126

E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

  • Upload
    others

  • View
    8

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI
Page 2: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI
Page 3: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

© 2013, Can Sanat Yayınları Ltd. Şti.Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.

1. basım: 20063. basım: 2013E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul2013 tarihli 3. basım esas alınarak hazırlanmıştır.

Kapak tasarımı: Act creative

ISBN 978-975-07-2315-5

CAN SANAT YAYINLARIYAPIM, DAĞITIM, TİCARET VE SANAYİ LTD. ŞTİ.Hayriye Caddesi No: 2, 34430 Galatasaray, İstanbulTelefon: (0212) 252 56 75 / 252 59 88 / 252 59 89 Faks: (0212) 252 72 [email protected] No: 10758

Page 4: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

FEDERICO GARCÍALORCA

NE GARİP FEDERICOADINDA OLMAK

ŞİİR

Türkçesi

Alova

Page 5: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

FEDERICO GARCÍA LORCA, 5 Haziran 1898’de Fuente Vaqueros’ta doğdu. Granada Üniversitesi’nde hukuk okudu, ama çok

geçmeden edebiyat, resim ve müzikle uğraşmak üzere okulu bıraktı. Madrid’de Salvador Dali, Luis Buñuel, Rafael Alberti gibi kendi

kuşağından sanatçılarla arkadaşlık kurdu; şair Juan Ramón Jiménez gibi kendinden daha yaşlı ünlülerle tanışma olanağı buldu. Şiirleri, daha

yayımlanmadan, İspanya’daki bütün edebiyat çevrelerine yayıldı. Daha sonra şiirleri Şiirler Kitabı (1921), İlk Türküler (1936) ve Türküler

(1927) adlarıyla yayımlanacaktı. Lorca, dehasının en yatkın olduğu alanı, 1922’de Granada’daki halk müziği şenliğinde, ünlü besteci Manuel

de Falla ile birlikte giriştiği ortak çalışmada buldu. Müzik ve şiir alanındaki eğilimleriyle ruhsal dürtülerini halk ve Çingene müziği

geleneklerinde ortaya koyabiliyordu. Bu şiirler 1922’de yazdığı Cante Jondo Şiiri (1931), 1924-27 arasında yazdığı Çingene Romansları

(1928) adlı yapıtlarında yer aldı. 1929-30 yıllarında çıktığı ABD ve Küba gezisinden, ölümünden sonra, 1940’ta yayımlanacak Şair New

York’ta adlı şiir kitabı doğdu. İspanya’ya geri döndükten sonra 1936’da Tamarit Divanı adıyla basılacak şiirlerini kaleme aldı. İspanya’da

cumhuriyet kurulduktan sonra Lorca kendini tümüyle tiyatroya verdi, Kanlı Düğün, Yerma ve Bernarda Alba’nın Evi adlı ünlü oyunlarını bu

dönemde yazdı. 1934’te, boğa güreşçisi bir arkadaşının ölümü üzerine Ignacio Sánchez Mejías’a Ağıt (1935) şiirini kaleme aldı. İç Savaş

başlayınca Madrid’den ayrılarak Granada’ya gitti. 1936’da ağustosun 19’unu 20’sine bağlayan gece, Granada’da Milliyetçiler tarafından

yargılanmadan kurşuna dizildi.

ALOVA, 17 Haziran 1952’de Ankara’da doğdu. ODTÜ Mühendislik Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu’nda

öğrenim gördü. 1970’lerden başlayarak yazdığı şiirlerini En Son Çıkan Şarkılar (1980), Giz Dökümü (1989), 1996 Cemal Süreya Şiir

Ödülü’ne değer görülen Bitik Kent (1995) ve Dizeler (2001) adlı kitaplarında topladı. Dünya şiirinden hazırladığı antolojilerin yanı sıra

Lorca, Iuvenalis, Catullus, Guillevic, Neruda, Kavafis gibi şairlerin yapıtlarını dilimize kazandırdı. Seferis’in Bir Şairin Günlüğü adlı yapıtının

çevirisiyle 2004 Dünya Kitap Çeviri Ödülü’nü aldı.

Page 6: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Öldürüşülünün 70. yılında Federica García Lorca

Anadolu Asya’nın Akdeniz’e verildiği iskeledir. Tarihte ilk açık denizciler olanPhokaililer Ege kıyısından yelken açtılar. Kent kuracak kadar güçlenen ilk korsanlarKilikya’da ün saldılar. Doğu Akdeniz’de filizlenen uygarlık, Anadolu’ya, oradan BatıAkdeniz’e sıçradı. Endülüs’te boy veren Emevi uygarlığıysa Rönesans’ın kaynaklarından birioldu.

Lorca bir Endülüslü’ydü. Endülüs; Arap, İbrani, Çingene ve Roma kültürlerininkaynaştığı, tarihsel bir potaydı. Lorca’nın kanında ve kültüründe bu potanın ateşi yanıyordu.Lorca Endülüslü olmakla her zaman övündü. Gençliğinde ressam olarak tanınan RafaelAlberti’ye “Sen şair olursun. Bir kere, Endülüslü’sün; ikincisi, belleğin güçlü,” dediğiyazılıdır. Aynı denizi paylaştığımız, aynı şiirden beslendiğimiz, boğa güreşlerinde Araplar’ın“Allah!”, bundan çıkarak, yüzyıllar sonra, İspanyollar’ın “Ole!” diye bağırdıkları bir kültürortamında yetişen Lorca’nın Türkiye’de bunca sevilmesi hiç şaşırtıcı değil.

Lorca, “Bütün Şiirlerinden Seçmeler” adlı kitabımızın yıllar önce basıldığı zamanhemen tükenmesini doğal karşılamıştım.

Öldürülüşünün 70. yıldönümünde yeniden yayımlanan “Seçme Şiirler”in yeni kuşaklarcailgiyle karşılanacağını umuyorum.

ERDAL ALOVA, 2006

Page 7: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Lorca Şiirinin Kökleri

1922 yılında, besteci Manuel de Falla ile birlikte Cante Jondo şenliği düzenleyenFederico García Lorca, adsız halk şairleri için şöyle diyordu: “üç-dört dizede insanyaşamındaki en yüksek duygusal anların karmaşıklığını özetleyiverir. Bunlar lirik duyguyupek az şairce ulaşılabilen bir noktaya vardıran copla’lardır.

Ay kuşatıldısevgilim öldü.

Bu iki halk dizesinde M.Maeterlinck’in oyunlarından daha çok giz vardır. Yalın, gerçek,temiz bir giz.”

Lorca şiirinin temel sütunlarından biri olan copla 19. yüzyılın başına değin, İspanyolhalkının düğünlerde, şenliklerde, dans eşliğinde belirli bir ezgiyle okuduğu üç-dört dizelikşiirciklerdi. Copla söylendiğinde lavta ya da gitar susar, dans sürerdi. Ayrıca, Akdeniz’inpagan ayinlerinde, bahar şenliklerinde, aşk serenatlarında copla’nın köklerini bulmakmümkündür. Hem doğaçtan söylenebilme özellikleri, hem de kolay hatırlanabilmeleri,copla’ların İspanyol halk şiirinin hiçbir türünde görülmediği ölçüde yaygınlaşmasına yol açtı.Köylülerin, zanaatkârların, dadıların, özellikle katır sürücülerinin yaydığı copla’lar ağızdanağza dolaştı. Yaygınlaşmasıyla birlikte copla’nın konu alanı da genişledi. Aşk copla’larınınyanı sıra, hapishane, gemici, madenci, kaçakçı ve meyhane copla’ları ortaya çıktı.

Daha çok Endülüs’te ve Kastilya bölgesinde yaygınlaşan copla genellikle dört dizedenoluşur, ikinci ve dördüncü dizeleri kafiyelidir. Seguidilla, cuarteta, solea, alegria, siguiriyagitana, saeta en bilinen biçimleridir. Copla’nın en özgün yanı, bir tek duygunun ya dadurumun, en az sözcükle, en çarpıcı biçimde, yalın bir dille anlatılmasıdır.

Türk halk şiirinin mani türüyle karşılaştırılabilirse de, ben Japon haiku’sunu copla’yadaha yakın buluyorum. Copla’nın imge alanı her türlü mecaz ve simgelerle örülüdür:

Aydınlanıyor kilisesen girince içerive çiçeklerle doluyorsen oturunca(Seguidilla)

Gözlerinle gözlerimbirbirine karıştıçitlerdekiböğürtlenler gibi(Seguidilla)

Gittim sur dibine

Page 8: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

dalgaları seyretmeyeve denizin sularıkumlara döndü(Cuarteta)

Genellikle kederi ve yalnızlığı anlatan solea’lar üç dizeden oluşur:

Yaklaş bana sevdiğimminik kertenkelelernasıl yaklaşırsa duvara

Bildiriyor bıldırcınşafağın söktüğünüelveda, hayatımın sevinci

Çok eski bir çingene havası olan şu siguiriya örneğinde ise bir genç kız eğretilemeyoluyla nane çiçeğiyle karşılaştırılır:

Kökleribeslenmeye başlamadanzor açarnane çiçekleri

Aşağıdaki iki copla ise, bu türün belirgin özelliklerinden olan simge ve anıştırmanınçarpıcı bir biçimde kullanılması açısından ilginçtir:

Bir bitki ölünceacısı sapına varırkan ağlar kökleriçiçeği yasa bürünür

Sönüyor kandilyağ kalmamış şişedegit demiyorum sanakal demiyorum sana

Copla’nın bir kökü Akdeniz kültüründeyse, bir kökü de, hem biçimsel özellikleri hemde söyleyiş üslubu bakımından aralarında büyük benzerlik bulunan harca’ya (ya da merkez)kadar uzatılabilir. Harca İspanyol-Arap ve İspanyol-İbrani şairlerinin klasik Arapça ya daİbranice’yle yazdıkları muvaşşah olarak bilinen şiir türünün son bölümüne verilen addır. üçya da dört dizeden oluşan harcala’rın özelliği halkın konuştuğu Arapça ya da Roman diliyleyazılmış olmalarıydı. Genellikle bir genç kızın ağzından okunan harca muvaşşah’ın bütünözünü ve doruğunu oluşturan en çarpıcı bölümüydü. Bilinen ilk muvaşşah şairi 900

Page 9: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

dolaylarında Kordoba yakınlarındaki Kabra’da yaşayan Mokadam’dır. İbn Bassam’a göreMokadam klasik Arapça ya da İbranice’yle yazılan muvaşşah’lara halkın konuştuğuArapça’dan ya da Roman dilinden aldığı deyimleri ve söz kalıplarını ekleyerek onlara harcaadını vermişti.

Lorca’nın 1920’lerin başında yazdığı ama 1931’de yayımlattığı Poema del Cante Jondo(Cante Jondo-Derin Türkü-Şiiri) adlı kitabının ana bölüm başlıkları, birer copla biçimi olan,“Siguiriya Gitana”, “Solea”, “Saeta” yine bir çingene havası olan “Petenera” adını taşır.Lorca’nın copla ruhuna uyarak olağanüstü bir sözcük ekonomisiyle yazdığı şiirler EndülüsCante Jondosu’nun yoğun ve dokunaklı söyleyişini yansıtır. Cante Jondo Şiiri bir halkınyüzlerce yıllık birikimiyle, modernizmi özümlemiş, son derecek yetenekli bir şairinbuluşmasının yetkin bir örneğidir. Lorca’ya göre Cante Jondo’ ya asıl kimliğini kazandıran,toplum dışına atılmış çingenelerdir. Onların türküleri acının ve kederin sınırsızdalgalanmalarına olanak tanırlar. Bu türkülerin ortak temaları aşk ve ölümdür. Hepsininkökünde hiçbir karşılığın bulunmadığı bir sorgulama gizlidir. Hiçbir zaman orta tondasöylenmeyen, her zaman uçlarda gezinen bu türküler, ya çözümü olmayan duygusal birsorunu ortaya atarlar ya da onu ölümle çözerler. Her zaman, şafağı olmayan bir gecedesöylenirler. Bu türkülerde kadın her yerdedir. Cante Jondo’da kadına acı denir. Coplaspopulares’de ya da Cante Jondo türkülerinde keder ete dönüşerek insani bir biçime bürünür.

II

20. yüzyılın başında İspanyol yazarlarını yönlendiren iki eğilim vardı. Birincisi, 1898İspanyol-Amerikan savaşından İspanya’nın ağır yenilgiyle çıkmasının yol açtığı sorunlar.ikincisi, Nikaragualı şair Ruben Dario’nun başını çektiği modernismo hareketi.

İspanya’nın son sömürgesini kaybetmesiyle sonuçlanan yenilgi İspanyol toplumununiçinde bulunduğu apati’den silkinmesini sağlamış, bir bölük İspanyol edebiyatçısı veaydınının İspanyol kimliğini ve ruhunu derinlemesine araştırmasını gündeme getirmişti.Parnasçılar’ın ve Simgeciler’in etkisinde kalan Dario ise modernismo’yu, İspanyolcakonuşulan ülkelere yayarak, uluslararası bir şiirsel üslup oluşturmaya çalışıyordu. Tam yenilgiyılında İspanya’ya gelerek, Antonio Machado ve Juan Ramon Jimenez gibi önde gelenşairlere modernizmin kapılarını açtı. Öte yandan, ulusal kimlik arayışının getirdiği heyecanİspanyol gelenekçiliğinin canlanmasını sağladı. Machado Kastilya’nın şairi olurken,Gongora’dan beri uykuya dalmış olan Endülüs şiiri Juan Ramon Jimenez ile uyanmayabaşladı. Ama bu şiirin asıl ayağa kalkışı, 1927 kuşağının en parlak temsilcisi Federico GarciaLorca ile oldu. Jimenez Endülüs bahçelerini anlatırken, Lorca şiirinin kökleri Endülüstoprağının derinliklerine uzanıyordu. Şairler yüzlerce yıldır süregelen sözlü ve yazılıgeleneği yeniden gözden geçirdiler. Gongora, Lope de Vega gibi ustalar yeni baştandeğerlendirildi. “Eski türkülerini ortaya çıkarmakla Endülüs ruhunu bulmaya çalıyoruz,”diyordu Lorca. Ve ona göre bu ruhu, en kusursuz biçimde, çingeneler temsil ediyordu.

Cante Jondo Şiiri’nde siguiriya, petenera, solea, saeta gibi çingene havalarına kişisel sestonunu veren, onlara 20. yüzyılın duyarlığıyla yeni biçimler giydiren Lorca, 1928’deyayımlattığı Romancero Gitano’da (Çingene Romansları) ana tema olarak yine çingeneleriseçti.

Page 10: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Kökleri 14. yüzyıla uzanan romanslar, değişmeyen vezin yapılarına karşılık, yüzyıllarboyunca yetenekli şairlerin elinde zenginleşmiş, son derece esnek biçimleriyle, halktürkülerinden, en incelikli baroğa ve saray müziğinin zarif ölçülerine kadar uygulanabilen,epik-lirik nitelikte bir türdü. Klasik romansların belirgin özelliği, şiiri baştan sona sürükleyenyarım kafiyeydi. Öykülemeden çok, dramatik gerilimin ön plana çıktığı romanslar, doğaüstüöğelerin ender olarak yer aldığı, gerçekçi şiirlerdir.

Lorca, Çingene Romansları’nda klasik sekiz hece ölçüsünü kullanırken, eskiromanslardaki birbiri peşi sıra gelen dizelerin monoton düzenini kaldırarak çift dizelerdeyarım kafiyenin egemen olduğu, hem tonda hem görüntüde sürekli biçimde değişencopla’lardan oluşan yeni bir romans geliştirdi. Edwin Honig’in de belirttiği gibi, “kişiselalgılama diliyle, toplumsal duyarlığın dili arasında bir birleşme” sağlayarak, hem alışılmış,hem yeni denebilecek bir hava yarattı. 19. yüzyılda Galicialı Rosalio Castro’nun popüler bircopla’yla başlayarak lirik romansa geçtiğini, Antonio Machado’nun ortaçağ romanslarınınepik görkemine kendi özgün üslubu ve çağdaş diliyle yeni bir boyut getirdiğini biliyoruz.Ama Romanslar’ı yazarken Lorca’nın asıl esin kaynağı, halk şiiri ritimleriyle yüksek bir edebiüslubu birleştiren Gongora oldu. 17. yüzyılın bu büyük şairi, Latince sözdiziminin etkisiyle,incelikli ve stilize bir dil kurarak, halkın yaşamından aldığı lirik temaları, her türlüeğretilemeye ve söz sanatına başvurarak, barok ve yapay bir doku içinde yeniden yarattı.Latince’yi bir yana bırakırsak, Lorca’nın Romanslar’ı yazarken izlediği yöntemGongora’nınkine çok benzer.

Lorca’nın Poeta en Nueva York’a (Şair New York’ta) kadar süren şiir serüveni, birtoplumun zengin edebi geleneği içinde yoğrulan modern bir şairin, hem aydınlar, hem degeniş halk yığınları tarafından sevilebilen özgün bir şiiri yaratmasına tanıklık eder.

ERDAL ALOVA, 1994

Page 11: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Şiirler Kitabı’ndan

Libro de Poemas

1921

Page 12: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

KÜÇÜK ALAN BALADI

Şarkı söylüyor çocuklarsessiz gecede;berrak dere,sakin çeşme!

ÇOCUKLARNe var o tanrısalşenlik yüreğinde?

BENSiste kaybolançan sesleri.

ÇOCUKLARBırakıyorsun bizi küçük alandasöylerken şarkımızı.Berrak dere,sakin çeşme!

Ne varbahardan ellerinde?

BENBir kan gülübir ak zambak.

ÇOCUKLARBatır onları suyunabu eski şarkının.Berrak dere,sakin çeşme!

Nedir duyduğunkırmızı, susuz ağzında?

BENKemiklerinin tadıbüyük kafatasımın.

ÇOCUKLAR

Page 13: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

İç dingin suyundanbu kadim şarkının.Berrak dere,sakin çeşme!

Neden gidiyorsun uzaklaraküçük alandan?

BENBüyücülerle prensesleriaramaya!

ÇOCUKLARKim gösterdi sana yolunuşairlerin.

BENÇeşmesi ve deresibu kadim şarkının.

ÇOCUKLARUzağa, çok mu uzağa gidiyorsundenizden ve topraktan?

BENIşıklarla doluipekten yüreğim,yitik çanlar,süsenIer, arılarla dolu.Çok uzaklara gideceğim,karşı tepelerden uzaklara,denizlerden,yıldızların yanıbaşına,geri istemeye İsa’daneski çocuk ruhumu,efsanelerle büyümüş,tüylü şapkasıtahta kılıcıyla.

ÇOCUKLARBırakıyorsun bizi küçük alandasöylerken şarkımızı,berrak dere,

Page 14: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

sakin çeşme!

Kavruk yeşil dallarınkocaman gözbebekleri,yaralanmış rüzgârdan,ağlıyor ölü yapraklara.

Page 15: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

YARIDA KESİLEN KONSER

Bozdu armonisinizifiri gecenin,donuk, uykulu sus’uyarım ayın.

Sessizce karşı çıkıyorayakotlarıyla kefenlenmiş arklar,gölgenin müezzini kurbağalarsusakalmışken.

Eski köy hanındakesildi üzgün müzik,ve en eskisi yıldızlarınkıstı ışığının sesini.

Çekildi rüzgârkaranlık dağ mağaralarına;tek başına bir kavak - Pythagoras’ıdüz ovanın –kaldırıyor yaşlı eliniaşketmek için aya.

Page 16: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

DENİZ SUYU BALADI

Denizgülümsüyor uzaktan.dişleri köpüktendudakları gök.

“Ne satarsın, akıl ermez kızrüzgârda memelerin?”

“Suyunu, bayım, satıyorumdenizlerin.”

“Ne taşırsın, yağız oğlan,karıştırıp kanınla?”

“Suyunu, bayım, taşıyorumdenizlerin.”

“Bu tuzlu gözyaşlarınerden gelirler, ana?”

“Suyunu, bayım, ağlıyorumdenizlerin.”

“Nerden doğar, gönül,bu derin acı?”

“Çok acısuyu denizlerin!”

Denizgülümsüyor uzaktan.Dişleri köpükten,dudakları gök.

Page 17: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

DÜŞ

Dinleniyor serin çeşmede yüreğim.(Unutuşun örümceği,ör onu ipliklerinle.)

Söyledi türküsünü çeşmenin suyu.(Unutuşun örümceği,ör onu ipliklerinle.)

Uyanan yüreğim aşklarını söyledi.(Sessizliğin örümceği,doku gizlerini.)

Dinledi kasvetle çeşmenin suyu.(Sessizliğin örümceğidoku gizlerini.)

Yuvarlanıyor yüreğim serin çeşmeye.(Beyaz eller, uzaklarda,kesti yolunu suların.)

Alıp götürüyor su neşeli türküsüyle.(Beyaz eller, uzaklarda,kalan bir şey yok sularda!)

Page 18: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

YENİ TÜRKÜLER

“Gölgeye susadım!” der ikindi.Ay der: “Parlak yıldızlara susadım.”Dudakları arar kristal pınarve rüzgâr iççekişleri.

Kokulara, gülüşlere susadım ben,yeni türkülere susadım,ayların, süsenlerin olmadığı,ne de ölü aşkların.

Yarının türküsünegeleceğin dingin sularınıçalkalayan. Dalgalarınıbalçığını umutla dolduran.

Hüzünden, acılardan arınmışpırıl pırıl, usul bir türküarınmış hülyalardandüşünceyle dopdolu.

Sessizliği gülüşle dolduranlirik etsiz bir türkü(bilinmeyene fırlatılmışkör güvercinler uçuşu.)

Her şeyin, rüzgârınruhuna varan bir türküsonunda sonsuz yüreğinsevincinde dinlenen.

Page 19: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Cante Jondo Şiiri’nden

Poema del cante jondo

1921

Page 20: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

ÜÇ IRMAĞIN KÜÇÜK BALADI

Akar Guadalquivirportakallar, zeytinlikler arasından.İki ırmağı Granada’nıniner karlardan buğdaya.

Ah, aşkgitti gider.

Guadalquivir ırmağılâl rengi sakalı.İki ırmağı Granada’nınbiri kan, biri gözyaşı.

Ah, rüzgârlagiden aşk!

Bir yol var Sevilla’dayelkenli gemiler için;Granada’nın sularındayalnız iççekişler kürek çeken.

Ah, aşkGitti gider.

Guadalquivir yüksek kuleportakal bahçelerinde rüzgâr.Dauro ile Genil, küçük kulelergölcükler üstünde ölü.

Ah, rüzgârlagiden aşk!

Kim der taşır sularçığlıklardan bir yakamoz!

Ah, aşkgitti gider!

Taşı denizlerine Endülüsportakal çiçeği, zeytin taşı.

Page 21: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Ah, rüzgârlagiden aşk!

Page 22: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

“SIGUIRIYA GITANA ŞİİRİ”NDEN

GİTAR

Başlıyor ağıdıgitarın.Kadehleri şafağınkırılmış.Susturmakimkânsız.Ağlıyor tekdüzesu nasıl ağlarsa,nasıl ağlarsa rüzgâryağan karın üstünde.Susturmakimkânsız.Ağlıyoruzak şeyler için.Ak kamelyaları arayansıcak Güney’in kumu.Ağlıyor hedefsiz oku,sabahsız ikindiyi,ve dalın üstündekiilk kuşu.Ah, gitar!Beş kılıçlaağır yaralı yürek.

Page 23: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

SESSİZLİK

Dinle, yavrum, sessizliği.Dalgalanan sessizliği,kayan vadilerin yankılandığısessizliği,alınları toprağa eğiltensessizliği.

Page 24: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

“SOLEA ŞİİRİ”NDEN

KÖY

Çıplak dağdabir çarmıh.Duru suyüzyıllık zeytinler.Daracık sokaklardapelerinli adamlar,ve kulelerdedönüp duranfırıldaklar.Sonsuza kadardönüp duran.Ah, ağıtların Endülüsü’ndekaybolmuş köy!

Page 25: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

HANÇER

Hançergiriyor yüreğe,saban demiri nasıl girersetoprağa,

HayırOnu saplamayın bana.Hayır.

Hançer,güneş ışını gibi,yakıyor korkunçoyukları.

HayırOnu saplamayın bana.Hayır.

Page 26: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

“SAETA ŞİİRİ”NDEN

Francisco Iglesias’a

OKÇULAR

Karanlık okçularyaklaşıyor Sevilla’ya

Açık Guadalquivir.

Geniş, kurşuni şapkalarağır, uzun pelerinler.

Ah, Guadalquivir!

Uzak ülkelerindengeliyorlar acının

Açık Guadalquivir.

Ve giriyorlar bir labirente.Aşk, kristal ve kaya.

Ah, Guadalquivir!

Page 27: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

GECE

Mum, lamba,fener ve ateşböceği.

Oklarıntakımyıldızı.

Altından pencereciklertitreşip duran.Ve haç haç üstüneşafakta sallanan.

Mum, lamba,fener ve ateşböceği.

Page 28: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

SEVILLA

Bir kuledir Sevillausta okçularla dolu.

Sevilla yaralamak.Kordoba ölmek için.

Bir kentuzun ritmleri gözler,ve büker onlarılabirentler gibi.Tutuşanasma filizleri gibi.

Sevilla yaralamak!

Oku altında gökyüzünün,düz ovanın üstünde,atar sürekliokunu ırmağının.

Kordoba ölmek için!

Ve ufuklardan çılgınkarıştırır şarabınaDon Juan’ın acısınıve Dionisos’un kusursuzluğunu.

Sevilla yaralamak.Sevilla hep yaralamak için!

Page 29: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

SAETA

Esmer İsageçiyorYahuda’nın süsenindenİspanya’nın karanfiline.

Bak geldiği yere!

İspanya’nın.Duru ve karanlık göğüne,kavrulmuş toprağa,ve suyun çok yavaşaktığı yataklara.Esmer İsa,yanık saçları,çıkık elmacık kemikleribeyaz gözbebekleriyle.

Bak gittiği yere!

Page 30: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

BALKON

Lolasaetalar söylüyor.Sarıyor etrafınıküçük boğa güreşçileri,küçük berber debaşını sallayarakeşlik ediyor ona.Lolasaetalar söylüyorfesleğenlernaneler arasında.Hep aynı Lola,kendinebakıp duran havuzda.

Page 31: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

ÇINSABAH

Ama aşk gibikördürokçular.

Yeşil gecedesıcak süsen izleribırakıyoroklar.

Yarıyor mor bulutlarıayın omurgasıve çiğle doluyortirkeşler.

Ah, aşk gibikördür amaokçular!

Page 32: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

YOLCULUK

Yüz atlı yas içinde,nereye giderler,portakal bahçesininuzanan göğü boyunca?Ne Kordoba’ya varacaklarne Sevilla’ya,Ne de hep denize hasretGranada’ya.Uykulu atlarıtaşıyacak onlarıtürkünün titrediğibir haçlar labirentine.Yedi mıhlı acılarıylaEndülüslü yüz atlınereye gider böyleportakal bahçesinden?

Page 33: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

LOLA

Maximo Quijano’ya

Kundak bezleri yıkıyorportakal ağacı altında.Gözleri yeşilsesi menekşe.

Ah, portakal çiçeklerialtındaki aşk!

Güneşle doluyduolukta su,bir serçe ötüyorduküçük zeytin ağacında.

Ah, portakal çiçeklerialtındaki aşk!

Sonra, sabunubitince Lola’nın,genç boğa güreşçileri gelecek.

Ah, portakal çiçeklerialtındaki aşk!

Page 34: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

ÖLÜNCE

Ölüncekuma gömün benigitarımla.

Ölünceportakal ağaçlarınaneler arasına.

Ölüncegömün isterseniz benibir rüzgâr gülüne.

Ölünce!

Page 35: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

MALAGUEÑA

Ölümgirip çıkıyormeyhaneden.

Geçiyor kara atlarve uğursuz takımıderin patikalarındangitarın.

Tuz kokuyorkadın kanıateşli sümbüllerikıyının.

Ölümgirip çıkıyor,çıkıp giriyorölümümeyhanenin.

Page 36: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

İlk Türküler’den

Primeras Canciones

1922

Page 37: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

ÇEŞİTLEMELER

Durgun suları havanınyankının dalı altında.

Durgun suları suyunyıldızların eğreltisi altında.

Durgun suları ağzınınöpüşlerin çalısı altında.

Page 38: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

YARIMAY

Gidiyor ay su üstündeGök nasıl da sakin!Gidiyor biçmeye yavaştanyaşlı titreyişini ırmağınküçük bir ayna sanıyor onugenç bir kurbağa.

Page 39: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Türküler’den

Conciones

1921-1924

Page 40: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

PENCEREDEN NOKTÜRNLER (4)

(Şair José Ciria y Escalante’nin anısına)

Küçük bir kız boğuldubugün sarnıçta.Çıkarıp onu sarnıçtanyatırdılar kefeniyle toprağa.

Başından kalçalarınabir balık geziyor çağırıp onu.“Çocuk” diye sesleniyor rüzgâr,ama kalkmıyor o.

Çözdü sarnıçyosundan saçlarınısallarken gri memelerinihavada kurbağalar.

“Tanrı seninle olsun”dua edelim Suyun Meryem’inesarnıçtaki kız içinelmalar altında yatan.

Birazdan iki küçük sukabağıkoyacağım yanınayüzsün diye, ah!tuzlu suyunda denizin.

Page 41: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

AYLARDAN BİR KEMER

Siyah aylardan bir kemerkıpırtısız denizin üstünde.

Peşimden geliyordoğmamış çocuklarım.

“Baba, koşma; bekle;en küçüğümüz öldü!”

Asılmışlar gözbebeklerime.Bir horoz ötüyor.

Taş kesiyor deniz,gülerek son dalganın gülüşünü.

“Koşma, baba! ...”Sümbüle

dönüyorçığlıklarım.

Page 42: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

ŞEMATİK NOKTÜRN

Rezene, yılan ve saz.Rayiha, koku ve yarı gölge.Hava, toprak ve yalnızlık.(Aya dayanıyor merdiven.)

Page 43: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

AĞLIYOR KERTENKELE

Ağlıyor erkek kentenkele.Ağlıyor dişi kertenkele.

Erkek kertenkeleyle dişi kertenkeleminicik beyaz önlükleri.

Kaybetmişler bilmedennikâh yüzüklerini.

Ah, küçük kurşun yüzükleri,ah, kurşun yüzükcükleri!

İnsansız büyük gökyüzütaşıyor kuşları balonuyla.

Güneş, o toraman kaptan,giyiyor atlas yeleğini.

Bak, nasıl da yaşlılar!Kertenkeleler nasıl!

Ah, nasıl ağlaşıyorlar,ah, ah, nasıl ağlayıp duruyorlar!

Page 44: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

ŞAŞKIN TÜRKÜ

Anne,Keşke gümüş olsaydım.

Çok soğuk olurdun,Oğul.

Keşke su olsaydım,Anne.

Çok soğuk olurdun,Oğul.

Anne.İşle beni yastığına.

Olur!Hemen, şimdi!

Page 45: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

ATLININ TÜRKÜSÜ (1860)

Kara ayı altındahaydutlarınşakıyor mahmuzlar.

Kara tay.Nereye taşırsın ölmüş binicini?

... Katı mahmuzları,dizginlerini yitirmişkıpırtısız haydutun.

Soğuk tay.Nasıl kokuyor bıçak çiçeği!

Kara ay altında,kanadı yamacıSierra Morena’nın.

Kara tay.Nereye taşırsın ölmüş binicini?

Mahmuzluyor gecekara böğrünüdelerek yıldızlarla.

Soğuk tay.Nasıl kokuyor bıçak çiçeği!

Kara ay altında,bir çığlık ve uzunboynuzu şenlik ateşinin.

Kara tay.Nereye taşırsın ölmüş binicini?

Page 46: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

GERÇEK

Ah, ne kadar zorseni sevdiğim gibi sevmek!

Aşkından rüzgâr canımı yakar,kalbim,şapkam canımı yakar.

Kim satın alır,şu kurdeleyi bendenşu ak ketenden kederibeyaz mendiller yapmak için?

Ah, ne kadar zorseni sevdiğim gibi sevmek!

Page 47: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

TÜRKÜ

Zeytin topluyorgüzel yüzlü kız.Kulelerin yakışıklısı rüzgâr,beline doluyor kolunu.Dört atlı geçti,altlarında Endülüs midillisigiyinmişler allı yeşilli,uzun siyah pelerinleri.“Gelsene kız, Kordoba’ya”Oralı olmuyor kız.Üç genç boğa güreşçisi geçtiincecik belligiysileri portakal rengikılıçları eski gümüş.“Gelsene kız, Sevilla’ya”Oralı olmuyor kız.Işıklar dağılıpmora kestiğinde akşam,bir delikanlı geçtigüller, ay mersinleri götüren.“Gelsene kız, Granada’ya”Ama oralı olmuyor kız.Zeytin topluyorgüzel yüzlü kız,dolamış beline rüzgârgri kolunu.

Page 48: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

DOĞAN AY

Ne zaman ay çıksasöner gider çanlarve görünmeye başlarzifiri yollar.

Ne zaman ay çıksadeniz kaplar yeryüzünüve yürek sonsuzluktabir ada duyar kendini.

Kimse yiyemez portakallarıdolunayın altında.Biri yemeliyeşil, buzlu meyvayı.

Ne zaman ay çıksayüz eş yüzün ayı,hıçkırır ceptegümüş sikkeler.

Page 49: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

SERENAD

Irmağın kıyısındagece ıslatır kendinive memelerinde Lolita’nınaşktan ölür dallar.

Aşktan ölür dallar.

Gece şakır çıplakMart köprüleri üstünde.Lolita yıkar gövdesinituzlu su, sümbüllerle.

Aşktan ölür dallar.

Rakı ve gümüş gecevurur damlar üstüne.Derelerin, aynaların gümüşü.Rakısı gümüş kalçalarının.

Aşktan ölür dallar.

Page 50: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

DİLSİZLER SOKAĞI

Gülüşleriyle oyun oynuyor kızlaraçılmayan camlar arkasında.

(Boş piyanolardakukla örümcekler.)

Sesleniyor yavuklusuna kızlar,sallayıp saç örgülerini.

(Yelpazenin dünyası,mendilin ve elin.)

Karşılık veriyor delikanlılarpelerinleriyle kanatlar ve çiçekler yaparak.

Page 51: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

SEHERDE ÖLDÜ

Dört ayın gecesibir yalnız gölgeve bir yalnız kuşlubir yalnız ağacın.

Arıyorum etimdedudaklarının izini.Rüzgârı öpüyor çeşmedokunmadan.

Bana verdiğin Hayır’ıtaşıyorum avucumdabalmumu bir limon gibibeyaza kesmiş.

Dört ayın gecesive bir yalnız ağacın.İğin ucundadönüp duruyor aşkım!

Page 52: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

DİLSİZ ÇOCUK

Çocuk sesini arıyor(Çekirgeler kralı almış onu.)Çocuk sesini arıyordubir su damlasında.

Konuşmak için istemiyorum;bir yüzük yapacağım sesimdentaksın diye sessizliğimserçe parmağına.

Çocuk sesini arıyordubir su damlasında

(Bir çekirgenin elbisesini giyiyordu,tutsak ses, uzaklarda.)

Page 53: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

ELVEDA

Ölürsem,açık kalsın balkon.

Portakal yiyor çocuk(Görüyorum balkonumdan.)

Orakçı buğdayları biçiyor.(Duyuyorum balkonumdan.)

Ölürsem,açık kalsın balkon!

Page 54: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

İNTİHAR

(Belki de geometriyibilmediğinden)

Sabahleyin saat ondadelikanlı unuttu.

Kırık kanatlar, bez çiçeklerledoldu kalbi.

Gördü bir tek sözcüğünkaldığını ağzında.

Eldivenlerini çıkarınca, incecikbir kül döküldü ellerinden.

Bir kule gördü balkondan.Bir balkon hissetti kendini, bir kule.

Gördü, kuşkusuz, durmuş saatinnasıl baktığını kutudan.

Gördü sessizce uzandığını gölgesininbeyaz ipek divana.

Ve delikanlı, dimdik, geometrik,kırdı aynayı bir baltayla.

Kırınca, kocaman bir gölge fıskiyesikapladı hayal odasını.

Page 55: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

BAŞKA BİR ANLATIM

Şenlik ateşleri yerleştirir boynuzlarınıÇıldırmış bir geyiğin ikindi tarlasına,Gittikçe yayılır vadi. O küçük rüzgârSıçrar bayırlardan bayırlara.

Hava kristalleşir duman altında–Kedi gözleri gibi sarıdır,hüzünlüdür–Ben dallardan yürürüm gözlerimde,Dallar, ırmaklardan yürür.

Gelirler bana, gerçek şeylerimbenim.Aynı ezgileri tekrarlayarakBurada, bu ikindi sazlıklarındaNe garip Federico adında olmak.

Türkçesi: Ülkü Tamer

Page 56: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

KUMSALDA İKİ DENİZCİ

1

Bir balık giyer yüreğineÇin Denizi’nden.

Ara sıra görürsünüzküçülüp geçtiğini gözlerinden.

Unutur barları ve portakallarıdenizci olduğundan.

Bakıp durur suya.

2

Sabundan bir dili vardısözcükleri yıkar, sonra susardı.

Dümdüz dünya, tepelik deniz,yüz yıldız ve gemisi.

Papa’nın balkonlarını gördüve altın memelerini Kübalı kızların.

Bakıp durur suya.

Page 57: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

KURUMUŞ PORTAKAL AĞACININ TÜRKÜSÜ

Oduncu.Kes gölgemi benim.Kurtar beni işkencesindenKısırlığımı seyretmenin.

Neden doğdum çepçevre aynalarla?Gün dolanır durur etrafımda.Ve gece yeniden yaratır beniher bir yıldızında.

Yaşamak istiyorum görmedenkendimi.

Ve göreceğim düşünüyapraklarım, kuşlarım olmuşkarıncaların, atmacaların.

Oduncu.Kes gölgemi benim.Kurtar beni işkencesindenkısırlığımı seyretmenin.

Page 58: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

ATLININ TÜRKÜSÜ

Kordoba.Uzakta, bir başına.

Siyah midilli, dolunayve heybede zeytin.

Bilirim de yollarıvaramam Kordoba’ya.

Ovadan doğru,rüzgârdan,siyah midilli, kırmızı ay.Ölümdür bana bakankulelerinden Kordoba’nın.

Yol ne uzun, oy!Yiğit midillim, oy!Oy ki, bekler beni ölümvaramadan Kordoba’ya!

Kordoba.Uzakta, bir başına.

Page 59: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Çingene Romansları’ndan

Romancero Gitano

1924-1927

Page 60: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

AY, AY ROMANSI

Conchita Garcia Lorca’ya

Kabarık sümbül eteğiylegeliyor ay demirci ocağına.Çocuk bakıyor ona, bakıyor.Çocuk bakakalıyor.Huzursuz havadauzatıyor ay kollarınıgösterip şehvetli, safsert kalaydan memelerini.Kaç, ay, ay, ay.Çingeneler gelirsegerdanlık yaparlar yüreğindenbeyaz yüzükler.Bırak, dans edeyim çocuk.Çingeneler gelincebulacaklar seni örstegözkapacıkların kapalı.Ay, kaç, ay, ay,kulağımda nal sesleri.Çocuk, bırak beni, basmakolalı beyazlığıma.

Çala çala ovanın davulunugeliyordu atlılar.Çocuk kapadı gözlerinidemirci ocağında.

Geliyordu zeytinliktençingeneler bronz ve düş.Gözlerinde uykubaşları dimdik.

Nasıl ötüyor baykuşah! nasıl ağaçta!Tutmuş elinden çocuğungidiyor gökte ay.

Çingeneler çığlık çığlığaağlıyor demirci ocağında.

Page 61: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Meltem bakıyor, bakıyor.Bakakalıyor buna.

Page 62: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

PRECIOSA İLE RÜZGÂR

Damaso Alonso’ya

Çala çala tirşe ayınıgeliyor Preciosakristalle defnedenbir yol boyunca.Sıvışıp yıldızsız sessizlikdüşüyor dövünen denizinbalıklı geceyi şakıdığı yeredaha çalmaya başlamadan.Sıradağların doruğundajandarmalar uykudaİngilizlerin kaldığıbeyaz kuleleri bekleyen.Ve suyun çingeneleriçardaklar yapıyorlar zevkinedenizkabuklarındanyeşil çam dallarından.

*Çala çala tirşe ayınıgeliyor Preciosa.Doğruluyor görünce onuuyumak bilmez rüzgâr.Göksel dillerle doluErmiş Cristobal çıplakgaipten tatlı bir gaydaçalarak bakıyor kıza.Göreyim seni kızkaldırıp etekliğini.

Aç yaşlı parmaklarımakarnındaki mavi gülü.

Atıp tefini Preciosakaçıyor ardına bakmadanPeşinde dev-rüzgârateşten kılıcıyla.

Deniz buruşturuyor mırıltısını.

Page 63: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Soluyor zeytin ağaçları.Çalıyor flütleri gölgelerinve kaygan gongu karın

Kaç Preciosa, kaç,yakalar seni yeşil rüzgâr!Kaç, Preciosa, kaç!Geliyor, işte bak!alçak yıldızların satiri,parıldayan dilleriyle.

*Yüreği ağzındagiriyor Preciosaİngiliz konsolosun evineçamlığın tepesinde.

Ürkmüş çığlıklardangeliyor üç jandarmakepleri şakaklarındakara pelerinleriyle.

Bir bardak ılık sütve bir kadeh cin veriyorİngiliz çingeneyePreciosa içmiyor ama.

Anlatırken gözyaşlarıylabaşından geçenleri onlaraısırıyor öfkeyle rüzgârsaçaklarını damın.

Page 64: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

UYURGEZER ROMANS

Gloria Giner ileFernando De Los Rios’a

Yeşil nasıl istiyorum seni yeşil.Yeşil rüzgâr. Yeşil dallar.Deniz üstünde gemive dağdaki at.Beline gölge vurmuşdüş görüyor terasta,yeşil ten, yeşil saçlar,gözleri soğuk gümüş.Yeşil nasıl istiyorum seni yeşil.Çingene ay altında,ona bakıyor her şeyoysa görmüyor birini.

*Yeşil nasıl istiyorum seni yeşil.İri yıldızları kırağının,gelir karanlığın balığıylaşafağın yolunu açan.Sürter incir ağacı rüzgârınıdallarının zımparasıyla,dağ, o hırsız kedikabartır acı sabırotlarını.Gelen kim ki! Nereden!Düşlüyor hâlâ terasta,yeşil ten, yeşil saçlar,kız acı denizi.

*Dostum değişmek istiyorumatımı evinle,eyerimi aynanla,hançerimi battaniyen.

Dostum, geliyorum kan revan içinde,Kabra geçitlerinden.Bana kalsa, delikanlıkabul ettim gitti.

Page 65: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Gayrı ne ben benim.Ne ev benim evim.Dostum, bari adam gibiöleyim yatağımda.Olursa çelikten,çarşafları Hollanda.Bak, yaralar içindeyimbağrımdan boğazıma.Ak gömleğinin göğsündeüç yüz koyu gül.Kokuyor sızan kanınçepçevre kuşağındanGayrı ne ben benim.Ne ev benim evim.Bari, çıkayım, bırakyüksek korkuluğabırak, çıkayım, bırak!yeşil korkuluğa.Suların yankılandığıayın korkuluğuna.

*Çıkıyor iki arkadaşyüksek korkuluğa.Bırakıp kandanve gözyaşından bir iz.Küçük teneke fenerlertitriyordu çatılarda.Bin kristal tefyaralarken tanyerini.

*Yeşil nasıl istiyorum seni yeşil,yeşil rüzgâr, yeşil dallar.Çıktı yukarı iki arkadaş.Uzun rüzgâr ağızda,safradan, naneden, fesleğenden,bırakıyordu tuhaf bir tat.Dostum! Söyle nerde o?Nerde senin acı kız?Ne kadar bekledi seni!Ne kadar beklesindi seni!serin yüz, siyah saçlar,

Page 66: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

bu yeşil terasta!

*Sarnıcın yüzündesalınıyordu çingene kızı.Yeşil ten, yeşil saçlar,gözleri soğuk gümüş.Aydan bir saçaktutuyordu onu suda.Küçük bir alan gibicana yakındı gece.Sarhoş korucularyumruklarken kapıyı.

Yeşil nasıl istiyorum seni yeşil.Yeşil rüzgâr. Yeşil dallar.Deniz üstünde gemi.Ve dağdaki at.

Page 67: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

“KIZIM DEMİŞTİ BANA...”

... Aldım onu ırmağa götürdüminandım da kız olduğunaoysa evlinin tekiymiş.Gece Ermiş Yakup gecesiydisanki sözbirliği etmişiz.Fenerler söndüğündeyanmaya başladı cırcırböcekleri.En son sokak başlarındadokundum uyuyan memelerine,birden açılıverdilersümbül demetleri gibi.On hançerin yırttığıbir ipek parçası gibikulaklarımda sesikolalı etekliğinin.Yaprakları gümüş ışıksızdaha da büyüktü ağaçlar,havlarken bir köpekler ufkunehrin ta ötesinde.

*Geçtik böğürtlenler,sazlar, alıçlar arasından,bir çukur açtım balçıktauzun saçlarının altına.Ben kravatımı çıkardım.O giysilerini.Ben silahlı kemerimi.O dört yeleğini.Ne sümbülde ne sedefte varöyle incecik tenne ay ışığında kristalöylesine parıldar.Ürkmüş balıklar gibikaçıyordu kalçaları,yarısı ateş kesmişyarısı sepserin.O gece sürdüm dörtnalayolların en güzelinisedeften bir taya binmişim

Page 68: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

dizginsiz, üzengisiz.Erkeğim ben, söylemem kimseyebana söylediklerini.Aklın ışığıçok ağzı sıkı yaptı beni.Öpüşlere, kumlara bulanmışaldım götürdüm onu ırmaktan.Süsenlerin kılıçlarıçarpışırken rüzgârla.

Yaptım yapmam gerekeni.Gerçek bir çingene gibi.Saman sarısı satendenkoca bir dikiş sepeti verdim,ama vermedim gönlümükızım demişti banaçünkü kocası varkenalıp ırmağa götürdüğümde onu.

Page 69: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

KARA ACI ROMANSI

Jose Navarro Pardo’ya

Kazmaları horozlarıneşeliyor arayıp tanı,inerken Soledad Montoyakaranlık dağdan aşağı.Gölge ve kısrak kokuyorsarı bakır teni.Memeleri dumanlı örslersızlanıyor yuvarlak şarkıları.Ne ararsın Soledadbu saatte tek başına?Ne ararsam ararım,söyle, dert mi sana?Ne aradığımı arıyorum,sevincimi, kendimi.Dertlerimin Soledad’ı,kaçıp kurtulan at,varır sonunda denizedalgalar onu yutar da.Getirme aklıma denizi,kara bir acı yükselirzeytin bahçelerindedalların mırıltısı altından.Bu ne acı Soledad!Ne acınası acı!Ağlıyorsun limon sularıdudakların beklemekten ekşi.Ne büyük acı! Koşuyorummutfaktan yatak odama,evde deliler gibi,

saç örgülerim yerlerde.Ne acı! Siyah kehribara kestitenim, giysilerim.

Ay, keten göyneklerim!Ay, gelincik kalçalarım!Soledad: yıka gövdenitoygarların suyuyla,

Page 70: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

ferah tut yüreğiniSoledad Montoya.

*Aşağıda türkü söylüyor dere:gökten ve dallardan bir çarkYeni gün kabakçiçeklerindenbir taç yapıyor kendine.Ah, çingenelerin acısı!O saf acı, hep yalnızAh, acısı gizli yatağınve uzak tanın.

Page 71: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

ANTONITO EL CAMBORIO’NUNSEVILLA YOLUNDATUTUKLANMASI

Margarita Xirgu’ya

Antonio Torres Heredia,oğlu ve torunu Camboriolar’ın,elinde söğüt değneğiboğa güreşine gidiyor, Sevilla’ya.Yanmış yeşil aydanyürüyor yavaştan, kaygısız.Yağlı bukleler parlıyorgözlerinin arasında.Yuvarlak limonlar topladıdurup yarı yoldave attı birer birersu altın rengi alıncaya.Ve yarı yolda,dalları altında karaağacın,dikilen korucularalıp götürdüler onu.

*Gün iniyor yavaştan,ikindi asılmış bir omuza,denizin, derelerin üstündeuzun bir torera yaparak.Bekliyor zeytinlerOğlak gecesini,hafif meltem bir biniciatlıyor kurşun tepeler üstünden.Antonio Torres Heredia,oğlu ve torunu Camboriolar’ın,geliyor söğüt değneksizüç köşeli beş şapka arasında.

Antonio, kimsin sen?Bir Camborio olsaydın,beş fıskiyeli bir kan çeşmesifışkırırdı senden.

Page 72: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Kimsenin oğlu değilsinne de gerçek bir Camborio.Gitmiş o yalnız çingenelertepelerde dolanan!Tozun altındaürperiyor eski hançerler.

Saat dokuzda geceleyinattılar hücreye onu,o sırada korucularlimonata içiyordu.Ve saat dokuzda geceleyinkilitlediler üstünden,bir tayın sağrısı gibipırıl pırıldı gökyüzü.

Page 73: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

ANTONITO EL CAMBORIO’NUN ÖLÜMÜ

Jose Antonio Rubio Sacristan’a

Ölüm sesleri yankılandıGuadalquivir yakınında.Yiğit bir karanfilinsesini saran eski sesler.Çakıyordu çizmelerineyabandomuzu ısırıkları.Kaygan bir yunus gibisıçrarken kavgada.Yıkadı kanında hasmınınkırmızı kravatını,dört hançer karşısındabir şey gelmedi elinden.Saplarken mızraklarınıgri suya yıldızlardüşlerken körpe boğalarşebboy veronika’larölüm sesleri yankılandıGudalquivir yakınında.

*AntonioTorres Herediatam bir Camborio,yanmış yeşil aydanyiğit karanfil sesli:Kim aldı canınıGuadalquivir yakınında?Benameji oğullarıdört kuzenim Heredialar.Ellerde görmediklerinigördüler bende.Kuru üzüm rengi kunduralar,fildişi madalyonlar,zeytinden ve yasemindenyoğrulmuş bu ten.

Ah, Antonio el Camborio,

Page 74: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

ecelere layık!Hatırla Meryem’iölüm çünkü kapında.Oy, Federico Garciahaber sal koruculara!Mısır sapı gibikırıldı gitti belim.

Üç kez fışkırdı kanve yıkılıp gitti yana.Daha eşi bulunmazo yaşayan sikke.Afili bir melekkoydu yastığa başını.Yüzleri al yorgun melekleryakarken gaz lambasını.Ve dört kuzenvardığında Benameji’yeölüm sesleri kesildiGuadalquivir yakınında.

Page 75: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

İSPANYOL KORUCULARI ROMANSI

Şiirin BaşkonsolosuJuan Guerrero’ya

Karadır atları.Nalları kara.Pelerinlerinde parıldarmürekkep ve balmumu lekeleri.Kurşundandır kafataslarıağlamazlar bu yüzden.Gelirler yoldan aşağıruhları rugan deri.Kambur ve gececilbuyururlar nerde olsalarkara lastik sessizliklerve kum incesi korkular.Geçerler nerden isterlerse,ve saklarlar kafalarındabulanık astronomisinişekilsiz piştovların.

*Ah, çingenelerin kenti!Her yanında bayraklarAy ve kabakçiçeğivişne reçelleriyle.Ah, çingenelerin kenti!Kim görür de unutur seni?Hüznün ve miskin kentitarçın kulelerinle.

*Erişirken gece,gece, gecelerin gecesidemirci ocağında çingenelergüneşler, oklar dövüyordu.Ağır yaralı bir attek tek kapıları çalıyordu.Sırça horozlar öterkenJerez de la Frontera’da.Dönerken çıplak rüzgâr

Page 76: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

sürprizin köşesinigecede, gümüş gecedegecelerin gecesinde.

*Meryem ile Yusufkaybetmişler kastanyetlerini,çingeneleri arıyorlarbelki görmüşlerdir diye.Giymiş çikolata kâğıdıcübbesini Belediye Reisi hanımınıngeliyor Meryembadem gerdanlığıyla.Kollarını oynatıyor Yusufipek pelerin altında.Arkasında Pedro Domecqüç Acem sultanıyla.Kendinden geçiyor bir leylekrüyasında yarım ayın.Bayraklar, fenerler

kaplamış bütün çatıları.Hıçkırırken aynalardakalçasız dansçı kızlar.Su ve gölge, gölge ve suJerez de la Frontera’da.

*Ah çingenelerin kenti!Her yanında bayraklar.Söndür yeşil ışıklarınıKorucular geliyor.Ah, çingenelerin kenti!Kim görür de unutur seni?Uzakta bırakın onu denizdentarağı olmasın saçlarını ayıracak.

*Geliyorlar iki koldanşenlikli kente doğru.Mırıltısı ölümsüzlerinkaplıyor palaskalarını.Geliyorlar iki koldan.

Page 77: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Çifte şayaktan gece.Gökyüzünde gördükleribir mahmuzlar vitrini.

*Çoğalttı kapılarınıkorkusuz kent.Kırk korucu birdenbaşlarken yağmaya.Durdu bütün saatlerve doğmasın diye kuşkuKasım kılığına girdişişelerde konyaklar.

Yükseldi fırıldaklar arasındauzun çığlıklardan bir uçuş.Toynakların çiğnediğimeltemi keserken kılıçlar.Koşuşuyor yaşlı kadınlargölgenin sokaklarındauykulu atlarıpara çanaklarıyla.Dik yollardan yukarıçıkıyor uğursuz pelerinlermakastan hortumlarbırakıp arkalarında.

Çingeneler toplanmışBeytlehem kapısında.Yusuf yaralar içindekefenliyor bir bakireyi.Susmuyor gece boyukeskin, inatçı tüfekler.Yıldızların tükürüğüyleçocukları iyileştiriyor Meryem.Geliyor korucularateşler saçarakgenç ve çıplakdüşgücü tutuşurken.Oturmuş inliyor eşikteCamboriolar’ın Rosaüstünde tepsininkesik memeleri.

Page 78: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Koşuyor kızlarpeşlerinde saç örgülerikara baruttan güllerinpatladığı havaya doğru.Bütün kiremit damlarbirer saban iziyken topraktauzun bir taş profildetan silkti omuzlarını.

*Ah, çingenelerin kenti!Uzaklaşıyor korucularbir sessizlik tünelindenateşler sararken seni.

Ah, çingenelerin kenti!Kim görür de unutur seni?Seni alnımda arasınlar.Ayla kumun oyunu.

Page 79: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Şair New York’da’dan

Poeta En Nueva York

1929-1930

Page 80: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

1910

(İntermezzo)

Şu benim bindokuzyüzon gözlerimgörmedi ölülerin gömülüşünü,ne şafaktan önce ağlayan adamın külden panayırınıne de bir denizatı gibi bir kenarda titreyen yüreği.

Şu benim bindokuzyüzon gözlerimküçük kızların işediği beyaz duvarı gördüboğanın burnunu, zehirli mantarıve köşe başlarında aydınlatan anlaşılmaz ayışişelerin katı siyahı altındaki kuru limon parçalarını.

Şu gözlerim benim midillinin boynunda,uykudaki Ermiş Rosa’nın delik deşik göğsündeaşkın çatılarında, iniltiler, soğuk ellerlekedilerin kurbağaları yediği bahçede.

Eski tozun heykellerle yosunları topladığı tavanarası,yenmiş yengeçlerin sessizliğini saklayan kutulardüşün gerçekliğinin üstünde tökezlediği yerde.Orada benim çocuk gözlerim.

Bir şey sormayın bana. Gördüm onlarıyollarını ararken yalnızca boşluklar bulan.İnsansız havada bir oyuklar acısı varve gözlerimde gövdesi olmayan giyinik yaratıklar!

Page 81: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

ÜÇ ARKADAŞIN MASALI VE KANONU

EnriqueEmilio,Lorenzo,donmuş üçü de:Enrique yatakların dünyasında;Emilio gözlerin ve yaralı ellerin dünyasında,Lorenzo damsız üniversitelerin dünyasında.

Lorenzo,Emilio,Enrique,yanmış üçü de:Lorenzo yaprakların ve bilardo toplarının dünyasında;Emilio kanın ve ak iğnelerin dünyasında,Enrique ölülerin ve atılmış gazetelerin dünyasında.

Lorenzo,Emilio,Enrique,Gömülmüş üçü de:Lorenzo Flora’nın göğsünde;

Emilio bir kadehte unutulmuş katı cinde,Enrique karıncada, denizde ve kuşların boş gözlerinde.

Lorenzo,Emilio,Enrique,ellerimde üçü de,üç Çin dağıüç at gölgesi,üç kar görüntüsü ve bir zambak kulübesiayın horoz altında sereserpe uzandığı güvercinlikler

arasında.

Biri

öbürü,ve öteki,mumyalanmış üçü de,

Page 82: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

kış sinekleriyle,köpeklerin işediği ve dikenlikabukların hor gördüğü hokkalarla,bütün annelerin yüreğini üşüten meltemle,sarhoşların ölümü kemirdiğiJupiter’in beyaz yıkıntılarında.

Üçü

ve ikisive biri,ağlayarak, türkü söyleyerek mahvederken gördüm

kendilerini,

bir tavuk yumurtası için,tütünden iskeletini gösteren gece için,yüzlerle, ayın delici kıymıklarıyla dolu acım için,dişli çarklardan ve kırbaçlardan sevincim için,güvercinlerin sarstığı memem için,yolunu şaşırmış yapayalnız bir yolcuyla sahipsiz

ölümüm için.

Öldürmüştüm beşinci ayıyelpazeler ve alkışlar su içerken pınarlardan.Lohusanın ılık, kesilmiş sütüsallarken gülleri uzun beyaz acısıyla.Enrique,Emilio,Lorenzo,Katıdır Diana,ama bulutlanır memeleri bazen.Ak taş çarpabilir geyiğin kanındave rüyalar görebilir geyik bir atın gözleriyle.

Saf biçimler yıkılıp gittiğinde,cırcırları altında papatyaların,anladım ki öldürülmüşüm,kafeleri aradılar, mezarlıkları, kiliseleri,şarap fıçılarını, dolapları açtılar,üç iskeleti yağmaladılar altın dişlerini sökmek için.

Beni bulamadılar.Bulabildiler mi beni?

Page 83: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Hayır. Hiç bulamadılar.Ama bildiler altıncı ayın kaçtığını selin kaynağınave deniz hatırladı birdenbütün boğulmuşların adını.

Page 84: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

ŞAFAK

Balçıktan dört sütunu varNew York şafağınınve siyah güvercinlerden bir kasırgasıkokuşmuş sularda çalkanan.

İnilder New York şafağıuçsuz merdivenler boyunca,ve arar arastalar arasındasümbüllerini çizilmiş acının.

Gelir şafak kimse almaz ağzınaçünkü ne sabah olabilir ne umut.Ara sıra bozuk paralardan kızgın bir sürüdelik deşik edip yutar kimsesiz çocukları.

İlk çıkanlar hisseder kemiklerindene cennet olacak ne yapraksız aşklar;bilirler gittiklerini sayıların ve yasaların çamuruna,sanatsız oyunlara, meyvasız tere.

Gömülür ışık zincirlerin, gürültünün altına.küstahça meydan okurken köksüz bilim.Sendeler varoşlar boyunca uykusuz kalabalıklaryeni kurtulanlar gibi kanın batan gemisinden.

Page 85: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

NEW YORK

(Büro ve ihbar)

Çarpmaların altındabir damla ördek kanı var.Bölmelerin altındabir damla gemici kanı var.Toplamaların altında, taze kandan bir nehir;bir nehir türkü söyleyerek gelenkenar mahallelerin yatak odalarından,gümüş var, çimento ve meltemNew York’un yalancı şafağında.Dağlar var, biliyorum.Ve gözlükler bilim için,bunu da. Ama ben göğe bakmaya gelmedim.Bulanık kanı görmeye geldim ben,makinaları çağlayanlara taşıyan kanıve ruhu kobranın diline.Her gün dört milyon ördeköldürülür New York’da,beş milyon domuz,iki milyon güvercin, canı çekti diye cançekişenlerin,bir milyon inek,bir milyon kuzuve iki milyon horoz.gökyüzünü kıymık kıymık bırakarak.

Daha iyi, hıçkırarak ağlamak usturayı bilerkenya da öldürmek köpekleri düşsel avlarda,

şafakta katlanmaktanbitmez tükenmez süt trenlerine,bitmez tükenmez kan trenlerine,ve koku satıcıları içinelleri bağlanmış gül trenlerine.Ördekler ve güvercinlerdomuzlar ve kuzularkan damlaları bırakıyorlarçarpmaların altına,ve korkunç çığlıkları posası çıkmış sürülerinacıyla dolduruyor vadiyi

Page 86: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Hudson sarhoş olmuş akarken yağdan.

İhbar ediyorum bütün herkesiöteki yarıya aldırmayan,çimento dağlarını yükseltenkurtulamaz yarıyaunutulmuş hayvancıklarınyüreklerinin attığı yerdematkapların son şenliğindehepimizin döküleceği yerde.Suratınıza tükürüyorum.Dinliyor beni öteki yarıyiyip bitirerek, türkü söyleyerek, uçarak kendi

saflığında

incecik çubuklar taşıyankapıcı çocukları gibiböcek antenlerininpaslandığı deliklere.Cehennem değil bu, bir cadde.Ölüm değil, manav dükkânı.Otomobilin ezdiği şu kedinin pençesindebir dünya var kesik ırmaklardan, ulaşılmaz

uzaklıklardan,gelirken kulağıma türküsü solucanınnice kız çocuğunun yüreğinden.Pas, maya, titreyen yeryüzü.Yeryüzü, sen ki, büroların sayılarında yüzen.Ne yapayım? Sıraya mı dizeyim manzaraları?Sıraya mı dizeyim birazdan fotoğraf olacak aşkları,birazdan tahta parçaları, kan yudumları olacak?Yok, yok; ihbar ediyorum.ihbar ediyorum komplosunuo terk edilmiş bürolarınacının ışınlarını yaymayan,ormanın programlarını bozan,ve kendimi öneriyorum yesin diye posası çıkmış sürülerçığlıkları doldururken vadiyiHudson sarhoş olmuş akarken yağdan.

Page 87: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

EDEN GÖLÜNÜN ÇİFT ŞİİRİ

Eski sesimhabersizdi koyu acı özsulardan.Anlıyorum yalarken ayaklarımııslak kırılgan eğreltiler altında.

Ah eski sesi aşkımın,ah gerçeğimin sesi,ah açık yanımın sesi,dilimde güller bittiğinde bütünbilmezken çimenler atın duygusuz dişlerini!

Buradasın içerek kanımı,içerek sıkıcı çocuk ruhumu,çatlarken rüzgârda gözlerimalüminyumdan, sarhoş seslerinden.

Bırak geçeyim o kapıdanHavva’nın karıncalar yediğiAdem’in gözü kamaşmış balıkları döllediği.Bırak geçeyim, boynuzlu cücegerinmelerin ormanındanneşeyle sıçramaların.

Bilirim en gizli kullanımınıeski paslı bir iğneninbilirim tabağın katı yüzeyindeyuvasından fırlamış gözlerdeki dehşeti.

Ama ne dünya istiyorum ne düş, göksel ses,Özgürlüğümü istiyorum ben, insancıl aşkımıkimselerin istemediği en karanlık köşelerinde meltemin.İnsancıl aşkımı!

Birbirini kovalıyor şu deniz köpeklerirüzgâr gözetlerken kayıtsız kütükleri.Ey eski ses, tutuştur dilinleşu kalayın ve talkın sesini!

Ağlamak istiyorum öyle hoşuma gidiyor kiarka sırada ağlayan çocuklar gibi,

Page 88: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

çünkü ne insanım ben, ne şair, ne bir yaprak,

yaralı bir nabızım öte yanı yoklayan.

Ağlamak istiyorum ismimi söyleyerek,gülü, çocuğu, bu gölün kıyısındaki köknarı,kandan insan gerçeğimi söylemek içinsöndürüp içimde alayını, telkinini sözün.

Hayır, hayır, soru sormuyorum,özgür sesim yalasın istiyorum ellerimi.Paravanlar labirentinde çıplaklığımdır benimcezanın aynasını kabul eden, külle örtülü saati.

Böyle konuştum.Böyle konuştum Satürn trenleri durdurduğundasis ve Düş ve Ölüm beni ararken.Ararlarken benisayfa ayaklı ineklerin böğürdüğüters dengeler arasında gövdeminyüzdüğü yerde.

Page 89: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

ROMA’YA DOĞRU HAYKIRIŞ

(Chrysler Binası’nın üst katından)

Binalar binalar usulca yaralanmışGüneşten kılıçlarla incedenMercan bir elle çekiştirilip örselenmiş bulutlar.Alevden bir çekirdeğin ağırlığını tadan bir elle,Camgözleri andıran arsenik balıklarıCamgöz balıkları, gözyaşı damlacıkları gibi, bir artışıkörleştirmek için.Ve yaralayan güller,Kan borularına oturmuş iğnelerDüşman dünyalar ve şiirle örtük aşklarHepsi de üstüne yıkılacak senin hepsi de,

Büyük kubbenin üstüneGörüyorum –bir adam gözkamaştırıcı bir güvercininin

üstüne işiyor–Binlerce çanla çevrili kubbe.

Çünkü hiç kimse kalmadı ekmeği, şarabı bölüşecekHiç kimse ölümün ağzında ot yetiştirecekHiç kimse dinlenmenin dokusunu liflerine ayıracakHiç kimse fillerin yaralarına gözyaşı dökecekSadece bir milyon demirci var sadeceGeleceğin çocukları için zincirler döğenBir milyon marangozHaçsız tabutlar çakanVe sadece bir yas kalabalığıBaloya az kala düğmelerini çözen,Diyorum, Güvercini aşağılayan o adam konuşmalıdırSütunların arasında çırılçıplak haykırmalıdır

Cüzamına eğilmek için bir böcek olmalıVe öyle korkunç ağlamalıdır kiGözyaşlarınınYüzükleri ve elmas telefonları sıyrılıp gitmelidir.Ama işte o beyazlara bürünmüş adamBilmiyor başakta saklanan giziBilmiyor ikicanlı kadının iniltisiniBilmiyor ki İsa bugün de su verebilirBilmiyor ki şu gümüş parçası hesapsız öpüşleri

Page 90: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

yakmaktaSülünün aptal gagasına koymaktadır kuzunun kanını.

Öğretmenler çocuklaraDağdan kopan olağanüstü bir ışık gösteriyorAma çıka çıka bundan bir lağım çıkıyor sonundaOrtasında koleranın karanlık perileri bağrışıyorÖğretmen sofuca tütsülü iri kubbeleri gösteriyor.

Ama heykellerin altında aşk yokAşk yok kesin billurdan gözlerin altındaAşk açlığın hırpaladığı vücutlarda duruyorSel baskınına karşı koyan ufak barınakta;Aşk açlık yılanlarının birbirini yediği hendeklerde

duruyorMartı ölülerini sallayan hüzünlü denizdeVe yastığın altına gömülmüş kapkaranlık öpüşte

duruyor.Ama saydam elli ihtiyarAşk, diyecek, aşk, aşk.Milyonlarca can çekişmesi içindeAşk, diyecek, aşk, aşk.

Sevecenliğin titrek kumaşı içindeBarış, diyecek, barış barış.Bıçak ürpertileri ve dinamit yığınları arasındaAşk, diyecek, aşk, aşk.Dudakları bir gümüşe dönüşene kadarBunları diyecek.

Yine de yine de ah yine deTükrük hokkalarını kaldırmakla görevli zenciler,Başöğretmenin soluk dehşeti altında tir tir çocuklar,Maden kuyularında gazla zehirlenmiş kadınlarYaşamalarını çekice, kemana, buluta bağlamış

kalabalıklarKafalarını duvara vurur gibi bağıracaklarBağıracaklar kubbelerden başları dönmüşBağıracaklar ateşten başları dönmüşKardan başları dönmüşBaşları pisliğe bulanmışBağıracaklar toplanmış bütün geceler gibiKentler küçük kızlar gibi titreyene kadar

Page 91: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Öyle korkunç bir sesle bağıracaklar.

Ve müziğin, yağın mapusanelerini yerle bir ediyor,Her sabah ekmeğimizi yeniden istediğimiz içinAlıç çiçeğimizi ve tanelenmiş sürekli sevecenliğimiziMeyvalarını herkese sunan dünyanınGerçekleşsin diye isteği.

Türkçesi: Cemal Süreya

Page 92: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

WALT WHITMAN’A ÖVGÜ

East River ve Bronx boyuncatürkü söylüyordu gençler bellerine dek çıplak,çarkıyla, yağıyla, derisiyle, çekiciyle.Doksan bin madenci gümüş söküyordu kayalardanve merdivenler, gölgeli resimler çiziyordu çocuklar.

Ama hiç biri uyumuyordu,hiç biri ırmak olmayı istemiyordu,hiç biri sevmiyordu iri yaprakları,kıyının mavi dilini.

East River ve Queensborough boyuncagençler fabrikalarla boğuşuyordu,ve ırmağın keçi ayaklı tanrısınasünnet gülünü satıyordu Yahudilerve gök köprülerden, damlardan aşağırüzgârla sürüklenen sürülerce yaban sığırı yağdırıyordu.

Ama hiç biri durmuyordu,hiç biri bulut olmayı istemiyordu,hiç biri ne ılgınları arıyordune de sararmış göğsünü zilli tefin.

Ay doğuncamakaralar dönüp alaşağı edecekler göğü;iğnelerden bir sınır kuşatacak belleğive çalışmayanları alıp götürecek tabutlar.

Çirkefin New York’u,tellerin, ölümün New York’u.Hangi meleği gizliyorsun yanağında?Hangi pürüzsüz ses bildirecek buğdayın doğrularını?Lekeli masallarının korkunç düşünü kim?

Hiç gitmedi gözümden, güzel kocamış Walt Whitman,kelebeklerle dolu sakalın,ayın eskittiği kadife omuzların,erden Apollon bacakların,bir kül sütunu gibi sesin;sis gibi eski ve güzel

Page 93: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

kamışı iğneyle delinmişbir kuş gibi inliyordun,tekelerin düşmanı,bağların düşmanı,ve kaba kumaşların altındaki gövdelerin âşığı.Bir an bile, yiğit erkekkömür dağlarında, duvar ilanlarında, demiryollarındabir ırmak olmayı, bir ırmak gibi uyumayı özleyengöğsünde bilgisiz bir parsınküçük acısını bırakacak o arkadaşla.

Bir an bile, kanıyla Adem, erkek,denizdeki yalnız kişi, güzel kocamış Walt Whitman,çünkü taraçalarda,katılarak meyhanelerin kalabalığına,küme küme dökülerek lağımlardan,bacakları arasında titreyerek sürücülerinya da döne döne absentin sahanlıklarında,oğlanlar, Walt Whitman, seni düşlerdi.

Ayrıca bu da! Bu da! koşuşuyorlarpırıl pırıl, tertemiz sakalında,kuzeyli sarışınlar, kum ülkelerinden zenciler,bağırıp çağıran kalabalıklarkediler, yılanlar gibi,oğlanlar, Walt Whitman, oğlanlargözyaşlarıyla şaşkın, kırbaca göre et,çizmesi ya da lokması evcilleştirenlerin.

Ayrıca bu da! Bu da! Lekeli parmaklarıgösteriyor düşünün kıyısınıbir yandan yerken arkadaşınpetrol kokulu elmanıve türkü söylerken güneş, karınlarındaköprü altlarında oynayan çocukların.

Ama sen ne tırmalanmış gözleri arıyordun,ne çocukların atıldığı karanlık bataklığı,ne donmuş tükürüğü,ne de kurbağa karnı gibi eğri yaralarınıarabalardaki taraçalardaki oğlanlarınkorkunun kavşaklarında ay kamçılarken onları.

Page 94: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Irmaksı bir çıplaklığı arıyordun sen,tekerleği yosuna bağlayacak boğayla düşü,acının atasını, akçiçeğini ölümünün,gizli ekvatorunun yalımlarında inleyen.

Çünkü doğru, kişinin tadları aramamasıgelen günün kan ormanlarında.Yaşamaktan uzak durulabilecek kıyıları var göğünve bir takım gövdeler kendini yenilememeli şafakta.

Can çekişme, düş, maya ve düş.Dünya böyle işte, dostum, durmadan can çekişme.Kentin saatleri altında çürüyor ölüler,savaş geçiyor milyonlarca külrengi fareyle ağlayarak,zenginler kapatmalarınapırlantalar veriyorlar ilerde kararacak,ve soylu değil, iyi değil, kutsal değil yaşamak.

Kişi, dilerse, sürüp götürebilir isteğinimercanın damarlarında, göksel çıplaklıkta.Yarın kayaya dönecek aşklar ve Zamandallarda uyuyarak gelen bir meltem olacak.

Bu yüzden sesimi yükseltmiyorum,koca Walt Whitman,

yastığına bir kızın adını yazanküçük çocuğa karşı;ne dolabın karanlığındagelinlik giyen o delikanlıya karşıne orospuluğun suyunu bulantıyla içenmeyhane yalnızlarına karşı,ne de insanı sevip dudakları sessizce yananyeşil bakışlı erkeklere karşı.Ama sizlere karşı, kentlerin oğlanları,şişkin etleri, kirli düşünceleriyle,çamur tortuları, şirretler,

sevinç çelenkleri dağıtan aşkınuykusuz düşmanları.

Hep size karşı, gençlereacı zehirle pis ölümü tattıran.Hep size karşı,

Page 95: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Kuzey Amerika’nın fairyleri,Havana’nın pajaroları,Meksika’nın jotoları,Cadiz’in sarasaları,Sevilla’nın apioları,Madrid’in cancoları,Alicante’nin floraları,Portekiz’in adelaidaları.

Yeryüzünün bütün oğlanları, güvercin katilleri!Kadınların köleleri, süs odalarının finoları,yelpaze sıcaklığıyla alanlara serilen,ya da sert görünümünde baldıranın pusuya düşürülen.

Bağışlama olmasın! Ölümakıyor gözlerinizdenve külrengi çiçekler yığıyor çirkefin kıyılarına.Bağışlama olmasın! Dikkat!Şaşkınlar, temiz yürekliler,eskiler, bilinenler, yalvaranlarkapasınlar yüzüne eğlence kapılarını.

Ve sen, güzel Walt Whitman, uyu kıyısında Hudson’un,sakalın kutba doğru, ellerin açık.Yumuşak kil ya da kar, dilin çağırıyor yoldaşlarıgövdesiz ceylanını beklesinler diye.Uyu, bir şey kalmadı geriye.Duvarların dansı sarsıyor çayırları,ve Amerika boğuyor kendini bir

makina ve gözyaşı selindeİstiyorum ki savursun en derin gecenin rüzgârıaltında uyuduğun kemerden çiçeklerle sözcüklerve bir zenci çocuğu bildirsin altınsı beyazlaramısır başağı kırallığının yaklaştığını.

Türkçesi: Cevat Çapan

Page 96: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

KÜÇÜK SONSUZ ŞİİR

Yolu şaşırmakvarmaktır karakara varmakyirmi yüzyıl otlamaktır mezarlıkların çayırında.

Yolu şaşırmakvarmaktır kadına,ışıktan korkmayan kadına,bir saniyede iki horozu öldüren kadına,horozlardan korkmayan ışığave karda ötemeyen horozlara.

Ama kar şaşırırsa yüreğiçıkabilir Güney yelive hava aldırmadığından inlemelereotlayacağız yine mezarlıkların çayırında.

İki dertli başak gördüm balmumundanyanardağlardan bir manzarayı gömeniki deli çocuk gördüm gözyaşlarıyla bir katilin

gözbebeklerini iten.

Ama iki hiçbir zaman sayı olmadıçünkü acıdır, gölgesidir onun,çünkü aşkın umutsuzluğa düştüğü gitardır,çünkü kendinin olmayan bir başka sonsuzun kanıtıdır.çünkü surlarıdır ölününve cezasıdır sonsuz yeni dirilişin.Ölüler nefret eder iki sayısındanama iki sayısı ninni söyler uyusun diye kadınlarve kadın korktuğu için ışıktanışık titrediği için önünde horozlarınve yalnız horozlar bildiğinden karın üstünde uçmayısonsuza dek otlayacağız mezarlıkların çayırında.

Page 97: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Ignacio Sanchez Mejias için ağıt

Llanto por İgnacio Sanchez Mejias

1935

Page 98: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

IGNACIO SANCHEZ MEJIAS İÇİN AĞIT

1SÜSME VE ÖLÜM

Akşamüstü saat beşte.Saat tam beşti akşamüstü.Ak çarşaf getirdi bir çocukakşamüstü saat beşte.Bir sepet kireç hazırlandıakşamüstü saat beşte.Gerisi ölümdü, yalnız ölümdüakşamüstü saat beşte.

Rüzgâr savurdu pamuklarıakşamüstü saat beşte.Kristal ve nikel ekti oksitakşamüstü saat beşte.Boğuşur şimdi güvercinle leoparakşamüstü saat beşte.Ve bir kalça üzgün boynuzlaakşamüstü saat beşte.Başladı bordon sesleriakşamüstü saat beşte.Arsenik çanlar ve dumanakşamüstü saat beşte.

Köşelerde sessiz topluluklarakşamüstü saat beşte.Yalnız boğanın yüreği şen!akşamüstü saat beşte.İnerken karın teriakşamüstü saat beşte.iyotla kaplanırken alanakşamüstü saat beşte.Ölüm bıraktı yaraya yumurtalarınıakşamüstü saat beşte.Akşamüstü saat beşte.Saat tam beşte akşamüstü.

Tekerlekli bir tabuttur yatağı

Page 99: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

akşamüstü saat beşte.kemikler, flütler çınlar kulağındaakşamüstü saat beşte.Böğürüyordu boğa alnındaakşamüstü saat beşte.Odası, bir gökkuşağı acıdanakşamüstü saat beşte.Süsen bir boru yeşil kasıklarındaakşamüstü saat beşte.Güneşler gibi yandı yaralarakşamüstü saat beştekırarken camları kalabalıkakşamüstü saat beşte.Akşamüstü saat beşte.Ah, o korkunç beşte akşamüstü!Beşi gösteriyordu bütün saatler!Beşti saat akşamın gölgesinde!

Page 100: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

2DÖKÜLEN KAN

Bakmak istemiyorum ona!

Söyleyin doğsun ay,bakmak istemiyorum çünküIgnacio’nun kumdaki kanına.

Bakmak istemiyorum ona!

Dolunay.Durgun bulutların atı,boz arenası rüyalarınçitlerdeki söğütlerle.

Bakmak istemiyorum ona!Tutuşur çünkü anılarım.Haber verin yaseminlereküçücük beyazlıklarıyla

Bakmak istemiyorum ona!

İneği yaşlı dünyanıngezdirdi üzgün dilinikuma saçılmışkandan bir burundave Guisando’nun boğaları,yarı ölüm, yarı taş,böğürdüler iki yüzyıl gibitoprağı çiğnemekten yorgun.Hayır.Bakmak istemiyorum ona!

Çıkıyor sıralara IgnacioSırtlamış bütün ölümünüŞafağı aradıama yoktu şafak.Güvenli profilini arıyordüş şaşırtıyor yolunu.Güzelim gövdesine baktıaçılmış kanıydı bulduğu.Bak demeyin bana!

Page 101: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Duymak istemiyorum fışkırmayıgittikçe zayıflayan;sıraları aydınlatan fışkırmayısaçılıp kadifeye ve meşininesusamış bir kalabalığın.Kim söylüyor yaklaşmamı!Bak demeyin bana!

Kapatmadı gözlerinigörünce boynuzları yanında,ama korkunç annelerkaldırdılar başlarını.Ve yükseldi çiftlikler boyuncagizli seslerin yeli,göksel boğaları çağırırkensolgun sisin çobanları.Yoktu Sevilla’da bir prensonunla boy ölçüşecek,ne onunki gibi bir kılıçne öyle yalın bir yürekAslanlardan bir ırmaktıakıl almaz gücü,mermer bir gövdeydi sankikusursuz bilgeliği.Bir Endülüs Roması havasıyaldızlardı başınızekâdan ve bilgidenbir sümbüldü gülüşü.Ne güreşçiydi alanda!Ne yaman köylü dağlarda!Nasıl inceydi başaklara karşı!Nasıl sert mahmuzlara!Kırağılara nasıl yumuşak!Nasıl da göz alırdı panayırda!Nasıl heybetliydikaranlığın son banderillalarıyla!

Ama sonsuz bir uykuda şimdi.Şimdi yosunlar ve otlarusta parmaklarlaaçıyor kafatasının çiçeğini.Geliyor şimdi türkü söyleyerek kanı:türkü söyleyerek bataklıklar, çayırlar

Page 102: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

boyuncakayarak donmuş boynuzlardan,sendeleyip siste cansız,bin toynak üstünde tökezleyerekuzun, karanlık, üzgün bir dil gibiacılardan bir göl yapmayayıldızlı Guadalquivir’in orda.Ah, ak duvarı İspanya’nın!Ah, kara boğası acının!Ah, katı kanı Ignacio’nun!Ah, damarlarındaki bülbül!Hayır.Bakmayacağım ona!Hiçbir kadeh taşıyamaz onu,hiçbir kırlangıç içemez,hiçbir ışık ayazı soğutamaz,ne bir türkü, ne bir zambak seli,hiçbir kristal gümüşle kaplayamaz.Hayır.Bakmayacağım ona!

Page 103: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

3UZATILMIŞ GÖVDE

Düşlerin inlediği bir alındır taşne kıvrılan suları var ne donmuş selvileri.Zamanı taşıyan bir omuzdur taşgözyaşı ağaçları, şeritler, gezegenlerle.

Kurşuni yağmurlar gördüm dalgalara koşankaldırıp incecik delik deşik kollarını,yakalanmasın diye uzanmış taşaellerini çözüp kanı emmeyen.

Taş toplar çünkü tohumlarla bulutları,tarlakuşunun iskeletini, yarıgölgenin kurtlarınıama ne ses verir, ne kristal, ne ateşyalnız arenalar, arenalar, duvarsız nice arenalar.

Yatıyor şimdi taşın üstünde soylu Ignacio.Her şey bitti; ne oluyor? Bakın yüzüne:ölüm solgun kükürtle kaplamışkaranlık bir minotorun başını yerleştirmiş.

Her şey bitti. Yağmur işliyor ağzına.Hava çılgın gibi bırakıyor çökük göğsünü,ve sırılsıklam karın gözyaşlarındanAşk ısıtıyor kendini sürülerin üstünde.

Ne diyorlar? Leş kokuyor sessizlik.Buradayız işte uzatılmış gövdeyle sönüp gidenbir zaman bülbülleri olan o kusursuz biçimdoluyor şimdi dipsiz deliklerle.

Kim katlıyor kefeni? Dediği doğru değil!Türkü söyleyen yok burada, kimse

ağlamıyor köşebaşında,ne mahmuz vuran biri var, ne yılanı korkutan:bir şey istemiyorum burada açılmış gözlerden başkabakayım diye durup dinlenmeden bu gövdeye.

Gür sesli adamlar olsun istiyorum burada.Atları yatıştıran, ırmakları çeviren:iskeletleri ses veren, güneş ve

Page 104: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

çakmaktaşı dolu bir ağızla türkü söyleyen.

Onlar olsun istiyorum burada. Bu taşın önünde.Dizginleri kopmuş bu gövdenin önünde.Göstersinler bana var mı bir çıkış yoluölümün kıskıvrak bağladığı bu kaptan için.

Bir ağıt göstersinler bana ırmaklar gibitatlı sisleri, dik kıyılarıyla,taşısın diye Ignacio’nun gövdesini, yitirsin diyeduymadan çifte soluğunu boğanın.

Yitirsin diye yuvarlak arenasında ayın,çocukken kendini yaslı, sessiz bir boğa sanan;yitirsin diye balıkların şakıdığı gecededonmuş dumanın beyaz çalılarında.

Örtmesinler yüzünü ak mendillerlealışsın istiyorum taşıdığı ölümüne.Git, Ignacio: Duyma sıcak böğürmeyi.Uyu, uç dinlen: Deniz bile ölür!

Page 105: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

4OLMAYAN CAN

Ne boğa biliyor seni ne incir ağacı,ne atlar ne evindeki karıncalar.Ne çocuk biliyor seni ne de ikindiçünkü ölüsün sen sonsuza kadar.

Ne taşın sırtı biliyor seni,ne içinde çürüdüğün siyah saten.Bilmiyor seni sessiz anılarınçünkü ölüsün sen sonsuza kadar.

Sedef kabuktan borularla gelecek güz,buğulu asmalar, kümelenmiş tepelerle,ama kimse bakmayacak gözlerineçünkü ölüsün sen sonsuza kadar.

Çünkü ölüsün sen sonsuza kadarbütün ölüleri gibi yeryüzünün,bütün ölüleri gibi unutulmuşcansız bir köpekler yığınında.

Kimse bilmiyor seni. Kimse. Ama türkünüsöylüyorum ben.

Profilini söylüyorum geleceğe, inceliğini.Anlayışının dile destan olgunluğunu.Ölüme iştahını senin, ağzındaki tada.Yiğit neşendeki kederi söylüyorum.

Kolay doğmaz, eğer doğarsa,böyle katıksız, böyle güngörmüş Endülüslü.İnceliğinin türküsünü söylüyorum inleyen kelimelerleanarak üzgün bir yeli zeytin ağaçlarında.

Page 106: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Tamarit Divanı’ndan

Divan del Tamarit

1936

Page 107: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

SEZİLMEMİŞ AŞKA GAZEL

Karnındaki karanlık manolyanınKimseler anlamadı kokusunu,Acıttığını kimseler bilemediDişlerinle sıktığın o aşk kuşunu.

Binlerce Acem tayı uykuya yattıAlnının ay vurmuş alanında,O senin kar düşmanı göğsünüKucaklarken dört gece kollarımla.

Bakışın, tohumların solgun dalıydıAlçılar, yaseminler arasından.Aradım vermek için yüreğimdeO fildişi mektupları her zaman diyen.

Her zaman: acımın bahçesi benimGövden her zaman, her zaman şaşırtıcıDamarlarının kanıyla dolu ağzım,Ağzın ölümüm için söndürdü ışığını.

Türkçesi: Ülkü Tamer

Page 108: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

ACI KÖKE GAZEL

Acı bir kök varve bin taraçası dünyanın.

En küçük el bilekıramaz suyun kapısını.

Nereye gidiyorsun, nereye, nereye?Bin penceresi var göğün-mor arıların savaşı-ve bir acı kök.

Acı.

Sızlar ayağın tabanında,içinde yüzün,ve sızlar yeni kesilmişağacında gecenin.

Aşk, düşmanım benim,Isır acı kökünü!

Page 109: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

KARANLIK ÖLÜME GAZEL

Elmaların rüyasını uyumak istiyorumKurtulmak için mezarların patırtısından,O çocuğun rüyasını uyumak istiyorumYüreğini kabarmış denizlerde kesmeye kalkan.

Duymak istemiyorum bir dahaAyrılmadıklarını ölülerin kanlarından,Durmadan su istediğini çürümüş dudakların,Zulümlerini çimenin, bilmek istemiyorum,Ne de bir yılan ağzıyla çalıştığını ayınGüneş doğmadan.

Uyumak istiyorum biraz,Biraz, bir dakika, bir yüzyıl;Ama herkes bilmeli ölmediğimi,Küçük bir arkadaşı olduğumu rüzgârların,Gözyaşlarımın büyük gölgesi olduğumu,Bir altın olduğunu dudaklarımda, solmayan.

Beni bir peçeyle örtün şafakta,Yumruklar dolusu karınca fırlatacak şafak çünkü

üstümeİyice ıslatacak derisiniKıskaçları kaysın diye akrebin kunduramdan.

Uyumak istiyorum çünkü elma rüyalarını,Beni silecek ağıtlar öğrenmeye topraktan;Yaşamak istiyorum çünkü o karanlık çocuklaYüreğini kabarmış denizlerde kesmeye kalkan.

Türkçesi: Ülkü Tamer

Page 110: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

SABAH PAZARINA GAZEL

Görmek istiyorum geçtiğiniElvira kemerindenadını öğrenmekağlamaya başlamak için.

Hangi gri ay saat dokuzdaçekti yanaklarından kanı?Senin tohumunu kim toplarkarda parlayan alevin?Öldürür kristalinihangi kısa kaktüs iğnesi?

Göreceğim geçtiğiniElvira kemerinden,gözlerini içmekağlamaya başlamak için.

Nasıl çınlar pazardabeni azarlayan sesin!Buğday yığınlarındanasıl kendinden geçmiş karanfil!Nasıl uzağım yanındaykennasıl yakınım gittiğin zaman!

Göreceğim geçtiğiniElvira kemerinden,kalçalarını duymakağlamaya başlamak için.

Page 111: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

SUDA YARALANANÇOCUĞA KASİDE

İnmek istiyorum kuyuya,Tırmanayım duvarlarına Granada’nın,Bakmak için o yüreğe, yırtılan,Parçalanan, suların karanlık vuruşuyla.

Yaralı çocuk inliyorduKırağıdan bir taçın altında.Havuzlar, sarnıçlar, çeşmelerKaldırdılar kılıçlarını rüzgâra.Sevgi coşkunlukları, yaralayan kıyılar,Gece fısıltıları, nasıl bir beyaz ölüm!Nasıl parçalıyordu ışık çölleriBütün kumlarını şafağın!Yalnızdı çocuk,Şehir uyumuştu boğazında.Düşlerinden fışkıran bir suAktı denizin aç yosunlarına.Çocukla acısı, karşı karşıya,İki yeşil yağmurdu, birbirine sarılan.Çocuk yere uzandı,Acısı usul usul eğildi omuzuna.

İnmek istiyorum kuyuya,Öleyim ölümümü ağızlar dolusu;Görmek için suda yaralanan çocuğuDoldurayım yüreğimi yosunlar, yosunlarla.

Türkçesi: Ülkü Tamer

Page 112: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

AĞITA KASİDE

Kapadım balkonumuduymak istemiyorum çünkü ağıtları,ama külrengi duvarlar arkasındanbir şey duyulmuyor ağıttan başka.

Ne kadar az melek var şarkı söyleyen,ne kadar az köpek var havlayan,ve avucuma sığan bin keman.

Ama kocaman bir köpektir ağıt,ağıt kocaman bir melektir,kocaman bir keman,gözyaşları susturuyor rüzgârı,bir şey duyulmuyor ağıttan başka.

Page 113: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

GÜLE KASİDE

Gülaramadı şafağı:sonsuzca dalında,bir başka şeyi aradı.

Gül,ne bilgiyi ne gölgeyi aradı:etin ve düşün sınırını,bir başka şeyi aradı.

Gül aramadı gülü.Gökte kıpırtısızbir başka şeyi aradı.

Page 114: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

KARANLIK GÜVERCİNLEREKASİDE

Defnenin dallarındaiki karanlık güvercin gördüm.Biri güneşti,öbürü ay.Komşucuklarım, dedim:Nerde benim mezarım?Kuyruğumda, dedi güneş.Boğazımda, dedi ay.Ve yürürkenbelime kadar topraktaiki kartal gördüm mermerdenve çıplak bir kız.Biri öbürüydükız hiçbiri.Kartalcıklarım, dedim:Nerde benim mezarım?Kuyruğumda, dedi güneş,boğazımda dedi ay.Defnenin dallarındaiki karanlık güvercin gördüm.Biri öbürüydüikisi hiçbiri.

Page 115: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Karanlık Aşk Soneleri’nden

Sonetos del Amor Oscuro

1935-1936

Page 116: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

TATLI YAKINMA SONESİ

Korkuyorum yitirmekten tansığınıheykel gözlerinin, geceninyanağıma koyduğu vurguyusoluğunun kimsesiz gülünü.

Acı çekiyorum bu kıyıdadalsız bir kütük olmaktan; en acısıne çiçeğim var, ne meyva ne de balçıkbeslemek için çilemin kurdunu.

Gömük hazinemsen sen benim,çarmıhımsan, ıpıslak kederimsen,bir köpeksem beyliğinde senin,

bırak kalsın bende benim olanve süsle ırmağının sularınıterk edilmiş güz yaprağımla benim.

Page 117: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

MEKTUP SONESİ

İçimdeki aşkım benim, yaşayan ölümüm,boş yere bekliyorum yazdığın sözcükleri,ve düşünüyorum da, solan çiçeklerle,yitiririm seni yaşarsam kendim olmadan.

Ölümsüzdür hava, taş devinimsizbilmeden gölgeyi, sakınmadan.İçteki yürek gerek duymazayın döktüğü donmuş bala.

Ama dayandım ben. Tırmaladım damar-tellerimikaplan ve güvercin, belinin üstünde,ak zambaklarla ısırıkların düellosu.

Doldur, o zaman, sözlerinle çılgınlığımıah, bırak yaşayayım dinginliğimderuhun gecesi her zaman karanlık.

Page 118: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

ŞAİR TELEFONDASEVGİLİSİYLE KONUŞUYOR

Suladı sesin yüreğimin kumulunuşu şirin tahta kulübede.Çiçek açtı bahar güneyinde ayaklarımınkuzeyinde alnımın bir eğrelti çiçeği.

Bir ışık çamı dar boşluğun içindetürkü söyledi tansız, kaynaksızve kan ağlayan içim ilk defaumut taçları astı çatıya.

Aktı içime o tatlı, uzak ses.O tatlı, uzak ses tazeledi beni.Tatlı, uzak, boğuk ses.

Karanlık, yaralı bir geyik kadar uzak.Ve karda bir hıçkırık kadar tatlı.Tatlı ve uzak ta iliklerimde.

Page 119: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

ŞAİR SEVGİLİSİNE “BÜYÜLÜ KENT”CUENCA’YI SORUYOR

Sevdin mi suyun damla damlakurduğu kenti çamların ortasında?Gördün mü düşleri, yüzleri, yollarıhavanın kamçıladığı acı duvarını?

Gördün mü mavi çatlağını kırık ayınJucar’ın kristalle, tatlı seslerle ıslattığı?Öptü mü alıçlar elleriniuzak taşı aşkla taçlandıran?

Hatırlar mısın beni, tırmanırken senyılanın katlandığı sessizliğe,cırcırböceklerinin, gölgelerinmahpusunu?

Görmedin mi saydam havadasevincin, kederin yıldızçiçeğinisana gönderdiğim tutuşan yüreğimden?

Page 120: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

UYKUSUZ AŞKIN GECESİ

Üstümüzdeydi gece, dolunay vardı,sen gülmüştün ben başlayınca ağlamaya.Bir tanrı gibi bakıyordun tepedenGözyaşlarım bir zincirdi güvercinlerden, anlardan.

Altımızdaydı gece. Acının kristali,ağladın derin uzaklıklar boyunca.Bir salkımdı acım cançekişmelerdensenin kırılgan kum yüreğinin üstünde.

Sürükledi yatağa ikimizi şafak,dayadık ağzımızı buz kesmişbir kan fıskiyesine sonsuza akan.

Girdi güneş içeri kapalı balkondanve uzattı dalını yaşamın mercanıkefenlenmiş yüreğimin üstüne.

Page 121: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

İki şiir

Page 122: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

ENDÜLÜSLÜ DENİZCİLERİNGECE TÜRKÜSÜ

Cadiz’den Cebelitarık’ayol ne güzel!Anlıyor deniz iççekişlerimdenbenim geçtiğimi.

Ah, kız, kız,ne çok tekne var Malaga limanında!

Cadiz’den Sevilla’yane çok limoncuk var!Anlıyor limon bahçesi iççekişlerimdenbenim geçtiğimi.

Ah, kız, kız,ne çok tekne var Malaga limanında!

Sevilla’dan Carmona’yabir tek bıçak yok.Kesiyor yarım ayve geçiyor hava, yaralı.

Ah, delikanlı, delikanlı,dalgalar alıp götürüyor atımı.

Ölü tuzlalardaunuttum aşkım seni.Kim bir yürek isterseunutuşu istesin benden.

Ah, delikanlı, delikanlı,dalgalar alıp götürüyor atımı!

Deniz yutar seniCadiz gelme bu yana.Ayağa kalk Sevillaboğulmayasın ırmakta.

Ah, kız!

Page 123: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Ah, delikanlı!Yol ne güzel!Ne çok tekne var limandave alanda ne soğuk!

Page 124: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

HER TÜRKÜ

Her türküdingin sularıdıraşkın.

Her yıldızdingin sularızamanın.Bir düğümüzamanın.

Ve her iççekişdingin sularıhaykırışın.

Page 125: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

NOTLAR

Sayfa

38 Yahuda. İlkçağ’da Filistin’in güney bölümüne verilen ad.

44 Malagueña. Malaga halk türküsü ve dansı.

75 Çingene Romansları üzerine şöyle diyor Lorca: “Romanslarda değişik kahramanlar var gibi görünüyorsa da, gerçekte bir tanevar: Granada. Çingene adını taşısa da, kitap bir bütün olarak Endülüs’ün şiiridir. Çingene, dedim, çünkü çingene yurdumun enseçkin, en derin ve aristokratik öğesidir. Yurdumun yaşam biçimini en iyi onlar temsil ederler. Endülüs’ün ve evrensel gerçeğinalfabesini, kanını ve ateşini en iyi onlar korurlar. Bir tek kahraman var, o da Acı, bir yaz gecesi kadar koyu ve uçsuz bucaksız.”

Çingene Romansları’nı “Yaratıcı Deney” adlı yapıtında parlak bir biçimde inceleyen C.M. Bowra’nın yazısından bir bölümü burayaaktarıyorum:

(...) Bu yapıtta Lorca modernizmin en önemli derslerini özümlerken aşırı yönlerinden kaçındı. Ses tonunu olağanüstü biçimdekorudu. Romanslar’ı okurken, her şeyi Çingenelerin gözüyle gördüğümüz ya da duygularını kesinleştirebilseler böyle görürlerdiduygusunu sürekli koruruz. Olağanüstü kavrayışıyla Lorca, modern yöntemini ilkel bir görüntüye oturtur. Onun gizeme, akıldışıdavranışlara, evrendeki büyülü güçlere, akla egemen olan tutkunun doğurduğu yanılsamalara duyarlığı yalnızca Çingeneler içingeçerli olmakla kalmaz izlenimci yöntemine de kusursuz bir biçimde ayarlanır. (...) Lorca’daki tümüyle şiirsel olan çekicilikkonuya çok şey borçludur. Ele aldığı konudan ötürü büyük anlatım risklerine giren Lorca başarısından emindir. Çünkü ne de olsa,Çingeneler de yaşama yaklaşımlarında şairler gibi içgüdüsel sezgilerini kullanan insan varlıklarıdır. Böyle bir konuyu ele alıp çağınınönemli sorunlarını göz ardı etti diye suçlamak haksızlık etmek olur Lorca’ya: Onun Çingeneleri aynı bölgeden ve aynı sınıftangelen İspanyollardan temelde çok az ayrılan, Güney İspanya’nın alçakgönüllü insanlarıdır. Lorca tanıyordu bu topluluğu ve düşgücünü, merakını uyandıran, yeteneklerini seferber eden, özel yakınlık duyduğu bu insanları yazması doğaldı. Sonuçta bize kalançağımızda özel bir yeri olan bir kitaptır. Çünkü Romancero Gitana son derece uygar bir şairin bakış açısının pek çok yönden enbasit erkek ve kadının bakış açısına uyduğunu göstermekle kalmayarak, modern duyarlığı yansıtmak için bulunmuş yeni araçlarınkentsel, karmaşık konularla sınırlı olmadığını, ilkel sayılabilecek bir bilincin güç anlaşılır düş dünyasına ve çapraşık tutkularınabüyük bir başarıyla uygulanabileceğini de ortaya koymuştur.

79 Yarı pagan, yarı Hıristiyan Ermiş Cristobal İspanyol folklorunda ve Çingene mitolojisinde sık rastlanan bir Pan figürüdür.Öykü, Daphne-Apollo ve Orithya ile rüzgâr-tanrı Boreas efsanelerini hatırlatır.

81 Salvador Dali’nin, “bir öyküsü var gibi görünse de aslında yok,” dediği Uyurgezer Romans’la ilgili olarak Lorca’nın “kimsebilmiyor ne olduğunu, ben bile” dediği söylenir.

84 Şiirin asıl adı “Sadakatsiz Evli Kadın” anlamına gelen La Casada Infiel’dir. Şairin kardeşi Francisco:

Aldım onu ırmağa götürdümİnandım da kız olduğunaoysa evlinin tekiymiş

diye başlayan türküyü ağabeyiyle birlikte bir katır sürücüsünden dinlediklerini aktardıktan sonra şöyle diyor: “Bir süre sonra, buşiirden konuşurken Federico’ya katır sürücüsünün türküsünü hatırlattım. Türküyü tümüyle unuttuğuna büyük bir şaşkınlıkta tanıkoldum. Türkünün ilk üç dizesinin, şiirin bütünü gibi kendisinin olduğunu düşünüyordu. Dahası, ısrarımdan hoşlanmamışabenziyordu, çünkü yanıldığıma inandı hep.”

4. dize. Her yıl 25 Temmuz’da Ermiş Yakup adına büyük bir yaz ortası şenliği düzenlenir. İspanya’nın koruyucusu sayılan Yakupşenliği gecesinde her şey özellikle İspanyolların davranış biçimlerine uygun olmalıdır.

86 3. dize. “Soledad” İspanyolca’da yalnızlık anlamına gelir

88 20. dize. Torera. Bir boğa güreşi tarzı.

28. dize. “Üç köşeli beş şapka” ile bunları giyen İspanyol korucuları kastediliyor.

90 16. dize. Veronika. Boğa güreşinde güreşçinin elindeki kumaşı iki eliyle boğanın önüne uzatarak beklemesi.

99 “Şair New York’da”da yer alan şiirler, 1929 Haziran’ı ile 1930 Mart’ı arasında, Lorca’nın Columbia Üniversitesi tarafındandavet edildiği New York’da ve Havana’da yazıldı. “New York korkunç geliyor insana, ama sırf bu yüzden gitmek istiyorumoraya,” diye yazıyordu Lorca.

Page 126: E-kitap 1. sürüm Eylül 2014, İstanbul CAN SANAT YAYINLARI

Şairin ABD’yi ziyareti, 1929 Ekim’inde Wall Street’in çöküşüyle başlayan Büyük Bunalım yıllarının ilk evresine rastlar.

127 Ignacio Sanchez Mejias dönemin en ünlü boğa güreşçisi ve Lorca’nın yakın dostuydu. Birkaç kez yalnızca edebiyat veflamenkoyla uğraşmak üzere güreşi bıraktı. Arenalara son kez döndüğünde kırk yaşının üstündeydi. 1934’te bir boğa güreşindeöldü.

129 17. dize. Bordon. Yaylı çalgılarda bas sesi veren tel.

131 19 dize. “Guisando boğaları”yla Roma döneminden kalma boğa heykelleri kastediliyor.

132 28 dize. Banderilla. Boğa güreşinde hayvana saplanan küçük kargı.

134 16 dize. Minotor. (Minotaurus). Yunan mitolojisinde gövdesi insan, başı boğa biçimindeki yaratık.

139 “Tamarit” Granada yakınlarında, Lorca ailesinin de arazisi bulunan bölgeye Araplar’ın verdiği ad.

151 Karanlık Aşk Soneleri Lorca’nın öldürülüşünden 46 yıl sonra bulunarak yayımlanabildi.

Soneler vezin-uyak düzenine uyulmadan serbest biçimde çevrildi.