16
DiYANET YAYlNLARI A e MEALLERI SEMPOZYUMU ve öneriler- :2-c:) 1- . Q.A ,, Tas. No: AJ\ ( fv 1 (ll) Diyanet & Dokuz Eylül Üniversitesi Fakültesi ANKARA- 2007

-eleştiriler ve öneriler- (ll)isamveri.org/pdfdrg/D179041/2007_II/2007_II_YAZICIG.pdf · mak ve belki sadece okuyanın ne okuduğunu aniayabilmesi kaygısına yönelik olarak tercih

  • Upload
    others

  • View
    10

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: -eleştiriler ve öneriler- (ll)isamveri.org/pdfdrg/D179041/2007_II/2007_II_YAZICIG.pdf · mak ve belki sadece okuyanın ne okuduğunu aniayabilmesi kaygısına yönelik olarak tercih

DiYANET iŞLERi BAŞKANLIGI YAYlNLARI

A e

KUR~N MEALLERI SEMPOZYUMU

-eleştiriler ve öneriler-

:2-c:) 1- . Q.A ,, Tas. No: AJ\

( {!_ı fv 1

(ll)

Diyanet İşleri Başkanlığı

& Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

ANKARA-2007

------------------~------~---

Page 2: -eleştiriler ve öneriler- (ll)isamveri.org/pdfdrg/D179041/2007_II/2007_II_YAZICIG.pdf · mak ve belki sadece okuyanın ne okuduğunu aniayabilmesi kaygısına yönelik olarak tercih

Diyanet lşleri Başkanlığı Yayınları 1 672 llmi Eserler 1112

Tertip Heyeti: Prof Dr. Ömer DUll:ILU Doç. Dr. Hüseyin YAŞAR

Yard. Doç. Dr. Mustafa ÖZEL Araş. Gör. Dr. Muammer ERBAŞ

Araş. Gör. Ziya ŞEN

Redaksiyon Dr. Ömer MENEKŞE

Tashilı

Dr. Kıyasettin KOÇOGLU Dr. Faruk GÖRGÜLÜ

A. Osman PARLAK H. Duran NAMLI

Dizgi & Grafik Recep KAYA HüseyinDiL

llker ÇALIŞKAN

Baskı

GURUP Matbuacılık Tlf.: (0312) 384 73 44

2007-06-Y-0003-672 ISBN: 978-975-19-4116-9

© Diyanet İ şleri Başkanlığı

Dini Yayınlar Dairesi Başkanlığı Derleme ve Yayın Şubesi Müdürlüğü

Tel: (0312) 295 72 93- 941 Fax: (0312) 284 72 88 e-posta: [email protected]. tr

Page 3: -eleştiriler ve öneriler- (ll)isamveri.org/pdfdrg/D179041/2007_II/2007_II_YAZICIG.pdf · mak ve belki sadece okuyanın ne okuduğunu aniayabilmesi kaygısına yönelik olarak tercih

ONUNCU OTURUM 1 383

HASAN BASRI ÇANTAY'DAN YAŞAR NURI ÖZTÜRK'E KUR'AN MEALLERINDE TÜRKÇENIN SERÜVENI

Yard. Doç. Dr. Gülgün YAZıcı*

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki bu tebliğ, hareket noktasını sıradan bir Müslüman Türk vatandaşının dininin temel kaynağı olan Kur'an-ı Kerim'i kendi dilinde okumak ve anlamak çabası içinde düştüğü hayretler denizini sizlerle (konunun uzmanlarıyla) paylaşma arzusundan almaktadır.

Günümüzde Kur'an-ı Kerim'i anlamak ve onun hitabını kavramak isteyen kimse­ler, ister istemez Kur'an'ın Türkçe çevirilerinden istifade etmek durumundadır. Bu amaçla eline. Kur'anın Türkçe mealini alan bir Müslüman Türk vatandaşı neyle karşıla­şıyor, bunu ortaya koymak istedik.

Tebliğimizde meal tarihinden iki örnek seçilerek çe.vir.ide kullanılan dil, Türk dili­nin yapısı, kuralları;. ifade imkanları gibi değişik yönlefden değerlendirilmiştir. Bu ör­neklerden birincisi Hasan Basri Çantay'a aittir.1 Hasan Basri Çantay'ın meali metne bağlı kalarak, ancak gerekli yerlerde parantez içinde ve. di'pnotlarda açıklamalar getir­me esasına göre hazırlanmış, bu yönüyle parante.z!I mealierin ilk örneği olmuş ve Kur'an tercümelerinde bir çığır açmıştır. Ikincisi ise parante.zli mealtere bir tepki olmak üzere hazırlanmış olan ve neredeyse 200. baskısını yaparak çok satan kitaplar listeleri­ne de giren Yaşar Nuri Öztürk'ün mealidir.2 Bu mealin seçilmesinde iddialı bir meal ol­ması kadar insanların kapış kapış bu meali alması da etkili olmuştur.

Bu mealler üzerindeki değerlendirmelerimiz sadece Türk dili noktasından olacak­tır. Hepinizin bildiği gibi, Türkçe ibadet konusu çerçevesinde Kuranın Türkçe'ye çev­rilmesi meselesi uzun süre gündemlerde yer tuttu, çevrilmeli midir, çevrilmemeli mi­dir, c;loğru ve eksiksiz bir şekilde çevrilebilir mi, eldeki çeviriler Kur'anın orijinal metni­ne uygun mudur, değil midir, çeviri hataları, anlam kaymaları vb. meseleler hem te-

* Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi Türk-lslam Edebiyatı Anabilim Dalı Öğretim Üye­si. Hasan Basri Çantay, Kuran-I Hakim ve Mefil-i Kerim, lst. 1965.

2 Yaşar Nuri Öztürk, Kuran-I Kerim ve Türkçe Mefı/4 lst. 1998 .

Page 4: -eleştiriler ve öneriler- (ll)isamveri.org/pdfdrg/D179041/2007_II/2007_II_YAZICIG.pdf · mak ve belki sadece okuyanın ne okuduğunu aniayabilmesi kaygısına yönelik olarak tercih

r1 384 1 KUR'AN MEALLERİ SEMP02YUMU - II

leviıyonlarda hem de bu konuda yayımlanan eserlerde konunun uzmanlarınca tartı­şıldı, biz de sabahlara kadar bu tartışmaları seyrettik, kitapları okuduk. Ben işin bu kıs­mıyla ilgilenmiyorum, yani tebliğimde çeviri eleştirisi yapmayacağım, zaten işin bu boyutu benim haddimi aşar, çünkü ne Arapça uzmanıyım ne de Kur'an uzmanı. Ko­nunun bu yönüyle ilgilenen pek çok ilim adamı ve araştırmacı ile onların eserleri var.3

Ancak bir Türkolog olarak benim meselem, Kur'an'ın Türkçe'ye çevirisi olduğu iddi­asıyla ortaya konan meallerin, Türkçe konuşan, Türkçe iletişim kuran, ana dili Türkçe olan insanlara ne ölçüde ulaştığı, bu insanların bu çevirilerden ne anladığı, ne anlaya­bileceği, ya da ne anlaması gerektiğidir. Tabii çoğu zaman okuduğum ayet çevirisinin anlamsıziiğı karşısında veya adeta yabancı dilde bir metinmiş gibi anlamına nüfuz ede­mediği m ayet çevirileriyle karşılaştığımda diğer mealiere başvurmanın yanı sıra orijinal metne dönmek kaçınılmaz bir zaruret oldu, dolayısıyla her ne kadar hareket noktam çeviri eleştirisi olmasa da tamamen bundan bağımsız olarak bu konuyu ele almak da mümkün değildir.

Seçtiğimiz mealiere geçmeden önce çok kısaca Kur'anın Türkçe'ye çevrilmesinin tarihinden bahsetmek istiyorum. Kur'an'ın Türkçe'ye çevrilmesi Türklerin lslamiyet'i kabul ettiği ilk dönemlere kadar gider. Ilk örnekler 12. yüzyılda verilmiştir. Bu dönem­lerden elimize ulaşan ilk çeviriler satır arası çeviriler şeklindedir, yani her bir satırın al­tında kelime kelime tercüme esasına dayanır. Doğal olarak böyle bir çeviride cumleler unsurların dizilişi bakımından Arap dilinin sentaks özelliklerine göre düzenlenmiştir. Bu yüzden cümleler genellikle devrik cümlelerdir.Türkçe'nin sentaksına uymayan bu özel­liğe rağmen ifade düzgündür, mana bakımından düşük cümlelere rastlanmaz. Ancak zaman zaman bazı kelime ve kelime grupları mesela isim ve sıfat tamlamaları, yardım­cı cümleler Türkçe'nin sentaksına uygun şekilde tercüme edilmiş ve kelime kelime çe­viri esasından ayrılınmıştır. Döneminin dil zenginliğini yansıtması itibarıyla bu çeviriler Türk dili açısından çok önemli birer kaynaktırlar.4 Kur'anın orijinal metnine sadık kal­mak ve belki sadece okuyanın ne okuduğunu aniayabilmesi kaygısına yönelik olarak tercih edildiğini sandığımız satır arası çeviri yöntemi bir süre sonra bırakılsa da maale­sef Arapça'nın sentaksına göre devrik cümleler halinde çeviri geleneği bu gün de de­vam ettirilmektedir.

Tanzimatla birlikte matbu tercümeleri görmeye başlıyoruz. Ancak bu tercümeler daha çok tefsir tercümeleri şeklindedir. Meal formuyla ilk Türkçe Kur'an terdirnesi ise Katalik bir Hristiyan olan Zeki Megamiz tarafından 1914' de yapılmıştır. Yarım bırakı­lan bu eser lzmirli lsmail Hakkı tarafından tamamlanarak 1926'da yayımlanmıştır. Bu tarihten günümüze kadar yaklaşık 100 meal yayımlanmıştır. Bunların bir kısmı müker­rer yayındır.5

3 Dücane Cündioğlu, Kur'an Çevirilerinin Dünyast, lst. 1999. 4 Abdülkadir Erdoğan, "Kur' an Tercemelerinin Dil Bakımından Değerleri", Vaktflar Dergisi, S.l, s.47-52. 5 Muhammed Hamidullah, Macit Yaşaraği u, Kur'an Tarihi, Kur' an-t Kerim'in Türkçe Terceme ve Tefsir-

leri Bibliyografyast, Ankara, 1991.

Page 5: -eleştiriler ve öneriler- (ll)isamveri.org/pdfdrg/D179041/2007_II/2007_II_YAZICIG.pdf · mak ve belki sadece okuyanın ne okuduğunu aniayabilmesi kaygısına yönelik olarak tercih

ONUNCU OTURUM 1 385

Kuran mealierini Türkçe açısından topluca değerlendirdiğimizde karşımıza şu ak­saklıklar çıkıyor:

l.Arapça sentaksına uygun olarak yapılan çeviriler ki bunlar Türkçe'ye devrik cümle şeklinde yansıyor.

2. Anlarnca birbirini tamamladığı halde her ayetin müstakil bir cümle olarak ka­bul edilij:> ayrı ayrı çevrilmesinden kaynaklanan aksaklı lar. Bunlar birbirinden kopuk ya­pıların oluşmasına yol açıyor.

3.Metnin lafzına sadık kalma endişesinden kaynaklanan ve neticede Türkçe diye­meyeceğimiz ifadeler.

4.Deyimlerin doğru anlaşılmamasından kaynaklanan çeviri aksaklıkları ki bunlar da Türkçe'ye anlamsız çeviriler şeklinde yansıyor.

Bu aksaklıkların temelinde yatan sebepterin başında kaynak dili yani Arapça'yı bil­memek, kaynak dilin metnin ait olduğu dönemdeki kelime hazinesini bilmemek, kay­nak dilin kültürünü tanımamak gelir. Bunların yanı sıra hedef dili yani Türkçe'yi bilme­rnek, kaynak dille hedef dil arasındaki yapı farklarını dikkate almamak da sayılmalıdır. Özetle temel sebep, bu işte ehil olmamak, bunun sonucu olarak da kolaycılığa kaç­mak, gerekli gayreti göstermernek ve önceki örnekleri önüne koyup buradan hareket­le 2-3 yıl gibi kısa bir sürede yeni bir meal oluşturmak, yani aşırmaktır.

Dücane Cündioğlu, "Kuran mütercimleri arasında Türkçe'deki otoritesiyle tema­yüz etmiş ya da eserinde Türkçe'ye hakimiyetini göstermiş, bu konudaki ustalığını ka­nıtlamış çok sayıda mütercim bulunmamaktadır."6 diyor, yani Kur' anı çevirenterin ço­ğu ana dilinde ustalaşmış, ana dilini iyi bilen, iyi kullanan kimseler değiller, tam aksi­ne doğru dürüst Türkçe bilmeyen, güzelim Türkçe'ınizin fetafetinden nasibi olmayan insanlar diyor. Ben Cü ndioğlu'nun bu tespitine bir soru ekliyorum, peki bu mütercim­ler Arapça'da otorite midirler, Arapça'ya hakimiyetlerini göstermiş midirler, bu konu­daki ustatıklarını başka çevirilerle kanıtlamış mıdırlar? Hayır. Içlerinde Cemil Said, !sma­il Hakkı Baltacıoğlu, Osman Nebioğlu, Sadi ırmak gibi Arapça bilmeyenler/ hatta Ali Bulaç gibi dil, hadis ve tefsir bilgisinin bu işi yapmaya yetecek derecede olmadığını bizzat mealinde itiraf edenler bile var.8 Insanın tüyleri ürperiyor, ama, şimdi söyleye­ceğim şey, sizi daha da sarsacak ve bence aksaklığın en temel sebebi bu:

Kur'anı Türkçe'ye çevirenterin büyük çoğunluğunun çeviri sahasındaki ilk tecrü­besi ve aynı zamanda son tecrübesi Kur'an-ı Kerimi Türkçe'ye çevirmektir, yani bu in­sanlar daha önce Arapça'dan Türkçe'ye hiçbir çeviri yapmamışlardır.9

6 Cündioğlu, a.e., s. 46, 47. 7 Cündioğlu, Kur'an Dil ve Siyaset Üzerine Düşünceler, Ist 1999, s. 107. 8 Cündioğlu, Kur'an Çevirilerinin Dünyası, s. 208. 9 Hasan Basri Çantay, hem hadis, fıkıh gibi değişik konularda Arapça'dan Türkçeye çeviriler yapmış, hem

de Türkçeden Arapçaya bir sözlük olan Divanu Lugati't-Türk gibi Türk dilinin en önemli kaynakların­dan birinin çevirisi üzerinde çalışmıştır. Yaşar Nuri Öztürk'ün de Arapça'dan Türkçe'ye çevirileri vardır.

Page 6: -eleştiriler ve öneriler- (ll)isamveri.org/pdfdrg/D179041/2007_II/2007_II_YAZICIG.pdf · mak ve belki sadece okuyanın ne okuduğunu aniayabilmesi kaygısına yönelik olarak tercih

386 1 KUR'AN MEALLERİ SEMPOlYUMU - ll

Beyefendiler, hanımefendiler, çeviri ciddi bir iştir, hele hele bir kutsal kitabın çe­virisi herkesin kolay kolay cesaret ederneyeceği bir iş olmalıdır. Halbuki bizde durum nedir: Insanlar çevirideki acemiliklerini Kur'an çevirerek gideriyorlar. Günümüzde çe­viri sahasında belli yazarların uzmanının bulunduğu göz önüne alınırsa Kur'an meali hazırlayanların cesaretine şaşmamak elde değildir.

Bu kısa girişten sonra asıl üzerinde duracağımız iki mealin değerlendirmesine ge­çebiliriz.

Hasan Basri Çantay, bir mealin sahip olması gereken ve kendi mealinde gözetti­ği özellikleri şöyle sıralar:

- tıpatıp tercümeye yaklaşan,

tercümeyi süsleme ve güçlendirme amacıyla karşılığı Kur'an'da bulunmayan kelimeleri metne almayan, süslü olmayı metne sadakata feda eden,

- gerekli açıklamaları parantez içinde veren bir meal.10

Bu kıstaslar çerçevesinde oluşan Çantay'ın meali bol parantezli, bol'dipnotlu bir mealdir. Bu parantezlerin bir kısmı Yaşar Nuri Öztürk'ün de dediği gibi Arapça'nın ya­pısı dolayısıyla çeviride doğal olarak kullanılacak edat, zamir, harf ve ifadelerdir.11

"Bu o kitapdır ki kendisinde (Allah katından gönderilmiş olduğunda) hiç şüphe yoktur. (O) takva sahipleri için doğru yolun ta kendisidir. (O takva sahipleri ki ) onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızk olarak verdiğimizden de (Al­lah yolunda) harcarlar." (Bakara, 2/2-3)

Bu ayetlerde parantez içinde yer alan "o takva sahipleri ki" ifadesi "ellezine" eda­tının karşılığıdır ve iki cümleyi birbirine bağlayan bir işieve sahiptir, yani kendisinden önce gelen takva sahiplerinin özelliklerini açıklar, o halde bu işlevi göz önünde bulun­durularak şöyle çevrilseydi paranteze de ihtiyaç duyulmayacaktı:

"(0), gaybe inanan, namazı dosdoğru kılan, kendilerine rızk olarak verdiğimiz­den de (Allah yolunda) harcayan takva sahipleri için doğru yolun ta kendisidir."

"Onlar (AIIah'ın rızasına tabi olanlar) ise Allah'ın indinde derece derecedirler ... " (Al-i lmran, 163)

Bir önceki ayette Allah'ın rızasına tabi olanlardan bahsettiğine göre "onlar" zami­rinin kimle ilgili olduğu anlaşılmaktadır ve bu parantez içi açıklama gereksiz bir sıkJet oluşturmaktadır.

Parantezlerin bazıları ise Arap dilinin özelliğinden kaynaklanan bazı edat ve za­mirleri açıklayıcı unsurlar değil, tefsirlerden hareketle verilen açıklayıcı bilgilerdir. Bun­lar metne sadık kalma isteğiyle bir bakıma çelişmektedir. Çünkü meali okuyanın pa­rantez ve yorumlardan yorulması bir yana parantez içi ve dışı unsurları birbirinden ay-

1 O Çan tay, age., s. 8-9. 11 Öztürk, age., s. 6.

Page 7: -eleştiriler ve öneriler- (ll)isamveri.org/pdfdrg/D179041/2007_II/2007_II_YAZICIG.pdf · mak ve belki sadece okuyanın ne okuduğunu aniayabilmesi kaygısına yönelik olarak tercih

ONUNCU OTURUM 1 387

rı değerlendirmesi mümkün değildir. Parantez içi açıklamaları yok sayarak sadece asli metnin çevirisini okuyacağım diyemediğiniz gibi, parantezleri kaldırıp metni bütün olarak da okuyamıyorsunuz. Neticede bu karışıklık ve yorgunluk içinde asli ve ekleme unsurlar birbirinden ayrılmaksızın okunuyor.

Bir kısım parantezler ise açıklayıcı olmaktan çok ayeti anlamsızlaştırmaktadır:

"dnlar (başka değil) sade (öyle) sanıyorlar." (Casiye, 45/24)

Bu ayet "bu onların kuruntusudur, saplantısıdır" şeklinde çevrilmeliydi, çünkü bu ayette geçen "zanne" fiili Türkçedeki gibi "zannetmek" manasında değil, "kesin bil­gi" manasındadır.

Hasan Basri Çantay, bazı ekieri de parantez içine almıştır, ancak parantez içinde­ki bu ekler her zaman metne ait olmayan unsurlar değildir:

"Siz bütün zevkleri(nizi) dünya hayatında yaşayıp bitirdiniz." (Ahkat, 46/20)

Bu ayette geçen "tayyibatikum" kelimesi Arapça cümle kuruluşuna göre nesne (mef'ul) olduğuna göre paranteze gerek yoktur, "zevklerinizi" şeklinde çevrilmelidir.

Konuşmamın başında da belirttiğim gibi Yaşar Nuri Öztürk'ün meali ise iddialı bir mealdir. Öztürk, ön sözde mevcut mealierin problemlerini sıralayarak niçin kendi me­aline ihtiyaç olduğunu izah ederken bir meal tanımı da yapar. Buna göre meal, Kur'an metnine en küçük bir ekleme yapılmadan vücuda getirilmiş bir çeviri olmalıdır. 12 Öz­türk, bunu parantezli mealleri, yani parantez açarak açıklama yapan mealieri eleştiri babında söyleyerek kendi meal anlayışını ortaya koymaya çalışır. Ancak bence hem Öztürk'ün hem de diğer mealierin en önemli eksiklikleri bu noktada yatmaktadır. Çün­kü Kur'an tarihi böyle meallerle, yani Kur'an metnine ekleme yapmayacağım kaygısıy­la orijinal metinde geçen kelimelerin Türkçe karşılıklarının yerlerine konulmasından ibaret meallerle dolu. Her ne kadar çeviri eleştirisine girmeyeceğim desem de kısaca çevirinin tanımını vermek istiyorum:

"Çeviri, kaynak metindeki ifadenin doğru bir şekilde aniaşılıp hedef dile doğru bir şekilde aktarılmasıdır." 13 Demek ki çevirinin iki aşaması var; doğru anlamak ve doğru bir şekilde ifade etmek. Kaynak metinde bir kelimeyle ifade edilen mana, hedef dilde üç beş kelimeyle ifade ediliyorsa bu kelimeler kullanılmalıdır, bu Kur'an metnine ekle­me yapmak değildir. Bu kuralın uygulanmaması halinde ortaya çıkan meal, Türkçe meal olmaz ve Kur'an'ın anlaşılması amacına hizmet etmez. Nitekim örnekler de bu­nu ispatlar mahiyettedir.

Bu arada belirtmeliyim ki Öztürk, parantezli meallerle ilgili getirdiği eleştirilere kendisi muhatap olmaktan kurtulamamıştır. Diğer mealierde yer alan parantezler Öz­türk' ün mealinde eğik bir çizgiye dönüşmüş ve hiçbir yorum eklemediğini söylediği

12 Öztürk, age., s. 6. 13 Nedret Kur'an, "Çağdaş Alman Çeviribilimcilerinin Yaklaşımlatı'!;,Çeviii ve Çeviri Kuramt Üstüne Söy­

lemler, lst. 1995, s. 40.

Page 8: -eleştiriler ve öneriler- (ll)isamveri.org/pdfdrg/D179041/2007_II/2007_II_YAZICIG.pdf · mak ve belki sadece okuyanın ne okuduğunu aniayabilmesi kaygısına yönelik olarak tercih

_., 1 .ı

f. :

' . ' ;

388 1 KUR'AN MEALLERİ SEMPOlYUMU - II

halde pek çok yerde eğik çizgilerle kelimelerin bütün lügat karşılıklarını göz önünde tutarak ayetlere üç beş değişik anlam vermiştir:

"Kadınlarınızı diri bırakıyorlar 1 kadınlarınızın rahimlerini yoklayıp çocuk alıyorlar 1 kadınlarımza utanç duyulacak şeyler yapıyorlardı." (Bakara/ 2/49)

"Rabbinizin adı 1 kudreti 1 işi 1 gayreti çok yücedir." (Cin1 72/3)

"Andolsun çekip koparanlara 1 yay çekenlere 1 kuyudan su çekenlere 1 bağsız bekçisiz koşan atlara 1 ayrılık yüzünden hasret çekenlere 1 daldırıp daldırıp çıkaranla­ra." (Naziat/ 79/1)

(ven-naziati garkan ibaresine 6 ayrı karşılık verilmiştir/ ancak yine de bu fiilierin kimler tarafından neden yapıldığı anlaşılmamaktadır.)

"Andolsun rahatça ineitmeden çekenlere 1 düğümü hünerle çözeniere 1 bir yer­den bir yere gidenlere 1 coşkuyla iç çekenlere/ (Naziat/ 79/2)

"Andolsun ki biz sana ikişerlerden 1 ikililerden 1 iç içe kıvrımlar halindeki çift ma­nalılardan yedi taneyi ayırdık." (Hicr/ 15/87)

"Andolsun o ard arda gönderilenlere 1 meleklere 1 rüzgarlara 1 vahyin bölümleri­ne 1 ka Ipiere inen doğuşlara." (Mürselat1 77/1)

"O kıvılcım sanki sarımtırak bir halat 1 bir deve kervanı 1 bakırdan bir ip gibidir." (Mürselat/ 77 /33)

"Çöktüğü zaman karanlığın 1 gelip çattığı zaman göz perdelenmesinin 1 tutuldu­ğu zaman ayın 1 battığı zaman güneşin 1 taştığı zaman şehvetin 1 soktuğu zaman yı­lanın 1 ümit kirdığı zaman musibetin şerrinden" (Felak/ 113/3)

Bütün bu örneklerde Yaşar Nuri Öztürk1 kelimelerin lügatierde bulduğu bütün anlamlarına göre ayetleri çevirmiş ve Kur1an okuruna adeta "ben seçenekleri sundum1

siz bunların içinden beğendiğinizi alın" demiştir. Öztürk1 bu anlamlardan birini tercih etmemekle mealine insan yorumu katmadığını zannetmiştir. Ancak bizce Allah1ın bü­tün bu anlamları kastettiğini iddia etmek de bir yorumdur. Elbette Kur/an-ı Kerim1

Arap dilinin en edebi metnidir. Içinde pek çok söz ve anlam sanatı vardır. Ayetler çev­rilirken bu tevriyeli1 kinayeli1 mecazlı1 sanatlı anlatımlar göz önünde bulundurulmalı­dır. Ancak bu iş gelişigüzel değil/ belagat ilminin ölçüleri içinde olmalıdır/ yoksa "bu kelimenin 5 anlamı var; o halde bu ayet 5 ayrı şekilde çevrilebilir" mantığıyla meal ha­zırlanmaz. Aksi takdirde "Allah/ın kitabını gülünç duruma sokan1 Türkçe1den nasipsiz çeviriler"14 ortaya çıkacaktır.

Yaşar Nuri Öztürk/ün bir başka iddiası da Kur/an mesajını anlaşılır bir dille hitap edilen kitleye aktarmak ve bunun için de yaşayan Türkçe1yi esas almaktır. Öztürk/ün yaşayan Türkçe/nin kelimeleri olarak önerdiği hiç bir kelime Kur1andaki kavramlarla eş değerli olmadığı gibP5 biraz sonra vereceğim örnekleri görünce sanırım sizler de be-

14 Cündioğlu, age., s. 136. 15 (nefs: benlik, salih amel: barışa yönelik iş vb.)

Page 9: -eleştiriler ve öneriler- (ll)isamveri.org/pdfdrg/D179041/2007_II/2007_II_YAZICIG.pdf · mak ve belki sadece okuyanın ne okuduğunu aniayabilmesi kaygısına yönelik olarak tercih

ONUNCU OTURUM 1 389

nim gibi acaba Öztürk'ün hitap ettiği kitle mi farklı bir dil konuşuyor yoksa biz mi Türkçe konuşmuyoruz diye düşüneceksiniz.

Bu Türkçe zaaflarını gruplayarak vermek istiyorum:

1.Türkçe'nin yapısını göz önünde tutmayarak Arapça'nın cümle kuruluşuna göre yapılan .çevirilerin oluşturduğu aksaklıklar:

a) devrik cümle

Yaşar Nuri Öztürk'ün mealinde ayetlerin tamamına yakını devrik cümleler halin­de çevrilmiştir. Bilindiği gibi Türkçe, vurgusu sonda bir dildir. Bu yüzden vurgulana­cak unsurlar cümlenin sonunda bulunur ve cümlenin unsurları

özne+ tümleç + yüklem

şeklinde sıralanır. Arapça ise pek çok diğer dil gibi vurgusu başta olan bir dildir, vurgulanacak unsur veya asli unsur başta bulunur. Buna göre cümlenin unsurları

yüklem(fiil) + özne(fail) + tümleç(mef'ul)

şeklinde sıralanır. Iki dil arasındaki bu farka dikkat etmeksizin yapılan çeviriler, or­taya ne Arapça'ya ne Türkçe'ye benzeyen garip bir gramer yapısı çıkarmıştır. Böylece Kur'anın orijinal metninde, ifade yapısında bulunmadığı halde mealler devrik cümle­lerle dolmuştur. Bu sadece Öztürk'ün mealine mahsus değil hemen bütün mealierde gördüğümüz bir durumdur.

Örneğin

"Kulluk etmem sizin kulluk ettiğinize" (Kafirun, 1 09/2) ayetine bakalım:

la a'budu ma ta'budun

(kulluk etmem) (sizin kulluk ettiğinize)

Arapça:---------------

yüklem( +Özne) tümleç

sizin kulluk ettiğinize kulluk etmem

Türkçe:-----------------

Tümleç yüklem

Ayet, Arapça'daki fiil-fail-mef'ul sıralamasına göre oluşturulmuş kurallı bir cümle yapısına sahip olduğuna göre Türkçe'deki özne- tümleç- yüklem düzenine göre yani kurallı bir cümle olarak çevrilmesi gerekirken, devrik cümle halinde çevrilmiştir. Tabii çeviride özellikle edebi eserler söz konusu olduğunda üslup kaygısı ön plana çıkmak­ta ve olabildiğince o üslubu, şiirselliği yansıtmak gerekmektedir. Ancak bu ayet bir üs­IQp özelliği göstermekte midir ki üsiQbu bozmamak için devrik çevrilmiş olsun. Ya da her devrik cümle şiirsel midir, şiirselliğin tek yolu devrik olmak mıdır? Böyle örnekler alabildiğine çoktur:

"Hiç kuşkusuz biz verdik sana Kevseri." (Kevser, 1 08/1)

------ --------- --

Page 10: -eleştiriler ve öneriler- (ll)isamveri.org/pdfdrg/D179041/2007_II/2007_II_YAZICIG.pdf · mak ve belki sadece okuyanın ne okuduğunu aniayabilmesi kaygısına yönelik olarak tercih

i .:•

390 1 KUR'AN MEALLERi SEMP02YUMU - Il

"Kuşku çelişme tutarsızlık yok onda. Bir kılavuzdur o korunup sakınanlar için." (Bakara, 2/2)

" ... hadi haber verin bana şunların isimlerini, eğer doğru sözlüler iseniz." (Bakara, 2/31)

"dediler ki yücedir şanın senin, bize öğretmiş olduğunun dışında bilgimiz yok bi­zim ... " (Bakara, 2/32)

"De ki eğer inanan kişilerseniz ne kötü şeydir size imanınızın emretmekte oldu­ğu." (Bakara, 2/93)

b) birleşik cümlelerin çevirisi "men, ellezi" gibi edatlarla kurulan yapıların çevirisinde Arapça cümle yapısına

sadık kalınarak bu edatlarla birbirine bağlı unsurların iki ayrı cümleymiş gibi çevrilme­si, ki'li ve Türkçe yapıya aykırı cümlelerin oluşması sonucunu doğuruyor. Yaşar Nuri Öztürk, ön sözünde bu edatları paranteze almadığını söyler.16 Ama parantezi kaldır­mak sorunu çözmemiş ve bu unsurların Türkçe'ye nasıl çevrileceğini bilememekten dolayı birbirinden kopuk cümleler oluşmuştur. Cümledeki düşüklüğü göz ardı ederek şu örneğe bakarsak daha iyi anlaşılacak:

"De ki : Kim Cebrail'e -ki o Allah'ın izniyle Kur'anı kendinden öncekini doğrula­yıcı, insanlara yol gösterici ve müjde olarak senin kalbine indirmiştir- düşman kesilir­se" (Bakara, 2/97)

Oysa bu ayetin şu şekilde çevrilmesi onu daha anlaşılır kılacaktı:

"De ki: Kim Allah'ın izniyle Kur' an' ı kendinden öncekini doğrulayıcı, insanlara yol gösterici ve senin kalbini müjdeleyici olarak indiren Cebrail'e düşman kesilirse"

2. Anlarnca birbirini tamamladığı halde her ayetin müstakil bir cümle olarak ka­bul edilip her birinin ayrı çevrilmesi

Bu konuyla ilgili bir başka durum, anlamın bir ayette tamamlanmadığı, 2., 3. ayetlerin cümlenin anlamını tamamladığı örneklerde karşımıza çıkıyor. Her ayetin bir cümle oluşturmadığı, ayetleri birbirinden ayıran fasılaların ise Kur' anın aslına ait olma­dığı bilindiği halde mealierde ayetler bu fasılalara göre çevrilmekte ve bu da çevirinin yapı ve anlam yönünden bozuk olması sonucunu doğurmaktadır. Böyle durumlarda bu ayetlerin bir bütün halinde düşünülüp çevrilmesi gerekirken hepsinin ayrı ayrı ve birbirinden kopuk şekilde çevrildiğini görüyoruz. MaOn sOresine bakalım, burada hem devrik cümle sorununu görüyoruz hem de kopukluğu:

"l.Gördün mü o dini yalan sayanı 2. Işte odur yetimi itip kakan 3. yoksulu do­yurmayı özendirmez o" (Maun, 107 /1-3)

Halbuki Kur'anın Arapça metnine baktığımızda görürüz ki 2. ve 3. ayet birbirine (ve) ile bağlıdır, birlikte çevrilmesi gerekir:

16 Öztürk, age., s.6.

Page 11: -eleştiriler ve öneriler- (ll)isamveri.org/pdfdrg/D179041/2007_II/2007_II_YAZICIG.pdf · mak ve belki sadece okuyanın ne okuduğunu aniayabilmesi kaygısına yönelik olarak tercih

ONUNCU OTURUM 1 391

"Işte yetimi itip kakan ve yoksulu doyurmayı özendirmeyen odur"

"4. Vay haline o namaz kılanların ki 5. Namazlarından gaflet içindedir onlar. 6. Riyaya sapandır onlar/ gösteriş yaparlar. 7. Ve onlar kamu haklarına 1 yardıma 1 zeka­ta 1 iyiliğe engel olurlar." (Maun, 107 /4-6)

Bu üç ayetin birbirine bağlanarak çevrilmesi gerekirdi: . "Vay o namazlarından gaflet içinde olan, riyaya sapan ve iyiliğe engel olanların

haline."

"2. Yenilgiye uğratıldı (Rum, 30/3). Yer yüzünün çok yakın bir yerinde. Ama on­lar yenilgilerinin ardından galip duruma geçecekler, 4. Birkaç yıl içinde .... Onların ga­libiyet gününde mürninler ferahlayacaklar, 5. Allah'ın yardımıyla .... " (ROm, 30/2-5)

"Yer yüzünün çok yakın bir yeri"nin neresi olduğu sorusunun zihnimizi kurcala­ması bir yana görüyoruz ki Öztürk, anlamın her bir ayette tamamlanmadığının farkın­da, bunu ayetleri n sonuna nokta değil virgül koyarak göstermiş, ancak neden ayet nu­maraları Kur' anın orijinal bir parçası olmadığı halde bu numaralara bu kadar sadakat­le riayet edildiğini anlamak mümkün değildir. Halbuki bu 4 ayet şöyle çevrilseydi hem daha Türkçe hem daha anlaşılır olacaktı:

"ROm yer yüzünün çok yakın bir yerinde yenilgiye uğratıldı. Ama onlar yenilgile­rinin ardından birkaç yıl içinde galip duruma geçecekler. Onların galibiyet gününde Allah'ın yardımıyla mürninler ferahlayacaklar."

Felak sOresinde aynı durumu görüyoruz:

"1. De ki: Yarılan karanlıktan çıkan sabahın Rabbine/ yanlışlardan fışkıran oluşun Rabbine sığınırım. 2. Yarattıklarının şerrinden 3. Çöktüğü zaman karanlığın 1 gelip çat­tığı zaman göz perdelenmesinin 1 tutulduğu zaman ayın 1 battığı zaman güneşin 1 taştığı zaman şehvetin 1 soktuğu zaman yılanın 1 ümit kırdığı zaman musibetin şerrin­den. 4.Düğümlere üfleyip tüküren üfürükçülerin şerrinden 5. Kıskandığı zaman haset­çinin şerrinden." (Felak, 113/1-5)

SOre 5 ayettir, ama cümlenin anlamı bu 5 ayetin bütünüyle tamamlanır. 1. Ayet­te Allah'a sığınılacağı diğer ayetlerde ise " min" (den) yapısıyla nelerden Allah'a sığı­nılacağı sıralanır. Bu 5 ayetin tamamı bir cümle oluşturduğuna göre neden ayrı ayrı çevrilmektedir? Burada Kur'an'ın şiirsel üsiObunu yansıtmak kaygısı öne sürülebilir, ama ben soruyorum, bu cümlelerde Arapça'nın genel cümle yapısından farklı bir du­rum, üsiOp diye nitelendirebileceğimiz bir özellik var mıdır? Hayır, cümle kuruluşu iti­barıyla yoktur. Buradaki şiirsellik tamamen ses uyumundan kaynaklanmaktadır. Aynı özelliği Nas sOresinde de görürüz, 6 ayetten oluşan bu sürenin anlam bütünlüğünü korumak amacıyla topluca çevrilmesi gerekirken birbirinden kopuk 6 cümle şeklinde çevrilmiştir:

"De ki: Insanların Rabbine sığınırım. 2. Insanların yöneticisine yönlendiricisine. 3. Insanların ilahına. 4. Kıvrılıp kıvrılıp saklanan, sinip sinip gizlenen vesvesenin/ o sinsi o

Page 12: -eleştiriler ve öneriler- (ll)isamveri.org/pdfdrg/D179041/2007_II/2007_II_YAZICIG.pdf · mak ve belki sadece okuyanın ne okuduğunu aniayabilmesi kaygısına yönelik olarak tercih

392 1 KUR'AN MEALLERİ SEMP02YUMU- II

r aldatıcı şeytanın şerrinden 5. insanların göğüslerine kuşkular kuruntular sokar o; 6.

1 Cinlerden de olur/ insanlardan da. 11 (Nas/ 114/1-6)

Bu sürede de ilk üç ayette Allah'a sığınılacağı1 4. -6. ayette kimden/neden sığını­lacağı söylenmiştir:

11 1nsanların göğüslerine kuşkular sokan1 cinlerden de insanlardan da olan o alda­tıcı şeytanın şerrinden insanların Rabbine1 insanların yöneticisine/ insanların yönlendi­ricisine sığınırım de. 11

3. Metnin lafzına sadık kalma endişesinden kaynaklanan ve neticede Türkçe diye­meyeceğimiz ifadeler.

Anlamsızlıkların bir kısmı ise Öztürk/ün Kur'an metnine ekleme yapmama titizli­ğinden ve lafza bağlı kalma ısrarından kaynaklanmaktadır.

11Rabbinin arşını o gün onların üstündeki sekiz taşır.// (Hakka1 69/17)

//Üzerinde on dokuz vardır onun. 11 (Müddessir1 74/30

Bu iki ayette 11Sekiz11 ve "dokuz// rakamları meleklere delalet etmektedir/ dolayı­sıyla "sekiz melek11

1 "dokuz melek// şeklinde çevrilmelidir.

"Allah'ın berisinden yalvarıp durandan daha sapık kim vardır." (Ahkat1 46/5)

Ayette geçen "yed 10 min dOniliahil ifadesi kelime kelime çevrilmiştir/ dolayısıyla çeviri kokmaktadır.

4. Deyimierin düz anlamla çevrilmesinden ortaya çıkan anlamsızhklar: Mealde ıçinde cümle düşüklükleri olan ya da okunduğunda bir anlam çıkarılama­

yan ayetler pek çoktur. Bunlar derinliğine incelendiğinde anlaşılıyor ki bu anlamsız çe­virilerin çoğunun sebebi1 ayette yer alan deyim ve ifade kalıplarının hakkıyla anlaşıla­mamış olmasıdır/ dolayısıyla da doğru şekilde anlatılamamışlardır.

"lnkarları yüzünden gönüllerine buzağı icirildi." (Bakara1 2/93)

Bu ayette "uşrib0 11 kelimesine lugat manası verilerek "içirildi" diye çevrilmiştir/ ancak ayetin "gönüllerine buzağı sevgisi dolduruldu" şeklinde çevrilmesi gerekir.

"Elini bağlayıp boynuna asma. ama onu büsbütün de salıverme/ sonra kınanır hasret içinde bir köşede büzülür kalırsın. 11 (ls ra/ 17 /29)

Burada söz konusu edilen deyim eli sıkı olma 1 eli açık olmadır/ halbuki dini hu­rafelerden temizleme iddiasında olan Öztürk'ün mealinden insanlar yeni bir hurafe çı­karabilirler.

"Her insanın uğursuzluk kusunu onun boynuna takmışızdı('. (lsra1 17 /13)

"Uğursuzluk kusunuz Allah katındadır./1 (Nem11 27/47)

Ayette geçe "ta'ira11 kelimesi uğursuzluk kuşu olarak çevrilmiştir/ ancak bu kelime amel defteri olarak çevrilmeliydi.

"Gerçek şu ki insan öz benliği üzerine yönelmiş keskin ve derin bir bakıştır. 11 (Kı­

yamet1 75/14)

Page 13: -eleştiriler ve öneriler- (ll)isamveri.org/pdfdrg/D179041/2007_II/2007_II_YAZICIG.pdf · mak ve belki sadece okuyanın ne okuduğunu aniayabilmesi kaygısına yönelik olarak tercih

ONUNCU OTURUM 1 393

"Kalpleriiııiz kabuk tutmuştur dediler." (Bakara, 2/88)

"Bunun üzerine birçok yıl boyunca mağarada onların kulakları üzerine ağırlık vur­duk." (Kehf, 17/11)

"Tan yerinin beyaz ipliği siyah ipliğinden sizce seçilinceye kadar yiyin için .. " (Ba­kara, 2/187)

Bu ·ayette fecrin beyazlığının gecenin siyahlığından ayırdedilmesini ifade eden deyimin yanlış çevrilmesi insanları imsak vakti siyah ve beyaz ipliklerle deney yapma­ya yöneltmiştir.

"Ki o atık suyu sadece günahkarlar ';j§_." (Hakka, 69/37)

Bu ayette metne aşırı bağlılık suyun yenmesi gibi bir anlamsızlık çıkarmıştır, evet ayetin orijinalinde "eki" (yemek) fiili kullanılmıştır, ama bu Türkçe'ye böyle aktarılma­malıydı.

"Başları avuçları arasına düşürülüp de sapmış olduklarını fark ettiklerinde ... " (A'raf, 7 /149)

Bu ayette geçen ve şiddetli pişmanlığı ifade eden "ve lernma sukıta fl eydfhim" deyimindeki kelimeler lügat manasıyla çevrilince Türkçe'de bir anlam ifade etmemek­tedir.

Deyimierin deyim olarak değil de kelimelerin lügat manasını vererek birebir çev­rilmesi, mecazi anlatımların göz ardı edilmesi bazan anlamsızlığa varan sonuçlar da or­taya çıkarmıştır:

"$ıkarak su çıkaranlardan şarıl şarıl bir su indirdik." (Nebe, 78/14)

"1.Andolsun çekip koparanlara 1 yay çekenlere 1 kuyudan su çekenlere 1 bağsız bekçisiz koşan atlara 1 ayrılık yüzünden hasret çekenlere 1 daldırıp daldırıp çıkaranla­ra. 2. Andolsun rahatça ineitmeden çekenlere/ düğümü hünerle çözeniere 1 bir yer­den bir yere gidenlere 1 coşkuyla iç çekenlere. 3. Andolsun boşlukta yahut suda yü­züp yüzüp gidenlere." (Naziat, 79/1-3)

Yorum katmama düşüncesiyle kelimelerinin bütün anlamları verilen bu ayette söz konusu fiilieri ve bunları kimlerin yaptığını anlamak mümkün olmamaktadır.

"Güzel düşünüp güzel davranarak yüzünü Allah'a teslim eden en sağlam kulpa yapışmıştır." (Lokman, 31 /22)

Ayette altı çizili kısım "varlığını Allah'a teslim eden" şeklinde çevrilmelidir.

"Yoksa göklerin yerin ve bu ikisi arasında bulunanların mülk ve saltanatı onların mı Eğer öyleyse sebepler içinde yükselsin ler." (Sad, 38/1 O)

Ayette geçen "sebep" kelimesi nasılsa Türkçe'de de kullanılan bir kelimedir diye olsa gerek çevrilmeden bırakılmıştır. Halbuki sayın Öztürk, bu kelime için lügatiere baksaydı "merdiv~" karşılığını da görecekti.

"Hayır biz hakkı batılın üzerine fırlatırız da onun beynini parçalar." (Enbiya, 21 /18)

-:-~

'•' ----~-~----::

Page 14: -eleştiriler ve öneriler- (ll)isamveri.org/pdfdrg/D179041/2007_II/2007_II_YAZICIG.pdf · mak ve belki sadece okuyanın ne okuduğunu aniayabilmesi kaygısına yönelik olarak tercih

1 .::•

394 1 KUR'AN MEALLERİ SEMP02YUMU - Il

Burada batılın hakla ezilmesi anlatılmaktadır: 11AIIah alemierin göğüslerindekini en iyi şekilde bilmiyor mu?// (Ankebut, 29/1 O)

Ayette geçen 11fı sud0ri'l-alemln 11 ibaresi //insanların içini// şeklinde çevrilmelidir. 11Kim Allah'ın dünyada ve ahirette kendisine yardım etmeyeceğini sanıyorsa bir

sebeple göğe uzansın. sonra öteki iliskilerini kessin de bakıversin oyunu öfkelendiği şeyleri gerçekten giderecek mi?" (Hac, 22/15)

Maalesef bu ayet, bütün mealierde böyle anlamsız bir şekilde çevrilmiştir.

Çantay: 11Kim dünyada da ahirette de ona o peygambere-Allah'ın asla yardım et­meyeceğini sanıyorsa evinin tavanına bir ip uzatsın sonra kendini yerden kesip bağ­sun da bir baksın bu hilesi onun öfkelenmekte olduğu şeyi behemehal giderecek mi?"

Halbuki burada göğe yükselerek vahyi kesebilmenin imkansız olduğu anlatılmak­tadır.

11AIIah'ın Kitap'tan indirdiği şeyi gizleyip onu basit bir ücret karşılığı satanlar ka­rınlarında atesten baska bir sey yemis olmazlar. u (Bakara, 2/174)

B· Bu ayette "eki- yemek" fiili kullanılmıştır ama "ma ye'kuiOne fı butOnihim" yemek değil karınlarını doldurmak manasındadır.

11Bakmaz mısın şu benliklerini ak berrak gösterip duranlara. Hayır, iş sandıkları gi­bi değiLAncak Allah dilediğini temizleyip aklar. Ve hurma lifi kadar zulme uğratılmaz­lar." (Nisa, 4/49)

Bu ayette "fitilen-hurma lifi" miktar, azlık ifade etmektedir ve Arapça'da anlamlı bir deyimdir, ancak Türkçe'ye aynen çevrildiği zaman bir anlam ifade etmez, bizim di­limizde azlığı kıl kadarcdeyimi ifade eder, nitekim aynı kelime sürenin 77. ayetinde "kıl kadar" olarak çe.~riliniştir.

"Peygamherl'eri onlara açık deliller getirmişti de onlar ellerini ağızlarına itip şöyle demişlerdi." (lbrahim, 14/9)

Burada şaşkınlık, inkar ve şüpheyi ifade eder bir hareket söz konusudur (eydiye­hum fi efvahihim- elierin ağzın içine sokulması), bu hareketin Türkçe'de nasıl ifade edildiği bulunmalıydı ve o şekilde çev~ilmeliydi.

"Sonra onlar Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler de Allah kendilerine sanayi ola­rak ürettikleri şeyler yüzünden açlık ve korku elbisesini tattırdı." (Nahl, 16/112)

D Deyim düz anlamıyla çevrildiği için elbise tatmak gibi anlamsız bir ifade oluşmuş­tur.

"Tartılan hafif çekeninse anası Haviyedir." (Karia, 1011 8-9)

Ayette "fe-ummuhu haviye" ifadesi geçmektedir, bu ifade "gideceği yer uçurum­dur" şeklinde çevrilmelidir.

Çeviride aranan en önemli şartlardan birisi de özgün metnin kendi dilinin oku­runda uyandırsfığı etkiyi çeviri metnin de çeviri dil okurunda uyandırabilmesidir, bu

Page 15: -eleştiriler ve öneriler- (ll)isamveri.org/pdfdrg/D179041/2007_II/2007_II_YAZICIG.pdf · mak ve belki sadece okuyanın ne okuduğunu aniayabilmesi kaygısına yönelik olarak tercih

ONONCU OTURUM 1 395

durum eşdeğeriilik ile ifade edilir.17 Özellikle deyimierin çevrilmesinde eşdeğerlitik. , . aranmaktadır. Yani deyimin düz anlamı yanı sıra bıraktığı etkinin de aktarılabilmesi · ·

aranır. Kur'an çevirisinin anlam, üsiGp, ses boyutunda ne kadar çetrefil bir iş olduğu herkesin ön kabulü, ancak biraz önce saydığım örneklerde bırakın etkinin aktarılması düz anlam dahi aktarılamamış ve anlamsız ifadeler ortaya çıkmıştır. Daha da kötüsü bu saydığımız hataların Yaşar Nuri Öztürk'e mahsus olmamasıdır, piyasadaki hemen her meal bu türlü hatalarla doludur.

Mealde gördüğümüz ve anlamakta zorlandığımız bazı ifadelerin ortaya çıkış se­bebi ise meali hazırlayanın da bu ayetleri anlamaması, kendisi anlamadığı gibi daha önce bu ayetleri çözenierin bilgisini yani tefsirleri de inkar etmesidir.

"hala görmüyorlar mı ki biz yerküreye geliyor, onu uçlarından eksiltiyoruz.".(En­biya, 21 /44)

Burada yerküre olarak çevrilen "arz" kelimesiyle müşriklerin bulundukları toprak­lar, özellikle Mekke kastedilmektedir ve bu toprakların zamanla müşriklerin elinden çı­kacağı anlatılmaktadır. Halbuki bu mealden hareketle dünyanın kutuplardan basık ol­duğu gerçeğinin Kur' anda yer aldığı gibi yanlış yorumlar yapılmaktadır.

"Geri getirin bana onları dedi. Bacaklarını boyunlarını sıvaziamaya başladı. Andol­sun ki b.iz Süleyman'ı imtihan ettik .... " (Sad, 38/33)

Sad SOresi imtihan edilen peygamberlerden bahseden bir süredir. Ancak meali okuyunca Süleyman peygamberin ne ile imtihan edildiği anlaşılmamaktadır. Çünkü meale göre akşam üstü kendisine saf kan koşu atları sunulmuştur, güneş battıktan son~ ra onları çağırarak bacaklarını ve boyunlarını sıvazlar. Halbuki bu ayetler namaza çok önem veren Hz. Süleyman'ın atları seyre dalıp ikindi namazını unutması üzerine ken­dini affettirmek için atları kestirmesini anlatır.

Netice olarak şunlar söylenebilir:

Kur'an-ı Kerim, Arap dilinin ve Arap dili belagatının bütün inceliklerini ihtiva eden, teşbih, mecaz, iham vb. edebi sanatlarla dolu edebi değeri, son derece yüksek olan şiirsel bir hikmet ve ahlak kitabıdır. Dolayısıyla her şiir gibi Kur' anın da çevrilme­si imkansızdır. Çünkü anlam aktarılsa bile hiçbir çeviride ayetlerin ahengi, musikisi yansıtılamayacak ve kelimelerin anlam ilişkilerinden ibaret olan bu sanatlar çeviride gösterilemeyecektir. Kur'anın başka bir dile çevirisi bir yana Arapça'ya bile çevirisi mümkün değildir. Kur' anın kelimelerinin bire bir anlaşılması ve çevrilmesi mümkün ol­saydı Arapça'dan Arapça'ya ciltler dolusu bu kadar tefsir yazılmazdı.

Ancak yine de yeni bir meal hazırlanacaksa bu meal, mutlaka önemli bir disiplin olan çeviri disiplininin kuralları çerçevesinde hazırlanmalıdır. Buna göre bugüne kadar hazırlanan mealierde eksik olan, ancak başarılı bir çeviri yapılabilmesi için gerekli şart­lar şunlardır:

17 Akşit Göktürk, Çeviri: Dillerin Dili, YKY, Ist 1994, s. 55.

Page 16: -eleştiriler ve öneriler- (ll)isamveri.org/pdfdrg/D179041/2007_II/2007_II_YAZICIG.pdf · mak ve belki sadece okuyanın ne okuduğunu aniayabilmesi kaygısına yönelik olarak tercih

396 1 KUR'AN MEALLERİ SEMPOlYUMU - ll

Kaynak dilin yapısı, kuralları ve kelime hazinesiyle iyi bilinmesi,

Hedef dilin yapısı, kuralları ve kelime hazinesiyle iyi bilinmesi,

Kaynak ve hedef dilin kültürünün iyi tanınması,

Yazarın diğer eserlerinin ve dolayısıyla üslubunun bilinmesi.

Bu ölçüleri Kur'an mealierine uygulayacak olursak meal hazırlayacak olan kimse­nin mutlaka Arapça'yı ve Türkçe'yi çok iyi derecede bilmesi gerekir. Burada kastedilen meramını anlatacak kadar ya da okuduğunu aniayacak kadar bir bilgi seviyesi değil­dir, tilolajik manada uzmanlıktır. Özellikle Arapça'nın Kur' anın nazil olduğu dönemde­ki söz varlığının çok iyi bilinmesi gerekir. Meal hazırlayan bu bilgisini yaptığı çeviriler­le kanıtlamış olmalı, çeviri tekniğinde ustalaşmış olmalıdır. Bugüne kadar meal hazır­layanların arasında hiç Arap filolojisi uzmanı olmadığını hatırlarsak konunun önemi daha iyi anlaşılacaktır. Bunlar temel şartlar, buna ilaveten, yazarın diğer eserlerini ya­ni Tevrat'ı, lncil'i bilmek, tefsir, fıkıh, hadis, Islam Tarihi bilgisi de metne tam anlamıy­la nüfuz edebilmek ve dilimize aktarabilmek için gereklidir.

Bütün bunlardan sonra ortaya konan mealler için de mutlaka çeviri eleştirisi me­kanizmasının işletilmesi yani mevcut mealierin her birinin eleştiri süzgecinden geçiril­mesi gerekmektedir. Bu gün ülkemizde en az 25-30 Arap Dili ve Belagati bölümü ol­duğu halde hiçbirinde Arap dilinin şaheseri sayılan Kur'an-ı Kerim edebi metin olarak incelenmediği gibi Kur'an mealieri üzerine hazırlanmış çeviri eleştirisi konusunda cid­di manada hiçbir master ve doktora tezi yoktur.18 Halbuki bu tür çalışmaların mutlaka yapılması ve neticesinde hatalı mealierin hatalarıyla piyasalarda boy göstermesi, 200. baskısını yapması engellenmelidir. Mealierin değiştirilmesi medyanın tazyikiyle değil, 19

ilmi çalışmaların neticesinde olmalıdır.

Tebliğimi Nurullah Ataç'ın çeviriyle ilgili şu sözleriyle tamamlamak istiyorum:

"Başka bir dilden çevrilmiş güzel bir cümle, aktanldığı dilde tatsız bir şey haline gelmişse, çevirmen istediği kadar anlama bağlı kalmış olsun, gene de çevirdiği eserin özüne ihanet etmiş sayılır.Önemli olan yabancı bir kavramın anadilinde nasıl anlatıla­bileceğini bulmaktır."20

Umarım bu sempozyum, Kur'an mealierini Kur'anın orijinal metninin lezzetine ulaştırmakta ilk adım olur. ·

18 Sempozyum esnasında Atatürk Üniversitesi'nde Kur'an Mealierini Türkçe açısından değerlendiren bir doktora tezi hazırlandığı öğrenilmiştir.

19 8 Ocak 1990 tarihli Sabah Gazetesinin haberi üzerine Diyanet'in Mealinde Bakara SOresinin 54. aye­tinde geçen "uktuiO enfusekum" ibaresinin "tövbe etmeyenleri öldürün" şeklindeki çevirisi "nefisleri­nizi öldürün" olarak değiştirilmiştir. Halbuki aynı ifade aynı sOrenin 85. ayetinde de (taktuiOne enfu­sekum) geçmiş ve "birbirinizi öldürüyorsunuz" şeklinde çevrilmesinde beis görülmemiştir.

20 Bülent Aksoy, "Cumhuriyet Döneminde Çeviri Anlayışları", Çeviri ve Çeviri Kuramt Üstüne Söylemler, lst. 1995, s. 74.