45
Tasavvuf 1 ilmi ve Akademik Dergisi, 9 [2008], 22, ss. 283-327. A T ASA VVUFI MEFHUMLARIN E. Seval YARDIM* Özet Samiha Ayverdi'de Tasavvufi Samiha Ayverdi (1905-1993) tasavvufu konusu yaparak Türk bir ilki gerçek- eski edebiyat ve kültür önemli yeri olan tasavvuf onun Türk irfan yeniden Ayverdi'de ayet, hadis, kibar, klasik birçok ve mütefek- motifleri ile tasavvufi görürüz. Tasavvuf ise içinde bir ortak yazar, bu kültür ve kendi üslübu içinde kombinasyonlar kurarak, diline Ayverdi'de tasavvufi örnekleriyle tesbit edilerek, kültür ve Türkiye tasavvuf tarihi dikkatlere sunul- Anahtar kelimeler: Samiha Ayverdi, XX. Türk tasavvufi mefhum, tasavvufi mef- Abstract Usage of Sufi Concepts in Samiha Ayverdi's Writings Samiha Ayverdi (1905-1993) was a ploneer in Turkish literature by using Sufism in her novels. Her works represent how Sufi thoughts and Sufi life style played a significant role in our culture and 11 th-19th centuries literature. Ayverdi's knowledgeable use of the Qur'an verses, the sayings (hadith) of the Prophet Muhammad, and poetry are combined with Sufi concepts and many motives of the Islamicate literature samples which are used by many classical llterature authors, thinkers, poets and Sufis. Concepts of Sufism had been developed over many centuries and there is a comman vocabulary. Ayverdi was able to establish her own unique style nurtured by literary cultural heritage and terminology. Her writing uses a variety of Sufi terms and a variety of combinations; in this way her works are stili relevant to our contemporary time and provide a lock into the past. In this essay, we are presenting samples ofthese Sufi concepts and trace theirusage in her writings in order to illustrate their place in Turkish literature, Turkish cultural heritage and Turkish Sufi History. Key words: Samiha Ayverdi, 20th century Turkish Literature, Sufi concept, usage of Sufi terms. * Türk Dili ve Edebiyah Samiha Ayverdi Anadolu Lisesi sevalyardim®grnail.com Tasavvuf 1 ve Akademik Dergisi, 9 22

E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

Tasavvuf 1 ilmi ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22, ss. 283-327.

SAMİRA A YVERDİ'DE

T ASA VVUFI MEFHUMLARIN KULLANILIŞ ŞEKİLLERİ

E. Seval YARDIM*

Özet

Samiha Ayverdi'de Tasavvufi Mefhumların Kullanılış Şekilleri

Samiha Ayverdi (1905-1993) tasavvufu romanın konusu yaparak Türk edebiyatında bir ilki gerçek­leştirmiş, eski edebiyat ve kültür hayatımızda önemli yeri olan tasavvuf düşüncesini, onun yaşanmış şekillerini Türk irfan hayatına yeniden kazandırmıştır. Ayverdi'de ayet, hadis, kelam-ı kibar, şiir yanında İslam coğrafyası edebiyatlarının klasik edebiyatımızda birçok mutasavvıf, şair ve mütefek­kirtarafından kullanılan motifleri ile tasavvufi mefhumları görürüz. Tasavvuf mefhumları ise asırlar içinde teşekkül etmiş bir ortak lisandır.'İşte yazar, bu kültür mirasını ve lisanı, kendi üslübu içinde kombinasyonlar kurarak, farklı kullanış şekilleri geliştirerek yaşadığı asrın diline aktarmıştır. Çalış­mamızda Ayverdi'de tasavvufi mefhumların kullanılış şekilleri örnekleriyle tesbit edilerek, edebiyatımız, kültür mirasım ız ve Türkiye coğrafyasındaki tasavvuf tarihi adına dikkatlere sunul­muştur.

Anahtar kelimeler: Samiha Ayverdi, XX. yüzyıl Türk Edebiyatı, tasavvufi mefhum, tasavvufi mef­humların kullanılışı.

Abstract

Usage of Sufi Concepts in Samiha Ayverdi's Writings

Samiha Ayverdi (1905-1993) was a ploneer in Turkish literature by using Sufism in her novels. Her works represent how Sufi thoughts and Sufi life style played a significant role in our culture and 11 th-19th centuries literature. Ayverdi's knowledgeable use of the Qur'an verses, the sayings (hadith) of the Prophet Muhammad, and poetry are combined with Sufi concepts and many motives of the Islamicate literature samples which are used by many classical llterature authors, thinkers, poets and Sufis. Concepts of Sufism had been developed over many centuries and there is a comman vocabulary. Ayverdi was able to establish her own unique style nurtured by literary cultural heritage and terminology. Her writing uses a variety of Sufi terms and a variety of combinations; in this way her works are stili relevant to our contemporary time and provide a lock into the past. In this essay, we are presenting samples ofthese Sufi concepts and trace theirusage in her writings in order to illustrate their place in Turkish literature, Turkish cultural heritage and Turkish Sufi History.

Key words: Samiha Ayverdi, 20th century Turkish Literature, Sufi concept, usage of Sufi terms.

* Türk Dili ve Edebiyah öğretmeni, İstanbul-Fatih Samiha Ayverdi Anadolu Lisesi sevalyardim®grnail.com

Tasavvuf 1 ve Akademik Araştırma· Dergisi, yıl: 9 sayı: 22

Page 2: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

284 1 E. Seval YARDIM

Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri

Tasavvuf konusu, en genel manada ilahiyat sahasının sınırları içinde yer al­makta jse de, bilhassa mutasavvıfların kendilerini, düşüncelerini; şiirle, yazıyla ifade etmeleri ve aynı zamanda pek çoğunun şair-yazar olması bakımından edebiyatın da inceleme alanına girmektedir. Fikir ve edebiyat hayatımızın en önemli kalemlerinden biri olan Samiha A yverdi, hem mutasavvıf kimliği, hem de yazarl;.k kimliğiyle tasavvuf düşüncesini işlemesi yönünden 20. y.y. Türk edebiyatı ve tasavvuf kültürü adına eserleri dikkatle incelenmesi gereken bir isimdir.

Ayverdi, yazı hayatına 1938 yılında başlar. Vefatından sonra da adına ku­rulan enstitü tarafından yeni eserleri yayın! anmaktadır. İlk sekiz kitabını roman ve hikaye türünde veren yazar, 1950'den sonra hatırat, tenkit, biyografi, mek­tup, seyahat notları, mensur şiir, makale, deneme gibi çok değişik türlerde eser­ler verir. Bu kitaplann tamamına hakim olan çizgi ise büyük bir iman ve onu besleyen İslam tasavvufudur. Özellikle roman ve hikayelerinin konusu doğru­dan doğruya varlık, insan, insanın kendisiyle ve Allah ile olan ilişkileri dir. Di­ğer kitaplarında ise yaşanan bir hayat tarzı ve düşüncenin yansıması olarak yine tasavvufi düşünce zımnen karşımıza çıkar. Arıcak müellifin eserlerindeki bu genel karakte_ristik, sadece kendi hayatının kitaplanndaki uzantısı değildir; aynı zamanda fikri manada işlenıniş bir tezdir. Bir medeniyetin çöküşünü ya­şayarak bilenlerden biri olan yazara göre, memleketi, içinde bulunduğu manevi buhrandan ve kültür köksüzlüğünden kurtarmanın yolu, "insan" ı kurtarmak­tan geçmektedir. Onun için eserlerinde tasavvuf şuuroyla donanmış ve yeni bir nizamla baştan inşa edilıniş insan tipini işler, model olarak sunar. Tarızimat'tan sonra insanımızın, edebiyatımızın ve fikir hayatımızın geçmişle kopan bütün bağlarını günün şartlarına göre ihya edebilinenin yolunun tasavvuftan geçtiğini düşünen Ayverdi'nin:

"Dünya tarihine bir göz atarsak, beşeriyet ne bulmuşsa tasavvuf şuuruna doğru yol aldığı zamanlarda bulmuştur. Ne kaybetmişse, ondan baş çektiği ve maddecilik taassubu ile el ele verdiği zamanlarda kaybetmiştir" 1

cümleleri de bu düşüncesinin zeffiınini anlamak bakımından önemlidir.

Yazar, özellikle ilk dönem eserlerinde ''biiyiik insan" ve "ilii1ıi aşk" moti­fini işler, insanın manevi tekamül basamaklarını gösterir, mürşid-derviş insan tiplerini canlandırarak günün toplum şartları içinde yeniden konumlandınr,

1 Samiha Ayverdi, Abide Şalısiyetler, KB Yay., İstanbul, 1976, s. 99.

Tasavvufl ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 sayı: 22

Page 3: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

Samiha Ayverdi'de Tasawufi Mefhumların Kullanılış Şekilleri ı 285

pozitivizmin zehiriediği asrınamanayı hahrlatır, madde ile mananın arasını açmadan manayı üstün tutar.2 Bunların hiçbiri insiyill veya tesadüfi değildir; yazarın bizzat hayatından, çevresinden beslendiği gibi fikirlerinin de ifadesi dir. Sonuç ise Türk edebiyahnın ve fikir hayahnın Tanzimat'tan sonraki dönemi adına dikkat çekicidir: Tasavvuf, romana konu olmuştur. Klasj.k İslam tasavvu­fu geleneğini yeniden edebiyanınıza taşıyarak, eski edebiyahmızla B ah medeni­yeti dairesinde şekillenen edebiyahmız arasında bir köprü kuran bu durum, aynı zamanda yazara ait toplumsal bir tezin dışavurumudur.3 Gerçi daha önce yazıl­dığını bildiğimiz, tasavvufu konu edinen Filibeli Ahmet Hilmi' nin A 'mak -ı Hay fiZ' i vardır.4 Bu roman, 1908 tarihinde, yani yine Tanzimat'tan sonra yazılmışhr. Fakat bu tarihte tasavvuf her ne kadar edebiyatımızın gündeminde değilse de toplum hayatımızdan da çıkmış değildir. Sfuniha Ayverdi ise 1938'den itibaren hep bir kuşun asla tek kanatla uçamayacağını, maddenin tek başına yetmeyeceğini, manayı hahrlamak gerektiğini, bunu hahrladığımız zaman tarilite olduğu gibi yolumuzun açık olacağını anlatmak istemiştir.

Samiha Ayverdi, yazarlık hayatının ilk dönemlerinde büyük bir ilgi çeker. Devrin çok önemli isimleri, kendisini merak edip ziyaretine gelir (Mehmed Ali Ayni, Ömer Rıza Doğrul, Burhan Toprak, Necip Fazı! Kısakürek, Enis Behiç Koryürek ... ). Hepsi yazarın kendini saklamarn ası, ortaya çıkması talebini dile getirirken, memleketin onun anlattıklarına ihtiyacı olduğu hakkındaki

kanaatlerini beyan ederler. Ancak müellif, mütevazı hayatına devam eder. Dünya görüşünü ve düşüncelerini, kararlılıkla, sürekli anlatırken; kavgacı ol­madan mücadeleci olmayı tercih eder. Neticede şöhret sahibi bir yazar olmaz; ama ona olan alaka hiç kesilmeden artarak devam eder. Ayvetdi'nin gördüğü bu geniş ilginin sebebi, şüphe yok ki eserlerinin konusu ve konuyu işleyişidir.5

Çünkü müellifin vakur, estetik, edebi bir anlatımı, yüksek bir idrak seviyesin­den hi tab edişi vardır. Konuşma ve yazılarında ayet ve hadisler geniş yer tuttu­ğu gibi, İslam coğrafyası edebiyatlarının klasik edebiyanınızda da birçok şair, mutasavvıf ve mü tefekkir tarafından kullanılan motifleri ile tasavvufi mefhum-

· 2 Banuçiçek Kirzioğlu, Siimilza Ayuerdi, Hayiih-Eserleri, II C. Basılmamış Doktora Tezi, Erzurum, 1990. 3 Kazım Yetiş, Siimilza Ayverdi'nin Eserlerinde Millf Kültür Meseleleri ve TasavvıifDiişiincesi, Ba­

sılmamış Mezuniyet Tezi, İstanbul, 1974; E. Sev al Yardım, "Samiha Ayverdi' de TasavvufDü­şüncesi Üzerine Tesbifler", Kııbbealtı Akademi Mecmılası, Siimi/za Ay-verdi Hatıra Sayısı, yıl: 34, sayı: 2, Nisan, 2005, ss. 77-84.

4 Mehmet Demirci, "Tasavvuf Kültürü ve Romaruınız: Samiha Ayverdi Örneği", Kubbealh Aka­demiMecmılası, yıl: 27, sayı: 2, Nisan, 1998, ss. 40-44; "Samiha A yverdi ve Tasavvuf", Kııbbealh Aka­demi Mecnıılası, yıl: 24, sayı: 2, Nisan, 1995, ss. 8-20.

5 Samiha Ayverdi, Miiliikatlar, Kubbealh Neşriyah, İstanbul, 2005.

Tasavvuf ı ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 (2008], sayı: 22

Page 4: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

286 1 E. Seval YARDIM

lan yoğun olarak karşımıza çıkar.6 Buna mukabil okuyucu kesinlikle ağır, ıstılahiara boğulmuş, anlaşılmaz metinleri e yüz yüze değildir ve hazınedilmiş bir tasavvufi yaşayış ve kültürün gerek üslfrba sindirilmiş, gerekse kurguya yerleştirilmiş yansımalarıyla karşı karşıya olduğunun farkındadır. Bu durum Samiha Ayverdi' nin bir mu tasavvıf-yazar olarak devrindeki diğer mutasavvıf­lar ve yazarlardan ayrılan yönüdür. Daha sonraki dönemlerde roman ve hikaye dışında verdiği eserleri de göstermektedir ki, A yverdi' de tasavvuf! düşünce kültürel, bir motif d eğit bir dünya görüşü olarak asil unsurdur. Fakat yazarın amacı tasavvuf nazariyesi anlatmak da değildir. Yukarıda ifade edildiği gibi, yaşanan bir hayat tarzım modelleyere k önce ferde ve oradan hareketle memle­keteyeniden diriliş hamlesi kazandırmakhr.

Ayverdi'nin kökleri çok derinlerde olan ve özgün bir yapı arz eden dili, başından beri belirtilen hususların tabi! neticesi dir. İşte bu özgün dil yapısımn katmanlarından biri olan tasavvuf kavramlarımn asrın lisanına ve şartlarına göre kullarnın alaruna çıkış şekilleri, konunun ve müellifin tasavvuf! mefhum­lar sahasımn bütünlüğü ile edebiyat/kültür tarihi içinde durduğu yer açısından incelenmesi, Türkiye coğrafyasındaki tasavvuf tarihi, Türk edebiy~h ve Türk kültür tarihi açısından büyük önem arz etmektedir.

Samiha A yverdi ve Istılahatü' s-Sufiyye Geleneği

Meseleye belli bir adesed en bakabilmek için öncelikle "tasavvııft meflııım ne­dir?"in izahım yapmaya ihtiyaç vardır. Kur' an ve sünnet menşeli tövbe, sabır, zikir, şiikür, havf, takvii, nıiiciihede, ihliis gibi kavramlar, tasavvufun ortaya çıkışı ile beraber Haris-i Muhasibi (ö.243/857), Zünnfrn-ı Mısri (ö.245/859), Bayezid-i Bistam! (ö.267/874), Haklın-i Tirmizi (ö.320/932), Cüneyd-i Bağdadi (ö.297/909) gibi sufilerin sözlerinde ve eserlerinde yeni anlarnlar kazanmış ve bu; zamanla mutasavvıflar arasında ortak bir üst dil oluşturmuştur. Kaynaklarda mutasav­vıfların anlatması ve anlaşılması zor konulan daha kolay izah edebilmek, m ana ve sırları kendilerine yabancı olanlardan saklamak maksadıyla bu ifadeleri kul­landıkları belirtilmektedir? Zaman içinde bunlara yapılan ilaveler le çoğunluğu Arapça, bir bölümü de Farsça olan bir tasavvuf terimleri literatürü meydana

6 Ayııı eser; Ali Yardım, "Sarniha Ayverdi'de Hadis Kültürü", Kubbealtı Akademi Mecnıilası Siimi/ıa Ayverdi Hatıra Sayısı, yıl: 34, sayı: 2, Nisan, 2005, ss. 64-76.

7 EbuAli Cüllab!Hucvirl, Keşfii'l-Ma/ıcilb-Hakikat Bilgisi, haz.: Süleyın"an Uludağ, Dergah Yay., İst., 1996, s. 517; Abdülkenın Kuşeyrl, er-Risiiletii'l-KıışeıJriyye-KıışeıJrf Risiilesi, haz.: Süleyınan Uludağ, Dergah Yay., İst., 1999, s. 147.

Tasavvufl ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 5: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

Samiha Ayverdi'de Tasawufi Mefhumların Kullanılış Şekilleri ı 287

gelmiştir. Sadece Türkler arasında kullanılan Türkçe terimler de vardır.

Tasavvuf kavramlarının ilhamdan beslenmesi, ilfihf olması ve miirifeti esas almasıs ile "talıalluk (alıliiklanma) ve talıakkıık (yaşama)" ilkesi gereği iç dünyada yaşanan bir tecrübeye dayanması, onun tam ve somut olarak izahını ve bu izahın aktanmını zorlaşhrmaktadır. Burada hem anlayan, hem de anlatan bakımından kalb ve sezgi devreye girmektedir. İşte bu iki husus, tasavvuf kav­ramıarına diğer ilirolerin terimlerinden farklı bir özellik kazandırmaktadır.

Hicri VI. (M. XII.) asırdan önceki tasavvuf kavramları, Kur'an ve hadislerden alınan kelimelerle sılfilerin makam ve hallerini anlatmaktadır. Son­raki dönemlere göre daha sade ve anlaşılır olan bu kavramların (jenfi, bekii, cem, fark gibi) bazılarının manalandırılışı zaman içinde değişmiş, bazıları var olan anlamının yanında yeni anlamlar kazanmışhr. Hicri VI. (M. XII.) y. y' dan sonra mevcut kavrarnlara tarikatların ortaya çıkışı ve İbn Arabi tesiriyle vahdet-i vücıld, aşk ve ıniirifet merkezli terimler eklenmiştir. Bu dönem terimlerini temel­de, İbn Arabi (ö.638/1240)'nin Istılfihfitii's-Sılfiyye'si ve Kaşani (ö.730/1330)'nin Istılfihfitü's-Sılfiyyesi'nde örneklerini bulan miirifet ve hikmet ağırlıklı, vahdet-i vücıld ve onunla ilgili ıshlahlar; Sühreverdl'nin Aviirifü'l-Maiirifinde gördü­ğiimüz gibi tekke ve tarikatların hem hepsinde ortak kullanılan, hem de her birinin kendine has olan ıstılahları; Ahmed Gazali (ö.520/1126), Senili

(ö.525/1131), Ruzbihan Bakll (ö.606/1209), Mevlana (ö.672/1273), Feridüddin Attar (ö.627/1229), Fahreddin Irak! (ö.688/1289) gibi nııılıabbeti, aşkı, şevki, vecd ve istiğrfikı ön planda tutan sılfiler tarafından etkili olarak kullanılan, Fahreddin Irili'nin Istılfihfit-ı E/ıl-i Tasavvııfunda izahları yapılan, edebiyata da büyük tesiri olan tasavvufi makam ve halleri, ilaru hakikatleri, metafor, mecaz, sembol ve ima yoluyla anlatan terimler olarak üç grupta değerlendirebiliriz.9

Tasavvuf tarihi içinde bu terminolojiyi ihtiva eden, genel adı "Istılfihfitii's­

Sılfiyye" olan çeşitli tipte eserler vücuda getirilmiştir.1 ° Kelabazi (ö.380/990), Hucviri (ö.470/1077), Kuşeyri (ö.465/1072) gibi yazarlar, kitaplarında tasavvufi terirolere büyük oranda yer vermişlerdir. Bazı mutasavvıflar, İbn Arabl'nin el-

8 "Çünkü sfifilerin sahip olduklan hakikat ve milrifetler gayret ve emek sarf edilerekzoraki bir şekil­de toplarmuş veya akıl yoluyla elde edilmiş değildir. Tersine bu hakikatler silfiler zümresinin kalp­lerine Allah Terua tarafından tevdi edilmiş birtakım (özel) mana!ardır. Hakk Tea!a silfiler taifesinin sırlannı ve ruhlannı bu (gibi husGsi) marralann hakikatini kabu1 etmek için saf ve halis hale getir­ı:rlliştir." Kuşeyr!, s. 147.

9 Refik el-Acem, Mevsıliitii Mııstalalıiiti't-Tasavvııfi'l-İsliimf, Beyrut 199.9; Süleyman Uludağ, TasavvıifTerimleri Sözliiğii, 1. baskı, Kabalcı Yayınevi, İst., 2002, s. 8.

10 Geniş bilgi için bk. Mustafa Kara, "Isblahatü's-Sfıfiyye", DİA, c. 19, İstanbul, ss. 209-211; Mustafa Aşkar, TasavvıifTiirilıi Literatiirii, Ankara, 2001.

Tasavvuf ı ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 sayı: 22

Page 6: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

288 ı E. Seval YARDIM

Fütıllıfitü'l-Mekkiyye' de yap h ğı gibi, kitaplarımn başına yahut sonuna terimiere

ait bir bölüm koyrnuşlardır. Bazısı ise sadece ıstılahiarı izah eden eserler ver­mişlerdir (Abdullah Ensari, Meııfizilii's-Sfiirfıı; Abdürrezzak Kaşaru, Istılfilıfitü's­

Sılfiyye). Bu eserlerden belli başlılan şunlardır:

el-Muhasibi (ö.243/857), er-Rifiye li Hııkükillfilı11 ; Serrac (ö.378/988), el­Lünıa'12; Kelab&zl (ö.380/990), et-Taarruf3; Ebu Tillib el-Mekkl (ö.386/996), Kütü'l­Kııli1b14; Kuşeyn (ö.465/1072), er-Risfiletü'l-Kıışeyriyye1s; Hucv1r1 (ö.470/1077),

Keşfii'l-Malıcılb16; Abdullah Ensan el-Herevi (ö.481/1089), Meııfizilü's-Sfiirfnı7;

Gazilli (ö.SOS/1111), İlıyfiü Ulı1nıi'd-Dfn1B; Ruzbihan Bakli (ö.606/1209), Meşrebii'l­Ervfilı19; Necrneddin Kübra (ö.618/1221), el-Usıllü'l-Aşere20; Sühreverdl

(ö.632/1234), Avlirifü'l-Maarif-ı; İbn Arahl (ö.638/1273), el-Fütıl/ıfitü'l-Mekkiyyeıı,

Fıısılsii'l-Hikem23, Mu'cenıü Istılfihfiti's-Sı1fiyye24; Mevlana (ö.672/1273), Mesnevf25; Fahreddin Irili (ö.688/1289), Istıltlhfit-ı Elıl-i Tasavvuf-6; el-K&şaru (ö.730/1330),

11 H aris b. Esed el-Muhasibl, er-Riiiye- Kalp Hayatı, çev.: Ab dülhakim Yüce, Çağlayan Yayınlan, İzmir, 1997.

12 Ebu Nasr es-Serrac, el-Uinıa'- İsliim Tasavvıifıı, çev.: H. Kfunil Yılmaz, Albnoluk Yayınlan, İst., 1996.

13 Muhammed b. İbrahim KeHlbiizi, Taarrıif- Doğıış Devrinde Tasavvıif, haz.: Süleyınan Uludağ, Dergah Yayınl_an, İst., 1992.

14 Ebu Talib el-Mekkl, Kütii'l-Kıılı1b -Kalp/erin Azığı, çev.: Muharrem Tan, c. I-V, İz Yayınalık, İst., 1999.

15 Kuşeyıi, er-Risiiletii'/-Kıışeı;riyye.

16 Hucviıi, Keşfii'l-Malıdib.

17 Abdullah el-Herevl, Meııfizilii's-Siiirlıı, Matbaaili Halebl, Kahire, 1386/1966.

18 Muhammed Gazan, İlıyiiü Ulılmi'd-Dfıı (Tercümesi), çev.: AhinetSerdaroğlu, c. I-V, YaylacıkMat­baası, İst., 1975.

19 Ruzbihan Bakli eş-Şirazl, Ki tabii Meşrabi'/-Erviilı el-Meşlıılr be-Heziirııyek Makam, neşr.: Nazif Muharrem Hoca, İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Yay., İst., 1973.

20 haz.: Mustafa Kara, Tasavvııfi Hayat-Necmeddfıı Kübrii'ıım Üç Risiilesiııiıı Tercümesi, Dergah y~~~~ .

21 1- Sühreverdl, Aviirifii'l-Maiirif- Tasavvıifım Esas/an, haz.: H. Kilmil Yılmaz, İrfan Gündüz, Erkarn Yay., İst., 1989.2- a. mlf., Aviirijii'l-Maiirif(Gerçek TasavvıifJ çev.: DilaverSelvi, Umran Yay., İst., 1995.

22 Muhyiddln İbnü'l Arabl, el-Fütıllıiitii'l-Mekkiyye, haz.: Nihat Keklik, KB Yay., Ankara, 1990.

23 ı-Ahmed A vni Konuk, Fıısılsii'l-Hikem Terciime ve Şerlıi, haz.: Prof. Dr. Mustafa Tahralı, Yrd. Doç. Dr. Selçuk Eraydın, I. c., Dergiih Yay., İst, 1994; II. c., MÜİFV Yay., İst., 1989; III. c., MÜİFV Yay., İst., 1990; IV. c.; MÜİFV Yay., İst., 1992.2- a. rnlf., Fusı1sii'l-Hikem, çev.: M. Nuri Gençosman, MEB. Yay., İst., 1962.

24 Davud el-Kayseri, Mııkaddemiit, İbn Arabl, Istıliilıiitii's-Silfiyye, çev.: Hasan Şahin, Turan Koç, Seyfullah Sevim, Kayseri Büyükşehir Belediyesi Yay., Kayseri, 1997.

25 Şeflk Can, Mesnevf Tercümesi, VI C., Ötüken Yay., İstanbul, 1997.

26 Fahreddin Irak!, "Istılahat-ı Ehl-i Tasavvuf', çev.: Nurettin Bayburtlugil, MÜİF Dergisi, sayı: 3, İst., 1985.

Tasavvuf ı ilmi ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 (2008], sayı: 22

Page 7: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

Samiha Ayverdi'de Tasawufi Mefhumlann Kullanılı ş Şekilleri ı 289

Istıliihfitii's-Sı1fiyye27; İsrnfı:il Ankarav1 (ö.1042/1633), Minlıiicü'l-Fukarii28 •

Ayrıca tabakat kitapları da tasavvuf terimleri için kaynak oluştururlar (Sülernl' (ö.412/1021), Tabakiitü's-Sı1fiyye; Ebu Nuayrn Isfahani (ö.430/1038), Hilyetü'l-Evliyii; Ferüdiddm Attar (ö.627/1229), Tezkiretü'l-Evliyfi; Cam! (ö.898/1492), Nefiilıiitii'l-Üns; Nebharu (ö.l350/1932), Ciiıni u Kerfinıfiti'l-Evliyii). Cürcaru (ö.816/1413)'nin Ta'rifiit, Tehanev1 (ö.1158/1745)'nin Keşşiifü Istıliihiiti'l­Fümln adlı eserlerinde de tasavvuf kavramiarına geniş yer ayrılrnışhr.29

Sarniha Ayverdi'nin bir rnutasavvıf-yazar olarak tasavvuf terimlerine vuküfunun doğrudan doğruya yukarıdaki kaynaklada bağlanhsını ortaya koymak mümkün değildir. Çünkü tasavvuf terimleri sahasındaki adı zikredilen eserler, ortak İslam kültürü, edebiyatları ve tasavvuf tarihi için temel kaynak­lardır. Tarih içinde Türkler tarafından verilen tasavvufi ve edebi eserler de bu kaynaklardan beslenrnişlerdir. Nitekim A yverdi'nin kendisiyle yapılan bir rö­portajda: "Şimdi neler Ökuyorsımuz?" sonısıma: "Yine Mesnevf... Ve Divan-ı Kebir ... Ve her şey ... Mümkün olduğu kadar dünya edebiyat ve fikir cereyanla­rını takip ederim. Amma şarktan vazgeçemem. Mulıyiddin Arabi, Sildi, Hafız Şirazi" şeklinde verdiği cevap, Şark-İslam eserlerinin onun hayahnda ne denli önemli bir yerinin olduğunu gösterrnektedir.30 İlaveten tecrübi bir tasavvufi ha ya h olduğu ve bulunduğu sosyal rnuhit dikkate alınrnalıdır.31 Aynı zamanda Ayverdi'de Türk kültür tarihi içinde tasavvuf düşüneesini dile getiren muta­savvıflar, rnütefekkirler ve sanatkarların kullandığı müşterek motifler azım­sanmayacak derecede geniş yer tutar. Sarniha Ayverdi'nin, mesela Ahmed-i Yesev1 (ö.592/1166) ile Yunus Ernre ile Niyazi-i Mısr! (ö.llOS/1694) ile ortak söyleyişleri vardır.32 Fakat bunlar yazarda bir 'jabrikasyon"dan33 geçtiği ve konu ile ilgili üslup merkezli çalışmalar çok az olduğu için iz sürmek oldukça zordur. Bununla beraber elirnizdeki bilgilerden hareketle, "miiellif, geleneğin

27 Abdürrezzak Kaşihu, Mu'cemii Ishliihiitii's-Sılfiyı;e, tah.: Abdü'l-alŞahin, l.bs., Dariı'l-Menar, Kahire, 1992.

28 İsmail Ankara vi, Minlıiicii'/-Fukarii-Fakirlerin Yolu, haz.: Saadeddin Ekici, İnsan Yay., İst., 1996. 29 Mustafa Kara, "Istılahatü's-Sfıfiyye", DİA, c. 19, İst., s. 210. 30 [Ferudun] Kandemir, Edebiyat Alemi, sene: 1, no 13, Temmuz, 1949. 31 Samiha Ayverdi, Mii/iikatlar, Kubbealh Neşriyah, İstanbul, 2005; a. mlf., Dost, Hülbe Baytaş

Yay., Ankar~, ts.; a. mlf., Dile Gelen Taş, Kubbealh Neşriyah, İst., 1999; a. mlf., Yusufcuk, Kub­bealh Neşriyah, İst., 1997; a. mlf., Hanez, Kubbea-lh Neşriyah, İst., 1988.

32 Mustafa Tahralı, "Ateş Ağaa", Yazı Hayatm m SO. Yılmda SiimilıaAyverdi Hatıra Sayısz, Kllbbeal­tz Akademi Mecmılasz, Ekim, 1988, yıl: 17, sayı: 4, s. 29; a. mlf., "Mabette Bir Gece", Tiirk Edebi­yatı Dergisi, sayı: 128, Haziran, 1984, ss. 76-78.

33 [Ferudun] Kandemir, Edebiyat Alemi, s. 4. Yazar, ayru röportajda "okııdııklarıııın bir terkip lıiilin­de uzun birfabrikası;oııdaıı sonra dışarı Jırladzğzm" söyler.

Tasavvuf ı ilmi ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 8: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

290 J E. Seval YARDIM

20. y.y.daki temsilcilerinden biridir" cümlesini söylernek mümkündür.

Asıl önemli nokta ise, geleneğin temsil ediliş şekli ve onun dildeki yansı­malarıdır. Çünkü 1938-1950 gibi bu tarz neşriyat yapmanın zor olduğu bir za­man dilimi ve geçmişiyle hem kültürel, hem de tasavvufi manada bütün bağla­rını koparmak isteyen si yas!, tarih! ve kültürel bir zeminde eser verilmektedir. Mesnevf modelindeki gibi, romaıı ona iletmek istediği mesaj adına verimli bir zernin sunrnuştur. Ancak tasavvuf, o dönerne kadar roman dilinde olgunluğa ulaşıp işlekHk kazanrnadığından, yazar kendi roman dilini de kurmak rnecbılriyetindedir. Şunu da belirtrnek gerekir ki A yverdi, ilk dönem eserlerini sözü edilen tarihte ve zeminde venneseydi de yine aynı dili ve üslubu teşekkül ettirirdi. Daha sonraki dönemlerde kalerne aldığı kitaplar bunun birer delili dir. Bize öyle gelmektedir ki, müellif için belirleyici olan, öncelikle "zamiinııı istfdiidı" dediği husustur.34

Samiha Ayverdi'de XII. yüzyıldan sonra görülen tasavvufi ekolün izleri vardır. O, valıdet-i viicı1d, aşk ve mtirifet zeminine oturmuş tasavvuf düşüncesi­nin kelime kadrosunu kullanır. Bilhassa ilk dönem. eserlerinde tekke ve tarikatlardaki ıısı11 ve erkfina ait ıstılahiara neredeyse hiç yer vermezken; mulıab­beti, aşkı, şevki, vecd ve istiğrtikı ön planda tutan Mevlana, Yunus Emre, Fer!düdd!n Attar, Fahreddin Irili gibi sUfilerin kullandığı, tasavvufi makam ve halleri, ilahl hakikatleri rnetafor, mecaz, sembol ve !ma yoluyla aniatma tarzını benimser. Birçoğu Arapça ve Farsça olan bu terimler, okuyucu yu bunaltan kav­rarnlar dizisi halinde değil, devrin lisanına uygun bir sehl-i mümteru berraklı­ğıyla; teorik değil, pratik -kal değil, hallisanıyla- karşımıza çıkarl.ar.3s

Yukarıda verdiğimiz !zahatta, tasavvuf kavramlarının, anlatmak istenileni daha kolay ifade edebilmek ve bazı manalan sırlamak maksadıyla rnutasavvıflar arasında bir üst dil olarak meydana geldiğini belirtmiştik. A yverdi'nin kurduğu ranımı dilinin de sözü edilen hususları zırnnen bulundurduğunu söyleyebiliriz. Ancak, bu dilin yazarın vizyonundan, yaşadığı asrın içtimill, siyasi şartlarından ve idrakind~n kaynaklanan bir farkı vardır. Bu da, tasavvuftm mesajını, asırlara dayanan sı1fi birikinıiııi, içinde yetiştiği rnedeniyetin bütün özelliklerini

·. 34 "Martel, ben bir ruh inkıHipçısı değilim, olarnam da ... Zira Müslümanlık en rnütekarnil inkı­

labı yapmış, Mecuslliği, MuseVıliği ve Hıristiyanlığı toplayarak bunlann üstüne bir tekarnili abidesi yükseltrniştir. Şu kadar var ki, bu inkılabı kavrayabilrnek, meydana konan hakikati \'zah ve tatb\'k etmek ve zamanın istfdfidına göre !zahını yapmak lazımdır. Yoksa esas ve rnana cihetinden yapılan yapılmış, söylenen söylenmiştir dostum." Samiha Ayverdi, Damla Yayı­nevi, Batmayan Giin, İst., 1977, s. 110.

35 E. Sev al Yardım, "Samiha Ayverdi' de Tasavvufi Mefhumlann Kullanılışı Üzerine Bir Tasnif Denemesi", Kubbealtı Akademi Mecnııcası, yıl: 34, sayı: 3, Temmuz, 2005, ss. 64-72.

Tasavvufl ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 sayı: 22

Page 9: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

Samiha Ayverdi'de Tasawufi Mefhumların Kullanılış Şekllleri 1 291

muhafaza ederek, yine yaşadığı çağın anlayışına göre anlatması ve "sadece

tasavvuf ehline değil", "bütüne" hitap etmesidir. Amaamız, A yverdi'nin diline bu farklılığı veren tasavvuf terimlerini asrına getiriş şekillerini ortaya koymak­hr.

Samiha A yverdi' de Tasavvufi Mefhumlann Kullanılış Şekilleri ve Örnekleri

Müellifin tasavvuf kavramlarını kullanış Şekillerini belirleyebilmek için ilk iki romanı Aşk Budur36 ve Batmayan Gün37 esas almarak bir örnekleme çalışması yapılacakhr. Öncelikle adı geçen iki kitap taranıp, tasavvufi manaifade eden kelime ve kelime gruplan seçilecek; sonra bunlar, yazarın cümle içinde kullan­dığı anlam esas almarak izah edilecektir38• Öncelikle kelimenin kendi başına kullanılmış şeklinemana verilecek, sonra o kelimenin girdiği terkipler sıralana­cakhr. Kelime grubu halindeki kavramların isim veya sıfat tamlaması alanla­rında, tasavvufi manası bulunan kelime esas alınacak; fiil gruplarında ise, bir bütün olarak maksadımıza uyup uymadığına dikkat edilerek yine cümlenin içinde geçişine göre anlamlandınlacakhr.39 Ayrıca eserlerde bir paragraf ya da birkaç sayfada anlahlmış tasavvufi kavramlar tesbit edilecektir. Bunlar çerçeve­sindeA yverdi'nin tasavvufi mefhumlan kullanılış şekilleri belirlenip bir tasru:fe tabi tutulacakhr.

Tasrutin yapılabilmesi için öncelikle birçok kaynak taranmış, ne tip sınıf­landırmaların yapıldığı ortaya konmuştur. Tasavvufi ıshlahların ele alındığı hemen bütün kaynaklarda, makanılar ve haller ile tasavvufi kavramlar ana başlık­hr.40 Bunun dışında makamların da kendi içinde değişik sayılı tasnifleri yapıl-

36 Sarniha Ayverdi, Aşk Budur, İst., 1938. Bu kitap, yazann isteği sebebiyle tekrar basılmamıştır. 37 Samiha Ayverdi, Batmayan Giin, İst., 1939. Çalışmamızda 1977' deki ikinci baskısı kullanılmış­

tır.

38 E. Seval Yardım, Siimilıa Ayverdi'niıı Aşk Budur ve Batmayan Giin Rommı/arındaki Tasavvııfi Meflıımılar, Basılmarruş Bitirme Tezi, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakiiltesi, İstanbul, 1995.

39 Manalandırma çalışmalannda pek çok kaynaktan yararlanılmakla beraber, öncelikli olarak Prof. Dr. Süleyman Uludağ, TasavvııfTerimleri Sözliiğii'nden (İstanbul, 2002) istifade edilmiş­tir.

40 Hicıi IV. (M. X.) asırda es-Serrac tarafından yazılan el-Liima' adlı eserde, tasavvufi kavrarnların açıklandığı bölümde "Makamlar'', "Hiiller'' ve "TasavvııfKavraıııları"başlıklan vardır. Hicri IV. (M. X.) asırdayine Kelabiizl'nin Taamıfunda "Sılfileritı Makam ları" ve "Tasavvııflstıliilıları" şeklinde bir ayının yapılmıştır. Aynı asra ait birdiğereser Ebfı Talib el-Mekki'nin Kıltii'-Kulılb ad­lı kitabında konumuz ile ilişkili olarak sadece "Makam" ve "Hiiller'' ele alınmıştır. Hicı'i V. (M. Xl.) asırda Kuşeyı:I, er-Risiiletii'l-Kuşeıjriyı;e' sinde "Tasavvııfi Istıliilılar'' ve "Makamlar ve Ha ller'' tas:nffi yapar. Çağdaşı H u evin, Keşfii'l-Ma/ıcılb' da bunlara benzer başlıklar vermez; ama "lıiil­vakt", "ıııakaııı-teıııkiıı", "şeriat-hakikat" gibi balıisieri anlattıktan sonra "Diğer Istıliilılar''baş-

Tasavvuf( ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 sayı: 22

Page 10: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

292 ı E. Seval YARDIM

mışbr.41 Biz, Samiha A yverdi' deki tasavvufl kavramları tesbit ve tasnif etmek için, bu kaynaklardaki sınıflandır~ayı esas almadık. Çünkü müellifin eserleri, klasik anlamda bir tasavvuf terimleri kitabı olmadığı gibi, kavramlan kullanım alaruna çıkarma tarzı da farklı özellikler göstermekte idi. Buna binaen aşağıdaki tasnif kurulurken A yverdi'nin kullanımlan merkeze alınmış; özelliklerine göre gruplanmış; belirlenen başlıkları izah eden birden çok örneğe yer verilmiştir. Fakat çalışmanın hacmi sebebiyle misaller olabildiğince sınırlı tutulmuştur. Örnekler verilirken önce kelime/kelime grubu, sonra izahı, daha sonra da o kelime/kelime grubunlin geçtiği cümle sıralaması takip edilmiştir. Aşk Bit dur, A.B.; Batmayan Gün, B.G. şeklinde kısalblmış, örneğin bulunduğu sayfa nurna­rası ve kelimenin yer aldığı sa br ayrıca belirtilmiştir. Ardından madde başlığı-. nın hususiyetine göre bunların kaynaklardaki izahları bulunarak, bilhassa ya­zarın ifadeleriyle örtüşen kısımlan çalışmaya konulmuştur. Burada duruma göre bazen birden çok kaynak zikredilmişken, bazen de bir kaynak ile iktifa edilmiştir. Kaynaklarla paralellik kurulmasından maksad, yazarın kaynakları nasıl kullandığım delillendirmek değildir. Asıl hedef, Samiha Ayverdi'nin ta­savvufl düşünceyi çağına taşıyışını ve taşıma tarzını belirgirıleştirmektir.

A- Tasavvufi Terimierin Kelime veya Kelime Grubu Olarak Kullanılış Şekil­

leri

Samiha Ayverdi, Aşk Budur'da Men;em, Batmayan Gün'de de Aliye adındaki tipleriyle ilahi hakikat, insan ve varlık hakkında düşünen, bunları kendisine öğretecek bir el arayan insanların, önce o eli, sonra da aradıkları hakikati bula­rak kemale erme seyrini an la br. Aşk Budur' da Yilsuf, Batmayan Gün' de Kerim ya da K olarak yer alan mutasavvıf tip, ayrıca romanın kurgusu itibariyle olması gereken çabşmayı, sorgulamayı sağlayacak tipler ve farklı istidatlardan olan kahramanlarla romanların konu örgüsünü kurar. Bu çerçevede tasavvufl manayı haiz kelime veya kelime grupları farklı özellikler gösterirler.

lı ğı açıp b un! an birer cümle ile anlatır. el-Herev'i, Hicri V. (M. XI.) asırda yazdığıMt~ıiizilii's-Siiirfıı adlı eserinde sadece makamlan işler. Bu, ilk düzenli aynmdır. Yüzlü birtasn'ife ulaşır. Makamlar önce on ana gruba aynlmış, bu da kendi içinde onarlı gruplara aynlmıştır. Bu yüz makam, aynı zamanda pek çok tasavvufi ıstılahı da içine almaktadır. Sühreverd'i, Hicri VII. (M. XIT.) asırda yazdığı Aviirifii'I-Mniirifinde "H iii" ve "Makamlar" balıisierini ele almıştır. Yine Hicri VIII. (M. XII.) asırda kaleme alınan ei-Fiihllıiitii'l- MekJ...iye'de "Makamlar", "Hiiller", "Meııziller",

,;Muiimeleler" başlıklan dikkati çekmektedir. Bu sıralamayı daha da artırmak mümkündür.

41 Mustafa Kara, "Tasavvuf Ki tabiyatında Makamiann Sayılarla Tasnifi ve UsUl-i Aşere Gelene­ği", Hareket, Ocak-Şubat, 1980, sayı: 11-12, ss. 10-14.

Tasavvuf ı İl mi ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 11: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

Samiha Ayverdi'de Tasawufi Mefhumlann Kullanılış Şekilleri 1 293

I- Klasik Kaynaklardaki42 Terimierin Kullanılışı

Bu terimler, tasavvuf ve tasavvufi ıshlahlarla il~li klasik kaynaklarda yer alan terimlerdir. Aşağıda bunlardan seçilen örnekler verilmiş ve onların kaynaklar­da geçtiği bölümlerden alınhlar yapılmışhr. Örneklerden bazıları, klasik kay­naklarda yer alış şekillerine verilen örneklerle bire bir aynilik taşımamaktadır:

Küllf akıl, akl-ı küllf; cüz'f akıl, akl-ı ciiz'f; iıısiinf ruh, rılh-ı insiinf; hayviinf ruh, rılh-ı

hayviinf gibi. Ancak bunlar kelime ve anlam olarak aynı kaldığı, sadece tamla­

ma kuruluşu itibariyle değişiklik gösterdiği için bu grupta ele alınmışhr.

Mutlak Vücfıd: Her şeyde var olan Allah (Vücfıd-ı Mutlak).

"İşte Feyzi, halk denen, Mutlak Vücudun görünen ismidir ve harici vücfıdu yoktur. Sabah güneşi minareye vuı;:unca bir gölge görünür. Bu gölgeyi güne­şin doğması meydana çıkcinyar değil mi? İşte malıluk budur. Bir müddet soma güneş yukarı çıkınca gölgeden eser kalmaz, gölge minarede gizlenir.

Bir kimsenin de aşkla kuvvetlenmiş gözüne bu hakikat peyda olunca, eşya Balık'ın vücüdunda gizlenerek yalnız o kalır. Gölgenin nasıl inkarı kabil de­ğilse, halkın vüciidunun inkarıda kabil olamaz; yalnız bu vücfıd, gölgeden ibaret bir vücüddur. Bütün eşyanın hariç yüzü mahliik ve fena bulucu, iç yü­zü ise hak ve bilidir.

' ( ... )Mutlak Vücud, ha:Kıkat denizini eşyanın süretleri köpüğü ile örtmüş, bu süretle denizi gizlemiş, köpüğü aşikar etmiştir" (B.G. ss. 125/29; 126/8).

"Yani 'halk' dediğimiz şeyler Hakk'ın şuünat-ı zatiyyesi olan isiınierin mezahiri olduğundan Hak, bunların kaffesinden zahirdir; ve onların vücfıdu, vücfıd-ı mutlakın kisve-i taayyün ve takayyüde bürünerek zuhür etmiş ol­masından başka bir şey değildir. Vücfıd-ı müstakil ile vücfıd-ı izafi hep Hakk'ın vüci'ıdundan ibaret olunca, 'halk' dediğimiz müteayyinatın ve mükayyedahn mefhümat-ı zihniyelerinde zahir olan dahi hep Hakk olmuş olur."43

"Ta'blr-i diğerle vücüd-ı mutlak-ı Hak, bir derya-yı bl-nihayedir ve suver-i mezahiri hep onun köpükleridir. Nitekim Feridüdd!n Attar (k.s.) Esramame'lerinde buyururlar:

( ... )Tercüme: "Eğer gözün görücü ise, sen deryayı gör, z!ra alem yoktur. Alem deryanın köpüğüdür. Düşün ki' bu alem hep hayal dir. Nihayet bir

42 "Klasik kayııak" ifadesi yle, tasavvuf tarihinin oluşum ve gelişme sürecinde yazılmış belli başlı eserler ile aniann tercüme ve şerhleri kastedilmektedir.

43 Konuk, Fusilsii'l-Hikem Terciime ve Şerlıi, c. I., ss. 261-262.

Tasavvufj ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 12: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

294 ı E. Seval YARDIM

hayali bundan ziyade görme! Sen deli misin, yoksa şaşkın mısın ki, bu kadar hayal içinde uyumuş olasın!"44

AkıH5: 1- Hakikati idr ak gücü olmayan, sadece eşyiirun ve olay lann dış görü­nüşünü görüp muhiikeme eden meleke (akl-ı maaş).

"Çünkü feylesofun akıldan başka melekesi yoktur. Halbuki akıl, kendinin fevkinde olan şeyler için kıymetsizdir, zira ne olsa mahlilkiyet derecesini ge­ç~mez ve kendinden üst olan kademeleri sezemez" (B.G. ss. 123/32, 33).

" 'Tahklkan bunda kalp sahibi olan kimse için pend ve nasihat vardır (Kat, 50/37).' Zira kalp, su ver ve sıHitın envaında mütekalliptir. Ve Hak Te ala' akıl . sahibi için' demedi; zira akıl kayıttır. imdi emri, nat-ı vahidede hasr eder. Halbuki hakikat, nefs-i emirde hasrı m ani' dir. Binaenaleyh Kur' an, aklı olan kimse için pend ve nasihat değildir."46

"Yani bizim bu zikrettiğiıniz Ilakayıkta 'kalp sahibi' olan kimse için pend vardır. Nitekim Kur'an-ı Azimü'ş Şan'dan mütenassih olanlar dahi ancak kalp sahipleridir. Akıllarına itimadeden feylesofların mağz-ı Kur' an' dan na-sipleri yoktur."47 ·

"Zira aklın bir hadd-i muayyeni vardır, o haddi geçemez. Yelakin ehl-i keşf ve yakmin haddi yoktur. Biniienaleyh elu-i keşf aklın haddini tecavüz ettiği vakit, akıl_ kendi hadd-i muayyeninde tevakkuf edip o haddin veriisından ziihir olan şeyi inkar eder. Ve hadd-i muayyeni olan akıl akl~ı maaştır."4B

2- İlahi hakikati idrak kabiliyeti olan meleke (akl-ı maa d).

"Gene birgün Cevat Bey, Muhidd!n-i Arab!'nin 'Halk ajn-ı Hak' tır; gözün varsa, Hak ayn-ı halktır aklın varsa' sözünü Durkheim'in 'cemiyet Biilık ol­duğu gibi, Biilık da cemiyettir.' sözü ile karşılaştırmıştı." (B.G. ss.124/17).

"Yani Allah Teiilii, akla milrifeti tecelli ile verdiği vakit, artık o kendi naza­rından kurtulup milrifetin nısfı olan tenzili üzerine olmaz; ve teşbih üzerine olmaz, belki ıtliik üzerine olur. Çünkü tecelll ile olan miirifet, Hakk'ı takyid ve tahdid etınez. Binaenaleyh onun marifeti kemalde olur. Şu halde bu akıl, Hakk'ı tenzili mevziinde tenzih-i resm! ile değil, belki tenzih-i hakiki ile

44 Aym eser, c. I., s. 305. 45 Aynca Ayverdi, eserlerinde "akıl" teriminin yanında, klasik kaynaklarda geçen "kiilli' akıl,

ciiz'i akıl" ifadelerini kullanmaktadır. 46 Aym eser, c. III., s. 18. 47 Aym eser, c. III., s. 18. 48 Aynı eser, c. IV., s. 288.

Tasavvuf ı ilmi ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 13: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

Samiha Ayverdi'de Tasawufi Mefhumlann Kullanılı ş Şekilleri 1 295

tenzlh eder. Ve teşb'ih mevziinde dahi kendisinin rnüşahedesi ve keşfi üzeri­ne teşblh eyler; zira Hakk'ın vücudunun haricinde bir vücfıd ve sfıret rnüşahede etmez ki, Hakk'ı ondan tenzlh etsin. ( ... ) Ve o kimse vücfıd-ı Hakk' ın su ver-i tabiiyye ve unsuriyyede ne vechile sereyan ettiğini görür ve onun nazarında hiçbir sfıret kalmaz ki, o suretin 'ayn'ıru Hakk'ın 'ayn'ı gör­mesin; yani her bir suretin 'aynı'nı Hakk'ın 'ayn'ı görür."49

3- Ceberfi.t alemi, hakikat-i Muhammed! de denilen birinci taayyün (taayyün­i evvel) mertebesi; akl-ı evvel de denir.

"Bütün rnevcfıdahn tohumu akıldır, binaenaleyhkök, dal, yaprak, meyve bir buğday tohumunda bilkuvve mevcut olup, sonra fiile gelerek tedricle evvelki mertebesine eriştiği gibi, bütün rnevcfıdat da külll akıldan zuhfır etmiştir" (B.G. s. 89/23).

"Bu rnertebe, zat-ı bahhn istiğrilk~ı cemallsin den, rnertebe-i agahiye tenezzü­lünden ibarettir. Bu tenezzül, vücfıdun iktiza-i zatlsidir. Onun bu rnertebe-i ilgiibisine 'rnertebe-i ulılhiyyet' denir. Vücfıd, bu mertebede kendisinin· aynı olduğundan bu ilirnle bilir. Ve sıfat, bu rnertebede kendisinin aynı olduğun­dan bu ilim kendi zatına olan ilirnden ibarettir. Binaenaleyh Vücfıd, bu rner­tebede ceml-i esma ve sıfat ile rnüsernrna ve mevsuf ve nuut ile rnen'ut oldu­ğundan, 'Allah' ism-i camiinin rnertebesidir ve bu isim ile rnüsernrniidır.

( ... )Bu rnertebenin birçok isimleri daha vardır ki, onlar da bunlardır:( ... ) akl-ı evvel, akl-ı küll, hakikat-i Muharnrnediyye, levh-i rnahfuz ... "5°

Edeb: Her şeyde Allah'ı görmeJ kendini her an O'nun huzfuunda hissetme.

"Eğer onun aklı olsaydı, bunu yaprnazdı. Akıl kadar zenginlik, cehil kadar fukaralık, edeb gibi de büyük miras olmaz" (A.B. s. 257/31).

"Edeb: Kimi kez bununla şeriat edebi kastedilir; kimi kez de hizmet edebi kastedilir, bazen de Hakk'la ilgili edeb ifade edilir. Şeriat edebi, onun belir­leruniş esaslarına (inersurn) sıkıca sarılrnakhr. Hizmet edebi de hizmette mü balağa ölçüsüne varınakla beraber (yapılan) hizmetten fena (görmemek, hesaba katmarnak)dır. Halık ile ilgili edebisesenin ve O'nun olanı bilrnendir. Edebe riayet eden sevinç ve neş'e ehlinden (olrnuşhır)dir."Sı

"ResUlullah Efendimiz şöyle buyuruyor:..'Rabbirn beni güzel terbiyesiyle ter-

49 Aym eser, c. IV., s. 32.

50 Aym eser, c. I., ss. 12-13. 51 İbn Ara bl, Istı/filıiitii's-Sı1fiyye; Davud el-Kayseri, Mukaddemfit, s. 64.

Tasavvufl ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 sayı: 22

Page 14: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

296 ı E. Seval YARDIM

biye etti ve edeblendirdi.' Salike lazım olan, Resfılullah'ın ahlakıyla

ahliiklanmakhr. Z1ra süh1kün ve de tasavvufun özü de edebdir."52

~ade: 1- Kaynağı killll irade olan güç.

"Meryem'in ilk defa tesadüf ettiği bakmasını bilen ve bakbğı yeri yakan göz­I erdi. Aynı zamanda onların manasında unsur! zaaflara hükmedebilen ş edi d bir irade vardı" (AB. s. 127/30).

"İrade:1) Kalbedüşen bir ateş parçasına denir ki, bununla temenni anlamın­da bir isteme kastedilir. İrade iki türlü dür. a) Tab'ın iradesi, bununalanı nefs! hazlardır. b) Hakk'ın iradesi, bunun alanı ise ihHisbr.S3

(İrade ve mür'id bahsinde) "Şeyh Hazretleri Fütfıhat'ında şöyle buyuruyor: 'Mürid, lafız olarak ehlullah ve muhakkikler kabnda masivildan kopup AI­lah'a bağlanan kimse demektir. Bu kimse, aynı zamanda Cenab-ı Allah'a müessir olan ve Allah'ın rızasına, muhabbetine erişen kimse demektir. Bu kimse, nefsaru isteklerinden tecr!d olan kimsedir. O, konuşbığu zaman Al­lah' ın Iisanıyla konuşur, Allah'ın bakış hassasiyeti ile bakar, her şeyde, her yerde onu müşahede eder."54

. 2- Nefsi, arzulanndan çevirip, Hakk'ın nzasına yöneltmek.

"Hiçbir erkek belinden kavradığı bir kadında şehev1 bir menfaat bulmadığını iddia edemez. Binaenaleyh ben de böyle bir iddiada bulunamam. Fakat pren­sip itibariyle-ki gaiibiyet ve ekseriyet prensiplerimin emrine bahşedilmiştir­bu şehvet dalgalarından kendi iraderole uzak bulunmaktan zevk d uyarım. Tenin ve asabın boyunduruğu albna girmek insanlık mıdır?( .... ) Zira hayvan, insiyaklarına bükmedecek bir başka kuvvete, iradeye malik değildir. Halbuki insanda, her şeyin üstünde akıl ve irade vardır ki bundan da prensipler do­ğar" (B.G. s. 43/14,15).

"Şeyhlerin çoğu bu konuda şunu söylemişlerdir: irade, adet üzre olan şeyi terk ehnektir. Ekseriya halkın adeti gaflet mahallinde ikamet ehnek, arzula­rına tabi olma vaziyetini benimsernek ve aşağı İstekierin davet ettiği şeye dalmaktan ibarettir. Mürid, bu gibi hususlardan soyunup çıkmışbr. Bu gibi şeylerden çıkışı, iradesinin sahih olduğunun emaresi ve delllidir. Bu hale, adetten çıkış manasma gelen irade ismi verilmiştir."55

52 Ankaravl, Minlıiicii'l-Fııknrii, s. 278. 53 . İbn Arabl, Istıliilıiitii's-Sılfiyı;e; Davud el-.Kayseı'i, Mııkaddemiit, s. 64. 54 Ankara vi, Minlıiicii'l-Fukarii, s. 277. 55 Kuşeyı'i, er-Risiiletii'l-Kuşeyriyye, s. 283.

Tasavvuf ı ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 15: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

Samiha Ayverdi'de Tasawufi Mefhumlann Kullanılış Şekilleri ı 297

V ecd: İlahi çoşkunluk, kendinden geçmişlik

"Meryem, aşkının kuvvetli hızıyla, bir solukta tekamül devresini geçirmiş rabban! bir vecd içinde Yusuf'un kalbi düğümünü çözmüş, kendini bu ezell serrişteye bağlamışh" (A.B. s. 237/21).

"V ecd, Allah' ın, mü' min ve imanı güçlü kulları nezdinde bulunan, keyfiyeti anlahlamayan bir sırrıdır.56

"Vecdin manası bir korkunun, bir gamın veya ahiret halleriyle ilgili bir mananın kalbe tesadüf ehnesi veyahut Yüce ve Ulu Allah ile kulu arasındaki bir halin keşf edilmesidir. Derler ki vecd, kalbin işihnesi ve görmesidir."57

"Netice olarak vecd, salikin kalbini evvelki halinden çıkarıp Hakk'ın yakınlı­ğının cezbesine kaphrmasıdır. Bu mevzuda Zünnı1n hazretleri şöyle buyuru­yor: V ecd, Hakk'ın huzı1runda hazır olmanın vermiş olduğu bir haldir. Ki bu hal, kalbin evvelki halinden bir üst dereceye (Allah' a yakınlaşmaya) terfi et­mesidir."58

Ateş: Aşk, iştiyak, aşka duyulan aşın istek.

"Meryem de berk!bir sür'atle sağını solunu görmeden gönül yolunu geçiyor ve Yusuf'a gidiyordu. Onun başka türlü kendini bulmasına imkan var mıydı? Yusuf'un aşkında bütün mükevvenahn hülasasını bulmak için koşuyor, ko­şuyordu. Meryem, arhk hiçbir kayıtla mükellef değildi. Z!ra varlığını saran bu ateş, onun Yusuf' tan başka herkese kapalı olan kalbinden maada her şeyi yakıp kül ehnişti" (A.B. s. 140/18).

"Ataş (susuzluk), şevkin aşırı derecede olması ve sahibini ateşli hille getirıne­si hadisesidir. Şeyhü'l-İslam bu mevzuda şu !zam yapmışhr: 'Ataş, kişinin is­teğindeki aşırılığından kinayedir.' Lev', yani hararetle isteme; bir şeye fazla­sıyla hırslı olmayı ifade eder. Şeyh hazretleri, diğer bir!zillunda 'Aşığın ataşı, maşukun tecelllsinde olup bu tecellinin ve aşk harfuetinin tesiriyle beşeriyet­ten sı yrılması ve safi hale gelmesi dir' demiştir. Allah aşkına susamış olan bir kimse, O' nun her tecell'isinde kendinden geçer ve sarhoş olur. Bu sarhoşluk, aşk şarabını içmekle husule gelir. Aşk şarabını içen, kendinden geçer."59

56 es-Serrac, el-Liima', ss. 293, 294. 57 Kelilbazl, Taarruf, s. 169. 58 Kuşeyri, er-Risfıletii'l-Kuşeyriyye, s. 310. 59 Aym eser, ss. 312, 313.

Tasavvuf ı İlmi ve Akademik Araştırma.Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 16: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

2981 E. SevaiYARDIM

Ruh6o

İnsandaki bilen ve idr ak eden latife. Emr aleminden inmiş, (insandaki) hayvanı

rUha ,(cana) binmiştir. Künhünü idrak mümkün değildir. Kendisi görünmez;

ama eser ve emareleri görünür. İnsan öldükten soma bu latife yaşamaya devam

eder (Fikir ve akıl bu ruhun özelliğidir. İlahl hitaba muhatap olan ve sorumlu­

luk yüklenen ve mükellef olan bu latifedir).

"flinle Meryem, vücutta iki türlü ruh vardır: Biri ahiatın letiifetinden hasıl · olandır ki, bu hayviiili ruhtur. İkincisi de ilftl1i ruhtur ki, bedenden zuhfır eden letftfet, fesahat, belagat, ilim, sanat, marifet, her ne varsa hep bu ruhun malıdır" (A.B. s. 192/22).

"Solmayan, ihtiyarlamayan ruhtur, Hüsnü Bey. Hayatta manfıdan başka gü­venecek hiçbir şey yoktur. Benim yatalak bir dadım vardır. Dün akşam gör­düğü rüyayı anlatıyordu: Bir çocuk gibi dağlara çıkmış, yüksek kayaların te­pesine tırmanmış, kimsenin yetişemediği ağaçlardan meyve toplamış ... İhti­yar bir kadının alll vücfıdu ile bu fiilieri yapması mümkün müdür? Değnekle bile yürüyemeyen bir insan, kayaların, ağaçların tepesine çıkabilir mi? O hill­de insanda daima zinde, daima genç kalan bir kuvvet ve bir başka vücut vardır. Solmak, harab olmak, acz, zaaf cisme aiddir. Cismin ne kadar çökse, kudretsiz kalsa, hatta ölse, insanın hisseden asıl varlığı baki kalır" (B.G. s. 230/15).

"Ruh konusunda Vasrtl'nin şöyle bir sözünü görmüştiim: 'Ruh iki türlüdür: Biri yaratıklara can veren ruh, diğeri kalpleri aydınlatan ruh. Allah.·Teftla'nın 'İşte böylece sana da ernrimizle ruhu vahyettik (eş-Şuara, 42/52) buyurduğu ayetteki ruh, ikinci türden; yani gönülleri aydınlatan ruhtur."61

"İbn Ata: 'Allah bedenlerden evvel ruhları yarahnışhr. 'Sizi yarattık, sonra size şekil ve sfıretverdik' (A'raf, 7/11) ayetinde birinci cümle ile ruhlar, ikinci cümle ile bedenler kastedilmiştir' demiştir.

Başka biri: 'Ruh, kesif cisim içinde bulunan lafıfbir cisimdir, laôfbir cevher olan gözün kesifbir yerde bulunuşu gibi' demiştir.

Sfıfilerin cumhfıru, ruh bedene hayat veren bir manadır, diye ittifak etmiş­lerdir."62

"Ehl-i sünnetin araştırıo alimleri ruh konusunda ihtilftf etmişlerdir. Kimi, ruh ve can hayat demektir, demiş; kimi de ruh beden kalıbına tevdi edilmiş ayni

60 Ayrıca klasik kaynaklarda geçen "iliilıf rıılı,Jıayviiııf ruh ve kiillf rıılı" terimlerini de Ayverdi, eserlerinde kullanmaktadır.

61 es-Serrac, e/-Liima', s. 223. 62 Kelabazi, Taamıf, ss. 99-100.

Tasavvufl ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 17: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

Samiha Ayverdi'de Tasawufi Mefhumlann Kullanı !ış Şekilleri 1 299

(bir cevher) bir va:rlıkhr, demiştir. Ruh öyle bir lal:lfe (sır)dir ki, bedende bu­lunduğu müddetçe Allah Teilla ruhun mahalli olan beden kalılıında hayat yarahr. Tabiattaki ilaru kanun böyle cereyan ehnektedir. İnsan (Ruh ile değil) hayat ile diri ve canlıdır, uyku halinde (Ruh maddi alemden) yükselir, be­denden ayrılır, sonra ona döner.

İnsan ruh ve cesedden meydana gelir, çünkü Hak Sübhanehil Teala bu bütün içinde her birini diğerinin emrine vermiş ve yekdiğerine muhtaç kılmıştır."63

"Şeyhlerin cumhiiru, Ehl-i sünnet-ve'l cemaahn (r.a) da pek çoğu şu kanaat üzerindedirler: Ruh (Araz, sıfatve) vasıf değil, (Cevher, zat ve) ayn' dır. Ade­tİn cereyan tarzı üzerinde ruh, bedende mevcut ve onabitişik olduğu sürece, Allah Teala o bedende hayat yarahr. İnsanın hayah bir sıfat olup, insan onun­la diridir. Ruh ise bedene tevdi edilmiştir. Uykuda olduğu gibi ruhun insan­dan ayrılması ve insanın hayatta diri ve canlı halde bulunması mümkündür. Rüyada ruh gider, hayat kalır. Fakat o gidince ilmin ve aklın ve düşüncenin kalması caiz olmaz.

Şu halde ruh, iz zet ve celal sahibi Allah' ın emri ile gelen ve yine onun emri ile giden bir cism-i latlftir."64

O'nu O'nunla görmek: Hakk'ı Hakk'ın ihsanı ile bilmek.

"Ne güzeldir, o bakan için ki, aşktan gelen nurla gene ona bakar ve onu onunla görür'' (B.G. s. 91/6).

Allah'ın nurunu gene Allah'ın nuru ile görmek

"İşte Hamza, güneş ve ay, yıldızlar ve feleklerin devranı, ulvl ve süfll bütün eşyanın hareket ve cünbüşü insan silretine yol bulup orada, yani insanın kal­binde Allah'ın nurunu gene Allah'ın nı1ru ile görmek içindir" (A.B. s. 219/4).

"Hakk, Hakk ile, Hakk için: Hak'tan maksat Allah'hr.

( .... ) Ebil Said Harraz da der ki: "Hakk'a, Hakk için Hakk ile bağlanmış kul, Allah'a, Allah ile Allah için bağlanmış kul demektir. Aynı şekilde "O'dan O'nunla, O'nun için" ifadeleri Allah' tan, Allah ile, Allah için' anlamınadır. Bazen kulun kesbiyle olan bir şey kastedildiği yerde de bu ifadeler kullanılır. Nitekim Bayezici der ki: "Bana Ebil Sindişöyle demişti: 'Ben, benden, benim­le benim için bir halde idim. Sonra O' dan, O'nunla, O'nun için bir hale düş-

63 Kuşeyri, er-Risiiletii'l-Kıışeı;riyye, s. 182. 64 Hucviri, Keşfii'l-Mahcilb, s. 389.

Tasavvufl ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 18: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

300 ı E. Seval YARDIM

tüm.' Bu sözün anlamı, kul kendi işlerine bakar ve o işleri nefsine iziife eder. Ne zaman ki kalbinde mfuifet nurları üstün gelir, bütün her şeyi Allah' tan, Allah ile k~i.im, Allah ile bilinen ve Allah' a döner olarak görür ve bilir."65

II- Klasik Kaynaklardaki Terimlerle Kurulan Kelime Gruplannın Kullanılışı

Bu grupta, tasavvuf ve tasavvufi ıstılahlarla ilgili klasik kaynaklarda yer alan terimierin başka kelimelerle terkip oluştıirması söz konusudur. Yazar, vücıld, ruh, akıl, zevk, aşk gibi terimleri romanda işlediği konunun ifade şartları iÇinde isim ve sıfat tamlaması ya da fiilimsİ grubu kurarak kullanmıştır. Bunlar, içinde geçtiği cümlenin ifade edeceği anlama göre terimierin farklı mana nüanslannı

haizdirler.

Aşağıda verilen misilli er, bir üst başlıkta yer alan kavramlarla beraber ku­rulan kelime gruplandır ve Ayverdi'nin keli~e kadrosunda geniş bir yer tut­maktadır.66 Bunlardan bazılarına (vücud birliği, aşk zevki, zevk etmek, ruh arkadaş­lı ğı, rııh ilmi, ruh hayiitı, ... ) gerek edebiyat, gerek ilahiyat sahasında yazılmış

eserlerde rastlana bilir. Fakat bu tarz kuruluşları hangi müellifin kullandığım ve kullanış önceliği ni tesbit e tın ek, bu çalışmanın sınırlarını aşmaktadır. Burada, Samiha Ayverdi'nin eserlerinde, bu tip kullanımların olduğunu belirlemek

yeterli olacaktır:,

Vücfid birliği: Vahdet-i vücfid anlayışı

"Sonra Kur' an' da vücı1d birliğini: 'Her nereye müteveccih olursanız,

Hakk'ın yüzü oradadır' ayeti ile Izah eder. Yani kainatta ala ve esfel, Mutlak Vücild' dan başka varlık yoktur.

Vücı1d birliğinden büyük bir ahlak hocası olamaz Aliye Hanım ... Vücı1d

65 es-Serrac, el-Uima', s. 328. 66 Çalışmamızda çok sınırlı sayıda örnek verilebilmiştir. MeseHi Ayverdi'de sadece "nı/ı" keli­

mesi yukanda bulunaniann yanında "nı/ı ii/emi, nı/ı ii/imi, rıılı bilgisi, nı/ı bünyesi, ruh çocukları, ruh fırtması, nı/ı lıayiitı, ruh lıürriyeti, nı/ı ilmi, rıılı iHkıliibı, rıılı tasfiyesi, rı ılı tekiimiilii, rillıf bünye, rülıf faiiliyet, rıi/ıf geHiŞlikler, rıilıf kemiil, rıi/ıf şahsiyet, rıilıf tasfiye, rıilıf lekiimiil, rıilıu temiz kimse, rıi/ıım bedene gelmesi, rıilıım cesede gelmesi, rülıım çirki11liği, nilıım düzeni, rıil11m istidiidı, nil11m se­fer/eri, rıilıun tekiimiilii, rillıım toprağa faalluk etmesi, rülıımu dirilh11ek, nihımulemiz/emek, ni/11mu terbiye etmek, eaşkım ruh, ileri ruh, taşkm rulı, uyaııık nı/ı, mücerred m/ı, mütekiimil rıılı, vücutla rıilıwı ittilıiidı" şeklinde tesbit edebildiğimiz altmış sekiz ayn terkipte kullanılmaktadır. Aynı durum" aşk, ii/em, kendi, hakikat, gönül, ilim, kemii/, ze-uk" gibi kelimeler için de geçerlidir. Ay n­ca "akıl" örneğinde olduğu gibi daha az sayıda kelime grubu ile kullanım alanına çıkan kav­ramlar da bulunmaktadır.

Tasavvuf ı ilmi ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 19: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

Samiha Ayverdi'de Tasawufi Mefhumlann Kullanılış Şekilleri 1 301

birliğini tanıyan kimse ne bir insana ne bir hayvana ve ne dekainat zerrele­rinden bir zerreye korkuyla bakamaz" (B.G. ss. 124/28, 32, 33).

Tek vücfrd: Bir ve tek olan Varlık (Vahdet-i vücfrd idrakine sahip kişinin alemi görüşü)

"Yahud da 'gelen de ben, giden de ben, bozulup toplanan da ben' diyerek bütün mevcildatı tek vüciid olarak görüyor" (A.B. s. 213/27).

Yanın akıl: Akl-ı maaş, cüz'i akıl

"Bu yanın akılla kaldıkça, herşeye rağmen cahilsin; zira maddi bilgiler, manevi cehaleti gideremez" (B.G. s. 80/23).

Büyük akıl: Allah

"O halde her şeyden mükemmel olan bu dünyayı da insan aklından çok bü­yük bir aklın 1cad ettiğine şüphe olunur mu? İşte bu büyük akıl Allah' tır. O halde bu akıl, yakıcı azameti !cad eden bu büyük aklın herhangi bir yaptığı­nı ve kad ettiğini abes görmek reva mıdır?" (A.B. ss. 131, 132/31).

Muazzam bir akıl: Allah.

"Demek oluyor ki, tesadüfi bir şey yoktur, her olan şey, mutlak evvelden ka­rarlaştırılmıştır. Her olan şey, muazzam bir aklın emir ve hükmüne hizmet etınektedir. Onun emrinden hariç hiçbir şey olamaz" (A.B. s. 163/4).

*

Alemşümfrl akıl: İnsan-ı kamil

"Hayatı gerçek manası ile anlayan, onun zaaflanndan ve esaretinden kur­tulmuş bir İrfan Paşa bulmak, bir dhan, bir kainat bulmak demekti. Gene bü­yükbabasının ifadesine göre, mükevvenat demek, bu alemşümill akıl de­mekti" (B.G. s. 23/10).

Büyük akıl: İnsan-ı kaınil.

"Fakat Aliye, büyük aklı bulamayacağına o kadar emindi ki, bu teesürle acı acı gülümsedi" (B.G. s. 23/12).

Tasavvufl ve Akademik Araştırma Dergisi,

Page 20: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

302 ı E. Seval YARDIM

Ruh arkadaşlığı: Ezel aşiniliğı olan ruhlar arasındaki hal

"Asıl akrabalık, ruh arkadaşlığıdır. İnsan kendi manasını bulduğu kimsenin ya~ınıdır, demişti" (A.B. s. 9618).

Ruh cüceleri: RUhi olgunluğa erişmemiş kimseler

"Fak~t bunlar da çocuktur Aliye ... Hem de büyürnemeye mahkum ruh ço­cukları, ruh cüceleri!" (B.G. s. 135/32).

Ruh dünyası: 1. Gözle görünmeyen ve akılla bilinerneyen manevi alem, in­samn iç dünyası.

"Fakat Aliye, yeni adım attığı bu ruh dünyasının içine büyük babasırun ki­taplarırun delaleti ile giremeyeceğini de kendi kendine üzülerek itiraf edi­yordu" (B.G. s. 23/37).

2. Kişinin hakikati arayan cephesi; manevi zenginlik

"Fakat o, bu kıvam bulmuş ruh dünyasına kimseyi sokmaz; san'ah gibi onu kimseye göstermezdi" (B.G. s. 6/3).

Ruh düzeni: Beşeri kayıtlardan kurtulmuş ve Hakk'ın birliğinde yok olmuş kişinin ruhi sükunet ve rahah

"Benim bir inkılaba, bir ruh düzenine şiddetle ihtiyacım var" (B.G. s. 109131).

Ruh hastalıklan: Ruhun asil hüviyeti ile görünmesini engelleyen haller

"Onun ruhu elinde öyle bir neşter vardır ki, bununla ruh hastalıklannın teşr'ihini yapar" (B.G. s. 66/32).

Ruh istiriliati: Hakk'ın varlığında ve birliğinde yok olmuş kişinin hali

"İrfan Paşa'nın dünya görüşünü kavramak ve ruh istirahati veren bu anla­yışla aşina.lık kurabilmek için yenilmez bir teşnelikle har'isti" (B.G. s. 27/3).

Tasavvuf ı ilmi ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 21: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

Samiha Ayverdi'de Tasawufi Mefhurıılann Kullanılış Şekilleri ı 303

Ruh saHisı: Rfihi bir zevk içinde olma. Salikin, aşkının cünfin devresindeki idrilkiyle yaşadığı zevk ve vecd hiili

"Fakat Meryem' de göz kamaştıran bir ruh safası, ele avuca sığmaz aşk te­heyyüçlerinin şiddeti vardı" (A.B. s. 147111).

Ruh savaşı: Ruhun asli hüviyetini kazanması için yapılan mücadele

"İşte bu gizli şeyleri görmek, hilkatin esrarını bilmek, ruh savaşı ile müm­kündür Hüsnü .. " (B.G. s. 66118).

Ruhi ihtiliif: Ezelde aşinalığı olmama

"Genç hekim, amcasının muannid sükı1tu karşısında Yusuf'un bir sözünü ha­tırladı. o, «İnsan kendi manasını, kendi cinsiyetinin cazibesini bulduğu kim­selerin sözünden müteessir ve mütehassis olur» demişti. İşte Hamza ile Zeyyad'ın aynı nesebden olmaları da rı1hi ihtilaflarına man! olmuyordu" (A.B. s. 179/6).

Ruhi ihtilal: Ruhun bir hiilden başka bir hiile geçerken içinde bulunduğu

kanşıklık

"Kerim Bey de heyecanlı idi. Fakat sakin görünebiliyor ve Aliye'nin ruhi ihtilalini yatıştırmak için sesinin bütün kudretini kullanarak konuşuyordu" (B.G. s. 190120).

RUhi istihiile: Ruhun bir halden başka bir hiile, bir makamdan başka bir makama geçmesi.

"Seza1 Bey, Aliye'nin arkasından düşen ceketini tekrar omuzlarına koymayı, onun rı1hi İstihalesinin gidişini düşünmeye tercih ederek ayağa kalktı ve ce­keti yerleştirirken de .... " (B.G. s. 9/29).

RUhi bir sonsuzluk: Külli ruha enne, onda yok olma.

"Halbuki asıl yapılacak şey, uyumaktan kurtulmanın çarelerini aramak ve o bağları kopararak rı1hi bir sonsuzluğa, kendini kendine yaklaştıracak bir kemale adım atınaktır" (B.G. s. 134/13).

Tasavvuf ı İl mi ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 22: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

304 ı E.SevaiYARDIM

Rılhl unvan: RUhun bulunduğu seviye; rfıhun mevkii; manevi bakımdan insanın bulunduğu mevki.

"I;Ialkın kah vali, kah nazır olarak tanıdığı İrfan Paşa'nın pek az kimseye aşikar olan ruhl unvanı büyük insandı" (B.G. s. 6/2).

RUhu fezası: Ruhun yüksek kemal derecesi.

' "Zira babasının rUhu fezasında dolaşabiirnek için kanatlarını daima zayıf, hatta kırık bularak onun sonsuz dünyasına bir adım bile atmamışb" (B.G. s. 6118)

Ruhu inzivagahı: Kendi kendine yetebilmek, kendisiyle başbaşa kalmak, alış verişini kendisiyle yapmak için çekilinen ruh ve maneviyat dünyası.

"Zira hiç kimse kendi rUhu inzivagiihından daha siikin ve sükunet verici bir köşe bulamaz" (B.G. s. 61/29).

RUhun karargahı: Beden.

"0, sonsuz bir vüs' at olan rUhunun karargahını, yani bu vücfıdun fizyolojik ve anatomik kıymetini de yakından görmek ve tanımak, aynı zamanda beşe­riyete hizmet etmek için ta babete intisab etmiştir" (B.G. s. 6414).

RUhun züğürtlüğü: Ruhun masivaya yönelmesi ve asıl hedefinden uzaklaş­ması.

"Yaşamak zevkini, yiyip içmeye tahsis etmek, ruhun züğürtlüğünü, hatta if­lasını ilan eder" (A.B. s. 14418).

Aç ruh: Manevi huzfrra ve vahdete ermeıniş; fakat istidadı dolayısıyla bunun · eksikliğini yaşama hali.

"Halbuki kendisinin aç ruhuna bir Cevad değil, olgun ve ol durucu bir İrfan Paşa lazım olduğu da genç kızın düşüncesini zorlamakta gecikmiyordu" (B.G. s. 44124).

Tasavvuf ı ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 23: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

Samiha Ayverdi'de Tasavvufi Mefhumlann Kuilanıiış Şekilleri ı 305

Basit ve dümdüz ruh: Gündelik yaşayan insanı~ rfrhu.

"Bu kız, babasının basit ve dümdüz rUhunu; anasının sahte ve boş hislerini atlayarak, büyük babasının ınlzacına, duygu ve kabiliyetlerine tevarüs etmiş­ti'~ (B.G. s. 7/ 4).

Cilalı ruh: Allah'ın zatında zah için tecelli eden ruh. Aldığım aksettiren ruh.

"Yı1suf'taki büyüklüğe hayran olan Hamza, ondaki manayı tamfuniyle ania­ya cak, onun şaşaalı ve cihanşümı11 aşkına makes olacak kadar cilalı ve uya­nık bir rfıha malik değildi" (A.B. s. 14719).

Çocuk ruhi u: Gelişmemiş, olgunlaşmamış kimse (Ayrıca b k. mütekamil ruh).

"Seza1 Bey, şimdi de şahsi duygularından bahsediyordu. Aliye, babasını bu çocuk ruhi u adamı çok sevmese, sözlerinin bu kadar kabuğunda kalışından şüphesiz incinirdi" (B.G. s. 15136).

Derin ve sonsuz ruh: Hakikat ilmini bilen ve bu bilgiyle eb edi olan ruh.

"İrfan Paşa, oğlu içirı sadece ihtirama değer şerefli bir baba idi. Yoksa o derin ve sonsuz ruhtan oğlunda ne bir koku, ne de bir eser vardı" (B.G. s. 1514).

Fırtınalı ruh: Arayış halindeki bir insanın taşkın ve kararsız hali.

"Doktor Hüsnü, bu fırhnalı ruhtan hem korkuyor hem de kaçıyordu" (B.G.

s. 4818).

Hasta ruh: Beşeri kayıtlardan kurtulamamış ruh.

"Beş seneden beri bütün ısrarlara rağmen vatanına uğramayan bu genç ve hasta ruhta, yepyeni tekiimül hamleleri müjdeleyen bir silkinme görülüyor­du" (B.G. s. 181/25).

İbtida.I ruh: Tekarnili etmemiş ve tekarnili etmeye istidadı olmayan ruh.

"Hayır, Feyzi... Bu mazeretin, ibtidiii ruhların karıdır" (B.G. s. 166/29).

Tasavvuf ı ilmi ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 24: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

306 ı E. Seval YARDIM

Olgun ruh: Nefsani vasıf ve sıfatıardan sıyrılmış, kemale ermiş ruh.

"Ne olurdu, şu temiz yürekli adam, olgun bir rfrhun sahibi olsaydı" (B.G. s. 19118).

Olgun ve ol durucu ruh: Mütekamil olan ve tekamül etme yolunda yol göste­rici olan ruh.

"Fak;t bu genç adamda, olgun ve olduru cu bir ruhtan ziyade, olgunlaşma ya har!s, taşkın bir istidat seziliyordu~' (B.G. s. 44/23).

Safi ruh: Henüz cisim kalıbına girmemiş ruh.

"Mesela, safi bill urda, bakanın yüzü temessül eder mi? Bunun gibi mücerred ve safi ruhlar da aynanın arkasındaki kesafet gibi, cisimler kesafetiyle bir­leşmedikçe, onda Yaradan'ın rabban! kemali görünmez.

Demek oluyor ki, safi ruhlar ve görünmeyen ilah! vasıflar, insan cesedinde zuhfıra geldi ve bu vücfıd aynasında yüz gösterdi" (A.B. s. 195/3, 6).

Teşne olan ruh: Hakikate istidadlı ve istekli olan ruh.

"Aliye'nin esasen teşne olan rfrhu, bu alemin nihayetsizliğini bulunca, ken­dini onun mukavemet kıncı incizabına bırakh" (B.G. s. 16517).

Yüksek ruh: Kemale ermiş ruh.

"Genç kız, burada Pierre Corneille'nin bir sözünü hatırladı: «Şüphe yok ki gencim, fakat yüksek ruhlar için kıymet, senelerin adedini beklemez» de­mekte ne kadar haklı idi" (B.G. s. 50117).

III- Klasik Kaynaklardaki Teriınlerin Mana Alanındaki Kelimeler ve Kelime Gruplannın Kullanılışı

Bu başlık altında topladığımızıifadeler, bir veya birbiriyle ilişkili birkaç tasav­vufi terimin mana alanında bulunan kelimeler ya da kelime gnıplarından oluşmaktadır.

Yazar, romanın akışı içinde kahramanlarının halet-i rUhiyesini anlatırken

bazı tabirler kullanır. Eserlerin genel bütünlüğü içinde maddi ai).lamıyla kulla­nılmadığı ortada olan bu tabirlerin, soyut manada tam bir izahı da yapılama-

Tasavvuf ı ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 25: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

Samiha Ayverdi'de Tasawufi Mefhumlann Kullanı !ış Şekilleri ı 307

maktadır. Fakat benzer özelliklere sahip ifadeler ve onların geçtiği cümleler bir araya getirildiğinde, hepsinin aynı daire içinde olduğu fark edilmektedir. Mese­la, aşağı. daki örneklerde geçen "iilenı, aşk, haz, zevk, başka bir iilenı" gibi söyleyiş­ler, tasavvufi ıshlahta "sekr" olarak tabir edilen ilahi bir sarhoşluk halinin ve onunla ilişkili olan vecd, şirb, zevk ve gaybet kavramlarının mana alanı içindedir­ler. Çünkü kelimelerin yer aldığı cümleler, onların alt ve üst bağlanhlarında bulunan "sarhoşluk, bayılnıa, kendi varlığım bilnıenıe, kaybolma" gibi ifadeler ve anlahlan vakalar bu kavramlarla aynı çerçevededirler.67

Sözü edilen terimlerle ilgili tasavvufi kaynaklardaki tanımlamalar kısaca şöyledir:68

"Sekr", bir ilahl sarhoşluk halidir ve vecd halinin sıfah olarak nitelendiril­mektedir, "şirb" ise içmek demektir. "Zevk" ve "şirb" sı1filerin dillerinden bırakama dıkları kelimelerdendir. Sı1filer bu iki kelime ile te ce lll meyvelerin­den, keşif neticelerinden ve varidatm tesiri ile aniden gelen haıierden olmak üzere içlerine doğan hususları anlahrlar. Bunlardan ilkine zevk (tahna), son­rakine şürb (içme), en sonrakine reyy (kanma) tabir ederler.( .... ) Şu halde zevk sahibi yarı sarhoşhır, şirb sahibi tam mesttir, reyy sahibi ise sahv (uya­nıklık) halindedir. Aşkı kuvvetli olanın şirbi sürekli olur. Sürekli olarak bu sıfatta (şirb) bulunan bir sı1fi için şirb, sekr sonucunu doğurmaz (Çünkü o hep vuslat halindedir). Bu duruma göre sı1finin sahv hali de Hakk iledir. O bütün nefsani hazlardan faru olmuşrur."69 Gaybet ise kendini kaybetme, ken­dinden geçme, bayılma, dalgınlık, hislerini ve şuurunu kaybetme, vecd ve is­tiğrak hali70 demektir. "Gaybetten murat, Hak'tan başka olandan kalbin gaybetidir. O derece ki kalp kendinden bile gi:iip olur. Hatta kendisinden bile gaip olınası sebebiyle kendini dahi göremez."71

Tecelli meyvelerini tadarak (zevk) aşkı içip (şirb), Allah'tan gelen feyz, lutuf ve ihsanlarla (vecd) kendinden geçrnek (gaybet) ve sarhoş olmak (sekr) halleri, "İlahi aşkm neticesinde ele gelen, Hakk'ııı lııtfu olan, nihayetsiz n'llıi hazzın duyulduğu ilahi bir lıill" şeklinde karşılanabilir. İşte yazar, roman kah­ramanının yaşadığı. bu hali/hillleri ifade ederken kavramı değil, onun mana alanındaki kelimeleri kullanarak terkipler oluşturmuş, manayı bu şekilde dile

getirme yoluna gitmiştir.

67 Geniş ilgi için bk. Kuşeyri, er-Risfiletii'l-Kıışeyriyı)l!; KeHibaz!, Taarnif, Hucviri, Keşfii'l-Malıciib, "vecd", "zevk", "şirb", "gaybet", "sekr" ile ilgili bölümler.

68 Kuşeyri, er-Risiiletii'I-Kıışeyriyye; Ankaravi, Miıı/ıiicii'l-Fııkarii, ilgili bölümler. 69 Kuşeyri, er-Risiiletii'I-Kıışeyriyye, ss. 165-166. . 70 Bk. KeHlbazi, Taarrııf, s. 176, 8. dipnotu; Kuşeyri, er-Risiiletii'I-Kıışeyriyye, s. 163, 8. dipnotu. 71 Hucviri, Keşfii'l-Malıciib, s. 376.

Tasavvuf ı ilmi ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 26: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

308 ı E. Seval YARDIM

Alem: İ1ahi aşkın neticesinde ele gelen, Hakk'ın lutfu olan nihayetsiz rı1h1 hazzın duyulduğu iliihl bir hal.

"- Bence meselenin aydınlanmamış bir tarafı yok:

Bu kız, sende bir aJ.em gördü. Öyle bir alem ki hayat O, hayatın esramu yırtan hakikat o ... Aliye'nin esiisen teşne olan ruhu, bu aJ.emin nihayetsizliğini bu­lunca, kendini onun mukavemet kırıcı incizabına bırakh. Arhk geri döne­mez" (B.G. s.165/5, 7).

"'Bitti; gizlilik, tereddüt ve şüphe kalmadı arhk .. Bir tozun zahmından koru­mak istediğin kızın, şimdi hiçbir maddi kudretin teınin edemeyeceği, her afetten masun bir aJ.eme sığındı" (B.G. s. 158/ 16).

Zevk: 1- Tecellinin meyveleri ve keşfin neticesi olan rfı.hl hazlar ve bu halin verdiği hoşluk (mütesiikir-yan sarhoş).

"Genç kızın çehresinde deriri bir zevkin izleri, girift seçilmez manalar gibi birbirine dolanmışh" (A.B. s. 233/14).

2- V ecd, iliihl çoşkunluk (şirb).

"Yusuf sustu. Meryem'in yüzü serınedi zevkten örtülmüş tü. Cevap verecek yiihud si.ıal soracak kuvveti boşalmış, bihniş gibi idi; Yusuf da onun gibi kendi aşkının zevki ile mahmfıl ve sarhoştu" (A.B. s. 149/15).

İstiğrak: Gark olma. İliihl sevginin coşkusuyla sevgili yi temaşii eden silikin; kendisi, maddi iilem ve masivil tanımaz durumda olması (gaybet).

"Ben aslımla olan istiğriikım şiddetine sed çeken cüdalıklardan şikayet ede­rim. İstiğriikım mutlakiyetini hançerleyen şu müteayyin vücfıddan şikayet ederim" (A.B. s. 208121,23).

"Onun için Yusuf, ekser1 zaman bu gönlün istiğriikı şiddetinemani oluyor, ondaki ez eli iştiyiikın, her nefes yelpiizelenen ve tazelenen ateşiniri önüne ge­çiyor, kızı ileri ahimaya bırakmıyordu" (A.B. s. 212122 ).

Müstağrak olmak: İlahi sevginin İstiliisı altında sevgiliyi temaşii ederken, maddi alem ve masivil hakkında hiç bir his, idrak ve şufıra sahip olmamak, kendinden geçmek (gaybet).

"İnsan bizzat kendinden ve her şeyden samimi bir feragatle geçtiği vakit, gayb aleininin nuruna müstağrak olur" (A.B. s. 167123).

Tasavvuf ı ilmi ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008), sayı: 22

Page 27: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

Samiha Ayverdi'de Tasawufi Mefhumlann Kullanılış Şekilleri ı 309

Aşk alemi - aşk zevki

"Eğer Yusuf, kendini kopan aşk zevkine bir had ·çekmemiş olsa, beşeri umuru muattal kalacaktı. Onun için kendini zorla bu sarhoşluk vaktinden çekip alıyordu. Yusuf için sırfbeşeri um ur ile oyalanmak da muhal bir emir­di. O bu iki vecheyi tam bir itidalle tevzin eder, birinin hakkuu ötekine taşır­mamaya dikkat ederdi.

Bu gece gene aynı sebepten dolayı o aşk aJ.emini unutmuş gibi herkesle şun­dan bundan konuşuyordu" (A.B. s. 150 121, 26).

Başka bir alem- mutlak bir zevk diyan

"Artık İrfan Paşa yaşıyor ve benimle konuşuyor. Fakat ben öldüm, kızın Ali­ye'ye şimdi başka bir alemin, mutlak bir zevk diyarının kapıları açıldı. Artık beni eski hüviyetimde arama!" (B.G. s. 12715-6).

Haz alemi: Kişinin alınan zevkin kesafeti ile içinde bulunduğu durum.

"-Söyle bana Ömer, sana bu hakikati kim aşıladı? Yoksa kendi kendine biten bir nebat gibi, bütün bunları kendiliğinden mi buldun?

Bu suil.I, Ömer'in elinden kazmasını düşürdü. Elleriyle beraber bütün vücfıdu da titremeye başladı. Eslrin çehresi, hasret, ıztırab, zevk, ve aşkı aynı zaman­da temsil eden bir maşere dönmüştü. Ruhunu dudaklarına bağlayan bir ses­le:

-Ben güneş gibi ziya yı kendinden neşreden bir varlık değilim. Ne bildim, ne buldurnsa hepsini, hatta kendi hakiki varlığırru da ondan, kabilemin reisin­den iktibas ettim. Onun vücfıdu güneşinden kap tım. Sana onun ...

Ömer sözünü tamamlayamadan yüzüstü düştü bayıldı.

Esirin ayılması uzun sürmedi. Derin bir haz aJ.erninin sarhoşluğu içinde ken­di kendine gözlerini açtı. Ömer'in bayılması, Hamza'nın hekimlik gayretini tahrik ettiği için hiç olmazsa, bileklerini, kollarını ovmak suretiyle iyileşme­sine yardım ediyordu.

Ömer gözlerini açar açmaz başucunda onu görünce bu rikkata gülümsedi ve Hamza'nın avuçları içindeki ellerini yavaşca çekerek,

-Üzülme delikanlı, bana ilaç fayda vermez; benim denniirum kendi derdim­d edir" (A.B. s. 91/21).

Tasavvuf ı İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 28: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

310 ı E. Seval YARDIM

Zevk alemi

"Halbuki ben şimdi o aşkın kendisiyim. O bende kaynıyor, gene bana dökü­lüyor. Bilsen baba ... Kızın öyle geniş bir zevk alemi içine yaşıyor ki, bunu an­latmak, Kaf Dağını bulup aşmaktan da güç! Artık benim aşk zevkinden ibaret olan vücıldumun bir tek muharriki var: "K". Ben ondan başka her şeyin, hatta kendi varlığıının da yabancısı, ciihili oldum.

;'insanlar kör ve sağır bir kervan yolcusu gibi, dünyadan bir hamlede geçip kayboluyorlar. Bu acele yolculukta çok defa aşkı tanımak, onunla bilişi~lik etmek imkanını bulamadan resınl geçitleri tamamlanıyor. Halbuki o durak ta bir nefes konuklamak, nice yüz bin zevk aleminin kapılarını açıyor. o tered­dütsüz bir selahiyetle insanoğluna olgunluk damgasını vurarak onu yücelti­yor" (B.G. s. 14117).

Aşk zevkini bilmek: İlahi aşkın neticesinde ele gelen, Hakk'ın lutfu olan nihayetsiz rfi.hl hazzı tatmak, yaşayarak bilmek.

"Baba, eğer cihan aşk zevkini bilse elindeki körlük asasını atarak, gittiği İstikametten geri döner ve ona doğru şedld, önüne geçilemez bir tuğyanla koşardı" (B.G. s. 159/27).

Zevk etmek: Tecellinin meyveleri ve keşfin neticeleri olan rUhi hazlan bul­mak.

"Başını bu ağın içinden çıkararnıyordu ki, Ömer'in açtığı alemi görüp his­setmesi mümkün olsun? Onun Ömer'in sözlerini aniayıp zevk etmesine bile imkan yoktu" (A.B. s. 97/14).

Mutlak bir zevk: Solmayan, eksilmeyen, azalmayan manevi tad.

"Artık İrfan Paşa yaşıyor ve benimle konuşuyor. Fakat ben öldüm, kızın Ali­ye şimdi bir başka alemin, mutlak bir zevk diyarının kapılan açıldı" (B.G. s. 127/6).

Zevk genişliği

"Ben yıldızdan yıldıza atlayarak semavatı da gezsem, gene sende bulduğum vüs'ati ve zevk genişliğinin zerresini bulamam" (B.G. s. 193/30).

IV- Klasik Kaynaklardaki Terimierin Anlamını Karşılayan Kelimeler ve Ke-

Tasavvuf ı Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 29: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

Samiha Ayverdi'de Tasawufi Mefhumların Kullanılış Şekilleri ı 311

lime Gruplaorun Kullanılışı

Samiha A yverdi, tasavvufi ıstılahiardan bazılarını da kendi orijinal halleri ile değil, onlarla eşanlamlı olan başka kelimelerle veya kelime grupları ile ifade eder. Buradaki temel karakteristik, Arapça terirriin yerine Türkçe ya da Türkçe­leşmiş anlamdaşının kullanılmasıdır.

Seçilen örnekler içinde, tasavvufi şiir geleneğimizde kullanılmış kelime­kelime grupları olabilir. Fakat daha önce de dile getirdiğimiz gibi, aynı ifadenin hangi şair yahut yazar tarafından kullanıldığını belirlemek çalışmanın sınırları dışındadır. Temel hedefimiz, Samiha Ayverdi'nin eserlerinde, bu tip kullanım­ların olduğunu tesbit etmekten ibarettir.

Yaradan'la kalmak: Hayvan! sıfatları terk edip, sadece Hak ile olmak.

"Madem ki insan ne bulduysa ölmekle bulmuştur, o halde beşeri

mukteziyahnda, yani nefsin, Yaradan' ı unutturucu ifrat, şehvet ve lezzetle­rinden ölerek Yaradan'la kalanlara ne mutlu!" (A.B. s. 252/4).

"HULÜT: (Halvete çekilmek) ( ... )Hakikat şu ki, halvethane olan kalbi, ağyardan (masivadan) temizlemek ve gönlü yarin evi kılarak kesret içerisin­de vahdete erişebilmek tir. Eğer bir kimse ömür boyu halvette olsa bile, kalbi­ni masivadan temizlemediği müddetçe asla halvet yapmış olamaz. Ama bir kimsenin kalbi masivadan teınizlerunişse, o kimse kesrette de olsa ehl-i hal­vettir.''72

Uyamk ruh: Gaflette olmayan, Hakk'ın birliğini idrak etmiş ruh.

"Yfısuf'taki büyüklüğe hayran olan Hamza, ondaki manayı tamilmiyle ania­ya cak, onun şaşaalı ve cihanşümill aşkına makes olacak kadar cilalı ve uya­nık bir ruha malik değildi" (A.B. s. 147/9).

"Y AKAZA: (Sülfıka başlangıçta birinci derecededir.) Buradaki yakazadan (uyanıkliktan) murad gaflet uykusundan kurtulmaktır. Ve cehaletten beri olmaktır.

Salike evvela lazım olan şey, gaflet uykusundan uyanması ve Hakk için onun rızası doğrultusunda kıyama kalkmasıdır. ( .... )Bir kimsenin kalbi ve rilhu uyanık ve bilgili olursa, o zahiren uyılsa bile ehl-i tahklkin nazarında uyanık-

72 Ankaravl, Minlıiicii'l-Fııkarii, s. 229.

Tasavvuf ı ilmi ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 30: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

312 J E. Seval YARDIM

tır. Ve ona uyuyor denilmez".iJ

Görmek74: 1- Can ve aşkla bir şeye derinlemesine nüffiz etmek, bakmak,

eşyamn hakikatini anlamak, idrak etmek.

'

"Bunun için insanın her nerede olursa olsun, Yaradan'ın kendisiyle beraber bulunduğunu bilmesi lazımdır. Bunu bilince de her yerde O'nu görmesi ve O'ndan bir şey ihtiyar ve taleb etınemesi icab eder" (A.B. s. 13416).

"Benim hayat gayem, bu kuvveti tanımak, görmek, bilmekti. Meğerse onu gören göz değil, gönülmüş. Aşkla dirilmiş bir gönül ... " (B.G. s. 174/1).

Yaradan'ı görmek

"Maksat bu alayişe, bu pa tırdilara kalbEm bağlanmamak ve her el uzattığın ve her gördüğiin şeyde Yaradan' ı görmektir" (A.B. s. 168116).

Allah' ı görmek: Kainahn Allah'ın tecelligiliı olduğunu idrak edip bütün mevcudatta O'nu seyretmek.

"İnsanın sair mevcfıdattan mümtaz olması da onda Allah'ı görmeye kabiliyeti olmasındandır. Binaenaleyh insan, Allah'ı görendir" (A.B. s. 194/27, 28).

Allah'ın nurunu gene Allah'ın nurıı ile görmek: Allah' ı Allah'ın ihsanı ile bilmek.

"İşte Hamza, güneş ve ay, yıldızlar ve feleklerin devranı, ulv1 ve süfl! bütün eşyanın hareket ve cünbüşü, insan suretine yol bulup orada, yani insanın kalbinde Allah'ın nii.runu, gene Allah'ın nii.ru ile görmek içindir" (A.B. s. 219/4).

73 Ayııı eser, ss. 215-216. 74 "Gönııek"kelimesinin kurduğu kelime gruplan içinde tasavvufkültüründeki ayet ve hadis

kaynaklı ortak kullanışlar sebebiyle benzerlikler olabilir. Mesela; 1- "Yusuf b. Hüseyin' den Hz. Peygamber'in 'Mü'minin flmsetinden sakının! Çünkü o, Allalı'ııı ıııinıyla bakar.' (Tirmizi, Tefsir, 6) hadisinin anlamı soruldu. Dedi ki: 'Resulullah'tan gelen bu haber, haktır ve ehl-i imana ili d bir özellik olup Allah'ın kalplerini nurlandmp sa dır! an m şerhettiklerine faz-

. la dan bir kerametidir (Serrac, el-Liima', s. 286)". 2- "Ebu Said Harraz demiştir ki: 'Müteferris: Allalı Teiila'ııııııııinı ile bakar. Bu nur, firaset sahibinin kalbinde panldayan rUhun ışığıdır, firaset"sahibi gayba ait manalan bununla id rak eder (Kuşeyri, er-Risiiletii'l-Kuşeyriyı;e, s. 322)".

Tasavvuf) Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 (2008], sayı: 22

Page 31: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

Samlha Ayverdi'de Tasawufi Mefhumların Kullanılış Şekllleri ı 313

Allah'ın kendinde olduğunu görmek: Aslım bilınek. Kainattaki her şey gibi, kendinin de Hakk'ın bir tecelllsi olduğu idrikinde olınak.

"İnsan, nihayette Yaradan'a kavuşacağıru zannederken, gözü aşk nfıru ile görmeye başlayınca, Allah'ın kendinde olduğunu görür ve bu görgü onda, kenan ve nihayeti olmayan bir zevk hasıl eder" (A.B. s. 26019).

Aşk nuru ile görmek: Aşkın kalbe getirdiği feyzle kainattaki her şeyde ve dahi kendinde Hakk'ın tecelllsini idrak etmek.

"İnsan, nihayette Yaradan'a kavuşacağını zannederken, gözü aşk nuru ile görmeye başlayınca Allah'ın kendinde olduğunu görür ve bu görgü onda kenan ve nihayeti olmayan bir zevk hasıl eder" (A.B. s. 260/8).

Aşkın mutlak zuhurunu görmek: Aşkla hallenmiş kişide mutlak aşkın tecellisini görmek.

"Meryem, sen beni okuyan ve anlayan sevgili bir vücfıdsun. Senin bana aş­kın, bende aşkın mutlak zuhfırunu gördüğün içindir; benim sanaaşkımda sende kendimi gördüğüm içindir" (A.B. s. 196/8).

Birliği yakinen görmek: Hakka'I-yakin mertebesine yükselrnek

"Eğer birliği yakinen görmek istersen, aşk ele getir ki, kendi hakikat ve mananın feleğine ve birlik göklerine çıl}asın, bu suretle vücfıd ve zaman ka­yıtlarından silkinip kendini bulasın!" (B.G. s. 29/19).

Gizli eli görmek: Olayların gerçek yapıcısım, failini idrak etmek. La faile illallah, diyebilmek

"-Tesadüfleri tertib eden de birliktir. Hadiselerin iç yüzünü, ya onlara şekil veren gizli eli gören için tesadüf sözünün kıymeti yoktur" (B.G. s. 143/31).

Hakikat nfuunu görmek: Mutlak gerçeği! ilahi gerçeği bilmek.

"Şimdiye kadar hak1katin peçesi olan bu aşkla genç adamın gözleri kör idiy­se, bundan sonra da gene o gözler bu aşkın nfıruyla hakikat nurunu görebi-lirdi" (A.B. s. 22014). ·

Tasavvuf ı İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 32: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

314 ı E. Seval YARDIM

Küll'ü görmek: Bütünü idrak etmek. Kainahn Allah'ın bir tecelllgahı oldu­ğunu bilip her şeyde bu tecelliyi seyrehnek.

"İnsan ancak aşk nı1ruyla Yaradan' ı görebilir. Yoksa aklın cüz'1nı1ru, küllü görmeye kadir değildir" (A.B. s. 144/23).

Kendini görmek: Sevgilide kendini, öz benliğini, sımnı bulmak.

"Meryem, sen beni okuyan ve anlayan sevgili bir vücfıdstm. Senin bana aşkın· bende aşkın mutlak zuhfırunu gördüğün içindir; benim sanaaşkımda sende kendimi gördüğüm içindir" (A.B. s. 196/9).

Öteki dünya dediklerini bu alemde görmek

1- Masivadan sı yrılarak öteki alem de yaşıyormuşçasına bütün dünya kayıtla­rından aza de olmak; aza de olarak yaşamak 2- Masivadan sıyrılmış olan evliya, bu aiemdeyken diğer iliemleri de keşfen bilir ve hatta maneviyah ile oralara seyahat eder.

"Eğer bilgin varsa bilgi sahiplerinin, öteki dünya dediklerini bu iilemde gö­rürsün ve [ı.llah'ın bu sılretden ne murad ettiğine vakıf olursun" (A.B. s. 195/25).

"RÜ'YETÜ'L-KULÜB: Kalplerin görmesi, imanın hakikatine ulaşarak gaybi sırlara bakmasıdır. Bu açıklama, Hz. Ali'nin "Rabbini gördün mü?" sorusuna verdiği cevaba uygun bir açıklamadır. Hz. Ali şöyle demişti:" Görmediğimiz bir Rabb'a nasıl ibadet ederiz?" Mükaşefe halinde dünyada gözler O'nu gö­remez, lakin iman hakikatine ulaşan kalpler O'nu görür." 75

"MÜKAŞEFE: Tevhid delilleriyle eşyayı görmeye denir. Eşyada Hakk'ı gör­mek anlamında kullanılır." 76

"MÜŞAHEDE: Mükaşefeden sonra müşahede gelir.( ... ) Müşahede herhangi bir şüphe bahis konusu olmadan Hakk'm (kulun kalbinde) huzurudur (müşiihede Hakk'ı eşyada görme, eşyayı tevhid delili ile görme halidir). 77

-"Müşiihedenin son hasarnağını Amr b. Osman Mekk'i şöyle anlatır: Ariflerin kalpleri sağlam bir müşahedeye erince O'nu her şeyde müşiihede etmeye başlarlar. Bütün kainatı onunla müşiihede ederler. Müşahedeleri O'nun

75 es-Serrac, el-Liima', ss. 342-343. 76 Kayseri, Mııkaddemfit, İbn Arabl, Istılfihfitii's-SCifiyye, s. 68.

77 Kuşeyri, er-Risfiletii'l-Kuşez;riyye, ss. 169-170.

Tasavvuf ı ilmi ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 33: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

Samiha Ayverdi'de Tasawufi Mefhumların Kullanı i ış Şekilleri ı 315

huzurunda ve O'nunla olur. Her iki halde de O'nun tekliğini görürler. Zahir ve bahn, biitın ve zahir, ahir ve evvel, evvel ve ahir daima O'nu rnüşahede ederler. Nitekim Allah Teaiii da "evvel O'dur, ahir O'dur, zahir O'dur. Herşeyi bilen O' dur (el-Had1d, 57/3)" 78buyurrnuştur.

B- Tasavvufi Terimierin Anlam Olarak Geçmesi Tarz~daki Kullanılış Şekli

Samiha A yverdi'nin eserlerinde tasavvuf terminolojisi, sadece kelime veya ke­lime grubu şeklinde yer almaz. Bir kısım terimler de hikaye ve romanlarda bir paragraf, bir sayfa belki birkaç sayfada karşılığını bulmaktadır. Bir kahramanın manev1 seyri içinde geldiği basamaklar ve onun idriline yansıyan! ar, yaşadık­ları, bazı makam ve hallere karşılık gelmektedir. Tasavvufi meseleler, konuşma, mektup, tez-antitez, iç hesaplaşma, geriye dönüşler, temel kahramanın etrafın­daki farklı tipler, bazen de yazarın araya girerek verdiği izahlarla dile getiril­mektedir. Fakat bunlar ne kuru bir nazari ye, ne de didaktik ve propagandist bir üslupla ifade edilir. En zor tasavvufi konular, romanın kurgusu, kahramanın roman içindeki serüveni çerçevesinde kolayca yerini bulur.

I- Makam ve Haller ile İlgili Bahisler

Makam ve haller başlığı, tasavvufi kaynakların en mühim bahislerindendir.

Aşağı yukarı hepsi bu konuya geniş yer ayırmışhr. 79

"Tasavvufi makarnlar çalışılarak kazanılır. Fakat tasavvufi haller Hak vergi­sidir. Kulun gayreti ve iradesi olaroaclan Allah tarafından ihsan edilir. Tasav­vufi haller arnellerin bir nencesidir. ( ... )Hal değişkendir, bir gelir, bir gider. Sürekli ve kalıcı değildir. Makarn ise bakl ve dairndir. Aşk, şevk, vecd, cezbe, istiğrak, haşyehıllah, hayret, ümit. .. vs. d1ru his ve heyecanlar tasavvufun en yüce halleridir. Misal: Tevekkül başlangıçta bir hal dir.' Allah' a güvenın e ha­line' tevekkül denilir. Tevekkül hal olduğu için geçicidir, devamlı değildir. Fakat sufi, iradesine dayanarak çalışır ve çabalarsa tevekkülü sürekli ve kalicı vaziyete getirebilir. O zaman tevekkül 'hal' olmaktan çıkar, 'makam' vaziye­tine girer. Onun için hal vehbi, makarn kesb1dir" denilmiştir. "80

Samiha Ayverdi'nin eserlerinde makam ve haller zımnen vardır. Kahra-

78 es-Serrac, el-Liima', s. 66. 79 Geniş bilgi için b k. es-Serrac, el-Liima', ss. 41 -42; Kelabazl, Taamıf ss. 129, 139-165; Kuşeyri, er­

Risiiletii'l-Kuşeyriyye, ss. 148-149, 187-435; Hucviri, Keşfii'/-Mahcılb, ss. 517-518; Himmet Konur, "Makamlar ve Haller", D.E.Ü. İliilıiyat Fakiiltesi Dergisi, Sayı: IX, İzmir, 1995, ss. 319-328.

80 Kelabazl, Taarruf, ss. 129-130, 1. dipnotu.

Tasavvuf ı İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 34: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

316 1 E. Seval YARDIM

manın bir konuşması, düşüncesi, savunduğu fikirler bütün olarak değerlendi­

rildiğinde, cümlelerin genel çerçevesinin tasavvufi düşünce geleneğinin başucu

kitaplarıyla aynı kelime ve anlam dairesinde olduğu görülecektir.

"Büyük babaının bir sözü vardır. Der ki: 'Ben de herkes gibi Allah'ımdan bir şeyler isterneye özenirirn. Fakat tam dua için ellerimi açarım; ne garip, isteye­cek bir şey bulamarn. Bir zaman elim açık, fakat du dakiarım kapalı durur, durururn. Bu zamanlarıında Allah'ım bana der ki:' Ayrılığa mı özeniyorsun _İrfan? Sen ayrı, ben ayrı rnıyırn ki, isteyicilikte bulunuyorsun. Sen isteme ben vereyim!'

Dua etmek, bir şeyin kendi tasavvuruna göre tahakkuk etmesini istemek, yani ci ha nı idare eden buyruğa akıl öğretrnek gibi bir şey. Onun her yaptığı­na razı olmalı, zira her hükmünde görünen veya görünmeyen bir güzellik, bir sebep gizli" (B.G. s. 172).

"TEVBE: Susi'ye tevbenin ne olduğu soruldu. Şu karşılığı verdi: 'Tevbe ilmin yerdikleriiı.den övdüğü şeylere dönrnektir.' Sehl bin Abdullah' alevbenin ne olduğu sorulduğunda:'Tevbe günahını unutrnarnandır.' Cüneyd ise 'Tevbe günahını unutmandır' diye karşılık verdi.

Susi'nin tarif ettiği tevbe, mürldlerin Hakk yoluna yeni yönelmiş, bazen öyle, bazen böyle olan kimselerin tevbesidir. Sehl bin Abdullah'ın tarifi de mürldlerin tevbesidir. Cüneyd'in tarifi ise günahını hatıriamayan tahkik erbabının tevbesidir. Çünkü azarnet-i ilahiye ve zikre devam hali kalpleri üzerine etki ettiğinden onlar günahlarını hatırlamazlar bile. Rüveym bin Ahmed'in tevbe konusundaki 'Tevbe, tevbeden bile tevbedir' sözü ]::ıuna ben­zer."81

"Hz. Mevlana, Mesnevl'sinde şöyle buyuruyor: 'Ey geçen hallerden tevbe . etmek isteyen f Bu tevbe etmekten ne vakit tevbe edeceksin? Söyle!' -

Şeyh Hazretleri Fütı1hat'ın yetmiş beşinci babında yer alan 'Tevbenin terki' kısmında şöyle buyuruyor: 'Ben ne zaman Hakk' a muhalif oldum ki tevbe edeceğim. Ey talip olan kimse, şunu bil ki, sillik olan kimse 'Nerede olursanız olun o sizinle beraberdir' hükmünce ve' Allah her şeyi kudretiyle iliata eder.' Takdir-i ilarusince her an Allah'la beraber olduğunu hissetıneli ve bilmelidir. 'Biz ona sizden daha yakınızdır. Fakat siz görınezsiniz' (Vakıa, 56/85) ayet-i kerimesindeki sırrı anlamalı ve idrilk etmelidir. Bunu idrilk eden, tevbe ey­lernez. Ancak ve ancak bu yakınlığı idrilk edemeyenler tevbe eylerler. Bir is­teği veya ihtiyacıiçin söz tasarrufunda bulunmaz. Zlra sarfeden de edilen de mevcut olan Hak'tandırlar."81

81 es-Serdlc, e/-Liinıa', s. 43. 82 Ankaravi, Minlıiicii'l-Fııkarii, s. 218.

Tasavvufl ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 35: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

Samiha Ayverdi'de Tasawufi Mefhumların Kullanı i ış Şekilleri 1 317

"-Fakat Aliye, üstadım burada çok üstün kabiliyeHere hitab etmiş. Halbuki tali istidatlara göre talep lazımdır" (B.G. s. 173).

"Haklkatte en güzel tevbe, rnüşahedeye erer ermez tevbeyi terk etmektir. Bu rnertebe, elli-i şühudun rnertebesidir. Ehl-i vücı1dun mertebesi değildir. Beşe­riyet menzilesinde ve tabiat makarnında kalanlar için bu rnevzuu izah etmiş değiliz. Zira bu gibi hasJetler (tevbeyi terk ederek tevbe etmek) kemal ehline aittir."83

"Genç kız şarab1 defterin rastgele bir sahifesini açtı ve okumaya başladı: 'Te­fekkür, benim güzel arkadaşım, sen beni bırakma, ben sensiz olarnarn! İrfan kendini bildi bileli tefekkürdedir. Neyi fakat? Kendi hiçliğini ve bütün eşyada, bütün rnükevvenatta gördüğü ilaru şuur, azarnet, saltanat ve hikrneti!

Her bir zerre ile kendini gösteren bu azarnetten habersiz olan insan kalabalık­larının b1çareliğini ...

Bir an kendinin rabbam kudrete karşı yokluğunu bilerek yaşarnanın beşeriyet kirleriyle yıllarca yaşarnaktan daha ala ve daha faydalı olduğunu ...

Marnafih tefekküre nihayet mi olur ... ?

Aliye bu sözlerden büyük babasının Tefekkür isimli tabioyu ne rnaksatla çiz­diğini anlamaya başlıyordu: Düşünen adam, demek ki hilkat m uarnmasını düşünüyor, kendisi gibi içinden çıkamadığı bu ezen düğümü çözmek için te­fekküre batmış bir halde düşünüyor, düşünüyordu.

İrfan Paşa, biraz aşağıda tefekkürü daha etraflı olarak izah ediyordu. 'Ey in­san, Allah sana akıl vermiş; niçin yaratıldığını düşünmen için. Göz vermiş; her bir varlıkta onu görmen için. Kulak vermiş; her sadada onu dinlemen için. Allah nerede, ben onu görmüyorum, dersen; şunu bil ki, o, gizli değildir. Her şey, her gördüğün o ... gizlilik yok!" (B.G. s. 17).

"TEFEKKÜR: Resı1lullah Efendirniz şöyle buyurdular: "Tefekkürden büyük ibadet yoktıır. Çünkü tefekkür kal be mahsustıır ve Hakk' a tahsis edilmiştir." ( ... )Yine Resı11ullah Efendirniz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurdular: 'Bir saatlik tefekkür, bin senelik ibadetten daha hayırlıdır.' ( ... )İnsan hayalinin Allah u Tealahakkındaki varacağı en son nokta hayret noktası dır. Zira' Al­lah'ın ilmini hiçbir şey ihiita edemez:8

• Bu hükme binaen hiçbir kimsenin bilgisi, Allah'ı mutlak hüviyetiyle bilmeye yetmez. Hiçbir akıl onun gayb1 hüviyetini idrak edemez. Salike lazım olan ise, görmüş olduğu eşyadaki ahenk ve muvazeneye binaen Allah'ı sanatında araması ve onda tefekkür etmesidir. Çünkü Allah' ı yarattığı sanatında d üşünmek insana sürur verdiği

83 Aym eser, s. 219. 84 Bakara, 2/255; aynca bk. Ta-Ha, 20/110.

TasavvufJ ve Akademik Araştırma Dergisi,

Page 36: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

318 ı E.SevaiYARDIM

gibi, bilgisizliğini iziile eder."85

"-Büyük babarn seninle konuşur muydu Rüstern Ağa?

, -Koskoca bir paşa, benim gibi bir bahçıvan parçasıyle ne konuşur, küçük ha­rum? Ben kim, o kim? Ama kibirsiz, tatlı dilli olduğu için her vakit ha tırımı hoş eder, sırasında da öğüt verirdi. Birgün memleketten gelen bir mektupta en sevdiğim büyük oğlumun kara haberini aldım. Öyle bir kahra düştüm ki, başımı yurnruklaya yurnruklaya haykırıp ağlıyordurn.

P~şa Efendi, ağalardan duymuş, tii koğuşa kadar geldi. Canı sıkılrruş gibi kaşlarını çatınıştı:

"Ne ağlıyorsun Rüstern? Evlatlarının emanet olduğunu bilrniyo~ musun? Sen de, ben de onlar da hepimiz Allah'ın rnalıyız. Verirse alırsın, alırsa verirsin. İğreti malı ne derneye benimsedin, ayıp sana ... " dedi.

Paşarn çok şey söyledi, beni teselll etti. Yoksa bu aa ya dayanarnaz, deli olur-durn" (B.G. s. 25). .

"RIZA: Halk (sil.filer) rızadan bahsetıniş ve her biri hiiline ve rneşreb (nas'ib)ine göre bunu anlatıruştır. Bunlar rneşrep ve nas!b cihetinden farklı oldukları için rıziiyı değişik ifadelerle anlatıruşlardır. (Kulun rıza rnertebe­sinde bulunduğunu) bilmenin zarfu'i olan şartı şudur: Allah Teiilii' dan riizı olan, onun takdirine itiraz etıneyendir.

Üstad Ebu Ali Dekkak'ın şöyle dediğini işittim: 'Beliinın (aasını) hissetıne­rnek (derecesindeki kayıtsızlık) rıza değildir. Rıza, sadece Allah'ın hükmüne ve kazasına itirazda bulurunamak dururnundan ibarettir.'( .... )

Riibiatü'l Adeviyye'ye: "Kul ne zaman rıza mertebesine ulaşır" diye sonılun­ca, şu cevabı vermiştir: 'Allah' ın nimeti kadar rnus!beti de kendisini memnun edince' (Kahrın da hoş, lil.tfıın da hoş.)"86

"-İpekkurdu, yani kendi kendini hapseden malılük dernek değil mi

hükürndarırn? Niçin gülüyorsunuz? O rnaksatla kullanılan bir hitap bu!

Anlayarnadığırn bir şey varsa sizin gibi zeki ve düşüncelerini tartabilen bir kimsenin tecerrüdün manasını anlarnaması ve onu istihfafla karşılarnasıdır.

Ben esas itibariyle dünyadan nefret etıniyorurn. Bilakis dünyayı güzel hem de pek güzel buluyorum. Şu kadar var ki, her güzel şeyin iğrenç cepheleri olması da tabüdir, dünyanın bu rnülevvii kısmından istikrah ediyorum. İşte ben bundan tiksiniyor, bu taşkın, yorucu ve rniinasız hayattan uzak olmaya

85 Aynı eser, ss. 224-225. 86 Kuşeyri, er-Risa/etii'l-Kuşeıjriyye, s. 275.

Tasavvuf ı ilmi ve Akademik Araştırma Dergisl,.yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 37: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

Samiha Ayverdi'de Tasawufi Mefhumların Kullanılış Şekilleri ı 319

çabalıyorum.

İpekkurdu diye hor gördüğünüz o böceğin koza içinde geçen mahbus hayatı manada azatlıkbr. Zira göklere uçmaya müsait kanatları, O, bu esarette tedarik eder. Onun için bu tecerrüde esaret değil, hürriyet demelidir" (A.B. s. 69).

"UZLET: Cer'iri'ye uzletin ne olduğu sorulmuş, o da 'Uzlet kalabalık arasına girmek, fakat Hakk' ı bırakıp halk ile meşgul olmasın diye sırrı korumak, nef­si günahlardan uzaklaştırmak, sırrı (kalbi) Hakk' a bağlamak br' demişti. Uz­leti (ihtilata) tercih eden izzeti tahsil eder, denilmiştir.

Cüneyd, 'Bir kimse din bakımından selamette, beden ve kalp yönünden ra­hatta olınak isterse halktan ayrılıp uzlete çekilsin. Çünkü şu zaman halktan sıkılacak bir zamandır. Akıllı olan yalnızlığı tercih eder' demiştir."87

"Allahu Teala Davud (a.s)'a şöyle vahyetti: 'Ya Davud! Sana ne oluyor ki, halktan kopuyorsun ve tecrid oluyorsun?' Davudlsı şöyle cevap verdi: 'Ey Rabbim, halkı senin için terk ediyorum.' Allah şöyle buyurdu: 'Ey Davud! Uyanık ol! Ve kendine din kardeşi edin! Kim ki bana itaat hususunda sana mutabık olamazsa, onunla asla dost olma! Çünkü o, senin apaçık düşmanın­dır.' Bu hadis-i şerifte talib-i Hakk olmayanlardan kaçarak uzlete girmenin caiz olduğunu anlıyoruz. Ebu Bekir el-Verrak şöyle dedi: 'Dünya ve ahirete ait ha yrı uzlette buldum. Hem dünya ve hem ahiretin şerrini ise kesrette (in­sanların çok oldukları yerde) buldum. İhlas ve sıdk, ancak halktan kaçınıp onlara olan muhabbeti kalpten söküp atınakla mümkündür. Zünnı1n-ı Mısr1 şöyle buyurdular: 'İhlas ve sıdkm husı11e gelmesinde uzletten daha güzel bir şey görmedim. Bir kimse uzletin ipine sarılsa, ihlası mutlaka yakalayacaktır.' 1188

"İmam, namazı ekseriya (Ta-Ha) suresi ile kıldırırdı. O zaman hafızamın harikulade zaptediş kabiliyeti ile bütün sfueyi manasını anlamadan baştan aşağı ezberlemiştim. Bilhassa bu gayri beşeri sesin (Fahle' na'leyk irıneke bi'l vadi'l-mükaddesi tuva89) ayetine gelince, ÖlÜme benzeyen bir cansızlıkla erimiş kaybolmuş gibi olurdum. Seneler, pek uzun seneler sonra, onun manasını artık dostu olduğum Paşadan sorduğıırn zaman, bana şöyle cevap verdi: 'Ni da olundu ki, ya Musa! Ben Allal1' ınım, ayaklarından nalınlarını çı­kar, çünkü vadi-i mukaddestesin.'90 Ayetin iç manası ise 'Dünya ve aiUreti, cisim ve ruh kayıtlarını kalbinden at! Çünkü huzurumdasın."91

87 Ayııı eser, ss. 198-199. 88 Ankara vi, Minhiicii'l-Fııkarii, ss. 230-231. 89 Ta-Ha, 20112. 90 Ta-Ha, 20112. 91 Samiha Ayverdi, İnsan ve Şeytan, İstanbul, 1990, s. 53. Bu çalışmada Aşk Budur ve Batmayan

Tasavvuf ı ilmi ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 38: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

320 ı E. Seval YARDU4

"TECRİD92 : Kulun kalbinin beşer'i bulanıklıklardan arındığında ilah! müşiihedelerle baş başa kalmasıdır. Tecrid sorulduğunda, meşayihten birisi şöyle demiştir: 'Tecrid, Hakk'm cereyan eden her şeyden ayrılıp tek kalması ve kulun da ziihir olan kulun da herşeyden kesilmesidir.'"

( .. .)" 'Hakk'ı mülahaza ve tefekküre yol bulduğunda (Muhammed) Hablb'i, (Musa) Kellm'i, (İbrahim) Halil' i düşünmekten sakın!' Vasıtl, bu sözüyle san­ki tevhldin tefrid ve tecrid boyutuna işaret etmektedir. Masivil ile gönül eğ­lemeyi bırakarak Hak\<' ın val1diiniyetine hakkını vermek istemektedir."93

' "Allili u Teala, ayet-i ker'imesinde Musa'ya' ayakkabılarını çıkar!' buyurdu. Ki o zaman Musa (a.s), mukaddes vadi olan Tuva' daydı. Ve arkasından ona 'Ben senin Rabbinim' dedi. Kaşan! hazretleri, 'Hz. Musa'nın ayakkabısını çı­kartması, tecr'id-i hakikiden ibarettir' buyurmuştur. Yani mekteb-i hakikat-i kevniyyeden mücerred kılmakhr. Buradaki Musa'nın iki ayakkabısından ka­sıt, bizce, dünya ve iihirettir. Bu ikisinden de pak olup fenaya ermek tecriddir."94

II- Vahdet-i Vücud ile İlgili Bahisler

Sfuniha A yverdi' nin eserlerindeki tasavvuf, vahdet-i vücfrd düşüncesinin üstü­ne bina edilir. Yazarın ifadelerinin, hay ah algılayış biçiminin temelinde bu gö­rüş vardır. Ançak bazen de ya paragraflarla, yahut birkaç sayfada açıkça naza­

riyenin anlahldığı görülmektedir.

Burada, diğer başlıklarda olduğu gibi, seçilen misalin kaynaklardaki geçişi

verilmeyecek, sadece örneğin kendisi yer alacakhr.

"O zaman Cevad Bey' e sorduğum bu suale, şimdi profesör şu cevabı verdi baba:

-İbn Arabi gene der ki: 'Eşya hakiki vücfidun silretlerde görünüşünden ibarettir.' Gene der ki, 'Hilkat, Mutlak vücfidun adernden varlık alemine geçınesinden ibarettir.

Sonra Kur'an'da vücud birliğini 'Her nereye mütevecdh olursanız, Hakk'ın yüzü oradadır' ayeti ile izah eder. Yani kainatta ala ve esfel, Mutlak Vücfid' dan başka bir varlık yoktur.

Giiıı romanlan dışında sadece bu cümle, İnsan ve Şeytan romanından alınmışhr. 92 Tecrid, bazı kaynaklarda tasavvufi kavrarnlar bahsinde ele alınmakla beraber, bazı kaynak­

larda sülilkün nihayetinde olan derecelerden biri olarak yer almaktadır. 93 es-Serrac, e/-Liima', s. 341, 409. 94 Ankaravi, Miıılıiicii'I-Fııkarıl, s. 357.

Tasavvuf ı ilmi ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 39: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

Samiha Ayverdi'de Tasawufi Mefhumlann Kullanılış Şekilleri ı 321

Vücıld birliğinden büyük, bir ahlak hacası olamaz, Aliye Hanım. Vücıld bir­liğini tanıyan kimse, ne bir insana, ne bir hayvana ve ne dekainat zerrelerin­den bir zerreye horlukla bakamaz.

Zira bilir ki, her gördüğü, her el uzattığı, her muamele ettiği şeyin manası ve hakikati Mutlak Vücud' dur. Bunu bilen, kime fenalık eder, kime hased, kime cefa edebilir; kimi çekiştirir, nasıl yalan söyler, nasıl kibir eder? Tabiidir ki, o kimsenin eli kolu kötülükten bağlarur, kuvvetlerini yalnız iyilik ve güzelliğe bağlamaya mecbur olur; çünkü güzellikten başka bir şey göremez olur.

Onun içindir ki, İslam büyüklerinin en salahiyetli dudağı olan İmam-ı Ali: 'Görmediğim Allah' a tapmam' ve Ebubekir de 'Hiçbir şey görmedim ki, on­da Allah' ı görmeyeyim' demekle Mutlak Vücıld'u gördüklerini anlatmak is­temişlerdir.

Bir söyleyeceğiniz var mı, Aliye Hanım? ·

Benden evvel Feyzi atılıyor:

-Aliye' de idealine ermiş kimselerin istirahati var ... Bana söyle, baba ... Be­nimle konuş!.. Madem ki bütiin varlık Mutlak Vücıld' dan ibarettir, o halde 'Allah yarattı' sözünün manası nerede kalıyor? Yaradan nedir ve nerededir?

-İ tirazında haklısın, Feyzi. Çünkü kelimeye takılıp kalıyorsun! 'Allah yarattı' demekten maksat, Allah kendini evsiifı yüzünden gösterdi, demektir. Her eşyanın zuhfıruna halk, gaybına da adem derler. Filozof Kant da öyle der: Hiçbir şey kaybolmaz, hiçbir şey yaratılmaz.

Evsiifı yüzünden görünen, Mutlak Vücıld'un kendisidir. Büyüklerden biri ne güzei söylemiştir: "Giden old ur, gelen ol 1 Ne gider ol, ne gelir ol!"

İşte Feyzi, halk denen, Mutlak Vücıld'un görünen ismidir ve harici vücudu yoktıır. Bu gölgeyi güneşin dağınası vücuda çıkarıyor, değil mi? İşte mahluk budur. Bir müddet sonra güneş yukarı çıkınca, gölgeden eser kalınaz, gölge minarede gizlenir.

Bir kimsenin de aşkla kuvvetlenmiş gözüne bu hakikat peyda olunca, eşya Halık'ın vücıldunda gizlenerek yalnız o kalır. Gölgenin nasıl inkarı kabil de­ğilse, halkın vücıldunun irıkarı da kabil olamaz; yalnız bu vücıld, gölgeden ibaret bir vücılddur. Bütiin eşyarnn hariç yüzü mahluk ve fena bul ucu, iç yü­zü ise hak ve baki dir. Mevlana Celaleddin der ki: 'Hakk'ı bulmak çok kolaydır; fakat halkı bulmak güçtiir.' İşte insanı şaşırtan, yokun var, varında yok şeklin­de gösterilıniş olınasıdır. Mutlak Vücıld, hakikat denizini eşyanın sfuetleri kö­püğü ile örtmüş, bu suretle denizi gizfemiş, köpüğü aşikar etmiştir" (B.G. s. 124-126);

"Bu dünyada görülen, tasarruf ve tezahür eden eşyadan maksud Allah' tır.

Ya bu görünen suret nedir, dersen Hükümdarım; bunların hepsi, deniz üs­tündeki çerçöp gibidir. Çerçöpün su üstündeki raksı ve cünbüşü, denizin ha-

Tasavvuf ı İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 (2008]. sayı: 22

Page 40: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

322 ı E. Seval YARDIM

Sonuç

reketinden meydana gelir. Binaenaleyh, Yaradan'ın arzusu, kainat suretlerinden birini susturmak isterse, tıpkı deniz çerçöpü sahile attığı ve sa­ğa sola hareketten muattal bıraktığı gibi, onu hayat denizinden çıkarıp ölüm sahiline atar.

Keza aşk denizi de bir gönlün sfrzişini susturmak isterse, onun müteayyin olan gönlü köpüğünü beşeriyet sahiline çekip hurfrştan alıkoyar ve tekrar onu tahril< etınek isterse, aşk dalgaları bu gönlü kapar ve hurfrşa bırakır.

H;ıreket ve sükfrndan kimsenin elinde bir şey yoktur, Hükümdarım.

Cihan, adernde muzmahil ve türlü şe'niyyetler gaybın sinesinde gizli iken; gizlenmekten ve aşikar olmaktan müstağni olan mutlak aşk, güzelliğini, sun'un u ve kemalini göstermek için birlik yuvasından kalkıp vücfrd ve ade­me aksederek güzelliğiili türlü türlü şekillerde ve yüzlerde seyretti. Bu zuhurat dalgalarının kimi seven, kimi sevilen, kimi şeytan kimi insan, kimi sultan, kimi köle, kimi zalim, kimi mazlum, kimi zengin, kimi fakir, kimi giz­li, kimi aşikar, zulmet, nur, ıztırab, neşe, gözyaşı, tebessüm ve bütün zıd isimler yüzlerinde ve muhtelif görünüşler safhalarında meydana geldi ve bü­tün bunların hepsi, aşk mecmfrasına aşikar oldu.

İğrilik olsun, doğruluk olsun, iman olsun, küfür olsun, hepsi o birlik deryasının iradesi dalgalarindan husfrle geldi. Fakat bu birliğin nilrunu gö­ren de gene kendi nfrrundan başkası olmadı. İşte bu nfrru ele getirmek için de kendini izafi ve nisbi varlıklardan, bu müteayyin vücfrdun evsafından, kirle­rinden teffiizleyip safi etınek ve aşk sahibi olmak lazımdır; zira Yaradan' dan haber veren, aşkla cilalanmış gönüldür. Bu gibi kimseler, her nefes te bir gü­zellik görürler; bunlar ilmin nakşını ve kabuğunu koyup, manasırtı ve aslını bulmuşlardır. Bunlar, iki defa doğınuş kimselerdir ki, cenin olarak ana rah­minden doğdukları gibi, tabiat anasııun da kararılık rahminden doğarak be­şeriyetin dar ve mahdut hududundan çıkmış, hakikat dünyasının hudutsuz­luğıına ayak basrrıış kimselerdir. Onun için Hükümdiirım, biraz evvel de söy­lediğim gibi, ölüm bunlara zevk ve nimettir. Zira ölüm, onların kalbine yol bulmaz; zarar cisme gelir, ruha erişmez.

YusufÜçüncü M enzer' in kır sakalları arasından gözyaşlarının yuvarlandığı­nı görerek sustu ve ihtiyar Hükümdarın kav gibi yanmaya ziyade istidadı karşısında fazla bir şey söylemedi" (A.B. ss. 251-254).

Türk milletinin tasavvufla, İslfuniyet'i henüz yeni kabul ettiği dönemlerde Ahmed-i Yesevi kanalıyla kurduğu bağ, daha sorıra Selçuklu'dan Osmanlı'ya uzanan tarihi seyrinde, siyasi, kültürel ve toplumsal hayattaki en belirleyici özelliği olur. Bir kavram, bir milletin hayalında her alanda kendini gösteriyorsa

Tasavvuf ı ilmi ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 41: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

Samiha Ayverdi'de Tasawufi Mefhumlann Kullanılış Şekllleri 1 323

o, sanat veedebiyatada yansırrpşhr, orada da birinci derecede öneme sahiptir. Ancak Osmanlı devri Türk edebiyahnın Tanzimat'tan sonra siyasi ve tarihi sebeplerle zernin değiştirdiği, bilinen bir gerçektir. Bununla beraber tasavvufi çizgi, bir önceki dönem gibi olmasa da edebiyattaki yerini korumaya devarn edecektir.95 Hatta Cumhuriyet'ten sonra Osmanlı edebiyah ikliminden tamamen çıkılsa da dini- tasavvufi unsurlar, rnotifler, metaforlar ve rnazrnun­larla bilhassa şiirin beslendiği bir kaynak olma özelliğini koruyacakhr.96

Eserlerini Cumhuriyet devri Türk edebiyahnın ilk yarısında vermeye baş­layan Saıniha Ayverdi, bu noktada kendine mahsus özellikler taşıyan bir ka­lerndir. Müellifin eserleri incelendiğinde hakim nokta olarak görülen tasavvuf, Osmanlı şiiri, dolayısıyla edebiyahnın da hakim çizgisidir.97 O, özellikle roman­ları ve mensur şiirlerinin konusu ve arka planı itibariyle, Klasik Osmanlı edebiyah zincirinin bir halkası gibidir. Nitekim yazarın eserlerini üstüne bina ettiği iki husus aransa, Türk'ün kurduğu Osmanlı medeniyeti ve tasavvufiha­yat anlayışı ile karşılaşılır.

Cumhuriyet devri Türk edebiyahnda Yahya Kemaı, Ahmet Harndi Tanpı­nar, Abdilibaki Gölpınarlı gibi isimler bile hayatlarının bazı dönernlerinde ede­biyatta, şiirde geleneği görmezlikten gelrnişler, sonra bu düşüncelerinden vaz­geçrnişlerdir.98 Sarniha Ayverdi ise ilk eserlerinden itibaren gelenekle bağını

sürdünnüş, kaybedilenleri kurtarma çabasında olmuş ve çizgisinde en ufak bir sapma olrnarnışhr. Yazı hayahnın ilk yıllanndan itibaren gelenek bilincini hep yeniden yapılanma için kullanmak gerektiği düşüncesini taşımış, bunu uygu­larnaya geçirmiş tir. Dolayısıyla Cumhuriyet devri Türk edebiyahnda, Osmanlı rnedeniyetini, edebiyahnı ve bunların temel felsefesini oluşturan tasavvufi dü­şünceyi, farklı yöntemler kullanarak hep aynı kararlılıkla işleyen en rnühirn isim denilebilir.

Cumhuriyet döneminde dJ:m-tasavvufi gelenek, edebiyatta, daha çok şiirde kendisini gösterirken, hem şiirde hem de -az da olsa- nesirde daha çok bir motif

95 Geniş bilgi için bk. Mahmut Erol Kılıç, Siifive Şiir: Osmanlı TasavvıifŞiiriııiıı Poetikası, İstanbul, 2004, ss. 41-42.

96 Hasan Aktaş, Çağdaş Tiirk Şiirinde Diıı ve Tasavvııf, İstanbul, 2001, ss. 11-20 ve s. 233. 97 Bk. Kılıç, Sılfı ve Şiir: Osmanlı Tasavvıif Şiirinin Poetikası, ss. 19-45.

98 Yahya Kemill, Nev-Yunanilik akımını başlatmış, Ahmet Harndi Tanpınar önce geleneğin mühim bir temsilcisi olan Divan Şiirini eleştirmiş, hatta liselerden kaldınlmasını istemiş (Ömer Faruk Akün, "Ahmet Harndi Tanpınar'', İ. Ü.Edebiyat Fakiiliesi Türk Dili ve Edebiyiih Mecmilası, c. XII, İstan­bul, 1963, s. 9.), Abdilibaki Gölpınarlı "Divan Edebiyatı Beyi\nındadır'' makiliesi ile tenkitteSını.rlan zorlamıştır.

Tasavvuf 1 ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 sayı: 22

Page 42: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

324 1 E. Seval YARDIM

olarak yer alır.99 Ayrıca eserinde yer verdiği tasavvufi detayları hayatının için­den çıkaran şair ya da yazar sayısı geçmişe oranla çok azdır. Halbuki A yverdi' de din ve tasavvuf, yalnızca eserlerde kullanılan geleneksel bir motif,

edebi bir unsur değildir. Ayverdi'nin eserlerinde tasavvuf, yaşanan bir hayat görüşü, ferdi ve milleti asrın iman buhramndan kurtarmaya ve yeniden yapı­

landırmaya yönelik bir tezin yansıması olarak işlenmiştir.

Samiha Ayverdi, yazdığı eser türleri içinde tasavvuf konusunu en yoğurı şekliyle anlathğı hikaye ve romanların da, hem okuyucuya fark ettirmeden tek­nik bilgi verir, hem de geçmiş medeniyetin rUhuna sinmiş iman ve tasawufi

. ı .. hayahn XX. asrın şartları içinde yaşanışma model gösterir. Ozellikle yazı hayatının ilk yıllarında kaleme aldığı eserlerinde tasavvufi mefhumların gerek yer alışı, gerekse kullanılışı, işte tasavvufu bu işleyiş tarzıyla doğrudan ilişkili­dir. Ayverdi' de tasavvuf, nasıl geleneksel motiflerin kullanımı, mazmurıların, teşbihlerin, kültürel malzemenin değerlendirilişi sonucunda yer almazsa, ta­savvııf kavramları da öyle yer almaz. Mevlana, Muhyiddm-i Arabi, Sadi, Yı1nus

gibi isimlerin eserlerinden ve diğer okuduklarından süzdüklerini "fabrikas­yoııdaıı" geçirerek aldığı manevi eğitim ve hayat görüşü ile birleştiren yazar, bunları vermek istediği mesaj doğrultusunda anlahrken, tasavvufkavramlarını

da kendiliğinden kullanmış olur. Neticede Ayverdi, tasavvuf terimlerini Mevlana' daki gibi hikaye kahbıncia örmüş, Yunus Emre' deki gibi yaşadığı as­rın dili içinde bir "selıl-i miimteııi berraklığıy la" dile getirmiştir. Bu çerçevede Samiha A yverdi, valıdet-i viicild, aşk ve miirifet merkezli bir tasavvuf anlayışı­nın kelime kadrosunu kullanarak edebiyat tanhimizde İbn Arabi, Mevlana ve

Yı1nus Emre tesirinde gelişen ekolü devam ettirmiştir. 100 Ancak müellifin roman ve hikayelerinde ya devrin şartları icabı, yahut arhk tekkelerin hizmetini tamam­ladığı düşüncesiyle tekke ve tarikatlardaki usı11 ve erkana ait ıshlahlara hemen hiç rastlanmamaktadır. Eserlerde yer alan tasavvufkavramları, daha çok yazarın mesajını iletmek üzere oluşturduğu öğretici-öğrenen (mürşid-mürid) veya zıt

99 "Çağdaş Türk Şiirinde Din ve Tasavvuf, diru ve tasavvufi edebiyat değildir. Din ve tasavvufa ait malzemenin kullanılmasıdır." Aktaş, Çağdaş Tiirk Şiirinde Din ve Tnsnvvıif, s. 233.

100 "Bu durumda Osmanlı şairinin rfıhen 'taht-ı tasarruf'unda yetiştiği bazı ustaların bulunduğu anlaşılmaktadır. İşte bu düsturdan hareketle Osmanlı şairlerinin kendilerine manevi rehber seçerek feyzleri ve görüşleriyle gönüllerini ve zihinlerini daldurduklan başlıca otoriterler kimlerdir, diye araştırmaya koyulduğumuzda; ilki Arapça, ikincisi Farsça, üçüncüsü ise

. Türkçe eser yazmış, şiir söylemiş üç önemli sfıfi şahsiyetle hepsinden fazla karşılaştık." Kılıç, Sfifive Şiir: Osmanlı TnsavvufŞiirinin Poetikası, s. 49; Kılıç, bu otoritelerin İbııArabf, Mevliiııii ve Yiiııııs Eıııre olduğunu ifade ederek her birini ayn başlıklarda incelemiş ve tesirlerini izah etmiştir. Bununla ilgili aynntılı bilgi için bk. Ayııı eser, ss. 48-83.

Tasavvufl ve Akademik Araştınna Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 43: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

Samiha Ayverdi'de Tasawufi Mefhumlann Kullanı !ış Şekilleri 1 325

tipler arasındaki diyaloglarda, kahramanıann iç diyaloglarında, mektup, günlük gibi yazılı evrakın okunınası ya da yazılması dururnlannda, rnutasavvıf tipierin ruh tahlillerinde, bazen de bizzat rnüellifin araya girerek yaptığı izahlarda gö­rülmektedir.

A yverdi'nin Aşk Budur ve Batmayan Gün romanlarında yer alan tasavvuf terimleri, temelde iki farklı tarzda karşımıza çıkar: Birincisi, tasavvuf terimleri­nin kelime yahut da kelime grubu şeklinde yer alması; ikincisi ise kavrarnların anlam olarak bir y~ da birkaç cümle, paragraf veya sayfada dile getirilmesidir.

Birinci grupta bulunan dört başlıktan ilkinde J/Klasik Kaynaklardaki Te­rirnlerin Kullanılışı", tasavvuf tarihinde yazılmış ana kaynaklarda geçen acz, ahlak, akıl, illern, cesed alemi, ecrarn alemi, gayr-i rnüteayyin alem, aşk, arif, beşer, cahil, cevher, cila, edeb, esrar, gönül, ruh, hikmet, hakikat, ilham, ilim, insan, istidat, iştiyak, lezzet, rnana,nur, nakş, nefs, nokta, ölmek, talep, tefek­kür, teslim olmak, varlık, vücfid, mutlak vücfid, vicdan, zevk v.b. kelimeleri görmekteyiz. İkincisinde J/Klasik Kaynaklardaki Terimleri e Kurulan Kelime Gruplannın Kullanılışı", bu kelirnelerle kurulan alernşürnfil akıl, buyük akıl, büyük aklı bulmak, yarım akıl; illern ve adern rnuarnrnası, aşk abi d esi, aşk ilmi, aşkla cilillanrnak, aşkla isrnetlenrnek, aşk olarak yaratılrnak; beşeri körlük, beşeri ibtila, kendi varlığının cahili olmak, birlik esran, birlik esrarını görmek, hilkatin esrarı; ayna gibi olan gönül, cilillanmış gönül, gönül hayatı; haklkate ermek, haklkate susarnak, hakikatini bilmek, hakikat nfiru v.b. terkipler bulunmaktadır. Üçüncüsünde "Klasik Kaynaklardaki Terimierin Mana Alanındaki Kelimeler ve Kelime Grupları", b&zı kavrarnlann aslı yerine, kavrarnın kendi m ana alanın­dan seçilmiş ve onlan karşılayan kelime veya kelime gruplan mevcuttur. Mesela: "sekr" yerine onun anlam dairesinde olan alem, zevk, rnüstağrak olmak, zevk etmek, aşk illerni, mutlak bir zevk v.b. ifadeler kullanılmıştır. Dördüncüsünde de "Klasik Kaynaklardaki Terimierin Anlamını Karşılayan Kelimeler ve Kelime Grupları", yine kavrarnın kendisi değil, onu ifade eden eşanlarnlı kelime ve ke­lime gruplan vardır: "Y akaza" yerine uyanık ruh; "hulfit" yerine Yaradan'la kalmak; "nazar" yerine bakış; " rü'yet-rnüşahede" yerine görmek, Allah'ı gör­rnek, birliği yakinen görrnek v.b.

İkinci grupta ise tövbe, tefekkiir, rızfi, uzlet gibi makarn ve hilllerin ve vahdet-i vücıldla ilgili bilgilerin kelime ve kelime gn:ıbundan daha geniş birliklerce, hatta olaylarla ifade edilmesi söz konusudur.

Yukarıda belirtilen bütün başlıklara dikkatle bakıldığında, hepsinin birin­ciyi "Klasik Kaynaklardaki Terimierin Kullanılışını" temel aldığı görülecektir. Yazar, hem tasavvufi rnefhurnlann orijinallerini kullanmış, hem de onlan beş değişik yolla karşımıza getirerek detaylandırrnış ve izah etıniştir. Bu, onun,

TasavvufJ ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 44: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

326 1 E. Seval YARDIM

kültür mirasını ne derece zengin bir kelime kadrosu ve söyleyiş farklılığıyla okuyucu karşısına çıkardığını göstermektedir.

İkinci başlıkta topladığımız KHl.sik Kaynaklardaki Terimlerle Kurulan Kelime Gruplarından "kendini bilmek, aşk zevki, ruh arkadaşlığı, ruh ilmi, kalp kulağı, kalpleri mühürlenmek, asıllarına rücfı etmek, aslına kavuşmak, aslından koparılmak, aşkla cilalanmak, aşkta mahv olmak, aşkın ziyası, vücfıd aynası, e bedllerden olmak, gönlün ün ateşi, gönül dili, gönül ha ya h, gönül zev­ki, ruhi kemat kendi manası, kendini aramak, kendini bulmak, kendini kay­betmek, manevi hayat, manevi ilim, manevi körlük, mana bilişikliği, manaya­kınlığı ... v.b." olanlar edebiyat ve tasavvuf kültürünün bir mirası olarak yaza­rın kelime kadrosunda yerini almaktadır. Çünkü bunlara benzer ifadelere, baş­ka eserlerde de rastlanabilir. Ancak yine bu başlıkta değerlendirilen" aşk olarak yarahlmak, aşkın manasını aramak, aşkında saklanmak, aşkın mutlak vücudunda seyretmek, kendini aşkla şuurlandırmak, aslına tapınak, büyük akılr büyük aklı bulmak, birliğe karşı küstahlıkta bulunmak, birlik güneşi, birlik gökleri, ruh çocukları, ruh cüceleri, ruh hastalıkları, rUhi un van, rUhun züğürt­lüğü, hakikat olmak, hakikat suyu, hakikate susamak, dıştan içe yol bulmuş ilim, aşkın talim ettiği ilim, büyük insan, yarım insan, tali istidat, müstesna isti­dat, kalp asayişi, kalbi dirilmek, kemale sahip vücfıd, kemale yetme;k, kemal tahsil etmek, kendi vücfıdu kitabını okumak, kendi ruhunun düzenini bilmek, kendi manasını hahrlamak, kendisiyle bağdaşmak, kendi aslma secde etmek, varlığı düğümünü çözmek. .. v.b" kelime grupları ise yazarın kendine has ifadeleri dir.

İşte A yverdi, öncelikle tasavvufi mefhumları kullaruş şekillerindeki çeşitli­likle, sonra da kültür mirasından taşıdığı ve kendine has olan kelime kombi­nasyonlarıyla bir anlahm zenginliği meydana getirmiş, asırların birikimini ya­şadığı zamana taşımış, eserini aşırı didaktik bir havadan, monotonluktan çı­karmış, ayrıca anlam inceliklerini de yakalamamızı sağlamışhr.

Kavramların kullanılışıyla ilgili dikkati çeken diğer bir husus da şudur: Kliisik Kaynaklardaki Terimierin Kullanılışı başlığında yer alan terimler, "yakaza, uzlet, hulılt ... " gibi, eserin yazıldıği dönemin günlük dilinde fazla kul­lanılmayan kelimelerden değil, aksine "tefekkür, teslim olmak, vicdan ... " gibi dö­nemin günlük dilinde var olan kelimelerden oluşmuştur. Hatta yazar, bu iki romanda "valıdet-i vücıld" ifadesini hiç kullarunamış, onun yerine "vücıld birliği, birlik göfcleri, birlik güneşi, birlik esrtin birliğin mtiııtisı, birliği söylemek" gibi söyle­yişleri tercih etmiştir. Kamamanları Meryem ve Aliye'nin "hikmet ve hakfkat

dalgalarını elsiz kaparak'' kendilerini "ezelf serrişteye bağlar"ken içinde bulunduk­ları "başka bir tilemi", onlara "mutlak bir zevk diytirmın kapılarının açıldığını" ifade

Tasavvuf 1 ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 9 [2008], sayı: 22

Page 45: E. Seval YARDIM* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02193/2008_IX_22/2008_22_YARDIMES.pdf · 284 1 E. Seval YARDIM Sanuha Ayverdi'de Tasavvuf Kültürünün İzleri Tasavvuf konusu,

Samiha Ayverdi'de Tasawufı Mefhumların Kullanılış Şekilleri 1 327

etmiş, ama özellikle bu konularla ilgili teknik terimler kullanrnamışhr. Nitekim üçüncü ve dördüncü başlıklarda kavrarnın orijinali yerine ya mana alanından seçilen, ya da eşanlamlı olan bir başka kelime bulunmaktadır. Böylece yazar, kullandığı terimleri roman türünde yer alabilecek şekilde seçmiş ve eserlerini kavramlarla yüklü, anlaşılmaz, hayattan kopuk ve teoriden ibaret olmaktan kurtiU'rnışhr. Bu da bize, yazann ifade imkanlarını nasıl geniş kullandığını gös­termektedir.

Burada Ayverdi'nin ilk iki eserinden hareketle, tasavvufi mefhumların kullanılış şekillerine dair bir tasnif ve örnekleme çalışması yapılmışhr. Konu dairesinde müellifin diğer eserlerini şi:lrnil bir araşhrrna ortaya kon ursa, yapılan tasnifte değişiklikler olabilir; fakat bu durum neticeyi değiştirrnez. Sonuç olarak büyük kültür birikimi, geniş kelime kadrosu, zengin ifade imkanlarıyla eserler veren ve bu eserlerle bir nevi geçmişle gelecek arasında köprü kurarak milleti­nin dünya üzerindeki en parlak devirlerinin ımanını, kültürünü, sanahnı, edebiyahnı asrmın şartlarına taşıyan Sftrniha A yverdi'nin, Mevlana ihtifallerin­den birinde söylediği şu cümleler adeta kendisini de tanımlamaktadır:

" ... Mesnevl' sini bir kıssalar hevengi halinde realize etmiş olan Mevlana, ne bir hikaye söyleyici ve ne de bir masal anlahadır. Belki Şark'ın kültür hazineleri içinden seçip kitabına aldığı hikayeleri, kendi üslfıbu ve tefekkürii ile değerlendirip, günlük hayahn üstüne ışık hı tan realist bir terbiyecidir."101

101 Ayverdi, Abide Şalısiyetler, KB Yay., İstanbul, 1976, s. 35.

Tasavvufl ve Akademik Araştırma Dergisi,