslı Karamanî Mehmed Paşa (ö. 1481)’dır. Genç yaşında Mahmud Paşa’ya

intisâb edip tahsilini tamamlayarak Mahmud Paşa Medresesi’nde müderris olmuştur.

Mahmud Paşa tarafından Fatih’e tanıtılan Karamanî Mehmed Paşa 1464’te nişancılığa

tayin edilmiştir. Daha sonra 1478’de Gedik Ahmed Paşa’nın yerine sadrazam olmuştur.

Karamanî Mehmed Paşa, Fatih’in takdirini kazanmış ve döneminde yaptığı çalışmalar

ile hayli meşhur olmuştur. İdarî teşkilatta bazı yenilikler yaptığı gibi Fatih

Kanunnâmeleri’nin hazırlanmasında da önemli rol oynamıştır. Devrinde âlim ve

şâirlerin koruyucusu olarak tanınan Mehmed Paşa’ya dönemin pek çok şâiri kasîde

yazmıştır (BANARLI 2001:471-472).

Page 61: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

42

Fatih döneminde yüksek mevkilerde bulunan şahıslardan biri de Sinan Paşa

(ö. 1486)’dır. İstanbul’un ilk kadısı Hızır Bey’in oğlu ve Bursa müftüsü Ahmed Paşa ile

Bursa kadısı Yakub Paşa’nın kardeşi olan Sinan Paşa, ilmi, irfanı ve fazileti ile Fatih’in

dikkatini çekmiş, Edirne Darü’l-hadis müderrisi iken kendisine Sahn müderrisliği daha

sonra da vezirlik makamı verilmiştir. Zamanla Fatih Sultan Mehmed’in hocası olmuş;

bu sebepten dolayı da Hoca Paşa diye anılmıştır. Sinan Paşa şiirden çok nesri ile

tanınmıştır. Yüksek ilmi sayesinde Fatih’in huzurunda yapılan ilmî ve felsefi birçok

münakaşaya katılmıştır (MAZIOĞLU 1997:666-670).

İnşası ile tanınan ve Fatih döneminde uzun süre nişancılık yapan Cezeri-

zâde Mahmud Vefayî aynı zamanda Fatih’in musâhibliğini de yapmıştır. Bu sebeple

padişâhın meclislerine girip sohbetlerinde bulunmuştur. Birçok devlet adamından daha

fazla itibar görmüştür (İSEN 1980:58).

Fatih’in iltifatını kazanan şâirlerden bir diğeri de Aşkî’dir. Padişâh, Aşkî’yi

çok takdir etmiş, meclislerinde ve sohbetlerinde ona da yer vererek ihsânını ve iltifatını

esirgememiştir. Latîfî, şiirinin sade ve manzum sözlerden ibaret olduğunu, buna rağmen

günde yüz akçe şâir ulûfesi aldığını ifade etmiştir. Dönem şâirlerinden Fenâyî ile adı

bilinmeyen bir şâir bu durumu birer beyitleri ile eleştirmiştir (İSEN 1999:121-122).

Fatih devrinin âlim-şâirlerinden biri de Tokatlı Molla Lütfi (ö. 1495)’dir.

Fatih Sultan Mehmed, kütüphanesine bir hâfız-ı kütüp isteyince Sinan Paşa, Molla

Lütfi’yi tavsiye etmiştir. Molla Lütfi’nin ilmini ve hoş sohbetini beğenen Fatih Sultan

Mehmed, onu meclisine dahil etmiş ve musâhibi yapmıştır. Laubali ve deli dolu

olmasından dolayı Deli Lütfi diye anılan Lütfi, dengesiz davranışları ile devrin önde

gelen âlimlerinin de kalbini kırmıştır (İSEN 1999:289-292).

Fatih döneminde şiirleri ile şöhret kazanan Tokatlı Melîhî, gençliğinde

İran’a gidip Câmî ile ders okumuş ve dönüşünde İstanbul’a gelerek Ahmed Paşa’ya

intisâb etmiştir. Ahmed Paşa vasıtası ile padişâha tanıtılmış ve böylece Fatih’in

meclislerinde yer almaya başlamıştır. Melîhî, çok içki içen biri olduğu için padişâh

meclisi yerine meyhane köşelerini tercih etmiştir. Bunun üzerine Fatih, kendisine tövbe

ettirerek bol ihsân ve yüksek makamlar vermiştir (İSEN 1999:299). Melîhî’nin sözünde

durup durmadığını öğrenmek isteyen padişâh, onu çağırttıysa da tüm aramalara rağmen

meyhanelerde bulunamamıştır. Melîhî, en sonunda Tahtakale’de ayakta duramayacak

şekilde bulunup Fatih’in huzuruna getirilmiş ve türlü yeminler ederek içki içmediğini

Page 62: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

43

söylemiştir. Ancak durumu hiç de öyle olmadığı için ağzı koklatılmış, en sonunda

içmediğini; vücuduna şarap şırınga ettirdiğini inkâr etmiştir. Bunun üzerine Fatih, onu

bir daha meclisine almamıştır (İSEN 1999:301).

Fatih döneminin âlim-şâirlerinden biri de Hızır Bey (ö. 1459)’dir. Doğduğu

Sivrihisar’da müderris ve kadılık, sonra Bursa müderrisliği ve İnegöl kadılığı yapmıştır.

Edirne’de kadı iken Fatih’in İstanbul’u fethi ile ilk İstanbul kadısı tayin edilmiştir.

Arapça, Farsça ve Türkçe şiirleri vardır (BABINGER 1997:471).

Fatih Sultan Mehmed’in saltanatı döneminde devlet-dergâh ilişkilerinde

kopmalar meydana gelmiştir. Bu dönem şairlerinden Eşrefoğlu’nun devlet yöneticileri

ile ilişkisi önceki asrın mutasavvıfları kadar iyi olmamıştır. Eşrefoğlu bu dönemde saray

çevresine uzak kalmayı tercih etmiştir. Devlet-dergâh ilişkilerindeki kopukluk

Eşrefoğlu’nun menâkıbnâmelerine de yansımıştır. Bir rivâyete göre Fatih’in annesinin

ya da hanımının dilinde kangren hastalığı oluşmuştur. Bütün doktorlar ve hocalar bir

çare bulamayınca önceleri İznik’te bulunmuş saray çavuşlarından biri, padişâhın

vezirine İznik’teki Eşrefoğlu’na başvurmalarını söylemiştir. İlk anda gitmek istemeyen

Eşrefoğlu, ısrarlar sonucu gitmeye razı olmuştur. İstanbul’da Demirkapı’da bizzat

padişâh tarafından karşılanan Eşrefoğlu, hastalığı iyileştirmiş ve bunun üzerine

kendisine verilen ihsânları ve parayı görevlilere dağıtarak İznik’e geri dönmüştür

(GÜLER 2001:27-28).

4.1.1.5. Sultan II. Bayezid (1481-1512)

Fatih Sultan Mehmed’den sonra tahta geçen II. Bayezid, bir müddet kardeşi

Cem Sultan ile uğraşmış, onun ölümünden sonra rahata kavuşmuştur. Babası devrinde

başlayan ilim ve fikir hareketleri onun zamanında da devam etmiştir. Babası gibi devrin

âlim ve şâirlerinin koruyucusu olmuştur. Kendisi de Adlî mahlası ile şiirler yazmıştır

(TURAN 1992:234-238). Fatih Sultan Mehmed gibi Câmî’ye yılda bin filori3 altını

3 Flöri yahut flörin; Miladi on birinci asırdan evvel Filoransa şehrinde darp ve üzerinde bir zambak çiçeği resmedilen altınlara verilen addır. Bu isim mahalli darptan ve üzerlerindeki çiçekten dolayı verilmiştir. Bilâhara bu da Avrupa memleketlerine yayılmış ve altın meskûkâta flörin isminin verilmesi taammüm eylemiştir. Osmanlılara da aynı suretle intikal ettiğinden altın paralar hakkında bu isim kullanılmıştır. Osmanlı padişâhlarından ilk altın parayı Fatih, 883/1478 senesinde İstanbul’da bastırmıştır. Fatih’in bastırdığı altınların vezin ve ayarları için 100 adedi 110 dirhem yani beheri 1 dirhem, 1 kırat ve 23.5 ayarında olan Venedik dükası esas ittihaz kılınmıştır. Bu vezin ve ayar sabit bir madde olduğu gibi müverrihlerin bazıları da böylece zaptetmişlerdir. Bunların Osmanlı altınları için esas olarak kabulü o zamanlarda Venedik Cumhuriyeti’nin ticari muamelelerde şarktaki nüfuzundan ileri gelmiştir. Osmanlı

Page 63: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

44

göndermeye devam etmiş ve Mevlânâ Celâleddin Devvânî’ye her yıl câize

göndermiştir. Onlar da kasîdelerle ve risalelerle II. Bayezid’in bu ihsânına cevap

vermiştir (EYDURAN 1999:81). Devrinde otuzdan fazla şâir salyâne almıştır (İSEN

1999:72). Bu sebepten dolayı Sultan II. Bayezid, kendisine en fazla eser ithaf edilen

padişâh olmuştur. Bu eserleri mutlaka okumuş ve eser sahiplerini ödüllendirmiştir. Bu iş

için 1503 yılında 86 bin akçe harcamıştır (GÖKDOĞAN 2002:182). Ayrıca kendisine

birçok kasîde de yazılmıştır. XV. yüzyılda kendisine sunulan kasîdelerin sayısı kırktır

(KESKİN 1994:48). Ancak Sultan II. Bayezid’in padişâhlığı XVI. yüzyılda da devam

etmiştir. XVI. yüzyılda yazılan 554 medhiye kasîdesinin 257’si sultanlara sunulmuştur.

Bu kasîdelerin sekizi Sultan II. Bayezid’e takdim edilmiştir (ÇAKICI 1994:50).

Fatih Sultan Mehmed devrinde yetişen Ahmed Paşa ve Necâtî Bey en güzel

şiirlerini bu devirde yazmışlardır. Ayrıca Zâtî, ilk şöhretini bu dönemde elde etmiştir.

Taci-zâde Ca’fer Çelebi nişancı, Sâfî mahlaslı Kasım Paşa vezir olarak padişâhın

yanında bulunan şâirlerdir. Bu dönemde padişâhın himâyesini gören şâirler şunlardır:

Bihiştî Sinan Çelebi, Çakerî, İdrîs Bitlisî’nin oğlu Fazlî, Kara Seydi, Şami Mustafa Bey,

Safâyî Lokman Dede, Derviş Ferruhî, Basîrî ve Şah Muhammed Kazvini’dir.

Devrin büyük âlimlerinden Molla Lütfi (ö. 1495), Sultan Bayezid

döneminde Bursa ve Edirne müderrisliklerinde görev almış ve nihayetinde İstanbul’da

Sahn müderrisi olmuştur. Latifeleri, alayları ve hicivleri ile birçok düşman kazanmıştır.

Çömlekçi-zâde, Hatib-zâde, Molla İzari gibi mutaassıb âlimler, düşman oldukları Molla

Lütfi’nin zındık olduğundan bahisle katlini istemiştir. Molla Lütfi affı için Padişâh II.

Bayezid’e, Sadrazam Davud Paşa’ya, ikinci vezir İbrahim Paşa’ya, Hadım Ali Paşa’ya,

Rumeli Kazaskeri Hacı Hasan-zâde’ye, Anadolu Kazaskeri İmam Ali Efe’ye, Ca’fer

Çelebi’ye şiirler gönderdiyse de fayda etmemiştir (KILIÇ 1994:371-372). Sultan

Bayezid, çevresindeki mutaasıb âlimlerin ısrarına dayanamayıp Molla Lütfi’nin katlini

kabul etmek zorunda kalmıştır.

Sultan Bayezid döneminin diğer bir şâiri Hâtemî mahlasıyla şiirler yazan

Mü’eyyed-zâde Abdurrahman Efendi (ö. 1516)’dir. Sahn müderrisliği ve Edirne kadılığı

yaptıktan sonra 1505’te Rumeli kazaskerliğine getirilmiştir. İlmi, irfanı, ahlâkı ve

cömertliği ile tanınan Mü’eyyed-zâde Abdurrahman Efendi, gençliğinden itibaren padişâhları tarafından bastırılan altınlar Fatih zamanında ittihaz ve kabul olunan işbu esas üzerine üç asır devam eylemiştir (PAKALIN 1983:629).

Page 64: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

45

Sultan Bayezid’in sevgisini kazanmış, meclislerinde bulunmuş, ihsânlarını ve iltifatını

görmüştür. Devlet adamlarından himâye gördüğü gibi kendisi de pek çok şahsı

himâyesine almıştır. Kemâlpaşa-zâde onun himâyesinde yetiştiği gibi Tarih’ini

yazmasına o vesile olmuştur. Necâtî Bey de Dîvân’ını onun adına tertip etmiştir

(EYDURAN 1999:333).

Mü’eyyed-zâde’nin himâyesi altında bulunan devrin ünlü âlimlerinden

Kemâlpaşa-zâde, Sultan Bayezid tarafından bir Tevârih-i Âl-i Osman yazmaya memur

edilmiş ve bu iş için kendisine 30 bin akçe ile çeşitli câizeler verilmiştir (EYDURAN

1999:330). Mü’eyyed-zâde Rumeli kazaskeri olunca Kemâlpaşa-zâde’yi önce Üsküp ve

Edirne müderrisliğine daha sonra İstanbul’da Sultan Bayezid Medresesi’ne tayin

etmiştir. Nihayetinde kazasker ve Yavuz Sultan Selim döneminde şeyhülislâm olmuştur.

Fatih Sultan Mehmed tarafından mütevellik ile Bursa’ya sürülen devrin

büyük şâiri Ahmed Paşa, Sultan Bayezid tahta geçtiğinde İstanbul’a ve eski günlerine

dönme ümidiyle yeni padişâha birçok medhiye takdim ettiyse de ancak Bursa sancak

beyliğini elde edebilmiştir. Ahmed Paşa ölümüne kadar Bursa’da kalmıştır (MUALLİM

NACİ 2000:19).

Fatih Sultan Mehmed döneminin sonlarında adını duyurmaya başlayan

Necâtî Bey (ö. 1509), asıl şöhretine II. Bayezid döneminde kavuşmuştur. II. Bayezid

padişâh olur olmaz Necâtî Bey, kendisine:

Bir dün ki kılmış idi cemâline âfitâb

Müşgin gülâlesin gicenün ‘anberin nikâb

(TARLAN 1963:26)

matlalı bir cülûsiyye sunarak padişâha intisâb etmiştir. Şehzâde Abdullah,

Karaman sancak beyi olunca Necâtî Bey de onun dîvânına kâtip tayin edilmiştir (İSEN

1999:326). Şehzâdenin ölümü üzerine Necâtî Bey, 1483’te İstanbul’a dönmüştür. 1504

yılında Şehzâde Mahmud ile Manisa’ya gidinceye kadar yaklaşık yirmi yıl İstanbul’da

kalan Necâtî Bey, en verimli dönemini bu zaman diliminde geçirmiştir. Necâtî Bey,

himâyelerini gördüğü Kasım Paşa, Mustafa Paşa, Sadrazam Davud Paşa, Mesih Paşa ve

Hadım Ali Paşa gibi devlet adamlarına da kasîdeler sunmuştur. Mü’eyyed-zâde’nin

isteği üzerine Dîvân’ını tertip etmiş ve hâmîsini de mukaddimesinde övmüştür. Şehzâde

Mahmud Manisa’ya vali olunca Necâtî Bey, şehzâdenin nişancısı ve musâhibi olarak

Page 65: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

46

yanında bulunmuş ve şehzâdenin ölümünden sonra İstanbul’a dönmüştür (İSEN

1999:327). Ömrünün geri kalan kısmında görev almayarak kendisine bağlanan ayda bin

akçe maaşla geçinmiştir (PALA 1998a:15).

Bu devrin diğer bir şâiri de Kıvamî’dir. Fatih Sultan Mehmed’in iltifatını

kazanıp musâhibi olmuştur. Sultan Bayezid padişâh olunca ona intisâb etmiş ve

Bayezid, babası adına bir fetihnâme yazmakla Kıvamî’yi görevlendirmiştir. 1490’da

bitirilen Fetih-nâme-i Sultan Mehmed’in yirmi beş bölümü Fatih Sultan Mehmed, üç

bölümü de Bayezid dönemi yapılan seferlere aittir. Ayrıca esere şiirler de ilave

edilmiştir. Fatih Sultan Mehmed ve Bayezid adına yazılmış şiirlerin yanı sıra Sadrazam

Davud Paşa, ikinci vezir İbrahim Paşa ve Hadım Ali Paşa’ya ait medhiyeler de vardır.

Bu eser sayesinde Kıvamî Bayezid’in ihsânlarına nail olmuştur (İPEKTEN 1996:49).

Balıkesir’de çizmecilik yaparken İstanbul’a gelen ve şiirleriyle kısa

zamanda tanınan Zâtî (ö. 1546), yaşadığı müddetçe şâirlerin üstadı olmuştur. Hasan

Çelebi, Âşık Çelebi’den aktardığına göre; Zâtî, Sultan Bayezid zamanında İstanbul’a

gelip Hadım Ali Paşa’nın meclislerinde bulunmuştur. Hadım Ali Paşa ve Defterdâr Pîrî

Paşa vasıtasıyla padişâha şiirler sunup ihsânlara nail olmuştur. Sultan II. Bayezid’e

sunduğu gazelindeki:

Geldi ol zühd libasını kaba ettirici

Zahidâ hırkaya çek başını manend-i keşef

beyti pek beğenen padişâh, Zâtî’ye Bursa’da bir tevliyetin gelirini vermiştir

(OKUYUCU 2004:152-153). Zâtî, Sultan Bayezid devrindeki bu rahatı Ali Paşa’nın

öldürülmesi ve Mü’eyyed-zâde ile Ca’fer Çelebi’nin azillerinden sonra devam

ettirememiştir. Sultan Selim’in sürekli seferde oluşu ve Kanuni döneminde kendisini

sevmeyen İbrahim Paşa yüzünden hayatının son dönemleri hayli sıkıntı içinde geçmiştir

(EYDURAN 1999:401).

Sultan Bayezid devrinin yüksek kademeli memurlarından biri olan Ca’fer

Çelebi (ö. 1515), aynı zamanda şiiri ve inşasıyla da tanınmıştır. Sultan Bayezid

Amasya’da şehzâdeyken hizmetindeki Tac Bey’in oğlu Ca’fer Çelebi, iyi inşası

sayesinde Sultan Bayezid’in nişancılığına getirilmiştir (KILIÇ 1994:215). Ca’fer Çelebi

dönemine kadar nişancılar defterdârların alt mevkisinde iken Ca’fer Çelebi’den sonra

dîvânda nişancıların üst tarafta oturmaları kabul edilmiştir (PALA 1998d:63). Ca’fer

Page 66: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

47

Çelebi, sevilip sayılan, sözü dinlenen, hürmet edilen, faziletli bir insan olarak padişâhın

daima yanında ve meclislerinde bulunmuştur. Kendisi de edebiyatla uğraştığı için

şâirlere hâmîlik yapmıştır. Devrin şâirlerinden Zâtî, Mesîhî ve Makali meclislerinde

bulunmuş şâirlerin birkaçıdır. Sultan Bayezid devri sonlarında meydana gelen yeniçeri

isyanında, Şehzâde Ahmed taraftarı olduğu için Ca’fer Çelebi’nin evi yağmalanmıştır.

Bu olayın hemen ertesi günü Ca’fer Çelebi nişancılıktan da azledilmiştir (GÖKBİLGİN

1997:8). Latîfî’nin “Osmanlı ülkesinde nişancılıkta benzeri gelmedi.” dediği Ca’fer

Çelebi, Sultan Selim padişâh olunca tekrar nişancılığa getirilmiştir (İSEN 1999:137).

Sultan Bayezid’in vezirlerinden Sâfî mahlası ile şiirler yazan Kâsım Paşa,

ihtiyar bir kadının evlatlığı olarak büyütülmüş ve Mevlânâ Cezeri-zâde Vefayî

tarafından yetiştirilmiştir. Mahmud Paşa’nın hizmetinde belli bir süre kaldıktan sonra

Sultan Mehmed’in defterdârı olmuştur. Daha sonra Amasya’da Şehzâde Bayezid’e de

defterdârlık yapmış ve Bayezid’in tahta oturmasıyla veziri olmuştur. Şiirde mesel

söylemeyi ilk defa Sâfî denemiş, sonra Necâtî bu işin üstadı olmuştur (İSEN 1999:385).

Zamanında şiirleri ile şöhret kazanan ve beş mesneviden meydana gelen

Hamse sahibi Behiştî Sinan Çelebi, padişâhın himâyesindeyken uygunsuz bir davranış

sonucu öldürülme korkusuyla İran’a kaçarak Hüseyin Baykara’ya sığınmıştır. Orada

Mevlânâ Câmî ile Nevâ’î’nin hizmetinde bulunmuştur. Onların ricası ile affedilen

Behiştî, İstanbul’a dönünce padişâhın hizmetine girmiş ve hayli iltifatını görmüştür

(İSEN 1999:131).

Yeniçeri iken padişâhın iltifatlarına nail olan Çakeri Sinan Bey, sancak

beyliğine kadar yükselmiştir. Sultan Bayezid’in daima ihsânını görmüştür (BURSALI

MEHMED TÂHİR 2000:134). Çakeri, hoşsohbet ve zarif bir kimse olduğu için padişâh

maaşını yükseltmiştir (İSEN 1999:149).

Fazlî mahlasıyla şiirler yazan Ebü’l-fazl Efendi de Sultan Bayezid’in

himâyesini gören şâirlerdendir. Mü’eyyed-zâde’nin mülâzımı olduktan sonra kadılık

istemiş fakat Rumeli kazaskeri Mustafa Habib Efendi, Fazlî’nin babası İdrîs-i Bitlisi’yi

sevmediği için Fazlî’yi Rumeli’de Bronik kadılığına tayin etmiştir. Mü’eyyed-zâde’nin

kazasker olmasıyla Fazlî, önce Anadolu defterdârlığına sonra da Rumeli defterdârlığına

tayin edilmiştir (EYDURAN 1999:791). Padişâha kasîdeler sunarak iltifatına ve

hediyelerine nail olmuştur (KILIÇ 1994:654).

Page 67: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

48

Bu dönem şâirlerinden İshakoğlu Kara Seydi, padişâhın iltifatını kazanarak

Sahn müderrisliğine kadar yükselmiştir. Daha sonra padişâhın takdiri ile İstanbul

kadılığına tayin edilmiştir (EYDURAN 1999:515).

Sultan Bayezid’e sunduğu kasîdeler içinde “karanfil” redifli kasîdesi meşhur

olan Şami Mustafa Bey, padişâh hizmetinde uzun zaman çalıştıktan sonra sancak beyi

olmuştur (İSEN 1999:418).

Galata mevlevihanesi şeyhi Sinoplu Safâyî Dede, Bayezid’in mevleviliğe

meyli olması sebebiyle de padişâhın takdirini kazanmıştır. Dîvân’ını padişâh adına

tertib etmiştir (İSEN 1999:384).

Uğurlu-oğlu Mirza’nın elçisi olarak İran’dan Sultan Bayezid’e gelen Basîrî,

Mirza’nın ölümü üzerine İstanbul’da kalmış ve Sultan Bayezid’den hayli itibar

görmüştür. Devrin büyüklerinin himâyelerini de kazanmıştır. İskender Çelebi’nin de

musâhibi ve nedîmi olmuştur. Osmanlı ülkesine gelmeden şiirleri ile meşhur olan

Basîrî, Hüseyin Baykara’nın da himâyesini kazanmıştır. Osmanlı ülkesine Nevâ’î

Dîvân’ını ilk getiren kişidir (İSEN 1999:128).

İran’dan gelen diğer bir şâir de Şah Muhammed Kazvini (ö. 1520)’dir.

Memleketi Kazvin’den çıkıp Mekke ve Medine’yi dolaşarak gezdiği yerlere ve tıbba

dair yazdığı risaleleri padişâha sunmuştur. Sultan Bayezid, Kazvini’yi hekim olarak

saraya almış, ona izzet ve ikram göstermiştir (KILIÇ 1994:794). Hekimliğinin yanı sıra

şiiri ve nesri ile de tanınan Şah Muhammed Kazvini, asıl şöhretini Sultan Selim

döneminde yapmıştır.

Sultan II. Bayezid’in ihsânlarına nail olan şâirlerin yanında, izzet ve ikram

göremeyen şâirler de vardır. Uzun Firdevsî diye tanınan Firdevsî-i Rumî, Süleyman-

nâme adlı eserini Sultan Bayezid’in isteği ile yazmıştır. Hz. Süleyman’ın hayatını ve

menkîbelerini anlatan eserini padişâh hacimli ve putperest hikâyeler olduğu için iyi

karşılamamıştır. Padişâh, 360 cüzden meydana gelen eseri 80 cüze indirerek gerisini

yaktırmıştır. Eserinin anlaşılmadığına kızan Firdevsî, birkaç uygunsuz beyit söyleyerek

İran’a kaçmıştır (İSEN 1999:178). Latîfî’nin bu şekilde ifade etmesine rağmen Firdevsî,

II. Bayezid döneminde toplamda 21.000 akçe ile en fazla ihsân elde eden şâirler

arasında yer almıştır. Nakdiyyenin yanı sıra Firdevsî’ye hil’ât da verilmiştir.

Page 68: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

49

Sultan Bayezid’in iltifatına nail olamayan şâirlerden biri de Likâyi’dir.

Ahmedî’nin Yusuf u Züleyha’sına nazire demeğe heveslenip eserini padişâha

sunmuştur. Sultan Bayezid, eseri beğenmeyip Likâyi’yi geri çevirmiştir (İSEN

1999:289).

Padişâhın iltifatını göremeyen diğer bir şâir de Hamdullah Hamdi’dir.

Hamdi, Câmî’den kısmen tercüme ederek meydana getirdiği Yusuf u Züleyha

mesnevisini Sultan Bayezid’e sunmuş, padişâhtan iltifat göremeyince de Bayezid’in

adını eserden çıkarmıştır (İSEN 1999:212).

II. Bayezid devrine ait olan İn‘âmât4 Defteri’nde dönem şâirlerinin 909-917

yılları arasında aldığı in’âm ve ihsânlar5 yer almaktadır. Çoğu hallerde in’âmın ve

ihsânın veriliş sebebi belirtilmiştir. Taziye, kasîde, gazel, mersiye ve bir eser takdim

dolayısıyla hediye verildiği gibi bayramlarda da hediye verilmiştir. Hediye olarak akçe6

verildiyse akçenin miktarı; elbise verildiyse de ne cins elbise ve kumaş verildiği

belirtilmiştir. Bu dönemde nakdiyye ve hil’ât7 alan şâirlerin listesi şu şekildedir:

4 İn’âmât: Yapılan iyilikler (DEVELLİOĞLU 2000:435). 5 İhsân: Verilen, bağışlanan şey (DEVELLİOĞLU 2000:417). 6 Önceleri 1.15-1.20 gr civarında olan ve 90 ayar gümüşten basılan akçenin ağırlığı giderek düşürülmüştür. XVII. yüzyılın ikinci yarısında akçe piyasadan koybolmuş, yalnızca hesaplamalarda kullanılmış, ödemeler ise tedavüldeki sikkeler ile yapılmıştır. Böylece III. Ahmed zamanında akçenin yerini bir para ölçüsü birimi olarak para almıştır (1 para=3 akçe, 1 kuruş=40 para). II. Bayezid’den sonra tahta çıkan Yavuz Sultan Selim döneminde 1 altın sikke, 60 gümüş sikkeye (akçeye) eşittir. Yavuz Sultan Selim zamanında olduğu gibi Kanuni döneminde de 1 altı sikke 60 akçeye eşittir (TEKİN 1999:171-173); Şâirlerin aldığı nakdiyyelerin günümüzdeki tam karşılığını ifade etmek son derece güçtür. Ancak tarihi belgelerde yer alan bazı gıda maddelerinin fiyatlarını vererek bir fikir elde edebiliriz. Buna göre; OKKA/AKÇE 1489 1633 Et 1.5 10 Tereyağı 8 25 Pirinç 10 80 Un 12 45 Bal 4 18 Yukarıda görüldüğü üzere gıda maddelerinin okka fiyatları akçe olarak verilmiştir (YALÇIN 1979:321); Okka, beldelere göre değişmekle beraber en tanınmışı 1.282 gramdır (PAKALIN 1983:723). 7 Hil’ât: Üste giyilen elbiselerden birinin adı olup Türkçesi “kaftan”dır (PAKALIN 1983:833).

Page 69: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

50

Tablo 1. II. Bayezid Devrinde Nakdiyye ve Hil’ât Alan Şâirler

ŞÂİR

AKÇE

HİL’ÂT

YIL

Rûhî 2000 Münakkaş8-ı Bursa 909-1503 Tali’î, kasîde 2000 Benek9 909 Tali’î 1000 Benek-i Bursa 909 Sa’dî, kasîde 3000 Murabba’ ba-çuka 909 Mehmed 3000 909 Rûhî, oğlu ölmüş, taziye Benek-i Bursa 909 ‘Alâaddin, kasîde 1500 909 Sâ’ilî, kitap getirdi 2000 909 İdrîs, babası ölmüş,taziye Çatma-i Bursa10 909 Keşfî, kasîde 500 909 Safâyî 1000 909 Sabâyi 2000 909 ‘Azîzî Benek-i Bursa 909 Mâ’ilî Münakkaş-ı Bursa 909 Rûhî Münakkaş 909 Kâtibî Mirahorî an kemha-i11

kırmızı 909

Sâ’ilî Mirahorî an kemha-i kırmızı 909 Şehdî Mislehu 909 Hamdi Bûri (1) 909 Sa’yî Büri(1) 909 Lâlî Büri (1) 909 Sabâyî Büri (1) 909 Keşfî Büri (1) 909 Ömer Çelebi, kasîde 3000 Münakkaş 909 Mâ’ili, kasîde 3000 909 Ahmed Çelebi b. Karışdıran, kitap verdi

5000 Çatma 909

Rûhî 3000 Benek 909 Kâtibî, kasîde 2000 909 ‘Azîzî Benek 909 Mâ’ili Münakkaş 909 Rûhî Münakkaş 909 Rûhî Münakkaş 909 Kâtibî Mirahori ‘an kemha-i kırmızı 909 Şehdî Mislehu 909 Sâ’ilî Mislehu 909 Hamdî Büri (1) 909 Sa’yî Büri (1) 909 Lâlî Büri (1) 909

8 Münakkaş: Renkli dokuma motiflerle süslü kumaşların umumi adı (DEVELLİOĞLU 2000:725). 9 Benek: Atlas zemin üzerine sırma işlemeli bir nevi kumaş (DEVELLİOĞLU 2000:84). 10 Çatma: Vaktiyle yapılan bir Türk kumaşıdır. Sade, kılapdanlı ve başka türlü nevileri olup elbise, örtü ve yastık yüzleri yapımında kullanılmıştır. Üsküdar, Bilecik ve Bursa çatmaları en güzelleridir (PAKALIN 1983:332). 11 Kemha: ipek kumaş; havsız kadife (DEVELLİOĞLU 2000:506).

Page 70: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

51

Sabâyî Büri (1) 909 Keşfi Büri (1) 909 Refîkî Kadife-i rişte12 (1) 909 Rûhî 2000 Münakkaş-ı Bursa 910-1504 Necâtî 3000 Benek-i Bursa 910 İdrîs 10000 Çatma-i Bursa 910 Sabâyî 2000 910 Nişânî 2000 910 Cevherî, kasîde 3000 Benek-i Bursa 910 Şehdî,mersiye 1500 910 Rûhî 2000 Münakkaş-ı Bursa 910 Mâ’ili 2000 910 Revânî 2000 910 Cevherî 3000 910 Sâ’ilî Mirahori ‘an kemha-i kırmızı 910 Ömer Beg, mersiye 3000 Münakkaş-ı Bursa 910 Refîkî, mersiye 500 910 Kâtibî, mersiye 2000 910 Mihrî Hatun 3000 910 İdrîs, münşî Mirahori an kadife-i kırmızı,

frengi sade 910

Sabâyî 1500 910 Safâyî 1500 910 ‘Azîzî Benek-i Bursa 910 Mâ’ilî Münakkaş-ı Bursa 910 Rûhî Münakkaş-ı Bursa 910 Kâtibî Mirahori an kemha-i kırmızı 910 Sâ’ili Mislehu 910 Sa’yi Büri (1) 910 Lâlî Büri (1) 910 Sabâyi Büri (1) 910 Keşfî Büri (1) 910 Hânî Büri (1) 910 Refîkî Kadife-i Bursa 910 Şehdî Mislehu 910 Mâ’lî, kasîde 3000 910 Kâtibî 2000 910 ‘Azîzî Benek-i Bursa 910 Rûhî Münakkaş-ı Bursa 910 Mâ’ilî Münakkaş-ı Bursa 910 Kâtibî Mirahori an kemha-i kırmızı 910 Şehdî Mislehu 910 Sâ’ilî Mislehu 910 Refîkî Kadife-i rişte Bursa 910 Hamdî Büri tak 910 Sabâyi Büri tak 910 Lâlî Büri tak 910

12 Rişte: İplik (AYVERDİ 2005:2591).

Page 71: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

52

Sa’yi Büri tak 910 Keşfi Büri tak 910 Hânî Büri tak 910 Rûhî 2000 911-1505 Edîbî 2000 911 Hadîdî 2000 911 Basîrî 2000 911 Ahmed Ç. Kemal Paşa-zâde, Kıssa-i Yusuf tercümesi

5000 ‘an murabba 911

Sâdi Çelebi, kasîde 3000 911 Keşfî 500 911 Sâ’ilî 1500 911 ‘Azizî Benek-i Bursa 911 Ruhî Münakkaş-ı Bursa 911 Mâ’ilî Münakkaş-ı Bursa 911 Kâtibî Mirahori ‘an kemha-i kırmızı 911 Sa’ilî Mislehu 911 Şehdî Mislehu 911 Refîkî Kadife-i rişte 1 911 Sa’yî Büri 1 911 Lâlî Büri 1 911 Sabâyî Büri 1 911 Keşfî Büri 1 911 Hânî Büri 1 911 Refikî, kasîde ? ? 911 ‘Azîzî Benek-i Bursa 911 Rûhî Münakkaş-ı Bursa 911 Mâ’ilî Münakkaş-ı Bursa 911 Kâtibî Mirahori ‘an kemha-i kırmızı 911 Sâ’ilî Mislehu 911 Şehdî Mislehu 911 Refîkî Kadife-i rişte 1 911 Keşfî Kadife-i rişte 1 911 Sa’yî Büri 1 911 Lâlî Büri 1 911 Sabâyî Büri 1 911 Hânî Büri 1 911 İdrîs, münşi, Tarih-i Ali Osman telifi

50000 Çatma-i Bursa 911

Ömer Çelebi, kasîde 3000 ‘an murabba ba-çuka 912/1506 Sabâyî 1500 912 Rûhî 2000 Münakkaş-ı Bursa 912 Firdevsî, Süleymannâme için 3000 912 Kâtibî 2000 912 Şefî’i 2000 912 Sabâyî 1500 912 Safâyî 1500 912 Keşfî 500 912 ‘Azîzî Benek 912

Page 72: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

53

Rûhî Münakkaş 912 Mâ’ilî Mislehu 912 Şehdî Mirahori kemha 912 Kâtibî Mislehu 912 Keşfî Kadife-i rişte 912 Refîkî Kadife-i rişte 912 Sa’yî Büri 1 912 Lâlî Büri 1 912 Sabâyî Büri 1 912 Firdevsî, Süleymannâme müellifi

3000 Benek-i Bursa 912

Zamîrî, kasîde 3000 ‘an murabba ba-çuka 912 ‘Azîzî Benek-i Bursa 912 Rûhî Münakkaş-ı Bursa 912 Mâ’ilî Mislehu 912 Kâtibî Mirahori an kemha-i kırmızı 912 Sâ’ilî Mislehu 912 Şehdî Mislehu 912 Refîkî Kadife-i rişte-i Bursa 912 Keşfî Kadife-i rişte-i Bursa 912 Sa’yî Büri 1 912 Sabâyî Büri 1 912 Mâ’ilî, kasîde 3000 913-1507 Kâtibî, kasîde 2000 913 Rûhî 2000 Münakkaş-ı Bursa 913 Ömer, kasîde 3000 ‘an murabba ba-çuka 913 İdrîs, münşi 5000 913 Firdevsî 3000 Benek-i Bursa 913 Sabâyî, mersiye 1500 913 Keşfî, mersiye 500 913 Edîbî, mersiye 2000 913 Kâtibî, mersiye 2000 913 Sâ’ilî, mersiye 2000 Mirahori ‘an kemha-i kırmızı 913 Rûhî, mersiye 2000 Münakkaş 913 Nâ’ilî, mersiye 2000 Mislehu 913 Ömer, mersiye 3000 ‘an murabba 913 Refîkî, mersiye 500 913 Şehdî, mersiye 1500 913 Mehmed Çelebi, mersiye 3000 ‘an murabba 913 Mehmed Çelebi, mersiye 2000 ‘an murabba 913 Bayezid Çelebi 2000 ‘an murabba 913 Sabâyî 2000 913 Kâtibî 2000 913 Safâyî 1500 913 Sa’dî, kasîde 3000 ‘an murabba ba-çuka 913 ‘Azîzî Benek-i Bursa 913 Rûhî Münakkaş-ı Bursa 913 Mâ’ilî Mislehu 913 Kâtibî Mirahori ‘an kemha-i kırmızı 913

Page 73: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

54

Sâ’ilî Mislehu 913 Şehdî Mislehu 913 Şefî’i Mislehu 913 Keşfî Kadife-i rişte (1) 913 Refîkî 400 913 Sabâyî Kadife-i rişte (1) 913 Sa’yî Büri(1) 913 Lâlî Büri (1) 913 Hânî Büri (1) 913 Edîbî Kadife-i rişte-i Bursa 913 Vasfî 2000 ‘an murabba ba çuka 913 ‘Azîzî Benek-i Bursa 913 Rûhî Münakkaş-ı Bursa 913 Mâ’ilî Mislehu 913 Kâtibî Mirahori an kemha-i kırmızı 913 Şehdî mislehu 913 Sâ’ilî Mislehu 913 Şefî’i Mislehu 913 Keşfî Kadife-i rişte (1) 913 Refikî 400 913 Sabâyî Kadife-i rişte 913 Edîbî Kadife-i rişte 913 Sâ’yî Büri (1) 913 Lâlî Büri (1) 913 Hânî Büri (1) 913 Safâyî, kitap verdi 3000 914-1508 Mâ’ilî, kasîde 3000 Münakkaş-ı Bursa 914 Revânî, kasîde 2000 914 Lâlî, kasîde 1500 914 İdrîs, münşi 4000 914 Kâtibî, kasîde 2000 914 Ali Çelebi, kasîde 2000 Benek-i Bursa 914 Haydar, Sultan Korkud’un telif kitabını getirmiş

5000 Murabba ba-çuka ve Mirahori ‘an murabba

914

Rûhî 2000 Münakkaş-ı Bursa 914 Basîrî, kasîde 2000 914 Necâtî, kasîde 2000 Benek 914 Haydar Çelebi, kasîde 5000 Çatma-i Bursa 914 Mihrî Hatun 3000 914 Haydar Çelebi 5000 Çatma 914 Sabâyî 300 914 Nâtıkî, kasîde 1500 914 İdrîs, münşi 4000 914 Firdevsî, Süleymannâme müellifi

3000 Benek-i Bursa 914

İdrîs, kitap verdi 10000 Murabba ba-post-ı semur 914 Ömer Beg, kasîde 3000 Benek 914 Kâtibî 2000 914 Sabâyî 300 914

Page 74: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

55

Mustafa,kasîde 2000 914 Sabâyî 2000 914 Keşfî 500 914 Safâyî 1500 914 Sa’yî 500 914 ‘Âlî, Seyyid Ömer oğlu, kasîde

2000 Benek 914

‘Ali, Karamani Mehmed Paşa oğlu, kasîde

3000 Murabba çuka-i kırmızı sıkarlata

914

Sa’di,kasîde 3000 Murabba çuka-ı kırmızı sıkarlata

914

Sâ’ilî, kasîde 4000 Mislehu 914 ‘Azîzî Benek-i Bursa 914 Rûhî Münakkaş-ı Bursa 914 Revânî Mislehu 914 Mâilî Mislehu 914 Kâtibî Mirahori ‘an kemha-ı kırmızı 914 Şehdî Mislehu 914 Sâ’ilî Mislehu 914 Nâtıkî Mislehu 914 Şefî’î Mislehu 914 Sabâyî Kadife-i alaca-i Bursa 1 914 Keşfî Kadife-i rişte-i Bursa 1 914 Edîbî Kadife-i rişte-i Bursa 1 914 Refîkî 400 914 Sa’yî Büri (1) 914 Lâlî Büri (1) 914 Firdevsî 3000 Benek-i Bursa 914 Refîkî, kasîde 1500 914 Ömer, kasîde Murabba ve postha-ı semur 914 İdrîs, münşi 7000 ‘an murabba-ı ba-çuka 914 Derviş Mahmud,kitap getirdi 3000 Benek-i Bursa 914 Korkud Çelebi, telif kitabını gönderdi

2000 Sikke altın 914

Şerîfî, gazel verdi 400 914 Kâtibî 2000 914 Lâlî, kasîde 1500 914 Sabâyî,kasîde 500 914 Müşterî, kitap verdi 2000 914 Visâlî,kasîde 2000 914 ‘Azîzî Benek-i Bursa 914 Rûhî Münakkaş-ı Bursa 914 Revânî Mislehu 914 Mâ’ilî Mislehu 914 Mesihî Mislehu 914 Kâtibî Mirahori an kemha-i kırmızı 914 Şefî’î Mislehu 914 Şehdî Mislehu 914 Nâtıkî mislehu 914 Edîbî Kadife-i rişte-i Bursa 1 914

Page 75: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

56

Sâ’ilî ‘an murabba ba-çuka 914 Sabâyî Kadife-i alaca 1 914 Keşfî Kadife-i alaca 914 Refîkî 400 914 Sa’yî Büri 914 Lâlî Büri 914 Hânî Büri 914 Basîrî Kemha-i gifteri-i Bursa 914 Şerîfî 400 914 İdrîs, münşi 2000 914 Mâ’ilî, kasîde 3000 Münakkaş-ı Bursa 914 Rûhî 2000 Münakkaş 915-1509 Kâtibî, kasîde 2000 915 Basîrî, kasîde 2000 915 İdrîs’e ölen oğlu için Çatma-i Bursa 915 Şerîfî 300 915 Sabâyî 2000 915 Keşfî 800 915 Safâyî 1500 915 Firdevsî, Süleymânnâme müellifi

3000 Benek 915

Revânî 5000 915 Revâni ve Hasan ? ? 915 Mahbûb Çelebi, kasîde 3000 915 Sabâyî 2000 915 Keşfî 800 915 Sa’yî 500 915 Rûhî Münakkaş-ı Bursa 915 Sabâyî Münakkaş-ı Bursa 915 Keşfî Kadife-i alaca 1 915 Refîkî 600 915 Basîrî Kemha-i güfteri-i Bursa 1 915 Azîzî Benek-i Bursa 915 Mâ’ilî Münakkaş-ı Bursa 915 Şefî’î Mirahori ‘an kemha-i kırmızı 915 Edîbî Kadife-i rişte 1 915 Mesîhî Münakkaş 915 Nâtıki Mirahori an kemha-i kırmızı 915 Şehdî Mislehu 915 Mihrî Hatun 3000 915 Kâtibî, kasîde 4000 915 Sabâyî, kasîde 1000 915 Şerîfî 400 915 ‘Azîzî Benek 915 Rûhî Münakkaş 915 Mesihî Mislehu 915 Kâtibî Mirahori an kemha-i kırmızı 915 Şefî’î Mislehu 915 Şehdî Mislehu 915

Page 76: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

57

Nâtıkî Mislehu 915 Sabâyî Kadife-i alaca-i Bursa 1 915 Keşfî Kadife-i alaca-i Bursa tak 915 Basîrî Kemha-i gifteri-i Bursa 1 915 Edîbî Kadife-i rişte-i 1 915 Refîkî 600 915 Hânî Büri 1 915 Sinânî Büri 1 915 Sa’yî Büri 1 915 Sâ’ilî ‘an murabba 915 Sa’dî Çelebi, kasîde 3000 ‘an murabba ba-çuka 915 Basîrî, kasîde 2000 916-1510 Ala’addîn 1500 916 Kâtibî, kasîde 2000 916 Refîkî 1500 916 Rûhî 2000 Münakkaş-ı Bursa 916 Zâtî, kasîde 2000 916 Mâ’ilî 3000 Münakkaş 916 Şefî’î 1000 916 Safâyî 1500 916 İdrîs, münşi 7000 ‘an murabba ba-çuka 916 İdrîs validesine 4000 Kemha-i sürmâî fireng-i

sâde be-zirâ’i Bursa 47 916

Sabâyî 500 916 İdrîs, münşi 7000 916 Keşfî 500 916 İdrîs’in oğluna kasîde 2000 ‘an murabba ba-çuka 916 Lâlî 1500 916 Sa’yî 500 916 ‘Azîzî Benek-i Bursa 916 Rûhî Münakkaş-ı Bursa 916 Mesîhî Mislehu 916 Nasîbî Mislehu 916 Kâtibî Mirahori an kemha-i kırmızı 916 Nâtıkî Mislehu 916 Şefî’i Mislehu 916 Sabâyî Kadife-i alaca-i Bursa 916 Keşfî Kadife-i alaca-i Bursa 1 916 Sâ’ilî Mislehu 1 916 Refîkî 800 916 ‘Iyânî 500 916 Basîrî Kemha-i gifteri-i Bursa 1 916 Edîbî Kadife-i rişte 1 916 Mihrî Hatun, kasîde 3000 916 Yarhisarî oğlu, kasîde 2000 916 Kâtibî 2000 916 Sabâyî 2000 916 Muzaffer, kitap verdi 10000 ‘an murabba ba-çuka

Mirahori an murabba 916

Page 77: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

58

‘Azîzî Mirahori an kadife-i müzehheb-i benek-i Bursa

916

Rûhî Mirahori an kadife-i alaca-i Bursa

916

Mesîhî Mislehu 916 Kâtibî Mirahori an kemha-i kırmızı 916 Nâtıkî Mislehu 916 Keşfî Kadife-i alaca-i tak 916 Basîrî Kemha-i kırmızı 916 Edîbî Kadife-i rişteri 1 916 Refîkî 500 916 Sâ’ilî ‘an murabba ba-çuka 916 Zâtî Mislehu 916 ‘Iyânî 500 916 Sabâyî Kadife-i alaca tak 916 Kelâmî Büri 916 Nasîbî Mirahori kadife-i alaca 916 Lâlî Büri (1) 916 Şefî’î Mirahori an kemha-i kırmızı 916 Sabâyî , kasîde 500 916 Sâkî, kasîde 1000 916 Basîrî, kasîde 2000 917-1511 Sabâyî, kasîde 2000 917 Refîkî, kasîde 2000 917 Zâtî, kasîde ve gazel 2000 917 Kâtibî, kasîde 2000 917 Refîkî, mersiye 2000 917 ‘Iyânî, tarih 1000 917 Basîrî, tarih 1000 917 Keşfî, tarih 1000 917 Şehdî, mersiye 1000 917 Şehrî 1000 917 Kâtibî,mersiye 2000 917 Şefî’î 1000 917 Rûhî 2000 Münakkaş 917 Süleyman Çelebi, telif kitap 3000 917 Sabâyî 3000 917 Keşfî 1500 917 Sabâyî 400 917 ‘Azîzî Mirahori an kadife-i

müzehhebi benek-i Bursa 917

Mâ’ilî Mirahori an kadife-i alaca-i Bursa

917

Mesîhî Mirahori an kadife-i alaca-i Bursa

917

Kâtibî Mirahori an kemha-i kırmızı 917 Şefî’î ‘an murabba ba-çuka 917 Sâ’ilî ‘an murabba ba-çuka 917 Nasîbî Mirahori an kadife-i alaca-i

Bursa 917

Page 78: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

59

Keşfî Kadife-i alaca-i Bursa 1 917 Basîrî Kemha-i gifteri 1 917 Şehdî Mirahori an kemha-i kırmızı 917 Lâlî Büri 1 917 Zâtî ‘an murabba ba-çuka 917 Edîbî Mirahori an kadife-i alaca-i

Bursa 917

Sinânî Kadife-i rişte tak 917 Refîkî 800 917 ‘Iyânî 500 917 Nâtıkî 500 917 Sücudî ‘an murabba ba-çuka 917 Dilîrî Büri 917 Ma’ilî 3000 Mirahori an kadife-i alaca-i

Bursa 917

Sabâyî 2000 917 Firdevsî 3000 Mirahori an kadife-i

müzehheb-i benek-i Bursa 917

Mes’ud bin Muhyiddin bin (?), kasîde

500 Kadife-i rişte-i tak 917

Mihrî Hatun, kasîde 1000 917

(ERÜNSAL 1979-1980:303-342)

Yukarıdaki tabloda da görüldüğü üzere Sâ’ilî, Ahmed Çelebi b. Karışdıran,

Ahmed Çelebi Kemalpaşa-zâde oğlu, İdrîs, Firdevsî, Safâyî, Derviş Mahmud, Korkud

Çelebi, Müşterî, Muzaffer, Süleyman Çelebi kitapları sayesinde ihsân elde etmiştir.

Bunun yanı sıra Korkud Çelebi’nin kitabını getiren Haydar da ihsân elde etmiştir.

Taziye sebebiyle Rûhî ve İdrîs’e hil’ât verilmiştir. Rûhî 909 yılında ölen

oğlu için, İdrîs de ölen babası için hil’ât almıştır. Ayrıca İdrîs’e ölen oğlu için 915

yılında da hil’ât verilmiştir.

Bu dönemde İdrîs, Kâtibî, Sabâyi, Rûhî, Firdevsî, Mâ’ilî, Sa’dî, Safâyî,

Mihrî Hatun, Refîkî, Basîrî, Haydar Çelebi, Muzaffer, Sâ’ilî, Revânî, Keşfî, Ömer

Çelebi, Ömer Beg, Ömer, Cevherî, Necâtî, Mehmed Çelebi, Haydar, Ahmed Çelebi

(Kemalpaşa-zâde), Ahmed Çelebi b. Karışdıran, Lâlî, Edîbî, Şefî’i, Zâtî, Şehdî,

Mehmed, ‘Âlî b. Mehmed Paşa Karamanî, Derviş Mahmud, Mahbûb Çelebi, Ala’addîn,

Tali’î, Zamîrî, Mâ’lî, Süleyman Çelebi, ‘Iyânî, Nâ’ilî, Bayezid Çelebi, Ali Çelebi, ‘Âlî

b. Seyyid Ömer, Korkud Çelebi, Müşterî, Visâlî, Vasfî, Nâtıkî, Mustafa, Yarhisarî,

Nişânî, Hadîdî, Şerîfî, Sa’yî, Sâkî, Şehrî, Mesûd b. Muhyiddin, Dilîrî, Sücudî, Kelâmî,

Nasîbî, Sinânî, Hamdî, ‘Azîzî, Hânî, Mesihî ihsân elde etmiştir. Bunlardan Safâyî,

Mihrî Hatun, Mehmed, Mahbûb Çelebi, Şerîfî, Müşterî, Visâlî, ‘Iyânî, Mustafa,

Page 79: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

60

Ala’addin, Sâkî, Yarhisarî, Şehrî, Süleyman Çelebi, Nişânî, Mâ’lî, Hadîdî adlı şâirler

sadece nakdiyye (akçe) elde ederken; Dilîrî, Sücudî, Kelâmî, Nasîbî, Sinânî, Hamdî,

‘Azîzî, Hânî, Mesihî adlı şâirler de sadece hil’ât elde etmiştir. Bir defada en yüksek

meblağı 50.000 akçe ile Tarih-i Ali Osman adlı eserin sahibi Mevlânâ İdrîs almıştır. Bir

defada en düşük miktarı ise 300 akçe ile Şerîfî ve Sabâyî almıştır. Adı geçen yıllar

arasında bazı şâirlerin birden fazla ihsân elde ettiğini görüyoruz. Bu bakımdan toplamda

elde edilen akçe miktarına bakmakta fayda var. II. Bayezid devri şâirlerinin toplamda

elde ettikleri nakdiyyeler şu şekildedir:

Tablo 2. II. Bayezid Devri Şâirlerinin Toplamda Elde Ettiği Nakdiyye Miktarları

SIRA

ŞÂIR

TOPLAM

AKÇE

SIRA

ŞÂIR

TOPLAM

AKÇE

1. İdrîs 112.000 30. Şehdî 4.000

2. Kâtibî 34.000 31. Mehmed 3.000

3. Sabâyi 30.500 32. ‘Âlî (Karamanî) 3.000

4. Rûhî 25.000 33. Derviş Mahmud 3.000

5. Firdevsî 21.000 34. Mahbûb Çelebi 3.000

6. Mâ’ilî 20.000 35. Ala’addîn 3.000

7. Sa’dî 15.000 36. Tali’î 3.000

8. Safâyî 13.000 37. Zamîrî 3.000

9. Mihrî Hatun 13.000 38. Mâ’lî 3.000

10. Refîkî 12.900 39. Süleyman Çelebi 3.000

11. Basîrî 11.000 40. ‘Iyânî 2.500

12. Haydar Çelebi 10.000 41. Nâ’ilî 2.000

13. Muzaffer 10.000 42. Bayezid Çelebi 2.000

14. Sâ’ilî 9.500 43. Ali Çelebi 2.000

15. Revânî 9.000 44. ‘Âlî b. Seyyid Ömer 2.000

16. Keşfî 7.100 45. Korkud Çelebi 2.000

17. Ömer Çelebi 6.000 46. Müşterî 2.000

18. Ömer Beg 6.000 47. Visâlî 2.000

19. Ömer 6.000 48 Vasfî 2.000

Page 80: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

61

20. Cevherî 6.000 49. Nâtıkî 2.000

21. Necâtî 5.000 50. Mustafa 2.000

22. Mehmed Çelebi 5.000 51. Yarhisarî 2.000

23. Haydar 5.000 52. Nişânî 2.000

24. Ahmed Çelebi (Kemalpaşa-zâde)

5.000 53. Hadîdî 2.000

25. Ahmed Ç.(Karışdıran)

5.000 54. Şerîfî 1.500

26. Lâlî 4.500 55. Sa’yî 1.500

27. Edîbî 4.000 56. Sâkî 1.000

28. Şefî’i 4.000 57. Şehrî 1.000

29. Zâtî 4.000 58. Mesûdb.Muhyiddin 500

Bu dönemde şâirlere verilen toplam nakdiyye 478.500 akçedir. Yukarıdaki

tabloda da görüldüğü üzere en fazla ihsân elde eden şâir 112.000 akçe ile Mevlânâ

İdrîs’tir. Böylece Mevlânâ İdrîs, toplamda verilen nakdiyyenin %23.4’ünü tek başına

almıştır. En az ihsân elde eden şâir ise 500 akçe ile Mesûd b. Muhyiddin’dir. 10.000 ve

üzeri ihsân elde eden şâirlerin sıralaması şu şekildedir: Birinci sırada 112.000 akçe ile

Mevlânâ İdrîs; İkinci sırada 34.000 akçe ile Kâtibî; üçüncü sırada 30.500 akçe ile

Sabâyi; dördüncü sırada 25.000 akçe ile Rûhî; beşinci sırada 21.000 akçe ile Firdevsî;

altıncı sırada 20.000 akçe ile Mâ’ilî; yedinci sırada 15.000 akçe ile Sa’dî; sekizinci

sırada 13.000 akçe ile Mihrî Hatun ve Safâyî; dokuzuncu sırada 12.900 akçe ile Refîkî;

onuncu sırada 11.000 akçe ile Basîrî; on birinci sırada 10.000 akçe ile Haydar Çelebi ve

Muzaffer yer almıştır. 10.000 akçenin altında ihsân elde eden şâirler ise şunlardır: Sâ’ilî

9.500 akçe; Revânî 9.000 akçe; Keşfî 7.100 akçe; Ömer Çelebi, Ömer Bey, Ömer ve

Cevherî 6.000’er akçe; Necâtî, Mehmed Çelebi, Haydar, Ahmed Çelebi b. Karışdıran,

Ahmed Çelebi (Kemalpaşa-zâde) 5.000’er akçe; Lâlî 4.500 akçe; Edîbî, Şefî’i, Zâtî,

Şehdî 4.000’er akçe; Mehmed, ‘Âlî (Karamanî), Derviş Mahmud, Mahbûb Çelebi,

Ala’addîn, Tali’î, Zamîrî, Mâ’lî, Süleyman Çelebi 3.000’er akçe; ‘Iyânî 2.500 akçe;

Nâ’ilî, Bayezid Çelebi, Ali Çelebi, ‘Âlî b. Seyyid Ömer, Korkud Çelebi, Müşterî,

Visâlî, Vasfî, Nâtıkî, Mustafa, Yarhisarî, Nişânî, Hadîdî 2.000’er akçe; Şerîfî, Sa’yî

1.500’er akçe; Sâkî, Şehrî 1.000’er akçe; Mesûd b. Muhyiddin 500 akçe almıştır.

Page 81: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

62

Şâirler nakdiyye almanın yanı sıra hil’ât da almışlardır. Hil’ât alan şâirleri

de yıllara göre şu şekilde tasnif edebiliriz:

Tablo 3. II. Bayezid Devrinde Hil’ât Alan Şâirlerin Yıllara Göre Dağılımı

909

910

911

912

913

914

915

916

917

Rûhî Rûhî Rûhî Rûhî Rûhî Rûhî Rûhî Rûhî Rûhî Tali’î - - - - - - - - Sa’dî - - - Sa’dî Sa’dî Sa’dî - - İdrîs İdrîs İdrîs - - İdrîs İdrîs İdrîs - Mâ’ilî Mâ’ilî Mâ’ilî Mâ’ilî Mâ’ilî Mâ’ilî Mâ’ilî Mâ’ilî Mâ’ilî Kâtibî Kâtibî Kâtibî Kâtibî Kâtibî Kâtibî Kâtibî Kâtibî Kâtibî Sâ’ilî Sâ’ilî Sâ’ilî Sâ’ilî Sâ’ilî Sâ’ilî Sâ’ilî Sâ’ilî Sâ’ilî Şehdî Şehdî Şehdî Şehdî Şehdî Şehdî Şehdî - Şehdî Hamdî Hamdî - - - - - - - Sa’yî Sa’yî Sa’yî Sa’yî Sa’yî Sa’yî Sa’yî - - Lâlî Lâlî Lâlî Lâlî Lâlî Lâlî - Lâlî Lâlî Sabâyî Sabâyî Sabâyî Sabâyî Sabâyî Sabâyî Sabâyî Sabâyî - Keşfî Keşfî Keşfî Keşfî Keşfî Keşfî Keşfî Keşfî Keşfî Ömer Çelebi

- - - - - - - -

Ahmed Çelebi

- - - - - - - -

‘Azîzî ‘Azîzî ‘Azîzî ‘Azîzî ‘Azîzî ‘Azîzî ‘Azîzî ‘Azîzî ‘Azîzî Refîkî Refîkî Refîkî Refîkî - - - - - - Necâtî - - - Necâtî - - - - Cevherî - - - - - - - - - - - - - - Kelâmî - - Hânî Hânî - Hânî Hânî Hânî - - - - Ahmed - - - - - - - - - Ömer Ç - - - - - - - - Firdevsî Firdevsî Firdevsî Firdevsî - Firdevsî - - - Zamîrî - - - - - - - - - Ömer Ömer - - - - - - - Nâ’ilî - - - - - - - - Mehmed

Çelebi - - - -

- - - - Bayezid Çelebi

- - - -

- - - - Şefî’i Şefî’i Şefî’i Şefî’i Şefî’i - - - - Edîbî Edîbî Edîbî Edîbî Edîbî - - - - Vasfî - - - - - - - - - Ali Ç. - - - - - - - - Haydar - - - - - - - - Haydar Ç - - - - - - - - - - - Dilîrî - - - - - - - - Sücudî

Page 82: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

63

- - - - - Revânî - - -

- - - - - Nâtıkî Nâtıkî Nâtıkî - - - - - - Derviş

Mahmud - - -

- - - - - Korkud Çelebi

- - -

- - - - - Mesihî Mesihî Mesihî Mesihî - - - - - Basîrî Basîrî Basîrî Basîrî - - - - - - Sinânî - Sinânî - - - - - - - Nasîbî Nasîbî - - - - - - - Muzaffer - - - - - - - - Zâtî Zâtî - Ömer

B. - - - Ömer B. - - -

- - - - - Ali, (Karamanî)

- - -

- - - - - Ali,Seyid Ömeroğlu

- - -

- - - - - - - - Mesûd b. Muhyiddin

II. Bayezid döneminde 909-917 yılları arasında Rûhî, Mâ’ilî, Sâ’ilî, Keşfî ve

Kâtibî düzenli ve sürekli olarak hil’ât almıştır. Adı geçen yıllar arasında Rûhî 909’da

altı defa, 910-913 yıllarında dörder defa, 911-912-914-915-916 yıllarında üçer defa ve

917’de bir defa olmak üzere toplam otuz defa; Mâ’ilî 909-910-911-912-913 ve 917

yıllarında ikişer defa, 914’te dört defa, 915 ve 916 yıllarında da birer defa olmak üzere

toplam on sekiz defa; Sâ’ilî 909-911-916 yıllarında ikişer defa, 910-913-914 yıllarında

üçer defa, 912-915-917 yıllarında da birer defa olmak üzere toplam on sekiz defa; Azîzî

her yıl iki defa olmak üzere toplam on sekiz defa; Keşfî 909-910-911-912-913-914-915-

916 yıllarında ikişer defa, 917’de bir defa olmak üzere toplam on yedi defa; Kâtibî 909-

910-911-912-913-914 ve 916 yıllarında ikişer defa, 915 ve 917 yıllarında da birer defa

olmak üzere toplam on altı defa hil’ât almıştır.

Bahsedilen yıllar içinde Tali’î, Ömer Çelebi, Ahmed Çelebi, Cevherî,

Kelâmî, Ahmed, Ömer Çelebi, Zamîrî, Nâ’ilî, Mehmed Çelebi, Bayezid Çelebi, Vasfî,

Haydar, Ali Çelebi, Dilîrî, Sücudî, Haydar Çelebi, Revânî, Derviş Mahmud, Korkud

Çelebi, Muzaffer, Ali Karamanî Mehmed Paşa oğlu, ‘Âlî Seyyid Ömer oğlu, Mesûd b.

Muhyiddin de bir defa hil’ât almıştır.

Page 83: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

64

4.1.1.6. Yavuz Sultan Selim (1512-1520)

Sultan Bayezid’in oğlu Yavuz Sultan Selim’in saltanatı sekiz yıl sürmesine

rağmen dönemi hayli hareketli geçmiştir. Yavuz Sultan Selim, bir taraftan kazandığı

zaferler ile imparatorluğu genişletip güçlendirirken, diğer taraftan da edebiyat ve

kültürün yayılmasına ve yerleşmesine hizmet etmiştir. Tebriz fethi sonunda İranlı birkaç

yüz şâir ve sanatkârı İstanbul’a getirmiştir. İran’dan getirdiği sanatkârlar arasında Şah

Mehmed, Abdulgani, Derviş Bey isimlerindeki ressamlarla; Alaaddin Mehmed, Mansur

Bey, Şeyh Kâmîl, Ali Bey, Abdulhalik adlarında ünlü nakkaşlar da vardır

(UZUNÇARŞILI 1981-1986:23-76). Yavuz Sultan Selim, yaptığı seferlerin tarihini

yazdırmak amacıyla yanında sürekli şâir ve tarihçileri bulundurmuştur. Kemâlpaşa-

zâde, Revânî, Hâlîmî, Sücudî, Tâli’î, Güvahî, Fehmî, Nihâlî’yi seferlerine götürmüştür.

Bu sebeple birçok Selim-nâme yazılmıştır (PALA 2003:410).

Tarih, felsefe ve tasavvuf konularında derin bilgiye sahip olan Sultan Selim,

fırsat buldukça ilmî ve edebî sohbetlere katılmıştır. Sultan Selim, başarının ve

ilerlemenin ancak bilimle olacağına inanmış; bunu da daha Trabzon’da şehzâde iken

birçok âlim ve şâiri koruyarak göstermiştir. Yavuz Sultan Selim, kendisi de şiir yazmış

ve şiirlerinde Selîmî mahlasını kullanmıştır (AK 2001:153-154). XIII-XV. yüzyıl

kasîdelerinde Sultan I. Selim’e sunulan kasîde sayısı üçtür (KESKİN 1994:48). Ancak

Sultan I. Selim’in padişâhlığı 1512-1520 yılları arasını kapsadığı için XVI. yüzyıl

kasîdelerine de bakılması gerekir. Ayrıca bu yüzyıl içerisinde Sultan I. Selim’den başka

Sultan II. Selim (1566-1574)’in de padişâhlığı söz konusudur. Bu sebeple hangi

padişâha kaç şiir sunulduğunun sayısal ifadesi tam anlamı ile tespit edilememiştir. Her

iki padişâha sunulan kasîdelerin toplam sayısı kırk dokuzdur (ÇAKICI 1996:50).

Sultan Bayezid döneminde Rumeli kazaskerliğine kadar yükselen

Mü’eyyed-zâde Abdurrahman Efendi (ö. 1516)’nin yeniçeri isyanı sırasında evi

yağmalanmış ve kazaskerlikten de azledilmiştir. Mü’eyyed-zâde, şehzâdeler arasında

Sultan Ahmed’i tercih etmesine rağmen Yavuz Sultan Selim ondan iltifatını

esirgemeyerek onu tekrar kazaskerliğe tayin etmiştir. Sultan Selim, Mü’eyyed-zâde’yi

her seferinde yanında bulundurmuş, ondan hep takdirle söz etmiştir. Mü’eyyed-zâde,

Hâtemî mahlası ile üç dilde şiir yazmış, Sultan Selim’e sunduğu Arapça kasîdesi o

devirde çok meşhur olmuştur (KILIÇ 1994:839).

Page 84: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

65

Mü’eyyed-zâde, kendisi devlet desteği gördüğü gibi başkalarına da destek

olmuştur. İlmi yanında şiiri ve tarihiyle de tanınan Kemâlpaşa-zâde (ö. 1534),

sipahilikten Sultan Bayezid Medresesi müderrisliğine kadar yükselmiştir. Kemalpaşa-

zâde, Yavuz Sultan Selim için İran seferi öncesi yazdığı risale ile padişâhı memnun

etmesini bilmiş ve 1516’da kazasker olmuştur. Mısır seferi sırasında padişâhın emriyle

İbn Tagribirdi’nin Nücumü’l-zahire adlı tarihini tercümeye başlamış ve tercümeye

İstanbul’da da devam etmiştir. Aşçı-zâde Hasan Çelebi’nin temize çektiği kısımları

parça parça padişâha sunmuştur (EYDURAN 1999:295). Kemâlpaşa-zâde’nin asıl

şöhreti Kanuni döneminde zirveye ulaşmıştır. O dönemde şeyhülislâmlığa getirilen

Kemâlpaşa-zâde ilmi eserlerinin yanı sıra üç dilde şiir de yazmıştır.

Sultan II. Bayezid döneminde kendisini tanıdığımız Ca’fer Çelebi, Sultan

Selim tahta geçtiğinde önce İstanbul civarında kadılıklar elde etmiş, daha sonra da

nişancı olmuştur (İSEN 1999:137). Erdebil seferi sırasında İdrîs Bitlisî ve Halimî Çelebi

ile birlikte Taci-zâde Ca’fer Çelebi de padişâhla seferde bulunmuş, Sultan Selim onların

da fikirlerini almıştır (KILIÇ 1994:216). Çaldıran’da esir edilen Şah İsmail’in karısı

Taclı Hanım’ı padişâh, Ca’fer Çelebi’ye vermiş ve bu sefer sırasında Rumeli kazaskeri

olan Zeyrek-zâde Rukneddin Efendi’nin yerine Ca’fer Çelebi’yi Anadolu kazaskerliğine

getirmiştir. Padişâhın gözdesi durumuna gelen Ca’fer Çelebi’nin talihi sadrazamı

istemeyen yeniçerilerin isyanı ile tersine dönmüştür. İsyanı teşvik edenlerin arasında

talihsiz bir şekilde Ca’fer Çelebi’nin de adı geçince Ca’fer Çelebi 1515’te

öldürülmüştür (EYDURAN 1999:251-253). Sultan Selim, Ca’fer Çelebi’nin

öldürülmesini içine sindiremeyip sonradan çok pişman olmuştur. Sultan Selim’in daima

yanında bulundurduğu ve meclislerinden eksik etmediği Ca’fer Çelebi, döneminde

sevilip sayılmış ve fikirlerine önem verilmiştir.

Remzî mahlası ile şiirler yazan Pîrî Mehmed Paşa (ö. 1532), Sultan II.

Bayezid döneminde kadılıklarda bulunup sonradan hazine defterdârı olmuştur (İSEN

1999:360). Yavuz Sultan Selim ile Çaldıran seferine katılıp gösterdiği başarı sonucunda

mükâfat olarak sefer dönüşünde üçüncü vezirliğe getirilmiştir. Ca’fer Çelebi’nin de

ölümüyle sonuçlanan yeniçeri isyanında evi yağmalanmış ve vezirlikten de alınmıştır.

Bir müddet Yedikule’de hapsedildikten sonra Sultan Selim’in Mısır seferi öncesi

İstanbul muhafızı yapılmış ve akabinde sefer sırasında öldürülen Yunus Paşa’nın yerine

sadrazam tayin edilmiştir. Pîrî Paşa, Kanuni’nin ilk dönemlerine kadar bu mevkide

Page 85: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

66

kalmış, 1523’te görevden alınmış ve Sadrazam İbrahim Paşa’nın teşviki ile 1532’de

Edirne’de kendi oğluna zehirletilmiştir. Pîrî Mehmed Paşa, devlet işlerinde başarılı

olduğu kadar şiirde de şöhret kazanmış ve şâirlere de destek olmuştur (TURAN

1997:559-561).

Sultan Selim’in vezirliğini yapmış bir diğer şâir de Zeynel Paşa’dır.

Padişâhla beraber seferlere katılmış ve Anadolu beylerbeyi olarak Mercidabık savaşında

yer almıştır. Mısır seferinde Sadrazam Yunus Paşa’nın öldürülmesi üzerine ikinci vezir

konumundaki Zeynel Paşa sadrazam olması gerekirken Sultan Selim, Zeynel Paşa’yı

yetersiz bulmuş onun yerine Pîrî Paşa’yı sadrazam yapmıştır. Zeynelî mahlası ile şiirler

yazan Zeynel Paşa ilimle de uğraşmıştır (İPEKTEN 1996:67).

Sultan Selim’in Trabzon’da sancakbeyliği sırasında tanıdığı Halimî (ö.

1517), şehzâdenin önce musâhibi sonra da hocası olmuştur. Padişâh olunca da aynı

hürmetle İstanbul’a getirilmiştir (İSEN 1999:205). Halimî gerek İstanbul’da gerekse

seferlerde sürekli padişâhın yanında bulunmuş, ölümüne kadar sultanın musâhibi ve

hocası olarak hürmet ve itibar görmüştür. Halimî, herkesin sevgisini kazanmış, evi

devrin ileri gelenlerinin uğrak yeri olmuştur. Sultan Selim’in hiddetinden korkup

çekinenler dertlerini önce Halimî’ye açmışlardır. Halimî, şiirle de yakından ilgilenmiş;

ancak yazdıklarını göstermediği için şiirleri yayılmamıştır (İSEN 1999:206).

Sultan Selim’in Trabzon’da şehzâdeliği sırasında tanıdığı bir diğer şâir de

Hayâlî (ö. 1523)’dir. Hayâlî, kadı iken Sultan Selim onu musâhibi ve hocası yapmıştır.

Sultan Selim, kardeşleri ile taht mücadelesinin sürdüğü dönemde Selanik kadılığında

bulunan Hayâlî’yi sultan olunca İstanbul’a getirtip baş defterdâr yapmıştır. Böylece

Hayâlî, daima sultanın yanında bulunmuş ve onun iltifatlarına mazhar olmuştur

(KUTLUK 1997:42).

Şehzâdeliği sırasında Sultan Selim’e intisâb eden Revânî İlyas Çelebi (ö.

1524), İstanbul’a Sultan Selim ile birlikte gelmiştir. Sultan Selim’in cülûsundan sonra

Revânî matbah kâtibi, matbah emini ve surre emini olmuştur. Mısır seferi sırasında

Sultan Selim’in yanında bulunmuş, sunduğu “berf” redifli kasîde sıcak iklimde garip

karşılanıp Sultan Selim’in hoşuna gitmemiştir. Aynı seferde yer alan Sücudî bunun

üzerine bir beyt söyleyince, Revânî de bu latifeye karşılık ihtiyarlıktan iki büklüm

olmuş Sücudî’yi telmih ederek bir beyit söylemiştir. Surre emini olarak padişâhın Kabe

Page 86: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

67

fakirlerine gönderdiği altınların hepsini fakirlere dağıtmamakla suçlanmışsa da Sultan

Selim kendisinden iltifatını eksik etmemiştir. Kabe dönüşünde Ayasofya mütevelliğine

tayin edilmiştir. Sultan Selim adına birçok kasîde yazan Revânî, zamanını işret ve

sohbetle geçirmiştir. Şiirlerinde saki, şarap, mey ve meyhane tasvirleri çokça

kullanılmıştır. İşret-nâme mesnevisinde sohbet ve işret adabını anlatmıştır (İSEN

1999:364).

Sultan Selim’in Irak ve Mısır seferlerinde yanında bulunan şâirlerden biri de

Sücudî’dir. Pîrî Paşa ve Ca’fer Çelebi tarafından yetiştirilmiş, önce dîvân kâtibi sonra

da silahdar kâtibi yapılmıştır. Sultan Selim, Mısır seferinde Sücudî ve Tâli’î’yi de

fetihlerini yazmak üzere yanında götürmüştür. Sücudî’nin -İshak Çelebi’nin Selim-

nâme’sine zeyl olarak, Mısır fethine kadar yazdığı- Selim-nâme’si padişâh tarafından

beğenilmemiştir (BURSALI MEHMED TÂHİR 2000:276).

Sultan Selim’in himâyesinde bulunan şâirlerden biri de Tali’î Mehmed

Çelebi’dir. Sultan II. Bayezid’in şehzâdesi Sultan Mahmud, Manisa’da vali iken

hizmetinde bulunmuş, onun ölümü üzerine İstanbul’a gelip yeniçeri kâtibi olmuştur

(İSEN 1999:444). Padişâh meclislerinde her zaman kendisine yer bulan Tali’î, sunduğu

şiirlerle padişâhın iltifatını kazanmıştır. Mısır seferinde Sücudî ile birlikte tarih

yazmakla görevlendirilmiş ve yazdığı tarih Sultan Selim tarafından beğenilmemiştir.

Sefer dönüşü Amasya’da patlak veren yeniçeri isyanına Tali’î’nin de karıştığı rivayetleri

üzerine görevinden ayrılmıştır. 1516’da ölen Tali’î zamanında çok meşhur olmuştur.

Öyle ki Latîfî, Tali’î’yi Necâtî Bey’e eş tutmuştur. Fakat onun bu şöhreti uzun

sürmemiştir (İSEN 1999:443).

Sultan Selim dönemi şâirlerinden Güvahî (ö. 1520), padişâhın seferlerinde

sipahi olarak yer almıştır. Atasözlerinden şiir meydana getirip Kenzü’l-bedayî adıyla

Sultan Selim’e sunup Geyve’de tımar elde etmiştir (KILIÇ 1994:369).

Kazasker Mü’eyyed-zâde’nin himâyesinde müderris olan Hâfız-ı Acem,

Merzifon’da müderris iken Sultan Selim’i karşılayıp kendisine bir gazel sunmuştur. Şiiri

beğenen padişâh Hâfız-ı Acem’i İstanbul’da Ali Paşa Medresesi’ne müderris tayin

etmiştir. Daha sonra yükselerek Sahn ve Ayasofya müderrisi olmuştur (EYDURAN

1999:283).

Page 87: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

68

Sultan Selim’in Mısır seferinde yanında bulunan şâirlerden biri de Üsküplü

İshak Çelebi (ö. 1542)’dir. Edirne, Bursa ve İznik’te müderrislik yaptıktan sonra

1527’de Edirne Darü’l-hadisine tayin edilmiştir. Sahn müderrisliğini istemişse de elde

edememiştir. 1517’de Sultan Selim, Mısır seferine çıkarken yanına birkaç musâhib

istemiştir. Galata kadısı Nihali Cafer Çelebi, Mihaliç kadısı Kadı Buzeni ve Üsküp

müderrisi İshak Çelebi devlet erkânı tarafından görevlendirilmiştir. Bu kişiler, padişâhın

huzuruna el öpmeye kılıçları belinde çıkınca Sultan Selim kızarak öldürülmelerini

emrettiyse de deneme amacıyla sonradan bağışlamıştır. Uygunsuz kıyafetle padişâhın

huzuruna gelmeleri ve Nihali ile İshak Çelebi’nin müstehcenlik içeren hicviyeleşmeleri

Sultan Selim’in sabrını taşırmış ve Sultan Selim yol yordam bilmeyen bu şahısların geri

gönderilmesini istemiştir (EYDURAN 1999:159). İshak Çelebi 1531’de Sahn

müderrisi; 1535’te Şam kadısı olmuş ve bu vazifedeyken ölmüştür. İshak Çelebi,

döneminde Çivi-zâde, İsrafil-zâde, Yegan-zâde ve Gazâlî gibi âlim ve şâirlerle yakın

dostluklar kurmuştur (KILIÇ 1994:138).

Sultan Selim’in Şah İsmail üzerine yaptığı sefere katılan şâirlerden biri de

Nihali Ca’fer Çelebi (ö. 1542)’dir. Taci-zâde Ca’fer Çelebi’den ders görüp mülâzım

olmuş, daha sonra Plevne müderrisliği sırasında Nihaloğlu Mehmed Bey’in musâhibi

olmuş ve birçok iltifatına nail olmuştur. Sonra İstanbul’a gelip Murad Paşa müderrisi ve

Galata kadısı olmuştur. Sultan Selim ile Mısır seferine katılmış ve uygunsuz

davranışlarından dolayı geri gönderilmiştir. Tekrar Galata kadılığına dönmüş; fakat

herkesi hicvetmesinden dolayı kısa zaman sonra görevinden alınmıştır. İşsiz bir halde

çok sıkıntı çektiyse de Kanuni döneminde kendisine ulûfe bağlanarak rahata

kavuşmuştur (KILIÇ 1994:486).

Mısır seferinde yer alan şâirlerden biri de Fehmî’dir. Şiirin yanı sıra

musikîyle de ilgilenmiştir. Padişâh meclislerinde yer alarak birçok ihsâna nail olmuştur.

Edirne’de iken, Edirne’nin çamurundan şikayetle bir şiir yazarak hem Edirne şâirlerini

kızdırmış hem de Sagari’nin de kendisine yönelik bir hicviye yazmasına sebep olmuştur

(KILIÇ 1994:697).

Aslen Kürt beyi olan Şükrî, İstanbul’a gelip Sultan Selim’e bir kasîde

sunarak onun iltifatına nail olmuştur. Padişâhın meclislerinde musâhibi ve nedîmi

Page 88: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

69

olarak yer almıştır. Sultan Selim’in Çaldıran ve Mısır seferini yazarak padişâha sunmuş

ve karşılığında kendisine Diyarbakır’da bir zeamet verilmiştir (KILIÇ 1994:802).

Sultan Bayezid döneminde İstanbul’a gelen Zâtî (ö. 1546), artık bu

dönemde şâirlerin üstadı konumundadır. Sultan Selim’in tahta geçmesiyle yeni padişâha

bir cülûsiyye sunmuştur. Sunduğu kasîdeyi beğenen padişâh Zâtî’yi çeşitli hediyelere

boğmuştur. Ayrıca yeni padişâhtan da şâir ulûfesi almaya devam etmiştir (KILIÇ

1994:896). Bunun haricinde Zâtî, Sultan Selim’e sunduğu nûniyye içindeki:

Serverâ bir bende-i bî-kayddır kapında adl

Tutamazdı anı zencîre çekip Nûşîrevân

beytini Yavuz pek beğenerek, böyle mükemmel bir beyit yazdığı için şâirin

aylığının ve câizesinin arttırılmasını emretmiştir (ÇAVUŞOĞLU 2003:18). Ancak

Sultan Selim sürekli seferde olduğu için Zâtî, Bayezid dönemindeki rahat hayatını bu

dönemde sürdürememiştir.

Sultan Selim’in ihsânına nail olan şâirlerden biri de Benli Hasan namı ile

anılan Âhî Çelebi (ö. 1517)’dir. Niğbolu’dan İstanbul’a gelince tahsilinin yanı sıra şiirle

de uğraşmıştır. Şeyhî’nin Husrev vü Şirin’ine nazire olarak yazdığı mersiyenin bir

bölümünü gören Sultan Selim kendisine bir müderrislik verilmesini emretmiştir.

Kemalpaşa-zâde Bursa’da 20 akçelik Bayezid Medresesi’ni teklif etmiş, Zeyrek-zâde

ise padişâhın daha fazlasını vereceğini söylemiştir. Bunun üzerine Âhî Çelebi, daha

fazla ihsân elde etme ümidiyle görevi kabul etmemiştir. Bu davranışına gücenen Sultan

Selim, Âhî’ye kızmıştır. Âhî ise Ahmed Paşa ve Necâtî’nin “eğri” redifli gazellerine

nazire olarak söylediği şiirinde, sultanın zalim olduğunu ima edince canını zor

kurtarmıştır. Sultan Selim’in belki de nice iltifatına nail olacakken azla kanaât etmeyen

Âhî, perişan hallere düşüp ömrünü meyhanelerde geçirmeye başlamıştır. Ömrünün

sonunda ancak Karaferye müderrisliğini elde edebilmiştir. Âhî, döneminde şiirinin yanı

sıra nesriyle de meşhur olmuştur (EYDURAN 1999:194).

Ca’fer Çelebi’nin ölümünden sonraki zamanlarda Mısır Sultanı Kansu

Gavri’ye bir mektup yazmak icap etmiş ve Sultan Selim; “Ca’fer Çelebi olsaydı bu

mektubu yazardı.” diyince çevresindekiler o dönemde Sahn müderrisi olan Sa’di

Çelebi’nin de inşasının iyi olduğunu söylemişlerdir. Padişâh, bunun üzerine Sa’di

Çelebi’nin çağrılmasını emretmiştir. Kardeşinin ölümü sebebiyle padişâha içten içe kin

Page 89: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

70

duyan Sa’di Çelebi, çağrıldığı vakit öldürüleceğini sanarak aile fertleriyle helalleşip

padişâhın huzuruna öyle çıkmıştır. Kendisinden bir mektup yazması istenince

rahatlayan Sa’di Çelebi, mektubu yazınca padişâh Arapça inşasını pek beğenerek 30 bin

akçenin yanı sıra çeşitli hediyeler vermiş ve maaşını artırmıştır. Üç dilde de şiiri varsa

da Arapça kasîdeleri daha üstündür. Şiirlerini toplayamadığı için şiirle şöhret

kazanamamıştır (İSEN 1999:381).

Sultan Selim’in iltifatını esirgemediği Kazzaz Ali, daima sarhoş gezdiği için

Sâgarî mahlasını almıştır. Sultan’ın meclislerine girip saz çalıp şiirler söylemiştir (İSEN

1999:387).

Bursa’da doğup, Şeyh Emir Buhari’ye intisâb eden Lâmi’î (ö. 1532),

İstanbul’da bulunmadığı halde Sultan Selim’in iltifatını kazanmıştır. Lâmi’î, Fettah

Nişaburi’den tercüme ettiği Hüsn ü Dil adlı mesneviyi Sultan Selim’e sunarak

karşılığında otuz beş akçe ulûfe almıştır. Bunun yanı sıra daha sonra Ferhad-nâme’sini

de padişâha sunmuş ve karşılığında kendisine Bursa’da bir köy verilmiştir. Lâmi’î’nin

şöhreti Kanuni döneminde daha da artmış, gerek padişâh gerekse Vezir-i âzam İbrahim

Paşa’ya sunduğu eserlerle rahat bir hayat sürmüştür (KILIÇ 1994:382).

Sultan Selim, İran’dan getirdiği sanatkârlar sayesinde Türk sanatkârlarının

da iyi yetişmesini istemiştir. Bu sanatkârlar arasında muamma ustaları da vardı.

Mu’ammâyî mahlaslı Tireli şâir Ali, bu üstadlarla padişâh huzurunda muammalar

söyleyince Sultan Selim amacına ulaşmanın sevincini yaşamıştır. Mu’ammâyî ayrıca bir

Muamma risalesi yazıp padişâha sununca Sultan Selim’in birçok iltifatına mazhar

olmuş ve 300 filori ihsân almıştır (KILIÇ 1994:430).

Sultan Bayezid’in hastalığı için saraya gelen Şah Muhammed Kazvini (ö.

1520), diğer hekimlerin kendisini çekememesi üzerine saraydan uzaklaştırılmışsa da

Sultan Selim döneminde daha fazla itibar görmüştür. Padişâhın emri ile Ali Şir

Nevâ’î’nin Mecalisü’n-nefâ’is’ini Farsçaya tercüme ettiği gibi sonundaki şâirleri de

kendisi yazmıştır. Böylece padişâhın meclislerine girip onun musâhibi ve nedîmi

olmuştur. Ayrıca sarayda Re’is-i etibba tayin edilmiştir (KILIÇ 1994:794).

Sultan Bayezid döneminde Osmanlı ülkesine gelen şâir Şemsî, Sultan

Selim’e Dihmurg adlı mesneviyi sunmuştur. Padişâh eseri beğenerek kendisine câizeler

vermiştir (İSEN 1999:428).

Page 90: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

71

Sultan Selim, hocası Halimî Çelebi vasıtasıyla tanıdığı Şah Kâsım (ö.

1539)’ı İran’dan dönerken yanında getirmiştir. Sultan Selim, Kâsım’ı sürekli yanında

bulundurmuş ve meclisine dahil etmiştir. Edirne’de bir mecliste bazı ayetleri tefsir

edince memnun kalan Sultan Selim, Kâsım’a 40 akçe ulûfe bağlamıştır. Kanuni

döneminde ulûfesi 100 akçeye çıkarılmıştır (KILIÇ 1994:792).

4.1.1.7. Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566)

XVI. yüzyıl içerisinde en verimli ve parlak dönem Kanuni Sultan Süleyman

devri olmuştur. Kanuni Sultan Süleyman, daha önceden her bakımdan hazır imkânlara

mirasçı olmakla beraber bu mirası heder etmek yerine kıymet ve ehemmiyetini idrak

etmekle İmparatorluğun sınırlarını, gücünü ve zenginliğini daha da arttırmıştır. Kendisi

de sanatkâr, şâir, hatta âlim bir sultan olarak ilme, edebiyata, sanata ehemmiyet

vermekle dünya tarihi içerisinde XVI. yüzyıla damgasını vurmuş ve “Muhteşem”

sıfatını haklı olarak kazanmıştır (ÇELEBİOĞLU 1994:31-33). İlim ve sanat erbâbı -

özellikle şâirler- onun devrinde tam bir ikbal içinde yüzmüşlerdir. Zira o, şiirin te’lif

hakkını (câize) bol bol ihsân eden sultandır. Böylece Osmanlı saltanatında ilk defa

sanatkârın devlet eliyle korunma politikası idarî mekanizmaya yerleşmiştir. Sadece

kendi muhitinde değil, imparatorluk sınırlarının her neresinde bir sanatkâr duysa ona

destek olma endişesi taşıyan padişâhın bu tutumu -Fatih’in ideali iken onun zamanında-

düzenli işleyen bir mekanizmaya dönüşmüştür. Döneminde ihsânları ile zengin olan

şâirlerin sayısı yirminin üzerindedir (PALA 1996:142). Ayrıca birçok şâir, şiirlerinde

kendisinden övgüyle bahsetmiştir. Bu yüzyılda kendisine sunulan kasîdelerin sayısı

doksan dokuzdur (ÇAKICI 1996:50).

Kanuni Sultan Süleyman dönemi şâirlerinden Cenâbî Paşa (ö. 1562) sarayda

yetişmiş, çaşni-girbaşı sonra mirahur olmuştur. Padişâhın çevresinde bulunmuş,

kendisine Anadolu beylerbeyliği verilmiş ve bu vazifedeyken ömrünü tamamlamıştır

(KILIÇ 1994:242).

Sarayda yetişmiş ve vezirliğe kadar yükselmiş Kanuni dönemi şâirlerinden

biri de Derviş Paşa (ö. 1603)’dır. Devşirme olarak saraya alınıp yetiştirilmiştir. Önce

doğancı daha sonra Kanuni’nin isteği ile hasodaya alınmıştır. Kanuni, Derviş Paşa’dan

Binayi’nin Sehanâme adlı kitabını tercüme etmesini emretmiştir. Tercümeyi padişâha

sununca kendisine doğancılar kethüdalığı verilmiştir (İPEKTEN 1996:85).

Page 91: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

72

Trabzon’dan İstanbul’a gelip tahsil hayatına başlayan Figânî (ö. 1526), bir

müddet sonra tahsil hayatını devam ettirememiş, içki âlemlerinin vazgeçilmez siması

olmuştur. Kanuni’nin nedîmi Kara Bâlı-zâde’nin içki meclislerinin de müdavimleri

arasına katılmıştır. Kara Bâlı-zâde, Figânî’yi hâmîsi İskender Çelebi’ye tanıtmış ve

böylece Figânî de İskender Çelebi’nin himâyesine girmiştir. Figânî’nin bir mecliste

okuduğu beyti düşmanları kendisine aitmiş gibi padişâha iletmiştir. Figânî, İskender

Çelebi’nin affı için gösterdiği gayrete rağmen idamdan kurtulamamıştır

(ÇELEBİOĞLU 1994:60).

Sarayda yetişen şâirlerin biri de Ahmed Paşa (ö. 1580)’dır. Şemsî mahlası

ile şiirler yazmıştır. Yavuz Sultan Selim döneminde saraya alınan Ahmed Paşa, Kanuni

döneminde ulûfeci-başı ve sipahi ağası olmuştur. Sonra da Şam, Anadolu ve Rumeli

beylerbeyi olmuştur. Sultan Selim’in musâhibi olarak yanında yer almıştır. Kanuni

padişâh olunca onun iltifatını görmüş, meclislerine girmiş ve musâhibi olmuştur.

Kendisi de şiir yazmıştır. Şâirlerle sohbet edip onları meclislerinde toplamasına rağmen

şâirlerden ihsânını esirgemiştir (İPEKTEN 1996:84).

Dönem şâirlerinden Nişânî mahlaslı Celâl-zâde Mustafa Çelebi (ö. 1567),

Sahn Medresesi’nde eğitim aldıktan sonra mülâzım olmuştur. Yazısının güzelliği

sebebiyle Pîrî Paşa’nın tezkireciliğine getirilmiştir. Pîrî Paşa himâyesinde Sultan

Selim’in dikkatini çekerek dîvân kâtibi olmuştur. Kanuni döneminde Sadrazam İbrahim

Paşa’nın sır kâtibi olarak katıldığı Bağdat seferinde nişancı Seydi Bey’in ölümü üzerine

nişancılığa getirilmiştir. Rüstem Paşa’nın sadrazamlığında emekli olmuştur. Zigetvar

seferinde ikinci kez nişancı olarak yer almış ve bu görevdeyken ölmüştür (KILIÇ

1994:463). Kanunnâmelerin hazırlanmasında da görev alan Nişânî, iyi ahlâklı, cömert,

mert ve şâirlerin koruyucusu olarak tanınmıştır. Bu sebeple kendisine birçok kasîde

yazılmıştır. Sultan Selim için yazdığı Selim-nâme’nin yanı sıra 1567’de yazdığı bir

tarih eseri de vardır (İSEN 1999:346).

Kanuni’nin kaptanlarından Seydi Ali Re’is (ö. 1563), şiirleri ile de tanınmış

bir şahsiyettir. Azaplar kâtipliği ve Galata tersanesi kethüdalığı yapmıştır. Pîrî Re’is’in

idamı üzerine tayin edilen Murad Re’is’in de bu görevde başarısız olması sonucu 150

akçe yevmiye ile 1553’te Kaptan-ı Derya olmuştur. Pîrî Re’is’in Basra’da bıraktığı

donanmayı Mısır’a getirmekle görevlendirilmiştir. Portekiz donanması ve olumsuz hava

Page 92: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

73

şartları sebebiyle donanmanın bir kısmını Hindistan açıklarına bırakıp kendisi karayolu

ile İstanbul’a iki yıl beş ay sonra ulaşmıştır. Seydi Ali Re’is, Edirne’de bulunan

padişâhın huzuruna çıkarak getirdiği hediyeler ile Kitabü’l-muhit Seydi Ali Re’is adlı

eserini padişâha sunmuştur. Birikmiş maaşının yanı sıra 80 akçe yevmiye ile

müteferrikalığa, sonra da Diyarbakır tımar defterdârlığına tayin edilmiştir. Bu vazifede

iken 1563’te ölmüştür (TURAN 1997:528-531). Seydi Ali Re’is’in Mir’atü’l-memalik

adlı bir de Seyahatnâmesi vardır. Hindistan’da karaya çıkıncaya kadarki deniz

yolculuğunun ve sonrasında İstanbul’a kadar süren kara yolculuğunun anlatıldığı bu

eserini şiirleriyle de süslemiştir. Kâtibî mahlasıyla şiirler yazan Seydi Ali Re’is,

uğradığı memleket hükümdarlarına şiirler yazarak onların yardımlarını görmüştür.

Seydi Ali Re’is, ömrü boyunca padişâhın iltifatına nail olmuştur. Denizciliği, coğrafya

âlimliği ve şâirliğinin yanı sıra cömertliği ile de meşhur olmuştur. Galata’da yaptırdığı

konağı fukaranın ve şâirlerin uğrak yeri olmuştur (ÖZTUNA 1985:190). Kamî, Müslim,

Sahubî, Hatifi ve Yetim Ali gibi şâirler konağının müdavimleri arasındadır.

Yavuz Sultan Selim döneminde Anadolu kazaskerliği yapan ve Kanuni

döneminde Zenbilli Ali Efendi’nin ölümü üzerine şeyhülislâm olan İbn Kemâl diğer

adıyla Kemâlpaşa-zâde, ilmi eserlerinin yanında Arapça, Farsça ve Türkçe şiirler de

yazmıştır. Kemalpaşa-zâde Tarihi adlı eserini Sultan Bayezid’in emri ile başlayıp Sultan

Süleyman’ın isteği ile 1526 yılına kadar devam ettirmiştir. Gülistan’a nazire olarak bir

Farsça Nigarîstan ve 7777 beyitlik bir Yusuf u Züleyha sahibidir. Bir de Dîvân’ı vardır

(BANARLI 2001:605).

XVI. yüzyılın büyük âlimlerinden Ebu’ssuûd Efendi (ö. 1574),

öğrenciliğinde Sultan Bayezid’in dikkatini çekerek 30 akçe çelebi ulûfesi almıştır.

Tahsilini tamamladıktan sonra çeşitli medreselerde müderrislik yapıp 1533’te Bursa ve

sonra İstanbul kadısı olmuştur. 1537’de Rumeli kazaskeri ve 1545’te şeyhülislâm tayin

edilmiştir. 1574’te ölümüne kadar bu görevde kalmıştır. Me’lul-zâde Mehmed, Şeyhî,

Hoca Sadeddin, Bostanzâde Mehmed, Sun’ullah Efendi, Bostanzâde Mustafa, Bâkî,

tezkire sahibi Hasan Çelebi gibi şâir ve âlimlerin hocalığını yapmıştır. Her dönem

Kanuni’nin yanında bulunup onun ihsânlarına fazlasıyla nail olmuştur. İrşadü’l-aklü’s-

selim adını verdiği tefsirinin bir bölümünü Kanuni’ye sunmuş, Kanuni memnuniyetini

maaşını 200 akçeden 500 akçeye çıkararak göstermiştir. Ebu’ssuûd Efendi tefsirini

1566’da tamamlayıp padişâha sunduğunda maaşı 600 akçe olmuştur. Zamanına kadar

Page 93: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

74

Rumeli kazaskerliği şeyhülislâmlıktan yüksek makam iken, kendisinden sonra

şeyhülislâmlık en yüksek ilmiye makamı olmuştur. Arapça şiirlerinde başarılı olmakla

birlikte Farsça ve çok az olmak üzere Türkçe şiirleri de vardır (AKGÜNDÜZ 1994:365-

371).

Çivi-zâde Muhyiddin Efendi’den mülâzım olan Kınalı-zâde Ali Efendi (ö.

1571), 20 akçe ile Edirne’de Hüsamiye Medresesi’ne tayin edilmiş, sonra Bursa,

Kütahya ve İstanbul’da müderrislik yapmıştır. Süleymaniye Medresesi müderrisliğinden

sonra Şam, Kahire, Bursa ve 1560’da İstanbul kadısı olmuştur. Kanuni Sultan

Süleyman, daha sonra Kınalı-zâde Ali Efendi’yi Anadolu kazaskerliğine tayin etmiştir.

Bu göreve atandıktan bir yıl sonra ölmüştür. İlmi meşguliyetinin yanı sıra edebiyatla da

ilgilenmiştir. Edirne’de müderris iken Emri ile Hüseyin Nişaburi’nin Muamma

risalesini tetkik edip muammalar yazmıştır. Üç dilde şiir söylemiştir (AKSOY

2002:416-417). Müretteb bir Dîvân sahibidir (BURSALI MEHMED TÂHİR 2000:400).

Celâl-zâde Salih Çelebi (ö. 1565), kardeşi Nişancı Mustafa Çelebi gibi

padişâhın yanında bulunmamakla beraber onun ihsânına nail olmuştur. Ebu’ssuûd

Efendi’den mülâzım olduktan sonra Edirne’de Sarayiçi Medresesi müderrisi olmuştur.

Kanuni’nin Rodos ve Budin seferlerini yazıp İbrahim Paşa vasıtasıyla padişâha

sunmuştur. Bu şekilde padişâhın takdirini kazanmış ve hâmîsi İbrahim Paşa’nın

etkisiyle de İstanbul’da Murad Paşa, sonra da Ali Paşa Medresesi müderrisi olmuştur.

Ayas Paşa’nın sadrazamlığında Sahn müderrisi olmuştur (KILIÇ 1994:703). Sultan

Süleyman’ın emri ile Menakîb-ı Behman Şah b. Firuz Şah hikâyesini tercüme etmiştir.

Bu eser karşılığında çeşitli hediyeler almış ve Şam kadılığına tayin edilmiştir.

Kanuni’nin oğlu Şehzâde Bayezid’in emri ile yaptığı Câmîü’l-hikâyat tercümesine

karşılık şehzâde, onun için Eyüp’te bir medrese yaptırmıştır. Salih Çelebi iyi ahlâkı,

bilgisi ve eserleriyle biraz da kardeşinin tesiri ile Kanuni, İbrahim Paşa ve Şehzâde

Bayezid’in himâyesini görmüştür. Birçok eser kaleme almıştır (UZUNÇARŞILI

1958:391-441).

Kanuni dönemi âlimlerinden Perviz b. Abdullah (ö. 1570), şiirleri ile de

tanınmıştır. Gençlik döneminde Efşancı Mehmed Bey’e intisâb etmiştir. İbn-i

Kemal’den mülâzım olup çeşitli yerlerde kadılık yapmıştır. İbrahim Paşa’ya Ali

Kuşçu’nun Risale fi’l-hey adlı Farsça eserini Mirkatü’s-soma ismiyle tercüme edip

Page 94: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

75

sunmuştur. İbrahim Paşa’nın desteğiyle Kanuni’ye intisâb edip Anadolu kazaskeri

olmuştur. Türkçe ve Farsça şiirler yazmış, birçok eser kaleme almıştır (İPEKTEN

1996:92).

Deli Birader namıyla anılan Gazâlî (ö. 1535), gerek padişâh gerekse devlet

adamları tarafından el üstünde tutulmuştur. Gazâlî, Bursa’da Bayezid Paşa müderrisi

iken Sultan Bayezid’in şehzâdesi Korkud’a intisâb etmiş ve Manisa’da şehzâdenin

meclislerine girip nedîmi olmuştur. Şehzâde Korkud’un ölümünden sonra Uludağ’da

Geyikli Baba tekkesinde şeyhlik yapmıştır. Bir müddet sonra müderrislik isteyerek

sırasıyla Sivrihisar ve Akşehir müderrisliklerine getirilmiştir. Kazasker Kadri

Efendi’nin isteğiyle müderrislikten vazgeçerek Fatih Sultan Mehmed vakfından ayda

1000 akçe ile tekaüd edip İstanbul’a yerleşmiştir. Bu dönemde rahat bir hayat süren Deli

Birader, Defterdâr İskender Çelebi’nin de evinin daimi misafiri olmuştur. İskender

Çelebi sayesinde Sadrazam İbrahim Paşa’nın ve her iki şahsın vasıtasıyla da padişâhın

birçok ihsânına ve câizesine nail olmuştur (İSEN 1999:184). Deli Birader, eski

dostlarından Seydi-oğlu Derviş Çelebi ve Sirkeci Bahşi’nin Beşiktaş’ta yaptırdıkları

bahçelere özenerek kendisi de deniz kenarına bir bahçe, ev, tekke, mescit ve geçimini

sağlamak için de bir hamam yaptırmak istemiştir. Parası olmadığından “cer-nâme” adını

verdiği bir manzum arzıhal yazıp padişâha başvurmuştur. Padişâh ve İbrahim Paşa’dan

yüklü miktarda paralar aldığı gibi diğer vezirler de dostu olması sebebiyle yardımda

bulunmuştur (KILIÇ 1994:931). Hamamının yanına bir de havuz yaptırmıştır. Pîrî

Paşa’nın oğlu Mehmed Efendi de Hasköy’deki hamamına havuz yaptırınca Deli

Birader, Mehmed Efendi’yi ağır sözlerle hicvetmiştir. Mehmed Efendi zaten zor

durumda olan hamamcıları toplayarak “Biraderin hamamı fesat yuvasıdır” diye İbrahim

Paşa’ya Deli Birader’i şikayet etmiştir. Şikayetlere dayanamayan İbrahim Paşa, Deli

Birader’in havuzunu yıkmak zorunda kalmıştır. Bunun üzerine çok üzülen Deli Birader,

üzüntüsünü Kapluca-nâme adındaki 25 beyitlik bir kıt’a ile dile getirmiştir. Bir müddet

İskender Çelebi’nin himâyesinde kalmış, devlet büyüklerine şiirler sunup Hicaz’a

gitmek için yardım istemiştir. Sultan Süleyman, tekaüdiyesini surreye çevirip ayrıca

para vermiştir. Gazâlî, evini ve bahçesini satıp 1531’de Mekke’ye gitmiştir. Bir ev alıp

bahçe ve mescid yaptırmış, 1535’te orada ölmüştür (KILIÇ 1994:942).

Kanuni Sultan Süleyman döneminin önde gelen şâirlerinden bir diğeri de

Hayâlî Bey (ö. 1557)’dir. Hayderi Şeyhi Baba Ali Mest’in müridleriyle Vardar

Page 95: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

76

Yenicesi’nden İstanbul’a gelmiştir. İstanbul kadısı Sarı Cürz Efendi, dervişlik için çok

genç olduğunu düşünerek Hayâlî’yi İstanbul muhtesibi Uzun Ali’ye emanet etmiştir.

1522’de Rodos fethi için bir kasîde yazıp padişâha sunmuştur. Daha sonra Defterdâr

İskender Çelebi onu himâyesine almıştır. Şiirlerinin gücü sayesinde önce Sadrazam

İbrahim Paşa’nın himâyesine girmiş sonra da onun vasıtasıyla padişâha tanıtılmıştır. Bu

tanışmadan hayli kazançlı çıkan Hayâlî, padişâhın iltifatına nail olarak onun himâyesini

de kazanmıştır. Hayâlî, padişâhın himâyesiyle hayatının en rahat dönemini yaşamaya

başlamıştır. Bu rahatlığı karşılıksız bırakmayan Hayâlî, her vesile ile padişâha şiirler

sunmuştur. Padişâh da karşılıksız bırakmayıp önce ulûfe bağlamış sonra da tımar ve

zeamet vermiştir. Hayâlî her şiirinde çeşitli hediyeler almıştır. Zeameti 100 bin akçe

yükseltilmiştir. Bir müddet sonra padişâhın musâhibi ve nedîmi olmuştur. Padişâhın

yanı sıra devrinde şâirlerin koruyucusu İskender Çelebi ve İbrahim Paşa da Hayâlî’den

yardımlarını esirgememişlerdir. Hayâlî Bey’in rahat yaşantısı diğer şâirleri

kıskandırmıştır. Bu yüzden Zâtî, Yahyâ Bey, Kandî, Keşfi, Hasbi, Basîrî, Selikî gibi

şâirler Hayâlî Bey’i sevmemiştir. Devrinin şâirleri ile iyi anlaşamayan Hayâlî Bey,

ömrünü padişâh, sadrazam ve diğer vezirlerin meclislerinde geçirmiştir. Dönem

şâirlerinden sadece hemşerileri Usulî ve Hayretî ile arası iyi olmuştur. Ayrıca tezkire

sahibi Âşık Çelebi ile Irakeyn seferinde dost olmuştur. Kendisini koruyan İskender

Çelebi’nin Irakeyn seferi sırasında 1535’te Bağdat’ta idam edilmesi, 1536’da da

Sadrazam İbrahim Paşa’nın İstanbul’da idamı Hayâlî Bey’i hayli zor bir durumda

bırakmıştır. Bunların yerine geçen Ayas Paşa ve Mahmud Çelebi şiirden ve dolayısıyla

şâirden hoşlanan insanlar olmadıklarından ilk iş olarak bütçede kısıtlamayı sağlamak

amacıyla şâir ulûfelerini kesmiştir. Tüm olanlara rağmen Hayâlî Bey, Kanuni’ye şiirler

sunup câizeler almış ve zeametinden gelen para ile de rahat bir yaşam sürmüştür. Hayâlî

Bey, 1539’da Şehzâde Sultan Bayezid ve Sultan Cihangir için yapılan düğünde bir

kasîde yazıp padişâha sunmuştur. Ayrıca Kanuni’nin çok sevdiği oğlu Şehzâde

Mehmed’in 1543’te ölümü üzerine bir mersiye yazmıştır. Ayas Paşa’dan sonra göreve

gelen Rüstem Paşa da şâirleri sevmemiştir. Üstelik Hayâlî Bey’e karşı Yahyâ Bey’in

hâmîliğini üstlenmiştir. Saraydaki eski şaşaalı dönemleri biten Hayâlî Bey, saraydan

ayrılma isteğiyle çeşitli görevler talep etmiştir. Bir kasîde ve gazelinde sancak; başka bir

gazel ile Rumeli kethüdalığı ve Kerem kasîdesi ile herhangi bir mansıb istemiştir.

Page 96: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

77

Devlet katındaki insanlardan onca ihsân görmesine rağmen parasının hesabını bilmeyip,

aldığı hediyeler başkalarının elinde kalmıştır (KILIÇ 1994:868-888).

Rumeli akıncı ocaklarında bir sipahi olarak yaşayan Hayretî, çağdaşları ve

arkadaşları Hayâlî Bey, Usûlî, Garîbî gibi pekçok şâirle aynı mecliste bulunmuştur. Bir

ara İstanbul’a gelen ve Kanuni’nin veziri Makbûl İbrahim Paşa’nın dikkatini çeken

Hayretî, bir “Bahariyye” yazıp İbrahim Paşa’ya sunmuştur. Bunun üzerine İbrahim

Paşa, şâirden hoşlanıp ihsânda bulunmak istemişse de İbrahim Paşa’ya daha yakın olan

Hayâlî Bey, Hayretî’yi “tok gözlü ve kimseye baş eğmeyen birisi” olarak tanıtmıştır.

Bunun üzerine İbrahim Paşa da câizeden vazgeçerek Hayretî’yi küçük bir tımarla

geçiştirmiştir. Hayretî de “Dil-i bîmâr bu denlü merhem ile tımâr olmaz” diyerek,

İstanbul’dan Vardar Yenicesi’ne geri dönmüştür. Yenice’ye geldiğinde Mihaloğlu

veYahyalı akıncı ocaklarına sığınan Hayretî, ömrünün sonuna kadar bu beylerin desteği

ile geçinmiştir (TATCI 1997:187-188).

Kanuni’nin iltifatını görüp, ihsânını kazanan şâirlerden biri de Ârifî

Fethullah Çelebi (ö. 1562)’dir. İbrahim Gülşeni’nin torunu olan Ârifî kasîde, gazel ve

ilmi risaleleri ile padişâhın dikkatini çekmiş ve kendisine ulûfe bağlanmıştır.

Farsçasının iyi olması sebebiyle Sultan Süleyman tarafından Şehnâme yazmakla

görevlendirilmiştir. Eserin hacmi arttıkça rütbesi de arttırılmıştır. Padişâh, 60 bin

beyitlik bu eseri çok beğenmiştir. Arif Çelebi, ayrıca Hadım Süleyman Paşa’nın Hind

seferine ait 2000 beyitlik bir mesnevi yazmıştır. Bunlardan başka Arifî mahlasıyla

yazdığı şiirleri de vardır. Zamanın âlim ve şâirleri ile dostluğu vardır. Kınalızâde Ali

Çelebi ve Ebü’l-fazl Efendi’nin meclislerinde bulunmuştur (KILIÇ 1994:558-561).

Kanuni’nin iltifatını gören şâirlerden biri de Taşlıcalı Yahyâ Bey (ö.

1582)’dir. Yeniçeri kâtibi Şehabeddin Bey’in himâyesinde tahsilini tamamlamıştır.

Yeniçerilikte yayabaşılığına yükselmiştir. İbrahim Paşa’ya ve İskender Çelebi’ye şiirler

sunarak onların himâyesini de kazanmıştır. Asker olmasına rağmen edebiyatla yakından

ilgilenmiş ve devrin nüfuzlu şahsiyetleri ile münasebetler kurup onların iltifatını

görmüştür. Bunlar arasında Şeyhülislâm Kemalpaşa-zâde, Kazasker Muhyiddin Çelebi

ve Kadri Efendi vardır. Aynı zamanda dönemin şâirlerinden İshak Çelebi, Hâfız-ı Acem

ve Hayâlî Bey ile de meclislerde buluşup şiir üzerine sohbetlerde bulunmuştur. Üstad

konumundaki Hayâlî Bey’e bir kasîde sunmuştur (KILIÇ 1994:337).

Page 97: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

78

Kanuni’nin 1535 Irak seferinde Hayâlî Bey ile birlikte Yahyâ Bey de

bulunmuştur. Padişâha sunduğu kasîdede:

Çekelüm gün gibi ak sancakla şarka çeri

Kara topraga karalum kıralum surh-seri

Bana olaydı Hayâlî’ye olan ragbetler

Hak bilür sıhr-i halâl eyler idim şi’r-i teri

Ben erenler nacagıyım o ışıklar teberi

Ben savaş güni çeriyüm o heman cerde çeri

beyitleriyle durumundan ve Hayâlî Bey’in padişâh nezdinde gördüğü

itibarın fazlalığından şikayet etmiştir. Bunun üzerine kendisine Eyüp ve daha sonra

Sultan Bayezid vakıfları mütevelliği verilmiştir (EYDURAN 1999:1137). Kanuni’nin

1553 İran seferinde Ereğli yakınlarında orduya katılan Şehzâde Mustafa’nın

öldürülmesi üzerine o sırada orduda bulunan Yahyâ Bey, yazdığı mersiyede askerin

bildiği üzere bu işte Rüstem Paşa’nın parmağı olduğu düşüncesiyle 960 terkibini tarih

düşürmüştür. Rüstem Paşa iki yıl sonra sadarete tekrar getirilince Yahyâ Bey’i

mütevellilikten azledip, 30 bin akçelik bir zeamet verip İstanbul’dan uzaklaştırarak

intikamını almıştır (ÇELEBİOĞLU 1994:78).

Dîvân edebiyatının en büyük şâirlerinden sayılan Bâkî (ö. 1600), şiirleri

sayesinde padişâhın ilgisini kazanarak Sultanü’ş-şu’ara unvanını almış ve en yüksek

mevkilere kadar yükselmiştir. Tahsilini devam ettirirken bir yandan da genç şâirlerin

mekânı olan Zâtî’nin dükkanına giderek şiirlerini ona gösterip, takdir ve teşvik

görmüştür. Hocaları Karamanlı Mehmed Efendi’ye Sünbül kasîdesi, Kınalızâde

Şemseddin Ahmed Efendi’ye Râiyye kasîdesi ve Ebu’ssuûd Efendi’ye sunduğu şiirleri

ile şöhret kazanmaya başlayan Bâkî, 1555’te Sultan Süleyman’a ilk kasîdesini

sunmuştur. Kadı-zâde Efendi’nin talebesi olduğunu ve Süleymaniye Medresesi’nin

yapılışında nezaretçi olarak çalıştığını ifade edip padişâhtan yardım istemiştir. Rüstem

Paşa’nın yerine Semiz Ali Paşa’nın sadarete gelmesiyle Bâkî’nin de yıldızı parlayarak

1562’de danişmend olmuştur. Şiirlerinden tanıdığı Bâkî’nin medresede yatıp kalktığını

duyan padişâh, onu 1564’te İçel’de 25 akçelik bir medreseye tayin etmiştir. Rumeli

kazaskeri Hâmid Efendi’nin henüz danişmend olan bir kimsenin medreseye atanmasının

uygun olmayacağını söylemesine rağmen Kanuni, hazine-i hassadan 30 akçe ile Bâkî’yi

Page 98: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

79

Silivri Pîr Paşa Medresesi müderrisliğine tayin etmiştir. Bir yıl sonra Mahmud Paşa

Medresesi müderrisi olarak İstanbul’a alınmıştır. Artık şöhretli bir şâir olan Bâkî,

padişâhın gönderdiği gazelleri tahmis edip kasîdeler sunmuştur. Kanuni’nin ölümüne

kadar rahat bir hayat süren Bâkî, onun ölümü üzerine ünlü mersiyesini yazarak

üzüntüsünü dile getirmiştir (PALA 1998b:11-14).

Kanuni döneminin meşhur âlim-şâirlerinden biri de Fevrî (ö. 1570)’dir.

Rumeli Beylerbeyi Lutfi Paşa ve Defterdâr Nakkaş Ali Bey himâyesinde yetişmiştir.

Devrin ünlü âlimlerinden ders okuyup Arapça, tefsir ve hadiste âlim olmuştur. Hocası

Bostan Efendi 1544’te Bursa kadısı iken ondan mülâzım olup hacca gitmiş ve

dönüşünde şeyhülislâma Arapça bir kasîde sunmuştur. Aslen Hristiyan’dır. 1547’de 25

akçe ile Edirne Kadı Medresesi’ne tayin edilmiştir. Edirne’de Şehzâde Sultan Selim’e

şiirler sunarak onun himâyesini de kazanmıştır. 1553’te Kanuni’nin Nahçivan seferi için

padişâha sunduğu:

Musahhar oldu hâl-i rûy-ı yâre bağrımun başı

Diyâr-ı Rûm Sultânı bu kez alur kızılbaşı

beytine 100 altın aldığı gibi padişâhın musâhibleri arasına da girmiştir.

Ayrıca 200 beyitlik bir kasîde verip her beytine bir altın almıştır. Bu sefer sırasında

padişâhın Dîvân’ını da tertip etmiştir. Sefer dönüşü önce Bursa’da Kaplıca

Medresesi’ne, sonra da İstanbul’da Sultaniye Medresesi’ne müderris olarak atanmıştır.

Sonunda Şam müftüsü olup 1570’te burada ölmüştür. Âşık Çelebi ile beraber tahsil

görmüştür. Bu sebeple Âşık Çelebi, tezkiresinde arkadaşına geniş yer vermiştir (KILIÇ

1994:671-696).

Kanuni dönemi şâirlerinden biri de Rahmi mahlası ile şiirler yazan Nakkaş

Bali-zâde Pîr Mehmed (ö. 1568)’dir. Genç yaşta şiirleri ile tanınmıştır. İlk önce

Defterdâr İskender Çelebi’nin himâyesini kazanmıştır. Onun sayesinde İbrahim Paşa’ya

tanıtılıp sadrazamın da ikramlarına nail olmuştur. 1530’da Şehzâde Mustafa, Mehmed

ve Selim için yapılan sünnette İbrahim Paşa vasıtasıyla padişâha şiir sunmuştur. Kanuni,

çeşitli câizeler verdiği gibi Rahmi’yi himâyesine almıştır. Rahat bir hayat sürmeye

başlayan Rahmi’nin bu yaşantısı İskender Çelebi ve İbrahim Paşa’nın ölümleri ile son

bulmuştur. Sıkıntılı dönemler yaşamaya başlayınca tekrar tahsil hayatına dönüp Celâl-

zâde Salih Efendi’den mülâzım ve Bursa Yenişehir’de 20 akçe yevmiye ile müderris

Page 99: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

80

olmuştur. Bu medreseyi de ancak hayatının sonlarında 1506’da Sultan II. Selim tahta

geçince sunduğu “tîr kemiz” kasîdesi ile elde edebilmiştir (KILIÇ 1994:750).

Kanuni’nin meclislerinde yer edinen Edayî (ö. 1574), hem güzel sesi hem de

şiiri ile tanınmıştır. Manisa’da Şehzâde Mustafa’ya intisâb etmiş, şehzâdenin ölümü

üzerine sahipsiz kalmıştır. İstanbul’a gelerek Piyale Paşa’nın Kapudanlığı sırasında ona

intisâb etmiştir. Piyale Paşa’nın çeşitli ihsânlarını gördüğü gibi onun sayesinde padişâha

şiirler sunup çeşitli ihsânlar elde etmiştir. Padişâhın takdirini kazanıp Kapudan

dairesinde tımar defterdârı olmuş ve bu görevde iken ölmüştür (KILIÇ 1994:133).

Dönem şâirlerinden Gubarî Abdurrahman Çelebi (ö. 1574), Nişancı

Mehmed Çelebi’nin himâyesinde bulunmuştur. Tahsilini tamamladıktan sonra tarikata

girip Nakşibendi olmuştur. Gerek tahsili sırasında gerekse tarikatta bulunduğu sırada

Ramazan-zâde Mehmed Çelebi’nin himâyesinde yaşamıştır. 1535 Irak seferi sebebiyle

bir gazel sunarak Kanuni’nin iltifatına nail olmuştur. 1537’de Mehmed Çelebi sayesinde

surre tayin edilip hacca gitmiştir. Dönüşte Kütahya’da Şehzâde Bayezid’in teklifi ile

önce saraydaki hizmetlilerin, sonra şehzâdenin oğlu Orhan’ın hocalığını yapmıştır.

Bayezid’in isyanı sırasında hâmîsinin yanında yer almıştır. Hâmîsinin ölümü üzerine

yakalanıp hapsedilen Gubarî, Kanuni’ye sunduğu şiirler sayesinde hapisten kurtulmuş

ve padişâhın iltifatıyla Şam kadısı olmuştur. Sultan Selim döneminde 1574’te ölmüştür

(KILIÇ 1994:909).

Dönem şâirlerinden Mesnevi-han-zâde Mehmed Kâmî (ö. 1579),

Kanuni’nin ihsânlarına nail olmuş şâirlerden biridir. İran’da tahsilini tamamlayıp

İstanbul’da Ebu’ssuûd Efendi’den mülâzım olduktan sonra 50 akçe yevmiye ile Mustafa

Paşa Medresesi müderrisi olmuştur. Kanuni, ilmini ve şiirini beğendiği için kendi

medresesine atamıştır. Kanuni, Kâmî’ye İmam Gazâlî’nin Kimya-yı Saâdet adlı eserini

tercüme etmesini emretmiştir. Kâmî fırsat buldukça padişâha kasîde ve gazeller

sunmuştur. Kanuni’ye sunduğu gazeldeki:

Kendi şehri herkese Bağdad’dır derler bana

mısra’ını çok beğenen Kanuni, Kâmî’yi Edirne’ye kadı tayin etmiştir. 1566

Zigetvar seferinde Kâmî, padişâha Edirne’de bir gazel daha sunmuştur. Matla’ı:

Nev-bahâr erdi ser-âgâz itdi bülbüller yine

Saldı gül-banglar guzât âfâka gulgule yine

Page 100: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

81

olan gazeli çok beğenen Sultan Süleyman, Kâmî’ye 200 filori ihsân etmiştir

(KILIÇ 1994:362). Kanuni’nin ölümü üzerine sıkıntıya düşen Kâmî, yeni padişâh

Edirne’ye geldiğinde halkın şikayeti ile kadılıktan azledilmiştir. Kıbrıs 1571’de

fethedilince oraya kadı tayin edildiyse de bir daha kendine gelememiştir. 90 akçe ile

tekaüd olup inzivaya çekilmiştir.

Sultan Selim döneminde İstanbul’a gelen ve bir Selim-nâme yazan Şükri,

Sultan Süleyman döneminde de hayli itibar görmüştür. Padişâhın Belgrad seferinde ve

Rodos fethinde yanında bulunmuştur. Bu sırada padişâha kasîdeler sunup câizeler

almıştır. Sultan Süleyman, kendisine bir Süleyman-nâme yazmasını emretmiştir.

Padişâhın doğumundan cülûsuna kadarki dönemleri yazabilen Şükri, bu bölümü

padişâha sununca çok beğenilerek 20 bin akçe câize ile yüksek bir tımar ve Sadrazam

İbrahim Paşa’nın çeşitli hediyelerine nail olmuştur (İSEN 1999:441).

Kanuni dönemi şâirlerinden bir diğeri de Fuzûlî (ö. 1556)’dir. Bağdat’ın

alındığı sıralarda “Geldi burc-ı evliyâya pâdişah-ı nâmdâr” mısraının içinde bulunduğu

kasîdeyi Kanuni Sultan Süleyman’a sunan Fuzûlî, bu dönemde biraz da olsa rahata

kavuşmuştur. Kanuni’den başka sefere katılan bazı devlet adamlarına da kasîdeler sunan

Fuzûlî, en fazla yardımı Bağdat’a vali olarak atanan Ayas Paşa’dan görmüştür

(İPEKTEN 2003b:25). Fuzûlî, devlet büyüklerine bu kadar kasîde sunmasına rağmen

yeteri kadar ilgi görememiştir. Hatta kendisine zevâ’id kaydıyla bağlanan dokuz akçelik

vakıf gelirini almakta da zorlanmıştır. Bu durumu Nişancı Celâl-zâde Mustafa Çelebi’ye

yazdığı mektubunda dile getirmiştir (MAZIOĞLU 1992:7). Fuzûlî, ayrıca Şehzâde

Bayezid, Musul Bayraktarı Ahmed Bey ve Kadı Alaaddin’e de sıkıntılarını dile getiren

mektuplar yazıp kendisine yardım etmelerini istemiştir (AÇIKGÖZ 1998:25). Sefer

sırasında orduda bulunan şâir Hayâlî Bey ve Yahyâ Bey ile tanışan Fuzûlî, Osmanlı

şâirlerlerine gösterilen itibarı görünce Anadolu’ya gelmek istemiştir. Bu duygularını da

şiirlerinde:

Fuzûlî ister isen izdiyâd-ı rütbe-i fazl

Diyâr-ı Rûm’u gözet terk-i hak-i Bağdad et

şeklinde dile getirmiştir (AÇIKGÖZ 1998:14).

Yavuz Sultan Selim döneminin şöhretli şâirlerinden Bursalı Lâmi’î (ö. 532),

Kanuni döneminde de yaşamış bir şâirdir. Bursa’da olmasına rağmen Sultan Süleyman,

Page 101: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

82

Lâmi’î’nin şiirlerinin ustalığını duyup onunla ilgilenmiştir. Bursa’nın güzelliklerinin

daha ağırlıklı bir şekilde yer aldığı Şehrengiz’ini Kanuni’nin Bursa’ya yapacağı ziyaret

için yazmıştır. Daha sonra Kanuni, Unsurî’nin Vamık u Azra’sını tercüme etmesini

emretmiştir. Eseri bitirdikten sonra eserle birlikte “gül” redifli kasîdesini de sunup

çeşitli câizeler almıştır. Kanuni, daha sonra Fahr-ı Curcani’nin Veyse vü Râmîn eserini

tercüme etmesini emretmiştir. Lâmi’î, eserini bitirdikten sonra İbrahim Paşa aracılığı ile

padişâha sunmuştur. Bu hizmetine karşılık sadrazam kendisine günde 20 akçe ulûfe

bağlamıştır (KILIÇ 1994:382).

Ramazanoğlu Pîri Paşa’nın kethüdası Derviş Bey’in oğlu Lazimî (ö. 1542),

Edirne’de tahsilini tamamlayıp İstanbul'a gelerek dönem şâirleri ile birlikte düşüp

kalkmaya başlamıştır. Önceleri Pervane mahlasını kullandıysa da kendisine Lazimî

mahlasını seçmiştir. Bu arada padişâha şiirler sunmaya başlamış, Sultan Süleyman’ın

gazeline nazire söylemiştir. Gazelini padişâha sunamadan ölmüştür. Genç yaşta öldüğü

için meşhur olamamıştır (SOLMAZ 1996:547).

Kanuni dönemi Mevlevi Şeyhi Sultan Sema’i (ö. 1529), babasının ölümü

üzerine şeyh olmuş ve Mevlânâ’nın Şah İsmail’de bulunan Dîvân’ını almak için İran’a

gitmiştir. Bu sebepten dolayı Dîvâni diye anılmaya başlanmıştır (BURSALI MEHMED

TÂHİR 2000:79). Dîvânı alıp bir müddet Bağdat ve Halep’te kaldıktan sonra Konya’ya

dönüp Dîvân’ı teslim etmiştir. Daha sonra Kahire’ye gidip Kansu Gavri tarafından

hapsedilen İbrahim Gülşeni’yi hapisten kurtarmıştır. Sultan Selim’in Mısır seferinde

tanıdığı bu şeyh Kanuni’ye de anlatılınca Sultan Süleyman, bir elçi gönderip onu

İstanbul’a davet etmiştir. 1529’da İstanbul’a gelen Dîvâni, padişâh ve diğer devlet

adamları tarafından iyi karşılanıp izzet ve ikram görmüştür. Dîvâni şiirlerini Sema’i

mahlası ile yazmıştır (İPEKTEN 1996:108).

Zâtî, bu dönemde de şâirlerin üstadı durumundadır. Sultan Bayezid devri

sona erip, Ca’fer Çelebi ve Mü’eyyed-zâde gibi hâmîleri ölünce koruyucusuz kalan

Zâtî, Sultan Selim’e kasîdeler sunup câizeler almıştır. Bu dönemde kendisine ayrıca

10.500 akçelik Bursa’da bir de köy verilmiştir. Ancak Sultan Bayezid dönemindeki

rahatını Sultan Selim döneminde bulamadığı gibi Sultan Süleyman döneminde de

bulamamıştır. Sultan Süleyman’ın cülûsunda şiir sunup câizeler almışsa da kendisini bir

türlü İbrahim Paşa’ya sevdirememiştir. İbrahim Paşa, Hayâlî Bey’in de etkisiyle diğer

Page 102: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

83

şâirlere pek önem vermeyip onlarla ilgilenmemiştir. Zaten sıkıntıda olan Zâtî, Ayas

Paşa’nın sadaretinde şâir ulûfeleri ve saliyâneler de kesilince iyice zor duruma

düşmüştür. Dükkanında remil açarak, ısmarlama şiirler yazarak geçinmeye çalışmıştır

(KILIÇ 1994:892).

Kanuni’nin ihsânını görmüş şâirlerden biri de Enverî (ö. 1547)’dir.

İstanbul’da mürekkep yapıp satarak ve düğünlerde ateş-bazlık yaparak geçimini

sağlamaya çalışmıştır. Okuması yazması yoktur. Bir dönem Nakkaş Haydar’ın

dükkanında kahya olmuştur. Sonra tekrar dükkan açmıştır. Bir dönem de humbaracılar

kethüdası olmuştur. Zamanın şâirleri ile aynı ortamı paylaşarak şiirini ilerletmiştir.

Sultan Süleyman’ın 1539’da yaptırdığı sünnet düğününde ateş-bazlık yapmış, ayrıca bir

gazel sunarak padişâhın iltifatını kazanmıştır. Kumbaracı iken kaza ile evini yakmış ve

Dîvân’ı da yanmıştır (İSEN1999:160).

Dönem şâirlerinden Arif Hüseyin Çelebi (ö. 1552), güzel yazısı sebebiyle

hazine kâtibi olmuş ve Sadrazam İbrahim Paşa’ya sunduğu bir kasîde ile Anadolu

defterdârlığı kaleminde ahkam tezkireciliğine tayin edilmiştir. İskender Çelebi’den

sonra defterdâr olan Mahmud Çelebi ile geçinemediği için Kanuni’nin izni ile önce

Kabe’ye sonra Mısır’a gitmiştir. Burada bir süre İbrahim Gülşeni’nin hizmetinde kalmış

ve şeyhinin ölümü üzerine İstanbul’a dönmüştür. Bu dönemi sıkıntı içinde geçirmiştir.

Sadece Emir Hasan Zer-nişanı ve muhasebeci Mehmed Çelebi’den yardım görmüştür.

Kanuni, 1540’ta Yetim Ali Çelebi ile Arifi’ye on beşer akçelik silahdarlık vererek onları

fakr u zaruretten kurtarmıştır. Arifi daha sonra Sultan Süleyman’a “gül” redifli

kasîdesini sunmuş maaşı 20 akçeye çıkarılmıştır. Ayrıca 1548’de Van seferine çıkan

Kanuni, Arifi’yi İstanbul’da beytü’l-mal kâtibi tayin etmiştir. Bu görevdeyken ölmüştür

(EYDURAN 1999:623).

Dönem şâirlerinden Mü’eyyed-zâde Abdî Çelebi (ö. 1554) de Kanuni’nin

takdirini kazanmıştır. Padişâha sunduğu kasîdeler ile iltifatını kazanmış ve kendisine 50

akçelik kadılık verilmiştir. Sadrazam Pîrî Paşa’nın kızıyla evlenerek onun da himâyesini

kazanmıştır. Belki de daha fazla ihsân elde edebilecekken Pîrî Paşa’nın ölmesi ile talihi

tersine dönmüştür. Üsküp ve Siroz’da kadılık yapmıştır. 1554’te Sofya kadısı iken

ölmüştür (KILIÇ 1994:567).

Page 103: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

84

Kanuni’nin ihsânını gören ve ordudan yetişen şâirlerin biri de Edirneli

Mehmed Nazmî (ö. 1555)’dir. Ahkam kâtibi iken sipahi olup bölük-başılığa kadar

yükselmiştir. Sultan Selim döneminde de orduda bulunmuştur. Filibeli Şeyh Mehmed

Efendi’nin himâyesinde bulunmuştur. Hâmîsi tarafından Rüstem Paşa ile tanıştırılmış

ve Rüstem Paşa’ya tarihler takdim etmiştir. Nazmî, asker olduğu halde edebiyatla

yakından ilgilenip dönemin şâirleri ile yakın münasebetler kurmuştur. En önemli eseri

sayılan Mecma’ün-nezair’i Kanuni’ye sunup ihsânlar elde etmiştir (ÇELEBİOĞLU

1994:74).

Kanuni döneminde şâir ulûfesi alan Ubeydî Abdurrahman Çelebi (ö. 1573),

tahsiline Edirne’den sonra İstanbul’da devam etmiş, Kadı-zâde Şemseddin Ahmed

Efendi’nin talebesi ve mülâzımı olmuştur. Sultan Süleyman’a sunduğu:

Bu tâk-ı laciverdî zer-beft otagun olsun

Mihr ile meh yanında iki solagun olsun

(…)

gazeli ile padişâhın iltifatlarına nail olduğu gibi kendisine şâir ulûfesi

bağlanmıştır. Mülâzım olduktan sonra çeşitli kadılıklarda bulunmuş, 150 akçe yevmiye

ile Eski Zağra kadısı iken 1573’te ölmüştür. Aynı zamanda bir musikî üstadı olan

Ubeydî, gençliğinde Edirne’de Emri ve Kınalı-zâde Ali Çelebi ile dostluk kurmuştur.

Muamma üzerinde çalışmışlardır (EYDURAN 1999:634-635).

Kanuni’nin iltifatını gören şâirlerden biri de Bursalı Selman’dır. Hattı güzel

olmakla birlikte aynı zamanda bir musikîşinastır. İstanbul kadısı Hasan Çelebi’den

mülâzım ve kadı olmuştur. Padişâh tarafından saraydaki musikî meclislerine

çağrılmıştır. Mecliste şiirleri ve besteleri ile Sultan Süleyman’ın ihsânlarına nail

olmuştur. Ancak Kanuni seferde olduğu zamanlarda koruyucusuz kalmıştır. Çeşitli

hünerleri olmasına rağmen rahat bir hayat sürdürememiştir. Hayatının sonlarına doğru

Arnavutluk’ta küçük bir kasaba kadılığı elde etmiş ve burada öldürülmüştür (İPEKTEN

1996:114).

Kanuni Sultan Süleyman’ın himâyesinde yer alan şâirlerden biri de Şiri Ali

Bey’dir. Yavuz Sultan Selim döneminde olduğu gibi Kanuni döneminde de el üstünde

tutulmuş ve kendisine sancak beylikleri verilmiştir. Nikriz hastalığına yakalanarak

ölmüştür (EYDURAN 1994:561).

Page 104: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

85

Kanuni’nin ilgisine nail olan şâirlerden biri de Sami mahlası ile şiirler yazan

Hüsam Çelebi’dir. Manastır’dan İstanbul’a gelip tahsilini tamamlayarak Kars defterdârı

Kara Hoca’nın hizmetine girmiştir. Kara Hoca ile Kars’a gitmiştir. Hâmîsinin ölümü

üzerine Nahçıvan seferi sırasında Hızır Paşa’ya intisâb etmiştir. Hızır Paşa vasıtasıyla

Kanuni’ye tanıtılmış ve kapı kethüdası tayin edilmiştir (SOLMAZ 1996:430).

Devrin önde gelen âlimlerinden Kadı-zâde Şemseddin Ahmed’in oğlu

Abdurrahman Çelebi de Kanuni’nin himâyesini görmüş şâirlerdendir. Tahsilini

tamamlayıp müderris olunca yazdığı kasîdeler ile padişâhın takdirini kazanmıştır.

Kanuni, Abdurrahman Çelebi’ye Dâ’i mahlasını vermiş ve seferlerinde yanında

bulundurmuştur. Müderrislikten müteferrika bölüğüne geçmiştir (KILIÇ 1994:250).

Kanuni’nin yardımını gören şâirler olduğu gibi yardımından

yararlanamayan şâirler de vardır. Bunlardan biri de Senayi (ö. 1543)’dir. Senayi

Konya’da Mevlevi dervişi iken Abdülvehhab Hemedani’nin menkıbelerini tercüme edip

Kanuni’ye sunduysa da padişâh beğenmeyerek ihsânını esirgemiştir (İPEKTEN

1996:116).

Kireççi-zâde Mahmud Gubarî (ö. 1566) de Kanuni’nin iltifatına nail

olamamıştır. Gubarî’nin ağabeyi Sinan Çelebi, ilmi, irfanı ve fazileti ile tanınmış ve iki

bin beyitlik Leyla vü Mecnun mesnevisi olan bir şahıstır. Gubarî ise ipe sapa gelmez

sözler söyleyen bir şahıstı ki her ikisi de afyona düşkünlüğü ile tanınmıştır. Gubarî,

zorlukla Cemal-zâde Molla Çelebi’den mülâzım olmuştur. O sıralarda İstanbul’da

bulunan Şeyh Abdüllatif Buhari’ye gidip padişâha yaklaşmak için yardım talep ettiyse

de şeyh, onun manasız şiirlerinden bıkıp evine almamıştır. Kendisine verilen kadılıktan

haraç aldığı iddiası üzerine azledilmiştir (KILIÇ 1994:916-917).

Bu dönemde de Osmanlı ülkesine dışarıdan gelen şâirleri görmekteyiz.

Ancak eski dönemde görülen hayranlık artık ortadan kalkmıştır. Çünkü bu dönemde

Osmanlı topraklarında büyük âlimler, şâirler ve sanatkârlar yetişmiştir.

Yavuz Sultan Selim’in İstanbul’a getirip 40 akçe ulûfe bağladığı Şah Kasım

(ö. 1539), Kanuni döneminde de çeşitli iltifatlara nail olmuştur. Camilerde hutbe

okumuş, gençlere edebiyat dersleri vermiştir. Kanuni’nin eşkali ile ilgili yazdığı eser

padişâh tarafından beğenilince ulûfesi 100 akçeye çıkarılmıştır. Ayrıca bir Osmanlı

Page 105: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

86

tarihi yazmaya başlamış, fakat ömrü yetmediği için tamamlayamamıştır (KILIÇ

1994:792).

Sehâbî (ö. 1564), Kazasker Kadri Efendi sayesinde İstanbul’a gelebilmiştir.

Kazasker Kadri Efendi, Tebriz seferi sırasında Sehâbî’yi tanıyıp, musâhib olarak yanına

almıştır. Daha sonra Sehâbî’yi padişâha tanıtmış, sefer dönüşü kardeşi Bidari’yi de alıp

İstanbul’a getirmiştir. Sehâbî, İstanbul’a gelince devlet adamlarının meclislerine

girmeyi başarmıştır. Muamma çözmedeki kabiliyetini takdir eden Kanuni, kendisine 30

akçe şâir ulûfesi bağlamıştır. Ayrıca Kanuni, Sehâbî’den İmam Gazâlî’nin Kimya-yı

Saâdet adlı eserini tercüme etmesini istemiştir. Tercümeyi bitiren Sehâbî, eserini Tebri-i

İksir adıyla 1563’te padişâha sunmuştur. Daha sonra da şiirlerini toplayıp Dîvân halinde

sunmuştur. Kanuni, hizmetlerinden dolayı Sehâbî’ye birçok para ve hediye vermiştir

(KILIÇ 1994:509).

Ayrıca Kanuni döneminde de şâirlere çeşitli vesilelerle belli aylarda düzenli

bir şekilde in’âm, ihsân yapılmış ve tasaddukatta bulunulmuştur. Her kayıtta in’âmın ne

vesile ile hangi tarihte yapıldığı belirtilmiştir. Defterde yapılan ihsânların miktarı akçe

olarak verilmiştir. Elbise verildiği hallerde de kumaşın cinsi belirtilmiştir.

İn’âmât defterinde, Kanuni’nin seferde bulunmasından dolayı zamanında

yapılamayan bazı ihsânların sefer dönüşü yapıldığını gösteren kayıtlar da vardır. Bu

durum daha önce verilemeyen ihsânın başına “fi” konularak belirtilmiş, sonra da verilen

akçenin değeri yazılmıştır. Verilen ihsân ve in’âmın miktarına bakarak saray tarafından

bir şâire verilen değeri de tespit edebiliriz. Verilen ihsânlar gelişi güzel değil, belirli

derecelendirmeye göre yapılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde ihsân ve hil’ât

elde eden şâirler şunlardır:

Tablo 4. Kanuni Döneminde Nakdiyye ve Hil’ât Alan Şâirler

ŞÂİR AKÇE HİL’ÂT YIL Birâder Efendi, tarih 4000 934-1528 Birâder, kasîde 1000 935- ‘Iyânî, kasîde 700 935 Şeyh İbrahim 10000 935 Necmî, kasîde 1000 935 Hayâlî,kasîde 1000 935 Edîbî, kasîde 1000 936-1529 Birader Gazâlî, kasîde 1000 936 Makâmî, kasîde 1000 936

Page 106: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

87

Ferruhî, kasîde 1000 936 Keşfî, kasîde 700 936 Necâtî, kasîde 700 936 Basîrî, kasîde 1000 936 Zâtî, kasîde 1000 936 Kandî, kasîde 1000 936 Sabrî, kasîde 1000 936 Na’tî, kasîde 500 936 Şem’î, kasîde 500 936 ‘Özrî, kasîde fi 1500

3000 936

Kandî, kasîde 1000 936 Keşfî, kasîde Mirahori an kadife-i

münakkaş-ı Bursa 936

‘Iyânî, kasîde fi 700 1400

936

Mes’ûd, kasîde fi 500 1000

936

Necmî, kasîde 1000 936 Şükrî, kitap verdi 15000 936 Sabrî, kasîde 1000 936 Basîrî, kasîde 1000 936 Özrî, kasîde 1500 936 Zâtî, kasîde 1000 936 Kandî,kasîde 1000 936 Yakînî, kasîde 500 936 Necmî, kasîde 1000 936 Necâtî, kasîde 700 936 Keşfî, kasîde Münakkaş 936 Ferruhî, kasîde 1000 936 Birâder, kasîde 1000 936 Hayâlî, kasîde 1000 936 Makâmî, kasîde 1000 936 Edîbî, kasîde 1000 936 ‘Iyânî 700 936 Mes’ûd 500 936 Na’tî 400 936 Lâmi’î Çelebi, telif kitap verdi 10000 936 ‘Abdurrahîm ‘Abbâs, kasîde 4000 936 Basîrî,kasîde 1000 936 Sabrî, kasîde 1000 936 ‘Iyânî, kasîde 1000 936 Ferruhî, kasîde 1000 936 Zâtî, kasîde 1000 936 Kandî, kasîde 1000 936 Edîbî, kasîde 1000 936 Makâmî, kasîde 1000 936 Necmî, kasîde 1000 936 Birâder, kasîde 1000 936 Özrî, kasîde 1500 936

Page 107: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

88

Keşfî, kasîde Münakkaş 936 Necâtî, kasîde 700 936 Yakînî, kasîde 500 936 Mes’ûd, kasîde 500 936 Na’tî, kasîde 400 936 ‘Iyânî, kasîde Câme-i13 münakkaş 1 936 Edîbî, kasîde Câme-i rişte 1 936 Ferruhî, Câme-i rişte 1 936 Basîrî Câme-i münakkaş 1 936 Zâtî Câme mislehu 936 Özrî Câme mislehu 936 Yâkînî Câme mislehu 936 Necâtî Câme mislehu 936 Figânî Câme mislehu 936 Makâmî Câme mislehu 936 Rahmî Câme mislehu 936 Kara Memi Câme mislehu 936 Mes’udî Câme mislehu 936 Nakkâşî Câme mislehu 936 Na’tî Câme mislehu 936 Necmî Câme mislehu 936 Münşî Câme mislehu 936 Hamrî Câme mislehu 936 ‘Abdulkâdir Câme mislehu 936 Kandî 300 936 Mahremî 300 936 Niyâzî 300 936 Hayâlî 1000 936 Birâder 1000 936 Sabrî 300 936 Abdülkâdir, kasîde Câme ‘an rişte-i Bursa,

sevb 1 936

Hayâlî, kasîde 1000 936 Kandî, kasîde 300 936

Mahremî, kasîde 300 936 Nisârî, kasîde 200 936 Ahmed Çelebi, ölen oğlu için Câme ‘an murabba ba-çuka

2 sevb 937-1530

Hayâlî, kasîde 1000 937 Keşfî, kasîde Câme-i münakkaş 937 Necmî, kasîde 1000 937 Sabrî, kasîde 1000 937 Makâmî, kasîde 1000 937 Mîrek, kasîde 500 937 Rahmî, kasîde 500 937 Edîbî, kasîde 1000 937 ‘Atâ, kasîde 500 937

13 Câme: Elbise, çamaşır (DEVELLİOĞLU 2000:123).

Page 108: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

89

Ferruhî, kasîde 1000 937 ‘Iyânî, kasîde 1000 937 Necâtî, kasîde 800 937 Mes’ûd, kasîde 500 937 Na’tî, kasîde 400 937 Basîrî, kasîde 1000 937 Zâtî, kasîde 1000 937 Kandî, kasîde 1000 937 Yakînî, kasîde 1000 937 Sûzî, kasîde 500 937 Şahîdî, kitap verdi 2000 937 Yakînî, kasîde 700 938-1531 Hayâlî beg, kasîde 1000 938 Zâtî, kasîde 1000 938 Basîrî, kasîde 1000 938 Kandî,kasîde 1000 938 Keşfî,kasîde Câme-i münakkaş, sevb 938 ‘Atâ, kasîde 500 938 Mes’ûd, kasîde 500 938 ‘Özrî, kasîde 1500 938 Na’tî,kasîde 400 938 Yahyâ, kasîde 500 938 Sabrî, kasîde 1000 938 Makâmî, kasîde 1000 938 Ferruhî, kasîde 1000 938 Necâtî, kasîde 900 938 Lami’î, emekli 10000 938 ‘Iyânî, kasîde 1000 938 Edîbî, kasîde 1000 938 Keşfî, kasîde 800 Elbisenin değeri olarak 938 Basîrî, kasîde 1000 938 ‘Atâyî, kasîde 500 938 Necâtî, kasîde 800 938 Makâmî, kasîde 1000 938 Ferruhî, kasîde 1000 938 Hayâlî Çelebi, kasîde 1000 938 Basîrî, kasîde 1000 938 Keşfî, kasîde 800 938 ‘Atâ, kasîde 500 938 Kandî, kasîde 1000 938 Zâtî, kasîde 1000 938 Na’tî, kasîde 400 938 Necâtî, kasîde 800 938 Edîbî, kasîde 1000 938 Yahyâ, kasîde fi 500

1000 939-1532

Kandî, kasîde 1000 939 Basîrî, kasîde 1000 939 Zâtî, kasîde 1000 939

Page 109: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

90

Mîrek, kasîde fi 500 1000

939

Mehmed Çelebi, kasîde Fi 1500 3000

939

Mes’ûd, kasîde Fi 500 1000

939

Na’tî, kasîde 400 939 Sabrî 1000 939 Necmüddîn, kasîde 1000 939 Hayâlî, kasîde 1000 939 Mes’ûd, kasîde 500 939 Keşfî, kasîde Câme-i münakkaş 939 ‘Atâ, kasîde 500 939 Necâtî-i ‘Acem, kasîde 800 939 Sabrî, kasîde 1000 939 Makâmî, kasîde 1000 939 Ferruhî, kasîde 1000 939 Latîfî, kasîde 500 939 ‘Iyânî, kasîde 1000 939 Servî, kasîde 500 939 Necâtî, kasîde 100 939 ‘Iyânî, kasîde 1000 939 Zâtî, kasîde 1000 939 Makâmî, kasîde 400 939 Basîrî, kasîde 1000 939 Zâtî, kasîde 1000 939 Kandî, kasîde 1000 939 Refîkî, kasîde 1000 939 Latîfî, kasîde 500 939 Keşfî, kasîde 800 Elbisenin değeri olarak 939 ‘Atâ, kasîde 500 939 Hayâlî, kasîde 1000 939 Basîrî, kasîde 1000 939 Sabrî, kasîde 1000 939 Necâtî, kasîde 900 939 Yahyâ, kasîde 500 939 Edîbî, kasîde 1000 940-1533 ‘Iyânî, kasîde 1000 940 Rahmî, kasîde 700 940 Makâmî, kasîde 1000 940 ‘Özrî, kasîde 1500 940 Ferruhî, kasîde 1000 940 Mîrek, kasîde 500 940 Na’tî, kasîde 400 940 Mes’ûdî, kasîde 700 940 Hayâlî Çelebi, kasîde 1000 940 Mustafa Çelebi 3000 Elbisenin değeri olarak 941-1534 Hayâlî Bey 1000 941

(ERÜNSAL 1984:1-17)

Page 110: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

91

Yukarıdaki tabloda da görüldüğü üzere bu dönemde Lâmi’î Çelebi, Şükrî ,

Hayâlî, Şeyh İbrahim, Basîrî, Kandî, Zâtî, Birader, ‘Özrî, ‘Iyânî, Makâmî, Ferruhî,

Sabrî, Necâtî, Edîbî, Necmî, Mes’ûd, Abdurrahîm Abbas, Na’tî, Keşfî, Mehmed Çelebi,

Mustafa Çelebi, Yakînî, ‘Atâ, Yahyâ, Şahîdî, Mîrek, Rahmî, Necmüddîn, Sabrî, Latîfî,

Refîkî, Mes’ûdî, Mahremî, Sûzî, Şem’î, Servî, ‘Atâyî, Niyâzî, Nisârî, Figânî, Kara

Memi, Nakkaşî, Münşî, Hamrî, ‘Abdulkâdir, Ahmed Çelebi ihsân elde etmiştir. Bu

şâirlerden Figânî, Kara Memi, Nakkaşî, Münşî, Hamrî, ‘Abdulkâdir, Ahmed Çelebi

sadece hil’ât elde etmiştir. Lâmi’î Çelebi, Şükrî, Hayâlî, Şeyh İbrahim, Kandî, Birader,

Sabrî, Mes’ûd, Abdurrahîm Abbas, Mehmed Çelebi, Mustafa Çelebi, ‘Atâ, Yahyâ,

Şahîdî, Mîrek, Necmüddîn, Sabrî, Latîfî, Refîkî, Mahremî, Sûzî, Şem’î, Servî, ‘Atâyî,

Niyâzî, Nisârî sadece nakdiyye (akçe) elde eden şâirlerdir. Hem nakdiyye hem de hil’ât

elde eden şâirler ise Keşfî, ‘Iyânî, Edîbî, Ferruhî, Basîrî, Zâtî, ‘Özrî, Yakînî, Necâtî,

Makâmî, Rahmî, Mes’ûdî, Na’tî, Necmî’dir.

Bazı şâirlere elbisenin değeri olarak nakdiyye verilmiştir. Keşfî’ye 938 ve

939 yıllarında elbisenin değeri olarak iki defa 800’er akçe; Mustafa Çelebi’ye de 941

yılında elbise değeri olarak 3.000 akçe verilmiştir. Kasîde, tarih ve kitap sunmanın yanı

sıra taziye sebebiyle de şâirlere ihsânda bulunulmuştur. 937 yılında Ahmed Çelebi’ye

ölen oğlu için hil’ât verilmiştir. 934 yılına ait tek kayıtta Mevlânâ Birader’e yazdığı

tarih sebebiyle 4.000 akçe verilmiştir. Kitap takdim ederek Şükrî 15.000, Lâmi’î Çelebi

10.000, Şahîdî 2.000 akçe almıştır. Bunların yanı sıra Lâmi’î Çelebi’ye emekli parası

olarak 10.000 akçe ihsânda bulunulmuştur.

II. Bayezid döneminde olduğu gibi bu dönemde de bazı şâirlerin farklı

yıllarda birden fazla ihsân elde ettiğini görüyoruz. Bu bakımdan toplamda elde edilen

akçe miktarına bakmakta fayda var.

Tablo 5. Kanuni Devri Şâirlerinin Toplamda Elde Ettiği Nakdiyye Miktarları

SIRA ŞÂIR TOPLAM AKÇE SIRA ŞÂIR TOPLAM AKÇE

1. Lâmi’î Çelebi 20.000 21. Mehmed Ç. 3.000

2. Şükrî 15.000 22. Mustafa Ç. 3.000

3. Hayâlî 11.000 23. Yakînî 2.700

4. Şeyh İbrahim 10.000 24. ‘Atâ 2.500

5. Basîrî 10.000 25. Yahyâ 2.000

Page 111: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

92

6. Kandî 9.600 26. Şahîdî 2.000

7. Zâtî 9.000 27. Mîrek 2.000

8. Birader 9.000 28. Rahmî 1.200

9. ‘Özrî 9.000 29. Necmüddîn 1.000

10. ‘Iyânî 8.800 30. Sabrî 1.000

11. Makâmî 8.400 31. Latîfî 1.000

12. Ferruhî 8.000 32. Refîkî 1.000

13. Sabrî 7.300 33. Mes’ûdî 700

14. Necâtî 7.200 34. Mahremî 600

15. Edîbî 7.000 35. Sûzî 500

16. Necmî 5.000 36. Şem’î 500

17. Mes’ûd 4.500 37. Servî 500

18. Abdurrahîm Abbas

4.000 38. ‘Atâyî 500

19. Na’tî 3.300 39. Niyâzî 300

20. Keşfî 3.100 40. Nisârî 200

Yukarıdaki tablodan çıkan sonuca göre bu dönemde şâirlere verilen toplam

nakdiyye 195.400 akçedir. Bir defada verilen en yüksek miktarı 15.000 akçe ile Şükrî

almıştır. Bir defada en düşük miktarı da 100 akçe ile Necâtî almıştır. Toplamda en fazla

ihsân elde eden şâir 20.000 akçe ile Lâmi’î Çelebi’dir. Böylece Lâmi’î Çelebi, 20.000

akçeyi alarak dağıtılan 195.400 akçenin %10.2’sine tek başına sahip olmuştur. En az

ihsân elde eden şâir ise 200 akçe ile Nisârî’dir. 10.000 ve üzeri ihsân elde eden şâirlerin

sıralaması şu şekildedir: Birinci sırada 20.000 akçe ile Lâmi’î Çelebi; ikinci sırada

15.000 akçe ile Şükrî; üçüncü sırada 11.000 akçe ile Hayâlî; dördüncü sırada 10.000

akçe ile Şeyh İbrahim ve Basîrî yer almıştır. Lâmi’î Çelebi aldığı 20.000 akçenin on

binini 936’da kitap vererek, geriye kalan kısmını da 938’de emekli parası olarak iki

defada; Şükrî aldığı 15.000 akçeyi 936’da kitap vererek bir defada; Hayâlî aldığı 11.000

akçeyi biner akçelik dilimler halinde on bir defada; Şeyh İbrahim aldığı 10.000 akçeyi

935 yılında bir defada; Basîrî aldığı 10.000 akçeyi biner akçelik dilimler halinde on

defada almıştır. 10.000 akçenin altında ihsân elde eden şâirler ise şunlardır: Kandî 9.600

akçe; Zâtî, Birader ve ‘Özrî 9.000 akçe; ‘Iyânî 8.800 akçe; Makâmî 8.400 akçe; Ferruhî

Page 112: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

93

8.000 akçe; Sabrî 7.300 akçe; Necâtî 7.200 akçe; Edîbî 7.000 akçe; Necmî 5.000 akçe;

Mes’ûd 4.500 akçe; Abdurrahîm Abbas 4.000 akçe; Na’tî 3.300 akçe; Keşfî 3.100 akçe;

Mehmed Çelebi ve Mustafa Çelebi 3.000 akçe; Yakînî 2.700 akçe; ‘Atâ 2.500 akçe;

Yahyâ, Şahîdî, Mîrek 2.000 akçe; Rahmî 1.200 akçe; Necmüddîn, Sabrî, Latîfî, Refîkî

1.000 akçe; Mes’ûdî 700 akçe; Mahremî 600 akçe; Sûzî, Şem’î, Servî, ‘Atâyî 500 akçe;

Niyâzî 300 akçe; Nisârî 200 akçe almıştır.

Bu dönemde hil’ât alan şâirlerin yıllara göre dağılımı ise şu şekildedir:

Tablo 6. Kanuni Devrinde Hil’ât Alan Şâirlerin Yıllara Göre Dağılımı

934

935

936

937

938

939

940

941

- - Keşfî Keşfî Keşfî Keşfî - -

- - ‘Iyânî - - - - -

- - Edîbî - - - - -

- - Ferruhî - - - - -

- - Basîrî - - - - -

- - Zâtî - - - - -

- - ‘Özrî - - - - -

- - Yakînî - - - - -

- - Necâtî - - - - -

- - Figânî - - - - -

- - Makâmî - - - - -

- - Rahmî - - - - -

- - Kara Memi - - - - -

- - Mes’ûdî - - - - -

- - Nakkaşî - - - - -

- - Na’tî - - - - -

- - Necmî - - - - -

- - Münşî - - - - -

- - Hamrî - - - - -

- - ‘Abdulkâdir - - - - -

- - - AhmedÇ. - - - -

Page 113: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

94

Tabloda da görüldüğü üzere 936 yılında Keşfî, ‘Iyânî, Edîbî, Ferruhî, Basîrî,

Zâtî, ‘Özrî, Yakînî, Necâtî, Figânî, Makâmî, Rahmî, Kara Memi, Mes’ûdî, Nakkaşî, Na’tî,

Necmî, Münşî, Hamrî, ‘Abdulkâdir hil’ât almıştır. 936 yılında hil’ât alan şâirlerden Keşfî aynı

yıl içerisinde üç defa; ‘Abdulkâdir iki defa; diğer şâirler de birer defa hil’ât almıştır. Keşfî daha

sonraki yıllarda da birer defa hil’ât almıştır. Keşfî haricinde 937 yılında sadece Ahmed Çelebi

bir defa ölen oğlu için hil’ât almıştır.

4.1.1.8. Sultan II. Selim (1566-1574)

Kırk dört yaşında hükümdar olan Sultan II. Selim, bizzat sefere çıkmayan

ilk Osmanlı padişâhı olmuş, içkiye düşkünlüğü sebebiyle kimi tarihçilerce “Sarhoş

Selim”, sarışınlığı sebebiyle de zaman zaman “Sarı Selim” diye anılmıştır. Onun içki ve

zevk alemlerine düşkünlüğü, Sokullu Mehmed Paşa sayesinde devlet idaresinde bir

sorun haline gelmemiştir. Babasının uzun süren saltanatı döneminde bir ilim ve kültür

merkezi haline gelen İstanbul’da, Sultan II. Selim döneminde de birçok şâir onun

ihsânlarından yararlanmıştır. Sultan II. Selim, kısa süren saltanatının son yıllarında

şeyhlere ve din adamlarına daha yakın durmuş ve bunun sonucunda şâirlerle arasında

bir kopukluk olmuştur. Bu durumun ortaya çıkmasında av merakıyla sık sık

İstanbul’dan ayrılması ve daha önceki dönemlerdeki gibi cömert devlet adamlarının

olmaması rol oynamıştır. Fazlî, Sami, Ferdî, Raî, Firakî, Nigarî, Hâtemî gibi şâirler;

Nihânî, Durak Bey, Gülâbî Bey gibi musikîşinaslar; Mîrek Çelebi, Kasapzâde Nâbî gibi

hanendeler Sultan II. Selim’in meclislerinde hazır bulunmuşlardır (GÖKDOĞAN

2002:186). XVI. yüzyılda aynı adı taşıyan iki padişâh yaşadığı için hangisine kaç tane

kasîde sunulduğunun tespit edilemediğini Sultan I. Selim döneminde söylemiştik. Bu

dönemde de her iki padişâha sunulan toplam kasîde sayısını vermekle yetineceğiz. Buna

göre Sultan Selim ( I. veya II. )’e kırk dokuz kasîde sunulmuştur (ÇAKICI 1996:50).

Şemsî Ahmed Paşa (ö. 1580), Sultan II. Selim’in meclislerinde bulunup

iltifatlarına nail olmuştur. Şam, Sivas beylerbeylikleri görevinden sonra Anadolu ve

Rumeli beylerbeyliği görevlerinde de bulunmuştur. Sultan Selim’e sunduğu şiirlerle

kendisini kabul ettirmiş ve padişâhın musâhibi olmuştur. Ahmed Paşa’nın bu şatafatlı

devri Sultan III. Murad döneminde de devam etmiş ve bu devirde de padişâhın musâhibi

olmuştur. Şemsî Ahmed Paşa, padişâhın gözdesi olduğu için kendi çapında nüfuzu

genişlemiştir. Şâirleri meclisinde toplayıp münakaşalar yaptırmıştır. Hesaplı bir

Page 114: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

95

karaktere sahip olduğu için himâyesini gören şâirler ondan para alamamıştır

(ŞEMSEDDİN SÂMİ 1996:2873).

Devrin büyük şâiri Bâkî, Kanuni Sultan Süleyman dönemindeki itibarını

Sultan II. Selim döneminde de devam ettirmiştir. Tahta geçtiğinde padişâha:

Bi-hamdil’lâh şeref buldı yine mülk-i Süleymânî

Cülûs itdi sa‘âdet tahtına İskender-i sânî

matlalı bir cülûs kasîdesi sunmuştur (EYDURAN 1999:201). Ancak bu

dönemde beklediğinin aksi bir durum ortaya çıkmış ve Murad Paşa Medresesi’nden de

azledilerek iki yıl açıkta kalmıştır. Sonra Mahmud Paşa, Eyüb ve 1573’te Sahn

müderrisi olmuştur. Sokullu Mehmed Paşa’nın yakın arkadaşı Feridun Bey için kasîde

yazarak onun sayesinde sadrazama yaklaşıp eski ihtişamlı günlerine dönmüştür.

Padişâhın gazellerini tahmis ederek ve nazireler yazarak Sultan II. Selim’in iltifatlarına

nail olmuştur. Sultan II. Selim’in ölümünden sonra tekrar himâyesiz kalan Bâkî, gerek

kendi şâirliğinin kudreti gerekse de Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa’nın sayesinde

hayatını ikame ettirmiştir (MENGİ 2000a:158).

Sultan II. Selim’in şehzâdeliğinde yanında bulunan Hüseyin Celâl Bey,

Sultan Selim’in padişâhlığında da musâhiblik görevini devam ettirmiştir. Sultan II.

Selim, padişâh olunca Hüseyin Celâl Bey’i yanında İstanbul’a getirip Anadolu tımar

defterdârlığına tayin etmiştir. Sultan II. Selim dönemindeki bu rahat hayatı Şeyhülislâm

Ebus’suûd Efendi ile anlaşamayınca Sokullu Mehmed Paşa’nın etkisiyle saraydan

uzaklaştırılmasıyla son bulmuştur. Ricaları dikkate alınmayan Celâl Bey, Şam

beylerbeyliğine tayin edilmiştir. Görev yerine gitmeden üzüntüsünden ölmüştür (KILIÇ

1994:228).

Sultan II. Selim’in şehzâdeliğinde yanında bulunan Ayşe Hubbî Hatun (ö.

1590), Manisa’da şehzâde tarafından makbul tutulmuş ve kocası Şemsî Çelebi ölünce

İstanbul’a getirtilmiştir. Böylece İstanbul’da eski itibarına kavuşmuştur (EYDURAN

1999:288).

Terzi-zâde Mehmed Ulvî (ö. 1585), Sultan II. Selim’e şehzâdeliğinde

Manisa’da intisâb etmiş, padişâh olduktan sonra da yanında yer almaya devam etmiştir.

Durak Çelebi’nin öldürülmesi üzerine yazdığı tarih ve bu sıralarda halkın dilinde

dolaşan bir beyti yüzünden katline ferman çıktıysa da kaçıp kurtulmuş ve ancak Sultan

Page 115: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

96

Selim tahta çıkınca İstanbul’a gelebilmiştir. Sultan Selim’in iltifatlarına tekrar nail

olmuştur. Bu arada yarım bıraktığı tahsilini tamamlamak amacıyla Hubbî Mollası

Mehmed Vusûlî Efendi’den mülâzım ve müderris olmuştur. Kendini içkiye kaptıran

Ulvî’nin Sultan Selim'in ölümünden sonra talihi tersine dönmeye başlamıştır. 1579’daki

büyük yangında evi yanmış, sağlığı da bozulunca meclislere alınmaz olmuştur

(EYDURAN 1999:675-680).

Hâtemî İbrahim Bey (ö. 1596), Sultan II. Selim’e şehzâdeliği sırasında

intisâb eden ve padişâh olunca da yanından ayrılmayan şâirlerin bir diğeridir.

Kütahya’da şehzâdenin musâhibi olan Hâtemî, İstanbul’a gelip sipahilik görevi almış ve

padişâhın musâhibi olarak hayatını devam ettirmiştir. Yazdığı kasîdeler ile sultan

katındaki değerini korumasını bilmiştir. Sultan II. Selim’in ölümü üzerine memleketi

Edirne’ye dönmek zorunda kalmıştır (KILIÇ 1994:842).

Sultan Selim’in şehzâdeliğinde kendisine intisâb edip padişâh olunca da

İstanbul’a gelen şâirlerden biri de Câmî Bey’dir. İstanbul’a gelince sarayda atmacacı-

başı tayin edilmiştir. Sultan Selim’in ölümü üzerine Sultan III. Murad’dan aynı iltifatı

görememiş ve Mısır’da sancakbeyliği verilip saraydan uzaklaştırılmıştır (EYDURAN

1999:251).

Defterdâr Çivi-zâde Mahmud Efendi’nin padişâha tavsiyesi üzerine saraya

alınıp yetiştirilen Şami Mustafa Bey, çaşnigir başılık ile görevlendirilmiştir. Padişâha

sunduğu kasîdeler ile iltifatını kazanmıştır. Sultan Murad tahta geçince Amasya’ya tayin

edilmiştir (EYDURAN 1999:520).

Sultan II. Selim’in saltanatının birkaç yılında yaşayan Müderrisi mahlası ile

şiirler yazan Beşiktaşlı Yahyâ Efendi (ö. 1570) de padişâhın iltifatına nail olmuştur.

Devrin âlim ve tarikat şeyhlerinden olan Yahyâ Efendi, Sahn-ı Seman’da müderris

bulunduğu için Müderrisi mahlasını almıştır. Yahyâ Efendi’nin ölümüne kadar Sultan

II. Selim, şeyhi saraya çağırıp meclislerinde bulundurmuştur. Aynı zamanda şâir olan

Yahyâ Efendi’nin mutasavvıfane şiirleri vardır (KILIÇ 1994:414).

Devrinde ilmi ile tanınan Defterdâr-zâde Azmî (ö. 1582) XVII. yüzyıl

şâirlerinden Hâleti’nin babasıdır. Kınalı-zâde Ali Çelebi’den mülâzım olup müderris

tayin edilmiştir. Daha sonra Sahn-ı Seman ve Süleymaniye Medreseleri’nde müderrislik

yaptıktan sonra III. Murad devrinde Şehzâde Mehmed’e hoca tayin edilmiştir. Sultan

Page 116: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

97

Selim, Azmî Efendi’ye Şeyh Muhammed Ussar’ın Mihr ü Müşteri adlı eserinin

tercümesini vermiştir. Ancak eser tamamlanamamıştır (EYDURAN 1999:654).

Yukarıda bahsettiğimiz şâirler dışında bu dönemde Âşık Çelebi (ö. 1571),

Meşâirü’ş-Şuarâ adında yazdığı tezkireyi, Hekim Nidâî de Menâfiü’n-Nâs adlı nazım

şeklindeki eserini Sultan II. Selim’e sunmuştur (GÖKDOĞAN 2002:187).

4.1.1.9. Sultan III. Murad (1574-1595)

Sultan III. Murad, Sultan II. Selim’in ölümü üzerine Manisa Sancağı’ndan

gelip Osmanlı tahtına oturmuştur. İlk zamanlarda devlet yönetimi Vezir-i âzam Sokullu

Mehmed Paşa’nın idaresi sayesinde iyi gittiyse de onun ölümünden sonra devlet

idaresine valide sultanlar, musâhibler ve saray ağaları müdahale eder hale gelmiştir.

Sultan III. Murad, Muradî mahlasıyla şiirler yazmış ve şiirlerini Farsça, Arapça ve

Türkçe olmak üzere üç ayrı Dîvân’da toplamıştır (UZUNÇARŞILI 1988b:114-115).

Sultan III. Murad’a bu dönemde otuz dört kasîde sunulmuştur (ÇAKICI 1996:50).

Devrin büyük âlimi Hoca Sa’deddin (ö. 1599), Ebus’suûd Efendi’nin

mülâzımı olduktan sonra İstanbul ve Bursa’da müderrislik yapmış ve Sahn müderrisi

olmuştur. Şehzâde Murad’ın hocasının ölümü üzerine Manisa’da şehzâdeye hoca tayin

edilmiştir. Şehzâde III. Murad, padişâh olunca Hoca Sa’deddin İstanbul’a gelerek

şöhretini artırmıştır. Sultan Murad’ın ölümünden sonra da padişâh hocalığına devam

etmiştir. 1598’de Bostanzâde Mehmed Efendi’nin yerine şeyhülislâm olmuştur. Sultan

Murad’ın isteği ile Abdü’l-kadir Geylani’nin menâkıbını tercüme edip padişâha

sunmuştur. Sultan Murad adına şiirleri olmakla beraber daha çok âlimliği ile tanınmıştır

(İPEKTEN 1996:129).

Bu dönem şâirlerinden Nev’i Yahyâ, İstanbul’da çeşitli medreselerde

müderrislik yaptıktan sonra Bağdat kadılığına tayin edilmiştir. Daha göreve başlamadan

Şehzâde Mustafa’nın hocalığına tayin edilerek saraya alınmıştır (EYDURAN

1999:1061). Sultan Murad, bu değerli âlim ve şâire kadirşinaslık göstererek onun hoca

olduğu tarihe kadar padişâhlar, kanun üzere bayram tebriklerinde şehzâde hocalarının

kendilerini tebrik ettikleri sırada ayağa kalkmazlarken Nev’î Efendi’ye hürmeten ayağa

kalkmıştır (UZUNÇARŞILI 1988b:532). Ayrıca Sultan III. Murad, kendisinden

Fusûsü’l-Hikem’i Türkçe şerh etmesini istemiştir (GÖKDOĞAN 2002:188).

Page 117: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

98

Dört padişâh dönemi yaşayan Bâkî, Sultan III. Murad devrinde şöhretinin

zirvesine çıkmıştır. III. Murad padişâh olunca Bâkî cülûsu için bir terci-i bend yazıp

padişâha sunmuştur. Karşılığında kendisine Süleymaniye müderrisliği verilmiştir.

Bâkî’ye gösterilen iltifatı çekemeyen düşmanları şâir Nâmî’ye ait gazelin:

Cihânun ni‘metinden kendü âb u dânemüz yegdür

İlün kâşânesinden gûşe-i vîrânemüz yegdür

Gına sadrındaki magrûr-ı nâ-âsûde serverden

Fenâ bezminde hâb-âlûd olan mestânemiz yegdir

(…)

beyti ile Sultan Selim’in kastedildiğini ve Bâkî’nin gibi gösterilen bu

gazelde “babanızı size tercih eder” diyerek Bâkî’nin Süleymaniye müderrisliğinden

azlini sağlamışlardır (EYDURAN 1999:210). Daha sonra gazelin Bâkî’ye ait olmadığı

anlaşılıp affedildiyse de Edirne Selimiye müderrisliğine gönderilmiştir. Bir müddet

Edirne’de kalan Bâkî, 1579’da Mekke kadılığına getirilmiştir. Sonra Medine kadısı

olmuştur. Kadılıktaki tutumu başarı sağlamayınca şikayet üzerine Medine kadılığından

azledilip İstanbul’a çağrılmıştır. Tekrar eski günlerine dönme ümidiyle padişâha

kasîdeler sunup gazellerine nazireler söylemiştir. Bir gazelini de tahmis etmiştir. Bu

vesile ile tekrar eski günlerine dönmüş, hâmîsi Ferhad ve Siyavuş Paşa ile medrese

arkadaşı Hoca Sa’deddin Efendi’nin yardımı ile İstanbul kadısı, 1589’da Anadolu

kazaskeri ve nihayet Rumeli kazaskeri olmuştur. Şeyhülislâmlıkta gözü olan Bâkî,

emeline ulaşamadan tekaüde sevk edilmiştir (PALA 1998b:16).

Sultan II. Selim Kütahya’da sancakbeyi iken hizmetinde olan ve

padişâhlığında şehzâdenin lalası Kara Mustafa Paşa’ya intisâb eden Gelibolulu Âli (ö.

1599), Kara Mustafa Paşa ile birlikte birçok sefere katılmıştır. Hâmîsi ölünce devrin

padişâhı III. Murad’a intisâb etme ümidiyle şiirlerini ve eserlerini sunmuştur. Nusret-

nâme adıyla İran seferini yazıp sunmuş ve ayrıca Hz. Peygamber’in mucizelerini

Mir’atü’l-Avâlim adıyla yazıp sunmuştur. Kendisinden muaşeret kaidelerini anlatan bir

eser yazması istenmiş, Gelibolulu Âli de Kavâ’idü’l-mecâlis adıyla eseri yazıp padişâha

sunmuştur. Eser Sultan Murad tarafından çok takdir edilmiştir. Gelibolulu Âli,

Menâkıb-ı Hünerveran adlı eserini yazarak padişâha sunmuştur. 1574’te Vârîdatü’l-

enika adıyla tertip ettiği Dîvân’ından sonra yazdıklarını Lâyihatü’l-hakika adını verdiği

Page 118: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

99

ikinci Dîvân’ında toplayıp padişâha sunmuştur. Devrin sanatkârlarına ilgisiz davranan

bir sultanın tahtta bulunması Âli’nin ancak yeniçeri kâtipliği ve sonra defter eminliği

alabilmesini sağlamıştır (LEVEND 1998:390).

Kanuni dönemi şâirlerinden Derviş Paşa (ö. 1603), Sultan Murad’ın da

iltifatlarına da nail olmuştur. İbrahim Paşa’nın Atmeydanındaki sarayında yetiştirilip,

Kanuni’nin takdiri ile hasodaya alınmıştır. Binayi’nin Sehâ-nâmesini tercüme edip

doğancıbaşı olmuştur. Sultan Selim ve Sultan Murad dönemlerinde de sarayda

doğancılar kethüdalığı ile hizmet etmiştir. Bir ara vezir olması bile düşünülmüşse de

düşmanlarının etkisi ile Bosna beylerbeyliği verilip saraydan uzaklaştırılmıştır

(İPEKTEN 1996:130).

Sultan Murad’ın iltifatını kazanan Şirvanlı Nutkî, kıssahan olarak şöhret

kazanmıştır. Şirvan’dan İstanbul’a gelip padişâha intisâb ederek musâhibi olmuştur.

Sultan Murad’a kasîdeler sunmuştur. Hoş sohbeti ve hikâyeleri ile padişâhın

meclislerinde kendine yer edinmiştir (EYDURAN 1999:1044).

4.1.1.10. Sultan III. Mehmed (1595-1603)

Sultan III. Mehmed, 1583’te Manisa sancak beyliğine gönderilmiş,

babasının ölümü üzerine 1595’te padişâh olmuştur. İlk iş olarak III. Murad döneminde

sarayı dolduran ve devlet işlerine karışan cüceler, dilsizler ve diğer sanat erbâbını

saraydan sürmüştür. Ayrıca devlet kademesindeki eski kadroları da görevden alıp yakın

adamlarını bu görevlere yerleştirmiştir. Bu dönemde saray kadınları -Safiye Sultan ve

ekibi- devlet işlerinde etkili olmuştur. Kendisine yazılan eserleri ilgiyle karşılamış ve

kendisi de Adlî mahlası ile şiirler yazmıştır. Selanikî, Âli Mustafa, Hoca Sadeddin

Efendi gibi tarihçiler yanında Nev’î ve Bâkî de döneminin önde gelen simaları olmuştur

(EMECEN 2003:407-413). Bu dönemde Sultan III. Mehmed’e sunulan kasîdelerin

sayısı on sekizdir (ÇAKICI 1996:50).

Bâkî şöhretini Sultan III. Mehmed döneminde de sürdürmüştür. Yeni

padişâha bir cülûsiye sunmuş ancak istediği şeyhülislâmlık makamını bir türlü elde

edememiştir (GIBB 1999:104).

Anadolu ve Rumeli kazaskerlerinden Pîr Azmî Mehmed’in oğlu Azmîzâde

Mustafa Haletî (ö. 1631), Hoca Sadeddin Efendi’den mülâzım olmuş ve çeşitli

Page 119: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

100

medreselerde müderrislik yapmıştır. Bu dönemde Şam kadısı olarak atanmışsa daha

sonra görevi Kahire kadılığı ile değiştirilmiştir (MUALLİM NACİ 2000:267). Nihayet

derece derece yükselerek Anadolu ve Rumeli kazaskeri olmuştur. Tüm hayatını

okumayla geçiren Haletî’nin, vefat ettiğinde dört bin kitabı bulunmuştur (İPEKTEN

2000a:38).

Abdülahad Aziz (ö. 1651), küçük yaşta babasını kaybedince dayısı

Abdülmecid Sivasî tarafından yetiştirilmiştir. Devrin padişâhı III. Mehmed, dayısını

saraya davet edince dayısının yanında Abdülahad Aziz de gitmiştir. Eğitimini

İstanbul’da tamamlayan Abdülahad Aziz’i Şeyhülislâm Esad Efendi, Mehmed Ağa

tekkesine tayin etmiştir. Daha sonra sırasıyla Fatih, Bayezid, Ayasofya camilerinde vaaz

vermek üzere kürsü şeyhliğine getirilmiştir. Birçok eser kaleme almıştır (UÇMAN

1988:178-179).

Sultan III. Mehmed tahta geçince Gelibolulu Âli de Sivas defterdârı ve

Amasya Sancağı mirlivası olmuştur. Daha sonra iki kez Kayseri Sancağı mirlivalığında

bulunduktan sonra Mısır’a gönderilmiş ve burada ölmüştür. Bu dönemde Künhü’l-ahbar

adını verdiği bir tarih kitabı yazmıştır (LEVEND 1998:391).

4.1.1.11 Sultan I. Ahmed (1603-1617)

Babası III. Mehmed’in Saruhan valiliği sırasında 1590’da Manisa’da

doğmuştur. Celâli fetretinden dolayı sancağa çıkamamıştır. Babasının 1603’te ölümü

üzerine on dört yaşında tahta geçmiştir. 1617’de yirmi sekiz yaşında vefat etmiştir.

Sert, ihanet edenleri affetmeyen bir mizaca sahip olmuştur. Zevk u sefaya

kapılmayan, dindar ve hayır sahibi bir padişâh olduğu için halkın güvenini kazanmıştır.

Ava ve cirit oyununa merakının yanı sıra şiir de yazan I. Ahmed, Bahtî mahlasını

kullanmıştır. Döneminde saltanatın intikali değişerek kendisinden sonra hanedanın en

büyük ferdinin tahta geçmesi benimsenmiştir (İLGÜREL 1989:30-33). Devlet adamı

seçmekte isabetli davranarak Lala Mehmed Paşa ve Kuyucu Murad Paşa’yı sadrazam

yapmıştır. Babaannesi Safiye Sultan’ın, babası devrinde politikaya karışmasını çocuk

yaşında fark etmiş ve tahta çıkınca onu Topkapı Sarayı’ndan Eski Saray’a sürmüştür.

Ancak -kaderin garip bir cilvesi olsa gerek- Sultan Ahmed’in zevcelerinden Kösem

Mâhpeyker de ileride Osmanlıların en çok politikaya karışan kadını olmuştur

(GÖKDOĞAN 2002:190). XVI. yüzyıl kasîdelerinin değerlendirildiği tezde Sultan I.

Page 120: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

101

Ahmed’e sunulan kasîde sayısı beş olarak gösterilmiştir (ÇAKICI 1996:50). Ancak

Sultan I. Ahmed XVII. yüzyılda padişâhlık yapmıştır. XVII. yüzyılda ise 624 kasîdeden

108’i Osmanlı sultanlarına sunulmuştur. Bunlardan başka Osmanlı sultanları ile devrin

vezirlerinin birlikte övüldükleri kasîdeleri de hesaba katarsak bu sayı 111’e ulaşır. Bu

yüzyılda Sultan I. Ahmed 1603-1617, Sultan II. Ahmed ise 1691-1695 tarihleri arasında

padişâhlık yapmıştır. Hangi padişâha kaçar kasîde sunulduğu tespit edilememiştir.

Toplamda Sultan Ahmed (I. veya II.)’e otuz kasîde sunulmuştur (AYDEMİR

1994:XLIV).

Sultan I. Ahmed’in tahta çıktığı yılları takiben İstanbul’a gelen Nef’î (ö.

1635), I. Ahmed başta olmak üzere I. Mustafa, II. Osman ve IV. Murad dönemlerini

görmüştür. Nef’î, bu dört padişâh arasında en fazla I. Ahmed ile IV. Murad’ı sevmiş ve

en fazla bunların lûtuf ve ihsânını görmüştür. Nef’î, Sultan I. Ahmed zamanında önce

maden mukataacısı daha sonra maden kâtibi olmuştur. Sultan I. Ahmed’e sekiz kasîde

sunmuştur. Dönemin önde gelen devlet adamlarıyla da arası iyi olan Nef’î, bu dönemin

sadrazamlarından Kuyucu Murad Paşa’ya, Nasuh Paşa’ya, Damad Mehmed Paşa’ya ve

Halil Paşa’ya da kasîdeler sunmuş, karşılığında da çeşitli câizeler elde etmiştir

(KARAHAN 1972:3).

Bu dönemin âlim-şâirlerinden olan Şeyhülislâm Yahyâ (ö. 1643-44), ilk

eğitimini babası Şeyhülislâm Bayramzâde Zekeriya Efendi’den ve devrin önde gelen

âlimlerinden almıştır. Medreseyi bitirdikten sonra çeşitli yerlerde müderrislik ve

kadılıklarda bulunmuş, sırasıyla Anadolu ve Rumeli kazaskeri ve nihayet Sultan I.

Ahmed zamanında şeyhülislâm olmuştur (İPEKTEN 2000a:22).

Dönem şâirlerinden Riyâzî (ö. 1644), I. Ahmed döneminde de medrese

tahsilindeki yükselişini sürdürmüştür. 1605’te Davud Paşa Medresesi’ne, 1607’de

Fatma Sultan Medresesi’ne, 1608’de Siyavuş Paşa ve aynı yıl Mihr ü Mâh

Medresesi’ne, 1609’da Sahn Medresesi’ne tayin edilmiştir. 1610’da Edirne Bâyezidiyye

Medresesi’ne tayin edilmişse de gitmeyerek bu görevden azledilmiştir. 1612’de tekrar

Sahn-ı Seman Medresesi’ne tayin edilmiş ve 1613’te Üsküdar Valide Sultan

Medresesi’ne alınmıştır. Riyâzî müderrislik görevlerinden sonra 1613’te Yenişehir

kadılığına tayin edilmiştir. 1617’de Şam kadılığına nakledilmiştir (AÇIKGÖZ 1990:2-

3). Riyâzî, bu dönemde I. Ahmed’e bir kasîde sunmuştur (AÇIKGÖZ 1990:27). Ayrıca

Page 121: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

102

Sultan I. Ahmed’e Riyâzüş-Şuârâ adlı tezkiresini 1609’da tamamlayarak sunmuştur

(AYAN 1987:145).

Bu dönemin diğer bir şâiri de Mehmed Çelebi (ö. 1630)’dir. Hz.

Muhammed’in soyundan geldiği için Hâşimî mahlasını almıştır. Bir ara saraçlık yaparak

geçimini sağlamaya çalışmış ve daha sonra kadılığa geçmiştir. Dönemin padişâhı Sultan

I. Ahmed ve Sadrazam Nasuh Paşa ile yakın dostluk kurmuştur (AYAN 1987:93).

Azmîzâde Haletî, Sultan I. Ahmed döneminde de kadılık görevini

sürdürmüştür. 1611’de Edirne kadılığına atanan Haletî, bir müddet sonra Şam’a

nakledilmiştir. 1613’te İstanbul kadılığına getirildiyse de kısa bir süre sonra azledilmiş

ve dört yıl görev almamıştır (AYAN 1987:96).

4.1.1.12. Sultan I. Mustafa (1617-1618/1622-1623)

Sultan I. Ahmed’in kardeşi olan I. Mustafa’nın tahta geçmesiyle, saltanatın

intikalinde önemli bir değişiklik olmuştur. Babadan oğula geçen saltanat bu dönemde

kardeşe geçmiştir. Sultan Mustafa, psikolojik bakımdan sağlıklı olmadığı için üç aylık

saltanatından sonra hal edilmiştir. Daha sonra II. Osman’ın tahttan indirilip

öldürülmesiyle I. Mustafa ikinci kez tahta çıkmıştır. On altı ay kadar süren bu ikinci

padişâhlığı sırasında İstanbul’da huzur temin edilememiş, Anadolu’da da huzur

kalmamış ve Celalî hareketleri yeniden başlamıştır (GÖKDOĞAN 2002:190).

XVI. yüzyıl kasîdelerini konu alan tezde I. Mustafa’ya sunulan kasîde sayısı

üç olarak gösterilmiştir (ÇAKICI 1996:50). XVII. yüzyılda Sultan I. Mustafa (1617/18-

1622-23) ve Sultan II. Mustafa ( 1695-1703)’ya sunulan kasîdelerin sayısı ise dörttür

(AYDEMİR 1994:XLIV).

Sultan I. Mustafa döneminde de şöhretini sürdüren Nef’î (ö. 1635), I.

Ahmed’e ve devlet adamlarına onca kasîde sunmuş olmasına rağmen bu dönemin

padişâhına bir cülûsiye bile yazmamıştır. Bu sebeple Nef’î, sadece câize almak

amacıyla değil, gerçekten sevdiği kişilere şiir yazmıştır (KARAHAN 1972:4).

4.1.1.13. Sultan II. Osman (1618-1622)

Sultan Osman, amcası I. Mustafa’nın birinci defadaki hal’inde hükümdar

ilan edilmiştir. Samimi olarak birtakım ıslahatlar yapmak istemiş; ancak gerek genç yaşı

gerek muhiti buna izin vermemiştir. Lehistan seferine giderken belki muhalefete kalkar

Page 122: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

103

düşüncesi ile kendisinden sonra yaşça en büyük kardeşi olan Şehzâde Mehmed’i

öldürterek babası I. Ahmed’in cülûsundan beri terkedilmiş olan kardeş katli meselesini

yeniden ortaya çıkarmıştır. Sultan II. Osman, saray ananesi hilâfına yani câriye

istifraşına aykırı olarak Hoca Sadeddin Efendi’nin oğlu Şeyhülislâm Esad Efendi’nin

kızı Akile Hanım’ı nikahlamış ve kendisi tarafından Pîr Üsküdarî Aziz Mahmud Hüdâyî

Efendi vekil olmuştur. Sultan II. Osman silah kullanmakta, binicilikte hüner sahibi olup,

Fârîsî mahlasıyla şiirler yazmıştır (UZUNÇARŞILI 1988b:585-586). 1618-1622 yılları

arasında Osmanlı tahtında bulunan Sultan II. Osman’a bu süre zarfında on iki kasîde

sunulmuştur (AYDEMİR 1994:XLIV).

Bu dönemde Şeyh Mehmed, Sultan II. Osman adına Baytarnâme adında

edebî bir eser yazmıştır. Ayrıca Sultan II. Osman’ın emriyle Taşköprüzâde Kemal

Efendi Mevzuatü’l-Ulûm adlı tercüme ve mensur şehnâme kaleme almıştır. Dîvân-ı

Hümâyun kâtiplerinden Edirneli Mehmed Efendi de Nuhbetü’t-Tevârih ve’l-Ahbâr adlı

tarih kitabını II. Osman’a takdim etmiştir (GÖKDOĞAN 2002:190).

Sultan II. Osman’ın padişâhlığında da varlığını sürdüren Nef’î (ö. 1635),

padişâha bir cülûsiyye, bir bahariyye, yeni yapılan kasr ve Lehistan seferi için birer

kasîde olmak üzere toplam dört kasîde sunmuştur. Ayrıca bu dönemin sadrazamlarından

Güzelce Ali Paşa ile Hüseyin Paşa’ya da birer kasîde sunmuştur (İPEKTEN 2000a:58).

Riyâzî’nin kadılık mesleği Sultan II. Osman zamanında da devam etmiştir.

Bu dönemde 1620’de Kudüs kadılığına atanmışsa da bu görevinden aynı yıl

azledilmiştir (AÇIKGÖZ 1990:3). Dört yıl Osmanlı tahtında kalan Sultan II. Osman’a,

Riyâzî sadece bir kasîde sunmuştur (AÇIKGÖZ 1990:27).

Dönem şâirlerinden Nev’i-zâde Atâî, Dîvân’ındaki kasîdelerde Sultan II.

Osman’ın övgüsüne yer verdiği gibi Sâkî-nâme adlı eserini de Sultan II. Osman’a ithaf

etmiştir (AYAN 1987:127).

Sultan I. Ahmed döneminde görevinden alınan Haletî, bu dönemde Sultan

II. Osman’a bir arz-ı hâl takdim ederek bağışlanmış ve 1618’de Mısır kadılığına

atanmıştır (AYAN 1987:96).

4.1.1.14. Sultan IV. Murad (1623-1640)

Sultan IV. Murad, XVII. yüzyılda gelmiş olan Osmanlı padişâhları arasında

en değerlisidir. Hükümdarlığının ilk dokuz yılı çocukluk ve acemilik devri olup devletin

Page 123: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

104

durumu da bu dönemde pek parlak olmamıştır. Yirmi bir yaşında devlet işlerini bizzat

eline alarak bozulan düzeni düzeltmeye çalışmış ve Muradî mahlası ile şiirler yazmıştır

(UZUNÇARŞILI 1988b:586-588). XVII. yüzyılda Osmanlı sultanları adına yazılan 111

kasîdenin 43’ü IV. Murad’a sunulmuştur (AYDEMİR 1994:XLIV). Böylelikle bu

yüzyılda kendisine en fazla kasîde sunulan padişâh IV. Murad olmuştur.

Nef’î (ö. 1635), en fazla iltifatı Sultan IV. Murad döneminde görmüştür.

Kendisi de şiirle uğraşan Sultan IV. Murad, sert mizacına uygun düşen Nef’î’nin

övgülerini de hicivlerini de pek beğenmiştir. Onu meclislerinde bulundurup çeşitli

ihsânlarla ihya etmiştir. Bu dönemde Nef’î, padişâha on iki kasîde sunduğu gibi

Sadrazam Hafız Mehmed Paşa’ya, Husrev Paşa’ya ve İlyas Paşa’ya da kasîdeler

sunmuştur. İlyas Paşa’ya sunduğu kasîdenin karşılığında 1000 duka altını, 10 top Frenk

kumaşı, 10 elbiselik kumaş, bir küheylan, bir Çerkes cariye, bir samur kürk ve ayrıca 10

katır yükü eşya almıştır (İPEKTEN 2000a:60). Ancak Nef’î’nin bu ihtişamlı günleri

talihsiz bir olayla son bulmuştur. Sultan IV. Murad, Beşiktaş’taki köşkünde Nef’î’nin

Sihâm-ı Kaza adlı eserini okurken yanıbaşına bir yıldırım düşmüş, düşmanları bu

durumu fırsat bilip bunun bir uğursuzluk olduğunu ve buna Nef’î’nin sebep olduğunu

söylemişlerdir. Sultan IV. Murad, daha önceden azillere maruz kalan Nef’î’yi

görevinden uzaklaştırdığı gibi bir daha hiciv yazmamasını da istemiştir. Edirne’ye

sürgüne gönderilen Nef’î, sultana üst üste sunduğu kasîdeleri ile bağışlanmış ve

kendisine cizye muhasebeciliği görevi verilmiştir (KARAHAN 1972:4).

Müderrislik ve son olarak kadılık görevlerinde inişli çıkışlı bir grafik

sergileyen Riyâzî, IV. Murad döneminde 1623’te son görev yeri Kahire’ye kadı olarak

atanmıştır. Rahatsızlığından dolayı bu görevinde bir yılını doldurmadan emekliye

ayrılmıştır (AÇIKGÖZ 1990:3). Sultan I. Ahmed ile Sultan II. Osman’a birer kasîde

sunan Riyâzî, Sultan IV. Murad’a ise beş kasîde sunmuştur (AÇIKGÖZ 1990:27).

XVI. yüzyıl şâirlerinden İlmî-i Nâzik’in oğlu Mehmed Şerîf Çelebi (ö.

1645), Sabrî mahlası ile şiirler yazmıştır. Medrese öğreniminden sonra müderrislik ve

kadılıklarda bulunmuş, daha sonra Sultan IV. Murad’ın nedîmleri arasına katılmıştır.

IV. Murad zamanında şöhret kazanan Sabrî XVII. yüzyılda kasîde alanında Nef’î’den

sonra en kuvvetli şâir olarak görülmüştür (İPEKTEN 2000a:20).

Page 124: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

105

Nev’i-zâde Atâî, Sultan IV. Murad’a takdim ettiği kasîdelerin yanı sıra

Nefhat ül-Ezhâr ile Sohbet ül-Ebkâr adlı tasavvufi mesnevilerini de ithaf etmiştir

(AYAN 1987:127).

Sultan IV. Murad dönemi şâirlerinden Fehîm-i Kadîm (ö. 1647), yazdığı

musammatta Rumdaki mevki sahiplerinin cimriliğinden, zerafetten uzak oluşlarından,

değer bilmeyişlerinden, şâirlerin rezilliklerinden şikayetle Mısır’a vali olan Eyyub

Paşa’nın himâyesine girerek Kahire’ye gitmiştir. Kahire’de Eyyub Paşa’nın kâtibi

olarak görev yapmıştır. Fehîm, içindeki gurbet acısını dindirmek için kendisini içkiye

vermiş ve bunun sonucunda şâir Mezâkî’nin de etkisiyle Eyyub Paşa’nın gözünden

düşmüştür. Dîvân’ında yer alan on yedi kasîdenin ikisini Mısır Valisi Eyyub Paşa’ya,

birini Mısır Dizdarı Mehemmed Ağa’ya, birini de Sultan IV. Murad’a sunmuştur. Mısır

Dizdarı Mehemmed Ağa’nın yardımlarıyla Mısır hazinesini İstanbul’a götürecek

kafileye dahil edilmiş; ancak İstanbul’a ulaşamadan Konya civarında ölmüştür

(ÜZGÖR 1991:5-8).

Bu dönem şâirlerinden bir diğeri de Tıflî (ö. 1660)’dir. Doğum yeri olan

Trabzon’da öğrenimini tamamlayarak İstanbul’a gelmiş ve Sultan IV. Murad’ın

meclislerine girerek nedîmi olmuştur (AYAN 1987:186).

Bu dönemin âlim-şâirlerinden bir diğeri Şeyhülislâm Bahâyi Efendi’dir.

1630 yılına kadar çeşitli medreselerde müderrislik yaptıktan sonra bu tarihte Selanik

kadılığına atanmıştır. Bu görevden bir yıl sonra alınmış ve 1633’te Halep kadılığına

getirilmiştir. Bahâyi, bu görevindeyken Halep Valisi Ahmed Paşa ile anlaşamamış ve

valinin Sultan IV. Murad’a şikayeti üzerine görevinden azledilerek Kıbrıs’a sürgüne

gönderilmiştir. Bahâyi, 1636’da affedilmiş ve kendisine Şam kadılığı verilmiştir

(TOLASA 1979:14).

Haletî, mesleki hayatındaki yükselişini Sultan IV. Murad zamanında da

sürdürmüştür. Sultan IV. Murad’ın tahta geçmesinden bir ay sonra Anadolu kazaskeri

olan şâirimiz, 1627’de Rumeli kazaskerliğine tayin edilmiştir. Bu görevde bir yıl

kaldıktan sonra 1628’de Silistre arpalığı ile tekaüde ayrılmıştır (AYAN 1987:96).

Şeyhülislâm Yahyâ (ö. 1644), Sultan IV. Murad zamanında şiirleriyle ve

nüfuzuyla şöhret bulmuştur. Padişâhla birlikte Bağdat ve Revan seferlerine katılmış,

Sultan Murad başta olmak üzere tüm saray ricâlinin hürmetini kazanmıştır (İPEKTEN

2000a:22).

Page 125: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

106

Bu dönemin diğer bir şâiri de Mantıkî (ö. 1634)’dir. Doğum yeri olan

Şam’da eğitimini tamamlayarak İstanbul’a gelmiş ve kısa bir süre sonra Halep ve Şam

valiliklerine atanmıştır. 1634’te Şam kadısı iken bir iftiraya uğrayarak Sultan IV. Murad

tarafından öldürtülmüştür (AYAN 1987:103).

Bu dönemde şâirlerden başka âlimler, hekimler vs. de eserlerini padişâha

sunmuşlardır. Şirvanlı Şemseddin İtâkî, Teşrîh-i Ebdân ve Terceman-ı Kitabe-i

Feylesofân adında resimli genel bir tıp kitabı yazmış ve padişâha takdim etmiştir.

Diyarbakırlı Molla Mehmed Çelebi de Sultan IV. Murad’ın emriyle tefsir, hadis, beyan,

meâni, mantık, kelam, geometri ve astronomiden bahseden Es’ile (Sorular) adlı eserini

yazmıştır. Re’isü’l-küttâb Bosnalı Hüseyin Efendi, Bağdat seferine giderken Sultan IV.

Murad’ın emriyle Bedreddin Hasan Çelebi’nin Arapça peygamberler ve halifeler

tarihini Türkçeye çevirmiştir. Edirneli Mehmed Efendi, II. Osman’a takdim ettiği

eserini bu dönemde Sultan IV. Murad’a da sunmuştur (GÖKDOĞAN 2002:192).

4.1.1.15. Sultan İbrahim (1640-1648)

Sultan İbrahim, sekiz yıllık saltanatının ilk dört yılının Vezir-i âzam

Kemankeş Kara Mustafa Paşa sayesinde istikrarlı ve huzurlu geçirmiştir. Bu dönemde

devlet yönetiminde Kösem Sultan etkili olmuştur. Birtakım ruhî sıkıntılar içinde

bulunan Sultan İbrahim zamanında büyük çaplı hayır eserleri meydana getirilememiştir

(EMECEN 2000:274-281). 1640-1648 yılları arasında Osmanlı tahtında bulunan Sultan

İbrahim’e beş kasîde sunulmuştur (AYDEMİR 1994:XLIV).

Sultan IV. Murad dönemi âlim-şâirlerinden Bahâyi, mesleki alandaki

yükselişini Sultan İbrahim döneminde de sürdürmüştür. Şam kadılığından sonra 1644’te

Edirne kadılığına ve 1645’te de İstanbul kadılığına getirilmiştir. İstanbul kadılığında

bulunduğu süre zarfında bir müddet Üsküdar kadılığı da yapan Bahâyi, 1646’da önce

Anadolu kazaskerliğine ve daha sonra Rumeli kazaskerliğine atanmıştır. Bu görevinde

bir yıl kalmadan azledilen Bahâyi, 1647’de tekrar Rumeli kazaskeri yapılmıştır

(TOLASA 1979:15).

Sultan İbrahim döneminde de şeyhülislâmlık makamında bulunan

Şeyhülislâm Yahyâ, padişâhın akli sağlığının bozukluğu ve Valide Sultan’ın devlet

işlerine karışması sebepleriyle başta Cinci Hoca olmak üzere bir sürü softanın sarayı

istilasından sonra rahatı kaçmış ve hatta ihtiyar halinde padişâhtan hakaret görmeye

Page 126: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

107

başlamıştır. Bu kötü muameleye pek fazla dayanamayarak 1643/44 yılında ölmüştür

(İPEKTEN 2000a:22).

4.1.1.16. Sultan IV. Mehmed (1648-1687)

Yedi yaşında hükümdar olan Sultan IV. Mehmed, sadareti elinde bulunduran

Köprülü ailesi sayesinde rahat bir saltanat sürmüştür. En sıkıntılı dönemlerde bile devlet

işlerini bırakıp ava çıktığı için “Avcı” lakabını almıştır. Musikîye düşkün olması

sebebiyle sarayda birçok musikîşinas bulundurmuştur. Hafız Post ve Itrî, Sultan IV.

Mehmed’in birçok ihsânına nail olmuştur (UZUNÇARŞILI 1988b:588-589). Sultan IV.

Mehmed’e XVII. yüzyıl şâirleri on dört kasîde sunmuştur (AYDEMİR 1994:XLIV).

Sultan IV. Mehmed de âlim ve sanatkârları koruyup kollayarak geleneği

sürdürmüştür. Zamanının çoğunu Edirne’de geçirdiği için devrinde şehir çok

gelişmiştir. Sultan IV. Mehmed, iki saray hekimine iki ayrı kitap yazdırmıştır.

Bunlardan Halepli Salih ibn Nasrullah ibn Sellum (ö. 1670), Gayet el-Beyân fî Tedbir

Beden el-İnsan adlı eserini 1655’te padişâha sunmuştur. Hayatizâde Mustafa Fevzi ise

Resâil el-Müşfiye fî Emrâz el-Müşkile adlı eseri yazarak padişâha takdim etmiştir

(GÖKDOĞAN 2002:194).

Bahâyî, devlet kademesindeki görevlerini inişli çıkışlı sürdürürken nihayet

1649’da Sultan IV. Mehmed döneminde şeyhülislâmlık makamına getirilmiştir. Ancak

bu görevinden de bir süre sonra alınmış ve Midilli’ye sürgüne gönderilmiştir. Midilli’ye

giderken uğradığı Gelibolu’da kalmasına göz yumulan Bahâyî’nin talihi Siyavuş

Paşa’nın sadarete gelmesi ile düzelmiş, Sultan IV. Mehmed tarafından da kendisine

çeşitli hediyeler verilmiştir (TOLASA 1979:20). Bahâyî Efendi, I. Ahmed, I. Mustafa,

II. Osman, IV. Murad, İbrahim ve IV. Mehmed dönemlerini görmesine rağmen sadece

IV. Murad’a, IV. Murad’ın başveziri Mehmed Paşa’ya, ve IV. Murad’ın

musâhiblerinden Silahdâr ve Kapdan-ı Derya Mustafa Paşa’ya kasîde yazmıştır

(TOLASA 1979:30).

XVI. yüzyılın tanınmış âlimlerinden Mehmed Birgivî Efendi’nin torunu

olan İsmetî (ö. 1665), medrese öğrenimini tamamladıktan sonra uzun yıllar

müderrisliklerde ve kadılıklarda bulunmuştur. Daha sonra Sadrazam Köprülü Mehmed

Paşa tarafından Anadolu kazaskerliğine getirilmiştir. Bir yıl sonra bu mevkiden

uzaklaştırılan İsmetî, daha yüksek bir makam olan Rumeli kazaskerliğine getirilmiştir.

Page 127: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

108

İyi huylu, nazik ve hoş sohbet olmasından dolayı devrinde sevilip sayılmış ve ilim ve

şiir toplantılarının aranılan siması olmuştur. Kendisi de köşkünde âlim ve şâirleri

toplamıştır (İPEKTEN 2000a:26).

Nâbî (ö. 1712), 1665/66’da Urfa’dan İstanbul’a gelip sunduğu şiirleri ile

Musâhîb Paşa’ya intisâb etmiştir. Nâbî, Musâhîb Mustafa Paşa sayesinde kısa zamanda

dîvân kâtibi olmuştur. Şiirleriyle de IV. Mehmed’in dikkatini çekmiş, padişâhın av

gezmelerine davet edilmiştir. 1678’de hacca giden Nâbî, dönüşte Musâhîb Mustafa

Paşa’ya kethüda olmuştur. Musâhîb Mustafa Paşa, 1685’te Kapudan-ı Deryalık görevi

ile Mora’ya atanınca Nâbî de Mustafa Paşa ile birlikte Mora’ya gitmiştir. Musâhîb

Mustafa Paşa’nın Boğazhisar muhafızlığı görevinde vefat etmesi üzerine Nâbî,

İstanbul’dan ayrılıp Halep’e gitmiştir (BİLKAN 1999:6-7).

IV. Mehmed dönemi şâirlerinden Abdülbâki Arif Efendi (ö. 1713), Rumeli

kazaskeri Memikzâde Mustafa Efendi’den mülazemet aldıktan sonra bir müddet

Harameyn evkafı kâtipliği yapmış, daha sonra 1665’te İstanbul’da kırk akçe yevmiyeli

Defterdâr Yahyâ Medresesi müderrisliğine ve 1668’de Mâlulzâde Medresesi

müderrisliğine tayin edilmiştir. Şiirlerinde Ârif mahlasını kullanan Abdülbâki Efendi,

önce Köprülüzâde Ahmed Paşa’ya ve sonra eniştesi Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya

intisâb etmiştir. Bu dönemde Ârif, çeşitli medreselerde müderrislik yapmış ve 1681’de

Selanik kadılığına getirilmiştir. Halkın şikayeti üzerine 1683’te IV. Murad’ın fermanı

ile meslekten çıkarılıp sürgüne gönderilmiştir (UZUN 1988:195).

Bu dönemin diğer bir şâiri Vecdî (ö. 1661), öğrenimini tamamladıktan sonra

Dîvân-ı Hümâyun’da kâtip olmuş ve bu arada Köprülü Mehmed Paşa’nın himâyesini

kazanmıştır. Ancak bu durumu çekemeyen düşmanlarının etkisiyle kısa sürede Mehmed

Paşa’nın gözünden düşmüş ve idam edilmiştir (İPEKTEN 2000a:25).

Sultan Mehmed dönemi şâirlerinden Feyzî, Musâhîb Mustafa Paşa’nın

nedîmlerindendir. Mustafa Paşa’nın meclislerinde bulunarak hayli itibar görmüştür

(ALTUNER 1989:631).

Bu dönem şâirlerinde bir diğeri de Fasîh mahlası ile şiirler yazan Ahmed (ö.

1699)’dir. İlmî ve siyasî açıdan güçlü bir aileden gelmiştir. Şiir ve inşadaki ustalığının

yanı sıra hat ve resim sanatıyla da yakından ilgilenmiştir. Fasîh Ahmed, dîvân kâtipliği

görevinde iken Köprülü Mehmed Paşa’nın kendisinden sonra yerine tavsiye ettiği ve

bunun üzerine Sultan IV. Mehmed’in 1661’de sadrazamlığa getirdiği Köprülüzâde Fazıl

Page 128: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

109

Ahmed Paşa’ya intisâb etmiştir. Fasîh, Fazıl Ahmed Paşa’nın birçok iyiliğini görmüş ve

hazine kâtipliğine getirilmiştir. Daha sonra Fazıl Ahmed Paşa’nın hazine kâtipliğinden

haber vermeden ayrılarak Mevleviliğe geçmiş ve geçimini hat talim ederek ve Dîvân

yazarak sağlamıştır (MUALLİM NACİ 2000:161). Fasîh sadece birçok iyiliğini

gördüğü Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşa’ya tek bir kasîde yazmıştır (ÇIPAN 2003:73).

Emînî (ö. 1666), Bursa’dan İstanbul’a gelip Kara Çelebizâde Mehmed

Efendi’den mülâzım olduktan sonra kendisine medrese ihsân olunmuştur. Müderrislikte

derece derece yükselmiş ve Sofya’ya müftü olarak atanmıştır. Daha sonra Kıbrıs ve

Ankara başta olmak üzere çeşitli yerlerde kadılık yapmıştır. En son kendisine Mekke-i

mükerreme payesi verilmiştir (ALTUNER 1989:41-42).

Ünsî (ö.1667), Kütahya’dan İstanbul’a gelmiş ve eğitimini tamamlayarak

Şeyhülislâm Bahâyî Efendi’den mülâzım olmuştur. Daha sonra Şam, Kütahya ve

Üsküdar’da kadılık yapmıştır. Fazıl Ahmed Paşa’ya kasîdeler sunmuş ve Fazıl Ahmed

Paşa’nın ihsânına nail olmuştur (ALTUNER 1989:43).

Acem Ahmed Efendi diye meşhur olan Ahmed, İshak Efendi’ye hacelik

yapmıştır. Daha sonra Bursa’da inzivaya çekilmiş, Fazıl Ahmed Paşa’nın sadarete

gelmesi ile İstanbul’a davet edilmiş ve Anadolu muhasebeciği ile sefere götürülmüştür

(ALTUNER 1989:57).

Haylî, kitabetteki kudreti sayesinde o dönemde Mısır valisi olan İbrahim

Paşa’nın vezir efendisi olmuş ve daha sonra Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşa’ya intisâb

ederek tezkireciliğini yapmıştır (ALTUNER 1989:204).

Nigâhî, Yenişehir’den İstanbul’a gelip bazı vezirlerin ve paşaların dîvân

kâtipliğini yaptıktan sonra Rumeli’de serasker olan Şişman İbrahim Paşa’ya dîvân

efendisi olmuştur. Daha sonra Vezir-i âzam Maktul Mustafa Paşa’ya tezkireci olmuştur.

Hayatının geriye kalan döneminde Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşa’ya ve Ali Paşa’ya

tezkirecilik yapmıştır (ALTUNER 1989:870).

Bu dönem şâirlerinden Nazîm Yahyâ (ö. 1727), gençliğinde Enderûn’a

alınıp iyi bir eğitime tabi tutulmuştur. Kilâr-ı hassa nöbetçi başılığına getirilmiş ve

şiirleri ile Sultan IV. Murad’ın dikkatini çekerek bir ferman ile İstanbul’un meyve-i ter

pazarbaşılığı görevine atanmıştır. Yahyâ, Fazıl Ahmed Paşa, Musâhîb Mustafa Paşa ve

Amcazâde Hüseyin Paşa gibi devrin önde gelen devlet adamlarına kasîdeler yazmıştır

(İPEKTEN 1987:225).

Page 129: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

110

Nisârî, Tevârîh-i ‘Al-i Osmâni adlı esri nazm ederek Sultan Mehmed’e verip

ihsânlarına mahzar olmuştur (ALTUNER 1989:826).

Dönem şâirlerinden Abdî (ö. 1692), küçük yaşta saraya alınmış ve içoğlanı

olarak yetiştirilmiştir. Kısa zamanda yükselerek vezir unvanını alan Abdî Paşa, 1669’da

nişancılığa getirilmiştir. Abdî Paşa, şâirliğinden çok tarihçiliği ile tanınmıştır. Sultan IV.

Mehmed, kendi saltanat devrinin tarihini yazmakla Abdî Paşa’yı görevlendirmiştir.

1648-1682 yılları arasını kapsayan tarih asıl adı olan Vekâyi-nâme’den çok Nişancı

Tarihi adı ile meşhur olmuştur (AYAN 1987:251).

Tâlib (ö.1642), Bosna’dan İstanbul’a gelerek Köprülüzâde Fazıl Ahmed

Paşa’ya intisâb etmiştir. Uzun süre Fazıl Ahmed Paşa’nın hizmetinde bulunarak

Re’isü’l-küttâblığa kadar yükselmiş ve bu görevde iken vefat etmiştir (ALTUNER

1989:491-492).

Fennî (ö. 1715), Fazıl Ahmed Paşa’ya kasîdeler sunmuş, kendisine cizye

kitabeti verilmiştir (MUALLİM NACİ 2000:286). Daha sonra Fennî, Fazıl Ahmed

Paşa’nın da katkısıyla Sultan Mehmed’e intisâb etmiştir. Padişâhın meclislerinde

bulunmuş ve ihsânlarına nail olmuştur (ALTUNER 1989:658). Fennî, varlığını Sultan

III. Ahmed dönemine kadar sürdürmüştür.

4.1.1.17. Sultan II. Süleyman (1687-1691)

Sultan İbrahim’in ikinci oğludur. Kardeşi IV. Mehmed’in saltanatı

döneminde kafes hayatı yaşamıştır. Fazıl Ahmed Paşa’nın sadaret kaymakamlığı

sırasında kırk yedi yaşında tahta çıkmıştır. Fazıl Ahmed Paşa’nın sadarete gelmesi

sonucu Balkanlar’daki tehlike önlenmiştir. Saltanatı süresince sadrazamların etkisi

altında kalmıştır (UZUNÇARŞILI 1988b:590). Kısa süren saltanatı bir geçiş dönemidir.

Halkın şikayeti üzerine 1683’te IV. Murad’ın fermanı ile meslekten çıkarılıp

sürgüne gönderilen Abdülbâki Efendi, Sultan II. Süleyman döneminde affedilmiş ve

kendisine Bursa kadılığı verilmiştir (UZUN 1988:196)

Dönem şâirlerinden Râmî mahlası ile şiirler yazan Mehmed (ö. 1707), Nâbî

ve Sami Bey sayesinde maarif erbâbının çevresine girmiştir. Musâhîb Mustafa Paşa’nın

dîvân efendisi Nâbî vasıtasıyla masraf kâtipliğine getirilen Râmî Mehmed Efendi, daha

sonra Nâbî’nin bu görevden ayrılmasıyla dîvân efendisi olmuştur. Nâbî ile birlikte

hacdan İstanbul’a dönüşünde beylikçi yapılmıştır (AYAN 1987:264).

Page 130: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

111

4.1.1.18. Sultan II. Ahmed (1691-1695)

Sultan II. Ahmed, 1643 yılında dünyaya gelmiştir. Kardeşi II. Süleyman’ın

yerine 23 Haziran 1691’de kırk dokuz yaşında Edirne’de tahta çıkmıştır. Hassas ve

hiddetli bir mizaca sahip olan II. Ahmed, şiir, musikî ve hat sanatı ile de ilgilenmiştir

(İLGÜREL 1989:33-34). Dört yıllık saltanatı şâirler için bir geçiş dönemi olmuştur.

4.1.1.19. Sultan II. Mustafa (1695-1703)

Amcasının ölümü üzerine, Sultan IV. Mehmed’in büyük oğlu Sultan II.

Mustafa tahta geçmiştir. İyi bir eğitim almış, hat sanatının yanı sıra şiir ve musikîyle de

ilgilenmiştir. Kendisinden sonra gelen padişâhların hiç birisi baş kumandanlık

yapmamıştır. Bu dönemde aynı zamanda şâir olan müneccimbaşı Derviş Ahmed ibn

Lütfullah el-Karamanî es-Selânikî el-Mevlevî (ö. 1702), Câmi’ud-Düvel adında genel

bir İslâm tarihi yazmıştır (GÖKDOĞAN 2002:195).

II. Süleyman ve II. Ahmed’in padişâhlığı sırasında Halep’te bulunan Nâbî,

bu süre zarfında devletin yardımlarıyla rahat bir yaşam sürmüştür. Nâbî, II.

Süleyman’ın ve II. Ahmed’in tahta çıkışlarında sezsiz kaldığı halde II. Mustafa’nın

tahta geçişini bir cülûs kasîdesiyle kutlamıştır. Bu dönemde Nâbî, dostları Hacı Ali

Paşa, Amcazâde Hüseyin Paşa, Daltaban Mustafa Paşa, Râmî Mehmed Paşa’nın vezaret

ve sadaret makamına geçmeleri ile ilgili tebrik kasîdeleri yazmıştır. Çorlulu Ali

Paşa’nın sadrazamlığa gelişi ile şâirin devlet tarafından bağlanan maaşı kesilmiş ve evi

de elinden alınmıştır. Halep Beylerbeyliği’ne tayin olan Baltacı Mehmed Paşa, Nâbî’yi

bu zor durumdan kurtarmış ve maaşı ile evini kendisine geri vermiştir. Baltacı Mehmed

Paşa, 1710’da yeniden sadarete geçince Nâbî’yi de beraberinde İstanbul’a getirmiştir.

İstanbul’a dönen Nâbî, sırasıyla Darphâne eminliği ile Başmukabelecilik ve Mukabele-i

süvârî görevlerine getirilmiştir (BİLKAN 1999:8-11).

II. Mustafa dönemi şâirleri arasında da yer alan Abdülbâki Efendi, 1698

yılında İstanbul kadısı olmuştur. II. Mustafa’nın son dönemlerinde 1702’de Anadolu

kazaskerliğine getirilmiştir (UZUN 1988:196).

Bu dönem şâirlerinden Mâhîr, mülâzım olduktan sonra Edirne’de

müderrisliğe atanmıştır. Mâhîr’in Edirne’deki müderrislik yılları Sultan Mustafa’nın

şehzâdeliğine denk gelmiştir. Sunduğu kasîde ve gazelleri ile şehzâdeye intisâb etmiştir.

Page 131: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

112

Şehzâdenin tahta geçmesiyle birlikte Mâhîr de İstanbul’a getirilmiş ve İstanbul

müderrisleri arasına katılmıştır (ALTUNER 1989:790-791).

Ahmed Neylî (ö. 1748), şiire erken yaşlarda başlayıp devrin padişâhı Sultan

II. Mustafa’ya kasîdeler sunmuştur. Müderrislik isteği ile Feyzullah Efendi’nin ikinci

şeyhülislâmlığında sunduğu:

Yine ahd-i kerem hengâm-ı feyz-i lutf u ihsândır

Zamâne bu zamâne dem bu dem devrân bu devrândır

matlalı kasîde ile Cafer Ağa Medresesi müderrisliğini almıştır. Damad

İbrahim Paşa dönemine kadar çeşitli medreselerde müderrislik yapmıştır (İPEKTEN

1987:350).

Bu dönem şâirlerinden Nahîfî (ö. 1738), öğrenimini tamamladıktan sonra

Yeniçeri kaleminde kâtip olmuştur. Bu dönemde İran’a elçi olarak gönderilen Ebu

Kavuk Mehmed Paşa’nın maiyetine katılarak İran’a gitmiştir (MUALLİM NACİ

2000:105).

Bu dönem şâirlerinden Selîm, Bursa’da Muradiye Medresesi müderrisi iken

devlet tarafından İstanbul’a çağrılmış, önce ser-efrâz ve sonra Sultan Ahmed

kütüphanesi müderrisliğine getirilmiştir. Nihayetinde Galata kadısı olarak atanmıştır

(ALTUNER 1989:378).

Yıllarca beylikçilik makamında bulunan Râmî Mehmed Efendi, 1696’da

re’isülküttaplığa getirilmişse de Sadrazam Mehmed Paşa’nın kıskançlığı yüzünden

azledilmiştir. 1697’de yeniden re’isülküttaplığa getirilen Râmî, Karlofça’da başlayan

sulh müzakerelerindeki başarısından dolayı kubbe vezirliğine yükseltilmiştir. Râmî

Mehmed Paşa, esaslı bir ıslahat yapmak istediyse de Sultan II. Mustafa’nın tahttan

indirilmesiyle istikbali son bulmuştur (AYAN 1987:264).

4.1.1.20. Sultan III. Ahmed (1703-1730)

IV. Mehmed’in oğlu ve II. Mustafa’nın kardeşi olan III. Ahmed 1673’te

doğmuştur. Şeyh-i Sultânî Mehmed Efendi ve Feyzullah Efendi’den ders almıştır. On

dört yaşında iken, II. Süleyman’ın tahta çıkarılması üzerine babası IV. Mehmed ve

ağabeyi Mustafa ile birlikte Topkapı Sarayı’ndaki Çimşirlik dairesine kapatılmış; daha

sonra Edirne’ye nakledilmiştir. Amcaları II. Süleyman, II. Ahmed ve ağabeyi II.

Mustafa’nın padişâhlıklarından sonra 1703’te tahta geçmiştir.

Page 132: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

113

İbrahim Müteferrika’nın Yirmisekiz Çelebi Mehmed’in oğlu Said Efendi ile

birlikte gösterdiği büyük gayret ve Sadrazam İbrahim Paşa’nın himâyesi, Şeyhülislâm

Yenişehirli Abdullah Efendi’nin fetvası sonucu III. Ahmed’den alınan ferman ile 1727

yılında ilk defa Türkçe kitap basan bir matbaa kurulmuştur. Bunun yanı sıra III. Ahmed,

sanata meraklı olduğu gibi sanatçıları da korumuştur. Kendisi devrin meşhur hattatı

Hafız Osman’da sülüs ve nesih, Veliyüddin Efendi’den de ta’lik meşketmiştir.

III.Ahmed, damadı Sadrazam İbrahim Paşa ile birlikte başta Nedîm olmak üzere Seyyid

Vehbî, İzzet Ali, Neylî Ahmed, Vak’anüvis Raşid Mehmed, Küçük Çelebizâde İsmail

Asım, Nâhîfî, Sami gibi bu devrin birçok şâirini himâye etmiştir. Kendisi de şiir yazmış

ve Necîb mahlasını kullanmıştır. Yanyalı Esad Efendi, Heratlı Kâbızî Efendi,

Mansûrizâde, müderris Fasîhî Efendi, İshâk Efendi, Şam kadısı Medhî Efendi, Halep

kadısı İlmî Efendi, Selanik kadısı Müstecirzâde Abdullah Efendi, Kara Halilzâde

Mehmed Said Efendi ve şâir Nedîm gibi ilim, fikir ve edebiyat adamlarından kurulu bir

heyet kurulmuş ve bu heyet çeşitli dillerden tercüme çalışmaları yapmıştır.

1730’da Patrona Halil isyanı ile isyancıların isteği üzerine damadı

Nevşehirli İbrahim Paşa ile onun damatları Kethüdâ Mehmed Paşa ve Kapdân-ı derya

Kaymak Mustafa Paşa’yı boğdurarak asilere teslim etmeye mecbur bırakılmış, kendisi

de tahttan indirilmiştir. 1736’da altmış üç yaşında vefat etmiştir (AKTEPE 1989:34-38).

Bu asrın başından hemen ortalarına kadar büyük bir teşvik, takdir ve himâye

eseri olarak toplu bir halde Osmanlı şâirlerinin yetişmiş olduğunu görmekteyiz.

Özellikle III. Ahmed ve damadı Nevşehirli İbrahim Paşa’nın desteği çeyrek asrı

doldurmuştur. Olağanüstü destekle maddi şartlarda himâye edilen şâirler, bu dönemde

yeni bir hamleye girişmiştir. Artık zirvesinden inmeye başladığı açıkça sezilen klâsik

Türk şiirine bir canlılık, zarafet ve İstanbul inceliği gelmiştir (ÖZTUNA 1985:221).

Vezir-i âzam Râmî Mehmed Paşa (ö. 1708), müderris ve kadı olan Surnâme sahibi

Seyyid Vehbi (ö. 1736), şuhâne şiirleri ile zamanında neşve saçan ve Dîvân şiirinin

üstadlarından Mahmud Paşa mahkemesi nâibi ve Damad İbrahim Paşa kütüphanesinin

hafızı kütübü Ahmed Nedîm (ö. 1730) ve vak’anüvis olup Anadolu kazaskeri iken vefat

eden Raşid (ö. 1735) ve zamanında şeyhuş-şuara unvanını almış olan değerli âlim ve

münşi Osmanzâde Taib (ö. 1724), şiiri ve inşası güzel olup İran seraskeri iken 1734’te

vefat eden İzzet Ali Paşa, Raşid tarihine zeyl yazan ve daha sonra şeyhülislâm olan

İsmail Asım Efendi (ö. 1760), vak’anüvis Sami (ö. 1733) gibi birinci derecede

Page 133: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

114

şâirlerden başka Balıkesirli Rasih (ö. 1706), Antakyalı Sehdî (ö. 1731), Sahilnâme

nazımı Mevlevi Fennî Mehmed Dede (ö. 1715), Vanlı Dürrî (ö. 1722), Na’t şerîfleriyle

meşhur Nazım Yahyâ (ö. 1726), Miraciye nazımı ve Galata Mevlevihanesi şeyhi Nayî

Osman Dede (ö. 1729), aşıkane gazelleri ile tanınan Bursalı Mevlevî Sahib İsmail Dede,

Mesnevi tercümesinin yanı sıra hattat da olan Nahifi Süleyman (ö. 1738), Antakyalı

Münif (ö. 1743) bu asrın ilk yarısında yetişmiş ikinci derecede şâirlerdir

(UZUNÇARŞILI 1983:541-542).

Bu dönemin en büyük şâiri olan Nedîm (ö. 1730), tahsilini tamamladıktan

sonra Şeyhülislâm Ebezâde Abdullah Efendi’nin yaptığı sınavlarda başarılı olarak hariç

medresesi müderrisliğini elde etmiştir. Devrin sadrazamı Ali Paşa’ya kasîdeler

sunmuşsa da Ali Paşa’dan beklediği ilgi ve yardımı görememiştir (MENGİ 2000a:208).

Nedîm, 1716’da mirahurluğa ve ardından da rikab-ı hümâyun kaymakamlığına getirilen

İbrahim Paşa için bir tarih manzumesi yazmıştır. 1718’de sadrazamlığa gelen İbrahim

Paşa’ya sunduğu şiirleri ile hâmîsine olan bağlılığını ifade etmiştir. Nedîm’in ilerlemesi

bu dönemde hız kazanmış ve Mahmud Paşa Mahkemesi nâibliğine getirilmiştir.

1726’da Molla Kırımî Medresesi’nde, 1728’de Nişancı Paşa-yı Atik Medresesi’nde

görev yapan Nedîm, 1729’da Sahn Medreseleri müderrisliğine kadar yükselmiştir

(MACİT 2000:11-12). Nedîm, devrin devlet adamlarından Sadrazam Ali Paşa’ya üç

medhiye, Sultan Ahmed’e on iki medhiye, Damad İbrahim Paşa’ya on dokuz medhiye,

Sultan Ahmed ile Sadrazam İbrahim Paşa’ya birlikte sunulan iki medhiye, Kaptan

Mustafa Paşa’ya bir medhiye, Sultan Ahmed’in şehzâdelerine bir medhiye, Yirmisekiz

Çelebi Mehmed’in kasrına bir medhiye yazmıştır (MACİT 2000:15). Nedîm, yukarıda

bahsettiğimiz devlet adamları arasında en fazla ilgiyi ve ihsânı Damad İbrahim Paşa’dan

görmüştür. Söylediği her şiir için aldığı câizeler meşhurdur (PALA 2003:92). Bunlardan

biri de Damad İbrahim Paşa ile Şehzâde Mustafa’nın hazır bulunduğu bir meclis

ortamında gerçekleşmiştir. Hizmetkâr Abdullah b. Geylan, elindeki şarap kadehini

düşürüp Şiraz halısını kirletmiş, İbrahim Paşa tam da Geylan’ı azarlayacağı vakit

Nedîm,

Ayağın sakınarak basma aman sultanım

Dökülen mey, kırılan şîşe-i rindân olsun

beytini söylemiştir. İbrahim Paşa, bu sefer fikrini değiştirerek bu ince zekayı

kutlamak üzere Nedîm’in önüne bir altın kesesi fırlatmıştır (PALA 1997:198). Ayrıca

Page 134: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

115

değişik zamanlarda Damad İbrahim Paşa tarafından ağzına mücevherler doldurulduğu

çeşitli kaynaklarda da ifade edilmiştir (PAKALIN 1983:254).

Devrin şâirlerinden Şâkir, Sultan Ahmed ve damadı İbrahim Paşa başta

olmak üzere Şeyhülislâm Abdullah Efendi’ye de kasîdeler sunmuş, neticesinde

kendisine haric medresesi ihsân olunmuştur (ALTUNER 1989:442).

Bu dönemin şâirlerinden Rezmî, Sultan Ahmed döneminde silahdar

ağalığına yükselmiş, daha sonra şıkk-ı sani rütbesini elde etmiştir. Damad İbrahim Paşa

sayesinde kapıcılar kethüdalığına kadar yükselip Rumeli beylerbeyi payesi ile emekliye

ayrılmıştır (ALTUNER 1989:306).

Şehrî, İstanbul’a gelip Dîvân-ı Sultani kâtipleri arasına katılmıştır. Hoş

sohbeti sayesinde Sultan Ahmed döneminde Defterdâr Damad Mehmed Paşa’ya

mektupçu olmuştur (ALTUNER 1989:439-440).

Neylî’nin hayatı Damad İbrahim Paşa döneminde değişmiştir. Bu döneme

kadar çeşitli medreselerde müderrislik yapan Neylî, bu dönemde Damad İbrahim

Paşa’nın meclislerinde yer almış ve iltifatlarına nail olmuştur. Ayrıca Aynî Tarihi’ni

çevirecek komisyonda da yer almıştır (İPEKTEN 1987:350).

Bu dönem şâirlerinden Hâmî (ö. 1747), Diyarbakır’dan İstanbul’a gelerek

sadaret kethüdası Muhsinzâde Abdullah Paşa’nın hizmetine girmiş ve onun yardımı ile

dîvân kâtibi olmuştur. Daha sonra Köprülüzâde Abdullah Paşa’nın Diyarbakır valiliğine

atanması üzerine Abdullah Paşa’nın kâtibi olarak memleketine dönmüştür. Tebriz

seferinde gösterdiği yararlılıklardan dolayı kendisine 1724’te hacegân rütbesi verilmiştir

(İPEKTEN 1987:347).

III. Ahmed dönemi şâirlerinden Sâlim (ö.1743), şâirliğinin yanı sıra

hattatlığı ve nasirliği ile de tanınmış, çeşitli yerlerde müderrislik ve kadılık yaptıktan

sonra babasının şeyhülislâmlığa getirilmesi üzerine İstanbul kadılığına atanmıştır.

Babasının şeyhülislâmlık makamından alınması sonucu babasıyla birlikte Trabzon’a

sürülmüştür. Yedi yıl süre zarfında hiçbir görev almayan Sâlim, Tezkire’sini

tamamlayıp Damad İbrahim Paşa’ya sunmuş ve karşılığında da tekrar İstanbul

kadılığına getirilmiştir. Ayrıca Aynî Tarihi’ni çevirmek amacıyla kurulan komisyonda

da yer almıştır (İPEKTEN 1987:341).

Page 135: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

116

Bu dönem şâirlerinden Âtıf (ö. 1742), şâirliğinin yanı sıra hattatlığı ile de

tanınmıştır. Önce Başbakıkulu kesedârı olmuş, daha sonra İzzet Ali Paşa’nın

defterdârlığında ona mektupçu tayin edilmiştir (İPEKTEN 1987:337).

Nâdî, Sultan Ahmed zamanında Vezir-i âzam Arabacı Ali Paşa’ya tezkireci

olmuş daha sonra deftardârlığa yükselmiştir. Bunun yanı sıra Mısır’da birkaç vezire

dîvân efendiliği yapmış, Basra valisi Ahmed Paşa’ya da kethüda olmuştur (ALTUNER

1989:937).

Hocası Ahmed Neylî’den Vehbî mahlasını alan Seyyid Vehbî (ö. 1736), iyi

bir eğitim aldıktan sonra Hocazâde Seyyid Osman Efendi’den mülâzım olmuş ve çeşitli

medreselerde müderrislik yapmıştır. 1725’te Tebriz ikinci defa fethedilince Tebriz’in ilk

kadısı olarak atanmıştır. Nedîm gibi saray şâiri olan Vehbî, en güzel şiirlerini Sultan III.

Ahmed ve dönemin ekâbiri için yazmıştır (GIBB 1999:342).

Nahîfî’nin mesleki hayatındaki yükselişi bu dönemde de devam etmiş ve

Avusturya ile imzalanan Pasarofça anlaşması için görevlendirilen Damad İbrahim Paşa

ile birlikte Avusturya’ya gitmiştir. Bu hizmetinden dolayı kendisine baş mukataacılık

görevi verilmiş ve daha sonra Defter-i Şıkk-ı Sânî olmuştur (GIBB 1999:323). 1712

yılında başladığı Mesnevi Tercümesi’ni Damad İbrahim Paşa döneminde bitirmiş ve

İbrahim Paşa’nın iltifatlarına nail olmuştur (TİMURTAŞ 2005:343).

Bu dönem şâirlerinde Râşid (ö. 1735), öğrenimini tamamladıktan sonra

müderrisliğe başlamıştır. Bu görevine ek olarak Sadrazam Silahdar Ali Paşa kendisine

vak’anüvislik görevi vermiştir. Mora ve Varadin seferlerinde de bulunan Râşid, Damad

İbrahim Paşa döneminde de vak’anüvislik görevine devam etmiştir. Daha sonra Halep

kadılığına gönderilen Râşid, bir ara Eşref Han’a elçi olarak gönderilmiştir (İPEKTEN

1987:322).

Gazel üslubu ve Nâbî’yi takliden şiirleri olan ve

Ne mümkin peyrev olmak Nâbi-i üstada ey Sâmî

Sivâd-ı nâbecadır meşk-i şîri kilk-i etfâlin

beytiyle Nâbî’nin üstadlığını itiraf eden Arpaeminizâde Sami Mustafa Bey

(ö. 1733), şiirleri ile Lale devrini yaşamış, Damad İbrahim Paşa’nın meclislerinde yer

alarak iltifatlarına nail olmuştur (UZUNÇARŞILI 1983:547).

IV. Mehmed, II. Süleyman, II. Ahmed ve II. Mustafa dönemini gören

Abdülbâki Efendi, Sultan III. Ahmed döneminde Rumeli kazaskerliğine getirilmiştir.

Page 136: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

117

Rumeli kazaskerliğinden Antep ve Mudanya arpalıkları ile emekli olmuştur. Arapça,

Türkçe ve Farsça şiirler söyleyen Abdülbâki Efendi aynı zamanda da birçok âlim ve

şâiri korumuştur (UZUN 1988:196).

Defterdâr Küçük Hüseyin Paşa’nın oğlu olan Na’tî (ö. 1731), babasının

ölümü üzerine Enderûn’a alınmış ve III. Ahmed döneminde silahdar kâtibi olmuştur

(ALTUNER 1989:940).

Sultan II. Mustafa dönemi şâirlerinden Selîm, bu dönemde de şöhretini

sürdürmüştür. Sultan III. Ahmed, Selîm’i kendisine hoca yapmış ve kendi adına

kurduğu kitaplıkta görevlendirmiştir. Selîm, hattatlığı ile de şöhret kazanmıştır.

(İPEKTEN 1987:223).

Van’dan İstanbul’a gelen Dürrî-i Yekçeşm (ö. 1722), bazı vezirlerin

hizmetinde bulunmuş ve 1713’te Nâimâ Mustafa’nın yerine Anadolu muhasebecisi

olmuştur. Daha sonra Sultan III. Ahmed, Dürrî’yi kendisine nedîm yapmıştır. Ayrıca

III. Ahmed, Dürrî’yi İran’a elçi olarak göndermiş ve görevindeki başarısından dolayı

başmuhasebecilik payesi ile ödüllendirmiştir (İPEKTEN 1987:208).

Bu dönemin şâirlerinden Osmanzâde Tâib Efendi (ö. 1724), edebiyatımızın

fermanlı Melikü’ş-şuarâ’sıdır. III. Ahmed’in şehzâdelerinin sünnet (hıtan) törenleri için

yazdığı mükemmel kasîdelerinden dolayı kendisine bir hatt-ı hümayûn ile bu unvan

verilmiştir (PALA 1998c:86). Osmanzâde Tâib, çeşitli medreselerde müderrislik

yaptıktan sonra Kemankeş Mehmed Paşa’nın Şam valiliği sırasında ona vezir kethüdası

olmuştur. Belli bir süre sonra bu görevi bırakıp tekrar müderrislik görevine dönmüş ve

devlet adamlarına sunduğu kasîdeler sayesinde Halep’e kadı olarak atanmıştır. Daha

sonra İbrahim Paşa’nın yardımlarıyla Kahire kadılığına getirilmiştir (BANARLI

2001:749). Kendi devrine kadar gelen sadrazamların hal tercümelerinin anlatıldığı

Hadikatü’l-Vüzerâ ve Osmanlı padişâhlarının tarihini hülasa eden Hadikatü’l-Mülûk

adlı eseri ahlâka, fıkıha dair risaleleri ve Münşaât’ı vardır (TİMURTAŞ 2005:343-44).

Abdurrahman Bâhîr Efendi (ö. 1746), eğitimini tamamladıktan sonra

1710’da sesinin güzelliği ve musikî bilgisi ile III. Ahmed’in baş imamı olarak sarayda

görevlendirilerek şehzâdelere de hocalık yapmıştır. 1720’de Mekke kadılığı payesi ile

Yenişehir mollası olmuştur. Dört yıl sonra da kendisine İstanbul kadılığı payesi

verilmiştir. İstanbul kadılığında bir yıl bulunduktan sonra 1738’de Anadolu kazaskeri ve

Page 137: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

118

1745’te de Rumeli kazaskeri olmuştur. Abdurrahman Efendi Türkçe, Arapça ve Farsça

olmak üzere üç dilde şiir yazmıştır (ÖZCAN 1988:158).

4.1.1.21. Sultan I. Mahmud (1730-1754)

II. Mustafa’nın büyük oğlu olan I. Mahmud, Patrona Halil isyanı sonucunda

tahta geçmiştir. Padişâhlığının ilk dönemlerini isyancıların isteklerini yerine getirmekle

geçirmişse de uyguladığı başarılı politika ile kısa zamanda yönetimi eline almıştır. İç ve

dış meselelerde denge politikası izleyen Sultan I. Mahmud, bu yaklaşımı sayesinde dış

politikada başarılı anlaşmalara imza atmıştır. Dış meselelerdeki hassaslığını iç

meselelerde de gösteren Sultan I. Mahmud, Dîvân-ı Hümâyun toplantılarına katılarak

halkın dertlerini dinlemiştir. Dindar, zeki, yumuşak huylu, hamiyetli ve adil bir padişâh

olarak tanınmış, cirit ve yüzme sporlarıyla yakından ilgilenmiştir. Ayrıca musikîyle

uğraşmış ve Sebkatî mahlasıyla şiirler de yazmıştır (ÖZCAN 2003:348-352).

Patrona Halil isyanından etkilenmeyen Neylî’nin şöhreti Sultan I. Mahmud

döneminde de devam etmiştir. Bu dönemde Mekke kadılığına getirilmiş ve ardından da

Anadolu ve Rumeli kazaskeri yapılmıştır (MUALLİM NACİ 2000:192).

Patrona Halil isyanından etkilenmeyen şâirlerden biri de Sâlim’dir. Bu

dönemde önce 1730’da Anadolu, daha sonra 1735’te Rumeli kazaskerliğine getirilmiştir

(İPEKTEN 1987:341).

Bu dönem şâirlerinden Münîf (ö. 1742), Antakya’dan İstanbul’a gelip

tarihçi Raşid Efendi ile tanışmış ve onun mahiyetinde Afganlı Eşref Han’a elçi olarak

gönderilen heyete katılmıştır. Bu görev dönüşünde Defterdâr Âtıf Efendi’ye bağlanmış

ve daha sonra maliye tezkireciliğine kadar yükselmiştir. Ayrıca bu dönemde İran ve

Lehistan’a elçi olarak da gönderilmiştir (MUALLİM NACİ 2000:101).

III. Ahmed dönemi tarihçisi Râşid, Patrona Halil isyanı sonunda devrilen

iktidar sahipleri ile yakın ilişkisi nedeniyle bu dönemde sürgüne gönderilmiştir. Üç yıl

süren sürgün hayatından sonra İstanbul’a dönmüş ve Hekimoğlu Ali Paşa’nın

sadrazamlığı döneminde yeniden devlet hizmetine dönerek Anadolu kazaskerliğine

atanmıştır (GIBB 1999:315).

Page 138: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

119

4.1.1.22. Sultan III. Osman (1754-1757)

Sultan I. Mahmud’un kardeşi Sultan III. Osman döneminde İstanbul halkı

ağır kış şartları, veba salgını ve büyük yangın sebebiyle zor günler geçirmiştir.

Musikîden nefret eden Sultan III. Osman, saraydaki musikîşinasları uzaklaştırmış, iyi

bir eğitimi olmadığı için atalarının bilim ve sanat hâmîliği geleneğini kesintiye

uğratmıştır (GÖKDOĞAN 2002:198).

Bu yüzyılın ikinci yarısında şiir ve nesir eski parlak halini muhafaza

edemeyerek tedrici surette sönmeye başlamıştır. Nevres-i Kadim denilen Kerküklü

Nevres (ö. 1761), Koca Ragıb Paşa (ö. 1763), Fıtnat Zübeyde Hanım (ö. 1780), Haşmet

(ö. 1768) bu yarım asırda ileride gelen şâirler olmuşlarsa da bunların sayısı pek mahdud

olduğundan Şeyh Gâlib’e kadar meydan sessiz kalmıştır (UZUNÇARŞILI 1983:548).

4.1.1.23. Sultan III. Mustafa (1757-1774)

III. Ahmed’in oğlu olan III. Mustafa, reform yanlısı, gayretli ve tasarrufu

seven bir padişâh olarak tanınmıştır. Döneminde bilim ve sanat adamlarını himâye

etmeye çalışmış, astrolojiye çok inandığı için sarayı astrologlarla doldurmuştur.

Astroloji bakımından uygun bir zamanda ilan edilen Rus Savaşı Osmanlı Devleti’nin

aleyhine neticelenmiştir. Saltanatının son zamanlarında uğranılan yenilgilere çok üzülen

Sultan III. Mustafa hastalanarak ölmüştür (GÖKDOĞAN 2002:198).

III. Mustafa dönemi şâirlerinden Abdülaziz Efendi (ö. 1783), Subhîzâde

lakabı ile şöhret bulmuşsa da şiirlerinde Aziz mahlasını kullanmıştır. Babası meşhur

Osmanlı tarihçisi Mehmed Subhi Efendi (ö. 1769)’dir. Abdülzaziz Efendi, eğitimini

İstanbul’da tamamlamış ve saray hekimleri arasına girmiştir. 1757’de müderris

olmuştur (ERDEMİR 1988:190).

Sultan III. Mustafa, tahta geçtiğinde dönemin şâirlerinden Koca Ragıb Paşa

(ö. 1763)’yı sadrazamlık görevinde bırakmıştır. Gün geçtikçe padişâhın güvenini

kazanan Ragıb Paşa için yeni bir dönem başlamıştır. Sultan III. Mustafa, dul kız kardeşi

Seniha Sultan’ı Koca Ragıb Paşa’ya nikahlayarak aralarındaki samimiyeti

perçinlemiştir. Koca Ragıb Paşa, şiirle uğraştığı gibi konağından âlim ve şâirleri de

eksik etmemiştir (YORULMAZ 1998:15).

Page 139: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

120

4.1.1.24. Sultan I. Abdülhâmîd (1774-1789)

III. Ahmed’in III. Mustafa’dan sonra hükümdar olan ikinci oğlu

Abdülhâmîd 1725’te İstanbul’da doğmuştur. Çocukluk ve gençlik çağı sarayda tahttan

indirilen padişâhlara mahsus dairede göz hapsinde geçmiştir. III. Mustafa’nın ölümü

üzerine 21 Ocak 1774’te Osmanlı Devleti’nin buhranlı bir döneminde kırk dokuz

yaşında tahta çıkmıştır. On beş yıllık saltanatı süresince daima devletin iç ve dış

meseleleri ile uğraşmış, Silahdar Seyyid Mehmed Paşa, Halil Hâmîd Paşa, Koca Yusuf

Paşa ve Cezayirli Gazi Hasan Paşa gibi değerli devlet adamları sayesinde ıslahat

işlerinde başarı sağlamıştır. Halil Hâmîd Paşa’nın sadareti döneminde Raşid Efendi ile

Vak’anüvis Vâsıf Efendi’nin İbrahim Müteferrika Matbaası’nı yeniden faaliyete

geçirmesi ve bu arada Sâmî-Şâkir-Subhî Tarihi ile İzzî Tarihi’nin basılması (1784-

1785), Türk matbaacılığının bu padişâh döneminde yeniden canlanmasını sağlamıştır

(AKTEPE 1988:213-216).

III. Mustafa dönemi hekim-şâirlerinden Abdülaziz Efendi, şöhretini I.

Abdülhâmîd döneminde de sürdürmüştür. 1776’da hekimbaşılığa getirilen Abdülaziz,

1782’de Kudüs payesi ile Üsküdar mevleviyetine tayin edilmiştir. Arapça, Farsça,

Latince, İtalyanca ve Fransızca bilen Abdülaziz Efendi, tıp alanındaki tercümeleri ile

tanınmıştır. Edebiyat ve musikî ile de yakından ilgilenmiş ve şiirlerini mürettep bir

Dîvân’da toplamıştır (ERDEMİR 1988:191).

Sünbülzâde Vehbî (ö. 1809)’nin, elçi olarak gittiği İran’dan Bağdat’a

dönüşünde vali Ömer Paşa ile arası açılmış ve devlet erkânına yakışmayan davranışları

sebebiyle idamına ferman çıkarılmıştır. Bunun üzerine Vehbî, gizlice İstanbul’a gelmiş,

uzun süre sıkıntı çekmiş ve neticede yazdığı “Tannâne” adlı kasîdesini Sultan I.

Abdülhâmîd’e sunarak kendisini bağışlatmayı bilmiştir. Sünbülzâde Vehbî, Sadrazam

Halil Paşa döneminde kadılık mesleğine geri dönerek çeşitli yerlerde görev yapmıştır.

1788 Avusturya seferine çıkan ordunun kadı nâibliğine atanmıştır. Geri kalan hayatınını

rahat içinde geçiren Vehbî, Dîvân’ını Sultan III. Selim adına düzenlemiştir (BANARLI

2001:781).

4.1.1.25. Sultan III. Selim (1789-1807)

Sultan III. Mustafa’nın tek oğlu olan III. Selim, eğitimi bakımından Sultan

III. Murad’dan sonraki padişâhların en üstünü ve Sultan IV. Murad ile Sultan II.

Page 140: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

121

Mahmud arasındaki padişâhların da en büyüğü olduğu ifade edilmiştir. Dâhî bir

bestekâr, şâir, hattat, neyzen ve tanburi olup Doğu dillerini bilen nazik bir yaratılışı

vardır (GÖKDOĞAN 2002:199).

Sultan III. Selim, Nizâm-ı Cedîd adını verdiği bir takım yenilik

çalışmalarına girişmiştir. Bunun yanı sıra Avrupa’dan haberdar olmak amacıyla ilk defa

Londra, Paris, Viyana, ve Berlin’de daimi elçilikler kurulmuştur. 1807’de çıkan

Kabakçı isyanı ile Sultan III. Selim tahttan indirilmiş ve böylece Osmanlı Devleti’nin

167 yıldan beri gelen en aydın, en değerli padişâhının saltanatı sona erdirilmiştir

(GÖKDOĞAN 2002:200).

Bu dönemde Sultan III. Selim’in iltifatını kazanan şâirlerin başında Şeyh

Gâlib (ö. 1799) gelir. İlk öğrenimini babasından alan Şeyh Gâlib, değişik hocalardan

Arapça ve Farsça öğrenmiştir. Ayrıca Gâlib’in yetişmesinde Galata Mevlevihânesi

şeyhlerinden Aşçıbaşı Hüseyin Dede ve devrin üstadı Hoca Neş’et’in de büyük katkıları

olmuştur. Dedesi ve babası Mevlevi olan, Mevlevilik çevresinde ve Mevlevi şeyhlerden

ders alarak büyüyen Gâlib, çilesini Mevlânâ Dergahı’nda çekmek için 1784’te

Konya’ya gitmiştir. Belli bir süre sonra çilesini tamamlamak üzere İstanbul’a gelmiştir.

Bu dönemde Gâlib, şiirleri ile Sultan III. Selim’in dikkatini çekmiştir. 1791’de Konya

asitanesi şeyhi Hacı Mehmed Emin Çelebi, Galata Mevlevihanesi şeyhliğine Gâlib’i

atamıştır (İPEKTEN 2000b:10). Şeyh Gâlib, bu göreve gelir gelmez Sultan III. Selim’e

bir kasîde sunup tekkenin durulamayacak kadar bakımsız olduğunu bildirmiş ve

padişâhtan bu suretle yardım istemiştir. Sultan III. Selim’in emriyle tekke bir yıl içinde

onarılmıştır. Bu yakınlık daha sonra da devam etmiş, Sultan III. Selim ile Şeyh Gâlib

gerek sarayda gerekse mevlevihanede sık sık bir araya gelmiştir. Sultan III. Selim, Şeyh

Gâlib’i durmadan ödüllendirmiş, bir keresinde bin altın ihsânda bulunduğu gibi 1793’te

üç yüz altın sarfederek Dîvân’ını ve Hüsnü Aşk’ını yazdırmış ve tezhib ettirmiş,

ciltletmiştir. Bunun yanı sıra Sultan III. Selim, Cevrî hattıyla bir Mesnevi nüshasını

Şeyh Gâlib’e armağan etmiştir. Ayrıca Sultan III. Selim, bir ferman ile Şeyh Gâlib’e

mevlevihan atama izni de vermiştir (KALKIŞIM 1994:20).

Bu dönem şâirlerinden Abdülbâki Nâsır Dede (ö. 1821)’ye, III. Selim yakın

ilgi göstermiştir. Abdülbâki Nâsır, Arapça, Farsça ve dini ilimlerini Milas Müftüzâde

Halil Efendi’den tahsil etmiştir. Daha sonra mevlevihanede neyzenbaşılık görevinde

bulunmuştur (ÖZCAN 1988:199).

Page 141: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

122

III. Selim dönemi şâirlerinden Aziz Efendi (ö. 1798), Girit defterdârı

Tahmisci Mehmed Efendi’nin oğludur. Pederinin vefatı üzerine İstanbul’a gelerek

Giritli Yusuf Ağa’ya intisâb etmiş ve Sakız muhassılı olmuştur. Daha sonra Belgrad’a

gönderilmiş ve 1797’de mirimiranlık payesi ile Prusya devletine sefir tayin edilmiştir.

Aynı yıl içerisinde te’lif eylediği Muhayyilât adlı eseri meşhurdur (İNAL 1999:53).

Sultan III. Selim dönemi şâirlerinden bir diğeri de Ayıntab Mahkemesi baş

kâtibi şâir zümresinden Mehmed Cenanî Bey’in oğlu Asım Efendi (ö. 1818)’dir.

Dönemin önde gelen hocalarından eğitimini tamamlamıştır. Ayıntab hanedanından

Battal-zâde Mehmed Nuri Bey’e mirimiranlık rütbesi verilince kendisi de dîvân kâtibi

olmuştur. Hüseyin Tebrizî’nin Burhân-ı Kâtı’ ismindeki Farsça lügatını tercüme ederek

Sultan Selim’e sunmuş ve kendisine hareket-i dahil rütbesiyle medrese rüûsu ve atiyye-i

vefîre ile beraber üç yüz kuruş maaş ile bir ev ihsân edilmiştir (İNAL 1999:94).

Mehmed Akif Bey, vüzerâdan Koca Bekir Paşa’nın evladından mîr-i âlem-i

hassa Mehmed Bey’in oğludur. 1779’da Enderûn-ı Hümâyun’da kilar-ı hassada

görevlendirilmiştir. Mir-at-i Şi’r namıyla bir tezkire tertip ederek Sultan Selim’e takdim

etmiştir (İNAL 1999:113).

Nâşid (ö. 1791), babasının ölümü üzerine Enderûn’a alınmış ve eğitimini

tamamladıktan sonra mabeynci olmuştur. Daha sonra kapıcıbaşılık ve silahşörlük

yapmış, nihayetinde Yenişehir sancak beyliğine atanmıştır. III. Selim’in tahta geçmesi

üzerine İstanbul’a gelip I. Abdülhâmîd’in kızı Emine Sultan’a kethüda tayin edilmiştir

(İPEKTEN 1988:18).

Bu dönemin diğer bir şâiri de Fâzıl (ö. 1810)’dır. Babasının isyan sonucu

öldürülmesi üzerine küçük yaşta kimsesiz kalan Fâzıl, kardeşleriyle birlikte Cezayirli

Gâzi Hasan Paşa’nın himâyesiyle İstanbul’a getirilip Enderûn’a verilmiştir. İyi bir

eğitim almış olmasına rağmen zevk ve eğlenceye düşkünlüğü sebebiyle saraydan

uzaklaştırılan Fâzıl, uzun müddet sıkıntı çektikten sonra kasîdeleri ile Sultan III.

Selim’in dikkatini çekmiş ve kendisine Rodos’ta bir tevliyet verilmiştir. Daha sonra

hacegân olarak Halep ve Erzurum’da da bulunmuştur. Maddi sıkıntı içinde İstanbul’a

döndüyse de dilini tutamaması sebebiyle Rodos’a sürgüne gönderilmiştir (MENGİ

2000a:224).

Sultan III. Selim dönemi şiarlerinden Celâl Paşa (ö. 1822), İstanbul’a

gelerek Dîvân-ı Hümâyun kalemine girmiştir. 1790’da Maden Emîni Yusuf Ziya

Page 142: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

123

Paşa’nın dîvân kâtipliğine getirilmiş ve Yusuf Ziya Paşa’nın sadrazamlığı döneminde

de bu görevi sürdürmüştür. Aynı zamanda Darb-hâne’ye de memur edilen Celâl Paşa,

başarılarından dolayı ulemadan Trabzonlu Şakir Ahmed Paşa’nın iltifatına mazhar

olmuştur (İNAL 1999:299).

4.1.1.26. Son Dönem Osmanlı Padişâhları

XVIII. yüzyılda yapılan ıslah çalışmaları genellikle eskilerin yanında yeni

müesseselerin kurulması şeklinde gerçekleşmiş, bu ise klâsik düzeni değiştirmeye,

çöküşe doğru giden imparatorluğa hayat vermeye yetmemiştir. Yapılan düzenlemeler de

başta yeniçeriler olmak üzere halkın tepkisini çekmiş, destek bulamamıştır. Köklü

değişim II. Mahmud (sal. 1808-1839)’un tahta çıkması ve Yeniçeri Ocağı’nın

kaldırılması ile başlamıştır. Bu sebeple bu dönem, eski müesseselerin kaldırılıp

yerlerine yenilerinin kurulduğu yeniden yapılanma dönemidir. XIX. yüzyıla kadar

yapılan yenilik hareketleri genellikle teknik unsurlarla sınırlı iken bu yüzyılda idare,

hukuk ve eğitim sisteminde de değişim başlamıştır.

Sultan II. Mahmud’dan sonra tahta geçen Sultan Abdülmecid (sal. 1839-

1861), ilan ettiği fermanlarla çeşitli unsurları eşitlik prensibi içinde ve Osmanlıcılık fikri

etrafında birleştirmeye çalışmıştır. Padişâhların sarayda kapalı kalma geleneğine son

vererek zaman zaman halkın arasına girmiş ve onların meseleleri ile yakından

ilgilenmiştir. II. Mahmud’un kurduğu başvekillikten vazgeçerek sadrazamlık makamını

tekrar tesis ettiği gibi yirmi yıllık saltanatında yirmi iki sadrazam değiştirmiştir. Bu

dönemde şeyhülislâmların politik nüfuzları azaldığı için sık sık sadrazam değiştiği halde

sadece dört defa şeyhülislâm değişmiştir. Buna rağmen en yüksek maaşı yüz bin kuruş

ile şeyhülislâm almıştır.

1850 yılında yerli ve yabancı pek çok ilim adamının üye olduğu ilk ilim

akademisi sayılan Ercümen-i Dâniş tesis edilmiştir. Türkçe’nin sadeleştirilmesi

çalışmaları ve Osmanlı tarihinin yazılması faaliyetleri bu kurum eliyle başlatılmıştır. Bir

tarafta medreselerin şeyhülislâmın yönetiminde devam etmesi diğer tarafta da yeni

kurulan okulların Maarif Nezareti’ne bağlanması sonucu eğitimde ikilik meydana

gelmiştir.

Kırım Harbi’nin getirdiği ağır masrafları karşılamak üzere ilk defa bu

dönemde dışarıdan borç alınmıştır (24 Ağustos 1854). Ekonomik buhranlara rağmen

Page 143: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

124

dışarıdan alınan borç paranın bir kısmı ile saray ve köşkler inşa ettirilmiştir (KÜÇÜK

1988:259-263).

II. Mahmud’un oğlu ve Abdülmecid’in kardeşi olan Sultan Abdülaziz (sal.

1861-1876), kardeşinin saltanatı döneminde rahat bir hayat sürmüş ve iyi bir eğitim

almıştır. 1861 yılında tahta çıkınca ilk iş olarak sarayda altın, gümüş ve değerli eşya

kullanımını yasaklayarak birtakım kısıtlamalara gitmiştir. Bu politikayı takip etmesinde

Ali ve Fuad Paşaların tavrı etkili olmuştur. Bu iki devlet adamının ölümünden sonra

göreve gelen Mahmud Nedim Paşa’nın sadrazamlığında tasarruf tedbirlerini tamamen

bırakan Sultan Abdülaziz, israfa ve Avrupa’ya özenti içinde bir hayat sürdürmeye

başlamıştır (KÜÇÜK 1988:179-185).

Anayasaya dayalı meşruti bir idare kurmak isteyen ve bu yüzden Abdülaziz

ile V. Murad’ı tahttan indiren Midhat Paşa ve arkadaşları ile anlaşan II. Abdülhâmîd

(sal. 1876-1909), 31 Ağustos 1876’da tahta çıkmıştır. II. Abdülhâmîd, ülke yönetiminde

sert bir politika takip etmiş, ekonomik alanda kendisinden önceki padişâhlardan

devraldığı dış borçları temizlemeye ağırlık vermiştir. Ayrıca sarayda kurduğu bilgi

merkeziyle de dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmiştir. Türklük şuuruna sahip

olan II. Abdülhâmîd, saltanatının ilk yıllarında Buharalı büyük Türk âlimi Şeyh

Süleyman Efendi’yi Türkler ve Türkmenlerle temas etmek üzere resmi vazife ile Orta

Asya’ya göndermiştir. Azerbaycan’da Türkçe öğretimini yasaklayan İran şahı nezdinde

teşebbüse geçerek Türkçe’nin yeniden öğretim dili olmasını sağlamıştır. II.

Abdülhâmîd, devlet işlerini her şeyin üstünde tutmuş, değişik karakterdeki insanlardan

yararlanmayı bilmiştir. Hatta zıt görüşlü insanları huzurunda münakaşa ettirmiş ve yurt

dışına kaçan veya sürgüne gönderilen siyasî muhaliflere bile maaş bağlatmıştır

(KÜÇÜK 1988:216-224).

II. Mahmud ile başlayan siyaset ve kültürdeki değişim kendisini edebiyatta

da hissettirmiştir. Ancak edebiyata yansıması uzun bir sürece yayılmıştır. Yüzyılın ilk

yarısı eskinin devamı niteliğinde devam etmiş, ikinci yarısında çözülüş başlamıştır. Bir

ara eski şiire yeni bir hamle kazandıracak çaba, Encümen-i Şuara meclislerinde ortaya

çıktıysa da bu çaba uzun soluklu olamamıştır. Edebiyat dünyasında doğu-batı çatışması

yaşanırken artık şiirin üzerinden devlet himâyesi kalkmıştır. Asrın başında yaşamış olan

hassas sultan III. Selim ile şâir-sultan geleneği son bulmuş, bu asrın diğer altı

padişâhından hiç birisi şiire iltifat etmemiştir (PALA 1997:207). Yüzyıllardır süregelen

Page 144: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

125

büyük bir gelenek bu yüzyılda da birçok temsilci yetiştirmiştir. Ancak bu yüzyıldaki

eserler derinlik ve incelikten yoksun, içi boş, vezinli-kafiyeli söyleyişlerden öteye

gidememiştir. Saraydan beklediği desteği bulamayan şâirler için, huzursuzlukların had

safhaya çıktığı kuruluş döneminde olduğu gibi çöküş döneminde de tekkeler bir sığınak

gibi olmuştur. Bu asırda yetişen önemli temsilcilerin büyük çoğunluğu tekkelerden feyz

almışlardır. Daha önceki yüzyıllarda şâir olmayan padişâhlar istisnai örnekler olurken,

bu dönemde durum tam tersine dönmüştür (HORATA 2002:584).

Bu yüzyılda şâir ve şiir anlayışında da birtakım değişiklikler olmuştur.

Önceki dönemlerde şâirler, bir hâmî bularak terfi etmek, hediyeler almak, karnını

doyurmak gibi imkânlara kavuşurken hâmî de bir şâiri kanatları altına alarak ne kadar

zevkli, cömert ve sanatsever olduğunu ispatlamıştır. Bu dönem şâirleri Sünbülzâde

Vehbî’nin (ö.1809) “sebeb-i tertib-i dîvân”ını bir reddiyeye çevirip “Kasîde gezdirip

bâb-ı ricâle / Tenezzül etmedim cerr ü süâle” (devlet büyüklerinin kapılarını dolaşıp

kasîde gezdirerek dilencilik edecek kadar alçalmadım) deyişini kendilerine düstur

bilmişlerdir. Muvakkitzâde Pertev’den (ö. 1807) Leskofçalı Galip’e (ö. 1867) kadar,

Dîvân’ında kasîdeye yer vermeyen pek çok şâirin çıkışı, Şeyh Şaban Kâmî Efendi’nin

(ö. 1884), “Biz o kapılardan yüz çevirdik” diyerek kasîdelerini yayımlamayışı yahut

Yeni Osmanlıların ileri gelenlerinden Mustafa Nuri Bey’in (ö 1906) “Müddet-i

ömrümde bir ferde medhiye yazmadım” diye övünüşü hep aynı çizgideki gelişmeler

olmuştur. Bu dönem şâiri, şiirinin alıcısı olarak memdûhu/hâmîyi değil, sokaktaki insanı

hedeflemiş, câize yerine te’lif hakkını yeğlemiştir (ÖZGÜL 2006:610-611). Kasîde

yazmayan şâirler olduğu gibi geleneği sürdüren şâirler de vardır. Bu yüzyılda kaleme

alınan 466 medhiye kasîdesinin 155’i sultanlar için yazılmıştır. Bu sayı medhiye

kasîdelerinin %33.26’sıdır. Toplam kasîdelerin ise %18.81’idir. Sultanlar için yazılan

bu kasîdelerin sultanlara göre dağılımı ve yüzdelik oranları şöyledir: II. Mahmud 62 (%

40), Sultan Abdülaziz 32 (% 20.64), Sultan Abdülmecid 28 (% 18.06), Sultan

Abdülhamid 15 (% 9.67), III. Selim 11 (% 7.09), V. Murad 4 (% 2.58) (BABACAN

2001:53).

Dönem olarak Abdülmecid’in saltanatının sonlarına gelindiğinde ise sarayın

himâyesindeki şâirlerin ve encümen-i şuaraların devri çoktan tamamlanmıştır. Yeni

ricâl, himâyesine aldığı şâiri câize ve atiyyelerle beslemek yerine kalem ve odalara

yerleştirmiş; böylece devlet çarkının dönüşünden haberdar, siyasî tercihleri netleşmiş,

Page 145: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

126

kitabeti sebebiyle nesirle de kendini ifade edebilen aydın şâirler belirmeye başlamıştır.

Bu dönemde devlet daireleri küçük birer encümen-i şuaraya dönüşmüş, tayin olunduğu

yerde palazlanan şâir kendi yârânını, ayaktaşını da yanına alarak encümenini genişlettiği

ilginç bir dönem ortaya çıkmıştır. Bu dönemde encümen-i şuaralar, kıymet hükümleri

Mısır’da şekillenmiş olanların konaklarına kaymıştır. Mehmed Ali Paşa hanedanından

gelen prens ve prensesler, varidatının bir kısmını İstanbul’daki malikânelerini kocaman

birer kültür ve edebiyat mektebine çevirmekte harcamışlardır. Kahire kültürüyle

yetişmiş ve hızla yükselmiş Türklerden Abdurrahman Sami Paşa, Subhi Paşa, Yusuf

Kâmîl Paşa, Münif Paşa gibi epeyce isim de Hıdiv paşanın sarayında yetişirken içinde

bulundukları kültür muhitinin bir benzerini İstanbul’da oluşturmaya çalışmışlardır

(ÖZGÜL 2006:76). Bir fikir vermesi açısından yeni dönemde ortaya çıkan bu durumu

şu şekilde örneklendirebiliriz :

III. Selim döneminde neyzenbaşılık görevinde bulunan Abdülbâki Nâsır

Dede, II. Mahmud döneminde 1814’te Kazasker Mekkîzâde Mustafa Asım Efendi

tarafından dergahın vakıf işlerine bakmakla görevlendirilmiştir. Ayrıca II. Mahmud’un

yakın ilgisini görerek meclislerinde icra olunan küme fasıllarında yer almıştır (ÖZCAN

1988:199).

Sultan II. Mahmud dönemi kadın şâirlerinden Şeref Hanım (ö.1861), maddi

anlamda çok sıkıntı çekmiş, hayatını sürdürmekte zorlanmıştır. Elindekileri hoyratça

harcamış, akrabalarından kalan borçla daha da perişan olmuştur. Yazdığı kasîdelerinde

sıkıntılarını dile getirmiş, Sadrazam Ali Paşa’dan yardım istemiştir. Sadrazam Ali Paşa,

Şeref Hanım’ın isteğini geri çevirmeyerek kendisine maaş bağlatmıştır (ARSLAN

2002:21). Şeref Hanım da gördüğü yardımları şiirlerinde dile getirerek bir nevi

Sadrazam Ali Paşa’ya teşekkür etmiştir.

Sultan II. Mahmud dönemi şâirlerinden Hakkı Paşa (ö. 1896), babasının

yirmi yıllık İşkodra valiliğinden sonra İstanbul’a gelip Sultan Mahmud’un huzuruna

Arnavud libasıyla kabul edilmiştir. Nizamiye libası giymesi isteği olumlu karşılanmış

ve kendisine saat ihsân edilerek taltif kılınmıştır Daha sonraki dönemlerde devletin

çeşitli kademelerinde görev almıştır. Çeşitli zamanlarda birinci rütbe «Osmânî14» ve

14 Osmanlılar devrindeki nişanlardan birinin adıdır. Sultan Aziz devrinde 1278/1861 tarihli irade-i seniyye ile ihdas edilmiştir (PAKALIN 1983:737).

Page 146: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

127

«Mecîdî15» nişanlarını, imtiyaz nişanının altın ve gümüş madalyalarını, İran

hükümetinin birinci rütbe Şîr ü Hurşid ve Papa’nın birinci rütbe Pi Nöf nişanlarını

almıştır (İNAL 2000:748).

Vak’anüvis Ahmed Asım Efendi’nin vefatı üzerine yerine liyakat sahibi

biri sorulduğunda Sultan II. Mahmud, 1819’da Ataullah Efendi’yi vak’anüvisliğe tayin

etmiştir (İNAL 1999:163).

Tayyarzâde namıyla anılan Ahmed Atâ Bey, Enderûn-ı Hümâyun kudeması

baş lalalıktan emekli olan Tayyar Efendi’nin oğludur. Babasının ricası ile Sultan II.

Mahmud, Atâ Bey ve kardeşlerinin kaydını Enderûn’a yaptırmıştır. Babasının ölümü

üzerine Enderûn’dan ayrılan Atâ Bey, Hüseyin Paşa’nın maiyetinde Malatya’ya

gitmiştir. Malatya’ya giderken yolda yazdığı raporu seraskere takdim etmesiyle

kendisine mücevherli «Hâmise16» nişanı verilmiştir (İNAL 1999:181-82).

Sultan II. Mahmud dönemi şâirlerinden Abdülhak Efendi (ö. 1854),

eğitimini tamamladıktan sonra saraya hekim olarak girmiştir. Bir müddet sonra büyük

kardeşi Seretibbâ Behçet Efendi ile birlikte Keşan’a sürgüne gönderilmiştir. Sarayda

görevli küçük kardeşi İlyas Efendi, Mora zaferi akabinde Sultan Mahmud’dan

kardeşlerinin affını istemiş, İmâm-ı Sânî Zeynelâbidin Efendi’nin de teşvikiyle iki

kardeş affedilerek İstanbul’a dönmüşlerdir. Abdülhak Efendi, saray hekimliğinden sonra

Anadolu ve Rumeli kazaskerliği de yapmıştır. Sultan Mahmud’un meclislerinde yer

almış ve iltifatlarına nail olmuştur (İNAL 1999:23-30).

II. Mahmud dönemi şâirlerinden Arif Efendi (ö. 1849), eğitimini

tamamladıktan sonra 1837’de Mekke, 1839’da İstanbul kadılığı payelerini almıştır.

Sultan Mahmud, yakın ilişkiler kurduğu Arif Efendi’ye “Evini mi yaptırayım, başka bir

ev mi alayım?” diye sordurduğunda Arif Efendi’nin başka bir ev istediğini öğrenince

Arif Efendi’ye Beşiktaş Sarayı’nın arkasında Arap iskelesi denilen yerden bir ev

almıştır. Ayrıca Sultan Mahmud kendisine atiyyeler de göndermiştir. Arif Efendi,

Sultan Abdülmecid döneminde de mesleki hayatındaki yükselişini sürdürmüştür.

1847’de Anadolu kazaskerliği payesi verilen Arif Efendi’ye Sultan Abdülmecid de

atiyyeler göndermiştir (İNAL 1999:45).

15 Osmanlı devri nişanlarından birinin adıdır. Sultan Abdülmecid döneminde 1268/1852 yılında ihdas olunmuştur (PAKALIN 1983:428). 16 Mülki rütbelerin ilk mertebesidir. Bu rütbe sahipleri resmi günlerde bu rütbeye özel sırmalı esvap giyip, kılıç takmışlardır. Ricâlden sayılmadıkları için teşrifata dahil değillerdir (PAKALIN 1983:719).

Page 147: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

128

Sultan III. Selim dönemi şâirlerinden Asım Efendi’ye, Sultan Mahmud da

yakın ilgi göstermiştir. Sultan Mahmud, kendisine maaş tahsis ettiği gibi medrese

rütbesi ve bir ev ihsânda bulunmuştur (İNAL 1999:96).

Aslen Konyalı olan Kazasker Mehmed Salih Efendi’nin oğlu Keçeci-zâde

İzzet Molla (ö. 1829), eğitimini tamamladıktan sonra çeşitli yerlerde müderrislik ve

kadılık yapmıştır. Galata mollası olan Mehmed İzzet, II. Mahmud döneminin nufuzlu

simalarından Halet Efendi’ye intisâb etmiştir. Halet Efendi’nin gözden düşmesi üzerine

Keşan’a sürülen, bir yıl sonra affedilip İstanbul’a dönen İzzet, daha sonra Harameyn

müfettişliğine tayin edilmiştir. Bu dönemde Rusya ile yapılacak savaşın aleyhinde

bulunduğu için Sivas’a sürülmüş ve bir süre sonra orada ölmüştür (TİMURTAŞ

2005:360).

Dönem şâirlerinden Leylâ Hanım (ö. 1848), eğitiminin büyük bir kısmını

dayısı Keçeci-zâde İzzet Molla vasıtasıyla tamamlamıştır. Sultan II. Mahmud ve Sultan

Abdülmecid’in saltanat sürdüğü yılları idrak etmiştir. Saray çevresine yakın bir hayat

süren Leylâ Hanım, bu yakınlığını yazdığı şiirlerinde de dile getirmiştir. Saray çevresine

yakın olmasına rağmen maddi anlamda çok sıkıntı çekmiş ve bu durum genç yaşta

ihtiyarlamasına sebep olmuştur (ARSLAN 2003:25-26).

Sultan Mahmud dönemi şâirlerinden Hâlis Efendi (ö. 1883), 1833’te Namık

Paşa’nın Londra sefaretine başkitabet vazifesiyle gitmiştir. Kendisine 1837’de

hâcegânlık ve 1838’de «Hâmise» nişanı verilmiştir. Sultan Abdülmecid döneminde de

kitabet hizmetiyle Tunus ve Şam’da bulunmuştur (İNAL 2000:805).

Sultan Abdülmecid dönemi şâirlerinden biri de Nevres (ö. 1876)’tir. Bağdat

valisi Ali Rıza Paşa’nın kullarından Süleyman Faik Efendi tarafından satın alınan

Nevres, kısa süre eğitime tabi tutulduktan sonra Ali Rıza Paşa’ya takdim edilmiştir.

Eğitimine Ali Rıza Paşa’nın konağında devam eden Nevres, hâmîsinin ölümü üzerine

İstanbul’a gelip 1848’de Hariciye Mektubî Kalemi’ne girmiştir. Bir müddet sonra

Abdülkerim Nadir Paşa ile birlikte Bağdat’a giden Nevres, burada Irak ve Hicaz

orduları baş kâtipliğine atanmış ve aynı yıl içerisinde aynı orduların muhasebeciliğine

getirilmiştir. Nevres, Sultan Abdülaziz döneminde Şamnu’daki ikinci ordu

muhasebeciliğine gönderilmiş ve bir süre sonra yolsuzluk yaptığı iddiası ile görevinden

alınmıştır. Bu suçlamaya dayanamayan Nevres’in akli dengesi bozulmuş ve bir süre

tedavi gördükten sonra Ziya Paşa’nın aracılığı ve Yusuf Kamil Paşa’nın emriyle 1874’te

Page 148: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

129

Zaptiye Nezâreti mektupçuluğuna getirilmiştir. Rahatsızlığının tekrar nüksetmesi

dolayısıyla görevden ayrılan Nevres, iyileşince bir daha görev almamıştır (İPEKTEN

1987:372).

Sultan Abdülmecid dönemi şâirlerinden Abdî Efendi (ö. 1884-5), Şarkî

Karahisar’dan İstanbul’a gelip eğitimini tamamlayarak Belgrad Muhafızı Selîm Paşa,

Harput Valisi Hüsrev Paşa ve Halep Valisi Mustafa Mazhar Paşa’nın dîvân kitabetinde

bulunmuştur. Abdî Efendi, 1849/50’de Meclis-i Vâlâ mazbata odası hülefası sınıfına

dahil olmuştur. Bir müddet sonra Bosna Meclis-i Kebîr-i Baş Kitabeti’ne tayin

edilmiştir. Kısa bir süre sonra bu görevden azledilmiş ve ömrünün geriye kalan kısmını

çeşitli yerlerde kaymakamlık ve mutasarrıflık yaparak geçirmiştir (İNAL 1999:33).

Trabzon valisi Hazinedar-zâde Osman Paşa’nın kavas-başısı Mustafa

Ağa’nın oğlu olan Âgâh Paşa (ö. 1906), eğitimini tamamlayarak İstanbul’a gelmiş,

burada gemi hocalığı ve kalyon kâtipliği yapmıştır. 1852-1853 Rus muharebesinde

devlet ve İngiltere hükümeti tarafından kendisine madalya verilmiştir. Âgâh Paşa, daha

sonra Sakız’a ve Midilli’ye gönderilmiş, Midilli’de bulunduğu sırada Cezâyir-i Bahr-i

Sefid Valisi olan Hüsnî Paşa’ya intisâb etmiştir. Hüsnî Paşa’nın delaletiyle binbaşı

rütbesiyle Fırka-i Zabtiye azalığına, sonra Hüdavendigar, Hicaz ve Prizren vilayetleri

alaybeyliğine getirilmiştir. Daha sonraki dönemlerde de alaybeyliklerinde bulunmuştur

(İNAL 1999:64-65).

Sultan Abdülmecid dönemi şâirlerinden Hâlet Bey, 1851’de o dönemde

Dîvân-ı Hümâyun Âmedçisi olan Mahmud Nedim Paşa sayesinde Hâriciye Nezareti

Mektûbî Kalemi’ne girmiştir. Daha sonra Rüsûmat Emâneti’nin teşekkülünde

başkitabetine tayin olunan Leskofçalı Galib Bey, Hâlet Bey’i Rüsûmat Heyet-i

Tahrîriyesi’ne memur olarak atanmasını sağlamıştır (İNAL 2000:78).

Sultan Abdülmecid dönemi şâirlerinden Hamdi Efendi, Şeyhülislâm Arif

Hikmet Bey hakkında:

Zebân-ı hâmeyi ter buldum elbet bunda bir hikmet var

Ki âheng-i tekellüm eylemezdi hayli müddet var

matlalı kasîdeyi söylemiştir. Bu kasîdeyi beğenen Arif Hikmet Bey, Hamdi

Efendi’nin rütbesini taltif etmiştir. Hamdi Efendi, daha sonra Yusuf Kamil Paşa’nın

Harput’ta inşa ettirdiği medreseye müderris olarak atanmış ve Yusuf Kamil Paşa’nın

ihsânlarına da nail olmuştur (İNAL 2000:816).

Page 149: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

130

Yusuf Kamil Paşa’nın dairesinin müdavimleri arasında Hayri (ö. 1877) de

vardır. Yusuf Kamil Paşa’nın ihsânlarına nail olmuştur. Sunduğu şiirinin birinde yardım

isterken diğerinde ise Meclis-i Maliye’ye aza olarak atanmak istemiştir (İNAL

2000:905).

Gençliğinde Zabtiye Müşiri Pepe Mehmed Paşa’ya intisâb eden Hüsni (ö.

1877), bir süre Mehmed Paşa’nın kitabetinde bulunmuştur. Daha sonra Yanya’ya vali

olarak atanmışsa da Sami Paşa-zâde Subhi Bey’in şikayeti üzerine görevinden

alınmıştır. 1869’a kadar çeşitli yerlerde valilik yapmış ve bu tarihte Zabtiye müşirliğine

getirilmiştir. Memdûhu/hâmîsi Ali Paşa’nın ölümü üzerine bu görevinden azledilerek

Kıbrıs’a sürgüne gönderilmiştir. Midhat Paşa’nın sadaretinde affedilerek mesleğine geri

dönmüştür (İNAL 2000:978).

Sultan Abdülaziz dönemi şâirlerinden Abdülhalim Paşa (ö. 1876), Sultan

Abdülaziz’e takdim ettiği kasîdesinde orduya pek çok hizmet ettiğini buna rağmen

rütbesinin elinden alınarak Bursa’ya sürüldüğünü dile getirmiştir (İNAL 2000:691).

Sultan Abdülaziz dönemi şâirlerinden Mirza Habib Efendi (ö. 1893), Sipeh-

sâlâr Mehmed Han’ı hicvedince Osmanlı’ya sığınmak zorunda kalmıştır. Bunun üzerine

İstanbul’a gelmiş, Sadrazam Ali Paşa ve Ahmed Vefik Paşa’nın himâyesine girerek

Galatasaray Mekteb-i Sultanisi’ne Farsça ve Arapça öğretmeni olarak atanmıştır (İNAL

2000:712).

Sultan Abdülaziz dönemi şâirlerinden Âsım Efendi, eğitimini

tamamladıktan sonra bir müddet Evkâf Müfettiş Kalemi’nde görev yapmış ve niyabet

mesleğine girmiştir. Daha sonra Trabzon, Kıbrıs, Tırnava, Mısır ve Medine’de mollalık

yapmıştır. Kendisine 1863/64’te İstanbul payesi verilmiştir. 1871’de İstanbul kadısı

olan Âsım Efendi, 1875’te Anadolu kazaskerliği payesiyle Meclis-i Meşayih

Riyaset’ine getirilmiştir. Daha sonra Kanun-ı Esâsi aleyhindeki sözleri ve hicivlerinden

dolayı niyabetle Kütahya’ya gönderilmiştir. 1881’de Karahisar niyabetine tayin edilmiş,

bir müddet sonra İstanbul’a gelerek Rumeli kazaskerliği payesini almıştır (İNAL

1999:103).

Sultan Abdülaziz dönemi şâirlerinden bir diğeri de Hakkı Paşa (ö. 1913)’dır.

Sultan Abdülaziz’in harp gören zâbitandan yâver-i harb istemesiyle Dâire-i Askeriyye

tarafından yâverliğe getirilmiştir. Daha sonra Sultan Abdülaziz ile birlikte Avrupa

seyahatlerine katılmıştır (İNAL 2000:762).

Page 150: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

131

Damad Mahmud Paşa (ö. 1903), eğitimini tamamladıktan sonra Sadaret

Mektubu Kalemi ve daha sonra Amedi Odası’nda görevlendirilmiştir. 1876’da Sultan

Abdülmecid’in kerimelerinden Seniha Sultan ile evlenerek Şurâ-yı Devlet Âzalığı’na

tayin olmuştur. 1877’de vezir, bir yıl sonra da Sadık Paşa’nın kabinesinde Adliye Nazırı

olmuştur. Sadrazam Saffet Paşa’nın itirazı ile aynı yıl Şurâ-yı Devlet Âzalığı görevine

geri dönmek zorunda kalmıştır. Paris, Londra ve Mısır’da Sultan Abdülhâmîd aleyhinde

yayınlar neşretmiştir. Şiirlerinde Manastırlı şâir Faik Bey’in verdiği Âsaf mahlasını

kullanmıştır (İNAL 1999:76-81).

Sultan Abdülaziz dönemi şâirlerinden Haydar Bey (ö.1930), amcası

Mahmud Nedim Paşa’nın sadaretinde 3.800 kuruş maaşla Birinci Mahkeme-i Ticaret

Riyâseti’ne getirilmişsede bu görevinden Midhat Paşa’nın sadaretinde azledilmiştir.

Daha sonra amcasının ikinci defaki sadaretinde Meclis-i Rüsûmat Âzalığı’na tayin

olmuş ve maaşı 4.000 kuruşa çıkarılmıştır. Bu dönemde hızla yükselerek «Mecidî» ve

«Osmanî» nişanlarını almış ve 5.900 kuruşla tekaüde ayrılmıştır (İNAL 2000:872).

Sultan Abdülaziz dönemi şâirlerinden Hayri (ö. 1892), küçük yaşta Mustafa

Reşid Paşa tarafından Enderûn’a kaydettirilmiştir. 1857’de 100 kuruş maaşla Enderûn

Hademeliği’ne ve Enderûn Mektebi İnşâ Muallimliği’ne tayin olmuştur. Sultan

Abdülaziz’e her yıl düzenli olarak sunduğu kasîdeleriyle ihsâna nail olduğu gibi

1871’de takdim ettiği kasîde üzerine 500 kuruş maaşla Rüsûmat Emaneti Tahrirat

Müsevvidliği’ne ve Mahmud Nedim Paşa’nın sadaretinde Yanya vilayetine müfettiş

olarak atanmıştır (İNAL 2000:912).

Çeşitli okullarda muallimlik yaptıktan sonra İstanbul’a gelen Hayret, bu

dönemde Mustafa Fazıl Paşa’nın konağında hocalık yapmıştır. Konaktan ayrıldıktan

sonra muallimlik mesleğinde derece derece yükselmiş ve Kütüphaneler Müfettişliği’ne

getirilmiştir. Daha sonra da Kütüphaneler Tahrir Müdür Muavinliği’ne ve 1886’da

Maârif Nezareti Encümen-i Teftiş ve Muayene Azalığı’na atanmıştır (İNAL 2000:877).

Kavalalı Mehmed Paşa’nın dördüncü oğlu olan Halim Paşa’nın ikinci

çocuğu Mehmed Abbas (ö. 1934), Sultan II. Abdülhâmîd’in saltanatının son yıllarında

İstanbul’a gelmiş, Şûrâ-yı Devlet âzası olarak devlet hizmetine girmiştir. Daha sonra

Bursa valiliği ve Nâfia Nazırlığı’na getirilmiştir. Şiir, edebiyat ve musikîden çok iyi

anlayan Abbas, devrinde cömertliği ile tanınmıştır. Birçok gencin yurt dışında

okumasını sağladığı gibi ilim, fikir ve sanat adamlarını da korumuştur. Çocuklarının

Page 151: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

132

hocası Mehmed Akif ile başlayan dostluğu uzun yıllar sürmüştür. Akif “el-Uksurda”

adlı şiirini ona ithaf ettiği gibi, kendisine hitaben iki manzum tebrik ile “Arîza” isimli

iki de manzume yazmıştır (UZUN 1988:24).

Sultan II. Abdülhâmîd dönemi şâirlerinden Bahaeddin (ö. 1916), 1876’da

Raif Paşa’nın Edirne’de kitabetinde bulunduktan sonra Suriye’ye vali olarak atanan

Ziya Paşa’nın mühürdarlığına getirilmiştir. Daha sonra Cevdet, Midhat ve Hamdi

Paşaların maiyyetlerinde bulunmuştur (İNAL 1999:260).

Mehmed Aziz Bey (ö. 1914), Hicaz Valisi Yozgatlı Vecihi Paşa’nın

oğludur. Dönemin tanınmış hocalarından ders alarak meslek hayatına Vilâyet Tahrirat

Kalemi baş kâtibi olarak başlamıştır. Daha sonra Meclis-i Vâlâ Kavanin Dairesi

Kalemi’ne dahil olmuştur. Çeşitli komisyonlarda görev yaptıktan sonra Tahkikat icrası

için Trabzon’da ve depremde zarar görenlerin rahatını sağlamak amacıyla Balıkesir’de

görevlendirilmiştir. Kendisine «Mecidî» ve «Osmanî» nişanlarının yanı sıra altın başarı

ödülü verilmiştir (İNAL 1999:56-57).

Sultan II. Abdülhâmîd dönemi şâirlerinden Hâşim Bey, Erzincanlı Hacı

İzzet Paşa’nın ikinci defa Hicaz valiliğinde dîvân kitabetinde bulunmuştur. Daha sonra

İstanbul’a gelerek Sadrazam Said Paşa’nın emriyle ve 200 kuruş maaşla Sadâret

Mektubî Kalemi’ne memur olarak atanmıştır (İNAL 2000:861).

4.2. Osmanlı Sancak Merkezleri

Siyasî gelişmeler ile kültürel gelişmeler tarih boyunca birbirini takip

etmiştir. Bir şehrin siyasî anlamda gelişmişliğinin sonucunu bir müddet sonra kültürel

alanda da görmekteyiz. Osmanlı toplumuna baktığımızda ilk kültür ve eğitim

kurumlarının İznik ve Bursa’da ortaya çıktığını, bunun sonucunda ilk ürünlerin de bu

coğrafyadan elde edildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. 1331 yılında İznik’teki bir

manastır, medreseye tebdil olunarak Osmanlı’nın ilk medresesi açılmıştır. Müderris

olarak da Türk âlim ve mütefekkirlerden Şerefüddîn Davud-ı Kayserî tayin edilmiştir

(EFLATUN 2001:15). Osmanlı devrinin ikinci medresesi de Orhan Bey’in büyük

kumandanlarından Lala Şahin tarafından, İznik fethinde görülen yararlığına mükâfat

olarak Taceddin-i Kürdî fetvasıyla kendisine bağışlanan birçok ganimet malının

tutarıyla Bursa’da kurulmuştur (ADIVAR 1991:16). İlerleyen dönemlerde Anadolu’da

ve Rumeli’de yapılan fetihler sonucunda Edirne, Gelibolu, Serez, Vardar Yenicesi,

Page 152: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

133

Üsküp, Manastır, Filibe, Selanik, Belgrat, Prizren, Priştine, Kastamonu, Konya,

Kütahya, Amasya, Bağdat, Erzurum ve Kayseri gibi şehirlere siyasî otoritenin

gelmesiyle bu yerleşim alanları birer kültür merkezi haline gelmiştir (İSEN 1997:79).

Osmanlı Devleti’nde padişâh çocukları, devlet yönetiminde tecrübe

kazanmak amacıyla sancak merkezlerinde valilik yapmışlardır. Anadolu’da XIV.

yüzyıldan itibaren şehzâde sancak merkezlerinin Balıkesir, Kütahya, Manisa, Isparta,

Antalya, Konya, Aydın, Amasya, Sivas, Kastamonu, Trabzon ve Kırım yarımadasında

Kefe şehirleri olduğu tespit edilmiştir. Daha sonraki tarihlerde Amasya, Manisa,

Kütahya, Konya diğerlerine tercih edilmiş, en son olarak yalnız Manisa şehzâde sancağı

olarak kalmıştır (UZUNÇARŞILI 1988a:123).

Şehzâdelerin yanlarında işlerini idare eden devlet görevlileri de vardır.

Devlet görevlilerinin haricinde irfan ve kabiliyetlerine göre âlim, şâir, edip ve

musikîşinas şahsiyetler de şehzâdelerin yanlarında bulunmuştur. II. Murad’dan itibaren

XVI. yüzyıl ortalarına kadar çelebi-sultanlıkla sancaklarda bulunan şehzâdeler, eskiden

beri Anadolu’da kültür şehirleri olan muhitlerde sancak beyliği ve valilik yapmışlar ve

böylelikle bulundukları şehirler ilim ve kültür merkezi haline gelmiştir. Bunun sonucu

olarak Osmanlı şehzâdeleri adına bir hayli eser yazılmıştır. Valilik yapan şehzâdelerin

en kuvvetli dönemleri II. Bayezid’in oğullarının valilik yaptıkları devirdir. Âlim ve şâir

Türabî, Edirneli Şahidi, Lâ’li, Sa’di, Hüsam Çelebi, Celâl Bey, Ahmed Bey, Serezli

Kandî, Sehâyi, Karamanlı Figânî, Karamanlı Niyâzî, Necâtî, Tâlif, Sun’i, Şevkî, Abdî,

Gelibolulu Süruri, Abdurrahman Gubarî, Firakî vs. hep on beşinci yüzyıl sonlarıyla on

altıncı yüzyıl ortalarına kadar Osmanlı şehzâdelerinin himâyelerinde yetişmiştir

(UZUNÇARŞILI 1988a:125-126).

Dîvân şâirlerinin coğrafi dağılımları ile ilgili yapılan bir istatistikî çalışma

şâirlerin yetiştiği vilayetleri ve şâir sayısını topluca vermesi bakımından son derece

önemlidir. Buna göre:

Page 153: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

134

Tablo 7. Dîvân Şâirlerinin Coğrafi Dağılımları

SIR

A

ŞEHİR ADI

ŞÂİR

SAY

ISI

SI

RA

ŞEHİR ADI

ŞÂİR

SAY

ISI

1. İstanbul 609 17. Isparta 19 2. Bursa 156 18. Üsküp 18

3. Edirne 150 19. Amasya 17 4. Konya 69 20. Aydın 17

5. Diyarbakır 40 21. Manastır 17 6. Kastamonu 36 22. Rumeli 17

7. Bağdat 35 23. Erzurum 16 8. Gelibolu 30 24. Filibe 16

9. Kütahya 24 25. Selanik 16

10. Bosna 26 26. Sofya 16

11. Antep 26 27. Ankara 15 12. Buhara 26 28. Trabzon 15

13. Serez 21 29. Tokat 14 14. Manisa 20 30. Belgrat 11

15. Vardar Yenicesi 20 31. İznik 11 16. Bolu 19 32. Kayseri 11

(İSEN 1997:70)

Tabloda da görüldüğü üzere İstanbul yetiştirdiği 609 şâir ile birinci

sıradadır. Bursa yetiştirdiği 156 şâir ile ikinci sırayı almıştır. Bu durumu şüphesiz

Bursa’nın devletin ilk başkenti olmasına bağlayabiliriz. Ancak Bursa ilk zamanlarda

elde ettiği başarıyı daha sonraki yüzyıllara taşıyamamıştır. Bursa’nın XVI. yüzyılda

ulaştığı şâir sayısı 40’tır. 150 şâir ile üçüncü sırayı alan Edirne için de aynı şeyleri

söyleyebiliriz. Edirne XVI. yüzyılda Sehî, Latîfî ve Âşık Çelebi tezkirelerine 50 şâir ile

girerken sonraki yıllarda bu sayı azalmıştır. 69 şâir ile dördüncü sırada yer alan Konya,

24 şâir ile dokuzuncu sırada bulunan Kütahya, 20 şâir ile on dördüncü sırada yer alan

Manisa, 17 şâir ile on dokuzuncu sırada bulunan Amasya, 15 şâir ile yirmi sekizinci

Page 154: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

135

sırada bulunan Trabzon çok şâir yetiştiren şehirlerden olmalarını XVI. yüzyıl sonuna

kadar Osmanlı idarî yapısı içinde şehzâde sancaklarının merkezi olmalarına

borçludurlar. XVI. yüzyılda Manisa 7, Amasya 10, Trabzon 5 şâirle temsil edilmiş olup

şehzâde-valiler dönemindeki kültürel canlılık daha sonraki yüzyıllarda aynı hızla devam

etmemiştir (İSEN 1997:71-72).

4.2.1. Edirne’de Bulunan Şehzâdeler

Edirne, Osmanlı Devleti’ne ilhakından sonra en fazla önemi Emir Süleyman

Çelebi zamanında kazanmıştır. Emir Süleyman Çelebi burada hükümdarlığını ilan

etmiştir. Daha sonra kardeşi Musa Çelebi’nin himâyesine giren şehir, Sultan II. Murad

zamanında devlet merkezi yapılmıştır. Şehir, 1429-1439 yılları arasında çeşitli yabancı

elçi, kurul ve hükümdarların uğrak yeri olmuştur. Germiyan Beyi Yakup Bey, ülkesini

kız kardeşinin torunu olan II. Murad’a vasiyet etmek üzere şehre gelmiştir. Bunun yanı

sıra birçok batılı hükümdar da şehri ziyaret etmiştir. II. Murad, bu parlak yaşantısından

dolayı “Ebu’l-Hayrat” unvanını alırken Edirne de “Darüssaltanata” sıfatına layık

görülmüştür. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u alınca devlet merkezinin buraya

taşınması ile Edirne eski önemini kaybetmiştir. Ancak yine de çeşitli sebeplerle

Osmanlı padişâhlarının uğrak yeri olmuştur (TUĞLACI 1985:102-111).

Hükümdarlığını Edirne’de ilan eden Emir Süleyman Çelebi, burada şâirlerin

koruyucusu olmuştur. Sarayında bulunan şâirlerin birçoğu daha önce Germiyan

Sarayı’nda bulunan ve Osmanlıya intisâb eden şâirlerdir. Ahmedî, Hamzavî, Ahmed-i

Dâ’i Emir Sultan Çelebi’nin meclislerine girip ihsânlarına nail olmuşlardır.

Dönem şâirlerinden Ahmedî (ö. 1412), Mısır’da tahsilini tamamlayıp Şeyh

Ekmel’den icâzet alarak Germiyan Bey’i Süleyman Şah’a intisâb etmiştir

(UZUNÇARŞILI 1932:216). İskender-nâme adlı eserini Süleyman Şah için yazmaya

başlamış, Sultan Yıldırım Bayezid’in valiliği sırasında ondan gördüğü teşvik ve

iltifatlarla eserin sonuna Osmanlı Tarihi’ni ilave ederek eseri Yıldırım Bayezid’e

sunmaya karar vermiştir. İskender-nâme’yi Süleyman Şah’a sunmaktan vazgeçmesinin

sebebini Latîfî, eserin Germiyan Sarayı’nda itibar görmemesine bağlamıştır (İSEN

1999:101). Yıldırım Bayezid’in Ankara Savaşı’nda mağlubiyeti ve ölümü üzerine

Ahmedî, Edirne’de Süleyman Çelebi’ye intisâb etmiştir. Emir Süleyman Çelebi

sarayında rahata kavuşan Ahmedî, Çelebi’nin emri ile Cemşid ü Hurşid mesnevisini

Page 155: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

136

yazıp Emir Süleyman Çelebi’ye sunmuştur. Süleyman Çelebi adına tertip ettiği

Dîvân’ında Süleyman Çelebi adına birçok kasîde ve gazel vardır (İSEN 1999:103).

Emir Süleyman Çelebi’nin hizmetinde bulunan şâirlerden bir diğeri de

Ahmedî’nin kardeşi Hamzavî’dir. Hamzavî de şehzâdenin meclislerinde kendine yer

edinmiş ve ihsânlarına nail olmuştur. Kıssa-i İskender ve Hamza-nâme adında iki

mensur eseri vardır (MENGİ 2000a:93).

Ahmed-i Dâ’i (ö. 1417) de Germiyan Sarayı’nda yetişmiş ve daha sonra

Emir Süleyman Çelebi’ye intisâb etmiştir (UZUNÇARŞILI 1932:213). Süleyman

Çelebi’nin meclislerinde bulunup çeşitli ihsânlara nail olmuştur. Süleyman Çelebi’ye

çeşitli kasîdelerin yanı sıra Dîvân’ını ve Çeng-nâme adlı mesnevisini sunmuştur.

Ayrıca Süleyman Çelebi’nin arkadaşı Umur Bey’e de iki eser takdim etmiştir

(ERTAYLAN 1952:119).

Şâirlerin eserlerinden başka Süleyman Çelebi’ye çeşitli konularda eserler de

yazılmıştır. Bu eser sahipleri de Süleyman Çelebi’nin iltifatlarına nail olmuşlardır.

4.2.2. Konya’da Bulunan Şehzâdeler

Osmanlı Devleti’ni en fazla uğraştıran Karamanoğulları Beyliği Fatih Sultan

Mehmed’in saltanatı yıllarında Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Karaman ülkesinde

Osmanlı egemenliği kurulunca, Konya ve Lârende (Karaman) şehirlerinde yaşayan

sanat sahipleri aileleriyle beraber İstanbul’a getirilip yerleştirilmiştir. Eyaletin başına da

Fatih’in büyük oğlu Şehzâde Mustafa ve onun ölümünden sonra Şehzâde Cem

getirilmiştir. Yedi yıl Konya’da görev yapan Şehzâde Cem, halkın sevgisini ve saygısını

kazanarak ülkenin Osmanlı ile bağlarının güçlenmesini sağlamıştır. Şehzâde Cem’den

sonra sancağın başına Bayezid’in büyük oğlu Abdullah getirilmiştir (TUĞLACI

1985:218).

4.2.2.1. Şehzâde Cem

Şehzâde Cem, 1474’te Şehzâde Mustafa’nın ölümü üzerine Karaman

Sancağı’na vali tayin edilmiştir. Konya’da sancak beyliğinde kaldığı yedi yıl süre

zarfında eğitiminin yanı sıra diğer alanlarda da kendisini yetiştirmiştir. Kendisi de bir

şâir olan Şehzâde Cem, şâirlerle yakından ilgilenmiş, onları meclislerinde

bulundurmuştur.

Page 156: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

137

Şehzâde Cem’in biran olsun yanından ayrılmayan şâirlerin başında gelen

Sa’dî, Konya’da şehzâdenin sarayında kâtip ve nişancı olarak görev yapmıştır. Sıkıntılı

gurbet hayatında da yanından ayrılmamış, adeta dert ortağı olmuştur (İSEN 1999:378).

Şehzâde Cem’in çevresindeki şâirlerden biri de Haydar Çelebi’dir.

Konya’da şehzâdenin defterdârlığını yapmıştır. Şehzâdenin nedîmi, musâhibi ve en

güvendiği adamı olarak Rodos şövalyelerine ilticasında yanında yer almıştır.

Şehzâdenin ölümünden sonra eşyalarını ve papağanı İstanbul’a getirmiştir. Beyaz renkli

papağanı siyaha boyayarak ve “El-hükmü lillâh-hüküm Allah’ındır, kulun elinde ne var,

padişâhımızın ömrü ebedi olsun” sözünü ezberletip Sultan Bayezid’in huzuruna

çıkmıştır. Bu sözü beğenen Bayezid, kendisine Germiyan’da bir zeamet vermiştir (İSEN

1999:228).

Şehzâdenin yanında bulunan şâirlerin biri de Sirozlu Kandî’dir. Şehzâdenin

meclislerinde bulunarak ihsânlarına nail olmuştur. Şâir olarak pek fazla tanınmamıştır

(İSEN 1999:254).

La’li de Şehzâde Cem’in meclislerinde bulunmuş şâirlerdendir. Şehzâde

Cem ile diğer şâirler gibi gurbette bulunmuş, şehzâdenin dert ortağı olmuştur (İSEN

1999:273).

Şehzâde Cem’in Karaman valiliği sırasında defterdârı olan Şahidi de

şehzâdenin sohbet arkadaşı idi. Şiir alanında pek fazla bir marifet gösterememiştir

(İSEN 1999:417).

Şâir Türabî, aynı zamanda Şehzâde Cem’in hocasıdır. Fatih Sultan

Mehmed tarafından şehzâdeye hoca tayin edilmiştir. Konya’dan ayrıldıktan sonra da

camilerde halka vaaz vererek geçimini sağlamıştır (KILIÇ 1994:832).

4.2.2.2. Şehzâde Abdullah

Manisa sancak beyliğinde bulunan Şehzâde Abdullah, Şehzâde Cem’den

sonra Karaman sancak beyliğine getirilmiştir. İki yıl gibi kısa bir zaman görev yapan

Şehzâde Abdullah, Konya’ya atanınca Necâtî Bey de şehzâdeyle birlikte Konya’ya

gelmiştir. Şehzâde’nin 1483’te Konya’da ölmesi üzerine Necâtî Bey İstanbul’a

dönmüştür.

Şehzâde Abdullah Konya’ya gelince kendisine kasîdeler sunan Karamanlı

Figanî, şehzâdenin kâtipliğine getirilmiştir. Dîvân’ı ve Şehnâme vezninde İskender-

Page 157: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

138

nâme’si olmasına rağmen şiir alanında pek fazla tanınmamıştır. İftiraya uğrayarak

asılmıştır (İSEN 1999:176).

Karaman şâirlerinden Niyazi de Şehzâde Abdullah’ın valiliği sırasında

şehzâdeye Karaman’da intisâb etmiştir. Aynı mahlaslı diğer şâirlerden ayırmak için

kendisine Niyazi Karâmâni-i Kâdim denilmiştir (KAYABAŞI 1997:583). Şehzâde

Abdullah’a kasîdeler sunmuştur.

4.2.2.3. Şehzâde II. Selim

1542-1544 yılları arasında Konya valiliği yapan Şehzâde Selim, daha sonra

Manisa’dan tekrar Konya’ya nakledilerek 1558-1562 yılları arasında ikinci kez Konya

valiliği yapmıştır. Manisa’daki şâirleri Celâl Bey, Durak Çelebi, Terzizâde Ulvî, Kara

Fazlî, Hubbî Hatun, Derviş Çelebi, Visâlî Çelebi, Gelibolulu Ali, Deruni, Fedayî

mahlaslı Ali Bali de şehzâde ile Manisa’dan Konya’ya gelmiştir. Ayrıca Konya’da

Hâtemî İbrahim Bey, Vusûlî, Rahimi de şehzâdeye intisâb etmiştir.

4.2.3. Amasya’da Bulunan Şehzâdeler

Amasya, Çelebi Sultan Mehmed zamanında Osmanlı İmparatorluğu’na

dahil olmuştur. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u aldıktan sonra şehzâdesi Bayezid’i

Amasya’ya vali yapmıştır. Babasının ölümü üzerine Bayezid, 1481’de tahta çıkınca

Amasya’ya oğlu Şehzâde Ahmed’i vali tayin etmiştir. Kanuni Sultan Süleyman, şehri

1538’de bağımsız bir sancak haline getirdiyse de şehir, daha sonra Mehmed Çelebi’ye

verilerek tekrar Sivas’a bağlanmıştır (TUĞLACI 1985:17-18). Ayrıca Kanuni’nin oğlu

Şehzâde Mustafa da Manisa’dan Amasya’ya nakledilerek bu şehirde sancak beyliği

yapmıştır (UZUNÇARŞILI 1988a:120).

4.2.3.1. Şehzâde II. Bayezid

Amasya Sancağı’na gönderilen Fatih Sultan Mehmed’in şehzâdesi

Bayezid’in yanında Hızır Bey, Çandarlı-zâde İbrahim Paşa ve Fenari-zâde Ahmed Paşa

lala olarak bulunmuştur. Ayrıca tecrübeli vezir Hamza Bey-zâde Mustafa Paşa da

Amasya’da bulunmuştur. Bu kişilerin şehzâdenin eğitiminde ve sancak idaresindeki

rolleri büyüktür. Yaklaşık on beş yıl bu şehirde kalan Şehzâde Bayezid, şuh yaratılışının

Page 158: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

139

da etkisiyle sanatkârlarla iyi ilişkiler kurmuştur. Musikîşinasları ve şâirleri

meclislerinden eksik etmemiştir.

Hâtemî mahlası ile şiirler yazan Abdurrahman Mü’eyyed-zâde (ö. 1516),

Amasya’da doğup büyümüş ve şehzâdeye burada intisâb etmiştir. Şehzâdenin

meclislerinde bulunup çeşitli ihsânlar elde etmiştir. Abdurrahman Çelebi ve

yanındakilerin şehzâde tarafından bu derecede korunup kollanmasını çekemeyen

düşmanları, bu şahısların şehzâdeyi içki ve afyona alıştırdıkları fitnesiyle Fatih Sultan

Mehmed’e haber vermişlerdir. Şehzâde, durumu önceden haber alıp Mü’eyyed-zâde’yi

Amasya’dan kaçırmıştır. Mü’eyyed-zâde Tebriz’de Celâleddin Devvani’den icazet

almış, Sultan II. Bayezid’in saltanatı döneminde İstanbul’a dönebilmiştir (EYDURAN

1999:332).

Nişancı Ca’fer Çelebi’nin babası Tac Bey (ö. 1485), Şehzâde Bayezid’in

defterdârlığını yapmıştır (İSEN 1999:442). Şehzâdenin daima yanında bulunmuş ve

saltanatı döneminde de defterdârlık görevini sürdürmüştür.

Sultan Bayezid’in saltanatı devrinde vezir olan Kasım Paşa da Sâfî mahlası

ile şiirler yazmış, Mısırlı hadis âlimi Mevlânâ Cezeri’nin yanında yetiştiği için Cezeri

Kasım adıyla anılmıştır (İSEN 1999:385). Mahmud Paşa’nın himâyesini kazanan Sâfî,

onun yardımı ile şehzâdeye defterdâr tayin edilmiştir. Şehzâdenin meclislerinde yer

almış ve daha sonra veziri olmuştur.

Şehzâdenin Amasya’da hizmetinde bulunan Kutbi Ahmed Çelebi, inşasının

güzelliği sebebiyle şehzâdeye nişancı tayin edilmiştir. İlmi ve fazileti ile tanınmış,

şehzâdenin iltifatlarına nail olmuştur (İPEKTEN 1996:174).

Şehzâde Bayezid, Amasya valisi iken orada kadı olarak bulunan Sinoplu

Seyfi, şehzâdenin dikkatini çekip meclislerinde yer alan diğer bir şâirdir. Bayezid’in

saltanatında da yüksek dereceli kadılıklar elde etmiştir (EYDURAN 1999:517).

Amasyalı şâir Âfitâbî de Şehzâde Bayezid’in dikkatini çekerek

meclislerinde kendisine yer edinmiştir. Bu durumu çekemeyen düşmanları fitne

çıkararak saraydan uzaklaştırılmasını sağlamışlardır. Yazdığı:

Müjen tîrine can atmak hedef devlet nişânıdır

Veli benim gibi hâkînin ol devlet ne şânıdır

matlalı kasîdesinde durumunu iletip yardım istediyse de fayda etmemiştir

(İSEN 1999:89).

Page 159: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

140

İlk klâsik dönemin kadın şâirleri, baba veya eş vasıtasıyla sosyal statüsü ve

refah düzeyi yüksek ailelerden gelmişlerdir. Hemcinsleri ile kıyaslandığında toplumun

genel eğitim seviyesinin üstündedirler. Dîvân şiirinin kuralları iyice belirlenmiş estetik

anlayışı içerisinde kadın duyarlılığını yansıtacak bir söyleyiş biçimleri geliştirdiklerini

söylemek zordur (BEKİROĞLU 1999:802-816). Böyle bir yapı içerisinden gelen

Amasyalı şâir Mihrî Hanım (ö. 1516) da Şehzâde Bayezid’in iltifatlarına nail olmuştur.

Necâtî Bey’e birçok nazire söylemiştir. Mihrî Hanım, Şehzâde Bayezid’in tahta

çıkmasıyla Amasya valiliğine getirilen Şehzâde Ahmed döneminde de yerini korumayı

bilmiştir (İSEN 1999:310).

4.2.3.2. Şehzâde Ahmed

Sultan II. Beyazid’in Amasya şehzâdeliği döneminde dünyaya gelen

Şehzâde Ahmed, babasından sonra Amasya’ya vali olmuştur. Kendisini saltanatın varisi

olarak görmüş, Amasya’da şatafatlı bir hayat sürmüştür. Birçok sanatçıyı himâyesinde

barındırmış, babası döneminden kalma şâirler de meclisinde kendilerine yer

bulmuşlardır.

Şehzâde Bayezid döneminde saraydan uzaklaştırılan Âfitâbî, Şehzâde

Ahmed’in Amasya valiliğinde şehzâdeye sunduğu kasîdeler sayesinde rahat bir hayat

sürmüş ve bir müddet sonra Amasya’da ölmüştür (EYDURAN 1999:164).

İlmi ile tanınan Müniri İbrahim Çelebi (ö. 1521), Şehzâde Ahmed’e

kasîdeler sunup şehzâdenin iltifatını kazanmıştır. Şiirleri ile pek fazla tanınmamıştır

(İSEN 1999:317).

Penahi mahlası ile şiirler yazan saray nakkaşı Şah Kulu, Şehzâde Bayezid

döneminde Tebriz’den gelip Şehzâde Bayezid’e Amasya’da intisâb etmiş ve sarayda

Şehzâde Ahmed döneminde de kalmıştır. Şehzâdenin ölümünden sonra İstanbul’da 22

akçe ile hassa nakkaşı olmuş ve daha sonra nakkaş beyi tayin edilmiştir (KILIÇ

1994:199).

Musikî alanında bilgisi ile tanınan şâir Makâmî (ö. 1535), Amasya’da

şehzâdeye intisâb edip önce imam, daha sonra saraydaki içoğlanlara hoca tayin

edilmiştir. Şehzâdenin ölümünden sonra camilerde Kur’an okuyarak, vaaz vererek

geçimini sağlamaya çalışmıştır. Kendisine ulûfe bağlanıp İstanbul’a getirilmiş ve

Page 160: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

141

Sadrazam İbrahim Paşa ve İskender Çelebi’nin çocuklarına Kur’an dersi vermekle

görevlendirilmiştir (KILIÇ 1994:435).

Şehzâde Ahmed’e kasîdeler sunup onun iltifatına mazhar olan şâirlerden

biri de Zeyneb Hanım’dır. Dönem şâiri Mihrî Hanım ile yakın dostluk kurmuştur. Mihrî

Hanım’ın aksine evlenip saray meclislerinden elini eteğini çekmiştir (KILIÇ 1994:296).

4.2.3.3. Şehzâde Mustafa

Şehzâde Mustafa 1541-1553 yılları arasında Amasya’da bulunmuştur.

Devrin tanınmış âlimlerinden Süruri Mustafa Efendi (ö. 1562), Fenarizâde

Muhyiddin Efendi’nin mülâzımı ve tezkirecisi olmuştur. Çeşitli medreselerde görev

yaptıktan sonra 1548’de -Kanuni Sultan Süleyman Van seferine çıkacağı sırada-

Şehzâde Mustafa’ya hoca tayin edilmiştir. Şehzâde Mustafa’nın yanında bulunan Süruri

Efendi hayli itibar kazanmıştır (KILIÇ 1994:523).

Şehzâde Mehmed’in yanında dîvân kâtibi olarak bulunan Kara Fazlî (ö.

1564), şehzâdenin ölümüyle hâmîsiz kalmıştır. Bu ölüm üzerine yazdığı mersiyeyi

Kanuni’ye sunarak Amasya’da bulunan Şehzâde Mustafa’ya dîvân kâtibi tayin

edilmiştir. Şehzâdeye sunduğu kasîdeler ile hayli itibar kazanmıştır (KILIÇ 1994:654).

Edirneli Zamani, Zari ve Amasyalı Edayî Çelebi de şehzâde Mustafa’ya

Amasya’da intisâb etmiş ve rahat bir hayat yaşamışlardır. Ancak şehzâdenin ölümünden

sonra eski rahat dönemlerini sürdürememişlerdir.

4.2.4. Manisa’da Bulunan Şehzâdeler

1410’da Çelebi Mehmed, Manisa’yı alarak Saruhan Beyliği’ne kesin olarak

son vermiştir. Osmanlı İmparatorluğu’na katılan Manisa, 1437-1595 tarihleri arasında

şehzâdeler tarafından yönetilmiştir (TUĞLACI 1985:235). Şehzâde Korkud, Şehzâde

Mahmud, Şehzâde Süleyman, Şehzâde Mustafa, Şehzâde Mehmed, Şehzâde Selim,

Şehzâde III. Murad Manisa’da valilik yapmıştır.

4.2.4.1. Şehzâde Korkud

Babası II. Bayezid’in Manisa sancak beyi olduğu dönemde dünyaya gelen

Şehzâde Korkud, yaşı gelince 1491’de Saruhan Sancağı’na çıkarak on bir yıl Manisa’da

kalmıştır. 1502’de Antalya Sancağı’na nakledilmiş, 1509’da saltanat iddiası

Page 161: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

142

taşımayarak Mısır’a gitmiştir. Daha sonra İstanbul’a dönmüştür. Sultan Selim’in

hükümdar olmasıyla ilk zamanlarda kendisine dokunulmamışsa da 1513’te

öldürülmüştür. Sanatkârları koruyan bir kişiliği olduğu gibi kendisi de sanatla yakından

ilgilenmiştir. Şâirliğin yanı sıra musikî alanında da adını duyurmuştur.

Deli Birader namıyla tanınan Gazâlî (ö. 1535), şehzâdenin Manisa’da

yanında bulunmuştur. Tahsilini yarıda bırakıp Manisa’da Şehzâde Korkud’un

bendelerinden Piyale Bey’in hizmetine girmiştir. Şehzâde Korkud’a Piyale Bey

tarafından tanıtılan Gazâlî, şehzâdenin meclislerine hoş sohbeti ile renk katmıştır.

Gazâlî, Şehzâde Bayezid’in Antalya ve Mısır yıllarında da yanında bulunarak sadakatini

ortaya koymuştur. Ancak yazdığı Dâfiu’l-gumûm adlı eseri müstehcen bulunduğu

gerekçesi ile saraydan uzaklaştırıldığı rivayet edilmiştir (İSEN 1999:183).

Sevdayi, Fedayî ve Seriri adlı şâirler de Şehzâde Korkud’a intisâb ederek

şehzâdenin meclislerinde yer almışlardır.

4.2.4.2. Şehzâde Mahmud

II. Bayezid’in şehzâdelerinden Mahmud, 1504’te Manisa Sancağı’na sancak

beyi olmuştur.

Şehzâde Abdullah’ın Karaman valiliğinde yanında dîvân kâtibi olarak

bulunan Necâtî Bey, şehzâdenin ölümünden sonra İstanbul’a dönmüştür. Yirmi yıl

kadar İstanbul’da kaldıktan sonra 1504’te Manisa’ya sancak beyi olan Şehzâde

Mahmud’a nişancı ve musâhib tayin edilmiştir. Şehzâdenin meclislerinde şâirlerin

üstadı olarak yer almıştır. Şehzâdenin ölümüyle 1507’de Manisa’dan ayrılıp İstanbul’a

gelerek Sultan II. Bayezid’e bir mersiye sunmuştur. Padişâhın bağladığı takaüd aylığı

ile yaşamını sürdürmüştür (İSEN 1999:327).

Şehzâde Mahmud’un meclislerinde bulunan şâirlerden Sun’i, şehzâdenin

dîvân kâtipliğini yapmıştır. Sun’i, Necâtî Bey ile yakın dostluk kurmuş, onun sayesinde

şehzâdenin de iltifatını kazanmıştır (İSEN 1999:408).

Sehî Bey (ö. 1549) de Necâtî Bey tarafından yetiştirilmiş, onun sayesinde

şehzâdenin meclislerine girebilmiştir. Şehzâdenin ölümünden sonra İstanbul’a dönen

Sehî Bey’e dîvân kâtipliği görevi verilmiştir (İSEN 1999:397).

Şehzâde Mahmud’a Manisa’da intisâb eden şâirlerin bir diğeri de Tali’i’dir.

Kitabet ve hesaptaki kabiliyeti dolayısı ile Şehzâde Mahmud’a defterdâr tayin

Page 162: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

143

edilmiştir. Şiirdeki gücünün Necâtî Bey ile eşit olduğu dile getirilmiştir (İSEN

1999:433).

Şehzâde Mahmud’a kâtip olarak tayin edilen Şevkî de şehzâdenin yakın

ilgisini görmüştür. Hoş sohbeti ve söylediği şiirleri ile şehzâdenin iltifatlarına nail

olmuştur. Şehzâdenin ölümünden sonra İstanbul’a dönmüş; yazısının güzelliği sebebiyle

Sultan Bayezid tarafından kendisine kâtip ulûfesi bağlanmıştır (KILIÇ 1994:816).

Daha ziyade sesinin güzelliği ile tanınan şâir Andelîbî de bu vasfı ile

şehzâdenin meclislerinde kendisine yer edinmiştir. Şehzâdenin ölümünden sonra

İstanbul’a dönerek imamlık yapmaya başlamıştır (EYDURAN 1999:734).

4.2.4.3. Şehzâde Süleyman

Yavuz Sultan Selim Trabzon valisi iken 1494’te doğan Şehzâde Süleyman,

on beş yaşında Karahisar Sancağı’na tayin edilmiştir. Şehzâde Ahmed’in itirazı ile önce

Bolu’ya daha sonra da Kefe’ye nakledilmiştir. Babasının hükümdar olmasıyla

İstanbul’a dönmüş ve 1513’te Saruhan valisi olarak Manisa’ya atanmıştır.

Trabzon’da Şehzâde Selim’in bölüğünde bulunan Nişânî Mehmed Paşa (ö.

1541), Şehzâde Süleyman’ın sancağa çıkması ile hizmetine tayin edilmiştir. Manisa’da

şehzâdenin nişancılığına getirilmiş, bir an olsun yanından ayrılmamıştır. Şehzâde

Süleyman’ın tahta geçmesi ile nişancılığı devam etmiştir. Mehmed Paşa aynı zamanda

Nişânî mahlası ile şiirler yazmıştır (İSEN 1999:347).

Necâtî Bey tarafından yetiştirilip Manisa’da Şehzâde Mahmud’un

hizmetinde bulunan Sehî Bey (ö. 1548), şehzâdenin ölümü üzerine İstanbul’a döndüyse

de Şehzâde Süleyman’ın 1513’te Saruhan Sancağı’na gönderilmesiyle tekrar Manisa’ya

şehzâdeye dîvân kâtibi olarak dönmüştür. Şehzâde Süleyman’ın tahta geçmesiyle dîvân

kâtipliğinden uzaklaştırılıp kendisine Edirne’de bir mütevellilik verilmiştir (İSEN

1999:397). Sehî Bey, yazdığı birçok şiire rağmen daha çok Anadolu sahasında yazılan

ilk tezkire olan Heşt Bihişt adlı eseri ile ün kazanmıştır.

Şehzâde Süleyman’a Manisa’da intisâb eden şâirlerden biri de Ferruhî’dir.

Şehzâde Süleyman’a birçok kasîde sunarak dikkatini çekmiş ve ihsânlarına nail

olmuştur. Şehzâdenin tahta çıkmasıyla da himâye görmeye devam etmiştir (KILIÇ

1994:641).

Page 163: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

144

Babasının Çaldıran ve Mısır seferleri sırasında Rumeli muhafızlığı için

Edirne’ye gelen Şehzâde Süleyman’a burada da şâirler intisâb etmiştir. Şehzâdenin

dîvân kâtibi olan Sehî Bey’e intisâb eden Yakînî, onun vasıtasıyla şehzâdeye tanıtılmış

ve sunduğu şiirleri ile şehzâdenin meclisine dahil olmuştur (KILIÇ 1994:343).

4.2.4.4. Şehzâde Mustafa

Kanuni Sultan Süleyman’ın sancak beyliği sırasında 1515’te Manisa’da

dünyaya gelen Şehzâde Mustafa, iyi bir eğitim aldıktan sonra 1533’te Manisa’ya vali

olarak gönderilmiştir. 1541 yılına kadar Manisa’da kalan Şehzâde Mustafa, daha sonra

üvey annesi Hürrem Sultan’ın etkisiyle Amasya’ya gönderilmiştir. Hürrem Sultan ve iş

birlikçisi Rüstem Paşa’nın türlü entrikaları ile babası ile arası açılmıştır. Şah Tahmasb’a

karşı yapılan seferde Konya Ereğlisi yakınlarında babasının elini öpmeye gelen Şehzâde

Mustafa öldürülmüştür. Şiirle de yakından ilgilenen Şehzâde Mustafa’nın Manisa

valiliğinde meclisinden şâirler eksik olmamıştır.

Şehzâde Mustafa, Manisa sancağına İstanbul’da hazine kâtibi olan şâir

Şikarî’yi de götürmüştür. Şikarî, sekbanbaşılık ve çavuşbaşılık yaptıktan sonra

şehzâdenin musâhibi olmuştur (KILIÇ 1994:802).

Manisa’da şehzâdeye intisâb eden şâirlerin biri de Senayî (ö. 1563)’dir.

Şehzâdenin Manisa’ya geldiği sıralarda tahsiline devam eden Senayî, şehzâde sayesinde

mülâzım ve kadı olmuştur. Şehzâde Mustafa Amasya’ya nakledilince yanında Senayî’yi

de götürmüştür (EYDURAN 1999:246).

4.2.4.5. Şehzâde Mehmed

Kanuni Sultan Süleyman’ın şehzâdesi olan Mehmed, 1522 yılında dünyaya

gelmiştir. Kardeşi Şehzâde Mustafa’nın Amasya’ya nakledilmesi üzerine 1542’de

Manisa sancak beyliğine gönderilmiştir. Burada bir yıl kadar kalmış ve 1543’te çiçek

hastalığından ölmüştür.

Şehzâde Mehmed’in Manisa’da dîvân kâtibi olan Kara Fazlî (ö. 1564),

şehzâdenin meclislerinde bulunmuş ve hayli iltifatını kazanmıştır. Hüsrev ü Şirin

tarzında yazdığı Hümâ vü Hümâyun adlı mesnevisi ile ün kazanmıştır (İSEN 1999:168).

Şehzâdenin ölümüne kadar yanında bulunmuştur. Ölümünden sonra yazdığı mersiyeyi

Page 164: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

145

Kanuni’ye sunmuştur (KILIÇ 1994:654). Daha sonra Şehzâde Mustafa ve Şehzâde

Selim’e dîvân kâtipliği yapmıştır.

Şehzâdenin Manisa’da hizmetinde bulunan şâirlerden biri de Azmî’dir.

Kardeşi Levhi, şehzâdenin sır kâtibi; kendisi de mutfak kâtibi olmuştur (EYDURAN

1999:649). Şehzâdenin ölümü üzerine İstanbul’a gelen Azmî, burada defterdârlık

kalemine girmiştir.

Azmî’nin kardeşi Nûhî (ö. 1552) de Manisa’da şehzâdenin hizmetinde

bulunmuştur. O da kardeşi Levhi gibi şehzâdenin sır kâtipliğini yapmıştır. Şehzâdenin

ölümü üzerine İstanbul’a gelip dîvân kâtibi olmuştur (EYDURAN 1999:649).

4.2.4.6. Şehzâde Selim

Kanuni’nin sekiz şehzâdesinden biri olan Şehzâde Selim, 1542’de on sekiz

yaşında Karaman Sancağı’na gönderilmiştir. İki yıl Karaman’da kaldıktan sonra

Şehzâde Mehmed’in ölümü üzerine 1544’te Manisa’ya nakledilmiştir. Saltanat

kavgasının önüne geçmek için padişâh, 1558’de Kütahya’da bulunan Şehzâde Bayezid’i

Amasya’ya; Şehzâde Selim’i de Manisa’dan Konya’ya nakletmiştir. Şehzâde Selim,

daha sonra 1562’de Kütahya’ya nakledilmiştir. Şehzâde Selim, bulunduğu sancaklarda

şâirlerin ve sanatçıların koruyucusu olmuştur. Dönemi hakkında en doğru bilgileri

şüphesiz hizmetinde bulunan Tezkireci Ahdi ve Künhü’l-ahbar sahibi Âli’de bulabiliriz.

Şehzâde Selim’e Manisa sancak beyliğinde intisâb eden şâirlerin başında

Hüseyin Celâl Bey gelir. Hüseyin Celâl Bey, Şehzâde Selim’in nedîmi olduğu gibi diğer

şâirleri de şehzâdeye tanıştırmıştır. Hama Beylerbeyi Ca’fer Paşa’ya damat olan Celâl

Bey, Ca’fer Paşa’nın Şehzâde Selim’e hoca tayin edilmesi sonucu Manisa’ya gelip

şehzâdeye intisâb etmiştir. Yazısının güzelliğinden dolayı şehzâdeye ilk önce kâtip olan

Celâl Bey, daha sonra şehzâdenin nedîmi ve musâhibi olmuştur. Şehzâde Selim tahta

geçince Celâl Bey’in musâhibliği de devam etmiştir (EYDURAN 1999:260-261).

Nihani Durak Çelebi ve kardeşi Kaya Çelebi, Dukakin-zâde Mehmed

Çelebi’ye intisâb etmiştir. Dukakin-zâde Mehmed Çelebi, bu iki kardeşi meclislerinden

ayırmadığı gibi Durak Çelebi’yi nişancısı, Kaya Çelebi’yi de mühürdârı yapmıştır.

Dukakin-zâde, Mısır’da beylerbeyi iken Şehzâde Selim’e Durak Çelebi aracılığı ile

hediyeler göndermiştir. Durak Çelebi de geri dönmeyerek önce Celâl Bey’e sonra da

onun aracılığı ile Şehzâde Selim’e intisâb etmiştir. Hizmetleri dolayısı ile Şehzâde

Page 165: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

146

Selim’in defterdârı olmuştur. Şâirliğinin yanı sıra iyi saz çalan Durak Çelebi, birçok

şâire de hâmîlik yapmıştır. Meşami, Hâtemî İbrahim Bey, Makali, Ulvî önce onun

himâyesini görmüş daha sonra onun vasıtasıyla şehzâdeye tanıtılmışlardır (EYDURAN

1999:1072-1076).

Terzi-zâde Mehmed Ulvî (ö. 1585), Manisa müftüsü Muallim-zâde’nin

danişmendi olmuş ve daha sonra Şehzâde Selim’e intisâb etmiştir. İlk önce Celâl Bey’in

dikkatini çeken Ulvî, Durak Çelebi vasıtası ile şehzâde sarayında bölük sipahilerinden

olmuştur. Şiirdeki kabiliyeti sayesinde şehzâdenin meclislerinde kendisine yer

edinmiştir (EYDURAN 1999:675-680).

Şehzâde Selim’e Manisa’da intisâb eden şâirlerin biri de Derviş Meşrebi

Kalender (ö. 1555)’dir (EYDURAN 1999:950). Şiirlerinden ziyade musikî alanındaki

kabiliyeti ile tanınmıştır.

Hâtemî İbrahim Bey (ö. 1596), tımar sahibi bir sipahi iken zevk ve safa

içinde yaşamış, tövbe ederek hacca gitmiş, dönüşünde Konya’da Durak Çelebi’ye

intisâb etmiştir. Onun vasıtası ile şehzâdenin bölüğüne sipahi olmuştur. Sipahi olarak

şehzâdenin hizmetini yerine getiren Hâtemî, aynı zamanda şehzâdeye şiirler sunarak

ihsânlar da elde etmiştir. Şehzâde Selim padişâh olunca Hâtemî’yi aynı görevle sarayına

götürmüştür (KILIÇ 1994:842).

Kara Fazlî (ö. 1564), gençliğinde Zâtî’nin yanında yetişmiştir. Şehzâde

Mehmed’e Manisa’da dîvân kâtibi olmuş, onun ölümünden sonra Şehzâde Mustafa’ya

intisâb etmiştir. Şehzâde Mustafa’nın da ölümü üzerine şehzâde Selim’e intisâb ederek

dîvân kâtibi ve musâhibi olmuştur (EYDURAN 1999:795-796).

Ayşe Hubbî Hatun (ö. 1590) da şehzâdeye intisâb edip hayli itibar

görmüştür. Manisa’da Şehzâde Selim’in hocası Akşemseddin torunlarından Şemsî

Çelebi ile evlenip dolayısıyla şehzâde çevresindeki şâirler arasına katılmıştır. Kocasının

ölümünden sonra da şehzâdenin meclislerine devam etmiştir. Şehzâdeye gazeller ve

kasîdeler ile üç bin beyitten fazla tutan bir Hurşid ü Cemşid mesnevisi yazıp sunmuştur

(EYDURAN 1999:288-289). Hubbî Mollası diye tanınan Vusûlî Mehmed (ö. 1590), babasının saray

hizmetinde bulunmasından dolayı kısa sürede şehzâdenin çevresinde kendisine yer

edinmiştir. Anadolu Kazaskeri Mehmed Çelebi’nin mülâzımı olup müderris ve kadı

olduktan sonra Şehzâde Selim kendisini yanına almıştır. Şehzâde Selim’in yanında

Page 166: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

147

bulunduğu sıralarda Konya ve Kütahya’da kadılık yapmıştır. Şehzâde Selim’e kasîdeler

sunup çeşitli ihsânlar elde etmiştir (EYDURAN 1999:1102).

Manisa’da Şehzâde Selim’e intisâb eden Visâlî Çelebi, şehzâdenin

iltifatlarına nail olan bir başka şâirdir. Şehzâde Selim’in meclislerinde bulunarak

ihsânlar elde etmiştir (İSEN 1999:465).

Kanuni döneminin âlim-şâirlerinden Fevri Ahmed (ö. 1570), hac dönüşü

şeyhülislâma sunduğu kasîde ile Edirne Kadı Medresesi müderrisliğine getirilmiştir.

Kanuni’nin Tebriz seferi sırasında Rumeli muhafızlığına getirilen Şehzâde Selim’e

şiirler sunarak himâyesini kazanmıştır (EYDURAN 1999:815).

Daha çok musikî alanında ön plâna çıkan ve şehzâdenin meclislerine bu

özelliği ile renk katan Deruni (ö. 1568) şehzâdenin iltifatlarına nail olan bir başka şâirdir

(EYDURAN 1999:382).

Şehzâde Selim’e intisâb eden ve bölüğüne giren Kütahyalı Rahimi, kademe

kademe yükselerek alay beyi ve zeamet sahibi olmuştur (SOLMAZ 1996:404).

Şehzâdenin sarayında sipahi olan ve Fedayî mahlası ile şiirler yazan

Edirneli Ali Bali (ö. 1562), güzel sesinin de etkisiyle şehzâdenin meclislerinde

kendisine yer edinmiştir (EYDURAN 1999:147).

Bu şâirlerin yanı sıra XVI. yüzyılın büyük âlim, şâir ve tarihçisi Gelibolu

Âli (ö. 1599), gençliğinde şehzâdenin meclislerinde bulunmuş ve şehzâdenin kâtipliğini

yapmıştır. Daha çok Künhü’l-ahbar adlı eseri ile tanınmıştır. Bunun yanı sıra birçok

eseri vardır (LEVEND 1998:390).

4.2.4.7. Şehzâde III. Murad

Sultan II. Selim’in oğludur. Babası sancak beyi iken Manisa’da doğmuş, 22

yaşında 1558’de Akşehir sancak beyliğine getirilmiştir. Sultan Selim, Kütahya

valiliğine geçince Sultan Murad da 1562’de Manisa sancak beyi olmuştur. Sultan

Selim’in saltanatı zamanında şehzâdelerin sancağa çıkış usulleri değiştirilmiştir.

Böylelikle Sultan Murad, kardeşlerinin en büyüğü olarak babasının ölümüne kadar

Manisa’da sancak beyliği yapmıştır. Ondan sonra Manisa, veliaht sancağı olmuş ve

Sultan Mehmed de Manisa’dan gelip tahta oturmuştur (UZUNÇARŞILI 1988a:89). İyi

bir eğitim gören Şehzâde Murad, aynı zamanda bir şâirdir. Cömert bir karakterinin

Page 167: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

148

olması ve on iki yıl gibi uzun bir süre Manisa’da kalmasına rağmen babası dönemindeki

edebî hareket onun döneminde azalmıştır.

Manisa’da şehzâdenin himâyesini gören İznikli Bekâyî (ö. 1595), Hocazâde

Kurt Efendi’nin danişmendi iken hocasının ölümü üzerine Şehzâde Murad’ın hocası

İbrahim Çelebi’nin mülâzımı olmuştur. İbrahim Çelebi vasıtası ile şehzâdeye tanıtılmış

ve müderrisliğe getirilmiştir. Bekâyî, Şehzâde Murad’ın saltanatı döneminde Selanik ve

Galata kadılığında da bulunmuştur (EYDURAN 1999:223).

4.2.5. Trabzon’da Bulunan Şehzâdeler

Trabzon, Fatih Sultan Mehmed döneminde Osmanlı topraklarına katılmıştır

(1461). Fatih Sultan Mehmed’in oğlu olan Amasya Valisi Şehzâde Bayezid’in yedi

yaşındaki oğlu Şehzâde Abdullah’a 1470’te Trabzon valiliği verilmiştir. Amasya’da

babasının yanında bulunan Şehzâde Abdullah, il muhafız komutanı olan lalası

Hayreddin Hızır Paşa ve annesi Şirin Hatun ile birlikte Trabzon’a gelmiştir. Yavuz

Sultan Selim de 20 yaşında 1489’da Trabzon valiliğine atanmıştır (TUĞLACI

1985:291).

Yavuz Sultan Selim’in şehzâdeliğini gören şehir onun döneminde edebî

açıdan önem kazanmıştır. Şehzâdeliği sırasında yanında bulunan şâir ve âlimleri tahta

geçince de yanından ayırmamıştır. Böylece Kanuni döneminin muhteşem derecedeki

edebî faaliyetlerinin hazırlayıcısı olmuştur.

Yavuz Sultan Selim’e şehzâdeliği sırasında intisâb eden şâirlerin başında

Halimî Çelebi (ö. 1516) gelir. Semaniye Medresesi’nden mezun olma durumunda iken

olgunlaşma amacıyla İran’a gitmiş ve dönüşünde Kastamonu’ya yerleşmiştir. Yavuz

Sultan Selim, iyi eğitim almış bir sohbet arkadaşı arayınca kendisine Halimî Çelebi

tavsiye edilmiştir. Bunun üzerine Halimî Çelebi Kastamonu’dan Trabzon’a

götürülmüştür. Yavuz Sultan Selim’in meclislerine girmiş daha sonra hocası olmuştur.

Kendisi de şâirlerin koruyucusu ve destekçisi olmuştur (İSEN 1999:205).

Şehzâdeliği sırasında Sultan Selim’e intisâb eden diğer bir şâir de Hayâlî

Çelebi (ö. 1523)’dir. Mevlânâ Kestelli’den mülâzım olduktan sonra bir müddet

müderrislik yapmış daha sonra kadılığa geçmiştir. Yavuz Sultan Selim’in musâhibi ve

nedîmi olmuştur. Şehzâde Selim, tahta geçtikten sonra da Hayâlî Çelebi’yi

meclislerinde bulundurmuştur (EYDURAN 1999:368).

Page 168: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

149

Şehzâde Selim’e intisâb eden şâirlerin biri de Revânî (ö. 1524)’dir.

Şehzâdenin meclislerine girip musâhibi olmuştur. Şehzâde Selim tahta geçtiğinde de

Revânî’yi yanından ayırmamış, Revânî’ye çeşitli ihsânlarda bulunmuştur (EYDURAN

1999:436).

Halimî Çelebi, Hayâlî Çelebi ve Revânî gibi şehzâdenin yanından bir an

olsun ayrılmayan, onun meclislerinde kendisine yer edinen ve çeşitli ihsânlara nail olan

Şehîdî de şehzâdenin tahta geçmesiyle İstanbul’a getirilip kendisine çeşitli görevler

verilmiştir (EYDURAN 1999:550).

Şehzâde Selim’in defterdârı olan Fenari Şems Bey’in hizmetinde bulunan

Şevkî, şehzâdenin dikkatini çekerek meclislerine girmiş ve çeşitli ihsânlara nail

olmuştur (EYDURAN 1999:559).

4.2.6. Kütahya’da Bulunan Şehzâdeler

Takriben yüz elli sene süren Germiyan Beyliği, -özellikle Yakup Çelebi

zamanında âlim ve şâirlere önem verilmesiyle- bulunduğu coğrafyanın edebî kıymetini

arttırmış ve Kütahya, Osmanlı şiirinin temellerinin atıldığı bir merkez olmuştur

(GÜLER 2003:47). Şehir, Süleyman Şah tarafından Yıldırım Bayezid’e verilen kızı

Devlet Hatun’un çeyizi olarak Osmanlı’ya katılmıştır. Bu tarihten sonra birkaç kez el

değiştirmiş ve nihayet Sultan II. Murad zamanında kesin olarak Osmanlılara geçmiştir.

Fatih Sultan Mehmed zamanında Anadolu Eyaleti’nin merkezi yapılmıştır. Kütahya’da

Bayezid ve kardeşi Selim valilik yapmıştır (UZUNÇARŞILI 1932:88).

4.2.6.1. Şehzâde Bayezid

Kanuni Sultan Süleyman’ın oğullarından Bayezid, 1546’da Karaman

Sancağı’na gönderilmiş, daha sonra Kütahya’ya nakledilmiştir. Şehzâde Mustafa’nın

ölümü sonrası Kanuni’den sonra tahta geçmek için yarışan sadece Şehzâde Bayezid ile

Şehzâde Selim kalmıştır. İki kardeş arasındaki mücadele kızışınca Kanuni, Şehzâde

Bayezid’i Kütahya’dan Amasya’ya; Şehzâde Selim’i de Konya’ya nakletmiştir. İlk

başlarda babasının gözdesi olan Şehzâde Bayezid, daha sonraları Şehzâde Selim’in

taraftarı olan Lala Mustafa Paşa’nın türlü oyunları ile gözden düşmüştür. Kanuni

tarafından gönderilen kuvvetten kaçarak İran’a sığınmış ve yapılan anlaşma ile İran’dan

Page 169: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

150

geri alınıp öldürülmüştür. Kendisi de şâir olan Şehzâde Bayezid, Kütahya’da bulunduğu

süre zarfında etrafında şâirleri toplayıp onları himâye etmiştir.

Nakşibendi Şeyhi Gubarî Abdurrahman Çelebi (ö. 1974), Ramazan-zâde

Mehmed Çelebi’nin yardımı ile surre tayin edilerek Mekke’ye gitmiştir. Dönüşünde

Kütahya’da Şehzâde Bayezid’in hocası olmuştur. Şehzâdenin meclislerinde bulunup

çeşitli ihsânlara nail olmuştur. Şeyhliğin yanı sıra iyi ahlâkı ve şâirliği ile herkesin

gönlünü fethetmiştir. Şehzâdenin ölümünden sonra yakalanıp İstanbul’a getirilmiş ve

Kanuni’nin affıyla Şam kadılığına tayin edilmiştir (KILIÇ 1994:909).

Tahsilini tamamladıktan sonra Edirne yakınlarında kadılık yapan İşretî

Mustafa (ö. 1567), Şehzâde Bayezid’in Rumeli muhafızlığı için Edirne’ye geldiği

sıralarda kendisine şiirler sunmuş ve iltifatını kazanmıştır. Şehzâde Bayezid,

Kütahya’ya geri döneceği vakit İşretî’yi de kadılık görevi ile yanında getirmiştir.

İşreti’ye gösterilen bu yakın ilgiyi kıskanan düşmanları, Şehzâde Bayezid’i içkiye

alıştırdı fitnesi ile İşretî’yi Kanuni’ye şikayet etmişlerdir. Bunun üzerine Kanuni,

İşretî’yi hem şehzâdenin yanından hem de kadılıktan uzaklaştırmıştır (KILIÇ

1994:591). Ayrıca Şehzâde Bayezid’in hocası Ca’fer Efendi’nin oğlu Muhlis de

şehzâdenin yardımlarını görmüştür. Muhlis’ten başka Firaki mahlası ile şiirler yazan

Abdurrahman Efendi de şehzâdenin yanında bulunmuştur (UZUNÇARŞILI 1988a:125).

Firaki, Sahn müderrisliğine kadar yükselmiş olmasına rağmen memleketi Kütahya’ya

dönmüş ve vali olarak bulunan Şehzâde Bayezid’e intisâb etmiştir. Şehzâdeye şiirler

sunup çeşitli ihsânlar elde etmiştir (UZUNÇARŞILI 1932:234).

4.2.6.2. Şehzâde II. Selim

Şehzâde Selim, 1562’de Kütahya Sancağı’na tayin edilmiş, burada 1566

yılında padişâh oluncaya kadar kalmıştır. Manisa ve Konya’da yanında bulunan

şâirlerden Celâl Bey, Nihani Durak Çelebi, Hâtemî, Kara Fazlî, Hubbî Hatun, Vusulî,

Visâlî Çelebi, Deruni, Gelibolu Âli Kütahya’ya da gelmiştir. Kütahya’da birçok şâir

kendisine intisâb etmiştir. Bu şâirler Şehzâde Selim tahta geçtiğinde de yanında

bulunmuştur.

Şehzâde Selim’e Kütahya’da intisâb eden şâirlerin başında Sarı Râyî adıyla

anılan Abdüllatif Efendi (ö. 1580) gelir. Rumeli Kazaskeri Abdurrahman Efendi’den

Page 170: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

151

mülâzım olmuş, bir müddet müderrislik yaptıktan sonra kadılığa geçmiştir. Halkın

şikayeti üzerine kadılık görevi elinden alınmıştır (EYDURAN 1999:415). Daha sonra

Şehzâde Selim’in bölüğünden sipahi olmuş ve burada şehzâdenin dikkatini çekerek

meclislerine dahil olmuştur.

Makali Mustafa Bey (ö. 1589), Kütahya’da Defterdâr Durak Çelebi’ye

intisâb etmiştir. Onun yardımı ile şehzâdenin bölüğüne alınmıştır. Şehzâde Selim’e

kasîdeler sunmuşsa da şiirleri şehzâde tarafından beğenilmemiştir (EYDURAN

1999:969).

Rüstem Paşa’nın kethüdası Mustafa Bey’in oğlu Seyyid Meşami (ö. 1585)

de Kütahya’da Şehzâde Selim’e intisâb etmiştir. Şehzâdeye şiirler sunmuş biraz da

hâmîsi Durak Çelebi’nin etkisiyle bir zeamet elde edebilmiştir (EYDURAN 1999:949).

Şehzâde Selim’in himâyesine giren bir başka şâir de Nigarî (ö. 1572)’dir.

Devrinde nakkaşlığı, şiiri ve satranç oyunundaki ustalığı ile ün kazanmıştır. Aynı

zamanda şâirlerin de koruyuculuğunu yapmıştır. Deniz seferlerine katılmış ve edindiği

bilgileri bir kitapta toplamıştır (KILIÇ 1994:475). Şehzâde Selim’in saray hizmetlilerinden Zihnî, şehzâde sarayında bölükte

iken şehzâdenin iltifatı ile mutfak emini olmuştur. Şehzâdeye kasîdeler sunmuş ve

nihayetinde arpa eminliğine getirilmiştir. Daha sonra Diyarbakır, Kudüs ve Halep’te

defterdârlık görevlerinde bulunmuştur (EYDURAN 1999:410).

Bağdatlı Ahdi (ö. 1593), Şehzâde Selim’in iltifatlarına nail olan bir başka

şâirdir. Bağdat’tan yola çıkıp Anadolu’ya gelmiş, yolculuğu sırasında birçok şâirle

tanışmış ve topladığı malzemeyle Gülşen-i Şu’arâ adında bir eser meydana getirmiştir.

Adı geçen eserini Kütahya’da yardımlarını gördüğü Şehzâde Selim’e ithaf etmiştir

(EYDURAN 1999:769).

Bursalı Seyyid Hâşimî (ö. 1628) de Kütahya’da Şehzâde Selim’in

iltifatlarına nail olmuş, meclislerine girmiş ve musâhibi olmuştur (İSEN 1999:219).

Şehzâdenin saltanatı döneminde de müderrislik ve kadılıklarda bulunmuştur.

Şehzâdenin ilgisine nail olan bir başka şâir Câmî Bey’dir. Şehzâde Selim’in

sarayında görevli olarak bulunmuş ve tahta geçtiğinde de doğancıbaşı olmuştur

(EYDURAN 1999:251).

Page 171: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

BEŞİNCİ BÖLÜM

MEMDÛHA/HÂMÎYE YAZILAN/SUNULAN ESERLER

Page 172: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

153

5. MEMDÛHA/HÂMÎYE YAZILAN/SUNULAN ESERLER

Osmanlı toplumunda bütün güzel sanat erbâbı ve özellikle şâirler daima

takdir ve saygı görmüştür. Bunun neticesi olarak şâirlik –özellikle XVI. yy.’ın sonuna

kadar- bir meslek ve geçim kapısı olmuştur. Şâirler, devlet büyüklerine ithaf ettikleri

eserlerin değerine göre memuriyetlerinde terfi etmiş ve câize almışlardır. Şâirler çeşitli

vesilelerle memdûhlarına/hâmîlerine kasîde, gazel, kıt’a, tarih, mersiye vs.

sunmuşlardır. Ancak asıl gelirlerini gazelleri ve belirli zamanlarda sundukları

kasîdelerinden kazanmışlardır. Bunun yanı sıra şâirler, Dîvân veya mesnevi gibi toplu

eserlerini de devlet büyüğünden birine ithaf ederek karşılığında câize almışlardır. Şâirler

devlet büyüklerinin yalnız sevincine değil üzüntülerine de ortak olmuşlar ve bunun da

karşılığını görmüşlerdir. Devlet ricâli, aldıkları eğitimin etkisiyle yüksek bir şiir bilgi ve

zevkine sahip insanlardı. Kendilerine sunulan kasîdeleri ödüllendirirken şahıslarına

yapılan övgüden ziyade şâirin başarısını esas almışlardır. Kasîdelerin memdûha/hâmîye

ait özellikleri dile getirip sorumluluklar yüklemesi ve câize elde etme imkânı vermesi,

kasîde nazım şeklinin yüzyıllar içerisindeki değişimine bakma zaruretini doğurmuştur.

Kasîde “niyet etmek, yaklaşmak, kastetmek, yönelmek anlamlarında”

kasada kökünden gelen Arapça bir kelimedir. Belli bir maksada yönelmeyi, bir maksada

dayanılarak yapılan işi ifade eder. Daha çok din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla

kaleme alınmıştır. Bu manzumelere kasîde adının verilmesinin sebebi manzumelerin bir

maksatla yazılmış olmasıdır (KILIÇ 2002:208). Kasîde, Arap edebiyatında doğmuş ve

İran’da bazı değişikliklere uğrayarak gelişmiş, oradan da Türk edebiyatına girmiştir.

Türk edebiyatındaki başlangıcı oldukça eskidir. XIII. yüzyılda Mevlânâ’nın Dîvân-ı

Kebir’inde 300 kadar kasîdesi vardır. Ancak bunlar şâirin gerçek sevgilisi için söylediği

tevhîd ve münacâtlardır. XIV. yüzyıla gelinceye kadar Türk edebiyatında kasîdede

büyük şâir hemen hemen yok gibidir. Âşık Paşa (ö. 1333) Garibnâme’deki na’tları ile

Ahmedî (ö. 1413)’nin Dîvân’ındaki kasîdeleri bu şeklin başlıca örnekleridir. Germiyanlı

Şeyhî (ö. 1431), gazelde olduğu gibi edebiyatımızda kasîdenin de kurucuları arasında

sayılmıştır (İPEKTEN 2003a:43). Yüzyıllarca varlığını sürdüren kasîdenin tarihsel

süreç içerisinde yapısal değişimi şu şekildedir:

Page 173: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

154

Tablo 1. Yüzyıllar İçerisinde Kasîdenin Beyit Sayısındaki Değişim

YOGUNLUK 13-14-15. YY 16. YY 17.YY 19.YY

Ö.S. % Ö.S. % Ö.S. % Ö.S. %

1-15 12 4.46 90 12.1 154 20.2 211 25.6

16-30 80 29.7 267 35.9 8 10.6 257 31.1

31-45 97 36.0 250 33.6 248 32.6 181 21.9

46-60 48 17.8 94 12.6 150 19.7 86 10.2

61-75 11 4 16 2.1 76 10.0 53 6.4

76-90 12 4.4 9 1.2 31 4.0 19 2.3

91-107 3 1.1 10 1.3 7 0.9 10 1.2

108-123 2 0.7 2 0.2 9 1.1 4 0.4

124-267 4 1.4 5 0.6 5 0.6 3 0.3

(BABACAN 2001:6)

Yukarıdaki tabloyu incelediğimizde 15’erli gruplarda en yoğun aralık XIII-

XV. yüzyılda 31-45 beyit arası, XVI. yüzyılda 16-30 beyit arası, XVII. yüzyılda 31-45

beyit arası, XIX. yüzyılda 16-30 beyit arası olduğu görülmektedir. Araştırmacıların

büyük çoğunluğu kasîdelerin 31-99 beyit arasındaki şiirler olduğunu ifade etmişlerdir.

Buna göre; bu aralıktaki kasîdelerin toplam kasîdelere oranı XIII-XV. yüzyılda % 63.2,

XVI. yüzyılda % 50.5, XVII. yüzyılda % 67.2, XIX. yüzyılda % 42.4’tür. XIX. yüzyıl

hariç tutulursa kasîdelerin büyük çoğunluğunun bu aralığa uygun olarak yazıldığı

görülür. XIX. yüzyılda daha fazla beyitli kasîdelerde bir azalma olmasını kasîdelerin

artık bir câize aracı olmaktan çıkıp başka fonksiyonlara yönelmesine bağlayabiliriz

(BABACAN 2001:8).

5.1. Eserlerin Yazılma Sebepleri ve Zamanı

Şâirlerin câize alabilmesi için birçok sebep vardır. Yukarıda ne şekillerde

câize alınabileceğini ifade etmeye çalıştık. Ancak câize alabilmenin en yaygın şekli

kasîde sunmak olmuştur. Çünkü kasîde, niyet ve çözüm arasındaki taleplerin manzum

bir şekilde dizayn edilmesidir. Bu dizayn, şâirin niyet ve talebi, memdûhun/hâmînin

himmet ve ihsânı şeklinde tasnif edilmiş olarak karşımıza çıkar. Bu sebeple şâirler,

memdûhuna/hâmîsine kasîde yazmak için birçok olayı bahane etmiş, bunun için de belli

Page 174: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

155

zamanları gözetmişlerdir. Padişâhın cülûs dönemlerinde, sefere çıktığında, savaş

dönüşlerinde, saray, çeşme vb. eserlerin inşasında saraya bağlı zamanlama gözetilirken

ramazaniyye, ıydiyye, bahariyye gibi belli zamanlarda kaleme alınan kasîdeler de vardır

(DADAŞ 2002:750). Kasîde yazmak için en fazla gözetilen sebepler/zamanlar şunlardır:

Sevdiği ve saygı duyduğu bir büyüğü övmek ve onu bu vesileyle yüceltmek

şâirler için kasîde yazmanın bir sebebi olmuştur. Şâirler yazdıkları kasîdelerde

memdûhlarının/hâmîlerinin çeşitli özelliklerini dile getirerek onları övmüşlerdir (Bkz.

Memdûhun/Hâmînin Dile Getirilen Özellikleri).

Padişâhın tahta çıkması veya bir devlet büyüğünün bir makama gelmesi

şâirlerin kasîde yazmalarının sebeplerinden olmuştur. Herhangi bir Osmanlı

hükümdarının makamına oturmasına, bu makamın taht denilen sedir olması dolayısıyla

“tahta oturdu”, “tahta geçti”, “taht-ı saltanata cülûs etti” veya “culûs-ı hümâyun oldu”

denilmiştir (UZUNÇARŞILI 1988a:184). Padişâhın tahta geçmesi ile askerlere ve

memurlara verilen atiyyeye ise cülûs bahşişi veya cülûs in’âmı adı verilmiştir.

Askerlerin yanı sıra büyük küçük tüm memurlar bu bahşişten değişik miktarlarda

yararlanmışlardır (PAKALIN 1983:312). Padişâhların tahta çıkmaları sebebiyle yazılan

manzumelere de cülûsiyye adı verilmiştir (PAKALIN 1983:316).

Bir yerin fethedilmesi de memdûh/hâmî için kasîde yazılmasının sebepleri

arasındadır. Kazanılan savaş sonucunda ele geçirilen topraklar nedeniyle komşu

hükümdarlara, hanlara, prens, şehzâde ve valilere gönderilen zafer içerikli yazılara

fetihnâme denilmiştir. Manzum fetihnâmelerin çoğunluğunu uzun kasîdeler ve

mesneviler oluşturmuştur (PALA 2003:165-166). Şâirlerimiz bir yerin fethedilmesi

sonucunda elde edilen başarıları övmek için memdûhlarına/hâmîlerine kasîde

yazmışlardır.

Bir devlet büyüğünün yaptığı düğün de şâirlerimizin kasîde yazmasının

sebepleri arasındadır. Edebiyatımızda şehzâdelerin sünnet düğünleri ile hanım

sultanların doğum ve evlilik törenlerini konu alan şiir ya da düz yazı eserlere genel ifade

ile sûr-nâme adı verilmiştir. Birçoğu câize amacıyla yazılan bu tür eserlerde; kullanılan

araç gereçler, yenilip içilen şeyler, düzenlenen oyun ve eğlenceler vs. en ince ayrıntısına

kadar anlatıldığı için dönemin sosyal hayatını anlamamıza kaynaklık etmişlerdir.

Padişâh ve devlet büyüğüne sunulan bu eserlerde daha çok şu konular üzerinde

durulmuştur: 1. Hitân cemiyeti denilen sünnet düğünleri. 2. Velîme cemiyeti denilen

Page 175: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

156

evlilik törenleri. 3. Şehzâde ve sultanların doğumları nedeniyle yapılan şenlikler. Daha

önce tarih yazarları tarafından anlatılan bu tür eserler şâirlerin elinde XVI. yüzyılda

gelişmeye ve edebî bir şekil almaya başlamıştır. Bu yüzyıldan sonra sayıları hızla artan

bu türün bir kısmını mesnevi biçiminde müstakil kitaplar, bir kısmını da suriyye

kasîdeleri oluşturmuştur. Figânî’nin 1530’da Kanuni’nin şehzâdeleri Mustafa, Mehmed

ve Selim’in sünnet düğününü anlatan Sûriyye Kasîdesi; Nev‘î’nin III. Murad şehzâdesi

III. Mehmed’in sünnet düğününü anlatan Sûriyye Kasîdesi, kasîde türündekilerin en

meşhurlarıdır. Ayrıca manzum olarak yazılan sûrnâmeler de vardır. Bunların belli

başlıcaları şunlardır: Tahsîn’in (ö. 1861) Sultan Abdülmecid emriyle sünnet ettirilen

Şehzâde Murad ve Abdülhâmîd’in törenlerini anlatan surnâme; Nâfî’nin (ö. 1858)

Abdülmecid devrinde Cemîle Sultan ile Mahmud Paşa’nın evlilik törenlerini anlatan

surnâme; Hızır’ın 1813 yılındaki Abdülmecid ile Abdülaziz’in sünnet düğünlerini

anlatan surnâme; Lebib’in (ö. 1867) 1813 yılındaki Abdülmecid ile Abdülaziz’in sünnet

düğünleri ve Mihrîmah Sultan ile Mehmed Said Paşa’nın evlilik düğünlerini anlatan

surnâme; Haşmet’in (ö.1768) 1758 yılında Hatice Sultan’ın doğumu üzerine yazdığı

Velâdetnâme-i Hümâyun’u; Nâbî’nin (ö.1712) IV. Mehmed’in 1675’te şehzâdeleri

Mustafa ve Ahmed’in sünnet düğünleri ile Hatice Sultan’ın Musâhîp Mustafa Paşa ile

evlenmelerini anlatan surnâmedir (PALA 2003:423-424).

Bayram, bahar gibi gün, ay ve mevsimlerin gelişi de şâirlerimiz için kasîde

yazmanın sebepleri arasında yer almıştır. Bayramın gelişi nedeniyle bir büyüğü över

nitelikte yazılan kasîdelere ıydiyye denilmiştir. Bu tür kasîdeler genellikle câize

amacıyla kaleme alınmış ve bayramın övülen kişi için uğurlu olması temennisinde

bulunulmuştur. Ramazan (ıyd-ı fıtır) ve kurban (ıyd-ı adhâ) bayramları yanında nevrûz

bayramı da ıydiyye yazılması için bir vesile olmuştur (PALA 2003:236). Teşbib bölümü

nevrûzdan bahseden kasîdelere nevrûziyye denilmiştir. Nevrûz günü sunulmak amacıyla

yazılan bu kasîdelerde nevrûzu kutlanan kişi övülmüştür (PALA:2003:371). Bahar

tasviri ile başlayan kasîdelere ise bahariyye denilmiştir. Bahar mevsiminin insan

hayatındaki olumlu etkisi, tabiatta yeniden canlanışın başlaması ve bir şâiranelik

taşıması şâirler üzerinde etkili olmuş, bunun sonucunda bahar adeta bir bayram gibi

görülmeye başlanmıştır. Bu nedenle şâirler bahardan söz açarak kasîdelerinde övdükleri

kişiler için bu mevsimin uğurlu olması temennisinde bulunup memdûhlarını/hâmîlerini

tebrik etmişlerdir (PALA 2003:66). Baharın gelişi gibi kış mevsimi de şâirlere kasîde

Page 176: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

157

yazmak için bir fırsat olmuştur. Teşbib bölümünde kış ve kış hallerinden bahseden

kasîdelere şitâiyye adı verilmiştir (PALA 2003:447). Aynı şekilde yaz ve sıcaklık

konulu yazılan kasîdeler de vardır. Bunlar sıcaklıktan bahsettiği için temmûziyye adını

almıştır (PALA 2003:460). Bunlardan başka cemre düşmesi yani hava sıcaklığının

artması nedeniyle de kasîde yazılmıştır. Bu kasîdelere ise cemreviye adı verilmiştir.

Bahar, nevrûz, bayram gibi bazen cemre de medhiye konusu yapılmış ve sunulan kişi

için cemrenin hayırlı olması dileğinde bulunulmuştur. Cemre baharın müjdeleyicisi

olduğu için bu şiirler bahariyye niteliği taşır. Genellikle câize alabilmek amacıyla

yazılan bu kasîdelerin medhiye bölümlerinde cemre ile övülen kişi arasında çeşitli

yönlerden ilişki kurulmuştur (PALA 2003:97). Bunların haricinde Muharrem ayının

gelişi sebebiyle de Dîvân şâirleri şiir yazmıştır. Muharremiye adı verilen bu

manzumeler (özellikle kasîde yahut kıt’a) sayesinde şâirler, devlet büyüklerinin yeni

yılını kutlamışlardır. Bu manzumelere karşılık devlet ricâli ve büyükler, şâirlere çeşitli

câizeler vermişlerdir (PALA 1996:97).

Padişâhın ya da bir devlet büyüğünün yaptırdığı bina şâirlerimize kasîde

yazmak için bir sebep olmuştur. Dîvân şiirinde dâr (ev) ile ilgili yazılan kasîdelere genel

ifadeyle dâriye adı verilmiştir. Genellikle câize alabilme amacıyla yazılan dâriyeler,

yeni yaptırılan köşk, saray, yalı vs. binalar için kaleme alınmış ve bina övülmüştür.

Kasîdede binanın tasvirini yapan şâir, bir fırsatını bulup binayı yaptıranın övgüsüne

geçerek asıl amacına ulaşmış olurdu (PALA 2003:117).

Sevilen bir kişinin ölümünden duyulan üzüntü de şâirler için kasîde

yazmanın sebepleri arasında yer almıştır. İslâm edebiyatlarında bir kimsenin ölümü

üzerine duyulan üzüntü ve acıyı anlatmak amacıyla ölüyü över nitelikte yazılan şiir ve

yazılara mersiye adı verilmiştir. Lirik bir anlatımın hakim olduğu mersiyeler genellikle

terkîb-i bend nazım şekliyle yazılmıştır. Ancak kasîde ve tercî-i bend nazım şekilleriyle

yazılmış mersiyeler de vardır. Mersiyeler genellikle dünyanın geçici ve aldatıcılığı,

adaletsizlik ve hayata bakış açısı gibi felsefi konuları anlatan birer bölümle başlar. Daha

sonra ölen kimse için duyulan üzüntü ile ölenin yiğitlik, cömertlik, iyilik, adalet vs.

meziyetlerini anlatır. Mersiyeler daha çok medhiyede olduğu gibi din ve devlet

büyükleri ile devrin ileri gelenleri hakkında abartılı bir dille kaleme alınmıştır. Nitekim

câize geleneği mersiyeler için de söz konusu olmuştur (PALA 2003:319). Ahmedî

Dîvân’ında Germiyan beylerinden Süleyman Şah adına yazılmış mersiye türün

Page 177: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

158

Anadolu’daki ilk örneğidir. Onun ardından Şeyhî’nin Germiyanoğlu II. Yakub Bey için

yazdığı mersiye gelmiştir. Ahmedî ve Şeyhî dışında bu yüzyılda Kemal Ümmî, Cem

Sultan, Ahmed Paşa, Aynî, Firdevsî, Necâtî, Mesîhî, Kıvâmî ve Ca’fer Çelebi de

mersiye yazmıştır. Bunlardan Şeyhî iki, Kemal Ümmî iki, ve Aynî üç mersiye kaleme

almıştır. Bu yüzyıldaki toplam mersiye sayısı 16 olup, bunun genel yüzdeye oranı ise

%11.59’dur. XVI. yüzyılda mersiye türü hem nicelik hem de nitelik bakımından en

muhteşem dönemini yaşamıştır. Bu dönemde yazılan mersiye sayısı 68 olup, bunun

genel toplama oranı ise %49.27’dir. Bu yüzyılda mersiye yazan şâirler şunlardır: Türabî,

Revânî, Lâmi’î, Kemal Paşazâde, Hayretî, Mahremî, Usûlî, Aşkî, Hayâlî, Arşî, Yetîm,

Nazmî, Fazlî, Rahmî, Yahyâ, Şevkî, Kâdirî, Selîmî, Sâmî, Fünûnî, Mahremî, Nisâyî,

Mu’înî, Mustafa, Fevrî, Ubeydî, Ulvî, Hüdâî, Cinânî, Mânî, Nev’î, Bâkî, Âlî, Rûhî, ve

Zihnî. Yedişer mersiye ile Rûhî, Cinânî ve Ulvî en fazla mersiye yazan şâirlerdir. XVII.

yüzyılda toplam 26 mersiye yazılmış olup, bunun genel toplama oranı ise %20.28’dir.

Bu yüzyılda Bahtî bir, Nâdirî dört, Haletî iki, Nergisî bir, Atâyî bir, Atayî Nevâlizâde

bir, Riyâzî bir, Nakşî bir, Nâ’ilî bir, Neşâtî bir, Feyzî bir, Kelîm üç, Fevzî bir, Fasîh bir,

Feyzî bir Râmî üç, Fâzıl bir ve Birrî bir mersiye yazmıştır. XVIII. yüzyılda mersiyelerin

sayısında büyük bir düşüş yaşanmıştır. Hâmî iki, Kânî iki, Şeyh Gâlib bir mersiye

yazmıştır. XIX. yüzyılda ise Leylâ Hanım üç, Şeref Hanım bir, Yenişehirli Avnî iki,

Senih dört mersiye yazmıştır (İSEN 1993:XVIII-XXI).

Uzak yoldan gelen bir büyüğe, o yerin halkı tarafından sunulan armağana

kudûmiyye adı verilmiştir. Kasîde sunulması durumunda da aynı isimle anılmıştır

(DEVELLİOĞLU 2000:525).

Sunulan kişiden himmet isteme, kendi durumunu duyurma ve bazı

beklentiler için de kasîde yazılmıştır. Şâirler bu tür isteklerini fahriye bölümünde dile

getirmişlerdir. Fahriye, genellikle medhiye bölümünden sonra ve dua bölümünden önce

bulunan, şâirlerin kendilerini övdükleri, bazen övünme ile birlikte lûtuf ve ihsân talep

ettikleri, kimi zaman da içinde bulundukları durumu, sıkıntıları övdükleri kişiye arz

ettikleri, felekten ve dünyadan yakındıkları, sonuçta memdûhun/hâmînin yardımını

istedikleri bölümdür. Bu bölümün özelliği, şâirlerin kendilerinden bahsettikleri bölüm

olmasıdır. Bu bahsediş, bazen övünme, bazen de arz-ı hâl ve lûtuf isteme şeklinde

olmuştur.

Page 178: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

159

XIX. yüzyıla kadar genellikle yukarıda bahsettiğimiz konularda

memdûha/hâmîye yönelik kasîdeler yazılırken bu yüzyılda yapılan yenilik çalışmalarını

över nitelikte de kasîdeler yazılmıştır.

5.2. Eserlerin Sunuluşu/Takdim

İslâm Tesirindeki Türk Edebiyatı’nın bütün tür ve şubelerinde mesleği ne

olursa olsun, sanatkârın eserini, her bakımdan devrin en güçlü otorite olma sıfatı taşıyan

padişâha ulaştırma gayreti olmuştur (ÇAPAN 1993:99). Sanatkârlar, eserlerini padişâha

ulaştıramadıkları durumlarda ise kendilerine hedef olarak diğer devlet ricâlini veya

varlıklı kişileri seçmişlerdir. Bu düşünceyle hareket eden şâirin, yazdığı eserine karşılık

devlet ricâlinden ya da varlıklı kişilerden câize alabilmesi için o kişilere eserini takdim

etmesi gerekir. Memdûh/hâmî için yazılan eserler ya bizzat şâir tarafından ya da bir

aracı kişi vasıtasıyla memdûha/hâmîye takdim edilmiştir. Gönderilen eserler bazen geri

çevrilmiş, bazen de düzeltilerek memdûhun/hâmînin huzuruna iletilmiştir.

Memdûha/hâmîye sunulan bu eserleri gözden geçirmek için sarayda şiirden anlayan biri

görevlendirilmiştir. Eski zamanlarda Samanoğulları, Gazneli ve Selçuklu saraylarında

bu işi sultânü’ş-şuarâlar yapmıştır. Kanuni’nin oğlu II. Selim’in şehzâdeliğinde bir

aralık bu görev Gelibolulu Âli’ye verilmiştir.

Hâmî ihtiyacındaki şâir ile devlet ricâlinin diyaloğa geçmesinde tecrübeli

şâirlerin aracılık yaptığı zamanlar da olmuştur. Bu şâirler, devrin önde gelen şâirleri

olarak yeni tanınma aşamasındaki şâirlere kol kanat olmuş, onları devlet ricâline takdim

etmiştir. Bunun en tipik örneği Kanuni’nin oğlu Şehzâde Mehmed’in sünnet düğününde

yaşanmıştır. Düğünde tüm şâirler şiirlerini kendileri padişâhın huzurunda okumuş, Zâtî

kendi şiirini okuduktan sonra “Fazlî adında bir çırağım var. Buyurunuz gelsin, o da

kasîdesini okusun” diyerek, Kara Fazlî’nin huzura alınıp kasîde okumasını sağlamıştır

(ÇAVUŞOĞLU 1986:23-24).

Bunun dışında memdûhun/hâmînin eseri tesadüf sonucu duyması/görmesi

durumunda da şâirlerin çeşitli ihsânlara nail olduğu durumlar olmuştur. Necâtî Bey,

aldığı ihsânları sürekli hale getirmek amacı ile:

Eser etmez n’idelim ah-ı seher-gâh sana

Meğer insâf vere sevdiğim Allah sana

Page 179: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

160

matlalı gazelini yazmış ve bu gazelini padişâhın nedîmi ve musâhibi

Amirutzes’in sarığı arasına sokarak padişâha göndermiştir. Fatih Sultan Mehmed, bu

şahısla satranç oynarken kağıdı görüp gazeli okumuş, beğenmiş ve Necâtî Bey’i yedi

akçe ulûfe ile dîvân kâtipliğine tayin etmiştir (KILIÇ 1994:449).

Sadece kasîde ve gazel sunarak değil, te’lif kitap sunarak da şâirler çeşitli

câizeler almıştır. II. Bayezid döneminde Sâ’ilî, Ahmed Çelebi b. Karışdıran, Ahmed

Çelebi Kemalpaşa-zâde, İdrîs, Firdevsî, Safâyî, Derviş Mahmud, Korkud Çelebi,

Müşterî, Muzaffer ve Süleyman Çelebi kitapları sayesinde ihsân elde ederken Haydar da

Korkud Çelebi’nin kitabını memdûha/hâmîye getirmesi dolayısıyla ihsân elde etmiştir

(Bkz. II. Bayezid Dönemi).

Kanuni döneminde ise Şükrî, Lâmi’î Çelebi ve Şahîdî kitap takdim ederek

ihsân elde etmiştir (Bkz. Kanuni Dönemi).

5.3. Eserlerin Değerlendirilişi/Takdir

Memdûh/hâmî için yazılan eserlerin değerlendirilişinde sunulan kişinin zevk

ve anlayışı büyük önem arz etmiştir. Edebiyatımızda bu konuyla ilgili en eski örnek

Şeyhî’ye aittir. Germiyanoğlu II. Yakub Bey, tarihçi Âli’ye göre, şâir ile ozanın birini

diğerinden ayırmaktan aciz, bilgisiz kimse idi. Bu sebepten Şeyhî’nin gazellerini,

kasîdelerini layıkıyla değerlendirememiştir. Bir gün bir ozan huzuruna gelip:

Benüm devletlü sultânum akîbâtun hayîr olsun

Yidüğün bal ile kaymak yürüdüğün çayîr olsun

beytini okumuştur. Germiyanoğlu, kendi bilgi ve tabiatına uygun olan bu

sözden hoşlanmış ve ozana birçok hediye ile bir kırat bağışlamıştır. Bu cömertliğin

sebebini açıklamak için “İşte şimdi bir hoşça söz işittim, mânâsını ve edasını beğendim.

Bizim Şeyhî bilmem ne söyler; övmek ister ama sanırım ki bizi yerer” demiştir. Şeyhî,

sultanın böyle söylediğini duyunca “akîbât” kelimesinin doğrusunun “âkıbet” ve “hayîr”

kelimesinin doğrusunun “hayr (veya hayır)” olduğunun farkına varamayacak kadar

bilgisiz olan Germiyanoğlu II. Yakub Bey için üzülmüştür (ÇAVUŞOĞLU 1986:25).

II. Bayezid dönemi şâiri Likâyî Ahmedî’nin Yusuf u Züleyha’sına nazire

söylemiştir. Yazdığı bu eseri Sultan II. Bayezid’e sununca memdûhunun/hâmîsinin

tepkisini çekmiş ve şu cevabı almıştır: “Ehli olmayan bu tür büyük işlere girişmesin.”

(İSEN 1999:289).

Page 180: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

161

Daha farklı bir durum Deli Birader namıyla anılan Gazâlî’nin başına

gelmiştir. Yazdığı Dâfiu’l-gumum adlı eserini Şehzâde Korkud’a sunmuştur. Eser

müstehcen konuları ele alması sebebiyle memdûh/hâmî tarafından geri çevrilmiş, şâiri

de meclislerinden uzaklaştırmıştır (İSEN 1999:183).

Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinde yanında bulunan şâirlerden Revânî,

sultana berf (kar) redifli bir kasîde sunmuştur. Bu kasîdenin içeriği ve ortama

uygunsuzluğu (sıcak havada kar redifli kasîde) Sultan Selim’in hoşuna gitmemiş ve şâiri

geri çevirmiştir. Bu durum aynı seferde bulunan Sücudî’nin dilinde alay konusu

olmuştur (İSEN 1999:410).

Yukarıdaki örneklerde görüldüğü üzere şâirlerin memdûha/hâmîye sunduğu

her eser kabul edilmemiştir. Çünkü Osmanlı Devleti’nde başta sultan olmak üzere

devlet ricâlinde bulunan her kişi, aldığı eğitim sayesinde belli bir sanat zevkine

ulaşmıştır. Bu nedenle belli bir seviyenin altında kalan eserler memdûh/hâmî kapısından

geri dönmüştür. Şeyhî’nin başına gelen olay memdûhun/hâmînin anlayışının kıtlığından

kaynaklanırken diğerlerinde ise şâirlerin kendilerinden kaynaklanmıştır. Germiyanoğlu

II. Yakub Bey, sunulan eserleri anlayacak bilgi seviyesinden yoksun olduğu için

Şeyhî’nin kıymetini de anlayamamıştır. Likâyî ehilsizliğinden; Deli Birader eserinin

müstehcenliğinden; Revânî ise yazdığı kasîdenin ortama uygunsuzluğundan dolayı geri

çevrilmiştir. Revânî’nin durumu bize gösteriyor ki eserlerin akla ve mantığa dayanması

da son derece önemlidir. Memdûh/hâmî kapısından geri çevrilmeyip kabul edilen her

eser sahibi de başarısı oranında câize almıştır.

5.4. Eserlerde Sanat Kullanımı

Edebiyat metinlerinin olmazsa olmazlarından biri şüphesiz edebî sanatlardır.

Sanatçı, edebî sanatlar sayesinde anlatımını süsler ve bir güzellik katar. Böylece metnin

anlamlandırılması sağlanmış olur. Söz konusu Dîvân şiiri olunca, edebî sanatlar daha da

önem kazanmıştır. Dîvân şiiri örneklerinin hemen her beytinde birkaç edebî sanat

kullanılmıştır.

Edebî sanatların kullanım alanlarından biri de şâirlerin

memdûhlarını/hâmîlerini övdükleri bölüm olan medhiyelerdir. Dîvân şâirleri,

memdûhlarını/hâmîlerini överken mübalağa, teşbih, telmih, tevriye gibi önemli sanatları

çokça kullanmışlardır. Bu sanatlar sayesinde şâirler, memdûhlarının/hâmîlerinin

Page 181: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

162

övgüsünü yaparken tarihî/efsanevî/dinî kahramanları memdûhları/hâmîleri ile çeşitli

yönlerden karşılaştırmışlardır. İlk zamanlarda karşılaştırılan kişiyi memdûha/hâmîye

örnek veya denk gösterme söz konusu iken daha sonraları memdûhun/hâmînin

üstünlüğü vurgulanmaya başlanmıştır.

Yukarıda bahsettiğimiz edebî sanatlar hemen her dönemde kullanılmıştır.

Ancak bazı dönemlerde biri ya da bir kaçı biraz daha ön plâna çıkmıştır. XVII. yüzyıla

kadar, medhiyelerde teşbih sanatının ağırlıklı olduğu görülürken, bu dönemden sonra

telmih ve mübalağa sanatı daha da öne çıkmıştır. Bunun nedeni -özellikle XVII ve

XVIII. yüzyıllarda- şâirlerin kendilerini ve memdûhlarını/hâmîlerini çok üst konumda

görmeleri olarak düşünülebilir. Şüphesiz XVII. yüzyıldan önce de mübalağa sanatı

kullanılmıştır. Ancak bu yüzyılda kullanılan mübalağanın hem sayıca kullanımı hem de

derecelendirilmesi artmıştır.

Şâirler, memdûhlarını/hâmîlerini överken sıklıkla teşbih sanatını

kullanmışlardır.

Bâkî, Sultan II. Selim’i övdüğü kasîdesinde memdûhunu/hâmîsini güneşe

benzetmiştir:

Togup gün gibi zerrîn tâc ile burc-ı sa’âdetden

Yitişdi şarkdan garba ziyâ-yı ‘adl u ihsânı

(KÜÇÜK 1994:16)

Nedîm, sen cömertlikler güneşi olduğun için senin feyzinle büyük ve küçük

herkes doymuştur diyerek, memdûhunun/hâmîsinin feyzini övmüş ve feyzini güneşe

benzetmiştir:

Ol âftâb-ı mekârimsin âsâfâ sen kim

Umûm-ı feyzin ile sîrdir kibâr u sıgâr

(MACİT 1997:35)

Şâirler, memdûhlarını/hâmîlerini överken teşbih sanatının yanı sıra telmih

sanatını da kullanmışlar, bazı kişilere ve olaylara da gönderme yapmışlardır. Telmih

sanatı sayesinde şiirin anlam gücü genişlemiş, okuyucu farklı olayları düşünmeye sevk

edilmiştir.

Bâkî, Kanuni Mersiyesi’nin sekizinci bendinde Sokullu Mehmed Paşa’yı

övmüştür. Adı geçen mersiyenin dördüncü beytinde:

Page 182: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

163

Halk-ı cihâna kırk sekiz gün tuyurmayup

Bir hafta kıldı gayrılar ancak bu hâleti

(KÜÇÜK 1994:80)

Zigetvar kalesi kuşatması sırasında padişâhın ölümünden dolayı asker

arasında çıkabilecek kargaşayı önlemek amacıyla Kanuni’nin ölümünü Sokulu Mehmed

Paşa’nın gizlemesi olayına telmih yapılmış ve Sokullu Mehmed Paşa’nın Osmanlı

ordusunu bozgun tehlikesinden kurtardığı vurgulanarak yüksek zekası övülmüştür.

Nâdirî, memdûhunu/hâmîsini överken Hz. Süleyman’ın tahtının rüzgâr

tarafından taşınmasına telmih yapmıştır:

Bir Süleymandur götürmüş taht-ı zerrînin sabâ

Sanma kim altun eğerle rahşına olmuş suvâr

(KÜLEKÇİ 1989:52)

(Altından yapılmış eğer üzerinde atına binmiş zannetme; sabâ rüzgârı

tarafından altın tahtı götürülen bir Süleyman’dır.)

Bilindiği üzere aşırılığın derecesine göre mübalağa sanatı üçe ayrılmaktadır.

Bunlardan akla ve göreneğe uygun olanına “tebliğ”; akla uygun olup da göreneğe uygun

olmayanına “iğrak”; hem akla hem de göreneğe uygun olmayanına ise “gulüv” adı

verilir.

Nef’î, memdûhunun/hâmîsinin atını övdüğü beyitte:

O cism-i kûh-ı peykerle o denli tîz-revdir kim

Geçer yel gibi bir âheste pertâb etse ummânı

(AKKUŞ 1993:82)

O dağ gibi iri vücuduyla o kadar hızlı hareket eder ki denizi küçük bir

adımıyla kolayca geçer denilerek, gulüv derecesinde mübalağa yapılmıştır.

Memdûha/hâmîye yönelik olarak yapılan övgülerde kullanılan sanatlardan

biri de tenasüptür.

Görsün Nihâl-i serv-i sanavber-hırâmunı

Ayruk çemende beslemesün bâg-bân bân

(KÜÇÜK 1994:5)

Memdûhun/hâmînin boyu sanavber salınışlı, selvi gibi boyunun fidanı

şeklinde övülürken nihâl, serv, sanavber, bân kelimeleri ile tenasüp yapılmıştır.

Nedîm, memdûhu/hâmîsi Damad İbrahim Paşa için yazdığı kasîdede:

Page 183: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

164

Edeydi âteş-i kahr-ı bıhârı isti’lâ

Fetîl ül revgan olurdu cezîrelerle bıhâr

(MACİT 1997:34)

Kahrının ateşi denizleri kaplasaydı adalar fitil, denizler de yağ olurdu

diyerek, Damad İbrahim Paşa’nın kahrını övmüş ve kahır-istilâ, fetîl-revgan, cezîre-

bıhâr kelimeleri ile de tenasüp yapmıştır.

Şâirlerin memdûhlarına/hâmîlerine yönelik kullandığı sanatlardan biri de

tevriyedir.

Nâdirî, memdûhuna/hâmîsine sunduğu kasîdede memdûhunu/hâmîsini din ve

devletin murâdı olarak göstermiştir. Kasîdeyi sunduğu kişi Kuyucu Murad Paşa olması

sebebiyle murâd ile hem istek, arzu hem de memdûhun/hâmînin adı anlaşılabileceği için

tevriyeli olarak kullanılmıştır:

Sen murâd-ı dîn ü devletsin aceb mi olsalar

Dîn ile devlet visâl-i zât-ı pâkünden bekâm

(KÜLEKÇİ 1989:70)

Nedîm, İskender’in ruhu senin yüce ve itibarlı günlerini görüp ben

ihtiyarladım, sen benim gençlik zamanımsın der, diyerek Sultan III. Ahmed’i övmüştür.

Aynı zamanda şâir, pîr kelimesini şebâb kelimesiyle tezat oluşturacak şekilde ihtiyar

anlamında hem de padişâhların ustası anlamında kullanarak tevriye yapmıştır:

Görüp eyyâm-ı ‘izz ü câhına der rûh-ı Sikender

Ki ben pîr olmuşumdur sen benim ‘ahd-i şebâbımsın

(MACİT 1997:75)

Şâirlerin memdûhlarını/hâmîlerini överken kullandığı sanatlardan bir diğeri

teşhistir. Bu sanat sayesinde tabiatta bulunan insan dışı tüm varlıklar insan gibi

davranmaya sevk edilmiştir.

Eğer kalem onun ayağının toprağındaki yaratılış güzelliğinin kokusunu

yazsaydı dünya güzel kokulara bezenirdi denilerek, Sultan II. Osman’ın yaratılış

güzelliği teşhis sanatı kullanılarak övülmüştür:

Yazsa vasf-ı nükhet-i hulkun verirdi âleme

Gerd-i hâk-pây-ı hâme bûy-ı müşk-i ezfer-i

(AKKUŞ 1993:92)

Page 184: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

165

Şâirler, duygu ve düşüncelerindeki değişikliğe bağlı olarak

memdûhlarına/hâmîlerine birtakım ünlemlerle seslenirler, böylelikle nidâ sanatı yapmış

olurlar. Figânî memdûhuna; Ey sancağı göklere yükselen padişâh! diye seslenerek nidâ

sanatı yapmıştır:

Fahr idinürdi ey şeh-i gerdûn-kevkebe

Tutsa rikâbın âsafunun Hüsrev ü Peşeng

(KARAHAN 1966:4)

5.5. Memdûhun/Hâmînin Dile Getirilen Özellikleri

Kasîdelerin medhiye bölümlerinde memdûhun/hâmînin bir takım özellikleri

de dile getirilmiş ve övgüsü yapılmıştır. Abartılı bir üslupla dile getirilen özellikler,

övülen kişinin gerçek anlamdaki birebir karşılığı değil, o konumdaki ideal kişinin

özellikleridir. Şâir, memdûhta/hâmîde olanı değil olması gerekeni işaret etmiştir.

Övülen kişi için kullanılan adalet, cömertlik, lûtuf, iyi yönetim, kahramanlık vs.

özellikler sadece câize elde etmek için dile getirilmiş özellikler değildir. Dile getirilen

bu özellikler, övülen kişinin bilinçaltına inecek ve belli bir süreden sonra memdûh/hâmî

ister istemez o yönde hareket edecektir. Adaleti, iyi yönetimi, kahramanlığı vs. dile

getirilen bir yönetici halkına da bu özellikleri ile yaklaşacaktır. Bu bakımdan şâirler

sosyal ve siyasî hayatta da dolaylı olarak söz sahibidir.

Başta padişâh ve şehzâdeler olmak üzere devlet kademesinde görev almış

yüksek dereceli memurların birtakım özellikleri dile getirilmiştir. Bu özelliklerin

çeşitlendirilmesinde ve dile getirilmesinde memdûhun/hâmînin yaptığı meslek ile

bulunduğu konum etkili olmuştur. Adalet, cömertlik, lûtuf, yöneticilik gibi özellikler

farklı mevkilerde yer alan kişilerin ortak özellikleri olarak ele alınmıştır. Şöyle ki

padişâhın kılıcı övüldüğü gibi sadrazamın da kılıcı ya da şehzâdenin şâirliği/şiiri

övüldüğü gibi şeyhülislâmın da şâirliği/şiiri övülmüştür. Konuya diğer açıdan bakarsak

fetvası övülen bir kişi şeyhülislâm olacaktır. Bunun haricinde bir kişinin olması

mümkün değildir. Yukarıda değindiğimiz bazı övgü sözleri ortak kullanıldığı gibi

bazıları da -şeyhülislâmların fetvası olduğu gibi- kişiye özel kullanılmıştır. Tespit

ettiğimiz övgü sözleri meslek farkı gözetmeksizin sadece memdûh/hâmî düşünülerek

ele alınmıştır. Farklı meslek grupları mümkün olduğunca belirtilmeye çalışılmıştır.

Page 185: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

166

5.5.1. Adalet

Şâirler, memdûhlarını/hâmîlerini överken en fazla onların adaletlerini dile

getirmişlerdir. Adaletli yönetim sayesinde fethedilen yerlere barış ve esenlik

götürülmüş, yönetim altında bulunan yerlerde haksızlık ve kötülük ortadan kalkmıştır.

Adaletli olma vasfı devlet kademesinde bulunan tüm memdûhlar/hâmîler için kullanılan

ortak övgü kalıplarından biridir.

Kanuni, Kısrî (Nûşirevan-ı âdil)’den üstün tutularak adaletli hükmetmesi

bakımından övülmüştür:

Sana Kisrîyi ‘adâletde mu‘âdil tutsâm

Fazladur sende olan devlet-i dîn ü îmân

(KÜÇÜK 1994:9)

Padişâhın mutluluk sarayında güneş gibi doğduğu, adaleti ve

yardımseverliği ile her yeri mutlu kıldığı söylenerek II. Selim’in adaleti övülmüştür:

Togup gün gibi zerrîn tâc ile burc-ı sa‘âdetden

Yitişdi şarkdan garba ziyâ-yı ‘adl u ihsânı

(KÜÇÜK 1994:16)

Şeyhülislâm Bahâyî, yıkık dökük saraya benzeyen dünyayı adaleti ile onarıp

güzelleştirdi diyerek, Sultan Murad’ın adaletini övmüştür:

Hudâygân-ı cihân Han Murâd kim adli

Serây-ı köhne-i dünyâyı eyledi ma’mûr

(TOLASA 1979:46)

Adalet sahibi ve mücevher gibi yüce ve tek padişâh Sultan Murad ki

adaletle yönetmede dünyaya onun bir benzeri daha gelmemiştir denilerek,

memdûhun/hâmînin adaletle yönetmedeki üstünlüğü övülmüştür:

Şeh-i vâlâ-güher Sultân Murâd-ı dâd-güster kim

Adaletde nazîri gelmemişdir dahi dünyâya

(AKKUŞ 1993:106)

Gülün açılır açılmaz dikenden kurtulduğu gibi memdûhun/hâmînin de

fethettiği yer fitne belasından kurtulur denilerek, fethedilen yerlere memdûhun/hâmînin

esenlik kazandırmış olması övülmüştür:

Page 186: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

167

Kurtulur feth ettiği kişver belâ-yı fitneden

Kim açıldıkda dikenden ayrılır nâ-çâr gül

(AKYÜZ 2000:47)

Padişâhın ülkeler fetheden bahçesinin suyu ile her yeri huzur ve mutluluğa

bürüdüğü söylenerek, memdûhun/hâmînin fethettiği ülkelere barış ve esenlik götürmesi

övülmüştür:

Çeşme-sâr-ı sebze-zâr-ı devletinden reşhadur

Âb-ı rûy-ı hançer-i kişver-güşâ-yı saltanat

(KÜÇÜK 1994:87)

Padişâhın devrinde kimsenin haksızlık ve kötülükten şikayet etmediği, etse

ney ve çengin eğlence amacıyla figân edeceği söylenerek, memdûhun/hâmînin haksızlık

ve kötülükleri ortadan kaldırması övülmüştür:

Devründe kimse cevr-i sitem-gerden inlemez

Bî-şer ider iderse eger çeng ü ney figân

(KÜÇÜK 1994:4)

O ülkeler yöneten ve korkusuzca zulmü yok eden şahlar şahı ki zamanında

zorbalık ve kötülüğe rastlanmaz denilerek, Sultan II. Osman’ın adaletiyle sağladığı

huzur ortamı ve kötülükleri ortadan kaldırması övülmüştür:

O şahenşah-ı mülk-ârâ-yı bî-pervâ-yı zâlim-küş

Ki yâd olmaz zamânında sitem-kârî vü cebbârî

(AKKUŞ 1993:88)

5.5.2. Âlim ve Şâirleri Koruma

Kendileri de birer sanatkâr olan memdûhlar/hâmîler, aynı zamanda âlim ve

şâirlerin de koruyuculuğunu yapmışlardır. Şâirler de memdûhlarının/hâmîlerinin bu

özelliklerini dile getirerek onları övmüşlerdir.

Bâkî, Kanuni’nin ölümü üzerine yazdığı mersiyede

memdûhunun/hâmîsinin şâirleri ve âlimleri korumasını övmüştür:

Hâk-i cenâb-ı hazreti der-gâh-ı devleti

Fazl u belâgat ehline ümmîd-gâh idi

(KÜÇÜK 1994:76)

Page 187: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

168

Bilgin ve sanatçılara yardım elinle yaptığın iyilik ve cömertliği gül ve nesrin

çiçeklerine bahar bulutu bile yapamaz denilerek, II. Selim’in cömertliği ve sanatçıları

koruyup gözetmesi övülmüştür:

Kef-i cûdun keremler kim kılupdur ehl-i ‘irfâna

Ol ihsânı gül ü nesrîne kılmaz ebr-i nîsânî

(KÜÇÜK 1994:18)

5.5.3. Askeri Güç ve Kahramanlık

Memdûhun/hâmînin övülen yönlerinden bir diğeri de askerinin gücü ve

kahramanlığıdır. Kullanılan bu övgü kalıbı da farklı mevkilere sahip

memdûhlar/hâmîler için ortak kullanılmıştır.

Padişâhın düşmanlarını kaplan gibi avladığı ve Allah’ın arslanı Hz. Ali gibi

savaşlarda kendini gösterdiği ifade edilerek, III. Mehmed’in kahramanlığı övülmüştür:

‘Adûyı dil-figâr itdi peleng-âsâ şikâr itdi

Muhassal âşikâr itdi neberd-i Şîr-i Yezdânı

(KÜÇÜK 1994:34)

Padişâhın düşmanları kahreden ezici gücü ile düşmanlarına Sâm ve Nerîmân

gibi saldırdığı söylenerek, III. Murad’ın kahramanlığı ve düşmanlarına karşı savaşçılığı

övülmüştür:

Zûr-ı dest-i devleti gürz-i girân-ı satveti

Düşmen üzre hamle-i Sâm u Nerîmân eyledi

(KÜÇÜK 1994:23)

Yeryüzünün üstün savaşçısı Rüstem gibi paşa ki her darbesi düşmanlarına

bu geniş meydanı dar eder denilerek, Kuyucu Murad Paşa’nın kahramanlığı ve

düşmanlarını kahredici ezici gücü övülmüştür:

Ne pâşâ Rüstem-i sâhîb-kırân-ı arsa-i âlem

Ki darbı teng eder a’dâya bu meydân-ı pehnâyı

(AKKUŞ 1993:133)

Memdûhun/hâmînin övülen özelliklerinden bir diğeri de askerinin fazlalığı

ve ordusunun gücüdür.

Onun askerleri savaşa çıkıldığı gün altın benekli elbiseler giyerek Kaf

dağının kaplanı kesilirler denilerek, memdûhun/hâmînin askerlerinin gücü övülmüştür:

Page 188: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

169

‘Asâkir-i benek altunlu câmeler geyüben

Gazâ güninde olur kûh-ı Kâf kaplanı

(ÇAVUŞOĞLU 1977:50)

Deniz gibi askerlerinin açtığı bayraklar, fetih ve zafer gemisine yelken açtı

denilerek, Kanuni’nin ordusunun gücü ve kazandığı zaferler övülmüştür:

Deryâ-misâl ‘askerün içre ‘alemlerün

Feth ü zafer sefinesine açdı bâd-bân

(KÜÇÜK 1994:5)

5.5.4. Cömertlik ve Yardımseverlik

Memdûhun/hâmînin en fazla dile getirilen özelliklerinden bir diğeri de

onların cömertlikleridir. Cömertlik vasfı da memdûhun/hâmînin mevkisi dikkate

alınmadan kullanılmış bir övgü kalıbıdır.

Cömertliği sayesinde halkın rahat ve huzur içinde olduğu ifade edilerek

memdûhun/hâmînin cömertliği övülmüştür:

Halk rahatda sehâb-ı keremün feyzinden

Belî uyhu getürür tab‘a hevâ-yı bârân

(KÜÇÜK 1994:9)

Memdûh/hâmî cömertlik konusunda o kadar hızlı davranır ki ihtiyaç sahibi

daha bağış isteğinin ilk harfini ağzından çıkarır çıkarmaz gereken yardımı alır:

Kef-i cûdu pür ider dâmen-i hâcetmendi

Leblerinden dahi nâ-rüste iken sîn-i süâl

(TOLASA 1979:72)

Cömertliğinin bulutlarından her taraf su olur denilerek, memdûhun/hâmînin

cömertliğinin fazlalığı dile getirilmiştir:

Sultân-ı dehr Hazret-i Mahmûd Han ki anun

Cûdı bulutlarından olur her diyâr âb

(TARLAN 1963:32)

Mutluluk sahibi vezir ki verdiği bir günlük bahşiş, deniz ve toprağın bin

yılda verebileceği kadar çok ve değerli olur denilerek, Kuyucu Murad Paşa’nın

cömertlikteki benzersizliği ve üstünlüğü övülmüştür:

Page 189: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

170

Düstûr-ı kâmkâr ki yek rûze bahşişi

Dahl-i hezâr-sâle-i deryâ vü kân olur

(AKKUŞ 1993:138)

Cömertliği ve el açıklığı sıkıntı hastaları için altın hap, armağanları ise

ümitsizlik hastalarına dinar şerbetidir denilerek, sadrazamın cömertliği övülmüştür:

Âlîl-i mihnete cûd u sehâsı habb-ı zeheb

Marîz-i ye’se ‘atâyâsı şerbet-i dinâr

(MACİT 1997:33)

5.5.5. Dindarlık ve Dini Koruma/Yayma

Memdûhun/hâmînin övülen yönlerinden bir diğeri de dini koruması ve

yaymasıdır.

Dini ve dini hükümleri koruma konusunda Hz. Muhammed’in mucizelerinin

tamamlayıcısı ve dinin yayılmasında büyük sahabelerin sevabına ortaktır denilerek,

Kanuni’nin din koruyuculuğu ve yayıcılığı övülmüştür:

Şer’ hıfzında mütimm-i mu’cizât-ı Mustafâ

Din zuhûrunda şerîk-i ecr-i Ashâb-i kibâr

(AKYÜZ 2000:54)

Peygamberin şeriatının koruyucusu ve yayıcısı, Kur’an ve Allah’ın

emirlerine tâbî olduğu söylenerek, Kanuni’nin dindarlığı ve dini koruması övülmüştür:

Hâfız-ı dîn-i kavî hâmî-i şer‘-i Nebevî

Tâyi‘-i emr-i Hudâ tâbi‘-i nass-ı Kur’ân

(KÜÇÜK 1994:7)

Din bahçeye, şeriat çimenliğe, Sultan Süleyman’ın yardımı da bunları

sulayan bir yağmura benzetilerek Kanuni’nin bir halife olarak Müslümanlığı

geliştirmesi övülmüştür:

Ravza-i dîn ü çemen-zâr-ı şeri‘at olalı

Matar-ı lutfun ile milket-i Rûm âbâdân

(KÜÇÜK 1994:9)

Page 190: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

171

Hz. Muhammed’in dininin yardımcısı, iyilik ve bağış denizini çevreleyen,

İslâm askerlerinin kumandanı ve Allah’ın yeryüzündeki halifesi denilerek Kanuni’nin

dini koruması övülmüştür:

Mu‘în-i dîn-i Muhammed muhît-ı bahr-i kerem

Re‘is-i asker-i İslâm u zıll-ı Yezdânî

(ÇAVUŞOĞLU 1977:49)

Kuyucu Murad Paşa’nın rütbesi, makamı övüldükten sonra dinin ve devletin

güneşi denilerek memdûhun/hâmînin dine sahip çıkması övülmüştür:

Âfitâb-ı dîn ü devlet sadr-ı vâlâ-menzilet

Âsümân-ı milk ü millet âsaf-ı âlî-makâm

(KÜLEKÇİ 1989:70)

Sultan Mehmed’in sancağının kafir ülkesine Müslümanlığı götürdüğü

söylenerek, memdûhun/hâmînin dini yayması övülmüştür:

Mihr-i İslâmdürür tâc-ı drefşün Şahâ

Kim ider küfr şebin rûy-ı cihândan zâ’il

(TARLAN 1963:59)

İbadetleri ve takvası âlemde o denli etkilidir ki içki meclislerindeki sarhoşa

bile şüphesiz, bir ermiş gibi tesirde bulunabilir denilerek, Şeyhülislâm Es’ad Efendi’nin

dindarlığı övülmüştür:

Şöyledir te’sir-i zühd ü tâ’atı âlemde kim

Etse bir bezm ehline himmet olur bî-irtiyâb

(AKKUŞ 1993:234)

5.5.6. Dünyaya Hükmetmesi/Yönetim Gücü

Memdûhun/hâmînin dile getirilen özelliklerinden bir diğeri de onların

yönetim ve hükmetme gücüdür.

Sultan Süleyman doğu ve batının sultanı, kara ve denizlerin en büyük şahı,

yani Dârâ gibi bütün dünyaya hakim olduğu belirtilerek, onun dünyaya hükmetmesi

övülmüştür:

Sultân-ı şark u garb şehenşah-ı bahr u ber

Dâra-yı dehr Şah Süleyman-ı kâm-rân

(KÜÇÜK 1994:4)

Page 191: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

172

Maşallah ne güzel ülke yöneten ve yüce şan sahibi padişâh ki Keyvân

sülalesini kapıcı bile yapmaz denilerek, Sultan Osman’ın padişâhlıktaki üstünlüğünün

yanı sıra dünyaya hükmetmesi de övülmüştür:

Te’âlallâh zihi Sultân-ı âlîşân-ı mülk-i ârâ

Ki der-bân eylemez bâb-ı hümâyununda Keyvânı

(AKKUŞ 1993:81)

Ey mutluluk kaynağı, ülkeler sahibi şahlar şahı, dünyayı yöneten ve zamana

boyun eğdiren padişâh denilerek, IV. Murad’ın padişâhlıktaki üstünlüğünün yanı sıra

dünyaya hükmetme gücü de övülmüştür:

Kâm-kârâ Şehriyârâ Husrevâ Şahenşehâ

Ey cihân-dâver şeh-i gerdûn-cenâb-ı rûzgâr

(AKKUŞ 1993:99)

Vezir Mustafa Paşa, cihanın Aristo’su olarak gösterilmiş ve devleti akıl ve

tecrübe ile yönetme mektebinde zamanın Meşşâîleri onun cahil öğrencileri olarak kalır

denilerek, memdûhun/hâmînin yönetimdeki gücü övülmüştür:

Aristû-yı cihân kim mekteb-i tedbîr-i devlette

Olur meşşâıyân-ı dehr şâkirdân-ı nâdânı

(TOLASA 1979:88)

5.5.7. Fazilet, Ahlâk, Namus ve Şeref

Memdûhların/hâmîlerin dile getirilen özelliklerinden bir diğeri de onların

ahlâkı, fazileti, namus ve şerefidir. Bu övgü kalıbı da memdûhlar/hâmîler için ortak

kullanılmıştır.

Necâtî Bey, himâyesini gördüğü devrin âlimlerinden Abdurrahman

Çelebi’nin faziletinden ve ilminden söz etmiştir:

Fazl ile bir dânedür ey hırmen-i ‘ilm ü edeb

Yirde zihn-i kâm-yâbun gökde cirm-i âfitâb

(TARLAN 1963:30)

Çimenliğin terlerini çiy sanma, senin ahlâkını duyunca çiçekler

kendilerinden utandılar denilerek, Sultan Mehmed’in ahlâkı övülmüştür:

Page 192: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

173

Sahn-ı çemen ‘araklarını jâle sanma kim

Hulkun işidüb itdi çiçekler hayâ seher

(TARLAN 1963:44)

Her ne kadar dünya bahçesinde cennet güllerine benzer gül varsa da

memdûhun/hâmînin namus ve şerefiyle ülkenin güzelliği artmıştır denilerek,

memdûhun/hâmînin namus ve şerefi övülmüştür:

Dâmen-i pâkiyle ol behçet-fezâyi mülkdür

Ger cihan bâgında cennet güllerinden var gül

(AKYÜZ 2000:47)

Şeyhülislâmların vasıflarından biri de fazlıdır:

Ayâ sipihr-i fazîlet ki zâtun olmışdır

Medâr-ı cûd u kerem menşe-i sehâ vü atâ

(AYAN 1981:121)

5.5.8. Fermanının Gücü

Memdûhun/hâmînin dile getirilen özelliklerinden bir diğeri de emirlerinin

gücüdür.

Onun buyruğu, insan bedenindeki can gibi bütün şiddet ve heybetiyle karada

ve denizde yürürlüktedir denilerek, Kanuni’nin emirlerinin gücü övülmüştür:

Bedende cân gibi cârî olup durur gûyâ

Celâl ü şevket ile bahr u berde fermânı

(ÇAVUŞOĞLU 1977:50)

Kudretli kaderi ile dünyaya öyle bir düzen verir ki emirleriyle gökleri bile

titretir denilerek, Sultan Ahmed’in emirlerinin eşsiz gücü övülmüştür:

Cihân-bân-ı kader-i kudret ki hurşîde olur sânî

Nişân-ı dâğ-ı fermânı cebîn-i asmân üzre

(AKKUŞ 1993:60)

Page 193: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

174

5.5.9. Fetvası

Şeyhülislâmların dile getirilen özelliklerinden biri de fetvasıdır:

Nesâyic-i kalemi pek güzel harîr işler

Misâli var ise hâricde kirm-i İbrişîm

Mecâlsiz atılur berre tîr-i mâr-âsâ

İderse mâhîye fetvâsı lücceyi tahrîm

(KARACAN 1991:263-264)

Fazilet sahiplerinin yücesi ki şeriatın fetva kalemi sonsuza kadar eline

sunulmuştur denilerek, Şeyhülislâm Es’ad Efendi’nin fazileti ve fetva vermedeki

üstünlüğü övülmüştür:

Mesned-ârâ-yı fazîlet ki sunulmuş eline

Kilk-i fetvâ-yı şerî’at be-tarîki’t-te’bîd

(AKKUŞ 1993:231)

5.5.10. Hışmı/Gazabı ve Kahrı

Şâirler, memdûhlarının/hâmîlerinin olumsuz olarak nitelendirebileceğimiz

birtakım özelliklerini de övmüşlerdir. Bu olumsuzluk ifadeleri onların gücünün

fazlalığını, kararlarının isabetli oluşunu desteklemek için kullanılmış ve düşmana korku

salması amacı ile dile getirilmiştir.

Kahramân ve Hâtem’i öven bilgin senin kahrını ve lûtfunu görseydi geçmiş

zamanı anlatamazdı denilerek, memdûhun/hâmînin kahrı ve cömertliği övülmüştür:

Görse kahr u lutfunı itmezdi nakl-i mâ-mezâ

Kahramân u Hâtem-i vasf eyleyen dânâ-yı kâr

(KÜLEKÇİ 1989:54)

Cihanı yakan kahrının kasırgasından haberdar olalı şer sahiplerinin fitne

bahçesi gül açmaz oldu denilerek, memdûhun/hâmînin kahrı dile getirilmiştir:

Sarsar-i kahr-i cihân suzundan âgah olalı

Açmaz oldu bû-sitân-i fitne-i eşrâr gül

(AKYÜZ 2000:46)

Page 194: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

175

Gazap ve ezici gücü ortaya çıksa, söğütten yapılmış hançerin başı bile

çelikten yüreği parçalardı denilerek, Şeyhülislâm Es’ad Efendi’nin gazabının şiddetini

övülmüştür:

Olsa ger nâmîyede kuvvet-i kahr u gazabı

Çâk ederdi dil-i pûlâdı ser-i hançer-i bîd

(AKKUŞ 1993:232)

Kahrının ateşi denizleri kaplasaydı adalar fitil, denizler de yağ olurdu

denilerek, Damad İbrahim Paşa’nın kahrı övülmüştür:

Edeydi âteş-i kahr-ı bıhârı isti’lâ

Fetîl ül revgan olurdu cezîrelerle bıhâr

(MACİT 1997:34)

5.5.11. Kararının Sağlamlığı/Düşünce ve Söz Gücü

Memdûhun/hâmînin dile getirilen özelliklerinden bir diğeri de sözlerinin ve

düşüncelerinin sağlamlığıdır. Bu özellik de ortak olarak kullanılan övgü

kalıplarındandır.

Şeyhülislâm Bahâyî, Sultan Murad Han’ın ruh ve madde dünyasına hakim

olan doğru ve sağlam kararını dile getirmiştir:

O Şah-ı sûret ma’nâ ki olsa hemvâre

Aceb mi re’y-i savâbı muvâfık-ı takdîr

(TOLASA 1979:60)

Şeyhülislâm Bahâyî, vezir olan memdûhunun/hâmîsinin padişâh

huzurundaki gücünü ve etkisini şu şekilde dile getirmiştir:

Huzûr-ı hazret-i sâhîb-kırân-ı heft kişverde

Sözün ihyâ ider bir demde niçe nâ-be-samânı

(TOLASA 1979:92)

Düşünceleri o kadar yüce ve aydınlık ki onun özelliklerini yazarken

kalemlerin ucundan yayılan ışık, mum ışığından daha güçlü yansır denilerek,

Şeyhülislâm Muhammed Efendi’nin düşüncelerinin gücü ve güzelliği övülmüştür:

Page 195: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

176

Re’yi bir mertebe rûşen ki yazarkan vasfın

Şem’a gâlib görünür şu’le-i nevk-i aklâm

(AKKUŞ 1993:216)

5.5.12. Kılıç ve At

Memdûhun/hâmînin dile getirilen özelliklerinden bir diğeri de kılıçları ve atlarıdır.

At üzerine yazılan ve atların çeşitli özelliklerini dile getirip övgüsünü yapan

kasîde ve mersiyelere rahşiyye denir. Rahşiyyenin en karakteristlik örneklerini Nef’î

vermiştir (PALA 2003:387).

Hz. Dâvûd’un elinde demirin mum gibi erimesine nasıl şaşılmazsa,

padişâhın keskin kılıcının gökleri nurlandırmasına da şaşılmamalıdır denilerek, II.

Selim’in keskin kılıcı övülmüştür:

Elinde Hazret-i Dâvûdun âhendür ki mûm oldı

Ziyâ-bahş olsa âfâka n’ola şemşîr-i bürrânı

(KÜÇÜK 1994:17)

Kılıcını dünyaya sal ve dünyayı hükmetsin denilerek, Sultan Bayezid’in

kılıcı övülmüştür:

Ey server-i zemâne vü yâ mâlikerrikâb

Sal kim cihâna hükm ide hoş mâlikâne tîğ

(TARLAN 1963:50)

Deniz suyunun tadının acı olmasının sebebi, suyun senin kılıcının korkusu

ile timsahın öd suyu haline gelmesidir denilerek, Kanuni’nin kılıcı övülmüştür:

Telh oldıgına kâm-i bahr bu durur sebeb

Su oldı havf-i tîgun ile zehre-i neheng

(KARAHAN 1966:4)

O çabuk koşan, çabuk giden soylu at, eğer karıncanın göğsü üzerinde dönüp

dolaşsa, karıncanın bundan haberi bile olmaz denilerek, Sultan Ahmed’in atının hızı

övülmüştür:

Page 196: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

177

O sebük-seyr ü sebük-rev ki haberdâr olmaz

Eylese sîne-i mûr üzre eger cevlânı

(AKKUŞ 1993:53)

5.5.13. Lûtfu

En fazla dile getirilen özelliklerinden biri de memdûhun/hâmînin lûtfudur.

Sultan Murad Han’ın lûtfunun fazlalığı aşırı mübalağa ile anlatılmıştır:

Şeb-nem-i gülşen-i firdevs ola her bir şereri

Bâd-ı lutfından eger feyz-pezîr olsa cahîm

(KAPLAN 1996:32)

Padişâhların yanı sıra şeyhülislâmların da lûtfu övülmüştür:

Lutf-ı tab’ı şeref-i ‘akl-ı mücerred gibi hâss

Feyz-i dest-i kerem-i ebr-i bahârî gibi ‘âm

Düşse ger hâke nem-i ebr-i bahâr-ı lutfu

Kesb-i rûh eyler idi zîr-i zemînde ecsam

(AKKUŞ 1993:215)

İkinci beyitte şeyhülislâmların lûtfunun bir katresi toprağa düşse ölüleri

diriltecek derecede gösterilerek aşırı mübalağa yapılmıştır.

Devlet adamlarının lûtfu da dile getirilen özelliklerden bir diğeridir.

Mehmed Paşa’nın övüldüğü kasîdede lûtfunun zerresi bahar bulutuna erişse yağmur

yerine hesapsız inci döker denilerek, memdûhun/hâmînin lûtfunun fazlalığı övülmüştür:

Ebr-i bahâra zerresi yetişse lutfunun

Yagmur yerine yere döker dürrü bî-hisâb

(İSEN-KURNAZ 1990:62)

5.5.14. Mertebesinin Yüksekliği

Memdûhun/hâmînin dile getirilen özelliklerinden bir diğeri de mertebesinin

yüksekliğidir. Kullanılan bu övgü kalıbı da mevkisine bakılmaksızın tüm

memdûhlar/hâmîler için ortak kullanılmıştır.

Öyle ki memdûhun/hâmînin tahtı yanında dokuzuncu feleğin üzerinde olan

boşluklar bile alçak birer kürsü olarak kalır denilerek, Sultan Murad’ın tahtının yüceliği

övülmüştür:

Page 197: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

178

Nedir bu rütbe-i vâlâ ki pest kürsîdir

Yanında taht-ı hümâyununun sipihr-i esîr

(TOLASA 1979:60)

Ganî-zâde Nâdirî, memdûhunu/hâmîsini arş mertebeli padişâh diye

övmüştür:

Hâkân-ı arş mertebe Sultân Murâd Hân

Gerden-firâz-ı tâc-verân-ı huceste-fâl

(KÜLEKÇİ 1989:44)

Gök gibi yüksek pâyeli sadrazam hazretlerinin güneş gibi zatı için güneş

ışınları bir toz hükmündedir denilerek, memdûhun/hâmînin bulunduğu sadrazamlık, gök

gibi yüksek bir makam olarak övülmüştür:

Cenâb-ı hazret-i destûr-ı âsman-mesned

Ki mihr-i zâtına bir gerd bâliş-i zer-târ

(MACİT 1997:33)

5.5.15. Şâirlik ve Şiir Gücü

Memdûhlar/hâmîler sanatı himâye ettikleri gibi kendileri de sanatın bir

dalıyla ilgilenmişlerdir. Şâirler de sanatla uğraşan memdûhlarının/hâmîlerinin bu

özelliklerini dile getirip onları övmüşlerdir.

Padişâhın şiirleri cennet bahçelerine, elindeki kalem cennetteki Kevser

ırmağına benzetilerek Kanuni’nin şâirliği ve şiirleri övülmüştür

Hat-ı nazm-ı pâki çemen-zâr-ı cennet

Elinde kalem çeşme-i âb-ı Kevser

(KÜÇÜK 1994:13)

Ahmed Paşa, II. Bayezid’in şehzâdelerinden Cem Sultan’ın şâirliğini şöyle

övmüştür:

Sultân Cem ol ki husrev-i sultân-nişân imiş

Mâh-ı sa’âdete eşigi âsumân imiş

(…)

Tavr-ı gazelde hâmesi ol Şah-zâdenin

Bâg-ı iremde tûtî-i şîrin-zebân imiş

(TARLAN 1992a:84-85)

Page 198: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

179

Mesihî, Tâcî-zâde Ca’fer Çelebi’ye yazdığı medhiye kasîdesinde

memdûhunun/hâmîsinin şâirliğini övmüştür:

Mîr-i iklîm-i suhan ya‘ni Nişâncı Paşa

K’iremez fazl-ı nişânına hadeng-i efkâr

Sübha-i nazmını aldukça eline şu‘arâ

Dilde tesbîhi olur her birinin istigfâr

Levh-i Zihnînde olur nice ma‘âni sâbit

Kevkeb-i fikretün oldukça felekde seyyâr

(MENGİ 1995:43)

Helâkî, Celâl-zâde Mustafa Çelebi için yazdığı kasîdede

memdûhunun/hâmîsinin güzel yazısını şu şekilde övmüştür:

Ya‘nî ki Mustafâ Çelebi fahr-i kâyinât

Hüsn-i kitâbetiyle anun fahri der kalem

(ÇAVUŞOĞLU 1982:17)

Düşüncesi anlam hazinesinin kapısındaki anahtar, şiiri ise söz sahiplerinin

servet sebebidir denilerek, memdûhun/hâmînin fikirleri ve şiir güzelliği övülmüştür:

Endîşesi miftâh-ı der-i genc-i ma‘ânî

Nazm-ı sebeb-i servet-i erbâb-ı beyândır

(AKKUŞ 1993:74)

5.5.16. Yaratılış ve Fiziki Güzellik

Dile getirilen özelliklerden biri de memdûhun/hâmînin yaratılış ve fiziki

güzelliğidir.

Şeyhî, memdûhunun/hâmîsinin fiziki ve huy güzelliğini dile getirerek

memdûhunu/hâmîsini övmüştür:

Hüsnün letâfetinden gülzâr-ı dehr handân

Hulkun nesîmiyle bâg-ı zamâne hurrem

(İSEN-KURNAZ 1990:48)

Hz Süleyman’ın mührünün cevherindeki işlemeye benzer göz alıcı bir

işlemeye sahip olma şerefine ikinci Asaf sayılan Mustafa Paşa’nın temiz yaratılışı

ulaşabilmiştir denilerek, memdûhun/hâmînin yaratılış güzelliği övülmüştür:

Page 199: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

180

Zehî tâbende naks-ı gevher-i möhr-i Süleymânî

Ki olmuş ana mazhar tab’-ı pâk-i Âsaf-ı sânî

(TOLASA 1979:86)

Din padişâhı Sultan Süleyman ki onun huyunun güzel kokusundan gül neşe

ve ferahlık kazanır denilerek, memdûhun/hâmînin huyunun güzelliği övülmüştür:

Şah-ı din Süleymân-ı sa’âdet-mend kim

Kesb eder hulk-ı husundan nüzhet-i etvâr gül

(AKYÜZ 2000:47)

Zamanın müftüsü, kâinatın elde ettiği üstün insan, can mücevherinin

şekillenmiş hâli ve âlem sözlerinin anlamı denilerek, Şeyhülislâm Muhammed

Efendi’nin üstün nitelikli kişiliği övülmüştür:

Müftî-i devr-i zaman mâhasıl-i kevn ü mekân

Sûret-i cevher-i cân ma’nî-i lafz-ı âlem

(AKKUŞ 1993:220)

Yaratılışı; anlamın iri incili mücevher dizisi, fikirleri ise zamanın cilalı

aynası denilerek, Hafız Ahmed Paşa’nın yaratılış güzelliği övülmüştür:

Tab’ı sadef-i gevher-i şehvâr-ı ma’ânî

Endîşesi mir’ât-ı mücellâ-yı zamane

(AKKUŞ 1993:185)

5.5.17. Zekası

Kanuni Mersiyesi’nin sekizinci bendinde:

Halk-ı cihâna kırk sekiz gün tuyurmayup

Bir hafta kıldı gayrılar ancak bu hâleti

(KÜÇÜK 1994:80)

Zigetvar kalesi kuşatması sırasında padişâhın ölümünden dolayı asker

arasında çıkabilecek kargaşayı önlemek amacıyla Kanuni’nin ölümünü Sokulu Mehmed

Paşa’nın gizlemesi olayına telmih yapılmış ve Sokulu Mehmed Paşa’nın Osmanlı

ordusunu bozgun tehlikesinden kurtardığı vurgulanarak yüksek zekası övülmüştür.

Page 200: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

181

5.6. Memdûhla/Hâmîyle Karşılaştırılan Şahıslar

Şâirler, medhiye bölümünde memdûhlarını/hâmîlerini överken birtakım

tarihî ve dinî şahısları karşılaştırma unsuru olarak kullanmışlardır. Karşılaştırma unsuru

olarak kullanılan şahıslar bazen memdûha/hâmîye denk, bazen de memdûh/hâmî üstün

gösterilmiştir. Ayrıca şâirler, seçtikleri şahısların özelliklerini de söyleyerek bir anlamda

neden bu şahısları seçtiklerini de açıklamışlardır. Karşılaştırma unsuru olarak en fazla

kullanılan şahıslar şunlardır:

5.6.1. Aristo

M.Ö. 384’te Makedonya şehirlerinden biri olan Selanik yakınlarındaki

Stageira kasabasında doğan ve M.Ö. 321’de ölen ünlü Yunanlı filozof. Dîvân şiirinde

akıl, hikmet ve tedbirli düşüncenin sembolü olarak kullanılmıştır (TÖKEL 2000:415).

Vezir Mustafa Paşa cihanın Aristo’su olarak gösterilmiştir:

Aristû-yı cihân kim mekteb-i tedbîr-i devlette

Olur meşşâıyân-ı dehr şâkirdân-ı nâdânı

(TOLASA 1979:88)

Nedîm, Sultan III. Ahmed’in ağzından söylediği beyitte padişâhı İskender’e,

İbrahim Paşa’yı da Aristo’ya yaptığı iş bakımından benzetmiştir:

Cilâ vermiş ise âyîne-i İskender’e Rısto

Benim sen saykal-ı âyîne-i re’y-i savâbımsın

(MACİT 1997:75)

Neşatî, Sultan Mehmed adına yazdığı kasîdede memdûhu/hâmîsi ile

Aristo’yu karşılaştırmıştır:

Re’yi ki yetişmez ana sad ‘akl-ı Aristo

Emri ki heme-dehre revân olsa revâdur

(KAPLAN 1996:42)

Leylâ Hanım, memdûhu/hâmîsi Abdülhak Efendi’yi akıl bakımından

Aristo’ya benzetmiştir:

Felâtun-ı zamân ristû-hired dâniş-ver-i ‘âlem

Hüner bâbında bende hem-dem ü yâri dirâyetdir

(ARSLAN 2003:114)

Page 201: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

182

5.6.2. Âsaf

Doğu edebiyatlarında vezirin eş anlamlısı olarak kullanılan bir unvan. Hz.

Süleyman’ın soyundan gelen Âsaf b. Berhıye’den kalmadır. Şâirler, vezirleri överlerken

onların “sâhîb-i tedbir” ve “sâhîb-i re’y” olduklarını bildirmek için bu kelimeden

yararlanmışlardır. Şâirlere göre Âsaf bir fazilet, ileri görüşlülük, idare ve tedbir

timsalidir (PALA 2003:43).

Zamanın Âsaf’ı gibi olan vezirin büyüklüğünü ve talihini görene Cem’in ve

Dârâ’nın adı Şehnâme gibi efsane gelir denilmiştir:

Âsaf-ı ahd ki ikbâl ü celâlin görene

Cem ü Dârâ sözi Şehnâmeveş efsâne gelir

(MACİT 1997:64)

Erzurumlu Zihnî de memdûhu/hâmîsi Şehsüvâr-zâde Mustafa Paşa ile

Âsaf’ı karşılaştırmıştır:

Ne âsâf Âsaf-ı ‘âli-vakâr u Cem-rütbe

Vezîr-i ‘ârif û dânâ müşîr-i pâk-hısâl

(MACİT 2001:45)

Nef’î, maşallah ne kadar bilgili Âsaf diyerek, Ali Paşa’nın vezir-i

âzamlıktaki üstünlüğünü övmüştür:

Barekallâh zihî Asaf-ı sâhîb-ferheng

Kim olur kevkebe-i şevketine âlem teng

(AKKUŞ 1993:171)

5.6.3. Behmen

Keyâniyan sülalesinden Küştasb’ın torunu, İsfendiyar’ın oğlu Erdşîr’in

lakabıdır. Erdşîr; zeki, anlayışlı anlamına gelmektedir (PALA 2003:73). Ayrıca Erd,

hışım ve gazap; şîr de hışım anlamına gelmektedir (ONAY 1992:10). Dîvân şiirinde

Behmen, bir kahramanlık sembolü olarak zikredilmiştir. Acem hükümdarlarından olan

Behmen ululuk ve azameti ile ön plana çıkan bir isimdir.

Ganî-zâde Nâdirî, Behmen ve Efrasıyâb onun kudretli kapısının kulu,

Rüstem ve İsfendiyâr ise kahır atının terki kayışıdır diyerek, Sultan Ahmed’i övmüştür:

Page 202: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

183

Bende-i dergâhı kadri Behmen ü Efrâsiyâb

Beste-i fitrâk-ı kahr-ı Rüstem ü İsfendiyâr

(KÜLEKÇİ 1989:52)

Lâmi’î, memdûhunu/hâmîsini Hüsrev ile Behmen’i dile getirerek övmüştür:

Kanı Hüsrev kim göreydi nice olur saltanat

Kanı Behmen kim bileydi nice olur gîrûdâr

(YILMAZ 1996:118)

5.6.4. Behrâm

Sâsaniyân sülalesinden Yezdgird’in oğlu olup, kuvvet, cesaret ve adaleti ile

meşhurdur. Behrâm’ın bir çukura düşüp ölmesi sebebiyle bu kişiye Behrâm-ı Gûr da

denmiştir. Ayrıca gûr kelimesi mezar, ova, yaban eşeği anlamlarına da gelmektedir

(ONAY 1992:10). Behrâm kelimesinin; güneş yılında her ayın yirminci günü ve bu

günün işlerini düzenlemekle görevli melek anlamları da vardır (PALA 2003:73).

Nâdirî, memdûhunu/hâmîsini Behrâm intikamlı şah olarak dile getirmiştir:

Şah-ı Behrâm-intikâm-ı arsa-i peygâr u ceng

Mâh-ı gerdûn-ihtişâm-ı evc-i kadr u i’tibâr

(KÜLEKÇİ 1989:52)

Nef’î, kader ona silahlarını taşıması için silahşör Behrâm’ı hizmetçi yapsa

yeridir diyerek, Muhammed Paşa’nın kahramanlığını övmüştür:

Yegâne şehsüvar-ı Kahramân-kevke ki lâyıkdır

Felek ana silahdâr etse Behrâm-ı silahşorı

(AKKUŞ 1993:162)

5.6.5. Bijen

Zâloğlu Rüstem’in güzellikle meşhur kız kardeşinin oğludur. Efrâsiyâb’ın

kızı Menîje bir av sırasında Bijen’e aşık olur ve onu sarayına götürür. Efrâsiyâb durumu

haber alınca idamını emrettiyse de etrafındakilerin şefaatiyle bir kuyuya hapsedilir.

Rüstem olayı duyunca tacir kıyafetiyle gelip Bijen’i kurtarır ve Menîje’yi de alıp

götürür (LEVEND 1984:168). Bir kahramanlık sembolü olarak görülen Bijen, Efrâsiyâb

tarafından içine atıldığı kuyu ile birlikte anılır.

Page 203: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

184

Hayâlî Bey, memdûhunu/hâmîsini överken Bijen’i karşılaştırma unsuru

olarak kullanmış ve Bijen’i küçümsemiştir:

Şeh-i zamâne Süleyman-ı ins ü cin ki anun

Kemine kullarıdır Bicen ü Giv ü Hûşeng

(TARLAN 1992b:36)

5.6.6. Cemşid

İran hükümdarlarından Pişdâdiyân sülalesinden dördüncü padişâh olan

Cem, şarabı icat etmekle meşhur olmuştur (ONAY 1992:89). Cem’e Cemşid de

denilmiştir. Cem, dünyayı dolaşırken Azerbaycan’a gelmiş ve burayı çok beğenmiş,

burada yüksek bir yere mücevherlerle süslü bir taht koydurmuştur. Güneşin doğuşuna

yakın kendisi de mücevher işlemeli kaftanını giyip tahta oturmuş, güneş doğunca taht,

tâc ve kaftan parlamaya başlamıştır. Halk bunu görünce o güne nevrûz (yeni gün)

Cem’e de Cemşîd (Işık şahı) demiştir (PALA 2003:96-97).

Cem kelimesinin çeşitli anlamları vardır. Ahmed Talat Onay, Cem

kelimesinin anlamı ile ilgili olarak şu bilgileri aktarmaktadır:

“Hâtem, taht, bâd, havâ, Belkıs, Âsaf, Hüdhüd ve dîv zikrolunursa murâd

Süleymân… Mukâbele, âyîne, sed, hikmet, seyâhat ve emsâliyle zikrolunursa murâd

Cemşîd’dir.” (ONAY 1992:90).

Birçok anlamda kullanılan Cem veya Cemşîd, Dîvân şiirinde

memdûha/hâmîye hitaben kullanıldığında bir övgü malzemesi olarak kullanılmıştır.

Memdûh/hâmî, Cem-iktidâr, Cem-kudret, Cemşîd-i kader-kadr, Cemşîd-cenâb, Cem-

haşmet, Cemşîd-i kâmkâr vs. şeklinde kurulan tertiplerle övülmüştür. Osmanlı

padişâhları Cem’le kıyaslanarak yüceltilmiştir (TÖKEL 2000:136).

Şah-ı Cem-câh u felek-mertebe Sultân Ahmed

Ki eder kevkebe-i câhına dünyâ ta’zîm

(AKKUŞ 1993:67)

Ol şeh ki cihân mevsim-i ‘adlinde safâdan

Devrân-ı tarab-nâk-i Ceme handeler eyler

(AKKUŞ 1993:77)

Page 204: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

185

Cihân-ârâ şehenşahâ cihân-dâver hudâvendâ

Eyâ şâyeste-i mülk-i Cem ü mühr-i Süleymânî

(AKKUŞ 1993:82)

Memdûhun/hâmînin ilk beyitte mertebesi, ikinci beyitte safası, üçüncü

beyitte mülkü zikredilmiştir. Birinci ve ikincide memdûhla/hâmîyle karşılaştırma

unsuru olarak kullanılırken üçüncü beyitte memdûhun/hâmînin üstünlüğünü belirtmek

için Cem ismi zikredilmiştir.

Nâdirî, memdûhunun/hâmîsinin iyiliğini, cömertliğini ve iradesini övdükten

sonra hâmîsini güneşle şöhret bulmuş Cemşid’e benzetmiştir:

Server-i vâlâ-himem ser-çeşme-i fazl u kerem

Dâver-i âlî-alem Cemşîd-i hûrşîd-iştihâr

(KÜLEKÇİ 1989:52)

Nâdirî Kuyucu Murad Paşa için yazdığı kasîdede memdûhunu/hâmîsini

savaş meydanının Behrâm intikamlı arslanı olarak andıktan sonra

memdûhunun/hâmîsinin meclisini Cemşîd’in meclisine benzetmiştir:

Şîr-i Behrâm-intikâm-ı arsa-i peygâr u ceng

Mîr-i Cemşîd-ihtişâm-ı bezm-i kadr u ihtirâm

(KÜLEKÇİ 1989:70)

5.6.7. Dârâ

İran’ın Keyâniyân sülalesinden dokuzuncu hükümdarıdır. Hükümdar anlamı

da olan Dârâ, Avrupa’da Pers kralı “Darius” (ö. M.Ö. 330) olarak bilinir. Dârâ, Büyük

İskender ile yaptığı savaşta ölmüştür. Dârâ, Keyâniyân sülalesinin son padişâhı olup

Pers İmparatorluğu’nun son hükümdarı olarak kabul edilmiştir. İsfendiyaroğlu

Behmen’in oğlu olarak da gösterilen Dârâ, bir rivayete göre savaştan kaçarken ölmüştür

(PALA 2003:116). Dîvân şiirinde adı en çok geçen hükümdarlardan biri olan Dârâ,

büyük bir saltanat ve ihtişama sahip olması, İskenderle savaşları, tac ve tahtıyla dillere

pesenk olmuş hükümdarlığı ve dünyanın geçiciliğinin sembolü olarak kullanılmıştır.

Memdûh/hâmî övülürken, genellikle memdûhun/hâmînin azamet, ululuk ve ihtişamının

Dârâ’dan üstün olduğu dile getirilmiştir.

Page 205: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

186

Şâirlerin bir beyit içerisinde memdûhunu/hâmîsini birden fazla kişiyle

karşılaştırdıkları da olmuştur. Aşağıdaki beyitte doğunun ve batının, karanın ve denizin

padişâhı olan sultanlar, savaşçılıklarıyla İsfendiyar ve Dârâ’ya benzetilmişlerdir:

Sultân-ı Şark u garb şehenşah-ı bahr u berr

İsfendiyâr-ı ma’reke Dârâ-yı Cem-azamet

(OKUYUCU 1994:114)

Dârâ, padişâhın meclisinin ayakkabılık kısmında bile kendine yer bulabilirse

sevincinden külahı feleklerin damına değerdi denilerek, memdûh/hâmî üstün

gösterilmiştir:

Sakf-ı eflâke degerdi külehi Dârânın

Olsa bezminde eger cây-gehi saff-ı ni’âl

(TOLASA 1979:72)

Nâdirî, memdûhunu/hâmîsini överken İskender ve Dârâ’yı birlikte

kullanmış ve memdûhunu/hâmîsini zamanın Dârâ’sı olarak göstermiştir:

Hüsrev-i âli-nazâr hâkân-ı İskender-zafer

Ya’ni Sultân Ahmed ol Dârâ-yı devr-i rûzgâr

(KÜLEKÇİ 1989:52)

5.6.8. Dört Halife

Dîvân şâirlerinin karşılaştırma unsuru olarak kullandığı şahıslar arasında

dört halife de yer almıştır. Şâirler çoğunlukla iki halifeyi bir arada kullanmış ve onların

çeşitli özelliklerini dile getirmişlerdir.

Vasfî, memdûhu/hâmîsini Mustafa Bey adına yazdığı kasîdede Hz. Ali’nin

cömertliğini, Hz. Ömer’in heybetini ve Hz. Osman’ın rütbesini dile getirmiştir:

Ol ‘Âlî-cûd u ‘Ömer-heybet ü ‘Osmân-rütbet

Âsaf-ı Cem-‘azamet sâhîb-i gerdûn-vakâr

(ÇAVUŞOĞLU 1980:49)

Nâdirî, memdûhunu/hâmîsini Hz. Ömer’in adaletiyle şereflenmiş Osmanlı

padişâhı diye övmüştür:

Sâye-i Hazret-i Hak pertev-i nûr-ı nebevî

Mahzar-ı adl-i Ömer pâdişeh-i Osmânî

(KÜLEKÇİ 1989:60)

Page 206: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

187

Usûli, memdûhunu/hâmîsini Hz. Ömer gibi adaletli, Hz. Ali gibi cömert

olarak dile getirmiştir:

Gördü kim zâtında var ‘adl-i Ömer cûd-ı Ali

Kıldı Osmânoğlu sen şahı emîr-i nâmdâr

(İSEN 1990:68)

5.6.9. Eflatun

M.Ö. 430-348 yılları arasında yaşamış, Sokrat’ın öğrencisi, Aristo’nun

hocası olan Yunanlı filozof olan Eflatun, Dîvân şiirinde akıl, rey ve iyi tedbir sembolü

olarak kullanılmıştır (TÖKEL 2000:422).

Vezir Mustafa Paşa zamanın Eflatun’u olarak gösterilmiştir:

Felâtûn-ı zamân kim her kelâm-ı hayret-efzâsı

Olur mühr-i leb-i İşrâkıyân-ı milk-i Yûnânî

(TOLASA 1979:88)

Nef’î, o hikmetin hızlı giden atını besleyen seyis ki Eflatun onun önünde

haber getirip götüren ulak olsa yaraşır diyerek, Şeyhülislâm Muhammed Efendi’nin akıl

üstünlüğünü övmüştür:

O çâpük-râyiz-i rahş-ı giran-reftâr-ı hikmet kim

Revâdır olsa Eflâtun önünce peyk-i reh-vârı

(AKKUŞ 1993:212)

İzzet Ali Paşa, İbrahim Paşa için yazdığı kasîdede memdûhunun/hâmîsinin

tedbirini Eflatun’u dile getirerek övmüştür:

Zihî vezîr-i Felâtun-şu‘ûr kim olamaz

Hıred mebâhîs-i tedbîrde sebek-hânı

(AYPAY 1998:96)

5.6.10. Efrâsiyâb

Alp Er Tunga’nın Şehnâme’deki adıdır. Mâveraünnehir’de hüküm sürmüş

olup Turan’ın en büyük hakanlarındandır. İran topraklarının tamamını Pişdâdiyân

sülalesinin elinden alması ve İran ile yaptığı savaşlar, Şehnâme’de geniş bir şekilde ele

alınmıştır. Efrâsiyâb, Büyük İskender’den önce yaşamış olup Keyhüsrev tarafından

öldürülmüştür (PALA 2003:145). Efrâsiyâb, kahramanlık, hükümdarlık ve saltanat

Page 207: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

188

sembolü olarak Dîvân şiirinde yer almıştır. Memdûh/hâmî övülürken

memdûhun/hâmînin üstünlüğünü belirtmek amacıyla bir kıyas malzemesi olarak

kullanılmıştır.

Figânî karşılaştırma unsuru olarak İskender, Nerîmân, İsfendiyâr ve

Efrâsiyâb’ı kullanmış, memdûhuna/hâmîsine cengin Efrâsiyâb’ı diye seslenmiştir:

İskender-i vega vü Nerîmân-ı kâr-zâr

İsfendiyâr-i ma‘reke Efrâsiyâb-i ceng

(KARAHAN 1966:3)

5.6.11. Fağfur

Eskiden Çin hükümdarlarına verilen bir addır. Çin’de porselenden yapılan

kap kaçağa da bu ad verilmiştir. Bir rivayete göre Fağfur, Nûh Peygamber’in torunu

olan Eşkân’ın soyundan gelen bir padişâhtır (PALA 2003:155). Fağfur, Dîvân şâirleri

tarafından memdûhu/hâmîyi överken bir kıyas malzemesi olarak kullanılmıştır.

Fuzûlî, senin yüce dergâhında Şah Dârâ ve İskender gibi binlercesi

dilencidir, Çin hükümdarı ve Türkistan hakanı gibi binlercesi de senin lûtuf

harmanlarında başak toplarlar diyerek, Kanuni’yi övmüş ve Fağfur’u kullanmıştır:

Der-geh-i kadrine min Dârâ vü İskender gedâ

Hırmen-i lutfına min Fagfûr ve Hâkan hûşe-çîn

(AKYÜZ 2000:48)

Hayâlî Bey de karşılaştırma unsuru olarak Fağfur’u kullanmıştır:

Kaçan ki âleme bahş ola hân-ı ihsânın

Tefâhur eyleye Çinin götürmeye Fağfur

(TARLAN 1992b:28)

5.6.12. Feridun

Pişdâdiyân sülalesinden altıncı hükümdar olan İranlı meşhur padişâh

Feridun, Dahhâk’ın öldürülmesinden sonra tahta geçmiştir. İhtiyarlayınca ülkeyi üç oğlu

arasında pay etmiş, Turan’ı Tur’a; Arap ülkesini Selm’e; İran’ı da İrec’e vermiştir. Tur

ile Selm, İrec’i kıskanıp onu öldürünce, Feridun da İrec’in torunu Minüçehr’i kendisine

veliaht tayin etmiştir (PALA 2003:163). Feridun, Dîvân şiirinde adalet, iyilik ve uzun

ömürlülüğü ile dile getirilmiş ve memdûh/hâmî övülürken, memdûhun/hâmînin bu

özellikleri ön plâna çıkarılarak yüceltilmiştir.

Page 208: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

189

Nef’î, Sultan Ahmed’in padişâhlıktaki üstünlüğünü ve dünyaya

hükmetmesini överken İskender ile Feridun’un yüce mertebesi yanında kapıcı bile

olamaz demiştir:

Sâye-i lutf-ı Hudâ hazret-i Sultân Ahmed

Ki Ferîdûn ile Sikender olamaz derbânı

(AKKUŞ 1993:52)

5.6.13. Giv

Rüstem’in damadıdır. Yaşadığı süre zarfında İran ile Turan arasındaki

savaşlarda bulunup bir çok kahramanlıklar göstermiştir. Efrâsiyâb’ın elinde esir olarak

bulunan Keyhüsrev’i Çin diyarından İran’a getirmesi ve yedi yıl süren bu macerası

dolayısıyla kendisine özel bir önem atfedilmiştir. Giv, kahramanlık ve yiğitlik sembolü

olarak memdûh/hâmî övülürken bir kıyas malzemesi olarak kullanılmıştır (TÖKEL

2000:175).

Nedîm, memdûhu/hâmîsi Ali Paşa’nın savaş sanatını överken karşılaştırma

unsuru olarak Giv’i de kullanmıştır:

San’at-ı rezmine gûş edene suhriyye gelir

Harf-i Dârâ vü Sikender sühân-ı Gîv ü Peşen

(MACİT 1997:10)

Hayâlî Bey, memdûhunu/hâmîsini överken Giv’i kullanmıştır:

Şeh-i zamâne Süleyman-ı ins ü cin ki anun

Kemine kullarıdır Bicen ü Giv ü Hûşeng

(TARLAN 1992b:36)

5.6.14. Hâtem-i Tâyyî

Arap kabileleri arasında cömertliği ile tanınmış olan İbn Abdullah b.

Sa’id’in lakabıdır. Tay kabilesinden olduğu için “Tay, Tayyî, Tâî” nisbet olunan Hâtem,

edebiyatta cömertlik vasfı ile kasîdelerde kendine yer edinmiştir (PALA 2003:210).

Cinânî, memdûhunu/hâmîsini överken onun cömertlik yönünü dile getirmek

için Hâtem-i Tayyî kullanmış ve memdûhunun/hâmîsinin ondan üstün olduğunu ifade

etmiştir:

Page 209: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

190

Lutfına benzeyemez cûd u sehâ-yı Hâtem

Adline öykünemez ma’delet-i Nûşirevân

(OKUYUCU 1994:74)

Nâdirî de memdûhunu/hâmîsini överken Kahramân’ı kahrı, Hâtem’i de

cömertliği bakımından memdûhla/hâmîyle karşılaştırmıştır:

Görse kahr u lutfunı itmezdi nakl-i mâ-mezâ

Kahramân u Hâtem-i vasf eyleyen dânâ-yı kâr

(KÜLEKÇİ 1989:54)

Memdûh/hâmî ile Hatem’i cömertlik bakımından karşılaştırma unsuru

olarak kullanan şâirlerden bir diğeri de İzzet Ali Paşa’dır:

Semâhat ü keremin görse Hâtem-i Tâyî

Derinden eyler idi irtikâb-ı züll-i su’âl

(AYPAY 1998:72)

5.6.15. Huşeng

Pişdâdiyân sülalesinin ikinci hükümdarıdır (ONAY 1992:11). Dîvân şiirinde

kahramanlık sembolü olarak kullanılmıştır. Pek fazla kullanılan bir isim değildir.

Hayâlî Bey, memdûhunu/hâmîsini överken Huşeng’i karşılaştırma unsuru

olarak kullanmıştır:

Şeh-i zamâne Süleyman-ı ins ü cin ki anun

Kemine kullarıdır Bicen ü Giv ü Hûşeng

(TARLAN 1992b:36)

5.6.16. Hüsrev

Sasani padişâhı Nuşirevan’ın torunu, Hüsrev u Şirin mesnevisinin erkek

kahramanıdır. Hüsrev, İran’ın efsanevi hükümdarlarından olup aynı adda birkaç padişâh

varsa da en meşhurudur. Kendisine Perviz lakabı verilmiştir. Perviz kelimesinin, üstün,

elek, süzgeç, balık, güzellik, cilve gibi anlamları varsa da padişâh anlamını da kazanmış

ve şiirlerde çoğunlukla bu anlamıyla kullanılmıştır. Şirin’e olan aşkı ve yaptırdığı saray

sebebiyle efsanevî bir kişiliğe bürünmüştür (TÖKEL 2000:176-178).

Page 210: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

191

Sâlim, memdûhunun/hâmîsinin heybetini, şanını ve ihtişamını Husrev ve

Cem görseydi zavallı köle olurlardı diyerek, Sultan Ahmed’i Cem ile Hüsrev’i

kullanarak övmüştür:

Edeydi şevket ü dârât u haşmeti meşhûd

Derinde ‘abd-i kemîne olurdu Hüsrev ü Cem

(İNCE 1994:96)

Nef’î, Pervîz gibi yüce makam sahibi diyerek, Husrev Paşa’nın vezir-i

âzamlıktaki üstünlüğünü övmüştür:

Sadr-ı Pervîz-haşem Hazret-i Husrev Paşa

Ki salâbetde bulunmaz ana mânend ü nazîr

(AKKUŞ 1993:178)

5.6.17. İsa

Hz. İsa, edebiyatta birçok yönüyle ele alınmıştır. Meryem’in İsa’ya gebe

kalışı, doğumunda ve bebekken gerçekleşen olağanüstü haller, peygamberlik

mucizeleri, özellikle elle dokunması ve nefesi ile körleri gördürüp hastaları iyi etmesi,

ölüleri diriltmesi, dünyaya değer vermemesi, bir merkep sırtında gezmesi, kendi

söküğünü kendi dikmesi, ölmeyip göğe çekilmesi, dördüncü kat gökte bulunması,

maddeden arınmış olması ve hiç evlenmemesi vs. birçok yönlerden eski şiirimizde

çeşitli hayal ve sembollere konu olmuştur (PALA 2003:248).

Şeyhülislâm Bahâyî, vezir olan memdûhunun/hâmîsinin sözlerini İsa’nın

nefesine benzetmiştir:

O nutk-ı rûh-bahsâya dem-i ‘İsâ disem lâyık

Hayât âbı denilse ol kelâm-ı pâke erzânî

(TOLASA 1979:92)

Nef’î, Sultan IV. Murad adına yazdığı kasîdede memdûhunu Hz. İsa gibi

melek kalpli ve Hz. Yusuf gibi dünya güzeli bir peri olarak nitelendirmiştir:

İsâ gibi bir rûh-ı melek-sîret ü hoş-zât

Yûsuf gibi mâh-ı perî-peyker-i âlem

(AKKUŞ 1993:121)

Page 211: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

192

5.6.18. İskender

Makedonya kralı II. Philippos ile Epirus prensesi Olympias’ın oğlu olan

İskender (Alexander the Great), Makedonya’nın Pella kasabasında M.Ö. 356 yılında

doğmuştur. Yedi yaşından itibaren meşhur filozof Aristotales’ten ders almıştır.

İskender, ordusunun çokluğu ve cihangirliği gibi nedenlerden ötürü Dîvân şâirleri

tarafından sıklıkla anılmıştır (PALA 2005:335-374).

Bâkî, Sultan II. Selim’in padişâhlıktaki üstünlüğünü överken Süleyman’ın

tahtına ikinci İskender gibi büyük bir padişâh oturduğunu belirtmiş ve İskender’i

karşılaştırma unsuru olarak kullanmıştır:

Bi-hamdi’llah şeref buldı yine mülk-i Süleymânî

Cülûs itdi sa’âdet tahtına İskender-i sânî

(KÜÇÜK 1994:16)

Figânî, memdûhu/hâmîsi Kanuni’yı kavganın İskender’i olarak

nitelendirdiği beyitte İskender haricinde Nerîmân, İsfendiyâr ve Efrâsiyâb’ı da

kullanmıştır:

İskender-i vega vü Nerîmân-ı kâr-zâr

İsfendiyâr-i ma‘reke Efrâsiyâb-i ceng

(KARAHAN 1966:3)

5.6.19. Kahraman

Pişdâdiyân sülalesinden Tahmurs’un oğlu olup, küçükken devler tarafından

kaçırılıp büyütülmüştür. Ergenlik çağına gelince suda aksini görerek devlere

benzemediğini anlamış ve bir gergedana binerek insanların bulunduğu yere gelmiştir.

Burada birçok kişiyi öldürdüğü için katil lakabını almış ve Rüstem’e yenilmiştir (PALA

2003:265).

Figânî, memdûhu/hâmîsi Kanuni’yi savaş meydanının Kahraman’ı olarak

nitelendirerek övmüştür:

‘Azm-i şikâr idince şeh-i Kahramân-i ceng

Ser-geşte oldı havf ile bu nîl-gûn neheng

(KARAHAN 1966:3)

Page 212: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

193

Nef’î, ata binip saldırıya geçince sanki Kahraman’ın hamlelerini yapar ki

savaş meydanına girince yeryüzü sarsılmaya başlar diyerek, Hüseyin Paşa’nın

kahramanlıktaki üstünlüğünü övmüştür:

Süvâr oldukça gûyâ Kahramân-ı hamle-güsterdir

Ki meydâna girip cevlân edince sarsılır âlem

(AKKUŞ 1993:175)

5.6.20. Keshüsrev

İran’ın Keyâniyân sülalesinden olup Keykâvus’un torunu ve Siyavuş’un

oğludur. Mecazen ulu padişâhlar hakkında sıfat olarak kullanılmıştır (PALA 2003:281).

Nâdirî, Kuyucu Murad Paşa için yazdığı kasîdede İskender ve Keyhusrev’i

birlikte ele almış ve Keyhusrev köleli serdar diyerek memdûhunu/hâmîsini övmüştür:

Kahramân-ı şîr-dil sâhîb-kırân-ı rûzgâr

Sadr-ı İskender-zafer serdâr-ı Keyhûsrev-gulâm

(KÜLEKÇİ 1989:70)

Neşatî de memdûhu/hâmîsi Sultan Mehmed’i överken karşılaştırma unsuru

olarak Keyhüsrev’i kullanmıştır:

Keyhüsrev-i vâlâ-güheri devr-i zâmân kim

Hurşîd-i semâ dergehine nasiyesâdur

(KAPLAN 1996:41)

İzzet Ali Paşa, memdûhunun/hâmîsinin devletinde her kölenin ululuk

göstermede en az Keyhüsrev ve Dârâ kadar olacağını ifade etmiştir:

Âstân-ı devletinde her bir ednâ bendesi

Haşmet izhâr itmede Keyhüsrev ü Dârâ gibi

(AYPAY 1998:78)

5.6.21. Kisrâ

İran hükümdarlarına verilen lakap olup ilk defa Nûşirevan için kullanılmıştır

(PALA 2003:289).

Şeyhî, memdûhunun/hâmîsinin adaletini Kisrâ’nın kıskanacağını

belirtmiştir:

Page 213: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

194

Ta‘mir-i mülke adlin reşk-i revân-ı Kisrâ

İhyâ-yı dîne hükmün nutk-ı Mesîh-i Meryem

(İSEN-KURNAZ 1990:48)

Nâdirî, memdûhunu/hâmîsini överken Kisrâ ve Cem’i bir arada ele almış ve

memdûhunun/hâmîsinin adaletini Kisrâ’ya benzetmiştir:

Şah-ı kudsi-menkâbet sultân-ı ulvî-menzilet

Hân-ı Kisrâ-ma’delet kişver-sitân-ı Cem-vakâr

(KÜLEKÇİ 1989:52)

Bâkî, memdûhu/hâmîsi Kanuni’nin adaletle hükmetmesini Kisrâ’dan üstün

tutmuştur:

Sana Kisrîyi ‘adaletde mu‘âdil tutsam

Fazladır sende olan devlet-i din ü imân

(KÜÇÜK 1994:9)

5.6.22. Nerîmân

Rüstem’in dedesi olan Sâm’ın babasıdır. İran mitolojisinde adı oğlu Sâm’ın

yiğitliği ile anılmış ve kasîdelerde övülen kişi Nerîmân’a benzetilmiştir (PALA

2003:370).

Figânî, memdûhu/hâmîsi Kanuni’yi kavganın Büyük İskender’i, savaşın

Nerîmân’ı, dövüşün İsfendiyar’ı, cengin Efrâsiyâb’ı olarak nitelemiştir:

İskender-i vegâ vü Nerîmân-ı kâr-zâr

İsfendiyâr-i ma‘reke Efrâsiyâb-i ceng

(KARAHAN 1966:3)

5.6.23. Nizâmü’l-mülk

İran Selçukluları’ndan Alparslan ve oğlu Melikşah’ın veziridir. Akıl, tedbir

ve adaleti sayesinde Melikşah’ın saltanatı Selçuklu Devleti’nin en parlak dönemi

olmuştur. Nizâmü’l-mülk âlim, edip ve kadirşinas bir kişilik olarak tanınmıştır (ONAY

19992:321)

O, ikinci Nizâmü’l-mülk’tür; ancak zamanında gelseydi birinci Nizâmü’l-

mülk onun düşünce ve tedbirinin kapısında kapıcı olurdu denilerek, memdûh/hâmî

övülmüştür:

Page 214: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

195

Nizâmü’l-mülk-i sânî kim olurdu gelse devrinde

Nizâmü’l-mülk-i evvel dergeh-i ra’yinde derbânı

(TOLASA 1979:88)

Nedîm, memdûhunu/hâmîsini överken Nizâmü’l-mülk’ü karşılaştırma

unsuru olarak kullanmıştır. Şâir, Sultan III. Ahmed’i Melikşah’la, İbrahim Paşa’yı ise

Nizâmü’l-mülk ile kıyaslamıştır:

Cihân içre Melikşahın Nizâmü’l-mülki var ise

Benim de sen nizâm-ı devlet-i nusret-me’âbımsın

(MACİT 1997:75)

5.6.24. Peşeng

Ünlü Turan hükümdarı Efrâsiyâb’ın babası olan İran hükümdarıdır (PALA

2003:383).

Figânî, Ey sancağı göklere yükselen padişâh! Hüsrev ve Peşeng, senin

vezirinin üzengisini tutsa onunla övünürdü diyerek, memdûhu/hâmîsi Kanuni’yi

Peşeng’den üstün tutmuştur:

Fahr idinürdi ey şeh-i gerdûn-kevkebe

Tutsa rikâbın âsafunun Hüsrev ü Peşeng

(KARAHAN 1966:4)

5.6.25. Rüstem

Eski şiirimizde kahramanlık, acı, kuvvet ve yenilmezlik sembolü olarak

kullanılan Rüstem, Cemşîd soyundan gelen Nerîmân’ın torunu ve Sâm’ın oğlu olan

Sicistân ve Seyistân hükümdarı Zâl’in oğludur. Şehnâme’de övgü ile anılan Rüstem için

Rüstem-i Dâstân, Rüstem-i Zâl, Pûr-ı Zâl, Pûr-ı Zâl-i Zer, Pûr-ı Destân, Tehemten,

Heft-hân-ı Acem gibi sıfatlar kullanılmıştır (PALA 2003:395).

Cevri Rüstem’i karşılaştırma unsuru olarak kullanmıştır:

Bârekellâl zihî kasd u zihî niyyet-i pâk

Âferîn ol şeh-i gayret-keş-i Rüstem-esere

(AYAN 1981:15)

Page 215: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

196

Ayâ Tehemten-i Gâzî ki cûy-ı tîgundan

O dem ki çeşme-i çeşm-i ‘adûya kan geldi

(AYAN 1981:75)

Birinci beyitte memdûh/hâmî Rüstemle eş seviyede, ikinci beyitte

memdûh/hâmî Rüstem’den üstün gösterilmiştir.

Nef’î, Rüstem’in attığı okun hızı vezir-i âzamın atının hızına yetişemez

diyerek, Hüsrev Paşa’nın atının hızını övmüş ve karşılaştırma unsuru olarak Rüstem’i

kullanmıştır:

Eremez gerdine sür’atde hadeng-i Rüstem

Çarh destinde kemân olsa hilâli zihgîr

(AKKUŞ 1993:179)

Nef’î, düşman ordularını parçalayan Kahramân ki onun kılıç hamlesine

Rüstem bile karşı koyamaz diyerek, İlyas Paşa’nın kahramanlıktaki üstünlüğünü

Kahramân ile Rüstem’i kullanarak övmüştür:

Dilâver Kahramân-ı leşger-endâz

Ki döymez hamle-i tîgına Rüstem

(AKKUŞ 1993:208)

5.6.26. Sâm

Şehnâme’de adı geçen bu kahraman, Feridun zamanında yaşamıştır.

Nerîman’ın oğlu olup kuvveti ile tanınmıştır (PALA 2003:403).

Yahyâ Bey, cihan pehlivanı atlı Sâm, senin atının önünde yaya yürüse

yeridir ve uygundur diyerek, memdûhu/hâmîsi ile Sâm’ı karşılaştırma unsuru olarak

kullanmıştır:

Atun önince piyâde yürürse Sâm-ı süvar

Eyâ Sikender-i sânî mahal ü erzânî

(ÇAVUŞOĞLU 1977:51)

Bâkî, memdûhunun/hâmîsinin düşmanlarının üzerine Sâm ve Nerîmân gibi

saldırdığını söyleyerek, Sultan III. Murad’ın kahramanlığını ve savaşçılığını iki tarihi

kahramanı kullanarak övmüştür:

Page 216: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

197

Zûr-ı dest-i devlet-i gürz-i girân-ı satveti

Düşmen üzre hamle-i Sâm u Nerîmân eyledi

(KÜÇÜK 1994:23)

5.6.27. Süleyman

Davut peygamberin oğlu olan Hz. Süleyman, Dîvân şiirinde olağanüstü

gücüyle, mucizeleriyle, yüzüğüyle, tahtıyla vs. özellikleriyle şâirler tarafından

kullanılmıştır (TÖKEL 2000:293).

Nef’î, Sultan Ahmed’in Hz. Süleyman gibi insan dışındaki varlıklara da

hükmettiğini söyleyerek memdûhunu/hâmîsini övmüştür:

Sikenderdir ki heft-iklîme bir seylâb ider cârî

Süleymândur ki fermânı revândur ins ü cân üzre

(AKKUŞ 1993:60)

Temiz yaratılışlı bir vezir olan bilgili Mustafa Paşa, işinin ehli kimselerin

kıymetini bilen büyük devlet adamı ve Hz. Süleyman’a benzeyen bir padişâhın

ülkesinin düzenleyicisidir denilerek, memdûh/hâmî Hz. Süleyman’a benzetilmiştir:

Vezîr-i pâk-gevher Mustafa Paşa-yı dâniş-ver

Hıdîv-i ehl-perver nâzım-ı mülk-i Süleymânî

(TOLASA 1979:88)

Fuzûlî, Allah’ın bu dünyaya birincisi Hz. Süleyman, ikincisi de Sultan

Süleyman olmak üzere adaletli iki kişiyi hakim kıldığını belirtmiştir:

Hak iki âdil Süleyman hâkim etmiş âleme

Evvel ü âhîr kılıp sırr-i adâlet âşkâr

(AKYÜZ 2000:54)

5.6.28. Diğer Şahıslar

Karşılaştırma unsuru olarak kullanılan yukarıda bahsettiğimiz tarihi ve dini

şahıslara ünlü ve eşsiz bir ressam olarak Behzâd’ı; aklı, tedbiri, dirayeti, kudreti ve

hayırsever kişiliği ile Nûşirevân’ı; kahramanlık sembolü olarak İsfendiyar, Dahhâk ve

Erdşîr’i; güzelliği ile Hz. Yusuf’u; ilim ve mezhep sahibi olarak Numan b. Sâbit’i de

ekleyebiliriz.

Page 217: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

198

5.7. Memdûha/Hâmîye Karşı Dile Getirilen Düşünceler

“Övünme, büyüklenme, böbürlenme, şöhret, fazilet, erdem” gibi anlamlara

gelen fahriye, terim olarak bir Dîvân şâirinin kendi üstünlük ve erdemlerini anlattığı

şiirdir. Abartmalı bir övünme edası taşıyan fahriyeler, kasîde şeklinde yazılan müstakil

bir tür olduğu gibi daha çok kasîdenin bir bölümü olarak kaleme alınmıştır (PALA

2003:156).

Çeşitli kaynaklar fahriye hakkında şunları söyler: Medhiye bölümünden

sonra şâir kendi şiirini, sanatını över, kadrinin bilinmediğinden yakınır. Bu da kasîdenin

fahriye kısmıdır (İPEKTEN 2003a:39). Fahriye, övdüğü kişiye bir münasebetle kendi

halinden; maddi sıkıntılarından hak ettiği halde himâye görmeyişinden söz ederek,

şâirin dolaylı bir şekilde maddi ve manevi yardım istediği bölümün zamanla kendisini

övmek şeklini almasıdır (ÇAVUŞOĞLU 1986:22). Medhiye bölümünde olduğu gibi

burada da şâir abartmalı olarak kendini İran’ın ünlü şâirleriyle karşılaştırarak över.

Şiirinin ve şâirlik gücünün onlardan üstün olduğunu söyler. Bunu söylemekle de, kasîde

sunulan kişinin, sıradan bir şâirce övülmediğini, şiirinin ve şâirliğinin değeri yüksek bir

şâirce övüldüğünü anlatmak ister (DİLÇİN 2000:157).

Fahriyenin kasîdeyi oluşturan temel bölümlerden biri kabul edilmesi ilk kez

Arap edebiyatında varlık göstermiştir. Türk edebiyatında fahriyeye XIV. yüzyıl

örneklerinde rastlıyoruz. Fahriyenin ilk örneklerini Nesîmî (ö. 1417), Hoca Dehhânî

(14.yy), Ahmed-i Dâî (14.yy), Kemal Ümmî (ö. 1475) ve İbrahim Beg (14.yy)’in

Dîvân’larında görmekteyiz. Bu dönemde fahriye övgüden çok, övdüğü kişiden yardım

isteme ya da bir mevki bekleme şeklindedir (İSEN 2002:11-13).

Fahriye bölümünde şâirin kendisini övmesini iki yönlü düşünebiliriz. Şâir

bir hâmî elde etme ihtiyacı sonucunda kendisini överek diğer şâirlerden üstün olduğunu

ifade etmiştir. Böylece kendi reklamını yaptığı gibi şiirini de yüceltmiştir. Diğer bir

bakış açısı ise övülen kişi tarafındandır. Şâir kendisini ne kadar yüceltirse övdüğü kişi

de o kadar yücelecektir. Bu konuda Cem Dilçin’in Nef’î’yi dikkate alarak yaptığı

yorumda:

Nef’î’nin kasîdeyi sunduğu kişiden önce kendini övmesi, övülen kişinin

böyle sözü değerli bir şâirce övülmesinden dolayı gurur ve şeref duymasını, böyle

övülmesiyle değerinin bir kat daha arttığını anlatmak içindir. Bu da övülen kişiye karşı

başka bir yoldan yapılmış medhiye sayılır (DİLÇİN 2000:158).

Page 218: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

199

Yukarıdaki tanımlardan da anlaşılacağı üzere Dîvân şâirleri ağırlıklı olarak

fahriye bölümlerinde memdûhlarından/hâmîlerinden bir şeyler talep etmişlerdir.

Fahriyelerin yapısal özellikleri her dönemde aynı olmamıştır. Bu sebeple XIII-XIV-

XV. yüzyıl kasîdelerinde (KESKİN 1994:16), XVI. yüzyıl kasîdelerinde (ÇAKICI

1996:34), XVII. yüzyıl kasîdelerinde (AYDEMİR 1994:XXXIII), XVIII. yüzyıl

kasîdelerinde (İSEN 2002:27) ve XIX. yüzyıl kasîdelerinde (BABACAN 2001:40) yer

alan fahriyelerin yapısal özelliklerine bakmakta fayda var.

Tablo 2. Fahriyelerin Yüzyıllara Göre Beyit Sayıları

BEYIT S. 13-15. YY 16. YY 17. YY 18. YY 19. YY TOPLAM

1-5 121 207 139 86 62 615

6-10 44 134 164 47 68 457

10-15 4 40 112 19 50 222

16-20 - 8 37 9 13 67

21-25 - 4 - 22 1 27

26-30 - 1 - - - 1

31-35 - 1 - - - 1

66 - - - 1 - 1

21-74 - - 51 - - 51

Tabloda da görüldüğü üzere fahriye bölümlerinin yoğunluğu en çok 1-5

beyit aralığında toplanmıştır. XVII ve XIX. yüzyılda diğer yüzyılların aksine bu oran 6-

10 beyit aralığına kaymıştır. Genel ifade ile fahriyelerin 1-10 beyit arasında değiştiğini

söyleyebiliriz. Yüzyıllara göre en uzun fahriye beyitleri sayısına bakacak olursak bu

sayı XV. yüzyıla kadar olan dönemde 11 beyit; XVI. yüzyılda 31 beyit; XVII. yüzyılda

74 beyit; XVIII. yüzyılda 66 beyit; XIX. yüzyılda 21 beyit olduğunu görüyoruz. Buna

göre fahriyelerde yer alan beyitlerin sayısı XVI. yüzyılda artışa geçmiş XVII ve XVIII.

yüzyılda zirveye ulaşarak XIX. yüzyılda tekrar azalmıştır. Tablodaki genel görünümün

dışına çıkan XVII. ve XVIII. yüzyılı Osmanlı İmparatorluğu’nun genel görüntüsü ile

açıklamak mümkündür. Bu yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu duraklama ve gerileme

dönemine girmiş olmasına rağmen edebiyat gelişimini sürdürmüştür. Bu yüzyıllar hem

sayı hem de içerik bakımından iyi eserlerin verildiği dönemler olmuştur. Ortaya

Page 219: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

200

konulan kasîde sayısının çokluğuna bağlı olarak bu yüzyıllardaki fahriye sayısı da bir

hayli fazla olmuştur. Buna göre XIII-XIV-XV. yüzyıllarda yazılmış olan 264 kasîdenin

180’inde fahriye bölümüne rastlanmıştır (KESKİN 1994:16). XVI. yüzyıla ait 743

kasîdenin 395’inde fahriye bölümünün bulunduğu tespit edilmiştir (ÇAKICI 1996:33).

XVII. yüzyıla ait 760 kasîdenin 503’ünde fahriye bölümünün olduğu tespit edilmiştir

(AYDEMİR 1994:XXXIV). XVIII. yüzyılda incelenen kasîde örneklerinin 164’ünde

fahriye bölümünün olduğu görülmüştür (İSEN 2002:27). XIX. yüzyıla ait incelen 824

kasîdenin 194’ünde fahriye bölümüne rastlanmıştır (BABACAN 2001:39).

Fahriyelerin yapısal özelliklerini incelerken beyit sayıları haricinde bir de

fahriye bölümünün türlere göre dağılımına bakmakta fayda var.

Tablo 3. Fahriyenin Yüzyıllar Açısından Türlere Göre Dağılımı

TÜRLER 13-15 YY 16. YY 17. YY 18. YY 19. YY TOPLAM

Tevhid 16 1 2 1 - 20

Münâcât - - - - - -

Na’t 11 21 41 15 3 91

Medhiye 150 367 444 149 183 1293

Mersiye 3 2 2 - - 7

Hicviye 1 - - - 1 2

Fahriye - - 4 1 - 5

Diğer 7 4 10 - 7 28

Tabloda da görüldüğü üzere fahriye örneklerinin türlere göre dağılımında en

büyük oranın medhiye kasîdelerinde olduğunu görüyoruz. Fahriye bölümünün neden

medhiye kasîdelerinde daha çok bulunduğu sorusunun cevabını; övülen kişiden yardım

isteme olduğunu düşünürsek tablodaki oran anlam kazanmış olur.

Tabloda dikkati çeken bir husus da münacât türünde fahriyenin hiç

olmaması; tevhid ve na’t türünde de oranın düşük olmasıdır. Fahriyede şâirin kendisini

ve şiirini övmesi dikkate alındığında fahriyenin bu yönü dinî ve tasavvufî içerikli

şiirlerle ters düşmektedir. Bu yüzden adı geçen türlerde fahriyenin yer almasının önüne

geçilmiştir.

Page 220: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

201

5.7.1. Şâir İstekleri

Şâirin dolaylı bir şekilde maddi ve manevi yardım istediği bölüme fahriye

denildiğini daha önce söylemiştik. Bu tanımdan yola çıkarak şâirlerin, şiirlerinde ortaya

koydukları birtakım maddi ve manevi istekleri tespit etmeye çalıştık. Şâirlerin genel

olarak koruyucu (hâmî), yardım (lûtuf, ihsân, iltifat vs.) ve hizmet (mansıb) istediklerini

gördük. Genel anlamda bu şekilde yardım isteyen şâirler olduğu gibi özel olarak açıkça

ne istediğini belirten şâirler de olmuştur. Ayrıca şâirler, memdûhlarından/hâmîlerinden

gördükleri yardımları da dile getirerek bir nevi teşekkür etmişlerdir. Bu sebeple, gerek

istekler gerekse yapılan yardımlar olsun bunların tamamını “Şâir İstekleri” başlığı

altında ele aldık. Tüm bu isteklerin ve yapılan yardımların yanı sıra isteğine

ulaşamayan, ilgi göremeyen ve bunları açık yüreklilikle şiirlerinde dile getirip

memdûhuna/hâmîsine arz eden şâirler de vardır. Bu durumda olan şâirlerin duygu ve

düşüncelerini de “Şâir Şikayetleri” başlığı altında ele aldık. Kasîde nazım şekli

dışındaki şiirlerde de şâirlerin dile getirdiği birtakım istekler ve şikayetler olmuştur.

Bunlar arasında doğrudan doğruya memdûha/hâmîye yönelik olanları da buraya

alınmıştır.

5.7.1.1. Genel İstekler

5.7.1.1.1. Hâmî/ Koruyucu

Necâtî Bey matla’ı:

Leb-i cân-bahsun ile kâmet-i dil-keş sanemâ

Yeter ol ‘âşık-ı dil-hastelere bal-ü belâ

olan kasîdeyi Vezir-i âzam Karamanî Mehmed Paşa’ya yazıp şu beyit ile

Mehmed Paşa’nın himâyesini talep etmiştir:

Ey ser-efrâz-ı cihân tapunı idindi penâh

Koma kim dest-i cefâ eyleye pâ-mâl-i ‘anâ

(TARLAN 1963:26)

Necâtî Bey, Kazasker Mü’eyyed-zâde Abdurrahman Çelebi’ye intisâb

ettiğini bir kasîde takdim ile şu beytinden anlıyoruz:

Page 221: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

202

Kıl nazar ‘ayn-ı ‘inâyetle Necâtî bendene

Ki âsitân-ı ‘âlem-ârâna idübdür intisâb

(TARLAN 1963:32)

Mesîhî, güzel yazı yazmadaki ustalığı sayesinde Hadım Ali Paşa’ya

yaklaşıp himâyesinde onun dîvân kâtibi olmuştur. Hadım Ali Paşa’nın 1511’de çıkan

Şii ayaklanmasını bastırmak amacıyla Şahkulu’na karşı yaptığı savaşta ölmesi üzerine

Mesîhî koruyucusuz kalmıştır. Hadım Ali Paşa’nın ölümü üzerine yazdığı mersiyenin

sonunda yeni bir hâmî bulma ihtiyacı içinde sözü Yunus Paşa’ya getirerek bir koruyucu

isteğini şu şekilde dile getirmiştir:

Mesnedi itdiyse terk-i dünyâ

Haşre dek var ola Yunûs Paşa

(MENGİ 1995:85)

Vasfî memdûhuna/hâmîsine sunduğu kasîdesinde akranlarından geride

kaldığını, iyi bir şâir olduğu halde düşkün bir durumda bulunduğunu, herkese mal mülk

verilmişken bunlardan mahrum bırakılmasından hayrete düştüğünü söyleyerek

padişâhın himâyesini istemiştir:

Ey şîr-dil meded ki zebûn eyledi beni

Akrânum içre bu felek-i rûbeh-ihtiyâl

(…)

Âzâd kıl ki bend-i mezellet esîridür

Bir tûtî-i şeker-şiken ü şekkerîn-makâl

Lutf eyle al elüm ki ayaklarda kalmışam

Devründe gam beni niçe bir ide pâymâl

(…)

Her kişi şimdi mâl ü menâliyle hôş geçer

Hayretdeyem ki ne ola bu halüme meâl

(ÇAVUŞOĞLU 1980:29-30)

Şeyhülislâm Bahâyî, memdûhundan gördüğü mevki ve imkânı anmış,

bundan sonra da kendisine göz kulak olmasını istemiştir:

Page 222: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

203

Çerâğ ettin anı çün ey vezîr-i Müşterî-tal’at

Yine senden gerektir ol çerağ üzre nigehbânî

(TOLASA 1979:96)

Nedîm, kendisini muma benzeterek yanmakta olan bu mumu koru ki kötü

esen rüzgâr ona sataşmasın diyerek, Damad İbrahim Paşa’dan hâmîlik istemiştir:

Himâyet et ki senin bir yanar çerâğındır

Ta‘arruz eylemesin rüzgâr-ı bed-kirdâr

(MACİT 1997:35)

5.7.1.1.2. Söz Erbâbını Koruyup Kollama/İltifat

Şâirlerin isteklerinden biri de kendilerine itibar edilmesi ve saygı

gösterilmesidir. Kimi şâirler, memdûhun/hâmînin şâirliğinden ve münşiliğinden söz

ederek kendilerine iltifat edilmesini isterken kimileri de koruyup kollamanın adet

olduğunu dile getirmiştir.

Karamanlı Aynî, şeref ehlinin hâmîsinin kapısında itibar kazandığını

söylemiş, kendisine de hatırı sayılır yerlerde saygı gösterilmesini şu şekilde istemiştir:

Kapunda i‘tibâr oldı şeref ehline her yirde

N’ola ol mu’teber yirde bana da i‘tibâr

(MERMER 1997:141)

Necâtî Bey, Şehzâde Mahmud için yazdığı kasîdede kara bahtlı bu kuluna

iltifat et diyerek, memdûhundan/hâmîsinden yardım istemiştir:

Şahâ bu siyeh-baht kuluna nazar it kim

Bakmakla cilâlâr virür ebsâra benefşe

(TARLAN 1963:89)

Necâtî Bey, diğer bir kasîdesinde de yeni ve güzel söyleyişine ilgi

beklemektedir:

Revâdır ger ola makbûl-i Hazret

Bu bikr-i fikr ü bu pâkize gevher

Bu tarz-ı tâzeye ragbet sezâdır

K’olur mergûb dâ’im şah-ı nev-ber

(TARLAN 1963:48)

Page 223: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

204

Vasfî, Tâcî-zâde Ca’fer Çelebi’ye sunduğu kasîdede Tâcî-zâde Ca’fer

Çelebi’nin münşiliğinden ve şâirliğinden söz ederek böyle meziyetli birinin kendisi gibi

olanları himâye etmesi gerekliliğini söylemiştir:

Sen bu gün sâhib-kırân-ı nazm u nesr iken n’içün

‘Adlün eyyâmında ehl-i fazl ide âh u figân

(ÇAVUŞOĞLU 1980:47)

Figânî, Kanuni Sultan Süleyman’a sunduğu kasîdesinde Kanuni’nin turna

kuşuna gösterdiği ilgi kadar kendisine ilgi göstermesi durumunda Hüma kuşu gibi

yükseklerde uçacağını söyleyerek, ilgi beklediğini dile getirmiştir:

Tab‘-ı Figânî yüksek uçardı Hümâ gibi

Şah-i yegâne itse ana ragbet-i güleng

(KARAHAN 1966:5)

İsmetî, Sultan Mehmed Han adına yazdığı kasîdesinde kendisine itibar

gösterilmesini istemiştir:

Rikâb-ı hümâyunına cezb edüp

Bu eski kulına edüp i‘tibâr

(İPEKTEN 1974:32)

Nâ’ilî, Sadrazam Salih Paşa’ya sunduğu kasîdesinde Salih Paşa’dan söz

erbâbına iltifat etmesini ve kendisine kıyamete kadar iyilik yapmasını istemiş ve bu

duygularını şu şekilde dile getirmiştir:

Eyle suhen erbâbına lutfunla nevâziş

Ol fırka sezâ-vâr-ı atâyâ mı değildir

Kıl Nâ’ilîyi lutfuna mahsûs ki tâ haşr

Evsâfın ile menkıbe-pîrâ mı değildir

(İPEKTEN 1990:73)

Nâ’ilî, Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşa’ya sunduğu şiirinde sadrazamların

şâirleri koruduklarını söyleyerek Ahmed Paşa’nın ilgisini ve yardımını istemiş, bu

duygularını da şu şekilde dile getirmiştir:

Yine bununla kul olmak kapında sultânım

Fakîre genc-i kerem mahz-ı pâdişahîdir

Page 224: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

205

Çıkarma şi’ri gibi Nâ’ilîyi hâtırdan

Ki ol sadefçe bu dürrün karârgâhıdır

Niteki râgıp olup şi’re sadr-ı a’zamlar

Hemîşe ehl-i dil ü dânişin penâhıdır

(İPEKTEN 1990:121)

Nef’î, Sultan Ahmed’e sunduğu kasîdesinde memdûhundan/hâmîsinden söz

erbâbına iltifat buyurmasını, çünkü onların cihan hakimlerinin medhini yaparak onları

ölümsüz kıldığını belirtmiştir. Kasîdenin devamında: Eğer şâirler olmasa idi evvel

zamanlarda dünyada devlete hüküp sürüp öylece giden sultanları şimdi kim bilirdi?

Bak, Kanuni Sultan Süleyman Han’ın adını ta kıyamete kadar andırıp yaşatacak olan da

Bâkî’nin dizelerinden fışkıran âb-ı hayat değil midir? Şeklinde duygularını dile

getirerek memdûhundan/hâmîsinden söz erbâbına iltifat etmesini istemiştir:

İltifât et suhan erbâbına kim anlardur

Medh-i şahân-ı cihân-bâna veren unvânı

Kim bilirdi şu’arâ olmasa ger sâbıkda

Dehre devletle gelip yine giden şahânı

Haşre dek âb-ı hayât-ı suhan-ı Bâkîdir

Andırıp zinde kılan nâm-ı Süleymân Hânı

(AKKUŞ 1993:54)

5.7.1.1.3. Memdûha/Hâmîye Hâlini Arz Etme/Aracılık

Memdûha/hâmîye halini arz etme ve devletin en üst katında bulunan kişiye

ulaşma her şâirin temel isteği ve arzusu olmuştur. Kimi şâirler bu imkânı elde

edebilirken kimileri de bir aracı vasıtasıyla bu isteklerine kavuşmak için çabalamıştır.

Nâdirî, Kuyucu Murad Paşa için yazdığı fethiyye kasîdesinde rüşvet

vermediği için memuriyetinin başkasına satıldığını dile getirmiş ve durumunu padişâha

bildirmesi için Kuyucu Murad Paşa’dan aracılık yapmasını istemiştir:

Lîk rüşvet virmemekle mansıbum bey’itdiler

Ben muhân oldum velî anlar dahi rusvây-ı âm

Page 225: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

206

Lutf idüp ahvâlümi arz eyle şah-ı âleme

Yohsa destüm dâmen-i pâkündedür yevmü’l-kıyâm

(KÜLEKÇİ 1989:76)

Çeşitli medreselerde müderrislik yaptıktan sonra sürgüne gönderilen

Haşmet, sürgün yeri Bursa’da iken bağışlanması amacıyla bir kasîde yazmıştır. Bu

dönemde Haşmet’in memdûhu/hâmîsi Koca Ragıb Paşa’dır. Koca Ragıb Paşa’ya

sunduğu şiirinde:

Bir zamân sohbet-i cân-bahşına dil mazhar idi

Murg-ı dil tûtî gibi kâm-ver-i şeker idi

Dergeh-i ‘âtıfetin cilve-gehim olmuşken

Gûyiyâ Haşmet’in ol bâbda Dârâ-der idi

(ARSLAN-AKSOYAK 1994:149)

diyerek aralarındaki eski samimiyeti dile getirmiştir. Haşmet’in, zor bir

duruma düşmesi halinde yardım isteyeceği kişi şüphesiz devlet katında sadrazamlık

görevinde bulunan yakın dostu Koca Ragıb Paşa olacaktır. Haşmet, Bursa’da sürgünde

bulunduğu sırada Koca Ragıb Paşa’ya yazdığı bir kasîdede bağışlanması için aracılık

yapmasını istemiş ve bu durumu şu şekilde dile getirmiştir:

Künc-i gurbetde niçün kaldım efendim böyle

Bildir aslın bana Allâh’ı seversen söyle

Bilsem ‘arz-ı hünere ben de liyâkat yok mu

Neşr-i âsâr-ı sühan etmege kudret yok mu

Ya‘nî bî-behre miyim ma’rifet-i dânişden

Yohsa erbâb-ı sühan sınfına ragbet yok mu

Mâni‘-i lutf u kerem ise ma‘ârif şimdi

Bizde de el gibi bir pâre hamâkat yok mu

Cürm ü ‘isyânımıza gerçi nihâyet yok ise

Meslek-i Mustafavî üzre şefâ‘at yok mu

Âsitân-ı şeh-i devrâna varılmak güc ise

Bâri sâhillere ‘azm etmege ruhsat yok mu

Page 226: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

207

Kaldı âhir burada bende-i efgendeleri

Gitdi İstânbûl’a menfâda olan bendeleri

Gerçi etvâr-ı siyeh-kâr-ı hatâda ‘alemim

Lîk şimdi nigeh-endûz-ı zuhûr-ı keremim

‘Afv-ı sultân-ı zamân bizleri güldürmez mi

Haşyet-i cürm ile ben girye-künân-ı nedemim

Tavf-ı dergâh-ı şehen-şaha kıyâm etdikçe

Gûyiyâ magfirete tâ’if-i beytü’l-haremim

(ARSLAN-AKSOYAK 1994:150-151)

Leylâ Hanım, Hekimbaşı Abdulhak Efendi’den yardım istemenin yanı sıra

çektiği sıkıntıları ve durumunu padişâha arz etmesi için ondan aracılık yapmasını da

istemiştir. Ayrıca devrin büyüklerinin şâirlere yardım etmelerinin adet ve sünnet

olduğunu da dile getirmiştir:

Melâzâ bu perîşân ‘arz-ı hâlim ‘arz idüp şahâ

Şifâ-yâb it dil-i bîmârımı vakt-i ‘inâyetdir

Kenîzende ‘inâyâtına istihkâk yok ammâ

Bu ihsânın olursa vâlidim merhûma hürmetdir

‘İnâyet ‘âdet ise şâ’ire sûy-ı ekâbirden

Selâtîn-i ‘izâma ittihâz itmek de sünnetdir

(ARSLAN 2003:115)

Şeref Hanım, çektiği sıkıntılardan kurtulmak için şiirlerini padişâha sunmayı

arzulamıştır. Şiirlerini padişâha sunmak için Sadrazam Ali Paşa’yı aracı yapmak

istediğini yine kendi şiirlerinden anlıyoruz. Bu durumu şu şekilde dile getirmiştir:

Tutup bir ‘âlî-himmet dâmenin şâ‘irler ‘âdetdir

İder takdîm kâlâ-yı sühan her Âl-i ‘Osmân’a

Benim de bâ-husûs zâtın gibi varken meded-hâhım

Niçün benzetmeyem ahvâlimi emsâl ü akrâna

Kerem-kârâ ‘azîz başın içün târîhlerim ‘arz it

Demidir hâk-i pây-ı Hazret-i ‘Abdü’l-Mecîd Hân’a

(ARSLAN 2002:496)

Page 227: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

208

5.7.1.1.4. Memdûh/Hâmî Kapısında Kul Olma

Nâ’ilî, Sadrazam Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşa’ya birçok şiir sunmuş ve

şiirlerinde kendisine yardım etmesini istemiştir. Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşa’dan bir

yardım göremeyince şiirlerinin sadrazama kadar ulaşmadığını düşünerek Kethüdâ

İbrahim Efendi aracılığı ile sadrazama bir kasîde daha sunmuştur. Nâ’ilî bu şiirinde

durumunun kötülüğünü, sadrazamın iyiliğini ve cömertliğini anlatarak kapısının kulu

olmayı istediğini söylemiş ve bu isteğini şu şekilde dile getirmiştir:

Der bâna ver selâm de ki Kethüdâ Beğin

Rûmâl-i hâk-i pâyine var mı icâzetin

Bildir zebân-ı remz ile meddâhı olduğum

Hâlâ vezîr-i a’zam-ı Bercis-fıtratın

Ümmîd odur ki eyleye bu nazm-ı pâkimi

Ma’rûz-ı hâk-i pâyi o sadr-ı sâ’âdetin

(İPEKTEN 1990:115)

5.7.1.1.5. Yardım/Lûtuf/İhsân/İyilik/Himmet

Şâirlerin isteklerinden bir diğeri de kendilerine lûtuf, ihsân, himmet diye

telakki ettiğimiz yardımların gösterilmesidir. Bu bölümde kimi şâir fakirliğinden, sıkıntı

içinde bulunduğundan bahsederek yardım istemiş, kimileri de

memdûhundan/hâmîsinden gördüğü yardımları dile getirmiştir. Bazı şâirler, yardım

istemenin yanı sıra memdûhunu/hâmîsini çeşitli yönlerden överek alacağı yardımı

garanti altına almaya çalışmıştır.

Aynî, Sultan Cem’in oğlu Oğuz Han’ın doğumunu bildiren kasîdesinde

kendisine yardım edilmesi isteğini şu şekilde dile getirmiştir:

Kapunda ehl-i fazl ihsân kulıdur

Kulunum ben de şahâ eyle ihsân

(MERMER 1997:126)

XV. yüzyılın önde gelen şâirlerinden Necâtî Bey, Fatih Sultan Mehmed

devri sonlarında Kastamonu’dan İstanbul’a gelip ve padişâha:

Oldı çünkim melah-ı berf-i hevadan nâzil

Mezra’-ı sebz-i tarabdan gönül umma hâsıl

Page 228: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

209

matlalı şitaiyyesini sunmuştur. Karşılığında da çeşitli in’âm ve ihsânlar

almıştır (EYDURAN 1999:1024). Baharda:

Handân ider cihânı yine fasl-ı nev-bahâr

Niteki cân-ı âşık-ı gamgîni vasl-ı yâr

bahariyye ve suriyyesini sunup yeni ihsânlar elde etmiştir (EYDURAN

1999:1025).

Necâtî Bey, 1501-1503 ve 1506-1511 yılları arasında sadaret makamında

bulunan Hadım Ali Paşa için bir kasîde yazmıştır. Hadım Ali Paşa’nın ikinci

sadaretinde Necâtî Bey, yazdığı bu kasîdede yaşlılığından bahsedip Hadım Ali Paşa’dan

yardım istemiştir:

Pîrlükde kim ola kim beni yerden götüre

‘Âdet oldur götürür gerçi ki begler hâtem

(TARLAN 1963:74)

Karaman valiliğine Sultan II. Bayezid’in oğlu Şehzâde Abdullah tayin

olunca Necâtî Bey de dîvân kâtipliği görevi ile şehzâdenin yanında gitmiştir. Necâtî

Bey, şehzâdeye sunduğu şiirinde lâyık olduğu alakayı, izzet ve ikramı görememekten

şikayet etmiş, bu sebeple şehzâdeden yardım istemiştir:

İrişür hâsa-vü ‘âma kerem-i Şah meger

Bu Necâtî kulunun tab’-ı revândur günehi

. (TARLAN 1963:101)

Necâtî Bey, Sultan Mehmed’e sunduğu kasîdede feleğin kendisini

ağlattığını dile getirdikten sonra memdûhundan/hâmîsinden yardım istemiştir:

Husrevâ çarh-ı sitemgâr Necâtî kulunı

Ağladur dâmen-i rahm ile gözi yaşın sil

(TARLAN 1963:60)

Lâmi’î, memdûhundan/hâmîsinden isim belirtmeden sıkıntıdan kurtulmak

için dünyalık şeyler istemiştir:

N’ola eylersem halâs-ı dâmiçün dünyâ taleb

Çün senün yanundadur mülk-i cihân bî-itibâr

(YILMAZ 1996:126)

Page 229: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

210

Lâmi’î, başka bir kasîdesinde memdûhundan/hâmîsinden kendisine iyilik ve

lûtuf gözüyle bakmasını istemiştir:

Ayn-ı inâyetünle şehâ eylesen nazar

Rüstem gibi çekem felek-i heft-hâna tîg

(YILMAZ 1996:114)

Helâkî, memdûhunun/hâmîsinin ismini belirtmeden yazdığı kasîdesinde

memdûhundan/hâmîsinden merhamet dilemiştir:

Merhamet eyle Helâkî kuluna

Çekmesün dûzah-ı fakr içre ‘azâb

(ÇAVUŞOĞLU 1982:22)

Helâkî, diğer bir şiirinde nasıl ki Allah sana yardım ettiyse sen de bu hasta

Helâkî’ye öyle yardım et diyerek, memdûhundan/hâmîsinden yardım istemiştir:

Hasta Helâkîye nazarun eksük olmaya

Çün ‘ayn-ı ‘avn ile sana kıldı Hudâ nazar

(ÇAVUŞOĞLU 1982:25)

Vasfî, Sultan II. Bayezid dönemi vezirlerinden Ali Paşa’nın (ö. 1511)

himâyesini görmüştür (EYDURAN 1999:1099). Ali Paşa’nın meclislerinde kendine yer

edinen Vasfî, onun sayesinde Serez’e tayin edilmiştir (KILIÇ 1994:279). Hadım Ali

Paşa’ya sunduğu kasîdede şâirliğini överek değerli bir insan olan Hadım Ali Paşa’dan

kendisi gibi değerli bir şâire himmette bulunmasını istemiştir:

Sad hezâr olmış durur gerçi nevâ-yı devletün

Gülşen-i vasfunda Vasfî gibi olmaya hezâr

(…)

Ne senün gibi cihân içinde bir memdûh olur

Ne anun gibi görür meddâh çeşm-i rûzgâr

Gerçi kem bir hâkdür nazmına ‘izzet eyle kim

Midhatünde gör ne cevherler virür bir hâk-i hâr

(ÇAVUŞOĞLU 1980:33)

Vasfî, 1511-1512 yılları arasında sadaret makamını işgal etmiş olan Koca

Mustafa Paşa’ya beş kasîde sunmuştur. Koca Mustafa Paşa’ya sunduğu kasîdede maddi

Page 230: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

211

sıkıntı içinde olduğunu belirterek Koca Mustafa Paşa’dan himmet göstermesini

istemiştir:

Vasfî-i teng-dilün hâlini gâlib tapuna

Dir idi agzına möhr urmasalar ger hâtem

(ÇAVUŞOĞLU 1980:36)

Vasfî, Koca Mustafa Paşa’ya sunduğu diğer kasîdesinde de Koca Mustafa

Paşa’nın ihsânını talep etmiştir:

Murâd-ı Vasfîyi emr eyle nâ-murâd itme

Tapuna oldı müfevvaz çü cümle rây u umûr

(ÇAVUŞOĞLU 1980:38)

Hayretî, İbrahim Paşa’ya sunduğu bahariyye kasîdesinde fakirlikten

şikayetle İbrahim Paşa’dan şu şekilde yardım istemiştir:

Bâb-ı ‘adl imiş kapun geldüm şikâyet eyleyü

Fakr elinden el-figân u deyn elinden el-amâm

Ey tabîb-i cân u dil bîmâr-ı tîmâram meded

Vey Mesîhâ-dem bana tîmâr idüp vir tâze cân

Zulm-i fakr ile yıkılmış gönlümi ger yapasın

Ka‘be bünyâd eyledün va’llâhi sultânum hemân

(ÇAVUŞOĞLU-TANYERİ 1981:49)

Memdûhunun/hâmîsinin yardımlarını gördüğünü şiirlerinde ifade eden

şâirlerden biri de Figânî’dir. İbrahim Paşa’ya yazdığı kasîdesinde İbrahim Paşa’nın

meddahı olalı sanat dünyasında güçlü bir şâir olduğunu şu şekilde dile getirmiştir:

Meddâh olalı sana eyâ Müşterî-cenâb

Oldı Figânî ‘arsa-i nazm içre pehlevân

(KARAHAN 1966:14)

Sultan Bayezid döneminde İstanbul’a gelen Zâtî, artık bu dönemde şâirlerin

üstadı konumundadır. Sultan Selim’in tahta geçmesiyle sunduğu kasîdenin:

Serverâ bir bende-i bi-kayddur kapunda ‘adl

Tutamazdı anı zencîre çeküp Nûşin-revân

Page 231: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

212

beytini beğenen padişâh Zâtî’yi çeşitli hediyelere boğmuştur. Ayrıca yeni

padişâhtan da şâir ulûfesi almaya devam etmiştir (KILIÇ 1994:896).

Kanuni Sultan Süleyman’ın Süleymaniye Camii çevresinde yaptırmaya

başladığı medreselerden ikisi 1553’te tamamlanarak öğretime açılmıştır. Padişâh, çok

önem verdiği bu medreselerden birinin başına Kadızâde’yi, ötekine de Mimarzâde

Efendileri getirmiştir. Bâkî, o yıllarda bir taraftan Kadızâde Şemseddin Ahmed

Efendi’nin derslerine devam ederken diğer taraftan da medreselerin inşasında nezaretçi

olarak görev almıştır. Kanuni’ye yazdığı:

Etdi şehri şeref-i makdem-i sultân-ı cihân

Reşk-i bağ-ı İrem ü gayret-i gülzâr-ı cinân

matlalı kutlama kasîdesinde; bir yıl bu görevde bulunduğundan bahsederek

kendisine yardım edilmesini istemiştir (İPEKTEN 2003c:13). Bâkî’nin Kanuni’den

yardım istediği beyitler şunlardır:

Bir yıl emrünle binâ hidmetine nâzır olup

Gördük ol maslahat-ı hayrı bi’kadri’l-imkân

Bu fakir anda turup hidmete meşgûl oldum

Itmeyüp zerrece sa’yinde kusûr-ı noksan

Hâsılı cûd-ı kerem vakti irişdi şimdi

Lutfuna nâzıruz ey Pâdişah-ı âli-şân

(KÜÇÜK 1994:11)

Sultan Mehmed Han’dan yardım isteyen şâirlerden biri de İsmetî’dir. Eğer

lûtufta bulunacaksan kapında yardım isteyen İsmetî adlı eski kulun var diyerek,

memdûhundan/hâmîsinden yardım istemiştir:

Benim devletlü hünkârım eger lutf eyleyüp dersen

Kapumda ‘İsmetî eski kulumdur hayr-hâhımdır

Yeter semâye-i ‘izz ü şeref bu ‘abd-ı nâçîze

Hemân dünyâda maksûdum budur Mevlâ güvâhımdır

(İPEKTEN 1974:31)

Erzurumlu Zihnî, Şehsüvâr-zâde Mustafa Paşa’ya sunduğu kasîdede

Mustafa Paşa’dan kendisini lûtfunun eteği altına almasını istemiştir:

Page 232: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

213

Eyâ şehenşeh-i ‘âlî-himem sühan-perver

Koma ayakda beni zîr-i zeyl-i lutfuna al

(MACİT 2001:44)

Diğer bir beyitte de Mustafa Paşa’dan ikrâmını ve yüceliğini göstermesini

istemiştir:

Celîs-i sadr-ı safâ ya’ni Mustafâ Pâşâ

Karîn-i kevkebe-i câh-ı ‘izzet ü iclâl

(MACİT 2001:45)

Zihnî, Canikli Ali Paşa’ya sunduğu kasîdede; uzun zamandır hakirlik ile

kuşatıldığını belirttikten sonra diğerleri gibi yardımını göstermezlik yapma diyerek Ali

Paşa’dan yardım istemiştir:

Hayli demdir ben de mahsûr-ı hasîr-i zilletim

Sen de bisyâr eyle lutfun eyleme diger gibi

Çün ferâh-ı dest ile min-bâd işim altun olup

Kıl beni sayeste-i tatyîb-i dil ‘anber gibi

(MACİT 2001:67-68)

Zihnî, Urfa Valisi Abdî Paşa’dan da şu şekilde yardım istemiştir:

Lutf edüp emti’a-i fâhire-i nazmımda

Bir kapu aç ki bula dest-i şerîfinle bahâ

(MACİT 2001:78)

Şeyhülislâm Bahâyî de çağın bir genel durumundan bahsetmiştir. O, Sultan

Murad adına yazdığı kasîdede çağın sanatkârlarının emek ve çabaları senin kapında

değer buldu diyerek, Sultan Murad’dan yardım gördüğünü ifade etmiştir:

Kapunda olmadı sa’y-i hüner-verân-ı zamân

Bekûrî-i felek-i hîre-çeşm nâ-meşkûr

(TOLASA 1979:52)

Nâ’ilî, memdûhlarından/hâmîlerinden çeşitli zamanlarda birtakım yardımlar

istemiştir. Bu yardımların ne kadarına mazhar olduğu bilinmez ama gördüğü yardımları

şiirlerinde dile getirmeyi ihmal etmemiştir. Sadrazam Salih Paşa’nın yardımlarını

gördüğünü şu şekilde dile getirmiştir:

Page 233: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

214

Etdi ey âsaf-ı ekrem beni lutfun memnûn

Hak hatâlardan ede zâtını mahfûz u masûn

İltifâtınla bu nâ-kâmı kul etdi keremin

Ede ikbâlini pâyende Hudâ-ı Bîçûn

Serfirâz eyledi lutfun beni akrânımdan

Gördüm in’âmını ihsânını hadden bîrûn

(İPEKTEN 1990:77)

Ganî-zâde Nâdirî, Sultan Ahmed Han için yazdığı kasîdede hazreteyn

diyerek Sultan I. Ahmed’in babası III. Mehmed ve dedesi III. Murad’ı kastetmiştir.

Onlardan yardım gördüğünü şu şekilde dile getirmiştir:

İltifât-ı hazreteynden behre-dâr olsan n’ola

Bende-i mevrûsı olmakla idersin iftihâr

Evvelâ lutf-ı firâvân eyleyüp Sultân Murâd

Dergehinde abd-ı memlûk eyledi bî ihtiyâr

Sâniyâ Sultân Muhammed Hân idüp ez’âfını

İtdi ihlâs u ubûdiyyet esâsın üstüvâr

(KÜLEKÇİ 1989:56)

Ganî-zâde Nâdirî, Darü’s-sa’âde Ağası Gazanfer Ağa için yazdığı kasîdede

ondan yardım gördüğünü, eğer yardımı olmasaydı bu kadar güçlü olamayacağını ifade

etmiştir:

Bu denlü kudreti kandan bulurdı tab’-ı kelîl

Eger ki himmet ü ihsânun itmese te’yîd

(KÜLEKÇİ 1989:86)

Memdûhunun/hâmîsinin yardımlarını gördüğünü ifade eden bir diğer şâir de

İzzet Ali Paşa’dır. İzzet Ali Paşa, XVIII. yüzyılda defterdârlık ve vezirlik de yapmıştır.

Basra Valisi Abdurrahman Paşa (ö. 1732-33)’nın bendesi olduğunu ondan yardım

aldığını ve bu sebeple onu hep iyilikle andığını şiirlerinde şu şekilde ifade etmiştir:

Ey âsaf-ı kerîm bu lutfun teşekkürin

Yokdur zebân-ı hâmede kudret edâsına

(AYPAY 1998:109)

Page 234: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

215

Bir âsaf-ı yegânenün olmışduk eskiden

‘Abd-i hulûs-perveri mahsûs çâkeri

Bu bende-i atîkı yeniden kul eyledi

Şimdi edüp zuhûr pey-â-pey keremleri

(AYPAY 1998:109)

Memdûhundan/hâmîsinden gördüğü yardımları dile getiren şâirlerden biri

de Nedîm’dir. Damad İbrahim Paşa’dan gördüğü yardımları dile getirirken bu kulun

senden o kadar iyilik gördü ki bu kadar lûtfu gül bahçesi bahar bulutundan bile görmedi

demiştir:

Ale’l-husûs ki bu bende-i kerem-dîden

Bu çâkerin bu kemînen bu ‘abd-ı zâr u nizâr

O denlü lûtf u kerem gördü hazretinden kim

O lûtfu görmedi ebr-i bahârdan gülzâr

(MACİT 1997:35)

Leylâ Hanım, eğitiminin büyük bir kısmını dayısı Keçeci-zâde İzzet Molla

vasıtasıyla tamamlamıştır. Saray çevresine yakın bir hayat süren Leylâ Hanım bu

yakınlığını yazdığı şiirlerinde de dile getirmiştir. Saray çevresine yakın olmasına

rağmen maddi anlamda çok sıkıntı çekmiş ve bu durum genç yaşta ihtiyarlamasına

sebep olmuştur. Babasının vefatı üzerine çektiği sıkıntıları II. Mahmud övgüsünde

yazdığı kasîdede dile getirerek ondan inâyet ümit etmiştir:

Âh ben ‘âcizenin münfiki olan pederim

Deşt-i hasretde kodı bizleri böyle şahâ

Yani dâ’î-i kadîmin Morevî-zâde fakîr

Sag ol pâdişehim eyledi ‘azm-i ‘ukbâ

Kalmadı külbe-i ahzânda metâ’-ı köhne

Guremâ eylediler her ne var ki varsa yagmâ

Şöyle kim kılmasa ümmîd-i ‘inâyet îmdâd

‘Ömrümüz eyler idi renc ü meşakkat ifnâ

(ARSLAN 2003:104)

Page 235: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

216

II. Mahmud için yazdığı övgüde sıkıntılarını dile getiren Leylâ Hanım, bu

sıkıntıların devam ettiğini I. Abdülmecid’e yazdığı Ramazâniyye kasîdesinde de dile

getirmiş ve I. Abdülmecid’den de yardım istemiştir:

Eylese ikdâr Leylâ kulunı cûdun eger

Sâye-i lutfunda gelse tab’ıma tâb u tüvân

Şöyle merdâne hüner-perdâz olurdı ki sözüm

Fıtnat’ın âsârını eylerdi bî-nâm u nişân

(ARSLAN 2003:108)

Leylâ Hanım’ın yardım istediği kişiler sadece Sultan Mahmud ve Sultan

Abdülmecid ile sınırlı değildir. Mehmed Ali Paşa’ya yazdığı kasîdesinde felekten

şikayet eden Leylâ Hanım, fikr-i gam engel olmasa idi onu daha mükemmel bir şekilde

öveceğini, bu konuda Fıtnat’ın âsârını bî-nâm u nişân edeceğini vurgulamış ve ondan da

yardım istemiştir:

Hayli demdir heves-i medhin iderdim ammâ

Fikr-i gam mâni’ olup koymadı bende dermân

Zât-ı zî-şânını ben böyle mi vasf eyler idim

Olmayaydım sitem-i çarh ile bî-tâb u tüvan

Neyse evvel yüzime gülmüş idi oldukça

Şimdicek gördigim âzâr-ı gam Allâh’a ‘ayân

Lîk lutfunla tüvân gelse dil-i nâ-şâda

Fıtnat’ın eylerim âsârını bî-nâm u nişân

(ARSLAN 2003:113)

Leylâ Hanım, padişâha yakınlığı ile bilinen Reîsü’l-Etibbâ Abdulhak

Efendi’ye yazdığı kasîdesinde şikayetlerini ve zor durumda olduğunu dile getirmiş,

derdinin çaresinin ancak Abdulhak Efendi’de olduğunu belirterek ondan da yardım

istemiştir:

O rütbe yâre açdı cism-i zâra ser-be-ser iflâs

Bu derdin çâresi ancak re’îs-i ehl-i hikmetdir

(ARSLAN 2003:114)

Page 236: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

217

Leylâ Hanım, Abdulhak Efendi’nin vefat eden kardeşinden de çeşitli

yardımlar görmüştür. Gördüğü bu yardımları şu şekilde dile getirmiştir:

Öpüp dâmânın evvel dâder-i zî-şânı merhûmun

Dehânımdan o lezzet gitmedi hâlâ o lezzetdir

Unutmam gördigim ihsânı bâbından Hudâ ‘âlim

Felekde iftihârım olsa da ancak o devlettir

(ARSLAN 2003:115)

Leylâ Hanım II. Mahmud’un kız kardeşi Esmâ Sultan için yazdığı tercî-i

bendde Esmâ Sultan’dan gördüğü yardımları dile getirmiştir:

Bezl-i ihsânını saysam o kerîmü’t-tab’ın

Şükrini eyleyemem tâ-be-kıyâmet îfâ

Hâne-i kalbimi ma’mûr idüp ihsânıyla

Eyledi beyt-i Hudâ’yı yedi lutfıyla binâ

Var idi vahşet-i bir rütbe-i dil-i mahzûnun

Dâyinim sanur idim sâyemi görsem tenhâ

(ARSLAN 2003:185)

Şeref Hanım, Sadrazam Ali Paşa’dan birçok yardım görmüştür. Bunların en

önemlisi de kendisine sadrazam tarafından bağlatılan maaştır. Bu durumu şiirlerinde

sıklıkla dile getirmiş ve Sadrazam Ali Paşa’nın yardımlarını gördüğünü şu şekilde ifade

etmiştir:

Semiyy-i Hazret-i Hayder’sin ey mîr-i kerem-pîrâ

Nezâket dâniş ü ‘irfândır el-hak zâtına şâyân

Süleymân-ı zamân dirsem sana cây-ı ta‘accüb mi

Şeref nâ-çîzi lutfun ile itdin fâ’iku’l-akrân

(ARSLAN 2002:528)

Şeref Hanım,

Ağlaya ey dîdelerim mâh-ı Muharremdir bu

Kana gark eyle gözüm yaşını mâtemdir bu

beyti ile başlayan Muharremiye kasîdesini memdûhuna/hâmîsine sunarak

karşılığında padişâhtan yüklüce bir Muharremiye hediyesi almıştır (PALA 1996:97).

Page 237: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

218

Memdûhunun/hâmîsinin yardımlarını gördüğünü ifade eden şâirlerden bir

diğeri de Râmî’dir. Râmî için yardımlarını gördüğü kişiler arasında Hekimbaşı Emir

Çelebi (ö. 1638)’nin yeri apayrıdır. Râmî, Hekimbaşı Emir Çelebi için yazdığı 65

beyitlik kasîdede Şam’daki dayanılmaz zulümden, hakimlerin adaletsizliklerinden

yakınmış; Emir Çelebi’den kendisini Şam’da unutmamasını, lûtfunu esirgememesini,

sığındığı kapısından kendisini ayırmamasını istemiştir:

Senden özge istinâdum yok diyâr-ı Rûmda

(HAMAMİ 2001:160)

mısra’ı ve

Bir kapu bilmem kapundan gayrı mülk-i Rumda

Lutfuna ümmid-varum ya emirü’l-muhsinin

(HAMAMİ 2001:161)

beyti ile Hekimbaşı Emir Çelebi’nin gerçek hâmîsi ve velinimeti olduğunu

ortaya koymuştur.

Sultan III. Selim dönemi şâirlerinden Asım Efendi’ye Sultan Selim, maaş

bağlattığı gibi kendisine bir de ev ihsânda bulunmuştur. Asım Efendi de Sultan Selim’in

atiyyelerini şu şekilde dile getirmiştir:

Nîmet-i Hazret-i Sultân-ı Enâm

Arpalık emrini hem kendi verir

Kılmadı şimdiye dek Âsım’ı aç

Eylemez habbece gayre muhtâç

(İNAL 1999:95)

Keçecizâde İzzet Molla, İsmail Paşa’dan insaniyet ve yardım gördüğünü şu

şiirinde şu şekilde dile getirmiştir:

O düstûr-ı kerem-mevfûra kat’â nisbetim yokken

Suâl etti perîşan hâtır-ı zârı vezîrâne

Şehinşah-ı cihânın bende-i matrûdu hakkında

Bu rütbe merhamet hürmettir ol sultân-ı zî-şânâ

Page 238: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

219

Husûsâ zâtımı ol âsaf-ı ekrem kerem kıldı

Yine müstagrak oldum ni’met-i sultân-ı devrâna

Unutma bende-i nâçîzini vaktiyle yâd eyle

Müsâiddir o şehinşah dil-hâh-ı müşirâne

(İNAL 2000:1063)

Enderûnlu Osman Vâsıf Bey de memdûhundan/hâmîsinden gördüğü, ömrü

oldukça unutamayacağı yardımları dile getirmiştir:

Devletünde ben o hoş-gû şa‘irem ki bâ-husûs

Var iken ben gayrınun asgâ olunmaz sohbeti

(...)

Kimyâ buldum sürüp yüz hâk-i pây-ı lutfuna

İşim altun oldu takbîl ile pây-ı devleti

Şöyle şâd oldum ki takrîrinden ‘acizdir zebân

Haşra dek gitmez dimâgımdan bu lutfun lezzeti

Nice mesrûr eyledünse bendeni Mevlâ senün

Gönlüne versin benim gönlümdeki keyfiyyeti

(GÜREL BİLÂ-TARİH:248)

Hayri, Yusuf Kamil Paşa’ya sunduğu kasîdede Kamil Paşa’dan yardım

istediği gibi kendisini bulunduğu yerden emeklilik ile kurtarmasını da istemiştir:

Ondokuz yıl bulaşıklıkla karantinde kalıp

Pîr ü pâk etti beni illet-i sad-derd ü sakem

Tezkire yazmış iken Hazret-i Âlî Pâşâ

Yine reddile cevâb aldı o zât-ı ekrem

Orada kaldığımı istemez aslâ ammâ

Hâk-i pâye sebeb-i men’ini şerh eyleyemem

Vâsıta oldu Şinâsî gibi bir merdûde

Devr-i sâbıkta ona buldu tarîk-ı eslem

Dahi bir mürtedi etirdi tekâüd o zaman

Varsa da nâkl-i maaşıyle giden üç âdem

Page 239: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

220

Oldu mâni’ yine icrâ-yı garazla işime

Etti bünyân-ı cefâyı yeni baştan muhkem

Âsafâ merhamet ü lûtfuna kalmıştır işim

Kurtar Allah’ı seversen beni ey kân-ı kerem

Şuradan nakl-i maâşımla halâs et kulunu

Yâ tekâüdlük ile eyle çerağ u hurrem

(İNAL 2000:905-906)

5.7.1.1.6. Memdûh/Hâmî Tarafından Affedilme/Bağışlanma

Şâirlerin isteklerinden bir diğeri de memdûh/hâmî tarafından

bağışlanmalarıdır. Daha önceden memdûhun/hâmînin yakın ilgisinde bulunan şâir, bir

sebeple o ilgiden mahrum kalmış olmalı ki tekrar o ortamlara kavuşma arzusu ile

affedilmesini şiirlerinde dile getirmiştir.

Fatih Sultan Mehmed’e toplam on iki kasîde sunan Ahmed Paşa, gördüğü

bu yakınlık ve iltifata rağmen Fatih’in gözdelerinden birine aşık olunca Fatih Sultan

Mehmed tarafından Yedikule’de hapsettirilmiştir. Burada yazdığı:

Ey muhît-i keremin katresi ummân-ı kerem

Bağ-ı cûdebr-i kefinden dolu bârân-ı kerem

matlalı “Kerem” kasîdesi ile bağışlanmasına rağmen çeşitli görevlerle

saraydan uzaklaştırılmıştır (İLAYDIN 1956:1-18).

Bu defa, bağışlanma isteği bizzat şâir tarafından dile getirilmemiştir. Şâirin

bağışlanmasında başka kişilerin yazdığı mektup ve şiir etkili olmuştur. Zamanında

şiirleri ile şöhret kazanan ve beş mesneviden meydana gelen Hamse sahibi Behiştî

Sinan Çelebi, padişâhın himâyesindeyken uygunsuz bir davranış sonucu öldürülme

korkusuyla İran’a kaçarak Hüseyin Baykara’ya sığınmıştır. Orada Mevlânâ Câmî ile

Nevâ’î’nin hizmetinde bulunmuştur. Mevlânâ Câmî ile Nevâ’î’nin, Behiştî’nin

bağışlanması için İstanbul’a gönderdikleri mektupta yer alan aşağıdaki beyitlerde

büyüklerin hataları affetmesi büyük ihsândır denilmiştir:

İsâet ehline sen eyle ihsân

Kul olur hür iken ihsânâ insân

Page 240: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

221

Küçükler gerçi suç etmek hatâdır

Ulular afv-ı cürm etmek atâdır

Onların ricası ile affedilen Behiştî, İstanbul’a dönünce padişâhın hizmetine

girmiş ve hayli iltifatını görmüştür (İSEN 1999:131).

Nâ’ilî, Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşa’nın sadrazamlık makamına

gelmesinden sonra bilinmeyen bir sebepten dolayı doğup büyüdüğü İstanbul’dan

uzaklaştırılmış ve Edirne’ye sürgüne gönderilmiştir. Yazdığı kasîdelerinde affedilme

isteğini:

Bir bârgâha müntesibiz şimdi ey felek

Sen dahil cevri ko bize baht-ı mehîn ile

Bir âstâna nâsiye-sâyız ki âfıtab

Arsa tasaddur eyledi vaz’-ı cebîn ile

Ferş-i harîmiyiz o makâmın ki yüz süren

İksîr kıldı hâkini feyz-i karîn ile

Minnet Hudâya gelde Stanbûla hem-inân

Devlet vezîr-i a’zam-ı sâhib-nigîn ile

Mahsûs Nâ’ilî’yi kapında kul eyledin

Eltâf-ı gâ’ibâne-i şâyân terîn ile

(İPEKTEN 1990:111-112)

şeklinde dile getirerek, eskiden çektiği acılarla o günkü durumunu

karşılaştırmış, artık “bir bârgâha müntesib” olduğunu, “bu iltifâtı bir aferinden

görmediğini” söyleyerek sevincini dile getirmiş, böylelikle bağışlanmasının yanı sıra

Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşa’nın iltifatını ve yardımlarını da görmüştür.

5.7.1.2. Özel İstekler

5.7.1.2.1. Devlet Görevi ve Pâye

Şâirlerin isteklerinden bir diğeri de kendilerine devlet görevi verilmesidir.

Kimi şâir açıkça hangi görevi istediğini belirtirken kimileri de genel ifade ile mansıb

istemiştir. Özel olarak dile getirilen istekler beylik, kadılık, kethüdalık, kâtiplik,

Page 241: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

222

müderrislik, tevliyet ve yazıcılıktır. Bunun haricinde bu bölümde ele aldığımız

isteklerden bir diğeri de direk olarak nakdiyyeye dayanan maaş/para, pâye (derece,

rütbe) artırımı, salyâne, ulûfe ve zeamettir.

5.7.1.2.1.1. Beylik (Sancak/Livâ)

Şâir isteklerinden biri de bir sancağa ya da livâya17 bey olarak atanmaktır.

Fatih Sultan Mehmed’in 1481’de ölümü üzerine yerine geçen oğlu II.

Bayezid için Ahmed Paşa:

Çıkdı devlet tahtına Şeh Bâyezîd

Ol cülûs itdi cihan bahtın sa’îd

Yazdı levh üzre kalem târihini

Kayser oldı Rûm’a Sultan Bâyezid

(886/1481)

tarihini düşürmüştür. Yeni padişâha çeşitli kasîdeler sunan Ahmed Paşa,

Sultan II. Bayezid tarafından Bursa sancak beyliğine atanmıştır (KILIÇ 1994:109).

Hayâlî Bey, Kanuni Sultan Süleyman’a sunduğu ve matla’ı

Tarikat ehlidir sahib-vilayet tuğ-ı Sultanı

Hidayet yolların göstermeğe gönderdi Hak anı

olan kasîdesinin

Hümây-i evc-i izzettir salarsa üstüme sâye

Çekem pehlûya sancak adlı bir serv-i hırâmânı

(TARLAN 1992b:58)

beyti ile sancak beyliği istemiştir.

Hayâlî Bey, memdûhuna/hâmîsine sunduğu başka bir kasîde de beylik

isteğini tekrarlamıştır:

Şehdedür bezl hemân begler olubdur erzel

Bunlara hısset-i tab‘ oldu emîrâne kerem

17 Mülkiye taksimatında mutasarrıf idaresinde bulunan memleket parçasına verilen isimdir. Livâ yerine “Sancak” da denilmiştir (PAKALIN 1983:367).

Page 242: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

223

Birinün mansıbını bana ‘inâyet kıl kim

Mehçe-i râyetümi ergüre keyvâna kerem

(KURNAZ 1987:22)

Hayâlî Bey, beylik isteğinde ısrarlı davranmış ve bu ısrarını şiirlerine

yansıtmıştır. Bir gazelinde de sancak beyliği isteğini tekrarlamıştır:

Tîr-i yârı götürüb sînede peykânı ile

Ey Hayâlî demidür sancak-ı şahî çekelüm

(KURNAZ 1987:19)

Hayâlî Bey, isteğine kavuşmuş olmalı ki gazelinin birinde beyliğinin

olduğunu şu şekilde dile getirmiştir:

Begligim var âlem içre çok şükür Allâhıma

Tâze bir şaha kul oldum alemin sultânıyem

(TARLAN 1992b:212)

Sultan Abdülmecid dönemi şâirlerinden Abdî Efendi, çeşitli beylere kâtiplik

yaptıktan sonra bir müddet de kaymakamlık ve mutasarrıflık yapmıştır. Şirvânî-zâde

Rüşdî Paşa’ya yazdığı manzum müzekkerede görevinin elinden alındığını ve maaşının

kesildiğini şikayet etmiş, kendisine yeni bir görev verilmesini ve sıkıntıdan

kurtarılmasını şu şekilde dile getirmiştir:

Sekiz on sancak etmişken idâre

Geçenlerde verildi bir riyâset

O da üç mâh içinde çıktı elden

Yine oldum giriftâr-ı meşakkat

Maâşım var idi üç kise evvel

Riyâsetle kesildi bu ma’îşet

Bu sıkletten beni kurtar efendim

Livâlardan birin eyle inâyet

(İNAL 1999:33)

Page 243: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

224

5.7.1.2.1.2. Kadılık

Şâir isteklerinden biri de kadılıktır. “Şâir Meslekleri” bölümünde

değindiğimiz üzere şâirlerin yaptığı meslekler arasında kadılık % 16’lık bir dilimle ilk

sırada yer almıştır. Nerenin kadılığını istediğini açıkça ifade eden şâirler olduğu gibi

kendilerine kadılık verilen şâirler de aldıkları görevi dile getirmiş ve bir nevi

memdûhuna/hâmîsine teşekkür etmiştir.

Vasfî, daha bey iken Mustafa Paşa’ya sunduğu kasîdede şiirden bir fayda

görmediğini, şiirle övünülmeyeceğini, asıl övüncünün şer’ libâsını giyinmek yani

kadılık olduğunu ifade ederek Mustafa Paşa’dan bir kadılık istemiştir:

Ne virür şi‘r ki ben fahr idem anunla benüm

Fahrum oldur k’idinem şer‘ libâsını şi‘âr

(ÇAVUŞOĞLU 1980:50)

Vasfî, Ca’fer Çelebi’ye sunduğu kasîdesinde fakirliğini ve borç içinde

bulunduğunu dile getirip Karaferye kadılığına atanmak istemiştir:

Fakr derdinden meded ey derde dermânum meded

Deyn zulminden amân ey sâhib-i ‘adl ü emân

(…)

Bu mukarrerdür Kara-feryeye takrîrüm gelür

Ger idersen lutf idüp tahrîr-i tahrîk-i benân

(ÇAVUŞOĞLU 1980:47)

Tûtî-i Latîf namıyla anılan Bursalı Latîf, Gürz Seydi’den mülâzım olduktan

sonra önce müderris daha sonra da kadı olmuştur. Kendisine Karasu kazasını

verdiklerinde şu beyti söylemiştir:

Karasuyı virmek dimekdür bana

Be-ton u be-tûnca bâb-ı siyah

(KILIÇ 1994:375)

Daha sonra Tûtî-i Latîf’e altmış akçe ile Niş kadılığı verilmiştir. Bunun

üzerine de şu kıt’ayı söylemiştir:

Elem-i Niş-i bela cânımuza yetmişdür

Dil-i sevdâ-zede bulıncaya dek sittini

Page 244: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

225

Erba’îni ne kadar çekdügümi ben bilürüm

Dil-i sevdâ-zede bulıncaya dek hamsîni

(KILIÇ 1994:375)

Bosnalı Alaaddin Sâbit, 1690’da Edirne’yi ziyaret eden Selim Giray’ın

parlak zaferlerini övdüğü kasîdede kendi şikayetini de dile getirip Kefe kadılığını

istemiştir:

Otuz ay oldu ki zahmetle şehr-i Edirnede

Mülâzemet çekerüm gün-be-gün idüp ta’dâd

Niyâz iderse n’ola hâk-i âsitânundan

Kefe kazâsını ihsâna himmet ü imdâd

(KARACAN 1991:183-184)

5.7.1.2.1.3. Kâtiplik

Şâir isteklerinin bir diğeri de kâtiplik görevidir. Kadılık ve müderrislikten

sonra %12’lik bir oranla üçüncü sırada yer alan kâtiplik, şâirler arasında büyük rağbet

görmüştür.

Necâtî Bey, Kastamonu’dan İstanbul’a gelip Fatih Sultan Mehmed’e

sunduğu kasîdelerle aldığı mükafatları kâfi görmese gerek padişâhın meclisine girmek

için çeşitli yollar denemiştir. Bu amaçla,

Eser itmez n’idelüm âh-ı sehergâh sana

Meger insâf vire dostum Allah sana

matlalı gazelini yazmıştır. Necâtî Bey, bu gazelini padişâhın nedîmi ve

musâhibi Amirutzes’in sarığı arasına sokarak padişâha göndermiştir. Fatih Sultan

Mehmed, bu şahısla satranç oynarken kağıdı görüp gazeli okumuş, beğenmiş ve

Necâtî’yi yedi akçe ulûfe ile dîvân kâtipliğine tayin etmiştir (KILIÇ 1994:449).

5.7.1.2.1.4. Kethüdalık

Şâir isteklerinden bir diğeri de büyük devlet adamlarıyla zenginlerin işlerini

gören ve halk arasında kahya olarak ifade edilen kethüdalıktır (PAKALIN 1983:251).

Hayâlî Bey, yazdığı gazellerinde kethüdalık görevini istemiştir. Hayâlî

Bey’in kethüdalık istediği beyitler:

Page 245: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

226

Gerçek sipâhîlerle yine oldı hem-sefer

Gûyâ Hayâlî Rûmilinün kethudâsıdur

Şahum Hayâlî mâlik-i mülk-i kelâm iken

Çok mıdur ana Rûmilinün kethudâlıgı

(KILIÇ 1994:871)

5.7.1.2.1.5. Maaş/Para

Deli Birader’in isteği diğerlerinden biraz farklıdır. Çünkü hak ettiği bir şeyi

istemiştir. Ayda bin akçe ile mutasarrıflık görevinde iken ihtiyacı sebebiyle yazdığı

kıt’ada:

Âfitâb-ı devletüm ben bendene

Lutf u ihsân eyle vir ay akçesin

Bir koca kuldan şifâl var ise ger

İki bir dime hemân say akçesin

maaşını ay başından birkaç gün önce almak istemiştir (KILIÇ 1994:940-

941).

Necâtî Bey, Sultan Bayezid’e sunduğu kasîdede:

Gördüm kılıç ile yenür etmek anun içün

Şahâ getürmişem bu yuca âsitâna tîğ

(TARLAN 1963:52)

ekmeğin kılıç ile yendiğini -silahşörlük yaparak- gördüm, ben de bunun için

kılıç redifli bir kasîde getirdim diyerek caîze istemiştir.

Kanuni Sultan Süleyman’ın Zigetvar seferi esnasında şâir Kâmî Efendi,

Kanuni’ye Edirne’de:

Nev-bahâr irdi ser-âgâz itdi bülbüller yine

Saldı gül-banglar guzât âfâka gulgule yine

Ceyş-i ezhâre meger yoklanma var kim bâgda

Takınup hançer siper berdûşdur güller yine

Şah-ı gül önine düşmiş bâgda peyk-i bahâr

Baglamış kuller gibi serv-i sehî kollar yine

Page 246: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

227

Sahn-ı gülşende kurup yer yer otagın lâleler

Başına otagalar takındı sünbüller yine (…)

Vaktidür hûn-ı ‘adûdan içile müler yine

gazelini verip 200 filori câize almıştır (EYDURAN 1994:362).

Âşık Çelebi, memdûhuna/hâmîsine halini arz ederken maaşına zam

istemiştir. Ayrıca memdûhundan/hâmîsinden işini kazaskere havale etmemesini, sürekli

yarına bırakarak kendisini süründüreceği endişesini taşıdığını dile getirmiştir:

Yolum yüz otuz ise sen yüz elli sekiz ile ihsân kıl

Şehâne lutfa çün olmaz bahâne himmete pâye

(…)

Havâle itme kâdı’askere ahvâlümi lutf it

Beni süründürür ol haşre dek salmakla ferdâya

(HANÇERLİOĞLU 1988:116)

Leylâ Hanım, Esma Sultan için yazdığı tercî-i bendde durumunu padişâha

arz etmesini, iflas derecesinde olduğunu, evinin masrafları için kendisine gümrükten

maaş bağlatılmasını istemiştir:

Oldı çok bendelerin kesb-i ma’âşa nâ’il

Ne revâ gûşe-i gamda kalayım ben mehcûr

Bir niyâz idecegim eyleme red başın içün

Dâmen-i ‘afv ile noksânımı eyle mestûr

‘Arz idüp şah-ı cihâna kulını gümrükden

Hânemin masrafı ta’yîn ile eyle mesrûr

Zahm-ı iflâsıma olmaz ise lutfun merhem

Dil-i dîvâne kalur tâ-be-kıyâmet rencûr

(ARSLAN 2003:185-186)

Şeref Hanım’ın hayatı hayli sıkıntı içinde geçmiştir. Bu durumunu kendisine

yakın bulduğu Sadrazam Ali Paşa’ya utana sıkıla açmış, maaşının ve evinin olmadığını

şu beyitte dile getirmiştir:

Page 247: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

228

Yok ma ‘aş u meskenim şekl-i melek

Çün beşer halk olmuşum her şey gerek

(ARSLAN 2002:484)

Sadrazam Ali Paşa, Şeref Hanım’ın maaş isteğini geri çevirmeyerek

kendisine aylık 200 kuruş maaş bağlatmıştır. Bu durumu yine Şeref Hanım’ın

kıt’alarından öğreniyoruz:

Bir vechile kâbil değil icrâ-yı teşekkür

Şâd oldı Şeref-zâr iki yüzden olun âgah

İtdi beni taltîf re’îs oldı efendim

Hem kıldı iki yüz guruş i‘tâ bana her gâh

(ARSLAN 2002:516)

İkişer yüz guruş mâhiyye ihsân eyledin hakkâ

Şeref bir akçeye şâyân değilken ey kerem kânı

(ARSLAN 2002:516)

Şeref-zârın ma‘aş tahsîsi ile şimdi sâyende

Değildi habbeye mâlik pür oldı ceyb-i âmâli

(ARSLAN 2002:516)

5.7.1.2.1.6. Mansıb/Hizmet

Şâir isteklerinin bir diğeri de devlet hizmeti diye nitelendirdiğimiz mansıb

isteğidir. Devlet hizmetinin adı açıkça belirtilmemesinden dolayı bu bölümdeki istekler

mansıb olarak ele alınmıştır.

Figânî, yazdığı sûriyyede devlet hizmetinin ellerde elbezi olduğunu dile

getirmiş ve kendisine de bir hizmet verilmesini istemiştir:

Bu mesel meşhûrdur ellerde mansıb destmâl

Birini eyle ‘inâyet gözlerüm yaşın silem

(KARAHAN 1966:9)

Sehî Bey, Edirne’de Dârü’l-hadis mütevellisi iken Sultan Süleyman’a

mansıb ricasıyla şu şiiri sunmuştur:

Ne itdüm bilmezem ben dirligümde

Ki kapudan sürüldüm pîrligümde

Page 248: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

229

N’ola ihsân-ı sultân olsa mebzûl

Koca kul kapusında olsa makbûl

(EYDURAN 1999:514)

Sultan II. Bayezid dönemi şâirlerinden Vasfî, Dîvân’ındaki birinci ve ikinci

kasîdeyi Sultan II. Bayezid’e sunmuştur. Sultan II. Bayezid’e sunduğu birinci kasîdede:

Kapun kim oldı şehâ gülşen-i gül-i maksûd

Yaraşur anda eger ola Vasfî gibi hezâr

Kapuna hidmet içün geldi bahr-i şi‘rinden

Dizin dizin güher-i âbdâr ider isâr

(…)

Kasîdeden garaz oldur ki ide şaha duâ

Degül durur bu ki şi‘riyle ide fazl izhâr

(ÇAVUŞOĞLU 1980:25-26)

beyitlerinde ifade ettiği gibi padişâh kapısında bir hizmet yani memurluk

talep etmiştir.

Vasfî, Koca Mustafa Paşa’ya sunduğu kasîdede hizmete talip olduğunu dile

getirip Koca Mustafa Paşa’dan bir memuriyet istemiştir.

Ki bendene budur ancak makâsıd-ı a’lâ

Ki hidmetünde ola sâl ü mâh u leyl ü nehâr

(ÇAVUŞOĞLU 1980:41)

Bazı şâirler memdûhundan/hâmîsinden yardım görememiştir. Ancak onlar

hiçbir zaman yardım göremeyeceği anlamını da çıkarmamışlardır. Bu nedenle hep

ümitle kendilerine bir görev verilmesini ya da yardım edilmesini beklemişlerdir.

Memdûhundan/hâmîsinden bir gün yardım görebileceği ümidiyle yaşayan şâirlerden

biri de Fuzûlî’dir. Kanuni Sultan Süleyman’a sunduğu kasîdesinde kendisinin bir

değerinin olmadığını ifade etmiş, buna karşı yüzüne bir gün bakılacağı ümidiyle

padişâhın övgüsünü yapmış ve bunu da şu şekilde dile getirmiştir:

Kıl Fuzûlî medhin ol Şah’ın ki bag-i medhinin

Bülbülü olurdu bulsa kuvvet-i güftâr gül

Gerçi yokdur i’tibârın medhin et izhâr kim

Âdet-i devr-i zamândır hâre olmak yâr gül

Page 249: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

230

Var ümîdim nice kim resm-i medâr-i dehrdir

Yılda bir kez âleme arz eylemek didâr gül

(AKYÜZ 2000:47-48)

Fuzûlî, bu ümidinin ve kavuşma arzusunun Kanuni’nin dergâhında gizli

olduğunu yine Kanuni’ye sunduğu başka bir kasîdesinde şu şekilde ifade etmiştir:

Bi’llâh ey devlet ki der-gâhında mahremsin anun

Düşse fırsat hâlim ol der-gâha arz et zinhâr

Kılmışım tertîb-i sahn-i sıdka bin dürr-i senâ

Bulmazam ruhsat ki der-gâha kılam bir bir nisâr

Benden ol gâfil ana ben rûz ü şeb ehl-i du’â

Benden ol fâriğ ana ben muttasıl ümmîd vâr

Yâ Rab olmaz mı ola âhir bu derd-i iştiyâk

Yâ Rab olmaz mı ola zâ’il bu renc-i intizâr

Buldı âlem feyz-i âmından ilâc-i derd-i dil

Hâşe-li’llâh kim kala ancak Fuzûlî dil-figâr

Var ümîdim kim ola hem şâmil ana merhamet

Âma olur elbette feyz-i sâye-i Perverdigâr

(AKYÜZ 2000:54-55)

Günün birinde yardım görebileceği ümidiyle yaşayan şairlerden bir diğeri de

Şeyhülislâm Bahâyî’dir. Padişâh kapısındaki hizmetlerden uzak kaldığını; ancak o

makama kavuşma konusunda ümidini kesmediğini ifade etmiştir:

Dûrum egerçi hidmet-i dergâh-ı Şah’tan

Kesmem yine ümîdimi ol bargâhtan

(TOLASA 1979:96)

Devlet hizmetine girmek isteyen şâirlerden bir diğeri de Nedîm’dir. Damad

İbahim Paşa’ya sunduğu kasîdesinde görevinin olmadığını söylemiş, İbrahim Paşa’nın

hizmetinde olma şerefi bana yeter demeye getirmiştir:

Egerçi hıdmeti yok lîk ana yeter bu şeref

Ki ede hidmet-i rıkkıyyetinde ‘ömrü güzâr

(MACİT 1997:36)

Page 250: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

231

Nedîm, İbrahim Paşa’nın kütüphanesinde hâfız-ı kütüb olunca İbrahim

Paşa’ya teşekkür mahiyetinde şu kıt’ayı yazmıştır:

İhsân edüp kerem buyurup himmet eyleyüp

Lûtf etdi bendesine kütüb-hâne hidmetin

(MACİT 1997:125)

Yusuf Kamil Paşa’nın dairesinin müdavimleri arasında yer alan Hayri,

Yusuf Kamil Paşa’ya sunduğu şiirinde Meclis-i Maliye’ye aza olarak atanmak

istemiştir:

Dâverâ çâker-i dîrînine himmet yok mu

Yoksa kullanmağa bir vechile niyyet yok mu

Yalıda hâlimi arzetmeğe fırsat bulamam

Dâmen-i devletini öpmeğe nevbet yok mu

Boş durup böyle oturmaktan ise beyhûde

İstikâmetle devâm etmeğe hizmet yok mu

Etseniz Meclis-i Mâliyyeye âzâ ne olur

Hayri’de gayriye nisbetle liyâkat yok mu

Dahi Evkafça icrâ olacak iş var imiş

Hâsılı her ne münâsibse delâlet yokmu

(İNAL 2000:906)

Adliye Nazırı Mehmed Said Paşa’dan iş isteyen Avnî, Üsküdar Bidâyet

Mahkemesi Azalığı’na getirilmiştir. Bunun üzerine Avnî, Mehmed Said Paşa’ya

teşekkür mahiyetinde bir kasîde takdim etmiştir:

Çok mu bu dâvâ ki benim hâliyâ

Nef’î-i Cibrîl-per-i rûzgâr

Böyle iken kalmış idim bir zaman

Çille-keş ü muhtasar-ı rûzgâr

Bî-kes ü bî-tâli’ü bî-hânüman

Gam-hor-ı âsime ser-i rûzgâr

Page 251: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

232

Mevsim-i pîrîde yetîm-i zaman

Bî-peder ü bî-püser-i rûzgâr

Olmadı feryâd-res-i yek-yetîm

Aile-i nüh-peder-i rûzgâr

Hâsılı kılmıştı beni bî-huzur

Gaile-i bî-şümer-i rûzgâr

Vermiş idi bâd hevâyı beni

Sarsar-ı ye’s ü keder-i rûzgâr

Cins-i tefârik-i kemâlim idi

Emtia-i kesme-hâr-ı rûzgâr

Nâkıd-ı cûdun yetişip nâgehân

Kıldı beni behre-ver-i rûzgâr

Mahkeme-i adlde kıldın beni

Hâkim-i âsûde-ser-i rûzgâr

Hükmüne râm oldu benim baht-ı dûn

Kalmadı canda hazer-i rûzgâr

Şükrünü îfâ edemem lûtfunun

Olsa da nazmım güher-i rûzgâr

(ÖZGÜL 1990:10)

5.7.1.2.1.7. Müderrislik

Şâir isteklerinden bir diğeri de müderrisliktir. Şâirlerin tercih ettiği

mesleklerden olan müderrislik %14’lük bir oranla kadılıktan sonra ikinci sırada yer

almıştır.

Deli Birader namıyla anılan Gazâlî, Sivrihisar’da müderrisliğe başlayıp

süresi dolunca tekrar devlet kapısına gelmiştir. Daha sonra Akşehir’de kendisine vakıf

yöneticiliği görevi de verilerek bir medreseye elli akçe ile müderris olarak atanmıştır.

Bu görevin Gazâlî’ye verilmesinde dönemin kazaskeri tereddütlü davranınca Gazâlî bir

kıt’a yazmış ve her şeyin zamanında olması gerektiğini, dünyadaki en güzel şeyin

cömertlik olduğunu ve himmette ölçünün olmayacağını söylemiştir:

Page 252: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

233

Deminde yağmasa bârân-ı ihsân

Letâfet sebzezâr-ı tâze olmaz

Cihânda küçük ü büzürg katında

Keremden râst hiç âvâze olmaz

Efendi lutf et ölçüp dökmegi ko

Metâ’ı himmete endâze olmaz

(İSEN 1999:184)

5.7.1.2.1.8. Pâye (Rütbe, Derece)

Şâir isteklerinden bir diğeri de pâyelerinin arttırılmasıdır. Şâirler böylelikle

bulunduğu mevkinin daha üstünü arzulamış ve bunu da şiirlerinde dile getirmişlerdir.

Haşmet, mülâzım olduktan sonra çeşitli medreselerde müderrislik yapmıştır.

Daha sonra memdûhundan/hâmîsinden hâriç rütbesini18 talep etmiştir. Bu isteğini

şiirlerinde şu şekilde dile getirmiştir:

Efendim şâ‘irim sihr âferînim i’tibârım yok

Bana bir rütbe-i hâric kerem kıl i’tibâr olsun

Efendim Haşmet’i ser-menzil-i tedrîse vâsıl kıl

Bu kerr ü ferr-i ‘örf ü üst ile eşheb-süvâr olsun

(ARSLAN-AKSOYAK 1994:140)

Böyle mi nâdire-perdâz olurdu tab‘ım

Olmasa dilde gam-ı rütbe-i hâric müdgam

(ARSLAN-AKSOYAK 1994:101)

Haşmet, Abdullah Paşa’ya medrese talebiyle sunduğu bir kasîdede hariç

rütbesini hatırlatarak adı geçen rütbeyi bir daha istemiştir:

Ru’ûs-ı hârice bâ‘is ola turdum deyu sad hayf

Vücûdum nûr-ı istigfâr u zühd ile mürebbâdır

18 Hariç Medresesi: İlk tahsili veren medreselerin unvanıdır. Bunu ikmâl edenler idadi (orta) derecesinde olan ve İptida-i dahil denilen “Dahil Medresesi”ne girer, oradan da âli tahsili almak için Sahn Medresesi’ne geçerlerdi. Bu medreselere “İptida Hariç” de denilmiştir (PAKALIN 1983:749).

Page 253: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

234

Neler çekdim efendim sa‘y-i hâricde biraz yazsam

Çenâr-âsâ yedimde hâme ta‘bîr-sûz-ı imlâdır

(ARSLAN-AKSOYAK 1994:118)

Haşmet, hariç rütbesini elde etmekte kararlıdır. Bunu da sık sık şiirlerinde

dile getirmiştir. Abdullah Paşa’ya sunduğu bir başka kasîdesinde hariç rütbesini elde

etmek için iki yıl beklediğini ve bu görevi kendisinin hak ettiğini şöyle dile getirmiştir:

İki yıl intizâr-ı hâric etdim ey kerem kânı

Geçirdim nakd-i vaktim vasf-ı müftî-i zamân üzre

Neden nâ-müstahak-ı haric oldum ben vücûh ile

Tefevvuk eylemişken saydıgım şol zâdegân üzre

(ARSLAN-AKSOYAK 1994:110-111)

5.7.1.2.1.9. Salyâne

Nihâlî, Kanuni Sultan Süleyman’dan ihsân elde edebilme amacı ile

Kanuni’ye bir kıt’a sunmuş ve karşılığında kendisine ayda bin akçe salyâne19

verilmiştir. Sunduğu kıt’a:

Kime kimden şikâyet eyleyeyin

Ser-güzeştüm hikâyet eyleyeyin

Ehl-i ‘ilmün fakîrine şimdi

Kimse dimez ri‘âyet eyleyeyin

Gâh tedrîs ü geh kazâ diyüben

Nice zillet denâ et eyleyeyin

Bana bir tevliyet ‘inâyet iden

Vakfa sa‘y ü kifâyet eyleyeyin

(EYDURAN 1999:1066-67).

5.7.1.2.1.10. Tevliyet

Sultan Selim’in Şah İsmail üzerine yaptığı sefere katılan şâirlerden biri de

Nihali’dir. Taci-zâde Ca’fer Çelebi’den ders görüp mülâzım olmuş, daha sonra Plevne

19 Tanzimattan önce bir kısım memurlarla müstahdemlere senelik olarak verilen vazife (ücret) yerine kullanılan bir tabirdir (PAKALIN 1983:111).

Page 254: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

235

müderrisliği sırasında Nihaloğlu Mehmed Bey’in musâhibliğini yapmıştır. Nihali, daha

sonra İstanbul’a gelip Murad Paşa müderrisi ve arkasından Galata kadısı olmuştur.

Sultan Selim ile Mısır seferine katılmış ve uygunsuz davranışlarından dolayı geri

gönderilmiştir. Tekrar Galata kadılığına dönmüş; fakat herkesi hicvetmesinden dolayı

kısa zaman sonra görevinden alınmıştır. İşsiz bir halde çok sıkıntı çekmiş ve sıkıntılarını

devletin ileri gelenlerine sunduğu kıt’ada dile getirmiştir. Bu kıt’ada aynı zamanda

kendisine bir tevliyet20 verilmesini ve bu göreve layık olmadığı takdirde görevin elinden

alınmasını istemiştir. Bahsi geçen kıt’a şudur:

Kime kimden şikâyet eyleyeyüm

Sergüzeştüm hikâyet eyleyeyüm

Ehl-i ‘ilmün fakîrine şimdi

Kimse dimez ri‘âyet eyleyeyüm

Sakalı bitdi fazl u ‘irfânun

Kendümi ehl-i san’at eyleyeyüm

Müntec ise mülâzemet buyurun

Yüzüm üzre si‘âyet eyleyeyüm

Lâf u rüşvetle ise ger mansıb

Rüşvet ü lâfa himmet eyleyeyüm

Gâh tedrîs ü geh kaza diyüben

Niçe zillet denâ’et eyleyeyüm

Bana bir tevliyyet ‘inâyet idün

Vakfa sa‘y u kifâyet eyleyeyüm

Ka‘be-i Rûmdur eyâ sûfiyâ

Bana virün ‘imâret eyleyeyüm

Hakkını müstehakka sevk eylen

Dirsenüz ki nezâret eyleyeyüm

Mansıba ger liyâkatum yog ise

Ol cihetden ferâgat eyleyeyüm

20 Vakıf işlerine bakmak vazifesi yerine kullanılmış bir tabirdir. Vazife dolayısıyla berat verilmiş ve verilen berata “Tevliyet beratı” denilmiştir (PAKALIN 1983:485).

Page 255: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

236

Dâ’imâ itdügüm günâhı anup

Niçe âh u nedâmet eyleyeyüm

Sadaka eylen meded tarîkümden

Tâ kifâf-ı cemâ‘at eyleyeyüm

Tâ olınca devâm-ı devletünüz

Dea‘vâtın ‘âdet eyleyeyüm

(KILIÇ 1994:484-485)

Hayâlî Bey, memdûhuna/hâmîsine sunduğu kasîdesinde tevliyet ve dirlik

istemiştir. Bu isteğini de şu şekilde dile getirmiştir:

Demdür ki devletünde kılıç etmeğin yiyem

Budur getürdüğüm safâhât-ı beyâna tîg

Yâ tevliyet ver anı kalem birle zabt edem

Yâ dirlik eyle olsun arada bahâne tîg

Yâhod beni vilâyet-i Hind’e revâne kıl

Tâ kim elümden anda dahi kan kasana tîg

Bu resme kılmaz idi beyân hâlümü kalem

Ergürmeyeydi fakr eli ger üstühâna tîg

(KURNAZ 1987:21)

5.7.1.2.1.11. Tımar

Hayâlî Bey, memdûhuna/hâmîsine sunduğu bir kasîdesinde hasta olduğunu

belirterek kendisine bir tımar21 verilmesini istemiştir:

Hâsıl-ı ‘ömrümü bimârlıgum etdi tebâh

Pâdişahum bana vaktidür edersen tîmâr

(KURNAZ 1987:21)

5.7.1.2.1.12. Ulûfe

Nihâlî, ayda bin akçe hesabıyla günde otuz üç akçe ulûfe22 alabilmek için

devletin ileri gelenlerine şu kıt’a ile halini arz etmiştir:

21 Fetih sırasında Arazi-i emiriyye itibar edilen yerlerden sipahilerle zaimlere kılıç hakkı olarak verilen Beytü’l mal hissesi yerinde ve hakkında kullanılmış bir tabirdir (PAKALIN 1983:497).

Page 256: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

237

Kime seksen kime toksan kime yüz

Ri‘âyetler ki olur ehl-i ‘ilme

Nihâlî bunca yıldur ‘ilm içinde

Bulursa otuz üçi elf ni’me

Diğer bir kıt’ada bu isteğini tekrarlamıştır:

Cihânun şimdi hâli katı güçdür

Ki ehliyyet kişiye ulu suçdur

Yagı olan günde bin bayram eyler

Ac uyuz olana her gün orucdur

Nihâlînün kifâf-ı külfetiçün

Murâdı elli degül otuz üçdür

Bu kıt’alar üzerine Nihâlî’nin ulûfesi aylık bin akçeye çıkarılmıştır (KILIÇ 1994:486).

Nihâlî, aylık ulûfesini bin akçeye çıkarınca günlük akçesi de otuz üç akçe

olmuştur. Ancak onun gözü daha da yükseklerdedir. İlk hedefi ulûfesini kırk akçeye

çıkarttırma olmuştur. Bu isteğini şu beyitten anlamaktayız:

Keserdi cimrilikden cümle ‘ırkı

Nihâlî otuz üçden bulsa kırkı

(KILIÇ 1994:486)

5.7.1.2.1.13. Yazıcılık

Yahyâ Bey, memdûhundan/hâmîsinden yazıcılık görevini istemiştir:

Aglayup hâlümi bir yazıcılık ister idüm

Ger bu küstahlıga olmasa kapunda yasak

(ÇAVUŞOĞLU 1977:127)

22 Maaş yerine kullanılmış bir tabir olup yulaf demek olan Arapça aleften gelmiştir. Bu tabir ilk önce sipahi -süvari- askerin hayvanı için verilen yulaf yani yem parası anlamında ifade edilirken sonradan yeniçeriliğin cari olduğu devirlerde asker vs. muvazzaf memurlara verilen maaş yerine kullanılmıştır. Halk arasında ulûfe şeklini almıştır (PAKALIN 1983:544).

Page 257: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

238

5.7.1.2.1.14. Zeâmet

Şehrî, memdûhundan/hâmîsinden bir zeâmet23 istemiştir:

Nice bin âdem-i bu Devlet-i ‘Osmânîde

Eylemişsin big ü paşa vü sipâhî vü za’im

Bir ze’âmetle dil-i Şehrîyi de şâd eyle

Ki odur dergeh-i lutfunda emek-dâr-ı kadîm

(ASLAN 1990:36)

Yahyâ Bey, zeâmete şu şekilde talip olmuştur:

Sa‘âdetüm güneşinden recâ olur ki göre

Ze‘âmeti bu fakîre mahall ü erzânî

(ÇAVUŞOĞLU 1977:38)

5.7.1.2.2. Hizmet Dışı İstekler

Şâirlerin memdûhlarından/hâmîlerinden koruyuculuk ve devlet hizmeti

dışında birtakım istekleri de olmuştur. Bu istekler diğer isteklere oranla biraz daha

özeldir. Bu nedenle bu bölümde dile getirilen istekler, şâir ile memdûh/hâmî arasındaki

samimiyete bağlı olarak ortaya çıkan isteklerdir.

5.7.1.2.2.1. Altın

Sâbit, Diyarbakır kadılığından azledildiğinde birtakım yardımlar almıştır.

Bu yardımlar arasında altın da vardır. Aldığı yüz altını şu şekilde dile getirmiştir:

Cenâb-ı hazretünden surre-i zer geldi Sultânum

Vücûd-ı nâ-tüvâna kuvvet ü fer geldi Sultânum

Sararmışken izârum zer gibi fikr-i meûnetden

Tene cân benze kân kalbe ferahlar geldi Sultânum

Cebîninde tesürrün-nâzirin zer hal ike mektûb

Yüzi pâr pâr yanârsad mâh-peyker geldi Sultânum

23 Fetih sırasında Arazi-i emiriyye itibar olunan yerlerden muhariplerle bir kısım devlet ve saray memurlarına kılıç hakkı ve dirlik olarak verilen Beytü’l mal hissesi yerine kullanılmış bir tabirdir (PAKALIN 1983:649).

Page 258: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

239

Eli altûn asâlı câmesizer-büft-ı efrencî

Refâkat itmege bir pâk asker geldi Sultânum

İşün altuna döndi eyle Sâbit şimdiden sonra

Du‘âyı devlete ihlâs ile yer geldi Sultânum

Cenâb-ı kibriyâ ikbâl ü iclâlün füzûn itsün

Dinledükçe bu monla gitdi âhır geldi Sultânum

(ALTUNER 1989:132)

Sâbit, Vezir-i âzam Râmî Mehmed Paşa’ya bir kasîde sunmuş ve

karşılığında yüz altın câize almıştır. Aldığı altınları da şu şekilde dile getirmiştir:

Bahâne eyleyüp ma‘mûrî-i ebyât u eş‘ârı

Dil-i vîrânım itdün lutf ile âbâd sultânum

Yüz istihsân ile yüz sikke-i zer eyledün ihsân

İki yüzden sevindi Sâbit-i nâ-şâd Sultânum

(ALTUNER 1989:133)

İbrahim Paşa ve Şehzâde Mustafa’nın meclisinde devşirme olan hizmetkâr

Abdullah b. Geylan elindeki şarap kadehini düşürüp Şiraz halısını kirletmiş, İbrahim

Paşa hizmetkârı azarlamak üzereyken Nedim söze girerek:

Ayağın sakınarak basma aman sultanım

Dökülen mey, kırılan şîşe-i rindân olsun

deyince İbrahim Paşa, fikrini değiştirip Nedim’in bu ince zekasını kutlamak

için önüne bir kese altın atmıştır (PALA 1997:198).

5.7.1.2.2.2. Arpa

Necâtî Bey, memdûhuna/hâmîsine o kadar yakındır ki kendisi için bir şeyler

istemenin yanı sıra atı için de bir şeyler istemiştir. Matla’ı:

Kani ol yâr-ı mihribân arpa

Sayruya sıhhat ata cân arpa

olan Arpa kasîdesinde memdûhundan/hamîsinden atı için arpa istemiş ve bu

isteğini de şu şekilde dile getirmiştir:

Page 259: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

240

(...)

Eger emr itse Hazret-i Pâşâ

Getüre râh-ı kehkeşan arpa

Hükm iderse bahârı kudretinün

Bitüre hâk her zemân arpa

Buyruk eylerse yagdura filhâl

Necm yirine âsumân arpa

Eyler enbâr-ı lûtf u himmetden

Atı kalmışlara revân arpa

Bu ûmîde gelür Necâtî dahi

Ki vere Âsaf-ı cihân arpa

Ey tabîb-i zemân cevâb buyur

Ki eyledi beni nâ-tuvân arpa

(TARLAN 1963:92-94)

5.7.1.2.2.3. At

Şâirlerin isteklerinden bir diğeri de attır. Kimi şâir sadece at isterken kimisi

de istediği atın özelliklerini de dile getirmiştir.

Karamanlı Aynî, memdûhundan/hâmîsinden bir at isteğini şu şekilde dile getirmiştir:

Bana bir at alıversen n’olaydı

Komasan beni zillet dagıyıla

(MERMER 1997:168)

Ahmed Paşa da memdûhundan/hâmîsinden bir at istemiştir:

Bir esb-i hâs bahşiş et Ahmed kuluna kim

Dinsin budur atâ-yi Ferîdun-i rûzigâr

(TARLAN 1992a:112)

Mesîhî matla’ı:

Bir bâr-gîr itdi ‘atâ bana Kirdigâr

Üş bâr-ı kahr ile beni deng itdi rûzgâr

(MENGİ 1995:67)

Page 260: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

241

olan kasîdesinde sahip olduğu atı yermiş ve padişâhın atını överek kendisi

için daha iyi bir at istediğinde bulunmuştur. Kasîdenin devamında kendisine hediye

edilen cılız ve güçsüz attan yana dertli olduğunu, çok sıkıntı çektiğini dile getirmiştir.

Nihayetinde yel gibi hızlı giden bir at istemiştir:

‘Âlemde çok belâ vü kazâ çekmişem velî

Bu esb-i şûm makdeme la‘net hezâr bâr

Ne çekdügümi ben bu arık bârgîr ile

Şerh eylemek olur idi ömür olsa pâyidâr

Ökçem yagırlarını yürirken gören sanur

Gül yapragıdur ayagum altında hâksâr

Gam gicesinde bir nazar itsen vücûduma

Rûşen iderdi hâli sana âh-ı tâbdâr

Lutf it sehâ bir esb buyur ben kuluna kim

Yel gibi tîz-rev ola ammâ cebel-vakâr

(MENGİ 1995:70)

Gelibolulu Âli de memdûhundan/hâmîsinden bir at istemiş ve atın

özelliklerini de şu şekilde dile getirmiştir:

Piyâde kaldum eyâ şehsuvâr-i sâhib-i tîg

‘İnâyet eyle bana boynunı kemer tutar bir at

Kuluna şöyle yarar at bağışla sultânum

Nakilleyüp hasr itdükce ditreye haşerât

Atası tâze anası gebîşe cinsi olan

O başbuğ ola ana gayrun atları nefer at

(ALTUN 1989:50-51)

5.7.1.2.2.4. Iydîyye (Bayramlık)

Şâir isteklerinden bir diğeri de bayramlıktır. Bu tarz bir isteği olan şâirler

bunu şiirlerinde dile getirmiştir. Bu isteklerini dile getirmemiş olsalar bile II. Bayezid

ve Kanuni devirlerine ait İn’âmât Defteri’nde çeşitli zamanlarda şâirlerin bayramlık

aldıkları kayıtlıdır.

Page 261: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

242

Sâbit, memdûhu/hâmîsi Kazasker Mehmed Efendi’ye yazdığı matla’ı:

Yer gök döşendi ‘arsa-i mihmân-sarây-ı ‘îd

Çıkdı simât-ı hüsrev-i fermân-revâ-yı ‘îd

olan ıydiyyede aşağıdaki beyit ile memdûhundan/hâmîsinden kendisine

uygun yeni bir bayramlık istemiştir:

Hayyât-ı lutfı bende-i dirîne çok degül

Bir nev-libâs-ı mansıb iderse sezâ-yı ‘îd

(KARACAN 1991:178-180)

5.7.1.2.2.5. Köle

Vasfî, Mustafa Paşa’ya sunduğu kasîdede Mustafa Paşa ile samimiyetinin ne

derecede olduğunu ortaya koymuştur. Bu kasîdede Vasfî, Mustafa Paşa’dan genç ve

güzel köleler istemiştir:

Henûz devlet-i gerdûn olup bana sâbit

Yanumca olmadılar mâh-pâreler seyyâr

Ümîddür ki zamân-ı vezâretünde idem

Yanumda hüsn ili sultânlarını hıdmetkâr

(ÇAVUŞOĞLU 1980:42)

5.7.1.2.2.6. Köy

Hayâlî Bey, Diyâr-ı Rum’da ecdadının yattığı, etrafı dağlarla çevrili, iki bin

üç yüz akçelik arazisi olan bir köyün kendisine verilmesini şu şekilde istemiştir:

Münâsib bendene olmakdur ol cây

Vatan hubbu hemân imâna benzer

(KURNAZ 1987:22)

5.7.1.2.2.7. Kürk

Şâir isteklerinden biri de kürktür. Bosnalı Alaaddin Sâbit, kendisine kürk

hediye edildiğinde bir teşekkür mahiyetinde, Fevri Efendi ise kendisine vaad edilen

kürkü hatırlatmak için bu durumu dile getirmiştir.

Fevrî Efendi, kendisine kürk vaadinde bulunan kadının kethüdası bu vaadi

yerine getirmeyi ihmal edince şu kıt’ayı söylemiştir:

Page 262: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

243

Emîn olmak içün kürk-i şitâ fikrinden aslanum

Duhân-ı âhdan kâdir olan sammurdan kürke

Ya bir sincâb veyâ kakum ya sansar kürk içün varup

Geyikdür dilki emniyet iden bir çakal türke

(KILIÇ 1994:676)

Devrin sadrazamı kürk hediye ettiğinde Sâbit aşağıdaki şiiri söylemiştir:

Letâfetde ne bezmün gibi bezm ‘unvânını gördüm

Semâhat da ne zât-ı pâkinün akrânını gördüm

Siyeh semmûr bir boy kürki giydüm bezm-i lutfunla

Boyumca Âsaf-ı dehrün bu gün ihsânını gördüm

(ALTUNER 1989:131-132)

5.7.1.2.2.8. Saat

Şâir ile memdûh/hâmî arasındaki samimiyeti yansıtan isteklerden bir diğeri

de saattir. Bosnalı Alaaddin Sâbit, Bosna valisinden bir saat istemiş ve bunu da şu

şekilde dile getirmiştir:

Hakdan ne hoş ireb ve ne güzel hâcet isterüz

Pâşâya ‘ömr-i bî had ü bi-gâyet isterüz

Herkes birer niyâz ile meşgûldür velî

Biz ol vücûd-ı muhtereme sıhhat isterüz

Fikr ü hayâl-i vasf-ı olaldan enîsimüz

Gayriyle ne mükâleme ne sohbet isterüz

Bi’l-iktizâ türâb-ı der-i çarh-ı rif‘at

Bir ‘arz-ı hâcet eylemege ruhsat isterüz

Kaldûk derûn-ı mahkeme-i teng u tîrde

Leyl ü nehârı seçmege bir âlet isterüz

İmsâk-i derdimüz de var ammâ fütûr içün

Vakt-ı gurûb-ı bilmege bir sâ‘at isterüz

Page 263: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

244

Tiryâk-ı lutfı hâsiyetin hûb bilmesek

Akreble koynımuz niçün ülfet isterüz

Mevlâ hatâsız eyleye matlûbumuz budur

Evtârdan husûlı içün himmet isterüz

(ALTUNER 1989:130-131)

Memdûhu/hâmîsi de bu isteği geri çevirmeyip Sâbit’e bir saat göndermiştir.

Sâbit de kendisine yapılan ihsânı karşılıksız bırakmayıp şu şekilde teşekkür etmiştir:

Rûze-dâr-ı gama Sultânumdan

Hisse-i hân-ı inâyet geldi

Vakt-ı iftârda şimden sonra

Şekkimüz kalmadı sâ‘at geldi

Zât-ı pâşâya du‘â eyleyelüm

Sâbitâ vakt-ı icâbet geldi

(ALTUNER 1989:131)

5.7.1.2.2.9. Yer/Ev

Şâir isteklerinden bir diğeri de yer/mekân isteğidir.

Deli Birader, eski dostlarından Seydi-oğlu Derviş Çelebi ve Sirkeci

Bahşi’nin Beşiktaş’ta yaptırdıkları bahçelere özenerek kendisi de deniz kenarına bir

bahçe, ev, tekke, mescit ve geçimini sağlamak için de bir hamam yaptırmak istemiştir.

Parası olmadığından “cer-nâme” adını verdiği bir manzum arzıhal yazıp padişâha

başvurmuştur:

Çünkü mîr-i mücerredân oldum

Bana bir yir gerek emîrâne.

Bunun üzerine padişâh ve İbrahim Paşa’dan yüklü miktarda paralar almıştır.

Bunun yanı sıra diğer vezirler de dostu olması sebebiyle yardımda bulunmuştur (KILIÇ

1994:931).

Musikî alanında da kendisini gösteren şâirlerden Subhî-zâde ‘Azîz, “Niyâz-

nâme Berây-ı Binâ-şüden-i Hâne” başlığını taşıyan kasîdesinde kendisine ev

yapılmasını istemiştir.

Page 264: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

245

Be emr-i Hakk olalı muhterik gedâ-hâne

Hemîşe meskenüm olmakdadur kirâ-hâne

matlalı kasîdesinde evinin yandığını, kiralık bir eve taşındığını ve bu

duruma çok üzüldüğünü dile getirmiş ve Sultan I. Abdülhamid’den bir ev istemiştir:

Hemân Cenâb-ı Şeh ‘Abdül-hamîde yalvarıgör

K’odur kerem idecek var ise sana hâne

(ERDEM 2001:67)

Vâsıf, Keçeci-zâde İzzet Molla ile müştereken yazdığı ve İzzet Molla’nın

Dîvân’ında yer alan kıt’ada:

Ey Süleymân-ı zamân biz iki ehl-i suhanız

Cismimiz fîl kadar kısmetimiz mûr kadar

Bu ceSâmet var iken bizde sen insâf eyle

Yok cihanda yerimiz hâne-i zünbûr kadar

Sultan II. Mahmud’a “Zamanın Süleyman’ı” olarak hitap edip, kısmetlerinin

iri cüsseleri ile orantılı olmadığını ve eşek arısı evi kadar bile bir haneye sahip

olmadıklarını ifade ederek ev istemiştir. Bunun üzerine Vâsıf’a Tophane’de bir konak

tahsis edilmiştir (GÜREL BİLÂ-TARİH:37).

Avnî, Sultan Abdülhamid’e yazdığı kasîdede kirada oturduğu evi

beğenmediğini, küçük olduğunu belirttikten sonra kendisine ait büyükçe bir ev

istemiştir:

Altında şu kubbe-i azîmin

Hasret-keş-i vüs’at-i mekândır

Bir evde hazin yatar ki sahnı

Mânend-i cahîm-i pür-duhandır

Ol rütbe muzîk u teng tarîk

Gûyâ ki mezâr-ı kâfirândır

Anak o kadar safâsı var kim

Azâde-i bâr-ı mihmândır

Page 265: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

246

Mâlûm-ı fakîrdir bu söz kim

Dünyâ evi dârü’l-imtihândır

Amma nazar-ı şehinşehîden

Mağbût-ı hadîkatü’l-cenândır

Çok zâr ü hüzn olan gönüller

Şimdi keremiyle şâdmândır

(ÖZGÜL 1990:11-12)

5.7.2. Şâir Şikayetleri

Şâirler, birtakım isteklerini şiirlerinde dile getirdikleri gibi şikayetlerini de

dile getirmişlerdir. Gerektiği kadar ilgi görmediğini düşünen şâirler olduğu gibi yapılan

yardımları beğenmeyen şâirler de vardır. Bunların haricinde şâirler fakirlikten, felekten,

yöneticilerden, ulûfe ve câizenin kesilmesinden vs. şikayetçi olmuşlardır.

5.7.2.1. Memdûhtan/Hâmîden İlgi ve Yardım Görememe

Yahyâ Bey, matla’ı:

Çekelüm gün gibi ak sancag ile şarka çeri

Kara topraga karalum kıralum surh-seri

olan kasîdede:

Bana olaydı Hayâlîye olan hörmetler

Hakk bilür sihr-i halâl eyler idüm şi‘r-i teri

(ÇAVUŞOĞLU 1977:44)

beyti ile Hayâlî’ye olan ilginin kendisine gösterilmediğinden şikayet

etmiştir. Bu kasîde üzerine Hayâlî’ye karşı Yahyâ Bey’i koruyup kollayan Rüstem Paşa

kendisine bir tevliyet vermiştir. Daha sonra İstanbul’da Sultan Bayezid tevliyeti

kendisine ihsân kılınmıştır. Bu görevden yirmi bin akçe zeâmet ile emekliye ayrılmıştır

(EYDURAN 1999:1138).

Celâl Çelebi, padişâha yazdığı bir şiirinde o kadar yardım istemesine

rağmen padişâhın kendisine ihsânda bulunmadığını; padişâh bile ihsânda bulunmazsa

kendisine kimsenin yardım etmeyeceğini söyleyerek şikayetini şu şekilde dile

getirmiştir:

Page 266: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

247

Bunca feryâdum işitdün dimedün dâd ideyin

Sen ki dâd itmeyesin ben kime feryâd ideyin

(EYDURAN 1999:261)

Sultan Bayezid dönemi şâirlerinden Çâkerî’ye söylediği latifeler sayesinde

Sultan Bayezid tarafından binlerce ihsân verilmiş ve görevde ilerlemesi sağlanmıştır.

Çâkerî, Sultan Bayezid dönemindeki iltifatın daha sonraki dönemlerde olmadığını dile

getirmiş ve bu durumdan şikayetçi olmuştur:

Lâzım gelse diye lutf u ihsân

Etmez sözün istimâ ü iz’an

Isgâya sözünü minnet eyler

Bir kuru pesende zınnet eyler

Tutmaga kitâbetin hesâba

Bir kez nazar eylemez kitaba

(İSEN 1999:149-150)

Sultan Bayezid dönemi şâirlerinden Amrî, yazdığı gazelinde; yaratıcı

kişilere bakılmaz olduğunu, ihsânın tükenip bir aferinin bile kalmadığını, böylelikle

zamanenin hiçbir şey yetiştirmediğini toprak görünce toprağın da sebze

yetiştirmeyeceğini söyleyerek şikayetini dile getirmiştir.

Nâ-ehlin oldu şimdi zamân u zemîn dahi

Bî-zevkin oldu câm u mey ü nâzenin dahi

Hiç âferîde ehle nazar eylemez dirîg

İhsân tükendi kalmadı bir âferîn dahi

Kimse çerâğ uyarmayı yâd etmez oldu hîç

Mihrin nihân eder gibi çarh-ı zemîn dahi

Hergiz zamâne kimse bitirmediğin görüp

Korkum budur ki sebze bitirmez zemin dahi

Bu gussa def’ine kerem-i Hakka dayanıp

Amrî mey iç egerçi ki ettin yemîn dahi

(İSEN 1999:113)

Page 267: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

248

Necâtî Bey, memdûhuna/hâmîsine sunduğu kasîdede herkesin gül bahçesi

olan devletinde gül gibi güldüğünü, sadece kendisinin ağladığını, sıkıntı içinde

olduğunu dile getirerek ilgi görmemiş olmaktan şikayetçidir:

Gül-zâr-ı devletinde cihân halkı Husrevâ

Gül gibi güldü bir benem eden hezâr zâr

(TARLAN 1963:42)

Zihnî, Erzurum’da görev yapan devlet adamlarına kasîde sunmasına ve

çeşitli faaliyetlerde tarih düşürmüş olmasına rağmen gerekli ilgiyi görememekten

şikayetçidir:

O denlü tarh-ı gazel ol kadar tevârîhim

Netîce vermedi matlûba ‘ömrüm oldu tebâh

Medîha-i vüzerâ vasf-ı dil-sitân-ı kibâr

‘Atiyyeye bedel ancak çün oldu nâle vü âh

Kiminden oldu ‘atiyye kiminde medh ü senâ

Görülmedi hele çîn-i cebîn bi-hamdi’llâh

(MACİT 2001:37)

Lale Devri şâirlerinden İzzet Ali Paşa da şikayetini dile getiren

şâirlerdendir. Devrinde dürüst kişilerin ilgi görmediğini, itibarın ise bayağı insanlara

gösterildiğini, yeni yetme idarecilerde iyilik ve ihsân olmamasının yanı sıra, ağızlarına

bir “aferin” sözünün bile yakışmadığını şu şekilde dile getirmiştir:

Budur pervâzgâh-ı devletün âyîn-i dîrîni

Olanlar evc-pervâz-ı gurûr elbette alçaklar

(AYPAY 1998:168)

Kibâr-ı nev-zuhûr-ı asra arz-ı marifet itsen

Kerem yok bâri leb-cünbân-ı lafz-ı âferîn olmaz

(AYPAY 1998:204)

Enderûnlu Osman Vâsıf, Sultan III. Selim’e sunduğu kasîdesinde

çaresizliğinden ve yalnızlığından şikayetle kimseden ilgi görmediğini dile getirmiştir:

Page 268: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

249

Kılsam ‘aceb mi şîve-i tebrîkî ârzû

‘Ömrümde bana denmedi zîrâ mübârekî

(GÜREL BİLÂ-TARİH:238)

İlgisizlikten yakınan şâirlerden bir diğeri de Aziz Bey’dir. Aziz Bey, devlet

kademesinde çeşitli odalarda ve komisyonlarda görev yaptıktan sonra Edirne ve Selanik

vilayetleri evkâf müfettişliğine getirilmiştir. Tekirdağ’da yazdığı bir şiirinde sürekli

görev yerinin değiştirilmesinden, bulunduğu yerde unutulmasından ve arayıp soranının

olmamasından şikayetçi olmuş ve bunu şu şekilde dile getirmiştir:

Yine geziyorum ben diyâr diyâr

Sıkıldım artık burada yeter

Unutulduk kaldık burada

Gökyüzü bulutla kara bağlıyor

Yahudi semtinde çıfıt evinde

Kadermiş insan zarûri çeker

Elde yoktur ne çâre ihtiyâr

Her günün hâli diğerden beter

Beni bir soran yok zannım orada

Bütün gün yağmur yağıyor bana ağlıyor

Çekilir mi bu hâl altmış deminde

Böyle yazılmış ezelî meger

(…)

(İNAL 1999: 59)

Sultan Bayezid döneminde Osmanlı ülkesine gelen şâir Basîrî, karşılık

umarak Revânî’ye bir kasîde sunmuştur. Revânî Bey de elinin açıklığını ve cömertliğini

göstermek amacıyla Basîrî’ye birkaç akçe yollamıştır. Gönderilen akçelerin pek

kıymetinin olmadığını gören Basîrî, bu duruma çok gücenmiş ve Revânî’yi pintilikle

suçlamıştır:

Revânîyle meğer pinti Hamîdîn

Bir aradan yaradılmış revanı

Page 269: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

250

Birinin vasf-ı nânı lâyezukun

Birinin na’t-ı abı len terânî

(İSEN 1999:129)

5.7.2.2. Ulûfenin Kesilmesi

Şâir şikayetlerinden bir diğeri ulûfenin kesilmesidir. Cemâl-i Diger

ulûfesinin kesildiğini dile getirmiş ve şu şekilde şikayet etmiştir:

Pençdeh akçe ile Rûmiline reh düşdi

Başını kesdi felek tâli‘üme de düşdi

(EYDURAN 1999:268)

5.7.2.3. Dirliğin Elinden Alınması

‘Işkî, memdûhuna/hâmîsine sunduğu kıt’asında memdûhunun/hâmîsinin

kapısında uzun zamandır kul olmasına, ölümü bile düşünmeden savaşlara katılmasına

rağmen hastalığından dolayı dirliğinin elinden alınmasını şu şekilde şikayet etmiştir:

Pâdişah-ı cihân-penâhun ben

Niçe yıl işiginden çâker idüm

Hasta oldum kesildi dirlicigüm

Sag olursam solag ola dir idüm

Yimez idüm cihân gamın zîrâ

Pâdişahun ‘ulûfesin yir idüm

Şahun atı önince ruh üzre

Her gazâyı piyâde eyler idüm

Kal‘a ceng ola anmayup ölümüm

Yanar oda girer semender idüm

Seg be-sahrâ dimezden evvel çarh

İtlerünle kapunda hem-ser idüm

Şah-ı ‘âlem-penâh sag olsun

Çâkeriyüm ezelde çâker idüm

(EYDURAN 1999:664-65)

Page 270: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

251

Bunun üzerine Sultan Süleyman, ‘Işkî’ye on akçe ihsânda bulunmuştur

(SOLMAZ 1996:500).

Hayâlî Bey, on bin akçelik dirliğinin elinden alındığını bir gazelinde dile

getirerek bir nevi şikayette bulunmuştur:

On bin akçe dirligi lâyık mıdır ben bendenin

Rûzigâr ile ola bâd-ı havâya müşterek

(TARLAN 1992b:181)

5.7.2.4. Câizenin Kesilmesi/Câize Alamama

Şâir şikayetlerinden biri de câize alamamaktır. Bu konuda Hakî,

memdûhuna/hâmîsine nasıl câize verilmesi gerektiğini tavsiye ederken Emîrek de tarihi

bir gerçeği dile getirmiştir. İskender Çelebi ve İbrahim Paşa’nın ölümü şâirler için zor

bir dönemin başlangıcı olmuştur. Kendilerinden sonra gelen devlet adamları, gerek

şiirden hoşlanmayan tabiatlarının etkisiyle gerek de bütçede tasarruf sağlama amacıyla

şâirlere verilen ücretlerde kısıtlamaya gitmişlerdir. Bu durum da doğal olarak şâirlerin

şiirlerine yansımıştır. Bu şâirler haricinde Sultan II. Mahmud dönemi şâirlerinden Hâlis

Efendi, hakettiği ihsânı alamamaktan şikayetçidir.

Hâkî, memdûhuna/hâmîsine kasîdeler sunmuş; ancak umduğu câizeyi

alamayınca bir rubai daha yazarak câize alamayışından şikayetle hâmîsinden görevleri

değişmeyi istemiş ve nasıl câize verilmesi gerektiğini ironik bir şekilde dile getirmiştir:

Kerem ehli makâmıdur bu sadr

Bu ululuk yâ bî-sehâ nice olur

Gel begüm sen vezâreti bana vir

Beni medh eyle gör ‘atâ nice olur

(EYDURAN 1999:340)

Câizenin kesilmesinden şikayetçi olan diğer bir şâir de Emîrek’tir. İbrahim

Paşa ve İskender Çelebi devri sona erip Ayâs Paşa ve Mahmûd Çelebi zamanında

şâirlerin câizeleri kesildiği vakit Hekim Monla Üveys’in oğlu Emîrek şu kıtayı demiştir:

Kand-i la’lin virmedi ‘uşşâka dil-ber câ’ize

Gayre ammâ kim virür her dem mükerrer câ’ize

Page 271: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

252

Himmetün yanında mahsûl-i ‘Arab ednâ kerem

Cenb-i lutfunda harac-ı Rûm kemter câ’ize

Bahşiş-i nakd isteyen baksun cebînün ayına

Gün yüzün görsün görem diyen musavver câ’ize

Şâ‘ire i‘tâ idüp virdi peyember câ’ize

Niçün olmadı bana bilsem musahhar câ’ize

Câ’ize irmezse ger meddâh-ı şâ’ir-pîşeye

Sîm-i eşkiyle yeter ruhsâre-i zer câ’ize

Hâzin-i defter katında cûd kim isrâf ola

Oldugından n’oldı pür-divân u defter câ’ize

‘Ömrini kes yâ İlâhi kâtı‘un kim itdi men‘

Olmış iken cümle yârâne mukarrer câ’ize

(KILIÇ 1994:166-167)

Sultan II. Mahmud dönemi şâirlerinden Hâlis Efendi, Tercüme Odası’nda

görevli olduğu sırada İstanbul’a gelen Mısır valilerinden bir zât Bâbıâli ketebesine

atiyye vermiştir. Hâlis Efendi de kudemâdan olduğu için hissesine epeyce bir meblağ

düşeceğini hesap ederken kendisine üç lira verilmiştir. Bu duruma sinirlenen Hâlis

Efendi şu kıt’ayı yazarak şikayetini dile getirmiştir:

Rütbeye göre âtiye olunurken i’tâ

Verdiler üç aded altın bana ihsân güyâ

Rübe-i sâniyeme nisbet iki olmalıdır

Alın üçün birini kalsın iki bâri bana

(İNAL 2000:807)

5.7.2.5. Yöneticiler ve Sultan Çevresindekiler

Şâirler, şiirlerinde yöneticileri de eleştirerek şikayetlerini dile getirmişlerdir.

Aynî, memdûhunun/hâmîsinin çevresinde yer alan yöneticileri eleştirirken Âsaf da

devlet katındaki görevine engel olan Sadrazam Safvet Paşa’yı eleştirmiş ve bu durumu

şiirlerinde dile getirerek bir nevi şikayette bulunmuştur.

Page 272: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

253

Aynî, Sultan Cem’in etrafında bulunan yöneticileri bir gazelinde şu şekilde

eleştirmiştir:

Meclisün lâyık degül iy şah dûnân olmaga

Kancı vü bostancı vü torlak u hayrân olmaga

Sansar olan hâcen oldı sadra geçdi dikli olan

Hâtırun yokdur senün ‘âlemde arslan olmaga

Çavuşoglı kim kapıcun olmaga lâyık degül

Meşveret eylersin anun ile sultân olmaga

(MERMER 1997:626)

Aynî, başka bir gazelinde de yine aynı konu üzerinde eleştirisini yapmış ve

şikayetini dile getirmiştir:

Meh-i bedrün kemâli rûy-ı Şeh Cem

Şeb-i kadrün visâli mûy-ı Şeh Cem

(MERMER 1997:571)

Sultan II. Abdülhamid dönemi şâirlerinden Âsaf da yöneticilerden şikayetçi

olmuştur. Âsaf, 1878’de Sadık Paşa’nın kabinesinde Adliye Nazırı olmuş; ancak

Sadrazam Safvet Paşa’nın itirazı sonucu bu görevinden aynı yıl içinde alınmıştır.

Yazdığı rubaîde, günlerin mihnetinden sıkıldığını, devletin eşeklere ve köpeklere

verildiğini şu şekilde dile getirmiştir:

Ez mihnet-i eyyâm be-cân âmedeîm

Hasret-keş-i câh-ı în u ân âmedeîm

Devlet be-harân dâde vü devlet be-sekân

Pes mâ be-temâşâ-yı cihân âmedeîm

(İNAL 1999:78)

5.7.2.6. Fakirlik

Şâir şikayetlerinden bir diğeri de fakirliktir. Fakirlik dolayısıyla şâirler,

neredeyse isyan edecek duruma gelmişlerdir. Durumlarını daha iyi anlatabilmek için

başka şâirlerin ne durumda olduklarını da dile getirmişlerdir.

Page 273: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

254

Aynî, herkes tok ve güzel giyimli gezerken kendisinin aç çıplak

dolaştığından yakınarak şikayetini şu şekilde dile getirmiştir:

Tapunda kullarun hep tok u tonlu

Velî ben bî-nevâyam aç u ‘uryân

(MERMER 1997:127)

Ayrıca Aynî’nin diğer bir şikayeti de fakirliktendir. Aşağıdaki beyitte

devrinde herkesin zengin olduğunu, kendisinin ise fakir kaldığını ifade ederek bu

durumdan şikayet etmiştir:

Meyl-i devrün mâl ile her ehl-i fazl oldı ganî

Lîk işbu arada ben kalmışam ancak fakîr

(MERMER 1997:161)

Fatih’in iltifatını kazanan şâirlerden biri de Aşkî’dir. Padişâh, Aşkî’yi çok

takdir etmiş, meclislerinde ve sohbetlerinde ona da yer vererek ihsânını ve iltifatını

esirgememiştir. Tezkirelerde, şiirinin sade ve manzum sözlerden ibaret olduğu ve buna

rağmen günde yüz akçe şâir ulûfesi aldığı belirtilmiştir. Dönem şâirlerinden Fenâyî

mahlaslı yoksul bir şâir Sa’di’nin günde otuz, Aşkî’nin de yüz akçe aldığını dile

getirdiği gibi kendi fakirliğinden de şikayet etmiştir:

Aşkî yüz yer Sa’dî otuz bu Fenâyînin dahi

Haftada yedi günü var tonluk u tîmârda

(İSEN 1999:122)

Cinânî, hiçbir şeyinin olmamasından şikayetçidir:

Ne yüküm var götürür sivrisinek ursan eger

Al gider Hinde vü Sinde nitekim bâd-ı vezân

(OKUYUCU 1994:75)

Cinânî, ayrıca maksadının ne olduğunu da ifade etmiştir. Ona göre amacı

baklava yemek değil, perişan halini arz etmektir:

Kasdum evvel bu idi baklava ümmîdi ile

Vak’a-ı hâl-i perîşânı ideydüm imlâ

(OKUYUCU 1994:75)

Page 274: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

255

5.7.2.7. Verilen Görev ve Mevkiyi Beğenmeme

Şâirlerin bir kısmı yeterli ilgi ve yardımı görememekten şikayetçi olurken

diğer bir kısmı da yapılan yardımı beğenmemiştir. Bu bölümde ele aldığımız şâirlerin

çoğu görev yerlerinden şikayetçi olmuştur. Bunlardan biri var ki o da çevresindekilerin

tavsiyesi ile daha fazla ihsân elde edebileceğini düşünmüş ve memdûhunun/hâmîsinin

kendisine verdiği görevi geri çevirmiştir. Ancak umduğu gibi olmamış, daha da zor

duruma düşmüştür.

Mesîhî, Hadım Ali Paşa’nın ölümü üzerine sarsılmış, neticesinde ömrü

boyunca onun gibi bir hâmî bulamamıştır. Ömrünün son yılları Yeniçeri Ağası Yunus

Paşa ile Nişancı Tâcî-zâde Ca’fer Çelebi’nin ilgisini çekme çabası ile geçmiştir. Bu

çabaları sonucunda Mesîhî’ye Bosna’da küçük bir tımar verilmiştir. Ancak Mesîhî

bundan pek de memnun kalmamıştır. Memnuniyetsizliğini Nişancı Tâcî-zâde Cafer

Çelebi’ye sunduğu kasîdede şu şekilde dile getirmiştir:

Vasfun altun ile tahrîr ider idüm hele ben

Fâkadan vüs’atüm olaydı eger mikdâr

Serverâ gerçi ba’îdem şeref-i hidmetden

Lîk dem yok ki du’ân olmaya dilde tekrâr

Gam u endûh melâl ile hayâl oldugumı

Sana ‘arz etmege geldi bu muhayyel güftâr

Ben senün bendelerün defterine geçmiş iken

Ne revâdur bana pâ-bend ola cüz’î tîmâr

(MENGİ 1995:44-45)

Bursa’da 30 akçelik Sultan Orhan Mütevelliğine atanan Ahmed Paşa,

buradaki görevinden pek memnun kalmamıştır. Bu memnuniyetsizliğini Fatih’e yazdığı

bir şiirinde:

Cihâna lutf idersün her cihetden

Halâs it ben kulını tevliyetden

şeklinde dile getirerek Bursa’daki görevinden bağışlanmasını istemiştir.

Bunun üzerine Fatih, Ahmed Paşa’yı önce Eskişehir’de Sultanönü, daha sonra da Tire

Page 275: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

256

ve Ankara sancak beyliğine atamıştır. Ahmed Paşa bu görevleri de beğenmemiştir.

Padişâha yazdığı başka bir şiirinde:

Müzevvirün kelimâtın benimçün itme kabul

Kimdi dil marîzi helâk oldı ol müzevvereden

İki cihanda seni gamdan ide Hak âzâd

Eğer bu bendeni âzâd idersen Ankara’dan

şeklinde Ankara’dan ayrılmak istediğini dile getirmiştir (KILIÇ 1994:109).

Sultan Selim’in ihsânına nail olan şâirlerden biri de Benli Hasan namı ile

anılan Âhi Çelebi’dir. Niğbolu’dan İstanbul’a gelince tahsilinin yanı sıra şiirle de

uğraşmıştır. Şeyhî’nin Husrev vü Şirin’ine nazire olarak yazdığı mersiyenin bir

bölümünü gören Sultan Selim, kendisine bir müderrislik verilmesini emretmiştir.

Kemalpaşa-zâde Bursa’da 20 akçelik Bayezid Medresesi’ni teklif etmiş, Zeyrek-zâde

ise padişâhın daha fazlasını vereceğini söylemiştir. Bunun üzerine Âhi Çelebi, daha

fazla ihsân elde etme ümidiyle görevi kabul etmemiştir. Bu harekete gücenen Sultan

Selim, Âhi’ye kızmıştır. Âhi ise Ahmed Paşa ve Necâtî’nin “eğri” redifli gazellerine

nazire olarak:

O kad bâlâ vü zülf egri diyâr-ı hüsn pür-âşûb

Memâlik fitne şeh zâlim âlem serkeş sipâh eğri

beytinin geçtiği şiiri söyleyince canını zor kurtarmıştır (EYDURAN

1999:194).

Bosnalı Alaaddin Sâbit, 1700 Muharreminde Hanefi İbrahim Efendi’den

boşalan Bosna kasabasına tayin edilmiştir. Kadılığı sırasında hayli sıkıntı çekmiştir.

Çektiği sıkıntıları Kalaylı Ahmed Paşa’ya yazdığı kasîdede şu şekilde dile getirmiştir:

Virdiler Bosnada mansıb diyü bir cây-ı ‘azâb

Göricek hâtıra vâdi-i cehennem geldi

Deyn-i vâfirle gidüp hâ’ib u hâsır geldüm

Ne hedâyâ vü ne dinâr ü ne dirhem geldi

Hâliyâ üç senedür teng dil ü ma’zûlüm

Dörde bâlig oluyor işte Muharrem geldi

Page 276: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

257

Gayre bî-mihnet-i miftâh açılan bâb-ı ümîd

Bendene dahme-i düşvâr-ı mutalsam geldi

Ol kadar telh-mezâkem ki şekerden de bugün

Dehen-i zâ’ikama şâşnî-i semm geldi

Ol kadar muztaribem kangı kapuya varsam

Hande-i hezlik dirler koma sersem geldi

(KARACAN 1991:245-246)

5.7.2.8. Değerinin Bilinmemesi

Dönemlerinde bilginin geçer akçe olmadığını, marifet sahibi kişilerin

ayıplanacak duruma geldiğini ifade eden şâirler, değerlerinin bilinmeyişinden de

şikayetçidir.

Değer görememekten şikayet eden şâirlerden biri Sultan II. Bayezid dönemi

şâirlerinden Bolulu Hamdî Çelebi’dir. Nizâmî ve Firdevsî eserlerini bu dönemde yazmış

olsalardı bir değer göremezlerdi diyerek, Osmanlı ülkesinde layık olan şâirlere bile

değer verilmemesinden şikayetçi olmuştur:

Hüner arz eylemek şimdi cihâna

Cevâhir saçmağa benzer yabana

Nizâmî şimdi etse Penc-i Gencin

Kimesne bir pula almazdı pencin

Eger Şehnâme düzse şimdi Tûsî

Ana vermezdi kimse bir fülûsî

Hemîşe böyle midir âdet-i Rûm

Ki eyler müstehak olanı mahrûm

(İSEN 1999:211)

Hamdî Çelebi, diğer bir şiirinde irfan ve bilginin değerinin uçup

gitmesinden, yetenekli insanların ne kadar çalışırsa çalışsın bir mertebe elde

edememesinden, herkesin derdinin mal biriktirmek olduğundan ve bu mal sahibi

kişilerin yanında maarifin ayaklar altında değersiz olmasından şikayetçidir:

Page 277: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

258

Dirîgâ gitti kadr-i fazl u irfân

Maârif defterini dürdü devrân

Ne denli eylese kesb-i fezâil

Bulamaz mertebe bir merd-i kâbil

Muradı her kişinin cem’-i emvâl

Maârif yanlarında hâk-i pâmâl

(İSEN 1999:212)

Hamdi Çelebi’nin bu şekilde şikayette bulunmasının sebebi Câmî’den

kısmen tercüme ederek meydana getirdiği Yusuf u Züleyha mesnevisini Sultan

Bayezid’e sunması ve padişâhtan iltifat görememesi olsa gerek.

Şeref Hanım, yazdığı şiirlerin karşılığını alamamaktan, değerinin

bilinmemesinden şikayetçi olmuştur. Yazdığı kasîde ve tarihlerinde birçok kişiyi

övmesine, onlara çeşitli iltifatlar etmesine rağmen bunların karşılığında hiçbir şey

göremediğini ifade ederek üzüntüsünü dile getirmiştir. “Bir daha küberâya tarih ve

kasîde yazarsam ind-i Hudâ’da nâmerd olayım” diyerek de sitemlerini dile getirmiştir:

Saglıgında kişinin kadri bilinmez Şerefâ

Gezer elden ele bir gün ola kim âsârın

(ARSLAN 2002:361)

Hâh u nâ-hâh Şeref’in kadrini bilsin yârân

‘Âleme bir dahi Leylâ ile Fıtnat gelmez

(ARSLAN 2002:347)

Sarf itme Şeref nâfiledir nakd-i şu‘ûrı

Tahmîs ü gazel medh u sitâyiş şu‘arâya

Nâ-merd olayım söyler isem ‘ind-i Hudâ’da

Şimden girü târîh u kasîde küberâya

(ARSLAN 2002:512)

Şeref Hanım, şâir yaratılmasından değil de şiirin geçer akçe olmamasından

yakınmıştır. Çektiği maddi sıkıntıların etkisiyle “Şiir hazinesine sahip olduğunu; ancak

bunların kalp akçe gibi geçmediğini, kimsenin bir pula dahi alıp satmadığını; eğer

Page 278: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

259

alacaklılar sözle savulsaydı şâirlerin zâr u zebûn olmayacaklarını; şâirlik töhmeti ile

nitelendirilmesinin kendi elinde olmadığını, Allah vergisi olduğunu” söylemiştir.

Eyledi gerçi Hudâ-yı Zi’l-minen

Mâlik-i gencîne-i nakd-i sühan

Kimseye kalb akçe denlü geçmiyor

Bir pula bin beyti alıp satmıyor

Geçse ger ol da biterdi bî-gümân

Hâl-i zârım neyle eylerdim beyân

Şa‘irân olmaz idi zâr u zebûn

Sözle savrulsaydı ashâb-ı düyûn

Saldı gir-dâb-ı gama encâm-ı kâr

Fülk-i ümmîdim muhâlif rüzgâr

Töhmetim şâ‘irlik ise neyleyim

Dâd-ı Hak’dır ben nice ketm eyleyim

(ARSLAN 2002:484-485)

Enderûnlu Osman Vâsıf Bey, devrin fikri yapısını ve anlayışını yansıtan

beyitlerinde marifet ehlinin takdir görmemesinden, takdir görmediği gibi marifet

sahiplerinin ayıplanacak hale düşmesinden ve onlarla mücadeleye girecek gücünün

kalmamasından şikayetçidir:

Bir devirde ‘âleme geldik ki ‘ayb oldu hüner

Bu vakitde cehli sermâye edenler kâr eder

Ben de eylersem n’ola cühhâl ile bey’ü şirâ

Hevl-nâk olan bezirgân ne ziyân ne kâr eder

(GÜREL BİLÂ-TARİH:263)

5.7.2.9. Borçlarını Ödeyememe

Şâirler borçlarını ödeyememekten de şikayetçidir. Bunlardan biri de Deli

Birader namıyla anılan Gazâlî’dir. Gazâlî, topladığı yardımlar ile bir hamam ve yanına

da bir havuz yaptırmıştır. Pîrî Paşa’nın oğlu Mehmed Efendi de Hasköy’deki hamamına

havuz yaptırınca Deli Birader, Mehmed Efendi’yi ağır sözlerle hicvetmiştir. Mehmed

Page 279: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

260

Efendi, zaten zor durumda olan hamamcıları toplayarak “Biraderin hamamı fesat

yuvasıdır” diye İbrahim Paşa’ya Deli Birader’i şikayet etmiştir. Şikayetlere

dayanamayan İbrahim Paşa, Deli Birader’in havuzunu yıkmak zorunda kalmıştır. Bunun

üzerine çok üzülen Deli Birader, üzüntüsünü şiirlerinde şu şekilde dile getirip yaptığı

masrafları ödeyemeyecek olmaktan şikayetçidir:

Âh kim ehl-i şevk hammâmı

Bulmadın müddetiyle encâmı

Nâ-gehân toldı Ehremenler ile

Deve ahun oldı dev tamı

Aslan agzına kazmalar tokunup

Derdmendün bozıldı endâmı

Göreyüm gözi çıka ufadanun

Ki görür gözüm idi her câmı

Şimdi aglamag ile fark olmaz

Seherinden Gazâlinün şâmı

Koyayum gayrı nice ödeyeyüm

Bunı yapdukda itdügüm vâmı

(KILIÇ 1994:933-934)

5.7.2.10. Malına Zarar Verilmesi

Yukarıda da değindiğimiz üzere Gazâlî’nin havuzu diğer hamamcıların da

baskısıyla yıkılmıştır. Gazâlî de havuzunun yıkılmasından dolayı duyduğu üzüntüyü

şiirlerinde dile getirmiştir. Bunlardan biri de Kıratova kadısına yazdığı mektuptaki

kıt’adır:

Dostlar hâlüm n’ola bir hâne bünyâd eyledüm

Bir ‘aceb kasr-ı emel hâtırda âbâd eyledüm

Günde otuz akçenün dört aylıgın bir heftede

Harc-ı seng ü ücret-i bennâ vü ırgâd eyledüm

Togmaduk oglana ad kor gibi gör densüzligi

Ana ‘uzlet-hâne-i zîbâ diyü ad eyledüm

Page 280: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

261

Gördüm olur biter iş degül hemân vakf eyledüm

Anı da olmış mübârek gibi âzâd eyledüm

(KILIÇ 1994:934)

5.7.2.11. Görev (Mansıb) Alamama

Sultan Abdülmecid dönemi şâirlerinden Abdî Efendi, Şirvâni-zâde Rüşdî

Paşa’ya yazdığı bir şiirinde ömrünün mansıb arzusu içinde geçtiğini söyleyerek

şikayetini dile getirmiştir:

Geçdi ömrüm ârzû-yı mansıb-ı ikbâl ile

Bundan artık sanma dünyâda gabâvet eyledim

(İNAL 1999:35)

5.7.2.12. Felekten/Talihten Şikayet

Şâir şikayetlerinden bir diğeri de talihsizlik ve feleğin kendileri için iyi

hesaplar yapmamasıdır. Bu şekilde şikayetlerini dile getiren şâirlerin ortak arzusu bir

hâmî bulma isteğidir.

Feleğin kendileri için hiç de iyi hesaplar yapmadığını düşünen şâirler zalim

felekten memdûha/hâmîye sığınmışlardır:

Ey şîr-dil meded ki zebûn eyledi beni

Akranun içre bu felek-i rûbeh-ihtiyâl

(ÇAVUŞOĞLU 1980:29)

Enderûnlu Osman Vâsıf da talihsizliğinden yakınmıştır:

Necm-i bahtı dûn u menhûs olmasın bir kimsenün

Âdeme n‘eylerse zîrâ baht-ı nâ-hemvâr eder

(GÜREL BİLÂ-TARİH:264)

Ganî-zâde Nâdirî, ilme çok hizmet ettiğini; ancak talihin zayıf, derdin

kuvvetli ve yardımın ise mümkün olmamasından şikayetçidir:

Çok fenne hıdmet eyledüm ammâ ne fâ’ide

Tâli za’if u derd kavî avn ise muhâl

(KÜLEKÇİ 1989:48)

Page 281: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

ALTINCI BÖLÜM

YENİ DÖNEMDE CÂİZE ANLAYIŞI

Page 282: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

263

6. YENİ DÖNEMDE CÂİZE ANLAYIŞI

Bu bölümde günümüzde câize uygulamasının ne şekilde olduğuna

değinilmiş ve Osmanlı dönemindeki câize uygulaması ile karşılaştırması yapılmıştır.

Açıklamalarımızda kavram kargaşası olmaması için Osmanlıdaki câize uygulamasını

“eski dönem” yakın zamandaki uygulamayı ise “yeni dönem” olarak ele aldık. Osmanlı

Devleti döneminde olduğu gibi yeni dönem şâirleri de şiir haricinde farklı türlerde

eserler ortaya koymuş ve bu eserler ile çeşitli ödüller kazanmışlardır. Konumuz genel

itibari ile şâir ve dolayısıyla şiir olduğu için sadece bu alandaki ödülleri ele aldık.

Yeni dönemde verilen ödüllerin her birini kimlerin aldığını burada

saymamıza imkân yok. Bu sebeple burada bir fikir vermesi açısından şâirlerin bir

kısmının aldığı ödüllere değinmekle yetineceğiz.

Tevfik Fikret (ö. 1915), 1891’de İsmâil Sefâ’nın idare ettiği Mirsâd

dergisinde açılan “tevhîd” ve “sitâyiş-i hazret-i pâdişahî” konularındaki yarışmalara

katılarak ikisinde de birinciliği elde etmiş ve böylelikle adını duyurmaya başlamıştır

(AKYÜZ 1985:222).

İstiklal Marşı şâirimiz Mehmet Akif Ersoy (ö. 1936), para ile ölçülemeyecek

ve adını sonsuza kadar yaşatacak büyük bir ödülün sahibi olmuştur. Maârif Vekâleti’nin

“İstiklal Marşı” için açtığı yarışmada para ödülünün olması sebebiyle Mehmet Akif

Ersoy, ilk aşamada yarışmaya katılmamıştır. Ancak gönderilen şiirler arasında isteğe

uygun şiir çıkmayınca Maârif Vekili Hamdullah Subhî, yarışmadan para mükâfatı

kaydını kaldırmak suretiyle Mehmet Âkif’i ikna etmiştir (AKYÜZ 1985:537).

Yahya Kemal, çeşitli yerlerde elçilik görevinde bulunup 1932’de bu görevini

bırakarak ve Tekirdağ mebusluğuna seçilmiştir. 1942’deki seçimi kazanamayıp bu

görevden ayrılmış ve CHP sanat müşavirliğine getirilmiştir. 1943’teki ara seçimlerde

İstanbul mebusu olduysa da 1946’da yapılan seçimlerde tekrar kazanamamıştır. 1948’de

“Hayal Şehir” isimli manzumesine “İnönü Şiir Mükâfatı” verilmiştir (AKYÜZ

1985:714).

Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Yaşayan Ömür” adlı ilk şiiri 1933’te; “Havaya

Çizilen Dünya” adlı kitabı da 1935’te yayınlanmıştır. Bir şiiri ile 1946’da CHP Şiir

Yarışması’nda üçüncülüğü alan şâir, Asû adlı kitabıyla 1956’da Yeditepe Şiir

Armağanı’nı , Delice Böcek adlı kitabıyla 1958’de Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’nü,

Horoz adlı kitabıyla 1977’de (Peride Celâl ile paylaşarak) Sedat Simavi Vakfı Edebiyat

Page 283: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

264

Ödülü’nü kazanmıştır. Ayrıca kendisine 1966’da Türkiye Millî Talebe Federasyonu’nun

Turan Emeksiz Armağanı, 1973’te Arkın Çocuk Edebiyatı Yarışması’nda “üstün onur

ödülü”, 1974’te Yugoslavya’da Struga Şiir Festivali Altın Çelenk Ödülü verilmiştir.

Bunlardan başka Fazıl Hüsnü Dağlarca, ABD Uluslararası Şiir Forumu’nca 1967’de

“Yaşayan En İyi Türk Şâiri”, Milliyet Sanat Dergisi’nce 1974’te “Yılın Sanatçısı”,

TÜYAP Kitap Fuarı’nca 1987’de “Onur Ozanı” seçilmiştir (BEZİRCİ-ÖZER

2002:319). 1967’de aldığı “Yaşayan En İyi Türk Şâiri” ödülünün yanı sıra Amerikan

Forum’u tarafından kendisine para ödülü de verilmiştir (KABAKLI 2002:111).

Necip Fazıl Kısakürek (ö. 1983), 1947’de CHP Piyes Yarışması’nda Sabır

Taşı adlı oyunuyla birincilik ödülü kazanmıştır. Ayrıca 1980 yılında Kültür

Bakanlığı’nın Büyük Kültür Armağanı’nı, 1981 yılında Türk Kültür Vakfı’nın Kültür

Armağanı’nı kazanmıştır. Bunların yanı sıra kendisine Türk Edebiyat Vakfı’nca

“Türkçe’nin Yaşayan En Büyük Şâiri” unvanı verilmiştir (BEZİRCİ-ÖZER 2002:347).

Cahit Sıtkı Tarancı (ö. 1956), Ankara’da Anadolu Ajansı’nda çevirmenlik

yapmış, daha sonra bir müddet Toprak Mahsülleri Ofisi’nde çalışmıştır. Sonraki

dönemlerde Çalışma Bakanlığı’nda çevirmenlikle görevlendirilmiştir. 1946’da CHP Şiir

Yarışması’nda “Otuz Beş Yaş” adlı şiiri ile birincilik kazanarak büyük bir üne

kavuşmuştur (ÇETİN 2002:383).

Melih Cevdet Anday, şiirlerinin yanı sıra roman, oyun, deneme türlerinde de

çok sayıda eser ortaya koymuş ve bu eserleri ile çeşitli ödüller kazanmıştır. Şiir alanında

kazandığı ödülleri şu şekilde sıralayabiliriz: Teknenin Ölümü kitabıyla 1976’da

Yeditepe Şiir Armağanı’nı, Sözcükler kitabıyla 1978’de Sedat Simavi Vakfı Edebiyat

Ödülü’nü, Ölümsüzlük Ardından Gılgamış kitabıyla 1981’de İş Bankası Şiir Büyük

Ödülü’nü kazanmıştır (ÇETİN 2002:447).

Şiirlerinin yanı sıra tiyatro ve roman türlerinde de eserler veren Oktay Rifat

(ö. 1988), Karga ile Tilki adlı kitabıyla 1955’te Yeditepe Şiir Armağanı’nı, Şiirler adlı

kitabıyla 1970’de Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’nü, Bir Cigara İçimi adlı kitabıyla

1980’de Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü’nü, Dilsiz ve Çıplak adlı kitabıyla 1984’te

Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanmıştır (ÇETİN 2002:420).

Cahit Külebi (ö. 1997), 1955 yılında Yeşeren Otlar adlı kitabı ile Türk Dil

Kurumu Edebiyat Ödülü’nü, Yangın adlı kitabıyla 1981 yılında Yeditepe Şiir Ödülü’nü

kazanmıştır (ÇETİN 2002:490).

Page 284: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

265

Ceyhun Atuf Kansu (ö. 1978), şiirlerinden başka deneme türünde de eserler

vermiştir. Bağımsızlık Gülü adlı kitabıyla 1966’da Yeditepe Şiir Armağanı’nı, Sakarya

Meydan Savaşı adlı kitabıyla 1970’te Behçet Kemal Çağlar Ödülü’nü kazanmıştır

(BEZİRCİ-ÖZER 2002:121).

İlhan Geçer, Özlediğim Şehir adlı şiiriyle Ankara Halkevi’nin 1946’da Şiir

Yarışması’nda üçüncü, Mavi İkindi adlı şiiri ile Son Havadis gazetesinin 1971’deki

yarışmasında birinci, Yunus’a Selam şiiriyle de 1986’da Eskişehir Kültür Derneği

tarafından yapılan yarışmada ikinci olmuştur (ÇETİN 2002:487).

Rıfat Ilgaz (ö. 1993), şiirlerinin yanı sıra roman ve hikâye türünde de eserler

vermiştir. Ocak Katırı Alagöz ile 1987’de Ö. F. Toprak Şiir Ödülü’nü kazanmıştır.

Ayrıca adına 1984’te ödül konulup verilmeye başlanmıştır (BEZİRCİ-ÖZER 2002:84).

Attilâ İlhan da şiirlerinin yanı sıra öykü ve roman türünde eserler vermiştir.

Lise son sınıf öğrencisi iken “Cebbaroğlu Mehemmed” adlı şiiri ile CHP Şiir

Yarışması’nda ikinci olmuştur. Ayrıca Tutuklunun Günlüğü adlı kitabı ile 1974’te Türk

Dil Kurumu Şiir Ödülü’nü kazanmıştır (BEZİRCİ-ÖZER 2002:99).

Ahmet Hamdi Tanpınar (ö. 1962), çeşitli okullarda edebiyat öğretmenliği

yaptıktan sonra 1939’da Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde profesör

olmuştur. 1942 yılında Maraş milletvekili seçilen Tanpınar, 1946’da Milli Eğitim

Bakanlığı müfettişliğine atanmıştır. 1962 yılında Yeditepe Şiir Armağanı’nı kazanmıştır

(BEZİRCİ-ÖZER 2002:372).

İlhan Berk, çeşitli okullarda öğretmenlik ve Ankara’da Ziraat Bankası Yayın

Bürosu’nda çevirmenlik yapmıştır. 1979’da Kül adlı kitabıyla Türk Dil Kurumu Şiir

Ödülü’nü, İstanbul Kitabı adlı eseri ile 1980’de Necatigil Şiir Ödülü’nü, Deniz Eskisi

adlı kitabıyla 1983’te Yeditepe Şiir Armağanı’nı, Güzel Irmak adlı eseri ile 1988’de

(Ferit Edgü ile paylaşarak) Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştır

(BEZİRCİ-ÖZER 2002:186).

Metin Eloğlu (ö. 1985)’nun ilk şiiri Mehmet Metin adıyla 1944 yılında

Kovan dergisinde yayınlanmıştır. Şiirlerinin yanı sıra hikâye, eleştiri türünde de eserler

yazmıştır. 1972’de Dizin adlı eseri ile Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’nü kazanmıştır

(BEZİRCİ-ÖZER 2002:356).

Page 285: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

266

Çeşitli gazete ve dergilerde yazıları ile şiirleri yayınlanan Nevzat Üstün,

1979 yılında trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. Ailesi tarafında 1980’de Nevzat

Üstün Şiir ve Hikâye Ödülü konmuştur (BEZİRCİ-ÖZER 2002:156).

İlk şiiri Urla Halkevi dergisinde çıkan Necati Cumalı (ö. 2001), diğer

türlerde de eser veren şâirlerdendir. Yağmurlu Deniz adlı eseri ile 1969’da Türk Dil

Kurumu Şiir Ödülü’nü, Tufandan Önce adlı eseri ile 1984’te Yeditepe Şiir Armağanı’nı

kazanmıştır (BEZİRCİ-ÖZER 2002:199).

Behçet Necatigil (ö. 1979), şiirlerinin yanı sıra radyo oyunları ve sözlük de

yazmıştır. Çeşitli okullarda edebiyat öğretmenliği yapan Necatigil, 1957’de Eski Toprak

adlı eseri ile Yeditepe Şiir Armağanı’nı, 1964’te Yaz Dönemi adlı eseriyle de Türk Dil

Kurumu Şiir Ödülü’nü kazanmıştır. 1980 yılından itibaren ailesi tarafından anısına

Behçet Necatigil Şiir Ödülü düzenlenmiştir (ÇETİN 2002:462).

Gülten Akın, ilk olarak 1955’te Varlık dergisinin okurlar arasında açtığı

yarışmada Teoman Karahun’la şiir birincilik ödülünü paylaşmıştır. Sığda adlı eseri ile

1965’te Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’nü, Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı adlı eseri ile

1970’te TRT Sanat Ödülleri yarışmasında Şiir Ödülü’nü, Ağıtlar ve Türküler adlı eseri

ile 1977’de Yeditepe Şiir Armağanı’nı, Sevda Kalıcıdır adlı eseri ile 1991’de Halil

Kocagöz Şiir Ödülü’nü, Seyran adlı eseri ile 1992’de (Memet Fuat ile birlikte) Sedat

Simavi Edebiyat Ödülü’nü, Sessiz Arka Bahçeler adlı eseri ile 1999’da Akdeniz Altın

Portakal Şiir Ödülü’nü kazanmıştır (BEZİRCİ-ÖZER 2002:292).

Sabahattin Kudret Aksal (ö. 1993), da şiirlerinin yanı sıra diğer türlerde de

eserler ortaya koyan bir şâirdir. Çeşitli alanlarda aldığı ödüllerin yanı sıra 1979’da

Şiirler adlı eseri ile Yeditepe Şiir Armağanı’nı, 1990’da Buluşma adlı eseri ile Sedat

Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştır (BEZİRCİ-ÖZER 2002:163).

Edip Cansever (ö. 1986), Yerçekimi Karanfil adlı eseri ile 1957’de Yeditepe

Şiir Armağanı’nı, Ben Ruhi Bey Nasılım adlı eseriyle 1977’de Türk Dil Kurumu Şiir

Ödülü’nü, Yeniden adlı eseri ile 1982’de Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü’nü

kazanmıştır (BEZİRCİ-ÖZER 2002:335).

Coşkun Ertepınar, Zaman Bahçesi adlı şiir kitabıyla 1978 Milli Kültür Vakfı

Jüri Özel Ödülü’nü kazanmıştır (ÇETİN 2002:426).

Page 286: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

267

Metin Altıok (ö.1993), 1980’de Ö. F. Toprak Şiir Ödülü’nü (Ahmet Telli

ile), 1989’da Halil Kocagöz Şiir Ödülü’nü (Veysel Çolak ile), 1991’de Cemal Süreya

Şiir Ödülü’nü kazanmıştır (ODABAŞI 2001:41).

Melisa Gürpınar, 1991’de Halil Kocagöz Şiir Ödülü’nü kazanmıştır

(ODABAŞI 2001:53).

Süreyya Berfe, 1991’de Cemal Süreya Şiir Ödülü’nü kazanmıştır

(ODABAŞI 2001:66).

Abdülkadir Bulut (ö. 1985), Milliyet-Sanat dergisinin düzenlediği 1974’ün

En Başarılı Genç Şâiri Ödülü’nü kazanmıştır (ODABAŞI 2001:72).

Sennur Sezer, 1987’de Halil Kocagöz Şiir Ödülü’nü, 2000’de Kirlenmiş

Kağıtlar adlı şiir kitabı ile Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü kazanmıştır (ODABAŞI 2001:77).

Güven Turan, 1991’de Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü kazanmıştır (ODABAŞI

2001:82).

Ataol Behrâmoğlu, çeşitli dergilerde ve tiyatrolarda çalıştıktan sonra

1979’da Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Sekreterliği’ne seçilmiştir. 1981’de tüm

şiirleriyle Asya-Afrika Yazarlar Birliği’nin Lotus Edebiyat Büyük Ödülü’nü

kazanmıştır (BEZİRCİ-ÖZER 2002:46).

Refik Durbaş, 1979’da Yeditepe Şiir Armağanı’nı, 1983’te Behçet Necatigil

Şiir Ödülü’nü ve 1993’te Halil Kocagöz Şiir Ödülü’nü kazanmıştır (ODABAŞI

2001:53).

Özkan Mert, 1990’da Yunus Nadi Ödülü kapSâmında mansiyon ve İlhan

Demirarslan Şiir Ödülü’nün yanı sıra 1992’de Petrol-İş Sendikası 3. Geleneksel Şiir

Yarışması’nda Jüri Özel Ödülü’nü kazanmıştır (ODABAŞI 2001:94).

Hidayet Karakuş, 1982’de Nevzat Üstün Şiir Başarı Ödülü’nü, 1993’te

Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’nü kazanmıştır (ODABAŞI 2001:111).

Ahmet Özer, 1981’de Nevzat Üstün Şiir Başarı Ödülü’nü, 1982’de Ö. F.

Toprak Şiir Ödülü’nde mansiyon, 1993’te Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü paylaşımlı olarak

ve 1998’de Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştır (ODABAŞI 2001:113).

Murathan Mungan, Osmanlıya Dair Hikâyat dosyasıyla 1980’de (T. Fişekçi

ve O. Telli’yle paylaşarak) Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü’nü, “Sahtiyan” şiiriyle

1981’de Gösteri Dergisi Şiir Yarışması’nda birincilik kazanmıştır (BEZİRCİ-ÖZER

2002:348).

Page 287: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

268

Ahmet Telli, 1980’de Ö. F. Toprak Şiir Ödülü’nü Metin Altıok ile

paylaşımlı olarak, 1982’de Yazko Şiir Özendirme Ödülü’nü kazanmıştır (ODABAŞI

2001:122).

Hilmi Yavuz, Doğu Şiirleri kitabıyla 1978’de Yeditepe Şiir Armağanı’nı,

Zaman Şiirleri adlı kitabıyla da 1987’de Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü’nü

kazanmıştır (BEZİRCİ-ÖZER 2002:183).

Hüseyin Yurttaş, 1980 Nevzat Üstün Şiir Ödülü’nü, 1982’de Ö. F. Toprak

Şiir Ödülü’nde mansiyon, 1992’de Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’nü, 1994’te Cevdet

Kudret Şiir Ödülü’nü Hüseyin Atabaş ile paylaşımlı olarak kazanmıştır (ODABAŞI

2001:129).

Enis Batur, 1993’te Perişey adlı şiir kitabıyla Cemal Süreya Şiir Ödülü’nü,

Opera adlı şiir kitabıyla Altın Portakal Şiir Ödülü’nü ve İtalya’da Sibillo Aleramo Şiir

Ödülü’nü kazanmıştır (BEZİRCİ-ÖZER 2002:234).

Yukarıda saydığımız isimler haricinde birçok şâir benzer ödülleri

kazanmıştır. Eski dönemde yazılan eserler karşılığında devlet büyüklerinden alınan bir

nevi te’lif ücreti diye tabir ettiğimiz câize şekil değiştirerek varlığını günümüze değin

sürdürmüştür. Osmanlı Devleti’nde başta padişâh olmak üzere devletin üst

kademelerinde bulunan varlıklı kişilere sunulan eser, o kişiler ya da sultânu’ş-şuarâlar

tarafından değerlendirilip ödüllendirilmiştir. Yeni dönemde ise değerlendirme ve

ödüllendirme işi müesseseleşmiştir. Günümüzde çeşitli kurum, kuruluş, siyasî parti,

vakıf, dernek vs. tarafından düzenlenen yarışmalarda jüri tarafından seçilen eser

sahipleri ödüllendirilmektedir. Yeni dönemde eserler, jüri üyeleri tarafından belli

kıstaslara göre birinci, ikinci ve üçüncü olarak derecelendirilmektedir. Bunun yanı sıra

teşvik amacı ile mansiyon ve jüri özel ödülü adlarıyla da ödüllendirme yapılmaktadır.

Dolayısıyla her derecenin aldığı ödül de farklılık arz etmektedir. Eski dönemde de

şâirlere eserlerinin gücü oranında câizeler verilerek dolaylı olarak derecelendirme

yapılmıştır. Eski dönemde şâire her şey câize olarak verilirken günümüzde para ve

plaket gibi ödüller ön plâna çıkmıştır. Her iki dönemde de alınan câize, şâiri yeni eserler

ortaya koyması için teşvik etmiş, kendisine prestij kazandırmıştır.

Eski dönemdeki şâirlerin her birinin yeteneği ölçüsünde bir mesleğinin

olduğunu daha önce belirtmiştik. Yeni dönemdeki şâirlerin de aynı şekilde birer

meslekleri vardır. Eski dönemde olduğu gibi yeni dönemde de devletin üst

Page 288: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

269

kademesinden alt kademesine kadar görev almış/alan şâirler olmuştur. Bu kişiler,

bulundukları görevlerde sanatlarını icra ettikleri gibi devlet mekanizmasındaki bir

görevi sonradan sanatçı kişiliklerine ekleme imkânı da bulmuşlardır. Kısacası her iki

dönemde câize uygulaması olmakla birlikte şâirlerinin tek geçim kaynağı aldıkları

câizeler değildir.

Page 289: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

270

SONUÇ

“Dîvân Edebiyatında Câize Üzerine Bir İnceleme” konulu çalışmamızın ilk

bölümünde Osmanlı’da devlet-sanat ilişkisini ele aldık. Buna göre, Herat’ta ortaya

çıkan Batılıların Türk Rönesansı diye niteledikleri Hüseyin Baykara ile Molla Câmî ve

Ali Şir Nevâ’î arasındaki ilişki ve ortaya konulan sanat anlayışı Anadolu’ya büyük

ölçüde modellik etmiştir. Ayrıca Hz. Muhammed’in huzurunda kasîde okuyan Ka’b b.

Züheyr’e hırkasını hediye etmesi sünnet olarak telakki edilmiş ve böylece sanatkârlara

eserleri karşılığında hediye verilmesi gelenek haline gelmiştir.

İkinci bölümde ele aldığımız ‘câize’ kavramının iki alanda kullanıldığını

tespit ettik. Bunlardan biri edebiyat terimi olarak, şâirlerin devlet erkânına sundukları

eserler karşılığı aldıkları hediye; diğeri ise Osmanlı devlet yönetiminde göreve atanan

memurların amirlerine verdikleri hediyelerdir. Bunun haricinde şâirlerin devlet erkânı

katında gördüğü itibarı da câize olarak düşünebiliriz. Bu itibar sayesinde şâirler

hâmîlerinin meclislerinde ve yakın çevrelerinde yer alarak câizenin en büyüğüne

ulaşmışlardır. Ayrıca unutulmaması gereken noktalardan biri de câizenin çift taraflı

oluşudur. Türk-İslâm medeniyetinin temel anlayışına bağlı olarak şâirler sadece hediye

almamışlar, kendileri de hediye vermişlerdir. Üstelik bu konuda ilk adımı şâirler atarak

hâmîlerine bir hediye/eser sunmuşlar ve karşılığında da çeşitli câizeler almışlardır.

Böylece şâir, hâmîsine hediye vererek asıl amacına ulaşmış ve kendisini geleceğe

bırakarak ölümsüzleştirmiştir.

Sundukları eserler karşılığı aldıkları hediyeler, şâirlerin geçimlerine katkı

yapmıştır. Her şâir, eserini mutlaka padişâha/şehzâdeye ulaştırmak istemiştir. Çünkü

padişâhın ihsânı diğerlerine oranla daha fazladır. Şâir için de hâmîsinin padişâh olması

ve eserini ona sunması bir saygınlık kazanma anlamına gelmiştir. Padişâha ulaşmak için

şâirler aracı kişiler de kullanmışlardır. Bu kişiler genellikle devlet yönetiminde söz

sahibi olan ve şiire ilgisi olan kişilerdir. Buna rağmen padişâha ulaşamayan şâirlerin

hedefi; başta sadrazam olmak üzere diğer devlet adamları olmuştur. Şunu da

unutmamak gerekir ki şâirler geçimlerini sadece aldıkları ihsânlar ile sağlamamışlardır.

Her birinin yeteneğine göre bir mesleği vardır. Bu meslekler arasında en fazla %16’lık

bir oranla kadılık ilk sırada, %14’lük bir oranla müderrislik ikinci sırada ve %12’lik bir

oranla da kâtiplik üçüncü sırada tercih edilmiştir.

Page 290: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

271

Yukarıda da değindiğimiz üzere şâirler için hâmîlerinin meclislerinde

bulunmak da bir çeşit câizedir. Şâirlerin gerek padişâh/şehzâde olsun gerekse diğer

devlet erkânı olsun bu kişilerin meclislerinde ve yakın çevrelerinde bulunduğunu

gösteren birtakım ibareler vardır. Her iki çevrede de müsâhiblik, hemdemlik ve

nedîmlik gibi ifadeler şâirlerin hâmîlerine olan yakınlığın en ileri derecesini

göstermektedir. Bunun haricinde mâdihi olmak, mülâzemetinde ve hıdmetinde

bulunmak, kulluk, bendelik, intisâb etmek ve kapuya cem olmak gibi ifadeler de hâmîye

yakınlığın diğer göstergeleridir.

Câize ortamları olarak saray çevresini ve şehzâde sancaklarını ele aldık.

Daha küçük yaşlardan itibaren dini ilimlerin yanı sıra pozitif ilimleri de okuyan

şehzâdeler, çeşitli sanat ve spor alanlarında da gerekli eğitimi almışlardır. Devlet

yönetimine hazırlanmaları için de sancak merkezlerine gönderilmişler ve buralarda

şehzâde-vali olarak görev yapmışlardır. Şehzâdeler, sancak merkezlerini imar ederken

aynı zamanda buraları birer kültür ve ilim merkezi haline de getirmişlerdir. XIV.

yüzyıldan itibaren şehzâde sancak merkezlerinin Anadolu’da Balıkesir, Kütahya,

Amasya, Manisa, Isparta, Sivas, Antalya, Konya, Aydın, Kastamonu, Trabzon ve Kırım

yarımadasında Kefe şehirleri olduğu tespit edilmiştir. Daha sonraki dönemlerde

Amasya, Trabzon, Kütahya, Konya ve son olarak Manisa diğerlerine tercih edilmiş,

buralar XVI. yüzyıl ortalarına kadar sancak merkezi olarak kullanılmıştır. Bu

merkezlerde en güçlü dönem II. Bayezid’in oğullarının şehzâdelik yaptıkları dönem

olmuştur. Şehzâdeler, çevrelerinde toplanan âlim ve şâirleri tahta geçtikten sonra da

yanlarında götürmüşlerdir.

Saray çevresinde ise ancak Fetret Devri’nden sonra şiir ve edebiyatla

ilgilenilmeye başlanmıştır. Bu dönemde ve öncesinde Germiyan Sarayı’nda yetişip

Osmanlıya intisâb eden şâirlerin önemli bir ağırlığı olmuştur. Bu sebeple diğer yerleşim

alanlarından taht merkezine ve şehzâde sancaklarına gelip intisâb eden şâirler de ele

alınmıştır. Ayrıca saray çevresinin şâirlere gösterdiği itibarı, şâirlerin ne şekilde ve ne

kadar ihsân elde ettiğini somutlaştırmak amacıyla bu bölümde II. Bayezid ve Kanuni

dönemine ait İn’âmât Defteri’ndeki kayıtlar tablolaştırılarak yorumlanmıştır. Buna göre

şâirler, hâmîlerine en fazla kasîde sunarak ihsân elde etmişlerdir.

Çelebi Sultan Mehmed’den sonra tahta geçen Sultan II. Murad, şâirlere

salyâne bağlayarak hâmîlik vasfını resmileştirmiştir. Bu uygulama Kanuni döneminde

Page 291: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

272

İbrahim Paşa’nın ölümüne kadar sürmüştür. Fatih Sulan Mehmed İstanbul’u alarak yeni

ve uzun soluklu bir edebi çevrenin burada oluşmasını sağlamıştır. İlim sahiplerine

gösterdiği rağbet sayesinde İstanbul’da 185 şâir toplanmıştır. Sultan II. Bayezid de

babası gibi sanatı himâye etmiştir. Devrinde şâirlerin aldığı ihsânlar İn’âmât Defteri’nde

kayıt altına alınmıştır. Bu dönemde 66 şâir ihsân elde ederken bunların 58’i (%87.8)

nakdiyye (akçe), 51’i (%77.2) de hil’ât almıştır. Bu 66 şâirden 17’si (%25.7) sadece

nakdiyye, 9’u (%13.6) da sadece hil’ât almıştır. Toplamda verilen nakdiyyenin miktarı

ise 478.500 akçedir. En yüksek nakdiyyeyi 112.000 akçe ile Mevlânâ İdrîs elde ederken

en düşük nakdiyyeyi de Mesûd b. Muhyiddin 500 akçe ile elde etmiştir. Böylece

Mevlânâ İdrîs, toplamda verilen nakdiyyenin %23.4’ünü tek başına almıştır. Yine aynı

dönemde toplamda Rûhî 30 defa; Mâ’ilî 18 defa; Sâ’ilî 18 defa; Azîzî 18 defa; Keşfî 17

defa; Kâtibî 16 defa hil’ât almıştır. Sekiz yıllık saltanatının büyük çoğunluğunu

fetihlerde geçiren Sultan I. Selim de himâye geleneğini sürdürmüştür. Bu sebeple Tebriz

fethi sonunda İranlı birkaç yüz şâir ve sanatkârı İstanbul’a getirmiş ve onları himâyesi

altına almışır. Yavuz Sultan Selim’den sonra Osmanlı tahtına oturan Kanuni de

atalarının yolundan giderek himâye geleneğini sürdürmüştür. Sultan II. Bayezid

döneminde olduğu gibi bu dönemde de şâirlerin aldıkları ihsânlar İn’âmât Defteri’nde

kayıt altına alınmıştır. Kanuni döneminde ihsân alan şâirlerin sayısı 47’dir. Bu 47

şâirden 40’ı (%85.1) nakdiyye, 21’i (%44.6) de hil’ât almıştır. Yine bu 47 şâirden 7’si

(%14.8) sadece hil’ât elde ederken 26’sı (%55.3) da sadece nakdiyye elde etmiştir. Bu

dönemde dağıtılan nakdiyyenin toplam miktarı ise 195.400 akçedir. Lâmi’î Çelebi

20.000 akçe ile en yüksek nakdiyyeyi elde ederken Nisârî 200 akçe ile en düşük miktarı

almıştır. Lâmi’î Çelebi 20.000 akçeyi alarak dağıtılan 195.400 akçenin %10.2’sine tek

başına sahip olmuştur. Himâye geleneği daha sonraki dönemlerde de padişâhların

kişiliklerine bağlı olarak değişen oranlarda devam etmiştir. Şâirler, Kanuni’den sonra en

parlak dönemlerini Lale Devri’nde yaşamışlardır. Bu dönemde şâirler gerek Sultan III.

Ahmed, gerekse de Damad İbrahim Paşa tarafından yoğun bir şekilde himâye edilmiştir.

Sultan III. Selim döneminde padişâh-şâir geleneği son bularak şiirin üzerinden devlet

desteği kalkmıştır. XIX. yüzyılda eski geleneği sürdürmeye çalışan şâirler olsa da artık

yeni bir dönem başlamıştır. Bu dönemdeki şâirler artık devlet dairelerinde toplanmaya

başlamış ve yetiştikleri ortamlar da kıymet hükümleri Mısır’da şekillenen paşaların

Page 292: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

273

konaklarına kaymıştır. Ayrıca eserlerinin -kasîdelerin- uzunluğu da bu dönemde

kısalmaya başlayarak başka amaçlar için de kullanılmaya başlanmıştır.

Memdûhu/hâmîsi tarafından korunup kollanmak isteyen şâirler bunu da

ancak belli zamanlarda (cülûs, ıydiyye, bahariyye vs.) eser sunarak elde edebilmişlerdir.

Şâirler müstakil eserlerin yanı sıra gazel, kasîde, kıt’a vs. de sunmuşlar ve başarıları

oranında ödüllendirilmişlerdir. Şâirler, sundukları eserlerinde -özellikle kasîdelerde-

memdûhlarının/hâmîlerinin çeşitli özelliklerini dile getirip onları övmüşlerdir.

Memdûhun/hâmînin en fazla dile getirilen özelliği adalet ve cömertlik olmuştur. Bu

övgü kalıpları mesleği ne olursa olsun tüm memdûhlar/hâmîler için kullanılmıştır.

Yapılan övgülerde memdûhun/hâmînin sadece olan değil olması gereken özellikleri de

dile getirilmiştir. Bu bakımdan şâirler devlet yönetiminde ve sosyal hayatta dolaylı

olarak söz sahibi olmuşlardır. Ayrıca şâirler memdûhunu/hâmîsini överken bazı tarihi

ve dini şahısları da karşılaştırma unsuru olarak kullanmışlardır. Bu şahıslar, XVI.

yüzyıla kadar memdûha/hâmîye örnek veya denk gösterilirken bu dönemden sonra

memdûh/hâmî üstün gösterilmeye başlanmıştır.

Şâirler eserlerinde birtakım isteklerini de dile getirmişlerdir. En fazla dile

getirilen istek genel anlamda yardım, himâye ve mansıb (kadılık, müderrislik vs.)

isteğidir. Şâirler, memdûhlarına/hâmîlerine ulaşamadıkları zamanlarda bir aracı ile

isteklerini iletmeye çalışmışlardır. Hatta şâirlere iltifat gösterilmesinin sünnet olduğunu

ve başka şâirlere gösterilen ilgiyi de dile getirerek alacakları yardımı baştan garanti

altına almaya çalışmışlardır. Bunun haricinde memdûhun/hâmînin kişiliğine ve şâirle

olan yakınlığına bağlı olarak özel istekler (saat, köle, at, arpa, ev vs.) de dile

getirilmiştir. “Marifet iltifata tabidir.” düsturuyla hareket eden şâirler, İmparatorluğun

kuruluşundan son zamanlarına kadar fırsat buldukça isteklerini dile getirmeyi

sürdürmüşlerdir. Bu süre zarfında devlet ricâline yakın olan şâirlerin daha fazla istekte

bulunduğu tespit edilmiştir. Ayrıca bayan şâirler de çeşitli isteklerde bulunmuşlardır.

Şâirler, isteklerinin yanı sıra birtakım şikayetlerini de memdûha/hâmîye iletmişlerdir.

Bunun haricinde memdûhtan/hâmîden isteği olmayan şâirler de vardır. Bunlar

genellikle kendisini tasavvufa adamış ve bu yolda eser vermiş şâirlerdir. Tespit

ettiğimiz bir diğer husus da mesleki alanda ilerleme ile yardım talep edilebilecek kişi

sayısı arasındaki ters orantıdır. Şâirler, mesleki alanda ilerleme kaydettikçe yardımını

Page 293: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

274

görebileceği kişi sayısı giderek azalmış, kendileri müracaat eden değil müracaat edilen

konumuna gelmişlerdir.

Osmanlı dönemindeki câize uygulaması günümüzde de müesseseleşerek

varlığını sürdürmektedir. Günümüzde kurum, kuruluş, siyasî parti ve derneklerin yılın

belli zamanlarında düzenlediği yarışmalarda şâirler çeşitli ödüllere kavuşabilmektedir.

Osmanlı döneminde eseri değerlendiren ve ödüllendiren hâmî, günümüzde

değerlendirme işini jürilere bırakmıştır. Jürinin faaliyeti genel olarak sadece eseri

değerlendirmekle sınırlandırılmıştır. Ödülü veren ise yarışmayı düzenleyen kurumdur.

Her iki dönemde verilen ödül, şâirlere itibar kazandırdığı gibi maddi anlamda da

birtakım kazanımlar sağlamıştır. Osmanlı döneminde şâir aldığı nakdiyyenin yanı sıra

bir göreve de getirilebilmekteyken günümüzde devlet erkânı tarafından şâirlerin sadece

şiiri dolayısıyla bir göreve getirilmesi söz konusu değildir. Şunu da unutmamak gerekir

ki Osmanlı döneminde bir göreve getirilen şâirde çoğu zaman liyakat da aranmıştır. Her

iki dönemde de verilen ödüller şâirler üzerinde olumlu bir etkiye sahip olmuş, onları

daha kaliteli eserler ortaya koymak için yönlendirmiştir. Günümüz şâiri sadece yeni

eserlerinde değil halihazırda bulunan eserlerinin yeni baskılarında da aldığı ödülü

lehine kullanma imkânına sahiptir. Alınan ödül ister istemez okuyucu kitlesini de

yönlendirecek ve bu durum şâire te’lif ücreti -câize- olarak geri dönecektir. Son olarak,

hangi dönemde olursa olsun kaliteli eser daima müşterisini bir şekilde bulmuştur.

Page 294: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

275

KAYNAKÇA

AÇIKGÖZ Namık (1990), Riyâzî Dîvânından Seçmeler, Kültür Bakanlığı Yay, Ankara.

------- (1998), Fuzûlî, Timaş Yay., İstanbul.

ADIVAR A. Adnan (1991), Osmanlı Türklerinde İlim, Remzi Kitabevi, 5. Baskı, İstanbul.

AK Coşkun (2001), Şâir Padişâhlar, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara.

AKALIN L. Sami (1984), Edebiyat Terimleri Sözlüğü, Varlık Yay., İstanbul.

AKGÜNDÜZ Ahmet (1994),“Ebussûs Efendi”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay., C. 10, İstanbul.

AKKUŞ Metin (1993), Nef’î Dîvânı, Akçağ Yay., Ankara.

AKSOY Hasan (2002), “Kınalızâde Ali Efendi”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay., C. 25, Ankara.

AKTEPE Münir (1988), “Birinci Abdülhamid”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay., C. 1, İstanbul.

------- (1989), “Üçüncü Ahmed”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay., C. 2, İstanbul.

AKYÜZ Kenan (1985), Batı Tesirinde Türk Şiir Antolojisi, İnkılâp Kitabevi, 7. Baskı,

İstanbul.

AKYÜZ Kenan-BEKEN Süheyl-YÜKSEL Sedit-CUNBUR Müjgan (2000), Fuzûlî Dîvânı, Akçağ Yay., Ankara.

ALTUN Kudret (1989), “Gelibolulu Mustafa Âlî ve Dîvânı”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi SBE, İstanbul.

ALTUNER Nuran Üzer (1989), “Safâyî ve Tezkiresi”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi SBE, İstanbul.

ARSLAN Mehmet-AKSOYAK İ. Hakkı (1994), Haşmet Külliyatı, Sivas.

ARSLAN Mehmet (2002), Şeref Hanım Dîvânı, Kitabevi Yay., İstanbul.

------- (2003), Leylâ Hanım Dîvânı, Kitabevi Yay., İstanbul.

ASLAN Mustafa (1990), “Şehrî Dîvânı”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi SBE, Kayseri.

AYAN Hüseyin (1981), Cevri Hayatı Edebi Kişiliği Eserleri ve Dîvânının Tenkidli Metni, Atatürk Üniversitesi Yay., Erzurum.

AYAN Hüseyin-BURMAOĞLU Hamit Bilen-AYAN Gönül-BAKIRCIOĞLU Ziya (1987), “XVII. Yüzyıl Dîvân Nazım ve Nesri”, Büyük Türk Klasikleri, Ötüken-Söğüt C. 5, İstanbul.

AYDEMİR Yaşar (1994),“XVII. Yüzyıl Türk Edebiyatında Kasîde”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi SBE, Ankara.

Page 295: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

276

AYPAY A. İrfan (1998), İzzet Ali Paşa Dîvân ve Nigâr-nâme, İstanbul.

AYVERDİ İlhan (2005), Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Neşriyat, 1. Baskı, C. 1, İstanbul.

BABACAN İsrafil (2001), “XIX. Yüzyıl Türk Edebiyatında Kasîde Nazım Şekli (Şekil ve İçerik)”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi SBE, Ankara.

BABINGER Franz (1997), “Hızır Bey”, İslâm Ansiklopedisi, MEB Yay., C. 5, Eskişehir.

BANARLI Nihad Sami (2001), Resimli Türk Edebiyat Tarihi, MEB Yay., C. 1-2, Ankara.

BEKİROĞLU Nazan (1999), “Osmanlı’da Kadın Şâirler”, Osmanlı, Ed.: Güler Eren, Yeni Türkiye Yay., C. 9, s.:802-812, Ankara.

BEZİRCİ Asım-ÖZER Kemal (2002), Dünden Bugüne Türk Şiiri, Evrensel Basım Yay., 2. Baskı, C. 3-4-5, İstanbul.

BİLKAN Ali Fuat (1999), Nâbî Hayatı Sanatı Eserleri, Akçağ Yay., Ankara.

BURSALI MEHMED TÂHİR (2000), Osmanlı Müellifleri ve Ahmed Remzi Akyürek Miftâhu’l-Kütüb ve Esâmî-i Mü’ellifîn Fihristi, Bizim Büro Yay., Ankara.

ÇAKICI Bilal (1996),“Eski Türk Edebiyatında Kasîde Nazım Şekli (XVI. YY)”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi SBE, Ankara.

ÇAPAN Pervin (1993), “18. Yüzyıl Tezkirelerinde Edebiyat Araştırma ve Tenkidi”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Fırat Üniversitesi SBE, Elazığ.

ÇAVUŞOĞLU Mehmet-TANYERİ M. Ali (1981), Hayretî Dîvânı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., İstanbul.

ÇAVUŞOĞLU Mehmed (1977), Yahyâ Bey Dîvânı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., İstanbul.

------- (1980), Vasfî Dîvânı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., İstanbul.

------- (1982), Helâkî Dîvânı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., İstanbul.

------- (1986), “Kasîde”, Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı II, (Dîvân Şiiri), S.:415- 416-417, Temmuz-Ağustos-Eylül s.:17-77.

------- (2003), Dîvânlar Arasında, Kitabevi Yay., İstanbul.

ÇELEBİOĞLU Âmil (1994), Kanuni Sultan Süleyman Devri Türk Edebiyatı, MEB Yay., İstanbul.

ÇETİN Mehmet (2002), Tanzimattan Günümüze Türk Şiiri Antolojisi, Akçağ Yay., 3. Baskı, C.1, Ankara.

ÇIPAN Mustafa (2003), Fasih Dîvânı (İnceleme-Tenkitli Metin), MEB Yay., İstanbul.

DADAŞ Cevdet (2002), “Osmanlı Arşiv Belgelerinde Şâirlere Verilen Câize ve

Page 296: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

277

İhsânlar”, Türkler, Ed.: Hasan Celal Güzel vd., Yeni Türkiye Yay., C.11, s.:748-758, Ankara.

DEVELLİOĞLU Ferit (2000), Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi, 17. Baskı, Ankara.

DİLÇİN Cem (2000), Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, TDK Yay., 6. Baskı, Ankara.

EFLATUN Muvaffak (2001), “Osmanlı Döneminde Edebî Muhit Olarak İznik”, Eşrefoğlu Rûmî Bilgi Şöleni Bildirileri, Ed.: Mustafa Güneş, İznik-Bursa.

EMECEN Feridun (2000), “Sultan İbrahim”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay., C. 21, İstanbul.

------- (2003), “Üçüncü Mehmed”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay., C. 28, Ankara.

ERDEM Sadık (2001), Subhî-zâde ‘Azîz ve Dîvânı, Fakülte Kitabevi, Isparta.

ERDEMİR Ayşegül-ÖZCAN Nuri (1988), “Abdülaziz Efendi”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay., C. 1, İstanbul.

ERSAN Mehmet (2000), “Türkiye Selçuklularında Hediye ve Hediyeleşme II”, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., Tarih İncelemeleri Dergisi XV, s.:95- 104, İzmir.

ERTAYLAN İ. Hikmet (1952), Ahmed-i Dâ’î Hayatı ve Eserleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., İstanbul.

ERÜNSAL İsmail (1979-1980), “Türk Edebiyatı Tarihinin Arşiv Kaynakları I, II. Bayezid Devrine Ait Bir İn’âmât Defteri”, Tarih Enstitüsü Dergisi, X-XI, s.:303-342.

------- (1984), “Türk Edebiyatı Tarihinin Arşiv Kaynakları II, Kanuni Sultan Süleyman Devrine Ait Bir İn’âmât Defteri”, Osmanlı Araştırmaları, IV s.:1-17.

EYDURAN Aysun Sungurhan (1999), “Tezkiretü’ş-Şu’arâ (İnceleme-Tenkitli Metin)”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi SBE, Ankara.

GIBB E. J. Wilkinson (1999), Osmanlı Şiir Tarihi, Haz.: Ali Çavuşoğlu Akçağ Yay., Ankara.

GÖKBİLGİN Tayyib (1997), “Cafer Çelebi”, İslâm Ansiklopedisi, MEB Yay., C. 3, Eskişehir.

GÖKDOĞAN Melek Dosay (2002), “Osman Gazi’den Mehmed Vahideddin’e Osmanlı Bilimi ve Kültürü”, Türkler, Ed.: Hasan Celal Güzel vd., Yeni Türkiye Yay., C.11, s.:175-209, Ankara.

GÜLER Kadir (2001), “Kuruluşundan İstanbul’un Fethine Kadar Osmanlı’da Devlet- Dergâh-Mutasavvıf Münasebetleri ve Eşrefoğlu Rûmî ”, Eşrefoğlu Rûmî Bilgi Şöleni Bildirileri, Ed.: Mustafa Güneş, İznik-Bursa.

-------, (2003), Kütahya Yazıları, Kütahya.

GÜREL Rahşan (Bilâ-tarih), Enderûnlu Osman Vâsıf ve Dîvânı, Kitabevi Yay., İstanbul.

HAMAMİ Erdal (2001), Râmî Dîvânı, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara.

Page 297: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

278

HANÇERLİOĞLU Filiz (1988), “Âşık Çelebi Dîvânı”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi SBE, Ankara.

HORATA Osman (2002), “Lâle Devri’nden Tanzimat’a Türk Edebiyatı”, Türkler, Ed.: Hasan Celal Güzel vd., Yeni Türkiye Yay., C.11, s.: 573-592, Ankara.

İLAYDIN Hikmet (1956), “Kerem Kasîdeleri”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi-2, İstanbul.

İLGÜREL Mücteba (1989), “Birinci Ahmed”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay., C. 2, İstanbul.

------- (1989), “İkinci Ahmed”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay., C. 2, İstanbul.

İNAL İbnü’l-Emin Mahmud Kemal (1999), Son Asır Türk Şâirleri, Haz.: Müjgan Cunbur, Atatürk Kültür Merkezi Yay., C. 1, Ankara.

------- (2000), Son Asır Türk Şâirleri, Haz.: M. Kayahan Özgül, Atatürk Kültür Merkezi Yay., C. 2, Ankara.

İNALCIK Halil (2003a), Şâir ve Patron, Doğu Batı Yay., Ankara.

------- (2003b), “İkinci Mehmed”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay., C. 28, Ankara.

İNCE Adnan (1994), Sâlim Dîvânı, Ankara.

İPEKTEN Haluk (1974), İsmetî Dîvânı, Atatürk Üniversitesi Yay., Ankara.

------- (1990), Nâ’ilî Dîvânı, Akçağ Yay., Ankara.

------- (1996), Dîvân Edebiyatında Edebi Muhitler, MEB Yay., İstanbul.

------- (2000a), Nef’î Hayatı Sanatı Eserleri, Akçağ Yay., 3. Baskı, Ankara.

------- (2000b), Şeyh Gâlib Hayatı Sanatı Eserleri, Akçağ Yay., Ankara.

------- (2003a), Eski Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri ve Aruz, Dergâh Yay., 6. Baskı, İstanbul.

------- (2003b), Fuzûlî Hayatı Sanatı Eserleri, Akçağ Yay., 4. Baskı, Ankara.

------- (2003c), Bâkî Hayatı Sanatı Eserleri, Akçağ Yay., 4. Baskı, Ankara.

İPEKTEN Haluk-İSEN Mustafa-KARABEY Turgut-AKKUŞ Metin (1987), “XVIII. Yüzyıl Dîvân Nazmı”, Büyük Türk Klasikleri, Ötüken-Söğüt C. 6, İstanbul.

------- (1988), “XVIII. Yüzyıl Dîvân Nazmı ve Nesri”, Büyük Türk Klasikleri, Ötüken-Söğüt C. 7, İstanbul.

İSEN Mustafa (1980), Sehî Bey Tezkire (Heşt Bihişt), Tercüman 1001 Temel Eser Serisi, İstanbul.

İSEN Mustafa-KURNAZ Cemal (1990), Şeyhî Dîvânı, Akçağ Yay., Ankara.

------- (1990), Usulî Dîvânı, Akçağ Yay., Ankara.

------- (1993), Acıyı Bal Eylemek Türk Edebiyatında Mersiye, Akçağ Yay., Ankara.

------- (1997), Ötelerden Bir Ses, Akçağ Yay., Ankara.

------- (1999), Latîfî Tezkiresi, Akçağ Yay., Ankara.

Page 298: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

279

İSEN Mustafa-BİLKAN A. Fuat (1997), Sultan Şâirler, Akçağ Yay., Ankara.

İSEN Tûbâ Işınsu (2002), “Dîvân Şiirinde Fahriye”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bilkent Üniversitesi ESBE, Ankara.

KABAKLI Ahmet (2002), Türk Edebiyatı, Türk Edebiyatı Vakfı Yay., 2. Baskı, C. 4, İstanbul.

KALKIŞIM Muhsin (1994), Şeyh Gâlîb Dîvânı, Akçağ Yay., Ankara.

KAPLAN Mahmut (1996), Neşatî Dîvânı, Akademi Kitabevi, İzmir.

KARAALİOĞLU Seyit Kemal (1962), Türkçe ve Edebiyat Sözlüğü, Okat Yay., İstanbul.

KARABEY Turgut (1999), Ahmet Paşa Hayatı Sanatı Eserleri, Akçağ Yay., 2. Baskı, Ankara.

KARACAN Turgut (1991), Bosnalı Alaeddin Sâbit Dîvânı, Cumhuriyet Üniversitesi Yay., Sivas.

KARAHAN Abdülkadir (1966), Figânî ve Dîvânçesi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., İstanbul.

------- (1972), Nef’î Dîvânından Seçmeler, MEB Yay., İstanbul.

KARATAŞ Turan (2004), Ansiklopedik Edebiyat Terimleri Sözlüğü, Akçağ Yay., 2. Baskı, Ankara.

KAYABAŞI Bekir (1997), “Kâf-zâde Fâ’izî’in Zübdetü’l-Eş’âr’ı”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İnönü Üniversitesi SBE, Malatya.

KESKİN Ayşe Gülay (1994), “Klâsik Türk Edebiyatında Kasîde Nazım Şekli (XIII- XIV-XV. Asırlar)”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi SBE, Ankara.

KILIÇ Filiz (1994), “Meşa’irü’ş-Şu’ara (İnceleme-Tenkitli Metin)”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi SBE, Ankara.

------- (1998), XVII. Yüzyıl Tezkirelerinde Şâir ve Eser Üzerine Değerlendirmeler, Akçağ Yay., Ankara.

------- (2002), Eski Türk Edebiyatı El Kitabı-Nazım Şekilleri, Grafiker Yay., Ankara.

KUR’AN-I KERİM MEÂLİ (2005), Haz.: Halil Altuntaş-Muzaffer Şahin, DİB Yay., 3. Baskı, Ankara.

KURNAZ Cemal (1987), Hayâlî Bey Dîvânı Tahlili, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara.

KUTLUK İbrahim (1997), Tezkiretü’ş-Şuarâ (Beyâni Tezkiresi), TTK Yay., Ankara.

KÜÇÜK Cevdet (1988), “Abdülaziz”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay., C. 1, Ankara.

------- (1988), “İkinci Abdülhamid”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay., C. 1, Ankara.

------- (1988), “Abdülmecid”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay., C. 1, Ankara.

KÜÇÜK Sabahattin (1994), Bâkî Dîvânı (Tenkitli Basım), TDK Yay., Ankara.

Page 299: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

280

KÜLEKÇİ Numan (1989), Ganî-zâde Nâdirî ve Dîvânından Seçmeler, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara.

LEVEND Agâh Sırrı (1984), Dîvân Edebiyatı (Kelimeler, Remizler, Mazmunlar ve Mefhumlar), Enderûn Kitabevi, 4. Baskı, İstanbul.

------- (1998), Türk Edebiyatı Tarihi, TTK Yay., 4. Baskı, Ankara.

MACİT Muhsin (1997), Nedîm Dîvânı, Akçağ Yay., Ankara.

------- (2000), Nedîm Hayatı Sanatı Eserleri, Akçağ Yay., Ankara.

------- (2001), Erzurumlu Zihnî Dîvânı, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara.

MAZIOĞLU Hasibe (1992), Fuzûlî ve Türkçe Dîvânından Seçmeler, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara.

------- (1997), “Sinan Paşa”, İslâm Ansiklopedisi, MEB Yay., C. 10, Eskişehir.

MENGİ Mine (1995), Mesîhî Dîvânı, AKM Yay., Ankara.

------- (2000a), Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Yay., 6. Baskı, Ankara.

------- (2000b), Dîvân Şiiri Yazıları, Akçağ Yay., Ankara.

MERMER Ahmet (1997), Karamanlı Aynî ve Dîvânı, Akçağ Yay., Ankara.

MUALLİM NACİ (2000), Osmanlı Şâirleri, Haz.: Cemal Kurnaz, Akçağ Yay., 3. Baskı, Ankara.

MUMCU Ahmet (2005), Osmanlı Devletinde Rüşvet, İnkılâp Kitabevi, 3. Baskı, İstanbul.

ODABAŞI Yılmaz (2001), 1975-2000 Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi, Scala Yay., 2. Baskı, İstanbul.

OKUYUCU Cihan (1994), Cinânî Hayatı Eserleri Dîvânının Tenkidli Metni, TDK Yay., Ankara.

------- (2004), Dîvân Edebiyatı Estetiği, L&M Yay., İstanbul.

ONAY Ahmet Talat (1992), Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, Haz.: Cemal Kurnaz, TDV Yay., Ankara.

ÖZCAN Nuri (1988), “Abdurrahman Bâhir Efendi”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay., C. 1, İstanbul.

------- (1988), “Abdülbâki Nâsır Dede”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay., C. 1, İstanbul.

ÖZCAN Abdülkadir (2003), “Birinci Mahmud”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay., C. 27, Ankara.

ÖZDEMİR Emin (1993), Açıklamalı Edebiyat Bilgileri Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul.

ÖZGÜL M. Kayahan (1990), Yenişehirli Avni, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara.

------- (2006), “Şark Ekspresiyle Garb’a Sefer”, Türk Edebiyatı Tarihi, Ed.: Talat Sait Halman, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., C. 2, s.:601-660, İstanbul.

Page 300: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

281

------- (2006), “Osmanlı’nın Son Encümeni Şuarası”, Türk Edebiyatı Tarihi, Ed.: Talat Sait Halman, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., C. 3, s.: 75-88, İstanbul.

ÖZÖN Mustafa Nihat (1954), Edebiyat ve Tenkid Sözlüğü, İnkılâp Kitabevi, İstanbul.

------- (1979), Büyük Osmanlıca-Türkçe Sözlük, İnkılâp ve Aka Kitabevi, 6. Baskı, İstanbul.

ÖZTUNA Yılmaz (1985), Türk Tarihinden Yapraklar, 1000 Temel Eser Dizisi, MEGSB Yay., İstanbul.

PAKALIN Mehmet Zeki (1983), Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, MEB Yay., C. 1-2-3, İstanbul.

PALA İskender (1996), Şâirlerin Dilinden, Ötüken Neşriyat, İstanbul.

------- (1997), Şiirler Şâirler ve Meclisler, Ötüken Neşriyat, İstanbul.

------- (1998a), Necâtî, Timaş Yay., İstanbul.

------- (1998b), Baki, Timaş Yay., İstanbul.

------- (1998c), Âşinâ Güzeller, Ötüken Neşriyat, İstanbul.

------- (1998d), Kudemânın Kırk Atlısı, Ötüken Neşriyat, İstanbul.

------- (1999a), Dîvân Edebiyatı, Ötüken Neşriyat, İstanbul.

------- (1999b), Âh Mine’l Aşk, Ötüken Neşriyat, İstanbul.

------- (2003), Ansiklopedik Dîvân Şiiri Sözlüğü, L&M Yay., İstanbul.

------- (2005), Akademik Dîvân Şiiri Araştırmaları, Kapı Yay., 2. Baskı, İstanbul.

------- (2006), Kadılar Kitabı, Kapı Yay., İstanbul.

SARIÇAM İbrahim (2005), Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, DİB Yay., 4. Baskı, Ankara.

SERTOĞLU Midhat (1986), Osmanlı Tarih Lügatı, Enderûn Kitabevi, 2. Baskı, İstanbul.

SOLMAZ Süleyman (1996), “Ahdî ve Gülşen-i Şu’arâsı (İnceleme- Metin)”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi SBE, Ankara.

ŞEMSEDDİN SÂMİ (1996), Kâmûsu’l-A’lâm, Kaşgar Neşriyat, C. 4, Ankara 1996.

------- (2004), Kâmûs-ı Türkî, Çağrı Yay., 13. Baskı, İstanbul.

TÂHİRÜ’L MEVLEVİ (1994), Edebiyat Lügatı, Haz.: Kemal Edib Kürkçüoğlu, Enderun Kitabevi, İstanbul.

TARLAN Ali Nihad (1963), Necâtî Beg Dîvânı, MEB Yay., İstanbul.

------- (1992a), Ahmed Paşa Dîvânı, Akçağ Yay., Ankara.

------- (1992b), Hayâlî Dîvânı, Akçağ Yay., Ankara.

TATCI Mustafa (1997), Edebiyattan İçeri Dini Tasavvufi Türk Edebiyatı Üzerine Yazılar, Akçağ Yay., Ankara.

Page 301: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

282

TEKİN Oğuz (1999), “Osmanlı İmparatorluğunda Para”, Osmanlı, Ed.: Güler Eren, Yeni Türkiye Yay., C. 3, Ankara.

TEKİNDAĞ Şehabeddin (2003), “Mahmud Paşa”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay., C. 28 Ankara.

TİMURTAŞ Faruk Kadri (2005), Tarih İçinde Türk Edebiyatı, Akçağ Yay., 4. Baskı, Ankara.

TOLASA Harun (1979), Şeyhülislâm Bahâyî Dîvânından Seçmeler, Tercüman 1001 Temel Eser Serisi, İstanbul.

------- (2002), Sehî, Latîfî ve Âşık Çelebi Tezkirelerine Göre 16. Yüzyılda Edebiyat Araştırma ve Eleştirisi, Akçağ Yay., Ankara.

TÖKEL Dursun Ali (2000), Dîvân Şiirinde Mitolojik Unsurlar, Akçağ Yay., Ankara.

TUĞLACI Pars (1985), Osmanlı Şehirleri, Milliyet Yay., İstanbul.

TURAN Şerafettin (1992), “II. Bayezid”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay., C. 5, İstanbul.

------- (1997), “Pîrî Mehmed Paşa”, İslâm Ansiklopedisi, MEB Yay., C. 9, Eskişehir.

------- (1997), “Seydi Ali Re’is”, İslâm Ansiklopedisi, MEB Yay., C. 10, Eskişehir.

UÇMAN Abdullah (1988), “Abdülahad Aziz”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay., C. 1, Ankara.

UZUN Mustafa (1988), “Abdülbâki Ârif Efendi”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay., C. 1, İstanbul.

------- (1988), “Abbas Halim Paşa”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay., C. 1, İstanbul.

------- (1993), “Câize”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay., C. 7, İstanbul.

UZUNÇARŞILI İsmail Hakkı (1932), Kütahya Şehri, İstanbul.

------- (1958), “Tosyalı Celalzâde Mustafa ve Salih Çelebiler”, Belleten TTK Yay., C. 22, S.:85-88, s.:391-441, Ankara.

------- (1981-1986), “Osmanlı Sarayında Ehl-i Hıref (Sanatkârlar) Defteri”, Belgeler TTK Yay., C.11, S.:15, s.: 23-76, Ankara.

------- (1983), Osmanlı Tarihi, TTK Yay., C. 4, Ankara.

------- (1988a), Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, TTK Yay., Ankara.

------- (1988b), Osmanlı Tarihi, TTK Yay., C. 3, Ankara.

------- (1988c), Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, TTK Yay., Ankara.

ÜZGÖR Tahir (1991), Fehîm-i Kadîm Hayatı Sanatı Dîvânı ve Metnin Bugünkü Türkçesi, Atatürk Kültür Merkezi Yay., Ankara.

YALÇIN Aydın(1979), Türkiye İktisat Tarihi, İstanbul.

YELTEN Muhammet-ÖZKAN Mustafa (2002), Türkçenin Sözlüğü, Babıali Kültür Yay., İstanbul.

Page 302: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

283

YILMAZ Ali (1996), Kanuni Sultan Süleyman’a Sunulan Kasîdeler, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara.

YORULMAZ Hüseyin (1998), Koca Ragıb Paşa, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara.

Page 303: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

284

DİZİN

-A-

Abdî, 10, 14, 18, 19, 21, 92, 123, 144, 149, 233, 243, 281

Abdurrahîm Abbas, 101, 103, 104 Abdurrahman Çelebi, 11, 87, 92, 93,

155, 168, 191, 221 Abdurrahman Sami Paşa, 141 Abdülaziz Efendi, 134, 135, 301 Abdülbâki Efendi, 121, 124, 125, 131 Abdülbâki Nâsır Dede, 136, 141, 305 Abdülhak Efendi, 142, 201 Abdülhalim Paşa, 145 Abdülkadir Bulut, 289 Abdülkerim Nadir Paşa, 143 Abdülmecid, 113, 138, 140, 142, 143,

144, 145, 146, 174, 234, 235, 243, 281, 304

Abdülzaziz Efendi, 134 Adem Dede Efendi, 18 Âfitâbî, 11, 12, 14, 156, 157 Âgâh Paşa, 144 Âgâh-ı Diger, 14 Ahdi, 163, 170 Âhî, 17, 75 Ahmed Asım Efendi, 142 Ahmed Atâ Bey, 142 Ahmed Bey, 89, 149 Ahmed Çelebi, 23, 51, 53, 61, 62, 64,

65, 66, 69, 98, 101, 106, 156, 178 Ahmed Dede, 12, 14 Ahmed Paşa, 17, 35, 40, 42, 43, 44, 45,

76, 79, 107, 118, 121, 122, 123, 124, 130, 137, 155, 176, 197, 199, 224, 228, 240, 241, 242, 261, 276, 277, 306

Ahmed Vefik Paşa, 145 Ahmedî, 10, 34, 35, 36, 50, 151, 171,

176, 179 Ahmed-i Dâ’î, 36, 301 Ahmet Hamdi Tanpınar, 287 Ahmet Özer, 290 Ahmet Paşa, 303 Ahmet Telli, 289, 291 Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü,

290 Alaaddin Ali, 41

Âlî, 15, 22, 25, 56, 62, 63, 65, 69, 176, 206, 239, 298

Ali Çelebi, 39, 55, 62, 63, 65, 69, 85, 91, 92, 109

Ali Çelebî el-Fenârî, 11 Ali İbn Hibetullah, 35 Ali Şir Nevâ’î, 1, 77, 293 Altın Portakal Şiir Ödülü, 288, 291 Amasyalı Şehdi, 39 Andelîbî, 22, 160 Arif Efendi, 121, 142 Arif Hüseyin Çelebi, 91 Ârifî, 20, 24, 84 Aristo, 191, 200, 201, 206 Arkın Çocuk Edebiyatı Yarışması, 285 Arşî, 176 Âsaf, 23, 24, 146, 198, 201, 203, 206,

260, 264, 273, 274 Asım Efendi, 128, 136, 141, 142, 238 Asû, 285 Âşık Çelebi, 10, 11, 12, 13, 14, 16, 17,

19, 20, 21, 22, 23, 24, 26, 47, 83, 87, 109, 150, 247, 301, 306

Aşkî, 11, 12, 37, 39, 42, 176, 275 Ataol Behramoğlu, 290 Atâyî, 37, 38, 99, 101, 103, 104, 176 Atayî Nevâlizâde, 176 Âtıf, 130, 133 Atiyye, 7, 8 Attilâ İlhan, 286 Ayânî, 11 Ayas Paşa, 81, 83, 89, 91 Aynî, 11, 129, 130, 176, 225, 228, 261,

273, 274, 304 Aziz Efendi, 136 Azmî, 11, 18, 22, 23, 109, 112, 162 Azmî Efendi, 11, 109 -B- Bağımsızlık Gülü, 286 Bahaeddin, 147 Bahariyye, 84 Bahrî, 14 Bahtî, 113, 176

Page 304: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

285

Bâkî, 10, 18, 80, 86, 107, 110, 111, 112, 176, 181, 186, 211, 213, 216, 224, 230, 231, 302, 304

Bali-zâde Pîr Mehmed, 87 Basîrî, 19, 23, 44, 49, 53, 56, 57, 58, 59,

60, 61, 63, 65, 68, 83, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 106, 270

Bayezid Çelebi, 55, 62, 63, 65, 67, 69 Baytarnâme, 116 Behçet Kemal Çağlar, 286 Behçet Necatigil, 288, 290 Behmen, 201, 202, 204 Behrâm, 202, 204 Behzâd, 217 Belîğ, 14, 15 Ben Ruhi Bey Nasılım, 289 Bihiştî, 12, 44 Bijen, 203 Bir Cigara İçimi, 286 Birader, 82, 95, 101, 102, 104, 159,

179, 180, 247, 253, 265, 280 Birgivî, 121 Buluşma, 288 Bursalı Niyâzi, 34, 35 -C- Cahit Külebi, 286 Cahit Sıtkı Tarancı, 285 Câize, 6, 8, 9, 244, 271, 293, 294, 300,

307 Câmî, 1, 12, 13, 43, 44, 48, 50, 108,

170, 241, 280, 293 Cebbaroğlu Mehemmed, 286 Cefâyî, 21 Celâl Bey, 107, 149, 154, 163, 169 Celâl Çelebi, 10, 19, 21, 267 Celâl Paşa, 137 Cemal Süreya, 289, 291 Cemşid, 36, 151, 164, 203, 204 Cenâbî, 11, 13, 21, 78 Cenâbî Efendi, 22 Cenâbî Paşa, 78 Cenâbî-i Diger, 22 Cenanî Bey, 136 Cevânî-i Diger, 22 Cevdet Kudret, 290, 291 Cevherî, 22, 52, 61, 64, 65, 67, 69

Ceyhun Atuf Kansu, 286, 290, 291 Cezeri-zade Mahmud Vefayi, 39 Cinânî, 176, 209, 275, 304 Coşkun Ertepınar, 289 cülûsiyye, 46, 75, 116, 173 -Ç- Çakerî, 44 Çelebi Sultan Mehmed, 35, 36, 37, 154,

295 Çeng-nâme, 36, 152 Çivi-zâde Muhyiddin Efendi, 81 -D- Dâ‘î, 17 Dahhâk, 208, 217 Damad İbrahim Paşa, 126, 128, 129,

130, 131, 182, 194, 222, 234, 296 Damad Mehmed Paşa, 114, 129 Dâniş, 14, 138 Dârâ, 190, 201, 204, 205, 207, 208, 209,

213, 225 Defterdâr-zâde Azmî, 109 Delice Böcek, 285 Deniz Eskisi, 287 Deruni, 154, 165, 169 Dervîş (2), 20 Derviş Bey, 70, 90 Derviş Çelebi, 12, 82, 154, 265 Derviş Ferruhî, 44 Derviş Hasan, 22 Derviş Mahmud, 57, 61, 62, 65, 68, 69,

178 Derviş Paşa, 78, 112 Devvânî, 44 Dihmurg, 77 Dîvân-ı Kebir, 171 Dizin, 249, 287 Doğu Şiirleri, 291 Dukakin-zâde, 163 Durak Bey, 106 Durak Çelebi, 108, 154, 163, 164, 169 Dürrî-i Yekçeşm, 131 -E-

Page 305: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

286

Edîbî, 53, 54, 55, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 64, 65, 67, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 103, 104, 106

Edip Cansever, 288 Eflatun, 206, 207 Efrâsiyâb, 202, 203, 207, 208, 211, 212,

214 Emânî-i Kadîm, 19 Emânî-i Sânî, 21 Emîn, 14, 22, 23, 27, 28, 29, 263 Emînî, 122 Emir Buhari, 76 Emir Süleymân Çelebi, 35 Emîrî, 14, 16 Emrî, 22 Encümen-i Şuara, 139 Enis Batur, 291 Enverî, 41, 91 Ercümen-i Dâniş, 138 Eski Toprak, 288 Esrar Dede, 18 Eyyub Paşa, 118 -F- Fağfur, 207, 208 Faik Bey, 146 Fasîh, 21, 122, 176 Fatih Sultan Mehmed, 26, 38, 39, 40,

41, 42, 43, 44, 45, 46, 82, 151, 152, 153, 154, 155, 166, 167, 178, 228, 242, 246

Fatma Sultan, 114 Fâzıl, 14, 21, 25, 137, 176 Fazıl Hüsnü Dağlarca, 284 Fazlî, 13, 16, 20, 23, 44, 48, 106, 154,

158, 162, 164, 169, 176, 178 Fazlî-i Diger, 13 Fazlî-i Kâtip, 14 Fedayî, 13, 154, 159, 165 Fehîm, 21, 118, 307 Fehîm-i Kadîm, 118, 307 Fehmî, 13, 70, 75 Fehmî (2), 13 Fenari, 39, 155, 167 Fennî, 25, 124, 128 Ferah-nâme, 36 Ferdî, 13, 106

Ferhad-nâme, 76 Feridun, 107, 208, 216, 301 Ferruhî, 44, 96, 97, 98, 99, 100, 101,

103, 104, 106, 161 Fevrî, 86, 176, 263 Fevri Ahmed, 165 Fevzî, 19, 176 Feyzî, 15, 18, 122, 176 Feyzî-i Diger, 15, 18 Feyzullah Efendi, 126 Fıtnat, 133, 235, 278 Figânî, 11, 78, 97, 101, 105, 106, 149,

174, 183, 207, 211, 212, 214, 223, 232, 249, 303

Fikrî, 16 Firakî, 106, 149 Firdevsî, 49, 53, 54, 56, 57, 58, 61, 63,

65, 67, 176, 178, 279 Fuzûlî, 16, 24, 89, 207, 217, 250, 251,

298, 302, 304 Fünûnî, 176 Fütuvvetnâme, 35 -G- Garîbî, 17, 84 Garibnâme, 171 Gayet el-Beyân fî Tedbir Beden el-İnsan, 120

Gazâlî, 20, 23, 24, 74, 82, 88, 94, 95, 159, 179, 253, 280, 281

Gazel, 16, 131 Gazi Hasan Paşa, 134 Gedik Ahmed Paşa, 42 Gelibolulu Âli, 111, 113, 177, 262 Gelibolulu Süruri, 149 Gelibolulu Za’ifî, 37 Gınâyî, 22 Giv, 203, 208, 209, 210 Gubarî, 87, 94, 149, 168 Gulâmî, 22 Gülâbî, 20, 106 Gülistan, 39, 80 Gülşen-i Şu’arâ, 170, 306 Gülten Akın, 288 Güvahî, 70, 74 Güven Turan, 289 Güzel Irmak, 287

Page 306: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

287

-H- Habib Efendi, 48, 145 Hace Efendi, 25 Hacı Ali Paşa, 125 Hacı İvaz Paşa, 38 Hadım Süleyman Paşa, 84 Hadîdî, 53, 62, 64, 65 Hafız Mehmed Paşa, 117 Hâfız-ı Acem, 16, 74, 85 Hakî-i Diger, 23 Hâkim, 14, 253 Hakkı Paşa, 141, 146 Hâlet, 144 Haletî, 24, 112, 115, 116, 118, 176 Halil Hâmîd Paşa, 134 Halil Kocagöz, 288, 289, 290 Halil Paşa, 114, 135 Halim Paşa, 147, 307 Halimî, 11, 41, 71, 72, 77, 166, 167 Hâlis, 143, 272, 273 Hâlisî, 12 Hamdi, 50, 51, 145, 147, 280, 287 Hamdullah Hamdi, 50 Hamdullah Subhî, 284 Hâmî, 129, 176, 177, 221, 228, 240 Hâmidî, 39, 41 Hamrî, 97, 101, 105, 106 Hamse, 48, 241 Hamza Bey-zâde Mustafa Paşa, 155 Hamza-nâme, 152 Hamzavî, 151 Harnâme, 37 Harun Reşid, 1 Hasbî, 22 Hassan, 37 Hâşim Bey, 148 Hâşimî, 10, 115, 170 Haşmet, 133, 174, 213, 225, 226, 254,

299 Hâtemî, 10, 16, 19, 22, 45, 70, 106, 108,

154, 155, 163, 164, 169 Hâtem-i Tâyyî, 209 Hâtemî-i Diger, 19 Havaya Çizilen Dünya, 284 Hayal Şehir, 284 Hayâlî, 10, 23, 72, 83, 84, 85, 89, 91,

95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102,

103, 166, 167, 176, 203, 208, 209, 210, 242, 243, 247, 256, 257, 263, 267, 271, 303, 306

Hayâtî, 11, 13, 22, 41 Haydar, 10, 55, 56, 61, 63, 64, 65, 67,

68, 69, 91, 146, 153, 178 Haydar Bey, 146 Haydar Çelebi, 10, 56, 61, 63, 65, 69,

153 Hayret, 147 Hayretî, 22, 23, 83, 84, 176, 232, 300 Hayri, 145, 147, 239, 251, 252 Hazânî, 21, 22 Hemdemî, 20, 22 Heşt Bihişt, 161, 302 Hızır Bey, 39, 42, 43, 155, 299 Hicrî, 23 Hidayet Karakuş, 290 Hilmi Yavuz, 291 Hoca Sa’deddin, 110, 111 Hocazâde Muslihuddin, 39 Hubbî, 10, 108, 111, 154, 164, 169 Hudâyî Dede, 18 Hurşid ü Cemşid, 164 Hurşid ve Ferahşah, 35 Husrev Paşa, 117, 210 Husrev ü Şirin, 38 Huşeng, 210 Hüdâî, 176 Hüdayî, 13 Hümâ vü Hümâyun, 162 Hüsam Çelebi, 93, 149 Hüsameddin Salar, 4 Hüsami, 37 Hüseyin Baykara, 1, 48, 49, 241, 293 Hüseyin Paşa, 116, 123, 125, 131, 142,

212 Hüseyin Yurttaş, 291 Hüsn ü Dil, 76 Hüsni, 145 Hüsrev, 18, 144, 162, 183, 202, 205,

210, 214, 215 Hüsrev Çelebi, 18 Hz. Ali, 187, 205, 206 Hz. Muhammed, 3, 115, 189, 293, 305 Hz. Osman, 206 Hz. Ömer, 205, 206 Hz. Yusuf, 211, 217

Page 307: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

288

-I- Işkî, 11, 22, 270, 271 Itrî, 18, 120 Iyânî, 20, 59, 60, 61, 62, 63, 65, 95, 96,

97, 98, 99, 100, 101, 102, 104, 106 Iydîyye, 262 -İ- İbn Bibi, 4 İbn Melekoğlu Mehmed, 35 İbrahim Gülşeni, 84, 90, 91 İbrahim Paşa, 14, 15, 37, 45, 46, 47, 72,

76, 79, 81, 82, 83, 84, 85, 87, 89, 90, 91, 112, 123, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 155, 157, 182, 194, 200, 207, 214, 222, 232, 234, 251, 260, 265, 271, 272, 280, 295

İdrîs, 44, 48, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 59, 61, 62, 64, 66, 71, 178, 295

İhsân, 50, 228, 251, 268 İlhan Berk, 287 İlhan Demirarslan Şiir Ödülü, 290 İlhan Geçer, 286 İlmî Efendi, 127 İlmî-i Diger, 14 İlyas Paşa, 117, 215 İsa, 210, 211 İsfendiyar, 201, 205, 207, 214, 217 İshak Çelebi, 73, 74, 85 İshak Efendi, 122 İskender, 10, 19, 23, 25, 35, 36, 49, 78,

82, 83, 85, 87, 91, 107, 151, 154, 157, 183, 200, 204, 205, 207, 208, 211, 212, 214, 271, 272, 305

İskendernâme, 154 İsmâil Sefâ, 284 İstanbul Kitabı, 287 İşretî, 11, 14, 17, 168 İşret-nâme, 73 İvazpaşa-zâde Atâyî, 37 İzzeddin Keykavus, 4 İzzet Ali, 127, 128, 130, 207, 209, 213,

237, 269, 299 İzzet Efendi, 18

-K- Kabuli, 39 Kâdirî, 176 Kahraman, 212 Kâmî, 14, 16, 88, 140, 244 Kandî, 83, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102,

104, 149, 153 Kansu Gavri, 76, 90 Kanuni, 2, 5, 37, 47, 50, 71, 72, 75, 76,

77, 78, 79, 80, 81, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 102, 104, 107, 112, 154, 157, 158, 161, 162, 165, 166, 167, 168, 174, 177, 178, 181, 185, 186, 188, 189, 192, 195, 197, 199, 208, 211, 212, 213, 214, 223, 224, 231, 242, 244, 250, 255, 262, 295, 300, 301, 307

Kapluca-nâme, 82 Kara Fazlî, 154, 158, 162, 164, 169, 178 Kara Memi, 97, 101, 105, 106 Kara Seydi, 44, 48 Karamanî Mehmed Paşa, 41, 42, 69,

221 Karga ile Tilki, 286 Kasım Paşa, 41, 44, 46, 155 Kasîde, 3, 101, 140, 171, 173, 177, 221,

299, 300, 303 Kassabzâde Mahmud, 39 Kâşifi, 40 Kâtibî, 12, 13, 20, 22, 28, 39, 51, 52,

53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 65, 66, 69, 73, 79, 80, 85, 91, 92, 295

Kâtip Davud, 13 Kaya Çelebi, 163 Kazzaz Ali, 76 Keçeci-zâde İzzet Molla, 143, 234, 265 Kelîm, 176 Kemal Paşazâde, 176 Kemâl-i Zerd, 22, 25, 41 Kemâlpaşa-zâde, 45, 70, 71, 80 Keshüsrev, 212 Keşfî, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59,

60, 61, 63, 65, 66, 69, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 103, 104, 106, 295

Keyfî, 22 Kınalı-zâde Ali Efendi, 81

Page 308: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

289

Kınalızâde Hasan Çelebi, 10, 11, 12, 13, 15, 19, 20, 21, 22, 23, 24

Kıssa-i İskender, 151 Kıvami, 39 Kimya-yı Saâdet, 88, 94 Kirlenmiş Kağıtlar, 289 Kisra, 213 Koca Ragıb Paşa, 133, 134, 225, 226,

307 Koca Yusuf Paşa, 134 Korkud Çelebi, 57, 61, 62, 63, 65, 68,

69, 178 Kösem Mâhpeyker, 113 Kutbi Ahmed Çelebi, 156 Kuyucu Murad Paşa, 113, 114, 183,

187, 188, 190, 204, 212, 227 Küçük Çelebizâde İsmail Asım, 127 Kühnî, 13 Kül, 287 -L- Lala Şahin, 148 Lâlî, 11, 51, 52, 53, 54, 55, 57, 59, 60,

61, 62, 64, 65, 66 Latîfî, 11, 12, 13, 17, 20, 22, 42, 47, 49,

73, 100, 101, 102, 104, 150, 151, 302, 306

Lâyihî, 17, 23 Lazimî, 90 Leâlî, 11 Leskofçalı Galip, 140 Levhi, 162 Leyla Hanım, 143, 176, 234 Leyla vü Mecnun, 94 Lotus Edebiyat Büyük Ödülü, 290 Lütfî, 11 -M- Mâdih, 15 Mahbûb Çelebi, 58, 62, 63, 65 Mahmud Çelebi, 83, 91 Mahmud Nedim Paşa, 138, 144, 146,

147 Mahmud Paşa, 41, 42, 48, 86, 107, 127,

128, 146, 155, 174, 306 Mahremî, 97, 98, 101, 103, 104, 176

Mahtûmî, 14 Makali, 47, 163, 169 Makâmî, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102,

104, 105, 106, 157 Mânî, 176 Mavi İkindi, 286 Mehdî, 11, 39 Mehemmed Ağa, 118 Mehemmed Emîn, 22, 23 Mehmed Ali Paşa, 141, 235 Mehmed Aziz Bey, 147 Mehmed Çelebi, 54, 62, 64, 65, 69, 73,

87, 91, 99, 101, 104, 115, 119, 154, 163, 164, 168

Mehmed Paşa, 41, 42, 56, 62, 69, 71, 106, 107, 109, 113, 114, 117, 121, 122, 125, 126, 127, 129, 132, 134, 145, 147, 160, 181, 196, 199, 221, 259, 306

Mehmed Salih Efendi, 143 Mehmed Subhi Efendi, 134 Mehmed Za’ifi, 38 Mehmet Akif Ersoy, 284 Melih Cevdet Anday, 285 Melîhî, 11, 17, 39, 43 Melisa Gürpınar, 289 Memet Fuat, 288 Menâkıb-ı Hünerveran, 111 Menakîb-ı Behman Şah b. Firuz Şah, 81 Mersiye, 220, 302 Mesîhî, 16, 22, 47, 58, 59, 60, 176, 221,

261, 275, 304 Mesnevi, 88, 128, 130, 136 Meşami, 163, 169 Meşrebi, 164 Metin Altıok, 289, 291 Metin Eloğlu, 287 Mevlana Hâmidî, 41 Meylî, 20, 22 Mihr ü Müşteri, 109 Mihrî, 20, 52, 56, 58, 59, 61, 63, 65,

156, 157 Mîrek, 98, 99, 100, 101, 102, 104, 106 Mirza Habib Efendi, 145 Misâlî, 20 Molla Câmi, 1, 293 Molla Gürânî, 39 Molla Hayreddin, 39

Page 309: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

290

Molla İlyas, 39 Molla Lütfi, 39, 43, 44 Molla Yeliyüddin, 38 Monlâ Çelebi, 22 Mu‘ammâyî, 20 Muhammed b. Gazi, 3 Muharremiye, 175, 236 Muhlis, 168 Muhyî, 20 Muhyiddin Çelebi, 85 Mustafa, 14, 19, 34, 38, 44, 46, 48, 49,

56, 62, 64, 65, 79, 80, 81, 85, 87, 88, 89, 100, 101, 102, 104, 108, 110, 111, 112, 114, 115, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128, 131, 132, 133, 134, 135, 140, 141, 144, 147, 152, 155, 157, 158, 161, 162, 164, 168, 169, 174, 176, 191, 198, 200, 201, 205, 206, 216, 217, 231, 232, 233, 245, 250, 260, 263, 298, 299, 300, 302, 303, 305, 306, 307

Mustafa Çelebi, 79, 81, 89, 100, 101, 104, 198

Mustafa Nuri Bey, 140 Mustafa Paşa, 46, 88, 111, 119, 121,

122, 123, 124, 125, 127, 128, 155, 168, 174, 191, 198, 200, 201, 206, 216, 217, 231, 232, 233, 245, 250, 263

Muvakkitzâde Pertev, 140 Muzaffer, 59, 61, 63, 65, 68, 69, 178,

303 Müderris, 27, 109, 148 Müeyyedzâde Abdurrahman Çelebi, 11 Müftî Ahmed Çelebi, 23 Münîf, 133 Münif Paşa, 141 Müniri İbrahim Çelebi, 157 Münşî, 97, 101, 105, 106 Müşterî, 57, 61, 62, 64, 65, 178, 222,

232 -N- Nâbî, 19, 106, 121, 124, 125, 131, 174,

299

Nâdirî, 176, 181, 183, 196, 202, 204, 205, 206, 209, 212, 213, 227, 238, 282, 304

Nâhîfî, 127 Nâilî, 176, 223, 228, 236 Naîmî-i Sânî, 22 Nakkaşî, 101, 105, 106 Nakşî, 176 Nâmî, 22, 23, 110 Nasuh Paşa, 114, 115 Nâşid, 137 Nâtıkî, 56, 57, 58, 59, 61, 62, 64, 65, 68 Nâzım, 14 Nazîm Yahyâ, 123 Nazmî, 92, 176 Necâhî, 20 Necâtî, 11, 13, 16, 21, 22, 26, 40, 41,

44, 45, 46, 48, 51, 56, 62, 64, 65, 67, 73, 76, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 103, 105, 106, 149, 153, 156, 159, 160, 176, 178, 191, 221, 223, 225, 228, 229, 244, 246, 260, 268, 277, 305, 306

Necati Cumalı, 287 Necatigil Şiir Ödülü, 286, 287, 288, 290 Necip Fazıl Kısakürek, 285 Necmüddîn, 99, 101, 102, 104 Nedîm, 31, 127, 128, 129, 130, 181,

182, 183, 200, 209, 214, 222, 234, 251, 304

Nefhat ül-Ezhâr, 118 Nergisî, 176 Nerîmân, 187, 207, 211, 213, 214, 215,

216 Neşâtî, 176 Nev‘î, 11, 174 Nevâli, 19 Nevzat Üstün, 287, 290, 291 Nevzat Üstün Şiir ve Hikâye Ödülü,

287 Neylî Ahmed, 127 Nigâhî, 123 Nigarî, 10, 106, 169 Nigarîstan, 80 Nihâlî, 11, 13, 16, 17, 20, 23, 70, 255,

257, 258 Nihaloğlu, 74, 255 Nihânî, 22, 106

Page 310: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

291

Nisârî, 15, 98, 101, 103, 123, 296 Nisâyî, 176 Nişancı İbrahim b. Abdullah, 39 Nişancı Mustafa Çelebi, 81 Nişânî, 12, 22, 23, 42, 52, 62, 64, 65,

79, 160 Nişânî-i Evvel, 12 Nişânî-i Sânî, 23 Niyâzî, 11, 22, 23, 97, 101, 103, 104,

149 Nizâmî, 13, 17, 279 Nûhî, 22, 162 Nûrî, 22 Nusret-nâme, 111 Nûşirevân, 209, 217 Nutkî, 13, 112 Nutkî (2), 13 -O- Ocak Katırı Alagöz, 286 Oktay Rifat, 286 Osman Paşa, 144 Osmanlıya Dair Hikâyat, 290 Osmanzâde Tâib, 132 Otuz Beş Yaş, 285 -Ö- Ö. F. Toprak Şiir Ödülü, 286, 289, 290,

291 Ö. Faruk Toprak, 289, 290, 291 Ölümsüzlük Ardından Gılgamış, 286 Ömer, 22, 51, 52, 53, 54, 56, 57, 61, 63,

64, 65, 66, 67, 68, 69, 135, 206 Ömer Beg, 22, 52, 56, 61, 64 Ömer Çelebi, 51, 53, 61, 64, 65, 66, 69 Özkan Mert, 290 Özlediğim Şehir, 286 -P- Patrona Halil, 127, 132, 133 Pepe Mehmed Paşa, 145 Peride Celâl, 285 Perişey, 291 Perviz b. Abdullah, 81 Peşeng, 183, 214, 215

-R- Rahimi, 154, 165 Rahmî, 17, 23, 24, 97, 98, 100, 101,

102, 104, 105, 106, 176 Raî, 106 Ramazâniyye, 234 Râmî, 18, 124, 125, 126, 127, 176, 237,

259, 301 Râmiz, 12, 14, 15, 18 Râmiz-i Diger, 14 Râşid, 131, 133 Râyî, 20, 169 Râzî, 22 Refik Durbaş, 290 Refîkî, 20, 22, 51, 52, 53, 54, 55, 57,

58, 59, 60, 61, 63, 65, 66, 100, 101, 103, 104

Remzî, 14, 71 Resâil el-Müşfiye fî Emrâz el-Müşkile,

120 Revânî, 12, 14, 52, 55, 56, 57, 58, 61,

63, 65, 68, 69, 70, 72, 167, 176, 179, 180, 270

Rezmî, 129 Rıf‘at, 15 Rıfat Ilgaz, 286 Rızâ, 11 Rızâyî, 20 Risale fi’l-hey, 82 Riyâzî, 11, 19, 21, 114, 116, 117, 176,

298 Riyâzüş-Şuârâ, 115 Rûhî, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58,

59, 60, 61, 62, 65, 69, 176, 295 Rükneddin Süleyman Şah, 3 Rüstem, 25, 79, 84, 85, 86, 92, 161,

169, 187, 202, 203, 208, 212, 213, 215, 230, 267

-S- Sâ‘atî, 20 Sa‘dî, 11, 21 Sa‘düddîn Efendi, 11 Sa‘yî, 11, 12, 17, 19 Sabahattin Kudret Aksal, 288

Page 311: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

292

Sabâyi, 51, 52, 61, 62, 65 Sabır Taşı, 285 Sabrî, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102,

103, 104, 117 Sadık Paşa, 146, 274 Sadi, 11 Sadî-i Cem, 12 Sadi-i Sirozî, 11 Sadrî, 14, 20 Safâyî, 9, 12, 14, 18, 19, 21, 25, 44, 49,

51, 52, 53, 55, 56, 58, 59, 61, 63, 65, 178, 299

Safayi Lokman Dede, 44 Sâfî, 11, 22, 37, 38, 41, 44, 48, 155 Safiye Sultan, 112, 113 Sâgarî, 17, 76 Sahtiyan, 290 Said Efendi, 127 Sakarya Meydan Savaşı, 286 Sâkî, 60, 62, 64, 65, 116 Sâlim, 12, 13, 14, 15, 18, 130, 133, 210,

302 Sâm, 187, 213, 215, 216 Sami, 93, 106, 124, 127, 128, 141, 145,

298, 299 Sâmî, 131, 134, 176 Sâmi Paşa-zâde Subhi Bey, 145 Sarıca Kemâl, 41 Sedat Simavi, 285, 286, 287, 288, 289,

291 Sehâbî, 23, 94 Seha-nâme, 78, 112 Sehâyi, 149 Sehî, 11, 12, 13, 17, 20, 21, 22, 150,

159, 160, 161, 249, 302, 306 Selîm Efendi, 18 Selîmî, 70, 176 Selim-nâme, 70, 73, 79, 89 Selman, 93 Senayî, 12, 93, 161 Sennur Sezer, 289 Seriri, 159 Servî, 100, 101, 103, 104 Sessiz Arka Bahçeler, 288 Sevda Kalıcıdır, 288 Sevdayi, 159 Seydi Ali Re’is, 79, 306 Seydi-oğlu Derviş Çelebi, 82, 265

Seyfî, 13, 38 Seyran, 288 Seyyid Mehmed Paşa, 134 Seyyid Vehbî, 127, 130 Sezâyî, 13 Sığda, 288 Sırrî, 13 Sibillo Aleramo Şiir Ödülü, 291 Sihâm-ı Kaza, 117 Sihrî, 22 Sinan Paşa, 42, 43, 304 Siraceddin Halebî, 39 Sirkeci Bahşi, 82, 265 Sohbet ül-Ebkâr, 118 Sözcükler, 285 Subhî, 22, 134, 265, 284, 301 Subhi Paşa, 141 Sultan Abdülaziz, 4, 138, 140, 144, 145,

146, 147 Sultan Abdülhamid, 140, 266 Sultan Abdülmecid, 138, 140, 142, 143,

144, 145, 146, 174, 235, 243, 281 Sultan Ahmed, 70, 113, 126, 128, 129,

130, 192, 195, 202, 208, 210, 216, 224, 238

Sultan Bayezid, 17, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 69, 70, 71, 75, 77, 80, 82, 84, 85, 90, 153, 155, 160, 195, 232, 244, 267, 268, 270, 280

Sultan II. Murad, 37, 38, 150, 167, 295 Sultan III. Murad, 107, 108, 109, 110,

111, 135, 216 Sultan İbrahim, 119, 120, 124, 301 Sultan Mahmud, 73, 141, 142, 143, 235 Sultan Mehmed, 26, 35, 36, 37, 38, 39,

40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 48, 82, 122, 123, 124, 151, 152, 153, 154, 155, 165, 166, 167, 178, 190, 191, 200, 212, 225, 228, 229, 242, 246, 295

Sultan Murad, 37, 38, 109, 110, 111, 112, 119, 165, 185, 194, 195, 196, 233

Sultan Mustafa, 115, 125 Sultan Osman, 115, 190 Sultan Selim, 4, 45, 47, 48, 49, 50, 69,

70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 79, 80, 86, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 106,

Page 312: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

293

107, 108, 109, 111, 112, 137, 158, 160, 165, 166, 179, 232, 238, 255, 276, 295

Sunî, 20, 22 Sûriyye, 174 Sûzî, 22, 98, 101, 103, 104 Sücudî, 23, 61, 62, 68, 69, 70, 73, 179 Süleyman, 3, 5, 14, 34, 35, 36, 37, 49,

60, 61, 62, 63, 65, 77, 78, 80, 81, 83, 84, 85, 86, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 95, 104, 107, 124, 125, 126, 128, 131, 139, 143, 150, 151, 152, 154, 157, 158, 160, 161, 162, 167, 176, 178, 181, 182, 189, 190, 198, 199, 201, 203, 209, 210, 211, 216, 217, 223, 224, 230, 242, 244, 249, 250, 255, 266, 271, 300, 301, 306, 307

Süleyman Çelebi, 36, 60, 61, 62, 63, 65, 150, 151, 152, 178

Süleyman Faik Efendi, 143 Süleyman Şah, 3, 34, 35, 36, 37, 151,

167, 176 Sünbülzâde Vehbî, 135, 140 Sünnî, 20 Süreyya Berfe, 289 Süruri, 149, 157 -Ş- Şah İsmail, 71, 74, 90, 255 Şah Kâsım, 77 Şah Kulu, 157 Şah Muhammed Kazvini, 44, 49, 77 Şâhî, 18 Şahidi, 149, 153 Şâkir, 14, 129, 134 Şami Mustafa Bey, 44, 49, 108 Şânî, 15, 21 Şehdî, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 60,

61, 62, 65, 66 Şehîdî, 11, 12, 13, 167 Şehnâme, 84, 154, 201, 207, 215, 216,

279 Şehrengiz, 90 Şehrî, 60, 62, 64, 65, 129, 258, 299 Şehzâde Abdullah, 46, 153, 154, 159,

166 Şehzâde Ahmed, 47, 154, 156, 157, 160

Şehzâde Cem, 152, 153 Şehzâde Korkud, 82, 158, 159 Şehzâde Mahmud, 46, 158, 159, 160 Şehzâde Mehmed, 84, 109, 116, 158,

162, 164, 178 Şehzâde Murad, 110, 165, 166, 174 Şehzâde Mustafa, 85, 87, 110, 152, 154,

157, 158, 161, 162, 164, 167, 260 Şehzâde Selim, 154, 158, 160, 162, 163,

164, 165, 167, 169, 170 Şehzâde Süleyman, 158, 160, 161 Şems Aga, 13 Şemseddin Ahmed, 86, 92, 93, 230 Şemsî, 11, 13, 15, 17, 37, 38, 39, 77, 79,

107, 108, 164 Şemsî Paşa, 13 Şeref Hanım, 141, 176, 227, 236, 248,

278, 299 Şerefüddîn Davud-ı Kayserî, 148 Şerîf, 22, 117 Şerîfî, 57, 58, 62, 64, 65 Şevkî, 10, 13, 149, 160, 167, 176 Şeydâ, 20 Şeyh Gâlib, 133, 135, 176, 302 Şeyh Hasan, 35 Şeyh İbrahim, 95, 101, 102, 103 Şeyh Mehmed, 92, 116 Şeyh Sadrî, 14 Şeyhî, 11, 36, 37, 38, 40, 75, 80, 171,

176, 178, 179, 198, 213, 276, 302 Şeyhoğlu Mustafa, 34 Şeyhülislâm Bahâyi, 118 Şiirler, 286, 288, 305 Şikarî, 161 Şiri Ali, 93 Şirvanlı Şemseddin İtâkî, 119 Şükrî, 16, 75, 96, 101, 102, 103, 178 Şükrullah, 41 -T- Tac Bey, 47, 155 Taceddin-i Kürdî, 148 Taci-zâde, 44, 71, 74, 255 Tâli‘î, 12 Tâlib, 14, 123 Tâlif, 149 Taşköprüzâde Kemal Efendi, 116

Page 313: DÎVÂN EDEBİYATINDA CÂİZE İdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER_YOK_GOV_TR/Divan...In Ottoman State first sultan then other prominent people within the state

294

Tebri-i İksir, 94 Teknenin Ölümü, 285 Teoman Karahun, 288 Terceman-ı Kitabe-i Feylesofân, 119 Teşrîh-i Ebdân, 119 Tevârih-i Al-i Osman, 45 Tevarih-i Mülûk-ı Al-i Osman, 35 Tevfik Fikret, 284 Tıflî, 9, 12, 118 Tufandan Önce, 287 Tulû‘î, 22 Turan Emeksiz, 285 Tursun Bey, 41 Tutuklunun Günlüğü, 287 Türabî, 149, 153, 176 Türk Dil Kurumu Edebiyat Ödülü, 286 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü, 285, 286,

287, 288, 289 -U- Ubeydî, 15, 92, 176 Ulvî, 13, 14, 20, 37, 39, 108, 154, 163,

176 Unsurî, 90 Usûlî, 19, 84, 176 -Ü- Ünsî, 122

-V-

Vahdî, 21 Vamık u Azra, 90 Vasfî, 22, 23, 55, 62, 64, 65, 67, 69,

205, 222, 223, 231, 232, 245, 249, 250, 263, 300

Vecdî, 122 Vefâyî, 11 Vefik Paşa, 8, 145 Vehbî, 15, 127, 130, 135, 140 Veyse vü Râmîn, 90 Veysel Çolak, 289 Visâlî, 57, 62, 64, 65, 154, 165, 169

Vusûlî, 11, 108, 154, 164 -Y- Yağmurlu Deniz, 287 Yahyâ, 25, 83, 85, 89, 98, 99, 100, 101,

102, 104, 109, 110, 114, 119, 120, 121, 123, 128, 176, 216, 258, 267, 300

Yahya Kemal, 284 Yakînî, 10, 11, 96, 97, 98, 101, 102,

104, 105, 106, 161 Yangın, 286 Yarhisarî, 59, 62, 64, 65 Yaşayan Ömür, 284 Yaz Dönemi, 288 Yeditepe Şiir Armağanı, 285, 286, 287,

288, 290, 291 Yeniden, 289 Yerçekimi Karanfil, 288 Yeşeren Otlar, 286 Yetîm, 22, 23, 176 Yetîmî, 17 Yıldırım Bayezid, 32, 34, 35, 151, 167 Yunus Nadi, 289, 290 Yusuf u Züleyha, 50, 80, 179, 280 -Z- Zahireddin Faryabi, 4 Zaman Bahçesi, 289 Zaman Şiirleri, 291 Zamani, 158 Zamîrî, 54, 62, 63, 65, 67, 69 Zari, 158 Zâtî, 17, 44, 47, 59, 60, 61, 62, 64, 65,

68, 75, 83, 86, 90, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 104, 105, 106, 164, 178, 232, 233

Zemânî, 11, 13 Zenbilli Ali Efendi, 80 Zeyneb Hanım, 12, 39, 157 Zeyrek-zâde, 71, 75, 276 Zihnî, 13, 169, 176, 201, 233, 269, 304