20
n 11-17 KASIM 2008 n YIL: 1 n SAYI: 1 n FİYATI: 5,00 YTL Süper Lig’in Bursa’da beş yıldızlı ‘yapı’lanma dönemi Otomotiv pazarında Serdar ve Serkan Kurtuluş kardeşlerin babası Yaşar Kurtuluş’la çizgi ötesi bir söyleşi... n Spor Eki’nde Bursa’da yatırım değeri yaklaşık 2 milyar YTL’yi bulan 14 bin lüks konut üretiliyor... n Yapı&Yaşam Eki’nde Otomobil ve hafif ticari araç satışları ekimde eylüle göre yüzde 25 azaldı... n Otomobil Eki’nde YAPRAK DÖKÜMÜ Dev otomotiv firmaları birbi- ri ardına olumsuz verilerle sarsılır- ken, Bursa, krizden en çok etkile- nen kentlerden biri oldu. TOFAŞ işçi çıkarırken, üretime ara veren Renault’da da tedirginlik arttı. Bosch 600 çalışanını yeni benzinli püskürt- me yatırımına kaydırırken, Coşku- nöz kesinlikle işçi çıkarmayı planla- madığını açıkladı. EXIMBANK DESTEĞİ Pazar kaybını telafi etmeye çalışan sektöre ilk destek Eximbank’tan ge- lecek. DTM İhracatı Genel Müdü- rü Ali Boğa, krizin en az hasarla at- latılması için Eximbank ve Destek- leme Fiyat İstikrar Fonu’ndan ilave kaynak aktarımı yapılmasına yöne- lik çalışmaların sürdüğünü açıkladı. Eximbank, aralık ya da ocak ayında bu kaynağı kullanıma sunmaya ha- Otomotiv sektörü, Avrupa ve ABD’deki talep daralmasından ciddi darbe aldı. Yatırım planlarını gözden geçiren sektörde, önlem alınmazsa işgücü kayıplarının artacağı belirtiliyor. M etal iş kolunda bir süredir de- vam eden toplu iş sözleşmesi görüşmeleri tıkandı. Var olan hakları da geri götüren tekliflerle karşı karşı- ya kaldıklarını belirten işçi sendikaları temsilcileri, “Yılsonunda grev kaçınıl- maz” dediler. Arabulucudan da bir so- nuç çıkmayacağına inanan Bursa’daki yaklaşık 50 bin işçi ise yılsonuna kadar greve çıkmanın hazırlığını yapıyor. n Haberi 12’de B ursa’yı Türkiye’nin tekstil mer- kezi haline getiren dev firmala- rın üretimini tamamen durdurma ka- rarı alması, işçi kesimindeki tedirginli- ği daha da tırmandırdı. Türk-İş 8. Böl- ge Temsilcisi Mehmet Kanca, yılın ilk 9 ayında 31 bin 114 kişinin işsiz kal- dığı Bursa’da, işsiz sayısının yıl sonu- na doğru 50 bine ulaşabileceği endişesi taşıdıklarını söyledi. n Haberi 12’de O tomotiv sektöründe tehlike çan- ları çalarken, Bursa krizde ilk kaybını Sönmez Filament ile verdi. 1972’de kurulan tesis ekonomideki dar boğaza daha fazla dayanamadı ve üre- timine son verdi. Sönmez Holding Yö- netim Kurulu Başkanı Celal Sönmez, krizin Bursa’yı yüksek girdi maliyetleri, nakit sıkışıklığı gibi sorunlarla boğuş- tuğu bir dönemde yakaladığını söyledi. n Haberi 13’te OLAY BURSA’DA KALMALI ‘Olay Medya’ya talip oldum, çünkü bu yayın Bursa’da kalsın istedim. TMSF talip çıkmayınca ihaleyi iptal etti. Burası nihayetinde kamu malı. Yalnız girip al- saydım o beni rahatsız ederdi. İlgim bit- medi ama azaldı.” SİYASETİ DÜŞÜNMÜYORUM ‘Sifaş, Nergis ve Polylen’i halen orala- rın sahibi olan Cavit Çağlar TMSF’ye sundu. Ben de yazılı ödeme planı ve ta- ahhüdümü verdim, bekliyorum. Olursa o fabrikaları şakır şakır çalıştırırım. Si- yaseti kesinlikle düşünmüyorum.” n İş Yemeği 11’de Çağlar’ın tesislerine talip olunca gündeme oturan Muham- med Etkeser, ilk kez Ekonomik PUSULA’ya konuştu. Etkeser, Dünyaca ünlü Hilton otelleri içinde en hızlı bü- yüyen markalardan biri olan Hilton Garden Inn, Mudanya Yolu’nda inşa edilecek. H ilton Oteller Zinciri’nin Türkiye’deki stratejik ortağı Amplio AŞ., Garden Inn yatırımı için Mudanya Yolu Otoban Kavşağı’nda 10 bin metrekarelik arazi üzerinde an- laşmaya vardı. Önümüzdeki günlerde satış sözleşmesinin imzalanmasının ardından yaklaşık 20 milyon dolarlık yatı- rım için ilk kazma 2009 Haziran’da vurulacak. Hilton Gar- den Inn, 2010 yılı sonbaharında da kapılarını açacak. n Elif SEZGİN’in haberi Yapı&Yaşam Eki’nde Hilton Garden Inn Her hafta alanında uzman bir isim gündemdeki en sıcak geliş- meyi Ekonomik PUSULA’da yo- rumlayacak. İlk sayının konuğu Bahçeşehir Üniversitesi Ameri- kan Araştırmaları Merkezi Baş- kanı Burak Küntay... Küntay, ABD Başkanlık Seçimi ve Oba- ma döneminde Türk-Amerikan ilişkilerini analiz etti. n Yazısı 14’te Başlarken... Ülkemiz ve Bursa’nın içinde bulunduğu medya ve ekono- mi gazeteciliği ortamını dikka- te alarak, ileriye doğru bir adım atma iddia ve vizyonu ile yola çıktık. Size farklı bir gazete su- Merhaba Özelde ülkemizin, genel- de dünyanın ekonomik-politik gelişmelerini, sorunlarını, risk- lerini, alternatif çözüm öneri- lerini hep birlikte izleyeceğiz, tartışacağız, önereceğiz. Araştırma: Sanayicinin kriz reçetesi Ekonomik PUSULA Gaze- tesi’nin ilk aylık anketine katı- lan BUSİAD üyeleri, krizi en az zararla atlatmak için küçül- me ve yatırım ertelemeyi plan- ladığını belirtti. Personel azalt- mayı ilk seçenek olarak düşün- meyen sanayiciler, IMF’siz yola devam edilemeyeceği görüşün- ‘Rüzgar gülleri’ Bursa’da açacak Bursa’da rüzgar santrali ya- tırımı talebinde adeta patlama yaşanıyor. Gelecek ay çıkacak yönetmelik, rüzgar güllerinin dönmesi için gerekli süreci de başlatacak. Ek 400 megavatlık bağlanabilir enerji kapasitesi- ne sahip olan Bursa’da, Rüzgar Enerjisi Santrali kurmak için sıraya giren 29 firmanın, talep ettiği toplam üretim kapasite- si 3 bin megavata ulaştı. Bursa IKEA 13 Kasım’da açılıyor Mobilya ve ev aksesuarı ma- ğazalar zinciri IKEA’nın Bursa mağazası, 13 Kasım Perşembe günü kapılarını açacak. IKEA Bursa’da, Türkiye’de ilk olan “Çocuk Cenneti” bölümü de Asansör devinin heykeli dikilecek! Suudi Arabistan’ın en bü- yük ulusal gazetesi Al Riyad, Bursa’daki WAM Asansör ile devleşerek, dünyada sayısız ya- tırıma imza atan Abdülgani Hüseyin’in heykelinin dikilme- si için Kral Abdullah’a çağrıda ‘Pusula’sız kalmayın Ekonomide bulutlu havanın yaşandığı bir dönemde yayın hayatına başlıyoruz. Böyle bir ortamda gazetemizin ana gün- demini de küresel finans krizi- nin Bursa’ya etkileri oluşturdu.

Ekonomik Pusula Gazetesi

  • Upload
    iqbig

  • View
    265

  • Download
    2

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Ekonomik Pusula Gazetesi

Citation preview

Page 1: Ekonomik Pusula Gazetesi

n 11-17 KASIM 2008 n YIL: 1 n SAYI: 1 n FİYATI: 5,00 YTL

Süper Lig’in Bursa’da beş yıldızlı ‘yapı’lanma dönemi

Otomotiv pazarında

Serdar ve Serkan Kurtuluş kardeşlerin babası Yaşar Kurtuluş’la çizgi ötesi bir söyleşi...

n Spor Eki’nde

Bursa’da yatırım değeri yaklaşık 2 milyar YTL’yi bulan 14 bin lüks konut üretiliyor...

n Yapı&Yaşam Eki’nde

Otomobil ve hafif ticari araç satışları ekimde eylüle göre yüzde 25 azaldı...

n Otomobil Eki’nde

YAPRAK DÖKÜMÜDev otomotiv firmaları birbi-

ri ardına olumsuz verilerle sarsılır-ken, Bursa, krizden en çok etkile-nen kentlerden biri oldu. TOFAŞ işçi çıkarırken, üretime ara veren Renault’da da tedirginlik arttı. Bosch 600 çalışanını yeni benzinli püskürt-me yatırımına kaydırırken, Coşku-nöz kesinlikle işçi çıkarmayı planla-madığını açıkladı.

EXIMBANK DESTEĞİPazar kaybını telafi etmeye çalışan

sektöre ilk destek Eximbank’tan ge-lecek. DTM İhracatı Genel Müdü-rü Ali Boğa, krizin en az hasarla at-latılması için Eximbank ve Destek-leme Fiyat İstikrar Fonu’ndan ilave kaynak aktarımı yapılmasına yöne-lik çalışmaların sürdüğünü açıkladı. Eximbank, aralık ya da ocak ayında bu kaynağı kullanıma sunmaya ha-

Otomotiv sektörü, Avrupa ve ABD’deki talep daralmasından ciddi darbe aldı. Yatırım planlarını gözden geçiren sektörde, önlem alınmazsa işgücü kayıplarının artacağı belirtiliyor.

Metal iş kolunda bir süredir de-vam eden toplu iş sözleşmesi

görüşmeleri tıkandı. Var olan hakları da geri götüren tekliflerle karşı karşı-ya kaldıklarını belirten işçi sendikaları temsilcileri, “Yılsonunda grev kaçınıl-maz” dediler. Arabulucudan da bir so-nuç çıkmayacağına inanan Bursa’daki yaklaşık 50 bin işçi ise yılsonuna kadar greve çıkmanın hazırlığını yapıyor.

n Haberi 12’de

Bursa’yı Türkiye’nin tekstil mer-kezi haline getiren dev firmala-

rın üretimini tamamen durdurma ka-rarı alması, işçi kesimindeki tedirginli-ği daha da tırmandırdı. Türk-İş 8. Böl-ge Temsilcisi Mehmet Kanca, yılın ilk 9 ayında 31 bin 114 kişinin işsiz kal-dığı Bursa’da, işsiz sayısının yıl sonu-na doğru 50 bine ulaşabileceği endişesi taşıdıklarını söyledi.

n Haberi 12’de

Otomotiv sektöründe tehlike çan-ları çalarken, Bursa krizde ilk

kaybını Sönmez Filament ile verdi. 1972’de kurulan tesis ekonomideki dar boğaza daha fazla dayanamadı ve üre-timine son verdi. Sönmez Holding Yö-netim Kurulu Başkanı Celal Sönmez, krizin Bursa’yı yüksek girdi maliyetleri, nakit sıkışıklığı gibi sorunlarla boğuş-tuğu bir dönemde yakaladığını söyledi.

n Haberi 13’te

OLAY BURSA’DA KALMALI‘Olay Medya’ya talip oldum, çünkü

bu yayın Bursa’da kalsın istedim. TMSF talip çıkmayınca ihaleyi iptal etti. Burası nihayetinde kamu malı. Yalnız girip al-saydım o beni rahatsız ederdi. İlgim bit-medi ama azaldı.”

SİYASETİ DÜŞÜNMÜYORUM‘Sifaş, Nergis ve Polylen’i halen orala-

rın sahibi olan Cavit Çağlar TMSF’ye sundu. Ben de yazılı ödeme planı ve ta-ahhüdümü verdim, bekliyorum. Olursa o fabrikaları şakır şakır çalıştırırım. Si-yaseti kesinlikle düşünmüyorum.”

n İş Yemeği 11’de

Çağlar’ın tesislerine talip olunca gündeme oturan Muham-med Etkeser, ilk kez Ekonomik PUSULA’ya konuştu. Etkeser,

Dünyaca ünlü Hilton otelleri içinde en hızlı bü-yüyen markalardan biri olan Hilton Garden Inn, Mudanya Yolu’nda inşa edilecek.

Hilton Oteller Zinciri’nin Türkiye’deki stratejik ortağı Amplio AŞ., Garden Inn yatırımı için Mudanya Yolu

Otoban Kavşağı’nda 10 bin metrekarelik arazi üzerinde an-laşmaya vardı. Önümüzdeki günlerde satış sözleşmesinin imzalanmasının ardından yaklaşık 20 milyon dolarlık yatı-rım için ilk kazma 2009 Haziran’da vurulacak. Hilton Gar-den Inn, 2010 yılı sonbaharında da kapılarını açacak.

n Elif SEZGİN’in haberi Yapı&Yaşam Eki’nde

Hilton Garden Inn

Her hafta alanında uzman bir isim gündemdeki en sıcak geliş-meyi Ekonomik PUSULA’da yo-rumlayacak. İlk sayının konuğu Bahçeşehir Üniversitesi Ameri-kan Araştırmaları Merkezi Baş-kanı Burak Küntay... Küntay, ABD Başkanlık Seçimi ve Oba-ma döneminde Türk-Amerikan ilişkilerini analiz etti.

n Yazısı 14’te

Başlarken...Ülkemiz ve Bursa’nın içinde

bulunduğu medya ve ekono-mi gazeteciliği ortamını dikka-te alarak, ileriye doğru bir adım atma iddia ve vizyonu ile yola çıktık. Size farklı bir gazete su-

MerhabaÖzelde ülkemizin, genel-

de dünyanın ekonomik-politik gelişmelerini, sorunlarını, risk-lerini, alternatif çözüm öneri-lerini hep birlikte izleyeceğiz, tartışacağız, önereceğiz.

Araştırma:Sanayicininkriz reçetesi

Ekonomik PUSULA Gaze-tesi’nin ilk aylık anketine katı-lan BUSİAD üyeleri, krizi en az zararla atlatmak için küçül-me ve yatırım ertelemeyi plan-ladığını belirtti. Personel azalt-mayı ilk seçenek olarak düşün-meyen sanayiciler, IMF’siz yola devam edilemeyeceği görüşün-

‘Rüzgar gülleri’ Bursa’da açacak

Bursa’da rüzgar santrali ya-tırımı talebinde adeta patlama yaşanıyor. Gelecek ay çıkacak yönetmelik, rüzgar güllerinin dönmesi için gerekli süreci de başlatacak. Ek 400 megavatlık bağlanabilir enerji kapasitesi-ne sahip olan Bursa’da, Rüzgar Enerjisi Santrali kurmak için sıraya giren 29 firmanın, talep ettiği toplam üretim kapasite-si 3 bin megavata ulaştı.

Bursa IKEA 13 Kasım’da açılıyor

Mobilya ve ev aksesuarı ma-ğazalar zinciri IKEA’nın Bursa mağazası, 13 Kasım Perşembe günü kapılarını açacak. IKEA Bursa’da, Türkiye’de ilk olan “Çocuk Cenneti” bölümü de

Asansör devininheykeli dikilecek!

Suudi Arabistan’ın en bü-yük ulusal gazetesi Al Riyad, Bursa’daki WAM Asansör ile devleşerek, dünyada sayısız ya-tırıma imza atan Abdülgani Hüseyin’in heykelinin dikilme-si için Kral Abdullah’a çağrıda

‘Pusula’sız kalmayınEkonomide bulutlu havanın

yaşandığı bir dönemde yayın hayatına başlıyoruz. Böyle bir ortamda gazetemizin ana gün-demini de küresel finans krizi-nin Bursa’ya etkileri oluşturdu.

Page 2: Ekonomik Pusula Gazetesi

n IŞIK KUZEY K.

Yıl 1922…Türkiye emperyalizme kar-

şı ulusal bağımsızlık savaşını ka-zanmış, sıra savaş meydanlarında elde edilen zaferin Lozan’da tes-ciline gelmiştir. Yaklaşık 8 ay bo-yunca hayli sert geçen müzakere-lerin tıkandığı bir noktada, Lord Curzon İsmet Paşa’ya ilginç söz-ler söyler:

“Konferanstan bir neticeye va-racağız. Ama memnun ayrılma-yacağız. Hiçbir işte bizi mem-nun etmiyorsunuz. Hiçbir dedi-ğimizi; makul olduğuna, haklı ol-duğuna bakmaksızın, kabul etmi-yorsunuz. Hepsini reddediyorsu-nuz. En nihayet şu kanaate var-dık ki ne reddederseniz, hepsi-ni cebimize atıyoruz. Memleketi-niz haraptır, imar etmeyecek mi-siniz? Bunun için paraya ihtiyacı-nız olacaktır. Parayı nereden bu-lacaksınız? Para bugün dünya-da bir bende var bir de bu yanım-dakinde (Amerika murahhası Mr. Chaild’i işaret ederek). Unutma-yın, ne reddederseniz hepsi ce-bimdedir. Nereden para bula-caksınız, Fransızlardan mı? Para kimsede yok. Ancak biz verebi-liriz. Memnun olmazsak, kim-den alacaksınız? Harap bir mem-leketi nasıl kurtaracaksınız? İhti-yaç sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğü-nüz zaman, bugün reddettikleri-nizi cebimizden birer birer çıkar-tıp size göstereceğiz.”

Emperyalizmin savaş meyda-nında yenildiğini, ancak asıl sava-şın yeni başladığını gösteriyordu Lord Curzon’un sözleri. Dünya “postmodern” değildi henüz, bi-limsel yazın “küreselleşme” kavra-mından habersizdi.

Neredeyse yüz yıl sonra tanıştık küreselleşmeyle. Dünya bir “küre-sel köy”dü artık. Japonya’da kanat çırpan kelebek, yaşadığınız kentte fırtınaya yol açabilirdi ya da ABD hapşırsa dünya nezle olurdu. Tam da öyle oldu zaten!.. 1929 dünya ekonomik bunalımında da 2008 küresel finans krizinde de.

Lord Curzon’un Lozan’da İs-met Paşa’yı kibarca tehdit ettiği sıralarda, yani henüz devlet bile kurulmamışken, Gazi Musta-fa Kemal İzmir’de İktisat Kong-resi topluyor ve ekonomideki te-mel yaklaşımını özetliyordu: “Ta-rihin ve tecrübenin süzgecinden arta kalmış bir gerçek vardır. Türk tarihi incelenirse, gerileme ve çö-küntü nedenlerinin iktisadî so-runlara bağlı olduğu görülür. Ka-zanılmış zaferlerin ve uğranılmış

başarısızlıkların tümü iktisadî du-rumla ilgilidir.” Emperyalizmin bir ulusun geleceğini nasıl tüket-tiğinin bilincindedir Gazi ve yıl-larca dışa bağımlı bir yaşam süren ulusuna egemenliğin anahtarı-nı sunmaktadır: “Tam bağımsız-lık için şu kural vardır: Milli ege-menlik, mali egemenlikle destek-lenmelidir. Bizleri bu hedefe gö-türecek tek kuvvet ekonomidir. Siyasi ve askeri muzafferiyetler ne

kadar büyük olursa olsun, iktisadî zaferlerle taçlandırılmadıkça pa-yidar olamaz. (…) Kılıç kullanan kol yorulur; fakat saban kullanan kol her gün daha çok kuvvetlenir ve her gün daha çok sahip olur.”

Ekonomik bağımsızlık, eko-nomik istikrar ve ekonomik kal-kınma… Ne kapitalizmle ne sos-yalizmle sınırlar, ekonomi ala-nına ilişkin düşüncelerini Ata-türk. Onun deyişiyle “Ekonomi-de faydalı olabilmek için teori-ler ve kavramlarla vakit geçirecek zamanımız kalmamıştır.” Çünkü “hayat demek ekonomi demek-tir ve millet yoksul kaldıkça hiç-bir şey yapamaz.”

PARA BASMAYAN TEK LİDERSavaştan yeni çıkmış, yıkık bir

ülke, yoksul bir halk vardır elde. Buna karşın ekonomideki ilke-lerinden de taviz vermez Ata-türk. İsmet İnönü’nün “Hükü-met olarak yılda iki kez ödeme yapamayacak duruma düştüğü-müz olurdu. Gider konuşurdum. Birkaç milyon liralık emisyonun bizi ferahlatacağını anlatmaya ça-

lışırdım. Bir defa bile ‘evet’ de-dirtemedim” sözleri, enflasyon-suz para politikasının neden sa-dece onun döneminde uygulana-bildiğini ortaya koyar. Enflasyon-suz bir bağımsızlık savaşı yürü-ten, para basmayan, borçlanma-yan bir liderdir Atatürk. Hayat-tan da gerçeklerden de kopuk de-ğildir. Günümüzde iyice yoğunla-şan yabancı sermaye tartışmaları-na Atatürk’ün görüşlerini sunma-

nın tam da yeridir. Dışarıdan ge-len, borsayı coşturan, dövizi diz-ginleyen, ancak reel olarak hisset-mediğimiz ve küresel krizle daha fazlasına gel gel dediğimiz serma-ye…

İzmir İktisat Kongresi’nde “Zannedilmesin ki, yabancı ser-mayeye düşmanız, hayır bizim ül-

kemiz geniştir. Çok emeğe ve ser-mayeye ihtiyacımız var. Kanun-larımıza uymak kaydıyla yabancı sermayeye gereken güvenceyi ver-meye her zaman hazırız. Yaban-cı sermaye bizim emeğimize ek-lensin ve bizim ile onlar için fay-dalı sonuçlar versin. Fakat eski-si gibi değil.” diyerek açtığı kapı-yı her fırsatta aralar Mustafa Ke-mal. 1923 yılının Temmuz ayın-da görüştüğü The Saturday Eve-

ning Post Dergisi yazarı Isa-ac F. Marcosson’a ABD ile de Avrupa’yla da ekonomik ilişki-leri geliştirmek arzusunu anlatır. Ancak eskisi gibi emperyalist bir ilişki değil, emeğe emek eklemek-tir Gazi’nin sözünü ettiği: “Geç-mişte Türkiye’nin trajedisi büyük Avrupa devletlerinin, ticari geliş-

me konusunda birbirlerine karşı olan bencil tutumlarıydı. Bu, bü-yük imtiyazlar koparma oyunu-nun kaçınılmaz sonucuydu. Dev-letler ahır yemliğindeki köpekler gibiydi; kendi istediklerine ula-şamadıkları zaman rakiplerini de bundan uzak tutmaya çalıyorlar-dı. Yıllardır Çin’de olup bitenler de aynen böyledir; ancak onlar Türkiye’yi Çin’e çeviremeyecek-lerdir. John Hay tarafından ortaya atılmış bulunan, herkese açık kapı ve herkes için fırsat eşitliği üze-rinde ısrar edeceğiz. Avrupa dev-letlei bu usulden hoşlanmazlarsa bunun dışında kalabilirler.”

‘HER YERDE DERT DİNLİYORUM’Yeni Cumhuriyet’in lideri özel

girişimi hiç yok saymaz, destek-ler, ancak ekonomik yaklaşımında devletin özel bir yeri vardır. Dev-let düzenleyici olacaktır. Bu ilke 1929 dünya ekonomik bunalımı-nın etkilerini 30’lu yıllarda fazla-sıyla hisseden Türkiye için adeta kurtarıcı olurken, gelişmiş ülke-ler de devletin ekonomiyi düzen-leyici müdahaleleriyle krizden çı-kabileceklerdir. İlk küresel krizin

zaten yoksul olan Türkiye’yi nasıl vurduğunu anlamak için büyük önderin “Bunalıyorum; her yer-de dert, ıstırap dinliyorum” sözleri yeter de artar bile. Çıkış yolu kar-ma ekonomi ve dünyada ilk kez Türkiye’de 1931 yılında uygula-maya konulan demokratik kal-kınma planları olmuştur. Pek çok ekonomi tarihçisinin Atatürk’ün Türk ulusuna armağan ettiği eko-nomik reform hareketi olarak ni-telediği bu girişim Celal Bayar’ın sözleriyle daha da anlam kazan-maktadır. Bayar, ülkenin sanayi-leşmesi sadece özel sermayeye bı-rakılırsa, kalkınabilmek için en az iki yüzyıl daha beklenmesi gere-keceğini söylemiştir. Kendi ideal-lerini kendi içinde taşıyan ve ama-cı ulusu yüksek refah seviyesine ulaştırmak olan bir sistem, bir dü-şünce bütünüydü Atatürk’ün eko-nomi yaklaşımı ve karma ekono-mi düzeninden çok daha geniş bir içeriğe sahipti.

‘HİÇBİR PİYASABAŞIBOŞ DEĞİLDİR’

Son küresel krizin gazetecilere attırdığı en çarpıcı manşet “kapi-talizmin sonu” oldu. Oysa 1929’da da 2008’de de bir şeylerin sonu-nun geldiği yoktu.“Kesin zaruret olmadıkça piyasalara karışılmaz; bununla beraber hiçbir piyasa da

1929 bunalımından 2008 krizine,

Emperyalizmden küreselleşmeyeDünyanın 1929’da geçirdiği büyük bunalımı Atatürk’ün ekonomi politikalarıyla atlatan Türkiye,

büyük önderin 70. ölüm yıldönümünde yine büyük bir krizin eşiğinde. ‘Kapitalizmin sonu mu geldi, çıkış yolunu Marx mı göstermişti, IMF ile anlaşma imzalanmalı mı?’ tartışmaları arasında Mustafa Kemal’in ekonomik yaklaşımları bir kez daha yol gösterici olabilir.

Bir yaz mevsimi İstanbul’a gelmiştik. Gece Dolmabahçe Sarayı’nda bizimle beraber kalan İstanbul Valisi Muhit-tin Üstündağ, sabah sabah Başbakan İsmet İnönü’ye yapı-

lan günlük işleri anlattıktan sonra şu haberi uçurdu: “Paşam, ha-beriniz olsun, ekmek fiyatını artırdık.” İsmet İnönü, valiye ekme-ğe ne kadar zam yapıldığını sordu. O da 5 kuruştan 7 kuruşa çıka-rıldığını söyledi. İnönü, bu 2 kuruşluk zamma sesinin çıkarmadı.

Olay kapandı sanıyorduk. Meğer fırtına daha başlamamış!O gece sofrada, Vali Üstündağ, yeniden ekmek zammını orta-

ya atıp buna neden gerek duyulduğunu sıralayarak kendini hak-lı göstermeye çalışıyordu. Birden Atatürk’ün kaşlarının çatıldığı-nı gördüm. Vali, sabah İnönü’ye anlattığı ve hiçbir tepki görme-diği ekmek zammı işinde Atatürk’ün de pasif kalacağını sanmış-tı anlaşılan. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi vermeye kalkınca Ata-türk birden ciddileşti: “Ne yaptınız Vali Bey? Bu fakir miletin za-ten yemek için bir ekmeği var. Ona da mı göz diktiniz? Onu da mı elinden almaya kalktınız? Bula bula fakirin ekmeğini mi bul-dunuz artıracak?” Vali kıpkırmızı kesildi. Doğrusu ya, böyle bir tepki beklemiyordu. “Şey efendim” diye kem küm etmeye başla-mıştı ki Atatürk sesini daha da yükselterek şöyle konuştu: “Bizim millet başka milletlere benzemez. Bizim millet ekmekle beslenir. Ekmeği kara somuna katık eder. Fakir köylünün yiyeceği bir baş soğanla bir ekmektir. Ekmekten ne istediniz? Ekmek fiyatını ar-tıracağınıza, elinizden geliyorsa yüz paraya indirin.”

Avni Altıner, “Her Yönüyle Atatürk”

Donanım ve Bilgisayar Teknik ServisLisanslı Antivirüs ProgramlarıLisanslı İşletim SistemleriAkınsoft Muhasebe ve Sektörel

Yahşibey Mah. Bozkurt Cad. Öztuna Apt. A Blok No: 3/5 (Altıparmak Cad. Şaypa Market yanı) Osmangazi/BURSA

TAKSİTİNTERNET SİTE

Page 3: Ekonomik Pusula Gazetesi

[email protected]

Merhaba

Ekonomik PUSULA Gazetesi’nin ilk sayısından hepini-ze merhaba.

Bursa, benim meslek ve aile yaşamımda çok müstesna yeri olan, her şeyi ile unutulmaz anılarına sahip olduğum bir gü-zel kent, bir çağdaş şehir.

Bursa; iş dünyasının girişim yeteneği, rekabet gücü, yaratıcı zekâsı ve inanılmaz performansı ile ülkemizin gerçekten yüz akı bir şehri, ekonomimizin sürükleyici gücü olmayı hak ediyor.

Ekonomik PUSULA Gazetesi’nin ekonomik-politik yazı ve makalelerime yer vermek istediği bana iletildiğinde, işte yuka-rıdaki duygu ve düşüncelerimin ışığında hiç duraksamadan ve mutlulukla kabul ettim.

Türkiye’de iş dünyasının; üreten, risk alan, rekabet eden, alın teriyle çalışan, istihdam yaratan, vergi veren sanayicinin de, es-nafın da, tüccarın da, KOBİ’nin de, işçinin de, memurun da, emeklinin de, çiftçinin de, avukatından doktoruna, mühendi-sinden muhasebecisine serbest meslek çalışanının da, doğru-objektif, bilgiye dayalı ekonomik-politik gelişmelerden haber-dar olmaya, öğrenmeye, bilgi sahibi olmaya, ekmek kadar, hava kadar ihtiyacı var.

Ekonomik PUSULA Gazetesi’nin işte bu çok temel ve ha-yati ihtiyaca cevap vererek, ekonominin ve politikanın gidişatı-nı, ulusal çıkarlarımızı ve stratejik önceliklerimizi gözeterek sa-vunacağına, Atatürk’e, Cumhuriyetimizin temel değerlerine gö-nülden bağlı, doğru ve düzgün bir yayın politikası izleyeceğine inanarak ve güvenerek, bu ilkyazımızla ‘merhaba’ diyoruz.

Özelde ülkemizin, genelde dünyanın ekonomik-politik geliş-melerini, sorunlarını, risklerini, alternatif çözüm önerilerini hep birlikte izleyeceğiz, tartışacağız, öğrenip önereceğiz.

Umuyoruz okurlarımıza da, yararlı bir katkı ve vizyon suna-biliriz.

Sizlerin yapıcı eleştiri, görüş ve önerileri de, bizleri daha da motive edecek en önemli unsur olacaktır.

Başkent Ankara’dan bu düşüncelerle herkese ‘merhaba’ der-ken, Ekonomik PUSULA Gazetesi’ne yayın hayatında başarı-lar diliyorum.

Görüşmek üzere…

Ufuk Söylemez Kimdir?1956 İstanbul doğumlu. AİTİYO Ekonomik ve Mali İşletmecilik

Bölümü 1977 yılı mezunu. Sırasıyla T.C. Ziraat Bankası Müfettişliği, Dışbank A.Ş. Genel Müdür ve YK Üyeliği, T. Halk Bankası A.Ş. Ge-nel Müdür ve YK Başkanlığı, Sınai Yatırım ve Kalkınma Bankası YK Üyeliği, Demir-Halkbank (Hollanda) YK Başkan Vekilliği, T. Ban-kalar Birliği YK Üyeliği, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı görevlerin-de bulundu. 1995-1999 seçimlerinde, DYP İzmir Milletvekili seçildi. 53. Anayol ve 54. Refahyol Hükümetleri’nde Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlıkları yaptı. Bilgi, birikim ve deneyimlerini, son 5 yıl-da çeşitli gazetelerdeki yazıları ve televizyon programları aracılığıyla kamuoyu ile paylaşıyor. 2003 yılından bu yana siyasi olarak bağımsız. İkinci baskısı yapılmış ‘Siyasette merkezi yeniden kurmak’ ve ‘Türkiye maskeli değişimin tuzağında’ isimli iki kitabı bulunuyor.

Doğalgazdan elektrik enerjisi üretmenin her geçen gün daha paha-

lı hale geldiği bir ortamda Bursa, yenilenebilir enerji kaynakların-dan rüzgar enerjisine yatırım yap-mak isteyen özel sektörün büyük ilgisiyle karşılaştı. Rüzgar Enerjisi Santrali (RES) kurmak için sıra-ya giren 29 firmanın ek 400 me-gavatlık bağlanabilir enerji kapa-sitesine sahip olan Bursa’da, talep ettiği toplam üretim kapasitesi 3 bin megavata ulaştı.

Halen inceleme altında olan RES başvurularından uygulana-bilir projelerin belirlenmesi için yıllardır beklenen ‘Rüzgar Ener-jisi Potansiyelinin Değerlendiril-mesi Hakkında Yönetmelik’te son rötuşların yapıldığını müjdeleyen Elektrik İşleri Etüt İdaresi Ge-nel Müdürlüğü Yenilebilir Ener-ji Kaynakları şube yetkilileri, “Bir aya kadar yönetmeliğin çıkması ile projeler start alacak. Çok ya-kında Bursa’da da rüzgar gülleri dönmeye başlayacak” dediler.

Elektrikte arz sorunu yaşayan Enerji Bakanlığı’nın harekete ge-çerek rüzgar ölçümü, zemin etü-dü ve fizibilite desteği sağlaması,

alım garantisi vermesi ile birlikte enerji açısından dışa bağımlılığı-mızı azaltacak RES başvuruların-da artış yaşandığına dikkat çeken yetkililer, Bursa’da da büyük bir talep patlaması ile karşılaştıkla-rını dile getirdiler. Bursa’da 2013 yılına kadar sisteme bağlanabilir enerji kapasitesini ilave 400 me-gavat olarak öngördüklerine dik-kat çeken yetkililer, çıkacak yö-netmelik ile rüzgar enerjisi po-tansiyelinin azami ölçüde değer-

lendirilmesini sağlamak için uy-gulanacak usul ve esasların belir-leneceğini, böylece yatırımların hayata geçirilmesine de hız veri-leceğini ifade ettiler.

İHALEYE ÇIKILACAKYönetmeliğin kabulü ile proje-

lerin hayata geçirilebilirliği, ça-kışıp çakışmadığı, iletim hatları-na olan mesafesi, türbinlerin bir-birine yakınlığı, iyi yerleştirilip yerleştirilmediği gibi teknik yön-

den incelenmesinin ardından iha-leye çıkılacağını belirten yetkili-ler, şöyle devam ettiler: “Rüzgar-da mevcut kurulu gücün üzerin-de başvuru yapılması nedeniyle, şirketlerin kamuya vereceği katkı payı üzerinden yarışacağı ihale-ler yapılması kararlaştırıldı. Aynı bölgede rüzgar enerjisi santrali kurmak için başvuruda bulunan şirketler ihaleye girecek. En faz-la parayı veren, santrali kurmaya hak kazanacak. Hak kazananların

projelerini hayata geçirmeleri için yaklaşık 30 ay süre veriyoruz. Yani Bursa’da 3 yıla kadar rüzgar gül-lerinin tamamen döneceğini dü-şünüyoruz.”

BURGÜÇ SONA YAKLAŞTIKısa adı BURGÜÇ olan Bursa

Güçbirliği Enerji Üretim Sana-yi ve Ticaret A.Ş. Yönetim Kuru-lu Üyesi Ali Hazır ise, 1 aya kadar yürürlüğe konulacak yönetmeli-ğin 1 Kasım 2007 başvurularını

kapsayacağını, bundan öncekile-ri de bir düzene sokacağını söy-ledi. Rüzgar enerjisi üretim lisan-sını 2006 yılında aldıklarına dik-kat çeken Hazır, şunları kaydetti:

“Bizim Bursa’da 5-6 projemiz var ama uygunluk görüşü alınan Karacabey’de sona çok yaklaş-tık. Yeni yönetmeliğe göre tek-rar bir incelenecek. İlk etap-ta Karacabey’de hayata geçire-ceğimiz proje 25, ondan sonraki 54 megavatlık. Yıllık üretim ola-

rak 100 ve 120 milyon kilovat sa-atlik enerji üretmeyi planlıyo-ruz. Bursa’da 37 milyon avroluk bir proje bu. Seneye bu zaman-larda türbinlerimiz çalışıyor ola-cak. BURGÜÇ olarak Bursa’yı rüzgar enerjisiyle tanıştıracağız.” Hazır, Çanakkale’de hayata ge-çirmeyi planladıkları RES yatırı-mının havaalanı kriterlerinin de-ğişmesi nedeniyle iptal olduğu-nu da hatırlattı. Finansal krizin rüzgar enerjisi projelerinin reali-zasyonunda engelleyici bir faktör oluşturduğuna da değinen Hazır, “Bankaların birinci önceliği de bu tür enerji projelerine kredi ver-mek. Ancak şu anda tüm dünya-da olduğu gibi Türkiye’deki ban-kalar da büyük yatırımlara tem-kinli yaklaşıyor. Bankalar para bulmakta sıkıntı çektiği için bazı pürüzler görülüyor. Bu projelerin kredi teminlerinde şu anda fluluk var” diye konuştu. Projelerin baş-laması ile özellikle başvuruların yoğunlaştığı Karacabey ilçesin-de büyük bir istihdam ihtiyacı or-taya çıkacak. 98 mw’lık bir RES için bile yaklaşık 200 kişinin ça-lıştığı göz önüne alındığında, ku-rulacak 400 mw’lık santraller için 800 işçi, projelerin tamamlanaca-ğı yaklaşık 30 aylık süre boyunca istihdam edilebilecek. Şirketin lo-kasyonunun da aynı bölgede ku-rulması halinde, belediyeye ku-rumlar vergisi geliri de sağlayacak olan RES’ler, görünümleri itiba-

ELİF SEZGİN

Rüzgar santrali yatırımlarında son viraja girildi. Yatırımların önünü açacak yönetmeliğin önümüzdekiay çıkması ile Bursa’da rüzgar güllerinin dönmesi için geri sayım başlayacak.

Karacabey’de planladıkları 37 milyon avroluk yatırımı hayata geçirmede sona çok yaklaştık-

larını belirten BURGÜÇ Yönetim Kurulu Üye-si Ali Hazır, “Seneye bu zamanlarda türbinleri-miz çalışacak. Böylece Bursa RES’e kavuşmuş

olacak” dedi.

GY Enerji M.Kemalpaşa 60Burgüç Karacabey 54Deryalar Elektrik Karacabey 45Yalova Rüzgar Karacabey 45Güneyres Görükle 975R.K. Rüzgar Ener. Mudanya 10Gündoğusu Rüzgar Karacabey 30Derin Elektrik Karacabey 42Bures Enerji Karacabey 54Das Karacabey 98Alares Elektrik Gemlik 70Ekinli Elektrik Karacabey 70Ekinciler Enerji Karacabey 17Ulusoy Elektrik Karacabey 138Ulusoy Elektrik Karacabey 66Ufuk Enerji Karacabey 418Apollo Rüzgar Karacabey 54İlad Enerji Karacabey 50Eskoda Enerji Karacabey 50Berkeres Karacabey 122Bakır Enerji Gemlik 51Koni İnşaat M.Kemalpaşa 25Bodrum Enerji Orhangazi 150Sesa Deri Karacabey 10Katre Enerji M.Kemalpaşa 50Metcan Enerji Gemlik 30Bay Temiz Enerji Karacabey 37,5Bay Temiz Enerji İznik 33

KURULUM

Mobilya ve ev aksesuarı mağazalar zin-ciri IKEA, Perşembe günü Bursa-lılara ‘merhaba’ demeye hazırlanı-

yor. Kaliteli ve kullanışlı binlerce çeşit mobil-ya ile ev aksesuarını aynı çatı altında düşük fiya-ta sunan IKEA’nın, Türkiye’deki 4. mağazası Ya-lova Yolu’ndaki dev tesiste hizmete açılıyor. Tü-keticilerin yoğun talebi dikkate alınarak 245 bin metrekarelik alan üzerinde yaptırılan mağazanın daha ilk günden büyük ilgiyle karşılaşması bekle-niyor. Bin 300 araçlık otopark kapasitesine sahip olan IKEA Bursa’da, Türkiye’de ilk olma özelli-ği taşıyan “Çocuk Cenneti” bölümü de yer alıyor. 400 kişinin istihdam edileceği mağazada, hiz-

met alınan ve ortak iş yapılan kişilerle bu sayı-nın 2 bini bulacağı öngörülürken, Bursa’dan özel-likle tekstil alanında önemli firmalarla çalışılıyor. Dünyanın 38 ülkesine gönderilen IKEA katalog-larından 670 bin adedi açılıştan önce Bursalıla-ra ulaştırıldı. “IKEA 2009 Kataloğu”ndaki fiyat-lar bir yıl geçerliliğini koruyacak.

Bursa IKEA 13 Kasım’da açılıyor

Doğalgaz fiyatlarına yapılan gece yarısı zammı,sokaktaki vatandaşından sanayicisine herkesi isyan ettirdi.

OSB’nin doğalgaz faturası17,5 milyon YTL arttı

Ekonomide çarkların ya-vaşladığı, krizin etkile-rinin yaşanmaya başla-

dığı böylesi kritik bir dönemde, yapılan zammın yalnızca Bursa OSB’ye getirdiği aylık ek maliyet 17,5 milyon YTL oldu.

TOBB Enerji Meclisi Başka-nı, BTSO Başkan Yardımcısı ve OSBÜK Başkanı Mahmut Yıl-maz, dünyada enerji fiyatları dü-şerken, Türkiye’de sanayide kulla-nılan doğalgaza yapılan yüzde 22 oranındaki zammın kabul edile-bilir bir yanı olmadığını söyledi.

Hükümetin bile zammın ge-rekçesini açıklamakta güçlük çek-tiğine işaret eden Yılmaz, “3-6 ay sonra indirim yapılacak diyor-

lar. Ama bunu yaparken, fiyatla-rın düştüğü andaki dolar kurunu da açıklasınlar ki biz de önlemi-mizi ona göre alalım. Sanayici bu belirsizlikten dolayı mal teklifin-de bulunamıyor” dedi.

Yalnızca Bursa Organize Sa-nayi Bölgesi’nin yıllık doğalgaz

tüketiminin 1,2 milyar metre-küp olduğunu açıklayan Yılmaz, söz konusu yüzde 22’lik zammın 264 milyon metreküplük gaz be-deli anlamına geldiğini kaydet-ti. Yılmaz, “Bu, yıllık 213 milyon YTL’lik ek yük demek. Diğer bir ifadeyle doğalgazın maliyeti ay-lık olarak 17,5 milyon YTL artış göstermiştir” dedi.

Mahmut Yılmaz, OSB’lerde en büyük tüketicinin elektrik sant-ralleri olduğunu, dolayısıyla bu zammın, otoprodüktörlerin üret-tiği elektriğin de pahalı satılması anlamına geldiğini vurguladı.

“ESKİ SİSTEME DÖNELİM”Yılmaz, BOTAŞ’ın OSB’lere

verdiği doğalgaza uyguladığı yüz-de 3’lük iskonto oranını yüzde 1’e düşürmesinin ardından yaptıkla-rı girişimlerin sonuçsuz kaldığı-nı da ifade etti. Yılmaz, bu soru-nun çözümü için önerilerini şöy-le sıraladı:

“OSB’lerin eskisi gibi dağıtım lisansı olmalı. BOTAŞ’ın kont-ratları özelleştirilmeli ve OSB veya OSBÜK’e yetki verilmeli. Bu konuda taleplerimizi BOTAŞ’a ilettik. Sistem bu şekli ile devam edecekse iskonto oranı yüzde 3’e çıkarılmalı. Yoksa yüzde 1 iskon-to ile hizmet verilmesi mümkün değildir.”

Page 4: Ekonomik Pusula Gazetesi
Page 5: Ekonomik Pusula Gazetesi

1,2869

1,2835

1,2878

1,2799

1,2751

1,2737

16,84

16,75

1,5702

1,5465

1,5338

1,5305

1,5271

1,5091

1,6144

1,5937

1,5695

1,5481

1,5409

1,5295

Lond-ra

ABD ham pet-

40,000

38,125 36,900

1,6010

76,980

36,500

1,5860

Nasdaq

BORSA .....................................957,4DOLAR ......................................1000AVRO ..............................................1000ALTIN ...................................................996REPO ......................................1002,9FONLAR ........................1006,7

1.000 LİRA 1 HAFTADANE OLDU?

31 EKİM-07 KASIM 2008

[email protected]

Küresel mali krizin Türkiye üzerinde etkileri her geçen gün daha fazla hissedilmeye başlandı. Birçok küçük ve orta boy işletmenin yanı sıra, ülkemizin köklü kuruluşları bile ka-

panma noktasına geldi. Bu olağanüstü dönemde iş dünyası özel teşvikler ve destekler beklerken, uygulamaya giren ilk vergisel ön-lemler de netleşmeye başladı.

Kasım ayına iki önemli yenilik ile girdik. Bunlardan birincisi, kira ödemelerinin belgeye bağlanması ile

ilgili. İşyerlerinde, işyerini kiraya verenler ile kiracılara, işyeri kira gelirlerinin tamamı ile konuttan kira geliri elde edenlere, her bir konut aylık kira bedelinin 500 YTL üzerinde olması halinde öde-me ve tahsil işlemlerini banka ve PTT tarafından düzenlenen bel-gelerle tevsik etme zorunluluğu getirildi. Böylece ülkemizde ka-yıtdışında kalan rant gelirlerinin önemli bir kısmının kayıt altı-na alınmasına çalışılmaktadır. Burada mükelleflerin bilmeleri ge-reken bir şey var: Maliye Bakanlığı bankacılık alanına giren her türlü işlemi, online denetleyebilmektedir. Bu nedenle, yeni kuru-lan bu sistemde, artık kira bedellerini düşük göstererek vergi ka-çırmak imkansız hale gelmektedir. Buna dikkat etmekte yarar var.

Yeniliklerden ikincisi de, Maliye Bakanlığı tarafından yayınla-nan Seri:B No:4 sayılı Tahsilat Genel Tebliği ile getirilen kamu borçlarının tecil ve taksitlendirme imkanıdır. Yaşanan ekonomik krizi çok zor durum olarak kabul eden Maliye Bakanlığı, 1 Eylül tarihi itibarıyla vadesi geldiği halde ödenemeyen kamu borçları için Aralık 2008’den başlamak ve eşit taksitler halinde olmak üze-re 18 aylık ödeme süresi tanımıştır. Tecil edilen bu borçlara yıllık yüzde 3 tecil faizi uygulanacaktır.

Ancak, 2008 yılı gelir ve kazançları için tahakkuk eden geçi-ci vergi ve bu vergi ile birlikte ödenmesi gereken damga vergisi, bu uygulamadan hariç tutulmuştur. Öte yandan belediyelere olan vergi ve harç borçları ile gümrük idaresince tahsil olunan ithal-de alınan KDV ve gümrük vergisi kapsam dışında kalmıştır. Ay-rıca, vergi idaresinin daha önce tecil uygulaması yapmadığı KDV, ÖTV, Özel İşlem Vergisi ve harçlar da, bu defa uygulama kapsa-mına alınmıştır. Bu da mükellefler açısından önemli bir kolaylık sağlayacaktadır.

Bu uygulamada dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır. Te-cil kapsamına alınacak borç asıllarına, vade tarihlerinden bu uy-gulamadan yararlanmak için vergi dairelerine başvurularına kadar geçen süre için gecikme zammı hesaplanacaktır. Bu nedenle tecil ve taksitlendirilecek borç, vergi aslı ve gecikme zammı toplamın-dan oluşacaktır.

Yeni tecil ve taksitlendirme uygulaması 1 Eylül’de vadesi gel-miş borçlarla sınırlı olduğundan, daha önce tahakkuk eden, ancak 1 Eylül tarihi itibariyle uzlaşmaya başvurulması veya dava açılma-sı gibi çeşitli nedenlerle henüz kesinleşmeyen ve dolayısıyla va-desi gelmeyen borçlar bu imkandan yararlanamayacaktır. Bu du-rum ise hakkını arayan mükellefleri mağdur edecektir. Bu neden-le Maliye Bakanlığı 6183 sayılı Kanun’un tecili düzenleyen 48. maddesine uygun olarak vade tarihini değil tahakkuk tarihini esas alan bir düzenleme yapmasında fayda var. Bazı eksiklerine rağ-men, yeni tecil ve taksitlendirme imkanı mükelleflerin borçlarını kapatmaları için önemli bir kolaylık sağlamaktadır.

Bu uygulamadan yararlanabilmek için alacaklı vergi dairesine yapılacak başvurunun en geç 28 Kasım Cuma günü mesai saati bi-timine kadar yapılması gerekmektedir. Kamu borçlularının bu uy-gulamadan yararlanmak için yapacakları başvuruda kullanacakla-rı dilekçe örneği, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın web sayfasında ya-yınlanmıştır.

Ekonomik krize karşı izlenecek vergisel önlemlerin en önemlisi ise Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanarak Meclis’e sunulan ve “Varlık Barışı” olarak adlandırılan af tasarısıdır. Tasarıda esas iti-bariyle iki konu düzenlenmiştir. Bunlardan birincisi yurtdışındaki varlıkların ülkeye çekilmesi ve ikincisi de ülkede kayıtdışı kalmış varlıkların kayıt içine alınmasıdır.

Yurtdışındaki paraların ülkeye çekilmesi amacıyla yüzde 2 ora-nında vergi ödenerek, 3 ay içinde ülkeye getirilmesine imkan ta-nınacaktır. Yurtiçindeki yastık altı paraların veya işletmeye kayıtlı olmayan varlıkların ise yüzde 5 vergi ödenerek aynı sürede bildi-rilmesi halinde, bunlar hakkında vergi incelemesi yapılmayacaktır.

Kanun tasarısının gerekçesinde, “Varlık Barışı” ile özellik-le 2001 kriz döneminde yurtdışına giden vatandaşımızın parası-nın ülkeye geri getirilmek istendiği belirtiliyor. Ancak, bu gerek-çe hemen şöyle bir soruyu akla getiriyor; “2001 döneminde yurt-dışına çıkan ve 5 yıldır yaşanan istikrar dönemine rağmen ülkeye geri dönemeyen paralar şimdiki kriz ortamında neden dönsün ki? Yoksa bu düzenlemenin altında başka beklentiler mi var?”

Yaşayıp göreceğiz.

Hükümetin krize kar-şı bir önlem olarak, TMSF’den alarak iki

yıllığına Bakanlar Kurulu’na ver-diği mevduata garanti yetkisinin, bankaların sendikasyon kredileri-ni kapsamadığı belirtildi.

Bankaların vadesi gelen sendi-kasyon ödemelerini yapamama-sı halinde, kullandıracağı kaynak-ların da daralacağını belirten uz-manlar, bunun reel sektöre yan-sımalarının daha şiddetli olaca-ğını vurguluyorlar. Bazı banka-ların, yaklaşan sendikasyon öde-meleri nedeniyle müşterilerinden kredileri geri çağırmaya başlama-larının krizin en kritik boyutunu oluşturduğu ifade ediliyor. Bu ola-sılığın gerçekleşmesi halinde Tür-kiye kendisini daha ağır bir krizin içinde bulacak.

ÇÖZMEME İHTİMALİ YOKAncak ekonomi yönetimi, ban-

kaların sendikasyon kredilerinin karşılanamayacak düzeyde olma-dığı görüşünde. Başbakan Yar-

dımcısı ve Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Nazım Erken, sen-dikasyon kredilerinin tasarı kap-samında yer almadığını ve bunun için ayrı bir düzenlemeye ihtiyaç olduğunu belirtti. Bu konuda atı-lacak adımın gerçekleşme duru-muna göre çok daha net bir yak-laşımın ortaya çıkacağını kayde-den Ekren, ''Bankaların normal-de sendikasyon kredilerinin ne kadarı geri ödeniyor onu görme-miz gerek. Şu anda görülen yüzde 50-65 dolayısıyla elimizdeki dö-viz rezervi ile bunu çözümlenme-me ihtimali yok. Bir sorun çıkarsa da gereken tedbirleri alırız'' dedi. Dış kaynakların daraldığına işaret eden Ekren, ''Banka sendikasyo-nu yurt dışında yenileyemiyorsa, ihtiyacı nereden giderecek? İçe-riye bakacak içeride nereye baka-cak? Merkez bankası ve bankalara bakacak. Piyasaya bakacak, ban-kaların döviz ihtiyacını giderece-ği mekanizmalar belli bunların et-kin kullanılmayacağına dair de bir işaret yok '' diye konuştu.

Finansal krizin Türkiye’deki gerçek seyrini, bankaların son çeyrekte yapacağı sendikasyon geri ödeme-leri belirleyecek. Ekonomi yönetimi, olası risklerin mevcut döviz rezervi ile karşılanabileceği görüşünde.

YTL MEVD-

AKBANK 16,5 16,5 16,5 - 16,5ALBARAKA TÜRK 12,25 37,58 75,19 - 175,23ALTERNATİFBANK 16,00 16,00 15,50 14,75ANADOLUBANK 16,25 17,50 - - 15,00CİTİBANK 19,00 20,00 19,25 19,25 19,25DENİZBANK 16,50 16,50 16,50 - -FİNANSBANK 16,50 16,50 16,00 - 16,00FORTİS 18,25 16,45 20,10 - 22,45GARANTİ BNK. 16 16 16 - 16HALKBANK 15,00 15,00 - 15,00HSBC 16,00 16,00 16,00 - 16,00İŞBANKASI 16,75 16,75 16,75 16,75 16,75ŞEKERBANK 17,50 17,00 16,75 - 17,00TEB 17,25 17,25 17,00 - 17,00TURKİSHBANK 14,50 14,50 14,25 - 13,50VAKIFBANK 15,00 15,00 15,00 - 15,00YAPI KREDİ BNK. 15,00 15,25 15,50 15,50 15,50

BANKA ADI 1 AY 3 AY 6 AY 9 AY 12 AYHazine’ye kısa vadeli borçlanma imkanıHazine, para piyasası nakit işlemleri kapsamındaki finansman fa-

aliyetlerinde ''Nakit İşlemleri Senedi (NİS), Geri Alım Vaadiy-le Yeniden İhraç (GAVİ), Depo Alım İhalesi'' araçlarını kulla-

nabilecek. Hazine, bu enstrümanlarla azami 30 gün vadeli borçlanmaya gidebilecek. NİS kapsamında, Hazine ihale ile en fazla 30 gün vadeli ol-mak üzere iskontolu Devlet İç Borçlanma Senedi (DİBS) ihraç edebile-cek. Fiziki olarak basılmayacak olan NİS, ikincil piyasada alınıp satılabi-linecek, erken itfa edilebilecek. Tarafların hesapları arasında aktarım ve mutabakat kaydi olarak gerçekleştirilecek. GAVİ’de ise Hazine, azami 30 gün içinde geri alma taahhüdü ile daha önce ihraç ettiği DİBS'leri fiziki olarak basılmaksızın yeniden ihraç edebilecek. Yönetmelikte Depo Alım İhalesi de Hazine'nin DİBS ihraç edilmeksizin ve teminat verilmeksizin en fazla 30 gün vadeli borç alma işlemi olarak tanımlandı.

Küresel krizin etkisiy-le beklentiler kötüleşiyor. Merkez Bankası’nın bek-

lenti anketine göre, yıl sonu enf-lasyon beklentisi, tüketici fiyatla-rı endeksi (TÜFE) bazında 1,33 puan artarak yüzde 11,78 oldu. Ekim ayının son dönem anketin-de, yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 10,45 idi.

Merkez Bankası Başkanı Dur-muş Yılmaz, yıl sonunda enflas-yonun yüzde 11,1 düzeyinde ol-masının beklendiğini söylemiş-ti. Ankette 12 ay sonrasının yıllık TÜFE beklentisi yüzde 9,01’e çı-

karken, kasım ayına ilişkin TÜFE tahmini de yüzde 1,39 oldu.

DOLAR TAHMİNİ 1,5287Ankette dolar kuruna ilişkin

tahminlerde yükseliş görüldü. Önceki ankette 1,4823 YTL olan yıl sonu dolar beklentisi 1,5287’ye çıktı. Krizin etkileri büyüme ön-görülerine de yansıdı ve yıl sonu GSYH büyümesi yüzde 3,3 ola-rak tahmin edildi. Petroldeki dü-şüş, kurdaki artış nedeniyle cari açık beklentisi ise geriledi. Yıl sonu cari açık tahmini 51 milyar dolardan 50,6 milyar dolara indi.

Merkez Bankası’nın anke-tine göre yıl sonu

KOBİ’lere özel

MasterCard Türkiye, KOBİ’lerin ticari finansman ihtiyaç-

larına çözüm sunacak ve şir-ket giderlerini karşılarken ta-sarruf etmelerine olanak sağ-layacak yeni ticari kart pake-ti MasterKOBİ’yi kullanıma sunuyor. MasterCard Euro-pe Ticari Kartlar Başkanı Bri-an Lang, MasterKOBİ prog-ramı ile Türk KOBİ’lerin de kendilerine özel olarak sunu-lan avantajlarla alışverişleri-ni kazanca dönüştüreceklerini söyledi. Ticari kartların kişisel ve işle ilgili ödemelerin ayrıştı-rılması, sermayeye erişim sağ-lanması, asıl işe daha fazla za-man ayrılması gibi avantajları bulunduğunu ifade eden Lang, yurt dışında yapılan harcama-larda katma değer vergisinin geri dönüşünde yaşanan kayıp-

ların büyüklüğünün Avrupa’da 5 milyar avroya ulaştığını, tica-ri kartlar ile küçük işletmelerin bu kayıpları ortadan kaldırabi-leceğini belirtti.

“KOBİ’LERİN YÜZDE 19’UTİCARİ KART KULLANIYOR”

MasterCard Güney Doğu Avrupa Genel Müdürü Özlem Erçelen İmece ise Türkiye’de 35 milyonluk toplam kart pa-zarında 26,4 milyon standart ve 7,8 milyon premium kar-ta karşılık sadece 500 bin tica-ri kart bulunduğunu dile getir-di.İmece, Türkiye’de ticari iş-letmelerin yüzde 98,5’ini oluş-turan KOBİ’lerin sadece yüzde 19’unun ticari kart kullandığı-nı belirterek, birçok KOBİ’nin de bireysel kartlarını ticari alış-verişleri için kullandığına işa-ret etti.

9.319,83

9.625,28

9.139,278.943,81

8.695,79

9.325,01

8.576,98

1.681,641.647,40

1.608,701.720,95

4.433,46

4.553,87

4.377,34

5.215,20

5.166,87

3.387,253.487,07

64,28

99,33

99,09

98,89

97,95

97,48

1,9999

1,9794

1,9753

1,9643

1,9472

29.343

27.987

27.885

27.832

27.373

29.506

28.101

27.999

27.973

27.528

37.630

35.748

35.698

35.612

35.083

760,65

760,00

740,00

736,00

735,50

36,630

36,500

Page 6: Ekonomik Pusula Gazetesi

Krizin yarattığı toz ve gaz bulutu henüz hala etkiliyken, ‘Uluslararası ekonomide neler değişecek?’ sorusunun ce-vabını aramak kolay değil. Ancak bazı değişimler çok

net ve açık şekilde ‘geliyorum’ diyor, aşağıda sadece 3 tanesini ve Türkiye’ye olası etkilerini bulabilirsiniz:

1. Ülkeler arası tabanı olan finansal kurumlar: İlk bakışta bel-ki biraz iddialı bir değişim öngörüsü. Ancak şu anki haliyle, IMF türü yüzlerce ülkenin ortağı olduğu finansal kurumların etkinliği tartışmalı. Geçmişte bölgesel veya yerel krizlere karşı etkin ve güç-lü şekilde yardıma koşan bu tip kurumlar değişecek. Son 10 yıl-da yaşanan küreselleşme ekonomik tipteki krizlerin sadece bölge-sel olarak kalmasına veya söz konusu bölgede karantinaya alınabil-mesine artık izin verilmiyor. Ülke ekonomileri eskisine göre kıyas-lanamayacak oranda birbirine eklemlenmiş durumda. Bir ülkedeki konut krizi (ABD) dolaylı olsa da başka bir ülkenin bankacılık sek-törünü (İzlanda) yıkabiliyor. Dünya Merkez Bankası kurmak iddi-alı ve hayalci bir düşünce olsa da halen var olan ve devletlerarası fi-nansal kurumların işlevi, finansal gücü ve yapılandırılması daha et-kin ve güçlü olmaları yönünde değişecek.

2. Kredi notu şirketleri: Bu krizden etkilenecek olan şirketlerin en başında geliyorlar. Haklı veya haksız bir şekilde, ancak en çok eleştiriye maruz kalan sektör oldular. Mevcut durum kriz önce-sinde istifade ettikleri şöhreti ve gücü sürdürmelerine izin verme-yecek. Karar alma mekanizmalarının şeffaf olmaması, düzenleyici bir kuruma tabi olmamaları, rekabet eksikliği, yanlış veya zaman-sız kararlarının etkisini kendilerinin hiç hissetmemesi yeni dünya-da kabul edilmeyecek. Bu sektörde değişim halen ikincil öncelik-li olsa da önemli ve geri dönülmez değişiklik yaşanacağı ve tüm fi-nans aktörlerini etkileyeceği aşikar.

3. Banka olmayan finansal kurumlar: Türkiye’de hiç olmayan ama özellikle batı ülkelerinde görülen; kredi verme ve uzun vadede bünyesinde finanse etme araçları, yapılandırılmış yatırım şirketle-ri, çok ince finansal matematik peşinde koşan büyük ölçekli fon-lar, seküritizasyon amaçlı toplanmış kredi portföyleri peşinde ko-şan yatırım araçları hem bankacılık düzenleyicilerinin alanında de-ğiller hem de ekonomide önemli kredi arzı yaratan faktörlerdi. Di-ğer bir değişle bankalar gibi sürekli ve ağır kuralları olan denetim ve düzenlemeye tabi değillerdi. Sermaye ihtiyaçları, risk yönetim süreçleri sermayedar sorumluluğu gibi önemli konularda bir otori-teye hesap verme ihtiyacı içinde değiller. Öte yandan ekonomideki etkileri en az bankalar kadar yüksek. Kontrolsüzlük ve haksız reka-bet doğurduğu söylenegelmiş, ancak üzerince değişiklik yapılma-mış bir durum. Krizin ilk etkileri karşılanır karşılanmaz bu alan-da reforma hazır olun.

Üç değişim içinde, Türkiye’yi en çok etkileyecek olanı birinci sı-radaki. İyi yapılandırılmış görev alanı net tanımlanmış söz konusu kurum, Türkiye’nin ekonomik hata yaptığı durumlarda hızla dün-ya finansal sistemine geri döndürülmesinde çok etkin olur. Ayrıca, Türkiye’nin özellikle artık Doğu Avrupa bankacılığı içinde sayıldı-ğı bir dünyada, diğer Avrupa ülkelerinden gelecek tehlikeli krizle-ri savuşturmasında da bir sigorta olacak.

İkinci değişimin Türkiye’ye etkisini ölçebilmek mümkün ol-maz. Ancak yurtdışına açık ve yurtdışından finansman alanların takip etmesi gerekecek. Üçüncü değişim okunduğunda Türkiye ile hiç ilgisi yok gibi geliyor. Okunduğunda anlaması da zor, za-ten Türkiye’de de mevcut değiller. Bu yargı kesinlikle doğru değil. Üçüncü değişim, bizde 2007 yılı ortasına kadar yaşanılan nispe-ten daha ucuz ve bol kredi ortamının dünyadaki sorumlusu. Yani üçüncü değişiklik ne kadar sıkı ve radikal olursa Türkiye’de verilen bireysel ve kurumsal krediler o kadar etkilenir. Bankaların bu se-neki kredi verme iştahı ile gecen senekini karşılaştırın ilk etkilerini hemen anlayacaksınız. Dahası da gelecek.

Türkiye’de beklenmesi gereken ekonomik değişimler de başka yazının konusu olur.

ABD’de 2007’nin yaz ay-larından itibaren tartış-maları başlayan resesyon

söylentileri ve mortgage kredile-rindeki tıkanıklık, bugün maale-sef başta AB ülkeleri olmak üze-re tüm dünyada global bir krizin yaşanmasına sebep olmaktadır. Mali sektörde baş gösteren liki-dite ve kredi sıkışıklığı, giderek reel sektörü de içine almıştır.

Greenspean ve Barnanke poli-tikaları arasında gidip gelen ve ka-rarsız kalan ABD piyasaları, yıl-lardır yaşadıkları likidite bolluğu nedeniyle, özellikle mortgage’ta yanlış krediler kullandırarak, önemli bankaların ve büyük fon-ların batması tehlikesiyle karşılaş-mışlar ve sistemin sorgulanmasına varan, olumsuzluklara neden ol-muşlardır.

Liberal piyasa ve kapitalist sis-tem ciddi eleştirilere maruz kal-

mış, mali sektörün ve Hedge fonların çalışma şekilleri, özel-leştirilen şirketler, savruk ve disiplinsiz çalışmalarıyla ciddi prestij kaybına uğramışlardır.

1929 krizinde, ABD’deki siya-si kaosun yanında, spekülatörler, özellikle toprak üzerinde büyük spekülasyonlar yapmışlardı. Gü-nümüzde ise bu spekülasyonun, ‘sanal sektör’ diye tabir edilen portföy yatırımlarında yapıldığı-nı görüyoruz. Gelişmekte olan ül-kelerin borsalarında, hisse senet-lerinde ve devlet kağıtlarında ger-çekleştirilen operasyonlar, zaman içinde şişirilen fiyatlar, kriz patla-dıktan sonra, o ülke piyasalarının da bozulmasına neden olmuştur.

Tüm bunların yanında, banka-lar ve fonlar, kurumsal bazda bü-yük zararlar yazarken, bunların CEO’ları, bireysel bazda büyük servetler elde etmişlerdir. Bu du-

rum, işi bilmenin ve iyi niyetin dı-şında, piyasaların denetim eksikli-ğinin de bir göstergesidir. Son za-manlarda AB ülkelerinde, özel-likle finans sektöründe, siyasi oto-rite hisse alımları marifetiyle, pi-yasalardaki denetim gücünü artır-ma gayreti içine girmiştir.

ÜLKEMİZDE DURUMAcımasız kapitalizm…Sınırsız liberalizm…

Kaynakların tecrübesiz kişilerce yönetilmesi…

Devletin ticari hayattan tama-men soyutlanması…

Özelleştirme adı altında, ulu-sal değerlerin yabancılaştırılma-sı…

Dışarıdan dayatılan hatalı eko-nomik politikalar…

Yüksek faiz-düşük kur poli-tikası ile durma noktasına gelen üretim ve istihdam…

Özendirilen ve teşvik edilen lüks tüketim ve ithalat…

Neticede patlayan cari açık…Ve şiddetle ihtiyaç duyulan ya-

bancı sermaye (sıcak para)…Globalleşen dünyada ülkemi-

zi bu olumsuzluktan ayrı düşün-mek mümkün değildir Ayrıca Hedge fonların ve yabancıların en çok itibar ettikleri ülkelerin başın-da gelmekteyiz. Gerek reel faizler, gerek uyguladığımız muafiyet ve teşvikler nedeniyle, yabancı fonla-rın cenneti haline gelen ülkemiz-de, küresel krizin etkileri henüz piyasalara yansımamıştır. Kriz küreseldir, alınacak tedbirlerin-de küresel olması gerekir. Ancak görülmektedir ki, alınan küresel tedbirler, ateşin sönmesine yeterli olmamaktadır. Bugün Türk Ban-kacılık sisteminin yaklaşık yüzde 50’lik kısmını yabancılar kontrol etmektedir ve karar mekanizma-

sında söz sahibidirler.ULUS DEVLET

Ulus devletlerin, bu gibi ekstra durumlarda piyasalarına müdaha-le etmeleri, eksikleri tespit etme-leri ve alternatif üretmeleri daha rahat olmaktadır. Finansal şirket-lerinin yönetimleri kendi ellerin-dedir, özelleştirmeler kısıtlı ve az olduğu için, karar mekanizmaları kendi ellerindedir. (Rusya ve Çin örneğinde olduğu gibi.) Devlet; düzenleyici ve denetleyici ola-rak piyasanın içindedir. AB ül-kelerinde sorun tespitinde ve mü-dahalelerde zorluklar yaşanmakta-dır, bu nedenledir ki, bazı AB ül-kelerinde halka açık bankalarda, devletler hisse alımları marifetiy-le, söz sahibi olma gayretleri içine girmişlerdir. Önümüzdeki gün-lerde, devletin denetleyici ve dü-zenleyici olarak yeniden devreye girmesiyle liberalizmde bir geri-

[email protected]

BANKACI

Küresel kriz ve ulus devlet

11-17 KASIM 2008YIL: 1 SAYI: 1

DİVİT BASIN YAYINCILIK ADINA İMTİYAZ SAHİBİCELİL İNCE

GENEL YAYIN YÖNETMENİM.KORAY GÜRTAŞ

SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜDİLEK GÖRAL

EDİTÖRELİF SEZGİN

REKLAM KOORDİNATÖRÜSÜHA GÜRSOY

GÖRSEL YÖNETMENÜMİT İNCE

REKLAM PAZARLAMA MÜDÜRÜSEHER BİÇER

İSTANBUL TEMSİLCİSİ: EMİNE İNCE, GRAFİK TASARIM: GÜLŞEN KACARABONELİK: DÖNDÜ GÜZELKÜÇÜK (0224 211 62 42)

ABONE DAĞITIM: SEÇ KURYE (0224 225 61 42)

YÖNETİM YERİ: BUTTİM İş Merkezi A Blok Kat: 4 No: 1054 Osmangazi / BURSATel: 0224 211 62 42(pbx) Faks: 0224 211 55 94

YEREL SÜRELİ YAYIN - SALI GÜNLERİ YAYINLANIR

Bu gazete, basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.Ekonomik Pusula Gazetesi, Anadolu Ajansı abonesidir.

Gazete ve eklerinde yayınlanan yazı, haber ve fotoğrafların telif hakkı

www.ekonomikpusula.com [email protected]

Basında bu hafta çıkan ha-berleri takip ederken, ABD doları ile ilgili hem

yurtdışından, hem de yurtiçinden gelen iki önemli aktarım dikka-timi çekti. İlki Türk bankalarının kullandıkları sendikasyon kre-dilerinin geri ödemelerinin ara-lık ayı içinde olduğu, diğeri ise ABD’nin yeni başkanının güçlü dolar politikasına devam edece-ğiydi. Bunlardan ne gibi bir an-lam çıkartmak gerekir?

Bankalar sendikasyon kredi-lerini yenileyemezse, aralık ayı içinde yurtiçi piyasada birkaç milyar dolar düzeyinde talep olur.

Güçlü dolar politikasının de-vamı, diğer ülke para birimleri-

ne karşı Amerikan dolarının de-ğer kazanmasına sebep olur.

Temmuz ayında 1,10’lar ci-varında olan USD, 1,75 YTL’yi gördükten sonra 1,47’YTL ye kadar düştü ve hafta kapanışı iti-barı ile 1,55’in üstünde ve 1,45-1,55 aralığında konsolide oluyor gibi. İlkbahar aylarında 1,60’a çı-kan avro/dolar paritesi 1,20’lere yaklaştıktan sonra bu hafta 1,30 sınırına geldi. Tüm dünya gene-linde dolar, YTL ve avroda da ol-duğu gibi diğer para birimlerine karşıda yazdan bu yana yükseli-şine devam ediyor ve geri dönüp tekrar eski seviyelerine de gelece-ği yok. Bu veriler ışığında tavsi-yem, USD’nin yükselişi durdu ya

da belli bir aralık arasında gidip geliyor diye rehavete kapılmama-nız. Sadece USD bazında değil avro bazında da ödeme yapma-nız gerekiyorsa, gerek YTL ge-rekse avro paritesine göre avantaj sağlamak için paranızı korunma amaçlı olarak USD’de tutmanı-zı tavsiye ederim. Dünyadaki bu ekonomik çalkantı devam eder-ken önümüzdeki haftalarda em-tia piyasaları ve borsalarda düşüş-leri, faizlerde ise yükselişleri izle-memiz olası. USD’nin yıl sonuna kadar tekrar 1,70 YTL’ye gitme-si hatta geçmesi avro/dolar pari-tesinde de 1,10-1,15 seviyeleri-ne ulaşılması yüksek ihtimal da-hilinde.

Her ne kadar konu başlığımız Amerikan doları olsa da bir son not olarak Türkiye gösterge tah-vilinden bahsetmek isterim. Son hazine ihalesinde Haziran vadeli tahvil gösterge tahvil olarak ihraç edilmiş olsa bile, satış beklene-nin altında kaldığı ve dolayısıy-la dolaşımda bulunan miktar dü-şük kaldığı için, piyasalar 14 Ni-san 2010 vadeli eski gösterge tah-vili daha çok önemsiyor.

Bu tahvilin faizine baktığımız-da yüzde 22’ler civarında hareket ettiğini görüyoruz. Yüksek enf-lasyon ile yaşadığımız yıllarda, gösterge tahvilin faizi = Enflas-yon+15 puan risk primi gibi bir rakam olarak hesaplanırdı. Bu 15 puanlık risk primi piyasa şartları-na göre 20 puana çıkar ya da 10-12 puan seviyesine inerdi. Örne-ğin enflasyon yüzde 60 iken tah-vil faizi de yüzde 75 olurdu, yani devlet faiz olarak enflasyonun 4’te 1’i kadar da ek faiz öderdi.

Şu anda üretici ve tüketici enf-lasyonunun ortalamasının yüzde 11 ve gösterge faizinde yüzde 22 olduğu tespitini yaparsak, dev-letin bire bir yani enflasyona ek olarak yüzde 100 oranında faz-ladan faiz ya da diğer bir deyiş-le, risk pirimi ödediğini görüyo-ruz. Bunun anlamı piyasalar enf-lasyonun yükseleceğine inanıyor; ithalatımız fazla olduğuna göre dövizdeki artış elbette ki fiyat-ları artıracaktır, yukarıda üzüle-rek yaptığım dolar da ki artış ön-görüsü gerçekleşirse önümüzdeki yıl pek de hoş geçmeyeceğe ben-ziyor.

USD-Amerikan Doları

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın gün-deminde bulunan tüketicinin korun-ması hakkındaki yasa tasarısı yeni

haklar ve sorumluluklar tanımlıyor. Tasarı imalatçı ve satıcı sorumluluğunu genişletir-ken, kredi kartlarından yıllık aidat alınması uygulamasına son veriyor. Tasarıda yer alan bazı düzenlemeler şöyle;

“Kredi kartlarındaki yıllık aidat kalkacak, bankalar kartın geçerlilik süresi boyunca bir defa aidat ücreti alabilecek.

Ayıplı mal ile ayıplı hizmet tanımları bir-leştirilecek, imalatçı ve satıcının sorumlu-lukları yeniden belirlenecek.

İndirimli satışlar yasa kapsamına alına-cak ancak belli dönemlerde yapılması mec-buriyeti getirilecek. Kış mevsimi bitiminde 15 Ocak-1 Mart, yaz mevsimi bitiminde 15 Temmuz-1 Eylül tarihleri arasında indirim yapılabilecek. İndirimli satılan malın indi-rimli satış fiyatı, indirimden önceki fiyatı ve indirim oranlarını etiketlerde göstermek zorunlu olacak.

Kampanyalı satışlarda tüketicilere, öde-dikleri bedel karşılığında yasal teminat ve-rilecek. Kapıdan satış yapacak firmalara en az 50 bin YTL sermaye zorunluluğu getiri-lecek. Tüketiciye özen göstermeyen, yanıl-tan uygulamaların ele alınacağı haksız tica-ri uygulama kurulu oluşturulacak.”

IMF global büyüme tahminini geri çekti

IMF, gelişmiş ekonomilerde 2009’da 0.25 puan daralma beklediğini belirte-rek, “Bu II. Dünya Savaşı’ndan beri yıl

bazındaki ilk daralma” dedi.IMF, global büyüme tahminini 0.75

puan düşürerek yüzde 2.2’ye çekti. Geliş-mekte olan ülkelerde büyümenin önem-li miktarda yavaşlayacağını ancak 2009’da yüzde 5 seviyelerinde kalacağını söyleyen IMF, 2009 baz petrol fiyat projeksiyonunu varil başına 100 dolardan 68 dolara çekti-ğini kaydetti. IMF, gelişmiş ekonomilerde 2009’da 0.25 puan daralma beklediğini be-lirterek, “Bu 2. Dünya Savaşı’ndan beri yıl

Borsa işlem salonunda broker sayısına kısıtlama getiren kararın 200’e yakın kişiyi işsiz bırakması bekleniyor.

Sermaye Piyasası Kurulu’nun (SPK) iki yıl önce yayımladığı bildirilen ve 1 Ocak itibariyle yürürlüğe gireceği söy-

lenen tebliğinde, seans salonunda aracı ku-rumlara tabi çalışan broker sayısının 2 ile sı-nırlandırılarak sermaye piyasalarındaki tüm işlemlerin uzaktan erişimle yapılabilecek ol-ması, serbest çalışan brokerlar tarafından ge-çen haftanın son işlem gününde İMKB’de protesto edildi. Protestolar üzerine, İMKB binası önünde gazetecilerin sorularını yanıt-layan İMKB Başkanı Hüseyin Erkan, gerek İMKB binasında gerekse de aracı kurumlarda yetkili ve lisanslı kişilerin işlem yapabilmesi-nin önemli olduğunu söyledi. Erkan, “Önem-li olan gerek İMKB gerekse de aracı kurum-larda yetkili ve lisanslı kişilerin işlem yapma-

sı” dedi.’SESİMİZİ DUYUN’

Dünya Menkul Değerler’den Kadri Kala-balık ise eylemi şöyle değerlendirdi: “İnsanla-rın bizim sesimizi duymasını istiyoruz. 10 ki-şiden 8’inin dışarıda kalacağını söylerseniz, bu arkadaşların başka yapacağı hiçbir iş yok. 200 kişiye yakın arkadaşımız işinden olabilir. Şu anda mevcut sistemde tek bir terminal üze-rinden işlemleri yapıyoruz.

Yeni sistemde mevcut ekranlardan işlem yapamayacağız sadece emir düzeltme olacak. Benim önüme bir laptop verilecek. Ben bu-nunla internetle şirkete bağlanacağım, işlem-leri böyle gerçekleştireceğim. Benim ahtapot olmam gerekiyor. Bir taraftan veri ekranına bakacağım, kendi ekranıma bakacağım ve iş-lem gireceğim. Aracı kurumların birçoğunda yetki sahibi olmayıp işlem yapanlar var. Ön-celikle bunları denetlesinler. Brokerlık o ka-dar kolay bir iş değil. Borsa demek ambians

Kredi kartında yıllık aidat kalkıyorKredi kartı kullanımında yıllık aidat çilesi sona eriyor. Ancak bunun için,

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın hazırladığı tasarının yasalaşması gerekiyor.

200 broker işsizlik

PORTFÖY YÖNETİCİSİ

İşsizlik tehlikesiyle karşı karşıya kalan

brokerler seans salonuna

Page 7: Ekonomik Pusula Gazetesi

Suudi Arabistan’da beledi-yede çalışan kendi halin-de bir harita mühendisiy-

ken, evlenmek için gereken me-hiri (başlık parası) bir araya getir-mek amacıyla 500 riyal ile işe ko-yulan Abdülgani Hüseyin, bugün dünyada 3 bin kişiye ekmek ve-ren milyonlarca dolarlık yatırım-ların sahibi haline geldi. Hüseyin, 57 yıl önce asansör ve sağlık sek-törleri ile attığı adımları hızlandı-rarak Arabistan, Türkiye, Mısır ve İtalya’da sahip olduğu 10 şirket ile gruplaştı.

Kurduğu Abdul Ghani Hussa-in Group ile asansör ve sağlığın yanı sıra turizm, emlak ve tica-

ri sektörlerde de faaliyet gösteren Hüseyin, ülkesine sağladığı sosyal ve ekonomik katkılar nedeniy-le heykeli dikilecek konuma geldi.

Suudi Arabistan’ın en büyük ulusal gazetesi Al Riyad, geçti-ğimiz günlerde yaptığı yayınlar-la Hüseyin’in heykelinin dikil-mesi için Kral Abdullah’a çağrıda bulundu. Aynı gazete Hüseyin’in adının bir sokak veya konferans salonuna verilmesini de önerdi.

“Bana 24 saat yetmiyor. Gü-nün büyük bir kısmını çalışa-rak geçiriyorum. Tatil günleri ha-pis gibi geliyor” diyerek, başarısı-nın sırrını çok çalışmaya bağlayan Hüseyin’in adı ülkesinde ölüm-süzleşmek üzere ama O, “Be-nim için en büyük kazanç halkı-mın duası” diyor. Hüseyin, asan-sörcülüğün açtığı yoldan erişti-ği şu anki konumunu eğitim ala-

nına kaydırmaya başladıklarına, kreşten üniversiteye kadar okullar yaptırmayı hedeflediklerine dik-kat çekiyor.

NİÇİN BURSA?Bursa’daki Arap sermayesi-

nin tek temsilcisi olarak sağla-dığı 75 kişilik istihdam ve döviz girişinin yanı sıra üretimde kul-landığı hammaddelerin yüzde 85’ini de Türkiye’den alarak ül-kemize artı bir katma değer daha sağlayan Hüseyin, Bursa’da yatı-rım yapma nedenlerini ise şöy-le sıralıyor: “Türkiye ve Arap ül-keleri arasında var olan ve geç-mişi eskiye dayanan yaşanmış-lık geliyor. Birbirimize Osman-lı İmparatorluğu’ndan gelen bir bağlılığımız var. Bu eksendeki di-ğer bir neden ise, Müslüman ül-keler arasındaki ilişkileri güçlen-

Bursa’daki Arap sermayesinin tek temsilcisi olan Abdülgani Hü-seyin, asansörcülüğün açtığı yoldan eriştiği şu anki konumu ile 3

‘Başlık’ için asansöre girdişimdi heykeli dikilecek!

Suudi Arabistan’ın en büyük ulusal gazetesi Al Riyad, Bursa’daki WAM Asansör ile devleşerek, dünyada sayısız yatırıma imza atan Abdülgani Hüseyin’in heykelinin

dikilmesi için Kral Abdullah’a çağrıda bulundu.

dirme düşüncesine sahip olma-mız. Başka bir neden olarak da, Türkiye’nin sahip olduğu stra-tejik konum gösterilebilir. Hem Avrupa’ya, hem Arap ülkelerine, hem de Orta Asya’ya yakın ol-masından dolayı, Türkiye terci-himizin isabetli olduğuna inanı-yoruz. Bunun yanında, Bursa’nın birçok avantajı var. Bir kere Bur-sa, tam anlamıyla bir sanayi böl-gesi. Tekstil açısından ve endüst-riyel açıdan,  stratejik öneme sa-hip. Hem İstanbul’a yakın hem İç Anadolu’ya.” Akçalar Organi-ze Sanayi Bölgesi’nde gerçekleş-tirdikleri faaliyet ile yılda bin 500 adet asansör ve malzemesi üret-tiklerini dile getiren Abdulgha-ni Hussain Group Asansör ve Elektronik Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.Yönetim Kurulu Başkanı Hü-seyin, Suudi Arabistan, Mısır, Su-riye, Lübnan, İtalya, Bulgaris-tan ve İran’ın yanı sıra Ortadoğu, Orta Asya ve Güney Afrika ülke-lerine girmeyi de başararak, ih-racat haritasını genişlettiklerine dikkat çekiyor.

MİLLETVEKİLİ YATIRIMCI

Halen Medine’de milletvekil-liği devam eden Hüseyin, mil-letvekillerinin Türkiye’de olduğu gibi halk tarafından seçilmediği-ni, devletin başarılı işadamlarını gözleyerek kendi bölgesinde ata-dığını dile getiriyor. En küçük ye-

rel sorunlardan en stratejik olan-larına kadar, bölgedeki sorunla-rı krala kadar götürmeye yetki-li olduklarını dile getiren 73 ya-şındaki Hüseyin, başarısında, ül-kesinde yatırımcıya verilen öne-min de büyük rol oynadığını an-latıyor. 5’i kız toplam 12 çocuğa sahip olan Hüseyin’in 7 oğlun-dan her biri farklı sektörlerdeki yatırımların genel müdürleri du-rumunda. Küçüklüğünden itiba-ren çocuklarının yöneticilik vasıf-larına uygun yetişmesi için uğraş veren Hüseyin, yurtdışında oku-yarak bugün işlerin başına geçen oğulları ile gurur duyuyor. Öyle ki, WAM Asansör bile oğulların adlarının baş harflerinden oluşu-yor. Grubun çok uzun yıllar ayak-ta kalması, kök salması için ‘satı-lamaz’ şerhi koydurduğunu vur-gulayan Hüseyin, “Bu şerhi kal-dırmadığım sürece, ben ölsem bile oğullarım miras kavgası yü-zünden şirketi satamaz. Satmaya kalkarlarsa da, devlet bu duruma el koyar” diyor.

YABANCI YATIRIMCIYA KILAVUZSahip olduğu milyonlar-

ca dolarlık yatırımda Suudi Arabistan’da uygulanan teşvik-lerin de büyük rolü bulunduğu-nu ifade eden Hüseyin, dünya pa-zarında doğru tespitler yapıldığı takdirde, Türkiye’de şu anda ya-tırım yapmak için bir engel bu-lunmadığını kaydediyor. An-cak teşvikler konusunda devle-tin yeni politikalar geliştirmesi-nin şart olduğunu ifade eden Hü-seyin, Türkiye’de yatırım yapmak isteyen yabancı yatırımcılar için bir kitap yazdığını da vurgulu-yor. Yapılması gereken işlemle-rin Ankara üzerinden gerçekleş-tirilmesinin yatırımcıyı zorladı-ğını vurgulayan Hüseyin, işlem-lerin yatırımın yapıldığı ilde takip edilmesini öneriyor. Prosedürlerin en az 10 ay kaybettirdiğini belir-ten Hüseyin, aynı şekilde yabancı yatırımcının kendisinin, ailesinin ve onu temsil eden kişinin otur-ma ve çalışma müsaadesiyle ilgi-li zorluklar olduğunu, bu işlem-lerin çok uzun sürdüğünü sözle-rine ekliyor. Hüseyin, yatırımları-nın dünya çapında olmasının yanı sıra, asansör, sağlık, turizm, emlak ve ticari sektör gibi birçok alanda

Hüseyin, Kral Abdullah’a hey-kelinin dikilmesi için çağrıda bulunan Al Riyad Gazetesi’ni

göstererek, “Adım ülkemde belki de ölümsüzleşecek ama

Cam Sanayii Ltd.Şti.

MERKEZ: Nilüfer Organize San. Bölgesi Sögüt Cad. 303. Sk. No: 1 BURSA Tel/Faks: (0224) 411 21 48 - 411 08 79

*2 mm’DEN 19 mm’YE KADAR ŞEFFAF DÜZ CAMLAR

*4 mm’DEN 19 mm’YE KADAR RENKLİ DÜZ CAMLAR

*3+3, 4+4, 5+5, 6+6 ŞEFFAF VE RENKLİ LAMİNE CAM-LAR

*REFLEKTE CAMLAR

*TÜM DESENLERDE BUZLU VE TELLİ CAMLAR

*DEKORATİF BUZLU CAMLAR

*CAM KAPI VE MEKANİZMALARI

*FLOTAL AYNALAR

ELİF SEZGİN

Page 8: Ekonomik Pusula Gazetesi

AKARE AKARE Yurt Dışı Eğitim Fuarları 11 Kasım Ankara

TÜYAP Konya Otoshow 2008 11-16 Kasım

Konya

AKARE AKARE Yurt Dışı Eğitim Fuarları 13 Kasım İzmir

ADIM WEM Elektrik ve Kontrol Sistemleri 13-16 Kasım

İstanbul

TUNAJANS EBITO Elektrik, Elektronik 13-16 Kasım

İzmir

EMO ANKATEK 2008 Metal İşleme 13-16 Kasım

Ankara

GENÇİZ 6. Sağlıklı Yaşam Fuarı 13-16 Kasım

İzmir

CNR EXPO Natural Stone 2008 Mermer Teknolo-jileri

13-16 Kasım

İstanbul

FORZA Mersin 2. Yapı ve Emlak Fuarı 13-16 Kasım

Mersin

B95 MIIF Endüstri Fuarı 10-14 Kasım Moskova

DLG EuroTier Hayvancılık Fuarı 11-14 Kasım Hannover

İran Plast ve Araba Yedek Parça Fuarları

11-14 Kasım Senegal

Şam 2008 Haberleşme ve Bilgi Tekn. Fuarı

11-15 Kasım Suriye

ADSALE Electrical China Elektrik ve Ekip. Fuarı

12-14 Kasım Pekin

ADSALE Ep China Elektrik ve Teknolojileri 12-14 Kasım Pekin

CEF CEF 2008 Elektronik Fuarı 12-15 Kasım Şangay

UNACOMA EIMA GARDEN Bahçe Ekipmanları Fuarı

12-16 Kasım Bologna

COSMOPROF ASİA

Cosmaprof Asia Parfümeri ve Kozm. Fuarı

12-14 Kasım Hong Kong

EXPONOR EMAF 2008 Makine ve Teknik 12-15 Kasım Porto

China Pharm Eczacılık Endüstrisi 12-14 Kasım Pekin

CMP ASIA The Natural Health Sağlık Fuarı 12-14 Kasım Karachi

TAFCON Metals & Metallurgy Fuarı 13-16 Kasım Yeni Delhi

All In Print Baskı Tekn. Malz. 14-17 Kasım Şangay

LADİN SIAC Gıda, Gıda İşleme ve Amba-lajlama F.

15-18 Kasım Cezayir

YURTİÇİ

n HABER MERKEZİ

Metal sanayiye hizmet veren en küçük firmadan en bü-yüğüne zincirin birer hal-

kalarını oluşturduklarına dikkat çe-ken Mipar Metal Sanayi ve Tica-ret Limited Şirketi Satın Alma Mü-dürü Cavidan Parladı, “Zincirlerden biri koptuğu zaman hepimiz bun-dan etkileniriz. Sağduyulu olmayı ba-şarabilirsek, krizi fırsata dönüştüre-biliriz” dedi. Çalı Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren ve metal sektörü-ne hammadde mamulü desteği veren Mipar’ın genç Satın Alma Müdürü Parladı, Avrupa’da maliyetlerin yük-sek olmasından dolayı üretimde pi-lot bölge haline gelen Türkiye için ka-ramsarlığın erken olduğunu savundu.Küresel kriz ile Avrupa piyasalarında başlayan daralmanın yılsonuna denk geldiğine işaret eden Parladı, şunla-rı söyledi:

“Yılsonuna doğru envanter kont-rolleri yapıldığı için normalde de bir yavaşlama olur. Önümüzdeki döne-min sakin geçmesi bu nedenle çok normal. Krizle birlikte bu yavaşlama-

nın çapı büyümüş oldu sadece. Türki-ye penceresinde güzel şeyler olacağı-na inanıyorum. Uygun kampanyalar hazırlandığında piyasa canlanacaktır.”

‘YANLIŞ YANLIŞI GETİRİR’Avrupa’da maliyetlerin çok yüksek

olduğuna dikkat çeken Cavidan Par-ladı, şöyle devam etti:

“Dev otomotiv firmaları, üreti-mi Uzak Doğu’ya taşımaktansa kali-te açısından da güzel olan Türkiye’yi tercih edecektir. Kriz oldu diye dün-ya durmayacak, hayat devam edecek. Türkiye’nin alacağı çok yol var.”

‘MAKİNE YATIRIMI YAPACAĞIZ’Bir aile girişimi olarak kurulan ve

yaklaşık 5 bin metrekare kapalı alan-da faaliyet gösteren Mipar’da, rulo saç boy kesme ile dilme hattı, trapez ve destek sacı hatlarıyla müşterilere ge-niş bir perspektifte hizmet sundukla-rını dile getiren Parladı, önümüzde-ki süreçte, firmaların kalıp yatırımla-rını ortadan kaldırmalarını sağlamak amacıyla C profil ve lazer makinesi alımı gerçekleştireceklerini vurguladı.

Metal sektöründe Avrupa’da yükselen maliyetlerin Türkiye’yi bölgesinde avantajlı hale getirdiğini söyleyen Mipar Satın Alma Müdürü Cavidan Parladı, paniğe kapılmak için erken olduğunu vurguladı.

Daha Türkiye’nin alacağı çok yol olduğuna inanan Mi-par Metal Sanayi Satın Alma Müdürü Cavidan Parladı,

Bosch Bursa Dizel Fabrika-sı, üretimdeki yerlilik payını artırmak için yeni stratejiler geliştiriyor.

n HABER MERKEZİ

EFQM Mükemmel-lik Ödülü’nü ikin-ci kez alan Bosch

Bursa Dizel Fabrikası, ken-disiyle birlikte tedarikçile-rinin de kalitesini yüksel-tiyor. İş Mükemmelliği Di-rektörü İrfan Bayrak, ‘Te-darikçi Gelişimi’ ile ‘Süreç-ler ve Veriler ile Yönetim’ alanlarında da Başarı Özel Ödülü aldıklarını hatırla-tarak, “Tedarikçilerimiz de bizimle birlikte üretim sü-recini iyileştirip geliştiri-

yor” dedi.Bosch Bursa’nın tedarikçileri-

nin de Almanya’daki Bosch fab-rikalarına ürün verebilir duruma geldiklerine işaret eden Bayrak,

şunları söyledi:“Onların da kalitesini artı-

rıyoruz, yine Türkiye’nin önü-nü açıyoruz. Küresel bir dünya-da tamamen yerli üretimden söz

etmek mümkün değil, ama üretimimizde yerlilik ora-nını artırmak için bir ta-kım özel çalışmalarımız var. Stratejik planlarımız-dan biri de bu.”

Bundan sonraki hedef-lerinin iyileşme çalışmala-rına devam etmek olacağı-nı kaydeden Bayrak, gere-kirse, 2011’de Avrupa Kali-te Ödülü için yeniden baş-vurabileceklerini açıkladı. Bayrak, “Durmamamız la-zım, özellikle bu Türkiye’de çok önemli. Sürekli yeni meydan okumalar lazım ki,

14/11/2008

2008/3. Dönem Geçici Vergi Beyanı

17/11/2008

Ekim/2008 Dönemine Ait BSMV Beyanı ve Ödenmesi

Ekim/2008 Dönemine Ait Özel İletişim Vergisi Beyanı ve Ödemesi

Ekim/2008 Dönemine Ait Kolalı Gazoz, Alkollü İçecekler ve Tütün Mamullerine İlişkin ÖTV Beyanı ve Ödenmesi (II) Sayılı Liste

Ekim/2008 Dönemine Ait Dayanıklı Tüketim ve Diğer Mallara İlişkin ÖTV Beyanı ve Ödenmesi (IV) Sayılı Liste

2008/3. Dönem Geçici

Page 9: Ekonomik Pusula Gazetesi

Erkek giyiminin köklü markalarından Kiğılı’nın 2008-2009 sonbahar-kış

koleksiyonu hazır. Koleksiyonun gösterişten uzak, ancak bir o ka-dar da göz alıcı model ve desen-leri en kaliteli kumaşlarla bir ara-ya getirilmesiyle oluşturulduğu-nu söyleyen Kiğılı Marmara Böl-ge Müdürü Naci Altunbaş, ko-leksiyonun katalog çekimleri-nin Kiğılı’nın vazgeçilmez yüzle-ri Bill Edwards ve Burgess Jen-kins ile İstanbul’da gerçekleştiril-diğini belirtti.

FONKSİYONEL VE RAHATAltunbaş, gramajı hafif yün-

lü kumaşların ve gri tonların ön plana çıktığı koleksiyonda, bu sezon yer verilen yenilikleri şöyle sıraladı: “Bu koleksiyonumuzda

bir yenilik olarak, spor ceketleri-mizi içi çıkarılabilir yelekli hazır-ladık. Amacımız, yeleklerin tek başına da kullanılabilmesini sağ-lamak. Aynı şekilde mont ve ka-banlarda da fonksiyonellik ve ra-hatlığı öncelikli tercih olarak or-taya koyduk ve çıkarılabilir yaka-lar ile iç yelekler kullandık. Ay-rıca iç ceplerde telefon ve anah-tarlık cepleri gibi detaylara önem verdik.”

KRAVATLAR İTALYA’DANSeremoni grubunda parlak ta-

kım elbiselere yer verdiklerini, aksesuarlarda atkı, yaka mendi-li ve kol düğmelerinde seçenek-lerin geniş olduğunu vurgulayan Altunbaş, “Bu sezon kravatları-mız İtalya’da yüzde 100 ipekten ve Kiğılı için üretildi” dedi.

[email protected]

Başlarken...

24 Ocak 1980 kararları ile serbest piyasa ve dışa açılmayı be-nimseyen Türkiye, 1990’lı yıllarla birlikte global ligin etkin ekonomi oyuncuları arasında anılmaya başladı. Ülkemizin

ekonomideki bu açılımına ayak uydurup ön sıralarda kendine yer tutan illerden birisi de Bursa oldu.

Ekonomideki açılımlar Türk basınının bu alanı keşfini berabe-rinde getirdi. 1990’larla birlikte ekonomi geniş biçimde gazete-lerin içinde yer almaya başladı. Hem günlük gazetelerdeki eko-nomi sayfaları hem ekonomi yayınlarının sayısı ve niteliği arttı.

Bursa’da da benzer bir trend yaşandı. Zaten bir çok alanda öncü ve önde olan bu şehir için aksi düşünülemezdi. Dünya ba-sını ve Türkiye’de yaygın basına paralel gelişmeler ancak kısa ge-cikmelerle şehrimizde görüldü.

Bursa’da ekonomi gazeteciliği ve yayıncılığının önemli isimle-rinden birisi şüphesiz Tahsin Ardıç’tır. O’nun kurduğu ve halen imtiyaz sahibi olduğu, bir dönem benim de yazı yazdığım Eko-haber Gazetesi, haftalık olarak 13 yıldır yayınına devam ediyor. Ekometre bu kulvardaki bir başka gazeteydi.

Öbür taraftan Bursa’da günlük olarak yayımlanan 7 gaze-te, BTSO Ekonomi, DOSAB Perspektif, NOSAB Ayna gibi önemli ekonomi dergileri var.

‘Küçük Babıali’ olarak anılan ve Türkiye’deki yerel medyanın en güçlü temsilcilerini barındıran Bursa’da, yeni bir yayın için güçlü bir iddia ve önemli bir farka sahip olmak gerekir.

Biz, ülkemizin ve Bursa’nın içinde bulunduğu medya ve eko-nomi gazeteciliği ortamını dikkate alarak, ileriye doğru bir adım atma iddia ve vizyonu ile yola çıktık.

Sonuçta, elinizde tuttuğunuz ve haftalık olarak yayımlayacağı-mız Ekonomik PUSULA Gazetesi’ni sizlere sunuyoruz.

Biliyoruz ki, doğru yapılan işler ve rekabet hepimizi zinde tu-tacak. Bu rekabet, hepimize kazandıracak. Sonuçta, sanayisi ve ekonomik gücü her geçen gün büyüyen ve daha da büyüyecek olan Bursa kazanacak.

Bursa’da ekonomi yayıncılığına yeni bir soluk getireceğini dü-şündüğümüz en az 10 yılını meslekte geçirmiş deneyimli bir kadroya sahibiz.

Faiz, borsa ve döviz üçgeninden sıyrılmış bir ekonomi yayıncı-lığı anlayışı ile dikkatli, titiz, yorucu ve heyecanlı bir çalışma sü-recinden sonra sizlerle buluştuk. Bundan böyle de her Salı gazete bayileri ve kurye dağıtımı ile buluşmaya devam edeceğiz.

Farklı ve yenilikçi olma çabamızı, ilk olarak gazetemizin bo-yutlarında ve tasarımında hissettiğiniz inancındayız.

Günümüzde iletişim teknolojilerindeki gelişime paralel ola-rak haber kaynakları o kadar çok ki... Böyle bir ortamda içerik için de önemli olan; farklı bir bakış açısı, uzman gözüyle yorum...

Bu bombardıman içinde size ‘doğru yönü gösterecek bir Pu-sula’ asıl olan.

Her biri alanında uzman ve deneyimli yazarlarımızla bu konu-larda da farklı olacağız, farklı duracağız.

Yayıncılığın bu kadar gelişmiş olduğu bir ilde başkası olmazdı zaten... Olsa da kendine yer bulamazdı.

Bizim, siyasi bir beklentimiz yok. Kimseye bağımlı ve bağlı da değiliz.

Bizler, son dönemde patronajı ve yönetim kademeleri büyük bir değişim geçiren Bursa’da; meslek ilkelerine bağlı, doğru ve dürüst yayıncılık yapıp, ekmek parasını da ancak bildiği işten ka-zanma idealinde olan gazetecileriz.

Hepsi bu... Bursa’nın kendi büyümesine paralel olarak bizleri de büyüte-

ceği inancındayız.İlk sayı için bu kadar yeterli sanıyorum... Her hafta sizlerle bu-

luşmaya devam edeceğim.Şimdi siz, Ekonomik PUSULA’nın sayfalarını çevirin...Bundan böyle yönünüzü Ekonomik PUSULA ile belirleyin...Merhaba...

Dünyada finans sektörün-de yaşanan son gelişme-lerden, ekonomik poli-

tika belirlemelerinde hala dene-me yanılmanın sürdüğü izleni-mini edinmemek mümkün de-ğil. Bir zamanlar müdahaleci, ko-rumacı, devleti ekonomide aktif halde görmek isteyen Keynesyen yaklaşımlar benimsenirken, daha sonra çok klâsik görülen bu yak-laşım yerini piyasa ekonomisi-ne terk etti. Şimdilerde ise tekrar müdahalecilik, özelleştirilen ku-rumların devletleştirilmesi gün-demde.

Yanlış, doğru iç içe… Problem insani… Sorumluluk duygumuz, ilke problemimiz, zaaflarımız, sı-nırlarımız, gelişime yatkınlık öl-çümüz, takip eksiğimiz…

Özelleştirme ekonomik, siya-si, toplumsal, mali vs. neden ve amaçlarla öngörülmüştür. Ye-tersiz sermayeye bir çözüm ola-rak düşünülen özelleştirmeyle kârlılık, verimlilik artırma, savur-ganlığın önlenmesi, kaynakların doğru ve verimli kullanılması, si-yasi partilerin popülist yaklaşım-larının engellenmesi, vergi geli-ri sağlanması vs. hedeflenmek-tedir. Bazı İDT (İktisadi devlet teşekkülleri)’nin özelleştirilmesi uygun olabilir. Tekel kırıcı olabi-lecekse serbest piyasanın işlerliği sağlanarak, tekelci fiyat uygula-masının piyasaya olumsuz etkile-ri engellenebilecekse KİK (Kamu İktisadi Kurumu) özelleştirilmesi de uygun olabilir.

Ancak, özelleştirmenin adil

olması, şartlarının uygunluğu-nun sağlanması, kuşkuya ma-hal bırakmayacak şekilde orga-nize edilmesi, öncesi ve sonrası durumun karşılaştırılması, regü-lasyonu ve takibi en az İDT’nin devlette kalması halinde rasyonel yönetimi kadar zordur. Nitekim, öyle özelleştirmeler var ki za-ten işleterek elde edilecek gelirle kendi kârı, kendi parasıyla ödeni-yor, yani “kime versen olur” ama birilerine bazı avantajlar da ekle-nerek verilmiş; bazıları hep aynı kişilere verilmiş, öyle özelleştir-meler var ki, öncesinden daha fazla zarar ediyor, verimlilik sağ-lanamamış, işletme kapatılmış. Parası halâ ödenemeyen özelleş-tirmeler, zarar eden özel şirketin kurtarılıp tekrar özelleştirilme-si ve kâra geçmesi söz konusu…

Tekelleşmeyi önleyici ayrıntı-lı düzenlemeler yapılmadan, fi-yat, üretim, yatırım gibi konular-da bağımsız düzenleyici kurum-lar oluşturulmadan, ülkenin ge-lişmişlik düzeyi, piyasaların yapı-sı, gelişmişliği, teknolojinin du-rumu, gelir dağılımı ve bölgesel gelişmişlik farkları gibi husus-lar dikkate alınmadan, kısa dö-nemde bütçe açıklarını kapat-mak için devlete gelir sağlama-yı hedefleyen, öncelikleri doğru belirlenmemiş bir şekilde özel-leştirme yapılmasının, ekonomi-de yarardan çok, zarar getireceği, özelleştirmenin finansörlerinden olan Dünya Bankası uzmanla-rınca hazırlanan ülke raporların-da da zaman zaman dile getirilen

gerçeklerdir.Gerçekten özelleştirme, ras-

yonel düzenlemeler ve yönetim denenmeden sadece mülkiyet-performans ilişkisine dayanarak yapılıyorsa çok iyi sonuç alabil-mek mümkün görünmemektedir.

Sosyal devlet, vatandaşına iş bulan devlet gibi algılanmama-lıdır. Önce girişimciliğe özen-dirilecek altyapının sağlanma-sı, bu yolla istihdamın artırılma-sı devletten beklenmesi gereken en doğru yoldur. Yani, devletin ekonominin her alanında faaliyet göstermesi, istihdamın artırılma-sı anlamına gelmez. Özel sektör-de verimlilik ve kârlılık aranma-sı da doğru bir yöntemdir. Ama prodüktiviteyi vahşice sağlamaya çalışmak doğal olarak insani bir yöntem değildir.

Önemli olan KİK konumun-da olan şirketlerin özelleştiril-mesi sonucu rekabet piyasasının oluşmasını sağlayacak önlemle-rin alınması, ürünlerin kalitelen-dirilmesi, fiyatlarının optimal ol-ması vs.nin sağlanmasıdır.

Özelleştirmelerde en rahatsız

edici durum, yağma, talan vs.ye açık olunması, bundan çıkar sağ-lanması, amacı aşan tavizler ve-rilmesi, değerini bulmadan yapı-lan satışlar, kayırımcılık, regülas-yonun ve takibin iyi yapılmaması, bazı yerlerde amaca uygun yapı-lan özelleştirmelerin kalkan ola-rak kullanılması, “ver kurtul” an-layışının egemen olması, halka arz yerine blok satışlar yapılma-sı olarak gözlenmektedir. Özel-leştirmede de her şeyde olduğu gibi ilkeler ve yöntemler önem kazanmaktadır. Hem amacından sapan hem de araç olarak kulla-nılan özelleştirme anlayışı, tasvip edilmesi mümkün olmayan kötü niyeti ortaya koyar.

Şimdi gelelim kontrol, koru-ma, müdahale vs. anlayışının ne-reye kadar doğru olabileceğine… Keynesyen anlayışın neden terk edildiğine… Serbest piyasanın getirilerine…

Aile düzeninden, şirket, devlet düzenine kadar her kurumda ta-kip, kontrol sistemi, kurallar ol-malıdır. Bunların olabilmesi için de önce ilkeler, sonra sorumlu-

luk anlayışımız olmazsa olmaz-dır. Peki, ilke ve sorumluk nasıl gelişir? Kimler doğru ve bilinçli yapılan takibe karşı çıkmaz?

Ailesinde koruma, kollama, müdahaleye muhatap olan hiçbir çocukta sorumluk ve çalışma an-layışı var olmaz ve gelişmez. So-rumluluk verilen insanlar özgür-lüklerini doğru kullanmayı, baş-kalarının hak, duygu ve düşün-celerine saygılı olmayı, işlerini kendileri yapmayı, başkaların-dan medet ummamayı, sorgula-mayı, araştırmayı ihmal etmezler. Görevinin farkında olmayı, ha-talarında başkasını suçlamama-yı, kendinde hata aramayı, kendi duygu, düşünce ve davranışının arkasında durmayı bilirler. Koru-nan insanların benlik saygısı dü-şüktür, gelişemez, çalışırken ba-şarılı olamaz, rekabet yeteneği sı-nırlı kalır.

Bu anlayış devletler ve ekono-mileri için de geçerlidir. Müda-hale, sınırlamalar ve koruma glo-bal ekonomik entegrasyona en-geldir. Tek başına mülkiyet hiç-bir şey ifade etmez. Yönetim, de-netim yeteneği, niyeti ve çalış-ması çok önemlidir. Ekonomiye müdahale, kontrol, fiyat kontro-lü kalktıktan sonra (sektörümüz hariç) döviz kur ve faiz haddine müdahale yumuşamış, yasak ve kısıtlamalar kalkmış, yabancı ser-maye engeli kalkmıştır. Bunun en önemli faydası rekabet yeteneği-nin gelişmesi dolayısıyla global ekonomik entegrasyonun geliş-mesi olmuştur. Tekel kırıcı eko-

nomi politikaları her zaman ve-rimlilik getirmiştir. Yeter ki bu politikalar insanların elinde araç haline gelmesin.

Geçenlerde riskli ürünlerde en çok kazanan yatırımcılar arasın-da olan Lahde Capital’in kuru-cusu Andrew Lahde’nin, fonu-nu kapatma kararı aldığını oku-dum. Lahde’nin kapatma gerek-çesi çok ilginç. Veda mektubunda bankacıları “geri zekâlı” olmakla suçlayan Lahde, bu bankacıların çocuklarının kolej masraflarını ödeyebilen aristokrat ailelerden çıktığını, hepsinin Yale’de üni-versite okuyup, Harvard’da mas-ter yaptığını, onların tahminle-rinin tersini yaparak milyonlarca dolar kazandığını, şimdi bu para-ları yemek için oyuna veda etti-ğini, aldığı eğitimi hak etmeyen-ler veya iyi bir eğitim almış gibi görünenler sayesinde iyi kazan-dığını ve bu yöneticilerin aristok-rat tavırları sayesinde yaratacağı krizi de önceden tahmin ederek önlemini aldığını belirtip “Tanrı Amerika’yı korusun” demiş.

Ne diyelim, kendini iyi pazar-layan insanlar Amerika’yı bile bu hale getirdikten sonra Allah he-pimizi sorumsuz, ilkesiz, geri zekâlı insanlardan korusun… Sonuçta herkes lâyığını buluyor. Aklını kullanan sorumluluk sa-hibi insanlar önlemini alıyor. İn-sanların geri zekâlı olması için ille iyi eğitim almalarına, aristok-rat olmalarına ihtiyaç yok. Helâl süt meselesi…

[email protected]

Sınırsız sorumsuz öz(el-l-eştirme)

n ELİF SEZGİN

Küresel kriz koşulları ve iç talepteki durgunluk ne-deniyle yurtiçindeki ya-

tırım girişimleri büyük oran-da ertelenirken, Yılmaz Şirket-ler Grubu aksine bir tutum ser-gileyerek, yatırım atağını sürdü-

rüyor. Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi’nde (DOSAB) kurulu 15 bin metrekarelik tesisinde üreti-me devam eden Grup, artan pazar payı ile birlikte faaliyet alanını da büyütüyor. Üretim tesisinin he-men yanındaki 15 bin metrekare-lik alanda yeni bir inşaat başlatan Yılmaz Şirketler Grubu, böylece

30 bin metrekarelik dev bir tesis haline gelecek. 6 milyon YTL’lik yeni yatırım ile yatak, döşemelik kumaş ve yay imalatına hız vere-cek olan Grup, başta Avrupa ve Balkan ülkeleri olmak üzere top-lam 32 ülkeye olan ihracat pazarı-nı da genişletmeyi hedefliyor.

ŞİRKET İLE BİRLİKTE BÜYÜDÜBabası Aydın Yılmaz’ın küçük

çaplı döşeme malzemeleri tica-retine başladığı 1983 yılında do-ğup, adeta şirket ile birlikte büyü-yen Ayhan Yılmaz, bugün Yılmaz Sünger Kumaş ve Döşeme Mal-zemeleri Sanayi ve Ticaret Limi-ted Şirketi’nin Genel Müdür Yar-

dımcılığını yürütüyor. Yaklaşık 2 yıldır bu görevi sürdüren Yılmaz, 20-30 kişi ile küçük bir ticaret-hanede temelleri atılan ve bugün 420 kişinin istihdam edildiği bir şirketler grubuna sahip olmanın gururunu yaşadığını söyledi.

DOSAB’daki mevcut yapıya ek olarak inşa edilen tesisin, kade-meli şekilde devreye alınacağını ve haziran ayında tamamen faa-liyete geçeceğini belirten Yılmaz, dev tesis sayesinde imalat kapasi-tesinin yanı sıra ihracatlarının da artacağını ifade etti.

Ayhan Yılmaz, 2007 yılında 10 milyon do-larlık, 2008 yılı başın-dan bu yana da yaklaşık 13 milyon dolarlık ihra-cat yaptıklarını dile ge-tirdi. Yılmaz, yeni tesis ile birlikte bu rakamla-rı daha da yukarı taşıya-caklarını kaydetti.

HASSAS POLİTİKA ZAMANIDünyada yaşanan ekonomik

krizin Türkiye’yi de etkilemesi-nin kaçınılmaz olacağını ifade eden Yılmaz, her şeyin iyi oldu-ğu zamanlarda firmaların kendi-ne pek dikkat etmediğinin altı-nı çizdi. Bu nedenle kriz zaman-larının kendileri için bir topar-lanma dönemi olduğunu anlatan Yılmaz, “İşte biz hassas politika-larımızı bu zamanlarda belirliyo-ruz. Müşteri portföyümüzü göz-den geçiriyoruz. Daha sağlam, ga-rantili müşterilerimizle çalışma-ya gayret ediyoruz. Yeni pazarlar arayışına giriyoruz” diye konuştu.

Tedbir olarak, sadece genel gi-derlerde kısıntıya gidebilecekleri-

ni, işçi çıkarmayı ise asla düşün-mediklerini söyleyen Yılmaz, şöy-le devam etti;

“Çalışanlarımız bizim için önemli. Çünkü birçoğu benim gibi çekirdekten yetişme. Çok küçük yaşlarda firmamızda çalış-maya başladıkları için şimdi köşe taşları durumundalar. Onlardan biri kımıldadığında, diğer taşlar da yerinden oynar.”

YAY ÜRETİMİ AYRILACAK “Belette” ve “Mazz” markala-

rı ile 2003 yılında ev tekstil sektöründe dö-şemelik ve perdelik ku-maş üretimine başla-yan Yılmaz Sünger, ay-lık 100 bin metre dö-şemelik kumaş üreti-yor. Yeni tesis ile üreti-mini yüzde 50 oranın-da artıracak olan firma, tezgah sayısını da buna

bağlı olarak 18’den 24’e çıkarma-yı planlıyor. İki bin ton olan yay imalatı kapasitesini yüzde 20 ar-tırmayı amaçlayan firma, 4 bin adet kadar da yatak üretimi ger-çekleştiriyor. 15 bin metrekarelik faaliyet alanının 3 bin metrekare-si tekstil ve döşemelik kumaş, di-ğer 3 bini yatak, kalan 9 bin met-rekaresi ise yay üretimi için kul-lanılıyor. Yeni tesis ile kapalı ala-nını 30 bin metrekareye çıkara-cak olan firma, döşemelik kumaş ve yatağın üretim alanını endüst-riyel bir ürün olan yaydan ayırma-yı hedefliyor.

Yılmaz Şirketler Grubu bün-yesindeki firmalar ise şöyle: Yıl-maz Sünger, Yılşah Sigorta, Yıl-say Tekstil, Yılmar Dış Ticaret,

Yılmaz Şirketler Grubu, şiddetlenen küresel krize inat ‘yatırıma devam’ diyor. Grup, 6 mil-yon YTL’lik yatırımla DOSAB’daki tesisini iki kat genişletip 30 bin metrekareye çıkarıyor.

Ayhan Yılmaz

Kiğılı 2008-2009 sonbahar-kış ko-leksiyonunda, içi

çıkabilir yelekli spor ceketlere

Page 10: Ekonomik Pusula Gazetesi

Ekonomik PUSULA Gazetesi’nin gündemde-ki konulara ışık tutmak

amacıyla gerçekleştirdiği aylık anket çalışmasının ilkinde küre-sel ekonomik kriz ele alındı. Bur-sa Sanayileri ve İşadamları Der-neği (BUSİAD) üyelerine yöne-lik olarak gerçekleştirilen ve kri-zin Türkiye’ye yansımalarının he-nüz minimum düzeyde olduğu ekim ayının başında yapılan anket sonuçları, hükümetin iddialarının aksine, Türkiye’nin bu süreçten hasarsız çıkmasının mümkün ola-mayacağına işaret ediyor. Özel-likle ekonominin itici gücü konu-mundaki sektörlerde başlayan da-ralma, tehlikenin çok da uzak ol-madığını ortaya koyarken, anket katılan BUSİAD üyeleri de, ‘Kü-resel ekonomik kriz Türkiye’yi et-kiler mi?’ sorusuna yüzde 84 ora-nında ‘evet’ yanıtını verdi.

Krizin Türkiye’yi etkilemesi kaçınılmaz ama manzaranın son derece puslu olduğu bu ortamda, her firmanın olanaklar ve ekono-mik kurallar çerçevesinde kendi reçetesini oluşturduğunun orta-ya çıktığı ankete göre, BUSİAD üyelerinin yüzde 64’ü krizi müm-

kün olan en az hasarla atlatmak için yol haritasını belirledi.

KÜÇÜLEREK KORUNMAKatılımcılara yöneltilen ‘kri-

ze karşı firma olarak aldığınız/alabileceğiniz öncelikli üç önlem nedir?’ sorusuna verilen yanıtla-ra göre, BUSİAD üyesi işadamı ve sanayiciler, yüzde 44 oranın-da ‘küçülme’ve üretimi ‘azaltma’yı ilk önlem olarak uygulamaya koy-duğunu kaydetti. Yüzde 24 ile ya-tırımlarını erteleme kararı alan sanayicinin öncelikleri arasında yüzde 20 ile sorunu doğru ana-liz etmek ve yüzde 16 ile strate-jik tahmin ve kriz yönetim ekibi oluşturmak da bulunuyor.

Ankete göre küçülmeyi ilk planda uygulamaya koymayı dü-şünen BUSİAD üyelerinin, buna istihdamdan başlamayı düşünme-diği de ortaya çıktı. Krizle birlikte en çok konuşulan çalışanlara yö-nelik tasarrufa gidileceği düşün-cesine karşın, BUSİAD üyeleri-nin yalnızca yüzde 12’si personel azaltmayı öncelikli önlemlerden biri olarak değerlendirirken, bu-nun tam aksine, yüzde 4 düzeyin-de de olsa, ‘iyi elemanları kaçır-mayalım’ diyenler de var.

STOK VE BORÇTAN KAÇINMADolardaki aşırı dalgalanma-

ya bağlı olarak, stoklu çalışmanın

risk olduğu bu dönemde, BUSİ-AD üyeleri de olasılık planları-nı detaylandırarak, stoksuz çalış-ma ve özellikle de peşin alışverişi

tercih ettiğini vurguladı. Stoksuz çalışma seçe-neğine başvuranların oranı yüzde 12’yi buldu.

ORTAKLIKLA GÜÇLENMEKüresel ekonominin getirdi-

ği şirket evliliklerinin, kriz döne-minde hızlanması bekleniyor. Fi-nansal krize ilişkin değerlendir-melerde bulunan uzmanlar, hiç akla gelmeyecek büyük kuruluş-ların küçük şirketler tarafından bile alınmasının söz konusu ola-bileceğini söylerken, Ekonomik PUSULA anketine katılan sana-yici ve işadamlarının yüzde 8’i de krizi hasarsız atlatmak için birleş-

me ve ortaklık konusunda gerek-li adımları attığını kaydetti. Sana-yicilerin yine yüzde 8’i ma-

liyetlerini azaltıcı ta-sarruf yollarına başvurduklarını, döviz veya YTL cinsinden borç-lanmadan vazgeçtiklerini ve müş-terilerine ilişkin veri analizleri-ni sıklaştırarak günlük periyoda çektiklerini ifade etti.

DİĞER ÖNLEMLERBUSİAD üyeleri ayrıca, krizi

en az hasarla atlatmak için şu ön-lemleri aldığını belirtti; “Serma-ye yapısını güçlendirmek, likidi-te artırıcı önlemler, kalifiye işgü-cünden vazgeçmemek, indirim-li satış, yeni pazar arayışı ve ak-tif pazarlama, verimlilik.” İş dün-yası, 2001 krizinden farklı olarak, bu kez krizin psikolojik boyutunu

da dikkate aldı. Katılımcılar, yüz-de 4 düzeyinde de olsa, moralle-

rin yüksek tutul-masını önlemler arasında sıraladı.

HÜKÜMETE GÜVEN

Başta reel sektör olmak üzere top-

lum kendince krize karşı dalga-kıranlar oluştururken, elbette ki ekonomi yönetiminden ve hükü-metten de beklentileri var. Son üç haftada yaklaşan krize kolları sı-vayan hükümetin geç kaldığı gö-rüşü ağırlık kazansa da, anket so-nucuna göre, BUSİAD üyelerinin yüzde 60’ı krizi hasarsız atlatmak konusunda ekonomi yönetimine güvendiğini kaydetti.

Krizin başlangıcından bu yana Ankara’nın sergilediği ‘bize bir şey olmaz’ tutumunun yarattığı kaygılar, şeffaflık talebini artırdı. Bu nedenledir ki, ankete katılan BUSİAD üyelerinin kendilerine yöneltilen “Ekonomi yönetimi-nin krizden kurtulmak için yap-ması gereken ilk üç görev nedir?” sorusuna ilk yanıtı, yüzde 52 ora-nında ‘şeffaflık ve piyasalara gü-ven verilmesi’ oldu. İkinci sırada yüzde 44 düzeyinde ‘mali disiplin’ diyen katılımcıların yüzde 40’ı da etkin borç yönetimi uygulanması gerektiğine işaret etti.

Ankette, 2001 krizinden çıkarı-lan derslerle, bankalara ilişkin en-dişeler de dile getirildi. Katılım-cılar yüzde 24 oranında bankala-

ra ilişkin denetimlerin sıkılaştırıl-ması gerektiği görüşünü vurgula-dı. Nitekim, 2001 krizinden ağır hasarla çıkan bankacılık sektö-rünün bugünkü sermaye yapıla-rı o döneme göre bir hayli güç-lenmiş olsa da, ABD ve AB’de art arda getirilen mevduat garantile-ri, Türkiye’nin gündemine de ye-niden girdi. TBMM Plan ve Büt-çe Komisyonu, sigortaya tabi ola-cak tasarruf mevduatının ve ger-çek kişilere ait katılım fonlarının kapsamını ve tutarını belirlemeye ilişkin TMSF'ye verilen yetkile-rin, 2 yıl süreyle doğrudan Bakan-lar Kurulu tarafından kullanılma-sını içeren önergeyi kabul etti.

“IMF İLE YOLA DEVAM”Ankete göre BUSİAD üyele-

rinin hükümetten beklediği ön-lemler arasında son günlerde çokça tartışılan ‘IMF ile anlaş-ma’ konusu da bulunuyor. Üyele-rin yüzde 24’ü IMF ile yeni bir stand-by anlaşması yapılmasının, krizin daha az hasarla atlatılma-sını sağlayacağı görüşünde. “Yola IMF’siz devam edelim” diyenlerin oranı ise yüzde 4’te kaldı.

Anketten çıkan sonuca göre, reel sektöre öncelik verilmesi, dö-viz kurlarının kontrol altında tu-tulması ve özel sektör ile üniver-sitelerin de yer alacağı üçlü stra-tejik yönetim anlayışını benimse-mesi gerektiği görüşünde. BUSİ-AD üyelerinin yüzde 24’ü ise hü-kümetten beklentileri konusunda yorum yapmaktan kaçındı.

BUSİAD üyeleri, krizi en az zararla atlatmak için küçülme ve yatırım ertelemeyi planlıyor. Eleman çıkarmayı ilk seçenek olarak düşünme-yen sanayiciler, Türkiye’nin IMF’siz yola devam etmesinin de zor olacağı görüşünde.

Sanayicikabuğuna

DİLEK GÖRAL

Doğalgaz tesisatçılarıdarboğazda

Doğalgaz dağıtımında yatırımların sona ermesi tesisat sektöründe istihdam kaybı ve şirket evliliklerini gündeme getirdi.

n HABER MERKEZİ

Doğalgaz dağıtım işini üstlenen Bursagaz’ın dört yıl süren altyapı

çalışmaları, 646 bin 723 abo-neyi gaza kavuştururken, bu potansiyel, sektöre giren fir-ma sayısını da artırdı. Bu süre içinde EPDK lisanslı tesisat firmalarının sayısı 200’ü bu-lurken, lisanssız taşeronlarla birlikte rakam 300’e kadar çık-tı. Her firmada ortalama 10 ki-şinin istihdam edildiği sektör, 9-12 bin kişi arasında değişen bir nüfusun geçim kapısı ha-line geldi. Ancak Bursagaz’ın altyapı çalışmalarını yüzde 95 düzeyinde tamamlanması sek-törde, sıkıntılı günlerin de baş-lamasına yol açtı. Küresel eko-nomik krizin gölgesinde do-ğalgaz fiyatlarına yapılan son zam da sektörde kaygıları iyice artırdı. Tesisat Mühendisleri ve İşadamları Derneği (TEM-SİAD) Yönetim Kurulu Baş-

kanı Şaban Bozdemir, üyele-rine alternatif tesisat alanları-na yönelme çağrısında bulun-du. “Sıkıntılı bir döneme gi-riyoruz” diyen Bozdemir, sek-törde faaliyet gösteren 200 li-sanslı tesisatçıdan yüzde 50’si-nin büyük ölçekli olduğunu ve yoluna devam edebileceği-ni kaydetti. Diğer firmaların küçük ölçekli, 2-3 ortaklı veya şahıs şirketi olduğuna işaret eden Bozdemir, şöyle devam etti: “Sıkıntıların artması, sek-törde önümüzdeki süreçte işçi çıkarmaları gündeme getirebi-lir. Bu nedenle ayakta kalabile-ceği beklenen 100 firmanın da Basel II kriterlerini çok iyi an-layıp, ona göre rotasını belirle-mesi gerekiyor. Firmalarımızın şirket evlilikleri ile büyümele-ri gerekiyor.”

AG-GE’YE ÖNEM VERİNFirmaların bundan sonra

gaz satma, mevcut abonele-ri aktif hale getirme gibi faa-liyetlere ağırlık vereceğini kay-deden Bozdemir, “Firmaları-mız, alanlarında uzman mar-kaların tedarikçileri. Dolayı-sıyla kendilerine Ar-Ge çalış-malarına ağırlık vermelerini

ALINAN ÖNCELİKLİ ÖNLEMLER

Küçülme ve üretimi azaltma

%44

HÜKÜMETTEN BEKLENTİLER

Şeffaflık ve güven yaratma %52

Mali disipline uyulması %44

park maga-

Page 11: Ekonomik Pusula Gazetesi

Harput Grup Yönetim Kurulu Başkanı Muhammed Etkeser

Çağlar’ın şirketlerine talip oldu

- Olay Medya ihalesi dışında TMSF ile Cavit Çağlar’ın Bur-sa BTSO OSB’deki yerleri ile ilgili el sıkıştığınız biliniyor. Sifaş, Nergis ve Polylen için 155 milyon dolar ve 12 yıl ödeme va-desi söz konusu deniliyor. Nedir işin aslı?

- Biz önce Cavit Çağlar ile görüştük. Sifaş, Nergis ve Poly-len TMSF’de değil zaten. Almadı henüz. Cavit Çağlar halen oraların sahibi ve TMSF’ye sundu. TMSF sordu ‘Buraları ça-lıştırır mısın? Yoksa yıkar yerine apartman mı dikersin?’ diye sordular. ‘Biz çalıştırırız’ dedik. TMSF’ye “Biz şu mala, şu pa-rayla, şu ödeme projesi içerisinde talibiz’ diye yazılı olarak taahhüt ettik. Olursa, o fabrikalar şakır şakır çalışacak.

TMSF’ye beyan ettiğimiz bir rakam var, ödeme planım da... Devlete olan saygımdan dolayı bunu ifade etmem doğru değil. Ama piyasada dolaşan bir rakam konuşuluyor,

‘Sifaş, Nergis ve

Ekonomik Pusula ekibi, her hafta bir iş adamı, sanayici, sivil top-lum örgütü başkanı, politikacı, akademisyen vs. ile Botanik Park’taki İskender Efendi Konağı’nda öğle yemeğinde bir araya gelecek.

Bu yemekteki ekonomi ağırlıklı sohbeti de ‘İş Yemeği’ başlığı altın-daki bu sayfamız aracılığı ile siz okurlarına ulaştıracak.

İş Yemeği’nde ilk konuğumuz, Harput Grup Yönetim Kurulu Baş-kanı Muhammed Etkeser oldu. Çünkü Muhammed Bey; grup olarak katettikleri yol, Olay Medya’ya ve Cavit Çağlar’ın tekstil fabrikala-rını işletmeye talip olması ile son dönemde Bursa’daki sohbetlerin ko-nuğu olmaya başlamıştı.

Muhammed Etkeser, yaklaşık 30 yıl önce ailesi ile birlikte Elazığ’dan göçüp geldiği Bursa’da önce Gökçen Han’da bir manifatura dükkanı, 1990’lı yıllarda da sanayileşme hamlesi ile ticaret ve iş yaşamında aktif oldu. Bugün ise tekstil sektörü ağırlıklı 8 güçlü firma ile Harput Grup’u yönetiyor.

Siyasi ve ekonomik gücü ile bir dönem Bursa’nın en etkin ismi olan Ca-

vit Çağlar’a ait olan Sifaş, Poly-len ve Nergis gibi tekstil şirket-leri ile TMSF’nin Çağlar’dan al-dığı Olay Medya’ya talip olun-ca; Muhammed Etkeser, Bursa iş ve siyaset dünyasında en çok ko-nuşulan isim oldu. Etkeser’le il-gili ‘politikaya girecek, üç fab-rikaya 155 milyon dolar ödeye-cek’ gibi bir çok şey dillendiril-di. Bursa’nın son günlerde en çok konuşulan ismi haline gelen Mu-hammed Etkeser, Ekonomik PU-SULA Gazetesi’ne konuştu, İş Yemeği’nde sorularımıza tüm iç-tenliğiyle cevap verdi.

Ekonomik Pusula: Muham-med Bey Olay Medya ihalesi ile başlayabilir miyiz? Bursa medya-sının büyüğü Olay’a talip olma sebepleriniz nelerdir?

Muhammed Etkeser: Bu be-nim Olay’ı alıp almamamın dı-şında bir şey. Kendi gözlemim, (Türkiye’nin de ihtiyacı olduğunu düşünüyorum) ticarette alterna-tifleri ve rekabeti ortadan kaldı-rıp tek olduğunuzda piyasa ve ka-lite anarşisi doğuyor. Çünkü sizi denetleyen bir rakibiniz yok. Pi-yasaları da istismar edebiliyorsu-nuz. Yargıda da, yayında da, po-litikada da böyle... Alternatiflerin kesinlikle yaşatılması lazım. Al-ternatifiniz var olduğu sürece, siz denetim altındasınız. Tek ses ne-reye kadar?

- Olay ile adınız anılmaya baş-ladığı andan itibaren sizin için “Politikaya atılacak, siyaset yapa-cak” dediler. Bu genelde yapılır...

- “Olay’ı niçin alıyorsun” so-rusu çok soruldu. Sorulduğuna

göre, ‘gazete alabilmek için ge-çerli bir nedeniniz olması lazım’ bunu gördüm. ‘Paranız var, bası-nı seviyorsunuz, alıyorsunuz.’ Ha-yır, daha geçerli bir neden aranı-yor. “Ne olmalı?” dedim, “Gazete alanlar niçin alırlar?” Dediler ki, “Gazete alanlar siyasete girecek-se, arkasında bir güç oluşturmak için alırlar.” Çok şaşırdım, epey düşündüm. “Demek bu işler böy-le oluyor” dedim.

- Peki ne sonuca vardınız? Si-

atmamdaki bir numaralı etken, yalnız kalmış olmamızdı. Kimse müracaat etmedi. Burası da niha-yetinde kamu malı. Yalnız başına girip alsaydım, çok ciddi spekü-lasyonlarla karşı karşıya kalırdım. O da beni rahatsız ederdi.

- İhale ile ilgili söylenen şeyler-den birisi Cavit Çağlar ile birlik-te bu gazeteyi almaya çalıştığınız. Bir diğeri de TMSF’nin Olay’ı devraldıktan sonra uzun süreli iş akitleri yapması, kadrodan sizin

yim birilerinin emanetçisi olma-ma müsaade etmez.

- TMSF yeni ihale ile ilgili bir yol haritası vermedi ama siz yine olacak mısınız?

- Tekrar ihaleye hazırlanılı-yor. Yine havayı koklarım. Baka-rım, kimler giriyor? Nedir? Kaç parayla çıkacak ikinciye? Ben ti-caret adamıyım neticede. Bun-lar ciddi paralar. Bizim biçtiği-miz değerin çıkması önemli de-ğil, o ihalede oluşur zaten. 35’in

rahatsızlık duymanız...- Cavit Bey ile benim hiçbir ta-

nışıklığım yoktu. Şenol Bey (Şan-kaya) ile daha iyi tanışırız, yaşı-mız daha yakın olduğu için. Sifaş, Nergis, Polylen projesi gündeme gelince, biz Cavit Bey ile de ta-nıştık.

Bana öyle bir teklif getirmedi. Böyle bir teklifi kabul etmem söz konusu bile olamaz. Benim ne ti-cari, ne siyasi mazim, ne karakte-rim, ne de meşrebim; hiçbir şe-

beklentiniz var mı? - Açıkcası bu konuda hiç bir

düşüncem yok.

“HİÇ KİMSENİN EMANETÇİSİ OL-

MAM”- Siz Bursa’da Çelik Palas’ın

ihalesine de girmiştiniz. Turizme hedefiniz halen var mı?

- Çelik Palas’a talip olduk ama kısmet değilmiş. Bir önceki iha-

altında verenler giremez diye bir kural yok. Devlet 35 öngörüyor ama birileri ihalede ‘20’ de diyebi-lir. Yasa o yetkiyi veriyor. Bir sürü faktör var bizim ilgilenmemiz için. Türkiye’nin o günkü siya-si ve ekonomik konjonktürü, bi-zim kendi cebimiz ve ihalenin çı-kış şekli. Bunlar alt alta konuldu-ğunda uygunsa, gider orada, san-dalyede yerimizi alırız.

- Sizin 2009 yerel seçimleri ön-cesi ihaleye çıkılacağı yönünde

yor. Açılımında bunlar var. Benim için olmazsa olmazlar bunlar.

Politikayı hiçbir zaman düşün-medim, düşünmeyeceğim de... Ne ben, ne de ailemden herhangi bi-risi kesinlikle düşünmeyecek. Si-yaset için ciddi bir zaman gere-kiyor. Ülkenin meselelerini öğ-renmek sonra da çözüm üretmek için mesaiye ihtiyacınız var. Öyle gazetelerdeki başlıkları okuyarak, televizyondaki haberleri dinleye-rek politika yaparsanız, memleke-

lede, yeni Çelik Palas da dahil komple 20 milyon dolara satıl-mıştı. Bizim katıldığımız ihalede ise sadece ön taraf 39 milyon do-lara satıldı, çok yükseldi. Mudan-ya Yıldıztepe’de belediyenin olan yerde otel projemiz vardı ama Mudanya Belediye Meclisi’nden geçiremedik. Ben aldım proje-yi gittim başkana “Bursa denize çok yakın ama deniz kenti değil, olması için bu tür nezih projele-rin yapılması lazım. Benim pro-jem bu. Ya bana verin ya da ben-den daha iyi yapacak biri varsa ona verin. Projeden dolayı da her-hangi bir para almam” dedim. Ol-madı. Nedense Bursa sırtını deni-ze, yüzünü de dağa dönmüş. Yine deneyeceğim seçimden sonra.

- Politikaya girmeyi düşündü-nüz mü ya da düşünüyor musu-nuz? Bu bağlamda kendinizi na-sıl anlatırsınız?

- Vatanseverliğimi tartışmam. Türkiye’yi, Bursa’yı seviyorum. Bayrağımı seviyorum. Bayrak-la birlikte ülkenizi, insanlarını, o insanların sahip olduğu değerle-ri seviyorsunuz. O değerlerin bir kısmına katılmasanız da önün-de saygıyla ceket ilikliyorsunuz. Namaz kılanlara saygı gösterme-niz için namaz kılmanız gerekmi-

zin amacınız neydi?- Birinci önceliğim Bursa. Ben

Bursalıyım. Bursa’yı seviyorum. Bazı insanlar kabul etse de, et-mese de... Onlara kabul ettirmek için sıkıntım da yok ya. Kafala-rında nasıl bir Muhammed oluş-tururlarsa oluştursunlar. Bu yayın Bursa’da kalsın istedim. Tek ön-celiğim de buydu. Bunun altın-da insanlar bir sürü şey aradılar. Tabi ki, siyasi bir düşüncem var: Türkiye’nin meselelerini çözebi-lecek bir reçete, her vatandaş gibi benim aklımda var. O gazeteyi alırken, bunu oraya deşarj etmeyi de düşünmedim. Çünkü gazete, nihayetinde bir sürü insanın bir araya gelip çıkardığı kolektif bir şey. Ben, benim gibi düşünen in-sanları toplayıp, orada bir fabrika-dan çıkmış gibi bütün köşelerden aynı ses, aynı mesaj hayal etme-dim. Bu benim demokrasi anlayı-şıma da ters düşerdi. Ama kırmızı çizgilerim vardı. O kırmızı çizgi-lere dokunulmadığı sürece isteyen istediğini yazar, söyler ve anlatır.

- O kırmızı çizgileriniz neler?- Türkiye’nin birliğine, bütün-

lüğüne laf söylettirmem. Onlar, benim olmazsa olmazlarım. İn-sanlar istedikleri dine mensup ol-sunlar ama kendi mensup oldu-ğum dine küfrettirmem orada. Saygı duyulmasını isterim. Başka kırmızı çizgim yok. İsteyen iste-diğini yazar. Taraflı mısınız, değil misiniz? Herkes taraf.

“OLAY’A İLGİM BİT-MEDİ AMA AZAL-

DI”- TMSF ihaleye çıktı ama talip

olmayınca iptal oldu. Sizin ilginiz hala sürüyor mu?

- İlgim bitmedi ama azaldı. Tekrar ihaleye çıkınca ne yapaca-ğıma karar vereceğim.

- İlginizin azalmasında 35 mil-yon dolarlık değeri etkili olma-dı mı?

- Tabii orada marka değeri var, fiziki alanların, makine parkının değerleri var. Zaten biz de ihale-ye, ‘Biz 35 milyon doları verdik, verin gazeteyi’ demek için talip olmadık. Aklımızda bir fiyat var. Açık artırma ile birileri gelir, kim bir lira fazla verirse alır. Geri adım

te yazık olur. - Bir ara ‘aklımdaki reçete’ de-

diniz. Siyasi ve ekonomik mana-da neler var o reçetede?

- Bizden önceki kuşaktan tes-lim aldığımız Türkiye’nin prob-lemlerini azaltarak değil artıra-rak bizden sonraki kuşağın ku-cağına bırakıyoruz. Hayal etti-ğim Türkiye; insanların birbirle-rini sevdikleri, tahammül ettikle-ri bir ülke. Siyasiler hangi partide olurlarsa olsunlar, kendi koltukla-rından ziyade, bu ülkeyi sevsinler. Atatürk nur içinde yatsın, O’ndan beri, 1938’den beri kopan bir hal-ka var. Çok partili sisteme geçti-ğimiz gün, ipin ucunu kaçırmı-şız. Sanki orada acele etmişiz veya bir telaş var gibime geliyor. ‘Biraz daha o süreci sindirebilseymişiz; bugün halledemediğimiz bir sürü sorunu, çok partili sisteme geç-tiğimiz gün, o sistemde halledip, sonra ı buna geçseymişiz’ diye dü-şünüyorum.

“POLİTİKAYI HİÇ BİR ZAMAN DÜ-ŞÜNMEDİM, DÜ-ŞÜNMEYECEĞİM

DE...”Ekonomi... Artık ülkeler tek

başına ekonomiyi yönetemiyor. Yapabilecekleriniz sınırlı, haya-ti değişikliklere gidemiyorsu-nuz. Sorun da dünyanın tek baş-lı olmasıyla ilgili. Bizim kuşağı-mız Sovyet Rusya’nın dağılma-sını gördü ve dünya iki kutuptan tek kutba indi. Küresel kriz beni bazı zararlara soksa da, kapitaliz-min çökmesinden bahtiyar olu-rum. Çünkü insanları tek başına yanlış uygulanan sosyalizm mut-lu etmediği gibi kapitalizm de hiç mi hiç mutlu etmiyor. Dünya bir kez daha kurulacak gibi duruyor. Karma ekonomiye doğru gidiyor. Doğru tercih bu gibi görünüyor. Son krizle ilgili; biraz sabır ve za-mana ihtiyaç var. Yılbaşını geçin-ce ocak-şubat gibi şartlar yine es-kisine döner. Karamsar değilim.

- Harput Grup’un tekstilde iş-leri nasıl? Yatırım düşündüğünüz başka sektörler var mı?

- Bizim bin 500 çalışanımız var. En az etkiyle geçmeye çalışıyoruz. Zaten elenerek geldik bugünlere. Ama tekstil hep devam edecek, bir ömür boyu lokomotifimiz bi-zim. Enerji için bir konsorsiyum kurduk ortak bir proje kovalıyo-ruz. Elektrik üreteceğiz, dikkati-miz de termikte. Bu henüz somut değil¸ bir düşünce. Oyuncular belli, uygun saha arıyoruz. Gıda-da işlerimiz daha iyi gidiyor, gün-de 15 bin kişiye yemek yapıyoruz.

“KRİZ BENİZARARA SOKSA

DA, KAPİTALİZMİN ÇÖKMESİNDEN BAHTİYAR OLU-

RUM”- Bursa’da okul ve üst geçitlerde

sizi görüyoruz..- Dikkaldırım’da okul yaptırdık.

Babamın adını koydum ve ‘ço-cuklara mesaj vermiş oldum. İeri-de siz de bizim adımıza bir okul yapın’ gibi... O, çok özel bir okul. İç tefrişini, özürlü asansörüne ka-dar biz yaptık ve daimi sponso-ruyuz. Kazandıkça okullar de-vam edecek. Biz Bursa’da kazanıp Bursa’ya yatırım yapıyoruz, başka yere değil. Benden sonra bu işler devam etsin diye vakıf da kurduk. Her yıl ortalama 600-700 kişiye karşılıksız burs veriyoruz. Bursa Çekirge Devlet Hastanesi’ne gü-zel bir acil servis yaptık. Bir gün Yalova Yolu’nda aracımla gider-ken yerde yatan bir adam gör-düm, üzerine gazete örtülüydü. Karşıdan karşıya geçerken ara-ba çarpmış. Büyükşehir Belediye Başkanı’nı aradım. Durumu an-lattım ve Cumhuriyet Lisesi önü ile birlikte iki yaya geçidi, üst ge-çit yaptık.

- Muhammed Bey söyleşi ve samimiyetiniz için çok teşekkür

Page 12: Ekonomik Pusula Gazetesi

DİSK Yönetimi, hükümete, çalışanları krize karşı koruyacak her türlü düzenlemeyi derhal yapması çağrısında bulundu.

Kronik işsizlik sorunu ile bo-ğuşan Türkiye’de küresel kriz-le birlikte başlayan personel

azaltma uygulamalarının, krizin sos-yal boyutunu derinleştireceği belirtiliyor. Özellikle otomo-tiv sektöründe başlayan yap-rak dökümünün artarak sü-receği beklentisi sendikacıları harekete geçirdi.

Türkiye Devrimci İşçi Sendikala-rı Konfederasyonu (DİSK) Yönetim Kurulu, ''hükümetin, çalışanları kri-ze karşı koruyacak her türlü düzenle-meyi çok geç olmadan derhal yapma-sı ve gerekli tedbirleri alması gerekti-ğini'' bildirdi.

''Son doğalgaz (ve artık kaçınıl-maz olarak yapılması beklenen elekt-rik) zammı hiçbir şüpheye meydan bı-rakmadı, emekçi ve yoksullar AKP hü-kümetinin önceliği değildir'' görüşü-ne yer verilen açıklamada, şöyle devam edildi:

''Eğer krizin kıstası, en kaba ölçüt-leri ile ücretlerin düşmesi, gelir dağı-lımının bozulması, sömürünün artma-sı, işsizlik, yani maddi yaşam koşulları-nın zorlaşması ise 2001 krizinden bu güne yaşanan gelişmelere baktığımız-da işçi sınıfının aslında sürekli bir eko-nomik kriz içinde olduğunu tespit et-mek mümkündür.''

Türkiye'de resmi rakam-lara göre 2 milyon, gerçekte ise 4 milyon işsizin var oldu-ğunu ifade edilen açıklamada, asıl krizin bu olduğu vurgula-narak, “Bundan sonra yaşana-

caklar işçi sınıfı ve emekçilerin yıllardır yaşadığı krizin daha da derinleşmesine neden olacaktır'' denildi.

ENDİŞELER YERSİZ DEĞİLDİSK'in, ihraç pazarlarındaki daral-

ma nedeniyle istihdamın olumsuz et-kileneceği ve işten çıkarmaların yaşa-nabileceği tehlikesine dikkat çektiği-nin de hatırlatıldığı açıklamada, Tür-kiye İhracatçılar Meclisi'nin (TİM) ekim ayı ihracat verileri bu endişenin yersiz olmadığını gösterdiğini ve ih-racatın 2007’nin aynı ayına göre yüz-

de 1,87 azalarak 9,5 milyar dolar oldu-ğu kaydedildi.

Açıklamada, DİSK'in hüküme-te sunduğu krize karşı tedbir önerileri içinde ''Dış talepte beklenen daralma göz önüne alındığında iç talebi des-tekleyecek politikaların oluşturulması, bu çerçevede asgari ücretten vergi alın-maması, emekliler, kamu çalışanları ve devlet memurları dahil olmak üzere ücretle yaşayanların gelirlerini artırıcı politikalar uygulanması'' çağrısının da var olduğu belirtilerek, şöyle denildi:

“IMF ÇARE DEĞİL”''AB Komisyonu'nun bu hafta için-

de açıkladığı Sonbahar Dönemi Eko-nomik Tahminler Raporu'nda, AB bölgesinde ekonomik büyüme hızının bu yıl yüzde 1,4 ve 2009'da yüzde 0,2 olacağı öngörülmüştür. İhracatın yak-laşık yarısının Avrupa'ya yapıldığı göz önüne alındığında tehlike ortadadır. YTL'nin değer kaybetmesinin ihraca-tı artırması bekleniyor, ancak TİM'in Ekim ayı verileri ihraç pazarlarında-ki daralmanın olumsuz etkisinin döviz kurunun olumlu etkisinden daha güçlü olabileceği endişesini pekiştiriyor.”

Metal sektöründe grev kapıdaTarafsız arabulucu dönemine girilen metal iş kolunda, işverenler küresel ekonomik krizi de gerekçe göstererek direniyor. Arabu-lucudan da bir sonuç çıkmayacağına inanan Bursa’daki yaklaşık 50 bin işçi ise yılsonuna kadar greve çıkmanın hazırlığını yapıyor.

Türkiye zor bir süreçten geçiyor. Ulaştığı derin-lik henüz kestirilemeyen

küresel ekonomik krizin yansı-maları giderek kuvvetleniyor. Ne zaman sona ereceği konusun-da ise takvim vermek çok güç… Altı ay ile bir yıl arasında ömür biçilse de, ilk şokun atlatılma-sının ardından gelecek durgun-luğun bir hayli uzun süreceğini söylemek mümkün.

Krize ilişkin veriler neredey-se anlık olarak değişmeye başla-dı. Öyle ki, dev firmaların batış, zarar ve istihdam kaybı haber-lerinin hızına yetişilemez oldu. İletişimin son derece hızlı oldu-ğu günümüzde, bu bilgi akışın-dan ve küresel sarsıntının psiko-lojik yansımalarından kaçınmak da zorlaştı. Dolayısıyla Türk iş dünyası ‘moralleri yüksek tuta-lım’ dese de, pratikte endişe, bu-laşıcı bir hastalık gibi dalga dal-ga yayılıyor.

Bu endişeler çok da yersiz de-ğil. Birleşik kaplar misali, bir-birinden bağımsız hareket ede-

meyen dünya ülkeleri, yaşa-nan ortak soruna karşı yine or-tak hareket etme kararı aldı. Washington’da yapılacak G-20 zirvesinde ‘ne yapabiliriz’i tartı-şacak olan 20 ülkenin liderleri, cehennemden çıkışın anahtarını birlikte bulacaklar. Türkiye’nin de katılacağı Washington Zirvesi’nde, son günlerde çok-ça tartıştığımız IMF’nin reçete-lerine başvurulması da ele alına-cak konulardan biri olacak.

Dünyadaki panik havasına karşın, Türkiye’de finansal an-lamda alınmış bir-iki önlemin dışında, reel sektöre dönük, dişe dokunur bir çalışma henüz ger-çekleştirilmiş değil. Ankara işi ağırdan alıyor, ancak toplumun hiçbir kesiminin beklemeye ta-hammülü yok.

Bursa ölçeğinde bunu görmek mümkün. Otomotiv ve tekstil-deki gücüyle, ülke ekonomisinin ilk sıralarında yer alan Bursa da, sancılı bir dönem yaşıyor. Teks-tilde yıllardır süregelen inişli çı-kışlı seyrin, bu kez, yüksek tek-

nolojili otomotiv sektöründe ya-şanması, sorunun büyüklüğünü ortaya koyuyor.

Ekonomideki böylesi bulut-lu havada, yayın hayatına yeni başlayan Ekonomik PUSU-LA Gazetesi’nin gündemini de ağırlıklı olarak kriz oluştur-du. Sayfalarımızda okuyacağınız otomotivde başlayan istihdam kayıpları, Sönmez Filament’in üretimini sürekli durdurma ka-rarı alması konuları, krize ilişkin son gelişmeler oldu. Tüm sek-törler itibariyle yılın ilk 9 ayın-da 31 bini aşan işsiz sayısının, yıl sonunda 50 binlere ulaşabileceği

telaffuz ediliyor.Krizin seyrine ilişkin iş dünya-

sının görüşleri, Ankara’dan bek-lentileri, ilkine BUSİAD üyele-ri ile başladığımız ve her ay fark-lı konuları irdeleyeceğimiz anke-tin sonuçları, finans uzmanları-mızın, bu başdöndürücü günde-me finansal açıdan bakışları, bu sayımızın temel konularını oluş-turdu.

Bursa ile buluştuğumuz bu ilk sayıda metal sektöründe kri-zin gölgesinde sürdürülen top-lu görüşmelerin geldiği aşamaya da mercek tuttuk. Detayları, ça-lışma hayatı sayfasında bulacak-

sınız.Sayfalarımızda ayrıca her haf-

ta bir konuğu ağırlayacağımız İş Yemeği’ne yer verdik. İlk ko-nuğumuz, Harput Grup Yöne-tim Kurulu Başkanı Muham-med Etkeser oldu. Olay Med-ya ve Çağlar Grubu’nun tekstil şirketlerine talip olmasıyla adın-dan sıkça söz edilen Etkeser’e, hakkında merak edilen konula-rı sorduk.

Söyleşiler ve şirket haberleri-nin yanı sıra, ekonominin etki-leşim içinde olduğu alanlara da yer verdik içeriğimizde. Kent, politika ve dünya sayfalarında, Bursa, Türkiye ve dünyada ya-şanan gelişmeleri okuyacaksınız. ABD’deki başkanlık seçimleri uzman gözüyle değerlendirildi. Her hafta bir konuğumuzun gö-rüşlerini dile getireceği ‘Pusula Sizde’ köşesinde de Bahçeşehir Üniversitesi Amerikan Araştır-maları Merkezi Başkanı Burak Küntay, Obama’nın zaferini ve yeni dönemde Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceğini yorum-

ladı.Kültür ve sanatın da yer aldığı

gazetemizin 20 sayfalık ana ya-pısının dışında birbirinden ba-ğımsız toplam 12 sayfalık üç ekle de, yaşamın farklı renkleri-ni yansıttık.

Yapı&Yaşam ekinde kriz or-tamına rağmen talep bulan re-zidansları ele aldık. Bursa’daki 11 rezidansa ilişkin tüm detay-ları Yapı&Yaşam ekinde okuya-bilirsiniz. Otomobil ekinde ise usta kalem İsmail Kemankaş’ın Bursa’nın otomotiv tarihine ışık tutan ‘Bizim Detroit’ başlık-lı dizi yazısı bulunuyor. Keman-kaş, beş hafta sürecek dizi yazı-sında at arabasından dünya için üretilen otomobillere giden sü-reci anlatıyor. Kemankaş’ın yine her hafta çizgi ötesine geçen rö-portajlarını keyifle okuyacaksı-nız. Bu ilk sayımızda Serkan ve Serdar Kurtuluş’un babası Ya-şar Kurtuluş ile ‘çizgi ötesi’, Spor ekinde yer alıyor. Spor ekinde ayrıca, Bursaspor’dan basketbo-la, tenisten yelkene aradığınız

[email protected]

‘PUSULA’sız kalmayın

Türk Metal %20 %4,15Birleşik Metal %23 %4,15

SENDİKANIN MESS’İN

n ELİF SEZGİNMetal iş kolunda bir süredir

devam eden toplu iş sözleşme-si görüşmeleri tıkandı. Var olan hakları da geri götüren tekliflerle karşı karşıya kaldıklarını belirten işçi sendikaları temsilcileri, “Yıl-sonunda grev kaçınılmaz” dediler.

Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) ile Türk Me-tal, Birleşik Metal-İş ve Çelik-İş sendikaları arasında yaklaşık 3 ay-dır sürdürülen toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin uyuşmazlıkla so-nuçlanmasının ardından, tarafsız arabulucu sürecine girildi. Geç-miş yıllardan edindikleri tecrübe ve küresel krizin de etkisiyle ara-bulucu sürecinden bir sonuç çık-mayacağına inanan metal işçileri sendikalarının temsilcileri, önü-müzdeki günlerde grev kararı ala-bileceklerini bildirdi.

Türkiye genelinde 148 bin, me-tal işyerlerinin yoğunluklu olduğu Bursa’da ise yaklaşık 50 bin işçi-nin 1 Eylül 2008’den 31 Ağustos 2010 tarihine kadar 2 yıl boyunca yararlanacağı toplu iş sözleşmele-rinde ilk 6 ay için istedikleri yüz-de 23 ücret zammı talebine kar-şılık yüzde 4,15 teklif edildiğini belirten Birle-şik Metal-İş Sendikası Bur-sa Şube Baş-kanı Ayhan Ekinci, “İşçi-lerin kazanıl-mış hakları-na yönelik saldırıların olduğu bir dönemde arabulucu safhasının da sonuç olacağını sanmıyoruz. Me-tal sektöründe grev geliyorum di-yor” diye konuştu.

Şube Başkanlığı’nın yanı sıra Devrimci İşçi Sendikaları Konfe-

derasyonu (DİSK) Bölge Temsil-ciliği görevini de yürüten Ekinci, işverenlerin, işçilere 6 yıl için öde-yeceği parayı bir yıllık bir üretim ile kasalarına koyduğunu, borsa-lardaki bilançolarından gördükle-rini öne sürerek, şöyle devam etti:

“Sırtımızdan kazandığı para-yı iyi günde bizimle paylaşma-yanlar, kötü günde ‘zararımıza or-tak olun’ diyemez. Bursa’da yak-laşık 2 bin 500 üyemiz var. Şim-di arabulucu raporunun gelmesi-ni bekliyoruz. Arabulucu döne-minde bürokrasi geç işliyor. 1983 yılından bu yana bir sonuç alına-mayan arabulucu döneminden bu kez de bir sonuç beklemiyoruz. Arabulucu, raporunu yasal süreç olan 15 günün başında da yaza-bilir sonunda da. Bu rapor elimi-ze geçtikten sonra kararımızı alıp 60 gün içinde de greve çıkacağız. Aralık ayı ya da yeni yıl içerisinde

greve gidebiliriz. Buna karşılık iş-verenin de lokavt hakkı var. Ama o güne kadar görüşmelerimiz sü-recek.”

“GREVDEN KAÇMAYIZ”Hak-İş’e bağlı Çelik-İş Sen-

dikası Bursa Şube Başkanı Os-man Gümüş ise 250’si MESS grubundan olmak üzere yaklaşık 525 üyeye sahip olduklarını belir-

terek, arabulucu ile çözüm bulu-nacağına inanmadıklarını söyledi. İlk hedeflerinin masada anlaşa-bilmek olduğunu vurgulayan Gü-müş, “Kaçınılmaz grev ise yapa-rız. Aralık ayı ya da yılbaşını bu-lur. Ama son güne kadar umudu-muzu kaybetmeyeceğiz” dedi.

Bursa’daki sendikalı yaklaşık 50 bin işçiye kar-şılık 100 bin kadar da sen-dikasız işçi bulunduğuna dikkat çeken Gümüş, “Şim-di yıllık izin-ler kullanılıyor, kısmen de ücret-siz izinler. Emekliler ile askere gi-decekler ve işe yeni girenlerin çı-karılmasıyla kriz atlatılmaya çalı-şılıyor. Ancak en çok bu sendika-sız kesim işsiz kalacak ve onların işsiz kaldığından kimsenin haberi

olmayacak” diye konuştu.“TEMENNİMİZ MUTLU SON”

Öte yandan MESS ile toplu pazarlığa oturan 3 işçi sendikası arasında Bursa’da 47 bin 350 işçi sayısı ile başı çeken Türk-İş’e bağ-lı Türk Metal Sendikası’nın Bur-sa 3 Nolu Şube Sekreteri Mustafa Bozkurt da 12 Ağustos’ta başla-yan toplu iş sözleşmesi görüşme-lerinde arabulucu sürecinin başla-

dığını ifade ederek, şunları söyle-di:

“Türkiye şartlarında istediği-mizi alamazsak grev açıklaya-biliriz. Bu grev kararı görüşme-lerin kesileceği, iplerin kopma-sı anlamına gelmez. Nihayetinde bir krizimiz var. Grev son aşama. Grevden kaçmayız ama temenni-miz görüşmeleri en iyi şekilde bi-tirebilmek.”

YILBAŞINA KADAR İŞÇİ ÇIKIŞI YOKBursa 3 Nolu şube olarak To-

faş, Döktaş, Borusan, Borçelik ve Matay başta olmak üzere toplam 18 işyerinde çalışan 12 bin üyeye sahip olduklarını hatırlatan Boz-kurt, şöyle devam etti:

“Bize bağlı işyerlerinde yılba-şına kadar işçi çıkışı düşünül-müyor. İşverenler önünü görmek için 2009’u bekliyor. Kriz nede-niyle gelen si-pariş iptalle-rinden dolayı TOFAŞ’ta ol-duğu gibi zo-runlu işten ay-rılmalar oluyor.

Emekl i l iğ i ve askerliği gelen 560 işçinin ay-rılması ile TOFAŞ’ta 7 bin mavi yakalı kaldı. Şubemize bağlı kü-çüğünden büyüğüne hiçbir işye-rinde şu an için ücretsiz izin kul-landırılmıyor. Yılsonuna kadar maaşın yarısı, haftasonu tatil üc-reti, ikramiye ve sigorta primi-nin tamamı ödenecek. Sonra ül-kedeki krizin nasıl bir hal alaca-ğına bakacağız. O zaman da otu-rup tekrar görüşeceğiz. Bir kişi-nin bile işyerinden ayrılmasını is-temiyoruz.”

Bursa’yı tekstil merkezi haline getiren dev firmalardan Si-faş, Polylen ve Nergis’in ardından Sönmez Filament’in de üretimini tamamen durdurma kararı alması, işçilerde-

ki tedirginliği daha da tırmandırdı.Bu yıl içinde eylül ayı sonuna kadar Bursa’da 31 bin 114 ki-

şinin işten çıkarıldığına dikkat çeken Türk-İş 8. Bölge Temsil-cisi Mehmet Kanca, ekono-mik göstergelerin rakamlara geç yansımasından dolayı kü-resel krizin boyutlarının ancak önümüzdeki aylarda belirlene-bileceğini söyledi. En son elde edilen eylül ayı verilerine göre 2 bin 870 kişinin işten çıkarıl-dığını belirten Kanca, “Bu ra-kamlar içinde otomotiv ve yan sanayi yok. Ekim ayı sonu iti-bariyle başlayacak olan ve ka-sım ayına yansıyacak rakamla-rın 2-3 binin altına düşmeyece-ğinden endişeliyim. 2007 yılın-daki 42 bin 4 kişilik çıkış sayı-sını 2008’in egale edeceği kuş-kusunu taşıyorum. Bu neden-

le kasım, aralık hatta ocak Bursa için tedirgin edici aylar ola-cak” dedi.

BİRE ONÜÇ ETKİLEYECEKOtomobil ana sanayiden çıkacak her bir kişinin yan sanayi

ve hizmet sektöründen de 13 kişiyi işsiz bırakacağını öne sü-ren Kanca, “Gerek otomotiv, gerek yan sanayi, gerekse de tekstil, hangi iş kolunda olursanız olun, tedirgin olmamak mümkün de-ğil. Herkes bundan etkilenecek. Hal’in önünde iş bekleyen bile sıkıntıda” diye konuştu.

İşçilerin gelecekendişesi var

İşçilerin gelecekendişesi var

Türk-İş 8. Bölge Temsilcisi Mehmet Kanca, yılın ilk 9 ayında 31 bin 114 kişinin işsiz kaldığı Bursa’da sayının

yıl sonuna doğru artmasının beklendiğini söyledi.

DİSK’ten hükümete ‘çalışanı koruyun’ çağrısı

Sosyal Güvenlik Uzmanı Ali Tezel, çalışanların ayda 30 gün sağlık sigortası primi ödemek zorunda olduğunu söyledi. Buna göre 1 gün ücretsiz izin alan primini cebinden ödeyecek.

Sosyal Güvenlik Müşavirleri Derneği Başkanı Ali Tezel, 1 Ekim’de yürürlüğe gi-ren 5510 sayılı yasa nedeniyle GSS primi ödemeyenlerin doktor muayenelerini cep-lerinden ödemek zorunda kalabilecekleri uyarısında bulundu. Tezel, “Yasa ‘GSS pri-mi ayda 30 günden az olamaz’ diyor. Prim 30 günden az ödendiğinde, çalışanın kendi-si eksikleri tamamlamak zorunda kalır. Di-yelim ki, kişi işvereniyle ayda 15 gün part time iş sözleşmesi imzaladı. O zaman ka-lan 15 günün primini vatandaş öder. Ya da 30 gün çalışıyor ama 5 gün ücretsiz izin aldı diyelim, o 5 günlük ücretsiz izin kısmının primini de bankaya ödemek zorunda ka-lır. Yine 3 gün işe gelmedi diyelim, Sosyal Güvenlik Kurumu’na da o 3 gün bildirildi. GSS primini Sosyal Güvenlik Kurumu’na ödemek zorundadır” diyor.

3 AYRI KURUMA BAŞVURU

Tezel’e göre, primin tutarının ne oldu-ğunu öğrenmek ve ödemek için çalışanlar SGK, kaymakamlık, bankaya uğramak zo-runda kalacak. Kişinin geliri 212 lira 90 ku-ruş ile 638 lira 70 kuruş arasında ise, bir ay-lık primi 25 lira 50 kuruş. Yani günlüğü 1 YTL diyebiliriz. Bu 3 günlük için yaklaşık 3 YTL. Kişinin geliri 1.270 YTL’den çok-sa, bu durumda aylık ödeyeceği rakam, 154 YTL olacak. Onun da 3 günlük pirim kar-şılığı, 15 YTL olacak ama kurum, kayma-kamlık ve bankada ödeme için 3 gününü harcamak zorunda kalacak.

YASANIN EN KÖTÜ YANISSK’lı, Bağ-Kur’lu ve memur olarak ça-

lışanların da, ayda 30 günden az GSS pri-mi ödendiğinde önce kaymakamlıkta ge-lir tespiti, ardından da bankalarda sıraya gi-rip GSS primi ödemek zorunluluğunu öğ-rendikten sonra tepki göstereceklerini savu-nan Sosyal Güvenlik Müşavirleri Derneği Başkanı Tezel, “Sosyal Güvenlik Kurumu bu konuda sağır ve dilsizi oynuyor şu anda. Nisan’dan sonra da diyeceklerdir ki, ‘geçmiş 6-8 aylık -kaç aylık prim borcu varsa-, ge-cikme zammı şu kadar deyip gidin ödeyin’ diyeceklerdir. Çünkü Kanun’un 88. madde-si, “GSS primi ayda 30 günden az olamaz”

Ücretsiz izne çıkan

Page 13: Ekonomik Pusula Gazetesi

n HABER MERKEZİKüresel kriz, mali piyasaların

ardından reel kesimde de etkile-rini ağırlaştırdı. Özellikle dev şir-ketleri pençesine alan kriz, tekno-loji yoğun sektörlerde büyük ge-dikler açtı. Otomotiv ana sana-yilerde talep yetersizliğine bağ-lı olarak üretim küresel olarak ya-vaşladı, işten çıkarmalar ve za-rar açıklamaları birbirini izleme-ye başladı.

Son olarak, Japon devi Toyota kar tahminini 1,25 trilyon yenden 550 milyar yen olarak revize etti. Satışları son 7 yıldır ilk kez dü-şen Toyota, üçüncü çeyrekte yüz-de 4’lük gerilemeyle 2,24 milyon adet araç sattı.

Ford Motor Co da son çeyrek-te 2.98 milyar dolar zarar ettiği-ni açıkladı. Kuzey Amerika'daki üretimini daha az yakıt tüketen araçlara kaydırma planlarını hız-landıran Ford, maliyetleri yüzde 15 azaltma programı kapsamın-da maaş harcamalarını yüzde 10 daha azaltacağını duyurdu. Son dönemlerde Ford ve rakibi Ge-neral Motors'un otomotiv sektö-ründeki satışları son 25 yılın en düşük seviyelerine geriledi.

Türkiye’nin Detroit’i Bursa ise, dünyada yaşanan bu gelişmeler-den ilk etkilenen kentlerden biri oldu. Bursa, Sönmez Filament’te şalterlerin inmesiyle, küresel kriz-den nasibini ilk tekstil sektöründe alsa da, otomotivde de tablo gide-rek karanlıklaşmaya başladı.

Kriz ortamında sürdürülen toplu sözleşme görüşmelerin-de yaşanan tıkanıklık, sorunu iyi-ce karmaşıklaştırdı. Ana sanayin-de üretim kısıntısı, ücretsiz izinle-ri beraberinde getirirken, yan sa-nayi kuruluşları da işçi çıkarma-mak için çareler aramaya başladı.

TOFAŞTOFAŞ Üst Yöneticisi (CEO)

Ali Pandır, çok fazla sayıda ihra-cat yapan bir firma olarak küre-sel krizden göreceli olarak az et-kilendiklerini söylese de, Fiat’ın Brezilya’dan sonraki ikinci fabri-kası olan TOFAŞ da krizden na-sibini aldı. 7 bin 493'ü mavi yaka-lı olmak üzere, toplam 8 bin 747 kişinin istihdam edildiği fabrika-da ekim ayında 580 işçi ile yollar ayrıldı. Firma 380 çalışanın işine son verirken, 200 kişiyi de emek-liliğe sevk etti.

OYAK RENAULTTOFAŞ’ın ardından göz-

ler OYAK Renault’ya çevrildi. Renault’dan işçi çıkışları olduğu yönündeki iddiaları doğrulama-yan yetkililer, ancak üretime ara verildiğini duyurdular.

Krizin, ulusal ve uluslarara-sı pazarlarda yarattığı talep dal-galanmaları ve belirsizlikleri-ne uyarlamak amacıyla, OYAK Renault’nun Karoseri-Montaj Fabrikası'nda 3 Kasım’da durdu-rulan üretime, 11 Kasım’da yeni-den başlandı. Bu süre içinde Me-kanik ve Şasi Fabrikası'nda, mo-tor, vites kutusu ve şasi üretimi

ile Uluslararası Lojistik ve Yedek Parça Merkezi'ndeki yedek parça ve CKD dağıtımı devam ettirildi.

BOSCHTalepteki daralma ve sipariş ip-

talleri nedeniyle 600 işçisini üc-retsiz izne çıkarmayı düşünen di-zel enjeksiyon sistemleri üretici-si Bosch Sanayi ve Ticaret A.Ş'de de, gergin günler yaşandı. İşçile-rin ücretsiz izne çıkmamak için başlattıkları eylem, sendikanın arabuluculuğunda çözümlendi. Bosch İnsan Kaynakları Direktö-rü Lami Yağcılarlıoğlu, fabrikada sıkıntıların yandığı günlerde, ön-görmedikleri gelişmeler karşısın-da gerekli önlemleri aldıklarını, çalışanlara yönelik düzenlemeler üzerinde çalıştıklarını söylemek-le yetindi. Bosch Sanayi ve Tica-ret AŞ Genel Müdürü Hermann Butz ise, siparişlerin azalması so-nucu, izne göndermek istemedik-leri 600 çalışanı kasım ayı sonu-na kadar eğitime aldıklarını, daha sonra da 2009’da devreye gire-cek olan benzinli püskürtme sis-temlerine kaydıracaklarını söyle-di. Butz, “Zaten bu yatırımı plan-larken, istihdamı kendi içimizden sağlamayı öngörmüştük” dedi.

COŞKUNÖZKalıp, makine ve savunma sa-

nayilerinin yanında otomotiv ve ısı sektöründe yan sanayi ola-rak faaliyet gösteren Coşkunöz Holding’in İnsan Kaynakları Di-rektörü Gülçer Aydın, “İşçi çıkar-mak Coşkunöz’ün bugüne kadar-ki en büyük değerini yitirmesi de-mektir” yorumunu yaptı. En bü-yük krizlerde bile işçi çıkarmayan firmanın bu kritik dönemde de böyle bir uygulamaya başvurma-yacağını vurgulayan Aydın, “Coş-kunöz Holding Yönetim Kuru-lu Üyesi Oya Yöney’in BUSİAD Başkan Yardımcısı olarak yaptığı açıklamalar, firmamız değil, sek-törün geneli içindir. Bu durumun yanlış anlaşılması bizi çok üzüyor. Kararlı ve ciddi diğer adımlarla

krizi yumuşak bir geçişle atlata-cağız. Öyle planlıyoruz ama B, C planlarımız da var, işçi çıkışı ha-riç” dedi.

Gülçer Aydın, Coşkunöz’ün yönetim kurullarında işçinin iş-verene maliyetinin hiçbir zaman konuşulmadığını, elektrik, doğal-gaz, enerji, giderleri, kiralar gibi daha çok kamudan beklenen re-formlar üzerinde durulduğunu söyledi. Aydın, çok yakın bir ge-lecek için yeni yatırım planları-nın olmadığını ve bu yüzden ya-tırım ertelemek gibi bir kararla-rının bulunmadığını da sözleri-ne ekledi.

Son 9 ayda 30 bini aşkın kişinin işinden olduğu Bursa’da, özellikle otomotivdeki gerileme nedeniy-le yıl sonunda işsiz sayısının 50

İhracatçıya pazar kıskacıUludağ Taşıt Araçları ve Yan Sanayi İhracatçı Bir-

liği (UTAYSİB) Başkanı Ferit Sünneli, Avrupa pazarında yaşanan yüzde 8 düzeyindeki talep daral-masının Türkiye’de de sıkıntılara yol açtığını belirt-ti. Sünneli, hükümetin, çözüm yollarını saptamak üze-re kanaat önderlerini de işin içine dahil ettiği bir strateji planı hazır-laması gerektiğini söyledi. Konjonktürel dalgalanmalardan en az za-rarla etkilenmek için iç talebin belli bir seviyede tutulması gerektiği-ni ifade eden Sünneli, “Hükümetin vergiyi tabana yayarak, üzerimiz-deki vergi yükünü aşağıya çekmesi gerekiyor. 15 yaşın üzerindeki araç-ların trafikten çekilmesinin özendirilmesi konusu da tekrar gündeme getirilmeli” dedi.

Sıkışırsak kimse kusura bakmasınOtomotiv gibi tekstil sektörü de ciddi endişe için-

de. Parlamış Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Atilla Parlamış, krizin etkilerinin uzun süreye yayıla-cağı öngörüsünde bulundu. “Çok para harcadık. Bi-raz tasarruf yapmamız lazım” diyen Parlamış, ana şo-kun ardından gelen artçı depremlerin çok daha yıkıcı olabileceğini de vurguladı. Enerji ve işgücü maliyeti-nin çok yükseldiğini söyleyen Parlamış, “Çok sıkıştığı-mızda kusura bakmasınlar, çalışanların bir kısmına yol vermek zorun-da kalabiliriz. Firma olarak ihraç ettiğimiz ürünlerde yüzde 60’lara va-ran düşüşler var. Devamının gelmesinden endişeliyiz. O yüzden hesa-

Avrupa ve ABD’deki talep daralması, Türk otomotiv sektörüne ciddi darbe vurdu. Üretimin yavaşladı. İşgücü ka-yıplarının artacağından endişe edilirken, Bursa’da işsiz sayısının 50 bin kişiye çıkabileceği belirtiliyor.

Ülkemizin tartışma gün-deminin en önemli ve başta gelen maddesi son

yıllarda “hukuk” oldu.Aslında “demokratik bir hu-

kuk devleti” için hukukun ko-nuşulması, tartışılması yeni fi-kirlerle toplumsal gelişimin üst yapısının hazırlanması anlamın-da sağlıklı ve doğru sonuçlar do-ğuracağı halde, ne yazık ki ülke-mizdeki hukuk tartışmaları için aynı şeyleri söylemek mümkün değil.

Evlerde, işyerlerinde, sokakta, dolmuşta, kahvede hukuk konu-şuluyor ama bilen, bilmeyen her-kesin bir görüş ifade ettiği or-tamda, ortaya çıkan sadece bil-gi kirliliği ve bunun üzerine ko-nulan yanlı hükümlerle, zaten az bilinen hukuk düzeninin iyice gölgelenmesi oluyor.

Öncelikle bilinmesi gerekir ki, bir ülkenin hukuk düzeni dedi-ğimizde, yürürlükteki tüm ya-salar ve yazılı düzenlemelerle mahkeme kararları ile ortaya çı-kan içtihatlar ve uluslararası söz-leşmelerin hükümleri anlaşılır.

Yasaların, yasa koyucu tarafın-dan çıkartılmasında göz önünde

tutulacak, hatta hiç ihmal edil-memesi gereken, çok önemli hu-suslar vardır. Toplumsal kesimle-rin katılımı, sadece günün ihti-yaçlarına cevap vermekle yetin-meyip toplumsal gelişime göre geleceğe de hitap edebilmesi, açık net bir ifade, etkili bir cay-dırıcılık, toplumsal uzlaşma, hu-kukun evrensel ilkelerine uygun-luk, diğer yasalarla ve kendi için-de çelişmemek, genellik ve eşit-lik gibi birçok faktörün yer aldığı bir süreç ve mantıkla yasalar ha-zırlanmalıdır.

Oysa, ülkemizde yasa koyu-cunun, yasaların hazırlanması ve çıkartılmasında bu unsurların bir çoğuna uygun hareket etmediği-ni görüyoruz. TBMM’de elde edilen sayısal çoğunluk, yasa çı-kartmanın tek ve yeter koşulu sayılabiliyor. Ve her yasama dö-neminde bu yaklaşım pek fazla değişmiyor. Ancak, son Mede-ni Kanun ve Türk Ceza Kanunu değişikliklerinde nispeten top-lumsal katılımın sağlanmış ol-duğunu söylemek gerekir. Buna rağmen her iki temel yasa da, ha-len pek çok eksik, yanlış ve ye-tersizlikler taşımaktadır.

Hüseyin Üzmez davasında ya-şananlar, büyük oranda yasal dü-zenlemenin yanlışlığından kay-naklanmaktadır.

Türk Ceza Kanunu’nun ço-cukların cinsel istismarını dü-zenleyen 103. maddesine göre; 15 yaşını tamamlamamış veya tamamladığı halde fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan veya 15-18 yaş arası çocuklara karşı zor, tehdit veya hile gibi iradeyi etkileyen nedenlerle gerçekleştirilen cinsel istismar, üç yıldan sekiz yıla ka-dar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar, tecavüz şeklin-de gerçekleşmişse hapis cezası 8 yıldan 15 yıla kadardır. Taciz ve tecavüzde belirlenen bu cezala-

rın artırıldığı durumlar, kanunda ayrıca sayılmıştır. Cezanın artırı-mı nedenlerinden birisi de suçun sonucunda mağdurun (çocuğun) beden veya ruh sağlığının bo-zulması halidir. Yasa, bu durum-da faile verilecek cezanın on beş yıldan az olamayacağı hükmünü getirmektedir.

Hüseyin Üzmez davasında, yasanın bu hükmü doğrultusun-da, verilecek cezanın alt sınırının belirlenebilmesi amacıyla, mah-kemenin, mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulup bozul-madığının tespitini istemesi zo-runludur. Bu itibarla mahkeme-nin bu konuda bilirkişi görüşünü istemesinde herhangi bir sorun bulunmamaktadır. Sorun, önce-

likle yasanın bu hükmündedir.Çocuk veya yetişkin, herhangi

bir cinsel saldırıya maruz kalan bir kimsenin bedensel sağlığının bozulmadığı durumlar olabilir, ama ruh sağlığının bozulmama-sı mümkün değildir. Bu neden-le, her durumda ruhsal sağlığın bozulduğu kabul edilerek ceza tayin edilmesi gerekir. Beden-sel sağlığın bozulması ise ayrı bir artırım nedeni olarak düzenlen-meliydi.

Ayrıca, Medeni Kanun dü-zenlemesine göre, kişiler ancak 18 yaşından sonra yetişkin sayıl-dıkları halde, Ceza Kanunu’na göre 15 yaş altı ve 15-18 arası gibi farklı düzenlemelere tabi tu-tulması da bir başka yanlışlıktır.

Yasanın düzenlemesindeki bu aksaklıklar dışında Adli Tıp Kurumu’nun bu davayla ilgili ra-poru ise başlı başına bir skandal niteliği taşımaktadır. Zeka yaşı 9 olarak tespit edilen, 14 yaşında-ki bir çocuğun ruh sağlığının bo-zulmadığı şeklindeki bir raporun bilimselliği ve gerçekliğini id-dia etmenin inandırıcı olabilme-si mümkün değildir.

Çocukların cinsel istisma-

rı, kamu vicdanını en çok rahat-sız eden suç türüdür. Her zaman kamuda oluşan görüş ile o ko-nudaki hukuki ve maddi gerçek-lik uyum göstermeyebilir. Ama yasa, tutuklama nedenleri gibi bazı durumlarda, kamu vicdanı-nı kriter olarak kabul etmektedir.

Böyle bir suçu işlediğine dair kendi ikrarı dahil pek çok kuv-vetli şüphe (henüz mahkum ol-madığı için) bulunan ve cezanın alt sınırını karşılayacak kadar dahi tutuklu kalmayan sanığın, mağdurun fiziksel ve akıl yaşı göz önünde tutulmaksızın tah-liyesine karar verilmesi kamu-oyunda haklı bir tepkiye neden oldu. Görülmekte olan bir dava-da, mahkemeyi baskı altında bı-rakabilecek, karara etki edebile-cek görüş belirtilmesi yanlıştır.

Ancak kişiye özel yasalar ve kişiye özel kararlar ise halkın adalete olan güvenini ciddi bi-çimde zedelemektedir.

Bir toplum için en büyük teh-ditlerden birisi yasalar önünde eşitlik ilkesine şüphe duyulma-sı, adaletsizlikle karşılaşabilme endişesi ve adalet kurumuna gü-vensizliktir.

[email protected]

Hüseyin Üzmez olayı

Yaklaşık bir ay önce, “Kri-zin reel sektöre etkileri bir

ay içinde görülmeye başlaya-cak” diyen Bursa Ticaret Sana-yi Odası (BTSO) ve Sönmez Holding Yönetim Kurulu Baş-kanı Celal Sönmez’in bu ön-görüsü tahmin ettiği zamanda kendi firmasından baş-ladı.

Bursa’nın simge ku-ruluşlarından Sönmez Filament, 36 yıllık fa-aliyetini noktaladı. Bu-güne kadar, “Üretimden başka şansımız yok” di-yen Sönmez, Filament’in küre-sel finans krizinin getirdiği zor-luklarla bir süre mücadele et-tiğini, ancak karlılık ve verim-liliğin giderek ortadan kalktı-ğı bir ortamda, daha fazla za-

rarına üretim yapılamayaca-ğı için bu kararı almak zorun-da olduklarını söyledi. Şirketin, kamu ve özel sektör ile banka-lara borcu bulunmadığını, çalı-şanların tazminatlarının ödene-ceğini dile getiren Sönmez, tü-zel kişiliği devam eden Sönmez Filament’in daha karlı alan-larda faaliyetini sürdüreceğini kaydetti.

Küresel krizin reel sektörü, yüksek girdi maliyetleri, nakit sıkışıklığı gibi sorunlarla bo-ğuştuğu bir dönemde yakala-dığının altını çizen Celal Sön-mez, “Etkileri mutlaka yaşana-

cak. Çünkü Türkiye, ba-tının tedarikçisi bir ül-kedir. Batı üretim mik-tarını düşürdüğünde, içeride de kapasite kul-lanımı ve istihdam dü-şecektir. Bunun örnek-lerini önümüzdeki ilk 6

ay içinde göreceğiz” dedi. Hiçbir inişin sürekli olama-

yacağına dikkat çeken Sönmez, dünya ekonomisinde Mayıs-Haziran 2009’a kadar iyileş-menin başlayacağına inandığı-

Celal Sönmez

Ferit Sünneli

Atilla Parlamış

KrizSönmez Filament’i vurdu

‘4x4 global bir kriz’Ermetal Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başka-

nı Fahrettin Gülener, dünyanın ‘quattro global’ bir krize teslim olduğunu belirterek, “Bu 4x4 bir kriz” dedi. Otomotiv ana sanayinde yaşanan sipariş iptalleri nedeniyle yan sanayilerde ciddi bir karmaşa yaşandığı-nın altını çizen Gülener, hükümetin otomotivi özel önem taşıyan sek-törler kategorisine alması gerektiğini ifade etti. Gülener, 15-25 yıllık vizyonların konulmasıdır esas olan. Maalesef geç kalıyoruz. ‘Geç kal-mak bizim kaderimiz dememek’, artık ayılmak gerekir” diye konuştu.

Eximbank ve DFİF desteği yoldaEkonomik krize karşı önlem almakta geciken ve

hala tam anlamıyla bir paket açıklamayan hükü-met, ihracattaki hızlı kan kaybı karşısında nihayet bir adım atmaya hazırlanıyor. İhracatçının bu kritik dö-nemi atlatması için Eximbank ve Destekleme Fiyat İstikrar Fonu kaynaklarından destek sağlanması çalış-malarında son aşamaya gelindi. DTM İhracat Genel Müdürü Ali Boğa, önerileri doğrultusunda çalışmala-rın sürdüğünü söylerken, Eximbank yetkilileri hazırlıkların tamamlan-ma aşamasına geldiğini, ihracatçıya ilave kaynak temininin aralık veya ocak ayında uygulamaya konulabileceğini bildirdi.

Fahrettin Gü-

Ali Boğa

Page 14: Ekonomik Pusula Gazetesi

Amerika Birleşik Devletle-ri’nde yapılan seçim-ler sadece ABD için de-

ğil dünya kamuoyu için de büyük önem taşıyordu. Dünyanın son 100 senesine damgasını vurmuş dönemlerden biri kapanıp, her-kes için umut olan yeni bir döne-me serüven başlamıştı. ABD se-çimlerini bu denli önemli kılan ve tüm dünyanın merakla beklediği bu seçimi bu denli mühim kılan neydi? Neticesine herkesçe muci-ze denen bu yarış nasıl kazanıldı? Dünyaya ve tabii ki Türkiye’ye et-kisi nasıl olur?

SEÇİMİ BU DENLİ ÖNEMLİ KI-LAN NE OLDU?

DIŞ POLİTİKARoma İmparatorluğu’nun yı-

kılmasından sonra dünya ge-nellikle Bi Polar (Çok Kutuplu) ya da Balance of Power (Güçler Dengesi) prensipleri etrafında şe-killendi. Sovyet Sosyalist Cum-huriyetler Birliği 1991’de yıkılıp dünyada “Tek Hegemon” dönemi başlayana kadar hep bu sistemler dengesi aktifti. 1991’den sonraki ilk 10 yıl, Bill Clinton’un da bü-yük başarısı ile dünyada iyi huylu hegemon dönemi yaşandı. Bu iyi huylu hegemon dönemi 11 Eylül saldırıları sonrası bitti.

11 Eylül sonrası ABD dış po-litikası hiç alışılmamış şekilde bir agresiflik ve tek yanlılık içerisi-ne girdi. Amerika’nın 20. yüzyı-lın başlarından itibaren izlediği çok yönlü politika bu dönemden itibaren yerini tek yönlü bir yak-laşıma bıraktı. 11 Eylül saldırıla-rı Amerikan dış politikasında çok büyük değişikliklere sebep oldu. Yeni muhafazakar ideolojinin de etkisi ile Amerikan dış politika-sı uluslararası sorunları tek taraf-lı ele almaya başladı. Önce Afga-nistan müdahalesi, ardından Irak operasyonuyla birlikte yaşanan süreç ABD’deki dış politika de-ğişimini belirgin hale getirdi. Son yüzyıl içerisinde uluslararası alan-da yapmış olduğu tüm girişim-lerde NATO, Birleşmiş Millet-ler, WTO ve NAFTA gibi ulus-lararası örgütleri kullanan Ameri-ka, son dönemde uluslararası koa-lisyondan bağımsız ittifakları arka planda tutarak, ‘yaptım oldu’ psi-kolojisi içerisinde hareket etti. 11 Eylül sonrası tüm dünyanın bü-yük sempati ve desteğine sahip olan ABD, kısa zaman içerisinde bu desteğini ve sempatisini yitirdi. Bu süreçle birlikte dünyanın dört bir yanında Amerika’ya karşı tep-ki başladı. Amerikan karşıtlığı en yakın ABD müttefiki ülkelerde bile tavana vurdu. Tüm bu geliş-meler büyük ölçüde Amerika’nın 11 Eylül sonrası takındığı dış po-litika tavrına bağlandı. Geçtiği-miz hafta yapılan seçimler, sa-dece Amerikan halkı için değil tüm dünya için büyük bir değişim beklentisine sahne oldu. Dünya politikasına tesir eden en büyük etken olan Bush dış politikasının değişim beklentisi, bu seçimle ha-yata geçmiş oldu.

İÇ POLİTİKAŞüphesiz Irak Savaşını sadece

Amerika’nın genel imajina eksi tesir eden bir dış politika etke-

ni olarak görmek mümkün değil. Irak Savaşı’nın ABD’nin iç poli-tikadaki imajina menfi etkisi ol-muştur. Irak Savaşına aktarılan bütçe ilk dönemlerde Kongrenin ekstra ödenek bütçesinden çık-masına rağmen 2004 sonrası ar-tık bütçede yer alan ciddi bir gi-der kalemi halini aldı. Bilhassa ekonominin kötü gidişine parelel olarak Irak, Afganistan ve diğer bölgelere harcanan büyük meb-lağlar Amerikan halkınca eleşti-rilerin hedefi oldu. ABD’nin iz-lediği dış politikanın ekonomiye tesiri halka yansımaya başladıkça halk da dış politikada alınan ka-rarları bilhassa ekonomiyle iliş-kilendirip hükümete karşı tepkili hale geldi. Elbete dış politikanın halk üzerindeki tek menfi etkisi ekonomiyle ilişkili olmadı. Ame-rikan halkı nezdinde Irak’ta haya-tını kaybeden askerler Vietnam’ı çağrıştırmaya başladı. Anti Ame-rikancılığın, Amerikan halkı üze-rinde ülkelerinin dış politikaları-na dair şüpheler uyandırması da cabası oldu.

Bush döneminde Amerika Bir-leşik Devletleri’nde beklenen sos-yal reformlar yerine getirilemedi. Sağlık sektöründe, imkanı olma-yanların tedavilerine dönük ya-pılması planlanan sağlık refor-mu hayata beklenen ölçüde geçe-medi. Eğitim sistemindeki sıkın-tılara çözüm üretilemedi ve neti-ce itibariyle ciddi anlamda eğitim kalitesinde geriye gidiş başladı.

ABD’de ekonominin temel da-yanaklarından bir tanesi şüphesiz ki emlak piyasası ve bu piyasanın dönmesine yardımcı olan Mort-gage sistemi. Fredie Mac ve Fen-nie Mea gibi büyük emlak iştirak-lerinin son dönemde sıkıntı yaşa-ması da bu mali bozukluğu gözler önüne serdi. Petrol fiyatlarında-ki hızlı çıkış Amerikan halkının günlük ekonomisine tesir eden büyük bir etken oldu.

Tüm bu yaşanan hadiseler ve dahası Amerikan halkının iç po-litikada da Bush yönetimine karşı olan tepkisini arttırdı. Bu sebep-lerden ötürü Amerikan halkı da dünya kamuoyu gibi farklılık ve değişim arayışı içerisine girdi. Bu seçim tüm bu sebeplerden ötü-rü hem dünya hem Amerika için büyük bir dönemeç haline geldi.

OBAMA’YI ZAFERE GÖTÜREN YOLAmerika’da geleneksel Başkan

profili tarif edilirken bir hat çizi-lir. Beyaz, Anglo Saxon, Protes-tan, erkek. Belki 1960’larda Baş-kan seçilen John F. Kennedy dı-şındaki Başkanların ekseriyeti bu tarife uyar. Kennedy bilindiği gibi Katolikti ve bu bile başlı ba-şına bir devrim olarak nitelendi-rildi. Obama ise 1970’lere kadar Amerika’nın en büyük tabusu sa-yılan siyah beyaz ayrımını kıran bir Başkan. Anglo Saxon etnisi-tesi haricinden gelen bir Başkan. Bir güney eyaletinden değil, ku-zeyden seçilen bir Başkan. Tüm bu tariflere bakıldığında, ele aldı-ğımız portre çok farklı görünüyor.

Bundan bir buçuk sene ev-vel Obama’nın Başkanlığı ciddi-ye bile alınmıyordu. ABD halkı-nın böyle bir tabuyu ortadan kal-dıracağına inanılmıyordu. Ama hepsi oldu. Peki bu büyük değişi-

mi tetikleyen ve Obama’yı Beyaz Saray’a taşıyan etkenler ne oldu?

BUSH SENDROMUDaha evvel de açıkladığım üze-

re, George Bush dönemi bir çok açıdan Amerikan halkını tatmin edemedi. Siyasi, sosyal, ekonomik politikalardaki düşüş ve reformla-rın yapılamamış olması Bush’un popülaritesini dibe vurdurdu. Tüm bu değerler ele alındığında ABD halkı kötü gidişin faturasını Bush yönetimine ve Cumhuriyet-çi Partiye kesti. Böyle bir ön yar-gı altında seçimlere girmek şüp-hesiz ki Cumhuriyetçilere büyük bir handikap yarattı.

EKONOMİÖnce mortgage krizi ardından

emlak piyasasındaki gerileme; üs-tüne üstlük petrol fiyatlarındaki artış gündeme gelince, Amerikan halkı ekonomik olarak sıkıntıya girmeye başladı. Tüm bu değer-ler halkın cebi-ne tesir eden ve günlük hayat-ta halkın mu-hatap olduğu ekonomik ve-riler oldu. Hele birde son dö-nemde piyasa-larda yaşanan kriz Bush ve Cumhuriyet-çi Parti yöne-timinin ekono-mik program-larına güveni bitirdi. Cum-huriyetçi aday McCain’in ne söylerse söyle-sin Cumhuri-yetçi Parti po-litikalarından memnun olmayan halkı tatmin ve ikna etmesi müm-kün olmadı.

DIŞ POLİTİKAAmerikan halkının dış politi-

kayı bu denli iç politikayla ilişki-lendirdiği dönem belki de İkin-ci Dünya Savaşı ve Vietnam Sa-vaşından sonra ilktir. Dış politi-kanın yarattığı ekonomik ve sos-yal etkilerle Obama’nın Cumhu-riyetçi rakibine karşı büyük bir avantaj sağladığı kaçınılmaz bir gerçektir.

BAŞKAN YARDIMCILIĞI SEÇİMİObama, politik olarak doğru

olanı yapıp Joe Beiden’ı Başkan Yardımcısı olarak belirledi. Oba-ma bu tercihini yaparken kendi eksiklerini değerlendirip en üst düzeyde bunları kapayabilecek adayı seçti. Obama’nın dış politi-ka eksiğine ve gençliğine Beiden faktörü önemli bir denge getir-di. Beiden, Obama’ya oy kazan-dırmadı ama sağlam ve risksiz bir seçim oldu.

McCain ise risk alarak daha popüler, etkisi olabilecek bir adayı belirledi; Alaska Valisi Sara Palin. McCain’in Cumhuriyetçiler tara-findan eksik bulunan muhafaza-kar tarafının doldurulmasında ve yasama tecrübesi olan senatöre, Vali olması münasebetiyle yürüt-me tecrübesi katması açısından büyük önemi oldu. Bunun dışın-da kadın oylarına hitap edilmesi

ve yaşlı McCain imajını gençles-tirmek açısından da stratejik bir karardı.

İlk günlerde Sara Palin daha etkili bir aday gibi görülse de ne-ticede Amerikan halkı bu seçimi bir soruya indirgedi; McCain’e ya da Obama’ya birşey olması ve gö-revlerini icra edemeyecek olmala-rı halinde hangi aday daha iyi bir Başkan ve Başkomutan olabilir? Amerikan halkı bu soruyu sordu-ğunda cevabı büyük ölçüde Bei-den oldu.

SEÇİM STRATEJİSİİki aday da bir çok söylemi dı-

şında seçimde iki esas strate-ji belirlediler. Obama, değişim ve yenilik konseptini öne çıka-rıp mümkün olduğunca çok sayı-da seçmeni sandığa götürmek is-tedi. McCain ise Obama’ya karşı üstün olduğu Ulusal Güvenlik ve Dış politika geçmişini kullanarak rakibini alt etmeyi hedefledi. İki

adayın da temel stratejisi bu hu-suslara dayandı.

McCain kam-panya süresi bo-yunca gerekli il-giyi göremedi. Çünkü Ameri-kan halkı için dış politika ve ulusal güvenlik 2000 ya da 2004 yıllarında oldu-ğu kadar büyük önem taşımıyor-du, ekonomi ön-celik olmuştu.

Obama ise apolitik ve daha önce dahil ol-mamış seçme-nin yenilik ve

değişim istediğinin farkınday-dı. Kendisi tüm gücüyle yeni seç-meni sahaya çekmeye gayret etti ve kampanyasını bunun üzerine kurdu. Barack Obama’nın, Sena-to yarışı olan eyaletlerin analizi-ni kampanyasında iyi yapmış ol-duğu aşikar. Enerjisini ve parası-nı doğru eyaletlere yatırım yapa-rak harcadı. Bu kampanya strate-jisi de Obama’ya zafer getiren et-kenlerden biri oldu.

TEŞKİLATLANMAAmerikan seçim sisteminde

partiler Türkiye’deki gibi disip-linli ve sürekli değildir. Partilerin büyümesi seçimden seçime mey-dana gelir. Seçimler sonrası kü-çülürler. Bu sebepten ötürü ABD seçimlerinde partilerden çok, yük adaylara düşer. Strateji belirleme, fon temini, finans ve kampanya teknikleri bakımından tüm yük adayların üzerindedir. Hem Oba-ma kampanyasında toplanılan paraya, hem halkı sandık başına götürmek için yapılan uğraşa hem de bire bir seçmene ulaşma eforu-na bakıldığında Obama’nın kendi teşkilatlanmasını John McCain’e göre daha üst düzeyde kurduğu aşikardır. Son dönemlerde Ame-rikan siyasetinde hiç olmadığı ka-dar teşkilatlanma dersi vermiş ve bu konuda çok başarılı olmuştu.

TÜRK-AMERİKAN İLİŞKİLERİObama’nın Başkan seçilme-

si sonrası herkesin aklındaki en

önemli soru şüphesiz ki, Türk-Amerikan ilişkilerinin muhtemel seyri. Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki, Türk-Amerikan ilişki-leri için orta ve uzun vadeli çok büyük tespitlerde bulunmak ve analizler yapmak çok doğru de-ğil. Bu sebeple iki ülke arasındaki bazı muhtemel meseleleri değer-lendirmekte fayda olacaktır.

IRAKIrak meselesinin aslında bir-

den çok boyutu var. Bunlardan ilki Obama’nın Irak’tan asker çekmesi durumunda yaşanabile-cek gelişmeler. Şu çok iyi anlaşıl-malıdır ki, ABD’nin Irak’tan hız-lı ya da yavaş, erken ya da geç as-ker çekmesinden ziyade kalan as-kerlerin statüsünün ve yerinin ne-resi olacağı önemlidir. Ameri-kan askerleri muhtemelen Oba-ma yönetiminde McCain’e kıyas-la çok daha hızlı bir çekiliş içe-risinde olacaklardır. Ancak unu-tulmamalıdır, bu çekilişten evvel ABD kalan güçleri için sabit üst-lerini ve yetkilerini belirleyecek-tir. Barzani yönetiminin bu konu-da Amerikan yönetimine üstlerin Kuzey Irak’ta kurulması ve Kuzey Irak Kürtlerine daha etkin rol ve-rilmesi talepleri vardır. Bu süreç-te Türk-Amerikan ilişkileri iyi in-celenmeli ve bu gelişmelere da-hil Türkiye’nin daha proaktif bir politika izlemesi gerekmektedir. ABD çekilirken ya da çekildik-ten sonra bölgenin geleceği ile il-gili çalışmalar başlamalı ve Türki-ye Devlet Politikası çerçevesinde taleplerini dile getirmelidir.

Irak konusundaki ikinci husus ise Obama yönetiminin Kuzey Irak konusuna bakışıdır. Başkan Yardımcısı Beiden’ın Senatörlü-ğü döneminde Irak’tan söz eder-ken üçe bölünmüş Irak düşün-cesine soğuk bakmamıştır. Ve en önemli danışmanlarından Denis Ross’un New Republic ve Was-hington Times’daki makalelerin-de Türkiye’nin PKK ve Kuzey Irak hassasiyetlerini çok iyi an-ladığını söylemek mümkün de-ğildir.

TERÖRGeorge Bush yönetiminin son

dönemlerinde Türkiye ve ABD arasındaki stratejik ittifak, istih-barat ve işbirliği belli bir nokta-ya gelmişti. Obama döneminde yeni yönetimin Türkiye’nin PKK hassasiyetini ve bu konuda yapıl-ması gerekenleri ne denli anla-yacağı tartışma konusudur. Oba-ma yönetiminin bu konuyu ve Türkiye’nin bu konudaki ciddiye-tini bir an evvel anlaması için acil suretle Türkiye tezini ortaya koy-malı ve yaptırımlarını açıklıkla dile getirmelidir.

KIBRISSeçim kampanyasının son gün-

lerinde Obama bir konuşma-sında Türkiye’yi Kıbrıs’ta işgal-ci olarak tanımladı. Beiden’ın ise ABD’deki Rum Lobileriyle iliş-kisi zaten fazlasıyla bilinen bir husustur. Gerek Obama’nın ge-rek Beiden’ın bu sözleri iç po-litikaya dönüktür. Kıbrıs konu-sunda Amerika’nın genel stra-tejisi Türkiye ile aynı paralelde-dir. Türkiye’nin istediği çözüm

Amerika’nın da arzu ettiği çö-züm olarak değerlendirilebilir. Aksi halde AB odaklı bir çözü-mün adada yarattığı dengesiz du-rum Amerikan projeksyonları-nında ötesine geçer ve memnu-niyet yaratmaz. Kıbrıs konusun-da kim ne söylerse söylesin; ifa-deler iç politikadan dışarı çıkmaz ve Türk Amerikan ilişkilerini ger-ginliğe götürmez.

İRANİran konusunda Obama’nın

yaklaşımı ilk etapta Türkiye için daha iyi olacaktır. Komşusu İran ve NATO müttefiki ABD ile ya-şanan bir gerginlikte seçim zo-runda kalmak istemeyen Türkiye için askeri bir operasyon ötesinde diyalog yolu aranması daha iyi bir yaklaşımdır.

Kısa vadede bu yaklaşım avan-taj sağlasa da orta ve uzun va-dede akıllara sorular getirmek-tedir. İran nükleer faaliyetlerin-den vazgeçmediği müddetçe ya da ABD bu konudaki diretmesi-ni kaldırmadıkça mevzunun tat-lıya bağlanması biraz zor olarak görülmektedir. Ne olursa olsun İran’dan kaynaklanan bir kriz kısa vadede Türk, Amerikan ilişkileri-nin önüne çıkmaz.

SÖZDE ERMENİ TASARISIBelki de ikili ilişkileri yaralama

ihtimali en çok olan husus budur. Hem Obama hem Beiden bu ko-nuda Ermeni lobilerine destek-lerini açıkladılar. Buradaki genel anlayış şudur; Amerika’da Başkan adayları seçim sürecinde kendi-lerini iç politikaya angaje ederler ve bundan dolayı oy alabilecekleri noktalara destek açıklarlar.

ABD’de madden ve oy olarak büyük gücü olan Ermeni Lobile-rinin de Obama ve Beiden’ın des-teğini almış olması doğal.

Daha sonraki süreçte ABD Başkanı, “Başkan” olunca (dış po-litikaya hakim olması en az bir sene sürer) Türkiye’nin stratejik önemine haiz olunca, durum de-ğişir. O saatten itibaren Kongre-nin bu konudaki tüm tasarıların-da Başkan devreye girer ve tasarı-nın geçmesine mani olur. Bir çok kişinin ifade ettiği gibi veto et-mez, mani olur.

Şunu bilmek gerekir ki Baş-kan’ın tasarılarda onayına ya da vetosuna ihtiyaç duyulmaz çünkü bu bir kanun değil tasarıdır. Süre-ce bu şekilde baktığımızda sorun görünmüyor.

Ancak Obama, radikal söy-lemlerle farklılıktan bahsederek iktidar olmuş biri. Dış politika-da tecrübesiz ve en yakın danış-manları ve yardımcısı bu konu-da Türkiye’nin aleyhinde. Üstüne üstlük Ocak ayı ortası yemin ede-cek olan Obama’nın önüne tasa-rı muhtemelen en geç nisanda ge-lecek. Yani Başkanlığa henüz tam oturamamış ve Türkiye’nin ABD Dış Politikasındaki önemine haiz olamamış bir Obama, böyle bir tasarının karşısında durmaz. Ya-nında olmasa bile karşısında da olmaz. Bu bile tasarının geçmesi için büyük etkendir.

İki ülke ilişkileri için tehlike çanları çalan belki de en önemli husus budur. Nisan ayı içerisinde gelebilecek bir tasarı herşeyi ta-

ABD seçimi analizi ve Obama ile

Burak KÜNTAYBahçeşehir Üniversitesi Amerikan

Araştırmaları Merkezi Başkanı[email protected]

Page 15: Ekonomik Pusula Gazetesi

20 Ocak 2009 tarihinde ye-min ederek ABD Başkanlı-ğı koltuğuna oturmaya ha-

zırlanan Barack Obama, ilk iş olarak tüm dünyayı etkisi altına alan ekonomik krize el attı.

Ekonomi danışmanları, Goog-le, Xerox şirketleri ve Hyatt otel-lerinin yöneticileri gibi iş dünya-sının önde gelen isimleri ve dün-yanın en zengin iş adamlarından Warren Buffet’le bir araya gelen Obama, ilk basın toplantısında, ‘değişim” mesajlarıyla ABD ka-muoyuna umut vermeye çalıştı.

‘10 MİLYON AMERİKALI İŞSİZ’Konuşmasına, “Bu sabah eko-

nomimizin durumuyla ilgili ayıl-tıcı haberlerle uyandık” diye baş-layan Obama, 2008’deki toplam iş kaybının 1.2 milyon olduğu-nu belirterek, “Şimdi 10 milyon Amerikalı işsiz” dedi. On milyon-larca Amerikalı’nın faturalarını ödemekte ve oturdukları evi ko-rumakta güçlük çektiğini belirten Obama, “Onların hikayeleri, öm-rümüzün en büyük ekonomik sı-kıntısıyla yüz yüze olduğumuzu ve bunu çözmek için hemen ha-rekete geçmemiz gerektiğini bize

acilen hatırlatıyor” diye konuş-tu. Obama, başkanlık yemini et-tikten sonra ilk işinin kredi kri-zini rahatlatacak, çalışan ailelere yardım edecek, büyüme ve refa-hı yeniden kuracak gerekli bütün adımları atmak olduğunu belirtti.

ORTA SINIFI KURTARACAKObama, “Her şeyden önce orta

sınıf için bir kurtarma planına ih-tiyacımız var, bu plan acilen istih-dam yaratma ve aldıkları para gi-derek azalan ailelerin sıkıntılarını azaltmayı içerecek” ifadesini kul-landı. Giderek zayıflayan ekono-mide iş bulamayanların işsizlik sigortasının süresinin uzatılma-sının da öncelik olduğunu belir-ten Obama, ayrıca acil ekonomik uyarı paketinin devreye sokulaca-ğını kaydetti.

KRİZE KÜRESEL YANITKüçük iş kollarının korunması-

nın önemini vurgulayan Obama, finansal krizin giderek küresel hale geldiğini ve küresel bir yanıt gerektiğini söyledi. Obama, oto-mobil endüstrisini, öncelikli ola-rak yardım edilecek sektörler ara-sına koyduğunu kaydetti.

Yeni ABD Başkanı Obama-’nın Türkiye’yi il-gilendiren konularda doğ-

rudan açıklaması yok. Ancak Obama’yla birlikte Türkiye-ABD ilişkilerinde de ‘değişim’ yaşanma-sı kaçınılmaz gibi görünüyor.

ERMENİ İDDİALARI: En tartış-malı konuların başında Erme-ni iddiaları geliyor. ABD’deki en büyük Ermeni kuruluşu Ame-rika Ermeni Ulusal Komite-si (ANCA), açık bir biçimde Er-meni tezlerinin yanında yer alan Obama’yı destekledi. ANCA’ya göre Obama, en son 1 Kasım’da Ermenilere, sözde soykırımı tanı-ma sözü verdi.

KIBRIS: Obama’nın seçim bildir-gesinde Kıbrıs politikaları anlatı-lırken, ‘işgal’ benzeri bir ifade kul-lanılmadı ve ‘adil çözüm’ beklenti-si vurgulandı. Ancak ABD’de çı-kan Greek News adlı dergi, ekim

ayında Obama’nın, Rum asıl-lı Amerikalılar için bir mesaj ya-yımladığını ve Kıbrıs’taki Türk askeri varlığından ‘işgal’ olarak söz ettiğini yazdı.

EKÜMENİK : Obama, İstanbul’daki Fener Rum Patriği’nin ‘ekümenik’, yani ‘ev-rensel’ olarak tanınmasını ve Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasını destekliyor.

AVRUPA BİRLİĞİ: Obama yöne-timinin Türkiye’nin Avrupa Birli-ği üyelik sürecini, Bush dönemin-de olduğu kuvvetle desteklemesi bekleniyor.

IRAK: Obama’nın yardımcısı Joe Biden, 2006’da, Irak’ın çok gev-şek bir konfederasyon içinde, Şii, Sünni ve Kürt bölgeleri ol-mak üzere üçe ayrılması öneri-siyle ortaya çıkmıştı.Ancak seçim kampanyasında bu öneri yeniden

Beyaz Saray’da

ABD’nin ilk siyah başkanı seçilen Barack Obama,öncelik sıralamasını seçmenin isteği doğrultusunda

yaptı. Obama’nın ilk işi orta sınıfı kurtarmak olacak.

Domino taşları bir sonrakini de tetikleyerek düşmeye başladı. Bu etki er ya da geç küresel ekonomik sistemin en küçük birimlerine; yeryüzündeki her işletmeye kadar ulaşacak.

Obama, on binlerce kişiyi inandır-dı ve hep bir ağızdan “Evet, yapa-

EMİNE İNCE

Microsoft’un kurucusu Bill Gates, Ocak ayı-nın sonunda yapılan

Davos Zirvesi’ndeki konuşma-sında, küresel ekonomik sistem-de yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu söylemişti. Gates, sade-ce, bağıra bağıra gelen küresel fi-nansal krizden söz etmiyordu. O, bir değişim ihtiyacına işaret edi-yordu. Ve ilk domino taşını dü-şürdü...

Pek çok kişiye göre bir tür züp-pelikti, O’nun ‘yaratıcı kapitalizm’ adını verdiği ve değişim ihtiyacı-na işaret eden fikirleri. Fakat ara-dan 10 ay geçtikten sonra, ge-çen hafta tamamlanan Amerikan Başkanlık seçimlerinin sonucu, değişim ihtiyacının bir tarihi ter-

lan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Programı’nı hatırlayın:

O program, bugün dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biri haline gelen Türkiye’nin, ilk sa-nayi hamlesini başlattığı ekono-mi tarihinin de çıkış noktasıy-dı. Düzenli sanayiye geçiş... Dev-let Planlama Teşkilatı (DPT) ABD’li bir danışmanlık şirke-ti olan Checchi&Company ile anlaşmıştı. Onlar da yaptıkla-rı fizibilite çalışmaları sonunda Bursa’yı işaret ettiler, ilk organize sanayi bölgesinin kurulması için doğru yer olarak.

SÖNMEZ VE DEĞİŞİM Ve geçen hafta o tarihin belki

bir anıt niteliğindeki ilk işletme-lerinden biri, bir daha başlama-mak üzere üretimini durdurdu: Sönmez Filament Sentetik İplik Sanayii...

2000’li yılların başından bu

ğişimin eşiğinde. Yönetim Kurulu Başkanı Celal Sönmez, bunu ‘bir kabuk değişimi’ olarak nitelendi-riyor. Satılan makinelerden ve ki-raya verilecek tesisten elde edile-cek gelirle dünyada güncel olan bir alana yatırım yapacaklarını söylüyor.

Üretimini durduran ve başka alanlara yönelen tek şirket Sön-mez Holding değil. Türkiye’nin pek çok yerinde benzer olaylar yaşanıyor. Düşen kâr rakamları ve sübvanse edilmeye çalışan zarar-lar, artık işletmeleri o son nokta-ya getirdi. Ve Amerika’da başlaya-rak tüm dünyayı etkisi altına alan finansal kriz de olanlara tam bir tuz-biber etkisi yapıyor. Ama bu fırsat da olabilir.

Bazen yıkmak gerekir... Yık-mak ve yeni baştan başlamak. Yeni bir başlangıç, sanıldığı ka-dar zor ya da bu gereklilik tahmin edildiği kadar kötü olmayabilir.

sine çevirecek kadar güçlü hisse-dildiğini ortaya koydu. Amerikan seçimlerinin sonucuna etki eden en önemli dinamiklerden birinin ekonomi olduğu ve küresel eko-nominin merkezinin Amerika ol-duğu düşünülürse; değişimin tüm dünyayı etkileyeceği çok açık. Ar-tık geri dönüş yok. Domino taş-ları bir sonrakini de tetikleyerek düşmeye başladı. Bu etki er ya da geç küresel ekonomik sistemin en küçük birimlerine; yeryüzündeki her işletmeye kadar ulaşacak.

AMERİKA UZAK DEĞİLAmerika’nın çok uzak oldu-

ğunu mu düşünüyorsunuz? Ha-yır, değil. Cumhuriyet tarihi bo-yunca Amerika, Türkiye’ye hep çok yakındı. 1961 yılında yapı-

yana başta Çin olmak üzere Uzak Doğu ülkelerinin Dünya Ticaret Örgütü’ne katılması ve bu ülke-lere olan kotaların kalkmasının, Türk tekstiline verdiği zarar, Sağır Sultan’ın bile çok iyi bildiği bir hikaye haline geldi. Ama Sönmez Filament’te olanlar sadece bun-dan ibaret değil. Orada bir deği-şim yaşanıyor. Biraz geç kalmış bir değişim. Sönmez Holding’in ve Sönmez Filament’in kurucu-su Ali Osman Sönmez, tekstille var olmuş bir işadamıydı. O, şim-di Holding’in başında olan oğlu Celal Sönmez’in başka alanlara, özellikle de turizme yatırım yap-ma isteğine ölümüne kadar kar-şı çıkmıştı. Ama bir değişim ge-rekiyordu.

Sönmez Holding, şimdi o de-

Evet, dünyayı etkisi altına ala-cak bir değişim süreci başladı. Uzun zamandır düşünülen ama bir türlü cesaret edilemeyen fikir-leri hayata geçirme vakti, tam da bu günler olabilir. Sönmez Hol-ding gibi beş yıl boyunca zara-ra katlanmak zorunda değil hiç bir işletme. Çünkü küresel eko-nomide ters giden bir şeyler olsa da sistem hala yeni fikirleri ha-yata geçirmek için pek çok fır-satı barındırıyor içinde. Önemli olan değişime karar vermek. Ba-rack Obama’nın zafer konuşma-sını hatırlayın: O, on binlerce ki-şiyi inandırdı ve hep bir ağızdan “Yes, we can!” (Evet, yapabiliriz!) diye haykırmalarını sağladı. De-ğişime inanmak kendi tarihinizi yeni baştan yazmanızı sağlayabi-

Page 16: Ekonomik Pusula Gazetesi

[email protected]

Bir kentin üçanayasası olur mu?

Cevabı hemen söyleyelim: “Olmaz.” Ama, maalesef Bur-samız bu sorunla karşı karşıya.

Sürece değinecek olursak; Bayındırlık ve İskan Ba-kanlığı tarafından 19 Ocak 1998 tarihinde, Bursa 2020 yılı 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı onaylanmıştır. Tüm Bur-sa İl sınırlarını kapsayan bu plan, 3194 sayılı İmar Kanunu ve diğer ilgili yasal mevzuatlar gereği Bursamızın üst ölçekli planı-dır. Başka bir deyişle, planlama açısından anayasasıdır.

Planın hazırlanması sırasında, bakanlık, büyükşehir beledi-yesi, ilçe ve ilk kademe belediyeleri, meslek odaları, sivil top-lum örgütleri, sanayiciler gibi birçok farklı disiplin ile bilgi pay-laşımında bulunulmuş, sonuçta tüm Bursa’nın sahiplendiği bir plan ortaya çıkmıştır. Ayrıca plan yapılış tarzı ve kararlarıyla Türkiye’nin ilk örnekleri arasındadır.

4 Kasım 2000 tarih ve 24220 sayılı Resmi Gazete’de yayım-lanarak yürürlüğe giren “Çevre Düzeni Planlarının Yapılma-sı Esaslarına Dair Yönetmelik” çerçevesinde, Çevre Bakanlı-ğı 3194 sayılı İmar Kanunun 5. maddesinde tanımlanan Çevre Düzeni Planlarında kendini yetkili kılmış ve bu çerçevede Bur-sa 2020 yılı 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planına ilişkin iş-lemlerde yetkinin kendinde olduğunu duyurmuştur.

Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından, 6 Haziran 2003 ta-rihinde 4864 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hak-kında Kanunun Resmi Gazete’de yayımlanması ve 3194 sayı-lı İmar Kanunun 9. maddesinde yer alan “ Metropoliten Alan İmar Planı” kavramı uyarınca 19 Ocak 1998 tarihinde onay-lanan 1/100.000 ölçekli Bursa 2020 yılı Çevre Düzeni Planın ismi 13 Ekim 2003 tarihinde 1/100.000 ölçekli Bursa Metro-politen Alan Planı olarak değiştirilmiştir.

Biri Çevre Bakanlığı diğeri Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ta-rafından kabul edilen iki adet 1/100.000 ölçekli plan ortaya çık-mıştır. Bu sorun yetmezmiş gibi 2005 yılında yayımlanan 5302 sayılı İl Özel İdare Yasasının 10. maddesinde; İl Genel Mecli-sine İl Çevre Düzeni Planı yapma yetkisi verilmesinin ardın-dan, 5302 sayılı yasa kapsamında İl Genel Meclisi 1/100.000 ölçekli planda yetkinin kendinde olduğunu duyurmuş ve 7 Mart 2006 gün ve 116 sayılı kararla, Bayındırlık ve İskan Bakanlı-ğı tarafından 19 Ocak 1998 tarihinde onaylanan Bursa 2020 yılı 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında değişiklikler yap-mıştır.

Sonuç olarak; Bursamızda planlama yönünden kentin anaya-sası kabul edilen, bir kentin konut, sanayi, tarım, turizm, ula-şım gibi yerleşme ve arazi kullanılması kararlarını belirleyen 1/100.000 ölçekli plandan, birbirinden farklı hükümler içeren 3 adet plan bulunmaktadır. Ama bir kentin tek bir anayasası ol-malıdır, üç adet değil!

Atalarımızın dediği gibi “balık baştan kokar”. Böyle bir du-rumda kentimizde yapılan alt ölçekli planların ne kadar sağlıklı olabileceğine gelin siz karar verin.

ULUDAĞ İÇİN BİR ŞANSÇevre ve Orman Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar

Genel Müdürlüğü tarafından, Uludağ Milli Parkı I. ve II. Ge-lişim Bölgelerinin ulusal ve uluslararası düzeyde ekolojik, es-tetik, işlevsel ve ekonomik açıdan, koruma ilkeleri ve koruma-kullanma dengesi gözetilecek şekilde iyileştirilmesine yönelik tasarım ilkelerinin ortaya konulması için “Uludağ Milli Parkı I. ve II. Gelişim Bölgeleri Peyzaj Planlama, Kentsel Tasarım ve Mimari Proje Fikir Yarışması” düzenlenmesine karar verilmiş ve 7 Ağustos 2008 tarihinde yarışma, Resmi Gazete’de duyu-rulmuştur.

Uludağ’ın geçmişi antik dönemlere kadar gitmektedir. Antik dönemlerde Mysia’daki Olympos olarak adlandırılan ve mitolo-jiye göre, tanrıların toplanıp şölen yaptıkları yer olan Uludağ’ın doğal güzelliklerinin yanısıra bu yönüyle de ayrı bir çekiciliği vardır.

Uludağ 20 Eylül 1961 tarihinde Milli Park alanı olarak ilan edilmiş, 6 Haziran 1996 tarihinde Alaçam bölgesi Milli Park sınırına dahil edilerek, Milli Park alanı 12 bin 762 hektar ol-muştur. 4 Haziran 1986 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından Turizm Merkezi ilan edilmiş, 6 Ocak 1998 tarihinde ise yine Bakanlar Kurulu kararı ile Bursa Uludağ Kış Sporları Turizm Merkezi ilan edilmiştir. Ayrıca Bursa Kültür ve Tabiat Varlıkla-rını Koruma Bölge Kurulu kararları ile Milli Park Alanı 1. De-rece Doğal Sit Alanı, oteller bölgesinin bulunduğu alan ise 2. Derece Doğal Sit Alanı ilan edilmiştir.

Milli Parklar, bilimsel ve estetik açıdan ulusal ve uluslarara-sı ender bulunan doğal ve kültürel kaynak değerleri ile koru-ma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip doğa parçalarıdır. 1.de-rece doğal sit ise bilimsel muhafaza açısından evrensel değeri olan, ilginç özellik ve güzelliklere sahip olması ve ender bulun-ması nedeniyle kamu yararı açısından mutlaka korunması gere-ken, korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen koru-nacak alanlardır. Ancak bir taraftan da Türkiye’nin en önemli kış sporları merkezi olması, 10 bin yatak kapasitesine sahip olması ve yılda 800 bin kişiye hizmet ediyor olması Uludağ’daki sorun-ların temelini oluşturmaktadır.

Uludağ’da idari yönden Kirazlı Belediyesi, Büyükşehir Bele-diyesi, Çevre ve Orman Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı gibi birçok kurumun yetkisi olması sorunların çözümünü iyice zorlaştırmaktadır.

Şimdi yarışma ile alanın bir milli park ve Türkiye’nin en önemli kış sporları merkezi olması nedeniyle dünyadaki çağ-daş milli park ve kayak merkezi uygulamaları değerlendirilerek, alana ilişkin sürdürülebilir kullanım ilkeleri çerçevesinde çözüm önerilerin oluşturulması sağlanmaya ve katılımcılardan gelecek farklı önerilerle en iyi çözüme ulaşılmaya çalışılacaktır.

7 Ağustos’ta başlayan yarışma süreci, 7 Kasım’da projelerin teslimi ile son bulacak, 21 Kasım’da jüri değerlendirmeleri baş-layacak, 5 Aralık’ta da yarışma sonuçları duyurulacaktır ve asıl süreç ondan sonra başlayacaktır. Yerel ve merkezi yönetimlerin; yatırımcıların, çevrecilerin, sivil toplum örgütlerinin ve meslek örgütlerinin görüşlerini ve katkılarını alarak projeyi sahiplen-mesi ve uygulamaya geçirilmesinin sağlanması gerekmektedir.

Bursa, halkın kent yöneti-mine katılması bakımın-dan ilk kez uygulanan bir

projeye ev sahipliği yapıyor. ‘Bir Projem Var’ adı verilen uygula-mayla kent sakinleri görüşleri-ni internet ortamında Büyükşe-hir Belediyesi’ne aktarıyor. Bur-salılar, kent yaşamına ilişkin her türlü projelerini, www.bursa.bel.tr adresinde yer alan ‘Bir Projem Var’ bölümünde-ki forma yazarak, Belediye’ye gön-deriyor. Gönderi-len tüm projeler, belediyenin uzman ekipleri tarafından değerlendirmeye alınıyor.

Projenin ilk haf-tasında Büyükşehir Belediyesi’ne yak-laşık 200 e-posta gönderildi. Bunla-rın yarısı mahal-lelerde yaşanan günlük sorunları içerirken, bazıları da “Bursaray’ın Uludağ Üniversitesi ve Terminal hatlarının yapılması, Teleferik’in Oteller Bölgesi’ne uzatılması, Atatürk Stadı’nın genişletilmesi” gibi zaten gündemde olan proje-leri kapsıyor.

Bursalıların Büyükşehir’den beklediği bazı ilginç projeler de

şöyle: “Bursaray istasyonlarında ücretsiz yerel gazete dağıtılması, Merinos Parkı’yla Kültürpark’ın üstgeçit yapılarak birleştirilmesi, Çekirge-Heykel hattında tram-vay kurulması, Nilüfer Vadisi Rekreasyon Projesi gibi bir uy-gulamanın Yıldırım’daki Hacivat deresi için de uygulanması…”

Belediye kaynakları bir haf-tada iletilen görüşlerden yüz-

de 30’unun uygu-lanabilecek nite-likte olduğunu be-lirtirken, Uludağ Üniversitesi’nden bazı akade-misyenlerin de Büyükşehir’e proje sunmaya hazırlan-dığı öğrenildi.

Bursa Büyükşe-hir Belediye Baş-kanı Hikmet Şa-hin, projeyle va-tandaşlara katı-

lımcı belediyecilik anlayışı çer-çevesinde sosyal sorumlulukları-nı yerine getirme fırsatı tanındı-ğını söyledi. “Bursa’nın geleceği-ni etkileyecek, küçük büyük bü-tün projeleri önemsiyoruz. Daha güzel bir Bursa için bu kenti hal-kımızla birlikte yeniden imar et-mek istiyoruz” diyen Şahin, Bur-salıları kente katkıda bulunmaya

Osmangazi Belediye Başkanı Re-cep Altepe, Kızyakup Mahallesi’nde projelendirilen “Kamberler Tarih

Parkı”nın, kasım ayı sonunda açılacağını bildir-di. Kamberler’in Bursa için ‘yüzyılın projesi’ ol-duğunu savunan Altepe, Tarih Parkı’nın kenti daha yaşanabilir kılacağını belirterek, parkta yer alacak unsurların da plan-landığını anlattı. Altepe, “Parka hem tarihi şahsiyetlerin hem de kentimiz-de iz bırakmış insanların heykelini di-keceğiz. Bunlardan biri de son 25-30 yılını Bursa’da geçirmiş herkesin ya-kından tanıdığı Deli Ayten’dir. Hey-kel tamamlanma aşamasında, yakın

zamanda gelecek ve yerine konulacak” dedi. Ta-rih Parkı’nda yer alan anıtsal yapıların bakım ve restorasyonlarının da yapıldığına değinen Alte-pe, bu alandaki bir sivil mimarlık örneği binanın da Emniyet Müdürlüğü’ne tahsis edildiğini bil-dirdi. Yaklaşık 55 bin metrekare alana kurulan

parkta; su oyunları havuzu, dinlenme alanları, anfi tiyatro, spor sahaları, kafe ve otoparklar yer alıyor. Parka 147 tür-de ağaç dikildi. 10 yaş ve üstü bu ağaç-ların bir kısmı İstanbul, bir kısmı da İtalya’dan alındı. 370 binanın yıkıldı-ğı proje için 30 trilyonu kamulaştırma bedeli olmak üzere yaklaşık 37 trilyon lira harcandı.

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin ‘Bir Projem Var’ uygulaması kapsamında bir haftada yaklaşık 200 kişi görüş bildirdi.

Kamberler Kasımsonunda açılıyor

Bursa’nın merkezindeki çöküntü bölgelerinden Kızyakup Mahallesi’ndeki dönüşüm çalışmalarında sona gelindi.

Bursa Valiliği, İl Özel İdaresi ve Türki-ye Seyahat Acenteleri Birliği, Marma-ra Bölgesi’nde tarih ve kültür turizmi-

ni hareketlendirmesi planlanan bir proje ha-zırladı. “Kuruluştan Kurtuluşa Tarih ve Kültür Turu” ile Osmanlı’nın kuruluşuna ev sahipliği yapan Bilecik, Osmanlı Devleti’nin ilk başkenti Bursa ve Türk Kurtuluş Savaşımı’nın ilk aşaması olarak nite-lenen Çanakkale’nin turizm potan-siyelinin artırılması amaçlanıyor.

Turun ilk gününde, 24 Oğuz bo-yunu temsil eden çadırlarda konak-lanacak. Ertesi gün Bilecik’teki Şeyh Edebali Türbesi ziyaret edilecek.

Daha sonra İznik’e geçilerek bölgedeki tarihi mekanlar, çini atölyeleri gezilecek ve bir gece burada konaklanacak. İnkaya Çınarı’ndan baş-layacak ve 3 gün sürecek Bursa turunda ise kab-ri Bursa'da olan 6 padişahın türbeleri ve diğer tarihi yapılar ziyaret edilecek. Turun son bö-

lümünü oluşturan Çanakkale’de ise 2 gün kalınacak. Bursa Valisi Şahabet-tin Harput, projenin Türkiye’de “böl-gesel turizm destinasyonu” açısından çok önemli sonuçlar doğuracağı görü-şünde. Harput’a göre, tarih ve kültür turlarıyla bölgenin tanıtımı sağlanır-ken, bir yandan da turizm pastası bü-yümüş olacak.

Projenin tanıtım toplantısında konuşan Büyükşehir Belediye Baş-

Deli Ayten heykeliyle ilgi-li eleştirilere yanıt veren Al-tepe, “Deli Ayten’in heykeli-

nin yapılması konusunda ilk fikir Ali İhsan Yeşilova’dan gelmiştir. Biz de bu düşünceye sahip çıktık” dedi. Al-tepe, Tarih Parkı’nın Bursa için taşı-dığı önemin heykel tartışmasıyla göl-gelenemeyeceğini belirterek, şunları söyledi: “Ayten’le çok uğraştılar. Deli Ayten’in bir dramın sembolü. Üstün-deki gelinlikle kocasının acısından kendini yollara vurmuş bir kadındı. Biz halkın Deli Ayten’le olan anıların canlanmasını istiyoruz.”

Heykel fikri

‘Kuruluştan kurtuluşa’

Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mete Cengiz, uzun süredir ihmal edilen deniz ke-

narındaki Eğerce tesislerinin hizmete sokulacağını söyledi. Rektör Yardımcı-sı Prof. Dr. Esvet Açıkgöz ve teknik ele-manlarla birlikte Eğerce’de inceleme-lerde bulunan Cengiz, üniversite per-soneli ve öğrenci kulüplerinin yaz tati-li ve hafta sonlarının değerlendirilme-si açısından Mudanya’da konuyla ilgili çeşitli kuruluşlarla işbirliği yaparak çö-züm arayışında bulunacaklarını bildirdi. Cengiz, “Mudanya bizim için önem-li bir yer. Eğerce tesisleri de Mudanya çalışmalarımızın bir devamı olacak. Bu kadar güzel yerleri hızla proje üreterek değerlendirmemiz lazım. Bunu ihmal etmek kabul edilemez” dedi.

Üniversitenin Eğerce tesisicanlanıyor

Page 17: Ekonomik Pusula Gazetesi

Uzun yıllar geçti, gazete sayfalarında düşüncele-rimi paylaşmayalı…

Onun yerine ekranlarda sürek-li soru sorduk, sorguladık ve belki de ağır biçimde eleştirdik.

Bunu yaparken toplumsal ya-şama katkı sağlamak amacında olduğumuzu söyledik, ama gü-nümüz insanına bunu anlatmak çok zordu.

Haklılar!..Olsun, yılmayacağız, sormayı,

sorgulamayı, kişisel çıkarların önüne toplumsal yararları koy-mayı sürdüreceğiz…

Nefesimiz yettiği kadar!..Sesimiz çıktığı kadar… Zaman

zaman sesli düşünecek, çoğu kez kulak vereceğiz çevremize…

Türkiye ve Bursa’nın soluğu-nun giderek kesildiği gerçeğini de unutmadan.

Soluktan kastım, medya-nın geldiği konum. Kamu yara-rı ve şirket çıkarı kavramları, öz-gür düşüncenin önüne bir kalkan gibi kondukça, gerçekler ortaya çıkmayacak çünkü…

Bugün gelinen nokta bu.Ülkenin halini soracak olursa-

nız, cevabı kolayca alırsınız!Seçim, geçim ve politika.Seçim kolay, iki kutuplu bir

topluma, tek kutbun temsilcisi bir iktidar...

Cumhurbaşkanını bile belirle-

yen bir lider, önce kendisini seçe-cekleri seçecek, ardından mahal-le muhtarlarını bile kendi “hayat görüşünü paylaşanlardan” belir-leyecek. Sonrası malum…

Geçim daha kolay! Muhafaza-kar demokrat yapı içinde, “sada-ka” ekonomisi…

Gelsin kömür, gelsin “Fak-fuk” yardımı.

Politika mı?O hepsinden kolay! Deniz Fe-

neri mi patladı, ver biraz Erge-nekon dalgası…

Medya iktidarı eleştirdi mi, el koy yayın kuruluşlarına…

Yanılıp da “iktidara yakın çevrelerde yolsuzluk var” di-yen çıkarsa, hemen karşı hamle-ye geç… Bakanlık eliyle muhale-fete mensup yerel yönetim yöne-ticilerine inceleme başlat.

Helal gıdadan sonra, yolsuz-luğun da helalini gündeme koy.

Bravo, helal olsun size!..İktisat kitapları, liberal ekono-

mik düzende, yani piyasa koşul-larının tam uygulandığı ortamda, “devlet üretim yapmaz, düzen-ler” diye yazar.

Bu iktidara kaç yazar!..Devletin en önemli organı hü-

kümet; bugün konut yapan yük-lenici, gazete çıkaran, TV yöne-ten yayıncı…

Bu da liberal ekonominin mu-hafazakar olanı sanırım.

SEÇİM TELAŞISahi önümüzde yerel yönetim

seçimleri var.Onlara değinecektim. Türkiye

ve özellikle Bursa için gözlemle-rimi aktaracaktım.

Kayda değer bir gelişme yok gibi…

CHP Ankara’da Karayalçın’la sahneye çıktı. Melih Gökçek ilk kez zorda. Adaylığı tehlike-de, ama O yine de bildik usuller-le rakip parti adayları ile uğraşı-yor, dikkat dağıtıyor (Ankara su-suzluktan kırılırken, İzmir suyu-nun arsenik oranını bulup çıkar-ması gibi).

İstanbul’da Kadir Topbaş’ın yeri sanki garanti değil. CHP ise Türkiye’nin kalbi İstanbul’u, AKP’nin yolsuzlukları ile yani Kemal Kılıçdaroğlu’nun kılı-cıyla vurmak istiyor. Baykal’ın baş belası Mustafa Sarıgül de aradan sıyrılarak Büyükşehir

adayı olmak isteyebilir.Dikkat ederseniz, iktidar par-

tisinin rakipleri bu kez diğer par-tilerden değil, şu anda bulundu-ğu konumdan. İstanbul’da Şa-ban Dişli, Ankara’da Zahid Ak-man (RTÜK merkezi Ankara’da olduğu için) AKP’nin en önemli rakipleri gibi görünüyor!

Özetle, iktidar partisi 5 yıldan “ak pak” çıktı, devamını istiyor.

Bursa’ya gelince…İktidar partisinin yerel teşki-

latları Büyükşehir Belediye Baş-kanlığı üzerinden güç gösterisini sürdürüyor.

Kimi kızgınlara, pardon “kuz-gunlara” yavrusu “şahin” görü-nüyor; olaya başka gözlükle “ba-kanlara” göre de başkanlık yolu Ankara’nın tavrından ve yüksek “tepelerden” geçiyor.

Bursa’nın yeni yüzü Nilüfer için her zaman olduğu gibi ayrı bir paragraf açmak istiyorum.

Özellikle Bursaray ile yolcu-luk yapanların dikkatinden kaç-mayan bir gerçek var. Küçük Sa-nayi hattındaki bayan yolcuların büyük bir bölümünün türban-lı oluşu…

Yeni konut alanları bu deği-şimi (!) yaratmış olabilir. İnşaat sektörü ve özellikle yerel yöne-tim ihalelerinin değişmez galibi “muhafazakar demokrat” yük-leniciler, bu konuda önemli bir rol üstlenmiş gibi görünüyor.

Bu durumda mevcut Başkan Bozbey’i zor günler ve saatler bekliyor denebilir.

Oysa CHP’nin sığınacağı tek liman Nilüfer…

Unutmadan; Nilüfer ilçesin-de sanırım erken kalkan yol alır gibi bir düşünce var iktidar parti-si saflarında… Gazeteci/Danış-man Cennet Cankılıç, şimdiden yolları aşındırmaya başladı. Biri-kimini seçmenler ve parti teşki-latlarıyla sürekli paylaşıyor!

Büyükşehir Belediyesi’ne ga-zete sütunlarından koyduğu kat-kıyı bakalım Nilüfer için de ba-şarabilecek mi!

Bu gözde ilçe için herkes he-vesli. Seçimi kaybeden bir ilçe başkanı, bu kez kolay kazan-ma yolunu seçerek, gazetelerde-ki kendi iş ilanına, kariyerli bir eski yerel yöneticiyle çekilmiş fo-toğrafını koyarak, Nilüfer seçme-

nine göz kırpıyor. Muhafazakar demokratlığa, liberalliği ve hatta sosyalliği eklemeye çalışıyor.

A, Ke Pe için yeni bir yön-tem…

Hamdolsun, AKP Nilüfer’de aday adayı sıkıntısı çekmiyor!

İktidar partisi Bursa’daki yerel yönetimlerde Türkiye genelinden daha yüksek oranda oy aldı. Bu da rakipleri ve parti içindeki ya-rışı etkiliyor. Örneğin; Osman-gazi için kimse çıkıp da “ben de varım” diyemiyor.

Yıldırım ilçesi her açıdan fark-lı…

Yerleşimi, konut stoku, de-mografik yapısı, kentleşmesi ile şehrin doğu yakası sürprizlere açık bir seçim ortamı yaratıyor.

Saadet Partisi ve MHP, şimdi-lik iddialı…

AKP ise “yıldırım” hızıyla başkan adayı arıyor ve sanırım bulmak üzere…

...Ve diğer partiler. DP, örgütten ayrılarak iktidarı

seçen arkadaşlarının hesabını tu-tarken, ANAVATAN genel baş-kana ısınma turlarında. Yani ye-rel seçimle ilgilenecek halleri yok.

Ya CHP’de neler oluyor?Ana muhalefetin Bursa örgü-

tünde bir telaş var ki görmeyin gitsin!

Büyükşehir için başkan adayı olacak kurbanlık aranıyor…

[email protected]

Geçim, seçim ve politika

CHP Grup Başkan Vekili Kemal Kılıçdaroğlu’yla girdiği yolsuzluk polemiği ve bazı DTP milletvekil-

leriyle yemekte buluşmasından sonra suskun kalan AKP Genel Başkan Yardımcısı Den-gir Mir Mehmet Fırat, görevinden istifa etti.

MKYK’YA ERDOĞAN AÇIKLADIBaşbakan Recep Tayyip Erdoğan başkan-

lığında toplanan AKP Merkez Karar Yönet-me Kurulu’na (MKYK) partinin iki numa-ralı ismi Dengir Mir Mehmet Fırat katılma-dı. Erdoğan, toplantıda “Dengir Bey’in bir talebi oldu benden, MYK ve MKYK üye-liklerinden iznini istedi. Biz de bu talebi uy-

gun gördük, Fırat’ın yerine bundan sonra Abdülkadir Aksu görev alacak” açıklaması-nı yaptı. Fırat’ın yerine eski İçişleri Bakanı ve AKP MKYK üyesi Abdülkadir Aksu ge-tirildi. CHP’li Kılıçdaroğlu’nun Silivri’deki imar yolsuzluğuyla ilgili iddiaları üzerine görevinden istifa eden AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli’nin yerine de Bülent Gedikli’ye görev verildi.

‘ERDOĞAN MÜSAADE ETTİ’AKP’deki görev değişimi Ankara kulis-

lerinde şaşkınlık yaratırken, Fırat, tamamen şahsi, sağlık sorunu ve yorgunluk nedeniy-le istifa kararı aldığını söyledi. İstifasının ar-

kasında başka bir neden olmadığını belirten Fırat, Başbakan Erdoğan’ın devam etmesi yönünde bir telkini olup olmadığı sorusuna, “Her zaman oldu. Ama özel ricam nedeniy-le ısrarkar oldum, o da müsaade etti” yanı-tını verdi. Fırat, AKP’nin doğu politikasın-da değişim olduğuna ilişkin iddialara karşı-lık, “AK Parti’nin doğu, güneydoğu progra-mı belli. Bugüne kadar da o programı geliş-tirerek, yürüttü. Bundan sonra da yürütecek. Bundan hiç şüphem yok” diye konuştu.

AKP’nin kurucusu ve milletvekili olduğu-nu anımsatan Fırat, verilecek her göreve ha-zır olduğunu, yerel seçimde de aktif olarak çalışacağını söyledi.

İktidarla anamuhalefet arasındaki yolsuzluk polemiğinden sonda AKP’nin iki numaralı ismi Fırat görevinden istifa etti.

Page 18: Ekonomik Pusula Gazetesi

[email protected]

Kriz dönemlerindeişletmelerin tutumları

Tellallık yapılmaması gerektiğini söyleyen karar vericilere ironik bir gönderme yaparak krize değinelim istiyorum.

Büyüğünden küçüğüne, anlayanından havayı koklaya-rak veya söylenenlerin çerçevesinde kriz olduğunu söyleyenine kadar, bu kelimeyi duymadan geçirdiğimiz bir gün bile yaşamıyo-ruz son dönemlerde.

Ülkemizin ortalama her 4 yılda bir yaşamaya alışık olduğu kri-zin dünyadaki derinliği, ülkemizde de hissedilmeye başlandı. Bu seferkini farklılaştıran ise etkilenmemiş hiçbir sektör bırakmamış olması. Krizin boyutlarına veya çözüm önerilerine girmeyeceğim. Bunlarla ilgilenmesi gereken ekonomistlerin ve politikacıların ol-duğunu, ülkemizin ve halkımızın refahı için bir yığın adamdan çözüm beklediğimizi hatırlatmakla yetiniyorum.

Tabi ki bunun genele yayılarak yapılmasının başarı getireceğini ve ucundan hepimizin tutması gerektiğini de belirtmek isterim.

Bu kaotik dönemlerde işletmeler için faydalı olacağına inandı-ğım bazı konulara değinmek istiyorum.

Bir danışman olarak söyleyeceklerimin diğer danışmanlarımızı kızdırmamasını ümit ederim.

Danışmanlar, özellikle gelenekçi patron işletmelerine kurum-sallaşmaları gerektiği masalını sürekli anlatırlar. Özellikle kriz dönemlerinde, kurumsallaşmış işletmelerin ayakta durabildikle-ri örnekleri de bolca verilir.

Doğruluğuna inandığım örnekler olmuştur ama gelenekçi pat-ron şirketlerinin kurumsallaşma adına birçok danışmanla çalı-şarak ve hatırı sayılır bedeller ödeyerek gerçekleştirdikleri yeni-den yapılanmalarının, şirket kültürüne uyum sağlayamadığını an-ladıklarında bir kalemde silebilecekleri örnekleri de verilmelidir.

İşin püf noktası; öncelikle karar vericinin algısını, hatta alış-kanlıklarını baştan yazmasını sağlamaktır ki, bunu gerçekleştirir-ken ne kadar dirençle karşılaşılabilineceği de göz ardı edilme-melidir.

Benim değinmek istediğim konuların başında bu süreçte işlet-melerin insan kaynakları ile ilgili genel tutumları ve yapılması ge-rekenlerin ne olması gerektiğidir.

Kriz dönemlerinde, işletmelerin yapılarında derin değişiklik-ler olur. Bu dönemlerde kurum içi iletişimde ciddi anlamda bo-zulmalar, hatta iletişimsizlikler baş gösterebilir. Bu kaotik orta-mın endişesi ile yalın yönetimi seçmiş işletmeler, kararları tek bir merkezde toplama ihtiyacı hissedebilir ki; bu da hiyerarşisi yük-sek, çabuk kararlar alınamayan hantal bir yönetimin işin başına geçmesi anlamına gelir. Oysaki, kriz dönemlerinde bir işletmenin hızlı karar alabilmesi, esnek yapısı ve değişimlere açık olması, sü-reci en az zararla atlatmasında yardımcı olacaktır.

Yine bu dönemlerde yöneticilerin düşeceği tuzaklardan bazı-ları ise, yönetmeleri ve yön vermeleri gereken ekiplerine, gerek-li görev dağılımını sağlıklı bir biçimde yapamamaları, koordinas-yon kargaşası yaşamaları ve aldıkları kararların arkasında dura-mamalarıdır.

Tüm bu olumsuzlukların getirdiği de, çalışanlar arasında çığ gibi büyüyen işten atılma korkusudur. Gelenekçi işletmeler için kaçınılmaz son ise gelenekçi çözüm yöntemi olan tasarrufa git-mek zorunluluğudur ve bu işletmelerde tasarruf denilince akla ilk gelen küçülmek yani personel azaltımına gitmektir.

Oysaki, tasarruf personel azaltımıyla değil, işletmenin dış har-camalarının kısıtlanması ve en az nakit akışının sağlanır hale ge-tirilmesi ile mümkün olabilir.

Gereksiz mali risklere girilmeden, kontrollü adımlar atılması-nın sağlanması gereklidir. Bu da, kriz dönemlerinde, hatta ön-görüsü yüksek işletmeler için öncesinde oluşturulmuş, deneyimli ve yetkinliği yüksek ekiplerin, A ve B planlarına sahip olması ile mümkün olacaktır.

Bu da iyi bir kriz yönetimi demektir ki; işletmelerin üzerin-de hassasiyetle durması gereken asıl konu bu olmalıdır. Dediğim gibi sadece zor dönemlerde değil, işletmelerin her zaman kötü senaryolar üretip bunlar için stratejiler geliştiren bir ekibe ihti-yacı vardır. Kriz yönetimini sağlayan bu ekipte geniş yetkiler ol-malıdır. Özellikle şirketin kasası ve para harcama yetkisi, bu eki-be verilmeli ve karar vericiler tarafından da, alınan kararlar delin-memelidir.

Alınan kararlar kötü de olsa, tüm açıklığıyla paydaş olarak ta-nımladığımız çalışanlarla içtenlikle paylaşılmalı, asılsız, yalan yanlış haberlerin döndüğü bir ortama müsaade edilmemelidir.

Tüm bunlara rağmen kaçınılmaz son işgücünü azaltmak ise acımasızca görünmesine rağmen bu işi en adilce ve şirketin çı-karlarına uygun bir biçimde yapmak, şirketin kriz sonrası imajı ve güvenirliliği için çok önem arz etmektedir. Yapılabiliyorsa perso-nel azaltımından önce iş süreçleri daha verimli hale getirilmeli ve operasyonel verimlilik sağlanmalıdır.

İşletmeler, çalışanlarına oldukça açık ve bilgi akışını doğrudan yaparak yaklaşmalıdır. İşini kaybetme endişesi vermemeli, aksi-ne başarı için ekip çalışmasına ihtiyaç olduğu hissettirilerek mo-tivasyonlarını üst düzeyde tutmaları sağlanmalıdır.

Bugünü kurtarmak adına alelacele alınmış işten çıkartma ka-rarları, şirketin imajına ve güvenirliliğine, süreçte ve sonrasında çok daha derin zararlar verecektir. İşgücünün kaybedilmesinin şirkete maliyetinin çok yüksek olduğunu, ancak işgücüne ihtiyaç duyulan dönemlerde anlayan birçok işletme vardır.

Kriz dönemlerini iyi yönetebilmiş işletmelere baktığımızda, en zor anlarında bile soğukkanlılığını yitirmemiş, çalışanlarının ye-tenek ve özelliklerini geliştirmeye ve güç birlikteliği oluşturmaya devam etmişlerdir. Fırtına sonrasını hesap ederek tayfalarını elin-de tutan bu işletmeler, artan talepler karşısında niteliği yüksek ve hazır işgücüyle rakiplerinin önüne geçme ve pazar paylarını artır-ma şansı yakalamışlardır.

Hatırı sayılır paralar harcanarak kazanılmaya çalışılan şirket imajı ve şirket güvenirliği, kriz dönemlerini fırsata çevirerek, doğ-ru adımlar atmış firmalar için eksta bütçelere gerek kalmaksızın, kendiliğinden ortaya çıkmış şirket özellikleri olacaktır.

n HABER HERKEZİ

Bilinen hikaye. Baba, gece gündüz demeden çalı-şıp, dişiyle tırnağıyla yok-

tan bir şirket var eder. Ama o şir-ket en geç üçüncü kuşakta tarihe karışır.

Bu durum, yüzde 92’si aile şir-ketlerinden oluşan Türkiye’ye özgü değildir yalnızca. Rakamlar kaynaklara göre farklılıklar gös-terse de, ortalama 25-30 yıl faa-liyet gösterebilen aile şirketlerinin gerçek anlamda ömrü; kurucusu-nun hizmet ömrü ile sınırlı kalı-yor. Bilinen çok başarılı örnekle-rine karşın aile şirketlerinin yüzde 40’ı ilk 5 yılda, yüzde 20’si ikinci kuşakta yüzde 3’ü ise üçüncü ku-şakta tarihe karışıyor.

Aile şirketlerinin devamlılık sağlayamamasının nedenleri ara-sında, miras kavgaları ve aile içi çatışmalar geliyor. Taraflardan bi-rinin egemen güç olma arzusu, çatışmaların temel nedenini oluş-turuyor.

Bu çatışmaların aşılması ise, küreselleşen, kıyasıya rekabe-tin yaşandığı dünyada kurumsal-laşma, diğer bir deyişle başarının sürdürülebilir olması için gerek-li yöntem ve kontrol sisteminin devreye alınmasıyla mümkün ola-biliyor. Bunun için de işi ehil elle-re teslim etmek gerekiyor.

Kim peki bu ehil eller? Şirke-ti, o şirketin kurucusu/patronu kadar sahiplenip ileri götürecek, onun eli, ayağı, gözü kulağı ola-cak, vizyon sahibi kişiler. Diğer bir deyişle profesyonel yöneticiler.

ATEŞTEN GÖMLEKKiler Hipermarketler Zinciri

Genel Müdürü Nihat Özdemir, bu profesyonel yöneticileri, ‘pat-ronların para ile yanlarında tut-tukları kardeşleri’ olarak tanımlı-yor. Özdemir, başlangıçta üç-beş kişi ile kurulan şirket büyüyüp, geliştiğinde ve patron şirketin her noktasına ulaşamaz hale geldi-ğinde devreye giren bu paralı kar-deşlerin, patronlar için bulunmaz nimet olduğunu söylüyor.

Ancak Özdemir’e göre, onların da zorlandıkları noktalar var. Aile şirketlerinde profesyonellik bazen ateşten gömlek olabiliyor.

20 yıldır profesyonel olarak ya-şadığını ve zaman zaman ‘patron olsam daha mı rahat yaşarım’ diye düşünmekten kendini alamadı-ğını dile getiren Nihat Özdemir, profesyonellikte riskin patronluğa göre daha az olduğunu şu sözler-le anlatıyor;

“Benim bir sosyal güvencem ve bir de mesleğim var. Şirket battı-ğında patron işsiz kalır ama bana bir şey olmaz, gidip başka bir ta-kımda oynarım.”

Bu esprili yaklaşıma karşın Öz-demir, yine de yöneticiliğin ama-tör bir ruhla, fakat son derece cid-diye alınarak yapılması gerektiği-ne inandığını belirtiyor.

O halde, bir yandan içinde-ki amatörü yok etmemek için ça-balayan, bir yandan da ateşten bir gömlek giydiğinin bilincinde olan profesyonelin patronla ilişkile-ri nasıl yürümeli? İşte, her şey bu soruda düğümleniyor.

YENİLİĞE AÇIK OLMAKÖzdemir, kurallarını baştan

beri kendisinin koyduğu ve bu kurallarla mevcut başarısını ya-kaladığını düşünen bir patro-nun, bundan sonrası için yenilik-

lere açık olmamasının, şirketin ve dolayısıyla profesyonelin ve hat-ta patronun yönetimde yer alan kendi çocuklarının bile başarısı-nı gölgeleyebileceğini vurguluyor. Nihat Özdemir, şunları söylüyor;

“Bu, patronların en büyük yan-lışlarından biridir. Bir F-16 pilo-tunun sivil havacılığa geçtiğin-de, yolcuları taşırken, (bugüne F-16’daki başarılarımla geldim. Bunu şimdi burada da deneye-yim) demesi gibi adeta.

Oysa şirketlerin de anayasası olmalıdır. Patronlar eski alışkan-lıklarını, kendi kültürlerini şir-ket büyüdükçe, yeni düzene doğ-ru hareket ettirmek zorundadır-lar. Şirket büyüdükçe, kendileri-ni de bu büyüklüğe göre konum-

landırmalıdırlar. Bazen şirket o kadar büyüyor ki, ailenin ve çalı-şanların ve hatta bazen profesyo-nellerin de onu yönetecek kültü-rü olmayabiliyor. Kültür çok alt-ta kalabiliyor.

Diğer taraftan, şirket ikinci kuşağa geçtiğinde bu kültür ça-tışması farklı şekilde yaşanıyor. Çünkü Türkiye’de ikinci kuşağın çoğu yurtdışında eğitim alıyor. Çoğu zaman ikinci kuşakta kül-tür öylesine gelişmiştir ki, bu kez şirket ona yetişmekte güçlük çe-kiyor.

Bir de patronların şirketini yö-netenlerin dışında çevresindeki kişiler var ki, çoğu kez her konu-da bilgisi olan bu kişilerin etkisi de göz ardı edilemez. Onlar, yön-lendirmeleri ile patronların etra-fında adeta bir kalıp örer, hatta zaman zaman profesyoneller için patrona şu telkinde bulunurlar; ‘Patron kim?’

İşte bütün bunların içinde pro-fesyonel, ‘ona-buna dokunmadan’ şirketini büyütmek için çalışmak zorundadır.”

BİRİNCİ ADAM KİM?Profesyonellerin de dikkat et-

mesi gereken noktalar bulun-duğunu söylüyor Kiler’in Genel Müdürü Nihat Özdemir. Örne-ğin bir profesyonel, çalıştığı şir-kette asla birinci adamlığa oyna-ma yanlışlığına düşmemelidir.

Aslında bu kendi içinde bir paradoks da içerir. Çünkü; işi-ni önemseyen, işini yaşayan, çalı-şanlarına ve müşterisine değer ve-ren profesyoneller, gerçekte pat-ronlarla yan yanadır. Aynı araba-da gider, aynı havayı teneffüs eder, aynı çileyi yaşarlar. Dolayısıyla bi-rinci adam gibi hareket etmek ve kararlar almak zorundadırlar. An-cak aynı zamanda profesyonel ol-maktan kaynaklanan unvanları gereği de, ikinci adam olmak du-rumundadırlar.

Özdemir, ısrarla bu konunun altını çizerek, şöyle konuşuyor;

“Dolayısıyla, çok zeki de olsa,

Harward’da iki master da tamam-lasa, engin deneyimleri de bulun-sa, her profesyonel haddini bil-mek ve kendini iyi konumlandır-mak zorundadır. Patronu ile bir takım konularda tartışabilir ama asla ve asla son karar vericinin patron olduğunu unutmamalıdır. Her şirketin mutlaka bir lideri ol-malıdır ve bu lider de patrondur. Burada profesyonellere düşen gö-rev, liderin ihtiyacı olabilecek her türlü bilgi, beceri ve dokümanı ona sunmaktır. İyi profesyoneller böyle yapar.”

EKİP RUHUNihat Özdemir, profesyone-

lin ayrıca, ‘kendi ekibimi oluş-turacağım’ diye şirket içinde şir-ket yaratmak yerine mevcut yapı içindeki ekip ruhuna uyum sağ-layarak yapıyı şekillendirmesinin daha başarılı sonuçlar vereceğini dile getiriyor.

“Elbette ki, her profesyonel, kendi düzenini bilen, göz göze geldiğinde ne demek istediği-ni anlayan insanlarla çalışmak is-ter” diyen Özdemir, bu kişilerin kilit noktalara yerleştirilmesiyle, patronun gelenekten gelen iş ar-kadaşlarının kendilerini dışlan-mış, patrondan koparılmış hisse-deceğini ve bunun iş verimliliğine yansıyacağını belirtiyor.

Bir de yeni geldiği şirketi be-ğenmeyen profesyoneller grubun-dan söz ediyor Nihat Özdemir. Bu gruptaki yöneticilerin, şirket çalışanları tarafından da tehlike olarak görüldüğünü anlatan Öz-demir, “Şirketi beğenmeyen pro-fesyonel, çalışanlara bakıp, (son bir yılın dışında çalışanların hep-sini göndermek mi lazım) diye de düşünebilir. Fakat unutmamalıdır ki, eskiler geleneği ve ana yapıyı iyi bilir. Şirkete ruh katar” yoru-munu yapıyor.

Bu değerlendirmelerin ardın-dan Özdemir, bir aile şirketinin kurumsallaşarak başarısını sür-dürebilmesi için hem patronla-ra, hem de onların paralı kardeş-

Patronların paralı kardeşleri

Kiler’in Genel Müdürü Nihat Özdemir, aile şirketlerini küresel markahaline getirmenin yollarını anlattı. Özdemir’in reçetesi net;

“Paralı kardeşlerin yönetiminde kurumsallaşma”.

İşte Kiler Genel Müdürü Nihat Özdemir’in tavsiyeleri; Şirketler, normal büyüdüğü gerçeği ile bir anayasaya mut-

laka sahip olmalı. Görev tanımları mutlaka yapılmalı. Aile, özellikle en kritik ikinci kuşak dönemi için, şirketi ge-

lecek nesillere taşıyacak liderini mutlaka önceden belirlemiş olmalı.

Profesyonellerin aile üyeleri ile ilişkilerindeki süreçler mutlaka belirlenmiş olmalı.

Profesyoneller, şirketin geleceğine yön vermede fikirleri-ni ortaya açıkça koymalı ve gerekirse patronunun karşısın-

TAVSİYELER

YÖNETİCİLER DE GÜVEN ARARKiler Hipermarketler Zinciri Genel Müdürü Nihat Özdemir, tüm ça-lışanların olduğu gibi profesyonel yöneticile-rin de, kurumsal bir ya-pıya sahip, toplumda kabul görmüş bir şir-kette çalışmak ve bu şirketin var olacağına güvenmek istediğini

İnsan kaynakları yönetimi ba-sit haliyle, “Şirketlerin ihti-yacı olan personelin seçil-

mesi, personelin verimliliğinin ve memnuniyetinin artırılması ve buna bağlı olarak da iş süreçleri-nin sorunsuz devam edebilmesini sağlamak” diye tanımlanıyor.

İlk kez 1890’lı yıllarda ortaya çıkan insan kaynakları kavramı, uzun yıllar, işe alma, işten çıkar-ma, maaş yönetimi, bordrolama, işe uygun personelin bulunması gibi yönetim işlevlerini yerine ge-tirirken, günümüzde bu kavrama çok daha farklı, psikolojik anlam-lar yüklenmiştir.

Yöneticiler, geçmişte çok da ön planda olmayan insan kaynakları departmanının, bugün yüklendi-ği anlamın ve şirketlerinin gelece-ği için taşıdığı hayati önemin far-kına varmış durumda.

BAŞARI ÇALIŞANA BAĞLIÇünkü işe alınan eleman şirke-

tin başarısını olumlu ya da olum-suz doğrudan etkiliyor. Bu ne-denle insan kaynakları departma-nının görevleri, açık pozisyonların gerektirdiği niteliklere sahip ele-

manları bulmanın ve gerekli üc-retlendirmeyi yapmakla bitmiyor. Ayrıca, bulunan elemanın istek ve ihtiyaçları ile kurumun bun-lara ne ölçüde yanıt verebileceği, gerekli nitelikleri taşısa da kurum kültürüne kişinin ne derecede

uyum sağlayabileceği, kişinin psi-kolojik ve fiziki durumunun ku-rum ile ne kadar uyumlu olabile-ceği konularında ciddi analizlerde bulunup, doğru elemanın doğru işe kazandırılması da bu depart-manın görevleri arasında yer alı-

yor. İnsan kaynakları departma-nının başarısının temel ölçütle-ri, ‘pozisyon ile personelin uyu-mu, İK departmanının bu uyu-mun analizini yapabilir yetkinlik-te olması ve sonucunda ortaya çı-kan verim’ diye sıralanabilir.

Şirketlerde verimliliği artırmak için ‘doğru işe, doğru elemanın getirilmesi’ olmazsa olmaz ilk ko-şuldur. Fakat hangi sektörde olur-sa olsun, yenilikleri takip etmek, kalite ve verimliliği artırmak için eğitim vazgeçilemez bir ihtiyaçtır.

MESLEKİ YETERLİLİKBu anlamda kişinin verimli

olabilmesinin etkenlerinden biri de mesleki yeterliliğidir ki; bu da eğitimle tamamlanabilecek bir unsurdur. Kişiler, eğitimlerini al-dıkları mesleklerinde sürekli ge-lişime açık olmalı ve kurum, ça-lışanlarının yetkinlik ve birikim-lerini yaşanan gelişmelere, yeni-liklere göre bir anlamda güncel-lemelidir. İş görenlerin gelecek-te üstlenebilecekleri görevlere ha-zırlanması için önemli unsurlar-dan biri de teknolojik değişimler ve iş yapış biçimlerindeki yenilik-lerle, çalışanların yeni teknoloji ve yöntemlerle çalışma uyumunun sağlanmasıdır.

Bu şekilde şirketlerin eğitime verdikleri önem, çalışanların ken-dilerine değer verildiğini hisset-melerini sağlar. Unutmamak ge-rekir ki başarılı bir şirket mut-lu çalışanlar sayesinde gerçekle-şir. Çalışanlar ise parçası oldukla-rı şirkette kendilerine değer veril-dikçe mutlu olurlar.

Şirket içi eğitimler, çalışanların kendilerine değer verildiğini hissetmelerini sağlıyor. Gelişen teknoloji ve yeniliklerle sağlanan geniş vizyon, çalışanların verimliliğini de artırıyor.

Page 19: Ekonomik Pusula Gazetesi

Belgesel Sinemacılar Birli-ği tarafından 10 yıldır dü-zenlenen Türkiye’nin en

kapsamlı belgesel film festivali 13 Kasım 2008’de başlıyor. 11. Ulus-lararası 1001 Belgesel Film Festi-vali kapsamında 49’u yer-li, 78’i yabancı olmak üze-re 127 film gösterilecek.

“Dünya Hali”, “İn-san Hakları”, “Hiç Umut Yok Mu?”, “Hatırlamak”, “Kapı Komşumuz Orta-doğu”, “Herkesin Bir Öy-küsü Var” gibi 14 ayrı bö-lümden oluşan gösterim-ler İtalyan Kültür Merke-zi, Fransız Kültür Merkezi ve Na-zım Hikmet Kültür Merkezi’nde ücretsiz olarak izlenebilecek.

300’Ü AŞKIN BAŞVURUİçeriğinde yarışma olmadı-

ğı halde uluslararası düzeyde ilgi

gören tek festival olan ve bu yıl 300’ün üzerinde katılım başvuru-su alan festivalde yer alacak film-ler, güçlü ve evrensel bir sinema dili kullanmış olmaları kadar; in-sanlığı yücelten değerleri, fark-

lı kültürlerin birbirleri yerine ge-çirilmeden bir aradalıkları savun-maları, insanlığın gelecek tasarı-mına katkı sağlamaları, farklı ve derin bakış açıları sunuyor olma-ları gibi temel ölçütler çerçevesin-de seçildi.

Her yıl ortalama 40 bin izleyi-ci tarafından takip edilen festival kapsamında bugüne kadar 59 ül-keden, 965 film gösterildi. Festi-val Komitesi Başkanı Ender Ye-şildağ, televizyonlar dışında gös-

terim alanları yaratmayı ve belgesel sinemayı izleyi-ciyle buluşturmayı amaç-ladıklarını söyledi.

KÜLTÜRLERARASI Dİ-YALOG

Festival kapsamın-da 15 Kasım Cumarte-si günü Fransız Kültür Merkezi’nde “Kültürlera-

rası diyalogda belgesel sinema-nın yeri”, 16 Kasım Pazar günü Pera Müzesi’nde “Belgesel sine-mada müzik”, 17 Kasım Pazartesi günü Fransız Kültür Merkezi’nde “Süha Arın belgesel sineması” ko-nulu paneller yapılacak.

1001 Belgesel FilmFestivali başlıyor

n HABER MERKEZİİlk filmi “Cim Karnında Üç Nokta” ile iyi bir çıkış yakalayan genç yönetmen Aslı Ertürk, 11. Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali’nde beden kavramı-nı insan saplantıları çerçevesin-de ele alan ‘Beden Sonuç İlişki-si’ adlı belgesel filmi ile izleyici-siyle buluşacak.

İlk kez mayıs ayında düzen-lenen 11. Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali’nde gösterilen 18 dakikalık filmin senaryosu da Ertürk’e ait.

Ekonomik PUSULA’nın so-rularını yanıtlayan Ertürk, ‘Be-den Sonuç İlişkisi’nin kendi ya-şadığı olaylardan yola çıkarak geliştirdiği bir proje olduğunu anlattı. “Toplum insanları belli kriterlere göre kabul ediyor” di-yen Ertürk, bu konudaki dayat-maların insanı kalıplar içinde ol-maya zorladığını söylüyor. Film-de kendi şişmanlığından yola çı-karak, başka insanların da yaşa-dığı belli şekil ve niteliklere sa-hip olma sorununu soyutlayarak ele aldığını ifade eden Ertürk, “Beden Sonuç İlişkisi, çözüm öneren bir film değil. Önem-li olan sorunu ortaya koymak ve paylaşmak. Bu tür sorunlar yaşa-yan insanlara yalnız olmadıkları mesajını vermek” diyor.

Filmlerinde insanı konu edin-mesinin temel nedeninin psi-kolojiye duyduğu ilgi olduğunu

vurgulayan Ertürk, insanın duy-gu durumu üzerinden hikaye-ler anlatmayı sevdiğini, özellik-le beden algısı ve bedenle ifade biçiminin ilgisini çektiğini söy-lüyor. Ertürk, belgesel ya da kur-maca film diye çok ayrım yapa-masa da hayatın özüne inen ve anlatımı güçlü kılan belgeseller-

den yana. Yine de türe çok takıl-mamak gerektiğine işaret eden Ertürk, “Anlatmak istediğim şeyleri kendim için seçiyorum. Bu yüzden de belgeseli tercih ettim. Kendimi belgeselci ola-rak tanımlamak istiyorum ama bu, daha sonra anlatacağım şeye göre şekillenebilir. Bu yüzden şu anda geleceğe yönelik olarak ke-sin bir yön belirlemiş değilim” diye konuşuyor.

“ÇAĞIRIRSANIZ GELİRİZ”Festivale ilişkin görüşlerini de

aldığımız Ertürk, Türkiye’den de çok sayıda eserin yer aldığını, çoğunun da yönetmeninin festi-valde bulunacağını söyledi.

Aslı Ertürk, belgesel tutkun-larının çağrıları halinde Bursa’ya da gelebileceklerini dile getir-

di. Ertürk şöyle konuştu: “Ya-pımcılarla yaptığımız anlaşma doğrultusunda bu filmleri ar-şivimize alabiliyoruz. Bu şekil-de İstanbul dışında ticari olma-yan gösterimlere de katılabiliyo-ruz. Bugüne kadar İstanbul ve Ankara’da böyle etkinliklerde yer aldık. Bursa’dan da böyle bir talep olursa, ortak etkinlik pro-tokolümüz çerçevesinde değer-lendirebiliriz. Yerel yönetimle-rin, üniversitenin ya da sivil top-lum kuruluşlarının organizas-yonları için yapacakları başvuru-lar uygun bulunursa, gelebiliriz.”

İKİ KADININ KABUSLARIGörüntü Yönetmenliğini Ak-

sel Olgun ve Ender Yeşildağ’ın yaptığı ‘Beden Sonuç İlişkisi’nin müzikleri ise yönetmen Aslı Ertürk’ün kardeşi Arda Ertürk’e ait. Filmde, herkesin farklı ne-denlerle er ya da geç yaşadığı, ne kadar sakınsa da peşini bı-rakmayan takıntıları, korkula-rı, kuşkuları, endişeleri, kararsız-lıkları ve bunların ardından içi-ne düşülen çıkmazları şişman-lık üzerinden anlatmaya çalışı-yor. İzleyici, sonucunun bilin-diği, nedeninin ise bulunama-dığı sorunlarla karşı karşıyay-ken yaşanan duygusal gerilimle-rin bedene hapsolma ile sembo-lize edildiği filmde, benzer çık-mazlardaki iki kadının yaşantı-sına tanık oluyor.

Gerçekliğin binbir yüzü, söylenmemiş binbir söz, yi-

tip gitmekte olanlar için binbir ses, binbir renk ve

binbir müzik...

1001 Film Festivali’nde ikinci filmi ‘Beden sonuç İlişkisi’ gösterilecek olan yönetmen Aslı Ertürk,kendi yaşamından yola çıkarak, insan ruhunun derinliklerine iniyor.

n HABER MERKEZİHenüz 22 yaşındayken tutuklan-dığında yazdığı ‘Bu son sınav de-ğildir’ adını taşıyan raporun 40 dile çevrilmesi ile yazarlığa yöne-len Ahmet Ümit’in, bugün Türk polisiye romanı denince akla ge-len ilk isim olmasını sağlayan sü-reç; kaynağını edebi değil, politik gelişmelerden alıyor.

Muhalif duruşunun o gün onu götürdüğü yer, parmaklıların ardı gibi görünse de, vardığı nokta ‘kurmaca yazın’ın sözcüklerden örülü dünyası. Ahmet Ümit, Bur-sa Ticaret ve Sanayi Odası bün-yesinde faaliyet gösteren AB Bil-gi Bürosu’nun “Yazmak... Yaşa-mak... Türkiye’de... Avrupa’da...” temalı paneline genç okurlarıy-la buluştu.

İLK POLİSİYE YAZARICinayetleri yalnızca romanlar-

da sevdiğini söyleyen Ümit, ilk polisiye yazarın da Tanrı oldu-ğunu öne sürdü. Kutsal Kitap’ta Adem ile Havva’nın çocukları

Habil ile Kabil’den söz edildiği-ni belirten Ümit, şunları kaydet-ti: “Bir aşk ve bir kıskançlık so-nucu Kabil, kardeşi Habil’i öldü-rür. Böylece, yeryüzünde ilk cina-yet, bir kadın yüzünden, aşk üze-rine işlenmiş olur. Kabil, Habil’in cesedini de, toprağı eşerek gömer. Tanrı bu hikayeyi ‘öldürmeyecek-sin’ diye yazmış. Ben de onun yo-lunda gidiyorum.”

82 ANAYASASISanatçıyı sanatçı yapan ögele-

rin başında yaşanan hayat ve ki-şisel tarihin geldiğini ifade eden Ahmet Ümit, kendi yazarlık se-rüveninin de bu şekilde 1982 Anayasası ile başladığını anlattı. Ümit, şunları söyledi: “82 Anaya-sasına karşı sokaklarda duvarlara

afiş yapıştırırken yakalanarak tu-tuklandım. Bu tutuklamayı rapor haline getiriyordum ki, baktım bir hikaye yazmışım. Dünyada 40 ayrı dilde yayınlandı. Ama edebi değeri olduğu için değil, politik değeri nedeniyle… ‘Bu, son sınav değildir’ adını taşıyan hikayem 40 dilde yayınlanınca, ‘yazar olabilir miyim?’ diye düşündüm ve ondan sonra da bu süreç başladı.”

“AB KURTARICI DEĞİL”1982 Anayasası ile Türkiye’ye

çok büyük bir kötülük yapıldığı-nı savunan Ahmet Ümit, bir yan-dan “Bu anayasa AB’ye girmemi-ze de büyük bir engeldir” dese de, diğer yandan da AB üyeliğinin Türkiye’nin sorunlarını çözeme-yeceğine inandığını belirtti. “Av-rupa Birliği’ne girmeliyiz diyoruz ama ‘AB başlığı’ insanlık için, bi-zim için kurtarıcı bir şey mi? İn-sanları mutlu mu?” diye soran Ümit, AB toplumunun çok bü-yük ruhsal boşluklar yaşadığını ileri sürdü.

1001 Belgesel Film Festivali Komitesi Başkanı Ender Yeşildağ, Fes-tival Koordinatörü Aslı Ertürk ve Basın Sorumlusu Mehtap Doğan,

Bir okuyucu ola-rak “Erozyon Dede: Hayrettin Karaca

Kitabı*”ndan bana kalan pek çok bilgi var. Hem Erozyon Dede’nin Türkiye’yi, toprağı, doğayı ve çevresel dengeyi ko-ruma mücadelesi hem de Hay-rettin Karaca’nın yol gösterici yaşam serüveni…

Bugün tam 86 yaşında Hay-rettin Karaca. Ancak yakın-da gazetelerde “90’lık sosyoloji öğrencisi” diye bir haberle kar-şılaşırsanız, sakın şaşırmayın. Çünkü son sağlık tahlilleri iyi çıkınca onbeş yirmi yıl sonra-sını planlamaya başlamış Ka-raca.

Nasıl bir Cumhuriyet çocu-ğu olduğunu anlatmak için bu kadarı yeterli bence. 6.5 yaşın-da, babası Karacabeyli Hoca-zade Çorapçı Halil’in konfek-siyon “imalathanesi”nde baş-layan “öğrenme” isteği hiç tüken-memiş. Varsıllı-ğı ta dedesinden, babasından bel-ki Karaca’nın. An-cak önce zor ge-çen okul, ardından da binbir güçlük-le dolu iş yaşamı o varsıllığı sürdürme-nin ne denli güç ol-duğunu koyuyor orta-ya. Yine de iş bilenin kılıç ku-şananın misali, sanayi mamu-lü ihracatında öncü olmayı bi-liyor Karaca. O noktaya gelene dek özellikle elde bavul oradan oraya dolaştığı Avrupa ülkele-rinde başına gelenler tam anla-mıyla “trajikomik.” Doğal ola-rak, bugünden bakınca bir işa-damının İngiltere’de beş para-sız, günlerce aç susuz kalması akıl alır gibi değil. Aşkı da acı-yı da yaşamış Karaca. Gençlik aşkını evliliğinden sadece 5 yıl sonra kaybetmesi, hem ilk hem de ikinci evliliğinden iki oğlu-nu genç yaşta toprağa verme-si… Yaşamını sevgiyle şekil-lendiren bir insan için nasıl bir acı bu!..

Uzun sözün kısası Karaca’nın kişisel yaşam öy-küsü ibret verici. Tıpkı yaşa-

mını çevresel dengenin ko-runmasına adayan Erozyon Dede’nin öyküsü gibi. Eroz-yon Dede’den çok şey öğren-dim: Bilimin aydınlık gücünü, olanın olmayana; bilenin bil-meyene borcu olduğunu, bil-menin ilgilenmenin ve tepki göstermenin önemini, toplum-sal barışın topraktan geleceği-ni, Türk insanının aslında pay-laşmayı esas alan bir toplumsal kültürden geldiğini ve çarenin yine paylaşma düzeninde ol-duğunu…

Öteden beri tatillerde bil-mediğim yerleri keşfetmeye çalışırım ben. Bilmediğim yol-lara girerim. Yol yoksa ya da otomobile zarar verecek ka-dar kötüyse “Yolun sonu mut-laka harika olacak” derim, ken-di kendime. “Yol gider, orman biter” diyor, Erozyon Dede de.

Orman çok önemli Erozyon Dede’ye göre, he-pimiz için olma-sı gerektiği gibi. Oysa Türkiye’nin dört bir yanın-da neredey-se ayak basma-dık yer bırak-mayan, o yayla senin bu mera benim dönüp

dolaşan Erozyon Dede, öy-lesine bilinçsiz tavırlarla karşı-laşmış ki… Çok düşünüyor in-san, çok… Çocukları ve genç-leri çok seviyor, onlara çok gü-veniyor Erozyon Dede. Oku-mayı sevenleri de seviyor…

Okuyuculara önerim Şen-gün Kılıç Hristidis’in “ne-hir söyleşi”sini mutlaka oku-maları, sonra da Yalova’nın Samanlı Köyü’ndeki Karaca Arboretumu’nu ziyaret etme-leri… Tabii oraya kadar git-mişken Erezyon Dede’ye mut-laka “merhaba” demeleri ve onun neden “iyi olmadığını” öğrenmeleri… Dönerken de Karaca’nın kitaplığından iste-dikleri kitabı “armağan” olarak almaları…

Ben ilk fırsatta gideceğim.* Erozyon Dede: Hayrettin Ka-

raca Kitabı, Şengün Kılıç Hristidis,

Tanrı’nın yolundan gidiyorum

Tanrı’nın Kutsal Kitap’ta, Habil’in katlini anlatarak, ‘öldürmeyeceksin’ diye emrettiğini söyleyen yazar Ahmet Ümit, “Ben de onun yolundan gi-

diyorum. Cinayetleri yalnızca romanlarda seviyorum” dedi.

n IŞIK KUZEY K. isikkuzeyk@ekonomikpusu-

n TİYATRO “Bu can benim kime ne?”Ahmet Vefik Paşa Sahnesi11-12-13-14-15 Kasım 2008 - 20:3015 Kasım 2008 - 15.00

“Adviye”Feraicizade Oda Tiyatrosu13-14-15 Kasım 2008 - 18:30

“Mecazi Yaklaşımlar”Barış Manço Kültür Merkezi14 Kasım 2008 - 20:00

“Dans eden eşek”Ahmet Vefik Paşa Sahnesi 11-16 Kasım 2008 - 14:00

“Komedi dükkanı”Bostancı Gösteri Merkezi/İs-tanbul14 Kasım 2008 - 21:00

“Bremen mızıkacıları”Beşiktaş Kültür Merkezi/İstan-bul15-16 Kasım 2008 - 12:00

“Aldatma”Ataevler Magazin AVMUğur Mumcu Salonu17 Kasım 2008 - 20:00

n KONSERBBDSO "Atatürk'ü Anma Kon-seri" Fethiye Kültür Merkezi14 Kasım 2008 - 20:00

AlevResimli Bar15 Kasım 2008 - 21:00

n SERGİ“Altın EllerinDemirdeki Gölgesi” Abdülkadir Sür - Kent Müzesi

''Bursa'nın 3. Boyutu''Kent Müzesi

“Hacivat-Karagöz Koleksiyonla-rı” ve Bursa FotoğraflarıProf. Metin And, Mustafa Mut-lu,Metin Özlen, Hayali Nevzat ÇiftçiKaragöz Müzesi

“Gözleri çakmak çakmaktı” Yusuf UyganBarış Manço Kültür Merkezi

n SİNEMAAFM Carrefour (452 83 00)MustafaTestere 5Üç MaymunZor KararSihirli ŞehirÖlüm Yarışı

AFM Zafer Plaza (225 45 60)MustafaDevrim ArabalarıTestere 5Tropik Fırtına: Al Bakalım

Akpınar Kültür Mrk. (243 73 43)Devrim ArabalarıMustafa

Altıparmak Burç (221 23 50)MustafaTestere 5Devrim Arabaları

AS Merkez-Avşar (261 57 67)MustafaAcaip Bi FilmVicdanDevrim ArabalarıTestere 5

BKM-CineModa (366 08 36)Orjinal CinayetlerSihirli Orman

Burç Cinedrome (221 48 06)Max PayneÖlüm YarışıNekrütAcaip Bi FilmAvanak Kuzenler

Cinetech Korupark (242 93 83)MustafaSevgi FırtınasıÜç MaymunNekrütTestere 5Max PayneDevrim ArabalarıZor KararVicdan

Kent Meydanı-Avşar (255 30 84)Üç MaymunMustafaTestere 5Aşk TutulmasıZor KararMax Payne

Page 20: Ekonomik Pusula Gazetesi

www.dosab.org.

GENEL GÖRÜNÜM

SOSYAL HİZMET BİNASI

DOSAB KUŞ BAKIŞI GÖRÜNÜMÜ

ATIKSU ARITMA TESİSİ

BUTGEM MESLEKİ-TEKNİK EĞİTİM MERKEZİ

DOĞALGAZ İSTASYONU

KUŞ BAKIŞI DOSAB

BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ

DEMİRTAŞ TRAFO MERKEZİ

“Endüstrileşmek en büyük milli davalarımızarasında yer almaktadır”