13
EDİRNE SARAYINDA SOYLU BİR PRENSES: “DESPİNA MARA SULTAN” Prof. Dr. Recep MESUT Daha ikinci hükümdar Orhan Gazi’den itibaren Osmanlı padişahları, siyasi ve askeri gerekçelerle, komşu devletlerin yönetici aileleriyle resmi evlilik ilişkilerine girmişlerdir. Anadolu’daki Müslüman Türk beyliklerine kız vermişler ve kız almışlardır. Lakin Balkanlardaki Ortodoks Hıristiyan hanedanlardan (Bizans, Bulgar ve Sırp) sadece kız almışlar, fakat kız vermemişlerdir. 15. yüzyıldan sonra, savaş ve barış koşullarında karşı karşıya geldikleri Katolik alemi (Macaristan, Venedik, Napoli, Lehistan, v.b) ve çok geç irtibata geçtikleri Ortodoks Rusya ile politik evliliklere yanaşmamışlardır [korsanların ve köle tüccarlarının İstanbul pazarında sattıkları cariyeler tabi ki bu hesaba dahil değildir]. Herhalde Ortodoks Hıristiyanlarla yanyana yaşamak ve İstanbul fethinden sonra Patrikliğin statüsünü sürdürmekle de Ortodokslar bir nevi “bizim gayrımüslümler” şeklinde algılanmışlardır. Sonradan bunlara Ermeniler ve Yahudiler (hatta Gürcüler bile) eklenmiştir. Bugün geriye dönük baktığımızda, gerçekten Osmanlının himayesi ve askeri gücü sayesinde Doğu Hıristiyanlığı özgün varlığını koruyabilmiş ve katolikleşmemiştir. Hareme alınan Hıristiyan kökenli gelinlere Türkçe öğretilmiş, Müslüman örf ve adetleri kabul ettirilmiş ve kendilerine birer Türk-İslâm adı verilmiştir – genellikle “hatun”, daha geç dönemlerde “kadın” unvanlarıyla birlikte. Çoğunlukla bu yabancı kadınlar “haseki” (resmi eş) statüsünde olmuşlar, esir veya köle pazarından alınan “cariyeler”den üstün tutulmuşlardır. Ancak erkek evlâtları olmamışsa, erkek çocuk doğuran cariyeler daha avantajlı duruma geçmişlerdir. Tahta geçme bakımından hükümdar babadan olma esas alınmış, doğuran annenin haseki veya cariye olması ikincil derecede önemli sayılmıştır. Erkek varis yokluğundan birçok Hıristiyan ülkesinde hükümdar aileleri inkıtaya uğrarken, çokeşlilik ve çok çocukluluk sayesinde Osmanoğulları sülâlesi 641 yıl kesintisiz sürdürülebilmiştir. Fakat erkek varis bolluğu çekişmelere ve kardeş katliamlarına da yol açmıştır. Bütün bu Hıristiyan kökenli sultan eşleri arasında çok ilginç ve çok ünlü bir isim vardır ki, bu olay İstanbul’un fethinden önce, yani Edirne Sarayında gerçekleşmiştir – 1435 ilâ 1451 yılları arasında Sultan 2. Murad’ın zevcesi olan Sırbistan prensesi Despina Mara Brankoviç, eşinin ölümüne kadar 16 yıl bu sarayın harem dairesinde Hıristiyan olarak yaşamış, hiç çocuk doğurmamış ve 2. Murad’ın ölümünden sonra kendi memleketine dönmüştür. Orada taht kavgaları nedeniyle hayatı tehlikeye girince, 6 yıl sonra tekrar Osmanlıya sığınmıştır. Kendisini üvey annesi (analığı) sayan Fatih Sultan Mehmet ve ondan sonraki üvey torunu Sultan 2. Bayezid tarafından büyük saygı görmüş, kendisine tahsis edilen mülklerin gelirleriyle 71 yaşına kadar Serez’in güneyindeki Ježevo’da yaşamıştır. Mara Brankoviç 1416 yılında Güney Sırbistan’ın Vuçitrın (bugün Kosova topraklarında kalmıştır) şehrinde soylu bir ailede dünyaya gelmiştir. Babası Ɖurađ (= Curac) Branković [Batılılar Jorj veya George, Yunanlılar Yorgo demişlerdir] Birinci Kosova Savaşında (1389) öldürülen Lazar Hrebeljanović’in torunu (Lazar’ın kızı Mara ile damadı

EDİRNE SARAYINDA SOYLU BİR PRENSESrecepmesut.com/yazilar/DespinaMaraSultan.pdf · Despotu Stefan Lazareviç’in yerine geçen yeni Despot Curac Brankoviç’in kukulu davranılarından

  • Upload
    others

  • View
    1

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: EDİRNE SARAYINDA SOYLU BİR PRENSESrecepmesut.com/yazilar/DespinaMaraSultan.pdf · Despotu Stefan Lazareviç’in yerine geçen yeni Despot Curac Brankoviç’in kukulu davranılarından

EDİRNE SARAYINDA SOYLU BİR PRENSES:

“DESPİNA MARA SULTAN”

Prof. Dr. Recep MESUT

Daha ikinci hükümdar Orhan Gazi’den itibaren Osmanlı padişahları, siyasi ve askeri

gerekçelerle, komşu devletlerin yönetici aileleriyle resmi evlilik ilişkilerine girmişlerdir.

Anadolu’daki Müslüman Türk beyliklerine kız vermişler ve kız almışlardır. Lakin

Balkanlardaki Ortodoks Hıristiyan hanedanlardan (Bizans, Bulgar ve Sırp) sadece kız

almışlar, fakat kız vermemişlerdir. 15. yüzyıldan sonra, savaş ve barış koşullarında karşı

karşıya geldikleri Katolik alemi (Macaristan, Venedik, Napoli, Lehistan, v.b) ve çok geç

irtibata geçtikleri Ortodoks Rusya ile politik evliliklere yanaşmamışlardır [korsanların ve köle

tüccarlarının İstanbul pazarında sattıkları cariyeler tabi ki bu hesaba dahil değildir]. Herhalde

Ortodoks Hıristiyanlarla yanyana yaşamak ve İstanbul fethinden sonra Patrikliğin statüsünü

sürdürmekle de Ortodokslar bir nevi “bizim gayrımüslümler” şeklinde algılanmışlardır.

Sonradan bunlara Ermeniler ve Yahudiler (hatta Gürcüler bile) eklenmiştir. Bugün geriye

dönük baktığımızda, gerçekten Osmanlının himayesi ve askeri gücü sayesinde Doğu

Hıristiyanlığı özgün varlığını koruyabilmiş ve katolikleşmemiştir.

Hareme alınan Hıristiyan kökenli gelinlere Türkçe öğretilmiş, Müslüman örf ve

adetleri kabul ettirilmiş ve kendilerine birer Türk-İslâm adı verilmiştir – genellikle “hatun”,

daha geç dönemlerde “kadın” unvanlarıyla birlikte. Çoğunlukla bu yabancı kadınlar “haseki”

(resmi eş) statüsünde olmuşlar, esir veya köle pazarından alınan “cariyeler”den üstün

tutulmuşlardır. Ancak erkek evlâtları olmamışsa, erkek çocuk doğuran cariyeler daha avantajlı

duruma geçmişlerdir. Tahta geçme bakımından hükümdar babadan olma esas alınmış,

doğuran annenin haseki veya cariye olması ikincil derecede önemli sayılmıştır. Erkek varis

yokluğundan birçok Hıristiyan ülkesinde hükümdar aileleri inkıtaya uğrarken, çokeşlilik ve

çok çocukluluk sayesinde Osmanoğulları sülâlesi 641 yıl kesintisiz sürdürülebilmiştir. Fakat

erkek varis bolluğu çekişmelere ve kardeş katliamlarına da yol açmıştır.

Bütün bu Hıristiyan kökenli sultan eşleri arasında çok ilginç ve çok ünlü bir isim

vardır ki, bu olay İstanbul’un fethinden önce, yani Edirne Sarayında gerçekleşmiştir – 1435

ilâ 1451 yılları arasında Sultan 2. Murad’ın zevcesi olan Sırbistan prensesi Despina Mara

Brankoviç, eşinin ölümüne kadar 16 yıl bu sarayın harem dairesinde Hıristiyan olarak

yaşamış, hiç çocuk doğurmamış ve 2. Murad’ın ölümünden sonra kendi memleketine

dönmüştür. Orada taht kavgaları nedeniyle hayatı tehlikeye girince, 6 yıl sonra tekrar

Osmanlıya sığınmıştır. Kendisini üvey annesi (analığı) sayan Fatih Sultan Mehmet ve ondan

sonraki üvey torunu Sultan 2. Bayezid tarafından büyük saygı görmüş, kendisine tahsis edilen

mülklerin gelirleriyle 71 yaşına kadar Serez’in güneyindeki Ježevo’da yaşamıştır.

Mara Brankoviç 1416 yılında Güney Sırbistan’ın Vuçitrın (bugün Kosova

topraklarında kalmıştır) şehrinde soylu bir ailede dünyaya gelmiştir. Babası Ɖurađ (= Curac)

Branković [Batılılar Jorj veya George, Yunanlılar Yorgo demişlerdir] Birinci Kosova

Savaşında (1389) öldürülen Lazar Hrebeljanović’in torunu (Lazar’ın kızı Mara ile damadı

Page 2: EDİRNE SARAYINDA SOYLU BİR PRENSESrecepmesut.com/yazilar/DespinaMaraSultan.pdf · Despotu Stefan Lazareviç’in yerine geçen yeni Despot Curac Brankoviç’in kukulu davranılarından

Vuk [= Vilk] Brankoviç’ten, bu nedenle Osmanlı tarihlerinde “Vilkoğlu”) olup, 1427’de

çocuksuz ölen Stefan Lazareviç’ten (Lazar’ın oğlu ve ardılı) sonra eniştesinin yerine geçmiş

ve “Despot” (Bizanslılarda İmparatorun üstünlüğünü kabul eden, kendi topraklarında ve iç

işlerinde bağımsız olan hükümdar, yani “Emir”) unvanıyla, 1456 yılındaki ölümüne kadar 29

yıl, önce Kruševac (Alacahisar’da), daha sonra Tuna kenarında kendi inşa ettirdiği Smederevo

(Semendire) Kalesinde hüküm sürmüştür. Gerek Stefan Lazareviç, gerekse Curac Brankoviç

Osmanlı Devletine bağımlı (vasal) kalmışlar, haraç ödemişler ve çağırıldıklarında askerle

seferlere katılmışlar, fakat fırsat kollayarak bu yükümlülüklerden kurtulmak için gizli

ittifaklara da dahil olmuşlardır. Hatırlatalım ki, Birinci Kosova Savaşında öldürülen Lazar

Hrebelyanoviç’in diğer kızı prenses Olivera (yani Mara’nın babasının teyzesi) savaştan sonra

Sultan Yıldırım Bayezid’in eşi olmuş, Ankara Savaşında (1402) Timur’a esir düşmüş ve

inanılmaz aşağılanmalara katlanmıştır.

Mara Brankoviç’in annesi İrene (Eirene) Kantakouzene (Sırpçada “Jerina”) daha da

soylu bir aileden gelmektedir [fakat Sırp tarihinde “prokleta (lânetlenmiş) Jerina” olarak

ünlenmiştir]. Onun büyük dedesi İoannes Kantakouzenos “VI. İoannes” adıyla Bizans

İmparatoru (1347-1354 arası) olmuş, Paleologos Hanedanından gelen çocuk yaştaki “V.

İoannes”in vasisi, sonra müşterek eş-imparatoru olmuş, 1347’de Türklerin desteğiyle bu

çocuğu ve hırslı annesi Anne de Savoie (Savoyalı Anna)’yı sürgüne göndermiş ve 7 yıl tek

başına idare etmiştir. Türkleri Anadolu’dan Avrupa topraklarına çağıran ve onların Rumeli’de

kalıcı olmasına sebep olan Hıristiyan hükümdar olarak tarihe geçmiştir.

Batılı kaynaklara göre [1“Masarelli manuscript”, Angelo Masarelli, 1510-1566; 2D.M.Nicol “The Byzantine Lady: Ten Portraits 1250-1500] Curac Brankoviç ve İrene

Kantakuzene çiftinin 6 çocuğu olmuş, fakat Todor adındaki bir erkek çocuk küçük yaşta

ölmüştür. Doğum sırasına göre Grgur [Gregor] (d.1415), Mara (d.1416), Stefan (d.1417),

Katarina (d.1418) ve Lazar (d.1421) yetişkin çağına ulaşmışlar ve oldukça uzun

yaşamışlardır. Görüldüğü üzere hayatta kalan 3 erkek ve 2 kız kardeşten Edirne Sarayına

gelin gidecek olan Mara ikinci sırada gelmektedir.

Esphigmenou Manastırındaki 1429 tarihli elyazmasından minyatür (en sağda Despina

Mara, babası, annesi ve ağabeyi Grgur ile)

Page 3: EDİRNE SARAYINDA SOYLU BİR PRENSESrecepmesut.com/yazilar/DespinaMaraSultan.pdf · Despotu Stefan Lazareviç’in yerine geçen yeni Despot Curac Brankoviç’in kukulu davranılarından

Sultan 2. Murat (d. Haziran 1404, Amasya- öl. 3 Şubat 1451, Edirne) “fetret devrini”

sona erdiren ve devletin bütünlüğünü yeniden tesis eden Sultan 1. Mehmet (Çelebi)’nin oğlu

olup, Dulkadiroğlu Nasireddin Muhammed Bey’in kızı Emine Hatun’dan doğmadır.

Babasının 41 yaşında iken ani ölümünde (Mayıs 1421) 17 yaşında olup Amasya Sancakbeyi

göreviyle Amasya’da bulunuyordu. En büyük erkek evlâd idi ve ölmeden önce 1. Mehmet

onun acilen çağrılmasını istemişti. Vefatı kırk gün gizli tutuldu ve şehzade Murat Bursa’ya

ulaşınca babasının tahnit edilen cesedi de oraya gönderildi ve “Yeşil Türbe”ye gömüldü. 2.

Murat Bursa’da tahta çıktı (25 Haziran 1421), cülûs ve biat törenleri burada yapıldı. Önce taht

müddeisi olan amcası Büyük Mustafa Çelebi’yi yendi (“Düzmece Mustafa”) ve Edirne’deki

Hisar Burcuna astırdı, sonra da Hamidili sancakbeyi olan ve silâhlı isyana sevkedilen 13-

yaşındaki kardeşi “Küçük Mustafa Çelebi”yi İznik’te yakalattı, boğdurdu ve bir incir ağacına

astırdı. Tokat Kalesinde mahpus tuttuğu Mahmud ve Yusuf isimlerindeki daha ufak

kardeşlerinin gözlerine mil çektirdi, fakat anneleriyle birlikte Bursa’da oturmalarına izin verdi

ve kendilerine gelir temin etti [1429 yılında Bursa’da çıkan veba salgınında bu şehzadelerin

ikisi de öldü].

Sultan 2. Murat Han (1404, Amasya – 1451, Edirne)

Tahtını sağlamlaştırdıktan sonra 20 yaşına gelmiş olan 2. Murat, 1424 yılında

Edirne’de düzenlediği muhteşem bir düğünle, Candaroğlu İsfendiyar Bey’in güzelliği ile

meşhur torunu (oğlu İbrahim Beyin kızı) Tacunnisa Hatice Halime Hatun (sonradan Hatice

Sultan) ile evlendi. Aynı düğünle üç kızkardeşini (Sultan Hatun, Ayşe Hatun ve Hafsa Hatun)

de evlendirdi. Bu ilk nikâhlı eşinden 1425 yılında, çok sevdiği oğlu Alâatin Ali dünyaya geldi.

Page 4: EDİRNE SARAYINDA SOYLU BİR PRENSESrecepmesut.com/yazilar/DespinaMaraSultan.pdf · Despotu Stefan Lazareviç’in yerine geçen yeni Despot Curac Brankoviç’in kukulu davranılarından

Yedi yıl sonra, 30 Mart 1432 tarihinde, Edirne Sarayındaki hareme alınan bir cariye olan

Hüma Hatun’dan [babası bir mühtedi (sonradan İslâmı kabul etmiş) olduğu için “binti

Abdullah” denmiştir] hayatta kalabilen ikinci oğlu Şehzade Mehmet dünyaya gelecektir ki, bu

oğlan geleceğin Fatih Sultan Mehmed’i olacaktır.

2. Murat, Sırbistan üzerinde Macarların nüfuzunu bertaraf etmek için, 1425’ten beri

Osmanlı hakimiyetinde bulunan ve Macar Kralı Sigismund’un bizzat muhasara ettiği Tuna

kıyısındaki Kolombać (Güvercinlik) Kalesini başarıyla savundu. 1427’de ölen Sırbistan

Despotu Stefan Lazareviç’in yerine geçen yeni Despot Curac Brankoviç’in kuşkulu

davranışlarından haberdar edilen Sultanın Sırbistan seferine hazırlandığını anlayan Brankoviç

haber göndererek Macarlarla ilişkilerini keseceğini ve kızı Despina Mara’yı Osmanlı

Sultanına zevce olarak vermeyi teklif etti. Saruca Paşa, despota sadakat yemini ettirmek ve

kızı getirmek için Semendire’ye gönderildi. Kız küçük olduğu için sadece söz kesildi [Haziran

1431, Batılılara göre “nişanlandı”= betrothed] ve düğün ileri bir tarihe ertelendi. Fakat

sözünde durmayan Despot el altından, Macarlarla ve Karamanoğulları ile yeni ittifaklara

girdi. 1434’te hem Macarların, hem de Karamanoğlu İbrahim Bey’in yenilmesinden sonra

telâşa kapılarak 1435’te Edirne’ye haber göndererek Sultan’ın nişanlısı sayılan Despina

Mara’nın (“despina”= despot kızı; genç kız) 19 yaşına geldiğini ve çeyizinin tamamlandığını

bildirdi. Diğer kızı Katarina’yı (tarihte “Cantacusina” olarak bilinir) da Macar kraliçesinin

kardeşi olan Celje kontu Ulrich II ile evlendirmişti (20 Nisan 1434). O zamanlar Balkanların

en zengin hükümdarlarından olan Despot [altın ve gümüş madenleri (Srebrenitsa, Novo

Brdo), kıymetli taş ocakları] gerçekten şaşaalı çeyiz hazırlamıştı (200 bin altın değerinde) ve

ülkesinin güneyindeki iki bölgeyi: Dubočica [bugün Niş’in güneyinde kalan Leskovac

(Leskofça)] ve Toplica [bugün Kruševac’ın güneyinde kalan dağlık alan, Topliçe] bölgelerini

de Osmanlı damadına devrediyordu. Saraydan Reyhan ve Örnek isimli iki hadımağa ile

Üsküp sancakbeyi İshak Bey’in hanımı Semendire’ye gidip gelini Edirne’ye getirdiler (4

Eylül 1435). Geline iki erkek kardeşi (Gregor ve Stefan) de refakat ettiler. Bu siyaset icabı

nikâhlı eş Edirne Sarayının [Eski Saray = Saray-ı Atîk] haremine alındı, fakat düğün

yapılmadı.

Osmanlı vakanüvislerine göre [Âşıkpaşazâde; Neşrî; Hoca Sadeddin], yeni gelin pek

az süre Edirne’de kaldı ve 2. Murat tarafından Bursa’ya gönderildi. Herhalde Bursa’da da

fazla kalmadı, çünkü sonraki yıllarda Despina Mara’yı tekrar Edirne’de görüyoruz, hatta

kendisine “Meryem Sultan” şeklinde hitap ediliyordu. Bu soğuk muamelenin açıklaması

ancak tahmin edilebilir – Despina Mara İslâm inancını kabul etmemiş ve Ortodoks Hıristiyan

olarak kalmakta ısrar edince, siyaset icabı da geri gönderilememiş ve Osmanlı Sultanının

hareminde kendisine ayrılan bir odada yıllarını tüketmiştir. Bazı Latin kaynakların iddia ettiği

gibi “bu evlilik aslında fiiliyata geçmedi”, öyle yada böyle haremde dahi Hıristiyanlığını

muhafaza eden Mara hiçbir zaman Sultanın koynuna girmedi. Babasına güvensizliğinden ve

kızına kızgınlığından dolayı Despina Mara ile birlikte Edirne’ye gelen iki erkek kardeşinden

Gregor bilmukabele hediyelerle geri gönderilmiş, fakat küçük kardeş olan Stefan rehin olarak

Edirne’de tutsak bırakılmıştır. Stefan, kör edilmesinden ve serbest kalmasından sonra,

hayatının sonuna kadar Türk düşmanı olmuştur. Aynı dönemde rehin olarak Arnavutluk’tan

Gergi Kastrioti (sonradan İskender Bey) ve Eflâk’tan Vlad (sonradan “Çepeş”, namı diğer

“Kazıklı Voyvoda”) da sonraları Osmanlıya karşı amansız mücadeleye girişmişlerdir.

Harem hayatı: Yaklaşık 16 yıl (Milâdi takvimle 15 yıl 6 ay) Osmanlı Sarayında kalan

Mara Brankoviç burada kendine “özel” statü sağladı. Sultandan bir beklentisi olmayıp göze

girmeye çalışmayan, çocuk da doğurmadığı için şehzadeler üzerinden rekabete kalkışmayan

ve Hıristiyan inancını alenen muhafaza eden, zengin çeyizle gelen bu “soylu” kadın, aynı

zamanda zeki, bilgili ve görgülü idi. Sırpça, Rumca ve Latince yanında Türkçeyi de

öğrenmişti. Çoğunluğu Hıristiyan kökenli olan hatunların ve cariyelerin doğal hâmisi oldu.

Page 5: EDİRNE SARAYINDA SOYLU BİR PRENSESrecepmesut.com/yazilar/DespinaMaraSultan.pdf · Despotu Stefan Lazareviç’in yerine geçen yeni Despot Curac Brankoviç’in kukulu davranılarından

Sonradan harem dışına çıkabiliyor (örneğin erkek kardeşlerini görebiliyordu), hattâ av

eğlencelerine, yabancı heyetlerin kabulüne katılabiliyordu. Haremdeki cariyelerden Rum

kökenli olduğu tahmin edilen Hüma Hatun (“binti Abdullah”) ile samimi oldu ve 3 yaşındaki

küçük Mehmed’in yetişmesine ve haremiçi öğrenimine katıldı. Geleceğin Fatih’inin yabancı

dil öğrenmesine, bunları okuyup yazmasına, Roma ve Bizans tarihini, Truva Savaşını, Büyük

İskender’in seferlerini, Avrupa devletlerini ve hanedanlarını tanımasına yardımcı oldu.

Çocuk Fatih’in Topkapı Sarayında bulunan ve yayınlanan defterinden

(Grek alfabesine ait harfler)

Unutmayalım ki, küçük Mehmet 11 yaşına kadar “ulu şehzade” değildi, cariye kökenli

olan annesi de, 7 yaş daha büyük olan Alâaddin’in annesi Hatice Sultan ile rekabet edemezdi.

İkinci plana itilen bu ana-çocuk, Meryem Sultan tarafından sevildi ve desteklendi. Bütün

bunları Fatih unutmadı, kalıcı olarak tahta çıkmasından 2 yıl önce, 1449’da kendi annesi

Hüma Hatun vefat edince, Meryem Sultana “anam” demeye başladı. O kadar ki, Fatih çok

erken yaşta (16 yaşında) gene bir cariyeden (Gülbahar Hatun) baba olunca (1448’de),

geleceğin 2. Bayezid’i de Meryem Sultan’ı “babaanne” olarak bildi. İlginçtir, bu doğum

Edirne Sarayında değil de 40 km güneydeki Dimetoka Sarayında gerçekleşmiş, herhalde

çocuk burada büyümüş olacak ki, 1512’de tahttan indirilen 64 yaşındaki 2.Bayezid hayatını

tamamlamak için bu sarayı tercih etmiş, fakat oraya ulaşamadan yolda vefat etmiştir.

Despina Mara’nın haremde kaldığı süre iki döneme ayrılabilir: ilk 8 yılda

önemsenmedi ve hor görüldü. Bu dönemde ailesinin ve Sırbistan’ın başına 2. Murad’ın öfkesi

çöktü. 1439’da Semendire kuşatıldı. Despot Curac, eşi İrene ve küçük oğlu Lazar

Macaristan’a kaçmışlardı, fakat kaleyi savunan Gregor sonunda teslim oldu ve esir olarak

Edirne’ye götürüldü. Bütün Sırbistan 4 yıl Osmanlı işgalinde kaldı. 1441 yılında ise Mara’nın

iki erkek kardeşi (Gregor ve Stefan) casuslukla suçlandılar ve Tokat Kalesinde gözlerine mil

çekilerek kör edildiler. Gizlice yapılan bu cezalandırmayı Despina Mara geç öğrenmiş ve çok

üzülmüş, Despot Curac’ın ise çok daha geç haberi olmuştu.

Fakat kader 2. Murad’a hiç beklemediği bir yerden darbe indirdi. Talihsiz 1443 yılının

bahar aylarında büyük bir kayıp yaşadı – çok sevdiği ve “ulu şehzade” dedirttiği 18 yaşındaki

Page 6: EDİRNE SARAYINDA SOYLU BİR PRENSESrecepmesut.com/yazilar/DespinaMaraSultan.pdf · Despotu Stefan Lazareviç’in yerine geçen yeni Despot Curac Brankoviç’in kukulu davranılarından

Alâaddin, Bursa yakınlarında atını sürerken kaza neticesinde düştü ve öldü. Babası “Ben

ölünce beni Alâddin’in yanına gömün” diye vasiyet etti. Bugün de Bursa’daki Muradiye

Külliyesinde yanyana yatmaktadırlar. Maneviyatı derinden sarsılan, kolu kanadı kırılan

padişah uzun süren depresyona girdi ve bir buçuk sene kendini toparlayamadı. Artık tüm

umutlarını 11 yaşındaki Mehmed’e bağladı.

Oysa devletini de büyük bir askeri felâket bekliyordu: 1443 yılının sonbaharında Papa

IV. Eugenius’un teşvikiyle, Macaristan, Venedik ve Sırbistan Despotu Curac arasında ittifak

oluşturuldu, birleşik Macaristan-Polonya kralı genç 1.Ulászló [aynı zamanda Jagiełło

sülâlesinden III.Władisław unvanıyla Polonya Kralı] başkanlığında ve tecrübeli kumandan

Janoş Hunyadi komutasında Haçlı ordusu Tuna’yı geçerek Osmanlı topraklarına girdi,

Sırbistan’ı tamamen ele geçirdi, eski Bulgaristan topraklarında Sofya’yı yakıp yıktı ve

Edirne’yi hedefledi, fakat Aralık sonu olduğu için Balkan eteklerindeki İzladi (bugün Zlatitsa)

Derbendini ağır kış şartlarında aşamadı ve geri döndü. Osmanlının bu büyük hezimeti

Hıristiyan dünyasında sevinçle karşılandı ve Türklerin “yenilebilir” olduklarına inanıldı.

Haçlılarla eşzamanlı saldıran Karamanoğlu ile Anadolu’da da mücadele etmek

zorunda olan 2. Murat, Haçlıların saldırısında dağınık, düşüncesiz ve etkisiz hareket etmiş,

kendisi bizzat bu cepheye gitmemiştir. Aynı yılın sonunda kaybettiği toprakları geri almak

için irade gösterememiş, 1444 Mart’ında Mara Despina ve babasının aracılığıyla Macar

Kralına barış önerisinde bulunmuştur. Artık Mara Brankoviç’in değeri belli olmuş, Hıristiyan

dünyası ile ilişkileri kendisini arabulucu, danışman ve diplomat mertebesine çıkarmıştır.

Macar heyeti Edirne’ye gelmiş, Osmanlı’nın çok aleyhine olan koşullardaki teklifleri

(Sırbistan topraklarını, artı Kruşevaç ve Golubaç kalelerini iade, Despot’un kör oğullarını

serbest bırakma, Macarlara 100,000 forint tazminat ve Macar Kralına savaş durumlarında

25,000 askerle yardımda bulunma, 10 yıllık barış) 2. Murat imzalamış ve Kuran üzerine el

koyarak yemin etmiştir. Heyet Segedin’de bulunan Kral’ın yanına giderek 12 Temmuz

1444’te Kral Ulászló da imzalamış ve İncil üzerine yemin etmiştir (Edirne-Segedin

Antlaşması). Halâ kederli olan Sultan ise, Mihalıç çiftliğinde iken komutanlarına devletin

yönetiminden uzaklaşacağını, hayatta kalan 12-yaşındaki ikinci oğlu Şehzade Mehmed’i

iktidarın başına getirdiğini ilân etmiş ve Manisa’ya çekilmiştir [Aslında payitahtta herhangi

bir devir teslim yapılmamış, ferman yayınlanmamış, sadece sözlü olarak vekil tayin eder gibi

hareket edilmiştir]. Despina Mara da Manisa’ya gidenler arasındaymış.

Page 7: EDİRNE SARAYINDA SOYLU BİR PRENSESrecepmesut.com/yazilar/DespinaMaraSultan.pdf · Despotu Stefan Lazareviç’in yerine geçen yeni Despot Curac Brankoviç’in kukulu davranılarından

Edirne Sarayında genç padişahın huzurunda vezirler ve saray erkânı

Murat Manisa’da tefekkür ve huzur arayışı içinde iken, Segedin’de Papa’nın temsilcisi

kardinal Cesarini 10 gün içinde Kralın “dinsizlere verdiği” yemini geçersiz ilân etmiş ve

sonbaharda Haçlı orduları yeni bir sefer hazırlıklarına başlamışlar. Düşman ordusu bu kez

Niğbolu’da Tuna’yı geçmiş, Balkan Dağlarının kuzeyinde ilerleyerek Karadeniz sahilindeki

Varna limanına ulaşmış, burada Venedik gemilerini bekleyecekti. Küçük padişahın

Edirne’den babasına gönderdiği ünlü “… eğer halâ padişah isen gel ordularının başına geç,

eğer ben padişah isem bunu sana emrediyorum…” mealindeki çağrıdan sonra 2. Murat,

Anadolu askeriyle birlikte İstanbul Boğazını geçerek Rumeli askeriyle birleşmiş ve 10 Kasım

1444’te, Varna Meydan Savaşı”nı kazanmıştır. Kızının tavsiyesiyle Despot Curac Brankoviç

hem bu sefere, hem de 4 yıl sonraki, İkinci Kosova Meydan Savaşı (17-18-19 Ekim 1448)

ile sonuçlanacak son Haçlı seferine de, tüm ısrarlara rağmen katılmamış ve Osmanlı ile barışı

bozmamıştır. Arka arkaya Osmanlı tarihinin en şanlı zaferlerini kazanan 2. Murad’ı çağdaşları

“Gazi Hünkâr”, vakanüvisler ise “Koca Murad” veya “Murad-ı Sâni”(“sâni”= ikinci) diye

anmışlardır. 1449’da oğlu Mehmed’i Dulkadiroğlu Süleyman Bey’in kızı Sitti Mükrime

Hatun ile resmen evlendirmiştir (bu evlilikten Fatih çocuk sahibi olmamıştır). 3 Şubat 1451

günü Edirne’de ağır bir beyin inmesi geçirmiş ve 3 gün sonra hayata gözlerini yummuştur.

Acele Manisa’dan çağrılan Şehzade Mehmet 18 Şubat 1451’de, artık 19 yaşında, ikinci defa

tahta çıkmıştır.

Despina Mara Sırbistan’da: Genelde vefat eden sultanların eşleri (küçük

çocuklarıyla birlikte) haremden çıkartılıp bazı eski saraylara dağıtılırlardı. Henüz 35 yaşında

dul kalan Mara Despina bu hususta da istisna sayıldı, çünkü çocuksuzdu ve Osmanoğulları ile

kan bağı oluşmamıştı. Bir hükümdar ailesine mensuptu, dolayısıyla gidebilecek yeri vardı.

Tahta çıkan yeni sultan da kendisine karşı hürmetkârdı. Kendi tercihi de baba evine gitmek

idi. Bu nedenle izin verildi ve kişisel eşyalarıyla birlikte Semendire’ye gönderildi. Hattâ yeni

sultan, çeyizi sayılan Dubočica ve Toplica bölgelerini de babasına iade etti (1451).

Page 8: EDİRNE SARAYINDA SOYLU BİR PRENSESrecepmesut.com/yazilar/DespinaMaraSultan.pdf · Despotu Stefan Lazareviç’in yerine geçen yeni Despot Curac Brankoviç’in kukulu davranılarından

Sırbistan Despotluğunun son başkenti – Tuna kıyısında Semendire Kalesi

Bu soylu dul hanıma birçok yerden izdivaç teklifleri geldi, fakat hiçbirini kabul

etmedi. En dikkate şayan teklif, ikinci defa dul kalmış olan Bizans İmparatoru Konstantin

XI’den geldi. Akıbetini sezmiş mi bilinmez ama, Mara imparatoriçe olma fırsatını da geri

çevirdi [Bizans’ın bu son imparatoru 1453’te İstanbul fethi esnasında sokak çarpışmalarında

hayatını kaybetti].

Mara baba evinde 6 yıl kaldı. Annesi ve babası hayattaydı, fakat Curac Brankoviç artık

çok yaşlanmıştı (doğumu 1377). Kızkardeşi Katarina zengin Celje kontu 2. Ulrich’le

evlendirilmiş ve Celje’ye (bugün Slovenya topraklarında) gitmişti. 2. Murat tarafından

gözleri kör edilmiş Gregor ve Stefan’ın despot olma şansları kalmamıştı. Tek veliaht olarak

en küçük kardeş Lazar görünüyordu, fakat o da çok haris ve hırslı bir karaktere sahipti. Karısı

Helena Palaiologina ise daha hırslı olup kayınvalidesini hiç sevmiyordu. Küçülmüş Sırbistan

despotluğu gittikçe yükselen iki güçlü komşusu (Macaristan ve Osmanlı) arasında çaresiz

kalmış ve son yıllarını yaşamaktaydı. Hıristiyan olmalarına rağmen koyu Katolik olan

Macarlar, Ortodoks mezhebinden olan Sırpları aşağılıyorlar ve katolik olmaları için inanılmaz

baskılar yapıyorlardı [1443 ve 1448 Haçlı Seferleri Sırp topraklarından geçmiş ve yerli halka

Türklerden daha fazla eziyet ve yağma yapılmıştı]. Brankoviç ailesini de farklı görüşler

parçalamıştı: Mara, ağabeyi Gregor, annesi ve Semendire’de bulunan dayısı Thomas

Kantakuzenos Türkleri ehveni şer görüyorlardı, fakat Stefan, Lazar ve Helena kesinlikle

Macar taraftarı idiler. 24 Aralık 1456’da yaşlı despot vefat etti. Vasiyeti üzerine iktidarı eşi

İrene ile küçük oğlu Lazar üstleneceklerdi. Fakat birkaç ay içinde Lazar ve karısı Helena

sarayda örtülü darbe yaptılar, annelerini izole ettiler. Diğer aile fertleri hayatlarının tehdit

altında olduğunu anladılar. Despina Mara’ya göre Fatih Sultan Mehmet (artık İstanbul’u

fethetmişti) onlar için daha güvenliydi. Mara, ağabeyi Gregor ve dayısı Thomas kaçabildiler

ve en yakın Osmanlı garnizonuna sığındılar. Fakat anne İrene yakalandı ve Rudnik Kalesine

sürüldü, 3 Mayıs 1457’de burada öldü (kocasından 5 ay sonra, halbuki 23 yaş daha küçüktü).

O yıllara ait bazı kaynaklar öz oğlu tarafından zehirlenmiş olduğunu yazıyorlar. Genç Despot

Lazar da çok yaşamadı – iki yıl sonra (20 Ocak 1458) o da öldü, 37 yaşında idi. Üç kızı vardı,

fakat erkek evlâdı yoktu. Halkın baskısıyla tahta ağabeyi kör Stefan Brankoviç çıkarıldı, fakat

Page 9: EDİRNE SARAYINDA SOYLU BİR PRENSESrecepmesut.com/yazilar/DespinaMaraSultan.pdf · Despotu Stefan Lazareviç’in yerine geçen yeni Despot Curac Brankoviç’in kukulu davranılarından

1 yıl 3 ay hüküm sürebildi. Lazar’ın aşırı hırslı dul karısı büyük kızı Maria’yı Bosna Kralı’nın

oğlu olan Stephen Tomašević’le evlendirdi ve damadını Semendire’ye davet etti. Bosna ve

Macaristan orduları Semendire kapılarına dayandılar, çarpışma olmadan kaleye girdiler, kör

Stefan’ı tahttan indirip damat Tomašević’i oturttular (8 Nisan 1459). Bir zamanlar

Balkanların güçlü devleti olan Sırbistan’ın bu son hükümdarı da sadece 2 ay iktidarda

kalabildi, çünkü Fatih Sultan Mehmet yetişti ve 20 Haziran 1459 günü Semendire’yi alarak bu

despotluğa son verdi. Bosna’ya kaçabilen Stephen Tomašević kendi babasının ölümünden

sonra Bosna kralı ilân edildi (10 Haziran 1461), lâkin Osmanlı onu burada da buldu ve

Jajce’de (Yayçe) yakalayarak kellesini uçurdu (25 Mayıs 1463). Stephen Tomašević

Bosna’nın da son kralı oldu ve bu devlet de Osmanlı İmparatorluğu tarafından ilhak edildi.

Despina Mara tekrar Osmanlı topraklarında: Mara, ağabeyi ve dayısı ile 1457

yılında Fatih Sultan Mehmed’in huzuruna çıktı, koruma ve maddi destek istedi. Olayların

tanığı olan Kritovulos bu karşılaşmanın yeni başkent İstanbul’da olduğunu yazmaktadır.

Kendisine Serez’in ve Struma nehrinin güneyinde, verimli arazisi olan bir çiftlik arpalık

olarak tahsis edildi. Sırplar ve diğer Balkan Slavları bu köye “Ježevo”(= Yejevo) diyorlardı ve

Aton Dağındaki (Aynaroz) manastırlara giden hacıların son uğrak yeri sayılıyordu

[günümüzde Hırvatistan’da, Zagreb’in doğusunda da “Ježevo” adında bir köy bulunmaktadır,

ikisini karıştırmamak gerekir].

Bugün Yunanistan’da kalmış bulunan Serres (Serez)’in 40 km güneyinde, “Nigrita”

kazasına bağlı “Daphni” köyünün girişinde hala “Pirgos tis Maras” diye bilinen kule-malikâne

kalıntısı görülmektedir. Tahminen burasını Mara kendisi seçmiştir, çünkü Bizans yıllarında

anne tarafından büyük dedesi [İmparator VI. İoannes Kantakouzenos] bu toprakların

hakimiydi. Sonra Stefan Dušan döneminde, Sırp Devletinin genişlemesiyle (1345 civarı)

Sırpların eline geçti. Bölgede Rumca ve Slavca (Sırpça, Bulgarca) konuşan çok sayıda yerli

Hıristiyan halk vardı. İnançlı bir Ortodoks Hıristiyan olan Mara buradan geçen hacıları da

düşünmüş olabilirdi.

Mara Despina’nın 30 yıl (1457-1487 arası) yaşadığı “Ježevo” (bugün Daphni)

köyünün coğrafi konumu

Page 10: EDİRNE SARAYINDA SOYLU BİR PRENSESrecepmesut.com/yazilar/DespinaMaraSultan.pdf · Despotu Stefan Lazareviç’in yerine geçen yeni Despot Curac Brankoviç’in kukulu davranılarından

Bugünkü Dafni köyünde “Pirgos tis Maras” (Mara’nın kalesi)

Osmanlı, Serez havalisini daha 1. Murat devrinde, önce 1374’te, ikinci defa 1383

yılında fethetmiş ve Anadolu’dan getirilen Türk aşiretleri yerleştirmişti. Ancak buralarını

Bizans’tan değil de, 1371 Sırpsındığı Savaşında öldürülen Serez Sırp Despotu Jovan Uglješa

Mrnjavčević’in ardıllarından almıştı.

Fatih bununla da yetinmedi, “analığına” kendi parasıyla satın alarak Selânik’teki

Küçük Ayasofya Manastırını tapulu mülk olarak devretti [bu ferman Topkapı Sarayı arşivinde

bulunmuştur]. Mara Despina’nın ölümünden 40 yıl sonra, Kanuni Sultan Süleyman’ın

sadrazamı İbrahim Paşa buradaki kiliseyi Ayasofya (İbrahim Paşa) Camisine dönüştürmüştür.

Bugün tekrar kilise olarak restore edilmiştir.

Page 11: EDİRNE SARAYINDA SOYLU BİR PRENSESrecepmesut.com/yazilar/DespinaMaraSultan.pdf · Despotu Stefan Lazareviç’in yerine geçen yeni Despot Curac Brankoviç’in kukulu davranılarından

Fatih Sultan Mehmet

Gentile Bellini’nin yağlı boya portresi (1480)

National Gallery, London

Despina Mara bu malikâneye yerleşti, tedirgin edilmeden, maddi sıkıntı çekmeden,

güven ve huzur içinde 30 yıl daha yaşadı. Kör edilmiş ağabeyi Grgur (Gregor) Aynaroz’daki

Hilendar manastırına çekildi, keşiş “German” adıyla iki yıl daha yaşadı ve 16/17 Ekim

1459’da burada öldü. Dayısı Thomas Kantakouzenos da Ježevo’da kalmadı, batıya doğru

çekti gitti. Ne yaptığı bilinmiyor ama, Vatikan arşiv kayıtlarında 25 Temmuz 1463’te öldüğü

not edilmiştir. Diğer erkek kardeşi, kör Stefan Brankoviç (Stefan Slepi, Stefan the Blind)

1459’da Semendire’de tahttan indirildikten sonra Arnavutluk topraklarına geçti, 1461’de yerli

beylerden Gjergj Arianiti’nin kızı Angjelina Arianiti Komneni ile evlendi. Bu evlilikten 5

çocuğu oldu, fakat Osmanlıların Arnavutluk topraklarına da ulaşmasıyla, İtalya’ya geçti,

Udine yakınlarındaki “Belgrade” Kalesinde 9 Ekim 1476 tarihinde 59 yaşında iken öldü.

Sonradan bağımsız Ortodoks Sırp Kilisesi tarafından aziz ilân edilmiştir.

Kızkardeşi Katarina Kantakuzene ise eşi Celje kontu II. Ulrich’in Belgrad

kuşatmasında öldürülmesiyle (1456’da) dul kalmıştı. Üç çocuğu olmuştu, ama üçü de erken

yaşlarda öldüler. Dul ve çocuksuz kalan Katarina için Osmanlı sultanından izin istendi ve

1469’da Ježevo’ya gelerek ablasının yanına yerleşti. O da zengin mülklere ve gelirlere sahip,

fakat yalnız kalmış dul kontes idi. Ablasından daha uzun yaşadı ve 1490 sonrası burada öldü.

Ježevo’da kaldığı yıllarda Despina Mara çok aktif sosyal faaliyetlerde bulundu. Onun

malikânesi bu yıllarda Sırpların ve diğer Hıristiyanların uğrak yeri oldu. Özellikle kutsal Aton

Dağına (Aynaroz) giden veya dönen hacıların Ježevo’yu ziyaret etmesi gelenek haline geldi.

Serez mitropoliti kendisini ziyaret ederdi. Hiçbir zaman manastıra rahibe olarak kapanmadı,

fakat Hıristiyan dini kurumlarına (kilise ve manastırlara) maddi yardımlarını esirgemedi.

Kendisine en yakın ve en ünlü manastır olan Kosinitza Meryemana Manastırına (antik

çağların “Pangea”, Türklerin Pırnar Dağı’nın kuzey eteklerinde, bugün “Moni İkosifinisses”)

çok yardım etti. Bu manastırın başrahibi Dionyssios’un, 1466 yılında Patrik tayin edilmesi

için İstanbul’a bizzat giderek Fatih’in müdahalesini sağladı. Fatih’in sağlığında Venedik’le

Page 12: EDİRNE SARAYINDA SOYLU BİR PRENSESrecepmesut.com/yazilar/DespinaMaraSultan.pdf · Despotu Stefan Lazareviç’in yerine geçen yeni Despot Curac Brankoviç’in kukulu davranılarından

sürdürülen savaşa [1463-1479 arasını kapsayan 16 yıllık “second Ottoman-Venetian War”]

son verilmesini isteyen Venedikli elçi önce Ježevo’ya geldi (1471) ve Mara İstanbul’a kadar

ona refakat etti (ancak o görüşmede anlaşma sağlanamadı ve savaş durumu 1479’a kadar

devam etti).

1469’da en büyük Bulgar Manastırı olan Rila Manastırından keşişler Mara’ya

başvurarak kendi azizleri “Sveti İvan Rilski”nin kemiklerinin Tırnova’dan manastıra

nakledilmesi için yardımını rica ettiler. Mara gerekli olan izni Fatih’ten sağladı ve keşişlerin

teşekkür yazısı hala manastırda saklanmaktadır.

Mara çok iyi Türkçe de biliyordu. Serez çevresindeki Türkler de kendisine saygıyla

“Mara Hatun” diyorlardı. Hıristiyanlar ise kendisinden “Sultaniya Mara” (Sultanın analığı)

veya “Amerissa” (yani Amir’in / Emir’in dul kalmış eşi) olarak bahsediyorlardı. Mara’nın

konumu ve statüsü, Osmanlıların Balkanlara yerleşme dönemlerindeki dinsel hoşgörünün en

anlamlı örneğidir.

Pırnar (Pangea) Dağındaki Kosinitza Manastırı (Moni İkosifinissis)

Fatih 1481 yılında 49 yaşında iken aniden vefat etti. Despina Mara, onun oğlu ve ardılı

2. Bayezid’in saltanat yıllarında da saygın konumunu sürdürdü, hatta İstanbul’da Patrik

seçimlerine giren adaylar için tavassutta bulundu. Mara Despina 14 Eylül 1487 tarihinde, 71

yaşında Ježevo’da öldü ve çok yardımlarda bulunduğu Kosinitza Manastırına gömüldü.

Kızkardeşi Katarina yalnız kaldı ve 1490 veya 1992’de o da Ježevo’da öldü. Yaşadıkları

malikanenin son kalıntıları bugün Daphni köyü girişinde “Pirgos tis Maras” adıyla hala

ziyaretçi çekmektedir.

Not: 2016 yılı Despina Mara’nın doğumunun 600. yıldönümüne isabet etmektedir.

Bu yazı “Edirne Hudut Gazetesi”nde 2 Mart 2016 tarihinden itibaren tefrika edilmiştir.

Page 13: EDİRNE SARAYINDA SOYLU BİR PRENSESrecepmesut.com/yazilar/DespinaMaraSultan.pdf · Despotu Stefan Lazareviç’in yerine geçen yeni Despot Curac Brankoviç’in kukulu davranılarından